raporson - Birleşik Haziran Hareketi

Transkript

raporson - Birleşik Haziran Hareketi
OHAL’DE EMEĞİN DURUMU VE
EMEĞİN TÜRKİYESİ İÇİN MÜCADELE:
OHAL'DE EMEĞİN DURUMU VE
NETÜRKİYESİ
OLUYOR
? MÜCADELE:
EMEĞİN
İÇİN
NE OLUYOR? NE YAPMALI?
NE YAPMALI?
BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ
OHAL’de Emeğin Durumu ve
Emeğin Türkiyesi İçin Mücadele :
Ne Oluyor? Ne Yapmalı?
Raporu
Ağustos 2016
Birleşik HAZİRAN Hareketi Derneği
www.birlesikhaziranhareketi.org
Darbe teşebbüsü sonrası ve Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında toplumun
pek çok kesiminin kaygı eşiği yükselmişken ve kafa karışıklığı yaşamaktayken, bir tek kesim gayet net ve istikrarlı bir duruş sergiliyor: Sermaye. Bir kez
daha ortaya çıkmıştır ki, “sermaye puslu havayı sever”. Dolayısıyla, RTE’nin
“Allahın lütfu” diye nitelendirdiği 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı puslu ortamda, iktidarın ve sermayenin OHAL’i fırsat bilerek emekçi sınıfların
kazanımlarını hedef alan tüm uygulamalarının karşısında durmak gerekiyor.
Sermayenin olağan koşullarda planlayıp hayata geçiremediği uygulamaları
OHAL’de yangından mal kaçırırcasına yürürlüğe koymasının karşısında durmak gerekiyor. Son yıllarda, Türkiye’de işçi sınıfı, örgütlü mücadele ile kazandığı hakları ve edindiği mevzileri hızla kaybetmektedir. İşçinin, düzenli bir iş,
yaşanılabilir bir ücret ve sendikal örgütlenme ve yurttaşın, eğitim, sağlık ve
sosyal güvenlik hakları; sermayenin otuz yıldır bitmek tükenmek bilmeyen
talepleri karşısında yok sayılmaktadır. Güvencesiz çalışma, sürekli belirsizlik,
düşük ücretler, işsizlik korkusu ve uzun çalışma saatleri, iş ilişkisinin olağan
unsurları haline dönüşmüşken; çalışan ya da çalışmak isteği içerisinde olan insanlar için daha iyi bir gelecek umudu hızla sönmektedir.
OHAL’de “Ne Oluyor?” sorusuna vereceğimiz cevapların kapsamı, “Ne Yapmalı?” sorusuna verebileceklerimizden çok daha fazladır. Elinizdeki rapor, her iki
sorunun da cevabını kovalamakta, bu bağlamda Emeğin Türkiyesi için mücadele birikimi arttırmayı amaçlamaktadır.
Raporun “Ne Oluyor?” bölümünde emeğe dönük saldırıların en önemli mevzilerini tanımlamaya, “Ne Yapmalı?” bölümünde ise Emeğin Türkiyesi için savunulması gereken politikaların altını çizmeyi amaçladık.
NE OLUYOR?
1. Olağanüstü dönem, sermaye tarafından olağanüstü yağma fırsatı olarak
değerlendirilmektedir.
İçeriğinde kamunun ortak mallarına ve çalışanların birikimlerine el koymayı
hedefleyen Varlık Fonu oluşturulmasından kamusal alanların ve kurumların
özelleştirilmesine kadar birçok maddeyi içeren “Torba Yasa” Meclis Plan ve
Bütçe Komisyonu’nda 19 Ağustos’ta kabul edildi.
Bugüne dek fabrikalardan doğal ve kültürel varlıklara ; eğitimden, sağlığa,
kamu hizmetlerine; madenlere, üniversitelere değin önüne ne gelirse yandaşlarına satan AKP iktidarı, bugün de kamunun elinde kalan son varlıkları elden
çıkarmanın peşine düştü.
