ÖDEMELİ ARAMA

Transkript

ÖDEMELİ ARAMA
ÖDEMELİ ARAMA
Kişiler
6 kişi
*Ali: Beyaz eşya dükkanı olan, evli birisi, eski bir güvenlik görevlisi
*Ses - Keskin nişancı: Eski bir işkence mağduru
*Kart satan adam, Delikanlı
*Polis
*Çocuk,
*Orta yaşlarda gündelikçi kadın, Ali’nin karısı(ses)
(Karanlık. Nereden geldiği ve kime yöneldiği belli olmayan bir kurşun sesi.
Meşgule düşen bir telefon sesi. Geriye saran bir bant sesi.)
ÖN OYUN
Bir sokak. Köşede sokağın hemen hemen her yerinden rahatlıkla görülebilen
bir telefon kulübesi. Fonda sürekli akan, ritm vurgusunun öne çıktığı fakat
çok baskın olmayan bir müzik. Günün farklı saatlerinde kulübeyi kullanan
kişileri sitilize ve hızlı bir şekilde görürüz. Rutin olarak geçenler arasında Ali
de vardır. Her gün aynı saate oradan cep telefonuyla konuşur halde
geçmektedir.
Farkı
tipler
görürüz.
Kürt
bir
kadın
telefonda
kürtçe
konuşmaktadır. Sesi heyecanlı ve özlem doludur. Biraz sonra konuşurken
usul usul ağlamaya başlar. Telefonu kapatır, kulübeden çıkar gider. Bir asker
gelir, annesini veya sevgilisini arar. İlk cümleler ve son cümleler duyulur,
arkada müzik akmaktadır. Bir sarhoş gelir, kulübeye girip işer. Bir adam gelir,
seks hatlarını arayıp dinler. Üşümüş bir çocuk kulübeye girer, yere yatıp
uyur. Işık kapanır.
OYUN
Güneşli güzel bir gün. Telefon kulübesi. Yaşlı bir adam bir elinde tezgahı, bir
elinde çantası olduğu halde sahneye girer. Kulübenin yanında tezgahını açar,
çantasından çıkardığı malzemeleri tezgahının üstüne yerleştirir. Telefon
1
1
kartı, çakmak, bilet, sakız satmaktadır. Sahnenin diğer ucundan Ali girer.
Elindeki cep telefonuyla konuşmaktadır.
Ali: Tabi destek olurum, seve seve. Ben şimdi mağazaya geçiyorum. Orada
stoklarıma bir bakacağım ama sanırım en az 3 tane bilgisayar gönderebilirim
diye düşünüyorum. Rica ederim, o sizin inceliğiniz. Bu tür kampanyaları
önemsiyorum biliyorsunuz. Bizim de çorbada tuzumuz olsun... Yalnız sizden
küçük bir ricam olacak. Benim kampanyaya yaptığım bağışı lütfen dışarı
duyurmayalım.... Biliyorum her seferinde böyle yapıyorum ama, yok, lütfen...
Yok, sağolun, ben kendimi böyle daha iyi hissediyorum... Anlayışınız için
teşekkür ederim. Rica ederim canım, esas ben teşekkür ederim. Bugün
akşamüstüne kadar bilgisayarları göndermeye çalışacağım... Kolay gelsin, iyi
çalışmalar.
(Telefonu kapatır, yüzünde görevini yerine getirmiş bir kimsenin iç huzuru
vardır. Gülümsemektedir. Telefonu cebine yerleştirirken, sahnenin karşı
yönünden bir genç girer. Yankesicidir. Ali’ye yaklaşır, kazara çarpar, bu
arada cep telefonunu çalar. Ali kendi hatasıyla çarptığını düşünür. “Pardon!”
der. Bu arada cep telefonunun olmadığını farkeder. Ancak özel eğitimli
birisinin yapabileceği bir hareketle çocuğu kolundan kıskıvrak yakalayıp
etkisiz
hale
getirir.
Çocuk
iki
büklüm
yüzü
Ali’ye
gelecek
şekilde
durmaktadır. Canı yanmaktadır. Ali, bir an gösterdiği öfkeden ve içine girdiği
eylemden dolayı yabancılaşır. Yumuşar ve gülümsemeye başlar. Çocuğu
bırakır, elini dostane bir şekilde çocuğun omzuna koyar.)
Ali: Canın yandı mı? (Çocuk korkmuştur, “Hayır” anlamında kafasını sallar.
Belki arada korkak, kaçamak bakışlarla Ses’ın olduğu yere bakmaktadır. Bu
eylem sahneden çıkana kadar belli aralıklarla sürebilir) Kusura bakma. Sen
böyle telefonumu çal.... almaya kalkınca bir an ... (Çocuk korkudan ağlamaya
başlar. Ali cebinden bir mendil çıkartıp ona verir) Sen okula gidiyor musun?
Çocuk: (Dişlerinin arasından) Evet.
Ali: Kaçıncı sınıf? (Çocuk eliyle “yedi” sayısını gösterir) Yedinci sınıf? ... Peki
niye bu işi yapıyorsun evladım? (Çocuk cevap vermez) Kimin kimsen yok mu
2
2
senin? ... Cevap versene dilini mi yuttun? ..... (Biraz öfkelenir) Annen baban
mı yaptırıyor sana bunu?
Çocuk: (Hiddetle) Hayır! (Fazla tepki verdiğini farkeder, sakinleşir) Telefonu
satıp anneme ilaç alacaktım...
Ali: (Kendi telefonuna bakarak) Bu telefonu satıp öyle mi? (Gülümseyerek
gencin yüzüne bakar. Ani bir hareketle elini cebine atar. Para aramaktadır )
Bir yandan çocuğun başını okşamaktadır) Madem öyle, dur bakalım. Ama bir
daha böyle bir şey yapmaya kalkışma. Herkes benim gibi tahammüllü
olmayabilir. (Tam parayı çıkartıp çocuğa uzatırken, çocuk aniden elinde
duran telefonu kapıp kaçar) Dur! Kaçma! (Peşinden bir iki adım atar,
arkasından bakar, vazgeçer) Aaaa, ama ben Nergis’i arayacaktım. Üstelik…
(hatırlar) Bazı numaralar da telefona kayıtlıydı ya.. neyse artık....
Kart satan adam: (Olaylar gelişirken, kenardan usulca izlemiştir. Ali
çocuğu gönderir göndermez yüksek sesle konuşmaya başlar) Telefon
kartları var. 50-100-200’lük. İsteğe göre, al-ara-konuş. Çakı çakmak ayna
tarak sakız kart, hepsi mevcut! (Ali’ye) Kart vereyim mi evladım?
Ali: (Durur. Gülümser.) Sanırım bugün güzel bir gün. Bir 50’lik kart verir
misin amcacığım? (Kartı alır, parayı verir, üstünü alır) Sağolasın. (Elindeki
kartla kulübeye girer, kapıyı kapatır. Telefona yönelmeye başladığı an, kart
satan adam yavaşça ve hissettirmeden tezgahını toplamaya başlayacak ve
en kısa sürede sahneyi terk edecektir)
Ali: (Telefonu çevirir, karşı taraf cevap verir. Ali sevgi dolu bir sesle
konuşur) Alo, canım, günaydın. Yine ben, evet, çalar saat gibiyim… Nasılmış
benim güzel karıcığım bu sabah? Rahat uyuyabildin mi? Yatakta uyurken
gayet mutlu gözüküyordun zaten, dokunmaya kıyamadım. Bugün sırtın
ağrıyor mu? E normaldir. Kahvaltını sıkı ettin değil mi? Vitaminlerini de aldın.
Tamam canım, tamam, ihmal etmeyeceğini biliyorum, ama ne bileyim insan
gözünden sakınıyor işte. Aa evet, ofisten aramıyorum, farklı bir numara bu.
Telefon mu? (Duraklar) Telefonumu düşürmüşüm. E tabi numaralar da
telefonla birlikte gitti. Bilmem, öyle olur mu ki? Tamam, tamam, şimdi
operatörü arayıp o numaralara ulaşabiliyorlar mı diye soracağım. Öpüyorum
3
3
seni, bu arada belki öğle yemeğini beraber yeriz ha? Tamam, konuşuruz..
Ben de seni.....
Ali. (Operatörü arar) Alo, merhaba. Hattımla ilgili bir şey danışacaktım.
Bekliyorum. Alo? Alo? (Telefon kapanmıştır. Tam bir daha aramak için
girişimde bulunurken telefon çalmaya başlar, şaşırır) Alo?
Ses: Merhaba.
Ali: Ben de size ulaşmaya çalışıyordum.
Ses: Hiç sanmıyorum. Bana ulaşmak, isteyeceğin son şey olurdu herhalde.
Ali: Kimsiniz?
Ses: Bundan sonra koşulsuz itaat edeceğin birisi
Ali: Beyefendi dalga geçecek başka birini bulun lütfen. Gidip yapacak işim
gücüm var benim.
Ses: Sizi bizi bıraksak artık. (Daha önceden bildiği tanıdık bir tonlamayla)
“Burada yalnız sen ve ben varız”.
Ali: (Birden kendini kaybeder) Ya kardeşim manyak mısın sen? (Susar.
Tavrına yabancılaşmıştır)
Ses: Güzel, dediklerimi dinlemen hoşuma gitti. Gereksiz resmiyetten hemen
kurtulabilmeli insan. Ya da sahte tutumlardan....
Ali: Bak bu iş fazla uzadı. Sana tahammül etmek zorunda değilim (Kapatma
eğilim içine girer ama karşıdaki adamın ses tonunda ikna edici bir ifade
vardır)
Ses: Ben olsam, bu kadar emin olmazdım.
Ali: Bak seni tanımıyorum, kim olduğunu bilmiyorum, o yüzden....
Ses: Emin misin?
Ali: Kimsin sen?
Ses: Seni seyreden biri.
Ali: Seyreden mi?
Ses: O güzelim kravatını çekiştirip durma zarar veriyorsun.
Ali: (Birden irkilir) Kravat mı?
Ses: Ne oldu şaşırdın mı? Füme bir takımın içinde uçuk pembe bir gömlek.
Altında da yeni boyanmış pırıl pırıl güzel bir çift ayakkabı. Siyah!
4
4
Ali: (Şaşkındır, bir an ne yapacağını bilemez. Durur. Etrafına bakmaya çalışır.
Soğukkanlı bir görüntüsü vardır) Ne olmuş? Son günlerde dışarıda bu takımı
sıkça giyiyorum.
Ses: (Kendinden çok emin bir sesle) Biliyorum.
Ali: Nedir bu bir kamera şakası mı ha? Biraz sonra gülerek yanıma gelip bana
gizli kameraların yerini mi göstereceksiniz? Sonra da hep beraber el
sallayacağız...
Ses: Böyle olmasını çok isterdin değil mi? Kameranın önünde o güzel, temiz
giysilerinle ne de şık dururdun? Belki birşeyler ayarlayabiliriz ha? (Güler)
Üzgünüm ama bugünün süprizlerini kestirebilecek durumda değilsin.
Ali: (Karşı bir atağa kalkar) Demek beni seyrediyorsun?... Şu anda ne
yapıyorum?
Ses: (Gülerek) Sıkıntıyla kafanı kaşıyorsun. Saçlarını geriye doğru atarken
yoldan geçen arabaya bakıyorsun... Umutsuzca dudaklarını ısırıyorsun.
Aaaaa, işte bu hiç güzel bir davranış değil. Dudak okumak iyi bildiğim bir şey
olmasa da, insanın anasına küfredildiğini anlaması hiçte zor değil.
Ali: (Öfkeyle etrafa bakınır) Nerede? Neredesin?
Ses: Düşündüğünden daha yakın.
Ali: Seni göremiyorum.
Ses: Etraftaki binalarda bir sürü pencere var. Onlara bi bak istersen.
Ali: Bak, küçük şakanı yaptın, ben de oturup seni dinledim, şimdi...
Ses: Ama daha yeterince eğlenemedim. Daha konuşmamız gerek.
Ali: Git başkasıyla konuş.
Ses: Ama ben seninle ilgileniyorum.
Ali: Benim senin gibi biriyle konuşacak hiçbirşeyim yok.
Ses: Hayır, var. Bu konuşma bitene kadar çok şey anlatacaksın ve herşey
ancak ben isteyince bitecek.
Ali: (Güler. Adamın kendine güvenini anlayamamaktadır, ama tedirgindir).
Öyle mi dersin? Madem beni seyrediyorsun. O zaman gözünü dört aç ve
telefonu nasıl bir keyifle yüzüne kapatacağımı izle.
