2.Sayı - Dr. Sedat Yıldız. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı

Transkript

2.Sayı - Dr. Sedat Yıldız. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
Dergi; Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Ortopedi ve Travmatoloji, Spor Hekimliği,
Romatoloji, Nöroloji, Geriatri, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Algoloji,
Endokrinoloji, Plastik Cerrahi, Psikiyatri, Acil Tıp uzman hekimleri ve Aile Hekimleri
ile; Fizyoterapist, Fizik Tedavi Teknikeri, Rehabilitasyon Hemşiresi, Diyetisyen,
Psikolog, Sosyal Hizmet Uzmanı ve diğer sağlık personeli olarak görev yapan sağlık
çalışanlarının ve alanda yaşanan sorunlara duyarlı Sağlık Yönetimi, Tıp Hukuku, Etik
konularında akademisyenlerin integratif, alternatif ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ile
ilgili Orijinal Makale, Olgu sunumu, Editöre Mektup, Bilimsel Mektup, Derleme,
Eğitim yazıları türünde yayınları kabul eder.
İntegratif Tıp Dergisi’nin yayın dili Türkçe ve İngilizce’dir. Yazılar hazırlanırken Türk
Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü ve Yazım Kılavuzu temel alınmalıdır. Türkiye
dışındaki ülkelerden yazı gönderen yazarlar için Başlık, Özet, Anahtar kelimeler ve
yazıyla ilgili diğer bazı temel bölümlerin Türkçe olarak gönderilmesi zorunlu değildir.
Bu bölümler için Türkçe çeviri hizmetleri, yazarlar tarafından gönderilen özgün
İngilizce metinler dikkate alınarak dergi editörlüğü tarafından sağlanacaktır.
Yazı derlenmesi ve kabulü etkinliklerdeki yuvarlak masa toplantılarında veya
elektronik ortamda yapılmaktadır. Gönderilen yazıların daha önce başka bir elektronik
ya da basılı mecrada sunulmamış ya da yayınlanmamış olması gerekir. Toplantılarda
sunulan yazılar için, organizasyonun tam adı, tarihi, şehri ve ülkesi belirtilmelidir.
Yazıların yayınlanmak üzere kabul edilmesi için öncelikli koşullar; özgün olması,
bilimsel düzeyinin yüksek olması ve atıf alma olasılığının bulunmasıdır. Yayınlanan
yazılardaki kullanılan kaynakların, görüşlerin, bulguların ve sonuçların sorumluluğu
yazar veya yazarlarına aittir. Dergi kurulları ve yayıncı yazıların içeriği ile ilgili
herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.
Yazıların formatı ve sunumu uluslararası kılavuzlara uygun olmalıdır.
Destekleyenler
İntegratif Tıp Derneği (04.04.2013 - 32-011-157)
Manuel Akademi Yayınevi (22.02.2013 – Sertifika no: 27361)
ĠNTEGRATĠF TIP DERGĠSĠ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
1
2
3
4
5
6
Sedat Yıldız , Ümmü Gül Yıldız , Salih Ürper , Burcu Bahar Kurt , Yücel Kurt , Selçuk Güzel
1
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi Ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları Ve Doğum Anabilim Dalı, Isparta
3
Özel İstanbul Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Van
4
Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Isparta
5
Isparta Devlet Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Isparta
6
Özel Diafiz Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Merkezi, Ankara
ÇOCUKLUK ÇAĞI VE HĠPNOZ
Özet
Çocuklarla hipnoz benzeri tekniklerin kullanımı antik çağlara kadar gider. Eski dini metinler, telkin ve
inanca dayalı yöntemler ile şifa bulan çocukların bilgilerini içerir. İlkel kültürlerde çocuklar ayinler ve
diğer törenlerde trans fenomeni kullanılmıştır. Bu derleme çocuklarda hipnozun tarihsel gelişimi
kısaca özetlenmesi amaçlanmıştır.
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):1-5.
Anahtar kelimeler: Bebek, çocuk, tarihçe, hipnoz
CHILDHOOD AND HYPNOSIS
Abstract
The use of hypnotic-like techniques with children goes back to ancient times. Old religious texts
contain accounts of ill children responding to healing methods based on suggestions and faith.
Children in primitive cultures have employed trance phenomena in initiations rites and other
ceremonies. This review aims to summarize historical evaluation of childhood hypnosis.
Turk J Integr Med. 2013;1(2):1-5.
Keywords: Baby, children, history, hypnosis
Yıldız S, Yıldız UG, Ürper S, Kurt BB, Kurt Y, Güzel S. Çocukluk çağı ve hipnoz. Integr Tıp Derg.
2013;1(2):1-5.
Yazışma Adresi: Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Çocukluk Çağı ve Hipnoz
Yıldız S, Yıldız UG, Ürper S, Kurt BB, Kurt Y, Güzel S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):1-5.
Çocuklarla hipnoz benzeri tekniklerin kullanımı antik çağlara kadar gider. Eski dini metinler,
telkin ve inanca dayalı yöntemler ile şifa bulan çocukların bilgilerini içerir. İlkel kültürlerde
çocuklar ayinler ve diğer törenlerde trans fenomeni kullanılmıştır. Modern hipnozun tarihi,
manyetik etkilerin iyileştirici etkisi ile ilgilenen Avusturya`lı bir hekim olan Mesmer ile
başlar. Mesmer`in manyetik etkilere olan ilgisi o dönemin astronomi ve fizik uzmanlarının
manyetik kuvvetlere olan ilgisinin bilimsel bir uzantısıydı. Mesmer`in 18 yaşındaki bir
hastasının tüberküloz, melankoli, öfke, kusma, kan tükürme bayılma sorunları vardı. Hayvan
manyetizması ile bu hasta tedavi olmuştu. Aynı dönemde 18 yaşındaki Maria Theresia Paradis
adında ve 4 yaşından o güne kör olarak bilinen bir kızın görmeye başlaması ve tedavi
kesildikten sonra tekrar görme duyusunu kaybetmesi tıp çevrelerinde tartışmaya yol açtı. Bu
dönemde Mesmer bir başka vakası olan 9 yaşında kornea tümörlü bir hastasını tanımladı. Bu
vakada manyetizma ile tümörün kısmi olarak küçüldüğü ve çocuğun tümör olan taraftaki ve
daha önce hiç görememekte olan gözünün kısmi olarak görmeye başladığını iddia etmiştir (1).
Mesmerizm iddialarını araştırmak üzere kurulan Franklin Komisyonu deneysel çalışmalarını
bilgi ve beklentilerinin sınırlı olması nedeniyle çocuklar üzerinde sürdürmüştür. Altı yaşında
Claude Renand adında tüberkülozlu bir çocuk ve 9 yaşında konvülsiyon ve koresi olan
Genevieve Leroux tedaviye alınmış, tedavi sırasında konvülsif kriz olasılığını arttırmak için
bir asistan tarafından hızlı piyano müziği çalınmıştı.
John Elliotson 1843 yılında konvülsiyon ile birlikte deliryumu ve romatizması olan 18
yaşında bir hastasında kanatma, opium, purgatifler, losyonların uygulanması, kinin, arsenik ve
demir gibi medikal tedaviler ile iyileşme izlenememesi üzerine devam eden mesmerik
tedaviler ile kısmi iyileşme bildirmiştir. Semptomların iyileşmeye başladığı dönemde doktor
hastanın kendisine bağlandığını vurgulamıştır. Bu durum litertürde hipnoterapötik ilişkinin
aktarım yönüyle ilgili ilk referanstır. John Elliotson 9-17 yaşları arasında koresi olan ve tedavi
süresi 1 gün ile 2 ay arasında değişen 8 vaka daha bildirmiştir (1).
Hipnoz çocukluk çağı hastalıklarının tedavisinde son derece etkili olabilir. Yetişkinlerin
aksine, çocuklar daha telkin edilebilir oldukları için genellikle hipnoza daha yatkındırlar.
Çocukların hayal gücü canlıdır ve bu durum bilinçsizliğe ulaşma ve istenilen değişimi
meydana getirmeyi daha kolay kılar. Sonuç olarak, çocuklarla hipnoz istenilen etkili sonuçları
çok hızlı meydana getirebilir. Hipnoterapist çocuklarla görselleştirme, hikayeler, kuklalar ve
rol yapma oyununu içeren çeşitli teknikleri kullanabilir. Hipnoz çocuklarda ki hastalıkların,
bozuklukların ve sorunlarının büyük çoğunluğu için etkili bir tedavi olabilir. Yaygın olanları
öğrenme sorunları, akademik performans, anksiyete, yatak ıslatma, benlik saygısı
bozuklukları, ödev mücadeleleri, parmak emme ve karanlık korkusunu içerir. Ayrıca boşanma
ya da ebeveynin ölümü gibi travmatik olaylarla başa çıkma da hipnoz ile yardımcı olunabilen
zorluklardır. Sık kabuslarla mücadele eden çocuklar da hipnozdan yarar görebilir. Hipnoz
2
Çocukluk Çağı ve Hipnoz
Yıldız S, Yıldız UG, Ürper S, Kurt BB, Kurt Y, Güzel S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):1-5.
cerrahi gibi ciddi bir tıbbi müdahale ile karşılaşıldığında çocukların daha az anksiyete
duymasına da yardımcı olabilir (2).
Günümüzde uygulanan hipnoterapi en sık, fiziksel semptomlar ve diğer koşullarda kötü
alışkanlıkları kontrol etmek için, bir çocuğa nasıl kendi kendini hipnotize edeceğinin
öğretilmesini kapsar. Çocuk hipnotize olmak için zihinsel görüntüleri ve gevşeme tekniklerini
kullanmayı öğrenir. Hipnoterapi yüzlerce davranış bozukluğunun, kronik hastalıkların ve ağrı
ve huzursuzluğun tedavisinde kullanılmaktadır. Lorenz ve arkadaşları tarafından hipnozun
kullanıldığı başlıklar şu şekilde özetlenmiştir (3-7).
Davranış sorunları:
- Parmak emme, saç koparma, Tourette sendromunu içeren alışkanlık/tik bozuklukları
- Gece idrar kaçırma (yatak ıslatma)
- Uyku terörü, kabuslar ve diğer uyku bozuklukları
- Yutma problemleri, gıdadan kaçınma ve boğulma (anatomik problem ya da hastalıkla ilgili
olmayan)
- Anksiyete ve stres
Kronik sorunlar:
- Astım
Vaka raporları, hipnoterapinin nefes darlığı ve hırıltılı solunum ataklarını
azaltabildiğini ve astım ilaçlarına olan bağımlılığı azaltabildiğini destekler.
- Kistik fibrozis
Kistik fibrozisli çocukları ve yetişkinleri içeren bir çalışma, hipnoterapinin, öksürük
semptomları, nefes darlığı, anksiyete ve bu hastaların yaygın görülen diğer sorunlarını
azaltabildiğini destekler.
- Migren baş ağrısı
- Kanser
Ağrı kontrolü, tedavi ve tıbbi uygulamalardaki diğer semptomlar:
- Kanser hastalarında kronik ağrı
3
Çocukluk Çağı ve Hipnoz
Yıldız S, Yıldız UG, Ürper S, Kurt BB, Kurt Y, Güzel S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):1-5.
Küçük çalışmaların ilk sonuçları kanserli çocuklarda kronik ağrı yönetiminde
hipnoterapinin kullanılabildiğini göstermektedir.
- Kemoterapi bulantı ve kusması
Antiemetik ilaçlar ve basit rahatlama teknikleri ile hipnoterapiyi karşılaştıran birkaç
çalışma, bulantı ve kusmanın azaltılmasında hipnoterapi ve ilaç tedavisinin sadece ilaç
tedavisinden daha etkili olduğunu göstermiştir. Hipnoterapi ile tedavi edilen
çocuklarda kemoterapi öncesi ve sonrasında daha az bulantı ve kusma izlenmiştir.
Tedaviler (ilaç yutma, enjeksiyonlar ve tıbbi uygulamalar):
- Çekim, intravenöz uygulamalar, spinal sıvı alma ve kemik iliği işlemleri gibi ağrılı
prosedürlerde hipnozun etkili olduğu gösterilmiştir.
Amerika Birleşik Devletlerinde Çocuk Hipnozunun Başlangıcı
Çocuk hipnozu ile ilgili bilinen ilk bilimsel yayın Science Dergisi`nde “Suggestions in
Infancy” başlığı ile yayınlanmıştır (8). Klinik psikoloji kavramını üreten ve 1896 yılında ilk
psikoloji kliniğini açan Lightner Witmer, Pediatrics Dergisinde çocukluk çağında hipnozun
her derde deva olarak kullanılması ile ilgili eleştiri yazısını yazmıştır (9).
R.Osgood Mason, birçok pediatrik sorunda hipnozun destekleyici etkisini bildirmiş, bu
uygulamanın her derde deva olduğu veya hastanın bağımsız karar verme kapasitesini
zayıflattığı yönündeki iddiaları reddetmiştir. Mason vaka serilerinde; konsantrasyon eksikliği
ve okulda hafıza zayıflığı sorunu yaşayan 15 yaşında bir kız çocuğu, gerekli medikal
tedavisine uyum sorunu yaşayan 7 yaşında bir erkek çocuğu, sıklıkla gece terörü yaşayan 5
yaşında kız çocuğu ve bağımlılıkları olan 16 yaşında bir erkek çocuğu bildirmiştir.
1900`lerden sonra hem ABD`de hem de Avrupa`da çocuk hipnozuna ilgi azalmış ve 50 yıl
boyunca canlanmamıştır. İki dünya savaşında savaştan yaralanarak dönen askerler nedeniyle
erişkin hipnozuna olan ilgi artış göstermiştir. 1960`larda birkaç yayın ile gündeme gelen
çocukluk çağı hipnozu 1970`lerde yeniden pediatristlerin, çocuk psikiyatristlerinin ve çocuk
psikologlarının araştırma alanına girmiştir. Sadece çocuk hipnozuna ayrılmış ilk workshop
1976`da düzenlenmiş; Amerikan Klinik Hipnoz Derneği ve Klinik ve Deneysel Hipnoz
Derneği çocuklarda hipnoz ile ilgili çalışmaları desteklemiştir. 1986`da Gelişimsel ve
Davranışsal Pediatri Derneği 3 günlük bir eğitimi desteklemiştir ve bu eğitim 23 yıl devam
etmiştir. 2010 yılında bu program Ulusal Pediatrik Hipnoz Eğitim Enstitüsü, Minnesota
Üniversitesi ve Minnesota Klinik Hipnoz Derneği tarafından geliştirilmiştir (1).
4
Çocukluk Çağı ve Hipnoz
Yıldız S, Yıldız UG, Ürper S, Kurt BB, Kurt Y, Güzel S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):1-5.
Sonuç
Çocuklarla hipnoterapi ile ilgili ilk bilgiler, insan davranışının çeşitli yönleri hakkındaki
spekülasyonlar ve mevcut teorilerin çürütülmesi ya da desteklenmesi yönünde anektodlardır.
Hipnoza yatkınlığın en fazla olduğu dönemin çocukluk döneminin ortaları olduğu ve bu
hipnotik tekniklerin çok çeşitli çocukluk çağı tıbbi ve psikolojik problemleri için
uygulanabildiği 19. yy`ın sonunda, bu alanda çalışanlar tarafından bilinmekteydi. 20 yy`ın
sonunda pediatrik hipnoterapi; seçilmiş koşullarda hipnozun geleneksel ve ilaç tedavilerine
olan üstünlüğünü içeren birçok pediatrik hastalıkta hipnozun önemli etkinliğini destekleyen
çok sayıda araştırma ve klinik raporlar ile kanıta dayalı olmaya başladı. 21.yy`ın ilk on
yılında, çocuklardaki hipnotik deneyimin fizyolojik uyumunun artan araştırma laboratuvar
bulguları ve çeşitli çocuk hastalıklarında giderek artan kontrollü araştırmaların dökümante
edildiği çalışmalar da hipnozun etkinliğini desteklemiştir.
Kaynaklar
1. Kohen DP, Olness K. Hypnosis and Hypnotherapy with Children, 4th Edition. p:7, Taylor and
Francis, 2011.
2. http://www.abouthypnosis.com/childrens-issues.html
3. http://www.med.umich.edu/yourchild/topics/hypnosisc.htm
4. Banerjee S, Srivastav A, and Bhupendra MP. Hypnosis and Self-Hypnosis in the Management
of Nocturnal Enuresis: A Comparative Study with Imipramine. American Journal of Clinical
Hypnosis 1993;36(2):113-119.
5. Kohen DP, Mahowald MW, and Rosen GM. Sleep-Terror Disorder in Children: The Role of
Self-Hypnosis in Management. American Journal of Clinical Hypnosis 1992;34(4):233-244.
6. Kohen DP. Hypnotherapeutic Management of Pediatric and Adolescent Trichotillomania.
Developmental and Behavioral Pediatrics 1996;17(5):328-334.
7. Kohen DP and Botts P. Relaxation-Imagery (Self-Hypnosis) in Tourette Syndrome:
Experience with Four Children. American Journal of Clinical Hypnosis 1987;29(4):227-237.
8. Baldwin JM. Suggestions in Infancy. Science 1891;1:113-117.
9. Witmer, L. Practical work in psychology. Pediatrics 1896;2:462-471.
5
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
1
2
3
4
5
Yücel Kurt , Nuray Yücel Polat , Salih Ürper , Sedat Yıldız , Ümmü Gül Yıldız , Sevilay Eriş
6
1
Isparta Devlet Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Isparta
2
Aktif Yaşam Fizik Tedavi Ve Rehabiltasyon Merkezi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Mersin
3
Özel İstanbul Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Van
4
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi Ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Isparta
5
Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları Ve Doğum Anabilim Dalı, Isparta
6
Tarsus Medical Park Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Mersin
BİFOSFONATLARLA İLİŞKİLİ ÇENE KEMİĞİ OSTEONEKROZUNDA OZON TERAPİ
Özet
Bifosfonatlar multiple myelom, solid tümörlerin kemik metastazı, malign hiperkalsemi ve
osteoporozda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu derleme bifosfonatlarla ilişkili çene kemiği
osteonekrozu vakalarında ozon tedavisinin yeri paylaşılmıştır.
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):6-10.
Anahtar kelimeler: Bifosfonat, çene, osteonekroz, ozon terapi
BISPHOSPHONATE-RELATED OSTEONECROSIS OF THE JAW AND OZONE THERAPY
Abstract
Bisphosphonates are widely used for treatment of multiple myeloma, bone metastasis of solid tumors,
malignant hypercalcaemia and osteoporosis. In this review possible effects of ozone therapy in
bisphosphonate-related osteonecrosis of the jaw are shared.
Turk J Integr Med. 2013;1(2):6-10.
Keywords: Bisphosphonate, jaw, osteonecrosis, ozone therapy
Kurt Y, Polat NY, Ürper S, Yıldız S, Yıldız UG, Eriş S. Bifosfonatlarla ilişkili çene kemiği osteonekrozunda
ozon terapi. Integr Tıp Derg. 2013;1(2):6-10.
Yazışma Adresi: Isparta Devlet Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Servisi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Çene Kemiği Osteonekrozunda Ozon
Kurt Y, Polat NY, Ürper S, Yıldız S, Yıldız UG, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):6-10.
Çene kemiği osteonekrozu nedenleri sıklıkla radyoterapi, kronik osteomiyelit ve herpes zoster
enfeksiyonları ile ilişkili olarak oluşur (1). Literatürde metastatik meme kanseri tedavisinde
kemoterapi sırasında bifosfonat kullanımına bağlı olarak gelişen ilk vakalar Wang ve
arkadaşlarının 2003 yılında yayınladığı 3 vakalık seride bildirilmiştir (2). Bifosfonatların
kullanıldığı durumlar Tablo 1`de özetlenmiştir.
Tablo 1. Bifosfonatların kullanıldığı durumlar
Hastalıklar
Multiple myelom
Prostat kanseri kemik metastazı
Meme kanseri kemik metastazı
Paget hastalığı
Fibröz displazi
Osteogenezis imperfekta
Ankilozan spondilit
Bifosfonatlar nitrojen içeriklerine göre alkilbifosfonatlar ve aminobifosfonatlar olmak üzere
başlıca iki gruptan oluşmaktadır. En sık kullanılan bifosfonat grubu moleküller alendronat,
risedronat,
zoledronat,
ibandronat,
pamidronat,
tiludronat
ve
etidronatdır.
Aminobifosfonatların kemik rezorpsiyonunu engelleyici etkinlikteki rolü saptandıktan sonra
kullanım yaygınlaşmış, fakat yüksek kemik döngüsü nedeniyle özellikle çene osteonekroz
oluşturduğu bildirilmiştir. Bifosfonat kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu Bifosfonat
kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu baş boyun bölgesinden radyoterapi görmemiş,
bifosfonat kullanmış veya kullanmakta olan, normalde mukozayla örtülü olması gerektiği
halde en az 6-8 hafta açıkta kalmış kemik lezyonları olarak tanımlanır (3).
Amerikan Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi Derneği`nin bifosfonat kullanımına bağlı gelişen
kemik nekrozu evrelerine göre risk kategori önerileri ve bifosfonat kullanımına bağlı gelişen
kemik nekrozu sınıflamasına göre tedavi stratejileri sırasıyla Tablo 2 ve 3`de özetlenmiştir
(3,4).
2
Çene Kemiği Osteonekrozunda Ozon
Kurt Y, Polat NY, Ürper S, Yıldız S, Yıldız UG, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):6-10.
Tablo 2. Amerikan Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi Derneği`nin bifosfonat kullanımına bağlı gelişen
kemik nekrozu evrelerine göre risk kategori önerileri
Evre
Evre 0
Evre 1
Evre 2
Evre 3
Bulgu
Klinik olarak nekrotik kemik yok, nonspesifik klinik bulgular ve
semptomlar var
Klinik olarak enfeksiyon bulgusu olmadan, asemptomatik hastalarda
ekspoze ve nekrotik kemik var
Pürülan drenaj olmadan, ekspoze kemik bölgesinde eritem ve ağrı
bulguları ile seyreden enfekte ekspoze nekrotik kemik var
Ağrı olan hastalarda nekrotik ve açığa çıkmış kemik, aşağıdaki klinik
bulgulardan birinin veya daha fazlasının varlığı;
alveolar kemik alanının dışında ekspoze ve nekrotik kemiğin genişlemesi
(mandibulanın alt sınırı, ramus, maksillar sinüs ve maksillanın zigomatik
çıkıntısı) sonucu patolojik fraktür oluşması;
ekstra-oral fistül;
oroantral ve/veya oronazal bağlantı;
veya mandibulanın alt sınırı veya sinüs tabanında osteolizisin genişlemesi
Tablo 3. Bifosfonat kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu sınıflamasına göre tedavi stratejileri
Evre
Evre 0
Evre 1
Evre 2
Evre 3
Tedavi Stratejisi
Tedavi endikasyonu bulunmamaktadır. Ağız hijyeni eğitimi gerekmektedir
Antibakteriyel ağız gargarası, klinik takip, ağız hijyeni eğitimi ve devam
eden bifosfonat tedavi endikasyonlarının gözden geçirilmesi
Geniş spektrumlu antibiyotiklerle semptomatik tedavi, antibakteriyal
gargara, ağrı kesiciler ve yumuşak doku travmasını engellemek için
yüzeyel debridman
Antibakteriyal ağız gargarası, antibiyotik tedavisi ve ağrı kesici, enfeksiyon
ve ağrının giderilmesi için cerrahi debriman veya rezeksiyon
Kılavuzlarda belirtilen bu tedavi yaklaşımlarından nekrotik alanın cerrahi olarak çıkarılması
bifosfonat kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu vakalarında en sık kullanılan yöntem
olarak görülmekle birlikte bazı yayınlarda ozon terapi uygulamaları da tanımlanmıştır (5-.
Agrillo ve arkadaşları cerrahi tedaviye ilave olarak lokal minör küretaj, pre, intra ve postoperatif ozon uygulamasını içeren ozon terapi seanslarını uygulamışlardır. Bu çalışmanın
sonunda bifosfonat kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu tedavisinde ozon kullanımının
endojen antioksidan sistemi koruyabileceği veya uyarabileceği, dolaşımı arttırabileceği,
hemoglobin oranını ve kırmızı kan hücresi konasntrasyonunu arttırabileceği ve
retikülohisteosit sistemini stimüle edebileceği bildirilmiştir. Çene damarları gibi küçük çaplı
3
Çene Kemiği Osteonekrozunda Ozon
Kurt Y, Polat NY, Ürper S, Yıldız S, Yıldız UG, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):6-10.
damarların ve kapillerlerin üzerinde bu etkilerin daha belirgin olacağı ve ozon uygulaması ile
vasküler ağın zenginleşeceği vurgulanmıştır (5).
Multiple myelomlu hastalarda bifosfonat kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu tedavisinde
mevcut uygulamaların yeterli olmadığını belirten araştırmacılar 12 multiple myelom
hastasında 15 gün antibiyotik tedavisi, cerrahi ve ozon terapi kombinasyonunun etkilerini
raporlayarak ozonun biyolojik etkilerinin bifosfonat kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu
için bir tedavi seçeneği olabileceğini bildirmişlerdir (6).
Bifosfonat kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu vakalarının büyük çoğunluğu oral
kavitedaki bir cerrrahi sonrası gecikmiş veya başarısız olmuş iyileşme sürecinin sonunda
gelişir. Pirofosfat analoğu kullananlarda oral cerrahilerin çene avasküler nekrozunda önemli
bir tetikleyici olduğu bilinmektedir (7).
Agrillo ve arkadaşları 33 hastalık bir seride antibiyotik ve antifungal tedavilere ilave olarak 8
seans pre ve post-operatif ozon terapi sonuçlarını bildirmişler ve ozon terapinin cerrahi ve
farmakolojik tedavinin etkinliğini arttırdığı, semptomların tamamen yok olduğu ve tam
iyileşmenin sağlandığı sonucuna ulaşmışlardır (8). Bu etkilerin hücre proliferasyonunun
uyarılması ve yumuşak doku iyileşmesinin artması yoluyla olduğu düşünülmektedir (9).