Darbecilerle hesaplaşma bahanesiyle bir yandan hukuk ve demokrasiyi askıya alarak fiili başkanlık rejimini hayata geçiren AKP, diğer taraftan rejimin
karakterine uygun biçimde kamu mimarisini yapılandırmakta ve ekonomik
programı aynı hızla yürürlüğe koymaktadır.
Ülkeyi yönetme krizinin neden olduğu ekonomideki hızlı düşüşe çare olarak uygulanan bu ekonomi programının kapsamı, gün geçtikçe netleşmektedir. Önce Uluslararası İşgücü Kanunu, çalışanların gelirlerinin bir kısmına
el koyacak olan zorunlu bireysel emeklilik, sonra işsizlik ve emeklilik fonunu
kemirecek olan Varlık Fonu, kara parayı ülkede aklayacak Varlık Barışı hayata geçirilmiştir. Son olarak da “olağanüstü özelleştirme programı” yürürlüğe
konulmaya çalışılmış, tepkiler üzerine askıya almıştır.
2. AKP’nin Olağanüstü Özelleştirme hamlesi, yandaş sermayeyi güçlendirme
ve emeğin tüm haklarını yok etme hamlesidir.
AKP’nin bugüne kadar uyguladığı dış tasarruflara dayalı ekonomi modeli, ülke sınırları içinde ve dışında siyasi başarısızlığına bağlı olarak tıkanmıştır.
Özelleştirmeler, ülkeye sıcak para çekmek adına hayata geçirilen uygulamalardan biridir. AKP, 13 yıllık iktidar dönemi boyunca piyasacı, yağma ve talana dayalı politikalarını hayata geçirmiştir. Bugün ise kamu-özel ortaklığı gibi
tekniklerle bu yıkımı hızlandırmakta, sermayeye yeni alanlar açmaktadır.
AKP’nin Olağanüstü Özelleştirme hamlesi, ucuz-güvencesiz-sosyal haklardan
yoksun çalışma biçiminin kurumsallaştırılmasından bağımsız değildir. Çoğu
kez RTE’nin de dile getirdiği gibi AKP ülkeyi, üzerindeki varlıklarıyla birlikte A.Ş
olarak görmekte, ülke vatandaşlarını da bu A.Ş’nin işçileri gibi rejimine uygun
çalıştırmaya çalışmaktadır.
Bugün, geniş bir özelleştirme hamlesinin, Saray merkezli daha konsolide
bir yandaş sermaye oluşturma tasarımıyla yakından bir ilişkisi vardır. Ucuza
kapatılan kamu varlıklarından oluşacak rantın yandaş sermaye ve siyasi kad-
rolar arasında paylaşılması, emek sömürüsünün tepe tepe yaygınlaştırılması,
15 Temmuz’dan sonra rejimin tek sahibi olarak kalan AKP’nin ekonomik kılıflı
siyasi öncelikleri arasında yer almaktadır.
3. 15 Temmuz’un yarattığı puslu ortamda, sermaye fırsatı ganimet bilerek
topluma Türkiye Varlık Fonu gibi projeler dayatmaktadır.
Öncelikle Türkiye’de, “Sovereign Wealth Fund” diye adlandırılan bir “Ulusal Yatırım Fonu” (UYF) kurulmasının objektif koşulları olmadığını vurgulamak gerekiyor. Çünkü bu fonlar genellikle, cari işlemler fazlası ve bütçe fazlası veren,
dış borcu bulunmayan ülkeler tarafından kuruluyor. En çok da, enerji ve emtia
kaynaklı yüksek döviz geliri bulunan devletler UYF’lere yöneliyor. Böylelikle
hem bu fon fazlalarını uluslararası piyasalarda değerlendirmek fırsatını yakalamak istiyorlar, hem de emtia fiyatlarının yüksek oynaklığa sahip olduğunu
göz önüne alarak risklerini azaltmaya çalışıyorlar.
