1-ın sayfalar

Transkript

1-ın sayfalar
135
P001
P004
ENDOKR‹NOLOJ‹K NEDENLERLE AC‹L SERV‹SE BAfiVURAN
HASTALARIN DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
ÇEfi‹TL‹ ANT‹H‹PERTANS‹FLER‹N ENDOTEL FONKS‹YONUNA
ETK‹S‹: RANDOM‹ZE PROSPEKT‹F 1 YILLIK TAK‹P ÇALIfiMASI
*Zeliha Hekimsoy, Hülya Bahad›r Çolak, Özlem Özentürk, Bilgin Özmen
fieref Demirel
Celal Bayar Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal› Endokrinoloji Bilim Dal›
Amaç: Endotel disfonksiyonu hipertansiyonda erken dönemde defalarca gösterilmifl ve
prognozu kötü yönde etkiledi¤i bildirilmifltir. Yeni hipertansiyon tan›s› alm›fl hastalarda çeflitli antihipertansiflerin endotel fonksiyonuna etkisini literatürde bildirilenden daha uzun
süre takip ettik.
Endokrin aciller genel t›bbi acillerin önemli bir k›sm›n› oluflturmaktad›r. Bu çal›flmada Celal Bayar Üniversitesi T›p Fakültesi Acil servisine endokrinolojik nedenlerle baflvuran hastalar de¤erlendirildi.
Yöntem: Ocak 2003 – May›s 2004 y›llar› aras›nda hastanemiz acil servisine müracaat eden
dahili hastalar›n, hastaneye baflvurma nedenleri incelendi.
Bulgular: Bu süre içersinde acil servise 7125 hasta baflvurdu. Hastalar›n 128’inin (%1.7)
endokrinolojik nedenlerle müracaat etti¤i görüldü. Yafl ortalamas› 53.53±16.64 y›l olup 90’›
(%70.3) kad›n, 38’i (%29.7) erkek idi. Endokrinolojik nedenleri de¤erlendirdi¤imizde 71’i
(%55.5) diabetik hiperglisemi, 29’u (%22.7) diabetik ketoasidoz, 15’i (%11.7) diabetik hipoglisemi, 5’i (% 3.9) sürrenal kriz, 4’ü (% 3.1) diabetik ayak, 3’ü (% 2.4) hipokalsemi, 1’i
(% 0.8) hipotiroidi idi.
Sonuç olarak endokrinolojik nedenlerle acil servise baflvuran hastalar›n ço¤unu diabetik
hipergliseminin oluflturdu¤u gözlendi. Acil serviste çal›flan tüm hekimlerin diyabet acilleri
baflta olmak üzere, di¤er endokrin acillere yaklafl›m prensiplerini bilmeleri gerekti¤i görüflündeyiz.
P002
D‹YABET‹K HASTALARIN HASTANEYE YATIfi NEDENLER‹
*Zeliha Hekimsoy, Bilgin Özmen, Sabriye Kafesçiler, Feyzullah Güçlü
Celal Bayar Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal› Endokrinoloji Bilim Dal›
Diabetes Mellitus (DM) bozulmufl insülin sal›m› ve etkisi sonucu geliflen hiperglisemi ve
metabolik bozukluklar ile karakterize olan bir hastal›kt›r. Uzun dönemde kronik hiperglisemiye ba¤l› olarak çeflitli organlarda özellikle, kalp, göz, böbrek, sinirler ve kan damarlar›nda hasar, fonksiyon kusuru ve yetmezlik ortaya ç›kabilmektedir. Bu çal›flmada, ocak 2003ocak 2004 tarihleri aras›nda endokrinoloji klini¤ine yat›r›larak tedavi edilen 140 diyabetik
hasta (88’i kad›n, 52’si erkek, yafl ortalamas› 49.60±15.64 y›l) hastaneye yat›fl nedeni, diyabet e¤itimi durumu, mikro-makrovaskuler komplikasyonlar ve efllik eden di¤er hastal›klar aç›s›ndan prospektif olarak de¤erlendirildi. Hastalar›n 32’si (%22,9) tip1, 99’u (%70.7)
tip2, 9’u (%6.4) gestasyonel DM idi. Hastaneye yat›fl nedeni 113’ünde (%80.7) regülasyon
ve e¤itim eksikli¤i, 9’unda (%6.4) infeksiyon, 3’ünde (%2.1) ketoasidoz, 10’unda (%7.1)
diyabetik extremite ve 5 hastada (%3.6) hipoglisemik koma idi. Doksan alt› (%68.6) hasta
diyabet e¤itimi almam›flt›. Komplikasyonlar yönünden de¤erlendirildi¤inde diyabetik retinopati %28.6, nefropati %12.1, nöropati %50.7, koroner arter hastal›¤› %12.7, periferik
arter hastal›¤› %5.7 ve serebrovaskuler hastal›k %2.1 oran›nda gözlendi. Hastalar›n açl›k
kan flekeri 209±63.89 mg/dl, tokluk kan flekeri 264.97±80.46 mg/dl, HbA1c %8.36±2.1,
VK‹ ortalamas› 27.40±4.99 kg/m2 idi. Sonuç olarak diyabetik olgular›n hastaneye yat›r›lmas›n›n en s›k nedeni metabolik regülasyon oldu¤u görüldü. De¤erlendirdi¤imiz hastalar sadece endokrinoloji servisine yat›r›lan olgulardan oluflmaktayd›. Akut koroner sendrom, akut
inme ve serebrovaskuler hastal›k gibi nedenlerle kardiyoloji ve nöroloji klinikleri baflta olmak üzere di¤er kliniklerde izledi¤imiz diyabetik hastalar› da göz önünde bulundurursak, bu
hastalar›n hastaneye yat›fl nedenlerinin genifl bir yelpaze oluflturdu¤unu görmekteyiz.
P003
AKUT KORONER SENDROMLU OLGULARDA ÜR‹K AS‹T
KONSANTRASYONLARI VE KORONER KALP HASTALI⁄I R‹SK
FAKTÖRLER‹ ‹LE ‹L‹fiK‹S‹
Vildan Ercan
Amaç: Çal›flmam›zda Akut Koroner Sendrom (AKS) tan›s› ile Koroner Yo¤un Bak›m Ünitesi (KYBÜ)’ne yat›r›lan olgular ve sa¤l›kl› olgular aras›ndaki ürik asit konsantrasyonlar›n›
karfl›laflt›rmak ve ürik asit konsantrasyonlar› ile di¤er Koroner Kalp Hastal›¤› (KKH) risk faktörleri aras›ndaki iliflkisiyi incelemeyi amaçlad›k.
Materyal ve Metod: AKS tan›s› ile yat›r›lan 39 kad›n (% 31), 87 erkek (%69) toplam 126
olgu ve 12 erkek (%23,5), 39 kad›n (%76,5) olmak üzere toplam 51 sa¤l›kl› olgu kontrol
grubu olarak çal›flmaya al›nd›.
126 olgudan 85 (%67,46)’ine akut miyokard infarktüsü (AMI),41’ine (%32,53) anstabil angina pektoris (ASAP) tan›s› kondu.
Bulgular: Serum ürik asit konsantrasyonlar› AKS grubunda 5,43±1,59 mg/dl, kontrol grubunda 4,37±0,95 mg/dl bulundu. ‹ki grup aras›ndaki fark istatistiksel olarak anlaml›yd›
(p<0,000). AKS’lu olgu grubunda serum ürik asit konsantrasyonlar› ile yafl, serum glikoz,
üre, kreatinin, total kolesterol, LDL-kolesterol, HDL-kolesterol, VLDL-kolesterol, trigliserid
konsantrasyonlar› aras›nda korelasyon saptanmad›.
Kontrol grubunda, serum ürik asit konsantrasyonlar› ile yafl aras›nda zay›f (r=0,310)
(p<0,05), kreatinin ile orta düzeyde korelasyon (r=0,609) (p<0,01) ve ürik asit ile HDL-kolesterol aras›nda ters yönde zay›f korelasyon(r=-0,474) (p<0,05) saptand›.
Sonuç: Bizim çal›flmam›zda AKS’lu olgu grubunda ürik asit konsantrasyonlar›, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlaml› yükseklikte bulunmufl ve serum ürik asit konsantrasyonlar› ile KKH risk faktörleri aras›nda anlaml› iliflki bulunmam›flt›r. Sadece kontrol grubunda serum ürik asit konsantrasyonlar› ile HDL-K aras›nda ters yönde zay›f bir korelasyon
saptanm›flt›r Bu da bize yüksek serum ürik asit konsantrasyonlar›n›n KKH için ba¤›ms›z bir
risk faktörü oldu¤unu düflündürmektedir.
Materyal ve Metod: Avrupa Hipertansiyon Derne¤i-Avrupa Kardiyoloji Derne¤i arteryel hipertansiyona yaklafl›m/tedavi k›lavuzu 2003’e göre 44 hafif veya orta derecede hipertansif
hasta endotel fonksiyonu üzerine olumlu etkisi bilinen 4 antihipertansif gruba (‹rbesartan
300mg, Valsartan 160mg, Fosinopril 10mg, Quinapril 20mg/gün) randomize edildi. Hedef
de¤er olarak < 140/90 mmHg tespit edildi, ulafl›lmad›¤› takdirde 12.5 mg Hidroklortiyazid
ilavesi planland›. Endotel fonksiyonu brakiyal arter ultrasonografisi ile 2002’de yay›nlanan
k›lavuz kurallar›na göre de¤erlendirildi. Endotele ba¤›ml› dilatasyon (EDD) için reaktif hiperemi, endotelden ba¤›ms›z dilatasyon (EID) için 0.5 mg dilalt› nitrat kullan›ld›. Ölçümler tan› kondu¤unda, 6 hafta ve 1 y›l sonra yap›ld›.
Bulgular: Hasta gruplar› birbirleri ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda demografik ve kardiyak risk faktörleri aç›s›ndan homojendiler. Sadece ‹rbesartan grubunda kad›n hastalar anlaml› olarak daha fazla idi. Hedef de¤ere tüm hastalarda ulafl›ld›; bu her grupta ikifler hastaya diuretik ilavesi ile mümkün oldu. Bazal brakyal arter ölçümleri aras›nda anlaml› fark olmamas› ölçümlerin uygun koflullarda yap›ld›¤›n› gösterdi. EDD ve EID de¤erleri her 4 grupta 6 hafta sonra anlaml› olarak artt›, 1 y›l sonra ise her 4 grupta bazal de¤erlere, hatta daha alt›na indi
(Tablo 1).
Sonuç: Renin anjiotensin aldosteron sistemi (RAAS) üzerine etkili antihipertansiflerin endotel fonksiyonuna etkisi erken dönemde olup, kronik dönemde kaybolmaktad›r. Bu sonuç
literatürde en uzun, 6 ay süreyle yap›lan takip sonuçlar› ile çeliflmektedir. Kronik dönemde
RAAS üzerine etkili antihipertansifler bilindi¤i gibi damar duvar›n›n baflka bölümlerine
olumlu etki yapabilirler, belki takip ara dönemlerinde hasta kompliyans› zay›f olabilir (Türkiye’de raporlu hastalar 3’er ayl›k sürelerde ilaç alabilirler) veya hastal›k progresyonu devam edebilir. Bu sonuçlar›n daha genifl kapsaml› çal›flmalarla izah› gerekmektedir.
P005
PREMENAPOZAL, OBEZ, NORMOGL‹SEM‹K KADINLARDA
PLAZM‹NOJEN AKT‹VATÖR ‹NH‹B‹TÖR PEPT‹D-1 ‹LE VÜCUT K‹TLE
‹NDEKSI, ‹NSÜL‹N D‹RENC‹ VE L‹P‹D PARAMETRELER‹
ARASINDAKI ‹L‹fiK‹
Selim Nalbant
‹nsulin direnci ve obezite koroner kalp hastal›¤› gelifliminde çok önemli iki etyopatolojik durum olup, plazminojen aktivatör inhibitör pepetid-1 (PAI-1) de bu klinik duruma ilave olmas› muhtemel bozulmufl fibrinolizin önemli bir göstergesidir. Biz de çal›flmam›zda bu durumu premenopozal kad›nlarda PAI-1’in ba¤›ms›z bir risk faktörü olarak de¤erlendirilip de¤erlendirilemeyece¤ini araflt›rmay› amaçlad›k.
Bu amaçla 3,6kg/m2)±çal›flmam›zda normoglisemik 54 obez (vücut kitle indeksi:36,9
3,9kg/m2) kad›nda±ve 20 obez olmayan (vücut kitle indeksi:23,3 homastazis model assesment of insulin rezistance (HOMA-IR) yöntemiyle insulin direnci, lipid profili ve serum PAI1 seviyesi araflt›r›lm›flt›r.
Çal›flma sonunda serum PAI-1 seviyesi ile vücut kitle indeksi ve insulin direnci aras›nda istatiksel olarak çok anlaml› bir iliflkinin oldu¤u saptanm›flt›r. Bu karfl›n PAI-1 ile HDL ve LDL
aras›nda istatiksel anlaml› bir iliflki saptanamam›flt›r.
Çal›flmay› oluflturan hastalar›m›zda obezite ve insulin direnci d›fl›nda baflka bir komorbid
hastal›k bulunmad›¤›ndan bu hastalrdaki yüksek PAI-1 seviyelerini ba¤›ms›z bir flrisk faktörü olarak de¤erlendirmek mümkündür. Dolay›s›yla, metabolik sendromlu hastalarda serum PAI-1 seviyesini ba¤›ms›z bir risk faktörü olarak kabul edebilir, ileride yap›lacak çal›flmalarla da tedavide serum seviyelerinin azalt›lmas› hedeflenebilir.
P006
T‹P2 D‹ABETES MELL‹TUS’LU HASTALARDA ‹NSÜL‹N REZ‹STANSI
VE IGF-I, IGFBP-3 DÜZEYLER‹ ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹LER‹N
‹NCELENMES‹
Hülya Ünal1, Yildiz Atamer1, Naime Canoruç1, Aytaç Atamer2, Yüksel Koçyi¤it3
Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi Biyokimya AD1, Diyarbakir Ssk Hastanesi Dahiliye Servisi2,
Dicle Üniversitesi Tip Fakültesi Fizyoloji AD3
Çal›flmam›zda koroner arter hastal›¤› (KAH) geliflmifl Tip2 diyabetik ve komplikasyonun henüz geliflmedi¤i Tip2 diabetiklerde ‹nsülin, IGF-I, IGFBP-3 ve Lipoprotein düzeylerindeki
de¤ifliklikleri ve bu de¤iflikliklerin ‹nsülin Resistans› ile iliflkilerini inceledik.
20 koroner arter hastal›¤› geliflmifl, 24 komplikasyonu olmayan Tip2 diyabetik ve 20 kontrol grubu çal›flmaya al›nd›. Gruplar›n tümünde, Serumda Glikoz ve ‹nsülin, Total kolesterol, HDL-kolesterol,LDL-kolesterol, Trigliserid, Serum IGF-I ve IGFBP-3, HbA1c ölçümü yap›ld›.
Verilerin istatistiksel analizi SPSS for Windows (9.0 versiyonu) paket program kullan›larak
yap›ld›. Gruplararas› karfl›laflt›rma için varyans analizi uyguland›. Gruplararas›ndaki anlaml› fark, çoklu karfl›laflt›rma testlerinden Tukey HSD, Tamhane T2 ve Dunnet testleriyle de¤erlendirildi. Pearson korelasyon analizi uyguland›.
Tip2 DM’lu hastalar kontrol grubu ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda; Bel-kalça oran› (P<0.05), Glukoz
(P<0.001), HbA1c (P<0.05) ve HOMA-IR (P<0.001) düzeylerinin kontrollere göre yüksek-
136
li¤i anlaml› bulundu. Tip2 DM + KAH grubu kontrollerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda; Bel-kalça oran› (P<0.05), trigliserid (P<0.001), glikoz (P<0.001), HbA1c (P<0.05) ve HOMA-IR
(P<0.001) düzeylerinin anlaml› olarak yükseldi¤i gözlendi. Tip2 DM ve DM+KAH grubu birbirleri aras›nda istatistiksel olarak karfl›laflt›r›ld›¤›nda; Bel-kalça oran›, trigliserid, glukoz,
HbA1c ve HOMA-IR düzeyleri aras›nda önemli bir fark bulunmad› (P>0.05). Tip2 DM grubunda IGF-I düzeyleri ile LDL-C ve IGFBP-3 düzeyleri aras›nda önemli pozitif bir korelasyon bulunurken (r=0.559, p=0.005; r=0.415, p=0.044), HOMA-IR aras›nda negatif bir korelasyon bulundu (r=-0.434, p=0.011). Tip2 DM+KAH grubunda IGFBP-3 düzeyleri ile IGFI düzeyleri aras›nda anlaml› bir pozitif korelasyon bulundu (r=0.458, p=0.042). Kontrol grubunda ise IGF-I düzeyleri ile total kolesterol düzeyleri aras›nda da pozitif bir korelasyon vard› (r=0.472, p=0.036).
Hastalar›m›zda gözlemlenen obesitenin geliflmifl insülin direnciyle, yüksek kan glukozu ve
HbA1c’nin bozuk insülin duyarl›l›¤›yla, diyabetik hastlarda ba¤›ms›z risk faktörü olan hipergliserideminin artm›fl aterojenesite ile iliflkili oldu¤u kan›s›nday›z. Diyabeti olan ve koroner arter hastal›¤› geliflmifl birçok hastada risk faktörü etkileflimleri oldukça karmafl›kt›r, bu
konunun daha ileri çal›flmalara gereksinimi oldu¤unu düflünmekteyiz
P007
fiARTLARA UYGUN YAKLAfiIM: KARD‹YAK ENZ‹MLER‹N
BAKILAMADI⁄I B‹R HASTANEDE GÖ⁄ÜS A⁄RISI fi‹KAYET‹ ‹LE
BAfiVURAN HASTALARDA AKUT KORONER SENDROM
ÖNTANISINDA LENFOPEN‹N‹N TANI DE⁄ER‹N‹N ‹RDELENMES‹
tand›.Yorgunluk ve unutkanl›k flikayetinin tan› de¤erinin genel olarak düflük olmas›na karfl›n erkek hastalarda kad›nlara oranla daha de¤erli oldu¤u kan›s›na var›ld›.Kab›zl›k,yorgunluk ve saç dökülmesi flikayetleri olan kad›nlarda subklinik hipotiroidi olas›l›¤›n›n yüksek oldu¤u ve bu hastalarda ay›r›c› tan›n›n dikkatlice yap›lmas› gerekti¤i düflünüldü..
Sonuç: Sonuç olarak semtomatik yaklafl›mda hiperlipidemi olan hastalarda hipotiroidi tan›s›na yaklafl›mda, bradikardi, kab›zl›k, saç dökülmesi flikayetlerinin anlaml› oldu¤u fakat
yine de semptomatolojinin hipotiroidi ve subklinik hipotiroidi tedavisinin bafllan›lmas›nda
yeterlilik teflkil etmedi¤i kan›s›na var›ld›.
Tablo 1:
Toplam Hasta
Say›s› (n=38)
‹lgili
Semptomu
Olan Hasta
Say›s› (n)
Kab›zl›k
Saç dökülmesi
Yorgunluk
Unutkanl›k
Bradikardi(<60 at›m/dk)
Hipoglisemi(<60 mg/dl)
Lenfopeni(<4000/mm3)
Amaç Akut koroner sendrom(AKS)olgular›nda ›l›ml› lökositoz ve lenfopeninin ay›r›c› tan›da
immunolojik mekanizmalarla önemli bir yer ald›¤› düflünülmektedir.Tipik gö¤üs a¤r›s› ile
baflvurmufl olan ve elektrokardiyografide(EKG)ST-T de¤iflikli¤i olan ya da olmayan olarak
iki gruba ayr›larak sevk edilen hastalarda,lenfopeninin AKS tan›s›ndaki öneminin de¤erlendirilmesi amaçlanm›flt›r.YÖNTEM:Baflvurular›nda tipik gö¤üs a¤r›s› tan›mlayan hastalar
EKG bulgular›na göre s›n›fland›r›ld›.EKGde tipik akut miyokard infaktüsü(AMI)bulgusu olan
4 hasta(Grup-I),EKGde ST-T de¤iflikli¤i olup AKS öntan›l› karars›z angina pektoris(KAP)s›n›flamas›na uyan 8 hasta(Grup-2), EKGde ST-T de¤iflikli¤i olmayan ve KAP s›n›flamas›na
uyan 14 hasta(Grup-3) ile atipik gö¤üs a¤r›s› ve normal EKG olan 10 hasta(Grup-4)çal›flmaya al›nd›. Hastalar›n ilk baflvurular›nda gö¤üs a¤r›s›n›n bafllama saati göz önüne al›narak lökosit ve lenfosit say›mlar› otomatik tam kan say›m› makinelerinde bak›larak kaydedildi ve grupland›r›ld›.Sevk edildikleri birimlerdeki akibetleri konusunda kontrole gelecekleri
dikkatlice söylendi.Bu hastalar›n sevk edildikleri kurumlardaki CK,CK-MB de¤erleri ile interne edildikleri birim ve tan›lar› ilgili randevular› kaydedildi.Verilerin 3 ay sonunda toplan›lan
sonuçlar› ile lenfopeninin tan›daki duyarl›l›k,do¤ruluk ve özgüllü¤ü,acil ve poliklini¤e baflvuran atipik gö¤üs a¤r›s› ve normal EKG olan hastalarla karfl›laflt›r›ld›.BULGULAR:Tüm
hastalar›n yafl ortalamas› 54.8±14.8 olup,gruplar aras›nda anlaml› bir fark yoktu.(tüm
gruplar için ortak p>0.06)Gruplar›n gö¤üs a¤r›s› bafllang›c›na göre s›n›flanm›fl lökosit ve
lenfosit say›lar› Tablo-Ide, ilgili merkezlerde ald›klar› tan›lar Tablo-IIde görülmektedir.Gö¤üs a¤r›s› bafllang›c›ndan 3-6 saat sonraki ›l›ml› lökositoz(11000±7420)ve lenfopeni(860±78 ve 14.4±4.2%)nin daha erken ve daha geç saatlere göre anlaml› oldu¤u, AMI ve
KAP olgular›nda lenfopeni düzeyi için cut-off de¤erinin <%18 oldu¤u olgularda tan› do¤rulu¤unun %94, duyarl›l›¤›n %96 ve özgüllü¤ün %92 oldu¤u saptand›.ST-T de¤iflikli¤i olsun
ya da olmas›n KAP tan›mlayan hastalarda lenfopeninin tan› de¤erinin yüksek oldu¤u,lenfopeni ile AKS aras›ndaki iliflkinin bu gruplarda normal flah›slara oranla anlaml› oldu¤u tespit edildi(s›ras›yla r=0.124,p<0.06;r=0.204,p<0.05)Sonuç:Lenfopeninin tipik gö¤üs a¤r›s›
ile baflvuran hastalarda,özellikle EKG normal olan KAPta tan› kesinleflinceye kadar izlem
için önemli bir tan› yöntemi oldu¤u kan›s›na var›ld›.
P008
fiARTLARA UYGUN YAKLAfiIM:T‹RO‹D HORMON TETK‹K‹
YAPILAMAYAN B‹R HASTANEDE H‹PERL‹P‹DEM‹K HASTALARDA
SEMPTOMLARIN ve BAZI KAN ANAL‹ZLER‹N‹N H‹POT‹RO‹D‹ ‹Ç‹N
TANI DE⁄ERLER‹N‹N BEL‹RLENMES‹
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
Amaç: Hiperlipidemi (HL), özellikle de hiperkolesterolemi(HK)ve hipertrigliseridemi (HTG)
birlikteli¤i hipotiroidi hastalar›nda yayg›n rastlan›lan durumlard›r.Tiroid hormon tetkiki yap›lamayan koflullarda,hipotiroidi ile ilgili semptomlar›n ve baz› kan de¤erlerinin,HK ve HTG
durumlar›na efllik etti¤i olgularda hipotiroidi tan›s›ndaki(guatr olsun ya da olmas›n)yerlerinin belirlenmesi amaçlanm›flt›r.YÖNTEM:HK(>200 mg/dl) ve HTG(>160 mg/dl) olan 20 kad›n ve 18 erkek toplam 38 hasta çal›flmaya al›nd›.Kab›zl›k,saç dökülmesi,yorgunluk,unutkanl›ki üflüme,bradikardi,lenfopeni,hipoglisemi semptomlar› sorguland› ve bu semptomlara neden olabilecek nedenler ekarte edildi.Semptomlara göre grupland›r›ld›ktan sonra ilgili merkezlerden elde edilen freeT3,freeT4 ve TSH düzeyleri ile subklinik ve klinik hipotirodi
tan›lar› konuldu.Semptomlar›n HK ile birlikte hipotiroidi tan›s›ndaki tan› de¤erleri tek tek
belirlendi.
Bulgular: Yafl ortalamas› 48.8±12.8 olup cinsiyet aç›s›ndan fark yoktu.(p>0.06) Semptomlara göre hasta say›lar› ve ilgili merkezlerden gelen sonuçlara göre subklinik hipotiroidi(freeT3 ve freeT4 normal, TSH artm›fl) ile hipotiroidi (freeT4 ve/veya freeT4 azalm›fl, TSH artm›fl)tan›s› alm›fl hasta say›lar› Tablo-Ide görülmektedir.Çal›flma de¤iflkenlerinin tek bafllar›na hipotiroidi/subklinik hipotiroidi tan›lar›ndaki do¤ruluk, duyarl›l›k ve özgüllükleri TabloIIde görülmektedir.Sonuç olarak HL olan hastalarda tek bafl›na hipotiroidi ve subklinik hipotiroidi tan›s›na yaklaflt›ran semptomlar›n bradikardi ve kab›zl›k oldu¤u kan›s›na var›ld›.HL
olan hastalarda bradikardi ve kab›zl›k flikayetlerinin birlikte oldu¤u durumlarda tan› de¤erinin anlaml› olarak artt›¤› tespit edildi.Kad›n hastalarda saç dökülmesi ve kab›zl›k flikayetlerinin hipotiroidi tan›s›ndaki duyarl›l›¤› %92, özgüllü¤ü %86 ve do¤rulu¤u %96 olarak sap-
18
12
28
24
10
9
4
8
6
8
9
4
2
1
4
4
3
4
5
1
1
2
4
2
1
6
8
9
Duyarl›l›k(%)
Özgüllük(%)
Do¤ruluk(%)
80
66
73
86
60
20
13
74
91
26
52
95
74
91
76
82
45
66
82
53
61
1
1
2
1
0
4
4
Tablo 2 :
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
‹lgili Semptomu ‹lgili Semptomu ‹lgili Semptomu ‹lgili Semptomu
Olup, Subklinik Olup, Hipotiroidi
Olmay›p
Olmay›p
Hipotiroidi
Tan›s› Alan
Subklinik
Hipotiroidi
Tan›s› Alan
Hasta Say›s› (n)
Hipotiroidi
Tan›s› Olan
Hasta Say›s› (n)
Tan›s› Olan
Hasta Say›s› (n)
Hasta Say›s› (n)
Kab›zl›k
Saç dökülmesi
Yorgunluk
Unutkanl›k
Bradikardi(<60 at›m/dk)
Hipoglisemi(<60 mg/dl)
Lenfopeni(<4000/mm3)
P009
WERNER SENDROMLU ÜÇ KARDEfi OLGU
Murat Suher, Eyüp Koç, *fiükran Ulusoy Öztu¤ut
Ankara Atatürk E¤itim Ve Arafltirma Hastanesi Iç Hastaliklari Klini¤i
Werner sendromu (WS), erken yafllanmayla karakterize, otozomal resesif geçifl gösteren
nadir bir bozukluktur. 8’inci kromozomun k›sa kolunda lokalize olan defektif gen nedeniyle, birçok organda yafllanmayla iliflkili prematür de¤ifliklikler görülür. Erken ateroskleroz,
insülin rezistans› ve erken yafllarda görülen neoplazm s›kl›¤› nedeniyle ortalama yaflam
beklentisi 40’l› y›llar civar›ndad›r. Nadir görülmesi nedeniyle ve tipik WS’unun özelliklerini
tafl›yan üç kardefl olguyu sunuyoruz.
Alt› çocuklu bir ailenin iki erkek ve bir k›z (yafllar› s›ras›yla; 33, 28 ve 31) çocu¤unda 20 y›l
önce WS tan›s› konmufltu. Boylar› k›sa, derileri ince ve kuru, sesleri ince, saçlar beyazlaflm›fl ve seyrelmiflti. Öyküde, her üçü de katarakt operasyonu geçirdi¤ini ifade etti. Birinde
tip 2 diyabetes mellitus ve hiperlipidemi, birinde subklinik hipotiroidi saptand›.
WS’a iliflkin tipik görünümün erken dönemde saptan›p hastalar›n tüm organ sistemlerinin
yak›ndan de¤erlendirilmesi ve düzeltilebilecek parametrelerin kontrol edilmesi ile yaflam
kalitesinde ve yaflam süresinde iyileflme sa¤lanabilir.
P010
T‹P 2 D‹ABETES MELL‹TUS TANISI OLAN HASTALARIN
ÇOCUKLARINDA ORAL GLUKOZ TOLERANS TEST‹ ile GL‹SEM‹
DÜZEY‹N‹N BEL‹RLENMES‹
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
Amaç: Tip 2 diabetes mellitus(DM) ailesel özellik göstermektedir. DM tan›l› hastalar›n 2035 yafl aras›ndaki çocuklar›nda oral glukoz tolerans testi(OGTT) ile glisemi düzeyinin belirlenmesi ile DM için ailesel yatk›nl›¤›n irdelenmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: DM tan›s› olan 20 hastan›n Paluda ikamet eden ve hastaneye baflvurabilen, 20-35
yafl aras› çocuklar›ndan 16s› kad›n ve 10u erkek toplam 26 normoglisemik flah›sta OGTT
yap›ld›.OGTT 2.saat de¤erleri ile glisemi düzeyleri belirlenen bu flah›slar›n açl›k kan flekeri
ile total kolesterol(TK),trigliserid(TG), vücut kitle oran›(VKO),sistolik kan bas›nc›(SKB)ve
diyastolikkanbas›nc›(DKB)de¤erleri karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: DM tan›l› hastalar›n 14ü kad›n, 6’s› erkekti ve yafl ortalamas› 46.7±10.9 olup,kad›nlar ile erkekler aras›nda yafl (p>0.05) ve diabet süresi (p>0.06) aç›s›ndan fark yoktu.Kad›n diabetiklerin VKO erkeklerden anlaml› olarak yüksekti (p<0.01):DM tan›l› 20 hastan›n
herbiri için çal›flmaya kat›lan çocuk say›s› 2.1±2.4 idi. Çal›flma grubunda yer alan 26 normoglisemik çocu¤un yafl ortalamas› 26.7±5.3 olup, kad›nlar ile erkekler aras›nda fark yoktu (p>0.06) ve OGTT öncesi AKfi de¤erleri 98.7±12.7 idi.OGTT 2.saat de¤erlerine göre bozulmufl açl›k glukozu(BAG),bozulmufl glukoz tolerans›(BGT)ve DM tan›s› konulan hastalar›n say›s› Tablo 1’de yer almaktad›r.DM tan›s› alan 1 kad›n ve 1 erkek hastan›n VKO,TK,TG
de¤erleri di¤er flah›slardan anlaml› olarak yüksekti. (p<0.01, p<0.05, p<0.01 ve p<0.05,
p<0.01, p<0.05) BGT tan›s› alan kad›nlar›n VKO,SKB de¤erleri BGT alan erkelerden anlaml› olarak yüksek (p<0.05, p<0.06) ve di¤er flah›slardan anlaml› olmasa da fazla saptand›.
(p=0.234) VKO de¤eri yüksek olan DM tan›l› kad›nlar›n çocuklar›ndan kad›n cinsiyette olanlar›n AKfi, VKO, TK de¤erleri di¤er flah›slara oranla anlaml› yüksek saptand›.(p<0.01,
p<0.05, p<0.01)
Sonuç: DM tan›l› hastalar›n çocuklar›nda glisemi düzeyinin belirlenmesi metabolik sendrom ve DM aç›s›ndan erken tan› ve koruman›n yap›labilmesi aç›s›ndan önem tafl›maktad›r.
137
14-19 Eylül 2004, Antalya
P011
P013
METABOL‹K SENDROM TANISI ‹Ç‹N ATP-III KR‹TERLER‹NDE
KULLANILAN DE⁄‹fiKENLER ‹LE ER‹TROS‹T SED‹MANTASYON HIZI,
ROMATO‹D FAKTÖR ve C-REAKT‹F PROTE‹N ARASINDA OLAN
‹L‹fiK‹N‹N DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
HEMOGLOB‹N A1c DÜZEYLER‹NE GÖRE SINIFLANDIRILAN
HASTALARDA KORONER ARTER HASTALI⁄I SIKLI⁄I
Özgür Tanr›verdi
T.C. Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
Amaç: Metabolik sendrom (MS) günümüzde inflamasyonun da yer ald›¤› metabolik bir
hastal›k olarak görülmektedir.MS tan›l› hastalarda eritrosit sedimantasyon h›z› (ESH), c-reaktif protein (CRP) ve romatoid faktör (RF) varl›¤›n›n de¤erlendirilmesi ve ATP-III tan› kriterlerinde yer alan de¤iflkenlerle ve di¤er birkaç de¤iflkenle bu inflamasyon ve immunolojik göstergelerin iliflkinin irdelenmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Tetkikleri ile tan›lar› tamamlanm›fl 32 MS (21 kad›n,11 erkek) tan›l› hastan›n 1 saatlik ESH, h›zl› kart sistemi ile CRP ve RF de¤erleri bak›lm›fl ve ard›ndan pozitif saptanan
CRP, RF de¤erleri ilgili merkezlerden titre sonucu ile teyid edilmifltir. ‹nfeksiyon, inflamasyon aç›s›ndan de¤erlendirilen ve belirgin bir neden bulunmayan hastalarda RF, CRP, ESH
de¤erleri ve varl›¤› bel çevresi, açl›k kan flekeri (AKfi), sistolik kan bas›nc› (SKB), diyastolik kan bas›nc› (DKB), trigliserid düzeyi (TG),total kolesterol (TK) düzeyi, vücut kitle oran›
(VKO) ve yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) düzeyi ile karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: Yafl ortalamas› tüm hastalar için 46.6±12.4, erkekler için 48.8±9.7 ve kad›nlar
için 44.6±8.4 idi. (p>0.06) MS tan›l› hastalar›n (n=32) ESH ortalamas› 34.8±14.9 olarak
saptand›, kad›n ve erkekler aras›nda bir fark yoktu.(p>0.05) ESH de¤eri ile VKO, BÇ, TG
aras›nda anlaml› bir iliflki saptan›rken (p<0.001, p<0.05, p<0.05), VKO artt›kça ESHn›n art›fl› oldukça korele seyretmekteydi.ESH ile SKB, DKB, HDL, TK aras›nda anlaml› bir iliflki
bulunmazken (p>0.06, p>0.05, p>0.06, p>0.06), AKfi ile aras›nda anlaml› olmasa da bir
iliflki mevcuttu. (p=0.324) MS tan›l› hastalar›n (n=32) 4’ünde RF ve 18inde CRP pozitifli¤i
saptanm›fl olup, romatoid artrit kriterleri sorguland› belirgin bir infeksiyon oda¤› saptanmad›.RF ile çal›flma de¤iflkenleri aras›nda bir iliflki kurulamad›.(hepsi için p>0.06). C RP
de¤eri ile AKfi, TK, TG, VKO aras›nda anlaml› bir iliflki kuruldu. (p<0.01,p<0.01, p<0.05,
p<0.01) Yüksek duyarl› CRP de¤erindeki art›fl ile TK ve TG aras›nda anlaml› bir iliflki saptand›. (p<0.001)
Sonuç: MS tan›l› hastalarda CRP, RF,E SH de¤erleri anlaml› bir infeksiyon,inflamasyon ve
immunolojik neden olmaks›z›n yükseklik göstermektedir.CRP ile özellikle lipid de¤erleri
aras›ndaki anlaml› iliflki ve MS tan›l› hastalarda ESH de¤erinin ›l›ml› yüksekli¤i, MSun metabolik ve ayn› zamanda inflamasyonun efllik etti¤i bir hastal›k oldu¤u konusundaki görüflleri teyid etti¤i kan›s›na var›ld›.
1
Gülbin Seyman Çetinkaya, 1*Dilek Soysal, 1Gülçin Seyman Özdemir,
Kaz›m Çetinkaya, 1Erhan Özdemir, 1Ayflin Harmanda, 1Aybige Kirli Pilanci
2
1
2
Izmir Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi
Izmir Bornova Acil Yard›m ve Travmatoloji Hastanesi
Amaç: Koroner arter hastal›¤› (KAH) ile diabetin birlikte görülme oran› s›kt›r ve diabet, KAH
için majör bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Endotelial proliferasyon ve lümende
daralma süreci diabet varl›¤›nda h›zlan›r.
Hemoglobin A1c (HbA1c), eritrositler içinde bulunan, tüm glikozile hemoglobinlerin %80
ini oluflturur. Hemoglobin glikozilasyonu geri dönüflümsüz bir reaksiyondur ve eritrosit
ömrü boyunca de¤iflmeden kal›r. Bu nedenle ölçülen HbA1c düzeyi, diabetin takibinde
önemli bir parametre olarak de¤erlendirilir. Bu çal›flman›n amac› diabetik hastalarda en s›k
mortalite sebeplerinden biri olan, KAH ile HbA1c düzeyi aras›ndaki iliflkiyi incelemektir.
Gereç ve Yöntem: ‹nsülin veya oral antidiabetik tedavisi alan, yafllar› 35 ile 75 yafllar› aras›nda de¤iflen, bilinen hastal›k süreleri en az 2, en çok 23 y›l olan ve diabet öncesi dönemde KAH tan›s› konulmam›fl, en az bir y›ld›r sigara içmeyen, hipertansif olmayan veya antihipertansif tedavi ile tansiyonu regüle olan (135/85 mmHg alt›nda), 51 erkek (%46.4) ve
59 kad›n (%53.6), toplam 110 Tip 2 diabet hastas› ile çal›flma yap›ld›.
Bulgular: Olgular HbA1c de¤erlerine göre %6 dan küçük, %6-8 ve %8 den fazla olmak üzere üç grupda toplanarak, gruplar aras›nda KAH s›kl›¤› aç›s›ndan fark olup olmad›¤› incelendi. HbA1c de¤erlerine göre 1.grupta toplam 69 hastan›n (%62.7), 2.grupta 24 hastan›n
(%21.8) ve 3.grupta 17 hastan›n (%15.5) oldu¤u görüldü. Birinci gruptaki hastalar›n
%15.9 unda, 2. gruptaki hastalar›n %20.8 inde ve 3. gruptaki hastalar›n %23.5 inde KAH
tesbit edildi. X2 testi ile gruplar karfl›laflt›r›ld›¤›nda, KAH geliflimi yönünden her üç grup
aras›nda anlaml› bir fark olmad›¤› görüldü (p=0.714). KAH tan›s› konulan hastalar›n diabet
yafl ortalamas› 15.0±4.3 y›l iken, KAH tan›s› almam›fl olgular›n diabet yafl ortalamas›
7.1±3.1 y›l olarak bulundu (p<0.0001). Tüm olgu gruplar› birlikte de¤erlendirmeye al›nd›¤›nda diabet yafl› ile KAH aras›nda anlaml› bir iliflki bulundu (r=0.43, p=0.03).
Sonuç: Çal›flmam›zda HbA1c düzeylerine göre üç gruba ayr›lan hastalarda HbA1c ile KAH
görülmesi aras›nda anlaml› fark bulunmad›,fakat diabetin yafl› ile KAH n›n görülmesi aras›nda anlaml› pozitif iliflki saptand›.
P014
P012
H‹PERL‹P‹DEM‹ TEDAV‹S‹NDE STAT‹NLER‹N ETK‹S‹ VE TEDAV‹
MAL‹YET‹
OTO‹MMÜN POL‹GLANDÜLER SENDROM T‹P 2: B‹R OLGU SUNUMU
‹ris Kavalal› Öktem
Özlem Yersal, 1Gülbin Seyman Çetinkaya, 1Dilek Soysal, 1Serra fientekin,
1
Hamide Aydo¤an
1
2
izmir Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi
‹zmir Suat Seren Gö¤üs Hastal›klar› E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi
Girifl: Otoimmün poliglandüler sendromlar, iki veya daha fazla endokrin organda geliflen
otoimmün hasar ile kendini gösterir. Otoimmün poliglandüler sendrom tip 2 (Schmidt
sendromu), en s›k görülen tiptir ve otoimmün Addison hastal›¤›, otoimmün tiroid hastal›¤› ve/veya tip 1 diabetes mellitus ile karakterizedir.
Olgu sunumu: 21 yafl›nda bayan hasta halsizlik, dudak, dil, ve a¤›z içinde kahverengi-siyah
renk de¤iflikli¤i flikayetleri ile baflvurdu. Hasta iki buçuk y›l önce bir tip 1 diabetes mellitus
tan›s› alm›flt› ve sabah 36 ünite, akflam 24 ünite mikstard insülin kullanmaktayd›. Muayenede tansiyon arteryel 80/60mmHg, göbek çevresinde, her iki alt ekstremitede, dudaklarda ve difletlerinde yaklafl›k 0.5X0.5 cm. çapl› multipl hiperpigmente lezyonlar, saptand›.
HbA1c %9, C peptit <0.5ng/ml (N:0.9-4 ng/ml), antiGAD antikoru 9 U/ml (N:0-1 U/ml), sabah kortizolu 1.1 ug/dl (N:5-25 ug/dl), simültane ACTH 819 pg/ml ( N:10-70 pg/ml), aldosteron 29 ng/ml (N:29.4-161.5 ng/ml.), 24 saatlik idrarda Na 305 mmol/l (N:40-200
mmol/l.), 24 saatlik idrarda K 94 mmol/l (N: 25-120 mmol/l), k›sa süreli ACTH stimülasyon
testi sonras› kortizolu 1.1 mg/dl olarak bulundu. FT3:1.63 pg/ml (N:1.8-4.6 pg/ml),
FT4:1.36 ng/dl (N:0.93-1.7 ng/dl.), TSH:1.23 µIU/ml (N:0.27-4.2 µIU/ml.), antitiroglobulin
antikoru 44,83 U/l (N:0-28,7 U/l), antiperoksidaz antikoru >1020 U/ml (N:0-10 U/ml.),
TRAB 4 U/l (0-9 U/l.), C3, C4 normal s›n›rlarda ve antiendomisyal antikor negatif saptand›.
Addison hastal›¤›, tip 1 diabetes mellitus ve otoimmün tiroidit saptanan hastaya Schmidt
Sendromu tan›s› konuldu. 1 mg/kg metilprednisolone, propronolol 2x20 mg baflland›, idame kortikosteroid tedavi flemas› verilerek taburcu edildi. Taburcu edildikten 3 ay sonra hasta el ve ayaklar›nda uyuflukluk, halsizlik flikayetiyle tekrar baflvurdu. Prednol 8mg/gün al›yordu. Serum Na 127 ve 122 mEq/l, K düzeyi 7.6 ve 7.2 mEq/l, TA: 100/70 mmHg bulundu. Kalsiyum glukonat ve insulin-dekstroz tedavisine ve kortikosteroid dozunun art›r›lmas›na ra¤men serum K de¤erleri düflürülemedi. Hasta 2 kez hemodiyalize al›nd›, yan›t al›namamas› üzerine Dokuz Eylül Üniversitesi Endokrinoloji ABD na sevk edildi. Fludrokortizon
(Astonin H 0,1mg) baflland›. Kontollerde elektrolit de¤erleri normale dönen hasta fludrokortizon tedavisi düzenlenerek taburcu edildi.
Tart›flma: Endokrin bir organa spesifik otoimmün hastal›k saptanan hastalarda, mortalite
ve morbiditeyi engellemek için poliendokrin hastal›klar›n ortaya ç›kma ihtimali daima ak›lda tutulmal›d›r.
Geliflmifl toplumlarda koroner kalp hastal›¤› (KKH) halen mortalite ve morbiditenin en
önemli nedenini oluflturmaktad›r. Hiperlipidemi KKH riskini art›rd›¤›ndan, lipid ve lipoprotein bozukluklar›n›n normal düzeylere getirilmesi gereklili¤i giderek önem kazanmaktad›r.
Biz bu çal›flmam›zda atorvastatin, pravastatin, fluvastatin ve simvastatin olarak 4 farkl› statin grubunun hiperlipidemi üzerine olan etkilerini ve tedavi maliyetini kendi hasta populasyonumuzda karfl›laflt›rmay› amaçlad›k. Bu randomize, aç›k, paralel gruplu 1 y›ll›k çal›flmaya 75 hasta (59 kad›n, 16 erkek, yafl da¤›l›m› 29-68 y›l) al›nd›. Hastalar 4 gruba ayr›ld› ve
atorvastatin 10 mg, simvastatin 10 mg, pravastatin 20 mg ve fluvastatin 40 mg tedavisi verilerek 1 y›l süre ile izlendiler. Hepsinin tedavi öncesi, tedavi al›rken 3., 6., 9. ve 12. ay olmak üzere tam kan say›m›, karaci¤er fonksiyon testleri, kreatin fosfokinaz(CK), total kolesterol, düflük dansiteli lipoprotein (LDL) kolesterol, trigliserid ve yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) kolesterol düzeyine bak›ld›. Bir y›ll›k tedavi ile atorvastatin, pravastatin, fluvastatin ve simvastatin ile serum total kolesterol düzeyinde s›ras›yla %29, %14, %18 ve %28
oran›nda, LDL kolesterol düzeyinde %39, %25, %28 ve %28 oran›nda, trigliserid düzeyinde %15, %12, %10 ve % 11 oran›nda düflme sa¤lad›. HDL kolesterol düzeyinde atorvastatin, pravastatin, fluvastatin ve simvastatin ile s›ras›yla %6, %7, %5 ve %7 oran›nda artma sa¤lad›. Total kolesterol ve LDL kolesterol düzeyindeki azalma sadece atorvastatin grubunda istatistiksel olarak anlaml› idi. Hiçbir tedavi grubunda tedavinin kesilmesini gerektirecek AST, ALT, CK art›fl›na rastlanmad›. Maliyet de¤erlendirilmesinde pravastatin birim fiyat› di¤er statinlere göre bir miktar yüksek bulundu. Atorvastatin, simvastatin, fluvastatin
fiyatlar›n›n birbirine yak›n oldu¤u gözlendi. Çal›flman›n sonuçlar› hiperlipidemi tedavisinde
statinlerin güvenilir ilaçlar oldu¤unu ve atorvastatin ile tedavinin daha etkin bir tedavi seçene¤i oldu¤unu göstermektedir.
Tablo 1:
Bazal
3.ay
6.ay
9.ay
12.ay
Atorvastatin
Pravastatin
Fluvastatin
Simvastatin
257±30.07
187±40.07%27
172±28.31%33
183±31.31%30
181±23.27%29
256±27.65
217±37.01%15
209±28.65%17
208±36.10%17
215±32.82%14
249±23.55
217±34.19%12
203±28.57%20
194±33.64%23
213±15.12%18
250±34.06
198±29.44%21
198±5.69%21
218±32.07%20
195±32.75%28
Atorvastatin
Pravastatin
Fluvastatin
Simvastatin
181±17.71
121±27.04%31
100±20.48%46
111±22.17%39
111±26.94%39
177±19.62
146±29.05%18
135±18.53%24
137±31.99%23
131±25.16%25
177±18.27
150±14.56%13
116±8.56%33
117±18.68%33
130±27.34%28
176±47.33
135±45%17
102±29.47%31
144±22.11%29
127±13.65%28
Tablo 2 :
Bazal
3.ay
6.ay
9.ay
12.ay
138
P015
P018
BOZULMUfi AÇLIK GLUKOZU OLAN K‹fi‹LERDE SERUM
L‹POPROTE‹N (A) DÜZEYLER‹
TIP 2 D‹ABET‹K HASTALARDA ÇÖZÜNÜR VASCULAR CELL
ADHESION MOLECULE-1 DÜZEY‹N‹N KOMPL‹KASYONLARLA
‹L‹fiK‹S‹
*1Erkan Çoban, 2Ramazan Sar›, 2Gökhan Yaz›c›o¤lu, 1Mete Ak›n
1
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Antalya
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› Bilim Dal›,
Antalya
1
Amaç: Artm›fl lipoprotein (a) [Lp(a)] düzeyi, kardiyovasküler hastal›klar için ba¤›ms›z bir
risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Bu çal›flmada bozulmufl açl›k glukozu (BAG) olan bir
grupta serum Lp(a) düzeylerini ölçmeyi ve bu düzeyleri tip 2 diabetik ve kontrol gruplar›yla karfl›laflt›rmay› amaçlad›k.
2
2
Hastalar ve Metod: Çal›flmaya yafl, cinsiyet ve vücut kitle indeksi yönünden benzer 20 tip
2 diabetik (açl›k kan glukozu 126 mg/dl ve üstü), 20 BAG (açl›k glukozu 110-126 mg/dl aras›) olan ve 20 normoglisemik sa¤l›kl› kifli al›nd›.
Sonuçlar: BAG olan gruptaki serum Lp(a) düzeyleri tip 2 diabetik gruba göre anlaml› olarak düflükken (39.7±7.8 mg/dl, 54.8± 6.9 mg/dl, p<0.05), kontrol grubuna göre anlaml›
olarak yüksekti (39.7±7.8 mg/dl, 23.8± 5.9 mg/dl, p<0.05). Ayr›ca, tip 2 diabetik grupta ve
BAG olan grupta serum Lp(a) düzeyleri açl›k glukoz düzeyleri ile korelasyon göstermekteydi (p<0.05).
Tart›flma: Sonuç olarak, bu çal›flma BAG olan kiflilerde serum Lp(a) düzeylerinin normoglisemik sa¤l›kl› kiflilere göre daha yüksek oldu¤unu, dolay›s›yla artm›fl bir kardiyovasküler
riske sahip olabilece¤ini öngören bir çal›flmad›r. BAG olan kiflilerde artm›fl olan kardiyovasküler riskin olas› mekanizmalar›ndan biri Lp(a) düzeylerinde yükselme olabilir. Bu kiflilerin
efllik eden di¤er risk faktörleri ve hedef organ hasarlar› yönünden de¤erlendirilerek takip ve
tedavilerinin yönlendirilmeleri en gerçekçi yaklafl›m olacakt›r.
P016
BOZULMUfi AÇLIK GLUKOZU OLAN K‹fi‹LERDE SERUM
F‹BR‹NOJEN VE D-D‹MER DÜZEYLER‹
*1Erkan Çoban, 2Ramazan Sar›, 2Gökhan Yaz›c›o¤lu, 1Mete Ak›n
1
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Antalya
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› Bilim Dal›,
Antalya
2
Amaç: Artm›fl serum fibrinojen düzeyi, kardiyovasküler, serebrovasküler ve periferik damar
hastal›klar› için ba¤›ms›z bir faktörü olarak kabul edilmektedir. Benzer flekilde yüksek D-dimer düzeyleri de artm›fl kardiyovasküler ve serebrovasküler hastal›k riskine efllik etmektedir. Bu çal›flmada bozulmufl açl›k glukozu (BAG) olan bir grupta serum fibrinojen ve D-dimer düzeylerini ölçmeyi ve bu düzeyleri tip 2 diabetik ve kontrol gruplar›yla karfl›laflt›rmay› amaçlad›k.
Hastalar ve Metod: Çal›flmaya yafl, cinsiyet ve vücut kitle indeksi yönünden benzer 30 tip
2 diabetik (açl›k kan glukozu 126 mg/dl ve üstü), 30 BAG (açl›k glukozu 110-126 mg/dl aras›) olan ve 30 normoglisemik sa¤l›kl› kifli al›nd›.
Sonuçlar: BAG olan gruptaki serum fibrinojen düzeyi tip 2 diabetik gruba göre anlaml› olarak düflükken[ (348 (264-468) mg/dl, 449 (306-605) mg/dl , p<0.05], kontrol grubuna göre[216 (179-260) mg/dl] anlaml› olarak yüksekti (p<0.05). BAG olan gruptaki serum D-dimer düzeyi tip 2 diabetik gruba göre anlaml› olarak düflükken[518 (412-664) mg/l, 615
(505-768) mg/l, p<0.05], kontrol grubuna göre [424 (356-557) mg/l] anlaml› olarak yüksekti (p<0.05). Ayr›ca, tip 2 diabetik grupta ve BAG olan grupta serum fibrinojen ve D-dimer düzeyleri açl›k glukoz düzeyleri ile korelasyon göstermekteydi (p<0.05).
Tart›flma: Bu çal›flma, BAG olan kiflilerde serum fibrinojen ve D-dimer düzeylerinin normoglisemik sa¤l›kl› kiflilere göre daha yüksek oldu¤unu, dolay›s›yla artm›fl bir kardiyovasküler riske sahip olabilece¤ini öngören bir çal›flmad›r. Bu kiflilerin efllik eden di¤er risk faktörleri ve hedef organ hasarlar› yönünden de¤erlendirilerek takip ve tedavilerinin yönlendirilmeleri en gerçekçi yaklafl›m olacakt›r.
P017
BOZULMUfi AÇLIK GLUKOZU OLAN K‹fi‹LERDE SERUM
HOMOS‹STE‹N DÜZEYLER‹
*1Erkan Çoban, 2Ramazan Sar›, 2Gökhan Yaz›c›o¤lu, 1Mete Ak›n
1
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Antalya
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› Bilim Dal›,
Antalya
2
Amaç: Artm›fl serum homosistein düzeyi, kardiyovasküler hastal›klar için ba¤›ms›z bir faktörüdür. Bu çal›flmada bozulmufl açl›k glukozu (BAG) olan bir grupta serum homosistein
düzeylerini ölçmeyi ve bu düzeyleri tip 2 diabetik ve kontrol gruplar›yla karfl›laflt›rmay›
amaçlad›k.
Hastalar ve Metod: Çal›flmaya yafl, cinsiyet ve vücut kitle indeksi yönünden benzer 30 tip
2 diabetik (açl›k kan glukozu 126 mg/dl ve üstü), 30 BAG (açl›k glukozu 110-126 mg/dl aras›) olan ve 30 normoglisemik sa¤l›kl› kifli al›nd›.
Sonuçlar: BAG olan gruptaki serum homosistein tip 2 diabetik gruba göre anlaml› olarak
düflükken [13.8 (6.5-42.9) µmol/l, 10.1 (5.1-38.6) µmol/l, p<0.05], kontrol grubuna göre
[7.1 (4.1-11.9) µmol/l] anlaml› olarak yüksekti (p<0.05).
Tart›flma: Çal›flmam›zdan elde edilen sonuçlar BAG olan kiflilerde diabetik hastalar kadar
olmasa da artm›fl bir kardiyovasküler riskin olabilece¤ini telkin etmektedir. BAG olan kiflilerde artm›fl olan kardiyovasküler riskin olas› mekanizmalar›ndan biri yüksek homosistein
düzeyleri olabilir. Bu kiflilerin efllik eden di¤er risk faktörleri ve hedef organ hasarlar› yönünden de¤erlendirilerek takip ve tedavilerinin yönlendirilmeleri en gerçekçi yaklafl›m olacakt›r.
Gülbin Seyman Çetinkaya, 1Ayflin Harmanda, 2Kazim Çetinkaya,
*Aybige Pilanci, 1 Gülçin Seyman Özdemir, 1Emin Menekfle
1
1
‹zmir Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi
‹zmir Bornova Acil Yard›m ve Travmatoloji Hastanesi
Amaç: Diabette endotel disfonksiyonuna hiperglisemi sonras› proteinlerin non-enzimatik
glikozilasyonu ile oluflan ileri glikozilasyon son ürünlerinin sebep olabilece¤i düflünülmektedir. Endotele lökosit adhezyonu endotel hücrelerinde saptanan vascular cell adhesion
molecule-1 (VCAM-1) arac›l›¤›yla gerçekleflir. Bu çal›flmadaki amac›m›z diabetik komplikasyonlar ile endotel disfonksiyon göstergesi olan VCAM-1 aras›ndaki iliflkiyi araflt›rmakt›r.
Gereç ve Yöntem: Çal›flmaya 44 tip 2 diabet olgusu ve 17 sa¤l›kl› birey al›nd›. Olgular›n diabet süresi 8±6 y›l, 7 olgu insulin, 37 olgu oral antidiabetik ajan kullanmaktayd›. Olgular
hiçbir diabet komplikasyonu olmayan komplikasyonsuz grup (n=18), ve mikro-ve makrovaskuler komplikasyonlardan en az birini içeren komplikasyonlu grup (n=26) fleklinde ikiye ayr›ld›. Komplikasyonlu grup da retinopati, nöropati, nefropati ve makrovaskuler hastal›k içerenler olmak üzere 4 altgrupta incelendi.
Bulgular: VCAM-1 konsantrasyonu diabetik grupta ortalama 865±358 ng/ml, sa¤l›kl› kontrol grubunda 517±152 ng/ml düzeyindeydi (p<0.05). Komplikasyonsuz grupta VCAM-1
konsantrasyonu 768±323 ng/ml, komplikasyonlu grupta 933±371 ng/ml olarak ölçüldü
(p=0.136). Çözünür VCAM-1 düzeyleri nefropatili 9 hastada ortalama 855±271 ng/ml düzeyinde olup nefropati olmayan 17 kiflilik komplikasyonlu gruba (974±417) oranla daha düflük idi (p=0.239). Retinopatili grubun retinopatisi olmayan komplikasyonlu grupla karfl›laflt›r›lmas›nda (996±940) fark istatistiksel olarak anlaml› de¤ildi (p=0.33). Nöropatili 11 olguda ortalama de¤erler 1152±308 ng/ml olup nöropatisi olmayan komplikasyonlu grup (15
kifli ortalama VCAM-1 konsantasyonu 772±337 ng/ml) ve komplikasyonsuz grup (ortalama 768±323 ng/ml) ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda nöropatili grupta VCAM-1 konsantrasyonu oldukça yüksek olup fark istatistiksel olarak da anlaml› idi (p<0.05). Makrovasküler komplikasyonu olan grupta (10 kifli) ortalama de¤er 870±382 ng/ml olup makrovasküler komplikasyonu olmayan komplikasyonlu grup (16 kifli ortalama VCAM-1 972±371) ve komplikasyonsuz grupla karfl›laflt›r›lmas›ndaki fark anlaml› de¤ildi (p=0.259).
Sonuç: Bu çal›flma çözünür VCAM-1 düzeyinin yüksekli¤inin, diabetik olgularda kronik endotel hücre hasar›n›n ve artm›fl lökosit aktivasyonunun erken göstergesi olabilece¤ini desteklemektedir. Çözünür VCAM-1 in klinik önemini saptamak ve hangi diabetik komplikasyonla iliflkili oldu¤unun kesinlikle belirlenebilmesi için daha büyük ölçekli yeni çal›flmalara
ihtiyaç vard›r.
P019
KARARSIZ ANJ‹NA PEKTOR‹SL‹ HASTALARDA SERUM C-REAKT‹F
PROTE‹N DÜZEYLER‹ VE KORONER ANJ‹YOGRAF‹DEK‹
LEZYONLARIN fi‹DDET‹ VE YAYGINLI⁄I ‹LE ‹L‹fiK‹S‹
Dilek Soysal, *Orhan Küçükflahin, Haldun HakanYavafl, Serdar Biçero¤lu,
Hatice Soylu, Nihal Kavakl›, Erhan Tatar
Izmir Atatürk E¤itim Ve Arafltirma Hastanesi 1. Dahiliye Klini¤i
Amaç: Karars›z anjina pektorisli hastalarda inflamasyonun göstergesi olan serum CRP düzeyleri ile koroner anjiografide gösterilen lezyonun yayg›nl›¤› ve fliddeti aras›ndaki iliflkiyi
araflt›rd›k.
Yöntem: Karars›z anjina pektoris klini¤i ile gelen, Braunwald s›n›flamas›na göre IIB1 grubunda yafl ortalamas› 53 ±12 y›l olan 16 hasta, IIB2 grubunda yafl ortalamas› 56±12 y›l
olan 21 hasta ve IIIB2 grubunda yafl ortalamas› 55 ±11 y›l olan 13 hasta çal›flmaya al›nd›.
Koroner anjiyografideki lezyonlar›n yayg›nl›¤› ve fliddeti Reardon un modifiye puanlama
yöntemi ile de¤erlendirildi.Yüksek duyarl›kl› CRP immunoturbidimetrik yöntemle çal›fl›ld›,
0.312 mg/dl nin alt›ndaki de¤erler normal kabul edildi.
Bulgular: Hastalar›n klini¤ine göre CRP de¤eri IIB1 grubunda 0.66±0.83 mg/dl, IIB2 grubunda 0.38±0.76mg/dl, IIIB2 grubunda 0.48±0.91mg/dl bulundu.Üç grup aras›nda anlaml› fark yoktu (p=0.371).Anjiyografide koroner lezyonlar›n fliddetini de¤erlendirdi¤imizde en
fliddetli lezyonlar klinikle uyumlu olarak IIIB2 grubunda (53±18 puan), en hafif lezyonlar
IIB2 grubunda bulundu (36±20 puan), (p=0.017).Lezyon yayg›nl›¤› IIB1 ve IIIB2 gruplar›nda daha fazlayd›, fakat gruplar aras›nda anlaml› fark yoktu (p=0.626).
Serum CRP de¤erinin, kad›nlarda erkeklerden (0.51±0.97ye karfl›n 0.45±0.74 mg/dl;
p=0.624) ve anjiyografideki lezyonun yayg›nl›¤›na göre, 4 puan alan hasta grubunda 3,2 ve
1 puan alan hasta gruplar›ndan daha yüksek oldu¤u saptand›,fakat yaln›zca dört ve bir puan alan hasta gruplar› aras›ndaki fark anlaml›yd› (1.11±1.14e karfl›n 0.31±0.60 mg/dl,
p<0.01).Yafl ve cinsiyet kontrol alt›na al›nd›ktan sonra yap›lan bölümsel korelasyon analizinde serum CRP düzeyi ile anjiyografide saptanan lezyonun hem fliddeti, hem de yayg›nl›¤› aras›nda orta derecede güçlü, anlaml› pozitif korelasyon saptand›,s›ras›yla (r =0.30;
p=0.034 ve r =0.31; p=0.030).
Serum CRP düzeyinin karars›z anjina pektoris için prediktif de¤erini saptamaya yönelik
çoklu lojistik regresyon analizinde, CRP de¤erindeki art›fl›n (>3.1 mg/L) karars›z anjina
pektoris klini¤inin görülmesinde olas› risk art›fl›na neden oldu¤u, fakat bu art›fl›n anlaml›
olmad›¤› görüldü (OR:1.63, p=0.093).
Sonuç: Karars›z anjinal› hastalarda, yüksek duyarl›kl› serum CRP seviyelerinin koroner anjiyografideki lezyonun fliddeti ve yayg›nl›¤› ile orta derecede ve anlaml› ba¤›nt›s›n›n bulunmas›na karfl›l›k, koroner olay›n görülmesi riskinde tek bafl›na belirleyici etken olmad›¤› saptand›
139
14-19 Eylül 2004, Antalya
P020
D‹ABETES MELL‹TUSLU HASTALARDA SERUM ‹MMUNOGLOBUL‹N
DÜZEYLER‹
1
Gülbin Seyman Çetinkaya, 1Gülçin Seyman Özdemir, 2Kazim Çetinkaya,
Dilek Soysal, 1Nihal Kavakli Cengiz, 1Ayça Kendirici
*1
1
2
Izmir Atatürk E¤itim Ve Araflt›rma Hastanesi
Izmir Bornova Acil Yard›m Ve Travmatoloji Hastanesi
Amaç: Diabetik hastalarda hemoglobin baflta olmak üzere birçok plazma proteini non-enzimatik olarak glikolize olmaktad›r. Plazma proteinleri aras›nda yer alan Immunoglobulinler (Ig) de hemoglobin gibi non-enzimatik glikolizasyona u¤rarlar. Bu çal›flmada diabetik
hastalar›n Ig düzeyleri ile klinik ve biyokimyasal parametreleri aras›ndaki iliflkiyi araflt›rmay› ve sa¤l›kl› bireylerinkiyle karfl›laflt›rmay› amaçlad›k.
Materyal ve Metod: Çal›flmaya diabetes mellitus (DM) tan›s› alm›fl, yafl ortalamas›
(50,9±14,19) y›l olan 126 diabetik hasta al›nd›. 51 (%40,5) i erkek, 75 (%59,5) i kad›n olan
hastalar diabet süresine göre 0-5 y›l, 5-10 y›l ve 10 y›ldan fazla olmak üzere üç gruba ayr›ld›. Tedavi rejimlerine göre; diyet, insulin ve oral antidiabetik ajan (OAD) kullanan gruplar
belirlendi. Kontrol grubu olarak da ailesinde DM bulunmayan, açl›k kan flekeri (AKfi) 115
mg/ dl nin alt›nda yafl ortalamas› (50,7±13,9) y›l olan 32 (%37,6) erkek, 53 (%62,4) kad›n
sa¤l›kl› 85 olgu al›nd›.
Hasta ve kontrol grubunda sistemik enfeksiyon, kollagen doku hastal›¤›, kronik karaci¤er
hastal›¤› ve malignite gibi patalojisi olanlar çal›flmaya al›nmad›. Kategorik de¤erler için kikare testi, kantitatif de¤erler için students T testi kullan›ld›. Pearson un korelasyon analizi
ile farkl› parametreler aras›ndaki iliflki araflt›r›ld›.
Bulgular ve Sonuç: Hastalarda diabetin süresi ile serum Ig düzeyleri aras›nda anlaml› bir
iliflki saptanmad›. Hastalar›n ald›klar› tedavi ile serum Ig düzeyleri karfl›laflt›r›ld›¤›nda sadece diyet+insulin kullanan gruplar›n, diyet+OAD kullanan gruplara göre serum IgG ve IgA seviyelerinin anlaml› derecede düflük oldu¤u gözlendi (p<0.05).
Hastalar›n serum IgA seviyesi ile plazma AKfi ve tokluk kan flekeri (TKfi) seviyesi aras›nda
orta derecede anlaml› pozitif korelasyon saptand› (s›ras›yla r=0.177, p<0.05 ve r=0.228,
p<0.01). Plazma AKfi ve TKfi leri yüksek olan hastalarda serum IgA düzeyleri de yüksek bulundu. Serum IgM seviyesi ile hastalar›m›z›n yafl› aras›nda ise anlaml› negatif korelasyon
saptand› (r=-0.249, p=0.005). Yafl gruplar› incelendi¤inde ileri yafltaki hastalar›n serum
IgM seviyelerinin daha düflük oldu¤u gözlendi.
Sonuç olarak, diabetik hastalarda serum Ig düzeylerinde de¤ifliklikler beklenebilir. Özellikle IgA düzeyleri diabetik olmayanlara göre daha yüksek saptanm›flt›r ve uzun dönem glisemik kontrolün göstergesi olabilec¤i düflünülmüfltür. Yüksek serum IgA düzeyleri diabetik
komplikasyonlar›n geliflmesinin non spesifik bir göstergesi olarak düflünülebilir.
P021
‹LER‹ YAfiTA TEDAV‹YE D‹RENÇL‹ HALE GELEN B‹R
H‹PERTANS‹YON VAKASI
lans›n›n araflt›r›lmas› amaçlanm›flt›r . Toplam 143 (86 kad›n, 57 erkek) diyabetik olgu ve
cinsiyet ve yafl aç›s›ndan benzefllefltirilmifl ve diayabeti olmayan 49 (31 kad›n, 18 erkek) olgu kontrol grubu olarak çal›flmaya al›nd›.Diayabetik olgularda T.gondii IgG, CMV IgG ve
Rubella IgG antikorlar› seroprevalans› s›ras›yla 63 (%44,1, 142(%99,3) , 135(%94,3) bulundu. Kontrol grubunda ise T.gondii IgG, CMV IgG ve Rubella IgG antikorlar› seroprevalans› s›ras›yla 12(%24,4), 46(%93,8), 47 (%95,9) bulundu. Diyabetik olgularda ve kontrol
grubunda T.gondii IgM, CMV IgM ve Rubella IgM antikorlar› tesbit edilmedi. T.gondii ve
CMV IgG seropozitifli¤i kontrol grubuna gore diyabetlilerde anlaml› derecede yüksek iken
(p<0.05), Rubella IgG seroprevalans› aç›s›ndan 2 grup aras›nda anlaml› fark saptanmad›
(p>0.05). Diyabetik olgular, diyabet süresine gore karfl›laflt›r›ld›¤›nda T.gondii, CMV, ve
Rubella seroprevalans›n›n anlaml› farkl› olmad›¤› görüldü (P>0.05). Tip 2 diyabetiklerde
atipik infeksiyon klini¤i ile karfl›lafl›ld›¤›nda etyolojide CMV reaktivasyonunu ve toxoplasmosis’in hat›rlanmas› gerekti¤i düflünülmüfltür..
P023
TIP II D‹ABETES MELL‹TUS’LU HASTALARDA NASAL STAF‹LOKOK
AUREUS TAfiIYICILI⁄I SIKLI⁄I
Ali Tamer, O¤uz Karabay, *Mustafa Tahtac›, Hüseyin Gündüz, Hüseyin Ar›nç,
Harika Çelebi
A‹BÜ ‹zzet Baysal T›p Fakültesi
Biz bu çal›flmada Tip II diyabetes mellitus’lu (NIDDM) hastalarda burunda S. aureus tafl›y›c›l›¤› s›kl›¤›n› araflt›rmay› amaçlad›k. Çal›flmam›za diyabet poliklini¤ine baflvuran 146 (88
erkek; 58 kad›n; ortalama yafl 58) NIDDM’li olgu ve 50 (28 erkek; 22 kad›n; ortalama yafl,
56) nondiyabetik sa¤l›kl› birey (kontrol ) al›nd›. Burun kültürleri burun 1/3 ön k›sm›ndan
al›narak % 5 koyun kanl› agar ve Chapman agara inokule edildi. S. aureus nasal kolonizasyonu diyabetik grupta %17.8, control grubunda %20 olarak saptand› ve her iki grup aras›nda istatistiksel olarak anlaml› fark saptanmad› (P>0.05). Burunda ki S. aureus kolonizasyonu insulin tedavi alan diyabetli grupta anlaml› olarak yüksek bulundu (p<0.02). Ayr›ca diyabetin süresi (p<0.012) ile ve açl›k kan flekeri (p<0.019) ile anlaml› iliflki saptand›. Diyabetik hastalarda, burun S. aureus tafl›y›c›l›¤› ile alkol, sigara kullan›m›, hipertansiyon varl›¤›, vücut kitle indeksi ve HbA1c düzeyleri aras›nda iliflki saptanmad› (p>0.05). Sonuç olarak; NIDDM’li hastalarda burun S. aureus tafl›y›c›l›¤› nondiyabetiklerden farkl› bulunmam›flt›r Ancak uzayan diyabet süresi, insulin tedavisi ve açl›k kan flekeri ile iliflkili risk faktörleri
olarak saptanm›flt›r..
P024
T‹P 2 D‹ABET‹K OLGULARDA HEMOSTAT‹K PARAMETRELER‹N
D‹ABET‹N KRON‹K KOMPL‹KASYONLARI ‹LE ‹L‹fiK‹S‹
1
Erkan Do¤an, 1Vildan Ercan, 1Rahime Özgür, 2Atalay Surardamar,
*1Osman Mavifl, 1Ömer Yap›c›, 1Ömer fienkal
1
Taksim E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, I. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i
Haydarpafla E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, IV. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i
2
Zeki Ayd›n, *Didem Ayd›n, Ahmet Ak›n, Hasan K›l›ç, Nurhan Biriz,
Birsel Kavakl›
Amaç: Diabetik olgularda diabetin kronik komplikasyonlar› ile hemostatik parametreler aras›ndaki iliflkiyi araflt›rd›k.
Dr. Lütfi K›rdar Kartal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, II. Dahiliye Klini¤i
Gereç ve Yöntem: Çal›flmaya 49’ü kad›n, 22’si erkek toplam 71 diabetik olgu olgu al›nd›.
Olgularda 8-10 saatlik açl›k sonras› kanda hemostatik parametreler; fibrinojen, D-dimer,
antitrombin-III (AT-III) bak›ld›. Diabetin kronik komplikasyonlar› olarak mikroalbuminüri,
retinopati, nöropati ve iskemik kalp hastal›¤›(‹KH) de¤erlendirildi.
Girifl: Hipertansiyonun % 90’ › primerdir. % 10’u sekonder sebeplere ba¤l›d›r. Sekonder
hipertansiyonun en s›k sebebi renovasküler hipertansiyondur. Nadir bir k›sm›n› da hipertiroidiler oluflturur.
Vaka: 70 yafl›nda bayan. 18 y›ld›r esansiyel hipertansiyon nedeniyle tedavi görmektedir.
Bafllang›çta ‹ndapamid, son 3 y›ld›r da ATII antagonisti + tiazid grubu diüretikle TA regüle
seyretmektedir. Son 4 ayd›r da bu tedaviye hidralazin eklenmesine ra¤men TA: 175 / 85
mmHg seviyelerinde seyretmeye bafllam›flt›r. Tedaviye amlodipin eklenmesine ra¤men TA’
u düflmeyen hastada sekonder sebepler araflt›r›ld›. Renal arter doppler ve MR anjiografi
normal saptand›. 5 ay ve 1 ay önce Bilgisayarl› Tomografi çekimi s›ras›nda IV iyotlu kontrast maddeye maruz kald›¤› ö¤renildi. 5 ay önceki tetkiklerinde tiroid hormonlar› normal
iken, tekrarlanan tetkiklerinde TSH: 0.098 uIU/l, sT4: 22 pmol/l, sT3: 7,23 pmol/l bulundu.
Yap›lan tiroid USG’de 2 adet nodül, I131 uptake’ nin düflük oldu¤u saptand›. Hastaya Iyot
maruziyetine ba¤l› hipertiroidi (Jod Basedow) tan›s› konuldu. Bu s›rada ortaya ç›kan paroksismal atrial fibrilasyon (PAF) ata¤› propafenon ve beta-bloker tedavisi ile kontrol alt›na
al›nd›. Tan›dan 1,5 ay sonra yap›lan Tiroid sintigrafisinde (99Tc) iki nodülün otonomi kazand›¤› görüldü. Propranolol ve propilthiourasil tedavisi ile tiroid hormonlar› normale döndü. Propafenon kesildi, PAF ata¤› tekrarlamad›. Sadece 2’ li antihipertansif tedavi ile TA
normal seviyelerde seyretmeye bafllad›.
Tart›flma: ‹leri yafllarda kontrol alt›nda iken dirençli hale gelen hipertansiyonda renal ve
aterosklerotik renovasküler hipertansiyon yan›nda, günümüzde s›k kullan›lan iyot içeren
kontrastl› radyolojik tetkiklerden sonra iyoda ba¤l› hipertiroidin dirençli hipertansiyona ve
aritmilere yol açabilece¤ini vurgulamak için bu vakay› sunmay› uygun bulduk. Özellikle ileri yafll› multinodüler guat›rl› hastalara iyot içeren ekspektoran flurup, kontrast madde veya
tedavi amac›yla iyot verirken dikkatli olunmal›d›r.
P022
D‹ABET‹K HASTALARDA TOKSOPLAZMA, CMV VE RUBELLA
SEROPREVALANSININ ARAfiTIRILMASI
Ali Tamer, O¤uz Karabay, Hüseyin Gündüz, Hüseyin Ar›nç, *Mustafa Tahtac›,
Harika Çelebi
A‹BÜ ‹zzet Baysal T›p Fakültesi
Diyabetik hastalar normal bireylere göre infeksiyonlara daha yatk›nd›r ve ço¤u infeksiyöz
ajana karfl› bozulmufl immun cevaba sahip olduklar› bilinmektedir.Bu çal›flmada tip 2 diyabetli hastalarda Toxoplasmosis (T.gondii), Sitomegalovirus (CMV) ve Rubella seropreva-
Bulgular: Olgular›n % 26’s›nda retinopati mevcuttu. Retinopatisi olan olgular›n olmayanlara göre fibrinojen ve D-dimer düzeylerinin daha yüksek (t=2,50; p=0,015) oldu¤u, AT-III
düzeylerinde ise istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k olmad›¤› gözlendi (p=0,528, p>0,05).
Olgular›n % 36’s›nda mikroalbüminüri mevcuttu. Mikroalbüminürisi olan ve olmayan olgular›n fibrinojen, D-dimer ve AT-III düzeyleri aras›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k gözlenmedi (p=0,958, p=0,618 ve p=0,209, p>0,05).
Olgular›n % 22’sinde nöropati mevcuttu. Nöropatisi olan ve olmayan olgular›n fibrinojen,
D-dimer ve AT-III düzeyleri aras›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k gözlenmedi
(p=0,399, p=0,754 ve p=0,301, p>0,05).
Olgular›n % 26’s›nda ‹KH mevcuttu. ‹KH olan olgularda olmayanlara göre D-dimer düzeyi
daha yüksek bulundu (p=0,011, p<0,05). ‹KH olan ve olmayan olgular›n fibrinojen ve ATIII düzey aras›nda anlaml› farkl›l›k saptanmad› (p=0,304 ve p=0,347).
Sonuç: Tip 2 diabetik olgularda kronik komplikasyon geliflenler ile geliflmeyenler aras›nda
hemostaz parametreleri (fibrinojen, D-dimer ve AT-III) karfl›laflt›r›ld›¤›nda istatistiksel olarak retinopatisi olan olgularda fibrinojen ve D-dimer düzeylerinin daha yüksek, ‹KH olan olgularda D-dimer düzeyinin daha yüksek saptanm›fl olmas› bu iki komplikasyonun patogenezinde hemostaz bozuklu¤u oldu¤unu düflündürmektedir.
P025
T‹P 2 D‹ABET‹K OLGULARDA AKUT FAZ REAKTANLARI FERR‹T‹N
VE HIGH SENSITIVE C-REAKT‹F PROTE‹N (hs-CRP)’‹N D‹ABET‹N
KRON‹K KOMPL‹KASYONLARI ‹LE ‹L‹fiK‹S‹
1
Erkan Do¤an, *1Osman Mavifl, 1Rahime Özgür, 2Atalay Surardamar,
Vildan Ercan, 1Faik Akvardar, 1Ömer fienkal
1
1
2
Taksim E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, I. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i
Haydarpafla E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, IV. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i
Amaç: Diabetik olgularda diabetin kronik komplikasyonlar› ile ferritin ve hs-CRP aras›ndaki iliflkiyi araflt›rd›k.
Gereç ve Yöntem: Çal›flmaya 49’u kad›n, 22’si erkek toplam 71 diabetik olgu olgu al›nd›.
Olgularda 8-10 saatlik açl›k sonras› kanda akut faz reaktanlar› (ferritin ve hs-CRP) bak›ld›.
140
Diabetin kronik komplikasyonlar› olarak mikroalbuminüri, retinopati, nöropati ve iskemik
kalp hastal›¤› de¤erlendirildi.