Bevacizumab, bifosfonat ve denosumab içeren kanser tedavisi alan hastalarda gelişen çene
kemik nekrozu vakalarında 10 kez medikal ozondan elde edilmiş yağ süspansiyonlarının 10
dakika uygulanması durumunda mukuzal lezyonların düzeldiği, hiçbir hastanın cerrahiye
ihtiyaç duymadığı ve hiçbir yan etkinin gözlenmediği bildirilmiştir (10).
Son olarak bifosfonat kullanımına bağlı gelişen kemik nekrozu olan 131 vakanın ozon terapi
ile tedavi edildiği ve 5 yıllık deneyimlerin paylaşıldığı bir çalışmada olumlu sonuçlar
özetlenerek mevcut tedavi kılavuzlarında minimal invaziv cerrahi, antibiyotikler ve
antimikotik tedavilere ek olarak ozon terapinin de bir rejenerasyon faktörü olarak dikkate
alınması gerektiği vurgulanmıştır (11).
Kaynaklar
1. Agrillo A, Filiaci F, Ramieri V, Riccardi E, Quarato D, Rinna C, Gennaro P, Cascino F, Mitro
V, Ungari C. Bisphosphonate-related osteonecrosis of the jaw (BRONJ): 5 year experience in
the treatment of 131 cases with ozone therapy. Eur Rev Med Pharmacol Sci.
2012;16(12):1741-7.
2. Wang J, Goodger NM, Pogrel MA. Osteonecrosis of the jaws associated with cancer
chemotherapy. J Oral Maxillofac Surg. 2003;61(9):1104-7.
4
Çene Kemiği Osteonekrozunda Ozon
Kurt Y, Polat NY, Ürper S, Yıldız S, Yıldız UG, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):6-10.
3. Doğan Onur Ö, Sofuyev N. Çenelerde Bifosfonat kullanımına bağlı gelişen osteonekrozdan
korunma ve tedavi yöntemleri. İstanbul Diş Hekimleri Odası Dergisi. 2011.
4. Migliorati CA, Woo SB, Hewson I, Barasch A, Elting LS, Spijkervet FK, Brennan MT;
Bisphosphonate Osteonecrosis Section, Oral Care Study Group, Multinational Association of
Supportive Care in Cancer (MASCC)/International Society of Oral Oncology (ISOO). A
systematic review of bisphosphonate osteonecrosis (BON) in cancer. Support Care Cancer.
2010;18(8):1099-106.
5. Agrillo A, Petrucci MT, Tedaldi M, Mustazza MC, Marino SM, Gallucci C, Iannetti G. New
therapeutic protocol in the treatment of avascular necrosis of the jaws. J Craniofac Surg.
2006;17(6):1080-3.
6. Petrucci MT, Gallucci C, Agrillo A, Mustazza MC, Foà R. Role of ozone therapy in the
treatment of osteonecrosis of the jaws in multiple myeloma patients. Haematologica.
2007;92(9):1289-90.
7. Agrillo A, Sassano P, Rinna C, Priore P, Iannetti G. Ozone therapy in extractive surgery on
patients treated with bisphosphonates. J Craniofac Surg. 2007;18(5):1068-70.
8. Agrillo A, Ungari C, Filiaci F, Priore P, Iannetti G. Ozone therapy in the treatment of
avascular bisphosphonate-related jaw osteonecrosis. J Craniofac Surg. 2007;18(5):1071-5.
9. Vescovi P, Nammour S. Bisphosphonate-Related Osteonecrosis of the Jaw (BRONJ) therapy.
A critical review. Minerva Stomatol. 2010;59(4):181-203, 204-13.
10. Ripamonti CI, Cislaghi E, Mariani L, Maniezzo M. Efficacy and safety of medical ozone
(O(3)) delivered in oil suspension applications for the treatment of osteonecrosis of the jaw in
patients with bone metastases treated with bisphosphonates: Preliminary results of a phase I-II
study. Oral Oncol. 2011;47(3):185-90.
11. Agrillo A, Filiaci F, Ramieri V, Riccardi E, Quarato D, Rinna C, Gennaro P, Cascino F, Mitro
V, Ungari C. Bisphosphonate-related osteonecrosis of the jaw (BRONJ): 5 year experience in
the treatment of 131 cases with ozone therapy. Eur Rev Med Pharmacol Sci.
2012;16(12):1741-7.
5
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
1
2
3
4
5
6
Sedat Yıldız , Gülsemin Ertürk Çelik , Serhat Duruhan , Zarife Koç , Selçuk Güzel , Mehmet Sıddık Tuncay
1
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi Ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Isparta
2
Lokman Hekim Sincan Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Ankara
3
Muayenehane, Beyin Ve Sinir Cerrahisi, Denizli
4
Özel Kuantum Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Merkezi, Ankara
5
Özel Diafiz Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Merkezi, Ankara
6
Cumhuriyet Üniversitesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Sivas
A METHOD OF HEALING IN TRADITIONAL CHINESE MEDICINE
COMPLICATIONS AND SIDE EFFECTS FOR CUPPING THERAPY: REVIEW
Abstract
Cupping is a Traditional Chinese Medicine therapy dating back at least 2,000 years and widely used in
complementary medicine practice. Types of cupping include retained cupping, flash cupping, moving
cupping, wet cupping, medicinal cupping and needling cupping. Cupping therapy is considered
relatively safe. Even so, practitioner should be careful for side effects and complications. In this
review; complications and side effects for cupping therapy are summarized.
Turk J Integr Med. 2013;1(2):11-17.
Keywords: Complications, cupping therapy, side effects, Traditional Chinese Medicine
GELENEKSEL ÇİN TIBBINDA BİR ŞİFA YÖNTEMİ
KUPA TERAPİSİ UYGULAMASI İLE İLİŞKİLİ YAN ETKİ VE
KOMPLİKASYONLAR: DERLEME
Özet
Geleneksel Çin Tıbbının kupa terapisi en az 2,000 yıllık geçmişi ile yaygın olarak kullanılan bir
tamamlayıcı tıp uygulamasıdır. Sabit, ateş ile, hareketli, yaş, tıbbi ve iğne ile uygulama benzeri farklı
şekilleri vardır. Kupa terapisi genel olarak güvenli bir uygulamadır. Buna rağmen uygulayıcılar yan
etki ve komplikasyonlar konusunda dikkatli olmalıdır. Bu derlemede, kupa terapisi ile temel yan etki
ve komplikasyonlar özetlenmiştir.
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):11-17.
Anahtar kelimeler: Komplikasyonlar, kupa terapisi, yan etkiler, Geleneksel Çin Tıbbı
Yildiz S, Celik GE, Duruhan S, Koc Z, Güzel S, Tuncay MS. A method of healing in traditional Chinese
medicine complications and side effects for cupping therapy: Review. Turk J Integr Med. 2013;1(2):11-17.
Yazışma Adresi: Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Complications and Side Effects For Cupping Therapy
Yildiz S, Celik GE, Duruhan S, Koc Z, Güzel S, Tuncay MS.
Turk J Integr Med 2013;1(2):11-17.
Cupping is a Traditional Chinese Medicine therapy dating back at least 2,000 years
and widely used in complementary medicine practice. Types of cupping include retained
cupping, flash cupping, moving cupping, wet cupping, medicinal cupping and needling
cupping (1). Cupping therapy is considered relatively safe (2). Even so, practitioner should be
careful for side effects and complications.
Skin Lesions
Circular areas of erythema, ecchymosis or blood blisters symmetrically distributed on
the shoulders, back, thorax or lumbar area should suggest the use of this cupping therapy (3).
Franco et al, reported clinical blue-red, circular erythematous spots, sometimes covered with
crusts, consistent with recent cupping. Particularly in older lesions, they observed atrophiccicatricial lesions and irregular, normal-color, slate gray or hypochromic skin surface. Lesions
were observed on the back, on the presternal region and in case of pathologies causing
abdominal swelling on the abdomen. It has been reported that the clinical pictures initially
diagnosed as dermatophytoses or lesions caused by traumas or violence were later proved to
be cupping-related outcomes or complications (4). During wet cupping sessions, instrument
assisted mechanical stimulation of the body surface that intentionally creates therapeutic
petechiae and ecchymosis representing extravasation of blood in the subcutis (5). Kim et al,
reported of skin pigmentation resulting from persistently repeated cupping therapies
performed by an unqualified practitioner in South Korea (6). Cupping therapy may lead to
dermatoses that may be mistaken for abuse by people unfamiliar with the practices (7). Lin et
al reported a case of cupping-related blisters as a result of changes in atmospheric pressure
related to the unexpected descent of an airplane (8). Suction bullae and keloids can unusually
be observed in prolonged cupping sessions (9,10).
As a summary, vacuum effect during cupping therapy should break superficial
papillary capillaries and may result in circular erythema, oedema, ecchymoses, purpura,
burns, keloids and factitial panniculitis.
Anemia and Other Hematologic Diseases
After almost 30 sessions of excessive cupping therapies with blood loss over two
months can trigger cupping associated anemia (6). A potential risk for anemia is also defined
in dry cupping (11). Cupping therapy may induce iron deficiency anemia in healthy people
(12). Wet cupping is considered as both cause and cure of iron-deficiency anemia and there is
no consensus in current literature (13). The history of prior blood-letting cupping therapy that
12
Complications and Side Effects For Cupping Therapy
Yildiz S, Celik GE, Duruhan S, Koc Z, Güzel S, Tuncay MS.
Turk J Integr Med 2013;1(2):11-17.
probably had caused iron deficiency anemia were reported in 5.3% patients in Korea (14).
Acquired hemophilia A was also reported associated with therapeutic cupping as complicated
by severe bleeding (15).
Burns
Despite widespread use of cupping massage, a few burn cases have been reported in
the literature (16-19). Kose et al reported a case with 10% superficial and deep partial
thickness burns on his right shoulder and back as a complication of fire cupping (16). Kulahci
et al, reported a case of a 32-year-old man who suffered burns on his back and shoulders as
the result of fire cupping (18).
Infections
Wet cupping is considered to be a risk factor for hepatitis A, D and E infections in
developing countries (20,21). History of wet cupping were also significantly associated with
being positive for HBsAg among blood donors (22). Wet cupping is reported as a risk factor
of hepatitis B antigen-positivity in the general population (23). Traditional cupping should be
a minor risk factor for human T cell lymphotropic virus type I (HTLV-I) infection in endemic
areas (24). Jung et al reported a 56-year-old woman with herpes simplex virus infection
secondary to acupuncture and cupping (25).
Cardiac Hypertrophy
Sohn et al reported a case with reversible cardiac hypertrophy in severe chronic
anaemia from long-term (more than 10 years) bloodletting with cupping. This was the unique
report of bloodletting-induced cardiomyopathy in current literatüre (26).
Neurological Complications
Blunt et al reported a patient who developed haemorrhagic stroke after cupping
therapy to the cervical area. Their hypothesis was about various manners in which cupping
might induce haemorrhagic or ischemic stroke with particular reference to the relevant
pathologies of the major cervical arteries (27).
13
Complications and Side Effects For Cupping Therapy
Yildiz S, Celik GE, Duruhan S, Koc Z, Güzel S, Tuncay MS.
Turk J Integr Med 2013;1(2):11-17.
Development of Lipoma
Schumann et al reported one patient showed a formation of a lipoma in the cupping
area after the first treatment session (28).
Development of Epidural Abscess
Only a few cases of epidural abscess after acupuncture have been reported. Although a
rare complication, epidural abscess is a possibility when applying cupping therapy. Therapists
need to be aware of human anatomy and must give continuous attention to hygiene
throughout the procedure (29
Development of Panniculitis
Masses associated with panniculitis induced by cupping are extremely rare (30,31).
Moon et al, reported a 56-year-old woman presented with a 10-month history of multiple
masses in the posterior neck and right shoulder areas. It has been recorded that the patient
repeatedly attempted cupping therapy. After she has been diagnosed as panniculitis the lesion
spontaneously resolved unless they are repeatedly stimulated (31).
Elevated D-dimer
Zhang et al reported a 46-year old non-smoking Chinese man who was found
accidently elevated D-dimer during his annual health checkup. They hypothesized that the
negative pressure of cupping vacuum ruptured cutaneous capillaries leading to large area of
ecchymosis and bruise. The subcutaneous hemorrhage activated clotting factors which caused
minute blood clots formation. Following fibrinolysis of clots led to excess production of Ddimer (2).
As a result, cupping therapy is an alternative medical procedure that has been widely
performed in Asia, Africa and Islamic countries to relieve pain and other diseases. It is known
that so many non-health care professionals have performed this procedure. However, there
have been few reports on complications, such as skin lesions, anemia and other hematologic
diseases, burns, infections, cardiac hypertrophy, neurological complications, vasovagal
syncope and foreign body reactions. All complications and side effects caused with cupping
14
Complications and Side Effects For Cupping Therapy
Yildiz S, Celik GE, Duruhan S, Koc Z, Güzel S, Tuncay MS.
Turk J Integr Med 2013;1(2):11-17.
therapy seems preventable, and therefore the first step is increasing the awareness of the
public and health care professionals of the risk of these injuries.
In Turkey, patients have an increasing interest for traditional and complementary medicine.
Our country needs a report system for complications and side effects of traditional and
complementary medicine practices as a priority. Such complications can be saved in a central
system and this results should provide valuable contributions to international literature.
Kaynaklar
1. Cao H, Li X, Liu J. An updated review of the efficacy of cupping therapy. PLoS One.
2012;7(2):e31793.
2. Zhang WH, Wang JH, Yu BX. Cupping therapy-induced elevated D-dimer. Chin Med J
(Engl). 2012;125(19):3593-4.
3. Mataix J, Belinchón I, Bañuls J, Pastor N, Betlloch I. Skin lesions from the application of
suction cups for therapeutic purposes. Actas Dermosifiliogr. 2006;97(3):212-4.
4. Franco G, Calcaterra R, Valenzano M, Padovese V, Fazio R, Morrone A. Cupping-related skin
lesions. Skinmed. 2012;10(5):315-8.
5. Nielsen A, Kligler B, Koll BS. Safety protocols for gua sha (press-stroking) and baguan
(cupping). Complement Ther Med. 2012;20(5):340-4.
6. Kim KH, Kim TH, Hwangbo M, Yang GY. Anaemia and skin pigmentation after excessive
cupping therapy by an unqualified therapist in Korea: a case report. Acupunct Med.
2012;30(3):227-8.
7. Lilly E, Kundu RV. Dermatoses secondary to Asian cultural practices. Int J Dermatol.
2012;51(4):372-9; quiz 379-82.
8. Lin CW, Wang JT, Choy CS, Tung HH. Iatrogenic bullae following cupping therapy. J Altern
Complement Med. 2009;15(11):1243-5.
9. Tuncez F, Bagci Y, Kurtipek GS, Erkek E. Suction bullae as a complication of prolonged
cupping. Clin Exp Dermatol. 2006;31(2):300-1.
10. Birol A, Erkek E, Kurtipek GS, Kocak M. Keloid secondary to therapeutic cupping: an
unusual complication. J Eur Acad Dermatol Venereol. 2005;19(4):507.
11. Nielsen A, Kligler B, Michalsen A, Dobos G. Did dry cupping cause anaemia? Acupunct
Med. 2013;31(2):254.
12. Lee HJ, Park NH, Yun HJ, Kim S, Jo DY. Cupping therapy-induced iron deficiency anemia in
a healthy man. Am J Med. 2008;121(8):e5-6.
13. Kim TH, Kim KH, Kang JW, Lee MS. Does wet-cupping (blood-letting cupping) cause iron
deficiency anemia? Comments about "a prospective evaluation of adult men with irondeficiency anemia in Korea" published in Internal Medicine. J Acupunct Meridian Stud.
2012;5(3):136-7.
15
Complications and Side Effects For Cupping Therapy
Yildiz S, Celik GE, Duruhan S, Koc Z, Güzel S, Tuncay MS.
Turk J Integr Med 2013;1(2):11-17.
14. Yun GW, Yang YJ, Song IC, Park KU, Baek SW, Yun HJ, Kim S, Jo DY, Lee HJ. A
prospective evaluation of adult men with iron-deficiency anemia in Korea. Intern Med.
2011;50(13):1371-5.
15. Weng YM, Hsiao CT. Acquired hemophilia A associated with therapeutic cupping. Am J
Emerg Med. 2008;26(8):970.e1-2.
16. Kose AA, Karabağli Y, Cetin C. An unusual cause of burns due to cupping: complication of a
folk medicine remedy. Burns. 2006;32(1):126-7.
17. Iblher N, Stark B. Cupping treatment and associated burn risk: a plastic surgeon's perspective.
J Burn Care Res. 2007;28(2):355-8.
18. Kulahci Y, Sever C, Sahin C, Evinc R. Burn caused by cupping therapy. J Burn Care Res.
2011;32(2):e31.
19. Sagi A, Ben-Meir P, Bibi C. Burn hazard from cupping--an ancient universal medication still
in practice. Burns Incl Therm Inj. 1988;14(4):323-5.
20. Al-Naaimi AS, Turky AM, Khaleel HA, Jalil RW, Mekhlef OA, Kareem SA, Hasan NY,
Dhadain AA. Predicting acute viral hepatitis serum markers (A and E) in patients with
suspected acute viral hepatitis attending primary health care centers in Baghdad: a one year
cross-sectional study. Glob J Health Sci. 2012;4(5):172-83.
21. Ghadir MR, Belbasi M, Heidari A, Sarkeshikian SS, Kabiri A, Ghanooni AH, Iranikhah A,
Vaez-Javadi M, Alavian SM. Prevalence of hepatitis d virus infection among hepatitis B virus
infected patients in qom province, center of iran. Hepat Mon. 2012;12(3):205-8.
22. Al-Waleedi AA, Khader YS. Prevalence of hepatitis B and C infections and associated factors
among blood donors in Aden City, Yemen. East Mediterr Health J. 2012;18(6):624-9.
23. Fathimoghaddam F, Hedayati-Moghaddam MR, Bidkhori HR, Ahmadi S, Sima HR. The
prevalence of hepatitis B antigen-positivity in the general population of Mashhad, Iran. Hepat
Mon. 2011;11(5):346-50.
24. Rafatpanah H, Hedayati-Moghaddam MR, Fathimoghadam F, Bidkhori HR, Shamsian SK,
Ahmadi S, Sohgandi L, Azarpazhooh MR, Rezaee SA,Farid R, Bazarbachi A. High
prevalence of HTLV-I infection in Mashhad, Northeast Iran: a population-based
seroepidemiology survey. J Clin Virol. 2011;52(3):172-6.
25. Jung YJ, Kim JH, Lee HJ, Bak H, Hong SP, Jeon SY, Ahn SK. A herpes simplex virus
infection secondary to acupuncture and cupping. Ann Dermatol. 2011;23(1):67-9.
26. Sohn IS, Jin ES, Cho JM, Kim CJ, Bae JH, Moon JY, Lee SH, Kim MJ. Bloodletting-induced
cardiomyopathy: reversible cardiac hypertrophy in severe chronic anaemia from long-term
bloodletting with cupping. Eur J Echocardiogr. 2008;9(5):585-6.
27. Blunt SB, Lee HP. Can traditional "cupping" treatment cause a stroke? Med Hypotheses.
2010;74(5):945-9.
28. Schumann S, Lauche R, Hohmann C, Zirbes T, Dobos G, Saha FJ. Development of lipoma
following a single cupping massage - a case report. Forsch Komplementmed. 2012;19(4):2025.
29. Lee JH, Cho JH, Jo DJ. Cervical epidural abscess after cupping and acupuncture. Complement
Ther Med. 2012;20(4):228-31.
16
Complications and Side Effects For Cupping Therapy
Yildiz S, Celik GE, Duruhan S, Koc Z, Güzel S, Tuncay MS.
Turk J Integr Med 2013;1(2):11-17.
30. Lee JS, Ahn SK, Lee SH. Factitial panniculitis induced by cupping and acupuncture. Cutis.
1995;55(4):217-8.
31. Moon SH, Han HH, Rhie JW. Factitious panniculitis induced by cupping therapy. J Craniofac
Surg. 2011;22(6):2412-4.
17
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
BOZUCU ALAN KAYNAKLI METATARSALJİ ve KULAK AĞRISI
Aynur Başaran, Neslihan Soran, Seher Küçüksaraç, Ali Yavuz Karahan, Levent Tekin
Beyhekim Devlet Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniği, Konya
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):18.
36 yaşında, kadın, öğretmen
Şikayeti: Boyun ağrısı, ön ayak ağrısı.
Hikayesi: 2,5 yıldır ön ayakta ağrısı olan hasta metatarsalji tanısıyla başvurduğu Fiziksel Tıp
ve Rehabilitasyon uzmanı tarafından fizik tedavi programına alınmış, ayakkabı
modifikasyonu yapılmış. Daha sonra başvurduğu üniversite hastanesinde ikinci kez fizik
tedavi programı uygulanmış, ancak ağrıları gerilememiş.
4 yıldır kulak ağrısı ve boyun ağrısı olan hasta kulak ağrısı yönünden birkaç kez Kulak Burun
Boğaz ve Nöroloji uzmanına müracaat etmiş, neden bulunamamış ve verilen ilaçlardan fayda
görmemiş.
Özgeçmiş: Diş problemi, gastroözofageal reflü, majör depresyon hikayesi.
Fizik Muayene: Adler Langer C2-3 hassas, Kipler kaydırma testi pozitif bulundu. Servikal
ve torakal bölgede miyofasial bantlar ve tetik noktalar ve metatarsal hassasiyet mevcuttu.
Tanı: Bozucu alan kaynaklı metatarsalji ve kulak ağrısı.
Tedavi: CTLS Quaddel enjeksiyonu, tetik nokta enjeksiyonu, diş enjeksiyonu ve Belt lenfatik
drenaj enjeksiyonu yapıldı. Panoramik diş grafisi istendi. 3. molar dişin bastığı gözlendi. Bu
molar dişin bozucu alan olduğu düşünüldü ve diş çekimi ve mevcut diğer problemlerin
tedavisi için hasta diş hekimine konsülte edildi. Diş çekiminden sonra hastanın metatarsaljiyle
birlikte boyun ağrısı ve kulak ağrısı da geriledi.
Sonuç: Dişler bozucu odak veya alan olarak sık karşımıza çıkmaktadır. Oluşan sorun bu
bölgedeki vejetatif sinir sistemi üzerinden üst merkezlere iletilir. Bu da vücut regülasyonunda
bozulma ve normal vücut fonksiyonunda sapma oluşturur. Bozucu alan tedavisinden sonra
regülasyon normale döner. Bu vakada bozucu alan tedavisi ile regülasyon sağlandı.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Serkan Tunay
Gata, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Ankara
NON-SPESİFİK NÖROPATİK AĞRI ŞİKAYETİNDE NÖRALTERAPİ
70 yaşında bayan hasta
Şikayeti: Ayak tabanı ve çevresinde yanma.
Hikayesi: Yaklaşık 5 yıldır olan her iki ayak altında yanma semptomunun ön planda olduğu
nöropatik ağrı şikayeti ile başvuran hasta daha önce almış olduğu medikal tedavilerden fayda
görmemişti. Öyküde ağrı ve yanma şikayeti etyopatolojisine yönelik özellik arz eden bir
duruma rastlanmadı.
Özgeçmiş: Bilinen dahili veya nörofizyolojik bulgusu yok.
Fizik Muayene: Anlamlı bozucu alan tespit edilemedi.
Tanı: Etyolojisi bilinmeyen hafif nöropatik şikayetler
Tedavi: Hastaya ilk olarak her iki fibula başının çevresindeki akupunktur noktalarına Quaddel
enjeksiyonu yapıldı. Aynı noktalara insülin ucu ile dik olarak girilerek toplamda 1cc %2
lidokain ve 4cc %0,9 NaCl karışımı uygulandı. Birinci seans sonunda hastanın şikayetlerinde
belirgin bir değişiklik olmadı. İkinci seans tedavi intravenöz uygulama olarak planlandı.
Antekübital bölgeden yapılan girişimle 2cc solüsyon intravenöz olarak verilerek 0,5cc
solüsyon da vasküler cidara uygulanarak işlem sonlandırıldı. İşlem sonunda hasta
ayaklarındaki yanma şikayetinin tamamen ortadan kalktığını ifade etti. Hasta tedaviye devam
etmedi ve 2 ay sonra yapılan takibinde hastanın genel olarak rahat olduğunu, ancak son
günlerde bacaklarda yanma hissinin başladığı dönemdekine benzer bir hisse kapıldığı tespit
edildi.
Sonuç: Alt ekstremitede görülen non-spesifik nöropatik şikayetlerde nöralterapi etkili olabilir.
Hastanın şikayeti azaldıktan sonraki süreçte takip edilmesi de önem arz etmektedir.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Serkan Tunay
Gata, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Ankara
VERTİGO VE NÖRALTERAPİ
58 yaşında bayan hasta
Şikayeti: Başdönmesi.
Hikayesi: Yaklaşık 2 aydır olan ve yattığında ortaya çıkan baş dönmesi şikayeti tarifliyordu.
Öyküde başdönmesi şikayeti etyopatolojisine yönelik özellik arz eden bir duruma rastlanmadı.
Özgeçmiş: Altı ay önce karpal tünel sendromu tanısı nedeniyle operasyon geçirmiş.
Fizik Muayene: . Sol el bileği iç kısmında yaklaşık 7cm uzunluğunda bir insizyon skarı
mevcuttu.
Tanı: Vertigo
Tedavi: Hastanın semptomlarını gözlemek amacıyla ve işlem sonrası bir değişiklik olup
olmadığını kıyaslayabilmek için hasta düz bir zeminde yatırıldı ve şikayetinin o an olup
olmadığı sorgulandı. Mevcut şikayetler yatmakla ortaya çıkmıştı ve hastaya yaptırılan aktif
hareketlerle şikayeti daha da artmıştı. Hastadaki insizyon skarının bir bozucu alan olacağını
düşünerek ilk müdahalenin bu bölgeden yapılması planlandı. 1cc %2''lik lidokain ve 4cc %0,9
NaCl solüsyonu karıştırılarak elde edilen 5cc karışımı skar dokusunun içine uygulandı..İşlem
sonunda hasta tekrar düz zemine yatırılarak şikayetlerinde bir değişiklik olup olmadığı
sorgulandı. Hasta şikayetlerinin tamamen ortadan kalktığını ifade etti. Yaptırılan hızlı ve aktif
hareketlerle de şikayetleri ortaya çıkmamıştı. 3 gün sonra ve 2 ay sonra yapılan takiplerinde
hasta şikayetlerinin tamamen iyileştiğini, hatta operasyon geçirdiği kolda mevcut olan ağrı
şikayetinin de tamamen geçtiğini ifade etti.
