cilt_I - Tarım Ekonomisi Derneği

Transkript

cilt_I - Tarım Ekonomisi Derneği
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Güneydoğu Anadolu Projesinde (GAP) Tarım potansiyeli ve GAP
Eylem Planı
Sadrettin KARAHOCAGĐL
1
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sahip
olduğu kaynakları değerlendirerek bu yörede yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini ve
yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgelerarası farklılıkları gidermeyi ve ulusal düzeyde
ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Proje 9 ilimizin yer aldığı ( Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis,
Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak), alan ve nüfus açısından ülkemizin yaklaşık % 10’luk
bölümüne tekabül eden Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde uygulanmaktadır.
Türkiye’de yaklaşık 28 milyon hektar alan işlenmekte olup bu alanın % 11,4’ü
(3,2 milyon ha) ile ülkemiz su potansiyelinin 1/4’ü GAP Bölgesi’nde yer almaktadır.
GAP kapsamında 22 baraj ve 19 hidroelektrik santralinin yapımı öngörülmüştür.
GAP’ın tamamlanmasıyla 1.82 milyon hektar (ha) alan sulamaya açılacak, yılda 27
milyar kilovatsaat hidroelektrik enerji üretimi ile ülke enerji ihtiyacının büyük bir bölümü
karşılanacaktır. Hidroelektrik santralleri ve sulama projelerinin yanı sıra, tarım, sanayi,
enerji, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımları ile bölgenin
ekonomik ve sosyal göstergelerinin ülke ortalamasına getirilmesi hedeflenmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin lokomotif sektörü tarımdır. Bölgede 7.5
milyon ha alanının 3.2 milyon ha’lık kısmı tarımsal faaliyetlere elverişlidir. Bilindiği gibi
sulama GAP ın en önemli altyapı yatırımlarından biridir. Yaklaşık 2.1 milyon ha’lık brüt
alan sulama potansiyeline sahiptir (Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin
%20’sine karşılık gelmektedir). Bu alanın 1 822 000 ha’ı Devlet Su Đşleri Genel
Müdürlüğünce (DSĐ) sulamaya açılacaktır.
Bölge’de Fırat ve Dicle havzalarında 2009 yılı sonu itibari ile toplam 300 397 ha
(%16,5) alan sulamaya açılmış, 72 093 ha’lık (% 4) alanın da halen sulama şebeke inşaatı
devam etmekte olup, 1 449 510 ha (% 79,5) ise projelendirme, planlama ve etüd
aşamasındadır. Bununla birlikte, GAP Eylem Planı (2008–2012) ile söz konusu projelere
hız verilmiş olup, 2012 yılı sonunda mevcut sulama alanına ilave olarak 788 461 ha alan
daha suya kavuşturularak, toplam sulama alanının yaklaşık 1 060 000 ha alana çıkarılması
hedeflenmektedir.
Türkiye’nin bölgesel kalkınmaya yönelik en büyük yatırımı olarak tanımlanan
GAP’ın sulama projeleri tamamlandığında şimdiye kadar devlet eliyle gerçekleştirilen
sulama alanına eşit bir alan daha sulu tarıma açılmış olacaktır. Böylece, projenin
tamamlanmasıyla ortaya çıkacak yüksek tarım ve sanayi potansiyeli ile bölgede
ekonomik hasıla 4,5 kat artacak, yaklaşık 3,8 milyon kişiye istihdam olanağı
sağlanacaktır.
GAP Master Planı, Bölge'yi "Tarım ve Tarıma Dayalı Đhracat Merkezi" haline
getirmeyi hedeflemektedir. Bölge'nin imalat sanayinin esas olarak tarıma dayalı olması,
hem tarıma girdi veren hem de tarım ürünlerini işleyen sanayiler için büyük bir yatırım ve
gelişim potansiyeli barındırmaktadır. Bölge'nin zengin doğal kaynakları ile kullanım
şeklinin değişmesi bölgesel kalkınma stratejisinin temelini oluşturmaktadır
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin toplam arazi varlığının (7.5 milyon ha)
%43,6’sı bitkisel üretim (3 290 575), %29,4’ü çayır-mera (2 214 473) ve %19,2’si
orman-fundalık (1 451 185) arazisidir.
Türkiye’de ortalama işletme büyüklüğü 61 dekar iken, GAP alanında
ortalama 104,8 dekar olup, Türkiye ortalama işletme büyüklüğü’nün hayli
üstündedir.
1
GAP Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanı
1
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
BÖLGENĐN BĐTKĐSEL ÜRETĐM DURUMU
Mevcut durumda, GAP Bölgesi, Türkiye pamuk üretiminin yarısından
fazlasını karşılamakta olup (%55), ülkemizde yetiştirilen bitkisel ürünlerden kırmızı
mercimeğin % 98’i, Antepfıstığı’nın % 87’si, Arpanın %23’ü, Buğdayın %18 ile Mısır’ın
% 12’si yine Bölgemizden karşılanmaktadır. Bölge'de sulamaların tamamlanmasıyla
birlikte özellikle yaş sebze, meyve ve endüstri bitkilerinin (pamuk, mısır, soya)
üretiminde büyük artış beklenmektedir.
Bölge’de sulama öncesi ve sonrası bitkisel üretime baktığımızda, sulama öncesi
1985 ve 1990 yıllarında buğday, arpa ve mercimek ekildiği görülmektedir. Bunu pamuk,
nohut ve sebzeler izlemektedir. Sulamaya başlanmasıyla birlikte ise 1995 yılında, kuruda
yetişen arpa, mercimek, nohut, ekiliş alanlarının düşmesine paralel olarak pamuk ve son
yıllarda ikinci ürün mısır ekiliş alanlarında önemli oranda artışlar olmuştur.
GAP kapsamındaki ilk büyük sulama yatırımı olan Şanlıurfa-Harran Ovaları
Sulaması 1995 yılında 30.000 ha alanda başlamış ve 2007 yılında toplam sulama alanı
145 700 ha’a ulaşmıştır. Harran Ovasında 2007 yılı itibariyle, Buğday (%35.11), Pamuk
(% 60,37), Đkici Ürün Mısır (% 18), Sebze (% 5), Meyve ve Bostan ürünleri üretilmekte
olup birim alandan elde edilen katma değer 1 544 TL/ha (1 130 $), toplam katma değer
ise 224 958 186 TL (159 217 345 $) olarak gerçekleşmiştir.
Sulama öncesi (1995 öncesi), 2007 fiyatları ile kuru tarımda birim alandan
elde edilen ortalama 1 327 TL/ha katma değer, sulamanın başlaması ile 1995–2007
yılları arasında % 127 artış sağlanarak 3 017 TL/ha’a yükselmiştir.
Önümüzdeki süreçte, GAP Bölge Kalkınma Planında ön görülen ürün desenine
ulaşılması, tarımsal girdi fiyatlarının düşmesi ile ürün pazar fiyatlarının dünya genelinde
normale dönmesi durumunda;
“Sulu tarımın, kuru tarıma göre 3-7 kat gelir artışı ile mevsime bağlı olarak
doğrudan 2-4 kat istihdam artışına neden olacağı beklenmektedir”.
HAYVANCILIK
GAP Bölgesinde hayvancılık genellikle meraya dayalı ekstansif olarak
yapılmaktadır. Türkiye’de mevcut sığır varlığının yaklaşık % 6’sı, koyun varlığının
%14’ü’ ve keçi varlığının %26’sı GAP Bölgesinde bulunmaktadır.
GAP Bölgesi hayvancılık potansiyelinin akılcı plan, strateji ve desteklemelerle
geliştirilmesi geçmişte olduğu gibi canlı hayvan, hayvansal ürünler bakımından bölgeyi
yeniden ihracatçı konuma getirecektir.
GAP Bölgesi’nde hayvancılık ve yem bitkileri üretiminin geliştirilmesi gelecek
10 yılda ülkemizdeki nüfus ve gelir artışına paralel olarak ortaya çıkacak olan hayvansal
ürünler (et, süt, yumurta) talep artışının karşılanmasının yanı sıra, kültürel ve ticari
bağlantılarımız olan Orta Doğu-Kuzey Afrika (WANA) ve Orta Asya devletlerinde
ortaya çıkması beklenen üretim açığının kısmen kapatılmasına ve dolayısıyla da önemli
bir döviz girdisinin sağlanmasına neden olacaktır.
Uluslararası Kuru Alanlarda Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde (ICARDA)
yapılan çeşitli çalışmaların sonuçlarına göre 24 ülkenin yer aldığı WANA Bölgesiyle 6
ülkenin yer aldığı Orta Asya Bölgesi’nde 2000-2020 yılları arasında önemli miktarlarda
hayvansal ürünler ve hayvan yemi üretim açığı ortaya çıkacaktır. 2020 yılı
projeksiyonlarına göre, iki bölgenin toplam nüfusunun 1.1 Milyara ulaşacağı tahmin
edilmektedir.
2000-2020 yılları arasında WANA Bölgesindeki et üretimi açığının 1.5 Milyon
ton, süt üretimi açığının 11.4 Milyon ton olması beklenmektedir. Bununla birlikte, 2025
yılında WANA Bölgesindeki tahıl ve baklagil üretim açığı 82 Milyon tona ulaşacaktır.
SU ÜRÜNLERĐ POTANSĐYELĐ
GAP Bölgesi Fırat ve Dicle Havzasında olmak üzere; 2 235 km uzunluğunda
akarsu, 6 481 ha doğal göl ve 129 987 ha baraj gölü gibi büyük bir su potansiyeline
sahiptir. GAP Bölgesinde yapımı öngörülen baraj göllerinin tamamlanması ile birlikte
yaklaşık 198 473 hektar su yüzey alanı oluşacaktır. Bu potansiyel akılcı bir şekilde
2
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
değerlendirildiğinde, bölgenin su ürünleri üretim ve tüketimi artış gösterecek, ulusal
ekonomiye önemli bir katkı sağlayacaktır. GAP tamamlandığında 32 500 ton/yıl balık
üretimi, 50 milyon dolar gelir ve 6500 kişiye istihdam oluşturulması mümkün
olabilecektir.
TARIMA DAYALI SANAYĐ
Bölge’nin sulu tarıma açılması ile beraber sanayide önemli gelişmeler meydana
gelmiş; 1995-2001 arasında sanayi tesisleri sayısı yaklaşık iki katına çıkarak önemli bir
artış göstermiştir. GAP Bölgesi’nde işletme sayısı 2002’de 1 102 iken 2009 yılı sonu
itibariyle 2 083’e ulaşmış olup, 39 000 olan istihdam sayısı da yaklaşık 87.000’e
çıkmıştır. Toplam istihdamın yaklaşık % 60’ı tekstil ve giyim sektöründedir.
Bölgemizde yer alan 2 bin 83 işletmenin % 45’i Tekstil ve deri alanında faaliyet
gösterirken, tekstili % 25’le gıda, % 11’le petro kimya, % 9 makine metal, % 8
madencilik, % 2 ile orman–kağıt sektörleri izlemektedir.
Bölge’de 2009 sonu itibariyle 13 Organize Sanayi Bölgesi işletmede olup 2010
yılı yatırım programında yer alan Organize Sanayi Bölgesi sayısı da 13’dür.
Organize Sanayi Bölgeleri’nin alan bakımından Türkiye toplamı içindeki payı 3
bin 999 ha alanla % 16,25 düzeyindedir. Biri Mardin, diğeri Gaziantep’te olmak üzere iki
serbest bölge vardır.
GAP’tan yapılan ihracatta yıllar itibariyle önemli düzeyde artışlar olmuştur. Buna
göre; 2001 yılında 709 milyon dolar olan ihracat tutarı, 2009’da 4 milyar 444 milyon
dolara yükselmiştir. Ocak-Haziran 2009 döneminde GAP Bölgesi’nden gerçekleştirilen
toplam ihracat 2 milyar 135 milyon dolar olarak gerçekleşirken bu yılın aynı dönemde
gerçekleştirilen ihracat miktarı 2 milyar 335 milyon dolardır. Bu da yaklaşık % 8,5’lik bir
artışa işaret etmektedir. GAP Bölgesi’nin Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı 2002
yılında % 1.8, 2008’te % 3.30, 2009 yılı sonu itibariyle % 4.45 düzeyine yükselmiştir.
Bölgeden yapılan ihracat rakamına sektörel değerler olarak bakıldığında % 70’le
en yüksek payı sanayi ürünleri almaktadır. Bunu tarım ürünleri % 28 ve madencilik
ürünleri % 2 izlemektedir.
Sanayi ürünleri içerisinde ise en yüksek payı % 50 ile tarıma dayalı işlenmiş
ürünler alırken tarım ürünleri içerisinde bitkisel ürünler % 92 gibi yüksek bir oranda yer
almaktadır.
GAP MASTER PLANI (1989) - GAP’TA GENEL GERÇEKLEŞMELER
GAP Master Planı öngörüleri çerçevesinde GAP yatırımlarının nakdi
gerçekleşme oranı, son iki yılda tahsis edilen ödenek miktarının artışına bağlı olarak
oldukça yükselmiş ve 2009 sonu itibariyle % 72,6 olmuştur.
GAP kapsamında 2009 yılı itibariyle 9 hidroelektrik santrali tamamlanmış; GAP
enerji yatırımlarında % 74 oranında fiziki gerçekleşme sağlanmıştır.
Karakaya, Atatürk, Batman, Kralkızı, Dicle, Birecik ve Karkamış hidroelektrik
santrallerinin işletmeye alınışından 2009 yılı sonuna kadar 320,2 milyar kilovat-saat
elektrik enerjisi üretilmiş ve ülkemizin hidrolik enerji ihtiyacının önemli bir bölümü
GAP’tan karşılanmıştır. Üretilen bu enerjinin parasal değeri 19,2 milyar ABD Doları'dır
(1 kWh=6 cent).
GAP kapsamında 15 baraj tamamlanmış; 1 milyon ha alanı sulayacak su
depolanmıştır. 2009 yılı itibariyle Fırat ve Dicle Havzası’nda toplam 300.397 ha alan
sulamaya açılmış, 72.093 ha alanda inşa çalışmalarına devam edilmektedir. Fiziki
gerçekleşme açısından, sulama projelerinin % 16,5’i işletmede, % 4’ü inşaat halinde, %
79,5’i ise planlama aşamasındadır.
Son yıllarda GAP Bölgesi’nden yapılan ihracat düzeyinde de artış olmuş; 2002
yılında 689 milyon dolar olan ihracat tutarı 2009 yılında 4 milyar 444 milyon dolara
yükselmiştir.
3
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
GAP EYLEM PLANI (2008-2012)
FĐNANSMAN DURUMU
2008 yılında, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında bölgede
gerçekleştirilen bütün yatırımlar ve yaşanan gelişmeler gözden geçirilmiş; GAP’ın
ekonomik kalkınma, sosyal gelişme ve başta sulama olmak üzere temel altyapı
yatırımlarının hızlandırılarak büyük bir bölümünün 2012 yılı sonuna kadar tamamlanması
kararı alınmış; GAP Eylem Planı (2008-2012) hazırlanarak uygulamaya konulmuştur.
GAP Eylem Planı (GAP EP) kapsamında 4 gelişme ekseni altında 73 ana eylem
bulunmaktadır. Ana eylemler çerçevesinde yer alan proje ve faaliyetlerin sayısı ise 300'ün
üzerindedir. Sözkonusu eylemlerin gerçekleştirilmesi için 2008-2012 döneminde toplam
26,7 milyar TL’lik kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kaynağın 7,3 milyar TL’lik kısmı
Eylem Planı olmaksızın mutat olarak bütçe kapsamında tahsis edilecek kısımdan
oluşmaktadır. Bu dönemde Eylem Planı için gereken ek finansman ihtiyacı 19,4 milyar
TL olup, bu tutarın 4,9 milyar TL’lik kısmının merkezi bütçe dışından, 14,5 milyar TL’lik
kısmının ise merkezi bütçe kapsamında finanse edilmesi öngörülmüştür.
1990-2007 döneminde GAP yatırımlarına yılda ortalama % 7 oranında pay
ayrılırken, 2008 yılında Plan uygulamalarının başlamasıyla birlikte Temmuz ayında 1
milyar ek kaynak ilgili kurumlara aktarılmış ve 2008 yılı ödeneği 2 katına yükseltilmiş;
GAP’ın kamu kaynaklarından aldığı pay da % 12 olmuştur. 2009 yılında 3,1 milyar TL
ile bu oran % 14,4’e yükselmiştir.
GAP Eylem Planı kapsamındaki yatırımların genel nakdi gerçekleşme düzeyi
2008 yılında % 84, 2009 yılında ise % 81 olmuştur.
2010 yılı başında GAP EP kapsamındaki yatırımlara 3,2 milyar TL kaynak
ayrılmıştır. GAP Bölgesi’ndeki tüm yatırımlar dikkate alındığında bu miktar yaklaşık 4
milyar TL’yi bulmaktadır. Böylece GAP yatırımlarının toplam kamu yatırımları içindeki
payı % 14,2 olmaktadır.
GAP EYLEM PLANI KAPSAMINDAKĐ GELĐŞMELER
GAP Eylem Planı kapsamında yer alan eylemlere ilişkin son gelişmeler aşağıda
verilmektedir.
EKONOMĐK KALKINMANIN GERÇEKLEŞTĐRĐLMESĐ
Cazibe Merkezleri Programı uygulamalarına 2008 yılında pilot il olarak seçilen
Diyarbakır’da başlanmıştır. 2010 yılında programın Şanlıurfa’da da uygulanmasına
yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.
KOBĐ’lerin finansmana erişimini kolaylaştıracak çalışmalar yapılmış;
kullandırılan kredilerde artış sağlanmıştır.
KOSGEB: 2008 yılından itibaren KOSGEB iştiraki KGF A.Ş. tarafından, GAP
Bölgesi illerinde faaliyet gösteren 239 adet işletmeye yaklaşık 75,2 milyon TL tutarında
kefalet sağlanmıştır.
2010 yılında bölgesel kalkınma programından yararlanacak işletme sayısı 5543’e
yükselmiş kredi hacmi ise 308,7 milyon TL olmuştur.
Ziraat Bankası tarafından 30.06.2010 tarihi itibariyle 340.027.274 TL ticari kredi
(Nakdi+G.Nakdi) kullandırılmıştır. Bunun 133.387.342 TL'si (% 39) KOBĐ niteliğindeki
işletmelere verilmiştir.
30.06.2010 tarihi itibariyle toplam 483.581.864 TL tarımsal kredi
kullandırılmıştır. Bunun 93.061.175 TL’si 4116 üreticiye tarımsal sulama konusunda
yatırım kredisi olarak verilmiştir. GAP’ta kullandırılan tarımsal kredi tutarı Banka
genelinde kullandırılan tarımsal kredinin (9.383.900.000) % 5,2’si kadardır.
Halk Bankası: GAP Bölgesi’nde 2008 yılında 589, 2009 yılında 1292 ve Haziran
2010 itibarıyla kredi talebinde bulunan 354 firmanın ziyareti gerçekleştirilmiş ve toplam
1480 firmanın talebi olumlu bulunarak kredilendirme süreci tamamlanmıştır.
2008-2012 Döneminde kredisi onaylanan;
4
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal sanayide faaliyeti bulunan firmalara 45.543.693 TL ve 4.105.421 ABD
Doları,
Ticari sektörde faaliyet gösteren firmalara 73.396.152 TL,
Đmalat sektöründe faaliyet gösteren firmalara 80.820.869 TL,
27.053.238 ABD Doları, 23.310.500 Avro Orta Uzun Vadeli Yurtdışı veya
Bünye Kaynaklı Döviz Kredisi,
Diğer sektörlerde yer alan firmalara da 109.388.213 TL yatırım ve işletme kredisi
kullandırılmıştır.
Ayrıca, GAP Bölgesi’nde bulunan şubeler aracılığıyla kullandırılan tarımsal kredi
tutarı 30.06.2010 tarihi itibarıyla 1848 adette 35.991.561 TL olarak gerçekleşmiştir.
Gaziantep Üniversitesi Teknoparkı faaliyete geçmiştir. Dicle ve Harran
Üniversitelerinde teknopark kurulması çalışmaları sürdürülmektedir.
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü faaliyetleri çerçevesinde 2008 - Haziran
2010 döneminde GAP Đllerinde 5457 hektar alanda ağaçlandırma, 1900 ha alanda
rehabilitasyon, 13.470 hektar alanda erozyon kontrolü, 200 hektar alanda mera ıslahı
çalışması yapılmış ve 24.900.000 adet fidan üretimi gerçekleştirilmiştir. Böylece GAP
EP’de öngörülen 48.050 hektarlık alanın 21.027 hektarında çalışmalar tamamlanmış ve %
43,8 düzeyinde fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. Fidan üretiminde ise fiziki gerçekleşme
% 61,7 olmuştur.
Tarımsal Örgütlenme Projeleri kapsamında 2010 yılında programa alınan
kooperatifler için toplam 51,4 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Haziran 2010 itibariyle
6.818.418 TL kredi desteği sağlanmıştır:
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamındaki projelere
2010 yılı için 60 milyon TL ödenek tahsis edilmiştir. V. Etap Ekonomik Yatırım projeleri
için değerlendirme süreci bitmiş ve 298 adet proje programa alınmıştır. IV etap ekonomik
yatırımlar hibe projelerine 2.961.754 TL ödeme yapılmıştır:
Organik Tarımın Geliştirilmesi kapsamında proje uygulamalarına devam
edilmekte ve eğitim - yayım faaliyetleri sürdürülmektedir. Adıyaman’da organik nar
üretimi faaliyet alanları belirlenmiştir.
Gaziantep’te dört ayrı çeşit kompostun
oluşumunun hızlandırılmasına çalışılmaktadır. Kilis’te Organik Zeytinyağı Üretimini
Geliştirme Projesi ile ilgili olarak çiftçi tespitleri devam etmektedir. Siirt’te proje faaliyet
alanları belirlenmiş, malzeme ve ekipman için ihaleye çıkılmıştır.
Hayvancılığın Geliştirilmesi: 50 baş ve üzeri süt sığırcılığı işletmelerinin
desteklenmesi için 2009 yılında 24.9 milyon TL ayrılmış; 115 baş düve için 184.368 TL
hibe ödemesi yapılmıştır. 2010 yılı tahsisi ise 28 milyon TL’dir. Haziran 2010 itibariyle
1196 baş düve, 7 adet makine desteği ödenmiştir.
Mayınlı Arazilerin Temizlenmesi ve kullanıma açılması ile ilgili olarak
17.06.2009 tarihli ve 5903 sayılı kanun çıkarılmış ve Milli Savunma Bakanlığı (MSB)
yetkilendirilmiştir. Mayınların temizlenmesi için uygulanacak projenin NATO’nun mayın
temizleme faaliyetlerini yürüten NAMSA teşkilatı tarafından yürütülmesine karar
verilmiş olup, faaliyetlerin 2014 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Projenin iki ana
bileşeni vardır. Bunlar; i) Sınır hattındaki mayınların temizlenmesi ve ii) Sınır hattında
fiziki güvenlik sisteminin oluşturulmasıdır.
SOSYAL GELĐŞMENĐN SAĞLANMASI
Eğitim: Her kademedeki okullaşma oranlarının hedeflenen düzeye ulaşması için
yatırımlar sürdürülmektedir.
Okul öncesi eğitimde okullaşma hedefi % 50’dir. GAP Eylem Planı kapsamında
gerçekleştirilen yatırımlar sonucu 2008 ve 2009 yılları okullaşma oranları
karşılaştırıldığında belirgin bir artış gözlenmektedir.
Diyarbakır, Kilis, Siirt ve Şanlıurfa’da okulöncesi eğitimde okullaşma oranları
Türkiye ortalaması olan % 38,55’in üzerindedir. Şanlıurfa’da 2008 yılında % 21,59 olan
okullaşma oranı 2009 yılında üç kat artarak % 63,88 olmuştur.
5
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Đlköğretimde GAP EP’de yapılması öngörülen derslik sayısı 8699’dur. 2008Haziran 2010 dönemi itibariyle açılan toplam derslik sayısı 2790 olmuş ve hedefin %
33’ü gerçeklşetirilmiştir.
Ortaöğretim yatırımları kapsamında 2010 Yılı Yatırım Programına toplam 367
derslik oluşturacak 21 adet ortaöğretim kurumu yeni proje olarak alınmış; yapımı devam
eden derslik sayısı 1263 olmuştur.
Ortaöğretim Pansiyonu: 2010 yılında toplam 1000 öğrenci kapasiteli 5 adet orta
öğretim pansiyonu yeni proje olarak Yatırım Programında yer almış olup, toplam 3240
öğrenci kapasiteli 14 pansiyonun yapımına devam edilmektedir.
Yükseköğretim: Bölgede kurulan yeni üniversitelere 2010 yılında tahsis edilen
toplam ödenek miktarı 2009 yılına göre iki kat artırılmıştır. Harran Üniversitesi’nde
Yüksek Başarımlı Bilgi Đşlem Araştırma Merkezi, Batman, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt
ve Şırnak Üniversitelerinde Merkezi Araştırma Laboratuarı kurulması 2010 yılı Yatırım
Programı’nda yer alan yeni projelerdir.
Sağlık sektöründe yatak sayısının artırılmasının yanısıra sağlık hizmetleri
kalitesinin yükseltilmesine önem verilmekte; bu çerçevede öncelikle 2 kişilik, banyo ve
tuvaleti olan nitelikli oda sistemine geçilmektedir. 2008 yılında bitirilen hastanelerde 870
adet yatak kapasitesi oluşturulmuş, 19 adet sağlık ocağı tamamlanmıştır.
2010 yılında 22 adet sağlık tesisi yeni proje olarak programa alınmış; Bölgede
4025 adet yatak kapasitesi oluşturacak 26 hastane, 12 adet sağlık ocağı, 14 adet Aile
Sağlığı Merkezi ve Toplum Sağlığı Merkezi ile 5 adet Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi
inşaatı devam etmiştir. Haziran 2010 itibariyle 9 adet sağlık tesisinin inşaatı
tamamlanmıştır.
Ayrıca, 20 adet ambulans, 1 adet UMKE aracı, 3 adet motosiklet, 1 adet ağır
iklim tipi çadır seti, 1 adet vantilatörlü transport küvözü tahsis edilerek dağıtımları
yapılmıştır.
Sosyal Destek Programı (SODES) uygulamaları kapsamında istihdam, sosyal
içerme ve kültür-sanat-spor alanlarında 2008 yılında toplam bütçesi 42 milyon TL
tutarında olan 398 adet proje finanse edilmiştir. 2009 yılında ise 92 milyon TL’lik 778
adet projenin finansmanı uygun bulunmuştur.
SODES’in 2010 yılı ödeneği 155 milyon TL’dir. Toplam tutarı 376 milyon TL
olan 2656 adet proje teklifi iletilmiştir. Teklifler değerlendirmeye tabi tutularak
desteklenecek projeler belirlenecektir.
Đstihdam: ĐŞKUR tarafından düzenlenen programlardan 2008 yılında toplam
4.644 kişi yararlanmış iken 2009 yılında bu sayı 25.086 kişiye yükselmiştir. Haziran 2010
itibariyle düzenlenen 189 programa toplam 5393 kursiyer katılmıştır.
ALTYAPININ GELĐŞTĐRĐLMESĐ
Sulama: Güneydoğu Anadolu Projesi’nin temel eksenini oluşturan sulama
yatırımlarında çok önemli gelişmeler sağlanmıştır. 2009 yılı sonu itibariyle sulamaya
açılan alan 300.397 ha’dır. 2012 sonuna kadar 1 milyon 060 bin hektarlık alanın
sulanması planlanmaktadır.
2009 yılında toplam uzunluğu 386 km olan ve 403.782 ha alana hizmet edecek üç
ana kanalın inşaatına başlanmış olup, çalışmalar devam etmektedir.
211.075 ha alanın sulanmasına hizmet edecek 136 km uzunluğundaki Aşağı
Mardin Ana Kanalı I. Kısımda fiziki gerçekleşme % 80, II. Kısımda % 40, III. Kısımda
ise % 50 olmuştur.
Suruç Ovası Pompaj Sulaması Ana Kanalı 94.814 ha alanın sulanmasını
sağlayacak olup, 48 km uzunluğundadır. I. Kısım inşaatında fiziki gerçekleşme % 32, II.
Kısım inşaatında ise % 25’tir.
Kralkızı - Dicle Cazibe Sulaması Ana Kanalı 97.893 ha alana hizmet edecektir.
202 km uzunluğundaki ana kanal üç kısım halinde ihale edilmiş ve inşaatına başlanmıştır.
Ayrıca, toplam 253 km uzunluğunda 4 ana kanal inşaatı ihale edilmiştir.
6
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Toplam 20.319 ha alana hizmet edecek 182,8 km uzunluğundaki Bozova Pompaj
Sulaması iki kısım halinde ihale edilmiş olup süreç devam etmektedir.
Suruç Ovası Pompaj Sulaması kapsamında 74.627 ha alana hizmet edecek toplam
70,1 km uzunluğundaki Sol Sahil ve Sağ Sahil Ana Kanal inşaatları ihale edilmiş olup,
süreç devam etmektedir.
Yukarı Harran Ana Kanalı, Yukarı Harran Ovası Şebeke Đnşaatı ve 6. Kısım
Sulaması tamamlanmıştır.
Toplam 193.000 hektar alana hizmet edecek Silvan I. Merhale Projesi 2010 Yılı
Yatırım Programı’na alınmıştır. Proje kapsamındaki Pamukçay Barajı ihale edilmiş,
Silvan Barajı ise 2010’da ihale edilecektir.
Batman Sol Sahil ve Sağ Sahil Sulamaları, Kralkızı-Dicle Pompaj Sulaması I.
Kısım, Kralkızı-Dicle Cazibe Sulaması I. Kısım, Belkıs-Nizip Pompaj Sulaması,
Kılavuzlu Sulaması ve Kayacık Ovası Sulaması’nda çalışmalar devam etmektedir.
Adıyaman-Göksu-Araban Projesi kapsamında yer alan Çetintepe Barajı 2010 Yılı
Yatırım Programı’na yeni proje olarak girmiştir.
Arazi Toplulaştırması: GAP arazi toplulaştırma (AT) ve tarlaiçi geliştirme
hizmetleri (TĐGH) projelerinin toplam alanı 2.061.287 ha'dır.
2009 yılında sözleşmesi imzalanan Diyarbakır, Batman, Mardin ve Şanlıurfa
illerindeki toplam 1.187.000 ha alandaki çalışmalar devam etmektedir. AT ve TĐGH
çalışmalarının yürütüldüğü alanlarda toprak etüt ve haritalama çalışmaları tamamlanmış,
625 köyde sosyal etüt çalışmaları, 2000 km tarla içi yol, 335 köyün fosseptik ve
kanalizasyonu yapılmıştır.
2010 yılında 23 adet AT ve TĐGH projesinin ihalesi yapılarak, Şanlıurfa, Kilis,
Adıyaman ve Gaziantep illerinde çalışmalara başlanmıştır.
Ilısu Projesi’nin kredi anlaşması 27.01.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, işe
başlanmış olup, fiziki gerçekleşmesi % 8,1’dir.
Ulaştırma alanında karayolu yatırımlarına hızla devam edilmektedir.
Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu trafiğe açılmıştır.
Şanlıurfa-Kızıltepe-Silopi Bölünmüş Yolu 351 km uzunluğunda olup, yol inşaatı
6 kesim halinde yürütülmektedir. Yolun tamamı sathi kaplama seviyesinde bitirilmiş
olup, genel fiziki gerçekleşmesi % 65 düzeyine ulaşmıştır.
Diyarbakır-Mardin Yolu 91 km olup, projenin 60 km’lik kesimi bölünmüş yol
olarak trafiğe açılmıştır. Fiziki gerçekleşmesi % 70’tir.
Diyarbakır-Siverek-Şanlıurfa Yolu 187 km olup, 119 km’lik kesimi bölünmüş
yol olarak bitirilmiş ve trafiğe açılmıştır. Proje genelinde % 67 fiziki gerçekleşme
sağlanmıştır.
Siirt-Eruh Yolu 53 km olup, proje genelinde % 75 fiziki gerçekleşme
sağlanmıştır
Cizre-Şırnak Yolu 53 km olup, projenin 19,5 km’lik kesimi bölünmüş yol olarak
bitirilmiş ve trafiğe açılmıştır. Projenin fiziki gerçekleşmesi % 50’dir.
Gölbaşı - Adıyaman – Kahta Yolu: 2010 yılı Yatırım Programı’na yeni proje
olarak alınan bölünmüş yolun uzunluğu 98 km olup, yılı ödeneği 1 milyon TL’dir.
Batman Havaalanı Terminal Binasının yapım işine 27.01.2009 tarihinde
başlanmış olup, 16.07.2010 tarihinde bitirilmesi planlanmaktadır.
Konut: 2003 – 2010 yılları arasında GAP illerinde tamamlanan konut sayısı
24.739’dur. Haziran 2010 itibariyle TOKĐ’nin bölgede uygulama aşamasında olan konut
sayısı 20.701’dir. Đnşaatı % 80-90 düzeyinde olan konut sayısı 2201, ihalesi yapılmış ve
onaylanmış konut sayısı 5596, proje ve ihale çalışmaları devam eden konut sayısı ise
12.904’tür.
Đçmesuyu: Adıyaman Đçmesuyu Projesi’nin fiziki gerçekleşmesi % 77’dir. Siirt
ve Şırnak da ise projeler tamamlanma aşamasındadır. Şırnak iline içmesuyu verilmeye
başlanmıştır. Batman’ın uygulama projeleri onaylanmış olup, inşaat işi ihale edilecektir.
7
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Đçmesuyu amaçlı bir proje olan Adıyaman-Göksu Araban Projesi de (Çetintepe Barajı)
2010 yılı Yatırım Programı’na alınmıştır.
Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Projeleri: 2010 Yılı Yatırım Programında 11 adet
OSB, 1 adet arıtma ve 1 adet etüd proje yer almakta olup, 3 projenin 2010 yılında
tamamlanması planlanmaktadır.
Küçük Sanayi Sitesi (KSS) Projeleri: Yatırım Programında devam eden 7 adet
KSS’den bir tanesinin 2010 yılında, bir tanesinin 2012 yılında diğer 5 tanesinin ise
2012’den sonra bitirilmesi planlanmıştır.
KURUMSAL KAPASĐTENĐN GELĐŞTĐRĐLMESĐ
GAP Bölgesinde 3 Kalkınma Ajansı kurulmuştur. Bu ajanslara (Dicle, Karacadağ
ve Đpekyolu Kalkınma Ajansları) 2009 yılı için toplam 50 milyon TL, 2010 için ise
yaklaşık 61 milyon TL ödenek transferi öngörülmüştür. Ajansların genel sekreterlerinin
atamaları yapılmış olup, her üç ajansın uzman ve destek personeli alım süreçleri
tamamlanmıştır.
Dicle Kalkınma Ajansı, 17 Nisan 2010 tarihinde Küçük ve Orta Büyüklükteki
Đşletmeler (KOBĐ) ve Küçük Ölçekli Altyapı (KÖA) öncelik alanlarında teklif çağrısına
çıkmıştır. Bu öncelik alanları için ayrılan kaynak KOBĐ bileşeni için 10.000.000 TL,
KÖA bileşeni için 8.000.000TL’dir.
Karacadağ Kalkınma Ajansı, 17 Nisan 2010 tarihinde Turizm Altyapısı Mali
Destek Programı ve Ekonomik Gelişme Mali Destek Programı öncelik alanlarında teklif
çağrısına çıkmıştır. Bu kapsamda, 10.400.000,00 TL'si Turizm Altyapısı Mali Destek
Programı ve 12.500.000,00 TL'si Ekonomik Gelişme Mali Destek Programı olmak üzere
toplamda 22.900.000,00 TL tutarında doğrudan finansman desteği sağlanacaktır.
Ekonomik Gelişme Mali Destek Programı proje teklif çağrısı için başvurular 4 Haziran
2010 tarihi itibarıyla sona ermiştir. Bu kapsamda Ajansa toplam 404 proje teklifi
sunulmuştur.
Görüldüğü gibi GAP tüm hızıyla devam etmektedir. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ndeki ihracat artışı, altyapıdaki yeni yatırımlar, yeni organize sanayi bölgeleri,
serbest bölgelerin gelişmişliği ve istihdamdaki artış dikkat çekicidir. Yine de unutmamak
lazımdır ki bölgesel kalkınmayı tek kutuplu yani yalnızca kamu kaynaklarıyla
gerçekleştirmek zordur. Yerel dinamikleri harekete geçirmek, kaynakları daha etkin ve
verimli kullanmak ve özel sermaye birikimini sağlamak şarttır.
8
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bologna Sürecinin Türkiye Tarım Ekonomisi
Yükseköğretimine Muhtemel Etkileri
Fahri YAVUZ1
ÖZET
Türkiye’de Tarım Ekonomisi yükseköğretimi, Türkiye tarımındaki ve uluslararası ilişkilerdeki
gelişmelere paralel olarak gittikçe önem kazanmasına rağmen, gerek uluslararası bağlarının sağlam
ve sürekli olmaması ve ziraat eğitimine gelen öğrencilerin motivasyonlarının düşük olması gibi
önde gelen nedenlerden dolayı uluslararası standartları yakalayamamıştır. Avrupa ülkelerinde
1998 yılında başlayan ve Türkiye’nin de 2001 yılında dahil olduğu Bologna Süreci, tanınır ve
rekabet edebilir bir yükseköğretim için diğer alanlara olduğu gibi, Tarım Ekonomisi
yükseköğretiminin gelişmesi için de önemli araçlar ve imkanlar sunmaktadır. Bologna Sürecinin
bu bağlamda Tarım Ekonomisi yükseköğretimine ne gibi muhtemel fırsatlar sunabileceği bu
çalışmada ele alınmaktadır. Tarım Ekonomisi program yeterliliklerinin uluslarası standartlar
dikkate alınarak hazırlanması, başlangıç olarak önemli bir merhale olacaktır. Bu yeterlilikler
doğrultusunda müfredatın ve ders öğrenme çıktılarının çok dikkatli olarak hazırlanması ikinci
önemli aşamadır. Üçüncü olarak da bu çıktıları sağlayacak fiziki altyapı, öğretim üyesi
kapasitesinin geliştirilmesi ve öğretim ve değerlendirme yöntemlerinin oluşturulması gelmektedir.
Tüm bunların sürekliliği için, ulusal ve uluslararası öğrenci ve öğretim üyesi hareketliliği, rekabet
ortamının oluşturulması ve tanınırlılık öne çıkmaktadır.
Anahtar kelimeler: Bologna Süreci, Tarım Ekonomisi, Yükseköğretim
Possıble Impacts Of Bologna Process On Agrıcultural Economıcs Hıgher Educatıon
In Turkey
ABSTRACT
Although higher education in Agricultural Economics is becoming more important in line with
developments in Turkey’s agriculture and international relations, having weak international
relations in terms of mobility, joint programs, participation to international meetings and research
and low motivation of students who choose to study Agricultural Economics, it has not been able
to reach to international standards. Bologna Process which started in1998 in European countries
and to which Turkey joined in 2001, provides very important tools to development of higher
education in Agricultural Economics to reach a recognized higher education at international
standards as it does in other areas of higher education in Turkey. This study discusses possible
opportunities of Bologna Process to higher education of Agricultural Economics. It would be first
important step to identify program qualifications in Agricultural Economics. The second important
step would be to write down course learning outcomes and curriculum with respect to program
qualifications. The third step would be to improve physical infrastructure, faculty member
potential and teaching and evaluation methods to meet the qualifications of the programs in
Agricultural Economics. In order to ensure qualifications and quality of the programs, mobility of
students and faculty members, competitiveness and recognition must be encouraged.
Key words: Bologna Process, Agricultural Economics, Higher Education
GĐRĐŞ
Türkiye tarımı ve özellikle bitkisel üretim, teknik konularda önemli ölçüde
mesafe katetmiştir. Üretim tekniklerine ve tarım teknolojisine yeterli ve sürekli gelir
sağlandığı taktirde ulaşmada herhangi bir sıkıntı yaşanmamaktadır. Türkiye tarımında
gittikçe önem kazanan problem, tarımsal kaynakların optimum kullanımını sağlayacak,
yeterli gelir getirecek, gelirde sürekliliği sağlayacak, tarımın tüm kesimlerinin pazarlık
gücünü ve haklarını koruyacak ve gerektiğinde sektörü destekleyecek etkin altyapı ve
destekleme
politikalarını
hazırlayacak
mekanizmaların
istenen
şekilde
oluşturulamamasıdır. Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası ilişkiler ve
uluslararası ticaretteki gelişmeler, tarım sektörünün rekabet edebilirliğini, yani tarımın
ekonomik yönünü öne çıkarmaktadır. Tüm bu gelişmeler, Tarım Ekonomisi yüksek
öğretiminin fonksiyonunu ve önemini artırırken, bu yüksek öğretim alanından mezun olan
öğrencilere ihtiyaç duyulan uluslararası standartlarda yetenekler yeterince
1
Bologna Uzmanı, Türkiye Bologna Uzmanları Ulusal Takımı, 2009-2011, Yükseköğretim Kurumu, Ankara;
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240, Erzurum.
9
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kazandırılamamaktadır. Bunun nedenlerinin başında, uluslararası bağların yeterince
kuvvetli ve sıklıkta olmaması, piyasanın ihtiyaçlarının istenen seviyede dikkate
alınamaması ve tüm bunların sonucu olarak da kalite güvencelerinin sağlanamamasıdır.
Diğer taraftan, ziraat eğitimine gelen öğrencilerin geçmişte yaşananlardan dolayı çok
istekli olmaması ve motivasyonlarının düşük olması eğitimin kalitesini düşürmektedir.
Avrupa ülkelerinde 1998 yılında başlayan ve Türkiye’nin de 2001 yılında dahil
olduğu Bologna Süreci, tanınır ve rekabet edebilir bir yükseköğretim için diğer alanlara
olduğu gibi, Tarım Ekonomisi yükseköğretimine de önemli araçlar ve imkanlar
sunmaktadır. Öncelikli olarak Bologna Süreci, Türkiye’deki Tarım Ekonomisi
yükseköğretimi yeterliliklerini piyasa ihtiyaçlarına ve uluslararası standartlara uygun
olarak belirlemeye zorlayacaktır. Tabii bu zorlama yeterli değildir, çünkü bu yeterlilikleri
sağlayacak fiziki imkânlar, öğretim üyesi potansiyel ve yetkinliği ve bu yeterlilikleri
sağlayacak eğitim ve değerlendirme mekanizmalarının ciddi ve disiplinli bir şekilde
oluşturması hedeflenmelidir. Bu bağlamda, Bologna Sürecinin Tarım Ekonomisi
yükseköğretimine ne gibi muhtemel fırsatlar sunacabileceği, mevcut durum, problemler,
Bologna Sürecinin sunduğu fırsatlar ve uluslararası standartlar irdelenerek bu çalışmada
ele alınmaktadır.
TÜRKĐYE YÜKSEKÖĞRETĐMĐNDE BOLOGNA SÜRECĐ
Bologna Süreci ilk kez 1998 yılında Fransa, Đtalya, Almanya ve Đngiltere Eğitim
Bakanlarının Sorbonne’da gerçekleştirdikleri toplantı sonrasında yayımlanan Sorbonne
Bildirgesi ile ortaya çıktı. 1999 yılında Bologna Bildirgesi’ne 29 Avrupa ülkesinin imza
atmasıyla Bologna Süreci resmen başlamış oldu. Gelinen noktada Avrupa Birliği
sınırlarını aşarak Bologna Süreci şu an 46 ülkenin dahil olduğu geniş kapsamlı bir alana
yayılmış durumdadır (Erdoğan, 2010)
Her iki yılda bir, sürece dahil yükseköğretimden sorumlu Bakanların bir araya
geldikleri toplantılar düzenlenmekte, bu toplantılarda “durum tespiti” sonuçları
değerlendirilerek yeni hedefler saptanmaktadır. Bu hedefler her ülkede Bologna FollowUp Group (BFUG) temsilcileri tarafından uygulanmakta ve takip edilmektedir. Bu
bağlamda Bologna Süreci, sürekli izlenerek değerlendirilen ve geliştirilen bir süreçtir.
1999 Bologna Bildirgesi’nden 2007 Londra Bildirgesi’ne kadar her iki yılda bir
gerçekleşen yükseköğretimden sorumlu bakanlar toplantılarında belirlenen hedefler şu
şekilde özetlenebilir.
Kolay anlaşılabilir ve karşılaştırılabilir bir akademik derece sistemi için 2/3
kademeli (Lisans / Yüksek Lisans / Doktora) yükseköğretim sistemi, kademeler arası
geçiş, ulusal yeterlilikler çerçevesi hedeflenmektedir. Kalite güvencesi için Avrupa ilke
standartları ile uyumlu ulusal kalite güvence sistemi, öğrenci katılımı ve uluslararası
katılımın sağlanması önemsenmektedir. Diplomaların ve Öğrenim Sürelerinin Tanınması
açısından Diploma Eki (DE/DS: Diploma Supplement), Lizbon Tanıma Sözleşmesi ve
Avrupa Kredi Transfer Sistemi (AKTS/ECTS: European Credit Transfer and
Accumulation System) öne çıkmaktadır (Anonim, 2010). Yaşam Boyu Öğrenmenin
yaygınlaştırılması için tecrübeye ve diğer okul dışı öğrenmelere dayalı yeterliliklerin
tanınması amaçlanmaktadır. Son olarak ortak derecelerin oluşturulması ve tanınmasının
yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.
Bologna Bildirgesi ile 2010 yılına kadar gerçekleştirilmiş olması gereken
hedeflerin tüm üye ülkelerde tam olarak uygulanması daha fazla çaba ve zaman
gerektirdiğinden dolayı 2010 sonrasında da çalışmalar devam edecektir. Bu sürecin,
yükseköğrenimle ilgili değişik kesimlere katkısı aşağıdaki gibi sıralanabilir (Erdoğan,
2010).
Ülke dışında yükseköğretim sistemimizin tanınmasını ve cazibesini arttırır.
Öğrenci ve diğer paydaşlara karşı sorumluluklarını yerine getiren (özerk) yükseköğretim
kurumlarını destekler. Değişen toplumsal ihtiyaçlara uygun yeni yeterliliklerin
geliştirilmesine yardımcı olur. Ulusal yeterlilikler çerçevesinin oluşturulmasını ve bu
kapsamda yeterliliklerin bir bütün sistem içerisinde birbirleri ile ilişkilendirilebilmelerini
10
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ve bu sayede düzeyler arasında ilerlemeyi ve geçişi kolaylaştırır. Yeterlilikler ile tanınma
ve hareketlilik arasındaki farklı ulusal rolleri ve ilişkileri açıklayarak ulusal ve
uluslararası düzeyde vatandaşların ve işverenlerin bilincini yükseltir. Kalite güvence
sistemlerinin geliştirilerek dünya ile rekabet edebilir bir yükseköğretim sistemi yaratır.
Öğretim üyeleri açısından, öğrencilerine öğrenim gördükleri programın ve
program içerisindeki derslerin amaçlarını ve bunları başarıyla tamamladıklarında
kazanacakları yeterlilikleri açıklamalarına yardımcı olur. Ders programı oluşturmayı ve
güncellemeyi kolaylaştırır. Ölçme ve değerlendirme süreçlerinin öğrenme çıktılarıyla
ilişkilendirilmesi sonucunda derslerin başarı ve etkinliğinin geliştirilmesine yardımcı olur.
Derslerin içeriğinin ulusal ve uluslararası düzeyde daha kolay anlaşılmasını ve
tanınmasını sağlar. Öğrenci merkezli yaklaşımı sayesinde öğrenciler sürece daha aktif
katılmış olacaklarından öğretim elemanlarının karşılarında daha bilinçli ve aktif öğrenci
bulmalarını sağlar. Bologna Süreci’nin temel ayağı olan hareketlilik kapsamında öğrenci
ve öğretim elemanı değişikliği öğretim sürecine zenginlik katacaktır. Öğretim
elemanlarımıza farklı ülke ve üniversite deneyimi getirerek ortak projeler ve bilimsel
çalışmalar yapmalarını kolaylaştıracaktır.
Öğrenciler açısından Bologna Süreci öğrenci merkezli bir yaklaşımı
öngördüğünden öğrencilerin eğitim hayatlarına aktif katılımını sağlar. Öğrencilerin eğitim
programlarını ve derslerini bilinçli seçmelerine yardımcı olur. Seçtikleri dersleri ve
programları tamamladıklarında hangi yeterliliklere sahip olacaklarını yani neleri
bileceklerini, neleri uygulayabileceklerini ve hangi sosyal ve iletişim yetkinliklerine sahip
olabileceklerini önceden bilmelerine yardımcı olur. Ders kredileri öğrenci iş yükü temel
alınarak oluşturulacağı için öğrencilerin ders dışındaki faaliyetlerinin de anlaşılır
olmasına yardımcı olur. Öğrenci hareketliliğini özendirir ve önündeki engelleri azaltır.
Yaşam Boyu Öğrenmeyi teşvik eder. Eğitim-öğretim düzeyleri arasındaki yatay ve dikey
geçişleri anlaşılabilir hale getirir ve kolaylaştırır. Tüm yükseköğretim kurumlarında
uygulanan kalite güvencesi sayesinde kurumlar arasındaki kalite farkı azalacağından
öğrencilerin kaliteli eğitim almalarını sağlar ve bu şekilde öğrenciler arasında fırsat
eşitliğini geliştirir. Yeterlilikler ve kalite güvencesiyle oluşturulan programlardan mezun
olan öğrencilerin istihdam edilebilme oranları artar. Geliştirilen tanınma araçları (DE,
AKTS) sayesinde öğrencilerin almış oldukları eğitimin yurt dışında tanınmasına olanak
sağlayarak mesleki ve akademik hareketliliğini arttırır.
Đşverenler açısından istihdam edecekleri öğrencilerin mezuniyetleri sonunda
neleri bileceğini, bunları hangi ölçüde uygulamaya aktarabileceğini, bilgi ve
becerilerinden ne bekleyeceklerini anlamalarına yardım eder. Eğitim kademeleri
arasındaki yeterliliklere dayalı farkı ve bunların, ihtiyaçlara göre istihdamına yönelik
daha bilinçli tercih yapmalarına yardımcı olur. Đlgili oldukları alanlarda eğitim-öğretim
programlarının geliştirilmesine paydaş olarak katılmalarını ve beklentilerini aktarmalarını
kolaylaştırır.
Türkiye'de yükseköğretimde ulusal yeterlilikler çerçevesi olusturulmasına
yönelik ilk çalısmalar, Yükseköğretim Kurulu tarafından 2005 yılında Bergen'de
gerçeklestirilen ve Ulusal Yeterlilikler Çerçevelerinin olusturulmasını karara baglayan
Bakanlar Toplantısı sonrasında baslatılmıstır (www.yok.gov.tr, 2010). Yükseköğretim
Kurulu tarafından 2006 yılında kurulan ilk Yükseköğretim Yeterlilikler Komisyonu
(YYK) üyeleri Yükseköğretim Kurulu ve yükseköğretim kurumları temsilcilerinden
olusturulmus ve çalısmalarını daha sonra “Yükseköğretimde Yeterlilikler Çalısma
Grubu” olusturularak devam ettirmiştir. Belirlenen takvim dogrultusunda Türkiye
Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi (TYYÇ) için Avrupa Hayat Boyu Öğrenme (EQFLLL) yaklasımı referans alınarak; lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde
yüksekögretim yeterlilikleri taslak olarak belirlenmistir.
Yükseköğretim Kurulu'nun 21.05.2009 tarihli Genel Kurul Kararı uyarınca
mesleki eğitim yeterlilikler çerçevesi çalısmaları için Milli Eğitim Bakanlıgı ve Mesleki
Yeterlilikler Kurumu'ndan ilgili temsilcilerin de içinde bulundugu “Yükseköğretim
11
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Mesleki Eğitim Yeterlilikler Çalısma Grubu”nun, sanat eğitimi yeterlilikler çerçevesi
çalısmaları için Güzel Sanatlar Fakültesi ile Konservatuar temsilcilerinin içinde yer aldıgı
“Yükseköğretim Sanat Eğitimi Yeterlilikler Çalısma Grubu” nun olusturulmasına karar
verilmistir. Bu karar dogrultusunda çalısma grupları olusturulmus ve bu gruplar
çalısmalarını tamamlamıslardır. Bu süreçte ayrıca orta ögretim düzeylerindeki
yeterliliklerle ve mesleki yeterliliklerle uyumu saglamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlıgı
ve Mesleki Yeterlilikler Kurumu ile çalıstaylar gerçeklestirilmistir. Türkiye
Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi'nin Yükseköğretim Kurulu tarafından tamamen
onaylanması 21.01.2010 tarihli Genel Kurul kararı ile olmustur.
Bologna Sürecinin Türkiye’de uygulanması ile ilgili olarak, 2004 yılından beri
yürütülen AB Komisyonu destekli Bologna Sürecinin Türkiye’de Uygulanması
Projelerinin sonuncusu 2009-2011 dönemi için devam etmektedir. Bu proje çerçevesinde
farklı üniversitelerden 15 Bologna Uzmanı öğretim üyesi ve bir öğrenci temsilcisi,
Türkiye’deki üniversitelerde Bologna Sürecinin uygulamasına yapılan faaliyetlerle katkı
vermektedirler. Yükseköğretim Kurulu tarfından koordine edilen bu faaliyetlerde
konferans, seminer, yerinde ziyaret ve çalıştaylar yapılmaktadır.
Tüm bu faaliyetler ve üniversitelerde yapılan çalışmalar ve başvurular sonucu
Türkiye’deki 2 üniversite AKTS ve 11 üniversite Diploma Eki etiketi almıştır. Bu
rakamlar diğer AB ülkeleriyle kıyaslandığında iyi olduğu ifade edilebilir. Önümüzdeki
yıllarda AKTS ve Diplona Eki etiketi için de çok sayıda üniversite müracaat için
hazırlıklarını yürütmektedir.
TARIM EKONOMĐSĐ YÜKSEKÖĞRETĐMĐNDE MEVCUT DURUM
Tarım Ekonomisi yüksek öğretimi, aslında kullandığı yöntem ve çalıştığı
materyal açısından sosyal bilimler içerisinde yer alması gerekirken, geleneksel olarak
başta ABD olmak üzere Ziraat Fakültelerinde ve dolayısıyla Fen Bilimleri içerisinde yer
almıştır. Đlk olarak 1910’lu yıllarda ABD’de Amerika Tarım Ekonomisi Dergisinin
yayına başlamasıyla müstakil bir bilim dalı haline gelmeye başlamıştır. ABD’deki Ziraat
Fakültelerinde en aktif bölümlerden olan Tarım Ekonomisi bölümleri, lisans, yüksek
lisans ve doktora eğitiminde çok düzenli, sistematik ve yeterlilikleri belirlenmiş eğitim
sistemine sahiptir. Avustralya ve Kanada’daki sistemler de ABD’ye benzerken,
Avrupa’da ve dünya’da gelişmiş ülkelerde belli üniversitelerde yeterlilikleri çok belirgin
ve bu kazanımları sağlayan bölümler mevcuttur. ABD’de başta olmak üzere dünya’da
2000’li yılların başında Tarım Ekonomisi Bölümlerine “Tarım, Doğal Kaynaklar ve
Çevre Ekonomisi”, “Uygulamalı Ekonomi” gibi isimler verilmeye başlanmıştır. Yani
çalışma alanlarını sektörün önceliklerine ve ihtiyaçlarına bağlı olarak genişletmişlerdir.
Tarım Ekonomisi dernekleri (ABD, Avrupa ve Uluslararası) ve Tarım Ekonomisi
Dergilerinin (Amerika, Avrupa, Kanada, Avustralya ve Đngiltere) Tarım Ekonomisi
alanına önemli katkıları olmaktadır. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimleri eğitim
materyali, kullanılan yöntemler ve seviye olarak gittikçe ileri düzey matematik, istatistik
ve ekonometri kullanmaktadır. Lisans ve yüksek lisans eğitiminde anlama ve uygulamaya
ağırlık verilirken, özellikle doktora eğitiminde, güçlü ve ileri düzey bir ekonomik teori,
matematik, istatistik ve ekonometri yeterlilikleri sağlanmaktadır.
Türkiye’de Tarım Ekonomisi Eğitimi 1950’li yıllarda Ankara, Ege ve Atatürk
Üniversitelerinde başlamış ve her seviyede olmasa bile 2010 yılında Tarım Ekonomisi
Eğitimi veren 17 bölüm mevcuttur. Bölümlerdeki öğretim üyesi sayıları 1’den 18’e kadar
değişmektedir. Bazı bölümler sadece servis dersleri verirken, bazılarında sadece lisans,
bazılarında lisans ve yüksek lisans ve diğer bazılarında ise lisans, yüksek lisans ve
doktora eğitimi verilmektedir. Bu mevcut yapının, uluslararası standartlarda eğitim verme
ve piyasanın ihtiyaçlarını karşılama açısından aşağıda sıralanan bir takım yetersizlik,
eksiklik ve problemleri mevcuttur. Bunlar:
1. Lisans eğitiminde piyasanın ihtiyaçları yeterince dikkate alınmamakta, eğitim
öğrencilere beceri ve yetkinliklerden daha çok öğrenciye bilgi yüklemeye dayanmakta
ve öğrenciye bilgiyi kullanma yeteneği yeterince kazandırılamamaktadır.
12
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2. Lisans eğitimi ile lisans üstü eğitimde kullanılan eğitim materyali ve metodu açısından
olması gereken seviye farklılıkları çok fazla belirgin değildir. Bu nedenle, ileri düzey
eğitimlerde öğrencilere ileri düzeyde bilgi, beceri ve yetkinlik verilememektedir.
3. Lisans, yüksek lisans ve doktora programları yeterlilikleri ve bu yeterlilikleri
sağlayacak ders öğrenme çıktıları mevcut değildir. Bu durum, programların
öğrencilere hangi bilgi, beceri ve yetkinlikleri kazandıracağı konusunda bir şeffaflık
yoktur ve dolayısyla dahili ve harici kalite güvencesi denetimi yapılamamaktadır.
4. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini veren bölümler, fiziki imkanlar ve
özellikle öğretim üyesi sayısı ve yetkinliği açısından yeterli değildir. Bu durum,
öğrencilere program yeterliliklerinde ifade edilecek bilgi, beceri ve yetkinlikleri
sağlaması açısından önemli sıkıntıları içerisinde barındırmaktadır.
5. Tarım Ekonomisi programına seçilen lisans öğrencilerinin şimdiye kadar ziraat
eğitimine gelen öğrencilerden seçilmesi ve bu öğrencilerin de yeterli motivasyona
sahip olmaması, hem lisans hem de lisans üstü eğitimi olumsuz etkilemektedir. Öte
yandan, lisans üstü eğitime başka lisans programlarından gelmek isteyen öğrencilerin
önüne birtakım engellerin veya zorlukların konulması motivasyonu yüksek olabilecek
lisans üstü öğrenci sayısını azaltmaktadır.
6. Tarım Ekonomisi camiasının organizasyonu, gelişmiş ülkelerdeki gibi sistematik,
katılımcı, etkin ve kendini geliştiren bir noktaya gelememiştir. Buna paralel olarak
güçlü ve uluslararası arenada tanınır bir bilimsel dergi çıkarılamamaktadır.
SÜRECĐN
ETKĐLERĐ
TARIM
EKONOMĐSĐ
YÜKSEKÖĞRETĐMĐNE
Süreç, program amaçlarının belirlenmesini sağlayacaktır. Her program, aşağıdaki
örnek gibi program hedefini belirten bir genel amaç ifadesi yazarak bu çerçevede
çalışacaktır.
“Ekonomi biliminin prensiplerini kullanarak, tarım sektörünün gelişmesi için
tarımın güncel ekonomik problemlerine yönelik bilgi üretmek ve üretilen yararlı bilgileri
yaymaktır. Tüm bu faaliyetlede sürekli olarak yüksek bilimsel standartları ve objektifliği
sağlamak, tarım işletmeciliği ve politikası temeline dayalı güçlü bir lisans programı ve
ulusal düzeyde tanınmış uygulamalı ekonomi ağırlıklı bir lisans üstü programı var etmek
ve kamu ve özel sektördeki karar vericiler ve meslektaşlarımızla sürekli ve sık sık irtibat
kurarak, hitap ettiğimiz kitlenin karşılaştığı önemli güncel konulara yönelik çalışmalar
yaptığımızdan emin olmaktır.”
Süreç, program yeterliliklerinin belirlenmesini ve dolayısıyla programın
aşağıdaki örnekte olduğu gibi öğrencilere bilgi, beceri ve yetkinlik açısından vereceği
kazanımların şeffaf olarak bilinmesini sağlayacaktır. Bilgi beceri ve yetkinlikler açısından
sırasıyla aşağıdaki yeterlilikler Tarım Ekonomisi Lisans programı için örnek olarak
verilebilir. Yüksek lisans ve doktora içinde benzer ve fakat daha ileri yeterlilikler
yazılabilir.
Bilgi
1.
Tarım, tarımsal üretim ve tarımsal ürünleri tanımlayarak özelliklerini
sıralayabilir,
2.
Kuramsal ve uygulamalı tarımsal üretim tekniklerini temel düzeyde açıklayabilir,
3.
Tarım işletmeciliği ve tarım politikası ile ilgili temel kavramları tanımlayabilir,
4.
Temel ekonomik kavramları ve prensipleri tanımlayabilir ve
5.
Tarım ile ekonomi bilimi arasındaki ilişkiyi kurabilir.
Beceri
1.
Tarım Ekonomisi alanında bir problemi tanımlayabilir,
2.
Ekonomik teori ile tarımın ekonomik problemlerinin arasında bağlantı kurabilir,
13
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
3.
ŞANLIURFA, 2010
Eldeki bir problemin çözümünde ihtiyaç duyulan verileri belirleyerek,
toplayarak, işleyerek ve analiz ederek kullanabilir,
4.
Amaca uygun mevcut bilgisayar donanım ve yazılımından etkin yararlanabilir ve
5.
Analiz sonuçlarını yorumlayarak problemlerin çözümünde kullabilir.
Yetkinlik
1.
Tarımın Ekonomisine yönelik bir problem ile ilgili bir çalışamayı bağımsız
yürütebilir,
2.
Tarımın Ekonomik bir probleminin çözümünde gerek bireysel gerekse grup
elemanı olarak sorumluluk alabilir,
3.
Tarım Ekonomisi alanındaki gelişmeleri takip ederek, bulunduğu şartların
getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda öğrenme ihtiyaçlarını belirleyerek kendini
geliştirebilir,
4.
Bir problem için yapılan analizlere dayalı alternatif çözümler formüle edebilir,
5.
Tarım Ekonomisi ile ilgili konulardaki düşüncelerini ve çözüm önerilerini
konunun uzmanı olan veya olmayan kişilerle paylaşabilir,
6.
Bir yabancı dili, en az Avrupa Dil Portföyü B1 Genel Düzeyi’nde kullanarak
alanındaki bilgileri takip edebilir ve meslektaşlarıyla iletişim kurabilir,
7.
Tarım Ekonomisi problemlerine yaklaşımda doğal kaynaklar ve çevrenin
koruması, iş sağlığı ve güvenliği, toplumsal, bilimsel, kültürel ve etik değerlere uygun
hareket etme konularında yeterli bilince sahip olur,
8.
Toplumsal sorumluluk bilinci ile yaşadığı sosyal çevre için projeler hazırlayarak
uygulayabilir ve etkinlikler düzenleyebilir.
Süreç, program müfredatlarının yeterlilikleri ve piyasanın gereksinimlerini
sağlayacak şekilde aşağıda bir örneği verildiği gibi yeniden düzenlenmesini sağlayacaktır.
Burada, öğrenciye bilgi yükleme yerine bilgiyi kullanabilme ve bağımsız çalışabilme
yeteneği kazandırmak hedef olmalıdır. Çünkü günümüzde güncel bilgiye ulaşmak zor
değildir. Đlk yıllarda oluşturulan altyapı sonraki yıllarda alınacak derslere temel
oluşturacak bir müfredat olmalıdır. Derslere ait AKTS toplamları ulusal yeterlilikler
çerçevesinde verilen yükle eşit olmalıdır ve ders öğrenme çıktıları program yeterliliklerini
karşılamalıdır.
14
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
DERSLER
KS
TS
US
AKTS
L Đ S A N S
I. YARIYIL
3
2
2
1
3
1
3
3
3
2
2
1
15
11
III. YARIYIL
Ekonomistler için Matematik
3
2
Tarla Bitkileri
3
2
Hayvan Yetiştirme
3
2
Tarım Makineleri
2
1
Tarımsal Yapılar ve Sulama
2
1
Đngilizce I
2
1
Toplam
15
9
V. YARIYIL
Mikro Ekonomi
3
3
Tarımsal Finansman
3
2
Tarımsal Kıy. Tak. ve Bilirkişilik
2
2
Kırsal Sosyoloji
2
2
Seçmeli Ders
3
2
Tarih I
2
2
Toplam
15
13
VII. YARIYIL
Tarım Politikası
3
3
Tarımsal Đşletmecilik
3
3
Tarımsal Kooperatifçilik
2
2
Tarımda Risk Yönetimi
3
3
Mesleki Đngilizce I
3
2
Mezuniyet Çalışması (Yıllık)
1
Toplam
15
13
Matematik I
Kimya
Biyoloji
Genel Ekonomi
Bilişim Teknolojileri
Türkçe I
Toplam
Y Ü K S E K
I. YARIYIL
Ekonomi Araştırma Yöntemleri
4
3
Üretim ve Tüketim Ekonomisi
4
3
Uzmanlık Alan Dersi I
4
3
Seçmeli Ders
3
2
Toplam
15
11
III. YARIYIL
Araştırma (Tez)
15
10
Toplam
15
10
2
2
2
2
2
8
6
4
4
6
6
4
30
2
2
2
2
2
2
12
6
6
6
4
4
4
30
2
2
4
6
6
4
4
6
4
30
2
2
2
6
6
4
6
6
2
30
KS
II. YARIYIL
3
3
2
2
3
2
15
IV. YARIYIL
Ekonomistler Đçin Đstatistik
3
Bahçe Bitkileri
3
Bitki Koruma
3
Toprak Bilgisi
2
Genel Su Ürünleri
2
Đngilizce II
2
Toplam
15
VI. YARIYIL
Makro Ekonomi
2
Ekonometriye Giriş
3
Tarımsal Pazarlama
3
Tarımsal Yayım ve Đlet.Tek.
2
Seçmeli Ders
3
Tarih II
2
Toplam
15
VIII. YARIYIL
Uluslararası Tarım Ticareti
3
Çevre ve Doğal Kay. Ekon.
2
Tarım Muhasebesi
3
Kırsal Kalkınma
3
Mesleki Đngilizce II
3
Mezuniyet Çalışması (Yıllık)
1
Toplam
15
Matematik II
Đstatistik
Ekoloji
Meteoroloji
Tarım Ekonomisi
Türkçe II
Toplam
L Đ S A N S
2
2
2
2
8
8
8
8
6
30
10
10
30
30
D O K T O R A
I. YARIYIL
Mikroekonomi I
4
Sayısal Ekonomi Yöntemleri
4
Uygulamalı Talep Analizleri
4
Seçmeli Ders
3
Toplam
15
III. YARIYIL
Uygulamalı Refah Ekonomisi
4
ve Politika Analizleri
Uzmanlık Alan Dersi I
4
Araştırma (Teze hazırlık)
7
Toplam
15
V. YARIYIL
Araştırma (Tez)
15
Toplam
15
VII. YARIYIL
Araştırma (Tez, Makale)
15
Toplam
15
DERSLER
TS
US
AKTS
2
2
2
2
3
1
12
2
2
2
6
6
6
4
4
6
4
30
2
2
2
1
2
1
11
2
2
2
2
2
8
6
6
6
4
4
4
30
2
2
2
2
2
2
12
2
2
2
6
4
6
6
4
6
4
30
3
2
2
3
2
12
2
2
2
6
6
4
6
6
6
2
30
3
3
3
2
11
2
2
2
2
8
8
8
8
6
30
10
10
10
10
30
30
3
3
3
2
11
2
2
2
2
8
8
8
8
6
30
3
2
8
3
4
10
2
6
10
8
14
30
10
10
10
10
30
30
10
10
10
10
30
30
(120 KS veya 240 AKTS)
3
3
3
2
11
2
2
2
2
8
8
8
8
6
30
3
2
8
3
4
10
2
6
10
8
14
30
10
10
10
10
30
30
10
10
10
10
30
30
15
(60 KS veya 120 AKTS)
II. YARIYIL
Ekonometrik Analizlere Giriş
4
Finansman ve Risk Yönetim
4
Uzmanlık Alan Dersi II
4
Araştırma (Teze hazırlık)
3
Toplam
15
IV. YARIYIL
Araştırma (Tez, makale)
15
Toplam
15
(120 KS veya 240 AKTS)
II. YARIYIL
Mikroekonomi II
4
Uyg. Ekonometri Yöntemleri
4
Uyg. Üretim Ekonomisi
4
Seçmeli Ders
3
Toplam
15
IV. YARIYIL
Organizasyonal Ekonomi
4
Uzmanlık Alan Dersi II
4
Araştırma (Teze hazırlık)
7
Toplam
15
VI. YARIYIL
Araştırma (Tez)
15
Toplam
15
VIII. YARIYIL
Araştırma (Tez, Makale)
15
Toplam
15
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bologna Süreci ayrıca, belirlenen program yeterliklerini sağlayacak fiziki alyapı
ve öğretim elemanı potansiyelindeki eksiklikleri de ortaya çıkaracağından bu eksikliklerin
farkındalığına, giderilmesine ve uluslararası standartlarda, rekabetçi ve tanınır bir Tarım
Ekonomisi eğitimi için topyekün değişime araçlar ve fırsatlar sağlayacaktır.
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Avrupa ülkeleriyle aynı anda Türkiye’de de uygulanmakta olan Bologna Süreci,
diğer yüksek öğrenim alanlarını etkilediği gibi, Tarım Ekonomisi yüksek öğrenimini de
etkileyecektir. Tarım Ekonomisi camiası bu aracı çok iyi kullanarak yukarıda belirtilen
problemleri aşabilme fırsatı yakalamış olacaktır. Bu bağlamda yapılacaklar özet olarak
aşağıdaki gibi sıralanabilir.
1. Tarım Ekonomisi program yeterlilikleri, piyasa ihtiyaçları ve uluslararası standartlar
dikkate alınarak lisans, yüksek lisans ve doktora seviyeleri için hazırlanmalıdır. Ayrıca
her program için birkaç cümlelik bir genel amaç ifadesi yazılmalıdır.
2. Program yeterliliklerini sağlaması için mevcut müfredat gözden geçirilerek revize
edilmelidir. Bu yapılırken, öğrenciye bilgi yükleme değil de bilgiyi kullanabilecek ve
bağımsız çalışabilecek yetenekler uygulamaya ağırlık verilerek kazandırılmalıdır.
3. Müfredatta yer verilen derslerin öğrenme çıktıları dikkatli ve açık bir şekilde
hazırlanmalı ve bu çıktıların program yeterliliklerine katkıları belirlenmelidir.
4. Bilgi, beceri yetkinlik sağlayan ders öğrenme çıktılarının gerçekten kazanım olarak
verildiğini garantileyen öğretim ve değerlendirme yöntemleri geliştirilmeli ve sabırla
ve emekle uygulanmalıdır.
5. Bu bilgi beceri ve yetkinlikleri öğrencilere kazandırmada ortaya çıkacak eksiklikler
giderilmelidir. Öğretim üyesi sayısı ve yetkinlik seviyesinin yeterli olması için çaba
gösterilmeli, eksik fiziki imkanlar giderilmeli ve mevcutlar da ihtiyaçlara binaen
geliştirilmelidir. Bunların gerçekleşmesi rutin üstü çabaları gerektirir.
6. Uluslararası bağlantılar zinde tutulmalıdır. Öğrenci, öğretim üyesi değişiminde mevcut
imkanlar azami ölçüde kullanılmalı, yurtdışına lisans üstü eğitim için öğrenci
gönderilmeli ve öğretim üyeleri uzun süreli ziyaretçi öğretim üyesi olarak yabancı
üniversitelerde çalışmalıdır. Ayrıca uluslararası Tarım Ekonomisi Kongrelerine
katılınmalı, uluslararası araştırmalara ortak olunmalı ve yine Uluslararsı Tarım
Ekonomisi dergileri için makale yazmaya ve yayınlamaya çaba gösterilmelidir.
7. Türkiye’de Tarım Ekonomisi camiası daha iyi örgütlenmeli ve üyelerin demokratik
katılımı sağlanmalı, kongre düzenleme ve dergi yayınlama konularında derneklerin
daha önemli ve etkin katkıları olmalıdır.
8. Bologna Sürecinin sunduğu bu fırsat ve araçlar çok iyi kullanılarak, uluslararası Tarım
Ekonomisi yüksek öğrenimi standartlarına yaklaşma yolunda önemli adımlar atılmış
olacaktır. Bu noktada özellikle Tarım Ekonomisi camiasına önemli görevler
düşmektedir. Bu başarılabilirse, gelecek nesiller bu emekleri hayırla yad edecektir.
KAYNAKLAR
Anonim, 2009. ECTS Users’ Guide, European Comission, Brussels, Belgium.
Erdoğan, A. 2010. Yüksek Öğretim’de Yeniden Yapılanma: 66 Soruda Bologna Süreci
Uygulamaları,Yükseköğretim Kurulu, Ankara.
http://bologna.yok.gov.tr/index.php?page=yazi&c=1&i=50, 2010.
16
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Antepfıstığı Đşletmelerinde Tarımsal Kredi Kullanımına Etki Eden
Faktörlerin Analizi
Adem AKSOY1
H. Bayram IŞIK1
Emine ĐKĐKAT TÜMER1
Özet
Türkiye’de tarım işletmelerinin en önemli problemlerinden birisi tarımsal finansman sorunudur.
Đşletmelerdeki sermaye sıkıntısı diğer üretim faktörlerinin etkinliğini ve verimliliğini de olumsuz
yönde etkilemektedir. Tarım işletmelerinde sermaye teminini etkileyen birçok faktör vardır. Bu
çalışmada, Türkiye ve Gaziantep için önemli bir sektör olan antepfıstığı işletmeleri ele alınmış ve
bu işletmelerin kredi kullanımına etki eden faktörler araştırılmıştır. Bunun için, Gaziantep ili
Karkamış ve Nizip ilçelerinde üreticilerle yüz yüze anketler yapılmış ve ayrıca tarım kesiminin ana
finansman kaynağı olan Ziraat Bankası kayıtlarından faydalanılmıştır.
Çalışmanın temel amacı; Gaziantep ili Nizip ve Karkamış ilçelerinde antepfıstığı üretimi
yapan çiftçilerin tarımsal kredi kullanımına etki eden faktörleri tespit etmektir. Regresyon analiz
sonuçları ova köylerindeki üreticilerin dağ köylerindekilerden daha fazla kredi kullandıkları
göstermiştir. Ailedeki fert sayısının fazlalığı ve üretim miktarının artması kredi kullanmayı pozitif
yönde etkilerken, üreticinin tarım dışı gelire sahip olması negatif yönde etkilemektedir.
Anahtar Kelimeler: Antep fıstığı, tarımsal kredi, logit, Gaziantep
An Analysis Of Factors Affecting Agricultural Credit Usage In Pistachio Farms
Abstract
One of the most important issues in Turkish farms is agricultural finance problem. Scarcity of
capital in farms adversely affects the efficiency and productivity of the other factors of production.
There are many factors that affect the capital acquisition. In this study, pistachio farms, an
important sector for Turkey and Gaziantep, were examined and the factors affecting these farms’
credit usage were explored. For this end, face to face survey study was conducted with pistachio
producers at Karkamış and Nizip districts in Gaziantep province. In addition, records of Ziraat
Bank, main financial source of agricultural sector, were used.
Main objective of this study is to determine the factors affecting agricultural credit usage
of pistachio producing farmers at Nizip and Karkamış districts in Gaziantep. Regression analysis
results showed that producers in plain villages use more credits than ones in mountainous villages.
While large family size and an increase in the quantity of production affected the credit usage
positively; producer’s having an off-farm income affected negatively.
Keywords: Pistachio, agricultural credit, logit, Gaziantep.
GĐRĐŞ
Tarımsal üretim sisteminde kredi oldukça önemlidir. Kredi, tarımın karakteristik
yapısı içerisinde toprak hazırlama, ekim ve hasat işlerinde kullanmak üzere üretim
içerisinde üreticilerin nakit ihtiyacını karşılamalarına izin verir. Tarımda hasatla birlikte
kısa süreliğine nakit gelir söz konusudur. Kredi piyasasının yokluğunda üreticiler bir
sonraki üretim döneminde sıkıntıya düşmektedir. Kredi kullanımına izin verildikçe
üreticiler hem daha fazla girdi kullanmakta hem de daha fazla üretim
gerçekleştirmektedirler. Böylece çiftçilerin refahı artmaktadır (Feder ve ark., 1991).
Modern tarımsal teknikleri uygulayabilmek için yeteri kadar sermayeye ihtiyaç vardır.
Eğer yeteri kadar nakit sermaye bulunursa üretim için gerekli olan işgücü ve diğer üretim
faktörleri etkili ve kolay şekilde bulunur. Tarım sektöründe sermaye birikimi oldukça
yavaştır. Bu yüzden kredi ile üreticilerin bu eksikliği kapatılmaya çalışılır (Doğruel vd,
2003; Kızılaslan ve Adıgüzel., 2007).
Tarımsal krediler ülke tarımının gelişmesinde önemli katkı sağlamaktadır. Bu
nedenle tarımsal krediler gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tarım sektöründeki
üretimi artırmaya ve bu sektördeki hayat seviyesini yükseltmeye yardımcı olan önemli
faktörlerden birisidir.
Günümüzde tarım politikalarının genel amacı, hemen her ülkede kırsal kesimde
yaşayan özellikle küçük aile işletmelerinin gelirlerinin artırılması ve dolayısıyla hayat
standartlarının yükseltilmesidir (Yavuz, 2001). Bu hedefin gerçekleştirilmesi ise tarımsal
1
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240 Erzurum
17
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
üretimin artırılması için modern tarım metotlarının uygulanmasına, girdilerin teminine,
gerekli tarımsal yatırımların yapılmasına ve tarımsal ürünlerin hasat sonrasında uygun
şartlarda satış organizasyonlarının bulunmasına bağlıdır. Yeteri kadar sermayesi olmayan
çiftçiler üretim faaliyetlerini zamanında ve iyi bir şekilde gerçekleştirmekte sıkıntı
yaşamaktadırlar. Bu nedenle, tarımsal politikaların en önemli bölümünü oluşturan
tarımsal krediler, tarım sektörünün gelişmesinde temel faktörlerden birini oluşturmaktadır. Kar marjının çok az ve girdi kullanımının belli dönemde gerekli olduğu
dikkate alınırsa tarımsal kredinin zamanında ve yeterli miktarda kullanılmasının üreticiler
için büyük önem arz ettiği açıkça görülecektir (Anonim, 2003).
Türk tarımının en önemli sorunlarından birisi finansman sorunudur. Finansman
konusu hem sermayenin teminini hem de yönetimini içine alır (Özçelik, ark., 2010).
Maalesef her iki bakımdan da Türk çiftçisinin ciddi sıkıntıları vardır. Bu problemlerin
ortaya çıkmasında birçok etken rol oynamaktadır. Bu etkenler arasında, tarım
işletmelerinin küçük-geçimlik-aile işletmeleri olması, çiftçilerin eğitim ve gelir
seviyelerinin düşük olması, pazara dönük üretim yapılmaması ve hükümetlerin
yanlış/yetersiz tarım politikaları sayılabilir. Bütün bu ve benzeri sebepler, çiftçilerin
teşkilatlanmış kuruluşlardan kredi teminini güçleştirmiş, kredi temin edenlerin ise amaç
dışı kullanmalarına zemin hazırlamıştır. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen son
yıllarda gerek devlet tarafından desteklenen tarımsal kredi miktarlarında, gerekse de
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri dışında diğer özel bankalar tarafından
sunulan tarım kredilerinde ciddi artışlar dikkati çekmektedir.
Bu çalışmanın amacı; antepfıstığı üretiminde önemli bir paya sahip olan
Gaziantep ili Nizip ve Karkamış ilçelerinde antepfıstığı üretimi yapan çiftçilerin tarımsal
kredi kullanım durumu ile buna etki eden faktörler arasında bir bağlantı olup olmadığı
tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu yapılırken işletmelerin dağ yada ova köylerinde
olmalarının kredi kullanımında etkili olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca
çalışma alanında kredi kullanımında %87’lik tercih edilme oranına sahip olan Ziraat
Bankası Bölge Müdürlüğü ile görüşülerek son yıllarda kullandırılan kredi miktarları ve
kredi türlerindeki değişimi ortaya konmaya çalışılmıştır.
MATERYAL VE METOT
Tüik 2009 verilerine göre Gaziantep ili toplam antepfıstığı üretiminin %53.4’ünü
Nizip ve Karkamış ilçeleri oluştururken üretimin %46.6’lık bölümünü ise diğer 5 ilçe
oluşturmaktadır. Nizip ve Karkamış ilçeleri aynı zamanda Türkiye antepfıstığı üretiminin
%26.8’ini elinde bulundurmaktadır (Anonim, 2010a). Özellikle Nizip ilçesi piyasa
fiyatının oluşmasında önemli bir role sahiptir. Bu özelliğinden dolayı çalışmanın Nizip ve
Karkamış ilçelerinde yapılması uygun bulunmuştur. Bu ilçelerde antepfıstığı üreticileri ile
yüz yüze yapılan anketler neticesinde elde edilen veriler çalışmanın ana materyalini
oluşturmaktadır.
Anket yapılacak köyleri belirleyebilmek için önce bu iki ilçeye ait arazi
büyüklükleri ve köy sayıları Đlçe Tarım Müdürlüklerinden temin edilmiştir. Elde edilen
verilere göre, Karkamış ve Nizip ilçelerinde gayeli örneklemeye göre seçilen 14 köyde
anket yapılacak işletme sayısı basit tesadüfi örnekleme metoduna göre bulunmuştur. Bu
metot vasıtasıyla birimlerin örneğe girme şansları eşittir. Bu açıdan metot
sınırlandırılmamış örnekleme olarak da isimlendirilir. Örnek istatistiklerin
hesaplanmasında her bir birimin ağırlığı eşit olarak alınır. Bu metot nüfusun çok fazla
olmadığı yerler için uygun bir metottur. Ayrıca örnek birimlerine ulaşmak kolay ve
ucuzdur (Çiçek ve ark., 1996).
Araştırmada anket uygulanacak işletme sayısı %5 hata payı ve %95 güvenilirlik
sınırları dikkate alınarak aşağıdaki gibi hesaplanmıştır:
18
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
n=
N .σ 2
=
(N − 1)D + σ 2
4220 * 327
 (62.67 * 0,05)2 
4219 * 
 + 327
1.96 2


= 124
Formülde,
n = Anket yapılacak işletme sayısı,
N= Popülasyondaki işletme sayısını,
σ2= Popülasyonu oluşturan işletmelerin sahip oldukları arazi büyüklüğüne göre
varyansını,
D = (d2/ z2) değeri olup;
d = Örnek ortalamasından müsaade edilen hata miktarını,
z = Hata oranına göre Standart Normal Dağılım tablosundaki z değerini
göstermektedir.
Basit tesadüfi örnekleme metodu formülü ile bulunan 124 anket, özellikle
antepfıstığı yetiştiren işletmelerle anket yapamama ve anketlerin bir kısmının tutarsız
olması gibi nedenlerle %10 artırılarak toplam yapılacak anket sayısı 136 [124*(1.10)]
olarak belirlenmiştir.
Ekonometrik çalışmalarda, bağımlı değişkenin nitel olması durumunda sınırlı
bağımlı değişken regresyon modelleri kullanılır. Đki durumu gösteren bağımlı değişken
bir olayın olma veya olmama durumunu ifade etmektedir. Olayın olma durumunda
bağımlı değişken bir, olmama durumunda ise sıfır değerini almaktadır. Bağımlı değişkeni
açıklayan birçok bağımsız değişken olabilir (Gujarati 1995; Yavuz 2001).
Çalışmada, probit ya da logit modellerinin her ikisi de benzer sonuçlar verdiği
için her ikisi de kullanılabilir. Fakat ikisi arasındaki seçim bir kolaylık ve eldeki
bilgisayar yazılımı seçimidir. Bu bakımdan, logit modeli genellikle probit modeline tercih
edilir.
Antepfıstığı sektörü ova ve dağ köyleri üreticileri kredi kullanmalarında etkili
olan faktörlerin belirlenmesinde bağımlı değişken olarak “kredi kullanıp kullanmama
durumu” (kullananlar=1, kullanmayanlar=0) alınmıştır. Bağımsız değişken olarak ise
işletmelerin dağ ya da ova köylerinde olması, ailedeki fert sayısı, üreticilerin yaşı, aile
reisinin eğitim durumu, ailenin tarım dışı geliri ve üretim miktarı alınmıştır.
Antepfıstığı sektöründe üretici tarımsal kredi kullanım durumu modeli:
KRE= ƒ ( KON, AFS, YAS, EGT, MAS, BKA )
Burada;
KRE : Kredi kullanma (kullananlar =1, Kullanmayanlar=0)
KON : Đşletmenin konumu (Ova=1, Dağ=0)
AFS : Ailedeki fert sayısı (EĐB)
YAS : Đşletmecinin yaşı (Yıl)
EGT : Đşletmecinin eğitim gördüğü süre (Yıl)
TDG : Tarım dışı gelir (Evet=1, Hayır=0)
ÜRE : Üretim (kg)
ARAŞTIRMA BULGULARI
Đşletmelerde Eğitim Durumu
Çizelge 1 incelendiğinde dağ köylerinde işletme başına düşen ortalama nüfusun
%43.49’unu ilkokul mezunu, %27.04’ü okuryazar, %15.47’si ortaokul mezunu,
%7.17’sini okuma yazma bilmeyenler ve %6.83’ünü lise mezunu oluşturmaktadır. Ova
köylerindeki eğitim durumuna bakıldığında ise 6 yaş üzeri fertlerin %31.98’i ilkokul
mezunu, %27.41’i okuryazar, %21.07’si ortaokul mezunu ve %15.74’ü lise mezunudur.
Ayrıca 6 yaş üzeri fertlerin %2.28’i yüksek okul mezunu olduğu görülmektedir.
Okuma yazma bilmeyenlerin sayısı dağ köylerinde ova köylerinden daha fazladır.
Ova köylerinde yüksek okul mezunlarının oranı %2.28 iken dağ köylerinde yüksek okul
mezunu bulunmamaktadır. Ayrıca ova köylerindeki lise mezunlarının toplam nüfusa
oranı dağ köylerindekinden daha fazladır. Elde edilen bu sonuçlardan ova köylerinde
19
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
yaşayan 6 yaş üzeri fertlerin eğitim seviyesinin dağ köylerindekinden daha yüksek olduğu
sonucuna varılmaktadır.
Çizelge 1. Đşletmelerde 6 yaş üzeri aile fertlerinin eğitim durumu (%).
Eğitim
Düzeyi
Erkek
Okumayazma
bilmeyen
Okuryazar
Đlkokul
Mezunu
Ortaokul
Mezunu
Lise Mezunu
Yüksekokul
Mezunu
TOPLAM
Dağ Köyü
Kadın
Toplam
Đşletmeler Ortalaması
Ova Köyü
Erkek
Kadın
Topla
m
0.00
3.33
1.52
0.00
16.16
7.17
17.21
44.26
39.39
42.42
27.04
43.49
12.16
27.03
46.67
38.33
26.23
2.02
15.47
31.08
12.30
0.00
0.00
0.00
6.83
0.00
100.00
100.00
100.00
Erkek
Toplam
Kadın
Toplam
0.00
11.32
4.20
27.41
31.98
15.31
37.75
42.14
40.88
3.20
64.20
8.33
21.07
28.06
4.40
17.40
27.03
2.70
1.67
1.67
15.74
2.28
17.86
1.02
0.63
0.63
10.20
0.80
100.00
100.00
100.00
100.00
100.00
100.00
Đşletmelerde Nüfus
Araştırma alanındaki işletmelerde nüfusun yaş grupları ve cinsiyete göre dağılımı
Çizelge 2’de görülmektedir. Đşletme başına düşen ortalama nüfus 5.06’tir. Bu nüfusun
%76.28’ini 15-49 yaş arası oluşturmaktadır. Türkiye geneline bakıldığında, işletme
başına düşen tarımsal nüfus 7.73’tür (Anonim, 2009). Türkiye genelinde 0-6 yaş nüfusun
toplam nüfus içerisindeki payı %12.77 ile çalışma yapılan alandakinden oldukça
yüksektir Buda bölgede çocuk nüfusun yok denecek kadar az olduğunu göstermektedir.
Çizelge 2. Đşletmelerde yaş ve cinsiyete göre ortalama nüfus.