Ses: Yapacağını sanmam.
5
5
Ali: (Öfkelenmektedir) Senin gibi… insanları röntgenlemekten zevk alan bir
telefon sapığının, bir yabancının yüzüne neden telefonu kapatamayacak
mışım ki?
Ses: Ben bir yabancı değilim Ali. (Ali ismini duyunca irkilir, bunu
beklememektedir).
Ali: Ne dedin sen?
Ses: Gayet iyi duydun.
Ali: Anlayamadım.
Ses: (Gülerek ve farklı tonlarla) Ali, Ali, Ali….
Ali: Ben Ali değilim.
Ses: Sana kim olduğunu sormadım, Ali. Bunu zaten biliyorum.
Ali: Beni biriyle karıştırıyorsun.
Ses: Öyle mi? Ali Yılmaz. İki sokak aşağıda bir beyaz eşya dükkanın var.
İşlerin oldukça iyi. Her gün aynı saatte buradan yürüyerek geçiyo….
Ali: Sabrımı taşırıyorsun.
Ses: Yalnızca Cumartesileri güzel gri arabanla, o da yarım günlüğüne, işe
geliyorsun. Her gün bu saatte buradan geçerken cep telefonunla konuşuyor
oluyorsun. Bugün hariç! Hep aynı lokantada öğle yemeklerini yiyorsun,
özellikle patlıcan musakka, iki günde bir aynı berberde traş oluyorsun.
Ali: (Kabüllenmenin daha akıllıca olduğunu düşünür) Bravo çok etkilendim,
ama beni burada herkes tanır.
Ses: (Gülerek) Ama benim tanıdığım kadar değil Ali. (Kaldığı yerden devam
eder) Güzelbahçe Sitesi A Blok, No: 22’de mutlu bir hayat süren, herkesin
sevdiği insan: ALİ.
Ali: Yeter bu konuşma çok uzadı.
Ses: Ama daha anlatacaklarımın başındaydım.
Ali: Ulan senin derdin ne be?
Ses: Benim biricik derdim sensin.
Ali: Senin benimle ne alıp veremediğin var ha? Niye ben?
Ses: Çünkü sen korkak ve yalancısın.
Ali: Bak ağzından çıkanları kulağın duysun.
Ses: Çünkü saklayacak çok şeyin var.
Ali: Ne saklaması, neden bahsediyorsun sen?
6
6
Ses: İşte bunu asıl sen bana anlatacaksın.
Ali: Seni şerefsiz, sen benim sinirlerimi bozmaya çalışıyorsun ama bu o
kadar kolay değil.
Ses: Dikkat et Ali. Yoksa davranışlarından dolayı cezalandırılacaksın.
Ali: Bak sen, demek beni tehdit ediyorsun ha! Bak ne yapacağım biliyor
musun? Bu telefonu kapatacağım, sonra polisi arayıp burayı arayan son
numarayı tespit etmelerini isteyeceğim ve kıskıvrak yakalandığında yüzünün
alacağı hali hayal ederek işin keyfini çıkartacağım.
Ses: (Güler) İşte bu çok komik. Polisi arayacaksın ha? Senin… bunu
yapmana gerek var mı? Doğal bir refleks belki de? (Gülmeye devam eder)
Ali: Görücez adi herif görücez (Telefonu kapatmak doğrultusunda bir hamle
yapar)
Ses: Sana zarar vermem için beni kışkırtıyorsun yalnızca.
Ali: (Çileden çıkmaya başlar) Şu konuşmaya bak, söylediklerinden dolayı
korkudan tir tir titriyorum biliyor musun?
Ses: Öyle olacak ama daha sırası gelmedi.
Ali: (Ö
fkeden saldırganlaşmıştır) Siktir git, sen lanet olası bir telefon
kulübesinde insanları tehdit eden bir sapıktan başka bir şey değilsin. Ne
zaman bana derin nefesler eşliğinde fantezilerini anlatmaya başlayacaksın
ha?
Ses: Hasta ruhlu olan ben değilim, sensin.
Ali: (Gitikçe sinilenmektedir) Benimle böyle konuşma… Benim hakkımda bir
bok bilmiyorsun.
Ses: Tahmininden çok daha fazla şey biliyorum Ali, çok daha fazla şey.
Ali: Neymiş bildiklerin ha? Söylesene adi herif neymiş?
Ses: Mesela… kulübeye ilk girdiğinde çevirdiğin numara.
Ali: (Birden durur, artık kontrolünü kaybeder) Siktir git şerefsiz pezevenk.
Beş para etmez yalancı. Günümü rezil ettin ya, bende senin… (Susar,
telefonu kapatmak üzere hamle yaparken)
Ses: Güzel karın Nergis’e selam söyle Ali (Ali bu cümleyi duymuştur,
telefonu hızla kapatır)
7
7
(Ali sakinleşmeye çalışmaktadır. Son duyduğu cümle onu çok daha fazla
bunaltmıştır. Kulubüden dışarı çıkar ama uzaklaşmaz. Önünde durur.
Sakinleşmeye çalışırken, etrafa bakar. Ses’ı görmeye çalışmaktadır. Geri
dönüp telefona bakar, etrafına bakar. Ne yapacağını bilemez haldedir.
Gitmek istemektedir ama son duydukları onu gerçekten telaşa düşürmüştür.
Birden telefon yeniden çalmaya başlar. Telefona ve etrafına bakar. Durur.
Ani bir hareketle telefon kulübesine girip telefonu açar.)
Ali: (Öfkeyle bağırır) Ne istiyorsun ulan benden?
Ses: (Başka bir erkek ses, yumuşak ve kibar ifadeyle konuşmaktadır) İyi
günler beyefendi. Bu numaradan bizi aramışsınız. Hattınızla ilgili bir sorun var
sanırım. Kayıp çalıntı bildirimi mi yapacaktınız?
Ali: Sen… siz… kimsiniz? Nereden arıyorsunuz?
Ses: Size telefon hizmeti veren operatör firmanın görevlisiyim efendim.
Kayıtlara göre kısa bir süre önce bizi aramışsınız. Kayıp çalıntı bildirimi mi
yapacaktınız?
Ali: (Şaşırmıştır) Ben… şey… yani… şeyi soracaktım.
Ses: Buyrun beyefendi dinliyorum.
Ali: (Rahatlamıştır) … şeyi kaybettim.
Ses: Neyi efendim? …. Vicdanınızı mı?
Ali: Efendim?
Ses: (Ses değişir, konuşan aynı kişidir) O zaten sizde hiç varolmamıştı ki…
(Kahkahalar)
Ali: Sen? (Dehşete kapılmıştır)
Ses: Ne oldu şaşırdın mı? Nasıl da inandın bana? Gerçekten de bunun bir
kabus olmasını ve hiç yaşanmamış olmasını isterdin değil mi? ..... İsterdin.
Ben de isterdim Ali.. ama ortak geçmişimiz bunu imkansız kılıyor üzgünüm.
Ali: Seninle benim neyimiz ortak olabilir?
Ses: Anılarımız. Nefret ve acı dolu anılarımız. Kimse geçmişinden kaçamaz.
Ali: Bak sen beni başkasıyla karıştırıyorsun.
Ses: Kimse bedelini ödemeden geçmişinden kaçamaz Ali.
Ali: (İsyan eder) Ben o kişi değilim ve bu konuşma bitmiştir (Yine kapatma
eğilimi içine girer)
8
8
Ses: (Öfkelenmiştir) 227 44 80 (Ali cevap vermez ama hareketlerinden bu
numarayı tanıdığı anlaşılmaktadır) Ne oldu? Yoksa bu numarayı tanıyamadın
mı?
Ali: (Sesi soğuk ama özenlidir) Bu numarayı nereden buldun?
Ses: Kullandığım ekipmanla yüzünden akan soğuk ter damlalarını dahi
görmek mümkün. Neden son çevirdiğin numarayı görmüş olmayayım? Kaldı
ki bugün için hazırlanmıştım. Şimdi bu numarayı arayacağız.
Ali: Nergis’ten ne istiyorsun adi herif? Onunla ne alıp veremediğin var?
Ses: (Eski ve her iki kişi için de bildik bir tonla) “Buna sen karar vereceksin.
Konuşmaya devam ettiğin sürece sorun yok” (Ali cevap vermez) Ne oldu
Ali? Yoksa bir şeyler mi anımsıyorsun? (Güler) Bu hat üzerinde dijital bir
yönlendirici kullanıyorum. Bu cihaz benim hattı istediğim şekilde kullanmama
olanak tanıyor. Şimdi de seninle eşini arayacağız.
Ali: (Endişelidir) Ona ne söyleyeceksin?
Ses: Ben değil... sen konuşacaksın. İtiraf edeceksin. Bu arada ben de hatta
seni dinliyor olacağım. Bir kulağın da bende olacak. Söylediklerine dikkat et.
Hata yaparsan, karınla yüzyüze konuşmam gerekecek.
Ali: Blöf yapıyorsun, yalan söylüyorsun.
Ses: Ben yalan söylemem Ali. Bunu aklından çıkarma.
Ali: Ona bir zarar vermeye kalkarsan seni öldürürüm!.
Ses: (Çalan telefon sesi) Bakalım hattın diğer ucunda kim varmış? (Nergis
telefonu açar. Nergis ve Ali konuşacak, Ses her ikisini de duyacak ama
yalnızca birebir Ali ile konuşacaktır)
Nergis: Alo.
Ses: Konuş onunla Ali.
Ali: (Tedirgindir)Merhaba hayatım ...
Nergis: Merhaba. (Sevecen bir sesle) Son konuşmamız üzerinden bayağı
zaman geçmiş. A hatta sen yine aynı kulübeden arıyorsun, ne oldu yine mi
beni özledin?
Ali: Evet, çok.
Ses: Ne kadar dokunaklı?
9
9
Nergis: Canım! Ben de seni... yoksa sen yine beni kontrol etmek için mi
aradın?
Ses: Neyi kontrol etmek için Ali?
Ali: (Bir şey saklamaktadır. Korkuyla) Ne kontrolü? Bir şeyi kontrol etmek
istediğim yok canım.
Nergis: E canım zırt pırt arayıp soruyorsun ya, ilacını aldın mı, çok dolaşma
dikkat et diye?
Ses: (Güler) Yalnızca kendini zeki sanıyorsun Ali.
Ali: (Konuyu değiştirmek ister) Öğlen yemeğini beraber yiyemeyeceğiz.
Ses: Güzel, yavaş yavaş sadede gelelim.
Nergis: Tamam, zaten konuşuruz demiştik.... Bir şey mi oldu?
Ali: Bir işim çıktı acilen.
Nergis: Ne işi? Sen genelde böyle son dakika değişiklikleri yapmazdın ama...
Ses: Bu ne incelik Ali. Ona eski bir arkadaşınla görüşeceğini söyle.
Ali: Eski bir arkadaşımla karşılaştım, onunla görüşeceğiz.
Nergis: Kimmiş bu arkadaşın, ben tanıyor muyum?
Ali: Hayır, tanımıyorsun.
Ses: Anlat ona Ali.
Ali: (Dışarıya bakarak ‘ses’in sahibini görmek istercesine ‘ses’e konuşur)
Bilmediğim şeyi nasıl anlatayım?
Nergis: Kiminle konuşuyorsun kuzum sen?
Ses: Bakalım nasıl açıklayacakın?
Ali: Arkadaşım! Hani karşılaştık demiştim ya, şu anda yanımda kendisi.
Ses: (Güler) Bakıyorum da yeteneklerinden hiçbir şey kaybetmemişsin. Hala
her duruma uygun çözüm bulabiliyorsun. Ama sabrımı taşırıyorsun, anlat
ona.
Ali: Seni seviyorum, hayatım.
Nergis: (Şaşırır, güler) Ben de seni... de... seni iyi misin?
Ses: Sakladığın şeyleri anlat ona.
Ali: İyiyim.
Ses: Yıllardır ona koca bir yalan söylediğini.
Ali: (‘Ses’e söyler) Hayır!
Nergis: İyi değil misin? Ne oldu Ali?
101
0
Ali: Yo, hayır.. şey... iyiyim.
Ses: Anlat.
Nergis: Öyle mi sesin çok farklı geliyor, kendinde değil gibisin.
Ali: Ben kapatayım.
Ses: Sana anlat dedim,
Ali: Görüşürüz.
