PDF SAYI 26 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 26 - Hayat Online
26. sayi sayfalar
30.04.2009
AÝLENÝZÝN
TELEVÝZYONU
AVRUPA`DA
YAYIN HAYATINA
BAÞLAMIÞTIR
Frekans:
TürkSat
11.996 MHZ
FEC 5/6 Vertikal
Symbol 26000
12:11 Uhr
Seite 1
hayat
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
Avrupa`daki Kitapçýnýz
OKUSAN
Binlerce
Kitap, CD,
VCD, DVD
Hac Malzemeleri
ve Hediyelik
Eþyalar
Tel: 06134565965-66
Aylýk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung . Sayý/Nr.: 26 . Yýl/Jahre: 5 . Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
www.oku-san.de
Bir yanda açlýk, yokluk ve zulüm bir yanda obezite ve israf
Prof. Dr. Arif Ersoy:
Ýnsanlýk nereye gidiyor!
HAYAT Gazetesi önemli
bir görev ifa etmektedir
Ýslâm’ý
Avrupalýlaþtýrmak
Evlilik
ve Aile
Dr. Yusuf IÞIK
Dosya
Sayfa 5`te
Dosya
Mahmut
AÞKAR
Sayfa 7`de
Açlýk!
Dosya
Oðuz
ÜÇÜNCÜ
Sayfa 17`de
Gençlerdeki
yönsüzlük
ve ümitsizlik
Siyaset,
seçmeni
tatmin
etmiyor
Dosya
Ýlhan BÝLGÜ
Sayfa 33`te
Dosya
SAM (EkonomikSosyal Araþtýrmalar Merkezi) Genel
Sekreteri ve Ýktisat Profesörü Arif Ersoy, Friedberg`de bulunan merkez
büromuza bir nezaket ziyaretinde bulundu.
IGMG Hessen Bölgesi
tarafýndan organize edilen “Tefekkür Konferanslarý” programý için
Almanya`ya gelen Prof.
Dr. Arif Ersoy beraberin-
E
Günlük
Perihan
YILMAZ
Sayfa 31`de
Bu yaptýðýnýz çalýþmalar
ileride 20-30 sene sonra
sosyolojik deðerlendirmelere tabi olacak öneme haizdir.” dedi.
VERGÝ
DENKLEÞTÝRMEDE
7 ÖNEMLÝ
NOKTA
Sevgililer
Sevgilisine
hasret
kalmak
ÝLK
ÝZÝN
VE
DEDEM
Selma
M.Salih AYDIN
ÖZTÜRK
Sayfa 11`de Özel Köþe
Sayfa 37`de
de IGMG Hessen Bölge
Baþkaný Mehmet Ateþ ile
birlikte büromuzu ziyaret etti. Ersoy; Hayat Gazetesinin önemli bir boþluðu doldurduðunu ve
önemli bir görev ifa ettiðini söyledi.
Prof. Ersoy; “Almanya
gibi bir yerde Türkçe olarak böyle bir yayýn organýnýn çýkartýlýp insanýmýzýn hizmetine sunulmasý takdire þayandýr.
Almanya`da
Ýslam
(Sempozyum
Bildirisi)
Murad Wielfried
Hofmann
Asým TOZOÐLU
Bilgilendirme
Sayfa 18`de
Dosya
IGMG Kardeþlik ve Dayanýþma Günü
31 Mayýs`ta Belçika Hasselt`te
2 cm
Ýslam Toplumu Millî Görüþ Kardeþlik ve Dayanýþma Günü, 31
Mayýs’ta Belçika’nýn Hasselt þehrinde yapýlýyor. Hasselt’deki Ethias
Arena’da saat 12.00’da baþlayacak. Haberi Sayfa: 22`de
ATÝB - AVRUPA TÜRK ÝSLAM BÝRLÝÐÝ 18. BÜYÜK
KURULTAY GÖNÜL BÝRLÝÐÝ ÞÖLENÝ KÖLN`DE YAPILDI
ATÝB-Avrupa Türk islam Birliði 18. Büyük Kurultay Gönül Birliði Þöleni’ni
Köln- Mülheimstadthalle’de kalabalýk bir katýlým ile gerçekleþtirdi.
Haberi Sayfa: 16`da
Sayfa 27`de
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:11 Uhr
Seite 2
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:11 Uhr
editörden
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Ýnsanlýk
imtihaný
ladýlar.
Tüm dünyada yaþanan küresel ýsýnma ve buna baðlý olarak
kuraklýk, insanlarý daha da zor
durumlara süreklemektedir.
Buna þimdilerde ne hikmetse
nereden çýktýðý belli olmayan
gýda sýkýntýsýný ortaya çýkarmýþtýr. Gýda sýkýntýsý diyoruz ama
bulunduðumuz ülkede ve diðer batý ülkelerinde böyle bir
sýkýntý mevcut deðil. Ama böyle bir sýkýntý baþgösterecekmiþ
gibi bir hava estirilip fiyatlar iki
misline çýkarýlmakta. 2007 ortalarýna kadar süt mamülleri fiyatlarý normal iken, neymiþ
efendim Çin`de süt tüketimi
fazlalaþmýþ diye fiyatlar tavan
yaptý.
Yine ayný þekilde yýlbaþýndan bu yana dünyada kuraklýk
yüzünden pirinç ve kuru gýda
da üretim düþüklüðü bahanesiyle fiyatlar ikiye hatta üçe
katlanýyor.
Kimseyi kandýrmasýnlar; bu
yapýlan vahþý kapitalizmin bir
oyunudur. Tamam dünyada bir
küresel ýsýnmadan dolayý (gerçi
bu küresel ýsýnma olayý da birilerinin yönlendirmesiyle dünyaya pompalanmakta) kuraklýk
yaþanmakta ama buna raðmen
kýtalar arasýnda gýda tüketimi
dengesizliði devam etmektedir.
Belki de bu yapýlan, bu tür
bir spekülasyon ile insanlarýn
üzerinde bir hakimiyet oluþturma çabasýdýr.
Bu ve buna benzer yönlendirmelerle birileri ceplerini da-
3
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
ha da fazla doldurmaya devam
ediyor. Kitleler arasýndaki uçurumlar daha da artýyor. Ýnsanlar ya daha çok zengin olmaya
veya daha fakir olmaya zorlanýyor.
Son dönemdeki petrol fiyatlarýndaki spekülatif artýþlar ülkeleri oldukça zorlamaktadýr.
Tabi bu da ülkeleri alternatif
yakýtlara yönlendirmektedir.
Özellikle Almanya`daki bio yakýtlara olan talep artmakta bu
da doðanýn dengesini etkilemektedir.
Önceki sayýlarýmýzda dünya
üzerindeki bazý ülke vatandaþlarýnýn haftalýk harcamalarýný
resimlerle sizlere sunmuþtuk.
Buradan hareketle kimileri haftada 500 dolara beslenirken, kimileri de haftalýk 1,5 dolara
beslenme ihtiyaçlarýný karþýlamaktadýr. Bu adaletsizlik bu þekilde gitmez. Zamanla insanlar
sosyal patlamanýn eþiðine gelir
ve toplumlarda huzur ortamýna zarar gelir.
Ýslam dini bu tür huzursuzluklarýn oluþmasýný önleyecek
tedbirleri insanlýðýn hizmetine
sunmuþtur.
Ýþte zekat müessesi bunun
en açýk örneðini teþkil etmektedir. Zengin olan malýnýn
40/1`ini fakire vermekle mükellef olunca, -Ýslam tarihinde
örnekleri çokça mevcut olduðu
gibi- sosyal adaletsizlik diye bir
kavram ortada kalmamaktadýr.
Ama maalesef bugün dünya
müslümanlarý bu müessesenin
güzelliklerini yaþayamamaktadir. Çünkü müslümanlar; üzerlerine düþen zekat görevlerini
yerine getirmemektedirler.
Ýþte bunun örneklerini Almanya`daki müslümanlar olarak bizler net olarak yaþamaktayiz. Bugün pek çoðumuz zekat müessesinin gereklerini yerine getirmiyoruz. Getirmiþ olsak; býrakýn Türkiye`yi dünyanýn pekçok yerindeki muhtaç
insanýn (müslüman olsun veya
olmasýn) ihtiyaçlarý karþýlanmýþ
olur.
Ýzine gidecek dostlarýmýza
hayýrlý yolculuklar ve güzel
günler diliyoruz.
Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý bereketlendirsin, þuurlandýrsýn.
Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr.
Allah`a emanet olun.
hasbihal
Sevgili dostlar!
Yaz aylarýný yaþamakta olduðumuz þu günlerde yeni bir
sayýmýzla yine beraberiz.
Önümüzdeki aydan itibaren
izin sezonuna giriyoruz. Hessen, Haziran ayý içerisinde,
Bavyera ise Temmuz ayý sonlarýna doðru izine çýkacak. Gazetemiz Hessen ve Bavyera Eyaletlerinde daðýtýlýyor. Þimdiden
izine çýkacak Hessen Eyaletindeki okuyucularýmýza hayýrlý
tatiller dilemek istiyoruz.
Ýzine gidecek dostlarýmýzýn
mutlaka hazýrlýklarýný eksiksiz
yapmalarý gerektiðini hatýrlatmak istiyoruz.
Özellikle otomobil ile izine
gidecek dostlarýmýzýn hem otomobilin bakýmýný ve hem de
yol durumu ile alakalý bilgilerini gerekli yerlerden temin etmelerini hatýrlatýyoruz.
Özellikle
bulunduðunuz
yerlerdeki Baþkonsolosluklardan; pasaportlarýnýz ile alakalý
eksiklikleri gidermeniz gerekmektedir. Son olarak yapýlan
açýklamada; Türkiye`den çýkýþ
yaparken yurtdýþý çýkýþ harcý
ödememek için pasaportlarýnýza iþçi damgasýný vurdurmanýzý hatýrlatýrýz.
Hessen Eyaletinde yapýlan
seçimlerin sonuçlarý tam bir
kesmekeþe dönmüþ durumdadýr. Seçimin galibi SPD, seçimin
birinci partisi CDU oldu. Yani
SPD oylarýný arttýrdý, CDU 12%
fazla oy kaybetmesine raðmen
0.1% farkla birinci parti oldu.
Demokratik teamüller gereði
seçimi SPD kazandý ama CDU
biz birinci parti olduðumuz
için asýl kazanan biziz diyor.
Neyse uzun süren çekiþmeler sonucunda, Hessen`de hükümet görevi yine Roland
Koch`da kaldý. Kaldý ama seçmenin vermiþ olduðu mesajlarý
hiç bir siyasi lider üzerine almadý.
Neyseki seçim yenilgisinin
vermiþ olduðu uyarýyla; seçimden önce yanlýþ açýklamalar ve
stratejiler uygulayan Roland
Koch, yanlýþ yaptýðýný anladý.
Ve bir nevi özür dileyerek hatasýný kabul etti.
Seçim kazanmak için yapýlan sorumsuz açýklamalar, zamanla insanlara zarar vermeye
baþlayýnca ve bunun neticesini
sandýkta alýnca siyasiler kendilerine çeki düzen vermeye baþ-
Seite 3
Impresium/Künye
hayat
Aylýk Ücretsiz Gazete
Mayýs-Mai 2008
Cemaziye`l Evvel 1429
Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
Yayýn Kurulu
Dr. Yusuf Iþýk, Ýbrahim Gümüþoðlu,
Abdüssamet Temel, Bilal Demiroðlu,
Fikret Ekin, Mahmut Aþkar,
Sinan Aktürk, Ýshak Özen, Saim Ayas,
Sait Yüksel, Ýhsan Güler, M. Salih Aydýn
Bölge Temsilcileri
Münih: Ýshak Özen
0179-8335363 . [email protected]
Nürnberg: Adem Güray
0163-1345948 . [email protected]
Ulm: Cengiz Aslan
0178-5333144 . [email protected]
Merkez
Königsbergerstr. 16 . 61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.de
Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve
Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:11 Uhr
Seite 4
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
Kur`an, “...Size helal
olan kadýnlarla evlenin...”
ve “Bekarlarýnýzý evlendirin...” gibi emirlerle kadýn
ve erkeðin hayatlarýný belli þartlarla birleþtirme akti
olan evliliðe teþvik etmektedir.
“Dünya bir geçimden
ibarettir. Bu geçim dünyasýnýn en güzel nimeti de
iyi kadýndýr” diyen Hz.
Muhammed (s.a.v), gençlere de; “Gençler! sizden
gücü yeten evlensin. Bu
gözü harama karþý korur
ve namusu muhafaza
eder” diye hitap eder.
Bu genel ifadelerin yanýnda Hz. Peygamberin,
evlenmesi gereken insanlarý bizzat evliliðe teþvik
ettiði anlaþýlmaktadýr.
Hz. Peygamberin, dindarlýðý evlilikte tercih sebebi olarak tavsiye ettiði
rivayet olunmaktadýr.
Ýffetli býr kadýnýn, günahkar bir erkekle ve
müslüman kadýnýn inanmayan biriyle evlenmesine Kur’an’ýn karþý olduðunu, bunun dýþýnda
denklik gereðine iþaret
eden Ýslam Bilginleri
denkliðin neseb ve din olduðunu söylerler. Halbuki Hz. Peygamberin uygulamalarýnda nesebin
önemli olmadýðý, yani soy
ve sopun önemli olmadýðý, buna karþýn müslüman
olmanýn yeterli olduðu
anlaþýlmaktadýr.
Eþ seçimi konusunda,
kadýn da erkek gibi ayný
haklara sahiptir. Kadýn istemediði biriyle evlendirilemez. Kadýn evlenmek
istemezse zorla evlendirilemez.
Kur’an, evliliði huzur,
sükun ve sevgi kaynaðý
olarak nitelendirdiði için
bu unsurlarý pekiþtirecek
davranýþlarý ister ve bunlarý sarsacak her türlü uygulama ve tutumu yasaklar. Kur’an’da yer alan
‘‘Onlarla (kadýnlarla) iyi
geçinin’’ ayeti bunu gösteren emirlerin baþýnda
gelir.
‘‘Kadýnlar konusunda
Allah’tan korkun. Onlar
Allah’ýn emaneti olarak
aldýnýz...’’ diyen Hz. Peygamber, hanýmýna yumuþak ve iyi davranan kiþinin, mü’minlerin iman
12:11 Uhr
Seite 5
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Evlilik ve Aile
bakýmýndan en mükemmeli olduðunu
ifade ederek cahiliye
devrinin kadýn anlayýþýný kökünden yýkmaya çalýþýr. Bu yanlýþ
anlayýþý
yýkmanýn
pek de kolay olmadýðý
Hz. Peygamberin bu
konudaki konuþmalarýndan; mesela ‘‘Sizin
en hayýrlýnýz, kadýnlarýna iyi davrananýzdýr.’’ gibi sözlerinden
açýkça anlaþýlmaktadýr. Kadýnýn, erkeðe
göre daha hassas ve
duygusal olduðu bilinmektedir. Hz. Peygamber erkeklere, onlarla
iliþkiler konusunda öðüt
verirken, çok dikkatli olmalarýný ve onlarýn hatalarýný düzeltirken ölçülü
davranmalarýný ister. Bu
Hadislerin,
kadýnlarýn
psikolojik yapýlarýnýn dikkate alýnmasýný ifade ettiði açýktýr. Hz. Peygamber,
kocasýnýn kadýn için çok
önem arzettiðine ve en
azýndan bazý kadýnlar için
kocalarýnýn yerini dolduracak hiç kimsenin olmadýðýna dikkat çeker.
Konu tek taraflý olmadýðýndan Hz. Peygamber,
kocalarýyla iyi geçinmelerini saðlamak için bu konuda kadýnlara da emir
ve tavsiyelerde bulunur.
Onlarý ilahi azapla korkutarak yapýlan ihsan ve iyilikleri unutmamalarýný,
kýzdýklarý zaman öfkelerine hakim olmalarý gereðine dikkat çeker.
Koca, kadýnýn hakký
olan nafaka, giyim/kuþam ve ev konusunda yapaçaðý harcamayý, bulunduklarý statü, çevre þartlarý ve örfe göre yapar. Bu
konuda erkeðin cimrilik
yapmasýnýn yanlýþ olacaðý, bu harcamalar için
ayette geçen ‘‘... uygun
bir þekilde (bi’l ma’ruf)’’
ifadesinden anlaþýlmaktadýr.
Kadýn ve erkegi birbirlerine yaklaþtýran unsurlardan biri de cinsi arzulardýr. Kur’an da, kadýnlarýn erkekler için, erkeklerin de kadýnlar için bir elbise olduklarý zikredil-
Dr. Yusuf IÞIK
miþtir. Elbise insan vücudunu örttüðü gibi onu sýcak ve soðuk gibi dýþ etkilerden de korur. Buna göre eþlerin birbirlerini tehlikelerden koruma, eksikliklerini giderme ve elbiseyle vücudun bütünleþmesi gibi biri birilerini, tamamlama özelliklerine
iþaret edilmektedir. Çünki
evli erkek günahtan daha
iyi korunabilir ve iffetini
muhafaza edebilir.
Kur’an`da cinsi arzularý meþru yoldan tatmin
emri verilmiþtir. Karý koca
istedikleri gibi biri birileriyle seviþebilirler. Ancak
hayýzlý ve nifaslý (ay baþý
halinde bulunan ve doðum yapmýþ kadýn) temizlenmeden önce cinsi
iliþki kurulmasý yasaklanmýþtýr. Bu gibi haller dýþýnda bir yasak konmamýþtýr. Bu konuda kocanýn, eþini ihmal etmemesi
ve bunu doðuracak tutum
ve davranýþlarýndan uzak
durmasý istenmiþtir. Geceleri namaz kýlarak geçiren gündüzleri oruç tutan
sahabeye Hz. Peygamber;
‘‘Namaz kýl sonra uyu,
oruç tut sonra oruçsuz
günlerinde olsun. Çünki
vücudunun, gözünün ve
eþinin senin üzerinde
haklarý vardýr’’.
Erkeðin ve kadýnýn,
eðer cinsel konularda
anormallikleri varsa, bunu tedavi ettirmeleri ve
biri birilerinin haklarýna
tecavüz etmemeleri gerektiði söylenebilir. Bu
konuda Hz. Peygamberin
hiçbir tarafa zulmetme ve
zorlama yetkisi vermediði ve bu sebeple
konuyla ilgili rivayetlerin neden ve niçinini
iyice bilmeden bunlara göre davranmanýn
yanlýþ sonuçlara götüreceði ifade edilebilir.
Ailede en önemli
problemlerin baþýnda
geçimsizlik gelir. Aile
geçimsizliði, genelde
erkek, kadýn veya her
ikisinden kaynaklanabilir. Kur’an ayetlerine
ve hadislere baktýðýmýz zaman toplumun
durumunun dikkate
alýnarak, yuvanýn daðýlmasý yönünde konuya
yaklaþýldðýný
görürüz.
Kadýn ve erkeðe, erkekte
kadýna ezdirilmez. Zaten
genel tutuma uygun olan
da budur.
Çünki Kur’an, zulmün
her çeþidini ortadan kaldýrmayý ve huzuru getirmeyi hedeflediðini defalarca açýkladýktan sonra,
kadýn ve erkeðin ayný
haklara sahip olduklarýný
açýklamýþtýr. Buna göre ailede huzursuzluðu kim
çýkarýrsa çýkarsýn bu hoþ
karþýlanmaz.
Eðer huzursuzluk ve
geçimsizliði erkek çýkarýrsa, kadýn bunun sebeplerini araþtýrdýktan sonra,
kocasýnýn haklý olduðunu
görür ve kabul ederse elbette bunu ortadan kaldýrmaya çalýþýr. Eðer kadýn kocasýnýn haksýz yere
huzursuzluk ve tatsýzlýk
çýkardýðýný kabul ederse
konu aile dýþýna taþar.
Hem kadýn hem de erkek
ailelerinden birer hakem
konuyu açýklýða kavuþturur. Diðer taraftan; eðer
kadýn geçimsizlik yaparsa, erkek bunun sebeplerini araþtýrýr ve kadýný
haklý görürse, buna göre
hareket ederek durumu
düzeltir. Hz. Peygamber,
ailede huzursuzluk çýkmamasý için eþlerin gerekli hassasiyetleri göstermelerini ister. Kadýnýn geçimsizliðinin ne olduðu
konusunda deðiþik yorumlar
yapýlmaktadýr.
Kadýnýn kocasýndan nefret etmesi, hoþlanmamasý
5
ve kocasýnýn evinde oturmak istememesi... gibi evlilikle baðdaþmayan tutum ve davranýþlarda bulunmasý kadýnýn, geçimsizlik sebepleri arasýnda
anýlmaktadýr.
Kadýnýn bu yanlýþ anlayýþ ve davranýþlarýný erkek, onu ikna ederek düzeltebilir.
Bütün bunlara raðmen
hiçbir þekilde anlaþamayan, ailede huzur ve sükunun saðlanmasýnýn her
türlü çabaya raðmen
mümkün olmadýðý takdirde bu evliliðin yürümeyeceðini anlayan eþler,
bir birlerine zarar vermeden, hakaret etmeden ve
daha kötüsü iftira etmeden ayrýlýrlar.
Zamanýmýzda, özellikle Avrupadaki gurbetcilerimiz arasýnda aile geçimsizlikleri hat safhaya varmýþtýr. Paranýn, lüksün,
eþyanýn arabanýn ve hatta
çoluk çocuk sahibi bile olmanýn bile mutluluðu yakalamaya yetmediði Avrupa’da gün geçmiyorki,
aile dramlarýyla karþýlaþmayalým.
Özellikle Türkiye`den
gelen damatlar ve gelinler, bulunduklarý ortamlarda birbirlerine entegre
olamýyorlar. Cicim aylarý
geçtikten sonra, biri birilerinden umduklarýný bulamayan genç çiftler çok
çabuk boþanýyorlar. Burada en büyük etken, aileyi
tehdit eden tehlikelerden
gereði gibi korunamamalarýdýr. Buna internet belasý, mobil telefonlarýn sorumsuzca kullanýlmasý,
dikkafalýlýk ve de sadece
‘‘ben bilirim’’ ükalalýðý da
eklenince, artýk o yuva çekilmez hale geliyor. Neticede aileler bir bir çöküyor. Çocuklar analý babalý
yetim kalýyor ve ebeveynler üzülüyor ve böylece
her iki tarafa da mutsuzluk, karamsarlýk ve bedbahlýk hakim oluyor.
Onun içindir ki, aile eðitim seminerleri sýk sýk yapýlmalý, aileler bu seminerlere katýlmalý ve mutlaka akil adamlar devreye
girmelidir.
Belki biraz olsun bu aile erozyonlarýnýn önüne
geçilebilir.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:11 Uhr
Seite 6
6
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
cemiyet haberleri
Kur`an Bülbülleri Nürnberg`de Coþturdular
GMG Kuzey Bavyera
Bölgesinin düzenlemiþ olduðu Kur’an Ziyafeti proðramý Nürnberg’te bulunan SV Johannis salonunda gerçekleþtirildi. Proðrama bir
çok davetlinin yanýsýra
çok sayýda Kur’an aþýðý
katýldý. Proðram IGMG
Kuzey Bavyera Bölgesi
Kur’an okuma birincisi
Fatih Maraþlýoðlu’nun
açýlýþ Kur’an-ý Kerim’i ile
baþladi. Proðram sunuculuðunu yapan Ebubekir Hoca Kur’an-ý Kerim’in önemine dikkat
çeken bir konuþma yaptý.
Daha sonra kürsüye
çýkan IGMG Kuzey Bavyera Bölge Baþkaný Bilal
Demiroðlu, açýlýþ ve selamlama konuþmasý yaptý. Konuþmasýnda proð-
I
rama katýlan tüm Kur’an
sevdalýlarýna teþekkürlerini sundu. Kur’an-ý Kerim okumanýn ve buna
destek olmanýn önemini
belirten konuþmasýyla
devam etti.
Bu konuþmadan sonra
IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan sahneye geldi. Yavuz Çelik
Karahan konuþmasýnda,
müslümanlarýn
Avrupa`daki ve dünyadaki
önemini dile getirdi. Ayrýca Müslümanlarýn kar-
IGMG Kuzey Bavyera
Gençliðinde nöbet deðiþimi
GMG. Kuzey Bavyera`da Gençlik
Teþkilatý Bölge Baþkaný Sedat Ateþ
Bey’in Rahatsýzlýðý sebebiyle affýný
istemesi üzerine, Gençlik Teþkilatý Genel Baþkaný Mesut Gülbahar ve Üniversiteliler Baþkaný Celal Tüter’in Bölge ve Þube idarecileriyle yaptýklarý geniþ çaplý istiþareler üzerine, gene Bölge
Gençliðini iyi tanýyan, Gençlerin Zekeriya aðabisi göreve getirildi.
Uzun yýllar baþarýyla görevini yaparken rahatsýzlanan ve sýhhi sebeplerden dolayý bir yýldýr tedavi gören
Sedat Ateþ’e vekaleten görevi sürdüren Mustafa Arslan ile Yeni Baþkan Zekeriya Kolu, görevlendirme anýnda,
unutulmayacak duygulu anlar yaþadý-
I
lar ve yaþattýlar. Rahatsýzlýðý sebebiyle
proðrama katýlamayan Baþkan Sedat
Ateþ için katýlýmcýlar ve konuþmacýlar
Allah acil þifa dilek ve dualarýnda bulundular.
Genel Baþkan yardýmcýsý Sami Ganioðlu Beyin Ve ilahiyatçý Yazar Mahmut Toptaþ Hoca Efendinin de katýldýðý bir Geniþletilmiþ Ýdareciler Toplantýsýnda, Yeni Baþkan Zekeriya Koluy’a
Bölge Baþkaný Bilal Demiroðlu, duygularýn gözyaþýna dönüþtüðü bir ortamda görevini teblið etti. Þimdiye kadar canla baþla görev yapan Gençlik
Teþkilatý mensuplarýna teþekkürden
sonra, yeni Baþkana baþarýlar dileyerek nöbet deðiþimi gerçekleþtirdi.
þýlaþtýðý problemleri dile
getirdi.
Proðramýn Hafýzlar
Sorumlusu Ali Börek sahnede yerini aldý. Ali Börek proðramýn tanýtýmýný
yaptýktan sonra IGMG
Kuzey Bavyera Bölgesi
Avrupa birincisi Bülent
Faruk
Muhammedi,
Kur’an-ý Kerim okumak
üzere mikrofona davet
etti. Sýradaki Hafýz ‘Kosova’dan Hafýz Kannuþi’
katýlanlarýn tezahüratlarýyla mikrofona geldi.
Proðramýn ilerleyen bölümlerinde yerini alan
Türkiye’den sesi ve güzel
yorumuyla Ýshak Danýþ
Hocay’dý. Ýshak Hoca
dinleyenleri büyüledi.
Ardýndan son olarak sahneye gelen Hafýz, Ýranlý
Hasan Sadýði güzel sesi
ve yorumuyla Kur’an-ý
Kerim okudu.
Kur’an-ý Kerim tilavetlerinin bitiþiyle Hafýzlar katýlýmcýlar tarafýndan ayakta alkýþlandý.
Ýkindi Namazý vaktininde girmesiyle Ýshak Danýþ Hoca güzel ses ve yorumuyla Ezan-ý Þerif’i
okudu.
Son
olarak,
IGMG Kuzey Bavyera
Bölge Baþkaný Bilal Demiroðlu hafýzlara hediyelerini takdim etti.
Geniþletilmiþ Þube Ýdarecileri Toplantýsý
I
GMG. Kuzey Bavyera Bölge ve Þube Ýdarecileri, Geniþletilmiþ bir toplantýyla çalýþmalarý deðerlendirdi..!
Forchheim Teþkilatýnýn ev sahipliðinde, Geniþletilmiþ BYK’lar ve Geniþletilmiþ Þube Baþkanlarý Toplantýsý yapýldý. IGMG Genel Baþkan Yardýmcýsý
Sami Ganioðlu’nun da katýldýðý toplantýya katýlým güzeldi. Toplantýda açýlýþ konuþmasý yapan IGMG Kuzey
Bavyera Bölge Baþkaný Bilal Demiroðlu; 2007-2008 yýlý çalýþmalarýnýn bir kritiðini yaptý.
Türkiye`den katýlan Ýlahiyatçý-Yazar Mahmut Toptaþ Hoca, katýlýmcýlara tefekkür ve motivasyon içerikli bir
Tefekkür sohbeti yaptý.
Birimlerin bilgilendirmelerinden
sonra, Tekilatlanma Baþkaný Sami Ganioðlu teþkilatçýlýk içerikli, doyurucu
bir konuþmasýyla toplantý sona erdi.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
eride býraktýðýmýz
20. yüzyýlýn en belirgin özelliði nedir,
türünden bir soruya muhatap olsaydým, hiç tereddüt
etmeden vereceðim cevap;
ideolojik çað olmasýdýr, derdim. Çaðýn bitimine çok az
bir zaman kala Sovyetler
Birliði’nin de çökmesiyle
dünya çapýnda ideolojik
kutuplaþmalar sona erdi.
“Ötekileþtirmek”in altýnda
yatan sebep ve hedefler bu
kavramý kullananlarca farklý olmakla beraber, anlaþýlýr
bir ifadeyle; “bizden olanlar
ve olmayanlar” olarak tarif
edebiliriz. Ýdeolojik çaðda
ülkemiz insanlarýnýn tasnifi
yapýlýrken; ideoljik görüþüne göre sýnýflandýrýlýr ve sýfatlandýrýlýrdý. Buna göre siz
(genel hatlarýyla) ya “solcu”
ya da “saðcý”ydýnýz. O zamanlar dünya da, “Hür
Dünya” ve “Demirperde
Ülkeleri” olarak (büyük
çapta) ikiye ayrýlmýþtý. Dünya siyasetinde çok etkili olamayan birtakým ülkeler de,
bu iki kutup arasýnda deðiþik sýfatlarla anýlsalar da, ya
“Hür Batý Dünyasý”nýn veya “Komünist Doðu Bloku”nun etki alanýndaydýlar.
Ýnsanlýk tarihi kayýt altýna alýnalý beri biliyoruz ki,
bir sonraki ilmî, siyasî veya
beþerî (sosyal) hadisenin bir
öncekiyle mutlaka alâkasý
vardýr. Bu manâda bir boþluk veya kopukluk olmamýþtýr. Dünya ölçekli kutuplaþmalarda dinler veya
kültürel deðerler ölçü deðildi. Dünyadaki kutuplaþmalar bizi o kadar etkilemiþti
ki, Arap dünyasýndaki çalkantýlarda taraf olanlarý, yazar-çizer takýmýmýz, “saðcý
müslümanlar” ve “solcu
müslümanlar” olarak bize
tarif ve takdim ederlerdi.
Bugün itibariyle hem ülke,
hem de küre ölçekli bu kavramlar ve kutuplaþmalar
geçerliliðini kaybetti! Þimdi
mayasý din ile yoðrulmuþ
kültürel kutuplaþmalar olgusuyla haþýr-neþiriz. Baþka
bir ifadeyle; dünün ideolojilerinin yerine bugün dinler
veya din kaynaklý kültürler
oturtuldu: Batý ve Ýslam!
Dikkat edeseniz HýristiyanBatý, batýlýlýðýnýn ince ve
kurnaz maharetini burada
da göstermiþ: Kendisini, ortak kültürel deðerleri paylaþan ülkelerin tamamýný
kapsayan “Batý” olarak tanýmlarken, bize sadece
“Ýslâm” demiþ. Kendisinde
din olarak Hýristiyanlýk
G
12:11 Uhr
Seite 7
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Ýslâm’ý Avrupalýlaþtýrmak
adeta gizlenirken, bize
sýra gelince, sadece
Ýslâm olarak adlandýrýlmýþýz. Týpký Bosna’dakilerin bazýlarýna sadece
Hýrvat veya Sýrp derken, birkýsmýna da
Müslüman demesi gibi....
Felâket tellâllarý
“Medeniyetler Çatýþmasý”ný hortlatanlarýn
tezinin adý: Batý’ya karþý
Ýslâm! Verilmek istenen
mesaj þudur: Batý, Hýristiyan olmasýna raðmen
dini önplana çýkarmýyor ama þu (saldýrgan)
Ýslam var ya.... Biz batýlý
(Hýristiyan) ülkelere karþý
cihad ilan ederek ha bire bize saldýrýyor; biz de bu yeni
düþmana karþý mücadele etmek mecburiyetindeyiz. Sakýn yanlýþ anlaþýlmasýn; bizim mücadelemiz müslümanlarla deðil, bizatihi Ýslam’ýn ta kendisiyledir.
Bir zamanlar “Euro-Ýslam”ýn hararetli savunucularýndan olan Sureyi kökenli Prof. Bassam Tibi de, bu
noktadan hareketle Batý’yý
uyarmayý karakterine uygun bir tarzda kendisine
vazife bilmiþ olmalý ki þöyle
bir kehanette bulunuyor:
“Eðer Ýslâm’ý avrupalýlaþtýramazsanýz, Ýslâm Avrupa’yý islâmlaþtýracak (1).” .
Bir baþka Hollandalý kamuoyuaraþtýrmacýsý Adjiedl
Bakas, “Müslümanlar, Hollanda’yý kolonileþtirmek istiyorlar (2)” öngörüsünde
bulunurken; dünyaca ünlü
tarihci Bernard Lewis’in,
Avrupa’daki
müslüman
göçmenlerin çoðalarak Avrupa’yý istila edecekleri kehaneti, Bassam Tibi’nin erken uyarýsýndan (!) daha da
öncedendir. Bir baþka Batýlý
(ABD) araþtýrmacý Prof. Philip Jenkins, Batý kamuoyunun yüreðine su serpen
araþtýrmasýnýn neticesini
açýklarken, felaket senaryolarý yazan birtakým meslektaþlarýný da böylece yalanlamýþ oluyordu: Cezayir, Tunus ve Türkiye gibi müslüman ülkelerin nüfusu geriliyor (3).”. Buna ilaveten;
Avrupa’daki
müslüman
göçmenlerin de nüfusundaki artýþ neredeyse durma
noktasýna doðru gerilemektedir.
Kafa karýþýklýðý
Ciddiye alýnmasý gere-
Mahmut AÞKAR
ken bir baþka þarkiyatçý,
Fransýz Oliver Roy; “Fert ve
toplumun oluþumunda dinî
bir
altyapý
oluþturan
Ýslâm’ýn, Batý’ya (göçmenler
vasýtasýyla) geçiþ sürecinde
tüm milli ve kültürel özelliklerden arýndýrýlarak düþünülmesi için bir fýrsat
doðmuþtur (4).”. Bunun
manasý þudur: Türk, Fas veya Pakistanlý göçmenlerin
getirdikleri Ýslâmiyet anlayýþý, hayat tarzý, geldikleri
anavatanlarýnda býrakýlmalý, göç edilen ülkedeki
Ýslâmî hayat tarzý, dini algýlama biçimi, buranýn yerlimillî kültürüyle sentezlenip
þekillenmelidir. Bu tesbit,
ayný zamanda Almanya,
Fransa ve Hollanda gibi ülkelerin devlet adamlarýnýn
müslüman göçmenlerle ilgili politikalarýnda varmak
istedikleri hedeftir. Meselenin Türkçesi þu demektir:
Anadolu müslümanlýðý yerine, Almanya müslümanlýðý! Bunun çerçevesini ise
kendileri çizmek niyetindedirler.
Oliver Roy’a göre Ýslâm
Batýlýlarýn kafasýný epeyce
karýþtýrmýþ ve taþlarýný yerinden oynatmýþ. Doðru ve
yerinde bir tesbit. Ancak
onlardan çok daha biz müslümanlarýn, müslümanlardan da en çok Türklerin kafasý karýþýk. Soðuk savaþ
döneminde Türkiye’nin Batýlý dostlarýndaki uzak duranlarýn yakýnlaþmasý, yakýnýmýzdakilerin uzaklaþmasý
gibi tavýr deðiþikliði, ülkemizdeki oldum olasý Batýcýlarýmýzýn Batý’ya sýrt çevirmesi, Ýslâmcýlarýmýzýn yüzünü Batý’dan yana döndürmesi, kafalarý da döndürmeðe devam ediyor. En
son T.C. Yargýtay Baþsavcý-
sýnýn AKP’ye kapatma
dava açma müracaatý
karþýsýnda hükümete
hararetli desteðin Batý’dan gelmesi kafalarý
bir kez daha karýþtýrdý.
Galiba hadiseler biraz
da, “Ýslâm’ý Avrupalýlaþtýrmak”la alakalýdýr.
.....ya da Avrupa’yý
Ýslâmlaþtýrmak (!)
Müslüman ülkelerden Batý Avrupa’ya gelen göçmenlerle birlikte
Ýslâmiyet’in kýtadaki
varlýðý su götürmez bir
gerçek haline geldikten
sonra tartýþýlan konu;
Ýslâm mý Avrupa’yý
yoksa Avrupa mý Ýslâm’ý
zapturap altýna alacak noktasýnda düðümlenmektedir.
Her iki görüþe samimiyetle
inananlar olduðu gibi, bunu siyasî malzeme konusu
yapan, baþka yönlere çekerek istismar eden, çarpýtanlar da var. Zamanýnda
Türklerin topyekün müslüman olmaya baþladýklarý gibi, Hýristiyan dinine mensup yerli Avrupa halklarý da
topluca Ýslâm’a geçmedikleri müddetçe Avrupa’nýn
Ýslâmlaþmasý mümkün deðildir. Eðer bu durum günün birinde gerçek olacaksa, bu da ancak ilahî bir mucizeyle izah edilebilir. Rasyonalizm’i (akýlcýlýk) kendine hayat düstûru haline getirmiþ Avrupalý, mucize kabilinden söylentilere asla
itibar etmeyeceðine göre,
bu iþin altýnda baþka iþler
yatmakta veya geri planda
baþka planlar var.
Son birkaç asýrdan beri
deðiþik variyasyonlarýyla
da olsa dünyamýzda hâkimiyetini kabul ettirmiþ ve
hâlâ da bu üstünlüðü muhafaza eden Hýristiyan-Batý
Medeniyeti’nin beþiði Avrupa ve yaklaþýk yüz yýl önce
tercihini Batý Medeniyeti’nden yana koymuþ bir
Türkiye’nin Ýslâmiyet’le ilgili korkusu, endiþesi veya
uzun vadeli hesabý ne olabilir?... Diðerlerini bilmem
ama biz Türklerin iki büyük
derdimiz var: Ýçeride kendimizle kavgalýyýz; yönümüzü þaþýrdýk. Dýþarýda ise
herkes bizimle kavgalý zannýna kapýldýk; kafamýz karýþtý, þaþýrdýk. Ama hakikat
þu ki, söz Ýslâm’dan açýldýðýnda, müslümanlar sözkonusu olduðunda, Batýlýnýn
7
kafasý gerçekten karýþýk. Askerî, iktisadî, fennî (teknolojik) ve kültürel üstünlüðü
kabul görmüþ, hayranlýk
uyandýrmýþ, son iki asýrdan
beri de müslüman milletler
olarak gýptayla takip ettiðimiz Batý’dan soðumamýz,
Batýlýnýn alýþýk olmadýðý ve
hazmedemediði yeni bir geliþmedir. Batýlý sevilmediðini, artýk hayranlýk duyulmadýðýný hissedince hýrçýnlaþmaya baþladý. Bizden
hâlâ sömürgeci tutumuna
karþý hem itaat hem de sadakat bekliyordu. Özellikle
Batý Avrupa ülkelerine iþçi
göçüyle baþlayan tanýþma,
yakýnlaþma faslýnda müslüman göçmenler, yerlilerin
hazmedemeyeceði derecede bir kültürel kimlik mücadelesi baþlattýlar. Kiliseler
kapanýrken merkezi yerlerde (birçok bürokratik engellemelere raðmen) gösteriþli
camilerin açýlmasý, ayný zamanda Batý’nýn azgeliþmiþ
veya gerikalmýþ müslüman
ülkeler karþýsýndaki kültürel üstünlüðünün sonuna
gelindiðinin iþaretiydi. Objektif bir tesbitte veya özeleþtiride bulunmak gerekirse; müslüman azýnlýðýn yerli çoðunluk toplum karþýsýndaki þimdilik bu kültürel
baþarýsýnýn (...) sýrrý, kendilerinden ziyade mensubu
olduklarý dinin maharetinden ve ilerlemiþ Batý tipi sanayi toplumlarýnda meydana gelen boþluklardan kaynaklanmaktadýr.
Cazibe kaybolunca...
Her yaþta insanýn hayranlýk duyduðu, kendisine
örnek aldýðý veya idol olarak gördüðü þahýslar, þahsiyetler vardýr. Bazen onlara
olan hayranlýðýmýzýn temelinde, onlarýn (bize göre)
ulaþýlamaz, eriþilemez bir
yerde olmalarý yatmaktadýr.
Bazen sanat, bazen spor, bazen de siyaset dünyasýndan
idollarýmýza ulaþabilsek,
hergün onlarla beraber olabilsek; çok uzun sürmeden,
“amma da abartmýþým ha, o
da benim gibi bir insan” deme noktasýna geliriz. Bunlara ilaveten,ülkemizde bazý
tarikat liderlerine insanüstü
vasýflar yüklemeyi seven ve
onlarý efsaneleþtirerek alýcýsý hazýr kitleye sunan bir
dini kesimin de olduðunu
unutmamak gerekir. Ýster o
topcu, ister popcu, isterse
de dinî veya siyasî lider olsun; onlara eriþildiði, elle
tutulur, gözle görülür olduðu taktirde bir evvelki ca-
26. sayi sayfalar
30.04.2009
8
zipliði, yerini realitelere býrakýr.
Fazla uzatmaya gerek
yok; Batý’yla olan münasebetimiz de aþaðý yukarý bu
minval üzredir. Önceki hayranlýðýmýz, Batý’ya olan aþkýmýz, yüzyüze gözgöze gelince bitti! Hâyâllerimiz altüst oldu; birçoðumuzun
dünyasý yeniden þekillenmeye baþladý. Bir kesimimiz hafýzasýný toparlayarak,
mazideki deðerlerinin ne
kadar da deðerli olduðunun farkýna vardý, hatýrladý.
