Bu PDF dosyasını indir

Transkript

Bu PDF dosyasını indir
On Yedinci Yüzyıl Bilim Devriminin Hazırlayıcısı Olarak
Mediciler ve Michelangelo
Cem KAMÖZÜT*
Özet
Galileo'nun öncülük ettiği bilimsel devrimde kilit rol oynayan bazı düşünceler Rönesans
ile ortaya çıkmıştır. Medici ailesinin bilinçli çabaları sonucu yaşanan Antik Yunan'ın
yeniden keşfi süreci, Michelangelo'nun çabalarıyla başlamış ve Galileo ile sürmüştür. Bu
çalışmada hem Michelangelo'nun hem de Galileo'nun konularına Platonist bir tavırla
yaklaştıklarını ve Medicilerin desteğinin tüm bu devrim boyunca yaşamsal olduğunu
göstermeye çalıştım.
Anahtar Sözcükler: Galileo, Michelangelo, Rönesans, Medici Ailesi
The Medici Family and Michelangelo as
The Forerunner of 17th Century Scientific Revolution
Abstract
Some of the ideas that played a crucial role during The Scientific Revolution which Galileo
led emerged during Renaissance. The process of rediscovery of Ancient Greek started with
Michelangelo and proceeds with Galileo, with the conscious efforts of Medici family. In
this paper I tried to show that both Michelangelo and Galileo had a Platonist attitude
towards their subject matter and that the support of Medici family was vital throughout this
revolution.
Keywords: Galileo, Michelangelo, Renaissance, The Medici Family
Galileo 8 Ocak 1642 tarihinde Kilise tarafından verilen ev hapsi
cezasındayken öldüğünde Toskana Grandüklüğü kendisi için görkemli bir
anıt mezar yaptırmak istemişti. Ancak Kilise'nin cezalandırdığı birine böyle
bir anıt yaptırmanın uygun olmayacağı Kilise tarafından belirtildiğinde,
anıttan vazgeçilerek sade bir biçimde gömülmüştü. 1737 yılında, bilimsel
çalışmalarının değeri herkes tarafından kabul edilen saygın bir bilimci
olarak Michelangelo'nun mezarının karşısında bir mozoleye nakledildi.
* Yard.
Doç. Dr., Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, İzmir
Kamözüt, Cem. (2015) “On Yedinci Yüzyıl Bilim Devriminin Hazırlayıcısı
Olarak Mediciler ve Michelangelo”, Kilikya Felsefe Dergisi, (1) s. 23-43.
23
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
Galileo'nun Michelangelo'ya olan hayranlığı nedeniyle özenle seçilmiş bir
yerdi burası. Galileo'nun ilk biyografisini yazan öğrencisi Vincenzio
Viviani de biyografide bu hayranlığı vurgulamanın ötesinde Galileo'nun
doğum tarihini üç gün kadar değiştirerek 18 Şubat 1564 olarak göstermiş
böylece Michelangelo'nun ölüm tarihiyle çakışmasını sağlamıştı.
Bugünden bakıldığında bu hayranlık estetik zevklere de sahip bir bilimcinin
bir sanatçıyı beğenmesi olarak sıradan bir durum gibi algılanabilir.
Floransa'daki Medici ailesinin hem Michelangelo'ya hem de Galileo'ya
koruyuculuk yapmış olması da ilginç bir tesadüf olarak düşünülebilir.
Ancak bu yazıda Floransa'da Medicilerin bilinçli çabasıyla başlayan İtalyan
Rönesans'ı ile Galileo'nun öncülük ettiği on yedinci yüzyıl bilim devrimi
arasındaki ortaklıkların tesadüf olamayacak kadar fazla olduğunu ve
Galileo'nun, Viviani'nin sunduğundan çok daha güçlü bir anlamda
Michelangelo'nun başlattığı bir devrimi sürdürdüğünü göstermeye
çalışacağım. Kanımca Michelangelo ve Galileo iki ayrı alanda çalışan
dehalar değil, aynı düşünsel devrimin parçalarıdır.
Vurgulayacağım paralellikler gerek Rönesans sanatı gerekse bilim
için sıklıkla dile getirilen “gözlemsel verilerin kullanımı”ndan ibaret
olmayacak. Kuşkusuz Rönesans ile birlikte ikonaların yerini “gerçekçi”
dediğimiz resimler almıştır. Sembolik denebilecek anlatımların yerini,
hazırlanmasında canlı modeller kullanılan, anatomik ayrıntılara uygun,
perspektif kullanımıyla derinlik yanılsaması yaratan eserler almıştır. Bilim
devrimi de teleskop gibi gözlem araçlarının gelişimine dayanan bir süreçle
ortaya çıkmıştır. Buna karşın göstermeye çalışacağım gibi Rönesans
eserleri yalnızca teknik bir anlamda “gerçekçi”dir. Galileo'nun bilimsel
çalışmaları da benzer biçimde, duyu verilerine ilk bakışta oldukça aykırı
sonuçlar dayatabilen, yalnızca teknik anlamda “gözlemsel” çalışmalardır.
Bu terimlerin gündelik yaşamdaki kullanımları sık sık, hem Rönesans
sanatını hem de on yedinci yüzyıl bilim devrimini yanlış anlamaya yol
açmaktadır. Rönesans eserlerinin asla “fotoğraf gibi” olmadığını ve
Galileo'nun da—Ernst Mach'ın savunduğunun aksine—salt deneysel
bilginin peşinden koşmadığını göstermeye çalışacağım.
Bu yazıda öncelikle neden Rönesans dönemi eserlerinin yalnızca
dar anlamıyla gerçekçi olduğunu söyleyebileceğimizi göstereceğim. Daha
sonra Galileo'nun bilimsel yönteminin nasıl olup da duyu verilerine aykırı
sonuçlara yol açtığını anlatmaya çalışacağım. Böylece her iki etkinlikte de
ortak bir Platonizm bulunduğunu ve benzer bir bilgi kuramına
24
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
dayandıklarını göstermeye çalışacağım. Bunu yaparken neden bütün bu
süreçlerin odağında Floransa ve Medici ailesi olduğuna da ışık tutacağım.
Davut Neden Çıplak?
Rönesans ile ortaya çıkan yeni sanat anlayışı öncesi Avrupa'da kiliseleri
süsleyen eserler ağırlıklı olarak kutsal metinlerdeki öyküleri anlatan
eserlerdi. Bunlar Kutsal Kitap'taki on emirden biri olan “imge
yapmayacaksın” yasağına uygun olarak, var olan hiçbir şeyle fazla görsel
benzerlik taşımıyorlardı. Okuryazar olmayan insanlara din adamlarının
anlattıkları öyküleri anımsatacak süslemeler olarak görülüyorlardı. Bu
eserleri ortaya koyan sanatçılar, yaratıcılıklarını kullanarak özgün eserler
oluşturan kişiler değil, belirli bir siparişi istendiği gibi hazırlaması beklenen
kişilerdi. Yalnızca anlatılacak öykü değil onun nasıl anlatılacağı hatta bazen
hangi boyaların kullanılacağı bile işveren tarafından belirleniyordu. Bu
nedenle eserlere imza atmak da söz konusu değildi.
Bunlar her ne kadar Rönesans ile değiştiyse de değişim oldukça
yavaş gerçekleşti. Michelangelo, da Vinci ya da Raffaello gibi en önemli
sanatçılar bile siparişle çalışmaya devam ediyorlardı.1 Michelangelo
kendini bir heykeltıraş olarak görüyor ve yalnızca mermer heykeller
yapmak istiyorduysa da bazı önemli kişilere itiraz edemeyerek çeşitli
freskler de yapmıştı. Özellikle Papa II. Julius'un emriyle istemeyerek de
olsa dev bir bronz heykel ve Sistine şapelinin ünlü fresklerini yapmıştı.