Bulgular: Diabetik olgular›n % 26’s›nda retinopati mevcuttu. Retinopatisi olmayan (n=52)
olgularda bulundu. Retinopatisi olan olgular›n (n=19) ferritin düzeyi 73,36 ± 57,95 ng/ml,
hs-CRP düzeyi 7,20 ± 6,65 mg/l, retinopatisi olmayan olgular›n olgular›n ferritin düzeyi
59,35 ± 52,95ng/ml, hs-CRP düzeyi 6,67 ± 6,88 mg/l bulundu. Her iki parametrede de istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k gözlenmedi (p=0,253 ve p=0,229, p>0,05).
Diabetik olgular›n % 36’s›nda mikroalbüminüri mevcuttu. Mikroalbüminürisi olan (n= 26)
olgular›n ferritin düzeyi 67,86 ± 55,21 ng/ml, hs-CRP düzeyi 6,45 ± 5,11 mg/l, mikroalbüminürisi olmayan (n= 45) olgular›n ferritin düzeyi 60,35 ± 54,15 ng/ml, hs-CRP düzeyi
7,02±7,62 mg/l bulundu. Her iki parametrede de istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k gözlenmedi (p=0,512 ve p=0,537, p>0,05).
Diabetik olgular›n % 22’sinde nöropati mevcuttu. Nöropatisi olan (n= 43) olgular›n ferritin
düzeyi 70,46 ± 63,08 ng/ml, hs-CRP düzeyi 5,99 ± 5,49 mg/l bulundu. Nöropatisi olmayan
(n= 28) olgular›n ferritin düzeyi 51,79 ± 35,05 ng/ml, hs-CRP düzeyi 8,08 ± 8,33 mg/l bulundu. Her iki parametrede de istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k gözlenmedi (p=0,365 ve
p=0,657, p>0,05).
Diabetik olgular›n % 26’s›nda iskemik kalp hastal›¤› mevcuttu. ‹KH olan (n=19) olgularda
ferritin düzeyi 55,36 ± 38,70 ng/ml, hs-CRP düzeyi bulundu. ‹KH olmayan (n= 28) olgular›n ferritin düzeyi 6,68 ± 4,98 ng/ml, hs-CRP düzeyi6,86 ± 7,36 mg/l bulundu (p=0,011,
p<0,05). Her iki parametrede de istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k gözlenmedi (p=0,472 ve
p=0,922, p>0,05).
Sonuç: Tip 2 diabetik olgularda kronik komplikasyon geliflenler ile geliflmeyenler aras›nda
enflamasyon parametreleri olarak ferritin ve hs-CRP karfl›laflt›r›ld›¤›nda istatistiksel olarak
anlaml› iliflki saptanmam›flt›r.
P026
hemen önce orlistat 80 mg günde 3 kez verildi. E¤er var ise hastalar›n kullanmakta oldu¤u
oral antidiabetik ve antihipertansif ilaçlar›na devam edildi. Hiperlipidemi için ilaç kullan›lmad›. Hastalar›n a¤›rl›k ortalamas› bafllang›çta 94.9±11.5 kg, 1.ayda 92±11.1 kg (p<0.001),
3. ayda 88.5±10.4 kg (p<0.001), 6. ayda 84.9±10.4 kg (p<0.001) ve 9.ay sonunda
83.5±10.4 kg idi (p<0.001). VK‹ bafllang›çta 36.6±3.2 kg/m2, 1.ayda 35.3±3.1 kg/m2
(p<0.005), 3.ayda 34±3 kg/m2 (p<0.001), 6.ayda 32.6±2.8 kg/m2 (p<0.001) ve 9.ayda
32.1±2.8 kg/m2 (p<0.001) idi. KÇ bafllang›çta 124.7±9.5 cm, 1.ayda 120.2±8.3 cm
(p<0.001), 3.ayda 118±9.8 cm (p<0.001), 6.ayda 115.1±10.7 cm (p<0.001) ve 9.ayda
111.8±10.5 cm (p<0.001)idi. BÇ bafllang›çta 103.8±9.8 cm, 1.ay sonunda 102±8.9 cm
(p>0.05), 3.ay sonunda 99.4±9 cm (p<0.05), 6.ayda 96.1±9.5 cm (p<0.001) ve 9.ayda
94.7±9.9 cm (p<0.001) idi. BKÇO ise de¤iflmedi (p>0.05). Sistolik kan bas›nc› üçüncü, diastolik kan bas›nc› birinci ay sonunda anlaml› derecede azalarak 141.8±29.2 ve 83.2±14.4
mmHg’dan 126.2±25 ve 71.5±11.4 mmHg’ya düfltü (p<0.005). Total kolesterol ve HDL-kolesterol birinci ay sonunda anlaml› derecede azalarak 203.8±36.4 ve 49.7±13.4 mg/dl’den
173.8±19.8 ve 45.1±12.6 mg/dl’ye düfltü (p<0.001 ve p<0.05). Trigliserid üçüncü ve LDLkolesterol 6.ay sonunda anlaml› derecede azalarak 189.2±88.3 ve 121±25.7 mg/dl’den
141.1±70.9 ve 102.3±15.8 mg/dl’ye düfltü (p<0.05 ve p<0.005). Açl›k kan flekeri 1.ayda
119.8±30 mg/dl 9.ayda 102.5±23.4 mg/dl’ye idi (p<0.05). Aspartat transaminaz (AST) de¤eri bafllang›çta 20.6±5.8, ’den 1.ay sonunda 25.5±10.4 ve 3.ay sonunda 26.6±10.6 ‹Ü
(p<0.05, p<0.05) idi. AST’nin 6. ve 9.ay sonundaki de¤erleri aras›nda istatistiksel olarak
anlaml› bir fark yoktu (p>0.05). 1.ay sonunda üç ve 3.ay sonunda iki hastan›n ALT >35 ‹Ü
iken 6. ve 9.ay sonunda bu de¤erler normale döndü ve ilac›n kesilmesine gerek olmad›. Total protein de¤erleri bafllang›çta 7.6±0.6 g/dl iken 9.ay sonunda 7.3±0.5 g/dl’ye düfltü
(p<0.05). Orlistat›n AST, BUN, kreatinin, LDH, bilirubin de¤erleri, hemoglobin düzeyi ve
trombosit say›lar›nda üzerine etkisi gözlenmedi (p>0.05). Lökosit say›s› 3.ay›n sonunda
7800±2100 / mm3’ den 8860±1960/ mm3’e yükseldi (p<0.05), ancak daha sonraki izlemlerinde lökosit say›lar› farkl› bulunmad› (p>0.05). ‹ki hastada (%12) yan etki izlenirken birinde ishal (günde 3 kez) ve di¤erinde göz kapaklar›nda fliflme gözlendi. Her iki hastada da
ilaç kesilmesine gerek duyulmad›.
OBES‹TEN‹N ORL‹STAT ‹LE TEDAV‹S‹N‹N SERUM AD‹PONEKT‹N
DÜZEY‹NE ETK‹S‹
Sonuç olarak 9 ay süre ile orlistat kullanan hastalarda vücut a¤›rl›¤› ve VK‹’ni azalmakta ve
lipid profili, kan flekeri ve kan bas›nc› üzerine olumlu etki oluflmaktad›r.
*1Yusuf Özkan, 2Handan Akbulut, 3Süleyman Serdar Koca,
3
Orhan Kürflad Poyrazo¤lu, 3Emir Dönder
P028
1
F.Ü. T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› BD, Elaz›¤
F.Ü. T›p Fakültesi, ‹mmünoloji ABD, Elaz›¤
3
F.Ü. T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› ABD, Elaz›¤
2
Girifl: Obezite geliflmifl ülkeler baflta olmak üzere tüm Dünyay› ilgilendiren ciddi bir halk
sa¤l›¤› sorunudur. Obezite artm›fl ya¤ dokusu ile karakterizedir. Günümüzde ya¤ dokunun
bir endokrin organ gibi çal›flt›¤›; adiponektin baflta olmak üzere birçok adipogenik proteinin
sentezine kat›ld›¤› ortaya konulmufltur. Adiponektinin aterosklerozu gerileten antinflamatuvar ve antiaterojenik özellikleri bulunmaktad›r ve aterosklerotik birçok olayda düzeyleri
azalmaktad›r. Lipaz inhibitörü orlistat obezite tedavisinde etkinli¤ini kan›tlam›fl bir teropatik ajand›r. Biz bu çal›flmada non-diyabetik obezlerde orlistat tedavisinin serum adiponektin düzeylerine etkisini incelemeyi amaçlad›k.
Materyal ve Metot: Kas›m 2003-Haziran 2004 tarihleri aras›nda F›rat T›p Merkezi Genel
Dahiliye poliklini¤ine kilo vermek amac›yla baflvuran non-diyabetik obez 21 (ortalama yafllar› 37,4±12,4 olan, 6’s› erkek, 15’i kad›n) olgu çal›flmaya al›nd›. Obez bireyler rasgele yöntemle iki gruba ayr›ld›. Bir gruba (n=11) orlistat 120 mg 3x1 ve her iki gruba yaflam tarz›
de¤iflikli¤i ve diyet tavsiyelerinde bulunuldu. Rutin kan biyokimyas›na ilaveten; insülin, Cpeptid ve adiponektin düzeylerine bak›ld›. Adiponektin EL‹SA yöntemi ile çal›fl›ld›. ‹nsülin
direnci HOMA-‹R metodu ile de¤erlendirildi. Ayn› tetkikler 12 haftal›k tedavi sonras›nda tekrarland›. Veriler Mann-whitney U ve Wilcoxon Ranks testi ile de¤erlendirildi.
Bulgular: 12 haftal›k tedavi sonras›nda orlistat grubunda VK‹, a¤›rl›k, bel çevresi, glukoz,
insülin, insülin direnci ve TG düzeylerinde istatistiksel anlaml› gerileme oldu¤u gözlendi.
(her biri için * Tedavi öncesine göre P de¤eri <0,05., tablo-1). Diyet grubunda VK‹, a¤›rl›k,
insülin ve insülin direnci düzeyleri anlaml› gerilemifltir (her biri için * Tedavi öncesine göre P de¤eri <0,05, tablo-2). ‹lave olarak her iki grupta serum adiponektin düzeylerinin tedavi öncesine göre anlaml› olarak artt›¤› görüldü (P<0,05). VK‹, insülin, HOMA-‹R, adiponektin, total kolesterol, LDL-kolesterol düzeylerindeki de¤ifliklik iki grup ars›nda istatistiksel anlam ifade etmiyordu. Trigliserid düzeyindeki azalma, orlistat grubunda diyete göre
anlaml› olarak daha fazla idi (p<0.05).
SERV‹S‹M‹ZE D‹YABET‹K H‹PERGL‹SEM‹K AC‹LLERLE YATAN
HASTALARIN GENEL DE⁄ERLEND‹RMES‹
*Didem Ayd›n, Bayça Taflkaya, Ebru Akbay, Birsel Kavakl›
Dr.Lütfi K›rdar KEAH, ‹stanbul
Diyabetik ketoasidoz, hiperglisemik hiperosmolar nonketotik koma,laktik asidoz ve hipoglisemi hayat› ciddi olarak tehdit edebilen diyabetin akut metabolik komplikasyonlar›d›r. Bu
çal›flmadaki amac›m›z servisimize hiperglisemik acillerle baflvuran hastalar› gelifl bulgular›na göre s›n›fland›rmak,acil durumlar›n görülme s›kl›¤›n›,neden olan durumlar› tespit etmek ve mortaliteyi de¤erlendirmekti.
Bu amaçlarla 1 Ocak 2003- 30 Haziran 2004 tarihleri aras›nda Hastanemiz II. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i’ne hiperglisemik acillerle baflvuran 137 hastan›n retrospektif olarak dosya incelemesi yap›ld›. Hastalar diyabetik ketoasidoz, hiperglisemik hiperosmolar nonketotik koma
ve her iki durumun ovelap oldu¤u mikst form olarak grupland›r›ld›.Hastalar›n yafl ortalamas› 48.8±20.8 (14-88 aras›da)idi.87’s›(% 63.5) kad›n,50’si(%36.5) erkekti.Ortalama diyabet
süreleri 7,2±6.8 (0-30aras›da) y›l olarak tespit edildi. 51’i( %37.2) Tip1, 86’s›( %62.8) Tip2
diyabet hastas› idi. 54’ü (% 39.4) insülin, 57’si(%41.6) oral antidiyabetik, 2’si(%1.5) sadece diyet tedavisi al›yordu. 24’ü(%17.5) yeni tespit diyabetliydi.Bu hastalar›n 113’ü(%82.5)
diyabetik ketoasidoz, 4’ü(%2.9) hiperglisemik hiperosmolar nonketotik koma, 20’si
(%14.6) mikst form ile baflvurmufltu.Neden olan durumlar flöyle s›ralan›yordu;63’ü (%46)
hasta uyumsuzlu¤u, 60’›(%43.8) enfeksiyon,3’ü(%2.2) uygunsuz tedavi,11’i (%8) de tespit edilemeyen. En s›k rastlanan enfeksiyonlar aras›nda ilk s›rada 15 (%10.9) hastada alt
solunum yolu enfeksiyonu, ikinci s›kl›kta 7(%5.1) hasta ile üriner enfeksiyonlar saptand›.
Mortalite %7.3 olarak hesapland›.
Sonuç: Obez bireylerde adiponektin düzeyinin kilo kayb› ile birlikte artt›¤› gözlendi. orlistat
tedavisinin adiponektin düzeyine etkisinin diyet tedavisinden üstün olmad›¤› görüldü. Ancak orlistat tedavisi ile TG düzeylerinin daha fazla azald›¤› gözlendi.
Literatürde diyabetik ketosidoz sebepleri aras›nda enfeksiyonlar›n(%43) ilk s›ray› ald›¤› tespit edildi.Bizde enfeksiyon oran› benzer düzeyde( %43.8) olmakla beraber %46 ile hasta
uyumsuzlu¤u ön plana ç›k›yordu.Solunum yolu enfeksiyonlar› ve üriner sistem enfeksiyonlar› bizde oldu¤u gibi literatürde de ilk s›rada yer almaktayd›.Yine literatürde mortalite diyabetik ketoasidozda %5-10,hiperglisemik hiperosmolar nonketotik komada ise %15 civar›nda belirtilmiflti. Bizdeki mortalite her iki grupta ay›r›m yap›lmamakla beraber benzer bulundu. Daha detayl› çal›flmalar planlanmas› bizdeki hiperglisemik sebeplerin ayd›nlat›lmas›
ve gerekli önlemlerin al›nmas› aç›s›ndan faydal› olacakt›r.
P027
P029
ORL‹STAT’IN VÜCUT K‹TLE ‹NDEKS‹, BEL-KALÇA ÇEVRES‹, KAN
BASINCI, L‹P‹D PROF‹L‹ VE HEMATOLOJ‹K PARAMETRELER
ÜZER‹NE ETK‹S‹ (9 AYLIK ÇALIfiMA)
H‹PERTANS‹F OLGULARDA AZALMIfi SERUM AD‹PONEKT‹N
DÜZEYLER‹
*1Gürhan Kad›köylü, 1‹rfan Yavaflo¤lu, 2Nihat Özgel, 1Zahit Bolaman
1
Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Hematoloji
Bilim Dal›, Ayd›n
2
Batman Devlet Hastanesi, SSK Hastanesi, Batman
Orlistat antiobeziter pankreatik lipaz inhibitörüdür. ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal› Poliklini¤inde vücut kitle indeksi (VK‹) 30 kg/m2 üzerinde olan ve 9 ay süre ile orlistat kullanan 17 bayan hastada VK‹, karaci¤er ve böbrek fonksiyonlar›, hematolojik parametreler, lipid profili
ve kan bas›nc› üzerine orlistat’›n etkisi araflt›r›ld›. Hastalar›n yafl ortalamas› 43±11 olup
%65’inde esansiyel hipertansiyon, %30’unda hiperkolesterolemi ve diabetes mellitus tipII, %18’inde hipertrigliseridemi vard›. Hastalarda çal›flma öncesi, 1, 3, 6 ve 9.ay sonunda
fizik muayene, VK‹, a¤›rl›k, bel ve kalça çevreleri (BÇ, KÇ), bel-kalça çevre oranlar› (BKÇO),
hematolojik ve biyokimyasal incelemeler, çal›flma öncesinde telekardiografi ve EKG yap›ld›. Tüm hastalara düflük kalorili diyet (20 kcal/kg/gün, max:1200 kcal/gün) ve yemeklerden
*1Yusuf Özkan, 2Süleyman Serdar Koca, 2Vedat Gençer, 2Göksel Özalp,
2
Emir Dönder
1
2
F.Ü. T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› BD, Elaz›¤
F.Ü. T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› ABD, Elaz›¤
Girifl: Aterosklerotik vasküler hastal›klar ABD’de mortalite ve morbiditenin önde gelen nedenleridir. Hipertansiyon (HT) ise aterosklerozun majör de¤ifltirilebilir risk faktörlerindendir. Ya¤ dokudan sal›nan adiponektin aterosklerozu gerileten antinflamatuvar bir sitokindir
ve ateroskleroz üzerine protektif etkisi bulunmaktad›r. Biz bu çal›flmada esansiyel hipertansiyonda serum adiponektin düzeylerini incelemeyi amaçlad›k.
Materyal ve Metot: Ocak-Haziran 2004 tarihleri aras›nda F›rat T›p Merkezi Genel Dahiliye
poliklini¤ine baflvuran esansiyel hipertansif 38 (ortalama yafllar› 53±11,7 olan, 10 erkek, 26
kad›n) ve 10 sa¤l›kl› olgu çal›flmaya al›nd›. Olgular›n sözel olarak izinleri al›nd›ktan sonra
demografik özellikleri kaydedildi, rutin kan biyokimyas›na ilaveten; insülin, C-peptid düzey-
141
14-19 Eylül 2004, Antalya
lerine ve adiponektin düzeyine bak›ld›. Adiponektin EL‹SA yöntemi ile çal›fl›ld›. Veriler
Mann-Whitney U testi ile de¤erlendirildi.
Bulgular: Sa¤l›kl› olgularda adiponektin düzeyi 18,80±6,79 µg/mL iken HT grubunda
5,76±2,13 µg/mL ölçüldü ve aralar›ndaki fark istatistiksel olarak anlaml› idi (Tablo-1
*p<0,05). Hipertansif bireylerde açl›k kan flekeri, bazal insülin düzeyi, HOMA-‹R, total kolesterol, trigliserid, LDL-kolesterol düzeyleri kontrol grubuna göre anlaml› olarak yüksekti
(p<0.05). Non-obez HT olgularda adiponektin düzeyi 6,69±2,3 µg/mL iken obez HT olgularda 5,09±1,75 µg/mL idi ve istatistiksel anlam tafl›mamakla birlikte obez hipertansiflerde
adiponektin düzeyi daha düflüktü (p>0,05).
Sonuç: HT varl›¤›nda antinflamatuvar sitokinlerden adiponektin düzeyi azalmaktad›r. HT’ ye
obezite efllik etti¤inde serum adiponektin düzeyinin daha da azald›¤› görülmektedir.
Tablo 1 :
Adiponektin (µg/mL)
HOMA-‹R
SKB (mmHg)
DKB (mmHg)
T-Kolesterol (mg/dL)
TG (mg/dL)
LDL (mg/dL)
Hipertansiyon (n=38)
Kontrol (n=10)
5,76±2,13*
2,408±1,07*
168,2±17,2*
101,1±9,2*
226±56*
188±80*
153±52*
18,80±6,79
1,42±1,23
141±16
88±8,6
184±45
156±51
126±29
P030
H‹PERL‹P‹DEM‹K OLGULARDA ATORVASTAT‹N TEDAV‹S‹N‹N
SERUM AD‹PONEKT‹N DÜZEY‹NE ETK‹S‹
*1Yusuf Özkan, 2Süleyman Serdar Koca, 2Orhan Kürflad Poyrazo¤lu,
3
Handan Akbulut, 2Emir Dönder
1
F.Ü. T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› BD, Elaz›¤
F.Ü. T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› ABD, Elaz›¤
3
F.Ü. T›p Fakültesi, ‹mmünoloji ABD, Elaz›¤
2
Girifl: Atorvastatinin lipid düflürücü etkilerine ilaveten antinflamatuvar etkilerinden söz edilmektedir. Ya¤ dokudan sal›nan adiponektin aterosklerozu gerileten antinflamatuvar bir sitokindir. Hiperlipidemi gibi ateroskleroza zemin haz›rlayan risk faktörleri varl›¤›nda serum
adiponektin düzeylerinin azald›¤› bildirilmektedir. Biz bu çal›flmada hiperlipidemik olgularda atorvastatin tedavisinin serum adiponektin düzeylerine etkilerini incelemeyi amaçlad›k.
Materyal ve Metot: Ocak-Haziran 2004 tarihleri aras›nda F›rat Üniversitesi T›p Fakültesi
Genel Dahiliye poliklini¤ine baflvuran non-diyabetik hiperlipidemik 20 (ortalama yafllar›
52,3±9,2 olan, 10 erkek, 10 kad›n) olgu çal›flmaya al›nd›. Olgular›n sözel olarak izinleri al›nd›ktan sonra demografik özellikleri kaydedildi, rutin kan biyokimyas›na ilaveten; total kolesterol (TK), trigliserid (TG), yüksek dansiteli lipoprotein (HDL), düflük dansiteli lipoprotein
(LDL), insülin, C-peptid ve adiponektin düzeylerine bak›ld›. ‹nsülin direnci HOMA-‹R metodu ile de¤erlendirildi. 10 haftal›k 20 mg/gün atorvastatin tedavisinden sonra ayn› tetkikler
tekrarland›. Adiponektin EL‹SA yöntemi ile çal›fl›ld›. Veriler Sample paired T testi ile de¤erlendirildi.
Bulgular: Atorvastatin tedavisi sonras›nda TK; 280±38 mg/dL’den 203±24 mg/dL’ye, LDL;
194±24 mg/dL’den 144±11 mg/dL’ye, TG; 315±99 mg/dL’den 201±79 mg/dL’ye, glukoz;
99±7 mg/dL’den 94±4 mg/dL’ye, insülin; 9,5±1,75 uIU/mL’den 8,25±2,53 uIU/mL’ye, HOMA-‹R; 2,41±0,42’den 2,05±0,25’e geriledi, HDL; 49±11 mg/dL’den 51±9 mg/dL’ye yükseldi (her biri için tablo-1 *P<0,05). Hastalar›n kan bas›nc›, a¤›rl›k ve vücut kitle indeksi
(VK‹)’nde istatistiksel anlam tafl›mamak üzere olumlu yönde de¤iflimler oldu¤u gözlendi
(her biri için P>0,05). Serum adiponektin düzeyinin 3,723±1,27 µg/mL’den 4,734±1,97
µg/mL’ye yükseldi¤i görüldü (*P<0,05).
Sonuç: Atorvastatin tedavisi ile lipid profilinde düzelmeye ilaveten serum adiponektin düzeyininde artt›¤› gözlendi.
tad›r. Hiperlipidemiye sigara içimi efllik etti¤inde serum adiponektin düzeyi daha da azalmaktad›r. Cinsiyetler aras›nda istatistiksel anlam tafl›mamak koflulu ile erkek cinsiyette adiponektin düzeyi daha düflüktür.
Tablo 1 :
Hiperlipidemi Grubu (n=26)
Kontrol Grubu (n=10)
Adiponektin (µg/mL)
4,82±1,67*
18,80±6,79
HOMA-‹R
‹nsülin (uIU/mL
T-Kolesterol (mg/dL)
TG (mg/dL)
LDL (mg/dL)
HDL (mg/dL)
2,28±0,54*
8,92±2,05*
286±49*
259±109*
198±30*
53±12
1,42±1,23
5,64±2,36
184±45
156±51
126±29
51±8
P032
H‹PERL‹P‹DEM‹ TEDAV‹S‹NDE BALIK YA⁄ININ YER‹
*1Süleyman Serdar Koca, 2Yusuf Özkan, 1Vedat Gençer,
1
Orhan Kürflad Poyrazo¤lu, 1Emir Dönder
1
2
F.Ü. T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› ABD, Elaz›¤
F.Ü. T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› BD, Elaz›¤
Girifl: Yap›lan epidemiyolojik çal›flmalar Eskimolarda tüm ölümlerin %3,5’nin iskemik kalp
hastal›¤› nedeniyle oldu¤unu ortaya koymufltur, oysa bat›l› toplumlarda bu oran on kat fazlad›r. Eskimolar›n bol miktarda deniz ürünü tüketiyor olmas› ve bunlar›n da bolca omega3 olarak bilinen çoklu doymam›fl ya¤ asidi içermesi dikkatleri omega-3 üzerine (bal›k ya¤›)
çekmifltir. Biz bu çal›flmam›zda; bal›k ya¤›n›n plazma lipit seviyelerine etkisini atorvastatin
ile karfl›laflt›rarak araflt›rmay› amaçlad›k.
Materyal ve Metot: Ekim 2003-Haziran 2004 tarihleri aras›nda F›rat T›p Merkezi ‹ç Hastal›klar› poliklini¤ine müracaat eden 41 hiperlipidemik olgu çal›flmaya al›nd›. olgular iki gruba ayr›ld›; birinci grup 3 x 500 mg bal›k ya¤›, ikinci grup 20 mg/gün atorvastatin ile tedavi
edildi. Hastalar›n tedavi öncesi ve tedavinin üçüncü ay›nda 12 saat açl›¤› takiben kan örnekleri al›nd›. Kan örneklerinden; total kolesterol (TK), trigliserid (TG), HDL- kolesterol,
VLDL ve LDL-kolesterol seviyeleri çal›fl›ld›. Veriler Wilcoxon Ranks testi ile de¤erlendirildi.
Bulgular: Üç ayl›k tedavi sonucunda bal›k ya¤›n›n en az bu konuda etkinli¤ini kan›tlam›fl
atorvastatin kadar; TK, LDL, TG üzerinde etkili oldu¤u gözlendi (p<0,05) ilaveten HDL’ yi
art›r›c› etkisinin oldu¤u görüldü (p<0,05), (tablo-1 ve tablo-2, * Tedavi öncesine göre P de¤eri <0,05). Her iki grubun tedavi sonucunda muhtemel diyet önerilerine ba¤l› olarak kan
bas›nçlar›nda anlaml› gerileme bulunmaktad›r bu bal›k ya¤› grubunda daha fazlad›r
(p<0,05). Glukoz üzerine atorvastatinin olumlu etkisi bulunurken bal›k ya¤›n›n olmad›¤› görüldü.
Sonuç: Bal›k ya¤›n›n en az atorvastatin kadar lipit profili ve kan bas›nc› üzerine olumlu etkileri oldu¤u görüldü.
Tablo 1 :
Atorvastatin Grubu (n=21)
T-Kolesterol (mg/dL)
TG (mg/dL)
LDL (mg/dL)
HDL (mg/dL)
SKB (mmHg)
DKB (mmHg)
Glukoz (mg/dL)
Bal›k ya¤› (n=20)
H‹PERL‹P‹DEM‹K OLGULARDA AZALMIfi SERUM AD‹PONEKT‹N
DÜZEYLER‹
*1Handan Akbulut, 2Yusuf Özkan, 3Süleyman Serdar Koca, 3Vedat Gençer,
3
Emir Dönder
P033
1
F.Ü. T›p Fakültesi, ‹mmünoloji ABD, Elaz›¤
2
F.Ü. T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› BD, Elaz›¤
3
F.Ü. T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› ABD
Girifl: Ateroskleroz tüm dünyada oldu¤u gibi ülkemizde de eriflkinlerde önde gelen mortalite ve morbidite nedenidir. Deneysel ve klinik çal›flmalar, aterosklerozun önde gelen nedenlerinden birinin hiperlipidemi oldu¤unu ortaya koymufltur. Ya¤ dokudan sal›nan adiponektin aterosklerozu gerileten antinflamatuvar bir sitokindir. Biz bu çal›flmada hiperlipidemik olgularda serum adiponektin düzeylerini incelemeyi amaçlad›k.
Materyal Metot: Ocak-Haziran 2004 tarihleri aras›nda F›rat Üniversitesi T›p Fakültesi Genel
Dahiliye poliklini¤ine baflvuran non-diyabetik hiperlipidemik 26 (ortalama yafllar› 50,9±9,7
olan, 11 erkek, 15 kad›n) ve 10 sa¤l›kl› olgu çal›flmaya al›nd›. Olgular›n sözel olarak izinleri al›nd›ktan sonra demografik özellikleri kaydedildi, rutin kan biyokimyas›na ilaveten; insülin, C-peptid ve adiponektin düzeylerine bak›ld›. Adiponektin EL‹SA yöntemi ile çal›fl›ld›. Veriler Mann-Whitney U testi ile de¤erlendirildi.
Bulgular: Sa¤l›kl› olgularda adiponektin düzeyi 18,80±6,79 µg/mL iken hiperlipidemi grubunda 4,82±1,67 µg/mL tespit edildi ve aralar›ndaki fark istatistiksel olarak anlaml› idi (tablo-1 *p<0,05). Adiponektin düzeyi erkek (3,99±1,35 µg/mL) olgularda kad›n olgulardan
(5,43±1,66 µg/mL) daha düflük oldu¤u gözlendi ancak istatistiksel olarak anlaml› de¤ildi
(p>0,05). Sigara içmeyen hipertansif bireylerde 5,15±1,71 µg/mL iken içenlerde 4,08±1,4
µg/mL idi ve istatistiksel olarak anlaml› de¤ildi (p>0,05).
Sonuç: Hiperlipidemi varl›¤›nda antinflamatuvar sitokinlerden adiponektin düzeyi azalmak-
Tedavi Sonras›
242,8±31,8
302±184
163±45
48,6±26
128±18
84±11
111,3±25
169,3±29,6*
194±99*
127±38*
47,2±17
117±12*
75±7*
102,7±25,7*
Tedavi Öncesi
Tedavi Sonras›
245,4±46,1
295±159
179±57
46±14
132±14
85±8
96±15
183,2±42,6*
213±107*
147,5±36,9*
52,8±12,4*
112±10*
72±5*
97±12
Tablo 2 :
T-Kolesterol (mg/dL)
TG (mg/dL)
LDL (mg/dL)
HDL (mg/dL)
SKB (mmHg)
DKB (mmHg)
Glukoz (mg/dL)
P031
Tedavi Öncesi
D‹ABET‹K KETOAS‹DOZLU HASTALARIN RETROSPEKT‹F
TARANMASINDA KETOAS‹DOZU PRED‹KTE EDEN FAKTÖRLER‹N
BEL‹RLENMES‹
*1Dr.Selma Karaahmeto¤lu, 1Dr.fienay Ar›kan, 1Dr.‹lyas Özer,
2
Dr.Müjde Aktürk, 1Dr. Erdal Eskio¤lu
1
2
Ankara Numune E¤itim ve Araflt›rma hastanesi 2.dahiliye servisi
Gazi Üniversitesi T›p fakültesi Endokrinoloji Bilim Dal›
Diabetik ketoasidoz hiperketonemi, metabolik asidozis ve hiperglisemi ile karakterizedir.
Amaç: Hastanemize bafl vuran ketoasidozisli olgularda diabetik ketoasidozu presipite eden
faktörleri dökümante etmek ve mortaliteye neden olan bu komplikasyonun tedavisi s›ras›nda ve hastalar›n ilk de¤erlendirilmesinde göz önüne al›nacak hastal›klar› ve nedenleri belirlemektir.
Bulgular: 1997 Ocak-2002 Ekim döneminde Ankara Numune Hastanesi 1.Dahiliye Klini¤inde diabetik ketoasidoz tan›s› ile yatan 240 hasta üzerinde yap›lm›flt›r. Tip 1 diabetik hastan›n 41’inde (%17) neden saptanmam›fl ve yeni tan›d›r. 39 hastada enfeksiyon, 3 hastada
ilaç kullanmamak, 9 hastada enfeksiyon-ilaç kullanmamak, 20 hastada enfeksiyon-diyete
uymamak-ilaç kullanmamak, 1 hastada serebrovasküler olay, 2 hasta da akut bat›n, 1 hastada pulmoner emboli tespit edilmifltir. Tip 2 diabetik hastalarda ise 38 hastada enfeksiyon,
3 hasta enfeksiyon-diyete uymama, 4 hasta enfeksiyon-ilaç kullanmamak, 48 hasta enfeksiyon-diyete uymamak-ilaç kullanmamak, 11 hasta serebrovasküler olay, 3 hasta akut ba-
142
t›n, 3 hasta da miyokard enfarktüsü saptanm›flt›r.
Sonuç: Tip 1 ve 2 diabetik hastalarda ketoasidoza giriflte enfeksiyon önemli bir sebep olarak karfl›m›za ç›karken, Tip 1 diabetik hastalarda yeni tan›, tip 2 diabetik hastalarda makrovasküler komplikasyonlar enfeksiyondan sonra ikinci s›ray› almaktad›r. Bu nedenle özellikle tip 2 diabetik olgular›n hastaneye ilk kabulünde enfeksiyon aç›s›ndan ciddi bir flekilde de¤erlendirilmesi gerekti¤i kanaatine var›lm›flt›r.
P034
26 hastan›n teleradyografileri çekildi, aort kavsinin en genifl yeri santimetre (cm) cinsinden
kaydedildi. Her hastan›n 5 dakika dinlenme sonras› haval› sfingomanometre ile sa¤ koldan
kan bas›nc› ölçüldü ve JNC VII hipertansiyon klavuzuna göre evreleri belirlendi. ‹statistiksel de¤erlendirme one-way ANOVA testi ile yap›ld›.
Sonuç: Poliklini¤e baflvuran 26 hastan›n 10 u erkek, 16 s› kad›nd›. Hastalar›n 8 i normalprehipertansiyon evresinde (evre 0), 15 i evre 1 hipertansiyon, 3 ü evre 2 hipertansiyon idi.
Hipertansiyon evrelerine göre aort kavsi geniflli¤i tabloda gösterilmifltir.
Tart›flma: Bir çok çal›flmada aort kavsi geniflli¤inin hipertansiyon ile iliflkisi belirtilmifl olsa
da çal›flmam›zda hipertansiyon ile iliflkisi saptanmam›flt›r. Bu durum hasta say›s› ile iliflkili olabilir.
D‹YABET‹K KETOAS‹DOZLU OLGULARIN EP‹DEM‹YOLOJ‹K
ÖZELL‹KLER‹N‹N ARAfiTIRILMASI
Tablo 1 :
Mehmet Köfl
1
Ankara Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 2. Dahiliye Klini¤i
2
Gazi Üniversitesi T›p fakültesi Endokrinoloji Bilim Dal›
Aort kavsi (cm)
Amaç: Diyabetik ketoasidoz hayat› tehdit eden akut ve metabolik bir komplikasyondur.Çal›flmam›zda Diabetik ketoasidozun epidemiyolojik özelliklerini belirlemek amac› ile 19972002 y›llar› aras›nda Ankara Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 1.Dahiliye Klini¤i’ne
baflvuran 240 ketoasidozlu olgu retrospektif olarak incelenmifltir.
P037
Bulgular: Olgular›n 143’ü (%59.6) kad›n, 97’i (%40.4) erkekti.156 olgu (%65) eski diyabet, 84 olgu ise (%35) yeni tan› alm›flt›.129 hasta (%53.8) tip1 diyabet, 111 (%46.2) tip2
diyabetli idi.
1
Befl y›ll›k de¤iflim incelendi¤inde 1997’de %25,7, 1998’de %28.3 1999’da %16.2, 2000’de
%15.7, 2001’de %14.7 olgu diabetik ketoasidoz tan›s› ile takip edilmifltir. Hastalar›n
%52.6’s›nda birden fazla diabetik ketoasidoz öyküsü tespit edilmifltir. 232 olgu (%96.7) diabet konusunda yeterli bilgiye sahip de¤ildi.
Mortalite oranlar› aç›s›ndan incelendi¤inde 13 hastan›n exitus oldu¤u görüldü (%5.4). Ölen
hastalar›n 9’u erkek (%69,2), 4’ü kad›n (30,8)d›.
Olgular›n sosyal güvenceleri aç›s›ndan incelenmesinde 103 (%42.9) hasta yeflil kart, 45
(%18.8) hasta ba¤-Kur, 41 (%17.1) Emekli Sand›¤›, 24 (%10.6) sosyal güvencesi olmayan, 11 (%4.6) SSK, 11 (%4.6) 2022, 4 hasta (%1.7) ücretli, 1 hastan›n (%0.4) ise sosyal
güvencesi belli de¤ildi. Meslekleri aç›s›ndan hastalar›n incelenmesinde 113 (%47.1) ile ev
han›m› ve 52 (%21.7) iflsiz, 22 (%9.2) çiftçi ilk s›ralar› almaktayd›.
Diabetik ketoasidozun mevsimsel da¤›l›m› de¤erlendirildi¤inde k›fl ve sonbaharda ketoasidoz s›kl›¤›n›n artt›¤› tespit edildi.
Sonuç: Diabetik ketoasidozlu olgular›n Tip 2 diabetiklerde de s›k oldu¤u, sosyoekonomik
durumun düflüklü¤ü ile orant›l› olarak ketoasidoz s›kl›¤›n›n artt›¤› ve eski diabetik hastalarda diabetik ketoasidoz geçirme öyküsünün yüksek oldu¤u sonucuna var›lm›fl, iyi bir diabet
e¤itimi ve sa¤l›k güvencesi ile mortal bir komplikasyon olan ketoasidozun azalt›labilece¤i
kannatine var›lm›flt›r.
P035
Evre 0
Evre 1
Evre 2
p
3.75±0.70
3.47±0.71
3.66±0.57
NS
D‹YABET‹K OLGULARDAK‹ HEPATOB‹L‹YER SONOGRAF‹
BULGULARININ DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
Ali Tamer, 1O¤uzKarabay, 1Hüseyin Gündüz, 1Kamil Gürel, *1Mustafa Tahtac›,
Hüseyin Ar›nç, 1Harika Çelebi
1
1
A‹BÜ ‹zzet Baysal T›p Fakültesi
Amaç: Diyabetes mellituslu hastalarda (DM) ultrasonografide karaci¤erde hepatosteatoz ve
safra tafl› görülme s›kl›¤› artm›flt›r. Bu çal›flmada viral hepatit markerleri negatif olan diyabetik olgular›n sonografi bulgular›n›n de¤erlendirilmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Abant ‹zzet Baysal Üniversitesi ‹zzet Baysal T›p Fakültesi Diyabet poliklini¤ine
2002 kas›m ve 2004 may›s aylar›nda baflvuran olgulardan viral hepatit serolojik testleri
(HBsAg, Anti-HCV,Anti-HAV IgM) negatif olarak bulunanlar çal›flmaya dahil edildi. Tüm olgular›n ayr›nt›l› anamnezleri ve fizik muayeneleri yap›ld›ktan sonra ayr›nt›l› biyokimyasal
testleri yap›ld›. Olgular›n VK‹ ‘leri ölçüldü.
Bulgular: Çal›flma 94 ( 51 kad›n ve 43 erkek, yafl ortalamalar› 58±10) olgudan olufltu. Hepatosteatoz 52 olguda ( % 55.3), safra tafl› 12 olguda (%12.8) saptanm›flt›r. Hepatosteatoz
saptanan olgularla saptanmayanlar aras›nda yap›lan istatistiki de¤erlendirmede diyabet süresi, alkol kullanma anamnezi, VK‹, HbA1c, AKfi, TKfi, GGT, ALP, ALT, AST, Total kolesterol, HDL düzeyleri aç›s›ndan anlaml› fark bulunmam›flt›r (P>0.05). Ancak Oral antidiyabetik kullananlarda ve LDL seviyesi yüksek saptananlarda hepatosteatoz s›kl›¤›n›n anlaml› derecede yüksek oldu¤u gözlendi (P< 0.05).
Sonuç: Bu çal›flmada oral antidiyabetik kullananlarda hepatosteatozu daha s›k olarak saptanm›fl olmas› insülin kullanan olgu say›m›z›n azl›¤›na ba¤l› olabilece¤i gibi sülfanilüre grubu OAD kullananlarda hepatostaetozun s›k görülmesine ba¤l› olabilir. Sonuçlar›m›z›n daha
fazla olgu say›lar› içeren çal›flmalarla do¤rulanmas› gerekir.
KORONER ARTER HASTALARINDA oLAB VE TFPI DÜZEYLER‹
P038
*1Nergiz Domaniç, 1Erdinç Öz, 2Kadriye Dilek Bilgen, 2Hüseyin Sönmez,
3
Esra Terzi, 3Arzu Kahveci, 1Vural Ali Vural
D‹YABET‹K OLGULARDAK‹ KARAC‹⁄ER FONKS‹YON TESTLER‹N‹N
NON D‹YABET‹K KONTROL GRUBUYLA KARfiILAfiTIRILMASI
1
‹Ü Cerrahpafla T›p Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dal›
‹Ü Cerrahpafla T›p Fakültesi Biyokimya Anabilim Dal›
3
‹Ü Cerrahpafla T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Ali Tamer, O¤uzKarabay, Hüseyin Gündüz, *Mustafa Tahtac›,
Hüseyin Ar›nç, Harika Çelebi
2
A‹BÜ ‹zzet Baysal T›p Fakültesi
Girifl: Koroner arter hastal›¤›nda (KAH) hiperlipidemi iyi bilinen bir risk faktörüdür. Okside
LDL antikorunun (oLAB) aterojenezde ve doku faktörü yolu inhibitörünün (TFPI) hem aterojenezde hem de p›ht›laflma inhibisyonunda önemli rol oynad›¤› bildirilmifltir. Bu çal›flmada, KAH nda oLAB ve TFPI düzeylerinin önemi araflt›r›lm›flt›r.
Yöntem: Cerrahpafla T›p Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dal› kateter laboratuvar›nda anjiyografi yap›lm›fl 136 hasta ve 34 sa¤l›kl› kontrol grubu çal›flmaya al›nd›. Total (T) kolesterol (K), HDL-K, LDL-K ve trigliserid (TG) düzeylerine bak›ld›. oLAB , serbest ve total TFPI
düzeyleri EL‹SA yöntemiyle saptand›. Sonuçlar ANOVA ve SPEARMAN testleriyle istatistiksel olarak de¤erlendirildi.
Sonuç: Kontrol grubu ile k›yasland›¤›nda KAH grubunda TK düzeyi anlaml› (p <0.01), HDLK, LDL-K, TG düzeyleri çok yüksekti (p <0.0001). KAH olan grupta serum oLAB düzeyleri
kontrol grubuna göre anlaml› fazlayd› (p <0.0001). Plazma serbest ve total TFPI, serbest/total TFPI düzeyleri (ng/ml) tabloda sunulmufltur.
Tart›flma: Bu çal›flmada serum lipitlerinin yan›s›ra, oLAB ve TFPI düzeylerinin de KAH nda
önemli bir risk faktörü oldu¤u gösterilmifltir.
Tablo 1 :
Serbest TFPI
Total TFPI
Serbest/total TFPI
KAH grubu (n:136)
Kontrol grubu (n:34)
p
8.05±4.29
225.25±106.19
0.04±0.04
8.58±4.88
166.86±53.02
0.05±0.02
NS
<0.0001
NS
P036
AORT KAVS‹ GEN‹fiL‹⁄‹N‹N H‹PERTANS‹YON ‹LE ‹L‹fiK‹S‹
*1Erdinç Öz, 1Yalç›n Boduro¤lu, 1Oben Ar›, 2Erkan Ça¤lar
1
2
‹Ü Cerrahpafla T›p Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dal›
‹Ü Cerrahpafla T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Girifl: Hedef organ hasar›, hipertansiyon takibi ve tedavisine yön verdi¤inden tespiti önemlidir. Bu amaçla EKG, idrarda mikroalbuminüri, gözdibi muayenesi gibi tetkikler yap›lmaktad›r. Bu çal›flmada, gö¤üs radyografisinde aort kavsinin geniflli¤i ile hipertansiyon evrelerinin aras›ndaki iliflki ve günlük pratikte kullan›labilirli¤i incelenmifltir.
Yöntem: Cerrahpafla Kardiyoloji Anabilim Dal› Hipertansiyon poliklini¤ine baflvurmufl olan
Amaç: Diyabetes mellitus (DM) karaci¤erde bir çok metabolik ve morfolojik de¤iflimlerle
seyreden ve karaci¤er fonksiyon bozukluklar› yapabilen klinik ve metabolik bir sendromdur.
Bu çal›flmada viral hepatit paneli negatif olan bir olgu toplulu¤unda diyabetik ve non-diyabetik gruplar›n›n karaci¤er fonksiyon testlerinin karfl›laflt›r›lmas› amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Abant ‹zzet Baysal Üniversitesi ‹zzet Baysal T›p Fakültesi Diyabet ve ‹ç Hastal›klar› poliklini¤ine 2002 kas›m ve 2004 may›s aylar›nda baflvuran olgulardan viral hepatit serolojik testleri (HBsAg, Anti-HCV,Anti-HAV IgM) negatif olarak bulunanlar çal›flmaya dahil
edildi. Tüm olgular›n ayr›nt›l› anamnezleri ve fizik muayeneleri yap›ld›ktan sonra biyokimyasal testleri, HbA1c düzeyleri ölçüldü. Kontrol grubu diyabeti olmayan yafl ve cinsiyet
uyumlu randomize seçilmifl olgulardan oluflturuldu.
Bulgular: Diyabetik grupta 208 olgu ( 121 kad›n ve 87 erkek, yafl ortalamalar› 55±12) ve
kontrol grubu 93 olgudan (60 kad›n, 33 erkek, yafl ortalamas› 49 ± 8) olufltu. Diyabetik grubun ortalama diabet süreleri 82,5 ± 82,3 ve ortalama HbA1c seviyesi % 7,9±1,9 olarak saptand›. Her iki grup aras›nda alkol kullanma anamnezi, GGT, ALP, ALT, AST, Total kolesterol, HDL, LDL düzeyleri aç›s›ndan anlaml› fark bulunmazken (p>0.05), trigliserit ve AKfi düzeyleri diabetik gruptan anlaml› düzeyde yüksek olarak saptand›. (p<0.05). Diabetik olgular›n ilaç kullan›m› ve karaci¤er enzim düzeyleri aras›nda iliflki de¤erlendirildi¤inde OAD kullan›m› ve insulin kullan›m› aras›nda anlaml› iliflki saptanmad›.
Sonuç: Hepatit markerleri negatif olan diabetik olgular›n karaci¤er fonksiyon testleri sa¤l›kl› kontrol grubundan farks›z olarak bulunmufltur. Trigliserit ve AKfi düzeylerinde bulunan
fark diyabetik olgularda beklenen bir bulgudur.
P039
POL‹KL‹N‹⁄‹M‹ZE BAfiVURAN OBEZ HASTALARDA HOMOS‹STE‹N
DÜZEYLER‹
*Dilek Tüzün, Rüya Mutluay
MEB Ankara Sa¤l›k E¤itim Merkezi
Girifl ve amaç: Obezite önemli ölçüde morbidite ve mortaliteye yol açar ve özellikle kardiyovasküler hastal›k için ba¤›ms›z bir risk faktörüdür. Son y›llarda yüksek riskli gruplarda
yap›lan çal›flmalarda, hiperhomosisteineminin de kardiyovasküler hastal›klar için ba¤›ms›z
ve güçlü bir risk faktörü oldu¤u gösterilmifl ve homosistein düzeyleri ile hem kardiyovas-
143
14-19 Eylül 2004, Antalya
küler mortalite hem de morbidite risklerinin artt›¤› bildirilmifltir. Homosistein damar düz
kaslar›ndaki sinyal iletiminde görevli MAP kinaz› uyararak mitogenezi art›rmaktad›r ve böylelikle arter duvar›n›n elastik yap›s›na zarar vermektedir. Böylelikle kan bas›nc› art›fl›na neden olarak ateroskleroz sürecini daha da kötülefltirmektedir. Bu nedenle homosistein seviyeleri kardiyovasküler riski göstermede kullan›fll› bir belirleyici olabilmektedir.
Gereç ve yöntem: Çal›flmam›za poliklini¤imize baflvuran 29 obez kad›n hasta al›nd›. Bu
hastalar›n 19 unun vücut kitle indeksi (VKI) >30-39 kg/m2 ( Grup A) iken 10 hastan›n VKI>
40 kg/ m2 ve eflit olanlar (Grup B) idi. Bu hastalarda homosistein düzeylerine bak›ld›. Hastalar sigara içmiyordu ve vitamin B12, folik asit düzeyleri normaldi.
Bulgular: Homosistein ile yafl, diabet, total kolesterol, HDL-K, LDL-K , TG, ApoA, ApoB, lipoprotein(a), fibrinojen, hepatosteatoz aras›nda anlaml› bir iliflki saptanmazken, homosistein ile hipertansiyon aras›nda (p= 0,02, r=0,40), homosistein ile VKI aras›nda (p=0,002,
r=0,55 ), homosistein ile bel çevresi aras›nda (p=0,003, r=0,54) istatiksel olarak anlaml› bir
korelasyon saptand›. Homosistein düzeyi grup A da %100 hastada normal iken, grup B de
%10,5 hastada yüksek idi. 2 grup aras›nda homosistein seviyesi yönünden istatiksel olarak anlaml› bir fark saptand› (p=0,03).
Sonuç: Hasta say›m›z k›s›tl› olmas›na ra¤men, %80 inde hipertansiyon olan morbid obez
hasta grubunda homosistein düzeyi yüksek bulunmufltur. Yüksek riskli gruplarda yap›lan
çal›flmalarda, hiperhomosisteineminin kardiyovasküler hastal›klar için ba¤›ms›z ve güçlü
bir risk faktörü olmas› ve homosistein düzeyleri ile hem kardiyovasküler mortalite hem de
morbidite risklerinin artmas› nedeniyle, hipertansiyonu olan obez hastalarda homosistein
seviyesinin bak›lmas›n›n kardiyovasküler riskin gösterilmesinde önemli bir belirteç olaca¤›n› düflünmekteyiz.
Tablo 1 :
Yafl
VKI, kg/m2
Bel çevresi
Hepatostetatoz varl›¤›
Diabet varl›¤›
Hipertansiyon varl›¤›
Homosistein
Grup A( n=19)
Grup B (n=10)
p=
46,13±13,90
34,89±2,68
100,73±7,03
%73,7
%5,3
%57,9
9,34±2,86
50±10,2
41,9±1,66
111,10±8,51
%60
%50
%80
13,4±5,2
0,48
0,002
0,42
0,67
0,01
0,41
0,03
P040
UZUN SÜRE PROP‹LT‹YOURAS‹L KULLANAN GRAVES’
HASTALARINDA SERUMDA MYELOPEROKS‹DAZA KARfiI OLUfiAN
ANT‹-NÖTROF‹L S‹TOPLAZM‹K ANT‹KOR ‹LE VASKÜL‹T ‹L‹fiK‹S‹
*Bülent Saka, Nilgün Erten, Gülistan Bahat, Sami Uzun, M. Akif Karan,
Cemil Taflç›o¤lu, Murat Dilmener, Abdülkadir Kays›
‹stanbul Üniversitesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Anti-nötrofil sitoplazmik antikor (ANCA) pozitifli¤i mikroskopik polianjitis, Wegeners granulomatozis, Churg-Strauss sendromu ve primer pausiimmün nekrotizan ve kresentik glomerulonefritler gibi küçük dammar vaskülitleri ile iliflkilendirilmifltir. Anti-myeloperoksidaz
(MPO) ile iliflkili çekirdek çevresinde boyanma özelli¤i gösteren pANCA n›n hidralazin ve
propiltiyourasil (PTU) gibi birtak›m ilaçlar›n kullan›m›na ba¤l› ortaya ç›kabildi¤i bildirilmifltir. Çeflitli çal›flmalarda PTU kullan›m› ile MPO-ANCA prevalans›n›n %4.1-64 aras›nda oldu¤u ve tedavi süresi ile bu oran›n artt›¤› rapor edilmifltir. Bu yaz›da da benzer sebeple MPOANCA pozitifli¤i geliflti¤i düflünülen 3 Graves hastas› sunulmufl ve tart›fl›lm›flt›r. Hastalar›n
son 3-6 y›ld›r 150-300 mg/gün PTU kullanm›fl oldu¤u ö¤renildi. ‹lk hastada (35 yafl, kad›n)
2 ayd›r halsizlik, atefl, ödem, kanl› idrar ve bacaklar›nda a¤r›s›z ve eritemli nodüler lezyonlar, ikinci hastada (62 yafl, kad›n) son 2 ayd›r halsizlik ve kilo kayb› ve üçüncü hastada (46
yafl, erkek) son 3 ayd›r halsizlik, kilo kayb›, yayg›n makülo-papüler cilt döküntüsü, alt ekstremitelerde hiperpigmentasyon ve ülserasyonlar ortaya ç›km›fl. Tüm hastalar›n tetkiklerinde anemi, sedimentasyon yüksekli¤i, BUN ve kreatinin yüksekli¤i yan›s›ra hematüri ve proteinüri saptand›. ‹lk hastan›n böbrek biyopsisinde fokal segmental proliferatif glomerulonefrit ve kresent oluflumlar› saptand›. ‹kinci hastan›n böbrek biyopsisinde nefroskleroz bulgular› görüldü. Son hastan›n cilt biyopsisinde ise damar duvarlar›nda mononükleer inflamatuvar hücre infiltrasyonu ile lümende p›ht› t›kaçlar görüldü. MPO-ANCA de¤erleri 1/160
- 1/320 pozitif bulundu. Tüm hastalarda PTU kesildi ve radyoaktif iyot tedavisi planland›.
‹kinci hasta vaskülit geliflimi aç›s›ndan klinik takibe al›nd›. Vaskülit saptanan hastalara yüksek doz steroid ile ayl›k yüksek doz siklofosfamid tedavisi baflland›. PTU halen hipertiroidi
tedavisinde kullan›lmaktad›r. Tedavi süresinin uzat›lmamas› yan›s›ra flüpheli bulgular takip
edilmeli ve MPO-ANCA pozitifli¤i saptand›¤›nda ilaç kesilmelidir. PTU nun hangi mekanizma ile MPO-ANCA oluflumuna sebep oldu¤u halen bilinmemektedir.
P041
T‹P 2 D‹YABETES MELL‹TUSLU OLGULARIN AKRABALARINDAK‹
D‹YABETES MELL‹TUS PREVALANSI
Gülden Bayrak, Eyüp Koç, *fiükran Ulusoy Öztu¤ut, Murat Suher
Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤i
Amaç: Klini¤imizde izlenen tip 2 diyabetes mellituslu (DM) olgular›n ve non-diyabetik kontrollerin, birinci ve ikinci derece akrabalar›ndaki DM prevalans›n›n karfl›laflt›r›lmas› amaçland›.
Materyal ve metod: 2001-2004 y›llar› aras›nda klini¤imizde izlenen 250 olgu incelendi. Olgular›n 172’si (% 69) diyabetik ve 78’i (%31) non-diyabetik (kontrol grubu) idi. Çal›flma ve
kontrol grubunun birinci ve ikinci derece akrabalar›ndaki diyabet varl›¤› araflt›r›ld›. Sonuçlar Ki kare testi ile karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: Çal›flma grubundaki olgular›n yafl ortalamas› 60.6±11.2 (yafl aral›¤›: 28-86) olup;
102’si (% 59.3) kad›n, 70’i (% 40.7) erkekdi. Kontrol grubunda ise yafl ortalamas›
57.7±10.7 (yafl aral›¤›: 32-90) olup; 46’s› (% 59) kad›n ve 32’si (% 41) erkekti. Çal›flma ve
kontrol grubu etnik köken, yafl ve cinsiyet aç›s›ndan benzerdi.
Çal›flma grubunda 103 (% 59.9) olguda, kontrol grubunda ise 22 (% 28.2) olguda birinci
veya ikinci derece akrabalarda DM hikayesi var olup bu fark istatistiksel olarak anlaml› yüksekti (p<0.001). Çal›flma grubunda pozitif aile hikayesi olanlar›n 59’unda (% 57.3) sadece
bir akrabada, 44’ünde (% 42.7) ise iki veya daha fazla akrabada DM hikayesi saptand›.
Subgrup analizlerde; çal›flma grubunda 59 (% 34.3) olgunun, kontrol grubunda ise 5 (%
6.4) olgunun kardeflinde DM var olup aradaki fark belirgin derecede anlaml›yd› (p<0.001).
Bunun d›fl›ndaki subgruplar›n (çocuklar›n, anne ve babalar›n, ikinci derece akrabalar›n) ayr› ayr› de¤erlendirmesinde; çal›flma grubundaki olgular›n yak›nlar›nda DM görülme s›kl›¤›
kontrol grubundakilere göre biraz daha fazla olmakla birlikte, aralar›ndaki fark istatistiksel
olarak anlaml› de¤ildi.
Sonuç: Tip 2 DM’lu bireylerin birinci veya ikinci derece akrabalar›nda DM görülme s›kl›¤›,
kontrol grubuna göre daha fazlad›r. Bu nedenle, DM’lu hastalar›n özellikle kardefllerinin
glukoz metabolizma bozuklu¤u aç›s›ndan taranmas› yararl›d›r.
P042
FAM‹L‹YAL H‹POBETAL‹POPROTE‹NEM‹L‹ B‹R OLGUDA
HEPATOSTEATOZ
fiükran Ulusoy Öztu¤ut, *‹smail Hakk› Kalkan, Eyüp Koç, Murat Suher
Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Iç Hastal›klar› Klini¤i
Primer genetik hipolipidemiler; s›k görülen, otozomal dominant geçiflli apo-_ metabolizma
bozuklu¤udur. Heterozigotlarda; normalin yar›s› plazma kolesterol ve LDL kolesterol seviyeleri ile, homozigotlarda ise; afl›r› hipokolesterolemi ile seyreder. (< 50 mgr/dl). Hepatosteatoz; hepatositlerde nötral ya¤›n (trigliserit) diffüz birikimi sonucu meydana gelen hafiforta karaci¤er büyümesi fleklinde ortaya ç›kan önemli bir klinik ve patolojik antitedir.
Olgu: Poliklini¤imize, pollaküri, bulan›k görme , polifaji, polidipsi flikayetleri ile baflvuran 27
yafl›ndaki erkek hastan›n, kan flekeri ve serum transaminaz de¤erlerinde yükseklik, karaci¤erinde büyüme saptand›. Fizik muayenesinde abdomen obez görünümde, karaci¤er kot alt›nda yaklafl›k 5 cm palpabl, bilateral paraumblikal vertikal uzan›ml› strialar saptand›.
Tam idrar tahlilinde glukoz (+++), açl›k kan flekeri: 261, tokluk kan flekeri: 299, HbA1C: 8.2,
total kolesterol: 53, HDL: 31, LDL: 18, trigliserit: 19, AST: 47, ALT: 118, LDH: 511, koagülasyon testleri normal olarak bulundu. Abdomen ultrasonografisinde karaci¤er sa¤ lobu
uzun boyutu 19 cm, parankim ekojenitesinde ya¤lanmaya sekonder artma saptand›. Lipid
elektroforezi sonucunda hipobetalipoproteinemi ile uyumlu bulgu saptanan hastan›n anne
ve babas›nda da hipobetalipoproteinemi ile uyumlu lipid elektroforezi sonucu elde edildi.
Tart›flma: Apo-B mutasyonuna ba¤l› olarak geliflen familiyal hipobetalipoproteinemi’de,
ya¤l› karaci¤er geliflme riskinde art›fl oldu¤u bilinmektedir. Karaci¤erde ya¤ infiltrasyonu
steatohepatit denen nekroinflamatuar aktivite sonucu oluflan tabloya neden olabilir. Afl›r›
alkol al›m›, endokrin veya metabolik bozukluk ve baz› çevresel faktörler hipobetalipoproteinemi varl›¤›nda, steatohepatit geliflimine zemin haz›rlayabilir.
Olgumuzun da yap›lan tetkiklerinde; karaci¤erinde ya¤lanma, karaci¤er fonksiyon testlerinde yükselme, lipid elektroforezi sonucunda hipobetalipoproteinemi, anne, baba ve amcas›n›n da yap›lan lipid elektroforezleri sonucunda da hipobetalipoproteinemi saptanmas› hastada familiyal hipobetalipoproteinemi ile birlikte, hepatosteatoz ve steatohepatit varl›¤›n›
düflündürmektedir.
P043
VENA KAVA SUPER‹OR SENDROMUNA NEDEN OLAN T‹RO‹D
KANSER‹
1
Zeliha Aksoy, *Ayça Gökçen De¤irmenci, Özgül Soysal, Y›lmaz Can›m,
Erdal Akyer
Göztepe SSK E¤itim Hastanesi, 3. Dahiliye Klini¤i
VCSS %90 akci¤er kanseri, metastatik tümör, lenfoma gibi malign tümörler nedeniyle geliflen bafl, boyun ve üst extremitelerin venöz dönüflünün azalmas›yla karakterize vena kava
superiorun obstrüksionunun klinik göstergesidir.
Olgumuz 52 yafl›nda erkek hasta, ses k›s›kl›¤› ve boyunda flifllik flikayeti ile baflvurdu.1 ay
öncesine kadar herhangi bir flikayeti olmayan hastan›n son haftalarda özellikle geceleri artan nefes darl›¤› vard›. Hastan›n fizik muayenesinde genifllemifl boyun venleri, her iki üst
ekstremitede, gö¤üs ön duvar›nda artm›fl kollateral venler ve ödem mevcuttu.Boyun muayenesinde sol tiroid gland›n da a¤r›s›z nodül tespit edildi. A¤›zda ve genital bölgede aftöz
lezyon saptanmad›.Di¤er sistem muayenelerinde bir özellik yoktu.Laboratuar incelemesinde; Hb:13.7 g/dl, Hct:39.7 %, MCV:87.3 fL, WBC:7900/mm3, PLT:264.000mL, sedimentasyon h›z› 35 mm/h, AKfi:121 mg/dl,Üre:45 mg/dl, kreatinin:1 mg/dl, SGOT:54 U/L,
SGPT:91 u/L, T.Protein:7.3 g/dl, Albumin:4.3 g/dl, T3:136(70-170)ng/dl, T4:5.41ug/dl(4.512.5), TSH:1.28(0.4-4)mlu/ml idi. Protein C, Protein S, Antitrombin III, Faktör V Leiden ve
Homosistein de¤erleri normaldi. PA Akci¤er grafisinde patoloji saptanmad›.Bilateral üst
ekstremite venografisinde vena kava superior sendromu(VCSS) ile uyumlu; her iki subklavian ven distali, sol innominate ven kontrast madde ile doldurulamad›¤› ve bu bölgede yayg›n venöz kollateral vasküler yap›lar izlendi¤i görüldü.Toraks ve Boyun MR incelemesinde
superior vena kavada geniflleme, sa¤ ve sol brakiosefalik ven, subklavian ven ve juguler
venlerde ileri derece ak›m yavafllamas› ve trombüs saptand›.Troid gland sol yar›s›nda juguler noçha uzan›ml›, trakeada sa¤a do¤ru hafif deplasman oluflturan 4X3.5 cm boyutlar›nda solid kitle ve sol tiroid gland›n›n üst polünde kistik nodüller tespit edildi.Ancak tiroid
gland› sol yar›s›ndaki kitle lokalizasyonu itibar› ile superior vena kavada kompresyon ve
obstrüksiyona yol açmad›¤› fleklinde rapor edildi.USG eflli¤inde yap›lan tiroid ince i¤ne aspirasyon biopsisi Mixoid de¤ifliklik gösteren Anaplastik karsinom olarak geldi.Hastaya acil
olarak antiödem tedavisi ile radyoterapi uyguland›.Ancak hasta geliflinin 2. ay›nda exitus oldu.
Tiroid malignitelerine ba¤l› VCSS vakalar› nadir görülmektedir .VCSS geliflme nedeni ise tümörün direkt damar duvar› invazyonu yada damar duvar› invazyonu olmaks›z›n oluflan tümör trombüsü sonucudur. Bizim olgumuzda Toraks MR ve bilateral üst extremite venog-
144
rafisi ile tümör trombüsü gösterilen , nadir olarakVCSS’na neden olan tiroidin anaplastik
tip malignite olgusu olarak sunulmufltur.
P044
POL‹KL‹N‹⁄‹M‹ZE BAfiVURAN OBEZ HASTALARDA L‹P‹D
PROF‹LLER‹
*Dilek Tüzün, Rüya Mutluay
MEB Ankara Sa¤l›k E¤itim Merkezi
Girifl ve amaç: Obezitede gözlenen adipozite art›fl›n›n kardiyovasküler mortalite ve morbidite aç›s›ndan önemli bir risk faktörü oldu¤u bugün için bilinen bir gerçektir. Bu durum
obeziteye efllik eden dislipidemi ve proinflamatuar durumla yak›n bir ilflki içindedir. Visseral obeziteye insülin rezistans›, HDL-kolesterol düzeylerinde düflüklük, ApoB konsatrasyonlar›nda ve küçük yo¤un LDL partiküllerinde art›fl, hipertrigliseridemi, hipertansiyon, artm›fl
koagulabilite, endotel disfonksiyonu ve inflamasyon efllik eder. Biz de poliklini¤imize baflvuran obez hastalarda lipid profilini gözlemlemeyi hedefledik.
Gereç ve yöntem: Poliklini¤imize baflvuran 29 obez kad›n hastan›n demografik verileri, vücut kitle indeksi (VKI), bel çevresi, total- kolesterol, LDL-kolesterol, HDL- kolesterol, trigliserid, apoproteinA, apoproteinB, lipoprotein(a) düzeylerini de¤erlendirdik. Hastalar VKI de¤erine göre 2 gruba ayr›ld›. VKI > 30-39 kg/m2 olanlar grup A(n=19), VKI >40 kg/m2 ve
eflit olanlar grup B(n=10) olarak ayr›ld›.GrupA n›n VKI ortalama de¤eri 34,89±2,68 iken
Grup B nin 41,9±1,66 idi (p=0,002). Bu iki grup metabolik parametreler aç›s›ndan karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: Her iki grubun metabolik parametrelerin sonuçlar› ve grublar›n k›yaslanmas› tabloda gösterilmifltir.Grup B de HDL-K, Grup A ya göre anlaml› düflük bulundu (p=0,04).
ApoB grup A n›n %78,9 unda yüksek iken grup Bnin %80 ninde yüksekti. ApoA iki grupta
da normaldi. HDL-K ile BMI aras›nda negatif bir korelasyon saptand› (p=0,03,r=-0,39). Lipoprotein(a) Grup A n›n % 26 ›nda yüksek iken Grup Bnin %10 unda yüksekti. Lipoprotein (a) ile TG (p=0,002, r=0,54) ve lipoprotein (a) ile apoB (p=0,006, r=0,5) aras›nda pozitif
bir korelasyon saptand›.
Sonuç: Adipoz dokunun son y›llarda afl›r› kaloriyi depolayan pasif bir depo olmad›¤›, kardiyovasküler risk faktörlerini etkileyen biyolojik birçok aktif molekülü sentez ve sekrete etti¤i ortaya ç›km›flt›r. Sal›nan adipositokinlere efllik eden dislipidemik lipid profili, aterogenez ve dolay›s›yla kardiyovasküler hastal›k riskini art›rmaktad›r. Bu nedenle obezitenin önlenmesi ve kilo fazlal›¤› olan bireylerin zay›flat›lmas› üzerinde odaklaflmak kardiyovasküler
ve total mortalite ve morbiditenin azalmas›na katk›da bulunacakt›r
P045
POL‹KL‹N‹⁄‹M‹ZE BAfiVURAN OBEZ HASTALARDA TNF-α
DÜZEYLER‹
*Dilek Tüzün, Rüya Mutluay
lardan insulin tedavisi almayan hastalar çal›flmaya al›nd›. Diabetin süresi ve tedavisi,
menstrual/ menapozal durum, diabetle iliflkili olmayan di¤er hastal›klar›n›n süresi ve tedavisi kaydedildi. Kemik metabolizmas›n› etkileyen hastal›¤› veya diabetik nefropatisi olan; insülin tedavisi alan veya kemik döngüsünü etkileyen ilaç kullanan hastalar çal›flmaya al›nmad›. Ayni tarihler aras›nda Genel Dahiliye Poliklini¤ine baflvuran 6 erkek ve 25 kad›n, toplam 31 diabetik olmayan kifli kontrol olarak al›nd›.
Bulgular: Tip 2 DM’i olan 13 erkek ve 29 kad›n, toplam 42 hasta incelendi. Hasta ve kontrol gruplar› aras›nda yafl (diabetik: 54,52 ±6,54, kontrol: 5,97 ± 6.54; P = 0.103) ve vücut
kitle indeksi (VK‹) (diabetik: 29,88 ± 4,40, kontrol: 31,31 ± 5,31; P = 0.22) aç›s›ndan fark
yoktu. Kemik mineral yo¤unlu¤u ölçüm sonuçlar› (KMD); lumbal, femoral ve önkol bölgelerinden DEXA yöntemi ile yap›ld›. Hiçbir bölgede hasta ve kontrol grubu T-skorlar› aras›nda, istatistiksel olarak anlaml› fark saptanmad› (P> 0,05). Diabetik hastalar ve kontrol grubunda kemik döngüsü belirteçlerinin (serum kalsiyum, fosfor, kemi¤e özgü alkalen fosfataz (ksALP), intakt paratiroid hormon (PTH), karboksiterminal telopeptid (CTx), osteokalsin (OC), tip I kolajen propeptid C (TICP) ile 24-saatlik idrar kalsiyum (Cau) ve spot idrar
deoksipiridinolin) düzeyleri karfl›laflt›r›ld›. Sadece serum osteokalsin düzeyi, diyabetik hasta grubunda kontrollere göre istatistiksel olarak anlaml› derecede düflük bulundu (P<
0,001).
Sonuç: ‹nsülin tedavisi almayan Tip 2 DM hastalar›nda kemik mineral yo¤unlu¤unda normal kiflilere k›yasla azalma saptanmam›flt›r. Ancak diabetik hasta grubunda osteokalsin düzeylerinin istatistiksel olarak anlaml› derecede düflük bulunmas›, KMD ölçümlerinde osteoporoz saptanmasa bile osteoblast maturasyonu ve fonksiyonunda bozukluk olabilece¤ini
düflündürmüfltür.
P047
DEVLET OPERA VE BALES‹ KURUMUNDA GÖREV ALAN
PROFESYONEL BALER‹NLERDE OSTEOPOROZ R‹SK
FAKTÖRLER‹N‹N ARAfiTIRILMASI
*1Alpaslan K›l›çarslan, 1Gülay Sain Güven, 1Gül Öz, 3Aylin Hasbay,
1
Tümay Sözen
1
Hacettpe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal› Genel Dahiliye Ünitesi
Hacettpe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
3
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü
2
Amaç: Devlet Opera ve Balesi Kurumu’nda görev alan profesyonel balerinlerde osteoporoz
risk faktörlerini araflt›rmak.
Method: Eylül 2003 –fiubat 2004 tarihleri aras›nda, Hacettepe Üniversitesi Genel Dahiliye
Poliklini¤i ile Devlet Opera ve Balesi aras›nda yap›lan özel bir protokol çerçevesinde, profesyonel olarak çal›flan 22 kad›n balerin ve 19 kontrol çal›flmaya al›nd›. Balerin ve kontrollere afla¤›da belirtilen ana bafll›klar ile ilgili sorular› içeren bir anket yüz yüze görüflme yöntemi ile uyguland›.
· az tüketildiklerinde osteoporoz gelifliminde rol oynayabilecek besin maddelerinin tüketimini tespitine yönelik sorular,
MEB Ankara Sa¤l›k E¤itim Merkezi
Girifl ve Amaç: Obezite kronik düflük dereceli inflamatuar bir olayd›r. ‹nflamatuar belirteçlerden CRP, fibrinojen veya serum amiloidlerinin obez hastalarda artt›¤› bilinmektedir. Daha önemli olarak pekçok proinflamatuar sitokinler (tümör nekroz faktör- alfa, ‹nterlökin-6
ve leptin) obez hastalarda anlaml› derecede yüksek bulunmufltur. Bu inflamasyon markerleri diabet, hipertansiyon ve inme ile yak›ndan iliflkilidir. Bu adipositokinlerin birço¤u kollektif olarak hipertansiyon, endotel disfonksiyonu, insülin rezistans› ve vasküler yeniden
yap›lanmay› regüle ederek atheroskleroza katk›da bulunur. Bu nedenle poliklini¤imizde takip etti¤imiz obez hastalarda tümör nekroz faktör- alfa (TNF-alfa) düzeyine bakt›k.
Gereç ve yöntem: Çal›flmam›za poliklini¤imize baflvuran 29 obez kad›n hasta al›nd›. Bu
hastalar›n 19 unun vücut kitle indeksi (VKI) >30-39 kg/m2 (Grup A) iken 10 hastan›n VKI>
40 kg/ m2 ve eflit (Grup B) idi. Bu hastalarda TNF-alfa; düzeyine bak›ld›.
Bulgular:TNF -alfa, 2 grupta da yüksek bulundu. TNF-alfa ile yafl, diabet, hipertansiyon , hepatosteatoz, VKI, bel çevresi, total kolesterol, HDL-kol, LDL-kol, trigliserid, ApoA, ApoB, lipoprotein(a) aras›nda istatistiksel olarak anlaml› bir iliflki bulunmad›.. Yafl ile diabet aras›nda pozitif bir korelasyon saptand› (p=0,03, r=0,4) Diabet grup B de grup A ya göre anlaml› olarak daha fazla bulundu (p=0,01). VKI ile diabet aras›nda anlaml› pozitif bir korelasyon
saptand› (p=0,001, r=0,581). Bu da kilo art›fl› ile diabetin daha fazla ortaya ç›kt›¤›n› desteklemektedir.
Sonuç: Obezitenin artan prevalans› kardiyovasküler hastal›klar için alarm vericidir. Bu e¤ilim devam ederse gelecek birkaç dekad boyunca halk sa¤l›¤› inan›lmaz kötü sonuçlara ulaflacakt›r. Bu nedenle bütün çabam›z obezitenin önlenmesi ve kilo fazlal›¤› olan bireylerin zay›flat›lmas› üzerinde odaklaflmak olmal›d›r. Kilo vermek suretiyle adipoz doku kitlesinde
meydana gelen azalma proinflamatuar sitokinlerde bir azalma ile sonuçlanmaktad›r. Bunun
klinik yans›mas› ise elbette artm›fl atherogenesis ve dolay›s›yla kardiyovasküler hastal›k riskinin azalmas› fleklinde olacakt›r.
P046
‹NSÜL‹N TEDAV‹S‹ ALMAYAN T‹P 2 D‹ABETES MELL‹TUS
HASTALARINDA KEM‹K KÜTLES‹ VE METABOL‹ZMASININ ANAL‹Z‹
· osteoporoz oluflumunu h›zland›racak olan olas› hastal›klar, al›flkanl›klar, ilaç kullan›mlar›
ile ilgili sorular,
· osteoporoz oluflumu ile iliflkisi bak›m›ndan adet düzeni ve do¤urganl›k öykülerini ö¤renmeye yönelik sorular .
Boy, vücut a¤›rl›¤› ve vücut kitle indeksi (VK‹) hesapland›. Kemik mineral dansitesi (KMD)
ölçümü DEXA yöntemi ile lomber, femur ve önkoldan yap›ld›. Sekonder osteoporozu olanlar, ya da 3 ay üzerinde kullan›ld›klar›nda osteoporoz oluflumuna yol açabilecek ilaç (steroid, tiroid hormonu v.s..) alanlar çal›flmaya dahil edilmedi. Serum ve idrar kemik döngüsü
belirteçleri çal›fl›ld›.
Bulgular: Balerin ve kontrol grubunun yafllar› s›ras›yla (ort ± st deviasyon) 29.86 ± 2,94 ve
28.58 ±2,61 olarak saptand›, iki grup yafllar› aras›nda istatistiksel olarak fark tespit edilmedi. Balerin ve kontrollerin vücut kitle indekslerinin medyan de¤erleri s›ras›yla 18.54 kg/m2
ve 18.72 kg/m2’ (P>0.05) idi. ‹ki grup aras›nda çay, kahve tüketimi, besinlerle ald›klar› kalsiyum tüketimi aç›s›ndan fark saptanmad›. Balerinlerin haftada 27,7 saat (medyan) dans etti¤i tespit edildi. KMD de¤erleri balerinlerde lomber total: -0,024gr/cm2, femur total 0,133
gr/cm2, ön kol total -0,373 gr/cm2 kontrollerde lomber total -1,012 gr/cm2 ,femur total 1,366 gr/cm2 ,ön kol total -0,585 gr/cm2 olarak tespit edildi. Lomber ve femur KMD de¤erleri (P =0.001, P< 0,001, s›ras›yla) balerinlerde kontrollere göre istatiksel aç›dan anlaml› olarak bulunurken ön kol KMD de¤erleri aras›nda anlaml› fark saptanmad› (P>0.05) .
Sonuç: Balerin ve kontrol gruplar› aras›nda VK‹, beslenme al›flkanl›klar› ve di¤er osteoporoz risk faktörleri aras›nda fark tespit edilmemifltir. Balerin grubunda lomber ve femur KMD
ölçümlerinin yüksek ç›kmas›nda balerinlerin haftada 30 saati bulan dans›n rolü oldu¤unu
düflündürmektedir.
P048
D‹YABET‹K HASTALARDA OTONOM NÖROPAT‹ ‹LE VÜCUT YA⁄
YÜZDES‹ ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹
1
Eyüp Koç, 1Özlem Barak Serkant, 1Murat Suher, *1fiükran Ulusoy Öztu¤ut
1
1
1
1
2
Gül Öz, Gülay Sain Güven, Alpaslan K›l›çarslan, * Nursel Çal›k,
2
Yavuz Beyazit, 1Tümay Sözen
1
2
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› ABD Genel Dahiliye Ünitesi
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› ABD
Amaç: ‹nsulin tedavisi almayan Tip 2 Diabetes Mellitus (DM) hastalar›nda kemik kütlesi ve
kemik döngüsü belirtiçlerindeki de¤ifliklikleri araflt›rmak.
Materyal ve Metod: Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi Hastanesi Genel Dahiliye Poliklini¤ine A¤ustos 2003-Haziran 2004 tarihleri aras›nda baflvuran, Tip 2 DM tan›s› olan hasta-
Ankara Atatürk E¤itim ve Arafltirma Hastanesi Iç Hastaliklari Klini¤i
Girifl: Otonom nöropati diyabetik hastalarda mortalite ve morbidite ile yak›ndan iliflkilidir.
Amaç: Bu çal›flman›n amac› otonom nöropati (ON) ile vücut ya¤ yüzdesi (VYY) aras›ndaki
iliflkiyi saptamakt›r.
Materyal ve Metod: Klini¤imizde tip 2 diyabetes mellitus (DM) nedeniyle takip edilen yafl
ortalamas› 37.8±13.6 (16-84) olan 132 hasta çal›flmaya al›nd›. Nöropatiye yönelik tedavi
alan hastalar çal›flma d›fl› b›rak›ld›. Parasempatik fonksiyon için aya¤a kalkmaya kalp h›z›
yan›t›, sempatik fonksiyon için istirahatte kalp h›z› ve ortostatik hipotansiyon de¤erlendirilerek ON olup olmad›¤› belirlendi. Biyoelektrik impedans analiz yöntemiyle VYY ölçüldü.