Bir kesimimiz için mazide
býrakýlanlara dönmek, geriye gitmek gibi, “gericilik”
gibi bir olguydu ki, kendilerine göre gemileri yakarak
yola çýkan onlarýn geriye
dönüþü artýk mümkün deðildi. Ne var ki Batý’nýn sevimsiz yüzünü gören Batýcýlarýmýz, “ulusal” bir hamleyle vaziyeti kotarmaya
kalkýþýnca, millî “muasýrlaþmak” projemiz tekrar darbe
üstüne darbe yedi.
Batý, kendine göre tehlike arzeden yeni geliþmeyi
bizden erken fark etti:
Ýslâm. Batý, eski üretgenliðini kaybetmiþ, kýsýrlaþmýþtý.
Müslüman milletler, bütün
cazibesiyle Ýslâm’ý yeniden
keþfettiler. Batý’nýn son üç
yüz yýldýr ortaya koyduðu
sistem, ideoloji, hayat felsefesi adýna ne varsa, hepsi
demode olmuþ, 20. ve
21.yüzyýl insanlýðýnýn ihtiyaçlarýna cevap veremez
hale gelmiþti. Batý ilk büyük
yenilgisini ülke bazýnda,
Ýran’daki Amerikancý-Batýcý
Þah Riza Pehlevi rejiminin
yýkýlarak yerine Ýran Ýslâm
Cumhuriyeti kurulmasýyla
yaþadý. O günden bugüne
bütün engelleme ve karalamalara, iþgallere ve kültürel, iktisadî sömürgeciliðe
raðmen, Ýslâm’ýn yükseliþine, daha doðrusu yeni nesil
müslümanlarýn din merkezli deðerler manzumesiyle kucaklaþmalarýna engel
olunamadý. Bu durum,
müslümanlarýn gayretlerinden, ilmî ve iktisadî kalkýnmýþlýklarýndan kaynaklanmýyor; bir hayat nizamý olarak Ýslâm’ýn çaðlar ve ülkeler
ötesi,
zaman
ve
mekândan baðýmsýz olarak,
evrensel çözümler, reçeteler
sunabilme özelliðinden dolayý insanlarý cezbetmesiyle
alakalý bir geliþmedir. Dinin
bu özelliðini polemik konusu yapar, “þeriatý getirmek”
olarak algýlar veya ,“caným,
madem Ýslâm’ýn öyle sihirli
12:11 Uhr
Seite 8
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
kurtuluþ reçeteleri vardý da,
müslümanlarýn hal-i periþanýna ne demeli..” tarzýnda
vasat,
karþý
ataklara;
“Ýslâm’da aradýðýný bulabilmek, bir özellik ve meziyet
ister” þeklinde bir cevapla
þimdilik burada yetiniyoruz.
Avrupalýnýn Ýslâm
korkusu
Bizim seküler aydýnýmýz
din olgusunu avamýn meselesi veya ilgi sahasý olarak
deðerlendirirken, Avrupalý
aydýnlar, Ýslâmiyet’in ciddi
bir meydan okumasýyla
karþý karþý olduklarýna inanýyor, bazen de bu durum
“Ýslamofobi” saplantýsýna
kadar varabiliyor. Spiegel
Special’ýn 2/2008 sayýlý nüshasýndaki,
“Allah
im
Abendland (Allah Batý’da)”
kapak baþlýðý bile, müslümanýn tanrýsýyla hýristiyanýn tanrýsýnýn farklý olduðunu ima etmektedir. Dergide
geniþçe yer verilen Ýslam,
Müslüman, Türkiye gibi konulardan birinin baþlýðý da;
“Schatten über Almanya
(Almanya üzerindeki gölge)” olarak seçilmiþtir. Bu
ülkedeki müslüman azýnlýk,
bilhassa Türk göçmenlerle
gelen Ýslam’ýn varlýðýndan
duyulan rahatsýzlýk, bazen
de “gölge” gibi algýlanmaktadýr. Bu, “Gölge etme baþka ihsan istemem!” demek
gibi, yani “Fazla oluyorsun
çek git artýk!” demek gibi
birþey...
“Kimin Avrupa’nýn içinde, kimin dýþýnda olduðunun ayýrt edilmesinde Ýslâm
ve Müslümanlýk konusundaki yerleþik korku ve endiþelerin su yüzüne çýktýðýný
ve rol oynadýðýný görüyoruz. Bu korku ise, Avrupa’da Avrupalýlar ile birlikte yaþama iddiasý olduðu
düþünülmeyen
Osmanlý
Türklerinden korku ve endiþeden farklý olarak, bugün Avrupa’nýn sýnýrlarý
içinde yaþamakta olan Müslüman cemaatler ve Ýslâmî
geleneklere ilþkindir.(5)”.
Bir
inceleme-araþtýrma
özelliðindeki yazýsýnýn bir
baþka yerinde Prof. Dr. M.
Yeneroðlu þöyle diyor:
“...AB’nin söyleminde yeniden hortlayan birlik ve bütünlük retoriði aslýnda Avrupa kimliðinin arýlaþtýrýlmasý, çerden çöpten arýndýrýlmasý söylemidir.”. Bu
“çer-çöp”ten, içlerindeki
“Ötekiler”in kastedildiði,
bununla da, Müslüman
azýnlýðýn (kültürel) varlýðýn-
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
dan duyulan rahatsýzlýðýn
baþka türlü dile getirildiði
gayet aþikârdýr.
“11 Eylül 2001” saldýrýlarýnýn ardýndan ABD Baþkaný Bush’un haber ajanslarýnda, müslümanlarý kastederek, “Bizden niçin nefret
ediyorlar?” cümlesi yer almýþtý. Baþkan Bush, bu soruyu mutlaka kendi danýþmanlarýna da sormuþ olmasý gerekir ama nasýl bir cevap aldýðýnýzý haliyle biz bilemeyiz. Gallup adlý araþtýrma þirketinin deðiþik müslüman ülkelerden 50.000 kiþinin görüþlerine baþvurarak yaptýðý kamuoyu araþtýrmasýnýn
neticesinde;
müslümanlar, Batýlýlarý hýristiyan olduklarý, Batýlý deðerlere sahip olduklarýndan
dolayý zannedildiði gibi
nefret etmiyorlar. Baþka bir
ifadeyle; müslüman halklarýn, hýristiyan Batýlý halklarla bir problemi yok! Yine
ayný araþtýrmanýn neticesinde; ABD’nin özellikle Ortadoðu politikasý, Ýsrail’den
ve bazý diktatör müslüman
ülke lider ve rejimlerinden
yana tavýr almasýna duyulan bir nefret var. Demek ki
müslümanlar Batýlýlardan
nefret etmiyor. Ya Batýlýlar?... Siz, bizden niçin nefret ediyorsunuz? Biz ki, sizin ülkenizi iþgal etmedik,
yeraltý ve yerüstü zenginliklerinizi sömürmedik, sizin, seçmenize raðmen, iþimize gelmeyen hükümetlerinizi devirmedik. Peki söyler misiniz; siz bizi sevmek
mecburiyetinde deðilsiniz
ama bizi aþaðýlamaya, sömürmeye, manevi deðerlerimiz, kutsallarýmýzla alay
etmeye hakkýnýz var mý?
Avrupanýn kanaat önderleri, devlet adamlarý, siyasiler ve diðer seçkinler,
Ýslâmiyet üzerinden iki ayrý
yol takip ediyorlar: Bunlardan birisi, ötekileþtirdiði
müslümanlar üzerinden,
kimliðini, kültürel deðerlerini muhafaza etmek, diðeri
ise; müslüman halklarda
yeniden filizlenen Ýslâmî
motivasyonu kýrmak, o potensiyeli zapturap altýna almaktýr. Tekrarlamak gerekirse; belki Batý müslüman
milletler nezdinde kendi
kendini bitirerek eski cazibesini
kaybetmeseydi,
Ýslâm âleminde kültürel üstünlükleri bu kadar kýsa sürede bitiþ noktasýna doðru
hýzla ilerlemezdi. Geçmiþte
defalarca altýnçaðlarýný yaþayarak kendini ispat etmiþ
medeniyet anlaþýmýz, çaðýmýz müslümanlarýnýn kendi
deðerlerine dönüþ sürecine
ivme kazandýrmýþtýr.
Zapturap altýna almak
Kamuoyunu etkileyen,
yönlendiren ve oluþturan
kurum ve kuruluþlar, Avrupalý halklarýna çoðu zaman
kasýtlý olarak çarpýtýlýmýþ
bir müslüman ve Ýslâm portresi çizerler. Nitekim Avrupa ülkelerinde yapýlan bütün kamuoyu araþtýrmalarýnda Ýslâmiyet`e ve dolayýsýyla müslümanlara karþý
%70’ler civarýnda bir olumsuz, hatta düþmanca tablonun varlýðýný koruduðu görülür. Bu olumsuz tabloya
destek veren “Ýslâmcý Teröristler”in katkýsýyla yerli
Avrupalý’nýn zihninde müslüman korkusu iyice yer etmeye baþlar. Bu korku zamanla içindeki müslüman
kimlikli göçmenlerin bir an
önce ya kültürel kimliklerini terketmeleri veya anavatanlarýna geri gönderilme
fikrinin sabitleþmesine zemin hazýrlar. Zaten siyasî
iradenin de ulaþmak istediði hedef bu deðil miydi?...
“Hayýr biz bu toplumun bir
parçasý olduk artýk, burasý
bizim de vatanýmýz” diyen
müslüman azýnlýklara da;
“Tamam, bizim buna bir itirazýmýz yok, yalnýz; sizin
bundan sonra nasýl bir müslüman olacaðýnýzýn çerçevesini ve dinî hayatýnýzýn sýnýrlarýný biz belirleriz” þartnamesi gelir.
Avrupa artýk, kendi içindeki müslüman azýnlýklarý
kýtanýn dýþýna atamayacaðýný gördükten sonra, müslümanýn nezdinde Ýslâm’ý Avrupalýlaþtýrmaya karar verdi ve bundan sonra yapýlan
çalýþmalar bu yöndedir. Batý
dünyasýnýn küre ölçekli siyasette güçlü olan devletleri, Ýslâm âlemine karþý taktiði de aslýnda bundan pek
farklý deðildir: Yükselen
Ýslâm trendine karþý, kendilerine göre yapýlmasý gereken en akýllýca ve müslüman halklarýn da fazla tepkisini çekmeyecek yol; bu
yükseliþi zapturap altýna almaktýr.
Prof. Tarýk Ramadan’ýn,
Ýngiltere’de verdiði bir konferansta, “Problemin baþladýðý nokta, toplumu bir bütün olarak görmediðimiz,
araya sýnýrlar koyduðumuz
yerde baþlar” þeklindeki
tesbitinden sonra, “Müslümanlarý yabancý, öteki olarak algýlamayýn; onlarý bir
dosya
Ýngiliz, bir Ýngiltereli gibi
görmeye çalýþýn (6)” diyor.
Avrupalýnýn bir türlü terkedemediði bu kendi, yani
Avrupa merkezli “Eurozentrik” bakýþ açýsý, huyu göçmen müslümanlar arasýnda
sunî ve þuursuz bir radikalleþmeyi de teþvik etmektedir. Öteden beri kendileri
dýþýndaki kültür dünyasýna
aþaðýlayýcý, baskýcý ve emperyal güç psikozuyla yaklaþmasalardý, bugün ne
dünyada ve ne de Avrupa’da þimdiki kadar gerginlik ve husumetlik olmayacaktý. Kendi içlerindeki göçmen müslümanlarýn üstüne
üstüne gelerek illâ kendilerine benzetme sevdasýndan
vazgeçseler, zamanla ister
istemez Avrupa’nýn sosyal
ve kültürel þartlarýna intibak ederek þekillenecek bir
müslümanlýk profili ortaya
çýkacaktýr. Bu sosyo-kültürel sürecin hem göçmen
müslümanlar hem de yerli
çoðulcu toplumlar açýsýndan saðlýklý oluþumu için
Batý Avrupalý müslüman
azýnlýðýn, düþünce üretebilen aydýnlara þiddetle ihtiyacý var.
Durum tesbiti
Merkezi Almanya’da olmakla beraber, birçok AB
ülkesinde üye dernekleri de
olan bir Türk sivil kitle kuruluþunun “Kutlu Doðum
Haftasý” münasebetiyle düzenlediði “Peygamberime
Mektup” adlý yarýþma proðramýnýn jüri heyetindeydim. Çocuklar, gençler ve
yetiþkinlerden gelen düz
yazý ve þiir þeklindeki yazýlarý dikkat ve merakla okudum. Okudukça dehþete
düþtüm: Berbat bir Türkçe
ve bir o kadar da kötü bir
din bilgisi.... Hadi dildeki
bozukluðu, Türk toplumunun içinde bulunduðu yabancý ortamdan dolayý mazur gördük diyelim. Peki
cami cemaatlerinden gelen
bu din bilgisi, peygamber
algýlamasýndaki seviyeye
ne demeli.... Tek kelimeyle
biz Peygamberimizi tanýmýyoruz!... Yüksek bir kültür
birikimene sahip yerli toplumlarýn içindeki müslüman azýnlýk temsilcilerinin
behemahal yapmalarý elzem olanlarýn baþýnda, temsil ettikleri kitlenin bu eksikliðini gidermek olmalýdýr. Diðerlerini bilmem ama
Türk sivil kitle kuruluþlarýmýzýn ekseriyatý asli görevlerini yapmaktan uzak bir
meþguliyet
içindedirler.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
Bunlar ya üstlendikleri mesuliyetin idrakinde deðiller,
ya da konularýnda ehil deðiller.
Din ve ideoloji
Aslýnda din ve milliyettinden baðýmsýz olarak, her
þahýs, toplum veya millet,
giderek gerçekten vahþileþen kapitalist zihniyetin
esaretinden insaný kurtarmak uðruna elbirliði yapmalýdýrlar. Maalesef günümüz dünyasýnda küreselleþmenin getirdiði müsait
ortamla birlikte vahþi kapitalizm tek hakim sistem olarak vaziyetini muhafaza etmektedir.
Ortadoðu’da
bunca akan kan petrol için
deðil de nedir?... Globallaþan yeni dünya düzenine
karþý olan din referanslý
karþýtlarla, seküler hatta
ateist-devrimci akýmlarýn
hedeflerineki örtüþmeyi oliver Roy, “Cihatçýlarýn hedef
belirleme retoriðiyle küreselleþme karþýtý hareketlerinki örtüþüyor (7)” þeklinde özetlemektedir.
Yeryüzündeki her türlü
adaletsizliðe, sömürüye ve
geri kalmýþlýða karþý bazen
Marks’a, bazen Lenin’e bazen de Mao’ya sarýlanlarýn
kunan Kur’an-ý Kerim ve Ýstiklal Marþýndan sonra, Delegelerin teklifleriyle ve açýk oylama usulü ile belirlenen Durmuþ Yýldýrým’ýn Baþkanlýðýnda Mehmet Baþ, Nevzat Akbulut, Dr. Nazife Dinç ve
Neslihan Aksoy’dan Divan
Heyeti oluþtu.
ATÝB Kurucu Þeref Baþkaný Musa Serdar Çelebi, Makedonya Türk Milli Hareket
Partisi Genel Baþkaný Erdoðan Saraç, yine ATÝB Kurucularýndan Ýhsan Öner de delege olarak hazýr bulundular.
ATÝB Genel Baþkaný Fikret
Ekin’in delegelere ,ATÝB’in
Avrupa’da üstlendiði misyonunu vurgulayan konuþmasýnda, eskiye nazaran daha
birlik ve beraberliðe ihtiyacýmýz olduðunu ve teþkilatlarýmýza sahip çýkmamýz gerektiðini söyledi.
Genel Sekreter Ýmam Cengiz’in faaliyet raporunu, Genel Muhasip Mehmet Sever’in de Muhasebe raporunu okumalarýnýn ardýndan,
Avrupa Türk Ýslam Birliði’nin
Genel Baþkanlýðýna tek aday
olarak giren Selahattin Saygýn, açýk oylama usulü ile
gerçekleþtirilen seçimde delegelerin tamamýnýn oy birliði
ile Genel Baþkanlýða seçildi.
Seçimden sonra delegelerin alkýþlarý arasýnda kürsüye
O
12:11 Uhr
Seite 9
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
ümitleri ve beklentileriyle
beraber hâyâlleri de suya
düþünce, bunlarýn müslüman kimlikli olanlarýnýn bu
sefer Allah’a sýðýnmaktan
baþkaca yollarý kalmadý.
Bugün Batý medyasýnýn
“Ýslâmcý Terörist” dedikleri,
kendilerine göre haklý olduklarý bir mücadelye giriþirken, “Allahuekber!” deðil de, “Yaþasýn Lenin” demiþ olsalardý, dünyanýn bu
kesiminde müslüman portresi þimdikinden daha “yakýþýklý” olurdu. Alman Hýristiyan Demokrat Partisi
(CDU)’nun eski milletvekillerinden ve yazar Jürgen
Todenhöfer, “Batý, Ýslâm
dünyasýndan daha saldýrgandýr. Kolonileþtirme baþlangýcýndan bu yana milyonlarca sivil Arap öldürüldü.Batý’nýn ‘Antiterör’ savaþý kadar hiçbirþey terörü
teþvik edemez” dedikten
sonra, Batý’nýn sözkonusu
müslüman olduðu zaman
nasýl ikili oynadýðýný þu çarpýcý tesbitle izah ediyor:
“Ýslâmcý maskeyle ortaya
çýkan teröristler katil ise,
Hýristiyanlýk kisvesine bürünmüþ, milletler hukukunu hiçe sayan saldýrý savaþ-
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
larý da, bundan daha farklý
deðerlendirilemez(8).”.
Ama gel gör ki, gerçekten
iþgal kuvvetlerine karþý ülkesini savunanlar “Ýslâmcý
Terörist”, hiçbir milletlerarasý hukuk ve insanlýk anlayýþýyla, hele hele bize empoze edilen medenilikle alakasý olmayan barbarlýklar, ülkeleri iþgal edenler ve sömürenlerin adý ve sýfatý ne
olabilir? Misyonlarý, Hz. Ýsa
adýna müslüman kaný dökmek, ülke iþgal etmek, müslüman bazý ülkelerin diktatörlerini halka raðmen desteklemek mi?...
Yeni nesil müslümanlar
Üçüncü bin yýldaki Müslüman-Türk, “ham yobaz,
kaba softa” tiplemesinin dýþýnda, bilgi donanýmlý, gerekirse çok kültürlülükten
ürkmeyen, kendine güven
duygusuyla dünyayý kucaklayan bir din anlayýþýna
doðru mesafe almaktadýr.
Dayatmalara, zoraki telkinlere artýk inanmamakta, boyun eðmemektedir. Bu özelliði sýradan halkta da, okumuþ yeni nesillerde de görmek mümkün. Bu profildeki müslümanlýðýn ne mevcut Ýran ve ne de Suudi Ara-
bistan gibi ülkelerin sergiledikleri resmî din anlayýþýyla
alakasý vardýr. Zamanla
müslüman ülkelerde bu anlayýþýn hakim olmasý; gerikalmýþlýk ve azgeliþmiþlik
zincirinin kýrýlmasý, emperyalist güçlerin müslüman
halklar üzerindeki tahakkûmuna son verilmesi
demektir. Ýnsanlýða yeni refah ve barýþ projeleri sunulabilmesi, ekolojik ve ekonomik dengelerin saðlanabilmesi için kâinatý yaratanýn ilahî mesajýný, “talimatnâme”sini dikkate almak gerekir ki, bu da, yeni
nesil müslüman âlimler, aydýnlar ve entelektüellerle
mümkün olabilir. Ýþte bu
yeni akým hem milletlerarasý hem de millî düzeydeki
mevcut dengeleri altüst
edeceði ve hatta etmek üzere olduðu için içte ve dýþta
müthiþ (kültürel/ideolojik)
çatýþmalara, güç ve pozisyon koruma mücadelelerine þahit oluyoruz.
Ýslâm, ideolojileþtirildiði; bir ideoloji gibi algýlandýðý, bir çerçeveye, kalýba
oturtulmaya çalýþýldýðý zaman, hem dinin kendisine
Avrupa Türk Ýslam Birliði Yeni Genel
Baþkaný Selahattin Saygýn oldu
Avrupa Türk Ýslam Birliði (ATÝB) 18. Genel Kurulu Remscheid
Türk Kültür Ocaðý Külliyesinde Avrupa`nýn dört bir yanýndan
gelen yüzlerce delegenin katýlýmý ile yeni yönetimini seçti.
davet edilen yeni Genel Baþkan Selahattin Saygýn, görevi
devreden Fikret Ekin’e hizmetlerinden dolayý teþekkür
ederek baþladýðý konuþmasýnda kýsaca þunlarý söyledi:
‘’ATÝB’in ana felsefesi toplumumuzun manevi ve kültürel deðerlerine sahip çýkmak,
milletimize hizmet etmek,
içinde yaþadýðýmýz toplumlarýn yasalarýna saygýlý olmak,
toplumun geliþmesine yardýmcý olmaktýr. ATÝB bu yola
sevgi ile çýkmýþtýr. Sevgi bizim için bir kaderdir, sevgisiz
bir anlayýþ bizden uzaktýr, yaratýlmýþý severiz, Yaratandan
ötürü anlayýþý ile herkesi kucaklamaktýr. Genç nesillere
yol göstermek, ýþýk tutmak
ATÝB’in takip ettiði yoldur.
Eðitilmiþ bir gençlik herkes
için bir kazançtýr. ATÝB olarak
bu çalýþmalar geçmiþte vardý,
bundan sonra da var olacaktýr.’’ diyerek konuþmasýný tamamladý.
ATÝB Þeref Baþkaný Musa
Serdar Çelebi, Ýhsan Öner ve
9
hem de taraftarýna telafisi
neredeyse mümkün olmayacak zararlar açabilir.
Müslümanlýk; yakanýza takacaðýnýz bir rozet, kartvizitinizdeki adýnýzýn önüne
ekleyeceðiniz sýfatlarýnýzdan birisi veya kapýnýza
asacaðýnýz bir levha deðildir. Müslümanlýk; bir hayat
tarzýdýr ve bu dayatmalarla
deðil, sadece tercihle olur.
Tercih edilen bu hayat tarzý,
Batý Avrupa’da da pekâla
mümkündür. Bunun çerçevesi, herþeyden önce baþka
bir kültür coðrafyasýnda
olmanýn getirdiði hassasiyetler dikkate alýnarak çizilmelidir. Bu görev de, sadece
bu durumu idrak edenler
ve taþýdýðý deðerlerin þuurunda olanlara aittir.
1: Prof. Bassam Tibi, Die
islamische Herausforderung
2: Die Welt, 9/12/04
3: Die Welt, 28/01/08
4: Oliver Roy, Der islamischer Weg nach Westen
5: Prof.Dr. Meyda Yeneroðlu, Doðu Batý, s.95
6: Spiegel Special, 2/2008
7: Der islamischer Weg
nach Westen
8: Jürgen Todenhöfer,
Warum tötest du Zaid?
Erdoðan Saraç’ýn yaptýklarý
konuþmalarda da ATÝB‘in
yapmýþ olduðu hizmetlerinin
önemini vurgulayarak, Türk
toplumunun Avrupa’daki
meselelerine ýþýk tuttular.
Daha sonra 18. Dönem
ATÝB GYK üyelikleri için gizli oylama usülü ile yapýlan
seçimlerin sonucunda, Selahattin Saygýn’ýn Genel Baþkanlýðýnda ATÝB Genel Yönetim Kurulu üyeliklerinde aþaðýdaki isimler yeni dönem
için görev aldýlar.
Mehmet Çubukçu, Yakup
Tufan, Hanefi Þimsek, Zeynel
Besleney, Abdullah Uzun,
Mustafa Aslan, Cihat Zorlu,
Abdullah Güven, Dursun Çavuþ, Ramis Dedeoðlu, Ýbrahim Tüfekçi, Süleyman Taner,
Hatice Sever, Mehtap Yücel,
M.Alparslan Çelebi, Mustafa
Öner, Oðuzhan Aksoy, Cafer
Tekin, Osman Altun, Hasan
Çaðlar, Ramazan Çakýr, Þerif
Çalýþkan, Nuri Çam, Kamuran Dönmez, Oðuzhan Erkmen, Mehmet Karadaþ, Harun Kýlýç, Cuma Kürkçü, Nihat Murat, Dr. Nazife Dinç,
Ramazan Özdemir, Rüveyda
Öztürk, Davut Özyurt, Ömer
Sargýn, Mehmet Sever, Týbyan Taþkýn, Yasin Yücel, Süleyman Tire, Ýlhami Ertürk,
Mehmet Önem, Ugur Arýsoy,
Nurettin Demir.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
10
12:11 Uhr
Seite 10
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
haber
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
IGMG EÐÝTÝM BAÞKANLIÐI 2008 YAZ OKULLARINA HAZIR
isafir iþçi statüsünde Avrupa’ya gelen
insanýmýzýn 1977’li
yýlllara kadar hükümetler
politikasýnda yabancý iþçiler
olarak kabul edilmeleri ve
göçmen olarak kabul edilmemeleri, kendileri ile ilgili
önemli konularý düþünmelerini ve tedbirlerini almalarýný geciktirmiþtir. Yaþadýðýmýz bugünlerde “Yabancý Ýþçiler” kavramýnýn yerini, bu
ülkelere getirilmiþ insanlarýn, bu ülkelerde doðmuþ
olan çocuklarý da dikkate alýnarak “Göçmen” kavramý almaya, Hatta, “Avrupalý
Müslümanlar” kavramý konuþulmaya baþlanmýþtýr. Bazýlarý emekli olan, bazýlarý
anavatana geri dönen, bazýlarý da Hakk’ýn rahmetine
kavuþan birinci nesil insanlarýmýzýn yerini alan, onlardan sonraki ikinci nesil, çocuklarý genç yaþta olan babalar konumundadýr. Þimdi
üçüncü neslin çaðý baþlamýþtýr. Bugüne kadar birlikte yaþama ve hareket etme yolunda çalýþmalar yapan insanýmýz, bunun için mekanlar
açarak ve aydýnlatýcý programlar düzenleyerek öz ben-
M
liðini koruma ve entegre halinde yaþamanýn önemini
anlatmaya çalýþmýþlardýr.
Bütün bunlarýn yanýnda insanýmýz artýk Avrupa’da kalýcý olduðumuzu görmüþtür.
Bu durum yapýlmasý gereken bir diðer önemli çalýþmayý ön plana almýþtýr:
“YENÝ NESÝLLERÝN
EÐÝTÝMÝ“
Ýnsanlarýmýzýn bu tür sosyal ihtiyaçlarýný karþýlamak
için kurulan ve 40 yýlý aþkýn
bir süredir Avrupa’da faaliyetlerini sürdüren Milli Görüþ Teþkilatlarý Eðitim Baþkanlýðý, yeni nesillerin eðitimi hususunda gereken çalýþmalarý yaparak, çocuklarýmýzýn eðitimi için plan ve
projeler hazýrlayýp bunlarý
uygulamaya koymaktadýr.
Bunlardan bir tanesi de
“YAZ OKULLARI” çalýþmasýdýr. Milli Görüþ Teþkilatlarý
2008 yýlý Yaz Okullarý ile ilgili Genel Baþkan Yardýmcýsý
ve Eðitim Baþkaný Sayýn
Mehmet Gedik’ten almýþ olduðumuz bilgileri özet olarak okurlarýmýza aktarýyor
ve bir kez daha ”TATÝL
KURSLARI”nýn çocuklarýmýz için ne kadar önemli olduðunu velilere bir uyarý
olarak hatýrlatmakta fayda
görüyoruz.
“Avrupa’da yaþayan çocuklarýmýzýn kimlik bunalýmlarý her geçen gün daha
da derin tartýþmalara sebebiyet verirken, gerek ana hükümetlerin, gerekse eyalet
hükümetlerinin ortaya koyduklarý çözüm önerileri
müslümanlar açýsýndan hiç
de içaçýcý deðildir. Yýllardýr
bir çok sivil toplum kuruluþlarý çocuklarýmýzýn kimlik
sorunlarýný ortadan kaldýrmak için çalýþmalar yapmýþ,
ama netice olarak istenilen
seviyeye ulaþýlamamýþtýr.
Çünkü, istenilen seviyede
baþarý elde edilmesinin vazgeçilmez tek faktörü “çocuklarýn müslüman olduklarýný
unutmamalarý”dýr. Avrupa’da, çok kültürlü toplumlarda yaþayan çocuklarýmýzýn kimlik sorunlarýnýn olmasý yapýsal olarak çok doðaldýr. Önemli olan bu toplumsal yapý içerisinde Müslümanlarýn nasýl yer almasý
gerektiði hususlarýdýr. Ýnançlarý yönünde Ýslami kimlik
sorunlarýnýn halledilme noktasýnda çocuklarýmýza olan
yaklaþýmýmýz, kendi ait olduðu dini ve kültürel yapýyý
muhafaza ederek, çok kültürlü toplumlarda yaþamasýný öðretmektir. Çocuklarýmýza bu eðitimler verilirken,
pedagojik ve didaktik metodlar dahilinde, bilgi ufkunun þeffaf ýþýklarý, inançlarýndan aldýklarý ilahi kaynaklarla donatýlmalýdýr. Yaz
sezonu eðitimlerine baþlamadan önce kurslara katýlacak olan bay ve bayan eðitimcilerle, hizmet içi eðitimler yapýlarak, daha baþarýlý
bir yaz eðitimi için Yaz Okullarý programýnýn dersleri ve
müfredatýmýza baðlý yoklama ve sýnýf defterlerinin kullanýmý ile ilgili çalýþmalar yapýlmýþtýr. Yaz Okullarý’nýn
organize ve eðitimleri için
kadrolar oluþturulmuþtur.
Saðlýklý bir eðitim, ciddiyet,
süreklilik ve özveri ister. Ýnsan hayatýnýn önemli bir kýsmý eðitim kurumlarýnda geçmektedir. Dolayýsýyla insanýn ruh ve inanç yapýsý, eðitim kurumlarýnda almýþ olduðu bilgiler doðrultusunda
þekillenmektedir. Çocuklarýmýzýn bu kurslara yönlendirilmesi kimlik ve kiþiliðinin
oluþmasý, toplumda sosyal
bir yer edinmesi açýsýndan
oldukça önemlidir.”
Dinlenme ve
Eðlenme Projeleri:
IGMG Yaz okullarý projesinin ana gayelerinden birisi
de, öðrencilerin uygun ortamlarda dinlenmeleri ve eðlenmelerinin saðlanmasýdýr.
Kendi örf, adet ve kültürüne
dayalý eðlenme ve dinlenme
sanatý talebelere kurs dönemi
içerisinde öðretilmektedir.
Dinlenme ve eðlenme programlarýnda IGMG Bölge
Gençlik Teþkilatý ve Kadýn
Kollarý birimlerinden görevlendirilen arkadaþlarýmýzýn
yardým ve destekleriyle organizeler yapýlarak, talebelerin
en iyi þekilde memnun edilmeleri için gayret gösterilmektedir. Talebelerin yaz
kurslarýna iþtirakleri esnasýnda yeni arkadaþ çevresinin
geliþtirilmesi saðlanmakta ve
birbirleri ile kaynaþmalarý ve
paylaþmalarý öðretilmektedir. On ay boyunca bulunduklarý bölgelerde okullara
gitmiþ olan çocuklarýmýzýn
dinlenmek ve eðlenmek en
doðal haklarý olduðu için, çeþitli sportif çalýþmalar (futbol,
voleybol, basket, yüzme, tenis v.b.) düzenlenerek turnuvalar organize edilmektedir.
Yaz okullarý hakkýnda daha geniþ bilgi almak isteyenler:
Eðitim Baþkanlýðý
Boschstr. 61-65
D-50171 Kerpen
Tel.: +49 (0)2237-656 270
[email protected]
www.igmg.de
IGMG BÖLGE YAZ OKULLARI ÝRTÝBAT BÝLGÝLERÝ
1 Berlin
2 Hamburg
3 Bremen
4 Hannover
5 Kuzey Ruhr
6 Ruhr A
7 Düsseldorf
8 Köln
9 Hessen
10 Württemberg
11 G.Bavyera
12 K.Bavyera
13 Freiburg-Donau
14 Schwaben
15 R.N. Saar
16 Avusturya 1
17 Avusturya 2
18 Ýsviçre
19 Belçika
20 K.Hollanda
21 G.Hollanda
22 Paris
23 Lyon
24 Alpes
25 Doðu Fransa
26 Danimarka
27 Ýsveç
28 Norveç
29 Ýngiltere
30 Ýtalya
28 Temmuz - 17 Aðustos 2008
17 Temmuz - 17 Aðustos 2008
10 Temmuz - 20 Aðustos 2008
19 Temmuz - 17 Aðustos 2008
10 Temmuz - 20 Aðustos 2008
01 Temmuz - 31 Temmuz 2008
29 Haziran - 31 Temmuz 2008
01 Temmuz - 31 Temmuz 2008
20 Haziran - 03 Aðustos 2008
24 Temmuz - 06 Eylül 2008
01 Aðustos - 12 Eylül 2008
10 Temmuz - 20 Aðustos 2008
24 Temmuz - 06 Aðustos 2008
24 Temmuz - 06 Aðustos 2008
01 Temmuz - 31 Temmuz 2008
05 Temmuz - 06 Eylül 2008
14 Temmuz - 18 Aðustos 2008
11 Temmuz - 08 Aðustos 2008
05 Temmuz - 09 Aðustos 2008
01 Temmuz - 10 Aðustos 2008
27 Haziran - 09 Aðustos 2008
03 Temmuz - 02 Eylül 2008
14 Temmuz - 14 Aðustos 2008
05 Temmuz - 16 Aðustos 2008
08 Temmuz - 12 Aðustos 2008
01 Temmuz - 31 Temmuz 2008
01 Temmuz - 15 Aðustos 2008
01 Temmuz - 15 Aðustos 2008
19 Temmuz - 31 Aðustos 2008
01 Temmuz - 15 Aðustos 2008
030 / 69807820-21 - 0176 / 20712454
040 / 245629 - 0173 / 2464877
0421 / 459079 - 0177 / 5286856
0511 / 148 87- 0171 / 8184256
0521 / 9687236 - 0178 / 4765867
0231 / 88084510 - 0163 / 6799114
0231 / 88084510 - 0177 / 4639260
0221 / 97304516-25 - 0177 / 4284992
06142 / 174551 - 0178/5336389
0711 / 4149954-55 - 0179 / 5448793
089 / 51514967 - 0178 / 2028656
0911 / 663002 - 0177 / 7882584
07702 / 47771 - 0173 / 6907493
07344 / 922249 - 0172 / 8231722
0621 / 628506 – 0157 / 74053536
0043/1961912111 - 0043/767375332
0043 / 557763285 - 0043/6767243695
0041 / 1449321569 - 0041/786989574
0032 / 22198079 - 0032 / 477509141
0031206182986 - 0031 / 642091965
0031 / 10416847 - 0031/ 643751669
00331 / 45235512 - 0033/608557654
0033 / 478701083 - 0033 / 667928746
0033 / 474752334 - 0033 / 628190062
0033 / 388791126 - 0033 / 603316825
0045 / 36250844 - 0045 / 61652298
0046 / 87605020 - 0046 / 739840511
0047 / 22670086 - 0047 / 22304525
0044/2073590494 - 0044/7701029614
0039/0289695131 - 0039/3922219707
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
ra sýra gençlerle yaptýðým sohbetlerde onlardan okullarý ve gelecekte ne yapmak istedikleri
hakkýnda bilgi ediniyorum.
Mahallenin çocuklarý olsun,
tramvay ve otobüslerde gördüðüm ve tanýdýðým gençler
olsun her biriyle sürdürdüðüm konuþmalarýmýn sonucu
hep üzücü bir tablo ile ayrýlýyorum onlardan. Her þeyden
evvel dikkatimi çeken ilk
önemli husus þu: Nutka gelip
konuþtuklarýnda ne yeterli
bir þekilde Almanca lisanýna
sahip ve hakimler, ne de anadili olan Türkçe lisanýna.
Cümleler çok bozuk ve kullanýlan kelimeler çok basit ve
yersiz. Burada lisanlarýn zenginliðinden istifade edilmiyor ve dil kýsýrlýðý ve yozlaþmasý dediðimiz tehlikeyi bu
gençlerde þahid olarak görüyor ve yaþýyoruz.
Türkçe dilinde sýkýntý çekmelerinin sebebi -anadilleri
olmasýna raðmen- günlük hayatlarý, yani okul eðitimleri
ve öðrenimlerinin Türkçe lisanýndan ibaret olmamasýdýr.
Bu yüzden de bir nebze de olsa özür olarak kabul edilebilir
belki. Ama yaþamýþ olduklarý
ülkenin dilini, yani sað ve sollarýnda iþittikleri o lisaný bile
zorluk çekip konuþamýyorlarsa, kelimeleri yanlýþ, yersiz
veya hiç kullanmýyorlarsa, bu
içler acýsý bir durumdur. Neticede de kendini ifade edememe sýkýntýsý ve bu sýkýntýdan
doðan “hastalýðýdýr”. Bir insan kendisini istediði bir derecede ifade edemezse, aklýndan geçeni manasýyla dile dökemezse, o insan – uzun vadeli bakýldýðýnda- kiþilik ve
hüviyet geliþmesinde bu zaaftan dolayý sýkýntýlar çeker
ve git gide basitleþmek anlamýnda sadeleþir.
Günlük konuþtuðumuz
dilimizde de az ve zaruri kelimelerle tekellüm etmeye (konuþmaya) alýþmýþýz. ‘Meramýmýzý anlatalým yeter’ düþüncesiyle fani dünyada fani ömrümüzü sürdürüp gidiyoruz.
Asýl derdimizde bu zaten.
Çarþý pazarda gözümüz doymazken, lisan ve lugat konusunda çarþý pazar diliyle az
ile iktifa ediyoruz (yetiniyoruz) ve belagat ganimetinden
istifade etmiyoruz. Ne lisanlarýn güzelliðini keþfetmiþiz,
ne ifade ve vurgu gücüyle tanýþmýþýz ne de deyim ve atasözleri kullanýyoruz. Bizler
bunlardan faydalanmadýðýmýz için, gençler, yani nesiller
de faydalanmýyor ve faydalanamýyor. Kabahat kimde acaba?
Aklýma bir misal geldi de:
Almanca’da “gitmek” manasýna gelen “gehen” fiilinin en
azýndan 15 tane eþ anlamý
A
12:11 Uhr
Seite 11
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Gençlerdeki yönsüzlük ve ümitsizlik
vardýr. Ne güzel ve müthiþ bir lisan zenginliði...
Sohbetlerimizde gençlere sorduðum suallerden
bazýlar þunlar: ”Ne yapýyorsun? Okul nasýl gidiyor? Hangi okula gidiyordun? Ne yapmayý düþünüyorsun?” ve “Yüksek tahsil yapmayý düþünmüyorsun?” Hep ayný olan sorularýmý ayný
olmayan, yani farklý þahýslara soruyorum. Benim sorularým hep ayný,
ama maalesef verilen cevaplarda hep ayný: “Zaten yapamam ki!” Dikkat
buyurursanýz, burada yine
ifade zafiyeti var. Cümle yanlýþ deðil efendim, fakat yeterli de deðil. “Zaten yapamam
ki diyeceðine, “Zaten baþaramam ki!” demesi çok daha
isabetli ve vurguluyken, yapmak, etmek gibi genel kelimelerle konuþuyorlar ve kendilerini ifade ediyorlar (etmeye çalýþýyorlar). Zaten yapamaz ve baþaramazmýþ ki... Yine bir ezberlenmiþ ve bilinç
altýna yerleþtirilmiþ bir hazýr
cevap. “Schaffe ich doch ehe
nicht!” Bu cevabý her defasýnda farklý aðýzlardan iþitiyorum. Duyduðumda da fitil
oluyorum ve cinler tepeme çýkýyor. Bu kadar ümitsiz ve tabansýz bir cevap. Böyle bir
hayata bakýþ açýsý bir insanda
nederen meydana geliyor ve
bu körpecik çocuklarýn zihnine niye ve nasýl yerleþiyor?
Bir iþe henüz giriþmeden, bir
yola henüz çýkmadan ümitsizce ve ümitsizlik içinde o
yolun çýkmaz bir yol olduðunu zan ve tahmin etmek...
Zaten baþaramam ki deyip baþtan kesiyorlar... Yahu,
neden yapamýyasýn? Neden
yapamýyasýnýz ki? Yapanlar
nasýl yapýyorlar? Onlar sizden daha iyi bir þey mi? Okul
ve tahsil zamanýmý hatýrlýyorumda... Nice -tabir-i caiz isesalaklar ve hababam sýnýfý
adaylarý ellerine diplomalarýný aldýlar. O üstün zekaya (geri zekalý demiyorum) sahip
olmayanlar okul diplomalarýný aldýlarda, siz mi alamýyorsunuz? Siz kimden kötüsünüz? Üstelik sizin size daima
yardým eden ve ümitsizliði
hiç mi hiç sevmeyen ümit
kaynaðý bir Allah’ýnýz var.
Ýnançlý bir gence (ye’s) ümitsizlik yakýþýr ve yaraþýr mý?
Burada en büyük hata birazda bizlerde ve bilhassa
ebeveynlerde (anne babalarda) dýr. Maalesef gençlerimizi
yeterli ve gerekli bir þekilde
ilme ve eðitime teþvik etmiyoruz. Eðitimim kendileri ve
Stj. Av. Selma Öztürk
gelecekleri için, dünya ve ahiretleri için ne kadar önemli
olduðunu, onlara bir türlü bilinçlendirip, aþýlýyamýyoruz.
Bu gerçeði bir de dini açýdan
tahlil etmek lazým. Ýlim ve
eðitim sýrf “adam olmak” manasýnda deðil de, ayný zamanda “kul olmak” anlamýnda da önem taþýyor. Ne kadar
ilim kesbedersen (kazanýrsan), o biriktirdiðin ilim ile
Allah’a daha da yaklaþýrsýn.
Çünkü her elde ettiðin bilgiyle O’nu tekrar ve tekrar keþfedersin. Bu biyoloji dersindeki
hücre bölünmelerinden baþlar, fizik dersindeki çekim gücüne kadar devam eder.