Michelangelo'nun aldığı siparişlerden biri de bir Davut heykelidir.
Floransa Cumhuriyeti ellerindeki mermer bir bloktan—aşağıda
açıklayacağımız belirli bir politik mesajı vermek amacıyla—bir Davut
heykeli yapılmasına karar vermiş, mermer üzerinde çalışmaya başlayan ilk
usta mermeri yontmaya başlamış ama daha sonra işi bırakmıştır.
Michelangelo mermeri bu aşamada almıştı ve ondan bir Davut heykeli
1
Kuşkusuz bugün de pek çok sanatçı siparişle çalışıyor. Örneğin 2012 Londra
Olimpiyatları için Damian Hirst sipariş üzerine Olimpiyat Stadı'nın zeminini
tasarlamıştı. Ancak sipariş, söz konusu tasarımın ne olması gerektiği, ya da hangi
renklerin kullanılması gerektiği gibi ayrıntıları içermiyordu. Tasarımın fiziksel olarak
zemine yerleştirilmesi de Hirst'ün fiziksel çabalarıyla gerçekleştirilmesi beklenen bir iş
değildi. Günümüzde sanatçı yaratıcı bir fikir üretmekte iken Rönesans öncesi dönemde
ve kısmen Rönesans süresinde bile sanatçılar var olan bir fikrin yaşama geçirilmesi için
gerekli fiziksel işi gerçekleştirmekteydi.
25
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
çıkarmaktan başka bir seçeneği yoktur. Eserin hangi politik mesajı vereceği
bile işveren tarafından seçilmişti. “O zaten oradaydı ben yalnızca
fazlalıkları alıyorum” anlamında çeşitli ifadelerini belki de bu bağlamda
değerlendirmek gerekir.
Davut heykelinin anlatması gereken öykü, Kutsal Kitap'ta Davut ve
Golyat'ın savaşı ile ilgili bölümdü. I. Samuel 17. Bap'ta anlatılan öyküye
göre Golyat, kimsenin karşısına çıkmaya cesaret edemediği üç metre
boyunda bir savaşçıdır. Buna karşın genç ve çelimsiz bir çoban olan Davut
onunla savaşma cesareti gösterir. Davut daha önce hiç savaşta yer
almamıştır, öyle ki kral Saul'un kendisine verdiği zırh ve kılıcı taşıyamaz;
onlarla yürüyemez ve onları çıkarttıktan sonra çoban kıyafetiyle Golyat'ın
karşısına çıkar. Golyat onu görünce küçümser; değnek, sapan ve çoban
torbasıyla gelen genç bir çocuktur Davut. Ancak sapanıyla başına taş attığı
Golyat sersemleyip yere düştüğünde, gidip başını keser. Davut'un kılıcı bile
yoktur; kullandığı kılıç Golyat'ındır. Öyküden çıkarmamız beklenen ders
ise önemli olanın fiziksel olarak güçlü görünmek değil tanrının sevgili kulu
olmak olduğudur. Floransalılar da kendilerini Davut'a benzeterek her
düşmana karşı direnebileceklerini söylemektedirler—şehirden kaçmak
zorunda bıraktıkları Medicilere hatta Medicileri destekleyen papalığa bile.
Ancak Michelangelo yaratıcı bir katkı yapar ve o dönemin
geleneklerine aykırı bir iş ortaya çıkarır. Öncelikle ortaya çıkan eser
Golyat'ı içermez. Daha önce yapılmış ister resim ister heykel olsun hiçbir
Davut temalı eserde Golyat tümüyle görmezden gelinmemiştir. Davut'un
çoban torbası heykelde yer almadığı gibi sapan da ancak arkadan
bakıldığında görülebilmektedir; öyküde söz edilen beş çakıl da sağ
avucunun içinde saklıdır. Önden bakıldığında elinde tuttuğu şeyin bir sapan
olduğu anlaşılmamaktadır. Bütün bu ayrıntılardan çok daha önemli bir
sorun ise Davut'un çelimsiz bir ergen olmak şöyle dursun atletik yapıda
ideal ölçülerde bir figür olarak ortaya konmuş olmasıdır. Bugün için eserin
sanatsal değerini tartışmak ve bunu yaparken öyküyü doğru ve kolay
anlaşılır biçimde anlatmıyor olmasını umursamamak olanaklıdır. Ancak o
dönem için bu son derece devrimci bir tutumdu. Her ne kadar aralarında da
Vinci'nin de bulunduğu kurul eserin bir başyapıt olduğunu kabul etse de
heykel, sergileneceği yere taşınırken kimileri tarafından taşlanmıştır.
26
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
Michelangelo bu eserinde, zamanda geri gidip Davut ile Golyat
arasındaki savaşı izlesek ne göreceğimizi göstermek gibi bir amacı
benimsememiş onun yerine hayranlık duyduğu Antik Yunan heykellerini
taklit edip bir Yunan tanrısı heykeli ortaya koymuştur. Kendisine verilen işi
yapmış görünmek için de heykelin eline bir sapan yerleştirmiştir. Heykelin
aslında bir Antik Yunan heykeli olarak tasarlanmış oluşunun bir diğer
göstergesi de çıplak olmasıdır. Eski Roma döneminden sonra yapılan ilk
çıplak heykel Donatello'nun 1443 yılında tamamlanan bronz Davut
heykeliydi. Bu heykel de Medici ailesi tarafından yaptırılmıştı. Golyat'ın
kesik başı üstünde kılıcı ile duran, kadınsı hatları olan çıplak bir oğlan
çocuğu betimleniyordu. Michelangelo'nun da kendi mermer Davut'una
başlamadan önce bu heykeli gördüğünü biliyoruz. Ancak Donatello'nun
heykeli Medici sarayının iç avlusunda gözlerden uzakta saklanmaktaydı.
Michelangelo'nun çıplak Davut'u ise herkesin görebileceği bir biçimde
sergilenecekti. Michelangelo çıplaklığı, esere erotizm katan bir unsur
olarak değil, Antikitenin üslubunun kullanımının gereği olarak görüyordu.
Donatello'nun çıplak Davut'unun şapkası ve çizmesi varken, Michelangelo
bu tür aksesuarlara yer vermemişti. Eserin ayakta durabilmesi için sağ
ayağına bir destek yapılması gerekliliğini, öyküye ve yüzyılların
geleneğine uygun olarak Golyat'ın kesik başıyla karşılaması beklenirken de
bir ağaç kütüğünü tercih etmiş, heykelinin konu nedeniyle Antik
benzerlerinden farklılaşmasına izin vermemişti. William E. Wallace bu
heykel için şöyle söylemektedir: “Rönesans'ın klasik Antikitenin 'yeniden
doğuşu' olduğunu söylediğimizde, bunu hiçbir iş Michelangelo'nun
Davut'undan daha iyi sergileyemez” (Wallace, 2009: 61).
Bu tür eserlerin ortaya çıkabilmesi için gerekli bir etmen de bunları
finanse edecek kimselerin varlığıdır. Zira Davut gibi bir eser için gerekli
mermerin bulunması ya da büyük bir duvara yapılacak Atina Okulu gibi bir
freske yetecek boyanın temini bile ortalama bir sanatçıdan beklenemeyecek
ölçüde büyük masraflardır. Kuşkusuz çeşitli krallıklar, böyle büyük
projeleri finanse edebilecek güçteydi. Ancak talepleri bu tür sıra dışı işler
değildi. Çoğu, istenen öyküleri istendiği gibi anlatacak siparişe uygun
çalışacak sanatçılar arıyordu.
