dünya savasında türkıye ve ıran`da görevlı ısveçlı subaylar konusuyor

Transkript

dünya savasında türkıye ve ıran`da görevlı ısveçlı subaylar konusuyor
DÜNYA SAVASINDA TÜRKIYE VE IRAN’DA GÖREVLI ISVEÇLI
SUBAYLAR KONUSUYOR
Dr. Mete Soytürk
[email protected]
18. Mart 2006
Kaiserslautern-Almanya
SAVAS ÖNCESI IRAN’DA BULUNAN VE IRAN JANDARMA TESKILATINI EGITMEKLE GÖREVLI
OLUP SAVAS SIRASINDA ALMANLARA YARDIM EDEN VEYA ALMAN BIRLIKLERINE KATILAN
ISVEÇ'LI SUBAYLAR
Iran kendi Jandarma ve Polis teskilatini kurup gelistirmek için 1911 yilindan itibaren Isveçli subaylari
ülkesine davet eder. Bir kismi 1924 yilina Iran’da kalan bu subaylarin egittikleri birlikler ve yetistirdikleri
askerler daha sonra Iran sahinin ordusunun çekirdegini olusturacaklardir. 1911-1924 yillari arasinda 49
subay ve 5 astsubay toplam 54 askeri personel Isveç tarafindan Iran’a yollanir.
Birinci dünya savasinda Almanya’ya sempati duyan Isveç savasa katilmaz fakat Iran’daki subaylarini
1915 ortasina kadar orada tutar. 1915 ortasinda ise bu subaylari bir taraftan Isveç’e geri çagirirken,
diger taraftan da Iran’da kalmak isteyen subaylarin orada kalabileceklerini bildirir. Bu karardan sonra
Almanya bu subaylari kendi tarafina çeker ve Isveçliler Alman ordusuna katilirlar. Iran’da Alman
Konsolosu sifatini tasiyan fakat aslinda Alman Teskilati Mahsusasi subayi olan ajanlar, bu Isveçli
subaylara ve idaresi aldindaki Jandarma birliklerine kuzeyde Ruslara karsi, güneyde Ingilizlere karsi
çesitli, sabotaj ve halki isyana kiskirtma görevleri verirler. Iran ve Afganistan’daki operasyonlarda
görev alirlar, Dogu ve Güneydogu Anadolu ve Irak’ta da bulunurlar. Almanlarin planladiklari bu
operasyonlari Alman ve Isveçli subaylar ortak yürütürler. Ayrica islerine gelmeyen Iran hükümetini de
bir darbe ile düsürme girisiminde bile bulunurlar. Bu darbe girisimi basarisiz kalir. Bunun üzerine Rus
yanlisi bir Iran hükümeti basa gelir. Daha sonra Ruslarin saldirilarina karsi koyarlar, fakat basarili
olamazlar. Bir kismi Ruslara tutsak olur ve sürülür sonra kaçarak ülkeleri Isveç’e geri dönerler. Diger
bir bölümü de Türk ve Alman özel birlikleri ile birlikte çarpisarak Türkiye’ye geri çekilir ve Türkiye
üzerinden 1916 ortalarinda ülkelerine dönerler.
Birinci Dünya savasinda Iran’da bulunurken Alman ordusuna katilan bu Isveçli subaylar ve Iran
ordusundaki son rütbeleri söyle: 17 subay, 3 Astsubay ve 2 polis sefi toplam 22 kisi.
Albay Gustav Laurentius EDWALL 1. Dünya savasinda Iran’daki Isveçli subaylarin komutani
Albay Per Ludwig NYSTRÖM Önce Almanlar hesabina çalisir, sonra taraf degistirerek Rus ve
Ingilizlerin tarafina geçer, sonra kitap yazar
Albay Tage Fredrick GLEERUP
Binbasi Gustav Hjalmar PRAVITZ, Türkiye’de bulunur, gazetelere makale ve kitap yazar.
Binbasi Per Anders Eric FRICK
Binbasi Knut Knutsson KILLANDER
Binbasi Jean Bernhard SONNESSON
Binbasi Philip Fredrick DE HIERTA
Binbasi Nils Robert Arthur ÅNGMAN
Binbasi Joseph Emanuel POUSETTE
Binbasi Tor Harald LUNDBERG
Binbasi Helge Gunnar KÄLLSTRÖM
Binbasi Nils DE MARÉ
Binbasi Nils NORDQUIST Veteriner
Yüzbasi Yngve Napoleon ÖRTENGREN
Yüzbasi Eric Gustav HELLEMARK
Yüzbasi Ernst Einar FOSSELIUS
Astsubay Magnus ERIKSSON
Astsubay Carl SCHILLER
Astsubay Arvid SVENSSON
Abraham Edward ERICSSON Atli Polis Sefi
Petrus Leopold BJURLING Polis Sefi
1/5
Asagida Bu subaylar biri olan Binbasi Gustav Hjalmar PRAVITZ anilarini okuyacaksiniz.