Tablo: Dünyanın En Büyük 10 Ulusal Yatırım Fonu
Ülke Fonun Adı
Varlıkları (Milyar Dolar)
1 Norveç
2 BAE
3 ÇİN
4 S.ARABİSTAN
5 KUVEYT
6 ÇİN
7 HONG KONG
8 SİNGAPUR
9 KATAR
10 ÇİN
Hükümet Emeklilik Fonu Abu Dabi Yatırım Kurumu
Çin Yatırım Şirketi
SAMA Yabancı Yatırım
Kuveyt Yatırım Şirketi
SAFE Yatırım Hong Kong Yatırım Portföyü
Singapur Hükümeti Yatırım Portföyü
Katar Yatırım Kurumu
Ulusal Sosyal Güvenlik Fonu
871
792
747
598
592
474
442
344
256
236
Kaynağı
Petrol
Petrol
Emtia Dışı
Petrol
Petrol
Emtia Dışı
Emtia Dışı
Emtia Dışı
Petrol
Emtia Dışı
Yukarıdaki tabloda görüleceği gibi, önde gelen fonlar ya petrol gelirlerine,
ya da başta Çin olmak üzere Asya ülkelerinde yüksek sanayi malları ihracat
gelirlerine dayanıyorlar. Rusya da ilk 10’da temsilcisi bulunmamasına karşın,
çok sayıda fonla doğal gaz ve petrol gelirlerini yurt dışı portföy yatırımlarına
yönlendiriyor. Enerji fiyatlarının şimdiki gibi düşük seyrettiği dönemlerde de,
satışa geçerek bütçeye destekte bulunuyor, kamu hizmetlerinin aksamamasını, memurların ve emeklilerin maaşlarının ödenebilmesini sağlıyor. Dünyanın
en büyük fonuna sahip Norveç’te hükümet her yıl fonun yüzde 4’ünü satarak,
bütçe açığını kapatma yetkisine sahip. 2016’nın ikinci, üçüncü ayında bu kapsamda 3 milyar dolarlık satış yapıldı, yıl sonuna kadar satışların 10 milyar doları bulması bekleniyor. Fonun tüm hamleleri şeffaf biçimde gerçekleşiyor, bu
servetin asıl sahibi Norveçli yurttaşlar tarafından da yakından izleniyor, zaman
zaman sıkıca eleştiriliyor.
UYF’lerin toplam portföyleri son rakamlarla 7.2 trilyon doları buluyor. Bu fonların yaklaşık yüzde 60’ı enerji gelirlerine dayanıyor. Ülkelerin merkez bankaları daha çok kısa vadeli likidite gereksinimleri için döviz rezervi tutuyor. Orta
ve uzun vadede daha yüksek getiri sağlamak için ise UYF’ler yabancı hisse
senedi ve tahvil yatırımlarına yöneliyorlar. 2007 küresel kapitalist kriz öncesi, trilyonlarca dolarlık bu fonlar, “finansal küreselleşme” sürecini hızlandırdı,
piyasaların aşırı şişmesine katkıda bulundu. Büyük fon sahibi ülkelerin Norveç
dışında, baskıcı rejimlere sahip bulunması nedeniyle de, UYF’ler zamanla siyasi
güç aygıtlarına dönüştüler, jeopolitikte etkili aktörler haline geldiler.
2007 krizi sonrası faizlerin düşmesi, likiditenin genişlemesiyle bu fonların getirileri iyice geriledi. Enerji ve emtia fiyatlarındaki düşüş trendi ise gelir kaynaklarını kuruttu. Bazı fonların bütçeye destek için portföylerini boşaltma hamlesi
ise, başta Avrupa borsaları piyasalarda satış baskısı yarattı. Yeni bir küresel kriz
dalgasında UYF’ler günah keçisi ilan edilirse kimse şaşmasın…
Türkiye ise bilindiği gibi kronik cari işlemler açığı veren, bütçe açıklarını sınırlamaya çalışan, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini kısa vadeli yükümlülüklerini bile karşılamak için yeterliliği tartışılan bir ekonomiye sahip. Sürekli
tasarruf yetersizliğinden şikayet eden, cari açığını “sıcak para” akımlarıyla, yani
yabancıların tasarruflarıyla finanse eden bir ülke. Bu nedenle de, başta Körfez
monarşileri, hükümetleri UYF’lerin Türkiye’ye yatırım yapmaları için sürekli ricacı olduğu biliniyor.