Buna karşın Floransa'da ve Roma'da durum farklıydı. Floransa'daki
Medici ailesi Antik Yunan eserlerini topluyor ve benzeri işlerin tekrar
üretilmesini istiyordu. Roma'da da birkaç papa bu tür çalışmalar için gerekli
kaynakları sağlamaktaydı; ancak Roma'daki kaynaklardan yararlanmaya
27
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
zaten yetenekleri kanıtlanmış olanlar fırsat bulabiliyorlardı. Oysa
Floransa'da gençler için olanaklar sunuluyordu. Lorenzo de' Medici, Antik
Yunan eserlerini örnek alan yeni işler yapılmasını özendirmekteydi. Bunun
için bir tür sanat okulu bile oluşturmuştu. Burada yetenekli gençler
toplanıyor ve onlara bu eserleri çalışmaları öğütleniyordu. Üstelik Papalık
ve Mediciler, Michelangelo için farklı işverenler değildi; hizmet ettiği üç
papadan ikisi Medici ailesinin üyeleriydi (Papa X. Leo olarak Giovanni de
Medici 1513-1521 ve Papa VII. Clement olarak Giulio de Medici 15231534). Sistine Şapeli'nin tavanını resimleme işini de sipariş eden diğer papa
da (Papa II. Julius olarak Giuliano della Rovere 1503-1513), Medici
ailesinin Floransa Cumhuriyeti'ni yıkıp yerine geçmelerini sağlayan yakın
bir müttefikleriydi.
Michelangelo'nun klasik döneme öykünen eserler ortaya koyması
kariyerinin belirli bir dönemine özgü değildir. Henüz 17 yaşındayken
yaptığı ve Kentaurların Savaşı olarak bilinen yüksek kabartma birbirine
geçmiş çıplak erkek figürlerinden oluşmaktadır. Eserle ilgili iki unsur
özellikle dikkate değerdir. Öncelikle konu dini bir tema değil Medici
sarayında aldığı eğitime uygun olarak mitolojik bir öyküdür. Ovid'in
şiirinde insanlar ile Kentaurlar arasında geçen bir savaş konu edilmiştir.
İkinci olarak Michelangelo öyküyü yaygın olarak betimlendiğinden farklı
bir biçimde aktarmış hatta neredeyse anlaşılmaz hale getirmiştir.
Ancak Michelangelo'nun gerçekte anlattığı öyküyü anlamak
zordur... Ne de Michelangelo'nun betimlediği karakterlerin
kimlikleri tam olarak açıktır. Sahnenin altında merkezin hemen
solunda bir kentaurun kalçası vardır, ve başka yerlerde bir atın
ayağı ya da kuyruğu görülüveriyor, ama hangi karakterlerin
insan hangilerinin kentaur olduğunu söylemek her zaman kolay
değil...
Michelangelo öyküyü kendi düşünsel kaygılarına
uyduracak biçimde değiştirmiş olabilir. Çıplak erkek bedeninin
dışavurumcu potansiyelini araştırmayı, anlaşılır bir öyküyü
yitirme pahasına tercih etmesi, Michelangelo'nun antikleri
çalışırken öğrendiği dersi yansıtmaktadır (Campbell ve Cole
2012: 321).
Görülüyor ki bir öykü anlatma çabası, bu erken yaşında bile
Michelangelo için önemli değildir. Öte yandan bunun herhangi bir el
alıştırması olamayacağı da açıktır. Çünkü 85cm X 90cm boyutlarındaki bu
kalın mermer blok pahalı bir malzemedir. Michelangelo mermeri de böyle
28
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
bir temayı da Lorenzo de' Medici'nin okulunda edinmiş olmalıdır. Ve ancak
Lorenzo de' Medici'nin Antik Yunan'ı örnek alan anlayışı bir konuya sahip
olmayan sanat eserleri çalışılmasına olanak verebilmektedir.
Michelangelo henüz 17 yaşındayken Lorenzo de' Medici ölmüş
ancak aile sanatçıyı desteklemeye devam etmiştir. 1494 yılında çıkan
ayaklanmada Floransa'dan kaçmak zorunda kaldıklarında bile
Michelangelo'nun kariyeri ile ilgilenmeye devam etmiş ve Bologna'da
kendisine bir iş verilmesini sağlamışlardır. Sanatçının yaşamı boyunca iki
kez Floransa'dan cumhuriyetçiler tarafından sürülen ve sonra tekrar şehri
almayı başaran Mediciler, bir cumhuriyetçi olmasına karşın
Michelangelo'yu sürekli desteklemişlerdir.
Bu desteğin öneminin en çarpıcı göstergesi, Medici ailesinden gelen
iki papa arasında 1522 yılı başında papa olan VI. Hadrian'nın Sistine Şapeli
fresklerinin, bir ibadethaneye yakışmadığı gerekçesiyle yok edilmesine ve
yerine başka bir sanatçı tarafından geleneksel bir freskin yapılmasına karar
vermesidir (King 2003:314). Eser, VI. Hadrian papa seçilmesinin ardından
kısa süre sonra öldüğü ve ardından seçilen papa da Medici ailesinden
olduğu için korunabilmiştir. Ancak bu olay bize Michelangelo'nun işlerinin
Medici ailesinin doğrudan desteği olmaksızın var olamayacağını açıkça
göstermektedir. Michelangelo eserlerini yalnızca ilk ortaya çıkarabilmesi
için gerekli kaynağı bulmanın ötesinde onların yok edilmemesi için bile
Medici ailesine muhtaçtır.
Her ne kadar Michelangelo Davut'u hazırlarken gerçek insanları
model almışsa da modellerinden herhangi birine benzeyen bir heykel ortaya
koymamıştır. Bunun yerine modellerinden yola çıkarak olması gereken
oranları belirlemeye çalışmıştır. İnsan vücudunun farklı parçalarının
birbirine göre oranları her insanda farklı olsa da bunların bir doğrusu
olduğu ve her insanın bu doğrudan pay aldığını düşünmektedir.
Bu hem Michelangelo'nun diğer eserlerinde hem de diğer önemli
Rönesans sanatçılarında gördüğümüz bir durumdur. Bu dönemin
anlayışının bir tür Platonculuk olarak nitelenebilmesinin nedeni de
doğrudan deneyimlenemeyecek bu soyut formları arama çabasıdır. Bu
durumun oldukça çarpıcı biçimde dile getirildiği bir ifade Raffaello'da
bulunmaktadır. Yazdığı bir mektupta, güzel bir kadın imgesi yaratmanın
29
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
zorluklarını anlatırken güzel bir tane çizebilmek için pek çoklarını görmek
gerektiğinden söz eder. Gördüğü güzel kadınların hepsi olması gereken
biçime ilişkin ipuçları sunmaktadır. Bu ipuçları arasında yolunu bulmasını
sağlayanın ne olduğunu şöyle ifade eder: “zihnimdeki belirli bir idea”
(Raffaello'dan aktaran: Talvacchia, 2007: 12). Doğanın incelenmesi kendi
başına eserin nasıl olması gerektiğini ortaya koymaz. Doğanın
sunduklarının “belirli bir idea”ya uygun olarak işlenmesinin sonucudur
Raffaello'nun eserleri.
İtalyan Rönesans'ının sanat anlayışı Lorenzo de' Medici'nin
okulunda yeşermeye başlamış, öykü anlatımları yerini çıplak figürlerin
gerçekçi betimlemelerine bırakmaya başlamıştı. Ancak bu gerçekçilik
aslında ideal bir formun arayışıdır. Anatomi çalışmaları, gerçek modellerin
incelenmesi bu amaç için izlenen yoldur. Raffaello “güzel” formunun
peşindeyken Michelangelo çok daha kapsamlı bir araştırma içerisindedir.