Elbette burada bir gerçeði
göz ardý etmemek lazým: Baþarý her zaman için biraz da
özel ve kiþisel çaba ister. Tembellikle, lakayýtlýkla ve kaygýsýzlýkla hayatta bazý önem taþýyan þeyler elde edinilemez.
Lakin bu vasýflar inançlý, bilinçli ve dinamik bir gençte
zaten bulunmadýðý ve bulunmamasý gerektiðine göre, bu
sorunuda çözmüþ olmuyor
muyuz?
Çocuklarýmýzý ve gençlerimizi okumaya teþvik ve azmedelim. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” düsturuyla (Zumer suresinin
9.ayeti ve böylece Allah kelamýdýr) onlara eðitim ve öðrenimlerinde maddi ve bilhassa
manevi destekte bulunalým.
Normalde müslüman mütevazi (alçak gönüllü) ve kanaatkar olur. Az ile yetinir. Lakin ilim hususunda bu böyle
deðildir. Ýlim talep etmekte
(faydasýz ve soysuz ilmi kastetmiyorum) kanaatkarlýk olmaz. Ýnsan beþer olduðunu
bilip kul olduðunu unutmadýðý müddetçe, ilimden ona
bir zarar gelmez. Bilakis! Onu
Allah’a yaklaþtýrýr ve “ilim
güçtür” þiarýyla onu güçleþtirir ve kuvvetleþtirir.
Ölüleri ve dirileri
ziyaret etmek
Avrupa’da doðup büyüyen nesil olarak Türkiye’yi
ekseriyet (veya sýrf) yaz
aylarýnda sýçak mevsimdeki tatillerden tanýrýz.
Bu bir kaç haftalýk yaz tatillerinden ziyade Türkiye’yi, Anadolu’yu pek
bilmeyiz.
Dolayýsýyla
dört mevsimi oralarda
hiç yaþamamýþýz, yani ne
ilkbaharýný biliriz, ne de
sonbaharýný. Ne kýþýný
gördük, ne de karýný...
Tatilde gittiðimiz yerler ise genelde memleketlerimiz ve akrabalarýmýzýn yaþadýðý mekanlardýr.
Küçüklüðümden beri her
izin seyahatýmýzda mutlaka ve mutlaka memleketimizdeki yakýn akrabalarýmýzý, köylerimizdeki velilerimizin ahbab bildiði ve bizim akraba bilmemiz gereken insanlara ziyarette bulunurduk.
Tanýdýklarýmýzla tanýþýklýðýmýzý tazeler, tanýmadýklarýmýzla tazece tanýþýrdýk. Bu
babamýn Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetini uygulama yöntemiydi.
Akraba ziyaretlerinden ziyade -yani dirilerin ziyaretinden ziyade- tatil programýmýzýn bir parçasýda kabristan
(mezarlýk) ziyaretlerinden
ibaret olurdu. Babam bizleri
ahirete intikal eden (göçeden)
yakýnlarýmýzýn mezarlarýna
(o zamanlar bunlar sýrf babaannem ve dedem idi) götürür
ve orada onlara en azýndan
bir Fatiha okumamýzý isterdi.
Böyle öðrendik ve böyle yetiþtiðimiz için de bunu alýþkanlýk haline getirdik. Bu
alýþkanlýk böyle devam etti.
Binaenaleyh her memleket ziyaretimde bütün merhumlarýn kabirlerini ziyaret etmeye
özen gösteririm ve orada onlarýn ruhuna en azýndan bir
Fatiha, bir de Mulk Suresini
okumayý kendime ve ecdadýma karþý aziz ve þerefli bir
borç bilirim.
Bu hususta bir Peygamber
kavlininde mevcut olduðunu
unutmayalým. Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) bizlere kabirleri ziyaret etmemizi tavsiye ediyor. Çünkü insan hatýrladýðýný ziyaret eder. Ziyaret
ettiðinide hatýrlar. Bu mevti
(ölümle ilgili) olan meseleyi
hayati bir mesele bilelim ve
Nebi nasihatýný hafife almýyalým.
Avrupa’da yaþayan müslümanlar olarak ezan sesinden mahrum olduðumuz gibi, müslüman mezarlýklarýndan da uzaðýz. Bu yüzden de
kabristan ziyareti geleneðimiz yok. Avrupa’da bazý
kentlerde müslüman mezarlýklarý bulunsada, bu her kent
11
için geçerli deðildir. Kabristan ziyareti nimetinden gayrimüslim ülkelerde istifade
edemediðimiz için, bari izine
gittiðimizde bu fýrsatý deðerlendirelim ve nasýl ki izin
sonrasý yaþadýðýmýz ülkelere
döneceðimizi bildiðimiz gibi,
kabirleri gördüðümüzde ‘Inna ileyhi raciun’ inancýyla
geldiðimiz topraðada döneceðimizi yad edelim (hatýrlýyalým). Mezarlýklarý tefekkür
etmeye (düþünmeye) vesile
bilelim.
Dinimizin her saf ve alanýnda olduðu gibi kabristan
ziyaretleri hakkýnda da adaplar ve kurallar vardýr. Mesela
mezarlýklara abdestli bir halde ayak basmak, o kutsal mekanlarda yüksek sesle konuþmamak ve gülmemek gibi
Adab-ý Muaþeret içeren hal
ve hareketler bunlardan bazýlarýdýr. Rahmetli amcam bizlere kabristan adaplarýný öðrettiðini hatýrlýyorum. Mezarlýða o abdestli ayaklarýmýzla
girdiðimizde, zarif bir seda
ile ‘Esselamu aleykum ya Ehli-Kabir!’ derdi. Ýlk çapta çok
taaccup etmiþtim (þaþýrmýþtým) ve kendisine bunun hikmetini sormuþtum. ‘Bedenler
cürüsede, ruhlar cürümez kýzým. Biz onlarý iþitmesekte,
onlar bizi iþitir.’ derdi rahmetli amcam zamanýnda.
Þimdi ise oda kabir ehline katýldý, onlara karýþtý ve bizlerden, yani kalanlardan bir Fatiha bekleyenler zümresinden
oldu... Ayný þekilde yarýn bir
gün bizlerde dünyamýzý deðiþtiðimizde geride býraktýklarýmýzdan o Fatiha’yý bekliyeceðimiz gibi.
Akraba ziyaretleri, kabristan ziyaretleri vs. Bunlar saðlýklý bir toplum için önem taþýyan deðerlerdir. Bu tür deðerler ve kýymetler yaþamalý
ve yaþatýlmalýdýr. Onlar nesillere aktarýlmasý gerek, nesillerde yaþatýlýp, sürdürülmesi
gereken unsurlardýr. Yaþayanlar olarak onlarý yaþatmalýyýz ki, yaþamadýðýmýzda yaþayanlardan ayný þeyi bekleme hakkýna sahip olalým. Aksi taktirde bunu baþkalarýndan, yani nesillerden bekleme hakkýmýz yok.
Bunlar önemsiz þeyler deðildir efendim. Bilakis! Bu
‘deðerli’ deðerler ta küçük
yaþlarda, genç yaþlarda evlatlarýmýza öðretmek mecburiyetindeyiz. Dini eðitim çocuk
yaþta, týfýl ve ham halde baþlar. Dini eðitim doðum müteakibinde (sonrasýnda) sað kulaða okunan ezan ile baþlar,
minarelerden seslenen sela
sesiyle sona erer. Sona erer,
ama sona ermek için deðil.
Sonsuzluða ‘Merhaba’ demek
için...
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12
12:11 Uhr
Seite 12
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
haber
DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan: “Aileler Parçalanmasýn”
.C. Frankfurt Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ataþeliði ve
Hanau DÝTÝB Derneði’nin
birlikte organize ettikleri,
“Gençlik ve Aile” konulu
konferans, Hanau Paþa Düðün Salonu’nda büyük bir
katýlýmla gerçekleþti.
Sunumunu Tuba Çatal’ýn
yaptýðý konferansa, T.C. Berlin Büyükelçiliði Din Hizmetleri Müþaviri ve DÝTÝB
Genel Baþkaný Sadi Arslan,
T.C. Frankfurt Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ataþesi
Galip Akýn, DÝTÝB Basýn, Yayýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürü Ekrem Ceþen, DÝTÝB
dernekleri din görevlileri,
dernek yöneticileri ile çok
sayýda davetli iþtirak etti.
Hanau Din Görevlisi Þafak Çatal ve Dernek Baþkaný
Hasan Usta’nýn yaptýklarý
sunuþ konuþmasýnýn ardýndan, T.C. Frankfurt Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri
T
icaret Odasý (IHK) Projesi
olan ‘IUBA – Yabancý Þirketler Meslek Eðitimi Veriyor’ projesinde 2.500. meslek
eðitim yerine Dreieich-Sprendlingen sanayi bölgesinde bulunan Planetstyle GmbH’da ulaþýldý.
Hessen Eyaleti Ekonomi Bakaný Dr. Alois Rhiel DreieichSprendlingen’de bulunan ve
Tekstil toptancýsý Yüksel Taþ’a
ait olan Planetstyle GmbH’yi ziyaret etti.
Burada Hessen Ekonomi Bakanlýðýnca desteklenen Ticaret
Odasý Projesi IUBA dahilinde
yaz dönemi sonrasý 2.500. meslek eðitimi baþlayacak. Bu proje
dahilindeki meslek eðitim yerlerinin 1/4’i Offenbach ve çevresinde oluþtu.
Ekonomi Bakaný Dr. Alois
Rhiel angajmaný ve öngörülü olmasýndan dolayý þirketi tebrik
ederek: ‘Meslek eðitimi ve entegrasyon geleceðe yatýrýmdýr.
Ayný zamanda evrensel rekabetin de garantörüdür. Planetstyle
þirketi bu vesile ile meslek eðitimi yaptýrmaya karar veren yüzlerce yabancý þirketler için temsilen seçilmiþtir. Bütün Alman-
Ataþesi Galip Akýn konuþmasýnda, programýn organizesinde emeði geçenlere teþekkür ederek, yoðun programlarýna raðmen, zaman
ayýrarak konferansa katýlan
Din Hizmetleri Müþaviri ve
DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi
Arslan’a teþekkür etti.
Din Görevlileri Mustafa
Çaðman, Ethem Aydýn ve
Tahir Çaðman ile Hanau DÝTÝB Gençlik Korosu’nun
sunduklarý birbirinden güzel ilahilerin ardýndan, T.C.
Berlin Büyükelçiliði Din
Hizmetleri Müþaviri ve DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan konuþmasýnda, “Öncelikle bu güzel havada fedakarlýk göstererek salonumuzu dolduran davetlilerimize
ve programý organize eden
baþta Din Hizmetleri Ataþemiz ve din görevlimiz olmak üzere, bütün emeði geçenlere teþekkür ediyorum.
Ayný zamanda annelerimizin, anneler gününü de kutluyorum.
Dinimiz evlilik kurumuna çok önem vermiþtir. Hz.
Peygamberimiz evliliði tavsiye etmiþ, boþanmaya ise sýcak bakmamýþtýr. Nice emek
ve sevgiyle kurulan yuvalar,
basit sebeblerden dolayý yýkýlýyor. Olan çocuklara, anne
ve babalara oluyor. Eþlerin
birbirlerine karþý, karþýlýklý
fedakarlýk içerisinde bulunmalarý gerekir. Birbirlerine
aðýr itham ve suçlamalarda
bulunmalarý, yuvanýn za-
man içerisinde parçalanmasýna neden oluyor.
Bugün içerisinde bulunduðumuz toplumda, boþanmalar çok fazla artmýþtýr.
DÝTÝB olarak bu ayrýlýklarýn
nedenleri üzerinde geniþ
çaplý bir arþtýrma yaptýrýyoruz. Bu anketimizin sonuçlarýný bir kitapçýk haline getirerek derneklerimize göndereceðiz.
Almanya’da 36 bin gencimiz üniversitelerde okumaktadýr. Bu sevindirici bir
durum olmasýna raðmen, 20
binin üzerindeki evladýmýz
da hapishanelerde yatmaktadýrlar. Bu gençlerimiz de
hapishane yerine üniversitelerde olabilirlerdi. Burada
herkese düþen sorumluluklar vardýr. Bunlarýn baþýnda
aileler gelmektedirler. Aileler çocuklarýnýn geleceði ile
ilgili olarak çok iyi düþünmeleri ve onlarý kesinlikle
ihmal etmemelidirler. Çocuklarýmýzýn sorunu hepimizin sorunudur. Bizler bunun nedenlerinin araþtýrýp
bulmak zorundayýz” dedi.
Yaklaþýk 3 saat devam
eden konferans, Din Hizmetleri Ataþesi Galip Akýn
tarafýndan Din Hizmetleri
Müþaviri ve DÝTÝB Genel
Baþkaný Sadi Arslan’a çiçek
takdimi, okunan çifte ezan
ve yapýlan duanýn ardýndan
Hanau DÝTÝB Derneði’nin
misafirlere verdiði ikramla
sona erdi.
eðitimi çok önemlidir.
T
Hessen Eyaleti Ekonomi Bakaný
Dr. Alois Rhiel`dan teþekkür ziyareti
ya’yý baz aldýðýmýzda yüksek
olan 2500 meslek eðitim rakamý
bize gösteriyor ki, bu projemiz
ve IUBA katýlýmcýlarýnýn çalýþmalarý baþarýlýdýr. Bu ayný zamanda doðru yolda olduðumuzun da bir iþaretidir.
Yüksel Taþ 15 yýldýr Tekstil
branþýnda uðraþmakta ve bir
kaç tane tekstil dükkaný bulunmaktadýr. Bayern eyaletinde de
dükkaný bulunan Yüksel Taþ yýllardýr meslek eðitimi yaptýrmaktadýr. Bundan dolayý kendisi ve þube müdürü Davut Yavuz
için Dreieich-Sprendlingen’de
de meslek eðitim yeri açmalarý
elbetteki açýk ve netti. Bu yeni
meslek eðitim yeri tezgahtar veya iyi notlar dahilinde toptan ve
dýþ ticaret eðitimi olarak verilebilinecek.
Gelecek aylarda burada
meslek eðitimi alacak kiþiye Taþ
ve Yavuz iþ hayatýna iyi ve enterasan bir giriþ saðlabileceklerdir, çünkü çatý þirket olan ‘Authentic Style’ þirketi Avrupa çapýnda bir þirket olup, bünyesinde yaklaþýk 200 kiþi çalýþmaktadýr. Planetstyle GmbH ise Hessen, Rheinland-Pfalz ve Saarland eyaletleri için sorumlu.
Dreieich-Sprendlingen’in sana-
yi bölgesinde þirketin bir showroomu ve deposu bulunmakta.
Offenbach Ticaret Odasý
Baþkaný Alfred Clouth ise þunlarýn altýný çizdi: Odamýz için ‘IUBA – Internationale Unternehmen bilden aus’ projemiz çok
önemlidir. Offenbach bölgesi,
bilhassa Rhein-Main bölgesi yabancý iþ verenlerin yoðunlukta
bulunduðu bir bölgedir. IUBA
bu vesile ile entegrasyona deðerli katkýlar saðlamaktadýr,
çünkü bu proje ile meslek eðitimi almakta olanlarýn % 90’ý yabancý uyruklu gençlerdir. Baþarýlý bir entegrasyon için meslek
Daha sonra Þube Müdürü
Davut Yavuz meslek eðitiminin önemine vurgu yaparak,
daha önce de meslek eðitimi
verdiðini ve meslek eðitimin
geleceðe bir yatýrým olduðunu
dile getirdi. Ardýndan showroomda satýþ ve pazarlama’nýn
takdimini yapan Yavuz, misafirlere þirketi gezdirdi.
Proðramýn sonunda Hessen Ekonomi Bakaný Dr. Alois
Rhiel’e çiçek ve hediye takdimi gerçekleþtirilerek, açýk büfe
eþliðinde sohbetler yapýldý.
NOT: IUBA projesi Darmstadt, Frankfurt, Giessen, Friedberg, Hanau, Kassel ve Offenbach Ticaret Odalarý’nýn bir
katýlým projesidir. Bu projede
ayrica INBAS GmbH`da yer
almaktadýr. 2001 yýlýnýn Ekim
ayýndan itibaren bu proje Hessen Eyaleti Ekonomi Bakanlýðýnýn da desteði ile 3 kiþi görevlendirilmiþtir. Bu görevliler
baþlý baþýna yabancý uyruklu
þirket yöneticilerini meslek
eðitim yerleri açmalarý için çalýþmalar yürütmektedirler.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
a) Ahlâk
Hz. Peygamber’in gerek Mekke’de gerekse Medine’de gayrimüslimlere
yönelik tavýr ve tutumlarý
açýsýndan dikkati çeken en
temel özelliklerden birisi,
insanlarla iliþkilerinde üstün ahlâkî özelliklerinden
hiçbir zaman taviz vermemesidir. Kur’an’ýn da belirttiði gibi o, her zaman
“en güzel bir ahlâk” üzere
olmuþ; insanlara bunun en
güzel örneðini sergilemiþtir. “Güvenilir Muhammed”
(Muhammedu’lEmin) olmak, inansýn ya
da inanmasýn bütün insanlara karþý verdiði en temel
imajlardan birisidir. Gayrimüslimler arasýnda ona
þiddetli muhalefet edenler
onu geleneksel öðretileri
reddetmekle, alýþageldikleri geleneksel din ve toplum anlayýþýný yýkmakla,
atalarýnýn dinini deðiþtirmekle suçlasalar da hiçbir
zaman onu yalancýlýkla,
sözüne ve tavýrlarýna güvenilmezlikle suçlamamýþlardýr. Nitekim risaletin ilk
dönemlerinde bir gün Safa
tepesine çýkarak bütün
Mekkelilere açýktan Ýslamiyet’i teblið etmeye karar
verdi ve orada toplananlara þunlarý söyledi: “Ey Kureyþliler, size þu daðýn arkasýnda bir düþman birliði
var desem inanýr mýsýnýz?”
“Evet, senin yalan söylediðini hiç görmedik.” cevabýný alýnca konuþmasýna
þöyle devam etti: “Öyleyse
ben büyük bir azaba uðrayacaðýnýzý size haber veriyorum. Allah bana en yakýn akrabamý uyarmamý
emretti. Allah’tan baþka
ilah yoktur demediðiniz
sürece size ne bu dünyada
ne de ahirette bir faydam
dokunur.” (Belâzurî, I.
120.) Güvenilir olmasý yanýnda, adaleti savunmasý,
zayýf ve güçsüzlerin yanýnda yer almasý, akraba
iliþkilerine önem vermesi,
anne ve baba hakkýný vurgulamasý ve benzeri özellikleri, O’nun, içinde yaþadýðý toplumda her zaman
ayrý bir yere sahip olduðunun göstergesi olarak tarihe geçmiþtir. Hz. Peygamber, gayrimüslimlere yönelik tavýrlarý konusunda
Müslümanlarý da bu olumlu nitelikleri haiz olma konusunda sürekli uyarmýþ-
12:11 Uhr
Seite 13
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Hz. Peygamber’in Gayri Müslimlerle
Ýliþkilerinde Temel Ýlkeler
týr. Örneðin ehli kitabýn
yoðun þekilde yaþadýðý
Yemen’e yönetici olarak gönderdiði Hz.
Muaz (r.a)’a “mazlumun bedduasýný almaktan da son derece
çekin, çünkü onun
bedduasý ile Allah arasýnda bir perde yoktur” uyarýsýnda bulunmuþtur (Buhârî, Zekât
41, 63, Meðâzî 60).
b) Sabýr
Hz.
Peygamber
gayrimüslimlere
ÝsProf. Dr. Þinasi Gündüz
lam’ý teblið ederken
bitmek tükenmek bilHz. Peygamber, dini inmeyen bir sabýr içerisinde
olmuþtur. Ýnsanlarla býkýp sanlara teblið ederken hiçusanmadan tekrar tekrar bir zaman zorlayýcý olmakonuþmuþ, onlara dinin mýþtýr. “Dinde zorlama
özü olan tevhid akidesini yoktur” (Bakara 256) ilkesi
anlatmýþtýr. Boþ polemik- çerçevesinde hiçbir zaman
lerden ve cedelleþmeler- insanlarý teblið ettiði meden uzak þekilde samimi sajlarý kabul etme konubir iliþki içerisinde olmuþ- sunda zorlamamýþ; bu kotur. Yine Kur’an’ýn altýný nuda þiddete baþvurmaçizdiði gibi insanlara hep mýþtýr. Ýnsanlara inanç koiyi davranmýþ, iyi sözlü ol- nusunda þiddeti önerenlemuþ, kaba ve agresif tutum re ya da bunu tasvip edenve tavýrlardan kaçýnmýþtýr. lere itibar etmemiþ; onlara
Nitekim teblið amaçlý ola- kapýyý her zaman kapatrak aralarýnda bulunduðu mýþtýr.
bazý topluluklarýn kendisiHz. Peygamber inansýn
ne yönelik kaba tavýrlarý ya da inanmasýn insanlarla
karþýsýnda bile öfkesini insanî iliþkiler baðlamýnda
dizginlemiþ ve onlar için hep yapýcý olmuþtur. Özelyalnýzca Allah’tan hidayet likle Medine döneminde
dilemiþtir. Örneðin Mek- bir arada yaþadýðý Yahudike’de artan baskýlar karþý- ler ve Arap müþriklerle,
sýnda kendisine Ýslam me- onlar Müslümanlara düþsajýný teblið etmede daha manlýk yapmadýkça ve
özgür bir ortam arama çer- arada bulunan antlaþmalaçevesinde Zeyd b. Hârise ra ihanet etmedikçe olumile birlikte gittiði Taif’te, lu iliþkiler geliþtirmiþtir.
kendisine Taif ileri gelenle- Onlarýn bazý olumlu niteri kaba davranmýþlar ve liklerinden yararlanmakta
ayak takýmýný kýþkýrtarak bir beis görmemiþtir. Örneonun taþlanmasýna ve þe- ðin Medine döneminin
hir dýþýna çýkarýlmasýna baþlarýnda Medine’deki
neden olmuþlardýr. Olduk- farklý gruplar arasýnda imça acý bir tecrübe olan bu zalanan ve Medine Vesikaolayda Hz. Muhammed sý adýyla meþhur olan söz(sav) Taiflilerin hidayete leþme metnine göre Müskavuþmasý için dua etmiþ- lümanlarla gayrimüslimtir. Onun bu müjdeleyici, ler þehirde barýþ içerisinde
baðýþlayýcý ve þefkat dolu bir arada yaþama imkâný
tutumu sayesinde baþlan- elde etmiþlerdir. Ortak sogýçta çeþitli karþý itirazlar rumluluklar
yüklenen
ve baskýlar olmuþsa da in- farklý gruplar bir toplum
sanlar onun teblið ettiði oluþturmuþlar ve antlaþma
mesajý dinlemekten, dü- maddeleri ihlal edilmediði
þünmekten ve bu mesaja sürece bu durum devam
olumlu cevap vermekten etmiþtir. Savaþ nedeniyle
Müslümanlara esir düþen
imtina etmemiþlerdir.
Arap putperestlerinden bic) Yapýcýlýk
le bazý konularda yararlanmýþtýr. Örneðin
Bedir Savaþý sonrasý
Müslümanlara esir düþen bazý putperestlerin
okuma yazma bilgilerinden yararlanýlmýþ
ve belirli bir sayýda
Müslüman’a okuma
yazma öðreten esirlerin serbest býrakýlmasý
saðlanmýþtýr.
d) Temel hak ve
özgürlüklere saygý
Hz. Peygamber, hitap ettiði insanlarýn
inanç, düþünce ve yaþam biçimindeki farklýlýklarýndan çok insan olmalarý özelliklerini öncelikle dikkate almýþtýr. Bir
baþka ifadeyle etrafýndakilere insan olduklarý ve herkes gibi bir can taþýdýklarý
gerçeðinden
hareketle
davranmýþtýr. Bu konuda
Müslüman olsun olmasýn
insanlar arasýnda bir ayrým
da yapmamýþtýr. Örneðin
bir defasýnda Medine’de
Müslümanlarla birlikte
otururken önlerinden geçen bir cenaze önünde ayaða kalkmýþtýr. Onun bu tutumu karþýsýnda “Ey Peygamber o ölen bir Müslüman deðildi” denilmesi
üzere “o da bir can taþýmýyor muydu?” diyerek insanlar arasýndaki en temel
asgari müþterek olan insan
olma niteliðinin önemini
vurgulamýþtýr.
Müslümanlarla bir arada yaþayan gayrimüslimlerin can, mal, ýrz ve din
özgürlüklerini garanti altýna almýþ; bunlara büyük
önem vermiþtir. Esasen bu,
dinin korumasý gereken temel deðerler olarak Ýslam’ýn önem verdiði bir
durumdur. Zira temel yaþam hakkýna tekabül eden
canýn korunmasý, inanç özgürlüðüne tekabül eden
dinin korunmasý, düþünce
özgürlüðüne karþýlýk gelen
aklýn korunmasý, malmülk ve sermaye edinme
özgürlüðüne karþýlýk olan
malýn korunmasý ile aile
kurma ve çocuk sahibi olma özgürlüðüne tekabül
eden neslin korunmasý Ýslam’a göre insana yönelik
temel kutsal alanlarý oluþ-
13
turmaktadýr. Bunlar yalnýzca Müslümanlar için
deðil bütün insanlar için
geçerli olan haklardýr. Ýþte
Allah Resulü de içerisinde
yaþadýðý toplumda Müslüman olsun olmasýn insanlarýn bu temel haklarýnýn
korunmasýna riayet etmiþtir. Müslümanlarýn antlaþmalýsý olarak Ýslam toplumunda yaþayan gayrimüslimlerle (zýmmilere) iliþkilere yönelik “bir zýmmiye
eziyet eden Allah Resulü’ne eziyet etmiþ olur. Allah Resulü’ne eziyet eden
ise Allah’a eziyet etmiþ
olur” diyerek onlara karþý
takýnýlacak tavrýn nasýl olmasý gerektiðine iþaret etmiþtir.
e) Hak ve
hakikate çaðrý
Hz. Peygamber’in temel görevlerinden en
önemlisi Allah’ýn kitabýný
insanlara iletmek, insanlarý uyarmak ve onlarý hak
ve hakikate çaðýrmaktýr.
Bu baðlamda o, herkese
yönelik bir uyarýcý ve hatýrlatýcý olmuþtur. Zaman
zaman kendisiyle tartýþan,
münakaþa yapan ve hatta
mücadele eden insanlar olmuþtur. Ancak o, sabýr ve
sebat üzere olan ilkeli tavrýný her zaman muhafaza
etmiþtir. Necran Hýristiyanlarý örneðinde olduðu
gibi bazý gayrimüslim
gruplar onun yanýna tartýþmaya hatta peygamberliðini test etmeye gelmiþlerdir. Onlarla günlerce
tartýþmýþ, onlara Ýslam’ý
anlatmýþtýr. Onlarýn þiddetli karþý çýkýþlarýna ve
meydan okumalarýna karþý
Hz. Peygamber þiddete sarýlmamýþ; yine hak ve hakikate olan baðlýlýðý ve güveniyle onlara karþýlýk vermiþtir. Örneðin Necranlýlarýn meydan okumalarý karþýsýnda Kur’an’da da ifade
edildiði gibi onlarý karþýlýklý mülaaneye (lanetleþme) davet etmiþtir. Yine o,
kendisine ve Müslümanlara misafir olan gayrimüslimler ibadet edecekleri bir
mekân talep ettiklerinde
Ýslam’ýn
en
kutsal
mekânlarýndan birisi olan
Mescidi Nebi’yi onlara
ibadet amaçlý olarak tahsis
etmekten de kaçýnmamýþtýr.
Hz. Peygamber kendisiyle konuþmak, görüþmek
26. sayi sayfalar
30.04.2009
14
ve hatta tartýþmak isteyen
kimselerden yüz çevirmemiþ; onun bu tutumu birçok kiþinin Müslüman olmasýna sebep olmuþtur.
Örneðin bir anlatýya göre
bir Yahudi kendisi gibi Yahudi olan arkadaþýna, “gel
þu peygambere gidelim”,
demiþ,
ikisi
birlikte
Rasûlullah’a gelmiþler ve
Müslümanlarla Yahudiler
arasýnda ortak olan dokuz
kesin âyeti/hususu sormuþlardýr. Peygamberimiz’in bunlarý cevaplamasý üzerine sonra O’nun elini ve ayaðýný öperek, Müslüman olmuþlardýr (Tirmizî, Ýsti’zân 33).
f) Adaletle hükmetme
Hz. Peygamber insanlar arasýnda her zaman tarafsýz bir hakem ve adaletle davranan ve orta yolu
savunan bir önder olmuþtur. Onun hakemliði yalnýzca Müslümanlar tarafýndan deðil, gayrimüslimler tarafýndan da önemsenmiþtir. Bu nedenle olsa gerek, Medine döneminde
gayrimüslimler zaman zaman gerek Müslümanlarla
aralarýnda yaþadýklarý sorunlar konusunda gerekse
kendi aralarýndaki problemler konusunda onu hakem tutmuþlardýr. Yahudiler arasýnda yaþanan bazý
hukukî sorunlar karþýsýnda Hz. Peygamber onlarýn
kendi hukuklarýna göre
aralarýnda hükmetmiþtir.
Hz. Peygamber’in adaletten ayrýlmayan bu özelliði
ve insanlar arasýnda güven
odaðý olan karakteri henüz
Peygamber olmadan önce
de bilinmektedir. Örneðin
henüz bir gençken Mekke’de Kureyþliler arasýnda
Haceru’l-Esved’in Kâbe’ye
yerleþtirilmesini kimin yapacaðý konusunda ortaya
çýkan ve oldukça tehlikeli
bir þekilde geliþen sorunu
onun hakemliði çözmüþtür.
Hz. Peygamber gündelik yaþamda gayrimüslimlerle sosyo-ekonomik iliþkilerini sürdürmüþ; onlarla zaman zaman borç alýþ
veriþi içerisinde olmuþtur.
Onun bir gayrimüslimden
aldýðý borca karþýlýk zýrhýný
rehin olarak býraktýðýna
dair rivayet oldukça dikkat çekicidir. Hz. Aiþe’nin
bildirdiðine göre Rasûlullah, zýrhý otuz ölçek arpa
karþýlýðý bir Yahudi’nin ya-
12:11 Uhr
Seite 14
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
nýnda rehin bulunmakta
iken vefat etmiþtir (Buhârî,
Cihâd 89, Megâzî 86; Müslim, Müsâkât 124–126). Ayrýca gayrimüslimlerle kurmaya çalýþtýðý iyi iliþkiler
baðlamýnda onlarýn davetlerine icabet etmiþ ve onlarý dinlemiþtir. Hatta bu nedenle bir seferinde kendisini yemeðe davet eden bir
Yahudi’nin suikastýna maruz kalmýþtýr.
g) Kültürel farklýlýklarý
gözetme
Ýnsanî iliþkiler açýsýndan gayrimüslimlerle bir
arada onlarýn temel hak ve
hukuklarýný gözeterek yaþama yanýnda, Hz. Peygamber kültür ve gelenek
açýsýndan onlardan farklý
olmaya da hep özen göstermiþtir. Giyim kuþamdan
saç-sakal þekline ve adetlere kadar her alanda Müslümanlarýn gayrimüslimlere benzememeye özen
göstermelerine dikkat çekmiþtir. Birçok sözünde bununla ilgili olarak Müslümanlara uyarýlarda bulunmuþtur. Örneðin “Yahudi
ve Hýristiyanlar saçlarýný
hiç boyamazlar. Siz onlar
gibi yapmayýn.“ (Buhârî,
Enbiyâ 50, Libâs 67) demiþtir. Yine O, namaza nasýl çaðrýlacaðý konusunda
önerilen boru öttürme ve
çan çalma tekliflerini Yahudilere ve Hýristiyanlara
benzeþileceði gerekçesiyle
hoþ karþýlamamýþtýr.
Gayrimüslimlere yönelik tavýrlarýnda hiçbir zaman herkesi ayný kefeye
koyan toptancý bir tavýr takýnmamýþ, insanlar arasýndaki farklýlýklara dikkat etmiþtir. Onun Mekke döneminde müþriklerin baskýlarýndan bunalan bir kýsým
Müslümaný Habeþistan’da
adaletiyle tanýnan Hýristiyan hükümdarýn ülkesine
göndermesi ve “… Orasý
hakikaten bir doðruluk
yurdudur. Allah sizi içinizde bulunduðunuz durumdan kurtarýncaya kadar orada kalýn” demesi
dikkat çekicidir. Diðer taraftan gayrimüslimlerden
gerek müþriklerin gerekse
ehli kitabýn zaman zaman
Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karþý þiddet politikalarý izledikleri, nefret
ve düþmanlýk gösterdikleri
ya da kýskançlýk ve hasetle
davrandýklarý bilinmekte-
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
dir.
Gayrimüslimlerin,
özellikle de ehli kitabý
oluþturan Yahudilerle Hýristiyanlarýn Müslümanlara yönelik tutum ve tavýrlarýný Kur’an çok çarpýcý
þekilde ele alýr. Hz. Peygamber’in ve Müslümanlarýn onlara yönelik takýnmalarý gereken tavýr konusunda Mekke’de nazil olan
âyetlerde (örneðin Ankebut 46-47) Ehli Kitab’a karþý nazik olunmasý ve onlarla diyalogda bazý ortak
noktalarýn vurgulanmasý
istenir.1 Peygamber’e indirilen kitaba (vahye), Arap
politeistlerden bir kýsmýnýn yaný sýra Ehli Kitab’ýn
da inandýklarý vurgulanýr.
Yine bu döneme iliþkin bazý ifadelerde (Nahl 43, Enbiyâ 7), önceden kendisine
vahyedilen kimseler (erkekler) hususundaki herhangi bir þüpheyi izale konusunda Ehli Kitab’a (Ehli
Zikr) müracaat edilmesi istenir. Mekke dönemine ait
bütün bu ifadeler dikkate
alýndýðýnda, Mekke döneminde vahiy geleneðine
sahip olan Ehli Kitab’ýn
Hz. Muhammed (sav)’e indirilen kitabý kabul edeceklerine dair güçlü bir
beklentinin olduðu ortadadýr.
Mekke döneminde söz
konusu olan bu beklenti,
Müslümanlarýn Medine’ye
hicretleri sonrasý da bir
müddet sürer. Nitekim Hz.
Muhammed (sav)’in, Hicret sonrasý Medine’de yaptýðý ilk faaliyetlerden birisi
olan ve Medine’de yaþayan farklý gruplarýn bir
arada birbirlerinin varlýðýna ve inancýna saygý göstererek yaþamlarýný sürdürmelerini garanti altýna alan
Medine Antlaþmasý (Medine Vesikasý), Medine’de
yaþayan Yahudileri ve onlarla antlaþmalý olanlarý da
kapsar.2 Bu antlaþmanýn
16. maddesinde, antlaþma
yoluyla Müslümanlara tabi olan Yahudilerin, “zulme uðramaksýzýn ve düþmanlarýna yardým edilmeksizin”
yaþamlarýný
sürdürecekleri garanti altýna alýnýr. Antlaþmanýn 18,
24, 37 ve 45. maddelerinde
antlaþmaya taraf olanlarýn
ortak savunma ve ortak
harcama konusundaki yükümlülükleri belirtilir; 23,
36 ve 42. maddelerde ise
antlaþma metni konusun-
da yetkili merciinin ve her
türlü ihtilafta baþvuru makamýnýn Hz. Muhammed
(sav) olduðu vurgulanýr.
Ancak yapýlan bu antlaþma fazla uzun ömürlü olmaz ve antlaþmaya taraf
olan Yahudi kabileleri teker teker antlaþmayý ihlal
etmeði yeðlerler.3
Mekke’de Müslümanlara karþý Arap politeistlerce temsil edilen güçlü muhalefet, böylelikle Medine’de Ehli Kitap’tan Yahudileri de kapsamýna alýr ve
Yahudilerin büyük çoðunluðu Hz. Muhammed
(sav)’in teblið ettiði vahyi
kabule yanaþmadýklarý gibi, her fýrsatta Arap politeistleriyle iþbirliði yapmaktan ve Müslümanlara karþý
planlar hazýrlamaktan kaçýnmazlar.
Kur’an, öteden beri Ehli Kitab’ýn aþýrýlýklar ve
aralarýndaki kýskançlýk nedeniyle gerçek konusunda
kendi aralarýnda ayrýlýða
düþtüklerinden bahseder
ve bunun üzerine Allah’ýn
inananlarý, onlarýn ayrýlýða
düþtükleri gerçeðe ilettiðini belirtir (Bakara 213, Ali
Ýmran 19). Yine Kur’an,
Hz. Muhammed (sav)’in
gizledikleri þeyleri (hakký)
açýklamak üzere kendilerine geldiðini, onlara Allah’tan bir nur ve açýk bir
kitap getirdiðini vurgular
ve onlarý aralarýnda hükmetmesi için Allah’ýn kitabýna çaðýrýr (Ali Ýmran 23,
Maide 15, 18). Ehli Kitab’ý,
“yalnýz Allah’a ibadet etme, O’na hiçbir þeyi ortak
koþmama ve ondan baþka
ilahlar edinmeme” þeklindeki ortak bir doktrini
(Tevhidi) kabul etmeye davet eder (Al-i Ýmran 64).
Ancak Ehli Kitap, bu çaðrýya genellikle olumsuz cevap verir; temelde kýskançlýk ve çekememezlik
nedeniyle Ýslam’a karþý çýkar ve Müslümanlarý
ayartmaya çalýþýr (Bakara
105, 109, Maide 59).
Kur’an, aslýnda onlarýn
Kur’an’ýn gerçekten Allah
katýndan indirildiðini bildiklerini (En’am 114) ve
onu oðullarýný tanýdýklarý
gibi tanýdýklarýný (En’am
20); ama buna raðmen gerçeði bile bile gizlediklerini
(Bakara 146) ifade eder.
Bununla da kalmayan Ehli
Kitap mensuplarý (Yahudiler ve Hýristiyanlar), kendilerinin “Allah’ýn oðullarý
dosya
ve sevgilileri” olduklarýný
(Maide 18), dolayýsýyla
yalnýzca kendilerinin (Yahudi ve Hýristiyan olanlarýn) cennete girebileceklerini (Bakara 111), bu durumda hidayete ulaþabilmek için Yahudi ya da Hýristiyan olmanýn gerektiðini (Bakara 135) ileri sürerler. Hatta bu konuda kendi
aralarýnda da öteden beri
var olan bir tartýþmayý yürüterek, Yahudiler, Hýristiyanlarýn hiçbir temel üzerinde olmadýklarýný, Hýristiyanlar ise Yahudilerin
hiçbir temel üzerinde olmadýklarýný (Bakara 113)
belirtirler. Yine onlar, her
birisi Ýbrahim’in kendilerinden olduðunu iddia
ederek, aralarýnda Ýbrahim
hakkýnda da tartýþýrlar (Ali Ýmran 65-66). Kur’an onlarýn bu iddialarý karþýsýnda Tevrat’ý, Ýncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni (Kur’an’ý) uygulamadýkça onlarýn hiçbir geçerli temel, hiçbir esas üzerinde olmadýklarýný (Maide 68) belirtir.
Gayrimüslimlerden bazýlarý Hz. Peygamber’e ve
Müslümanlara karþý olan
bu tutumlarý nedeniyle
Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karþý hemen her
fýrsatta çeþitli argümanlar
geliþtirmekten hatta bazý
kelime oyunlarý yaparak
onlara hakaret etmekten
geri durmamýþlardýr. Örneðin Müslümanlarla karþýlaþtýklarýnda bazen kelimeleri aðýzlarýnda geveleyerek selamun aleyküm
(size selam/esenlik olsun)
yerine samun aleyküm (size ateþ/azap olsun) demiþlerdir. Buna karþýlýk Hz.
Peygamber Müslümanlara
onlarla karþýlaþtýklarýnda
“ve aleyküm” demelerini
tavsiye etmiþtir (Bkn.
Buhârî, Selam 7, Ýsti’zân
22, Mürteddîn 4).
Doðal olarak zaman zaman Müslümanlarla gayrimüslimler arasýnda bazý
çatýþmalar çýkmýþtýr. Bu çatýþmalarýn kavgaya ve savaþa dönüþtüðü durumlarda bile her zaman masumlarýn korunmasýna riayet edilmesini istemiþ, örneðin savaþa karýþmayanlarýn, yaþlýlarýn, kadýnlarýn, çocuklarýn, evlerine ve
mabetlerine
kapanmýþ
olanlarýn zarar görmemesini saðlamýþtýr.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
ine bir firma, iþci
gücünün ucuz olduðu bir ülkeye taþýnma kararý aldý. Küresel
ölçekte at koþturan iþletmelerin gördüðü zararlarýn faturasý idarî mekanizmalarda yer alan patronlara deðil, yine iþcilere kesildi. Bu geliþmeye paralel
yaþanan diðer olaylar bir
takým hayatî sorularý gündeme getirdi. Bir ebeveynin evladýný katletmesi, ailede neler oluyor sorusunu tartýþmaya açtý. Buna
ek olarak, geçirdiði cinnetten dolayý arkadaþlarýný
öldüren gencin varlýðý,
toplumun geleceði genç
kesimin halini masaya yatýrdý. Nüfusun alt kesiminde bu sancýlar yaþanýrken,
zengin üst kesimin vergi
kaçakçýlýðý teþebbüsü, balýðýn baþtan koktuðunu
gösterdi. Ýç siyasetteki karmaþýklýða deðinen bu meselelere ek olarak dýþ politikadaki olaylarda gündemimizden hiç düþmedi.
Binlerce kilometre uzaklarda cereyan eden savaþlar bunlarýn baþýnda gelmekte. Terör, küresel ýsýnma ve fakirlik, insanýn takip etmekte epey zorlandýðý sorunlar yumaðýna
yeni eklemelerde bulundu.
Bütün bu olaylar, hayatýn merkezinde yer alan
insaný, yeni yaklaþýmlara
sevkediyor. Öyle ya, insan, tanýmlayan bir varlýktýr. O, kendi algýlama dairesine giren olaylarý tanýmak ve tanýmlamak ister.