Yaş
Grupları
0-6
7-14
15-49
50-+
Toplam
Dağ Köyü
Erkek
(Kişi)
0.00
0.08
2.75
0.53
3.36
Kadın
(Kişi)
0.00
0.31
2.19
0.25
2.75
Ova Köyü
Erkek
(Kişi)
0.00
0.15
1.59
0.44
2.18
Kadın
(Kişi)
0.03
0.21
1.12
0.41
1.76
Toplam
Kişi
0.01
0.37
3.86
0.81
5.06
%
0.20
7.31
76.28
16.01
100.00
Đşletmelerdeki Ağaç Sayısı ve Üretim Alanı
Ankete katılan işletmelerde ortalama antepfıstığı dikim alanı 62.5 da olarak tespit
edilmiştir. Đşletme başına düşen ortalama ağaç sayısı 1107 adettir (Çizelge 3). Dikim alanı
bakımından ova ve dağ köyleri birbirine yakın iken ağaç sayısı bakımından dağ
köylerinde işletme başına düşen antepfıstığı ağaç sayısı ova köylerindekinden oldukça
fazladır. Bunun nedeni dağ köylerinde düzenli bir bahçe tesisinin olmaması ve ağaçların
rastgele, sık dikilmiş olması gösterilebilir. Dağ köylerindeki ortalama ağaç sayısı fazla
iken ova köylerinde verim dağ köylerinde oldukça fazladır. Ova köylerindeki üreticiler
daha fazla makine, ilaç ve gübre kullanırken dağ köylerindeki üreticiler daha çok emek
yoğun ve daha az ilaç ve gübre kullanarak üretim yapmaktadır.
Çizelge 3. Çalışma alanındaki işletmelerde ortalama antepfıstığı ağaç sayısı, dikim alanı ve
verim.
Köy Tipi
Ova köyleri
Dağ köyleri
Ortalama
Meyve Veren
(Adet)
Toplam
(Adet)
Dikim Alanı
(da)
831
1074
952.5
945
1269
1107.0
61
64
62.5
Verim
(kg/da)
32.10
24.11
27.89
Verim
(kg/meyve veren ağaç)
2.36
1.44
1.83
Çalışmanın yapıldığı dönemde kredi alan üreticilerin %87.09’u Ziraat
Bankası’ndan kredi kullanırken, %12.91’i Tarım Kredi Kooperatifleri’nden kredi
kullanmışlardır (Çizelge 4). Kuzey Doğu Anadolu bölgesinde Kara ve Kadıoğlu
tarafından 2004 yılında yapılan çalışmada, üreticilerin tarımsal kredi kullanımında ilk
20
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
sırada Ziraat Bankasını ikinci sırada ise Tarım Kredi Kooperatiflerini seçtiklerini tespit
etmişlerdir. Aynı çalışmada üreticilerin %53’ü Ziraat bankasından %45’i ise Tarım kredi
kooperatiflerinden kredi kullanmışlardır. Yapılan anket çalışmasından üreticilerin
%10.2’sinin çalışmanın yapıldığı 2008 yılına kadar hiç kredi kullanmadıkları tespit
edilmiştir. Ova köyleri ziraat bankasından daha fazla kredi kullanırken dağ köyleri ise
daha fazla tarım kredi kooperatifinden kredi kullanmaktadırlar. Dağ köylerindeki
üreticiler daha çok gübre, tohumluk gibi ayni kredi alırken ova köyleri ekipman, traktör
ve nakit para şeklinde ve daha büyük kredi almaktadırlar. Üreticilerle yapılan
görüşmelerde üreticilerin önemli kısmı aldıkları kredili aldıkları gübre, alet ve ekipmanı
piyasada düşük fiyatlarla satarak nakde çevirdiklerini beyan etmişlerdir. Kredilerin günü
geldiğinde de ödemekte sıkıntı çektiklerini ifade etmişlerdir. Özellikle fert sayısı fazla
olan işletmelerin daha fazla kredi kullandıkları ve alınan kredilerin amaç dışı tüketim için
kullandıkları görülmektedir.
Çizelge 4. Đşletmelerin kullandıkları kredinin kurumlara göre dağılımı.
Köy tipi
Ova köyleri
Dağ köyleri
Toplam
T.C Ziraat Bank.
N
%
16
51.62
10
35.47
27
87.09
Tarım Kredi Koop.
N
%
1
4
4
3.22
9.69
12.91
Toplam
N
%
17
54.84
14
45.16
31
100.00
Çizelge 5’te yıllar itibariyle Nizip ve Karkamış ilçelerindeki üreticilerin Ziraat
Bankasından kullanmış oldukları kredi miktarı ve değişim verilmiştir. Karşılaştırılan iki
yıl içerisinde Karkamış ilçesi hariç kredi kullanan üretici sayısında önemli artış olduğu
dikkati çekmektedir. Bölge yetkilileri 2010 yılında kredi kullanımının daha da fazla
olacağını beyan etmişlerdir. Kredi tutarlarına bakıldığında bir önceki yıla göre çiftçi
sayısında daha fazla artış olduğu görülmektedir. Özellikle Nizip ilçesinde hayvansal kredi
kullanımında %772 artış olduğu dikkati çekmektedir. Hayvancılık kredilerindeki artışın
en önemli nedenlerinden birisi olarak hükümetin son yıllarda hayvancılık alanında vermiş
olduğu destekler gösterilebilir. Hayvancılık alanındaki desteklerin fazla olması üreticileri
hayvancılık yapmak için teşvik etmiştir. Her iki ilçede de mekanizasyon kredilerinde
azalma olduğu görülmektedir. Tarla içi basınçlı sulama sistemleri kredilerinde önemli
artış olmuştur.
Çizelge 5. T.C. Ziraat Bankası tarafından kullandırılan tarımsal kredi miktarı ve değişim.
Üretici sayısı
Kredi tutarı
Bitkisel
Hayvansal
Mekanizasyon
Modern
basınçlı
sulama sistemleri
NĐZĐP
2008
2009
08/09 (%)
1 136
1 619
42.52
13 901 281 21 799 326
56.82
10 796 732 17 517 417
62.25
137 500 1 199 091
772.07
2 640 491 2 488 600
-5.75
326 558
634 218
94.21
KARKAMIŞ
2008
2009
08/09 (%)
1 008
933
-7.44
7 838 700 9 322 359
18.93
6 357 757 7 941 818
24.92
1 260 108
996 683
-20.90
220 835
383 858
73.82
Kaynak: Anonim 2010b
Köy tiplerine göre kullanılan kredi miktarlarının verildiği Çizelge 6
incelendiğinde Dağ köylerindeki antepfıstığı üreticilerinin %61.5’inin 5 000 TL’nin
altında kredi borçlarının olduğu görülmektedir. Oysa ova köylerindeki üreticilerin
%22.2’sinin 5 000 TL’nin altında borcu vardır. Dağ köylerindeki üreticiler daha çok
emek yoğun üretim yaptıkları için krediye daha az ihtiyaç duymaktadırlar. Bu çiftçiler
daha az ilaç, kimyevi gübre ve mekanizasyon kullanmaktadır. 15 000 TL’nin üzerindeki
borca sahip çiftçi sayılarına bakıldığında dağ köylerinde hiç kimse yok iken ova
köylerinde 2 kişi (%11.1) vardır. Üreticilerin yaklaşık %50’ye yakınının borcu 5 001-10
000 TL arasındadır.
21
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 6. Köy tiplerine göre kullanılan kredi miktarları.
Köy tipi
<-5 000
Dağ köyleri
Ova köyleri
Toplam
5 001-10 000
8
4
12
10 001-15 000
5
10
15
15 000->
0
2
2
Toplam
N
%
0
13
41.9
2
18
58.1
2
31
100.0
Regresyon sonuçları
Üreticilerin kredi kullanım durumu ile buna etki eden faktörler arasındaki ilişkiyi
gösteren lojistik regresyon analiz sonucu Çizelge 7’de verilmiştir. Altı adet bağımsız
değişkenle açıklanmaya çalışılan model sonucunda değişkenlerin işaretleri yaş hariç
beklenildiği gibi bulunmuştur. Hipotez olarak yaşlı insanların kredi kullanımında daha az
risk aldığı varsayılmıştır. Ancak analiz sonucunda bunun tam tersi çıkmıştır.Bunun
nedeni olarak ta olarak anket uygulanan üreticilerin yaşlarının birbirine yakın ve yüksek
olması gösterilebilir. Anket uygulanan üreticilerin yaş ortalaması 48 olarak tespit
edilmiştir. %5 önem seviyesinde Tarım dışı gelir ve üretim miktarı istatistiki olarak
önemli bulunurken %10’da ailedeki fert sayısı önemli bulunmuştur. Đşletmenin ova
köylerinde olması ailedeki fert sayısının fazlalığı ve işletmecinin yaşının fazla olması
kredi kullanımını pozitif yönde etkilemektedir. Eğitim seviyesi ve tarım dışı gelirinin
olması kredi kullanım durumunu ters yönde etkilemektedir.
Ova köylerinde olan çiftçilerin dağ köylerinde olanlara göre, kredi kullanan
grupta olma olasılığı, kredi kullanmayan grupta olma olasılığının 1.14 katı olacağı
belirlenmiştir. Buna ilaveten, ova köylerinde olan çiftçilerin dağ köylerinde olanlara göre,
kredi kullanan grupta olma olasılığı, kullanmayan grubunda olma olasılığının 1.14 katı
olacağı analiz sonuçlarından elde edilmiştir.
Ailedeki fert sayısı ile kredi kullanma durumu arasında pozitif yönlü ilişki vardır.
Ailedeki fert sayısı arttıkça kredi kullanımı da artmaktadır. Ailedeki fert sayısı bir kişi
arttığında, kredi kullanan grupta olma olasılığı, kullanmayan grubunda olma olasılığının
1.54 katı olmaktadır.
Tarım dışı gelir ile kredi kullanım durumu arasında ters ilişki olduğu
görülmektedir. Tarım dışı geliri olan çiftçilerin olmayanlara göre, kredi kullanan grupta
olma olasılığı, kredi kullanmayan grupta olma olasılığından %83.8 daha az olacaktır.
Üretim miktarı ile Tarımsal kredi kullanım durumu arsasında da ters ilişki olduğu
görülmektedir. Antepfıstığı üretim miktarı fazla olan çiftçilerin olmayanlara göre, kredi
kullanan grupta olma olasılığı, kredi kullanmayan grubunda olma olasılığının 1.002 katı
olmaktadır.
Çizelge 7. Antepfıstığı üreticileri kredi kullanım durumu lojistik regresyon analizi sonuçları.
Değişkenler
Konum (Ova Köyleri:1, Dağ Köyleri:0)
Ailedeki fert sayısı (EĐB)
Đşletmecinin yaşı
Eğitim Seviyesi (yıl)
Tarım dışı gelir (var:1, yok:0)
Üretim (kg)
Log likelihood= -31.649
Katsayı
Standart Hata
0.131
(0.8930)
0.430 **
(0.2362)
0.021
(0.0412)
-0.861
(0.6510)
-1.819
*
(1.4307)
0.016
*
(0.0007)
LR chi2(6) = 11.96
1. * P<0.05, **P<0.1
22
Odds Değeri
Standart Hata
1,140
(1,0180)
1,538
**
(0,3631)
1,022
(0,0421)
0,423
(0,2753)
0,162
*
(0,2319)
1,002
*
(0,0007)
Prob > chi2 = 0.010*
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
SONUÇ VE TARTIŞMA
Türkiye’nin birçok bölgesinde olduğu gibi araştırma alanında da genç nüfus
köyden ayrılmış genelde yaşlı nüfus köyde bulunmaktadır. Eğitim seviyesine
bakıldığında ova köylerindeki üreticilerin eğitim seviyesinin biraz daha yüksek olduğu
görülmektedir. Antepfıstığı yetiştiricilerinin üretim alanlarının ortalama 62.5 da olduğu
ve ağaç başına verimin ise oldukça düşük olduğu görülmektedir. Dağ köylerinde yaşayan
üreticilerin antepfıstığı yetiştiriciliğinden başka alternatifleri yok iken ova köylerinde
yaşayan üreticilerin diğer tarımsal faaliyetleri gerçekleştirme imkânları mevcuttur.
Muhtarlarla yapılan görüşmeler neticesinde de Ova köylerindeki üreticilerin arazilerinin
yaklaşık %60’ında Antepfıstığı yetiştirilirken Dağ köylerinde bu oran %90 civarındadır.
Üreticilerin kullandıkları kredi miktar ve çeşidine bakıldığında kullanılan
kredilerin %50’ye yakınının 5 001-10 000 TL arası krediler oluşturmaktadır. Alınan
kredilerin ise daha çok tohumluk, gübre, küçük ekipman kredilerinden oluştuğu dikkati
çekmektedir. Yatırım amaçlı kredi kullanan üreticilere rastlanmamıştır. Özelikle dağ
köylerindeki üreticiler daha çok tarım kredi kooperatifinden kredi kullanırken ova
köylerindeki üreticiler daha çok T.C. Ziraat bankasından kredi kullanmaktadırlar.
Regresyon analiz sonucuna bakıldığında ova köylerindeki üreticilerin daha fazla
kredi kullandıklarını, ailedeki fert sayısının fazlalığının ve üretim miktarının artması kredi
kullanmayı pozitif etkilediği görülmektedir. Üreticinin tarım dışı gelire sahip olması
tarımsal kredi kullanımını ters yönde etkilemektedir.
Sonuç olarak bölge üreticisi üretimi artırmak amacıyla kredi kullanmamaktadır.
Son iki yıldaki kuraklıkta kullanılan kredilerin hem şeklini hem de geri dönüşünü
olumsuz etkilemiştir. Çiftçilerin işletme büyüklüklerini, üretim kapasitelerini ve
verimliliklerini artırmaları için sabit yatırım kredilerinin teşvik edilmesi ve kullanımının
artırılması gerekmektedir. Alınan kredilerin amaç dışı kullanımını önlemek için gerekli
denetim mekanizmalarının geliştirilmesi gerekir.
KAYNAKLAR
Anonim, 2003. Tarımsal Kredi Politikaları, (Başyazı) Karınca Dergisi, Sayı:804, s: 1
Aralık 2003.
Anonim. 2009. Türkiye Đstatistik Kurumu Web Sitesi. Nüfus istatistikleri Veri Tabanı,
http://www.turkstat.gov.tr (17.09.2009.)
Anonim. 2010a. Türkiye Đstatistik Kurumu Web Sitesi. Bitkisel Üretim istatistikleri Veri
Tabanı, http://www.turkstat.gov.tr (06.07.2009.)
Anonim. 2010b. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş. Gaziantep Bölge Müdürlüğü
Kayıtları, 29.06.2010. Gaziantep.
Çiçek, A.ve Erkan, O. 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Metotları.
Gaziosmanpaşa Universitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. Yayın No: 12. Ders
Kitapları Serisi No: 6. Tokat.
Dogruel, F., AS Dogruel and E. Yeldan, 2003. Macroeconomics of Turkey's agricultural
reforms: an intertemporal computable general equilibrium analysis. Journal of
Policy Modelling, 25(6-7): 617-637
Feder, G., Lau, J. L., Lin, Y. J and Luo, X., 1991. Credit's Effect on Productivity in
Chinese Agriculture A Microeconomic Model of Disequilibrium, Agriculturaen
dR uralD evelopment Department The World Bank, January1991, WPS 571
Gujarati, D. N., 1995. Basic Econometrics. Third Edition, Mc Graw-Hill, 838p, USA.
Kara, A. ve Kadıoğlu, S. 2004. Kuzey Doğu Anadolu Bölgesinde Çiftçilerin
Kooperatifleşme Durumu, Tarımsal Kredi Kullanım Durumu ve ilgili Problemler
Türkiye VI. Tarım Ekonomisi Kongresi, 16-18 Eylül, Tokat, s. 459-465.
Kızıltan, H., Adıgüzel, Ö., 2007. Factors Affecting Credit Use in Agricultural Business,
Concerns in Turkey Research Journal of Agriculture and Biological Sciences,
3(5): 409-417, 2007
23
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Özçelik, A., Erdoğan, G., Artukoğlu, M. M., 2010. Türkiye’de Tarımsal Kredi:
Sözleşmeli Tarım Ve Üretici Örgütleri Üzerinden Kredi Uygulamaları, Ziraat
Mühendisleri Odası Web Sitesi.
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/157297d1a1ff043_ek.pdf?tipi=14&sube=
(18.06.2010.)
Yavuz, F., 2001. Ekonometri Teori ve Uygulama. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Ders Notları, Yayın No:185, Erzurum, s.196.
Yavuz, F., 2001. Tarım Politikası II Genel Politikalar ve Uluslararası Tarım Ticareti
(Ders Notları) Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Yayınları No:186,
Erzurum.
24
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Türkiye’nin Buğday Üretimi Đçin Bir Öngörü Modeli: VAR Yaklaşımı
Ahmet ÖZÇELĐK1 Selma KAYALAK
O. Orkan ÖZER
ÖZET
Üretim kararını belirleyen en önemli faktör fiyattır. Türkiye’de buğday üretim miktarı üzerinde
fiyatların etkisi, VAR (Vektör Otoregresif Regresyon) Modelleri ile analiz edilmiştir.
Değişkenlerin durağanlıkları ADF ve yapısal kırılmalı Perron 1997 birim kök testleri ile
incelenmiştir. Üretimden bağımsız, alana yönelik uygulanan Doğrudan Gelir Desteğinin
başlamasıyla, buğday ekimi düşüş göstermiştir. Bu azalış seyrinin etkisiyle; buğday üretim alanları
ve üretim alanlarına bağlı olan üretim miktarı değişkenlerinde kırılma yılı 2002 olarak
bulunmuştur. Değişkenler arasındaki nedensellik ilişkileri test edilmiş, değişkenler arasındaki
dinamik ilişkiler VAR analizi varyans ayrıştırmasıyla incelenmiştir. VAR denklemlerinin öngörü
güçlerinin değerlendirilmesinde, Theil Eşitsizlik Katsayısı (TIC) istatistiği kullanılmıştır.
Denklemlerin tahmin sonuçlarından elde edilen hata terimlerinin istatistiklerinden yararlanan Theil
Eşitsizlik Katsayısına göre modellerin öngörü gücünün rastgele yürüyüş sürecinde iyi çalışır
olduğu ve öngörü yapma imkanının “U(0.3244) < 1” bulunduğu sonucu elde edilmiştir. 20092015 yılları için gerçekleştirilen simülasyon tahminine göre; 2015 yılı için Türkiye’nin buğday
üretiminin 18716,23 bin ton olacağı hesaplanmıştır.
Anahtar kelimeler: Buğday Üretimi, VAR Modeli, Theil Eşitsizlik Katsayısı, Öngörü
A Prediction Model for the Wheat Production of Turkey: VAR Approach
ABSTRACT
The most important factor of decision making to produce wheat is its price. The impact of the
prices on wheat production is analysed through VAR (Vector Autogressive Regression) Models.
Stableness of the variables were tested via ADF test and structural break Perron 1997 tests per (bu
kelime burda olmalı mı) (testlerin adı içinde birim kök ifadesi var) unit root. Wheat farming
declined following to the Direct Income Support policy in the region that was not related to the
wheat production. Year 2002 was identified as the breaking year following to the decline of the
wheat farming having an impact on the size of the wheat farming area and the amount of
production per square meter. Causality relations between the variables were tested and the
dynamic relations between variables were examined via VAR analysis variance decomposition.
Theil Inequality Coefficient (TIC) statistic was used to evaluate VAR equations prediction factors.
Calculating through the Theil Inequality Coefficient (TIC) that uses the statistics of error premises
gathered from the estimate result of the models, the models were monitored to be working
properly thought the process of random walk progress, and ‘U(0,32440) < 1 result for prediction
possibility was gathered. As the simulation estimate for the years from 2009 to 2015; the wheat
production of Turkey in the year 2015 was calculated as 18716,23 thousand tons.
Keywords: Wheat Production, VAR Models, Theil Inequality Coefficient (TIC),
Prediction
1. GĐRĐŞ
Buğday, insanların beslenmesinin yanı sıra ekolojik ve sosyo-ekonomik önemi
nedenleriyle de Türkiye ve dünya tarımında vazgeçilmez bir üründür. Türkiye’de 2008
yılı itibariyle işlenen tarım alanlarının (215 550 bin da) yaklaşık olarak %37,53’ünde (80
900 bin da) buğday üretimi yapılmaktadır (Anonim 2010). Türkiye’nin 1980 ile 2008
yılları arasında buğday ekim alanları, üretim miktarı, verimi, TMO’nun alım miktarları,
TMO’nun alımının üretime oranı ve dış ticaret miktarları Çizelge 1’de verilmiştir. 2002
öncesine göre, üretim miktarındaki azalış (ekim alanları %12,26 düşmüştür) verimlilik
artışının etkisi ile %5,13 seviyesinde olmuştur (Çizelge 1).
1
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı, Ankara
25
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 1. Türkiye’de Buğday Üretimi , TMO’nin Alım Miktarı ve Dış Ticareti
Yıl
1980
1990
1999
2000
2001
2006
2007
2008
2002
öncesine
göre %
değişim
Ekim
Alanı
(bin
hektar)
Üretim
Miktarı
(bin Ton)
Verimi
(kg/ha)
TMO B.
Alım
Miktarı
(bin ton)
TMO B.
Alımının
Üretime
Oranı %
B.
Đhracat
Miktarı
(bin ton)
B.
Đthalat
Miktarı
(bin ton)
9020
9450
9380
9400
9350
8490
8100
8090
16500
20000
18000
21000
19000
20010
17234
17782
1829,00
2116,00
1918,98
2234,04
2032,09
2357,00
2128,00
2220,00
1653,34
5158,86
4207,88
2959,11
1459,43
1456,57
121,92
62,93
10,02
25,79
23,38
14,09
7,68
7,28
0,71
0,35
405,20
20,50
1600,52
964,89
706,24
442,22
4,64
8,00
436,95
2180,73
1623,03
963,67
346,83
239,87
2147,00
3708,00
-12,26
-5,13
8,41
-80,97
-81,53
-86,10
107,77
Kaynak: Anonim, 2010a
Buğday piyasasında, 1999 yılına kadar devlete bağlı olan kurumların fiyat
oluşumundaki etkisi çok yüksekti. Bu kurumların başında ise TMO gelmektedir. 1999
yılından sonra Dünya Para Fonu (IMF) ile yapılan Stand-by anlaşması sonucunda,
TMO’nin destekleme alım miktarı hızla düşmüştür ve her yıl açıklanan destekleme alım
fiyatları için, dünya piyasasında oluşan fiyatlara yakın bir fiyat düzeyi benimsenmiştir
(Özçelik ve Özer, 2006) . Çizelge 1’de görüldüğü üzere TMO’nin buğday alım miktarı
yıllar içinde piyasa koşulları ve stand-by anlaşmasına bağlı olarak azalış seyri
göstermektedir. Çizelge 1’e göre TMO’nin piyasadaki pazar payının tekel etkisi
göstermeyeceği söylenebilir.
Çizelge 1’de görüldüğü üzere, 2008 yılında buğday ithalatı 3708 bin ton olarak
gerçekleşirken, buğday ihracatımız 8 bin ton gibi çok düşük bir düzeyde kalmıştır.
Türkiye buğday ihracat miktarı, 1999, 2000 ve 2001 yıllarının ortalamasına göre 2006,
2007 ve 2008 yıllarının ortalamasında %86,10 azalmıştır. Aynı dönemlerin
kıyaslamasında buğday ithalatı %107,77 artmıştır (Çizelge 1).
Şekil 1’de 1980-2008 döneminin buğday fiyatları verilmiştir. Türkiye’nin buğday
ihracatı ve ithalatında görülen dalgalanmaların ihracat ve ithalat fiyatlarında da olduğu
görülmektedir.
35
30
25
20
15
10
5
0
1980
1985
1990
1995
2000
2005
Buğday ortalama ihracat fiyatı (TL/ton)
Buğday ortalama ithalat fiyatı (TL/ton)
Çiftçi eline geçen fiyat (TL/kg)
TMO ortalama buğday alım fiyatı (TL/kg)
2010
TMO ortalama arpa alım fiyatı (TL/kg)
Kaynak: Anonim, 2010a
Şekil 1. 1980-2008 Dönemi Buğday Fiyatları
TMO’nin buğday alım fiyatı ile çiftçi eline geçen fiyatlarda paralellik
görülmektedir (Şekil 1). TMO arpa alım fiyatları, buğday alım fiyatlarından daha düşük
olmakla birlikte paralel seyretmektedir.
26
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Klasik iktisadi teoriye göre, serbest piyasa ortamında tüm ekonomik sorunların
çözümü, düzgün işleyen fiyat mekanizması sayesinde otomatik olarak gerçekleşir. Ancak
tarımsal üretimin yapısal özellikleri nedeniyle tarım ürünlerinin fiyat mekanizması, klasik
iktisat teorisinde öngörüldüğü gibi düzgün işlememektedir. Çiftçiler mevcut piyasa
fiyatına bakarak gelecek için üretim kararlarını almaktadırlar. Bu durum özellikle tek
yıllık tarımsal ürün piyasalarında üretim miktarı ve fiyatlarda dalgalanmalar ortaya
çıkarmaktadır. Ayrıca devletin ekonomik, sosyal ve politik amaçlı müdahaleleri de
tarımsal ürün piyasalarının dengesini bozmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye için stratejik
bir tarım ürünü olan buğdayın, üretiminde fiyatların etkisi, 1980-2008 döneminde VAR
(Vertör Otoregresif Regresyon) Modeli ile incelenmiştir.
2. MATERYAL ve METOT
2.1 Veri Seti
Bu çalışmada 1980-2008 yılları arasında, Türkiye buğday üretim miktarı (ton),
TMO buğday alım fiyatı (TL/Kg), çiftçi eline geçen fiyat (TL/Kg), TMO arpa alım fiyatı
(TL/Kg), Türkiye’nin buğday ihracat fiyatı (TL/Kg) ve Türkiye’nin buğday ithalat fiyatı
(TL/Kg) verileri seçilmiştir. Veriler 1980 TEFE değerleri kullanılarak reel halle
dönüştürülmüştür. Veriler TMO kayıtlarından derlenmiştir. Tüm değişkenlerin grafikleri
incelenmiştir ve eğrisel ilişkileri doğrusallaştırdığı ve varyansta kararlılık sağladığı için
logaritmaları alınmıştır. Analizde kullanılan her bir Periyot dönemi 1 yıla karşılık
gelmektedir.
2.2 Birim Kök testi
Birim kökün varlığını test etmek için Dickey ve Fuller (1981) çalışmasında
bağımlı değişkenin gecikmeli değerleri açıklayıcı değişken olarak kullanılan ADF testi
geliştirilmiştir. Bu teste durağanlık yok hipotezi, otoregresif sürecin bir birim kök
içermesi ve denklemdeki otoregresif katsayıların toplamının “1” e eşit olması olarak ifade
edilir (Göktaş, 2000). Zaman serilerinin durağanlığı Geliştirilmiş Dickey Fuller (ADF)
kesişi katsayısı ve trendli denklem ile test edilmiştir. ADF testi kesişi katsayısı ve trendli
denklem aşağıda verilmiştir (Gujarati, 2001);
Yt = µ1 + γ t + δ Yt-1 + Σi=1k Yt-i + εt
Denklemlerde bağımlı değişkenin kaç dönem gecikmesinin regresyon
denkleminin sağında yer alacağına karar vermek için Schwarz Bilgi Kriterinden (SIC)
yararlanılmıştır.
2.3 Yapısal kırılmaların varlığı durumunda geliştirilen birim kök testleri
Bir zaman serisi değişkeni, analiz dönemi içinde ekonomik ve sosyal şok ya da
kriz etkisine sahip olabilir. Bu şok ya da krizler sabit terimde, eğimde veya sabit terim ile
eğim parametrelerinde yapısal değişmelere neden olmuş olabilir. Bu yapısal değişiklikleri
dikkate almadan birim kök testi yapmak yanlış sonuçlara yönlendirebilir. Bu çalışmada
kırılma tarihini içsel olarak belirleyen Perron (1997) Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testi
kullanılmıştır.
Perron (1989)’daki çalışmasında serilerin düzey ve/veya eğimlerinde bir değişim
olduğunda bir çok makroekonomik zaman serisinin deterministtik trend fonksiyonu
etrafında durağan dalgalanmalara sahip olabileceğini savunulmuştur (Sevüktekin ve
Nargeleçekenler, 2007). Test istatistikleri Dickey-Fuller test stratejisi mantığıyla ve
trendin eğiminde ve sabitinde kırılmalara izin verecek kuklaların modele dahil
edilmesiyle hesaplanmıştır. Perron (1997), makalesindeki Model C aşağıdaki gibidir.
Sabitte ve Eğimde Kırılmanın Testi (Model C)
Model C’de kırılma döneminde hem sabitte hem de eğimde kırılma durumu
incelenir.
α =1 sınaması için,
k
Yt = µ + θDU t + β t t + γDTt + δD(TB ) + αYt −1 + ∑ ci ∆Yt −i + et
i =1
modeli oluşturularak t-testi yapılmaktadır.
27
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2.4 Granger Nedensellik Testi
Bu çalışmada Granger Nedensellik testi kullanılmıştır. Granger nedensellik
testine göre x değişkenine ait verilerin modele eklenmesi, y değişkeninin tahmininde
katkı sağlıyorsa, x değişkeni y ‘nin nedenidir. X ve Y ile gösterilen iki değişkenli kısıtsız
VAR modelinde Y’yi tanımlayan denklem aşağıdaki gibidir.
k
k
j =1
j =1
Yt = A0 Dt + ∑ α j Yt − j + ∑ β j X t − j + ε t
Eğer, eşitlikte β1=β2=....=βk=0 ise X, Y’nin Granger nedeni değildir. Bu kısıtın
geçerli olup olmadığının testi F testi ile yapılır (Yurdakul,1995).
2.5 Vector Autoregression Regression (VAR)
Türkiye buğday üretim miktarı ve fiyatlar arasındaki karşılıklı etkileşimi
belirlemek amacıyla, Vector Autoregression Regression (VAR) yönteminden
yararlanılmıştır.
VAR modelleri; iktisadi değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenmesinde ve
politika analizi yaparak makro ekonomik politikaların şekillendirilmesinde kullanılan bir
yaklaşımdır. VAR modelinde değişkenlerin tümü içsel kabul edilmektedir ve gecikme
değerinin modelde yer aldığı kabul edilir. VAR modeli genel olarak aşağıdaki gibidir
(Sims, 1980):
Y=f(x)
Yt= c1 +
Xt= c2 +
k
k
i =1
k
i =1
k
∑ αYt −i + ∑ β X t −i + U t
∑ γX
i =1
t −i
+ ∑ ϑYt −i + Vt
i =1
VAR analizi ile buğday üretimi ve buğday fiyatları arasındaki dinamik ilişkiler
varyans ayrıştırması aracılığıyla incelenmiştir.
2.5Öngörü Hatasının Varyans Ayrıştırması
Varyans ayrıştırması, içsel değişkenlerden birindeki değişimi, tüm içsel
değişkenleri etkileyen ayrı ayrı şoklar olarak ayırır. Bu anlamda varyans ayrıştırması,
sistemin dinamik yapısı hakkında bilgi verir. Varyans ayrıştırmasının amacı, her bir rassal
şokun, gelecek dönemler için öngörünün hata varyansına olan etkisini ortaya çıkarmaktır.
Öngörünün hata varyansı, k uzunluktaki bir dönem için, her bir değişkenin hata
varyansına katkısı olarak ifade edilebilir. Daha sonra bu şekilde elde edilen her bir
varyans, toplam varyansa oranlanarak, yüzde olarak nispî ağırlığı bulunur (Özgen ve
Güloğlu, 2004).
2.6 Öngörülerin Değerlendirilmesi (Theil Eşitsizlik Katsayısı)
VAR denklemleri ekonomik yorumda kullanılmamakta, eğer VAR
denklemlerinin öngörü güçleri geçerli ise değişkenlerin geçmiş dönemlerine ait verileri
kullanarak bu değişkenlerin gelecekte alacakları değerleri tahmin amacı ile kullanılır.
VAR denklemlerinin öngörülerin ne derece güçlü olduğunun belirlenmesinde, modellerin
tahmin sonuçlarından elde edilen hata terimlerinin istatistiklerinden yararlanılmaktadır.
Bu çalışmada VAR denklemlerinin öngörü güçleri Theil Eşitsizlik Katsayısı ile test
edilmiştir.
U=
1 n
(∆Yˆi − ∆Yi ) 2
∑
n i =1
1 n
(∆Yi ) 2
∑
n i =1
∆Y i= Değişkenin gerçek değişi
n = Gözlem sayısı
∆Yˆi = Değişkenin öngörülen değişimi
28
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
U katsayısı 0 ≤ U ≤ + ∞ arasında değişmektedir (Okur 2009). Theil Eşitsizlik
Katsayısının sıfır çıkması modelin öngörü gücünün en iyi olduğu durumu gösterirken, bu
değerin mümkün olduğunca küçük (1’den küçük) çıkması gerekmektedir (Vergil ve
Özkan, 2007).
Bu çalışmada buğday sektörüne ait ekonomik göstergelerin geçmiş dönemlerine
ait veriler ile gelecekte ne olabileceği VAR denklemleriyle araştırılmıştır.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
Zaman serileri için geliştirilen teorilerin durağanlık varsayımı altında çalışmaları
nedeniyle iktisadi serilerin durağan olup olmaması büyük önem taşımaktadır.
Değişkenlerin durağanlık sınamasında kullanılan kesişim katsayılı ve trendli ADF testi ile
kesişim katsayılı ve trendli (Model C) Perron 1997 yapısal kırılmalı birim kök testi
sonuçları Çizelge 2’te verilmiştir.
Çizelge 2. Değişkenlerin ADF ve Yapısal Kırılmalı Perron 1997 Birim Kök Test Sonuçları
Değişkenler
Perron 1997
Model C
ADF Kesişi Katsayısı +
Trend
Minimum t değeri Kırılma Tarihi
k
Düzey ADF k
Türkiye’nin B. Üretim Miktarı
0
-4,558
1
-5,673
2002
TMO B. Alım Fiyatı
1
-4,210
1
-6,259
1994
Çiftçi Eline Geçen Fiyat
1
-4,621
1
-5,200
1993
TMO Arpa Alım Fiyatı
0
-3,394
1
-4,729
2000
Türkiye’nin B. Đhracat Fiyatı
1
-4,296
1
-6,246
1994
Türkiye’nin B. Đthalat Fiyatı
0
-4,282
1
-4,625
1997
Tablo değeri %1 (-4,339) %5 (-3,587) %10 (Tablo değeri %1 (-5,41) %5 (3,229)
4,74) %10 (-4,44)
Gecikme uzunluğu için max k = 3 alınmıştır. Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinde SIC
yararlanılmıştır.
Çizelge 2 de görüldüğü üzere kesişim katsayılı ve trendli ADF testine göre
değişkenler durağandır. Perron 1997 yapısal kırılma testi tek kırılma yılı (en büyük
değişim noktasını) vermektedir. Değişkenler Perron 1997 Model C yapısal kırılmalı birim
kök testine göre kırılmaya rağmen durağan bulunmuştur.
Türkiye’nin buğday üretim miktarı değişkeni için kırılma yılı 2002 bulunmuştur.
2001 yılında başlayan üretimden bağımsız alana yönelik uygulanan Doğrudan Gelir
Desteğinin, 2002 yılına yansıması ve buğday ekiminde düşüşe neden olması ile üretim
miktarındaki kırılma yılı örtüşmektedir.
VAR modelinde değişkenlerin sıralaması önemlidir. Bu nedenle, Granger
Nedensellik testi yapılmıştır. Tarımsal ürünlerde üretim kararının bir önceki yılın
fiyatlarının fonksiyonu olması nedeniyle, Granger Nedensellik Testinde bütün
değişkenlerin 1 gecikmeli değerleri (k=1) alınmıştır. Çizelge 3’de Granger Nedensellik
test sonuçlarını verilmiştir.
Çizelge 3. Garnger Nedensellik Testi Sonuçları
Türkiye Buğday Üretim Miktarı
Buğday Đthalat Fiyatı
Buğday Đhracat Fiyatı
Türkiye Buğday Üretim Miktarı
TMO Buğday Alım Fiyatı
Buğday Đthalat Fiyatı
Buğday Đthalat Fiyatı
Türkiye Buğday Üretim Miktarı
Türkiye Buğday Üretim Miktarı
Çiftçi Eline Geçen Fiyat
Çiftçi Eline Geçen Fiyat
Çiftçi Eline Geçen Fiyat
F-Đstatistiği
Olasılık
7.35912
5.46878
3.49502
4.34377
5.78411
3.31530
0.01190
0.02766
0.07331
0.04752
0.02390
0.08063
Çizelge 3 incelendiğinde, Türkiye’nin buğday üretim miktarı ile buğday ithalat
fiyatı arasında karşılıklı bir nedensellik olduğu görülmektedir. Đthalat ve ihracat fiyatı
buğday üretime nedenseldir. TMO buğday alım fiyatı, buğday ithalat fiyatı ve buğday
üretim miktarının çiftçi eline geçen fiyata nedensel bulunmuştur. TMO buğday ve arpa
29
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
alım fiyatlarının buğday üretimi etkilemediği görülmektedir. Ancak TMO buğday alım
fiyatı çiftçi eline geçen fiyatı etkilemektedir.
TMO arpa alım fiyatı ile diğer değişkenler arasında doğrudan bir ilişki olmadığını
gösteren Granger Nedensellik Testi sonucuna rağmen, üretim modellerinde rakip ürün
fiyatının etkisini görmek amacıyla VAR modeline dışsal bir değişken olarak arpa fiyatı
eklenerek analiz gerçekleştirilmiştir.
VAR modeli için gecikme uzunluğu en küçük Schwarz Bilgi Kriteri SIC değeri (12,363) olan k=3 olarak tespit edilmiştir. Türkiye’nin buğday üretiminin Varyans
Ayrıştırması Çizelge 4‘da verilmiştir. Türkiye’nin buğday üretim miktarının varyans
ayrıştırması sonuçları tarımsal üretimin bir önceki yılın fiyatlarının fonksiyonu olması
teorisi ile uyumludur. 1. dönemde buğday üretimi üzerinde fiyatların katkısı hiç yoktur.
Buğday üretim miktarı üzerinde fiyatların katkısı 2. dönem itibariyle görülmektedir.
Buğday fiyatı ve buğday üretimi arasındaki zaman farkının incelendiği Özçelik ve Ozer
2006 çalışmasında, buğday fiyatlarında meydana gelen değişimin, buğday üretiminde
hissedilir ölçüde bir etkiye neden olabilmesi için geçmesi gereken zamanın 0,8325 yıl (10
ay) bulunduğu gecikmesi dağıtılmış Koyck modeli çalışmasıyla da benzerlik göstermiştir.
Çiftçi eline geçen fiyatın buğday üretim miktarındaki katkısı 2. dönemde yaklaşık olarak
%40 olarak bulunmuştur. Yine 10 dönem sonunda da en fazla katkı payı %29.77 ile çiftçi
eline geçen fiyatındır.
Çizelge 4. Türkiye’nin Buğday Üretim Miktarının Varyans Ayrıştırması
Dönem
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Çiftçi
Eline
Geçen
Fiyat
Türkiye B.
Đthalat
Fiyatı
Türkiye B.
Đhracat
Fiyatı
TMO
Alım
Fiyatı
B.
S.E.
Türkiye B.
Üretim
Miktarı
TMO Arpa
Alım
Fiyatı
0,047944
0,089788
0,094596
0,102076
0,107056
0,108181
0,114586
0,119046
0,120481
0,122930
100,0000
31,12595
28,54358
26,34925
24,10417
23,62751
21,73458
20,26952
19,86026
19,10471
0,000000
39,71448
38,64524
34,26143
34,25416
34,74118
31,37106
29,65232
29,38907
29,77385
0.000000
15.97952
15.60644
13.45311
12.84597
12.72779
11.75607
11.18596
11.29825
10.98492
0.000000
0.721941
3.832476
8.282281
10.02558
10.38123
9.486259
12.92073
13.39576
14.79288
0,000000
12,44340
13,33641
17,60676
18,65847
18,39288
25,51136
25,83345
25,91816
25,20938
0,000000
0,014704
0,035852
0,047172
0,111655
0,129411
0,140672
0,138026
0,138509
0,134259
2. dönemden itibaren buğday ithalat fiyatının katkısı %15,97 ve TMO’nin buğday
alım fiyatlarının katkısı ise %12,44 olarak görülmektedir. Türkiye buğday ihracat
fiyatının ise 3. dönemden itibaren başlayan katkısı artarak uzun dönemde %14,79
seviyesine çıkmaktadır. Bu değişkenler arasında çiftçi eline geçen fiyat ve TMO’nin
buğday alım fiyatı 2. dönem itibariyle katkısı %52.15’tir. Türkiye’nin buğday üretim
miktarına bu iki değişkende oluşturulacak politik müdahaleler ile yön verilebilir.
VAR denklemlerinin öngörü güçlerinin test edildiği Theil Eşitsizlik Katsayısı
sonuçları Çizelge 5’de verilmiştir. VAR analizinin öngörü gücünün belirlendiği Theil
Eşitsizlik Katsayısına göre denklemlerin öngörü güçleri geçerli bulunmuştur.
Çizelge 5. Theil Eşitsizlik Katsayısı
VAR Modeli Denklemleri
Türkiye’nin B. Üretim Miktarı Denklemi
Çiftçi Eline Geçen Fiyat Denklemi
Türkiye’nin B. Đhracat Fiyatı Denklemi
Türkiye’nin B. Đthalat Fiyatı Denklemi
TMO B. Alım Fiyatı Denklemi
TMO Arpa Alım Fiyatı Denklemi
Theil U
0,324378
0,343610
0,600852
0,818684
0,261262
0,728836
Türkiye buğday üretim miktarı değişkeninin denklemi Theil U (0.3244) < 1
olduğu için buğday üretim miktarının öngörüsü yapılmıştır. Çizelge 6’de VAR
denklemlerinden elde edilen buğday üretim miktarının öngörü sonuçları verilmiştir.
30
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 6. Türkiye’nin BUğday Üretim Miktarı (bin ton)Öngörü Değerleri
Öngörüler
2010
2011
2012
2013
2014
2015
20662,01
17599,52
18143,98
19222,27
21604,96
18716,24
VAR analizinden yararlanarak geleceğe yönelik buğday üretimi 2010 yılından
2015 yılına kadar önceki yıllarda olduğu gibi dalgalı bir trend izleyeceği ve 2015 yılı için
Türkiye’nin buğday üretiminin 18716,23 bin ton olacağı hesaplanmıştır.
4. SONUÇ
Bu çalışmada, Türkiye’de buğday üretim miktarı üzerinde fiyatların etkisi, VAR
(Vektör Otoregresif Regresyon) Modelleri ile analiz edilerek geleceğe yönelik buğday
üretiminin tahminini oluşturulması amaçlanmıştır. Değişkenler ADF ve yapısal kırılmalı
Perron 1997 birim kök testlerine göre durağan bulunmuştur. Türkiye’nin buğday üretim
miktarı değişkeni için kırılma yılı 2002 bulunmuştur. 2001 yılında başlayan üretimden
bağımsız alana yönelik uygulanan Doğrudan Gelir Desteğinin, 2002 yılına yansıması ve
buğday ekiminde düşüşe neden olması ile üretim miktarındaki kırılma yılı örtüşmektedir.
Türkiye’nin buğday üretim miktarının varyans ayrıştırması sonuçlarına göre tarımsal
üretimin bir önceki yılın fiyatlarının fonksiyonu olması teorisi ile uyumludur. Buğday
üretim miktarı üzerinde fiyatların katkısı 2. dönem itibariyle görülmektedir. Türkiye
buğday üretim miktarı değişkeninin denklemi Theil U (0.3244) ile 1’den küçük
bulunmuş, buğday üretim miktarı için öngörü modeli oluşturulmuştur. 2015 yılında
Türkiye’nin buğday üretiminin 18716,23 bin ton olacağı hesaplanmıştır.
Tarla bitkileri içinde buğday üretimi %37,53’lük oranla ilk sırada yer alması
nedeniyle, kimi zamanlar devletin sosyo-ekonomik ve besin arzı güvenliği açısından alıcı
olarak piyasaya müdahale etmesi ihtiyacını doğurmaktadır. Günümüzde devlet
politikaları, daha etkin şekilde gelece yönelik tahminlerde bulunması ve bu tahminler
doğrultusunda yapılanmaya girerek üretim miktarında yaşanan değişimlerin neticesinde
oluşabilecek olumsuz sonuçlara önceden müdahale etme ihtiyacını doğurmaktadır. Bu
amaçla özellikle piyasa pazarlama kanallarının etkilin bir şekilde oluşturulması ve yerel
tarım ürünleri borsalar gibi piyasa fiyatını belirleyen pazarlama kanallarının etkinliğinin
arttırılması gerekmektedir. Bu sayede serbest piyasa mekanizmasının üretici aleyhine
oluşturacağı olumsuz etkiler azaltılmış olacaktır. Ayrıca devlet politikalarının geleceğe
yönelik öngörülerinin tutarlılığını artabilecektir.
5. KAYNAKLAR
Anonim. 2010. (http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=45&ust_id=13 , 14.06.2010)
Anonim. 2010a. TMO Đstatistik Kayıtları, Ankara
Dickey, D.A. and Fuller, W.A. 1981. Likehood Ratio Statistics for Autoregressive Time
Series with Unit Root, Ecomometrica, v5, 455-461.
Göktaş, Ö. 2000. Durağan Olmayan Zaman Serilerinde Ko-Entegrasyon Analizi ve Bir
Uygulama Đstanbul üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi,
Đstanbul.
Gujarati, D.N, 2001. Temel Ekonometri. Literatür Yayınları:33, Đstanbul
Okur, S., 2009. Parametrik Ve Parametrik Olmayan Basit Doğrusal Regresyon Analiz
Yöntemlerinin Karşılaştırmalı Olarak Đncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi,
Çukurova Üniversitesi, S:43
Özçelik, A., Özer O.O., 2006. Koyck Modeliyle Türkiye’de Buğday Üretimi ve Fiyatı
Đlişkisinin Analizi, Tarım Bilimleri Dergisi, 12(4),s.333-339, Ankara.
Özgen B. F., Güloğlu, B., 2004. Türkiye ‘de Đç Borçların Đktisadi Etkilerinin VAR
Tekniği ile Analizi, ODTÜ Gelişme Dergisi, 31(Haziran), 2004, 93-114
Perron, P., 1997. Further Evidence on Breaking Trend Functions in Macroeconomic
Variables, Journal of Econometrics, 80 (2), 355-385.
31
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sevüktekin, M. ve Nargeleçekenler, M. 2007. Ekonometrik Zaman Serileri Analizi
EViews Uygulamalı, Nobel Yayım Dağıtım, Ankara.
Sims, C., 1980. Macroeconomics an Reality, Econometrica,Vol.48.
Vergil H., Özkan F., 2007. Döviz Kurları Öngörüsünde Parasal Model ve Arima
Modelleri, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (13) 2007 /
1: 211-231
Yurdakul, F.,1995. Ekonometride Yeni eğilimler Hendry ve Sims Yöntemleri: Döviz
Kuru Üzerine Uygulama, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ekonometri Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara.
32
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Risk Koşullarında Satış Zamanını Planlamada Alternatif
Yaklaşımlar: Antepfıstığı Örneği
Ahmet ŞAHĐN1
Bülent MĐRAN2
Cuma AKBAY3
Özet
Bu çalışmanın amacı risk alma düzeylerine göre antepfıstığı pazarlayanlar için satış zamanı
planlamasının yapılmasıdır. Çalışmanın ana materyalini TÜĐK’ten 1994-2009 yıllarını kapsayan
aylık fiyat serileri oluşturmuştur. Satış zamanlarının planlamasında Oyun Teorisi’nin Maksimin,
Fayda ve Pişmanlık yaklaşımlarından yararlanılmıştır. Riski en az olan satış dönemleri Doğrusal
Olmayan Planlanma yöntemiyle belirlenmiştir. Risk alma düzeylerine göre farklı satış zamanları
tespit edilmiştir. Yöntemlerin çoğunluğu Aralık ve Ocak aylarında yoğunlaşmıştır.
Anahtar Kelimler: Oyun teorisi, fiyat riski, planlama, antepfıstığı
Alternatıve Approaches For Optımal Selling Times Under Risk: The Case Of Pistachio
Abstract
The objective of this study is to investigate optimal selling times of pistachio with alternative
approaches under risk. The data for monthly pistachio prices between 1994 and 2009 were
received from TSI. The Wald, Benefit and Regret criteria of Game Theory were used as alternative
approaches. In order to find out the optimal solutions, the programming models were solved under
the classical assumption of Linear Programming. The least risk for the selling period was also
determined by the method of Non-Linear Programming. Different levels of risk-taking sales were
also detected. Most of the methods were concentrated in January and December.
Key Words: Game theory, price risk, planning, pistachios
GĐRĐŞ
Tarım işletmeleri üretim-pazarlama sürecinde risk koşullarında faaliyetlerini
sürdürmektedir. Đşletmeler doğa ve piyasa gibi oyuncuların oluşturdukları risklere karşı
mücadele etmektedir. Doğadan kaynaklanan bazı risk unsurlarına karşı tarım sigortaları
yapmak mümkündür. Ancak tüm doğadan kaynaklanan risklere uygun poliçeler henüz
geliştirilememiş ve pazarlama riskini transfer edecek sigorta henüz yoktur (Çetin, 2007).
Risklere karşı alınabilecek diğer önlemler ise işletmenin organizasyonu ve planlamasıdır.
Planlama çalışmalarında sıklıkla kullanılan doğrusal programlama, üretim sürecindeki
bilgi eksikliklerini dikkate almaz. Kararları veren ve sonuçlarına katlanan çiftçinin,
belirsizliklerin varlığını ve önemini dikkate almaması beklenemez. Bu nedenle tarım
ekonomistlerinin modellerini oluştururken, planlamanın yapılacağı çevreye ve piyasaya
ilişkin belirsizlikleri göz önüne almaları gerekmektedir. Belirsizlikleri değerlendirmeye
alabilecek planlama yöntemlerden birisi olan oyun teorisi yardımıyla piyasada var olan
riskler bir ölçüde denetlenebilir olmaktadır (Miran ve Dizdaroğlu, 1994).
Pazar riski, tarımda üretim aşamasında sonra gelen en önemli risk çeşididir. Bu
risk nedeniyle yeni pazarlama yöntemlerinde, üretim başlamadan pazarlama planları
yapılmakta ve sonuca göre üretimden dahi vazgeçilebilmektedir. Pazarlama riskinin iki
unsuru mevcuttur. Satılacak ürünün elde kalma riski ve fiyatının aşırı düşmesi ile elde
edilecek gelirin azalması riskidir. Fiyat, tarımsal ürünlerde birçok risk unsurunun etkisi
ile piyasada oluşmaktadır. Depolanabilir nitelikteki antepfıstığı fiyatlarında gerek doğal
faktörler gerekse piyasa koşulları nedeniyle dönemler itibariyle dalgalanmalar
oluşmaktadır. Antepfıstığı piyasasında yer alan satıcılar için doğru satış zamanının
seçilmesi, kârlılık açısından önem arz etmektedir.
1
Yrd. Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü,
Kahramanmaraş [email protected]
2
Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir.
3
Doç. Dr. Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü,
Kahramanmaraş
33
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Satıcılar pazarlama aşamasında, piyasada oluşan fiyatı veri olarak almaktadır.
Bireysel olarak örgütlenmemesi durumunda, fiyata etki edememektedir. Satıcı risk
koşullarında piyasa ile mücadele etmektedir. Satıcı ve piyasa çıkarları çakışan iki oyuncu
olarak düşünülebilir. Bu çerçevede Oyun Teorisi yaklaşımında, piyasa ve satıcı arasında
oyunlar kurgulanabilir.
Genel olarak piyasada aylar itibariyle fiyatların izleyeceği seyrin bilinmesi
piyasadaki oyuncular ve oyun kurucular olarak algılanabilecek politika oluşturucular
açısından önemi büyüktür. Bu şekilde tarımsal ürünlerde fiyat ve pazarlama riskini
düşürmek mümkün olacaktır.
Oyun Teorisi, belirsizlik karşısında bir karar verme veya strateji seçimi
yöntemidir (Friedman, 1986; Camerer, 2003; Rasmusen, 2006 ). Yani karar vericiler
arasında bir çıkar çatışmasının olduğu yarışma probleminin çözümünde kullanılan bir
tekniktir (Fudenberg and Tirole, 1991; Eichberger, 1993; Herath, 2006).
Oyun teorisi yaklaşımından yararlanılarak çok değişik alanlarda çalışmalar
yapılmıştır. Yapılan bazı araştırmalarda politik sorunlar bu yöntemle irdelenmiştir
(Frisvold and Caswell, 2001; Just and Netanyahu, 2000; Raquel ve ark., 2007)
Brandenburger and Nalebuff (1995) tarafından yapılan çalışmada piyasadaki
oyuncuların stratejileri Oyun Teorisi yöntemleri ile değerlendirilmiştir. Ürünü arz eden ve
talep edenler açısından olası stratejiler irdelenmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde
yapılan bir çalışmada, Coca-Cola ve Pepsi-Cola’nın fiyat ve reklam stratejilerini oyun
teorisi ile tahmin edilmiştir (Golan ve ark., 1999). Đtalya’da yapılan bir araştırmada ise
uluslararası süt ürünleri ticareti Oyun Teorisi ile analiz edilmiştir (Satti, 1998) .
ABD ile Japonya ve Güney Kore arasındaki pirinç ticaretinin ekonomik analizi
Oyun Teorisi kullanılarak yapılmıştır (Lee and Kennedy, 2007). Almanya’da yapılan bir
araştırmada dayanıklı sütün fiyatlandırılmasına ilişkin mandıralar arası piyasa rekabeti ile
fiyat indirimleri oyun teorisine göre tartışılmıştır. Bir firmanın başarısını rakiplerinin
faaliyetlerine göre optimize edilebileceği belirtilmektedir (Müller, 1999). Miran (1995)
Ege bölgesinde depolanabilir ürünler için satış zamanını oyun teorisi ile planlamıştır.
Şahin (2008) Oyun teorisini tahılların, sebzelerin ve meyvelerin satış zamanını
planlamada kullanmıştır. Aynı çalışmada oyun teorisi yöntemi ile sığır satışı ve süt satışı
zamanlaması optimum düzeyde planlanmış ve öneriler geliştirilmiştir. Şahin ve ark.,
(2009) piliç eti fiyatlarından yola çıkarak satış zamanını oyun teorisi yöntemi ile
planlamıştır. Depolanabilir nitelikteki antepfıstığı fiyatları dönemlere bağlı olarak
değişkenlik göstermesi karar vericiler için risk oluşturmaktadır. Fiyat riski Oyun Teorisi
ve Doğrusal Olmayan Planlama (DOP) yöntemleriyle minimize edilerek satış zamanı
planlanması yapılmış böylelikle karar vericilere ışık tutulmuştur.
MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmanın ana materyalini Türkiye Đstatistik Kurumundan (TÜĐK) elde edilen
1994-2009 yılları arasında 16 yılı kapsayan aylık fiyat serileri oluşturmuştur. TÜĐK
tarafından hesaplanan Genel Tarım Đndeksi kullanılarak fiyatlar 2009 yılı fiyatı temel
alınarak reel hale getirilmiştir. Bu şekilde fiyatları güncel olarak yorumlama olanağı
oluşmuştur (Anonim, 2010).
Satıcı ve piyasa rakip iki oyuncu olarak kabul edilerek oyunlar kurgulanmıştır.
Oyun Teorisi yöntemlerinden Wald (Maksimin) , Fayda (Benefit) ve Pişmanlık (Regret)
yöntemlerine göre en uygun satış dönemleri belirlenmiştir. Oyun Teorisi doğrusal
planlama yöntemi ile optimize edilmiştir. Ayrıca belirli bir fiyat minimum risk
koşullarında nasıl elde edilir sorunun yanıtı Doğrusal Olmayan Planlama yöntemiyle
belirlenmiştir. Antepfıstığı için en uygun satış dönemi ve garanti edilmiş fiyat
saptanmıştır. Söz konusu yöntemler arasında karşılaştırmalar yapılmıştır. Optimum plan
çözümleri WinQSB programının Linear Programming ve Quadratic Programming
bölümleri kullanılarak alınmıştır.
34
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Oyun Teorisi
Oyun Teorisi, üretim ve pazarlama problemlerini karara bağlamak için
kullanılabilmektedir. Oyun Teorisi iki veya daha fazla rakip arasındaki mücadelelerde iyi
sonuçlar vermektedir.
Maksimin yöntemi; satıcının kötümser olduğunu kabul edilmiştir. Diğer bir
anlatımla, satıcı risk almak istemiyor veya minimum riskli satışı öngörüyor. En kötüsünü
seçmek demek, fiyat düşük olduğunda, garanti edilen en yüksek fiyat düzeyini seçmektir.
Maksiminde oyuncu (satıcı), en kötü sonuçların en büyüğünü tercih eder. Bu yöntemde:
• Her stratejinin en kötü (küçük) sonucu seçilir,
• Seçilen sonuçların en büyüğü tercih edilir.
Fayda yöntemi; karar vericinin riske karşı çok az eğimli olduğu kabul edilir.
• Đkinci oyuncuya ait stratejilerin en küçükleri belirlenir.
• Đlgili stratejiye ait tüm sonuçlardan, o sütunun en kötü sonucu çıkarılır.
• Elde edilen yeni değerler fayda değerini ifade etmektedir.
• Maksimin süreci uygulanır (Miran, 2005)
Pişmanlık yöntemi, karar vericinin olası pişmanlıkları enküçüklenir. Örneğin
1994 yılı için üretici Mart ayında satışı seçtiğinde 12.07 TL/kg fiyat elde edecektir.
Piyasa koşullarının iyi olduğu 14.77 TL/kg’lık Mayıs ayı fiyatından vazgeçmiş olacaktır.
Bu durumda üreticinin pişmanlığı,
14.77-12.07= 2.70 TL/kg olacaktır.
• Karar vericinin her bir stratejisi için, piyasa koşullarına göre pişmanlık değerleri
hesaplanır.
• Bulunan pişmanlık değerlerine maksimin yöntemi uygulanması durumunda en az
pişman olunacak değer bulunur.
Strateji sayısı arttığında elle çözüm çok güç olmakta ve zaman almaktadır.
Strateji sayısının çok olduğu oyunların çözümünde Doğrusal Programlama
kullanılmaktadır.
BULGULAR
Reel antepfıstığı fiyatları son 16 yıllık süreçte aylar itibariyle incelendiğinde çok
dalgalı ve değişkenlik gösterdiği ortaya çıkmaktadır (Şekil). Çizelge 1’de antepfıstığı
fiyatları incelendiğinde yıl içerisinde maksimum ve minimum fiyatların her yıl değişik
aylarda ortaya çıktığı görülmektedir. Bu durum fiyatların değişkenlik gösterdiği ve fiyat
riskini içerdiğini ortaya koymaktadır.
Şekil 1. Reel antepfıstığı fiyatlarının yıllar itibariyle ayalara göre gösterimi
Çok sayıda rakamı içeren 16 yıllık fiyat serilerinden yola çıkarak yorumda
bulunmak güçtür. Bu nedenle fiyatların aylar itibariyle birbirine benzerliği ve farklılığı
çok değişkenli istatistik analizlerden olan Çok Boyutlu Ölçekleme (Multidimensional
Scaling=MDS) yöntemiyle belirlenmiştir. MDS’nin iki boyutlu gösteriminde Kruskal
Stress istatistiği Stress= 0.10155 ve R2= 0.97567’dir. Analiz sonucunda elde edilen
35
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
farklılık matrisine göre, birbirine en uzak aylar, ya da diğer bir ifadeyle antepfıstığı fiyatı
bakımından birbirine en az benzeyen aylar 3.347 matris değeri ile Aralık ve Mart
aylarıdır. Antepfıstığı fiyatı yönünden homojen gruplar birbirine yakın aylar arasında
mevsimlere göre oluşmuştur. Bu görüntüden yola çıkarak ayları üç gruba ayırmak
mümkündür ve söz konusu dönemlere yönelik fiyat politikaları ve satış stratejileri
belirlenebilir.
2,0
agus tos
temmuz
1,5
haz ir an
1,0
ey lul
,5
may is
ortalama
0,0
ekim
kas im
aralik
-,5
nis an
mart
Boyut 2
s ubat
- 1,0
oc ak
- 1,5
-2,5
-2,0
-1,5
-1,0
-,5
0,0
,5
1,0
1,5
B oy ut 1
Şekil 2. Aylara göre antepfıstığı fiyatlarının iki boyutlu gösterimi
Maksimin Yönteminin Uygulanması
Çizelge 1’de 2009 yılına göre reel antepfıstığı fiyatları aylar itibariyle verilmiştir.
En uygun satış dönemi ve fiyatı belirlerken; Maksimin yöntemine göre;
Çizelge1. Antepfıstığı fiyatlarının oyun matrisi (TL/kg).
Aylar
/
Ocak
Yıllar
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haz.
1994
14.17
13.16
12.07
13.48
14.77
14.43
1995
11.78
11.07
11.51
12.98
15.28
18.28
1996
18.80
18.01
18.84
18.51
20.27
20.41
1997
13.76
12.61
12.25
11.57
11.38
11.35
1998
15.02
15.48
15.69
16.61
17.59
18.60
1999
15.27
14.83
17.23
16.25
16.56
17.37
2000
26.89
28.55
30.99
30.16
29.96
31.46
2001
20.16
16.87
15.82
14.93
14.35
14.34
2002
13.33
12.25
11.93
12.15
13.02
14.21
2003
17.98
16.76
15.54
14.74
14.75
15.71
2004
11.59
10.99
10.61
10.22
12.28
13.76
2005
14.42
14.41
14.23
14.35
13.64
13.93
2006
14.41
14.77
14.83
14.08
13.71
15.46
2007
14.52
13.99
13.96
13.87
13.48
13.33
2008
13.99
14.67
15.03
15.21
14.58
14.45
2009
14.86
14.62
14.94
15.23
14.80
14.43
Ort.
15.68
15.19
15.34
15.27
15.65
16.34
Tem
.
14.1
2
18.7
8
20.5
4
11.5
7
18.6
1
17.8
4
31.8
1
14.2
9
15.7
8
15.4
1
15.0
5
14.0
1
18.4
7
13.2
7
14.1
0
15.1
0
16.8
0
Ağu.
Eylül
Ekim
Kası
m
Aralık
Min
Max
14.18
13.58
13.60
13.03
12.77
12.07
14.77
18.88
17.42
18.56
19.02
18.69
11.07
19.02
20.10
20.44
15.81
15.04
14.46
14.46
20.54
12.96
13.58
12.64
12.79
14.82
11.35
14.82
18.58
17.44
16.75
16.02
15.82
15.02
18.61
17.79
18.17
18.97
19.01
21.18
14.83
21.18
32.82
28.74
24.22
21.99
21.05
21.05
32.82
14.52
16.01
16.05
14.92
13.51
13.51
20.16
16.41
16.34
18.00
17.59
18.44
11.93
18.44
15.65
13.37
11.75
10.98
12.59
10.98
17.98
16.09
16.12
15.19
15.01
14.64
10.22
16.12
13.93
13.84
13.67
13.95
14.48
13.64
14.48
18.59
15.59
14.31
14.20
14.57
13.71
18.59
13.34
13.31
13.71
13.86
13.98
13.27
14.52
13.80
13.88
13.88
14.33
14.81
13.80
15.21
15.41
16.78
18.62
18.72
18.70
14.43
18.72
17.06
16.54
15.98
15.65
15.91
15.19
17.06
Max.Z=V
Σ aij xj ≥ V
j=1,2,.......,n
Σ xi=1
xi≥ 0, i: Oyuncu 1’in strateji sayısı
Amaç fonksiyonu: Max Z= V
36
j: Oyuncu 2’nin strateji sayısı
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kısıtlamalar:
14.17x1+13.16x2+12.07x3+13.48x4+14.77x5+14.43x6+14.12x7+14.18x8+13.58x9+13.60x10+1
3.03x11+12.77x12-V>=0
11.78x1+11.07x2+11.51x3+12.98x4+15.28x5+18.28x6+18.78x7+18.88x8+17.42x9+18.56x10+1
9.02x11+18.69x12-V>=0
13.99x1+14.67x2+15.03x3+15.21x4+14.58x5+14.45x6+14.10x7+13.80x8+13.88x9+13.88x10+1
4.33x11+14.81x12-V>=0
14.86x1+14.62x2+14.94x3+15.23x4+14.80x5+14.43x6+15.10x7+15.41x8+16.78x9+18.62x10+1
8.72x11+18.70x12-V>=0
x1+x2+x3+x4+x5+x6+x7+x8+x9+x10+x11+x12=1
Optimum çözüm sonucuna göre x1= 0.4230, x8= 0.3087, x12=0.2683 ve en büyük
Z= 13.7975’dir. Buna göre antepfıstığının % 42.30’u Ocak ayında, %30.87’si Ağustos
ayında ve %26.83’ü Aralık ayında satılacak şekilde bir plan uygulanması durumunda
13.80 TL/kg’lık garanti edilmiş bir fiyat elde edilecektir.
Fayda Yönteminin Uygulanması
Fayda yöntemini antepfıstığı fiyatlarına uyguladığımızda oyun matrisinden elde
doğrusal programlama modeli aşağıda verilmiştir.
Amaç fonksiyonu: Max Z= V
Kısıtlamalar:
2.10x1+1.09x2+0.00x3+1.40x4+2.70x5+2.36x6+2.05x7+2.11x8+1.51x9+1.53x10+0.96x11+0.70
x12-V>=0
0.72x1+0.00x2+0.44x3+1.91x4+4.21x5+7.21x6+7.72x7+7.82x9+6.35x9+7.49x10+7.95x11+7.62
x12-V>=0
….
0.19x1+0.88x2+1.23x3+1.42x4+0.79x5+0.65x6+0.31x7+0.00x8+0.09x9+0.09x10+0.54x11+1.02
x12-V>=0
0.43x1+0.19x2+0.51x3+0.80x4+0.37x5+0.00x6+0.66x7+0.98x8+2.35x9+4.19x10+4.29x11+4.26
x12-V>=0
x1+x2+x3+x4+x5+x6+x7+x8+x9+x10+x11+x12=1
Optimum çözüme göre x1= 0.2196, x4= 0.1691, x7=0.0144, x12=0.5969 ve en
büyük Z=79.81’dir. Buna göre antepfıstığının %21.96’sı Ocak ayında, %16.91’i Nisan
ayında, %1.44’ü Temmuz ayında ve % 59.69’u Aralık ayında satılması durumunda, riski
az seven bir satıcı için en uygun fiyat elde etmiş olacaktır. Bu fiyat düzeyini, Ocak,
Nisan, Temmuz ve Aralık aylarının satış oranları ve fiyat ortalamalarını dikkate alarak,
ağırlıklı fiyat şeklinde hesaplayabiliriz:
0.2196 (15.68)+0.1691 (15.27) + 0.0144 (16.80)+0.5969 (15.91)= 15.76 TL/kg
Riski az seven satıcı bu şekilde bir antepfıstığı satış planı uygulaması sonucunda
15.76 TL/kg ortalama fiyat elde edecektir. Fayda yönteminin uygulanması durumunda
satıcı maksimin kriterine göre %14.20’lık daha yüksek bir antepfıstığı fiyatı elde
edecektir.
Pişmanlık Yönteminin Uygulanması
Pişmanlık değerlerine maksimin kriteri uygulanarak satıcılar için en az pişman
olunacak aylar ve fiyatlar bulunur. Doğrusal programlama modeli aşağıda verilmiştir.
Amaç fonksiyonu: Max Z= V
Kısıtlamalar:
0.60x1+1.60x2+2.70x3+1.29x4+0.00x5+0.34x6+0.65x7+0.58x8+1.19x9+1.16x10+1.74x11+2.00
x12-V>=0
7.23x1+7.95x2+7.51x3+6.04x4+3.74x5+0.74x6+0.23x7+0.13x8+1.60x9+0.46x10+0.00x11+0.33
x12-V>=0
…
1.22x1+0.54x2+0.18x3+0.00x4+0.63x5+0.77x6+1.11x7+1.42x8+1.33x9+1.33x10+0.88x11+0.40
x12-V>=0
3.86x1+4.10x2+3.77x3+3.48x4+3.92x5+4.29x6+3.62x7+3.31x8+1.94x9+0.10x10+0.00x11+0.02
x12-V>=0
x1+x2+x3+x4+x5+x6+x7+x8+x9+x10+x11+x12=1
Optimum çözüme göre x5= 0.2970, x10= 0.7030 ve en büyük Z=816.21’dir.
Buna göre antepfıstığının %29.70’i Mayıs ayında ve %70.30’u Ekim ayında satılması
durumunda, pişmanlığını en aza indirmek isteyen satıcı için en uygun fiyat elde etmiş
37
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
olacaktır. Bu fiyat düzeyini, Mayıs ve Ekim aylarının satış oranları ve fiyat ortalamalarını
dikkate alarak, ağırlıklı fiyat şeklinde hesaplayabiliriz:
0.2970 (15.65)+ 0.7030 (15.98) = 15.88 TL/kg
Pişmanlığını minimum yapmak isteyen satıcı bu şekilde bir antepfıstığı satış planı
uygulanması sonucunda 15.88 TL/kg ortalama fiyat elde edecektir. En az pişmanlık
yönteminin uygulanması durumunda satıcı maksimin yöntemine göre %15.07’lik daha
yüksek bir antepfıstığı fiyatı elde edecektir.
Doğrusal Olmayan Planlama Yöntemi
Doğrusal olmayan planlamada (DOP) en az riskli ay kombinasyonu için fiyatlar
kullanılmıştır. Burada amaç beklenen en düşük fiyat için riski enküçüklemektir. Risk
antepfıstığı fiyatının değişkenliği olarak tanımlanmış ve fiyatın belli bir dönemdeki
varyansıyla ölçülmüştür. Kovaryans bir tür korelasyon katsayısı olup riskin de bir
ölçütüdür. Kovaryans herhangi iki ayın yıllara göre birlikte değişim durumunu belirler.
Eğer iki ayın fiyatları zaman içinde birlikte artmışsa pozitif kovaryans, birinde fiyat
artarken diğerinde azalıyorsa negatif kovaryans oluşur. Satıcı pozitif korelasyon bulunan
ayları seçmesi durumunda riske gireceğini düşünür. Nitekim aylardan birinde fiyat
düştüğünde diğerinde de düşecek ve satıcı çift yönlü zarara uğrayacaktır. Bu nedenle
satıcının, birbirini nötrleyecek negatif kovaryanslı ayları seçmesi beklenir. Fiyat riskinin
enküçüklenmesi, modelin amaç fonksiyonudur (Miran, 2005). Fiyatın riski (ya da varyans
(S)), aşağıdaki fonksiyonla belirlenir:
S= x12s12+ x22s22+…+ xn2sn2+∑ xixjrijsisj
i≠j
Burada,
xi , xj : i veya j aylarında satılacak oran
s12 : i’nci ayın varyansı
rij :i ve j ayları arasındaki kovaryans (veya korelasyon)
sisj : i ve j aylarının fiyatlarına ait standart sapmalar.
Satış zamanı seçimi modelinin ilk kısıtlaması, satıcının en düşük fiyata ilişkindir.
n
∑ r i xi ≥ r m
i
ri : i’nci aydan beklenen fiyat
xi : i’inci ayda satılacak oran
rm : Satıştan beklenen en az fiyat
Satış zamanı seçimi modelinin ikinci kısıtlaması, satışların %50’si hasat
öncesinde Ocak Haziran (1-6) aylarında yapılması ve %50’sinin hasat sonrası Temmuz
Aralık (7-12) aylarında yapılmasıdır.
x1+ x2+ x3+ x4+ x5+ x6=0.5
x7+ x8+ x9+ x10+ x11+ x12=0.5
Son 16 yıllık antepfıstığı fiyatları aylar itibariyle değerlendirilmiş ve satıcının
beklediği ortalama aylık fiyat 15.95 TL/kg 16 yılın fiyat ortalaması alınmıştır. Bu
koşullarda antepfıstığı satışı için en az riskli satış zamanlaması belirlenmiştir.
Optimum çözüme göre x1= 0.50, x8= 0.13 ve x12=0.37’dir. Buna göre
antepfıstığının %50.0’si Ocak ayında, %13.0’ü Ağustos ayında ve %37.0’si Aralık ayında
satılması durumunda, riski en aza indirmek isteyen satıcı için en uygun fiyat elde etmiş
olacaktır. Bu satış planına göre ortalama fiyat 15.95 TL/kg olarak hesaplanmıştır. Bu fiyat
satıcının beklediği fiyat düzeyidir.
0.50 (15.68)+ 0.13 (17.06) + 0.37 (15.91) = 15.95 TL/kg
Doğrusal olmayan planlama yönteminin uygulanması durumunda satıcı maksimin
yöntemine göre %15.58’lik daha yüksek bir antepfıstığı fiyatını en az risk alarak elde
edecektir (Çizelge 2).
38
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 2. Yöntemlere göre antepfıstığı fiyat karşılaştırması.
Fiyat (TL/kg)
Fark (%)
Maksimin
13.80
100.00
Fayda
15.76
114.20
Pişmanlık
15.88
115.07
DOP
15.95
115.58
Beklenen fiyat %1 arttığında risk ne kadar artar sorusunun cevabı, beklenen fiyat
denkleminin gölge fiyatına bakmamız gerekir. Buradaki gölge fiyat, Lagrange çarpanıdır
(Miran, 2005). Beklenen gölge fiyatı 243.58’dir. O halde beklenen fiyat %1 arttığında en
az risk değeri : 243.58* 0.01= 2.4358 artacaktır.
Uygulanan tüm yöntemleri birlikte değerlendirilmesi Şekil 3’te verilmiştir. Wald,
Fayda ve DOP yöntemlerinde ağırlıklı olarak Aralık ve Ocak aylarında yoğunlaşmaktadır.
En az pişmanlık arzu edilmesi durumunda Mayıs ve Ekim ayı önerilebilir. Hasat sonrası
Aralık ve Ocak ayları fiyat ve risk açısından daha avantajlı görülmektedir.
Şekil 2. Antepfıstığı için yöntemlere göre optimum satış zamanı (%).
SONUÇ
Tarımda önemli risklerden birisi pazar riski içerisinde yer alan fiyattan
kaynaklanan risktir. Bu risk unsuruna karşı antepfıstığı için en uygun satış dönemi ve
fiyatı belirlenmiştir. Oyun teorisi yöntemlerinden Maksimin, Fayda ve Pişmanlık
yöntemleri ve Doğrusal Olmayan Planlama yöntemi kullanılmıştır. Bu şekilde makûl ve
garanti edilmiş fiyatlar, riski düşük fiyatlar, en az pişmanlık ve minimum riskli en düşük
fiyatlar ile en uygun satış dönemleri aylar itibariyle belirlenmiştir.
Yapılan analizler sonucunda antepfıstığı fiyatlarına göre bir satış planı
uygulanması durumunda ağırlıklı olarak Aralık Ocak aylarının avantajlı olduğu
anlaşılmıştır. Satışları bir miktar hasatla birlikte Ağustos ayında ve Nisan Mayıs
dönemine yaymak da mümkündür. Ancak fiyat riski açısından hiç tercih edilmeyen
ayların Şubat, Mart, Haziran, Eylül ve Kasım aylarıdır. Antepfıstığı depolama imkânı
olan bir ürün olduğundan burada yapılan analizlerden farklı şekillerde yararlanmak
mümkündür. Öncellikle antepfıstığını işleyen firmalar bu analizlerden yararlanarak
hammadde temini ve üretim süreçlerinin zamanlamasını buna göre ayarlayabilir. Düşük
ve riskli fiyatların oluştuğu ayların önceden bilinmesi ile pazarlama stratejileri buna göre
geliştirilebilir.
Antepfıstığı pazarlayanlar satış stratejilerini ve zamanlamalarını ayarlamada ve
reklâm dönemlerini belirlemede bu sonuçlardan yararlanabilirler. Bu araştırmadan elde
edilen sonuçlar mutlak bir doğru olmayıp satıcı özelliklerine ve isteklerine göre farklı
yöntemler seçilebilir ve uygulanabilir. Politika oluşturucular bu dönemleri dikkate alarak
sektöre uygulanacak politika araçlarını geliştirebilirler.
39
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sonuç olarak piyasada aylar itibariyle fiyatların izleyeceği seyrin bilinmesi ve en
avantajlı dönemlerin belirlenmesi piyasadaki tüm oyuncular ve politika oluşturucular
açısından önemi büyüktür. Bu durum öngörülebilir ve sürdürülebilir bir üretime ve
pazarlamaya katkı sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
Anonim, 2010. Türkiye Đstatistik Kurumu Kayıtları, Ankara.
Brandenburger, A.M. ve Nalebuff, B.J. 1995. The right game: use game theory to shape strategy.
Harvard Business Review, 73 (4):57-71.
Camerer, C. F. 2003. Behavioral Game Theory: Experiments in Strategic Interaction. Princeton
University Pres, USA, 544s.
Çetin, B. 2007. Tarım Sigortaları, Nobel Yayınları, Ankara, 256s.
Eichberger, J. 1993. Game Theory for Economists, Academic Pres Inc., London, 307s.
Friedman, J.W., 1986, Game Theory with Aplications to Economics, Oxford University Press,New
York, 257s.
Frisvold, GB. ve Caswell, MF. 2001. Transboundary water management. game-theoretic lessons
for projects on the US-Mexico border. Agricultural –Economics, 24:101-111.
Fudenberg, D. ve Tirole, J. 1991. Game Theory. MIT Press, Massachusetts Institute of
Technology, Cambridge, Massachusetts, 603s.
Golan, A., Karp, LS. and Perloff, JM. 1999. Estimating Coke and Pepsi’s Price and Advertising
Strategies, Working Paper Department of Agricultural and Resource Economics. Division
of Agriculture and Natural Resources, University of California, 789, 47s.
Herath, G. 2006. Game theory applications in natural resource management. The 6th Meeting on
Game Theory and Practice, 10-12 July, Zaragoza, Spain.
Just, RE. ve Netanyahu, S. 2000. The ımportance of structure in linking games. Agricultural
Economics, 24: 87-100.
Lee, DS. and Kennedy, PL. 2007. A political economic analysis of U.S. rice export programs to
Japan and South Korea:A game theoretic approach. American Journal of Agricultural
Economics, 89 (1): 104–115.
Miran, B. ve Dizdaroğlu, T. 1994. Tarımsal işletme planlamasında risk: bir oyun teorisi denemesi.
Türkiye 1. Tarım Ekonomisi Kongresi 8-9 Eylül, Đzmir.
Miran, B. 1995. Minimum price risky selling times for same selected storable crops in Ege region.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 32(3):127-134.
Miran, B. 2005. Uygulamalı Đşletme Planlaması. Ege Üniversite Ziraat Fakültesi, Tarım
Ekonomisi Bölümü, Genişletilmiş 2. Baskı, Đzmir,341s.
Müller, B. 1999. Price competition among dairies: a theoretical approach based on game theory.
Kieler Milchwirtschaftliche Forschungsberichte, 51(2):165-190.
Raquel, S., Ferencb, S., Emery Jr., C. ve Abraham, R. 2007. Application of game theory for a
groundwater conflict in Mexico. Journal of Environmental Management, 84:560-571.
Rasmusen, E. 2006. Games and Information: An Introduction to Game Theory. Blackwell
Publishing, USA, 506p.
Satti, M. 1998. International trade in dairy products: analysis using game theory, Rivista di
Politica Agraria, Rassegna Della Agricoltura, 16 (3):15-28.
Şahin, A. 2008. Risk Koşullarında Tarım Đşletmelerinin Planlanması: Oyun Teorisi Yaklaşımı.
Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Đzmir, 220s.
Şahin, A., Yıldırım, Đ. ve Miran, B. 2009. Developing strategies for chicken meat producers
against market prices risks in Turkey (game theory approach). British Food Journal, 111
(9): 975-987.
40
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sulama Yatırım Projelerinde Tarımsal Ekonomi Çalışmalarının Yeri
Ve Önemi
Aslı ERDENĐR SĐLAY1
Suna TEKĐNER2
Ahmet TOMAR3
1. GĐRĐŞ
Yaşamın bir parçası olması nedeniyle toplumlar, su kaynaklarından yararlanmak
ve zararlarından korunmak zorunluluğunu sürekli hissetmiştir. Bir başka deyimle
sulardan yararlanma ve zararlarından korunma çabası insanlık tarihi kadar eskidir.
Sulardan yararlanma olanaklarını bulabilmiş toplumlar, eski Mezopotamya ve Mısır'da
olduğu gibi dönemlerinin en zengin ve ileri medeniyetlerini kurmuşlar, su kaynaklarından
yararlanamayan toplumlar, yerleşim bölgelerini terk etmek, göç etmek zorunda
kalmışlardır. Günümüzde göç olanaklarının kalmadığı ve de göçlerin beraberinde
getirdiği ekonomik ve sosyal olumsuzluklar dikkate alındığında, ülkelerin mevcut su
kaynaklarını en etkin bir şekilde geliştirip, değerlendirmeleri ve korumaları
gerekmektedir.
Ülkemizde planlı dönemin başlangıcından bugüne, ekonominin dengeli ve sürekli
büyümesi benimsenmiş ve politikalar bu yönde konulmuş ve de uygulamalar yapılmıştır.
Halen ülkemizde su kaynakları planlaması, geçmişte sadece su kaynağını geliştirme veya
ekonomik büyüme esası göz önünde tutularak yapılmıştır. Oysa su kaynaklarını
geliştirme projeleri sosyal ve ekonomik adaletin sağlanmasında bir araç olarak
kullanılacağı gibi, su kaynakları bu amaçları da içerecek şekilde ele alınabilir. Son
yıllarda bu yıllarda bu kapsamda çalışmalar yapıldığı, 1000 günde 1000 gölet, GÖLDES
ve GÖLSU adı ile projelerin geliştirildiği görülmektedir. Ülkemizde mevcut bu yöndeki
boşluğun giderilmesi su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi projelerinde tarımsal
ekonomi çalışmalarının geliştirilmesi ve bu çalışmalardan daha etkin yararlanma ile söz
konusu olacaktır.
Bilindiği gibi yatırım projelerinin ekonomisinde amaç, değişik seçeneklerin
ekonomik yönden birbiri ile karşılaştırılmasını sağlamaktır. Burada dikkat edilmesi
gereken birbiri ile karşılaştırılacak projelere uygulanacak kriter ve standartlardır.
Projelerin hazırlanmasında uygulanacak kriter ve standartların aynı olduğu görülmektedir.
Oysa bölgesel farklılıkların da dikkate alınarak standartların konulması gerekmektedir.
Bu nedenle aynı kriter ve standartları kullanılarak plan ve projeler yapılmakta, böylece
yapılacak yatırımların en ekonomik şekilde gerçekleştirilmesine çalışılmakta, fakat
projelerden beklenen fayda sağlanamamakta, yatırımın geri ödemesinde sorunlar
yaşanmaktadır.
Sulama yatırım projelerine öncelik vermek, rantabil projeleri seçmek, rantabil
olmayan projeleri elemine etmek amacı ile yapılan ekonomik ve mali analizlerde yıllık
gelirlere karşılık, yıllık giderlerin ne olacağının tahmin edilmesi ayrıca projenin
gerçekleşmesi ile yetiştiriciliği yapılacak ürünler için gerekli sulama suyunun
hesaplanması, geri ödeme analizlerinde çiftçi ailelerinin su ücreti ödeme gücünün
belirlenmesi gerekmektedir. Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi için hazırlanan
projelerde önerilen tesis ve hizmet harcamalarının parasal karşılığı o projelerden
sağlanacak faydalar ile karşılaştırılarak planlama yapılır. Bunun için planlama çalışmaları
içinde geçici işgal ve kamulaştırma yatırımları da yer alır. Yine yapılması planlanan
projelerdeki mevcut sulardan bugünkü koşullarda nasıl yararlanıldığı ve su hakları
bakımından gelecekte doğabilecek sorunların neler olabileceğinin de bilinmesi gerekir.
Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi projelerinde taşkın sularının kontrol altına
1
2
3
DSĐ 2. Bölge Müd. Planlama Şube .Müdürü –Bornova / ĐZMĐR
DSĐ 7. Bölge Müd. Planlama Şube Müd. Tarımsal Ekonomi Başmühendisliği – SAMSUN
DSĐ 2. Bölge Müd. Planlama Şube Müd. Tarımsal Ekonomi Başmühendisi – Bornova / ĐZMĐR
41
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
alınması ile meydana gelecek faydalarında belirlenmesi projeye öncelik verilmesi
açısından önemlidir
Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi amacıyla hazırlanan projelerde yer alan
tüm bu kriterlerin belirlenmesi ve faydalarının ortaya konmasında tarımsal ekonomistler
projenin kademesine göre ön inceleme, master plan ve planlama aşamalarında tarımsal
ekonomi, kamulaştırma, taşkın koruma ve su hakları konularında çalışmalar yapıp
planlamacıya ana bilgiler vermektedirler.Tarımsal ekonomi çalışmaları, net gelir ve
istihdam artışının hesaplanması, net gelir kaybının saptanması, taşkın koruma
faydalarının belirlenmesi, su kullanma hakları öncelikleriyle doğacak hakkın tespitini
yanı sıra proje alanı ve bölgesinin sosyoekonomik durumu ile ilgili geniş bilgiler
vermektedir. Ayrıca proje alanının tarımsal potansiyelini, toprak-insan ilişkilerini, sosyal
ve kültürel yapıyı ortaya koyması yönüyle su kaynaklarını günün koşullarına göre etkin
kullanılmaları olanağını vermektedir.
Türkiye gibi nüfusu hızla artan, kişi başına düşen ortalama gelir düzeyi düşük ve
sanayileşmeye geçiş aşamasında bulunan ülkelerde, tarım ürünlerine karşı olan talep her
yıl önemli oranlarda yükselmektedir. Bir yandan artan gereksinimin karşılanması, diğer
yandan dışsatım olanaklarının geliştirilmesi yoluyla sanayileşmeye yönelmek için gerekli
hammadde ve dövizin elde edilmesi, kırsal kalkınmanın sağlanması, tarımsal üretimde
sürekli ve hızlı bir artışın sağlanması ile olasıdır.
Tarımsal üretime tahsis edilecek arazilerin sınırına gelinmesi, tarım arazilerinin
her geçen gün amaç dışı kullanılarak başka kullanımlara tahsis edilmesi sonucunda, 1960
sonrası dönemde tarımsal üretimdeki gelişme arazi tasarruf edici teknolojilerin
kullanılması, entansif tarımın yaygınlaşması ile olmuştur. Entansif tarım uygulamasının
temel girdisi sulamanın yaygınlaşması ise, planlı dönem boyunca toprak ve su
kaynaklarının geliştirilmesine verilen önemle gerçekleşmiştir. Tarıma açılabilecek
arazilerin sınırına gelinmesi, diğer kullanımlara yoğun bir biçimde tahsis edilmesi önemli
bir faktör olmakla birlikte, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinde etkili bir faktörde,
projelerin finansmanını sağlanmasında, dünyadaki gelişmelere bağlı olarak, uygun bir
ortamın sağlanmasıdır.
Ülkemizin büyük bir bölümünün kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer aldığı
göz önünde tutulursa, su kaynaklarının geliştirilmesi daha da önem kazanmaktadır, bu
nedenle, kalkınma planlarımızda su kaynaklarının sulama amacıyla planlanması,
geliştirilmesi için yatırımlar öngörülmektedir. Bu yatırımlardan amaçlanan faydanın ülke
ekonomisine dönüşünün sağlanması, sulamaya açılan alanlarda sulama oranlarının en
yüksek düzeye getirilmesi ve birim alandan en yüksek verimin alınması ile olanaklıdır.
Bunun içinde iyi bir toprak etüdü ve uygun sulama sistemi yanı sıra tarımsal ekonomi
çalışmalarının en önemli bölümünü oluşturan bölgesel koşullara uygun yüksek verimli,
pazar olanakları iyi, çiftçilerin benimseyeceği bir ürün deseninin seçilmesi ve proje
faaliyete geçtikten sonra da bu ürün deseninin devamlılığını sağlayacak istikrarlı bir fiyat
politikasının belirlenmesi, sulama proje alanı büyüklüğünün sağlıklı bir biçimde
saptanması ile olasıdır.
Tarımsal ekonomi çalışmaları, su kaynaklarının geliştirilmesinden ve korunmasından sağlanan faydayı en büyükleyecek (maksimize edecek) etkin bir planlama
yapılmasına olanak tanıması açısından önem taşımaktadır. Su ve toprak kaynaklarından
yararlanan Đnsan kitlesini içine alan tutarlı bir ekonomik ve sosyal politika en az
mühendislik hizmetleri kadar önemlidir. Bu kitlelerin ekonomik ve sosyal davranışları,
beklentileri, gereksinimleri, değer yargıları kaynaklarımızın korunup geliştirilmesinde
dikkate alınması gereken ön koşullar olmalıdır. Bu yönüyle de tarımsal ekonomi
çalışmaları önem taşımaktadır.