Peki, Türkiye neden kronik bir kaynak sıkıntısıyla karşı karşıya iken, Varlık
Fonu kurma hamlesine girişiyor?
Yandaş yorumcuların, “Dünyada Türkiye’den başka stratejik yatırım yapılacak
ülke kalmadı” martavallarına konu olan Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü, yeni
hava limanı, nükleer santraller, alt yapı projeleri gibi “mega projeler” için artık
yabancı kaynak bulmak iyice zorlaştı. ABD ve AB’nin Türkiye’yi jeopolitik yalnızlığa itebileceği korkusuyla da, yabancı kreditörlerin ülkeden tamamen elini
eteğini çekeceği endişesi hissediliyor.
Bu sıkışmışlık AKP rejimini Türkiye Varlık Fonu A.Ş.’yi kurmaya yöneltti. Sermayesi Özelleştirme Fonu’ndan sağlanacak, böylece özel hukuk hükümlerine
tabi olacak, Sayıştay denetiminden sıyrılması sağlanacak. Bir fonun tanımı gereği önce varlıkları, gelirleri bulunur, bu varlıkları daha yüksek getiri sağlamak
için kullanır. Halbuki elde bu fona katkı sağlayacak kaynağı yok. Açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla kaynak menkul kıymetleştirme yoluyla, yani fonun
bono ve tahvillerini satarak sağlanacak. Korkulur ki, geçmişte SSK’nın prim
gelirleri nasıl düşük faizli devlet tahvilleriyle heba edildiyse, benzer bir süreç
yaşanacak.
“G-20 ülkelerinden Ulusal Fonu bulamayan bir Türkiye var” iddiası da külliyen
yalandır. İnceleyenler ABD, İngiltere, Almanya ve Japonya’da bu tür bir fon bulunmadığını göreceklerdir.
4. Olağanüstü dönemde, emekçilerin birikimlerine göz dikilmektedir.
Türkiye Varlık Fonu gibi projelerle öncelikle gözlerin İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki emekçi paralarına dikildiği anlaşılıyor. Son rakamlara göre, fondaki birikim 98.3 milyar liraya ulaşarak 100 milyar lira sınırına dayandı. Ayrıca Zorunlu
Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) hesaplarında birikecek paralara da el atılarak
emekçilere ikinci bir kazık planlanıyor. Diğer bir nakit kaynağını ise özelleştirme gelirleri oluşturacak.
Askıya alınan Özelleştirme İdaresi’ne devredilmesi planlanmış TRT, TPAO, Vakıflar Genel Müdürlüğü, DSİ, Çay Kur, Şeker Kurumu ve Türkiye Taş Kömürü
Kurumu gibi kamu kuruluşlarının mal varlıkları elden çıkarılacaktı. Başta kamu
arsa ve taşınmazları, bu varlıklar yandaş müteahhitlere peşkeş çekilirken,
elde edilen kaynaklar da Fon’a devredilerek, sorumsuz ve denetimsiz projelerin önünde hiç bir engel kalmayacaktı. Bu tehlike şimdilik savuşturulmuştur ancak sıcak paraya ihtiyaç duyan AKP iktidarının başka bir siyasi ve/veya
ekonomik kriz sonrası devlet kurumlarının satışını tekrar gündeme getireceği
aşikardır. [Bkz. EK 1]
5. Olağanüstü dönemde, olağanüstü bir hızla yasalaşan Bireysel Emeklilik
Sistemi ile emekçilerin sırtından ulusal tasarruf yapılması amaçlanmaktadır.
1 Ağustos 2016 tarihinde TBMM’ye sevk edilen Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 10
Ağustos 2016 tarihinde yasalaşması ile emeklilik sisteminin devletin temel bir
sorumluluğu olmaktan çıkarılarak uzun vadede özelleştirilmesinin önü açılmıştır.
Bireysel emeklilik fonları, Dünya Bankası ve IMF’nin 1980’li yıllardan itibaren
yaygınlaştırdığı neoliberal politika araçlarıdır. Bu modelin pilot ülkesi de, bilindiği gibi Pinochet darbesi sonrası Şili olmuştur. Bireysel emeklilik fonlarının
amacı, mali piyasalara ve böylelikle özel sektör yatırımlarına kaynak sağlamaktır.