Ses: Sen bilirsin. Artık sen bizi dinleyeceksin. (Konuşma Ali tarafından
kapanır, adam tarafından açılır. Ali yalnızca konuşulanları duyabilmektedir)
Alo, merhaba.
Nergis: (Karşıdakini tanıyamamıştır) Merhaba. Kiminle görüşüyorum?
Ses: Ben demin Ali’nin bahsettiği arkadaşıyım, hani “karşılaştık, şimdi
yanımda, beraber yemek yiyeceğiz” dediği...
Nergis: A evet. Kendisi nerede? Telefonu kapatıyordu en son...
Ses: Kendisi şimdi yanımda. Sizden o kadar bahsetti ki kapatmadan önce bir
merhaba demek istedim.
Ali: (Sesini duyuramamanın öfkesiyle) Yalan söylüyor, dinleme onu.
Nergis: A öyle mi? Teşekkür ederim.... Demek Ali’nin eski arkadaşısınız.
Ses: Evet, onu herkesten iyi tanırım, belki sizden bile... (güler)
Nergis: Benden bile mi?
Ses: Evet, sizden bile. Herşeyini bilirim. Belli durumlarda ne düşünür, nasıl
karar verir, nasıl davranır? Hatta nasıl yalan söyler?
Ali: Nergis dinleme onu kapat telefonu.
Nergis: Yalan söylemek mi?
Ses: Aslında Ali size bir takım gerçekleri söylemek için bu telefonu açmıştı
ama maalesef bu cesareti gösteremedi.
Nergis: Ne gerçeği? Ne diyorsunuz, kimsiniz siz beyefendi? Ne bu? Bir tür
şaka mı? Ali’yle görüşmek istiyorum.
Ses: Beni daha önce hiç duymadın Nergis. Tıpkı diğerlerini de bilmediğin gibi.
Ali benim varlığımdan haberdar olmanı istemiyordu. Hatta hiç varolmamamı
tercih ederdi belki de, fakat bununla ilgili olarak artık yapabileceği bir şey
yok. (Ali’ye) Oradasın değil mi Ali? Ne kötü? Yapabileceğin tek şey dinlemek
ancak.
Ali: (Çaresizdir) Nergis dinleme onu kapat telefonu.
111
1
Ses: Bunu istemiyor Ali. Bizim hakkımızda herşeyi bilmek istiyor. Değil mi
Nergis?
Nergis: Ali’yle görüşebilir miyim? Böyle bir saçmalığa nasıl izin verebiliyor
anlamıyorum? Zaten canım burnumda.
Ses: Ali bundan bahsetmemişti, hasta mısınız yoksa?
Ali: (Panik olur) Sus, daha fazla konuşma ve kapat telefonu lanet olasıca.
Ses: (Ali’ye) İnsan sevdiği kadınla böyle mi konuşur? (Nergis’e) Evde de bu
Ali sinirlendiğinde kabalaşır mı? Eski işinde hep öyleydi de...
Nergis: Neden bahsettiğinizi anlamıyorum? Hangi iş? Bakın Ali genelde
böyle şeyler yapmaz, ama ikinizin bu sevimsiz şakası gerçekten de çok uzadı
ve hiç komik değil. Ayrıca bu nasıl arkadaşlık anlamadım.
Ses: Ali’nin ilişkilerini anlamak için çaba göstermek gerekir Nergis.
Nergis: Bunun için çaba göstermeme gerek yok, çünkü ben zaten Ali’nin
herşeyini biliyorum.
Ses: İlişkilerinde herşey Ali’nin arzusuna bağlıdır. Herşey birden, hızlı ve tek
taraflı gelişir, kalıcı acı izler bırakır ve biter. Yaşananlar, zamanı geldiğinde
üzerine ölü toprağı döküp, unutulmaya mahkumdur. Ama o tanışmanın
geride bıraktığı izler... Ali bunun farkında değildir ki, onlardır herşeyi canlı
tutan... ta ki karşılaşana kadar. Acı kalıcıdır Nergis.
Ali: Sus artık, seni bir elime geçirirsem ....
Nergis: Sizi daha fazla dinlemek istemiyorum. Ne demek istediğinizi
anlamadım ve tavrınız hiç hoşuma gitmedi. Telefonu kapatmak zorundayım.
Ses: Üzgünüm Nergis. Ali’nın sana bunları söyleyecek cesareti yoktu, bende
eski bir tanıdığı olarak yardımcı olmaya çalıştım. Daha da anlatacaklarım
vardı ama telefonda vaktini almayayım. Belki de bir gün size uğrarım,
salondaki pencere önünde duran küçük lake masada oturur, kahvelerimizi
yudumlarken yüzyüze konuşuruz bunları. Şimdilik hoşçakal (Telefonu
kapatır).
Ali: (Ses’in son konuşması sırasında “eve uğrarım” deyince) Seni aşağılık
herif. Canına okuyacağım senin...
Ses: O zamanlar ne kadar da kudretli görünürdün, meğer sen korkağın
tekiymişsin. Karına gerçeği söyleyecek cesaret yok sende. Ya da belki de
121
2
telefonda yapamadın Ali, belki de karını da buraya çağırmalıyız ha, ne
dersin?
Ali: Erkeksen seninle erkek erkeğe hesaplaşalım, masum bir kadından ne
istiyorsun pezevenk!
Ses: Zamanında sen ne istediysen onu. Hem ne kadar da kabalaşıyorsun,
“erkek” Ali, ben hiç küfür ediyor muyum? Sadece itiraf etmeni istiyorum.
Ali: Neyi be adi herif? Neyi?...
(Bu arada belli bir zamandır sahneye girmiş olan ve gündelikçi kadın
beklemeye dayanamaz ve kulübenin camına vurur.)
Kadın: Aaa hadi ama! Konuşmayayım dedim ama kaç saat oldu. Birşey
yaptığın da yok, durmadan bağırıp çağırıp küfür ediyorsun. Cık cık cık. Hadi,
acil benim işim, bekliyorlar. Çık artık.
Ses: (Gülen bir sesle) Bu kim?
Ali: Bir kadın, telefonla konuşmak istiyor, bayağıdır da bekliyor. Kapatmam
gerek, bu kulübeyi sabaha kadar işgal edemem.
Ses: Merak etme, sabaha kadar sürmez (Güler). Hem senin anlatacakların o
kadının konuşacaklarından daha önemli. (Bir anda sert bir tonda) Gerekirse
ona sabaha kadar hatta kalacağını söyle, ama bir şekilde gönder onu.
Kadın: Hadi beyefendi! Bak hiç duyuyor mu? Kime diyorum ben.
Ali: Hanfendi bu çok önemli bir görüşme. Başka bir kulübe bulabilir misiniz
lütfen?
Ses: Aferin. Böyle kibar ol işte.
Kadın: Başka yere gidemem ben. İşim gücüm var, bekliyorlar beni. Bi
telefon edip gideceğim. Kaç saattir bekliyorum burada.
Ali: Bakın hanımefendi işim çok önemli diyorum. Kapatamam bu telefonu.
(Biraz tersler) Git bir dükkandan falan telefon et.
Kadın: Aaa bu ne ayol. Kısa keseceğine bir de bana akıl öğretiyorsun. Ne
biçim adamsın be, üstüne başına bakan da adam zanneder. Git bir telefon al
kendine oradan konuş. Bırak da bizim gibi kontorü olmayanlar konuşsun bu
telefondan… Gerçi konuşmandan belli senin ne mal olduğun ya...
Ali: Ne diyorsun sen ya, git işine.
Ses: Ne kadar ayıp Ali. Bir bayanla nasıl konuşuyorsun öyle?
Kadın: Öyle mi? Terbiyesizliğe başladın sen.
131
3
Ali: Yahu git.. gidin başka bir yerden telefon edin. Şu ileride de... köşeyi
dönünce bir telefon kulübesi var.
Kadın: Hepsi bozukmuş öyle dediler, bir bu çalışıyormuş. Ayrıca sen dışarı
çıkmaya tenezzül etmeyeceksin, ben gidip kulübe arayacağım öyle mi? Senin
ağzından çıkanı kulakların duyuyor mu?
Ali: (Artık bu inatçı kadına da sinirlenmiştir) Git şu karşıdaki bakkaldan
telefon et o zaman. Yeter ki beni rahat bırak.
Kadın: Sen git oradan et (Kadın etrafına bakınır). Geç kaldım, kovacaklar
işten. Kimse yok mu yardım edecek? Polis mi çağırayım istiyorsun sen?
Ali: Ne yaparsan yap? İstersen beni dava et.
Kadın: Öyle mi? Görürsün gününü... (Gider)
Ses: (Ayıplar bir ifadeyle) Cık cık cık…
Ali: İstediğin bu değil miydi? Gitti işte.
Ses: Ben “gönder onu” dedim, ona karşı kaba davran demedim. Bir amaca
ulaşmanın bir çok yolu vardır Ali ve herkes kendininkini seçer. Senin içindeki
kaba taraf da yaptı seçimini... (es) tıpkı geçmişteki gibi...
Ali: Kimsin sen be... Nereden tanışıyoruz?
Ses: Hafızan yerine geliyor yavaş yavaş... Merak etme ben sana her şeyi
hatırlatacağım, hem de ince ama en ince ayrıntısına kadar.
Ali: Bana bak bu işin tadı kaçtı artık. Ben bu görüşmeyi burada bitiriyorum.
Aklın varsa karşıma bir daha çıkma.
Ses: Hala eskisi gibi gücün senin elinde olduğunu sanıyorsun değil mi?
Ali: Yeter be uzattın ha. Tehdit üstüne tehdit, kapatırsam ne olur ha?
Ses: Bunu yapmak isteyeceğini sanmıyorum.
Ali: Ne yapacağını duymak için sabırsızlanıyorum. Ne bok yiyeceksin ha? Bir
pencere arkasına gizlenmiş lanet olası bir dürbünün arkasında saklanarak...
Ses: Dürbünüm olduğunu nereden çıkardın? Ben hiç bir zaman böyle bir şey
söylemedim. Ben seni çok yakından izleyebilecek bir ekipmana sahip
olduğumu söylemiştim. Hatta öyle ki sabah traş olurken kestiğin boğazının
üzerindeki kurumuş küçük kan pıhtısını görebilecek kadar yakından...
Ali: Madem öyle bir “ekipman”ın var. Başka yerlerime de bak istersen, pis
sapık.
141
4
Ses: (Güler) Bunu pek isteyeceğimi sanmıyorum. Aramızda bazı farklar
olmalı elbet. Bu arada, nasıl bir “ekipman”ın bu tarz bir görüntü
sağlayabileceğini bir düşün istersen (Ali, birden irkilir) Evet, bir tahmin
alalım. Çok zor olmasa gerek.
Ali: (İhtimal vermemektedir) Ne yani?... Bir... (Güler) Yürü git.
Ses: İçine konuşma, “duyacağım şekilde konuş”. Geniş düşün.
Ali: (Yine gülerek) Bir tüfek mi?
Ses: Hem de oldukça güçlü bir tane. 30 kalibre, karbon modifiyeli bolt
action Remington 700 model uzun menzil bir tüfek. Üzerinde de Henzholdt
marka bir taktik keskin nişancı dürbünü bulunuyor. Hedefin ortasındasın Ali,
gülümse (Sessizlik. Ali çok belli etmeden etrafına bakmaya çalışıyordur) Ne
oldu? Şaşırmadın hiç? Korktun mu yoksa? Söylediğim konfigürasyonu
tanıdığından olmasın?
Ali:
(Duyduklarından
ürkmüştür
ama
hala
şüphe
etmektedir)
Buna
inanacağımı mı sanıyorsun?
Ses: Ben olsam öyle yapardım. Bunu ispatlamanın tek yolu var. Telefonu
kapat ve cevabı öğren. Bu mesafeden kurşunun ete saplandıktan sonra
çıktığı delik küçük bir portakal büyüklüğünde olur herhalde.
Ali: Ve beni sebebsiz yere öldüreceksin.
Ses: (Birden sinirlenir) Seni öldürmem için birçok sebebim var benim.
(Sakinleşmek için kendini zorlar) Çünkü ben senin itiraf etmeni istiyorum,
ama sen bunu yapmak yerine telefonu kapatıp yoluna devam etmek
istiyorsun. Tıpkı her zaman yaptığın gibi...
Ali: Ya ne yapmalıyım?
Ses: Bu şekilde ne kadar direneceğini merak ediyorum. İnkar etmekte ısrar
ediyorsun. Ne istediğimi gayet iyi biliyorsun.