Toplumda yer alan aydýn
kesim, onun bu isteðine
cevap verir. Bu kesimin
ürettiði düþünceler, kiþi ile
çevresinin uyumlu hale
gelmesini saðlar. Bu maksat için ortaya konulan
ürünler, nesnenin farklý
boyutlarýný göz önünde
bulunduran ölçülü bir dil
ile aktarýlýr. Aydýnýn, toplumun içiçe bulunduðu
sorunlarý çözme doðrultusunda vazifesini yerine
getiremediði, halktan koptuðu dönemlerde, aydýnhalk iliþkisinde deðiþiklikler yaþanýr. Halk ile aydýn
kesim arasýndaki iliþki
dengesinde “halk dili”nin
aðýr basmasý, yeni söylemleri beraberinde getirir. Ýþte, son yýllarda sýk sýk duyduðumuz populizm, halk
Y
12:11 Uhr
Seite 15
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Popülizmin sað kanadý
Ünal KOYUNCU
Sorunlarýn bir çok boyutunu göz önünde bulunduran bilgi ve analizden uzak, günlük kaygýlara dayanan siyasal söylemleri, farklý siyasal
gruplara mensup siyasilerden duymak mümkün. Özellikle de seçim
dönemlerinde sýkça görülebilen popülist yaklaþýmlarýn sol kanadý, sermaye ve emek arasýndaki gerilimleri ele alýrken, sað kanat, halkýn milliyetçi-muhafazakar eðilimlerini siyaset sahnesinde kullanmaktadýr.
dilinin þekillendirdiði bir
akým olarak karþýmýza çýkmaktadýr.
Yaþam mücadelesi içerisinde bulunan halk, sorunlarý tanýmlamada kendine has uslubu kullanýr.
Sorunu içerde deðilde dýþarda arayan kýsa ve net
ifadeler, bu uslubü tanýmlamada anahtar kelimelerdir. Yapýlan eleþtiriler, kendine deðil de daha çok
ötekine yöneliktir. Bu olgulardan hareketle þekillenen populizm, herþeyden
önce iþbirlikçi siyasi ve aydýnlara karþý halký ve
onun çýkarlarýný savunur.
Yaþanan sorunlarýn çözüme kavuþturulmamýþ olmasýnda suç tepedekilerindir. Halkçý yaklaþýma
göre, halkýn refahýný yeterince gözetmemiþ olan siyasiler, uluslararasý þirketlerin oyununa gelmekte ve
böylece vataný satmaktadýrlar. Ülkede yaþayan
azýnlýk ve yabancýlara fazla müsamaha gösterildiði
için ülkenin öz evlatlarý
kendi öz yurdunda gariptir.
Popülizmin
Avrupa’daki
sað kanadý
Bu belirtiler, genel olarak populizme dayanan
tüm siyasal söylemler için
geçerlidir. Sorunlarýn bir
çok boyutunu göz önünde
bulunduran bilgi ve analizden uzak, günlük kaygýlara dayanan siyasal
söylemleri, farklý siyasal
gruplara mensup siyasilerden duymak mümkün.
Özellikle de seçim dönemlerinde sýkça görülebilen
popülist yaklaþýmlarýn sol
kanadý, sermaye ve emek
arasýndaki gerilimleri ele
alýrken, sað kanat, halkýn
milliyetçi-muhafazakar
eðilimlerini siyaset sahnesinde kullanmaktadýr.
Avrupa ülkelerinin tamamýna yakýnýnda boy
gösteren sað popülizm, filizlenmeye baþladýðý 90’lý
yýllarda geçiçi bir belirti
olarak ele alýnmýþtý. “Sað
popülist partiler, vaadlerini gerçekleþtiremiyecekleri için en geç iktidar olduktan sonra halk desteðini kaybederler” tahmini,
geliþmeler göz önünde bulunduðunda, boþa çýktý.
Bu partiler farklý söylemlerle gündemde kalabilmeyi ve halkýn küçük bir
kesiminin desteðini de
alarak (Ýsviçre örneðinde
görüldüðü gibi) parlamentolarda yer almayý da
baþarabildiler. Bu geliþmelerin ardýndan cevaplandýrýlmasý gereken sorularýn
baþýnda, baþarýnýn arkasýnda duran sebepler nelerdir sorusu yer almaktadýr. Bu çerçevede, sað popülizmin, Avrupa’da güç
kaybetmekten ziyade niçin istikrar kazandýðý da
irdelenmesi gereken konular arasýndadýr.
Sað popülizmin hedefi,
diðer siyasal söylemler gibi, seçimlerde baþarý elde
etmektir. Dolayýsýyla, sözler ve araçlar bu hedefe
göre þekillenir. Demokratik düzenlerde “güç”e,
“iktidar”a giden yolun
halktan geçtiðinin bilincinde olan sað popülist siyasîler, bu bilinç doðrultusunda “halkýn dili”ni kullanýrlar. Sessiz yýðýnlara
ulaþmak, onlarýn sorunla-
rýný siyaset dünyasýna taþýyarak onlarý temsil etmekle mümkündür. Bu noktada, kamuoyunda tabu olarak kabul edilen hassas
konularýn gündeme getirilmesi, önemli bir iþlev
görür ve bu akýma “halk”
nazarýnda artý puan kazandýrýr. Gazetelerde çatýþmayý yansýtan konularýn okunduðundan yola
çýkan basýn organlarý, bu
akýmýn kutuplaþtýrýcý söylemlerini haber yaparak,
onlarýn reklamlarýna dolaylý olarak yer verir. Böylelikle kamoyunda var olmayý baþaran sað popülizmin lideri, belirli bir halk
kesimini
kamuoyunda
temsil etmeyi baþarmýþ
olur.
“Ulus” ve “Karizma”
Avrupa ülkelerinde var
olan sað popülist partiler,
baþarýlarýný borçlu olduklarý, geleneksel halk partileri tarafýndan gündeme
getirilmeyen ve toplum tarafýndan tartýþýlmaz ve dokunulmaz olarak kabul
edilen konularý siyasallaþtýrma yönteminde çok beceriklidir. Bu konularýn ilk
sýrasýnda temel insan hak
ve hürriyetleri yer almaktadýr. Anayasa ile teminat
altýnda bulunan temel hak
ve hürriyetlerin, popülizmin sað kanadýnda, evrensel açýdan hiçbir deðeri
yoktur. Daha doðrusu bir
deðer, “halk” için geçerliyken “öteki” için geçerli deðildir. Halkýn inancý ve
kültürel deðerlerine önem
atfeden milliyetçi-muhafazakar söylemi kullanan
sað popülizm, kendi halkýnýn bu deðerlerine gerekli
önemi gösterirken “öteki”
halkýn deðerlerini kabul
etmekten uzaktýr. Uzlaþmadan ziyade çatýþmaya
odaklanan bu hareketin
içinde çoðulculuða yer
yoktur. Bu açýdan bakýldýðýnda Avrupa Birliði pro-
15
jesi, her sað popülist hareket için “ulus”u tehdit
eden bir geliþmedir. Kendisiyle övünülen “ulus”,
ayrýca, ülkede yaþayan yabancý ve azýnlýklardan dolayýda tehlike altýndadýr.
Bu sebepten dolayý gerek
Avrupa Birliði gidiþatý ve
gerekse göç politikalarý sýnýrlandýrýlmalýdýr.
Siyaset sahnesinde yer
alan bu akým, kullandýðý
uslubtaki bir takým sýradýþý özelliklerle de dikkatleri
üzerine toplamaktadýr. Tabularýn yýkýlmasý, beraberinde
kutuplaþtýrmayý,
gerginliði artýrmayý getirmektedir. Gerginliðin arttýðý yerde olaylar makul
zeminde deðil, duygusal
boyutta ele alýnýr. “BenBiz” ile “Sen-Öteki” kavramlarý ile oluþturulan iki
kutuplu dünyada meseleler duygusallaþtýrýlarak
aktarýlýr. Bu süreçte kullanýlan bir diðer araç, hazýr
cevap sunduklarý için
komplo teorileridir. Belirli
bir karizmayý yansýtan
partinin lideri, yaþanan sorunlara gerçekdýþý ama radikal çözümler sunar. Ancak, bu çözümlerin uygulanmasý dengenin bozulmasý ve bir çok þeye zarar
verilerek
mümkündür.
Burada liderin hareketteki
konumuda önemlidir. Zira, bir karizma ekseninde
kümelenen her hareket, tabiki bir popülist hareket
deðildir, ama her popülist
akým, etrafýnda var olduðu bir karizma ile hayat
bulur. Burada hayat bulan
kesimi daha çok gelir ve
eðitim seviyesi düþük erkekler oluþturmaktadýr.
Küreselleþme süreciyle
baþlayan geliþmeler doðrultusunda kendisini dýþlanmýþ hisseden bu kiþiler,
kendisinin aydýn kesim tarafýndan temsil edilmediði
kanaatindedirler. Sað popülizm, þiddeti mübah sayan aþýrý saðýn arka bahçesi olarak, aþýrý saðýn kullandýðý söylemleri, demokratik düzende meþru
zemine aktarýr.
Kaynak:
Oliver Geden: Rechtspopulismus. Funktionslogiken – Gelegenheitsstrukturen – Gegenstrategien, SWP-Studie
(www.swp-berlin.org),
Berlin 2007.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:11 Uhr
16
Seite 16
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
haber
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
ATÝB 18. BÜYÜK KURULTAY GÖNÜL BÝRLÝÐÝ
ÞÖLENÝ BÜYÜK BÝR COÞKUYLA YAPILDI
ATÝB-Avrupa Türk islam
Birliði 18. Büyük Kurultay
Gönül Birliði Þöleni’ni KölnMülheimstadthalle’de kalabalýk bir katýlým ile gerçekeþtirdi.
Büyük ilgli gören ve Ayrupa`nýn dört bir yanýndan gelen 3 bin kiþinin üzerinde teþkilat mensubunun katýldýðý
Kurultay güzel bir þölen havasýnda yapýldý.
ATIB Þeref Baþkaný Musa
Serdar Çelebi, Fahri Baþkan
Fikret Ekin, Genel Baþkan Selahattin Saygýn ve Merkez
Heyet Üyeleri, Kadýn Kollarý
Baþkaný Hatice Sever, Gençlik
Kollarý Baþkaný Mustafa Çaðrý Öner, AYÖG Baþkaný Oðuzhan Aksoy, Genel Yönetim
Kurulu (GYK) Üyeleri ve bütün birimleri ile Teþkilat Baþkanlarý Kurultayda hazýr bulundular.
Kurultayýa
Avrupa’nýn
önde gelen Sivil Toplum Kuruluþlarý’da, büyük bir ilgi
göstererek üst düzey seviyede; DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi
Arslan, IGMG Genel Baþkaný
Yavuz Çelik Karahan, Almanya Müslümanlar Merkez
Konseyi (ZMD) Genel Baþkaný Dr. Ayyub Axel Köhler, Avrupa Alevi Denekleri Birliði
(AADB) Genel Baþkaný Aliþan
Hýzlý, Zaman Gazetesi Avrupa Genel Yayýn Yönetmeni
Mahmut Çebi, Ýhlas Medya
Gurubu ve Türkiye Gazetesi
adýna Zeki Þahin, Avrupa
Türk Birliði (ATB) Genel Baþkaný Recep Yýldýrým, Dünya
Ehl-i Beyt Vakfý (DEV) Genel
Baþkaný Fermani Altun, Avrupa Demokrasi Vakfý (ADV)
Genel Baþkaný Aydýn Yardýmcý, Hürtürk Genel Baþkaný
Hasan Tekin, Avrupa Ehl-i
Alevi Federasyonu(AEAF)
Genel Baþkaný Fuat Mansuroðlu ve Avrupa Türk Caferiler Birliði (ATCB) Genel Baþkaný Mehmet Irmak katýldýlar.
Açýlýþ Kur’an-ý Kerim’in
okunmasýnýn ardýndan, Ýstiklal Marþýmýz’ýn söylenmesi ve
Alman Milli Marþý’nýn çalýnmasýyla baþlayan kurultay,
ATÝB Köln Eðitim ve Kültür
Merkezi Baþkaný Hüseyin Pýnar’ýn selamlama ve teþekkür
konuþmasý ile devam etti.
Daha sonra açýþ konuþmasýný yapmak üzere, alkýþlar
asýnda kürsüye davet edilen
lmanya’da iktidardaki Hristiyan
Birlik
partileriyle
(CDU/CSU) Sosyal Demokrat
Parti’den (SPD) bazý milletvekilleri
“Vatandaþlýk Yasasý”nýn deðiþtirilmesini istiyor
Söz konusu milletvekilleri, 1974
yýlýna kadar Almanya’da doðan, anneleri Alman, babalarý yabancý olanlarýn Alman vatandaþlýðýna geçiþlerini kolaylaþtýrmak amacýyla Vatandaþlýk Yasasýnýn deðiþtirilmesini istiyor.
Almanya’da 1974 yýlýna kadar geçerli
olan ve 1913 yýlýnda hazýrlanan Va-
A
Genel Baþkan Selahattin Saygýn, ana baþlýklar halinde genel meseleleri, hizmetleri,
ATÝB’in temel yaklaþýmýný ve
duruþunu konu alan konuþmasýný yaptý.
Kurultayda Þeref Baþkaný
Musa Serdar Çelebi ve Fahri
Baþkan Fikret Ekin‘de mesaj
yüklü birer konuþma yaptýlar.
Konuþmasýnda, birlik ve
beraberliðin önemine deðinen
Þeref Baþkaný Musa Serdar
Çelebi ‘’Birlik içinde Milli ve
manevi deðerlerimizi korumak zorundayýz, vatandaþlarýmýz çocuklarýna mutlaka
Türkçe`yi öðretmeli ve sevdirmelidir. Bunu yaparsak
her alanda baþarýlý oluruz.
Avrupa`da kimliðimizle var
olamamýz ancak buna baðlýdýr.’’dedi.
Kurultayda ayrýca, bugüne kadar gece gündüz demeden, uzun yýllar büyük fedakarlýklarla teþkilatýn her kade-
mesinde görev yapan ve son
sekiz yýldýr Genel Baþkanlýðý
baþarý ile yürütmüþ olan, Fahri Baþkan Fikret Ekin`e bu hizmetlerinden dolayý kendisine
hizmet plaketi takdim edildi.
Fahri Baþkan Fikret Ekin de
konuþmasýnda ‘’ATÝB bugüne
kadar hep doðru olaný yapmýþtýr. Hakkýn, haklýnýn ve
mazlumun yanýnda yer almýþtýr. Hak nerede ise biz oradayýz düsturu ile haraket etmiþtir. Bundan sonra da böyle
olacaðýna inancým tamdýr.
ATÝB’in bir neferi olarak her
zaman hizmet edeceðiz’’ dedi.
Zaman zaman alkýþlarla
kesilen Baþkanlarýn, duygu
yüklü konuþmalarýndan sonra, kurultayýmýza katýlan Sivil
Toplum Kuruluþlarýnýn deðerli temsilcileri de, birer selamlama konuþmasý yaptýlar.
Konuþmalarýnda; ATÝB‘in Büyük Kurultay Þölenini tebrik
Milletvekillerinden vatandaþlýk
yasasýnýn deðiþtirilmesi talebi
tandaþlýk Yasasýna göre, sadece babasý Alman ve annesi yabancý olanlar
doðrudan Alman vatandaþý olabiliyordu. Almanya’da 1975 yýlýndan bu
yana, babasý ya da annesi Alman olan
yabancýlar doðrudan Alman vatandaþlýðýna geçebiliyor.
Yasa deðiþikliðini savunan Hristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU)
Milletvekili Willi Zylajew, 1974 yýlýna
kadar doðan ve sadece anneleri Alman olan yabancýlarýn da doðrudan
Alman vatandaþlýðýna geçme hakkýna
sahip olmalarý gerektiðini belirtiken,
SPD Milletvekili Sebastian Edathy de
yasanýn deðiþtirilmesi için sadece bir
cümlede deðiþiklik yapýlmasýnýn yeterli olacaðýný ifade etti.
ettiler. ATÝB’in yüklendiði
önemli misyonu takdir ettiklerini ifade eden temsilciler,
baþarý dileklerinde bulundular. Ayný zamanda Büyük Kurultay Þölenine Türkiye’den
ve Almanya’dan davet edilen
siyasetçilerin, yoðun programlarýndan dolayý katýlamadýklarýný üzüntüyle ifade
eden, tebrik ve baþarý masajlarý alkýþlar arasýnda okundu.
Kurultaya ayrý bir manevi
atmosfer katan, ATÝB Gençlik
Kollarýndan Oðuzhan Baþöz’ün okuduðu güzel ilahilerden sonra, sanatçýlar Ozan
Yusuf Polatoðlu, þiirleri ve
kendi bestesi olan birbirinden
güzel türküleriyle, Ahmet
Baydaroðlu ve Uður Iþýlak da
kendilerine özgü þiir ve türkü
yorumlarýyla, ATÝB Darmstadt Teþkilatý Türk Halk Müziði Korosu’nun, Anadolu`nun güzel türkülerinden
oluþan konserleri ve Barýþ
Halk Oyunlarý Ekibi’nin Kafkas Halk Oyunlarý, Karadeniz
ve Gaziantep Yöresi Halk
Oyunlarý’ndan oluþan, gösterileri ile salonu dolduran bütün herkese, coþkulu anlar yaþatarak güzel bir renk kattýlar.
Ayný zamanda ATÝB’in birimleri tarafýndan, salon dýþýna kurulan standlarda kitaplar, mahalli yemekler ve kýyafetler katýlýmcýlarýn beðenisine sunuldu.
Almanya Ýçiþleri Bakanlýðý ise
mevcut yasada deðiþiklik yapýlmasýna gerek olmadýðýný açýkladý. Bakanlýðýn bir sözcüsü, 1977 yýlýna kadar doðan ve sadece anneleri Alman olan
yabancýlarýn da basit bir açýklamayla
genel olarak Alman vatandaþlýðýna
sahip olma þanslarýnýn olduðuna dikkati çekti. Sözcü, mevcut yasayla bile
Alman vatandaþlýðýna geçmek için
baþvuruda bulunan bu konumdaki
yabancýlarýn çok sayýda þartý yerine
getirmek zorunda olduklarýný kaydetti.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
þe bakýn ki, gýda maddelerindeki aþýrý pahalýlaþma dolayýsýyla ortaya çýkabilecek küresel
huzursuzluklarýn neden
olabileceði sosyal sonuçlar konusunda alarm zillerini çalmak ve dünyayý
uyarmak,
Uluslararasý
Para Fonu Direktörü Dominique Strauss-Kahn ve
Dünya Bankasý Baþkaný
Robert Zoellick’e düþtü.
Doðal olarak bu uyarýlar,
dünyada karþýlýk buldu
ve tüm zengin endüstri
ülkelerinin Kalkýnma Yardýmý Bakanlarý acil yardým ve destek çaðrýsý yapmaya baþladýlar.
Hâl böyleyken, ekonomik kriz, iklim deðiþimi,
yakýt fiyatlarý ve gündem
olan gýda maddesi krizi
gibi küresel önemi olan
her konuda olduðu gibi,
yine bu krizlere neden
olan çevreler arsýz bir þekilde kendi yanlýþ politikalarýnýn ortaya çýkardýðý
sonuçlardan þikayet etmeye baþladýlar bile.
Hâlbuki, sorulmaya
deðer soru, geliþmekte
Ý
usgerechnet der
Direktor des Internationalen
Währungsfonds, Dominique Strauss-Kahn und
der Chef der Weltbank
Robert Zoellick, schlagen
Alarm und warnen die
Weltgemeinschaft im Angesicht globaler Unruhen
vor den sozialen Folgen
explodierender
Nahrungsmittelpreise. Natürlich bleiben diese Warnungen nicht ungehört,
Entwicklungshilfeminister aller reichen Industrieländer stimmen ein in
den Chor, der laut nach
Soforthilfe und Unterstützung schreit.
Und wieder einmal ist
es so wie bei allen Themen mit globaler Bedeutung, egal ob Finanzkrise, Klimawandel, Rohstoffpreise oder die aktuelle Lebensmittelkrise, die
gleichen Akteure, die diese Krisen verursachen,
beklagen weinerlich die
Wirkungen ihrer verfehlten Politik. Warum sprechen wir denn von einer
A
12:11 Uhr
Seite 17
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Açlýk...
olan ülkelerin sosyal
dokularýnýn temeline
neredeyse dinamit koyacak küresel gýda krizinin nereden çýktýðý
sorusudur? Nitekim,
Uluslararasý Para Fonu ve Dünya Bankasý’nýn, geliþmekte olan
ülkeleri,
borçlarýný
ödemeleri için döviz
yüklü mono kültürlere yatýrým yapmaya
zorladýðýný biliyoruz.
Þimdi gýda maddeleri için kendilerine
baðýmlý olduðumuz
büyük tarým alanlarý
kayboldu. Bununla beraber tüm uyarýlara raðmen
bir kýsýr döngü olan bu
uygulamalardan da vazgeçilmedi.
Öyle ki, en sonunda
karar mercii olanlar da,
kahve, kakao ve muz ile
karnýn doyurulamayacaðýný anladýlar.
Tek baþýna bu da yetmiyormuþ gibi, Batýlý endüstri ülkeleri tarým des-
Oðuz ÜÇÜNCÜ
tekleme politikalarý, tarým
ürünleri için ihraç talepleri, tarým ürünlerine yönelik ithal ablukalarý, tüketim tavýrlarýndaki deðiþiklik ile çiftçilerin ve küçük esnafýn yaþam alanýnýn temellerini ortadan
kaldýrdýlar. Sayýsýz örneklerden bir tanesi olan ve
üçüncü dünyadaki insanlarýn yaþamýný etkileyen
tavuk örneðine bakalým.
Biz, burada, gögüs eti
yediðimizden dolayý
tavuðun geri kalan
kýsmý belki de ihracat
yardýmlarý ile çok
ucuz fiyata dünya piyasasýna sürülüyor.
Dolayýsýyla mikro
krediler ile varolmaya
çalýþan bölgesel tavuk
eti ticareti yapanlar,
Batýlý aktörlerin gücü
altýnda ezilmeye baþladýlar. Hangi temel
gýda maddesi olursa
olsun, ortaya çýkan
tablo hep ayný: Endüstri ülkeleri rekabet
ortamýný bozuyor, üçüncü dünya ülkeleri sonuçlarý ile mücadele etmek
durumunda kalýyor.
Küresel ýsýnmanýn sonuçlarý olan kuraklýk ve
seller de cabasý.
Buna, küresel ýsýnma
nedeniyle ve doðal olarak
vicdanýmýzý rahatlatmak
için araba ve týrlarýmýzý
gýda maddelerinden yapýlma akaryakýt ile dol-
Hunger!!!
globalen Nahrungsmittelkrise, die drauf und dran
ist, dass soziale Gefüge
vieler Entwicklungsstaaten zu sprengen? Es waren doch allen voran
Weltbank und Internationaler Währungsfond,
die viele dieser Länder
quasi gezwungen haben,
devisenträchtige Monokulturen anzulegen, um
ihre Schulden abzutragen. Es gingen unweigerlich Ackerbauflächen verloren und die, wie sich
jetzt zeigt, verheerende
Abhängigkeit von Lebensmittelimporten
nahm ihren Lauf. Allen
Warnungen zum Trotz
wurde an der beschriebenen Praxis, die sich jetzt
als Teufelskreis erweist,
festgehalten. Nun erst
wird wohl selbst den
Entscheidungsträgern bewusst, dass man von Kaffee, Kakao und Bananen
allein nicht satt werden
kann. Als ob das allein
nicht reichen würde, haben die westlichen Industriestaaten mit ihrer Agrarsubventionspolitik,
mit ihrer Exportförderung für Agrarprodukte,
mit Importblockaden für
dieselbigen und mit einem veränderten Konsumverhalten den Bauern
und Kleinhändlern vieler
Entwicklungsländer quasi die Existenzgrundlage
entzogen. Nur eines von
unzähligen plastischen
Beispielen, wie allein unser
Konsumverhalten,
sprich der scheinbar
harmlose Griff in ein Supermarktregal die Existenzgrundlage von Menschen in der dritten Welt
tangiert, ist das Huhn.
Weil wir hier nur noch
das hochwertige Brustfleisch essen, wird der Rest
von den Massenherstellern, womöglich noch mit
Exportbeihilfen, zu Schleuderpreisen auf den Weltmarkt geworfen. Lokale
Anbieter von Geflügelfleisch, die vielleicht sogar
mit Mikrokrediten tapfer
versucht haben, sich eine
eigene Existenz aufzubauen, kapitulieren vor der
geballten Marktmacht.
Egal um welches Grundnahrungsmittel es geht,
das Schema ist immer das
Gleiche: der Wettbewerb
wird von den Industriestaaten verzerrt und die
dritte Welt kämpft mit
den Folgen. Dürren und
Überschwemmungen als
Folge des globalen Klimawandels geben Ihnen
dann praktisch noch den
Rest. Kommt darüber hinaus noch hinzu, dass wir
wegen des Klimawandels, natürlich auch um
unser schlechtes Gewissen zu beruhigen, unsere
Lastwagen und PKW´s
mit Kraftstoffen aus Nahrungsmitteln betanken,
brauchen wir uns doch
über die Folgen nicht
ernsthaft wundern. Es ist
17
durdumamýz da eklenince, ortaya çýkan sonuçlar
bizi ciddî anlamda þaþýrtmamalý. Ne diyelim, bunun adý kapitalizm.
Sözümona doða dostu
bio-akaryakýtlara olan talebin oranýndaki artýþ ne
kadar çoksa, buðday ve
mýsýr fiyatlarý da o kadar
artýyor ve üçüncü dünyadaki sosyal felaketler de o
derece büyük oluyor.
Hâl böyleyken, dünyada gýda maddeleri üretimini artýrmak isteyenler,
bio-akaryakýt saçmalýðýna
son vermek isteyip istemediðini, fakirin fakiri
olan insanlar üzerindeki
borç yükünü kaldýrýp kaldýrmayacaðýný, ayný þekilde dünya ticaretini, geliþmekte olan ülkelerin de
eþit imkan sahibi olacaðý
þekilde tanzim edip etmeyeceðini açýklamak zorundadýrlar. Aksi takdirde, sorunlarýn kökünü
halletmeksizin, acýlarý,
mütevazi yardýmlarýmýzla
hafifletmeye çalýþmakla
kendimizi sýnýrlandýrmak
zorunda kalacaðýz.
das einmaleins des Kapitalismus. Je größer die
Nachfrage nach vorgeblich umweltfreundlichen
Biokraftstoffen, umso höher die Getreide- bzw.
Maispreise und umso
größer die sich anbahnende soziale Katastrophe in
der dritten Welt. Wer jetzt
verlangt, die weltweite
Lebensmittelproduktion
zu steigern, sollte gefälligst auch erklären, ob er
dem Biokraftstoff-Wahnsinn ein Ende bereiten
will und willens ist, die
Ärmsten der Armen aus
der Schuldenfalle zu entlassen, sowie den Welthandel so zu gestalten,
dass auch die Entwicklungsländer endlich einen gleichberechtigten
Zugang zu den globalen
Märkten erhalten. Ansonsten werden wir uns
wohl wieder darauf
beschränken, die größte
Not mit unseren mildtätigen Spenden zu lindern,
ohne das Übel an seinen
Wurzeln zu packen.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
18
I. 2005 YANMASIN
DEMÝÞTÝK BU YIL DA
DEVAM !!!
Bu yýl 2005, 2006 ve 2007
yýllarýna ait vergi iþlemleri
birarada yaptýrýlabilir.
Alman vergi yasalarýna
göre istisnalar hariç, vergi iþlemlerinin yaptýrýlmasý iki
yýlla sýnýrlandýrýlmýþtý. Kýsacasý, 2005 yýlý vergi denkleþtirme iþlemlerinin en geç 31
Aralýk 2007 gününe kadar
yapýlmýþ olmasý gerekliydi.
Maliye Bakanlýðýnýn yapmýþ
olduðu bir deðiþikle, 2005 yýlýna ait vergi denkleþtirme
iþlemi 2008 yýlý sonuna kadar yapýlabilecek.
Bunun için, elinde hala
2005 yýlýna ait vergi kartý veya bunun yerine geçerli olan
vergi kaðýdý (elektronische
Lohnsteuerbescheinigung
für 2005) bulunanlar, ilk fýrsatta vergi uzmanlarýna giderek iþlemlerini yaptýrsýnlar. Aksi halde, yukarda da
deðindiðimiz gibi, tren kaçabilir. Tren kaçýnca ne olur?
Belki birkaç yüz euroluk alýn
teriniz devlet kasasýna ‘ihmal hediyesi’ olarak kalýr.
Oysa ki, bir vergi uzmanýna
hemen hesaplatabilirsiniz ve
bazan çok büyük sürprizlerle karþýlaþabilirsiniz.
Siz saygýdeðer okuyucularýmýza itiraf etmek zorundayým ki, bazen tembelliðimizin faydasýný da gördük.
Nasýl mý?... Herkesin bildiði
gibi, Federal Almanya`da rekor kýran vergi kanunlarý deðiþikliðidir. Hal böyle olunca, geçmiþe dönük olarak yapýlan bir yasal düzenlemeden ancak o ana kadar henüz iþlemlerini yaptýrmayanlar veya iþlemlerini yaptýrýp da itiraz edenler yararlanabilirler. Bu konuda tipik
örneði, Federal Anayasa
Mahkemesinin verdiði çocuk parasý kararýný verebiliriz. Hatýrlanacaðý üzere,
meslek eðitimi yapan veya
yüksek okulda okuyan çocuklarýn gelirleri net 7680
euroyu geçtiði takdirde çocuk parasý ödenmiyordu.
Anayasa Mahkemesinin kararýyla, çocuklarýn aylýk ücretinden kesilen sigorta
primleri yol ve eðitim masraflarýna eklenerek brütten
düþüldükten sonra net miktar hala 7680 Euroyu geçerse
çocuk parasý kesilir. Aksi
halde çocuk parasý ödenmesi
devam eder.
Çocuk parasýný yeniden
alma hakkýný kazanan binlerce aile, ayný zamanda satýn alarak oturduklarý evden
dolayý çocuklarý için aldýklarý ‘Kinderzulage’yi de ala-
12:11 Uhr
Seite 18
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
VERGÝ DENKLEÞTÝRMEDE 7 ÖNEMLÝ NOKTA
rak, bir taþla iki kuþ vurmuþ oluyorlar.
Bu arada okuyucularýmýzýn en çok ihmal ettikleri konulardan birisi
de, Almanca tabiri ile
‘Wohnungsbauprämie“
olarak adlandýrýlan ev
almaya teþvik primleridir. Herhangi bir yapý tasarruf kasasýna (Bausparkasse) yatýrýlan paralarýn yýllýk bin eurosu
üzerinden yüzde on olarak 100 euro prim olarak
devlet tarafýndan karþýlanmaktadýr. Tabii ki daha az para yatýranlar daha az para alýrlar. 2005
ve daha sonraki yýllara
ait yýllarýn dilekçelerini, üzerine vergi numaranýzý ve gerekli bilgileri yazarak ilgili
bankanýza verinýz.
ÜÇ SENEYÝ DE
AÞAN ÝSTÝSNALAR
NELERDÝR?
Aþaðýdaki istisnai durumlarda vergi denkleþtitrme iþlemleri on yýla kadar
geri dönük olarak yaptýrýlabilinir:
1. Eðer eþler vergi sýnýfý 3
ve 5`le çalýþýyorlarsa,
2. Geçen yýllar içinde iþsizlik, kýsa çalýþma, soðuk
hava parasý, yaþlýlýk parasý
veya hastalýk parasý alýnmýþsa ve miktarý 400 euroyu
geçmiþse,
3. Maliye bir hatýrlatma
mektubuyla eski yýllarýn
vergi denkleþtirme iþleminin
yapýlmasýný istiyorsa,
O zaman yukarýda belirttiðimiz iki yýllýk süre aþýlsa
bile hakkýnýz yanmaz.
II. TÜRKÝYE
EMEKLÝLÝÐÝ KONUSU
2005 veya 2006 yýlýna ait
vergi iþlemlerini yaptýrmayanlar bilhassa 2006 yýlýnýn
aktüel konusu olan Türkiye
Sosyal Sigortalar Kurumuna, Baðkura veya Emekli
Sandýðýna emeklilik için para yatýrmýþlarsa, mutlaka bu
masraflarýný
bildirsinler.
Çünkü hem Maliye`den oldukça yüklü bir miktarda
para almaktadýrlar, hem de
maliyeye bilgi verme zorunluluðunu yerine getirmiþ olmaktadýrlar.
Bazý
okuyucularýmýz,
2005 veya 2006 yýlýna ait vergi denkleþtirme iþlemlerini
yaptýrdýklarý halde, Türkiye
emekliliði için yatýrýlan paranýn Alman vergisinden
muaf olduðunu bilmediklerinden dolayý, bu haklarýnýn
yanmasýna üzülmektedirler.
Önce, 2007 yýlýnda bu iþlemleri yaptýranlarýn mutlaka
Asým TOZOÐLU
SSK`nýn yazýsýný ve ödeme
makbuzunu tercüme ettirerek Maliye`ye bildirmelerini
tavsiye ederim.
2006 yýlýndan haklarý yananlarýn da bir dilekçe ile
Maliye`ye baþvurmalarýný
bu baþvuru dilekçesini uzman kiþilere yazdýrmalarýný
salýk veririm. Eðer 2006 yýlýna ait vergi denkleþtirme iþleminde herhangi bir nedenle itiraz söz konusu ise, o itiraza ilaveten emeklilik konusu da deðerlendirilebilinir.
III. TÜRKÝYE
BAKIMLARINDA
65 YAÞ KONUSU:
Daha önceki yazýlarýmýzda da belirttiðimiz gibi, Federal Almanya Maliye Bakanlýðý 2007 yýlýndan itibaren geçerli olmak üzere yakýn akrabalara bakýmlar konuýsunda yeni düzenlemeler
getirdi. Bunlardan birisi de
bakým yapýlan kimselerin 65
yaþýndan daha genç olmasý
halinde bazý istisnalar hariç
(çalýþamayacak kadar sakat
olmak, 6 yaþýndan küçük çocuklara bakmak, bakýma
muhtaç insanlara bakmakla
yükümlü olmak, Üniversitede okumak, meslek öðrenimi görmek gibi...) bakýmlarýn kabul edilmeyeceði konusudur. Nitekim 2007 yýlýna ait vergi sonuç bildirilerini (Einkommensteuerbescheid) aldýðýmýz bu günlerde,
65 yaþýndan genç insanlara
gönderilen bakým paralarýnýn kabul edilmediðini görüyoruz. Bu sonuç bildirimlerine karþý mutlaka itiraz edilmelidir.
IV. ‘WÝR WOLLEN
KÝNDER, KEÝN ÝNDER’
DEMÝÞLERDÝ:
Federal Almanya`da azalan nüfusa karþý adeta kampanya baþlatan hükümetler
‘biz hintli deðil kendi çocuk-
larýmýzýn kalifiye eleman
olmasýný istiyoruz diyerek, insanlarý daha çok
çocuk yapmaya teþvik
etmiþler ve çalýþan insanlarýn çocuk sahibi olmalarý durumunda Almanca tabiri ile ‘Elterngeld’ denilen maaþýn
yüzde 67`sinin 12 ila 14
ay ödeneceði kanunu çýkarýlmýþtý.
Çalýþmayan anneler
için de, daha önceki yýllardan daha düþük de olsa ‘Erziehungsgeld’ yerine ‘Elterngeld’ verilmeye baþlanmýþtý.
Ne var ki, bu alýnan
paralarýn vergiye tabi
olacaðýný hiç kimse beklemiyordu.
V. Türkiye`den
Evlenenler Dikkat !!!
Federal Almanya`da yaþayan çok sayýda gurbetçimiz, izinde Türkiye`de evleniyorlar. Resmi iþlemler
yaptýrýlýyor ve genellikle sene sonuna doðru Türkiye`deki eþ ‘’Familienzusammenführung’ kanunundan
yararlanarak Almanya`ya
geliyor. Ne var ki, Türkiyedeki eþin Almanya`ya geliþi
bazan ikinci seneye kalýyor.
Bu ise, ailenin 3 veya 4000
Euroya varan zarara uðramasýna yolaçýyor. Kýsacasý,
Türkiye`deki eþin 31 Aralýktan önce Almanya`ya girmiþ
olmasý gerekmektedir.
Eðer aile birleþimi çeþitli
nedenlerden dolayý bu yýl
içinde mümkün olmayacaksa, Federal Almanya`da çalýþan eþ, Türkiyedeki eþi için
kaymakamlýktan bakým belgesi çýkartarak bakým yapabilir ve bakým yaptýðý aylarla
oranlý olarak vergi iadesi
alýr. Evlendiði aydan itibaren yukarda belirtilen aylýk
340 euroyu göndermiþ olmasý gereklidir.
Aile birleþimini hýzlandýrmak için tüm gerekli evrakýn birlikte götürülmesinde büyük yarar vardýr. Böylelikle vize iþlemlerini hýzlý
bir þekilde yapýlabilir. Bazan,
bir avukat yardýmýyla eþin
ayný yýl içinde Almanya`ya
getirilmesi çok daha avantajlý olmaktadýr.
VI. RESMÝ NÝKAHI
OLMADAN EVLÝ
OLANLARIN
DURUMU:
Federal
Almanya`da,
resmen evli olmadýklarý halde, ortak çocuðu olan binlerce aile yaþamaktadýr. Resmi
nikahlarý olmadýklarý için
bekar gibi vergi ödemekte-
bilgilendirme
dirler. Eðer eþlerden birisi
çalýþýyor ve mesela kadýn evde çocukla ilgileniyorsa, çocuk üç yaþýný doldurana kadar çalýþan eþ, çalýþmayan
eþin geçimini saðlayacak
yardýmý vergiden düþebilir.
Kýsacasý geliri yetmeyen
’’çoðunuzun annesine’’ veya
‘’babasýna’’ bakým yapabilirsiniz. Eþin hiç geliriyoksa,
yýllýk bakým miktarý 7680.
eurodur ki bu da bakýmý yapan kimseye hayli maddi
menfaat saðlamaktadýr.
Öte yandan, çocuðunuz
için vergiden muaf olan 1308
euroluk ‘Entlastungsfreýbetrag für Alleinerziehende’
kýsmý, yanýnýzda baþkasý olduðu için vergiden düþemiyorsunuz. Bu da madolyonun öbür yüzü.
VII. KISA
HATIRLATMALAR!:
Türkiye bakýmlarý için
Ocak`tan itibaren havale yapýld mý? Yapýlmadýysa ilk
fýrsatta yapýlsýn. Çünkü maliye ilk havaleden itibaren
bakýmlarý kabul ediyor.
Almanya`da
yaþayan
emekli veya iþsiz anne veya
babalara yapýlan bakýmlarda, ayný evde oturmayanlar,
bakým yapýlan kiþilerin hesap numarasýna para havale
etmek zorundalar.
Türkiye`ye gönderilen
havalelerin, ordaki banka
þubesinden çekildiðine dair
‘havale alýndýsý’ belgelerini
mutlaka saklayýnýz.
Aile bireylerinden herhangi birinde, 30 veya daha
yüksek oranda özürlülük
belgesi varsa, mutlaka vergi
denkleþtirmede
bildirin.
Eðer bu belgelerde yüzde 50
ve yukarda ve G harfi varsa,
iþ yolu iki katý km. hesaplanýr, ihmal etmeyin. Bu belgelerde H harfi varsa, yýllýk
vergi muafiyeti 3700 euro,
ayrýca 900 euro yol masrafý
ve yine 924 euro bakým masrafý vergiden düþülür.
Ev tamiratý için yapýlan
masraflarda, tamircilere ödenen ücretler vergiden düþülür (Handwerkerrechnung).
Bausparkasse prim dilekçelerini ihmal etmeyin. (Antrag
auf
Wohnungsbauprämie). Bunlar 2005, 2006
ve 2007 yýllarý için doldurulur.
Vergi uzmanýna verilecek
ücretten kaçarak bu iþin ehli
olmayan kiþi veya kuruluþlara iþlemlerinizi yaptýrmayýn. Hem kanunen yasaktýr
hem de maddi zarara uðrarsýnýz.
Daha geniþ bilgi için:
069/731919
Veya [email protected]
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:12 Uhr
Seite 19
26. sayi sayfalar
30.04.2009
20
12:12 Uhr
Seite 20
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
haber
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
IGMG GENÇLÝK ÝDARECÝLERÝ
WUPPERTAL’DA BULUÞTU
uppertal- Kýsa adý
IGMG olan Ýslam Toplumu Milli Görüþ teþkilatý, Gençlik Teþkilatýnýn düzenlediði “Gençlik Ýdareciler Günü“
4000 genç idarecinin katýlýmýyla
Wuppertal Uni-Halle’de yapýldý.
Murat Gençay’ýn sunduðu
program, 2008 yýlý Avrupa
Kur´an-ý Kerim okuma büyükler
1.si Fatih Çiçek’in okuduðu
Kur´an-ý Kerim tilavetiyle baþladý.
Abdullah ve Erhan Ak’ýn
okuduðu ezgilerin ardýndan,
gençlik teþkilatýnýn sinevizyon eþliðinde faaliyetleri sergilendi.
IGMG Gençlik Teþkilatý Teþkilatlanma Bþk. Bayram Kýlýç´ýn yaptýðý bölgelerin yoklamasýnýn ardýndan, Merkez Yürütme Kurulu
Üyeleri tanýtýldý.
“ASÝMÝLASYONA HAYIR
UYUMA EVET”
IGMG Gençlik Teþkilatý Bþk.
Mesut Gülbahar selamlama konuþmasýnda, son iki yýldýr özellikle gençlerin kimliklerini korumalarýnda, seminerlerle ve ev
sohbetleriyle çalýþma yaptýklarýný
belirtirken, amaçlarýnýn; gençliði
savaþa deðil, barýþa, güzelliðe teþvik ettiklerini, Abi-Kardeþ ve Ev
sohbetleriyle gençleri þuurlandýrdýklarýný belirtti.
Gençlik Bþk. Gülbahar, gençliðin bu hayýr yolunda gece gün-
W
düz demeden çalýþtýðýný, gayelerinin sadece Allah´ýn rýzasý ve insanlýðýn saadeti olduðunu vurguladý.