Davut ya da Sistine Şapeli'nin tavanındaki Yaratılış gibi eserlerinde güzel
Yunan tanrılarını betimlese de pek çok çizimi çirkin figürler de
içermektedir. Michelangelo ideal formları ararken kendini estetik hazlarla
kısıtlamamış şık giyimli figürler, güzel kadınlar yerine bu dünyayı aşan
yücelikte her türlü çarpıcı formu ortaya koymuştur. Michelangelo için
“gerçek sanat eseri ilahi kusursuzluğun gölgesidir.” Tam da Platon'un
mağara alegorisini anımsatan bu ifadesinden de çevremizdeki varlıkların
gerçekçi betimlemeleriyle değil kusursuz formların anlatımıyla ilgilendiği
görülmektedir.
Yüzen Nesneler Üzerine Bir Düello
Bu soyut form arayışı Galileo'da da vardır. O da gözlemsel verileri
“zihnindeki belli bir idea”nın ışığında değerlendirir. Galileo'nun
Platonizm'ini görmek için yalnızca onun ortaya koyduğu savları değil,
onlara hangi yoldan ulaştığını incelemek gerekir. Her ne kadar Dünya'nın
hareketine dair söylemleri ve bu konuda Kilise ile girdiği çatışma daha çok
biliniyor olsa da Galileo'nun bilime olan temel katkısı keşiflerinden çok bu
Platonist yöntemi üzerinden gerçekleşmiştir. Nesnelerin suda batmasını
neyin belirlediğine dair giriştiği tartışma bu yöntemi anlamamızı
sağlayabilecek basit ve çarpıcı bir örnek sunar.
30
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
Galileo, Arşimet'in çalışmaları ışığında yoğunluk farkının hareketi
açıklamada önemli bir araç olması gerektiğini düşünmektedir. Bunu
başarıyla uygulayabildiği bir durum suda batmanın ya da batmadan
yüzmenin açıklamasıdır. Buna göre cisimler eğer yoğunlukları sudan
fazlaysa batarlar; sudan az ise yüzerler. Aristoteles'in bunu söz konusu
cismin şekliyle açıklamasını da bir yanılgı olarak niteler. Galileo'ya göre
şekil bu konuda hiç rol oynamamaktadır.
Ancak suda yüzen nesneler konusunda Aristoteles'in görüşlerini
çürüttüğü iddiası Toskana'daki araştırmacılardan biri olan Ludovico delle
Colombe tarafından bir meydan okumayla karşılanmıştır. delle Colombe
1612'de grandükün ve kimi başka meraklı soyluların da bulunduğu bir
gösteride Galileo'yu hem de Galileo'nun yöntemiyle yenebileceğini
söylemiştir. Sudan daha yoğun olan küçük fildişi levhalar, suya yavaşça
bırakıldıklarında yüzmektedirler. Hiç kimse fildişinin sudan daha yoğun
olduğuna itiraz etmediğinden bu deney açıkça yoğunluğu sudan fazla olan
her nesnenin batmak zorunda olmadığını kanıtlar. Elbette bu, şeklin tek
belirleyici unsur olduğunu kanıtlamaya yetecek bir deneysel kanıt değildir;
ancak Galileo'nun yanıldığı göstermeye yeter.2
Ne var ki Galileo ikna olmamıştır. Galileo ilk bakışta ilgisiz görünen
pek çok doğa olayının ortak bir ilkeyle açıklanabileceğini savunmaktadır.
Bu konuda yoğunluk fikrini kullanarak oldukça yol kat etmiştir. Örneğin
terazinin iki kefesinin nasıl hareket ettiğini, kaldıracın nasıl çalıştığını,
serbest düşmeyi ve—fildişi deneyini görmezden gelirsek—suda batmayı;
yalnızca yoğunluk farklarına dayanarak açıkladığını düşünmektedir.
Galileo pek çok aracın çalışmasını, pek çok nesnenin düşmesi ya da
batmasını açıklamasını sağlayan bir ilkeden, çok özel bir deney durumu
nedeniyle vazgeçmeye niyetli değildi. Levha ıslatılıp bırakıldığında
batıyor, hızla atıldığında ya da keskin ucu suya değdirildiğinde batıyordu.
Bu nedenle ilkece haklı olduğunu ancak bu deneyde gözden kaçan bir
2
Atle Næss, bunu Aristoteles'in görüşlerinin ne kadar önemsiz bir ayrıntı olursa olsun
sofuca savunulduğuna örnek olarak anlatır (Næss 2005: 80-84). Konuyu Aristoteles'in
fikirleri için temel bir nokta olarak gören bir yorum için ise bakınız (Biagioli 1993:159209). Bu tartışmanın Aristoteles fiziği açısında önemli olduğunu göstermekte Biagioli
ikna edici görünmekteyse de genel olarak Galileo'nun devrimci savlarını, saraylı
koruyucularını eğlendirmek için sıra dışı fikirler savunmak zorunda kalmasıyla
açıklamaya çalışıyor olması fazlasıyla zorlama görünmektedir.
31
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
ayrıntı olduğunu düşündü. Bu olay Galileo'nun deneysel veriler ve
bütünleştirme çabası arasında nasıl bir denge gözettiğini ve bilimsel
yönteminin basitçe gözlemsel veriler derlemekten ibaret olmadığını açıkça
sergilemektedir.
Galileo, gösteriden sonra kendini savunmak ve bu gösterideki
deneyi yoğunluk fikriyle açıklamak amacıyla görüşlerini yazar. Savunması
yavaşça bırakılan levhanın altında bir miktar hava kaldığı varsayımına
dayanır. Böylece özgül ağırlığın tek neden olduğunda ısrar eder. Bu çözüm
doğru değildir; ancak Galileo'nun yaklaşımı ve karşılaştığı sorunu ele alış
biçimi bilimsel tavra kusursuz bir örnektir.3
Zaten Galileo'yu asıl devrimci yapan özelliği—her ne kadar duyu
verilerini kullanıyor olsa da—sağduyuya ve gözlemsel verilere açıkça
aykırı olan iddiaları savunuyor oluşudur. Dünya'nın hareket ettiğini
gösterecek bir kanıt bulmak bugün için bile pek kolay değildir. Galileo
herhangi bir kanıta sahip değilken bu görüşü savunmuştur. Gerçekten de
onun sahip olduğu araçlar ve kuramsal birikimle bunu göstermek pek
olanaklı görünmemektedir. Üstelik sonunda gel-git olaylarının Dünya'nın
hareketine bir kanıt oluşturduğunu sandığında da, kendi hesapları bile bir
sorun olduğunu göstermekteydi.
Yani Galileo duyu verilerini kullanmakla birlikte, onları aşan ideal
formları aramaktaydı. Doğanın dilinin geometri olduğunu söylerken,
etrafımızda kusursuz çemberler, küreler göremeyeceğimizi biliyordu.
Ancak bu dünyanın kusurlu varlıklarını gözlemleyerek, kusursuz formlar
arasındaki ilişkileri çıkarsamanın olanaklarını aramaktaydı. İdeal formların
aranışı, Raffaello'da ve Michelangelo'da olduğu gibi Galileo'da da temel bir
yer tutmaktadır. Formlar arasındaki soyut düzenlilikleri bu dünyanın kaotik
görünümünden türetme çabasındadır.
3
Suda batmanın yoğunluk farkından kaynaklandığı konusunda Galileo haklıdır. Ancak o
dönemde bilinmeyen nokta suyun moleküllerinin birbirine tutunmasıdır. Yüzey gerilimi
olarak adlandırdığımız bu durum, suyun içine girmeye karşı bir direnç oluşturur. Bu
nedenle bu yüzey gerilimini aşamayacak biçimde yavaşça yerleştirilen geniş yüzeyli ve
hafif bir cisim, suyun içine giremediğinden, sudan yoğun olsa dahi batmaz. Kuşkusuz
bunların hiçbiri o dönemde bilinmiyordu. Ancak bizim konumuz açısında önemli olan
Galileo'nun bir yanıta sahip olmadığı, deneysel olarak görüşlerinin sorunlu olduğunu
gördüğü durumda dahi görüşünde direnmesidir. Çünkü Galileo görünenin ötesinde bazı
düzenlilikleri aramaktadır.