145
14-19 Eylül 2004, Antalya
VYY, erkekler için ≥%25, kad›nlar için ≥%33 olanlar artm›fl olarak kabul edildi.
P051
Bulgular: Hastalar›n 77’si (%58.3) kad›n, 54’ü (%41.7) erkekti. ON belirlenen 13 hastan›n
6’s› kad›n (%46.2) 7’si erkek (%53.8) idi. ON saptanan olgular›n 7’sinde (% 53.8), ON saptanmayan olgular›n 80’inde (%67.8) VYY artm›fl olarak bulundu. Aradaki fark istatistiksel
olarak anlaml› de¤ildi.
FAM‹LYAL H‹PERKOLESTEROLEM‹DE ETK‹N L‹P‹D DÜfiÜRÜCÜ
TEDAV‹N‹N ÖNEM‹: ‹K‹ OLGU SUNUMU
Sonuç: Diyabetik hastalarda ON ile VYY aras›nda bir iliflki yoktur.
1
*1Babu fiarer Yürekli, 2Selçuk Da¤delen, 1Ali Chorbagi, 1Miyase Bayraktar
Hacettepe T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilimdal›
Hacettepe T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilimdal›, Endokrinoloji ve Metabolizma
Ünitesi
2
P049
CROHN HASTALI⁄I VE D‹YABET‹K KETOAS‹DOZLA ORTAYA ÇIKAN
OTO‹MMÜN POL‹ENDOKR‹N SENDROM OLGUSU
*1Sema Uçak, 1Okcan Basat, 2Selçuk fieber, 1Ak›n Kürklü, 1Yüksel Altuntafl
1
2
fiiflli Etfal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 2. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i
Mufl Devlet Hastanesi
Otoimmün poliendokrin sendromlar (OPS) otoimmün bir hastal›kla iliflkili multipl gland yetersizli¤i olarak tan›mlanm›fllard›r. Herhangi bir s›n›fa girmeyen ve Crohn hastal›¤› ile seyreden bir OPS olgusu sunuyoruz.
15 y›ld›r bilinen B12 vitamini eksikli¤i ve hipoparatiroidi, 4 y›ld›r kanl› diyare ve 3 y›ld›r Çölyak öyküsü olan, bir haftad›r yorgunl›k ve sinirlili¤i bulunan hasta acil servise fluur kapanmas› nedeniyle getirildi. Hasta glutensiz diyet, B12 vitamini, kalsitriol ve kalsiyum tedavileri almaktayd›.
Geliflinde dehidrate, taflikardik ve sadece a¤r›l› uyarana yan›t vermekteydi, Kussmaul solunumu mevcuttu. Kan glukozu 560 mg/dl idi, ketonüri ve metabolik asidoz (PH: 7.0, bikarbonat:14mmol/lt) saptand›. Hipokromik mikrositer anemisi vard› (Hb: 8 gr/dl, RBC:
3600000/mm3, MCV: 72 fL, ferritin. 10.7 µg/L).
Hastaya diyabetik ketoasidoz ve demir eksikli¤i anemisi tan›lar› kondu. 24 saat boyunca
hasta s›v› ve intravenöz insülin tedavisi ald›, ketonüri kaybolunca yo¤un insülin tedavisine
baflland›.
Hastada gaytada artm›fl ya¤ ve kan saptand›. Kan FSH ve LH yüksek ve östradiol seviyeleri düflük bulundu. ACTH, kortizol ve TSH normaldi. Parathormon ve serum kalsiyum sevileri düflük, fosfor seviyeleri yüksekti. Anti-GAD düzeyi 9.4 U/mL ile yüksek bulundu.
ANA, anti-LKM-1, anti-SMA, and parietal hücre antikorlar› negatifti. Kolonoskopide arada
normal görünüme sahip mukozan›n oldu¤u segmental tutulum gösteren aftöz ülserasyonlar ve ileoçekal valvde inflamasyon ve obstrüksiyon saptand›. Biyopsi al›nd› ve patolojik tan› Crohn hastal›¤› kondu.
Hipergonadotropik hipogonadizm nedeniyle konjuge östrojen medoksiprogesteron kombinasyon tedavisi baflland›. Demir eksikli¤i anemisi için 1.5 g/gün parenteral demir baflland›.
Hipoparatiroidisi için kalsitriol dozu 1.5 _g’a yükseltildi. Crohn hastal›¤› için sulfasalazin 3
g/gün baflland›. Kan glukozu subkutan insülin tedavisi ile kontrol alt›na al›nd›.
4 ana grup OPS vard›r. Olgumuz Crohn hastal›¤› ile birlikte görülen ilk OPS olgusudur.
Crohn hastal›¤› da otoimmün bir hastal›k kabul edildi¤inde böyle bir birliktelik olmas› muhtemeldir. Olgumuzda hipergonadotropik hipogonadizm, hipoparatiroidizm, tip 1 diyabet,
malabsorbsiyon ve Crohn hastal›¤› OPS komponentleridir. Bu bulgularla olgumuz OPS-1’e
uymaktad›r ancak adrenal yetersizlik ya da kronik kandidiyaziz olmamas› bu tan›dan uzaklaflt›rmaktad›r. Bu nedenle olgumuz s›n›fland›r›lamayan ve Crohn hastal›¤› ile beraber seyreden OPS olgusudur.
P050
‹ZOLE SERUM ALP YÜKSEKL‹⁄‹ OLAN ADRENAL MYEL‹POMALI
OLGU SUNUMU
1
1
Selçuk Da¤delen, *2Banu fiarer Yürekli, 2Ayflegül Ak›n Atmaca, 3Asl› P›nar,
Tomris Erbafl
1
Hacettepe T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilimdal›, Endokrinoloji ve Metabolizma Ünitesi
2
Hacettepe T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilimdal›
3
Hacettepe T›p Fakültesi, Pediatrik Metabolizma Laboratuar›
Iki yildir devam eden bel agrisi nedeni ile degerlendirilen 44 yasindaki erkek hastanin serum alkalen fosfataz (ALP) degerlerinin 2 yildir yuksek seyrettigi tespit edildi. ‹lk bak›lan
ALP de¤eri 872 U/L (91-250) olan hastanin ALT, AST, GGT ve billirubin de¤erleri normal
sinirlar icinde idi. Yapilan tetkikler ile primer hiperparatiroidizim ve Paget hastaligi ekarte
edildi. Hastanin lumbar ve sakral grafilerinde sakrum önünde flüpheli dansite gorulmesi
uzerine cekilen abdominal BT’de, sol adrenal gland medial krusunda 2.5 cm. çap›nda –3
HU dansitesinde myelipom ile uyumlu olabilecek noduler lezyon ve intrabdominal en büyü¤ü yaklafl›k 1.5 cm. çap›nda multiple lenf nodlar› tespit edildi. Noduler lezyonun hormonal aktivitesinin olmadigi endokrinolojik testlerle gosterildi. ‹zole serum ALP yüksekli¤ini
aç›klayacak olas› karaci¤er patolojisini ayd›nlatmak üzere yap›lan karaci¤er biyopsisinde
karaci¤erin temel yap›s›n›n korundu¤u gosterildi. ALP izoenzim elektroforezinde, kemik
fraksiyonun % 42.2, intestinal fraksiyonun %41.0, karaci¤er fraksiyonun ise %16.9 oldugu goruldu. ‹ntestinal fraksiyondaki hafif yükseklik için cekilen ince ba¤›rsak pasaj grafisi
normal olarak bulundu. Üst gastrointestinal endoskopide al›nan biyopsi incelemesinde
non-spesifik duodenit d›fl›nda patoloji tespit edilmedi. Serum protein immünfiksasyon
elektroforezde oligoklonal bant izlenmedi. Alm›fl oldu¤u fizik tedavi program› ile bel a¤r›lar› azalan hastada romatolojik bir patoloji de düflünülmedi. Adrenal noduler lezyona yönelik
yap›lan y›ll›k BT kontrolünde lezyonun ve lenf nodlarinin ayn› büyüklükte sebat etti¤i görüldü. Bir y›l sonra tekrarlanan ALP izoenzim elektroforezinde fraksiyonlar s›rasiyla %41.3,
%39.2 ve %19.5 olarak tespit edildi. ‹zole serum ALP yüksekli¤inin, adrenal myelipom ile
iliflkili oldu¤u düflünüldü. Literatürde, nadir olgu sunumlar› fleklinde bildirilen adrenal myelipom, nedeni saptanamayan izole ALP yüksekli¤i ayr›c› tan›s›nda gözetilmelidir.
Olgu-1: 20 yafl›nda erkek hasta, 6 yafl›ndan bu yana familyal hiperkolesterolemi (FH) Tip II
a tan›s› ile izleniyormufl. Klini¤imize baflvuru an›nda; sa¤ olekranon, her iki aflil ve el küçük
eklemleri üzerinde yayg›n ksantomlar görüldü. Dinlemekle bilateral karotid arter üzerinde
üfürüm duyuldu. Sadece 10 mg. dozunda atorvastatin kullan›yordu. ‹laçlar›n› düzenli olarak ve önerildi¤i dozda kullanmayan hastan›n kolesterol ve LDL de¤erleri sürekli olarak
yüksek seyretmifl. Baflvuru an›nda LDL de¤eri 549 mg/dl, kolesterol de¤eri 584 mg/dl idi.
Hasta 14 yafl›nda MI geçirmifl. Koroner arter by-pass ameliyat› yap›lm›fl. Ameliyattan 6 sene sonra hasta 2. kez MI geçirmifl. En son tekrarlanan koroner anjiografide; LAD ç›k›fltan
hemen sonra % 80-90 darl›k, sa¤ koroner orijininde % 85 darl›k tespit edilmifl. MI sonras› LDL aferezi uygulanmaya bafllanm›fl. LDL aferezi; 6 senedir 3 haftada bir ugulanmaktaym›fl. LDL aferezi ç›k›fl›nda istenilen lipid profili de¤erlerine ulafl›lmas›na ra¤men; aferez aras› dönemlerde LDL de¤eri 500-600 mg/dl aras›nda seyretmifl.
Olgu-2: ‹lk vakan›n k›z kardefli olan 24 yafl›ndaki bir kad›n hastayd›. Baflvuru an›nda; her iki
dizinde, sol ayak 5. parmakta, sa¤ el 3. parmakta, her iki dirsekte ve her iki aflil tendon üzerinde yayg›n ksantomlar görüldü. Statin ve kolestiramin tedavisi ile birlikte LDL düzeyi 549
mg/dl, kolestrol düzeyi 604 mg/dl olan hastaya, 19 yafl›ndayken LDL aferezi yap›lmas›na
karar verilmifl.
Klini¤imize baflvurduklar›nda lipid elektroforezleri yap›lan bu vakalardan ilkinde; beta lipoproten fraksiyonu %76.7 (%32-58), prebeta lipoprotein fraksiyonu %6.6 (%9-37), alfa lipoproein fraksiyonu %16.6 (%10-37) olarak geldi. ‹kinci vakan›n LDL elektroforezinde
fraksiyonlar s›ras›yla: %78.3, %9.2, %16.6 idi.
Erken yaflta artm›fl kardiyovasküler hastal›k riski tafl›yan FH’si olan hastalarda LDL düzeyi,
intensif hipolipidemik tedaviyle düflürülmelidir. Bu amaçla; LDL aferezi, farmakoterapi ile
birlikte güvenilir ve etkin bir tedavi sa¤lamaktad›r. Uzun dönem baflar›l› sonuçlar› olan FH’li
olgular karaci¤er transplantasyonu aç›s›ndan da de¤erlendirilmelidirler. Fakat özellikle sunulan olgularda yafland›¤› üzere, tek bafl›na LDL-aferezi kal›c› lipid kontrolü sa¤layamaz.
LDL-aferezine ra¤men, enerjik hipolipidemik tedavi devam ettirilmelidir.
P052
KALÇA KIRI⁄I NEDEN‹YLE ORTOPED‹ SERV‹SLER‹NE YATIfiI
YAPILAN HASTALARDA OSTEOPOROZ SIKLI⁄I VE TEDAV‹
MAL‹YET‹
1
Gül Öz, *2Nihal Aydemir, 3Salih Marangoz, 1Gülay Sain Güven,
Alpaslan K›l›çarslan, 3Mazhar Tokgözo¤lu, 1Tümay Sözen
1
1
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal› Genel Dahiliye Ünitesi
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
3
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dal›
2
Amaç: Ortopedi servislerinde kalça k›r›¤› nedeniyle yat›fl› yap›lan hastalarda risk faktörü
olarak osteoporoz s›kl›¤›n› belirlemeyi ve Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi Hastanesi’ndeki kalça k›r›¤› tedavi maliyetini hesaplamay› amaçlad›k.
Metaryal ve Metod: Nisan 2003-Haziran 2004 tarihleri aras›nda Hacettepe Üniversitesi T›p
Fakültesi Ortopedi servislerine kalça k›r›¤› nedeniyle yat›r›lan hastalara yüz yüze görüflme
yöntemi ile kalça k›r›¤› risk faktörleri ile ilgili sorular› içeren anket uyguland›. Kemik mineral dansite (KMD); ölçümleri lumbal, femoral ve önkol bölgelerinden DEXA yöntemi ile yap›ld›.
Bulgular: Çal›flmaya 23 kad›n, 8 erkek toplam 31 hasta dahil edildi. Kad›nlar›n yafl ortalamas› 75.52 ±8.85 y›l, erkeklerinki 80.63 ± 7.21 y›l olarak saptand›. Kad›n hastalar›n hepsi
postmenapozal dönemdeydi, menapoza girifl yafl ortalamas› 51.26±3.03 yaflt›. Hastalardan
hiçbirisi postmenapozal dönemde hormon replasman tedavisi almam›flt›. Kad›n hastalar›n
%47.8’i hergün süt/süt ürünleri tüketirken, erkeklerde bu oran %25 olarak saptand›. Hastalar›n günefle ›fl›¤›ndan faydalanma süreleri ortalama 1.13 ± 1.04 saatti. En s›k k›r›k yeri
intertorakantarik bölge (%61.3) ve en s›k uygulanan cerrahi yöntem aç›k redüksiyon, internal fiksasyondu (%61.3). Hastalara yap›lan cerrahi maliyetin ortalamas› 1.290.323.000 ±
403.612 TL olarak hesapland›. KMD ölçümlerinde kad›n hastalar›n L1-L4 total de¤eri: -2.11
± 1.5gr/cm2, femur total: -2.59±0.81gr/cm2, erkeklerinki s›ras›yla –2.08 ± 3.31gr/cm2 ve
–2.58 ± 1.2gr/cm2 olarak tespit edildi. Dünya Sa¤l›k Örgütü tan› kriterlerine göre 21 hastada (%67,8) osteoporoz, 3 hastada (%9,7) osteopeni tespit edildi.
Sonuç: Kalça k›r›¤› geliflen hastalar›n önemli bir k›m›nda osteoporoz tespit edilmifltir. Bu
nedenle, k›r›klar olmadan risk alt›ndaki hastalar›n osteoporoz aç›s›ndan de¤erlendirilmesinin uygun olaca¤› kan›s›nday›z.
P053
D‹ABET‹K HASTALARDA A⁄IZ VE D‹fi SA⁄LI⁄ININ GL‹SEM‹ DÜZEY‹
VE D‹ABET KOMPL‹KASYONLARI ‹LE OLAN ‹L‹fiK‹S‹N‹N
‹RDELENMES‹
*1Özgür Tanr›verdi, 2Bar›fl Kaya
1
2
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi Difl Hastal›klar› Poliklini¤i, Elaz›¤
Amaç: Diabetik hastalarda ihmal edilen vücut bölgesi olan a¤›z ve difller belki de kan flekeri regülasyonunu sa¤lamak aç›s›ndan önem tafl›maktad›r.A¤›z ve difl hijyeninin genel tolum
olarak bozuk oldu¤u gerçe¤iyle birlikte, diabetik hastalarda infeksiyona yatk›nl›k ve hijyen
146
bozuklu¤unun a¤›z ve difl hastal›klar›na yol açmas› önemli ayr›nt›lard›r.Diabetik hastalarda
a¤›z ve difl hastal›klar›n›n özellikle infeksiyonlar›n s›k görülmesinin yan›s›ra difl ve difleti giriflimsel ifllemleri normal bireylere göre daha komplikasyonlu seyretmektedir.Bu çal›flmada diabetik hastalardaki a¤›z ve difl hastal›klar›n›n belirlenmesi,gliseminin regülasyonu için
bu hastal›klar›n›n tedavisinin öneminin vurgulanmas› ve diabet komplikasyonlar› ile a¤›z ve
difl hastal›klar›n›n birlikteli¤inin de¤erlendirilmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Bu amaçla iç hastal›klar› poliklini¤ine baflvuran 118 diabetik hasta(Grup1)a¤›z ve
difl hijyeni aç›s›ndan ve difl hastal›klar› poliklini¤ine baflvuran 48 hasta(Grup2) da glisemi
kontrolü ve komplikasyonlar aç›s›ndan incelendi.
Bulgular: Grup1 hastalar›n yafl ortalamas› 52.4±14.7 olup,sorgulamalar›nda 64ünde a¤›z
bak›m›n›n kötü oldu¤u, 24ünde a¤›z kokusunun belirgin oldu¤u(gastrointestinal semptomlardan ba¤›ms›z), 32sinde difleti kanamalar›n›n geliflti¤i ve sadece 21inde düzenli difl f›rçalama al›flkanl›¤›n›n oldu¤u belirlendi.A¤›z içi hijyenindeki bozukluk ile sosyoekonomik düzey (r=0.102, p<0.06),diabet süresi (r=0.214 p<0.06), açl›k kan flekeri yüksekli¤i (r=0.112,
p<0.06) aras›nda anlaml› iliflki saptand›. Grup2 diabetik hastalarda a¤›z içi hijyenin kötü oldu¤u ve çürük say›s›,gingivitis,periodontitis,kronik periodontitis gibi infeksiyonlar›n,ayn›
yafl grubu nondiabetiklere oranla %50 daha fazla oldu¤u belirlendi. A¤›z ve difl hastal›klar›
ile diabetik nöropati aras›nda anlaml› iliflki kurulurken(r=0.114, p<0.06) di¤er makro ve
mikrokomplikasyonlar aras›ndaki iliflkiye ait bir neden bulunamad›. Difl ve difl etine yönelik ifllemlerin diabetiklerde nondiabetiklere oranla daha komplikasyonlu seyretti¤i,en s›k
komplikasyonlar›n infeksiyon iyileflmesinde gecikme,ifllem sonras› hemoraji, infeksiyon rekürrans›, tükrük salg›s›nda azalma nedeniyle küretaj,dolgu ifllemlerinden sonra dental hastal›¤›n devam› oldu¤u saptand›.‹nsülin tedavisi ile regüle hastalarda oral antidiyabetik ile regüle olanlara oranla daha az difleti innfeksiyonu ve hemoraji oldu¤u saptand›.(p<0.06).
ve tedavisi ile iliflkili olabilece¤i belirtilmifltir.Çal›flmam›zda Tip 2 Diabetik hastalardaki immunglobulin düzeyleri ile tedavi süresi,tedavi flekli ve HbA1C aras›ndaki iliflkiyi araflt›rd›k.
Metod: Çal›flmaya Tip 2 Diabet tan›s› alm›fl ,oral antidiabetik veya insulin tedavisi alan,
böbrek veya karaci¤er fonksiyon bozuklu¤u, enfeksiyon ya da otoimmun hastal›¤› olmayan
79 hasta al›nd›.(38 kad›n,41 erkek,yafl ort 57,6).Kontrol grubunu ise 20 kad›n, 19 erkek (ort
yafl 55,31)oluflturdu. Diabet ve kontrol grubu aras›nda ‹g düzeyleri ve HbA1C aç›s›ndan anlaml› farkl›l›klar bulundu.(p<0,5)(Tablo 1). HbA1C düzeyi yüksek (HbA1C>6) grupta ‹g G ve
‹g A düzeyleri yüksek, ancak ‹g M düzeyi düflük saptand›.(p<0,05)(Tablo 2).Diabet süresi
ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda diabet süresi ile ‹g G art›fl› anlaml› (p<0,05),tedavi flekline göre gruplar karfl›laflt›r›ld›¤›nda oral antidiabetik tedavi alan grupta ‹g A düzeyleri insulin kullanan
gruba göre daha yüksek saptand›.(p<0.001).Her iki grup aras›nda yafl ve ‹g düzeyleri aras›nda anlaml› iliflki yoktu.
Sonuç: Tip 2 Diabetik hastalarda uzun süren hiperglisemik süreç ve kontrolu bozulmufl diabet, serum immunglobulin düzeylerini etkilemektedir.Nonenzimatik glikolizasyon sonucu
oluflan AGE moleküllerine veya glikolize olmufl ve oksidasyona u¤ram›fl modifiye LDL molekülleri veya fosfolipitlere karfl› olufltu¤u düflünülen ‹gG ,‹gA antikorlar›n›n, immun kompleks mekanizmalar› ile diabetin komplikasyonlar›n›n oluflumunda etkili oldu¤u çeflitli çal›flmalarla gösterilmifltir.HbA1C ile retinopati, nefropati ve hipertansiyon gibi diabet komplikasyonlar› aras›nda s›k› ba¤lant›lar olmas› ve ‹gA düzeylerinin HbA1C ile korelasyon göstermesi dikkat çekicidir.‹gM düzeylerinin düflüklü¤ü konusunda ise ;‹gM moleküllerinin
normal immunglobulinlere göre aglütasyonlar›nda bozukluk,daha fazla glukoz ba¤lanma
kapasitesi nedeniyle glikolizasyon yüzdesinin artmas› ve beraberinde turnover de¤iflikli¤i,ayr›ca üriner at›l›m›ndaki art›fl gibi görüfller belirtilmifltir.
Sonuç: Diabetik hastalarda a¤›z ve difl hijyeninin uygun flekilde sa¤lanmas› glisemi regülasyonunu olumlu yönde etkilemektedir.
Diabetin komplikasyonlar› önemlidir; erken tan› ve tedavi ile önlenebilir,geciktirilebilir.Bu
amaçla planlanan çal›flmam›zda serum ‹gG ve ‹gA art›fllar›n›n ve ‹gM düflüklü¤ünün diabet
komplikasyonlar›n›n habercisi olabilece¤ini göstermek istedik.
P054
P056
D‹ABET‹K HASTALARIN SEVK NEDENLER‹N‹N ‹RDELENMES‹,
D‹ABET‹K HASTALARIN TEDAV‹ VE D‹YET KONUSUNDA
HEK‹MLERLE OLAN ‹L‹fiK‹LER‹N‹N DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹ VE
HEK‹MLER‹N D‹ABETES MELL‹TUS TEDAV‹S‹NE BAKIfi AÇILARI
‹NFEKTE PACEMAKER’A ‹K‹NC‹L GEL‹fiEN VENA CAVA SÜPER‹YOR
SENDROMU
1
2
2
3
* Özgür Tanr›verdi, Tülin Akbal›k, Meltem Akarca Esen, Burcu Kayhan,
3
Bora Tetik, 4Bar›fl Kaya, 3U¤ur Esen, 5Faruk K›l›nç
1
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Sa¤l›k Grup Baflkanl›¤› ve Palu Devlet Hastanesi ‹ç Hastal›klar›
Klini¤i, Elaz›¤
2
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Sa¤l›k Grup Baflkanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, Elaz›¤
3
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Sa¤l›k Grup Baflkanl›¤› Palu Merkez Sa¤l›k Oca¤›, Elaz›¤
4
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Sa¤l›k Grup Baflkanl›¤› Palu Devlet Hastanesi Difl Hastal›klar›
Poliklini¤i, Elaz›¤
5
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Sa¤l›k Grup Baflkanl›¤› Beyhan Sa¤l›k Oca¤›, Elaz›¤
Amaç: Diabetes mellitus(DM)ve komplikasyonlar› göz önüne al›nd›¤›nda önemli bir sa¤l›k
ve ekonomik sorun olmaya devam etmektedir.Hastalar›n e¤itim düzeyleri,sosyoekonomik
düzeylerinin yan›s›ra pratisyen hekimlerin(PHk)bilgi ve sevkler konusundaki tecrübelerinin
de DM ve komplikasyonlar›n›n süreci konusunda önemli oldu¤u kabul edilmelidir.Bu çal›flmada iç hastal›klar› ve diabet uzmanlar›na PHk ve difl hekimi(Dt) taraf›ndan yönlendirilen
DM tan›l› hastalar›n sevk nedenlerinin belirlenmesi,hekimlerin ve hastalar›n DM tedavisine
bak›fl aç›lar›n›n irdelenmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Çal›flmaya kat›lan 1 Dt,12 PHk’in DM tan›l› hastalar› görüfl s›kl›klar›,sevk nedenleri,DM tedavisine ve komplikasyonlar›na bak›fl aç›lar›,insülin tedavisine bak›fl aç›lar› ile DM
tan›l› hastalar›n tedavi ve diyet özellikleri toplam 3500 hastada restrospektif ve prospektif
olarak anket yöntemi ile çal›fl›ld›.
Bulgular: Polikliniklere baflvuran hastalar›n %15-20’sinin eski ve yeni tan›l› DM hastas› oldu¤u,yeni tan› alan olgular›n tan›s› ve tedavi bafllang›c›,eski olgulardan da glisemi düzeyi
regüle olamayan ve komplikasyonlu olanlar PHk taraf›ndan iç hastal›klar› uzman›na sevk
edildi¤i, acil sevklerin daha çok >400 mg/dl düzeyindeki hiperglisemi ve diabetik ayak olgular›nda oldu¤u, Dt taraf›ndan inatç› dental infeksiyonlar ve difl çekimi öncesi müdehalenin gerektirdi¤i olgular›n sevk edildi¤i,insülin tedavisine PHk taraf›ndan bafllan›lmad›¤› ve
genelde bunda hastalar›n insüline bak›fl aç›lar››n geleneksel yanl›fl bilgiler olmas›ndan ve
PHk sorumluluk almaktan kaç›nmas› nedeni ile oldu¤u,hastalar›n diyet ve tedaviye uymad›klar›,ilçedeki dibetiklerin genelde preobez ve obez olduklar›, kad›nlarda yafl art›fl› ile glisemide Dm yönüne bir kay›fl›n oldu¤u,hastalar›n daha çok yapay tatland›r›c› ve oral antifldiyabetik tercih ettikleri, PHk taraf›ndan da yeterli flekilde ikna edilemedikleri,ilçedeki diabetiklerin komplikasyonlu oldu¤u ve nöropati ile nefropatinin daha k›sa sürede ortayta ç›kabildi¤i,>500 mg/dl glisemiye ra¤men ketoasidoz ve hiperosmolar nonketotik koman›n s›kl›¤›n›n az oldu¤u,diyetten ba¤›ms›z olarak <300 mg/dl glisemi düzeyine yeterli insülin ile
subkutan müdehaleden sonra glisemi düzeyininin aç›klanamayan nedenle artt›¤›,il merkezinden insülin tedavisine bafllan›lma s›kl›¤›n›n da oldukça düflük oldu¤u konular›nda sonuçlar elde edildi.
Sonuç: DM tan› ve tedavisinde PHk e¤itiminin ve cesaretlendirilmesinin önemli oldu¤u ve
komplikasyonlar›n hasta ve hekim e¤itimi ile önlenebilece¤i düflünüldü.
P055
T‹P 2 D‹ABET‹K HASTALARDA SERUM ‹MMUNGLOBUL‹N
DÜZEYLER‹ ‹LE TEDAV‹ SÜRES‹,TEDAV‹ fiEKL‹ VE HEMOGLOB‹N
A1C ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹
*Ö. Gökçe, E. Kader, M. Çalan, O. Bilgir
SSK Izmir E¤itim Hastanesi
Amaç: Son y›llarda normal populasyona göre Tip 2 Diabetik hastalar›n serum immunglobulin düzeylerinde anlaml› farkl›l›klar bulunmufl ve bunun hastal›k süresi,komplikasyonlar›
*1Mehmet Çölbay, 2Özgür Tiryaki, 1Ali Öztürk, 1Kadir Bibero¤lu
1
2
Dokuz Eylül Üniversitesi T›p Fakültesi Dahiliye AD.
Dokuz Eylül Üniversitesi T›p Fakültesi Acil T›p AD.
A¤ustos 1996’da total Atriyo-Ventriküler tam blok nedeniyle pacemaker (PM) implantasyon öyküsü olan 52 yafl›ndaki erkek hasta, alt› ayd›r devam eden boyunda venöz dolgunluk, yüzde k›zar›kl›k ve dispne nedeniyle hospitalize edildi. Yap›lan venografisinde sa¤
Subklavyan Ven aç›k, Vena Cava Süperiyor’da (VCS) dar bir alandan ak›m mevcut, sol
Subklavyan Ven PM leadlerinin girdi¤i yerden itibaren oklude, trombus VCS içine de uzand›¤› saptand›. Daha sonra hastaya tekrar Üst Ekstremite Venografi yap›ld› ve sa¤ tarafa balon venoplasti denendi.
Venografiyi takibeden günlerde bafllay›p bir aydan uzun süredir devam eden, bilhassa akflama do¤ru titremeyle yükselip, terlemeyle düflen ve 40 0C’ye ulaflan atefl yükseklikleri oldu¤undan FUO olarak de¤erlendirilen hastada intravasküler koagülasyona zemin haz›rlayan
Behçet hastal›¤› ve koagülopati testleri (Antitrombin III, Behçet’in deri testi, üveit, Oral-genital ülser taramas› vb.) normal olarak tesbit edildi. Bilgisayarl› tomografide mediyastinal
kitle saptanmad›. Lead ucu endokarditi yönünden yap›lan transtorasik ve transözefageal
EKO normal bulundu. Hastan›n takibinde PM cebinde duyarl›l›k ve fluktuasyon geliflti. Bu
bölgeye yap›lan USG’de abse formasyonu saptand›. PM cebi aspirasyon kültüründe üreme
olmad›. Hastaya Vankomisin bafllanarak izleme al›nd›.
VCS sendromunun % 80’den fazlas› malign mediyastinal tümörlere ikincil geliflir. Malign
olmayan sebebler aras›nda PM leadi nadir görülür. PM leadlerine ba¤l› tromboz geliflmesi
bilinen bir komplikasyondur. En fazla subklavyan, axillar ve brakiyosefalik venlerde geliflir.
Hastalar›n ço¤u asemptomatiktir. Çünki yavafl geliflen trombus, yeterli kollateral dolafl›m›n
oluflmas›n› uyar›r. Öykü ve fizik muayeneyle tan› konulabilir. Klasik venografi, PM leadine
ba¤l› venöz tromboz tan›s›nda alt›n standartt›r.
Sonuç olarak, VCSS nedenleri aras›nda, infekte PM’in de incelenmesi gereklidir.
P057
‹LER‹ EVRE KANSERLERDE ‹NTERLÖK‹N-6, ‹NTERLÖK‹N-6
RESEPTÖRÜ, C-REAKT‹F PROTE‹N, PREALBUM‹N, B‹YOELEKTR‹K
EMPEDANSMETRE VE BESLENME DURUMUNUN TEDAV‹YE YANIT
VE PROGNOZLA ‹L‹fiK‹S‹
*1Mehmet Çölbay, 2Binnaz Demirkan, 3Rüksan Çehreli
1
Dokuz Eylül Üniversitesi T›p Fakültesi Dahiliye AD.
Dokuz Eylül Üniversitesi T›p Fakültesi Dahiliye AD, Hematoloji-Onkoloji BD.
3
Dokuz Eylül Üniversitesi T›p Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Beslenme ve Diyet Bölümü
2
Girifl: ‹leri evre kanserli hastalarda sistemik tedavi ya da sadece destek tedavi alacak alt
gruplar›n belirlenmesinde prognostik faktörlere ve uygulanacak sistemik tedaviye al›nacak
yan›t›n önceden belirlenmesinde prediktif faktörlere ihtiyaç vard›r.
Amaç: Çal›flmam›zda ileri evre kanser hastalar›nda, verilen tedaviye yan›t› ve prognozdaki
olas› etkilerini belirlemek amac›yla, akut faz proteini olan C-Reaktif protein (CRP), proinflamatuar sitokin olan interlökin-6 (IL-6) ve IL-6 reseptörü (IL-6R), visseral protein depolar›n› gösteren albumin ve prealbumin, immün fonksiyon belirteci olan lenfosit ve lökosit say›m›, lenfosit yüzdesi ve nutrisyonel durum de¤erlendirme arac› olan Biyoelektrik Empedansmetre Analizi (BEA) kombine edilerek incelendi.
Materyal ve Metod: Toplam 24 yeni tan› ileri evre kanser hastas› (9 erkek, 15 kad›n) çal›flmaya al›nd›. Tüm hastalardan bazal ve üç siklus kemoterapi sonras› hayatta kalan 15 hastadan da kontrol olarak; hemogram ve biyokimya yan› s›ra IL-6, IL-6R, CRP ve prealbumin
analizleri çal›fl›ld›. Ayr›ca BEA ile vücut kompozisyonlar› belirlendi.
147
14-19 Eylül 2004, Antalya
Sonuç: Kemoterapi uygulanan ve tedaviye yan›t al›nan (stabil hastal›k veya parsiyel yan›t)
hastalarda enflamasyonun (akut faz yan›t›-CRP) azalmas›yla visseral proteinde (prealbumin), kilo ve vücut kitle indeksinde (BMI) art›fl saptand›. Özellikle ya¤ kitlesi ve ya¤ oran›ndaki art›flla beraber kiloda art›fl olmas›, enflamasyonun bask›lanmas›yla birlikte ya¤ asidi
oksidasyonu ve ya¤ depolar›n›n mobilizasyonundaki azalma ile aç›klanabilir. Çal›flmam›zda
hastan›n beslenme durumunu de¤erlendirmede tek bafl›na prealbuminin yetersiz kald›¤› ve
BEA’n›n mutlaka yap›lmas› gereklili¤i görülmektedir. Ayn› zamanda IL-6, CRP ve prealbumin de¤erleri birbirleriyle kuvvetli korelasyon gösterirken, CRP ve prealbuminin prognozu
belirlemede anlaml›l›¤a ulaflmad›¤› saptanm›flt›r. BEA ölçümleriyle saptanan vücut kompozisyon parametreleri de prognozu belirlemede anlaml›l›¤a ulaflmam›fl ve yetersiz kalm›flt›r.
Hastalar›m›z›n prognozunu ve mortalitesini belirleyen ana faktörler; IL-6, IL-6 reseptörü ve
lenfosit yüzdesidir. Enflamatuar sitokinlerin (IL-6 ve IL-6R) art›fl› ve immün sistemin bask›lanmas›n› yans›tan lenfosit yüzdelerindeki azalma mortaliteyi art›rmaktad›r. Fakat farkl›
hasta gruplar›nda yap›lan bu çal›flma, spesifik malignitelerde ve belli tedavilerin verildi¤i
hasta alt gruplar›nda tekrarlanmal›d›r.
P058
TPO (% 5) ve iki olguda Anti-TG (% 10.0) pozitifli¤i saptand›. Her iki grubta TRAb, p-ANCA ve c-ANCA pozitifli¤i tespit edilmedi. Çal›flma grubunda saptanan Anti-TPO ve Anti-TG
pozitifli¤i kontrol grubuna göre anlaml› derecede yüksek bulunmas›na (p<0.0001) ra¤men
ANA, TRAb, p-ANCA ve c-ANCA aç›s›ndan farkl›l›k anlaml› bulunmad› (p>0.05). Çal›flma
grubunda ANA pozitif iki olguda artralji, birinde vitamin B12 eksikli¤i, birinde psöriazis ve
birinde ciltte rash benzeri döküntüler bulunmas›na ra¤men iliflkili spesifik bir hastal›k tablosu saptanmad›. Kontrol grubundaki ANA pozitif olguda klinik bulgu saptanmad›.
Tart›flma ve Sonuç: Hashimoto tiroiditli olgular›m›zda ANA ve ANCA iliflkili hastal›klar saptanmam›fl olmas› nedeniyle sa¤l›kl› olgulara göre farkl› olmayaca¤› ve bu yöndeki çal›flmalara ›fl›k tutaca¤› kanaatindeyiz. Farkl› olarak HT’li olgularda ANA ve ANCA iliflkili olmayan
de¤iflik klinik bulgular saptanabilece¤i unutulmamal›d›r.
P060
HASH‹MOTO T‹RO‹D‹TL‹ OLGULARDA SERUM V‹TAM‹N B12
DÜZEY‹ VE ANT‹PAR‹ETAL ANT‹KOR SIKLI⁄I
1
SUBKL‹N‹K H‹PERT‹RO‹D‹N‹N H‹PERTANS‹F HASTALARDA SOL
VENTR‹KÜL H‹PERTROF‹S‹ GEL‹fi‹M‹NE ETK‹S‹
Taner Bayraktaro¤lu, 1Sevil Uygun ‹likhan, 2‹shak Özel Tekin, *1Ali Borazan,
Mehmet Sert, 3Ayd›n Dursun, 4Ferah Armutçu
1
1
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹mmunoloji AD
3
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi Kardiyoloji AD
4
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi Biyokimya AD
2
1
2
2
3
3
* ‹smet Tamer, Mehmet Sarg›n, Haluk Sarg›n, Mesut fieker, Mustafa Tekçe, 3Ali Yayla
1
Dr.L.K.Kartal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi,1.Dahiliye Klini¤i,Kardiyoloji Ünitesi
Dr.L.K. Kartal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi,1.Dahiliye Klini¤i,Endokrinoloji ve Metabolizma Ünitesi
3
Dr.L.K. Kartal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi,1.Dahiliye Klini¤i,‹stanbul
Girifl: Poliglandüler endokrin yetersizlik tablosu (Tip 1, 2 ve 3) içerisinde bir çok otoimmun
hastal›k bir arada tespit edilebilmektedir. Çal›flmadaki amac›m›z anemi ve poliglandüler yetersizlik bulunmayan otoimmun tiroidit (Hashimoto tiroiditi, HT) tan›l› olgularda serum vitamin B12 düzeyleri ve anti-parietal antikor (APA) pozitifli¤i prevelans›n› saptamakt›r.
Girifl ve Amaç: Sol ventrikül hipertrofisi (SVH), kardiyovasküler morbidite ve mortalite için
ba¤›ms›z bir risk faktörüdür. Hipertansiyon ve tiroid hormonunun artt›¤› durumlar›n miyokard›n hipertrofik büyümesini stimüle etti¤i bilinmektedir. Bu çal›flmada evre I hipertansif
hastalarda subklinik hipertiroidi (SH)mevcudiyetinin SVH geliflimine katk›s› araflt›r›lm›flt›r.
Materyal ve Metod: Haziran 2002 – Haziran 2004 tarihleri aras›nda, ortalama yafllar›
44.3±14.1 y›l (15 - 78 yafl aras›) olan HT tan›l› 27olgu (24 kad›n, 3 erkek) ve ortalama yafllar› 36.9±15.4 y›l olan (15 - 76 yafl aras›) sa¤l›kl› 11 olgu (19 kad›n, bir erkek) çal›flmaya
al›nd›. Açl›k serumlar›nda antiparietal antikor ELISA (enzyme linked immunosorbent assay), vitamin B12 düzeyi chemylimmunassay yöntemiyle araflt›r›ld›. Serum vitamin B12 seviyesi 200 pg/ml alt›nda olan olgular vitamin B12 eksikli¤i olarak kabul edildi
2
Yöntem: Kardiyoloji poliklini¤imize baflvuran bireyler aras›ndan,herhangi bir sistemik hastal›¤› olmayan, kendisi veya ailesinde tiroid ile ilgili bir hastal›k hikayesi bulunmayan, son
befl y›l içinde hipertansiyon tan›s› alm›fl hastalar; boy, kilo, EKG, teleradyografi, idrar analizi, kan açl›k glukoz, üre, kreatinin, K+, Ca+, lipid profili, TSH, serbest T4(sT4) ve hemogram bak›larak tarand›. Sekonder hipertansiyon düflünülen hastalar ile EKG’de SVH kriterleri mevcut ve aflikar tiroid hastal›¤› tespit edilen hastalar çal›flma harici tutuldu. Tarama sonunda subklinik hipertiroidik [TSH<0,27 uIU/mL ve sT4 normal (12-22 pmol/L)] 17 (yafl
ort. 52±5; 4 erkek;1.grup) ve tiroid hastal›¤› bulunmayan 15 (yafl ort. 49±7; 5 erkek;2.grup)
olmak üzere, hafif-orta derecede (evre I) hipertansif toplam 32 hasta çal›flmaya dahil edildi. Birinci gruptaki 17 hastaya stabil SH tan›s›ndan emin olmak için tiroid antikorlar› ve birer ay arayla 2 kez daha TSH, sT4 ve serbest T3 bak›ld›; hepsinin tiroid ultrasonografileri
çekildi. Tiroid antikorlar› pozitif olan bir kifli çal›flma d›fl› b›rak›ld›. Her iki gruptaki kalan 31
hastan›n ekokardiyografileri çekildi. M-mode incelemede sol ventrikül diastol sonu çap›
(SVDÇ), sol ventrikül sistol sonu çap› (SVSÇ), sol ventrikül posterior duvar ve interventriküler septum kal›nl›klar› (s›ras›yla PDK ve ‹VSK) ölçüldü.
Bulgular: Ekokardiyografide 1.gruptaki hastalar›n ortalama sol ventrikül PDK 9,0±1,5 mm,
ortalama ‹VSK 9,5±1,5 mm olup 4 hastada (% 25) ‹VSK 11 mm’nin üzerinde saptand›.
Bunlarda SVSÇ ölçümleri de azalm›fl bulundu. ‹kinci gruptaki hastalar›n ortalama sol ventrikül PDK 8,5±1,0 mm ve ‹VSK 8,5±1,5 mm ölçüldü. Bu grupta sadece bir hastan›n (% 6,6)
‹VSK 11 mm’nin üzerindeydi. SH saptanan hipertansif hasta grubunda SVH s›kl›¤›, SH bulunmayan hipertansif hasta grubuna k›yasla anlaml› olarak fazla bulundu.
Sonuç: Evre I hipertansiyon olgular›nda, subklinik hipertiroidizm varl›¤›n›n erken dönemde
SVH geliflimine katk›da bulunabilece¤i ve bu durumun hipertansiyonun de¤erlendirilmesinde gözönünde tutulmas›n›n kardiyovasküler mortalite ve morbiditeyi olumlu etkileyece¤ini
düflünmekteyiz.
P059
HASH‹MOTO T‹RO‹D‹TL‹ OLGULARDA ANT‹NÜKLEER ANT‹KOR VE
ANT‹NÖTROF‹L‹K S‹TOPLAZMA ANT‹KORU SIKLI⁄ININ
ARAfiTIRILMASI
1
1
Taner Bayraktaro¤lu, 1Sevil Uygun ‹likhan, 2‹shak Özel Tekin, *1Ali Borazan,
Mehmet Sert, 3fieniz Kavak, 4Ferah Armutçu
1
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
2
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹mmunoloji AD
3
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi Aile Hekimli¤i AD
4
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi Biyokimya AD
Girifl: Çal›flmam›zda otoimmun tiroiditli (Hashimoto tiroiditi, HT) olgularda immun disfonksiyona ait otoantikorlar›n ve özellikle tiroid d›fl› otoimmun hastal›klar aç›s›ndan önemli antinükleer antikor (ANA) ile anti-nötrofilikstoplazma antikorlar›n›n s›kl›¤›n› araflt›rmay›
amaçlad›k.
Materyal ve Metod: Çal›flma grubu, Ocak 2002 – Haziran 2004 tarihleri aras›nda, poliglandüler yetersizlik saptanmayan Hashimoto tiroiditi tan›l›, 44.3±14.1 y›l ortalama yafllar› olan
(15 - 78 yafl aras›) 40 olgu (35 kad›n, befl erkek) ve kontrol grubu olarak 36.9±15.4 y›l ortalama yafllar› olan (15 - 76 yafl aras›) sa¤l›kl› 20 olgu (19 kad›n, bir erkek) çal›flmaya al›nd›. Açl›k serumlar›nda antinükleer antikor IFA (immuno florescent assay) yöntemi; anti-tiroid peroksidaz antikoru (Anti-TPO), anti-tiroglobulin (Anti-TG), anti-TSH reseptör antikoru (TRAb), anti-nötrofilikstoplazma antikorlar› (anti-myeloperoksidaz, p-ANCA; anti-protein C, c-ANCA) ELISA (enzyme linked immunosorbent assay) yöntemiyle araflt›r›ld›. Antikorlara ait pozitiflik yüzdeleri hesapland›.
Bulgular: Çal›flma grubuna ait üç olguda ANA (% 7.5), 36 olguda Anti-TPO (% 90.0), 36
olguda Anti-TG (% 90.0) ve kontrol grubuna ait bir olguda ANA (% 5.0), bir olguda Anti-
Bulgular: Yafl ve cinsiyet aç›s›ndan farkl›l›k bulunmayan HT’li ve kontrol grubu olgular›na
ait serum B12 düzeyi ortalamas› s›rayla 307.9±128.1 pg/ml, 279.5±140.9 pg/ml ve APA
pozitifli¤i oran› %11.1 (n:3), %10.0 (n:1) saptand›. Ortalama ve yüzde aras›ndaki farkl›l›k
istatistiksel aç›dan anlams›z bulundu. HT’li alt› olguda (%22.2) ve kontrol grubuna ait 4 olguda (%36.4) serum vitamin B12 düzeyleri eksiklik s›n›rlar›nda saptand›. ‹ki ortalama aras› fark istatistiksel aç›dan önemsizdi.
Tart›flma ve Sonuç: Pernisiyöz anemi klini¤i oluflmayan HT’li olgularda serum B12 düzeyi
ve APA pozitifli¤i sa¤l›kl› gruptaki olgulardan farkl› de¤ildir. Çal›flmam›zda sonuç anlams›z
düzeyde ç›ksa da kontrol grubu serum B12 düzeyindeki düflüklükler tart›flmaya aç›kt›r. Bireysel, yöresel ve teknik nedenler etkili olabilir. Bu iki durum fazla say›da olgular› içeren çal›flmalarla desteklenebilir.
P061
OTO‹MMUN T‹RO‹D‹TL‹ OLGULARDA H‹POT‹RO‹D‹ZM DÜZELME
SÜRES‹
1
Taner Bayraktaro¤lu, 1Sevil Uygun ‹likhan, 2‹shak Özel Tekin,*1Ali Borazan,
Mehmet Sert, 1Birsen Ünsal, 3Rale Cam›zc›o¤lu, 4Ferah Armutçu
1
1
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹mmunoloji AD
3
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi Kardiyoloji AD
4
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi Biyokimya AD
2
Girifl: Otoimmun tiroiditli (Hashimoto tiroiditi, HT) olgularda hipotiroidizm faz›n›n tedavi ile
düzelme zaman›n› ve hipotiroidizm tekrarlamas› oran›n› saptamay› amaçlad›k.
Materyal ve Metod: Haziran 2002 – Temmuz 2004 tarihleri aras›nda klinik ve laboratuvar
olarak HT tan›s› alan 33 olgu (28 kad›n, 5 erkek) çal›flmaya al›nd›. Günlük 1.5 µg/kg Levotiroksin tedavisi baflland›ktan sonra ayl›k serum TSH düzeyi µIU/ml kontrolü ile doz ayarlamas› yap›ld›. Serum TSH düzeyinin referans aral›¤›nda (0.27 - 4.2 µIU/ml) sa¤land›¤› süre tespit edildi.
Bulgular: Olgular›n yafl ortalamas› 44.5±14.9 y›l, tedavi öncesi serum TSH düzeyi ortalamas› 33.8±67.8 µIU/ml (saptanan en düflük de¤er 4.3, saptanan en yüksek de¤er 284), serbest T4 düzeyi ortalamas› 0.9±0.5 ng/dl bulundu. Tedavi sonras› serum TSH düzeyi ortalamas› 3.3±3.4 µIU/ml, serbest T4 düzeyi ortalamas› 1.3±0.3 ng/dl olarak tespit edildi.. Tedavi öncesi ve sonras› TSH ile serbest T4 düzeyi ortalamalar› aras› farkl›l›k istatistiksel olarak anlaml› bulundu (s›rayla p de¤eri 0.013 ve 0.001).
TSH düzelme süresi ortalama 4.8±3.8 ay (en k›sa 1 ay, en uzun 14 ay) olarak saptand›. Olgular›n alt›s›nda (%18.2) yetersiz tedavi ve düzensiz ilaç kullan›m› nedeniyle tekrar hipotiroidizm saptand›. Levotiroksin ihtiyac›n› artt›ran herhangi bir neden bulunmad›.
Bu olgularda tedavinin yeniden düzenlenmesi sonras› ötiroidizm oluflma zaman› 2.2 ±0.9
ay (1-4) olarak saptand›.
Tart›flma ve Sonuç: Normal TSH düzeyi sa¤lan›nca hipotiroizm bulgular› 3-6 ay içerisinde
tamamen düzelmektedir. Uzun süreli düzelmeyen veya tekrarlayan hipotiroidizmde tedavi
yeterlili¤i de¤erlendirilirken hastan›n tedaviye uyumu, ilaç yeterlili¤i, levotiroksin ihtiyac›n›
artt›ran sebepler dikkatli gözden geçirilmelidir.
148
P062
ATR‹AL F‹BR‹LASYONDA ARTMIfi VON WILLEBRAND FAKTÖR
(VWF) VE RISTOCETIN KOFAKTÖR (RCOF) ENDOTEL HASAR
GÖSTERGES‹ OLAB‹L‹R M‹?
Kalyoncu U, Dizdar Ö, Duman A.E, Karada¤ Ö, Öztürk E, Tufan A, Yücel O,
Tayfur Ö, fien D, Ülger Z, Kepez A, Kocabafl U, Haznedaro¤lu ‹.C.
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç hastal›klar› ve Kardiyoloji A.B.D, S›hh›ye-Ankara.
Amaç: Mitral kapak darl›¤›na (MD) ba¤l› atrial fibrilasyonu (AF) olan ve olmayan hastalarda, von-Willebrand antijen düzeyi (vWF:ag) ve ristocetin cofaktör aktivitesinin (RCoF) de¤erlendirilmesi amaçland›.
Yöntem: Kas›m 2003-Nisan 2004 tarihleri aras›nda Hacettepe Üniverisitesi Kardiyoloji poliklini¤inde takip edilen 42 hasta çal›flmaya al›nd›. Hastalar üç gruba ayr›ld›. Onalt› hastada
MD+,AF+ (1. grup), 13 hastada MD-,AF+ (2. grup) ve 13 hastan›n sinüs ritminde MD (3.
grup) vard›. Bütün hastalar›n transtorasik ekokardiyografi ile diastol ve sistol sonu çaplar›,
ejeksiyon fraksiyonu, fraksiyonel k›salmas›, sol atrium çap›, mitral peak gradienti, mitral
ortalama gradienti ve mitral kapak alan› ölçüldü. VWF:ag düzeyi ve RCoF aktivitesi de¤erlendirildi.
Bulgular : Çal›flmaya al›nan hastalar›n 39 tanesi kad›n, 3 tanesi erkekti. Birinci ve ikinci
grup aras›nda yafl aç›s›ndan fark yoktu (56±13 ve 65±6) ancak üçüncü grup daha genç
hastalardan olufluyordu (40±5). Her üç grubun diastol ve sistol sonu çaplar›, ejeksiyon
fraksiyonlar› ve fraksiyonel k›salmalar› benzerdi. MD olan talarda AF olsun veya olmas›n
mitral peak gradientleri (16.5±6.6 ve 12.2±5.9), mitral ortalama gradientleri (6.3±2.3 ve
5.0±2.7) ve mitral kapak alanlar› (1.5±0.4 ve 1.7±0.4) benzerdi oysa sol atrium çaplar› aras›nda fark vard› (5.3±0.9 ve 4.3±0.6, p=0.002). vWF:ag düzeyi MD+,AF+ grupta 176±91,
MD-,AF+ grupta 183±103 ve MD+,AF- grupta 100±20 olarak bulundu. Birinci ve ikinci grup
aras›nda fark yoktu, oysa 3. grupla aralar›nda anlaml› fark vard› (s›ras›yla, p=0.041 ve
p=0.033). RCoF aktivitesi MD+,AF+ grupta 116±54, MD-,AF+ grupta 194±95 ve MD+,AFgrupta 82±14 olarak bulundu, birinci ve üçüncü grup aras›nda fark yokken, RCoF aktivitesi ikinci grupta anlaml› derecede yüksekti (s›ras›yla, p=0.017 ve p=0.001). MD’dan ba¤›ms›z olarak AF olan hastalar›n RCoF aktiviteleri AF olmayan hastalardan anlaml› derecede daha yüksekti (148±80 ve 82±14, p=0.006). vWF:ag düzeyi, RCoF aktivitesi ve ekokardiyografi parametreleri aras›nda ba¤lant› bulunamad›. Yirmidokuz AF’si olan hastan›n 9 tanesinde diabetes mellitus (DM) vard›. DM’u olan ve olmayan hastalar›n RCoF aktiviteleri
(209±94 ve 117±56, p=0.004) ve vWF:ag düzeyleri (221±105 ve 161±86, p>0.05) olarak
bulundu.
Sonuç : Artm›fl vWF ve RCoF, endotel hasar› veye disfonksiyonu göstergesidir. AF’si olan
hastalarda MD olsun veya olmas›n vWF:ag düzeyi ve RCoF aktivitesi AF’si olmayan hastalara göre anlaml› derecede artm›flt›r. AF’si ve DM’si olan hastalarda RCoF aktivitesindeki
anlaml› yükseklik DM’un endotel disfonksiyonuna olan ek katk›s› ile aç›klanabilir. VWF düzeyi ve RCoF aktivitesi AF’de endoteli yans›tabilir.
P063
TAMOKS‹FEN’E BA⁄LI DOKU FAKTÖR YOLU ‹NH‹B‹TÖRÜ
AZALMASI: KAZANILMIfi TROMBOF‹L‹K DURUM ‹Ç‹N B‹R ‹PUCU?
Mustafa Erman1, Huseyin Abali1, Betul Oran11, Ibrahim C. Haznedaroglu2,
Hande Canpinar3,Serafettin Kirazli3 & Ismail Celik1
1
Onkoloji Enstitüsü, Medikal Onkoloji Ünitesi, 2T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Bölümü,
Hematoloji Bölümü, 3Onkoloji Enstitüsü, Temel Onkoloji Bölümü, Hacettepe Üniversitesi,
Ankara, Turkey
Girifl: Hemostatik sistem konusundaki güncel bilgilerimiz sayesinde çok karmafl›k olan tamoksifen (TAM)’e ba¤l› trombozu daha iyi araflt›rmam›z› sa¤lamaktad›r. Amac›m›z, adjuvan TAM alan meme kanserli hastalarda hemostatik de¤iflikleri araflt›rmakt›.
Hastalar ve Yöntemler: Adjuvan 20 mg/gün TAM alan 43 kad›n hasta çal›flmaya dahil edildi. Ortalama yafl 52 ± 12 y›ld› (25–74). Yirmi-bir hasta (%49) pre-menopozaldi. Plazma örnekleri TAM redavisi bafllamadan ve 6. ayda topland›. Total doku faktör yolu inhibitröü
(DFY‹), serbest DFY‹, lipid-ba¤l› DFY‹, trombomodulin, D dimer, active protein C rezistans› (APC rez), VIIa, II, V, VII, X faktörleri and global fibrinolitik kapasite (GFK) çal›fl›ld›.
Sonuçlar: Ortanca total DFY‹ 48.5 ng/ml’den 36.2 ng/ml’e (P = 0.001), serbest DFY‹
10.0’den 7.6 ng/ml’e (P = 0.001) ve lipid-ba¤l› DFY‹ 39.1’dan 28.7 ng/ml’e (P = 0.001) anlaml› bir flekilde düfltü. Ayr›ca faktör II (P = 0.03), V (P = 0.001), VII (P = 0.06), trombomodulin (P = 0.01) ve D dimer (P = 0.001) azalm›flt›. Ancak, APC rez zamanlar› anlaml› bir
flekilde uzam›flt› (P = 0.04). Çal›fl›lan di¤er parametreler de¤iflmemiflti.
Tart›flma: Bizim bulgular›m›z TAM’›n, DFY‹ ve trombomodulin temel inbitörlerini antagonize ederek koagulasyon kaskad›n› aktive etti¤ini düflündürmektedir. Ayr›ca ekilenmeyen
GFK’den yola ç›k›larak fibrin polimerlerini ortamdan uzaklaflt›ran fibrinolitik sistemin kompansatuar aktivasyonunu da bozdu¤u düflünülmektedir.
P064
GUILLAIN-BARRE SENDROMU VE ‹MMÜN TROMBOS‹TOPEN‹K
PURPURA: B‹R OLGU SUNUMU
Murat Güler, Abdullah Öztürk, Sait Da¤
Firat Üniversitesi Tip Fakültesi, Iç Hastaliklari ABD, Elazi¤
Immün Trombositopenik Purpura (ITP) oto-immün bir hastal›k olup, kemik ili¤inde normal
ya da artm›fl say›da immatür megakaryositler olmas›na karfl›, periferik kanda trombositlerin azalmas› ile karakterize bir hastal›kt›r. IgG s›n›f› oto-antikorlarla kapl› trombositler retiküloendotelial sistemde y›k›lmas› sonucu oluflmaktad›r. Guillain-Barre sendromu özellikle
viral bir enfeksiyon sonras› akut geliflen simetrik polinöropati ile seyreden otoimmün bir
hastal›kt›r. Her iki hastal›k oto-immün kökenlidir ve nadir olarak birlikte ortaya ç›kabilmektedir.
62 yafl›nda kad›n hasta; vücudunun de¤iflik yerlerinde peteflial, purpurik ve yer yer ekimotik tarzda döküntülerin bafllamas› üzerine ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal› Hematoloji klini¤ine
yat›r›ld›. Üç y›l önce Nöroloji klini¤inde Guillain-Barre sendromu tan›s› alarak tedavi ile remisyona girmifl ve Nöroloji klini¤inde rutin takipleri yap›l›yormufl. 1 ay önce bir üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmifl. Fizik muayenede; genel durumu iyi, vital bulgular› stabil
idi. Alt ve üst ekstremitelerde daha belirgin olmak üzere peteflial, purpurik lezyonlar› mevcuttu. Mukozal kanama bulgusu saptanmad›. Hemogramda; trombositler 1000/mm3, eritrosit sedimantasyon h›z› 8 mm/saat ve periferik yaymada nadir tekli trombositler saptand›.
Kemik ili¤i aspirasyonunda megakaryosit say›s›nda artma ve immatür trombositler mevcuttu. Bat›n ultrasonografisi normaldi. Nörolojik muyenede patolojik bulgu saptanmad›.
Hastaya 1mg/kg/gün per oral metilprednisolon baflland›. Trombosit say›s›nda yükselme olmamas› üzerine, 1 gr/gün pulse steroid tedavisine geçildi. Klinik takibinde trombosit say›s›n›n progresif olarak artt› ve periferik yaymada trombositler yeterli ve küme tespit edilmesi üzerine steroid dozu azalt›larak taburcu edildi.
Sonuç olarak: Otoimmün hastal›klar nadiren konkomitant olarak ortaya ç›kabilece¤i gibi,
de¤iflik zamanlarda ard›fl›k olarak da karfl›m›za ç›kabilirler. Bu nedenle otoimmün hastal›klar›n takip ve tedavilerinde, di¤er oto-immün kökenli hastal›klar›n geliflebilece¤i göz önünde bulundurulmas› yararl› olacakt›r.
P065
AKUT PANKREAT‹T OLGULARININ PROGNOST‹K
DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
Volkan ‹nal
Akut pankreatitin ülkemizde en s›k karfl›lafl›lan sebebini safra tafllar› oluflturmaktad›r. Safra tafllar›n›n dünya üzerindeki insidans› % 6-20 kadard›r. Bunlar›n yaklafl›k % 80’i asemptomatik olup, % 3-7 kadar› akut pankreatite neden olmaktad›r.
Amaç: Yo¤un Bak›m Ünitelerinde (YBÜ) hastalar›n morbite ve mortalite de¤erlendirmesi
amac›yla farkl› prognostik sistemler kullan›lmaktad›r. Bu çal›flmada YBÜ’ne yat›r›lan akut
pankreatit olgular›nda APACHE-II, bilgisayarl› tomografi (BT) (Balthazar skoru) ve Ranson
skorlama sistemlerinin prognostik de¤erinin karfl›laflt›r›lmas› amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Çal›flma prospektif olarak planlanm›fl, 1 Ocak–31 Aral›k 2002 tarihleri aras›nda
Gülhane Askeri T›p Akademisi Dahiliye YBÜ’ne akut pankreatit tan›s›yla yat›r›lan toplam 70
hasta çal›flamaya dahil edilmifltir. Hastalara ayr›nt›l› hikaye ve fizik muayene, genifl rutin laboratuar analizleri, pankreas a¤›rl›kl› BT görüntülemesi uygulanm›fl, YBÜ yat›fl süreleri ile
karfl›laflt›r›lm›flt›r. Veriler SPSS paket program› kullan›larak korelasyon analizi ile de¤erlendirilmifltir (CI:95%, p<0.05).
Sonuç: Hasta karakteristi¤i, klinik bulgular, hasta skorlar› ve YBÜ yat›fl süreleri Tablo-I’de
gösterilmektedir. Akut pankreatit nedeniyle YBÜ’nde takip ve tedavisi yap›lan hastalar›n yat›fl süreleri ile farkl› skorlar› aras›nda (Ranson, Balthazar) bir iliflki gözükse de, istatistiksel
olarak en anlaml› olan› APACHE-II skoru yüksekli¤i bulunmufltur (p<0.001). Daha önceki
çal›flmalarda genel kabul görmüfl olan Ranson ve Balthazar skorlama sistemleri her ne kadar akut pankreatitin derecesi, dolay›s›yla seyri hakk›nda bilgi verici olsa da, APACHE-II
skoru hesaplamas› YBÜ’nde yatan akut pankreatitli hastalar için daha bilgi verici gözükmektedir. YBÜ yat›fl süresi genel olarak hastalar›n morbidite ve mortalitesi, ayn› zamanda
ifl gücü ve maliyet etkinli¤i ile iliflkili oldu¤undan, akut pankreatit nedeniyle YBÜ’ne hospitalize edilen hastalar›n di¤er önerilmifl skorlama sistemleri yerine, APACHE-II skorlar› ile
de¤erlendirilmesi daha efektif olacakt›r.
P066
ORAL R‹SEDRONATE KULLANIMINA BA⁄LI GEL‹fiEN
SEMPTOMAT‹K H‹POKALSEM‹
Abdullah Tafll›p›nar
Bifosfonatlar osteoporoz tedavisinde yayg›n olarak kullan›lan ilaçlard›r. Osteoklastik aktiviteyi inhibe ederek etki gösterirler. ‹ntravenöz bifosfonat kullan›m›na ba¤l› ciddi hipokalsemi nadirdir. Oral bifosfonat kullan›m›na ba¤l› ise literatürde yaln›zca bir olguya (Oral Clodronate kullan›m›na ba¤l› geliflen semptomatik hipokalsemi) rastlan›lm›flt›r. Burada, malabsorpsiyon sonucu oluflan osteoporozun tedavisinde kullan›lan oral risedronata ba¤l›, ciddi
ve semptomatik bir hipokalsemi olgusu bildirilmektedir.
21 yafl›nda erkek hasta, diyare, kilo kayb› ve bel a¤r›s› yak›nmalar›yla baflvurdu. Hasta çocuklu¤undan beri diyaresinin oldu¤unu, son 2 y›ld›r kilo alamad›¤›n› ve bel a¤r›s› yak›nmas› oldu¤unu ifade ediyordu. Fizik muayenede boy: 1.55 m ve vücut a¤›rl›¤› 43 kg idi. Sistem muayene bulgular› normal olarak de¤erlendirildi. Laboratuar de¤erlendirmesinde; Anti-gliadin Ig A: pozitif bulundu. Tam kan, rutin biyokimyasal tetkikler (serum albumin, total
kalsiyum, iyonize kalsiyum, magnezyum ve fosfor düzeyleri dahil) normal idi. Üst gastrointestinal sistem endoskopisi yap›ld›. Postbulber bölge biyopsisi patoloji sonucu Çölyak
Hastal›¤› ile uyumlu bulundu. Lomber vertebra BMD de¤eri osteoporotik idi.
Çölyak hastal›¤› tan›s› konulan olguya; glutensiz diyet, profilaktik olarak oral kalsiyum ve
Risedronat tablet (haftada bir kez 35 mg) tedavisi baflland›. Risedronat tedavisinin üçüncü
gününde hastada tetanik kas›lmalar›n efllik etti¤i ciddi hipokalsemi tablosu (5.9 mg/dl) geliflti. Parenteral kalsiyum replasman› yap›ld› ve oral kalsiyum tedavisine devam edildi. Klinik olarak hipokalsemi bulgular› kaybolan hastan›n hipokalsemisi (6.8-7.2 mg/dl aras›nda)
devam etti. Hipokalseminin oral bifosfonat kullan›m›na ba¤l› olabilece¤i düflünülerek risedronat tedavisi sonland›r›ld›. Oral kalsiyum replasman›na devam edilen hastada serum kalsiyum seviyesi tedricen yükseldi. Risedronat tedavisinin kesilmesinden 28 gün sonra serum kalsiyum seviyesi (8.5 mg/dl) normale döndü.
Sonuç olarak ciddi ve semptomatik hipokalsemi, oral bifosfonat kullan›m› s›ras›nda geliflebilen nadir bir komplikasyondur. Özellikle komplike olgularda (malabsorpsiyon sendromu,
ince barsak rezeksiyonu, vb. gibi) bifosfonat tedavisi s›ras›nda hastan›n bu yönden takibi
uygun olacakt›r.
149
14-19 Eylül 2004, Antalya
P067
ANEM‹ DIfiI NEDENLERLE ‹ZLENEN HASTALARDA ANEM‹ SIKLI⁄I
Eyüp Koç, Murat Suher, *fiükran Ulusoy Öztu¤ut, Naim Ata
Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Kli.
Amaç Klini¤imizde anemi d›fl› nedenler ile yatarak tedavi gören hastalarda anemi s›kl›¤›n›
saptamay› amaçlad›k. Ayr›ca s›k görülen hastal›klar [hipertansiyon (HT), diyabetes mellitus
(DM), kronik obstrüktif akci¤er hastal›¤› (KOAH) gibi] ile anemi s›kl›¤› aras›ndaki iliflkiyi inceledik.
Materyal ve Metod: Çal›flmaya 2001-2004 y›llar› aras›nda klini¤imizde kronik böbrek yetmezli¤i, gastrointestinal sistem kanamas› ve anemi d›fl› nedenlerle yatarak tedavi gören,
209’ u (%41.5) erkek, 295’i (%58.5) kad›n 504 hasta kabul edildi. Hastalar›n yafl ortalamas› 59.8±15.6 (15-93) idi. Hastalara ait anemi parametreleri hastaneye ilk baflvuru an›nda
yap›lan laboratuar incelemelerinden elde edildi. Erkeklerde hemoglobin <13g/dl, hematokrit <%40; kad›nlarda hemoglobin <12g/dl, hematokrit <%36 de¤erleri anemi olarak kabul
edildi. Sonuçlar Ki-Kare testi ile de¤erlendirildi.
Bulgular: Hastalar›n ortalama hemoglobin de¤eri 13.6±2.1 (5.8-19.4) olarak bulundu. Hastalar›n 117’sinde (%23.2) anemi belirlendi. Bunlar›n 47’si (%9.3) erkek, 70’i (%13.9) kad›nd›. Anemi s›kl›¤› ile cinsiyet aras›nda istatistiksel olarak anlaml› iliflki saptanmad›. Anemi belirlenen hastalar›n 57’sinde (%48.7) DM, 53’ünde (%45.3) HT, 10’unda (%8.5) hiperlipidemi (HL), 36’s›nda (%30.8) aterosklerotik kalp hastal›¤› (ASKH), 12’sinde (%10.3) KOAH, 21’inde (%17.9) konjestif kap yatmezli¤i (KKY) ve 8’inde (%6.8) obezite mevcuttu. HL,
KKY ve obezitesi olan hastalarda, olmayanlara göre anemi anlaml› derecede daha fazla
oranda bulundu (s›ras›yla P<0.001 P<0.001 P<0.01). Di¤er hastal›klar ile anemi görülme
s›kl›¤› aras›nda hafif bir iliflki olamakla birlikte istatistiksel olarak anlaml› düzeyde de¤ildi.
Sonuç: Anemi klinikte yatan hastalarda s›k görülmekte olup, özellikle HL, KKY ve obezitesi
olan hastalar anemi aç›s›ndan daha detayl› de¤erlendirilmelidir.
P068
fiARTLARA UYGUN YAKLAfiIM:‹LER‹ TETK‹K‹N YAPILAMADI⁄I B‹R
HASTANEDE DEM‹R EKS‹KL‹⁄‹ ve DEM‹R EKS‹KL‹⁄‹ ANEM‹S‹NE
TANI ve TEDAV‹ AÇISINDAN BAKIfi AÇISININ DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
Amaç: Demir eksikli¤i(DE)ve demir eksikli¤i anemisi(DEA tan› ve tedavisi oldukça kolay
olan durumlard›r.Mikrositoz ve mikrositer aneminin en s›k nedeni olup bazen kronik hastal›klar ya da mikst tip anemilerin oldu¤u gastrointestinal emilim kusurlar›nda ileri tetkik
yap›lmas›,anemi ay›r›c› tan›s›ndaki algoritmin bozulmamas›nda önem tafl›maktad›r.DEA ve
DE için ileri tetkikin(serum demiri=SD,total demir ba¤lama kapasitesi=TDBK,ferritin=F)yap›lamad›¤› koflullarda RDW de¤erinin,periferik yayma(PY)özelliklerinin gösterilmesinin tedavi için prediktif de¤erlerinin ileri tetkiki yap›lan hastalar›n sonuçlar›yla karfl›laflt›r›lmas› ile
de¤erlendirilmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Çeflitli nedenlerle baflvuran ve hemogramlar›nda mikrositoz(MCV<80 fl)saptanan
50 hasta hemoglobin düzeylerine göre anemisi olan(n=24,Grup 1)ve olmayanlar(n=26,
Grup 2) olarak iki gruba ayr›ld›.Bu iki grup hasta semptomlar›na göre de¤erlendirilerek parazitoz,malignite,kanama,jinekopatoloji aç›s›ndan sorgulanarak gerekli hastalardan
SD,TDBK, F istenildi ve ileri tetkikleri tamamland›.(n=12 olup,6s› Grup 1 ve 6s› Grup 2)Hastalar RDW ve PY özellikleri aç›s›ndan karfl›laflt›r›ld›.RDW de¤erleri ayr›ca mikrositoz ve anemi olmayan 20 hasta ile karfl›laflt›r›ld›.Oral demir tedavisi(ODT)sonras›ndaki RDW de¤eri
araflt›r›ld›.
Bulgular:Tüm hastalar için yafl ortalamas› 40.7±13.9 idi,kad›nlar ile erkekler aras›nda yafl
fark› yoktu.(p>0.06)Mikrositozu olup anemisi olan Grup 1 hastalar›n(n=24)RDW oran›
18.3±4.9% olup,Grup 2 ve 3 hastalardan anlaml› olarak yüksek saptand›.(p<0.01, p<0.001)
Ayn› flekilde Grup 1 hastalarda PY özellikleri aç›s›ndan tipik DEA bulgular›n›n(mikrositoz,
hipokromi, kalem hücre vs)varl›¤› Grup 2 ve 3 hastalardan anlaml› olarak s›kt›.(r=0.124,p<0.06)Grup 2 hastalar›n RDW ortalamalar› 13.8 ±3.4% olarak saptand› ve
Grup 3 hastalardan anlaml› olarak yüksek saptand›. (p<0.06)‹leri tetkiki yap›lanlar gözönüne al›nd›¤›nda Grup 1 hastalarda RDW ile SD,TDBK, F düzeyleri aras›nda anlaml› bir iliflki
saptan›rken(p<0.05,p<0.001,p<0.06) Grup 2 hastalar için sadece SD ile anlaml› bir iliflki
saptand›.(p<0.05) Grup 3 hastalardan ileri tetkiki yap›lan 8 hastan›n SD,TDBK,F düzeyleri
normal saptand›. Parazitoz varl›¤› ekarte edilen Grup 1 hastalardan ODT bafllan›lan hastalarda RDWde 3.hafta sonunda anlaml› düflme tespit edildi(p<0.001),bu düflme Grup2 hastalardaki RDW düflüflünden anlaml› olarak fazlayd›.(p<0.05)
Sonuç: RDWnin DE ve DEA tan›s›ndaki yerinin yeterli oldu¤u, PY incelemesinin önemli oldu¤u kan›s›na var›ld›.
P069
D‹ABETES MELL‹TUS ve M‹KROALBUM‹NÜR‹ VARLI⁄ININ
ER‹TROS‹T SED‹MANTASYON HIZINA OLAN ETK‹S‹N‹N
DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
lirlendi.Yafl,cinsiyet ve AKfi’nin ESH üzerine olan etkileri karfl›laflt›r›ld›. MicralAlb-II MAU kiti ile MAU saptanan12 DM tan›l› hasta ile MAU olmayan 8 hasta ESH aç›s›ndan karfl›laflt›r›ld›.DM tan›l› 20 hastada ileri ESH yüksekli¤ine iliflkin ileri tetkikler tam yap›larak DM tan›l› hastalardaki ESH cut-off de¤eri belirlendi.
Bulgular: Yafl ortalamas› 49.2±18.3 olup, kad›nlar›n yafl ortalamas› erkeklerden anlaml› olmasa da daha küçük bulundu.(p=204)Tüm hastalar›n 1 saatlik ESH düzeyi 38.4±18.1 mm
olarak ölçüldü. ESH de¤erinin yafl art›fl› ile anlaml› olarak artt›¤›(p<0.01), en yüksek ve baflka bir patolojik tablonun saptanmad›¤› yafl grubunun 60-68 yafl oldu¤u(ESH ortalamas›
32.7±10.7 olup, <60 yafl için p<0.06) tespit edildi.AKfi de¤erindeki art›flla ESH aras›nda anlaml› bir iliflki mevcuttu.(p<0.001) AKfi de¤erindeki 350 mg/dl de¤eri temel al›nd›¤›nda,
>350 mg/dl AKfi düzeylerinde ESH de¤erinin anlaml› olarak artt›¤› görüldü.(p<0.06)Kad›nlarda erkeklerden anlaml› olmasa da bir yükseklik söz konusuydu.(p=0.320)MAU varl›¤›
olan diabetiklerde ESH düzeyinin MAU olmayanlara göre anlaml› yüksek oldu¤u saptand›.(p<0.05)DM tan›l› hastalarda ESH yüksekli¤i için ileri tetkik yapt›rabilenler gözönüne
al›nd›¤›nda, ileri tetkik gerektirmesi açs›s›ndan cut-off de¤erinin 74 mm/1saat oldu¤u tespit edildi.
Sonuç:Diabetik hastalarda ESH düzeyi ba¤›ms›z olarak artmaktad›r.MAU varl›¤›n›n ve hipergliseminin ESH üzerine olan etkilerinin ileri tetkik için zaman ve maliyet aç›s›ndan kayb› önlemek aç›s›ndan bilinmesinin gerekti¤i kan›s›na var›ld›.
P070
B‹R ‹Ç HASTALIKLARI POL‹KL‹N‹⁄‹NE BAfiVURAN ‹LER‹ YAfi
GRUBU HASTALARIN DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
Amaç‹leri yafl grubu hastalar›n polikliniklere baflvurusunda saptanan en s›k flikayet ve kronik hastal›klar›n saptanmas›na yönelik kesitsel bir tarama amaçlanm›flt›r.YÖNTEM:Yetmifl
yafl üstü 76 hasta(GrupI)ve 60 yafl alt› 50 hasta(GrupII)çal›flmaya al›nd›.Yafl,cinsiyet özellikleri ve sistem sorgulamalar›,sistematik muayeneleri yap›ld›.Kan biyokimyas›,tam kan say›m›,eritrosit sedimantasyon h›z›,vücut kitle oranlar›,kan bas›nçlar› uygun olarak ölçüldü.
Elektrokardiyografi(EKG)ve grafiler istenildi. Sonuçlar en s›k rastlan›lan flikayet,fizik bulgu
ve kronik hastal›k fleklinde cinsiyetlere göre s›raland›.De¤iflkenlerin heriki grup hastadaki
ortalama de¤erleri karfl›laflt›r›larak ileri yaflta meydana gelen de¤ifliklikler de¤erlendirildi.
Bulgular: GrupI’de yer alan 76 hastan›n(36 erkek)yafl ortalamas› 74.2±11.3,GrupII’deki 50
hastan›n(25 erkek)ise 54.7±5.74idi.Heriki grupta kad›n ve erkekler aras›nda yafl aç›s›ndan
fark saptanmad›.(s›ras›yla p>0.01,p>0.05)GrupI hastalarda en s›k baflvuru flikayetleri diz
eklemlerinde mekanik a¤r›(%78.4), bel-boyun eklemlerinde mekanik a¤r› (%58.3,%66.7),
kab›zl›k(%53.8), halsizlik (%51.4)ve dispepsi(%50.9)idi,bu flikayetlerin cinsiyet aç›s›ndan
fark› yoktu.GrupII’de en s›k baflvuru flikayetlerini, s›ras›yla bel-boyun a¤r›s›(%64.7), halsizlik(%60.7),atipik gö¤üs a¤r›s›(%50.3),diz eklemlerinde mekanik a¤r› (%48.8), kab›zl›k-dispepsi (%45.5,%44.3)idi.Bu grupta atipik gö¤üs a¤r›s›, kab›zl›k ve halsizlik yak›nmalar›n›n
kad›nlarda s›k,dispeptik yak›nmalar›n ise erkeklerde s›k oldu¤u saptand›.En s›k fizik muayene bulgusu GrupI ve II’de epigastriumda hassasiyet(s›ras›yla %54.4,%48.8)saptand›.GrupI hastalar›nda en s›k tan› osteoartroz(%81.8),hipertansiyon-HT(%56.6), kronik obstruktif
akci¤er hastal›¤›(%20.8)idi, cinsiyet aç›s›ndan bir fark saptanmad›.GrupII’de ise en s›k
HT(%39.4),diabetes mellitus(%34.2), depresyon ve somatizasyon bozukluklar›(%30.3),iskemik kalp hastal›¤›(%20.8)idi, cinsiyet aç›s›ndan fark yoktu.Patolojik EKG GrupIIde daha
fazlayd›. GrupII’de bulunan hastalar›n daha yüksek düzeylerde açl›k kan flekeri,kolesterol,trigliserid,kan bas›nc›,vücut kitle oran› de¤erlerine sahip oldu¤u saptand›.Anemi aç›s›ndan bir fark tespit yoktu.