Bu bildiride su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesinde tarımsal ekonomi
çalışmalarından daha etkin bir şekilde yararlanılması gerektiğini, bu nedenle tarımsal
ekonomi çalışmalarının günün koşulları dikkate alınarak ve yeniliklerin irdelenerek yeni
yöntemlerin geliştirilmesi,
42
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Projede öngörülen ürün deseni ile proje gerçekleştikten sonra uygulamadaki ürün
deseninin tarımsal ekonomi çalışmalarından kaynaklanmadığını, öngörülen ürün
deseninin fiyat istikrarsızlığından dolayı gerçekleşmediğinin ortaya konması,
Projeyi yürüten kuruluşun üretimin programlanmasında, planlanmasında söz
sahibi olmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılmasını,
Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi projelerin uygulaması sonunda, proje
sonucunda, proje sonrası değerlendirmede tarımsal ekonomi çalışmalarına yer verilmesi,
Sulama sonuçlarını inceleyen çalışmalarda tarımsal ekonomi çalışmalarından
yararlanılabileceği ve su kaynaklarının geliştirilmesi projelerinde tarımsal ekonomi
çalışmalarının önemi üzerinde durulacaktır.
2. SU VE TOPRAK KAYNAKLARININ GELĐŞTĐRĐLMESĐNDE PLANLAMA
Genelde sulama projelerini güçleştiren iki sorun karşımıza çıkmaktadır, birinci
sorunun kaynağı, konuya bakış açıları ve yaklaşımları farklı fazla sayıda ilgi grubunun
bulunmasıdır, ikinci sorun ise su ve toprak kaynaklarını geliştirme projelerinin, bazıları
birbirleri ile tutarlı, bazıları ise çelişkili amaçlar kümesini gerçekleştirmek durumunda
olmasıdır.
Sulama projelerinin hazırlanmasında görev alan başlıca ilgi grupları mühendis,
tarımcı, tarımsal ekonomist, ekonomist, plancı ve sosyologdur. Ancak görev alan ilgi
grupları dışında görüşleri alınan ilgi grupları da politikacılar ve çiftçiler olmaktadır.
Tarımcı, sulamanın optimum düzeyde gerçekleştirilmesi, sulamaya
yönelik ürünün çeşitlendirilmesi (2. ve 3. ürün yetiştirmeye olanak vermesi gibi) üretimin
yeniden düzenlenmesi çalışmaları ile sulamanın planlanmasında ilgi gurubu olarak yer
alır.
Mühendis, fiziksel yapıların gerçekleştirilmesinde kullanılacak standartların
emek yoğun ya da sermaye yoğun teknolojiler mi olacağını ülkenin koşullarını dikkate
alarak değerlendirmesi, tarımcı mühendis ile tarımsal ekonomistin verdiği donelere göre
projenin boyutlandırılması ve yapımı ile ilgili olarak görev almaktadır.
Ekonomik gelişmede sulamanın büyük katkısının olması politikacının konu ile
yakından ilgilenmesinin en büyük nedenidir. Ayrıca iyi planlanmış sulama projelerinin
istihdam yaratma, gelir dağılımının düzenlenmesi ve modern teknolojinin uygulanmasına
olanak vermesi vb. katkıları da mühendis, tarımcı, ekonomist ve plancı için olduğu kadar
politikacı için de önemlidir.
Plancı, artan ülke nüfusunun beslenmesi ve istihdam sorunlarının çözümünü
genellikle kırsal alanda arar. Plancı için sulama projeleri bazı durumlarda entegre kırsal
kalkınmanın gerçekleştirilmesinde bir araç olarak görülür.
Ekonomist, sulama projelerinin planlanmasında daha çok bir kaynak ayırımı
yönünden akar. Yatırıma ilişkin karar, teknik, idari ve yasal kriterler yanında projenin
ekonomik, mali ve sosyal katkısının ışığında verilir. Ekonomist açısından, sulama
projeleri alternatif kullanım alanı olan kıt kaynakların harcanması ile gerçekleştirilir.
Kaynakların optimal kullanımı, projenin amaçların ve alternatiflerin ekonomist tarafından
iyi değerlendirilip, değerlendirilmediğine bağlıdır.
Tarımsal ekonomist, sulama alanında uygulanacak ürün deseninin belirlenmesi,
sulama alanının boyutlandırılması, işletmelerin mevcut ve projeli koşullardaki
durumlarının saptanması, fiyatların düzeyi, girdi kullanımı ve tedarik olanakları, pazarlama sistemi, tarımsal araştırma ve yayım, kredi sistemi, toprak - insan ilişkileri ve
kamulaştırılacak alan için net gelir kaybının, fiili ödeme değerinin hesaplanması, sulama
ile sağlanacak net gelir artışının ve geri ödeme durumunun hesaplanması, proje faydası ile
masrafının belirlenmesinde görev alması ile ilgi gurupları içinde yer alır.
Bugüne kadar yapılan planlama çalışmalarında genellikle çiftçi görüşü dikkate
alınmadan, arz odaklı planlama yapılmakta iken artık günümüzde talep odaklı ve
çiftçilerin görüşü istekleri ile daha çok planlama yapılmaktadır. Oysa projenin sistem
kapasitesini ve öngörülen ürün deseninin uygulanmasını belirleyen çiftçidir. Öngörülen
ürün deseni çiftçi tarafından benimsenip uygulanmıyorsa proje amacına ulaşmaz.
43
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal ekonomi çalışmalarında ürün deseninin belirlenmesinde çiftçi alışkanlıkları ve
eğilimleri dikkate alınmakta ancak kanımca bu yeterli değildir. Projenin bütününde çiftçi
eğilimi dikkate alınmalıdır, tarım ekonomisi kongresinde olduğu gibi benzeri
toplantılarda konunun gündeme getirilmesi yönüyle var olan büyük bir eksikliğin giderilmesine katkı koyacaktır. Çiftçi katılımını sadece sulamanın hizmete girdiği işletme
aşamasın da düşünülmemeli, planlama aşamasında da çiftçinin katılımını sağlayacak
düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Sulama projeleri yukarıda sıraladığımız ilgi guruplarının çalışmaları ile projenin
özelliğine bağlı olarak iki veya üç aşamada hazırlanmaktadır, bu çalışmalar sırasıyla;
1)Ön inceleme, 2 ) Planlama veya; 1) Ön inceleme 2 )Master plan 3 ) Planlama
aşamalarında gerçekleştirilmektedir. Her aşamada yapılan çalışmalarda uygulanan
yöntem aynı olmakla beraber, çalışmanın kapsamı ve kullanılan donelerin güvenirlilik
derecesi aşamaya göre değişmektedir.
2.1 Ön Đnceleme Çalışmaları
Havza içindeki toprak kaynaklarının miktarlarıyla özellikleri, bu topraklarda
yetiştirilen ve yetiştirilecek bitkiler, pazar durumları, yerleşim yerleri, buradaki toplulukların ve endüstri tesislerinin su gereksinimleri ile Đlgili bilgiler derlenir. Đklim ve
akarsuyun hidrolojisine ait doneler belirlenir, gereksinimlerin karşılanması için yapılması
gerekli tesisler belirlenerek boyutları saptanır, maliyetleri hesaplanır, ekonomileri
incelenir ve devam eden aşamalarda ele alınması uygun görülenler için tavsiyelerde
bulunulur. Ön inceleme çalışmaları bir sonraki aşamada yapılacak çalışmalara da ışık
tutar.
2.2 Master Plan Çalışmaları
Havza genelinde yapılan ön inceleme çalışmalarının devam eden aşaması,
genellikle planlama çalışmaları olmaktadır, ancak planlama çalışmalarının büyük bir
havza genelinde yapılması hem güç olduğundan, hem de uygulama programlarının uzun
periyotlar kapsaması nedeniyle ileride yeni donelerin ışığı altında revizyona gereksinim
duyulacağından gereksiz görülmektedir. Bundan dolayı, havza ön incelemesinin gözden
geçirilmesi ile bir master plan hazırlanması ve bu planda teklif edilen projelerin tek tek
planlama aşamasında etüd edilmesi daha uygun olmaktadır.
2.3 Planlama Çalışmaları
Uzun bir süreci kapsayan, temini oldukça zor ve pahalı meteorolojik,.hidrolojik,
jeolojik, topoğrafik, tarımsal ve ekonomik çok yönlü istatistiki bilgiyi içeren sistematik
done toplama faaliyetleri ile her biri başlı başına bir mühendislik disiplini konusu etüd
faaliyetlerine dayalı olarak gerçekleştirilen çalışmalardır. Bu çalışmalar sonucunda ele
alınmış olan projenin teknik, ekonomik ve mali yapılabilirliği ortaya konur.
Planlama çalışmalarında ihtiyaç duyulan, proje sahasındaki sosyal yapıyı, insan
kaynağının nitelik ve niceliğini, projeli koşullara adaptasyon kabiliyetini, ekonomik ve
idari yapının projeye yönelik etkilerini, projeli ve projesiz koşullardaki ürün desenlerini,
gelir durumlarını, pazar araştırmalarını Đçeren bilgiler tarımsal ekonomi etüdleri ile
sağlanmaktadır.
3. SU ve TOPRAK KAYNAKLARININ GELĐŞTĐRĐLMESĐNDE TARIMSAL
EKONOMĐ ÇALIŞMALARININ YERĐ
Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi proje ve uygulamalarında, niteliklerinin
çok farklı olması nedeniyle, uzmanlaşma yönünde bir eğilim görülmekle birlikte,
karşılaşılan sorunlar ve çözümleri birbirine benzemektedir. Su kaynaklarının
geliştirilmesi, suyu kontrol altına alma ve düzenleme olanaklarının en iyi biçimde
belirlenmesini, planlanmasını, projelendirilmesini, yapımını ve işletilmesini gerektirir,
çok değişik alanları kapsamasına ve karmaşıklığına rağmen konunun her aşamasında
çeşitli meslek disiplinlerinden pek çok uzmanın ortak çabası zorunludur.
Bu uzmanlaşma ve çeşitli meslekler arası ekip çalışmaları arzulanan düzeyde
değilse de ülkemiz koşullarında bakıldığında bu uzmanlaşma ve disiplinler arası ortak
çalışma en iyi DSĐ' de sağlanmıştır. Bunun sonucu olarak 1960 sonrası su kaynaklarının
44
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
geliştirilmesi hız kazanmıştır. Bir başka deyimle tarım arazisi tasarrufu ve dış kaynak
olanakları yanında uzmanlaşmış bir kadronun ve de kuruluşun gelişmedeki katkısı
yadsınamaz.
Tarımsal ekonomi çalışmaları ön inceleme, master plan ve planlama
aşamalarında yapılmakta, çalışmaların her iki aşamasında da amaç birdir, fakat güven
sınırları ve ayrıntıları değişiktir. Burada tarımsal ekonomi çalışmaları içinde yer alan
tarımsal ekonomi, kamulaştırma, taşkın kontrolü ve koruma ile su hakları etüdlerinin
ayrıntıları üzerinde durulmayacak, tarımsal ekonomi çalışmalarının su kaynaklarının geliştirilmesinde planlama içindeki yeri ve önemi özetle verilmiştir.
3.1 Tarımsal Ekonomi Etüd Sonuçları
Tarımsal ekonomi etüd sonuçları planlamacıya projeyi boyutlandırmasını
sağlayacak ürün desenini, ürünlerin yetişme sürelerine göre su tüketimlerini, sulamanın
faydasını, sağlanacak net gelir artışını, proje alanında arazi tasarruf şekli ve mülkiyet
durumunu, işletmelerle ilgili bilgileri, su ücreti ödeme gücünü, projenin gelişme sürecini
son yıllarda tercih edilmesi gereken sulama sistemi ve işgücü kullanımı ile istihdam
artışını içeren doneleri vermektedir.
3.2 Kamulaştırma Etüd Sonuçları
Tarımsal ekonomi etüdlerinden yararlanılarak ekonomik analizlerde kullanılan
faydalar yanında, projenin teknik bakımdan olabilirliği yanı sıra ekonomik bakımdan da
en ucuza çıkarılması düşüncesi ön plandadır. Kamulaştırma etüd çalışmaları da projenin
ekonomisini direkt olarak etkiler. Kamulaştırma etüdlerinin sonucunda planlamacının
doğrudan yararlanacağı iki ayrı değer hesaplanmaktadır.
a - Kamulaştırmanın fiili ödeme değeri b - Kamulaştırılan sahalardaki net gelir
kayıplarıdır. Kamulaştırma sonuçları sadece proje ekonomisi açısından değil, büyük bir
projenin etkileri nedeniyle yerinden edilen büyük kitlelerin doğuracağı sosyal
değişmelere önceden ışık tutması bakımından da önemlidir. Kamulaştırmadan etkilenecek
aileler ve nüfus ile etkilenme durumlarını, iskan şekilleri ve yeniden iskan istekleri ile
ilgili ayrıntılı bilgileri de vermektedir.
3.3. Taşkın Zararları Ekonomisi
Taşkınlardan dolayı meydana gelen zararların önlenmesi için yapılacak tesislerin
proje aşamasındaki ekonomisi, genel olarak taşkın koruma faydalarının değeri ile
ölçülmektedir. Taşkının yarattığı zararla, yapılacak tesisin yaratacağı faydanın
karşılaştırılması ile proje ekonomisi hazırlanır. Taşkın Zararları; Doğrudan doğruya
oluşan (direkt) zararlar, Dolaylı oluşan (endirekt) zararlar, Para ile ölçülemeyen zararlar
Taşkın kontrol projeleri taşkın tehlikesini azaltarak veya elemine ederek verimliliğin artmasına neden olduğu gibi yerleşim yerlerinde sosyal güvencenin oluşmasıyla, sanayi ve ticari faaliyetler artacak, böylece yerleşim merkezlerinin gelişmesi de
sağlanmış olacaktır.
3.4. Su Kullanma Haklan Etüdleri
Su kullanma hakları etüdleri proje ekonomisinde: Projenin yapılacağı su kaynağı
üzerinde varsa su kullanma hakkının verilmesi, Saptanan su ihtiyacı ile hali hazırda
kullanılan su arasındaki fark için ilave verilecek suyun belirlenmesi, Suyun kötü
kullanılması ile israfının tespiti halinde ise gerekli suyun hak sahiplerine verilmesi, fazla
miktarının da diğer sulanacak alanlara aktarılması, Projenin özelliğine göre suyun daha
yüksek gelir getirecek alanlara tahsisi veya içme ve kullanma amacına tahsisi ile suyun
kamulaştırılması Đçin ele alınıp değerlendirme yapılmaktadır. Su kullanma haklarının
tespiti ve su haklarının hesaplanması tarımsal ekonomi çalışmaları içinde ele
alınmaktadır.
4 - PROJE SONRASI TARIMSAL EKONOMĐ ÇALIŞMALARINDAN
YARARLANMA
Proje sonrası tarımsal ekonomi çalışmalarından yararlanma önemli bugün için
böyle bir uygulama yok, önceki yıllarda verimlilik raporları hazırlanmakta iken, son
45
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yıllarda vazgeçilmiş, eksikliği hissedilmiş ve araştırma raporları adı altında çok kısıtlı
olarak hazırlanmakta olduğunu görmekteyiz.
Bir projenin öngörülen esaslar doğrultusunda yürüyebilmesi için projede
öngörülen düzenlemelerin yapılması gerekir. Đhtiyaç duyulan eğitim ve yayımın
yapılması, kredi olanaklarının sağlanması, fiyat istikrarı ve pazarlama olanakları, tarımsal
girdilerin tedariki gibi hizmetlerin verilmesi gibi. Ve projenin izlenmesi sulamaya açılan
arazi, sulama suyu temini, ürünler ve yoğunlukları, yayım ve benimsenme oranı, verimler
ve üretim düzeyleri proje alanındaki tarım işletmelerinin gelirleri ile gelirlerin dağılımı,
beslenme ve refah düzeyi, projenin dışında kalan kırsal kesimde görülen etkilerin
izlenmesi gerekir. Ayrıca projenin uygulandığı alanda toprak tuzluluğu ve erozyonu,
tarımsal ürün ve girdi fiyatlarında oluşan değişik vb, sonuçlar da izlenmelidir. Bu
aşamada da tarımsal ekonomi çalışmalarına yer verilmelidir.
Ülkemizde bu yönde detaylı bağımsız çalışmalar yapılmamaktadır, ancak bazı
ülkelerde bu bilgilerin elde edilmesi ve değerlendirilmesi için ayrıca araştırma merkezleri
kurulmaktadır. Örneğin, Meksika'da PIDER (Programa de Inversiones Para el Desarollo
Rural), GĐDER (Centro de Investigacionnes del Desarollo Rural) kurulan disiplinler iarası
özel araştırma merkezleridir. Merkezin elemanları, tarım ekonomistleri, ekonomistler,
sosyal bilimciler (sosyolog, sosyal antropolog, tarihçi, dilbilimciler) ile Đletişim ve kamu
yönetimi uzmanlarından oluşmaktadır.
Projenin bu şekilde değerlendirilmesi sonucunda teknik, ekonomik, kurumsal ve
sosyal düzeyde saptanan sorunların çözümü için iyileştirme programı uygulanabilir. Özellikle
sorunların saptanması iyileştirme koşullarının belirlenmesi olanağını vermesi yanı sıra aynı
sorunların başka projelerde ortaya çıkmasını önler.
5. SULAMA SONUÇLARININ DEĞERLENDĐRĐLMESĐNDE TARIMSAL
EKONOMĐ ÇALIŞMALARINDAN YARARLANMA
Sulama sonrası ortaya çıkan sonuçlarının değerlendirilmesinde tarımsal ekonomi
çalışmalarından
yararlanılması
sulama
yatırımlarında
öngörülen
faydaların
değerlendirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bugün böyle bir uygulama yok. Proje
bütününde dikkate alınmayan ve sulama yatırımlarının etkisi ile oluşan çok sayıda gelişme,
projenin gerçekleştirildiği bölgede ortaya çıkabilmektedir. Projenin beklenen sonuçları
dışında sonuçlar doğuran bu gelişmeler, projenin beklenen sonuçlarını da
etkileyebilmektedir. Bu nedenle, sulama sonuçlarını değerlendirilmesini sadece proje
düzeyinde yapılacak incelemeler ve üretim sonuçları gibi istatistiki veri toplama
çalışmaları ile sınırlamak, özellikle tarım dışı ve dolaylı etkilerin yeterince görülmemesi
sonucunu verebilmektedir.
Bütün bu nedenlerle projenin yürütülmesinde sorumluluk üstlenen özellikle bu
yönüyle sorumluluk üstlenen tarımsal ekonomistlere sulama sonuçlarının sosyo-ekonomik
etkileri ve teknik etkinliklerinin araştırılması ve değerlendirilmesi konularında görev
verilmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Gelecekteki projelerin başarısı açısından bu
önemlidir,
6. SONUÇ ve ÖNERĐLER
Bugün için ülkemizde su kaynaklarından beklenen düzeyde yararlanılamadığı
görülmektedir. Toplam 28.05 milyon ha. işlenen tarım alanının 25.85 milyon ha.
sulanabilir arazi, ekonomik olarak sulanabilecek 8.50 milyon ha. sulanmakta olan 5,20
milyon ha. olduğu bildirilmektedir. Ayrıca sularımızın yıllık potansiyeli 186.05 milyar m3
olduğu tahmin edilmektedir. Komşu devletler hakkı vb. faktörler dikkate alındığında,
teknik yönden yılda tüketilebilecek 95,50 milyar m3 dür. Buna ek olarak çekilebilir yıllık
yeraltı su potansiyeli 12.2 milyar m3 olduğu belirtilmektedir. Halen yerüstü sulardan fiili
yıllık tüketim 34 milyar m3, yeraltı sularından fiili yıllık tüketim 6.0 milyar m3 olarak
saptanmıştır. Tüketici amaçlarla kullanılabilecek 110 milyar ma su potansiyelimizin ancak
% 40’nın kullanıldığı görülmektedir. Bir başka deyimle sularımızın üçte birinden
yararlanıyoruz.
46
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bu duruma etki eden etmenler, kaynakların planlanmasından başlamakta ve son
kullanım alanına kadar etkilerini sürdürmektedirler. Bu alanda karşılaşılan sorunlar; etkin
bir planlamanın gerçekleştirilememesi, örgütlenmenin (kamu ve çiftçi bazında)
yetersizliği, kurumsal yapılaşmanın dağınıklığı, personelin yetersizliği ve istenilen
düzeyde eğitimin sağlanamamasına ilişkin sorunlar, yasal düzenlemelerden gelen sorunlar,
işletme sorunları ve işbirliğinin yetersizliği başlıkları altında toplayabiliriz.
Karşılaşılan sorunlara yönelik önerilerimiz şunlar olacaktır:
Etkin bir planlamanın "gerçekleştirilmesi, bunun içinde, her karar aşamasında,
açık olarak belirlenmiş bir politika olmalıdır. Böylece tüm kesimlerin, bürokratik
kararsızlıkların alaca karanlığında didinmesi yerine aşağıdan yukarı olumlu önerilerin,
yukarıdan aşağıya akılcı kararların akışı sağlanmalıdır. Sulama projeleri politik çıkarların
etkisinden kurtarılmalıdır.
Etkin planlama için yapılması gereken, yukarıdan aşağı ve aşağıdan yukarı serbest
ve geniş düşünce ve öneri akışının sağlanması gerekir. Mühendisler, tarım uzmanları,
ekonomistler ve diğer meslek gurupları ancak gelişmeyi gerektiren nedenler, öncelikler,
zamanlama, parasal sınırlamalar, politik baskılar ve toplumsal davranış biçimleri
konularında yeterli bilgi edinirlerse daha etkin ve sağlıklı planlama yapabilirler.
Etkin planlama için diğer bir öneride, bölgesel bir geliştirme planının hazırlanmasında değişik kuruluşlar arasında sürekli öneri ve karşı öneri akışının sağlanmasıdır.
Sulama projelerinden beklenen yararın sağlanması için rasyonel bir şekilde
planlaması ve işletme sonrasında rasyonel kullanılması ile olasıdır. Projelerin teknik
karakteristiklerinin saptanması ile ekonomik analizlerinin yapılmasının da hareket noktası
yöre için önerilen ürün desenleridir. Proje için önerilen bitki desenlerinin mevcut koşullara
göre en ekonomik ve ekolojik biçimde oluşturulması (su kaynağının miktarı ve seçilen
ürünün su tüketimi) bu bakımdan çok önem taşımaktadır. Bitki desenlerinin seçiminde
proje alanının toprak ve su kaynakları, ekolojisi, sulama suyu Đhtiyacı, iş gücü, sermaye,
arazi varlığı, birim alandan sağlanacak üretim değerleri, pazarlama olanakları, kredi ve
fiyat politikaları gibi değişkenlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekir.
Bitki deseninin seçimi kadar önemli olan bir konuda çiftçilerin desenlerde öngörülen oranlarda ekim - dikim yapmaları için, bu yönde eğitilmeleri, sermaye gereksinimleri karşılanmalı, uygun koşullarda girdi temini sağlanmalı, pazarlama olanakları
iyileştirilmelidir.
Suyun ve toprağın kullanım amacına yönelik, su hakları, kamulaştırma yasası,
yeraltı suyu kullanımı ile ilgili, geri ödeme koşulları, çiftçilerin Đşletme - bakım giderlerine
katılmaları ve toprak - Đnsan Đlişkilerine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Çiftçi
katılımı ve devir işlemleri gibi, sulama alanında meydana gelecek gelir artışı ile
kamulaştırma alanlarındaki gelir kaybı beraberce tarımsal ekonomi raporları içinde
değerlendirilmelidir.
Kamulaştırma nedeniyle doğacak sosyal sorunlarında ayrıntılı olarak tarımsal
ekonomi, kamulaştırma ve planlama raporlarında yer alması gerekmektedir.
Hesaplanması zor olsa dahi taşkın koruma zararlarının ve koruma faydalarının
hesaplanmasının da dolaylı zararlarda hesaplamalar da dikkate alınmalıdır. Bazı ülkelerde
olduğu gibi sektörlere göre oluşan direkt zararların belli bir oranı dolaylı zarar olarak
hesaplanması yönünde yöntemler geliştirilmelidir.
Su kullanma haklarında su hakkı, ekonomik, rasyonel kullanılan suyun su hakkı
olabileceği kabul edilerek, bu yönde de yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
KAYNAKÇA
ABĐDOĞLU, Abdûlmesih, "Tarımsal Ekonomi Etûdleri", DSĐ Đşletme Bakım Mühendisleri
Semineri, DSĐ yayını, ANKARA , 1986
ABĐDOĞLU, Abdûlmesih, "Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesinde Kuruluşlar arasında
Koordinasyonun Önemi", Su ve Toprak Kaynakları Geliştirilmesi Konferansı Bildirileri,
Cilt I. DSĐ yayınları, ANKARA -19B1
47
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
BALABAN, Ali, " Su Kaynaklarının Planlanması" A. Ü, Ziraat Fak. yayınları, No :972,
ANKARA - 1986
BENLĐ, Erkan, "Devlet Sulama Şebelerinde Su Kullanımı Üzerinde Bir araştırma" A. Ü. Ziraat
Fakiltesi yayınları, No: 748, ANKARA - 1980
DSĐ, "Sulama Projelerinde Su Kullanma Hakları Etüdlerinin Yapılması" DSĐ yayını ANKARA
DSĐ, "Sulama Projelerinde Zirai Ekonomi Etüdlerinin Yapılması", DSĐ yayını, ANK - 1975
DSĐ, "Sulama Projelerinde Istlkçaf Kadameslnde Zirai Ekonomi Etüdlerinin Yapılması " DSĐ
yayını ANKARA -1976
DSĐ, "Taşkın Zararları ve Korunma Faydalarının Hesaplanması", Tarımsal Ekonomi Semineri,
DSĐ yayını, ANKARA - 1983
DSĐ, "GAP DSĐ çalışmaları", GAPi Tarımsal Kalkınma Sempozyumu, Ankara Üni.i, - 1986
DSĐ, "Kamulaştırma Etüdlerinin Yapılması El Kitabı" Tarımsal Ekonomi semi,DSĐ , 1983
DPT, "Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı", DPT yayınları, ANKARA - 1983
DEMĐRCĐ, Z, GÜNER, R., "Su Kaynakları Geliştirme Projelerinde Planlama Đşlemi", Su ve Toprak
Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferansı Bild.i, Cilt I, DSĐ yayınları, ANKARA • 1981
ESEN, Tuncel, "Taşkın Zararları ve Koruma Faydalarının Hesaplanması", DSĐĐşletme Bakım
Müh. Semineri, DSĐ yayınları, ANKARA -1986
KARATABAN, A. Yılmaz, "Su Kaynaklarının Planlama ve Đdaresinde Ekonomik ve Mali
Fizibilite", DSĐ yayınları, ANKARA - 1976
KULGA, Dlnçer, "Su ve Toprak Kaynakları Projelerinde Planlama Aşamaları ve Bunların
Kapsam ve Done Bakımından Farklılıkları", Su ve Toprak Kaynaklan Geliştirme Projeleri
Planlama Semineri, DSĐ yayınları, ANKARA - 1986
KULGA, Dlnçer, "Su ve Toprak Kaynakları Projelerinde Ekonomik analiz", Su ve Toprak
Kaynakları Geliştirme Projeleri Planlama Semineri, DSĐ yayınları. ANKARA - 1986
MUNSUZ, N., ÜNER, /., "Türkiye Suları" A. Ü. Ziraat Fak. yayınlan. ANKARA 1983
SAĞNAK, Bülent. "Su Kullanma Hakları Etûdlerlnin Yapılması" DSĐ Đşletme Bakım
Müh. Semineri, DSĐ yayınları, ANKARA - 1986
SEZEN, Necati, "Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi ile ilgili Bugüne Kadar
Yapılan Çalışmalar" Su ve Toprak Kay. Gel.Konferansı, DSĐ yayını, ANKARA 1981
SOYSAL, Tuncay, "Su ve Toprak Kay. Gel. ProjeDeğ. ve Kullanılan Kavramlar", Su ve
Toprak Kay.Geliştirme Projeleri Planlama Semineri, ANKARA - 1986
SÖNMEZ, N., BALABAN, A.. BENLĐ, E., "Kûltürteknik" A. Ü. Ziraat Fakültesi yayını.
No : 911, ANKARA - 1984
TEKĐNEL, O., ÇEVĐK, B., "Türkiye'de Toprak ve Su Kaynaklarından Etkin Biçimde
Yararlanmada Karşılaşılan Sorunlar", Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi
Konferansı Bildirileri, Cilt I, DSĐ yayını, ANKARA - 1981
TOMAR, Ahmet, "Aşağı Gediz Projesi Kelebek Sulaması Tarımsal Ekonomi Ön
Đnceleme Raporu" DSĐ II. Bölge Müd. Planlama Şube Müdürlüğü, ĐZMĐR -1987
48
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sulama Organizasyonlarının Đşletmecilik Yönünden
Değerlendirilmesi: Aksu Đlçesi Örneği
Betül SAYIN1, M.Ali ÇELĐKYURT1, Süleyman KARAMAN2, Hüseyin AKKAYA3
ÖZET
Hızla artan nüfusu besleyebilmek için gerekli olan tarımsal üretimi elde etmek amacıyla, sulanan
tarım alanlarının giderek genişletilmesi, içme ve kullanma suyu ile sanayi sektörünün su talebinin
artması gibi çeşitli etkenler küresel bir su krizini gündeme getirmiştir. Küresel ısınma ve benzeri
etkiler ile giderek artan su kıtlığı olgusu da zorunlu olarak ülkeleri; su kaynaklarının kullanımı,
yönetimi ve geliştirilmesi ile ilgili politikalar üretmeye ve uygulamaya yönlendirmiştir.
Türkiye’nin yıllık ortalama 112 milyar m3’lük kullanılabilir su potansiyelinin %72'si tarımsal
sulamada kullanılmaktadır. Su dağıtımı, 1993 yılından itibaren DSĐ tarafından inşa edilen sulama
tesislerini devralan sulama örgütleri tarafından yürütülmektedir. Bu çalışma kapsamında, Antalya
ili Aksu Đlçesi’nde su dağıtımı faaliyetini yürüten sulama örgütlerinin işletmecilik yönünden
değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Dört adet sulama birliği ile bir adet yerel yönetim sulama
işletmesine ilişkin ikincil verilerin materyal olarak kullanıldığı bu çalışmada, sulama
organizasyonları; fiziksel, kurumsal ve ekonomik yönden incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına
göre; şebekelerde sulama oranı %37.3 ile %69.0, su temin oranı ise 1.9 ile 3.4 arasındadır.
Performans göstergelerinden, su ücreti toplama etkinliği ve işletme bakım personeli başına sulanan
alan büyüklüğü ortalama olarak sırasıyla %56.3, and 214.4 ha/kişi olarak belirlenmiştir. Đncelenen
sulama birliklerinde mali yeterlilik oranı %70’in üzerindedir.
Anahtar Kelimeler: Sulama işletmeciliği, tarımsal sulama, sulama organizasyonları
Evaluation Of Irrigation Organisations
For Management: Case Study In Aksu Region
ABSTRACT
Expansion of irrigated agricultural practices in order to feed increasing population, climbing water
demand by population and industrial sectors as drinking and utility water make the global water
crisis a current issue. It is likely that countries will be forced to prepare and apply national policies
regarding utilization, management and improvement of water sources due to increasing water
shortage caused by global warming and other similar factors. 72 % of Turkey annual available
water potential 112 billion m3 is used for agricultural irrigation. Water delivery is made by
irrigation organizations from 1993. This organization was taken over irrigation systems from DSĐ.
This paper aims evaluate for management irrigation organizations in Aksu Region. This study’s
materials are four irrigation union and a local authority. Those organizations were evaluated for
physical, institutional and economic. According to research findings in these schemes, relative
water supply between 1.9 and 3.4, rate of irrigation between 37% and 59%. The performance
indicators, which are the effectiveness of fee collection and the staffing number per unit irrigated
area were found as average 54.5% and 214.4 persons/ha, respectively. The financial self
sufficiency of fees collected to cover management was over 70% evaluated in these schemes.
Key Words: Irrigation management, Agricultural irrigation, Irrigation associations
1.GĐRĐŞ
Sulama, doğal yağışların yeterli olmaması halinde bitkinin ihtiyaç duyduğu suyun
bitki kök bölgesine kontrollü olarak verilmesidir. Kurak, yarı kurak ve yarı nemli bölgeler
için bitkisel üretimin en önemli unsurlarından biri sulamadır. Yıllık ortalama yağış yeterli
olsa da, yağışın üretim sürecine dengeli dağılmaması kuru tarım alanlarında yüksek risk
yaratmaktadır. Tarımsal üretimin devamlılığını sağlayan sulama, verimi artırmasının
yanında üretimde kullanılan yüksek maliyetli girdilerin kuraklık tehdidi ile yok olmasını
engellemektedir.
1
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, ANTALYA
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, ANTALYA
3
DSĐ-XIII. Bölge Müdürlüğü, ANTALYA
2
49
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Su yönetimi veya sulama yönetimi, suyun depolanması, iletilmesi ve uygun miktar
ve zamanda dağıtılması şeklinde tanımlanmaktadır. Dünyada bir çok ülkede, sulama
sistemlerinin sürdürülebilirliliğini sağlama, performansını iyileştirme, işletme-bakım ve
yönetim giderlerini azaltma ve kaynakların etkin kullanımını sağlama amacıyla, sulama
sistemleri kullanıcı örgütlere devredilmiştir. Türkiye’de de, 1993 yılından itibaren, Dünya
Bankası’nın desteği ile yürütülen bir proje kapsamında, sulama şebekelerinin işletme ve
bakım masraflarının getirdiği önemli yükü azaltma ve yürütülecek hizmetlerin
dağınıklıktan kurtarılarak hedef kitleye sunulması amacıyla, mevcut sulama şebekelerini
yararlananların oluşturdukları örgüt veya kurumlara devredilmeye başlanmıştır. Bunlar
sulama birlikleri, sulama kooperatifleri ve yerel yönetimlerdir. Sulama tesislerini devralan
kurum/örgüt sayısı 863 adet olup, devir alınan sulama alanı net 2.135.824 hektardır. Bu
alanın % 90’ü sulama birliklerinin, % 2’si köy tüzel kişiliklerinin, %3’ü belediyelerin,
%5’i kooperatiflerin sorumluluğu altındadır.
Sulama işletmelerinde hedef, mevcut su kaynaklarını en ekonomik şekilde
kullanarak tarımsal üretimin gerçekleştirilmesine yönelik planlı sulama yönetimi
çalışmaları yapmaktır. Sulama yönetimi çalışmaları; sulama mevsimi öncesinde genel
sulama planlaması yapılmasını, sulama mevsiminde su dağıtımı programlarının
hazırlanmasını, uygulanmasını ve izlenmesini, sulama sezonu sonrasında da değerlendirme
çalışmalarını kapsamaktadır. Bir çok uzmana göre sulama sistemlerinin başarısızlığı,
planlama, projeleme ve inşaat aşamasındaki olumsuzluklardan çok, şebeke işletme
aşamasında etkin bir izleme ve değerlendirme sisteminin bulunmamasından
kaynaklanmaktadır (Değirmenci, 2004). Sulama sistemleri etkin çalıştırılabildiği sürece,
yapılan yatırımlardan yarar sağlanabilecektir. Sulamaların performansını değerlendirmenin
amacı, mevcut durumu belirlemek, işletimi geliştirmek ve sistem içinde veya sistemler
arasında karşılaştırma yapmaktır.
Sulama sistem performansının değerlendirilmesine yönelik çalışmaların büyük
çoğunluğu performans kriterlerinin tanımlanması, parametrelerin analizinde
kullanılabilecek tekniklerin belirlenmesi ve ortak karşılaştırılabilir göstergelerin seçilmesi
ile ilgilidir (Beyribey, 1997). Nalbantoğlu ve ark., (2007) Akıncı Sulama Birliği’nde
sulama sistem performansını yıllar arasında karşılaştırmışlar, araştırma alanında yıllık su
temini oranını 1.55-1.98, yatırımın geri dönüşüm oranını %56-172, birim alana düşen
toplam işletme, bakım, yönetim masrafını 22.53-108.61 $/ha, su dağıtımında istihdam
edilen her bir kişiye düşen toplam masrafı 1091.09-8658.84 $, su ücreti toplama
performansını %70-93, birim alana düşen çalıştırılan personel sayısını 0.007-0.012 kişi/ha
olarak belirlemişlerdir. Çakmak ve ark.,(2009) Asartepe Sulama Birliğinde sulama sistem
performansını değerlendirdikleri çalışmada, sulama alanına saptırılan su, sulanan alana
dağıtılan su ve su temin oranını sırasıyla 3.975-7.368 m3/ha, 8.586-13.611 m3/ha ve 0,992,05 olarak belirlemiştir. Dorsan ve ark.,(2002), tarafından Menemen (Sağ ve Sol Sahil) ile
Bergama sulamalarında devir sonrası işletme-bakım ve yönetim açısından gelişmelerin
belirlenmesi amacıyla çeşitli performans kriterlerinin ele alındığı çalışmada Bergama
(Kestel) Sulama Birliği’nde sulama alanı personel yoğunluğu 218.59 ha/kişi olarak
hesaplanmıştır.
Bu çalışmada; Aksu Sulamasının işletmeciliğini yürüten beş sulama
organizasyonu, 2009 yılı sulama sezonu verileri dikkate alınarak, karşılaştırmalı olarak
değerlendirilmiş ve elde edilen sonuçlar tartışılmıştır. Ayrıca devir öncesi döneme örnek
olarak alınan 1990 yılına ait verilerle karşılaştırmalar yapılarak çeşitli göstergeler
açısından devir öncesi ve sonrasına ait tespitlerde bulunulmuştur.
2. AKSU SULAMASI VE ĐŞLETMECĐ ORGANĐZASYONLAR
Aksu Sulaması adlı proje kapsamında 1962 yılında tesis edilen sulama şebekesinin
işletmeciliği DSĐ tarafından 1990’lı yıllarda, beş ayrı sulama organizasyonunun
sorumluluğuna devredilmiş olup, toplam 18.060 ha. alanı kapsamakta ve bu alanda sulama
yapan 14.124 su kullanıcısı bulunmaktadır. Sulama organizasyonlarının dördü sulama
50
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
birliği, biri ise belediyedir (Perge Sulama Birliği, Aksu Orta Sulama Birliği, Aksu Kuzey
Sulama Birliği, Aksu Güney Sulama Birliği ve Karaöz Belediyesi).
Perge Sulama Birliği; 1 ilçe ve 7 köy, Orta Sulama Birliği; 1 belde ve 3 köy,
Kuzey Sulama Birliği; 1 belde ve 9 köy, Güney Sulama Birliği; 1 belde ve 4 köy, Karaöz
Belediyesi ise 1 belde ve 6 köyde sulama işletmeciliği faaliyeti yürütmektedir. Đncelenen
sulama organizasyonlarının temel özellikleri 2009 yılı itibariyle çizelge 1 de verilmiştir.
Çizelge 1: Đncelenen sulama organizasyonlarının temel özellikleri.
Sulama
Organizasyonları
Perge S.B.
Orta S.B.
Kuzey S.B.
Güney S.B.
Karaöz Bel.
Fiilen sulanan
alan (ha)
4.833
1.183
1.619
2.071
1.016
Su kullanıcı
sayısı (adet)
5.722
1.563
2.417
2.427
1.995
Devir tarihi
Sulama şekli
1995
1995
1995-2000
1996
1977-1994-2003
Cazibe
Cazibe
Cazibe+Pompaj
Cazibe
Cazibe+Pompaj
Güney Sulama Birliği ve Orta Sulama Birliği sulama alanında cazibe yöntemi ile
su dağıtımı yapılmakta olup, şebeke tamamen açık sistemdir. Perge Sulama Birliği, Kuzey
Sulama Birliği ve Karaöz Belediyesi sulama alanında ise cazibe ve pompaj olmak üzere iki
şekilde su iletimi sağlanmaktadır. Perge Sulama Birliği’nde sistem yarı açık, Kuzey
Sulama Birliği’nde sistem tamamen açık, Karaöz Belediyesi’nde ise pompaj ve cazibe
yöntemle sulanan bölgeler açık, Hatipler Göleti’nden sağlanan su ile sulanan bölgelerde
ise kapalı sistem mevcuttur. 1962 yılında işletmeye giren sulama tesisine, 1990’lı yıllarda
ilave tesisler yapılmıştır.
3. SULAMA ALANINDA ÜRÜN DESENĐ
60,0
50,0
40,0
30,0
20,0
10,0
0,0
Perge S.B.
Orta S.B
Tarla bitkileri
Örtüaltı sebze
Kuzey S.B.
Meyve bahçesi
Güney S.B.
Sebze, bostan
Karaöz Bel.
Diğer
Şekil 1: Organizasyonların sulama alanlarında ürün deseni.
Araştırma kapsamında incelenen sulanan alanlarda tarla bitkileri yetiştiriciliği,
örtü altı sebzecilik ve meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır(Şekil 1). Ekimi yapılan tarla
bitkileri arasında ağırlıklı mısır olmak üzere yer fıstığı, susam, yem bitkileri ve pamuk yer
almaktadır. Yörede 1970-80 li yıllarda büyük alanlarda üretimi yapılan pamuk bitkisinin
ekimi, 1990’lı yıllardan itibaren yok denecek kadar azalmış, ancak 2007 yılından itibaren
başlatılan pamuk destekleme priminin de etkisiyle yeniden artış göstermeye başlamıştır.
Mısır bitkisi yörede ağırlıklı olarak ikinci ürün ve silajlık olarak yetiştirilmektedir. Tarla
bitkileri, tüm sulama organizasyonlarının sorumluluk alanlarında yetiştirilmektedir.
Sulanan alanlarda örtü altında sebze yetiştiriciliği de yaygın olarak yapılmaktadır. Alçak
tünel hariç olmak üzere, örtü altı üretim alanları itibariyle Antalya’nın ülke toplamındaki
payı yarıdan fazla olup, Aksu ilçesinin Antalya örtü altı üretim alanlarındaki payı yaklaşık
% 11 civarındadır (Anonim, 2009). Araştırmada incelenen sulama alanlarında bulunan
seralarda yetiştirilen ürün çoğunlukla domatestir. En fazla örtü altı üretim alanı Perge
Sulama Birliği’nin sorumluluk alanında bulunmaktadır. Meyve bahçesi tesis edilen
alanlarda ise turunçgil çeşitleri ön planda olup, onu son yıllarda tesisi artan nar bitkisi
51
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
izlemektedir. Turunçgil bahçeleri tüm sulama organizasyonlarının sorumluluk alanında
bulunurken, nar, erik, şeftali, kayısı ve diğer meyve bahçeleri Kuzey ve Güney sulama
Birlikleri ile Karaöz Belediyesi sorumluluk alanındadır. Açık tarla sebzeciliği ve bostan da
tüm sulama organizasyonlarının sulama alanlarında mevcuttur.
4. TESĐSLERĐN SULAMA ORANI VE SU TEMĐN ORANI
Aksu Sulamasında 1990 yılı itibariyle sulama oranı % 91 olarak hesaplanmıştır
(Anonim, 1990). Tesislerin devri aşamasında beş ayrı işletmeye dönüştürülen sulama
tesisin 2009 yılı itibariyle sulama oranı ise ortalama %59.4 olarak belirlenmiştir (Çizelge
2). Perge(%69) ve Güney Sulama Birliği(%69)’nde sulama oranı en yüksek, Kuzey
Sulama Birliği’nde (%37.3) sulama oranı en düşüktür. Sulama oranının 1990’lı yıllardan
günümüze azalmasının sebepleri arasında ilk sırayı tarımsal faaliyetin yeterli gelir
sağlamaması nedeniyle ekim yapılan alanların azalması almaktadır. Ayrıca Antalya’da
tarım alanlarının yerleşim, sanayi ve turizm alanına dönüşmesi de sulama oranının
düşmesinde önemli düzeyde etkilidir. Bunun yanı sıra su dağıtım ağının yetersiz olduğu
bazı bölgeler ve bakım onarım çalışmalarının eksikliği nedeniyle de sulanmayan alanlar
bulunmaktadır. Sulanmayan alanların sulanmama nedenleri arasında; sosyal ve ekonomik
nedenler(%23), yağışın yeterli görülmesi(%17), su kaynağının yetersizliği(%16), tarım
alanlarının yerleşim sanayi ve turizm alanına dönüşmesi(%15), nadasa bırakma (%14),
sulama tesislerinin yetersizliği(%5), topografya yetersizliği(%4) vb. nedenler
sıralanmıştır(Anonim,2009). Değirmenci, (2008) tarafından çözüm için etkin bir izleme ve
değerlendirme sisteminin kurulması ve sulu tarım ile ilgili tüm paydaşların katılımının
sağlanması önerilmiştir.
Çizelge 2. Tesislerde sulama oranları ve su temin oranları (1990 – 2009 yılı verileri)
Sulama
Organizasyonları
Devir öncesi
(1990 yılı verileri)
Perge S.B.
Orta S.B.
Kuzey S.B.
Güney S.B.
Karaöz Bel.
TOPLAM
Sulama
alanı
(ha)
13.000
7.000
2.000
4.340
3.000
1.720
18.060
Fiilen
sulanan
alan
(ha)
11.774
4.833
1.183
1.619
2.071
1.016
10.722
Şebekeye
alınan su
(m3)
198.123.674
54.604.000
20.097.000
30.175.000
24.428.000
14.370.000
143.674.000
Toplam
bitki
su
ihtiyacı
(m3)
Sulama
oranı
(%)
63.881.780
27.788.000
6.845.000
8.806.000
12.588.000
6.705.000
62.732.000
91.0
69.0
59.2
37.3
69.0
59.1
59.4
Su
temin
oranı
3.1
2.0
2.9
3.4
1.9
2.1
2.3
Sulama projelerinde su kullanım etkinliği göstergelerinden birisi de su temin
oranıdır. Toplam sulama suyu gereksinimine göre, su temin oranının 1’e eşit olması,
gereksinimi karşılayacak düzeyde su saptırıldığını, küçük olması gereksinimden daha az su
verildiğini ve büyük olması ise gereksinimden daha fazla su verildiğini göstermektedir
(Yazgan ve ark., 2002). 1990 yılı itibariyle Aksu sulamasında su temin oranı 3.1 olarak
gerçekleşmiştir (Anonim 1990). 2009 yılı itibariyle ise su temin oranı ortalama 2.3 olarak
hesaplanmıştır (Çizelge 2). Belirlenen su temin oranı, devletçe işletilen döneme göre az da
olsa azalmakla beraber, devirden sonra da tüm şebekelerde gereksinimin çok üzerinde su
saptırılmaya devam ettiğini göstermektedir. Bu oranın olması gerekenin iki katından fazla
olması etkin bir sulama yönetimi olmadığının göstergesidir.
5. PERSONEL DURUMU VE PERSONEL BAŞINA SULANAN ALAN
Birliklerde işletmenin yönetimi, tesislerin bakım ve onarım faaliyetleri ile
kullanıcı kaydı ve ücret tahsilatı işlerini yürüten daimi personel mevcut olup, sulamanın
yoğun olarak yapıldığı Mayıs-Eylül ayları arasında sulama işçisi, iş makinesi operatörü ve
bekçi kadrolarında çalıştırılmak üzere geçici eleman alımı yapılmaktadır. Halen yürürlükte
olan sulama birlikleri tüzüğünde; birliğin sorumluluğundaki sulama tesislerinin teknik
gereklilikler ve çiftçi talepleri göz önüne alınarak rasyonel bir şekilde işletilmesi, teknik
işler ve malî işler birimlerinin çalışma programlarının hazırlanması, birimler arasındaki
52
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
koordinasyonu sağlamakla görevli birlik müdürünün ziraat mühendisi olması zorunludur
ibaresi bulunmaktadır (Anonim, 2005). Oysa incelenen sulama birliklerinden sadece Perge
Sulama Birliği’nde ziraat mühendisi görev yapmaktadır. Araştırmaya dahil edilen sulama
organizasyonlarının personel durumu çizelge 3’de verilmiştir. Buna göre, birlikler arasında
en fazla personel Perge Sulama Birliği’nde bulunurken, onu sırasıyla Güney, Kuzey ve
Orta Sulama Birlikleri izlemektedir. Karaöz Belediyesi'nde ise personel sayısı, ilk sırada
gelen birlik ile aynı sayıdadır. Ancak bilindiği gibi su dağıtımı organizasyonu, belediyenin
yürüttüğü işlerden sadece biri iken, sulama birliklerinin kuruluş amacını oluşturmaktadır.
Yani belediyede görev yapan personel belediyenin birincil işleri yanında sulama tesisinin
işletme-bakım ve onarımı ile su dağıtım organizasyonu görevini yapmaktadır.
Çizelge 3: Sulama organizasyonlarının personel durumu.
Sulama Organizasyonları
Perge Sul.Bir.
Orta Sul.Bir.
Kuzey Sul.Bir.
Güney Sul.Bir.
Karaöz Belediyesi
Personel Sayısı
Daimi Geçici Toplam
16
2
7
5
2
2
1
1
14
17
5
9
7
17
Đşletme-bakım
personeli (adet)
11
3
7
4
11
Personel başına
sulanan alan
(ha/kişi)
439.4
394.3
231.3
517.8
92.4
Đşletme bakım personeli başına düşen sulanan alan büyüklüğü; Perge Sulama
Birliği’nde 439.4 ha, Orta Sulama Birliği’nde 394.3 ha, Kuzey Sulama Birliği’nde 231.3
ha, Güney Sulama Birliği’nde 517.8 ha, Karaöz Belediyesi’nde 92.4 ha olarak tespit
edilmiştir (Çizelge3). Koç ve ark., (2009) tarafından yapılan çalışmada, Topçam
sulamasında 1998-2007 yılları ortalaması olarak birim personel başına düşen sulanan alan
ortalaması 85.56 ha/kişi olarak belirlenmiştir. Çakmak ve ark., (2009) Asartepe Sulama
Birliği’nde sulama sistem performansını değerlendirdikleri çalışmada kişi başına düşen
birim sulama alanını; 2001 yılında 83.1 ha/kişi, 2002 yılında 105 ha/kişi olarak tespit
etmişlerdir. Nalbantoğlu ve ark., (2007) Akıncı Sulama Birliği’nde birim alana düşen
personel sayısını 2004 yılında 0.012 kişi olarak hesaplamışlardır. Birim personel başına
sulanan alan büyüklüğü, birliklerin istihdam politikalarına, şebekelerin fiziki ve yapısal
farklılıklarına, dağıtım şebekelerinin yoğunluğuna, sulama mevsimi uzunluğuna, su
kullanıcı sayısına, sulanan parsel sayısına, işletme gelir durumuna göre havzadan havzaya
oldukça geniş bir aralıkta seyretmektedir. Bekişoğlu, (1994) tarafından bildirilen, devletçe
işletilen sulama şebekelerinde personel başına ideal sulama alanı büyüklüğünün 333 ha.
olduğu göz önüne alınırsa, bu çalışmada incelenen sulama birliklerinden Güney, Perge ve
Orta Sulama Birlikleri için personel başına düşen sulanan alanın oldukça yüksek olduğu,
Kuzey Sulama Birliği’nde ise idealden düşük olduğu anlaşılmaktadır. Belediye bünyesinde
personel başına düşen arazi büyüklüğü 63.5 olarak tespit edilmiş olsa da bu durum
belediye personelinin belediyenin diğer işlerinde ağırlıklı olarak görev alması ile
açıklanabilir.
6. ĐŞLETMELERĐN SU ÜCRETĐ TOPLAMA ETKĐNLĐĞĐ VE MALĐ
YETERLĐLĐK ORANLARI
Sulama organizasyonlarını ekonomik yönden değerlendirmede iki gösterge
kullanılmaktadır. Bunlardan biri su ücreti toplama etkinliği ve mali yeterlilik oranıdır. Su
ücreti toplama etkinliği sulama sezonunda tahsil edilen su ücretinin toplanması gereken su
ücretine oranlanmasıyla elde edilir. Đncelenen organizasyonlarda su ücreti toplama oranı en
düşük olarak Orta Sulama Birliği’nde %41.7, en yüksek olarak Güney Sulama Birliği’nde
%78.8 olarak bulunmuştur (Çizelge 4). Đncelenen tüm organizasyonların su ücreti toplama
oranı ortalama olarak % 56.3 olarak bulunmuştur. Sulama tesislerinin devri sonrasında
iyileşme göstermesi beklenen göstergelerin başında su ücreti toplama etkinliği
gelmektedir. Ancak Aksu sulamasının devrinden önceki yıllara örnek olarak alınan 1990
yılı verilerine göre, su ücreti toplama etkinliği %59.4 olarak bildirilmiştir (Anonim 1990).
Buna göre Aksu sulama şebekesinin devredildiği sulama birlikleri ve belediye için 2009
53
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
yılı itibariyle su ücreti toplama oranlarına bakıldığında önemli bir değişiklik olmadığı
anlaşılmaktadır (Çizelge 4). Beyribey (1997), devlet tarafından işletilen sulama
şebekelerinde ücret tahsilat oranını ortalama %36 olarak belirlemiştir. Ayrancı ve
ark.,(2004) Fethiye yöresindeki bazı sulama birliklerinin performanslarını
değerlendirdikleri çalışmada birliklerin su ücreti toplama etkinliklerini %38.7 ile %85.9
arasında hesaplamışlardır. Çakmak, (1997) Konya ilinde bulunan sulama birliklerinde
tahsilat oranını %15-96 arasında değiştiğini belirlemiştir.
Çizelge 4: Sulama organizasyonlarının su ücreti toplama etkinliği ve mali yeterlilik oranları.
Makina,
Araç
ve
AletEkipman
Varlığı
Perge S.B.
Orta S.B.
Kuzey S.B.
Güney S.B.
Karaöz Bel.
2009
yılına ait
tahsil
edilen su
ücreti (TL)
380.840
61.892
152.783
185.756
99.658
Tahsil
edilen su
ücreti
(önceki
yıllar
dahil)
(TL)
668.011
121.418
221.524
235.613
237.169
2009
yılına ait
toplanması
gereken su
ücreti
(TL)
698.273
148.409
255.813
277.233
186.040
Toplam
işletme
bakım
masrafları
(TL)
861.137
170.584
248.399
266.045
861.258
2009 yılı
su ücreti
toplama
oranı
(%)
54.5
41.7
59.7
78.8
53.5
Mali
yeterlilik
oranı
(%)
77.5
71.2
89.2
88.6
27.5
Mali yeterlilik oranı ise, işletmelerin sulamadan elde ettikleri gelirlerinin toplam
işletme-bakım masraflarına bölümüyle hesaplanmaktadır. Buna göre incelenen sulama
birliklerinde mali yeterlilik oranı %70’in üzerindedir. Bu rakam işletme bakım
masraflarının önemli ölçüde su kullanıcıları tarafından karşılandığını göstermektedir.
Belediye tarafından işletilen tesiste ise mali yeterlilik oranı %27.5 çıkmış olup, bu oranının
düşüklüğü, sulama tesisinin işletme ve bakım masraflarının diğer belediye hizmetlerinin
masrafları ile ayırt edilememesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla belediye tarafından
işletilen tesisler için çok sağlıklı bir değerlendirme yapılamamaktadır. Aksu sulama
şebekesinde, 1990 yılı itibariyle mali yeterlilik oranı %32.4 olarak bildirilmiştir (Anonim
1990). Bu oran, tesislerin sulama organizasyonlarına devrinden önce işletme bakım
masraflarının önemli ölçüde devlet tarafından karşılandığı anlamına gelmektedir.
Tesislerin devrinden sağlanması beklenen faydaların başında tesislerin işletme ve bakım
masraflarının kullanıcılar tarafından karşılanmasını sağlamak ve devletin üstlendiği yükü
azaltmak hedefine önemli ölçüde yaklaşılmıştır. Kuşçu ve ark., (2009), Karacabey sulama
şebekesinde yapmış oldukları çalışmada 2002-2007 yılları arasında işletmenin mali
yeterlilik oranını ortalama %94 olarak tespit etmişlerdir. Molden ve ark.,(1998), yaptıkları
çalışmada Seyhan sulama şebekesinde 1996/1997 sezonunda mali yeterlilik oranını %88
olarak hesaplamışlardır.
7. SONUÇ
Bu çalışmada Aksu sulamasının devredildiği beş adet sulama organizasyonunun
fiziksel, kurumsal ve ekonomik yapısı 2009 yılı verileri dikkate alınarak incelenmiştir.
Ayrıca tesislerin sulama organizasyonlarına devrinden önceki durumu ile karşılaştırmak
amacıyla 1990 yılı verileri dikkate alınarak seçilen bazı işletme ve işletmecilik performans
göstergeleri kullanılmıştır. Đncelenen işletmelerde sulama oranları 2009 yılı itibariyle
%37.3 ile % 69.0 arasında değişmekte olup, geçmiş yıllara göre sulama yapılan alanlarda
önemli ölçüde azalma olduğunu göstermektedir. Su temin oranları 1.9 ile 3.4 arasında
değişirken, hala ihtiyacın çok üstünde su saptırıldığını, dolayısıyla etkin bir sulama
yönetiminin olmadığını göstermektedir. Đşletme bakım personeli başına sulanan alan
büyüklüğüne bakıldığında; sulama birliklerinde ideal sayıda işletme bakım personeli
çalıştırılmadığı anlaşılmaktadır. Sulama organizasyonlarının su ücreti toplama oranları
ortalama olarak %56.3 olarak belirlenmiş olup, toplanan su ücreti dışında gelir kaynağı
olmayan kurumlar oldukları düşünüldüğünde, bu oranın oldukça düşük olduğu
anlaşılmaktadır. Katılımcı su yönetimi adı altında başlatılan ve su kullanıcıları tarafından
54
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kurulacak örgütlerce su dağıtımının sağlanması ve tesislerin işletilmesini hedefleyen
çalışmalar, tarımdan elde edilen kazancın giderek azalması nedeniyle olumsuz
etkilenmektedir. Su dağıtımı ve tesislerin işletmeciliğini yürüten kurumlar o yıl için
toplanan su ücreti, önceki yıldan kalan ücretler, faizler, gecikme cezaları, katılım ücretleri
vs. ile gelir sağlamaktadır. Đncelenen sulama birlikleri için işletme ve bakım masraflarının
karşılanma oranı %71.2 ile %89.2 arasında değişmektedir. Tesislerin işletmeciliğini
yürüten bu kurumlar, su ücretleri dışında gelirlerinin olmayışı, su ücretlerinin tahsilatında
yaşanan güçlükler, yüksek elektrik ücretleri vb. nedenlerle çoğunlukla kurumsal varlığını
devam ettirebilmekte, ancak yeni yatırımlara yönelememektedir. Yasal yapıları da hala
tam manasıyla belirlenemeyen bu kurumların mevcut yasal ve ekonomik yapı itibariyle
etkin bir su yönetimi yapamayacakları açıktır. Tesislerin devrinden beklenen hedeflere
belli ölçüde ulaşılsa da uzun vadede tarımsal sulama faaliyetlerinde ciddi sorunlarla
karşılaşılacağı düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
Anonim, 1990. Devredilen Sulama Tesisleri 1990 Yılı Đzleme ve Değerlendirme
Raporları, DSĐ XIII. Bölge Müdürlüğü.
Anonim, 2005. Sulama Birlikleri Tüzüğü
Anonim, 2009. TÜĐK, Bitkisel Üretim Đstatistikleri.
Anonim, 2009. Devredilen Sulama Tesisleri 2009 Yılı Đzleme ve Değerlendirme
Raporları, DSĐ XIII. Bölge Müdürlüğü.
Anonim, 2009. Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Faaliyet Raporu
Ayrancı, Y., Adakale. S, 2004. Fethiye Yöresindeki Bazı Sulama Birliklerinin
Performansının Değerlendirilmesi, OMÜ Zir. Fak. Dergisi, 2004,19(1):1-7 J. of
Fac. of Agric., OMU, 2004,19(1):1-7
Bekişoğlu, M., 1994. Irrigation Development and Operation and Maintenance Problems
in Turkey. Proceedings of the Conference on Development of Soil and Water
Resources, General Directorate of State Hydraulic Works, Ankara, 579-586.
Beyribey, M., 1997. Devlet Sulama Şebekelerinde Sistem Performansının
Degerlendirilmesi. Ankara Univ. Ziraat Fakultesi Yayınları, Ankara.
Çakmak. B., 1997. Devredilen Sulama Şebekelerinde Performansın Değerlendirilmesi,
Tarım Bilimleri Dergisi, 3(1)79-86.
Çakmak, B., Kendirli, B., Gökalp, Z., 2009. Evaluation Of Irrigation Performance Of
Asartepe Irrigation Association: A Case Study From Turkey, Akdeniz Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 22(1), 1-8
Değirmenci,H., 2004. Kahramanmaraş Bölgesinde Bazı Sulama Şebekelerinin
Karşılaştırma Göstergeleri Đle Değerlendirilmesi, KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi
7(1):104-110
Değirmenci, H., 2008. Sulama Yönetimi ve Sorunları, TMMOB 2. Su Politikaları
Kongresi, 20-22 Mart 2008. 1.Cilt : 197-204
Dorsan, F.,Ul, M.A., 2002. Đzmir Đlinde Kamu Tarafından Yönetilen Sulama
Şebekelerinin Su Kullanıcı Örgütlere Devri Sonrası Gelişmeler, Ege Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 39(2):135-142
Koç, C, Yılmaz, E., Dağdelen, N., 2009. Sulama Birliklerinde Optimum Personel
Sayısının Belirlenmesi Üzerine Bir Çalışma, ADÜ Ziraat Fakültesi Dergisi 2009;
6(1):21 – 28
Kuscu, H., Bölüktepe, F.E., Demir, A.O., 2009. Performance assessment for irrigation
water management: A case study in the Karacabey irrigation scheme in Turkey
African Journal of Agricultural Research Vol. 4 (2), pp. 124-132,
Molden DJ, Sakthivadivel R, Perry CJ, Fraiture CD (1998). Indicators for comparing the
performance of irrigated agriculture, Performance Program. International Irrigation
Management Institute, IIMI, Sri Lanka.
55
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Nalbantoglu. G., Cakmak, B., 2007. Benchmarking of irrigation performance in Akıncı
Irrigation District. Journal of Agricultural Sciences, Ankara Uni. Fac. Agric. 13(3):
213-223.
Yazgan,
S.,
Değirmenci,
H.
2002.
Sulama
Projelerinin
Başarılarının
Değerlendirilmesinde Kullanılan Etkinlik Göstergeleri:Bursa Yeraltı Sulaması
Örneği Turk J Agric For. 26: 93-99
Yercan, M., Dorsan, F., Ul, M.A. 2004. Comparative analysis of performance criteria in
irrigation schemes: a case study of Gediz river basin in Turkey. Agric. Water Mgt.
66: 259-266.
56
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Antalya Đlinde Serada Domates Yetiştiriciliğinde Đşletme Sahibinin
Demografik Özelliklerinin Domates Verimi Ve Geliri Üzerindeki Etkileri*
Burhan ÖZKAN1
R. Figen CEYLAN2
Hatice KIZILAY3
Özet
Bu çalışmanın amacı cam ve plastik serada domates üretiminde işletme sahibinin eğitim, yaş ve
seracılık deneyimi gibi demografik özelliklerinin işletme başına elde edilen verim ve işletme geliri
üzerine etkilerinin incelenmesidir. Bu amaçla 2007 yılında Antalya ilinde cam ve plastik serada
domates üreten üreticiler ile gerçekleştirilen anket çalışmasından elde edilen veriler kullanılmıştır.
Çalışmada 102 güzlük, 69 yazlık ve 85 kışlık üretim yapan işletmecilerden elde edilen ekonomik
ve demografik veriler arasındaki ilişki SAS programında En Küçük Kareler yöntemi kullanılarak
analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre işletmelerde üreticinin seracılık deneyiminin 10
yıldan fazla olması ve üreticinin üretim döneminde aldığı tarımsal danışmanlık hizmetleri üretim
gelirini olumlu etkilerken hane halkı cinsiyet dağılımının üretim üzerine anlamlı olmamakla
birlikte kadınlar aleyhine negatif olduğu anlaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Serada domates üretimi, verim, işletme geliri, demografik özellikler, Antalya
Impacts of Demographic Characteristics of the Farmer on Tomato Yield and
Income in Greenhouse Tomato Production in Antalya province
Abstract
The aim of this study is to interpret impacts of demographical characteristics of the greenhouse
operators such as level of education, age and experience in greenhouse production, involved in
tomato production in plastic and glasshouses on yield per farm and on the income generated
accordingly. In this sense, the data obtained from interviews with farmers involve in plastic and
glasshouse tomato production in 2007 was used for analyses. The relationships between economic
and demographic data obtained from 102 fall, 69 summer and 85 winter operators were interpreted
through analyses with OLS on SAS program. The results of the research revealed that the
greenhouse experience of the grower more than 10 years and the agricultural consultancy services
received by the growers during the production period impacted production income positively while
the gender of the households had insignificant but negative impact on the production income in
opposition of women.
Keywords: Greenhouse tomato production, yield, income, demographic characteristics,
Antalya
1. GĐRĐŞ
Tarımsal üretimde çiftçi ve çiftçi ailesinin sosyal ve demografik özelliklerinin
üretim ve tarımsal gelire olan etkisi ile ilgili analizler giderek daha fazla ilgi çekmektedir.
Đşgücü kalitesindeki artışın tarımda verimliliği de artıracağına yönelik sonuçlara giderek
daha fazla ulaşılmaktadır. Bu çalışmalardan birisi Polonya tarımında büyüme üzerine
eğitimin önemini incelerken, Polonyalı çiftçilerin hem genel hem de tarımsal eğitim
düzeyinin geliştiğini ve bunun tarımsal verim artışını etkilediğini göstermiştir (KooszkoChomentowska, 2008). Ayrıca, işletmelerdeki hane halklarının cinsiyet dağılımı, eğitim
düzeyi ve buna benzer faktörlerin verimliliğe ve gelir düzeyine etkilerini inceleyen yakın
dönemli çalışmalarda aşağıda kısaca özetlenmiştir..
Hindistan’da 48 kadın çiftçiyle gerçekleştirilen bir çalışmada kadın çiftçilerin
erkek çiftçilere göre karar mekanizmalarına daha az katılmalarına karşın üretimde daha
etkin yer aldıkları görülmüştür (Gupta ve ark., 2008). Nijerya’da gerçekleştirilen ve kadın
ve erkek çiftçilerin sahip olduğu işletmelerdeki üretim verimliliği farklılıklarının
incelendiği bir çalışmada 40 kadın ve 47 erkek çiftçiye göre farklı üretim fonksiyonları
tahmin edilmiştir. Đki çiftçi grubunun da dağılım etkinliğine sahip olmadığı ve kadın
çiftçilerin fazla gübreye karşılık diğer çiftlik girdilerini daha az kullandıkları için daha
*
Çalışmada TÜBĐTAK – TOVAG tarafından desteklenen “106 O 026 - Antalya ilinde Serada Domates
Üretiminin Kar Etkinliği Analizi” araştırma projesi kapsamında elde edilen verilerden istifade edilmiştir.
1
Prof, Dr., Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Bölüm Başkanı; Tel:
+90 242 3102475; Faks: +90 242 2274564; E-mail: [email protected]
2
Öğr.Gör., Akdeniz Üniversitesi, Korkuteli Meslek Yüksekokulu
3
Arş. Gör., Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü
57
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
düşük teknik etkinlikle üretim yaptıkları anlaşılmıştır. Buna göre politika planlamasında
kıt kaynakların kadınlar lehine kullanımının verimlilikte beklenen etkiye ulaşmayı
engellediği görüşü ortaya çıkmıştır (Nwaru, 2003). 2008 yılında Hindistan’ın Pencap
eyaletinde tarımla uğraşan ailelerin üretim sürecine katılımlarının cinsiyete ve eğitime göre
farklılaşma düzeyi incelenmiş ve bu çalışmada tarımla uğraşan kadınların erkeklere göre
eğitim, yayım hizmetleri ve kredi ve pazarlama kanallarına erişiminin daha düşük olduğu
ve üretkenliklerinin daha düşük olduğu bulunmuştur (Nosheen ve ark., 2009). Gana’da
1985-1995 yılları arasında 200 çiftçiyle gerçekleştirilen bir başka çalışmada düşük tarımsal
büyüme oranlarının nedeni araştırılmıştır. Çalışmada cinsiyetler arası önemli bir farklılığa
rastlanmamakla birlikte yaşa bağlı olarak çiftçilerin karar verme süreçlerinde değişmeler
gözlenmiş ve yaşlı çiftçilerin kendilerine sunulan teşviklere göre üretim kararlarını daha
güçlükle değiştirdikleri ortaya konulmuştur (Awanyo, 2001).
Benzer çalışmalardan yola çıkarak, mevcut çalışmada Antalya ilinde 2007 yılında
serada domates üreticileri ile gerçekleştirilen araştırma çalışmasından elde edilen veriler
üretim verimliliğine demografik ve insan kaynağı kalitesi özelliklerinin etkisini incelemek
üzere değerlendirilmiştir. Buna göre, çalışmanın takip eden bölümlerinde veri ve yöntemin
değerlendirilmesi, verinin betimleyici istatistiklerle açıklanması ve kukla değişkenler
aracılığı ile çiftçinin yaşı, eğitim durumu, çiftçilik deneyimi ve hane halklarının cinsiyet
dağılımı gibi demografik etkenler ile sera tipi ve üretim döneminin üretim değeri üzerine
etkileri incelenmiştir.
2. YÖNTEM
2.1. Veri Kaynağı
Çalışmada kullanılan veriler 2007 yılında Antalya Merkez, Serik ve Kumluca
ilçelerinde serada domates üreten üreticiler ile yüz yüze görüşmeler aracılığı ile elde
edilmiştir. Görüşülen üretici sayısı sera tipi (cam – plastik) ve üretim dönemine (yaz – güz
– kış) göre tabakalı örnekleme yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Buna göre, tesadüfi
olarak görüşülen üretici sayısı aşağıdaki gibidir.
Çizelge 1. Anket Örnekleminin Ayrıntılı Tanımı
Dönem/
Đlçe/Tür
Yaz
Güz
Kış
Toplam
Đlçe
Toplam
Merkez
Cam
Plastik
16
17
23
19
58
25
21
63
121
Serik
Cam
6
Plastik
13
9
8
23
19
16
48
Kumluca
Cam
Plastik
3
14
5
4
12
71
21
17
52
64
Toplam
Cam
Plastik
25
44
Toplam
69
37
31
65
54
102
85
93
163
256
2.2. Yöntem
Anket çalışmasından elde edilen veriler kullanılarak yatay kesit veri analizi
yapılmış ve görüşülen 256 sera işletmesinde dekar başına elde edilen gelir ile brüt ve net
kar değerleri işletmenin üretim dönemi ve yapısal özellikleri ile üretici ve ailesinin
demografik özellikleri arasındaki ilişki yatay kesit regresyon analizi ile incelenmiştir.
Buna göre nicel ve nitel değişkenlerden oluşan kuramsal bir model SAS programı
kullanılarak tahmin edilmiştir. Modelde bağımlı değişken olarak işletmelerde dekara gelir,
brüt ve net kar ile temel nicel değişken olarak seçilecek toplam veya değişken maliyetler
arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Buna göre, korelasyon ilişkileri temel bağımlı değişkenin
gelir, açıklayıcı değişkenin ise toplam maliyet olmasının daha uygun olduğu sonucunu
ortaya çıkartmıştır.
Gelir ve geliri elde etmek için yapılan harcamalar arası ilişkiye işletme ve üretici
ile ilgili nitel bilgi veren değişkenlerin eklenmesi ile oluşturulan kuramsal model aşağıdaki
gibidir.
58
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Burada;
y
tm
cmd
eg
den
ysd
dan
cins
cd
:
:
:
:
:
:
:
:
:
n= 256 işletmede dekar başına elde edilen domates geliri
Đşletmelerde üretim için yapılan dekar başına toplam maliyet
Đşletmede analize söz konusu olan seralar Cam ise = 1; değilse 0.
Đşletmeci lise ve üstü eğitime sahip ise = 1; değilse 0.
Đşletmecinin seracılık deneyimi 10 yıl ve 10 yıldan fazla ise = 1; değilse 0.
Đşletmecinin yaşı 35’ten küçük ise = 1; değilse 0.
Đşletmeci tarımsal danışmanlık hizmetlerinden istifade ediyor ise = 1; değilse 0.
Đşletmeye bağlı hanehalkı çoğunluğu kadın ise = 1; erkek ise = 0.
Üretim güz ve yaz dönemlerinde gerçekleştirilmiş ise = 1; değilse 0.
3. BULGULAR
3.1. Betimleyici Đstatistikler
3.1.1. Đşletmelerde Üretim Dönemi ve Üretim Şekline Göre Dekara Gelir, Masraf
ve Kar
Görüşülen 256 işletmede dekar başına üretim değeri ortalaması Çizelge 2’de
gösterildiği üzere 2007 değerlerine göre 9.131,80 TL’dir. Üretim dönemlerine göre
bakıldığında çift ekimin yapıldığı yaz ve güz dönemleri toplamının kış dönemi üretim
değerinden fazla olduğu görülmektedir.
Çizelge 2. Üretim dönemine göre dekar başına ortalama üretim değeri
Üretim
Dönemi
Güz
Yaz
Güz + Yaz (Çift Ekim)
Kış (Tek Ekim)
Toplam/Ortalama
Đşletme
Sayısı
102
69
171
85
256
Üretim Değeri
(TL)
7.880,13
7.320,34
15.200,47
12.104,27
9.131,80
Üretim dönemlerine göre masraflar incelendiğinde çift ekim döneminin değişken
ve sabit masraflar ortalamasının tek ekim yani kış dönemine göre daha fazla olduğu
görülmektedir. Görüşülen 256 işletme için toplam işletme masrafları ortalaması 7.298,20
TL’dir. Masrafların üretim dönemi ile birlikte sera tipini de göz önünde bulundurarak
incelendiği durumda sabit masraflar her üretim dönemi için cam serada daha yüksek iken,
değişken masraflarda sera tipine göre önemli bir farklılık görülmemektedir. Bu durumda,
cam serada her dönemde üretimin daha masraflı olduğu Şekil 1’de görülebilmektedir.
Çizelge 3. Üretim dönemine göre domates üretim masrafları (TL).
Üretim
Dönemi
Güz
Yaz
Güz + Yaz (Çift Ekim)
Kış (Tek Ekim)
Toplam/Ortalama
Đşletme
Sayısı
102
69
171
85
256
Değişken
Masraf
2.695,67
3.511,14
6.206,81
4.330,58
3.563,43
Sabit
Masraf
3.472,74
3.332,49
6.805,23
4.731,40
3.834,77
59
Toplam
Masraf
6.168,41
6.843,63
13.012,04
9.061,98
7.398,20
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
14.000
12.000
10.000
8.000
6.000
4.000
2.000
0
C
P
Yazlık
C
P
C
Güzlük
değişken masraf lar
P
Çif t Ekim
Toplam
sabit masraf lar
C
P
Tek Ekim
(Kışlık)
toplam masraflar
Şekil 1. Üretim dönemi ve sera tipine göre üretim masrafları.
Araştırmaya konu olan işletmelere göre tek ekim (kış) döneminin brüt karı çift
ekim (güz ve yaz dönemlerinin toplamı) dönemine göre daha düşük iken net kar daha
yüksektir. 256 işletmenin brüt kar ortalaması 5.568,37 TL iken net kar ortalaması 1.733,59
TL’dir. Şekil 2’de ise kışlık üretimde cam seralardaki net kar ortalamasının, çift ekim yani
yaz ve güz üretim toplamlarına ise plastik seraların net kar ortalamasının daha yüksek
olduğu görülmektedir.
16.000
14.000
12.000
10.000
8.000
6.000
4.000
2.000
0
C
P
Yazlık
C
P
Güzlük
Üretim Değeri
(YTL)
C
P
C
Çift Ekim
Toplam
Brüt Kar
(YTL)
P
Tek Ekim
(Kışlık)
Net Kar
(YTL)
Şekil 2. Üretim dönemi ve sera tipine göre brüt ve net kar (YTL)
3.1.2. Đşletmelerin Demografik Özellikleri
Çalışma kapsamında örtü altı domates yetiştiricisi 256 işletmenin yapısal
özelliklerinin yanı sıra belirli demografik özelliklerinin işletme faaliyetlerinden elde edilen
gelire etkileri incelenmektedir. Buna göre, işletmecilerin çalışmaya konu olan demografik
özelliklerinden de kısaca bahsetmek gerekmektedir.
Çizelge 4’te araştırmanın yapıldığı 256 işletmede işletmecinin yaş ortalamaları ile
ilgili veriler yer almaktadır. Tüm işletmecilerin yaş ortalaması yaklaşık 42’dir. Buna karşın
güz döneminde serada domates yetiştiren üreticilerin yaş ortalamasının diğer iki döneme
göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca, kış üretim dönemi haricinde cam serada
üretim yapan üreticilerin yaş ortalamaları daha düşüktür.
60
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 4. Đşletme sahibinin yaş ortalaması
Dönem/Sera Tipi
Yaz
Güz
Kış
Ortalama: 41,96
Cam
39,84
42,22
43,39
Plastik
41,57
44,35
39,37
Ortalama
40,94
43,58
40,84
Üreticilerin üretimde deneyim sürelerine ilişkin veriler Çizelge 5’te
gösterilmektedir. Çizelgeye göre tüm 256 örtü altı domates işletmesinin sahiplerinden
209’unun seracılık deneyiminin 10 yıl ve 10 yıldan fazla olduğu anlaşılmaktadır. Buna
göre üreticilerin yaklaşık % 82’sinin seracılık deneyiminin önemli ölçüde fazla olduğu
anlaşılmaktadır.
Çizelge 5. Deneyim süresi 10 yıldan fazla olan işletmecilerin sayısı
Dönem/Sera Tipi
Yaz
Güz
Kış
Toplam: 209
Cam
20
30
28
Plastik
32
56
43
Toplam
52
86
71
Üreticilerin eğitim durumunun genel dağılımı ise Çizelge 6’da gösterilmiştir. Buna
göre toplam üretici sayısının % 67’si ilkokul mezunu ya da okuryazar iken, üreticilerin %
12’si ortaokul, % 14’ü lise mezunudur. Yüksekokul mezunu üretici oranı % 2, üniversite
mezunu üretici oranı ise % 5’tir.
Çizelge 6. Üreticilerin eğitim dağılımı
Eğitim Durumu
Đlkokul– Okuryazar
Ortaokul
Lise
Yüksekokul
Üniversite
Üretim Dönemi
Kış
Yaz
Güz
51
50
71
10
10
11
16
4
15
2
1
1
6
4
4
Son olarak, işletmelerdeki hane halkının cinsiyet dağılımı Çizelge 7’de
gösterilmiştir. Buna göre, tüm işletmelerde işletme başına ortalama erkek sayısı, kadın
sayısından daha yüksektir. Bununla birlikte, toplam hane halkı ortalamasının en yüksek
olduğu üretim dönemi güz iken, en düşük olduğu üretim dönemi ise kıştır. Kış üretim
döneminde 12, yaz üretim döneminde 14, güz üretim döneminde ise 23 işletmede kadın
hane halkı sayısı erkek hane halkı sayısından daha yüksektir.
Çizelge 7. Đşletmelerde hane halklarının cinsiyet dağılımı
Cinsiyet
Kadın
Erkek
Yaz
Toplam
117
134
Ortalama
1,8
2,2
Güz
Toplam
199
217
3.2.
Ortalama
2,0
2,1
Kış
Toplam
149
183
Ortalama
1,7
1,9
Analiz Bulguları
Buradan yola çıkarak model oluşturulurken ilk önce nicel değişkenler arasındaki
ilişki değerlendirilmiştir. Gelir ve toplam maliyet arasında kurulan regresyon ilişkinde hata
terimlerinin görsel gösterimi aşağıdaki gibidir.
61
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
y = 3867.7 +0.7021 tm
15000
N
256
Rsq
0.1196
12500
AdjRsq
0.1162
10000
RMSE
3813.6
7500
5000
2500
0
-2500
-5000
-7500
6000
7000
8000
9000
10000
11000
12000
13000
14000
15000
16000
Predicted Value
Şekil 3. Gelir ve toplam maliyet denkleminde hata terimleri ve gelirin tahmini
arasındaki ilişki
Görsel gösterim sonuçlarına göre, analize konu olan modelde bağımlı ve bağımsız
değişkene kök transformasyonu yapılmasının ilişkinin anlamlılığına ve analizine katkı
sağlayacağı anlaşılmıştır. Sonuç olarak, bağımlı değişken sqy: t. gözleme ait gelir
değerinin karekökü; bağımsız değişken sqtm: t. gözleme ait toplam maliyetin karekökü
olarak düzenlenmiştir.
Modele açıklayıcı unsur olarak eklenecek olan kukla değişkenlerin kuramsal
modele referansla tespitinde dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Modele tüm kukla
değişkenler eklendiğinde bu değişkenler nicel açıklayıcı ile bir arada anlamlı bulunsa da,
parametrelerin bir kısmının istatistiksel olarak anlamsız olduğu görülmüştür. Bu durum
açıklayıcı değişkenler arasındaki olası çoklu doğrusal bağlantıya işaret etmektedir. Bu
nedenle değişkenler arasında tercihte bulunulması gerekmiş ve bu tercihi yapabilmek için
değişkenlerin birbirleri ile olan korelasyon ilişkileri incelenmiştir.
Çizelge 8. Kukla değişkenler arasında korelasyon ilişkisi
cmd
cd
den
eg
ysd
dan
cins
cmd
1.0
-0.00209
(09735)
0.04351
(0.4882)
0.09095
(0.1468)
0.00864
(0.8905)
0.03508
(0.5764)
-0.03718
(0.5538)
cd
den
eg
ysd
dan
cins
1.0
-0.03440
(0.5838)
-0.14675
(0.0188)
0.04112
(0.5125)
-0.17028
(0.0063)
0.09002
(0.1510)
1.0
-0.09187
(0.1427)
-0.28153
(<.0001)
-0.09001
(0.1510)
-0.00010
(0.9987)
1.0
0.11821
(0.0589)
0.01946
(0.7567)
0.20480
(0.0010)
1.0
-0.04863
(0.4385)
-0.06538
(0.2974)
1.0
-0.03906
(0.5539)
1.0
Korelasyon katsayıların anlamlılığına bakıldığında, cinsiyet ve eğitim arasında,
danışmanlık alma durumu ile cam serada üretim yapma arasında ve yaş ve deneyim
arasında orta dereceli korelasyon olduğu görülmektedir. Ayrıca, modelin açıklayıcılığı
temelinde teknik ve coğrafi özellikler dolayısıyla seranın cam veya plastik olması ile tek
veya çift ekim döneminde üretim yapma durumlarının toplam maliyete yansıyan açıklayıcı
etkileri de içerdiği görülmüştür. Buna göre, örneklem çerçevesinde ilişkileri
değerlendirmek için kuramsal model aşağıdaki yapıya indirgenmiş ve tahmin edilmiştir.
sqy = 36.23326 + 0.59435sqtm + 5.78536den + 7.03194dan – 1.10852cins.
Modelin varyans çözümlemesi ve parametre tahminleri aşağıdaki çizelgelerde
verilmiştir. Tahmin grafiğinde etkili gözlem olarak görülen değişkenlerin birbirlerinin
62
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
etkisini azalttığı yapılan incelemeler sonrası anlaşılmıştır. Buna göre hataların, daha
homojen dağıldığı ancak korelasyon katsayısı temelinde açıklayıcı gücü çok yüksek
olmayan bir sonuç elde edilmiştir.
sqy = 36.233 +0.5944 sqtm +5.7854 den +7.0319 dan -1.1085 cins
80
N
256
Rsq
0.1636
60
AdjRsq
0.1503
RMSE
18.319
40
20
0
-20
-40
70
75
80
85
90
95
100
105
110
115
120
Predicted Value
Şekil 4. Tam model hata ve tahmin değerleri arasındaki ilişki
Elde edilen sonuçlara göre, toplam maliyet ve dolayısıyla üretim ile ilgili
unsurların artışının gelir artışına etkisi göreceli olarak düşük ancak anlamlı bulunmuştur.
Seracılık deneyimi 10 yıldan fazla olan ve tarımsal danışmanlık hizmetlerinden faydalanan
üreticilerin domates üretim faaliyetlerinden elde ettikleri katma değer artmaktadır. Ancak
büyük oranda işletme işgücünü de oluşturan hane halkı yapısı kadınlar lehine olan
işletmelerde serada domates üretim faaliyetlerinden elde edilen gelirin referans noktasına
göre azaldığı görülmektedir.
Çizelge 9. Model Varyans Analizi Sonuçları
Kaynak
S.D.
4
215
255
Model
Hata
Toplam
Kareler
Toplamı
16481
84233
100714
Kareler
Ortalaması
4120.20460
335.59099
F
p(F)
12.28
<.0.0001
R2
0.1636
Çizelge 10. Model Parametre Tahminleri (Bağımı değişken sqy)
Değişken
Tahmin
t-
p(t)
değeri
Sabit
sqtm
den
dan
cins
36.23326
0.59435
5.78536
7.03194
-1.10852
4.10
5.72
1.91
2.60
-0.38
<.0001
<.0001
0.0572
0.0098
0.7038
Aynı zamanda sonuçlara göre, seracılık deneyimi 10 yıldan az olan, tarımsal
danışmanlık hizmeti almayan ve fakat hanehalkı yapısı erkekler lehine olan işletmelerde
diğer işletmelere göre elde edilen katma değer toplam maliyetin 1 birim artışına bağlı
olarak 0.59 birim artmaktadır.
4. SONUÇ
Bu çalışma kapsamında Antalya Merkez, Serik ve Kumluca ilçelerinde üreticiler
ile yapılan anket çalışmasından elde edilen veriler kullanılarak serada domates üretim
faaliyetlerinden elde edilen gelir ile üretim için yapılan masraflar ve üretici ile işletmenin
özelliklerinin etkisi incelenmiştir. Yatay kesit regresyon analizi sonuçlarına göre
örnekleme konu olan seracılık işletmelerinde domates üretim faaliyetlerinden elde edilen
gelirin üretim masrafları ile birlikte üreticinin deneyimi ve ankete konu olan dönemde
63
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
aldığı danışmanlık hizmetlerinden olumlu etkilendiği anlaşılmıştır. Üreticinin deneyimi ve
danışmanlık hizmetine erişim değişkenleri kuramsal modeldeki yaş ve eğitim değişkenleri
ile ilişki olduğu için üreticinin yaşının ve eğitimin de üretimden elde edilen geliri olumlu
etkilediği söylenebilecektir.
Modele katkısı istatistiksel olarak anlamsız olan hane halkı cinsiyet yapısı
değişkeni, işletmelerdeki hane halkı nüfusunun çoğunun kadınlar tarafından oluşturulduğu
durumlarda işletme gelirinde azalma olduğunu göstermiştir. Değişkenin anlamsızlığı
serada domates üretiminde cinsiyetin üretim gelirine doğrudan etkisinin olmadığı ancak
var olan etkinin de kadın nüfusun yoğun olduğu işletmeler yönünde olumsuz olduğu
anlaşılmaktadır.
5. KAYNAKLAR
Awanyo, L. 2001. Labor, ecology, and a failed agenda of market incentives: the political
ecology of agrarian reforms in Ghana. Annals of the Association of American
Geographers, 91(1): 92 -121.
Gupta, C.; Pal, P. K.; Mondal, T. K. ve Biswas, A. 2008. Gender difference in agriculture
and allied activities. Journal of Interacademicia, 12 (1): 136-139.
Kooszko-Chomentowska, Z., 2008. Human factor issue in agriculture. Acta Scientiarum
Polonorum - Oeconomia 7 (4): 87-95
Nwaru, J. C. 2003. Gender and relative production efficiency in food crop farming in
Abia State of Nigeria. Nigerian Agricultural Journal, 34: 1-10.
Nosheen, F.; Ali, T.; Ahmad, M. ve Nawar, H. 2009. Measuring gender gap in agriculture
and rural development. J. Agricultural Resources, 47(4):451-465.
Özkan, B., Hatırlı, S., Öztürk, E., Aktaş A. R. 2008. Antalya Đlinde Serada Domates
Üretiminin Kâr Etkinliği Analizi. Proje No: TOG 106 O 026, TUBĐTAK, Ankara.