Sonuç: Biz bu insizyon hattındaki hücrelerin normal istirahat membran potansiyellerini
kaybederek vücuda anormal impulslar gönderen bir bozucu alana dönüştüğünü düşündük.
Yaptığımız enjeksiyonla hücreleri tekrar normal istirahat membran potansiyeline
ulaştırdığımızı ve bu şekilde hastayı tedavi ettiğimizi düşünüyoruz.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Münevver Fatma Şaşmaz
Bio-Fiz Tıp Merkezi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Ankara
AĞRI VE ÖYKÜDE ZAMANSAL İLİŞKİ
84 yaşında, erkek hasta
Şikayeti: Bel ağrısı
Hikayesi: Kronik bel ağrısı şikayetiyle başvurdu.
Özgeçmiş: Bypass ameliyatı
Fizik Muayene: Bel hareketleri kısıtlı olduğu, Dorsal kifozun eşlik ettiği, nörolojik
muayenesinin normal olduğu tespit edildi. Lomber bölgede bilateral paravertebral spazmı
vardı. Grafide lomber spondiloz bulguları mevcuttu. Kemik mineral yoğunluğu değerleri
düşüktü.
Tanı: Kronik mekanik bel ağrısı
Tedavi: Bel bölgesine fizik tedavi ile beraber nöralterapi başlandı. Haftada bir seans olacak
şekilde lomber tetik noktalara ve segmentine uygulamalar yapıldı. Osteoporoz için medikal
tedavi düzenlendi. Üçüncü hafta sonunda ağrılarında %60 azalma olmuştu ancak hareket
kısıtlılığı devam ediyordu. Bunun üzerine tekrar sorgulandığında şikayetlerinin bypass
operasyonu sonrasında başladığını bildirmesi üzerine 4. seansta göğüs ön duvarındaki yaygın
operasyon skarına enjeksiyon uygulandı. Dakikalar içinde gelişen bir rahatlama ile bel hareket
açıklığında gelişme sağlandı. Bir ay sonra yapılan takibinde ağrısında rahatlamanın devam
ettiği ve yıllardır ilk defa dik pozisyonda yürüyebildiğini ifade etti.
Sonuç: Bu vakada segmental tedavi ile yarar gören bir hastanın anamnezinde belirttiği
şikayetlerindeki zamansal ilişkinin doğru saptanması ile tedaviden faydalanma oranının çok
daha fazla artabileceği görülmektedir.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Neslihan Soran, Seher Küçüksaraç, Aynur Başaran, Ali Yavuz Karahan, Levent Tekin
Beyhekim Devlet Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon Kliniği, Konya
BOZUCU ALAN KAYNAKLI SERVİKAL AĞRI
40 yaşında kadın
Şikayeti: Boyun ağrısı
Hikayesi: 20 gün önce başlayan mekanik boyun ağrısı olan hasta konvansiyonel tedavilere
yanıt vermemiş.
Özgeçmişi: 3 NSVY doğum.
Fizik muayene: Adler Langer C4-7 hassas , kipler kaydırma testi normal. Boyun EHA açık
ve ağrılı idi. Spurling testi negatifti. Her iki üst ekstremite kas gücü 5/5 DTR normoaktif,
duyu muayenesi normaldi.
Labaratuvar: Patoloji tespit edilmedi.
Radyografi: Servikal grafide dejeneratif spondiloartritle uyumlu bulgular izlendi.
Tanı: Bozucu alan kaynaklı boyun ağrısı.
Tedavi: CT segmental Quaddel enjeksiyonu ve aşı skar enjeksiyonu yapılan hastada
reaksiyon fenomeni gelişti. Kinezyolojik muayenede uterus bozucu alan olarak değerlendi.
Ürogenital pleksus enjeksiyonu yapılan hastanın ağrısı dramatik olarak geriledi.
Tartışma: Bozucu alan, yakın çevreleri dışında değişik uzak bölgelerde çeşitli etkiler yaratır.
Oluşması ve yerleşmesi çeşitli biyokimyasal, biyomekanik ve nörojenik mekanizmalarla
olmaktadır. Bozucu alana müdahale hastalığın etyopatogenezi üzerine etkili olduğundan
tedavide etkin olmuştur.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Neslihan Soran, Seher Küçüksaraç, Aynur Başaran, Ali Yavuz Karahan, Levent Tekin
Beyhekim Devlet Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon Kliniği, Konya
BOZUCU ALAN KAYNAKLI BEL AĞRISI
50 yaşında, erkek, emekli polis memuru
Şikâyeti: Sol bacak ağrısı.
Hikâyesi: Hasta yaklaşık 2 haftadır, NSAİİ’ye kısmen cevap veren sol kalçadan ayak bileğine
kadar yayılan sürekli, batıcı, yanıcı ağrı ve elektriklenme şikayetleri ile başvurdu.
Özgeçmiş: 4 yıl önce sağ kruris ön yüzünde yumuşak doku yaralanması olmuş.
Fizik muayene: Bel eklem hareket aralığı açık ve ağrısızdı. DBK, ÇBK, FGT negatifti. Kas
gücü 5/5, duyu normaldi. DTR bilateral normaktifti. Adler langer hassasiyeti yoktu. Kipler
kaydırma testi normaldi. Sağ kruris ön yüzeyinde skar mevcuttu.
Laboratuvar: Patoloji tespit edilmedi.
Radyografi: Dejeneratif spondiloartrit ile uyumlu bulgular tespit edildi.
Tanı: Bozucu alan kaynaklı nöropatik ağrı.
Tedavi: Skar enjeksiyonu yapıldı. Hastanın şikâyetleri tamamen geçti. Kontrolde hastanın
şikayeti olmadığı için enjeksiyon yapılmadı.
Sonuç: Bozucu alan vücudun herhangi bir yerinde bulunabilen ve uzak etkiler yaratan sorunlu
vücut bölgeleridir. Bedenin kendi yöntemleri ile düzeltilemezler. Bu alan kaldırılmadığı
sürece problemler devam eder.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Neslihan Soran, Seher Küçüksaraç, Aynur Başaran, Ali Yavuz Karahan, Levent Tekin
Beyhekim Devlet Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon Kliniği, Konya
BOZUCU ALAN KAYNAKLI EL BİLEK AĞRISI
27 yaşında erkek hasta.
Şikayet: Sağ el bileğinde ağrı.
Hikaye: 3 yıldır sağ el bileğinde ağrı şikayeti olan hastaya bir kez elektroterapi programı
uygulanmış. 1 yıl önce kalsifik tendon ön tanısıyla opere edilmiş, ancak ağrısı gerilememiş.
Öz geçmiş: 7 yıl önce sol dizinde kesi.
Fizik muayene: Sağ el bileğinde skar ve 20 derece fleksiyon kısıtlılığı, sol dizinde skar
mevcuttu. Adler langer C2-C3 hassasiyeti vardı.
Laboratuvar: Patoloji tespit edilmedi.
Tanı: Bozucu alan kaynaklı el bilek ağrısı.
Tedavi: CTL Quaddel enjeksiyonu ve sol diz skar enjeksiyonu yapılan hastada reaksiyon
fenomeni gelişti. Bozucu alan araştırması amacıyla istenen panoramik diş grafisinde 38
numaralı dişin bastığı gözlendi, diş enjeksiyonu ile ağrısında rahatlama oldu. Diş hekimine
konsülte edilen hastanın diş çekimi sonrası ağrısının gerilediği gözlendi, el bileği fleksiyon
kısıtlılığı nedeniyle rehabilitasyon programına alındı.
Sonuç: Bütünsel yaklaşım çerçevesinde regülasyonu bozan alanın veya odağın tespiti ve
tedavisi sonrasında regülasyon sağlanır. Bu vakada bozucu alan tedavisi ile hastanın
regülasyonu sağlanmıştır.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Neslihan Soran, Aynur Başaran, Seher Küçüksaraç, Ali Yavuz Karahan, Levent Tekin
Beyhekim Devlet Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon Kliniği, Konya
BOZUCU ALAN KAYNAKLI KASIK AĞRISI
Şikayeti: Bel ve sağ bacak ağrısı,
Hikayesi: 6 aydır bel, kasık ve bacak ön yüzünde ağrı ve uyuşma şikayetleri olan hastanın
ayağa kalktığında şikayetleri artıyormuş. Nöroşirurji polikliniğine başvuran hastanın lomber
MR’ında L4-5 ve L5-S1 seviyesinde protrüze disk ve sağ kök basısı tespit edilmiş. 15 gün
farmakolojik tedavi ve istirahat sonrasında operasyon önerilmiş.
Özgeçmiş: 7 ay önce sağ inguinal herni operasyonu, 1 yıl önce sol inguinal herni operasyonu.
Fizik Muayene: Kipler kaydırma testi pozitif bulundu. Lomber muayenede sağda düz bacak
kaldırma testi 60o’de pozitif. ÇBK negatif, FGT sağda pozitif tespit edildi. Kas gücü ağrı
nedeniyle değerlendirilemedi, düşük ayak gözlenmedi. DTR normoaktif, duyu normaldi.
Tanı: Bozucu alan kaynaklı kasık ağrısı ve siyatalji şiddetlenmesi.
Tedavi: Hastanın ağrısı TL segmental Quaddel enjeksiyonuna cevap vermedi, inguinal herni
insizyon skarı enjeksiyonu sonrası %40 azaldı, ancak bir gün sonra tekrarladı. Bu alanın
bozucu alan olduğu düşünülerek Genel Cerrahi bölümüne konsülte edilen hastanın batın
tomografisinde insizyonel herni tespit edildi. Tekrar operasyona alınan hasta 1 hafta sonra
polikliniğimizde değerlendirildiğinde ağrısının ve uyuşmasının olmadığı gözlendi.
Sonuç: Bedende oluşan uyarı değişimi nörovegetatif sistemde enerjinin üretimini, dağılımını
yani regülasyonu bozar. Bunun sonucunda vücudun normal yanıtında sapma oluşur. Bizim
hastamızda tespit ettiğimiz bozucu alanın tedavisinden sonra lomber MRI’da tespit edilen disk
hernileri opere edilmemesine rağmen hasta normal yaşantısına dönmüştür.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Münevver Fatma Şaşmaz
Bio-Fiz Tıp Merkezi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Ankara
BİR BOZUCU ALAN OLARAK DÖVMELER
24 yaşında, kadın hasta
Şikayeti: Bel ağrısı
Hikayesi: Bel ve sırt ağrıları, dizlerde ağrı, yorgunluk şikayetleri ile daha önce bir başka FTR
polikliniğine başvurmuş ve bel bölgesine fizik tedavi uygulanmış. Sonrasında bel ağrıları
azalmış ancak birkaç ay sonra tekrarlamış. Uzun zamandır olan şikayetleri istirahat sırasında
da devam ediyordu. Sabah tutukluğu yoktu ama gün boyu devam eden yorgunluk hissi
mevcuttu.
Özgeçmiş: Operasyon öyküsü yok, minör depresyon ve konstipasyon nedeniyle medikal
tedavi kullanıyordu.
Fizik Muayene: Fizik muayenede bel hareket aralığı açık, alt ekstremitede nörolojik
muayenesi doğal, DBK her iki bacakta negatifti. Dizlerde ROM açıktı, ballotman -/-,
krepitasyon -/-, bağ muayeneleri doğaldı. Servikal Adler-Langer noktalarında ciddi bir
hassasiyet saptanmadı. Kibler cilt kaydırma testi özellikle dövme olan boyun, sırt bölgelerinde
pozitifti. Hastanın kolllarında ve ayak bileklerinde çok sayıda dövmesi mevcuttu.
Tanı: Kronik bel ağrısı, konstipasyon, minör depresyon
Tedavi: Diz grafisi ve lomber MRI'ın, enflamatuar ve romatizmal kan tahlillerinin normal
olması nedeniyle şikayetlerinin bozucu alan kaynaklı olabileceği düşünülerek Kibler cilt
kaydırma ile bloke saptanan alanlardaki dövmeler ile kol ve ayak bileklerindeki dövmelere de
lokal enjeksiyon uygulamaları yapıldı. Konstipasyona yönelik barsak segmenti, mide çukuru,
batın hopfer enjeksiyonları uygulandı. Üç seanstan sonra ağrı ve konstipasyon şikayetleri %80
azalmıştı. Depresyon için medikal tedavisini bırakmayı düşünüyordu. Bu şekilde tedavisinin
ilk seansları sonlandırılarak takibe alındı.
Sonuç: Bu vakada yaygın ağrı şikayeti olan hastalarda gastrointestinal sistemin de
değerlendirilmesinin ve tedaviye alınmasının önemi ile dövmelerin bozucu alan olarak önemi
vurgulanmaktadır.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Levent Demiralp
Ordu Romer Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Ordu
BAŞAĞRISI TEDAVİSİNDE NÖRALTERAPİ VE AKUPUNKTURUN BİRLİKTE
UYGULANDIĞI BİR OLGU SUNUMU
73 yaşında bayan hasta
Şikayeti: Özellikle başın sol tarafında şiddetli ağrı.
Hikayesi: Beş yıldır devam eden başağrısı kızını kaybettikten sonra ortaya çıkmış. varmış.
Medikal tedavi kullanıyor (Essitalopram, karbamazepin 400mg) ancak belirgin fayda
görmüyordu. Özellikle çiğnerken, yemek yerken ağrısını daha fazla hissediyordu. Fizik
muayenesinde astenik yapısı dikkat çekiyordu. .
Tedavi programı: Nöralterapi ve akupunktur birlikte kullanılmıştır.
18.04.2013: 1. Seans, sol trigeminus çıkışları, juglar ven ve yintang.
25.04.2013: Ağrıda ilk başta artma olmuş, son iki gün hafiflemeye başlamış tedavide: C1-T4
tek sıra quadel/servikal belt/sternum.
02.05.2013: 3. Seans, çiğnerken ve yutkunurken sol frontopariatal bölgede ağrısı oluyordu.
Tedavide C1-T4 tek sıra quadel / mastoid / juglerven / yintang / sternum.
08.05.2013: 4. Seans, tedaviden sonra iki gün rahat geçmiş, sonra hafif ağrıları başlamış. C1T4 3 sıra quadel / juglerven / yintang / sternum / başta ağrılı lokal noktalar.
16.05.2013: Son iki gün hafif ağrısı olmuş. Tedavide lokal ağrılı noktalar. C2-4 T1-T4 quadel
/ juglerven / supraklavikularven / ren 17 / lokal noktalara akupunktur / sol brakial ven
çevresine 1 cc prokain.
23.05.2013: Çiğnerken ve esnerken frontopariental bölgede öncesine göre azalmakta birlikte
ağrıları oluyor. KArbamazepinu dozunu azaltmış. Tedavide lokal ağrılı noktalara akupunktur
LI4 noktasına akupunktur. Nöralterapide C2-4, T1-T4 quadel / juglerven / supraklavikularven
/ ren 17 / yintang başta lokal noktalar, vena kubitalise 1 cc procain.
03.06.2013: Şikayetinde hafiflemesi var, zaman zaman kısa süreli baş ağrısı oluyor, tedavide
sadece kulak akupunkturu yapıldı.
17.06.2013: Zaman zaman hafif geçen baş ağrıları oluyor, yutkunmasında ağrı yok. Tedavide
C1-4 T1-T4 quadel / juglerven / ren 17 ve vücut akupunkturu yapıldı. Kontrolde şikayetleri
çok azalmıştı. Hasta klinik takibe alındı.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Merve Sarıgül
Ankara Fizik Tedavi Eğitim Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Ankara
TRİGEMİNAL SİNİR VE BÜYÜK OKSİPİTAL SİNİR
Trigeminal sinir
Duyusal ve motor liflerden oluşan en büyük kranial sinirdir. Duysal lifleri saçlı deri, yüz, ağız, dişler,
burun boşluğu ve paranazal sinüsleri; motor lifleri çiğneme kaslarını, m.tensor veli palatini ve
m.tensor timpaniyi inerve eder. N.trigeminus, ponsun ön yüzünden büyük bir duysal ve küçük bir
motor kök ile doğar. Motor kök duysal kökün iç yanındadır. Fossa crani posteriorun dışında, sinüs
petrosus superiorun altında öne doğru ilerler ve dura materin meningeal tabakasının bir kısmını da bir
kese şeklinde birlikte taşır. Duyusal kök, fossa crani mediada apex partis petrosadaki çukurcuğa
ulaştığında ganglion trigeminaleyi oluşturmak üzere genişler. Ganglion trigeminale yarımay
şeklindedir ve duramaterin oluşturduğu bir oyuğun içinde bulunur. Ganglionun ön kenarından
n.ophthalmicus, n.maxillaris, n.mandibularis çıkar.
N.ophthalmicus (v1), n.trigeminusun en küçük dalıdır ve tamamen duyusaldır. Sinüs
cavernosusun dış yan duvarında, n. oculamatorius ve n.trochlearisin altında öne doğru ilerler. Fissura
orbitalis superiordan orbitaya giren n.lacrimalis, n.frontalis, n nazociliaris adlı 3 dal verir.
N.maxillaris (v2), tamamıyla duyusaldır. Sinus cavernosusun dış yan duvarının lateral
bölümünde öne doğru ilerler. Kraniumu foramen rotundumdan terk eder ve fossa pterigopaltinaya
girer.
N.mandibularisin (v3) motor ve duyusal lifleri vardır. N.trigeminusun en kalın dalıdır. Kalın
duysual kökü ganglion trigeminalenin lateral kısmından ayrılır ve foramen ovaleden geçer. Küçük
motor kök foramen ovaleden geçerek duysal köke katılır.
Trigeminal siniren nöralterapide enjeksiyon noktaları:
1. Orbitada gözbebeği üstü çentik
2. Ağızda 2. ve 3.diş arasından ve yukardan
3: Çene altı çentik
Şeklinde hatırlatılabilir. Bu sinirin N.Vagus ile ilişkisi de
unutulmamalıdır.
Büyük oksipital sinir
2.servikal sinirin ramus posteriorunun bir dalıdır. Scalpın arka kısmı üzerinde yükselir ve öne doğru
giderek vertekse kadar olan deriyi inerve eder. Nöral terapide büyük oksipital sinir enjeksiyonu;
protuberentia oksipitalis externanın lateralinden quaddle ve derin enjeksiyon şeklinde yapılır.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
Duygu Demirok
Adıyaman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Adıyaman
GANGLİON KİSTİ TEDAVİSİNDE NÖRALTERAPİ
Ganglion kistleri, eklem ve tendon kılıflarının sinovyasının fıtıklaşmasıyla oluşan, lokal şişlik ve ele
gelen kitle ile karekterize kistik oluşumlar olup, el ve el bileğinin en yaygın yumuşak doku
tümörleridir. Nadiren tendon fibrilleri arasından da kaynaklanabilir. Herhangi bir yaşta, çocuklar da
dahil ortaya çıkabilmekle birlikte ganglion kistlerine en sık 30-50 yaşları arasında rastlanır. Sıklıkla
kadınlarda görülür. Etyolojisi tartışmalıdır ama mikro travmaların ve altta yatan eklem patolojilerinin
etyolojide rol oynadığı düşünülmektedir.
Ganglion kistleri bağ dokusu kılıfının içerisinde mukopolisakkarit matriks ile dolu kistik yapıdadırlar.
Kistler parosteal, mukoid dejenerasyon ve konjenital kökenli olabilmektedirler. Çoğu zaman
asemptomatiktirler. Klinik olarak görüldüğü bölgeye göre farklılık göstermesine rağmen sıklıkla ağrı,
hareket kısıtlılığı, uyuşma, şişlik ve ele gelen kitle ile karakterizedirler. Ayrıca geliştikleri
lokalizasyonlarda oluşturdukları kitle ile çevrelerindeki damar, sinir gibi yapılara bası
yapabilmektedirler. Genelde 2 cm çapını geçmezler. Kötü huylu değildirler ve vücudun herhangi bir
yerine yayılmazlar. Ganglion kistleri en sık el ve el bileğinde görülmesine rağmen, daha az sıklıkta
proksimal tibiofibular eklem yakınında, ayak bileğinde ve omuz ekleminde de görülebilmektedirler.
Ganglion kistlerinin ayırıcı tanısı tüberküloz, romatoid tenosinovit, lipom, fibrom, osteom, sarkom ve
anevrizmayı içermelidir. Manyetik rezonans görüntüleme, yumuşak doku tümörlerinin anatomisini
belirlemede ve sinyal karakteristiklerine göre kesin tanıda son derece yararlı bilgiler vermektedir. T2
ağırlıklı ve gradient-echo incelemelerde, tüm lezyonu kaplayan lobüler, multiseptalı, hiperintens sinyal
artışı ile karekterize kolleksiyonlar ganglion kistine spesifiktir. Birçok araştırmacı ganglion kistlerinin
diğer yumusak doku kitlelerinden ayrımında USG ve MRI tetkiklerinin son derece faydalı olduğu
görüşündedirler.
Tedavi cerrahi ve konservatif yöntemleri içerir. Ağrı, uyuşma hissi, estetik olarak görünüm bozukluğu
gibi semptomatik olan olgularda cerrahi eksizyon tedavisi tercih edilebilmektedir. Ganglion kistinin
yerleşiminin atipik olması, iğne aspirasyonu ile ulaşım zorluğu ve tekrarlama riski nedeni ile cerrahi
eksizyon önerilmektedir. Bazı olgularda kistin kendiliğinden iyileştiği veya gerilediği bildirilmiştir ve
bundan dolayı da sadece semptomatik olan ve konservatif tedaviye direnç gösteren olgulara cerrahi
tedaviyi öneren görüşler de mevcuttur.
Olgu sunumu
38 yaşında erkek hasta 2013 haziran ayında, sağ ayak bileğinde ağrı ve lokalize şişlik yakınması ile
polikliniğimize başvurdu.Hastanın bu yakınması 3 gün önce futbol maçı esnasında ayak bileğine
kramponla aldığı darbe sonrası oluşmuş ve hem o bölgedeki hem de yayılan ağrı nedeniyle hastanın
yürümesi ve ayağının üzerine basması kısıtlanmıştı.Yapılan fizik muayenede sağ ayak medial
kompartmanda, medial tarsal vaginae tendinum içinde yani tibialis posterior, fleksör digitorum longus
ve felksör hallucis longusun kirişlerinin geçtiği ve sarıldığı retinaculum musculorum fleksorumun
içinde 1x1 cm boyutunda hareketli ve palpasyonla minimal ağrılı kist saptandı. Palpasyonla hafif
ağrılıydı ve ayak bileği ROM’u ağrılı açıktı. Yapılan USG ile kistin sıvı içerikte olduğu tespit edildi.
Hasta özellikle yürüyüş yaptığında kistin olduğu bölgede ağrı meydana geldiğini ve bu ağrının
istirahatte de bir süre devam ettiğini belirtti. Hasta medikal ve fizik tedaviye dirençli bir hastaydı.
Hastanın ayak bileğindeki kist dokusuna,dış malleol etrafına, ayak bileğine ve alt lomber segmentlere
bir seans nöralterapi uygulandı. Aynı anda hasta ayak bileğinde ağrını azaldığını ve ayak bileği
hareketlerinin rahatladığını ifade etti. Üç gün sonra kontrole çağrıldı ve bu süre zarfında hastaya
istirahat etmesi önerildi. Hasta mesleki olarak bedensel aktif ve hareketli bir yaşam sürmekle beraber
haftanın beş günü düzenli spor yapmaktaydı. Kontrolde hasta nöralterapi uygulandıktan sonra hiç
istirahat etmediğini ve bu bedensel aktif hayatına aynı şekilde devam ettiğini bununla beraber kistin
küçüldüğünü belirtti. Hasta ikinci seansı kabul etmedi ve bir ay sonra tekrar kontrole çağrıldı.
Kontrolde hastanın ayak bileğindeki kistin tamamen geçtiği saptandı, hastanın kendisi de aynı şekilde
ifade etti.
Sonuç
Nöralterapi uzun zamandır dünyada uygulanmakla beraber ülkemizde yeni yeni popüler olmaya
başlamıştır. Bu geç kalmış duruma rağmen nöralterapinin tedavideki etkin ve hızlı sonuçları ile her
geçen gün fizik tedavi polikliniklerini dolduran; akut ve kronik ağrılı çoğu zaman da medikal ve fizik
tedaviye cevapsız hastalarda oldukça başarılı sonuçlara imza atmaktadır. Klinik pratikte uygulamalar
arttıkça mesleki tecrübenin de artacağı görülmektedir. Poliklinik şartlarında her ne kadar zor ve zaman
gerektiren bir tedavi gibi görünse de ağrı kontrolü ve hasta memnuniyeti açısından nöralterapinin rutin
işlemler arasında yerini alması gerekmektedir.
30
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
CASE REPORT / VAKA SUNUMU
1
2
Sedat Yıldız , Turgay Altınbilek
1
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi Ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve
Rehabilitasyon Kliniği, Isparta
2
Fizyocenter Tedavi Merkezi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, İstanbul
BİR BOZUCU ALAN OLARAK ISLAK KUPA TERAPİSİ (HACAMAT) ALANLARI
Islak kupa tedavisi (Hacamat, medikal kanatma), bazı toplumlarda kullanılmakta olan bir
geleneksel tamamlayıcı sağlık uygulamasıdır. Bel ve boyun ağrıları başta olmak üzere kasiskelet sistemi kaynaklı ağrılarda, hipertansiyonda, psikiyatrik hastalık durumlarında,
kardiyovasküler hastalıklarda ve bazı nörolojik durumlarda asıl tedaviye ilave edilerek destek
tedavisi olarak kullanımı ile ilgili veriler mevcuttur.