Sonuç: Kronik hastal›klar›n mortalite ve morbidite aç›s›ndan yüksek oranlara sahip olmas›
nedeni ile bu grup hastalar›n beklenilen survileri düflük oldu¤undan,hayatta kalan ileri yafl
grubu hastalar›n fizik muayene, EKG ve kan biyokimyas› de¤erleri, 60 yafl alt›ndaki orta yafl
grubu popülasyona göre daha iyi bulunmaktad›r.
P071
SIK RASLANMAYAN B‹R BOYUNDA K‹TLE SEBEB‹ EOZ‹NOF‹L‹K
LENFOGRANÜLOMA (K‹MURA HASTALI⁄I)
Didem Ayd›n
Kimura Hastal›¤› özellikle servikal bölgede subkütan soliter ya da multipl nodüller fleklinde
ortaya ç›kan, Asyada endemik, Bat› Ülkelerinde seyrek raslanan bir hastal›kt›r. Tükürük bezi ve lokal lenfadenopatiler de s›kl›kla gözlenir. Histolojik olarak lezyonlar hiperplastik lenfoid doku, eozinofilden zengin inflamatuar infiltrasyon ve postkapiller venüllerde proliferasyon ile karakterizedir. Kanda hipereozinofili ve yüksek Ig E düzeyi bulunur. Hastalar›
%50sinde genellikle ekstramembranöz glomerulonefrit fleklinde böbrek tutulumu gözlenir.
Anjiyofoliküler hiperplazi- eozinofili ile ay›r›c› tan›s› yap›lmal›d›r.
Lenfoma ön tan›s› ile tetkik edilirken tekrarlanan eksizyonel biopsiler sonras›nda tan› alan
bat› toplumlar›nda seyrek raslanan bir eozinofilik lenfograniloma olgusu sunduk.
Amaç: Diabetes mellitus(DM)tan›s› olan hastalarda eritrosit sedimantasyon h›z›(ESH)n›n
anemi,infeksiyon ve de¤iflik inflamatuvar durumlardan ba¤›ms›z olarak yüksek oldu¤u,
özellikle mikroalbuminüri(MAU)varl›¤›n›n ESH düzeyinde art›fla neden oldu¤u bilinmektedir.Bu çal›flmada DM tan›l› hastalarda ESH düzeyinin yafl,cinsiyet ve açl›k kan flekeri(AKfi)düzeyi ile iliflkisinin belirlenmesi ve ESHa MAU varl›¤›n›n etkisinin irdelenmesi
amaçlanm›flt›r.
42 yafl›nda erkek hasta hastanemiz Kulak Burun Bo¤az Bölümü ne 2002 y›l›nda kulak arkas›nda ve boyunda flifllik flikayeti ile baflvurmufl. Yap›lan eksizyonel biopsisinde kronikleflen
eozinofilden zengin, akut sialadenit, perisialadenit saptanm›fl. Hasta busüre zarfinda takip
edilmifl. 2004 Mart ay›nda lezyonlar› tekrar artmas› nedeni ile servikal, preauriküler ve postauriküler bolgelerdeki tüm lezyonlar› eksize edildi. Patolojisinde pseudalenfoma ile uyumlu bulgular saptand›. Biopsileri tekrar ‹stanbul Üniversitesi Patoloji Bölümüne konsülte
edildi. Sonuç olarak; germinal merkezleri seçilebilen fölikül yap›lar›,foliküllerde eozinofilik
madde birikimi, fokal skleroz, interfoliküler alanlarda sklerotik ba¤ dokusu art›fl› ve neovaskülerizasyon tespit edildi. Total IgE 546 IU/ml, periferik yaymada %14 eozinofil saptand›.
Bu bulgular klinik ve di¤er laboratuar tetkikleri ile desteklendikten sonra Kimura Hastal›¤›
tan›s› kondu. Hastada nefrotik sendrom bulgusu saptanmad›. Hasta takibe al›nd›.
Yöntem: Poliklini¤e baflvuran toplam 100 DM tan›l› hastada infeksiyon bulgular› ve ESH art›racak önemli nedenlere yönelik sistem sorgulamalar› yap›ld›ktan sonra, ESH de¤erleri be-
S›k karfl›lafl›lan servikal lenfadenopatiler, subkütan nodüller ve tükrük bezi hipertrofilerinde
mutlaka ay›r›c› tan›da Kimura Hastal›¤› düflünülmelidir.
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
150
P0172
YILAN ISIRMALARINDA DÜfiÜK DOZ ANTIVENOM TEDAV‹S‹N‹N
ETK‹NL‹⁄‹ VE S‹STEM‹K TÜMÖR NEKROZ‹S FAKTÖR-α
SALINIMININ MORTAL‹TE VE MORB‹D‹TE ‹LE OLAN ‹L‹fiK‹S‹
Y. Gökel, A. Aç›kal›n
Çukurova Üniversitesi T›p Fakültesi, Acil T›p Anabilim Dal›
Tüm dünyada oldu¤u gibi Türkiye’de de y›lan ›s›rmalar› önemli bir mortalite ve morbidite
nedenidir. Ülkemizde yaklafl›k 40 tür y›lan vard›r. Çukurova bölgesinde s›kl›kla Vipera ammodytes meridionalis ve Vipera lebetina obtusa tipi zehirli y›lanlar bulunmaktad›r. Bu tür
y›lanlar ciddi sistemik ve doku hasar› yaratacak zehire sahiptirler.
Çal›flmam›za Haziran 2000 ile A¤ustos 2003 y›llar› aras›nda Çukurova Üniversitesi T›p Fakültesi Acil T›p Anabilim Dal›na y›lan ›s›rmas› nedeniyle baflvuran ard›fl›k 20 kad›n, 25 erkek toplam 45 hasta (yafl ortalamas›: 40.3 ± 18.8 y›l) prospektif olarak al›nd›. Hastalar›n
Acil servise baflvuru esnas›nda, t›bbi tedavi öncesi al›nan kan örneklerinde, tam kan say›m›, fibrinojen, fibrin y›k›m ürünü, protrombin zaman›, aktive parsiyel tromboplastin zaman›, biyokimyasal parametrelerine ve Tümör nekrozis faktör alfa (TNF-α) düzeylerine bak›ld›. Hastalar›n tedavisini yönlendirmek ve takibini kolaylaflt›rmak amac›yla klinik olarak evrelendirildi. Hastalar›n 11’i Evre 1, 17’si Evre 2 ve 17’si Evre 3 klinik bulgulara sahipti.
visimize getirildi. Anlams›z konuflmalar›, görsel halüsinasyonlar›, ataksik yürüyüflü, ajitasyonu ve dizartrisi olan hastan›n sistemik muayenesinde patolojik olarak ciltte k›zar›kl›¤›, pupiller midriazisi, atefli, taflikardisi, hipertansiyonu mevcuttu.Kranial BT’nin normal olmas›
ve ilaç al›m flüphesi nedeni ile ilaç intoksikasyonu kabul edilerek mide lavaj› yap›ld›, aktif
kömür verildi. Hastan›n laboratuvar tetkiklerinden üre, kreatinin, AST, ALT, CK, CK-MB,
PTZ ve D-Dimerde yükselme,trombositlerde düflme, miyoglobinüri tesbit edildi(Tablo 1).
‹drarda proteinüri ve bol eritrosit görüldü. Bat›n USG’de böbrek parankimi, korteks kal›nl›klar›, pelvikalisyel yap›lar, karaci¤er boyut ve ekojenitesi normal olarak de¤erlendirildi.
Hastada rabdomiyoliz, akut böbrek yetmezli¤i, akut karaci¤er yetmezli¤i ve dissemine intravasküler koagülasyon tablosu düflünülerek tedaviye baflland›. ‹kinci günde hasta yak›nlar›na ulafl›ld›, toplam 3 adet ecstasy ve alkol ald›¤› ö¤renildi. Baflka bir hastal›¤› yoktu. Hepatit markerlar› negatifti. Takiplerinde karaci¤er fonksiyon testlerinde ve kas enzimlerinde
progresif yükselme izlendi. Karaci¤er transplantasyonu yap›labilmesi için bir üst merkeze
sevk edilen hasta, transplantasyon yap›lmaks›z›n destek tedavisi ile klinik ve laboratuvar
olarak düzeldi. Karaci¤er biyopsisinde sentrlobüler hepatik nekroz ilaç toksisitesine ba¤land›. ‹yileflme sonras› sol ayak dorsifleksiyonunda güç kayb› saptanmas› üzerine yap›lan
EMG’de sol fibuler nöropati saptand›. Lomber ve kranial MR’› normal olan hastan›n nöropatisi ilaç toksisitesine ba¤land›.
Tart›flma: Acil servise sebebi bilinmeyen hepatotoksisite, rabdomiyoliz ve hemotolojik
komplikasyonlarla baflvuran genç hastalarda ecstasy kullan›m› mutlaka araflt›r›lmal›d›r
Hastalar›n TNF-α de¤erleri Evre 1’de 72.25 ± 78.25, Evre 2’de 301.48 ± 369.53, Evre 3’te
382.48 ± 539.74 idi. Klinik zehirlenme fliddeti artt›kça TNF-α seviyesinin de artt›¤› görüldü.
Evre 3 TNF-α düzeyleri Evre 1’e göre anlaml› olarak yüksek bulundu (p<0.05). Çal›flmam›zda 34 hastaya toplam 129 vial y›lan antiserumu kullan›ld›. Evre 1 olan hastalara antivenom
verilmezken, Evre 2’ye 2.70 ± 0.77, Evre 3’e ise 4.88 ± 1.65 vial antivenom uyguland›. Tüm
hastalar›m›z da düflük doz antivenom ile tam iyileflme sa¤land›. Hastalardan birine parmak
amputasyonu uyguland›, ölen hasta olmad›. Antivenom sonras› 3 hastada ürtiker benzeri
döküntü, 4 hastada anaflaktik flok ve 1 hastada pirojenik reaksiyon olmak üzere toplam 8
hastada (%17,8) akut alerjik reaksiyon geliflti.
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Antalya
Akdeniz Üniversitesi T›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›klar› Bilim Dal›,
Antalya
Sonuç olarak maliyet ve komplikasyonlar de¤erlendirildi¤inde, y›lan ›s›rmas›na ba¤l› zehirlenme bulgular› saptanmayan veya minimal zehirlenme bulgular› olan hastalara antivenom
verilmemesi gerekti¤i ve ciddi zehirlenme olgular›nda düflük doz antivenomun da yeterli
iyileflme sa¤layaca¤› kanaatine var›ld›. TNF-α düzeyinin klinik zehirlenme fliddetiyle art›fl
gösterdi¤i göz önüne al›nd›¤›nda, TNF-α antagonizasyon tedavisinin ileride yap›lacak büyük çal›flmalar ile ayd›nlanaca¤› düflünüldü.
Amaç Artm›fl C-reaktif protein düzeyi, kardiyovasküler hastal›klar için bir risk faktörüdür.
Beyaz önlük hipertansiyonu (BÖHT) ile ilgili son dekatta genifl kapsaml› çal›flmalar yap›lmakla beraber bu durumun klinik önemi ve tedavi gerektirip gerektirmedi¤i konusunda tam
bir görüfl birli¤ine var›lamam›flt›r. Bu çal›flmada, BÖHT’si olan bir grupta sensitif C-reaktif
protein (s-CRP) düzeylerini ölçmeyi ve bu düzeyleri hipertansif ve normotansif gruplarla
karfl›laflt›rarak klinik sonuçlar elde etmeyi amaçlad›k.
P073
Hastalar ve Metod: Çal›flmaya yafl, cinsiyet ve vücut kitle indeksi yönünden benzer 30 normotansif, 30 BÖHT’li ve 30 esansiyel hipertansiyonu olan hasta seçildi. Tüm gruplarda sCRP düzeyleri ölçüldü.
AKC‹⁄ER KANSER‹ ARAfiTIRILAN HASTADA TESP‹T ED‹LEN
NONSEKRETUAR MULT‹PLE MYELOM
*Elif Yorulmaz, Özgül Soysal, Süleyman fieker
SSK Göztepe E¤itim Hastanesi
Nonsekretuar multiple myelom (NSMM) klasik multiple myelomun (MM) nadir görülen bir
türüdür ve tüm MM vakalar›n›n %1-5’ini oluflturur.
Olgu: 39 yafl›nda erkek hasta, 5 ay önce bel, omuz ve gö¤üs a¤r›s› flikayetleri nedeniyle
baflvurdu¤u doktor taraf›ndan sa¤ lumbosakral bölgede tespit edilen kitle nedeniyle opere
edilmifl. fiikayetleri geçmemesi üzerine çekilen toraks BT’sinde sa¤ akci¤er alt lobda paravertebral yerleflimli, komflulu¤undaki kostada destrüksiyona neden olan kitle ve lezyon
komflulu¤undaki akci¤er dokusunda konsalidasyon görülmüfl. Akci¤er kanseri düflünülen
hastan›n transtorakal biyopsisinde küçük yuvarlak malign tümör hücreleri tespit edilmifl.
Direkt kafa grafisinde yayg›n litik lezyonlar saptanmas› üzerine akci¤er kanseri, MM ay›r›c›
tan›s› için merkezimize sevk edildi. Fizik muayenesinde tüm ekstremitelerde a¤r›, güç kayb› ve T7-T8 seviyelerinde palpe edilebilen 1x1cm’lik yumuflak doku kitlesi d›fl›nda bir özellik yoktu. Labaratuvar tetkiklerinde Hb: 10.3gr/dl, Hct: %31, MCV: 101 fl, Sedimentasyon:
77mm/saat, Kalsiyum: 11.2mg/dl, Albumin: 4.5gr/dl, globulin: 1.7gr/dl olarak saptand›.
Periferik yaymas›nda özellik yoktu. Hastan›n immunglobulin ve protein elektroforezi, serum
ve idrar immunfiksasyon incelemeleri normal saptand›. Kemik ili¤i aspirasyonunda %80
plazma hücresi görüldü. Patoloji raporu plazma hücreli neoplazi olarak geldi. NSMM tan›s› konan hastaya VAD (Vinkristin, Doksorubisin, Deksametazon) tedavisi baflland› ve kemik
ili¤i nakli planland›.
P075
BEYAZ ÖNLÜK H‹PERTANS‹YONU OLAN B‹R GRUPTA SENS‹T‹F CREAKT‹F PROTE‹N DÜZEYLER‹
*1Erkan Çoban, 2Ramazan Sar›, 2Gökhan Yaz›c›o¤lu, 2Mete Ak›n
1
2
Sonuçlar: Esansiyel hipertansiyon, BÖHT ve normotansiyon gruplar›ndaki s-CRP düzeyleri s›ras›yla 0.62 (0.05-3.07) mg/dl, 0.36 (0.03-1.62) mg/dl ve 0.14 (0.01-0.74) mg/dl olarak saptand›. BÖHT grubundaki s-CRP düzeyleri, esansiyel hipertansiyon grubuna göre anlaml› olarak düflükken (p<0.05), normotansif grupla karfl›laflt›r›ld›¤›nda anlaml› olarak yüksekti (p<0.05). Ayr›ca hem esansiyel hipertansiyon grubunda hem de BÖHT grubunda sCRP protein düzeyleri ile klinik ve ambulatuar diyastolik kan bas›nçlar› aras›nda anlaml› korelasyon saptand› (p<0.05).
Tart›flma: Çal›flmam›zdan elde edilen sonuçlar, BÖHT’nin masum bir fenomen olmad›¤›n›
ve BÖHT’li kiflilerin hipertansif hastalar kadar olmasa da kardiyovasküler risk tafl›d›klar›
göstermektedir.
P076
DEM‹R EKS‹KL‹⁄‹ ANEM‹S‹ HASTALARINDA ANEM‹N‹N DER‹NL‹⁄‹
‹LE OKS‹DAT‹F STRES‹N fi‹DDET‹ ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹
*1Mehmet Aslan, 2Hakim Çelik, 2fiahbettin Selek, 3Ahmet Koç
1
Harran Üniversitesi T›p Fakültesi Dahiliye Anabilim Dal›
Harran Üniversitesi T›p Fakültesi Biyokimya Anabilim Dal›
3
Harran Üniversitesi T›p Fakültesi Hematoloji Anabilim Dal›
2
Amaç: Fe eksikli¤i anemisi hastalar›nda oksidatif ve antioksidatif durum ve aneminin derinli¤i ile oksidatif stresin fliddeti aras›ndaki iliflkiyi araflt›rmak.
MM ve NSMM’nin klinik ve radyolojik bulgular› ayn›d›r. MM tan›s› serum veya idrarda monoklonal gamapatinin belirlenmesi ile konmas›na ra¤men NSMM’de serum veya idrarda
gamapati saptanmaz, bu da tan›y› güçlefltirir. Her ikisinde de kemik ili¤inde plazma hücre
infiltrasyonu vard›r.
Yöntem ve Gereçler: Klinik ve laboratuar bulgular›yla Fe eksikli¤i anemisi tan›s› konulan
hastalar›n oksidan durumlar› total peroksit ve oksidatif stres indeksi (OSI) ile, antioksidan
durumlar› ise Erel’in toplam antioksidan kapasite testleriyle ve serumun bireysel antioksidanlar› ölçülerek de¤erlendirildi. Ortalamalar, t testi ile karfl›laflt›r›ld› ve parametreler aras›
iliflkiler korelasyon analizi ile araflt›r›ld›.
P074
Bulgular: Hasta grubunda TAK testleri anlaml› derecede düflük (p=0,04), total peroksit
konsantrasyonlar› da anlaml› derecede yüksekti (p=0,005). Hasta grubunda OSI kontrol
gurubuna göre ileri derecede yüksek bulundu (p=0,001). Anemili hastalarda Hb, Hct , MCV
düzeyleri ile total peroksit ve OSI düzeyleri aras›nda negatif korelasyonlar saptand›.
ECSTASY KULLANIMINA BA⁄LI GEL‹fiEN MULT‹ORGAN
TOKS‹S‹TES‹
1
Burak Umut Ça¤lar, 1Aybige Pilanci, *1Orhan Küçükflahin,
Yusuf Cem Kaplan, 1Dilek Soysal, 1Hatice Soylu, 1Erhan Tatar
2
1
2
‹zmir Atatürk E¤itim ve Arafltirma Hastanesi, 1. Dahiliye Klini¤i
Dokuz Eylül Üniversitesi T›p Fakültesi, Farmakoloji anabilim dali
Girifl: Ecstasy (3-4 methylenedioxymethamphetamine [MDMA] ) sentetik bir amfetamin
türevidir. Ülkemizde genç toplumda yan etkisi az bir ilaç oldu¤u düflünülerek öfori, uyan›kl›k ve kendine güveni artt›r›c› etkileri nedeniyle kullan›m s›kl›¤› giderek artmaktad›r. Ecstasy
al›m›ndan yaklafl›k 1 saat sonra sempatik sinir sistemi aktivasyonu ile taflikardi, terleme,
hipertansiyon, dilate pupiller, artm›fl kas aktivitesi gibi etkilere neden olmaktad›r. Morbidite ve mortalite ise ciddi karaci¤er yetmezli¤i, akut böbrek yetmezli¤i, koagülasyon anomalileri, hiponatremi, hipertermi, hipertansif kriz ve kardiyak aritmi gibi komplikasyonlarla iliflkilidir.
Olgu: On sekiz yafl›ndaki erkek hasta bilinci bulan›k bir flekilde sokakta bulunarak acil ser-
Sonuç: Demir eksikli¤i anemisinde oksidanlar artmakta antioksidanlar azalmakta olup, hastalar fliddetli oksidatif fliddete maruz kalmaktad›rlar. Demir eksikli¤i anemisi hastalar›n›n tedavisinde demir tedavisinin yan›nda antioksidan tedavinin de eklenmesinin yararl› olaca¤›
kanaatindeyiz.
Anahtar kelimeler: Anemi, oksidan, antioksidan, oksidaitf stres.
P077
JOB’S SENDROMLU B‹R VAKA
*1Orhan Küçükflahin, 1Erhan Tatar, 1Ayça Kendirci, 1Umut Burak Ça¤lar,
1
Dilek Soysal, 1Bayram Y›ld›z
1
Izmir Atatürk E¤itim ve Arafltirma Hastanesi 1.Dahiliye Klini¤i
Girifl: Hiperimmünglobulin E sendromu nadir görülen;IgE düzeyinde art›fl(normalin en az
151
14-19 Eylül 2004, Antalya
iki kat› veya üzerinde),rekürren bakteriyel enfeksiyonlar ve egzamatoid dermatitle karekterize kompleks, immünoregülatuar bir hastal›kt›r.Job’s sendromu ise hiperimmünglobülin E
sendromunun major özellikleriyle birlikte so¤uk stafilokok abselerinin görüldü¤ü sendromdur.
Olgu Sunumu: Erkek hasta, 38 yafl›nda, ,evli, çiftçi .Yaklafl›k 6 ayd›r vücudunda kafl›nt› ve
yayg›n döküntü öyküsü ve 10 gündür yüzünde fliflli¤i,dizinde pürülan ak›nt› flikayeti olan
hasta servisimize yat›r›ld›. FM sinde,genel durum ola¤an,aksiller atefl 36,7 °C, sistemik bulgular› normaldi. Sol dizinde 3*3 cm boyutlar›nda, sa¤ parotis bölgesinde 2*2 cm boyutlar›nda, sol aksiller bölgesinde 2,5*2,5 cm boyutlar›nda fluktuasyon veren, ak›nt›l› ve etraf›ndan kabar›k, hiperemik lezyon, sa¤ ingüinal bölgede 2*2cm,sa¤ axiller bölgede 1*1cm boyutlar›nda sert ,mobil LAP lar ,tüm vücundunda s›n›rlar› düzensiz, eritemli, kurutlu, döküntü ve yayg›n kafl›nt› izleri mevcuttu.Laboratuar tetkiklerinde serum Ig E düzeyi 2440
IU/ml,PY da %16 eozinofili ve kemik ili¤inde de ›l›ml› eozinofili saptand›.Ak›nt›l› lezyonlar›ndan al›nan sürüntü örne¤inde ve parotis bölgesinden al›nan ‹‹AB kültüründe stafilokokkus aureus üredi.Hemokültürde üreme olmad›.Dermatoloji konsültasyonunda atopik dermatit tan›s›yla cilt cilt alt› biyopsisi al›nd›.Cilt bioyopsisinde perivasküler eozinofilik infiltrasyon saptand›. Litaratürle birlikte de¤erlendirilen olgu bu bulgular›yla Job’s Sendromu
olarak kabul edildi.Kültür antibiyograma göre antibioterapi ve lokal steroidli pomad tedavisi alan hasta lezyonlar›n›n gerilemesi ve kl›ni¤inin düzelmesi üzerine externe edildi.
Sonuç: Biz bu olgu sunumunda Job’s sendromu tan›s› koydu¤umuz bir hastay› ele ald›k.
17800±23000/mm3, trombosit say›s› 175000±111000/mm3 iken PD sonras› de¤erler s›ras› ile 11.1±3.4 g/dl (p=0.001), 16900± 12800/mm3 (p=0.742), 151000±107000/mm3
(p=0.001) idi. 9 esansiyel trombositozlu ve bir polisitemia veral› hastaya toplam 15 terapötik tromboferezis ifllemi yap›ld›. Ortalama ifllem süresi 154±61 dk, inlet 54±7 ml/dk, ifllenen kan volümü 8100±2500 ml, kullan›lan ACD miktar› 578±259 ml idi. Tromboferez öncesi hemoglobin düzeyi 11.5±2.5 g/dl, lökosit say›s› 19000±9800/mm3, trombosit say›s›
1510000 ±464000/mm3 iken PD sonras› de¤erler s›ras› ile 11.8±3 g/dl (p=0.388), 18900 ±
8800/mm3 (p=0.948), 911000±369000/mm3 (p=0.000) idi. 2 akut miyeloblastik ve birer
akut lenfoblastik ve kronik lenfositik lösemili 4 hastaya 6 terapötik lökoferezis yap›ld›. Ortalama ifllem süresi 162±85 dk, inlet 55±10 ml/dk, ifllenen kan volümü 7300±2400 ml, kullan›lan ACD miktar› 606±153 ml idi. Lökoferez öncesi hemoglobin düzeyi 8.9±2.2 g/dl, lökosit say›s› 234000±17100/mm3, trombosit say›s› 650000 ±37000/mm3 iken PD sonras›
de¤erler s›ras› ile 8.4 ±1.5 g/dl (p=0.516), 206000 ± 13900/mm3 (p=0.250),
60000±52000/mm3 (p=0.724) idi 67 ifllemin 11’inde (%16) komplikasyon görülürken
6’s›nda (%9) hastaya ya da damar problemleri nedeni ile iflleme son verildi . En çok görülen komplikasyon hipotansiyon ve taflikardi idi. Sonuç olarak terapötik lökoferezis ve tromboferezis hematolojik acil durumlarda trombosit ve lökosit say›lar›n› akut düflürerek etkilidir. PD ise TTP, GB, SLE, MM, glomerülonefrit gibi immunolojik, romatolojik, hematolojik,
nörolojik acil durumlarda etkin ve güvenli bir yaklafl›md›r.
P081
P078
‹LACA BA⁄LI NÖTROPEN‹DE G-CSF KULLANILIMI
KRON‹K HEPAT‹T B’L‹ HASTALARDA CMV SEROPREVALANSI
*‹rfan Yavaflo¤lu, Gürhan Kad›köylü, Zahit Bolaman
Ali Tamer, O¤uz Karabay, *Mustafa Tahtac›, Hüseyin Ar›nç,
Hüseyin Gündüz, Harika Çelebi
A‹BÜ ‹zzet Baysal T›p Fakültesi
Sitomegalovirüs (CMV) transplant al›c›lar›nda ciddi hayat› tehdit edici infeksiyona, kronik
hepatit B’ li (KHB) hastalarda ise süperinfeksiyona neden olabilen önemli bir viral hastal›kt›r. Biz bu çal›flmada KHB’ li hastalarda CMV IgG seroprevelans›n› araflt›rmay› amaçlad›k.
Çal›flmaya KHB hastas› 65 birey ve 34 sa¤l›kl› birey kontrol olarak al›nd›. Hem KHB’ li hastalarda hemde kontrol grubunda CMV IgG pozitifli¤i %100 olarak saptand›. (p>0,05). Türk
populasyonunda KHB’ li hastalar›n CMV IgG seroprevalans› sa¤l›kl› bireylerden farkl› bulunmam›flt›r. Dolay›s›yla KHB liler CMV seroprevalans› yönünden normal populasyondan
fark›l bulunmam›flt›r. Kronik hepatit B li hastalarda CMV araflt›r›lmas› gerekli de¤ildir. Ancak immune sistemi bozuk olgularda özellikle karaci¤er transplantasyonu al›c›lar›nda CMV
nin hayat› tehdit edici infeksiyona yol açabilece¤i unutulmamal›d›r.
P079
TIP II D‹YABETES MELL‹TUS’LU OLGULARDA HEPAT‹T B VE
HEPAT‹T C SEROPREVALANSI
Ali Tamer, O¤uz Karabay, *Mustafa Tahtac›, Hüseyin Gündüz, Hüseyin Ar›nç,
Harika Çelebi
A‹BÜ ‹zzet Baysal T›p Fakültesi
Diyabetik olgular metabolik komplikasyonlar nedeniyle s›k olarak hastaneye yat›r›labilmektedir. Ayr›ca diyabetik olgular cerrahi giriflimlere normal populasyondan daha s›k maruz
kalmaktad›r. Dolay›s›yla diyabetli olgular›n Hepatit B ve Hepatit C gibi kan yoluyla bulaflabilen infeksiyonlara da daha s›k maruz kalabilece¤i düflünülebilir. Bu çal›flmam›zda tip II diyabetli (NIDDM) hastalarda Hepatit B ve C seroprevelans›n› araflt›rmay› amaçlad›k. Çal›flmaya toplam 248 NIDDM’li hasta al›nd›. Kontrol grubu olarak nondiyabetik yafl ve cinsiyet
bak›m›ndan eflit 104 hasta al›nd›. HBsAg, Anti HCV ve Anti HBs oranlar› NIDDM’li hastalarda s›ras›yla %4, %3,2 ve %15,3 olarak bulundu. Ayn› oranlar kontrol grubunda s›ras›yla
%2,8, %,09, %16,3 olarak bulundu (P>0.05). Hepatit B ye karfl› afl›lama oran› NIDDM’li
hastalarda %6 ve kontrol grubunda % 8,6 idi (P>0.05).
Sonuçlar›m›za göre
1) Diyabetik olgulardaki hepatit B ve C seroprevalans› kontrol grubundan farks›zd›r ve diyabetik olmak bu Hepati B ve C için ek bir risk teflkil etmemektedir.
2) Gerek diyabetiklerde gerek se toplumdaki hepatit B ye karfl› afl›lanma oranlar› düflüktür.
Bu düflük oranlar›n Hepatit B afl›s›n›n sosyal güvence veren kurumlar taraf›ndan ödenmemesine ba¤l› olabilece¤i düflünülmüfltür.
P080
TERAPÖT‹K AFEREZ‹S
*Gürhan Kad›köylü, ‹rfan Yavaflo¤lu, Ercüment Erdem, Zahit Bolaman
Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Hematoloji Bilim
Dal›, Ayd›n
Terapötik afereris, hematolojik hastal›klar›n yan› s›ra immunolojik, nörolojik, dermatolojik,
metabolik hastal›klar›n acil ve kronik tedavilerinde kullan›lan bir yöntemdir.Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Hematoloji Bilim Dal›nda, 1999
Aral›k-2004 Temmuz aras›nda 29 hastaya (55±14 yafl ortalamas›, 15’i kad›n), Baxter Fenwall CS3000 ve Dideco-Excell cihazlar› ile toplam 67 terapötik aferezis yap›ld›. 40 ifllemde
periferik ven, 27 ifllemde santral ven (vena jugularis interna ve subklavian ven) kullan›ld›.
6 hipertrigliseridemili (trigliserid düzeyi>1000 mg/dl), 2’fler trombotik trombositopenik
purpura (TTP) ve Guillan-Barre sendromu (GB), birer mikroskobik poliarteritis nodosa ve
kresentik glomerülonefrit, pemfigus vulgaris, multiple miyelom (MM), antifosfolipid antikor sendromu, sistemik lupus eritematozise (SLE) ba¤l› multiorgan tutulumlu 15 hastaya
46 plazma de¤iflimi (PD) yap›ld›. 28 ifllemde taze donmufl plazma, 18 ifllemde de %2025’lik human albumin kullan›ld›. Ortalama ifllem süresi 152±69 dk, inlet 40±14 ml/dk, ifllenen kan volümü 5600±2800 ml, plazma volümü 3200±2700 ml, kullan›lan ACD miktar›
432±156 ml idi. PD öncesi hemoglobin düzeyi 10.3±2.9 g/dl, lökosit say›s›
Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Hematoloji Bilim
Dal›, Ayd›n
‹laca ba¤l› nötropeni s›k görülmekte olup doza ba¤›ml› veya immün mekanizmalar arac›l›¤› ile oluflmaktad›r. 2002-2004 y›llar› aras›nda Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi
‹ç Hastal›klar›nda AD’nda 5 hastaya propiltiyoürasil, karbimazol, metamizol ve metotreksat’a kullan›m› ile iliflkili olarak ilaca ba¤l› nötropeni tan›s› konuldu. ‹lk olgu toksik multinoduler guatr (TMG) nedeni bir haftad›r propiltiyoürasil kullanmaktayd›. ‹kinci olgu Graves
hastal›¤› nedeni ile karbimazol kullanmaktayd› ve tedavinin de 15. gününde nötropeni geliflmiflti. Üçüncü olgu da 5 gün önce normal do¤um sonras› epizyotomi a¤r›s› için parentreral (intravenöz) metamizol kullan›lm›flt›. Dördüncü olgu romatoid artrit (RA) nedeni ile
yaklafl›k 12 haftadan beri metotreksat 10 mg/hafta ve kortikosteroid kullanmaktayd›. Beflinci olguda osteoartrit nedeni ile 3 gün önce parentreral (intravenöz) metamizol alm›flt›. Tüm
olgular hastaneye nötropenik atefl tablosunda baflvurdu. RA’li kronik hastal›k, metamizol ve
propiltiyoürasil kullanan hastalar demir eksikli¤i anemisine sahipti. Tüm olgulara kemik ili¤i aspirasyon de¤erlendirmeleri yap›ld›. Hastalar›n tümünde kemik ili¤inde myeloid seride
azalma gözlendi. Bir olgu d›fl›nda (metamizol kullanan hastada kan ve yara yeri kültüründe
E koli saptand›) olgular›n kan kültüründe üreme olmad› ve enfeksiyon oda¤› tespit edilemedi. Dört olguya piperasilin/tazobaktam bir olguya ise tikarsilin/klavunat uyguland›. Befl olguda da granülosit kökenli büyüme faktörü (G-CSF) kullan›ld›. Doz 5 mgr/kg ve ortalama
süre 5.2/gün (2-9) idi. Hastalarda granülosit say›s› >500/µl’de G-CSF kesildi. Metimazol
kullanan 66 yafl›ndaki olgu nötropenik atefl tablosunun 2. gününde akut myokard infarktüsü sonucu kaybedildi. ‹ç hastal›klar›nda nötropeni yapabilen ilaçlar› kullanan hastalar nötropeni yönünden yak›ndan takip edilmelidir. Bu hastalarda G-CSF kullan›m› nötropeni süresini k›s›tlayabilir.
P082
FEBR‹L NÖTROPEN‹DE AMP‹R‹K OLARAK MEROPENEM+TOBRAM‹S‹N, T‹KARS‹L‹N/KLAVULUNAT+TOBRAM‹S‹N VE
P‹PERAS‹L‹N/TAZOBAKTAM+AM‹KAS‹N‹N ETK‹NL‹⁄‹N‹N
RETROSPEKT‹F OLARAK DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
*1Zahit Bolaman, 1Gürhan Kad›köylü, 2Sabri Barutca, 1‹rfan Yavaflo¤lu
1
Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›,Hematoloji Bilim Dal›, Ayd›n
2
Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›,Onkoloji Bilim
Dal›, Ayd›n
Hematolojik malignite ve solid tümörlerin tedavi seyrinde oluflan febril nötropeni mortalitenin en önemli nedenlerinden birisidir Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Hematoloji ve Onkoloji Bilim Dallar›nda yatan febril nötropenili (nötrofil say›s› <500/mm3 ve atefli >38 0C) 57 hastada (23 erkek, yafl ortalamas› 55±19) 91
atakta ampirik olarak üç antibiotik kombinasyonun etkinli¤i araflt›r›ld›. Hastalar›n 24’ünde
akut miyeloblastik lösemi, 10’unda solid tümör, 6’s›nda Hodgkin-d›fl› lenfoma, 5’inde multiple miyelom, 4’ünde ilaca ba¤l› nötropeni, 3’ünde akut lenfoblastik lösemi ve kronik lenfositik lösemi, 1’inde peritonsiller abse ve Hodgkin hastal›¤› vard›. 52 atakta meropenem
(1 g günde 3 kez)+tobramisin (240 mg günde bir kez), 22 atakta piperasilin/tazobaktam
(4.5 g günde 3 kez)+amikasin (1 g günde bir kez) ve 17 atakta tikarsilin/klavulunat (3.2 g
günde 4 kez)+tobramisin (240 mg günde bir kez) ‹V olarak 30 dk. ‹nfüzyon ile verildi.5.günde tedaviye yan›t elde edilemeyen, genel durumu kötüleflen, kültürlerinde stafilokok üreyen, hipotansiyon (TA<90 mmHg), sepsis geliflen hastalara Teikoplanin ‹V olarak
günlük 800 mg yükleme dozu sonras› 400 mg eklendi. 7.günde atefli kontrol alt›na al›namayan ve kültürlerinde üreme olan hastalara Amfoterisin B 0.6-0.8 mg/kg ‹V infüzyon ile
baflland›. Tüm hastalar büyüme faktörü al›yordu. 5.gün tedavi sonunda Meropenem+tobramisin (MT) gurubunda %48,1, tikarsilin/klavulunat+tobramisin (TKT) gurubunda %58.8,
piperasilin/tazobaktam+amikasin gurubunda (PTA) ise %45.5 etkinlik sa¤land›. Üç gurup
aras›nda istatistiksel olarak etkinlik fark› yoktu (p>0.05). Büyüme faktörü kullan›m süresi
MT gurubunda 8±5 gün, TKT gurubunda 8.1±6.5 gün iken PTA gurubunda 11.6±5.3 gün
idi ( p<0.05). Nötropenik ateflde kal›fl süresi MT gurubunda 6.3±4.5 gün, TKT gurubunda
4.7±3.9 gün, PTA gurubunda 9.5± 5.2 gün idi (p<0.05). Her üç gurup aras›nda yaflam, tedaviye yan›t süresi, total nötropeni süresi, ateflli dönemdeki lökosit ve nötrofil say›s› aras›nda istatistiksel olarak anlaml› bir fark yoktu (p>0.05). Sonuç olarak febril nötropenik
hastalar›n ampirik tedavisinde her üç antibiotik protokolünün tedavi etkinli¤i bak›m›ndan
152
bir fark› bulunmaz iken MT ve TKT protokolleri ile nötropeniden ç›k›fl süreleri daha k›sa olmaktad›r. Bu konuda daha genifl hasta say›lar›n› içeren çal›flmalara gereksinim vard›r.
P083
AGNOJEN‹K MYELO‹D METAPLAZ‹L‹ HASTADA fi‹LÖZ AS‹T
GEL‹fi‹M‹
*2Selim Ünal, 1‹rfan Yavaflo¤lu, 1Gürhan Kad›köylü, 1Zahit Bolaman
1
Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›,Hematoloji Bilim
Dal›, Ayd›n
2
Adnan Menderes Üniversitesi T›p Fakültesi Kardioloji Anabilim Dal›, Ayd›n
fiilöz asit intraabdominal asit mayisinide trigliserid düzeyinin 150 mg/dl’den fazla olmas› ile
karakterize olup Agnojenik Myeloid Metaplazi(AMM) seyrinde rapor edilmemifltir. 49 yafl›nda erkek hastaya yaklafl›k 4 y›l önce baflvurdu¤u klini¤imizde anemi, splenomegali sonras› AMM konulmufltu. Hastaya 2 y›l evvel 14 gün süre dalak irardiasyonu daha sonra splenektomi uygulanm›flt›. Splenektomi sonras› oluflan hepatomegali nedeni ile tedavide, kladribin kullan›ld› ancak hasta yarar görmedi. Postsplenektomik dönemde aneminin devam etmesi üzerine eritropoietin ve interferon kullan›ld›. Ancak yarar elde edilememesi üzerine
kan transfüzyonu yap›lmaya baflland›. Hasta son 1, 5 y›l içinde 2 kez portal ven trombozu
klini¤i ile takip ve tedavi edildi. Warfarin tedavisi 6. ayda kesildi ‹kinci portal ven trombozundan sonra warfarin 5 mg/gün tedavisinin 3. ay›nda abdominal asit geliflti. Asitin de¤erlendirmesi flilöz karakterdeydi (trigliserit 547mg/dl). Lenfosintigrafide ve abdominal tomografisinde etiyolojiye yönelik bilgi edinilemedi. Karaci¤er fonksiyon testleri, viral serolojisi ve PPD negatif idi. fiilöz asit için ya¤dan fakir, orta zincirli ya¤ asitlerinden zengin diyeti düzenlenen olguya somatostain 100 mikrogram/kg tedavisi 10 gün süre sürekli infüzyon
ile uyguland›. Sonras›nda asit renginde aç›lma gözlendi. Asit mayiinde Trigliserit 69 mg/dl
oldu. Halen gün afl›r› furosemid 40 mg, spionolakton 100 mg almakta olan olgu takiplerine devam etmektedir. AMM seyrinde flilöz asit geliflimi nadirdir ve multifaköriyel nedenlere ba¤l› olabilir. fiilöz asit geliflen AMM’li hastalarda etioloji tespit edilemeyen hastalarda
yaklafl›m flilöz asite genel yaklafl›mdan farkl›l›k göstermemektedir.
P084
C-ANCA POZ‹T‹F VASKÜL‹T ‹LE ‹L‹fiK‹L‹ AKUT RESP‹RATUAR
DISTRES SENDROMU (ARDS): OLGU SUNUMU
Emre Karakoç
ARDS daha çok sepsis tablosu geliflen hastalarda görülmekte olup bunun d›fl›nda oldukça
nadir meydana gelmektedir. Biz burda vasküliti olan ve sepsis ile iliflkili olmayan bir ARDS
olgusu sunduk.
Olgu: 33 yafl›nda erkek hasta. 20 gün önce halsizlik ve nefes darl›¤› flikayetinin bafllamas›
üzerine hastanemize baflvurdu. Anemi nedeniyle hematoloji klini¤ine yat›r›lan hastan›n geliflinde BUN:33, Cr:2.7, Htc:%15.7, BK:9000/mm3, CRP:108, prokalsitonin:0.1 bulundu.
‹drar sedimentinde bol miktarda hyalen ve granüler silendirleri vard›. Akci¤er grafisinde bilateral yama tarz›nda infiltrasyonlar› mevcuttu. Klinikteki takiplerinde nefes darl›¤›n›n artmas› üzerine yo¤un bak›m ünitesine al›nan hastan›n p02/Fi02 oran› 135 saptand›. Mekanik
ventilatöre ba¤lanan hastada pulmoner kapiller wedge bas›nc› 10 mmHg olarak ölçüldü. cANCA pozitif saptanan hastaya pulse steroid ( 1gr/gün ) ve siklofosfamid ( 500mg/m2 ) tedavisi baflland›. PEEP uygulamas› ile hastan›n hipoksemisi düzeltilemedi¤i için prone pozisyonuna al›nd›. Prone pozisyonu sonras› hipoksemisi düzelen hasta mekanik ventilatöre
ba¤lanmas›n›n 12. gününde ayr›ld› ve extübe edildi. Yat›fl›n›n 20. gününde nefroloji klini¤ine devir edildi.
P085
1998-2004 YILLARI ARASINDA KL‹N‹⁄‹M‹ZDE ‹ZLENEN MANTAR
ZEH‹RLENME OLGULARI
*Aybige Pilanci, Ayflin Harmanda, Burak Umut Ça¤lar, Hatice Soylu,
Gülbin Seyman Çetinkaya
Izmir Atatürk E¤itim Ve Arafltirma Hastanesi, 1. Dahiliye Klini¤i
Türkiyede s›k olarak yetiflen siklopeptit grubu mantarlar (özellikle amanita falloides) mantar zehirlenmelerinin yar›s›ndan ve ölümcül olgular›n %95inden sorumludurlar. Ülkemizde
k›rsal kesimlerde yabani mantar türleri g›da olarak s›k tüketilmektedir. Biz de bu nedenle
1998-2004 y›llar› aras›nda servisimizde mantar zehirlenmesi nedeni ile yatan 6s› kad›n, 8i
erkek toplam 14 hastan›n klinik ve laboratuvar özelliklerini retrospektif olarak inceledik.
Hastalar›n yafl ortalamas› 54.4±18.3 y›l (29-75) idi. Tüm hastalar yerleflim çevrelerinden
toplad›klar› mantar› yedikten 12-36 saat sonra bulant›, kusma, ishal gibi gastrointestinal flikayetlerle baflvurmufllard›. Hikayelerinde alkol al›m›, ilaç kullan›m›, karaci¤er ve böbrek
hastal›klar› yoktu. Hepatit markerlar› akut hepatit ile uyumlu de¤ildi. Mantar al›m miktar› 12 taneden 20 taneye kadar de¤ifliyordu, klinik tablo ile al›nan miktar aras›nda iliflki yoktu.
Hastalar›n 3ünde tüm laboratuvar bulgular› normalken, 3ünde karaci¤er fonksiyon testlerinde 3-4 kat yükselme, 1inde akut böbrek yetmezli¤i (ABY), 1inde akut karaci¤er yetmezli¤i (AKY), 6s›nda ise AKY ve ABY mevcuttu. AKY geliflen hastalar›n AST de¤erleri 4312
±4171 IU/L ( De¤er aral›¤›:750-9960 IU/L, normal de¤er:0-46 IU/L), ALT de¤erleri 3959±
2888 IU/L ( De¤er aral›¤›: 823-9270 IU/L, normal de¤er: 0-46 IU/L), PTZ de¤erleri 34.4±
25 sn. ( De¤er aral›¤›: 17-73 sn., normal de¤er 12-16 sn.), ABY geliflen hastalar›n üre de¤erleri 60± 26 mg/dl (De¤er aral›¤›: 40-110 mg/dl, normal de¤er: 14-56 mg/dl), kreatinin
de¤erleri 2.2± 1.0 mg/dl ( De¤er aral›¤›: 0.9-4.1 mg/dl, normal de¤er: 0.6-1.2 mg/dl) idi.
Tedavide tüm hastalara 4 saatte bir 60 gr. aktif kömür verildi, intravenöz mayi infüzyonu
baflland›. AKY ve ABY geliflen hastaya yüksek doz penisilin G (1.000.000 IU/kg/gün) baflland›. AKY geliflen 7 hastadan 5’i transplantasyon yap›lmaks›z›n destek tedavi ile tamamen
iyileflti (ensefalopati evre II-III), 2’si öldü (ensefalopati evre IV). ABY geliflen 6 hastaya aktif kömürlü hemodiyaperfüzyon yap›ld›. Hastalar›n servisimizde ortalama yat›fl süresi
10.7±8.7 gündü. Literatürde organ yetmezlikli olgularda mortalitenin yüksek oldu¤u belir-
tilmektedir, çal›flmam›zda hastalar›n 2si (%14) ölmüfl,12si (%88) tamamen iyileflmifltir.
Son çal›flmalarda ise ilk 36- 48 saat içerisinde detoksifikasyon teknikleri ile birlikte konservatif tedavinin mortaliteyi % 10 lara düflürdü¤ü gösterilmektedir. Bununla birlikte tedavide
silibininin bulunmad›¤› durumlarda penisilin kullan›m› önerilmektedir, ancak Türkiye’de silibinin bulunmamaktad›r. Mantarlar›n renk ve görünümüne göre zehirli-zehirsiz ay›r›m› yap›labilece¤ini düflünen halk›m›z bilinçlendirilmeli, bu ay›r›m›n ancak mikolojistler taraf›ndan
yap›labilece¤i belirtilmelidir.
P086
DAH‹L‹YE YO⁄UN BAKIM ÜN‹TES‹NE YATAN HASTALARIN YATIfi
NEDENLER‹N‹N VE SÜRELER‹N‹N ‹NCELENMES‹
*‹brahim Türker, Hacer Gürsoy, Esin Özy›lkan, Ömer Dönderici, P›nar Kaya,
Burak Deveci
Dahiliye Klini¤i,S.B.Ankara E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Ankara
Amaç: Dahiliye kliniklerinde yo¤un bak›mda izlemi gereken hastal›klar genelde yüksek
morbidite ve mortaliteyle seyreden hastal›klard›r. Hastal›k morbidite ve morbiditesine etki
eden faktörlerin bafl›nda hastan›n mevcut klinik durumu ve önceden var olan kronik hastal›klar› gelir. Yo¤un bak›mda kal›fl süresinin uzamas› da beraberinde bir çok komplikasyonu
getirmektedir. O nedenle yo¤un bak›ma ilk yat›flta riskli hastalar›n tesbiti dinamik yaklafl›m
aç›s›ndan gereklidir. Biz bu nedenle retrospektif olarak dahiliye yo¤un bak›ma yat›r›lan hastalar›n klinik tan›lar› ve yat›fl sürelerini araflt›rmak ve risk faktörlerini belirlemek istedik .
Gereç ve Yöntem: Çal›flmaya 1 Ocak 2002-31 Aral›k 2003 tarihleri aras›nda hastanemiz
dahiliye yo¤un bak›m›na yatan tüm hastalar dahil edilmifltir. Hasta kay›tlar› retrospektif olarak incelenmifl, hastalar›n yafl, cinsiyet, klinik tan›lar›, yo¤un bak›ma yat›fl nedenleri, sa¤l›k
güvenceleri, yo¤un bak›mda kal›fl süreleri ve yo¤un bak›mdan ç›k›fl flekilleri incelenmifltir.
Elde edilen veriler SPSS 11.0 (SPSS, Inc.,Chicago, Illionis, USA) ticari yaz›l›m program›
kullan›larak incelenmifltir. Tüm sonuçlar ortalama ± standart sapma olarak ifade edilmifl,
0.05’den küçük p de¤erleri anlaml› kabul edilmifl, korrelasyonlar Pearson korrelasyon katsay›s› (r) olarak ifade edilmifltir.
Bulgular: Çal›flmaya al›nan 1660 hastadan 891’i erkek (% 53.7), 769’u kad›n (% 46.3)’d›.
Ortalama yafl erkeklerde 58.33±16.08, kad›nlarda 57.11±19.57 idi. En s›k yo¤un bak›ma
yat›fl nedenleri ve s›kl›klar›: koroner arter hastal›¤› (KAH) % 28.0, ilaç intoksikasyonlar› %
12.2, stabil olmayan anjina pectoris (USAP) % 8.0, kardiyopulmoner arrest % 7.6, böbrek
hastal›¤› % 7.5, konjestif kalp yetmezli¤i % 4.7, kronik obstrüktif akci¤er hastal›¤› (KOAH)
% 4.6, gastrointestinal sistem kanamas› % 3.6 olarak tespit edildi. Di¤er yo¤un bak›ma yat›fl gerektiren hastal›klar›n her biri ise % 2’den daha az s›kl›ktayd›. Hastalar›n yo¤un bak›mda ortalama yat›fl süreleri 4.13±3.27 gündü. Bu süre ilaç intoksikasyonu nedeni ile yo¤un
bak›ma yat›r›lan hastalarda 3.02±2.04 gün iken KOAH ve pulmoner embolide s›ras›yla
5.55±6.96 ve 6.00±4.97 idi. Hastalar›n sa¤l›k güvenceleri dikkate al›nd›¤›nda % 24.0’ü Ba¤kur, % 14.8’i ücretli, % 13.1’i Emekli Sand›¤›, % 12.2’si Yeflilkartl› fleklinde s›ralan›yordu.Yo¤un bak›mdan ç›k›fl flekillerine bak›ld›¤›nda hastalar›n % 56.8’i servise nakil, %
21.4’ü exitus, % 15.3 ü taburcu, % 6.5’i baflka hastaneye sevk fleklindeydi.Yap›lan istatistiksel incelemede hastalar›n yafl› ile yo¤un bak›mda kal›fl süreleri aras›nda anlaml› bir korrelasyon saptand› (r=0.12; p<0.001). Hastalar›n cinsiyeti, sa¤l›k güvencesi ile hastanede
kal›fl süreleri aras›nda anlaml› bir iliflki saptanmad›. Mortalitesi yüksek olan hastal›klara bak›ld›¤›nda kardiyopulmoner arrest % 32.7, KAH % 12.7, böbrek yetmezli¤i % 11.3, KOAH
% 6.8, malignite % 5.6, konjestif kalp yetmezli¤i % 3.9, serebrovasküler olay % 3.9 olarak
saptand›.
Sonuçlar: Hastanemiz dahiliye yo¤un bak›m›na yat›fl nedeni genelde kardiyovasküler hastal›klard›r. Bu hastanemizde ayr› bir koroner yo¤un bak›m ünitesinin olmay›fl›na ba¤lanabilir. Hastanemiz yo¤un bak›m›nda ortalama yat›fl süresi hasta döngüsünün fazla olmas› nedeniyle k›sad›r. En ölümcül hastal›klar ise KAH, böbrek hastal›¤›, malignite ve KOAH’d›r. ‹ntoksikasyonlar hariç ortalama yafllarda belirgin fark yoktur. Bu nedenle hastanemiz yo¤un
bak›m›ndaki hastalar genç intoksikasyon tan›l› hastalar ve kronik sistemik hastal›¤› olan göreceli olarak yafll› hastalardan oluflmaktad›r. Hastalar›n yafllar› artt›kça yo¤un bak›mda kal›fl süreleri uzamakla birlikte hastalar›n cinsiyet ve sosyal güvencelerinin hastanede kal›fl
süresi ve hastaneden ç›k›fl flekli üzerine etkisi saptanmam›flt›r. Sonuç olarak izlemde daha
çok mortaliteye neden olan hastal›¤› olanlar ve ileri yafl nedeniyle yo¤un bak›mda yat›fl süreleri uzayan hastalar daha yak›ndan takip edilmeli ve bu sayede muhtemel komplikasyonlar›n önüne geçilmeye çal›fl›lmal›d›r.
P087
FEBR‹L NÖTROPEN‹ TEDAV‹S‹NDE TEK AJAN ‹M‹PENEMC‹LASTAT‹N ‹LE P‹PERAS‹L‹N-TAZOBAKTAM VE AM‹NOGL‹KOZ‹T
KOMB‹NASYONLU TEDAV‹ REJ‹M‹N‹N KARfiILAfiTIRILMASI
O. Bilgir, Ö. Gökçe, M. Çalan, F. Bilgir, E. Cengiz
SSK ‹zimir E¤itim Hastanesi II. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Bozyaka, ‹zmir
Amaç: Antipseudomonal beta laktam antibiyotik ile bir aminoglikozit kombinasyonu febril
nötropenik hastalarda standart ampirik tedavi olarak kabul edilmektedir ancak yap›lan son
çal›flmalar genifl spektrumlu antibiyotiklerin monoterapi etkinli¤inin kombinasyon tedavisi
ile benzer oldu¤udur.Bu amaçla klini¤imizde hematolojik malignite nedeni ile izlenen ve
febril nötropeni geliflen hastalarda piperasilin- tazobaktam (PIP-T)+ aminoglikozit kombinasyonu ile imipenemin(IMI) monoterapi olarak etkinli¤ini karfl›laflt›rmak istedik.
Metod: Çal›flmaya hematolojik malignite nedeni ile izlenen ve myelosupresyona sekonder
febril nötropeni geliflen 40 hasta al›nd›.Tedavi gruplar› randomizasyon cetveline göre iki
gruba ayr›larak düzenlendi. Birinci grupta( IMI) 20 hasta [17 erkek (% 85),yafl ortalamas›
48.9±13.8 y›l] ve kombinasyon grubunda 20 hasta [12 erkek (%60),yafl ortalamas›
45.4±13.9 y›l] çal›flmaya al›nd›.Febril nötropeni tan›m›nda atefl; aksiller vücut ›s›s›n›n bir
kez ≥38.3 C veya gün içerisinde en az iki kez >38 C ’nin üzerine ç›kmas›, nötropeni; absolüt nötrofil say›s›n›n 500/_L ve alt›nda olmas› yada atefl saptand›¤› s›rada 500/_L-1000/_L
aras›nda olup 24-48 saatte 500/_L ’nin alt›na düflmesinin beklendi¤i olgular olarak tan›m-
153
14-19 Eylül 2004, Antalya
land›.Çal›flmaya ilaçlara karfl› duyarl›l›k, renal yada hepatik fonksiyon bozuklu¤u, santral sinir sistemi hastal›¤› ve epileptik nöbet öyküsü olan, gebelik yada laktasyon döneminde
olanlar ve en son 72 saat öncesinde antibiyotik kullanan olgular al›nmad›.Hastalar›n tedavi
öncesi tüm kültürleri al›nd› ve kan testleri yap›ld›.Birinci gruba IMI her 6 saatte bir 500 mg
IV, ikinci gruba PIP-T her 6 saatte bir 4,5 gr IV ve aminoglikozit 15 mg/kg IV uyguland›.
Hastalar›n tamam›na nötropenik dönem boyunca uygun dozda G-SCF uyguland›.Tedavinin
bafllang›c›ndan 3 gün sonra atefli kontrol alt›na al›nan ve klinik olarak enfeksiyon bulgular›nda gerileme olan vakalar›n tedavisine en az 7 güne tamamlanmak üzere devam edildi.3.
günde atefli kontrol alt›na al›namayan olgular›n tüm kültürleri tekrarland› ve uygun dozda
Vancomycin, Amphotericin B veya Vancomycin + Amphotericin B eklendi.
s›ndan da çal›fl›ld›.
Bulgular: Olgular enfeksiyon kategorilerine (tablo 1) ve izole edilen etkenlere göre (tablo
2) s›n›fland›r›ld›.Tedavi ve hospitalizasyon süreleri karfl›laflt›r›ld›¤›nda IMI grubunda her ikisi de daha k›sayd›.(7-8,08 p=0,009;8.3±3.3-10.6±3.6 p<0.05 ).
P090
Sonuçlar: Kord kan› örneklerinde, her üç RAS komponentinin spesifik mRNA’lar› RT-PCR
analizi ile tespit edildi. Tüm UKK örneklerinde ACE ve anjiotensin gen ekspresyonu mevcuttu. Renin ekspresyonu da biri hariç tüm örneklerde bulundu. ACE, anjiotensin ve renin
için median relatif ekspresyon oran› s›ras›yla 0.078, 0.084 ve 0.003 idi. Figür 1.de ‹nsan
kordon kan› örneklerinde RT- PCR ile Angiotensinogen, Renin ve ACE cDNA targetlerinin
amplifikasyon ve flörösan e¤ri grafikleri gösterilmektedir. ‹nsan umblikal kordon kan›nda,
ilgili mRNA’lar›n varl›¤› kantitatif RT-PCR yöntemi ile demonstre edilerek, majör RAS komponentlerinin (ACE, renin, anjiotensinojen) lokal sentezi insanda ilk defa gösterilmifltir.
Sonuç: IMI monoterapi olarak en az kombinasyon tedavisi kadar etkili bulunmufltur.
‹NTRAMUSKULER MALATH‹ON ENJEKS‹YONU ‹LE SU‹S‹D
G‹R‹fi‹M‹NDE BULUNAN B‹R OLGU
P088
*1Burak Umut Ça¤lar, 1Aybige Pilanci, 1Ayça Kendirci, 1Bayram Y›ld›z,
1
Dilek Soysal, 1Gülbin Seyman Çetinkaya, 2Yusuf Cem Kaplan
HACETTEPE ÜN‹VERS‹TES‹ ‹Ç HASTALIKLARI HEMATOPO‹ET‹K KÖK
HÜCRE TRANSPLANTASYONU ÜN‹TES‹ TRANSPLANT DENEY‹M‹
2001-2004
1
Salih Aksu, 1Hakan Göker, 2Mehmet Turgut, 1Osman ‹. Özcebe,
‹brahim C. Haznedaro¤lu, 1Nilgün Say›nalp, 1Yahya Büyükafl›k, 1Ebru Koca,
1
Semra V. Dündar
1
1
2
Hacettepe Üni. ‹ç Hastal›klar› Hematoloji Ünitesi
Ondokuz May›s Üni. ‹ç Hastal›klar› Hematoloji Ünitesi
‹lk kay›tl› insan kemik ili¤i nakli deneyimi 1939 y›l›nda alt›na ba¤l› aplazisi olan bayan hastaya, ayn› kan grubundan olan erkek kardeflinden, ilk dökümante edilmifl baflar›l› kemik ili¤i nakli ise, 1965 y›l›nda bir akut lenfoblastik lösemi hastas›na radyasyon tedavisi ve kemoterapiyi takiben kardeflinden yap›lm›flt›r. Tüm dünyada kemik ili¤i nakli merkezi say›s›
1975 y›l› sonras›nda h›zla artmaya bafllam›flt›r. Daha yak›n tarihlerde bafllay›p, giderek artan say›da uygulanmaya bafllayan, periferik kök hücre ile yap›lan nakiller ile ve transplantasyon biyolojisi ve destek tedavisi uygulamalar›ndaki h›zl› geliflmelerle transplantasyona
ba¤l› mortalite ve morbidite oran› çok daha az olmaya bafllam›flt›r. Türkiye’de 1978 y›l›ndan beri kemik ili¤i nakli yap›lmakta olup halen 27 transplantasyon merkezi mevcuttur. Bu
çal›flmada Hacettepe Üniversitesi Eriflkin Hastanesinde, ‹ç Hastal›klar› Anabilimdal› Hematoloji Ünitesinde allojeneik ve otolog periferk kök hücre transplantasyonu yap›lan 27 hasta
incelendi. Hastalar›n 10’u erkek, 17’si kad›n idi, medyan yafl 38 (18-62) olarak bulundu,
21’ine allojeneik, 6’s›na otolog kök hücre nakli yap›ld›. Tüm hastalarda transplanta ba¤l›
100 günlük mortalite %7,6 (2/27) iken allojeneik nakil yap›lan hastalarda ilk 100 günde
mortalite görülmemifltir. Hastalar›n 8’i (%29,7) ex olmufl, 12’si (%44,4) hastal›ks›z olarak
yaflant›s›n› sürdürmekte, 2’si (%7,4) takipten ç›km›fl ve 5’inde (%18,5) relaps izlenmifltir.
Ortanca (medyan) nötrofil engrafman süresi 10 gün (3-15 gün), medyan trombosit engrafman süresi 9 gün (0-17 gün) olarak saptanm›flt›r. Kök hücre nakli yap›lan tüm hastalarda
32 ayl›k Kaplan- Meier Analizi ile hesaplanan toplam sa¤kal›m (OS): %61,8, hastal›ks›z sa¤kal›m (DFS): %37, IV busulfex ile haz›rlama rejimi uygulanan allojeneik kök hücre nakillerinde ise 32. ayda OS: %85,7, DFS: %48,9 idi. ALL hastalar›nda k›sa sürede relaps oldu¤u
ve relaps olam oran›n›n yüksek oldu¤u dikkate al›d›¤›nda, istatistiksel analiz yapmak uygun
olmamakla beraber, Slavin taraf›ndan uygulanan nonmiyeloablatif transplantasyon yönteminin AML hastalar›nda daha iyi, baz› özel flartlar d›fl›nda, ALL hastalar›nda ise yeterince
uygun bir yöntem olmad›¤› izlenimi edinilmektedir. Bu veriler ünitemiz çal›flmalar›n› göstermesi bak›m›ndan de¤erli olsa da, sonraki aflamada her merkezin sonuçlar›n› bölgeselülkesel ve uluslararas› veriler ile karfl›laflt›rarak çok yönlü bir flekilde de¤erlendirilmesi gerekmektedir.
P089
UMBL‹KAL KORD KANINDA LOKAL REN‹N-ANJ‹OTENS‹N S‹STEM‹
*1Hakan Göker, 1‹brahim C. Haznedaro¤lu, 1Yavuz Beyaz›t, 1Salih Aksu,
2
Serdar Tuncer, 3 Fatma Bayramo¤lu, 1Yahya Büyükafl›k, 1Nilgün Say›nalp,
1
Semra Dündar
1
2
3
Hacettepe Üni. T›p Fak. ‹ç Hast., Hematoloji
Metis Biyoteknoloji fiti
Zekai Tahir Burak Do¤umevi, Ankara
Objektif: Kemik ili¤inde bulunan lokal renin-anjiotensin sistemi normal ve neoplastik hematopoiezi etkileyen bir otokrin/parakrin sistemdir. Anjiotensin II, CD34+ hematopoietik
kök hücrelerin yüzeyindeki AT1 reseptörlerinin aktivasyonu ile hematopoietik kök hücre popülasyonunun proliferasyon ve diferansiyasyonunu stimüle etmektedir. Umblikal kordon
kan› (UKK) hematopoietik kök hücre aç›s›ndan zengin bir kaynakt›r, ancak UKKda tüm bileflenleriyle lokal bir renin-anjiotensin sisteminin (RAS) varl›¤› henüz bildirilmemifltir. Bu
çal›flmada, insan kord kan›nda lokal RAS varl›¤› majör RAS komponentlerinin (anjiotensin
converting enzim (ACE), renin ve anjiotensinojen) mRNA’lar›n›n ekspresyonlar› real-time
(RT)-PCR yöntemi ile kantifiye edilerek araflt›r›ld›.
Materyal-Metod: Etik kurul onay› ve annelerden yaz›l› olur al›nd›ktan sonra 20 plasental
umblikal venden al›nan kordon kan› örnekleri EDTA’l› tüplere al›nd› ve analiz edilene kadar
–196 derecede sakland›. Total RNA, 200ml kordon kan› örneklerinden yüksek saf RNA izolasyon kiti ile ekstrakte edildi. cDNA sentezi için 1 mg total RNA kullan›ld›. Kantitatif RTPCR analiz yöntemi ile (LightCycler-Roche Diagnostics) majör RAS komponentleri olan
ACE, renin ve anjiotensinin mRNA’lar› araflt›r›ld› ve gen ekspresyonlar› tespit edildi.
Amplifikasyonlar 20ml hacim içinde 2ml cDNA, her bir primerden 4 nM, 2 nM Taqman probu ve LightCycler DNA master hibridizasyon master kar›fl›m› ile yap›ld›. Siklus parametreleri, denaturasyon için 95°C’da 2 dakika, amplifikasyon ve kantifikasyon için 95°C’da 15 saniyelik 40 siklus, 60°C’da 30 saniye idi. Primer ve prob sekanslar› Tablo 1 göstermektedir.
Ayr›ca, herbir komponent beta-aktin geni ekspresyonuna oranla relatif ekspresyonlar› aç›-
1
2
Izmir Atatürk E¤itim ve Arafltirma Hastanesi, 1. Dahiliye Klini¤i
Dokuz Eylül Üniversitesi Tip Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dali
Girifl: Hastaneye gelen pestisidlere ba¤l› zehirlenmelerin %80’i organik fosfor intoksikasyonuna ba¤l›d›r.Organofosforlu insektisidlerle zehirlenmelerin %50’si k›rsal kesimde meydana gelmektedir ve bunlar›n büyük bölümünde (%75) organik fosforlu insektisid intihar
amaçl› al›nm›flt›r. Al›nan ajan kolinesteraz enzimini geri dönüflümsüz olarak inhibe etmekte, sinaptik aral›kta biriken asetilkolin ile nikotinik ve muskarinik semptomlar ortaya ç›kmaktad›r.Tar›m ilaçlar› kan dolafl›m›na geçiflin yavafl olaca¤› bir yolla al›nm›flsa (dermal,intramuskuler gibi) etkinli¤inin daha geç oluflmas› beklenirken, inhalasyon yoluyla al›nd›¤›nda ise semptomlar›n dakikalar içinde ortaya ç›kmas› beklenir.
Olgu: K›rk befl yafl›nda erkek hasta sol kol antekubital bölgeye malathion içeren tar›m ilac›n› (yaklafl›k 10 cc kadar) intramuskuler enjekte ederek intihar girifliminde bulunmufltu.
Yak›nlar› taraf›ndan acil servise getirilen hastan›n pupillerde miyozisi, terlemede ve salivasyonda art›fl mevcuttu.Laboratuvar bulgular›nda patolojik olarak CK, CK-MB, D-dimer‘de art›fl saptand›. Serum kolinesteraz düzeyi düflük (245 U/L) saptand›.(normal de¤er:440013500 U/L). Hastaya mide lavaj› yap›l›p aktif kömür verildi, atropin infüzyonu ve pralidoksim baflland›. Hastan›n enjeksiyonu yapt›¤› sol kolun dirsek k›sm›ndan bafllay›p avuç içine
kadar yay›lan yayg›n ödem,›s› art›fl›, k›zar›kl›k vard›.Kolu eleve edilen hastaya parenteral antibiyotik tedavisi baflland›. Hastan›n zehirlenmeye ba¤l› geliflen kolinerjik semptomlar› geriledi, ancak kolundaki bulgularda progresyon gözlendi. Kolunda yer yer nekroz alanlar›,
büller, masere alanlar ve koltuk alt›na kadar uzanan k›zar›kl›k, ›s› ve flifllik art›fl› geliflti(resim). Selülit ve abse oluflumuna gidifl düflünüldü. Taraf›m›zdan takip alt›na al›nan hastan›n
halen tedavisine devam edilmektedir.
Tart›flma: Literatürde malathionun intramuskuler enjeksiyonu sonras› lokal abse ve nekroz
geliflimi oldukça nadir olup bu olgularda komplikasyonlar›n tedavisi uzun sürmektedir.
P091
B‹R OLGU NEDEN‹YLE TOURA‹NE-SOLENTE-GOLÉ SENDROMU
*1fienay Ar›kan, 2Meltem Ayl›, 1‹lker fien, 1Selma Karaahmeto¤lu,
1
Erdal Eskio¤lu
1
2
Ankara Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 2 Dahiliye Klini¤i
Ankara Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Hematoloji Klini¤i
Primer myelofibrozis ve hipertrofik osteoartropati birlikteli¤i ile seyreden otozomal dominant geçen Touraine- Solante-Golé sendromu oldukça nadir görülen bir sendrom oldu¤undan bu olgu sunusu ile dikkat çekmek istedik.
24 yafl›nda erkek hasta Ankara Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 2.Dahiliye Klini¤i’ne
A¤ustos 2003’de halsizlik ve bafldönmesi yak›nmas› ile baflvurdu. 3 y›ld›r yak›nmalar› devam eden hastaya bir kez 2 ünite kan transfüzyonu yap›lm›fl, ancak yak›nmalar› devam etmifl, 3 y›l önce askerlik muayenesi s›ras›nda hipertrofik osreoartropati tan›s› alm›flt›. 2001
y›l›nda yap›lan tüm vücüt kemik sintigrafisinde her iki diz ve omuzda enflamatuar patoloji
hipertrofik osteoartropati olarak yorumlanm›flt›. A¤abeyinde de hipertofik osteoartropati
vard›. Fizik muayenede cilt, mukozalar ve konjonktivalar soluk görünümde, nazolabial sulkuslar belirgindi. Kalpte tüm odaklarda 2º/6º’den sistolik üfürüm duyulmakta idi. Bat›nda
hepatosplenomegali mevcuttu. Dalak kot alt›n› yaklafl›k 8 cm geçiyordu.Lenfadenopati tespit edilmedi. Her iki ayak bile¤inde ve dizlerinde a¤r› ve flifllik ile bilateral el ve ayaklar›nda
çomak parmak mevcuttu. Hemogramda Hgb 8,58 g/dl,Hct %28,1,WBC 3430/mm3, Neu
2470/mm3(%72,10), Lym 820/mm3 (23,9), RBC 3,81 M/ml, MCV 73,7 fL, MCH 22,6 pg,
MCHC 30,6 g/dl, RDW %24,7, PLT 162000/mm3 idi. Periferik yaymada anizositos, poikilositoz, hipokromi, mikrositoz mevcuttu. Bat›n USG’de de heparosplenomegali teyid edildi.
Kemik ili¤i biyopsisinde +3 derecede retikülin lif art›fl› gösteren kemik ili¤i retikülin tip myelofibrozis olarak yorumland›. ‹lik mesafesi hiposelüler görünümde idi ve mali¤n infiltrasyon
veya baflka spesifik bir patoloji dikkati çekmemiflti.Sitogenetik analizinde yirmi metafizin
dördünde 22. kromozomda kay›p monozomi 22 olarak de¤erlendirildi.PA akci¤er grafisi ve
kan gaz› normaldi. Hastada bu bulgularla Touraine- Solante-Golé sendromu düflünüldü.Halen metil prednizolon, bifosfonat, Alfa D3, nonsteroid antiinflamatuar tedavi alt›ndad›r ve
klini¤imiz taraf›nca izlenmektedir. Hastaya gelecekte kök hücre nakli planlanm›flt›r.
P092
YAfiLI HASTADA T‹MOMA
*1Didem fiener, 1Burcu Yavuz, 1Nihal Aydin, 1Zekeriya Ülger, 1Serkan Do¤an,
2
Meltem Khalil, 2Mustafa Cankurtaran, 2Servet Ario¤ul
1
2
Hacettepe Üniversitesi Iç Hastal›klar› ABD
Hacettepe Üniversitesi Hç Hastal›klar› ABD Geriatri Ünitesi
Girifl: Timoma nadir görülen bir malignansi olmas›na ra¤men eriflkin mediastinal malig-
154
nansiler aras›nda en s›k olan›d›r. Genifl bir yafl aral›¤›nda izlenir , hastalar›n silik semptomlarla baflvurabilece¤i ak›lda tutulmal›d›r.
Vaka: Kollarda uyuflma hissi, atipik gö¤üs a¤r›s› flikayeti ile baflvuran ve ileri tetkiklerinde
timoma teflhisi alan vakan›n tart›fl›lmas› amaçland›. 76 yafl›nda kad›n hasta son 5 ayd›r sol
kolunda daha s›k olmak üzere her iki kolda a¤r›, uyuflma ve kar›ncalanma hissi, gö¤sünde
ve s›rt›nda bat›c› vas›fta a¤r› flikayetleri ile baflvurdu. 10 y›ld›r tip2 DM, HT, osteoporoz, osteoartrit, hiperlipidemi nedeniyle oral antidiyabetik, aspirin, ACE-‹, Ca kanal blokörü, statin
ve bifosfonat kullanmakta idi. Gö¤üs a¤r›s› kol hareketleri ve derin inspiriyum ile artmaktayd› ve efordan ba¤›ms›zd›. Hasta son 5 ay içerisinde yaklafl›k 4 kg kaybetmifl ancak performans statusunda bir gerileme olmam›flt›. FM’de; tiroid noduler olarak palpabl ve abdominal aorta üzerinde üfürüm d›fl›nda bulgular normaldi. Hb 13mg/dl ,BK 6000, PLT
293000, ESR 17mm/sa, tüm biyokimyasal parametreleri, TFT ve serum Ig seviyeleri normaldi. PA akci¤er grafisinde KTO normal, EKG ve EKO bulgular› normaldi. Yap›lan tiriod
USG’sinde; her iki lobda en büyü¤ü 13 mm olan multiple noduller tepsit edildi. Toraks
CT’de akci¤erlerde multiple nonspesifik noduller, ön mediastende timik kitle ve sol sürrenal bezde adenom tespit edildi. Yap›lan testlerde sürrenal adenomun, afonksiyone oldu¤u
saptand›. Hastan›n timik kitlesinden ince i¤ne aspirasyon biyopsisi yap›ld›. Timoma tan›s›
konuldu ve operasyonu planland›. Ancak hasta kabul etmedi¤i için yap›lamad›.
Tart›flma: Timomada en s›k görülen baflvuru flikayetleri müphem öksürük, nefes darl›¤›,
gö¤üs a¤r›s›, mediastinal yay›l›ma ba¤l› plevral-perikardiyal effuzyon ve vena kava superior sendromudur. Bizim vakam›zda ön planda kollarda uyuflma ve atipik gö¤üs a¤r›s› flikayetleri gibi yafll› hasta grubunda s›k rastlanabilecek yak›nmalar mevcuttu. Rutin tetkikleri
normal olmas›na ra¤men teflhis ileri görüntüleme yöntemi ile konulabildi. Yafll› hasta grubunda buna benzer yak›nmalar›n, hastalar›n mevcut hastal›klar›na ba¤lanmadan önce altta
yatan bir mediastinal malignansi olas›l›¤› gözden kaç›r›lmamal›d›r.
P093
TAMOKSIFENE BA⁄LI GELIfiEN KLL OLGUSU
1
Gülbin Seyman Çetinkaya, 1Dr.Bahriye Payz›n, 2Kaz›m Çetinkaya,
Gülçin Seyman Özdemir, *1Nihal Kavakl› Cengiz, 1Burak Umut Ça¤lar,
1
Ayça Kendirici
1
1
2
Izmir Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi
Izmir Bornova Acil Yard›m ve Travmatoloji Hastanesi
Girifl: Adjuvant terapide yaflama katk›s› kan›tlanm›fl bir ajan olan tamoksifen meme kanseri rekürrensini ve kontralateral meme kanseri insidans›n› azalt›r. Tamoksifen terapisi çok
düflük toksisiteye sahip olmas›na ra¤men, sekonder kanserlerde art›fla sebep oldu¤u rapore edilmifltir.
Vaka: 51 yafl›nda bayan hasta poliklini¤e kas›m 2001 de ele gelen bezeler flikayetiyle baflvurdu. Muayesinde, sol servikal ve sol aksiller bölgede 2x1cm, supraklavikular 1x1cm lenfadenopati, sol, sa¤ preauricular mikrolenfadenopati ve splenomegalisi saptand›. Özgeçmiflinden, 1998 y›l› a¤ustos ay›nda karyokarsinomatöz tip meme karsinomu sebebiyle sa¤
subtotal mastektomi geçirdi¤i ö¤renildi. Operasyon sonras›nda hastan›n 1999 eylül ay›ndan itibaren 10 mg (2x1) tamoksifen 1 y›l süre ile kulland›¤› ö¤renildi. Hastan›n 1998 y›l›nda meme kanseri tan›s› ald›¤› s›rada yap›lan hemogram› normal s›n›rlarda idi. 2001 y›l›ndaki hemogram›nda, beyaz hücre say›s›: 102000/ml (91800/ml lenfosit, %90 lenfosit), hemoglobin: 12gr/dl ve trombosit say›s›: 212x109 idi. Kemik ili¤i biopsi imprintinde, zemindeki çekirdekli hücrelerin %65’i olgun lenfosit olarak bulundu. Kemik ili¤i biopsisi, hipersellüler kemik ili¤i (%80), diffüz patternde infiltrasyonu fleklindeydi. Rutin biokimya, sedimentasyon, _ 2 mikroglobulin, protein elektroferezi, koagulasyon testleri ve fibrinojeni normal s›n›rlardayd›. IgA ve Ig G seviyesi normal, IgM seviyesi 42mg/dl (60-263mg/dl) olarak
bulundu. Periferik kandaki mononükleer hücrelerin yüzeyel markerlar›n›n indirek immunoflorans incelemesi, CD19 %94, CD20 %91, CD5 %99, CD22 %93, HLADR %97, sIgM %91
pozitif olarak bulundu.
Hastaya Kronik Lenfositer Lösemi (Evre Rai II ve Binet B) tan›s› konuldu ve Aral›k 2001 de
0,1 mg/kg/gün (6mg/gün) klorambüsil ile tedaviye baflland›. Hastan›n 3-6 ayda bir hemogram sonuçlar›na göre klorambüsil dozunda de¤ifliklikler yap›ld›. 2003 haziran ay›nda hastaya yap›lan mammagrafi kontrolü opere sa¤ meme ve sol üst d›fl kadranda solid lezyon
olarak geldi. Sol memedeki lezyon biopsisi benigndi. 2004 may›s›na kadar yap›lan kontollerinde leukoran tedavisine ra¤men lenfositozunun, lenfadenopatilerinin ve organomegalisinin devam› üzerine hasta refrakter KLL olarak kabul edildi.
Sonuç: Tamoksifenin uzun dönemdeki potansiyel karsinojenik etkileri önemli bir klinik
problem oluflturabilir. Adjuvant kemoterapi planlanan orta riskli hastalarda fayda-zarar oran› özellikle sekonder lösemi aç›s›ndan düflünülüp, tedavi planlanmas› ona göre yap›lmal›d›r.