Ali: Bilmediğim şeyi nasıl itiraf ederim?
Ses: Bilmediğin değil, yokmuş gibi davrandığın şeyi.
Ali: Lanet olası manyak herif.
Ses: Üzerine doğrultulmuş namluyu hissediyor musun Ali? Sıcaklığını,
baskısını. Hedef alanını aşağıya midene doğru indiriyorum. Yavaşça. Tekrar
kafana doğrultuyorum. Yine yavaşça. Şimdi yanağının üzerinden sol kulağına
doğru ilerliyorum.
151
5
Ali:
(İnanmamayı
tercih
eder.
Gülmeye
başlar)
Beni
gerçekten
korkutuyorsun. Bu kadarı yeter.
Ses: Şimdi nereye yöneldim söyle?
Ali: (Daha da güçlü gülmeye başlar) Tam alnımın ortasına.
Ses: Bravo. Ne kadar doğru tahminlerde bulunuyorsun. Doğrudan en
öldürücü darbe için en uygun yer.
Ali:
Benimle
oynadığını
mı
sanıyorsun?
Bu
iğrenç
blöfle
beni
kandırabileceğini mi sanıyorsun? Sen daha karşıma çıkmaya cesaret
edemeyen korkak herifin tekisin.
Ses: Ama bu sefer roller değişti. Elimizdekiler de... O güzelim takımının
üzerinde kırmızı bir leke var gördün mü? Tam kalbinin üzerinde.
Ali: Ne kırmızı lekesi?(Üzerine bakar ve tüfeğin lazer ışığını görür. Kendi
kendine) Hassiktir.
Ses: Ne o Ali, ne oldu o emir veren sesine? Üzerine bir silah doğrultulması
hiç hoş değilmiş değil mi?
Ali: Bu herhangi bir şey olabilir. Bunun çok daha iyisini yapabilen bir sürü Çin
malı aleti var ve her yerden satın almak mümkün.
Ses: Hala inanmıyorsun. Ama yavaş yavaş şüphelenmeye başladın... Neden
seni inandırmaya zorluyorsun beni?
Ali: Çünkü yalan söylüyorsun.
Ses: Neden o zaman telefonu kapatıp gitmiyorsun?
Ali: Yalan söylüyorsun.
Ses: Daha elini indirmeden senin için herşeyi bitirebilirim.
Ali: (Şüphesi artmaktadır) Yalan!
Ses: Kulübenin hemen önünde kenarda duran kola kutusunu görüyor
musun? (Ali bakar)
Ali: Ee?
Ses: O kutu... (kutuya ateş eder, kutu patlar) artık yok! (Konuşma sürerken
ışık sadece kulübeyi aydınlatacak şekilde azalır. Ali kırmızı ışığı üzerinde
görür, giderek tedirgin olacaktır)
Ali: Siktir (Artık inanmıştır)
Ses: Efendim? Sanırım seni ikna edebildim Ali. Ali? (Cevap vermez) Ali?
Ali: (Çaresizce etrafına bakınır) Manyaksın sen.
161
6
Ses: Ne düşündüğünü biliyorum. Kulübenin zeminine uzanarak hedef
olmaktan çıksam...
Ali: Hayır, bunu düşünmüyorum.
Ses: Evet, düşünüyorsun.
“Kulübeyi bir kalkan gibi kullanarak dışarı
sürünsem? Beş metre ileride park edilemez tabelasının altındaki Renault'nun
oraya ulaşabilir miyim? Kırılan camlar bana zarar verebilir ama önemli değil.
Yoksa bu manyak beni canlı bırakmayacak...”
Ali: Yo, bırakacaksın. Biliyorum ki bana zarar vermeyeceksin.
Ses: Nereden biliyorsun?
Ali: (Zaman kazanmaya çalışıyordur) Çünkü benden yapmamı istediğin
birşey var.
Ses: Güzel. Artık aynı dili konuşuyoruz sanki. O küçük kırmızı noktacık
nerede şimdi? Düşün ve hisset Ali.
Ali: (Bakamıyordur ve tedirgindir) Omuzumun altında?
Ses: Hangisinin?
Ali: Sağ omzum.
Ses: Bravo. Gerçekten de uyumlu bir çift olmaya başladık. Diğerlerinden çok
daha iyisin,
Ali: Hangi diğerleri?
Ses: Senin gibi herkesten uzak sıradan hayatlar süren ama küçük sırları
olanlar. Senin gibiler. Tanıyorsundur onları.
Ali: Kimler? Kimden bahsettiğini anlamadım.
Ses: Medya “sıradan” insanlara çok ilgi göstermiyor artık. Bu kişiler de
gazetelerin
iç
sayfalarında
küçük
haberler
olarak
yeraldılar
sadece.
Dolayısıyla bilmiyor olman normal. Adaletin de ilgisini çekemediler, yazık.
Kaza kurşunuyla öldürülen sıradan insanlar.
Ali: Sana inanmıyorum. Blöf yapıyorsun.
Ses: Belki de, ama bunu doğrulama şansın yok.
Ali: Ne yaptılar bu insanlar?
Ses: İtiraf etmeyi reddettiler ve telefonu kapattılar. Ben de onların irtibatını
tamamen kestim. Sen de onlardan biri olabilirsin. Belki de bu sefer medyanın
ilgisini çekmek için özel birşeyler ayarlamalıyız.
Ali: Yo, yok ben onlar gibi olmak istemiyorum.
171
7
Ses: O zaman konuşmaya başla.
Ali: Ne anlatayım?
Ses: Bana işinden bahset.
Ali: Mağazam var. Her tür beyaz eşya satıyorum.
Ses: Hep bu işi mi yaptın?
Ali: Evet, uzun yıllardır bu işi yapıyorum.
Ses: Daha önce başka bir iş yaptın mı?
Ali: Hayır, baba mesleği. Bu işe devam ediyorum.
Ses: Yalan söylüyorsun.
Ali: Bak, beni kiminle karıştırdığını bilmiyorum ama söylediklerim doğru.
Ses: Seni kimseyle karıştırmıyorum.
Ali: Yemin ediyorum söylediklerim doğru.
Ses: Sesinde bir endişe seziyorum Ali. Yalan söylediğinin anlaşılmasını
istemeyen birisinin endişesi.
Ali: Üzerine bir manyak tüfek doğrulttuğu zaman insan kendini çok rahat
hissedemiyor.
Ses: İstersen tüm endişelerini ortadan kaldırayım (Güler) Baskı altında insan
ne kadar da geriliyor. Bir de karşısındaki söylediklerini ciddiye almıyorsa...
Ali: (Bağırır) Evet, aynen öyle.
Ses: Sakin ol Ali. Daha yeni başladık.
Ali: Ne yani? Tanımadığım biri tarafından öldürülme tehditiyle bilmediğim
birşeyi itiraf etmek üzere sorgulanıyorum. Sen benim yerimde olsan ne
yapardın?
Ses: Doğruyu söylerdim kahrolasıca.... Her zaman doğruyu söyledim....
(Sakinleşmeye çalışır. Kararlı bir sesle konuşur) Sen de bunu yapacaksın.
Kendi isteğinle ya da benim yardımımla. Artık konuşma vakti Ali. Üçe kadar
sayacağım. Hala itiraf etmeye başlamazsan, önce boşta duran sol omzundan
vuracağım seni. Sen ne olduğunu anlamadan yüksek kalibreli mermi etine
saplanacak, kısa, kesik bir acı, ama bu acı, mermi eti terkettiğinde duyacağın
katlanılmaz acının yanında bir hiç olacak. Sonraki kurşun midenin üstünde
sağ boşluğuna yönelecek. Yine büyük ama usul usul bedeni saran bir acı.
Yavaş yavaş kan kaybederken acıların dayanılmaz bir hal alacak. Ölmek
isteyeceksin, ama yaraların benimle konuşmana ve ayakta kalmana imkan
181
8
verecek kadar da diri tutacak seni... Ne dersin? Başlayalım mı? Bir!... (Es. Bu
arada kırmızı nokta omuzun üzerinde dolaşmaktadır)
Ali: Neyi anlatacağım kahrolasıca?
Ses: İki!... (Es)
Ali: Neyi?
Ses: Üç!
Ali: (Can havliyle bağırır. Çok korkmuştur) Tamam yapma!
(Aniden kulübenin camına sertçe vurulur ve ışık eski haline döner. Kapıya
vuran kulübenin dışında bekleyen deminki Kadın ile birlikte gelen bir
delikanlıdır.)
Delikanlı: (Sertçe) Ne bağırıp duruyorsun ya? Ayıp değil mi? Utanmıyor
musun ablamızı mağdur etmeye ha... Ayıp yahu. Babanın malı mı bu telefon.
Ali: (Çok korkmuştur. Kendine gelmeye çalışır) Ya güzel kardeşim...
Ses: Anlaşılan kendine yeni bir arkadaş edinmişsin... (Değişir) Şu an şansın
yaver gitti ama, o telefonu kapatır ya da kulübeden çıkarsan başına neler
geleceğini biliyorsun.
Kadın: Bütün gündür burada. Kaç kez rica ettim çık diye dinlemedi. Saygısız
bir de...
Ali: Bakın benim hanımla bir alıp veremediğim yok ama bu telefonu
kapatamam. Hayat memat meselesi, ne olur anlayış gösterin. Kendisine siz
yardımcı olsanız; başka bir telefona götürseniz onu.
Delikanlı: Adama bak ya... Kardeşim ne yüzsüz herifmişsin sen be...
Kulübeden çıkacağına bir de bana akıl öğretiyorsun.
Kadın: Ağzına sağlık kardeş. Ben de aynı şeyi söyledim demin. Terbiyesiz!
Ali: Kardeşim yapamam diyorum, neden anlamak istemiyorsunuz.
Delikanlı: Niye kapatmıyorsun sen anlayamadım?
Ali: Bu konuşmayı sürdürmem gerek.
Delikanlı: Yani bir ara dahi veremiyorsun öyle mi?
Ali: (Ne diyeceğini bilemez) Hayır veremiyorum. Çok zor düşürdüm,
kapatırsam bir daha ulaşamayabilirim. Hayat memat meselesi.
Kadın: Yalan söylüyor! Bu kadar sürer mi bi konuşma?
Delikanlı: Neymiş o hayat memat meselesi olan anlayamadım doğrusu
(Kulübeye doğru meyleder)
191
9
Ali: (Sinirlenir) Ya yürü git be işine amma uzattın ha. Sana ne benim
konuşmamdan?
Kadın: Şikayet etmek gerek. Polise söyleyeceğim ama bulamadım kimseyi.
Ali: Git nereye şikayet edersen et.
Delikanlı: (Hiddetlenmiştir) Ne biçim konuşuyorsun lan sen? Çıksana dışarı
(Kulübenin kapısını zorlar)
Ses: Kuralı biliyorsun. Telefonu kapatır ve dışarı çıkarsan ölürsün.
Ali: (Panikler) Tamam kardeşim, hemen sinirlenme. Bak ne istiyorsan
vereyim sana? (Cebini hızla karıştırıp bi tomar para çıkartır) Al bu parayı,
istediğin gibi harca ama yeter ki bu bayanı alıp git buradan ve beni rahat
bırak.
Delikanlı: (Şaşırır, ama kızar) Bak bi de para öneriyor. Sen kimsin lan? Beni
parayla ikna edecek adam mısın? (Eliyle paraya vurur, paralar düşer).
Ali: (Çaresizdir. Aklına kol saati gelir) Al o zaman bu saati. Güzel bir saattir.
Ses: Onu satın almaya çalışıp aşağılama Ali.
Ali: Sus biraz.
Delikanlı: Kime diyosun sen be? Al o saati de... Bu kokmuş kulübeye bu
kadar meraklı olduğuna göre içeride bir işler çeviriyorsun sen.
Kadın: Valla çok doğru söyledin evladım.
Delikanlı: Kafan iyi mi lan senin? Haplandın mı orada?
Ali: Ne diyorsunuz siz?
Kadın: Doğru valla. Baksana ter içinde perişan durumda. Saç baş dağılmış.
Delikanlı: Durmadan bağırıp çağırıyor. Karşıdaki de haplanmış herhalde.
Yoksa kendi kendine mi konuşuyorsun? Dur ben sana ne yapacağımı
biliyorum. (Uzakta bir sokağa seslenir) Beyler bi buraya bakar mısınız?
Burada bi serseri var. İlgi istiyor (İşler karmaşıklaşmıştır)
Ali: (Telefona konuşur) Elimden geleni yaptım. Daha ne yapayım?