Islak kupa tedavisi öncesinde ilgili alana genellikle bir süre kuru kupa tedavisi uygulanır. Bu
alanın dolaşımında artış sağlandıktan sonra cilde uygulanan yüzeysel insizyonlar ile kanama
sağlanır ve kupa ile boşalan kanın dokudan emilmesi ve toplanması sağlanır. Doğru teknikler
kullanıldığında bu insizyonlar uygulama alanında skar bırakmaz. Ancak pratikte birçok
hastada ıslak kupa terapisi sonrası oluşan skar dokuları gözlenmektedir. Bu skar dokuları
vejetatif sinirin sağlıklı işleyişine engel olarak genel sağlığın etkilenmesine neden olabilir.
Hacamat uygulamalarının enfeksiyon, kardiyovasküler sorunlar gibi yan etkileri sıklıkla
tartışılırken, uygulanan insizyonların uzun dönemde bozucu alanlara dönüşerek yaygın
semptomlara sebep olabileceği gözardı edilmektedir. Nöralterapi bakış açısıyla, Hacamat
öncesinde ilgili alana quaddel uygulanması veya uygulama sonrası insizyon alanlarına %0,4%1`lik prokain veya lidokain solüsyonu uygulanması bozucu alan oluşumunu azaltabilir.
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
1
2
3
Sedat Yıldız , Salih Ürper , Sevilay Eriş
1
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi Ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Isparta
2
Özel İstanbul Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Van
3
Özel Tarsus Medıcal Park Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Mersin
HOMEOPATİ VE İMMÜNOLOJİ
Özet
Homeopati uygulamalarının temeli, sağlıklı insanlarda ortaya çıkan farmakolojik etkilerin hasta
olanlarla kıyaslandığı “Benzerlik Prensibi”`dir. Homeopatik uygulamaların yüksek dilüsyonlu
preperatlarının, inflamasyon ve immünite üzerine etkileri gösterilmiştir. Bu derlemede, homeopatik
ilaçların immünolojik hastalıklarda etkinliği ile ilgili bazı çalışmalar özetlenmiştir.
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):32-37.
Anahtar kelimeler: Alerji, homeopati, immünoloji
HOMEOPATHY AND IMMUNOLOGY
Abstract
The foundation of homeopathic medicine is the 'Principle of Similarity', which reflects the inversion of
pharmacological effects in healthy subjects as compared with sick ones. Effects of high dilutions of
substances of homeopathic medicines has been showed on inflammation and immunity. In this review;
the evidence-based research of the effectiveness of homeopathic medicines in immunologic disorders
is summarized.
Turk J Integr Med. 2013;1(2):32-37.
Keywords: Allergy, homeopathy, immunology
Yıldız S, Ürper S, Eriş S. Homeopati ve immünoloji. Integr Tıp Derg. 2013;1(2):32-37.
Yazışma Adresi: Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Homeopati ve İmmünoloji
Yıldız S, Ürper S, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):32-37.
GİRİŞ
Homeopati uygulamalarının temeli, sağlıklı insanlarda ortaya çıkan farmakolojik
etkilerin hasta olanlarla kıyaslandığı benzerlik prensibidir. Bu yaygın tıbbi fenomenin dozcevap ilişkisinin doğrusal olmaması, organizmanın farklı başlangıç patofizyolojik durumları
ve ilaca cevabın farmakodinamikleri üzerinden tanımlanmış mekanizmaları mevcuttur.
Homeopatik ilaçlar, doğal hastalık sürecini tetikleyen bilgiler yoluyla regülasyon sistemleri ile
etkileşime girebilir. Regülasyon sistemlerinin düzenlenmesi hücre, doku ve
nöroimmünoendokrin homeodinamikler üzerine iyileşme etkilerini tetikler. Literatürde
tanımlanan bazı bulgular ile ilaçların ultra-düşük dozlarının veya yüksek dilüsyonlarının
regülasyon sistemi üzerinde değişiklere neden olduğu gösterilmiştir (1). Bu derlemede
homeopatik ilaçların immün sistem üzerindeki etkileri ile ilgili mevcut literatür tartışılmıştır.
HOMEOPATİ VE İMMÜNOLOJİ
Naidoo ve Pellow`un randomize, plasebo kontrollü bir pilot çalışmasında cilt testi ile
tespit edilmiş kedi alerjisi olan 30 yetişkinde Cat saliva 9cH and Histaminum 9cH formları 4
hafta ve günde 2 tablet olacak şekilde birlikte uygulamış; yapılan homeopatik uygulamanın
kedi kaynaklı alerjenlere duyarlılığı azalttığı gösterilmiştir (2). Beş homeopatik kompleks
preperatın ilerlemiş kanser hastalarında natural killer hücrelerin (NKC) fonksiyonel aktivitesi
üzerine etkisinin değerlendirildiği bir çalışmada beş ilacın da NKC`lerin sitotoksik aktivitesini
anlamlı olarak arttırdıkları; aktivitenin sırasıyla Ubichinon Compositum® > Glyoxal
Compositum® > Katalysatoren® > Traumeel® > Coenzyme Compositum® şeklinde olduğu
tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre ilerlemiş kanser hastalarında test edilen preperatların
adjuvan immünoterapi olarak uygulanabileceği sonucuna ulaşılmıştır (3). Hahnemann`ın
yöntemleri ile üretilmiş Brezilya kaynaklı bir homeopatik preperat olan Canova`nın insan
immün yetmezlik virüsü (HIV) ve edinilmiş immün yetmezlik sendromu (AIDS) olan
hastalarda platelet morfolojisini stabilize ettiği bildirilmiştir. Aynı ilacın kanser türleri, kemik
iliği, hematopoez, makrofaj ve monosit aktivasyonu üzerine etkileri gösterilmiştir (4).
Gripp-Heel, influenza ve common-cold başta olmak üzere solunum yollarının viral
hastalıklarında yaygın olarak kullanılan bir homeopatik preperattır. Bu preperatın antiviral
aktivitesi in vitro RNA ve DNA virüslerinde araştırılmıştır. İnsan herpes virüsü 1, insan
adenovirüsü C serotip 5, influenza A virüsü, insan rhinovirüs B serotip 14 ve insan
koksakivirüsü serotip A9 üzerinde doza bağlı antiviral aktivitesi gösterilmiştir. Aniviral
33
Homeopati ve İmmünoloji
Yıldız S, Ürper S, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):32-37.
aktivitenin mekanizması belirsizliğini korumakla birlikte tip 1 interferon indüksiyonu olası
açıklamalardan biridir (5).
Homeopatik prensiplere göre hazırlanan Saussurea lappa köklerinin lökosit fagositik
aktivitesi, lenfosit transformasyonu ve mitojen ile indüklenen gamma interferon üzerine
etkileri gösterilmiştir. Saussurea lappa`nın tüm test dilüsyonlarında (D4, D6, D8) doza bağlı
olarak lökosit fagositoz aktivitesinin uyarıldığı, lenfosit proliferasyonunu inhibe ettiği
bildirilmiştir. Artmış lökosit fagositik aktivite, kronik inflamatuvar doku yaralanmasında
kendi antijenlerine karşı ortaya çıkan immün yanıt esnasında oluşan çözülebilir immün
komplekslerin temizlenmesinde yardımcı olabilir. Diğer yandan, lenfosit proliferasyonu ve
gamma interferonun inhibisyonu, muhtemel hücre aracılı sitokin yolağı ile immün aracılı
inflamatuvar reaksiyonların baskılanmasına katkı sağlayabilir. Tanımlana yolaklar ile
homaopatik preperatlar otoimmün ve kronik inflamatuvar hastalıkların tedavi desteğinde bir
aday olarak değerlendirilebilir (6).
Sepia, Tellurium, Sulphur ve Lycopodium olmak üzere dört homeopatik ilacın üç
farklı potensinden Lycopodium 1M, Sulphur 1M ve Sepia 30`un Aspergillus niger için
maksimum inhibisyon zonunu oluşturduğu gösterilmiştir (7). Guggisberg ve arkadaşları,
yüksek oranda dilüe edilen histaminin insan basofil degranülasyonu üzerinde kendilerinden
önceki araştırmacılar tarafından öne sürülmüş olan anlamlı etkisinin kendi bulguları ile
uyumlu olmadığını bildirmişlerdir (8). İnflamatuvar periodontal hastalığı olanlarda Traumeel
S uygulamasının immün sistemi ve gingival kandaki granülositlerin fonksiyonel durumunu
uyarıcı etkisi olduğu gösterilmiştir (9).
Kim ve arkadaşları, yaygın alerjenler (ağaç, çimen ve yabani otlar) ile hazırlanmış bir
homeopatik ilacın etkisini araştırdıkları bir çalışmada 40 katılımcı ile 4 haftalık çift-kör klinik
model oluşturmuşlar, alerjinin yaygın olarak görüldüğü Şubat-Mayıs ayları arasında
homeopatik preperat ile plaseboyu karşılaştırmışlardır. Dört hafta sonunda homeopatik
preperat grubunda alerjiye özgü semptomların azaldığı, yaşam kalitesinin arttığı ve herhangi
bir yan etki gözlenmediği bildirilmiştir. Bu ön sonuçlar, alerjik rinit semptomlarının
azaltılmasında homeopatik preperatların etkili olduğu şeklinde yorumlanmıştır (10). Polen
alerjisi olanlarda Betula 30c preperatı literatürde tanımlanmış diğer homeopatik ilaçlardır
(11).
Atropa belladonna ve Echinacea angustifolia inflamatuvar sürecin modülasyonu için
kullanılmaktadır. Bu preperatların lökosit migrasyonu ve makrofaj aktivitesi üzerine
etkilerinin incelendiği bir deneysel peritonit çalışmasında A. belladonna ve E.
Angustifolia`nın peritoneal inflamatuvar reaksiyonları modüle ettiği ve lökositler üzerinde
sitoprotektif etki ettiği gösterilmiştir (12).
34
Homeopati ve İmmünoloji
Yıldız S, Ürper S, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):32-37.
Bireysel olarak planlanmış homeopatik ilaçların HIV enfeksiyonunda immün
modülasyon etkisinin araştırıldığı bir çalışmada persistant generalize lenfadenopati
hastalarında CD+ T lenfosit sayısında değişiklik olduğu ve homeopatik ilaçların özellikle
semptomatik fazda bağışıklık durumunu olumlu etkilediği gösterilmiştir (13).
Hayvan çalışmalarında Calendula officinalis`in farklı virüs türleri üzerine immün
modülasyon etkisi olduğu (14), bitkiler üzerinde yapılan çalışmalarda ise homeopatik arsenik
trioksid`in virüs türlerine karşı direnci arttırdığı gösterilmiştir (15). Homeopatik ilaçların
hayvan çalışmaları Bellavite ve arkadaşları tarafından özetlenmiştir (Tablo 1) (16).
Tablo 1. Homeopatik ilaçların hayvan çalışmaları (Bellavite et al. 2006) (16)
Hayvan
Model
Tedavi
Bulgu
Fare
İso-endopati
Düşük doz timik hormon ve interferon
İmmün stimülasyon
Fare
İsopati
Antijenlerin yüksek dilüsyonu
Spesifik sensitizasyon
Tavuk
İso-endopati
Peptit hormonların yüksek dilüsyonu
Fare
İsopati
Silikanın yüksek dilüsyonu
İmmün stimülasyon ve
nöroendokrin regülasyon
Makrofaj stimülasyonu
Fare
İsopati
Silikanın yüksek dilüsyonu
Fare
İsopati (nosode)
Enfeksiyon ajanının düşük doz ve yüksek dilüsyonu
Fare
Benzerlik
Fare
Benzerlik
Fare
Benzerlik
A.belladonna
ve
E.angustifolia`nın
farklı
dilüsyonları
Podophyllum Cina 30 ve Santoninum 30`un yüksek
dilüsyonları
Thuya, Bryonia, Aconitum, Arsenicum ve
Lachesis`in yüksek dilüsyonlu kompleks formülleri
Yara
iyileşmesinin
hızlanması
Spesifik
enfeksiyondan
korunma
Fagosit stimülasyonu
Enfeksiyon ajanlarından
korunma
İmmün stimülasyon ve
tümörlerden korunma
Homeopati hekimleri yüzyıllardır seri olarak dilüe edilen enfeksiyon ajanlarının
(nosodlar) bu enfeksiyonlardan korunmada etkili olduğunu kabul etmişlerdir. Tularemi
nosodunun koruyucu etkisi olduğu ancak standart aşı kadar koruyucu olmadığı bildirilmiştir
(17).
Homeopatik ilaçların temel immünolojik etkisinin dilüsyondan kaynaklandığı
düşünülmektedir. Örneğin, primer kültürde reaktif izlenen lenfositler tetanoz toksoidi gibi
optimal doz antijen ile sekonder kültürde aynı antijene reaktif olmaması ile sonuçlanmıştır
(18). Tetanoz toksoid antijeni, primer kültürde sadece daha düşük ve suboptimal stimüle edici
35
Homeopati ve İmmünoloji
Yıldız S, Ürper S, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):32-37.
dozlarda kullanıldığında bu lenfositlerde sekonder kültürde sekonder cevap uyarılabilmiştir
(19).
Mevcut verilere karşın homeopati, alerji ve immünolojide kanıtlanmamış ve tartışmalı metot
ve teoriler arasında gösterilmektedir (20). Başta alerji uzmanları olmak üzere bütün
disiplinlerden hekimler, hastalarının yaygın olarak tamamlayıcı ve alternatif tıp sistemlerini
kullandıklarını gözlemler. Alerjiler ve diğer bağışıklık sistemi hastalıklarının yüksek
prevelansı dikkate alınarak homeopatik ilaçlar ile ilgili daha fazla kanıt düzeyi için çalışmalar
yürütülmelidir (21).
Kaynaklar
1. Bellavite P, Ortolani R, Pontarollo F, Pitari G, Conforti A. Immunology and homeopathy. 5.
The rationale of the 'Simile'. Evid Based Complement Alternat Med. 2007;4(2):149-63.
2. Naidoo P, Pellow J. A randomized placebo-controlled pilot study of Cat saliva 9cH and
Histaminum 9cH in cat allergic adults. Homeopathy. 2013;102(2):123-9.
3. Toliopoulos IK, Simos Y, Bougiouklis D, Oikonomidis S. Stimulation of natural killer cells
by homoeopathic complexes: an in vitro and in vivo pilot study in advanced cancer patients.
Cell Biochem Funct. 2013;31(8):713-8.
4. Smit E, Oberholzer HM, Pretorius E. A review of immunomodulators with reference to
Canova. Homeopathy. 2009;98(3):169-76.
5. Glatthaar-Saalmüller B. In vitro evaluation of the antiviral effects of the homeopathic
preparation Gripp-Heel on selected respiratory viruses. Can J Physiol Pharmacol.
2007;85(11):1084-90.
6. Sarwar A, Enbergs H. Effects of Saussurea lappa roots extract in ethanol on leukocyte
phagocytic activity, lymphocyte proliferation and interferon-gamma (IFN-gamma). Pak J
Pharm Sci. 2007;20(3):175-9.
7. Shrivastava JN, Kumar A, Bhatnagar VP. Aspergillus niger as a new allergic agent associated
with bindis and its efficacy against homeopathic drugs. J Environ Biol. 2006;27(4):705-7.
8. Guggisberg AG, Baumgartner SM, Tschopp CM, Heusser P. Replication study concerning the
effects of homeopathic dilutions of histamine on human basophil degranulation in vitro.
Complement Ther Med. 2005;13(2):91-100.
9. Grudianov A, Bezrukova IV, Serebriakova LE, Aleksandrovskaia IIu. Study of local
immunostimulating effect of the use of different pharmaceutical forms of the remedy
Traumeel S in treatment of inflammatory parodontal diseases. Stomatologiia (Mosk).
2006;85(2):29-30.
10. Kim LS, Riedlinger JE, Baldwin CM, Hilli L, Khalsa SV, Messer SA, Waters RF. Treatment
of seasonal allergic rhinitis using homeopathic preparation of common allergens in the
southwest region of the US: a randomized, controlled clinical trial. Ann Pharmacother.
2005;39(4):617-24.
36
Homeopati ve İmmünoloji
Yıldız S, Ürper S, Eriş S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):32-37.
11. Aabel S, Laerum E, Dølvik S, Djupesland P. Is homeopathic 'immunotherapy' effective? A
double-blind, placebo-controlled trial with the isopathic remedy Betula 30c for patients with
birch pollen allergy. Br Homeopath J. 2000;89(4):161-8.
12. Pedalino CM, Perazzo FF, Carvalho JC, Martinho KS, Massoco Cde O, Bonamin LV. Effect
of Atropa belladonna and Echinacea angustifolia in homeopathic dilution on experimental
peritonitis. Homeopathy. 2004;93(4):193-8.
13. Rastogi DP, Singh VP, Singh V, Dey SK, Rao K. Homeopathy in HIV infection: a trial report
of double-blind placebo controlled study. Br Homeopath J. 1999;88(2):49-57.
14. Barbour EK, Sagherian V, Talhouk S, Talhouk R, Farran MT, Sleiman FT, Harakeh S.
Evaluation of homeopathy in broiler chickens exposed to live viral vaccines and administered
Calendula officinalis extract. Med Sci Monit. 2004;10(8):BR281-5.
15. Betti L, Lazzarato L, Trebbi G, Brizzi M, Calzoni GL, Borghini F, Nani D. Effects of
homeopathic arsenic on tobacco plant resistance to tobacco mosaic virus. Theoretical
suggestions about system variability, based on a large experimental data set. Homeopathy.
2003;92(4):195-202.
16. Bellavite P, Ortolani R, Conforti A. Immunology and homeopathy. 3. Experimental studies on
animal models. Evid Based Complement Alternat Med. 2006;3(2):171-86.
17. Jonas WB. Do homeopathic nosodes protect against infection? An experimental test. Altern
Ther Health Med. 1999;5(5):36-40.
18. Dermatologic Drugs Advisory Committee. Open public hearing on NDA 18-662 Accutane
(isotretinoin capsules). Rockville, Md: FDA Center for Drug Evaluation and Research; 1988.
Transcript.
19. Dattner AM. Immunologic studies support homeopathic medicine. Arch Dermatol.
1997;133(2):244-5.
20. Shah R, Greenberger PA. Chapter 29: Unproved and controversial methods and theories in
allergy-immunology. Allergy Asthma Proc. 2012;33 Suppl 1:S100-2.
21. Resnick ES, Bielory BP, Bielory L. Complementary therapy in allergic rhinitis. Curr Allergy
Asthma Rep. 2008;8(2):118-25.
37
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
Sedat Yıldız
1
1
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi Ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Isparta
HOMEOPATİ VE KANSER TEDAVİSİ
Özet
Homeopati fonksiyonel ve hafif rahatsızlıklar için günümüzde yaygın olarak kullanılan ve etkisi halen
tartışmalı olan bir sağlık yaklaşımıdır. Homeopatik ilaçların bir bölümünün kanser dahil birçok
hastalığı ultra-dilüe solüsyonlar kullanarak tedavi ettiği öne sürülmektedir. Araştırmalarda homeopatik
ilaçların tümör hücreleri üzerine sitotoksik etki gösterdikleri ve hayvan tümörlerini azalttıkları
gösterilmekle birlikte homeopatik ilaçların hücre düzeyinde etkileri ve kesin etki mekanizmaları henüz
bilinmemektedir. Bu derlemede homeopati ve kanser ile ilgili çalışmalar özetlenmiştir.
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):38-46.
Anahtar kelimeler: Alternatif tıp, homeopati, kanser
HOMEOPATHY AND CANCER CARE
Abstract
Homeopathy is a controversial system of health care that is practiced extensively primarily for
functional and minor ailments. Some of the homeopathic medicines claim treat diseases, including
cancer, using ultra diluted preparations. Earlier studies indicated that homeopathic medicines are
cytotoxic to tumor cells and reduced animal tumors. However, the mechanism of homeopathic
medicines at the cellular level and the exact mechanism of action is not known. In this review, studies
on homeopathy and cancer were summarized.
Turk J Integr Med. 2013;1(2):38-46.
Keywords: Alternative medicine, homeopathy, cancer
Yıldız S. Homeopati ve kanser tedavisi. Integr Tıp Derg. 2013;1(2):38-46.
Yazışma Adresi: Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Homeopati ve Kanser
Yıldız S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):38-46.
Giriş
Homeopati fonksiyonel ve hafif rahatsızlıklar için günümüzde yaygın olarak
kullanılan ve etkisi halen tartışmalı olan bir sağlık yaklaşımıdır (1). Homeopatik ilaçların bir
bölümünün kanser dahil birçok hastalığı ultra-dilüe solüsyonlar kullanarak tedavi ettiği öne
sürülmektedir. Araştırmalarda homeopatik ilaçların tümör hücreleri üzerine sitotoksik etki
gösterdikleri ve hayvan tümörlerini azalttıkları gösterilmekle birlikte homeopatik ilaçların
hücre düzeyinde etkileri ve kesin etki mekanizmaları henüz bilinmemektedir (2).
2013 yılı başında homeopati anahtar kelimesi ile bir PubMed taraması 4.700`in;
“homeopathy cancer” anahtar kelimeleri ile yapılan bir tarama ise 225`nin üzerinde sonuç
vermektedir (Şekil 1) (3).
Şekil 1. 1983-2013 yılı Mart ayı arası “homeopathy” anahtar kelimesi ile yapılan
araştırmalarda yayın sayısı
Kullanım Sıklığı
İlerlemiş kanser hastalığı olan çocuklarda beslenme tedavileri ve homeopati yaygın
olarak kullanılmaktadır (4). Almanya`da pediatrik onkolojide tamamlayıcı ve alternatif tıp
(TAT) uygulamalarının kullanımı ile ilgili bir araştırmada, TAT kullanan hastaların
%45.2`sinin homeopati kullandığı, ortalama tedavi kullanım süresinin 601 gün olduğu
bildirilmiştir. Homeopati kullanan hastaların %56`sına bu tedavinin sağlık çalışanı olmayanlar
tarafından önerildiği ve homeopatinin Almanya`da pediatrik onkolojide en çok kullanılan
TAT uygulaması olduğu vurgulanmıştır. Aynı çalışmada çocukluk çağı kanserlerine tanı
konulduğunda ailelerin homeopati uygulamasını dikkate aldığı ve bu uygulamada hasta
memnuniyetinin yüksek olduğu bildirilmiştir (5).
39
Homeopati ve Kanser
Yıldız S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):38-46.
İtalya`da bir pediatrik onkoloji ünitesinde tamamlayıcı tıp uygulamaları ile ilgili bir
araştırmada çocukların %12.4`ünün en az bir tamamlayıcı tıp uygulamasını kullandığı ve en
sık kullanılan yöntemin homeopati olduğu bildirilmiştir. Neredeyse bütün vakalarda onkoloji
uzmanının çocuğun kullandığı yöntem konusunda bilgilendirilmediği ve bu durumun ilaç
tedavileri ile henüz yeterince anlaşılamamış olan etkileşimler için risk taşıdığına dikkat
çekilmiştir (6). Yine İtalya`da kanser tanısı sonrası TAT kullanma sıklığını araştıran bir
çalışmada, homeopati %30 kullanım oranıyla bitkisel tedavilerden (%52) sonra ikinci sırayı
almıştır (7).
Kronik lenfosittik lösemide homeopati uygulamalarının %14 ile vitamin destekleri
(%26) ve minerallerden (%18) sonra kullanım sıklığı bakımından 3. sırada olduğu tespit
edilmiştir (8). Özellikle çocukluk çağındaki bu yaygın kullanımına rağmen TAT tedavilerinin
kullanım sıklığı ile ilgili araştırmalar düşük kalitededir. Son olarak Hollanda`da yapılan çok
merkezli bir çalışma pediatrik onkolojide en sık kullanılan TAT uygulamasının %18,8 ile
homeopati olduğunu göstermiştir (9). Hindistan kanser hastalarının homeopatik ilaçları
yaygın olarak kullandığı bir ülkedir. Hindistanda homeopatların konvansiyonel tıp ile ve
onkoloji ile ilgili bilgileri sınırlı olup bu alanda bir sağlık ekibi ile çalışmayı reddederler (10).
Kanser hastalarının TAT uygulamaları tercihlerini inceleyen bir çalışmada homeopati
grubunun genç, iyi eğitimli ve daha yüksek oranda meslek sahibi olduğu gösterilmiştir (11).
Deneysel ve Klinik Çalışmalar
Farelerde N'-nitrosodietilamin (NDEA) ile indüklenen hepatosellüler karsinomda
homeopatik preperatların inhibitör etkisini değerlendiren bir çalışmada ultra-düşük dozlarda
bu preperatların karsinojen uygulanmasına karşın tümör indüksiyonunun azalttığı (12); fare
üzerinde oluşturulmuş tümörlerde bir grup homeopatik ilacın antitümör ve antimetastatik
aktivitelerini inceleyen farklı bir çalışmada ise Ruta ve Hydrastis`in belirgin antitümör
aktivitesi olduğu ve etki mekanizmasının henüz tespit edilemediği bildirilmiştir (13).
Chatterjee ve arkadaşları 20 yılın üzerinde Psorinum, Chelidonium majus, Carduus
marianus, Hydrastic canadensis, Aconite, Belladonna, Thuja occidentalis başta olmak üzere.
homeopatik ana tentürler ve kanserde kullanımı ile ilgili önemli çalışmalar yapmıştır. BU
çalışmaların büyük çoğunluğu az sayıda hasta içeren serilerden ibarettir (14,15).
Bu çalışmalarda, Crotalus horridus, Lachesis ve Naja özellikle yılan venomu ile
birlikte kullanıldığında kansere karşı daha fazla etki elde edilmiştir. Yılan venomunun
kullanımı esas olarak karaciğer ve böbrek fonksiyonunu güçlendirmeyi, ağrıyı azaltmayı ve
kanser hücrelerinin büyümesini ve yayılmasını engellemeyi temel almıştır (10).
Phytolacca decandra`nın etanol ekstraktları homeopatide kronik romatizma,
konjonktivit, psöriazis ve bazı deri hastalıklarında kullanılmaktadır. Phytolacca decandra`nı
40
Homeopati ve Kanser
Yıldız S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):38-46.
deri melanom hücreleri üzerinde etkisini inceleyen bir çalışmada, ilacın A 375 hücrelerinin
(deri melanom hücrelerinin) proliferasyonunu anlamlı olarak azalttığı ve periferal kan
mononükleer hücrelerine sitotoksik etki gözlenmediği; reaktif oksijen türlerinde artış yoluyla
kaspaz aracılı sinyali etkileyerek apoptosisi indüklediği bildirilmiştir (16).