P094
KRON‹K NÖTROF‹L‹K LÖSEM‹: VAKA SUNUMU
*Bülent Saka, Nilgün Erten, Gülistan Bahat, Reyhan Diz Küçükkaya,
M. Akif Karan, Cemil Taflç›o¤lu
‹stanbul T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Kronik nötrofilik lösemi (KNL) ileri yaflta ortaya ç›kan, nötrofilik lökositoz, hepatosplenomegali, kemik ili¤inde displazi olmaks›z›n nötrofilik ço¤alma ile karakterize bir myeloproliferatif hastal›kt›r. ‹lk kez 1920 de Tuohy taraf›ndan tan›mlanm›fl ve o süreden beri literatürde yaklafl›k 100 vaka bildirilmifltir. BCR/ABL negatifli¤i, yüksek lökosit alkalen fosfataz düzeyi, yüksek serum vitamin B12 ve ürik asit düzeyleri mevcuttur. Bu yaz›da yeni bir kronik
nötrofilik lösemi vakas› sunulmufltur. Yetmifl-bir yafl›nda erkek hasta 3 ay önce bafllayan
yorgunluk, halsizlik, ifltahs›zl›k ve kilo kayb› ile baflvurdu. Fizik muayenede hepatosplenomegali mevcuttu. Tetkiklerinde yüksek eritrosit sedimentasyon h›z›, normokrom normositer anemi, nötrofilik lökositoz ve serum laktat dehidrogenaz ile kolestaz enzimlerinde art›fl
mevcuttu. Periferik yaymada nötrofilik lökositoz saptand›. Kemik ili¤i biyopsisinde olgun
görünümlü nötrofilik ço¤alma görüldü. Serum lökosit alkalen fosfataz de¤eri yüksekti. Bat›n bilgisayarl› tomografide hepatosplenomegali ve multipl patolojik lenfadenomegali mevcuttu. Laparotomi ile splenektomi, karaci¤er biyopsisi ve lenf nodu eksizyonel biyopsisi yap›ld›. Tüm biyopsilerde nötrofilik infiltrasyon saptand›. Nötrofil hücre içi bakterisidal etkide
bozulma tespit edildi. Sitogenetik inceleme normal, BCR/ABL füzyon geni mRNA transkriptleri olan p210 kD ile p230 kD BCR/ABL de¤erleri negatifti. Tüm bu bulgularla KNL tan›s› konuldu. Günlük 2000 mg hidroksiüre ve 32 mg metil prednizolon baflland›. KNL reaktif
lökositoz, lökomoid reaksiyon, kronik myeloid lösemi (KML), myelodisplastik sendrom ve
di¤er myeloproliferatif hastal›klardan ay›rt edilmelidir. Son y›llarda nötrofilik KML tan›mlanm›flt›r. Bu hastalarda nötrofilik lökositoz ve kemik ili¤i infiltrasyonu yan›s›ra Philadelphia
kromozomu mevcuttur ve KML den farkl› olarak BCR/ABL geni 210 kD füzyon proteinini
de¤il, 230 kD proteinini üretir. Literatür incelemesinde erkek/kad›n oran› 2:1’dir ve tan› s›ras›nda ortalama yafl 62.5 dir. Medyan yaflam süresi 30 ay, 5 y›ll›k sa¤kal›m oran› %28 dir.
Vakalar›n %21 inde akut myeloblastik lösemi transformasyonu görülmüfltür. Hastalar›n bir
k›sm›nda sitogenetik bozukluklar dikkati çekmektedir (del 20q, trisomi 8, del 11q14,
t(1:20)). Bizim hastam›z›n sitogenetik incelemesi normaldi.
P095
C‹LT TUTULUMU ‹LE SEYREDEN KAPPA HAF‹F Z‹NC‹R MYELOMU
*Bülent Saka, Nilgün Erten, M. Akif Karan, Sevgi Kalayo¤lu Befl›fl›k,
Gülistan Bahat, Cemil Taflç›o¤lu
‹stanbul T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Multipl myelomda cilt tutulumu nadiren görülür ve genellikle hastal›¤›n ileri evresinde komflu kemik dokusundan veya soliter plazmositomdan direkt yay›l›m ile ortaya ç›kar. Bu yaz›da erken dönemde cilt tutulumunun saptand›¤› ve komfluluk yolu ile yay›l›ma ait hiçbir bulgu olmayan bir myelom vakas› sunulmufltur. K›rk befl yafl›nda bayan hasta, son bir y›ld›r
ortaya ç›kan ve zamanla fliddetlenen halsizlik, kilo kayb›, ense ve omuz a¤r›lar› ve cilt lezyonlar› flikayetleri ile baflvurdu. Vücudunda, özellikle gövdesinde olmak üzere, en büyü¤ü
6 mm olan, yüzeyden kabar›k, sert ve erguvan renkte a¤r›s›z lezyonlar görüldü. Laboratuvar incelemede yüksek eritrosit sedimentasyon h›z›, anemi, 18 g/gün proteinüri ve kreatinin klerensi 17 ml/dakika bulundu. Cilt biyopsisi sonucunda yo¤un perivasküler ve interstisyel plazma hücre infiltrasyonu gözlendi. Kemik ili¤i biyopsisinde monotipik kappa hafif
zincir sekrete eden plazma hücre infiltrasyonu saptand›, kongo k›rm›z›s› ile boyama negatifti. Böbrek biyopsisinde tübüler atrofi ve tübüller içinde parçalanm›fl hücresel silendirler
(silendir nefropatisi) görüldü, kongo k›rm›z›s› ile boyama negatifti. Direkt grafilerinde litik
lezyon görülmedi. Serum ve idrar immunoelektroferezinde kappa tipi monoklonal bant saptand›. Parenteral vinkristin 0.4 mg/gün, adriyamisin 15 mg/gün ve oral deksametazon 40
mg/gün (VAD protokolü) ile ayda bir kez uygulanmak üzere zoledronik asit 4 mg flakon ile
tedavisi düzenlendi. Üç kür VAD tedavisi sonras› cilt lezyonlar› kaybolsa da kemik ili¤i biyopsisi sonucu parsiyel remisyon kabul edildi ve talidomid 400 mg/gün ile yüksek doz deksametazon tedavisine geçildi. Bu tedavi alt›nda 6 ay sonunda lösemik transformasyon geliflti. Tedaviye yüksek doz metil prednizolon ve melfalan ile devam edildi. K›sa sure içinde
hasta kaybedildi. Proteinüri, organomegali, böbrek yetmezli¤i, dil hipertrofisi, kalp ileti bozukluklar›, malabsorpsiyon, nöropati ve maküler ve/veya nodüler cilt lezyonlar› varl›¤›nda
ilk s›rada amiloidoz akla gelmelidir. Nitekim hastam›zda da ilk incelemeler bu yönde olmufltur. Histopatolojik incelemeler sonucunda multipl myelom tan›s› konulmufltur. Bilgilerimiz
ve araflt›rmalar›m›z ›fl›¤›nda hastam›z literatürde cilt tutulumu ile seyreden ilk hafif zincir
myelom vakas›d›r.
P096
IgG KAPPA T‹P MULT‹PL MYELOM ‹LE PR‹MER B‹L‹YER S‹ROZ
B‹RL‹KTEL‹⁄‹
*1Bülent Saka, 1Nilgün Erten, 1Gülistan Bahat Öztürk, 1Sami Uzun,
2
Öner Do¤an, 1Cemil Taflç›o¤lu
1
2
‹stanbul T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
‹stanbul T›p Fakültesi, Patoloji Anabilim Dal›
Bülent Saka1, Nilgün Erten1, Gülistan Bahat Öztürk1, Sami Uzun1, Öner Do¤an2, Cemil
Tasç›o¤lu1. Geçmiflte otoimmün hastal›klar nadiren B hücre kökenli lenfoproliferatif hastal›klar ile iliflkilendirilmifllerdir. Bu yaz›da ayn› baflvuru s›ras›nda primer biliyer siroz (PBS)
ile multipl myelom tan›lar› konulmufl bir vaka sunulmufl ve irdelenmifltir. Elli-iki yafl›nda erkek hasta 2 ayd›r devam eden halsizlik, kilo kayb›, yayg›n kafl›nt› ve s›rt a¤r›s› ile baflvurdu.
Fizik muayenede hepatosplenomegali saptand›. Laboratuvar incelemede yüksek eritrosit
sedimentasyon h›z›, normokrom normositer anemi, trombositopeni, kolestaz enzimlerinde
art›fl ve monoklonal gammopati saptand› (3.4 g/dl). Özafagus varisleri, IgM art›fl›, anti-mitokondriyal antikor pozitifli¤i ve karaci¤er biyopsisi ile PBS tan›s› konuldu. Serum immünelektroforezde monoklonal IgG ve kappa art›fl› saptanan hastan›n kemik ili¤i biyopsisinde
atipik plazma hücre infiltrasyonu görüldü. PBS yan›s›ra multipl myelom tan›s› konuldu. Nadiren myelom ve PBS birlikteli¤i gösterilmifltir. PBS hastalar›nda yüksek serum interlökin6 (IL-6) düzeyleri mevcuttur ve di¤er taraftan transgeneik farelerdeki yüksek IL-6 düzeylerinin myelom geliflim riskini artt›rd›¤› gösterilmifltir. PBS’de serumda di¤er kronik karaci¤er hastal›klar›nda oldu¤u gibi poliklonal gammopati mevcuttur. Bu durum poliklonal B
hücre aktivasyonu ile iliflkilidir. Selim poliklonal gammopati varl›¤›nda nadiren neoplastik
monoklonal transformasyon oluflu, PBS’de nadiren selim monoklonal gammopati varl›¤›
ve uzun süreli devam eden selim poliklonal gammopati varl›¤›nda lenfoproliferatif hastal›k
geliflimi riski altta yatan sebep olabilir. Siyahlarda daha genifl B hücre populasyonu ve yüksek immunoglobulin düzeyleri varl›¤› ile bu populasyonda myelom geliflimi riskinin yüksek
olmas› alakal› olabilir. PBS ile myelom birlikteli¤i nadir olup altta yatan sebep bilinmese de,
kronik antijenik uyar› sonucu ortaya ç›kan immün stimülasyon ve/veya bozukluk etiyolojide rol oynuyor olabilir. Nedenin ortaya konabilmesi için gelecekte yeni çal›flmalara ihtiyaç
vard›r.
155
14-19 Eylül 2004, Antalya
Tablo 1 :
Hasta
Cins
Yafl
Paraprotein
Tan›sal Yak›nl›k
1
2
3
4
5
6
7
kad›n
kad›n
erkek
erkek
erkek
kad›n
kad›n
48
64
66
65
60
55
71
IgG,lambda
IgG,kappa
IgG,lambda
IgG,kappa
IgG,kappa
Lambda
IgG,lambda
Birlikte
Birlikte
Önce PBS
Birlikte
Birlikte
Birlikte
Birlikte
P097
turmakta ve enfeksiyon daha geç iyileflti¤inden yara iyileflmesi gecikmektedir. Olgular›n
hiçbirine ampütasyon yap›lmad›.
Sonuç: Diabetik ayak yaras› ile baflvuran hastalar›n kan flekeri regülasyonu ve enfeksiyon
proflaksisi/tedavisi en uygun flekilde yap›lmal›d›r.Yara bak›m›nda ise iyileflmeyi çabuklaflt›rd›¤›ndan hidrojel ile pansuman ,antiseptik kremlerle yap›lan pansumanlara tercih edilebilir.
P099
‹NFLAMASYON BEL‹RTEÇLER‹N‹N ‹SKEM‹K ‹NME’DE ROLÜ VAR
MI?
SSK ANKARA MESLEK HASTALIKLARI VE H‹ZMET HASTANES‹’NE
BAfiVURAN D‹ABETES MELL‹TUS HASTALARININ E⁄‹T‹M‹
Ali Özgür Öztürk 1 , Tümnur Öztürk 2
1
Girifl ve Amaç Akut koroner sendromlarda inflamasyon’un belirteci olan hs-CRP ‘ nin ölçülmesi giderek önem kazanmaktad›r. Benzer mekanizmalarla geliflen iskemik inme’de de
inflamatuar belirteçleri arad›k ve Türkiye’deki sa¤l›kl› insanlarda ölçülmüfl ortalamalar ile
karfl›laflt›rd›k.
1
1
2
Burak Kavlako¤lu, 1Oktay Ferit, 2Oktay Banl›, *1Sümeyra Uyurca,
Y›ld›z Akbulut, 1Hacer Öztürk, 1Tülay Do¤an
Ssk Ankara Meslek Hastaliklari ve Hizmet Hastanesi
Ssk Ankara Ihtisas Hastanesi
Amaç Diabetli hastalar›n , kan flekeri düzeylerinin daha iyi kontrolü ile oluflabilecek komplikasyonlar› en aza indirmek,tedavilerini do¤ru uygulamalar›n› ve yeni teknolojileri kullanarak tedavi masraflar›n› azaltmak, bilgi ve becerilerini artt›rarak daha sa¤l›kl› ve rahat bir yaflam sürmelerini sa¤lamak için uzman doktorlar›n kontrolünde e¤itim hemflireleri taraf›ndan e¤itim verilmesi amaçland›.
Gereç ve Yöntem: Hastanemiz polikliniklerine baflvuran veya eczanemizden ilaç alan diabetik hastalar ve dahiliye klini¤imizde yatan hastalar›m›z e¤itim hemfliresine yönlendirildi.Hastalar›m›za bire bir veya ailesi ile birlikte diyabet nedir, hipo/hiperglisemi belirti ve bulgular›, kan fleker düzeyi,beslenme,insülin tedavisi,egzersiz,ayak bak›m› ,diabetin komplikasyonlar› hakk›nda gerekli bilgiler verildi.Uygulamal› olarak insülin tedavisi hastaya gösterilerek insülin kalemleri hastalara form doldurularak verildi.Gerekli durumlarda dahiliye
uzman›m›z ile iletiflim sa¤lanarak hastan›n tedavisinin yeniden düzenlenmesi ve hastan›n
kontrol alt›na al›nmas› sa¤land›.Yatan tüm hastalar›m›z diabet takip formlar› doldurularak
kay›t alt›na al›nd›. Diabetik ayak yaras› olan hastalar cerrahi klini¤i ile ortak olarak takip ve
tedavi edildi. Tüm diabet hastalar›m›za özellikle insülin kalemi kullanma yetene¤i kazand›r›lm›fl olup ,e¤itimler boyunca hastalar›n kendi tedavilerini hemflire gözetimi ile kendilerinin yapmalar› sa¤lanm›flt›r.Yafll› ve kendi tedavilerini evde tek bafl›na yapamayacak hastalar›n ailelerine tedavileri do¤ru ve eksiksiz yapabilmeleri için e¤itimler verildi.
Bulgular:Hastanemize Ekim 2002-Temmuz 2004 tarihleri aras›nda 4568 diabet hastas›
baflvurdu.Hastalar›m›zda insülin kalemi ile yap›lan tedavilerde enfeksiyona ve komplikasyona rastlanmad›.Diabetik ayak tan›s› ile gelip tedavi ve e¤itim alan 34 hastadan 5’i verilen
e¤itime uyum sa¤lamad›¤› için tekrar diabetik ayak geliflti. Bu 5 hasta hastaneye yat›r›larak
tedavi edildi.
Sonuç:Diabetes Mellitus hastal›¤›n›n takip ve tedavisinde hasta e¤itimi tedavinin en önemli unsurlar›ndan biridir.‹nsüline bafllama endikasyonlar›na zaman›nda karar verilmesi ,insülin kalemi kullan›m› ve beslenme e¤itimi diabetes mellitus hastal›¤›n›n makroanjiopatik
komplikasyonlar›n› geciktirmektedir. Diabetik ayak bak›m› e¤itimi hastalar›n yaflam konforu aç›s›ndan büyük önem tafl›d›¤›ndan mutlaka vurgulanmal›d›r.
P098
SSK ANKARA MESLEK HASTALIKLARI VE H‹ZMET HASTANES‹NE
D‹ABET‹K AYAK YARASI NEDEN‹YLE BAfiVURAN HASTALARA
YAKLAfiIM
1
1
1
2
Burak Kavlako¤lu, 1Oktay Ferit, 2Oktay Banl›, 1Hacer Öztürk, 1Tülay Do¤an,
Sümeyra Uyurca, 1Y›ld›z Akbulut, 1Emine Ç›tlak, *1fiükran Melek
Ssk Ankara Meslek Hastaliklari ve Hizmet Hastanesi
Ssk Ankara Ihtisas Hastanesi
Amaç Diabetik ayak yaras› ile baflvuran hastalar›n tedavisinde geleneksel pansuman yöntemlerine alternatif olarak gelifltirilen hidrojel (Elasto-gel) pansuman›n›n sonuçlar› karfl›laflt›r›ld›.
Gereç ve Yöntem: SSK Ankara Meslek Hastal›klar› Ve Hizmet Hastanesine diabetik ayak yaras› ile Ekim 2002-Haziran 2004 tarihleri aras›nda toplam 34 hasta baflvurdu.Hastalar Genel Cerrahi ve Dahiliye uzmanlar› taraf›ndan birlikte de¤erlendirilerek hastaneye yat›r›ld›.
Ekim 2002 - Ekim 2003 tarihleri aras›nda diabetik ayak yaras› ile baflvuran 14 hastaya(Grup
1) debridman + povidon iyot %10 + nitrofurazone pomad ile pansuman yap›l›rken, Ekim
2003 – Haziran 2004 tarihleri aras›nda diabetik ayak yaras› ile baflvuran 20 hastaya(Grup
2) debridman + povidon iyot%10 + hidrojel (Elasto-gel : %65 gliserin, %17.5 su ve %17.5
poliakrilamid) pansuman› yap›ld›. Tüm hastalar insülin tedavisine al›narak 3. kuflak sefalosporin ve klindamisin ile 10 günlük ikili antibiyoterapi uyguland›. Pansumanlar Grup 1’de her
gün, grup 2’de günafl›r› olarak de¤ifltirildi. Yara iyileflmeleri 4 haftada bir kez de¤erlendirildi. Yaran›n tam olarak kapanmas› ve pansuman gereksinimi olmamas› iyileflme olarak kabul edildi.
Bulgular: Yap›lan de¤erlendirmelerde 4 hafta sonunda grup 1’de hiç iyileflme olmazken
grup 2’de 3 hasta iyileflti. 8 hafta sonunda grup 1’de 3 hastada, grup 2’de ise 7 hastada iyileflme sa¤land›. 12. hafta sonunda grup 1’de 5 hasta, grup 2’de 4 hasta tam olarak iyileflti.Grup 1’de12. hafta sonunda iyileflmeyen 2 hasta 16. haftan›n sonunda tam olarak iyileflti. Geç iyileflen olgularda enfeksiyon ön plandayd›. Diabetik ayak tan›s› ile gelip tedavi ve
e¤itim alan bu 34 hastadan 5’inde e¤itime uyumsuzluk nedeniyle tekrar diabetik ayak geliflti. Hidrojel pansuman› yap›lan grupta iyileflmenin erken bafllamas›n›, uygulanan malzemenin eksuday› emmesine, nemli ortam oluflturarak mitozu h›zland›rmas›na, pansuman
de¤iflimi s›ras›nda epitelize olmufl ince tabakay› kald›rmamas›na ve ayn› zamanda bakteriyostatik etkisiyle enfeksiyonlar›n daha çabuk iyileflmesine ba¤lad›k. Antiseptik kremler san›ld›¤›n›n aksine, yara bölgesinde kabuk oluflturarak bakteri üremesine uygun ortam olufl-
1
.fiiflli Etfal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 3. Dahiliye Klini¤i
.Taksim E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Nöroloji Klini¤i
2
Materyal ve Metod: Çal›flmaya prospektif olarak Ocak-Haziran 2002 tarihleri aras›nda Taksim Hastanesi Nöroloji Klini¤inde yatan 40 iskemik inmeli hasta al›nd›. Hastalar›n inflamasyon belirteçleri olan hs-CRP, lokosit, sedimatasyon de¤erleri ölçüldü. hs-CRP düzeyleri
2001 y›l›nda Türkiyede yap›lm›fl sa¤l›kl› bireylerin ortalamas› ile karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: Akut iskemik inmeli 40 hasta al›nm›flt›r. %50 Erkek , %50 ‘si kad›nd›r. Yafllar› minumun 49, maksimum 82 ortalama 65 (+SD 9.37) dir.
Yorum: Çal›flman›zda iskemik inmeli hastalardaki hs-CRP ortalamas› 13.9 (+SD 18,7)
mg/dl olarak bulunmufltur. 2001 ‘de yap›lm›fl Türk sa¤l›kl› bireylerinde bu oran 2 mg/ dl
olarak bulunmufltur. Literatür ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda da bu sonuç hayli yüksektir. Bu yüksekli¤in sebebi hastalar›m›z›n ço¤unun daha önceden tedavi ve kontrol alt›nda olmamas›
sebebiyle düflük inflamatuar yan›tlar›n›n uzun süre devam etti¤i fleklinde yorumlanabilir. Bu
araflt›rmada hs-CRP ‘nin iskemik olaylarda risk ve prognoz göstergesi oldu¤una dair yay›nlar artt›¤› için rutin ölçümler aras›nda girmesine ve aspirin, statin gibi hs-CRP düzeyini düflüren ilaçlar›n gelifltirilmesinin önemini vurgulamak istedik.
Tablo 1 :
Yafl
Sedimantasyon
Lökosit
hs CRP
N
min
max
ortalama
SD
40
40
40
40
49
3
4600
0.00
82
44
17500
113
64.92
18.30
8022
13.97
9.37
8.35
2404
18.97
P100
HEMOD‹YAL‹Z HASTALARINDA STANDART HEPAR‹N‹N VE DÜfiÜK
MOLEKÜLER A⁄IRLIKLI HEPAR‹N‹N L‹P‹D PROF‹L‹ VE C-REAKT‹F
PROTE‹N ÜZER‹NE ETK‹LER‹
1
Orhan Kürflat Poyrazo¤lu, 2Ayhan Do¤okan, *3Yusuf Özkan, 2Ali ‹hsan Günal
1
F.Ü. t›p Fakültesi, ‹ç hastal›klar› ABD, Elaz›¤
F.Ü. t›p Fakültesi, Nefroloji BD, Elaz›¤,
3
F.Ü. t›p Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastal›kar› BD, Elaz›¤
2
Girifl: Hemodiyaliz hastalar›nda hiperlipidemi oldu¤u bilinmektedir. Hiperlipidemi kardiyovasküler hastal›k aç›s›ndan önemli bir risk faktörüdür. Düflük moleküler a¤›rl›kl› heparinin
(DMAH) hemodiyaliz hastalar›nda serum lipid profili üzerine olumlu etkileri oldu¤u ileri sürülmesine ra¤men bu konu halen tart›flmal›d›r. Ayr›ca hemodiyaliz hastalar›nda kronik bir
inflamasyon oldu¤u ve bunun da kardiyovasküler hastal›k riskini artt›rd›¤› bilinmektedir. Bu
çal›flmada DMAH ve standart heparinin (SH) lipid profili üzerine olan etkileri ileriye dönük
ve cross-over olarak karfl›laflt›r›ld›.
Gereç ve Yöntem: F.Ü. T›p Fakültesi Diyaliz Ünitesi’nde takip edilmekte olan çal›flma flartlar›na uygun 30 kronik hemodiyaliz hastas› al›nd›. Çal›flmadan önce hastalar hem DMAH
hem de SH kullanmaktayd›. Hastalar rasgele on befler kiflilik iki gruba ayr›ld›. Grup 1’deki
hastalara SH, grup 2’deki hastalara ise DMAH verildi. Hastalar on alt› hafta boyunca takip
edildi. Sekiz hafta süreyle ayn› tedaviyi alan hastalar›n tedavi protokolleri sekizinci haftan›n
sonunda birbirleri aras›nda de¤ifltirilerek tedaviye sekiz hafta daha devam edildi. Çal›flman›n bafllang›c›nda, sekizinci haftan›n sonunda tedavi rejimi de¤ifltirilmeden önce ve takip
eden sekiz hafta sonra her iki gruptan diyalizden hemen önce kan örnekleri al›narak on alt›nc› hafta sonunda çal›flma bitirildi. Lipid profili ile birlikte yüksek duyarl›l›kl› C-reaktif protein (hs CRP) de¤erlendirildi.
Bulgular: Çal›flman›n bafllang›c›nda her iki grup aras›nda lipid profili ve hs CRP aç›s›ndan
anlaml› bir fark gözlenmedi (tablo-1, p>0,05). Ancak sekizinci ve on alt›nc› haftadaki de¤erlendirmelerde lipid profilinde istatistiksel olarak anlaml› bir fark gözlenmezken inflamasyon
belirteçlerinden biri olan hs CRP DMAH alan grupta (Grup 2) ve SH tedavisinden DMAH tedavisine geçildikten sonra (Grup 1), s›ras›yla 9,01±9,63 mg/L’den 3,69±2,94’mg/L’ye ve
5,40±3,79 mg/L’den 3,51±2,81 mg/L’ye geriledi¤i gözlendi (tablo-2, p<0,05).
Sonuç: Lipid profilinde düzelme sa¤lamak için iki aydan daha fazla bir süre gerekti¤i söylenebilir. Ancak lipid profilindeki de¤iflimden ba¤›ms›z olarak kardiyovasküler morbidite ve
mortaliteden sorumlu oldu¤u düflünülen inflamasyonun DMAH kullan›m› ile azald›¤› ifade
edilebilir.
156
P101
KURfiUN MARUZ‹YET‹ SONUCU GEL‹fiEN NÖROPAT‹
*Dilek Tüzün, Nesrin Büyükgöze, Burak Kavlako¤lu, Müslüm Göçer,
Oktay Ferit
SSSK Ankara Meslek Hastal›klar› ve Hizmet Hastanesi
Amaç Kurflun endüstriyel toksik bir maddedir. Kronik kurflun zehirlenmeleri endüstriyel ortamda daha s›k görülmektedir. Mesleki maruziyetler sonucu absorbe olan kurflun vücutta
pek çok organ ve sistemi etkilemektedir. Bu bildiride nöropati geliflen bir olgu tart›fl›lacakt›r.
Gereç ve Yöntem: Mesleki maruziyet öyküsü, çal›flma süresi, fizik muayene, biyokimya,
mikrobiyoloji, toksikoloji, elektrofizyolojik ve psikolojik laboratuar testleri, nöroloji, gö¤üs,
hematoloji, nefroloji konsültasyonu yap›larak de¤erlendirildi.
Bulgular: 54 yafl›nda akü üretiminde 13 y›l çal›flan erkek hasta sa¤ kolda uyuflma ve kuvvet kayb› flikayetiyle baflvurdu. Olgunun yap›lan muayenesinde sa¤ motor kas gücü sa¤ üst
distal ekstremitede + 4 /5 sol üst distal ekstremitede 5/5 düzeyinde saptand›. DTR’ler üst
ekstremitede bilateral hipoaktif bulundu. Bilateral üst ekstremitelerde duyu muayenesinde
hipoestezi sptand›. Rutin kan incelemelerinde özellik olmayan hastan›n kan kurflunu 43
mikrogram/dl bulundu. Yap›lan EMG’sinde çal›fl›lan sinirlerde her iki radial ve median sinir
lezyonu ile uyumlu asimetrik üst ekstremitelerde egemen miks periferik sinir tutulumu olan
polinöropati saptand›.
Sonuç: Kronik maruziyetlerde ve 40 mikrogram/dl üzerindeki kan kurflunu nöropati geliflmesine neden olmaktad›r. Uzun süre kurflun maruziyeti olan vakada klinik ve laboratuar ve
elektrofizyolojik çal›flmalar literatür bilgileri ile tart›fl›lm›flt›r
P102
M‹LL‹ E⁄‹T‹M BAKANLI⁄I (MEB) BEfiEVLER SA⁄LIK E⁄‹T‹M
MERKEZ‹ DAH‹L‹YE POL‹KL‹N‹⁄‹NE BAfiVURAN HASTALARIN ‹LAÇ
VE BENZERLER‹NE YAKLAfiIMLARI
*Rüya Mutluay, Selen Ye¤eno¤lu
1
2
MEB Beflevler Sa¤l›k E¤itim Merkezi
Hacettepe Üniversitesi Eczac›l›k Fakültesi
Amaç 2004 y›l›n›n Haziran ay›n›n son iki haftas› boyunca MEB Beflevler Sa¤l›k E¤itim Merkezi Dahiliye Poliklini¤i’ne baflvuran hastalar›n ilaç ve benzerlerine yaklafl›mlar›n› saptamak.
Materyal ve Metod: Araflt›rman›n amac›na uygun olarak, söz konusu poliklini¤e çeflitli flikayetler veya kontrol amac›yla baflvuran 35 hasta ile yüzyüze görüflme tekni¤i kullan›larak
anket uygulanm›flt›r.
Bulgular: Hastalar›n %51’i kad›n, %49’u erkektir. Hastalar›n en küçü¤ü 37, en büyü¤ü ise
78 yafl›ndad›r. Hastalar›n %91.4’ünün teflhisi konulmufl olan bir hastal›¤› varken, %8.6’s›
için böyle bir durum söz konusu de¤ildir. Yine hastalar›n %91.4’ü belirlenmifl hastal›¤› için
ilaç kullan›rken, %8.6’s› ilaç kullanmad›¤›n› belirtmifltir.
Hastalar›n %31.4’ü hsatal›klar›n›n tedavisi için ilaç d›fl› ürün(ler) kulland›¤›n› ifade ederken,
%68.6’s› sadece hekim taraf›ndan yaz›lan/önerilen ilaçlar› kulland›¤›n› söylemifltir. Hastalar›n ilaç d›fl› kulland›klar› ürünler ve kullan›m amaçlar› flu flekildedir:
Aloe vera: Kan flekerini düflürmek üzere,
Kekik suyu: Kolesterol düzeyini düflürmek üzere,
Sarm›sak: Hipertansiyon için,
Greyfurt suyu: Hipertansiyon için,
Nar suyu: Hipertansiyon için,
Dut flurubu: Kan flekerini düflürmek ve böbrek fonksiyonlar›n› düzenlemek üzere,
Vitamin: Cildi s›k›laflt›rmak için.
pik hipogonadizm, insülin direnci, hepatosteatoz ve bilateral sensorionöral iflitme kayb›
saptand›. Böbrek biyopsisi sonucunda diffüz glomeruloskleroz, hyalinöz tübüler atrofi ve
interstisyel fibrozis tesbit edildi. Yap›lan kromozom analizinde say›sal ve yap›sal anormallik saptanmad›. Gen analizinin sonucu beklenmektedir.
Alström sendromunun fenotipik özelliklerinin erken dönemde belirlenmesi ile hastan›n rehabilitasyonuna katk› sa¤lanabilir.
P104
BILDIRCIN ET‹ TÜKET‹M‹NE BA⁄LI RABDOM‹YOL‹Z
1
Mehmet Turgut, 1Müge Karao¤lano¤lu, 1Bahittin Y›lmaz, 2Hasan Y›ld›r›m,
Melda Dilek, 1Nurol Ar›k
1
1
19 May›s Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› ABD, Kurupelit, Samsun
Ünye Devlet Hastanesi Acil Servisi, Ordu
2
Rabdomyoliz çizgili kaslar›n mekanik travma, iskemi, toksik ajanlar gibi çeflitli nedenlere
ba¤l› hasar görmesi sonucu ortaya ç›kan bir sendromdur. B›ld›rc›n eti tüketimine ba¤l› olarak nadiren yayg›n rabdomiyoliz rapor edilmifltir. Biz de b›ld›rc›n eti tüketimine ba¤l› geliflen 3 rabdomiyoliz vakas›n› bildiriyoruz.
Vaka 1: 60 yafl›nda bayan yayg›n vücut a¤r›s› ve halsizlik flikayeti ile baflvurdu. Öncesinde
ilaç kullan›m› veya toksik madde maruziyeti öyküsü yoktu. Fizik muayenesinde anormallik
yoktu. Laboratuar incelemesinde BUN:38mg/dl, Cr:2.1mg/dl, AST:556 U/l, ALT:332U/l, P:4
mg,dl mg/dl K 4.5mEq/lt, CK:38050 U/L Hasta rabdomiyoliz ön tan›s›yla dahiliye servisine
yat›r›ld›. Günlük idrar ç›k›fl› yaklafl›k 3000 cc civar›nda olan hastda hidrasyon uyguland›.
Ultrasonografisinde böbrek boyutlar› normal tespit edildi. Hepatit paneli(-) ,TORCH(-) ve
hemostaz paneli normaldi. Öyküsünde 3 gün önce 2 tane b›ld›rc›n yedi¤ini ve flikayetlerinin bundan sonra bafllad›¤›n› belirtti. EMG’si normal olarak de¤erlendirildi.Takiplerinde halsizlik ve a¤r› flikayetleri gerileyen , biyokimyasal de¤erleri normale dönen hasta taburcu
edildi.
Vaka 2: 65 yafl›nda erkek hasta iki gündür tüm vücutta yayg›n a¤r› flikayeti ile baflvurdu.
Herhangi bir ilaç kullanma öyküsü olmayan hasta üç gündür, günde bir tane b›ld›rc›n yedi¤ini ve flikayetlerinin et yedikten sonra meydana geldi¤ini belirtti. Fizik muayenesi normaldi. Laboratuar incelemesinde BUN:12.2mg/dl, Cr:0.8 mg/dl, AST:241 U/l, ALT:133 U/l,
P:3.5mg/dl ,K:3.7mEq/L CK:4333U/L CK-MB:145U/L. Rabdomiyoliz ön an›s› ile dahiliye
servisine yat›r›ld›, hidrasyon yap›ld›. Hastan›n mevcut tablosunun b›ld›rc›n miyopatisine
ba¤l› olabilece¤i düflünüldü.Takiplerinde CK:199 u/L ye gerileyen hasta flifa ile taburcu edildi
Vaka 3: 49 yafl›nda erkek hasta hiçbir yak›nmas› yokken 3 adet b›ld›rc›n yedikten yaklafl›k
24 saat sonra geliflen yayg›n vücut a¤r›s› ile baflvurdu. Öyküsünde travma ve herhangi bir
ilaç ve toksik madde öyküsü yoktu.Fizik incelemsinde belir¤in bir özellik olmayan hastan›n
laboratuar incelemesinde CK 4500, ALT 25, AST 135U/L ,K 3.8mEq/l, P 3mg/dl hemogram
ve di¤er biyokimyasal parametreler normaldi. Ayaktan takip edilen hastan›n enzim de¤erleri tedavisiz olarak 1 hafta içinde normal de¤erlere döndü.
Akut rhabdomyoliz çizgili kaslar›n iskemik, toksik, infeksiyöz, inflamatuar, metabolik ve
mekanik nedenlere ba¤l› hasar› sonucu geliflir. B›ld›rc›n eti tüketimine ba¤l› geliflen rabdomiyoliz oldukça nadir görülen bir durumdur. Akdeniz bölgesi, Kuzey Afrika, Güney Fransa,
Yunanistan ve Ortado¤u (özellikle M›s›r) da Avrupa Göçmen B›ld›rc›n›n tüketimina ba¤l› geliflen rabdomiyoliz vakalar› rapor edilmifltir. Bu durum coturnism olarak da isimlendirilir.
Bizim yapt›¤›m›z araflt›rmalara göre bu hastalar Türkiye’den rapor edilen ilk vakalarad›r.
Özellikle b›ld›rc›nlar›n göç etti¤i eylül ve ekim aylar›nda görülen rabdomiyolizlerin ay›r›c› tan›s›nda mutlaka coturnism düflünülmelidir.
P105
24 SAATL‹K ‹DRAR ‹LE VE COCKCROFT-GAULT FORMÜLÜ ‹LE
HESAPLANAN KREAT‹N‹N KL‹RENSLER‹N‹N KORELASYONU
Hastalar›n %63.9’u ilaç d›fl› ürünlerin hastal›klar›n› iyilefltirmede etkili olmad›¤›n› düflünürken, %36.1’i tam tersini düflünmektedir.
Murat Suher, Eyüp Koç, Naim Ata, *fiükran Ulusoy Öztu¤ut
Hastalar›n sa¤l›k konular›n› dan›flt›¤› kifliler aras›nda en s›kl›kla hekim, komflu/arkadafl, eczac›, efl d›fl›ndaki aile üyeleri ve hemflireler, en son s›rada ise evli çiftlerde efl gelmektedir.
Girifl: Böbrek fonksiyon parametrelerinden biri olan glomerüler filtrasyon h›z›n›n belirlenmesinde alt›n standart inülin klirensi olmakla birlikte, teknik zorluklar nedeniyle bu yöntem
nadiren uygulan›r. Klinik pratikte daha s›k olarak kreatinin klirens (KK) testleri kullan›lmaktad›r
Sonuç: Milli E¤itim Bakanl›¤› (MEB) Beflevler Sa¤l›k E¤itim Merkezi Dahiliye Poliklini¤i’ne
baflvuran hastalar›n az›msanmayacak bir bölümü hastal›klar›n› iyilefltirmek için, ilaç d›fl›
do¤al bitkisel ürünleri kullanmaktad›r. Sa¤l›k personeli olarak hekim, eczac› ve hemflirelerin hasta e¤itimleri s›ras›nda bu konu üzerinde hassasiyetle durmalar› ve hastalar›na bu konulara iliflkin bilimsel, objektif, hastalar›n anlayabilece¤i dilde bilgi sunmas› optimum tedavi ç›kt›lar›na ulaflmada elzemdir.
P103
ALSTRÖM SENDROMLU B‹R OLGU
Murat Suher, *fiükran Ulusoy Öztu¤ut, Gülden Bayrak, Eyüp Koç,
Cüneyt Ensari
Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Iç Hastal›klar› Klini¤i
Alström sendromu nadir görülen otozomal resesif geçiflli genetik hastal›kt›r. Retinal dejenerasyon, sensorionöral iflitme kayb›, obezite, tip 2 diyabetes mellitus (DM) ve kronik nefropati ile karakterizedir. Akantozis nigrikans, hipergonadotropik hipogonadizm, hipotiroidi,
hepatik disfonksiyon, dilate kardiyomyopati, k›sa boy ve skolyoz olgular›n baz›lar›na efllik
eden di¤er bulgulard›r. Nadir görülmesi nedeniyle alström sendromunun tipik özelliklerini
tafl›yan olguyu sunuyoruz.
Do¤ufltan görme azl›¤› olan ve son 3 y›ld›r tam görme kayb› geliflen 25 yafl›ndaki erkek hasta, iki y›ld›r tip 2 DM nedeniyle takip edilmekteydi. Fizik muayenesinde bilateral ›fl›k hissi ve
›fl›k refleksi kayb›, bilateral testis boyutunda küçülme, aksiller ve pubik k›llanmas›nda azalma vard›. Yap›lan incelemeler sonucunda; bilateral tapetoretinal distrofi, hipergonadotro-
Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Iç Hastal›klar› Klini¤i
Amaç 24 saatlik idrar ile hesaplanan kreatinin klirens (‹KK) de¤erleri ile yafla, cinse ve ideal kiloya göre hesaplanan (Cockcroft-Gault formülü) kreatinin klirens (YKK) de¤erleri aras›ndaki uygunlu¤u araflt›rd›k.
Gereç ve Yöntem: Çeflitli nedenlerle klini¤imizde izlenen, yafl ortalamas› 59.9±14.6 (1693) olan 311 hasta çal›flmaya al›nd›. Hastalar›n böbrek fonksiyonlar› stabildi. Gebelik, felç,
ketoasidoz, ilaç ve alkol intoksikasyonu tablosundaki hastalar çal›flma d›fl› b›rak›ld›. KK de¤erleri, hem 24 saatlik idrar biriktirilerek (‹drar kreatinini x 24 saatlik idrar volümü) / (plazma kreatinini x 1440) formülü ile hesapland›, hem de Cockcroft-Gault formülü [(140-Yafl )
x ‹deal kilo / Serum kreatinini x 72] ile belirlendi. Cockcroft-Gault formülüyle elde edilen
de¤erler kad›nlar için 0.85 ile çarp›ld›. Hastalar›n ideal kilolar›; erkekler için boyun santimetre cinsinden son iki rakam›, kad›nlar için boyun santimetre cinsinden son iki rakam›n›n 5
eksi¤i olarak kabul edildi. Her iki flekilde hesaplanan KK de¤erleri student T, Ki kare ve Pearson korelasyon testleri ile analiz edildi.
Bulgular: Hastalar›n 125’i (%40.2) erkek, 186’s› (%59.8) kad›nd›. ‹KK ortalama de¤eri
62.8±33.7 ml/dk (5-176) iken YKK ortalama de¤eri 61.5±28.1 ml/dk (4.6-175.4) olup fark
anlaml› de¤ildi ve orta düzeyde korelasyon vard› (p=0.46; r=0.49). Ancak hem ‹KK ≥50
ml/dk olan hastalar, hem de ‹KK <50 ml/dk olan hastalar ayr› ayr› de¤erlendirildi¤inde; ‹KK
ve YKK ortalama de¤erleri aras›nda istatistiksel bak›mdan belirgin derecede anlaml› farkl›l›k saptand› (s›ras›yla; 82.7±28.2 - 68.7±27.0; 32.7±12.1 - 50.6±26.2; p<0.001).
‹KK ve YKK de¤erleri ≥50 ml/dk ve <50 ml/dk fleklinde kategorize edildi¤inde; ‹KK ≥50
ml/dk olan 187 olgunun sadece 141’inde (%75.4) YKK de¤eri ≥50 ml/dk bulundu. ‹KK <50
157
14-19 Eylül 2004, Antalya
ml/dk olan 124 olgunun ise sadece 71’inde (%57.3) YKK de¤eri <50 ml/dk oldu¤u görüldü. Aradaki fark istatistiksel olarak anlaml›yd› (p<0.001). Burada ‹KK de¤erleri baz al›n›rsa,
YKK’n›n sensitivitesi %57.3 ve spesifitesi %75.4 oldu¤u söylenebilir.
Sonuç: Böbrek fonksiyonlar›n›n de¤erlendirilmesinde ve takipte, 24 saatlik idrar ile hesaplanan KK de¤erlerinin kullan›lmas› daha uygundur.
P106
D‹ABETES MELL‹TUS HASTALARINDA ‹NSÜL‹N KALEM‹
KULLANIMINA GEÇ‹fi
Oktay Ferit, Burak Kavlako¤lu, Dilek Tüzün, Hacer Öztürk, *Sevim Gözütok,
Ayfle Öztürk, Nuhudiye Temel, Hülya Ifl›ktafl
sin ve doksisiklin baflland›. Antibiyotik tedavisi sonras› hastan›n ateflleri tekrarlamad›. Halsizlik ve gece terlemeleri düzeldi. Kontrollere gelmek üzere taburcu edilen hastan›n 3. ay
kontrolünde ESR de¤eri 33 mm/s olarak bulundu. fiikayetlerinin düzeldi¤i ve tekrarlamad›¤› ö¤renildi. Abdomen tomografisinde dalaktaki hipodens lezyonlar›n milimetrik boyutlara
geriledi¤i gözlendi. Antibiyotik tedavisi kesildi. 6., 9. ve 12. ay kontrolleri s›ras›nda yap›lan
abdomen ultrasonografilerinde dalakta herhangi bir lezyon izlenmedi.
Tart›flma: Dalakta nodüler lezyonlar bruselloz olgular›nda nadir görülen bir bulgu olup efllik eden di¤er semptomlar ile birlikte ay›r›c› tan›da zorluklar yaflanabilmektedir. Öykülerinde lenfoma olan hastalarda atefl, kilo kayb›, gece terlemesi gibi semptomlar ilk olarak lenfoma relaps›n› düflündürse de ay›r›c› tan›da bizim olgumuzda oldu¤u gibi bruselloz ve di¤er enfeksiyoz nedenlerin unutulmamas› ve olas› tüm tan›lar›n ekarte edilmesi gerekmektedir.
SSK Ankara Meslek Hastal›klar› ve Hizmet Hastanesi
P109
Amaç: Dahiliye klini¤inde Diabetes Mellitus tan›s›yla yatarak tedavi gören, oral antidiabetiklerle regüle edilemeyen hastalar›n insülin tedavisine geçerken insülin dozunun do¤ru
ayarlanmas› ve uygun bölgeye do¤ru uygulanmas› amaçland›.
TRANSVERS KOLON TÜMÖRÜNÜ TAKL‹T EDEN K‹TLE ‹LE
BAfiVURAN AKT‹NOM‹KOZ OLGUSU
Gereç ve Yöntem: Ocak 2003-Haziran 2004 döneminde hastanemiz Dahiliye klini¤inde yatan 82 diabet hastas› üzerinde Dahiliye uzman›, klinik hemflireleri, diabet e¤itim hemflireleri ile ortak çal›flma yap›ld›. Bu çal›flmada insülin kaleminin; haz›rlanmas›, kullan›lmas›, saklanmas›, tafl›nmas› ve haz›r kar›fl›m insülinleri birarada kullanma imkan› vermesi nedeniyle klasik enjektör ve i¤neyle (flakon kapa¤›ndan giriflte i¤ne ucunun deforme olmas› nedeniyle a¤r› ve ciltte harabiyet oluflturmas›) uygulamaya göre daha avantajl› olan insülin kalemi kullan›ld›.
Bulgular: Oral antidiabetik olarak sülfonilüre + akarboz + metformin türevi üçlü kombinasyon tedavisiyle açl›k kan flekeri 150 mg/dl’nin alt›na indirilemeyen hastalarda insülin tedavisine geçme endikasyonu konuldu.Yapt›¤›m›z gözlemlerde insüline geçifllerde i¤ne ve
yanl›fl doz uygulama korkusu tespit edildi. Tafl›ma ve kullanma kolayl›¤›, i¤nesinin ince ve
daha az a¤r› verici olmas›, dozun daha do¤ru ve dikkatli hesaplanabilmesi, yine görme bozuklu¤u olan olgularda doz ayarlarken sesle doz ayarlanabilme özelli¤inin olmas› gibi avantajlar anlat›larak ve uygulanarak e¤itimler verildi ve hastalar›n tedaviye uymalar› sa¤land›.
Sonuç: Enjektör kullanmaktan korkan,görme bozuklu¤u nedeniyle kullan›mda hata yapan
veya günlük hayat› hareketli ve yo¤un olan diabetlilerde, çocuk ve yafll›larda insülin kalemi
kullan›m› önemli avantajlar sa¤lar.‹çinde insülin kartufllar›yla birlikte oda ›s›s›nda 3-4 hafta
boyunca saklanmas› hasta uyumu ve konforunu art›r›rken, ilaç israf›n› azaltarak maliyeti
düflürür.
P107
OBEZ‹TE ‹LE BÖBREK FONKS‹YONLARI ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹
Eyüp Koç, Naim Ata, *fiükran Ulusoy Öztu¤ut, Murat Suher
Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤i
Amaç Aterosklerotik risk faktörü olan obezitenin çeflitli hastal›klarla iliflkili oldu¤u gösterilmifltir. Bu çal›flmada obezitenin böbrek fonksiyonlar› ile ilflikisini araflt›rd›k.
Materyal ve Metod: Çeflitli nedenlerle klini¤imizde takip edilen yafl ortalamas› 59.8±14.9
(16-85) olan 269 hasta çal›flmaya al›nd›. Gebeler, felçliler, idrar yolu infeksiyonu ve ketoasidozu olanlar çal›flma d›fl› b›rak›ld›. Diyabetes mellitus varl›¤›, ACE inhibitörü ve AT1 reseptör blokeri kullan›m› bak›m›nda gruplar benzerdi. Bütün hastalar›n beden kitle indeksleri (BK‹), serum kreatinin düzeyleri, 24 saatlik idrarda mikroalbüminüri ve kreatinin klirens
(KK) de¤erleri belirlendi. BK‹ ≥30 kg/m2 olanlar obez kabul edildi. Mikroalbüminüri düzeyi
<30 mg/gün olanlar negatif, di¤erleri pozitif kabul edildi.
Bulgular: Olgular›n 160’› (%59.5) kad›n, 109’u (%40.5) erkekti. 101 (%37.7) hastan›n BK‹
≥30 kg/m2 iken, 167 (%62.3) olgunun BK‹ <30 kg/m2 saptand›. Obez olanlar›n ortalama
serum kreatinin düzeyi 1.1±0.6 iken, obez olmayanlar›n ortalama serum kreatinin de¤eri
1.2±1.0 olup anlaml› farkl›l›k saptanmad›. Mikroalbüminüri bak›m›ndan de¤erlendirildi¤inde; obez olgular›n 61’inde (%60.4) mikroalbüminüri negatifti, obez olmayanlar›n ise
92’sinde (%55.1) negatif olup bulunan fark anlaml› de¤ildi. Obez olanlar›n ortalama KK de¤eri 64.8±33.1 iken obez olmayanlar›n ortalama KK de¤erleri 61.9±34.1 saptand› ve aradaki fark istatistiksel bak›mdan önemli de¤ildi.
Sonuç: Obezitenin rutin olarak kullan›lan böbrek fonksiyon parametrelerine olumlu ya da
olumsuz etkisi saptanmad›.
P108
LENFOMA RELAPSI ‹LE KARIfiAN B‹R BRUSELLOZ OLGUSU
*1Zekeriya Ülger, 1Burçak Karaca, 1Metin Ifl›k, 2O¤uz Dikbafl, 2Kadri Altunda¤,
1
Ömer Dizdar, 3Ömrüm Uzun, 2Nilüfer Güler
1
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD, Ankara
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD, Onkoloji Ünitesi, Ankara
3
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD, Enfeksiyon Ünitesi, Ankara
2
Girifl: Bruselloz dalak da dahil olmak üzere birçok organ ve sistemleri tutabilir. Hastal›¤›n
seyrinde gözlenen atefl, kilo kayb›, gece terlemesi gibi semptomlar ve dalak tutulumunda
gözlenen nodüler lezyonlar nedeniyle lenfoma ile ay›r›m›nda güçlükler yaflanabilmektedir.
Olgu Sunumu: 46 yafl›nda kad›n hasta halsizlik, gece terlemesi, son bir ayda 8 kg kilo kayb› ve atefl flikayetleri ile hastanemize baflvurdu. Hikayesinde 13 y›l önce evre 2b büyük hücreli lenfoma nedeniyle kemoterapi ve radyoterapi tedavisi ald›¤› ve sonras›nda remisyonda
olarak izlenildi¤i ö¤renildi. Fizik muayene normal s›n›rlardayd› ve periferik lenfadenopati
saptanmad›. Bak›lan eritrosit sedimantasyon h›z› 102 mm/s olarak bulundu. Lenfoma relaps› ön tan›s› ile hastanemize yat›r›ld›. Çektirilen toraks ve abdomen tomografilerinde patolojik boyutta lenf nodu saptanmad›; ancak dalakta en büyü¤ü 2 cm çap›nda olan hipodens lezyonlar izlendi. Gönderilen brusella agglutinasyonu 1/160 dilusyonda pozitif olarak
geldi. Ateflli dönemde al›nan iki kan kültüründe de Brusella üremesi oldu. Hastaya rifampi-
1
Ali Tamer, 1Yasemin Gündüz, 1Ferda Aksel, 1O¤uz Karabay,
*1Mustafa Tahtac›, 1Hüseyin Ika, 1Hüseyin Gündüz
1
2
AiBÜ ‹zzet Baysal T›p Fakültesi
Izzet Baysal Devlet Hastanesi
Girifl: Aktinomikoz saprofit olarak oral kavite, akci¤erler, genital ve gastrointestinal sistem
bulunabilen gram pozitif anaerobik bir bakteridir. Abdominal aktinomikoz nadir görülen bir
hastal›kt›r. Genellikle unifokal, sa¤ kolonda özellikle çekumda s›n›rl›d›r ve tümöre benzeyen
kitle veya abse formasyonu ile beraberdir. Hastal›k genellikle cerrahi giriflimlere neden olan
pseudotumoral sendrom olarak karfl›m›za ç›kar.
Olgu: 47 yafl›nda bayan hasta üç ay önce bafllayan kar›n a¤r›s› ve fliflkinlik yak›nmalar› ile
genel cerrahi poliklini¤ine baflvurdu. Fizik muayenesinde derin palpasyonla sol hipokondriak bölgede kitle tesbit edilmesi nedeni ile kolon grafisi ve abdominopelvik BT tetkikleri yap›ld› ve transvers kolonda iki cm’ye ulaflan kal›nlaflma tesbit edildi. Transvers kolon tümörü ön tan›s› ile opere edilen hastadan ç›kar›lan kitlenin patoloji sonucu Aktinomikoz olarak
geldi. ‹laç tedavisi planlanan hasta taburcu edildi.
Sonuç: Biz bu olgu sunumunda kar›n a¤r›s› ve fliflkinlik yak›nmalar› ile genel cerrahi poliklini¤ine baflvuran yap›lan muayene ve tetkikleri sonras› transvers kolon tümör ön tan›s› ile
opere edilen ve operasyon sonras› eksize edilen kitlenin patolojik incelemesi sonras› Aktinomikos tan›s› konarak tedavisi bafllanan hastay› sunmay› amaçlad›k.
P110
AMI’LU HASTALARDA YAfiAM KAL‹TES‹N‹N DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
Yasemin Atefl, Mehmet Y›ld›z, *Nevzat Il›man, Recep Tütüncü
SSK Ankara E¤itim Hastanesi
Amaç: Koroner Arter Hastal›¤› günümüzde iflgücü kayb›na neden olan hastal›klar›n bafl›nda gelmektedir. Bireyleri fiziksel, mental ve sosyal yönden olumsuz etkilemektedir. Koroner Arter Hastal›¤›nda modern tedavilerin amac› yaflam süresini uzatmak yan›nda hastalar›n yaflam kalitelerini artt›rmakt›r.
Bu çal›flmada klini¤imizde yatarak tedavi edilmifl akut miyokard infarktüs (AMI) tan›l› hastalar›n yaflam kaliteleri incelenmifl, yaflam kalitesine etki edebilecek etkenler araflt›r›lm›flt›r.
Metod: Çal›flmaya AMI nedeniyle yat›r›larak tedavi edilmifl 49 hasta al›nd›. Hastalar hastaneden ç›kt›ktan18 ay sonra tekrar de¤erlendirildi. SF 36(Short Form) yaflam kalitesi ölçe¤i
uyguland›. Sonuçlar Pearson Korelasyon Analizi, Student’s t Testi, Tek Yönlü Varyans Analizi ile de¤erlendirildi.
Sonuçlar: Hastalar›n 38’i erkek 11’i kad›nd›. Hastalar›n ortalama yafl› 61,45 (min. 39
max.87) idi. %14,3’ü çal›fl›yor, %59,2’si emekli, %26,5 iflsizdi. %38,8 inf. MI, %26,5 ant.
MI, %14,3 non-Q MI, %16,3 anteroseptal MI, %4,1 lat. MI tan›lar›yla tedavi edilmifllerdir.
49 hastan›n 44’ü ilk kez MI geçirmifllerdi.
SF 36 yaflam kalitesi ölçe¤i ile sekiz boyutlu de¤erlendirme yap›ld› (Fiziksel fonksiyon, fiziksel rol k›s›tl›l›¤›, sosyal fonksiyon, a¤r›, mental sa¤l›k, emosyonel rol k›s›tl›l›¤›, vitalite,
genel sa¤l›k). Fiziksel fonksiyon ile yafl, çocuk say›s›, e¤itim y›l› aras›nda negatif korelasyon vard›. Fiziksel rol k›s›tl›l›¤› ile benzer flekilde yafl, çocuk, e¤itim y›l› aras›nda negatif korelasyon saptand›. A¤r› ile e¤itim y›l› aras›nda negatif korelasyon bulundu. Sosyal fonksiyon ile çocuk say›s› ve e¤itim y›l› aras›nda negatif korelasyon vard›. Emosyonel rol k›s›tl›l›¤› ile yafl, çocuk say›s› ve e¤itim y›l› aras›ndaki korelasyon negatif idi. Bu alt ölçekler cinsiyete göre karfl›laflt›r›ld›¤›nda erkeklerde genel sa¤l›k ve mental sa¤l›k puanlar› anlaml›
oranda yüksekti. A¤r›, genel sa¤l›k, sosyal fonksiyon alt ölçek puanlar› çal›flan grupta anlaml› oranda yüksekti. Ek hastal›¤› olmayanlarda a¤r›, genel sa¤l›k, sosyal fonksiyon ve
emosyonel rol k›s›tl›l›¤› alt ölçek puanlar› anlaml› olarak daha yüksekti.
Tart›flma: SF 36 koroner arter hastalar›n› de¤erlendirmede klinisyenlere fikir vermesi aç›s›ndan yararl› bir testtir. Daha önce yap›lan çal›flmalarda hastalara yap›lan invaziv tedavi ile
yaflam kalitelerinin artt›¤› gösterilmifltir. Bizim çal›flmam›zda ise PTCA yada bypass yap›lan
hastalar ile sadece medikal tedavi alan hastalar aras›nda fark yoktu. Hastalar›m›zda yafl,
meslek durumu, e¤itim y›l›, ek hastal›k varl›¤› yaflam kalitesiyle iliflkiliydi. Ancak daha büyük çapl› çal›flmalara ihtiyaç oldu¤u aç›kt›r.
P111
H‹POT‹RO‹D‹ ‹LE PULMONER H‹PERTANS‹YON ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹
Yasemin Atefl, Mehmet Y›ld›z, *Nevzat Il›man, Asl› Tuncer, Gülflah fiaflak
SSK Ankara E¤itim Hastanesi
Amaç: Literatürde tiroid disfonksiyonu ve pulmoner hipertansiyon birlikteli¤i olgu sunumlar›nda bildirilmifltir.
158
Bu çal›flmadaki amac›m›z hipotiroidi ile pulmoner hipertansiyon aras›ndaki iliflkiyi ortaya
koymak ve tiroid otoantikor pozitifli¤i ile pulmoner hipertansiyon patogenezinde otoimmunitenin rolünü araflt›rmakt›r.
Metod: 25 yeni tan› hipotiroidili ve 25 sa¤l›kl› bireyden oluflan kontrol grubu olmak üzere
50 kifli çal›flmaya dahil edildi. Endokrinolojik, metabolik, kardiyovasküler hastal›¤› olanlar,
aktif veya geçirilmifl akci¤er hastal›¤› olanlar, gö¤üs duvar›na ait kas iskelet hastal›¤› olanlar ve sigara içenler çal›flmaya al›nmad›. Hastalar›n bafllang›ç ve iki ayl›k T4 replasman tedavi sonras› ekokardiyografik parametreleri incelendi.
Sonuçlar: Hipotiroidi hastalar›n›n 18’i kad›n, 7’si erkekti. Ortalama yafl 53.80 ( min 33 max
75) idi. Kontrol grubunun 12’si kad›n, 13’ü erkek; ortalama yafl 51.96 ( min 29, max 69)
idi. Hipotiroidi grubunda 17 hastada anti-M (+), 15’inde ise anti-T (+) saptand›. Hipotiroidi
ile kontrol grubu pulmoner hipertansiyon yönünden karfl›laflt›r›ld›¤›nda istatistiksel olarak
anlaml› fark saptanm›flt›r (p=0.00). Hastalar ötiroid hale geldikten sonra pulmoner arter bas›nç de¤erleri karfl›laflt›r›ld›¤›nda iki grup aras›nda anlaml› fark yoktu.
Anti-M pozitif ve negatif hastalar karfl›laflt›r›ld›¤›nda pulmoner hipertansiyon bak›m›ndan
anlaml› fark bulunmad›. Anti-T pozitif ve negatif hastalar aras›nda pulmoner hipertansiyon
aç›s›ndan anlaml› fark bulunmad›.
Tart›flma: Çal›flmam›zda 25 hipotiroidi hastas›n›n 4’ünde pulmoner hipertansiyon saptand› (%16). Bu oran kontrol grubu ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda anlaml› olarak daha yüksekti. Tedavi ile pulmoner hipertansiyonun düzeldi¤i gösterildi.
Primer pulmoner hipertansiyon ile hipotirodi aras›ndaki iliflkinin patogenezi aç›k de¤ildir.
Her iki hastal›k da benzer otoimmun etiyolojiye sahiptir. Primer pulmoner hipertansiyon
hastalar›nda antitiroglobulin antikor prevalans› yüksek bulunmufltur. Ancak bizim çal›flmam›zda anti-M ve anti-T pozitifli¤i ile pulmoner hipertansiyon aras›nda iliflki bulunmam›flt›r.
Tiroid disfonksiyonu vasküler reaktivite ile ba¤lant›l›d›r. Bu olay primer pulmoner hipertansiyon öncüsü olabilir. Hayvan modellerinde hipotiroidinin potent bir vazokonstriktör peptid
olan endotelin 1’in doku düzeyini de¤ifltirdi¤i gösterilmifltir. Bu durum primer pulmoner hipertansiyon patogenezinde rol oynayabilir.
Sonuç olarak hipotiroidi de pulmoner hipertansiyon normal populasyona göre artm›fl s›kl›kta görülmektedir. Ancak aradaki iliflkiyi ortaya koyabilecek daha genifl çapl› çal›flmalara
ihtiyaç vard›r.
P112
AKUT M‹YOKARD ENFARKTÜSÜ ‹LE IgE DÜZEY‹ ARASINDAK‹
‹L‹fiK‹N‹N ARAfiTIRILMASI
Yasemin Atefl, Mehmet Y›ld›z, *Nevzat Il›man, Hilal Yi¤it, Perihan Çavdar
SSK Ankara E¤itim Hastanesi
Amaç: Koroner ateroskleroz ve trombotik komplikasyonlar›n gelifliminde immun mekanizmalar›n özellikle de IgE düzeyinin önemli rol oynad›¤› pek çok çal›flmada bildirilmifltir. Bafllang›ç IgE düzeyi yüksek olan hastalar›n daha iyi prognoz gösterdikleri ileri sürülmektedir.
Biz bu çal›flma da yeni tan› miyokard infarktüslü(MI) hastalar ile daha önceden gö¤üs a¤r›s› olan ve koroner arter hastal›¤› tan›s›konulmufl olan hastalar aras›nda ki IgE düzeyi yönünden farkl›l›¤› araflt›rd›k ve IgE’nin koroner ateroskleroza karfl› bir immun yan›t olarak
yükseldi¤ini göstermeyi amaçlad›k.
Metod: Çal›flmaya 23’ü ilk a¤r› ile yeni MI geçiren hasta ve 27 tane daha önceden koroner
arter hastal›¤› olan hasta al›nd›.Hastalar hastaneye ilk baflvurduklar›nda IgE düzeyi ölçüldü.
‹ki ay takip sonras›nda IgE düzeyleri tekrar de¤erlendirildi. IgE düzeyini etkileyebilecek alerjik rinit, egzema, d›flk› da parazit saptanan hastalar çal›flma d›fl› b›rak›ld›.
Sonuçlar: Gruplar›n ortalama yafl› 56,50 idi (min.26-max.85). Gruplar tek tek ele al›nd›¤›nda yeni tan› MI geçiren hastalar›n baflvurudaki IgE ile kontrol IgE düzeyleri aras›nda anlaml› bir farkl›l›k yoktu (p>0.05). Daha önceden anjina tarifleyen hastalar da ise IgE düzeyleri
aras›nda istatistiksel anlaml› fark vard› (p<0.01). Hastalar›n MI tipleri ile IgE düzeyleri aras›nda anlaml› fark saptanmad›.
Tart›flma: Araflt›rmam›zda daha önceden anjina tan›mlayan hastalar›n IgE düzeyleri hastaneye baflvuruda yüksek tespit edilmifltir. Kontrollerde normale döndü¤ü gözlenmifltir. ‹lk
a¤r› ata¤› ile MI geçiren hastalarda ise baflvuru ve kontrol IgE de¤erleri benzer bulunmufltur.
Birçok çal›flmada AMI’de IgE düzeylerinin artt›¤› gösterilmifltir. Buna arteriyel spasm, miyokard kan ak›m›nda azalma ve trombosit aktivasyonununyol açt›¤› ileri sürülmüfltür. IgE
düzeyleri AMI’de erken bir belirteç veya akut faz reaktan› olarak kullan›labilir. Bu durum bizim çal›flmam›zda sadece daha önceden aterosklerotik kalp hastal›¤› tan›s› konulmufl olup
MI geçiren hastalar için daha geçerli görülmektedir.
P113
T‹KLOP‹D‹NE BA⁄LI NÖTROPEN‹K HASTADA ÖLÜMCÜL
AC‹NETOBAKTER BAKTEREM‹S‹
*1B.fi.Yürekli, 2 A.T.‹skit, 3Y.Ç. fiardan, 4‹. Haznedaro¤lu
1
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›kar› Anabilim Dal›, Yo¤un Bak›m Ünitesi
3
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›kar› Anabilim Dal›, ‹nfeksiyon Hastal›klar›
Ünitesi
4
Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›kar› Anabilim Dal›, Hematoloji Ünitesi
2
64 yafl›nda bir bayan hasta 4 gündür süren öksürük, balgam, ishal ve atefl flikayetleri ile klini¤imize kabul edildi. Karotid arterde t›kan›kl›k nedeniyle flikayetlerinden 3 ay öncesine kadar tiklopidin kullan›m öyküsü olan hastan›n klini¤e kabulünde beyaz küre say›s› 500/mm_
idi. Absolü nötrofil say›s› 0 olarak geldi. Tiklopidin kesildi. Nötropenik atefl, pnömoni ve ishal nedeniyle piperasilin-tazobaktam günde 4 kez 4.5 gr. iv, klaritromisin günde 2 kez 500
mg iv, metranidazol günde 3 kez 500 mg. iv baflland›. Kemik ili¤i biopsisi hiposellülerdi.
Atipik ve blastik yap›da hücre görülmedi. Hastan›n nötropenisi 3 ay süreyle kullanm›fl ol-
du¤u tiklopidine ba¤land›. Servise kabulünün 3. gününde solunumu gittikçe kötüleflen hasta entübe edilerek mekanik ventilatöre ba¤land›. Antibiyotik tedavisinin 4. gününde akci¤er
grafisinde infiltrasyonda art›fl olmas› ve ateflinin devam etmesi üzerine piperasilin-tazobaktam kesildi. Antibiyotik spekturumunu geniflletmek üzere amikasin günde 1 kez 1 gr. iv,
imipenem günde 4 kez 500 mg. iv baflland›. Antibiyotik tedavisinin 5. gününde idrarda lejionella antijeni pozitif olarak gelen hastan›n karaci¤er testlerindeki bozulma nedeniyle klaritromisin kesilerek levofloksasine geçildi. ‹zleminin 3. gününde G-CSF günde 1 kez 48 MU
dozunda baflland›. G-CSF baflland›ktan 4 gün sonra hastan›n beyaz küre say›s› 3200/mm_’e
yükseldi. Ayn› gün trombosit say›s› düflmeye bafllayan hastada dissemine intravasküler koagulasyon geliflti. Servise kabulünün 9. gününde hasta, kardiyak arrest olmas› üzerine kaybedildi. ‹zlemi süresince her gün ateflleri devam eden hastadan, postmortem al›nan akci¤er doku kültüründe ve ölümünden 2 gün önceki bronkoalveolar lavaj ve kan kültüründe
Acinetobacter lwoffii üremelerinin oldu¤u görüldü. Bu patojen en son almakta oldu¤u amikasin ve imipeneme dirençliydi. Bu olguda oldu¤u gibi tiklopidine ba¤l› nötropeni ölümcül
infeksiyonlara neden olabilir.
P114
B‹FENOT‹P‹K LÖSEM‹L‹ NÖTROPEN‹K B‹R HASTADA
RHODOCOCCUS EQU‹ BAKTEREM‹S‹
*1B.fi. Yürekli, 2‹.C. Haznedaro¤lu, 3S. Ünal
1
2
3
Hacettepe T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Hacettepe T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, Hematoloji Ünitesi
Hacettepe T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›, ‹nfeksiyon Hatal›klar› Ünitesi
Bifenotipik lösemi tan›s› alan 32 yafl›ndaki erkek hasta remisyon indüksiyon kemoterapisini ald›. Kemoterapi sonras› de¤erlendirmede remisyonda oldu¤u anlafl›lan hastaya konsolidasyon kemoterapisi baflland›. 3 gün süreyle sitozin-arabinozid (ARA-C) kemoterapisi
alan hasta kemoterapiyi ald›ktan 3 gün sonra nötropenik atefl gelifltirdi. Nötropenik atefl nedeniyle amikasin 1 gr. iv günde 1 kez, sefepim 2 gr. iv günde 2 kez baflland›. Remisyon indüksiyon kemoterapisi ald›ktan yaklafl›k 1 ay sonra toraks bigisayarl› tomografide fungal
infeksiyon tespit edilen hasta, kemoterapi almad›¤› dönemlerde itrakanozol ile izlendi. Nötropenik atefl gelifltirince amfoterisin B’ye geçildi. Nötropenik atefl tedavisinin 5. gününde
38.3 °C atefli olan hastan›n subklavian kateteri ve kateter çevresinde hiperemisi vard›. Nötropenik oldu¤u bu dönemde kateter infeksiyonuna yönelik olarak kateter ve kan kültürü
al›nd›ktan sonra teikoplanin 12 mg/kg/gün iv yükleme, 6mg/kg/gün iv idame dozunda baflland›. Kateterden al›nan kan kültüründe Rhodococcus equi üremesi oldu. ‹mmünkompromise olan hastada R. equi patojen olarak kabul edildi. Rhodococcus üremesi teikoplanine
hassas oldu¤u için tedaviye 14 gün süreyle devam edildi.
R. equi nadir bir patojen olmakla birlikte; immunkompromise hastalarda morbidite ve mortalitenin önemli bir nedenidir. HIV ile infekte hastalar R. equi infeksiyonlar›n›n üçte ikisini
oluflturmaktad›r. Akut lösemide R. equi infeksiyonu vaka raporlar› fleklinde bildirilmektedir.
Vaka raporlar›na göre Rhodococcus equi’nin kateter iliflkili bakteremilere neden olabilece¤i bilinmektedir. Hastanemizde ilk defa R. equi üremesi olmufltur.
P115
D‹ABETES MELL‹TUS VE KEM‹K YO⁄UNLU⁄U
*M. Nergiz Aln›genifl Yanmaz, Müge Korkmaz, Meral Mert, Metin Acar
SSK Okmeydan› E¤itim Hastanesi
Amaç: Diabetes Mellitus vakalar›m›zda tüm vücut Kemik Mineral Yo¤unlu¤unu (KMY) de¤erlendirmek ve T skoruna göre osteoporoz oran›n› saptamak ve sonuçlar› daha pratik bir
yöntem olan MetriScan Kemik Dansitometresi ile saptanan de¤erlerle karfl›laflt›rmak.
Yöntem ve Gereçler: SSK Okmeydan› E¤itim Hastanesi Diyabet poliklini¤ine baflvuran bir
grup Tip 1 ve Tip 2 Diabetli hastan›n
“Dual- Energy X-ray Absorptiometry” (DEXA) tekni¤i ile tüm vücut için KMY ve T skorlar›
saptand›. Vakalar efl zamanl› olarak mobil MetriScan Kemik Dansitometresi kullan›larak de¤erlendirdiler. Bu tafl›nabilir cihaz dijital radyografik absorpsiyon yöntemi ile çal›flmakta ve
non-dominant elin 2. , 3., 4. parma¤›n›n orta falankslar›n›n KMY ölçülerek ortalama al›nmakta ve sonuç T skoru olarak verilmektedir.
Bulgular: Çal›flmam›za 56 s› Tip 2 ve 3 ü Tip 1 olmak üzere toplam 59 Diabetli vaka al›nd›.
Bunlar›n 12 si erkek ve 47 si kad›nd›. Vakalar›n 56 s› 40 yafl›n üzerindeydi ve kad›nlar›n 41
inde menapoz mevcuttu. Dünya Sa¤l›k Örgütünün T skoruna dayanan tan›mlamas›na göre
vakalar›n % 64 ünde (n=38) KMY normaldi. Buna göre % 23.7 (n=14) vakada osteopeni ve
% 11 (n=7) vakada osteoporoz saptand›. MetriScan la ölçüm yap›lan 43 vakan›n ise % 23.3
ünde (n=10) osteopeni ve % 9.3 ünde (n=4) osteoporoz saptand›. Tüm vücut T skorlar› ve
MetriScan ile ölçülen T skorlar› aras›nda orta derecede anlaml› bir korelasyon saptand›
(r=0.54).
Sonuçlar: Önemli say›da vakam›zda ileri yafl ve menapoz varl›¤›na ra¤men tüm vücut T
skoru normal s›n›rlardad›r. Bu Tip 2 Diabette s›kl›kla KMY nin artmas›ndan kaynaklanabilir.
159
14-19 Eylül 2004, Antalya
P116
AC‹L SERV‹STE DAH‹L‹YE KONSÜLTASYONLARI
*1Celaleddin Demircan, 2Murat K›y›c›, 3Türkan Evrensel, 4Alparslan Ersoy,
5
Vildan Özkocaman, 6Canan Ersoy, 1Önder Akkaya, 1Mahmut Arabul,
1
Bülent Gül
1
Uluda¤ Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›-Acil Dahiliye Ünitesi
Gastroenteroloji Bilim Dal›
3
Onkoloji Bilim Dal›
4
Nefroloji Bilim Dal›
5
Hematoloji Bilim Dal›
6
Endokrinoloji Bilim Dal›
2
Amaç Bu çal›flmada Uluda¤ Üniversitesi T›p Fakültesi Hastanesi Acil Servisine 1 y›ll›k süre
içinde baflvuran hastalara yap›lan Dahiliye konsültasyonlar›, bu hastalardaki major baflvuru semptomlar›, en çok konulan tan›lar ve hospitalizasyon oranlar› hakk›nda epidemiyolojik bilgilerin edinilmesi amaçland›.
Yöntemler: 1.1.2003 ile 31.12.2003 tarihleri aras›ndaki 12 ayl›k sürede acil servise baflvuran hastalar›n verileri önceden haz›rlanan Acil Dahiliye Ünitesi Günlük Hasta Kay›t Formlar› incelenerek elde edildi. Hastalar›n yafl ve cinsiyet özellikleri, hangi bölümler taraf›ndan
konsülte edildi¤i, Dahiliye konsültasyonu yap›lan hasta oranlar›, bu hastalardaki major baflvuru semptomlar›, en s›k konulan tan›lar, hospitalizasyon oranlar› ve hangi Bilim Dal› kliniklerine hangi tan›lar ile yat›r›ld›klar› retrospektif olarak araflt›r›ld›.
Bulgular: 12 ayl›k sürede acil servise 20416 kifli baflvurmufl, bunlardan 2525 (%12.4)’ine
Dahiliye konsültasyonu yap›lm›flt›r. Acil servisteki hastalar için en çok konsültasyon istenen bölüm Dahiliye olmufltur. Hastalar›n 1197 (%47.4)‘si kad›n, 1328 (%52.6)’i ise erkekti. Dahiliye konsültasyonu yap›lan hastalardan 791 (%31.3)’i Dahiliye Kliniklerine, 251
(%9.9)’i primer hastal›¤› nedeniyle di¤er kliniklere yat›r›lm›fl, 193 (%7.6) hasta baflka hastanelere sevkedilmifl, 27 (%1.1) hasta acil serviste eksitus olmufl ve 1263 (%50) hastan›n
ise tedavileri düzenlenip taburcu edilmifltir. Hastalardaki en s›k major baflvuru semptomlar›; dispne (n:341, %13.5), kar›n a¤r›s› (n:242, %9.6), halsizlik-genel durum bozuklu¤u
(n:236, %9.3), bulant›-kusma (n:205, %8.1), atefl (n:194, %7.7), bilinç de¤ifliklikleri
(n:189, %7.5), hematemez-melena-hematokezya-rektal kanama (n:178, %7) olup acil serviste en s›k konulan tan› çeflitli enfeksiyonlar (n:348, %13.8 - en s›k pnömoni (n:77)), gastrointestinal sistem kanamalar› (n:178, %7), kronik renal yetmezlikle iliflkili komplikasyonlar (n:163, %6.5), akci¤er kanseri ile iliflkili komplikasyonlar (n:96, %3.8) ve diyabetik aciller (n:86, %3.4) olmufltur. Bilim Dallar›na göre kliniklere yatan hasta say›lar› ve yatan hastalarda en s›k konulan tan›lar tablo 1’de gösterilmifltir.
Sonuç: Acil servise baflvuran hastalar›n %12.4’ü için Dahiliye konsültasyonu istenmifl, bu
hastalar›n %31.3’ü Dahiliye Kliniklerine yat›r›lm›flt›r. Hastalarda en s›k baflvuru nedeni olan
major semptom; dispne (%13.5), en s›k konulan tan›; çeflitli enfeksiyonlar (%13.8) olup
Bilim Dallar›na göre hastalar en çok Gastroenteroloji Klini¤ine yat›r›lm›fl ve en s›k yat›fl tan›s› gastrointestinal kanama olarak belirlenmifltir.
Tablo 1 :
Bilim Dallar›
Gastroenteroloji
Onkoloji
Nefroloji
Hematoloji
Endokrinoloji
Romatoloji
Yatan hasta say›s›
235
190
140
125
92
9
Yatan hastalarda en s›k konulan tan›lar
Gastrointestinal sistem kanamas› (n:133)
Akci¤er kanseri ve komplikasyonlar› (n:45)
Kronik renal yetmezlik ve komplikasyonlar› (n:82)
Akut lösemiler ve komplikasyonlar› (n:41)
Diyabetes mellitus ve kompikasyonlar› (n:71)
Behçet hastal›¤› + Pulmoner arter anevrizmas› (n:4)
P117
DO⁄URGAN ÇA⁄DAK‹ KADINLARDA DÜfiÜK HEPAT‹T B SIKLI⁄I
1
Nilgün Çöl Araz, 2Fikret Demirci, 2Vahap Okan, 2Ziya Bayraktaro¤lu,
*2Mustafa Araz
1
Gaziantep Do¤um Hastanesi
2
Gaziantep Üniversitesi Tip Fakültesi
Hepatit B ülkemizin önemli sa¤l›k sorunlar›ndan biridir. Ülkemizde hepatit B s›kl›¤› yaklafl›k
%5 civar›nda bildirilmektedir. Çal›flmam›zda do¤urgan yafltaki kad›nlarda hepatit B s›kl›¤›n›n araflt›r›lmas› amaçland›. Çal›flmaya Gaziantep Do¤um Hastanesine do¤um için baflvuran 5229 olgu al›nd›. Do¤um yapacak tüm olgularda yenido¤ana hepatit immun globulin
uygulamas› endikasyonu için HBsAg taramas› yap›ld›¤›ndan, olgular retrospektif olarak incelendi. HBsAg’ye kart test ile bak›ld›. Kontrol grubu olarak Gaziantep Üniversitesi fiahinbey Hastanesi Kan Merkezi’ne ba¤›fl yapan donörlerdeki hepatit B s›kl›¤› kullan›ld›. HBsAg
pozitifli¤i 119/5229 (%2.3) gebede saptan›rken, sa¤l›kl› kan donörlerinde bu oran 52/1014
(%5.1) idi (p<0.05). Do¤urgan yafltaki kad›nlarda HBsAg s›kl›¤› kontrol grubuna göre anlaml› olarak düflüktü. Bu durum ülkemizde hepatit B infeksiyonuna maruz kalma s›kl›¤›n›n
yafl ilerledikçe artt›¤›n› düflündürmektedir. Bu nedenle hepatit B afl›s› sadece çocukluk ça¤›nda de¤il, eriflkin dönemde de uygulanmal›d›r.