Bireysel emeklilik sistemi, işçi sınıfının ücretlerinden kanun zoruyla yapılacak
prim kesintilerinin bireysel emeklilik fonlarına yatırılması üzerine kuruludur.
Sermaye, ekonomide tasarruf oranlarını yükseltmek için tek kaynak olarak işçi
ücretlerine yönelmiştir. İşçi kendi yaşamında yapamadığı tasarrufu kanun zoruyla sermaye sınıfı için yapacaktır. Buna karşın elde edeceği getiri, piyasaların
oynaklıklarına, kaprislerine tabidir.
BES’ten yararlanmak için mutlaka prim yatırmak gereklidir; oysa toplumun
çeşitli yoksun ve yoksul kesimleri de sosyal devlet politikaları gereği KES içinde kendilerine yer bulabilir ve emeklilik hakkına kavuşabilirler. KES içinde bir
sigortalının ölümü halinde emeklilik maaşının belirli bir oranı çocuk ve eşlere
kalabilirken BES içinde böyle bir şey söz konusu değildir.
Zorunlu bireysel emeklilik sistemi ile işçiler daha da yoksullaşacaktır. Ülkemizde çalışma çağı olarak kabul edilen 15-64 yaş grubundan 53 milyonu aşkın kişi çalışmaktadır. 26,3 milyon kişi bireysel kredi borçlusudur. 2,3 milyon
kişi konut kredisi, 22,1 milyon kişi kredi kartı, 18,4 milyon kişi ise ihtiyaç kredisi
borçlusudur.
Ülkemizde 5 milyona yakın işçi asgari ücret düzeyinde ya da altında ücret geliriyle yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşamaktadır. Yapılacak olan düzenleme ile asgari ücretlilerin gelirinden yüzde 3’lük bir kesinti zorunlu bireysel
emeklilik sistemine aktarılacaktır. Bu yaklaşık 50 TL’lik bir kesinti demektir.
Halihazırda asgari ücretlilerin geliri 9. aydan itibaren yüzde 20’den hesaplanan
gelir vergisi kesinti ile 70 TL düşerken, bu yapılan kesintiler ile eritilmiş olacaktır. 1 Ocak 2017’de yapılacak asgari ücret zammı da bu şekilde buharlaşacaktır.
6. Olağanüstü dönemde, sermaye emeğin haklarının gaspına yönelmektedir.
Darbe sonrası, Oda ve Borsa Başkanları İstişare Toplantısı’nda RTE’nin sözleri manidardır: “Sizlere güveniyorum.” Ardından ise konuşmasına, sermayenin
ayağına dolanan emeğe dair tüm düzenlemeleri ortadan kaldırma vaadiyle
devam etmiştir:
“Diyelim ki bir işçiden memnun değilsin, kapıya koyuyorsun, ihbar tazminatını,
kıdem tazminatını veriyorsun, gidiyor iş mahkemesine tekrar geri gönderilip
bu defa farklı bir ikramiye ödemek suretiyle almak zorunda kalıyorsun. Bun-
ları bizim gözden geçirmemiz, gerek özel sektör, gerek devletin bu anlayıştan
kurtulması gerekmez mi? Bir insan çalıştığı kuruma eğer ihanet içindeyse,
faydalı değilse bu insanı sırtımızda taşımaya mecbur değiliz. Tekme tokat kapıya koyalım demiyorum, ihbar ve kıdem tazminatını verirsin ‘başının çaresine bak’ dersin. Hukukta buna amir. Ben ekonomi, iş hukuku okudum. Kalkıp
‘devletin malı deniz yemeyen domuz’, girdin mi içeri ölene kadar kal orada,
böyle bir şey olmaz.” [Kaynak: http://www.haberler.com/cumhurbaskani-erdogan-dan-is-adamlarina-sizlere-8673664-haberi]
İş güvencesi, yasalarda düzenlemiş haliyle, işverene kıdem ve ihbar tazminatı
ödeyerek işçiyi kapının önüne koyma hakkını vermektedir. İş güvencesi, sadece işveren işçiyi hiçbir neden yokken keyfi olarak işten çıkarttığında yargısal
denetime açık bir düzenlemedir. Ayrıca, yasa, işverenin keyfi olarak çıkardığını belirlese de sadece tazminat ödeyerek yargı kararına uymama imtiyazı da
tanımaktadır. Peki işverenler ne istemektedirler? İşverenler, “iş güvencesi”ne
yönelik yasal süreçleri dahi kendilerine yapılmış bir haksızlık olarak sunuyorlar.