32
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
Bunun Medicilerin Antik Yunan'a dönüş hevesinin uyumlu bir
parçası olduğunu anlatan en açık çalışması teleskopuyla Ay'ı gözlemesidir.
Ay yüzeyinde gördüğü kraterlerin göksel kürelerin mükemmel olmadığını
kanıtladığını söylerken, Ay'ın büyükçe bir taş olduğunu iddia ediyordu.
Galileo için bu büyük bir keşiftir. Çünkü iki bin yıldır astronomi çalışmaları
yapılmaktadır. Ve bunlar geometrinin ideal formlarının gök cisimlerinin
hareketlerine uygulanması yoluyla niceliksel bir araştırma biçimindedir.
Öte yandan Aristoteles'e göre yeryüzü araştırmaları—tam da geometrik
formların dünyada uyduğu varlıklar olmadığı gerekçesiyle—yalnızca
niteliksel olabilmekteydi. Galileo ise Ay'ın kusurlu bir taş olduğunu
söyleyerek geometrik formların ideal olmayan varlıklara
uygulanabilirliğini kanıtlamaktadır. Böylece niceliksel bir yeryüzü bilimi
olanaklı hale gelmektedir. Galileo Antik Yunan temelli bilim yaklaşımını
yanlışlamaya değil, uygulama alanını genişletmeye çalışmaktadır.
Galileo hakkında bilinen en ünlü öykünün Kilise ile girdiği
Dünya'nın hareketine ilişkin tartışma olması bu bakımdan oldukça
üzücüdür. Çünkü Galileo'nun bilimsel gelişmeye asıl katkısı yeryüzünde
bozulan eskiyen kusurlu nesnelerin de niceliksel bilimin konusu
olabileceğini göstermiş olmasıdır. Kilise ile girdiği tartışma yalnızca bunun
ilkesel olarak olanaklı olduğunu gösterme çabası sırasında ortaya çıkan bir
argümanla ilgilidir. Oysa Galileo ev hapsinde geçirdiği sürede asıl
başyapıtını yazmış ve yeryüzü bilimini gerçekleştirmeye başlamıştır.
Ölümünden hemen önce 1642 yılında İki Yeni Bilim adıyla yayınlanan bu
eser astronomi alanında pek bir sav içermemektedir. Amacı geometrik
formlar ve oranlar aracılığıyla yeryüzündeki sıradan varlıkları incelemektir.
Yani Galileo, Antik Yunan'ın astronomi için ayırdığı çalışma alanını
yeryüzü de dahil tüm evrene genelleştirmiştir.
Bu görünenin arkasındaki ideal formları arama çabası sayesinde,
duyularımız Güneş'in hareketinin apaçık olduğunu söylerken Galileo,
hareket edenin Dünya olduğunu savunabilmişti. Eğer ağırlıkları farklı iki
nesneyi aynı yükseklikten bırakırsak, ağır olanın daha önce düşeceğini
bildiği halde, aynı anda düşmeleri gerektiğini bulabilmişti. Tıpkı Rönesans
dönemi sanatçıları gibi gözlemlerinden yola çıkarak, gözlemlerin çok
ötesinde hatta bazen onlara aykırı görünen sonuçlara ulaşabilmişti.
33
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
Galileo'nun popüler öykülerde savunulan deney ve gözlemi baş tacı
ettiği görüşünü Koyré ikna edici bir biçimde eleştirmektedir. Koyré
yalnızca Pisa deneyinin aslında hiç yapılmamış bir düşünce deneyi
olduğunu göstermekle kalmamış (Koyré 2000:213-226) aynı zamanda
Galileo'nun biliminin Platoncu dayanaklarını da ortaya koymuştur (Koyré
2000: 151-186).
Galileo için de Medici ailesinin varlığı, Michelangelo için olduğu
kadar önemlidir. Her ne kadar Galileo'nun bilimsel çalışmalarında ihtiyaç
duyduğu araçları sağlaması için çok zengin destekçilere gereksinimi
yoktuysa da söylediklerinin ciddiye alınabilmesi için bir desteğe muhtaçtı.
Günümüz bilim toplumunun aksine o dönemde eğer bir kimse matematikçi
sıfatıyla bir üniversitede görev yapıyorsa oldukça sıradan bir konumda ve
derin bir sav söyleyemeyecek durumda olduğu düşünülürdü. Copernicus'un
1543 basımı eserine Andreas Osiander'in yazdığı önsöz şöyle bitmektedir:
Gerçekten de birçok defa yapıldığı gibi, tasavvurla ortay konan
nedenler hiç kimseyi tam anlamıyla ikna etmez, sadece
hesaplama için güvenilir bir temel oluşturur. ... matematikçi
tercihini kavranması en kolay olan hipotezden yana kullanır.
Oysa filozof ihtimaller peşindedir; mamafih hiçbir filozof
kutsal ilham kendisine gelmedikçe, kesinlikten payını alamaz.
... Bu hipotezler üzerinde dikkatle duran biri buradan, ... kesin
bir bilgi sunmaya muktedir olmayan astronomiden kesinlik
beklemesin. Sağlıcakla (Copernicus 2010[1543]: 5-6).
Görüldüğü gibi Galileo'nun kimi hesaplamaların deneyle daha
uyumlu sonuçlar verdiğini gösterecek biçimde çalışmalar yapması
herhangi bir bilgi iddiasında bulunmasına yetmeyecekti. Öte yandan
Medici ailesinin hizmetine girerken Toskana Grandüklüğü'nün
matematikçisi ve felsefecisi sıfatını kazanmıştı. Onun görüşlerini
gerçekliğin nasıl olduğuna ilişkin bir tartışmada dikkate almayı gerektiren
bu unvan ve Medici ailesinin saygınlığıdır. Artık Galileo'yu ciddiye
almamak Medici ailesine karşı bir saygısızlık sayılacağından Galileo'nun
çalışmaları tüm araştırmacılar tarafından izlenmekteydi.
Yine bu destek sayesindedir ki, engizisyonun yakılmaya kadar
varan cezalar verdiği kimi görüşleri Kilise tarafından görmezden
gelinmişti. Sonunda yargılandığında bile rutin bir sorgu yöntemi olarak
görülen işkence, Galileo'nun sorgusunda kullanılmamış ve yalnızca ev
hapsi cezası verilmesiyle yetinilmiştir.
34
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
Medici ailesinin Galileo'nun yetiştirilmesinde ya da onun
fikirlerinin oluşumunda Michelangelo örneğinde olduğu gibi doğrudan bir
etkileri olmadığı söylenebilir. Ancak şu iki noktayı gözden kaçırmamak
gerekir, ilk olarak Galileo'yu da tıpkı Michelangelo'yu destekledikleri gibi
desteklemişlerdir ve her ikisi için de bu destek o dönem başka hiçbir
kaynaktan sağlanamayacak türden bir destektir. İkinci nokta ise Medici
ailesinin tıpkı bugün anladığımız anlamda sanatı ve sanatçıyı yaratan bir
güç olması gibi bilimi ve matematiksel yolla doğayı inceleyen bilimciyi de
yaratmış olmasıdır.
Medici Ailesi'nin Altın Çağı
Raffaello, on altıncı yüzyılın başlarında Papa'nın kişisel kütüphanesinin
duvarlarını—kütüphanedeki sınıflandırmaya uygun olarak—bilgi temalı
fresklerle süslemişti. Üç duvarda, Kutsal Kitap'ın yorumlandığı bir sahne,
ilahi esinle yazılmış şiir dinletisi içeren bir sahne ve son olarak da “eskinin
bilgeliği”ne atıfla Antik felsefe metinlerine ilişkin ünlü Atina Okulu freski
yer almaktaydı. Kapının olduğu son duvarda ise hukuk temalı bir fresk
bulunuyordu. Bizim bugün doğa bilimi olarak sınıflandıracağımız türden
hiçbir etkinliğe değinilmemişti.