P118
FARKLI TUTULUMLARLA PRESENTE OLAN ‹K‹ PLAZMA HÜCREL‹
LÖSEM‹ VAKASI
*1Ekenel F, 1Kantarc› G, 1fiahin S, 1Ergin H, 2Kaygusuz I, 2Çetiner M,
2
Tecimer T, 2Çakalo¤lu F
1
2
SSK Göztepe E¤itim Hastanesi
Marmara Üniversiresi T›p Fakültesi
Plazma hücreli lösemi primer olarak multipl myelom tan›s› olmayan hastalarda geliflebilen
veya sekonder olarak multipl myelomun lösemik transformasyonu olarak görülebilen nadir
bir plazma hücre diskrazisidir.Biz de¤iflik organ tutulumlar›yla presente olan iki plazma
hücreli vakay› burada tart›flt›k.
Olgu 1: 51 yafl›nda erkek hasta klini¤imize böbrek yetmezli¤i nedeniyle yat›r›ld›.Hastan›n
birbuçuk ayl›k çift tarafl› bö¤ür a¤r›s›, halsizlik ve kilo kayb› flikayetleri vard›.Fizik muayenesi sol kostavertebral hassasiyet d›fl›nda normaldi.Geliflte sedimentasyon: 94/saat, lökosit 22,000/mm3, üre 157 mg/dl, kreatinin 4,7 mg/dl, total protein 7,3g/dl, albumin 5g/dl,
serum Ca 12,3mg/dl bulundu. Hastan›n periferik yaymas›nda %20,8 plazma hücresi vard›.Serum protein elektroforezinde ‘M spike’ saptanmayan hastan›n immünfiksasyon elektroforezinde IgG, IgM ve lambda hafif zincir düflüktü, kappa zinciri hafif yüksek olarak tesbit edildi. ‹drar immünelektroforezinde monoklonal hafif zincirler saptanmad›. Kemik ili¤i
biyopsisi yap›lan hastada kemik ili¤inde %90 plazma hücresi görüldü.Böbrek biyopsisinde
eozinofiller ve mononükleer hücre infiltratlar›n›n oluflturdu¤u interstisyel nefrit tespit edildi. Hastaya VAD protokolü baflland›.‹kinci kür kemoterapiden sonra hastada hiperkalsemi,
hiperürisemi, anemi, trombositopeni artt› ve a¤›rlaflan renal yetersizli¤i nedeniyle hemodiyaliz uygulanmaya baflland›. Kemoterapiden yan›t al›namayan hastan›n tedavisi 3. kürün
sonunda kesildi. Tan› ald›ktan 5 ay sonra hasta kaybedildi.
Olgu 2: 45 yafl›nda erkek hasta üç sene önce halsizlik, ifltahs›zl›k, efor dispnesi, gece terlemesi, kilo kayb› ve yayg›n kemik a¤r›lar› nedeniyle doktora baflvurdu¤unda çekilen toraks
BT’sinde akci¤er sol alt lobda destrüksiyona yol açan lezyon tesbit edilmifl.Gö¤üs cerrahisince dorsal 3.-4. vertebra korpusunda multipl litik lezyonlar görülünce gö¤üs duvar›ndaki
kitleden biyopsi yap›ld›. Biyopsi sonucu plazmositom ile uyumlu gelen hastaya üç kür VAD
verildi. ‘Refrakter evre 3A IgA multipl myelom’ kabul edilen hasta dekort ve talidomid tedavisi alt›ndayken Haziran 2003’de periferik yaymada %70 plazma hücresi ve kemik ili¤i aspirasyonunda %73 plazma hücresi (ço¤u plazmoblast) görülmesi üzerine plazma hücreli
lösemi tan›s›yla hyper CVAD tedavisine al›nd›. ‹ki kür tedavi sonras› yan›ts›z kabul edilen
hasta tedavinin 4 ay›nda kaybedildi.
Plazma hücreli lösemi primer veya sekonder olabilir.Bu olgularda oldu¤u gibi farkl› organ
tutulumlar› ile prezente olabilir ve prognozlar› da son derece kötüdür.
P119
KIKUCHI FUJIMOTO HASTALI⁄I
1
Timuçin Aydo¤an, 1Arif Kaya, 1Cem Urald›, 1Ebru Uz, 1Ayfle Çarl›o¤lu,
Handan Çipil, 1R›fat Bozalan, 1Burak Uz, 1Ali Koflar
1
1
Fatih Üniversitesi T›p Fakültesi
50 yafl›nda erkek hasta, atefl, halsizlik, terleme, diyare ile baflvurdu.
Sa¤ aksillada 1x2, 1x1, 1x1 cm, sol aksillada 1x1, 1x1.5 cm boyutlar›nda 5 adet hareketli,
a¤r›s›z LAP d›fl›nda fizik muayenesi normaldi.
Hb: 15.4 g/dl, BK: 7100/mm3, PY: Normal, Plt:283500/mm3 ve ESR: 42 mm/sn, viral serolojik testler negatifti. Akci¤er grf: sa¤ hiler dolgunluk vard›.
Gaita mik: E. Histolitica trofozoid ve kistleri bulundu. Ornidazol tedavisi baflland›. Tedaviye
ra¤men ateflleri yüksek seyreden hastan›n Toraks BT’de mediastinum, sa¤ hilus ve sa¤ aksillar bölgede patolojik büyüklükte lenf nodlar›, abdominal BT’de hepatik steatoz, hepatomegali belirlendi.
Aksiller lenf nodu biyopsisinde nekroz alanlar› çevresinde makrofajlar, plazma hücreleri,
histiyositler ve lenfositler parankimde hafif folikül hiperplazisi lenfohistiyositik infiltrasyon
ve nekrotik k›r›nt›lar vard›.
Streptavidin-Biotin peroksidaz metodu ile immünohistokimyasal analizlerde CD68 ile boyanan nekroz içinde ve çevresinde histiositler, CD20 ile kenardaki follikül yap›lar›nda boyanma izlendi, CD3 ile arada lenfositlerde boyanma gözlenirken, CD30 ve CD45 ile de yer yer
boyanma vard›. CD15 ile boyanma tespit edilemedi. Bu bulgulara göre Histiositik Nekrotizan Lenfadenit ile uyumlu kabul edildi.
Tedavinin 4. gününden itibaren hastan›n vücut ›s›s› düflmeye bafllad› ve10. günde normale döndü. Kontrolde flikayetlerinin tamamen düzeldi¤i ve LAP’lerinin kayboldu¤u tespit edildi.
Tart›flma: KFH, nedeni bilinmeyen, s›kl›kla genç bayanlarda nonspesifik uyar›lara ba¤l› geliflen kendi kendisini s›n›rlayan bir nekrotizan lenfadenittir.
Hastam›z 50 yafl›nda erkekti ve amip tan›s› alm›flt›. Literatürde, E. Hystolitica’n›n olas› rolüyle ilgili bilgiye rastlamad›k. Amebiazis KFH’de tetikleyici bir faktör olabilir.
Klinik olarak servikal LAP’nin efllik etti¤i atefl, bo¤az a¤r›s› myalji, artralji, üflüme, titreme,
cilt döküntüleri ve kilo kayb› fleklinde görülür. Bazen splenomegali görülebilir. ESR, ALT,
AST ve LDH’da artma, geçici lökopeni veya lökositoz görülebilir.
Tan› histiyositik nekrotizan lenfadenitin histolojik tan›s› ilekonur. Hastam›z›n lenf nodlar›n›n
histopatolojik de¤erlendirilmesi ve immünohistokimyasal bulgular KFH ile uyumlu olarak
bulundu.
Yafl ve cinsiyetinin yan› s›ra E. histolitica enfestasyonunun da bulunmas› hastam›z› ilginç
bir vaka k›lmaktad›r. Atefl ve LAP ile gelen hastalarda K›kuchi Hastal›¤› ak›lda bulundurulmal›d›r.
P120
HEMATOLOJ‹K MAL‹GN‹TEL‹ OLGULARDA D‹ABETES MELL‹TUS VE
BOZULMUfi GLUKOZ TOLERANSI
Mine Miskio¤lu, Cengiz Ceylan, Demet Çekdemir, Nalan Ünal,
Mustafa De¤irmenci, Bilgin Özmen, Ertan Özdemir
‹ç Hastal›klar› AD, Hematoloji BD, Endokrinoloji BD
Diabetes Mellitus (DM), dünyada ve ülkemizde s›k görülen bir hastal›kt›r. Yaflla s›kl›k artmakta olup, bölgelere göre farkl› oranlarda görülür. DM fizyopatolojisinde insülin direnci
(ID) ve hiperinsülinizm önemli rol oynar. Baz› malignitelerde ID bulundu¤u konusunda yay›nlar vard›r. Yan›s›ra, baflta multiple myeloma (MM) ve non-Hodgkin lenfoma (NHL) olmak üzere baz› hematolojik malignitelerde (HM) steroid tedavisi yap›lmas›, bu hastalarda
glukoz metabolizmas›n›n ayr›ca etkilenece¤ini düflündürebilir. Bu çal›flmada, HM’li olgula-
160
r›m›zda DM s›kl›¤›n›n incelenmesi amaçland›.
Yöntem: Temmuz 2001-2004’de HM tan›s› konan ve verilerine ulafl›lan 63 hasta (31 erkek,
32 kad›n) çal›flmaya al›nd›. Tan›lar›; NHL (16), MM (12), AML (9), KLL (7), Hodgkin lenfoma (4), KML (4), myelodisplastik sendrom (MDS) (3), polisitemi vera (PV) (2), hairy cell
lösemi (HCL) (1) idi. DM tan›s›, en az 8 saatlik açl›k sonras›, açl›k plazma glukozunun 126
mg/dl veya herhangi bir zamanda ölçülen plazma glukozunun (PG) 200 mg/dl ve üstünde
olmas› veya 75 gr suda çözülmüfl glukozla yap›lan oral glukoz tolerans testinde (OGTT), 2.
saat PG’nin 200 mg/dl ve üstünde olmas› durumunda konuldu. Öyküde DM tan›s› olanlar
kaydedildi. OGTT’de 2.saatte PG 140-200 mg/dl olanlar bozulmufl glukoz tolerans› (BGT),
steroid alan hastalardan, PG 200 mg/dl ve üzerine ç›kanlar steroid-induced DM (SIDM) kabul edildi.
Sonuçlar: Tan› s›ras›nda, 63 hastan›n 8’inde (3 E, 5 K) DM vard› (%13.7). Bu hastalar 3
NHL, 1’er HL, AML, MDS, PV, HCL idi. OGTT yap›lan 22 hastan›n 6’s›nda (%27) BGT saptand›. Bu hastalar, 2 MM, 2 AML, 1’er MDS ve NHL idi. Steroid alan 20 hastan›n 5’inde
(%25) DM geliflti. DM tan›s› olanlarla olmayanlar ve BGT olanlarla olmayanlar›n yafllar› aras›nda fark yoktu. Tart›flma: HM’li hasta grubunda %13.7 olarak bulunan tan› s›ras›nda DM
oran›, Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi Araflt›rmas›nda (TÜDEP) ülkemiz için bildirilen
%7.2’den yüksektir. Ancak olgu say›m›z›n k›s›tl›l›¤› gözönünde bulundurulmal›d›r. Yine çal›flmam›zda %27 bulunan BGT oran›, TÜDEP’teki %6.7’den oldukça yüksektir. HM’ler aras›nda, NHL ve MM’nin, görülme s›kl›¤› aç›s›ndan ilk s›ralarda oldu¤u ve steroidin, bu hastal›klar›n tedavisinde önemli bir öge oldu¤u dikkate al›n›rsa, %25 oran›ndaki SIDM tan›s›n›n az›msanmayacak bir sonuç oldu¤u göze çarpmaktad›r.
Sonuç: HM’ler içinde DM, s›k karfl›lafl›lan ve tedavi fleklini etkileyebilen bir hastal›kt›r. Daha genifl hastal›k gruplar›nda yap›lacak çal›flmalarla bu bulgular›n desteklenmesine ihtiyaç
oldu¤u gibi, DM ve HM aras›nda patogenez aç›s›ndan bir iliflki olup olmad›¤›n›n araflt›r›lmas› da incelemeye de¤er bir konu olarak görünmektedir.
P121
al›nd›. Tan›lar›; Non-Hodgkin lenfoma (NHL) (13), multiple myeloma (MM) (10), KLL (6),
polisitemi vera (PV) (3), AML (2), Hodgkin lenfoma (2), myelodisplastik sendrom (MDS)
(2), KML (1), kemik ili¤i nakli (K‹T)(1) esansiyel trombositemi (ET) (1) idi. Hastalar›n serum HBsAg, AntiHBs, AntiHBc, AntiHCV durumu elisa yöntemiyle de¤erlendirildi. HBsAg
41 olgunun, 2’sinde (%4.8) ve AntiHCV 34 olgunun 3’ünde (%8.8) pozitif bulundu. AntiHBs 38 olgunun 8’inde (%21), AntiHBc 28 olgunun 7’sinde (%25) pozitif idi. HBsAg, AntiHBs ve AntiHBc’nin üçünün de çal›fl›ld›¤› 28 olgunun 15’inde (%53.5) her üç testin de negatif oldu¤u, 13’ünde ise (%46.5) herhangi birinin pozitif oldu¤u belirlendi. Bu hastalar
aras›nda yafl fark› saptanmad›. Bu sonuçlara göre, HBV seroprevalans› ülkemiz için bildirilen de¤erlerle uyumlu olmakla birlikte, AntiHCV pozitifli¤inin yüksek oldu¤u düflünülebilir.
Özellikle NHL ile hepatit C virusu birlikteli¤i üzerine literatürde bir çok yay›n bulunmakla birlikte, bizim olgu say›m›z›n az oldu¤u da göz önünde tutulmal›d›r. Yan›s›ra, HM’li hastalar›n
yar›dan fazlas›n›n HBV ile karfl›laflmam›fl oldu¤unun görülmesi, yo¤un immünsüpresif tedavi almaya ve transfüzyon uygulanmaya aday olan bu hastalar›n afl›lanmas› konusuna
özellikle dikkati çekmeyi gerektirmektedir.
P123
2000-2003 YILLARINDA YATARAK TEDAV‹ GÖREN OLGULARDA
PATOGEN M‹KROORGAN‹ZMALARIN SIKLI⁄I VE D‹RENÇ
ÖZELL‹KLER‹
1
Taner Bayraktaro¤lu, 1Burçin fianli, 1Turan Arslan, *1Ali Borazan,
Özlem Ereno¤lu
1
1
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Yüzüncüy›l Üniversitesi T›p Fakültesi Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon Hastal›klar›
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi Klinik Bakteriyoloji ve Enfeksiyon Hastal›klar›
4
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi Mikrobiyoloji AD
2
3
DIC ‹LE PREZENTE OLAN VE AML –M3 TANISI ALAN ‹K‹ OLGUNUN
DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
Amaç Patojen s›kl›¤› ve direnç özellikleri ülkeden ülkeye ve hatta ülke içindeki hastaneler
aras›nda anlaml› derecede de¤ifliklik göstermektedir. Klini¤imizde yat›r›lan hastalarda izole
edilen mikroorganizmalar› ve bunlar›n antibiyotik duyarl›l›klar›n› saptamay› amaçlad›k.
*1Mesut fieker, 1fienol Güler, 1Mehmet Sargin, 1Murat Öziflik, 2Serap Gencer,
1
Haluk Sargin, 3Cafer Adigüzel, 1Taflan Salepci, 1Ali Yayla
Materyal-Metod: ‹ç Hastal›klar› klini¤inde, Nisan 2000-Nisan 2003 tarihleri aras›nda yat›r›larak tedavi edilen hastalardan al›nan idrar, trakeal aspirat, vaginal ak›nt›, yara, kan, balgam, üretral ak›nt›, periton s›v›s›, bo¤az salg›s› ve bronkoalveolar lavaj (BAL) örneklerinden toplam 531 adet kültür sonucu retrospektif olarak incelenmifltir.
1
Lütfi K›rdar Kartal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 1.Dahiliye Klini¤i, Istanbul
Lütfi K›rdar Kartal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ‹ntaniye Klini¤i, Istanbul
3
Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi Hematoloji Bilim Dal›, Istanbul
2
Olgu 1: 59 yafl›nda erkek hasta 1 ayd›r devam eden halsizlik, vücudunda morarma, difleti
kanamas›, öksürük yak›nmas› ile baflvurdu. Yap›lan tetkiklerinde Hgb: 9.7 g/dl, Plt: 43000,
WBC: 11000 _L, MCV: 105 fl , PT: 22sn, INR: 2.8 tesbit edildi. Periferik yaymada % 30 oran›nda blast mevcutdu ve fragmante eritrositler vard›. Hastaya kemik ili¤i yap›ld›. Aspirasyonda % 60 oran›nda myeloid blast bulundu fakat morfolojik görünüm ile alt grup ay›r›m›
yap›lamad›. Hastan›n cildinde genifl ekimozlar olmas›, koagülasyon parametrelerinin bozuk
olmas›, periferik yaymada fragmante eritrositler olmas› nedeniyle DIC tablosunun efllik etti¤i AML-M3 olabilece¤i düflüncesiyle RT-PCR ile t(15;17) gönderildi. Füzyon transkript
oran› yüksek miktarda pozitif bulundu (1,51x108). AML-M3 tan›s› konan hastaya ATRAIDA prokolü baflland›. Remisyon indüksiyon tedavinin 3. gününde koagülasyon profili ve
ciltteki kanamalar düzeldi. 1. kür sonras› hematolojik ve sitogenetik ( RT-PCR ile t(15;17)
füzyon transkript oran› 2x105 ) remisyon sa¤land›. 2. kür sonras›nda t(15;17) füzyon
tanskripti kayboldu. Hasta takibinin 10. ay›nda ATRA ile idame tedavisi almaktad›r.
Olgu 2: 32 yafl›nda erkek hasta halsizlik, difleti kanamas›, burun kanamas›, vücudunda morarma yak›nmas› ile baflvurdu. Yap›lan tetkiklerinde Hgb: 9.7 g/dl, Plt: 28000, WBC:
1900_L, PT:24sn, INR:2.9 tesbit edildi. Periferik yaymada % 45 oran›nda blast ve fragmante eritrositler vard›. Kemik ili¤i aspirasyonda % 55 oran›nda myeloid blast bulundu fakat
morfolojik görünüm ile tip ay›r›m› yap›lamad›. Hastan›n cildinde genifl ekimozlar olmas›,
koagülasyon parametrelerinin bozuk olmas›, periferik yaymada fragmante eritrositler olmas› nedeniyle DIC tablosunun efllik etti¤i AML-M3 olabilece¤i düflüncesiyle RT-PCR ile
t(15;17) gönderildi. Füzyon transkript oran› 1,43x108 bulundu. AML-M3 tan›s› konan hastaya ATRA-IDA prokolü baflland›. Tedavinin 4. gününde koagülasyon profili düzeldi, burun
ve difleti kanamas› kayboldu. 1. kür sonras› hematolojik ve sitogenetik ( RT-PCR ile
t(15;17) füzyon transkript oran› 2x104 ) remisyon sa¤land›. 2. kür sonras›nda t(15;17) füzyon tanskripti kayboldu. Hasta takibinin 12. ay›nda ATRA ile idame tedavisi almaktad›r.
Tart›flma: Akut myeloid lösemi tipleri aras›nda akut promyelositik lösemi (AML-M3) %80
kür flans› ile prognozu en iyi olan tipdir. AML-M3 olgular› heriki hastam›zda da oldu¤u gibi DIC tablosu ile prezente olabilir. Kemik ili¤i aspirasyonu ve biyopsisi ve immün fenotipleme ile alt grup ay›r›m› yap›lamayan AML olgular›nda, e¤er DIC tablosu efllik ediyorsa,
AML-M3 den flüphe edilmeli ve RT-PCR ile t(15;17) bak›lmal›d›r. Çünkü AML-M3 olgular›nda ATRA-IDA protokolü hayat kurtar›c›d›r.
Bulgular: Kültür yollar› ve sonuçlar› Tablo 1’de, kültür yollar›nda üreyen bakteri ve say›s›
Tablo 2’de verilmifltir. ‹drarda bakterilerin en duyarl› oldu¤u antibiyotik Amikasin en fazla
direnç gösterdi¤i Ampisilin; Trakeal aspiratta üretim az say›da oldu¤undan duyarl›l›k, çal›fl›lan antibiyotiklere karfl› eflit iken direnç bu iki bakteride de Clindamycine’e karfl›dirençli;
Vaginal ak›nt›da üreyen bakteriler Tetrasiklin ve Vankomisin’e duyarl› iken trimetoprim-sulfometoksazola (TMP-SMX) dirençli; Yarada üreyenler Vankomisin’e duyarl› iken Penisilin’e
dirençli; Kanda en fazla duyarl›l›k Vankomisin’e iken direnç en fazla TMP-SMX’e; Balgamda duyarl›l›k Kloramfenikole karfl› en fazla, direnç Ampisilin, Ceftriaxone, Piperacillin ve
Tetrasiklin’e eflit; Üretral ak›nt›dan üretilen her iki bakteride Kloramfenikol ve Vankomisin’e
duyarl›, çal›fl›lan antibiyotiklere göre farkl›l›k gösterecek flekilde direnç de¤iflken; Periton s›v›s›ndaki antibiyogram sonucu ise her iki bakteri için ayn› görünmektedir.
Sonuç: Kültür yollar›nda en fazla çeflit say›s›yla etkin görülen antibiyotikler Ampisilin ve
Kloramfenikol olarak bulunurken, en fazla yolda direnç görülen antibiyotik literatürle uyumlu flekilde TMP-SMX olarak görülmektedir. Multiple dirençli metisilin rezistans staphylococcus aureus, vancomycin-resistant enterococcus, Proteus ve Pseudomonas gibi hastane enfeksiyonlar› aç›s›ndan problem olan bakterilerin az oranda olmas› sevindirici olarak
görünmekteyken ak›lc› antibiyotik kullan›m› ilkelerinden uzaklafl›lmas› halinde bu oranlar›n
artaca¤› unutulmamal›d›r.
P124
TÜRK‹YE’DE ANT‹B‹YOT‹⁄E BA⁄LI D‹YARE SORUNU
*Serhat Bor1,Serhat Ünal2,Nurdan Tözün3, Hakan Leblebicio¤lu4, Bülent Sivri5,
Ali Mert6, Figen Gürakan7, Probiyotik Çal›flma Grubu8
Ege ÜTF ‹ç Hastal›klar› ABD Gastroenteroloji1, Hacettepe ÜTF ‹ç Hastal›klar› ABD
‹nfeksiyon Hast ve Kinik Mikrobiyoloji2, Marmara ÜTF ‹ç Hastal›klar› ABD
Gastroenteroloji3, 19 May›s ÜTF ‹nfeksiyon Hast ve Klinik Mikrobiyoloji4, Hacettepe ÜTF
‹ç Hastal›klar› ABD Gastroenteroloji5, ‹stanbul Ü Cerrahpafla TF ‹nfeksiyon Hast ve Klinik
Mikrobiyoloji6, Hacettepe ÜTF Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar› ABD. Pediatrik
Gastroenteroloji7
P122
Ülkemizde antibiyotikler en s›k reçete edilen ilaçlar olup buna ba¤l› diyare (ABD) s›kl›¤› ile
hasta ve doktor davran›fl biçimleri ile ilgili genifl veriler yoktur. Daha önce grubumuz taraf›ndan yap›lan bir çal›flmada Helicobacter pylori eradikasyonu yap›lan olgularda s›kl›k
%15.4 bulunmufltur.
HEMATOLOJ‹K MAL‹GN‹TEL‹ HASTALARDA HEPAT‹T B VE C ‹LE
KARfiILAfiMA SIKLI⁄I
Amaç; ülke çap›nda tüm yafl gruplar›nda ABD prevalans›n›n saptanmas›, hasta ve hekimlerin davran›fl flekillerinin ve uygulanan tedavilerin ortaya koyulmas›yd›.
Mine Miskio¤lu, Nalan Ünal, Mustafa De¤irmenci, Cengiz Ceylan,
Demet Çekdemir, Güler Çabafl, Ertan Özdemir
Celal Bayar Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD, Hematoloji BD, Manisa
Hematolojik maligniteli olgularda (HM), Hepatit B ve hepatit C virusu, hem yol açt›¤› klinik
sorunlar nedeniyle mortalite, morbidite ve tedaviyi etkilemekte, hem de uzun y›llard›r, olas› etyopatogenetik iliflki nedeniyle yo¤un ilgi oda¤› olmaktad›r. Bilindi¤i gibi hem HM’lerin,
hem de hepatitlerin görülme s›kl›¤› ülkelere göre, hatta ayn› ülkenin farkl› bölgelerine göre
de¤ifliklik göstermektedir. Bu durum görülme s›kl›¤› ve olas› iliflkiye yönelik çal›flma sonuçlar›n›n yorumlanmas›n› güçlefltirmektedir. Biz de bu çal›flmada, bölgemizdeki HM’li hastalar›n hepatit B ve C virusu ile karfl›laflma durumunu incelemeyi amaçlad›k. Temmuz 20012004’de HM tan›s› konan ve verilerine ulafl›lan 41 hasta (29 erkek, 12 kad›n) çal›flmaya
Gereç ve yöntem: Çal›flma Ocak-Mart 2004 aras›nda ülke çap›nda tüm sosyoekonomik düzeyleri kapsayarak 16 flehir merkezi ile bunlar›n iki ilçesi, dört köyünde 1678 hanede tüm
yafl gruplar›ndan 7104 kiflinin randomize taranmas›yla yap›ld›. Yüzyüze görüflmede olgular›n ishal olduklar›n› ifade etmeleri yan›s›ra defekasyon say›lar› da dikkate al›nd›. Antibiyotik
kullan›mlar›, ilac›n ad›, kullan›m süresi, diyare ile iliflkisi araflt›r›ld›. Antibiyotik kullanan ve
diyare bulunmayan olgular günlük b›rak›larak 4 hafta boyunca prospektif olarak diyare yönünden izlendiler. Günlüklerin geri toplanma oran› %94.7’dir. Sonuçlar: 7104 kiflinin 632’si
antibiyotik kullanmaktayd›. En yayg›n kullan›lan preparat oral penisilindi. ABD’ye s›k yol
açan antibiyotikler; oral sefalosporinler (% 21.7) ve genifl spektrumlu penisilinler (% 19.1)
idi. Antibiyotik kullan›m› 0-2 yafl grubunda anlaml› olarak fazlayd›. Ege, Do¤u, Güneydo¤u
Anadolu’da kullan›m di¤er bölgelerden azd›. Antibiyotiklerin %81’i doktor taraf›ndan reçete edilmiflti. ‹lk görüflmelerde olgular›n %17’si son iki hafta içerisinde diyare olduklar›n› be-
161
14-19 Eylül 2004, Antalya
lirtirken, antibiyotik almakta olan ve diyare bulunmayan olgular›n %21’inde izleyen 4 haftada diyare geliflmifltir. ABD olgular›n›n %61’i günde üçten fazla defekasyon yapt›¤›n› ifade
etmifltir. K›rsal bölgelerde ABD oran› kentsel bölgelerden fazlayd› (%30 vs 20; p<0.05). Antibiyoti¤e ek vitamin yaz›lma oran› %6 bulundu. ABD nedeniyle doktora baflvuranlar›n sadece yar›s›nda doktor antibiyotiklerin kesilmesini önerdi.
yarl›l›¤› %88 olarak saptand›. Cpx yan›t› sonucu etkilemedi. Kronik ishali olan hastalar›n
semptomlar›na göre de¤erlendirilmesi,malabsorbsiyonun elenmesi gerekmektedir.
Tart›flma: Ülkemizde antibiyotik kullanan olgular›n önemli bir k›sm› bunu doktor reçetesiyle almaktad›r. Antibiyotiklerin kullan›m› ile ortaya ç›kan diyareler san›landan daha yayg›n ve
önemli bir halk sa¤l›¤› sorunu olup hekimlerin antibiyotik yazarken anamnezlerini bu yönden de derinlefltirmeleri gerekmektedir (Sanofi-Synthelabo taraf›ndan desteklenmifltir).
P125
TÜRK‹YE’DE AKUT D‹YARE PREVALANSI VE HEK‹MLER‹N AKUT
D‹YAREYE YAKLAfiIMLARI
Tablo 1 :
GMcnde Lökosit ve
Eritrosit Saptananlar
Gmcnde Lökosit ve
Eritrosit Saptanmayanlar
Hasta Say›s›(n)
21
11
Cpx.Tedavisine Yan›t Verenler
Cpx.Tedavisine Yan›t Vermeyenler
ROMA II Tan› Kriterleri ile IBS Tan›s› Olanlar
‹leri tetkikinde IBH,malignite ve
Nonspesifik Kolit Saptananlar
18
3
0
8
2
9
11
1
Tablo 2 :
GMc’nde
GMc’nde
Lökosit ve
Lökosit ve
Eritrosit
Eritrosit
Saptanan Cpx Saptanan Cpx
Tedavisine
Tedavisine
Yan›ts›z
Yan›tl› Hastalar
Hastalar
*Serhat Bor1, Cem Kalayc›2, ‹lkay fiimflek3, Sercan Ulusoy4, Fügen Çullu
Çoku¤rafl5, Halit Özsüt6 (Probiyotik çal›flma grubu)
Ege ÜTF Gastroenteroloji1, Marmara ÜTF Gastroenteroloji2, 9 Eylül ÜTF Gastroenteroloji3,
Ege ÜTF ‹nfeksiyon Hastal›klar› ve klinik mikrobiyoloji4, ‹stanbul Ü. Cerrahpafla TF. Çocuk
Sa¤l›¤› ve hastal›klar› ABD. Pediatrik Gastroenteroloji5, ‹stanbul Ü ‹stanbul TF ‹nfeksiyon
Hast ve klinik mikrobiyoloji6
Ülkemizde akut diyare s›k rastlanan bir sa¤l›k sorunudur. Hastal›k hakk›ndaki bilgi birikimi
küçük hasta serileri veya doktor gözlemlerine dayanmaktad›r. Çal›flmam›z›n amac›; ülke çap›nda ilk kez tüm yafl gruplar›nda akut diyare prevalans›n›n saptanmas›, hasta ve hekimlerin diyare karfl›s›ndaki davran›fl flekillerinin ortaya koyulmas›yd›.
Gereç ve yöntem: Çal›flma Ocak-Mart 2004 aras›nda ülke çap›nda tüm sosyoekonomik düzeyleri kapsayarak 16 flehir merkezi ile bunlar›n iki ilçesi, dört köyünde 1678 hanede tüm
yafl gruplar›ndan 7104 kiflinin randomize taranmas›yla yap›ld›. Yüzyüze görüflmede olgular›n ishal olduklar›n› ifade etmelerinin yan›s›ra defekasyon say›lar› da dikkate al›narak; ishal
tan›mlayan olgular kendi içlerinde defekasyon s›kl›¤› 3’den az ve 3 ile üzeri olarak iki grupta de¤erlendirildi.
Sonuçlar: 7104 kiflide son 2 hafta içerisinde diyare prevalans› %2,4 bulundu. S›kl›k 0-2 yafl
grubunda %10 olup (p<0.05) daha sonra sabit kalmaktad›r. Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’da anlaml› olarak s›kt›r. Olgular›n %20.7’si diyare olduklar›n› ifade etti fakat günlük defekasyon say›lar› üçten azd›. Son iki haftada diyare geçirdi¤ini ifade edenlerde ortalama diyare süresi 3.4±0.3 (SE) bulundu. Yandafl semptomlar; kar›n a¤r›s› %67, bulant› %42, kusma %25 iken yak›nmas› olmayan %18’dir. Diyare nedeniyle hastalar›n %24’ü hekime baflvurmaktad›r. Olgular›n %29’una diyare nedeniyle hekim taraf›ndan ilaç bafllanm›flt›r. Sadece eczac› önerisiyle ilaç kullan›m› çok düflüktür. Günde 3’den çok defekasyon yapanlar›n
%55’i diyarenin yaflamlar›n› fliddetle etkiledi¤ini, %11’i ise hiç etkilemedi¤ini belirtmifltir.
K›rsal bölgede %47, kentselde %60 olgu son 1 y›l içerisinde baflka diyare ataklar› geçirdi¤ini söylemifltir. Yafl gruplar› ile defekasyon say›s› aras›nda iliflki yoktu.
Tart›flma: Ülke çap›nda ve tüm yafl gruplar›nda yap›lan bu ilk akut diyare prevalans çal›flmas›nda sonuçlar diyarenin s›k rastlanan, yaflam kalitesini etkileyen ve yandafl sorunlara
yol açan bir hastal›k oldu¤unu ortaya koymufltur. Sadece eczac› önerisiyle ilaç kullan›m›
çok düflüktür. 0-2 yafl grubundaki s›kl›¤› nedeniyle annelere yönelik ve özellikle do¤u-güneydo¤uda bilinçlendirme çabalar›n›n art›r›lmas› yararl› olacakt›r.
P126
fiARTLARA UYGUN YAKLAfiIM: ‹LER‹ TETK‹K‹N YAPILAMADI⁄I B‹R
HASTANEDE KRON‹K ‹SHAL TANIMLAYAN HASTALARDA GA‹TANIN
M‹KROSKOP‹K OLARAK ‹NCELENMES‹N‹N VE AMP‹R‹K
ANT‹B‹YOTERAP‹N‹N TANI DE⁄ERLER‹N‹N ‹RDELENMES‹
Hasta Say›s›(n)
‹leri Tetkikinde IBS Tan›s› Konulanlar
‹leri Tetkikinde IBH,Nonspesifik Kolit ve
Malignite Saptananlar
18
0
5
3
0
3
GMc’nde
Lökosit ve
Eritrosit
Saptanmayan
Cpx
Tedavisine
Yan›tl›
Hastalar
2
2
1
GMc’nde
Lökosit ve
Eritrosit
Saptanmayan
Cpx
Tedavisine
Yan›ts›z
Hastalar
9
9
0
P127
‹RR‹TABL BARSAK SENDROMUNUN LAKTOZ ‹NTOLERANSI ‹LE
‹L‹fiK‹S‹
Ender Ellidokuz
Irritabl barsak sendromu (IBS) semptomlar›n›n laktoz intolerans› semptomlar› ile benzerli¤i bu iki s›k görülen gastrointestinal problem aras›nda bir iliflki olabilece¤ini düflündürmektedir. Bu çal›flman›n amac› IBS’u olan ve olamayan kiflilerde laktoz intolerans› s›kl›¤›n› araflt›rmakt›r.
Yöntem: Afyon il merkezini temsil etmesi amac›yla al›nan örneklemle ortalama yafllar› 20
ile 84 aras›nda de¤iflen (ortalama 35±12 y›l) olan 500 kifliye ulafl›lm›flt›r. IBS tan›s›na kör
olarak, yüz yüze görüflme tekni¤i ile laktoz intolerans› semptomlar› sorgulanm›flt›r. Rome
II kriterlerine göre IBS tan›s› alan 136 kifli ile, normal saptanan 364 kifliden oluflan iki grupta laktoz intolerans› semptomlar› ve özellikleri incelenmifltir.
Bulgular: 500 olgudan oluflan evrende laktoz intolerans› s›kl›¤› % 42.8 olarak hesaplanm›flt›r. Kontrol grubunu oluflturan 364 kiflinin 123’ünde (%33.8) laktoz intolerans› saptan›rken,
IBS tan›s› alan 136 kiflinin 91’inde (%67) laktoz intolerans› semptomlar› bulunmufltur. IBS
tan›s› alan kiflilerde laktoz intolerans› s›kl›¤› yaklafl›k 4 kat fazla bulunmufltur (OR: 3.96 (CI:
2.56-6.15), p<0.000). ‹shal predominant IBS düflünülen 81 kiflinin 62’sinde (%76.5) laktoz intolerans› saptanm›flt›r (OR: 5.73 (CI: 3.20-10.34), p<0.000).
Sonuç: IBS, özellikle ishal predominant IBS olan hastalarda laktoz intolerans›n›n bu kadar
yüksek oranda bulunmas› nedeniyle Türkiye gibi s›kl›¤›n yüksek oldu¤u bölgelerde IBS düflünülen hastalarda mutlaka laktoz intolerans› semptomlar› sorgulanmal› ve d›fllanmal›d›r.
P128
BEHÇET HASTALI⁄I’NDA ANEM‹ SIKLI⁄I
Ahmet Uyan›ko¤lu
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
AmaçEkonomik düzeyi düflük bölgelerde ishal ay›r›c› tan›s›nda yap›lacak tetkik ve tedavinin
maliyeti bölgeyle ilgili sorunlar›n bir baflka boyutunu oluflturmaktad›r.Kronik ishal yaklafl›k
6 haftadan daha uzun süren ishal olgular›n› kapsamakta ve infeksiyon,inflamasyon,malabsorbsiyon baflta gelen nedenlerini oluflturmaktad›r.‹leri tetkikin zor oldu¤u ilçelerde kronik
ishal flikayeti olan hastalara yaklafl›m önemli bir sorumluluktur.Sevklerinde sosyokültürel
ve etik problemlerin yafland›¤› bir ilçede kronik ishal tan›mlayan hastalarda,gaita mikroskopisinin(GMc)ve ampirik antibiyoterapinin(AAbT)tan›daki de¤erinin,ayn› sistemik sorgulamalara sahip ileri tetkiki yap›labilmifl hastalarla karfl›laflt›r›lmas› amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Kronik ishal tan›mlayan ve sorgulamalar›nda inflamatuvar barsak hatal›¤›(IBH),
malignite için belirgin alarm semptomlar› ve öncesinde diabet,‹BH,malignite tan›s› olmayan
toplam 32 hasta(18 kad›n)çal›flmaya al›nd›. Sorgulamalar›nda ishalin özellikleri ve sistemik
hastal›klar için ayr›nt›l› anamnez al›nd›. Hepsinin GMc incelendi, eritrosit sedimantasyon h›z›(ESH), tam kan say›m›, karaci¤er enzimleri, total protein ve albumin düzeyleri ölçüldü.Hastalara 15 günlük ciprofloksasin(Cpx-500mg)tedavisi bafllanarak kontrole ça¤r›ld›,
GMc tetkiki ve sistem sorgulamalar› tekrarland›.Bu hastalardan 10unda ilgili merkezlerde
yap›lan gaita sindirim tetkiki, baryumlu kolon grafisi ve endoskopik tetkik sonuçlar› ile birlikte tetkik yap›lamayan di¤er hastalar›n sonuçlar› karfl›laflt›r›ld›. Sonuçlar do¤ruluk,özgüllük ve duyarl›l›k aç›s›ndan irdelendi.
Bulgular: Yafl ortalamas› 38.4-11.2 olup, kad›n ve erkekler aras›nda fark yoktu.(p>0.05)
Yap›lan GMc incelemesinde eritrosit ve lökosit olan 21 hasta çal›flma aç›s›ndan takip edildi. Di¤er 11 hasta ROMA II kriterlerine uygunluk göstererek irritabl barsak sendromu(IBS)
tan›s› ald›.‹nflamatuvar gaita özelli¤i gösteren hastalardan 18inin AAbT ile semptomlar›
kayboldu ve ileri tetkiki yap›lanlar›nda 4 IBH, 3 nonspesifik kolit, 1 malignite tespit edildi.
GMc inflamatuvar olan hastalar›n Cpxe yan›tlar› IBS tan›s› olanlardan anlaml› olarak fazlayd› (r=0.108, p<0.05). Tablo I ve Tablo II’de çal›flmada yer alan hastalar›n GMc ve Cpx tedavisine yan›tlar› ile tan›lar›n›n karfl›laflt›r›lmas› yeralmaktad›r.
Sonuç:GMcnin kronik ishal tan›s›na yaklafl›m›nda do¤rulu¤u %56, özgüllü¤ü %43 ve du-
Amaç Behçet hastal›¤› bütün sistemleri tutabilen, zaman zaman alevlenen kronik bir hastal›kt›r. Hematopoetik sistem ise kronik inflamatuar olay ve hastal›klar›n s›kl›kla etkiledi¤i bir
sistemdir. Bu çal›flmada Behçet hastal›¤›’yla hematopoetik sistem aras›ndaki iliflkiyi bu
amaçla da Behçet hastal›¤›’nda anemi s›kl›¤›n› tesbit etmeyi amaçlad›k.
Hastalar ve yöntemler: Uluslararas› Behçet Hastal›¤› Çal›flma Grubu kriterlerine uygun olarak tan› alm›fl 538 Behçet hastas› (295 erkek, 245 kad›n; yafl ortalamas› 35.2 da¤›l›m› 1565) retrospektif olarak incelendi. Hastalardan 182 tanesinde (86 erkek, 96 kad›n; yafl ortalamas› 35.1, da¤›l›m› 16-65) anemi tesbit edildi. Bunlardan 42 tanesi (11 erkek, 31 kad›n;
yafl ortalamas› 38.9, da¤›l›m› 22-61) prospektif olarak hematolojik aç›dan tetkik edildi.Hastalar›n yafl›, cinsiyeti, hastal›¤›n›n süresi ve hemoglobin düzeyi belirlendi. Hastalarda anemi s›n›r› olarak hemoglobin düzeyleri kad›nlarda 12 g/dl’nin alt›, erkeklerde 13.5 g/dl’nin alt› anemi olarak kabul edildi.
Bulgular ve Sonuç:
1.Behçet hastal›¤›nda anemi san›ld›¤›ndan çok daha s›k görülmektedir. Bizim çal›flmam›zda %33.8 olarak tesbit edilmifltir.
2.Anemi genelde derin olmay›p orta derecede bir anemidir.
3.Prospektif olarak incelenen 42 hastada hemoglobin ve hematokrit ortalamalar› erkek hasta grubunda anlaml› olarak yüksek tesbit edildi.
4.Hastan›n yafl› ve hastal›¤›n›n süresi ile anemi aras›nda bir iliflki yoktu.
162
P129
fiARTLARA UYGUN YAKLAfiIM:KRON‹K ‹SHAL‹ OLAN ve
‹NFLAMATUVAR BARSAK HASTALI⁄I TANISI ‹Ç‹N ‹LER‹ TETK‹K
YAPTIRILAMAYAN HASTALARDA Ç‹NKO MOLEKÜLÜNÜN TESTTERAPÖT‹K OLARAK KULLANILMASININ TANI DE⁄ER‹N‹N
‹RDELENMES‹
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
Amaç Kronik ishal tan›mlayan ve ileri tetkiklerinde inflamatuvar barsak hastal›¤›(‹BH)tan›s›
kan›tlanamayan,ayr›ca semptomlar› aras›nda saç dökülmesi, halsizlik, t›rnak bozukluklar›
ve ciltte nonspesifik de¤ifliklikler gibi flikayetleri de olan hastalarda çinko eksikli¤inin de
olabilece¤i düflünülmektedir.Çinko düzeyinin bak›lamad›¤› durumlarda test-terapötik olarak
bafllan›lan çinko molekülünün tan›ya olan katk›s›n›n de¤erlendirilmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Kronik ishal tan›mlayan ve gaita mikroskopisinde(GMc)inflamasyon bulgular›
saptanan,ileri tetkikinde ‹BH tan›s› konulamayan ve ROMA-II kriterleri ile irritabl barsak
sendromu(‹BS)ekarte edilen 9 hastaya(4 kad›n)çinko molekülü 2 haftal›k süre ile bafllan›ld›.GM normal olan ve ‹BS tan›s› konulan 6 hastaya da ayn› süreli çinko molekülü tedavisi
baflland›.Baflka bir tedavi uygulanmad›.Parazitoz uygun flekilde ekarte edildi.Tedavi sonras›nda semptomlara olan cevap karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: Yafl ortalamas› tüm hastalar için 30.7±9.72,‹BS olanlarda 28.3±10.8,‹BH olanlarda 32.9±10.8 olup,cinsiyet fark› tüm gruplar için de yoktu.(p>0.05,p>0.06)‹BH tan›mlayan
9 hastadan 7sinde tedavi ile ishal,kar›n a¤r›s› ve di¤er semptomlar kaybolurken,‹BS tan›mlayan 6 hastadan sadece 1inde çinko molekülüne yan›t vard›.
Sonuç: ‹BH semptomlar› ile benzerlik gösteren, sadece belirgin bir fark olarak kilo kayb›n›n izlenmedi¤i çinko yetersizli¤i olgular›n›n da kronik ishal ay›r›c› tan›s›nda düflünülmesi
gerekmektedir.‹BH endoskopik ve ileri tetkikler ile d›fllan›lm›fl hastalarda GMc normal olsun ya da olmas›n çinko eksikli¤inin irdelenmesi ve çinko düzeyinin belirlenmesi gerekti¤i
kan›s›na var›ld›.Hasta say›s›n›n daha fazla oldu¤u ve ileri tetkiklerle birlikte karfl›laflt›r›larak
çal›flman›n geniflletilmesi konusunda karar verildi
P130
ÜST GASTRO‹NTEST‹NAL S‹STEM KANAMASINDA ETYOLOJ‹YE
GÖRE AYLIK VE MEVS‹MSEL VARYASYON
gastrik ülser, eroziv gastrit ve duodenal ülserli olgular›m›zda belirgin olarak ön planda iken,
sigara kullan›m›nda etyolojik nedenler aras›nda anlaml› farkl›l›k yoktur. Alkol kullan›m› ise
özellikle özofagus varis kanamal› erkek olgular›m›zda anlaml› derecede s›kt›r.
P132
POL‹KL‹N‹⁄‹M‹ZDE ROMAT‹ZMAL HASTALIK AÇISINDAN TETK‹K
ED‹LEN 100 HASTANIN TANISI VE SONUÇLARI
Özgür Keflkek
Çal›flmaya, 2003-2004 y›llar›nda poliklini¤imize baflvuran ve romatizmal hastal›k düflünülen 100 hasta al›nm›flt›r. Hastalar›n yafl ortalamalar› 41 olup 14 hasta erkek ve 86 hasta kad›nd›r. Tüm hastalarda poliartralji mevcuttu. Non steroid antiinflamatuar ilaçlardan yarar
görmemifllerdi.
Hastalar›n 60 tanesinde eklem a¤r›s›na ek olarak sabah sertli¤i ve zaman zaman olan eklem fliflli¤i oluyormufl. 41 hastan›n eklem yak›nmalar› simetrik ve 18 hastada da günlük ifllerini k›s›tlayacak bel a¤r›s› olmaktaym›fl. 32 hastan›n görme flikayeti olmas› üzerine yap›lan göz muayenesinde 21 hastada üveit tespit edilmifltir.3 hastada da schirmer testiyle göz
kurulu¤u bulunmufltur. 4 hastada belirgin cilt döküntüsü 2 hastada ciltte pullanma ve kuruluk vard›. 5 hasatada tekrarlayan oral ve genital aft oldu¤u ö¤renildi.
Bütün bu bulgular ›fl›¤›nda hastalarda yap›lan kan, idrar ve görüntüleme tetkikleri sonucunda 55 hastada Romatoid Artrit,16 hastada Ankylozan Spondilit, 5 hastada Behçet, 5 hastada Lupus, 3 hastada Sjögren ve Romatoid Artrit, 2 hastada Psöriatik Artrit, 1 hastada Skleroderma tan›s› konulmufl, 13 hastada da mikst konnektif doku hastal›¤› düflünülerek takip
alt›na al›nm›flt›r.
Sonuç olarak toplumuzda romatolojik hastal›klar›n s›kl›¤› az de¤ildir ve kad›n hastalarda
daha s›k görülmektedir. Ba¤ doku hastal›¤› veya spondiloartropati olabilece¤ini düflündü¤ümüz hastalar› multidisipliner bir flekilde de¤erlendirip ona göre tedavi bafllamal›y›z. Bazen çak›flma sendromlar› da olabilece¤inden bu hastalarda tan› konana kadar s›k takip etmeli ve tan› konulup tedavi baflland›ktan sonra periyodik kontrolleri devam etmelidir.
P133
ERZURUM ‹L‹NDE KOLON KANSER‹ SAPTANAN OLGULARIMIZIN
ÖZELL‹KLER‹
*1Do¤an Nas›r Binici, 2Nezih Piflkinpafla
1
Vildan Ercan
Amaç: Bu çal›flmada, klini¤imizde tedavi gören üst gastrointestinal sistem (G‹S) kanamas› olan olgular›n etyolojiye göre ayl›k ve mevsimsel da¤›l›m›n›n de¤erlendirilmesi amaçlanm›flt›r.
Materyal ve Metod: Taksim E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 1. ‹ç Hastal›¤› Klini¤ine 01
Ocak 2000-31 Aral›k 2003 tarihleri aras›nda, üst G‹S kanama tan›s›yla yat›r›lan 303 olgudan gastroskopisi yap›lan 255 olgunun sonuçlar› retrospektif olarak incelenmifltir.
Bulgular: Endoskopisi yap›lan 255 olgunun; 83ünde(%32,5) duodenal ülser, 39unda(%15,2) gastrik ülser, 90›nda(%35,2) eroziv gastrit, 32sinde(%12,5) özofagus varis kanamas›, 11inde(%4,3) gastrointestinal malignite saptand›. Araflt›rmam›z, akut üst G‹S kanamas›nda ayl›k ve mevsimsel fluktuasyonu, may›s ve eylül aylar›nda iki pik olmak üzere
sonbahar ve ilkbaharda alevlenme fleklinde desteklemekle birlikte; istatistiksel olarak duodenal ülser, gastrik ülser ve eroziv gastrit ile aylar veya mevsimler aras›nda anlaml› fark
tespit edilmemifltir (herbiri için p>0,05).
Sonuç: Çal›flmam›zda üst G‹S kanamal› olgular›m›zda etyolojiyle iliflkili ayl›k ve mevsimsel
varyasyon saptamad›k.
Üst G‹S kanamas›n›n mevsimsel paternini etkileyen faktörler aç›k de¤ildir. ‹leri dönemdeki
çal›flmalar›n bu ilginç fenomenin biyolojik temelini ayd›nlataca¤›n› umut ediyoruz.
P131
ÜST GASTRO‹NTEST‹NAL S‹STEM KANAMASINDA ETYOLOJ‹YE
GÖRE R‹SK FAKTÖRLER‹ VE DEMOGRAF‹K ÖZELL‹KLER
Vildan Ercan
Amaç: Bu çal›flmada, klini¤imizde tedavi gören üst gastrointestinal sistem (G‹S) kanamas› olan olgularda etyolojiye göre risk faktörleri ve demografik özelliklerin de¤erlendirilmesi
amaçlanm›flt›r.
Materyal ve Metod: Taksim E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 1. ‹ç Hastal›¤› Klini¤ine 01
Ocak 2000-31 Aral›k 2003 tarihleri aras›nda, üst G‹S kanamas› tan›s›yla yat›r›lan 303 olgudan gastroduedonoskopisi yap›lan 255 olguda cinsiyet, yafl, sigara ve/veya alkol kullan›m›,
H.pylori pozitifli¤i, kanamaya neden olabilecek predispozan faktörler(ilaç kullan›m›) retrospektif olarak de¤erlendirilmifltir.
Bulgular: Endoskopisi yap›lan 255 olgunun; 83ünde(%32,5) duodenal ülser, 39unda(%15,2) gastrik ülser, 90›nda(%35,2) eroziv gastrit, 32sinde(%12,5) özofagus varis kanamas›, 11inde(%4,3) gastrointestinal malignite saptanm›flt›r. Olgular›n %78,2sinde
H.pylori (+) saptand›. NSAE‹ kullan›m› kanama sebebi gastrik ülser olan olgularda %69,2,
eroziv gastrit olan olgularda %56,7 ve duodenal ülsere olan olgularda %51,8 oran›nda görülürken; özofagus varisi ve maligniteye ba¤l› kanamalarda NSAE‹ kullan›m› daha düflük
(s›ras›yla %6,3 ve %36,4) bulunmufltur.
Sigara kullan›m› da¤›l›mlar› aras›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k yokken, erkeklerde
alkol kullan›m› ve buna ba¤l› özofagus kanamas›n›n daha s›k izlendi¤i görüldü (p<0,01).
Duodenal ülser ve eroziv gastriti olan olgular›n yafl ortalamas›n›n gastrik ülser ve malignitesi olan olgulara göre daha düflük oldu¤u görüldü (p<0,01).
Yorum: Dört y›ll›k üst G‹S kanamal› olgular›m›z›n etyolojik de¤erlendirmesinde peptik ülser
ilk s›rada yer al›rken bunu 2. s›kl›kla eroziv gastrit izlemektedir. NSAE‹ kullan›m› özellikle
2
Erzurum Numune Hastahanesi Dahiliye Klini¤i
‹stanbul Polis Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
Kolon kanserleri toplumda önemli sa¤l›k sorunu olmaya devam etmektedir. Önceki y›llarda
yap›lan çeflitli çal›flmalarda distal kolon kanserlerinin proksimal kolon kanserlerinden daha
fazla görüldü¤ü bildirilmiflken son y›llarda proksimal kolon kanserlerinde art›fl oldu¤una
dair yay›nlar vard›r.
Amaç: Erzurum ilinde kolon kanserlerinin lokalizasyon, yafl, cinsiyet gibi özelliklerini araflt›rmak.
Metod: Çal›flmaya son .dört.. y›l içinde klini¤imiz endoskopi ünitesinde kolonoskopi yap›lan .dörtyüziki.. hasta al›nd›.Endoskopi kay›tlar› taranarak kolon kanseri tespit edilen ..ellibefl. vaka irdelendi.
Kolon kanserli hastalar›n .28.. ( %509 ... ) ’ › erkek, .27.. ( % 490... ) ’ › kad›nd›.Hastalar›n
yafl ortalamas›; erkeklerde .56.9.. ( .22.. - 78... ),kad›nlarda ..59.5. ( .26.. - 82k... ) bulundu. Vakalar›n lokalizasyon ve cinsiyete göre da¤›l›m› tabloda görülmektedir.
Sonuç: Kolon kanserleri hem erkeklerde hem kad›nlarda distal kolonda daha s›k görülmektedir
Tablo 1:
Lokalizasyon
Çekum
Ǜkan kolon
Tranvers kolon
‹nen kolon
Rektosigmoid
Anal kanal
Erkek
n:28
Kad›n
n: 27
Toplam
n: 55
2( %7)
6 (%21)
4 (%14)
4(%14)
10(%35)
2(%7)
4 (%14)
5(%18)
2 (%7)
4 (%14)
11 (%40)
1 (%3)
6 (%10)
11 (%20)
6( %10)
8 (%14)
21 (%38)
3(%5)
P134
HASTANEDE YATAN HASTALARDA D‹SPEPS‹ PREVELANS
ÇALIfiMASI
Engin Kelkitli
Girifl: Dispepsi en az üç aydan beri var olan, üst abdomende lökalize sürekli veya tekrarlayan a¤r› ya da rahats›zl›k hissidir. Genel populasyondaki prevelans› yaklafl›k %25’tir. Reflü
benzeri dispepside (RBD) retrosternal yanma; ülser benzeri dispepside (ÜBD) epigastriumda a¤r›; dismotilite benzeri dispepside (DBD) üst abdomende rahats›zl›k ve fliflkinlik ana
semptomdur.
Amaç Hastaneye herhangi bir tan›yla yatan hastalarda dispepsi prevelans›n› ve dispeptik
olgularda üst gastrointestinal sistem semptom prevelans›n› saptamak.
Metod: Dispepsi prevelans›n› belirlemek amac›yla 19 May›s üniversitesi t›p fakültesi hastanesine herhangi bir ön tan›yla yatan 250 hastaya yatt¤› servis, yafl, dispeptik flikayetlerinin varl›¤›, sigara ve alkol, al›flkanl›¤›, NSA‹ kullan›p kullanmad›¤› yüz yüze görüflülerek anket fleklinde soruldu. Dispeptik yak›nmalar› olan hastalara ÜBD içina¤r›n›n epigastrik bölgede olmas›, yemek öncesi olmas›, uykudan uyand›rmas› ve periyodiste göstermesi, DBD
için üst abdomende fliflkinlik, distansiyon, yemek sonras› dolgunluk hissi, erken doyma bulant› ve kusma, RBD’yi ay›rt etmek için retrosternal yanma ve rejurjitasyon semptomlar›
varl›¤› soruldu.
163
14-19 Eylül 2004, Antalya
Bulgular: Hastalar›n 127’si kad›n 123’ü erkekti. Yafl ortalamas› 55 (16-90) y›l idi. Ankete
kat›lan hasta say›s› cerrahi bilimlerde 118, dahili bilimlerde 132 olmak üzere toplam 250
kifli idi. Dispepsi prevelans› cerrahi bilimlerde %10, dahili bilimlerde %18 olmak üzere %28
bulundu (tablo 1). ÜBD %18, DBD %8 ve RBD oran› ise %2 bulundu. Hastaneneye yatmadan önce NSA‹ kullan›m oran› yaklafl›k %17,2 iken hastanede NSA‹ kullan›m oran› %28,4
idi.
Sonuç: Hastanede yatan hastalarda dispepsi prevelans› %28 olarak bulundu. Bu genel populasyondaki %25 lik orana yak›nd›. Cerrahi bilimlerde daha az dispeptik yak›nmas› olan
hasta tespit edilmesi bu bölümlerde histamin reseptör blokürü ve/veya proton pompas› inhibitörünün hemen her hastaya yat›fl yap›l›r yap›lmaz tedavide bafllanmas› olabilir. Dahili
bilimlerde dispepsi oran›n›n yüksek tespit edilmesi bu bölümlerde kullan›lan ilaç say›s›n›n
çok olmas›na ba¤l› oldu¤u düflünüldü. Sigara ve alkol kullan›m› ile dispepsi prevelans› anlaml› olarak art›yordu. FTR servisinde yatan hastalarda dispeptik yak›nmalar›n fazla olmas›
romatizmal hastal›klar nedeniyle analjezik kullan›m›n›n yüksek oranda olmas›na ba¤l› oldu¤u söylenebilir. Sonuç olarak hastaneye yatan hastalarda yaflam kalitesini azaltan dispepsi
önemli bir problemdir ve mutlaka tedavisi düzenlenmelidir.
P135
KRON‹K HEMOD‹YAL‹Z HASTALARINDA ATEROSKLEROZ GEL‹fi‹M‹
Selim Nalbant
1
2
GATA HEH ‹ç Hst Srv., Istanbul
GATA HEH Nefroloji Srv., Istanbul
Hemodiyaliz (HD) teknolojisindeki geliflmelere ra¤men bu tedavi alt›ndaki hastalarda aterosklerotik kardiyovasküler hastal›k s›kl›¤› hala yüksektir. Bu nedenle biz de çal›flmam›zda
kronik hemodiyaliz hastalar›nda ateroskleroz gelifliminin biyokimyasal ve radyolojik yöntemler kullan›larak araflt›r›lmas›n› amaçlad›k.
Çal›flma bir y›ldan az süre HD tedavisi gören 25 hasta (22 erkek, 3 kad›n, 18.3), ve 5 y›ldan fazla HD tedavisi gören 25 hasta (16 erkek,±yafl:47.8 13.4) ile 10 sa¤l›kl› gönüllüden
oluflan kontrol±9 kad›n, yafl:45.5 grubunda gerçeklefltirilmifltir. Çal›flmaya dahil edilen bütün olgularda homosistein, hs-CRP, lipid profilleri ve karotis doppler ultrasonografi ile karotis intima kal›nl›klar› (KA-‹MK) saptanm›flt›r.
Çal›flma sonunda serum homosistein ve hs-CRP seviyesi ile KA-‹MK1 ve 5 y›ld›r HD tedavisi gören hastalarda kontrol gruplar›na göre anlaml› ölçüde hemodiyaliz süresi ile korele
olarak yükselirken tedavi süresi bir y›l›n alt›nda olan hastalarda anlaml› bir fark bulunamad›. Lipid profili aç›s›ndan ise, hasta ve kontrol gruplar› aras›nda her hangi bir fark bulunamad›.
Bu sonuçlara göre, kronik hemodiyaliz hastalar›nda homosisteinin ba¤›ms›z bir risk faktörü olabilece¤i, bu hasta populasyonunda atesklerozun ilerledi¤ini ve ileride oluflabilecek
aterosklerotik kardiyovasküler olaylar›n önceden tahmin edilmesinde KA-‹MK ve serum hsCRP düzeyinin birlikte kullan›lmas›n›n faydal› olabilece¤i ve tan›sal de¤er tafl›d›klar› de¤erlendirilmifltir.
P136
SADECE ARTR‹TLE ORTAYA ÇIKAN A‹LEV‹ AKDEN‹Z ATEfi‹NDE
MEFV GEN MUTASYON ANAL‹Z‹
Selim Nalbant
Ailevi Akdeniz Atefli (AAA) klasik olarak atefl, kar›n a¤r›s› ve serozit gibi klinik bulgular veren otozomal resesif bir hastal›kt›r. Bu hastal›¤›n karakteristi¤i olan periodik inflamatuar
ataklar, sadece artrit olarak da kendisini gösterebilmektedir. Biz de çal›flmam›zda klasik
AAA’den farkl› klinikopatolojik bir yap› oldu¤unu düflündü¤ümüz bu grup AAA’li hastalardaki MEFV gen mutasyonunu araflt›rd›k.
Bu amaçla hastal›¤› boyunca periyodik olarak geliflen kar›n a¤r›s› veya atefl flikayeti hiç olmayan AAA artriti tan›s›n› koydu¤umuz, klinik ve co¤rafik özellikleri ortaya konan 37 hasta
çal›flmaya dahil edildi. Büyük ço¤unlu¤u Çorum, Yozgat, Kastamonu ve Sivas’l› olan bu
hastalarda MEFV gen mutasyonu araflt›r›ld›. Çal›flma sonunda hastalar›n 25’inde (%68) en
az bir lokusta MEFV gen mutasyonu saptan›rken 12 (%32) hastada her hangi bir mutasyon
saptanamad›. Mutasyonlar›n da¤›l›m› M694V 22 (%59), M680I 1 (%3) ve V726A 2 (% 5)
olarak saptan›rken, E148Q lokusunda mutasyon tespit edilmedi. MEFV gen mutasyonu
saptanan hastalardan 19’unda (%76) annesinin, babas›n›n ya da her ikisinin birden Çorum
kökenli oldu¤u tespit edildi. MEFV mutasyonu saptanan Çorum kökenli, ancak aile öyküsü
ve en az 3 kuflakl›k soya¤ac›na göre birbiri ile ba¤lant›s›z 19 hastadan 17’sinde (%89) bu
mutasyon M694V lokusundayd›.
Çal›flma grubumuzda genel olarak AAA’li hastalarda yap›lan di¤er çal›flmalara göre MEFV
gen mutasyonu düflük oranda saptanm›flt›r. Bunun muhtemel en önemli nedeni bu tip bir
artritli hastaya tan› konulmas›ndaki güçlükten kaynakland›¤› dolay›s›yla populasyonumuzun heterojen olabilece¤i düflünülmektedir. Ancak, çal›flmam›zda ilginç olarak mutasyon
saptanan hastalar›n büyük ço¤unlu¤unun Çorum’lu olmas› bu bölgenin hastalar›nda spesifik lokuslarda incelemelerin yap›lmas› hastal›¤›n kökeninin ortaya konulmas›nda daha çok
bilgi sa¤layacakt›r.
P137
H‹PERTANS‹F ENSEFALOPAT‹ ‹LE BAfiVURAN TAKAYASU
ARTER‹TL‹ B‹R OLGU
1
Gülbin Seyman Çetinkaya, 2Kaz›m Çetinkaya, *1Dilek Soysal, 1Gülçin Seyman
Özdemir, 1Nihal Kavakl› Cengiz, 1Nail H›zl›
1
2
‹zmir Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi
‹zmir Bornova Acil Yard›m Hastanesi
Takayasu arteriti (TA) özellikle aorta ve aortan›n majör dallar›n› tutan kronik inflamatuvar
bir hastal›kt›r. Genç kad›nlarda (10-24 yafl) daha s›k görülür. Hastalar›n hemen tamam›n-
da tutulan artere ba¤l› iskemik bozukluklar vard›r.
Olgu: 24 yafl›ndaki kad›n hasta A¤ustos 2002 de sa¤ kolda kuvvetsizlik ve uyuflukluk flikayetiyle baflvurdu. Anamnezde; 8 y›l önce ve 2 y›l önce hipertansiyona ba¤l› hemiplejik atak
sebebiyle nöroloji klini¤inde yat›r›ld›¤› ve hastaya antihipertansif olarak amlodipin 5
mg/gün baflland›¤› ve 6 ay rehabilitasyon tedavisi ald›¤› ö¤renildi. Yap›lan muayenesinde
sa¤ radial arter al›nam›yor, sol radial arter zay›f olarak al›n›yordu. Femoral nab›zlar normal
palpe edilebiliyordu. Nörolojik muayenesinde sa¤ üst ekstremitede 3/5, sol üst ekstremitede 4/5 kuvvet kayb› mevcuttu, alt ekstremitelerde motor kayb› yoktu. Laboratuvar incelemesinde eritrosit sedimentasyon h›z› (ESH): 112 mm/saat, C-reaktif proteini (CRP): 5
mg/dl, hemoglobin: 10,3 gr/dl, beyaz küre say›s›: 14500/ml olarak saptand›. Protein elektroferezinde alfa-2 globülin ve gama globülinde artma mevcuttu. Böbrek ve karaci¤er fonksiyonlar›, kanama ve p›ht›laflma testleri, protein C, protein S ve homosistein düzeyleri normal bulundu.
Aortagrafide ve MR anjiografide torakal inen aortada %100 darl›k, sa¤ subklavian arterde
%100 darl›k, brakiosephalik trunk öncesi sa¤ aksiler arterde %85 darl›k saptand›. Hastaya
romatoloji konsültasyonu sonucu TA tan›s› konuldu ve 100 mg/gün aspirin, 1mg/kg prednizolon ve haftada 7.5 mg methotrexate tedavisi baflland›. CRP ve ESH kontrollerinde düflme saptanan hastan›n tedavisine idame olarak 8 mg prednizolon, 100 mg aspirin ve haftada 7,5 mg methotrexate ile devam edildi.
Ekim 2002 de operasyon ile hastan›n inen aortas›na 15 cm lik dacron greft uç uca interpoze edildi. Postoperatif dönemde hastan›n önceki tedavisine 75 mg/gün clopidogrel eklendi. fiubat 2004 de KDC deki muayenesinde, sa¤ radial nabz› al›namayan hastan›n üst Doppler USG unda her iki üst ekstremite arterlerinde sa¤da daha belirgin olmak üzere radial ve
ulnar arterlerde diffüz cidar kal›nlaflmas› saptand›. KDC taraf›ndan medikal tedavinin devam› önerildi.
Tart›flma: Kronik inflamatuvar bir vaskülit olan TA de olgumuzda görüldü¤ü gibi geçici iskemik atak, serebral infarkt, hipertansif ensefalopati, serebral hemoraji gibi nörolojik olaylar TA olgular›n›n yar›s›nda gözlenir. Olgumuz dolay›s›yla nörolojik bulgularla gelen genç
bayanlarda TA mutlaka bir tan› olarak ak›lda tutulmal›d›r.
P138
D‹ABETES MELL‹TUS TANILI HASTALARDA ROMATO‹D FAKTÖR
SIKLI⁄ININ BEL‹RLENMES‹ ve S‹STEM‹K SORGULAMA ile
B‹RL‹KTE ROMATO‹D ARTR‹T TANISINA YAKLAfiIMIN
‹RDELENMES‹
Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
Amaç ‹mmunolojik ve inflamatuar mekanizmalar›n birlikteli¤i aç›s›ndan bak›ld›¤›nda tip 2
diabetes mellitus(DM)tan›l› hastalarda romatoid faktör(RF) varl›¤›n›n romatoid artrit(RA)
tan›s›ndaki de¤erinin irdelenmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Poliklini¤e baflvuran 100 DM tan›l› hastada h›zl› kart aglütinasyon yöntemi ile RF
çal›fl›lm›fl ve pozitif saptanan hastalar titre çal›flmas› için ilgili merkezlere sevk edildi.Sonuçlara göre RA s›n›flama kriterleri sorgulanm›fl ve DM tan›l› hastalarda RF varl›¤›n›n tan›
de¤erinin do¤ruluk, duyarl›l›k ve özgüllük oranlar› belirlenmifltir.
Bulgular: Yafl ortalamas› 49.2±18.3 olup, kad›nlar›n yafl ortalamas› erkeklerden anlaml› olmasa da daha küçük bulundu.(p=204) Hastalar›n 68i kad›n ve 32si erkekti. Tüm hastalarda RF pozitifli¤i h›zl› kart yöntemi ile 14(%14)ünde tespit edildi.Bu hastalar infeksiyon, malignite ve di¤er otoimmun hastal›klar yönün de sorgulanarak ileri tetkikleri ve titreli RF tayini için ilgili merkezlere sevkedildi.Titreli RF tetkiki sonucunda 9 hastada RF pozitifli¤i kesinlefltirildi.Bu hastalar›n RA s›n›flama kriterleri ile sorgulamalar› ve radyolojik tetkikleri
sonras›nda 1inde RA tan›s› konuldu.‹leri tetkiklerinde 1 hastada otoimmun tiroidit, 1 hastada inkomplet ba¤ doku hastal›¤›, 1hastada malignite saptand›. RF pozitifli¤i ile DM süresi, kan flekeri düzeyi ve nöropati aç›s›ndan anlaml› bir fark saptanmad›. (p>0.06, p>0.05,
p>0.06)
Sonuç: DM tan›l› hastalarda RF pozitifli¤i s›k olarak görülmekte fakat RA tan›s›ndaki yeri
tart›flmal›d›r.RF pozitifli¤i olan DM tan›l› hastalarda yalanc› pozitiflik oran›n yüksek oldu¤u
akla gelmeli ve ileri tetkiklerin sistem sorgulamas›na göre yap›lmas› gerekmektedir.
P139
HEPAT‹K ENSEFALOPAT‹ TANISI OLAN KARAC‹⁄ER S‹ROZU
HASTALARINDA ENSEFALOPAT‹ DERECES‹ ‹LE SERUM AMONYAK,
AÇLIK KAN fiEKER‹, LÖKOS‹T SAYISI,FOL‹K AS‹T;
C-REAKT‹F PROTE‹N VE F‹BR‹NOJEN DÜZEYLER‹ ARASINDAK‹
‹L‹fiK‹N‹N DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
*Özgür Tanr›verdi, Esen Ger, Sernaz Uzuno¤lu, M. Kemal Serez,
A. Kadir Ergen, A. Baki Kumbasar
Haseki E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 3‹ç Hastal›klar› Klini¤i, ‹stanbul
Amaç Hepatik ensefalopati(HE)tan›l› karaci¤er sirozu(KS)hastalar›nda HE deceresi ile serum amonyak(SA),açl›k kan flekeri(AKfi),lökosit say›s›(Leu),folik asit(FA), c-reaktif protein(CRP)ve fibrinojen(Fibr) düzeyleri aras›ndaki iliflkinin de¤erlendirilmesi amaçlanm›flt›r.
Yöntem: Klini¤imize 1998-2003 y›llar› aras›nda HE tan›s› ile interne edilmifl ve dosyalar›nda SA düzeyi de¤erleri olan de¤iflik etyolojilerde KS tan›l› toplam 17 hasta al›nd›. Hastalar›n HE dereceleri grade I,II,III,IV olarak klinik durumlar›na uygun s›n›fland›.Hastaneye yat›fllar›n›n ilk günü ve taburcu olduklar› zamana dair olan SA,AKfi,Leu,FA,CRP,Fibr düzeyleri retrospektif incelendi.
Bulgular:Yafl ortalamas› 47.3±9.73 olan, 7si kad›n olan KS tan›l› HE nedeni ile yat›r›lan hastalar›n etyolojik da¤›l›m›nda 8 alkolik siroz(AS,8 erkek), 1 Budd-Chiari sendromu(1 kad›n),
1 primer bilier siroz(1 kad›n), 2 kriptojenik siroz(KrS,2 kad›n), 3 hepatit B virüsüne ba¤l›
164
KS(3 erkek), 1 Wilson sirozu(1 erkek), 1 otoimmun hepatit(1 kad›n) mevcuttu. HE aç›s›ndan hasta da¤›l›m› grade I(4 hasta), grade II(7) hasta), grade III(2hasta), grade IV(4 hasta)idi. Çal›flma de¤iflkenleri ile etyolojik nedenler aras›nda ve cinsiyet fark› yoktu.(tüm de¤iflkenler için p>0.06). Yat›fllar›na ait ilk de¤erlere göre Grade artt›kça SA,CRP,Leu düzeylerininde anlaml› bir art›fl oldu¤u(p<0.01,p<0.001, p<0.05) ve AKfi,FA,Fibr düzeylerinin ise
anlaml› olarak azald›¤› tespit edildi.(p<0.001, p<0.05, p<0.001) Tedavi ile HE tablosu tamamen kaybolan hastalar›n de¤iflkenleri ile ilgili fark normale dönerken, klinik sonucu exitus
ile sonuçlanan 5 hastada bafllang›ca göre AKfi, Fibr düzeylerinde anlaml› bir düflme
(p<0.001, p<0.01) mevcuttu.
Sonuç:HE tablosu KS hastalar›nda s›k ölüm nedeni olup klinik takibinde prognoza yönelik
olarak çeflitli de¤iflkenlerin ön bilgi verebilece¤i kan›s›na var›ld›.
P140
GASTR‹K KARS‹NO‹D TÜMÖR NONS‹ROT‹K PORTAL
H‹PERTANS‹YON SEBEB‹ OLAB‹L‹R M‹?
Didem Ayd›n
Hepatit C, Hepatit B ve Alkole ba¤l› siroz en s›k görülen portal hipertansiyon sebepleridir.
Nonsirotik portal hipertansiyon siroz olmaks›z›n, s›k görülmeyen di¤er sebeplere ba¤l› olarak geliflen portal hipertansiyondur. Artm›fl portal ven direnci, daha az s›kl›kla da portal sikülasyonda artan ak›m sebebi ile geliflir. Sebepler intrahepatik presinüzoidal, ekstrahepatik
presinüzoidal, sinüzoidal, postsinüzoidal ve ekstrahepatik postsinüzoidal sebepler olarak
grupland›r›labilirler.Karsinoid tümörler enterokromafin hücrelerden geliflti¤i düflünülen
yayg›n endokrin sistem maliniteleridir.Görülme s›kl›¤› 1/100000dir. %85i intestinal sistemde ve Kuchitsky hücrelerinden geliflir. Portal hipertansiyon nedeni ile tetkik ederken mide
korpusunda karsinoid tümör saptad›¤›m›z bir olguyu sunduk.
P142
PR‹MER AKC‹⁄ER KANSER‹NDE KADIN-ERKEK FARKLILIKLARI:
1904 HASTANIN ÖZELL‹KLER‹N‹N ANAL‹Z‹
Halil Yanarda¤
Sigara içimi Türkiye’deki kad›nlar aras›nda artmaktad›r. Ço¤unlukla sigara içimi ile iliflkili
olan akci¤er kanseri (CA), artmakta olan oran› nedeniyle dikkat çekmektedir.
Yöntem: Bu çal›flmada, 1983-2003 y›llar› aras›nda akci¤er kanseri tan›s› alm›fl 1904 hasta
retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Hastalar›n %90,6’s› erkek ve %9,4’ü kad›n idi. Kad›n : erkek oran› 1:9’idi. Farkl›l›k istatistiksel olarak anlaml› idi (p<0,05). Erkeklerin %92,7’sinin sigara içme geçmifli varken kad›nlar›n %38,5’inin sigara içme geçmifli vard›. Kad›nlar ve erkeklerin her ikisinde en
s›k kanser tipi epidermoid kanser idi (s›ras›yla %27,9 ve % 52,9 ). Kanser tipleri sigara içen
kad›nlarda küçük hücreli CA (%34,8), epidermoid CA (%27,5), adenokarsinoma (%18,8)
ve sigara içmeyen kad›nlarda adenokarsinoma (%30,9), epidermoid CA (%28,2), ve küçük
hücreli CA (%16,4) fleklinde idi. Adenokarsinom sigara içmeyenlerde en s›k görülen olmakla birlikte küçük hücreli CA sigara içen kad›nlarda en s›k görülen kanser tipi idi.Sigara içen
ve içmeyen erkeklerdeki kanser s›kl›¤› epidermoid CA (%53,2, %49,2), küçük hücreli CA
(%24,1, %21,4), ve adenokarsinom (%8,9, %14,3) idi. Epidermoid karsinom sigara içen
ve içmeyen erkeklerde en s›k kanser tipi idi (%53,2, %49,2), gruplar aras›ndaki fark istatistiksel olarak anlaml› de¤ildi.
Sonuç: Son y›llarda ülkemizde akci¤er kanserinde cinsiyetler aras›ndaki farkl›l›k azalm›flt›r
ve bu durum kad›nlarda artan sigara içimi ile ilintili olabilir.
P143
32 yafl›nda bayan hasta, hastanemiz II ‹ç Hastal›klar› poliklini¤ine yaklafl›k 1,5 y›ld›r devam
eden , son 2-3 ayd›r artan halsizlik, ifltahs›zl›k, sol üst kadran a¤r›s› ve kilo kayb› flikayeti
ile baflvurdu. Fizik muayenesinde, genel durumu orta, kardiyovasküler sistemde tüm odaklarda 2/6 sistolik üfürüm,bat›nda umbilikusa kadar uzanan splenomegalisi tespit edildi.
Kronik karaci¤er hastal›¤› düflündürecek periferik bulgu saptanmad›.
‹STANBUL’DAN SARKOIDOZLU 473 OLGUNUN KL‹N‹KO‹STAT‹ST‹KSEL ÇALIfiMALARI: KL‹N‹K BAfiLANGICIN MEVS‹MSEL
SIKLI⁄I
Laboratuar tetkiklerinde; lökosit say›m› 2200/uL, eritrosit say›m› 2,34mil/uL, hematokrit
%17,9, hemoglobin 4,8g/dl, trombosit say›m› 31000/uL, MCV 76,5fl tespit edildi. Kan lipid
düzeyleri düflük karaci¤er fonksiyon testleri normaldi. Hepatit markelar› ve otoantikorlar›
negatifti. Demir düzeyi düflük, demir ba¤lama kapasitesi normaldi.
Sarkoidoz da¤›l›m›n›n mevsimsel kümeleflmesi daha önce çeflitli çal›flmalarda bildirilmifltir. Türkiye’de sarkoidozun mevsimsel kümeleflmesinin olup olmad›¤›n› bulmay› amaçlad›k.
Cerrahpafla T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›-Akci¤er Birimi’nde 1964-2004 y›llar›
aras›nda takip edilmifl olan 473 olguyu araflt›rd›k. %34,3 hasta sonbahar ve k›fl›n tan› al›rken %65,7 hasta ilkbahar ve yaz›n (en yüksek kümelenme May›s ve Haziran) tan› alm›flt›.