OHAL döneminde, “milli mutabakat” söylemi dayatılırken, sermaye sınıfının
kendi çıkarlarını, hiçbir mutabakat aramaksızın siyasi irade haline getirmesinin
karşısında durmak elzemdir.
NE YAPMALI?
1. Özelleştirme karşıtı mücadele yükseltilmelidir. Özelleştirme furyası tepkiler üzerine durdurulmuştur. Ne var ki, AKP iktidarda kaldığı müddetçe sermaye ajandası yeni bir özelleştirme dalgasına yol açacaktır.
2. Özelleştirme kapsamında olan ve özelleştirilen kamu işletmelerindeki
emekçilerin tüm hak kayıplarına karşı durmak gerekmektedir. Güvenceli çalışma hakları iade edilmeli, esnek, taşeron, kiralık işçi vb. tüm emek düşmanı
uygulamalara son verilmelidir.
3. Yeni yolsuzluk ve usulsüzlük kapılarının açılmasına karşı durulmalıdır.
Türkiye Varlık Fonu, şeffaflıktan ve kamu denetiminden uzak harcamalarla
RTE ve şürekası için yeni bir böbürlenme fırsatı yaratacaktır. Siyasi ve kayırmacı eğilimler devam ettiği sürece yandaşların besleneceği bir mekanizma
haline gelmesi de ihtimaller dahilindedir. Türkiye’nin böyle plansız, programsız,
emekçi halkın paralarıyla yeni maceralara atılmasına karşı durulmalıdır.
4. Borçla ayakta duran emekçilerin sade tasarrufu değil, bu tasarrufu gerçekleştirebilmek için gelir seviyesi yükseltilmelidir. BES ile zaten borç batağında yaşayan çalışanlara yeni bir yük getirilmektedir. Çalışanlardan kesinti
yerine, onları borç batağından kurtaracak şekilde refah gelir düzeyinin yükseltilmesi mücadelesi verilmelidir.
5. BES’te “cayma” hakkı kullanılmalıdır. Öncelikle, işçi sınıfı BES düzenlemesi içinde yer alan “cayma hakkı” konusunda bilgilendirilmelidir. Çalışan dilerse
BES dahil edildiğinin kendisine bildirildiği tarihten itibaren iki ay içerisinde cayma hakkını kullanacaktır. Cayma hakkını kullandığında kesilen tutarlar on gün
içerisinde kendisine ödenecektir.
6. Emekçiler için vazgeçilmemesi ve savunulması gereken kamu emeklilik
sistemidir. Bireysel emeklilik sistemi ile parası olanın, prim ödeyebilenin gelecekte kendini güvencede hissedebileceği bir düzenleme kabul edilemez.
Emeklilik, sadece parası olan müşterinin ulaşabileceği bir düzenleme değildir,
bir yurttaşlık hakkıdır. Dolayısıyla, emeklilik bir sosyal devlet politikası olarak
kamusal bir yurttaşlık hakkı olarak düzenlenmelidir. Emekçiler için güvenli bir
gelecek, BES’le piyasada bireysel tasarrufları ile değil, kamu emeklilik sistemi
ile toplumsal dayanışma ve kuşaklararası dayanışma ile mümkündür.
7. OHAL bahane edilip sendikal haklar sınırlanmamalı, engellenmemelidir.
Darbe girişimiyle bağlantılı olmayan durumlarda OHAL gerekçe gösterilip
sendikal hakların sınırlandırılması veya OHAL süresince engellenmesi alenen Anayasa’ya aykırıdır. OHAL süresince emeğin kazanımlarını törpülemeye
yönelik uygulamalar artarken, diğer bir yandan OHAL bahane edilerek çalışanların, sendikaların ve meslek örgütlerinin talepleri dikkate alınmamakta,
mücadeleleri engellenmeye çalışılmaktadır. Bu hukuksuzluğa ve emek düşmanlığına son verilmelidir.