64
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bayramiç-Ezine Sulama Birliğinin Ekonomik Göstergeler Đle Sulama
Sistem Performansının Değerlendirilmesi
Duygu AKTÜRK
Murat TEKĐNER Ferhan SAVRAN
F. Füsun TATLIDĐL
ÖZET
Bu çalışmada, Çanakkale iline bağlı Bayramiç ve Ezine ilçelerindeki tarım alanlarında
sulama işletmeciliğini üstlenen Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliğinde sulama sistem
performansının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Değerlendirmede, Sulama ve Drenajda Teknoloji
ve Araştırma Uluslararası Programı (IPTRID) ve Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından
geliştirilen karşılaştırmalı değerlendirme rehberindeki ekonomik göstergelerden, masrafları
karşılama oranı, bakım masrafının gelire oranı, su ücreti toplama performansı, birim alana düşen
toplam işletme bakım yönetim masrafı, birim alana düşen personel sayısı ve su dağıtımında
istihdam edilen kişi başına düşen toplam masraf belirlenmiş ve değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler : Sulama sistem performansı, karşılaştırmalı değerlendirme,
ekonomik göstergeler, Bayramiç-Ezine Ovası Sulama Birliği.
Assessment Of Irrigation System Performans With Finansial Indicators Of
Bayramiç-Ezine Plains Irrigation Association
ABSTRACT
This study aimed at evaluating the performance of irrigation system of Bayramiç-Ezine
Plans Irrigation Association, which is responsible for the irrigation of agricultural areas in
Bayramiç and Ezine towns of Çanakkale. In the evaluation, economical parameters reported by
International Programme for Technology and Research in Irrigation and Drainage (IPTRID) and
Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO) in the benchmarking guidelines
such as cost recovery ratio, maintenance cost to revenue ratio, revenue collection performance,
total management operation maintenance cost per unit area, staffing numbers per unit area and
total cost per person employed on water delivery were determined and evaluated.
Keywords: Irrigation system performance, benchmarking, economic performance
indicators, Bayramiç-Ezine Plains Irrigation Association.
1. GĐRĐŞ
Sürdürülebilir kalkınma için en önemli yaşamsal kaynak sudur. 19. yüzyıldan 20.
yüzyıla geçişte nüfus 3 kat artarken su kaynaklarının kullanımına yönelik talep 6 kat
artmıştır (Anonymous, 2002). Bu artış günümüzde de hız kesmeden devam etmektedir.
Dünya nüfusunun 2025’de 8 milyara ulaşacağı ve gıda ihtiyacının %60 artacağı
beklenmektedir. Nüfus artışına paralel olarak artan gıda ihtiyacının karşılanabilmesi için
tarımsal üretimin arttırılması gerekmektedir. Kullanılabilir su ve toprak kaynaklarının
kısıtlı olması, sektörler arasındaki rekabet artışı tarımda kaynakların etkin kullanımını
zorunlu kılmaktadır (Aküzüm ve ark., 1999).
Bu zorunluluklar içerisinde sulama sistemleri performansı önemli bir yer işgal
etmekte ve birçok ülkede sulama sistemlerinde karşılaştırmalı değerlendirme ile mevcut
performans belirlenerek performansı yükseltme olanakları araştırılmaktadır (Nalbantoğlu
ve Çakmak, 2007). Performans değerlendirmenin en önemli amacı, her aşamada sulama
projesi yönetimine bilgi akışı sağlayarak etkin ve etkili bir proje performansı
gerçekleştirmektir. Performansın yeterli olup olmadığı konusunda proje yönetimine destek
olur ve değilse gerekli önlemlerin alınmasını sağlar. Bir sulama projesinde anahtar
göstergelerle ilgili periyodik bir veri akışı sağlayan performans değerlendirme çalışmaları,
sulama şebekelerinin izlenmesinde etkin bir yönetim aracıdır (Bos, 1997). Bununla birlikte
şebekede görülen sorunların belirlenmesine ve sulama sistem performansının
iyileştirilmesine yardımcı olur.
Bu çalışmada, 1997 yılında işletmeye açılan ve aynı yıl Bayramiç-Ezine Ovaları
Sulama Birliğine devredilen şebekede sulama sistem performansı ekonomik göstergeler ile
belirlenmiş ve değerlendirilmiştir.
65
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmada materyal olarak DSĐ 25. Bölge sınırları içerisinde yer alan BayramiçEzine Ovaları Sulama Birliği seçilmiştir. Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliğinin su
kaynağı, Kuzey Ege havzasında Kara Menderes çayı üzerinde bulunan Bayramiç barajıdır.
2008 yılı itibari ile 89.2 km kaplamalı ana kanal, 238.7 km kanaletli ve 16.3 km borulu
tersiyer kanal ile 6938 hektarı cazibeli 242 hektarı pompaj olmak üzere toplam 7180 ha
alanın sulanmasından sorumludur ve 2 ilçe ile 16 köyde 3814 parselde 2547 mükellefe
hizmet vermektedir. Sahada ortalama parsel genişliği ise 3 dekardır. Şebeke inşaatı devam
etmekte ve tamamlandığında sulanabilir net alan 10 000 hektara ulaşacaktır. Yıllara göre
oranları değişmekle birlikte mısır, her çeşit sebze, her çeşit fidan, her çeşit meyve ve yem
bitkileri ana ürün desenini oluşturmaktadır (Anonim, 2009).
Sulama şebekesine ilişkin 2004-2008 yıllarına ait sulanan alan, tahakkuk edilen
sulama ücreti, toplanan sulama ücreti gibi tüm veriler birlikten alınan izleme ve
değerlendirme kayıtlarından elde edilmiştir.
Bu çalışmada, Sulama ve Drenajda Teknoloji ve Araştırma Uluslararası Programı
(IPTRID) ve Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından geliştirilen karşılaştırmalı
değerlendirme rehberindeki (Malano ve Burton, 2001) göstergelerden 6 tanesi ile tarımsal
etkinlik göstergelerinden sulama oranı sulama performans değerlendirmesi amacıyla
kullanılmıştır.
Sulama oranı (SO), su ücreti toplama performansı (SÜTP), masrafları karşılama
oranı (MKO), bakım masrafının gelire oranı (BMGO), birim alana düşen toplam işletme
bakım yönetim masrafı (TĐBYM), su dağıtımında istihdam edilen kişi başına düşen toplam
masraf (PBDM) ve birim alana düşen çalıştırılan personel sayısı (BAÇPS) aşağıdaki
biçimde ve Excel hesap tablosu yardımıyla hesaplanmıştır.
Sulanan alan (ha)
SO =
Sulama alanı (ha)
SÜTP =
100
Tahsil edilen su ücreti (TL)
100
Tahakkuk eden su ücreti (TL)
Toplanan su ücreti
(TL)=
MKO
BMGO
(TL) =
(TL)
TĐBYM =
PBDM =
Toplam Gider (TL) 100
Toplam bakım masrafı
100,,,
Toplanan su ücreti
Toplam ĐBY Masrafı (TL)
Sulama alanı (ha)
Đşletme-bakım personeli masrafı (TL)
Đşletme-bakım personeli sayısı (kişi)
Đşletme-bakım personeli sayısı (kişi)
BAÇPS = Sulama alanı (1000 ha)
Araştırmada kullanılan performans göstergelerinin sınıflandırılması Çizelge 1’de
verilmiştir.
66
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 1. Araştırmada değerlendirilen performans göstergelerinden bazılarının sınıflandırılması
Göstergeler
Zayıf
Kabul
edilebilir
Memnun
edici
Đyi
Sulama oranı
<30
30–40
40–50
>50
Su ücreti toplama
performansı
<40
40–60
60–75
>75
Masrafları
karşılama oranı
<40
40–60
60–75
>75
Birim alana düşen
çalıştırılan
>3
–
<3
personel
sayısı
(kişi/1000ha)
Kaynak: Bekişoglu (1994), Vermillion (2000)
Açıklama
Sulanan alanın sulama
alanına oranı
Kullanıcılardan alınması
gereken su ücretinin % si
olarak toplanan su ücreti
Toplam Đşletme bakım
yönetim masraflarının %
si olarak kullanıcılardan
toplanan su ücreti
Sulanan 1000 hektara
düşen personel sayısı
3. BULGULAR VE TARTIŞMA
3.1 Sulama oranı
Araştırma alanı olarak seçilen sulama birliğinin sulamakla sorumlu olduğu sahada
şebeke inşaatı halen devam ettiği için her yıl sulanabilir net alan artmaktadır (Çizelge 2).
Değerlendirme yapılan 5 yıllık dönemde gerçekleşen sulama oranları Çizelge 1’de
verilen sınıflandırmaya göre 2005 ve 2008 yılları dışında memnun edici düzeydedir. 2008
yılında bir önceki yıla göre %13’lük düşüşün sebebinin 2007 yılında sulu tarımdan zarar
gören işletmelerin büyük bir kısmının 2008 yılında sulu tarımdan vazgeçmeleri
gösterilebilir.
Çizelge 2. Sulama oranları
Yıl
2004
2005
2006
2007
2008
Sulanan alan
(ha)
1 961
2 221
2 684
3 007
2 297
Sulama alanı
(ha)
4 727
5 692
6 300
6 686
7 180
Sulama oranı
(%)
41.5
39.0
42.6
45.0
32.0
2008 yılı verilerine göre DSĐ’ce işletilen sulamalarda ortalama sulama oranı %26,
devredilen sulamalarda ise %65 olarak belirlenmiştir (Anonim, 2009). Çakmak ve ark.
(2007) Kızılırmak havzası sulamalarında 2003-2005 yıllarına ilişkin sulama oranını %296, Çakmak ve Tekiner (2010) ise Çanakkale Kepez Kooperatifinde 2001-2008 yılları
arasında sulama oranını %3.2 ile %36.6 olarak belirlemişlerdir.
3.2 Su ücreti toplama performansı
SÜTP, o yıla ait tahakkuk eden su ücretinin yine aynı yıla ait tahsil edilen su
ücretine oranı olarak hesaplanmaktadır. Bu hesaplamada ilgili yılda gerçekleştirilen toplam
tahsilat kullanılmamaktadır.
Çizelge 3’te görüldüğü gibi en yüksek SÜTP %52 ile 2004 yılında en düşük ise
2008 yılında %28 olarak gerçekleşmiştir. Değerlendirme yapılan 5 yıllık dönemde ise
ortalama SÜTP %38 olup, kabul edilebilir düzeyin altında kalmıştır.
67
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3. Su ücreti toplama performansı
Yıl
2004
2005
2006
2007
2008
Tahakkuk
(su ücreti)
(TL)
230 000
313 650
407 520
403 000
530 000
Tahsilat
(su ücreti)
(TL)
119 400
153 716
116 988
138 255
149 781
Önceki
Yıllara
Tahsilat (su ücreti)
(TL)
97 858
51 539
165 174
229 096
160 501
SÜTP
(%)
52
49
29
34
28
Ait
Toplam
Tahsilat (su ücreti)
(TL)
217 258
205 255
282 162
367 351
310 282
Ancak 2006 ve sonraki 2 yılda önceki yıllara ait tahsilatlar o yıla ait tahsilatlardan
daha yüksek gerçekleşmiştir. Bu durum SÜTP oranlarındaki düşüşün sebebi olarak
gösterilebilir. DSĐ’ce işletilen sulama tesislerinde SÜTP %39 olarak gerçekleşirken
devredilen sulama tesislerinde bu oran %95’lere kadar çıkmıştır (Özlü, 2004).Yavuz ve
ark. (2006) ise, Aşağı Seyhan ovasındaki 17 sulama birliğinde 1998-2002 yıllarına ilişkin
su ücreti toplama performansını %65-100 olarak belirlemişlerdir.
3.3 Masrafları karşılama oranı
Çizelge 1’de verilen sınıflandırmaya göre 2004 ve 2005 yıllarında memnun edici
düzeyde olan MKO, sonraki üç yılda kabul edilebilir sınırlar seviyesine gerilemiştir
(Çizelge 4). Bu gerilemenin sebebi olarak SÜTP’da olduğu gibi geçmiş yıllara ait
tahsilatların o yıla ait tahsilatlardan fazla olması gösterilebilir. Çakmak ve ark. (2009)
Asartepe Sulama Birliğinde 2001-2004 yıllarına ilişkin bu değer %52-170 olarak
saptamışlardır.
Çizelge 4. Masraf karşılama oranı
Yıl
2004
2005
2006
2007
2008
Toplam gider
(TL)
155 965
164 999
252 014
280 154
361 049
Tahsilat (su ücreti)
(TL)
119 400
153 716
116 988
138 255
149 781
MKO
(%)
77
93
46
49
41
3.4 Bakım masrafının gelire oranı
BMGO Çizelge 5’te verilmiştir. Bu oran bakım masraflarının karşılanma oranıdır.
Elde edilen bu oranlar incelendiğinde en düşük değerin 2005 yılında %22 ve en yüksek
2006 ve 2008 yıllarında %111 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Bu sonuçlara göre
toplanan su ücretleri, 2006 ve 2008 yılları dışında bakım masraflarını karşılamaya
yeterlidir.
Çizelge 5. Bakım masraflarının gelire oranı
Yıl
2004
2005
2006
2007
2008
Bakım
masrafı
(TL)
59.994
33.661
130.331
121.201
166.005
Toplam
gider
(TL)
155.965
164.999
252.014
280.154
361.049
Tahsilat
(su ücreti)
BMGO
(TL)
(%)
119 400
153 716
116 988
138 255
149 781
50
22
111
88
111
Rodriguez ve ark. (2004), bu oranı Đspanya’da Andalusia yöresinde beş farklı
sulama şebekesinde %2-13 olarak, Çakmak ve Tekiner (2010) ise %12 ile %51 arasında
olduğunu belirtmişlerdir.
68
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
3.5 Birim alana düşen toplam işletme-bakım-yönetim masrafı
Araştırma alanı için bu masrafın yıllara göre dağılımı Çizelge 6’da verilmiştir.
Çizelge incelendiğinde en düşük masraf 2005 yılında 74.3 TL/ha ve en yüksek masraf
2008 yılında 157.2 TL/ha olduğu görülmektedir. Nalbantoğlu ve Çakmak (2007), Akıncı
Sulama Birliğinde 1998-2005 yıllarına ilişkin birim alana düşen toplam işletme- bakımyönetim masrafını 22.53-108.61 $/ha, Çakmak ve Tekiner (2010) ise Kepez
Kooperatifinde 2001-2008 yıllarında 0.4-192.5 TL/ha olarak elde etmişlerdir.
Çizelge 6. Birim alana düşen toplam işletme-bakım-yönetim masrafı
Yıl
2004
2005
2006
2007
2008
Toplam gider
(TL)
155 965
164 999
252 014
280 154
361 049
Sulanan alan
(ha)
1 961
2 221
2 684
3 007
2 297
TĐBYM
(TL/ha)
79.5
74.3
93.9
93.2
157.2
3.6 Su dağıtımında istihdam edilen kişi başına düşen toplam masraf
Su dağıtımında çalışan personel başına düşen toplam masraf Çizelge 7’de
verilmiştir. Bu değer işletme bakım personelinin toplam masrafının, işletme bakımda
görevli personel sayısına oranlanması ile elde edilmiştir. Çizelgede görüldüğü gibi her bir
kişiye düşen en düşük masraf 2004 yılında 3 518 TL ve en yüksek masraf 2008 yılında 6
152 TL’dir. 2006 yılı hariç diğer yıllarda işletme bakım personelinin masrafı her geçen yıl
artış göstermiştir.
Çizelge 7. Su dağıtımında istihdam edilen kişi başına düşen toplam masraf
Yıl
2004
2005
2006
2007
2008
Toplam personel Đşletme bakım
sayısı
Personel sayısı
11
9
13
11
13
10
15
12
15
12
Personel gideri
(TL)
31 662
44 580
33 621
64 158
73 824
PBDM
(TL/kişi)
3 518
4 053
3 362
5 347
6 152
3.7 Birim alana düşen çalıştırılan personel sayısı
Sulama Birliğinde birim alana düşen çalıştırılan personel sayısı Çizelge 8’de
gösterilmiştir. Çizelge incelendiğinde her 1000 hektara düşen çalıştırılan personel sayısı en
az 2006 yılında 3.73 kişi (268 ha/kişi) ve en çok 2008 yılında 5.22 kişi (191 ha/kişi)
olduğu görülmektedir. Bekişoğlu (1994), bir elemanın hizmet edeceği ideal sulama alanını
yaklaşık 333 ha olarak belirtmiştir. Buna göre değerlendirme yapılan yıllarda işletmebakım personel sayısının yeterli olduğu görülmektedir. Çakmak ve ark. (2004), BatmanSilvan, Devegeçidi, Derik-Kumluca, Nusaybin-Çağdaş ve Çınar-Göksu sulama
birliklerinde 1996-2000 yılları için bir personele düşen alanı 113.6-588.2 ha olarak
belirlemişlerdir. Ghazalli (2004) Malezya’da 10 sulama şebekesinde 1998-2002 yıllarına
ilişkin yaptığı çalışmada bir işletme bakım elemanının hizmet ettiği alanı 56-200 ha olarak
tespit etmiştir.
Çizelge 8. Birim alana düşen çalıştırılan personel sayısı
Yıl
2004
2005
2006
2007
2008
Sulanan alan
(ha)
1 961
2 221
2 684
3 007
2 297
Đşletme
personel sayısı
9
11
10
12
12
Bir işletme personelinin
hizmet ettiği alan
(ha)
218
202
268
251
191
69
BAÇPS
(kişi/1000
ha)
4.59
4.95
3.73
3.99
5.22
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
4. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Bu çalışmada, 1997 yılında işletmeye açılan ve aynı yıl Bayramiç-Ezine Ovaları
Sulama Birliğine devredilen şebekede sulama sistem performansı ekonomik göstergeler ile
belirlenmiş ve değerlendirilmiştir.
Tarımsal etkinlik göstergelerinden sulama oranı yıllara göre farklılık göstermiş ve
en düşük değer 2008 yılında %32 ile gerçekleşmiştir. 2008 yılında bir önceki yıla göre
%13’lük düşüşün sebebinin 2007 yılında sulu tarımdan zarar gören işletmelerin büyük bir
kısmının sulu tarımdan vazgeçmeleri gösterilebilir.
Ekonomik göstergelerin en önemlilerinden biri olan su ücreti toplama
performansında en yüksek değer %52 ile 2004 yılında, en düşük değer ise %28 ile 2008
yılında gerçekleşmiştir. Birlik yönetimi değerlendirmesi yapılan bütün yıllarda tahakkuk
eden su ücretine yakın miktarlarda ücret tahsil etmiş ancak tahsil edilen miktarın büyük
kısmı önceki yıllardan kalan borç olması sebebiyle bu performans değeri her geçen yıl
düşüş göstermiştir. Beyribey (1997), devlet tarafından işletilen şebekelerde tahsilat oranını
ortalama %36 olarak belirlemiştir. Sulama tesislerinin birliklere devredilmesi ile birlikte,
devlet tarafından işletildiği dönemde %36-50 arasında değişen tahsilat oranları %90’nın
üzerine çıkmıştır. Şener ve ark (2007), Tekirdağ Hayrabolu sulama şebekesinde 19892001 yıllarına ilişkin su ücreti toplama performansını %5.1-61.1 olarak bulmuşlardır.
Masrafları karşılama oranına yıllar itibariyle baktığımızda en yüksek değer 2005
yılında %93, en düşük değer ise %41 ile 2008 yılında belirlenmiştir. Bu gerilemenin
sebebi olarak SÜTP’da olduğu gibi geçmiş yıllara ait tahsilatların o yıla ait tahsilatlardan
fazla olması gösterilebilir.
Bir diğer ekonomik gösterge olan bakım masrafının gelire oranında durum 2006
ve 2008 yılları dışında olumlu gözükmekte ve alanda toplanan su ücretleri bakım
masraflarını karşılamaktadır. Bu oranda en yüksek değer %111 ile 2006 ve 2008 yıllarında
en düşük değer ise %22 ile 2005 yılında hesaplanmıştır.
Birim alana düşen toplam işletme-bakım-yönetim masrafında ise en yüksek değer
2008 yılında 157.2 TL/ha, en düşük değer ise 74.3 TL/ha ile 2005 yılında gerçekleştiği
tespit edilmiştir. 2008 yılında birim alana düşen toplam masrafın yüksek olmasının
sebepleri arasında önceki yıllara göre sulanan alanın azalması, personel sayısının
değişmemesi ve şebeke onarım masrafının önceki yıllara göre yüksek olması gösterilebilir.
Su dağıtımında istihdam edilen her bir kişiye düşen masraf incelendiğinde en
düşük masraf 2006 yılında kişi başına 3 362 TL, en yüksek masraf ise 2008 yılında kişi
başına 6 152 TL olmuştur.
Birim alana düşen en fazla personel sayısı 2008 yılında 5.22 kişi/1000 ha (191
ha/kişi) olarak gerçekleşmiştir. 2006 yılında ise 1000 hektarda 3.73 kişi (268 ha/kişi)
çalışmıştır. Buna göre birim alanda çalıştırılan kişi sayısı Çizelge 1’de verilen
sınıflandırmaya göre memnun edici düzeyde yeterli ve önerilen rakamdan fazladır.
Yapılan ekonomik performans değerlendirmesi sonucunda birlik yönetiminin
alması gereken önlemler aşağıda sıralanmıştır.
Geçmiş yıllara ait ödenmemiş su ücretlerinin tamamı belirli bir zaman aralığında
tahsil edilmeli,
Geçmiş yıllara ait borçlar tahsil edildikten sonra en azından masrafları
karşılayacak şekilde su ücretleri belirlenmeli,
Her yıl su ücretleri tahsilatının düzenli bir şekilde gerçekleşmesi için gerekli
önlemler alınmalı,
Sulanacak alana göre literatüre uygun olarak (333 ha/kişi) personel sayısı
belirlenmeli ve
Şebekenin ihtiyacı olan bakım-onarım çalışmalarının her yıl düzenli olarak
yapılması gerekmektedir.
Ayrıca sulama birliklerine ait bir kanunun çıkartılması yukarıda verilen önerilerin
gerçekleştirilmesine çok büyük bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
70
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
5. KAYNAKLAR
Aküzüm, T., Çakmak, B. ve Benli, B. 1999. Yirmibirinci Yüzyılda Dünyada Su Sorunu.
7. Kültürteknik Kongresi Nevşehir, s.8-16.
Anonim. 2009. 2008 Yılı DSĐ’ce Đşletilen ve Devredilen Sulama Tesisleri Değerlendirme
Raporu. Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
Anonim. 2002. World Summit on Sustainable Development, Implementation Report, , 26
August -3 September, Johannesburg.
Bekişoğlu Ş. 1994. Türkiye’deki Sulama Sistemlerinin Mevcut Durumu, Đşletme ve
Bakım Sorunları. Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferans
Bildirgeleri. Bayındırlık ve Đskan Bakanlığı, DSĐ Genel Müdürlüğü. Ankara, Cilt
2, s. 579-586.
Beyribey, M. 1997. Devlet Sulama Şebekelerinde Sistem Performansı Değerlendirilmesi.
A.Ü. Ziraat Fak. Yay. No:1480, Bilimsel araştırma ve inceleme, Ankara.
Bos, M. G. 1997. Performance Indicators for Irrigation and Drainage, Irrigation and
Drainage Systems, Kluwer Academic Publishers, Netherlands, V.11, p.119-137.
Cakmak, B., Beyribey, M. and Kodal, S. 2004. Irrigation Water Pricing in WUAs Turkey.
International Journal of Water Resources Development, Vol: 20, No:1, p.113124.
Cakmak, B., Kendirli, B. and Ucar, Y. 2007. Evaluation of Agricultural Water Use: A
Case Study for Kizilirmak. Journal of Tekirdag Agricultural Faculty, Tekirdağ,
4(2):175-185.
Cakmak, B., Polat, H. E., Kendirli, B. ve Gokalp, Z. 2009. Evaluation of Irrigation
Performance of Asartepe Irrigation Association: A Case Study From Turkey.
Journal of Akdeniz University Agricultural Faculty, Antalya, 22(1): 1-8.
Çakmak, B. ve Tekiner, M. 2010. Çanakkale Kepez Kooperatifinde Sulama
Performansının Değerlendirilmesi. I. Ulusal Sulama ve Tarımsal Yapılar
Sempozyumu. Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi, Kahramanmaraş, 27-29
Mayıs.
Ghazalli, M. A. 2004. Benchmarking of Irrigation Projects in Malaysia: Initial
Implementation Stages and Preliminary Results. The Journal of the
International Commission on Irrigation and Drainage, v.53, No:2, p.195-212.
Malano, H. and M. Burton. 2001. Guidelines for Benchmarking Performance in the
Irrigation and Drainage Sector. International Program for Technology and
Research in Irrigation and Drainage (IPTRID), FAO, Rome, Italy, 44p.
Nalbantoğlu, G. ve Çakmak, B. 2007. Akıncı Sulama Birliğinde Sulama Performansının
Karşılaştırmalı Değerlendirilmesi. A. Ü. Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi,
Ankara, 13(3):213-223.
Özlü, H. 2004. Irrigation Reform in Turkey. The First International Capacity Building
Program On Participatory Irrigation Management, International Agrohydrology
Research and Training Centre, December 5-14, Menemen, Turkey, s.10, p.10.
Rodriguez, Diaz J.A., Camacho Poyato, E., Lopez Luque, R. 2004. Applying
Benchmarking and Data Envelopment Analysis (DEA) Techniques to Irrigation
Districts in Spain. Irrigation and Drainage, 53, 135-143.
Sener, M., A. N. Yuksel and F. Konukcu. 2007. Evaluation of Hayrabolu Irrigation
Scheme in Turkey Using Comparative Performance Indicators. Journal of
Tekirdag Agricultural Faculty 4(1):43-54.
Vermillion, D. L. 2000. Guide to Monitoring and Evaluation of Irrigation Management
Transfer, International Network on Participatory Irrigation Management
(INPIM), USA.
Yavuz, M.Y., Kavdir, Đ. ve Delice, N.Y. 2006. Performance Evaluation of Water Users
Associations: A Case Study of The Lower Seyhan Basin. Harran Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 10 (3/4):35-45, Şanlıurfa.
71
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Koyck – Almon Yaklaşımları Đle Çilek Üretimi Ve Fiyat Đlişkisinin
Analizi
Ferit ÇOBANOĞLU1
Özet
Tarımsal ürünlerde fiyat oluşumu, geçmiş dönemlerdeki üretim miktarı ile doğrudan ilişkilidir. Bu
çalışmanın amacı, Türkiye çilek üretimi ile fiyat arasındaki ilişkiyi gecikmesi dağıtılmış
modellerden Koyck – Almon yaklaşımları kullanılarak ortaya koymaktır. Modellerde 1970-2007
yılları arasındaki çilek üretimi bağımlı değişken, çilek fiyatı ise bağımsız değişken olarak
kullanılmıştır. Fiyat ve gecikmesi dağıtılmış değerlerinin çilek üretimine olan etkileri Koyck ve
Almon tekniği kullanılarak ayrı ayrı tahmin edilmiştir. Analiz sonucu elde edilen bulgulara göre
Almon tekniğinin, Koyck modeline göre çilek üretimi – fiyat ilişkisini daha iyi açıklayan bir
model olduğu görülmüştür. Fiyatların gecikmeli değerlerinin üretim üzerinde pozitif etki yaptığı
ancak bu etkinin giderek azaldığı tespit edilmiştir. Dünya ve Avrupa Birliği (AB) pazarlarında
rekabet olanaklarının arttırılması için, çilek üretim sisteminde planlı bir üretim ve pazarlama
organizasyonunun kurulması faydalı olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Çilek Üretimi ve Fiyatı, Koyck ve Almon Modelleri, Gecikmesi Dağıtılmış
Model.
The Analysis Of The Relation Between Production And Price In Strawberry With
Koyck And Almon Models
Abstract
There is high correlation between the price formation and production volume in agricultural
products directly. Thus, main aim of the study is to determine the relation between production and
price in strawberry using of Koyck and Almon models, two of the Distributed Lag Models. In the
models, the data of the period 1970-2007 was used and strawberry production level was
considered as dependent variable and the series consisting of strawberry prices and delayed values
of price series were evaluated as exogenous variables. The influences of price and late-delivered
variables on strawberry production are guessed separately being used Koyck and Almon
techniques. According to findings of the study, it was specified that Almon approach was better
than Koyck model on the basis of explaining the relation between price and production of
strawberry. While the distributed lag values of prices had positive impact on production, however
it was defined this effect was reduced increasingly. The establishing of production and marketing
organizations with planned in strawberry production system would be favorable to be able to
increase facilities of competition in European Union (EU) and the world markets.
Key Words: Strawberry Production and Prices, Koyck and Almon Models, Distributed Lag
Model.
GĐRĐŞ
Çilek, kendisine özgü aroması ve zengin vitamin içeriği nedeniyle, üzümsü meyveler
içerisinde önemli bir yere sahiptir. Çilek turfanda yetiştiriciliğe uygun, ihracat ve iç pazar
imkanları iyi, otsu fakat çok yıllık bir meyve oluşu ve ayrıca üzerinde yapılan çok sayıda ıslah
çalışması sayesinde, dünya genelinde yaygınlığı gün geçtikçe artmakta olan bir bitkidir. Taze
olarak tüketiminin yanında, reçel, marmelat, dondurma, pasta ve likör yapımında geniş ölçüde
kullanılır. Ayrıca dondurularak saklanır, konservesi yapılır, meyve suyu yapımında değerlendirilir
(AĐB, 2009). 2003 yılında 150 bin ton olan Türkiye çilek üretiminin 180 tonu ihracat edilmesine
karşın, 2007 yılında gerçekleşen 239 bin 76 ton üretimin 17 bin 242 tonu ihraç edilmektedir. Söz
konusu dönemde, üretimde iki kat bir artış söz konusu iken, ihracatta ise yaklaşık 1328 kat bir artış
olduğu dikkati çekmektedir. Đhracat ile birlikte artan üretim miktarına paralel olarak görülebilecek
fiyat dalgalanmaları, beraberinde özellikle çilek üretiminde bazı sorunları getirebilecektir.
Tarımsal ürünlerde fiyat oluşumu genellikle üreticilerin dışında gerçekleşmektedir. Fiyatların
oluşumunda maliyetlerin etkisi oldukça sınırlı olup, üreticiler piyasada oluşan fiyatı bir veri olarak
kabul etmek durumundadırlar. Diğer taraftan tarımsal üretimin mevsimlere bağlı olmasından
dolayı kesikli bir yapıya sahip olması ve tarımsal üretim sisteminde belirgin bir planlamanın
olmamasından dolayı ürün fiyatlarında dalgalanmalar görülmektedir. Ürünün bol olduğu yıllarda
fiyat düşük, az olduğu dönemlerde ise fiyat yüksek olmaktadır. Sonuçta, piyasada denge fiyatını
belirleyen en önemli faktör arz miktarı olmaktadır. Ekonomide bu oluşuma örümcek ağı teoremi
1
ADÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Koçarlı, Aydın.
72
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
(Cobweb Teoremi) denilmektedir (Türkay, 1996; Eraktan ve Açıl, 2000). Bu çalışmada,
Türkiye’de çilek üretimi ile fiyat arasındaki ilişkinin, Koyck ve Almon modelleri kullanılarak
açıklanması amaçlanmıştır. Gecikmesi dağıtılmış modeller iktisadi teorilerin açıklanmasında
oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Türkiye’de bu modeller kullanılarak yapılan değişik
analizler mevcuttur. Yurdakul (1998) Koyck-Almon teknikleri ile pamuk üretim ve fiyatı
arasındaki ilişkiyi, Eraktan ve ark. (2004) Koyck modeli ile doğrudan gelir desteği ve katma değer
arasındaki ilişkiyi, Dikmen (2005) Koyck ve Almon modelleri ile tütünde, Özçelik ve Özer (2006)
Koyck modeli ile buğdayda, Erdal ve Erdal (2008) Koyck tekniği ile kuru soğanda üretim ve fiyat
arasındaki ilişkileri açıklayan önemli çalışmalar yapmışlardır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmada çilek üretim miktarı ve çiftçinin eline geçen fiyatlara ilişkin veriler Türkiye
Đstatistik Kurumu (TÜĐK) verilerinden elde edilmiştir (TÜĐK, 2009). Veriler, yıllık zaman serisi
olarak düzenlenmiş olup, 1970-2007 dönemini kapsamaktadır. Fiyat değişkeni üzerinde trend
meydana getirmesi nedeniyle, fiyatlar enflasyondan arındırılarak reel fiyatlar kullanılmıştır. Bunun
için Đstanbul Ticaret Odası’nın (ĐTO) düzenlemekte olduğu 1968=100 bazlı Toptan Eşya Fiyat
Endeksi (TEFE) kullanılmıştır. Değişkenler üzerinde kararlılık sağladığı için doğal logaritmaları
alınmıştır.
Teorik Çerçeve
Gecikmesi dağıtılmış modellerin, iktisat teorilerinin açıklanmasında yarattığı kolaylık
nedeniyle önemli bir yeri vardır. Bu tür modellerde bağımsız değişkenler arasında, açıklayıcı
değişkenin gecikmeli değerleri yer alır. Bu tip modellere sonlu bir değer verilmişse (açıklayıcı
değişkene) sonlu model, verilmemişse sonsuz model adı verilir (Kutlar, 2005). Gecikmesi sonsuz,
yani gecikmenin geçmişe doğru uzunluğu tanımlanmamış model aşağıdaki şekilde ifade edilir
(Dikmen, 2005),
Yt =a +b 0 X t +b1X t -1 +b 2 X t -2 +........+u t
(1)
şeklinde ifade edilebilir. Gecikmesi sonlu dağıtılmış k gecikmeli bir model ise;
Yt =a +b 0 X t +b1X t -1 +b 2 X t -2 +........+b k X t -k +u t
(2)
şeklinde ifade edilebilir. Bu açıklayıcı değişken X’in sadece bugünkü değeri (Xt) ile değil,
geçmiş dönemlerdeki değerleri ile de (Yt…….Yt-k) bağımlı değişkeni (Yt) etkilediğini ifade eder.
Başka bir ifade ile X’in belli sayıdaki geçmiş değerleri de bağımlı değişken üzerinde etkilidir.
Çoğu zaman Y, X’e bir süre sonra tepki gösterir, geçen bu süreye gecikme denir (Dikmen, 2005).
Gecikmesi dağıtılmış modellerin, modele özgü tahmini sıradan en küçük kareler (SEKK) yöntemi
kullanılarak yapılır (Alt, 1942; Tinbergen, 1949). Bu çeşit modellerde, uygulamada ortaya çıkacak
en önemli sonuçlardan biri, bağımsız (etkileyici) kabul edilen değişkenler arasında çoklu doğrusal
bağlantıdır (Kılıçbay, 1983). Çünkü aynı değişkenin k gecikmeleri modelde yer aldığından,
parametrelere ait standart hatalar büyük çıkabilir. Đkincisi eğer gecikmelerin sayısı büyükse ve
örnek küçükse, parametreleri tahmin edilemeyebilir. Çünkü istatistik bakımından anlamlılık
testlerinin yapılması için serbestlik derecesi yeterli olamayabilir. Ancak bu güçlükleri aşmak için
önerilen çeşitli yöntemlerin hepsi temel amaç olarak gecikmeli değişkenlerin sayısını “anlamlı
biçimde” azaltmaya çalışırlar, b’lara sınırlamalar konarak ve gecikmeli değişkenlerin doğrusal bir
bileşiminden (Wi) diyebileceğimiz yeni değişkenler türeterek bu amaca ulaşılır (Koutsoyiannis,
1989).
Koyck modeli, bağımsız değişkenlerin birbirini izleyen dönemlerdeki gecikmeli etkilerini
ölçmek amacıyla kullanılan bir modeldir. Koyck modelinde gecikme sayısı arttıkça, gecikmeli
değerlerin katsayıları (bağımsız değişkenin gecikmeli değerleri) giderek azalmaktadır. Bu da
değişkenin zaman içindeki etkisinin azaldığını göstermektedir (Özçelik ve Özer, 2006). Koyck
modelinde, bağımsız değişken gecikmelerinin, bağımlı değişkeni belirli bir oranda etkiledikleri ve
söz konusu gecikme oranının da, geometrik olarak azaldığı belirtilmektedir. Buradan, modeli
indirgenmiş bir hale getirerek, regresyon denkleminin tahmini yapılmıştır. Modele ulaşmak için,
yukarıda gösterilmiş olan gecikmesi sonsuz dağıtılmış bir modelde Koyck, bütün bağımsız
değişkene ait gecikmeli değerlere ait b katsayılarının aynı işaretli olduğunu, bu değerlerin
geometrik bir şekilde azaldığını belirtmektedir. Bu varsayımın gösterimi;
b k = b 0 λk
k= 0, 1, 2,…… şeklindedir. (3)
Burada λ, (0<λ<1) dağıtılan gecikmenin azalma ya da düşme oranı, 1-λ ise uyarlanma
hızıdır ve bk gecikme sayısının değeridir (Koyck, 1954). λ’nın değeri 1’e ne kadar yakınsa, bk’daki
azalma oranı o kadar düşer. λ, sıfıra ne kadar yakınsa, bk’daki azalma oranı o kadar hızlı olur.
Ortalama gecikme sayısı, gecikmelerin ağırlıklı ortalamasını vermekte olup aşağıdaki gibidir.
73
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Ortalama gecikme sayısı, X bağımsız değişkeninde oluşan bir birimlik değişmenin, bağımlı
değişken Y üzerinde hissedilir ölçüde bir etki oluşturabilmesi için, geçmesi gereken zaman
sürecini gösterir (Dikmen, 2005). Koyck modelinde, medyan gecikme ise, X’deki bir birimlik
değişmenin, Y’de yapacağı toplam değişmenin ilk yarısı veya %50’sinin kaç dönem sonra
gerçekleşeceğini göstermekte olup, aşağıdaki formül ile hesaplanmaktadır (Akın, 2002).
Ortalama gecikme =
λ
(1 − λ )
(4),
Medyan gecikme =
−
log 2
log λ
(5)
Yukarıdaki açıklamalara göre, gecikmesi sonsuz denklemi şu şekilde yazabiliriz.
Yt = a + b0 X t + λ b0 X t −1 + λ 2b0 X t − 2 + ....... + ut
(6)
(6) nolu denklemin ifade ettiği modele, sonsuz gecikmeli bir model olmasından dolayı,
bilinen doğrusal regresyon çözüm yöntemi uygulanamaz ve ayrıca, λ katsayıları doğrusallıktan çok
uzaktır. Modelin bu sorunları ortadan kaldırmak için Koyck, sonsuz modeli bir dönem geri çekip,
aşağıdaki modeli elde etmiştir:
λYt −1 = λ a + λb0 X t + λ 2b0 X t −1 + λ 3b0 X t − 2 + ....... + λ n ut −1
(7)
elde edilir. Bu model tekrar düzenlenirse;
Yt = a (1 − λ ) + b0 X t − λYt −1 + vt bulunur.
(8)
vt = (ut − λ ut −1 ) ; ut ile λ ut-1’in hareketli ortalamasıdır. Koyck modeli ile açıklayıcı
değişkenin gecikmeli değerleri ortadan kaldırılmış, sadece k=1 gecikme sayısı model içinde yer
aldığından, çoklu bağlantı sorunu kendiliğinden giderilmiştir. Başlangıçta, sonsuz model içinde α
ile sonsuz sayıda b’i tahmin etme zorunluluğu varken, şimdi yalnızca üç bilinmeyen değişkeni, α,
b0 ve λ’yı tahminiyle, gecikmesi dağıtılmış bir model hesaplanabilir.
Almon modelinin Koyck modeline göre hata terimine ait herhangi bir varsayımı ihlal
etmemesi ve kabul edilebilir gecikme yapıları bakımından Koyck modelinden çok daha esnek
olduğu belirtilmektedir (Yurdakul, 1998). Almon (1965)’e göre, Koyck dizinlerinin etkin olarak
kullanılamadıkları durumlarda, bi’nin gecikme uzunluğu, i’nin bir fonksiyonu olarak yazılabilir.
Gecikmesi dağıtılmış bir regresyon denkleminin,
p
Y = a ∑ bi xt −i + ut
(9)
i =0
şeklinde olduğunu kabul edelim. Gecikmesi sonlu dağıtılmış bir modelde, Almon
matematikte ‘Weierstrass teoremi’ diye bilinen bir teoremden yararlanarak, bi’nin gecikme
uzunluğunu i’nin uygun dereceden bir çok terimlisi ile yaklaşık olarak bulunabileceğini varsayar
(Gujarati, 1999).
i’nin kareli ya da ikinci dereceden bir çok terimlisi olan denklem;
bi = a0 + a1i + a2i 2
(10)
şeklinde ifade edilebilir. Model daha genel olarak yazılırsa, aşağıdaki gibi olur.
bi = a0 + a1i + a2i 2 + .... + a p i q i = 0,1,...., p > q
(11)
Bu denklem de, i’nin q’inci dereceden bir çok terimlidir. q’nin (en uzak gecikme
uzunluğu) p’den küçük olduğu varsayılmıştır. (9) ve (11) nolu denklemlerden aşağıdaki ifade elde
edilir.
 p

 p

 p

Yt = ϕ0 + a0 +  ∑ i 0 X t −i  + a1  ∑ i1 X t −i  + ......... + aq  ∑ i q X t −i  + ut (12)
 i =0

 i=0

 i=0

Buradan şu tanımlar yapılabilmektedir:
p
Z 0 t = ∑ X t −i
i =0
p
Z1t = ∑ iX t −i
i =0
p
p
Z 2t = ∑ i X t −i Z qt = ∑ i q X t −i
2
i =0
(13)
i=0
(12) nolu denklem, aşağıdaki gibi yazılabilir.
Yt = ϕ + a0 Z 0t + a1Z1t + ...... + aq Z qt + ut
74
(14)
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Almon dizininde Y’nin, X değişkenlerine göre değil, (13) nolu denklemde yer alan Z
değişkenlerine göre alışıldık KEKK yöntemine göre tahmini yapılır. Model de, αi parametrelerinin,
tahmini u olasılıklı bozucu teriminin klasik doğrusal regresyon modelinin varsayımlarını yerine
getirmesi koşuluyla, istenen bütün istatistik özelliklerini taşıyacaktır (Greene, 2003). Böylece
Koyck modelinde ortaya çıkabilen varsayım ihlalleri, Almon yaklaşımı ile giderilir. Almon
tekniğinin, bu bağlamda, Koyck modeline göre bazı üstünlüklerinin olduğu ifade edilebilir.
Almon, polinomial gecikme modelinde Z değişkenleri arasında çoklu doğrusal bağlantı olması
olasılığı kuvvetlidir. Özellikle polinomun derecesi 2’yi aştığında bu problem daha da önem kazanır
(Akın, 2002). Bu çalışmada da, polinomun derecesi 2 alınmıştır. α değerleri tahmin edildikten
sonra, ilk başta yer alan bi’ler aşağıdaki şekilde tahmin edilebilir:
i=0
→
b0=α0
i=1
→
b1=α0 + α1 + α2
i=2
→
b2=α0 + 2α1 + 4α2
i=3
→
b3=α0 + 3α1 + 9α 2
i=4
→
b4=α0 + 4α1 + 16α 2
Buradan da, aşağıdaki denklemlere ulaşılır. Sonuç olarak X’leri kullanarak Z serileri
türetilir ve bunların açıklayıcı değişkenler olarak kullanılması ile Almon modeli tahmin edilir.
4
Z0t =
i0 Xt-i = (Xt+Xt-1+Xt-2+Xt-3+Xt-4)
(15)
i=0
4
Z1t =
i Xt-i = (Xt-1+2Xt-2+3Xt-3+4Xt-4)
(16)
i=0
4
Z 2t =
i 2 Xt-i = (Xt-1+4Xt-2+9Xt-3+16Xt-4)
(17)
i=0
DÜNYA VE TÜRKĐYE ÇĐLEK ÜRETĐMĐ VE TĐCARETĐNĐN GENEL YAPISI
2007 yılı verilerine göre 239 bin 76 ton çilek üretimi ile Türkiye dünya genelinde
dördüncü sırada yer almakta olup, söz konusu miktar dünya toplam çilek üretiminin %6.25’ini
oluşturmaktadır. Türkiye’nin önünde ise ABD (1 milyon 115 bin ton), Rusya (324 bin ton) ve
Đspanya (263 bin 9 yüz ton) gibi ülkeler bulunmaktadır (FAO, 2009). Aynı yıl verileri dikkate
alındığında, dünya genelinde yapılan 617 bin 531 ton çilek ihracatında ilk sırayı Đspanya (207 bin
178 ton) ve ABD (116 bin 744 ton) alırken, Türkiye 17 bin 242 ton ile 12. sırada bulunmaktadır.
Çilek üretiminde dünya genelinde dördüncü olan ülkemiz, ihracatta ise 12. sırada bulunmaktadır
(AĐB, 2009).
Türkiye’de en fazla çilek üretimi yapan illerin başında Mersin gelmekte ve toplam
üretimin %45’ini karşılamaktadır. Diğer çilek üreten iller ise sırasıyla; Bursa (%21), Antalya
(%14), Aydın (%7) ve Đzmir (%3)’dir (AĐB, 2009). 2008 yılında Türkiye genelinde 112 bin 785
dekar alanda 261 bin 78 ton çilek üretimi gerçekleşmiştir. 1980’de 23 bin ton olan çilek üretimi
iken 2003 yılında 150 bin ton olan Türkiye çilek üretiminin 180 tonu ihracat edilmesine karşın,
2007 yılında gerçekleşen 239 bin 76 ton üretimin 17 bin 242 tonu ihraç edilmektedir. 2003 yılında
ihracatın, üretim içindeki payı %0.12 iken, 2007 yılında ise %7.21’e ulaşmıştır. Bu da çilek
pazarlamasında ihracatın öneminin arttığını göstermektedir. Çilek ihracatından elde edilen gelir 30
milyon doları aşmış bulunmaktadır (AĐB, 2009). 1980’de ortalama olarak üreticinin eline kg
başına 0.32 dolar geçerken, aynı değer çileğin daha da ticarileşmesi ve pazarlama boyutunun
artmasıyla 2007’de 1.397 dolara ulaşmıştır (Şekil 1) (FAO, 2009). 1988-1993 döneminde artan
çilek fiyatlarının, 1994 ekonomik krizinden sonra azalma eğilimi göstermiş, ancak 2002’den sonra
tekrar artış trendine girmiştir. 1980-2007 dönemindeki Türkiye çilek üretimi ve reel üretici
fiyatlarının değişimi sırasıyla Şekil 1’de belirtilmiştir.
ARAŞTIRMA BULGULARI
Đncelenen dönemde çilek fiyatı ve üretim miktarı arasındaki korelasyon katsayısı
0.94 olarak hesaplanmış olup, bu da söz konusu ilişkinin yeterince güçlü olduğunu ortaya
koymaktadır. Đlk olarak gecikmesi dağıtılmış bir model kurulmuştur.
Qt = α + b0Pt + b1Pt-1 + b2Pt-2 +…….+bkPt-k + ut
(18)
Burada, Qt = Çilek üretimi (bin ton) Pt = Çilek fiyatı (TL kg-1)
(2) nolu denklemden de görüleceği üzere, önce çilek fiyatının gecikmeli değerlerinin
belirlenmesi gerekmektedir. Gecikme değerlerinin belirlenebilmesi için “Schwarz Ölçütü”
∑
∑
∑
75
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
kullanılmıştır (Çizelge 1). Koyck modelinin gecikme uzunluğunun belirlenmesi amacıyla
Schwartz gecikme uzunluğu kriterinden yaralanılmıştır (Schwartz, 1978). Schwartz şu
fonksiyonun en düşüğe indirgenmesini önermektedir: SÖ = ln Q2 + k ln n
(19)
Burada Q2 , Q2 (=KKT/n )‘in en yüksek olabilirlik tahmini, k gecikme uzunluğu, n gözlem
sayısıdır. Özetle, bir regresyon modeli çeşitli gecikme değerleri (=k) ile kullanılmakta, Schwartz
Ölçütü değerini en küçük yapan k değeri seçilmektedir (Gujarati, 1999). Bu aşamada dağıtılmış
gecikmenin biçimi konusunda herhangi bir sınırlama koymadan, çok büyük bir k (gecikme
uzunluğu) değeriyle başlanarak, bu süre kısaltıldığında modelin önemli bir bozulmaya uğrayıp
uğramadığı gözlenir (Davidson ve Mackinnon, 1993). Schwartz ölçütüne göre en küçük değeri
veren gecikme sayısı modelin gecikme uzunluğunu vermektedir. Bu açıklamaya göre gecikme
sayısı 4 olarak hesaplanmıştır. Bunun anlamı dördüncü yıldan itibaren çilek fiyatının, çilek
üretimine olan etkisi sıfır olmaktadır. Buna sebep olarak da, genellikle ülkemizde çilek
yetiştiriciliğinin çok yıllık, en azından 2 ya da 3 yıllık olarak planlanmasından kaynaklandığı
öngörülmektedir.
300000
50,0
45,0
40,0
35,0
200000
30,0
150000
25,0
20,0
100000
15,0
(Reel fiyat TL kg-1)
Çilek üretimi (ton)
250000
10,0
50000
5,0
2006
2004
2002
2000
1998
1996
1994
1992
1990
1988
1986
1984
1982
1980
1978
1976
1974
1972
0,0
1970
0
Yıllar
Çilek üretimi
Çilek fiyatı
Şekil 1. Türkiye’de Çilek Üretim Durumu ve Fiyatlardaki Değişmeler
Çizelge 1. Schwarz Ölçütüne Göre Gecikme Sayısının Belirlenmesi
Gecikme Uzunluğu
Schwartz (SC) Kriteri
k=1
-11.2842
k=2
-13.4200
k=3
-17.1817
k=4
-20.0194
k=5
-18.2226
k=6
-17.3536
Elde edilen 4 gecikme sayısına göre üretimle fiyat arasındaki ilişki aşağıdaki denklemde
klasik en küçük kareler (KEKK) yöntemi ile hesaplanmıştır.
Qt =
12.001 + 0.0588 P – 0.0491 Pt-1 - 0.0754 Pt-2 + 0.0418 Pt-3 + 0.0187 Pt-4
(20)
t → (129.15) (0.4992) (-0.3053)
(-0.4617)
(0.2744)
(1.6787)
p→
(0.000) (0.6215) (0.7624)
(0.6478)
(0.7858)
(0.1043)
R2 =
0.95
F = 121.1381
p= 0.000
standart
hata=
0.1775
(20) nolu denklemden görüldüğü gibi 1 ve 2 dönem (yıl) önceki çilek fiyatı, çilek
üretimini negatif yönde etkilemektedir. Aktüel yıl (t), 3 ve 4 dönem önceki çilek fiyatı, üretimi
pozitif yönde etkilerken, sabit terim dışındaki tüm tüm parametreler istatiksel olarak anlamlı
değildir. Çilek üretiminde meydana gelen değişmelerin 0.95’i çilek fiyatı ve gecikmeli değerlerden
kaynaklanmaktadır. Açıklama gücü yüksektir. Aynı zamanda denklem tümüyle anlamlıdır.
Standart hatası da düşüktür (0.1775) ve F değeri de %1 (p<0.01) düzeyinde anlamlıdır. Ancak
76
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bilindiği gibi gecikmesi dağıtılmış modellerde iki sorun ortaya çıkmaktadır. Birincisi, çoklu
bağlantı sorunu, diğeri de gözlem kaybıdır. Elimizde çok sayıda veri yoksa, gecikmelerden dolayı,
tahminler tutarsız olabilir. Đşte bu iki soruna çözüm olarak Koyck modeli önerilmiştir. (21) nolu
denklem tahmin edilen Koyck modelini göstermektedir.
Qt = 3.9211 + 0.0551 Pt + 0.6712 Qt-1
(21)
t → (2.1507) (2.1280) (4.2799)
p → (0.0386) (0.0486) (0.0001)
R2 = 0.96
F = 462.6778
DW= 1.855
p= 0.000
standart hata=
0.1602
Burada Qt = Çilek üretimi, Pt = Çilek fiyatı, Qt-1 = Bir dönem önceki çilek üretimini
göstermektedir. (21) nolu denklemden, modelin istatistiki anlamlılık durumları incelendiğinde,
çilek fiyatı %5 düzeyinde (p<0.05) anlamlı iken, bir dönem önceki çilek üretim miktarının ise t
testi sonucu %1 (p<0.01) düzeyinde anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Model sonuçlarına göre,
ortalama çilek fiyatlarında kg başına 1 TL’lik artış, çilek üretiminde yaklaşık olarak 0.0551 ton
artışa yol açmaktadır. Bir dönem önce üretilen çilek üretimindeki 1 tonluk artış ise çilek üretimini
0.6712 ton arttırmaktadır. Bu da, üreticilerin mevcut yıldaki çilek üretim kararında, bir önceki
yılda gerçekleşen çilek üretim miktarının etkili olduğu, üreticilerin, geçmiş yılda diğer üreticilerin
gerçekleştirdiği çilek üretimi ve dolayısıyla yüksek gelir beklentisinin bu kararda önemli
olabileceği düşünülmektedir.
Denklemdeki bilgilere göre ortalama gecikme sayısı;
Ortalama Gecikme = λ / 1(1- λ) = 0.6712 / 1(1-0.6712) = 2.04 olarak hesaplanır. Bu değer
çilek fiyatlarında meydana gelen değişimin, çilek üretiminde hissedilir ölçüde bir etkiye neden
olabilmesi için geçmesi gereken zamanın 2.04 yıl olduğu görülmektedir.
Burada λ= 0.6712 olduğu için;
(5) nolu denklemin gereği olarak;
Medyan gecikme= - (0.30103 / -0.17315)= 1.7385 yıl olarak hesaplanır.
Yani, X’deki birimlik artışın, Y’de yapacağı toplam artışın %50’sinin yaklaşık olarak 1.8
yıl içinde gerçekleşeceğini göstermektedir. Koyck modeli yeniden yazıldığında, 0 < λ < 1 ise (22),
(23) ve (24) nolu denkleme aşağıdaki gibi ulaşılabilir.
bk = λ k b0
b0 = λ0 b0
→
(0.6712)0 (0.0551) = 0.0551
1
b1 = λ b0
→
(0.6712)1 (0.0551) = 0.0369
2
b2 = λ b0
→
(0.6712)2 (0.0551) = 0.0248
3
b3 = λ b0
→
(0.6712)3 (0.0551) = 0.0166
4
b4 = λ b0
→
(0.6712)4 (0.0551) = 0.0111
α0 = α
→
3.9211
Qt = α + b0Pt + b1Pt-1 + b2Pt-2 + b3Pt-3 + b4Pt-4
(22)
Qt = α + (λ0 b0)Pt + (λ1 b0)Pt-1 + (λ2 b0)Pt-2 + (λ3 b0)Pt-3 + (λ4 b0)Pt-4
(23)
Qt = 3.9211 + 0.0551 Pt + 0.0369 Pt-1 + 0.0248 Pt-2 + 0.0166 Pt-3 + 0.0111 Pt-4
(24)
(24) nolu denklem, Koyck modelinden türetilmiş gecikmesi dağıtılmış bir modeldir. Söz
konusu denklemde 0<λ<1 arasında olması nedeniyle, gecikmeli fiyatların çilek üretimi üzerinde
giderek azalan bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. Bu denklemden hareketle, çilek
fiyatlarındaki 1 birimlik artış, çilek üretimini 0.0551 ton arttırırken, bir önceki dönemdeki
fiyatlardaki 1 birimlik değişme, üretimi 0.0369 ton arttırmaktadır. Đki dönem önceki çilek
fiyatlarındaki 1 birimlik artış, çilek üretimini 0.0248 ton arttırırken, üç ve dönem önceki çilek
fiyatlarındaki 1 birimlik artış ise, çilek üretimini sırasıyla 0.0166 ton ve 0.0111 ton arttırmaktadır.
Fiyatların gecikmeli değerlerindeki değişme, üretim üzerinde pozitif etki yapmakla beraber, bu
etki giderek azalan bir seyir ortaya koymaktadır. Çilek üretimi ile fiyatlar arasındaki ilişki bir de
Almon modeli ile analiz edilmiştir. Almon modelinin amacı, Koyck modeli ile aynıdır. Her iki
modelde de (1) nolu denklem tahmin edilmektedir. Koyck modelinde bk = λk b0 varsayımı
kullanılırken, Almon modelinde ise; bk = α0 + k α1 + k2 α2 varsayımı kullanılmıştır. Bu varsayımın
kullanılabilmesi için α0, α1 ve α2 değerlerinin bilinmesi gerekir. Bunun için de aşağıdaki model
tahmin edilmiştir. Almon dizininde Q’nin P değişkenlerine göre değil, oluşturulan Z
değişkenlerine göre regresyonu bulunur. Almon denklemi KEKK yöntemi ile tahmin edilir. Bu
şekilde bulunan α0 ve αk’nin tahminleri, u olasılıklı bozucu teriminin klasik doğrusal regresyon
modelinin varsayımlarını yerine getirmesi koşuluyla, istenen bütün istatistik özelliklerini
taşıyacaktır. Almon tekniği, bu bağlamda Koyck yöntemine göre açık bir üstünlük gösterir.
Parametre tahmini yapabilmek için 4 gecikme söz konusu olduğundan 1970 yılından itibaren Z0t,
77
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Z1t, Z2t değişkenleri hesaplanmıştır. Değişken değerlerine ait hesaplanan değerler aşağıda
verilmiştir. Polinom bir model söz konusu olduğu için, i=2 ve k=4 alınmıştır.
Dağıtılmış gecikme modeli:
Yt = α + b0Xt + b1Xt-1 + b2Xt-2+ b3Xt-3 + b4Xt-4+ ut
(25)
Gecikme şeması: bk = α0 + kα1 + k2α2
(26)
Đkinci dereceden çok terimli gecikme şemasında bi denkleminde k= (0-4) arası tam sayılar
verilir ve bi ‘lerin α cinsinden değerleri bulunur. (15), (16) ve (17) nolu denklemler dikkate
alınarak Z değerleri hesaplanır.
Qt = 12.0103 + 0.1516 Z0t - 0.2026 Z1t + 0.0527 Z2t + ut
(27)
t→ (136.3) (0.3658)
(-0.4956)
(0.6452)
p→ (0.000) (0.7171) (0.6238)
(0.5237)
R2 = 0.95
F = 214.18
p= 0.000
Standart hata= 0.1723
Modelin bütünü istatiksel olarak anlamlıdır.
b0 = 0.1516 + 0 = 0.1516
b1 = 0.1516 + 1(-0.2026) + 1(0.0527) = 0.0017
b2 = 0.1516 + 2(-0.2026) + 4(0.0527) = -0.0428
b3 = 0.1516 + 3(-0.2026) + 9(0.0527) = 0.0181
b4 = 0.1516 + 4(-0.2026) + 16(0.0527) = 0.1844
Qt = 12.0103 + 0.1516 Pt + 0.0017 Pt-1 - 0.0428 Pt-2 + 0.0181 Pt-3 + 0.1844
Pt-4
(28)
Almon modeline göre de, sadece ikinci yıl gecikmeli fiyatlarda meydana gelen %1’lik
artışın, çilek üretimi üzerinde azalan oranlarda etkisi söz konusudur. Bu modele göre t döneminde
çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış üretimde 0.15 ton artışa yol açmaktadır.Oysaki Koyck
modelinin gösterildiği (24) nolu denklemde ise fiyatlardaki 1 birimlik artış karşısında, üretimde
0.05 ton artış tahmin edilmektedir. Böylelikle çilek üretimi ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi Almon
modeli daha iyi açıklamaktadır. Koyck ve Almon yaklaşımıyla elde edilen parametreler, ilk
regresyon denklemi ile karşılaştırılırsa;
Qt = 12.001 + 0.0588 P – 0.0491 Pt-1-0.0754 Pt-2 + 0.0418 Pt-3+ 0.0187 Pt-4
(29)
(Đlk regresyon deklemi)
Qt = 3.9211 + 0.0551 Pt + 0.0369 Pt-1 + 0.0248 Pt-2 + 0.0166 Pt-3 + 0.0111 Pt-4
(Koyck)
(30)
Qt = 12.0103 + 0.1516 Pt + 0.0017 Pt-1 - 0.0428 Pt-2 + 0.0181 Pt-3 + 0.1844 Pt-4
(Almon) (31)
SONUÇ
Bu çalışmada, çilek üretimi ve fiyatlar arasındaki ilişki, gecikmesi dağıtılmış modellerden
Koyck ve Almon modeli kullanılarak analiz edilmiştir. Modelde çilek üretimi bağımlı değişken,
çilek fiyatı ve çilek fiyatının gecikmeli değerleri açıklayıcı değişken olarak dikkate alınmıştır.
Araştırma 1970-2007 dönemini kapsayan zaman serisi verileri ile yapılmıştır. Koyck modeline
göre, Bu denklemden hareketle, çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış, çilek üretimini 0.0551 ton
arttırırken, bir önceki dönemdeki fiyatlardaki 1 birimlik değişme, üretimi 0.0369 ton
arttırmaktadır. Đki dönem önceki çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış, çilek üretimini 0.0248 ton
arttırırken, üç ve dönem önceki çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış ise, çilek üretimini sırasıyla
0.0166 ton ve 0.0111 ton arttırmaktadır. Fiyatların gecikmeli değerlerindeki değişme, üretim
üzerinde pozitif etki yapmakla beraber, bu etki giderek azalan bir seyir ortaya koymaktadır. Almon
modelinde ise, sadece ikinci yıl gecikmeli fiyatlarda meydana gelen %1’lik artışın, çilek üretimi
üzerinde azalan oranlarda etkisi söz konusudur. Bu modele göre t döneminde çilek fiyatlarındaki 1
birimlik artış üretimde 0.15 ton artışa yol açmaktadır. Oysaki Koyck modelinin gösterildiği (30)
nolu denklemde ise fiyatlardaki 1 birimlik artış karşısında, üretimde 0.05 ton artış tahmin
edilmektedir. Böylelikle çilek üretimi ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi Almon modeli daha iyi
açıklamaktadır.
78
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
KAYNAKLAR
AĐB.
2009,
“Dünya
ve
Türkiye
Çilek
Üretimi
ve
Ticareti”,
http://www.uzumsu.com/dosyalar/DunyadaVeTurkiyedeCilekUretimiVeTicareti.pdf
(15.10.2010). Akdeniz Đhracatçı Birlikleri Araştırma Serisi 61.
Akın, F. 2002. Ekonometri. Beta Basım A.Ş., Bursa, 742 s.
Almon, S. 1965. The distributed lag between capital appropriations and expenditures. Ecometrica,
30: 96-178.
Alt, F. 1942. Distributed lags. Econometrica, 10: 113-128.
Davidson, R. ve MacKinnon J.G. 1993. Estimation and Inference in Econometrics. Oxford
University Press, Newyork, s. 675-676.
Dikmen, N. 2005, “Koyck-Almon Yaklaşımı ile Tütün Üretimi ve Fiyat Đlişkisi”,
http://www.ekonometridernegi.org/bildiriler/o16s1.pdf (18.10.2010). 26-27 Mayıs 2005
Đstanbul Üniversitesi.
Eraktan, G. ve Açıl, F. 2000. Ekonomi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:1512, Ders
Kitabı: 465, Ankara.
Eraktan, G., Abay, C., Miran, B. ve Olhan, E., 2004. Türkiye’de Tarımın Teşvikinde Doğrudan
Gelir Desteği Sistemi ve Sonuçları. Đstanbul Ticaret Odası Yayını: 2004-53: 68-71.
Erdal, G. ve Erdal, H. 2008. Kuru soğanda üretim – fiyat etkileşimi. GOÜ Ziraat Fakültesi
Dergisi, 25(1): 33-39.
FAO. 2009. http://faostat.fao.org/site/535/default.aspx#ancor (05.10.2010).
Greene, H.W. 2003. Econometric Analysis. New York University, Prentice Hall, Pearson
Education International, s. 564-566.
Gujarati, D.N. 1999. Temel Ekonometri, (Çevirenler: Ümit Şenesen, Gülay Günlük Şenesen).
Literatür Yayınları No:33, Đstanbul.
Kılıçbay, A. 1983. Uygulamalı Ekonometri. Filiz Kitabevi, Đstanbul, 183 s.
Koutsoyiannis, A. 1989. Ekonometri Kuramı, (Çev. Şenesen, Ü. ve Günlük, G.), Verso Yayıncılık,
Ankara, s. 298-299.
Koyck, L.M. 1954. Distrubuted Lags and Investment Analysis. North-Holland Publishing
Company, Amsterdam, s. 21-50.
Kutlar, A. 2005. Uygulamalı Ekonometri. Nobel Yayın No:69. Geliştirilmiş 2. Baskı, Ankara.
Özçelik, A. ve Özer, O.O. 2006. Koyck modeliyle Türkiye’de buğday üretimi ve fiyatı ilişkisinin
analizi. Tarım Bilimleri Dergisi 12(4): 333-339.
Schwartz, G. 1978. Estimating the Dimension of a Model. The Annals of Statistics 5(2):461-4.
Tinbergen, J. 1949. Long term foreign trade elasticities. Macroeconomica, 1: 174-185.
TÜĐK. 2009. Türkiye Đstatistik Kurumu, Ankara, Türkiye.
Türkay, O. 1996. Mikroiktisat Teorisi. Đmaj Yayıncılık, Yayın no:29, Ankara.
Yurdakul, F. 1998. Pamuk üretimi ile pamuk fiyatı arasındaki ilişkinin ekonometrik analizi:
Koyck-Almon yaklaşımı. Çukurova Üniv. Đktisadi ve Đdari Bilimler Fak. Dergisi: 8(1):
341-353.
79
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tarım Đşletmelerinin Ekonomik Analizi Đçin Bir Bilgisayar Yazılımı
Geliştirilmesi
Fuat YILMAZ1
Đ.Hakkı ĐNAN1
Harun HURMA1
ÖZET
Đşletmelerin analizinde temel amaç, işletmenin bütününe ve işletme faaliyetlerine ilişkin başarının
ölçülmesidir. Đşletme analizi yapılabilmesi için işletme ile ilgili detaylı verilere ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu veriler işletmelerin tutmuş oldukları muhasebe kayıtlarından çıkarılmaktadır.
Ancak ülkemizdeki tarım işletmelerinin büyük bir kısmı küçük aile işletmesi olduğundan
muhasebe kayıtları bulunmamaktadır. Bu tip işletmelerden analiz için gerekli veriler özel anketler
yardımıyla toplanmaktadır. Elde edilen bu anketleri değerlendirmek yoğun işgücü ve zaman
gerektirmektedir. Bu nedenle işletmelerden veri toplama amacıyla uygulanan anketlerin
değerlendirilmesinde kullanılabilecek, analizin etkinliğini artırabilecek işlevsel bir yazılıma ihtiyaç
duyulmaktadır.
Bu araştırmada tarım işletmelerinin ekonomik analizinin yapılması, tarım işletmelerine ait
performans verilerinin (kar-zarar tablosu, brüt kar analizi, bilanço tablosu ve oranları, tüm işletme
analizi) hesaplanması ve diğer işletmelerle karşılaştırılması amacıyla kullanılabilecek bir
bilgisayar yazılımı geliştirilmiştir. Bu yazılım yardımıyla anket formundaki veriler bilgisayara
girilerek, bir veritabanına kaydedilmektedir. Kaydedilen anketlere ait ekonomik analizler anında
yapılarak örnek işletmelerin, çeşitli etkinlik standartları kapsamında diğer işletmelere göre
performansları da ölçülebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tarım Ekonomisi, Đşletme Analizi, Yazılım, Bilgisayar Programı, Delphi,
Pascal, Veritabanı, Firebird.
Software Development For The Economıc Analysıs Of Farms
ABSTRACT
The main purpose of business analysis is to measure the success of whole enterprise or its each
activity. To do the analysis, we need detailed data for the enterprise. Normally, the data source is
the accounting data of these businesses. However, many of the farm businesses are small family
farms and they have no accounting data, that’s why the analysis data are collected through the
special surveys. Analysis of these surveys is labor intensive and requires time. As a result,
functional computer software is needed for analyzing these surveys and increasing the
effectiveness of analysis.
In this study, we developed computer software for economic analysis (profit and loss table, gross
profit analysis, balance sheet and rates, whole business analysis) of the agricultural holdings’. It’s
also possible to compare the results between the other analyzed holdings. With the help of this
software survey data is entered and stored to the database. The data analysis is instantly done
following each of saved surveys and performances are measured in scope of several economic
indicators according to other holdings.
Keywords: Agricultural Economics, Economic Analysis, Software, Application,
Delphi, Pascal, Database, Firebird.
1. GĐRĐŞ
Tarımsal işletme analizi, tarım ekonomisinin temel konularından biridir. Tarımsal
işletmelerdeki kıt kaynakların etkin kullanımının, hem ülke ekonomisine hem de
üreticilere büyük katkılar sağlayacağı açıktır. Tarım işletmesi, tarımsal ürünlerin
üretimine yönelik olarak üretim faktörleri organizasyonu ile oluşturulan bütünlüğün her
bir parçasıdır(Erkuş ve ark, 1995). Çiftçi veya işletmeci, gerçek veya tüzel bir kişi
olabilir. Đşletmesinde sadece ailesinin geçimini sağlayabileceği gibi aksine çeşitli düzeyde
üretim faktörlerinin en iyi kombinasyonunu belirlemeyi amaç edinebilir(Aksoy, 1984).
Bir tarım işletmesini yakından tanıyabilmek için, onun sermaye yapısının ve
yıllık faaliyet sonuçlarının bilinmesi gerekmektedir. Diğer yandan tarım işletmeciliğinin
ana konularından olan tarım işletmelerinin analizi için de onların sermaye yapılarının ve
1
Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Tekirdağ
80
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yıllık faaliyet sonuçlarının düzenli ve sistematik bir şekilde belirlenmesi ve analizi
gerekmektedir (Rehber,1993). Đşletmelerin ekonomik analizleri ne kadar düzgün ve
güvenilir şekilde yapılırsa, o kadar sağlıklı kararlar alınabilmektedir.
Tarımsal işletme analizi, işletmenin genel karlılığının ortaya konulması,
işletmenin her bir faaliyeti için karlılığın ortaya konulması, çeşitli kriterlere göre işletme
faaliyetlerinin başarısının ölçülmesi, işletmenin diğer işletmelerle karşılaştırılması ve
işletmenin zayıf ve güçlü yönlerinin ortaya konulması gibi amaçlara hizmet etmektedir.
Đşletme analizi ile ayrıca planlama için gerekli olan verilerin toplanması ve düzenlenmesi
kolaylaşmaktadır (Đnan, 1999).
Tarım işletmelerinin ekonomik analizlerinin yapılabilmesi için mikro ekonomik
verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Tarım işletmeleri ve diğer işletmelere yönelik ekonomik
araştırmalarda en doğru bilgiler işletmelerin tuttukları muhasebe kayıtlarından elde edilir
(Demirkol, 2001). Ancak tarım işletmelerinin çoğunda muhasebe kayıtları
tutulmamaktadır. Ayrıca, muhasebe kayıtlarından elde edilen veriler, işletmenin etkinlik
düzeylerini tam olarak incelemeye imkân tanıyacak yapıda olmadığından yetersiz
kalabilmektedir. Bu nedenle, tarım işletmelerinin analizini yapmak amacıyla özel anketler
oluşturulmakta ve bu sayede tarım işletmelerinin verileri işletmenin etkinliğini
hesaplamak amacıyla standart bir formda saklanabilmektedir. Bu anketler çok detaylı
bilgiler içerdiğinden her bir anketin incelenerek değerlendirilmesi için çok sayıda
hesaplama aşaması gerekmekte, bu da çok fazla işgücü ve zaman kaybına neden
olmaktadır. Aynı zamanda hata yapma olasılığı da artmaktadır.
Günümüzde bilgisayarlar ve bilgisayar programları hayatımızın her alanına
girmiş bulunmaktadır. Ekonomik analiz gibi birçok matematiksel formül içeren konularda
ise bilgisayarların hızlı ve güvenilir olarak hesaplama yetenekleri göz ardı edilemez.
Ancak, Türkiye’de tarım işletmelerinin ekonomik analizlerini yapmak üzere hazırlanan
özel yazılımlar ya yetersiz kalmakta ya da sadece bulundukları kurumun ihtiyaçlarını
karşılayacak düzeyde olmaktadırlar. Bu nedenle genel olarak akademisyenlerin, tarımsal
üreticilerin ve araştırma kuruluşlarının kolaylıkla kullanabileceği kapsamlı yazılımlara
ihtiyaç duyulmaktadır.
Araştırmanın amacı; tek veya çok sayıda tarım işletmelerinin ekonomik
analizinde kullanılabilecek işlevsel ve etkin bir bilgisayar yazılımı hazırlamaktır.
Hazırlanan bu yazılım ile işletmelerin basit olarak analizi, tüm işletme analizi, bilanço
analizi ve brüt kâr analizi yapılacaktır. Bununla birlikte işletme faaliyetlerine ilişkin
verilerin bilgisayar ortamında saklanabilmesine olanak veren bu yazılım ile işletmenin
geçmişteki finansal durumu da her zaman erişilebilir olacaktır. Bu durum işletmenin
gelecekte alacağı kararların başarısını etkileyebilecektir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Yazılım geliştirme ortamı olarak Delphi ve Firebird veritabanı sunucusu
kullanılmıştır. Delphi geniş bir kullanım alanına sahip, güvenilir ve bir hızlı uygulama
geliştirme ortamıdır(embarcadero.com, 2010). Delphi programlama dilinin, temeli
Pascal’dır. Özellikle nesne yönelimli programlama anlayışıyla yapılandırılmış Turbo
Pascal dilinin görsel sürümü denilebilmektedir. (tr.wikipedia.org, 2010).
Firebird, Borland'ın Interbase 6.0 veri tabanını açık kaynak kodlu hale
getirmesinden sonra bu kaynak kodlardan yola çıkılarak geliştirilmiş olan, açık kaynak
kodlu bir ilişkisel bir veri tabanı yönetim sistemidir. Tüm versiyonları ücretsizdir olup,
çok büyük veritabanları ve çok sayıda bağlantı için kullanılabilmektedir.
(tr.wikipedia.org, 2010).
Veritabanı oluşturulurken bilgisayarda hangi verilerin tutulacağı tarım
işletmelerine yönelik bilgi toplama anketinden ve Prof.Dr. Đ.Hakkı ĐNAN tarafından
yazılan ve Tarım Ekonomisi bölümü öğrencilerine ders kitabı olarak okutulan Çiftlik
Yönetimi Ve Planlanması’ndan yararlanılmıştır.
81
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Veritabanı yapısı anketler ve analiz sonuçları ile birlikte anketör ve proje
bilgilerini saklayabilecek şekilde hazırlanmıştır. Bu sayede her yeni proje için yeni bir
veritabanı dosyası oluşturma gereksinimi ortadan kalkmıştır.
Analiz yazılımı, veritabanı dosyası ile programı kullanan kişi arasında bir arayüz
olarak da düşünülebilir. Ayrıca karmaşık hesapların da üstesinden gelerek işletme
analizinin yapılmasını sağlayarak kullanıcıya analiz sonuçlarını grafik ve tablo olarak
dökmektedir.
Đşletme analizi ile ilgili hesaplamalar aşağıdaki formüller kullanılarak
programlanmıştır(Đnan,1999);
GSÜD (Gayri Safi Üretim Değeri)
= (Satışlar + Evde ve Đşletmede
Kullanılan + Kapanış Envanteri ) – ( Satın alınan + Açılış Envanteri )
Brüt Kâr
= GSÜD – Değişken Masraflar
Net Kâr
= Brüt Kâr – Sabit Masraflar
Tarımsal Gelir = Net Kâr + Çiftçi ve ailesinin işgücü karşılığı
Saf Hasıla
= Net Kâr + Borç Faizleri ve Kiralar
Nakdi Gelir
= Net Kâr + Amortismanlar
Cari Oran
= Döner Varlıklar / Kısa Vadeli Borçlar
Likidite Oranı = Likit Varlıklar / Kısa Vadeli Borçlar
Borç Ödeme Kapasitesi
= Öz Sermaye / Uzun Vadeli Borçlar
Ekonomik Rantabilite = ( Net Kâr + Borç Faizleri ) / Yatırım Sermayesi x 100
Mali Rantabilite
= Net Kâr / Öz Sermaye x 100
Verimlilik Đndeksi
= Đşletmenin Ürün Verimi / Diğer Đşl. Verim Ortalaması x 100
Hayvancılık Entansitesi = Toplam Hayvan Birimi / Yem Bitkileri Alanı
Sermaye Devir Oranı = GSÜD / Yatırım Sermayesi x 100
Bitkisel Üretim Đçin;
Birim GSÜD = Toplam GSÜD(TL) / Ekilen Arazi (da)
Birim Brüt Kâr = Toplam Brüt Kâr (TL) / Ekilen Arazi (da)
Hayvansal Üretim Đçin;
Birim GSÜD = Toplam GSÜD(TL) / Toplam Hayvan Birimi (HB)
Birim Brüt Kâr = Toplam Brüt Kâr (TL) / Toplam Hayvan Birimi (HB)
3. YAZILIMIN KULLANIMI
3.1 Kurulum
Yazılımın kurulacağı bilgisayarda Windows’un herhangi bir sürümünün kurulu
olması gerekmektedir. Ayrıca eğer özel bir güvenlik duvarı yüklüyse 3050 nolu TCP/IP
Portunun açık olması gerekmektedir. ANALIZ.EXE dosyasına çift tıklanarak kurulum
işlemine başlanır. Programın kurulacağı klasör seçilerek install düğmesine tıklanarak
kurulum tamamlanır. Kurulumun ardından programın masaüstü simgesi çift tıklanarak
çalıştırılır.
3.2 Ana Ekran
Bu ekran; pencere başlığı, menü seçenekleri, proje bilgileri, araç çubukları,
gruplandırma bölümü, projeye ait anketler tablosu olmak üzere altı bölümden
oluşmaktadır.
82
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil 1.Ana Ekran
Pencere başlığında çalışmakta olduğumuz veri dosyasının hangi sürücüde,
klasörde ve hangi dosya ismine sahip olduğu gösterilmektedir. Eğer başka bir
bilgisayardaki dosya kullanılıyorsa o bilgisayarın IP (Internet Protocol) numarası da bu
başlıkta görünecektir.
Menü çubuğu, formdaki en üstte yer alan seçeneklerin bulunduğu bölümdür. Ana
ekran formundaki menü çubuğu üç adet ana seçenekten oluşmaktadır. Bunlar; Veritabanı,
Proje ve Anketler olarak adlandırılmışlardır.
Programda Kayıtlı olan şehir, ilçe ve köylerin tanımlanabilmesi için veritabanı
menüsünden adresleri düzenle seçilir. Burada kayıt eklemek için insert, düzeltme yapmak
için F2, seçili kaydı silmek için ise Ctrl+Del tuşuna basılır.
Program parametreleri penceresinde anket girişinde kullanılan bütün listeler
bulunmaktadır. Listede programın hesaplama amacıyla kullandığı bazı katsayılar da
değiştirilebilmektedir. Bu bölümde değişiklik yapmadan önce mutlaka verilerin bir
yedeği alınmalıdır. Ayrıca bu parametrelerde değişiklik yapıldıktan sonra programın
kapatılıp tekrar açılması, programın sağlıklı çalışmasını sağlayacaktır.
Proje menüsü; yeni proje, proje aç, proje bilgileri, seçili projeyi sil olmak üzere
dört adet alt menüden oluşmaktadır. Burada proje hakkında genel bilgiler bulunmaktadır.
Gerekli bilgiler yazıldıktan sonra kaydet düğmesine basılarak bilgiler veritabanına kayıt
edilebilir.
Anketler menüsü; yeni anket girişi, anketi düzenleme ve analiz bölümlerinden
oluşmaktadır.
Araç çubukları ana menünün altında yer almaktadır. Bu araç çubukları proje ve
anket için ayrı ayrı gösterilmektedir. Menüdeki karşılıklarıyla aynı göreve sahiptirler.
Gruplandırma bölmesi, listedeki verilerin istenilen kolona göre gruplandırılması
için kullanılmaktadır. Gruplandırma, çok fazla veri içeren tablolarda görselliği arttırarak
kullanım kolaylığı ve hızı sağlamaktadır. Gruplandırma yapılacak kolon başlığı
“Gruplandırma için kolon başlığını buraya sürükleyin” yazılı alana sürüklenmelidir.
Anket Listesi bölümünde, projeye ait kayıtlı anketlere ait; anket numarası,
işletme adı, anket tarihi, işletmenin bulunduğu il, ilçe, köy bilgileri listelenmektedir.
Herhangi bir kolona göre sıralama yapmak için tablonun kolon başlığına fare ile
tıklanmalıdır. Tersine sıralama yapmak için aynı kolon başlığına bir kez daha tıklamak
yeterlidir. Herhangi bir kayıtlı anket üzerinde çift tıklandığında, ankete ait tüm verileri
gösteren bir pencere görüntülenmektedir.
Tablodaki kolonların arası ince çizgilerle ayrılmıştır. Fare işaretçisi kolon
başlıklarının arasında bulunan çizginin üzerine getirildikten sonra kolon genişliği istenen
boyuta ayarlanabilir. Çizgi üzerinde farenin sol düğmesine çift tıklanarak o sütunda
bulunan tüm içeriğin sığabileceği en küçük genişlik otomatik olarak ayarlanır.
83
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kolonların yerlerinin değiştirilmesi gerektiğinde, kolon fare ile istenilen yere
sürüklenmelidir. Tablolar ile ilgili bu özellikler yazılımda bulunan diğer bütün tablolar
için kullanılabilir.
3.3. Anket Giriş Penceresi
Bu ekran kullanıcının tercihine göre fare veya klavye yardımıyla kullanılabilir.
Anket giriş ekranı altı ana sayfadan ve bu sayfalara ait alt sayfalardan oluşmaktadır.
Sayfalar fare yardımı ile seçilebilir. Klavyeden Ctrl + PageUp ile, Ctrl + PageDn tuşları
önceki ve sonraki sayfaya geçiş için kullanılabilir. Sayfaya ait alt sayfaların seçimi yine
fare yardımı ile yapılabilir veya klavyeden Alt tuşuna basılı tutarken istenen sayfa
numarasına basılır. Alt kısımdaki düğmelerden Đptal düğmesi yapılan değişiklikler kayıt
edilmeden ana ekrana dönmek için, yanındaki Kaydet düğmesi, anket üzerinde o ana
kadar yapılan değişikliklerin kaydedilmesi, Kapat düğmesi ise o ana kadar yapılan
değişiklikleri kaydederek ana ekrana dönmek için, Analiz düğmesi ise işletme analizi
ekranını göstermek için kullanılabilir.
Anketin işletme bilgileri bölümünde; anket no, anketin hangi tarihte yapıldığı,
anketteki verilerin hangi tarihte başladığı, işletme adı, il, ilçe, köy, adresi, ek bilgi girişi
yapılabilmektedir. Đl ve ilçe kutuları bilgisayar tarafından doldurulacağından dolayı koyu
renkle gösterilmektedir. Sadece anketin yapıldığı köyün seçilmesi, il ve ilçenin otomatik
olarak doldurulmasını sağlayacaktır.
Bitkisel üretim sayfasında işletmeye ait bitki yetiştiriciliği ile ilgili verilerin
girilmesi için dört adet alt sayfa bulunmaktadır. Bu sayfalar; arazi varlığı, bitkisel üretim,
bitkisel GSÜD.ve bitkisel değişken masrafları içermektedir.
Şekil 2. Arazi Varlığı
Đşletmeye ait arazi sayısı ve bunlara ait; parsel numarası, arazi nevi, arazinin
mülkiyeti, parsel büyüklüğü (da),eğer kiralanmış bir araziyse birim kirası (TL/da),birim
değeri (TL /da),kira bedeli (TL),toplam değer (TL) verileri kayıt edilebilmektedir. Kira
bedeli ve toplam değer kolonları koyu renkle gösterilmiştir ve ilgili verilerin girilmesi
sonucu bilgisayar tarafından otomatik olarak hesaplanmaktadır. Tablonun en alt satırında
rakamlardan oluşan kolonlara ait değerlerin toplamları bulunmaktadır (Şekil 4). Tablonun
üzerinde sağ düğmeye tıklayarak yeni kayıt giriş, seçili kaydı silme ve listeyi Excel’e
gönderme işlemleri yapılabilir.
Bitkisel üretim bölümünde; parsel no,arazi cinsi, üretilen bitki,üretim alanı,
verim,toplam ürün ve hasat edilmemiş ürün varsa bu ürünün maliyeti kaydedilir. Eğer
girilecek bitki çeşidi burada bulunmuyorsa, anket kapatılarak ana ekrandaki program
parametreleri bölümünden eklenebilir.
Arazi varlığında girilen satırlar otomatik olarak bitkisel üretim tablosuna
aktarılmaktadır. Eğer arazi varlığı tablosunda başka değişiklikler yapılırsa, tablonun sol
üst kısmında Parselleri Aktar düğmesi kullanılmalıdır. Bu düğme daha önceki sayfada
girilmiş olan arazilerin bu sayfaya aktarılmasını sağlamaktadır.
84
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bitkisel Gayrisafi Üretim Değeri Sayfasında kolon sayılarının fazla olması nedeni
ile diğer tablolardan farklı bir görünüm bulunmaktadır. Her kayıt iki satırdan
oluşmaktadır. Her kaydın üst satırında tutar, alt satırında ise miktar haneleri
bulunmaktadır. Arazi varlığı ve bitkisel üretim sayfalarında girilen bitkisel üretim
faaliyetlerinin listesi bu bölüme aktarılmıştır. Eğer bitkisel üretim sayfasındaki listede
herhangi bir değişiklik yapılırsa, bu değişikliğin aktarılması için tablonun sol üst
kısmındaki bitkileri tanımla düğmesine basılmalıdır.
Bitkisel değişken masraflar sayfasında bitkisel faaliyetlere ait değişken masraflar
gösterilmektedir. Tablo üzerine doğrudan giriş yapılamamasına rağmen farenin sağ
düğmesi yardımıyla açılan menüden Düzenle seçeneği ya da klavyeden Ctrl + D tuşuna
basılması ile bütün bitkisel faaliyetlere ait değişken masrafların düzenlenebildiği bir
pencere ekrana getirilebilir.
Hayvansal üretim sayfası Hayvansal GSÜD, Hayvansal Değişken Masraflar ve
Hayvansal Ürünler sayfalarından oluşmaktadır ve işletmenin hayvancılık faaliyetine
yönelik bilgileri içermektedir.
Varlıklar sayfasında, işletmeye ait bina ve tesis varlığı, ekipman varlığı, ambar
varlığı, toprak ıslahı varlığı bilgileri girilebilmektedir.
Sabit masraflar sayfasında, işletmenin sürekli personel giderleri ile diğer sabit
masrafları kaydedilebilmektedir.
Parasal Durum Sayfası, işletmenin parasal durumu hakkındaki verilerin
kaydedildiği bölüm olup, para varlığı, alacaklar ve borçlar olmak üzere üç sayfadan
oluşmaktadır.
3.4. Đşletme Analizi Penceresi
Đşletme analizi penceresini ekrana getirmek için, işletmeye ait anket verileri
bilgisayara aktarıldıktan sonra kayıtlı anketler listesinden herhangi bir işletme seçilerek
analiz düğmesine tıklanmalıdır.
Programdaki analizi penceresi Kar-Zarar Hesabı, Bilanço, Grafikler, GSÜD,
Etkinlik Değerleri ve Karşılaştırma Tablolarından oluşmaktadır(Şekil 3,4,5,6,7,8).
Şekil 3. Đşletme Analizi Amacıyla Hazırlanan Kâr Zarar Tablosu
Şekil 4. Yılsonu Bilançosu
85
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil 5. Đşletmedeki Faaliyetlere Ait Gayrisafi Üretim Değeri Grafiği
GSÜD tabloları sayfasında (Şekil 6) bulunan pencerenin üst yarısında seçili
işletmeye ait veriler gösterilmekte ve alt yarısında ise tüm işletmelerin faaliyetlerden elde
ettiği birim GSÜD. ile birim brüt kâr sonuçlarının ortalamalarını gösteren tablo
bulunmaktadır.
Şekil 6. Đşletmenin GSÜD ve Brüt Kâr verilerinin Diğer Đşletmelerle
Karşılaştırılması
Karşılaştırma tablosunda bulunan açılır kutudan aşağıdaki ortalamalar seçilebilir;
• Tüm Đşletmeler,
• En Kârlı %25 (net kârı en yüksek),
• En Düşük karlı %25 (net kârı en düşük)
Seçilen tablodaki işletmeler ortalamaları etkinlik değerleri sayfası ve
karşılaştırma tablosunda da gösterilmektedir.
Şekil 7. Etkinlik Kriterleri ve Karşılaştırılması
86
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil 8. Tüm Verilerin Karşılaştırılması
4. SONUÇ
Yazılıma daha önce yapılmış anketler kaydedilerek analiz sonuçlarının doğruluğu
kontrol edilmiş ve sonuçların el ile yapılan hesaplamalarla tutarlı olduğu gözlenmiştir.
Ayrıca yazılım Microsoft Windows’un tüm sürümlerinde ( Windows 98, XP, Vista ve
Windows 7 ) test edilerek tamamen işlevsel olarak çalıştığı tespit edilmiştir.