Sarkoidozun di¤er mevsimsel kümelenme da¤›l›mlar› Yunanistan’dan (olgular›n %70’i
Mart ile May›s aras›nda tan›mlanm›fl), ‹spanya’dan (423 sarkoidoz hastas›n›n neredeyse
yar›s› Nisan ile Haziran aras›nda tan› alm›fl), Japonya’dan (akci¤er sarkoidozlu 678 Japon
hastada Haziran ve Temmuz’da belirgin art›fl bulunmufl), Finlandiya’dan (354 sarkoidozlu
hastan›n %64’ü y›l›n ilk yar›s›nda tan› alm›flt›) ve güney yar›küreden Yeni Zelanda’dan (sarkoidoz olgular›nda her ilkbaharda 3 y›l boyunca daha göze çarpar hale gelen mevsimsel kümelenme oldu¤u) bildirilmifltir. Aksine, Henke ve arkadafllar› Rochester (Minnesota-ABD)
sakinleri aras›nda sarkoidozda özgül olmayan mevsimsel bir iliflki bulmufllard›.
Tüm bat›n ultrasonografisinde; hepatosplenomegali saptand›. Portal sistem doppler tetkikinde; Artm›fl portal ven çap› ve debisi, kompanse portal hipertansiyon tespit edildi. Üst
Gastrointestinal sistem endoskopisinde; Grade I-II ösefagus varisleri, gevflek kardia, pangastrit, korpusta 4-5 mm boyutunda polip, bulbit mevcuttu. Polipten al›nan biopsi sonucu
karsinoid tümörle uyumlu bulundu. Yap›lan karaci¤er biopsisinde sirozu destekleyecek
bulgu saptanmad›.Hastan›n hematolojik splenomegali sebepleri aç›s›ndan kemik ili¤i aspirasyon ve biopsisi yap›ld›, patolojik bulgu tespit edilmedi. Hastada metastaz düflündürecek
bulgu mevcut de¤ildi.
Hastada portal hipertansiyon sebebini aç›klayacak baflka patoloji saptanmamas›, literatürde pek rastlanmasa da karsinoid tümörün sebep olabilece¤ini düflündürdü.
P141
ÜST GASTRO‹NTEST‹NAL S‹STEM KANAMASINDA MEVCUT EK
HASTALIKLARIN HASTANEYE YATIfi SÜRELER‹ VE MORTAL‹TE
ÜZER‹NE ETK‹LER‹N‹N ARAfiTIRILMASI
Vildan Ercan
Amaç Bu çal›flmada, klini¤imizde tedavi gören üst G‹S kanamas› olgular›ndaki mevcut ek
hastal›klar›n hastaneye yat›fl süreleri ve mortalite üzerine etkilerinin araflt›r›lmas› amaçlanm›flt›r.
Materyal ve Metod: Taksim E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 1. ‹ç Hastal›¤› Klini¤ine 01 Ocak
2000-31 Aral›k 2003 tarihleri aras›nda, üst gastrointestinal kanama tan›s›yla yat›r›lan 303
olgu, retrospektif olarak incelenmifltir.
Bulgular: Endoskopisi yap›lan 255 olgunun; 83ünde(%32,5) duodenal ülser, 39unda(%15,2) gastrik ülser, 90›nda(%35,2) eroziv gastrit, 32sinde(%12,5) özofagus varis kanamas›, 11inde(%4,3) gastrointestinal malignite saptand›. Olgular›n 142sinde(%46,8) herhangi bir ek hastal›k saptanmazken, 161(%53,2) olgunun efllik eden baflka bir hastal›¤› vard›. Ek hastal›klar kategorize edildi¤inde; 99(%33) olguda hipertansiyon, 69(%23) olguda
kardiyovasküler hastal›k ve diyabet, 29(%10) olguda karaci¤er sirozu, 13(%4) olguda kronik pulmoner hastal›k, 14(%4) olguda di¤er (hematolojik, renal) kronik hastal›klar mevcuttu. Hipertansiyon ve diyabet görülen olgularda hastanede yat›fl süresi ortalamas› anlaml›
düzeyde yüksekti (p<0,05). Kalp hastal›¤›na sahip olgularda hastanede yat›fl süresi kalp
hastal›¤› olmayan olgulara göre ileri düzeyde anlaml› derecede yüksekti (p<0,01). Pulmoner, hematolojik ve renal hastal›klar›n varl›¤›nda hastanede yat›fl süresine göre istatistiksel
olarak anlaml› farkl›l›k bulunmamaktad›r (p>0,05).
Klini¤imizde yatan 303 olgunun 19’unda (% 6,27) ölüm gözlenmifltir. Hipertansiyon, diyabet ve kalp hastal›klar›nda ölüm oran›nda artma yoktur. Karaci¤er sirozuna ba¤l› üst G‹S
kanamalar›nda mortalite sirozun di¤er ek komplikasyonlar›n da ilave etkisiyle nedeniyle
yüksek bulunmufltur.
Yorum: Üst G‹S kanamas›na ek hastal›¤›n efllik etmesi, hastanede yat›fl süresini anlaml›
derecede art›rmaktad›r. Mortalitede ise özellikle karaci¤er sirozu istatistiksel olarak anlaml› derecede art›fla neden olmaktad›rlar.
Halil Yanarda¤
Biz, hastal›¤›n bu aylarda hava, toprak ve bitkilerdeki de¤ifliklikler nedeniyle aktifleflebilece¤i sonucuna ulaflt›k. Bu, ‹stanbul’dan, sarkoidozun etyolojisinde yayg›n bir çevresel tetikleyici faktör kuflkusunu gösteren mevsimsel kümeleflmenin ilk bildirisidir.
P144
HAVAYOLUNUN ADENO‹D K‹ST‹K KARS‹NOMU: BEfi HASTANIN
SONUÇLARI
Halil Yanarda¤
Primer trakeal tümörler nadirdirler ve uygun tedavi stratejisi aç›k de¤ildir. Eriflkinlerdeki
trakeal tümörlerin ço¤unlu¤u maligndir ve kanser ölümlerinin %0,1’den az›na sebep olurlar. Adenoid kistik karsinoma eriflkinlerdeki en yayg›n tiptir.Özgün olarak bir bronflial adenom olarak s›n›fland›r›lsa da, adenoid kistik karsinom esas olarak akci¤erlere, karaci¤ere,
abdominal lenf dü¤ümlerine ve kemi¤e metastaz yapabilen bir malign tümördür.
Metodlar: Trakean›n primer adenoid kistik karsinomu olan 5 hastan›n retrospektif bir analizi bildirilmifltir. Tüm hastalar ‹stanbul Üniversitesi Cerrahpafla T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›-Akci¤er Birimi’nde incelendi ve tedavi edildi.
Sonuçlar: Tüm hastalar›m›z erkek idi ve sigara içicisiydi. Ortalama yafl 45 (aral›k: 33-67)
idi. Tüm hastalar laser ve/veya cerrah giriflim ile kombine veya tek bafl›na radyoterapi gördü. Üç hastaya endotrakeal laser , bir hastaya cerrahi giriflim uyguland›. Tüm hastalar için
ortalama sa¤kal›m 5 ay (aral›k 32-124 ay) idi.
Sonuç: Bu gözlemler adenoid kistik karsinomun radyoterapiye duyarl› oldu¤unu göstermektedir.
P145
SARKO‹DOZLU TÜRK HASTALARDA PROGNOZ
Halil Yanarda¤
Bu çal›flmada sarkoidozlu hastalar›m›z›n hasta kay›tlar›n› gözden geçirdik. Bunlardan yeterli kay›tl› bilgisi bulunan 166’s› retrospektif olarak gözden geçirme için uygun idi. Bu hastalar›n yüz otuz sekizi ulafl›labilir idi ve bunlardan sa¤ olanlar takip vizitine ça¤›r›ld›lar.Seksen
yedi hasta vizitte bulundu. 51 hasta ile ilgili bilgi telefon görüflmeleri ile al›nd›, bunlardan
36’s› sa¤ ve 15’i ölmüfl idi. Yirmi sekiz hastaya ev ziyareti ile de telefon görüflmeleri ile de
ulafl›lamad›. Bilgilerine ulafl›labilen 138 hasta için prognoz çal›flmas› yap›ld›. 40 yafl›n›n alt›nda, kad›n cinsiyetli ve akci¤er d›fl› tutulumlu hastalar›n daha iyi gidiflli oldu¤u gözlendi.Evre I ve II dönemdeki hastalar›n hat›r› say›l›r bir oran› evre 0’a gerilemiflti ve bu iyi bir
prognostik faktör olarak kabul edildi. Toplam mortalite %10,8 olarak ölçüldü.
165
14-19 Eylül 2004, Antalya
Sarkoidoz hastalar›n›n yeterli imkanlar› olan referans merkezlerde izlenmesinin mortalite ve
morbiditeyi düflürebilce¤i ve hastal›¤›n seyrini iyilefltirebilece¤i kan›s›na var›ld›.
P146
ERDHE‹M-CHESTER HASTALI⁄I
‹brahim Y›ld›z
Cerrahpafla T›p Fakültesi
Erdheim-Chester hastal›¤› cok nadir görülen ,etyolojisi bilinmeyen ,ceflitli doku ve organlarda progresif xantogranulomatoz infiltrasyon yapan ,non-largenhans histiositoz grubu
multisistemik bir hastal›kl›kt›r.Literatürde 100 civar›nda olgu rapor edilen bu nadir hastal›kta tipik olarak, uzun kemiklerin metafiz ve epifizlerinde simetrik skleroz ve buna ba¤l› diz
ve bacak a¤r›s› en s›k semptomdur.Histolojik olarak etkilenen organlarda lipid yüklü makrofajlar›n ,touton -tip dev hücrelerin diffüz infiltrasyonu mevcuttur‹skelet d›fl›nda böbrek,akci¤er,perikard,deri,göz,beyin gibi bircok organ tutulabilmekte,semptom ve klinik manifestasyonlar tutulan organa göre de¤iflmektedir.53 yafl›nda erkek hastam›z,2 y›ld›r sol
dizde cok yavafl büyüyen fliflkinlik ve son 6 ayd›r poliüri ve polidipsi semptomlar›yla poliklini¤imizde kabul edildi.Yap›lan kemik sintigrafisinde her iki femur diafizinde artm›fl aktivite ve MRI ile görüntülemede her iki femur diafizi ve distal metafizde tutulum olmas›,buradan al›nan biopside kemik doku icinde ilik mesafesinde yayg›n dekstrüksiyona neden olan
histiositler ve histiositik touton tipi dev hücreler iceren ksantomatöz karakterde infiltrasyon
ve infiltrasyonu oluflturan dev hücrelerde, immünhistokimyasal yöntemle CD68+, PS100+,
CD1a boyanma olmas› gibi morfolojik ve immünhistokimyasal olarak Erdheim-Chester
hastal›¤›n› düflündüren bulgular olmas›,diabetes insubudus,göz kapa¤›ndaki ksantomalar,MRI ile görüntülenen bilateral sürrenal gland lojundaki kitleler, Erdheim-Chester hastal›¤› ile uyumlu olarak de¤erlendirilmifltir.
P147
DUODENAL ÜLSER OLGULARINDA HEL‹KOBAKTER P‹LOR‹
‹NFEKS‹YONUNUN YOKLU⁄U
*2Nezih Piflkinpafla, 1Do¤an Nas›r Binici
1
2
Erzurum Numune Hastahanesi Dahiliye Klini¤i
‹stanbul Polis Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
Amaç: Çal›flmam›zda duodenal lezyonu olan hastalarda Hp yoklu¤unun s›kl›¤›n› belirlemeyi amaçlad›k.Son y›llarda Hp negatif duodenal ülserlerin artm›fl olabilece¤i gözlemi ve nedenleri araflt›r›ld›.
Yöntem: Ocak 2000 ile ocak 2004 tarihleri aras›nda kofluyolu polis hastanesinde yap›lan
1232 üst gastrointestinal sistem endoskopisinden 144 tanesinde(%11) duodenal ülser
saptanarak çal›flmaya al›nd›.Hp infeksiyonu tan›s› endoskopik biopsi(antrum ve korpustan
h›zl› üreaz testi için 2 adet biopsi),histolojik de¤erlendirme (antrum ve korpustan hemotoksilen-eozin boyamas› için 2 biopsi) ile konuldu.
Bulgular: Hiperfosfatemik grupta serum parathormon (PTH) seviyesi anlaml› olarak yüksekti (p<0.01). Serum fosforunun serum albumin ve PTH ile pozitif (r=0.458 ve r=0.419,
p<0.05); serum PTH nun sol atriyum çap› ile pozitif (r=0.469, p<0.01); Kt/V de¤erinin sol
ventrikül diyastol sonu çap› ile negatif (r=-0.488, p<0.05); diyaliz seanslar› aras› kilo de¤ifliminin sol ventrikül diyastol sonu çap› ile pozitif (r=0.449, p<0.05); haftal›k diyaliz seans
süresi ile sistolik kan bas›nc›, interventriküler septum ve sol ventrikül ortalama duvar kal›nl›¤› aras›nda negatif, s›ras›yla (r=-0.467, r=-0.377 ve r=-0.427; p<0.05) korelasyonu saptand›.
Sonuç: Çal›flmam›zda yüksek serum fosfor seviyelerinin kalbin yap›sal özellikleri ile iliflkisi
gösterilemedi; ancak hiperfosfatemiye ba¤l› hiperparatiroidi ile volüm yükünün göstergesi
sol atriyum çap› aras›nda anlaml› bir pozitif iliflki saptand›. Ayr›ca volüm ve bas›nç yükünden etkilenebilen sol ventrikül diyastol sonu çap› ile, interventriküler septum ve sol ventrikül ortalama duvar kal›nl›klar›n›n sadece yeterli ve etkili yap›lan diyalizden etkilendi¤i saptand›. Çal›flmam›zda etkin bir hemodiyalizin kardiyak komplikasyonlar›n önlenmesini sa¤layabilece¤i sonucuna vard›k.
P150
SERUMDA HEL‹KOBAKTER P‹LOR‹ ANT‹KOR TEST‹N‹N
DUYARLILI⁄I
*1O¤uz Ulu, 2Orhan Sezgin, 2Engin Alt›ntafl, 2Cengiz Pata, 2Ramazan Gen
1
2
Özel Yeniflehir Hastanesi
Mersin Üniversitesi T›p Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dal›
Amaç: Helikobakter pilori (Hp) enfeksiyonunun tan›s›nda histoloji, h›zl› üreaz testi, d›flk›da
Hp antijen taramas›, üre-nefes testi ve kültür gibi birçok yöntem kullan›lmaktad›r. Histolojik olarak gösterilmesi veya kültür pozitifli¤inde Hp enfeksiyonunun varl›¤› kabul edilmektedir. Di¤er yöntemlerde ise en az ikisinde pozitif olmas› gerekmektedir. Bizde bu çal›flmada histolojik olarak pozitif saptad›¤›m›z hastalar›m›zda serumda anti-Hp IgG antikor testinin duyarl›l›¤›n› test etmeyi amaçlad›k.
Yöntem: Çeflitli üst gastrointestinal yak›nmalar nedeniyle endoskopi yap›lan ve histoloji ile
Hp (+) saptanan 54 hasta çal›flmaya al›nd›. Çal›flmaya dahil edilen tüm hastalar›n labarotuar incelemeleri yap›ld›, hikaye, fizik muayene ve birlikte ald›¤› tedaviler kaydedildi. Patoloji
için ikifler adet antrumdan ve korpustan ve CLO test için antrumdan bir adet biyopsi al›nd›. Patolojik de¤erlendirme gastrit yönünden Sydney s›n›flamas›na göre yap›ld›. Tedavi öncesi serumda anti-Hp IgG antikor testi EL‹ZA yöntemi ile çal›fl›ld›.
Bulgular: Çal›flmaya al›nan 54 hastan›n 32(%54)’si kad›n ve 22(48)2si erkekti. Ortalama
yafl 49 idi. 54 hastadan sadece 10(%19)’unda anti-Hp IgG antikor testi pozitif saptan›rken,
CLO test ise 46(%85)’s›nda pozitif bulundu. Buna göre anti-Hp IgG antikor testinin sensivitesi %45 ve spesifiteside %25 hesapland›.
Sonuç: Hp enfeksiyonunun teflhisinde anti-Hp IgG antikor testinin sensivitesi ve spesifitesi oldukça düflük olarak bulunmufltur.
Bulgular: Duodenal ülser olan 144 olgunun 24 ünde(%16.4) Hp enfeksiyonu yoktu.
P151
Sonuç: Hp negatif duodenal ülser oran› hayli yüksekti.Duodenal ülser olgular›nda Hp infeksiyonunun yoklu¤u. anti-Hp tedavilerinin yag›nlaflmas›ndan,sigara kullan›m›n›n art›fl›ndan
kaynaklanmaktad›r
SPUR HÜCREL‹ ANEM‹. OLGU SUNUMU
P148
Dr. Lütfi K›rdar Kartal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, II. Dahiliye Klini¤i
AM‹LO‹DOZ‹S GEL‹fiM‹fi PSÖR‹AZ‹SL‹ OLGULARIMIZ
Girifl: Hepatosellüler hastal›¤› olan kiflilerin % 75 ‘inde anemiye rastlan›r. Kan kayb›, folat
eksikli¤i, alkolün neden oldu¤u kemik ili¤i süpresyonu ve hipersplenizm bu aneminin geliflmesine katk›da bulunabilir. Özellikle alkolik sirozun son dönemlerinde yaklafl›k % 5 vakada belirgin hemoliz bulgular› ile spur hücreli anemi geliflmektedir Beraberinde indirek hiperbilirubinemi, ensefalopati geliflerek, haftalar içerisinde hastalar kaybedilir. Bugün için
altta yatan hastal›¤›n tedavisi ve A,D,E,K vitaminleri deste¤i d›fl›nda tedavisi yoktur ve prognozu çok a¤›rd›r.
Fatih Albayrak
Psoriasis, keskin s›n›rl›, eritemli üzeri sedefi beyaz skuaml› plaklar ile karakterize kronik bir
hastal›kt›r. Özellikle diz, dirsek gibi ekstansör bölgeleri tutar. Psoriatik artrit, psoriazis ile
iliflkili seronegatif, inflamatuar bir artrittir. AA amilodoz kronik inflamatuar hastal›klar›n
komplikasyonu olarak oluflur. Literatürde 40 civar›nda psoriasise efllik eden amiloidoz vakas› bildirilmifltir. Bunlar›n %85’inden fazlas› artropati ile birliktedir. Amiloidoz geliflen psoriazisli olgular h›zl› flekilde ilerleyip ölümle sonuçlanabilmektedir. Birisi artrit olmaks›z›n di¤er ikisi artrit ile birlikte AA amiloidoz geliflen 3 psoriasis olgusunu sunduk.
Olgu: 82 yafl›nda erkek hasta, tüm vücudunda flifllik flikayeti ile baflvurdu. 30 y›ld›r psoriazis tan›s›yla tedavi gören hastan›n; el, kol, ayak ve s›rt›nda skuaml› makulopapüler lezyonlar, tüm vücudunda yayg›n ödem ve kar›nda asit vard›. Hastada artrit mevcut de¤ildi. Akci¤er grafisinde iki tarafl› plevral efüzyon vard›, BUN:40 mg/dl, kreatinin:1.9 mg/dl, albumin:1.5 mg/dl, 24 saatlik idrarda protein: 3.5 gr bulundu. Rektal biyopsi ile AA amiloidoz
tan›s› konuldu.
P149
SON DÖNEM BÖBREK YETMEZL‹KL‹ HASTALARDA SERUM FOSFOR
SEV‹YELER‹NE GÖRE D‹YAL‹Z ÖZELL‹KLER‹N‹N VE KALPTEK‹
YAPISAL DE⁄‹fi‹KL‹KLER‹N DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹: 3 YILLIK TAK‹P
Gülbin Seyman Çetinkaya, 2Kazim Çetinkaya, *1Dilek Soysal, 1Gülçin Seyman
Özdemir, 1Nihal Kavakli Cengiz, 1Ayflin Harmanda
Zeki Ayd›n, Muharrem Uçar, Hasan K›l›ç, Ahmet Ak›n, *Didem Ayd›n,
Birsel Kavakl›
Vaka: 47 yafl›nda erkek. 160 gr / gün / 25 y›l saf alkol kullan›m› mevcut. Sar›l›k, halsizlik
ve kar›n fliflli¤i flikayetleri ile baflvurdu. Child skoru 9 idi. Günler içerisinde genel durumu
bozulan hastan›n tetkiklerinde Hct % 26, MCV:105 fL, Lökosit:12000 /mm3, Plt: 111 000,
LDH:3227, AST:3961, ALT: 1517 U/L, GGT: 246 U/L, ALP: 974 U/L, T. Bilirubin: 6.7 mg/dl,
‹nd. Bil: 5.5 mg/dl, K: 6.2 mEq/L, Ürik asit:15.3 mg/dl, Kolesterol: 90, Trigliserit: 96 mg/dl,
retikülosit % 7 saptand›.Yap›lan periferik yaymas›nda % 70 akantositler (spur hücreler)
saptand›. Hastada hepatik ensefalopati ve ard›ndan hepatorenal sendrom geliflerek ex oldu.
Tart›flma: Normalde eritrosit membran›ndaki kolesterol ve fosfolipitler plasma lipitleri ile
bir denge halindedir. Spur hücreli hemolitik anemilerde ise eritrosit membran›nda fosfolipide oranla daha fazla kolesterol birikimi olur. Membranda kolesterol / lesitin oran› artar.
Membran stabilizasyonu bozulur, eritrosit membran›nda 5-10 adet dikensi ç›k›nt›lar (spur
hücre) oluflur ve bunlar hedef hücre haline gelerek dalakta sekestre olarak dolafl›mdan
uzaklafl›rlar. Özellikle alkole ba¤l› a¤›r parankimal karaci¤er hastalar›nda geliflen, bu nadir
aneminin di¤er anemi nedenleri aras›nda düflünülmesi gerekti¤ini vurgulamak için, bu olguyu sunmay› uygun bulduk.
1
1
2
‹zmir Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi
‹zmir Bornova Acil Yard›m ve Travmatoloji Hastanesi
Amaç: Hiperfosfateminin kardiyovasküler yap›sal de¤iflikliklere neden oldu¤unu gösteren
çal›flmalar do¤rultusunda son dönem böbrek yetmezlikli hemodiyaliz hastalar›m›zda yüksek fosfor seviyelerinin kalpteki yap›sal de¤ifliklikler üzerine etkisini araflt›rd›k.
Materyel ve Metod: 1999 y›l›ndan 2002 y›l›na kadar üç y›l boyunca takip edilen, yafl ortalamas› 45±11 y›l olan otuz hasta diyaliz öncesi de¤erlendirilen ortalama serum fosfor seviyelerine göre 5 mg/dl ve alt›ndakiler normofosfatemik, 5 mg/dl üstündekiler hiperfosfatemik olmak üzere iki gruba ayr›ld› ve hastalar›n metabolik ve diyalitik özelliklerinde oluflan
de¤iflikliklere göre ekokardiyografik bulgular› irdelendi.
P152
ÜREM‹K NÖROPAT‹ TEDAV‹S‹NDE GABAPENT‹N‹N ETK‹NL‹⁄‹
*1Göksel özalp, 2Ali ‹hsan Günal, 3Tahir Yoldafl, 1Yusuf Özkan,
2
Ayhan Do¤okan, 1Hüseyin fiimflekli, 3Murat Gönen
1
2
3
F›rat Üniversitesi, T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› ABD
F›rat Üniversitesi, T›p Fakültesi Nefroloji BD
F›rat Üniversitesi, T›p Fakültesi Nöroloji ABD
Girifl ve Amaç: Üremik nöropati, uzun süreli renal replasman tedavisi uygulanan hastalarda s›k görülen ve yaflam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir problemdir. Patogenezi tam olarak anlafl›lamamakla birlikte, periferik sinirlerdeki sekonder segmental demiye-
166
linizasyon ve aksonal dejenerasyon sorumlu tutulmaktad›r. Çeflitli analjezikler, trisiklik antidepresanlar, B vitamini kompleksleri gibi ilaçlar›n kullan›m› ile semptomlarda yeterli iyileflme olmamaktad›r. Gabapentin, son y›llarda gelifltirilen ve çeflitli a¤r›l› sendromlar›n tedavisinde kullan›lan antiepileptik bir ajand›r. Biz çal›flmam›zda, üremik nöropatili olgularda
gabapentin tedavisinin etkinli¤ini incelemeyi amaçlad›k.
Yöntem: Çal›flmaya renal replasman tedavisi uygulanan14 olgu al›nd›. Olgular›n 8`i hemodiyaliz, 6`s› periton diyalizi uygulamaktayd›. Diyabetik olgular çal›flmaya al›nmad›. Semptomlar›n derecelendirilmesi, LANSS a¤r› skalas› ve (NAS) nöropatik a¤r› skalas› ile yap›ld›.
ENMG ile nöropati varl›¤› gösterildi. Hastalar rastgele iki gruba ayr›larak sekiz hafta süreyle plasebo-gabapentin veya gabapentin-plasebo tedavileri uyguland›. Gabapentin hemodiyaliz hastalar›na her hemodiyaliz seans› sonras›nda 300 mg, periton diyalizi hastalar›na da
gün afl›r› 300 mg dozunda verildi. Çal›flmadan iki ay öncesinden itibaren çal›flma sonuna
kadar trisiklik antidepresanlar, non-steroidal anti inflamatuar ajanlar, B vitamin kompleksleri, karbamazepin, opioidler, kapsaisin, kas gevfleticiler ve benzodiazepinlerin kullan›m›
engellendi.
Bulgular: Çal›flma öncesi ortalama LANSS skoru 9.07±3.77 idi. Plasebo sonras› skor
8.57±3.46`ya (p<0.09) geriledi. Gabapentin tedavisi sonras› ise anlaml› bir flekilde azalarak
3.79±4.56`ya (p<0.001) geriledi. Çal›flma öncesi 43.36±10.57 olan NAS ise plasebo sonras› 42.00±10.03 (p<0.007), gabapentin sonras› 14.00±8.26 (p<0.001) olarak gerçekleflti.
(Tablo-1) Çal›flma süresince ilaç kullan›m›n› engelleyecek ciddi bir yan etkiyle karfl›laflmad›k.
Sonuç: Sonuç olarak, üremik nöropatili olgularda, gabapentin monoterapisinin, iyi tolere
edilebilen, h›zl› etkili ve semptomlarda klinik aç›dan anlaml› azalma sa¤layan bir tedavi seçene¤i oldu¤unu gözlemledik.
P153
MAS‹F PULMONER EMBOL‹DE BNP DÜZEYLER‹N‹N ARTMASI VE
AKUT TEDAV‹YE POZ‹T‹F CEVAP OLARAK AZALMASI: B‹R OLGU
SUNUMU
*1Levent Alt›ntop, 2Türker Yardan, 3Serhat F›nd›k, 2Basar Cander, 4Özcan Y›lmaz
1
Ondokuz May›s Üniversitesi, Tip Fakultesi Iç Hastal›klar›
2
Ondokuz May›s Üniversitesi, T›p Fakültesi Acil Tip
3
Ondokuz May›s Üniversitesi, T›p Fakültesi Gögus Hastal›klar›
4
Ondokuz May›s Üniversitesi ,Tip Fakültesi Kardiyoloji
B Tipi Natriüretik Peptid (BNP), bas›nc›n artmas›na veya dilatasyona cevap olarak kardiyak
ventriküllerden sekrete edilen bir polipeptid’dir. Biyolojik fonksiyonlar› natriürez, diürez ve
vasodilatasyon yapmas›d›r. BNP sol ventrikül yetmezli¤inin tan›s›nda kullan›lmakta olup,
pulmoner hipertansiyon, KOAH ve soldan sa¤a flant durumlar›nda da yükselmektedir.
Bu çal›flmam›zda, masif pulmoner embolide sa¤ ventrikül yüklenmesi ve bas›nç artmas›na
ba¤l› BNP düzeylerinde art›fl ve tedaviye olumlu cevap olarak azalmas›n› ve BNP’nin prognostik bir de¤eri olabilece¤ini göstermeyi hedefledik.
24 yafl›nda evli bayan hasta. 11 y›l önce mitral kapak replasman› yap›lm›fl ve coumadin kullan›yormufl, 1.5 ayd›r ilac› b›rakm›fl. Acil servise lateral gö¤üs a¤r›s› ve nefes darl›¤› flikayeti ile geldi. TA: 85/50mmHg, Nab›z: 100/dak taflikardik, Atefl: 39C, Solunum: 40/dak. taflipne, ortopneik, venöz dolgunluk ve siyanoz mevcut. Kalpte 3/6 sistolik sufl var. EKG: V15 T(-), T3 (+), EKO ve Akci¤er perfüzyon sintigrafisi pulmoner emboli ile uyumlu bulgular
veriyor.
Hasta Gö¤üs Hastal›klar› Servisine yat›r›ld›. Acilen trombolitik tedavi (streptokinaz) baflland› ve 24 saat içinde infüzyon tamamland›. Geldi¤inde ve takip eden günlerde düzenli olarak
BNP, CK-MB, TNI ve Myoglobin düzeyleri ölçüldü (Tablo). EKO klinik düzelmeye paralel
bulgular verdi. Daha sonra çekilen kontrol akci¤er perfüzyon sintigrafisi normal bulundu.
Plazma BNP düzeyleri konjestif kalp yetmezli¤i ve masif pulmoner emboli hastalar›nda tan›da oldu¤u kadar, prognostik bir gösterge olarak biyolojik bir marker olarak kullan›labilir.
P154
EMN‹YET TEfiK‹LATI ÜYELER‹NDE KOLONOSKOP‹ BULGULARI
1
Nezih Piflkinpafla, 2Orhan Tarç›n, *3Yücel Ermifl, 4Do¤an Nas›r Binici
1
‹stanbul Polis Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
Gümüflsuyu Askeri Hastahanesi Gastroenteroloji
3
Bayrampafla K›z›lay T›p Merkezi Dahiliye
4
Erzurum Numune Hastahanesi Dahiliye Klini¤i
2
0cak 2000 ‹le Ocak 2004 tarihleri aras›nda sadece emniyet mensuplar›na yap›lan 370 kolonoskopi ve 125 fleksibl sigmoidoskopi ifllemi de¤erlendirildi.Bu meslek grubu beslenme
ve yaflam koflullar› aç›s›ndan farkl› özelikler tafl›d›¤› halde ülkemizde incelenmemifltir.Olgular›n 336 s› erkek, 34 ü kad›n,yafl ortalamas› 36,8 +_ 15,4,yafl aral›¤›
22-52 bulunmufltur.27 0lguda (%7.2) tam obstriksiyon,22 olguda(%5.9) yetersiz haz›rl›k
ve 26 olguda (%7.02) teknik yetersizlik nedeniyle ifllem tamamlanamam›flt›r.Endoskopik
lezyon da¤›l›m› tabloda gösterilmektedir.
‹nflamatuvar
Lezyon n:75,%15.7
Ülseratif kolit n:20
Chron n:5
Di¤er n:50
Tümör n:45,%9
Polip n:11,%11.6
Rektum n:20
Anal Lezyon n:200
Sigmoid n:10
Hemoroid n:120
Transvers n:7
Fissür:100
Ǜkan Kolon n:3
Fistül:10
Caecum n:5
Sonuç:Emniyet teflkilat›nda anorektal lezyonlar ön plandad›r.Tümör olgular›n›n geç dönemde yakalanmas› bulunulan co¤rafi flartlardan çok toplum e¤itiminin önemli oldu¤unu,kolonoskopik iflleme ulafl›labilir olman›n de¤erini ,emniyet mensuplar›n›n sa¤l›k flartlar›n›n düzeltilmesi gere¤ini ortaya koymaktad›r.
P155
EMN‹YET MENSUPLARINDA ÜST GASTRO‹NTEST‹NAL ENDOSKOP‹
BULGULARIMIZ
*1Nezih Piflkinpafla, 2Do¤an Nas›r Binici, 3Yücel Ermifl, 4Orhan Tarç›n
1
‹stanbulPolis Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
Erzurum Numune Hastahanesi Dahiliye Klini¤i
3
Bayrampafla K›z›lay T›p Merkezi Dahiliye
4
Gümüflsuyu Askeri Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
2
Ocak 2000 ile ocak 2004 tarihleri aras›nda Kofluyolu Polis Hastanesinde endoskopi yap›lan
hastalardan sadece polis ve güvenlik görevlisi olanlar incelendi.Söz konusu hasta grubunda yap›lan bir inceleme ülkemizde yoktur. Dört y›ll›k süre içinde yap›lan toplam 1232 üst
gastrointestinal endoskopi olgusu araflt›r›ld›.Olgular›n %86’s› erkek, %14 ü kad›nd›. Yafl
ortalamalar› 36+_16 idi.Olgulardan sadece %1’i normaldi.Lezyon da¤›l›m› tabloda özetlenmifltir. (878 olguda birden fazla lezyon bulundu.)
Özofajit
Özofagus varisi
Özofagus tm
Hiatus hernisi:
Mide ülseri
Duodenal ülser
Konjestif gastropati
Gastrit
Bulbit-Erezyon
Mide tm
Di¤er(Darl›k-polip vs.)
n:99, %16
n:66, %5.2
n:6, %0.5
88 n:88, %6.8
n:127, %20
n:144, %11
n:66, %5.1
n:1138, %89
n:608, %4.8
n:22, %1.8
n:61 %4.8
Ayr›ca 1110 olgunun histopatolojik bulgular›na ulafl›ld›. %79’unda kronik gastrit (n:973;
827 erkek, 146 kad›n) ve bu olgular›n %76 s›nda HP + ‹D‹.Kronik gastrit olgular›n›n 85 inde (%8.6) intestinal metaplazi, 164 olguda (%16.7) gastrik atrofi ile birlikteydi.Di¤er patolojiler 6 hiperplastik polip (%0.5),22 adeno ca (%019), 16 barret özofagusu (%014), 11
normal olguda (%009) fleklindeydi.
Sonuç: Olgular›n endoskopik bulgular› içinde gastrit ve bulbit ,histopatolojik olarak ise en
s›k gastrit saptand›.
P156
TAKAYASU ARTER‹T‹ VE SUBCLAV‹AN STEAL SENDROMU
BERABERL‹⁄‹
O. Bilgir, E. Kader, M. Çalan, P. Öner
SSK izmir E¤itim Hastanesi II.‹ç Hastal›klar› Klini¤i Bozyaka, ‹zmir
Takayasu arteriti büyük ve küçük arterleri tutan, kronik, progresif bir vaskülit olarak bilinir.
Hastal›k ço¤unlukla aorta ve dallar›n› etkilese de, sistemik bir hastal›k olarak alg›lanabilir.
Etyolojisi halen kesin bilinmeyen bu hastal›kta, otoimmünite ve genetik faktörler sorumlu
gibi görünmektedir.Takayasu arteriti dünya çap›nda görülmesine ra¤men Asya ülkeleri olan
Japonya, Kore ve Çin hasta populasyonu aç›s›ndan zengindir. Hastal›k her yaflta görülebilir ancak daha çok genç bayanlar› etkiler.
18 yafl›nda bayan hasta s›rt a¤r›s›, kollarda, güçsüzlük, halsizlik bafla¤r›s› ve kilo kayb› flikayetleri ile klini¤imize baflvurdu. Hastan›n fizik muayenesinde kan bas›nc› üst ekstremitelerde al›namamaktayd›.‹lk incelemelerde WBC 8.59*103/µL, Hb:9,8 g/dl, CRP:12.7mg/dl,
sedimentasyon h›z› 87 mm/saat
ekokardiografisinde minimal mitral yetmezlik tespit edildi.‹leri incelemelerde ANA ve RF
saptanmad›, yap›lan doku tiplendirilmesinde HLA Class I: A1, B27, B13, BW4 ve Class II:
DR7, DR9, DR53 olarak bulundu.Her iki üst ekstremitede brakial nab›zanlar›n al›namamas›, üst ekstremitenin kladikasyonu ve hastan›n 40 yafl›n›n alt›nda olmas› Takayasu arteriti
ön tan›s›n› düflündürdü ve hastaya torasik anjio-BT planland›.Anjiografide sol subclavian
arterin izlenmedi¤i ve sa¤ subclavian arterden retrograd doldu¤u (subclavian steal sendromu), arcus, torasic ve abdominal aortan›n düzensiz konturlar› gözlendi.(resim 1).Bu bulgularla Takayasu arteriti düflünülen olguya 1mg/kg metilprednizolon baflland› ve hasta takibe
al›nd›.Tedavinin 3.ay›nda hastan›n flikayetleri azald›, inflamasyon göstergeleri geriledi, üst
ekstremite nab›zlar› al›nmaya baflland›.
Takayasu arteri Asya toplumlar›nda HLA-Bw52 s›kl›¤› ile seyretmesine karfl›n ,bizim olgumuzda HLA B27 pozitifli¤i ve Subclavian Steal Sendromu beraberli¤i etyolojide baflka etkenlerin araflt›rmas› gerekti¤ini düflündürmektedir.
Resim :
167
14-19 Eylül 2004, Antalya
P157
BRAK‹OSEFAL‹K ARTER‹OVENÖZ F‹STÜLE BA⁄LI GEL‹fiEN
REFLEKS SEMPAT‹K D‹STROF‹ SENDROMU
*Serap Baydur fiahin, Gülay Aflçi, Mehmet Özkahya, Osman Z. fiahin
EÜTF ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Girifl: Genellikle travma sonras› görülebilen refleks sempatik distrofi sendromu (RSD)
ekstremitelerde a¤r›, flifllik, hareket k›s›tl›l›¤› ve vazomotor instabilite ile karakterizedir.Hemodiyaliz (HD) hasta grubunda, arteriovenöz fistül (AVF) sonras› RSD geliflimi nadir olarak bildirilmektedir.
Olgu: Tip 2 Diyabetes Mellitusa ba¤l› geliflen nefropati nedeniyle 6 ay önce kronik HD tedavisine bafllayan 61 yafl›nda bayan hasta, sa¤ kolda ödem nedeniyle klini¤imize yat›r›lm›flt›r. Anamnezinde 5 ay önce sa¤ brakiosefalik AVF aç›lmas›n› takiben 15 gün sonra bafllayan kolda yayg›n flifllik, omuz ve elde a¤r› yak›nmas› mevcuttur.Hastan›n birçok kez sa¤
subklavyen kateter giriflimi nedeniyle öncelikle sa¤ subklavyen vende darl›k düflünülmüfltür. Çekilen üst extremite venografisinde sa¤ subklavyen vende %90 darl›k saptanm›fl ve
anjioplasti uygulanm›flt›r. Anjioplasti sonras› kontrolde stenozun baflar›l› olarak giderildi¤i
görülmüfltür. Ancak yaklafl›k iki haftal›k izlem süresinde hastan›n sa¤ kolda ödem yak›nmas› azalmakla birlikte devam etmifltir. Özellikle sa¤ el s›rt›nda ödem, a¤r› ve hareket k›s›tl›l›¤› sürmüfltür. Karfl›laflt›rmal› çekilen el- el bilek grafilerinde saptanan sa¤ el kemiklerinde
belirgin osteoporoz ve 3-fazl› kemik sintigrafisindeki sa¤ el bile¤i ve metakarpofalangial eklemlerdeki artm›fl aktivite tutulumlar› klinik bulgularla birlikte de¤erlendirildi¤inde; hastaya
RSD tan›s› konmufltur. Hastan›n nonsteroid anti-inflamatuar tedavi ile sa¤ eldeki fliflli¤i gerilemifl ve a¤r› yak›nmas› kaybolmufltur.
Sonuç: Kronik HD hastalar›nda, kola aç›lan AVF sonras› extremitede yayg›n ödem ortaya
ç›kmas›, genellikle subklavyen vende ciddi darl›k belirtisidir. Ancak ödem yan›s›ra a¤r› ve
elde hareket k›s›tl›l›¤› bulgular› efllik eden RSD belirtisi olabilir.
P158
ERZURUM ‹L‹ VE ÇEVRES‹NDE ÖZOFAGUS TÜMÖR TOPO⁄RAF‹S‹
*1Do¤an Nas›r Binici, 3Nezih Piflkinpafla, 2Eflref Kabalar
1
Erzurum Numune Hastahanesi Dahiliye Klini¤i
Erzurum Numune Hastahanesi Patoloji Labaratuar›
3
‹stanbul Polis Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
2
Amaç Bu çal›flma Erzurum ve çevre illerden Erzurum Numune Hastahanesine baflvurup
hastahanemizde özofagus tümörü tan›s› konan hastalar›n yafl, cinsiyet, tümör lokalizasyonunu ve özafagus tümörlerinin patolojik tan›lar›n› belirlemek amac›yla yap›lm›flt›r.
Materyal ve Metod: Haziran 2002-Haziran 2004 tarihleri aras›nda Erzurum Numune Hastahanesinde özofagus tümörü tan›s› konan toplam 96 hastan›n klinik dosyalar›, endoskobi
ve patolojik tan› raporlar› retrospektif olarak incelenerek cinsiyet, yafl, tümör lokalizasyonu
ve patolojik tan›lar› tesbit edildi. Toplam 96 hastadan 17’ sinde özofagus alt uç ve kardia
tutulumu oldu¤u için çal›flma d›fl› b›rak›ld›.
Bulgular: ‹ncelenen toplam 79 hastan›n 38´i kad›n (%48) 41´i erkek (%52) di. Hastalar›n
yafl aral›¤›: 21-92 hastalar›n ortalama tan› konma yafl›: 60 bulundu. özafagus tümörlü hastalar›n tümör lokalizasyonu de¤erlendirildi¤inde 43 hastada (%54) özofagus alt uç tutulumu, 34 hastada (%43) özofagus orta k›s›m tutulumu 2 hastada ise (%3) özofagus üst uç
tutulumu tesbit edildi. Özofagus tümörlü hastalar›n 57’ si yass› epitel hücreli tümör (%72),
19 hasta (%24) adenokarsinom, 3 hasta ise (%6) az diferansiye carsinom tan›s› alm›flt›r.
Sonuç: Özofagus tümörü kad›n ve erkeklerde eflit oranda görülmekte, hastal›¤›n ortalama
tan› konma yafl›: 60, özofagus tümörü en s›k (% 54) oran›nda özofagus alt k›s›mdan köken
almaktad›r. Özofagus tümörlü hastalar›n patolojik tan›lar› de¤erlendirildi¤inde en s›k (%
72) oran›nda yass› epitel hücreli tümör görülmekte ama adenokarsinom s›kl›¤› da (%24)
h›zla artmaktad›r.
P159
ÜÇÜNCÜ BASAMAK TEDAV‹DE PANTOPRAZOL, B‹ZMUT,
AMOKS‹S‹L‹N VE KLAR‹TROM‹S‹N‹N ETK‹NL‹⁄‹
*1O¤uz Ulu, 2Orhan Sezgin, 2Engin Alt›ntafl, 2Ramazan Gen
1
Özel Yeniflehir Hastanesi
2
Mersin Üniversitesi T›p Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dal›
Amaç: Helikobakter pilori (Hp) enfeksiyonu günümüzde birinci ve ikinci basamak tedaviler
ile baflar›yla eradike edilmesine ra¤men hala enfekte kalan hastalar bulunmaktad›r. Bu hastalar›n e¤er imkan varsa kültür-antibiyogram yap›larak tedavi edilmesi önerilmektedir. Yap›lamayan hastalarda PP‹ ve bizmut ile birlikte iki antibiyotik verilmesi önerilmifltir. Önceki
iki tedavi kürüne dirençli hastalar›m›zda pantoprazol, bizmut, amoksisilin ve klaritromisin
kombinasyonunun etkinli¤ini araflt›rd›k.
Yöntem: Birinci ve ikinci basamak tedavilere dirençli olarak tespit edilen toplam 23 hasta
çal›flmaya al›nd›. Çal›flmaya dahil edilen tüm hastalar›n labarotuar incelemeleri yap›ld›, hikaye, fizik muayene ve birlikte ald›¤› tedaviler kaydedildi. Hastalar›n yak›nmalar› (epigastrik
a¤r›, epigastrik fliflkinlik ve huzursuzluk) Licert skalas›na göre derecelendirildi (0=yok,
1=hafif, 2=orta, 3=fliddetli ve 4=çok fliddetli). Endoskopik tan› minimal standard terminolojiye (Türkçe sürümü 2) göre tan›mland›. Patoloji için ikifler adet antrumdan ve korpustan
ve CLO test için antrumdan bir adet biyopsi al›nd›. Patolojik de¤erlendirme gastrit yönünden Sydney s›n›flamas›na yap›ld›. Hastalara 14 gün süreyle Pantoprazol 2x40 mg/gün, Bizmut Subsalisilat 4x120 mg/gün, Amoksisilin 2x1000 mg/gün ve Klaritromisin 2x500
mg/gün (PBAK) tedavisi verildi. Tedavi bitiminden 4 hafta sonra yak›nmalar› yeniden de¤erlendirilerek yukar›da tan›mlanan flekilde endoskopik inceleme ve biyopsi kontrolü yap›ld›. CLO test ve biyopside Hp negatifse tam eradikasyon olarak kabul edildi.
Bulgular: 12 erkek ve 11 kad›n olmak üzere toplam 23 hasta çal›flmaya al›nd›. Ortalama yafl
48 idi. Endoskopik olarak hastalar›n 19(%82)’unda antral gastrit ve 4(%18)’ünde de pan-
gastrit tespit edildi. 23 hastan›n 11(%39)’inde eradikasyon sa¤land›. Eradikasyon yafl, cinsiyet, sigara içimi ve NSA‹D kullan›m›ndan etkilenmedi.Tüm hastalar›n tedavi öncesi ile
karfl›laflt›r›ld›¤›nda semptom skorlamalar›nda istatistik olarak anlaml› düzelme oldu
(P=0.0001). Eradike olan ve olmayan hastalar aras›nda bu aç›dan fark tespit edilmedi.
Sonuç: Hp eradikasyonunun üçüncü basama¤›nda pantoprazol, bizmut, amoksisilin ve klaritromisin tedavisi yeterince etkin görünmemektedir.
P160
CHURG STRAUSS SENDROMLU OLGUDA TEDAV‹
KOMPL‹KASYONU OLARAK GEL‹fiEN M‹L‹ER TÜBERKÜLOZ
*1Özkan Güngör, 1Murat Meral, 2O¤uz K›l›nç, 2Eyüp Sabri Uçan
1
2
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi ‹ç Hastal›klar› AD
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Gö¤üs Hastal›klar› AD
Milier tüberküloz; s›kl›kla immün sistemdeki yetmezlik nedeniyle progressif primer hastal›¤›n bir formu olarak ortaya ç›kar. Churg Strauss sendromu (CSS) nedeniyle uzun süreli
kortikosteroid kullanan hastada nedeni bilinmeyen atefl (NBA) sebebi araflt›r›l›rken saptanan milier tüberküloz dikkat çekici bulunarak sunulmufltur.
21 yafl›ndaki erkek hastaya 2 y›l önce CSS tan›s› konularak kortikosteroid tedavisi bafllanm›fl. Takiplerinde 16 mg idame prednizolon dozuyla hastal›k kontrol alt›na al›nm›fl. 1 ay önce bafllayan, gün boyunca süreklilik gösterip 40 C°’yi geçen atefl, halsizlik, kilo kayb› yak›nmas›yla d›fl merkezde tetkik edilen hasta nedeni bilinmeyen atefl (NBA) nedeninin araflt›r›lmas› için yat›r›ld›. Hastan›n tam kan say›m› ve eritrosit sedimentasyon h›z› normal olup, C
reaktif proteini yüksek olarak bulundu. Akci¤er grafisinde infiltrasyonu olmayan, serum IgE
düzeyi normal olan hastada CSS aktivasyonu düflünülmedi. Kan ve idrar kültürlerinde üreme olmad›. Karaci¤er fonksiyon testlerinde de yükseklik olan hastaya yap›lan abdominopelvik ultrasonografide hepatosplenomegali saptand›. Kemik ili¤i aspirasyonunda malignite lehine bulgu yoktu. Ekokardiyografide kalp kapak yap›lar› normal olup, minimal perikardiyal effüzyon görüldü. Salmonella, brucella antikorlar› ve CMV antijeni negatif olarak bulundu. Göz dibi bak›s›nda multifokal koroidit saptand›. Üç hafta önce çekilen toraks tomografisi normal olan hastaya HRCT çekildi ve yeni geliflen infiltrasyonlar görüldü. ‹nfiltrasyonlar›n milier tüberkülozla uyumlu olabilece¤i düflünüldü. PPD’si negatif olan ve bronkoskopi yap›lmas›n› kabul etmeyen hastaya tan› amaçl› karaci¤er biyopsisi yap›ld›. Karaci¤er biyopsisinde portal alanlarda belirgin granülomlar ve Langhans tipi dev hücreler görüldü.
Hasta milier tüberküloz olarak kabul edildi. Dörtlü antitüberküloz tedavi baflland› ve ald›¤›
kortikosteroid dozu azalt›larak kesildi. Hastan›n klinik bulgular› belirgin derecede azald› ve
atefli olmad›.
Milier tüberküloz basillerin hematojen yay›l›m› sonucu oluflan a¤›r bir klinik tablodur. Klinik belirtilerin oldu¤u ancak akci¤erde lezyonlar›n görülmedi¤i 1-2 ay sürebilen bir dönem
vard›r. Ba¤›fl›kl›k sistemi bask›lanm›fl olan hastalarda NBA sebebi araflt›r›l›rken akci¤er grafileri normal bile olsa milier tüberküloz olabilecekleri ak›lda tutulmal› ve ay›r›c› tan›da mutlaka düflünülmelidir.
P161
ASC‹TES MAY‹ TETK‹K VE TEDAV‹ AMACIYLA KL‹N‹⁄‹M‹ZE
YATIRILAN HASTALARIN DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹
Cenk Emre Meral, Zeynep Ermifl Karaali, Hasan Hac›osman, Fevzi Balkan,
Aydan Taka, *Onur K›rk›zlar, Taner Alio¤lu, Mehmet Kendir
Haseki E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 1. Dahiliye Servisi
Amaç: Ascites mayi etiolojisinde pek çok hastal›k yer almaktad›r. Bu çal›flmada 6 ay süresince servisimize ascites mayi tetkik amac›yla yat›r›lan hastalar prospektif olarak de¤erlendirildi.
Method ve Uygulama: Ocak 2004-Temmuz 2004 tarihleri aras›nda ascites tetkik ve tedavi
amac›yla klini¤imize yat›r›lan 41 hasta incelendi. Ascites tan›s› için klinik muayene ile bat›n
ultrasonografisi kullan›ld› ve parasentez uyguland›. Ascites mayi al›narak biyokimyasal,
mikrobiyolojik ve sitolojik tetkikleri yap›ld›. Ascites mayi albumini ve serum albumini aras›ndaki gradient fark› hesaplanarak portal hipertansiyona ba¤l› ve portal hipertansiyona
ba¤l› olmayan fleklinde etiolojik ay›r›m yap›ld›.
Bulgular: Hastalar›m›z›n 21’i (%51.2) kad›n, 20’si (%48.8) erkekti. Hastalar 15 yafl ile 84
yafl aras›nda olup yafl ortalamas› 53.9 idi. Hastalar›n 30’unda (%73.2) portal hipertansiyona ba¤l›, 11’inde (%26.8) portal hipertansiyona ba¤l› olmayan vasf›nda ascites mayi saptand›. Etiolojik aç›dan de¤erlendirildi¤inde 11 hastada karaci¤er sirozu (%26.8), 10 hastada konjestif kalp yetersizli¤i (%24.3), 8 hastada malignite (%19.5), 4 hastada renal hastal›klara ba¤l› ascites (%9.75), 3 hastada tüberküloz peritonit (%7.3), 2 hastada kronik karaci¤er hastal›¤› (%4.87), birer hastada üre siklus defekti (%2.43), sistemik lupus eritamatosus (%2.43) ve hipotiroidi (%2.43) tespit edildi. Karaci¤er sirozuna ba¤l› ascitesli hastalar›m›z›n etiolojisini alkol ve kronik hepatit B ile C enfeksiyonlar› oluflturmakta idi. Maligniteye ait ascitesler ise kolon kanseri, testis tümörü, peritonitis karsinomatoza, adeno kanser, kronik lenfositer lösemi, safra kesesi tümörü ve hepatosellüler karsinoma ba¤l›yd›.
Renal hastal›klar›n neden oldu¤u ascites ise kronik renal yetersizlik, post streptokoksik
glomerulonefrit ve nefrotik sendromlu hastalarda tespit edildi.
Tart›flma ve Sonuç: Ascites mayi tetkik ve tedavi amac›yla klini¤imize yat›r›lan hastalarda
%26.8 ile karaci¤er sirozu ve %24.3 ile konjestif kalp yetersizli¤i en s›k etiolojik nedenler
olarak saptand›. Düflüncemize göre bu iki nedenin ön plana ç›kmas›nda karaci¤er sirozunun etiolojisinde yer alan hepatit virüslerinin bulaflma s›kl›¤›n›n ve alkol kullan›m›n›n artmas›, konjestif kalp yetersizli¤inin s›k görülmesinde ise hastalar›n verilen tedaviyi do¤ru
olarak uygulamamalar› ve semptomlar› geçtikten sonra ilaç kullan›m›n› kesmeleri rol oynamaktad›r.
168
Tablo 1:
%73.2
%26.8
Portal hipertansiyona ba¤l› ascites
Portal hipertansiyona ba¤l› olmayan ascites
d›.SDBY’li hastalar›n nütrisyonel faktörleri ile anlaml› düzeyde olumlu yada olumsuz yönde
iliflkisi gösterilmifl olsa da IGF-1’in hastalar›n nütrisyonel durumunu gösteren bir prediktör
oldu¤u söylenemez.
P164
Tablo 2:
%26.8
%24.3
%19.5
%9.75
%7.3
%4.87
%7.29
Karaci¤er
sirozu
Konjestif kalp
yetersizli¤i
Malignite
Renal
hastal›klar
Tüberkuloz
peritonit
Kronik
karaci¤er
Di¤erleri (Hipotirodi,
SLE, Üre siklus
hastal›¤›
defekti)
SON DÖNEM BÖBREK YETMEZL‹⁄‹ HASTALARINDA HEMOD‹YAL‹Z
SIRASINDA OLUfiAN QT D‹SPERS‹YONU
*1Mustafa De¤irmenci, 2Tamer Al›c›, 3Bülent Özgür, 2Seyhun Kürflat
1
ÜLSERAT‹F KOL‹T fiEKL‹NDE PREZENTE OLAN ‹SKEM‹K KOL‹T
OLGUSU
*Didem Ayd›n, Songül Aktafl, Zeki Ayd›n, Rahmi Irmak, Birsel Kavakl›
Dr. Lütfi K›rdar KEAH, ‹stanbul
‹skemik barsak hastal›klar› gastrointestinal sistemin tümü yada bir k›sm›na giden kan
ak›m›n›n akut ya da kronik yetmezli¤i nedeni ile geliflir.Sebebi ne olursa olsun, sonuç barsakta tamamen geri dönüflümlü fonksiyonel de¤iflikliklerden total hemorajik nekroza kadar
genifl bir spektrum gösterir.Kolon iskemisinde kolonoskopi mukozal anormalliklerin görülmesi ve biopsi aç›s›ndan tan›da önemlidir. Görüntüler inflamatuar barsak hastal›klar› ile
kar›flabilir. Biz klinik ve endoskopik görüntüleri ülseratif kolitle benzerlik gösteren bir iskemik kolit olgusunu sunmak istedik.
70 yafl›nda erkek hasta,3 ayd›r devam eden göbek çevresinden bele yay›lan, özellikle ya¤l›
yemekler sonras› artan kar›n a¤r›s› ve sar› sulu d›flk›lama flikayeti ile hastanemize baflvurdu. 1 ayd›r halsizlik, flifltahs›zl›k ve kilo kayb› eklenmiflti.Özgeçmiflinde; 3 y›l önce koroner
anjiyografide 3 damar hastal›¤› tespit edilmifl ve anjiyoplasti geçirmiflti.3 y›ld›r hipertansiyon, hiperlipidemi ve diabetes mellitus nedeni ile tedavi görüyordu.Soygeçmiflinde k›z›nda ülseratif kolit mevcuttu.Gelifl fizik muayenesinde kafleksi (VK‹:19) d›fl›nda bulgu saptanmad›.Laboratuar tekiklerinde;sedimantasyon:49mm/sa, lökosit say›m›: 10180/uL, CRP:
38mg/L,albümin:2,9g/dl olarak tespit edildi.Alt gastrointestinal sistem endoskopisinde
çekumdan itibaren tüm kolon mukozas›n› tutan rijidite, ülserasyon ve kript abseleri tespit
edildi, biopsiler al›nd›.Hastan›n takiplerinde CRP ve lökosit say›m›nda yükselme, atefl ve
klini¤inde bozulma gözlendi.Hastan›n Abdominal MR Anjiyografisinde; görünüm SMA total
oklüzyonu ile uyumlu bulundu.Hasta bu sonuç üzerine genel cerrahi servisine nakledildi.Parsiyel jejinum rezeksiyonu, ileum rezeksiyonu, subtotal kolektomi, jejinostomi ve
drenaj uyguland›. Hastan›n patoloji sonucu iskemik kolit ile uyumlu olarak de¤erlendirildi.
Hasta postoperatif 6. gününde Yo¤un Bak›m Ünitesi’nde ex oldu.
Özellikle diabet, hipertansiyon, koroner arter hastal›¤› ve kalp yetmezli¤i gibi kronik hastal›¤› olan kiflilerde kar›n a¤r›s›, ishal, ifltahs›zl›k ve kilo kayb› gibi flikayetlerde mutlaka iskemik kolitin ak›lda bulundurulmas› gerekmektedir.Bizim vakam›zda hastan›n klini¤i, seyri
ve kolonoskopik bulgular bizi ilk planda ülseratif kolite yönlendirsede ileri incelemelerle iskemik kolit tan›s› konabildi.
YEN‹ TANI ALMIfi SON DÖNEM BÖBREK YETMEZL‹KL‹
HASTALARDA ‹NSÜL‹N BENZER‹ BÜYÜME FAKTÖRÜ-1 VE
BA⁄LAYICI PROTE‹N-3'ÜN NÜTR‹SYONEL FAKTÖRLERLE ‹L‹fiK‹S‹
1
1
1
Dilek Soysal, Nihal Kavakl›, * Orhan Küçükflahin, Gülbin Seyman,
Ayça Kendirci, 1Özlem Yersal, 2Sad›k Ulusoy
1
1
2
Girifl: Kronik hemodiyaliz (HD) tedavisi alan hastalar›n yar›s›nda ölümlerin kardiyovasküler
hastal›klara ba¤l› oldu¤u bilinmektedir. Ana nedenlerden biri de aritmilerdir. Çal›flmam›z›n
amac› kardiyak aritmilerin prediktörü durumunda olan QT dispersiyondaki art›fl›n kronik
HD program›nda olan vakalardaki patogenezini araflt›rmakt›r.
Gereç ve Yöntem: Çal›flmam›za kronik hemodiyalize giren; 36 erkek ve 28 kad›n, yafl ortalamas› 52±17 y›l olan toplam 64 hasta al›nd›. Tüm vakalar›n hemodiyalize girifl süreleri
24 ay›n üzerindeydi (3,2± 0,5 y›l ). Hemodiyalizden 10 dk önce ve 10 dk sonras›nda QT dispersiyonu saptan›p de¤erlendirilebilmesi için konvansiyonel 12 derivasyonlu EKG kay›tlar›
al›nd›. Her QT intervali hastan›n kalp h›z›na göre düzeltildi. Bu noktada QTc, düzeltilmifl QT
intervali olarak an›ld›. QT, QTc dispersiyonlar› çal›fl›lm›fl olan 12 derivasyonun her birisi
için, minimal maximal QT ve QTc de¤erlerinin aras›ndaki farkl›l›k olarak tan›mland›.
Bulgular: Pre-HD QT dispersiyonu 49.6±24 msn, post-HD QT dispersiyonu 75±33 msn
olarak hesapland›. Bu de¤iflim anlaml›yd›.(p<0,001). Pre-HD QTc dispersiyonu 57±29 msn,
post-HD QTc dispersiyonu 93±38 msn idi (p<0,001). Hastalardan al›nan HD öncesi ve sonras› elektrolit de¤erlerinden K+‘da anlaml› olarak de¤ifliklik izlendi. Pre-HD K+: 5.0±1
mEq/L, post-HD K+: 3.8±1 mEq/L de¤erleri ile %24 düflüfl hesapland›. (p<0.001). K+’ daki
azalma ile QT dispersiyon art›fl› aras›nda zay›f korelasyon vard›. (r:0.24, p:0.048) Ancak
QTc dispersiyon art›fl› ile korelasyon yoktu. QT dispersiyonu art›fl› ile UF miktar› aras›nda
negatif zay›f korelasyon izlendi (r: 0,24, p: 0,041) . QTc dispersiyon art›fl› ile UF miktar›
aras›nda iliflki izlenmedi.
Sonuç: QT ve QTc dispersiyon art›fl›, hemodiyaliz boyunca olan K+ de¤erindeki azalmadan
ve ultrafiltrasyon miktar›ndan etkilenmifltir. Bu da optimal düzeylerde yap›lan UF’nin ve
K+‘un tedricen azalt›lmas›n›n kardiyak mortalitenin nedenlerinden olan aritmilerin efli¤ini
yükseltece¤ine iflaret etmektedir.
P165
TÜBERKÜL‹N DUYARLILI⁄I PREVALANSI YÜKSEK OLAN
TOPLUMUMUZDA, SARKO‹DOZDA NEGAT‹F TÜBERKÜL‹N
TESTLER‹N‹N TANISAL DE⁄ER‹
*Halil Yanarda¤, Sedat Uygun, Yesari Karter, Sabriye Demirci
‹.Ü. Cerrahpafla T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
P163
1
Celal Bayar Üniversitesi ‹ç Hastal›klar› AD
Celal Bayar Üniversitesi ‹ç Hastal›klar› Nefroloji BD
3
Eskiflehir Devlet Hastanesi
2
P162
‹zmir Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 1. Dahiliye Klini¤i
‹zmir Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 2. Biokimya Klini¤i
Girifl: ‹nsülin benzeri büyüme faktörleri (IGF) büyüme hormonunun (BH) anabolik ve mitojenik etkilerine arac›l›k ederler. Çal›flmalar üreminin neden oldu¤u anormal endokrin ortam›n malnütrisyon geliflmesinde önemli role sahip oldu¤unu ve hemodiyaliz hastalar›nda
serum albumin, kreatinin ve VK‹’nin mortalite için önemli bir prediktör oldu¤unu göstermifltir. Hastalar›n nütrisyonel durumlar› morbidite ve mortalite üzerinde etkisi oldu¤u bilinen,fakat ço¤u zaman gözden kaçan en önemli faktörlerden biridir.
Amaç Yeni tan› alm›fl son dönem böbrek yetmezlikli (SDBY) hastalarda IGF-1 ve insülin
benzeri büyüme faktörü ba¤lay›c› protein-3 (IGFBP-3)’ün serum albumin, kreatinin, ferritin,
EPO, ürik asit ve VKI ile iliflkisini de¤erlendirdik.
Metod: Bu çal›flmaya 2002 y›l›nda Haziran-Ekim aylar› aras›nda 1.Dahiliye klini¤ine
yat›r›larak SDBY tan›s› alan ve hemodiyaliz program›na dahil edilen 36 hasta al›nd›.Hastalar
19-76 yafllar› aras›nda 29 erkek 7 kad›ndan olufltu.Kontrol grubu ise herhangi bir sa¤l›k
problemi olmayan,yafl ve cinsiyet ortalamas› hasta gruplar›yla uyumlu 29 eriflkini kapsad›.
Sonuçlar: Son dönem böbrek yetmezlikli hastalar›m›z›n nütrisyonel durumla ilgili olarak
serum kreatinin,ürik asit,ferritin düzeyleri ve VKI kontrol grubuna göre anlaml› yüksek,
s›ras›yla (p<0,001),serum albumin, EPO düzeyleri anlaml› olarak düflük (p<0,001) bulundu.Serum ferrritin yüksekli¤i akut faz reaktan› olmas›na, serum albümin düflüklü¤ü ise
yetersiz al›ma ba¤land›.
Hasta grubunda serum IGF-1’in VKI,serum ürik asit ve EPO ile aras›nda negatif korelasyon,
s›ras›yla(r=-0,77,r=-0,75; p<0,001 ve r=-0,38;p=0,020), serum IGF-1’in serum albümin,ferritin ve kreatinin ile aras›nda pozitif korelasyon, s›ras›yla (r=0,81, r=0,94 ve
r=0,79; p<0,001) saptand›.Serum ferritini gibi bir akut faz reaktan› olan,fakat nütrisyonel
bir faktör olmayan CRP ile korelasyon saptanmad›, (r=0,19, p=0,252).
Hasta grubunda serum IGFBP-3 ile serum EPO aras›nda orta derecede negatif fakat anlams›z korelasyon (r=-0,30, p=0,067);IGFBP-3’ün serum kreatinin,albümin,ferritin ile anlaml›
pozitif korelasyonu saptand›, s›ras›yla (r=0,91, r=0,76, r=0,73; p<0,001).Serum IGF-1 ile
IGFBP-3 aras›nda anlaml› pozitif korelasyon(r=0,99; p<0,001)vard›.
Sonuç: Serum IGF-1 düzeylerinin renal yetmezli¤in derecesinden etkilenmedi¤i saptan-
Sarkoidozlu hastalarda s›k görülen önemli bir immunolojik bulgu purifiye protein derivesine (PPD) karfl› görülen negatif deri testi yan›t›d›r ve bu bulgu sarkoidozun önemli tan›sal
kriterlerinden biridir.
Türkiye’deki genel popülasyondaki Mantoux pozitifli¤inin yüksek prevalans› varl›¤›nda
tüberkülin duyarl›l›¤› biçimini ve bunun sarkoidoz tan›s›nda oynad›¤› rolü araflt›rmay›
amaçlad›k.
Son 40 y›ll›k dönem içinde Cerrahpafla T›p Fakültesi Akci¤er Birimi’nde sarkoidoz tan›s› ile
takip edilmifl olan 551 hasta retrospektif olarak araflt›r›ld›. Mantoux testi hastalar›n 381’inde (%69,15) negatif olarak yorumland› (kad›nlar›n %68,5’inde ve erkeklerin %70,4’ünde).Tablo 1’de Mantoux testinin negatif ve pozitifli¤inin yafl gruplar›na göre da¤›l›m› görülmektedir.
Test en s›k ileri yafltaki sarkoidoz hastalar›nda pozitif idi. Çal›flmam›zda Mantoux testi
pozitifli¤inin öteki serilere göre daha yüksek olan s›kl›¤› ülkemizde tüberkülozun di¤er ülkelerdekinden daha yayg›n olmas› ile aç›klanabilir. Sonuç olarak, bizim ülkemiz gibi tüberküloz s›kl›¤›n›n yüksek oldu¤u ülkelerde Mantoux testinin sarkoidoz ve tüberkülozun ay›r›c›
tan›s›nda önemli bir rol oynayabilece¤i yorumuna varabiliriz.
Tablo 1: Mantoux testinin negatif ve pozitifli¤inin yafl gruplar›na göre da¤›l›m›
P166
AMiODARON'A BA⁄LI ‹NTERSTiSYEL AKCi⁄ER HASTALI⁄I
*1O¤uzhan Öztürk, 2Beril Erdo¤an, 2Mehmet Karada¤, 2Esra Uzaslan,
2
Oktay Gözü
1
2
Uluda¤ Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
Uluda¤ Üniversitesi T›p Fakültesi Gö¤üs Hastal›klar› Anabilim Dal›
‹ntertisyel akciger hastal›klar›n›n bir nedeni de ilaçlard›r. ‹laca ba¤l› akci¤er hastal›¤›na
neden olan amiodaron kardiyak aritmilerin tedavisinde günümüzde yayg›n olarak kullan›lan
antiaritmik bir ajand›r. ‹lac›n kimyasal yap›s› ve yar› ömrünün uzun olmas› nedeniyle yan
etkileriyle karfl›lafl›lma olas›l›¤› yüksektir.
Olgu 75 yafl›nda erkek hasta, son 15 gündür giderek artan kuru öksürük nedeniyle baflvurdu. 5 y›ld›r kalp yetmezli¤i, 2 y›ld›r kronik atrial fibrilasyon nedeniyle amiodaron 200
mg/gün kullanmaktayd›. Solunum sistemi muayenesinde dinlemekle sol akci¤er bazalinde
ince raller duyuldu. Di¤er sistem muayeneleri do¤ald›. Akci¤er grafisinde her iki akci¤er alt
zonlarda heterojen dansite art›fl›, toraks tomografisinde her iki akci¤er orta ve alt zonda
yayg›n buzlu cam görünümü izlendi. Atipik pnömoni markerlar› negatifdi. Sarkoidoz aç›s›ndan gözdibi muayenesinde granülomatöz lezyon saptanmad›, hiperkalsemi yoktu. ANA, RF
negatif saptand›. Yap›lan bronkoalveolar lavajda, ‘lenfositik alveolit’ saptand›. CD4/CD8 =
169
14-19 Eylül 2004, Antalya
0,37 (düflük) saptand›. 2 y›ld›r amiodaron kullan›m öyküsü olan hastada ilaca ba¤l› interstisyel akci¤er hastal›¤› düflünüldü.
Sonuç olarak, interstisyel akci¤er hastal›¤› araflt›r›lan olgularda etiyolojide, kullan›lan ilaçlar›n sorgulanmas› unutulmamal›d›r.
P167
ERZURUM ‹L‹ VE ÇEVRES‹NDE ÜST GASTRO‹NTEST‹NAL S‹STEM
TÜMÖRLER‹N‹N LOKAL‹ZASYONU
Sonuç: ‹BS de ekstraintestinal flikayetler ,toplumun di¤er kesimlerine k›yasla emniyet mensuplar›nda çok fazlayd›.Psikiyatrik semptomlar ön planda olup,hayat kalitesinde düflme ve
ifl gücü kayb› önemli seviyedeydi.
P170
KRON‹K BÖBREK YETMEZL‹⁄‹ VE LATENT ÇÖLYAK HASTALI⁄I
OLAN HASTADA B‹LD‹R‹LMEM‹fi MAL‹GN‹TE: MULT‹PL M‹YELOM
* Do¤an Nas›r Binici, Nezih Piflkinpafla, Eflref Kabalar, Haluk Özçelik
*1‹dris fiahin, 2Göktürk K›l›nç, 2Lokman Eminbeyli, 3Cengiz Demir,
3
‹mdat Dilek
1
Erzurum Numune Hastahanesi Dahiliye Klini¤i
‹stanbul Polis Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
3
Erzurum Numune Hastahanesi Patoloji Labaratuar›
1
2
2
Amaç Bu çal›flma Erzurum ve çevre illerden Erzurum Numune Hastahanesine baflvurup
hastahanemizde özofagus ve mide tümörü tan›s› konan hastalar›n tümör lokalizasyonunu
belirlemek amac›yla yap›lm›flt›r.
Girifl: Çölyak hastal›¤› (ÇH), glutenin neden oldu¤u ince barsak mukozas›nda inflamasyon
ve malabsorbsiyonla karakterize bir hastal›kt›r. ÇH’›nda s›k görülen komplikasyonlardan
birisi de malignite geliflimidir. Literatürde, ÇH’›nda multipl miyelom bildirilmemifltir. Bu
yaz›m›zda böbrek yetmezli¤i ile nefroloji klini¤imize baflvuran multipl miyelom saptanan
ÇH’› olan olgu sunulmufltur.
1
2
3
2
Materyal ve Metod: Haziran 2002-Haziran 2004 tarihleri aras›nda Erzurum Numune Hastahanesinde özofagus ve mide tümörü tan›s› konan toplam 267 hastan›n klinik dosyalar›,
endoskopi ve patolojik tan› raporlar› retrospektif olarak incelenerek cinsiyet, yafl, tümör
lokalizasyonu ve patolojik tan›lar› tespit edildi.
Bulgular: ‹ncelenen toplam 267 hastan›n 107´si kad›n (% 40) 160´› erkek (% 60) di. Hastalar›n yafl aral›¤›: 21-92 hastalar›n yafl›: (ortalama± standart sapma) (60.8 ± 12) bulundu.
Özofagus tümörlü hasta say›s›: 79 ( % 30), mide tümörlü hasta say›s›: 171 (% 64), kardia
ve özafagus alt uç tutulumu olan hasta say›s› 17 (% 6) bulundu. Özofagus tümörlü hastalar›n 57’ si yass› epitel hücreli tümör (% 72), 19 hasta (% 24) adenokarsinom, 3 hasta
(% 6) az diferansiye karsinom tan›s› alm›flt›r. Mide tümörlü hastalar›n 166’s› (% 97)
adenokarsinom, 2’si anastomoz hatt›nda nüks tümör birer hasta ise lenfoma ve sarkom
tan›s› alm›flt›r.
Sonuç: Özofagus malign tümörlerinin Erzurum bölgesinde yüksek oranda görüldü¤ü dikkat çekmektedir.Bu hastalarda ortak diyet özelikleri dikkat çekiciydi.Çok miktarda s›cak çay
bölgeye has flekilde içilmekte,fazla miktarda sigara tüketilmekteydi.Yeflil ve sar› sebzeler az
tüketilmekte olup ,reflü bulgular› daha önce varolan ,sosyoekonomik düzeyi düflük,yetersiz
ve geç sa¤l›k hizmeti alm›fl olgular ço¤unluktayd›..
P168
HEL‹COBACTER PYLOR‹ BAKTER‹S‹N‹N A‹LE ‹Ç‹NDE BULAfiMA
ORANLARI
1
Nezih Piflkinpafla,*2Do¤an Nas›r Binici, 3Orhan Tarç›n, 1Mehmet Sar
1
‹stanbul Polis Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
Erzurum Numune Hastahanesi Dahiliye Klini¤i
3
Gümüflsuyu Askeri Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
4
‹stanbul Polis Hastahanesi Patoloji
2
Helicobacter Pylori (Hp) ülkemizde oldukça yayg›n olup, prevalans› ile ilgili çok say›da
yay›n vard›r.Buna karfl›n aile içi yay›l›m oranlar› konusunda farkl›l›klar göze çarpmaktad›r.
Amaç: Hp enfeksiyonunun aile içi yay›l›m oranlar›n› ortaya koymakt›.
Metod: Elliiki aile (ikiyüz ellidört kifli) de¤erlendirildi.On aile tek çoçuklu, oniki aile iki
çocuklu,oniki aile üç çocuklu, on aile dört çocuklu, sekiz aile befl çocukluydu. Anne ve
babalar yirmibefl ile elliiki, çocuklar alt› ile ondört yafllar› aras›ndayd›. Olgulara gastroskopi
yap›larak büyük kurvatur ve küçük kurvatur mid –antrum bölgelerinden biopsiler al›narak
patolojiye yolland›.
Bulgular: ‹kiyüzellidört kiflinin ikiyüzonsekizinde Hp pozitif bulundu (%85.8). Yirmi ailede
iki ebeveyn, otuzbir ailede bir ebeveyn Hp pozitifidi. Bir ailede her iki ebeveynde Hp negatifti. Bu aile üç çocuklu olup ,çocuklar›n hepsi Hp pozitifti. Tek ebeveynin Hp pozitif oldu¤u otuzbir ailenin yedisinde tüm çocuklar Hp pozitifti.‹ki ebeveynin Hp pozitif oldu¤u yirmi
ailenin beflinde tüm çocuklar Hp pozitifti. Bu ailelerde üçten çok çocuk vard›. Hp pozitif ebeveyn oldu¤u halde çocuklar›n tümünün negatif oldu¤u ailelerde bir ya da iki çocuk vard›.
Sonuç: Aile içi bulaflmada çocuk adedinin artmas› belirleyici rol oynamaktad›r.Çok çocuklu ailelerin sosyoekonomik seviyesi düflük olup hijyen flartlar› ve çevre sa¤l›¤›n›n bozuk olmas› aileye Hp bulaflmas›n› ve aile içi bulaflman›n kolaylaflmas›n› sa¤lamaktad›r
P169
EMN‹YET TEfiK‹LATINDA ‹RR‹TABL BARSAK SENDROMLU
HASTALARDA EKSTRA‹NTEST‹NAL SEMPTOMLAR
*1Nezih Piflkinpafla, 2Do¤an Nas›r Binici, 1Haluk Özçelik, 3Orhan Tarç›n
1
2
3
‹stanbul Polis Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
Erzurum Numune Hastahanesi Dahiliye Klini¤i
Gümüflsuyu Askeri Hastahanesi Gastroenteroloji Klini¤i
Amaç ‹rritabl barsak sendromlu (‹BS) hastalarda pekçok ekstraintestinal semptom görülür.
Toplumumuzda bu semptomlar›n prevalans› ile ilgili az say›da yay›n olmas›na karfl›n ,emniyet mesuplar› ile ilgili çal›flma yoktur.Amac›m›z emniyet teflkilat›nda irritabl barsak sendromunda bu flikayetlerin s›kl›¤›n› araflt›rmakt›r.
Metod: 300 adet roma 2 kriterlerine göre tan› konulmufl 240 erkek ve 60 kad›n ,ortalama
yafllar› 38 (24-53) olan hastalara 17 adet soru yöneltildi.‹rritabl barsak sendromlu(‹BS)
hastalar›n 288(%96 ) s›nda bir veya birden fazla ekstraintestinal flikayetler mevcuttu.Hastalar›n %55 inde bafl a¤r›s›,%18 inde migren,%10 unda bafl dönmesi,%42 sinde uykusuzluk,%22 sinde fibromiyalji,%17 sinde gö¤üs a¤r›s›,%19 unda fonksiyonel dispepsi,%72
sinde kronik yorgunluk, %33 irritabl mesane,%42 sinde libido kayb›, %23 ünde a¤›z
kokusu, %12 sinde jinekolojik ve pelvik flikayetler,%48 depreyon ve %38 anksiyete ,%98
somatizasyon görüldü.‹fl kayb› ve hayat kalitesindeki düflme önemli seviyedeydi.
3
Gaziosmanpafla Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi Hematoloji BD
Olgu: 65 yafl›nda, erkek hasta yaklafl›k 1.5 y›ld›r devam eden, kafl›nt› ve son 2 ayd›r bafllayan halsizlik, yan a¤r›s› ve pollakiüri yak›nmas› ile baflvurdu Özgeçmiflinde 1.5 y›l önce
guvatr op. geçirmifl, 3 ayd›r hipertansiyonu var. FM’de: TA: 190/80 mmHg, genel durum
orta, mukozalar› soluktu. Yaklafl›k 1-2 cm hepatomegalisi, bilateral servikal LAP’› mevcuttu. Laboratuvar tetkiklerinde: Hb: 8.4 gr/dl, Hct: % 23.6, mcv: 88.8 fl, trombosit: 227
000/mm3, lökosit: 5200 /mm3; glukoz: 90 mg/dl, BUN: 72 mg/dl , kreatinin: 7.2 mg/dl, ürik
asit: 8.5 mg/dl, Ca: 9.2 mg/dl, P: 6.7 mg/dl, total protein: 12.6 mg/dl, albümin: 3.3 mg/dl,
Na: 128 meq/l, K: 6.1 meq/l. Kolesterol, trigliserid, ALKP, AST, ALT, GGT, bilirubinler normaldi. ‹drar incelemesi: dansite:1009, protein: 100 mg/dl, glukoz: (-),sedimette 4 eritrosit,
4 lökosit, görüldü.. ‹drarda prot./kreat. oran›: 1893 mg/l / 54 mg/l idi. PTH:191 ng/ml, ferrritin: 527 pg/ml. ST3: 2.58 pg/ml (N), ST4: 1.50 ng/dl (N), TSH: 6.1 uIU/ml (&#61613;).