8. Sermaye, bir kez daha “şimdi gülme sırası bizde” diyememelidir.
12 Eylül Darbesi’nden dört ay önce Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Olağan Genel Kurulu’nda, TİSK Başkanı, “şimdi gülme sırası bizde” demişti. Bu genel kurulda, işçi ve sendikalara yönelik tüm talepleri darbe sonrası
anayasaya girdi, yasa hükmünü aldı. Dolayısıyla, sermayenin OHAL dönemini
kendi çıkarlarını en çoklaştıracak şekilde düzenlemesinin karşısında durmak
için süreci iyi takip etmeli ve mücadele odakları örülmelidir.
9. Emekçilere dönük olağan dönemde yapamadıklarını OHAL’de yapabilmeleri önünde mücadele yükseltilmelidir.
Darbe girişimi öncesi, siyasal iktidarın gündeminde emeğe yönelik üç düzenleme vardı: Kıdem tazminatı fonu, taşeron yasası ve bireysel emeklilik sistemi.
Bireysel emeklilik jet hızıyla meclisten geçmiştir. Aynı şekilde emeğin haklarını
gasp eden iki diğer düzenlemeyi de puslu havada meclisten geçirmelerinin
önünde mücadele yükseltilmelidir.
Sonuç olarak, neoliberal politikaların Türkiye’deki mimarlarından Turgut Özal
döneminde başlayan süreç, özelleştirme ve UVF gibi uygulamalarla ulusal
sermaye ile uluslararası sermayenin entegrasyonunu yoğunlaştırmayı amaçladığı gibi, sermaye ilişkilerini daha da kalıcılaştırmaya yöneliktir. Kamusal varlıklarımızın, birikimlerimizin siyasi iktidar tarafından birkaç sermayedarın özel
mülkiyete dönüştürülmesine; ülkemizin üzerinde bulunan tüm değerleri ile
birlikte iktidarın şirketine dönüştürülmesine karşı en etkili yanıtı 2013 Haziran
Direnişi ile vermiştik. Yeniden Taksim’e ‘Topçu Kışlası’ planlarıyla bu talanı taçlandıran AKP iktidarı, bu peşkeş çekmelerde ve oldubittiye getirmelerde yine
bizleri karşısında bulacaktır.
Bilinmelidir ki, OHAL’de emek için koşullar iki misli karanlıksa biz de iki misli
kararlıyız.
Emeğin Türkiyesi için mücadeleyi yükselteceğiz.
EK 1:
Torba Yasa’da yer alan 35. Madde ile özelleştirilmesi planlanan ancak muhalefetten
gelen tepkiler üzerine “şimdilik” vazgeçtikleri
kuruluşlar, devletin topyekun satışının hedeflendiğinin de bir göstergesi idi.
! Satılık Devlet !
ÖZELLEŞTİRME YOLU AÇILAN KURULUŞLAR
Atatürk Orman Çiftliği
Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları
Merkezi Başkanlığı
Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü
Borsa İstanbul Anonim Şirketi Başkanlığı
Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ)
Genel Müdürlüğü
Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan
Başkanlığı
Çay İşletmeleri (ÇAY-KUR) Genel Müdürlüğü
Darülaceze Başkanlığı
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğü
Devlet Malzeme Ofisi (DMO) Genel Müdürlüğü
Doğal Afet Kurumu Sigortaları Başkanlığı
Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü
Enerji Piyasaları İşletme Anonim Şirketi
Ereğli Kömür- Havzası Amele Birliği Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı Başkanlığı
Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti
Ajansı Genel Sekreterliği
Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü
EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreterliği
EXPO 2020 İzmir Yönlendirme Kurulu
Başkanlığı
Gayrimenkul Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü
Hamitabat Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.
Genel Müdürlüğü
İller Bankası Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü
Kalkınma Ajansları
Kefalet Sandığı Başkanlığı
Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.