NYA DAGLIGT ALLEHANDA
(YENI GÜNLÜK ÇESITLILIK GAZETESI)
Pazartesi, 23 Nisan 1917
Aralarinda bulunmus olan birinin agzindan Ermenilerin durumu
Isveç’li bir subay, bayan Marika Stjernstedt’in yazdiklarini derinlemesine inceliyor
Geçenlerde yurt disindan (Iran’dan) ülkeme döndüm. Biraz geç de olsa elime ermeni sorunu ile ilgili
Isveç’te yazilmis iki kitabi inceleme firsatini buldum. Bunlardan birincisi (Karl Gustav) Ossiannilsson’un
“Soylu insan -Sven Hedin-“, ikincisi Marika Stjernstedt’in “Ermenilerin acinacak durumu”.
Birinci kitabi dogrudan çöpe attim. Sven Hedin’e karsi kötü, gizli manali ifadeler beni, Dagens Nyheter
gazetesindeki bir bas makale kadar bile ilgilendirmedi. Ikinci kitapta verilmek istenen; Ermenilerin
çektikleri acilarin abartili olarak ifade edilmesi. Bu kitabi sonuna kadar bir solukta okudum. Iste benim
simdi yapmak istedigim, olaylari anlatmak ve bu iki kitaptaki yanlis ve çarpikliklari ortaya çikarmak.
Ermenilerin sefaletini, benim kadar yakindan baska hiç bir Isveç’linin görme ve inceleme firsati
olmadigini söyleme cesaretini gösteriyorum. Bir aylik bir süre için bu zavalli göçmenlerin arasinda
yolculuk ettim ve bu yolculuk, her iki yazara göre iddia edilen katliamin gerçeklestigi 1915 yilinin
sonbaharinin sonunda gerçeklesti.
Yukaridaki her iki çalismada yazilanlarla söylenmek istenen, Türkler ve Almanlarin insanlik disi ve
barbarca davrandiklari seklindedir. Ben asagida tamamen kendi gözlemlerime göre gördüklerimi
yazdim. Bunu yaparken yukaridaki bu iki yazarca okuyucuya verilmek istenen izlenimlerin, aslinda
dogru olmadigini anlatabilmeyi umut ediyorum.
Kitaplarin içeriginden anladigim kadariyla, her iki yazar da hem Türklerin hem de Almanlarin bilinçli
olarak saldiri ve katliam islediklerini anlatmak istemisler.
Yasananlarin sahidi durumunda olmam, bana, bu gibi yalan iddialari kinama hak ve yükümlülügünü
veriyor ve buna ek olarak kendi gördüklerim bu protestoyu güçlendiriyor.
Isin gerçegine bakarsak büyük ölçüde Almanlarin ve müttefiklerinin (Türkiye, Avusturya-Macaristan,
Bulgaristan) dostuyum. Öte taraftan tarafsiz ülkenin (Isveç) vatandasi olarak tutarli olmak gerekiyor.
Istanbul’dan Anadoluya dogru yolculuguma basladigimda kulaklarim Amerikali gezginlerin, zavalli
Ermenilerin Türk efendileri tarafindan nasil katliama ugradigi seklinde anlatilanlarla, yani önyargilarla
doluydu. Tanrim! Nasil bir kargasa görecektim acaba ve nasil bir zulme sahit olacaktim! Orta Dogu’da
görevli olarak (Iran Jandarma teskilatini kurmak ve gelistirmek için) uzun yillar yasadigim için,
Hiristiyan olduklarindan dolayi, Ermenilerin Tanri’nin en sevgili kullari oldugu seklindeki görüse
katilmam mümkün kesinlikle degildir. Türklerin saldirilari ve isimsiz kurbanlar hakkindaki söylentilerin
dogru olup olmadigini anlayabilmek için gözlerimi açmaya karar verdim.
Her zaman sefillige sahit oldum. Ancak önceden planlanmis bir katliama hiç bir yerde sahit olmadim.