Antiendomisyum IgA antikor: (+).Protein elektroforezinde M band› mevcuttu. Bence-Jones
proteini: (+). Kemik ili¤i biyopsisi: %90 lenfoplazmositer hücre mevcuttu. ‹gG: 67.6 gr/l
(N=7-16), IgA: 0,22 gr/l (N=0.7-4), IgM: 0,17 (N=0.4-2.30). Üriner USG: Böbrek boyutlar›
normal bilateral grade II ekojenite art›fl›
Klinik seyir: Hastaya 3000 cc/gün izotonik s›v› verildi. HT için amlodipin 10 mg verildi.
Yat›fl›n›n 3. günü tan› kesinleflince hastaya VAD rejimi baflland›. Tedavi alt›nda hastada
poliüri geliflti, diürez 8500 cc/gün düzeylerine kadar ç›kt›. Kreatinin düzeyleri düflmeye bafllad› ve 4-4.5 mg/dl düzeylerinde sabit kald›. Yat›fl›n›n 28. gününde hastaya ikinci kür tedavi
verildi. 2. kür tedaviyi takiben 8. günde nötropeni, öksürük, atefl geliflen hastada genel
durum h›zla kötüleflti. 10. günde akci¤er enfeksiyonu ile kaybedildi.
Tart›flma ve sonuç : Çölyak hastal›¤› olanlarda baflta lenfoma ve gastrointestinal tümörleri
olmak üzere malignite s›kl›¤›n›n artt›¤› bildirilmesine karfl›n multipl miyelom bildirilmemifltir. Olgumuz literatürde bildirilen ÇH’›na efllik eden ilk multipl miyelom olgusudur.
P171
KRON‹K BÖBREK YETMEZL‹⁄‹NDE ÇÖLYAK HASTALI⁄I
PREVALANSI VE ÇÖLYAK HASTALI⁄ININ BÖBREK YETMEZL‹⁄‹ VE
METABOL‹K PARAMETRELERE ETK‹LER‹N‹N ‹NCELENMES‹
*1‹dris fiahin, 2Kevser Onbafl›, 2Lokman Eminbeyli, 3‹lyas Tuncer, 4Reha Erkoç
1
Gaziosmanpafla Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
3
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji BD
4
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi Nefroloji BD
2
Çölyak sprue (ÇH) gluten’in neden oldu¤u malabsorbsiyonla karakterize, tüm sistemleri etkileyebilen bir tablodur. Anemi, malabsorbsiyon, osteomalasi, osteoporoz, sekonder hiperparatiroidi, büyüme geliflme gerili¤i, infertilite gibi birçok klinik tabloya neden olabilmektedir. KBY’de sekonder hiperparatiroidi, malnutrisyon, anemi görülebilmektedir. KBY’ye
neden olan baz› glomerulopatilerde ve tip 1 DM’de artm›fl oranda ÇH’›n›n görülmesi, ÇH’›
ve KBY’de benzer semptomlar›n görülmesi üzerine KBY hastalar›nda ÇH’› s›kl›¤›n› araflt›rmay› amaçlad›k. Ayr›ca ÇH‘› saptanan olgularda ÇH’›n›n sekonder hiperparatiroidi, anemi,
beslenme parametreleri (albümin, kolesterol, vb)üzerine etkilerini incelemeyi araflt›rmay›
amaçlad›k.
Çal›flma Yüzüncü Y›l Üniv. Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤inde yap›ld›. Çal›flmaya 116’s›
kad›n 135’i erkek 251 KBY’li olgu ve 31’i kad›n; 50’si erkek 81 sa¤l›kl› kontrol dahil edildi.
KBY’li grubun 122’si HD, 56’s› SAPD tedavisi görmekte ve 73’ü ise prediyaliz dönemde
takip edilmekteydi. Serum kreatinin de¤eri 2.0 mg/dl’nin alt›nda olan olgular çal›flma d›fl›
b›rak›ld›. ÇH tan›s› EMA antikor pozitifli¤i ile konuldu. EMA pozitif saptanan olgulara üst
G‹S endoskopisi ve duodenum biyopsisi yap›ld›. KBY’li olgular›n alt›s›nda EMA (+) saptand›. KBY’de ÇH’› prevalans› %2.4 bulundu. Kontollerde EMA (+) saptanmad›. Her iki grup
aras›ndaki fark istatistiksel olarak ileri derecede anlaml› idi (p<0.0001). EMA (+) saptanan
olgular›n tümü kad›nd›. EMA pozitifli¤i, kad›nlarda erkeklere göre anlaml› derecede artm›flt› 16.1, kontrol±(p=0.007). KBY’li olgularda yafl ortalamas› 46.4 11.9 y›l± 14.4, ve EMA
(+) saptanan olgularda ise 41.0±grubunda 45.4 idi. Her üç grubun yafl ortalamalar› aras›nda anlaml› fark saptanmad›.
EMA (+) tespit edilen tüm olgularda endoskopi ve duodenal biyopsi sonuçlar› ÇH’› ile
uyumlu geldi. EMA (+) saptanan tüm olgularda belirgin G‹S yak›nmalar› mevcuttu. ÇH’›
saptanan ve saptanmayan olgular›n albümin, kolesterol, karaci¤er fonksiyon testleri, PTH,
Ca, P, hemoglobin düzeyleri aras›nda farkl›l›k vard› ancak istatistiksel olarak fark anlaml›
de¤ildi.
Sonuç olarak, KBY’si olan hastalarda ÇH’› s›kl›¤› sa¤l›kl› populasyona göre anlaml› derecede artm›flt›r. ÇH’› kad›nlarda daha s›k görülmektedir. Bu nedenle KBY tan›s› konulan, beslenme bozuklu¤u ve sekonder hsekonder hiperparatiroidi uyumlu bulgular› olan hastalarda
170
tarama testi olarak EMA bak›lmal›d›r. ÇH’› saptanan KBY’li olgularda ÇH’›nda görülebilen
di¤er komplikasyonlar›n efllik edebilir.
P172
KARAC‹⁄ER S‹ROZLU HASTALARDA SOLUBL TRANSFERR‹N
RESEPTÖRÜ VE SOLUBL TRANSFERR‹N RESEPTÖR-FERR‹T‹N
‹NDEKS‹N‹N ANEM‹ AYIRICI TANISINDAK‹ YER‹
*1Nilgün Erten, 1Bülent Saka, 1Sevgi Kalayo¤lu Befl›fl›k, 2Sema Genç, 1Mehmet
Akif Karan, 1Cemil Tasç›o¤lu, 2Ahmet Sivas
1
2
‹stanbul T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› Anabilim Dal›
‹stanbul T›p Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dal›
Transferrin reseptörü (TfR), retiküloendotel sistem ve plasentada bulunan ve hemoglobin
sentezi yapan hücrelerde oldu¤u gibi çok miktarda demir kullanan hücrelerde bulunan bir
transmembranöz proteindir. Eritroblasta demir transferi, plazma transferrininin hücre
yüzeyindeki transferrin reseptörü ile etkileflmesi sonucu olur. TfR’nin hücre d›fl› segmenti
proteolitik bölünme sonucu seruma geçer ve solubl transferrin reseptörü (sTfR) olarak adland›r›l›r. Son y›llarda yap›lan çal›flmalarda sTfR ve sTfR’nin serum ferritin düzeyinin
logaritmas›na bölünmesi sonucu hesaplanan sTfR-ferritin indeksi, demir eksikli¤ininin ayd›nlat›lmas›nda duyarl›l›¤› oldukça yüksek olan yeni indeksler olarak tan›mlanm›fllard›r. Bu
çal›flmada sTfR, sTfR-ferritin indeksi, ferritin ve di¤er klasik parametrelerin sirotik hastalarda görülebilen demir eksikli¤i anemisi (DEA) ile kronik hastal›k anemisinin (KHA) birbirinden ay›rt edilebilmesindeki tan›sal de¤erleri araflt›r›lm›flt›r. Çal›flmaya 35 sirotik hasta
(medyan yafl 60 y›l (25-78), 10 hastada demir eksikli¤i anemisi ve 15 hastada kronik hastal›k anaemisi varken 10 hasta anemik de¤ildi) ve kontrol grubunu oluflturan 29 sa¤l›kl›
birey (medyan yafl 48 y›l (20-61)) kat›ld›. DEA grubundaki serum sTfR konsantrasyonlar›
ve sTfR-ferritin indeksi de¤erleri KHA olan hastalar, anemik olmayan hastalar ve sa¤l›kl›
kontrol grubuna göre anlaml› flekilde yüksek bulundu (DEA/sa¤l›kl› kontrol; p<0.001,
p<0.001, DEA/KHA; p<0.001, p<0.001 ve DEA/anemic olmayan hastalar; p=0.009,
p=0.016). Serum ferritininin DEA’y› KHA’dan ay›rt etmedeki tan›sal de¤eri anlaml› bulunmad› (p=0.211, x2=1.563). DEA’nin KHA’dan ay›rt edilmesinde sTfR için en iyi ay›r›m
de¤eri 4.7 mg/l (sensitivite %90, spesifisite %87, pozitif prediktif de¤er 0.82 ve diagnostic de¤er 88), sTfR-ferritin indeksi için 2.1 bulunmufltur (sensitivite %90, spesifisite %94,
pozitif prediktif de¤er 0.90 ve diadnostik de¤er 92). Sonuç olarak, serum sTfR ve sTfR-ferritin indeksi sirotik hastalardaki demir eksikli¤inin gösterilebilmesinde de¤erli bulunmufltur.
Resim :
tetkiklerde ALP, GGT ve bilirübinlerde hafif art›fl ve Pt zaman›n›n da hafif uzun olmas›
nedeniyle hastam›zda öncelikle kolestatik kompanse presirotik dönemde etyolojisi bilinmeyen karaci¤er yetersizli¤i tablosu düflünüldü.Ancak karaci¤erdeki yetersizli¤in derecesinin fazla olmamas›na karfl›n a¤›r portal hipertansiyon bulgular›n›n olmas› ve buna da
portal ve splenik venlerdeki yayg›n trombozun sebep olmas› nedeniyle sirotik zeminin
d›fl›nda tromboza yatk›nl›k yaratabilecek ek patolojiler ay›r›c› tan›da düflünüldü.Atipik
lokalizasyonda görülen venöz trombozlarda genetik trombofilik bozukluklar›n altta yatabilece¤i düflünülerek istenilen tetkikler sonucunda 1691. pozisyonda AA(homozigot
mutant) genotipi bulundu, Faktör V Leiden mutasyonu saptand›.
Tart›flma ve Sonuç: Vakam›zda da saptand›¤› gibi kompanse dönemdeki karaci¤er yetersizli¤i olgular›nda, erken geliflen ciddi portal hipertansiyonda PVT düflünülmeli, tromboza
yatk›nl›k yaratabilecek kal›tsal antikoagülan faktör eksikliklerinden en s›k karfl›lafl›lan Faktör
V Leiden mutasyonu akla gelmelidir.
P174
T‹P II D‹ABET MELL‹TUS OLGULARINDA OSTEOARTR‹T
Ayfle Çarl›o¤lu
Girifl ve Amaç ‹nsülin kemik matriks sentezi ve k›k›rdak formasyonunu uyarmas› ile normal iskelet gelifliminde en önemli sistemik hormonlardan birisidir. Osteoartrit ve diabet gibi
s›k görülen hastal›klar aras›nda bir iliflki saptamak güçtür; fakat birçok çal›flma ikisi aras›nda pozitif bir iliflki ortaya koymufltur. Bu çal›flmada insülin rezistans› olan 52 Tip II diabetes
mellituslu (DM) olguda osteoartrit s›kl›¤› incelendi.
Materyal ve Metod: 2003-2004 y›llar› aras›nda hastanemiz Dahiliye Poliklini¤i’ne baflvuran
52 tip II DM’li hasta ileriye dönük olarak incelendi. ‹stirahat ve hareket a¤r›s›, palpasyon ile
a¤r›, k›s›tl›l›k ve tutukluk aç›s›ndan hastalar sorguland›, fizik muayeneleri yap›ld›. Hastalardan diz a¤r›s› yak›nmas› olanlara anamnez, klinik özellikler ve direkt radyolojik grafiler ile
ACR (American College of Rheumatology) kriterlerine göre diz osteoartriti tan›s› kondu. Bu
hastalar›n hiçbirinde klinik ve radyolojik olarak inflamatuar artrit, osteonekroz veya Charcot artropatisi düflündürecek bulgu yoktu. Hastalar›n ayakta ön-arka, lateral diz grafileri
de¤erlendirildi, dizin her üç kompart›man›nda subkondral skleroz, osteofit oluflumu, subkondral kist ve eklem aral›¤› daralmas› kaydedildi.
Bulgular: 52 DM’li hastan›n 39’u kad›n, 13’ü erkek, yafl ortalamas› 63±11 olarak saptand›.
Hastalar›n yafl, vücut kitle indeksi, yak›nma süresi özellikleri aras›nda anlaml› bir fark saptanmad›. 52 DM’li hastan›n 20’sinde ACR kriterlerine göre diz osteoartriti tan›s› kondu
(%38.4, yaklafl›k her 3 diabetik hastan›n birinde osteoartrite rastland›). 20 osteoartritli hastan›n 17’si kad›n, 3’ü erkekti. Osteoartrit ile DM aras›nda istatistiksel olarak anlaml› iliflki
bulundu (P=0.000).
Tart›flma: Diabet ve osteoartrit iliflkisi konusunda çeliflkili çal›flmalar mevcuttur. Baz› yazarlar tip 2 diabetik osteoartritin daha erken yaflta bafllad›¤›n› ve daha destrüktif karakterde oldu¤unu bildirirken baz› çal›flma sonuçlar›nda ise diabet ile osteoartrit aras›nda bir iliflki olmad›¤› saptanm›flt›r. Osteoartritin metabolik faktörlerle iliflkisini inceleyen çal›flmalarda açl›k kan flekeri (AKfi), hiperkolesterolemi ve hipertansiyonun osteoartritle iliflkisi ortaya konmufltur. Bizim çal›flmam›zda osteoartritli grupta AKfi de¤erleri daha yüksek bulundu, ancak
AKfi konsantrasyonu ile osteoartrit aras›nda anlaml› bir iliflki bulunmad›. Normal populasyonda osteoartrit oran› 45-64 yafl aras› kad›nlarda radyolojik bulgulara dayal› tan› ile % 30,
65 yafl üzerinde ise % 68’dir. Bizim hasta grubumuzda osteoartrit oran›; 45-64 yafl aras› %
30, 65 yafl üzerinde ise % 68 olarak bulundu.
P175
AKC‹⁄ER TÜBERKÜLOZU: YÜKSEK ÇÖZÜNÜRLÜKLÜ B‹LG‹SAYARLI
TOMOGRAF‹ BULGULARI
*1Meriç Tüzün, 2‹brahim Akkurt, 2Bilge Day›can, 2Emine Sevgi,
2
Sefa Özflahin, 2Sad›k Ard›ç, 1Baki Hekimo¤lu
1
2
P173
PORTAL VE SPLEN‹K VENDE TROMBOZU OLAN HOMOZ‹GOT
FAKTÖR V LE‹DEN MUTASYONUNUN SAPTANDI⁄I B‹R OLGU
SUNUMU
1
Sernaz Uzuno¤lu, *Özlem Uysal Sönmez, ‹smail Cengiz, Meryem Tahmaz,
Kemal Serez, A.Kadir Ergen, A.Baki Kumbasar
Haseki E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi-III. Dahiliye Klini¤i/‹stanbul
Girifl: Do¤al antikoagülan eksikliklerinin ve faktör V Leiden mutasyonunun portal ven trombozu(PVT) insidensini artt›rd›¤› son yap›lan çal›flmalarda gösterilmifltir ve bu faktörler
idiopatik portal ven trombozlu hastalarda mutlaka araflt›r›lmal›d›r. Burada uzun y›llar kriptojenik karaci¤er sirozu nedeniyle takip edilen ve etyoloji araflt›rmak üzere klini¤imize
yat›r›lan homozigot faktör V gen mutasyonu saptad›¤›m›z hastam›z› tart›flmay› amaçlad›k.
Olgu Sunumu: Yaklafl›k 12 y›l önce etyolojisi bilinmeyen kronik karaci¤er hastal›¤› ve teflhisinden bir y›l sonra da özofagus varis kanamas› hikayesi olan 40 yafl›ndaki bayan hasta
etyoloji araflt›r›lmak üzere klini¤imize yat›r›ld›.Fizik muayenede özellikli olarak kot kavsini
13 cm geçen sert, düzgün yüzeyli ve kenarl› dalak palpe edildi. Asit saptanmad›.Kan
biokimyas›nda AST:49u/lt, ALP:659›u/lt, GGT:450›u/lt, pt:17 sn de¤erleri ile normalden fazlayd›. ‹nfeksiyöz ve otoimmun markerlar› normaldi.Pt zaman› uzun olmas› ve taze donmufl
plazma replasmanlar›yla istenilen düzeylere getirilememesi nedeniyle karaci¤er biopsisi
yap›lamad›.Portal sistem doppler USG portal hipertansiyon lehine idi.Portal venden al›nan
ak›m örneklerinin fizyolojik alt s›n›rlarda olmas› nedeniyle istenilen portal BT anjiografisinde splenik ven dalak hilusundan itibaren tromboze görünümde izlendi, karaci¤er hilusunda
portal ven izlenemedi.Abdominal BT’de karaci¤erin sirotik görünümde olmas› , biokimyasal
SSK Ankara E¤itim Hastanesi Radyoloji Bölümü
SSK Ankara E¤itim Hastanesi Gö¤üs Hastal›klar› Bölümü
Amaç Memleketimizde s›kl›kla karfl›laflt›¤›m›z akci¤er tüberkülozu olgular›ndaki yüksek
çözünürlüklü bilgisayarl› tomografi (YÇBT) bulgular›n› gözden geçirmek.
Gereç ve Yöntem: Aralar›nda aktif ve inaktif akci¤er tüberkülozu olgular›, milier tüberküloz,
tüberkülom ve silikotüberküloz’un bulundu¤u de¤iflik akci¤er tüberkülozu olgular›ndaki
toraks YÇBT bulgular› de¤erlendirildi.
Bulgular: Elde olunan toraks YÇBT kesitlerinde sentrilobüler nodüller, milier nodüller,
makronodüller, kavitasyon, buzlu cam görünümü, konsolidasyon, bronkovasküler distorsiyon, bronflektazi,lineer ve retiküler opasiteler, budanm›fl a¤aç görünümü, peribronflial
kal›nlaflma, atelektazi, kalsifiye parankimal lezyonlar gibi pek çok akci¤er lezyonu görüldü.
Efllik eden di¤er toraks lezyonlar› olarak mediastinal lenfadenopati, kalsifiye lenfadenopati,
plevral effüzyon, plevral kal›nlaflma, plevral kalsifikasyon görüldü.
Sonuç: Özellikle klinik ve laboratuar bulgular› ile beraber de¤erlendirildi¤inde akci¤er hastal›klar›n›n ay›r›c› tan›s›nda önemli bir rola sahip olan Toraks YÇBT tetkiki akci¤er tüberkülozu olgular›nda da klinisyenlere önemli katk›lar sa¤lamaktad›r.
171
14-19 Eylül 2004, Antalya
P176
P178
KRON‹K BÖBREK YETMEZL‹⁄‹ OLAN HASTALARDA ORTALAMA
TROMBOS‹T HACM‹N‹N SA⁄LIKLI KONTROLLERLE
KARfiILAfiTIRILMASI
H‹PERTANS‹F HEMOD‹YAL‹Z HASTALARINDA SOL VENTR‹KÜL
PERFORMANSI ÜZER‹NE ULTRAF‹LTRASYONUN ETK‹S‹
*1‹dris fiahin, 2Mahmut ‹lhan, 2Lokman Eminbeyli, 2Kevser Onbafl›,
3
Hüseyin Avni fiahin
1
Celal Bayar Üniversitesi ‹ç Hastal›klar› AD
Celal Bayar Üniversitesi ‹ç Hastal›klar› Nefroloji BD
3
Celal Bayar Üniversitesi Kardioloji AD
2
1
Gaziosmanpafla Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
3
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi Aile Hekimli¤i AD
2
Amaç: Ortalama trombosit hacminin (OTH) miyokard enfarktüsü ve aterosklerotik kalp
hastal›¤›n›n bir göstergesi oldu¤u baz› epidemiyolojik çal›flmalarla gösterilmifltir. Kronik
böbrek yetmezli¤inde (KBY) ateroskleroz ve koroner arter hastal›¤›n›n s›k görüldü¤ü bilinmektedir. Çal›flmam›zda KBY tan›s› alm›fl hastalarda OTH de¤erleri sa¤l›kl› olgularla karfl›laflt›r›lm›flt›r.
Yöntem ve gereçler: Çal›flmaya Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Nefroloji Klini¤inde yat›r›lan ve veya Nefroloji Poliklini¤inde izlenen farkl› renal replasman
tedavisi alan olgular ilave edilmifltir. OTH ile yafl, cinsiyet, KBY süresi, RRT süresi, PTH, albümin düzeyleri ile iliflkisi araflt›r›ld›.
Bulgular: Çal›flmaya KBY tan›s› alm›fl 315 olgu ve 49 kontrol olgusu dahil edilmifltir. Olgular›n 137’si hemodiyaliz, 57’si sürekli ayaktan periton diyalizi, 121’i prediyaliz evrede izlenmekteydi. Cinsiyet, yafl ile OTH aras›nda anlaml› bir iliflki saptanamaz iken, serum albümin düzeyi ile OTH aras›nda oldukça güçlü bir iliflki mevcuttu (p=0.007, r=0.144). Serum
PTH düzeyleri ile OTH aras›nda güçlü bir iliflki mevcuttu (p=0.004, r=0.165). KBY süresi ile
OTH aras›nda istatistiksel olarak anlaml› iliflki mevcuttu (p=0.03, r=0,125). RRT ile OTH
aras›nda ise oldukça anlaml› bir iliflki mevcuttu (p=0.001, r=0.225). Anti-HCV pozitifli¤i ile
OTH aras›nda istatistiksel olarak anlaml› bir iliflki mevcuttu (p=0.14, r=0.116). HBs pozitifli¤i ve anti-HBs pozitifli¤i aras›nda ise anlaml› bir iliflki saptanmam›flt›r. Trombosit say›s› ile
OTH aras›nda z›t yönlü oldukça güçlü bir iliflki mevcuttu (p<0.001, r=-0.356).
Sonuç: OTH art›fl›n›n miyokard enfarktüsü için ba¤›ms›z bir gösterge oldu¤u bilinmesine
ra¤men KBY’li hastalarda sa¤l›kl› kontrollere göre anlaml› derecede düflük bulunmufltur.
KBY hastalar›nda OTH art›fl› ile KBY ve RRT süresi, serum albümin düzeyi, anti-HCV pozitifli¤i aras›nda pozitif bir iliflkili bulunmufltur. OTH hacminin KBY’de nas›l de¤erlendirilece¤ini
belirlemek için ileri çal›flmalara ihtiyaç vard›r.
Tablo 1:
Parametre
Olgu say›s›/ cinsiyet
Yafl (y›l)
Albümin /gr/dl)
Trombosit (/mm3)
OTH (fl)
KBY
Kontrol
p de¤eri
315 ( 179 E / 136 K)
47.6 &#61617; 16.2
3.60 &#61617; 0.62
227 &#61617; 89
7.79 &#61617; 1.18
49 (31 E / 18 K)
46.5 &#61617; 9.2
4.44 &#61617; 0.32
260 &#61617; 68
8.36 &#61617; 0.90
AD
AD
p<0.001
p<0.03
p<0.001
P177
*1‹dris fiahin, 2Kevser Onbafl›, 2Lokman Eminneyli, 2Do¤an Koca,
2
R›dvan Mercan
2
Gaziosmanpafla Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› AD
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar› AD
Girifl: Kronik böbrek yetmezli¤i (KBY) lipoprotein metabolizmas›nda kendine özgü de¤ifliklilerle ortaya ç›kmaktad›r. KBY hastalar›nda hipertrigliseridemi, düflük HDL kolesterol
düzeyleri s›k görülen bir durumdur. Karaci¤er lipid metabolizmas›nda önemli rol oynayan
bir organd›r. LDL reseptörleri, HCV’nin karaci¤er hücresine giriflte önemli bir rolü vard›r.
HCV enfeksiyonunun hipokolesterolemi, hipobetalipoproteinemiye yol açt›¤› bilinmektedir.
Çal›flmam›zda KBY tan›s› konulan olgularda HCV enfeksiyonunun serum lipid parametreleri
üzerine etkilerini araflt›rmay› amaçlad›k.
Yöntem ve gereçler: Çal›flmaya Van Yüzüncü Y›l Üniversitesi ve Yüksek ‹htisas Hastanesi
Hemodiyaliz Ünitelerinde hemodiyalize giren 142 olgu dahil edildi. Sonuçlar Tablo 1’de
sunulmufltur.
Bulgular: Toplam 142 hemodiyalize giren olgunun 76’s›nda anti-HCV pozitif idi. Olgular›m›z›n yafl ve albümin gibi parametreler üzerinde HCV pozitifli¤inin etkisi saptanmad›.
KBY süresi ve hemodiyaliz süresi HCV pozitif grupta negatif gruba göre anlaml› derecede
yüksekti.
Sonuç: HCV enfeksiyonu hemodiyaliz hastalar›nda özellikle total kolesterol ve HDL de¤erlerinde belirgin düflmeye yol açmaktad›r.
Tablo 1 :
Parametre
Olgu say›s›
Yafl (y›l)
Total kolesterol (mg/dl)
Trigliserid (mg/dl)
HDL (mg/dl
LDL (mg/dl)
VLDL (mg/dl)
Girifl: Çal›flmam›z›n amac› hipertansif kronik hemodiyaliz hastalar›nda ultrafiltrasyon
(UF)un 24 saatlik kan bas›nc› kontrolü ile sol ventrikül performans› (SVP) üzerine olan etkisini araflt›rmakt›r.
Materyal ve Metod: Çal›flmaya haftada 3 gün kronik hemodiyaliz program›nda olan, 4
kad›n 5 erkek toplam 9 hasta al›nd›. Yafl ortalamas› 61±13 idi. Ultrafiltrasyonun 24 saat
sonras›nda ekokardiyografi (EKO) parametreleri ve manuel saat bafl› tansiyon de¤erleri
kaydedildi. Bulgular: Ultrafiltrasyon ile vücut a¤›rl›klar›nda ortalama %2.7 ±1.3 azalma oldu. UF öncesi dönemde gündüz sistolik ortalama kan bas›nc› (GSO) 139±24,3 mmHg iken
UF sonras› dönemde 120,7±15 mmHg’e, gece sistolik ortalama kan bas›nc› 139,7±20,4
mmHg’ den 124,9±17,4 mmHg’e, gündüz diyastolik ortalama kan bas›nc› 81,6±13,4
mmHg’den 74,2±12,7 mmHg’ye, gece diyastolik ortalama kan bas›nc› 81,6±11,6
mmHg’dan 77,4±13,8 mmHg’e, 24 saatlik sistolik ortalama kan bas›nc› 139±21,6
mmHg’dan 122±15,3 mmHg’e, 24 saatlik diyastolik ortalama kan bas›nc›
81,6±12,2mmHg’den 73,9±13,4 mmHg’e, gündüz ortalama arteriyel kan bas›nc›
100,9±16,6 mmHg’dan 89±13,3 mmHg’e ,gece ortalama arteriyel kan bas›nc› 97,6±20,9
mmHg’dan 90,4±15,6 mmHg’ya, 24 saatlik ortalama arteriyel kan bas›nc›
102,4±14,2mmHg’den 89,8±13,5mmHg’e, gündüz nab›z bas›nc› 59,2±12,6 mmHg’ dan
46,5±5,4 mmHg’e, gece nab›z bas›nc› 58,6±10,6 mmHg’ dan 47,4±5,87 mmHg’ e ,24 saatlik nab›z bas›nc› 56,9±7,4 mmHg’ den 47,9±6,4 mmHg’e ,sol atriyum çap› (SAÇ)
3,3±0,9cm’ dan 3,1±0,9’ a, sol atriyum indeksi (SA‹) 2±0,5’den 1,8±0,5’ e geriledi.(p<
0,05). Ancak EF %51±10,5’den %62,7±8,4’ e, vena kava inferior kollaps indeksi (VK‹K‹)
22,5±9,1’ den 46,6±11,6’ ya yükseldi. (p< 0,05).SA‹ yüzde de¤iflimi ile GSO yüzde de¤iflimi
aras›nda pozitif korelasyon izlendi. (p: 0,035, r: 0,703)
Sonuç:Olgular›n gündüz -gece-24 saatlik sistolik ve diyastolik ortalama kan bas›nc›, ortalama arterial kan bas›nc›, nab›z bas›nc›, SAÇ, SA‹ de¤erleri UF ile azal›rken EF ve VK‹K‹
art›fl göstermifltir. SAÇ ile GSO yüzde de¤iflimi aras›nda pozitif korelasyon izlenmifltir.
Sonuç olarak UF ile SVP’n› gösteren EF’ unda ortalama %21, VK‹K‹’nde %109 art›fl , SA‹’
nde %10 azalma sa¤lanm›flt›r.
P179
SERUM ST3 DÜZEYLER‹ KRON‹K BÖBREK YETMEZL‹⁄‹NDE
MORTAL‹TE GÖSTERGES‹ OLARAK KULLANILAB‹L‹R M‹?
*1‹dris fiahin, 2Lokman Eminbeyli, 2Kevser Onbafl›, 2Mahmut ‹lhan,
2
R›dvan Mercan, 2Do¤an Koca
1
HEMOD‹YAL‹Z HASTALARINDA HCV ENFEKS‹YONUNUN SERUM
L‹P‹D PROF‹L‹ ÜZER‹NE ETK‹LER‹
1
*1Mustafa De¤irmenci, 3Süleyman Aysel, 2Tamer Al›c›, 2Seyhun Kürflat
HCV (-)
HCV(+)
p de¤eri
66
42 &#61617; 16
147 &#61617; 42
157 &#61617; 71
38 &#61617; 13
77 &#61617; 32
31 &#61617; 14
76
44 &#61617; 13
132 &#61617; 28
145 &#61617; 89
33 &#61617; 11
73 &#61617; 22
28 &#61617; 14
AD
AD
p<0.015
AD
p<0.025
AD
AD
2
Gaziosmanpafla Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Amaç Kronik böbrek yetmezli¤inde (KBY) serum serbest T3 (ST3) hormon düzeylerinin
azalmas›n›n protein katabolizmas›na karfl› koruyucu etkisinin oldu¤u bilinmektedir. Birçok
hastal›kta düflük ST3 düzeyleri ile hastal›¤›n ciddiyeti aras›nda iliflki mevcuttur. Çal›flmam›zda KBY’de ST3 düzeyleri ile mortalite ile aras›ndaki iliflkiyi araflt›rmay› amaçlad›k.
Yöntem ve gereçler: Çal›flmaya Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› Nefroloji Klini¤inde yat›r›lan ve veya Nefroloji Poliklini¤inde izlenen farkl› renal replasman
tedavisi alan olgular al›nd›. Çal›flman›n bafllang›c›nda tüm olgular›n TT3, TT4, ST3, ST4,
TSH düzeyleri d›fl›nda albümin, PTH, kolesterol, HDL, tam kan say›m› yap›ld›. Çal›flmadan
iki y›l sonra çeflitli nedenlere ba¤l› ölen hastalarla halen yaflayan hastalardaki veriler karfl›laflt›r›ld›. Ayr›ca mortalite ile korele olan parametreler araflt›r›ld›.
Bulgular: Çal›flmaya 226 (124 E, 102 K) olgu al›nm›flt›. Olgular›m›z›n 87’si ölmüfl, 99’u
halen hayatta idi. 42 olgunun ak›beti çeflitli nedenlerle (yer de¤iflikli¤i, vs.) ö¤renilemedi.
‹ki grup olgunun sonuçlar› afla¤›da gösterilmifltir.
Sonuç: Çal›flmam›z, KBY’de serum TT3 ve özellikle de ST3 hormon düzeylerinin mortalite
için önemli bir gösterge olabilece¤ini görüflünü desteklemektedir. Ayr›ca ileri yafl ve serum
albümin düzeyinin KBY’de mortalite için çok önemli bir gösterge oldu¤u unutulmamal›d›r.
Tablo 1 :
Parametre
Yaflayan olgular
Ölen Olgular
p de¤eri
Olgu say›s›
Yafl
ST3
ST4
TT3
TT4
TSH
99
43.8 &#61617; 15.4
2.44 &#61617; 0.91
0.95 &#61617; 0.21
63.7 &#61617; 19.7
6.71 &#61617; 5.51
1.89 &#61617; 1.48
87
53.5 &#61617; 14.8
2.07 &#61617; 0.89
0.91 &#61617; 0.41
56.4 &#61617; 15.9
5.92 &#61617; 2.21
1.79 &#61617; 2.17
p<0.001
p<0.006
AD
AD
AD
AD
P180
HEMOD‹YAL‹Z HASTALARINDA ORTALAMA TROMBOS‹T HACM‹
(MPV) MORTAL‹TE BEL‹RTEC‹ OLARAK KULLANILAB‹L‹R M‹ ?
*1‹dris fiahin, 2Kevser Onbafl›, 2Mahmut ‹lhan, 2Lokman Eminbeyli,
2
Do¤an Koca, 2R›dvan Mercan, 3Hüseyin Avni fiahin
1
Gaziosmanpafla Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar› AD
3
Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi Aile Hekimli¤i AD
2
Amaç Kronik böbrek yetmezli¤i (KBY) olan hastalarda ayn› yafltaki kontrol olgular›na göre
artm›fl mortalite oranlar› mevcuttur. En önemli mortalite nedenini baflta koroner arter has-
172
tal›¤› olmak üzere kardiyovasküler sistem hastal›klar› oluflturmaktad›r. Bilindi¤i gibi ortalama trombosit hacmi (MPV) art›fl›n›n aterosklerotik kalp hastal›klar› ve miyokard enfarktüsünün ba¤›ms›z bir belirteci oldu¤u gösterilmifltir. Çal›flmam›zda KBY tan›s› alm›fl ve
çeflitli nedenlere ba¤l› ölmüfl hastalarda MPV’nin mortalite ile iliflkisi araflt›r›ld›.
Yöntem ve gereçler: Çal›flmaya Van Yüzüncü Y›l Üniversitesi T›p Fakültesi ve Van Yüksek
‹htisas Hastanesinde takip edilen hemodiyaliz tedavisi gören olgular dahil edildi. Çal›flmam›zda çeflitli nedenlere ba¤l› olarak ölen 16 olgu, halen yaflayan 121 olgu ile karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: Yaflayan olgular›n 50’si kad›n 71’i erkek iken ölen grubun 3’ü kad›n, 13’ü erkekti. Sonuçlar Tablo 1’de sunulmufltur. Ölen olgularda MPV de¤erleri yaflayan olgulara göre
istatistiksel olarak anlaml› derecede düflüktü. Ayn› olgularda mortalite ile MPV aras›nda istatistiksel olarak anlaml› z›t yönlü bir iliflki mevcuttu (Spearman Korelasyon katsay›s› r=0.204, p=0.018).
Sonuç: Çal›flmam›z hemodiyaliz hastalar›nda, literatürde bildirilenin aksine, MPV düflüklü¤ünün mortalite göstergesi olarak kullan›labilece¤ini düflünmekteyiz.
Tablo 1 :
‹ncelenen parametre
Cinsiyet (K/E)
Yafl (y›l)
Trombosit (/mm3)
MPV (fl)
Albümin (gr/dl)
Ölen grup
Yaflayan grup
p de¤eri
3 /13
54.8 &#61617; 14.6
219 &#61617; 89
7.24 &#61617; 0.23
3.43 &#61617; 0.53
50 /71
41.8 &#61617; 14.6
195 &#61617; 76
8.03 &#61617; 1.21
3.81 &#61617; 0.39
0.083
0.001
AD
0.014
0.001
P181
KRON‹K D‹ARE VE POL‹SEROZ‹T ‹LE BAfiVURAN PR‹MER
AM‹LO‹DOZ VAKASI
*Uysal Sönmez Ö, Navdar M, Uzuno¤lu S, Ger E, Serez K, Cengiz ‹,
Tahmaz M, Ergen K, Kumbasar B
Haseki E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 3. Dahiliye Klini¤i
Amiloidoz; eozinofilikboyanan extrasellüler hiyalin görünümünde fibriler yap›dakibir protein olanamiloidin doku ve organlarda birikmesi ile karakterize olan bir hastal›kt›r.Bu
birikime ba¤l› olarak söz konusu doku ve organlar›n normal ifllevi bozulur.Klinik belirtilerde; primer hastal›¤›n Kendine has bulgular› yadaamiloid depolanmas›na bapl› organ disfonksiyonu bulgular› ön planda olabilir. Gastrointestinal sistem (G‹S) semptomlar›;
amiloidin direk G‹S infiltrasyonuna yada otonom sinir sistemi invazyonuna ba¤l› olabilir.
Amiloidoz motileteyi h›zland›r›c› yada yavafllat›c› etki yapabilir. Semptomlar› ;obstrüksiyon,ülserasyon,malabsorbsiyon,diareyi içerebilir. Biz uzun süre tan› konulamayan
kronikdiare flikayetlerinin efllik etti¤i poliseroziti olan bir Primer Amiloidoz vakas› sunduk.
Diare, s›rt ve yan a¤r›s›,kilo kayb› ve ifltahs›zl›k flikayetleri ile baflvuran ve poliseroziti tesbit edilen hasta yat›r›ld›.FM de TA 70/40 mmHg, Nb92/dk olup hasta kaflektik görünümde
idi. Solunum sesleri bilateral bazallerde al›nm›yordu.Bat›n muayenesinde travbe
kapal›,aç›kl›¤› yukar› bakan matite mevcuttu. GGT 93IU/L ALP 413 IU/L olup yüksek,Total
protein 5.2 g/dl,Globulin 1.6 olup düflüktü. WBC:3000 Plt :63000 olup bisitopeni mevcuttu.Periferik yaymada lökopeni ve trombostopeni izlendi.Kemik ili¤ibiopsi incelemesine göre
hematolojik malignite ekarte edildi. Kollajen doku markerlar›n›n negatif gelmesi nedeniyle
kolajen doku hatal›klar› ekarte edildi. ALT, AST,GGT,ALP de¤erlerindeki yükselme nedeniyle granulamatöz hepatit nedenlerinden Tbc, Burusella, Sfiliz, Lenfoma ve amiloidoz ay›r›c›
tan›da düflünüldü.Al›nan mayilerde ARB’nin negatif olmas›, Plevral ve peritoneal biopsi
de¤erlendirmelerinin nonspesifik olmas› nedeniyle TBC d›flland›. ‹nce Barsak (‹B) tipi diaresi olan hastan›n gaita tetkiklerinde özellik yoktu.‹nfeksiyoz ve hepatit markerlar› negatifti.B2
Mikroglobulinin normal olmas›,periferik ve sistemiklenfoid tutulum olmamas› nedeniyle
lenfoma d›flland›. ‹B ¤› infiltre eden patolojileri de¤erlendirmek amc›yla yap›lan ‹B Pasaj
grafisi normaldi. Ancak ‹B duvar›n› infiltre eden ve erken dönemde makroskopik görüntü
vermeyen patolojileri de¤erlendirmek için yap›lan endoskopik biopsi sonucu Primer
amiloidozla uyumlu geldi.Laparoskopi ile al›nan periton Biopsi sonucuda tan›y› destekledi.
Tart›flma ve Sonuç: Kollajen doku hastal›klar›,infeksiyon veya malign bir nedene ba¤lanamayan poliseroziti olan vakalarda çok de¤iflik klinik belirtile kendini gösterebilen
amiloidoz akla gelmelidir.
Basit böbrek kisti saptanan hastalar›n 32’sinde (%68.1) HT, 20’sinde (%42.6) DM, 10’unda (%21.2) HL, 21’inde (% 44.7) obezite, 9’unda (%19.1) nefrolitiazis ve 3’ünde (%6.4)
idrar yolu enfeksiyonu (‹YE) bulunmaktayd›. Kist saptanmayan grupta 136 olguda (% 46.1)
DM, 106’s›nda (%35.9) HT, 61’inde (%20.7) HL, 48’inde (%16.3) obezite vard›. HT ve
obezite böbrek kisti olan olgularda olmayanlara göre istatiksel olarak anlaml› yüksekti
(p<0.001). HL ise kisti olanlarda daha s›k görülmesine ra¤men istatiksel olarak anlaml›l›k
yoktu.
Sonuç: Basit böbrek kisti olanlarda HT, HL ve obezite s›kl›¤› basit böbrek kisti olmayanlara
göre daha fazlad›r. Bu nedenle basit böbrek kisti olan hastalar›n atherosklerotik risk faktörleri yönünden yak›n izlemi gerekmektedir.
P183
HAF‹F VE ORTA PERS‹STAN ASTMADA SALMETEROL/FLUT‹KAZON
PROP‹YONAT KOMB‹NASYONU ETK‹NL‹⁄‹N‹N ARAfiTIRILMASI
Arman Poluman, *1Levent Dalar, 1Recep Dodurgal›, 1Firdevs Atabey,
1
Hanife Can, 1Füsun fiahin, 1Funda Seçik, 1S. Kerem Okutur
1
2
Yedikule Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi
fiiflli Etfal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 3. Dahiliye Klini¤i
Çal›flman›n Arkaplan›: Hafif ve orta persistan bronfliyal astmada tedavinin alt›n standart› inhaler steroidlerdir. Yan›s›ra lökotrien reseptör antagonistleri, uzun etkili inhaler beta2mimetikler de persistan astma tedavisinin asla vazgeçilemez unsurlar›d›r.
Amaç Bu çal›flmada astma poliklinik kay›tlar› retrospektif olarak incelenmifl, salmeterol/flutikazon propiyonat (Grup 1), zafirlukast (Grup 2), ve zafirlukast/budesonid
(Grup 3) fleklinde tedavi alan üç gruba ayr›lm›flt›r. Böylece farkl› tedavi modalitelerinin etkinliklerini retrospektif olarak de¤erlendirmek amaçlanm›flt›r.
Gereç ve Yöntem: Astma poliklinik kay›tlar› retrospektif olarak incelenerek üç farkl› tedavi
grubu oluflturulmufltur. Grup 1(n=55) salmeterol/flutikazon propiyonat verilen hastalar›;
Grup 2(n=20) zafirlukast ile tedavi edilen hastalar›; Grup 3(n=20) ise zafirlukast/budesonid
ile tedavi edilen hastalar› içerdiler. Tedavi öncesi ve sonras› solunum fonksiyon testi(SFT)
parametreleri SPSS 11.5 paket istatistik program› kullan›larak de¤erlendirildi.
Sonuçlar: Grup 1’de hastalar›n ortalama yafl› 33(±11.14) iken Grup 2’de 29.25(±9.67),
Grup 3’de ise 37.25(±11.84) idi. Gruplar alerji profilleri, total IgE de¤erleri, hastal›k süreleri
ve epidemiyolojik de¤erler aç›s›ndan homojendiler. SFT parametreleri, tedavi öncesi ve alt› hafta sonra yap›lan kontrollerde elde edilen de¤erler olarak kaydedildiler. Grup 1’de FVC
tedavi öncesi %84.25(±16.34) iken sonras›nda %94.07(±16.58); FEV1 önce
%77.05(±15.21) tedavi sonras› %86.72(±12.40); FEV1/FVC (Tiffeneau oran›) bazal
%78.50(±16.34) tedavi sonras› %86.22 (±11.21); FEF25-75 önce %57.11(±17.76) sonra
ise %78.50(±16.34) olarak bulundular.
Grup 2 için s›ras›yla tedavi öncesi ve sonras› de¤erleri ise flöyleydi: FVC %87.95(±17.50)
ve %95.80(±13.34), FEV1 %79.55(±15.29) ve %90.50(±11.36),FEF25-75 %59.85(±15.71)
ve %74.55(±18.93). Tiffeneau oran› %78.37(±7.53) ve %83.79(±8.19).
Grup 3’ün tedavi öncesi ve sonras› de¤erleri s›ras›yla: FVC %83.70(±15.54) ve
%92.70(±19.04), FEV1 %72.80(±14.055) ve %88.25(±15.23), FEF25-75 %49.95(±21.30)
ve %63.55(±22.82), Tiffeneau oran› %71.99(±7.24) ve %77.41(±5.86) olarak bulundu.
Gruplar tek bafllar›na incelendi¤inde tüm gruplar› tedavi öncesi ve sonras› de¤erleri aras›ndaki fark istatistiksel olarak anlaml›yd› (p=0.00). Gruplar birbirleri ile k›yasland›¤›nda Tiffeneau oran› için Grup 1ve Grup 2 aras›ndaki fark anlaml›yd›(p=0.05). Benzer flekilde
FEF25-75 de¤erlerinde, Grup 2 ile di¤er iki grup aras›ndaki fark anlaml› kabul edilebilir
düzeydeydi(p=0.055).
P182
Yorum: Persistan bronfliyal astma tedavisinde kullan›lan üç farkl› tedavi yönteminin retrospektif de¤erlendirilmesinde SFT parametreleri aras›ndaki fark birbirlerinden farks›z, ama
tedavi öncesi ve sonras› de¤erleri belirgin olarak farkl›yd›. Bununla birlikte sadece zafirlukast verilen grupta FEF25-75 de¤erlerindeki de¤iflimin budesonid ve salmeterol/flutikazon propiyonat verilen gruptan belirgin farkl› olmas›, gece semptomlar›n›n
fliddetini ve k›sa etkili beta2-mimetik kullan›m› s›kl›¤›n› belirleyebilir. ‹nhaler steroid sonuç
olarak tedavide hala alt›n standartt›r. Ancak tedaviye uzun etkili beta2-mimetik eklenmesi
ile lökotrien reseptör antagonisti eklenmesi aras›nda belirgin fark izlenmemifltir. Uzun etkili beta2-mimetik ve steroid kombinasyonunun gece semptomlar›n› azaltmada etkisi olas›
daha iyi olabilir.
BAS‹T BÖBREK K‹ST‹ PREVALANSI, BÖBREK FONKS‹YONLARI VE
EfiL‹K EDEN HASTALIKLAR
P184
1
Eyüp Koç, 1Gülden Bayrak, *1fiükran Ulusoy Öztu¤ut, 1Murat Suher
1
Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤i
Amaç Klini¤imizde izlenen hastalarda basit böbrek kisti prevalans›, bu hastalar›n demografik özellikleri, böbrek fonksiyonlar› ve efllik eden hastal›klar›n araflt›r›lmas› amaçland›.
Materyal ve Metod: 2001-2004 y›llar› aras›nda klini¤imizde izlenen, böbrek kisti tan›s› olmayan, de¤iflik nedenlerle bat›n ultrasonografisi (USG) yap›lan 342 hasta incelendi. Olgular›n 47’sinde (% 13.8) basit böbrek kisti saptanarak çal›flmaya al›nd›. Olgular›n yafl, cinsiyet da¤›l›mlar› ve beden kitle indeksleri (BK‹), kan bas›nc›, üre, kreatinin, ürik asit, idrar
dansitesi, kreatinin klirensi, mikroalbüminüri seviyeleri de¤erlendirildi. Basit böbrek kisti
saptanan 47 (% 13.8) olgu ile böbrek kisti saptanmayan 295 (% 86.2) olgu hipertansiyon
(HT), hiperlipidemi (HL), diyabetes mellitus (DM), obezite (BK‹ ≥ 30 kg/ m_) s›kl›¤› aç›s›ndan karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: Basit böbrek kisti saptanan olgular›n yafl ortalamas› 67.3 ± 12.1 (yafl aral›¤› 2882) olup; 27’si (%57.4) bayan, 20’si (% 42.6) erkekti. 24 hastada (%51.1) sadece sol böbrek, 12’sinde (%25.5) sadece sa¤ böbrek ve 11’inde (% 23.4) bilateral böbrek kisti saptand›. Basit böbrek kisti olgular›n 33’ünde (% 70.2) korteks, 12’sinde (%25.5) medulla, 2’sinde (% 4.3) kortikomedullar yerleflimli idi. 24 olguda (%51.1) soliter, 23’ünde (% 48.9)
multipl kist vard›. Kist büyüklü¤ü ortalama 26.9 mm olup en küçük kist 10 mm, en büyük
kist 80 mm idi.
PER‹TON D‹YAL‹Z KATETER’‹ YERLEfiT‹RMEK ‹Ç‹N YEN‹
GEL‹fiT‹RD‹⁄‹M‹Z LAPAROSKOP‹K “PREPER‹TONEAL TUNNELING
METOD” ‹LE “PERCUTANEOUSLY” YÖNTEM‹N ERKEN DÖNEM
KOMPL‹KASYONLARININ KARfiILAfiTIRILMASI
*1Ali Borazan, 1Mustafa Cömert, 1Erdem Koçak, 1Gülay Koçak, 1Füsun Cömert,
1
Sevil ‹likan, 1Bülent Uçan, 2Ahmet Y›lmaz
1
2
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar›
Kocaeli Üniversitesi T›p Fakültesi
Girifl ve Amaç Son dönem böbrek yetersizli¤i olan hastalarda periton diyaliz katateri yerfleltirildikten hemen sonra sürekli ayaktan periton diyalizine (SAPD) bafllanmas› önemlidir.
Bu nedenle kullan›lan yöntemlere ba¤l› baz› mekanik ve infeksiyöz komplikasyonlar
geliflebilmektedir. Komplikasyonlar› minimalize etmek için gelifltirdi¤imiz laparoskopik
preperitoneal tunelling metodunun (Comert M, Borazan A, et al. A new technique for the
placement of CAPD catheter. Surg Endoscopy. In press.) erken dönem komplikasyonlar›n›,
perkütan yöntemin erken dönem komplikasyonlar› ile karfl›laflt›rmay› amaçlad›k.
Materyel ve Metod: Çal›flmaya Laparoskopik preperitoneal tunnelling metodu (grup L ) ile
periton diyaliz kateteri yerlefltirdi¤imiz ve 6 ay›n› dolduran 12 (5 kad›n, 7 erkek ) hasta ile
perkütan yöntem (grup P) ile periton diyaliz kateteri yerfltirdi¤imiz 30 (12 kad›n, 18 erkek)
hasta al›nd›.
173
14-19 Eylül 2004, Antalya
Tüm olgulara profilaktik olarak operasyondan 2 saat once 1000 mgr intravenöz vankomisin
uyguland›. Ayr›ca tüm olgular›n burun kültürü yap›larak gerekli eradikasyon tedavileri baflland›. Bu olgularda ilk 6 ay içerisinde görülen mekanik (klinik olarak belirlenemeyen f›t›klar›n tespiti, kanama, visseral organ perforasyonu, kateter tünelini uzatarak perilüminal enfeksiyon kayna¤›n›n ortadan kald›r›lmas›, erken diyalizat kaça¤›’n›n azalt›lmas›, kateter mi¤rasyonu vb) ve infeksiyöz komplikasyonlar karfl›laflt›r›ld›.
Bulgular: Gruplarda ilk 6 ay içerisinde görülen mekanik ve infeksiyöz komplikasyonlar› say›
ve yüzde olarak tabloda gösterildi. Tüm olgularda CAPD’ne operasyonlardan hemen sonra
baflland›. Laparoskopik preperitoneal tünelling yönteminde hiçbir mekanik komplikasyon
görülmezken Percutaneously yöntemde ise erken dönemde diyalizat kaça¤› görülme oran›
10%, perikatater kanama 3.3%, herni 3.3% olarak görüldü. ‹nfeksiyöz komplikasyonlar ise
laparoskopik preperitoneal tünelling yönteminde peritonitis 1episode/36 hasta-ay, perkütan yöntemde 1episode/ 22.5 hasta-ay olarak görüldü. Kateter ç›k›fl yeri infeksiyonu
laparoskopik preperitoneal tünelling yönteminde görülmezken perkütan yöntemde 1
episode/180 hasta-ay görüldü. Tünel infeksiyonu hiçbir olguda gözlenmedi.
Sonuç: Periton diyalizi kateteri yerlefltirilmesinde yeni gelifltirdi¤imiz ve rutin olarak kullanmaya bafllad›¤›m›z laparoskopik preperitoneal tunel metodunun erken dönem komplikasyonlar› aç›s›ndan oldukça güvenli oldu¤u kanaatindeyiz.
P185
ROMATO‹D ARTR‹T VE LYME HASTALI⁄I B‹RL‹KTEL‹⁄‹
*Erdem Koçak, Gülay Koçak, Sevil ‹likhan, Bekir Poçan, Ali Borazan
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi T›p Fakültesi ‹ç Hastal›klar›
Girifl: Lyme hastal›¤› ilk kez 1977 y›l›nda juvenil Romatoid Artrit (RA)’li bir grup çocuk hastada tan›mlanm›fl, ixodes cinsi keneler ile tafl›nan, etkenin Borrelia burgdorferi oldu¤u bir
spiroket enfeksiyonudur. RA nedeniyle tedavi ve takip edilen bir olguda, klinik olarak RA
aktivasyonunu da düflündürecek semptom ve bulgular› bulunan ancak klinik ve laboratuvar
olarak Lyme hastal›¤› tan›s› konularak tedavisi tamamlanan bir olguyu sunmay› amaçlad›k.
Olgu: Alt› y›ld›r RA tan›s› ile takipli, haftada bir kez Methotrexate 7.5 mg tb kullanan ve son
10 ayd›r herhangi bir yak›nmas› olmayan, 27 yafl›nda bayan hasta el bileklerinde flifllik
nedeni ile poliklini¤imize baflvurdu. Yap›lan fizik muayenesinde; bilateral el bileklerinde,
2.3.4. proksimal interfalangial(PIF), temporomandibuler eklemlerde flifllik, k›zar›kl›k, eklem
hareketlerinde k›s›tl›l›k, ve a¤r› tespit edildi. .Ayr›ca sa¤ kolunda ve bacaklar›nda eritema
migrans ile uymlu olan lezyonlar› mevcuttu. 1 haftal›k takiplerinde sa¤ 3.4.5. parmaklar›nda ve bilateral ayak bileklerinde 0.5-1 saat süren k›zar›kl›k, a¤r›, flifllik ve aral›kl› olarak 39
C’yi bulan atefl yüksekli¤i gözlemlendi.Yap›lan di¤er fizik muayene bulgular› normal olarak
de¤erlendirildi.Yap›lan laboratuvar tetkiklerinde tekrarlanan Romatoid Faktör (RF) de¤eri
1.010 IU/ml (0-15 IU/ml), sedimentasyon 47mm/saat olarak bulundu. Di¤er labaratuvar
tetkikleri normal s›n›rlarda idi. Ultrasonografisi, elektrokardiyografi ve ekokardiyografisi
normal olarak de¤erlendirildi. Sol el bilek grafisinde minimal eroziv de¤ifliklikler mevcuttu.
Eklem bulgular›n›n asimetrik ve k›sa süreli olmas›, sabah tutuklu¤unun olmamas›, 39 C’yi
bulan k›sa süreli atefllerinin olmas›, eritema migrans’›n görülmesi üzerine klinik olarak
Lyme hastal›¤› düflünüldü. EL‹SA yöntemiyle yap›lan serolojik testlerde B.burgdorferi Ig M
40 IU/ml (0-20), Ig G negatif ve di¤er serolojik testler (ANA, dsDNA, CRP, ENA Jo-1,
ENA(Scl-70) normal s›n›rlarda bulundu. 4 hafta sonra tekrarlanan B.burgdorferi Ig M
negatif, Ig G 41,5 IU/ml bulundu. Serolojik testler Western Blott(WB) yöntemiyle do¤ruland›. Olguya klinik ve laboratuar olarak Lyme hastal›¤› tan›s› konuldu. Tedavi olarak Doksisiklin 100 mg tb 2x1 po baflland›.1 hafta sonra klinik olarak flikayetleri düzelen hastan›n
tedavisi 30 güne tamamland›.
Sonuç olarak RA’li olgular›n tan›s›nda oldu¤u gibi takibinde de tipik olmayan aktivasyonlar›n ay›r›c› tan›s›nda Lyme hastal›¤› da düflünülmelidir.
P186
KARIN A⁄RISININ NAD‹R B‹R NEDEN‹: ÇÖLYAK ARTER BASI
SENDROMU
*Özkan Güngör, Saba Acarbay, Murat Meral, Ömür Gönen, Kadir Bibero¤lu
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi ‹ç Hastal›klar› AD
Çölyak arter bas› sendromu; çölyak trunkusa diyafragmatik medyan arkuat ligament veya
çölyak gangliyona ait nörofibroz doku bas›s› ile geliflen, tekrarlay›c› kar›n a¤r›s› ile karakterize nadir görülen bir klinik durumdur. Hastal›¤›n tedavisi cerrahi olarak median arkuat
ligamentin ayr›lmas›d›r. Kar›n a¤r›s›n›n etiyolojisi araflt›r›l›rken çölyak arter bas› sendromu
saptanan olgu ilgi çekici bulunarak sunulmufltur.
28 yafl›ndaki erkek hasta tekrarlayan kar›n a¤r›lar›n›n olmas› nedeniyle hastanemize yat›r›ld›. Hastan›n yak›nmalar›n›n son 6 ayd›r oldu¤u, a¤r›lar›n›n genellikle yemeklerden yar›m
saat sonra bafllad›¤›, bazen yemeklerle iliflkisiz oldu¤u, gün içerisinde birkaç defa tekrarlad›¤› ö¤renildi. Hastan›n bulant›, kusma, ishal ve kab›zl›k gibi yak›nmalar› yoktu. Hastan›n
fizik muayenesinde; vital bulgular› normal olup, kar›n bölgesi palpasyonunda epigastrik
bölgede hassasiyet saptand›. Rutin laboratuvar tetkikleri normal olan hastaya yap›lan üst
gastrointestinal sistem endoskopisinde eroziv antral gastrit d›fl›nda patoloji saptanmad›.
Abdominopelvik ultrasonografi ve tomografisi normal olan hastaya verilen semptomatik
tedavilerden fayda görmemesi üzerine abdominal vasküler yap›lar›n de¤erlendirilmesi
amac›yla renkli doppler ultrasonografi yap›ld›. Doppler ultrasonografide çölyak arterin orifisi düzeyinde çölyak arter kompresyonuna neden olan median arkuat ligaman hipertrofisi
ile uyumlu görünüm izlendi. Çölyak arterde ölçülen ak›m h›z›n›n abdominal aortada ölçülen
ak›m h›z›n›n 3.5 kat› olmas› üzerine hasta çölyak arter bas› sendromu olarak kabul edildi.
Hastaya cerrahi tedavi önerildi. Ancak hasta operasyonu kabul etmedi.
Çölyak arter bas› sendromu kar›n a¤r›s›n›n nadir görülen bir nedenidir. Genç sa¤l›kl› bireylerde epigastrik a¤r› yapabilecek peptik ülser, gastroözefajiyalreflü hastal›¤›, duodenit,
pankreatit gibi nedenler ekarte edildikten sonra ay›r›c› tan›da çölyak arter bas› sendromu
da düflünülmelidir
P187
ROMATOLOJ‹K HASTALIKLARDA TROMBOS‹TOZ VE TROMBOZ
1
A. Çarl›o¤lu, 2H. Çipil, *1A. Kaya, 1N. Rüzgaresen, 1E. Uz, 1 M. E. Uyar,
A. Koflar, 3Y. Karaaslan
2
1
2
3
F.Ü.T›p Fak. ‹ç Hast. A.B.D.
F.Ü.T›p Fak. Hematoloji B.D.
Ankara Numune Hast. Romatoloji B.D.
Girifl ve Amaç Romatolojik hastal›¤› olan hastalarda trombositoz ve tromboz s›kl›¤› araflt›r›ld›.
Materyal ve Metod: Araflt›rmaya 2001-2003 y›llar› aras›nda, romatolojik hastal›¤› olan
771’i kad›n, 229’u erkek toplam 1000 hasta al›nd›. Araflt›rma prospektif olarak yap›ld›.
Trombositoz, pulomener emboli ve derin ven trombozu aç›s›ndan hastalar de¤erlendirildi.
Trombositoz ile tromboz aras›nda iliflki olup olmad›¤› araflt›r›ld›.
Bulgular: 1000 romatolojik hastan›n tan›lar› ve buglur› tablo 1’de verilmifltir. 1000 hastan›n
89’unda (%8.9) trombositoz saptand›.Olgular›n 8’inde (%0.8) pulmoner emboli ve 14’ünde (%1.4) derin ven trombozu tesbit edildi. Pulmoner embolisi olan 8 hastan›n ikisinde
trombositoz vard›. Bu hastalardan biri SNA, di¤eri Behçet hastas› idi. Derin ven trombozu
olan 14 olgunun hiç birisinde trombositoz yoktu. Hastalar›n 197’si RA (32 trombositoz, 1
PE, 2 DVT),62’si SLE (8 trombositoz, 1 PE, 2 DVT), 119’u SNA (11 trombositoz, 1 PE),
167’si GOA (5 trombositoz, 1 PE, 1 DVT), 20’si vaskülit (1 trombositoz), 25’i Sjögren (3
trombositoz), 71’i GUT (5 trombositoz), 2’si Polimiyozit (1 trombositoz), 293’ü FM (14
trombositoz, 1 PE), 53’ü Behçet (5 trombositoz, 2 PE, 9 DVT), 29’u PMR (1 trombositoz,
1 PE), 12’si SCL (2 trombositoz), 12’si ARF, 12’si FMF (1 trombositoz),1 hasta PAN ve 2
hasta da Takayasu arteriti idi. (Toplam 1077 hasta, 89 trombositoz, 8 PE, 14 DVT. Toplam
hasta say›s› 1000 olup baz› hastalarda birden fazla hastal›k birlikte olabilmektedir(örne¤in
RA-FM birlikteli¤i). Bu yüzden tan› k›sm›nda toplamda 1077 say›s› görülmektedir.)
Trombositoz ile FM, RA aras›nda istatistiksel olarak anlaml› iliflki bulundu. 293 FM’li hastan›n 14’ünde (%4.7, P=0.003), 197 RA’l› hastan›n 32’sinde (%16,2 P=0.001) trombositoz
saptand›.
Sonuç ve Tart›flma: Romatolojik hastal›klarda görülen trombositoz genel olarak reaktif
trombositozdur. Tromboz ve tromboemboli ise vaskülit ile iliflkili olup trombositoz ile iliflkili de¤ildir. Romatolojik hastalarda görülen trombositoz daha çok reaktif trombositozdur.
Romatolojik hastal›klara ba¤l› trombositozlar›n tedavisinde antikoagülan ve antiagregan
tedaviye genel olarak gerek yoktur.
P188
KRON‹K OBSTRUKT‹F AKC‹⁄ER HASTALI⁄I TANISI OLAN
HASTALARDA GASTROÖZEFAG‹AL REFLÜ HASTALI⁄I
SEMPTOMLARI OLMADAN YAPILAN ANT‹-REFLÜ TEDAV‹S‹N‹N
SONUÇLARININ ‹RDELENMES‹
*Özgür Tanr›verdi
T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Palu Devlet Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Elaz›¤
Amaç: Kronikobstruktif akci¤er hastal›¤›(KOAH)tan›l› hastalarda hastal›¤›n sosyal aktiviteyi
azalt›c› semptomlar›ndan birisi olan öksürük flikayetinin gastroözefagiyal reflü (GÖR) durumu ile artabilece¤i bilinmektedir.GÖR hastal›¤› semptomlar› olmasa da KOAH tan›l› hastalarda hem hastal›¤›n hem de kullan›lan ilaçlar›n gastroözefagiyal bileflkede meydana
getirdi¤i de¤ifliklikler ile hem özefagit s›kl›¤›n›n hem de GÖR hastal›¤›n›n s›kl›¤›n›n fazla
olabilece¤i düflünülmektedir.Bu çal›flmada GÖR semptomar› olmasa da KOAH tan›l› hastalarda öksürük flikayetinin giderilmesinde antireflü tedavinin yerinin de¤erlendirilmesi
amaçlanm›lt›r.
Yöntem: Çal›flmaya yafl da¤›l›m› önemli olmayan toplam 26 KOAH tan›l› hasta al›nd›.Bu
hastalar›n cinsiyet ve vücut kitle oranlar›(VKO),sigara içme al›flkanl›klar› kaydedilerek,14’üne(Grup1) proton pompa inhibitörü ve H2resptör blokeri kombine tedavisi
bafllan›ldarak takip edildi.Geriye kalan 12(Grup2) hastaya ise bu grup ilaçlar bafllan›lmad›.Heriki grup hastadan ayakta tedavi görenler(Grup1 için n=8,Grup2 için n=7 ile akut
alevlenme nedeni ile interne edileneler(Grup1 için n=6,Grup2 için n=5)KOAH tedavisi
aç›s›ndan anlaml› bir d¤eifliklik yap›lmadan takip edildi.Tedavinin 1.ay› sonras›nda hastalar
öksürük,nefes darl›¤› ve yaflam kalitesi aç›s›ndan sorgulanarak de¤erlendirildi.
Bulgular: KOAH tan›l› hastalarda akut alevlenmenin VKO artt›kça s›klaflt›¤›(r=0.102,p<0.01)
ve erkeklerde sigara içme süresi(r=0224,p<0.ç06) ile korele olarak daha s›k oldu¤u saptand›.Akut alevlenme ile ayaktan takip edilen hastalar›n öksürük flikayetlerinin s›kl›¤› ve fliddeti
aras›nda bir fark olmad›¤› tespit edildi.(r=0.342,p>0.06)Tedavinin 1.ay› sonunda Grup1’de
yer alflan hastalar›n akut alevlenmeden ba¤›ms›z olarak öksürük flikayetlerinde azalma
görüldü¤ü, bu hastalar›n %74’ünde öksürük flikayetinin gece ataklar›n›n kesildi¤i,yaflam
kalitesinin artt›¤› ve dispne flikayetinin inhaler tedavilerden ba¤›ms›z olarak azald›¤› ve inhaler kullanma s›kl›¤›n›n anlaml› olmasa da azaltt›¤› sonuçlar›na ulafl›ld›.Grup2 hastalarda
KOAH tedavisi ile dispne ataklar›n›n azalmas›na ra¤men gece öksürü¤ünün devam etti¤i
görüldü.
Sonuç:KOAH tan›l› hastalarda dispeptik yak›nmalar ve GÖR hastal›¤› lehine belirlenene reflü semptomlar› olmasa da anti-reflü tedavinin gerekti¤i kan›s›na var›ld›.Hasta say›s›n›n
yeterli oldu¤u ve pH monitörüzasyonu ve solunum fonksiyon testi ile desteklenecek bulgular›n da yeralaca¤› genifl çapl› çal›flmalarla antireflü tedavinin KOAH tedavisine eklenebilece¤i düflünüldü.
174
P189
REN‹N ANJ‹OTENS‹N S‹STEM‹N‹N H‹PERAKT‹F OLDU⁄U
HASTALIKLARDA DOPAM‹N PERFÜZYONUNUN RENAL
PARAMETRELER ÜZER‹NDEK‹ ETK‹S‹
Kemal Mutlu, Durmufl fienda¤, Emin Cengizhan, Figen Ekenel, Betül Ekiz,
P›nar Atsürer, Murat Ak›nc›, *Recep Dar›c›, Yasin Çak›l
SSK Göztepe E¤itim Hastanesi
Kalp yetmezli¤i, kronik böbrek yetmezli¤i ve karaci¤er sirozunun son dönemlerinde renin
anjiotensin sistemi (RAS ) ileri derecede aktive olarak vücut için bir savunma mekanizmas›
olmaktan ç›kar; vücutta afl›r› derecede s›v› ve sodyum toplan›r.RAS aktivitesinin ileri derecede artt›¤›, renal perfüzyon ve renal fonksiyonlar›n ileri derecede azald›¤› konjestif kalp
yetmezli¤i (KKY), kronik böbrek yetmezli¤i(KBY) ve asitle beraber ödemin bulundu¤u ve idrar miktar›n›n azald›¤› kronik karaci¤er yetmezli¤i bulunan 41 hastada ( 22 erkek 19 kad›n
) düflük doz dopamin uygulamas›n›n 24 saatlik idrar volümü, densite, idrarda at›lan sodyum, potasyum, kreatinin ve protein miktar›, kreatinin klirensi üzerine olan etkileri takip
edilerek ‘renal doz’ dopaminin renal parametreler üzerindeki etkileri araflt›r›ld›. Her hasta
grubunda hipertansif ve aritmi problemi olmamas›na, anuri olmamas›na ve diuretik kullan›lmamas›na veya kullan›yorsa bile en az 48 saat önce kesilmesine dikkat edildi. 3 microgram/kg/dak dopamin infüzyonuyla KKY’li hastalarda idrar miktar›nda (p=0,0005), idrar
densitesinde (p=0,001), kreatinin klerans›nda (p=0,0005), sodyum at›l›m›nda (p=0,0017)
istatistiksel olarak anlaml› art›fl tesbit edildi. KBY’li hastalarda idrar miktar› (p<0,0001), idrar densitesi (p=0,0098), idrar kreatinini (p=0,0079), kreatinin klerans› (p<0,0001), proteinüri (p=0,021), sodyum at›l›m› (p=0,0208) istatistiksel olarak anlaml› derecede artm›flt›r. Asitli karaci¤er sirozlu hastalarda idrar miktar›nda artma (p=0,0020), idrar kreatininde
artma (p=0,0391), kreatinin klerans›nda (p=0,0020) ve idrar sodyum at›l›m›nda artma
(p=0,0020) istatistiksel olarak anlaml› saptanm›flt›r. ‹leri dönem konjestif kalp yetmezli¤i,
asitli karaci¤er sirozu ve böbrek yetmezli¤i vakalar›nda vücuttaki afl›r› s›v› ve sodyum
yükünü diüretikler ile uzaklaflt›ramad›¤›m›zda ‘düflük doz dopamin’ infüzyonu kullanabiliriz.
P190
STERO‹D VE NONSTERO‹D ANT‹‹NFLAMATUVAR ‹LAÇ
KULLANILAMAYAN ROMATO‹D ARTR‹T VAKALARINDA
‹NTRAVENÖZ ‹MMÜNGLOBUL‹N KULLANIMI
Durmufl fienda¤, Recep Demirci, P›nar Atsürer, *Betül Ekiz, Figen Ekenel,
Recep Dar›c›, Aysun Özcan, Mehmet Dikeç, Bülent Bilir
SSK Göztepe E¤itim Hastanesi
Girifl: Romatoid artrit(RA)’in patogenezinde immün mekanizmalar›n rolü ile ilgili birçok
kan›t bulunmaktad›r.Bu çal›flmada yan etkilerinden dolay› steroid ve nonsteroid antiinflamatuvar ilaç(NSA‹‹) kullan›lamayan RA vakalar›nda IVIG kullan›m›n›n etkinli¤i, yan etkileri
ve hastal›¤›n kontrolündeki rolünü araflt›rd›k.
Metod: Çal›flmaya Göztepe SSK Hastanesinde takip edilen RA’li 19’u kad›n(%73), 7’si erkek(%27) toplam 26 hasta al›nd›.Hastalar›n yafl ortalamas› 39,5±13.67, hastal›k süreleri
8,69±5,25 y›l, ortalama steroid kullan›m süreleri 4,76 y›ld›.Hastalar›m›zda ciddi osteoporoz, hipertansiyon, kontrol edilemeyen hiperglisemi ve gastrointestinal kanama gibi
yan etkiler görüldü¤ünden, steroid ve NSA‹‹ kademeli olarak kesilmiflti.Takibin bafllang›c›nda ve her kür öncesinde hemogram, eritrosit sedimentasyon h›z›(ESH), RF, ASO, CRP, Ig
düzeyleri, karaci¤er ve böbrek fonksiyon testleri ile elektrolitler bak›ld›. Hastalara 0,4
gr/kg/gün dozunda IVIG, iv infüzyon yoluyla, 5-7 gün süre uyguland›. 15 gün sonra, 2 günlük ikinci kür ve sonraki 3 ayda, ayda 2 gün ayn› dozda toplam 5 kür uyguland›.Bu s›rada
hastalar salazopirin, kinidin veya haftada 2 gün 10 mg/gün metotrexat tedavisine al›nd›lar.IVIG tedavisini takiben, metotrexat, salazopirin, hidroklorokin, siklosporin ve NSA‹‹
tek bafllar›na veya kombine tedavi olarak devam edildi.Ayda bir yak›nmalar›n oldu¤u veya
önceden patoloji saptanm›fl eklemler radyolojik olarak de¤erlendirildi.
Bulgular: Hastalar›n tedavi öncesi ortalama RF düzeyi 143,1 IU/ml’den tedavi sonras›
47,49 IU/ml’ye(7 vakada RF negatifleflti.); ortalama ESH 76,9 mm/saatten 41,26 mm/saate
düfltü.‹statiksel olarak, tedavi öncesi ve sonras› RF düzeyi ve ESH de¤iflimi anlaml›yd›(p<0,0001).16 hastada(%61,5) yan etki görülmedi.5’inde(%19,25) halsizlik, 2’sinde(%7,69) atefl, 2’sinde (%7,69) kafl›nt›, 1’inde(%3,84) kilo kayb› saptand›.Hastalar›n
tümünde 4. günden sonra (ortalama 8,53±2,45 gün) klinik cevap al›nd›.
P191
EMN‹YET TEfiK‹LATINDA D‹SPEPS‹ VE NONÜLSER D‹SPEPS‹
PREVALANSI
1
Nezih Piflkinpafla, *2Do¤an Binici, 1Haluk Özçelik, 4Orhan Tarç›n
1
Kofluyolu Polis Hastanesi Gastroenteroloji
Erzurum Devlet Hastanesi Dahiliye
3
Kofluyolu Polis Hastanesi Gastroenteroloji
4
Gümüflsuyu Askeri Hastanesi Gastroenteroloji
2
Girifl: Dispepsi toplumlar›n en önemli ortak sa¤l›k sorunlar›ndand›rBir hastal›k olmaktan
çok bir semptom ve semptomlar kompleksidir.Gastroenteroloji poliklini¤ine baflvuranlar›n
%40-60 › dispepsi nedeniyledir.Nonülser dispepsi bu olgular›n yar›s›n› oluflturmaktad›r.Kültürel seviyesi, e¤itim düzeyinin yan›s›ra mesleklerinin çok stresli, beslenme al›flkanl›klar›n›n düzensiz oldu¤u emniyet teflkilat› mensuplar› için bu oranlar› ülkemizde belirleyen çal›flma yoktur.
Amaç Üç ayl›k süre için dispepsi prevalans›n› ve dispepsi saptanan bireylerdeki (NÜD)non
ülser dispepsi prevalans›n› belirlemektir .
Metod: Dörtyüz iki emniyet mensubu çal›flmaya al›nd›.Üst gastrointestinal sistem semptomlar›,yafl ve cinsiyet özelikleri sorguland›.Dispepsi saptananlardan kabul edenlere gastroskopik tetkik yap›ld›.
Bulgular: Çal›flmaya al›nan 402 kiflinin 220 si kad›n, 182’si erkekti.Üç ayl›k süre için dispepsi prevalans› %48.5; erkeklerde %32.1, kad›nlarda %62.16 bulundu. Dispepsi olgular›
aras›nda ülser benzeri dispepsi %34.15, motilite bozuklu¤una benzer dispepsi %24.59,
nonspesifik dispepsi %3.92 oran›ndayd›. K›rk yafl üzerinde %46.58, k›rk yafl alt›nda
%49.72 i oran›nda dispepsi saptand›. Endoskopik tetkik yap›lan k›rk olgunun 26 s› kad›n,
14 tanesi erkekti. Özofajit 15, gastrit 35, ülser hastal›¤› 13 ,bulbit 22 olguda belirlendi. H.
pylori pozitifli¤i endoskopi yap›lan tüm bireylerde %88 oran›nda pozitifti. Endoskopi
yap›lan non ülser dispepsi olgular›nda %84 oran›nda H.pilori pozitifli¤i belirlendi.
Sonuç: Emniyet teflkilat› mensuplar›nda dispepsi prevalans› %48.5, nonülser dispepsi
prevalans› %32.4 idi.NUD saptanan olgularda H.pilori pozitifli¤i yüksek orandayd›.
P192
ATEROSKLEROZ VE KARD‹OVASKULER HASTALIK R‹SK
FAKTÖRLER‹ A‹LES‹ ‹Ç‹NDE ‹NSUL‹N REZ‹STANSI DA
BULUNMAKTADIR.
*1Kadriye Ak›ll›, 1Nuriye Uzuncan, 1Baysal Karaca, 2Sevinç ‹nci, 2Nurten Genç
1
SSK ‹zmir Egitim Hastanesi Biokimya servisi
SSK ‹zmir E¤itim Hastanesi Dahiliye servisi
2
Bu çal›flmadaki amac›m›z;hipotiroidi,subklinik hipotirodi ve hipertirodili hastalarda aterojenik lipid de¤ifliklikleri yan›nda insulin rezistanslar›n› araflt›rmak oldu .25 hipotiroidi, 21
subklinik hipotirodi ve 23 hipertiroidili hasta 20 kontrol vakas› ile insulin rezistans mark›r›
olan Homeostasis Model Assesment for ‹nsulin Rezistance (HOMA-‹R) ve Quantitative ‹nsulin Check ‹ndex (QU‹CK‹)’leri aç›s›ndan karfl›laflt›r›ld›.Bunun için hastalar›n açl›k serum
glukoz,insulin, FT3, FT4, TSH, HDL-kolesterol ve LDL-kolesterol düzeyleri ölçüldü. Body
Mass ‹ndeksleri hesapland›. LDL-kolesterol düzeyleri hipotiroidili, hastarda anlaml› derecede yüksek bulundu (p<0,005). Hipertiroidili hastalarda ise anlaml› derecede düflük
bulundu (p<0,05). HDL de¤erleri aç›s›ndan gruplar aras›nda anlaml› farkl›l›k bulunmad›
(p>0,05). Hipotiroidi grubunda QU‹CK‹ ve HOMA de¤eri kontrol grubuyla karfl›laflt›r›ld›¤›nda anlaml› farkl›l›k bulunmad› (p>0,05). Subklinik hipotiroidi ve hipertiroidi hastalar›nda QU‹CK‹ de¤eri kontrol grubuna göre anlaml› derecede düflük bulundu (s›rasiyle p<0,05
ve p<0,01).‹nsulin rezistans indeksi olan HOMA de¤eri ise subklinik hipotiroidi ve hipertiroidi grubunda anlaml› derecede yüksek bulundu (s›rasiyle p<0,01 ve p<0,005).
Sonuç olarak; subklinik hipotiroidi grubundaki insulin rezistans› art›fl› ile birlikte, HDL
kolesterol düzeyleri aras›ndaki ters iliflki (r = -0,457 , p<0,05), kardiovaskuler hastal›k riski art›fl›n› destekler gözükmektedir

Benzer belgeler