Alman Homeopatik Farmakopesinde yer alan Aristolochia clematitis L. ve Asarum
europaeum L.`nin ana tentürleri insan hepatoma (HepG2) hücrelerinin DNA sentezini doza
bağımlı olarak inhibe eder. Bitki ektraktındaki bir bileşen olan Aristoloşik asit I (AAI)
insanlarda nefropati ve ürotelyal kanser ile ilişkili bulunmuştur. AAI`nın sitotoksisite ve
genotoksisite incelemesinde hücre proliferasyonunu inhibe ettiği gösterilmiştir. AAI ile
indüklenen DNA hasarı, p53 ve p21 proteinlerinin artmış ekspresyonu ile ilişkili olan S
fazında hücre ölümüne yol açmıştır (17).
Phytolacca Decandra ana tentüründen gümüş nitrat ile elde edilen nanopartiküllerin
A549 kanser hücre serisi üzerinde etkileri incelenmiş; antikanser ve antibakteriyel özelliklerin
izlendiği, ancak antifungal özelliğin gösterilemediği bildirilmiştir (18).
Homeopatik Arsenicum album`un terapötik etkilerinin arseniktriokside maruz kalmış
MT4 hücre serisi üzerinde araştırıldığı bir çalışmada farklı homeopatik potenslerin tedavi
edici etkileri gösterilmiştir (19).
Ruta 200C, Carcinosinum 200C, Hydrastis 200C, Thuja 200C ve Thuja 1M
kullanılarak yapılan bir çalışmada homeopatik ileçların tümör kontrolündeki temel
mekanizmasının apoptosis olduğu bildirilmiştir (2).
Konvansiyonel kanser tedavisi ve tamamlayıcı homeopati tedavisini içeren İki farklı
örneklem üzerinde yürütülen bir çalışmada tamamlayıcı homeopati grubunda yaşam
kalitesinde artış ve yorgunluk semptomunda azalma tespit edilmiştir (20).
Meme kanseri tedavisi sonrası, homotoksikolojide ağrı tedavisi için kullanılan ve aynı
zamanda bir inflamasyon mediatörü olan Traumeel enjeksiyonlarının ağrı kontrolünde etkili
olduğu (21); farklı ultra-dilüe solüsyonların meme kanserli hastalarda ve farklı hücre
serilerinde sitotoksik etkisi bildirilmiştir (22).
Conium maculatum, Sabal serrulata, Thuja occidentalis, Asterias, Phytolacca ve
Carcinosin`in prostat ve meme kanseri hücrelerinin büyümesi ve apoptosisi düzenleyen
genlerin ekspresyonu üzerine etkisi ile ilgili bir çalışmada homeopatik ilaçların mevcut
metodoloji ile ölçülebilen herhangi bir etkisi gösterilememiştir (23). Fare prostat ve akciğer
tümör dokusu üzerinde homeopatik ilaçların immün modülasyon ve apoptosis üzerine etkileri
ile ilgili bir çalışmada Conium maculatum, Sabal serrulata, Thuja occidentalis, ve bir MATLyLu Carcinosin nosodunun apoptosisi regüle eden sitokin ve gen ekspresyonu üzerine bir
41
Homeopati ve Kanser
Yıldız S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):38-46.
etkisi gösterilememiştir (24). Bu bilgiler ile çelişkili olarak prostat kasnserinin hücre ve
hayvan modellerinde uygun remedilerin tümör insidansında %23, tümör hacminde %38
azalmaya neden olduğu; doğrudan hücresel etkilerin gösterilemediği fakat kanser insidansının
ve progresyon hızının azaldığı (25); Sabal serrulata`nın insan prostat kanseri ile ilgili hücre
büyümesi üzerine biyolojik etkileri olduğu (26) bildirilmiştir.
Carcinosin 200`ün tek başına ve Chelidonium 200 ile farelerde pdimetilaminoazobenzen (p-DAB) ile indüklenen hepatokarsinogenez modelinin incelendiği
bir araştırmada bu homeopatik ilaçların karaciğer kanseri tedavisinde potasniyel destekleyici
etkileri olduğu sonucuna ulaşılmıştır (27).
Amanita phalloides homeopatik dilüsyonlarının kronik lenfositik lösemide B-hücre
stabilizasyonuna neden olduğu (28); homeopatik Oscillococcinum`un influenza ve influenza
benzeri semptomlarda kullanım ile ilgili mevcut verilerin koruyucu etkiyi desteklemediği
(29); akciğer ve özofagus kanseri olan bri grup hastada özel homeopatik remedei protokolleri
ile tam regresyon görüldüğü (30) literatürde bildirilen diğer klinik örnekler olmakla birlikte
mevcut literatür kanser tedavisinde homeopatinin kullanımını desteklemek için yetersizdir
(31).
Kanser Tedavisinin Yan Etkilerinin Giderilmesinde Kullanımı
Homeopatinin diğer bir kullanım alanı kanserin konvansiyonel tedavisinin yan
etkilerinin azaltılmasıdır. Kemoterapi nedeniyle oluşan bulantı ve kusma bu grup tedavilerin
en sık görülen yan etkisi olup (32), yaşam kalitesini azaltarak güük aktiviteleri engeller (33).
Standart anti-emetik tedavinin yanında kompleks homeopatik remediler veya plasebonun
kullanıldığı çift kör, palsebo kontrollü, randomize faz 3 çalışmasında, standart anti-emetik
tedaviye bir kompleks homeopatik ilacın (Coccoline) eklenmesinin erken meme kanseri
hastalarında bulantı ve kusmanın kontrolünde etkili olmadığı bildirilmiştir (34,35).
Kassab ve arkadaşları, Topikal Calendula`nın radyoterapi sırasında akut dermatit
proflaksisinde ve Traumeel S`nin kemoterapi nedeniyle oluşan stomatitte etkili olduğunu
bildirmişlerdir (36).
Modern sitotoksik tedavinin ana sorunlarından olan kemoterapi ile oluşmuş periferal
nöropati (Chemotherapy-induced peripheral neuropathy - CIPN) gözlenen hastalarda ilaç
dozu azaltılması, ilacın ertelenmesi veya tamamen kesilmesine rağmen CIPN semptomları
tedavi etkinliğini ve hastanın sağ kalımını azaltır. Çoklu kemoterapi uygulamasından sonra
CIPN gelişen 44 hastada allopatik tedavi, homeopatik tedavi ve hidroterapi içeren tedavi
protokolünün planlandığı bir çalışmada nöropati semptomlarının gerilediği, tüm hastalarda
yaşam kalitesinin iyileştiği ve yan etkiler nedeniyle kemoterapi tedavisi ertelenen hastaların
yeniden tedaviye başlayacak düzeye geldiği gözlenmiştir (37).
42
Homeopati ve Kanser
Yıldız S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):38-46.
Sonuç
Birçok kanser türünde konvansiyonel adjuvan tedavilere ek olarak egzersiz, diyet ve
TAT uygulamaları prognozu iyileştirmek için yaygın olarak kullanılmaktadır (38). Bütün
tartışmalara rağmen homeopatinin kullanımı da günden güne artmaktadır. Bu artan kullanım
homeopati ile ilgili araştırmaları da beraberinde getirmektedir (39). Ancak düşük metodolojik
standartlar, az sayıda hastanın dahil edilmesi, çalışmaların tekrarlanamaması ve taraflılık bu
alanda net bir sonuca ulaşmayı engellemektedir (40). Diğer temel sorunlar homeopatik
bakımın zaman kaybına neden olan bireysel reçetelendirmeden çok konvansiyonel tedavinin
yan etkilerinin giderilmesi için sağlık sistemine entegrasyonu; çok merkezli çalışmalarda
bireysel homeopati reçetelendirmesi için klinisyenlerin deneyim farkı; ve son olarak bireysel
homeopatik reçetelerin çift kör randomize çalışmalara uyumlu olmaması şeklinde
özetlenebilir (41). Genel olarak, homeopaik ilaçların kanser hastalığının seyrini
değiştirebileceği ile ilgili kanıtlar yetersizdir. Destek tedavisi olarak kullanımı ile ilgili az
sayıda randomize kontrollü çalışma olası yararlı etkiler ile ilgili ikna edici kanıtlar
sunamamaktadır (42). Özellikle konvansiyonel kanser tedavisinin yan etkilerinin kontrolü
başta olmak üzere homeopati ve kanser ile ilgili daha yüksek kalitede klinik çalışmalara
ihtiyaç vardır.
Kaynaklar
1. Frenkel M. Homeopathy in cancer care. Altern Ther Health Med. 2010;16(3):12-6.
2. Preethi K, Ellanghiyil S, Kuttan G, Kuttan R. Induction of apoptosis of tumor cells by some
potentiated homeopathic drugs: implications on mechanism of action. Integr Cancer Ther.
2012;11(2):172-82.
3. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/?term=homeopathy+cancer
4. Heath JA, Oh LJ, Clarke NE, Wolfe J. Complementary and alternative medicine use in
children with cancer at the end of life. J Palliat Med. 2012;15(11):1218-21.
5. Längler A, Spix C, Edelhäuser F, Kameda G, Kaatsch P, Seifert G. Use of homeopathy in
pediatric oncology in Germany. Evid Based Complement Alternat Med. 2011;2011:867151.
6. Clerici CA, Veneroni L, Giacon B, Mariani L, Fossati-Bellani F. Complementary and
alternative medical therapies used by children with cancer treated at an Italian pediatric
oncology unit. Pediatr Blood Cancer. 2009;53(4):599-604.
7. Johannessen H, von Bornemann Hjelmborg J, Pasquarelli E, Fiorentini G, Di Costanzos F,
Miccinesi G. Prevalence in the use of complementary medicine among cancer patients in
Tuscany, Italy. Tumori. 2008;94(3):406-10.
8. Hensel M, Zoz M, Ho AD. Complementary and alternative medicine in patients with chronic
lymphocytic leukemia. Support Care Cancer. 2009;17(1):47-52.
43
Homeopati ve Kanser
Yıldız S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):38-46.
9. Singendonk M, Kaspers GJ, Naafs-Wilstra M, Meeteren AS, Loeffen J, Vlieger A. High
prevalence of complementary and alternative medicine use in the Dutch pediatric oncology
population: a multicenter survey. Eur J Pediatr. 2013;172(1):31-7.
10. Pal SK. Homeopathic approach for cancer treatment: my experience. J Altern Complement
Med. 2013;19(5):478-9.
11. Guethlin C, Walach H, Naumann J, Bartsch HH, Rostock M. Characteristics of cancer patients
using homeopathy compared with those in conventional care: a cross-sectional study. Ann
Oncol. 2010;21(5):1094-9.
12. Kumar KB, Sunila ES, Kuttan G, Preethi KC, Venugopal CN, Kuttan R. Inhibition of
chemically induced carcinogenesis by drugs used in homeopathic medicine. Asian Pac J
Cancer Prev. 2007;8(1):98-102.
13. Es S, Kuttan G, Kc P, Kuttan R. Effect of homeopathic medicines on transplanted tumors in
mice. Asian Pac J Cancer Prev. 2007;8(3):390-4.
14. Chatterjee A, Biswas J, Chatterjee A, Bhattacharya S, Mukhopadhyay B, Mandal S. Psorinum
therapy in treating stomach, gall bladder, pancreatic, and liver cancers: a prospective clinical
study. Evid Based Complement Alternat Med. 2011;2011:724743.
15. Chatterjee A, Biswas J. A homeopathic approach to treat patients with advanced gallbladder,
periampullary, and liver carcinomas: a report of 3 cases. J Altern Complement Med.
2012;18(2):180-6.
16. Ghosh S, Bishayee K, Paul A, Mukherjee A, Sikdar S, Chakraborty D, Boujedaini N, KhudaBukhsh AR. Homeopathic mother tincture of Phytolacca decandra induces apoptosis in skin
melanoma cells by activating caspase-mediated signaling via reactive oxygen species
elevation. J Integr Med. 2013;11(2):116-24.
17. Nitzsche D, Melzig MF, Arlt VM. Evaluation of the cytotoxicity and genotoxicity of
aristolochic acid I - a component of Aristolochiaceae plant extracts used in homeopathy.
Environ Toxicol Pharmacol. 2013;35(2):325-34.
18. Bhattacharyya SS, Das J, Das S, Samadder A, Das D, De A, Paul S, Khuda-Bukhsh AR.
Rapid green synthesis of silver nanoparticles from silver nitrate by a homeopathic mother
tincture Phytolacca Decandra. Zhong Xi Yi Jie He Xue Bao. 2012;10(5):546-54.
19. Ive EC, Couchman IM, Reddy L. Therapeutic effect of Arsenicum album on leukocytes. Int J
Mol Sci. 2012;13(3):3979-87.
20. Rostock M, Naumann J, Guethlin C, Guenther L, Bartsch HH, Walach H. Classical
homeopathy in the treatment of cancer patients--a prospective observational study of two
independent cohorts. BMC Cancer. 2011;11:19.
21. Orellana Alvarellos G, Ruiz de Viñaspre Alvear P, Kaszkin-Bettag M. A series of case
reports: clinical evaluation of a complex homeopathic injection therapy in the management of
pain in patients after breast cancer treatment. Altern Ther Health Med. 2010;16(1):54-9.
22. Frenkel M, Mishra BM, Sen S, Yang P, Pawlus A, Vence L, Leblanc A, Cohen L, Banerji P,
Banerji P. Cytotoxic effects of ultra-diluted remedies on breast cancer cells. Int J Oncol.
2010;36(2):395-403.
44
Homeopati ve Kanser
Yıldız S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):38-46.
23. Thangapazham RL, Gaddipati JP, Rajeshkumar NV, Sharma A, Singh AK, Ives JA,
Maheshwari RK, Jonas WB. Homeopathic medicines do not alter growth and gene expression
in prostate and breast cancer cells in vitro. Integr Cancer Ther. 2006;5(4):356-61.
24. Thangapazham RL, Rajeshkumar NV, Sharma A, Warren J, Singh AK, Ives JA, Gaddipati JP,
Maheshwari RK, Jonas WB. Effect of homeopathic treatment on gene expression in
Copenhagen rat tumor tissues. Integr Cancer Ther. 2006;5(4):350-5.
25. Jonas WB, Gaddipati JP, Rajeshkumar NV, Sharma A, Thangapazham RL, Warren J, Singh
AK, Ives JA, Olsen C, Mog SR, Maheshwari RK. Can homeopathic treatment slow prostate
cancer growth? Integr Cancer Ther. 2006;5(4):343-9.
26. MacLaughlin BW, Gutsmuths B, Pretner E, Jonas WB, Ives J, Kulawardane DV, Amri H.
Effects of homeopathic preparations on human prostate cancer growth in cellular and animal
models. Integr Cancer Ther. 2006;5(4):362-72.
27. Biswas SJ, Pathak S, Bhattacharjee N, Das JK, Khuda-Bukhsh AR. Efficacy of the potentized
homeopathic drug, Carcinosin 200, fed alone and in combination with another drug,
Chelidonium
200,
in
amelioration
of
p-dimethylaminoazobenzene-induced
hepatocarcinogenesis in mice. J Altern Complement Med. 2005;11(5):839-54.
28. Riede I. Tumor therapy with Amanita phalloides (death cap): stabilization of B-cell chronic
lymphatic leukemia. J Altern Complement Med. 2010;16(10):1129-32.
29. Vickers A, Smith C. WITHDRAWN: Homoeopathic Oscillococcinum for preventing and
treating influenza and influenza-like syndromes. Cochrane Database Syst Rev.
2009;(3):CD001957.
30. Banerji P, Campbell DR, Banerji P. Cancer patients treated with the Banerji protocols utilising
homoeopathic medicine: a Best Case Series Program of the National Cancer Institute USA.
Oncol Rep. 2008;20(1):69-74.
31. Milazzo S, Russell N, Ernst E. Efficacy of homeopathic therapy in cancer treatment. Eur J
Cancer. 2006;42(3):282-9.
32. Lohr L. Chemotherapy-induced nausea and vomiting. Cancer J. 2008;14(2):85–93.
33. Gralla RJ, Kris MG, Tyson LB, Clark RA. Controlling emesis in patients receiving cancer
chemotherapy. Recent Results Cancer Res. 1988;108:89–101.
34. Pérol D, Provençal J, Hardy-Bessard AC, Coeffic D, Jacquin JP, Agostini C, Bachelot T,
Guastalla JP, Pivot X, Martin JP, Bajard A, Ray-Coquard I. Can treatment with Cocculine
improve the control of chemotherapy-induced emesis in early breast cancer patients? A
randomized, multi-centered, double-blind, placebo-controlled Phase III trial. BMC Cancer.
2012;12:603.
35. Genre D, Tarpin C, Braud AC, Camerlo J, Protiere C, Eisinger F, Viens P. Randomized,
double-blind study comparing homeopathy (cocculine) to placebo in prevention of
nausea/vomiting among patients receiving adjuvant chemotherapy for breast cancer. Breast
Cancer Research and Treatment. 2003;82(sup 1):637.
36. Kassab S, Cummings M, Berkovitz S, van Haselen R, Fisher P. Homeopathic medicines for
adverse effects of cancer treatments. Cochrane Database Syst Rev. 2009;(2):CD004845.
45
Homeopati ve Kanser
Yıldız S.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):38-46.
37. Kholodova NB, Sotnikov VM, Dobrovol'skaia NIu, Ponkratova IuA. Clinical characteristics
and treatment of polyneuropathy developed after chemotherapy. Zh Nevrol Psikhiatr Im S S
Korsakova. 2013;113(5):20-4.
38. Templeton AJ, Thürlimann B, Baumann M, Mark M, Stoll S, Schwizer M, Dietrich D,
Ruhstaller T. Cross-sectional study of self-reported physical activity, eating habits and use of
complementary medicine in breast cancer survivors. BMC Cancer. 2013;13:153.
39. Kassab S, Cummings M, Berkovitz S, Van HR, Fisher P. Homeopathic medicines for adverse
effects of cancer treatments. Cochrane Database Syst Rev. 2009. CD004845.
40. Jonas WB, Kaptchuk TJ, Linde K. A critical overview of homeopathy. Ann Intern Med.
2003;138(5):393–399.
41. Rostock M, Naumann J, Guethlin C, Guenther L, Bartsch HH, Walach H. Classical
homeopathy in the treatment of cancer patients–a prospective observational study of two
independent cohorts. BMC Cancer. 2011;11:19.
42. Ernst E. Homeopathy for cancer? Curr Oncol. 2007;14(4):128-30.
46
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
1
2
3
Sedat Yıldız , Sevilay Eriş , Serhat Duruhan , Nuray Yücel Polat
4
1
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi Ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Isparta
2
Tarsus Medical Park Hastanesi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Mersin
3
4
Muayenehane, Beyin Ve Sinir Cerrahisi, Denizli
Aktif Yaşam Fizik Tedavi Ve Rehabiltasyon Merkezi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, Mersin
YEŞİL ÇAY VE FİTOTERAPİDE KARDİYOVASKÜLER SİSTEM HASTALIKLARI İÇİN
KULLANIMI
Özet
Yeşil çay (Camellia sinensis), yeşil yaprak polifenollerinin oksidasyonunu engelleyecek şekilde
hazırlanır. Yeşil çay, içerdiği flavonoidler nedeniyle tedavi edici etkileri konusunda geniş
araştırmalara konu olmuştur. Camellia sinensis`in fizyolojik ve farmakolojik etkileri, üretimi, yaprak
kompozisyonu ve üretimi sırasında kimyasal değişiklikleri araştırılmış ve çeşitli ticari ürünler
üretilmiştir. Bu derlemede yeşil çayın kullanım alanı olduğu düşünülen kardiyovasküler
hastalıklardaki klinik ve laboratuvar çalışmaları özetlenmiştir
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):47-53.
Anahtar kelimeler: Camellia sinensis, fitoterapi, flavonoidler, kardiyovasküler hastalıklar, yeşilçay
GREEN TEA AND PHYTOTHERAPEUTIC ASPECTS FOR DISEASES OF THE
CARDIOVASCULAR SYSTEM
Abstract
Green tea (Camellia sinensis), is prepared in a way as to preclude the oxidation of green leaf
polyphenols. Gree tea has been investigated due to its spesific content of flavonoids. Physiological and
pharmacological effects, production, leaf composition and the chemical changes that take place during
the manufacture of Camellia sinensis has also been investigated and various commercial products were
produced. In this review, clinical and laboratory findings about green tea for cardiovascular diseases is
summarized.
Turk J Integr Med. 2013;1(2):47-53.
Keywords: Camellia sinensis, phytotherapy, flavonoids, cardiovascular diseases, green tea
Yıldız S, Eriş S, Duruhan S, Polat NY. Yeşil çay ve fitoterapide kardiyovasküler sistem hastalıkları için
kullanımı. Integr Tıp Derg. 2013;1(2):47-53.
Yazışma Adresi: Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Yeşil Çay ve Fitoterapi
Yıldız S, Eriş S, Duruhan S, Polat NY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):47-53.
Dünya üzerinde otuzdan fazla ülkede çay üretimi yapılmakta ve bütün ülkelerde farklı
düzeylerde çay tüketilmektedir. Günümüzde çay sudan sonra en çok tüketilen içecek olma
özelliğini taşımaktadır. Çay üç temel formda üretilmektedir. Yeşil çay, yeşil yaprak
polifenollerinin oksidasyonunu engelleyecek şekilde hazırlanır. Siyah çay üretimi sırasında
oksidasyon desteklenerek bu maddelerin birçoğu okside olur. Oolong çayı ise kısmen
oksitlenmiş bir üründür (1).
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre dünya çay üretimi
sıralamasında Çin Halk Cumhuriyeti ilk sırada yer almaktadır. Ülkemiz 2006-2008 yılları
arasında dünya çay üretiminde 5. sırada yer almaktadır (Tablo 1) (2).
Tablo 1. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre dünya çay üretimi
sıralaması
Ülke
Çin Halk Cumhuriyeti
Hindistan
Kenya
Sri Lanka
Türkiye
2006
2007
2008
1.047.345 1.183.002
928.000
949.220
310.580
369.600
310.800
305.220
201.866
206.160
1.257.384
805.180
345.800
318.470
198.046
Yeşil çay (Camellia sinensis), içerdiği flavonoidler nedeniyle tedavi edici etkileri konusunda
geniş araştırmalara konu olmuştur. Camellia sinensis`in fizyolojik ve farmakolojik etkileri,
üretimi, yaprak kompozisyonu ve üretimi sırasında kimyasal değişiklikleri araştırılmış ve
çeşitli ticari ürünler üretilmiştir (3).
Serbest radikaller nedeniyle oluşan oksidatif stres, biyolojik sistemlerde lipid, karbonhidrat,
protein ve DNA hasarına eğilim oluşturarak hücre yapısını ve fonksiyonunu etkiler (4). Yeşil
çay polifenollerinin reaktif oksijen türlerinin neden olduğu bu hasara karşı koruyucu etkisi
olduğu bilinmektedir (5).
Bu derlemede yeşil çayın kullanım alanı olduğu düşünülen klinik ve laboratuvar çalışmaları
özetlenmiştir.
Çay, bazıları biyoaktif olmak üzere 4,000`in üzerinde kimyasal içermektedir. Son yıllarda
çayda bulunan ve hastalarda destek tedavisi olarak kullanılabilen polifenolik flavonoidlerin
kardiyovasküler ve matabolik etkilerini anlayabilmek için araştırmalar yoğunlaşmıştır. Çay
veya çay polifenollerinin hipertansiyon, ateroskleroz, diyabet, hiperkolesterolemi, obezite gibi
patolojik durumlarda kullanımı için çeşitli kardiyovasküler etkiler tanımlanmış; çay
polifenollerine
antioksidan,
antitrombojenik,
antiinflamatuvar,
hipotansif
ve
hipokolesterolemik etkiler atfedilmiştir (6). Düzenli çay tüketimi ile kardiyovasküler riskin
48
Yeşil Çay ve Fitoterapi
Yıldız S, Eriş S, Duruhan S, Polat NY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):47-53.
azaldığı yönünde birçok çalışma vardır. Çay tüketiminin kardiyovasküler sağlık üzerine
faydalı etkileri büyük oranda flavonoidler ile ilişkilidir. Prospektif popülasyon çalışmalarında
çay ve flavonoid tüketimi azalmış kardiyovasküler hastalık riski ile ilişkili bulunmuştur (7).
Bu etki total kolesterol ve LDL kolesterol seviyelerinde sekiz haftada anlamlı düzeye
ulaşmıştır (8).
Yeşil çay ekstraktının vasküler reaktivite ve ateroskleroz progresyonu üzerine etkilerini
inceleyen bir çalışmada düşük dozlarda yeşil çay uygulamasının ateroskleroz progresyonunu
endotel disfonksiyonu geri çevirerek katkıda bulunduğu bildirilmiştir (9). Bornhoeft ve
arkadaşları yeşil çay polifenollerinin aterojenik diyet ve dekstran sodyum sülfat ile beslenen
farelerde lipid profili, inflamasyon ve antioksidan kapasitesini etkileyerek koruyucu etkiler
gösterdiğini bildirmişlerdir (10). Camellia sinensis`in kolesterol ve dolaşan immün
kompleksler üzerine etkilerinin incelendiği bir çalışmada yeşil çayın hiperkolesterolemi
gelişiminden koruyucu amaçlı beslenme desteği olarak kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştır
(11). Gomikawa ve arkadaşları 2 hafta boyunca 1,5g/3 kez/gün yeşil çay tüketimini
sağladıkları bir örneklemde plazma ve LDL kolesterol düzeylerinin 10mg/dl azaldığını,
plazmada beta-karoten, alfa-tokoferol, C vitamini ve ürik asit içeriğinin değişmediğini ve
plazmada süperoksit dismutaz aktivitesinin çalışma süresince değişmeden kaldığını
bildirmişlerdir (12). Hiperkolesterolemik diyet ile beslenmiş yaşlı ratlarda inflamatuvar
değişikliklerin ve lipit anormalliklerinin azaltılmasında epigallokateşin-3-gallat etkili
bulunmuştur (13).