Genel Müdürlüğü
Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğü
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK)
Genel Müdürlüğü
Merkezi Finans ve İhale Birimi Başkanlığı
Merkezi Kayıt Kuruluşu
Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü
Milli Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve
NATO POL
Tesisleri İşletme Başkanlığı
Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi
Genel Müdürlüğü
Soma Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. Genel
Müdürlüğü
Süper-Toto Teşkilat Başkanlığı
Sulama Birlikleri
Sümer Holding A.Ş. Genel Müdürlüğü
Şeker Kurumu Başkanlığı
T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi (TCDD)
Genel Müdürlüğü
T.C Ziraat Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Başkanlığı
Tasarruf Mevzuatı Sigorta Fonu
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Genel Müdürlüğü
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanlığı
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
Taşımacılık
Anonim Şirketi (TCDD Taşımacılık A.Ş)
Türkiye Demiryolu Makineleri Sanayi
Makineleri Sanayii A.Ş (TÜDEMDAŞ) Genel
Müdürlüğü
Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel
Müdürlüğü
Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) Genel
Müdürlüğü
Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü
Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü
Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş Genel
Müdürlüğü
Türkiye Elektromekanik Sanayi A.Ş. Genel
Müdürlüğü
Türkiye Halk Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü
Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. (TÜRK
EXIMBANK) Genel Müdürlüğü
Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Sekreterliği
Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ)
Genel Müdürlüğü
Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi A.Ş. (TÜLOMSAŞ) Genel Müdürlüğü
Türkiye Petrolleri A.O. (TPAO) Genel Müdürlüğü
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel
Müdürlüğü (TRT)
Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü
Başkanlığı
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü
Türkiye Uydu Haberleşme ve İşletme (TÜRKSAT) A.Ş. Genel Müdürlüğü
Türkiye Vagon Sanayi A.Ş. (TÜVASAŞ) Genel
Müdürlüğü
Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı
Başkanlığı
Yeniköy-Yatağan Elektrik Üretim ve Ticaret
A.Ş. Genel Müdürlüğü
ÖZEL BÜTÇELİ DİĞER İDARELER
Ölçe Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Atatürk Araştırma Merkezi
Atatürk Kültür Merkezi
Türk Dil Kurumu
Türk Tarih Kurumu
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu
Türkiye Bilimler Akademisi
Türkiye Adalet Akademisi
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Spor Genel Müdürlüğü
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
Orman Genel Müdürlüğü
Vakıflar Genel Müdürlüğü
Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü
Türk Akreditasyon Genel Müdürlüğü
Türk Standartları Enstitüsü
Türk Patent Enstitüsü
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
Ceza ve İnfaz Kurumları Tutukevleri İş yurtları
Kurumu
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Mesleki Yeterlilik Kurumu
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
Karayolları Genel Müdürlüğü
Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı
Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı
Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı
Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Türkiye Su Enstitüsü
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Kamu Denetçiliği Kurumu
Türkiye İnsan Hakları
Sonuç olarak, neoliberal politikaların Türkiye’deki mimarlarından Turgut
Özal döneminde başlayan süreç, özelleştirme ve UVF gibi uygulamalarla
ulusal sermaye ile uluslararası sermayenin entegrasyonunu yoğunlaştırmayı amaçladığı gibi, sermaye ilişkilerini daha da kalıcılaştırmaya yöneliktir. Kamusal varlıklarımızın, birikimlerimizin siyasi iktidar tarafından birkaç
sermayedarın özel mülkiyete dönüştürülmesine; ülkemizin üzerinde bulunan tüm değerleri ile birlikte iktidarın şirketine dönüştürülmesine karşı
en etkili yanıtı 2013 Haziran Direnişi ile vermiştik. Yeniden Taksim’e ‘Topçu
Kışlası’ planlarıyla bu talanı taçlandıran AKP iktidarı, bu peşkeş çekmelerde
ve oldubittiye getirmelerde yine bizleri karşısında bulacaktır.
Bilinmelidir ki, OHAL’de emek için koşullar iki misli karanlıksa biz de iki
misli kararlıyız.
Emeğin Türkiyesi için mücadeleyi yükselteceğiz.
BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