“REHBERÝMÝZ KUR´AN
VE SÜNNET´TÝR”…
Gülbahar, asimilasyona karþý
olduklarýný, fakat gençliðin içinde
yaþadýðý toplumla barýþýk olmalarýný ifade ettiklerini belirtirken,
“Milli Görüþ gençliðinin rehberi
Kur´an ve Sünnet’ tir” dedi.
PLAKATLAR…
IGMG Gençlik Teþkilatý
MYK´dan ayrýlan 2 yöneticiye verilen Üstün hizmet plakatýnýn ardýndan, kürsüye IGMG Genel
Baþkaný Yavuz Çelik Karahan geldi.
“EKÝLEN TOHUMLAR
YEÞERDÝ”…
Karahan konuþmasýnda öncelikle gençlik idareciler gününe
katýlan gençlere teþekkür ederek
baþarýlý ve hayýrlý çal¦¾malarýndan dolayý onlarý tebrik etti.
Baþkan Karahan, IGMG’nin
Avrupa`da 40 yýldýr hizmet ettiðini, ekilen tohumlarýn yeþerdiðini,
bunlarýn da salonda bulunan ve
bulunduklarý yerlerde hizmet
eden gençler olduðunu söyledi.
Bizler, burada yaþayan Avrupa´lý Müslümanlarýz, bunu Almanya Ýçiþleri bakanýmýz sayýn
Wolfgang Schäuble de ifade etmiþtir.
Schäuble bir konuþmasýnda;
'Ýslam ve Müslümanlar Avrupa’nýn bir gerçeðidir' demiþti.
Milli Görüþ gençliði çok okumalý,
Ýslam tarihini bilmeyen gençlik,
geleceðini göremeyendir.” dedi.
AVRUPA FARKLI
ÝNANÇLARA SAYGI
GÖSTERMELÝ…
Karahan, "Son zamanlarda
Avrupa´da ýrkçýlýk maalesef artmaktadýr. Siz gençler, bilinçlenip
insanlýðýn saadeti için daha çok
çalýþmalýsýnýz” dedi.
Teþkilatýmýz yarýnlara emin
adýmlarla yürümektedir.
Son zamanlarda Ýslama ve
Müslümanlara yapýlan hakaretlerin insan haklarýna uymadýðý, Ýslam medeniyetinde her zaman
farklý inanan tüm insanlara saygý
gösterilmiþtir, ayný saygýyý Avrupa´nýn da göstermesini umuyoruz.” dedi.
“GENÇLER OKUYUN
VE MESLEK
SAHÝBÝ OLUN..!”…
Karahan gençlere hitaben,
okumalarýný ya da meslek sahibi
olmalarýný tavsiye etti.
“Gelecek gençliðindir, Gençler gelecektir” diyerek konuþmasýný tamamladý.
PLAKATLAR…
Daha sonra baþarýlý 3 bölgeye
baþarý plakatý verildi.
Bunlar 2006/2007 yýlý itibariy-
le Avrupa 1.si Stuttgart, 2.ci Hessen ve 3.cü Düsseldorf bölgesi oldular.
Plakatlarý bizzat Genel Bþk.
Yavuz Çelik Karahan gençlik baþkanlarýna verdi.
31 Mayýs 2008`de Belçika´da
gerçekleþecek “Kardeþlik ve Dayanýþma Günü” için klip izlendi
ve gençler oraya davet edildi.
MALÝK AKBAÞ
MEDYA ÖDÜLÜ…
39 yaþýnda vefat eden Milli
Gazete Avrupa Eski Gnl. Müdürü
Malik Akbaþ’ýn anýsýna 2. defa
Malik Akbaþ medya ödülü verildi.
Ödüle layýk olan IGMG gençlik teþkilatý Berlin, Hamburg ve
K. Ruhr bölgesi tanýtma baþkanlarý oldular.
Afiþ katagorisinde, Berlin bölgesi, Broþür katagorisinde, Hamburg bölgesi, Fotoðraf katagorisinde, K.Ruhr bölgesi ödüllerin
sahibi oldular.
Ödülleri eski IGMG gençlik
teþkilatý tanýtma baþkaný Ýlhan
Kaya ve Malik Akbaþ medya ödülünün ilk sahibi Ali Atik Milli Gazete adýna takdim ettiler.
ALPER SÖYLEDÝ
SALON COÞTU…
Türkiye’den proðrama katýlan sanatçý Alper, bir güneþ doðuyor ve aðlama karanfil ezgileriyle
salondaki gençleri coþtururken,
IGMG Kadýn Kollarý gençlik teþkilatýnýn Bölgeler film yarýþmasýnda dereceye giren 3 film izlendi ve ödülleri kadýn kollarý gençlik baþkaný tarafýndan sahiblerine
verildi. IGMG gençlik baþkanlarýndan görevi devreden eski
gençlik baþkanlarýna Sami Ganioðlu, Ahmet Özden ve Ýbrahim
Kaygýsýz tarafýndan plakatlar verildi.
Proðramýn 1. bölümü 1 saatlik
mola için burda sona erdi.
Proðramýn 2. Bölümü mükemmel ev sohbetleri klibinin ardýndan, sahneye günün hatibi
olan IGMG Ýrþad Baþkan Yrd. ve
Avrupa Fýkýh Konseyi Üyesi
Mustafa Mullaoðlu geldi.
Mullaoðlu yaptýðý mükemmel konuþmasýyla salondaki
gençleri coþtururken, konuþmasýnýn sonunda alkýþ sesleri bitmek
bilmedi.
Sanatçý Alper’in yine üç ezgi
ile iþtirak ettiði proðramda salon
da gençler yine coþtu.
ÞAHANE SHOW…
Bekir Develi’nin mükemmel
Stand-Up Show’unun ardýndan,
Gençlik MYK ve Bölge gençlik
baþkanlarý sahneye alýndý. Proðram topluca dua ve kapanýþ
Kur´an-ý Kerim tilaveti ile son
buldu.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:12 Uhr
haber
Seite 21
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
21
GÜNEY BAVYERA`DA KUR`AN
AÞIKLARI SALONLARA SIÐMADI
GMG Güney Bavyera Bölgesi
Gençlik Teþkilatý tarafýndan organize edilen Maide-i Kuran
programý Ingolstadt Saturn Arena’da yapýldý. Program, Ahmet Kalyon ve Yusuf Gülperi tarafýndan
Türkçe ve Almanca olarak sunuldu.
Abdurrahman Sadien’in açýlýþ
Kur’an-ý Kerim’i ile baþlayan programýn açýlýþ konuþmasýný IGMG
Gençlik Teþkilatý Güney Bavyera
Bölge Baþkaný Cengiz Altýnýþýk yaptý. Altýnýþýk, programýn baþarýyla
gerçekleþmesinden duydugu memnuniyeti dile getirerek programda
emeði geçenlere teþekkür etti. Cengiz Altýnýþýk’ýn konuþmasýnýn ardýndan kürsüye gelen IGMG Güney
Bavyera Bölge Baþkaný Abdüssamet
Temel bir selamlama konuþmasý
yaptý. Abdüssamet Temel; Münih
Baþkonsolosluðu adýna programa
katýlan Din Hizmetleri Ateþesi Mustafa Temel, Bosna-Hersek Münih
Baþkonsolosu Satko Bitangaýya, In-
I
golstadt Belediyesi Eski Baþkaný Peter Schnell’e, IGMG Genel Sekreteri
Oðuz Üçüncü ’ye Katolik ve Protestan kilise temsilcilerine, Türk ve
Müslüman dernek temsilcilerine,
dünya birincisi hafýzlara ve tüm katýlýmcýlara teþekkür etti. Temel, barýþ ve adalet dini olan Ýslam’ýn Müslümanlar tarafýndan her platformda
doðru bir þekilde tanýtýlmasýnýn
önemini vurguladý. Temel konuþmasýnda ayrýca, gençlerin Kur’an
okuyan ve Ýslam’ý yaþayan kimseleri örnek almasýný tavsiye etti.
Daha
sonra
T.C.
Münih
Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri
Ateþesi Mustafa Temel de bir konuþma yaparak, Kur’an’ýn önemine
dikkat çekti.
Programda IGMG Genel Sekreteri Oðuz Üçüncü de güzel bir selamlama konuþmasý yaptý. Üçüncü
Almanca olarak yaptýðý konuþmasýnda IGMG’nin konumu ve çalýþmalarý hakkýnda bilgi verdi.
IGMG’nin dini ve sivil bir topluluk
olduðunu
hatýrlatan
Üçüncü,
IGMG’nin amacýnýn ise, Avrupa’da
yaþayan Müslümanlara her konuda
yardýmcý olmak ve Müslümanlarýn
dinî deðerlerini en güzel þekilde öðrenmelerini ve yaþamalarýný saðlamak olduðunu söyledi.
Üçüncü’nün konuþmasýnýn ardýndan baþlayan Maide-i Kur’an
programýnda birbirinden deðerli
hafýzlar kýraatlerini sundular. Programýn bu bölümünün sunuculugunu ise IGMG Maide-i Kur’an programlarý Genel Koordinatörü Ali Börek üstlendi. 20. Avrupa Kur’an-ý
Kerim yarýþmasýnýn birincileri ve
Abdurrahman Sadien’in de programa katýlarak, Kur’an okumalarý izleyiciler için hoþ bir sürpriz oldu.
Programa Kari olarak; Irak’tan Ali
Cevat, Ingolstadt’tan Makedonyalý
Xhelal Kalloshi, Türkiye’den Ýshak
Danýþ ve Mýsýr’dan Dr. Ahmet Naina da katýlarak dinleyenlere Kur’an
ziyafeti sundular.
Program Bruckmühl Camii
imam Hatibi Fatih Saltabaþ’ýn duasý
ve karilere plaket takdim edilmesi
ile son buldu.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
22
GMG Kardeþlik ve Dayanýþma Günü’nde Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan, çeþitli konulara iliþkin görüþlerini anlatacaðý bir konuþma ile çeþitli
geliþmeler hakkýndaki tavrýný da ortaya koyacak.
IGMG Genel Sekreteri
Oðuz Üçüncü ise, Ýslam
Toplumu Millî Görüþ tarafýndan bir yýl boyunca gerçekleþtirilen hizmet ve faaliyetleri deðerlendireceði
bir konuþma yapacak.
Programa, Avrupa ve Ýslam ülkelerinden sivil toplum kuruluþlarý ile çeþitli
siyasî kuruluþlarýn temsilcileri de davet edildi. Bu kuruluþlarýn yaný sýra, sosyal
hizmetler alanýnda hizmet
verilen ve ortak çalýþma yapýlan ülkeleri temsilen bu
sene Endonezya, Nijer,
Bangledeþ, Pakistan, Filistin, Bosna, Arnavutluk, Makedonya’dan sivil toplum
kuruluþ temsilcileri de katýlýyor. Kardeþlik ve Dayanýþma Günü’ne katýlan kuruluþlarýn temsilcileri de birer
I
12:12 Uhr
Seite 22
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
IGMG Kardeþlik ve
Dayanýþma Günü 31 Mayýs’ta
Ýslam Toplumu Millî Görüþ Kardeþlik ve Dayanýþma Günü,
31 Mayýs’ta Belçika’nýn Hasselt þehrinde yapýlýyor.
Hasselt’deki Ethias Arena’da saat 12.00’da baþlayacak.
selamlara konuþmasý yapacak.
Kardeþlik ve Dayanýþma
Günü’nde Avrupa 19.
Kur’an-ý Kerim Tilavet Yarýþmasý’nda birinci gelen
Fatih Çiçek ile Yunus Emre
Yanaz Kur’an-ý Kerim oku-
yacaklar. Ayrýca, tanýnmýþ
kariler de Kur’an-ý Kerim
tilavet edecekler.
Programýn kültür-sanat
haber
bölümünde ise Kültür ve
Turizm Bakanlýðý Güzel Sanatlar Genel Müdürlüðü
Daire Baþkanlarýndan Bayram Bilge Tokel türküleri
ile sahnede yerini alacak.
Tokel’e, Kültür ve Turizm
Bakanlýðý sanatçýlarýndan
Fatih Erenler, Turgay Coþkun, Hakan Tufan sazlarý
ile eþlik edecekler.
Tasavvuf müziði ve ilahiler bölümünde ise Devlet
Sanatçýsý Mehmet Akça yerini alacak. Akça’ya Hollanda’dan Grup Tevazu eþlik edecek. Sanatçýlardan
Muhammed Parlak ise ezgileri ile sahne alacak.
IGMG FM programcýlarýndan Murat Gencay’ýn
sunacaðý
programda,
IGMG Eðitim Baþkanlýðý
Eðitim Hizmet ve Materyalleri sergisi düzenliyor.
Sosyal Hizmetler Baþkanlýðý da hizmetlerini sergileyeceði bir programýn yaný
sýra, Çocuk Kulübü, çocuklarýn eðleneceði özel bir
program hazýrladý.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
bilgi
MEHTER NEDÝR
Mehter dost, sevgi, birlik ve kahramanlýk ocaðýdýr. Mehteri kendine has
özellikleri ile korumak yaþatmak gelecek nesile býrakmak her Türk'ün görevidir. Mehter; mýzýkacý, çadýrcý, kavas gibi muhtelif
manalarda kullanýlmýþ bir
tabirdir Mehter Farsça
"MIHTER" kelimesinin Osmanlýlarca ULU-BÜYÜK
manasýna gelen bir kelimesinden alýnmýþtýr. Dilimizde bu kelimenin Arapçalaþtýrýlmýþ þekillerinden
"MEHTER" kullanýlmaktadýr.
MEHTERÝN ÖNEMÝ
Bu konuyla ilgili Evliya
Çelebi'nin, Sultan 4. Murat
devrinde büyük bir ordu
olayýný Þöyle anlatýr. "Mimarlarýn mý, yoksa mehterlerin mi alayda önceliði konusunda karar verilemez.
Bu hususta görüþmek üzere Mimarbaþý ile Mehterbaþý Sultan Murat'ýn huzuruna çýkarlar; Mimarbaþý baþlar söze: Padiþahým! Mehterler pirsiz esnaf olup
Cemþid sanatýný tutmuþ bir
alay Deccal kavmidir, biz
padiþahýmýza
saraylar,
selâtin camileri, köprüler
yaparýz, Ýslam ordusunda
lüzumumuz, hizmetimiz
vardýr; elbet mehterlerden
evvel geliriz! der.
Bunun üzerine mehterbaþý da þu iddiada bulunur.
Padiþahým! Hangi bir
tarafa gitseniz mehabet,
þevket, salâbet ve þöhretiniz için, dosta düþmana
karþý davul, kudüm, nefir
döverek gitmeniz lazýmdýr.
Cenk Meydanlarýnda gaziler cenge salmak için köslere biz tokmak çalarýz ve askeri þevke getirip biz kaldýrýrýz, padiþahýmýz bir þeye
üzülse huzurunda oniki
makam, yirmi dört þube,
yirmi dört usul, kýrk sekiz
terkip musiki faslý edip,
padiþahýmýzý neþelendiririz. Eski hükema; saz ve
söz hanende, âdemin gönlüne safa verir, demiþler.
Biz de ruha gýda verir esnafýz. Bahusus ki nerede
Resulullah'ýn âlemi olsa,
orada dabl-ý Al-i Osman
bulunmak gerekir...
Bunun üzerine Sultan 4.
Murat, mehterlerin mimarlardan evvel geçmesini irade buyurur...
ÝSTANBUL'UN
FETHÝNDE MEHTER
12:12 Uhr
Seite 23
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
MEHTER nasýl çýktý?
Biliyor musunuz?
Asýrlarlýk gurur kaynaðý devletimiz Osmanlý'dan
bu yana gelen MEHTER ve MEHTERAN'ýn nasýl
ortaya çýktýðýný, kelime anlamýný biliyor musunuz?
Ýþte bir solukta okuyacaðýnýz bir dosya!..
Fatih Sultan Mehmet,
Fethin devam ettiði bir sabah þafakla beraber topçularýnýn yanýna gitti. Toplar
atýlýrken, Okmeydaný'na
dolmuþ binlerce ulema,
hep bir aðýzdan tekbir getirmeye baþladýlar. Yüzlerce davul ve zurnadan oluþan devasa bir mehteran
düþünün. Osmanlý ordusuyla beraber, savaþ meydanýnda bulunuyor. Fatih
Sultan Mehmet, Ýstanbul
surlarýnýn önüne geldiðinde, 300 kiþilik mehter takýmýnda, 100 zurna, 70 davul
durmadan çalýyor; kalp ve
ruhlarý coþku ve heyecana
getiriyor. Okmeyda'nýndaki ikinci mehter de Haliç
surlarýna hücum eden kýtalarýn harp þevkini artýrýyordu. Gök gürültüsünü
andýran korkunç ve insanýn içini ürperten sesler çýkarýyorlar, toplarýn seslerini bile susturuyorlardý. Yine Fatih Sultan Mehmet,
Ýstanbul'a giren muhteþem
zafer alayýnýn ortasýnda,
gözlerini yýkýlmýþ surlara
dikti, sonra atýný ileri sürdü. Maiyet bölükleri, yeniçeri arkasýndaki mehteran,
davul ve zurnalarýný çalarak devirler açýp kapayan,
asýrlar önce müjdelenmiþ
olan bu mutlu güne mutluluk katýyor ve cenk havasý
çalýyordu. Zaferlerden sonra ezan okunur ve mehter
çalýnýrdý.
AVRUPA'DA MEHTER
MUSÝKÝSÝNÝN NE GÝBÝ
ETKÝLERÝ OLMUÞTUR
18. Asýrdan itibaren birçok memleketlerde mehteran bölüklerinden etkilenerek buna benzer gruplar
kurulmaya baþlanmýþtýr.
Bestekâr Mozart ve
Haydn da mehter müziðinden ilham alarak meþhur bestelerini meydana
getirmiþlerdir.
Büyük Alman bestecisi
Beethoven'in büyük senfonisinin son bölümü, meh-
terin kösüyle, davulu ve
zurnasýyla seslendirilmiþtir. Beethoven'in Türk Marþýný mehterin bir cenk marþýndan adapte ettiði bilinmektedir.
Yine Avusturyalý Bestekâr Mozart'ýn, Türk askerlerinin hatýralarýný terennüm eden Allah Allah
seslerini nakarat halinde
kullanarak, Türk Marþý diye bir eser meydana getirdiði de vakýadýr.
Alman bestekârý Wagner bir mehter konserini
dinlerken heyecanlanmýþ,
kendisini tutamayarak " Ýþte musiki buna derler" diye
mehter hakkýnda hissiyatýný ifade etmiþtir.
18. YY. içinde Avusturyalýlar ve Prusyalýlar, daha
sonra Ruslar, Almanlar ve
Fransýzlar mehter teþkilatýndan etkilenerek mýzýka
takýmlarý kurmuþlardýr.
ÝÞTE MEHTERÝN
TARÝHÇESÝ
Mehter Dünyanýn ilk ve
en eski alaturka Ordu bandosudur.
Hun'lar zamanýndaki
adý Tuð olan ve vurmalý
sazlarla nefesli sazlardan
oluþan askeri mýzýka okulunun Fatih'ten sonra aldýðý isim, Hun'lardan beri
Türk savaþ tekniðinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziðin amacý, çok
uzaklardan duyulan ve gitgide yaklaþan gök gürültüsüne benzer yabancý bir
müzmin sesiyle düþmanýn
moralini bozup savaþacak
güç býrakmamak, düþmaný
teslim almak suretiyle harbi en kýsa zamanda bitirmek ve böylece bir bakýma
insan kýyýmýný önlemektir.
Dünyanýn en eski askeri
bandosu olan mehtere ilk
olarak Orhun Kitabelerinde rastlanmaktadýr. Bu kitabelerde “Kübürge” ve
“Tuð” olarak anlatýlan askeri bandonun, 11. yy. ya-
zýlmýþ Divan-ü Lügat-it
Türk’te Hakanlarýn huzurunda müzik yaptýðýný anlatýlýr. O zamanlarda küvrük (kös), tomruk (davul),
çenk (zil) ve nay-i Türkî
adýndaki sazlardan oluþan
“Tuð”lar, savaþlarda ve
özel günlerde müzik yapmaktaydýlar. Ayrýca “Tuð”
Türklerde hâkimiyetin de
sembolü olmuþtur.
Selçuklularýn T'abýlhâne veya Nevbet hane dediði bu kurumda Hunlardan
beri ikisi nefesli, dördü
vurmalý altý temel çalgý yer
almýþtýr: Ýslamiyet`ten sonra adlarý zurna, boru (nefir
veya þahnay), çevgan, zil,
davul ve kös'e çevrilen yurað, boygur, çöken, çanð,
tümrük ve küvrük. Savaþta
ordunun önünde giden
kös, davul, nakkare, zil,
çevgan, çalpara, çengi harbi, zurna ve boru gibi yüzlerce vurmalý ve nefesli çalgýnýn çalacaðý müzik, savaþ, tören ve oyun (spor)
amaçlarý için özel olarak
bestelenirdi.
Osmanlý imparatorluðuna Anadolu Selçuk
Türklerinden geçmiþtir.
Þöyle ki Osman Gazi'nin
kurduðu Beylik; Bizanslýlara karþý birçok önlemli savaþlar kazanmýþ olup topraklarýný geniþletmiþtir. Bu
savaþlar neticesinde Osman Gazi'nin, Selçuklu hükümdarý Aladdin Keykubat'a yararlýðýný göstermek
ve bu savaþlarda kazandýðý
bazý harp ganimetlerini
Selçuklu Hükümdarýna hediye olarak göndermiþtir.
Bu arada Ýnegöl kalesini de
kuþatarak beyliðine dâhil
ederek büyütmüþtür. Bu
olaylardan çok memnun
kalan Anadolu Selçuklu
Hükümdarý adamlarýnda
KARA BALABAN ÇAVUÞ
vasýtasýyla 1284 tarihinde
Osman Gazi'ye bir ferman
göndererek kendisini kut-
23
lamýþ ve Emirlik payesi ile
Ýstiklal
(EGEMENLÝK)
sembolü sayýlan Tuð, Âlem
Tabýl (DAVUL) Nakkare
(ÇÝFTENARA) Hakkaniyeti, Adaleti temsilinde Ak
(BEYAZ) renkte sancak
göndermiþtir. Osmanlýlarca TABLI ALI'i OSMAN
adý ile anýlan ilk mehter
nevbeti (KONSER) 1289 tarihinde Bileciðin bir kasabasý olan söðüdün büyük
Mescit meydanýnda Osman Gazi ve silah arkadaþlarýnýn huzurunda bir ikindi vakti ayakta dinledikleri
bir nevbet (KONSER) ile
Osmanlýnýn hazarda ve seferde çok büyük hizmetler
verecek olan Mehter takýmý kurulmuþ olur.
Osman Gazi ve silah arkadaþlarýnýn ayak üzre
dinledikleri bu nevbet
(KONSER) Selçuklu hükümdarýna gösterdikleri
hürmetten dolayýdýr. Bu
adet Osman Gazi'den sonraki Padiþahlarca da devam etmiþtir.
Mehterin ayný makamda birçok parçayý art arda
çalýp söylemesine nevbet
vurma denirdi. Önceleri
günde beþ kez her namazdan önce nevbet vuran
Mehterhane-i Hakaný, II.
Mehmet döneminde yalnýz
ikindi namazlarýndan önce
çalmaya baþladý. Bunun dýþýnda cüluslarda, kýlýç
alaylarýnda, zafer müjdesi
geldiðinde, arife divanlarýnda, þehzade ve sultanlarýn doðum ve sünnet düðünlerinde de çalardý. Barýþ zamanýnda özel yerinde
çalan Mehterhane-i Hakaný, seferde padiþahýn (o
yoksa serdarýn) çadýrý
önünde nevbet vururdu.
17. yüzyýlýn sonunda ve 18.
yüzyýlda Topkapý Sarayý'nda Demirkapý denen
yerde, ayrýca Eyüp sultan,
Kasýmpaþa, Galata, Tophane, Beþiktaþ, Rumelihisarý,
Yeniköy, Kavak, Beykoz,
Anadoluhisarý, Üsküdar
gibi semtlerde geceleri yatsý namazýndan sonra ve
halký sabah namazýna kaldýrmak için güneþ doðmadan hemen önce nevbet
vurulurdu.
Bu olayý tevid eden Hadidi tarihinde þöyle der:
HENÜZ (HALEN) VAR
PADÝÞAHLARDA ADET
AYAK ÜZRE DÝNLERLER ÇALINSA NEVBET
Mehter takýmý yüzyýllar
26. sayi sayfalar
30.04.2009
24
boyunca 3 kýtada Asya, Afrika ve Avrupa'da hazarda
ve seferde önemli görevler
yapmýþtýr. Bilhassa savaþlarda Türk ordularýna verdiði heyecan ve kahramanlýk ifade eden Mehter musikisi marþlarý ile Türk ordusu karþýsýnda bunalan
düþman ordularý Türk Sancaðýndan önce Mehter takýmýna hücum ederek onu
susturup saf dýþý býrakma
faaliyetlerine giriþmiþlerdir.
16. 17. ve 18. yy.da yetiþen Bestekâr ve icracýlarý
eliyle askeri musiki sanatýnýn zirvesine ulaþan mehter musikisi hem savaþlar,
hem Osmanlý elçi veya heyetlerine eþlik eden þatafatlý takýmlar münasebetiyle
tanýndýðý Avrupa'da önce
ordu birliklerini, sonra da
bestecileri etkilemekte gecikmedi. Daha 1683'te Viyana'ya yürüyen Jan Sobieski'nin ordusuna mehter
etkisiyle vurmalý çalgý arttýrýlmýþ bir askeri bando eþlik etmiþti. Batýlýlarýn çoðunlukla Yeniçeri müziði
anlamýna gelen terimlerle
adlandýrdýklarý mehteri ilk
uygulayan Lehler oldu
(l741): Avusturya, Rusya,
Prusya ve Ýngiltere de arkalarýndan geldi.
Daha sonra mehter,
bünyesinde barýndýrdýðý
sazlardaki deðiþikliklerle
kapatýldýðý 1826 tarihine
kadar geliþmesini sürdürür.
Mehterhane 1828'de II.
Mahmut tarafýndan kapatýlmýþ, bunun yerine III. Selim'in yakýn dostu Napolyon'un emekli bando subaki yýldýr Münih`te tesettür giyimin tek adresi olan Tekbir Giyim taþýndýðý yeni adresiyle artýk
Münihlilere daha yakýn.
Münih`te geçtiðimiz aylarda Türklerin yoðun olarak
yaþadýðý Landwehr Str. 34
numaraya taþýnan Tekbir
Giyim, artýk tüketicisine
daha yakýn olmanýn mutluluðunu yaþýyor.
Ý
12:12 Uhr
Seite 24
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
yý Giuseppe Donizetti'ye
Mýzýka-i Hümayun adlý
Batý kopyasý saray bandosu oluþturulmuþtur.
Dünyanýn ilk askeri
bandosunun tekrar yaþatýlmaya baþlanmasý ise Eski
Yeniçeri bandosunu ve ordusunu sembolik olarak
temsil etmek için mehter:
1914 yýlýnda askeri müze
bünyesinde yeniden kurulmuþtur. Bu dönemde Mehter musikisini icra eden icracýlara ek olarak, bir tuð
takýmý ile yeniçeri ortalarýný sembolik olarak temsil
eden tarihi birlikte mehtere
ilave olmuþtur. Böylece askeri müzede faaliyete geçirilen mehtere tarihi bir hüviyet kazandýrýlmýþtýr. 1.
Dünya savaþý, Kurtuluþ savaþý ve Cumhuriyetin ilk
yýllarýnda askeri müzede
varlýðýný sürdüren mehter:
1935 yýlýnda tekrar kaldýrýlmýþtýr.
1952 yýlýnda ise askeri
müze bünyesinde Mehter
takýmýný yeniden kurdurularak daha sonraki yýllarda
kurulacak Mehter takýmlarýnýn da önünü açmýþtýr. Bu
tarihten sonra da Cumhuriyet Türkiye’sinde günümüze kadar yaþatýlmýþtýr.
MEHTER DÝZÝLÝÞ
VE YÜRÜYÜÞÜ
Mehter takýmýnýn kendine has bir yürüyüþ þekli
vardýr.
Yürüyüþlere daima Besmele ve sað ayakla baþlanýr. Yürüyüþ yapýlýrken her
üç adýmda atýþta saða ve
sola dönülerek yürünür.
Bu Mehter takýmýnýn saða
ve sola RAHÝMALLAH KERÝMALLAH manasýna
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
gelen selamlama yürüyüþüdür. Yoksa bazý çevrelerin ifade ettiði gibi iki ileri
bir geri þeklinde deðildir.
MEHTER DUASI
Allah Allah, Celilü'l Cebbar, Muinü's - Set tar
Halýku'l - Leyli ve'n - Nehar, Layezal, Zülcelâl, birdir Allah Anýn birliðine,
Resul-ü Enbiya Peygamberimiz Cenab-ý Ahmed-i
Mahmut-u Muhammed
Mustafa (Bütün efrad elleri
göðüste olduðu halde
rükûa gelir gibi eðilirler)
Al-i evladý-ý Resulü müçtebi imdadý-ý ruhaniyetine;
bir cümle Âlem- Ý Ýslam’ýn
sýhhatü selametine, Ordularýmýzýn devamý Muzafferiyetine Aziz Devletimizin
Beka-ü temadüsüne üçler,
yediler, kýrklar, göçenler
demine devranýna "Hu diyelim Huuu" denildikten
sonra bütün mehter takýmý
davul ve zilleri þiddetle
vurarak dokuz defa "Hu"
çekerlerdi. Sonra da üç defa kös vururlardý.
Eli kan kýlýcý kan, sinesi
üryan, ciðeri püryan, meydan-ý þahadette Allah yoluna revan, Kahrýmýz Gazabýmýz düþmana ziyan!...
Adüvden korkmadýk korkmayýz hiç-bir zaman Kuraanda Zafer va-ad ediyor
Hazreti Yezdan Uðrun açýk
olsun ey Serdarý Mücahid,
Hüda kýlýcýný keskin etsin.
Ömrünü gün gibi bedid!
Fahri âlemi hoþnut etsin.
Hak, gaza-i ekberin etsin
mübarek ve Sait.
Takýmýn içinden evvelce
seçilmiþ dik ve güzel sesli
biri tiz perdeden: "Nasrünminallahi ve fethün karib.
Ve beþþiri! L müminin"
ayetini okur, üç defa "Allah" diyecek kadar dururdu. Sonra bütün aletlerle
beraber davullar ve kösler
hafif vurarak devamlý teramole yaptýðý sýrada hepbir
aðýzdan "Allah Allah" deyince susarlar ve baþ eðerek geriye döner ve daðýlýrlar.
MEHTER MÜZÝÐÝ
Mehter müziði klasik
Türk müziðindeki makam
ve usullerin kullanýldýðý
teksesli bir müziktir. Peþrev, semai, nakýþ, cengi
harbi, murabba, kalenderi
gibi formlarý vardýr. Mehterhane'nin repertuarýnda
bunlardan baþka serhat
türküleri de yer almýþtýr.
Buna karþýlýk, bazý mehter
peþrevleri de fasýl müziðinde çalýnmýþtýr. Mehter müziðinde ahlâtý, revani, saf
gibi fasýl müziðinde hemen
hemen hiç kullanýlmamýþ
usullere yer verilmiþ, bunlarýn çoðu, o usulde bestelenmiþ yapýtlarýn form adý
da olmuþtur.
Mehter müziðinin bestelerinin çoðunu Mehterhane'de görevli müzikçiler
yapmýþtýr. Günümüze ulaþan mehter melodilerinin
en eskileri Nefiri Behram,
Emir-i Hac, Hasan Can ve
II. Gazi Giray gibi 16. yüzyýl bestecilerinin yapýtlarýdýr. Notasý bulunan yapýtlarýn da büyük çoðunluðu
17. yüzyýldan kalmýþtýr. Bu
yüzden belli baþlý bestecileri Zurnazen Edirneli Daðý Ahmed Çelebi, Zurnazenbaþý Ýbrahim Aða, Müstakim Aða, Ham mali ve
Münih`te Tekbir Giyim Sesleri
Tekbir Giyim Münih`te Yeni Adresinde
Konuyla ilgili olarak
gazetemize açýklamalarda
bulunan Münih Tekbir Giyim`in sahibi Vedat Þahin
sunduklarý geniþ ürün yelpazesiyle artýk tüketiciye
daha yakýn olmanýn mut-
luluðunu
yaþadýklarýný
söyledi.
Ýzinden Ýzine Alýþveriþ
Devri Sona Erdi
Günlük giyimden etek
ve abiyeye, eþarp ve pardesüden tesettür mayoya
kadar geniþ ürün yelpazesiyle her yaþtan ve her kesimden bayana hizmet
sunduklarýný anlatan Þahin artýk izinden izine alýþveriþ devrinin sona erdiðini söyledi.
bilgi
Þah Murad'dýr. Hýzýr Aða
da 18. yüzyýlýn en büyük
mehter bestecisidir. 16. ve
17. yüzyýlýn çoðu peþrev
formunda olan yapýtlarý
Ali Ufki Bey'in ünlü derlemesi Mecmua-i Saz ü Söz
ve Kantemiroðlu Edvarý
adýyla tanýnan Kitabý Ýlmi'l-Musiki ala Vechi'l-Hurufat aracýlýðýyla günümüze ulaþmýþtýr.
Mehter müziði bestecileri Osmanlý ordusuna cesaret ve coþku verici, düþman askerini korkutucu
melodiler yaratmaya özen
göstermiþlerdir. Osmanlýlarýn Avrupa'nýn ortalarýna
kadar ilerlemesi, 17. yüzyýlda mehter müziðindeki
birçok öðenin Avrupa müziðine de girmesine yol açmýþtýr. Bunlarýn baþýnda
kös, nakkare, çevgan, halile gibi belirsiz ses veren
vurmalý çalgýlarýn kullanýlmasý gelir. Ayrýca bazý batýlý bestecilerin yapýtlarýnda
mehter müziðinden esinlenilmiþ bölümler de vardýr.
Mehter, sanýlanýn aksine sadece marþ çalmaz.
Kendi yapýsýna uygun kâr,
karçe, beste, semai, fasýl
þarkýlarý, serhat ve Rumeli
türküleri, peþrev ve saz semaileri de mehterin repertuarý içinde yer alýr.
KIYAFETLER
Saz baþlarý kýrmýzý cübbe, kýrmýzý kavuk, kýrmýzý
þalvar, sarý üç etek ve sarý
yemeni giyerler. Diðer sazlar koyu mavi cübbe, kavuk, þalvar ve renkli üç
etek ile kýrmýzý yemeni giyerler. Çevgânlar da saz
baþlarý gibi giyinirler.
Ürünlerini Türkiye ile
ayný zamanda ve ayný fiyata satýþa sunduklarýný
belirten Þahin bu yüzden
artýk bayanlarýn alýþveriþ
için izin sezonunu beklemelerine gerek olmadýðýný
kaydetti.
Þahin; tüm dost ve
müþterilerimizi yeni yerimizdeki kampanyalarýmýza bekliyoruz dedi.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
Seite 25
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
u ve gelecek olan sayýlarýmýzda –inþaallah- geniþ çapta ergenliði ele alacaðýz.
Ergenlik
döneminde
genç; sosyal olmaya yani
dýþadönük yaþamaya baþladýðý, duygularýný çok yoðun yaþadýðý bir dönemdir.
Sadece annenin ve babanýn
onun üzerinde etkisi olmaktan ziyade artýk çevre,
okul ve arkadaþlar da eklenir. Öyle ise ERGENi hayatýn farklý alanlarýnda ele
alalým:
ERGENÝN
Arkadaþlýk iliþkisi
Yaklaþýk 7 yaþlarýndan
sonra arkadaþlarýn çocuk
üzerindeki etkisi hissedilmeye baþlanýr. Ergenlikte
ise, arkadaþa verilen deðer
daha da artar. Erkek ve kýz
annesiyle veya babasýyla
paylaþtýðý özelini arkadaþýyla paylaþmaya baþlar,
o’nun fikrine çok önem verir ve “annem/babam beni
zaten anlamaz” duygusuna kapýlýp, ebeveylerine bu
tür bir tavýr alabilir.
Buluð çaðýný izleyen yýllarda ergenin arkadaþ çevresi geniþler. Böylelikle insan iliþkileri ile ilgili deneyimleri oluþur. Bir çok kez
“neden böyle yaptý, biz arkadaþ idik”, “beni sýrtýmdan vurdu, bunu bana nasýl yapar”, “artýk o benim
arkadaþým deðil” diye söylentiler kulaðýnýza gelebilir.
Yanlýz sosyal geliþimi için,
akranlarý ile beraber olmalý, buna benzer tecrübeler
yapmalýdýr ergen. Esas
olan, bu gibi olaylarý kolay
atlatabilmesi ve bunun için
çocuðunuzun yanýnda ol-
B
12:12 Uhr
hayat
Ergenlik Dönemi
Ýkbal NUR - Pedagog
duðunuzu hissettirmelisiniz, o’nu sonuna kadar
dinlemeli –asýl konuyu bazan bilmesenizde, bu ona
güven verecektir- ve o’na
nasihat yerine “benim bu
konudaki fikrim þu” diyerek kendi düþüncelerinizden bahsetmelisiniz. Yanlýz
bu dönemlerde annenin,
babanýn ve diðer yetiþkinlerin dünya görüþleri reddedilebilir, ki buna hazýrlýklý olup sabýrlý olmalýsýnýz. Çünki içinde bulunduðu arkadaþ çevresinin deðerleri ve dünya görüþleri
genç için önem kazanmaya
baþlar. Bazý durumlarda ergen akran grubuna kabul
edilmek için veya arkadaþlarý tarafýndan onay görmek için onlarýn hareketlerini, tutumlarýný benimser
görünür. Dolayýsýyla kimin
arkadaþlýk yaptýðýna dikkat etmelisiniz; lakin çocukluk döneminde ona belirli deðerler aþýlamýþ ve
vazgeçilmez unsurlar olduklarýný öðrettiyseniz, ergenin kendisi arkadaþ seçiminde titiz davranacaktýr.
Arkadaþlarýný zaman
zaman eve yemeðe davet
edip tanýþma imkaný arayýn ki, akranlarý hakkýnda
kendi fikriniz oluþsun ve
bu düþüncelerinizi -her zaman olmasý gerektiði gibitatlý bir dil ile kýzýnýz/oðlunuz ile paylaþýn. Unutmayýn ki, anne-baba ile çocuk
arasýnda ebeveyn otoritesi-
25
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
ne dayalý bir iliþki vardýr.
Ergenin akranlarý ile kuracaðý iliþki ise farklýdýr. Daha çok eþitlikçi bir sosyal
temasý gerekli kýlar. Akranlar eþit bilgiye ve yetkeye
(otoriteye) sahiptir. Bu
farklýðýn oturmadýðý bazý
ergenlerin, ebeveynlerine
akranlarýmýþ gibi davrandýklarýný ve konuþtuklarýný
görmekteyiz. “Benimle ne
biçim konuþuyorsun” tepkisini verir çoðu anne ve
babalar.
Akranlarý ile kurduðu
iliþkide ise, baþta eþitlikçi
sosyal iliþki kurmayý, güvenli davranýþ göstermeyi
kendi düþüncesini ifade etmeyi, baþkalarýnýn fikirlerini hoþgörü ile karþýlayabilmeyi öðrenir. Dolayýsýyla
demin de bahsettiðimiz gibi, ebeveyne bu dönemde
sabýrlý olmak, hoþgörülü
olmak ve daha dikkatli ve
diplomatik davranmak zorundadýr.
Þu noktaya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Çocukluk döneminde, çocuðunuzun arkadaþlarý ile
“þu çocuðun çok kötü huylarý var, benim çocuðum etkilensin
istemiyorum,
onunla görüþtürmeyeceðim” düþüncesiyle, iliþkileri kýsýtladýysanýz, ve yetiþkinlerle olan temaslarýnda
horlanmýþ ise çocuk, bunun etkilerini de ergenlik
ve yetiþkinlik döneminde
taþýr. Akranlarý ile de sos-
yal iletiþim kuramayan çocuk, arkadaþlarý tarafýndan
kabul görme konusunda
sorunlarý olacaktýr, ve bu
çocuk güvensiz, kýrgýn, içine kapanýk, küskün olur.
Ergenin belki içinde bulunduðu zorluklardan birtanesi de þu, ki bu Avrupa`da yaþayan gençlerin en
büyük zorluklarý. Ergen aileden gelen deðer yargýlarý
ile arkadaþlarýndan gelen
deðer yargýlarýný birbirleri
ile uyuþturma uðraþý içindedir. Sadece arkadaþlarýndan gelen deðil, okul-öðretmen ve kültürü farklý
olan bir çevreden gelen deðer yargýlarý da eklenmektedir. Bu farklý deðerler
hakkýnda konuþmalý, hangi
deðerin sizin ailevi yapýnýza uymadýðýný mantýklý
açýklamalýsýnýz. “Bu saate
dýþarý çýkamazsýn!”, “O
dapdar pantolonu giyemezsin kýzým!”, “Ne kýzarkadaþý, ne küpesi oðlum?!”
gibi misaller çoðaltabildiðimiz. Geç bir saatte dýþarý
çýkmanýn tehlikelerinden
bahsetseniz? Dar bir pantolonun haya ve edeb anlayýþýnýza neden ters düþdüðünü (ki çocukken belirli bir
ölçüde haya duygusu aþýlanmýþ ise, dar bir pantolonu giyme arzusu uyanmýyacaktýr)? Oðlunuzun o
yaþta bir kýz arkadaþý olmasýnýn neden yanlýþ olduðunu anlatsanýz? Türk kültüründe kulaðýna küpe ta-
kan erkeðe neden hoþ bakýlmadýðýný anlatsanýz? yukarýda sýraladýðýmýz emirler yerine? Muhakkak daha
baþarýlý olacaksýnýzdýr. Yanlýz sürekli yasaklayýcý olmamaya dikkat etmelisiniz, malum çocukluk ve ergenlik döneminde çok sýkýlan çocuklar, ellerine ilk geçen fýrsatta kurtulmak için
ya kaçarlar, ya erken yaþta
evlenirler, evden taþýnmak
isterler vs. vs. Yani yaþatýlmýþ ortamýn tam tersini
aramayý ve yaþamayý arzulayacak ve çaba gösterecek.