Kesinlikle hayir. Iste bu nedenle gördüklerimi yazma geregi duydum.
Savasin basinda, güvenilmez Ermenilerin Osmanli Imparatorlugu’nun kuzey kismindan güneye
sürülmelerinin sebebini kavramak ve Türk hükümetinin zorunlu nedenlerle bu isi yaptigini anlamak
gerekiyordu.
Nefret ettikleri bölge yetkililerine karsi istila ordusu ile birlikte ortak bir saldiri yapmak için sadece
Ruslarin gelmesini bekleyen tüm bu ermeni yerlesim birimlerini Erzurum bölgesinden çikarmak
önemliydi ve gerekliydi. Erzurum Subat 1916’da düstügünde, Rusya’da tutsak kaldigim sirada
tutsakligi paylastigim bir ermeni bana sunlari dedi: „Biz sürülmeyip Erzurum’da birakilsaydik, Erzurum
çok daha önceden düserdi“. Eger güçlü dis düsmanlar tarafindan tehdit edilen ve saldiriya ugrayan
Türkiye gibi bir ülke sinsi iç düsmanlara karsi kendini korumaya çalisiyorsa buna kimse karsi çikamaz.
Ermenilerin bir çesit Türk esareti altinda yasadiklarini ve sürekli baski gördüklerini iddia edenlerin
kuruntu yaptigini düsünüyorum. Daha kötü durumda olan uluslar bulunmaktadir. Mesela Ingiliz
sömürgesi altinda yasayan Hint kulilerine ve Bengallilere, Ruslarin „penétration pacifique“
(hissettirmeden ülkeye girme) politikasi altinda Azerbaycan’da yasayan Iranli milliyetçilere ve Belçikali
2/5
Kongo’sundaki zencilere ve Fransa Guyana’daki kauçuk bölgesinde yasayan yerli halka ne demeli!
Tüm bu uluslar bence, Ermenilerin görmüs oldugu iddia edilen sürekli baskidan ve verdikleri
kurbanlardan çok daha fazla baski görmüslerdir. Kural olarak, bir ulusun sürekli ve bir nebze daha hafif
bir zulme dayanmasi, kanli ama hizli bir sekilde biten bir zulme veya git gide Avrupa’nin dikkatini
üzerine çeken, ermeni sorunu olarak nitelendirilen sadece bir saldiriya dayanmasindan çok daha
zordur. Dönem dönem ortaya çikan katliamlar bir yana birakilirsa, ki bu katliamlarin kuskusuz büyük
ölçüde nedeni yine Ermenilerdir, Ermenilere oldukça iyi davranildigini düsünüyorum.
Kendi dinleri, kendi sözlü ve yazili dilleri ve kendi okullari vs. hepsi var.
Öte yandan sözkonusu büyük Ermeni göçü hakkinda, Türk yetkili kuruluslarinin göçmenlerin
sikintilarini azaltmak için yaptiklari çabalarin çok eksik ve yetersiz oldugunu itiraf etmek
durumundayim. Ancak isin dogrusunu söylemek gerekirse ve bir kez daha vurgulamak isterim ki,
Türkiye’nin içinde bulundugu zor kosullar, yani üç güçlü düsman tarafindan saldiriya ugramis oldugu
göz önüne alindiginda, Türklerin böyle kosullarda organize bir yardim faaliyeti yürütmesi imkânsiz
olmustur.
Ben, Tanin’in (Türk gazetesi) deyimiyle bu zavalli göçmenleri-Muhacirleri çok yakindan gördüm.
Onlari Anadolu’da trende, Konya’da ve baska yerlerde öküz arabalarinda ve Toros daglarinda sayisiz
kafileler halinde yürürken, Tarsus ve Adana’da çadir kamplarinda gördüm. Ayrica Halep’te, Deir-el-Zor
ve Ana’da gördüm.
Yol kenarlarinda ölmek üzere olanlari ve ölüp kalanlari gördüm. Ancak yüz binlerce insandan elbette
ölenlerin olmasi normaldir. Çakallar tarafindan parçalanmis çocuklar ve kollarini küçük bir parça ekmek
için uzatan ve bagiran acinacak halde insanlar gördüm.
Ama hiçbir zaman bu talihsiz insanlara karsi bir Türk saldirisi görmedim. Bir keresinde bir Türk
jandarmanin geçerken geride kalan bir kaç kisiyi kamçisiyla dövdügünü gördüm. Ancak ayni
davranislara kendim Rusya’da da maruz kaldim ve bunun için ne o zaman ne de sonradan tepki
gösterdim.