Ses: İstersen sana yardımcı olabilirim.
Ali: Nasıl?
Ses: Birşeyler ayarlamam mümkün.
(Bu arada keskin nişancı tüfeğin namlusunu adama doğru tutar. Tüfeğin
lazerini adamın üzerinde gören Ali panikler ve adamı kurtarmak için
göndermeye çalışır).
202
0
İsa : Hayır, hayır. Tamam, ben hallederim, göndereceğim bunları.
Delikanlı: (Sinirlenmiştir) Ne diyorsun sen ya... Kimi nereye gönderiyorsun?
Ali: Seni! Gitmen gerek.
Delikanlı: E yetti be! Çıksana lan sen oradan (Kapıyı zorlayıp kulübeyi
sallamaya başlar).
Ali: Yeter. Kendi iyiliğin için dur artık.
Delikanlı: Bak sen... Bir de beni tehdit mi ediyorsun. Durmazsam ne olur
lan (Kulübeyi iyice zorlamaktadır).
Ses: Yardım edebilirim. Evet demen yeter.
Ali: Hayır, hayır.
Ses: Anlamadım.
Ali: (Bağırır) Hayır dedim.
Delikanlı: Hayırı mayırı yok bu işin. (Bağırır) Çıksana lan dışarı...
(Delikanlı bu arada kulübenin kapısını aralayıp Ali’ye saldırır. Aralarında bir
itişme başlar. Ali bir şey yapmamak için kendini frenlemektedir).
Ses: Sesin gidip geliyor. Buna “telefon kapatmak” diyebiliriz. Buna izin
veremem.
Ali: (Delikanlıya karşı direnmektedir) Hayır, sayılmaz.
Ses: Söyledim onu durdurabilirim. Sen yeter ki iste.
Ali: Hayır yapma...
Delikanlı: Sen bunu terbiyesizlik etmeden önce düşünecektin şerefsiz.
Ses: Evet mi dedin?
Ali: Hayır...
Ses: Seni iyi duyamıyorum. Beni duyuyor musun? Ne diyorsun Ali? Beni
duyuyor musun?
Ali: Evet.
Ses: Demin evet mi dedin?
Ali: Evet.
Ses: Peki.
Ali: (İtiş kakış anında ne söylediğini farkeder) Hayır!
(Keskin nişancı adamı uzaktan vurur. Adam bir kaç adım geriledikten sonra
yere serilir. Kadın ve çevredekiler panik olmuştur)
212
1
Kadın:
Aa ne oldu çocuğa? (Delikanlının yanına yaklaşır)
Bu kan.
(Delikanlının vurulduğunu farkeder) Vurdu. Vurdu çocuğu... Yetişin.
Ali: Ne yaptın sen? (Dışarı) Ben yapmadım.
Ses: Sana inanmazlar. Hem bal gibi sen yaptın. Bana “evet” dedin.
Ali: Ben “seni duyuyorum” demek istemiştim.
Ses: Ne zaman büyüyeceksin Ali? Sorumluluklarını kabul etmeyi ne zaman
öğreneceksin sen ha... Geçmişinle yüzleşip sorumluluğunu kabul etme
zamanın geldi.
Ali: Sen o adamı öldürdün.
Ses: Onu sen öldürdün. Bu ödün vermez, uzlaşmaz tutumunla... (Kadının
çığlıklarına
dışarıdan
insanlar
katılır.
Sesler
gittikçe
artmakta
ve
yaklaşmaktadır)
Dış sesler: Ne oluyor ya? Adam mı vurmuşlar? Ölmüş mü? Ambulans
çağırın. Ne? Göğsüne mi ateş etmiş? Baksana her yer kan içinde! Katil hala
orada mı? Nerede? Kulübede!
Kadın: Ne yaptın sen? Niye kıydın çocuğa?
Ali: Ben birşey yapmadın.
Kadın: Hala inkâr ediyor. Gözümün önünde vurdu çocuğu. Yetişiiiin. Polis
çağırın.
Ali: Nasıl vururum? Benim bir silahım bile yok (Göstermek için dışarı
meyleder)
Dış sesler: Kaçııın! Adam silahlı! Birini vurdu, herkesi vuracak bu herif
(Kaçışma sesleri)
Ali: Geri gelin, kaçmayın. Silahlı değilim.
Kadın: (Kaçmamış, orada kalmıştır, delikanlının başındadır) Telefonu kapat
da ambulans çağır. Bu çocuk yaralı. Bir doktor getir.
Ali: (Kararsızdır) Kapatamam, mesele de bu zaten.
Kadın: Orada durup gözünün önünde ölmesini mi bekleyeceksin?
Ali: (Çaresizdir, telefona haykırır) Bu lanet olası telefon kulübesinde tıkılıp
kaldım.
Ses: Ne oldu Ali? Herkesin önünde suçlu konumuna düşmek seni incitti
galiba. Hem de masumken... İnsanı çıldırtan bir çaresizlik olsa gerek...
Ali: Ölmesine göz yumayım öyle mi?
222
2
Ses: Ona yardım etmekte serbestsin ama sonrasında uzun yaşamayacağını
garanti edebilirim. Onun hayatına karşılık kendi hayatın. Madem bu kadar
iyilikseversin...
Ali: Lanet olası herif!
Ses: Ne oldu Ali? Konu kendi hayatın olunca gözünün önünde birinin
ölmesine rahatlıkla razı olabiliyorsun. Yoksa ölüme terk ettiğin ilk kişi bu
genç delikanlı değil mi? Yoksa soğukkanlığını deneyimlerine mi borçluyuz?
Ali: (Bağırır) Yeter bırak beni artık!
Kadın: (Cesaretini toplayan ve yanına gelen birisinin yardımıyla çocuğu
sürükleyerek sahneden çıkartırlar. Sahneden çıkarten kadın söylenmektedir)
Hala o telefonu bırakmıyorsun. Allah senin belanı versin! Beter ol e mi!
Sürüm sürüm sürünesin, gün yüzü görmeyesin, Allahsız kitapsız.
Ali: (Arkalarından) Bana bunu zorla yaptırıyor.
Ses: Çok fazla dikkat çekiyorsun. Sanırım, polis geldiğinde de beni
suçlayacaksın.
Ali: Ne yapmamı bekliyorsun?
Ses:
Bu
sana
kalmış.
Benimle
ilgili
küçük
bir
ifadeni
bile
hoş
karşılamayacağım bilesin.
Ali: Yani…
Ses: Cümleni bile bitirme fırsatı bulamazsın. Bak, kırmızı noktacığımız yine
dansa başladı. Herşeyin ne kadar hızlı gelişebildiğini ve benim de ne kadar
sözüne bağlı biri olduğumu biliyorsun...
Ali: Beni suçlayamazlar, silahım yok.
Ses: Kime inanacaklar? Oradaki tüm görgü tanıkları aksini söylüyor.
Ali: Kendi gözleriyle görebilirler. (Yaklaşan siren sesleri. Polis gelmektedir)
Ses: Beni bu olayın dışında tutmayı unutma.
Ali: Nasıl yapabilirim ki bunu?
Ses: Elbet bulursun bir yolunu. Yalan söyle. Olmamış gibi davranmakta çok
becerikli olduğunu biliyoruz.
Ali: Bak bu bir oyun değil, cinayet.
Ses: Adama hakettiği saygıyı gösterseydin bunlardan hiçbiri olmayacaktı.
Ali: Denedim, elimden geleni yaptım. Her şeyi teklif ettim.
Ses: Problem de bu ya, saygı göstermedin. Senden istediği biraz saygıydı.
232
3
Ali: (Sinirlenir) Kendini bilmez bir sokak serserisiydi.
Ses: Ama artık ölü bir sokak serserisi.
Ali: Vicdanım rahat. Herşeyi sen yaptın, şerefsiz psikopat.
Ses: Şimdi de bana saygısızlık ediyorsun. İnsanlara nasıl davranacağını hiç
bir zaman bilemedin.
Ali: Durduk yerde rastgele insanları uydurma gerekçelerle öldüren bir
yabancının eleştirilerine karnım tok.
Ses: Hala yabancı olduğum konusunda ısrar ediyorsun. Belki de sesimi
tanımadın ha? Ölmüş olduğumu düşündüğünden olmasın? Üzerine çizgi
çekilmiş ve hafızanın tozlu raflarına kaldırılmış birisiyim belki de. Tekrar
anımsamak, üzerine ölü toprağı örttüğün bir şeyleri yeniden canlandırmak,
yüzleşmek istemiyorsun. Ama şunu bil ki hiç şansın yok Ali... İstersen sana
küçük bir ipucu verip yardımcı olayım. Mesela... “Küçük ev”.
Ali: “Küçük ev” mi ? ... Anlamadım.
Ses: Bal gibi anladın, ortak anılarımızın gerçekleştiği güzel mekân. Biraz
daha yardım edeyim. Bundan on iki sene önce soğuk bir kış günü. Seni ilk
kez orada görüyorum. Karanlığın içinde... (Kulübedeki ışık azalmaya başlar.
Dışarıdaki sesler de. Ali sessizce dinlemektedir). Sesini duyuyorum önce.
“Küçük eve hoş geldin”… Şefkatli ve ilgili bir ses... Güven veren...
Rahatlatan... İlk yanılgı...
(Megafondan gelen yüksek polis sesi bu mizanseni aniden bozar. Polis olay
yerine gelmiştir)
Polis: Silahını bırak ve ellerini havaya kaldırarak dışarı çık
Ali: (İrkilmiştir. Dışarı bakar, polisleri görmüştür) Dışarı çıkmamı istiyorlar.
Ses: Görüyorum. Reddet.
Ali: Ya ateş açarlarsa?
Ses: Muhtemelen yapmazlar. Caddenin karşısına bak. Seni kamerayla çeken
meraklılar var. Sonra da muhtemelen bir kanala satmaya çalışacaklardır.
Ali: Eee? Anlamadım.
Ses: Onlar senin sigortan… Bilirsin Ali. Bu durum polislerin uslu durmasını
sağlayacaktır. Onlara yönelik tehdit oluşturmadığın sürece güvendesin.
Ali: Güvende miyim? Silahını bana doğrultmuş dört tane polis sayabiliyorum
buradan.
242
4
Ses: İstersen onların sayısını ikiye hatta bire indirebilirim.
Ali: (Korkar) Hayır, sakın! Artık öldürmek yok, tamam mı?
Ses: Fikrini değiştirirsen haberim olsun
Polis: Önce silahını yere bırak ve kulübenin dışına it. Sonra da ellerini
görebileceğimiz şekilde havaya kaldır ve yavaşça dışarı çık.
Ali: (Bağırır) Silahlı değilim.
Polis: Tekrar ediyorum. Kaldır ellerini.
Ali: Yapamam. Telefonla konuşuyorum. Beni rahat bırakın.
Ses: Aferim Ali. İyi gidiyorsun.
Polis: (Yanına yaklaşmaya karar verir. Bu anda sahneye girebilir) Bak
istersen biraz konuşalım. Ne oldu anlat?
Ali: Bunun hakkında konuşamam.
Polis: İstersen konuşursun. İzin ver sana yardımcı olalım.
Ali: Yardıma ihtiyacım yok. Kaldı ki siz bana yardımcı olamazsınız.
Polis: Niye o kulübeden çıkmıyorsun? Kiminle konuşuyorsun orada?
Ali: Sizi ilgilendirmez. Kiminle konuşuyorsam konuşuyorum.
Polis: Biri vurulduysa bu beni ilgilendirir. Bak başka kimse zarar görmeden
teslim ol.
Ali: Benim bu olayla bir ilgim yok. Silahlı değilim.
Dış sesler: (Öfkelidirler) Gözünü kırpmadan vurdu! Gördük! Katil!
Polis: (Arkadaki kalabalığı işaret eder) Buradaki tanıklar aksini söylüyor.
Ali: Yalan söylüyorlar.
Polis: Tut ki sen doğruyu söylüyorsun. Neden ellerini kaldırıp kulübeden
dışarı çıkmıyorsun?
Ali: (Çaresizdir) Ne söylesem inanmayacaksın.
Polis: İnanmamı sağla o zaman (Yavaş yavaş yaklaşmaktadır)
Ses: Sen onu dert etme Ali. Şu an tam hedefimin ortasında duruyor.
Ali: (Telefona) Hayır! (Polise) Yaklaşma!
Polis: (Korkar) Tamam, sakin ol. Sorun çıksın istemiyorum.
Ali: Sorun zaten çıkmış durumda.