Yazılım esnek bir yapıda olduğundan geleceğe yönelik eklenebilecek özellikler,
kaynak kodunda yapılabilecek değişiklikler yoluyla sağlanabilmektedir. Bu bağlamda
kullanıcılar yazılım ile ilgili soru ve talepleri [email protected] adresine e-mail
gönderebilirler.
KAYNAKLAR
AKSOY,S. 1984, Tarım Hukuku, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:907,
Ankara, Sayfa 396
DEMĐRKOL Celal, Kırklareli ve Tekirdağ Đlleri Damızlık Hayvan Yetiştiricileri
Birliklerine Üye Đşletmelerde Muhasebe Kayıtlarının Đncelenmesi ve Đşletme
Performansına Etkisi,Yüksek Lisans Tezi,T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Delphi_programlama_dili
http://tr.wikipedia.org/wiki/Firebird_%28veri_taban%C4%B1%29
http://www.embarcadero.com/products/delphi
ĐNAN,Đ. Hakkı, 1999,Çiftlik Yönetimi ve Planlaması, T.Ü. Tekirdağ Ziraat Fakültesi,
Tekirdağ
REHBER, Erkan, 1993, Tarımsal Đşletmecilik ve Planlama, Uludağ Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Bursa,
ERKUŞ, A., M.BÜLBÜL, T.KIRAL, A.F. AÇIL, R.DEMĐRCĐ, 1995, Tarım Ekonomisi,
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim Araştırma ve Geliştirme Vakfı
Yayınları, No:5 Sayfa 298, Ankara.
87
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Üretim Deseni Belirleme Kararlarını Etkileyen Faktörlerin
Đncelenmesi: Tire Đlçesi Örneği
Görkem ÖZTÜRK1 Bülent MĐRAN2 Gökşin TEKĐNER3
ÖZET
Bu çalışmada üreticilerin üretim deseni belirleme davranışları ve bunu etkileyen faktörler
incelenmiştir. Çalışmanın materyalini, Đzmir ili Tire ilçesinde faaliyet gösteren 61 üreticiyle ocakşubat aylarında yüzyüze görüşme tekniği kullanılarak yapılan anket çalışmasından elde edilen
veriler oluşturmaktadır. Çalışmada üreticilerin üretim deseni belirleme davranışlarını ve bunu
etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla bulanık eşli karşılaştırma yöntemi ve tobit analizi
kullanılmıştır. Çalışma 2010 üretim dönemini kapsamaktadır. Anket sonuçlarına göre üreticiler
hangi bitkisel ürünü yetiştireceklerine karar verirken öncelikle ürünün 5-10 yıldır iyi fiyat ediyor
olmasına; bir bitkisel ürünü kaç dekar yetiştireceklerine karar verirken ise öncelikle arazi yapısının
uygunluğuna dikkat etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üretim deseni, bulanık eşli karşılaştırma, tobit, üretici kararları
A Study On The Factors Influencing The Farmers’ Decisions Related With
Determining The Cropping Pattern
ABSTRACT
In this study, cropping pattern behaviors of farmers and the factors influencing these were
examined. The data were obtained from 61 farmers in Tire district. Fuzzy pair-wise comparison
method and Tobit analysis were used. This study covers the production period of 2010. According
to survey results, when farmers decide what to produce they take care 5-10 good priced years
firstly. The producers consider the land specifications when they decide how much hectar to
produce.
Key words: Cropping pattern, fuzzy pair-wise comparison, Tobit, farmers’ decision
1. GĐRĐŞ
Tarım işletmeciliği, tarım işletmelerinde kıt üretim faktörlerinin ne şekilde
kullanılacağını, kaynakların nereden sağlanacağını ve bu kaynakların hangi üretim
dallarına ne şekilde dağıtılacağını gösteren bir seçim ve karar alma bilimidir.
Bütün yönetsel fonksiyonların çekirdeği olan karar verme, hedeflere ve amaçlara
ulaşmak için, alternatifler arasından bir seçim yapma sürecidir. Günlük hayatta karar
verici, genellikle çok sayıda seçenek arasıdan hangisini seçmesi gerektiğine karar verir.
Bunun için belli kriterleri dikkate alır ve bu kriterlere en fazla uyan seçeneklerden birini
tercih eder. (Günden ve Miran, 2008a). Çiftçilerin hangi ürünleri, hangi yöntemle, ne
zaman ve ne miktarda üreteceklerine karar vermeleri gerekmektedir. Bu kararlar,
işletmenin fiziki ve ekonomik kısıtlarına göre verilmektedir (Günden ve Miran,
2008b).Đşletmecilikte ana amaç en yüksek karı elde etmek olduğuna göre; karar alma
sürecinde özellikle planlama aşaması en önemli aşama durumundadır. Bu aşamada hangi
ürünlerin ne miktarlarda üretileceğine doğru karar verilmesi işletmenin başarısını da
etkileyecektir (Işın, 2001a).
Đşletmelerde karar alma aşamasında doğal faktörler, biyolojik faktörler, ekonomik
faktörler, sosyal ve hukuki faktörler yanında üreticilerin alışkanlıkları da etkin rol
oynamaktadır.
Tarım diğer sektörlerden farklı olarak doğa koşullarına büyük ölçüde bağlıdır ve
bu nedenle de risk ve belirsizlik fazladır. Dolayısıyla, üreticiler karar alma aşamasında
önemli zorluklarla karşılaşmaktadır. Doğal koşullarda, pazarlama koşullarında, ürün ve
girdi fiyatlarındaki belirsizlikler üreticilerin üretim kararlarını ve kararlardaki başarı
şansını etkileyebilmektedir (Işın, 2001b).
1
Arş.Gör., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100 Đzmir
Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100 Đzmir
3
Zir.Müh., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100 Đzmir
2
88
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Üretim deseni belirleme aşaması gerek üretici açısından gerekse ülke ekonomisi
açısından son derece önemli bir aşamadır. Özellikle makro politikaların oluşturulması ve
geliştirilmesi sürecinde politikacılara yön vermesi nedeniyle önem taşımaktadır.
Konu ile ilgili olarak yapılan çalışmalardan bazıları; Gupta ve ark., 2000; Işın,
2001a; Işın, 2001b; Kukiettisuk, 2007; Günden ve Miran, 2008b olarak belirtilebilir.
Bu çalışmada Đzmir ili Tire ilçesindeki üreticilerin üretim deseni belirleme
davranışlarını ve bunu etkileyen faktörleri ortaya koymak amaçlanmıştır.
2.
2.1.
MATERYAL VE YÖNTEM
Materyal
Çalışmanın materyalini, Đzmir ili Tire ilçesinde faaliyet gösteren üreticilerden
yüzyüze görüşme tekniği ile yapılan anket çalışmasından elde edilen veriler
oluşturmaktadır.Bunun yanında konu ile ilgili daha önce yapılmış yayınlardan da
yararlanılmıştır.
2.2.
Yöntem
Çalışma yöresi belirlenirken, ürün deseni açısından polikültür tarım yapılmasına
dikkat edilmiştir. Bu kapsamda; Đzmir Đli Tire Đlçesi çalışma yöresi olarak belirlenmiştir.
Đzmir Tarım Đl Müdürlüğü verilerinden yararlanılarak Tire’deki işletme sayıları belirlenip,
çalışmanın örnek hacmi aşağıdaki formülle hesaplanmıştır:
n=
Np (1 − p )
( N − 1)σ 2pˆ x + p (1 − p )
Örnek hacmin belirlenmesinde hata payı %10 ve güven aralığı %90 olarak kabul
edilmiştir (Miran,2002). Đlçeyi temsil eden bir belde ve dört adet köy belirlenmiştir.
Örnek hacim sayısı bir belde ve dört köyün işletme sayıları arasında oransal olarak
dağıtılmıştır. Buna göre, Gökçen’de (Belde) 24, Peşrefli’de 11, Kireli’de 11,Işıklı’da 10,
Boynuyoğun’da 5 üretici ile yüz yüze görüşülüp birincil veriler elde edilmiştir. Çalışmada
toplam 61 üretici ile anket yapılmıştır.
Çalışmada ilk olarak, araştırma alanındaki üreticilerin yaş,eğitim düzeyi gibi
demografik özellikleri ve işletmeler ile ilgili genel bilgilere ait bulgular ortaya
konulmuştur. Daha sonra üreticilerin üretim deseni kararlarını belirlemede seçilen
faktörlerin önceliği ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla bulanık eşli
karşılaştırma yönteminden ve tobit analizinden yararlanılmıştır.
2.3. Bulanık Eşli Karşılaştırma
Bu yöntemde, bir faktörün diğerine göre tercih derecesi ortaya konulmakta ve
ayrıca çiftçilerin iki amaç arasında kayıtsız kalmaları sağlanmaktadır. Bu yöntemde
ayrıca sayısal büyüklük tahmin yönteminden farklı olarak, her faktörün sayısal değeri
karşılaştırılan faktörler kümesine dayalıdır.
Yöntemde birinci aşama, veri toplamadır. Veri toplama aşamasında aşağıdaki
diyagram kullanılmaktadır (Şekil 1).
0,5
A
B
Şekil 1: A ve B Arasında Karşılaştırma Yapmak Amacıyla Kullanılan Bulanık Eşleme
Yaklaşımı
A ve B amaçları, çizginin zıt taraftaki uçlarına yerleştirilmektedir. Çiftçilerden
tercihini belirtmek üzere çizginin üzerine X işareti koyması istenmektedir. Faktörler
karşılaştırılırken; hangi amaç x işaretine daha yakın mesafede ise, onun diğerine tercih
89
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
edildiği söylenebilir. B’ye göre A’nın tercih derecesi, RAB, x işaretinden A’ya olan
uzaklıkla ölçülür. A’dan B’ye toplam uzaklık 1 dir.
Eğer RAB<0,5 ise B>A
Eğer RAB=0,5 ise A≈B
Eğer RAB>0,5 ise A>B, Kesin tercihler olması durumunda RAB=1 veya RAB=0
Amaçlara ait eşli karşılaştırmaların sayısı, K, aşağıdaki gibi
belirlenmektedir.
K = n ∗(n −1)/ 2
Burada n, amaçların sayısını ifade etmektedir. Her bir eşli karşılaştırma
için, Rij (i≠j) elde edilir. i' ye göre j'nin tercih derecesinin ölçümü de:
Rji=1-Rij şeklinde olacaktır.
Đkinci aşama, bulanık tercih matrisinin oluşturulmasıdır. Veriler toplanıp,
yukarıda anlatılanlar doğrultusunda işlendikten sonra çiftçilerin bulanık tercih matrisi
oluşturulabilir. Bunun için aşağıdaki ifadeden yararlanılır:
Rij
Yöntem ixj boyutlu bulanık tercih matrisi (R) ile açıklanabilir.
R=
Yöntemin üçüncü aşaması, bulanık ağırlıkların ölçülmesidir. Çiftçinin tercih
matrisinden her faktöre ait tercihin ölçüsünü (i) hesaplamak mümkündür. Aşağıdaki
formül her faktörün ayrı ayrı tercih yoğunluğunu ölçmede kullanılmaktadır.
Son aşama ise amaçların sıralanmasıdır. Ij değerleri 0 ile 1 arasında
değişmektedir. Değer 1’e ne kadar yakınsa, söz konusu faktörün tercih yoğunluğu o kadar
büyük olmaktadır. Ij’ler elde edildikten sonra faktörler en önemliden en az önemliye
doğru sıralanır (Günden ve Miran, 2007).
3.
ARAŞTIRMA BULGULARI
3.1.
Đncelenen Đşletmelerin Genel Özellikleri
Yapılan anket çalışmasından elde edilen sonuçlar doğrultusunda belirlenen
üreticilerin demografik özellikleri Çizelge 1'de görülmektedir.
Đncelenen işletmelerde üreticilerin yaş ortalamasının 44.26; eğitim düzeyleri
ortalamasının 6.70; ailedeki ortalama birey sayısının 4.29; tarımsal deneyim
ortalamasının 21.88 olduğu ve üreticilerin %63.93'ünün kooperatife ortak oldukları
görülmektedir (Çizelge 1).
90
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 1.Üreticilerin Demografik Özellikleri
Yaş Aralıkları
1-30
31-60
61+
Toplam
Ortalama
Eğitim durumu
Đlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite
Toplam
Ortalama
Ailedeki birey sayısı
Tarımsal deneyim
1-10
11-20
20+
Toplam
Ortalama
Kooperatife Üyelik Durumu
Evet
Hayır
Toplam
n
6
52
3
61
%
9.84
85.24
4.92
100
44.26
n
%
39
63.93
11
18.03
10
16.40
1
1.64
61
100
6.70
n=61 ortalama=4.29 min=2
n
%
11
18.03
20
32.79
30
49.18
61
100
21.88
n
%
39
63.93
22
36.07
61
100
Araştırma kapsamına alınan işletmelerde
arazi dağılımı incelendiğinde
işletmelerin %54.10'unun 1-50 daa aralığında olduğu görülmektedir.Đşletmelerin arazi
tasarruf şekillerine göre dağılımı incelendiğinde ise 1 ile 50 dekar arası arazi
büyüklüğünde işletmelerin %60,97’ sinin mülk arazi olduğu görülmektedir. Kiralanan
arazinin ise % 63,16’sı yine 1 ile 50 dekar arasındadır. 100 dekarın üstünde kiralanan
araziler ise, çok sayıda hayvan varlığına sahip işletmelerin yem bitkileri üretmek
amacıyla kiralanmaktadır. Ortak işlenen araziler ise şeftali, zeytin gibi çok yıllık ürünleri
kapsamaktadır. Đşletmelerin ortalama arazi genişliği ise 65.16 dekardır (Çizelge 2).
Çizelge 2. Arazi Dağılımı ile Arazi Tasarruf Şekillerine Göre Dağılımı
Arazi Dağılımı
n
%
1-50 daa
33
54.10
51-100 daa 17
27.87
100+ daa
11
18.03
Toplam
61
100.00
Mülk Arazi Kiralanan Arazi Ortak Đşlenen Arazi
n %
n
%
n
%
25
60.97
24
63.16
2
40
12
29.27
11
28.95
3
60
4
9.76
3
7.89
0
0
41 100.00
38
100.00
5
100.00
Đşletmelerde tarımsal üretimden elde ettikleri gelirin dağılımı incelendiğinde elde
ettiği gelirin %76 ila %100 ‘ünü bitkisel üretimden sağlayan üretici sayısı 17 (%27.87)
iken, hayvansal üretimden sağlayan üretici sayısı ise 23 (% 36.07) ’tür. Araştırma
yöresinde elde edilen tarımsal gelir genel olarak hayvancılıktan sağlanmaktadır (Çizelge
3).
Çizelge 3.Đncelenen Đşletmelerde Tarımsal Üretimden Elde Edilen Gelirin Dağılımı
n
0 - %25
%26 - %50
%51 - %75
%76 - %100
Toplam
Bitkisel Üretim
%
23
37,70
19
31,15
2
3,28
17
27,87
61
100
Hayvansal Üretim
N
%
16
26,23
10
16,39
13
21,31
22
36,07
61
100
Đncelenen işletmelerde ekiliş alanı içerisinde en fazla payı buğday, arpa, karpuz,
silajlık mısırın aldığı görülmektedir. Đşletmelerde yer verilen diğer ürünler; börülce,
fasulye, kabak, hıyar, taze soğan, patlıcan, şalgam, çavdar, dane mısır, fiğ şeklindedir.
91
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Ayrıca işletmelerde zeytin, şeftali gibi çok yıllık ürünlere az da olsa yer verildiği
görülmektedir. Genel olarak incelendiğinde küçük işletme arazisine sahip işletmelerin
sebze üretimine ağırlık verdiği görülürken, arazi genişliği arttıkça yem bitkilerinin
üretimine ağırlık verildiği görülmektedir (Çizelge 4).
Çizelge 4.Đşletmelerde Üretim Deseni
Ürünler
Mısır silajlık*
Buğday
Mısır silajlık
Arpa
Karpuz
Patates
Biber
Yonca
Yulaf
Domates
Dane mısır*
Kavun
Domates (salçalık)
Diğer Ürünler
Toplam
n
27
36
18
21
35
7
16
4
6
10
1
9
2
38
230
%
11.74
15.65
7.83
9.13
15.22
3.04
6.96
1.74
2.61
4.35
0.43
3.91
0.87
16.52
100.00
Toplam
1374
856
622
595
466
359
150
137
90
78
70
69
58
289
5213
%
26.36
16.42
11.93
11.41
8.94
6.89
2.88
2.63
1.73
1.50
1.34
1.32
1.11
5.54
100.00
*Đkinci Ürün
3.2.
Đncelenen Đşletmelerde Üretim Deseni Belirleme Kararlarını Etkileyen
Faktörler
Đncelenen işletmelerde üretim deseni belirleme kararlarını etkileyen faktörler
bulanık eşli karşılaştırma yöntemi ve tobit analizinden yararlanılarak saptanmıştır. Buna
göre üreticilerin hangi ürünü yetiştireceğine ve seçtiği ürünü kaç dekar alanda
yetiştireceğine karar verirken dikkate aldığı faktörler incelenmiştir. Bulanık eşli
karşılaştırma yöntemi ile elde edilen sonuçlara ilişkin bilgiler Çizelge 5 ve Çizelge 6'da
verilmiştir.
Üreticilerin hangi ürünü yetiştireceklerine karar verirken; ürünün 5-10 yıldır iyi
fiyat ettiğini, düşük maliyetli olmasını, önceki yıl iyi fiyat etmiş olmasını, geçmiş yıllarda
yetiştirmiş olmasını, kolay pazarlanabilir olmasını ve diğer çiftçiler tarafından/çevrede
yetiştiriliyor olmasını dikkate aldığı varsayılmıştır. Buna göre üreticiler sırasıyla; 5-10
yıldır iyi fiyat etmesine, düşük maliyetli olmasına, önceki yıl iyi fiyat etmiş olmasına,
geçmiş yıllarda yetiştirmiş olmasını, kolay pazarlanabilir olmasına ve diğer çiftçiler
tarafından/çevrede yetiştiriliyor olmasına dikkat etmektedirler. Friedman testine göre
üreticilerin grupları ayırt ettikleri saptanmıştır. Kendall's W testine göre ise üreticilerin
arasındaki uyumun zayıf olduğu belirlenmiştir (Çizelge 5).
Çizelge 5. Bulanık Eşli Karşılaştırma Yöntemiyle Elde Edilen Üreticilerin Yetiştirecekleri
Bitkisel Ürün Seçiminde Dikkate Aldıkları Faktörlerin Ağırlıkları*
Faktörler
Geçmiş yıllarda yetiştirmiş olması
Diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olması
Geçen yıl iyi fiyat vermesi
5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olması
Düşük maliyetli olması
Kolay pazarlanabilir olması
*Friedman testi p=0.00,X2=85.177
Kendall's W =0.279
Ağırlıklar
0.4215
0.1612
0.4546
0.5839
0.4749
0.3740
St.sapma
0.3118
0.1709
0.1809
0.2202
0.1747
0.1691
Min
0.0000
0.0000
0.0791
0.1705
0.0000
0.0879
Max
1.0000
0.5877
1.0000
1.0000
0.9106
1.0000
Üreticiler bir bitkisel ürünü kaç dekar yetiştireceklerine karar verirken; ürünü
daha önceki yıllarda kaç dekar alanda yetiştirdiğini, elindeki sermayeyi, pazarlamayı ve
arazi yapısının uygunluğunu dikkate aldıkları varsayılmıştır. Buna göre sırasıyla; arazi
yapısının uygunluğunu, elindeki sermayeyi, daha önceki yıllarda kaç dekar yetiştirdiğini,
92
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
pazarlama durumunu dikkate almaktadırlar. Friedman testine göre üreticilerin grupları
ayırt ettikleri saptanmıştır. Kendall's W testine göre ise üreticilerin arasındaki uyumun
zayıf olduğu belirlenmiştir (Çizelge 6).
Çizelge 6. Bulanık Eşli Karşılaştırma Yöntemiyle Elde Edilen Üreticilerin Bitkisel Ürünü Kaç
Dekar Yetiştireceklerinin Seçiminde Dikkate Aldıkları Faktörlerin Ağırlıkları*
Faktörler
Daha önceki yıllarda ne kadar alanda yetiştirdiğinize
bakarsınız
Elinizdeki sermayeyi dikkate alırsınız
Pazarlayabileceğiniz kadar üretimi ne kadar alandan
elde edeceğinizi düşünürsünüz
Arazi yapısının uygunluğuna bakarsınız
Ağırlıklar
0.2939
St.sapma
0.2224
Min
0.0000
Max
0.9184
0.5052
0.2833
0.2721
0.2144
0.0000
0.0000
1.0000
1.0000
0.6265
0.2623
0.1340
1.0000
*Friedman testi p=0.00,X2=44.824
Kendall's W =0.245
Üretim deseni kararlarını etkileyen faktörlerin saptanması için çalışmada
kullanılan değişkenler ve açıklamaları Çizelge 7'de görülmektedir.
Çizelge 7.Değişken tanımlamaları
Değişken adı
GECMĐS
DIGCIF
GECYILF
YIL510F
DUSMAL
PAZAR
ONCYIL
SERMAYE
PZRLAMA
ARAZĐ
ARAZIB
YAS
EGITIM
DENEYIM
BIREY
ATARBIR
TDGELIR
KOOP
MESBIR
GAZETE
TV
YAYIN
BITURYUZ
HAYURYUZ
TTAHLIL
GUBILKUL
Açıklama
Geçmiş yıllarda yetiştirmiş olması
Diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olması
Geçen yıl iyi fiyat vermesi
5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olması
Düşük maliyetli olması
Kolay pazarlanabilir olması
Daha önceki yıllarda ne kadar alanda yetiştirdiğinize bakarsınız
Elinizdeki sermayeyi dikkate alırsınız
Pazarlayabileceğiniz kadar üretimi ne kadar alandan elde edeceği
Arazi yapısının uygunluğu(büyüklük, parçalılık, toprak özellikleri, vb.)
Arazi büyüklüğü(da)
Üreticinin yaşı
Üreticinin eğitim düzeyi
Üreticinin tarımsal deneyimi
Ailedeki birey sayısı
Ailede tarımda çalışan birey sayısı
Tarım dışı geliriniz var mı?
Kooperatif faaliyetlerine aktif olarakkatılıyor musunuz?
Meslek birliğine kayıtlı mısınız?
Düzenli olarak gazete okur musunuz?
Düzenli olarak tarım ile ilgili TV programlarını izler misiniz?
Tarım ile ilgili basılı yayınları takip eder misiniz?
Tarımdan elde ettiği gelirin bitkisel üretim yüzdesi
Tarımdan elde ettiği gelirin hayvansal üretim yüzdesi
Toprak tahlili yaptırıyor musunuz?
Kimyasal gübre ve ilaç kullanıyor musunuz?
Tobit analizinden elde edilen tahmin sonuçları Çizelge 8 ve Çizelge 9'da yer
almaktadır.
Üreticiler hangi bitkisel ürünü yetiştireceklerine karar verirken geçmiş yıllarda
yetiştirmiş olma faktörüne; meslek birliğine kayıtlı olmayanlar, kimyasal gübre ve ilaç
kullanmayanlar, tarımla ilgili basılı yayınları takip edenler daha çok dikkat etmektedir.
Ailedeki birey sayısı daha fazla olanlar, düzenli olarak gazete okuyanlar, diğer çiftçiler
tarafından/çevrede yetiştiriliyor olmasına daha çok dikkat etmektedir. Meslek birliğine
kayıtlı olanlar diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olmasına daha az dikkat
93
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
etmektedir. Geçen yıl iyi fiyat vermiş olmasına ailedeki birey sayısı fazla olanlar daha
çok, tarımla ilgili yayınları takip edenler daha az dikkat etmektedir. 5-10 yıldır iyi fiyat
ediyor olmasına eğitim düzeyi daha yüksek olanlar, ailede tarımda çalışan birey sayısı
fazla olanlar ile meslek birliğine kayıtlı olanların daha fazla; düzenli olarak gazete
okuyanlar, tarımla ilgili basılı yayınları takip edenler ve toprak tahlili yaptıranlar daha az
dikkat etmektedir. Meslek birliğine kayıtlı olanlar düşük maliyetli olmasına daha çok
dikkat etmektedir. Düzenli olarak gazete okuyanlar ve toprak tahlili yaptıranlar kolay
pazarlanabilir olmasına daha fazla, ailedeki birey sayısı fazla olanlar daha az dikkat
etmektedir (Çizelge 8).
Çizelge 8. Üreticilerin Yetiştirecekleri Ürün Seçimine Đlişkin Tobit Analizi Sonuçları
Değişkenler
Bağımlı
Değişken:
GECMĐS
Bağımlı
Değişken:
DIGCIF
Bağımlı
Değişken:
GECYILF
Katsayılar
Katsayılar
Katsayılar
SABĐT
.68116394
-.24621610
.36284541
ARAZIB
-.00037510
-.00020015
-.189523E-05
YAS
.00242991
.00525772
-.00255978
EGITIM
.01898386
-.00569643
.02816094
DENEYIM
.00019234
.00092821
-.00120703
BIREY
-.04063139
.03906510*
.03856480*
ATARBIR
.02039261
.00061618
-.02303981
TDGELIR
-.07589841
-.00626728
.07012398
KOOP
-.05087610
-.01070016
.04790622
MESBIR
-.10645388** -.02871013
GAZETE
.01170655
.11083761**
-.00082766
TV
.01306323
-.02379140
.08738089
YAYIN
.35694032*** .09226054
-.14317985**
BITURYUZ
-.850171E-04
-.692716E-04 -.451455E-04
HAYURYUZ
-.718910E-04
-.287816E-04 .389188E-04
TTAHLIL
-.16643154
-.03885299
-.05191640
GUBILKUL
-.17953815*
-.04297854
.03933593
* α=0.10 için önemli, ** α=0.05 için önemli, *** α=0.01 için önemli
Bağımlı
Değişken:
YIL510F
Bağımlı
Değişken:
DUSMAL
Bağımlı
Değişken:
PAZAR
Katsayılar
.38015015
.00013412
.00046117
.06392924*
-.00402839
.01120518
.04683996*
.00082908
.01220108
.14995618***
-.11638731*
.02328088
.230647E-04
.441542E-04
-.19260848**
.08348175
Katsayılar
.37084058
.625531E-04
.00055697
-.02623735
-.00083277
-.00894481
.00644855
-.01680544
-.01488048
.12702842**
.03977569
-.00430525
-.08817253
.372973E-04
.269792E-04
.11247040
.09481949
Katsayılar
.58370965
.994625E-04
-.00230831
-.04829616
.00267435
-.03026498
.05284513
-.03514623
.06905213
.08388282*
-.01818991
.01797843
-.306546E-.245204E.13505077**
.02060076
Çizelge 9.Üreticilerin Bitkisel Ürünü Kaç Dekar Yetiştireceklerine Đlişkin Tobit Analizi
Sonuçları
Bağımlı
Bağımlı
Bağımlı
Değişken:
Değişken:
Değişken:
ONCYIL
SERMAYE
PZRLAMA
Katsayılar
Katsayılar
Katsayılar
SABĐT
.12060522
1.04087237
.06645149
ARAZIB
-.341061E-04
.00034082
.00093729**
YAS
.00220240
-.00028139
.00472664
EGITIM
.03312390
-.08138978
.00571434
DENEYIM
-.00353934
.00075617
-.00779036*
BIREY
.00214097
.02912119
-.03962803*
ATARBIR
-.01300384
-.03959096
.03621648
TDGELIR
.03194411
-.06561162
.04660798
KOOP
.05604656
-.07047257
.03782335
MESBIR
.03879297
-.11448614
.02968904
GAZETE
.09649088
-.09632112
.00830386
TV
-.13503958**
-.04144986
.05553814
YAYIN
-.02303052
.00223660
.07466337
BITURYUZ
-.00019973***
.00019973**
.00015085**
HAYURYUZ
.00019083***
.348126E-04
-.00011408*
TTAHLIL
.08792095
.00765947
-.03005168
GUBILKUL
.04833601
-.20703657**
.09462349
* α=0.10 için önemli, ** α=0.05 için önemli, *** α=0.01 için önemli
Değişkenler
Bağımlı
Değişken:
ARAZĐ
Katsayılar
.62699091
-.00066625
-.00735546
.06620940
00949552
-.00404235
.00026964
.05868276
-.06405885
.08359440
-.00841104
.07800336
-.07782499
-.943415E-04
-.293288E-04
-.05566541
.01553717
Ankete katılan üreticiler bir bitkisel ürünü kaç dekar yetiştireceklerine karar
verirken üreticilerden önceki yıl ne kadar alanda yetiştirdiğine; düzenli olarak tarımla
ilgili tv programlarını izleyenler izlemeyenlere göre daha az, bitkisel üretimden elde ettiği
gelir yüzdesi arttıkça daha az, hayvansal üretimden elde ettiği gelir yüzdesi arttıkça daha
94
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
çok dikkat etmektedir. Bitkisel üretimden elde ettiği gelir yüzdesi daha fazla olanlar
elindeki sermayeye daha çok dikkat etmekte iken kimyasal gübre ve ilaç kullananlar
kullanmayanlara göre daha az dikkat etmektedir. Arazi büyüklüğü ve bitkisel üretimden
elde ettiği gelir yüzdesi fazla olanlar pazarlamaya daha çok dikkat etmektedir. Tarımsal
deneyimi, ailedeki birey sayısı, hayvansal üretimden elde ettiği gelir yüzdesi fazla olanlar
ve toprak tahlili yaptıranlar yaptırmayanlara göre pazarlama faktörünü daha az dikkate
almaktadır. Ankete katılan üreticilerin hepsinin arazi yapısının uygunluğunu dikkate
aldıkları gözlenmiştir (Çizelge 9).
4. SONUÇ
Genel olarak bulgular değerlendirildiğinde üreticilerin hangi bitkisel ürünü
yetiştireceklerine bakarken dikkate aldıkları en önemli faktörün "5-10 yıldır iyi fiyat
ediyor olması"; bir bitkisel ürünü kaç dekar yetiştireceklerine karar verirken ise dikkate
aldıkları en önemli faktörün "Arazi yapısının uygunluğu" olduğu saptanmıştır. Buna göre,
üreticiler ürün deseni belirlerken karar aşamasında ürünün orta vadedeki fiyat durumuna
ve arazilerinin büyüklüğü, toprak yapısı, vb. gibi arazi yapısı ile ilgili faktörleri dikkate
almaktadırlar."5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olması" faktörünü daha fazla dikkate alan
üreticilerin eğitim düzeyi daha yüksek olan, ailede tarımda çalışan birey sayısı daha fazla
olan ve meslek birliğine kayıtlı olan üreticiler oldukları saptanmıştır."Arazi yapısının
uygunluğu" faktörünü tüm üreticilerin aynı oranda dikkate aldıkları saptanmıştır.
Üretim planlamasına dönük tarım politikaları çerçevesinde çiftçilerin önerilen
ürün desenini benimsemeleri, önemli ölçüde gelir kararlılığını hissetmelerine bağlı
olacağı söylenebilir. Çiftçilerin arazi yapısına önem vermeleri, arazi toplulaştırma
çalışmalarının ve buna bağlı olarak toprak verimliliğini artırma çabalarının bu tür tarım
politikalarında daha fazla dikkate alınması gerektiğini göstermektedir.
KAYNAKÇA
Gupta, A.P., Harboe, R., ve Tabucanon, M.T. 2000. Fuzzy multiple-criteria decision
making for crop area planning in Narmada river basin. Agricultural Systems,
63(2000):1-8.
Günden, C. ve Miran, B. 2007. Bulanık eşli karşılaştırma yöntemiyle çiftçilerin amaç
hiyerarşisinin belirlenmesi üzerine bir araştırma. Akdeniz Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi, 20(2):183-191.
Günden, C. ve Miran, B. 2008a. Çiftçilerin temel işletmecilik kararlarının öncelik ve
destek alma açısından analizi. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 5(2):67-80.
Günden, C. ve Miran, B. 2008b. Bölge bazında uygulamaya elverişli esnek üretim
planlarının bulanık doğrusal programlama yöntemiyle elde edilmesi üzerine bir
araştırma. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 45(2):113-124.
Işın, Ş. 2001a. Ege Bölgesinde Seçilmiş Bir Yöredeki Karma Tarım Đşletmelerinde
Üretim Dallarının Seçim Esasları Üzerine Bir Araştırma. TZOB, Yayın No:215,
Ankara.
Işın, Ş. 2001b. Đzmir Đli Tire Đlçesinde Karpuz Üretimi ve Bu Üretim Dalının Tercih
Edilmesi Đle Đlgili Karar Alma Sürecini Etkileyen Faktörler Üzerine Bir
Araştırma. TZOB, Yayın No:216, Ankara.
Kukiettisuk, E. 2007. A study on multi-criteria cropping pattern planning using analytical
hierachy process (AHP): A case study of thung ku la rong hai. The Degree of
Master of Science Faculty of Graduate Studies, Mahidol University.
95
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tarım Đşletmelerinde Stratejik Yönetimin Önemi
Đ. Hakkı ĐNAN1
Çağdaş ĐNAN2
Özet
Strateji çiftçi ya da herhangi bir işletmenin amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek için kullandığı
eylemler paketidir. Strateji çiftçinin pozisyonunu güçlendirmek, müşterileri tatmin etmek,
performans hedeflerini tutturmak ve uzun vadeli hedefleri gerçekleştirmeyi sağlayan faaliyetleri
içerir(Olson, 2004). Stratejisi olan bir çiftçi belirsiz bir dünyada alternatif faaliyetler arasından iyi
seçimler yapma olanağına sahip olur.
Stratejik yönetim stratejinin planlanması, uygulanması, uygulama sonuçlarının kontrol edilmesi ve
koşullar değiştikçe zaman içinde seçilen stratejinin düzenlenmesini kapsayan bir süreçtir. Stratejik
planlama tarım işletmesinin vizyon, misyon, değerler ve amaçlarının belirlenmesini, işletme içi ve
dışı faktörlerin analizini, mevcut ortamda işletme için en iyi stratejinin oluşturulması faaliyetlerini
içerir. Stratejinin uygulanması örgütsel yapıların ve strateji için gerek duyulan yapıların tasarımı,
stratejiyi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan kaynakların sağlanması ve yönetimi ile ilgilidir.
Stratejik kontrol amaç ve hedeflerle gerçekleşen sonuçların karşılaştırılması, işletme ortamının
izlenmesi, örgütsel yapının, uygulanan planın ve hatta amaç ve hedefleri gerçekleştirecek
stratejinin modifikasyonu ile ilgili faaliyetleri kapsar.
Çiftçi; işletme ortamını tanıyarak, nerede ne gibi olayların meydana geldiğini görerek, rekabetçi
piyasalardaki işletmesinin güçlü ve zayıf yönlerini kavrayarak stratejisini oluşturur ve tehditlerden
korunmak için fırsatlardan yararlanmayı ve amaç ve hedeflerini gerçekleştirmeyi sağlayacak bir
pozisyona doğru işletmesini yönlendirir(Olson 2004). Başarılı stratejik yönetim karların geçmişte
ya da halen nerede olduğu ile değil, gelecekte nerede olacağını tahmin ederek tarım işletmesine
pozisyon aldırır.
The Importance of Strategic Management for Farms
Abstract
Strategy is the pattern of actions used by the farmer or any business to accomplish goals and
objectives. Strategy consists of the activities to strengthen the farmer’s position, satisfy customers,
achieve performance targets, and accomplish long term goals(Olson, 2004). Having a strategy
helps the farmer make good choices among alternative courses of action in an uncertain world.
Strategic management consists of planning a strategy, implementing it, controlling the outcomes of
the implementation, and adjusting the chosen strategy over time as conditions change. Strategic
planning involves selecting the vision, mission, values, and objectives of the farm; analyzing the
internal and external environments; and crafting the best strategy for the farm in its current
environment. Strategy implementation involves designing organizational structures and procedures
needed for the strategy and obtaining and directing the resources needed to put the strategy into
action. Strategic control involves designing control systems comparing actual results to goals and
objectives, monitoring the business environment, and modifying the organizational structure,
implementation plan, or even the strategy to meet goals and objectives.
A farmer crafts a strategy by understanding the business environment, seeing where and what is
happening, looking for strengths and weaknesses in both his (her) own farm and in the competition
and then the farmer moves the farm to the best position to take advantage of the opportunities, to
protect it from the threats, and to help accomplish goals and objectives(Olson, 2004). Succesful
strategic management will position the farm, not where the profits were or are, but where they will
be in the future.
1. Strateji ve Stratejik Pozisyon Alma
Stratejik yönetim ve pozisyon alma tarım işletmesinin güçlü ve zayıf yönleri ile
karşılaştığı fırsat ve tehditlerin iyi bilinmesini gerektirir. Bu bildiri, bu konuda işletmeyi
1
2
NKÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 59030 Tekirdağ
NKÜ Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu 59030 Tekirdağ
96
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
uzun vadede başarıya götürecek alternatif stratejik opsiyonların saptanmasında yardımcı
olacak bilgileri içermektedir. Ancak analizden önce strateji ve stratejik pozisyon almanın
ne anlama geldiğini açıklamak yararlı olacaktır.
Strateji, amaç ve hedefleri gerçekleştirmek için çiftçinin ya da işletmenin
kullandığı eylemler paketidir. Bir başka tanımla strateji, tarım işletmecisinin kaynaklarını
ve girişimciliğini nereye odaklayacağı konusunda bir seçim yapmasıdır (Boehlje ve Allen
2004.). Aslında stratejik pozisyon alma tarım işletmesinin pazara giden yolu, müşteri için
işletmenin yarattığı değerdir. Bu seçim işletmenin zaman ve enerjiyi nasıl kullandığı ve
yatırım kararlarını nasıl aldığı ile ilgilidir. Strateji seçimi işletmenin güçlü yönleri ile
piyasa ve çevreden kaynaklanan fırsatlar ve tehditler etrafında şekillenir.
Çiftçiler için strateji seçimi opsiyonları şunlar olabilir: opsiyonlardan birisi
işletmenin düşük maliyetle büyük miktarda ürün üretmesidir. Alternatif opsiyon müşteri
odaklı organik ürünler vb özel ürünler üretimi olabilir. Genel olarak bütün stratejik
opsiyonlar için ortak olan tema müşteri odaklılıktır. Uzun vadede bir işletmenin başarısını
belirleyen temel faktör müşteriler için katma değer yaratmaktır. Bir stratejinin başarılı
olabilmesi için önemli olan müşteri odaklılığı ile ilgili hangi, kim ve nasıl sorularını
yanıtlamaktır. Bu sorular ürünle ilgili geleneksel tarımsal üretim yaklaşımına ait değildir.
Tersine, hedef ürünleri ve hizmetleri satın alan müşteridir. Kim sorusu işletmenin hangi
müşteri segmentine hizmet vereceği ile ilgilenir. Hangi sorusu ürün ve hizmetlerin tatmin
etmeyi amaçladığı müşteri segmentinin ihtiyaç ve isteklerine ilişkindir. Nasıl sorusu ise
müşterilerin ihtiyaç ve isteklerini karşılayan değer yaratan faaliyetleri gerçekleştirmede
kullanılacak operasyonel işlemler ve tekniklerdir.
Sonuç olarak strateji özel ürün ve hizmet piyasalarında temel becerileri
kullanarak müşterilere değer ve tarım işletmesi için rekabet gücü sağlayan entegre ve
koordine edilen eylemler ve faaliyetler dizisidir.
2. Stratejik Yönetim Süreci
Stratejik yönetim süreci üç aşamadan oluşur. Bu aşamalar ve her aşamada yapılacak işler
aşağıda gösterilmiştir(Olson, 2010):
• Stratejik Planlama
Paydaşların tanımlanması
Vizyon, misyon ve hedeflerin geliştirilmesi
Dışsal (çevresel) analiz
Đçsel (bünyesel) analiz
Strateji oluşturma
• Stratejinin Uygulanması
Tarım işletmesi kaynaklarını elde etme ve düzenleme
Kaynakları yönetme
• Stratejik Kontrol
Tarım işletmesi performansının ölçümü ve değerlendirimesi
Đşletme dışındaki olayların izlenmesi
Đhtiyaç duyuldukça eylemlerde düzeltme ve değişiklik yapılması
3. SWOT Analizi ve Strateji
SWOT Analizi strateji geliştirmek için kullanılabilir. Bu amaçla SWOT’un tersi
olan TOWS’dan hareket edilecektir. Şekil 1’deki TOWS matriksi SWOT analizindeki iç
ve dış faktörlerin bir fonksiyonu olarak alternatif stratejileri göstermektedir. Eğer dış
(çevresel) faktörler işletmenin güçlü olduğu alanlarda fırsatlar yaratırsa, o zaman işletme
sahip olduğu güçleri kullanarak fırsatların avantajlarından yararlanmalıdır. Örneğin, bazı
çiftçiler özel ürünlerin üretimi için cazip sözleşme koşullarını pazarlıkla sağlama
becerilerine sahip olabilirler. Bu çiftçiler yetiştirdikleri ürünleri işleyen tesislere yakın bir
konumda olabilirler ve bu da onlara ürünleri için pazar fırsatları yaratır.
97
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Đşletmelerin zayıf olduğu yörelerde fırsatlar varsa ne yapmak gerekir? Böyle bir
durumda izlenecek strateji bu zayıflıkları ortadan kaldıracak stratejiler izlenmelidir.
Örneğin gelişen piyasa talebini dikkate alarak özel ya da kaliteli ürünlerin üretimine
geçebilmek için sözleşmeli tarım ve yeni üretim teknolojileri uygulanabilir. Çevresel ya
da dış faktörlerden kaynaklanan tehditler söz konusu ise bu tehditleri ortadan kaldırmak
için işletmenin güçlü yönlerinden yararlanacak bir strateji uygulanmalıdır. Örneğin düşük
ürün fiyatlarından zarar görmemek için etkin pazarlama ve risk yönetim teknikleri
kullanılablir. Dış tehditlerin olduğu bir ortamda işletme zayıf bir pozisyonda ise bu
tehditlerden kurtulmak için savunmacı stratejiler izlemelidir. Hatta böyle bir durumda
öncelikli pozisyon opsiyonu işletmenin rekabet gücünün zayıf olduğu bir faaliyetten
vazgeçmek olabilir.
Dışsal
Analiz
Fırsatlar
1.
2.
3.
Tehditler
1.
2.
3.
SO Stratejileri
Fırsatları değerlendiren
güçlü yönlerin kullanılması
ST Stratejileri
Zayıflıkları ortadan kaldırarak
fırsatların değerlendirilmesi
WO Stratejileri
Tehditlerden kurtulmak için
güçlü yönlerin kullanılması
WT Stratejileri
Zayıflıkları
minimize etmek
ve
tehditlerden kaçınmak için
Savunma stratejilerinin kullanılması
Đçsel Analiz
Güçlü Yönler
1.
2.
3.
Zayıf Yönler
1.
2.
3.
Kaynak: Boehlje ve Gray, 2004’den derlenmiştir.
Şekil 1. TOWS Matriksi
4. Stratejik Pozisyon Opsiyonları
Tarım işletmelerinin yöneticileri piyasanın değişen koşullarına göre izleyecekleri
temel stratejileri gözden geçirmelidirler. Çok sayıda alternatif strateji opsiyonları olabilir.
4.1. Düşük Maliyet Stratejisi
Düşük maliyetle çalışan işletmeler büyük pazarlara en düşük rekabetci fiyatlarla
standart ürünler ve hizmetler sunarlar. Pazarlama çabalarında önemli olan fiyat olsa da,
bazı işletmeler hizmet de arz ederler. Geniş pazar işletmelerin ürün başına düşen yatırım
maliyetinin azalmasına neden olur. Düşük maliyetler bu işletmelerin agresif fiyat
politikaları izlemelerine olanak sağlar. Teknolojiyi değişik kaynaklardan
sağlayabildiklerinden araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmazlar. Maliyet
minimizasyonu stratejisini uygulayan işletmeler yenilikçi firmaların teknolojilerini daha
erken benimserler.
Düşük maliyet stratejisi uygulamak için önemli olan işletmenin rekabet
avantajıdır. En düşük maliyetli girdileri sağlayan tedarikçilerin bulunması ve rakiplere
karşı tedarikçilerin performansının değerlendirilmesi düşük maliyet stratejisini
uygulamada önemli eylemler olabilir.
Tarım işletmelerinin yöneticileri rakiplerine göre düşük fiyatlarla çalışmada daha
başarılı olmalıdırlar. Alıcıların pazarlık gücünden kaynaklanan fiyat baskılarına
rakiplerinden daha iyi karşı koyabilmeli ya da en azından yumuşatabilmelidir.
Tedarikçilerin pazarlık gücüne ve alıcıların fiyat baskılarına maruz kalmamalı ya da
bunları absorbe edebilmelidirler. Pazara yeni girenlerin tehtidini düşük maliyet etkinliğini
sürekli geliştirerek engelleyebilmelidirler. Müşteri ilişkilerini derinleştirmek için değişik
98
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
teknikler kullanmalı ve ikame ürünlere veya tedarikçilere yönelen müşterileri ikna ederek
müşteri memnuniyetini sağlamalıdır.
4.2. Farklılaşma Stratejisi
Farklılaşma stratejisine odaklanan tarım işletmeleri yöneticileri ulusal ya da
uluslar arası geniş pazarlara düzenli yeni ürünler ve hizmetler sağlarlar. Innovasyona
dayanan farklılaşma kaliteden dolayı ürün fiyatlarının ortalama piyasa fiyatlarından
yüksek olmasına neden olur. Büyük bir pazarın ele geçirilmesi iş hacminin fazla
olmasından dolayı innovasyon maliyetlerini karşılamada kolaylık sağlar ve satılan birim
ürün başına düşen maliyetlerin düşmesine yardımcı olur.
Farklılaşma stratejisine göre tedarik işlemleri daha çok düşük fiyat yerine kalite
ve tedarikçiler için kesin standartlar üzerine odaklanmıştır. Teknoloji açısından en son ve
en iyi araştırma ve geliştirme tekniklerinin uygulanması ve yeni ürünle ilgili
innovasyonlar stratejinin bir parçası olmak durumundadır. Başarılı bir farklılaşma
stratejisi pazarlama ve satış faaliyetleri yönünden alıcılarla kapsamlı kişisel ilişkileri
içermelidir. Burada düşük maliyet stratejisindeki gibi ticari işlemlerle ilgili ilişki
sözkonusu değildir. Farlılaşma stratejisinin başarısı için şunlar dikkate alınmalıdır:
Fiyat duyarlılığını azaltan müşterilerin işletmeye bağlılığını güçlendirerek rakip
firmaların sert rekabetini yumuşatmak mümkündür. Alıcıların pazardaki gücünü azaltmak
için alıcılar için başka daha iyi alternatiflerin olmadığı farklı ve kendine özgü bir ürün ya
da hizmet pazara arzedilir. Girdi fiyat artışlarına göre kapasite kullanarak ya da daha
düşük girdi fiyatları için pazarlık yapabilecek miktarda iş hacmi yaratmak yolu ile
tedarikçilerin pazardaki gücünü azaltmak da bir yöntemdir. Çok kaliteli bir ürün ve
hizmet ve pazarda sadık müşterilerle hakim oyuncu olarak pazara yeni girişlerin
tehditlerini yumuşatmak farklılaşma stratejisinin başarısı için önemlidir. Sürekli
innovasyon ve araştırma ile ürün ve proses geliştirildiğinde ikame ürünlerin pazardaki
potansiyeli azalır.
4.3. Koordinasyon
Koordinatör olarak görev yapan işletmeler tedarikçilerle müşterileri birbirine
bağlayan kendine özgü pazarlama kanalları geliştirirler. Onlar etkinliklerin veya sistem
yaklaşımı ile gıda zincirinin değişik düzeylerinden oluşan farklılaşmış ürünlerin peşinden
giderler. Bu işletmelerin rekabet avantajı tedarikçiler ve müşterilerle olan özel ilişkilerden
ortaya çıkar. Bu yakın işbirliğine dayanan ilişkiler üst düzeyde koordinasyon, paylaşılan
varlıklar, ortak programlara katılım ve yakın iletişim bağlarına dayanmaktadır. Rekabet
gücü bilgi ya da anahtar varlıkların mülkiyeti kanalıyla arz zincirinin kontrolünden
kaynaklanabilir. Bu stratejik oriyantasyon hayvancılık sektöründe yaygın hale gelmiş
olup, gelecekte bitkisel ürün sektöründe de muhtemelen daha çok görülecektir.
4.4. Niş Pazarlar
Niş pazarlara odaklanan işletmeler çok spesifik müşteriler için özel olarak
hazırlanmış çözümler geliştirirler(Boehjle ve Gray, 2004). Belirli müşterileri hedefleme
ürün arzının nispi olarak küçük olduğu bir pazarın dışına çıkmayı zorlaştırır. Öte yandan
çözümler müşteri grubunun ihtiyaçlarını o kadar iyi karşılar ki rakiplerin niş pazara girişi
önlenir. Buradaki müşteri işleyici/ilk aracı ya da nihai kullanıcı olabilir. Bu opsiyonun
özelliği ilişki kurmada yüksek kalitede hizmet arzı ve yoğun çabanın sarfedilmesidir. Bu
stratejik opsiyonu hedefleyen işletmenin farklılaşma, koordinasyon veya bir ölçüde
maliyet minimizasyonu üzerinde durması gerekir.
4.5. Rekabet, Hedef Pazar ve Strateji
Farklı stratejiler farklı temel beceriler ve pazar büyüklükleri için geçerlidir.
Temel beceriler işletmenin başlıca yetenekleri olup, işletmenin rekabet avantajını ortaya
koyarlar. Bu bağlamda üç temel beceriden söz edilebilir:
1.Innovasyon
2.Maliyet minimizasyonu
99
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
3.Koordinasyon
Farklılaşma stratejisinde başarılı olan işletmeler yeni ürün ve hizmetleri düzenli
olarak üretmede rakiplerinden daha iyi durumdadırlar. Sektördeki en son araştırma ve
geliştirme faaliyetlerini izleme ve işletmelerinde uygulama becerisine sahiptirler. Benzer
şekilde maliyet minimizasyonunda başarılı olan işletmelerin ürettikleri büyük miktardaki
ürünler rakiplerinkinden daha ucuzdur. Bu işletmeler bizzat araştırma yapmazlar. Ama
innovasyon sahiplerinin yaptıklarını hızlı bir şekilde kopyalayarak ya da başarılı
innovasyonları satın alarak başarılı olurlar. Maliyet düşürmek onlar için çok önemli olsa
da, eğer yatırımlar maliyetlerde tasarrufa neden olursa yatırım yapmaktan çekinmezler.
Koordinasyona odaklanan işletmeler katma değer yaratan zincirlerin oluşmasını sağlarlar
ve bu zincirlerle tedarikçilerle müşterileri bir araya getirirler. Koordinasyon çeşidi bizzat
koordinatör olarak faaliyette bulunma, ilişkileri kolaylaştırıcı ya da anlaşma sağlayıcı
olarak rol almadan zincirdeki birbiriyle bağlantılı aşamalara mülkiyetine sahip olmaya
kadar değişebilir. Bu şekildeki koordinasyon tedarik ve pazarlamada işletmeye pazarda
rekabet gücü ve tasarruflar sağlar.
Üç temel beceriden herbiri ayrı öneme sahip ise de, işletmelerin tümüne birden
sahip olmak isteyecekleri ve en azından birine ağırlık verecekleri söylenebilir. Öte
yandan bir beceriye odaklanma diğerlerinden vazgeçme sonucu bir bedeli vardır. Örneğin
innovasyon becerisi araştırma ve geliştirmeye büyük harcamalar yapmakla kazanılır.
Maliyet minimizasyonu ise standart proseslerle standart ürünler üreterek gerçekleştirilir.
Bir başka deyişle stratejik oryantasyon işletmenin yaptığı işleri etkiler. Tarım
işletmelerinin yöneticileri işletmenin rekabet avantajını öğrendikleri zaman bu avantajı
faydaya dönüştüren kararlar alabilirler.
Pazar alanı stratejik pozisyon almada ikinci boyutu oluşturur. Đşletmeler geniş
kapsamlı bir pazara ya da dar kapsamlı niş pazarına odaklanabilirler. Dar bir segmentin
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olan bu tür bir odaklanma “customization” terimi ile de
ifade edilmektedir. Đngilizce bir sözcük olan “Customization” bir ürünü veya hizmeti
bireysel ihtiyaçlar veya istekler doğrultusunda özelleştirerek tüketiciye sunmak anlamına
gelmektedir.
Günümüz piyasa ekonomisinde firmaların satışlarını artırmak için
kullandığı yöntemlerden biridir. Bu yöntemi kullanan işletme müşteri ihtiyaçlarına ve
hedef pazardaki rekabetçi ortama bağlı olarak daha önce değinilen üç temel beceriden
herhangi birisini odaklanma ile birleştirebilir. Şekil 2’de dört stratejik opsiyon temel
beceri ve pazar büyüklüğünün bir fonksiyonu olarak gösterilmiştir.
5. Stratejik Pozisyon Alma
Çiftçilerin hangi teknolojileri ve girdileri kullanacakları, bunları nasıl
sağlayacakları, hangi ürünleri üretecekleri, ürünleri ne zaman ve nasıl fiyatlandıracakları
ve işletmeyi nasıl finanse edecekleri konusunda önemli kararlar almaları gerekir. Bunlar
dışında çözümlemeleri gereken pek çok sorun vardır. Đşletmenin odaklanacağı hedefler
nelerdir? Ürünlerin pazarlanmasında çiftçi aynı zamanda işletme yöneticisi olarak görev
alacak mıdır? Gelecekte işletme için hangi fırsatlar doğacaktır? Niş pazarların sayısı ve
önemi artmakta olduğundan organik tarım işletmenin gelecekte bir faaliyeti olacak mıdır?
Tarımdaki hızlı değişimler çiftçilerin uyguladıkları tarımsal üretim tipini yeniden
değerlendirmelerini gerektirmektedir. Stratejik pozisyon alma konusundaki yetenekler
bilinmeyen işletme fırsatlarını keşfetmede ve talep edilen bir ürünü üretmek için yöntem
geliştirmede yardımcı olabilir. Stratejik başarı göstergeleri işletme yöneticilerinin
işletmenin asıl güçlü yönlerini tanımlama yeteğine sahip olmasını, tarımsal üretimdeki
değişimleri biçimlendiren güçleri tanımlamasını ve ortaya çıkan fırsatların avantajlarını
değerlendirebilecek bir pozisyon almayı gerektirir.
Güçlü stratejik pozisyon yeteneklerine sahip yöneticiler işletmenin nasıl bir
vizyona sahip olması gerektiğini bilirler. Onlar işletmeyi bir bütün olarak görürler ve
karşılaştıkları problemleri problemi yaşayan işletme bölümünün sorunu olarak görmezler.
Problemleri tüm işletmenin problemleri olarak görür ve işletme yararına çözerler.
100
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Tarım işletmesi yöneticisinin stratejik pozisyon alma yeteneklerini ölçmede
kullanılabilecek bir ölçek cetveli Çizelge 1’de verilmiştir:
Güçlü stratejik pozisyon alma yetenekleri aşağıda gösterilmiştir (Boehjle ve
Gray, 2004).:
• Yeni fikirlere açık olmak
• Đşletmenin vizyonunu net bir şekilde belirlemek ve zaman içinde geliştirmek
• Đşletmenin toplam performansını geliştirecek yöntemleri sürekli araştırmak
• Fırsatlara odaklanmak
• Tarım işletmesinin güçlü ve zayıf yönlerini tanımlamak
• Uzun dönem perspektifini sağlamak
• Ortaya çıkan yeni pazarların avantajlarını tanımlamak
• Rakiplerin stratejilerini analiz ederek anlamak
• Đşletme dışındaki profesyonellerden danışman olarak yararlanmayı sağlayacak bir
yöntem geliştirmek
Çizelge 1 Tarım işletmesi yöneticisinin stratejik pozisyon alma yetenekleri
Önemine göre değerlendirilecek beceri ve yetenekler Yetersiz Zayıf
Orta Đyi
1
2
3
4
Çok
iyi
5
1.Đşletmenin müşterilerinin kim olduğunu ve hangi
ürün ve hizmetleri istediğini anlamak
2.Tarımsal üretimdeki değişikleri kavrama ve
bunlardan gelir artırma yönünde faydalanma
3.Đşletmenin uzun dönem başarısını etkileyen kritik
faktörlerin tanımlanması
4.Đşletmenin
başarısını
engelleyen
faktörleri
tanımlama ve engeleri ortadan kaldıran çözümler
bulma
5.Đşletmenin güçlü yönlerini en iyi şekilde kullanma
6. Günlük işletme kararlarının uzun vadeli işletme
hedeflerini
gerçekleştirmeye
yapacağı
katkıyı
değerlendirme
7.Fırsatların değerlendirilemeyeceğine değil, nasıl
değerlendirileceğine odaklanma
8.Đşletme faaliyetleri ile ilgili insanların yetenek ve
becerilerini değerlendirme
9.Đşleri daha iyi ve yeni yöntemlerle yapmayı araştırma
10.Yeni pazarları değerlendirme ve onlardan nasıl
yararlanılacağını tanımlama
11.Değişimlere direnme yerine değişimlere uyum
sağlama
12.Đşletmenin sahip olduğu rekabet avantajlarını net bir
biçimde tanımlama
13.Fikirler ve planlar hakkında başkalarının görüşlerini
alma
14.Đşletme organizasyonunun uygun biçimini seçme
15.Tarım işletmesinin uzun vadeli hedefini (vizyon)
geliştirmek için net bir yön belirleme
16.Mükemmel bir işletme imajı yaratma
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
1
2
2
3
3
4
4
5
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
1
2
2
3
3
4
4
5
5
1
2
3
4
5
Kaynak: “Internal Scanning:Managerial Assesment,” Iowa Co-operative Extension Service, 1997.
Hedef Pazar
Geniş
Niş
Temel Beceriler
Maliyet
Koordinasyon
Düşük
liderliği
maliyet
Koordinasyon
Farklılaşma
Farklılaşma
Customization
Kaynak: Boehlje ve Gray, 2004’den derlenmiştir.
101
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil 2 Stratejik Oryantasyonun Toplu Görünümü
6. Sonuç
Gelecekte tarım işletmelerinin başarısı büyük ölçüde stratejik düşünmeye bağlı
olacaktır. Stratejik düşünce süreci işletmenin güçlü ve zayıf yönlerini anlamada bir
kaldıraç görevi görür. Böylece işletme sahip olduğu becerileri ve yetenekleri
tanımlayabilir, dış ortamdan kaynaklanan tehditleri ve fırsatları algılayabilir, tehditlere
karşı savunma stratejileri geliştirebilir ve fırsatları değerlendirebilir.
Đşletmenin içsel kapasitesini ve dış ortamı iyi anlayarak işletme başarılı olabilir
ve başarısını sürdürebilir. Yönetici tarım işletmesinde uygulanabilecek stratejik
opsiyonları analiz edebilir. Düşük maliyet liderliği, farklılaşma, koordinatörlük ya da niş
odaklı customization stratejik pozisyonlarından birisini seçen tarım işletmecisi müşterileri
için değer yaratma kabiliyetini şekillendirecek temel bir rehbere sahip olur. Yarının
çiftçiliği, müşterilerin ihtiyaçlarını anlayan ve uzun dönemde sürdürülebilir rekabet
avantajını düşük maliyet, farklılaşma, koordinasyon ya da customization stratejisi ile ürün
ve hizmet arz ederek müşterileri için değer yaratan bir işletmecilik faaliyeti olacaktır.
Kaynaklar
Anonim, 1997. “Internal Scanning:Managerial Assesment,” Iowa Co-operative Extension
Service, 1997.
Boehljle, M. ve Allen, G. 2004. Stratejik Positioning for The Farm Business: Options and
Analysis Tools, Purdue University, 8 s.
Boehljle, M. ve ark. 200?. Are Your Farm Business Management Skills Ready for the
21st Century?, ID-244, Purdue University, Department of Agricultural
Economics.
2. Olson, K. D. 2004. Farm Management: Principles and Strategies, Iowa State Press,
Ames Iowa,437 s.
3. Olson, K. D. 2010. Economics of Farm Management in a Global Setting, Wiley
Press, 528 s.
4. Richards T. J., Positioning Your Dairy Farm Business for a Profitable Future - A
Western Canadian Perspective,Center for Agribusiness Policy Studies, Arizona
State University, Tempe, AZ,USA, 85287.
102
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Akdeniz Bölgesi’nde Su Ürünleri Avcılığı Yapan Đşletmelerin SosyoEkonomik Analizi*
Kemalettin TAŞDAN1
S. Ahmet ÇELĐKER1 Hasan ARISOY2
ATASEVEN2
Deniz DÖNMEZ1
Umut GÜL1
Alkan DEMĐR1
Yener
Özet
Bu araştırmanın amacı, Akdeniz Bölgesi’nde su ürünleri avcılığı yapan teknelerin/işletmelerin
sosyo-ekonomik yapılarını ortaya koymak ve balıkçılığın ekonomik analizini yapmaktır.
Araştırmada kullanılan veriler, bölgede faaliyet gösteren 140 balıkçı ile yapılan anketlerden elde
edilen birincil verilerden oluşmaktadır. Araştırma sonuçları teknelerin teknik özellikleri,
balıkçıların sosyo-ekonomik özellikleri, ekonomik faaliyet sonuçları ve balıkçıların avcılık
faaliyetine ilişkin düşünce ve beklentileri başlıklarında toplanarak verilmiştir. Araştırma
sonuçlarına göre bölgede balıkçılık ağırlıklı olarak küçük ölçeklidir ve ölçeğe bağlı olarak
teknelerin teknik özelliklerinin yanı sıra gelir vb ekonomik faaliyet sonuçları değişim
göstermektedir. Bölgede balıkçılığın temel sorunlarının ise pazarlama, örgütlenme ve su ürünleri
yönetimi konularında yoğunlaştığı görülmektedir.
Anahtar kelimeler: Su Ürünleri Ekonomisi, Akdeniz Bölgesi, Sosyo-Ekonomik Analiz.
Socıo-Economıc Analysıs Of Fıshıng Enterprıses In The Medıterranean Regıon
Abstract
The purpose of this study to reveal socio-economic structures of fishing boats/enterprises and to do
economic analysis of fishery in the Mediterranean Region. The data used in this research consist of
primary data that derived from surveys that doing with 140 fishermen operating in the region. The
results of the study was given some titles like that technical aspects of boats, socio-economic
characteristics of fishermen, economic activity results and ideas and expectations of fishermen
related to hunting. According to the results of this research, the fishery in this region is mainly
small scale and depending on the scale technical characteristics of the boats as well as economic
activity results like income have varied. In this region, basic problems of fishery have seen
concentrate on marketing, organization and water products management issues.
Keywords: Fisheries Economics, Mediterranean Region, Socio-Economis Analysis.
GĐRĐŞ
Türkiye su ürünleri avcılığı ve yetiştiriciliği açısından oldukça yüksek potansiyeli
bulunan ancak bu potansiyelini yeterince değerlendiremeyen bir ülkedir. Üç tarafının
denizlerle çevrili olmasının yanı sıra iç deniz özelliğindeki Marmara Denizi ile birlikte
çok sayıdaki göl ve nehirleri Türkiye’ye su ürünleri üretiminde önemli avantajlar
sunmaktadır. Bununla birlikte tüketim alışkanlığının yaygın olmaması ve var olan
tüketimin de büyük oranda birkaç balık türü ile sınırlı olması, su ürünleri tüketim
düzeyinin düşüklüğüne neden olmakta, dolayısıyla üretim ve tüketim potansiyeli
yeterince kullanılamamaktadır.
Türkiye’de su ürünleri avcılığı ile ilgili yapılan araştırmaların çoğunluğu tür bazlı
çalışmalar, yetiştiricilik teknikleri ya da olanakları, kirlilik vb konularda yapılan ve
balıkçılık tekniğine ya da sorunlarına ilişkin çalışmalardır. Sektörün ekonomik durumuna
yönelik çalışmalar ise yetersiz düzeydedir. Bu durum sektörün yapısının belirlenmesi ve
izlenmesi, sorunların çözümü ile geleceğe yönelik planlaması açısından önemli bir
eksikliği beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla su ürünleri avcılığının ekonomik yönden
durumunu ortaya koyan çalışmalara ve bu çalışmaların sürekliliğine ihtiyaç vardır. Bu
ihtiyaç göz önüne alınarak bu araştırmanın amacı, Akdeniz Bölgesi’nde su ürünleri
avcılığı yapan teknelerin/işletmelerin sosyo-ekonomik yapılarını ortaya koymak ve
balıkçılığın ekonomik analizini yapmak olarak belirlenmiştir.
1
Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, TKB Kampüsü 1 Nolu Giriş, Eskişehir Yolu 9. Km,
Lodumlu/Ankara
2
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü.
103
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırmada kullanılacak birincil veriler, Türkiye’de detaylı su ürünleri avcılığı
istatistiklerinin bulunmayışı ve su ürünleri avcılığı yapanlar tarafından detaylı muhasebe
kayıtlarının tutulmaması, dolayısıyla ihtiyaç duyulan verilerin topluca elde edilememesi
gibi nedenlerden dolayı su ürünleri avcılığı yapanlarla yüz yüze görüşme yolu ile
uygulanan anketler ile elde edilmiştir.
Anket uygulaması av sezonunun sona erdiği, sezona ait bilgilerin en kolay ve
güvenilir şekilde alınabileceği Mayıs 2009 döneminde ve araştırma alanı içerisindeki 5
ilde (Hatay, Adana, Mersin, Antalya, Muğla –Fethiye) bulunan 15 balıkçı barınağında
yürütülmüştür.
Çalışma alanında su ürünleri avcılığı yapan ve Koruma ve Kontrol Genel
Müdürlüğü (KKGM) kayıtlarında yer alan tekneler araştırmanın ana kitlesini
oluşturmaktadır. Bu ana kitleden, tekne boyları dikkate alınarak tabakalı örnekleme
yöntemi (Neyman Paylaştırması) ile anket uygulanacak olan toplam örnek sayısı
belirlenmiştir. Daha sonra toplam örnek sayısı tekne varlığına göre iller arasında oransal
olarak dağıtılarak, her bir ilde uygulanacak olan anket sayısı belirlenmiştir.
KKGM kayıtlarına göre (2009 yılı Şubat-Mart ayı) araştırma bölgesinde bulunan
2.4 bin adet tekneye ait verilerden oluşan ana kitle üzerinden yapılan hesaplamalar
sonucu bölgeyi temsil eden örnek sayısı 140 olarak bulunmuştur. Bununla birlikte veri
problemleri olabileceği düşüncesi toplam 157 anket yapılmış ancak bunlardan örnek
sayısı kadar olanı değerlendirmeye alınmıştır.
Çalışmada avcılık işletmelerinin sosyo-ekonomik analizini yapmak amacıyla yaş,
öğrenim durumu gibi demografik göstergelerin yanı sıra, tekne sermayesi, av araç
gereçleri sermayesi vb sermaye göstergeleri ile saf hasıla, brüt kar, işletme giderleri,
balıkçılık geliri, aile geliri gibi ekonomik göstergeler kullanılmıştır (Hesaplama
yöntemleri ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Taşdan ve ark., 2010)
ARAŞTIRMA BULGULARI
Avcılık Đşletmelerinin Teknik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Araştırma sonuçlarına göre Akdeniz Bölgesi’ndeki balıkçı teknelerinin %88.6’sı
kıyı balıkçılığı yapan teknelerden oluşmaktadır (Çizelge 1). Orta ve büyük ölçekli
balıkçılık tekneleri ise %11.4 paya sahiptir. Bu da bölgedeki balıkçılık faaliyetlerinin
ağırlıklı olarak küçük ölçekli olduğunu göstermektedir.
Bölgede tekne boyları balıkçılık ölçeğine bağlı olarak değişmektedir. Buna göre,
ortalama 9.2 m ortalama tekne boyu kıyı balıkçılığında 7.8 m, en büyük boy grubunda yer
alan gırgırlarda da 26.1 m’dir.
Teknelerde yapım malzemesi olarak ağırlıklı olarak ahşap kullanılmakla birlikte
sacdan ve fiberglastan imal edilmiş tekneler de bulunmaktadır. Ahşap teknelerin toplam
tekne sayısının %93.6’sını, sac teknelerin de %5.7’sini oluşturduğu görülmektedir.
Kıyı balıkçılığı teknelerinde maliyet avantajı nedeniyle ahşap yapım malzemesi
tercih edilmektedir. Nitekim kıyı balıkçılığı teknelerinin %99.2’si ahşaptır. Orta ve büyük
ölçekli teknelerde ise yüksek miktardaki av ve taşıma kapasitesi nedeniyle sac yapım
malzemesi tercih edilmektedir. Bu gruptaki teknelerin yarısı sacdan imal edilmişken,
gırgırların %80’i sacdır.
Teknelerin sahip olduğu motor gücü avcılığın ölçeğine bağlıdır ve bu ölçek
arttıkça teknenin kendi ağırlığının yanı sıra avlanma ve taşıma kapasitesine bağlı olarak
motor gücü de artmaktadır. Bununla birlikte bölgede araştırmaya dahil olanlar arasında
1’den fazla motora sahip tekneler de bulunmaktadır. Ancak bunların sayısı sadece 7’dir
ve tamamı gırgır ile trollerden oluşmaktadır. Tek motorlu teknelerde ortalama motor gücü
36.6 BG ile 391.3 arasında değişirken, en düşük motor gücü kıyı balıkçılığı teknelerinde
en büyüğü de trollerdedir. 2 motorlu teknelerdeki ortalama motor gücü 676.7 BG (troller)
ile 805 BG (gırgırlar) arasındadır. 4 motorlu 1 adet gırgırda ise 1,220 BG güç
bulunmaktadır.
104
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Akdeniz Bölgesi’nde teknelerin yaklaşık %79’u balıkçının kendisine ait iken,
%21 kadarı ortaklık, %1’den azı da kira ile işletilmektedir. Ortakçılıkla işletilen tekneler
orta ve büyük ölçekli teknelerde yoğunlaşmaktadır. Bu gruptaki teknelerin satın alma ve
işletme maliyetlerinin yüksekliği ortaklığı cazip hale getirmektedir.
Bölgedeki avlanma filosunun önemli bölümü orta yaş ve üzerindeki teknelerden
oluşmaktadır. Teknelerin ortalama yaşı 18 iken, en genç tekneler 13.8 yaş ile gırgırlarda,
en yaşlı tekneler de 23.3 yaş ile trollerdedir. Kıyı balıkçılığında ise ortalama yaş 17.7’dir.
Teknelerin ortalama ömürlerinin 30 yıl olduğu göz önüne alındığında, mevcut avlanma
filosunun yaşı konusunda önemli bir problem yok gibi görünmektedir. Ancak teknelerin
sadece %10’unun 10 yaşın altında ve bunun da %80’inin 5 yaşın üstünde olduğu göz
önüne alındığında filo yenilenme hızının düşük olduğu söylenebilir. Bu da mevcut
durumda değilse bile gelecekte filodaki yaşlı teknelerin oranının artabileceğini
göstermektedir.
Avcılık faaliyetleri zor işler olup balıkçıların çoğunluğu tayfa çalıştırırken, kıyı
balıkçılarının yarıya yakınında tayfa çalışmamaktadır. Bu teknelerdeki avcılığın küçük
ölçekli olması tayfa ihtiyacını azaltırken, orta ve büyük ölçekli teknelerdeki avlanma
kapasitesi bu ihtiyacı önemli derecede artırmaktadır. Buna bağlı olarak kıyı balıkçılığında
1.6 kişi olan tekne başına ortalama tayfa sayısı (sadece tayfa kullananlara göre) trollerde
3.8 kişiye, gırgırlarda da 15 kişi’ye yükselmektedir.
Balıkçıların avlanma faaliyetlerinde kullandıkları alet ve ekipmanlar da avlanma
ölçeğine göre değişmekte ve ölçek arttıkça teknoloji kullanımı da artmaktadır. Kıyı
balıkçılığında en fazla kullanılan alet ekipmanların iskandil ve eco-sounder, orta ve
büyük ölçekli balıkçılıktakilerin ise akıntı ölçer, GPS, jeneratör, radar ve sonar olması bu
durumu ortaya koymaktadır. Ağ ve diğer av araçlarında ise isimleri ortak da olsa avlanma
ölçeği arttıkça bu araçların niteliği ve kapasitesi değişmektedir. Diğer yandan ağ ve diğer
av araçları herhangi bir balığın adı ile anılmakla birlikte birden fazla balığın
avlanmasında kullanılabilmektedir. Kıyı balıkçılığında en çok kullanılan av araçları
paraketa, olta ile karides uzatması ve barbunya uzatması iken, trollerde dip trolü ve
paraketa, gırgırlarda da sardalya gırgırı ve istavrit gırgırıdır.
Balıkçıların ortalama yaşı 43.8’dir. Ortalama mesleki tecrübe süresi ise 25.4
yıl’dır. Buna göre balıkçıların mesleğe başlama yaşları 18’dir. Ortalama yaşın yüksekliği
gençlerin balıkçılığı tercih etmediğini göstermektedir. Nitekim araştırma bölgesinde
yapılan görüşmelerde balıkçıların çoğunluğu çocuklarının bu mesleği yapmasını
istemediğini belirtmiş, çocuklarını eğitim veya farklı yollarla başka mesleklere
yönlendirmeye çalıştığını ifade etmiştir.
105
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 1. Avcılık Đşletmelerinin Teknik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Balıkçılık tipi
Kıyı balıkçılığı
Gırgır
Orta ve büyük
ölçekli balıkçılık Trol
Toplam
Genel / Ortalama
Teknelerin
Tekne
Teknelerin Yapım malzemesi (%)
Teknelerin mülkiyeti (%) Teknelerin motor gü
kull. şek. (%) boyları (m) yaşı (yıl)
Ahşap
Sac
Fiberglas Kendisinin Ortak Kira 1 motor
2 motor
88.6
7.8
17.7
99.2
0.8
79.8
19.4
0.8
36.6
3.6
26.1
13.8
20.0
80.0
60.0
40.0
135.0
805.0
7.9
17.9
23.3
63.6
36.4
72.7
27.3
391.3
676.7
11.4
20.5
20.3
50.0
50.0
68.8
31.3
362.8
740.8
100.0
9.2
18.0
93.6
5.7
0.7
78.6
20.7
0.7
Çizelge 1(Devam). Avcılık Đşletmelerinin Teknik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Balıkçıların
Balıkçılık tipi
yaşı (yıl)
Kıyı balıkçılığı
44.0
Gırgır 39.4
Orta ve büyük
Trol
43.6
ölçekli balıkçılık
Toplam 42.3
Genel / Ortalama
43.8
Evli
balıkçı (%)
83.1
80.0
81.8
81.3
82.9
Balıkçıların öğrenim durumu (%)
Okuryazar Đlkokul
Ortaokul
4.8
60.5
21.0
20.0
40.0
81.8
62.5
12.5
4.3
60.7
20.0
Lise
11.3
20.0
18.2
18.8
12.1
Hanehalkı genişliği Mesle
tecrüb
Üniversite (kişi)
2.4
3.8
25.4
20.0
4.4
22.4
3.5
27.3
3.8
25.7
6.3
2.9
3.8
25.4
Çizelge 1(Devam). Avcılık Đşletmelerinin Teknik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Aynı yörede geçen Tayfa
Balıkçılık tipi
süre (yıl)
(kişi)
Kıyı balıkçılığı
20.3
1.6
Gırgır 21.0
15.0
Orta ve büyük
Trol
28.3
3.8
ölçekli balıkçılık
Toplam 26.1
Genel / Ortalama
24.7
2.8
kullanımı Sosyal güvenlik durumu (%)
SSK
Bağ-Kur
Yeşil kart
21.0
18.5
15.3
40.0
20.0
27.3
36.4
9.1
31.3
31.3
6.3
22.1
20.0
14.3
Kaynak: Taşdan ve ark., 2010
Not: Rakamlar desimalli kullanıldığından toplamları tam 100 olmayabilir.
106
Diğer
12.9
20.0
9.1
12.5
12.8
Olmayan
32.3
20.0
18.2
18.8
30.7
Kooperatif
olanlar (%)
58.9
40.0
81.8
68.8
60.0
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Hem ortalama yaş hem de mesleki tecrübe süreleri dikkate alındığında kıyı
balıkçılığı ile orta ve büyük ölçekli balıkçılık arasında önemli farklılıklar olmamakla
birlikte en genç balıkçı grubu gırgırlardadır. Gırgırlar aynı zamanda 22.4 yıl ile en az
mesleki tecrübeye sahip gruptur.
Balıkçılar mesleki tecrübe süreleri uzun olmakla birlikte bu sürenin 24.7 yıl gibi
oldukça büyük bölümünü bulundukları yörede geçirmişlerdir. Bu da bölgede balıkçılığın
yerleşik halk tarafından yapıldığını göstermektedir. Yapılan saha çalışmasında dışarıdan
gelip balıkçılık yapanlara rastlanmamış olması da bunu desteklemektedir.
Araştırma bölgesinde ortalama hane halkı genişliği 3.8 kişidir ve bu rakamın 4.4
kişi olduğu gırgırlar dışındaki gruplarda önemli değişim göstermemektedir. Evli olan
balıkçı oranı %83 iken, bu da gruplar arasında fazla değişim göstermemektedir.
Bölgede balıkçıların büyük bölümünün öğrenim düzeyi yetersizdir. Bunun en
önemli göstergesi %60.7’si ilkokul olmak üzere toplam %80.7’sinin ortaokuldan daha
düşük düzeyde eğitime sahip olmasıdır.
Balıkçıların yaklaşık 1/3’ünün herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna üye
olmadığı ve bu durumun özellikle küçük ölçekli balıkçılıkta yoğunlaştığı görülmektedir.
Bu durum çoğunlukla prim ödeme güçlüğünden kaynaklanmakta olup, balıkçılar
tarafından oldukça önemli bir sorun olarak gündeme getirilmektedir. Sosyal güvencesi
olan balıkçıların büyük bölümü ise SSK veya BAĞ-KUR’a kayıtlıdır. Bunları yeşil kart
ve diğer sosyal güvenlik kurumları/üyelikleri (Tarım BAĞKUR, Tarım SSK vb)
izlemektedir.
Örgütlenme konusunda da bölgede önemli yetersizlikler bulunmaktadır.
Kooperatif üyesi balıkçılar toplam içerisinden %60 pay alırken, kalan %40’ın herhangi
bir örgütlenme içerisinde yer almaması oldukça önemli bir sorundur. Diğer yandan,
kooperatif üyesi olanlar için de alınan hizmetler açısından önemli eksiklikler
bulunmaktadır. Bunların başında kooperatiflerin pazarlama fonksiyonlarının olmaması,
olsa dahi yetersizliği, eğitim hizmetlerinin verilmemesi, temsil gücünün yetersizliği ve
baskı grubu oluşturulamaması sayılabilir. Kooperatiflerin mevcut hizmetleri arasından
balıkçıların en fazla faydalandıkları ise evrak takibi ve barınma hizmetleridir.
Avcılık Đşletmelerinin Ekonomik Faaliyet Sonuçları
Su ürünleri avcılığı ile elde edilen gelir ve yapılan masraflar doğrudan ölçek ile
ilgili olup ölçek artışı bunların da artmasını sağlamaktadır.
Avcılıkta kullanılan teknelerin değerinden oluşan tekne sermayesi ile ağ vb
değerinden oluşan av araç gereçleri sermayesi toplamı ile hesaplanan avlanma sermayesi
ortalama 68.4 bin TL’dir (Çizelge 2). Bunun 50.2 bin TL’si tekne sermayesinden
kaynaklanmaktadır. Avlanma sermayesi 17.3 bin TL ile kıyı balıkçılarında en düşük
seviyesinde iken, 1.2 milyon TL ile gırgırlarda en yüksek seviyesindedir. Bu farklılık
teknelerin ve av araç gereçlerinin değerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, tüm
teknelerde ortak kullanılan ekipman olan eco-sounder’ın ortalama değeri kıyı
balıkçılığında 2 bin TL’nin altında iken, gırgırlarda 7 bin TL’nin üzerine çıkmaktadır.
Ortalama 49.1 bin TL olan işletme masraflarının yaklaşık %78’i değişen
masraflardan oluşmaktadır ve 19 bin TL ile 534.5 bin TL arasında değişmektedir.
Değişen masraflar içerisindeki en önemli unsurlar mazot, tayfa payı ve tamir-bakım
giderleridir.
Mazot %32 ile toplam değişen masraflardaki en önemli masraf kalemidir ve
balıkçılar mazot masraflarından önemli derecede şikayetçidir. Bununla birlikte teknelerde
kullanılan mazot için ÖTV indirimi uygulanmasına rağmen kıyı balıkçılarının oldukça
büyük bölümü bu indirimden yararlanmamaktadır. Yüksek miktarda mazot kullanan orta
ve büyük ölçekli teknelerin ise bu indirimden yararlanma oranı oldukça yüksektir. Masraf
ve bürokratik işlemlerin çokluğu, kıyı balıkçılarının ÖTV indiriminden yararlanma
oranını önemli derecede düşürmektedir.
107
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2. Avcılık Đşletmelerinin Ekonomik Faaliyet Sonuçları (TL)
Avlanma sermayesi
Tekne
Av araç gereçleri
sermayesi
sermayesi
Toplam
Kıyı balıkçılığı
12,736
4,562
17,298
Orta ve büyük Gırgır
850,000
348,000 1,198,000
ölçekli
Trol
109,318
22,227 131,545
balıkçılık
Toplam
340,781
124,031 464,812
Genel / Ortalama
50,227
18,216
68,443
Đşletme masrafları
Balıkçılık tipi
Sabit
Değişen
5,761
13,286
67,109 467,388
25,866 124,835
38,804 231,883
10,856
38,268
Toplam
19,047
534,497
150,701
270,687
49,124
Çizelge 2 (Devam). Avcılık Đşletmelerinin Ekonomik Faaliyet Sonuçları (TL)
Balıkçılık tipi
Kıyı balıkçılığı
Orta ve büyük Gırgır
ölçekli
Trol
balıkçılık
Toplam
Genel / Ortalama
Aile geliri
Brüt
Balıkçılık Balıkçılık Toplam
hasıla(1)
Saf hasıla Brüt kar
dışı gelir
geliri
23,823
4,776
10,537
1,083
9,064 10,147
636,905
102,408
169,517
123,146 123,146
225,033
74,332
100,198
87,034 87,034
353,743
83,056
121,860
98,431 98,431
61,528
12,404
23,260
959
19,134 20,093
Kaynak: Taşdan ve ark., 2010
(1)
Bu araştırmada, Brüt hasıla ve Gayrisaf hasıla eşit çıkmıştır.
Amortismanlar, aile işgücü çalışma karşılığı ve diğer masraflardan oluşan toplam
sabit masraflar ise ortalama 10.9 bin TL’dir. Bunun %62’si de aile bireylerinin teknedeki
çalışmaları karşılığında aldıkları pay ve ücretler toplamından oluşan aile işgücü çalışma
karşılığından oluşmaktadır.
Araştırmaya dahil teknelerde, brüt hasıla 750 TL ile 1,2 milyon TL arasında
değişmektedir ve ortalama 61.5 bin TL’dir. Brüt hasıla ölçek büyüdükçe avlanan balık
miktarındaki artışa bağlı olarak artmaktadır. Örneğin; kıyı balıkçılığında 23,8 bin TL
olan ortalama brüt hasıla gırgırlarda 636,9 bin TL’ye çıkmaktadır.
Saf hasıla da ölçeğe göre artan değerde olup ortalama 12.4 bin TL iken, en
düşüğü kıyı balıkçılığında en yükseği de gırgırlardadır. Kıyı balıkçılığı ile orta ve büyük
ölçekli balıkçılık açısından dikkat çekici olan ise masrafların düşüklüğüne bağlı olarak saf
hasılanın gayrisaf hasılaya (bu araştırmada brüt hasılaya eşit çıkmıştır) oranının kıyı
balıkçılığında daha yüksek olmasıdır. Bu durum, kıyı balıkçılığındaki karlılık oranının
daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ancak bu grupta elde edilen saf hasıla orta ve
büyük ölçekli balıkçılıkta elde edilen saf hasılanın sadece %4.7’si kadardır. Dolayısıyla,
karlılıkta oransal dezavantaja sahip gibi görünmesinde rağmen orta ve büyük ölçekli
balıkçılıkta çok daha yüksek değerde saf hasıla elde edilmektedir. Ortalama 12.4 bin TL
olan brüt karda da aynı durum geçerlidir.
Aile geliri açısından ele alındığında kıyı balıkçılığı dışındaki gruplarda balıkçılık
dışı gelir elde edilmediği görülmektedir. Bununla birlikte bu grupta da ortalama
10.1 bin TL olan aile gelirinin ancak %10 kadarı balıkçılık dışı gelirdir. Bu gelirin
kaynağı ise emeklilik, çiftçilik, işçilik vb dir. Balıkçılık gelirinde de diğer gelir
göstergelerinde olduğu gibi gırgırlar en yüksek değere (123.1 bin TL) sahiptir.
Balıkçıların Avcılık Faaliyetlerine Đlişkin Görüşleri ve Beklentileri
Balıkçıların yaklaşık %86’sı gelecekte av miktarının azalacağını düşünmektedir
ve bu oran kıyı balıkçılığında daha yüksektir. Bu beklentinin temel nedeni ise balıkçılık
tipine göre değişim göstermektedir. Kıyı balıkçıları bu beklentilerinin ana kaynakları
olarak troller başta olmak üzere orta ve büyük ölçekli balıkçılığı gösterirken her iki grup
için deniz kirliliği ve av yasaklarına uyulmaması diğer önemli nedenlerdir. Trollerin
kıyıya yakın avlanabilme olanaklarının fazlalığı ve bölgedeki teknelerin bunu sıklıkla
yaptığı, böylece deniz tabanı ve yumurtlama alanlarına zarar verdiği yönündeki bilgiler
108
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
konu hakkında gerekli önlemlerinin zaman geçirilmeden alınması gerektiğini ortaya
koymaktadır.
Balıkçılara göre balık kaynakları sınırsız değildir ve av miktarının bir şekilde
sınırlandırılması gerekmektedir. Bu amaçla uygulanabilir gördükleri en önemli önerileri
ise şunlardır, ava çıkılan gün sayısını azaltmak, avcıların sayısını azaltmak, bir seferde
tutulan av miktarını sınırlandırmak diğer bir deyişle kota uygulamasına geçmek ve tekne
büyüklüklerini sınırlamaktır. Bunlara ek olarak bazı balıkçılar bölgesel olarak bazı
durumlarda 1-2 yıla kadar uzayabilecek ava kapatma uygulamasını dahi kabul
edebilmektedir. Tüm bunlar etkili olabilecek ve bürokratik olarak kolay uygulanabilecek
yöntemler olmakla birlikte ekonomik ve sosyal etkileri nedeniyle üzerinde çok yönlü
çalışılması gereken konulardır. Diğer yandan, bu uygulamaları yapmak önemli olduğu
kadar bunların kontrolü de üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur.
Meslek seçimlerinden memnun olmamalarına ve çocuklarını da başka mesleklere
yönlendirmelerine rağmen balıkçıların yarıdan fazlası bu mesleği bırakma konusunda
isteksizdirler. Bunun iki temel nedeni bulunmaktadır. Bunlardan birincisi balıkçılar için
mesleklerinin ekonomik bir faaliyet olmaktan çok yaşam biçimi haline dönüşmüş olması
diğeri de alternatiflerinin olmayışıdır.
Turizm işletmelerine ilişkin balıkçı görüşleri daha çok etkisiz ya da olumlu
etkileri oldukları yönündedir. Balık çiftliklerinin ise olumsuz etkileri olduğu
belirtilmektedir. Turizmin pazar genişlemesi yaratma etkisi balıkçılar tarafından olumlu
olarak görülürken, balık çiftliklerinin fiyat düşürme etkileri olumsuz görülmektedir.
Doğu Akdeniz’e özel olarak balıkçılar tarafından olumsuz etkisi olduğu ifade
edilen en önemli faktör ise boru hatları ve elektrik santralleri ile yapılan enerji amaçlı
yatırımlardır. Bu tesisler ekonomik açıdan oldukça önemli ve büyük ölçekli yatırımlar
iken, yüksek güçteki ışıklandırmaları, soğutma suyunu denizden çekmeleri, bulundukları
bölgelerde oluşturulan güvenlik alanları gibi nedenlerle bölgedeki balıkçılık faaliyetlerini
ve deniz yaşamını önemli ölçüde etkilemektedirler. Dolayısıyla bu tip yatırımların
bölgede yürütülen balıkçılık faaliyetlerini en az etkileyecek şekilde yapılması oldukça
önemlidir.
DEĞERLENDĐRME VE SONUÇ
Akdeniz Bölgesi, Türkiye su ürünleri (deniz) avcılığında en düşük paya sahip
bölge iken, tür çeşitliliği ve yumurtlama alanları içerisindeki yeri ile oldukça önemlidir.