Konya’da bir Fransiz, bayan Soulié, ailesiyle ve Italyan bir hizmetçi kadinla beraber oturuyordu.
Savasa ragmen orada oturuyorlardi ve Türkler onlara hiçbir sey yapmiyordu. Sehire Almanlar
yerlestiklerinde bu bayan onlari “bizim meleklerimiz” diye adlandirdi. Sahip olduklari her seyi
Ermenilere verdiler! Almanlarin yasadigi yerlerde, Almanlarin fedakârligini gösteren bu tarz kanitlari her
yerde gördüm.
Halep’te büyük bir otelin sahibi olan Ermeni Baron’a (Ermeni Erkek-Bay) konuk oldum. Kendisiyle
hemserilerinin durumu üzerine birçok defa sohbet etmemize ragmen bana Türklerin katliamindan hiç
bahsetmedi. Ertesi gün Cemal Pasa ile bir görüsme yapacaktim. Bu nedenle Cemal Pasa hakkinda
konustuk. Bir çok kisi tarafindan bir cellat oldugu iddia edilmesine ragmen, Ermeni Baron bu ünlü
adamdan çok olumlu olarak bansetti.
Halep’te ermeni bir hizmetkar ile tanistim. Bu kisi daha sonra birkaç ay boyunca bana yol arkadasligi
etti. Bu kisi ne Halep’te, ne de dogum yeri olan Maras’ta veya baska bir yerde Türk katliamindan tek
kelime etmedi. Bayan Stjernstedt’in yazdigi abartilara kesinlikle inanmiyorum ve ermeni otoritelerinin
ileri sürdüklerine hiç mi hiç deger vermiyorum.
Örnegin bayan Stjernstedt’in yazdigi kitabin 44. sayfasinda Meskene kentinden ve bir ermeni doktoru
olan Turoyan’dan bahsediyor. Bu kisinin güya orada bulundugu dönemde ben de Meskene’deydim.
Tarihi yapilari görmek ve incelemek için etrafima dikkatlice bakiyordum. Çünkü Büyük Iskender
buradan Firat nehrini geçmisti, dahasi Tevrat’ta da bu yerden bahsediliyordu. Burada benim simdi
bahsettigim ermeni hizmetkarimdan baska hiç bir ermeninin izine rastlamadim. Dr. Turayan’in varligi
ve tanikligini meselesine süphe ile bakiyorum. Eger böye biri var olsa bile, belirtilen zamanda orda
oldugundan dahi süpheliyim. Eger Meskene’deki kosullar gerçekten belirtildigi gibi olsaydi, süpheci
Türklerin hükümet görevlisi olarak bir ermeniyi oraya yollarlar miydi? Siz buna hiç inanir misiniz?
On dört gün boyunca Firat nehri üzerinde yolculuk yaptim. Bu süre boyunca bayan Stjernstedt’in
verdigi bilgilere göre en azindan bir kez Ermenilere karsi yapilmis bir saldiri görmeliydim. Bu durumda
bir çogu Firat nehrinin üzerinde ölü olarak yüzüyor olmaliydi. Bu nehir yolculugunu Dr. Schacht
(Alman Hekim Binbasi Dr. Roland Schacht) ile birlikte yaptik. Daha sonra kendisiyle Bagdat’da yine
bulustuk, konustuk. Bana hiç böyle seyler anlatmadi.
3/5
Konuyu özetlersek, bayan Stjernstedt’in, hiç bir yönden elestiri yapmadan, güvenilir olmayan
kaynaklarin anlattiklari uydurma hikayeleri oldugu gibi kabul ettigini ve bu saç bas yaran korkunç
hikayeleri, yazdiklarina dayanak olarak aldigini düsünüyorum. Ancak, bayan Stjernstedt’in, bu
yazilariyla Ermenilerin zor durumlarini dikkat çekmek istedigini de inkar etmek istemiyorum.
Ancak, bir görgü sahidi olarak, göçmenleri gözeten düzenli Türk jandarma birliklerinin Ermenilere
katliam yaptigi iddialarina kesinlikle karsi çikiyorum.
Ileride, daha degisik bir yerde ve boyutta Ermeni konusunu, aynen simdi oldugu gibi tamamiyla tarafsiz
olarak ele almak istiyorum. Ancak su an için bu kadarini yeterli görüyorum.