Her ne kadar freskler derinlik yanılsaması içeriyor, figürlerin
giysilerinin kıvrımları bile modeller üzerinde yapılan çalışmalara
dayanarak çiziliyorsa da, bu eserler soyut anlatılar sunmaktaydı. İsa ya da
Platon'nun dış görünüşünü kimse bilmediğinden figürleri tanımamızı
sağlayan unsurlar görsel benzerlik değildir. Örneğin figürlerden birinin
Platon olduğu ancak merkezi konumu, elindeki kitap gibi unsurlardan
anlaşılabilmektedir. Görsel benzerlik açısından incelenecek olursa bu figür
aslında da Vinci'ye benzemektedir.4 Bu anlaşılırlığı sağlamak için
anakronik unsurlar eklenmiş ve “gerçekte” Platon'un okulunda olsak
göreceklerimizden çok farklı bir çizim yapılmıştır. Ancak bütün bunlar,
Raffaello'nun başarısızlığı değil tam tersine olağanüstü becerisini ortaya
koymaktadır. Çünkü İtalyan Rönesans'ı naif bir “olduğu gibi çizme” çabası
değildir.
4
Bu eserde çizilen her figür ikili bir kimliğe sahiptir. Sembolik anlatım aracılığıyla
incelendiğinde eski bir düşünür olan figürlerin her biri, Raffaello'nun bir çağdaşına
benzemektedir.
35
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
İşverenine itaat etmeye en az istekli sanatçı olan Michelangelo'da bu
durum daha belirgin biçimde görülmektedir. Öykü anlatma işini iyice
savsaklayan ve istediği formları çalışmak için konuyu yalnızca bahane
olarak kullanan Michelangelo oldukça kanlı geçmiş olan Cascina savaşını
anlatan bir fresk yapması istendiğinde plan olarak bir göl etrafında pek çok
farklı pozisyonda duran çıplak erkek figürleri hazırlamıştı. Bu sahnenin
savaş başlamadan önce gölde yıkanmaktayken aniden saldırı haberini
alarak sudan çıkıp telaşla hazırlanmaya çalışan askerleri anlattığını iddia
ediyordu. Michelangelo'nun atletik yapıda çıplak erkek figürleri çizmedeki
bu ısrarı, Antik Yunan heykel sanatına dayanır. Medici ailesi, bilinçli bir
biçimde yeni bir altın çağ yaratma hevesiyle Antik Yunan'ı kendilerine
örnek almaktaydılar.
17. yüzyıl'a gelindiğinde sanattaki Antik Yunan'a dönüşün bir
benzeri doğa incelemesinde yaşanmaktaydı. Galileo bu süreçte yer
almaktadır. Michelangelo'nun sanatı dönüştürdüğü gibi o da doğa
incelemesini dönüştürmektedir. Her ikisinin de var olabilmesinin koşulu
Medicilerin desteğiydi.
Bu desteğin boyutu ve biçimi de oldukça çarpıcıdır. Gerek
Michelangelo örneğinde gerekse Galileo'nun durumunda Mediciler
koruyucusu oldukları bu kişileri savunmak için olağanüstü zahmetlere
girmişlerdir. Floransa'nın hakimi olmalarını sağlayan papalığa karşı çıkan,
Kilise'nin öğretilerine ve emirlerine açıkça karşı gelmiş birini cezadan
kurtarmaya çalışmak yetmezmiş gibi, ev hapsi cezasına karar verildikten
sonra bile Galileo'nun oldukça konforlu bir yaşam sürebilmesine özen
göstermişlerdi. O kadar ki Papa, gözünün önünde böyle bir durum
yaşanmasını alaya alınmak olarak görüp bir süre sonra ev hapsi cezasının
Roma dışına taşınmasına karar vermişti. Elbette Mediciler gerekli
düzenlemeleri yaptılar ve cezanın Papa'dan uzakta gerçekleştirilmesini
sağladılar. Galileo'nun bu süre içinde çeşitli öğrencileri oldu ve bir kitap
daha yazdı. Mediciler sayesinde Kilise bunlarla ilgili hiçbir işlem yapmadı.
Michelangelo örneğinde durum daha da ilginçtir. Sanat anlayışını
destekleyecek Medicilerden başka kimseyi bulmakta zorlanan sanatçı,
Medici ailesini iki kez şehirden kovmayı başaran cumhuriyetçilere destek
vermektedir. Daha sonra kilisenin aforoz edeceği ve 1498'de asılacak olan
Girolamo Savonarola'nın da hayranıdır. Savonarola'nın asılmasından
36
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
yalnızca on yıl sonra Sistine Şapeli'nin tavanını boyarken onun aforoz
edilmesine yol açmış vaazlarına fazlaca göndermede bulunmuştur.
Michelangelo, Medicilerin Papa'nın ordusuyla birlikte Floransa'yı
ikinci kez ele geçirdiği savaşın öncesinde kentin savunmasını
düzenlemekle yetkili mimarıdır. Surları teftiş etmiş ve güçlendirmiştir.
Bunun ardından 1530'da şehir düşüp Mediciler kontrolü ele geçirdiklerinde
üçüncü bir ayaklanmayı önlemek için cumhuriyetçilerle herhangi bir
yakınlığı olan herkesi ortadan kaldıracak bir cadı avı başlatmışlardı. Ancak
şehrin savunmasını düzenlemiş olan Michelangelo bu süreçte hiç ceza
almadığı gibi kendisine yeni projeler sunulmuş ve cömert ödemelerle
sanatını sergilemesi istenmiştir.
Medici ailesi her iki durumda da bir “yeniden doğuş”u desteklemiş
ve kendi çıkarları aleyhine olduğu durumlarda dahi, yeniden doğuşu
besleyecek çalışmaları korumuştur. Bu yeniden doğuş basit bir biçim
anlayışı ya da gözleme vurgudan ibaret değildir. Onun yerine konusu
sekülerleşen, kaynağını dinden almayan yeni bir bilgi edinme yönteminin
doğuşudur. Değişmez özlere ve ideal formlara yönelik bu arayış artık
Osiander'in söz ettiği “ilahi esinle” değil, bu dünyanın gözlenmesi ile
yapılacak soyutlamalar yardımıyla yürütülecektir. Medicilerin asıl büyük
devrimci etkisi hem Galileo örneğinde hem de Michelangelo örneğinde
hiçbir yarar sağlaması beklenmeyen işleri salt kendi değerlerini gözeterek
korumuş olmalarıdır. Böylece Kilise'nin dini propaganda malzemesi
olmayan sanat eserleri sırf “iyi sanat eserleri” olmak bakımından değerli
görülmeye başlamıştır.
Nuremberg'li sanatçı Albrecht Dürer 16. yüzyılın başında İtalya'dan
yazdığı bir mektupta İtalya'dan neden ayrılmak istemediğini şöyle dile
getirmiştir: “Burada ben bir lordum, evimde ise bir asalak” (Dürer'den
aktaran Labno, 2012: 75). Çünkü başka yerlerin aksine İtalya'da özellikle
Medici ailesinin getirdiği anlayış artık sanat eserlerinin bir son akşam
yemeği freski ya da Meryem tablosu olmaktan önce bir da Vinci ya da bir
Raffaello olmasına yol açmıştır. Artık sanat eserlerinin—konusunu
umursamayanların gözünde bile—kendi değerleri vardır. Bunun en çarpıcı
örneği Floransa'yı tekrar ele geçirdiklerinde Medicilerin kendilerine karşı
gerçekleştirilen ayaklanmanın sembolü olan Davut'u korumalarıdır. Bunun
sıra dışı bir davranış olduğu Michelangelo'nun bronz heykelinin başına
37
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
gelenlere bakılarak anlaşılabilir. Michelangelo, Papa II. Julius'un
yüksekliği dört metreden fazla ağırlığı ise dört buçuk ton kadar olan bronz
bir heykelini yapmıştı. Heykel Alfonso d'Este tarafından Julius II'ye karşı
yürütülen bir savaş sırasında ele geçirildiğinde top yapmak üzere eritilmişti.