Dolayısıyla bölgedeki avcılık faaliyetlerinin hem teknik hem de ekonomik yönden
incelenmesi, balıkçılığın sosyo-ekonomik yapısının ortaya konulması önemlidir. Bu
araştırma ile hem bu konuda katkı sağlanmaya hem de karar alıcılara etkin politika
uygulamalarına yönelim konusunda yardımcı, destekleyici veriler sunulmaya çalışılmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre bölgedeki su ürünleri avcılığına yön verebilecek ve
gelişimini sağlayabilecek öneriler şunlardır:
Destekleme ve politika; kıyı balıkçılığı ile orta ve büyük ölçekli balıkçılık
arasındaki rekabette kıyı balıkçıları ölçek küçüklüğünden dolayı önemli ölçüde
dezavantaja sahiptir. Dolayısıyla öncelikle bu grubun rekabet gücünü artırıcı önlemlerin
alınması ya da destek ve teşviklerin bu durum göz önüne alınarak belirlenmesi gereklidir.
Avlanma sahalarının ve yumurtlama alanlarının korunması/genişletilmesi;
balıkçılar sanayi tesisleri ve turizm gibi faktörlerin yanı sıra orta ve büyük ölçekli
teknelerin kıyıya yakın avlanması nedeniyle balık ve diğer deniz canlılarının yumurtlama
alanlarının önemli derecede zarar gördüğünü belirtmişlerdir. Dolayısıyla bu alanlarda
ıslah çalışmalarının yapılması gereklidir. Örneğin; bazı ülkelerde olduğu gibi beton
bloklardan oluşan suni kayalıklar yaratma ya da uygun yöntemlerle paslanma sorunu
ortadan kaldırılan taşıma araçları gibi büyük metal yığınlarının denize atılması bu amaçla
kullanılabilecek etkin yollardır. Bu önlemler avlanma sahalarını genişletebileceği ya da
koruyabileceği gibi mevcut ya da konulabilecek yeni yasaklama vb kuralların yeterli
düzeyde kontrolü de oldukça önemlidir.
109
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Yer ve zaman yasaklarının uygulama şeklinin değişimi; balıkçılar bugünkü hali
ile yer ve zaman yasaklarının olumlu olduğunu düşünmektedir. Bununla birlikte, bu
yasakların uygulama şeklinin değiştirilmesinin etkilerini artırabileceğini ifade etmişlerdir.
Örgütlenme; tarım sektörünün genelinde olduğu gibi su ürünleri sektöründe de
örgütlenme istenen düzeyde değildir. Oysa güçlü örgütlenmelerin oluşturulabilmesi,
temsil kabiliyeti yüksek baskı gruplarının oluşturulmasını sağlayabilir. Ayrıca bu tip
örgütler balıkçıların her türlü sorunlarını çözmede etkili olabileceği gibi, kurabilecekleri
pazarlama organizasyonları/kurumları ile hem kendi gelir kaynaklarını artırabilir hem de
üyelerinin gelir seviyesini yükseltebilirler.
Pazarlama; balıkçıların önemli bölümü özellikle de küçük ölçekli olanları kredi
kullanamadığından tüccarlardan borç almakta ve aynı zamanda bu balıkçıların avladığı
balıkların alıcısı da olan bu tüccarlara iki taraflı olarak bağımlı hale gelmektedir. Bu
sorunun ortadan kaldırılabilmesinde özellikle balıkçı kooperatifleri tarafından oluşturulan
pazarlama organizasyonları/kurumları oldukça etkili olabilir. Bu amaçla kullanılabilecek
en etkin organizasyonlar ya da kurumlar balık mezatlarıdır.
Su ürünleri yönetimi; daha etkin bir sektör yönetimi için öncelikle yetkilerin
Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı genel müdürlük düzeyindeki merkezi bir kurumda
toplanması gereklidir. Ayrıca uzun süredir üzerinde durulan stok belirleme çalışmalarının
sonuçlandırılması, avın karaya çıkış noktalarının belirlenmesi ile bu noktalardaki kontrol
merkezlerinin kurulması gereklidir. Sektörün tüm bileşenlerinin merkezi ortak bir
veritabanı ile kayıt altına alınması da sektörün izlenebilirliği ve planlaması açısından
oldukça önemlidir.
Sosyal güvenlik; kıyı balıkçıları başta olmak üzere bölgede balıkçılık yapanların
1/3’ü sosyal güvenlikten yoksundur. Bu durumun giderilmesi için tarım kesimine yönelik
SSK ve BAĞKUR imkanları gibi su ürünleri sektörüne özel sosyal güvenlikten
yararlanma koşullarının oluşturulması oldukça önemlidir.
KAYNAKLAR
TAŞDAN, K., ÇELĐKER, S.A., ARISOY, H., ATASEVEN, Y., DÖNMEZ, D., GÜL, U.,
DEMĐR, A., 2010. Akdeniz Bölgesi’nde Su Ürünleri Avcılığı Yapan Đşletmelerin
Sosyo-Ekonomik Analizi, TEAE Yayın No:179, 120 s., Ankara.
110
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal Sistem Yönetimi Ve Tarımsal Đşletmeciliğin Bileşenleri;
Kavram Ve Kuramlar
Kenan PEKER 1
Bahattin ÇETĐN 2
Özet
Tarımsal üretim işletmeciliği ile ilgili olarak Tarımsal Đşletmecilik (Agricultural Management) ve
Çiftlik Yönetimi (Farm Management) kavramları yanında özellikle son yıllarda Agribusiness
(Tarımsal Đşler) kavramı kullanılmaktadır. Değişim ve gelişim süreci zamanla “Đşletme Sistemi”
veya Đşletmenin Entegre Yönetimi kavramını ortaya çıkmaktadır. Tarımsal Sistem Yönetimi
yaklaşımıyla düşünüldüğünde işletmelerin kaynak tedariki ile başlayan fonksiyonları bir birini
tamamlayan zincir (üretim, pazarlama, Ar-Ge, Yayım vb.) faaliyetleri oluşturmakta ve dışa
bağımlı olmayan tarımsal döngüye dönüşmektedir. Bu durum tarımsal işlerde Tarımsal Sistem
Đşletmeciliği veya Entegre Tarım Đşi Đşletmeciliği (Agribusiness Management) anlayışını ortaya
çıkarmaktadır. Böyle bir yaklaşımla tarımı yöneten ABD’nin Tarım Ekonomisi Bölümlerinin
çoğunda “Agribusiness” ifadesi bölüm adlarında da yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı
“Tarımsal Döngünün Oluşturulması ve Tarımsal Sistemin Geliştirilmesi bakımından Agribusiness
yaklaşımını tartışmaktır. Bu nedenle literatür çalışmalarıyla Agribusiness ve Tarımsal Sistem
Yönetimi için kavram ve kuramlar açıklanmış ve işletmeciliğin sadece tedarik fonksiyonundan bir
örnek ile detaylandırılmıştır. Böylece Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi için farkındalık
oluşturulması, konuyla ilgili araştırmaların yaygınlaştırılması, sistemin geliştirilmesi ve bölgesel
kalkınmada uygulanması gibi konularda çıktılar ve/veya çarpan etkiler beklenmektedir.
Anahtar kelimeler; Tarımsal Đşletmecilik, Tarımsal Đş, Tarımsal Sistem Yönetimi,
Theory And Concept Of “Agribusiness” With Respect Of Agricultural
System Management
Abstract
The use of “Agribusiness” term has been disseminated in last decades where Agricultural
Management and Farm Management were common terms in Agricultural Economics. The
scientific change and development stages brought Agricultural System Management or Integrated
Management System too. The resources procurement, production, marketing, accounting, human
resources, public relation, research, and outreach are the function of Agricultural System
Management where structure has in depended Agricultural Cycle that creates Agribusiness
Management and carried Agribusiness into Agricultural Economic Departments’ name, especially
in United State of America. The objective of the study is to explain in detail Agribusiness
approach where Agricultural Cycle occur and Agricultural System Develop. For this purpose,
Agribusiness and Agricultural System Management theories, concepts and its application were
comprehensive studied as the objective. Multiple effects of the study may to create awareness,
develop, and have applications of Agribusiness and Agricultural System Management where is
State of Art for Management.
Key words; Agricultural Management, Agribusiness, Agricultural System Management
1.GĐRĐŞ
Genel olarak düşünüldüğünde bilim kavram ve kuramlardan oluşmakta, fizik,
kimya, biyoloji ve matematik gibi temel bilimlerin kuramları fen bilimlerinin hemen
hepsinde kullanılmaktadır. Sosyal bilimler ise çoğu zaman fen bilimlerindeki kuramların
sözelleştirilmiş şekli olmaktadır. Örneğin, Sosyolojinin babası olarak kabul edilen August
Comte (1789-1857), Sosyolojiyi "sosyal statik" ve "sosyal dinamik" olarak tanımlamış,
günümüzde de sosyologlar bu iki konu ile uğraşmaktadır. Buradaki yapı fiziğin statik ve
dinamik kuramlarını çağrıştırmaktadır. Her bilim dalında eğitim ve öğretim sonrasında
Mesleki Yeterlilik sağlanması amaçlamaktadır (http://www.myk.gov.tr). Ulusal Meslek
Standartları ile bir mesleğin başarıyla icra edilebilmesi için gerekli bilgi, beceri, tavır ve
tutumların asgari normları tanımlanmaktadır. Yüksek öğretimde de akreditasyon
faaliyetleri devam etmektedir. Bu süreçte Tarım Ekonomisi bilimi Sosyal Bilimler
1
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya
[email protected]
2
Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Bursa [email protected]
111
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kapsamında ele alındığında Ekonominin uygulamalı dalı olarak yer almaktadır
(http://www.intute.ac.uk/economics/). Ekonomi, Matematiksel Ekonomi ve Mikro
Ekonomi şeklindeki bir sınıflandırmasında, Tarım Ekonomisi Kalkınma Ekonomilerinin
alt bölümlerinde Tarım ve Kırsal Kalkınma ile önem kazanmaktadır.
Ekonominin; Genel Ekonomi, Kalkınma Ekonomileri, Ekonomik Sistem ve
Teoriler, Finansal Ekonomiler, Endüstri ve Ticaret, Uluslar arası Ekonomiler, Makro
Mikroekonominin alt bölümlerinde Tarım Ekonomisi olarak yer almaktadır. Tarım
Ekonomisi alanındaki güncel araştırmaların başında Agribusiness ve Tarımsal Sistem
Yönetimi yer almaktadır (http://ageconsearch.umn.edu). Zira, Rekabet Sürecinin;
kaynak verimliliği, ürünlere katma değer kazandırılması ve piyasa yapılanmasında
sürdürülebilir kalkınma için Kamu-Özel Sektör ve Sivil Toplum Örgütleri işbirliğindeki
teşekküller ile piyasadaki sosyal sermaye yapılanmasında “Ar-Ge ve Đnovasyon ile
Rekabet” anlayışı amaçlanmaktadır. Burada Agribusiness (Tarımal Đşler) için tüm
paydaşlar birlikte bir sistem içerisinde yönetilmektedir (Angel, 2000; Snitow and
Kaufman, 2002). Üniversitelerin ve Araştırma Enstitülerinin Agribusiness’deki rolleri
Tematik Alan Komiteleri ve Çalışma Grupları şeklinde tanımlanmakta Eğitim, Ar-Ge,
Yayım ve Danışmanlıkla devam etmektedir. Agribusiness ile ilgili Đşletme Çevresinin
Yönetilmesinde lisansüstü disiplinler arası programlar yürütülmektedir. Böylece sektörün
Rekabeti için kaynak verimliliği, ürünlere katma değer kazandırılması ve piyasa
yapılanmasına ilave olarak Agribusiness (tarımsal işler) için entegre yaklaşımla döngünün
yönetimi sağlanmakta ve kalkınma daha kısa sürede mümkün olabilmektedir (Mohring et
al, 2010). Agribusiness süreci için bölgenin ana faaliyetleri (tipolojileri) Çiftlik Muhasebe
Veri Ağı (FADN) ile belirlenmekte, paydaşlar ve sosyal sermaye kuruluşları işbirliğinde
toplulukların veya toplumun tarım aşamasından sanayi, hizmetler ve bilgi aşamasına
geçişleri kısaca bütüncül yaklaşımla kalkınma yönetilmektedir.
Bölgeler, Havzalar, Đl, Đlçe, Köyler ve Holdingler bazında uygulanabilen
Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi için Türkiye’de izlenen politikaların (Tarım
Havzaları, kırsal kalkınma programları ve kalkınma ajansları bölgeleri) gerekli altyapıyı
oluşturduğu görülmektedir. Şöyle ki “Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”nde
30 Havza oluşturması çalışmalarında veri tabanı, havza modeli, talep tahmin modeli ve
karar destek sistemi tanımlanmaktadır. Modelin kazanımları olarak; 1.Etkin üretim
planlaması, 2.Biyolojik çeşitlilik, toprak ve su kaynaklarının korunması, 3.Verimlilik
artışı, 4.Üretici karının artışı, 5.Ürün arz talep dengesi, 6.Alımlardan doğan kamu
finansman yükünün azalması, 7.Üretim planlaması ile uluslararası rekabet gücünün
artması, 8.Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde olası gelişmelerin önemli tarım ürünleri
üzerine etkilerinin analizinin yapılması belirtilmektedir (www.tarim.gov.tr).
“Agribusiness” dikkate alınmadığı halde oluşturulan havzaların mevzuat ve altyapısı
buralarda Agribusiness’ın uygulanması için uygun olup, Agribusiness kavram ve
kuramlarının bilinmesi, kavranması ve uygulanması ile Türkiye’de Havza
Yapılanmasının belirtilen kazanımları çok daha fazla olacaktır. Benzer şekilde Türkiye’de
2005 yılından beri uygulanmakta olan Köy Bazlı Kırsal Kalkınma Programı sonrasında
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi programlarının (www.tedgem.gov.tr)
başarılarının ve kazanımlarının artmasında da Agribusiness uygulamaları büyük katkı
sağlayabilecektir. Söz konusu programlarda tarımsal girdilere %50 hibe sağlanarak bir
taraftan makine destekleri ile teknoloji kullanımı, diğer taraftan ürünlerin işlenmesi,
paketlenmesi ve depolanması yatırımlarına hibe sağlanmıştır. Böylece, ülke tarımında
ekim, bakım, hasat ve taşımada makine kullanımı yaygınlaşmış, üreticinin ürününü
işleyerek, paketleyerek ve depolayarak üretimin farklı aşamalarında katma değer
kazandırılması süreci başlatılmıştır. Eğer iyi uygulanırsa Agribusiness, Tarımsal Sistem
Yönetimi veya Entegre Tarım Đşi Đşletmeciliği (Agribusiness Management) uygulamaları
tarımda yapısal değişimleri ve başarıyı mümkün kılabilecektir. Zira, Tarımsal Sistem
Yönetiminde tarımın alt sektörleri (FADN tipolojilerinde belirtilen) bazında Tarım
Đşletmelerinin girdiyi kendileri üretmesi-Tarıma Dayalı ve Tarımsal Sanayilerin
112
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kurulması-sektör paydaşlarının Gıda Marketleri ve Restaurantlar zincirinin
halkalarında yer almaları döngüsü tamamlanmakta kaynak (Resource) - Ürün, arz,
Bölüşüm, talep, Dağıtım, tüketim (reduce, reused), geri dönüşüm (recycle) ve tekrar
kaynak elde edilmesi Tarımsal Sistemi oluşturmaktadır. Bu sistem, sektörün
paydaşlarının ve/veya uygulandığı havzanın tarım toplumundan tarımsal sanayi ve oradan
da bilgi-teknoloji üreten topluma taşınmasını mümkün kılmaktadır (http://wsare.usu.edu).
Türkiye’de Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi uygulanmadığı için çiftçi
giderinde en yüksek payı mazot ve gübre almakta, girdi ve ürün pazarlamada dışa
bağımlılık devam etmektedir.
Bu çalışmanın kapsamında, yukarıda önemi belirtilen ve Türkiye’de uygulanmakta
olan destekleme politikalarının ileri aşaması olabilecek “Tarımsal Sistemin
Oluşturulması, Geliştirilmesi ve Döngünün Sağlanması için Agribusiness yaklaşımının”
kavram ve kurumları açıklanmakta ve örnek bir uygulama ile tartışılmaktadır. Böylece
Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi için farkındalık oluşturulması, konuyla ilgili
araştırmaların yaygınlaştırılması, sistemin geliştirilmesi ve bölgesel kalkınmada
uygulanması gibi konularda çıktılar beklenmektedir.
2.MATERYAL VE METOT
Çalışmanın materyalini konuyla ilgili literatür ve 14 üniversitedeki yerinde
inceleme faaliyetleri oluşturmaktadır. Tarım Ekonomisi ile ilgili derneklerin (IAMA,
EAAE, IAAE, AES, IFMA, AAAE, AEASA, AERA, AAEA, AARES, CAES, CEEP,
ENARPRI, FDRS, IATRC,) ve üniversitelerin (Alabama A&M University, Arizona State
University, University of Arkansas, California Polytechnic State University, Santa Clara
University, Colorado State University, University of Florida, University of Georgia,
Southern Illinois University, University of Illinois,Iowa State University, Louisiana State
University, University of Nevada, North Dakota State University, Ohio State University,
South Carolina State University, University of Wisconsin) web-sitelerinden ve yapılan
çalıştayların sonuçlarından yararlanılmıştır. “Agribusiness” kavramı tanımlanırken
[email protected] tartışma grubu ile çalışılmıştır.
Metot olarak a) Birincil faaliyetler; Yem bitkileri, yağlı tohumlar, sebze, baklagil,
endüstri bitkileri, hububat, arıcılık, vb. dikkate alınırken, b)Đkincil faaliyetler; süt ve süt
ürünleri üretimi, un ve unlu mamuller, et ve et mamulleri, meyve ve sebze, dondurulmuş
gıdalar, aromatik ve tıbbi bitkiler, işlenmiş yumurta, şekerli ve çikolatalı ürünler, gıda
katkı yardımcı maddeleri, vb. ve c)Agribusiness için birincil ve ikincil faaliyetlerin
tamamlayıcıları; kırsal turizm, toplum tarım desteği programı, yayım programı, toplum
kalkınma programları ve geri dönüşüm şeklindeki daireler olarak dikkate alınmıştır.
Yapısal değişimlerde Agribusiness uygulamasının a)Geleneksel Tarım, b) Organik Tarım,
c) Đyi Tarım Uygulamaları-ITU, d) Hassas Tarım ve e) Biyo-Teknoloji için Çiftlik
Sistemleri Araştırma ve Yayım Modeli (FSR/E) ile sistemin yerelde yönetimi ve işbirliği
ağlarında Avrupa Birliği Çerçeve Programlarına uyumu amaçlanmıştır.
3. TARIM EKONOMĐSĐ VE AGRIBUSINESS
3.1. Tarım Ekonomisinin Güncel Konuları ve Tarım Mühendisliği
Tarım Ekonomisi alanındaki Araştırma ve Eğitimler ve çalışmanın materyal
kısmında belirtilen dernek ve üniversitelerin web-siteleri incelendiğinde, Tarım
Ekonomisinin güncel konuları Đşletmecilik Fonksiyonlarına göre aşağıdaki gibi
özetlenebilir;
1.Yönetim Fonksiyonu; Farm Management (Çiftlik Yönetimi), Resource/Energy
Economics and Policy (Kaynak/Enerji Ekonomisi ve Politika, Risk and Uncertainty (Risk
ve Belirsizlik, Productivity Analysis (Verimlilik Analizleri), Agricultural Finance
(Tarımsal Finansman), Demand and Price Analysis (Talep ve Fiyat Analizleri), Political
Economy (Siyasal Ekonomi), Food Security and Poverty (Gıda Yeterliliği ve Yoksulluk),
Food Consumption/Nutrition/Food Safety (Gıda Tüketimi, Beslenme/Gıda Güvenliği),
Agricultural and Food Policy (Tarım ve Gıda Politikası), Health Economics and Policy
(Sağlık Ekonomileri ve Politika), Public Economics (Kamu Ekonomisi), Environmental
113
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Economics and Policy (Çevresel Ekonomiler ve Politika), Consumer/Household
Economics (Tüketici/Hane halkı Ekonomileri) ve Community//Rural/Urban Development
(Topluluk/Kırsal/Şehir Kalkınması). Yönetimin sadece iş ve görev çevresi ile sınırlı
kalmaması için işletme çevresinin yönetimi amaçlanmakta ve Đşletme Çevresinin
Yönetimi; Industrial Organization (Endüstriyel Organizasyonlar), Institutional and
Behavioral Economics (Enstitüsel ve Davranışsal Ekonomiler), International
Development (Uluslar arası Kalkınmalar), International Relations/Trade (Uluslar arası
Đlişkiler/Ticaret) ve Research and Development/Tech Change/Emerging Technologies
(Ar-Ge/Teknolojik Değişiklikler/Acil Teknolojiler. 2. Tedarik Fonksiyonu veya
Kaynaklar Ekonomisi; Labor and Human Capital (Đşgücü ve Đnsan Sermayesi), Land
Economics/Use (Arazi Ekonomisi/Kullanım) ve Financial Economics (Finansal
Ekonomiler). 3.Üretim ve Ürüne Katma Değer Kazandırma Fonksiyonu; Production
Economics
(Üretim
Ekonomileri),
Crop
Production/Industries
(Bitkisel
üretim/endüstriler) ve Livestock production / Indutries (Hayvancılık /Endüstriler).
4.Pazarlama; Marketing (Pazarlama) ve Agribusiness Marketing (Tarımsal Đş Pazarlama)
5.Eğitim ve Yayım; Teaching/Communication/Extension/Profession (Öğretme /
Đletişim/Yayım / Profesyonellik). 6.Ar-Ge ve Inovasyon; Research Methods/Statistical
Methods (Araştırma Metotları/Đstatistik Metotları) ve Innovation (Inovasyon).
Tarım Ekonomisinin işletmecilik fonksiyonlarına göre belirtilen güncel konularının
“Tarım Mühendisliği”nde bilginin katma değere dönüştüğü döngüde yer alması
Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetiminde Ar-Ge ve Inovasyon fonksiyonu ile
başlamaktadır. Tarım Mühendisliği öğreniminde “bilginin katma değere dönüştüğü
döngü” ise A)Problem çözme becerisinin kazandırılması (teorik dersler, deneme
alanlarında el becerisi, gerçek örneklerin tarihi süreçleri), B)Fizik, Biyoloji, Matematik,
Doğal Kaynaklar ve Bilgi Teknolojileri ile ilgili temel bilginin öğrenilmesi. C) Tarımsal
bilginin ve bilgi-işlem teknolojilerinin özel uygulama becerilerinin geliştirilmesi
(özellikle ziraatın yaşayan organizması ve değişen çevresi), D) Mühendislik bilgisinin ve
becerilerinin özel uygulama becerilerinin geliştirilmesi (yaşayan organizma tarım ve
çevresinde ölçme, kontrol ve sistem çalışmaları) ve temel mühendislik uygulamaları
sürecinin izlenmesi (problem çözme, misyon tanımlama, uygulamalı mühendislik bilgisi
ve biyolojik üretim ihtiyaçlarının karşılanması), E) Ar-Ge ve Inovasyon, F) Đletişim ve
Sunum becerilerinin geliştirilmesi şeklinde özetlenmektedir (http://www.nass.usda.gov ).
Burada kantitatif çalışmalar ile problem çözme (problem solving), iyileştirme çemberleri,
stratejik planlama, gelişme fırsatları (platform oluşturma, kümeleme), süreç yönetimi ve
sistem geliştirme (FSR/E, Agribusiness, Tarımsal Sistem Yönetimi) aşamaları iyi bir
“yönetim” ile mümkün olmaktadır. Bu değişim ve gelişim sürecinde “Đşletme Sistemi”nin
yönetimi ortaya çıkmakta ve tarımın yaşayan organizma ve işletme çevresi anlayışı ile
sistemin başlangıç ve sonunun bir döngü oluşturmasına ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu ise
Tarımsal Đşletmeciliği Agribusiness, Tarımsal Sistem Đşletmeciliğine veya Entegre Tarım
Đşi Đşletmeciliğine götürmektedir.
3.2. Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) Kavramı ve Kuramları
3.2.1. Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) Kavramı
Tarımsal faaliyetlerin işletmeciliği kapsamında Tarımsal Đşletmecilik (Agricultural
Management) ve Çiftlik Yönetimi (Farm Management) ifadeleri yanında Agribusiness
(Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) Management ve Tarımsal Sistem Yönetimi (Agricultural
System Management) kavramları kullanılmaktadır. “Agribusiness” kavramının nasıl
anlaşıldığı ve Türkçe karşılığı için [email protected] grubu ile yapılan
1,5 aylık tartışmalarda bu kavram için “Tarımsal Đşler”, Tarım Đşi veya “Tarımsal
Faaliyetler” denilmesi kararlaştırılmıştır. Buradan aşağıdaki özet bilgiler derlenmiştir;
“Cambridge Advanced Learner's Dictionary” de `Agribusiness`: “the various
businesses that are connected with producing, preparing and selling farm products”
şeklinde ifade edilmektedir (http://dictionary.cambridge.org/). Buradaki ifadeden
`Agribusiness` teriminin, tarımın üretimden pazarlamaya kadar tüm evrelerini ve tarımla
114
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ilgili tüm faaliyetleri kapsadığı gibi bir anlam çıkmaktadır. A.B.D. Tarım Bakanlığı’nın
resmi web sitesinde; `Agribusiness` terimi ile sıradan çiftlik işlerinin kastedilmediği
anlaşılmaktadır. “Agribusiness — Agriculturally related businesses that supply farm
inputs (such as fertilizer or equipment) or are involved in the marketing of farm products
(such as warehouses, processors, wholesalers, transporters, and retailers)”
(http://agriculture.house.gov/info/glossary/a.htm). Bu ifadeden anlaşıldığı gibi;
`Agribusiness` terimi, tarıma girdi sağlayan sanayi ile tarımsal ürünleri işleyen (tarıma
dayalı) sanayi ve tarımsal ürünlerin pazarlama ve ticareti ile ilgili faaliyetleri
kapsamaktadır. Bu bağlamda, ABD Tarım Bakanlığının resmi web sitesinde söz konusu
terimin kullanıldığı makalelere bakıldığında; bu terimin tamamen tarımla ilgili ticari,
sinai ve ekonomik faaliyetler anlamında kullanıldığı, salt tarımsal işletme faaliyeti
anlamını taşımadığı anlaşılmaktadır. “Tarım” sözcüğü; Türk Dil Kurumu`nun `Büyük
Türkçe Sözlüğü`nde“Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, kalite ve verimlerinin
yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanması”
şeklinde tanımlanmaktadır (http://tdkterim.gov.tr). “Agribusiness” terimi, Türkçemizde ki
“Tarımsal Sanayi ve Ticaret” ide kapsamaktadır. Agribusiness kavramı için Türkçe
karşılık bulmak güç olmaktadır. Çünkü mevcut Türkçe kavramlar içerisinde Agribusiness
kavramını kapsayacak bir kavram yok. Ya yeni bir kelime türetilecek ya da kullanılan bir
kavrama zamanla anlam kazandırılacak. Bulgaristan Agribusiness kavramını aynen
kullanıyor. NAL (Amerikan Tarım Tesarusu) ve AGROVOC (FAO Tarım Tesarusu)
kaynaklarında "Ticari Tarım" veya "Ticari Amaçlı Tarım" terimleri "Commercial
Farming" ile, "Geçimlik Tarım" ise "subsistence farming" ile karşılanmış. Bu yüzden
Agribusiness için bu terimler kullanılamaz. Agribusiness teriminin geleneksel aile
işletmesinden farkı: http://www.ehow.com/about_5435785_agribusiness-different-family
farming.html?ref=Track2&utm_source=ask adresinden “How Is an Agribusiness
Different From Family Farming?” başlıklı yazıda ayrıntılı olarak verilmektedir.
Agribusiness ile ilgili uygulamanın içinde olan Agribusiness Association of
Australia çiftçilik, ticaret ve sanayi dahil bir tanımlama yapmaktadır. Bu itibarla,
"Agribusiness" terimi için tarımla ilgili iş anlamında "tarımsal işler" terimi uygun
düşmektedir. In agriculture, agribusiness is a generic term for the various businesses
involved in food production, including farming and contract farming, seed supply,
agrichemicals, farm machinery, wholesale and distribution, processing, marketing, and
retail sales (http://www.agribusiness.asn.au/). Journal of Agribusiness kapsamında ise,
muhtelif makaleler bulunmaktadır. (http://www.jab.uga.edu/).
Agribusiness ile ilgili tartışma ve literatür çalışmalarından özetle şimdilik Türkçe
karşılığı Tarımsal Đş veya Entegre Tarım Đşi kullanılabilir. Bu kavram küçük köylü
işletmeleri, tarım işletmeleri, büyük çiftlikler, tarımsal sanayiler (tarıma bağlı ve tarıma
dayalı), gıda marketleri, resturantlar zincirindeki tarımla ilgili tüm işleri ve bu
faaliyetlerde tedarik, üretim, pazarlama, muhasebe, finansman, insan kaynakları, halkla
ilişkiler, Ar-Ge, yayım, danışmanlık, rekabet ve geri dönüşüm fonksiyonlarını
kapsamaktadır. Türkiye’de Agribusiness Management, Agribusiness Marketing,
Agribusiness Finance ve Agribusiness Trade konularındaki çalışmaların yaygınlaşmasıyla
daha güzel bir anlamda ifade edilerek Türkçe kavram olarak anlam kazanacaktır.
3.2. Agribusiness (Tarımsal Đşler, Entegre Tarım Đşi) Kuramı ve Örnekler
Agribusiness a)Tarım işletmeleri, b)Tarımsal Sanayiler c)Gıda Marketleri
d)Restaurantlar ve e) Geri Dönüşüm zincirindeki ürün ve kaynak piyasalarının bütününü
kapsamaktadır. Kaynak (Resource) - Ürün, arz, Bölüşüm, talep, Dağıtım, tüketim (reduce,
reused), geri dönüşüm (recycle) ve tekrar kaynak döngüsü tamamlanmış bir yapı Tarımsal
Sistemi oluşturmaktadır. Bu sistemin işbirliği ağlarındaki tüm paydaşlar ile birlikte
kurulduğu yapılanmada küçük çiftçi işletmeleri, tarım işletmeleri, büyük çiftlikler, ürünü
işleyenler, paketleyenler, markette satanlar, vb. hepsi tarımsal iş yapmış olmaktadır. Đşte
bu süreçte Agribusiness kuramları denildiğinde akla ilk gelen konu “örgütlenme yapısı”
ve/veya Agribusiness kurumlarının oluşturulmasıdır. Konuyla ilgili çalışmalara
115
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bakıldığında; Roy, 1967 “Agribusiness’ı keşfetme” adlı eserinden sonraki, ilk detaylı
kuramlar (Lee, 1976) tarafından Agribusiness bileşenleri adlı eserde orta konulmuştur.
Eserde, Agribusiness çalışmalarının ekonomi, tarih ve endüstriyel gelişmeden ayrı
olmayacağı belirtmiş, yer fıstığı, süt sektörü ve kırmızıbiber için Agribusiness i teşvik
edici faktörler, kuramlar ve geliştirilmesi açıklamıştır. Örneğin, çilekli dondurmanın
üretilmesi Agribusiness bileşenlerinde süt üreticileri, ilgili bilim adamlarının,
teknisyenlerin, süt işleyenlerin, süt taşıyıcıların ve diğer işçilerin işbirliği veya
örgütlenmelerinin sonucu olarak açıklamıştır. Yerfıstığı ve kırmızı biber için
Agribusiness’in anlaşılması için ürünün orijinalinden nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar ki
süreç diyagramla açıklamıştır. Süt için Agribusiness diyagramı; Çiftlik dışındaki
faaliyetler ile ilgili Ar-Ge (Yem, Ekipmanlar, Güç, Veteriner Đlaçları vb), çiftlikteki
faaliyetler (süt sağımı, yemleme, temizleme, otlakları geliştirme, bakım vb), yine çiftlik
dışındaki faaliyetler (depolama, taşıma, işleme, paketleme, dağıtım, perakende satış ve
tüketim) olarak açıklamıştır. Agribusiness geliştirilmesi için faktörler ise Doğal
kaynakların kullanımı ve kalitesi, hızlı endüstriyel gelişme, taşıma ve iletişim
sistemlerinin geliştirilmesi, bölgesel ihtisaslaşma, mekanizasyon, Ar-Ge ve eğitim olarak
özetlemiştir. Modern tarımın zinciri; Doğal Kaynaklar, Levazım-malzeme, Üretim
(Çiftçilik), Ürünler, Tüketim şeklinde verilmiş, detayları ise (Toprak, güneş, su vb.),
(Gübre, yem, ekipman, kimyasal, hizmetler vb. ), Çiftçilik faaliyetleri, (Sınıflandırma,
işleme, dağıtım vb.) ve tüketim şeklinde açıklamıştır. 1960’lı yıllarda Roy, 1967 ve Lee,
1976 tarafından tanımlanan Agribusiness kuramı, günümüzde, bölgesel ihtisaslaşma,
girdi-üretim-işleme-tüketim, geri dönüşüm ve tekrar girdi olarak kullanımdan oluşan
Tarımsal Sistem Yönetimine taşınmıştır. Sürecin aşamalı yaşanması yerine paydaşlar
işbirliğinde sosyal sermaye kuruluşlarıyla yönetilmesi sayesinde çok kısa sürede (3-5 yıl)
yapısal değişimlerin olduğu ve dolayısıyla toplumun tarım toplumundan sanayi
toplumuna taşındığı işletmecilik anlayışı yaygınlaşmıştır.
Kiminami, 2009 Çin’de “Tarımsal Kümeler” isimli eserde, büyük şirketlerin
öncülüğünde kümeleme ile tarımsal gelişmeyi açıklamıştır. Küme inisiyatiflerinin iş ve
endüstriyel yığın için işbirliği yapmaları, iş çevresinin yönetilmesi ve ekonomik
performansların (işletme ve bölgesel ekonomi) ölçülmesi şeklinde analitik bir araştırma
üzerinde durmuştur. Tarımsal Kümeleme inisiyatiflerindeki Hedefleri; a)Araştırma ve
Ağlar, b)Ticari Đşbirliği, c)Đnovasyon ve Teknoloji geliştirme ve d) Kümenin
genişletilmesi olarak açıklamıştır. Süreci; Başlama ve Planlama, Hükümet ve Finansman,
Ev ödevini yapma şeklinde, Performansları ise Đcatlar, Rekabetin Geliştirilmesi, Kümenin
Geliştirilmesi ve Amaçlara erişim olarak özetlemiştir.
Edwards ve Shultz, 2005 Agribusiness için yeniden düzenleme adlı eserde, gıda,
lif ve yenilenebilir kaynaklar üzerinde durmuşlardır. Agribusiness kavramının dinamik,
sistematik ve diğer disiplinlerle işbirliğinde topluma katma değer kazandırdığını
belirtmişlerdir. Başarılı bir Agribusiness için temel esasları; değer zincirinin sistematik
yapısı ve her firmanın veya girişimcinin bu zincirdeki pozisyonu, Agribusiness değer
zincirinin karışıklığı ve dağılımındaki paydaşların çokluğu, kıt kaynaklar ve onların
ihtiyatlı yönetimi, yeni teknolojilerin ve düzgün uygulamaları, küreselleşme ve
sürdürülebilir farklı avantajlar şeklinde açıklanmıştır. Agribusiness için 21. yüzyıldaki
özelliklerini; daha geniş, çeşitlendirilmiş, karışık, stratejik, politik ve çok uluslu
olarak vurgulamışlardır.
Heiman vd., 2002. “Tarım Ekonomisinde Agribusiness Rolünün Artışı” adlı
eserde, Geleneksel Tarım Ekonomisine ihtiyaçtaki azalışa karşılık, çevrenin, gıda
sektörünün yönetimi ve ekonomisine ihtiyaçtaki artışı belirtmişlerdir. Tarım Ekonomisi
Bölümleri’nin büyük bir esneklik göstererek yüksek lisans ve doktora seviyesinde
Agribusiness Programları açtıklarını, ancak, disiplinler arası henüz bir patlama
yaşanmadığını vurgulamışlardır.ABD’de 58 üniversitenin Tarım Ekonomisi Bölümlerinin
%42’isinde Tarım Ekonomisi Bölüm isminde Agribusiness’ın yer aldığını ve
Agribusiness Programlarının yürütüldüğünü ve müfredatlarını açıklamışlardır. Örneğin,
116
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Texas A&M Üniversitesi’nin 1990-1999 yıllarında (10 yılda) tercih edenlerin Tarım
Ekonomisi lisans programından mezunların 4693’den 3518’e azaldığını, Agribusiness
lisans programındaki mezunların sayısının arttığını ortaya koymuşlardır. Sadece 1999
yılında 10053 kişi Agribusiness lisans programından mezun olmuştur.
Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) yaklaşımıyla iş geliştirmedeki
işbirliği ağlarında genellikle; a)Tarım ve çevre bilimcileri (tarımın yaşayan bir organizma
yönünü ve çevresi ile ilgili bilim adamları), b)Yayımcılar, c) Tarımsal Đşler ile uğraşan
özel sektör kuruluşları ve çiftçi organizasyonları, d) Tarım Ekonomistleri yer almakta,
kamu-araştırma kuruluşları-üreticiler üçgeninde Agribusiness, FSR/E ve Tarımsal Sistem
Yönetimi anlayışı ile çalışmaya başlanmaktadır. Agribusiness’ ın yöreler itibariyle
belirlenen ana temasında (FADN tipolojileri) Tematik Alan Komiteleri kurulurken, diğer
işletmecilik fonksiyonlarında Çalışma Grupları oluşturulmakta ve Sosyal Sermaye
Kuruluşlarının Yönetim Kurulları belirlenmektedir. Ar-Ge ve Đnovasyon Programları
Çalışma Gruplarında “Moderatörlük Teknikleri” ile Üniversite-Agribusiness işletmeleri
işbirliğinde çalışılmaktadır. Burada; Fikirler, Đnsan ve kapasiteler, Problem çözme
teknikleri, Đyileştirme Çemberleri, Gelişim Fırsatları Sistemi, Ortaklıklar, Platform ve
Kümeleme, Holdingleşme gibi işletmecilik kuramlarından yararlanmaktadır. Tematik
Alanda Kümeleme Analizleri (Tarımda Kümeleme Analizleri- Agricultural Cluster
Analysis) ile Tarımsal Sistem oluşturulmakta ve Ar-Ge ve Inovasyon Tematik
Alanlarında Agribusiness yönetilmektedir (Antino and Oliveira 2008; Kiminami, 2009).
Şeker pancarı, yağ, sütçülük, vb. birincil faaliyetler, onlarla ilgili ikincil faaliyetler,
programlar ve geri dönüşüm sisteminde başarıyla uygulanmaktadır. Konuyla ilgili
kaynaklardan yararlanılarak (lee, 1976; www.http://www.wageningenuniversity.nl/UK,
LEI Wageningen UR, Huijsman, 2010) Tarımsal Sistemin Biyolojik, Ekonomik ve Sosyal
Döngü Yönetimini Şekil 1’deki gibi belirtmek mümkündür.
GEZEGEN
KURUMLAR
TOPLUM
POLİTIKA VE KISITLAR
EKOSISTEM
TOPLULUK
4 R ve Inovasyon
ORGANIZMA
TEKNOLOJİ
HANEHALKI
URUNLER
HUCRE
BIREY
Endüstri İktisadı
GEN/MOLEKUL
GENETIK VE MOLEKUL
GEZEGEN
KAR
INSAN
Şekil 1. Tarımsal Sistemin Biyolojik, Ekonomik ve Sosyal Döngü Yönetimi
3.3. Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) Đçin Örnek Uygulama
Örnek uygulamalar için öncelikle Coğrafi Bilgi Sistemleri- Geographic
Information System; GIS) ile işletmeler ve bölgelerin haritası çıkarılmakta, FADN
çalışmalarında Karşılaştırmalı Üstünlükler Prensibine göre tipolojiler belirlendikten
sonra, kümeleme analizleri ile Agribusiness (Entegre Tarım Đşi) Đşletmeciliği ve
Agricultural System Management (Tarımsal Sistem Yönetimi) devam etmektedir.
Kümelemede Joining Tree Clustering (Hierarchical Tree, Distance Measures,
Amalgamation or Linkage Rules), Two-way Joining Clustering (Introductory Overview,
Two-way Joining) , k-Means Clustering ve EM (Expectation Maximization) Clustering
(The EM Algorithm gibi alternatifler kullanılmaktadır (http://www.statsoft.com).
Haritalamada hassas tarımda da yaygın kullanılan Area Imagine (alan görüntüleme)
aletleri kullanılmaktadır. Kulukça merkezleri, teknopark, tek durak ofisleri, Spin-off vb.
anlayışla yola çıkılmakta bitkisel üretim, hayvancılık, su ürünleri, ormancılık gibi
faaliyetler için Agribusiness ve Tarımsal Sistem süreci yönetilmektedir. Bu çalışmada ana
faaliyet kolları için tam bir uygulama örneği yerine, daha basit bir yapı arz eden kombine
yaklaşım örneği Şekil 2 ‘de özetlenmektedir.
117
4 R
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Bitkisel üretim işletmeleri
2.TEDARİK (Materyal , işgücü ve
tekniğin uygulanması). Ortak ArGe ler
Geri Dönüşüm Prosesi
(Recycling)
Buğday
Atıklar
Hayvancılık işletmeleri
2.TEDARİK(Materyal, işgücü ve
tekniğin uygulanması). Ortak
Ar-Ge ler
AGRIBUSINESS için ana
tema-Inovasyon
(Sosyal Sermaye Kuruluşları)
Yeterliliği Yüksek Ürün ve
Süreçler
(Ürün gamını genişletme)
3.TEDARİK-Tarımsal sistemden
girdi temini
(Tohum, Gübre, Yakıt, Zirai ilaç)
Yonca
Yumru bitkiler
(FADN Tipolojisi)
1.TEDARİKDışarıdan girdi
temini
(Tohum, Gübre,
Yakıt, Zirai ilaç)
Çevre
düzeni
Çevre ıslahı
Ticari özelliği fazla olan yumru bitkiler
ve/veya işleme
Doğal, Sağlıklı ve Besleyici ürünler
Refah düzeyi yüksek toplum
Yeni
sektörlerde
kullanımlar
Agribusines için yeni tema
(sosyal sermaye kuruluşları
Yeni
Agribusiness
Şekil 2. Agribusiness Management (Entegre Tarım Đşi Đşletmeciliği) Örneği
Şekil 2’de Bitkisel üretim işletmeleri (GSH’nın %66,6 sı bitkisel veya tek ürün
grubu), Hayvansal üretim işletmeleri (GSH’nın %66,6 sı sütçülük veya besicilik) ve
karışık tip işletmelerin bulunduğu bir havza veya bölgede işletmeciliğin sadece Tedarik
fonksiyonu dikkate alınarak Agribusiness modeli açıklanmaktadır. Bu yapının
oluşturulduğu havza, bölge, il, ilçe, köy ve teşebbüste tarımsal sistemin iyi yönetilmesiyle
tarımsal sanayi toplumuna, yerel toplumun küçük sanayi atölyelerindeki üretimleriyle
sanayi ve bilgi-teknoloji topluma geçiş, yapısal değişimler ve kalkınma mümkün
olmaktadır.
4. Sonuç ve Öneriler
Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’de de Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından her
meslek için sınıflandırma ve mezunların yeterlilik kriterleri 8 seviyede tanımlanmaktadır.
Tarım Ekonomisti mezun eden Tarım Ekonomisi bilimi, Ekonominin Mikro alt dalında
yer almakta ve bu alanda Agribusiness önem kazanmaktadır. ABD’de Agribusiness
bölüm isimlerinde yer almış, lisans ve lisansüstü programlarda gün geçtikçe Tarım
Ekonomisi’ne ilgi azalırken Agribusiness’a talep artmaktadır. Agribusiness için şimdilik
Tarımsal Đş veya Entegre Tarım Đşi kavramı kullanılabilir. Agribusiness; tarımla ilgili
girdi tedariki, üretim, arz, ürün işleme, gıda marketleri, talep, tüketim, tasarruf, yatırım,
yeniden kullanım, geri dönüşüm ve yeniden kullanım döngüsündeki tüm işleri
kapsamaktadır. Çiftlikler, tarımsal sanayiler, gıda marketleri ve Lokantalar Agribusiness
kapsamında olup, bunlarla ilgili Đşletmecilik, Pazarlama, Finansman ve Ticaret
Agribusiness’ın çalışma konularını oluşturmaktadır. ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde
Tarım Ekonomisi’ndeki bilginin Tarım Mühendisliği’nde ülke ekonomisine katma değere
dönüşmesi için hızlı bir değişim yaşanmış, ancak disiplinler arası (biyolojik, ekonomik ve
sosyal) döngü için ciddi bir gelişme silikan vadisi işletmeciliği ile yaygınlaşmaktadır.
Türkiye’deki kalkınma ajanslarının düzey bölgeleri, havza uygulaması, kırsal kalkınma
yatırımlarını destekleme programı gibi uygulamalar Agribusiness ve Tarımsal Sistem
Yönetimi için uygun altyapıyı oluşturmaktadır. Bölge, havza, il, ilçe, köy veya teşebbüs
bazındaki Agribusiness yaklaşımı uygulamaları ve Tarımsal Sistem Yönetimi becerisi
kısa sürede (3-5 yıl) yapısal değişimler ve hızlı kalkınmayı sağlayacaktır.
118
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
5. KAYNAKLAR
Anonymous, 2002. Agribusiness Planning. The Pennsylvania State University, Coop.
USA
Antino and Oliveira, 2008. Upgrading Clusters and Small Enterprises; Environmental,
Labour, Innovation and Social Issues, Ashgate.
Chaddad, F., and M. P. Mondelli, 2010. Source of Firm Performance Differences in the
U.S. Food Economy; Exploring Specific Industry, AAES, CAES, and WAEA
Meeting, Colorado.
Daft, R.L. and D. Marcic, 2004. Understanding Management. Textbook. Thomson
Learning. USA
Edwards, M.R., and C.J. Shultz, 2005. Reframing Agribusiness; Moving from Farm to
market Centric. Journal of Agribusiness 23, 2(Spring 2005); 57S73. USA.
Heiman, A., J. Miranowski, D. Zilberman, and Jennifer Alix, 2002. The Increasing Role
of Agribusiness in Agricultural Economics. Journal of Agribusiness 20, 1(Spring
2002); 1S30.
Huijsman, B., 2010. Wageningen University and Research Centre, Director Wageningen
International. Presentation 13.04.2010. Netherlands.
Kiminami, L. and A. Kiminami, 2009. Agricultural Cluster in China. International
Association of Agricultural Economists Conference, Beijing, China.
Lee, J.S. 1976. Understanding the Agribusiness Concept. Virginia Polytechnic Inst. And
State Univ. Blacksburg. Div. of Vocational –Technical Education. Virginia, USA.
Mohring, A., A.Zinmermann, G. Mack, S. Mann, A. Ferjani, M.P. Gennaio, 2010.
Modeling Structural Change in the Agricultural Sector – An Agent – Based
Approach Using FADN Data from Individual Farms. 114th EAAE Seminar. Berlin,
Germany.
Maletic, R. and S.Ceranic, 2010. Small and Medium Enterprises as Development Factor
of Agribusiness in Republic of Serbia. Applied Studies in Agribusiness and
Commerce, Agroinform Publishing House, Budapest.
Nivievskyi, O., B. Brummer, and S. V. Cramon-Taubadel, 2010. A Note on Technical
Efficiency, Productivity Growth and Competitiveness. University of Gottingen.
AAES, CAES, and WAEA Annual Meeting, Colorado.
Roy, E. P., 1967. Exploring Agribusiness. Danville, Illinois; The Interstate Printers and
Pub, USA.
Snitow, A. and D. Kaufman, 2002. Secrets of Silicon Valley Study Guide. SnitowKaufman Productions. www.jointventure.org , Center for science, technology, and
society at Santa Clara University.
119
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Ekonomik Krizinin Tokat Đli Kazova Yöresindeki Tarımsal Üretim
Üzerine Etkileri
Murat SAYILI
Faruk ADIGÜZEL
A.Musa BÜYÜKKÖROĞLU
Özet
Tarım, üstü açık bir fabrika olarak kabul edilmekte olup birçok risk ve belirsizlikler ile karşıyadır.
Aynı zamanda bu sektörde (özellikle sulu tarımda) tarımsal üretimi ve verimliliği artırmak
amacıyla yoğun bir girdi kullanımı söz konusudur. Ekonomik kriz durumlarında girdilerin
fiyatlarının değişmesi, girdileri zamanında bulabilme, ekonomik şartlar ölçüsünde bunları istenilen
kadar satın alabilme ve kullanabilme gibi durumlar değişkenlik göstermektedir. Yapılan araştırma
ile, geçen yıllarda yaşanan ve etkisi az da olsa devam eden ekonomik krizin, Tokat ili Kazova
Yöresindeki tarımsal üretim üzerine etkileri tespit edilmiştir. Araştırmadaki veriler yöredeki 74
adet tarım işletmesinden anket yoluyla elde edilmiştir. Araştırma bulgularına göre, ekonomik
krizin genellikle; sulu arazi miktarı, traktör sayısı, traktör ve diğer alet-makine kullanımı, ekilen
arazi miktarı, seyahat sayısı, tasarruf miktarı, gelecek yılki tarımsal üretim alanı, kullanılan girdi
miktarı, çalıştırılan yabancı işgücü sayısı, hayvan varlığı, kredi kullanımı, ürün fiyatı, ürünün satış
şekli ve vadesi, ve ürün bedellerinin ödenmesini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir.
Üreticilere göre ekonomik krizin etkisi devam etmekte olup, ekonomik kriz nedeniyle değişik
mallar sattıkları tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Ekonomik kriz, tarım işletmesi, Tokat ili
The Effects of Economic Crisis on the Agricultural Production in the Kazova Region
of the Tokat Province
Abstract
Agriculture, considered as an open factory is faced with many risks and uncertainties. At the same
time, intensive input (especially in irrigated agriculture) is used to increase agricultural production
and productivity in this sector. Changes in costs of inputs procurement of inputs on time, providing
the inputs at required amount and use of inputs at desired amount show fluctuations during
economic crisis. In the study, the effects of ongoing economic crisis on agricultural production in
Tokat area have been determined. The data was obtained by questionnaires from 74 agricultural
farms. The results of study revealed that economic crisis had negative effects on the acrege of
irrigated land area, number of tractors, the use of tractors and other equipments, the amount of
cultivated land, the number of travels, the amount of savings, the amount of next years cultivated
land, the amount of inputs used, the number of labor used outside the farm, the number of animal,
credit utilization, price of products, the type of product selling and rates interest, payment of
product costs have been negatively affected. According to the producers, the effects of economic
crisis is still continuing and producers are selling several kinds of products.
Key word: Economic crisis, farm, Tokat Province.
1. GĐRĐŞ
2007 yılı yazında ABD’de başlayan ekonomik kriz, 2008 yılının Eylül ayında
ABD’nin en büyük 4. yatırım bankasının 600 milyar dolar borç ile iflasını açıklayarak
batması sonucu bütün dünyaya yayılmaya başlamıştır. Başlayan bu kriz 1929 Büyük
Buhranından sonra dünyanın yaşadığı en büyük kriz olarak tanımlanmaktadır. Bu krizin
temel nedenleri; ABD’nin gayrimenkul piyasasında son yıllarda yaşanan aşırı fiyat
artışları, geri dönmeyen riskli konuk kredileri ve bunlara bağlı olarak çıkartılan finansal
yatırım araçlarında buhar olup giden milyar dolarlar gösterilmektedir.
Küresel ekonomik krizin başta ABD olmak üzere AB ve diğer ülkelerde birçok
olumsuz etkisi görülmüştür. Bu bağlamda; birçok ülkede tüketici fiyatları artmış,
istihdam azalmış ve dolayısıyla işsizlik oranı artmış, üretim düşmüş, piyasada likidite
sıkıntısı görülmüş ve birçok şirket devletleştirilmiştir.
Dünyada yaşanan küresel ekonomik kriz bankacılık kaynaklı olup, buradan
tüketici kesimine ve oradan da reel kesime sirayet etmiştir. Oysa Türkiye’de kriz
bankacılık kesiminde çok fazla hissedilmemiş (krize rağmen bankalar yüksek karlar elde
etmişlerdir), esas olarak reel sektörde ve tüketici kesiminde yansımaları görülmüştür.
120
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kriz sonrasında ülkeye gelen yabancı sermayede, ihracatta ve dolayısıyla tarımsal
üretimde azalma meydana gelmiştir. Bu durum işsizlik oranlarını daha da arttırmış ve
tüketici kesimini ekonomik açıdan olumsuz yönde etkilemiştir.
Türkiye’de 2007 yılında küresel ısınmanın yol açtığı kuraklık sonucu birçok
tarımsal üründe verim ve dolayısıyla üretim miktarı düşmüş, ürün fiyatları yükselmiş ve
bu durum tüketicileri de zor durumda bırakmıştır. Bununla birlikte ABD’de başlayan
küresel ekonomik kriz 2008 yılının son çeyreğinden itibaren Türkiye tarımını derinden
etkilemiştir. Ancak bu etki tarım sektöründe daha az hissedilmiştir.
Tarım sektörü temel gıda maddelerini üretmekte ve bu maddeler tüketiciler
tarafından zorunlu olarak talep edilmektedir. Bunun yanında tarım ürünlerinin arz ve
talep değişmelerine karşı daha az duyarlı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla talepteki
daralma sanayi mallarına göre daha az olmaktadır.
Tarımın diğer sektörlerden farklı bir yapıda olması ekonomik krizden görece
olarak daha az etkilenmesine neden olmuştur. Türkiye’de ekonomik krizin tarım
sektörü üzerindeki etkileri doğrudan ve dolaylı olmak üzere 2 şekilde olabilmektedir.
Doğrudan etkileri; üretim maliyetlerinin artması, verimliliğin düşmesi, üretimin azalması
ve buna bağlı olarak arzın azalması, gelirin azalması, istihdamın azalması şeklindedir.
Dolaylı etkileri ise; tarımsal girdi talebinde daralma, hammadde yetersizliği, pazar
daralması ve ihracatın azalması, tarımsal ürün fiyatlarının yükselmesi (tüketici
fiyatlarında artış), tarımsal desteklemelerin azalmasıdır (Karlı ve ark., 2009).
Araştırmanın yürütüldüğü Tokat ili, tarımsal potansiyel açıdan önemli bir
konumdadır. Đlin yüzölçümü 1000018 ha olup, bunun %38.12’si (381209 ha) işlenen
tarım arazisi, %12.44’ü çayır-mera, %38.71’i orman ve %10.73’ü ise diğer araziler
durumundadır. Tarım arazilerinin önemli bir kısmı (%69.28) tarla arazisi iken %7.74’ü
nadas, %3.98’i sebze, %2.18’i meyve, %1.52’si bağ, %1.96’sı ağaçlık (kavak-söğüt) ve
%14.86’sı ise tarıma elverişli boş arazi durumundadır. Bölgede yoğun olarak tahıl (en
fazla buğday ve arpa), sebze (en fazla domates ve fasulye) ve meyve (en fazla bağ, fındık,
elma ve ceviz) yetiştirilmektedir. Đlde; Kazova, Omala, Turhal, Erbaa, Niksar, Artova ve
Zile ovaları bulunmaktadır (Anonim, 2010).
Tokat ilinde ekonomik krizin tarım üretim üzerine etkilerinin tespitine yönelik bir
çalışma bulunmamaktadır. Araştırma ile Tokat ili Kazova yöresindeki üreticilerin
ekonomik krizden etkilenme durumları ortaya konulmuştur.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırma kullanılan veriler, araştırma sahasındaki üreticilerden anket yoluyla
elde edilmiştir. Ayrıca bölgedeki Tarım Đl Müdürlüğü ve Türkiye Đstatistik Kurumu
verilerinden de yararlanılmıştır.
Anket yapılacak işletme sayısının tespitinde Basit Tesadüfi Örnekleme Yöntemi
kullanılmıştır (Çiçek ve Erkan, 1996). Yapılan hesaplama sonucu, anket uygulanacak
işletme sayısı 74 olarak tespit edilmiştir.
Anketler, Mayıs-Haziran 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
Anket sonucu elde edilen veriler, aritmetik ortalama ve yüzde hesapları ile
değerlendirilmiştir.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
3.1. Üreticilerin sosyo-ekonomik özellikleri
Ankete katılan üreticilerin tamamı erkektir.
Bölgede kırsal kesimden kentlere doğru değişik nedenlerden (eğitim ve çalışma
gibi) dolayı göç yaşandığından dolayı, genellikle tarımsal üretimde orta yaş ve üzeri
kişiler bulunmaktadır. Nitekim görüşülen kişilerin yaşları incelendiğinde; %13.51’i 35
yaş altı, %24.32’si 36-50 yaş arası ve %62.17’si ise 51 yaş ve üzeri kişilerden oluştuğu,
tüm kişilerin yaş ortalamasının da 54.32 yıl olduğu saptanmıştır.
121
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Üreticilerin %2.70’inin okur-yazar olmadığı, %85.14’ünün ilkokul, %8.11’inin
ortaokul ve %4.05’inin ise lise mezunu, ortalama eğitim süresinin de 5.35 yıl olduğu
belirlenmiştir. Türkiye geneli itibariyle, 2006 yılında erkeklerde okur-yazarlık oranı
%96’dır (tuik.gov.tr, 2010).
Türkiye’de tarım kesimindeki kişilerin genelde orta yaş ve üzeri ve eğitim
düzeylerinin çoğunlukla ilkokul mezunu olduğu ifade edilirken, yukarıdaki veriler de
bunu destekleyici niteliktedir.
Anket yapılan çiftçilerin %89.19’u evli, %6.76’sı boşanmış-dul ve %4.05’i ise
bekardır.
Ailelerdeki birey sayıları incelendiğinde; ailelerin %21.62’si 1-2, %9.46’sı 3-4,
%37.84’ü 5-6 ve %31.08’i 7 ve üzeri bireye sahip olduğu saptanmıştır. Ailelerdeki
ortalama birey sayısı 5.53 kişidir.
Ailelerin %39.19’unun 5000 TL ve aşağı, %40.54’ünün 5001-10000 TL arası ve
%20.27’sinin ise 10001 TL ve üzeri yıllık gelire sahip olduğu belirlenmiş olup, tüm
aileler itibariyle yıllık ortalama gelirin 10830.54 TL olarak hesaplanmıştır.
3.2. Üreticilerin ekonomik krizden etkilenme durumları
Đncelenen işletmelerde işletme başına düşen arazi varlığı; ekonomik kriz öncesi
dönemde 18.39 da sulu, 10.69 da kuru ve toplam 29.08 da olarak saptanmıştır. Ekonomik
kriz sonrasında ise, işletme başına düşen arazi varlığı değerleri sulu arazi olarak 17.34 da,
kuru arazi olarak 10.69 da kuru ve toplamda 28.03 da olarak tespit edilmiştir (Çizelge 1).
Ekonomik kriz sonrasında arazi satışından dolayı sulu arazi miktarında %5.71 ve toplam
işletme arazisinde ise %3.61’lik bir azalış söz konusudur.
Çizelge 1. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin tarımsal işletme arazisi üzerine etkisi.
Sulu Arazi
Kuru Arazi
Toplam Đşletme Arazisi
Ekonomik Kriz
Öncesi (da)
18.39
10.69
29.08
Değişim
da
%
1.05
5.71
0.00
0.00
1.05
3.61
Ekonomik Kriz
Sonrası (da)
17.34
10.69
28.03
Ekonomik kriz öncesinde incelenen işletmelerin %72.97’si traktöre sahip
iken, ekonomik kriz sonrası dönemde bu oran %64.86’ye düşmüştür. Diğer bir açıdan
işletme başına düşen traktör sayısı; ekonomik kriz öncesinde 0.73 adet iken, ekonomik
kriz sonrasında ise 0.65 adet olmuştur. Bu durum, ekonomik kriz ile birlikte tarım
işletmelerinin bir kısmının (%8.11) traktörlerini sattıklarını göstermektedir.
Đncelenen işletmelerin %98.65’inin evinin olduğu belirlenmiştir. Ekonomik kriz
öncesi ve sonrası dönemde ev varlığında herhangi bir değişiklik saptanamamıştır.
Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin bazı tarımsal faaliyetler üzerine etkisi
çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin bazı tarımsal faaliyetler üzerine etkisi.
Etkileme Durumu
Evet
Hayır
Frekans Oran Frekans Oran
(adet)
(%)
(adet)
(%)
Arazinin
EkimiĐşlenmesi
Seyahat Yapma
Tasarruflarda
Azalma
Harcamalar
Gelecek
Yılki
Üretim
Alanı
Miktarına
Etkileme Şekli
Azalttı
Artırdı
Frekans Oran Frekans Oran
(adet)
(%)
(adet)
(%)
50
67.57
24
32.43
49
98.00
1
2.00
46
62.16
28
37.84
45
97.83
1
2.17
54
72.97
20
27.03
---
---
---
---
61
82.43
13
17.57
53
86.89
8
13.11
44
59.46
30
40.54
42
95.45
2
4.55
Đncelenen işletmelerin %67.57’si ekonomik krizin sahip olunan tarım arazilerinde
üretim yapmayı etkilediğini, bu etkinin %98 itibariyle ekilen arazi miktarının azaltılma ve
122
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
%2 itibariyle de artırılması şeklinde olduğunu belirtmişlerdir. Dolayısıyla ekonomik kriz
neticesinde özellikle girdi fiyatlarındaki değişiklik, tarım arazilerinin üretime tahsis
edilmesi üzerinde çoğunlukla olumsuz bir etki yapmıştır.
Aile ihtiyaçları için gerekli gıda ve diğer malzemeler ile tarımsal üretimde
kullanılacak her türlü girdi temini, ürün pazarlama gibi nedenlerle yapılan seyahatler de
ekonomik krizden etkilenmiş durumdadır. Nitekim incelenen işletmelerin %62.16’sı
ekonomik krizin seyahat yapmalarını etkilediğini, bu etkinin büyük bir çoğunlukla
(%97.83) seyahat sayısını azaltma şeklinde iken, çok az oranda (%2.17) ise artırıcı
nitelikte olduğunu belirtmişlerdir.
Tarım işletmelerinde tarımsal gelirden tasarruf yapabilme imkanı çok sınırlı
düzeyde olmakla birlikte, anket yapılan bölgede yoğun bir sebze ve meyve üretimi ile
birlikte hayvancılık yapılmaktadır. Dolayısıyla bölgede tarımsal gelir ve buna bağlı olarak
tasarruf imkanı iyi durumdadır. Ancak, incelenen işletmelerin %72.97’si ekonomik krizin
tasarruflarında bir azalmaya yol açtığını ifade etmişlerdir. Bununla birlikte, işletmelerin
%82.43’ü ekonomik krizden harcamalarının da etkilendiğini, bu etkilenmenin de %86.89
ile azaltma ve %13.11 ile artırma şeklinde olduğunu belirtmişlerdir.
Ekonomik krizin tarım üretim üzerine birçok olumsuz etkisi bulunmakta olup,
bunlardan biri de tarımsal üretim alanı üzerine yaptığı etkidir. Ankete katılan üreticilerin
yarıdan fazlası (%59.46) ekonomik kriz nedeniyle gelecek yılki tarımsal üretim yapılacak
alanın büyük bir çoğunlukla (%95.45) olumsuz anlamda etkileneceğini belirtmişlerdir.
Buna karşın üreticilerin %4.55 gibi çok küçük bir bölümünün ise ekonomik krize rağmen
gelecek üretim döneminde tarımsal üretim alanlarını artıracakları saptanmıştır. Bu durum
ekonomik krizin; girdi ve ürün fiyatları, ürünün satış şekli, ürünün satılabilmesi gibi
durumları etkilemesi sonucu genel anlamda tarımsal üretim alanı ve üretim miktarını
olumsuz etkilemesi ile açıklanabilir.
Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin girdi kullanımı üzerine etkisi çizelge 3’te
verilmiştir.
Çizelge 3. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin girdi kullanımı üzerine etkisi.
Etkileme Durumu
Etkileme Şekli
Evet
Hayır
Azalttı
Artırdı
Frekans Oran Frekans Oran Frekans Oran Frekans Oran
(adet)
(%)
(adet)
(%)
(adet)
(%)
(adet)
(%)
Gübre Kullanımı
49
66.22
25
33.78
47
95.92
2
4.08
Zirai ilaç Kullanımı
37
50.00
37
50.00
36
97.30
1
2.70
Traktör Kullanımı
21
38.89
53
61.11
20
95.24
1
4.76
Alet-Makine
33
44.59
41
55.41
32
96.97
1
3.03
Kullanımı
Bakım Đşleri
28
37.84
46
62.16
28 100.00
0
0.00
Çalıştırılan
Đşçi
34
45.95
40
54.95
33
97.06
1
2.94
Sayısı
Hayvan Varlığı
48
64.86
26
35.16
47
97.92
1
2.08
Kredi Kullanımı
24
35.29
50
64.71
15
62.50
9
37.50
Đncelenen işletmelere göre, ekonomik kriz tarımsal üretimde bakım işlerini
(çapalama gibi) de olumsuz yönde etkilemiş durumdadır. Đncelenen işletmelerin
%37.84’ü özellikle işgücü ücretlerinin yüksekliği nedeniyle bakım işlerini azalttıklarını
belirtmişlerdir.
Görüşülen işletmelerin %13.51’i tarımsal üretimde yabancı işgücü
çalıştırmamakta, aksine aile işgücünü değerlendirmektedir. Yabancı işgücü çalıştıranların
ise %45.95’i ekonomik krizin (gerek işçi ücretlerinin yüksekliği ve gerekse tarımsal
üretimden kazanılan gelirin düşüklüğü nedeniyle) tarımsal üretimde çalıştırdıkları işçi
sayısını etkilediğini, bu etkinin %97.06 oranında çalıştırılan işçi sayısının azaltılması ve
%2.94 oranında ise artırılması şeklinde olduğunu ifade etmişlerdir.
123
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Ekonomik krizin incelenen işletmelerin önemli bir kısmında (%64.86)
hayvan varlığını etkilediği tespit edilmiştir. Ekonomik krizin de etkisiyle işletmelerin
%97.92’si hayvan varlığını hayvan satışı nedeniyle azaltırken, ancak %2.08’i
artırabilmiştir. Özellikle et fiyatlarındaki artış bunda çok önemlidir.
Đncelenen
işletmelerin
%8.11’i
değişik
nedenlerle
kredi
kullanmamaktadırlar. Ancak bölgede yoğun bir sebze (özellikle sırık domates) ve meyve
üretimi söz konusu olduğundan dolayı yoğun bir girdi kullanımı (ekonomik krizden bir
miktar olumsuz anlamda etkilense bile) söz konusudur. Dolayısıyla tasarruf imkanı düşük
ve/veya sınırlı olan çiftçiler bu girdileri çoğunlukla kredi şeklinde temin etmektedirler.
Đncelenen işletmelerin %35.29’unun ekonomik kriz nedeniyle kredi kullanımı açısından
etkilendiği, bu etkinin %62.50 ile kredi kullanımını azaltıcı ve %37.50 ile artırıcı nitelikte
olduğu tespit edilmiştir.
Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin ürün ve girdi fiyatları ile
pazarlama üzerine etkisi çizelge 4’te verilmiştir.
Çizelge 4. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin ürün ve girdi fiyatları ile pazarlama üzerine
etkisi.
Ürün Fiyatları
Ürün Satış Şekli
Ürün Satış Vadesi
Ürün Bedellerinin
Ödenmesi
Girdi Fiyatları
Etkileme Durumu
Etkileme Şekli
Evet
Hayır
Azalttı
Artırdı
Frekans Oran Frekans Oran Frekans Oran Frekans Oran
(adet)
(%)
(adet)
(%)
(adet)
(%)
(adet)
(%)
59
79.73
15
20.27
54
91.53
5
8.47
20
27.03
54
72.97
--------36
48.65
38
51.35
5
13.89
31
86.11
34
45.95
40
54.05
---
---
---
---
65
87.84
9
12.16
18
27.69
47
72.31
Serbest piyasadaki ürün fiyatları (özellikle yaş meyve ve sebze) çok
değişken olup, bunu etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Đncelenen işletmelerin
%79.73’ü ekonomik krizin ürün fiyatlarını etkilediğini ve bu etkinin büyük bir
çoğunlukla (%91.53) azaltıcı, çok az bir oranda (%8.47) ise artırıcı nitelikte olduğunu
beyan etmişlerdir.
Üreticilerin %27.03’ü ekonomik krizin ürün satış şeklini (peşin-vadeli)
etkilediğini belirtmiştir. Ürün satış şeklinin etkilendiğini ifade eden üreticilerden
%25.00’i nasıl etkilendiğine dair herhangi bir fikir beyan etmemiş iken, %75.00’i ise ürün
satış şeklinin peşin durumdan vadeli hale dönüştüğünü söylemişlerdir.
Ankete katılan üreticilerin %48.65’i ekonomik krizin ürün satış vadesini
etkilediğini belirtmişlerken, bu etkinin %13.89 ile azaltma ve %86.11 ile artırma şeklinde
olduğu tespit edilmiştir. Bunun anlamı, ürün bedellerinin çok daha uzun sürede çiftçi
eline geçtiğini göstermektedir.
Araştırmanın yürütüldüğü bölgede yaş meyve ve sebze üretimi (özellikle
sırık domates ve şeftali olmak üzere) yoğundur. Bu ürünlerin büyük çoğunluğu il dışına
satılmakta olup, ürünler bir kısmı peşin bir kısmı da vadeli olarak satılmaktadır.
Görüşülen üreticilerin yaklaşık yarısı (%45.95) ekonomik krizin ürün satış bedellerinin
ödenmesini olumsuz anlamda etkilediğini belirtmişlerdir.
Araştırma sahasında yoğun bir yaş meyve ve sebze üretiminin olması
beraberinde girdi kullanımının yüksek olmasını getirmektedir. Üreticilerin büyük bir
çoğunluğu (%87.84) ekonomik krizin girdi fiyatlarını etkilediğini, bu etkinin %27.69 ile
girdi fiyatını azaltıcı ve %72.31 ile girdi fiyatını yükseltici nitelikte olduğunu ifade
etmişlerdir. Üreticilerin büyük bir çoğunluğu girdilerden tohum, gübre, ilaç ve yem
fiyatlarının normal, buna karşın yakıt fiyatının ise çok yüksek olduğunu ifade
etmektedirler.
124
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Üreticilerin %79.46 gibi önemli bir bölümü, küresel ekonomik krizin
etkilerinin halen devam ettiğini ifade etmişlerdir. Araştırmada, ekonomik krizin etkisinin
ne kadar süreceği tespit edilmeye çalışılmış olup, bu bağlamda üreticilerin %37.29’u bu
konuda herhangi bir fikir belirtmemiş iken, %8.47’si 1 yıl, %13.56’sı 2-3 yıl, %3.39’u 4
yıl, %16.95’i 5 yıl, %3.39’u 6 yıl, %1.69’u 7-8 yıl ve ortalama 3.51 yıl daha ekonomik
krizin etkisinin süreceğini beyan etmişlerdir. Bu durum üreticilerin geleceğe güvenle
bakmalarını etkileyebilecek, tarımsal üretimde küçülmeye ve belki de tamamen
vazgeçmeye yöneltebilecektir.
Üreticiler borçlarını genellikle; başta tarımsal üretimden elde ettikleri
gelir olmak üzere borç bulmak-kredi kullanmak, tasarruflarını değerlendirmek, taşınırtaşınmaz mal satmak gibi değişik şekillerde elde ettikleri para ile ödemektedirler. Aynı
şekilde ekonomik kriz durumlarında da benzer yollara başvurulabilmektedir. Araştırma
sahasındaki üreticilerin yarıya yakınının (%44.59) ekonomik kriz nedeniyle mal sattıkları
belirlenmiştir. Satılan mallar; %60.61 ile hayvan, %33.33 ile arazi, %12.12 ile aletmakine, %9.09 ile döviz-altın ve %3.03 ile otomobil olarak saptanmıştır. Özellikle
tarımsal üretimi olumsuz etkileyebilecek nitelikteki malların satıldığı görülmektedir.
Üreticiler, ekonomik krizden az yada çok etkilenmiş olup, buna yönelik
bazıları tedbirler almışlardır. Ekonomik krizden korunmak için alınan tedbirler; %71.62
ile harcamaları azaltma, %27.03 ile traktörü daha az kullanma, %22.97 ile tarımsal
girdileri daha az kullanma, %31.08 ile şehre daha az giderek harcamaları düşürme,
%21.62 ile bir miktar hayvan satarak maliyetleri düşürme, %12.16 ile boş zamanlarda ek
iş yapma, %10.81 ile tarımsal işlerde daha fazla aile işgücü kullanma, %9.46 ile daha az
alanda bitkisel üretim yapma, %8.11 ile hazır yem yerine kaba yem üretme ve bu yemleri
hayvansal üretimde kullanma, %2.70 ile bitkisel üretimde kendi ürettiği tohumu
kullanma, %1.35 ile bitkisel ürün sigortası yaptırma ve %1.35 ile herhangi bir borç
yapmama olarak tespit edilmiştir. Buna karşın üreticilerin %22.97’si ise ekonomik
krizden korunmak amacıyla herhangi bir önlem almadıklarını belirtmişlerdir.
4. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Yapılan araştırma sonucunda, Tokat ili Kazova yöresinde üreticilerin
küresel ekonomik krizden büyük bir çoğunlukla olumsuz anlamda etkilendikleri
belirlenmiştir. Araştırma bulgularına göre, ekonomik krizin genellikle; sulu arazi miktarı,
traktör sayısı, traktör ve diğer alet-makine kullanımı, ekilen arazi miktarı, seyahat sayısı,
tasarruf miktarı, gelecek yılki tarımsal üretim alanı, kullanılan girdi miktarı, çalıştırılan
yabancı işgücü sayısı, hayvan varlığı, kredi kullanımı, ürün fiyatı, ürünün satış şekli ve
vadesi, ve ürün bedellerinin ödenmesini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir.
Üreticilere göre ekonomik krizin etkisi devam etmekte olup, ekonomik kriz nedeniyle
değişik mallar sattıkları tespit edilmiştir.
Yöredeki üreticilerin ekonomik krizden etkilenmemesi veya en az
etkilenmesi için yapılması gerekenlerden bazıları aşağıda verilmiştir:
• Tarımsal girdi desteklemelerinin devamı ve/veya artırılmalı,
• Tarımsal girdilere uygulanan KDV oranları düşürülmeli,
• Özellikle çiftçinin kullandığı akaryakıt fiyatlarının düşürülmesi sağlanmalı,
• Çiftçi borçları taksitlendirilmeli, faiz oranları düşürülmeli, gerekirse faizleri
affedilebilmeli ve vadeleri uzatılabilmeli,
• Desteklenecek ürün sayısı artırılmalı, destek miktarı yükseltilmeli ve
destekler zamanında ödenmeli,
• Ürünlerin pazarda daha iyi fiyatlarla değerlendirilmesi sağlanmalı, bu
bağlamda ürünlere fiyat ve pazar garantisi verilebilmeli,
• Đç pazardaki talep yetersizliğini gidermek amacıyla yeni dış pazarlar ortaya
çıkarılmalı,
125
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
• Bölgede üretilen ürünlerin daha fazla katma değer sağlayabilecek nitelikte
ürünlere dönüştürülebilmesi amacıyla tarım-sanayi entegrasyonu sağlanmalı ve
yeni sanayi tesisleri kurulmalıdır.
KAYNAKLAR
Anonim, 2010. Tokat Đl Tarım Müdürlüğü 2009 Yılı Faaliyet Raporu, Tokat.
Çiçek, A. ve Erkan, O. 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri.
GOÜ Ziraat Fakültesi Yayın No:12, Ders Notları Serisi No:6, Tokat.
Karlı, B., Bilgiç, A. ve Eren, G. 2009. Dünya ekonomik krizinin Türk tarımına etkileri.
Çiftçi ve Köy Dünyası Dergisi, 300: 33-42.
http://nkg.tuik.gov.tr/goster.asp?aile=3, 13.07.2010
http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul, 13.07.2010
126
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal Su Đşletmeciliği ve Fiyatlandırma
Mustafa H. AYDOĞDU1, Bahri KARLI2, A.Baki BĐLGĐÇ3
ÖZET
Eko sistemlerin ve insanoğlunun yaşamı suya bağlıdır. Dünyada ve Ülkemizdeki hızlı nüfus artışı,
kentleşme, sulu tarımın giderek daha yaygın bir hal alması, tarımsal ve endüstriyel kalkınma
hareketleri doğal su kaynakları sistemlerini nicelik ve nitelik açısından her geçen gün daha fazla
zorlamaktadır. Su; yenilenebilir bir özelliği olmasına rağmen, kullanımına dayalı olarak
miktarındaki oran her geçen gün azalmaktadır.
Su tüketiminde en büyük payı tarımsal amaçlı sulamalar almaktadır. Tarım sektörünün en büyük
su kullanıcı grubu olması dolayısıyla, suyun; yönetimi, işletilmesi, etkin ve verimli kullanılması ile
fiyatlandırılması, su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi açısından son derece önemli bir
konudur. Suyun tarımsal sulamada daha verimli olarak kullanılması konusunda giderek artan bir
baskı vardır. Bu konuda genel bir uygulama birliği olmamakla beraber, fiyatlandırma ön plana
çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Su, Tarımsal Sulama, Su işletmeciliği, Sulama Birlikleri, Fiyatlandırma
Water Management, Operatıon And Prıcıng
ABSTRACT
Life cycle of eco-systems and human beings are based on water. Rapid population growth rate,
urbanization, expansion at irrigation areas are gradually increasing at the world and also at Turkey,
too. Besides that, industrialization and agricultural development movements are forcing natural
water resource systems in terms of quantity and quality, too. Water; despite its renewable property,
the amount of it decreasing day by day based on its usage.
The biggest water usage ratio is belong to agricultural irrigations in terms of water consumptions.
Because of this, the protection of water resources, development and water pricing are very
important matters in terms of water managament, operation and productivity. There is also
gradually increasing big pressure on water usages at agricultural irrigation due to productivity.
There aren’t common implementation agreement at world but water pricing is coming first.
Key words: Water, Agricultural Irrigation, Water Management and Operations, Water User
Association, Pricing
1.
Giriş
Đnsanoğlu, tarih boyunca yerleşim yerlerini ve dolayısıyla medeniyetlerini hep su
kıyılarında veya kolayca suya erişilebilecek yerlerde kurmuş ve suyun olduğu yerlerde
kalıcı olarak var olmuşlardır. Su; sonsuz bir kaynak değildir. Yenilenebilir özelliği
olmasına rağmen, kullanımına dayalı olarak miktarındaki oran her geçen gün
azalmaktadır. Bundan dolayıdır ki; su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi, işletilmesi,
fiyatlandırılması ve kullanılması özel bir öneme sahiptir.
Suya ulaşmada ve yeterli istenilen kalitede su temininde de zorluklar
yaşanmaktadır. Bu durum; su kaynaklarının yetersizliğinin yanında, temel olarak sulama
sistemlerinin verimsizliği; teknolojik konular, iletim ve dağıtım ile yetersiz sulama alt
yapısı ile yetersiz işletme ve bakım koşullarından kaynaklanmaktadır (Southernland
Assoc, 2006). Doğal olarak bu durum suyun kullanım miktarına ve maliyetine olumsuz
yönde yansımaktadır. Dolayısıyla, yatırımlardaki artan maliyetler kamu bütçelerine ek
yükler getirmektedir.
Su kaynaklarının arz ve yönetimi, sulama sistemlerinin genişletilmesinde ve
iyileştirilmesinde, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de, gıda üretimi ve güvenliği
açısından hayati bir rol oynamaktadır. Tarımsal yatırımlarda kaynakların büyük bir kısmı,
zamana bağlı olarak % 75’lere varan oranlarda, sulama projelerine aktarılmaktadır. Tüm
1
Ögr. Gör. Harran Üniversitesi, Şanlıurfa Meslek Yüksek Okulu
Prof. Dr. Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
3
Doç. Dr. Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
2
127
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
sulama projelerinin tamamlanma süresi bu sektörde 15 ile 20 yıl gibi bir süre almaktadır
(Moca, 2005).
Dünyanın birçok kıtasında ve bölgesinde hızlı nüfus artışı, hızlı kentleşme,
sanayileşme ve sulama sistemleri nedeniyle suya ve su kaynaklarına olan talep her geçen
gün daha da hızlı artmaktadır. Bu talepleri karşılayabilecek su kaynakları ise kısıtlıdır.
Bunun doğal sonucu olarak hemen hemen her ülkede su kaynakları ve en büyük su
tüketim grubunu oluşturan sulama sistemleri üzerinde kapasite arttırıcı, optimum
kullanma, işletme ve yönetim esasına dayalı çalışmalar yapılmaktadır. Sulama oranları, su
yönetimi, işletilmesi, fiyatlandırılması ve kullanımı; her ülkeye, bulunduğu coğrafi
bölgeye ve üretim desenine bağlı olarak değişiklikler göstermektedir. Ayrıca su kısıtları
olan ülkelerde ve bölgelerde atık suların da sulama amaçlı olarak kullanıldığı
bilinmektedir.
2. Sulama işletmeciliğinin gelişimi
Sulamanın tarihi, neredeyse insanlık tarihi kadar eski ve onunla ile birlikte
başladığı ve bitkisel üretim amacıyla, ilkel sulama tekniklerinin kullanıldığı
bilinmektedir. Genellikle, sulamanın doğduğu ülkenin Mısır olduğu kabul edilir. Bu
ülkede sulama uygulamalarına milattan çok önceleri, Nil nehrinden tarım alanlarına su
yönlendirilerek başlanmıştır. Arap yarımadası, Türkiye, Đran ve Orta Doğunun diğer
bölgelerinde de zamanımızdan 3000 yıl kadar önce sulama uygulamaları yapılmıştır.
Babil kralı Hammurabi, M. Ö. 1700 yıllarında çıkardığı kanunlarla, sulama sistemlerinin
kurulmasını ve işletilmesini devlet eliyle yapmış, suyu kurallarına göre kullanmayan
çiftçilere bazı cezalar getirmiştir. O tarihlerden günümüze kadar sulama alanları ve
işletmeciliği, coğrafik olarak yer ve alan miktarları değişerek ve artarak gelmiştir.
Dünyada sulama işletmeciliği ilk olarak Amerika Birleşik Devletlerinde 19.yy.
başlarında ortaya çıkmıştır. Düzensiz yağışlara bağlı olarak yaşanan seller ve kuraklıklar
dolayısıyla, yerleşimciler için düzenli ve güvenilir kaynak ihtiyacını karşılamak amacıyla
1902 yılında Ulusal Islah Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde ise: Osmanlı imparatorluğu döneminde, sulama çalışmalarına
başlanması ve devlet eliyle bu hizmetlerin yürütülmesi 19. yüzyılın sonlarına
rastlamaktadır. Bu amaçla, bugün sınırlarımız dışında kalan Işkodra ve Selanik'te dere
ıslahı, Medine'de sulama kanallarının inşası, Musul ovasında sulama şebekesi kurulması
gibi çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar içerisinde Konya ovası sulaması, sınırlarımız
içerisinde kalan ilk sulama sistemi olmuştur. Birinci Dünya Savaşının hemen öncesinde
büyük akarsularımızın bazılarının ıslahı ve bu akarsu havzalarında sulama çalışmaları
planlanmış, ancak savaşın başlaması ile bu çalışmalar tamamlanamamıştır. Cumhuriyetin
kuruluşunun ilk yıllarında bataklık alanların ıslah edilmesine ağırlık verilmiş olup, kamu
tarafından geliştirilen ilk sulama ve drenaj projesi 1908–1914 yılları arasında inşa
edilerek işletmeye açılan Çumra Sulama Projesidir. Daha sonra 1950'li yıllara kadar
muhtelif bölgelerde zamanın kısıtlı teknik ve ekonomik imkânlarıyla bazı sulama
projeleri inşa edilmiştir. Ülkemizde 1950 yılına kadar işletmeye açılan sulama alanı
toplam 142 596 ha’dır.
Türkiye'de modern anlamda sulama projelerinin geliştirilmesi, 1950'li yılların
başında DSĐ ve mülga TOPRAKSU gibi kuruluşların kurulması ve ülke genelinde
teşkilatlanması ile büyük bir hız kazanmıştır. Saptanabilen ve hakkında bilgi bulunabilen
ilk sulama birliği, tarihsel gelişimi açıklaması açısından Korkuteli Sulama Birliğidir.
Korkuteli deresinden sulama yapan iki mahalle halkının anlaşmazlığı üzerine,
kaymakamlık ve jandarmanın zorlamasıyla 6 mahalle, 2 köy ve yörenin ileri gelen bahçe
sahipleri tarafından 1942 yılında oluşturulmuştur.
128
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
3. Su varlığı ve kullanım durumu
Dünya’daki su rezervinin % 97,5’i okyanus ve denizlerdeki tuzlu sudan
oluşmaktadır. Çoğu kutuplarda bulunan ve erişilemeyen temiz suyun oranı % 1,7, göller,
nehirler ve diğer ulaşılabilir kaynaklarda bulunan temiz suyun oranı ise % 0,8’dir. Dünya
nüfusu geçtiğimiz yüzyılda 3 kat artmış olmasına karşın, aynı dönemde su tüketimi
miktarı ise 6 kat artmıştır. Dünya nüfusunun %20’sini oluşturan 30 ülke su kıtlığı ile karşı
karşıyadır. 2025 yılında bu oranın %30’a ulaşacağı ve 50 ülkenin su krizi yaşayacağı
tahmin edilmektedir( Öztürk, 2009).
Dünyadaki toplam su tüketiminin %70'i sulama, %22'si sanayi ve %8'i içme ve
kullanma suyu amaçlıdır. Gelişmiş ülkelerde bu oranlar sırasıyla %30, %59, %11 iken az
gelişmiş ülkelerde %82, %10 ve %8'dir(Unesco-Wwap. 2003).
Çizelge 1. Dünyada sektörlere göre su kullanım oranları (%)
Sektör
Tarım
Sanayi
Đçme ve Kullanma Suyu
Dünya
70
22
8
Gelişmiş Ülkeler
30
59
11
Az Gelişmiş Ülkeler
82
10
8
Avrupa genelinde, suyun %44’ü enerji üretimi, %24’ü tarım, %21’i şebeke suyu
ve %11’i de sanayi için kullanılmaktadır. Ancak, bu rakamlar sektörel su kullanımına
ilişkin olarak Avrupa genelindeki önemli farklılıkları gizlemektedir. Örneğin Güney
Avrupa’da, suyun %60’ı tarımda kullanılmaktadır. Bu rakam bazı bölgelerde %80’lere
kadar ulaşmaktadır (Aça, 2009).
Türkiye’nin su potansiyeli 26 havzada toplanmaktadır. Türkiye’nin ortalama
yıllık yağış miktarı 643 mm.dir. Bu miktardaki yağış yılda ortalama 501 milyar m3 suya
karşılık gelmektedir. Bu suyun 274 milyar m3’ü buharlaşma yoluyla atmosfere geri
dönmektedir. Türkiye’nin kullanılabilir yeraltı ve yerüstü su miktarı 107–112 milyar m3
civarındadır (Anonim, 2005). Geriye kalan ise çeşitli nedenlerle kullanılması mümkün
olmayan su miktarıdır.
Ülkemizde yılda kullanılan ortalama toplam su miktarı 40,1 milyar m3’tür. Bu
suyun; 29,6 milyar m3’ü tarımsal sulama, 6,2 milyar m3’ü içme ve kullanma, 4,3 milyar
m3 ise sanayide kullanılmaktadır. Bu değerlerin küresel ısınma ve alansal yağış dağılım
şartlarına göre yeniden hesaplanmasında yarar vardır. Halen kullanılan su potansiyeline
göre kişi başına yıllık su tüketimi 555 m3 dür (Öztürk, 2009).
Türkiye’de tüketilen suyun %74’ü tarımsal sulamada, %15’i içme ve kullanmada,
%11’i de sanayide kullanılmaktadır. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre sektörel su
kullanım oranları arasında önemli farklar vardır. Gelişmiş ülkelerde sanayi su kullanım
oranı fazla iken, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu tarımsal sulamalarda daha
fazladır.
Çizelge 2. Dünyada sektörlere göre su kullanım oranları (%)
Sektör
Tarım
Sanayi
ĐçmeKullanma
Dünya
67–70
22–23
8–10
Gelişmiş
Ülkeler
39
46
15
Gelişmekte
Olan Ülkeler
52
38
10
Az Gelişmiş
Ülkeler
86
7
7
Avrupa
Türkiye
33
51
16
72–75
10–12
15–16
Suyun sektörel kullanım dağılımı incelendiğinde, Ülkemiz tarım ve içmekullanma suyunun tüketilmesi açısından Dünya ve Avrupa ortalamasının üzerinde yer
alırken, sanayi suyu kullanımında ise ortalamanın altında bir kullanım oranına sahiptir.