Rättvik, Nisan 1917
Hjalmar Pravitz
Ayrica bölgede baska Isveçlilerin de oldugunu görüyoruz. Isveçli meshur gezgin Sven Hedin gibi.
Bununla birlikte akla söyle bir soru geliyor. Isveç’in bölgeye ilgisi neden? Bu konunun yanitini yine
Isveçli Sven Hedin 1918?de yazdigi „Bagdad Babylon Ninive” adli kitabinda ayrintili bir sekilde
verirken, göç ettirilen Ermenilerin kaldiklari yerleri, bölgeye 1916 yilinin ilkbaharinda yaptigi inceleme
gezisinde ile kendi gözüyle incelemis. Simdi bu kitaptan konu ile ilgili önemli yerlerin Türkçe özetini
veriyorum. En sonunda Almanca tam metni bulacaksiniz.
Kitabin birinci bölümünün özetle anafikirleri sunlar:
1- Türklerle Isveçliler yüzyillardir, Rusya’ya karsi dogal müttefiklerdir. Çünkü Rusya’nin kislari buz tutan
limanlarindan deniz yoluf ile dis ticaret yapabilme imkani yoktur. Bu nedenle buz tutmayan sicak
denizlere girip rahat ticaret yapabilmesi için ya Isveçi yutmasi, ya da Türkiye’yi parçalayip Istanbul ve
Çanakkale bogazlarini kontrol etmesi gerekmektedir. Dolayisi ile Avrupanin bu iki kanat ülkesi 12.
Karl’in tasarisina göre müttefik olmak zorundadirlar. Böylece Isveçli subaylarin neden Iran’da olduklari
daha açik hale geliyor. Ruslara karsi güneyden bir kanat ve kusatma olusturuyorlar.
2- Isveçliler savasa katilma cesaretini gösterememelerine ragmen, kalben ve madden Birinci dünya
savasinda Cermen kardeslerini desteklemislerdir. Iran’da bulunan bir kisim subaylarinin da Alman
ordusuna katilmasina göz yummuslardir. Zaten savas sonrasi yüksek rütbeli bir çok Alman subayi da
Isveç’e siginmistir.
Kitabin altinci bölümünün özetle anafikirleri sunlar:
1- Isveçli gezginin bölgeye yaptigi geziden bölgenin bir çöl degil, bozkir oldugunu görüyoruz.
2- Bölgede arap göçerler hayvanlari ile yasiyorlar.
3- 1915-1916 kisi soguk geçtigi için bölgeye oldukça fazla kar yagmis.
4- Ermeni mülteciler için Firat nehrinin kenarinda çadirlar kurulmus, buralarda yaisiyorlar (yani çölde
filan degil).
5- Sefillik ve açlik görülüyor bu dogru fakat, fakat yazarin kitabinin diger bölümlerinde de anlattigi gibi
bu açlik bütün Anadolu’da ve Ortadogu’da mevcut. Adana’dan Halep’e, Sam’dan Beyrut’a, Küdus’ten
Bagdat’ta kadar yalnizca Ermeniler degil, Türk mülteciler Araplar, dürziler ve yahudiler, bölgedeki tüm
sivil ve askerler açlikla karsi karsiya ve açlik ve hastaliktan kiriliyorlar. Ermenilere bu yapilan eziyetler,
Rusya’da yasayan Alman asilli 2 milyon insana yapilanin yaninda hiç kalir. Bu Alman asilli rus
vatandaslari savas baslar baslamaz, sibirya’nin vebali bölgelerine gönderilmis ve büyük bir çogunlugu
sefaletten ölmüslerdir.
6- Rusya’daki milyonlarca Yahudi savas baslar baslamaz, Alman casusu diye korkunç eziyetlere
katliama ugramis, büyük bir kismi cephe önüne sürülerek Avusturya birliklerine karsi Ruslar tarafindan
canli bir engel gibi kullanilmislardir. Ingilizler, Ruslar tarafindan Yahudilere karsi yapilani bu katliamlari
bilmelerine ragmen ruslar müttefikleri oldugu için Avrupa ve Amerika’daki yahudi odaklarinin canhiras
çigliklarini bastirmak için ermeni olaylarini özellikle abartmislardir. Bu sirada Türkiye’de yasayan
yahudilerin (siyonist olmayan) kilina dokunulmamistir. Öte yandan Suriye’deki Hristiyan Araplar da
önemli bir sorun çikarmamislardir.