Polis: O zaman daha da büyütmeyelim istersen. Bak… Senin adın ne?
Ali: Bunun bir önemi yok. Ayrıca arkadaş filan olmak istemiyorum.
Polis: Biraz konuşmaya ihtiyacın var gibi.
252
5
Ses: Ona zaten bir arkadaşın olduğunu söyle.
Polis: Birbirimize biraz yardımcı olalım ha arkadaşım ne dersin?
Ali: Eğer gitmezsen işler çığırından çıkacak.
Polis: Beni de mi vuracaksın?
Ses: Böyle giderse evet.
Ali: (Telefona) Hayır lanet olasıca.
Polis: Kiminle konuşuyorsun sen? (Görmek için yaklaşmaya kalkar)
Ali: Yaklaşma be yaklaşma!
Polis: Tamam, tamam. Sigara ister misin? (Cebinden bir paket çıkarır. Bir
tane uzatır. Ali almaz. Kendisi yakar) Sen bilirsin. Bir sıkıntın olduğu belli.
Kafan bayağı bozuk. Borcun mu var?
Ali: Hayır.
Polis: Ailevi sorunlar mı? Karın veya sevgilin mi üzdü seni?
Ses: (Bu durumun keyfini çıkartmaktadır) Bugün herkes seni sorguluyor Ali.
Tesadüfe bak sen!
Ali: (Sinirlenmektedir. Polise cevap verir) Hayır.
Polis: Bak burada erkek erkeğe konuşuyoruz. Çekinmene gerek yok. Anlat ki
rahatlayasın. Hiç bir şey için böyle yapmaya değmez.
Ali: Kendi işine baksana sen.
Polis: Görmek istediğin biri varsa buraya getirebiliriz istersen. Karın mesela?
Ali: Sana ne lan benim karımdan? ... (Kendini dizginlemeye çalışır) Rahat
bırakın beni.
Polis: (Kendince sonuçlar çıkarmaktadır) Bak aile içinde hepimiz sorunlar
yaşıyoruz. Karımın da beni çok kızdırdığı anlar oluyor veya çocukların.
Çocuğun var mı?
Ses: (Güler) Güzel soru.
Ali: Yok.
Polis: Bir tahminde bulunayım. Karına kızıp biraz fazla tepki verdin, o da evi
terk etti.
Ali: Kes sesini. Sana fikrini sorduğumu hatırlamıyorum.
Polis: (Kısık sesle samimi bir havada konuşur) Yoksa küçük bir kaçamak
yaptın da anladı mı durumu ha? Hadiii hepimizin başına böyle işler gelebilir.
Ali: Ne diyorsun ya sen?
262
6
Polis: Eminim ki seni bu durumda görse o da çok üzülecektir.
Ses: Üzülecektir, ta ki senin kim olduğunu öğrenene kadar.
Polis: Telefonda onunla mı konuşuyorsun?
Ali: Hayır!
Polis: Dinlemiyor mu seni? (Arada ses gülmektedir)
Ali: (Sinirlenmektedir) Ne zannediyorsun sen kendini? Terapist filan mı?
Ses: Haddini bilmeyen sorulardan hoşlanmıyorsun Ali. Peki, o soruları
sormaktan?
Polis: Tamam. Peki, o delikanlı ne yanlış yaptı da bu kadar kızdırdı seni?
Ali: Bakın onu ben vurmadım.
Polis: Peki kim vurdu?
Ses: Dikkat et Ali. O polisin ölümünden sorumlu olmak istemezsin herhalde.
Ali: (Polise) Bilmiyorum.
Polis: Ama nasıl olduğunu, kimin vurduğunu gördün?
Ali: Hayır.
Polis: En yakında sendin ve kimin vurduğunu görmedin öyle mi?
Ali: (Sabrı taşmıştır) Görmedim diyorum anlamıyor musun? Defol git
buradan.
Ses: Bir polise böyle davranmak? Kim inanırdı Ali senin böyle yapacağına?
İstersen seni rahatlatayım. Zaten kabalığıyla bunu fazlasıyla hak ediyor…
Ali: (Telefona) Hayır.
Polis: (Sinirlenmeye başlamıştır) Bak arkadaşım, güzellikle şu işi halledelim
diyorum. İşi yokuşa sürüyorsun. (Sert bir sesle) Ellerini kaldır çık şu boktan
kulübeden.
Ali: (Dayanamamaktadır) Herkes aynı şeyi söylüyor. “Şu kulübeden çık.
Orada kalamazsın”. Çıkmıyorum, duyuyor musunuz? Burası benim kulübem,
burada hayatımdan memnunum ve dışarı çıkmıyorum.
Ses: Sakin ol Ali. Daha sana ihtiyacım var. Canlı olarak…
Polis: (Ali’ye sessizce konuşur, yavaş yavaş üstüne gelmektedir) Senin gibi
manyaklarla nasıl uğraşılacağını iyi biliyorum ben ya… Sabrımı taşırıyorsun.
Peki, içeride kal ama anladığım kadarıyla buradan canlı çıkmak istemiyorsun.
Ali: (Herkes tarafından duyulabilecek yüksek bir sesle) Avukatımı istiyorum.
Teslim olmak için avukatımı istiyorum.
272
7
Polis: (Durur, ama çok öfkelidir) Tamam. Senin derdinin ne olduğunu
anlayacağım ama önce gidip avukatını bulalım senin (Çıkar)
Ses: Bravo. Beni yine haklı çıkarttın. İnsanları ikna etmekte hala üstüne yok.
(Helikopter sesleri. Ali kafasını yukarı kaldırır, gökyüzüne bakar) Polis değil
Ali, medya! Canlı yayındasın gülümse. Senin için bir şeyler ayarlayabileceğimi
söylemiştim. Şimdi TV’ye bakıyorum da aynı anda dört kanalda senden
bahsediyorlar. Belki Nergis de izliyordur şu an olanları ne dersin?
Ali: Nergis’in adını ağzına alma!
Ses: Neden? Arkadaş canlısı polisin de dediği gibi Nergis belki de çok
üzülmüştür bütün bunları görünce. Kocası birini vurmuş, bir kulübenin içinde,
polis namlularının gölgesinde…
Ali: Bunların hepsi senin yüzünden.
Ses: Hayır, her şeyin sorumlusu sensin. Yaptıklarının bedelini ödüyorsun.
Daha da ödeyeceksin. Artık toplumun önünde de bir suçlusun.
Ali: Suçlu değil, yalnızca bir şüpheliyim Allahın cezası. İkisi birbirinden çok
farklı şeyler.
Ses: Öyle mi dersin? “Her şüpheli aksi ispat edilene kadar suçsuzdur”. Bu
ülke için fazlasıyla ideal bir adalet anlayışı. Kimsenin bunu umursadığı yok Ali,
biliyorsun. Kimse bunu sallamıyor. Hepimiz kansızı, uğursuzu gözünden,
ciğerinden tanıyabiliyoruz. En başta da sen. “Küçük Ev’in bekçisi!” Şimdi de
adalete bağlı hukuk yanlısı mı kesildin?
Ali: Hep öyleydim.
Ses: Dışarı bak. Sana yöneltilen silahlara, sana bakan öfkeli gözlere… Ve
bana suçlu değil, masum bir şüpheli olduğuna anlat hala. Öfkeyi sezebiliyor
musun Ali? Açıklamanı kimse dinlemiyor. Senin gibilerin dünyasında artık sen
bir hedefsin. Seni de gözünden tanıdılar. Herkesin parçalayıp, yok ederek
vicdanını rahatlatacağı bir fazlalıksın artık. Bu sabaha kadar herkese yardım
etmek için kendini paralayan sen, artık herkesin gözünde adi bir suçlusun ve
ne yazık ki sana yardım edebilecek kimse yok.
Ali: Ben kimseyi öldürmedim. Silahım bile yok. Gerçek er ya da geç
anlaşılacak.
Ses: Balistik bilen herkes bunu bilir değil mi? (Güler) Bir suçlu bulunduktan
ve infaz gerçekleştikten sonra, gerisi önemsiz detaylara kalır bilirsin Ali.
282
8
İpuçları, kanıtlar, eksik parçalar sonradan muhakkak tamamlanır. Önemli olan
şüphelinin yani suçlunun itiraf etmesi ve cezasını çekmesidir.
Ali: Öyle değil. Silah yoksa suçlama da yok.
Ses: Bütün mesele bu değil mi? Her şey basit teknik bir detaya bağlı.. Kanıt
yoksa suç da yok. İspatlanamadığı, teşhir edilemediği sürece kimse
yaptıklarından sorumlu değildir. Elini kolumu sallayarak gidebilirsin öyleyse.
Daha önce de yaptığın gibi... Peki. Bu noktaya biraz açıklık getireyim. Benim
tüm bunları hesaba katmamış bir aptal olduğumu mu düşünüyorsun?
Ali: Neyi?
Ses: Her şeyin bir tesadüf olduğunu nasıl düşünebiliyorsun Ali? Sabah mutlu
bir
yüzle
işine
giderken
telefonunu
bir
çocuğun
çalmaya
kalkması,
beceremese de senin ona telefonunu hediye edişin. Sonra sabah konuşman
için telefona ihtiyaç duyduğunda hemen karşına bu çevrede kaldırılmayı
bekleyen son telefon kulübelerinden birinin çıkması. Önünde kart satan bir
adamla. İnce tesadüfler doğrusu. Ve sonunda bu eski kulübenin en büyük
kâbuslarından birine dönüşmesi. Civarda çalışan, sağlam tek telefonun bu
olması ve dolayısıyla konuşmak isteyen herhangi birinin buraya gelmek
zorunda kalması bile bir tesadüf değildir belki de…
Ali: Onlar… Kulübe… Herşeyi… Sen ayarladın hepsini.
Ses: Israrcı ablamızın hiçbir şeyden haberi yoktu ama o çocukla, kart
satıcımız şu an kalabalığın içinden seni izliyorlardır belki ne dersin?
Ali: Adi herif…
Ses: İncelikli planımın bir takdiri hak ettiğini düşünüyorum. Senin bu kulübe
işgaline birilerinin er ya da geç isyan edeceği belliydi. Dolayısıyla polisin
geleceğini de biliyordum. Balistik bilginden hareketle silah konusuyla ilgili
olarak kendini rahatlatacağını da… Belki de cinayet silahı oralarda bir
yerdedir Ali.
Ali: Ne diyorsun sen? Nerede?
Ses: Orası küçük bir kulübe. Her yerini kontrol edebildin mi?
Ali: (Aşağıya bakar. İnanmamaktadır) En azından yerde yok.
Ses: Geriye neresi kalıyor?
Ali: Yukarısı herhalde.
292
9
Ses: Olabilir. Ankesörün hemen üzerinde çatı arasındaki girintide duruyor.
Buradan görebiliyorum. Neden ona uzanmıyorsun?
Ali: Yeter artık, sana inanmıyorum. Blöf yapıyorsun.
Ses: Oradaki flüoresanın hemen yanında solda, seni bekliyor.
Ali: (Şüphe etmektedir) Böyle şüphe çekici hareketler yaparsam polis ateş
açabilir.
Ses: Evet olabilir, ama orada olduğundan emin olmalısın.
Ali: Bir tüfekle tabanca arasında büyük fark var.
Ses: Balistik bilgini gözden geçir Ali. O silahta da bu tüfekteki gibi 30
kalibrelik kurşunlar var.
Ali: Ama barut izi…
Ses: Kurşunlar aynı olduktan sonra diğer detayların çok önemi yoktur, bunu
konuşmuştuk.
Ali: (Korkmuştur) Bunu yapmayacağım. O silahın üzerinde parmak izlerim
olmayacak.
Ses: Sana fikrini sormadım. Böyle bir tercih yapma hakkın yok.
Ali: Hayır!
Ses: O zaman önce demin konuştuğumuz sevimli polisten başlayarak büyük
bir temizliğe girişeceğim. Seninle bu iş son bulacak…
Ali: Adi şerefsiz beş para etmez piç kurusu.
Ses: Silaha dokun. Soğuk metala. Yabancılık çekmeyeceksin. İçinde beş
kurşun var. İstediğin gibi kullanabilirsin.
Ali: Ben kimseye ateş edemem.
Ses: Bana ateş edebilirsin Ali. İmkânın olsa hemen şuracıkta delik deşik
ederdin beni.
Ali: (Kendini tutamaz) Evet, seve seve yapardım bunu.