Yeşil çayda bulunan kateşinlerin insan önkol endotel disfonskiyonunu iyileştirdiği ve sigara
içenlerde ateroskleroz üzerine nitrik oksit düzeyini arttırarak ve oksidatif stresi azaltarak etki
eder (14). Bu nedenle kateşinler üzerine araştırmalar artmıştır. Epigallokateşin-3-gallat, yeşil
çayda en çok miktarda bulunan kateşindir. Epigallokateşin-3-gallat`ın vasküler fonskiyonlar
üzerine etkisi günden güne daha bilinir hale gelmektedir (15).
Oksidatif stres ve endotel disfonksiyonu hipertansiyon, insülin direnci ve metabolik sendrom
ile yakın olarak ilişkilidir. Yeşil çay ekstraktı reaktif oksijen türlerinin oluşumunu ve NADPH
oksidaz aktivitesini azaltarak, endotelyal nitrik oksit sentetazı stimüle eder. Yeşil çayın rat
metabolik sendrom modelinde hipertansiyon ve insülin direncini iyileştirdiği gösterilmiştir
(16). Antonello ve arkadaşları 13 haftalık ratları yeşil çay ekstraktı içeren (6 mg/mL) ve
içermeyen su tüketen iki gruba ayırarak ateroskleroz ve hipertansiyon gelişiminde önemli
aşamalardan olan endotel disfonskiyonunu indüklemek için düşük doz (350 microg/kg/d) ve
yüksek doz (700 microg/kg/d) Anjiyotensin 2 kullanılmıştır. Oksidatif stres plazma
hidroperoksidaz ve nitrotirozin seviyeleri ile ölçülmüş, hem oksijenaz 1`in mRNA`sı,
NADPH oksidazın endotelyal p22 alt ünitesi ve süperoksit dismutaz 1 aortadan alınan
örnekten değerlendirilmiştir. Yeşil çay ekstraktının yüksek Anjiyotensin 2 dozu ile indüklenen
49
Yeşil Çay ve Fitoterapi
Yıldız S, Eriş S, Duruhan S, Polat NY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):47-53.
hipetansiyondan ve hedef organ hasarından muhtemel olarak süperoksit anyon üretimini
önleyerek koruyucu olduğu düşünülmüştür (17).
Monositlerin vasküler endotele yapışması aterogenezin erken ve önemli aşamalarındandır.
Endotel hücrelerine monositlerin yapışması oksitlenmiş düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL)
tarafından indüklenir. Bu süreç vasküler hücre adezyon molekülü-1 ve interselüler hücre
adezyon molekülü 1`i de içeren birçok hücre adezyon molekülü aracılığı ile yürütülür. Bu
moleküllerin oksitlenmiş LDL tarafından artmış endotelyal ekspresyonunun köpük hücre
oluşumu ve aterosklerozun önemli bir aşaması olduğu gösterilmiştir. Epigallokateşin-3gallat`ın bu moleküllerin endotelyal ekspresyonunu, oksitlenmiş LDL veya inflamatuvar
sitokinlerin uyarılmasına ve monositler tarafından CD11b ekspresyonuna cevap olarak inhibe
ettiği bildirilmiştir. Apolipoprotein E eksikliği olan farelerde çay kateşin ekstraktlarının
ateroskleroz gelişimine karşı koruyucu olduğu, epigallokateşin-3-gallat`ın damar duvarı hasarı
nedeniyle oluşan aterosklerotik plak formasyonunun progresyonunu azalttığı in vivo
çalışmalar ile gösterilmiştir (18,19).
İnsan umblikal ven endotel hücresi üzerinde yapılan bir çalışmada yeşil çay polifenollarının
oksitlenmiş LDL aracılı TNF alfa ekspresyonunu NF-KB yolağı üzerinden azalttığı ve bu
yolla aterosklerozdan koruyucu etkiye sahip olabileceği bildirilmiştir (20).
12 aylık erkek ratların 6 ay boyunca tek sıvı kaynağı olarak yeşil çay veya yeşil çay
ekstraktları tükettiği bir çalışmada plazma lipid seviyelerinde bir değişiklik olmadığı halde
plazma androjen seviyelerinin azaldığı; bu durumun vasküler endotelyal büyüme faktörü
(VEGF) ve endotel hücrelerindeki reseptörleri olan VEGFR2 reseptörlerinina azalmış
ekspresyonu ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuçlar kavernöz dokuda
ateroskleroz sürecinin yavaşladığı şeklinde yorumlanmıştır (21).
Çin`de erkek hastalarda yeşil çay tüketiminin koroner ateroskleroz üzerine koruyucu
etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada tespit edilen koruyucu etkiler için doz-cevap, kullanım
sıklığı, kullanım süresi, kullanım konsantrasyonu ve yeşil çay tüketimine başlama yaşı gibi
faktörlerin etkili olduğu gösterilmiştir (22).
Yeşil çay gibi flavonoid açısından zengin diğer besinlerde de (kakao, soya, siyah çay) benzer
bulgular gözlenmiştir. Resveratrol, berberin ve naringeni içeren polifenollerin pürifiye
formlarının insan ve/veya hayvan modellerinde dislipidemi üzerine faydalı etkileri vardır.
Kardiyovasküler hastalık üzerine hayvan modellerinde naringenin tedavisinin dislipidemi,
hiperinsülinemi ve obezite üzerine etkili olduğu gösterilmiştir. Bu bulgular dikkate alınarak
flavonoidlerin kardiyovasküler hastalık üzerine faydalı etkileri, flavonoidlerin risk faktörleri
üzerine olan etkileri ile açıklanabilir (23).
50
Yeşil Çay ve Fitoterapi
Yıldız S, Eriş S, Duruhan S, Polat NY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):47-53.
Yeşil çayın diğer fitoterapötikler ve beslenme unsurları ile birlikte kullanımı da yaygındır.
Yeşil çay polifenolleri ile zenginleştirilmiş sızma zeytin yağının aterosklerotik apolipoprotein
E eksikliği olan ratlarda makrofajlara kolesterol geçişini arttırarak antiaterojenik özellik
gösterdiği bildirilmiştir (24).
Literatürde yeterli çalışma olmamasına rağmen yeşil çayın kardiyovasküler hastalıklar
yönünden risk faktörü olan fazla kilo durumunda da kullanıldığı bilinmektedir (25). Birçok
çalışmada çayın kardiyovasküler sistemi koruyucu etkisi gösterilmekle birlikte çay ve sağlık
arasındaki ilişkiyi inceleyen epidemiyolojik çalışmalar çelişkilidir. Çelişkili sonuçlar farklı
çalışma tasarımlarına ve farklı nitelikteki çayların flavonoid içeriklerinin farklı olmasına
bağlanabilir (26).
Hayvan modelleri üzerinde in vivo ve in vitro çalışmalar ile insan çalışmalarından elde edilen
bilgiler ışığında bu literatür derlemesinde yeşil çayın ve içerdiği polifenollerin
kardiyovasküler sistem üzerine olası olumlu etkilerinin vazorelaksan etki, endotel
disfonksiyonuna karşı koruyucu etki, antioksidan etki ve hipolipidemik etkiden kaynaklandığı
söylenebilir. En sık ölüm nedenleri içinde yer alan kardiyovasküler sistem hastalıklarının
önlenmesinde yeşil çayın destekleyici etkisi gelecekte de yeni araştırmalara konu olacaktır.
Kaynaklar
1. Graham HN. Green tea composition, consumption, and polyphenol chemistry. Prev Med.
1992;21(3):334-50.
2. Food and Agriculture Organization Of The United Nations, Statistics Division.
http://faostat3.fao.org/ 2013.
3. Vieira Senger AE, Schwanke CH, Gomes I, Valle Gottlieb MG. Effect of green tea (Camellia
sinensis) consumption on the components of metabolic syndrome in elderly. J Nutr Health
Aging. 2012;16(9):738-42.
4. Valko M, Rhodes CJ, Moncol J, Izakovic M, Mazur M. Free radicals, metals and antioxidants
in oxidative stress-induced cancer. Chem Biol Interact. 2006;160(1):1-40.
5. Rah DK, Han DW, Baek HS, Hyon SH, Park JC. Prevention of reactive oxygen speciesinduced oxidative stress in human microvascular endothelial cells by green tea polyphenol.
Toxicol Lett. 2005;155(2):269-75.
6. Yung LM, Leung FP, Wong WT, Tian XY, Yung LH, Chen ZY, Yao XQ, Huang Y. Tea
polyphenols benefit vascular function. Inflammopharmacology. 2008;16(5):230-4.
7. Hodgson JM, Croft KD. Tea flavonoids and cardiovascular health. Mol Aspects Med.
2010;31(6):495-502.
8. Batista Gde A, Cunha CL, Scartezini M, von der Heyde R, Bitencourt MG, Melo SF.
Prospective double-blind crossover study of Camellia sinensis (green tea) in dyslipidemias.
Arq Bras Cardiol. 2009;93(2):128-34.
51
Yeşil Çay ve Fitoterapi
Yıldız S, Eriş S, Duruhan S, Polat NY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):47-53.
9. Minatti J, Wazlawik E, Hort MA, Zaleski FL, Ribeiro-do-Valle RM, Maraschin M, da Silva
EL. Green tea extract reverses endothelial dysfunction and reduces atherosclerosis progression
in homozygous knockout low-density lipoprotein receptor mice. Nutr Res. 2012;32(9):684-93.
10. Bornhoeft J, Castaneda D, Nemoseck T, Wang P, Henning SM, Hong MY. The protective
effects of green tea polyphenols: lipid profile, inflammation, and antioxidant capacity in rats
fed an atherogenic diet and dextran sodium sulfate. J Med Food. 2012;15(8):726-32.
11. Luo XY, Li NN, Liang YR. Effects of Ilex latifolia and Camellia sinensis on cholesterol and
circulating immune complexes in rats fed with a high-cholesterol diet. Phytother Res.
2013;27(1):62-5.
12. Gomikawa S, Ishikawa Y, Hayase W, Haratake Y, Hirano N, Matuura H, Mizowaki A,
Murakami A, Yamamoto M. Effect of ground green tea drinking for 2 weeks on the
susceptibility of plasma and LDL to the oxidation ex vivo in healthy volunteers. Kobe J Med
Sci. 2008;54(1):E62-72.
13. Senthil Kumaran V, Arulmathi K, Sundarapandiyan R, Kalaiselvi P. Attenuation of the
inflammatory changes and lipid anomalies by epigallocatechin-3-gallate in
hypercholesterolemic diet fed aged rats. Exp Gerontol. 2009;44(12):745-51.
14. Oyama J, Maeda T, Kouzuma K, Ochiai R, Tokimitsu I, Higuchi Y, Sugano M, Makino N.
Green tea catechins improve human forearm endothelial dysfunction and have
antiatherosclerotic effects in smokers. Circ J. 2010;74(3):578-88.
15. Moore RJ, Jackson KG, Minihane AM. Green tea (Camellia sinensis) catechins and vascular
function. Br J Nutr. 2009;102(12):1790-802.
16. Ihm SH, Jang SW, Kim OR, Chang K, Oak MH, Lee JO, Lim DY, Kim JH. Decaffeinated
green tea extract improves hypertension and insulin resistance in a rat model of metabolic
syndrome. Atherosclerosis. 2012;224(2):377-83.
17. Antonello M, Montemurro D, Bolognesi M, Di Pascoli M, Piva A, Grego F, Sticchi D,
Giuliani L, Garbisa S, Rossi GP. Prevention of hypertension, cardiovascular damage and
endothelial dysfunction withgreen tea extracts. Am J Hypertens. 2007;20(12):1321-8.
18. Naito Y, Yoshikawa T. Green tea and heart health. J Cardiovasc Pharmacol. 2009;54(5):38590.
19. Inami S, Takano M, Yamamoto M, Murakami D, Tajika K, Yodogawa K, Yokoyama S, Ohno
N, Ohba T, Sano J, Ibuki C, Seino Y, Mizuno K. Tea catechin consumption reduces
circulating oxidized low-density lipoprotein. Int Heart J. 2007;48(6):725-32.
20. Wahyudi S, Sargowo D. Green tea polyphenols inhibit oxidized LDL-induced NF-KB
activation in human umbilical vein endothelial cells. Acta Med Indones. 2007;39(2):66-70.
21. Neves D, Assunção M, Marques F, Andrade JP, Almeida H. Does regular consumption of
green tea influence expression of vascular endothelial growth factor and its receptor in aged
rat erectile tissue? Possible implications for vasculogenic erectile dysfunction progression.
Age (Dordr). 2008;30(4):217-28.
22. Wang QM, Gong QY, Yan JJ, Zhu J, Tang JJ, Wang MW, Yang ZJ, Wang LS. Association
between green tea intake and coronary artery disease in a Chinese population. Circ J.
2010;74(2):294-300.
52
Yeşil Çay ve Fitoterapi
Yıldız S, Eriş S, Duruhan S, Polat NY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):47-53.
23. Mulvihill EE, Huff MW. Antiatherogenic properties of flavonoids: implications for
cardiovascular health. Can J Cardiol. 2010;26 Suppl A:17A-21A.
24. Rosenblat M, Volkova N, Coleman R, Almagor Y, Aviram M. Antiatherogenicity of extra
virgin olive oil and its enrichment with green tea polyphenols in the atherosclerotic
apolipoprotein-E-deficient mice: enhanced macrophage cholesterol efflux. J Nutr Biochem.
2008;19(8):514-23.
25. Basu A, Lucas EA. Mechanisms and effects of green tea on cardiovascular health. Nutr Rev.
2007;65(8 Pt 1):361-75.
26. Grassi D, Aggio A, Onori L, Croce G, Tiberti S, Ferri C, Ferri L, Desideri G. Tea, flavonoids,
and nitric oxide-mediated vascular reactivity. J Nutr. 2008;138(8):1554S-1560S.
53
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
1
2
3
4
5
Sedat Yıldız , Elif Kaya , Turgay Altınbilek , Ateş Şendil , Esra Pınar Erdoğdu
1
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp ve
Rehabilitasyon, Isparta
2
Muayenehane, İstanbul
3
Fizyocenter Tedavi Merkezi, Fiziksel Tıp Ve Rehabilitasyon, İstanbul
4
Spor hekimliği, Muayenehane, Ankara
5
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, İstanbul
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ “OSTEOPATİDE EĞİTİM KRİTERLERİ” BELGESİNDEN
GÜNÜMÜZE - OSTEOPATİ: DERLEME
Özet
Geleneksel Tıp veya Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp sağlık ve iyilik hali için insanlık tarafından
kullanılan en eski tedavi edici sistemdir. Son dönemde Alternatif Tıp terimi yerine Tamamlayıcı Tıp
terimi daha yaygın olarak kullanılmıştır. Bu bakımdan “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp” bu alandaki
ürünleri, uygulamaları ve uygulayıcıları kapsayan bir terim olarak kullanılmaktadır. Osteopatik tıp,
doktorun ellerini ve osteopati alanındaki bilgilerini kullanarak uyguladığı bütünleştirici bir sağlık
sistemidir. Osteopatik Tıp 1874 yılında Dr. Andrew Taylor Still tarafından Kirksville, Missouri`de
(ABD) kurulmuştur. Bu derlemede, Dünya Sağlık Örgütü`nün “Osteopatide Eğitim Kriterleri” ni
yayınladığı 2010 yılından günümüze kadar olan osteopati ile ilgili yeni gelişmeler özetlenmiştir.
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):54-64.
Anahtar kelimeler: derleme, Dünya Sağlık Örgütü, osteopati, osteopatik manupilatif tedavi (OMT)
tamamlayıcı tıp
FROM WORLD HEALTH ORGANIZATION`S “BENCHMARKS FOR TRAINING IN
OSTEOPATHY” TO PRESENT - OSTEOPATHY: REVIEW
Abstract
Traditional Medicine or Complementary and Alternative Medicine (TM/CAM) are the oldest existing
therapeutic systems used by humanity for health and wellbeing. In recent years, the term
Complementary Medicine is more widely used instead of the term Alternative Medicine. The term
“Traditional and Complementary Medicine” encompassing products, practices and practitioners in this
field. Osteopathic medicine (OM) is an integrative healing system which is applied with the doctor's
two hand and advance osteopathic knowledge. OM was founded in 1874 by Dr Andrew Taylor Still in
Kirksville, Missouri (USA). In this review, recent developments regarding osteopathy from 2010 (that
World Health Organization published Benchmarks for Training in Osteopathy) to the present are
summarized.
Turk J Integr Med. 2013;1(2):54-64.
Keywords: Review, World Health Organization, osteopathy, osteopathic manipulative treatment
(OMT) complementary medicine
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP. Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri”
belgesinden günümüze - Osteopati: Derleme. Integr Tıp Derg. 2013;1(2):54-64.
Yazışma Adresi: Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Osteopatik tıp 130 yıldan daha uzun süredir varolan, doktorun ellerini ve osteopati alanındaki
bilgilerini kullanarak uyguladığı bütünleştirici bir sağlık sistemidir (1,2). Osteopatik
manupilatif tıp ile ilgili tıbbi hastane kayıtları geriye dönük olarak incelendiğinde bu alanda
uygulamaların en sık kas-iskelet sistemi şikayetleri, solunum problemleri (destek tedavisi
olarak) ve yenidoğan bakımı için olduğu görülmüştür (3). Bu derlemede, Dünya Sağlık
Örgütü`nün (DSÖ, World Health Organization - WHO) “Osteopatide Eğitim Kriterleri” ni
yayınladığı 2010 yılından günümüze kadar olan osteopati ile ilgili yeni gelişmeler
özetlenmiştir.
Her yıl Amerika Birleşik Devletleri`nde 18 milyon erişkin manuel tedavi alır ve bu tedavinin
bir yıllık cepten ödenen maliyeti 3,9 milyar dolardır. Manuel tedavilerin etkinliğini
destekleyen kanıtlar günden güne artmasına rağmen, bu tedavilerin altta yatan mekanizmaları
ile ilgili bilgiler sınırlıdır. Bu temel bilginin eksikliği tedavilerin kullanımı ile ilgili akılcı
stratejiler geliştirilmesine ve potansiyel olarak daha geniş bilimsel ve sağlık toplulukları
tarafından kabulüne engel olmaktadır. Birçok yazar manuel tedavilerin ağrı-spazm-ağrı
döngüsünü bozarak etki ettiği hipotezini savunmaktadır. Ancak bu durumla ilgili nispeten
daha az deneysel kanıt bu hipotezi desteklemiştir (4).
Fasya vücudun kas, iskelet ve organsal bileşenlerini çevreleyen, destekleyen, askıda tutan,
koruyan, bağlayan ve bölen üç boyutlu bir ağ olarak organize olmuş konnektif dokudur.
Çalışmalar fasyanın kendini uygulanan veya ortaya çıkan gerginlik boyunca ve tüm vücutta
fasyanın kısıtlanması sorununa neden olabilecek şekilde yeniden organize ettiğini
göstermektedir. Bu durum mekanik ve fizyolojik etkiler sonucu potansiyel olarak fasya ile
sarılı yapıların kendisinde stres yaratır. Osteopatik bakış açısı ile fasyal teknikler bu gibi
gerginlikleri gevşetmeyi, ağrıyı azaltmayı ve fonksiyonu geri kazandırmayı amaçlar. Fasyal
teknikler için önerilen bu mekanizmalar konnektif dokunun plastik, viskoelastik ve
piezoelektrik özelliklerini inceleyen çeşitli çalışmalara dayanır (5). Dokulardaki gerginlik ile
ilgili gerilme-karşı gerilme (strain counterstrain) gibi teknikler de yaygın olarak kullanılır (6).
Roman ve ark, fasya üzerinde sabit kaydırma hareketine ilave olarak uygulanan perpendiküler
vibrasyon ve tanjansiyel osilasyonun hücrelerarası matrikste tedavinin etkinliğini
arttırabileceğini matematiksel bir model ile göstermişlerdir (7). Osteopatik manupilatif
55
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
tedavinin (OMT) duygusal ve psikolojik stres altındaki insanlarda sekretuar IgA seviyelerini
arttırdığı yönünde bulgular da mevcuttur (8). Hastaya dokunmanın sinir sistemi, bağışıklık
sistemi ve endokrin sistem üzerine de etkileri vardır (9). Öyle ki, yaşlı bakım evinde ayda iki
kez uygulanan osteopatik manupilatif tedaviyi taklit eden hafif dokunmanın bile ilaç kullanım
oranını azalttığı gösterilmiştir (10).
Osteopatik manupilatif tedavi sırasında uygulanan mekanik kuvvetlerin hücresel düzeyde
etkileri nasıl oluşturabileceği biyotensegrity modeli ile açıklanabilir (11). Osteopatik
manupilatif tedavinin etki mekanizmaları ile ilgili bu modellerin dışında, Tip 2 diyabet ve
komplikasyonlarında (12), düşmelerin önlenmesinde, yürüme bozukluklarında ve denge ile
ilgili hastalıklarda (13), torasik çıkış sendromunda (14), influenzada (15), dermatolojik
hastalıklarda (16,17), osteopatik yapısal tanı ve osteopatik manupilatif tedavi diğer güncel
araştırma alanlarıdır.
Kronik spesifik olmayan bel ağrısında osteopatik yaklaşımların etkinliği ile ilgili bir
derlemede çalışmaların çoğunluğunda uygun metodolojinin uygulanmadığı gözlenmiştir.
Erişkin kronik spesifik olmayan bel ağrısı durumunda uygulanan osteopatik uygulamaların
sham uygulamalardan üstün olmadığı veya egzersiz ve fizyoterapi ile benzer etkilere sahip
olduğu gibi farklı sonuçlara ulaşılmıştır (18). Fakat çalışmalar incelendiğinde aktif olarak
görev yapan ve akut bel ağrısı olan askeri personelde osteopatik manupilatif tedavinin etkili
olduğu gösterilmiştir (19). Osteopatinin bel ağrıları gibi kas iskelet sistemi sorunlarında genel
hekimlik uygulamaları arasında olması önerilmiş (20); bel ağrısı olan obez hastalarda spesifik
egzersiz programı ile birlikte uygulanan osteopatik manupilatif tedavinin ağrı ve disabiliteyi
azaltırken, torakal omurgadaki biyomekanik değişkenleri iyileştirdiği gösterilmiştir (21). Bel
ağrılı hastalarda tedavi öncesi hidrasyonun tedavi sonuçlarını etkilediği bilinmektedir (22).
Bel ağrıları ile ilgili uygulamalarda çok nadir olarak ileri bir komplikasyon olan kauda ekuina
sendromu da bildirilmiştir (23). Lumbo-pelvik bölgede uygulanan manupilatif tedaviler ile
ortaya çıkan ciddi yan etkilerin anektodal niteliği bir neden-sonuç ilişkisi kurmayı
zorlaştırmaktadır (24).
Osteopatik manupilatif tıp karpal tünel sendromunun geleneksel tedavisinde kullanılan
metotlara destek olarak kullanılabilecek invaziv olmayan bir yöntemdir. Osteopatik yapısal
muayene de tanıyı destekleyebilir. Karpal tünel sendromunu birçok sebebi olmakla birlikte
uygun hastalarda kullanılacak osteopatik teknikler cerrahiyi geciktirebilir ya da engelleyebilir
(25). Osteopatik manupilatif tedavinin tarsal somatik disfonksiyonda da etkili olduğu yönünde
veriler mevcuttur (26). Osteopatik manupilatif tedavi ve fizik tedavi diz osteoartritinde
ameliyat dışı tedavilerin temel bileşenleridir (27). Yaygın omuz hastalıklarında, rotator
manşon hastalıklarında, adeziv kapsülitte ve yumuak doku sorunlarında egzersizle veya
56
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
multimodal tedavilerle birlikte veya tek başına manupilatif tekniklerin kullanımı ile ilgili orta
düzeyde (B) kanıt vardır. Manupilatif tedaviler ile ilgili minör nörojenik omuz ağrısında
sınırlı (C), omuz osteoartiritinde yetersiz (I) kanıt düzeyi mevcuttur (28). Osteoporozu olan
bir grup yaşlı hastada osteopatik manupilatif tedavi hastaların ifade ettiği yaşam kalitesi
düzeyini arttırmış, ancak ağrı üzerine etkisi net olarak gösterilememiştir (29). Posadzki ve
Ernst, kas-iskelet sistemi kaynaklı ağrısı olan hastalarda osteopatinin etkinliğini
değerlendirdikleri ve randomize kontrollü çalışmaları (RKÇ) kapsayan bir sistematik
derlemede, 5 RKÇ`nin çeşitli kontrol grupları ile karşılaştırıldığında osteopatinin kas-iskelet
sistemi kaynaklı ağrılarda anlamlı olarak daha güçlü azalma sağladığı sonucuna ulaştığını; 11
RKÇ`de ise kontrol grubuna göre osteopatinin herhangi bir fark sağlamadığı belirtmişlerdir
(30). Toplu olarak değerlendirildiğinde bu kanıtlar osteopatinin kas-iskelet sistemi kaynaklı
ağrılarda etkili olduğunu söylemek için yetersizdir.
Bununla birlikte, alışılmış tedavilerin etkili olmadığı bel ağrısı, boyun ağrısı ve baş ağrısı
durumlarında osteopatik tedavinin göz önünde bulundurulması önerilmektedir (31). Whiplash
yaralanmalarında da bireyselleştirilmiş tedavilerin etkili olabileceği (32); böbrek mobilite
kısıtlılığı ile birlikte bel ağrılı hastalarda osteopatik manupilasyonun etkili olduğu (33)
belirtilmiştir. Farmakolojik tedavi ile birlikte uygulanan OMT, omurilik yaralanmalı
hastalarda görülen nosiseptif ve nöropatik ağrılarda sadece farmakolojik tedaviye göre daha
etkilidir (34).
Paraspinal inhibisyon, göğüs kafesi yükseltme ve miyofasial serbestleştirme uygulamaları ile
osteopatik manupilatif tedavi solunum fizyoterapisinde de kullanılır. Erişkin pnömonisinde bu
uygulamalar direkt radyografi bulguları üzerine etkili olmazken, intravenöz ve toplam
antibiyotik kullanım süresi ile hastanede kalış süresini kısaltabilir. Sınırlı kanıt düzeyi
nedeniyle pnömonide rutin uygulama olarak önerilmez (35). Kronik tıkayıcı havayolu
hastalığında pulmoner rehabilitasyonla birlikte uyglanan OMT, sadece pulmoner
rehabilitasyona göre egzersiz kapasitesini arttırırken rezidüel hacmi azaltır (36). Kronik
tıkayıcı havayolu hastalığında genel iyilik halinde iyileşme görülmekle birlikte derlemede
değerlendirilen çalışmaların büyük çoğunluğu yüksek bias riski içermekteydi (37). Üst
servikal manupilasyonun sağlıklı bireylerde de kalp hızı değişkenliği gibi fizyolojik
parametreleri etkilediği bilinmektedir (38).