7- Itilaf devletleri Ingiltere ve Fransa yalan yanlis katliam haberleri yayarak savas propagandasi
yapmislardir. Buradaki amaç bu islerin suçlusunun Almanlar oldugunu vurgulamaktir. Çünkü Almanlar,
Türk ordusu ve hükümeti üzerinde tam bir idareye sahip iken ve olaylari önlemek için hiç bir sey
4/5
yapmamislardir. Amaç Alman düsmanligi yayarak, cephelerde çarpisacak adam bulmaktir. Çünkü
Ingiltere ve Amerika’da o dönem zorunlu askerlik yoktu.
8- Isveçli yazar bundan sonra Ingilizlerin verdikleri tutarsiz sayilarla nasil savas propagandasi
yaptiklarini, Türkiye’de, istatistiklere göre savas basinda en fazla 1.500.000 Ermeninin yasadigi, 1917
yili itibari ile Ingilizlerin 1.150.000 Ermeninin çesitli yerlerde ve ülkelerde hayatta olduklarini
bildirdiklerini bu hesaba göre en fazla 350.000 kisinin kayip ve ölmüs olabilecegini, Ingilizlerin verdigi
degisik kaynaklarca ifade edilen 600.000, 800.000, hatta bir milyonun üzerideki (günümüzde 1.500.
000’a çikti) kayip ve ölmüs Ermeni sayilarinin Almanlari suçlamak için uydurduklari bir yalan oldugunu
sonucuna variyor. Sonunda sunu eklemeden geçemiyor:
Insanliga karsi yapilan cinayet ve katliam her ne sebeble olursa olsun kinanmalidir. Fakat isin içine
istatistik ve sayilari da sokuyorsaniz önce sizden dogru sayilari isterim, sonra konusalim. Argodaki
tabiri ile: önce sayi saymasini ögrenin, sonra gelin, daha saymasini toplama ve çikarmasini
bilmiyorsunuz, sizinle ne konusalim. Yazar hakli olarak su soruyu soruyor. Eger bu sayilar savas
propagandasi ise, o zaman gerçek sayilar nedir? Yok eger bu sayilar gerçek sayilarsa, o zaman
propaganda sayilari nerede? Veya is Ermenilere gelince niçin savas propagandasi yapmadiniz?
Yazar bu bölümü su sözlerle baglamis:
Baglantisiz ülkelerde Ermenilere acimak için yazilan veya yazdirilan makale ve kitaplardaki herseyin
dogru olduguna süphelerim var. Olaylar Türklere ve müttefikleri Almanlara ve Avusturyalilara karsi bir
kin ve nefret yaratmak amaciyla ve din maskesi kullanilarak politik savas propagandasi olarak
kullanilmistir. Madem insaniyet önemli idi niçin sadece Ermenilerin acilarini ve ölülerini öne çikarip
kutsallastiriyorsunuz. Hani Belçikali sivil halkin, hani Dogu Prusya’dan savasin baslangicinda
Sibirya’ya sürülen Alman halkinin ölüleri ve acilari, hani Rusya’da yasayan 2 milyon Alman asillinin
ölüleri ve acilari, hani Polonyali Yahudilerin ölüleri ve acilari, hani Rusya Yahudilerinin ölüleri ve acilari,
hani yine bu savas sirasinda 1915-1916 yillarinda Balkanlarda Avusturya ve Macarlar tarafindan sinir
bölgelerinden casusluk yapiyorlar diye katledilen Sirlarin, yine casusluk yapiyar diye göç ettirilen
Makedon, Türk ve Yunanlilarin ölüleri ve acilari ve son olarak Rus istilasina ve Ermeni çetelerin
vahsetine ugrayan Dogu Anadolu’daki Türk, Kürt Müslüman halkinin ölüleri ve acilari?
Kitabin 7. bölümünün özetle anafikirleri söyle:
1- Isveçli yazar Sven Hedin, diger Isveçli subaylarla Bagdat’ta karsilasiyor.
2- Türk ve Alman topçu birlikleri ile birlikte Dar es Zor kentine geliyorlar.
3- Bu sirada çevrede bütün ürünü yok eden ve açligin nedenlerinden olan çekirge istilasi basliyor.
4- Zor kenti küçük ama çok önemli bir ticaret merkezi, verimli arazileri ve meyve bahçeleri var. Bu
kenttede Ermeniler çadirlarini kurmuslar.
5- Bölgedeki Tifus salgini sivil asker herkesi vuruyor, Alman maresal von der Goltz tifus hastaligina
yakalanarak ölüyor.
5/5