Arkadaþlarý ile olan iliþkisine dönerek bu yazýmýza son verelim.
Ergenin belli bir alanda
hüneri veya becerisinin olmasý onun arkadaþlarýnca
daha kolay benimsenmesine yol açar. Veli olarak bu
becerilerini bulmakta çocukluk döneminde baþlayýnýz. Grup tarafýndan kabul
görme, gencin kendine
olan güvenini pekiþtirir,
arkdaþlarý arasýnda duygu
ve düþüncelerini rahatça
dile getirebilir, baþkalarýnýn etkisinden daha az kalabilir, öz güveni artar. Arkadaþlarýnca yeterince benimsenmeyen, grubun etkisinde daha kolay kalabilir. Onlarýn beðenisini kazanmak için, kendi deðerlerini bile yitirebilir, kendine olan güveni azalýr, çok
farklý psikiyatrik bozukluklara varan boyutlar kazanabilir bu tür durumlar.
Binaenaleyh, SÝZ kýzýnýza ve(ya) oðlunuza arkadaþ deðil, anlayýþlý annebaba olunuz.
BURAK FEiNKOST
Toptan ve Perakende
Gýda Ürünleri
Turgay AKBAB . Tel: 0172-8099619
Birkenstr. 18-22 84494 Neumarkt St.Veit
26. sayi sayfalar
26
30.04.2009
12:12 Uhr
Seite 26
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
çizginin dili
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
er ne kadar Büyük
Karl ile Baðdat’taki
meþhur Abbasi Halifesi Harun Reþit arasýnda
hediyeleþmelerle baþlamýþ
iliþkiler bilinse de, Almanya
ve Ýslam Dünyasý arasýndaki gerçek ikili iliþkiler en erken 1731 ile baþlar. Bu tarihte Prusya Kralý 1. Frederik
Wilhelm kendi hassa kýtasý
için 20 Türk askeri talep etmiþti. Bu askerler için 1732
yýlýnda Postam’daki Alman
bölgesinde ilk cami inþa
edilmiþ, ardýndan onun takipçisi Büyük Frederik,
Prusya ordusundaki Müslüman askerlerin sayýsýný
aralarýnda Tatar, Boþnak ve
Arnavut olmak üzere yaklaþýk 1000’e çýkararak bu askerler için bir de imam tayin etmiþti. Bu tarihle ilintili olarak 18. yüzyýlýn ikinci
yarýsýna kadar uzanan Almanya’daki en eski Müslüman mezarlýðý Berlin’de
saptanmýþtýr. (Bu konu hakkýnda daha fazla bilgi sahibi
olmak isteyenler, Graz’da
bulunan “Almanya’daki Ýslam’ýn Hikayesi” ve “Prusya Kartalý Altýnda Yarýmay”(Altenberge 1984) adlý
kitaplara bakabilirler.)
19. yüzyýlda Almanya ile
Ýslam arasýndaki iliþkiler
güç kazanmýþtýr. Sonraki
generallerden Helmuth von
Moltke 1835-1839 tarihleri
arasýnda Osmanlý Sultanýna
fevkalade iyi hizmetlerde
bulunmuþtur. Bir baþka örnek ise, Ýslam’ý kabul eden
Dr. Eduard Schnitzer’in hatýrý sayýlýr bir kariyer niþanesi olarak bir Osmanlý memuruna sivil danýþmanlýk
yapmasýdýr. Öyle ki, Mehmet Emin Paþa olarak Ekvator Afrika’sýnda valilik yapmýþtý.
Gezgin Ýmparator
Kaiser 2. Wilhelm davasý
için attýðý her kurþunda Ýslam Dünyasý’ný emperyalist
Ýngiliz, Fransýz ve Rus güçlerine karþý koruyan bir hami gibi parýldýyordu. 1895
yýlýnda Ýstanbul’a, 1898’de
Þam’a ve 1905’de Tanca’ya
yaptýðý þaþalý geziler oralarda kalýcý etkiler býraktý.
Jöntürkler’in sürgündeki
üyesi Enver Paþa’nýn Berlin’deki askeri tedrisat geçmiþi, Türkiye’nin 1. Dünya
Savaþý’nda Almanya safýnda yer almasýnýn bir tesadüf
olmadýðýnýn göstergesidir.
Bu savaþ sýrasýnda Rusya,
Kuzey Afrika ve Senegal
asýllý yaklaþýk 15.000 Müslüman tutsak için Berlin civarýnda yeni bir cami inþa et-
H
12:12 Uhr
Seite 27
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Almanya`da Ýslam
Geschrieben von Dr. Murad Wilfried Hoffmann
Türkçesi: Hüseyin ÞANLI
25.03.2008’de, Almanya Essen Üniversitesi’nde yapýlan “Bir Hayat Tarzý
Olarak Ýslam” konulu sempozyumda sunulan bu belgesel metin, Almanya’da Ýslâm varlýðýnýn tarihi serüvenini ve þu an Almanya’da yaþayan Müslümanlarýn sorunlarýný ilk elden öðrenmek isteyenler için oldukça önemli
bilgiler sunuyor. Metni HAYAT okuyucularý için Türkçe`ye aktaran Hüseyin Þanlý kardeþimize teþekkür ediyoruz.
mek durumunda kalmýþlardý. Bu cami için 1915 yýlýnda
Türkiye Büyükelçisi’nin de
katýlýmýyla bir açýlýþ töreni
yapýldý.
Ancak Alman siluetindeki ilk Müslüman cemaatinden bahsetmek ancak 1922
itibariyle mümkün olacaktýr. Bu cemaat 1925 yýlýnda
Berlin-Wilmersdorf’taki
kubbeli cami olan Mevlana
Sadruddin camiinde toplanýyordu.
Nazizmin Ýslam
ile Flörtü
Ýkinci Dünya Savaþý’ndaki Müslüman savaþ
esirlerinin idaresi büyük bir
sorun teþkil ediyordu; bu
kez 60.000 civarýndaki Sovyet ve Yugoslav Müslümanla ilgilenmek gerekiyordu.
Bu insanlarla ilgili ibadethane, eðitim, barýnma sorunlarý ve dini anlamda birçok
sorun yaþanýrken, diðer taraftan da sovyet ateizmine
karþý savaþ veriliyordu. (Bu
trajik olayý Klaus Gensicke
“Kudüs Müftüsü Amin el
Hüseyni ve Milliyetçiler”
adlý kitabýnda geniþ bir þekilde belgelemiþtir.)
Nazi Partisi, silahlý kuvvetler ve SS milisleri o zamanlar Berlin’de yalnýzca bir
Merkez Ýslam Enstitüsü’ne
sýcak bakýyorlar, yaný sýra
Tatar, Türkmen, Kýrgýz, Boþnak ve Arnavutlarý da amaçlarý doðrultusunda kullanmak için fýrsat oluþturuyorlardý. Hatta sýrf bu yüzden
Silahlý kuvvetler 1944 yýlýnda ordu içinde kendi imamlarýný yetiþtirilmeleri üzere
bir okul açmýþtý.
Alman Müslüman birlikleri Filistin bayraðý renginde, üzerinde Almanca ve
Arapça “Özgür Arabistan”
yazan omuz armalý askeri
üniforma giyiyorlardý.
Almanya sürdürdüðü Ýslam Dünyasý’nýn hamilik
görevini tazelemek için çok
uðraþlar verdi. Yalnýz bu
macera 1945 yýlýnda apansýz
bir þekilde ortadan kaybol-
muþ ve birçok ordu mensubu Müslüman trajik bir son
ile karþýlaþmýþtýr.
Alman Oryantalistleri
18. ve özellikle 19. yüz
yýldan itibaren Alman Oryantalizmi mükemmel bir
þöhret sahibi olmuþ ve bunu
günümüzde de sürdürmüþtür. Yalnýz, Alman araþtýrmacýlarýn oryantalizm anlayýþý Arabistanlý Lawrence
gibi kolonyal güçlerin ajaný
olarak davranmasý gibi deðildi. Bilakis, yaþadýklarý
yüzyýlýn tipik özelliði olan
“pozitivist akýl” ile hareket
ederek, kendi bireysel arzularý doðrultusunda Ýslam
üzerine çalýþmalar yapýyorlardý.
1860 tarihli Theodor
Nöldeke’nin kaleminden çýkan ödüllü “Kurân’ýn Hikayesi” kitabý, Batýyý bir hayli
meþgul etmiþ, Kur’ân’daki
her bir ayetin nüzul sýrasý
üzerine etraflý bir uðraþa
sevketmiþti. Tübinger Oryantalistlerinden biri olup
tüm hayatýný Kur’ân’a adamýþ olan Rudolf Paret, Nöldeke’nin 20. yüzyýldaki en
saðlam takipçilerindendi.
Kitabýn Almancaya ilk
tercümesi Salomon Schweiger tarafýndan 1616 yýlýnda
Nürnberg’te yapýldý: “Türklerin Kur’ân’ý, Din ve Batýl
Ýnanç” (Alcoranus Mahumeticus; Der Türcken Alcoran, Religion und Aberglauben).
Bu tercümede, Arapça
bir kaynaðýn tersine Latinceye istinat eden Ýtalyanca
bir metinden alýntý yapýldýðý
düþünülebilir. Bu aksaklýk
ancak 1772 yýlýnda en azýndan metodolojik olarak David Friedrich Megerlins tarafýndan “Türk Ýncili” adý
altýnda Arapçadan tercüme
edilerek giderildi. Ýþte bu
çalýþmadýr ki, Johann Wolfgang von Goethe’nin Ýslam’a yakýnlaþmasýnýn ve
hatta yaygýn bir kaný olarak
gizlice Müslüman olmasýnýn nedenidir.
Gerçekte Deismus’a biat
etmiþ olan þair prens, DoðuBatý Divaný’ndaki þifreli
notlarýnda þöyle yazmaktaydý: “Þair, bir Müslüman
olduðu þüphesine asla itiraz
etmez” . Goethe, “Hikmet
Kitabý” adlý çalýþmasýnda
her fýrsatta itiraf ediyordu
ki: “Eðer Ýslam Allah’a sadakat ve ona düþkünlük ise,
hepimiz Ýslam üzerine yaþýyor ve ölüyoruz”.
Ku’ân’ý Almanca aruzuna aktarmak için, oryantalist yazarlardan biri olan
Friedrich Rückert’in, þimdiye kadar emsalsiz sayýlan
araþtýrmasýný
(Frankfurt
1888) ilk eline aldýðýnda
kim bilir ne kadar coþkun
bir hal içindeydi! O zamandan beri aralarýnda 20.yüzyýla ait 6 Müslüman kalemin de yer aldýðý 20’yi aþkýn
Almanca Kuran tercümesi
yapýldý(Muhammad Rassoul, Fatima Grimm, Murad
Hofmann, Ahmad von Deffner, Amir Zaidan, Nadeem
Elyas / Frank Bubenheim).
Müslüman Göçü
20. yüzyýlýn ikinci yarýsý,
dönemsel olarak diðer Alman-Ýslam iliþkileri periyodlarýný gölgede býrakacak
þekilde kemiyet ve yoðunluk getirmiþti. Günümüzde,
Almanya’daki Mü-slümanlarýn durumu Goethe örneðindeki gibi çok nadir bir
olay deðildir, tersine hýzlý
bir artýþ göstermektedir. Bugün Avrupa Birliði sýnýrlarýnda 14 milyon Mü-slüman
yaþamakta ve bunlarýn 3,4
milyonu Almanya’da ikamet etmektedir. 2005 itibariyle bunlardan 950.276’sýnýn Alman pasaportu bulunmaktadýr ve 14.352’si Almanya doðumludur. Yalnýzca Paris, Londra, Roma, Viyana, Zagreb, Lizbon ve
Kordoba’da deðil, hemen
her yerde; Hamburg, Münih, Mannheim, Darmstadt
ve Pforzheim gibi bir çok
þehirde de cami ve mescitler
inþa edilmiþ durumda. Tüm
27
Avrupa ülkelerinde birçok
Avrupalý hýzla Ýslam’ý kabul
ediyor, bu sayý Almanya’da
yýlda ortalama 1000 kiþi ve
bunlarýn 60%’ýný bayanlar
teþkil ediyor.
Önceleri, Muhammed
Esed (Leopold Weiss) gibi
ya da mutasavvýf Frithjof
Schuon gibi hadiseler son
derece fevkalade bir durum
olarak deðerlendiriliyordu.
20.yüzyýlýn ikinci yarýsýnda
Ýslam, kiþisel alandan kitlesel alana kaymýþ, toplumun
farklý kesimlerini etkisi altýna almaya baþlamýþtýr. Eski
pop-star Cat Stevens (Yusuf
Ýslam) gibi, koreograf Maurice Bejart gibi, dünya
þampiyonu boksör Cassius
Clay (Muhammed Ali) gibi,
siyasetçi/siyaset bilimci Roger (Recai) Garaudy gibi,
diplomat Dr. Murad Wilfried Hofmann gibi, avukat
Norbert Müler gibi, iktisatçý
Dr. Ayyub Köhler gibi, ziraat mühendisi Dr. Peter Khalil Kirmsse gibi, psikolog
Mihriban Özelsel ve gazeteci Abdul Hadi Hoffmann
gibi daha nice isim…
Leopold Weiss,
Allah’ýn Ýslam
Davasýna Hediyesi
Alman bir Müslüman
olan Leopold Weiss (Muhammed Esed), Ýslam’ýn 20.
yüzyýlda dünya çapýndaki
en önemli kazanýmý idi. Maceralarla geçen hayatýný birkaç satýrla ifade etmek güç
olur. 2 Temmuz 1900’da, o
zamanlar Avusturya-Macaristan Ýmparatorluðu’na ait
olan Lemberg’te Yahudi bir
aileden dünyaya geldi. 14
yaþýnda iken 1. Dünya Savaþýna katýlmak için orduya
girdi. 1918 yýlýnda fizik ve
felsefe eðitimi için Sigmund
Freud ve Ludwig Wittgenstein’ýn da þehri olan Viyana’ya gitti. Genç Leopold
1920 yýlýnda, o zamanlar
Avrupa’nýn felsefe ve sanat
merkezi olan Berlin’e geldi.
1922 yýlýnda amcalarýndan birini ziyaret için Kudüs’e gitti. Orada Almanya’nýn en prestijli gazetelerinden biri olan Frankfurter
Zeitung’un yakýn-doðu muhabirliðini yaptý. Filistin’deki agresif Siyonist yerleþimcilerine karþý muhalefetinden ve bilhassa Araplarýn
düþtükleri durum karþýsýndaki felsefi ve duygusal yapýsýndan dolayý Anti-siyonist Yahudi olarak ilan edildi. Rainer Maria Rilke’den
esinlenerek Gayriromantik
Garp-Bir Seyahatin Günlüðünden (Frankfurt 1924)
26. sayi sayfalar
30.04.2009
28
adlý ilk kitabýný aðýr bir edebiyat dilinde yazdý.
Ýlk eþi Malerin Elsa Schiemann ile Ortadoðu’yu dolaþtý. 1926 yýlýnda Berlin’de
eþi ile birlikte Ýslam’ý kabul
etti; bir sonraki yýl ilk hac
yolculuklarýnda eþi vefat etti. Bu taze Müslüman adýný
Muhammed Esed olarak
deðiþtirdi. Daha sonra Arabistan’da ülkenin ilk kralý
olan Abdul Aziz ibni Suud’un en yakýn danýþmanlarýndan olan Harry St. John
Phily’nin yanýnda altý yýl
yaþadý. Arap bir bayan ile
evlendi ve Arapçanýn özünü oluþturan Bedevi Arapçasýný öðrenme imkaný buldu.
1932 yýlýnda meþhur þair
Muhammed Ýkbal (Pakistan’ýn fikri kurucusu) ile
Hindistan’a gitti. Orada
“Yollarýn Kavþak Noktasýnda Ýslam” (Delhi-Lahor
1934) adlý kitabýný neþretti.
Fakat 1938 yýlýnda hala Alman vatandaþý olduðu için
II. Dünya Savaþý arafesinde
tutuklandý.
1947 yýlýnda Hindistan
parçalanýp ikiye bölündüðünde, Azad Pakistan’a
geçmiþti. Fakat Buhari’den
Ýngilizceye çevirdiði hadis
yazmalarýndan biri olan el
yazmasý eserinin bir cildini
kaybetti(Sahih Buhari, Cebelitarýk: Daru’l-Endülüs,
1981).
Pakistan’da Ýslam’ý yeniden canlandýrma çalýþmalarý için düzenlenmiþ bir departmanda radyo vaizi olarak görevlendirildi. Daha
sonra Pakistan Dýþiþleri Bakanlýðý Yakýndoðu ve Ortadoðu bölümü baþkanlýðýna
atandý. 1952 yýlýnda bir Pakistan vatandaþý olarak
New York’ta Pakistan elçiliði görevine geldi. Ayný yýl
Pola Hamida adlý Polonya
asýllý Amerikan vatandaþý
bir bayan ile evlendi. Bu evlilik sonrasý baþarýsýndan
çok söz edilen ve dünyada
en çok satanlar listesine gi“Mekke’ye
Giden
ren
Yol”(1954) adlý kitabýný yazmak için Pakistan Dýþiþleri
Bakanlýðýndaki görevinden
istifa etti.
Artýk finansal olarak baðýmsýz olan Esed, hayatýnýn
iþi olan, Kur’ân’ýn Shakespear Ýngilizcesinde tefsiri
iþine odaklanabilecekti. 16
yýllýk bir çalýþmadan sonra
1980’de “Kur’ân’ýn Mesajý”(The Message of the
Qur’an) adlý eseri ortaya
çýktý. Esed’in adeta bir seyyah gibi sürdürdüðü hayatý,
12:12 Uhr
Seite 28
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
ABD, Almanya, Lübnan,
Fas, Portekiz, Ýspanya ve 20
Ocak 1992 yýlýnda vefat ettiði Malaga’ya kadar devam
etti. Yolculuklarla geçen
maceralý hayatýna raðmen
vefatýndan önce “Makaleler” (This Law of Ours and
other Essays) ve “Hukukun
Anahtarý” (The Principles of
State and Government in Islam, 1961) adlý iki çalýþmasýný da yayýmlamayý baþarmýþtý. Esed’in naþý Granada’daki Müslüman Mezarlýðýna defnedildi. Viyanalý bir
antropolog ve etnolog olan
Günther
Windhager,
Esed’in metotlarýný ve Ýslam’ý kabul ediþini kapsayan bir biyografi çalýþmasý
yaptý ve hali hazýrda devam
eden baþka bir cilt çalýþmasý
daha var.(Leopold Weiss
alias Muhammad Asad –
Von Galizien nach Arabien
1900-1927; Böhlau-Verlag
2002)
Sorular Üzerine
Sorular Sormak
Almanya’da Ýslam’ýn geliþimi beraberinde birçok
soruyu da getiriyor:
• Hangi sýnýfa mensup
Almanlar Ýslam’ý kabul ediyor?
• Gerekçeleri nelerdir?
• Nasýl organize oluyorlar?
• Uyruklarýnýn farklý olmasý nasýl kabul ediliyor?
• Yaþadýklarý problemler
nelerdir: okul, camii, baþörtüsü, cenaze vs?
• Neticede bir Müslüman Almanya’da yaþayabilir mi?
Tüm bu sorular için aþaðýdaki verileri takip edeceðiz.
“Ýslam’a giden hangi Avrupa” sorusu üzerinde duran kayda deðer bazý çalýþmalar þöyledir; “D’une fois
al’aute” (Lisbeth Rocher ve
Fatýma Cherqaoui, Paris
1986) ve Muhammad Ahmad Rassoul’ün yazdýðý
“Allah’ýn Refakatindeki Almanlar” (Köln,1982) adlý
tek ciltlik eser. Ýslam’a giden
tek ve tipik bir yol yoktur,
tersine birçok farklý kiþisel
metot ve yol vardýr.
Ýslam’ý kabul eden birçok insan boþluk içerisinde
olmanýn verdiði anlýk hislerin ve iç saygýnlýk anlamýnda yaþadýklarý anlamsýzlýðýn etkisinde; yani anlam
arayýþý içindeler. Bu konuda
öncü Scheich Rene Guenon
(1886-1951) gibi.
Bununla birlikte çoðu
Alman Müslüman kendini
köken olarak dört farklý
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
grupta tanýmlar:
1. Misafir iþçiler: Buradan Almanya’ya çalýþmak
için gelmiþ Türk ya da Tunuslu iþçiler anlaþýlmamalý,
aksine burada yurt dýþýnda
mühendis, mimar, gazeteci,
asker ya da diplomat gibi
görevlerde çalýþan ve Ýslam
ile yakýn iliþkide bulunan
Almanlar kastediliyor. Bunlardan bazýlarý Ýslam dünyasýnda yaþam kalitesi ve
nicelik bakýmýndan bir batýlý olarak ayrýcalýklý bir izlenim býrakmýþlardýr. Her halükarda birçok batýlý Müslüman’da, doðuya olan kültürel yakýnlýk bir rol oynamaktadýr.
2. Aile birleþimi: Birçok
Alman erkeði bir Türk kýzýna sevdalanýyor fakat daha
sonra kýzýn ebeveyninden
aldýðý cevap þöyle oluyor:
“Yalnýzca Müslüman bir erkek kýzýmýzla evlenebilir ve
bize damat olabilir!” Bu bakýmdan bazý Alman erkekler sevdalandýklarý kýzlarý
alabilmek için Ýslam’a katlanmayý kabul ediyorlar. Kýsa bir süre sonra sýcakkanlý
davranýþlar, dayanýþma örneði, muttaki davranýþ modelleri gerçek bir Müslüman aile oluþturuyor ve evlilik yoluyla Müslüman
olan bu Almanlar kýsa sürede kendi inançlarý olarak Ýslam’ý yaþamaya baþlýyorlar.
3. Yeþiller: Bu grup daha
çok, raydan çýkmýþ modern
endüstri toplumunun tüketim furyasý ve turbo kapitalizm kýskacýnda ideolojik
anlamda bir arayýþ içinde
olan, sistemi protesto eden
gençleri kapsýyor. Sosyal,
adil ve evrensel bir anlayýþla sýcak bir toplum arayýþý
içerisindeler, fakat hiyerarþiden uzak hoþgörünün olduðu bir toplum. Almanya’daki Ýslam, inandýrýcý bir
alternatif olarak yeþillere cazip geliyor. Onlar da böyle
bir ortamý Ýslâm’da bulabileceklerini düþünüyorlar;
bu yolculuk garip bir mecraya sürüklenebilir. Budizm
gibi inanýþlarla flört eden
sosyalist topluluklar gibi. Er
ya da geç ideolojiler arasý
transit yolcularýn varacaklarý son istasyon Ýslam olacaktýr.
4. Ýslam bilimcileri: Bu
grup Almanya’daki 19 üniversitede bulunan oryantalizm bölümlerinde okuyan
öðrencilerden oluþmaktadýr. Bu eðitim zamanla Ýslam’a davet þeklini almaktadýr.
Tüm gruplar için geçerli
olan þey ise, yeni Müslümanlarýn giderek arttýðý ve
artmaya devam ettiðidir.
Önemli Fransýz Müslüman
Eva de Vitray-Meyerotvitch
bu süreci þöyle tanýmlar:
“Kiþi dininden çýkýp Ýslam’a
geçmez, sadece diðer tüm
dinleri kapsayan bir din bulur”.
Müslüman Olmak
Fakat Alman Kalmak
Çoðu Alman Müslüman
bir Arap ülkesi ile, Türkiye
ile, Pakistan ya da Endonezya gibi ülkelerle gerek içerde gerek dýþarýda iletiþim
halinde olmaktan çok memnundur. Ve bu durum çok
az rastlanan bir durum deðildir. Çünkü birçok Alman
Müslüman sýnýr tanýmaz bir
þark anlayýþý geliþtirmiþ ve
bu da, diðer gruplarýn kendi dilini, kendi kültürünü,
kýyafetini herkesin önünde
açýkça sunmasýna imkan
vermiþtir.
Peygamberi biraz da olsun takip edebilmek için,
birçok müslüman Almanya’da dahi peygamber gibi
giyinerek dolaþmaktadýrlar.
Tabii, bunun yanýnda “Ýnþallah”, “Maþallah”, “Allahu Ekber”, “Bereketullah”
gibi Arapça asýllý fakat Müslümanlar arasýnda çokça
kullanýlan bu kelimeleri,
konuþtuklarý Almancaya
adeta Almanca kelimeler gibi serpiþtiriyorlar. Ýslam’ý
yeni kabul etmiþ bir müslümanýn, çevresindeki kafir
ya da inançsýz dünyaya karþý hem içsel hem dýþsal olarak kati bir þekilde deðiþtiðini göstermek istemesi anlaþýlabilir bir þeydir. Yine
de, 7. yüzyýl Hicaz-Arap
bölgesinin kültürüne göre
yemek, ona göre giyinmek,
Orta Avrupa’da yaþayan bir
Alman olarak biraz kuþku
uyandýrýcýdýr. Çünkü insan
kendi ülkesinde bir yabancýlaþma sürecine giriyor ve
Ýslam’ý dini bir folklör olarak görüp kendini alt kültür
olarak kabul ediyor. Bu etki
biraz zararlýdýr, çünkü ayrýmcýlýða maruz kalmýþ ve
arka mahalle gettolarýnda
kalan birçok Müslüman için
durum burada zaten tehlikeli boyutlara ulaþmýþ durumdadýr.
Euro-Ýslam
Þu soru, Almanlar için
sonu gelmeyecek bir tartýþma konusudur: “Alman
Müslümanlarýn anavataný
neresidir?” Acaba, peygamber gibi hicret etmeli midir;
kafirlerin tahakkümünden
Hakk’ýn
tahakkümüne?
dosya
Eðer Almanya onun anavataný ise (ve bu zaten böyle) o
zaman bir Müslüman olarak bir Alman’a benzeyemez mi, onun gibi giyinemez, onun gibi yiyemez,
onun gibi konuþamaz mý?
Her ne olursa olsun Almanya’daki Ýslam, Türk kültürünün bir ilavesi gibi görülüp, yabancý dini olarak idrak edilmemelidir. Aksi takdirde Müslümanlara karþý
önyargý oluþur; 300 yýl önce
Kur’ân’ý “Türk Ýncili” adý
altýnda tefsir eden Schweigger ve Megerlin’in yaþadýðý
önyargý gibi. Sonuç olarak
Ýslam Fars kültüründen
Türk kültürüne, Hint kültüründen Endonezya kültürüne kadar birçok deðiþik medeniyetlerle evlilik yapmýþtýr ve bir süreç, bir koþu içerisindedir. O halde neden
“Alman sureti içinde bir Ýslam” olmasýn?
Elbette bu durum Almanya doðumlu Müslümanlarý organize ederek bir
araya getirip “Alman Müslümanlarý Ligi”ne dönüþtürecek bir sürece öncülük etmemelidir. “Almanca konuþan Müslümanlar Enstitüsü” evet, kulaða hoþ geliyor,
ancak ne hiçbir açýdan Ýslam’dan, ne çok kültürlülük
ne de evrensellik açýsýndan
böyle bir etnik yapýlanmalý
oluþuma müsaade çýkmaz.
Ümmetin Almanya’daki geniþleme süreci Almanya doðumlular ve göçmenler olarak bir ayrýþým oluþturmakta ve bu maalesef entegrasyon süreci için nahoþ bir durum teþkil etmektedir. Alman Müslümanlar, Almanya’da Ýslam’ýn kabulü meselesini göçmen kardeþleriyle
el ele vererek üstesinden gelecekler, baþka bir yol yok.
Tabii ki, Bassam Tibi anlayýþýnda bir Euro-Ýslam kesinlikle olmamalý. Hele hele
tamamiyle asimile olmuþ ve
Ýslam adýna kazanýmlar elde etmeyen revizyonist bir
Ýslam kültürü kesinlikle olmamalý. Amerikalý ve Avrupalý müslümanlarýn dünya
çapýnda Ýslam’a farklý bir
soluk getirdikleri, farklý bir
birlik anlayýþý oluþturduklarý bir gerçek, fakat onlar bilimsel konularda olduðu gibi birçok konuda hem daha
çok imkana sahiptirler hem
de þüpheci ve araþtýrmacý
bir yaklaþým alýþkanlýklarý
var. Onlar Ýslam birliðine
yalnýzca taze kan olmuyorlar, ayný zamanda yeni bir
bakýþ açýsý da kazandýrýyorlar. Geleneksel olarak, otori-
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
teye inanan, eðitimli bir yapýlarý olduðu için doðruluðuna inandýklarý konuda içlerinde þüphe barýndýrmýyorlar. Ayný zamanda psikolojik olarak daha dirayetli oluþlarý, islami kaynaklarýn daha modern bir açýdan
yorumlanmasýna imkan veriyor. Bu baðlamda Fransýz
Johan
müslümanlardan
Cartingy gibi “gerçek islam”ýn sürgünde, yani batýda bulunabileceðini iddia
etmek istemem, kesinlikle.
Çünkü tüm dünyanýn
önünde Avrupalý müslümanlar tarafýndan temsil
edilen bu elit görüþ, olayý
“gerçek müslüman olabilme” meselesi olarak görür.
Buna göre, bir insanýn müslüman bir toplumda doðup
büyümesi yeterli deðildir,
Ýslam’a yeniden bir dönüþ
yapmasý gerekir yani yeniden keþfetmelidir Ýslam’ý.
19. yüzyýlda Muhammed Abduh’un fikirleri ile
çokça beklenen Ýslam’ýn teolojik olarak yeniden canlandýrýlmasý olayý, 21. yüzyýlda cesur ve açýk görüþlü
bir etkileþim içerisinde olan
Arap, Türk, Malay, Avrupalý ve Amerikalý bilim adamlarýnýn katkýlarýyla gerçekleþtirilmiþtir. Son dönem örneklerinden Fazlur Rahman, Jabir al-Alwani ve Fathi Osman gibi batýya göç
eden beyinler, düþünce konusunda, giyim-kuþam konusunda sansür olmadýðý
ve gerekli gördükleri çalýþma imkanlarýný yalnýzca
orada bulduklarý için göç ettiklerini söylüyorlar.
Farklýlýk, Refah
ya da Felaket
Hz. Peygamberin tek bir
sözü ümmetin farklýlýklarýný
refaha dönüþtürür. Tabii
farklýlýklar abartýlabilir.
Almanya’daki müslümanlarýn tahribatý yalnýzca
bir serzeniþ, bir avuntu deðildir. 30 yýl önce Almanya’daki misafir iþçiler yabancý olamanýn verdiði sýkýntýlarý aþabilmek için baþlangýçta göçmen kimlikleriyle bir araya geliyorlar ve
o þekilde deðerlendiriliyorlardý.
Müslümanlarýn ulusal
kriterlere göre yapýsý anavatanlarý tarafýndan desteklenmelidir. Böylelikle politik olarak göçmenlik haklarýný ve durumlarýný kontrol
edebilirler.
Almanya’da birçok cami
var; Faslýlarýn, Cezayirlilerin, Boþnaklarýn, Arnavutlarýn ve Ýranlýlarýn camileri.
12:12 Uhr
Seite 29
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
Ancak ne yazýk ki, Almanya’daki müslümanlar ayný
zamanda dini bir tahribata
maruz kalmýþlardýr. Yalnýzca Türk olarak deðil, Sünni
ya da Alevi, Kürt ya da Çerkez, Sufi ya da Ortadoks gibi farklýlýklar ayrýmcý tahribata neden oluyor.
Mesela þu soru mücadeleci Türk toplumunda çok
belirleyici bir ayrýma yol
açýyor: Atatürk’ü nasýl bilirsin? Kemalizme karþý kritik
bir yapýlanma içerisinde
olan islami topluluklarýn
baþýnda Milli Görüþ ve
Türk-Ýslam Birliði geliyor;
Süleymancýlar ve Nurcular
da ayný þekilde... Tabii onlar
da Ýstanbul’daki merkezden
yönetilen tabîler olarak görülüyor. Bir de Diyanet var;
bunlarýn arasýnda bir çatý
örgüt olarak hareket etmeye
çalýþan, resmi olarak Ankara’ya baðlý olan.
Bu arka plandan, tüm bu
çatlaklarýn acýsýný Ýslam
dünyasýnýn çektiðini ve katýksýz bir þekilde Almanya’ya aksettiðini söylemek
güç olmaz. Sünniler ve Þiiler arasýnda, Ortodokslar ve
Sufiler arasýnda, ýlýmlýlar ve
radikaller arasýnda hep bir
ayrýlýk. Bu ayrýlýklarýn her
biri direkt olarak Almanya’ya da yansýyor. Bütün
bunlar mevcut yapýlarýn korunmasýný engeller ve aþýrý
yüklenmeye neden olur.
Þii bir camii tanýmak ister misiniz? O yüzden Necef’e ya da Kerbela’ya gitmeye gerek yok, Hamburg
da ayný görevi görür.
Sufi bir kardeþle yada
sünni bir Nakþibendi ile buluþmak tanýþmak ister misiniz? Anadolu’ya kadar yorulmanýza gerek yok, Almanya size bunu sunuyor.
Pakistanlý bir mülteciye
ya da kaçaða neler yaþadýðýný sormak ister misiniz?
Frankfurt’a ya da Berlin’e yapacaðýnýz küçük bir
ziyaret bunun için yeterli.
Birlik Organizasyonu
Tabii ki, Almanya doðumlu müslümanlarýn hepsi ayný yolun yolcusu deðildir. Buradan her birinin kiþisel bir mücadelesi olduðu
da çýkarýlabilir. M.S. Abdullah (eski adý ile Krahwinkel)
Almanya Ýslam Arþivleri
Merkez
Enstitüsündeki
iþinde kendini izole etmiþ
bir þekilde çalýþmaktadýr. Ve
iþte Almanya’daki müslümanlarýn ortak bir çatý örgütünün yaptýðý hata. Ne de
olsa yaklaþýk on yýldan fazladýr faaliyet gösteren ve Al-
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
manya’daki müslümanlarýn
þöyle ya da böyle ait olduklarý üç tane büyük uluslararasý çatý örgüt var:
• Türkiye’nin resmi bir
derneði olarak bilinen ve
Almanya’daki elçilik dini
ateþesiyle sýký bir iliþki içerisinde olan DITIB (Köln);
• Türkiye’nin resmi bir
kurumu olmayan ve Almanya’da Ýslami danýþmanlýk yapan Ýslamrat, (Baþkan:
Ali KIZILKAYA, Köln)
• Almanya’daki müslümanlarýn merkez danýþmanlýk kurumu (ZMD, Aachen) 1994-2006 tarihleri arasýnda Dr. Nadeem Elyas’ýn
baþkanlýðýný yaptýðý, Ýslam’ýn Almanya’daki dýþ
temsilcilik bazýnda olaðanüstü hizmet verdiði kurum. Özellikle tanýnmaya
baþladýðý 2002 yýlýndaki ‘islami anlaþma’ söylemi ve
Aiman Mazyek tarafýndan
kurulan
www.islam.de
adýndaki web sitesi ile çok
bilinen bir kurum.
11 Eylül 2001’den itibaren Almanya’daki müslümanlarýn birlikteliðe duyduklarý ihtiyaç çok artmýþtýr. Çünkü o tarihtan itibaren sürekli bir tehlike arzeden Ýslamofobya’ya maruz
kalmýþtýr. Yapýlan kanun deðiþiklikleri müslümanlarýn
aleyhine olduðu sürece, Almanya’daki kamuoyu açýk
bir þekilde büyük bir protesto olmaksýzýn duruma
katlanmaktadýr. Müslümanlar da þunu tecrübe etmiþ
olmalýdýrlar ki, Alman resmi mercileri müslümanlarý
birbirlerine karþý kýþkýrtmaktan zevk duymaktadýr.
Þu ana kadar kurulan çeþitli
yapýlarý neden olarak gösterip Ýslam’ýn Almanya’daki
hiçbir temsilcisine geçit vermemektir amaçlarý. Oradan
2005 yýlýna gelindiðinde Almanya’daki tüm müslüman
organizasyonlarý þaþýrtan
bir olay meydana geldi; Almanya Ýslam Dini Topluluðu(IRD) kurulmasý için insiyatif verildi. Amaç ise Almanya’daki tüm müslümanlarý yeknesak, þeffaf, federatif ve çok etnikli yapýsýný koruyarak Berlin’de temsil etmek. IRD’nin dini bir
dernek olarak onaylanmasý
hakký þu sýralar düþünülen
bir þey deðil, bunun öncelikle uzun vadedeki sonuçlarý ele alýnmalýdýr.
Medyada Ýslam
a) Müslüman medya
Yýllar önce Ahmed von
Deffer’in kaleminden Münih’te bir gazete, “Ýslam”
baþlýklý yazýsý ile Almanya’daki Ýslami medyanýn
rengini gösterebilirdi, eðer
kadýnlarýn ve sufilerin de
özel bir yayýnlarý olsaydý.
Bugün avukat Ebubekir
Rieger Berlin’de basýlan bir
gazeteye Ýslami Gazete adýný vermiþ. Almanya’daki ilk
Ýslami basýn organý olarak
yerel gazeteler, Müslümanlar arasýndaki lokal birlikteliði kolaylaþtýrýcý bir rol oynamaktadýr. Ýslami Gazete
þimdiye kadar üç haftalýk
periyotlarla gazete büfelerinden satýlmaktaydý. Web
sitesi için bkz: www.islamische-zeitung.de
Londra’daki “Emel” dergisi gibi, ya da Münih’teki C.H.
Beck ve Eugen Diederichs
gibi ciddi Ýslami meseleleri
iþleyebilecek Ýslami organlar henüz Almanya’da mevcut deðil. Bu eksiklik Müslüman web sitelerinde bir
nebze olsun giderilmektedir. www.islam.de sitesinin
yaný sýra aktif olarak faaliyet gösteren, www.islamrat.de,
www.igmg.de,
www.deutsche-muslim-liga.de www.muslimehelfen.de,
www.huda.de,
www.muslima-aktiv.de,
w w w. a l - i s l a m - w e b . d e ,
www.haus-des-islam.de,
w w w. a b e n d s t e r n . d e ,
w w w. m u s l i m m a r k t . d e ,
www.meinkopftuch.org,
www.mjd-net.de,
(Genç
Müslümanlar), www.schurahamburg.de gibi siteler de
mevcuttur.
b) Alman
Medyasýnda Ýslam
Müslüman medya bilimcilerinden Dr. Sabine Schiffer 2005 yýlýnda NürnbergErlangen Üniversitesindeki
doktora tezini “Basýnda Ýslam’ýn Tasviri” üzerine yaptý. Sonuç ise ürkütücü boyutlarda idi. Çünkü veriler
kanýtlýyordu ki, Ýslam sürekli olarak ve tehlikeli boyutlarda negatif yansýtýlýyordu, her bir detay çarptýrýlarak tasvir ediliyordu. O
kadar ki, basmakalýp, sýnýflandýrýcý ve vahþi metotlar
kullanýlýyor, bunlar yayýnlanarak inandýrýlýyor ve tekrar edilerek de ispatlanmaya çalýþýlýyordu.
Temelde Bir
Harmoni Olmalý
Almanya’daki Müslümanlarýn akademik potansiyeli hýzlý bir artýþ göstermektedir, fakat hala yetersizdir. Bu konu hakkýnda
Münih Ýslam Merkezi’nden
Ahmet von Deffner’in yaptýðý gibi bazý uyarýlar vardýr;
29
organizasyon noktasýnda
farklý alanlara fazlasýyla yönelmek gibi. Gerçekte mesele, Almanya’da Ýslam’ýn geleceðinin ne olacaðý ve nihai
sonuçlarý için ne yapacaðý
sorunundan ibarettir. Bereket versin buradaki Ýslami
yapýlanma bahse konu tüm
problemlere raðmen saðlam
bir þekilde büyümeye devam etmektedir.
Hamburg’taki
Þura
(Shura), dinamik baþkaný
Dr. Mustafa Yoldaþ ile birlikte, Münih’teki gibi,
Nürnberg, Köln, Essen,
Aachen, Hannover’deki gibi aktif Ýslami merkezlerden
biri olmaya devam ediyor.
Bünyesinde birçok aktif
Müslüman akademisyen
barýndýran Müslüman Öðrenciler Birliði (MSV), Erlangen, Frankfurt, Göttingen, ve Bochum üniversitelerinde çok aktif rol oynamaktadýr. Geliþmelerin belirtisi olarak, 1976’da baþlayýp 1981’den beri her yýl
Aachen, Münih ve Hamburg’ta düzenlenen “Almanca Konuþan Müslümanlar Buluþmasý” düzenlenmektedir. Amerikan ve
Ýngiliz Müslümanlara kýyasla Almanya’daki müslümanlar yalnýzca eðitimde
biraz geriden takip ediyorlar diðer Müslüman kardeþlerini, zira Almanya’da þu
an sadece üç tane Müslüman okulu var; Berlin, Bonn
ve Müih’te olmak üzere.
Problem 1: Ýslami Eðitim
Anayasadaki din maddesine göre, Almanya’da
600.000 müslüman çocuk
Evangelist ve Katolikler gibi
dini eðitim almaktadýrlar.
Öyle ya da böyle þu an Almanya’da kayda deðer Ýslami dini eðitim sadece Berlin’de vardýr. O da Berlin Ýslam Federasyonu’nun müfredat ve eðitmen destekleriyle. Berlin bir çözüm olarak karþýmýzda durmaktadýr. Galiba okul yönetimleri
iþçi çocuklarýný da ayný aileleri gibi geçici olduklarý için
korumaya çalýþýyor, yani
uzun vadeli bir eðitime gerek duymuyorlar sanýrým.