Türkiye’de 1980 ile 2000 yılları arasını kapsayan 20 yıllık dönemde toplam su tüketimi
(sulama + içme ve kullanma + sanayi) %256 oranında artmıştır. 1980 de toplam su
kullanımı 11,8 milyar m3/yıl iken bu miktar 2000 yılında 42 milyar m3/yıl’a
yükselmiştir. Önümüzdeki 30 yıllık dönemde de su kullanımının artacağını, artacak
129
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
tarımsal sulama yatırımları ve ek olarak küresel ısınma ile birlikte sık aralıklı
kuraklıkların da yaşanacağı varsayıldığında, 2030 yılından önce su konusunda ciddi
sıkıntılar yaşanabileceği öngörülmektedir. Bu anlamda toplam suyun % 75’ünü kullanan
tarımsal sulamalarda, etkin su işletmeciliğinin yanı sıra fiyatlandırmanın da önemi açıkça
ortaya çıkmaktadır.(Çizelge 3.)
Çizelge 3. Türkiye’de sektörlere göre su kullanım miktarları (106 m3/yıl) ve oranları (%)
YILLAR
1980
1990
1992
1994
1996
1998
2000
2003
2030
TOPLAM SU
KULLANIMI
11.800
30.600
31.600
32.400
34.200
37.400
42.000
40.100
110.000
SULAMA
9.000
22.016
22.939
23.652
25.308
28.050
31.500
29.600
71.500
Oran
76.27
71.94
72.59
73.00
74.00
75.00
75.00
73.82
65.00
ĐÇME VE
KULLANMA
1.600
5.141
5.195
5.184
5.302
5.680
6.400
6.200
25.300
Oran
13.56
16.81
16.44
16.00
15.50
15.19
15.24
15.46
23.00
SANAYĐ
1.200
3.443
3.466
3.564
3.590
3.670
4.100
4.300
13.200
Oran
10.17
11.25
10.97
11.00
10.50
9.81
9.76
10.72
12.00
Kaynak: Türkiye Sulama Raporu, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Yayını Ankara 2001, Anonim
2005.
4. Tarımsal su işletmeciliği
Dünyada sulama işletmeciliği ve fiyatlandırma konularında farklı modeller
uygulanmaktadır. Bu farklı modellere aynı ülke içindeki değişik alan ve bölgelerde bile
rastlamak mümkündür. Zaman içinde suyun maliyeti, kullanımı, yeterliliği ve güvenliği
ile işletmeciliği, karar vericiler için endişeli bir durum haline gelmiş, sürdürülebilir
tarımsal gelişimi sağlamada suyun etkili kullanımı için dünyada yürütülen çalışmalar
1950'lerden itibaren "Sulama Yönetiminin ve Đşletmeciliğinin Devri" anlamında
uygulama alanına aktarılmıştır.
Bu konu Dünyada giderek yaygınlaşmaya başlamış olup, Batı Avrupa, Asya,
Afrika, Amerika ve Uzakdoğu'daki birçok ülkede uygulanmaktadır. Yönetimin, Devletten
su kullanıcı örgütlerine devredilmesinin ilk örnekleri ABD (1950), Fransa(1960) ve
Tayvan'da (1970) görülmektedir. Sulama yönetiminin devri; Şili, Peru, Meksika,
Brezilya, Senegal, Sudan, Somali, Pakistan, Hindistan, Türkiye ve daha pek çok ülkede
1980 ve 1990'lı yıllarda ulusal bir strateji haline gelmiştir. Bu kavram Endonezya ve
Filipinler’de devir, Meksika'da yönetimin devri, Bangladeş'te özelleştirme, Çin'de ileri
sorumluluk sistemi, Hindistan, Sri Lanka ve Türkiye'de katılımcı sulama yönetimi olarak
gelişmiştir(Erdoğan, 2000).
Ülkemizde; teknik ve ekonomik nedenlerle yerüstü ve yeraltı su kaynaklarıyla
sulanabilir arazi miktarı 8,5 milyon ha’dır. Bu alanın 5 milyon ha civarında bir kısmı
sulanabilmektedir. Sulanan alanın 3,9 milyon ha’ı yerüstü su kaynakları ile geriye kalanı
ise yer altı su kaynakları ile sulanmaktadır. Yerüstü su kaynakları ile sulanan alanın
yaklaşık 3 milyon ha’ı kamu tesisleri ile sulanmaktadır. Yani ülkemizde sulama yatırım
ve işletmeciliğinde kamu halen belirleyici durumda olup, bundan uzaklaşmak
istemektedir.
Sulama yatırım ve işletmeciliğinde belirleyici olan kamu kuruluşları Devlet Su
Đşleri Genel Müdürlüğü (DSĐ) ile kapatılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (KHGM)
dür. Kamu sulama şebekelerinde, işletme ve bakım-onarım hizmetlerinin yüksek
maliyetlere ulaşması, sulama ücretlerinin sudan yararlananlardan tam olarak
toplanamaması kamuyu yeni arayışlara yöneltmiştir. Katılımcı sulama yönetimi anlayışı
ile DSĐ sulama işletmelerini, başta yerel yönetim birimlerinin bir araya gelerek
oluşturdukları Sulama Birlikleri olmak üzere çeşitli birimlere devretmeye
başlamıştır. DSĐ dolayısı ile kamu artık sulama işletmeciliğinden çekilmeye başlamıştır.
130
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çoğunluğu sulama birliklerine olmak üzere işletmekte olduğu sulama tesislerini su
kullanıcılarının oluşturdukları yapılara devretmektedir. DSĐ’ce devir oranı %94’e
ulaşmıştır (DSĐ, 2009).
5. Ülkemizdeki sulama birliklerinin yapısı
Türkiye gibi tarım sektörünün ülke ekonomisinde önemli yeri olan ülkelerde, su
ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi ve ulusal ekonomiye katkılarının arttırılması için
sulama tesislerinin rasyonel olarak işletilmesi ve sürekliliğinin sağlanması büyük önem
taşımaktadır. Bu anlamda, sulama tesislerinin etkinlik ve verimlilik ilkeleri içerinde
işletilmesi ve fiyatlandırılması zorunluluk arz etmektedir.
Sulama Birlikleri, kamu tarafından yapılan, DSĐ, sulama sistemlerinin
işletilmesine, yönetilmesine ve bakımına yönelik iş ve işlemlerin, sistemlerden
yararlananlar tarafından yapılmasını sağlamak amacıyla; Đçişleri Bakanlığı tarafından
hazırlanan tüzüklerle kurulan birliklerdir. Sulama sisteminin birden fazla yerleşim yerinin
sınırları içinde bulunması durumunda, 1580 sayılı Belediye Kanunu, 442 sayılı Köy
Kanunu ve 5442 sayılı Đl Đdaresi Kanunu ve 5355 sayılı Mahallî Đdare Birlikleri Kanunu
uyarınca yine Đçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı tüzük esasları çerçevesinde sulama birliği
kurulabilmektedir(Đçişleri Bakanlığı, 2009).
Sulama Birlikleri; sulama tesislerinin, gerçek sahipleri olan çiftçiler tarafından
sahiplenilmesini, korunmasını ve ayrıca işletme, bakım ve onarım hizmetlerinin çiftçilerin
bizzat kendileri tarafından yürütülmesini sağlamak yoluyla da, hizmette sürekliliğin ve
verim artışının sağlanması hedeflenerek kurulmuşlardır.
Birliğin organları; birlik meclisi, birlik encümeni ve birlik başkanıdır. Birlik
meclisi, birliğin karar organıdır ve birlik üyesi mahallî idarelerin meclislerinin kendi
üyeleri veya belediye meclis üyeliğine seçilmeyi haiz kişiler arasından, birlik tüzüğünde
belirlenen sayıda ve gizli oyla seçecekleri üyelerden oluşur. Ancak dışarıdan
seçileceklerin sayısı mahalli idare meclisinden seçileceklerin üçte birini geçemez. Asıl
üye sayısının yarısı kadar yedek üye seçilir. Birliğin üyesi olan il özel idaresi için vali,
belediye için belediye başkanı ve köy için muhtar, birlik meclisinin doğal üyesidir. Birlik
meclisinde bunların dışında doğal üye bulunmaz. Meclis üye tam sayısına doğal üyeler de
dâhildir. Vali ve belediye başkanı birlik meclisinde kendisini temsil etmek üzere meclis
üyelerinden birine yetki verebilir.
Birlik encümeni, birlik başkanı ile sayısı yediyi geçmemek üzere birlik tüzüğünde
gösterilecek sayıda meclis üyesinden oluşur. Ülke düzeyinde kurulan birliklerde bu sayı
iki kat olarak uygulanır. Bu üyeler, birlik meclisince, dönem başı toplantısında kendi
üyeleri arasından gizli oyla bir yıllığına görev yapmak üzere seçilir. Birlik başkanı,
encümeninin de başkanıdır. Birlik encümeni birlik tüzüğünde belirtilen sürelerle toplanır.
Bu süre bir ayı aşamaz. Birlik başkanı, birlik idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin
temsilcisidir. Birlik bütçesinin harcama yetkilisi birlik başkanıdır. Birlik başkanı bu
yetkisini birlik genel sekreterine veya birlik müdürüne devredebilir.
6. Suyun fiyatlandırılması
Đlk başlarda su işletmeciliği ile sulama suyunun su kaynağından alınarak bitki
köküne kadar izlediği yoldaki tüm yapı ve yöntemler kastedilmekte idi. Son yıllarda
sulama suyunun bir şebekedeki dağılımını sağlayan yapı ve yöntemlere ek olarak sulama
suyunun ve tesislerinin işletme, bakım-onarım, iyileştirme ve yönetimi ile bunları
üstlenen organizasyonlar da kastedilmektedir. Günümüzdeki genişlemiş algılama 1980'li
yıllardan bu yana küreselleşme ve özelleştirme politikalarının uygulandığı döneme aittir.
Anlam genişlemesi, günümüze dek doğrudan devlet eliyle görülen ve yönetilen bu alanın
piyasa mekanizmaları ve piyasa kurumlarının yönetimine aktarılmasına olanak
sağlamaktadır (Todaie, 2009). Son dönemlerde teknik boyuta ek olarak örgütlenme ve
mali yapının yönetimini içerecek biçimde genişletilmiştir.
131
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Dünyada sulanmış alanların 12,2 milyon hektarını temsil eden sulama yönetim
kurumlarında yapılan incelemelerde; örneklerin %60’ından fazlasında sulama yönetim
kurumları birim sulanmış alan, %25’i hacimsel, %15’inde hem hacimsel hem de sulanmış
alan yöntemine göre sulama ücretlerinin belirlendiği tespit edilmiştir(Bos ve Wolter,
1990).
Dünyayı etkisi altına alan küresel ısınma ve kuraklık şüphesiz Avrupa kıtasını da
etkilemektedir. Başta Güney Avrupa ülkeleri olmak üzere Avrupa kıta olarak kuraklık
yaşayabilecek riskli bölgeler arasındadır. Bu gün Avrupa Birliği nüfusunun yüzde 11’i,
yüzölçümünün yüzde 17’si su sıkıntısı çekmektedir( Khalfan,2005). Avrupa Birliği su ve
su kaynaklarının etkin ve tasarruflu kullanılmasına çözüm olarak suyun
fiyatlandırılmasını öngörmektedir.
Ülkemizde su işletmeciliği konusunda son dönemlerde uyguladığı yöntemlerle bu
yeni küresel su yönetimi anlayışının altyapısını oluşturmaktadır. Önce Büyükşehir
Belediyelerinde oluşturulan ĐSKĐ, ASKĐ gibi kurumlarla karı da içeren fiyatlandırmaya
dayalı bir anlayış hayata geçirilmiş, ardından DSĐ’nin işlettiği sulama tesislerinin sulama
birliklerine devredilmesi sağlanmıştır. Yapılan çalışmalar su yönetimindeki bu yeni
yapılanmadan sonra hem içme ve kullanma suyunun, hem de sulama suyu fiyatlarının
arttığını göstermektedir.
Su kaynakları, yenilenebilir fakat miktarı sınırlı doğal kaynaklardan biri olarak
toplumun ortak malıdır ve kullanımı bireylerin arzusuna bırakılamaz. Bu nedenle devletin
başta gelen görevlerinden biride su kaynaklarını etkin bir şekilde korumak, geliştirmek,
kontrol etmek ve herkesin faydalanacağı şekilde dağıtımını yapmaktır (Avcı, 1998).
Birçok ülke artan nüfus baskıları, küresel ısınma ve su yetmezliğini içeren sulama
suyu düzenlemelerinde başlıca araç olarak suyun fiyatlandırılmasını kullanmaktadır.
Doğru ve kabul edilir fiyatları oluşturma, suyun etkin ve verimli olarak kullanılması için
temel amaç olup, bunun nasıl sağlanacağı ise günümüzde tartışma konusudur. Suyun
fiyatlandırılması yöntemleri her ülkede ve hatta ülkelerin içinde yer alan değişik
bölgelerde fiziksel, sosyal, kurumsal ve politik oluşumlara farklı şekillerde duyarlıdır.
Gelişmekte olan ülkeler kadar, gelişmiş ülkelerde de sulama ücretlerinin uygun seviyesi
ve suyu fiyatlandırmada kullanılacak uygun araçlar konusunda bir uzlaşma
sağlanamamıştır(Koç, 1998).
Suyun fiyatı, kullanılan ve kullanılmayan suyun miktarını azaltma, sulama
kurumunun finansmanı ve sulama yatırımından faydalananların geri ödemesi gibi farklı
amaçları içerebilmektedir. Öncelikle uygulanacak fiyat, belirlenen kullanım için
yararlananların ödeme gücünü aşmamalıdır. Aksi durumda sulu tarımdan uzaklaşılması
bile söz konusu olabilecektir. Bu nedenle özellikle sulama suyu ücretleri belirlenirken su
kullanıcılarının ödeme güçleri öncelikle göz önüne alınmalıdır(Karataban, 1976).
Su yönetimi politikalarında fiyatlandırma, yönlendirici ve kontrol edici bir araç
olarak yer almaktadır. Ülkemizde ise son yıllarda tarımsal su kullanımında fiyatlandırma
gündeme gelmeye başlamış ve kaynaklar arası dağılımındaki rolü ve etkinliği
sorgulanmaya başlamıştır. Yüksek ve düşük fiyat belirlemenin toplumsal refahı ve fayda
düzeyini etkileyeceği de bilinmektedir. Özellikle su fiyatlarının kamu tarafından yüksek
belirlenmesi, suyun aşırı kullanımının önüne geçmektedir. Olumlu görünen bu durum
aynı zamanda kullanım yapısını bozabilmektedir. Su fiyatlarının çok düşük belirlenmesi
ise, suyun aşırı kullanımını teşvik edecek, israfa yol açabilecek ve suyun verimli
alanlarda kullanılma ihtimalini zayıflatacaktır. Çok düşük su fiyatları çiftçiyi yanlış
yönlendirebilecek, üretici uzun vadede toprakta oluşabilecek tahribattan olumsuz
etkilenecektir(Şahin, 2007).
Türkiye’de su hizmetlerinin fiyatlandırılması yeterince gelişmediği (Anonymous
1992) ve Türkiye’de kamu sulamalarında su üreticilere maliyetinin altında bir ücret ile
verildiği belirtilmektedir(Balaban, 1964). Türkiye’de su kaynaklarının yetersiz olduğu
bölgelerde sulama suyu ücretlerinin çok düşük tutulması, suyun aşırı kullanımına neden
olabilmektedir. Belli bölgelere daha ucuz su hizmeti götürmek amacıyla fiyat
132
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
farklılaşmasını tercih edebilir. Bu anlamda su fiyatlandırması bölgesel eşitsizliğin
giderilebilmesi amacıyla etkili bir araç olarak kullanılabilir. Bu politik bir tercih
olabileceği gibi kamu tercihinin sosyal bir politikası olarak da karşımıza çıkabilmektedir.
ABD’de ve Batı Avrupa ülkelerinin birçoğunda sulama suyu ücretlendirilmesi
kullanılan suyun hacim miktarına göre belirlenmekte iken, ülkemizde birim alan ve ürün
desenine bağlı olarak sulama suyu ücretlendirilmesi yapılmaktadır. Bu konuda da sulama
birlikleri tarafından sağlanan bir uygulama birliği yoktur. Şanlıurfa’da yer alan sulama
birliği sayısı 26 olup, bunun 22 tanesi Harran Ovası sulamalarında bulunmaktadır.
Sulama suyu ücretleri alan ve ürün esasına göre belirlenmektedir. Her birlik sulama suyu
ücretlerini kendi karar organlarında ayrı ayrı olarak belirlerken, sadece Koruklu, Haktanır
ve Merkez sulama birlikleri ortak olarak karar verip uygulamaktadırlar. Bu birliklerden
bazılarının 2010 yılı sulama suyu ücretleri çizelge 4’de verilmiştir.
Çizelge 4. Harran Ovasında bazı birliklerde 2010 yılı sulama ücretleri (TL/Dekar)
Adı
Şuayıp S.B.
Đmambakır S.B.
Kurtuluş S.B.
Kısas S.B.
Harran S.B.
Koruklu-Merkez-Haktanır S.B.
Mısır
Hububat
9
8
8
10
10
10
11.5
8
9
12
12
14
Pamuk
14
13
13
18
13
15
Sebze
12
10
13
20
13
15
Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanlığı tarafından Halcrow-Dolsar
ortak girişimine yaptırılan ve 2000 yılında taslak sonuç raporu yayınlanan çalışmaya
göre; tarımsal sulamada su sağlama masraflarının karşılanabilmesi için mevcut su
ücretlerinin çok düşük olduğu tespit edilmiştir. Pamuk üretiminin esas alındığı çalışmada
işletme ve bakım masraflarının karşılanabilmesi için uygulanacak ücretin, mevcut ücretin
6 katı, diğer hizmetler ve sulama birliğinin genel masraflarının karşılanabilmesi için 12
katı, işletme bakım ve sabit sermayenin finanse edilmesini karşılayacak ücretin ise
mevcut ücretin tam 31 katı olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu çalışma da ortaya
koymuştur ki su fiyatlandırması piyasa koşullarında yapıldığında su fiyatlarında anormal
derecede artış meydana gelecektir. Pek çok üretici arazisini sulamak için suya
ulaşamayacak, ya da kayıt dışı su kullanımına yönelecektir.
7. Sonuç
Türkiye'de toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi ve ulusal ekonomiye
katkılarının artırılabilmesi için işletilmesi ve devamlılıklarının sağlanması büyük önem
taşımaktadır. Su; sahip olduğu özellikleri ve kullanım olanaklarına bağlı olarak ekonomik
ve sosyal gelişmeyi etkilemektedir. Özellikle 21 yy.da su, gerek küresel gerekse de
bölgesel düzeylerde arz ve talep ilişkileri yönlerinden, stratejik öneme sahip olan doğal
kaynaklardan biri olma durumundadır. Su yönetiminin odak noktasını arzın
artırılmasından talebin azaltılmasına kaydırmak için farklı politikalara ve uygulamalara
başvurulmalıdır. Başta tarımsal sulamalar olmak üzere, tüm sektörlerde suyun fiyatı
kullanılan su miktarına, verimliliğine, su kullanıcılarının ödeme gücüne ve istekliliğine
bağlı olarak belirlenmelidir. Kamunun başta gelen görevlerinden biri olan, bölgesel
kalkınmışlık farkının giderilmesi ile sosyal ve ekonomik politikalara bağlı olarak
fiyatlandırma
politikaları
oluşturma,
yönlendirme
ve
uygulama/uygulatma
sorumluluklarını da yerine getirmesi gereklidir.
Tarımda aşırı su kullanımını önlemek için vahşi sulamayı cazip olmaktan
çıkartan ve modern sulamayı teşvik eden, bölge ve ürün türü bazında su fiyatlandırılması
yapılmalıdır. Bunun yanında asıl olan alt yapının yeterli olduğu yerlerde sulama ücretleri
hacim üzerinden fiyatlandırılmalıdır. Tarım arazilerinde tuzlanma riskine ve koruma
amacı ile toprağın ve ürünün türüne bağlı olarak sulama suyuna limitler getirmelidir.
Tarımsal sulama, su kaynakları üzerine ağır ve artan bir yük getirmekte olup, su
kısıtlarına yol açma ve ekosisteme zarar verme tehlikesi oluşturmaktadır. Bu bağlamda
133
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
suyun sürdürülebilir bir şekilde kullanımı için, sulama birliklerine önemli görevler
düşmektedir.
Araştırmalar göstermektedir ki fiyatlar gerçek maliyetleri yansıtırsa, yasadışı su
kullanımı etkin bir şekilde denetlenirse ve suyun ücreti kullanılan hacme göre ödenirse,
çiftçiler sulamada su verimliliğini iyileştirecek önlemleri benimseyecektir. Ayrıca talebin
azaltılmasına yönelik olarak, su kullanıcıları alternatif kaynaklar kullanmaya yönelik
fırsatlardan faydalanabilirler. Kıbrıs ve Đspanya'da sulamalarda arıtılmış atık su
kullanılmış ve iyi sonuçlar elde edilmiştir(AB, 2009).
Suyun fiyatlandırılması yapılırken, birim sulama maliyeti veya birim alana düşen
işletme, bakım ve yönetim giderlerini de esas alan hacim esasına dayalı ama ödeme
gücünü aşmayan, fazlaca kar payı da içermeyen bir yöntem uygulanmalıdır.
8. Kaynaklar
AB, 2009. http://www.eea.europa.eu/tr/articles/the-water-we-eat, (29 Eylül 2009)
Anonymous,1992, Environmental Policies in Turkey, OECD, Paris, France.
Anonim, 2005. 1995-2004 50.Yılında DSI. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı DSI Genel
Müdürlüğü, DSI Đdari ve Mali Đşler D. Bşk. Basım ve Foto film Şb.Md.84s. Ankara
Avcı, Đ., 1998, Su Kaynaklarının Geliştirilmesinde Đnşaat Mühendisinin Rolü ve Sorumluluğu.
TMMOB Türk Mühendislik Haberleri Dergisi, sayı:393, 111s. Ankara
Aça, Avrupa Çevre Ajansı, 2009, http://www.eea.europa.eu/tr/pressroom/ news releases/avrupa
2019da-kuraklik-ve-asiri-su-kullanimi, (05 Kasım 2009)
Balaban, A., 1964, Türkiye’de Su Kaynaklarının Geliştirilmesi ve Problemleri, TMMOB Ziraat
Mühendisleri Odası, Mars Matbaası, Ankara.
Bos M.G., Wolter W., 1990., Water Charges and Irrigation Efficiencies, Irrigation and Drainage
Systems 4:267DSĐ, 2009, http://www.dsi.gov.tr/pdf_dosyalar/sulama_kurutma_2007.pdf(5 Kasım 2009)
Erdoğan, F. C., 2000, Türkiye'de Katılımcı Sulama Yönetimi Çalışmaları, Đdari ve Mali Mevzuat
Dergisi,
Ekim
2000,
Cilt
1,
Sayı
1.
Ankara
GAP Đdaresi, 1994. GAP- ĐBY Çalışması, GAP Sulama Sistemlerinin Đşletme, Bakım ve
Yönetimi. Tanımlama Raporu, 456s Ankara
Halcrow-Dolsar RWC, JV., 1993a, Hydrology and Water Resource Modelling. Technical
Discussion. 48p. Ankara.
Halcrow-Dolsar RWC, JV., 1999. Urfa Ana Kanal Đşletme Đhtiyaçları. 53s. Ankara.
Halcrow-Dolsar RWC, JV., 2000, GAP ĐBY Taslak Sonuç Raporu, Ankara.
Đç Đşleri Bakanlığı,2009, http://w3.icisleri.gov.tr/ortak_icerik/w3.icisleri/2006 TRmahalli
Karataban, A. Y.,1976, Su Kaynaklarının Planlama ve Đdaresinde Ekonomik ve Mali Fizibilite,
DSĐ, Ankara
Khalfan, A.,2005, “Implementing General Comment No. 15 on the Right to Water in National and
International Law and Policy” discussion paper, Right to Water Programme, Center on
Housing Rights and Evictions, www.menschen_recht_wasser.de/downloads /
Artikel_Ashfaq_zum_GC_15_03_05.pdf, (15 Kasım 2005).
Koç, C., 1998., Büyük Menderes Havzası Sulama Şebekelerinde Organizasyon-Yönetim Sorunları
ve Araştırmalar. Đzmir
Moca
Study:
Turkey,
2005,
http://www.Agrifish.jrc.it/marsstat/Crop_Yield_
Forecasting/MOCA/16031000.HTM.
Öztürk M., 2009., Havza Esaslı Entegre Su Yönetimi, TBMM Çevre Komisyonu Ankara.
Southernland Association, 2006. http:// www. Terredelsud. Org / risidriceng .php.
Şahin A., 2007., Türkiye’de Tarımsal Su Kullanımında Fiyatlama Politikaları., Kamu-Đş; C:9, S:3.
Ankara
Todaie, 2009. Yerel Yönetimler Araştırma Ve Eğitim Merkezi Web Sayfası. www.yerelnet.com.
(03 Ekim 2009)
Unesco-Wwap, 2003, Water for People Water for Life, The United Nations World
www.cases.justia.com/us-court-of-appeals/F2/785/ .../275805/ - (5 Kasım 2009)
www.usbr.gov/newsroom/speech/detail.cfm?RecordID... (5 Kasım 2009)
www.khgm.gov.tr/ENVANTER/En_ToprakSu.mht (5 Kasım 2009)
134
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kayısı Yetiştiriciliği Yapan Đşletmelerde Ekonomik Etkinlik: Darende
Đlçesi Örneği
Orhan GÜNDÜZ1
Vedat CEYHAN1
DAĞDEVĐREN1
Kemal ESENGÜN2 Miraç
ÖZET
Dünyanın en büyük kayısı üreticisi ve ihracatçısı olan Türkiye’de kayısı üreten işletmelerde halen
teknik ve ekonomik etkinlik istenen düzeyde değildir. Bu nedenle bu araştırmanın amacı Malatya
ili Darende ilçesinde kayısı yetiştiriciliği yapan işletmelerin etkinlik ölçümlerinin tahmin
edilmesidir. Đşletme düzeyinde etkinlik ölçümlerinin tahmin edilmesinde Veri Zarflama Yöntemi
(VZY) kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan veriler basit tesadüfî örnekleme metoduyla 102
işletmeden anket yoluyla toplanmıştır. Araştırma sonuçları inceleme alanında yer alan işletmelerin
girdi kullanım miktarlarını, kayısı üretim miktarını azaltmaksızın %10 oranında azaltabileceklerini
göstermiştir. Etkinlik analizi sonuçları, ekonomik yetersizliğin temel kaynağının üretim
faktörlerinin, fiyatları ile orantılı olarak dağıtılmadığını ortaya koymuştur. Đşletmelerde,özellikle
yakıt gibi girdilerin optimum kullanımının sağlanması ve teknoloji seviyesinin düzeltilmesi,
işletmelerin etkinlik düzeyini iyileştirebilecektir.
Anahtar Kelimeler: Etkinlik, Kayısı, Veri zarflama analizi, Darende.
Economic Efficiency In Apricot Farms: The Case Of Darende District Of Malatya
ABSTRACT
Technical and economic efficiencies of the apricot farms are not satisfactory level in Turkey,
which is the biggest producer and exporter in the world apricot market. The purpose of the study
was, therefore, to estimate the farm level efficiency measures in Darende district of Malatya,
Turkey. Data Envelopment Analysis (DEA) was used to estimate farm level technical, allocative
and economic efficiency. The bulk of the research data were gathered from randomly selected 102
apricot farms by using well structured questionnaire. Research results showed that the apricot
farms could reduce their input use by 10% without any reduction of apricot production in the
research area. Based on the results of efficiency analysis, it was clear that the main source of
economic inefficiency was allocative efficiency. Using optimum level of input, especially fuel and
improving technology level may improve the efficiency of apricot farms.
Key words: Efficiency, Apricot, Data envelopment analysis, Darende.
1. GĐRĐŞ
Tarım ürünleri üretiminde maliyetleri düşürmek optimum girdi kullanımı ile
mümkündür. Đşletme faaliyetlerinin sürdürülebilirliliği üretimde kullanılan kaynakların
etkin kullanımına bağlıdır. Đşletmelerin daha verimli bir şekilde çalışması ancak işletme
düzeyinde etkinlik analizi yapılıp, yetersizliğin belirlenmesi ve giderilmesi ile
mümkündür.
Đşletmelerde teknik ve ekonomik yetersizliğin kaynağının belirlenmesi bir takım
önlemler alınmasına, maliyetlerin azaltılmasına ve karın en yükseğe çıkarılmasına
yardımcı olmaktadır (Kaçıra, 2007).
Dünyanın en önemli kayısı üreticisi olan Türkiye’de işletme düzeyinde etkinlik
analizinin yapılması gereken faaliyetlerden birisi de kayısı yetiştiriciliğidir. Dünyanın
taze kayısının yaklaşık %20’sini ve kuru kayısının ise %80’ini Türkiye üretmektedir
(FAOSTAT, 2010; TKB, 2009). Kayısı, yılda yaklaşık 200 milyon dolarlık bir ihracat
getirisiyle Türkiye ekonomisinin en önemli ihraç kalemlerinden birisidir. Türkiye’de
kayısı üretiminin en yoğun olarak yapıldığı bölge Malatya ilidir. Malatya ili Türkiye taze
kayısısının yaklaşık %50’sini, kuru kayısısının ise %95’inin tek başına karşılamaktadır
(TKB, 2009). Malatya ilinin çoğu ilçesinde kayısı yetiştirilebilmektedir. Ancak bunların
1
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 55139, Samsun
Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, ĐĐBF, Đşletme Bölümü, Karaman.
135
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
en önemlilerinden birisi Darende’dir. 2008 yılı verilerine göre Darende, Malatya ili kayısı
ağacı sayısının yaklaşık %19’una sahiptir. Ayrıca yaş kayısı üretiminin yaklaşık %25’ini,
kuru kayısı üretiminin ise yaklaşık %26’sını karşılamaktadır (TKB, 2009). Darende bu
yönüyle Türkiye kayısı üretiminin de lokomotif bölgelerinden birisidir.
Kayısı yetiştiriciliği, iklimin baskısı altında yoğun girdi kullanılarak yapılan bir
faaliyettir. Üreticiler, daha fazla girdi kullanımı ile verimliliğin arttırılacağı düşüncesiyle,
herhangi bir uzman tavsiyesi veya teknik bilgiye ihtiyaç duymadan girdi
kullanmaktadırlar. Bu durumun, önemli kaynak israfına ve çevresel etkiler ortaya
çıkaracağı muhakkaktır.
Son yirmi yılda dünyada tarımsal işletmelerde işletme düzeyinde veya üretim
faaliyeti düzeyinde etkinlik ölçümü çok sayıda araştırmacı tarafından yapılmıştır (Ali ve
Chaudhry, 1990; Papadas ve Dahl, 1991; Battese ve ark., 1996; Fraser ve Cordina, 1999;
Mathijs ve Swinnen, 2001; Johansson, 2005; Kamruzzaman ve ark., 2006; Esmaeili ve
Ormani, 2007; Ekunwe ve Emokaro, 2009). Türkiye’de ise tarımsal faaliyetlerde etkinlik
ölçümleri yoğun olarak son on yılda yapılmıştır. Bu çalışmalar, çoğunlukla bitkisel üretim
faaliyetlerine yöneliktirr (Aktürk ve Kıral, 2002; Alemdar ve Ören, 2006; Kaçıra, 2007;
Bozoğlu ve Ceyhan, 2007; Bayramoğlu ve Gündoğmuş, 2008; Kılıç ve ark., 2009;
Uzmay ve Adanacıoğlu, 2009). Hayvancılık işletmelerine yönelik etkinlik analizi
çalışmaları daha azdır (Cinemre ve ark., 2006, Ceyhan ve Hazneci, 2010).
Türkiye ekonomisi için önemli bir ürün olan kayısıda, ekonomik ve teknik
anlamda işletme düzeyinde etkinlik konu alan bir çalışmaya literatürde rastlanılmamıştır.
Bu nedenle bu araştırmada, Malatya ili Darende ilçesinde kayısı yetiştiriciliği
yapan tarım işletmelerinde teknik, kaynak dağıtım ve ekonomik etkinlik düzeylerinin
ölçülmesi amaçlanmıştır. Etkinlik sonuçlarına dayanarak kayısı üretiminde etkinliği
iyileştirici stratejiler geliştirilmiş ve öneriler yapılmıştır.
2. MATERYAL VE METOT
2.1. Kayısı Üretimi Đçin Veri Zarflama Modeli
Etkinlik ölçümü kavramı ilk olarak Farrell’ın (1957) çalışması ile ortaya
atılmıştır. Farrell (1957), işletmenin etkinliğinin teknik ve ekonomik etkinlik olarak iki
grupta incelenmesini önermiştir. Teknik etkinlik, eldeki girdi bileşiminin en uygun
şekilde kullanılarak mümkün olan maksimum çıktının üretilmesi olarak
tanımlanmaktadır. Kaynak dağıtım etkinliği ise, bir işletmenin, girdi fiyatlarını göz önüne
alarak üretim maliyetini en küçük yapacak en uygun girdi bileşimini seçmedeki başarısı
olarak tarif edilebilir. Ekonomik etkinlik ise işletmelerin kaynaklarını, hem maliyetleri
minimize edecek hem de optimum girdi kombinasyonunu sağlayacak şekilde
kullanmalarıdır. Yani işletmelerin teknik olarak ve kaynak dağıtımı açısından etkin olarak
faaliyet göstermeleridir (Coelli ve ark., 1998).
Đşletme düzeyinde etkinlik ölçümleri, girdiye yönelik ve çıktıya yönelik olmak
üzere iki farklı şekilde ölçülebilmektedir (Coelli ve ark., 1998). Đşletmeler çıktılarını
kontrol etme eğiliminden daha çok girdilerini kontrol etme eğiliminde olduklarından bu
araştırmada girdiye yönelik etkinlik analizi yöntemi kullanılmıştır. Girdiye yönelik ölçüm
sayesinde, girdi miktarlarının, üretilen çıktı miktarında değişiklik yapmadan oransal
olarak ne kadar azaltılabileceği tespit edilmektedir.
Etkinlik ve verimlilik analizleri Farrell (1957) tarafından geliştirilen metot
çerçevesinde parametrik ve parametrik olmayan iki kategoride yapılabilmektedir.
Parametrik olmayan metotların kullanıldığı çalışmaların çoğu Charnes ve ark., (1978)
tarafından geliştirilmiş olan Veri Zarflama Analizi (VZA)’yı kullanmaktadırlar.
Parametrik yöntemlerin en önemlisi ise Stokastik Etkinlik Sınırı (SES) yaklaşımıdır. Her
iki yaklaşım da bazı işletmelerin kaynaklarını etkin olarak kullanmadıkları varsayımından
yola çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bir kısım işletmeler “en iyi kullanım” teknolojisi
tarafından tanımlanan üretim sınırının altında veya etkin olmayan bir üretim
yapmaktadırlar. Bu durumu analiz etmede SES yaklaşımı parametrik ekonometrik
136
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
metotları kullanırken, VZA parametrik olmayan matematiksel (doğrusal) programlama
metotlarını kullanmaktadır (Candemir ve Deliktaş, 2006).
Araştırmada, kayısı işletmelerinde etkinliği ölçmek için VZA kullanılmıştır.
VZA, işletmelerin etkinliğini matematiksel (doğrusal) programlama ile tahmin
etmektedir. Charnes ve ark. (1978), Farrell’in (1957) geliştirdiği modeli tamamlayıcı
nitelikte girdiye yönelik ve ölçeğe sabit getiri (ÖSG) yaklaşımını öneren yeni bir model
ortaya koymuşlardır. Eşitlik 1’de girdiye yönelik ÖSG yaklaşımının doğrusal
programlama modeli verilmiştir (Coelli ve ark., 1998).
θ
Sıınırlılıklar − yi + Yλ ≥ 0
θxi − Xλ ≥ 0
1)
λ ≥0
Minimimumθ ,λ
Buarada, θ , 0 ile 1 aralığında değişen teknik etkinlik (TE) skorlarını
vermektedir. λ ise Nx1 vektörünün sabitlerini göstermektedir. θ =1 durumu tam etkinliği
ifade etmektedir (Farrell, 1957).
ÖSG koşullarında elde edilen etkinlik skorları bütün işletmelerin optimal ölçekte
çalıştığı varsayımı ile elde edilmektedir. Ancak, bütün işletmelerin gerçekte en uygun
ölçekte çalışmaları mümkün değildir. Banker ve ark., (1984) bunu dikkate alarak Ölçeğe
Değişken Getiri (ÖDG) yaklaşımını geliştirmişlerdir. Kayısı yetiştiren işletmeler eksik
rekabet koşullarından dolayı ölçeğe sabit getiri ile çalışmadıkları için araştırmada ölçeğe
değişken getiri yaklaşımı kullanılmıştır.
ÖSG modeline dışbükeyliği sağlayan bir sınırlayıcı ( N1 λ = 1 ) ilave edilerek,
model ölçeğe değişken getiri (ÖDG) modeline dönüştürülmüştür (Banker ve ark., 1984).
Modele bu sınırlayıcının ilave edilmesi ölçek etkinliğini hesaplanmasına engel
olduğundan, ölçek etkinliği hesaplanırken ÖSG koşullarındaki minimum maliyet, ÖDG
koşularındaki minimum maliyete oranlanmıştır (Banker ve ark., 1984).
VZA’da bir işletme için girdiye yönelik ekonomik etkinlik Eşitlik 2 ‘de verilen
doğrusal programlama modelinin çözümü ile elde edilmiştir.
Minimum
T
x
*
i
,λ
wi xi
*
− yi + Yλ ≥ 0
Sıınırlılıklar
xi − Xλ ≥ 0 2)
λ ≥0
*
Eşitlikte wi, her bir kayısı işletmesi için girdi fiyatlarını; T, fonksiyonun
devriğini; xi*, verilen girdi fiyatları (wi) ile çıktı düzeyinde (Yi) her bir işletme için
doğrusal programlama yöntemiyle hesaplanan en düşük maliyetli girdi miktarlarını
gösteren vektörü ifade etmektedir. Bu eşitlik ÖSG koşullarında en düşük maliyeti
göstermektedir.
Böylece i inci işletme için ekonomik etkinlik (EE) ve kaynak dağıtım etkinliği
(KDE) aşağıdaki eşitlikler yardımıyla hesaplanmıştır (Coelli ve ark., 1998).
T
EE =
wi xi
T
*
wi xi
KDE =EE /TE
Etkinlik ölçümlerinin tahmininde Coelli (1996) tarafından geliştirilen DEAP 2.1
paket programı kullanılmıştır.
137
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
2.2. VZY Modelinde Kullanılan Veriler
Bu çalışmanın ana materyalini Malatya ili Darende ilçesinde gayeli olarak seçilen
5 köyde (Ağılbaşı, Aşağı Ulupınar, Ilıca, Irmaklı, Yeşiltaş) kayısı yetiştiriciliği yapan
tarım işletmelerinden anket yoluyla elde edilen birincil veriler oluşturmuştur. Đşletme
sayıları ve arazi büyüklüklerine ilişkin verilere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Çiftçi Kayıt
Sistemi (ÇKS)’den faydalanılarak ulaşılmıştır. Anketler Eylül-Kasım 2008 tarihleri
arasında yapılmış olup, 2008 üretim dönemine ait verileri içermektedir. Anket yapılacak
işletme sayısı basit tesadüfî örnekleme yöntemi ile aşağıdaki eşitlik kullanılarak tespit
edilmiştir (Çiçek ve Erkan, 1996).
n=
N * S 2 *t2
( N − 1) * d 2 + S 2 * t 2
3)
Eşitlik 1’de; n: örnek hacmini, N: anakitlede yer alan toplam işletme sayısını, S:
standart sapmayı, t: güven aralığını (%95 güven aralığına karşılık gelen t değeri (1,96)),
d: araştırmada izin verilen hatayı (%10) ifade etmektedir.
Araştırmada, kayısı yetiştiren işletmelerde etkinliklerin ölçülebilmesi için
işletmelerce üretilen kuru kayısı miktarları (kg/hektar) (Yi) çıktı olarak kullanılmıştır.
Etkinlik analizinde kullanılan girdiler (xi*), kayısı yetiştirilen arazinin büyüklüğü (hektar),
kayısı üretiminde kullanılan toplam işgücü (saat/hektar), kayısı üretimi için harcanan
yakıt miktarı (lt/hektar) ve kayısı üretiminde kullanılan diğer girdilerin (gübre, ilaç,
pazarlama gibi) parasal olarak toplam değeridir (TL/hektar) (Çizelge 1). Araştırmada,
arazi fiyatı 35000 TL/ha, işgücü fiyatı 2 TL/saat, yakıt 2,81 TL/lt olarak alınmıştır.
Çizelge 1. Araştırma verilerine ilişkin tanımlayıcı istatistikler
En
küçük
Çıktı
Üretim miktarı (kg/ha)
Girdiler
Kayısılık arazi (ha)
Đşgücü (saat/ha)
Yakıt (lt/ha)
Sermaye (TL/ha)*
En büyük
Ortalama
Std. Sapma
722.89
6000.00
2260.08
1042.06
0.50
450.00
21.67
199.77
10.50
1300.00
100.00
1952.00
3.28
791.97
60.40
826.15
2.74
206.32
24.28
525.45
* Sermaye değişkeni gübre, ilaç ve pazarlama masraflarını kapsamaktadır.
Araştırma alanında hektara ortalama 2260 kg kuru kayısı üretilirken, bu üretimi
gerçekleştirmek için yaklaşık 3 hektar arazi, 792 saat işgücü ve 60 litre mazot
kullanılmaktadır. Đşletmeler ayrıca 826 TL’lik gübre, ilaç ve pazarlama masrafı
yapmaktadır (Çizelge 1).
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
Araştırma alanında, kayısı yetiştiriciliği yapan işletmelerde nüfusun yaklaşık
%49’unu erkek, %51’ini ise kadınlar oluşturmaktadır. Aktif nüfusun, toplam nüfusa oranı
yaklaşık %52’dir. Đşletme sahibi ortalama 50 yaşında ve yaklaşık 6 yıllık bir eğitime
sahiptir. Đşletmelerin önemli bir bölümünde tarım dışı gelir söz konusu olup, bu oran aylık
ortalama 350 TL’dir. Đşletmelerin tamamına yakını traktör sahibidir. Bu işletmelerin yıllık
net gelirleri ise dekara yaklaşık 350 TL’dir (Çizelge 2).
138
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2: Đncelenen işletmelerin sosyo-ekonomik özellikleri
Değer
6.36
3.12
3.24
50.32
6.22
64
350.60
10.82
84
345.19
Aile Büyüklüğü (kişi)
Erkek
Kadın
Đşletme sahibinin yaşı (yıl)
Đşletme sahibinin eğitim süresi (yıl)
Tarım dışı gelire sahip işletmelerin oranı (%)
Tarım dışı gelir (TL/ay)
Kayısı ağacı sayısı (adet/da)
Traktör sahibi işletmelerin oranı (%)
Net çiftlik geliri (TL/da)
Đncelenen işletmelerin ortalama arazi varlığı 6.38 hektardır. Bu arazinin yaklaşık
%93’ü mülk arazi, geri kalanı ise kiraya veya ortağa tutulan arazidir. Kiralanan veya
ortağa tutulan arazinin tamamında buğday, arpa, fiğ, yonca ve şeker pancarı gibi tarla
ürünleri yetiştirilmektedir. Đşletme arazisinin yarıdan fazlası kayısı arazisidir. Kayısı
arazisinden sonra en büyük arazi tarla ürünleri için kullanmaktadır (Çizelge 3).
Çizelge 3: Arazi varlığı ve tasarruf şekli (Da ve %)
ha
%
Mülk arazi
5.91
92.66
Kiraya ve ortağa tutulan arazi
0.47
7.34
Đşletme Arazisi
6.38
100.00
Kayısı arazisi
3.28
51.43
Diğer meyve
0.09
1.46
Sebzelik arazi
0.07
1.06
Tarla arazisi
2.94
46.05
Darende ilçesinde kayısı yetiştiriciliği yapan işletmelerde Veri Zarflama Analizi
(VZA) kullanılarak tahmin edilen etkinlik değerleri Çizelge 4’de verilmiştir.
Çizelge 4: Đncelenen işletmelerde etkinlik skorları
Ekonomik Etkinlik (EE)
Kaynak
Dağıtım
Etkinliği
(KDE)
Teknik Etkinlik (TE)
Saf Teknik Etkinlik (STE)*
Ölçek Etkinliği (ÖE)
Etkin
işletme
sayısı
En
küçük
En
büyük
Ortalama
Std.
Sapma.
0.139
0.173
1.000
1.000
0.524
0.575
0.269
0.273
8
8
0.703
0.270
0.357
1.000
1.000
1.000
0.906
0.765
0.834
0.107
0.231
0.200
45
37
37
* ÖE’nin TE ile çarpımından hesaplanan etkinlik
Đşletmelerin teknik etkinlik seviyeleri kaynak dağıtım etkinlik seviyelerinden
yüksek bulunmuştur. Teknik etkinlik düzeyi %90 iken kaynak dağıtım etkinliği %58’dir.
Đşletmeler, girdi kullanımını yaklaşık %10 oranında azaltarak teknik olarak etkin bir
üretim gerçekleştirebileceklerdir. Bu işletmelerin %56’sı teknik olarak, %92’si de kaynak
dağıtım etkinliği açısından yanlış girdi kullanımı gerçekleştirmektedirler. Đnceleme
alanındaki işletmeler ekonomik olarak %52 oranında etkinlik göstermektedirler. Bu
sonuç, işletmelerin girdi maliyetlerini %48 oranında azaltarak tam etkinliğe
ulaşabileceklerini göstermektedir. Đnceleme alanında faaliyet gösteren işletmelerin
yaklaşık %8’i ekonomik olarak tam etkinliğe sahiptir.
139
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Araştırma sonuçları işletmelerde ekonomik etkinliğe ulaşamamanın temel
sebebinin kaynak dağıtımında yaşanan sorunlar olduğunu göstermektedir (Çizelge 4).
Bir anlamda işletmecinin de başarısını ortaya koyan bir gösterge olan saf teknik
etkinlik %77’dir. Đşletmelerde ölçek etkinliği ise %83 olarak hesaplanmıştır (Çizelge 4).
Đşletme düzeyinde etkinlik skorları frekans olarak düzenlenmiş ve Çizelge 5’te
verilmiştir. Teknik etkinlik skorları itibariyle örneğe alınan işletmelerin yarıya yakını tam
olarak etkin durumdadır. Bunu etkinliği 0.70 ile 0.80 arasında olan işletmeler takip
etmektedir. Đşletmelerin çoğunluğunun kaynak dağıtım ve ekonomik etkinlik skorları
0.5’den daha düşük bulunmuştur. tespit edilmiştir. Saf teknik etkin ve ölçek etkinliği
tam olan işletmelerin oranı %36’dır.
Çizelge 5. Đncelenen işletmelerin etkinlik skorlarının frekans dağılımı
Skor aralığı
TE
< 0.5
0.5 ≤ x < 0.6
0.6 ≤ x < 0.7
0.7 ≤ x < 0.8
0.8 ≤ x < 0.9
0.9 ≤ x < 1
AE
0
0
0
29
12
16
45
102
=1
Toplam
EE
41
8
24
5
4
12
8
102
STE
49
8
25
4
0
8
8
102
12
16
8
20
9
0
37
102
ÖE
11
0
13
12
16
13
37
102
Ölçek etkinliklerin işletmelere göre dağılımı dikkate alındığında işletmelerin
%8’i ölçeğe azalan getiriye, %36’sı ölçeğe sabit getiriye, %56’sı ise ölçeğe artan getiriye
sahiptir (Çizelge 6). Ölçeğe Artan Getiriye sahip işletmeler diğer işletmelere göre daha az
arazi ve işgücü kullanmaktadırlar. Bunun sonucunda daha düşük üretim yapmaktadırlar.
Çizelge 6. Ölçeğe getirilere göre işletmelerin özellikleri
ÖAZG1
Đşletme sayısı
Kayısı üretimi
(kg/ha)
Kayısı arazisi (ha)
Đşgücü (saat/ha)
Yakıt (lt/ha)
Sermaye (TL/ha)
1
ÖSG2
8
37
ÖAG3
57
2142.86
8.75
904.74
42.08
535.95
2662.44
3.14
706.96
48.65
772.38
2015.35
2.60
831.34
70.60
901.78
Genel
102
2260.08
3.28
791.97
60.40
826.15
ÖAG: Ölçeğe artan getiri, 2 ÖSG:Ölçeğe sabit getiri, 3ÖAZG: Ölçeğe azalan getiri.
Girdilerin yanlış kullanımı neticesinde işletmelerde etkin üretim yapılamadığı
VZA ile de tespit edilmiştir. Đşletmelerin kullandıkları girdi miktarları ile kullanılması
gereken girdi miktarları tahmin edilmiş ve Çizelge 7’de verilmiştir. Đşletmelerde
gereğinden fazla kullanılan en önemli girdiler yakıt ve arazidir. Oysa bu işletmeler araziyi
%9, yakıtı %3, işgücünü %6 ve sermayeyi de %0,50 oranında azaltabilirlerse kaynak
kullanımında tam etkinlik düzeyine ulaşmış olacaklardır.
Çizelge 7. Đncelenen işletmelerde aşırı kaynak kullanımı
3.28
Aşırı
kullanım
0.31
Kullanılması
gereken
2.97
Đşgücü (saat/ha)
791.97
47.27
744.70
5.97
Yakıt (lt/ha)
60.40
2.04
58.36
3.38
Sermaye (TL/ha)
826.15
3.93
822.22
0.48
Girdiler
Kullanılan
Kayısı arazisi (ha)
140
% Değişim
9.45
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
4. SONUÇ
Malatya ili Darende ilçesinde gayeli olarak seçilen 5 adet köyde tesadüfi
örnekleme ile belirlenen 102 adet kayısı yetiştiriciliği yapan tarım işletmesinden 2008 yılı
üretim dönemine ait verilerin kullanıldığı bu araştırmada, üretimde etkinliğin sağlanıp
sağlanmadığı işletmeler düzeyinde analiz edilmiştir. Đşletme düzeyinde etkinlikler Veri
Zarflama Analizi kullanılarak tahmin edilmiştir.
Araştırma sonuçları işletmelerin ortalama 6,38 hektar araziye sahip olduklarını ve
bunun 3,28 hektarını kayısılık arazinin oluşturduğunu göstermektedir. Đşletmeler hektara
yaklaşık 3450 TL tarımsal gelir sağlamaktadır.
Đncelenen işletmelerde teknik etkinlik yüksek düzeyde olsa da, etkin olmayan
işletmelerin, üretimde hiçbir azalma olmaksızın girdilerini %8 oranında azaltmaları
halinde tam etkinliğe ulaşabilecekleri belirlenmiştir. Teknik olarak etkin üretim
yapamamanın en önemli nedeni optimum ölçekte çalışamamaktan kaynaklanmaktadır.
Đşletmelerin büyük çoğunluğu, ölçeğe artan getiri altında çalışmaktadırlar.
Đncelenen işlemelerin ekonomik olarak etkinlik düzeyleri oldukça düşük
denilebilecek düzeydedir. Bunun en temel nedeni de kaynak dağıtımında yapılan yanlış
veya aşırı uygulamalardır. Đşletmelerin aşırı kullandıkları girdiler arazi ve yakıt’tır.
Araştırma sonuçları, kayısı üretiminde maliyetleri azaltmanın veya geliri
arttırmanın en önemli kaynağının teknoloji ve bilgiyi kullanmaktan geçtiğini
göstermektedir. Yöre üreticilerinin bir kısmının hala konvansiyonel yöntemlerle üretim
yaptığı, teknoloji kullanma yeteneklerinin düşük olduğu bilinmektedir. Bu sorunun
aşılmasında en önemli pay politika yapıcılara ve yayım elemanlarına düşmektedir.
Sertifikalı fidan kullanımını teşvik etmek, modern sulama sistemlerinin kullanılmasının
yararlarını anlatmak, hastalıklarla mücadele, gübreleme, pazarlama ve kayısı kurutmada
kükürtleme konusunda uygulamalı ve kullanılabilir yöntemlerin üreticilere
benimsetilmesi çalışmaları yapılmalıdır. Yörede, Tarım Đl Müdürlüğü ve Meyvecilik
Araştırma Enstitüsü çiftçilerin teknik bilgi ve teknoloji kullanımındaki eksiklikleri
gidermek amacıyla düzenli olarak yayım faaliyetleri düzenlemektedirler. Son dönemlerde
uygulamaya konulan “kükürtleme eğitimleri” faaliyetleri üreticilerin kurutma işleminde
etkinlik sağlayabilmelerini amaçlamaktadır. Bu faaliyetlerde üreticilerin kükürtleme
uygulamasını nasıl yapmaları gerektiği uygulamalı olarak gösterilmektedir. Yine hastalık
ve zararlılarla mücadele ve ilkbahar son donlarının olumsuz etkilerini en aza indirecek
bilgi ve teknolojiler konusunda yayım elemanları ”eğitim ziyareti” metodunu kullanarak
üreticilere yardımcı olmaktadırlar. Ancak, sadece yayım elemanlarının gösterdiği çabalar
etkin üretim için yeterli değildir. En az yayım elemanları kadar üreticilerinde teknoloji ve
bilgiye ulaşmak ve kullanmak konusunda istekli ve arzulu olmaları gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Aktürk, D., Kıral, T., 2002. Veri Zarflama Yöntemi Đle Tarım Đşletmelerinde Pamuk
Üretim Faaliyetinin Etkinliğinin Ölçülmesi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Bilimi Dergisi, 8 (3):197-203.
Alemdar, T., Ören, M.N., 2006. Determinants of Technical Efficiency of Wheat Farming
in Southeastern Anatolia, Turkey: A Nonparametric Technical Efficiency
Analysis. Journal of Applied Sciences, 6 (4):827-830.
Ali, M., Chaudry, M.A., 1990. Inter-Regional Farm Efficiency in Pakistan’s Punjab: a
Frontier Production Function Study. J. Agricultural Economics, 4 (1):62–74.
Banker, R.D., Charnes, A., Cooper, W.W., 1984. some Models for Estimating Technical
and Scale Inefficiencies in Data Envelopment Analysis. Management Science,
30:1078-1092.
Battese, G.E., Malik, S.J., Gill, M.A., 1996. An investigation of technical inefficiencies of
production of wheat farmers in four districts of Pakistan. Journal of Agricultural
Economics 47 (1-4), 37–49.
141
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bayramoğlu, Z., Gündoğmuş, E., 2008. “Cost efficiency on organic farming: a
comparison between organic and conventional raisin-producing households in
Turkey”. Spanish Journal of Agricultural Research, 6(1): 3-11
Bozoğlu, M., Ceyhan, V., 2007. “Measuring the technical efficiency and exploring the
inefficiency determinants of vegetable farms in Samsun province, Turkey”.
Agricultural Systems, 94, 649–656.
Ceyhan, V., Hazneci, K., 2010. Economic efficiency of Cattle-Fattening farms in Amasya
province, Turkey. Journal of Animal and Veterinary Advances, 9 (1):60-69.
Charnes, A., Cooper, W.W., Rhodes, E., 1978. Measuring the Efficiency of Decision
Making Units. European Journal of Operational Research, 2 :429–444.
Cinemre, H.A., Ceyhan, V., Bozoğlu, M., Demiryürek, K., Kılıç, O., 2006. “The cost
efficiency of trout farms in the Black Sea region, Turkey”. Aquaculture, 251,
324–332.
Coelli, T.J., 1996. A Guide to DEAP Version 2.1: A Data Envelopment Analysis
(Computer) Program. CEPA Working Paper 96/8, Department of Econometrics,
University of New England, Armidale NSW Australia.Coelli ve ark., 1998
Coelli, T., Rao, D.S.P and Battese, G.E., 1998. An Introduction To Efficiency And
Productivity Analysis, Kluwer Academic Publishers, Boston, USA.
Çiçek, A, Erkan, O., 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları No 12, Ders Notları
Serisi 6.
Ekunwe, P.A and Emokaro, C.O., 2009. “Technical Efficiency of Catfish Farmers in
Kaduna, Nigeria”, Journal of Applied Sciences Research, 5 (7): 802-805.
Esmaeili, A., Omrani, M., 2007. “Efficiency Analysis of Fishery in Hamoon Lake: Using
DEA Approach”, Journal of Applied Sciencess, 7 (19), 2856-2860.
FAOSTAT, 2010; “www.faostat.fao.org”, Statistical Databases of Food and Agriculture
Organization of The United Nations, Rome.
Farrell, M.J., 1957. The Measurement of Productive Efficiency. Journal of Royal
Statistical Society, Series A, CXX, Part 3, 253-290.
Fraser, I., Cordina, D., 1999. An application of data envelopment analysis to irrigated
dairy farms in Northern Victoria, Australia. Agricultural Systems 59 (3), 267–
282.
Johansson, H., 2005. Technical, Allocative and Economic Efficiency in Swedish Dairy Farms: The
Data Envelopment Analysis Versus the Stochastic Frontier Approach. XI th International
Congress of the European Association of Agricultural Economists (EAAE), Copenhagen,
Denmark, August 24-27, 2005.
Kaçıra, Ö. Ö.,2007. “Mısır Üretiminde Etkinlik Analizi: Şanlıurfa Đli Örneği” Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
Kamruzzaman, M., Manos, B., Begum, A.A., 2006. ”Evaluation of Economic Efficiency of Wheat
Farms in a Region of Bangladesh under the Input Orientation Model” Journal of the Asia
Pacific Economy 11( 1), 123–142.
Kılıç, O., Ceyhan, V., Alkan, I., 2009.” Determinants of economic efficiency: a case study of
hazelnut (Corylus avellana) farms in Samsun Province, Turkey”, New Zealand Journal of
Crop and Horticultural Science, 37 (3), 263-270.
Mathijs, E., Swinnen, J., 2001. Production organization and efficiency during transition: an
empirical analysis of East German agriculture. The Review of Economics and Statistics,
83: 100–107.
Papadas, C.T., Dahl, C.D., 1991. Technical efficiency and farm size. A non-parametric frontier
analysis. Staff paper, University of Minnesota, Department of Agricultural and Applied
Economics, St. Paul, Minnesota.
TKB, 2009. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Malatya Đl Müdürlüğü Đstatistikî Verileri, Malatya.
Uzmay, A., Adanacıoğlu, H., 2009. “A study on whether maize for silage is an alternative to
cotton farming in Izmir, Turkey: Gross margin and data envelopment analysis” Journal of
Food, Agriculture & Environment, 7 (3&4): 603-608.
142
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Ege Bölgesinde Entegre Mücadele Programı Uygulanan Örtüaltı
Domates Yetiştiriciliğinin Teknik Ve Ekonomik Özelliklerinin Đncelenmesi:
Muğla Đli Örnek Olayı
Önder Volkan BAYTAKTAR1
Gamze SANER2
ÖZET
Bu çalışmada Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde farklı ürünlerde yürütülmekte olan entegre
mücadele projelerinden birisi olan “Örtüaltı Sebze Yetiştiriciliğinde Entegre Mücadele(EM)
Araştırma, Uygulama ve Eğitim Projesi”nin Muğla ilindeki çalışmaları domates üretimi itibariyle
incelenmiştir. Bu amaçla Muğla ilinde Fethiye, Ortaca ve Dalaman ilçelerinde proje
başlangıcından bu yana entegre mücadele uygulamış ve uygulamakta olan 33 işletme ve
karşılaştırma amacıyla seçilen 19 işletme ile yörede faaliyet gösteren, seçilmiş 25 adet
komisyoncudan elde edilen veriler, araştırmanın ana materyalini oluşturmuştur. Araştırma
sonucunda entegre mücadele uygulanan seralarda, kullanılan kimyasalların zamanında, uygun
dozda ve uygun şekilde kullanıldığı belirlenmiştir. Bunun yanında entegre mücadele
uygulamalarının özellikle ilaç, gübre ve tohum/fide kullanımını azalttığı, masraf düzeyini
düşürerek üretici açısından ekonomik avantaj sağladığı belirlenmiştir. Yoğun tarım yapılan örtüaltı
domates yetiştiriciliğinde, sağlıklı, kaliteli ürün yetiştirmek ve özellikle iç tüketime yönelik arzı
artırabilmek için, entegre mücadele uygulamalarının daha da yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Bunun sağlanması için de yayım çalışmalarının artırılması ve geliştirilmesi, danışmanlık
sisteminin yerleştirilmesi, tüketicinin bilinçlendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Anahtar kelimeler: Entegre mücadele (savaşım) yönetimi, örtüaltı domates üretimi, maliyet,
karlılık.
A Research On Technıcal And Economıcal Aspects Of Tomato Growıng In
Greenhouse Applyıng Integrated Pest Management Program: A Case Of Muğla
ABSTRACT
As a new approach, the techniques of sustainable agriculture is of importance and it has been
considering in recent years. One of these techniques is Integrated Pest Management (IPM).
Although IPM and its advance step, called Integrated Crop Management (ICM), has been
employed in world, these methods have been started to apply recently in Turkey. In this study,
one programme of Ministry of Agriculture and Rural Affairs is detected, which has been
conducted on different protected vegetable growing crops of Muğla. For the purpose of
comparison, the interviews have been held with the selected producers of Muğla province, who
have applied IPM since the beginning of project, including Ortaca, Fethiye and Dalaman and who
haven’t applied IPM In the second step the interviews have been held with the selected
commissioners(25) of Muğla province. Survey data were analyzed with statistics methods.
Application of IPM and its training works have been carried out by Ministry of Agriculture and
Rural Affairs. Obtaining of positive results has been determined regarding the results of research
on using of appropriate pesticides and optimum doses. Besides, it was determined that IPM
reduced the input and labour usage. The problems in IPM programmes of Turkey are being no
adoption to these methods by producers still, instead conventional production. The major reason
for that the failure in improving of attractive approach for settling of integrated production. The
principles of IPM should be transferred to producers more efficiently and the applications should
be disseminated in the protected intensive tomato production.
Key Words: IPM, Greenhouse Tomato Production, Tomato Cost, Profitability.
1. GĐRĐŞ
Dünyada birçok ülkede uygulanan entegre mücadele çalışmaları Türkiye’de de
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bünyesinde “Entegre Mücadele Araştırma, Uygulama ve
Eğitim Projesi” kapsamında, 16 ana üründe 1995 yılından itibaren uygulanmaya
başlanmıştır. Entegre mücadele, bitkisel üretimin arttırılması, kaliteli ve ilaç kalıntısı
bulunmayan ürün elde edilmesi, doğal düşmanların (faydalı böceklerin) korunması ve
desteklenmesi, ilaç kullanımının minimuma indirilmesi, tarla, bahçe ve bağların periyodik
1
2
Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü, Bornova-Đzmir.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Bornova-Đzmir
143
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
olarak kontrol edilmesi temeline dayanmaktadır. Bu bağlamda da üreticiye ekonomik
açıdan da avantaj getirmesi son derece önemlidir.
2008-2011 yılları arasında Türkiye’de uygulamada olan “Đyi Tarım Teknikleri
Eylem Planı” çerçevesinde zararlılara yönelik tüm uygulamalar entegre mücadeleye
dayanmaktadır (TKB, 2008; Delen ve ark.,2010). Entegre mücadele (savaşım)
uygulamaları, gerekli ekip ve ekipmanın çok kısıtlı olması ve üreticiler için teşvik edici
unsurların ve yaptırımların olmaması nedeniyle henüz çok fazla yaygınlaştırılamamış,
ancak olumlu sonuçlar alınmıştır (Yaşarakıncı, ve ark.,2000). Türkiye’de örtüaltı
yetiştiriciliğinde entegre mücadele uygulanması sonucunda hastalık çıkışı azalmış ve
bunun sonucu ilaçlama sayısı düşmüştür. Zararlılar için doğal mücadeleden
yararlanılmıştır. Ana zararlı olarak bilinen ve önemli bir sorun olan beyaz sinek ve yaprak
galeri sineği, ilk yıldan itibaren doğal düşmanlar tarafından baskı altına alınmıştır.
Geleneksel üretim yapan üreticilerin zararlı ve hastalıkları tanımadan, çeşitli kimyasalları
serada kullandıkları belirlenmiştir (Yaşarakıncı ve ark.,2000). Geleneksel yetiştiricilik
yapan üreticilerle karşılaştırıldığında, entegre mücadele uygulayan seralarda ilaçlama
%31-100 oranında azaltılmıştır. Entegre mücadele uygulayan seralarda zararlılar ürün
kaybına neden olmamıştır. Bunun yanında, üreticiler, entegre mücadele uygulayan
seralarda daha fazla meyve tutumu olduğunu bildirmişlerdir (Yaşarakıncı ve ark., 2006).
Özellikle örtüaltı sebze yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı Akdeniz ve Ege
Bölgesinde, entegre mücadelenin önemi artmaktadır. Dolayısıyla konu, üretici başta
olmak üzere, dışsatımcıyı, sanayiciyi ve çevresel boyutu ile de büyük bir kitleyi
ilgilendirmektedir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmanın ana materyalini Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü
tarafından yürütülen “Ege Bölgesi’nde Örtü Altı Domates Yetiştiriciliğinde Entegre
Mücadele Araştırma, Uygulama ve Eğitim Projesi” kapsamında yer alan Muğla ilinde
entegre mücadele uygulamış ve halen uygulayan üreticiler ve geleneksel üretim yapan
üreticilerden elde edilen veriler ile Muğla yöresinde domatesin pazarlama zincirinde yer
alan toptancı hallerindeki komisyonculardan anket yoluyla elde edilen birincil veriler
oluşturmaktadır. Muğla ilinde entegre mücadele uygulayan üretici sayısı 33 olarak
belirlenmiştir. Bu üreticilerin 26’sı cam, 7’si plastik serada üretim yapmaktadır. Ayrıca;
entegre mücadele uygulayan bu işletmeleri karşılaştırmak amacıyla, o yörede geleneksel
olarak örtüaltı domates üretimi yapan işletmelerden, sağlıklı ve güvenilir veri verebilecek
19 işletme belirlenmiştir. Bu işletmelerin 10’u cam serada, 9’u plastik serada üretim
yapmaktadır. Böylelikle yörede toplam 52 işletme ile görüşülmüştür. Araştırma
2002/2003 üretim dönemine ilişkin verileri kapsamaktadır.
Verilerin analizinde çizelge ve grafiklerden yararlanılmıştır. Gerek entegre
mücadele uygulanan seralar (1.grup) ile geleneksel olarak üretim yapılan seralarda
(2.grup) üretim dönemi tek dönem, çift dönem (ilkbahar ve güz dönemi) olarak
verilmiştir. Örtüaltı domates yetiştiriciliğinde, tek dönem üretim genellikle cam seralarda,
çift dönem üretim ise plastik seralarda yapılmaktadır. Cam seraların ekonomik ömrü
yaklaşık yirmi yıl, plastik seralar için kullanılan örtü naylonunun ekonomik ömrü ise iki
yıl olarak dikkate alınmıştır (Yılmaz, 1994). Tüm seralarda ısıtma için soba kullanılmakta
ve damlama sulama yapılmaktadır. Cam seralarda havalandırma üstten ve yandan
yapılırken, plastik seralarda sadece yandan yapılmaktadır.
Entegre uygulayan ve geleneksel örtüaltı domates üretimi yapan işletmelerin önce
sosyo-ekonomik özellikleri ortaya konmuştur. Bu aşamada işletmelerde; üreticilerin yaşı
ve eğitim durumu, deneyimi, aile nüfusu, işgücü varlığı ve kullanımı, arazi varlığı ve
kullanım durumu, domates üretim dalının yıllık faaliyet sonuçları (Brüt üretim değeri,
değişken masraflar, sabit masraflar, brüt marj, net kar) tek dönem, güz dönemi ve
ilkbahar dönemi itibariyle ortaya konmuştur.
Üreticilerden üretim teknikleri (kültürel önlemler, sarı tuzak kullanımı, ilaçlama
zamanı ve dozu, bombus arısı kullanımı vd.), işletmelerin hali hazırdaki gelir-gider
144
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
durumları, fiziki girdi kullanımı ve maliyetleri, ürünün pazar koşulları, pazarlama kanalı
ile entegre mücadele programına geçmeden önce üreticinin üretimde karşılaştığı sorunlar
ile uygulamanın getirdiği avantaj ve dezavantajlara ilişkin veriler toplanmıştır. Đncelenen
işletmelerde örtüaltı domates üretiminde kullanılan geçici işgücü karşılıklı yardımlaşma
şeklinde olduğundan değişken masraflara dahil edilmemiştir (Bayraktar, 2005).
Üreticilerin bazı sosyal özellikleri ve üretim teknikleri konularında gözönüne
aldıkları kriterler itibariyle, işletme grupları arasında (entegre uygulayan ve
uygulamayan) istatistiksel anlamda farklılık olup olmadığını belirlemek için ki-kare
analizi yapılmıştır. Gerek üreticiler gerekse komisyoncular bazında, teknik ve ekonomik
özelliklere ilişkin değişkenlerin normal dağılış gösterip göstermediğini belirlemek
amacıyla önce, Kolmogorov-Smirnov testinden yararlanılmıştır. Çalışmadaki teknik ve
ekonomik değişkenlere ilişkin normal dağılış testi sonuçları doğrultusunda normal dağılış
gösteren değişkenler açısından gruplar ve dönemler itibariyle farklılık olup olmadığını
belirlemek için varyans (One-way Anova) analizi yapılmıştır. Normal dağılış
göstermeyenler için Mann Whitney U testi uygulanmıştır.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
3.1 Đncelenen Đşletmelerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Đncelenen işletmelerde, işletme sahibinin yaşı 1. grup işletmelerde 44.06 iken, 2.
grup işletmelerde 39.05’tir. Đşletme sahiplerinin öğrenim süreleri incelendiğinde ise 1.
grup işletme sahiplerinin öğrenim süresi 6.61, 2. grup işletme sahiplerinin ise 6.26’dır
(Çizelge 1).Üreticilerin örtüaltı domates yetiştiriciliğinde deneyimleri genel olarak
yaklaşık 13.82 yıldır. Entegre uygulayanların 13.64 yıl iken, geleneksel üretim yapan
üreticilerin deneyim süresi ise 14.88 yıldır. Yapılan istatistik analizler sonucunda gruplar
arasındaki fark (0.05 önem düzeyinde) anlamlı bulunmamıştır.
Örtüaltı sebze yetiştiriciliğinde işgücü, işletmeci ve aile bireylerinden
oluşmaktadır. Genel olarak bakıldığında incelenen işletmelerde yılda iki dönem üretim
yapan işletmelerde aile işgücü kullanımının tek dönem üretim yapan işletmelere oranla
daha yüksek olduğu belirlenmiştir. 1. grup işletmelerde kullanılan işgücü miktarının, 2.
grup işletmelere oranla gerek tek ürün, gerekse çift ürün yetiştiricilikte daha fazla olduğu
görülmektedir. . grup işletmelerde yüksek işgücü kullanımının nedeni; entegre mücadele
uygulamalarında, koltuk alma, yaprak alma, hormon uygulaması, hastalıklı bitkilerin
toplanıp imha edilmesi gibi işlemlerin zamanında yaptırılması, kimyasal ilaçlamada ilaç
karışımlarına izin verilmemesi ve her ilacın ayrı ayrı uygulanması, nemi uzaklaştırmak
için ısıtma yapılması ve zamanında sulama ve gübreleme yaptırılması gibi kültürel
önlemlere ağırlık ve öncelik verilmesidir.
Çizelge 1: Đncelenen Đşletmelerde Üreticinin Yaşı, Öğrenim süresi ve Örtüaltı Domates
Üretiminde Deneyim Durumu (yıl)
Üreticinin Yaşı
Öğrenim Süresi
Örtüaltı Üretiminde Deneyim Süresi
1. Grup
44.06
6.61
13.64
2. Grup
39.05
6.26
14.88
Genel
41.56
5.43
13.82
P değeri*
0.06*
0.83**
0.85*
*: Varyans analizine (One-way Anova) göre p değerini göstermektedir.
**: Mann-Whitney U testinin p değerini göstermektedir.
Đncelenen işletmelerde, ilaçlama, gübreleme, havalandırma vb. işlemler genellikle
erkekler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, erkek işgücünün toplam aile
işgücü kullanımı içerisindeki payı en yüksektir.
1. grup işletmelerde dekara aile işgücü miktarı (EĐG) tek dönem, güz dönemi ve
ilkbahar dönemi olarak sırasıyla 627.50 EĐG, 458.25 EĐG, 565.50 EĐG olarak, 2. grup
işletmelere kıyasla daha yüksektir (Tek dönem:552.50 EĐG, güz dönemi: 344.67 EĐG,
ilkbahar dönemi: 425.33 EĐG). Örtüaltı domates brüt üretim değerinin, toplam brüt üretim
145
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
değeri içindeki payı 1. grup işletmelerde %55.01, 2. grup işletmelerde %52.48 olarak
bulunmuştur. 2. sırayı diğer sebzeler almaktadır. Bu grup içersinde hıyar, fasulye, biber,
patlıcan ve börülce yer almaktadır.
3.2 Entegre Mücadele Açısından Đşletmelerde Kimyasal Đlaç Kullanımı,
Meyve Tutum Yöntemleri ve Diğer Kültürel Önlemler
Entegre mücadele yönetimi, kimyasal mücadele uygulamalarında birtakım
kriterlerin yerine getirilmesini gerektirmektedir. Entegre mücadele içersinde kimyasal ilaç
kullanımında en önemli kriterler il/ilçe tarım müdürlüklerine danışarak ve “Örtüaltı Sebze
Yetiştiriciliğinde Entegre Mücadele Teknik Talimatı’nda” belirtildiği üzere ilaçlama
yapmaktır. Kimyasal ilaç kullanım zamanı için 1.grupta tek dönem üretim yapan
üreticiler %69.23, çift dönem üretim yapan üreticiler %71.43 oranında doğru kriterleri
dikkate almaktadır. 2. grupta ise tek dönem üretim yapan üreticilerin sadece %20’si doğru
kriterleri dikkate alırken, çift dönem üretim yapan üreticilerin tamamı yanlış kriterleri
dikkate almaktadır. Bu sonucun olası birkaç nedeni bulunmaktadır; TKB bünyesinde
faaliyet gösteren taşra teşkilatının, henüz üretici tarafından, yetkili ve yeterli bir danışma
birimi ve sorunlarına çözüm getirecek bir birim olarak benimsenmemesidir. Bunun en
önemli nedenleri ise az sayıda teknik personelle, asıl görevi yayım ve tarımsal faaliyetler
konusunda öneri vermek olan taşra teşkilatı, asli görevlerini tam olarak yerine
getirememesinin yanında birçok bürokratik iş yükü ile zaman ve işgücü kaybına
uğramaktadır. Üreticilerin, bunun yanında ilaç ve gübre bayilerinin önerilerini
benimsemeleri ve ilaç bayilerinin, çoğu zaman ticari kaygıları nedeniyle hatalı
yönlendirmesi de en önemli nedenlerden biridir. Doğal olarak, sürekli kimyasal mücadele
yapmak, kimyasalın etki süresi içersinde ve dayanıklılık oluşturuncaya kadar geçen
sürede, kalıcı olmayan fakat gözle görülen bir etki yapmaktadır. Bu durum geçici de olsa
sorunlarına çözüm bulan üreticileri etkilemektedir.
Tarımsal üretimde, kimyasal ilaç kullanımında, ilaçlama zamanının doğru
belirlenmesi kadar, ilaçlamanın uygun şekilde yapılması da önem taşımaktadır. Entegre
mücadele programı dahilinde, serada sorun olan hastalık veya zararlıya en uygun dozda
ilaçlama konusunda üreticilere, neler yapılması gerektiği aktarılmaktadır.
Đncelenen işletmelerde, 1.gruptaki üreticilerin ruhsatlı ilaç kullanımı %93.94
iken, 2.grup işletmelerde %84.21’dir. Son ilaçlama ile hasat arasındaki bekleme süresine
uyma durumu ise 1.grupta %93.94 iken, 2.grupta %73.68’dir.1. gruptaki üreticilerin
kalibrasyon yapma oranı ise %60 iken, 2. grup işletmelerde bu oran %42 olarak
belirlenmiştir. Entegre mücadele yönetimi ile üreticilere büyük oranda bu alışkanlık
kazandırılmıştır.1. grup işletmelerde bu kriterlere uyma oranı genel olarak daha yüksektir.
Bu da, yörede yürütülen entegre mücadele çalışmalarının, özellikle kimyasal ilaç
kullanımında başarılı olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırmaya konu olan yöredeki
üreticilerin hemen hemen tamamı bitkinin meyve tutumunu iyileştirmek amacıyla Bitki
gelişim düzenleyici (BGD) kullanmaktadır. 1. grup işletmeler BGD kullanımı yanında
bombus arısını da kullanırken, 2. grup işletmeler sadece BGD kullanmaktadır. Üreticilere
BGD’ler yerine bombus vb. alternatif yöntemlerin de etkili olduğu benimsetilirse bunları
tercih edebileceklerdir.
Örtüaltı domates yetiştiriciliğinde entegre mücadele uygulamalarında hastalık ve
zararlılardan korunmak, ürün verimi ve kalitesini artırmak, kimyasal girdi kullanımını en
aza indirmek amacıyla alternatif mücadele yöntemleri ve bir takım kültürel önlemlerin
kullanılması söz konusudur. Bu uygulamalar sayesinde sağlıklı ürün yetiştirmek ve daha
az kimyasal girdi kullanımı mümkün olmaktadır.
1.grup işletmelerde önemli bazı kültürel önlemler ve uygulanma oranları şu
şekildedir; doğal düşman ve biyolojik mücadele bilgisi (%87.88), kayıt tutma (%57.58),
sağlıklı havalandırma (%93.94), havalandırmalarda tül kullanımı (%60.61), sera girişine
kireç koyma (%21.21), seraya girmeden önce elbise değiştirme (%100), hastalıklı
bitkilerin imha edilmesi (%48.48), bakım işlerinde temizlik tedbirleri (%72.73), Toprak
146
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
analizi (%48.48), sulama suyu analizi (%30.30)’dir. Yapılan ki-kare analizi sonucunda
p=0.05 önem düzeyinde, gruplar arasındaki farklılıkların, doğal düşmanların tanınması,
havalandırmalarda tül kullanımı ve toprak analizi yaptırılması yanıtları için anlamlı
olduğu belirlenmiştir. Burada önemle vurgulanması gereken konu; üreticilerin
kimyasallara alternatif mücadele yöntemleri benimsedikleri ve özellikle faydalı böcekleri
teşhis edip popülasyon izleyebilecek düzeye geldikleridir. Bunun yanında genel olarak,
entegre mücadele yönetimi uygulayan işletmelerde kültürel önlemlerin uygulanma
oranları daha yüksektir. Bu da üreticilerin entegre mücadele yönetimini benimsedikleri ve
tercih ettikleri anlamına gelmektedir.
3.3 Đncelen en Đşletmelerin Faaliyet Sonuçları
1. grup işletmelerde seçici ilaçların kullanılması, tozlanma ve dölleme için
bombus arısının tercih edilmesi, sarı tuzak kullanılması, ısıtmaya önem verilmesi vb.
uygulamalar toplam değişken masrafların 1. grup işletmelerde daha yüksek olmasına
neden olmuştur.
Burada üzerinde durulması gereken konu 1. grup işletmelerde tek dönemde gübre
ve tohum/fide kullanımındaki azalmadır. Entegre mücadele uygulayan işletmelerde,
üretim sezonundan önce toprak analizi yapılması ve bu analiz sonucunda toprağın
ihtiyacına göre gübreleme yapılması gübre masraflarının azalmasını sağlamıştır. Tek
dönem itibariyle; 1. grup işletmelerde değişken masraflar içersinde gübre masrafının payı
%18.88 iken, 2. grup işletmelerde bu pay %21.96 düzeyindedir. Ancak yılda iki dönem
üretim yapan işletmelerde; gübre masrafının değişken masraflar içersindeki payının 1.
grup işletmelerde daha yüksek olduğu görülmektedir. Toplam değişken masraflar
içersinde önemli bir payı olan gübre ve ilaç masrafları birlikte düşünüldüğünde, gübre ve
ilaç masraflarının toplam değişken masraflar içindeki payı, tek dönem yetiştiricilikte 1.
grup işletmelerde %29.10, 2. grup işletmelerde %34.05’tir. Çift dönem üretimde ise bu
oran; 1. grup işletmelerde %38.33, 2. grup işletmelerde ise %26.78’tir.
Entegre mücadele uygulayan işletmelerde bitki sıklığının azaltılması ve en uygun
sıklıkta (2000-2500 bitki/daa) dikim yapılması sonucunda 1. grup işletmelerde tohum/fide
masrafı azalmıştır. Entegre mücadele uygulayan tek dönem ve yılda iki dönem üretim
yapılan seralarda tozlanma ve döllenmeye yardımcı olmak için bombus arısı
kullanılmıştır. Yapılan varyans analizi ve Mann Whitney U testine göre, gruplar arasında
bombus arısı masrafı ve diğer masraflar için oluşan fark anlamlı bulunmuştur. Tek dönem
ve çift dönem üretimi arasında ise; ilaç, tohum/fide, sulama, bombus arısı, plastik örtü ve
alet makine kirası masrafları için oluşan fark anlamlı bulunmuştur.
Dönemler ve gruplar itibariyle ortalama sera alanları toplam domates üretim
miktarları, domates verimleri ve brüt üretim değerleri farklılık göstermektedir (Çizelge
2). Entegre mücadele uygulayan işletmelerde dekara brüt üretim değeri, geleneksel
işletmelere göre daha yüksektir. Ortalama sera alanı, incelenen işletmelerde genel olarak
500 m2 ile 2000 m2 arasında değişmekle birlikte ağırlıklı olarak 1000 m2 dolayındadır.
Entegre mücadele uygulamaları sonucunda bitki sıklığında azalma olmuştur. Özellikle
entegre mücadele yönetiminde dekara 2000-2500 arası bitki sayısı önerilmektedir.
Geleneksel üretim yapanlara göre entegre mücadele uygulayan işletmelerde bitki
sıklığının azalması, entegre mücadele yönetiminin üreticiler tarafından benimsenmeye
başlamasının bir kanıtı olmaktadır. Tek dönem üretimde domates verimi, 1. grup
işletmelerde artış gösterirken, çift dönem üretimde azalma olmuştur. Bitki sıklığında
azalma olmasına rağmen, tek dönem üretimde verimin yaklaşık 2.500 kg artması dikkat
edilmesi gereken bir husustur. Bununla birlikte dekar başına elde edilen brüt üretim
değeri tek ve çift dönem üretimde, 1. grup işletmelerde daha yüksektir.
Domates toplam üretimini ve dolayısıyla verimini etkileyen çok fazla sayıda
etmen bulunmaktadır. Tohum seçiminden bakım işlemlerine ve gübre uygulamalarına
kadar değişen üretici kaynaklı etmenler olabildiği gibi, iklim koşullarından toprağın
yapısına, epidemik hastalık ve zararlıların ortaya çıkışına kadar değişen ortama bağlı
147
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
etmenler de verim üzerinde etkilidir. Yapılan varyans (One-way Anova) analizi
sonucunda ele alınan değişkenler itibariyle p=0.05 önem düzeyinde gruplar arasındaki
fark, tek dönem yetiştiricilikte sadece dekara bitki sayısı için anlamlı bulunurken, çift
dönem üretimde ele alınan değişkenler itibariyle ise gruplar arasındaki fark anlamlı
bulunmamıştır.
Domates üretim dalının brüt marjında dönemler arasında farklılıkların olduğu
görülmektedir. Bu farklılığın en önemli nedeni çift dönem yetiştiricilikte ekim, dikim,
hasat ve söküm gibi işlemlerin çift yapılması (güz ve ilkbahar) nedeniyle değişken masraf
unsurlarında meydana gelen artıştır. Brüt üretim değerinde ortaya çıkan farklılığın ise, her
iki dönemin hasat zamanında piyasada oluşan farklı fiyatlardan kaynaklandığı
söylenebilir. Sonuçta dekara brüt marjın entegre mücadele uygulayan işletmeler için daha
yüksek olduğu belirlenmiştir (Çizelge 3). Đncelenen işletmelerde, her 2 grupta da,
üreticilerin tamamı domates satış fiyatından memnun olmadıklarını ve fiyatın düşük
olduğunu belirtmişlerdir.
3.4. Komisyonculara Đlişkin Bazı Özellikler
Đncelenen komisyoncuların ortalama yaşı 38.92, öğrenim süresi ise ortalama 8.40
yıldır. Komisyoncular ortalama 10.48 yıldır bu meslekle uğraşmaktadırlar. Görüşülen
komisyonculara alım satımını yaptıkları ilk üç ürün sorulduğunda, %88 oran ile domates
alım satımının 1. sırada olduğu görülmektedir. Araştırma yöresinde hasat sonrası toptancı
haline getirilen domates, bu halden komisyoncular aracılığıyla tüketiciye ulaştırılmakta
ya da dışsatıma yönlendirilmektedir. Đncelenen işletmelerde seralarda üretilen domates,
çeşitli kanallardan pazarlanmaktadır domates pazarlama kanalı, diğer meyve ve
sebzelerin pazarlama kanallarına benzer bir yapı göstermektedir (Saner, 2001, Demirbaş,
2001). Đç tüketimde en büyük payı olan il Đstanbul’dur. Bunun yanında Đzmir, Ankara,
Eskişehir, Bursa, Trabzon illerinde bulunan hallerdeki komisyoncu veya tüccarlara da
satım yapılmaktadır. Kalitesi ve albenisi yüksek olan domatesler, dışsatıma
yönlendirilmek üzere komisyonculardan dışsatımcı firmalara satılmaktadır. Tüketicinin
ödediği fiyatın %50.84’ü üreticinin eline, %37.40’ı perakendecilerin eline geçmektedir.
Yörede bulunan hallerdeki komisyoncuların komisyon oranı %11.76’dır. Bu oranın
içersinde komisyoncunun payı %6’dır. %5.76’lık pay içersinde stopaj, Bağkur, Belediye
rüsumu ve KDV bulunmaktadır.
Çizelge 2: Đncelenen Đşletmelerde Ortalama Sera alanı, Domates Üretimi, Verimi ve Brüt
Üretim Değeri
Tek Dönem
1. Grup
2
2. Grup
Çift Dönem
P değeri*
1. Grup
2. Grup
P değeri*
Sera Büyüklüğü (m )
1037.39
1264.44
0.51
1068.09
1050.58
0.77
Bitki Sayısı/ sera
2740.91
4054.44
0.07
3753.14
4212.98
0.47
Bitki Sıklığı (bitki/daa)
2674.43
3481.35
0.01
3273.60
3700.45
0.06
Üretim (kg)
14930.65
15151.89
0.76
19285.06
21090.38
0.22
Verim (kg/daa)
14307.29
11848.33
0.60
9284.86
10124.56
0.09
5.45
3.74
-
5.14
5.01
-
7849.20
8767.64
0.34
8474.26
7482.58
0.43
B.Ü.D. (TL/daa)
7566.29
6933.98
0.20
7934.00
7122.35
*: Varyans analizine (One-way Anova) göre p değerini göstermektedir.
0.86
Verim (kg/ Bitki sayısı)
B.Ü.D. (TL)
148
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 3: Domates Üretim Dalının Brüt Üretim Değeri, Değişken Masrafları, Brüt Marjı ve
Net Karı (TL/ daa ve TL/m2)
Brüt üretim değeri (1)
Değişken masraflar (2)
Üretim giderleri toplamı
(milyon TL) (3)
Brüt marj (1-2)
Brüt marj/ m2
Net kar (TL/daa) (1-3)
Tek dönem
1. Grup
2. Grup
7566.29
6933.98
Çift Dönem
1. Grup
2. Grup
7934.00
7122.35
2141.44
2003.20
2371.81
3624.17
3584.07
3173.71
3851.30
5054.04
5424.85
5.42
3982.22
4930.78
4.93
3760.27
5562.19
5.56
4082.70
3498.18
3.50
2068.310
4. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Entegre mücadelenin uygulanmasını ve üreticiler tarafından benimsenmesini
sağlayacak en önemli nokta, ekonomik açıdan başarılı olması, diğer bir ifade ile
uygulanan programın maliyet unsurları ile bunlara ilişkin işçilik masraflarında
oluşturacağı değişmedir. Bu araştırma sonucunda da olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Sadece üzerinde önemle durulması gereken konu, elde edilen ürünün değer fiyata
satılması gerektiğidir. Her ne kadar, entegre mücadele uygulandığında bazı değişken
masraf unsurlarında azalma olduğu belirlenmişse de, “entegre domates” için yurtiçi
tüketime yönelik bir pazarlama kanalının oluşmamış olması, üreticilerin bu konuya ilgi
duymamalarına neden olmaktadır. Bugün geleneksel yöntemlerle yetiştirilen domates ile
entegre mücadele programı uygulanarak yetiştirilen domates aynı pazarlama
kanallarından tüketiciye ulaşmaktadır. Entegre mücadele uygulayan işletmelerin
bazılarında elde edilen domatesin pazarda sadece “kaliteli domates” olarak
nitelendirildiği ve genellikle de dışsatımcılar tarafından talep edildiği belirlenmiştir.