Gastrointestinal sistem hastalıklarının tedavisinde antibiyotik direnci ile karşılaşılan
durumlarda davranış değişiklikleri ve diğer farmakoterapiler ile birlikte osteopatik manupilatif
uygulamalar da etkilidir (39). Viseral osteopati irritabl barsak sendromu olan hastalarda kısa
dönem ve uzun dönemde karında gerginlik ve ağrıyi iyileştirirken rektal duyarlılığı da azaltır
(40). Major gastrointestinal cerrahi sonrası uygulanan OMT karında gerginlik süresi ve
hastanede cerrahi sonrası kalış süresinde azalma ile ilişkilidir (41). Gastroözofageal reflü
57
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
hastalarında diyafram bölgesine uygulanan OMT, uygulamadan kısa bir süre sonra alt
özofageal sfinkter basıncında artışa neden olur (42).
Lenfatik osteopatik manupilatif tekniklerin sıvı dengesini ve bağışıklık sistemini etkilediği
gösterilmiştir. Lenfatik sistem ile sağlanan ve osteopatik manupilatif teknikleri ile etkisi
arttırılabilen birçok fonksiyon yara iyileşmesi gibi durumlarda da gereklidir (43). Osteopatik
tıp uzmanları lenfatik dolaşımı geliştirmek, ödemi azaltmak ve enfeksiyonlarla savaşmak için
lenf pompasını da yaygın olarak kullanır. Bununla birlikte, lenf pompası tedavisinin lenfatik
sistemin veya bağışıklık sisteminin fonksiyonunu desteklediği ile ilgili kanıtlar sınırlıdır (44).
Hareketsiz bakımevi sakinlerinde lenf pompasının kısa dönemde platelet sayısında azalma
gibi kan tablosu değişiklikleri oluşturabileceği bildirilmiştir (45).
Migrenli kadın hastalarda OMT`nin ağrı yoğunluğunun azalması, disabilitenin azalması, ağrılı
gün sayısının azalması ve kısmi olarak sağlık ile ilişkili yaşam kalitesi ölçeklerinde iyileşme
yönünde etkisi olduğu gösterilmiştir (46). Duputren Kontraktürü olan bir vakada diğer tedavi
yöntemlerine ilave olarak OMT kullanılmıştır ve semptomların tamamen iyileştiği
bildirilmiştir (47). Kadınlarda alt üriner sistem semptomlarında tedavi almayan grupla
karşılaştırıldığında OMT klinik olarak anlamlı sonuçlar sağlar. Kadın üriner sistem
hastalıklarında OMT pelvik taban egzersizleri ile benzer terapötik etkiye sahiptir. Kadın alt
üriner sistem hastalıklarında meta-analizlerden elde edilen umut verici bulgular bu alanda
daha geniş çalışmaları teşvik etmektedir (48).
Gebelerde osteopati, sadece kas-iskelet sistemi ile ilgili ağrıda değil aynı zamanda doğumun
süresinin azaltılmasında ve doğum ile ilişkili bazı komplikasyonlardan korunmada da etkili
olabilir (49). Gebelerde somatik disfonksiyonun tedavisi gebeliğin fizyolojik ve yapısal
değişikliklerine adapte olmaya çalışan annenin yaşam kaliyesini arttırır (50).
Postnatal dönem ile ilgili çalışmalar sınırlıdır (51). Premature infantlarda OMT
gastrointestinal semptom sıklığını azaltır ve yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yatış
sürelerini kısaltabilir (52). İnfantil kolik tedavisinde manupilatif tedavilerin etkinliği ile ilgili
bir Cochrane meta-analizinde incelenen çalışmaların ve bias eğilimi içerdiği bildirilmiştir.
Çalışmalarda birçok sonucun aileler tarafından günlük ağlama süresi olarak bildirilmiş olması
ve kör kontrollerin olmaması bu durumun nedeni olarak belirtilmiştir. İnfantil kolik
tedavisinde manupilatif tedavilerin güvenliği ile ilgili bir sonuca ulaşmak için verilerin
yetersiz olduğu vurgulanmıştır (53). Çocuk hastalarda primer başağrısı sendromlarında
osteopatik tedaviler ile ilgili çalışmalar sınırlıdır (54). Servikojenik başağrısı olan
adölesanlarda manuel terapilerin etkisi gösterilememiştir. Manuel tedavi başağrısı olan gün
sayısı, toplam başağrısı süresi, başağrısına bağlı olarak okula devamsızlık, ağrı kesici
kullanımı ve ağrının yoğunluğu yönünden plasebodan üstün değildir (55). Osteopati çocukluk
58
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
çağı spor yaralanmalarında da kullanılır. Yüksek kaliteli çalışmalar sınırlı olmasına rağmen
mevcut özellikle hareket kısıtlılıklarında literatür tedavi edici egzersizler ile manuel
tekniklerin birlikte kullanıldığı durumlarda etkili olduğunu göstermektedir (56). Çocukluk
çağı solunum hastalıklarında manuel teknikler faydalıdır. En sık kullanılan yaklaşımlar
kayropraktik, osteopati ve masajdır (57). Pediatrik kanser hastalarında ise osteopatik tedaviyi
önermek için kanıt düzeyi çok düşüktür (58).
Diş ve yüz cerrahları ile osteopati uzmanları sıklıkla işbirliği yapmaktadırlar. Oklüzyon ve
postur arasındaki ilişki kanıtlanmış ve kranial kemiklerin mobilitesi bilinmekle birlikte primer
solunumsal hareket halen bir çelişki konusudur. Günümüzde fizyolojik ısırma durumu yararlı
kabul edildiğinden osteopati uzmanları ortodontik tedaviyi reddetmemektedirler (59).
Temporo-mandibular eklem hastalıklarında mandibular aksesuar ligamentin mobilizasyonu da
fizyolojik harekete katkı sağlar (60). Diş çekimi sonrası baş ve boyun ağrısının azaltılmasında
osteopatik manupilatif tedaviler kullanılabilir (61).
Kranial osteopatik manupilatif tıbbın klinik etkinliği ile ilgili mevcut kanıt düzeyi heterojendir
ve kesin bir sonuca ulaşmak için yetersizdir. Çalışmaların metodolojik olarak orta düzeyde
kalitesi ve mevcut verilerin yetersizliği nedeniyle bu alanda daha fazla çalışmaya ihtiyaç
vardır (62). Beş-12 yaş arası serebral palsili çocuklarda kranial osteopati ile ilgili randomize
kontrolü bir çalışmada motor fonksiyon, ağrı, uyku, yaşam kalitesi yönünden anlamlı bir fark
bulunamamıştır. Bu grupta çocukların bakımı ile ilgilenenlerin de yaşam kalitesinde bir
değişiklik gösterilememiştir (63). Kranial osteopatinin Parkinson hastalığında yürüyüş hızı
üzerine etkili olduğunu gösteren veriler mevcuttur (64).
Osteopatik tıp eğitimin özelliği eller kullanılarak pratik olarak osteopatik manupilatif tıbbın
öğretilmesidir. Bu eğitim palpasyon ile tanı ve osteopatik manupilatif tedaviyi içerir. Genel
olarak 1. ve 2. yıl eğitim, bir eğitmen tarafından teori ve tekniklerin basamaklar şeklinde
büyük bir öğrenci grubuna gösterilmesi şeklinde yürütülür. İlerleyen dönemde eğitime
katılacak ilave eğitmenlerle masa başı küçük gruplar halinde öğrencilerin osteopatik
manupilatif tekniklerde yeteneklerini geliştirmeye yönelik çalışmalar yapılır (65). Ülkemizde
osteopati alanında öngörülen eğitim süreleri 1300-2800 saat arasındadır. Sağlık Bakanlığı
tarafından yayınlanacak olan “Geleneksel, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları
Yönetmeliği” ile bu süreler belirlenecek ve Sağlık Bakanlığı onaylı sertifika programları
ülkemize kazandırılacaktır.
59
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
Kaynaklar
1. Earley BE, Luce H. An introduction to clinical research in osteopathic medicine. Prim Care.
2010;37(1):49-64.
2. Tempelhof S. Osteopathic medicine. Orthopade. 2012;41(2):106-12.
3. Snider KT, Snider EJ, DeGooyer BR, Bukowski AM, Fleming RK, Johnson JC. Retrospective
medical record review of an osteopathic manipulative medicine hospital consultation service.
J Am Osteopath Assoc. 2013;113(10):754-67.
4. Clark BC, Thomas JS, Walkowski SA, Howell JN. The biology of manual therapies. J Am
Osteopath Assoc. 2012;112(9):617-29.
5. Tozzi P. Selected fascial aspects of osteopathic practice. J Bodyw Mov Ther. 2012;16(4):50319.
6. Wong CK. Strain counterstrain: current concepts and clinical evidence. Man Ther.
2012;17(1):2-8.
7. Roman M, Chaudhry H, Bukiet B, Stecco A, Findley TW. Mathematical analysis of the flow
of hyaluronic acid around fascia during manual therapy motions. J Am Osteopath Assoc.
2013;113(8):600-10.
8. Saggio G, Docimo S, Pilc J, Norton J, Gilliar W. Impact of osteopathic manipulative treatment
on secretory immunoglobulin a levels in a stressed population. J Am Osteopath Assoc.
2011;111(3):143-7.
9. Elkiss ML, Jerome JA. Touch--more than a basic science. J Am Osteopath Assoc.
2012;112(8):514-7.
10. Snider KT, Snider EJ, Johnson JC, Hagan C, Schoenwald C. Preventative osteopathic
manipulative treatment and the elderly nursing home resident: a pilot study. J Am Osteopath
Assoc. 2012;112(8):489-501.
11. Swanson RL 2nd. Biotensegrity: a unifying theory of biological architecture with applications
to osteopathic practice, education, and research--a review and analysis. J Am Osteopath
Assoc. 2013;113(1):34-52.
12. Johnson AW, Shubrook JH Jr. Role of osteopathic structural diagnosis and osteopathic
manipulative treatment for diabetes mellitus and its complications. J Am Osteopath Assoc.
2013;113(11):829-36.
13. Noll DR. Management of falls and balance disorders in the elderly. J Am Osteopath Assoc.
2013;113(1):17-22.
14. Sucher BM. Ultrasonography-guided osteopathic manipulative treatment for a patient with
thoracic outlet syndrome. J Am Osteopath Assoc. 2011;111(9):543-7.
15. Mueller DM. The 2012-2013 influenza epidemic and the role of osteopathic manipulative
medicine. J Am Osteopath Assoc. 2013;113(9):703-7.
16. Campbell SM, Winkelmann RR, Walkowski S. Osteopathic manipulative treatment: novel
application to dermatological disease. J Clin Aesthet Dermatol. 2012;5(10):24-32.
60
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
17. Campbell SM, Sammons DL, Sarsama-Nixon RM, Holsinger JM, Stephenson S, Walkowski
S. Dermatology: a specialty that exemplifies the osteopathic medical profession. J Am
Osteopath Assoc. 2011;111(5):335-8.
18. Orrock PJ, Myers SP. Osteopathic intervention in chronic non-specific low back pain: a
systematic review. BMC Musculoskelet Disord. 2013,9;14:129.
19. Cruser dA, Maurer D, Hensel K, Brown SK, White K, Stoll ST. A randomized, controlled trial
of osteopathic manipulative treatment for acute low back pain in active duty military
personnel. J Man Manip Ther. 2012;20(1):5-15.
20. Cheshire A, Polley M, Peters D, Ridge D. Is it feasible and effective to provide osteopathy and
acupuncture for patients with musculoskeletal problems in a GP setting? A service evaluation.
BMC Fam Pract. 2011;13(12):49.
21. Vismara L, Cimolin V, Menegoni F, Zaina F, Galli M, Negrini S, Villa V, Capodaglio P.
Osteopathic manipulative treatment in obese patients with chronic low back pain: a pilot
study. Man Ther. 2012;17(5):451-5.
22. Parker J, Heinking KP, Kappler RE. Efficacy of osteopathic manipulative treatment for low
back pain in euhydrated and hypohydrated conditions: a randomized crossover trial. J Am
Osteopath Assoc. 2012;112(5):276-84.
23. Tamburrelli FC, Genitiempo M, Logroscino CA. Cauda equina syndrome and spine
manipulation: case report and review of the literature. Eur Spine J. 2011;20 Suppl 1:S128-31.
24. Hebert JJ, Stomski NJ, French SD, Rubinstein SM. Serious Adverse Events and Spinal
Manipulative Therapy of the Low Back Region: A Systematic Review of Cases. J
Manipulative Physiol Ther. 2013;17.009.
25. Siu G, Jaffe JD, Rafique M, Weinik MM. Osteopathic manipulative medicine for carpal tunnel
syndrome. J Am Osteopath Assoc. 2012;112(3):127-39.
26. Batt J, Neeki MM. Osteopathic manipulative treatment in tarsal somatic dysfunction: a case
study. J Am Osteopath Assoc. 2013;113(11):857-61.
27. Van Manen MD, Nace J, Mont MA. Management of primary knee osteoarthritis and
indications for total knee arthroplasty for general practitioners. J Am Osteopath Assoc.
2012;112(11):709-15.
28. Brantingham JW, Cassa TK, Bonnefin D, Jensen M, Globe G, Hicks M, Korporaal C.
Manipulative therapy for shoulder pain and disorders: expansion of a systematic review. J
Manipulative Physiol Ther. 2011;34(5):314-46.
29. Papa L, Mandara A, Bottali M, Gulisano V, Orfei S. A randomized control trial on the
effectiveness of osteopathic manipulative treatment in reducing pain and improving the quality
of life in elderly patients affected by osteoporosis. Clin Cases Miner Bone Metab.
2012;9(3):179-83.
30. Posadzki P, Ernst E. Osteopathy for musculoskeletal pain patients: a systematic review of
randomized controlled trials. Clin Rheumatol. 2011;30(2):285-91.
31. Cole S, Reed J. When to consider osteopathic manipulation. J Fam Pract. 2010;59(5):E2.
61
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
32. Schwerla F, Kaiser AK, Gietz R, Kastner R. Osteopathic treatment of patients with long-term
sequelae of whiplash injury: effect on neck pain disability and quality of life. J Altern
Complement Med. 2013;19(6):543-9.
33. Tozzi P, Bongiorno D, Vitturini C. Low back pain and kidney mobility: local osteopathic
fascial manipulation decreases pain perception and improves renal mobility. J Bodyw Mov
Ther. 2012;16(3):381-91.
34. Arienti C, Daccò S, Piccolo I, Redaelli T. Osteopathic manipulative treatment is effective on
pain control associated to spinal cord injury. Spinal Cord. 2011;49(4):515-9.
35. Yang M, Yan Y, Yin X, Wang BY, Wu T, Liu GJ, Dong BR. Chest physiotherapy for
pneumonia in adults. Cochrane Database Syst Rev. 2013,28;2.
36. Zanotti E, Berardinelli P, Bizzarri C, Civardi A, Manstretta A, Rossetti S, Fracchia C.
Osteopathic manipulative treatment effectiveness in severe chronic obstructive pulmonary
disease: a pilot study. Complement Ther Med. 2012;20(1-2):16-22.
37. Heneghan NR, Adab P, Balanos GM, Jordan RE. Manual therapy for chronic obstructive
airways disease: a systematic review of current evidence. Man Ther. 2012;17(6):507-18.
38. Giles PD, Hensel KL, Pacchia CF, Smith ML. Suboccipital decompression enhances heart rate
variability indices of cardiac control in healthy subjects. J Altern Complement Med.
2013;19(2):92-6.
39. Smilowicz A. An osteopathic approach to gastrointestinal disease: somatic clues for diagnosis
and clinical challenges associated with Helicobacter pylori antibiotic resistance. J Am
Osteopath Assoc. 2013;113(5):404-16.
40. Attali TV, Bouchoucha M, Benamouzig R. Treatment of refractory irritable bowel syndrome
with visceral osteopathy: short-term and long-term results of a randomized trial. J Dig Dis.
2013;14(12):654-61.
41. Baltazar GA, Betler MP, Akella K, Khatri R, Asaro R, Chendrasekhar A. Effect of osteopathic
manipulative treatment on incidence of postoperative ileus and hospital length of stay in
general surgical patients. J Am Osteopath Assoc. 2013;113(3):204-9.
42. da Silva RC, de Sá CC, Pascual-Vaca ÁO, de Souza Fontes LH, Herbella Fernandes FA, Dib
RA, Blanco CR, Queiroz RA, Navarro-Rodriguez T. Increase of lower esophageal sphincter
pressure after osteopathic intervention on the diaphragm in patients with gastroesophageal
reflux. Dis Esophagus. 2013;26(5):451-6.
43. Anglund DC, Channell MK. Contribution of osteopathic medicine to care of patients with
chronic wounds. J Am Osteopath Assoc. 2011;111(9):538-42.
44. Hodge LM, Downey HF. Lymphatic pump treatment enhances the lymphatic and immune
systems. Exp Biol Med (Maywood). 2011;236(10):1109-15.
45. Noll DR. The short-term effect of a lymphatic pump protocol on blood cell counts in nursing
home residents with limited mobility: a pilot study. J Am Osteopath Assoc. 2013;113(7):5208.
46. Voigt K, Liebnitzky J, Burmeister U, Sihvonen-Riemenschneider H, Beck M, Voigt R,
Bergmann A. Efficacy of osteopathic manipulative treatment of female patients with migraine:
results of a randomized controlled trial. J Altern Complement Med. 2011;17(3):225-30.
62
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
47. Sampson S, Meng M, Schulte A, Trainor D, Montenegro R, Aufiero D. Management of
Dupuytren contracture with ultrasound-guided lidocaine injection and needle aponeurotomy
coupled with osteopathic manipulative treatment. J Am Osteopath Assoc. 2011;111(2):113-6.
48. Franke H, Hoesele K. Osteopathic manipulative treatment (OMT) for lower urinary tract
symptoms (LUTS) in women. J Bodyw Mov Ther. 2013;17(1):11-8.
49. Lavelle JM. Osteopathic manipulative treatment in pregnant women. JAOA 2012;112:343-6.
50. Lavelle JM. Osteopathic manipulative treatment in pregnant women. J Am Osteopath Assoc.
2012;112(6):343-6.
51. Johnson C. Back to back: postnatal osteopathic care. Pract Midwife. 2013;16(5):26-7.
52. Pizzolorusso G, Turi P, Barlafante G, Cerritelli F, Renzetti C, Cozzolino V, D'Orazio M,
Fusilli P, Carinci F, D'Incecco C. Effect of osteopathic manipulative treatment on
gastrointestinal function and length of stay of preterm infants: an exploratory study. Chiropr
Man Therap. 2011;19(1):15.
53. Dobson D, Lucassen PL, Miller JJ, Vlieger AM, Prescott P, Lewith G. Manipulative therapies
for infantile colic. Cochrane Database Syst Rev. 2012:12;12.
54. Schetzek S, Heinen F, Kruse S, Borggraefe I, Bonfert M, Gaul C, Gottschling S, Ebinger F.
Headache in children: update on complementary treatments. Neuropediatrics. 2013;44(1):2533.
55. Borusiak P, Biedermann H, Bosserhoff S, Opp J. Lack of efficacy of manual therapy in
children and adolescents with suspected cervicogenic headache: results of a prospective,
randomized, placebo-controlled, and blinded trial. Headache 2010;50(2):224-230.
56. Bolin DJ. The application of osteopathic treatments to pediatric sports injuries. Pediatr Clin
North Am. 2010;57(3):775-94.
57. Pepino VC, Ribeiro JD, Ribeiro MA, de Noronha M, Mezzacappa MA, Schivinski CI. Manual
therapy for childhood respiratory disease: a systematic review. J Manipulative Physiol Ther.
2013;36(1):57-65.
58. Poder TG, Lemieux R. How effective are spiritual care and body manipulation therapies in
pediatric oncology? A systematic review of the literature. Glob J Health Sci. 2013;6(2):11227.
59. Fournier R, Aknin JJ, Bourgier S, Gebeile-Chauty S. Dento-facial orthopedics and osteopathy.
Orthod Fr. 2011;82(4):331-40.
60. Cuccia AM, Caradonna C, Caradonna D. Manual therapy of the mandibular accessory
ligaments for the management of temporomandibular joint disorders. J Am Osteopath Assoc.
2011;111(2):102-12.
61. Meyer PM, Gustowski SM. Osteopathic manipulative treatment to resolve head and neck pain
after tooth extraction. J Am Osteopath Assoc. 2012;112(7):457-60.
62. Jäkel A, von Hauenschild P. Therapeutic effects of cranial osteopathic manipulative medicine:
a systematic review. J Am Osteopath Assoc. 2011;111(12):685-93.
63. Wyatt K, Edwards V, Franck L, Britten N, Creanor S, Maddick A, Logan S. Cranial
osteopathy for children with cerebral palsy: a randomised controlled trial. Arch Dis Child.
2011;96(6):505-12.
63
Dünya Sağlık Örgütü “osteopatide eğitim kriterleri” belgesinden günümüze Osteopati: Derleme.
Yıldız S, Kaya E, Altınbilek T, Şendil A, Erdoğdu EP.
Integr Tıp Derg 2013;1(2):54-64.
64. Müller T, Pietsch A. Comparison of gait training versus cranial osteopathy in patients with
Parkinson's disease: a pilot study. NeuroRehabilitation. 2013;32(1):135-40.
65. Snider KT, Seffinger MA, Ferrill HP, Gish EE. Trainer-to-student ratios for teaching
psychomotor skills in health care fields, as applied to osteopathic manipulative medicine. J
Am Osteopath Assoc. 2012;112(4):182-7.
64
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
1
2
3
4
Ġlker Solmaz , Sedat Yıldız , Önder Taylan Çifçi , GülĢah YaĢa Öztürk
1
Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ġstanbul
2
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp ve
Rehabilitasyon, Isparta
3
Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ġstanbul
4
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Uzunköprü Devlet Hastanesi, Edirne
TARİHİN TOZLU RAFLARINDA BEKLEYEN BİR TEDAVİ YÖNTEMİ: PROLOTERAPİ
(A METHOD OF TREATMENT WAITING IN THE DUSTY SHELVES OF HISTORY:
PROLOTHERAPY)
Solmaz İ, Yıldız S, Çifçi ÖT, Öztürk GY. Tarihin tozlu raflarında bekleyen bir tedavi yöntemi: Proloterapi.
Integr Tıp Derg. 2013;1(2):65-72.
Yazışma Adresi: Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Aradığın şey senin içinde gizli!
Tıbbın her alanında her geçen gün yeni gelişmeler yaşanmakta, hastalıkların önlenmesi,
tanılarının erken konması ve kür diyebileceğimiz kesin tedavi yöntemleri geliştirmek bir hedef
haline gelmiştir. İnsanlarda yaşam süresinin uzamasıyla birlikte dejeneratif eklem
hastalıklarının görülme sıklığı artmıştır. Ne yazık ki, bu hastalıklarda patogeneze etki ederek
ilerlemeyi durduracak veya tersine çevirecek bir tedavi yöntemi halen geliştirilememiştir. Bu
yazının konusu olan Proloterapi, şifanın kaynağının bizde saklı olduğunu gösteren, kendi
vücudumuza olan farkındalığımızı artıran, bilim insanlarının tedavi arayışlarına ışık tutacak
unutulmuş bir tedavi yöntemi gibi durmaktadır.
Proloterapi latince ‘’proliferasyon’’ ve ‘’terapi’’ kelimelerinden türemiĢtir. Ligament (bağ) ve
tendonların rejenerasyonunu tetikleyen bir enjeksiyon yöntemidir. Proloterapinin kökeni 2000
yıl öncesi, Hipokrat dönemine dayanır. Hipokrat yaralı bir askeri tedavi etmek için omzuna
enjeksiyon yerine, kızgın demir batırma yöntemini kullanmıĢtır. 1930’lu yıllarda ABD’de
uygulanmaya baĢlansa da Prolotherapy kelimesi ilk olarak proloterapinin babası olarak
bilinen Dr. George Hackett tarafından 1950 yılında kullanılmıĢtır. Bu yıllarda Dr. Gustav
Hemwall (Dr. Hackett’in ilk öğrencisi) proloterapiyi öğrenmek için Dr. Hackett ile birlikte
çalıĢmıĢtır. Dr. Hemwall 1989 yılında ölünceye kadar dünyaya proloterapiyi öğreten kiĢi
Tarihin tozlu raflarında bekleyen bir tedavi yöntemi: Proloterapi.
Solmaz İ, Yıldız S, Çifçi ÖT, Öztürk GY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 65-72.
olmuĢtur. Dr. Hemwall çalıĢmalarında hastaların %82’ sinde ağrı remisyonu sağladığını
belirtmiĢtir. 1960’lı yıllara gelindiğinde Dr. Hemwall, Hackett Vakfı’nın kurulmasına
öncülük etmiĢtir, daha sonra bu vakfın adı Hackett-Hemwall Vakfı olarak değiĢtirilmiĢ ve
günümüzde hala bu isimle tedavi hizmeti alamayan insanlara ulaĢmayı amaçlayan bir yapıda
çalıĢmaktadır (ġekil 1). Dr. Hemwall, bugün proloterapiyi uygulamakta olan Jeffrey
Patterson, Rodney Van Pelt, K. Dean Reeves ve Ross A. Hauser gibi proloterapistleri
yetiĢtirmiĢtir.
1950’li yıllarda proloterapi sırasında fenol enjeksiyonuna bağlı alerjik reaksiyon nedeniyle iki
ölüm vakası bildirilmiĢtir. YaĢanan bu olumsuzluk ardından bu yöntem bir dönem tarihin
tozlu raflarına kaldırılmıĢtır. Fenol ile yapılan proloterapi, günümüzde hipertonik dekstroz
solüsyonu ile güvenli bir Ģekilde yapılabildiği için yan etki ve komplikasyon riski oldukça
azdır. Bu risk tecrübeli ellerle oldukça azalmaktadır.