Bu ülkeye yýllarýný vermiþ
insanlar 30 yýldýr okullarýn
tutumuna göz yummaktadýr, nasýl mý? “Almanya
göçmen ülkesi deðil” yazýlarý bir þeyler anlatýr sanýrým. Ýslami eðitim için müfredat vermeyerek 20 yýldan
fazla bir süre Kuzey Vestfalya’da Müslümanlarýn katýlýmýna balta vurdular. Sonuç
olarak istenen þey þudur; Ýs-
26. sayi sayfalar
30.04.2009
30
lami eðitim için ehliyetli
eðitim kadrosu ve yeterli
miktarda müfredat. Ayrýca
uzun zamandýr Viyana üniversitesi Ýslam Dini pedagoji bölümünden baþarýyla
mezun olanlar var. Bu mezunlar iki taraflý anlaþmalar
uyarýnca Almanya’daki resmi makamlara diplomalarýný onaylatmak zorundalar,
tabii sorunsuz onaylatabilirlerse. Bu da uzun zamandan beri bilinçli bir þekilde
göz ardý edilen bir konudur.
Bahane de þu ki, yeterince
öðretim kadrosu mevcutmuþ, bunun abartýlmamasý
gerekiyormuþ.
11 Eylül olaylarý bu gibi
uygulamalara artan bir ivme kazandýrmýþtýr. Bavyera’da kendi çabalarýyla eðitim vermeye çalýþan bir
Kur’an Kursu (okul eðitimi
de veriyordu) tehlikeli görüldüðü için tüm imkanlarý
ellerinden alýndý.
Beklentiler odur ki, yeni
düzenlemelerle anayasada
Ýslami okul eðitimi lehinde
yeni maddelere yer verilir.
1980’lerde yapýlan bir
okul kitabý analizinde
(Prof. Abdoljavid Falaturi);
Almanya’da
kullanýlan
edebiyat, coðrafya ve din
kitaplarýnda Ýslam’ýn çok
yanlýþ ele alýndýðý saptanmýþtýr. Yalnýzca 1979-1986
yýllarý arasýnda yayýnlanan
600 lisanslý kitapta inanýlmaz yanlýþlar var. Falaturi’nin, gelecekteki okul kitaplarý için uygun bir formülasyon oluþturabilmek
için 1991 yýlýnda yayýnladýðý somut teklifleri herkesin
duymasý gerekir.
Problem 2: Cami Yapýmý
Almanya’da inþaat yapýlanmasý inþaat kanunu
düzenlemesinden sonra
hayli rahatlýða kavuþtu. Tabii bu durum cami inþaatý
için geçerli deðil. Eðer öyle
ise inþaat için bir sürü þart
ortaya çýkar. Kýsacasý, burada inþa edilmeye çalýþýlan
her bir cami aslýnda politik
bir mesele haline gelir. Bu
konuda sosyal ve hijyenik
konular akla gelmemeli,
Müslümanlar kendi bahçeleri yerine evlerini birer cami, birer mescit haline çevirmek istiyor.
Normalde kiliseler merkezi yerleþim bölgelerinde
bulunur. Bu açýdan karþýlaþtýrýlacak olursa, camilerin yer alacaðý alanlar kiliselerin alanlarý gibi deðil.
Almanya’da camiler genellikle tren güzergahlarýnda,
12:12 Uhr
Seite 30
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
sanayi
bölgelerindedir.
Normal þartlarda bir cami
için inþaat izni almak on yýl
sürebilir, bu sefer de her bir
cami için sivil hareketlenmeler, ayaklanmalar meydana gelir ki, bu da batýnýn
görmek istediði bir þeydir.
Ýnþaat izni çýksa bile aranan
þartlar þöyle olur; cami minaresi yakýndaki kiliseden
yüksek olmamalý, ibadet
esnasýnda gürültü olmamalý ve dýþarýyý rahatsýz edecek herhangi bir þey olmamalý vs. Ýnsanýn inanasý
gelmiyor ama bazen o kadar absürt koþullar öne sürülür ki, þaþýrmamak elde
deðil; mesela eðer cami sabah ibadetine açýk olacaksa
araçlarla etrafý rahatsýz etmeme þartý gibi. Bir de bunlara ek olarak cami mimarisinin dýþ duvarý gibi konularda da þartlar getiriyorlar.
Avrupa’nýn genel mimarisine uyacak ve estetik görünümlü olacak(!). Mesele estetik meselesi deðil tabii,
ideoloji meselesi.
Kýsacasý Almanya’daki
her cami yapým giriþimi,
trajikomik merhalelerden
geçmek durumundadýr. O
yüzden þimdiye kadar 50
yýldýr Müslüman unsurlarýn yoðun bir þekilde yaþadýðý Almanya’da 70’ten az
cami inþa edilebilmiþtir.
Problem 3: Baþörtüsü
Kur’ân-ý Kerim’de kadýn
ve erkeðin þehevi duygular
uyandýrmayacak þekilde giyinmesi emredilir. Bu emir
Kuran’ýn
24/32
ve
33/59.ayetlerindedir. Bu
yükümlülükler her ne durumda olursa olsun saçlarýný örtmeleri doðrultusundadýr. Tabii birçoðunun kabul ettiði gibi kimi Müslümanlarýn da izafi yaklaþtýklarý bir konudur bu. Baþörtüsünün baðlayýcý olmasý ya
da olmamasý, Bavyeralý ya
da Badenwüternbergli bir
kýz baþýný açmak zorunda
kaldýðý zaman ve hiçbir hak
iddia edememesi Alman
resmi kurumlarý tarafýndan
pek önemsenmemektedir.
Almanya’daki müslümanlara þu açýk bir þekilde anlatýlmak isteniyor; Alman
devleti hiçbir þekilde kadýnlara giyinmeleri yönünde
her hangi bir yetki kullanmýyor.
Buna karþý belirtilmelidir ki, Almaya’daki okul
çocuklarý baþörtüsü takan
öðretmenlerden ve beraberinde gelen dini etkiden korumak için derin bir çalýþ-
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
ma yapýlýyor. Tabii bu anlaþýlýr bir þey; baþýörtülü bir
öðretmenin küçücük çocuklara nasýl etki yapacaðý
tartýþýlmaz ama mesela ayný öðrenciler sýnýf duvarýnda asýlý duran çarmýha gerilmiþ bir heykelin, ya da
öðretmenin boynunda takýlý duran haçýn etkisi ve baskýsý altýnda kalmaz! Ya da
Yahudi bir öðretmenin kipasý ve Katolik bir rahibin
görüntüsü hiçbir baský unsuru oluþturmaz! Þu bir
gerçektir ki, bizim çocuklarýmýz bu kadar baskýnýn üstesinden gelmeyi baþarýp,
ayný zamanda baþörtüsü ile
baþ arasýndaki farký da anlayabiliyorlar.
Kötü olarak öngörülmesi gereken etki ise, bir kez
bir öðretmen tarafýndan sýnýfta yasaklanan baþörtüsü
diðer sýnýflarda diðer
branþlarda da yasaklanýyor.
Ve bu durumda dini toleranstan bahsetmek imkansýz hale geliyor. Ýngiltere ile
Almanya karþýlaþtýrýldýðýnda, Ýngiltere’de Almanya’dakinden daha çok
müslüman yaþamakta ancak baþörtüsü hakkýndaki
baský ayný oranda deðil.
Mesela ABD’de müslüman
bir bayan görevi ne olursa
olsun baþörtüsünü iþi esnasýnda rahatlýkla takýyor. Bu
bayan asker dahi olsa baþörtüsüyle görevini yapabiliyor. Almanya’daki bu baþörtüsü karþýtlýðýnýn arkasýnda tabiki anti-islamist
yaklaþýmlar var.
Problem 4: Kurban
Yahudiler ve Müslümanlar için kutsal inançlarý
gereði Allah’ýn adýnýn anýlmadan kesildiði eti yemeleri haramdýr. Almanya’da
hiç kimse Yahudileri kurban kesmekten alýkoyamaz. Müslümanlara böyle
bir yasak getirmek istemektedirler ancak bu yasak
eþitlik esasý gereði herkes
için uygulanýrsa bir anlaþýlabilir. Bu yüzden müslümanlar bu konuda anayasa
karþýsýnda haklarýný korumaktadýrlar. Anayasanýn
eþitlik esasý gereði bir gruba tanýnan ayrýcalýktan diðer bir grup men edilemez.
Hukuki yollardan çözülmesi gereken problemlerin
peþinin býrakýlmamasý gerekiyor.
Problem 5:
Cenaze Ýþlemleri
Almanya’da yaþayan
Müslümanlarýn
sorunu,
yalnýzca kafasýna taktýðýyla
bitmiyor. Çünkü müslüman ömrünün sonuna geldiðinde islami kurallara
göre gömülmelidir. Nedir
bu kurallar; tabutsuz, beyaz kefene sarýlmýþ, sað tarafa dönmüþ ve kýble istikametine bakarak defnedilmelidir. Defin iþlemleri Almanya’da yalnýzca bu islami kurallara haiz olan bir
iki kurum tarafýndan gerçekleþtirilmektedir. Alman
makamlarýnýn bu sýký tutumlarýndan dolayý her yýl
binlerce tabut Türkiye’ye
gönderiliyor.
Problem 6: Ýslami
Miras Hukuku
Alman vatandaþlarý Alman miras hukukuna tabidirler. Ýlgili yasanýn 5. bölümüne göre o kiþi müslüman da olsa bu deðiþmez.
Þeriatta ise veraset sistemi
çok daha deyatlý ve medeni
kanundan daha farklý ele
alýnmaktadýr. Kim islami
kurallar üzerine olmak isterse bunun tek yolu onu
istemek ve söylemektir.
Kur’ân’ýn veraset sistemine
geçebilmek için tek þart
inanmaktýr.
Ýleri Adým
Almanya’daki Müslümanlar uzun zaman kültürel bir faktör olarak deðerlendirilmediler. Uzun zaman bir alt kültür olarak
dar bir alana sýkýþtýrýlýp dar
bir çerçevede yaþamalarý
beklendi. Onlarý tanýmaya
çalýþmadý kimse; “Döner
Kebap” olarak tanýmladýlar
çoðu kez. Onlar kendilerine yalnýzca tolerans gösterilmesini deðil ayný zamanda tanýnmak ve kabul edil-
dosya
mek istiyorlar.
Goethe’nin de dediði gibi, “Tolerans yalnýzca önden gelen bir karakter olmalý ve tanýnmanýn, kabul
etmenin yolunu açmalý.
Hoþgörünün adý ise aþaðýlamaktýr”.
Almanyadaki Müslümanlar, batý medeniyetine
birer katma deðerdirler.
Sosyal bir çöküntü içerisinde olan batý medeniyetini
tekrar besleyebilecek potansiyele sahiptirler ve bunu da arzulamaktadýrlar. 11
Eylül gibi, 11 Mart Ýspanya
olayý gibi, 2005 Londra olayý gibi birçok hadise trajik
sonuçlar doðurmuþ ve
Müslümanlar hakkýnda negatif intibalar býrakmýþtýr.
Karþýlýk olarak algýlanmasa
da batýda müslümanlarýn
evleri kundaklanmaya, yaþam alanlarýndan tecrit
edilmeye baþlanmýþtýr. Bu
tür olaylar Müslümanlarý
ziyadesiyle rahatsýz etmektedir. Çünkü Müslümanlarýn yasalara olan sadakatleri, insan haklarý ve demokrasiye olan saygýlarý sorgulanmakta ve onlara þüpheyle yaklaþýlmaktadýr.
Baden Württemberg’te
yalnýzca vatandaþlýk talebinde bulunan Müslümanlara yapýlan bir anket sonucundan Ýslam hakkýnda
olur olmaz hükümler çýkararak, onlarý denetim altýna
almanýn yollarý aranmaktadýr.
Almanya’da Ýslam’ýn
öðretilmesini engelleyerek,
islami eðitimin önüne set
çekerek Ýslam’ýn anlaþýlmasý, öðrenilmesi nasýl beklenebilir ki?
Inhaber: Arif Güngör
Çalýþma Saatleri:
Pazartesi-Cuma: 06.00 - 18.00
Cumartesi: 06.30 - 12.30 . Pazar: 07.00 - 11.00
Waldfriedhof 46 . 81377 München
Tel: 089-71090481
Handy: 0157-74492176
26. sayi sayfalar
30.04.2009
günlük
ana gelirken yolum zor
oldu, kýþ oldu efendim.
Ya Rasulallah þimdi yine bir otel köþesindeyim ama
çok farklý yerde ve çok deðiþik bir ortamda Sensiz misafirlerinsiz, bana göre sanki
anlamsýz gelen bir ortamdayým.
Oysa sana gelirken nasýl
bir coþku nasýl bir heyecan
bütün zerrelerime varýncaya
kadar sevinçli ve mutlu olan
benden þimdi duygu namýna
birþey kalmadý sanki. Ruhen
ve bedenen tedavi gördüðüm Medinemden uzak kalýþým beni iki yýlda ne hale getirdi. Doktorum kur`u önerdi
ve kurdayým. Buraya gelirken çok düþündüm. Allahým
ben orada ne yapýcam nasýl
zaman geçirecem diye üzülürken, kýzým bana: “Anne
sen orada da boþ durmazsýn
belki de Allah (cc) seni oraya
vazifelendirdi. Kimbilir kimin Ýslamiyette kýsmeti var
dedi”. Espiri olsun diye dedimki; “ben orda da bir sohbet ortamý bulurum, ben boþ
durmam dedim” gülüþtük.
Ýlk geldiðim gün lobide beklerken Türkiyeli kardeþler bizi selamlayýp karþýladýlar. Tanýþma faslý öðlen ve akþam
yemeðine salona giriþimle
yemek salonundakiler tamamen “aa bu da ne” dercesine
bakýyorlardý. Aynen Hacda
giyindiðim ve günlük dýþarda giyindiðim uzun elbise ve
baþörtüsü milletin tuhafýna
gitti.
2. gün masamdakilerle
sohbete baþladým. Gayet serbest bir þekilde Almanca konuþmam onlarý þaþýrttý. Yanýmdaki üniversiteli kýzýn
bana sorularý baþladý. Ýslam`a göre ölüler nere gider?
Ölümle herþey biter mi? v.s.
O soruyor, ben anlatýyorum
derken, bana þöyle dedi: “Ne
güzel sen inandýðýn Yaratýcýna ne kadar sýðýnýyorsun”
benim baþýma kötü bir olay
gelse ben ne yaparým, aslýnda ben Katolik bir ailenin kýzýyým. Hatta dini okulda
okudum ama kafamý karýþtýran bazý meseleler var. Bizde
Allah insanlaþtýrýlýyor. Birden fazla Allah oluyor ve resimleþtiriliyor. Bunun gibi
bazý meseleleri benim aklým
almýyor deyince ben hemen
Ýslamdaki Allah`ýn tarifini
yapýp Ýhlas Suresini açýklayýp, farklý ortaya koydum. Ýslam`da kadýn baský altýndaymýþ, medyadan böyle duydum, öyle mi diye sorunca,
hayýr tabiki yanlýþ Ýslam`dan
önceki zamana bakalým bir
göz atalým biraz bahsettim.
O dönemde kadýnlar köle
pazarlarýnda herhangi bir eþ-
S
12:12 Uhr
Seite 31
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Sevgililer Sevgilisine hasret kalmak
ya gibi alýnýp satýlýyordu.
Aile diye bir kavram kalmamýþtý v.s. Kýzcaðýz pür
dikkat dinliyor. Bir baktýk yemekhane bomboþ,
görevli bizi ikaz edince
kalkmak zorunda kaldýk.
Bu konuyu bana sonra
anlat oldu mu dedi ve
randevularýmý takip etti.
Bakalým Mevlam neyler
neylerse güzel eyler. Yemek masasý grubunda
bir kaç hanýmla birlikteyiz ve hemen de uyum
saðlayabildik. Ýlk edapta
giyimim sebebiyle pek
konuþamadýlar benimle.
Ama benim çok konuþkan
olmam anlara fazla zaman
kaybetmeden birbirimizi tanýyalým anlýyalým ki bir arada yaþayabilelim mesajýný
verdik bu sebeple hemen bir
haným da kendinden bahsetti hatta türkçe kelimelerin
anlamýný öðrenmeye çalýþtý.
Daha sonra ben din deðiþtirsem müslüman olsam baþörtü takmam gerekir mi? diye
sordu, þaþýrdým. Domuz yemeyebilirim ama baþörtü olmasa da olur önemli deðilmiþ zaten dedi. Hayýr öyle
deðil Müslüman olan birisi
baþörtüsü veya tesettüre riayet meselesi þöyle o emre
iman eder kabul edersin fakar yapmazsýn, o halde günahkar olursun. Ýslam`ýn
emri böyledir dedim. Haným
“Ya biliyor musun benim hayat arkadaþým da Türk Müslüman o böyle böyle yapmamý istiyor” ben de þimdi anlaþalým, sen eðer bir deðiþiklik yapacaksan önce kendin
için kendin inanarak yapmalýsýn. Araþtýr bak þayet kendi
gönlüm huzur bulursa kalpten gelerek bir takým kurallara emirlere uy yoksa boþ
olur. Bir insaný kendine ilah
edinme onun için ibadet etme dedim, orada kaldýk beni
arkadaþlar spora seslediler.
Türkler de var bayaðý 15-20
kiþi ilk 2 gün olmasýna raðmen onlarla tanýþtýk. Altmýþýn üzeri dört bayan, gerisi
30-45 yaþ arasý hanýmlar psikolojik tedavi, depresyon v.s.
Ben çok üzülüyordum buraya gelirken ama iki gecedir
sohbet ve Yasini-Þerif, Dua.
Baþlarken 3 kiþiydik þimdi
ise 5`e çýktýk. Teyzelerin duasý ve kýzýmýn sözleri benim
neden burda olduðumu bana hatýrlattý. Seni bize Allah
gönderdi diyorlar ve ne kadar özlem duyduklarýný böyle ortamdan ne kadar hoþnut
olduklarýný söylediler. Ruhlarýnýn dinlendiðini. Hele bir
Perihan YILMAZ
Batý Trakyalý teyzemiz var.
Nasýl memnun ah ne dualar
ediyor içindeki duygularýný
hemen gözyaþlarýyla ifade
ediyor. “Kýzým okudun bak
bu gece anamý rüyamda gördüm yine oku ben dinleyim
olur mu?“ diye yalvarýyor.
Türkan ablam o da sanki Medinedeyim sen okudukça bire bir Ravzaya gittim o kokuyu içime çektim. Ya kardeþim
böyle bir duyguyu hissetmeme vesile oldun ben anlayamadým ikiyi böyle güzel ortamý paylaþýyoruz. Nasip
eden Mevla`ya þükürler olsun. Boþ boþ anlamsýz konuþmalar bizi sýkýyordu. Lobidekiler laklaklar bize göre deðildi diye ifadelerde bulunuldu.
Bugün 4.4.2008 Cuma
Sonjanýn (Ýslamý araþtýran
Haným)ýn gideceðini öðrendim. Bayaðý üzüldüm yemek
yerken gitmeden bana uðra
biraz konuþalým dedim ve
kaldýðýmýz yerden anlatmaya devam ettim. Ýslam`da kadýnýn yerini ona anlattým. Bayaðý anlattýktan sonra ona Ýslamý daha iyi tanýyabilmesi
için bazý Web-Sitelerinin adreslerini verdim. Kendi adres
ve numaralarýmý vererek vedalaþtýk. Rabbim ona iman
nasip etsin çok saf ve duygusal bir bayandý.
Gurbet Gelinlerinin
Çileleri
Buraya terapiye gelen bayanlarýmýzýn çoðu depresyon geçiriyor. Psikolojileri
bozuluyor. Biraz konuþunca
hepsinin ortak sorunu olduðunu tesbit ettim. Hep aldatýlmýþlar eþleri tarafýndan.
Uzun yýllar sabýrla katlanmýþlar. Yuvayý kurtarma namýna. Turhal abla 25 sene kocasýnýn iliþkilerine yanlýþ hayat tarzýna, ahlaksýz yaþantýsýna imaný gereði çocuklarýnýn hatýrýna Allah rýzasý için
savaþ vermiþ ama nafile.
Adam günden güne daha sa-
pýtmýþ. 25 yýllýk yuvayý
kurtaramayan Turhal haným ayrýlmýþ. Eþine ev
yasaðý vermiþ. Git bir daha sakin gelme, bitti demiþ. Ama acýsý kahri içine vurmuþ. Þimdi burada þeker tansiyon psikolojik tedavi görüyor. Hacý ablam, Allah þifasýný
versin onun ve onun gibi
tüm hastalarýn. Sevim ve
Aysel ikisi de çok genç,
yüzlerine bakmaya kýyamazsýnýz. Ýnsan ama hele
onlarýn kaderi tüm ayný.
Biri Almanya`nýn bir yerinde, biri bir baþka yerinde. Ama burada ikisiyle
konuþurken anlaþýldý. Her
ikisi de kocalarýnýn ihanetine
uðramýþ. Biri savaþý bir nebze kazanmýþ. Eþini yola getirmiþ ama biri artýk bitti. Asla
olmaz, beni kalbimin tam ortasýndan vurdu. Bu yara hiç
kapanmaz diyor ama o da
her Müslüman kadýn gibi
unutmaya çalýþýyor. Bu erkekler gül gibi eþlerini kimlerin uðruna terk ediyor bir
görseniz. Alman Toplumunun en dýþladýðý kadýnlar, ne
görüntüleri düzgün ne de
evi çekip çevirek beceriye sahip, çöp tenekesine dönüþen
mideler artýk bulantý mulantý
tanýmýyor. Allah onlarý da ýslah etsin ne diyeyim. Maalesef iþ iþten geçtikten sonra eþlerinin kapýlarýndan ayrýlmýyor, aracýlarla yeniden eve
hanýmýn yuvasýna dönmek
istiyor, adeta yalvarýyorlar
yýllarca. Ama artýk tren kaçmýþ, geçmiþ olsun.
Akþam sonu Alman bayanlarla spordayýz. Kadýn
kadýna konuþuyor tanýþýyorduk ki 58 yaþlarýnda çok
duygusal bir bayan hep dinliyordu, bir ayda 10 kilo kaybetmiþ burada az da olsa korumaya çalýþýyormuþ. Neden
kilo kaybediyorsun denince,
baþýmdan çok üzücü bir olay
geçti dedi ve dolan gözlerini
saklama gayreti içine girdi.
Ben anladým kadýncaðýz kendini sýkýyor. Duygularýný
adeta bastýrýyor. Ben dedimki önce kendine güvensen o
kilonu koruyabilirsin, koruyamam deme hem sen neden
aðlamaktan çekiniyorsun.
Ýçindeki acý neyse o ancak
gözyaþýnla çýkar. Býrak aksýn
deyince: Ben 4 ay önce eþimi
kaybetim. 42 yýllýk eþiz dayanamýyorum kaldýramýyorum
diye baþladý hýçkýra hýçkýra
aðlamaya. Allahým þimdi nasil teselli edicez. Bir misal
verdim. Bak düþünki siz bir
tatildesiniz bir kaç gün sonra
31
evden haber geldiki annen
çok hasta, kocan sana diyor
ki, sen çocuklarla kal ben gideyim. Siz sonra gelirsiniz
diyor ve sizden önce trene
binip yeri nereyse gidip yerleþiyor. Sen de zamaný beklicen trenin gelince binip onun
yanýna gidecen o artýk geri
dönemez. Çünkü patronun
verdiði izin bitti dedim. Haklýsýn dedi sonra biraz daha
rahatlamýþ gördüm o bayaný.
Akþam namazýndan sonra
oda sohbetimizde bugün Cuma günü 6 kiþiydik. Çok feyizli geçti. Satý abla hep odasýna kapanan, insanlardan
uzak duran, elinde olmadýðý
halde panik atak denilen bir
rahatsýzlýðý varmýþ. Sohbetten sonra doktorunun sen
bugün bayaðý deðiþmiþsin.
Sana ne oldu diye sormuþ.
Satý abla çok sevindi iyiki bizi irþad ediyorsun kýzým ben
iki gündür kendimi daha iyi
hissediyorum deyince “Allahým sana þükürler olsun,
eðer senin kullarýna faydamýz dokunuyorsa ne mutlu
bize”.
Cumartesi kahvaltýdan
sonra sakin bir köþede oturduk. Ben, Sevim, Aysel, Turhal konuþuyoruz. Bir anda
Turhal`ýn sinirleri boþandý.
Aðlamaktan hýçkýrmaktan
sesi çýkamaz hale geldi. Beyinin nasýl bir yalancý, arsýz,
namussuz, þerefsiz ve haysiyetsiz olduðunu. Koca uðruna kendi doðrularýnýzdan
vazgeçmeyin diye gençlere
tavsiyelerde bulunuyor. Ben
25 sene direndim bir defa o
istedi diye baþýmý falan açtým
izine gittim ama hala bugün
bile o yanlýþýmýn acýsý içimi
sýzlatýyor. O öyle istedi yaptým da býraktý mý kötü alýþkanlýklarýný, daha kötü oldu.
Koca istiyor diye Allah`ýn
emirlerini terk etmeyin. Düþünün siz Allah`ýn kulusunuz, önce Allah`ýn emirlerine
riayet kulluk vazifemiz. Hatanýn neresinden dönerseniz
kar orda, diye sohbetimiz devam etti. Gençler de evet
haklýsýn deyip Turhalý sakinleþtirmeye çalýþtýlar.
Akþam namazýndan sonra bugün Satýda misafirdik 8
kiþi olduk. Artýk aþaðý lobide
karýþýk ortamda boþ ve anlamsýz zaman geçirmek istemiyorlar. Her akþam bir odada Kur`an okuyoruz, sohbet
yapýyoruz. Dua ve sorulu cevaplý eðitim görüyoruz. Rabbimize þükür, Allahu (T) bu
güzellikten bizi mahrum etmesin.
Yarýn Pazar bizimkiler gelecek, herkes merak ediyor
bakalým yarýn tanýþtýracam
buradaki arkadaþlarla.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
32
endi adýyla anýlan Þafiî mezhebinin öncüsü
olan Ýmam-ý Þafiî’nin
asýl adý Ebu Abdullah Muhammed bin Ýdris eþ-Þafiî elKurayþi’dir. Kaynaklarýn belirttiðine göre Ýmam-ý Þafiî,
h.150/ m. 767 yýlýnda Þam
beldelerinden Gazze’de doðmuþ, yetim kalmýþ ve küçük
yaþlarda soyunun Kureyþ’e
dayanmasýnýn avantajlarýndan faydalanmak ihtiyacýyla
Mekke’ye getirilmiþ ve orada
büyümüþtür Soylu bir aileden gelmiþ olmakla birlikte
yetimliðin ve fakirliðin getirdiði sýkýntýlarla yetiþen
Ýmam-ý Þafiî, içinde yaþadýðý
toplumu yakýndan tanýma
fýrsatý elde etmiþtir.
Küçük yaþta ilim tahsiline
baþlamýþ olan Ýmam-ý Þafiî,
daha on yaþýna ulaþmadan
Kur’an-ý Kerim’i ezberlemiþtir. Türlü sýkýntýlarý aþarak
onun büyük bir âlim olarak
yetiþmesinde annesinin özen
ve dikkatinin büyük payý olmuþtur. On yaþýndan itibaren
Mekke’de hadis dersleri almaya baþlamýþ, hadis ezberleme ve yazma iþine çok önem
vermiþ hatta eline geçen her
çeþit uygun malzemeyi yazmak için kullanmýþtýr.
Daha çocuk sayýlabilecek
yaþlarda iken ilimde ilerleyen Ýmam-ý Þafiî, ileride kendisiyle ilimde çýðýr açacaðý
ana diline büyük önem vermiþtir. Þehir ve kasaba ortamýnda farklý dillerle etkileþim yaþayan Arapça’daki yabancý dil etkilerinden kurtulmak isteyen Ýmam, bu amaçla çöle gitmiþ ve Huzeyl kabilesi arasýnda bir süre yaþamýþtýr. Dönemin Arapça’yý en
fasih konuþan kabilelerinden
olan Huzeyl kabilesinde tamamen onlarla iç içe yaþayan
eþ-Þafiî, Mekke’ye döndüðünde edebiyat ve kültürde
ilerlediðini farketmiþtir.
Ýmam-ý Þafiî 20 yaþýna
ulaþtýðýnda ilimde fetva verecek ve hadis aktaracak seviyeye gelmiþti. Ancak ilimin
ülkesi ve sýnýrlarý yoktu. Bunun farkýnda olan Ýmam, daha önce ilimdeki þanýný duyduðu Medine’de bulunan
Ýmam Malik’ten ders alma
arzusu hissetmiþtir. Bu alimle
karþýlaþmadan önce hazýr olmak amacýyla onun hadis
alanýnda ilk kapsamlý kitap
olan Muvatta adlý meþhur
eserini ödünç alarak tekrar
takrar okumuþtur. Böylelikle
rivayet ilminin yanýnda bu
kitapla birlikte Ýmam Malik’in fýkhýyla da tanýþmýþtýr.
Medine’de
Ýmam Malik ile
Ýlim için Medine’ye doðru
yola çýkmadan önce Mekke
valisinden Medine valisine
K
12:12 Uhr
Seite 32
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Unutulmayan ilim mirasýyla
Ýmam-ý Þafiî
hitaben bir referans mektubu
almýþtýr. Ancak Ýmam Malik,
eþ-Þafiî’yi ve valiyi kabulünde kendi yanýnda idarecilerin
referanslarýndan çok ilim talep edenin istek ve kabiliyetinin önemli olduðunu tutum
ve davranýþlarýyla göstermiþtir. Ardýndan da asýl adý Muhammed olan Ýmam-ý Þafiî’ye
bütün ilim adamlarýna da
ders olacak þekilde þu öðütlerde bulunmuþtur: “Ey Muhammed! Allah’tan kork ve
günahlardan sakýn. Çünkü
senin ilerde büyük bir konumun olacak. Allah senin kalbine bir ýþýk vermiþtir. O ýþýðý
günahlarla söndürme...” Medine’de tabiri caizse Ýmam
Malik Üniversitesi’nde iyi bir
eðitim alan ve baþarý gösteren eþ-Þafiî, ara sýra çöl kabilelerini incelemek amacýyla
onlarý ziyaret etmeyi ve onlarla düþüp kalkmayý da sürdürmüþtür. Mekke’de bulunan annesini de ihmal etmeyerek zaman zaman onu ziyaret eden eþ-Þafiî, anlayýþ ve
kavrayýþý yüksek olan annesinin öðütlerinden de yararlanmýþtýr.
Kadýlýk Tecrübesi
Medine’de dokuz yýl
Ýmam Malik’in talebesi olmanýn yanýnda maddi olarak da
onun himayesinde kalan
Ýmam-ý Þafiî, O öldükten sonra Mekke’ye geri dönmüþtür.
Maddi açýdan ihtiyaç duymasý ve Mekkelilerin onu Yemen valisine tavsiye etmeleri
üzerine eþ-Þafiî, Necran’da
kadýlýk vazifesini üstlenerek
idarecilikteki dirayetini de
göstermek fýrsatý bulmuþtur.
Bugün hala bir çok ülke ve
kurumda geçerli olduðu gibi
o dönemde de idarecilerin
ruhlarýný esir almak isteyen
dalkavuklar, Ýmam-ý Þafiî’yi
etkilemeye çalýþmýþlar ancak
o ilmî þahsiyetinin gereðini
yaparak dalkavukluk kapýsýný kendi döneminde kapatabilmiþtir. Fakat sergilediði
adaletten dolayý þiddetli sýkýntýlarla
karþýlaþmamasý
mümkün olmayan Ýmam,
Necran’ýn zalim valisini de
eleþtirileriyle rahat býrakmamýþtýr. Bunun üzerine vali
Abbasîlerin o döneminde etkili olan, rakibini alevilikle
suçlama silahýný kullanmýþ
ve Ýmam’ýn ayaklanma yapmak isteyen alevîlerden olduðu iddiasýný halife Harun
Reþid’e
bildirmiþtir.Evet
Ýmam’ýn bariz özellikleri arasýnda Ehl-i Beyti sevmek sayýlmaktadýr, ancak onun bu
sevgisi Hz. Ebubekir ve Hz.
Ömer’in hilafetlerini tanýmamak ve fiiilerin iktidara gelmesi için çalýþmak þeklinde
ortaya çýkmamýþtýr. Ýftiralardan sýkýlan Ýmam, onlara þu
beyitle cevap vermek durumunda kalmýþtýr: “Rafizîlik
eðer sevmekse peygamber ailesini, insan ve cinler þahid
olsun, rafizîyim ben...”
Sonuçta hicri 184 yýlýnda
34 yaþýnda olan Ýmam-ý Þafiî
zincire vurularak baþkent
Baðdat’a gönderilmiþtir ve
orada kuvvetli muhakemeyle
söz söyleme gücünün ve
Ýmam Muhammed bin Hasan eþ-Þeybanî’nin tanýklýðýnýn sayesinde kendisini kurtarabilmiþtir. Savunmasýnda
kendi durumunu ortaya koyduktan sonra sözü þöyle baðlamýþtýr: “Ben ilim adamýyým, bunu kadýnýz Muhammed bin Hasan da bilir.”
Ýmam Muhammed ise þu cevabý vermiþtir: “Evet bu adamýn ilimden büyük nasibi
vardýr. Onun suçlandýðý konuyla bir ilgisi olamaz.”
Baðdat’ta
Ýmam Muhammed ile
Çekilen bazý sýkýntýlarýn
hayýrla
sonuçlanabileceði
gerçeðine uygun olarak
Ýmam Þafiî, böylelikle 5 yýllýk
idarecilikten sonra tekrar ilmi çalýþmalara dönebilmiþ,
Irak fýkýh okulunu tanýmýþ,
Ýmam Ebu Hanife’nin de talebesi olan Ýmam Muhammed bin Hasan’a baðlanarak
onun eserlerini kendisinden
öðrenmiþtir.
Böylelikle
Ýmam-ý Þafiî, hem Hicaz fýkýh
okulunu hem Irak fýkýh okulunu bilen bir kimse olarak
zamanýndaki tüm fýkýh bilginlerinin üzerine çýkmýþtýr.
O kendisinde akýl yürütmeyi
bariz olarak kullanan “re’y
ehli”nin (Irak Okulu) ilmiyle
rivayetleri önceleyen “hadis
ehli”nin (Hicaz Okulu) ilmini
birleþtirerek fýkýh usulünün
(Ýslam Hukuku Metodolojisi)
temelini atmýþ ve bu bilimin
kurallarýný belirlemiþtir.
Ýmam-ý Þafiî’nin Baðdat’taki ikametin süresi konusunda net bilgiler rivayet
edilmemiþse de bu ikametin
çok bereketli olduðu açýktýr.
Çünkü bu süre boyunca Malik’in öðrencisi, Malik’in görüþleri dýþýnda bir fýkýh metodunu öðrenme imkaný bulmuþtur.Bunun doðal ve zorunlu bir sonucu olarak
Ýmam Þafiî, topladýðý deðiþik
görüþler ve birbirinden farklý
fýkhî metodlar arasýnda bir
karþýlaþtýrma yapmýþ, bu karþýlaþtýrma iþleminin sonunda
yine zorunlu olarak bazan iki
guruptan birinin görüþlerine
yaklaþmýþ, bazan her iki gurubun da görüþlerinden
uzaklaþmýþtýr. Fakat tabii olarak bu karþýlaþtýrmanýn bazý
ölçülere dayandýrýlmasý gerekmiþtir. Eþ-Þafiî, bu karþýlaþtýrmayý yapmak üzere
Mekke’ye dönmüþ ve kendisini büyük bir dikkatle bu iþe
vermiþtir. Ve bu iþlem sonucunda iki aþamaya ulaþmýþtýr. Daha önce Ýmam Malik’in
bir talebesi olan ve onun görüþlerini savunan eþ-Þafiî,
bildiði her iki fýkýh ekolüne
de eleþtirilerini yaparak her
hangi bir fýkýh okuluna baðlanmaktan kurtulmuþ, Allah’ýn kitabýna ve sahih sünnete dayanan hür ve baðýmsýz içtihada yönelmiþitir. Böylelikle hüküm çýkarma (istinbat ) kurallarýný ve sonralarý
“fýkýh usulü” diye isimlendirilecek olan ilmi de ortaya çýkarmýþtýr.
Fýkýh Usulünü Geliþtirme
ve Yayma Arzusu
Mekke’ye gelen bilginlerle görüþmelerini ve diðer ilmî
çalýþmalarýný yaklaþýk dokuz
yýl boyunca Mekke’de sürdüren Ýmam, ortaya koyduðu
“hüküm çýkarma metodlarýný” tüm Ýslam beldelerine
ulaþtýrmak istemiþ ve bu
amaçla tekrar baþkent Baðdat’a gitmiþtir ( h. 195). Dersleri ve öðrencileri vasýtasýyla
Þafiî’nin ilmi, Irak’ýn ötesine
taþmýþ ve tüm doðu bölgelerine yayýlmýþtýr. Ýmam, elMebsut ve er-Risâle adlý
önemli eserlerini oluþturduðu bu Baðdat ikametini, kesin olmamakla birlikte araþtýrmacýlarýn sebebini baþkentteki siyasî çalkantýlara ve
sonucunda geliþen ilmî ortamýn verimsizliðine baðladýklarý bir kararla sona erdirerek
199 senesinde Mýsýr’a gitmiþtir. Valinin kendisine hürmet
etmesiyle maddi sýkntýdan
kurtulan Ýmam, Mýsýr’da da
baþarýlý olmuþ, görüþlerini ve
fýkhýný yayma imkaný bulmuþtur. Ancak ölüm de onu
Mýsýr’da yakalamýþ ve uzun
sayýlamayacak bir ömrün sonunda h. 204 yýlýnda 54 yaþýnda hasta iken yataðýnda
ölmüþtür.
Ýmam-ý Þafiî, arkasýnda
çok kýymetli bir ilim mirasý
býrakmýþtýr.Bu miras günümüze kadar tükenmez bir hazine olarak devam etmiþtir
ve onun adý bir çok doðu ve
batý ülkesinde anýlmaktadýr.
O ilimle adeta varlýk meselesi olarak meþgul olmuþtur.
biyografi
Çeþitli ilimlerin öðrenilmesinin gereðini þu sözlerle ifade
etmiþtir: “Kur’an ilmini öðrenenin kýymeti artar. Hadis
yazanýn delil getirme kapasitesi yükselir. Fýkýhla uðraþan
kimsenin þerefi artar. Lügat
ilmiyle uðraþan kimsenin
duygularý incelir. Matematikle uðraþan kimsenin görüþü
kuvvetlenir. Ancak nefsini
kötülüklerden korumayanýn
ilmi kendisine fayda vermez.”
Hem Kur’an ve Sünnet
ilimlerinin derlenilmeye baþlandýðý hem de siyasi ve itikadi mezheplerin ortaya çýktýðý hicri ikinci asýrda yaþamýþ olan Ýmam-ý Þafiî, batýlýn
etkisizleþtirilmesi ve hakkýn
üstün tutulmasý yol ve yöntemlerini iyi bilip uygulamýþtýr. O el-Umm ve benzeri çalýþmalarýyla “Sünnet’in savunucusu” ünvanýný gerçekten
haketmiþtir.
Ýmam-ý Þafiî, zekasý ve hafýzasý, düþünme ve açýklama
gücü, basireti, ihlasý ve sünnete baðlýlýðýyla Ýslam bilginleri arasýnda saygýn yerini almýþtýr. O elde ettiði ilim ve
makama raðmen zahidlik
içinde yaþamýþtýr. Hatta insanlarýn kendi ilminden faydalanmalarýný ancak o ilmi
kendisine nispet etmemelerini istemiþ, insanlarýn teþekkürünü deðil Allah’ýn rýzasýný arzulamýþtýr.
Sonuç
Anlaþýlacaðý gibi buraya
kadar anlatýlanlarla Ýmam-ý
Þafiî’yi yalnýzca kýsaca tanýtmýþ olduk. Ancak ne onun fýkýh anlayýþýn ayýrdedici özelliklerinden ne Ýmam Malik
ve Irak Ekolüne karþý getirdiði eleþtirilerden ne de onun
Mýsýr’da yaptýðý içtihad ve
çalýþmalarýyla geçmiþ bütün
eserleriyle arasýna mesafe
koyma gayretinden bahsedebildik. Tabii ki bu ölçüde bir
dergi yazýsýnda bunlarýn gerçekleþmesi mümkün olmayacaktý. Sonuç olarak þunu da
belirtmeliyiz ki; nasýl Ýmam-ý
Þafiî çok sevdiði hocasý Ýmam
Malik’in bazýlarý tarafýndan
neredeyse kutsandýðýný duyunca Hilaf-u Malik adlý eserini insanlar onun da yanýlabileceðini düþünsünler diye
ortaya çýkarmýþsa bizler de
ona karþý sevgimizde ölçülü
olmalýyýz. Ancak günümüzde ilim tarihimizin saygýn
þahsiyetlerine karþý ölçüsüz
sevgi ifratýndan çok ölçüsüz
yergi tefritiyle sýk sýk karþýlaþabilmekteyiz. Fakat þu da
unutulmamalýdýr ki; ölçüsüz
davrananlarýn ortaya koyabilecekleri eserleri yokken,
eserlerini ortaya koyabilenler
bir þekilde burada ve hala hatýrlanabilmektedirler.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
lmanya’da yapýlan
son seçimler, kazanan partiler ve siyasetçiler bulunsa da, artýk siyasetin seçmeni tatmin etmediðini ortaya koyuyor.
Kamoyu yoklamalarý, büyük halk partilerinin sürekli
bir düþüþ gösterdiðini belirlerken, farklý partilerin, neredeyse birbirine benzer
görüþleri
tekrarlamalarý
dikkat çekiyor. Bu durum,
bir mutabakatýn varlýðýný da
göstermiyor. Tam tersine,
bir çaresizliði gözler önüne
seriyor.
Partileri en çok sarsan
konularýn baþýnda saðlýk
hizmetlerinin daha ucuza
görülmesini amaçlayan saðlýk reformu, iþþizliðin önlenmesi gibi sosyal reformlar
geliyor. Her iki konuda göreceli bir iyileþme olduðu
gözlense de, dar gelirliler
açýsýndan saðlýk hizmletlerinin ucuzladýðýný söylemek
mümkün deðil. Ýþsizlik
problemi bazý özel tanýmlama ve özelliklerinin deðiþtirilmesi ile çözüme yaklaþýldýðý sanýlýyor. Ülkede çalýþanlarýn yoksullaþtýðý ve orta katmanlarýn oranýnýn
azalarak, dar gelirlilerin
oranýnýn yükseldiði gözleniyor. Dar gelirliyi etkileyen
enflasyon zirvelerde dolaþýyor. Buna karþýlýk, iyi geliri
olan üst tabakanýn serveti
sürekeli bir artýþ trendine giriyor. Ýflas eden, zarar gören
hemen hemen her büyük
þirket, banka ya da sigorta
yöneticileri, kazançlarýný
oransýz bir þekilde artýrýyor.