Ses: Güzel, İşte şimdi kendin gibi konuşmaya başladın. Fırsatın varken
yapmalıydın. Evet, şimdi dediğimi yap. Yoksa…
Ali: (Çaresiz ve kızgındır. Uzanır ve silaha dokunur.) Tamam mı? Tatmin
oldun mu psikopat herif? Benimle oynuyorsun rahatladın mı? Burada ne
haldeyim farkında mısın? Sen… sen insan bile değilsin?
Ses: Bunu değerlendirecek pozisyonda değilsin.
303
0
Ali: O zaman sana ne yapacağımı söyleyeyim? Ben... bu oyunu bırakıyorum.
Telefon açık, istediğin gibi konuşabilirsin, ama artık cevap vermeyeceğim.
Artık senin oyununun bir parçası değilim (Ali susarak kendini savunmaya
başlamıştır. Bu noktadan sonra Ali konuşana kadar Ses'in monologu
sürecektir)
Ses: Yapma Ali. Tadını kaçırıyorsun. Oyunbozanlık yok. Ali? Ali? Demek
sessizlik hakkını kullanıyorsun. Ama burada senin hiçbir hakkın yok ki, çünkü
kuralları ben koyuyorum.... Öyle ya da böyle direnişe geçtin öyle mi?
Konuşmayıp yalnızca dinleyeceksin... Pekala... O zaman şimdi anlatacaklarımı
dinleyeceksin... ortak geçmişimizi... dile getirmekten kaçındığın, inkar ettiğin
anılarımızı... Sessizce dinleyebilirsin... Senin için çok keyifli olmayabilir,
dolayısıyla istediğin yerde müdahale edebilirsin...
Nerede kalmıştık? Ha, evet. On iki sene önce soğuk bir kış günü. Seni
ilk kez orada tanıyorum. Gözümü açıyorum. Her yer zifiri karanlık ya da bana
öyle geliyor. Kapalı küçük bir mekandayım, ortam sıcak. Şaşkınım. Yüzümde
ve karnımda bir sızı. Canım yanıyor. “Neden?...” Birden hatırlıyorum.
Sendikanın yürüyüşünde çıkan arbedede alınmıştım. Herhalde en az 15
gündür gözaltındayım. Sorgulanmayı bekliyorum. Giden gelmiyor. Gergin bir
bekleyiş. Kimseyi vermek istemiyoruz. Ancak... Nezarethanede çıkan
arbedeyi hatırlıyorum. Ağrıların sebebi anlaşıldı. Kendimden geçtim herhalde.
Bu arada sıram da gelmiş. Bunu kimse engelleyememiş. Rahat hareket
edemiyorum, ellerim bağlı. Etrafa bakınıyorum. “Neredeyim ben? Kimse yok
mu?” Karanlığın içinden sesini duyuyorum önce. “Burada yalnızca sen ve ben
varız. Küçük Ev'e hoş geldin”… Şefkatli ve ilgili bir ses... Güven veren...
Rahatlatan.. İlk yanılgı... İnsanın içine işleyen bir sesti seninkisi, öyle ki yıllar
geçse de hiç bir zaman unutulamayacak cinsten.
“Ne işim var burada? Neden beni buraya getirdiniz?”
“Burada soruları ben sorarım. Bize yardım edeceksin”
“Ne yardımı? Nasıl?”
“Bize bildiklerini anlatacaksın.”
“Bildiklerimi mi?” Bir şey bilmiyordum. Bunun çok da önemli olmadığını
biraz sonra anlayacaktım.
“O yürüyüşe neden katıldın?”
313
1
“Çalışanların sendikal mücadelelerini desteklemek için”
“Bu ilk katıldığın eylem değil.”
Belli ki izleniyordum. Doğru söylüyordu. Mümkün olduğunca bu tarz
eylemlere destek vermeye çalışıyordum, çünkü taleplerin doğru olduğunu
düşünüyordum ve benim gibi düşünen çok kişi vardı.
“Düzen böyle sürerse son da olmayacak”
Gençtim.
Kanım
kaynıyordu.
İnandığım
şeyi
olduğu
gibi
hemen
söyleyiverirdim, gerçi hep de böyle yaptım ama o zaman bunun bir bedeli
olabileceğini nereden bilebilirdim ki? Ortamda başkaları da var. Onları da
göremiyorum ama seslerini duyuyorum. Daha kaba ve saldırganlar. Bir uğultu
gibi sesleri. Ama sen onlardan farklısın, hep soğukkanlı, aynı tonda konuşan.
O uğultunun içinde hep duyuyorum seni, zorlanmadan. Bana bir takım isimler
soruyorsun.
“Nerede saklanıyorlar? Ne planlıyorlar?” Çoğunu ilk kez duyuyorum
“Niyetinizi biliyoruz. Saldırı ne zaman?” “Ne saldırısı?” Bilmiyorum.
Sorular defalarca tekrar ediliyor. Arkadaki uğultu yükseliyor. Yine yalnızca
senin sesin önde ve belirgin. Hala soğukkanlı. Sorular geliyor. Tek bildiğimi
söylüyorum. “Bilmiyorum”. Bir sigara paketi görüyorum. İçinden bir tane
çıkartıp bana uzatıyorsun. Uğultu susuyor.
“İster misin?”. Evet, isterim. Bir sigaranın iyi geleceğini düşünüyorum.
Sigarayı yakıp ağzıma tutuşturuyorlar. Düşündüğüm gibi, iyi geliyor. Kendimi
iyi hissediyorum.
“Evli misin? Çocuğun var mı?” Durup dururken neden bunu soruyor?
Kalp atışımın hızlandığını hissediyorum. Senin benim hakkımda bildiklerini
kestirmeye çalışıyorum, ama bunun hiçbir anlamı yok. “Hayır”.
“Sevgilin var mı?” Israr ediyor. “Hayır, yok”. Sonra konu değişiyor.
Rahatlıyorum.
“Nasıl
bir
öğrencisin?”
“Derslerinde
başarılı
mısın?”
“Arkadaşlarınla aran nasıl?” “Çok arkadaşın var mı?” “Nasıl geçiniyorsun?”
“Ailen ne iş yapıyor?” “Nerede yaşıyorlar?” “Kardeşin var mı?” “Kaç tane?”
“Onlar ne yapıyor?” “Burada olduğunu biliyorlar mı?” “Bir sigara daha?”
Alıyorum, çünkü rahatlatıyor, sigarayı yakıyorlar, derin bir nefes. Ya da
cevaplaması kolay rutin sorular bu rahatlığın sebebi. Terapide sorulan
sıradan sorular gibi. İkinci yanılgı. “Eylemlere katıldığını biliyorlar mı?” “Hangi
323
2
eylemlere?” Sanki sohbetin akışı değişiyor. “Terörist olduğunu biliyorlar mı?
Teröristlerle ortak saldırı planları yaptığını? Belki de her şeyden haberdarlar”.
Nereden çıktı bu? Anadolu'da küçük bir kasabada sıradan bir hayat yaşayan
emekli insanlar bunlar. Bu konuyla ne alakaları olabilir. Beni korkutmak
istiyorlar. Bir taktik. Onlara ilişemezler. Her halükarda iklim değişiyor, rahatlık
gidiyor. Yeni bir sağanak, daha seri ama yine aynı soğukkanlı sesle. “Nerede
saklanıyorlar?” “Bilmiyorum” “Ne zaman saldırı yapılacak?” “Bilmiyorum”.
“Sana yardımcı olmaya çalışıyoruz. İşler daha kötüye gitmeden itiraf et ve
kurtul.
Neredeler?”.
İşlerin
daha
kötüye
gitmesi?...
Hep
duyuyorum
sorgudaki baskıyı, biliyorum ama ilk kez bu denli yakındayım. “Bilmiyorum”.
“Ne zaman saldıracaklar?” Bıktırana kadar tekrar ederek soruyorsun. Uğultu
yine
sürüyor.
Niye
sürekli
soruyorsun?
Kızıyorum
“Bil-mi-yo-rum”.
Yanındakilerden birine bir şeyler söylüyorsun. Anlamıyorum. Sessizlik.
Karanlığın içinden biri yanıma geliyor. Elimdeki sigarayı alıyor ve elimi tutarak
sigarayı üzerinde söndürüyor. Büyük bir acı. Bağırıyorum. Aynı soru.
“Neredeler?” “Bilmiyorum” Karnıma gelen bir cop darbesi. Acısı vücuduma
yayılırken bir tane daha. Nefesim kesiliyor. Aynı soru. “Neredeler?” Zorla
nefes alarak söyleyebildiğim şey yine aynı. “Bu cop başka işlere de
yarayabilir?” Korkuyorum. “Küçük Ev'i ısıtalım”. Anlamıyorum. “Soyun”.
İstemiyorum. Copla bu sefer sırtıma oldukça sert bir darbe. Bir tane daha,
bir
tane
daha.
Nerelere
vurulacağını
çok
iyi
biliyorsunuz.
Nefesimi
düzenlemeye çalışırken, zorla soyunuyorum. Çıplağım, utanıyorum. Bir
hareketlenme. Yüzüme patlayacak bir ışık beklerken, karanlığın içinde bir
kablo uzanıyor. Yoo, olamaz, bu… Yanında üstüme hızla yaklaşan üç karaltı.
İkisi beni bastırıyor. Ne olduğunu anlamadan üçüncüsü kablonun ucundaki
pensi erkekliğime tutturuyor. Bırakıyorlar. Bu şeyden kurtulmak için
çırpınıyorum, ama nafile. “Küçük Ev'i ısıtın”. Bir klik sesi ve vücudumu ele
geçiren ani ve şiddetli bir acı. Her yanım katılırcasına kasılıyor. Titriyorum.
Bir klik daha. Kasılmalar azalarak duruyor. Yanık kokusu. “Neredeler?”
Ağzımdan
dökülen
salyalar
konuşmamı
engelliyor.
“İçine
konuşma.
Duyacağım şekilde konuş”. Tüm gücümü toparlayıp konuşuyorum.
“Yeter!
Durun
artık
bilmiyorum”.
“Buna
sen
karar
vereceksin.
Konuştuğun sürece sorun yok”. Konuşacak bir şey yok ki. Bilmiyorum. “Peki.
333
3
Sen bilirsin”. O uğultuya doğru kıpısız sesinle bir şeyler söylüyorsun. Belli
belirsiz duyuyorum. “Daha da ısıtın”. Çok daha büyük bir acı, kasıklarımdan
tüm vücuduma yayılıyor, tutup parça parça etimi dişleyen bir şey.
Kasılıyorum, bağırıyorum. “Neredeler?” Sonra bir daha. “Neredeler?” Daha
güçlü, bir daha. Kendimden geçmek, ölmek, bir şekilde kurtulmak istiyorum.
Fark
ediyorlar.
“Durun.
Bana
canlı
lazım”.
Sessizlik.
“Neredeler?”.
Konuşamıyorum. “Bana yardımcı olmuyorsun” Sessizlik. Korkuyorum. Bunun
sonsuza kadar devam edebileceğini düşünüyorum. “Sevgilin var mı?” Yine
aynı soru. “Yok”. Bu soru niye? “Peki Ayşe kim?” Yanlış duyduğumu
düşünüyorum.
Bunu
nereden
öğrendiklerini
düşünüyorum.
Yine
blöf
yapıyorlar. Aynı taktik. “Bilmiyorum” Soğukkanlı. “Peki”. Yan odadan gelen
çığlık her şeye ilişilebileceğine gösteriyor. “Hayııııır!” Ayşe'nin çığlığı. Yanlış
duyduğumu, hayal gördüğümü düşünmek istiyorum. Sevdiğim, gözümden
sakındığım, bütün ömrümü beraber geçirmek istediğim kadın: Ayşe.
“Yeteeeer” Bu o. Tüm acılarımı unutuyorum, büyük, tarifsiz bir panik hali.
Onu da buraya getirmişler! Ama niye? O kendi halinde bir üniversite
öğrencisi, hiç bir eyleme katıldığı da yok. “Tanıyor musun?” Dayanamıyorum.
“Evet, tanıyorum Allah'ın cezaları. Tanıyorum” “Neredeler?” “Bırakın
onu. Onun bir günahı yok”. Aslında burada kimsenin bir suçu yok. Yalnızca
basit bir şüpheliyim. Şüpheli! Bırakmıyorlar. Çığlıklar daha da artıyor. “İtiraf
et, her şey bitsin” Ne diyeceğimi bilmiyorum. Elimden hiç bir şey gelmiyor.