Proloterapi, irritan ve proliferatif maddelerin ekleme, tendonlara, ligamentlere, entezis
bölgelerine enjekte edilmesi ve orada oluĢturduğu fizyolojik inflamasyon ile iyileĢme esasına
dayananan tedavi yöntemidir. Proloterapinin merkezinde bağlar yer alır. Çünkü zayıflamıĢ,
hasarlanmıĢ, dejenere olmuĢ bağlar ağrı kaynağıdır. Proloterapide amaç; sınırlı ve fizyolojik
bir inflamasyon oluĢturarak normal iyileĢme mekanizmasını taklit etmek, iyileĢme kaskadını
tetiklemek, fibroblastik aktivite ve kollajen depolamasını artırmak, böylece ligament ve
entezis bölgelerini güçlendirmek ve ağrıyı azaltmaktır. Çoğu proloterapist dekstroz gibi
proliferatif hiperirritan solüsyonlar kullanır. Dekstroz ucuz, kolay ulaĢılabilir ve güvenli
olduğundan en çok tercih edilen maddedir. Bazı uygulayıcılar ise; sarapin, sodium morrhuate,
çeĢitli mineral ve vitaminler, bazen glukozamin ve büyüme hormonu kullanmaktadırlar. Doku
iyileĢmesi için, insanın kendine ait büyüme faktörlerinin hasarlı bölgeye enjeksiyonu
günümüzde kullanılmaktadır. Bu yöntem Platelet Rich Plasma (PRP) adıyla bilinmektedir ve
etki mekanizması proloterapinin prensipleriyle aynı olduğu için bu yönteme PRP proloterapisi
dememiz çok da yanlıĢ olmaz. Hipertonik solüsyon enjeksiyonuyla uygulama alanında lokal
inflamatuar yanıt oluĢturulur. Bu yanıt vücudun iyileĢme mekanizmasının ta kendisidir.
Ġnflamatuar yanıtla birlikte bölgede, kan akımında artıĢ, ĢiĢlik ve ağrı geliĢir. Ġnflamasyon
yanıtı, vücutta baĢka bir yaralanma olduğunu düĢündürerek immün sistemi kandırır. Böylece
vücut hiperiiritan solüsyonların enjekte edildiği bölgeye makrofajları gönderir. Makrofajlar,
dokularda bulunan patojenleri, ölü hücreleri ve kalıntılarını, vücuttaki yabancı maddeleri
yutarak bölgeyi temizler. Daha sonra fibröz dokularının oluĢmasına yardımcı olan
fibroblastlar bölgeye gelir. Fibroblastlar, bağların daha güçlü ve sıkı olmasını sağlayan
kollajeni salgılar. Güçlü bağlar eklemlere daha çok destek sağlayarak ağrıyı hafifletir. Bu
iltihabi yanıt, mikroorganizmaların neden olduğu inflamasyon ile karıĢtırılmamalıdır.
Mikroorganizmalarla meydana gelen inflamasyonlar, enfeksiyon ile sonuçlanır ve
antibiyoterapi ile tedavisi gerekir. Proloterapi ile oluĢturulan inflamasyon ise sterildir, lokaldir
ve kendini sınırlar.
66
Tarihin tozlu raflarında bekleyen bir tedavi yöntemi: Proloterapi.
Solmaz İ, Yıldız S, Çifçi ÖT, Öztürk GY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 65-72.
Hasarlı bölgeye yapılan proloterapi enjeksiyonları ağrılıdır, bunu azaltmak için anestezikler
kullanılır. En çok kullanılanı lidokaindir. Bazı hastalar için proloterapi öncesi sedatif ilaçlar
kullanmak gerekebilir. Proloterapiden fayda görenlerin oranı %90’ların üzerinde olmasına
rağmen yöntemin yeterince denenmemiĢ olması genel bir kanı oluĢmasını engellemiĢtir.
Proloterapinin baĢarısının sırrı ‘’yapan el’’ kavramında gizlidir. Parmaklarını, palpe ettiği
dokularda üçüncü göz gibi kullanabilen ve enjeksiyonları doğru noktalara yapabilen
proloterapistler tedavinin baĢarısında en önemli paya sahiptirler (ġekil 2).
AraĢtırmacılara göre tamamlayıcı ve alternatif bir tıp yöntemi olarak kabul gören proloterapi,
ağrıyı geçirmesi yanında patogenez üzerine etki etmesi nedeniyle baĢlı baĢına bir tedavi
yöntemi gibi durmaktadır. 2000’li yıllarda yaklaĢık 400 civarında ABD’li doktor bu yöntemi
uygulamaktaydı. Bu yöntem ülkemizde 2000’li yıllardan sonra gündeme gelmeye baĢlamıĢtır.
Bunun sebepleri arasında; dejenere eklemi için ameliyat olmak istemeyen hastaların artması
ve mevcut tedavilerin patogenezi düzeltmemesi, kronik ağrılara medikal tedavilerin
yetersizliği ve kronik ağrıya depresyonun eĢlik etmesi, akut spor yaralanmalarında sporcunun
bir an önce eski aktivite düzeyine ulaĢma ve kesin olarak iyileĢme isteği, hekimleri yeni
tedavi arayıĢlarına yöneltmiĢtir.
Asıl ilginç olanı proloterapinin kullanıma girmesi ile akut kas-iskelet travmasında tedavinin
ABC’si olan ve halen kabul gören RICE (Rest-Ice-Compresyon-Elevasyon) (Ġstirahat- Soğuk
uygulama-Kompresyon-Elevasyon) prensibinin geçerliliğini tartıĢacak olmamızdır. RICE
prensibi, inflamasyonu baskılayarak etkisini gösteren bir tedavidir. Oysa, bizim ihtiyacımız
olan içinde inflamasyon sürecinin bulunduğu gerçek bir iyileĢmedir. Proloterapi mantığında,
vücudun doğal iyileĢme yanıtı olan inflamasyonu stimüle etmek esastır. Örneğin, koĢarken
ayak bileği burkulan bir kiĢide, gerekli tetkik yöntemleriyle kırık ekarte edildikten sonra,
tedavi yaklaĢımının ilk basamağı; ödem, ısı artıĢı ve ağrıyı engellemek için eklemi istirahat
ettirmek, bacağa elevasyon yaptırmak, ayak bileğine kompresyon ve buz uygulaması
yapmaktır. Bu uygulamanın gerekliliği hiç kimse için tartıĢma götürmez bir gerçektir. Peki ya,
ayak bileği burkulması örneğinde yaptığımız gibi RICE prensibi ve nonsteroid antiinflamatuar ilaç (NSAII) uygulamaları gerçekten doğru bir yaklaĢım mıdır? Osteoartrite
bağlı kronik diz ağrısı olan bir hasta, hayatının bir döneminde mutlaka birkaç çeĢit NSAII’yı
uzun süre kullanmıĢtır (ġekil 3). ġikayetleri o zaman diliminde geçmiĢse eğer, neden Ģimdi
aynı Ģikayetler baĢlamıĢ, hatta önceleri istirahatte olan diz ağrıları artık geceleri de olmaya
baĢlamıĢtır ve dizindeki dejenerasyon ilerlemiĢtir. Buradan anlıyoruz ki, NSAII’ler ağrıyı bir
süreliğine geçiriyorlar ama dizdeki dejenerasyon hala ilerliyor. Proloterapinin prensipleri der
ki; ayak bileği burkulduğunda istirahat ettirme, ağrı sınırında da olsa fazla zorlamadan yük
vererek yürü. Çok ağrı varsa ve hasta dayanamıyorsa, inflamasyonu baskılamayan
parasetamol ve/veya opioid benzeri medikal tedavileri kullan; ama asla NSAID ve steroidi
kullanma. Bu ilaçlar iyileĢme sürecinde anahtar rol oynayan inflamasyonu baskılarlar. Buz
koyma ve soğuk uygulaması yapmak da inflamasyonu baskılar. Bunu önlemek için ılık/sıcak
67
Tarihin tozlu raflarında bekleyen bir tedavi yöntemi: Proloterapi.
Solmaz İ, Yıldız S, Çifçi ÖT, Öztürk GY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 65-72.
su ile masaj yapmak daha doğrudur. Ayak bileğine bandaj uygulamak hem ödemi azaltır hem
de ekleme dıĢ destek sağladığı için doğal yapıyı zayıflatır. Bırakalım ödem oluĢsun ve
inflamasyon baĢlasın. Zaten kendini sınırlayan doğal bir inflamasyondan bahsediyoruz. RICE
prensibi ile iyileĢmeyi kendimiz bloke ediyoruz. Kısa vadede ağrı geçiyor belki; ama uzun
vadede tekrar burkulmaya eğilimli, stabil olmayan sarsak bir ayak bileği kalıyor ve
tekrarlayan ayak bilek burkulmaları, yaĢam kalitesinde düĢme, iĢ performansında azalma ile
sorun devam ediyor. Aynı Ģekilde diz osteoartriti için verdiğimiz NSAII ağrı kesiciler
patogenezi düzeltmediği gibi, kıkırdak sentezi için gerekli prostoglandinlerin sentezini
baskılayarak kondrogenezi inhibe ediyorlar ve dejenerasyona gidiĢi hızlandırıyorlar (ġekil 4).
Uluslararası kılavuzların büyük eklemlere yılda 3 kez yapılmasına izin verdiği steroidler
gerçekten masum mu? Steroidler ile kısa bir süreliğine ağrısız hale gelen eklemler sonradan
proteze aday dizler haline geliyor. Proloterapiyi ön plana çıkaran, onu popüler yapan, bizlere
vermiĢ olduğu Ģu mesajdadır; dejeneratif eklemlerde kıkırdak rejenerasyonunu tetiklemesi,
ligament ve tendonların kalınlığını artırması ve güçlendirmesi. Nasıl mı? Hiperirritan
solüsyonlar (dekstroz, salarin vb.) ile ligamentlere, entesiz bölgelerine, kıkırdaklara, fasyalara
ve eklem içine enjeksiyonlar yapıyoruz. Vücut bu bölgelere öncelikle bir temizlikçi görevi
olan makrofajları, sonrasında yeni doku oluĢmasını sağlayacak fibroblastları gönderiyor. Bu
hücrelerden salgılanan anabolik sitokinler (TGF-B, IL-2, IL-3 ve IL-4) ise esas iĢi yapıyorlar.
Sentezlenen kollajenler, eklemi stabilize eden ligament çap ve gücünü artırıyorlar ve ağrıyı
azaltıyorlar. Sonuç olarak, proloterapi gerçek iyileĢmeyi vaat ediyor gibi gözükmektedir. Bir
sporcu için menisküs yaralanmaları, ön ve arka çapraz bağ yaralanmaları, golfçü dirseği,
tenisçi dirseği, jumper’s knee, ayak bilek burkulması, plantar fasiit vb. spor hayatını tehdit
eden yaralanma tipleridir. Toplumun genelinde sık görülen migren, kronik bel ağrısı, boyun
ağrısı, sırt ağrısı, topuk dikeni, fibromiyalji, ayrıca omurganın ve eklemlerin dejeneratif
artritleri yaĢam kalitesini azaltan, iĢ gücü kaybına yol açan, depresyon ve uyku bozukluğuna
yol açarak psikiyatrik komponentin eĢlik ettiği çözüm bekleyen hastalıklardır. Proloterapi bu
tür hastalıklar için alternatif ya da tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olarak gerekli ilgiyi
beklemektedir (ġekil 5). Proloterapi ve sonrasında hastalara verilecek egzersiz programı,
tedavinin etkisini oldukça artıracaktır.
Konumuzla ilgili olduğu için, dikkatinizi bir yöne çekmeye çalıĢacağım. Tıp eğitiminde
bizlere öğretilen bir Ģey vardır. Ağrının kaynağı olarak, kas-iskelet ve sinir sistemi üzerine
yoğunlaĢılmakta, ligament, tendon ve fasyaların yer aldığı destek doku üzerinde yeterince
durulmamaktadır. Bu yapıların sinirsel innervasyonu çok yoğundur ve ağrıların çoğu
buralardan kaynaklanır. Kasları boylu boyunca saran zar Ģeklinde fasyalar vardır. Bu
bölgelerde bulunan tetik noktalar, yansıyan ağrıların önemli bir nedenini oluĢtururlar.
Örneğin, muayene sırasında palpasyonla ağrının kaynağını araĢtırırken bazen kalçadaki bir
ağrının nedenini bacaktaki gastroknemius kasının lateral baĢında bulabiliriz. Yine yıllarca
gerilim tipi baĢ ağrısı diye tedavi edilen bir hastayı, dikkatlice muayene edersek oksipital
68
Tarihin tozlu raflarında bekleyen bir tedavi yöntemi: Proloterapi.
Solmaz İ, Yıldız S, Çifçi ÖT, Öztürk GY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 65-72.
bölgedeki tetik noktalardan kaynaklanan, baĢın bir yarısında ve gözün arkasında hissedilen
yansıyan bir ağrıyla karĢılaĢabiliriz. Bağlar, tendonlar, entezisler ve fasyalardaki tetik
noktalardan kaynaklanan ağrılar oldukça fazladır. Ama bu anatomik yapılara yönelik
farkındalığımızın olmaması esas patolojiyi yakalamamızı ve sorunu çözmemizi
engellemektedir. Yansıyan ağrının kaynağını ya da proloterapi enjeksiyonu uygulayacağımız
hassas noktaları sadece iyi bir muayene ile bulabiliriz.
Literatüre baktığımızda ise 1980 yılından sonra proloterapi ile ilgili çalıĢmaların sayısı artıĢ
göstermektedir. Yine de randomize kontrollü çalıĢmaların sayısı yetersizdir ve mevcut data
daha çok randomize olmayan kontrollü çalıĢma ve olgu sunumları Ģeklindedir. Son birkaç
yılda dünyada olduğu gibi ülkemizde de proloterapi tedavisi daha popüler hale gelmektedir.
Hekimlerin tedavi yelpazelerinin geniĢlemesi ve tedavi seçeneklerinin artması onları hastaya
sunacakları seçenekler konusunda daha da rahatlatacaktır.
Şekil 1. Dr.Hemwall, Dr.Hackett'tan proloterapi öğreniyor
69
Tarihin tozlu raflarında bekleyen bir tedavi yöntemi: Proloterapi.
Solmaz İ, Yıldız S, Çifçi ÖT, Öztürk GY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 65-72.
Şekil 2. Diz Osteoartritinde Proloterapi uygulaması (Uzm. Dr. Ġlker Solmaz’ın resim
arĢivinden)
NSAII’lerin eklem üzerine etkileri
Kondrosit çoğalmasında azalma
Kollajen sentezinde azalma
Glukozaminoglikan sentezinde azalma
Prostaglandin sentezinde azalma
Proteoglikan sentezinde azalma
Hücre matriks elemeanlarının sentezinde azalma
Ekleme binen yükte artış
Eklem aralığında daralma
Osteoartritte radyolojik ilerleme
Eklem protezi riskinde artış
Şekil 3. Nonsteroid Antiinflamatuar ilaçların uzun dönem kullanımlarının eklem üzerine
etkileri
70
Tarihin tozlu raflarında bekleyen bir tedavi yöntemi: Proloterapi.
Solmaz İ, Yıldız S, Çifçi ÖT, Öztürk GY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 65-72.
Doku Hasarı
Kondrosit Stimülasyonu
NSAII kullanımı
Doku Tamirinin inhibisyonu
Ekstraselüler matriks
sentezinde artış
Ekstraselüler Matriks ve
Proteoglikan sentezinde
azalma
Doku Tamiri
Eklem kıkırdağında hasar
Şekil 4. NSAII kullanımına bağlı geliĢen Osteoartritte kıkırdak dejenerasyonunun patogenezi
Şekil 5. Gonartroz vakalarından bir hasta. Solda proloterapi tedavisi öncesi dizin medialinde
geliĢen daralma görülüyor. Sağda ise 6 seans proloterapi enjeksiyonu sonrası kıkırdak
rejenerasyonuna bağlı eklem aralığında artma görülüyor. (Uzm. Dr. Ġlker Solmaz’ın resim
arĢivinden)
71
Tarihin tozlu raflarında bekleyen bir tedavi yöntemi: Proloterapi.
Solmaz İ, Yıldız S, Çifçi ÖT, Öztürk GY.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 65-72.
Kaynaklar
1.
2.
3.
4.
5.
Journal of Prolotherapy 1(1), 2009.
Journal of Prolotherapy 2(1), 2010.
http://www.caringmedical.com/prolotherapy
http://www.caringmedical.com/therapies/hackett_hemwall_prolotherapy.asp
http://prolo-terapi.com/?Syf=4&pt=FOTOĞRAFLAR
72
İNTEGRATİF TIP DERGİSİ
TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE
REVIEW / DERLEME
1
2
Sedat Yıldız , Mustafa Hulusi Ağaoğlu
1
Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Fiziksel Tıp ve
Rehabilitasyon, Isparta
2
Kayropraktik Omurga Sağlığı Derneği, İzmir
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ KILAVUZLARI IŞIĞI ALTINDA KAYROPRAKTİK
(CHIROPRACTIC IN THE LIGHT OF WORLD HEALTH ORGANIZATION GUIDELINES)
Yıldız S, Ağaoğlu M. Dünya Sağlık Örgütü kılavuzları ışığı altında kayropraktik. Integr Tıp Derg.
2013;1(2):73-76.
Yazışma Adresi: Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, Isparta – Türkiye
E posta: [email protected]
Kabul/Yayın Tarihi: 28 Haziran 2013
Kayropraktik
Dünya Sağlık Örgütü Kayropraktik Kılavuzuna göre (2005);
Kayropraktik, sinir-kas-iskelet sistemleri bozukluklarının teşhisi, tedavisi ve önlenmesi ve bu
bozuklukların genel sağlık üzerindeki etkileri ile ilgili sağlık hizmeti veren, subluksasyon
(çıkık ve kırık olmadan ekseni bozulmuş normal eklem) üzerinde özel bir odaklanma ile
patolojik eklem biyomekaniğini düzeltme yapan ve vücudun doğal olarak iyileşmesini
sağlayan ve bu alan içerisine giren manuel teknikleri içeren bir uzmanlıktır.
Dünya Kayropraktik Federasyonu`na göre (Sözlük tanımı, WFC - World Federation of
Chiropractic, 2001);
Kayropraktik kas-iskelet sisteminin mekanik rahatsızlıklarının tanı, tedavi ve
önlemlenmesinde ve bu mekanik rahatsızlıkların genel sağlık ve sinir sistemi üzerinde etkileri
ilgili bir sağlık mesleğidir. Omurganın mekanik bozukluklarını düzeltmek başta olmak üzere,
yumuşak doku ve diğer eklem manuel tedavilerine önem verir.
Dünya Sağlık Örgütü kılavuzları ışığı altında kayropraktik.
Yıldız S, Ağaoğlu MH.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 73-76.
Kayropraktik Uygulama Endikasyonları
Akut ve kronik boyun ve bel ağrısı,
Kronik servikal bölge kaynaklı baş ağrısı,
Ani fleksiyon- ekstansiyon zorlanmaları ile ilişkili durumlar,
Lomber spinal stenoz,
Lomber-torakal ve servikal disk hernilerinin erken konservatif tedavisi,
Akut ve kronik yumuşak doku zorlanmaları,
Burkulmalar, tendinitler,
Miyofasiyal ağrı sendromu,
Mesleki ve spor ile ilişkili rekreasyonel kas-iskelet sistemi yaralanmaları,
Geriatrik yaş grubunun kas-iskelet sistemi sorunları (osteoartrit vb),
Mekanik faset eklem kaynaklı, biyomekanik disfonksiyonlar,
Koksiks dislokasyonları,
Skolyoz,
Radikülopatiler (progresif motor defisit ve kauda equina sendromu saptanmayan sinir kökü
irritasyonları),
Çeşitli eklem (omuz,
disfonksiyonları
sakroiliak
eklem,
Kayropraktik Uygulama Kontrendikasyonları
Odontoid hipoplazi,
İnstabil odontoid,
Akut kırık,
Spinal kord tümörü,
74
temporo-mandibuler
eklem,
kalça,
diz)
Dünya Sağlık Örgütü kılavuzları ışığı altında kayropraktik.
Yıldız S, Ağaoğlu MH.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 73-76.
Osteomiyelit,
Hematom (spinal kord veya intra kanaliküler),
Menenjial tümör,
Vertebral tümör,
Fragmanlı disk hernisiyle birlikte olan ilerleyici nörolojik defisit,
Üst servikal omurganın Arnold Chiari malformasyonu,
Vertebral luksasyon,
Anevrizmal kemik kisti,
Dev hücreli kemik tümörü,
Osteoblastom,
Osteoidosteoma,
Ameliyat sonrası fiksasyon/stabilizasyon protezleri,
Kas ya da diğer yumuşak dokuların neoplastik hastalıkları,
Pozitif Kerning ya da Lhermit belirtileri,
Siringomiyeli,
Etiyolojisi bilinmeyen hidrosefali,
Kauda equina sendromu
Maliyet
Alternatif ve tamamlayıcı tedaviler ile birlikte uygulanan birinci basamak hekimlikle cerrahi
ve ilaç dışı yaklaşımların sağlık harcamalarını azaltabileceği bildirilmiştir (Sarnat, 2007).
Kayropraktik bakım, kas-iskelet sistemi sorunlarında ağrı ve disabiliteyi azaltırken, genel
sağlık durumunu geliştirir (Garner, 2007). Kayropraktik sağlık hizmeti bel ağrılarının
tedavisinde diğer tıbbi tedavilere göre daha az masraflıdır (Grieves, 2009). Bununla birlikte
yöntemin kesin olarak maliyet-etkin olduğunun gösterilemediğini belirten yayınlar mevcuttur
(Ernst, 2008).İdame/bakım tedavisi gibi uzun dönem tedavi stratejilerinin maliyet-etkinliği
bilinmemektedir (Leboeuf, 2008).
75
Dünya Sağlık Örgütü kılavuzları ışığı altında kayropraktik.
Yıldız S, Ağaoğlu MH.
Integr Tıp Derg 2013;1(2): 73-76.
Dünyada Mevcut Durum
Kayropraktik, elle tedavi yöntemlerinin en çok kullanılan çeşitlerinden biridir. 40 ulusal bölge
hükümetinde kanunlarla düzenlenmiştir. Avrupa Birliği ve komşu ülkelerde 16 ülkede yasal
düzenlemesi olan bir meslektir; 10 ülkede yasal düzenlemesi olan bir tedavidir, mesleki
düzenleme yoktur; 13 ülkede ise herhangi bir düzenleme yoktur.
Dünya Kayropraktik Federasyonu (WFC, 1988-2013); Türkiye’deki “Türk Kayropraktik
Derneğinin” de dahil olduğu 89 ülkenin ulusal Kayropraktik derneklerini temsil etmektedir.
Avrupa Kayropraktik Birliği (1932-2013); 20 Avrupa Birliği üyesi ülkenin ulusal derneği
genel kurulda yer almaktadır. Dünya Kayropraktik Federasyonu 3 ayda bir yönetim kurulu, 6
ayda bir genel kurul ve 2 yılda bir kez kongre düzenlemektedir. Avrupa Kayropraktik Birliği
3 ayda bir yönetim kurulu, 6 ayda bir genel kurul ve yılda bir kez kongre düzenlemektedir.
Eğitim müfredatı ile ilgili Avrupa Standardizasyon Komitesi ve Dünya Sağlık Örgütü
tarafından yayınlanan kılavuzlar bulunmaktadır. Müfredat, programın uygulandığı
katılımcıların önceki sağlık bilgilerine, ülkenin sağlık sistemine, ihtiyaçlarına ve kaynaklarına
göre değerlendirilir.
Ülkemizde Mevcut Durum
Kayropraktik Omurga Sağlığı Derneği 2008 yılında kurulmuştur. 2007 yılında Doğu Akdeniz
ve Orta Doğu Kayropraktik Federasyonu bölgesel toplantısı Türkiye`de yapılmıştır. Dernek
başkanlığında görev alan Mustafa H. Ağaoğlu, Kayropraktik Omurga Sağlığı Derneği
Başkanı, Dünya Kayropraktik Federasyonu (WFC) Delegesi, Uluslararası Kayropraktik Spor
Federasyonu (FİCS) Yönetim Kurulu üyesi, FİCS Dergisi Editörü, Avrupa Kayropraktik
Birliği (ECU) genel kurul üyesi, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu Kayropraktik Federasyonu
Başkan Yardımcısıdır. Sağlık Bakanlığı`nın konuyla ilgili yönetmelik çalışmaları devam
etmekte olup Kayropraktik Derneği, İntegratif Tıp Derneği ve bir üniversite işbirliği ile
ülkemizdeki ilk akademik kayropraktik okulu hekim ve diğer sağlık çalışanlarına yönelik
olarak 2014 yılı içinde düzenlenecektir.
Kaynaklar
1- WHO – Dünya Sağlık Örgütü, 2005.
2- Sözlük tanımı, WFC - World Federation of Chiropractic, 2001.
76

Benzer belgeler

1.Sayı - Dr. Sedat Yıldız. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı

1.Sayı - Dr. Sedat Yıldız. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dergi; Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Ortopedi ve Travmatoloji, Spor Hekimliği, Romatoloji, Nöroloji, Geriatri, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Algoloji, Endokrinoloji, Plastik Cerrahi, Psikiyatri,...

Detaylı

6.Sayı - Dr. Sedat Yıldız. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı

6.Sayı - Dr. Sedat Yıldız. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dergi; Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Ortopedi ve Travmatoloji, Spor Hekimliği, Romatoloji, Nöroloji, Geriatri, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Algoloji, Endokrinoloji, Plastik Cerrahi, Psikiyatri,...

Detaylı

ALTERNATİF BİR TEDAVİ SİSTEMİ: HOMEOPATİ AN

ALTERNATİF BİR TEDAVİ SİSTEMİ: HOMEOPATİ AN dışındaki ülkelerden yazı gönderen yazarlar için Başlık, Özet, Anahtar kelimeler ve

Detaylı