Zararý da çalýþanlar ödüyor.
Az gelirliler daha çok vergi
veriyor, iyi gelir sahipleri
bir yolunu bulup vergi vermemenin çaresini arýyor.
Büyük koalisyonla yönetilen Almanya’da güçlü bir
muhalefetin ortaya çýkarak,
içinde bulunulan bu sosyal
bulanýlama çözümler üretmesi de beklenmiyor. Emekli maaþlarýnýn yüzde 1,5 oranýnda artýrýlmasý ve Bio Etanol gibi önemli politikalarý
kimse sahiplenmiyor. Bu
yüden seçmen, mevcut muhalefete az yöneliyor, yönelmeyenler de sandýk baþýna
gitmiyor ve partilere üyelikten çýkýyor. Partiler birbirinden farklý ama, uygulanabilir program ortaya koyamayýnca, ancak popülist yaklaþýmlarla seçmenin ilgisini
çekmeye çabalýyorlar. Bu
yüzdendir ki, göçmenlerin
çifte vatandaþlýðýna karþý çýkan imza kampanyasý ile
Almanya’daki siyasetin ini-
A
12:12 Uhr
Seite 33
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Siyaset, seçmeni tatmin etmiyor
siyatifini ele geçirerek
seçilen Hessen Eyalet
Baþbakaný Roland Koch
bile, üçüncü seçimlerde
kendi siyasetinin kurbaný olmaktan kurtulamadý. O zamanlar, Federal
Konsey’deki oy çokluðunu da kullanmasýný
bilen Alman Hristiyan
Demokatlar, Sosyal Demokrat-Yeþiller koalisyonunun da politikalarýný yönlendirir hale gelmiþti. Otto Schily gibi,
soldan çok, sað söylemleri ile dikkatleri çeken
politikalarýn uygulanmasýna ne Sosyal Demokratlar, ne de Yeþiller engel olabilmiþti. “Gündem
2010” programýyla, Hristiyan Demokratlarýn sarýlabileceði bir politikayý büyük
baþarý olarak ortaya koyan o
dönemin koalisyon hükümeti, zamanýn þartlarý onlarý
bu yönde politikalar yürütmeye zorlasa da, aslýnda
kendilerinin uygulanabilir
çözüm üretemeyiþi sonucunda, iktidarý, CDU’ya býrakmak zorunda kalmýþtý.
Þimdiki koalisyonda her ne
kadar SPD de ortak olsa, uygulanan politikalarýn, kýsmî
asgarî ücret zorunluluðu
haricinde, bir sosyal demokrat politika olduðunu söylemek ne kadar mümkün.
Hatýrlanacak
olursa,
“Gündem 2010” programcýsý Sosyal Demokrat Federal
Baþbakan Gerhard Schröder, bu programa karþý çýkan partili yoldaþý Andera
Ypsilanti’ye öylesine öfkelenmiþti ki, Ypsilanti’ye nezaket kurallarý dýþýna çýkarak “Bayan X (iks) Y (üpsilon)? diye laf atmaktan da
geri durmamýþtý. Fakat, son
Hessen seçimlerinde seçmen, Bayan XY’u haklý bulmuþ, Roland Koch’un ellerini kollarýný baðlayan bir seçim sonucu ortaya koymuþtu.
Ýlhan BÝLGÜ
Aþaðý Saksonya, Hamburg eyalet ve Bavyera yerel
seçimlerinde
SPD’nin
önemli bir baþarý gösteremeyiþi karþýsýnda Hristiyan
Demokratlarýn baþarý göstermesi ise, mevcut iktidarlarýn baþarýsýna baðlý deðil.
Aksine bu baþarý, Sosyal Demokrat muhalefetin baþarýsýzlýðýyla paralel giden bir
baþarý. Genel politikalarý
eleþtiren FDP, Yeþiller ve Sol
Parti gibi küçük partilere ve
Bavyera’da olduðu gibi neredeyse yüzde 25-30’lara
varan oranda partisiz gruplara giden protesto oylarýnýn SPD payýna düþenini ise
Yeþillerden çok, Sol Parti’nin kapmasý, SPD’nin daha uzun süre baþýný aðrýtacaða benziyor.
SPD de, bir lider bunalýmý olduðu görülüyor. Fakat,
ayný bunalýmýn CDU, FDP
ya da Yeþillerde olmadýðýný
söylemek de mümkün deðil. CDU iktidarda olmanýn
avantajýný kullanarak liderlik bunalýmýný önlerken, diðer iki küçük parti de, iki
büyük parti arasýndaki çekiþmenin avantajýný kullanarak bu bunalýmý örtebiliyor.
SPD, sürekli olarak kendi politikalarýný uygulamakta kararlý olduðunu vurgulasa da, CDU’nun yönlen-
dirmelerinden de kendini alamýyor. Örneðin,
Hessen eyaletindeki son
durum göz önünde bulundurularak, federal
seviyede Sol Parti ile bir
iþbirliði yapýlmamasýna
karþýlýk, yerel olarak
böyle bir iþbirliðinin ilgili parti teþkilatlarýna
býrakýldý. Partinin ortak
kararýna raðmen, bu politikalar uygulanamadý
ve CDU’nun istekleri
fiilen kabul edilmiþ oldu.
Parti genel merkezinin, eyalet teþkilatýnýn
ve liderinin desteðine
raðmen Eyalet Baþbakanlýðý
koltuðuna
oturamayan
SPD’nin tartýþmalý ama gözde politikacýsý Hessen Meclis Grub Baþkaný Andrea
Ypsilanti, yoldaþý Dagmar
Metzger’in, Sol Parti ile iþbirliðine karþý çýkmasý sonucunda siyasete olan güvenini yitirdi mi bilinemiyor
ama, seçmenin partilere
olan güvenini yitirdiðini
tesbit etmuþ bulunuyor. Ve
bu güvenin sarsýlmasýnýn
sebebini de geniþ geniþ izah
ettiði “Wohin zieht die neue
Zeit?” baþlýðý ile Zeit gazetesinde 6 Mart 2008 tarihinde
yazdýðý bir makalede, yurttaþlarýn siyasete olan ilgisinin sürekli olarak kaybettiðini bunun sebebinin de yeni toplumsal problemlere
çözüm bulamamalarý olduðunu vurguluyor.
Tüm bu olup bitenler,
seçmenin partilere olan güvenini sürekli olarak sarsýyor. SPD’nun kamuyoundaki güvenilirliði her geçen
gün azalýyor. Buna karþýlýk
CDU’ya olan güven de sarsýlýyor. Ama, þahýs olarak
Federal Baþbakan Andrea
Merkel’e olan güven artýyor.
Burada da bir aykýrý durum
söz konusu. Zira, partiye
güven azalýrken, parti liderine olan güvenin artmasý
33
söz konusu olmamalý. Buradan Merkel’in baþarýlý bir
politika yürüttüðünü söylemek mümkün deðil. Fakat
bunun en iyi açýklamasý her
halde, Merkel’in bilerek ya
da bilmeyerek, fazlaca kamuoyu önüne çýkmayýp, sakin görünüyor olmasý olmalý. Kardeþ parti Hristiyan
Sosyal Birliði’nde de durum
hiç te farklý deðil. Edmund
Stoiber’in liderliði sonrasýnda Parti Baþkaný Erwin Huber ve Eyalet Baþbakaný
Günther Bekstein’in aralarýndaki soðukluk hem seçimlere yansýyor hem de
parti içi iktidar mücadelesi
için bir sebeb oluyor. Eyalet
Merkez Bankasý’nýn milyarlarca Eurol’luk zararý Maliye Bakaný olarak Huber’i,
Transrapid’in iptal edilmesi
de Bekstein’ý hedef tahtasýna oturtuyor.
Hristiyan Demokratlar,
rakip bir muhalefetin oluþmasýndan, her iktidardaki
parti gibi, endiþe ediyorlar.
Gözde politikacý Koch’un
bile koltuðunu kaybedebileceðini gören Hristiyan Demokratlar, SPD’nin ancak
toplumda kabul edilebilecek sosyal politikalar ortaya
koymasý ile ayaða kalkabileceðini de biliyor. Fakat, Sol
Parti içindeki eski Doðu Almanyalý politikacýlarýn kalýntýlarý ile ayný görüþü paylaþan Batý’daki yoldaþlarýn
önünü kesmenin en iyi yolunun doðru dürüst sosyal
politikalar uygulamaktan
geçtiðini de göz ardý ediyor.
Bu yüzden, ikide bir, Doðu
Almanya rejimi suçlamasýný
gündeme getirerek, SPD’yi
bugünkü çaresizliði içine sýkýþtýrmayý da tercih ediyor.
Fakat, buna raðmen, Sol
Parti’nin giderek Batý’daki
eyaletlerlerde Meclis’e girmesinin gerçek nedenlerini
görmezlikten gelmeyi yeðliyor.
Yeþiller farklý bir parti içi
pratiði yürütmeyi sürdürürken, koalisyon seçenekleri
arasýnda CDU’yu da düþünüyorlar. CDU da, eyaletlere göre farklýlýk arzetse de,
bu opsiyondan uzak durmamayý düþünüyor. Ayný
þekilde, SPD ile uzun dönem koalisyonu paylaþarak
Almanya tarihinde takdire
þayan hizmetler gören FDP,
son dönemlerde CDU seçeneðine alternatif seçenekler
arayýþýnda bulunuyor. Bütün bu arayýþlar ise, seçmenin siyasete olan güveninin
yeniden kazanýlmasýna yetmiyor.
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:12 Uhr
34
Seite 34
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
haber
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Türkler Almanya’ya
gelmeden kimlik
bilgileri geliyor!
Ditib Friedberg Ayasofya Camiinde seminer
Friedberg`de bulunan Ditib Ayasofya Camiinde; Friedberg Emniyet
Teþkilatý tarafýndan “Uyuþturucu” konulu bir seminer verildi.
riedberg Emniyet Müdürü
Herrn Römer ve Yardýmcýsýnýn katýldýðý seminer
yaklaþýk 45 dakika sürdü.
Seminerden önce Ditib Friedberg Ayasofya Camii yetkilileri-
F
nin yemek ikramý oldu. Bu ikramdan sonra seminer sinevizyon eþliðinde verildi.
Seminerin bitiminde programa katýlanlar emniyet yetkililerine sorular sordular. Emniyet
yetkilileri bu sorulara doyurucu
cevaplar verdiler.
Program sonunda çaylar yudumlanýrken güzel sohbetler
yapýldý.
Alman Federal Polisi Ýstanbul’daki havalimanlarýndan
Almanya’ya seyahat edecek
her yolcunun kimlik bilgilerini daha yola çýkmadan
kayýtlara geçiyor
lmanya’nýn 1 Nisan’dan itibaren baþlattýðý ve sadece “Ýstanbul’dan Frankfurt’a gidecek olan Türk yolcularýn kimlik bilgilerinin biniþ bankolarýndaki görevliler
tarafýndan alýnarak federal polise bildirilme” uygulamasý geniþletildi. Buna göre, “Almanya’nýn tüm þehirlerine” 1 Mayýs’tan itibaren Ýstanbul Atatürk ve Sabiha Gökçen havalimanlarýndan yapýlan uçuþlarda yolcularýn
verileri, biniþ bankosundaki görevliler
tarafýndan alýnarak anýnda federal polise iletiliyor. Böylece Alman polisi,
yolcuyu daha ülkeye giriþi olmadan
kontrol altýna almýþ oluyor. Bu muamele ise sadece Türk ve Pakistanlý
yolculara yapýlýyor.
A
26. sayi sayfalar
30.04.2009
dosya
il, insanlarýn kendisi aracýlýðýyla düþüncelerini, hislerini ve ihtiyaçlarýný iletebildikleri hayatýn karýþýk ve
kapsamlý bir yönüdür. Ancak basit bir araç olarak görülmesi de tam doðru deðildir.
Dil sadece deðiþikliklerin göründüðü bir ayna deðil, ayný zamanda deðiþiminde etkileyici faktörüdür. Yani bu anlamda dil
sadece þekil almaz, ayný zamanda, þekil de verir. Bu
durum özellikle din için
geçerlidir.
Dinin hem dünya hem
de ahiret hayatýný düzene
sokmak istemesi, bu anlamda dil gibi kapsamlý bir
karaktere sahip olmasý anlamýna gelir ki, dil bu yönüyle din içinde büyük
önem arzeder.
Dil, din içerisinde “hakikatin” ve “kutsal” olarak
görülmesi gerekenin aktarýcýsýdýr. Diðer yandan dil
yaratýcý ve yaratýlan arasýnda sadece bir iletiþim aracý
deðil, ayný zamanda kendi
baþýna “hakikatin” bir tecellisidir. “Kutsal metinler”
Ýlah’ýn insanlara mesajýnýn
kelimelere dökülmüþ tecellisi olarak algýlanýr, zira
kutsal metinler Hristiyanlýk’ta olduðu þekliyle “ilham” veya Ýslam ve Yahudilikte ki gibi doðrudan
Ýlah kelâmýnýn vahyi olsun,
Ýlah’ýn kelâmý olarak anlaþýlýr ve bu anlamda dokunulmaz bir karaktere sahiptirler.
Dil konuþan kiþiye otorite ve güç saðlar. Kutsal
kelimelere dayanan dil ile
yapýldýðýnda ise bu daha
etkindir. Peygamberlerin
Tanrý’nýn kelâmýnýn kaynaðýna yakýnlýklarý, bu Ýslam’daki gibi bir melek olsun veya Hristiyanlýktaki
gibi peygamberin Tanrý’nýn
neredeyse kendisi olsun, en
temel özellikleri ve otoritelerinin meþruiyyet kaynaðýdýr. Tanrý’nýn mesajý ile
meþgul olan âlimlere büyük saygý gösterilmekte.
Öyleki, halk arasýnda bu
insanlarýn metindeki mesajýn içeriðini anlayýp anlamadýklarý pek bir rol oynamamaktadýr bile. Böylelikle tüm dinlerin mensuplarýnda “hakikate” yakýn olma hedefiyle, kutsal metinlerini – ki bunlar çoðunlukla anlamadýklarý bir dildedir – bir ibadet anlamýnda
D
12:12 Uhr
Seite 35
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
Din, dil ve din dili
Ali METE
okuyarak kurtuluþu ümit
ederler.
Tanrý kelâmýnýn “hakikatin” bir tecellisi düþüncesi nedeniyle dinlerin geliþmelerinde kutsal metinlerin diðer dillere çevrilip
çevrilemeyeceði tartýþýlmýþtýr. Örneðin Ýslam’da arapça indirilen Kur’an kutsal
olarak algýlanýrken, ayný
kutsallýk Kuran çevirileri
için geçerli deðildir. Çeviriler, Kur’an’ýn yaklaþýk anlamý olarak adlandýrýlýrlar.
Bu durumun, Ýncil’in de
Almanca’ya çevrildiðinde
veya Ýncil’in asli dili olmamasýna raðmen Latince'den baþka bir dilin kullanýlmasýnda doðan tartýþmalara bakýldýðýnda Hristiyanlýk için de geçerli olduðu görülür.
Bugünkü
anlayýþla
“aþýlmýþ” ve “eskimiþ” din
dilinde ýsrar edilmesi dinin
özünün ve temellerinin korunmasýnda önemli rol oynamýþtýr. Bunu da, ilk olarak Kuran’ýn ikinci olarak
Hadislerin aktarýlmalarýnda Müslüman âlimlerin rivayet için harcadýklarý çabalara borçluyuz. Bu durum kutsal metinlerin hem
yazýlý hem de sözlü olarak
iki yönden teminat altýna
alýnarak ve ayný zamanda
sadece metinlerin deðil, rivayet edenlerin bilgilerinin
de günümüze gelmesini
saðlamýþtýr.
Ayný þey büyük ölçüde
Yahudilik için de geçerlidir.
Ýlahi mesajýn orijinal
þeklini korumasý hasebiyle,
din dili bu mesajýn asýl
kontekstini de yeniden
oluþturma imkanýna sahiptir. Böylece inananlara dinin baþlangýcý ve temel
özellikleri hakkýnda bulanmamýþ bilgi sunabilmekte.
Bu açýdan bakýldýðýnda
tüm dinler az ya da çok
“Sözlü nakil dinleri” dir.
Bu, örneðin, Müslümanlarýn namazlarýn sonunda
okuduklarý ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)
ile Yaratýcýsýnýn (cc) Mirac
olayýndaki diyaloðunu anlatan tahiyyat duasýnda görülebilir.
Kelâm’ýn (konuþulan
söz) dinin öðretisini muhafaza etmek için önemli ol-
masýnýn yaný sýra, dünyanýn farklý dinlerinde bulunan varoluþsal bir yönü de
vardýr. Tevrat’ýn birinci kitabý Musa þöyle baþlar:
“Baþlangýçta Tanrý göðü ve
yeri yarattý. Yer boþtu, yeryüzü þekilleri yoktu; engin
karanlýklarla kaplýydý. Tanrý'nýn Ruhu sularýn üzerinde dalgalanýyordu. Tanrý,
‘Iþýk olsun’ diye buyurdu
ve ýþýk oldu.” 1 Ýlah, kaos
ortamýna bir düzen getiriyor, karanlýðý aydýnlatýyor
ve böylece insanlar için yaþanýlabilir bir yer imkaný
saðlýyor. Ayný þekilde Yuhanna Ýncili de “Baþta söz
vardý, söz Tanrý’daydý ve
Tanrý sözdü” 2 ile baþlar ki
burada “söz” kelimesi hitap, ifade, bildirme, kelâm
gibi anlamlara gelmektedir.
Yine bir kelâm ile – “Ol”
sözüyle – Allah (cc) herþeyi
yaratandýr: “Biz birþeyin
olmasýný dilediðimizde ‘Ol’
deriz, o da hemen oluverir.” 3 Bu tür düþüncelerin
sadece sâmî dinlerine has
35
olduklarý düþünülmemelidir. Karadjeriler kabilesi gibi Aborjinler þeylerin varoluþunun insanlarýn hayvanlara ve bitkilere isim
vermeleriyle baþladýðýna
inanmaktadýrlar. Hinduizm’de ise yerin, göðün ve
atmosferin varlýðýnýn yaratýcý Ýlah Prajapati’nin
“bhur”, “bhuvah” ve
“svar” kelimelerini söylemesiyle baþladýðýný inanýlmaktadýr.
Dolayýsýyla doðal olarak
din insanlarý doðru gördüðü yola yönlendirmek için
mesajýný dil yoluyla iletmekte, “hakikatin” taþýyýcýsý anlamýnda ve ayný zamanda öðretisini korumada bir araç olarak dili kullanmaktadýr.
Dipnolar:
1 Tekvin, 1:1-3
2 Yuhanna, 1:1
3 Bakara Suresi, [2: 117]
26. sayi sayfalar
30.04.2009
36
Bu Kadarý Çok Bile
Bir arife günü Sadrazam Koca Ragýp Paþa ile
þair Haþmet, Sadrazam
Kuyucu Murat Paþa Türbesini ziyarete giderler. Koca
Ragýp Paþa, türbedarý kýzdýrmak maksadýyla ona
þöyle der:
"Efendi! Burada yatan
kiþi sýradan biri deðildir.
Bu kiþi gazi ve savaþçý bir
vezirdir. Ýþte bu yüzden
sandukasýna, kavuðuna,
sarýðýna çok dikkat etmelisin." Türbedar:
"Baþ üstüne Paþam," der
Sadrazam devam eder:
"Kendisi büyük adamdýr. Ona ilgi gösterip, hizmetinde kusur etmemelisin." Oruçlu türbedar iyice
sinirlenir; ama susmaya
devam eder. Sadrazam konuþmasýný þöyle sürdürür:
"Türbedar efendi, anladýn deðil mi? Merhumun
kavuðunda, sarýðýnda toz
toprak namýna bir þey bulunmamalý." Türbedar bakmýþ ki sadrazamýn sözleri
bitecek gibi deðil, daha
fazla dayanamayarak þöyle
der: "Efendim, bu adam bu
gece yerinden kalkýp da
yarýn sabah, bayram namazýna gidecek deðil ya. Bu
kadar çok bile."
Rahat Uyku Uyusam
Rusya'nýn istekleri karþýsýnda Padiþah II. Mahmut, Divan þairi Keçecizade Ýzzet Molla'nýn fikrini
öðrenmek ister. Keçecizade, düþüncelerinin yer aldýðý bir tasarýyý Padiþaha
sunar. Bunun sonucunu
öðrenmek amacýyla da sýk
sýk saraya gidip gelir. Yine
bir gün böyle bir maksatla
saraya geldiðinde, cahil
olan Kýzlaraðasý ona þöyle
der:
"Molla Efendi, o Rus
Çarý'na tacý biz vermedik
mi? Sen niye endiþe ediyorsun ki; padiþahýmýz ondan tacý almasýný da bilir."
Adamýn bu tavrý karþýsýnda, Ýzzet Molla, ellerini
havaya kaldýrýp þöyle dua
eder:
"Allah'ým, þu adamýn
aklýný bir gece olsun bana
versen de, hiç deðilse rahat
bir uyku uyusam."
Çengeloðlu
Kaptan-ý Derya Çengeloðlu Tahir Paþa Ýzmir Valiliði yaptýðý sýralarda bir
gün redif askerleri ayaklanýp konaðýna saldýrmýþlar.
Paþa, hemen hazýrlanýp
12:12 Uhr
Seite 36
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
komik yazýlar
Osmanlý dönemi nüktelerinden seçmeler
ayaklananlarýn arasýna dalmýþ ve:
"Siz Çengeloðlunu öldü
mü sanýrsýnýz?" diye baðýrmýþ. Paþayý aralarýnda böylesine cesaretli gören isyancýlar hep birden daðýlmýþ ve söz konusu isyan
böyle bastýrýlmýþ. Bu baþarýsý dolayýsýyla kendisini
tebrik etmeye gelenler:
"Bu ne cesaret Paþam,"
demiþler. "Ya isyancýlardan
biri çýkýp da tüfeðini size
doðrultup ateþleseydi?"
Çengeloðlu Tahir Paþa
þöyle cevaplandýrmýþ soruyu:
"Bilmez misiniz? Çengeloðluna vuracak tüfeðin
tetiðini çekmek için on iki
manda lazýmdýr."
Siz Geldiniz Ya
Mýsýr Valisi Kavalalý
Mehmet Ali Paþa, Ýstanbul'a gidecek olan Nedimi
Þair Nihat Bey'den gelirken getirmesi için beyaz
renkli, çok iyi bir eþek istemiþ. Fakat Nihat Bey eþeði
almayý unutmuþ. Mýsýr'a
geldiðinde ise Paþa haklý
olarak hemen sormuþ:
"Nihat Bey, bizim eþek
nerede kaldý?" Þair þaþkýnlýkla þöyle demiþ:
"Vallahi unuttum Paþam, þimdi sizi gördüm de
hatýrýma geldi."
Paþa, aldýðý cevaba
memnun olmamýþ; ama yine de gülümseyerek þöyle
demiþ:
"Neyse, siz geldiniz ya,
artýk lüzumu kalmadý."
Kolayý Var
Ýmparatorluk dönemi
þairlerinin en esprililerinden biri olan þair Haþmet'in (18. yy.) kendine göre aptalca iþler yapanlarýn
adýný kaydettiði gizli bir
defteri varmýþ. Kim ahmakça, akýlsýzca bir iþ yapsa adýný oraya iþlermiþ.
Haþmet'in böyle bir defter
tuttuðundan haberdar olan
padiþah (3. Mustafa) bir
yolunu bulup bu defteri elde etmiþ. Padiþah zevk ve
merakla bu defteri karýþtýrýrken, aptalca iþler yapanlarýn listesi demek olan bu
defterde kendi adýna da
rastlamýþ. Hemen þair Haþmet'in huzuruna çýkarýlmasýný emretmiþ. Þair karþýsýna çýkýnca vakit kaybetmeden paylamaya baþlamýþ:
-Bu ne küstahlýk! Sen
nasýl oluyor da benim adýmý böyle aptallar listesine
kaydediyorsun?
-Efendimiz sakin olunuz, izah edeyim. Siz geçenlerde baþ seyise yüklü
bir para vererek cins bir
Arap atý almaya gönderdiniz. O kadar parayla Arabistan'a gönderilen kimse
artýk geri döner mi? Bunun
için sizin adýnýz da orada
bulunuyor.
-Peki, ya baþ seyis geri
dönerse?
-Kolayý var efendimiz,
sizin adýnýzý siler onunkini
yazarýz...
Yüzük Taþý
19. yy. âlim ve þairlerinden Gaziantepli Hasýrcýzade Mehmet Aða, devrinin
en nüktedan kiþilerinden
biriymiþ. Dönemin devlet
adamlarýndan Fuat Paþa ile
de tanýþýklýðý olan Hasýrcýzade Mehmet, Paþayla görüþtüðü bir gün, gözü
onun parmaðýndaki yüzüðe takýlmýþ. Fuat paþa sormuþ:
-Taþýna mý bakýyorsunuz?
-Evet Paþam.
-Elmastýr.
-Ne faydasý var, yani ne
getirir?
-Yüzük taþý ne getirecek
Mehmet Aða?
-Benim de babadan kalma iki taþým var, senede
yüz altýn getirirler.
-Yaa, ne taþý bunlar?
-Deðirmen taþý paþam.
Gâzi...
Hasýrcýzade'den bir gün
yeni Müslüman olmuþ
yoksul bir gayrimüslim
için yardým istemiþler.
Mehmet Aða da o zamanýn
en deðerli parasý olan iki
tane "El-Gâzi" altýný yardýmda bulunmuþ. Fakat
arkasýndan bir nükte savurmadan edememiþ:
"Müslüman oldu bir
Kâfir, þehid oldu iki Gâzi."
Kâmil Eþek
Eþref, Ýzmir'in kazalarýndan birinde kaymakamken, Ýzmir valisi olan
Kâmil Paþa, o kazaya teftiþe gelmiþ. Vali kazaya geldiðinde Eþref bir eþeðin
sýrtýnda tur atýyormuþ. Eþref'i o halde gören Kâmil
Paþa Eþref'in dikkatini çekmiþ:
- Aman dikkat et Eþref,
eþek seni düþürmesin!
- Meraklanmayýn paþa,
eþek kâmildir. (olgun, eðitimli anlamýnda)
Yalansa
Abartýcý bir kiþi olarak
tanýnan hattat Ýzzet Efendi
bir dostuna:
- Dün gece sabaha kadar oturdum, bir Kur'an
yazýp bitirdim, demiþ.
Az sonra dostu söze girmiþ :
- Geçen Ramazan'da
Kandilli'ye, bir iftar yemeðine gidiyordum. Boðaziçi'nde öyle bir fýrtýna çýktý
ki... Dalgalar bindiðim kayýðý sahildeki minarelerin
þerefelerine kadar çýkardý.
Kayýk dalgalar arasýnda
sallanýrken iftar oldu, toplar atýldý. Ben de sigaramý
kandillerden yakýp orucumu bozdum.
Mustafa Ýzzet Efendi
baðýrmýþ :
-Yalan !..
-Yalansa, senin dün gece yazdýðýn Kur'an-ý Kerim
çarpsýn.
Kardeþlerin duymasýn
Fatih Sultan Mehmed,
adamlarý ile gezerken, yanýna sokulan dilenciye bir
altýn vermiþ. Dilenci parayý
alýnca:
-Aman Sultaným, demiþ. Koskoca bir padiþah,
kardeþine bu kadar az para
verir mi?
Fatih Sultan Mehmed,
nereden kardeþ olduðunu
sorunca, dilenci:
-Ýkimiz de demiþ, Hazreti Âdem'in çocuklarý deðil miyiz? Elbet kardeþiz.
Sultan Fatih:
-Bunu sakýn baþkasýna
söyleme, diðer kardeþleriniz de pay isterse, sana bu
bile düþmez.
Osmanlý Sigorta þirketi
Ýngiliz Büyükelçisi, eski
Osmanlý evlerinin dýþ duvarlarýna asýlan 'Ya Hafîz' Muhafaza eden Allah- levhalarýný görünce dayanamamýþ ve Keçecizâde Fuad
Paþa'ya bunlarýn ne olduðunu sormuþ. Fuad Paþa,
Ýngiliz'in anlayacaðý dille
cevap vermiþ:
- 0 gördükleriniz, Osmanlý Sigorta Þirketinin
levhalarýdýr.
Kiralýk
Bazý büyük adamlarýn
ölümlerinden sonra yaþadýklarý evlerin üzerine bir-
birinden farklý ifadelerin
yer aldýðý levhalar asýlýrmýþ. Ýþte böylesine bir konunun konuþulduðu bir
toplantýda Þair Florinalý
Nazým, Süleyman Nazif'e
sormuþ:
"Üstad! Sizce ben öldükten sonra evimin kapýsýnýn üstüne ne yazarlar?"
Soruya muhatap olan
Süleyman Nâzif, þu cevabý
vermiþ:
"Kiralýk daire!...
Tecrübe
Ahmak bir adamýn eline "Kýyafet Ýlmi" ne dair bir
kitap geçer. Okurken þöyle
bir yazý görür: "Bir adamýn
baþý küçük, sakalýyla boyu
uzun olursa aklý az olur."
Meðer herifinde kitabýn tarif ettiði gibi baþý küçük,
sakalýyla boyu uzundur,
kendisini bu tarifin dýþýna
çýkarmak ister. Ne yapmasý
gerektiðini düþünür. Baþýný
büyültmenin imkaný olmadýðý gibi, boyunu kýsaltmasý da mümkün deðildir.
"Bari sakalýmý olsun küçülteyim" diyerek þamdaný
eline alýr. Bir eliyle de sakalýnýn yarýsýný tuttuktan
sonra ikinci yarýsýný þamdanýn alevine yaklaþtýrýr.
Birazý yanýp da sýcaklýk
parmaklarýnýn uçlarýna dokununca elini çeker. Yüzü
cascavlak kalýr. Bunun üzerine hokkayý kalemi eline
alarak kitabýn kenarýna
þunlarý yazar:
- Tecrübe ile sabittir..
Doðrusu bu ateþ
bin altýna deðer
Kanuni Sultan Süleyman, Halkalý yakýnlarýnda
avla-nýrken çýkan bir fýrtýnada yaðmurdan ýslanmýþlar. Bir eve sýðýnmýþlar. Sultan, ateþin karþýsýna geçip
þöyle demiþ:
"Doðrusu bu ateþ bin altýna deðer."
Bir müddet sonra konakladýklarý evden ayrýlýrken padiþah ev sahibine
borcunun ne kadar olduðunu sorar.
Köylü þöyle cevap verir:
"Bin bir altýn efendim."
Bu cevaba çok þaþýran
padiþah, bu kadar fazla ücre-ti istemesinin sebebini
sorar. Köylü bunada þöyle
cevap verir.
"Efendimiz, ateþ için bin
altýnlýk deðeri siz söylemiþtiniz. Bir altýn da konak
ücretidir."
26. sayi sayfalar
30.04.2009
özel köþe
Muhterem Kardeþlerim!
Selamlarýn en güzeli
olan ALLAH’ýn selamý
rahmeti bereketi üzerinize
olsun.
Bu yazýmýz Hacarap
baþlýðýnýn 13`üncüsü olacak. Ýnþallah zamaný geldiðinde yeni konularýmýzý
yeni yazýlarýmýzý deðiþik
yaþanmýþ hikâyelerimizi
sizlerle paylaþacaðým.
Ben Müslüman kardeþlerimi çok seviyorum, onlarýn bir lahza gülümsemesi dünyalara bedel. Bir
lahza bile olsa gülümsememiz eksik olmasýn ve
gözlerimizdeki parlaklýk
sönmesin. ALLAH (c.c.)
yar ve yardýmcýmýz olsun.
Bütün olumsuzluklara
karþý yaþama sevincimizden bir þey kaybetmeden
yolumuza devam edeceðiz ve taviz de vermeyeceðiz en güzel en doðru yola
ve sýrat-ý müsteðýym üzere
ileri. Geriye bakarak
olumsuzluklardan ibret
alalým ki hayatýmýzýn bir
anlamý olsun. Boþu boþuna enerjimizi tüketmeyelim, aðýr sorumluluk alarak hayatýmýzý karartmak
yerine, kaldýracaðýmýz yükü alarak yola devam edelim. RABB’im hakkýmýzda
hayýrlýsýný versin. Mümin
kardeþlerimizi yalnýz býrakmasýn ve ufkumuzu
geniþ etsin en güzel günlere.
ÝLK ÝZÝN VE DEDEM
Sene 1973 Almanya’dan, Türkiye’ye arabayla izine gitmiþtik. Tabi
dedem Boyacý Kel Kaymakam Halil Efendi yine köþesinde oturmuþ önünde
ayakkabý boya sandýðý çalýþýyor. Karaman`a yeni
girdik eþyayý indirir indirmez dedemin yanýna gittik. Bu arada 3 senedir izine gitmiyorduk, ben biraz
büyümüþ boy atmýþtým.
Babam dedemin çalýþtýðý
köþede durdu ve bana:
—Git dedenin elini öp
boya sandýðýný da al gel
dedenle dedi. Tabi arabanýn içinde durumu gözetliyor. Ben dedemin yanýna
vardým ve elini öptüm dedem de bana:
—Sað ol evladým el
öpenlerin çok olsun dedi.
Ben hemen eðildim sandýða yapýþtým arabaya götürmek için dedem hemen
12:12 Uhr
Seite 37
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
ÝLK ÝZÝN VE DEDEM
ayaða kalkarak:
—Evladým benim
sandýðý nereye götürüyorsun sen kim oluyorsun dedi. Ben de
dedeme dönerek:
—Dede beni tanýmadýn mý ben torunun
Salih deyince rahmetli
dedemin gözleri yaþardý. Bana bakarak:
—Evladým ne kadar büyümüþsün ben
seni tanýyamamýþtým
dedi. Ben de babamý
göstererek:
—Dede bak babam
arabanýn içinde beni o
gönderdi deyince.
Dedem babama bakarak:
—Vay benim kuþ beyinli oðlum baban arabanýn içinde mi beklenir dedi ama yine de evlat gözleri yaþardý ve sandýðý aldýk arabaya binerek eve
gittik.
BABAMIN ARTÝST
OLMA HEVESÝ.
Zaman: Babamýn gençlik çaðý.
Yer: Karaman.
Babamýn arkadaþlarýndan akýllýnýn biri babama
gelir ve:
—Hacarap Mersin limanýna Amerika’dan Mister Harrison bir gemiyle
gelmiþ, Hollywood’a artist
arýyormuþ biz de gidelim
þansýmýzý deneyelim. Babam uydum akýllý haydi
doðru Mersin`e. Mersin`e
güç bela varýyorlar ne görsünler ne gemi ne mister
böylece artist olamadan
arkalarýna baka baka geri
dönüyorlar.
HALAMIN OÐLU VE
ÝÐNECÝ EMÝN
EFENDÝ.
Sene 1969 Ebeveynim
Almanya’da olduðundan
biz halamýn yanýnda kalýyoruz. Eniþtem de izine
geldiðinden dolayý dedemler ziyarete gelmiþlerdi. Bu arada halamýn oðlu
rahatsýzlanýyor
iðneci
Emin efendiyi çaðýrdýlar.
Emin efendi geldi önce ispirtolu küçük ýsýtýcýyý yaktý iðneyi kaynattý iðneyi
hazýrladý. (O zaman bütün
hastalýklara penisilin vurdun mu geçer veya baþýn
aðrýdý mý bakkaldan bir
M.Salih AYDIN
gripin veya banalcin alýp
attýn mý bütün aðrýn geçmiþtir.) Bu durumu gören
halamýn oðlu bastý yaygarayý iðne vurmanýn hiç
imkâný yok. Eniþtem çocuðun gönlü razý olsun diye
önce iðneyi kendine vurdurdu. Çocuk yine razý
deðil bu sefer dedemi yatýrdýlar bir iðne de dedeme, yine razý olmadý bu
seferde cicianneme (dedemin hanýmý) iðne yaptýlar,
yine ikna olmadý halama
iðne yaptýlar, yine razý olmadý baktým bana bakýyorlar dýþarý kaçtým sonunda iðneyi yapmýþlar
da kurtuldum. Ama bizim
iðneci olayý baþka yerde
anlatýrken sonuna þunu
ekliyor:
—Valla caski (Eniþtemin Lakabý) yat kendine
de bir iðne yap dese iðneyi yapacaktým…
ÝLK NAVÝGASYONLA
NASIL TANIÞTIM?
Sene 1973 ilk sefer araba ile ve ilk sefer izine gidiyoruz. Ýstanbul’a vardýðýmýzda küçük dayýmlara
uðrayacaðýz. (Rahmetli
dayým o zamanlar Ýstanbul’da polis memuru olarak görev yapýyor.) Ýstanbul’a girdik babam yollarý
karýþtýrýnca:
—onun kolayý var dedi.
Bir taksi çevirdi ve:
—Beni þu adrese götür
dedi.
Taksici babama:
—Abi altýnda araban
var taksiyi ne yapacansýn
deyince.
Babam:
—Kardeþim sen gazla
ben seni takip edeceðim
böylece yer aramaktan
kurtulacaðým. Taksici
hedefe vardý biz de
böylece
hedefimize
varmýþ olduk. Parasý
ile deðil mi kardeþim.
***
Yine Ayný sene izinden geri dönüyoruz
Otobanda giderken
nasýl oldu babam kendini Frankfurt’un içinde buldu. Bahnhof`un
etrafýnda dönüp durduk sonra babam bir
taksi vasýtasýyla otobana çýktý da yolumuza
devam ettik. Ondan
sonra kendi kendimize
gülüþtük.
Niye öyle bakýyorsunuz böyle navigasyon olur
mu diye bu da bizim bakýþ
açýmýz kardeþlerim.
KÖPRÜNÜN AHÞABI.
Zamanýn birinde babam Kýzýlay`da þoför olarak çalýþýyor. Karaman`ýn
Toroslarýn üstündeki bir
köyde köylünün biri acil
araba arýyor, hanýmý doðum yapamamýþ, köylüler
bir haftadýr ezan okumuþlar, Kur`an okumuþlar, teneke çalmýþlar. Tabii kimse gitmiyor yol yok iz yok.
Þoförler:
— Hacaraba git Kýzýlay`da çalýþýyor giderse o
gider. Adam Kýzýlay baþkanýna gider durumu izah
eder.
Baþkan:
—Hacarap giderse bu
kýþta kýyamette ben karþý
çýkmam diyor. Adam babamý buluyor ve durumu
anlatýyor tabi dayanamýyor ve:
—Benimde odunum
yok odun doldurursanýz
tamam diyor.
Adam:
—Tamam, odun problem deðil diyor. Adam bir
ebe ve babam yola çýkýyorlar. Köye yaklaþýyorlar
ama karda hýzlanýyor babam önünü görmekte zorlanýyor. Bir aðacýn altýnda
durup, karlarý biraz indireyim, gittiðimiz yolu görelim, diye düþünürken,
aðacýn üstünde bir ayý homurtusu duyunca, arabaya nasýl bindiðini bilemeden, son gaz köye doðru
gazlýyor. Tam köye girece-
37
ði yerde bir köprü görüyor oradan köye dalýyor.
Köyde bir heyecan ve þaþkýnlýk ve her yerde teneke
çalýnýyor.
Babamda köylülere:
—Ne bu þaþkýnlýk? Niye teneke çalýyorsunuz?
Köylüler:
Valla bir haftadýr ezanlar Kur’anlar ve tenekeler
susmadý ama kadýncaðýz
hala doðum yapamadý
ama gelelim þaþkýnlýðýmýza bu köye ilk giren araba
senin araba o geçtiðin
köprü eþeklerin ve insanlarýn geçeceði kadar dayanaðý bulunan bir köprü
sen hangi cesaretle geçtin
onun için þaþýrdýk. Tabi
ebe kadýnýn durumuna
bakýyor zor:
—Hemen
Konya`ya
götürelim Hacarap diyor.
Bu arada babam cipin arkaya odunu doldurmuþ,
üstüne bir yatak atýyorlar
ve kadýný yatýrýyorlar, babam bir cesaret daha gösteriyor köprüden tekrar
geçiyor ama köprüde yýkýlýyor. Çünkü iki aðacý boðaza yýkmýþlar köprü bundan ibaret. Babamýn bunlarý düþünecek vakti yok,
kadýnýn altýnda odunlar,
yetmezmiþ gibi arabanýn
ne yayý ne amösörü var,
hoplaya, hoplaya araba
ilerliyor. Derken Karaman`ýn yakýnýndan Konya
istikametine dönüyor arkadan sesler geliyor.
Bu arada ebe:
—Hacarap
arabayý
durdur ve dýþarý çýkýn diye
baðýrýyor. Tabii babam
arabayý kenara bir yere
durdurup kadýnýn kocasý
ile dýþarýya kaçýyor. Kadýnda kurtuluyor. Babam
da Karaman devlet hastanesine býrakýyor. Eve gelince Anneme:
-Haným odun getirdim
havada çok soðuk diyor
ve odunu sobaya doldurup yakýyor ama soba nar
gibi kýzarýyor meðerse
odun çýra imiþ ertesi gün
kalan çýrayý odun ile deðiþtirdi de kýþ boyu yaktýk.
Bir ay sonra adam bir kýþlýk yiyecekle babama geliyor ve dua ediyor bu olayda böyle kapanýyor. Selam
ve dua ile efendim gelecek
bir yazýda buluþmak üzere
saðlýcakla kalýn.
26. sayi sayfalar
38
30.04.2009
12:12 Uhr
Seite 38
Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir
hayat
Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429
bulmaca
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:12 Uhr
Seite 39
26. sayi sayfalar
30.04.2009
12:12 Uhr
Seite 40

Benzer belgeler