Bu işlem heykeldeki bronza duyulan bir ihtiyaçtan değil salt Julius II'yi
aşağılamak amacıyla yapılmıştı. Üstelik Alfonso d'Este barışın
sağlanmasından sonra Sistine Şapeli'nin tavanını görmek için özel bir çaba
sarf etmiş, Michelangelo'yu da kendisi için de bazı işler yapması için ikna
etmeye çalışmıştı (King, 2003). Oldukça yakın tarihlerde yaşanan bu iki
olay, Medicilerin sanat eserlerinde konuları dışında bir değer gören böylece
bugün anladığımız anlamda sanatın ortaya çıkışında büyük rol oynayan bir
aile olduğunu göstermektedir.
Bilim için de durum oldukça benzerdir. Galileo'nun çalışmaları ne
daha iyi savaş aletleri yapma konusunda ne de daha dayanıklı binalar
yapmakta işe yaramaktadır. Dünya'nın mı yoksa Güneş'in mi döndüğü
tartışması tümüyle yararsızdır. Ancak bu tartışmanın yürütülmesinin
kendisi bilimsel bir sorgulama yönteminin gelişmesine yol açmaktadır.
Medici ailesi bir yarar beklemeksizin Galileo'nun araştırmalarını salt
bilimsel değeri bakımından önemsemiş ve onları korumak amacıyla
papayla ilişkilerini zorlaştırmayı bile göze almışlardır. Galileo'nun
eserlerini korumakla kalmamışlar, onu ev hapsi cezasıyla kurtarıp
çalışmalarını sürdürmesine ve yeni öğrenciler yetiştirmesine de olanak
sağlamışlardır. Bu anlamıyla Medici ailesi bilimin doğuşu için de kritik bir
rol oynamıştır.
Karıncalar, Örümcekler ve Arılar
Galileo'nun çağdaşı Francis Bacon da bu yeniden doğuşun yeni dünya
anlayışını anlamaya ve geliştirmeye çalışmıştır. Sistematik bir bilgi edinme
yöntemi önerisi geliştirmiştir. Her ne kadar Bacon geometrinin bu yeni
anlayışta oynaması gereken rolü anlayamamış ve geometriyi, bilgi
edinmenin önünde kaçınılması gereken bir engel olarak betimlemişse de
Bacon'ın yönteminde araştırılanın, görünenin ardındaki soyut formlar
olduğu çok açıkça ifade edilmektedir. Yöntemi bizi giderek daha genel ve
daha soyut bir düzeye çıkarır. Bilgi piramidinde en alt düzeyde
gözlemlerimiz vardır. Bunlardan elde edilen genellemeler ve soyutlamalar
“aklın merdiveninde” bizi en üstteki formların bilgisine çıkartır.
38
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
Bir anlamda ilk bilim felsefecisi olan Bacon, yeni bilimin yapısını
oldukça güzel özetleyen bir metafor sunmaktadır. Buna göre empirisistler
yalnızca toplayıp biriktiren karıncalar gibidirler. Naif bir toplama işlemi
gelişmeye ve yeni keşiflere yol açamayacak yetersiz bir yöntemdir. Bunun
karşısında rasyonalistler ise kendi zehrinden ağlar ören örümcekler gibidir.
Bunların yalnızca kendilerine yararı olan ağları da ancak sorun
yaratmaktadır. Oysa yeni bilimin yolu arıların yolu olmalıdır. Hem
bitkilerden öz toplayan arılar gibi duyu verileri derlenmeli hem de onlar akıl
yoluyla işlenmeli ve herkese yararlı olan bal elde edilmelidir (Bacon,
2000[1620]: Kitap I, XCV).
Modern bilim tam da bu fikir doğrultusunda çalışan araştırmacıların
eseridir. Basitçe veri toplamanın çok ötesinde, ilgisiz görünen olaylar
arasında ortaklıklar bulmaya çalışan Galileo, bu ortaklıkların geometrik
ilişkiler olduğunu savunmuştu. Doğanın da tanrının eseri bir kitap olduğunu
belirtirken onun yazıldığı dilin geometri olduğunu söylediğinde anlatmak
istediği buydu. Her ne kadar bu dünyada kusursuz çemberler ya da doğrular
göremesek de, görünüşteki kusurların ötesine bakmanın bir yolunu
aramaktaydı. Bunu diyalog biçiminde yazdığı kitapta açıkça belirtmektedir.
Eserde Galileo'nun sorunlarını göstermeye çalıştığı, yaygın kabul gören
Aristotelesçi görüşleri savunan Simplicio adlı karakterle bir kaç kez
matematik ve Platonculuk tartışmasına girer. Bundan da Galileo'nun
platoncu yaklaşımı farkında olarak benimsediğini anlamaktayız. Oldukça
ikna edici bir dizi geometrik argümanın ardından Simplicio, Galileo'nun
görüşlerini aktaran karaktere şöyle karşı çıkar:
Simplicio – ... Aristoteles ile birlik olarak Platon'un şu
geometriye fazlaca daldığını ve fazlaca oyalandığını söylerim;
çünkü ... matematiğin bu incelikleri soyut olarak doğrudurlar
fakat gözle görülür elle tutulur maddeye ve fiziksel dünyaya
uygulandığında sorunlara cevap vermiyorlar: Evet
matematikçiler kendilerine özgü ilkeleriyle, örneğin “sphaera
tangit planum in puncto [küre, bir düzleme tek bir noktada
temas eder]” önermesini kanıtlayabilirler; ama iş madde
dünyasına gelince durum başka yöne doğru gidiyor: Demek
istediğim, şu temas açıları, şu oranlar, bütün bunlar var ya;
maddesel, gözle görülür elle tutulur dünya işlerine gelince tüm
bunlar buharlaşıp yok oluyor (Galilei, 2008[1632]: 282-283).
Burada dikkat edilmesi gereken nokta Simplicio'nun ya da temsil
ettiği düşünce geleneğinin geometriyi değersiz görmediğidir. Yalnızca
39
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
geometriyi soyut bir formlar dünyasına ait kabul etmekte ve bu dünyadaki
varlıkları incelemeye, dolayısıyla içinde bulunduğumuz dünyayı anlamaya
yararı olamayacağını düşünmeleridir. Tıpkı Osiander'in yazdığı önsözde
olduğu gibi matematikçi gerçeklik hakkında konuşmaya yetkili değildir.
İşte bilim için Medici ailesinin önemi bu noktada belirginleşmektedir. Sanatçıyı siparişi hazırlayan alt sınıftan bir usta olmaktan seçkin
ve yaratıcı bir bireye dönüştüren Mediciler, Galileo gibi bir matematikçiye
felsefeci unvanı da vererek onun gerçeklik hakkında söz söyleme yetkisini
tanımışlardır. Böylece Galileo dünya dışı soyut formlar arası ilişkileri
çalışırken, “elle tutulur” dünyanın yasalarını inceler hale gelmiştir.