Yine aynı uğultu. Ayşe'yle ilgili konuşuyorlar. İçinden belli belirsiz bir şey
duyuyorum. “Copa ne gerek var, burada koç gibi delikanlılarımız var”.
“Hayıııır!” (Uzun sessizlik)
Ve
tanışıklığımız
zamanla
kalıcı
izlere
dönüşüyor.
Ayşe'yi
kaybediyorum. Ayşe'mi... sonsuza dek. Bakalım sen buna dayanabilecek
misin Ali? Dışarıya baksana, kalabalık gittikçe artıyor. Kalabalığın içinde
tanıdık bir yüz dikkatimi çekti. Uzun boylu, sarışın, yuvarlak hatlı. Endişeli
gözlerle buraya bakıyor. Ayşe'yi andırıyor (Ali kalabalığa bakar. Birden
kalabalığın içinde birisini fark eder. Bu Nergis'tir) Sen de Nergis'i
kaybedeceksin Ali? Gözlerinin önünde, hiç bir şey yapamadan...
Ali: (Büyük bir korkuyla) Hayır! Dur!
343
4
Ses: Neden durayım Ali? Bunca şeyden sonra senden sadece itiraf etmeni
istemiştim ama inkar ettin. Beni her şeyi yeniden anlatmak durumunda
bıraktın. Canımı tekrar acıttın Ali. Ben de senin canını yakacağım.
Ali: Dur, dinle, onun bir günahı yok.
Ses: Ayşe de masumdu, ama hiç biriniz beni dinlemediniz.
Ali: (Ağlamaklıdır) Nergis hamile!
Ses: Sürekli benden saklamaya çalıştığın şeyin şimdi beni engelleyeceğini mi
sanıyorsun? Ayşe’yle birlikte bir gelecek hayal ediyorduk. Şimdi senin de
hayallerini elinden alacağım Ali.
Ali: Yeter. Onun bir suçu yok. İstediğin o değil benim, o zaman istediğini
alacaksın. (Telefonu kapatır. Kulübeden dışarı çıkar. Polis ve halk tarafında
bir hareketlilik olur).
Dış sesler: Bakın dışarı çıktı. Teslim oluyor galiba.
Nergis: (Korkuyla) Ali!
Polis: Dur, kıpırdama. Olduğun yerde kal. Ellerini havaya kaldır (Ali söyleneni
yapar. Bu arada her an bilmediği bir yönden gelecek kurşunu beklemektedir.
Çaresizce Nergis’e bakmaktadır) Silahını sakince önünde görebileceğimiz bir
yere at. (Telefon tekrar çalmaya başlar. Ali şaşırır. Durmaksızın çalmaktadır.
Poliste şaşkındır. Ali’nin çalan telefona baktığını görmüşlerdir) Buraya dön,
silahını istiyoruz (Telefonun her çalışı Ali’yi tereddüte düşürmektedir.
Nergis’e bakar. Ani ve beklenmedik bir hareketle geri dönüp kulübeye girer
ve telefonu açar) Dur! (Polislere seslenir) Ateş etmeyin!
Ali: (Boşalırcasına konuşmaktadır) Evet, bunları ben yaptım, bunu mu
duymak istiyordun? İşte duyuyorsun, sana bunları ben yaptım. Senin gibi bir
çoğuna da… Hem de olanca soğukkanlılığımla, gözümü kırpmadan… Neden
mi?... Bizler o zamanlar bu vatana aşık genç insanlardık. Bu ülkeyi, halkını,
huzuru korumaya ant içmiş savaşçılar. Bu düzeni bozmaya yönelik her türlü
tehdit karşısında bizi bulacaktı. Sizler tehdittiniz. Milletin huzurunu güvence
altına almak için birkaç kişinin acı çekmesi çok önemli değildi.
Ses: (Öfkelidir) Hangi milletin? “Ezici çoğunluk” desene şuna. Onların
güvenlik ve refahı uzaklarda bir delikte, berbat bir polis karakolunda, karanlık
birkaç hücrede yaşatılan korkularla mı sağlanacaktı?
353
5
Ali: Bazen işten eve döndüğümde ailemle otururken bunu düşünürdüm. Bir
saat önce yaptıklarımdan sonra nasıl onlarla bu denli mutlu şekilde sohbet
edebiliyorum diye? O gün yaptıklarım… acı çektirdiğim insanlar… çayımı
yudumlarken aklıma bile gelmiyordu. Sonra cevabı bulup kendimi
rahatlatırdım. Onların mutluluğu için mücadele ediyordum ben. (Güler)
Cenneti korumak için…
Ses: Cennetin bedeli daima, bir yerlerde, bir zamanda, en az bir kişinin
cehennemi yaşaması oldu. Benim, Ayşe’nin, diğerlerinin… Suçlu olsun ya da
olmasın.
Ali: Buna inanmıştık. Anlıyor musun? Bu duyguyla yaşıyorduk,
sorgulamadan… Belki de böylesi daha rahatlatıcıydı. Yaptıklarımızla daha
rahat başetmemizi sağlıyordu.
Ses: (Alaycıdır) Aslında kötü insanlar değildiniz siz; kamu yararının bekçileri,
hiçbir şeyden haberi olmayan çoğunluğu şiddetten ve kaygılardan korumak
uğruna kendi ellerini kirleten, bu yüzden belki en fazla birkaç uykusuz gece
geçirmek zorunda kalan vatanseverler… Orada sana hiç bir şey bilmediğimi
söylemiştim!
Ali: Aksi yönde istihbarat gelmişti. Bir hedefe örgüt militanları tarafından
büyük bir bombalı saldırı yapılacaktı. Saldırının nereye yapılacağı ve
patlayıcıların nerede saklandığını bildiğiniz söylenmişti bana. Tek yapılması
gereken sizden bu sorulara cevap bulmaktı.
Ses: Ama ben hiçbir şey bilmiyordum.
Ali: Herkes başlangıçta bunu söyler. Buna güvenemezdim. O patlama
sonucunda yüzlerce masum insan ölecekti. Her şey hücre evini tespit
etmeye
bağlıydı.
Bir
şekilde
yerini
öğrenip,
onları
saldırı
öncesi
durdurmalıydık ve benim o bilgilere ihtiyacım vardı.
Ses: Ve sen bunun için her şeyi yaptın.
Ali: Sen benim yerimde olsan ne yapardın?
Ses: Ben senin yerinde olmazdım.
Ali: Ama şimdi sen de benim yerimi almış durumdasın. Beni bu kulübeye
tıkmış, sorguluyorsun, gözünü kırpmadan eziyet ediyorsun.
Ses: Çünkü bunu hakediyorsun.
363
6
Ali: Hepimiz bir şeye inanarak yaşıyoruz. Sen de işte buna inanıyorsun. Belki
haklısın da. Ama görüyorsun ya, insan bir kere haklılığına inandıktan sonra,
mazlumla zalim bu kadar kolay yer değiştirebiliyor. Temiz bir dünya
düşlüyorsun, içinde benim gibi pisliklerin olmadığı bir dünya. Senin cennetini
varlığıyla tehdit eden birisiyim ben, ortadan kaldırılmayı hakeden. Daha önce
ortadan kaldırdıkların gibi. Ama benim gibi onlarcası daha var. Bu ödeşme
nereye kadar sürecek?
Ses: Ne yapmalıyım sence?
Ali: Sen hala “Küçük Ev’de o karanlığın içindesin. Oradan çık artık. Adaleti
sağlamak saplantısı seni o karanlığa hapsetmiş. Diğerlerini, o genci, beni ve
Nergis’i de öldürecek kadar gözünü köretmiş senin.
Ses: Adaleti sağlamak mı? Adaleti yasaların mı sağlamasını mı beklemeliyim?
Denemediği mi düşünüyorsun Ali? O günden sonra, kendimi toparladığım gibi
her yere başvurdum, elimden geleni yaptım. Çalmadığım kapı kalmadı. Öyle
hukuki yorumlarla önüme duvarlar örüldü ki, hep aynı şey karşıma çıktı: “Delil
bulunmadığından takibata yer olmadığına…” Gördüm ki o yasalar bizlerin
değil, sadece devletin yüce bekasını korumak için var…. Yıllarca elime hiçbir
şey
geçmedi.
Hak
arama
yoluna
başvurmaktan
duyulan
pişmanlığı
saymazsan… Ama doğru söylediğin bir şey var. O zaman şunu gördüm: Tek
suçlu
işkenceyi
yapan
değil.
Onun
yanında,
işkence
gören
kişinin
vücudundaki izleri görmezden gelen, bulgulamayan, tarafsız davranması
gerekirken taraflı davranan hekim, olayların üstünü örten savcılar, hatta
görevini doğru dürüst yapmayan avukatlar bile bu suçun ortakları. Hepinizin
elinde kan var ve buna rağmen yaşamınızı sürdürüyorsunuz.
Ali: Bundan mutlu muyum sanıyorsun ha? Elimdeki o kanla yaşamaktan?..
Hakkımda herşeyi biliyordun. O zaman neden bu işi bıraktığımı ve kendime
yeni bir hayat kurduğumu veya kurmaya çalıştığımı da biliyorsundur.
Ses: Bunun bir önemi yok.
Ali: (Bu konuşmanın sonuna doğru ağlayabilir) Hayır var! Çünkü yıllardır bir
tek gece olsun huzurla uyku uyuyamıyorum. O kan beni boğuyor, peşimi
bırakmıyor.
Çığlıklar
kulaklarımda.
Bir
gün
bir
genç,
herhalde
senin
yaşlarındaydı, sorguda, konuşamadan öldü. Saatlerce masum olduğunu
söyledi, ama dinlemedim.Tıpkı senin gibi. Bir gün gizli bir yazışmada,
373
7
aldığımız
istihbaratın
asılsız
olduğunu,
yukarıdakilerin
yaptığı
bir
provokasyon yüzünden o masuma eziyet ettiğimi anladım. Sana ve belki bir
çoğuna yaptığım gibi. İnanmak istemedim, ama doğruydu. Bundan sonra
düşüş başladı. Birileri altımdaki tabureyi çekmişti. (Aklına gelmektedir)
Sorguladığım onlarcası… Kim bilir kaç tanesinin hiç bir suçu yoktu!
Dayanamıyordum. Sağlık sorunlarını bahane edip işten ayrıldım, her şeyi
yaptım bu feci suçluluk duygusundan kurtulmak için, ama olmadı. Olmadı.
Özür dilerim. Özür dilerim. Affet beni. Belki de haklısın, bunun burada son
bulması gerekiyor. Bitir şu işi.
Ses: Anlamıyorsun değil mi Ali? Mesele senin ortadan kaldırılman değil.
Hiçbir zaman da olmadı. Sorun bu olanların unutulması, yokmuş, olmamış
gibi davranılması. Anlamıyor musun? Yaşananlar, iki beden arasında olup
bitenler üzerine bir suskunluk buyuruyor. Böylece toplumsal kumaşın
tümünü de bozuyor aslında; bizleri hiç birşeyin olmadığına inanmaya
zorluyor; sohbet ettiğimiz, sevgilimize gülümsediğimiz, elele yürüdüğümüz,
kitap okuduğumuz yerlerden aslında hiç de uzak olmayan bir yerlerde
yaşananlar için, kendi kendimize yalan söylememizi gerektiriyor. Hepimizi
kör, sağır ve dilsiz olmaya zorluyor. Esas acı veren bu… Seni öldürecek
değilim. Diğerlerini ve o genci de öldürmediğim gibi... Basit bir sıyrık. O da
bizden biri bu arada, zamanında senin tezgahından geçmiş, yüzünü
unuttuğun
onlarcasından
biri…
(Gittikçe
dinginleşen
bir
sesle
konuşmaktadır) Ben… sadece… duymak istiyordum. Yaşananları bir de senin
ağzından duymak… (Telefonu kapatır. Ali sakinleşir. Kulübeden dışarı çıkar.
Ellerini kaldırmıştır)
Ali: (Konuşmaya başladığı an ışık yavaş yavaş söner, fade out) Adım Ali
Yılmaz. Bir itirafta bulunmak istiyorum. 1994 – 1997 yılları arasında polis
teşkilatında özel güvenlik amiri olarak görev yaptım. İki yüzden fazla
sorguda bilfiil sorgu görevlisi olarak yer aldım. Bu sorguların büyük
bölümünde sorgulanan kişiye bilerek ve isteyerek fiziksel şiddet uyguladım.
Sorgu sırasında işkence yüzünden gerçekleşen yaklaşık kırk tane ölümden
sorumluyum.
SON.
383
8
393
9