Bu dönüşümün en çarpıcı etkisi Copernicus'un kitabının
yasaklanmasıdır. Yayınlanmasının ardından 73 yıl boyunca kitap, Kilise
tarafından bir tehdit olarak görülmemişti. Matematiksel bir takım
hesaplamalar içeren bir kitap, Dünya'nın gerçekten döndüğünü
söyleyemezdi. Ancak Medicilerin Galileo'ya verdiği payenin ardından
matematik gerçekten neler olduğuna ilişkin bir ispat aracı konumuna
yükselmekteydi. İşte bunun ardından Kilise, Copernicus'un eserinin kutsal
öğretiyle çelişen bir sav içerdiğini düşündü. Dolayısıyla Kopernik
devrimini Copernicus'un başlattığını söylemek ancak anakronik bir yorum
olur.5
Devrimler
Michelangelo'yu ve Galileo'yu sanatta ve bilimde yaşanmış devrimlerin
önemli temsilcileri sayabileceğimiz açıktır. Her ikisi için de Medicilerin
desteğinin yaşamsal olduğunu da gösterebildiğimi umuyorum. Ancak
denilebilir ki eğer bu iki figür olmasaydı da, hatta Mediciler olmasaydı da,
Rönesans ve Kopernik devrimleri yine de gerçekleşecekti.
Michelangelo dışında elbette pek çok Rönesans sanatçısı vardır.
Ancak bunun hemen Michelangelo'nun ya da Medicilerin bu süreçteki
rolünü önemsizleştireceği düşünülmemelidir. Örneğin Michelangelo'nun
doğumundan yaklaşık 20 yıl önce Kutsal Aile ile Maria Magdalena, Jerome
ve Hilarion adlı eseri yapan Filippo Lippi (1406-1469) önemli bir Rönesans
5
Bunu ikna edici bir biçimde gösteren söz konusu devrimin ayrıntılı bir analizi için
bakınız (Kuhn, 2007).
40
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
sanatçısıdır. Papazken kutsal yeminini bozup bir rahibeyle kaçtığında
yakalanmış ve işkence görmüştür. Ancak Lippi'nin yaşamına baktığımızda
ressamlığa Floransa'da başladığını ve yeminini bozup, evlenmek için izin
almasını da Medicilerin çabasına borçlu olduğunu görmekteyiz.6 Ve yine
tıpkı Galileo örneğinde olduğu gibi yeni Platonculuk diyebileceğimiz
devrim tam anlamına Michelangelo ile kavuşmuştur. Zira önceki sanatçılar
öykü anlatımına devam etmişler, öyküyü umursamayan form arayışlarına
girişmemişlerdir. Bu konu günümüzden bakıldığında güçlükle fark
edilmektedir. Çünkü örneğin Sistine Şapeli'nin en ünlü bölümü olan
Adem'in Yaratılışı, tam da kutsal bir öykünün anlatımı gibi durmaktadır.
Ancak daha dikkatli bakıldığında bir sorunla karşılaşmaktayız. Kutsal
metinlerdeki yaratılış öyküsü Adem'in çamurdan yapıldığını ve tanrının
ona, burnundan ruh üfleyerek can verdiğini anlatmaktadır. Bu nedenle
Michelangelo'dan önce tüm yaratılış tasvirleri çamurdan şekillenmekte
olan bir Adem ya da burnundan ruh üfleyen bir tanrı betimlemesidir.
Dokunma biçimindeki yaratılış öylesine sıra dışıdır ki eseri inceleyenlerden
Piskopos Giovio “yaşlı adamı” tanıyamadığını belirtmiştir (King 2003:
244).
Her ne kadar tarihe bir zorunluluk atfetmek tartışmalı olsa da
Rönesans'ın Mediciler ya da Michelangelo ile doğrudan bir bağı olmayan
kaynakları da olduğu açıktır. Örneğin Giorgione (1477(?)-1510) Venedikli
bir ressamdır. Floransa ile ya da Medici ailesiyle bir bağı olduğunu
düşündürecek bir veri de elimizde bulunmamaktadır. Buna karşın
eserlerinde tıpkı Michelangelo gibi dini öykülerin anlatımına yer
vermemiştir. Ne var ki yirmili yaşlarının başında ölen bu sanatçının kendi
başına çok büyük bir etkisi olamazdı. Nitekim çok daha sonra bile,
Raffaello'nun izinden giden bir başka Venedikli sanatçı Veronese, 1573
yılında yaptığı bir fresk yüzünden kutsal değerlere saygısızlık suçlamasıyla
engizisyonda yargılanmıştır.
Bilimsel çalışmalar konusunda da Cizvit örgütü hiç de önemsiz
sayılamayacak adımlar atmaktaydı. Yasaklanışına kadar Copernicus'un
fikirlerine sıcak bakmış, teleskop gibi yeni araçları hızla benimsemişlerdi.
Yine de matematiği kutsal metinleri yeniden yorumlamamızı gerektirecek
güçte bir kanıt olarak kabul edebilecek tavra sahip değillerdi.
6
Ünlü bazı Rönesans eserlerini ve sanatçılarını kısaca tanıtan bir kaynak için bakınız
(Labno, 2012). Burada bu sanatçıların çoğunun Floransa ve Medicilerle yakın bir
temasları olduğu görülmektedir.
41
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
Ancak benim de burada göstermek istediğim, bir kişinin Rönesans'ı
ya da bilim devrimini tek başına gerçekleştirdiği değil. Yalnızca
Michelangelo'nun ve Galileo'nun söz konusu devrimlerin çok temel
fikirlerinin kaynağı olduklarını vurgulamak istiyorum. Aynı şekilde Medici
ailesi de bütün bu süreçte kilit bir rol oynamıştır. Medicilerin nesiller
boyunca hiç azalmadan süren Antik Yunan'ın yeniden keşfi ile yeni bir altın
çağ yaratma arzuları, Michelangelo ve Galileo'nun dehaları ve Antik
Yunan'ı ideal formların keşfi biçiminde anlamaları sayesinde büyük bir
düşünsel devrime dönüşmüştür. Bu düşünsel devrim sanatçıyı öykü
betimleyen biri olmaktan çıkartıp yaratıcı konumuna getirmiştir. Artık
insanlar yaratılış öyküsünü görmek için değil bir Michelangelo görmek için
Sistine Şapeli'ne gitmeye başlamıştır. Benzer biçimde Osiander'in
gerçekliği ortaya çıkarma gücü atfedilmemesi gerektiğini söylediği, teknik
ve ikinci sınıf bir alan olan matematik, Galileo'nun çabalarının ardından
bilgiyi aramanın en güvenilir yolu haline gelmiştir.
42
Kilikya Felsefe Dergisi
Cilicia Journal of Philosophy
2015 / 1
KAYNAKÇA
Bacon, F., (2000[1620]), The New Organon, ingilizceye çeviren: L. Jardine
ve M. Silverthorne, Cambridge University Press.
Biagioli, M., (1993), Galileo Courtier, University of Chicago Press.
Campbell, S. J., ve Cole, M. W., (2012), A New History of Italian
Renaissance Art, Thames & Hudson.
Copernicus, N., (2010[1543]), Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine,
çeviren: C. C. Çevik, İş Bankası Yayınları.
Galilei, G., (2008[1632]), İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog,
çeviren: R. Aşçıoğlu, İş Bankası Yayınları.
King, R., (2003), Michelangelo and the Pope's Ceiling, Penguin Books.
Koyré, A., (2000), Bilim Tarihi Yazıları I, çeviren: Kurtuluş Dinçer,
TÜBİTAK.
Kuhn, T. S., (2007), Kopernik Devrimi, çevirenler: H. Turan, D. Bayrak, S.
K. Çelik, İmge.
Lobna, J., (2012), Rönesans, çeviren: E. Dastarlı, İş Bankası Yayınları.
Næss, A., (2005), Galileo Galilei—When the World Stood Still, Springer.
Talvacchia, B., (2007), Raphael, Phaidon.
Wallace, W. E., (2009), Michelangelo, Universe Publishing.
43