Buradan hareketle etkin bir pazarlama organizasyonunun kurulması son derece önemlidir.
Böylece pestisit kalıntısı içermeyen, sağlıklı ve kaliteli ürünlerin iç tüketime sunulması
sağlanacaktır. AB ülkeleri perakendecileri Tarım Ürünleri Çalışma Grubu, “Đyi Tarım
Uygulamaları Protokolü” (EUREPGAP)’i 1 Ocak 2004’te yürürlüğe koymuştur. Bu
protokol ile EUREPGAP sertifikası, yabancı perakendecilerin, üreticilerin ürünlerini satın
alması açısından bir garanti olarak görülmektedir. Özellikle araştırma yöresinde entegre
mücadele yönetimini uygulayan üreticilerin toplu olarak bu sertifikayı almaları,
üreticilerin ürünlerinin dışsatıma yönlendirilmesine ve alım garantisi sağlanmasına olanak
sağlayacaktır. Henüz Türkiye’de EUREPGAP sertifikası üreticiler düzeyinde değil,
dışsatımcı firmalar tarafından alınmaktadır (Uysal, 2005).
Sonuç olarak; Muğla’da yürütülen “Örtüaltı Sebze Yetiştiriciliğinde Entegre
Mücadele Araştırma, Uygulama ve Eğitim Projesi” kapsamında üretim teknikleri ve
eğitim-yayım faaliyetlerinin irdelenmesi, entegre mücadele yönetimi uygulamanın
ekonomik yönden getirdiği avantaj ve dezavantajların geleneksel üretimle karşılaştırmalı
olarak ortaya konulması ve ürünün pazarlama durumunun ortaya konulması, bu konuda
uygulanacak politika amaçlarının ve bu amaçlara ulaşabilmek için kullanılacak politika
araçlarının doğru şekilde belirlenmesinde etkili olabilecektir.
Kaynakça
Bayraktar, Önder Volkan, (2005), Entegre Mücadele Programı Uygulanan Örtüaltı
Domates Yetiştriciliğinde Üretim ve Pazarlama Yapısının Đncelenmesi Üzerine
Đncelenmesi Üzerine Bir Araştırma, E.Ü. Fen Bilimleri Ens. Tarım Ekonomisi
Anabilimdalı, YL Tezi, Bornova-Đzmir.
Delen, Nafiz ve ark., (2010), Türkiye Tarımında Kimyasal Savaşımın Durumu ve Entegre
Savaşım Olanakları, Türkiye Ziraat Mühendisliği V.Teknik Kongresi, Ankara, 1115 Ocak, s.609-625.
149
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Demirbaş, N., 2001, Türkiye’de Toptancı Halleri Đle Đlgili Yasal Düzenlemelerin MeyveSebze Üretim ve Pazarlama Politikalarının Başarısı Üzerine Etkileri: Đzmir Đli
Örneği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ankara.
Saner, G., 2001, Đzmir Yöresinde Enginar Üretimi Yapan Đşletmelerin Ekonomik Yapısı,
Sorunları ve Çözüm Yolları Üzerine Bir Araştırma, Türkiye Ziraat Odaları Birliği,
Yayın No:210, Ankara.
TKB, 2008, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, (www. tarim.gov.tr; erişim tarihi: 10
ağustos,2010).
Uysal, H., 2005, EUREPGAP Uygulamalarının Sofralık Üzüm Üretim ve Dışsatımına
Olası Etkileri Üzerine Bir Đnceleme, Doktora Semineri, E.Ü: Ziraat Fakültesi Tarım
Ekonomisi Bölümü, 8 Şubat, Đzmir.
Yaşarakıncı,Nilgün ve ark.,(2000),Ege Bölgesinde Örtüaltında Yetişen Sebzelerde
Entegre Mücadele Çalışmaları, Türkiye 4. Entomoloji Kongresi, Aydın, 12-15
Eylül, s.23-32.
Yaşarakıncı, Nilgün ve ark.,(2006), Muğla’da Örtüaltı Domates Yetiştiriciliğinde Entegre
Ürün Yönetimi Üzerinde Araştırmalar, TÜBĐTAK Proje No:TOGTAG 3011,
Ankara.
Yılmaz, Đ., 1994, Antalya Đlinde Sera Sebzeciliği Üretim Ekonomisi, Ç.Ü. Fen Bilimleri
Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Adana.
150
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tükiye’de Kırmızı Mercimek Üretim Ekonomisi*
Remziye ÖZEL1 Aykut GÜL2
ÖZET
Bu çalışmada; Türkiye’de kırmızı mercimek üretimi yapan tarım işletmeleri, incelenerek bu
işletmelerde kırmızı mercimek üretimi, pazarlanması ve işlemesi ile ilgili mevcut yapı ve sorunları
belirlenmiş olup çözüm önerileri geliştirilmiştir. Veriler 2000-2001 yılına aittir.
Tarım işletmelerinde en çok kullanılan tohumluk çeşidinin yerli kırmızı mercimek çeşidi ve
ortalama verimin 93,08 kg/da olduğu belirlenmiştir. 1 kg kırmızı mercimek ortalama maliyeti
243.874 TL ve ortalama satış fiyatı 366.190 TL’dir. işletmelerin kırmızı mercimek üretimindeki
ortalama mutlak karı 13.349.115 TL/da ve nisbi karı %151,47’dir.
Tarım işletmelerinde kırmızı mercimek üretiminde ölçeğe sabit getiri söz konusudur (Bağımsız
değişkenlerin üretim esnekliği toplamı çayır biçme makinesi ile hasatta 0,99083 ve biçer-döver ile
hasatta 1,035’tir). Đşletmelerde pazarlama oranı %89,9’dur ve işletmelerin %87’si ürünü tüccarlara
satmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kırmızı Mercimek, Üretim maliyeti, Cobb-Douglass,
The Red Lentil Production Economics in Turkey
ABSTRACT
In this study, agricultural enterprises producing red lentils were evaluated, and current situation
and problems of production, of lentils were determined and, finally, same recommendations were
developed. The data were belonged to 2000-2001 season.
In the enterprises analyzed, the most commonly used variety was local lentil variety and the
average yield was 93,08 kg/da. Average cost of lentils per kg was 243.874 TL. The absolute and
relative profits of lentil were found to be 13.349.115 TL/da and 151,47%, respectively.
Farms have constant return to scale in red lentil production. Production elasticity of independent
variables with mowing by lownmower is 0,99083 while that of is 1,035 with combine harvester.
Keywords : Red Lentil, Production Economics, Cobb-douglass
GĐRĐŞ
Önemli protein kaynakları olan hayvansal ürünlerin maliyet ve satış fiyatlarının
yüksekliğinin yanında çabuk bozulmaları nedeniyle saklama güçlüğünün bulunuşu,
gelişmekte olan ülkeleri daha ucuza elde edilen ve uzun süre saklanabilen bitkisel protein
üretimine yöneltmektedir (Erkal, 1981). Hayvansal proteinlerin yetersizliğinin yanında,
doymuş yağlar ve kolesterol kaygıları da, baklagillerin önemini gün geçtikçe
artırmaktadır. Özetlenecek olursa; baklagiller halen en düşük maliyet ve en yüksek
kalitede protein içeren ve dünya çapında insan beslenmesi için gerek duyulan en gerçekçi
ve ümit verici protein kaynağıdır.
Dünya mercimek ekim alanı ortalama 3.632.000 ha’dır ve bunun 2.958.000 ha’ı
gelir seviyesi düşük ülkelerdedir (Anonim, 2002). Dünya mercimek ekim alanı ve
üretiminde önemli ülkeler Hindistan, Türkiye, Kanada, Bangladeş, Nepal ve Đran’dır.
Türkiye 520.000 tonluk üretimle 2001 yılında dünya mercimek üretiminde üçüncü sırada
yer almıştır (DĐE, 2001).
Kırmızı mercimek tipi kışları çok şiddetli geçmeyen Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde tamamen kışlık olarak ekilmektedir. Türkiye’de 1982 yılı öncesinde iller
bazında uygulanan kırsal kalkınma projeleri ve 1982 yılından sonra da Nadas Alanlarının
Daraltılması Araştırma ve Yayım Projesi, baklagil ekim alanlarında (özellikle mercimek
ve nohut) artışa neden olmuştur. Böylece Türkiye, dünya mercimek üretiminde %20’lik
bir paya sahip hale gelmiştir (DĐE, 1998). Mercimeğin Türkiye baklagil üretimi içindeki
payı ise %33,7’dir. Türkiye’nin mercimekte önemli konumunun yanında mercimek
üretim alanları 1986-1990 yılları arasında ortalama 910.000 ha iken, 1990 yılından
*
Doktora tezinin bir bölümüdür.
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Osmanbey Kampüsü, Şanlıurfa
2 Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, ADANA
1
151
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
itibaren ekim alanları ve üretim miktarı önemli derecede dalgalanarak daralmış ve 1994
yılından itibaren de mercimek ithal edilmeye başlanmıştır (DĐE, 1999). Diğer kuru
baklagillerde olduğu gibi kırmızı mercimek üretim miktarı azalmaya devam etmektedir.
GAP Bölgesinde kırmızı mercimek ekim alanlarında son yıllarda önemli
derecede daralma yaşanmaktadır. Bölgede kuru tarımın yapıldığı yerlerde kuyu sularıyla
sulamanın yapılması ve Harran Ovasının sulamaya açılması ile zaman içerisinde
mercimek tarımında azalma olmuştur. Ayrıca sulama yapılmadığı halde marjinal
alanlarda mercimek tarımından vazgeçilmektedir. Bununla beraber, kırmızı mercimek
üretim ekonomisi ile ilgili kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır.
Bu çalışmada, Türkiye’de kırmızı mercimek üretimi yapan tarım işletmelerinin
mevcut durumları ile kırmızı mercimek üretim maliyetlerinin, kırmızı mercimek üreten
işletmelerde üretim faktörlerinin marjinal verimliliklerinin ve üretimde verimliliği ve
karlılığı sınırlayan teknik ve ekonomik sorunların belirlenmesi amaçlanmıştır.
MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırma alanında kırmızı mercimek tarımı yapan işletmelerden anket yoluyla
toplanan yatay kesit verileri, araştırmanın ana materyalini oluşturmaktadır. Anket yoluyla
işletmelerden sağlanan bilgiler 2000-2001 üretim dönemine ait yatay kesit verileridir.
Yöntem
Araştırma alanı, Türkiye kırmızı mercimek üretiminin % 99’unun
gerçekleştirildiği (DĐE, 2001) Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir. Araştırma alanında
bulunan illerin Türkiye kırmızı mercimek ekim alanı içindeki payı, bu illerin bitkisel
üretim değerleri içinde mercimeğin payı, v.b. ölçütler bakımından değerlendirme
yapılmış ve iller, bu illeri temsil edebilecek ilçeler “Gayeli Örnekleme Yöntemi” ile
belirlenmiştir (Yamane, 2001). Mardin iline bağlı Kızıltepe ve Derik ilçeleri, Diyarbakır
iline bağlı Bismil ve Çınar ilçeleri ve Şanlıurfa iline bağlı Viranşehir ve Siverek ilçeleri
ise aynı yöntemle tespit edilmiştir.
Tarım Đlçe Müdürlüğü, Ziraat Odası vb. (araştırmanın yürütüleceği alanda tarım
işletmeleri ile ilgili kayıtları tutan sulama birlikleri vb. örgütler bulunmamaktadır)
kurumların kayıtları incelenmiş, belirlenen ilçelere bağlı olan köylerle ve bu köylerdeki
işletmelerle ilgili sağlıklı bilgilere ulaşılamamıştır. Bu nedenle bölgede faaliyet gösteren
tarımsal kurum ve kuruluşların ve bölgeyi bilen şahısların önerileriyle, populasyonu
temsil edebileceği belirlenen Mardin ili Kızıltepe ve Derik ilçelerine bağlı 11, Diyarbakır
ili Bismil ve Çınar ilçelerine bağlı 6 ve Şanlıurfa ili Viranşehir ve Siverek ilçelerine bağlı
10 olmak üzere gayeli olarak seçilen toplam 27 köyde; kırmızı mercimek tarımı yapan
120 tarım işletmesinde anket uygulanmıştır. Eğer tesadüfi örnekleme yöntemlerinin
uygulanabilmesi için populasyonun sınırlarını ve birimlerin bazı önemli değerlerini içeren
örnekleme çerçevesi elde etme imkanı yok ise, gayeli örnekleme yöntemi
kullanılabilmektedir (Çiçek ve Erkan, 1996). Ayrıca her tablo için kategori sayısının 5 ile
6’yı geçmeyeceği kabul edilirse, örneğin en az 100-120 işletmeyi kapsaması gerekir
(Yang, 1964). Seçimde tarım işletmesinin kırmızı mercimek üreticisi olma koşulu
aranmıştır. Ancak 4 işletmeden alınan veriler sağlıklı olmadığı için değerlendirmeler 116
işletme üzerinden yapılmıştır.
Üretim faktörleriyle üretim değerleri arasındaki yapısal ilişki Cobb-douglas tipi
üretim fonksiyonu ile analiz edilmiştir.
Çok sayıda değişkeni kapsayan bu fonksiyon tipi, logaritmik forma
dönüştürülebilmekte ve böylece doğrusal hale gelen fonksiyona ait parametreler en küçük
kareler metodu ile hesaplanabilmektedir. Aynı zamanda çoklu regresyon analizi ile ilgili
istatistiki testler yapılabilmektedir. Cobb-douglas tipi üretim fonksiyonu, özellikle üretim
girdilerinin verimliliklerinin belirlenmesinde kullanılabilen bir fonksiyon tipidir (Çiçek,
1990).
Cobb-douglas üretim fonksiyonu, uygulamalı araştırmalarda çok yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bu fonksiyon tipi tarımsal üretim aşamalarında yapılan fonksiyonel
analizlere en uygun düşen fonksiyon tipidir (Zoral, 1984). Cobb-Douglas üretim
152
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
fonksiyonunun ilk formunu tarım kesimi için öneren ilk ekonomist Knut VICKSELL’dir.
Bu fonksiyon daha sonra Cobb ve Douglas tarafından uygulanarak yaygınlık kazanmıştır.
Cobb-douglas tarafından uygulanan fonksiyonun genel formu;
Y=AK(1-b) L şeklindedir.
Bu fonksiyonda K sabit sermayeyi, L işgücünü, Y sermaye ve emeğin katma
değerini, A ve b de katsayıları ifade eder. Bu fonksiyonda üstler toplamı 1’e eşit
olduğundan ölçeğe sabit getiri söz konusu olmaktadır. Durand ölçeğe sabit getiri
katsayılarını ortadan kaldırarak;
Y=AKbα Lx şekline dönüştürmüştür.
Tintner ve Browlee fonksiyonun değişkenlerini serbest bırakarak fonksiyona çok
sayıda değişken ilave etmişler ve günümüzde uygulamalı araştırmalarda çok kullanılan
Cobb-Douglas tipi üretim fonksiyonunu oluşturmuşlardır (Yılmaz, 1994).
Y= aX1b1 X2b2 X3b3 ............. Xkbk
Özellikle üretim faktörlerinin verimliliklerinin belirlenmesinde sıkça
kullanılmaktadır. Yukarıdaki denklemin her iki tarafının logaritması alındığında, CobbDouglas tipi fonksiyondan;
LogY= Log a + b1 logX1 + b2 log X2 +..... + bk log Xk
doğrusal denklemi elde edilir. Fonksiyonda çıktı olarak GSÜD, üretim faktörleri
olarak makine gücü, işgücü, arazi, gübre ve ilaç kullanılmıştır.
Elde edilen regresyon denklemine ilişkin çoklu korelasyon (R) ve Determinasyon
katsayısı (R2), bağımsız değişkenlerin katsayıları (bi), standart hataları (Sbi) ve önem
seviyesi (F) kullanılarak SPSS for Windows 9.00 paket programı yardımıyla yapılan
çoklu regresyon analizi ile bulunmuştur.
Bulunan etkinlik katsayılarının yorumlanmasında aşağıdaki tablodan
yararlanılmıştır:
EK = 1 ise faktör etkin kullanılmaktadır (MG=MM)
EK >1 ise faktör az kullanılmaktadır ki artırılmalıdır (MG>MM)
EK <1 ise faktör aşırı kullanılmaktadır ve azaltılmalıdır (MG<MM) (Karkacıer,
1995).
ARAŞTIRMA SONUÇLARI
Tarım Đşletmelerinde Kırmızı Mercimek Yıllık Faaliyet Sonuçları
Đncelenen işletmelerde toplam ürün ortalama olarak 15.668 kg iken işletme
gruplarına göre 3.514 kg ile 39.313 kg arasında değişmektedir. Kırmızı mercimek satış
fiyatının ortalama 366.000 TL/kg olduğu; işletme grupları itibariyle ise 362.000 TL/kg
ile 378.000 TL/kg arasında değiştiği belirlenmiştir (Çizelge 1).
Đncelenen işletmelerde ortalama toplam GSÜD 6.167.449.000 TL olarak
belirlenmiştir. Dekara ortalama GSÜD ise 39.283.115 TL/da olup işletme gruplarına göre
35.060.350 TL/da ile 42.697.565 TL/da arasında değişmektedir (Çizelge 1).
Çizelge 1. Đşletmelerin Kırmızı Mercimek Üretiminde Gayrisafi Üretim Değerleri
Toplam Ürün (kg)
Satış Fiyatı (Bin TL/kg)
Ana Ürün GSÜD (Bin TL)
Yan Ürün Değeri (Bin TL)*
Toplam GSÜD (Bin TL)
Dekara GSÜD (Bin TL)
1. Grup
3.514
378
1.313.600
116.460
1.430.060
37.633
Gruplar
2. Grup
10.441
363
3.805.006
402.236
4.207.242
35.060
3. Grup
39.313
362
14.077.926
1.122.407
15.200.333
42.698
Genel
Ortalama
15.668
366
5.659.176
508.273
6.167.449
39.283
*: kırmızı mercimek üretiminde yan ürün olarak mercimek kırığına ve samanına rastlanmıştır. Bu
nedenle kırmızı mercimek gayrisafi üretim değerine yan ürün değeri eklenmiştir.
Đncelenen işletmelerde işletme genişlik gruplarına göre kırmızı mercimek üretim
dalına ait gayrisafi üretim değerleri, değişen masraflar ve brüt karlar Çizelge 2’de
153
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
verilmiştir. Đşletmelerin dekara ortalama brüt karları 20.612.391 TL olarak bulunmuştur.
Đşletme grupları itibariyle dekara en düşük brüt kar ikinci grup işletmelerde, en yüksek
brüt kar ise üçüncü grup işletmelerde çıkmıştır. Üçüncü grup işletmelerde yüksek
çıkmasının sebebi, bu grupta gayrisafi üretim değerinin en yüksek olmasıdır.
Çizelge 2. Đşletmelerin Kırmızı Mercimek Üretiminde Dekara Brüt Kar Değerleri
(BinTL/da)
GSÜD (Bin TL/da)
Değişen masraflar (Bin TL/da)
Brüt Kar (Bin TL/da)
1. Grup
Đşletme Grupları
2. Grup
3. Grup
Genel Ortalama
37.633
19.291
18.342
35.060
18.082
16.978
42.698
19.490
23.208
39.283
18.671
20.612
Đncelenen işletmelerde kırmızı mercimek üretimindeki dekara üretim masrafları
Çizelge 5.33’te verilmiştir. Dekara ortalama değişen masraflar toplamı 18.671.000 TL/da,
sabit masraflar toplamı 7.263.000 TL/da ve dekara ortalama üretim masrafları toplamı
25.934.000 TL/da olarak hesaplanmıştır. Đşletme grupları itibariyle üretim masrafları
toplamı birinci grupta 26.741.000 TL/da, ikinci grupta 25.290.000 TL/da ve üçüncü
grupta ise 26.713.000 TL/da olarak hesaplanmış olup 2. grup işletmelerde üretim
masrafları diğer işletme gruplarından daha düşüktür.
Đncelenen işletmelerde ortalama üretim masrafları toplamının %71,99’unu
değişen masraflar, %28,01’ini sabit masraflar oluşturmaktadır (Çizelge 3).
Đncelenen işletmelerde kırmızı mercimek üretimindeki dekara üretim masrafı,
dekara verim, kırmızı mercimek satış fiyatı ve kg maliyet Çizelge 3’de verilmiştir.
Đşletmelerde dekara ortalama verim 93,08 kg olarak belirlenmiştir. Đşletme
grupları itibariyle en yüksek verim dekara 105,53 kg ile üçüncü grup işletmelerde, en
düşük verim ise dekara 87,30 kg verim ile ikinci grup işletmelerde alınmıştır. Kırmızı
mercimek üretiminin gerçekleştirilmesi için yapılan üretim masrafları ise dekara ortalama
25.934.000 TL olarak hesaplanmıştır. Đşletmelerin 1 kg kırmızı mercimek üretimine ait
maliyeti ortalama 243.874 TL olarak bulunmuş olup işletme grupları itibariyle 223.234
TL ile 250.956 TL arasında değişmektedir.
Đşletme grupları itibariyle ortalama kg maliyetler ile satış fiyatları
karşılaştırıldığında işletmelerin kırmızı mercimek ürününü maliyetlerinin üzerinde
satmakta oldukları belirlenmiştir. Ancak ikinci grup işletmelerde ürünün kg maliyeti ile
satış fiyatı arasındaki farkın diğer gruplara göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Bu
durum ikinci grupta yer alan işletmelerin veriminin düşük olması ve dekara düşen üretim
maliyetinin diğer gruptaki işletmelere göre daha yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.
Diyarbakır Tarım Đl müdürlüğü tarafından yapılan ürün maliyeti çalışmalarında,
1999-2000 üretim döneminde kırmızı mercimek veriminin 120 kg/da, dekara üretim
maliyetinin 24.676.000 TL ve 1 kg kırmızı mercimek maliyetinin 100.633 TL olduğu
belirlenmiştir. Çalışmada maliyeti oluşturan unsurlar arasında en yüksek payın %20,26
ile tarla kirasına ait olduğu, bunu sırasıyla %9,76 ile tohum bedeli, %8,92 ile hasatharman masrafının izlediği belirlenmiştir (Anonim, 2000).
Đşletmelerde dekara ortalama M.K. 13.349.115 TL’dir. Đşletme grupları itibariyle
MK 9.770.350 TL ile 15.984.565 TL arasında değişmekte olup 2. grup işletmelerin
mutlak karları diğer gruptaki işletmelerden daha düşük olarak hesaplanmıştır. Đncelenen
işletmelerin zarar etmedikleri belirlenmiştir.
154
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3. Đşletmelerde Kırmızı Mercimek Üretim Maliyeti ve Satış Fiyatı (Milyon TL)
1. Grup
Gruplar
2. Grup
3. Grup
19,292
18,082
19,490
18,671
Tohum
5,11
5,14
5,26
5,16
Gübre
0,39
0,74
1,19
0,77
Đlaç
0,85
0,8
0,86
0,82
Makine kirası
8,77
7,97
8,77
8,33
Geçici işçilik
1,52
1,23
1,36
1,32
Pazarlama
Döner sermaye faizi
1,65
1,01
1,26
0,94
1,03
1,02
1,29
0,97
Toplam SM
7,449
7,208
7,223
7,263
Arazi kirası
6,66
6,41
6,33
6,44
Aile işgücü ücreti
0,21
0,26
0,31
0,26
Genel idare giderleri
0,58
0,54
0,59
0,56
26,741
25,290
26,713
25,934
Yan Ürün Değeri
3,041
3,357
3,155
3,234
Verim (kg/da)
94,44
87,3
105,53
93,08
ÜRETĐM MALĐYETĐ
0,250956
0,251232
0,223234
0,243874
Satış Fiyatı
0,378200
0,363250
0,362040
0,366190
Toplam DM
Toplam ÜM
Genel Ortalama
Đşletmelerde ortalama nisbi kar %151,47’dir. En yüksek nisbi kar %159,84 ile
üçüncü grup işletmelerde en düşük ise %138,63 ile 2. grup işletmelerde elde edilmiştir
(Çizelge 4).
Çizelge 4. Đşletmelerde Kırmızı mercimek Üretiminde Mutlak ve Nisbi Karlar
Mutlak Kar (TL/da)
Nisbi Kar (%)
1. Grup
10.892.158
140,73
Đşletme Grupları
2. Grup
3. Grup
9.770.350
15.984.565
138,63
159,84
Genel
Ortalama
13.349.115
151,47
Tarım Đşletmelerinde Kırmızı Mercimek Üretiminin Ekonometrik Analizi
Kırmızı mercimek üretim faaliyetine ait verimler ile bu verimleri elde etmekte
kullanılan bazı üretim faktörleri arasındaki ilişki Cobb-Douglas tipi üretim fonksiyonu ve
çeşitli istatistiki yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir. Đncelenen üretim faktörlerinin
üretim elastikiyetleri, marjinal gelir ve marjinal etkinlik katsayıları hesaplanmıştır.
Üretim fonksiyonlarında genel olarak fiziki girdi miktarları ve çıktı miktarları
kullanılarak çalışılmaktadır. Ancak, fiziki miktarlar yerine parasal değerler de
kullanılabilmektedir. Fiziki miktarların kullanıldığı çalışmalarda toplulaştırma
sorunlarıyla karşılaşılmaktadır. Değerler parasal olarak ifade edildiğinde bu sorun ortadan
kalkmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada parasal değerler kullanılmıştır.
Đncelenen işletmelerde kırmızı mercimek hasadında tırpan, çayır biçme makinesi
ve biçerdöver olmak üzere üç farklı mekanizasyon kullanılmaktadır. Ayrıca hasattan
sonra harmanlama ve savurma temizleme işlemlerinde de işletmeler arasında önemli
farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıklar GSÜD’ni etkilememekle beraber işgücü ve
makine kullanımını önemli derecede etkilemektedir. Bu nedenle çalışmada üretim
kaynaklarının etkinliğini ölçebilmek için toplulaştırma yapılmış ve üretim fonksiyonunda
hasadın bitimine kadar kullanılan üretim faktörleri kullanılmıştır. Üretim değeri olarak ise
155
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
kırmızı mercimeğin tarla başındaki GSÜD dikkate alınmıştır. Ayrıca tahmin edilen üretim
fonksiyonu denkleminin güvenilirliğini artırabilmek amacıyla uç değerlerin bulunduğu
işletmelerden (incelenen 9 işletme tırpanla veya tırpan ve biçerdöverle hasat yaptığı için)
elde edilen veriler analiz dışı bırakılmıştır. Böylece çayır biçme makinesi ile hasat için
68, biçerdöverle hasat için 39 işletmeden toplanan veriler kullanılmıştır.
Hasadın Çayır Biçme .Makinesi ile Yapıldığı Đşletmelerde Kırmızı Mercimek
Üretim Fonksiyonu
Çayır biçme makinesi ile hasat edilen kırmızı mercimek üretim fonksiyonu
modelinde kullanılan değişkenler;
Y= Gayrisafi Üretim Değeri (Milyon TL)
X1= Makine gücü (Milyon TL)
X2= Đşgücü (Milyon TL)
X3= Arazi kıymeti (Milyon TL)
X4= Materyal (Milyon TL) (Tohum, Gübre, Đlaç)
Şeklinde belirlenmiştir. Bu değişkenlere ait verilerle yapılan çoklu regresyon analizi
ile elde edilen üretim fonksiyonu denklemi;
Ln Y = ln1,883 + 0,843 lnX1 + 0,113lnX2 + 0,01722 lnX3 + 0,01761 lnX4
(0,778) (0,427)
(0,265)
(0,380)
(0,213)
denklemi elde edilmiştir.
Denklemin çoklu korelasyon katsayısı R=0,929 ve determinasyon (belirlilik)
katsayısı R2 = 0,863’tür. Denklemin standart hatası Se = 0,3312 olup, denklem 0,01
(F=100,907) önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Bu durumda çayır biçme makinesi
ile hasat edilen kırmızı mercimek üretim faaliyetinde gayrisafi üretim değerindeki
(bağımlı değişken Y’deki) toplam değişimin %86’sının fonksiyondaki bağımsız
değişkenler tarafından açıklandığı söylenebilir.
Elde edilen üretim fonksiyonunu bağımsız değişkenlerine ait katsayılar, bu
katsayıların standart hataları, t değerleri ve önem seviyeleri Çizelge 5’da toplu olarak
verilmiştir.
Çizelge 5. Çayır Biçme Makinesi Đle Hasat Yapan Đşletmelerde Regresyon Sonuçları
Bağımsız
Değişkenler
(Xi)
Sabit Terim
X1 Makine
X2 Đşgücü
X3 Arazi
X4 Girdi
Katsayılar
Standart Hata
(bi)
(Sbi)
1,883
0,843
0,113
0,01722
0,01761
0,778
0,427
0,265
0,380
0,213
t Değerleri (tbi)
Önem Seviyesi
2,418
1,976
0,426
0,045
0,083
0,018
0,052
0,671
0,964
0,934
Tahmin edilen denklemde üretim esnekliklerinin tamamı pozitif işaretlidir. Sabit
terim a yaklaşık %1, makine gücü %5 ve işgücü %67 önem seviyesinde anlamlı
bulunmuştur.
Herhangi bir üretim faaliyetinde ölçek avantajının olup olmadığı ölçeğe getirinin
bulunmasıyla belirlenebilir. Ölçeğe getiri artan, azalan veya sabit olabilir. Ölçeğe göre
getirinin 1’den büyük olması artan ölçeğin, verimliliği ve üretimi artıracağı anlamına
gelir. Đşletme ölçeğindeki değişimin söz konusu üretim faaliyetlerinde toplam verimlilikte
herhangi bir etki yapmaması ise ölçeğe göre sabit getirinin var olduğunu gösterir. Eğer
işletme ölçeğindeki artış toplam verimlilikte olumsuz bir etki yaratıyorsa azalan ölçeğe
getiriden bahsedilir. Đncelenen işletmeler arasında çayır biçme makinesi ile hasat
yapanlarda kırmızı mercimek üretim faaliyetinde bağımsız değişkenlerin üretim
esneklikleri toplamı 0,99083 olarak bulunmuştur. Denklemde yer alan üretim
faktörlerinin üretim esneklikleri toplamından oluşan bu değer, söz konusu üretim
faaliyetinde sabit olarak adlandırılabilecek bir ölçeğe getirinin bulunduğunu
156
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
göstermektedir. Fonksiyonda yer alan tüm girdiler %1 artırıldığında üretim miktarı %0,99
oranında artacaktır.
Hasadın Biçerdöver Đle Yapıldığı Đşletmelerde Kırmızı Mercimek Üretim
Fonksiyonu
Biçerdöver ile hasat edilen kırmızı mercimek üretim fonksiyonu modelinde
kullanılan değişkenler;
Y= Gayrisafi Üretim Değeri (Milyon TL)
X1= Makine gücü (Milyon TL)
X2= Đşgücü (Milyon TL)
X3= Materyal (Milyon TL) (Tohum, Gübre, Đlaç)
X4= Arazi kıymeti (Milyon TL)
Şeklinde belirlenmiştir. Bu değişkenlere ait verilerle yapılan çoklu regresyon analizi
ile elde edilen üretim fonksiyonu denklemi;
Ln Y = ln2,008+ 0,421 lnX1 + 0,193 lnX2 + 0,265 lnX3 + 0,156 lnX4
(1,167) (0,464)
(0,286)
(0,288)
(0,438)
denklemi elde edilmiştir.
Denklemin çoklu korelasyon katsayısı R=0,95 ve determinasyon (belirlilik)
katsayısı R2 = 0,896’dır. Denklemin standart hatası Se = 0,3383 olup, denklem 0,01
(F=100,907) önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Bu durumda biçerdöver ile hasat
edilen kırmızı mercimek üretim faaliyetinde gayrisafi üretim değerindeki (bağımlı
değişken Y’deki) toplam değişimin %90’ının fonksiyondaki bağımsız değişkenler
tarafından açıklandığı söylenebilir.
Elde edilen üretim fonksiyonunu bağımsız değişkenlerine ait katsayılar, bu
katsayıların standart hataları, t değerleri ve önem seviyeleri Çizelge 6’de toplu olarak
verilmiştir.
Çizelge 6. Biçer Döver Đle Hasat Yapan Đşletmelerde Regresyon Sonuçları
Bağımsız
Değişkenler (Xi)
Sabit Terim
X1 Makine
X2 Đşgücü
X3 Materyal
X4 Arazi
Katsayılar
(bi)
2,008
0,421
0,193
0,265
0,156
Standart Hata
(Sbi)
1,167
0,464
0,286
0,288
0,438
t Değerleri
(tbi)
1,720
0,906
0,676
0,918
0,357
Önem Seviyesi
0,094
0,371
0,504
0,365
0,723
Đncelenen işletmeler arasında biçerdöver ile hasat yapanlarda kırmızı mercimek
üretim faaliyetinde bağımsız değişkenlerin üretim esneklikleri toplamı 1,035 olarak
bulunmuştur. Denklemde yer alan üretim faktörlerinin üretim esneklikleri toplamından
oluşan bu değer, söz konusu üretim faaliyetinde sabit olarak adlandırılabilecek bir ölçeğe
getirinin bulunduğunu göstermektedir. Fonksiyonda yer alan tüm girdiler %1
artırıldığında üretim miktarı %1,04 oranında artacaktır.
SONUÇ VE DEĞERLENDĐRME
Đncelenen işletmelerde üretilen 1 kg kırmızı mercimeğin üretim maliyeti 243.874
TL olarak belirlenmiştir. Kırmızı mercimek satış fiyatı ise ortalama 366.190 TL/kg’dır.
Buna göre işletmelerin ürettikleri kırmızı mercimeği maliyetlerinin üzerinde bir fiyatla
satmakta oldukları söylenebilir. Đşletmelerde dekara brüt kar 20.612.000 TL, mutlak kar
13.349.115 TL ve nisbi kar %151,47 olarak belirlenmiştir.
Đncelenen işletmelerde çayır biçme makinesi ile hasat yapanlarda bağımsız
değişkenlerin üretim esneklikleri toplamı 0,99083, biçerdöver ile hasat yapanlarda 1,035
olarak belirlenmiştir. Yani işletme ölçeğindeki değişim, söz konusu üretim faaliyetinde
toplam verimlilikte herhangi bir etki yapmayacaktır.
Türkiye’nin ekolojisi bakliyat tarımına uygundur. Baklagil bitkisi olan kırmızı
mercimekte, birim alandan alınan verim dünya ortalamasının üzerindedir. Ancak Türkiye
yıldan yıla rakibi olan ülkelerle gerek ürün maliyeti gerekse üretimde istikrar bakımından
157
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
rekabet edebilecek gücünü yitirmektedir. Bu nedenle kırmızı mercimek ekim alanları ve
üretimin artırılması için her türlü tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu sorunun çözümü
ise sadece üreticilerde değil, aynı zamanda devletin uyguladığı tarım politikalarındadır.
Kırmızı mercimek kendine döllenen bitki olduğu için, günümüze değin özel
tohumculuk sektörü de oluşturulamamıştır. Kırmızı mercimekte bu güne kadar konu bazlı
bir araştırma biriminin olmaması önemli bir eksikliktir. Bu konu ile bağlantılı olarak; bir
araştırma enstitüsü kurulmalı, enstitü ile işbirliği içinde çalışabilecek özel tohumculuk
sektörü oluşturulup geliştirilmeli, sertifikalı tohumluk üretimi sağlanmalı ve kullanımı
için çiftçiler teşvik edilmelidir. Đhracatçı birliklerince, kırmızı mercimek ihracatından
kesilerek oluşturulan fon yardımı ile üreticiye kaliteli tohumluk sağlaması ve kırmızı
mercimekte sözleşmeli tarıma geçilmesi bu sorunu çözebilecek önerilerden biridir.
Kırmızı mercimek tarımında mekanizasyon önemli bir sıkıntıdır. Arazinin taşlı ve
çok parçalı oluşu, toprak hazırlığı ve ekim işlemlerini güçleştirmekte ve uzun sürede
yapılmaktadır. Mekanizasyon düzeyinin iyileştirilmesinde ve arazilerin taşlardan
temizlenmesinde çiftçilerin desteklenmesi gerekmektedir. Bu destek üretici örgütlerinin
oluşturulması ve örgütler aracılığı ile ortak makine kullanımının teşviki şeklinde olabilir.
Kırmızı mercimeğin sadece kuru tarım alanlarında değil, sulu alanlarda da üretim
deseninde yer alması; sulu tarımda verimi artıracaktır. Yayım araçları kullanılarak bu
konunun önemi vurgulanmalıdır.
KAYNAKLAR
Anonim, 2000. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Diyarbakır Tarım Đl Müdürlüğü Kayıtları,
Diyarbakır.
Anonim, 2002. FAO, Production Yearbook. (www. apps.fao.org.)
DĐE, 2001. Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer), Ankara
DĐE1999. Tarım Đstatistikleri Özeti (1980-1998), Ankara.
DĐE, 1998. Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer), 1998, Ankara.
ÇĐÇEK, A., 1990. Tokat Đli Kazova Bölgesinde Şeker Pancarı Üretimi ve Üretim Girdilerinin
Ekonometrik Analizi. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı,
Doktora Tezi, s: 16-17, Adana.
ÇĐÇEK, A., ERKAN, O., 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri. Gazi
Osman Paşa Üniversitesi Yayınları, No: 12, Tokat.
Erkal, 1981. Mercimek Üretiminin Yoğun Olduğu Gaziantep-Urfa Đllerinde Đşletme Düzeyinde
Üretim Maliyetleri ve Üretim Tekniğinin Ekonomik Yönden Değerlendirilmesi Đle
Pazarlaması Üzerine Araştırma. Atatürk Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Araştırma
No: 5, 59 s., Yalova.
KARKACIER, O., 1995. Tarım Ekonomisi Alanına Đlişkin Fonksiyonel Analizler ve Bu
Analizlerden Çıkarılabilecek Bazı Kantitatif Bulgular. GO.Ü. Basımevi, Tokat.
YAMANE, T., 2001. Temel Örnekleme Yöntemleri. Çevirenler: Alptekin Esin, Celal Aydın, M.
Akif Bakır, Esen Gürbüzsel. Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Đstatistik Bölümü,
Literatür Yayınları: 53, Đstanbul.
YANG, W.Y., 1964. Zirai Đşletmecilikte Tetkik ve araştırma Metotları (Çeviri: M. Talim), Ege
Üniversitesi Basımevi, 1964, Đzmir.
YILMAZ, Đ., 1994. Antalya Đlinde Sera Sebzeciliği Üretim Ekonomisi. Ç.Ü. Fen Bilimleri
Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, s: 17, Adana.
ZORAL, K.Y., 1984. Üretim Fonksiyonları. Dokuz Eylül Üniversitesi, Müh. Mim. Fakültesi
Yayınları, MM/END-84, EY 052, Đzmir.
158
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Ekonomik Krizin Buğday Tarımına Ve
Üreticilere Etkileri
Sema KONYALI1
Okan GAYTANCIOĞLU1
Özet:
2007 yılında yaşanan kuraklık ve 2008 yılının ortalarında başlayan küresel ekonomik krizle tarım
sektörü son üç yıldır zor bir dönemin içindedir. Üst üste gelen ekolojik ve ekonomik kriz, buğday
tarımını ve 2 milyon dolayındaki buğday üreticisini olumsuz etkilemiştir.
Türkiye nüfusu 1990-2009 yılları arasında 17 milyon kişi artmasına rağmen, buğday üretimi (yıllık
ortalama 20 milyon ton) değişmemiştir. Hızlı artan nüfusla birlikte, buğday ve ürünlerinin
tüketiminin de artması, gelecek yıllarda üretimin tüketime yetmemesi sorununu ortaya
çıkarabilecektir. Türkiye’nin buğday üretimi şimdilik iç tüketimi karşılamaya yeterlidir. Ancak bu
kendine yeterlilik, un sanayinin ihtiyacı olan buğday ithalatının yapılmasına engel değildir.
Türkiye aynı zamanda buğday ihraç eden bir ülke olduğu için birçok farklı rejim ve strateji
uygulayarak buğday ithal etmektedir. Buğday fiyatları ise her geçen gün artan gübre, mazot,
tohumluk, ilaç vb. girdilerdeki artış ortalamasının altındadır. Bunun için buğday ve girdi fiyatları
reel fiyatlara çevrilerek hesaplanmış ve yorumlanmıştır. Buğday üretiminde girdi fiyatlarındaki
yükselişlerin Toprak Mahsulleri Ofisi’nin verdiği buğday alım fiyatından nispi olarak daha fazla
artması, buğday üreticilerinin gelirlerinin de reel olarak düşmesine neden olmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de yaşanan kuraklık ve ekonomik krizin buğday tarımına ve
üreticilere olan etkilerini belirlemek ve sorunlara çözüm önerileri getirmektir.
Anahtar Kelimeler: Ekonomik Kriz, Kuraklık, Buğday Tarımı, Buğday Üreticisi, Buğday
Fiyatı.
Effects Of Economıc Crısıs On Wheat Agrıculture And Producers
Abstract:
In last three years, the agricultural sector is in a difficult period with legistrating of a
drought in 2007 and a global economic crisis starting in the middle of 2008. Overlapping of
ecological and economic crisis effected wheat farming and about 2 million wheat producers
negatively.
In spite of Turkey’s population increased 17 million people in 1990-2009, wheat production
(annual average 20 million tones) have not changed. With the increasing of population rapidly, and
increasing wheat and products consumption can reveal a problem that production hasn’t suffice to
consumption in future years. Today, Turkey’s wheat production is sufficient to domestic
consumption. Turkey imports wheat for applying many different regimes and strategies. Wheat
prices are below the average of agricultural input (fertilizer, diesel, seed, chemical substance etc.)
prices. Therefore, wheat and input prices which have been converted to the real prices are
calculated and interpreted. Input prices relatively increase more than wheat purchasing price
that given from Soil Products Office caused a decrease in wheat producers’ income.
The purpose of this study is to determine the effects of drought and economic crisis to the wheat
farming and producers in Turkey and to present suggestions for problems.
Keywords : Economic Crisis, Drought, Wheat Farming, Wheat Producer, Wheat Price.
1. GĐRĐŞ
Ekonomik kriz, ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan
olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda
sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır (Anonim, 2009). Tarım sektörü doğal koşullara
bağlı olduğundan son dönemlerde yaşanan kuraklık, ekonomik kriz ve mevsim
normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları ile tarımsal üretimde önemli oranlarda
azalmalar meydana gelmiştir. Üretimde görülen dalgalanmalar özellikle net ithalatçı
olunan temel gıda maddesi niteliği taşıyan tarım ürünlerinde ciddi politikaların
1
Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 59030 TEKĐRDAĞ
159
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
uygulanması yönünde Devletlerin tarımda önlemler alması gerektiğini bir kez daha
göstermiştir.
Bu araştırmada, Türkiye’de yaşanan kuraklığın ve ekonomik krizin ülke tarımını
ve üreticileri nasıl etkilediği buğday örneğiyle ortaya konulmuştur. Türkiye’de 2007
yılında yaşanan kuraklıktan dolayı, birçok üründe olduğu gibi buğday üretim ve stok
miktarı azalmış; bu da fiyatların yükselmesine neden olmuştur. 2007 yılında buğday fiyatı
son dört yılda ilk defa ÜFE’nin üzerinde gerçekleşmiş ve her geçen gün artan gübre,
mazot, tohumluk, ilaç vb. girdilerdeki artış ortalamasının altında kalmıştır. Araştırmada
buğday ve girdi fiyatları reel fiyatlara çevrilerek yorumlanmıştır. Buğday üreticilerinin
gelirleri ise artan girdi maliyetleri karşısında reel olarak azalmış ve üreticiler ekonomik
krizin de etkisiyle zor durumda kalmışlardır.
2. TÜRKĐYE BUĞDAY ÜRETĐMĐ, TÜKETĐMĐ VE DIŞ TĐCARETĐ
Türkiye Buğday Üretimi
Türkiye’de yıllık 16.5 milyon hektar ekilen tarım alanının yıllara göre değişmekle
12 milyon hektarında hububat üretimi yapılmaktadır. Hububat ekim alanı içerisinde
yaklaşık %67.5’lik pay ile ilk sırada buğday, %24.6’lık payla ikinci sırada arpa ve %5’lik
payla üçüncü sırada mısır gelmektedir. Bu ürünleri sırasıyla çavdar, çeltik ve yulaf
izlemektedir (TMO, 2009).
Çizelge 2.1’de buğday üretimi iklim koşullarına bağlı olarak dalgalanmalar
göstermiş, 2009 yılında 1990 yılındaki değere düşerek 20.6 milyon ton olarak
gerçekleşmiştir. Türkiye’nin buğday üretimi iç tüketimi karşılamaya yeterlidir. Ancak
bazı yıllar gerek kötü hava koşullarından, gerekse süne zararlısından dolayı buğday
kalitesi düşmektedir. 2007 ve 2008 yıllarında ise TUĐK verilerine göre buğday üretimi
yaşanan kuraklıktan dolayı 17 milyon ton dolaylarında gerçekleşmiştir.
Buğday verimi ise, 2009 yılında 254 kg/da’dır. Bu miktar dünya verim ortalaması
olan 298 kg/da’ın altındadır. 2007 yılında ise buğday verimi üretimdeki azalmaya bağlı
olarak 213 kg/da’a düşmüştür.
Çizelge 2.1 1990-2009 Yılları Arası Buğday Ekiliş, Üretim ve Verim Miktarları
Yıllar
1990
1995
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Ekiliş Alanı (ha)
9 450 000
9 400 000
9 400 000
9 350 000
9 300 000
9 100 000
9 300 000
9 250 000
8 490 000
8 097 700
8 090 000
8 100 000
Üretim (ton)
20 000 000
18 000 000
21 000 000
19 000 000
19 500 000
19 000 000
21 000 000
21 500 000
20 010 000
17 234 000
17 782 000
20 600 000
Verim (kg/da)
212
192
224
203
210
209
226
232
236
213
220
254
Kaynak: TUĐK Verileri
Türkiye Buğday Tüketimi
Ülkemizde artan nüfusa paralel buğday tüketimi de artmaktadır. Türkiye, kişi
başına buğday tüketimi yönünden önde gelen ülkelerden biridir. Türkiye’de kişi başına
buğday tüketimi 195–207 kg civarındadır (TMO, 2009). Buğday, ülkemizde ekmeğin
yanında, makarna, bulgur, irmik, nişasta ve bisküvi gibi bazı işlenmiş yiyeceklerde de
kullanılmaktadır. Ayrıca buğday, gıda tüketimi dışında yaklaşık 2 milyon ton’luk
tohumluk, 1.5-2 milyon ton’luk da yemlik olarak kullanılmaktadır (TMO, 2008).
160
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2.2 2000-2009 Yılları Arası Türkiye Buğday Tüketimi
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Tüketim (000 Ton)
15.078
15.628
15.644
14.781
15.132
14.283
16.490
14.584
15.458
Kaynak: TUĐK Verileri
Çizelge 2.2’de yıllar itibariyle ülkemizin buğday tüketimi verilmiştir. Türkiye’de
buğday tüketimi 2008 yılında 15.458 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Ülkemizin buğday
üretimi iç tüketimi karşılamaya yeterlidir. Artan nüfusa paralel olarak üretim miktarının
artması beklenirken bazı yıllar azalma göstermiştir. Tahıl ürünlerinin en çok tüketildiği
ülkelerden biri olan yurdumuzda iç tüketimin karşılanması için gerekli buğday miktarı her
yıl artmaktadır. Bundan dolayı ülkemizde nüfus artışındaki pay dikkate alınarak üretim
miktarının tüketimi karşılayacak biçimde arttırılması gerekmektedir.
Türkiye’de Buğday Dış Ticareti
2.3.1 Türkiye Buğday Đhracatı
Türkiye’de buğday ihracatı, üretim miktarı ve ürün kalitesiyle yakından ilgilidir.
Çizelge 2.3’den de görüleceği gibi buğday ihracatında önemli dalgalanmalar olmuştur.
2000 yılında dünya ihracatındaki payımız %1.71 düzeyinde gerçekleşmiştir. 2002
yılından sonra ise dünya ihracatında söz edilemeyen bir ülke durumuna gelinmiştir. 2005
ve 2006 yıllarında buğdayda net ihracatçı ülke konumuna gelinmiş olsa da, 2007 ve 2008
yıllarında üretime bağlı olarak önemli oranda azalmalar görülmektedir. 2009 yılında ise
buğday ihracatı bir miktar artmış olsa da, bu oran buğday ithalatının çok gerisinde
kalmıştır.
Çizelge 2.3 Türkiye’nin Buğday Đhracat Miktar, Değer ve Ortalama Fiyatı
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Miktar (Ton)
1 782 048
1 117 969
109 827
938
863
327 931
685 673
4 643
8 003
301 485
Değer (1000 $)
196 308
136 225
19 329
401
359
52 155
100 853
2 745
5 568
60 647
Ort. Fiyat (Dolar/Ton)
110
122
176
428
416
159
147
591
696
201
Kaynak: TUĐK, TMO verileri
Türkiye’de buğdayın piyasa fiyatları $ bazında yüksek iken ihraç fiyatları
düşüktür. Bunun sebebi ise yurtdışında (ABD, Fransa, vb.) önemli miktarlarda ihracat
sübvansiyonu söz konusu olduğundan, ülkelerin üretim maliyetinin çok altında dünya
piyasalarına ürün satabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Đhracatın gerçekleştirilebilmesi
için buğday fiyatının diğer ülkelerdeki buğday fiyatlarından düşük ya da en azından
paralel olması gerekmektedir.
2.3.2 Türkiye Buğday Đthalatı
Türkiye’nin birçok bölgesi ekolojik yönden buğday tarımına uygun olduğu için,
Türkiye’nin üretimi şimdilik tüketimini karşılamaktadır. Ancak, 2007 ve 2008 yıllarıyla
161
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
birlikte görülen kuraklık önemli miktarlarda buğday ithalatını gündeme getirmiştir. 2008
yılında 3.7 milyon ton buğday ithalatına 1.5 milyon $ ödenmiştir. Çizelge 2.4’de
görüleceği gibi, Türkiye’de buğday ithalatı 2002-2004 yılları arasında artış göstermiş,
2005-2006 yıllarında azalmış ve 2007 yılından sonra ise önemli oranlarda artmıştır.
Özellikle 2002 ve sonrasında ithalat miktarı ihracatımızla kıyaslanamayacak kadar
yüksektir. Bunun da en önemli nedeni, kalite sorunu, TMO’nun piyasaya artık yeterince
hakim olamaması, pazarlama sezonu sonunda spekülatörlerin fiyat yükseltmelerini
önlemesi ve piyasayı düzenlemek amacıyla ithalata başvurmasıdır.
Çizelge 2.4 Türkiye’nin Buğday Đthalat Miktar, Değer ve Ortalama Fiyatı
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Miktar (Ton)
963 668
346 827
1 007 446
1 848 260
1 050 873
135 596
239 874
2 147 107
3 708 003
3 379 928
Kaynak: TUĐK, DTM
Değer (1000 $)
126 142
49 621
147 967
277 953
219 313
25 031
52 624
570 390
1 483 190
899 003
Ort. Fiyat (Dolar/Ton)
130
143
135
150
209
185
219
266
400
321
3. KRĐZĐN FĐYATLAR VE ÜRETĐCĐLER ÜZERĐNE ETKĐLERĐ
Ekonomik krizin buğday fiyatlarını nasıl etkilediği Çizelge 3.1’de gösterilmiştir.
Bunun için 1990-2009 yılları arasında buğday fiyatları reel fiyatlara çevrilmiştir.
Çizelge 3.1 1990-2009 Yılları Arasında Buğday (TL/kg), Cari ve Reel Fiyatları
Yıllar
GSMH
deflatörü
4 498.4
7 161.5
11 709.1
19 601.0
40 632.9
76 064.8
135 395.3
245 336.3
430 074.5
670 056.1
1 011 114.7
1 570 261.1
2 267 457.0
2 777 634.8
3 041 510.1
3 202 710.1
3 577 427.2
3 827 847.1
4 019 239.4
4 188 047.4
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009*
*
BUĞDAY FĐYATI
Cari Fiyat
Reel Fiyat
500
770
1 200
1 900
3 600
7 000
18 000
33 000
53 000
80 000
102 000
164 000
230 000
325 000
370 500
350 000
375 000
425 000
500 000
500 000
11.12
10.75
10.25
9.69
8.86
9.20
13.29
13.45
12.32
11.94
10.09
10.44
10.14
11.70
12.18
10.93
10.48
11.10
12.44
11.94
Tahmini
1980 yılı baz alınarak yapılan reel fiyat hesaplamasında 1980 yılında 10.25
TL/kg olan buğday fiyatının 1994 yılında reel olarak gerilediği anlaşılmaktadır. 1997
yılında buğday fiyatı reel olarak en yüksek seviyeye ulaşmıştır. 2006 yılında buğday
fiyatı 1980 yılı fiyatlarına yaklaşmıştır. 2007 ve 2008 yıllarında dünyada ve Türkiye’de
yaşanan kuraklık ile ekiliş ve üretim miktarının azalması sonucu buğday fiyatları reel
162
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
olarak artmıştır. Dolayısıyla 2008 yılında buğday fiyatı 12.44 TL/kg’a yükselmiştir. 2008
yılında emanete alım sistemi benimsenerek fiyat açıklanmıştır. 2009 yılında ise buğdayın
cari fiyatı değişmediği ve GSMH deflatörü de % olarak azaldığı için buğdayın reel fiyatı
da bir miktar azalmıştır.
Çizelge 3.2 1995-2009 Buğday Destekleme Alım Fiyatları ve % Artış Oranları (TL/kg)
Yılla
r
II.Grup
Ekm. Buğday
(TL/kg)
Artış
(%)
ÜFE
Artış
Oranı
(%)
TMO
Başlangıç
Alım Fiyatı
($/ton)
1995
1996
2000
2001
2002
2003
2004
2005
7 000
18 000
102 000
164 000
230 000
325 000
370 500
350 000 + 30 000*
94
157
28
61
40
41
14
3
65
85
33
89
31
14
14
5
165
231
167
150
153
220
240
258
Dünya
Buğday
Fiyatı
(FOB/$/to
n)
160
236
115
132
130
144
166
148
2006
375 000 + 35 000
8
12
261
207
2007
425 000 + 45 000
15
6
317
202
2008
500 000 + 45 000
18
8
400
362
2009
0.5 + 0.05
0.9
6
321
267
I. Derece
Mak.
Buğday
(TL/kg)
11200
25200
117300
188600
259900
367000
392000
360000 +
30 000*
385000 +
35 000
440000
+45 000
500 000 +
45 000
0.525 +
0.05
Artış
(%)
122
125
28
61
38
41
7
- 0.5
8
15
14
5.5
Kaynak : Resmi Gazeteler ve TMO
(*) Prim Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı tarafından verilmektedir.
Not: 1995-2001 yılları arasındaki fiyatlar Bakanlar Kurulu’nca belirlenen fiyatlar. 2002-2007 yılları
arasındaki fiyatlar TMO’nun başlangıç alım fiyatlarını göstermektedir.
ÜFE Aralık-Aralık 12 aylık alınmıştır.
*2008 yılına ait fiyatlar emanet alım fiyatı olup, müdahale alım fiyatı
açıklanmamıştır.
Çizelge 3.2’de, 1995-2009 Yılları Arası II.Grup Ekmeklik ve 1.Derece
Makarnalık Buğday Destekleme Alım Fiyatları ile bunların % olarak artış oranları
verilmiştir. Ekmeklik buğdayda en yüksek artış oranı 1996 yılında (%157), en düşük artış
oranı ise 2009 yılında (% 0.9) gerçekleşmiştir ki, bu da 1982 yılındaki artış oranından
(%23) bile çok düşüktür.
Son 15 yıllık dönemde uygulanan populist politikalardan dolayı II.Grup
Ekmeklik buğday alım fiyatlarında önemli dalgalanmalar olmuştur. Özellikle 2004-2006
yılları arasında ve 2009 yılında II. Grup Ekmeklik buğday alım fiyatlarındaki artış Toptan
Eşya Fiyat Endeksi’nin (2005 yılından itibaren ÜFE) altında kalmıştır. 2007 yılında ise
buğday fiyatı son dört yılda ilk defa ÜFE’nin (Eylül ayı ort.) üzerinde gerçekleşmiştir.
Bunda da yaşanan kuraklık ve buğday üretimindeki azalışın etkisi çok büyüktür. Buradan
da anlaşılabileceği gibi, ekmeklik buğday fiyatlarında son yıllarda (2007-2008 yılları
hariç) önemli oranda azalışlar olmuştur. Ancak, burada belirtilmesi gereken husus, 2001
yılından sonra destekleme alımlarının kaldırılması ile üretici ürününü daha çok tüccara ve
borsalara satmak durumunda kalmıştır.
Çizelgeden de görüldüğü gibi 2004 yılında 370.500 TL/kg olan buğday fiyatı,
primler haricinde 2005 yılında 350.000 TL/kg’a düşürülmüş. 2007 yılında yaklaşık %14
oranında bir artışla 425.000 TL/kg’a çıkarılmıştır. Ancak 2005 yılından itibaren
uygulanmaya başlanan prim sistemiyle dahi buğday fiyatındaki artış ÜFE artış oranının
gerisinde kalmıştır. Burada prim sisteminin rolü çok büyüktür. Üreticiler prim sistemiyle
desteklenmelidir. Üreticiye ödenen prim desteği, “destek verdik görünsün” diye
163
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
verilmemeli, gerçekten üreticiye yarar bir destek olarak verilmelidir. Primlerin üreticiyi
destekleyici nitelikte olması ve buğday fiyatının da girdi maliyetlerindeki ve enflasyon
oranındaki artış dikkate alınarak verilmesi gerekmektedir.
Aynı dönemde TMO buğday alım fiyatlarının bir yıl hariç (1996) diğer yıllar
dünya fiyatlarının üzerinde gerçekleştiği görülmektedir. Bunun nedeni ülkemizde buğday
veriminin daha düşük olmasından ve üretim maliyetlerinin yüksek olmasından
kaynaklanabilmektedir. Makarnalık buğday fiyatında en yüksek artış oranı 1996 yılında
(%125) gerçekleşmiş, en düşük artış oranı ise 2005 yılında (% -0.5) gerçekleşmiş olup
son 25 yılın en düşük seviyesinde kalmıştır.
Buğday fiyatlarının yanında girdi fiyatları da önemlidir. Girdi fiyatlarındaki artış
ya da azalış üreticilerin üretimlerini doğrudan etkilemektedir. Girdi fiyatlarındaki artış,
üreticinin o sene daha az ekim yapmasına, azalış ise daha fazla ekim yapmalarına ve
dolayısıyla üretim fazlasına sebep olabilmektedir. Dolayısıyla girdi fiyatlarının dengeli
bir şekilde artması ve buğday fiyatıyla paralel gitmesi üreticiler açısından son derece
önemlidir. Bunun için Çizelge 3.3’de 1998-2009 yılları arası girdi fiyatları ve artış
oranları reel fiyatlarla incelenmiştir.
Çizelge 3.3 1998-2009 Yılları Arası Reel Fiyatlarla Girdi Fiyatları ve Artış Oranları
Yıllar
1998
1999
2000
2001
2002
2003
Tohumluk
(2.Grup
Ekm.)
(TL/kg)
Reel
%
Fiyat
Artış
90000
80231 10.8
76989
-4.0
75320
-2.2
77766
3.2
36264
38068
62995
35090
74554
2004
2005
2006
2007
2008
2009*
67125
68487
69128
80897
85606
70859
-4.1
10.0
2.0
1.0
17.0
5.8
17.2
Gübre
(%26
A.Nitrat)
(TL/kg)
Reel
%
Fiyat Artış
41500
-
Gübre
(DAP)
(TL/kg)
Mazot
(TL/lt)
Traktör
(1000 TL/Adet)
Reel
Fiyat
87 000
%
Artış
-
Reel
Fiyat
124.700
%
Artış
-
-14.4
5.0
65.5
-44.3
81 515
68 481
105 174
73 025
-6.3
-16.0
53.6
-30.6
147 818
190 940
213 529
247 145
41806
19.1
69 678
-4.8
209 804
18.5
29.2
11.8
15.7
15.1
42421
39526
35826
1.5
-6.8
-9.3
74 237
67 604
70 931
6.5
-8.9
4.9
253 963
261 861
266 894
39325
54574
8.8
38.7
81 459
178 917
14.8
119.6
258 424
302 832
44774
-17.9
70 756
-60.4
252 628
21.0
3.1
1.9
31.7
17.1
16.5
Reel
Fiyat
3075000
2881258
%
Artış
-6.3
3012335
3550437
3225029
3301437
4.5
17.9
-9.2
2.4
3608224
9.3
3560100
3847125
3545465
-1.4
8.1
-7.8
4005628
4179674
12.9
4.3
Kaynak : TZOB, TÜGEM
Not: Girdilerde yıl sonu fiyatları kullanılmıştır.
*
Tahmini
Girdi fiyatlarının reel olarak seyri incelendiğinde, 1998-2009 yılları arasında
girdi fiyatlarında genellikle artış olduğu görülmektedir. Özellikle tarımsal desteklerin
kaldırıldığı ve tarımsal politikaların IMF niyet mektupları ile yönlendirilmeye başlandığı
2001 yılında yaklaşık gübre fiyatlarında %54-66 arasında, mazotta %12, traktörde %18
oranında artış olurken, buğday fiyatındaki artış %4 olarak gerçekleşmiş, bu artış da girdi
artışlarının çok gerisinde kalmıştır. 2005 yılında tohumluk fiyatı haricinde girdi
fiyatlarının hepsi azalmıştır. 2006-2008 yıllarında ise cari fiyatları enflasyondan
arındırdığımızda girdi fiyatlarında tekrar bir artış görülmüş, bu artış ise reel olarak azalan
buğday fiyatlarının üzerinde olmuştur. 2009 yılında ise buğday fiyatı ve girdi fiyatları reel
164
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
olarak azalmıştır. Bu durum üreticiler için olumlu olmakla beraber önceki yıllarda yüksek
orandaki artışlar sebebiyle halen girdi fiyatları oldukça yüksek kalmaktadır.
Girdi fiyatlarının buğday fiyatlarının üzerinde oluşması ekonomik krizin de
etkisiyle satın alma gücü azalan üreticileri daha az girdi kullanımına yöneltmektedir.
Üreticilerin girdileri yeterince kullanamamaları sonucu verim düşüklüğü artabilecektir.
Girdi fiyatları buğday fiyatı ve enflasyon oranı dikkate alınarak belirlenmelidir.
Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin etkilerinin buğday üreticilerini nasıl
etkilediği, çiftçi eline geçen ürün fiyatındaki değişmeler ile ortaya konulabilir (Anonim,
2009). Buğdayda çiftçi eline geçen fiyatlardaki değişme krizin başladığı 2008 yılı Mayıs
ayından sonra azalarak negatif olmuştur. 2009 yılı Şubat ayına gelindiğinde fiyatlar çok
düşük bir oranda (0.1) artmıştır. Gerçekleşen enflasyon oranları ile çiftçi eline geçen
fiyatlar karşılaştırıldığında, çiftçi eline geçen fiyatların enflasyon oranlarının (TÜFE,
ÜFE) altında kaldığı görülmektedir. Bu da üreticilerin reel olarak gelir kaybına
uğradıkları anlamına gelmektedir (Çizelge 3.4).
Çizelge 3.4 Çiftçi Eline Geçen Fiyatlardaki Değişim ve Enflasyon Oranı
Buğday
Ocak 2008
Şubat 2008
Mart 2008
Nisan 2008
Mayıs 2008
Haziran 2008
Temmuz 2008
Ağustos 2008
Eylül 2008
Ekim 2008
Kasım 2008
Aralık 2008
Ocak 2009
Şubat 2009
Enflasyon Oranı (%)
(TÜFE)
1.9
1.5
4.0
6.1
-0.8
-0.7
-3.5
-0.4
-0.4
-2.2
-1.0
-1.1
-0.5
0.1
8.17
9.10
9.15
9.66
10.74
10.61
12.06
11.77
11.53
11.98
10.75
10.06
9.50
7.73
Enflasyon Oranı (%)
(ÜFE)
6.44
8.15
10.50
14.56
16.53
17.03
18.41
14.67
12.49
13.28
12.24
8.10
7.90
6.43
Kaynak: TUĐK
4. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Türkiye’de 2007 yılında yaşanan kuraklık ve 2008 yılı ortalarında başlayan
ekonomik kriz buğday tarımını ve üreticisini olumsuz yönde etkilemiştir. 2007 yılında
yaşanan kuraklık nedeniyle buğday ekilişi, üretimi ve verimi azalmıştır. Buğday üretimi
ise şimdilik iç tüketimi karşılarken, üretim ile tüketim arasındaki fark giderek azalmıştır.
Bunun için kaliteli buğday üretimi her yıl tüketim miktarının üzerinde arttırılmalıdır.
Çünkü ülkede tüketim genellikle artmaktadır, bunun da en önemli nedeni ülkemizin daha
çok bitkisel kaynaklı ürünlerle (özellikle tahıl vb.) beslenmesidir. Çünkü hayvansal
kaynaklı ürünler ülkemizde pahalıdır. Üreticilerin gelirlerinin artması ve Türkiye’nin
dünya piyasalarında rekabet edebilmesi ise verim artışına bağlıdır. Buğday üretiminin
%70’i yağış yetersizliği olan kıraç arazide yapılmaktadır. Ülkemizin kişi başına yıllık
tahıl tüketiminin en yüksek düzeyde bulunduğu ülkelerden biri olması göz önüne
alındığında kıraç arazide yapılan üretimlerde gerçekleştirilebilecek verim artışları Türkiye
buğday üretimine önemli katkıda bulunabilecektir.
Türkiye’de 2009 yılında yaklaşık 3.5 milyon ton ithalat yapılmıştır. Đthalata
neden olarak ise kaliteli unluk buğdayın yetersizliği gösterilmiştir. Oysa ki, ithalat yerine
yerli üretimi özendirici politikaların oluşturulması gerekmektedir. 2010 yılında ise
Dahilde Đşleme Rejimi (DIR, ihraç ürünleri üretmek ve ihracatı teşvik etmek için
getirilmiş bir sistem) kapsamında buğday ithalatına bir yıl süreyle yasak getirilmiştir. Bu
da ülke ekonomisi, tarımı ve üreticiler yönünden olumlu bir gelişmedir.
165
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Araştırmada, 2005 yılından itibaren uygulanmaya başlanan prim sistemiyle dahi
buğday fiyatındaki artışın ÜFE artış oranının gerisinde kaldığı saptanmıştır.. Burada prim
sisteminin önemi çok büyüktür. Üreticiler prim sistemiyle desteklenmeye devam
edilmelidir. Çünkü prim sisteminde taban fiyatla hedeflenen fiyat arasındaki fark “prim”
olarak hazine tarafından ödendiğinden o ürünün tarımını yapan üreticilerin lehine
olmaktadır. Ayrıca prim sistemi ile üretime de müdahale edilebilir. Üretimin fazla olduğu
yıllarda prim miktarı artırılarak üretici gelirindeki ve üretimdeki dalgalanmalar
minimuma indirilebilir. Ancak bu sistem uygulanırken Dünya buğday fiyatları çok iyi
incelenmeli, çeşitli nedenlerle düşen Dünya buğday fiyatları karşısında üreticileri mağdur
etmeyecek şekilde prim miktarı artırılmalıdır. Primlerin üreticiyi destekleyici nitelikte
olması ve buğday fiyatının da girdi maliyetlerindeki ve enflasyon oranındaki artış dikkate
alınarak verilmesi gerekmektedir.
2008 yılında yaşanan ekonomik kriz buğday üreticilerini de etkilemiştir. Türkiye
tarımının en önemli sorunu, işletmelerin küçük ve buna bağlı olarak gelir düzeyinin düşük
olmasıdır. Gelir düzeyinin düşüklüğünden ötürü üreticiler genellikle bir sonraki üretim
dönemine borçlu girmektedirler. Ekonomik krizin de etkisiyle, üretici eline geçen fiyatlar
azalmış, artan girdi fiyatlarıyla üreticiler girdi alımında zorlanmışlardır. Üreticilere
verilen her bir destek zamanında ve buğday maliyeti dikkate alınarak verilmelidir.
Sonuç olarak, ekonomik istikrara ulaşma ve sürdürülebilir bir kalkınma için
buğday tarımının küresel etkilerden minimum düzeyde etkilenecek şekilde bir tarım
politikası oluşturulmalı ve bu doğrultuda gerekli politikalar sistemli bir şekilde hayata
geçirilmelidir. Kriz dönemlerinde ise talebi arttırıcı, üretimi ve dolayısıyla istihdamı
arttırıcı politikaların uygulanması zorunluluk arz etmelidir. Tarımın bel kemiği olan
üreticiler ise dönemsel fiyat değişikliklerine karşı korunmalı ve desteklenmelidir. Üretici
gelirinin kriz dönemlerinde azalmamasının sağlanması, ekonomiye talep yaratarak katkı
sağlayacaktır (Anonim, 2009). Buğday tarımında yaşanılan bu sorunların aşılması, kısa
uzun vadeli politikalarla yapısal bir değişimin sağlanmasıyla mümkün olabilecektir.
5. KAYNAKLAR
Anonim, 2009a, “Küresel Kriz ve Tarım”, Çalıştay, Đzmir 2009
DTM, Dış Ticaret Müsteşarlığı, (http://www.dtm.gov.tr, 20.07.2009)
Gaytancioğlu, O., Konyali, S., “Türkiye’de Buğdayda Uygulanan Politikalar”, Buğdayda
Kalite ve Üretim Politikaları Paneli, Tekirdağ Ticaret Borsası, 2009, Tekirdağ.
Konyali, S., “Türkiye’de Buğdayda Uygulanan Tarım Politikalarının Üreticiler ve
Tüketiciler Üzerindeki Etkileri : Trakya Bölgesi Örneği”, Namık Kemal
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, 2008, Tekirdağ.
Resmi Gazeteler, (http://www.rega.basbakanlik.gov.tr, 26.07.2009)
Tarım Đşletmeleri Genel Müdürlüğü, TUGEM, (http://www.tugem.gov.tr, 27.07.2009)
Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, TEAE, “2010 Yılı Tarımsal Veriler”, 2010.
Toprak Mahsulleri Ofisi, “Hububat Sektör Raporu”, 2008, 2009
Türkiye Đstatistik Kurumu, TUĐK, (http://www.tuik.gov.tr, 19.07.2009)
Türkiye Ziraat Odaları Birliği, “Buğday Raporu”, 2007, Ankara
166
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Konya Đlinde Havuç Üretimi Yapan Tarım Đşletmelerinde Ekonomik
Büyüklüğün Karlılık Üzerine Etkisi
Yusuf ÇELĐK1
Mithat DĐREK2
ÖZET
Bu çalışmada, Avrupa Birliği FADN (Farm Accoundancy Data Network) sistemi metodolojisi
kapsamında, Konya ilinde havuç üretimi yapan tarım işletmelerinin ekonomik büyüklük grupları
belirlenerek, ekonomik büyüklük sınıfları itibariyle yıllık faaliyet sonuçları belirlenmiştir.
Araştırmanın ana materyalini, Konya ilinde havuç üretimi yapan işletmelerden basit tesadüfi
örnekleme yöntemine göre belirlenen 70 işletmeden anket yöntemiyle elde edilen veriler
oluşturmuştur. Veriler 2007-2008 üretim dönemine aittir.
Araştırma sonuçlarına göre, işletmelerin ekonomik büyüklük sınıfları itibariyle ortalama
büyüklükleri 5,8 ile 220,8 ESU arasında değişmekte olup, tüm işletmeler ortalaması bu değer 74,4
ESU olarak tespit edilmiştir. Brüt işletme karı ekonomik büyüklük gruplarında 10.883,16 TL ile
451.248,4l TL, işletme net katma değeri 8.658,16 TL ile 437.453,82 TL, net işletme aile geliri ise
3.208,16 TL ile 251.075,88 TL arasında, ekonomik büyüklük gruplarına paralel olarak artış
göstermektedir. Genel anlamda incelenen işletmelerde, ekonomik büyüklük sınıflarına paralel
yıllık faaliyet sonuçlarında artan oranda bir artışın yani ölçeğe artan getirinin olduğu tespit
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: FADN, Ekonomik Büyüklük, Havuç Đşletmesi, Konya.
The Impact Of Economıc Sıze On Profabılty Of Carrot Farms In The Konya
Provıence
ABSTRACT
The objective of the research was to determine economic size and standard economic results of
carrot farms in Konya by take in consideration of EU Farm Accountancy Data Network (FADN).
The survey sample was determined as 70 with the respect of Simple Random Sampling Method.
The data were collected by survey for 2007 to 2008 production period.
Acording to the results, the average economic size of farms were vary from 5,8 ESU to 220,8
ESU, and the average farm size was identified as 74,4 ESU. Gross farm income was vary from
10.8883,16 to 451.248,41 TL, farm value add income vary from 8.658,16 TL to 437.453,82 TL
and net family income was vary from 3,208.16 TL to 251,075.88 TL and increased by the
economic size group in examined farms. Standart economic results were increased by the farm
size. In this case, it is determined that increasing returns ocur with the respect of scale in
businesses.
Key Words: FADN, Economic Size, Carrot Farms, Konya.
1. GĐRĐŞ
Gelişmekte olan ülkelerde, kaynak kullanımında temel strateji; bir taraftan hızla
artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılama ve diğer taraftan hızlı büyümeyi sağlama hedefi,
gelişmiş ülkelerde ise refah düzeyini artırmadır. Bu hedefler doğal olarak bütün ülkeleri
kaynakların kullanımında etkinlik arayışlarına yöneltmiştir. Kıt olan kaynaklar, makro
düzeyde ülkelerin büyüme ve kalkınma politikalarına bağlı olarak değişik sektörlere
tahsis edilmektedir. Ülkeler için makro düzeyde kaynak kullanımının önemi aynı şekilde
mikro düzeyde işletmeler içinde geçerlidir.
Ekonomik bir ünite olan işletmeler, sahip oldukları üretim faktörlerini etkin
kullanarak kar maksimizasyonu veya maliyet minimizasyonu yaparak rekabet üstünlüğü
oluşturma çabasında bulunmaktadırlar.
Ekonominin diğer sektörlerinde olduğu gibi tarım sektöründe de faaliyet gösteren
işletmelerin temel amaçlarından biri karlılıktır. Bu amaca ulaşmada etkili birçok faktör
*: Bu çalışmanın verileri 1070714 nolu TÜBĐTAK projesinden alınmıştır.
1
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Selçuklu, Konya.
2
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Selçuklu, Konya.
167
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bulunmaktadır. Bunlar, işletmede karlı faaliyetlere yer vermek, bu faaliyetlerin
üretiminde optimal girdi kullanmak, pazarın talep ettiği kalitede ürün üretmek gibi
işletmeciliğin üretim fonksiyonunu, diğer taraftan pazar yönetimini, finansal yönetim,
halka ilişkiler ve Ar-Ge çalışmalarını da iyi yönetmektir. Đşletmeciliğin temel
fonksiyonlarından olan üretim fonksiyonuna ilişkin kararlar alınırken, dikkat edilmesi
gereken hususlardan biri de; ürünün ne kadar üretileceği ve bu kapsamda oluşturulacak
işletme ölçeğidir. Sabit sermaye unsurlarının birim ürüne düşen masraflarını azaltmak
için, işletme büyüklüğünün uygun ölçekte olması gerekmektedir. Tarım sektöründe
azalan verim kanununun geçerli olması nedeni ile ölçek düzeyini belirlemek, kaynak
kullanım etkinliğinde daha da önem kazanmaktadır.
Yukarıda bahsedilen amaçlara ulaşabilmek amacıyla her ülke kendi şartları içinde
farklı makro ve mikro düzeyde araştırma ve veri sistemlerine sahiptir. Ülkeler itibariyle
işletmelerde kaynak kullanım etkinliğini ölçmeye yönelik kullanılan yöntemler ve bu
yöntemlerin hesaplama metodolojileri önemli farklılıklar da gösterebilmektedir. Nitekim
bu durum AB ülkelerinde de yaşanmıştır. Ülkeler itibariyle farklı veri sistemleri ve
hesaplama metodolojileri nedeniyle sonuçların standart form da karşılaştırılamaması
nedeniyle bütün üye ülkeleri kapsayacak şekilde 1965 yılında Tarım Đşletmeleri
Muhasebe Veri Ağı (FADN) sistemi oluşturulma kararı alınmıştır. AB’de, FADN
sisteminde aynı terminoloji ile ülkeler arası heterojenlikler ortadan kaldırılmış ve ortak
bir karşılaştırılabilirlik zemini oluşturulmuştur (Kıral ve Tatlıdil, 1996).
Türkiye’de tarım sektörü ile ilgili veriler, Türkiye Đstatistik Kurumu (TÜĐK)
tarafından, ülke, bölge ve iller düzeyinde toplanıp yayınlanmaktadır. Yıllar itibariyle
verilen bu veriler makro düzeyde daha çok tarım işletmelerinin arazi yapısı ve tasarruf
durumu, üretim miktar ve deseni gibi yapısal özelliklere ilişkin verilerdir. Diğer taraftan
hemen hemen her on yılda bir tekrarlanan “Genel Tarım Sayımı” ile de işletmeler
düzeyinde daha kapsamlı veri ve bilgiler derlenip yayınlanmaktadır. Ancak tarım
işletmelerinin ekonomik faaliyet sonuçlarına ilişkin fiziki ve finansal veriler
bulunmamaktadır(Çelik ve Direk, 2008). Türkiye’de tarımsal işletmeler ile ilgili toplanan
verilerin eksikliğine dikkat çekilen bir araştırmada (Direk ve Çakan, 1995) rutin
anketlerin uygulanacağı bir istatistik veri toplama sistemi önerilmiş olmasına karşın,
aradan geçen süreçte herhangi bir gelişme de kaydedilememiştir.
Türkiye’nin AB’ne üyelik sürecinde yapacağı çalışmalar, “Katılım Ortaklığı
Belgeleri”nde kısa ve orta vadeli sürede yapılacak çalışmalar şeklinde önerilmektedir.
Üçüncü ve dördüncü katılım ortaklığı belgesinde, tarım istatistikleri ile ilgili orta vadede
yapılması önerilen çalışmalardan biride “Çiftlik Muhasebe Veri Ağı” sistemidir. Bu öneri
doğrultusunda, 2007 yılında AB Katılım öncesi programı tarafından finanse edilen ve 9 ili
kapsayan (Bursa, Konya, Adana, Şanlıurfa, Đzmir, Tekirdağ, Erzurum, Giresun, Nevşehir)
bir pilot proje kapsamında, Türkiye’de Çiftlik Muhasebe Veri Ağı’nın kurulması
çalışmaları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından başlatılmıştır.
Türkiye’de tarım işletmelerinin FADN sistemine göre ekonomik büyüklük
gruplarının belirlenmesi ve ekonomik büyüklük grupları itibariyle başarı kriterlerinin
karşılaştırılması ile ilgili çok sınırlı araştırma bulunmaktadır. Bu çalışmalar; (Külekci,
2006), Gündoğmuş (2000), Rehber ve ark. (2002), Tipi (2002), Keskin ve Dellal (2006),
Göktolga (2007), Çelik ve Direk (2008), Emre (2010)’dir. Türkiye’de FADN sistemine
göre işletme analizi ile ilgili yeterli çalışma olmadığı gibi FADN metodolojisi ile ilgili
yeterli çalışma da bulunmamaktadır. Bu konuda yapılmış belli başlı çalışmalar; Çakır ve
Işın (1994), Arslan (1996), Kıral ve Tatlıdil (1996), Göktolga (1999), Rehber ve ark.
(2002a), Keskin (2003), Altınkol (2006), Nazlı (2006), Erol (2008)’dır.
Bu çalışmada, Türkiye’de havuç üretiminin % 60 gibi büyük bir bölümünün
üretildiği Konya ilinde, havuç üretimi yapan tarım işletmelerinin FADN sistemine göre
ekonomik büyüklük sınıfları ve işletme tipolojileri belirlenerek, ekonomik büyüklük ve
farklı işletme tipolojisinin işletme faaliyet sonuçlarına etkisi incelenmiştir.
168
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Materyal
Araştırmanın ana materyalini, TÜBĐTAK destekli TOVAG-107O714 nolu
“Konya Đlinde Havuç Üretimi Yapan Tarım Đşletmelerinin Avrupa Birliği Tarımsal
Muhasebe Veri Ağı Sistemine Göre Sınıflandırılması ve Đşletme Başarı Ölçütlerinin
Karşılaştırılması” adlı proje kapsamında elde edilen veriler oluşturmuştur. Araştırmada
kullanılan veriler 2006/2007 üretim dönemine aittir.
Araştırma alanı olan Konya ilinde havuç üretiminin % 90’ı Meram ve Ereğli
ilçelerinde yapılmaktadır. Araştırmanın ana populasyonunu bu iki ilçede bulunan havuç
işletmeleri oluşturmuştur. Ana populasyonu temsil edecek örnek işletmeler, basit tesadüfi
örnekleme yöntemine göre 70 adet işletme olarak hesaplanmıştır.
2.2. Yöntem
Çalışma kapsamında öncelikle işletmelerin FADN sistemine göre ekonomik
büyüklük sınıfları ve işletme tipolojileri belirlenmiştir. Daha sonra, ekonomik büyüklük
sınıfları ve işletme tipolojilerine göre yine FADN sistemine göre, işletmelerin yıllık
faaliyet sonuçları tespit edilerek, ekonomik büyüklük sınıflarına göre yıllık faaliyet
sonuçları karşılaştırılmıştır.
Đşletmelerin ekonomik büyüklük grubu belirlenirken, işletmedeki tarımsal
faaliyetlerin üretim değerinden (bitkisel, hayvansal, diğer üretim değeri), bu faaliyetler
için yapılan özel değişen masraflar çıkarılıp, her bir faaliyetin standart brüt karı
hesaplanmıştır. Sonra her bir faaliyetin standart brüt karı toplanarak işletme brüt karı
tespit edilmiştir. Đşletmenin toplam standart brüt karı, Avrupa para birimine çevrilerek (1
TL=1,803 Euro), FADN sistemine göre 1 Ekonomik Büyüklük Ünitesi (Economic Size
Unit (ESU)) değeri olan 1200 euroya bölünüp (1 ESU= 1200 Euro), işletmelerin
ekonomik büyüklük sınıfları belirlenmiştir (Rehber ve ark 2002a).
Đşletmelerin ekonomik büyüklük sınıflarına göre yıllık faaliyet sonuçları
hesaplanırken öncelikle gelir hesapları, daha sonra masraf hesapları yapılarak, FADN
sistemine göre yıllık faaliyet sonuçları ortaya konmuştur. FADN sistemine göre gelir
kapsamında, toplam üretim değeri hesaplanırken öncelikle dönem sonu bitkisel ve
hayvansal ürün stokları, dönem başı stoklardan çıkarılarak hesaplamaya başlanmaktadır.
Bu çalışmada elde edilen veriler bir yıllık ve dönem sonu verilere dayalı olarak yapıldığı
için stok farkları değil, dönem sonu stok değerleri dikkate alınmıştır. Buna ilaveten,
satılan bitkisel ürün değerleri, bitkisel ürünlerden çiftlik ve aile tüketim değerleri,
hayvansal ürün satışları, hayvansal ürünlerin çiftlik ve aile tüketim değerleri, hayvan satış
değerinden, hayvan alış değerinin çıkarılması sonucu elde edilen gelirler, hayvan
varlığındaki değer artışı ve diğer gelirler (arazilerin kiraya verilmesi, orman ürünleri
değeri, iş gücünün işletme dışında çalışması, alet-ekipmanların kiraya verilmesi, kısa
vadeli verilen borç faizleri, turizm gelirleri, bir önceki yılın alacakları ve diğer ürün ve
alacaklar) toplanarak işletmenin toplam üretim değeri hesaplanmıştır.
Çalışmada masraflar da FADN sistemine göre sınıflandırılarak hesaplanmıştır.
Buna göre masraflar; özel değişen masraflar, işletme masrafları ve bu iki masrafın
toplanması ile ara tüketim masrafları hesaplanmıştır. Sabit sermaye unsurlarının aşınma
ve yıpranma payı olarak doğru hat yöntemine göre amortisman masrafları hesaplanmıştır.
Son olarak da yabancı işgücü ücreti, arazi kirası ve faiz giderleri dışsal masraflar olarak
hesaplanmıştır.
Hesaplanan toplam üretim değeri ve masraflardan hareketle, işletmelerin, Brüt
Đşletme Geliri, Đşletme Net Katma Değeri ve Đşletme Aile Geliri hesaplanmıştır.
Đşgücü ünitesi hesaplamada 1200 saat iş gücü bir işgücü ünitesi olarak dikkate
alınmıştır. Fakat bu değer ülkeler itibariyle farklı olabilmektedir (Anonymous, 2003).
169
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
3.ARAŞTIRMA BULGULARI
3.1. Đşletmelerin FADN Sistemine Göre Sınıflandırılması
Đncelenen işletmelerin FADN sistemine göre ekonomik büyüklük grupları
hesaplanarak Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1’den de görüldüğü gibi FADN
sisteminde işletmeler 9 ekonomik büyüklük sınıfına ayrılmaktadır. Đşletmelerin % 2,86’sı
küçük, % 18,57’si ortanın altı, % 35,71’i ortanın üstü, % 21,43’ü büyük ve yine %
21,43’ü çok büyük işletme ekonomik büyüklük grubunda yer almaktadır.
Çizelge 1. Đncelenen Đşletmelerin Ekonomik Büyüklük Gruplarına (ESU) Göre Dağılımı
Sınıflar
Sınırlar
Büyüklük Grubu
I
II
III
IV
V
VI
VII
VIII
IX
Toplam
∗2
∗= 2 ve ∗ 4
∗=4 ve ∗6
∗=6 ve ∗ 8
∗=8 ve ∗12
∗=12 ve ∗16
∗=16 ve ∗40
∗=40 ve ∗100
∗=100
Çok Küçük
Küçük
Ortanın Altı
Ortanın Üstü
Büyük
Çok Büyük
Đşletme Sayısı
(Adet)
0
Oran
(%)
-
2
2,86
8
5
25
15
15
70
18,57
35,71
21,43
21,43
100,00
3.2.3. Đşletmelerin Yapı ve Verimlilik Özellikleri
Đncelenen işletmelerin FADN sistemine göre yapı ve verimlilik ile ilgili
özellikleri Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2’den de görüldüğü gibi işletmelerin
ekonomik büyüklükleri 5,8 ESU ile 220,8 ESU arasında değişmektedir. Đncelenen
işletmelerin ekonomik büyüklük sınıfları, Türkiye’de yapılan çalışmalardan farklılık arz
etmektedir. Bursa ilinde yapılan bir araştırmada, tarım işletmelerinin ekonomik
büyüklüğünün 3,3 ESU ile 10,2 ESU arasında (Rehber ve ark., 2002), Konya ilinde
ihtisaslaşmış tahıl işletmelerinin AB sistemine göre sınıflandırılması amacı ile yapılan
çalışmada, işletmelerinin % 42,99’unun 0-4 ESU büyüklük sınıfında, % 34,58’inin 4-8
ESU büyüklük sınıfında, % 15,89’unun 8-16 ESU büyüklük sınıfında ve % 6,54’ünün ise
16-40 ESU büyüklük sınıfında yer aldıkları tespit edilmiştir (Gündoğmuş, 2000).
Erzurum’da büyük oranda hayvansal üretim yapan işletmelerin ekonomik
büyüklüklerinin 1 ESU ile 12 ESU arasında değiştiği belirlenmiştir (Külekçi, 2006).
Araştırma yöresinde işletmelerin ekonomik büyüklüklerinin yüksek olmasında, araştırma
yöresinde havuç üreten işletmelerin genelde büyük işletme özelliğinde olmaları, havuç
üretiminde kullanılan girdilerden işçilik ve yakıt giderlerinin yüksek düzeyde olması ve
bu masrafların da özel değişen masraflar arasında yer almaması nedeniyle işletmelerin
standart brüt karları yüksek çıkmasından kaynaklanmaktadır.
Ekonomik büyüklük sınıflarında işletme başına düşen arazi miktarı ekonomik
büyüklük sınıflarına paralel olarak artmakta ve ekonomik büyüklük sınıflarında
kullanılabilir arazi miktarı 2,60 ha ile 68,26 ha arasında değişmektedir. Đşletmeler
ortalamasında ise işletme başına düşen arazi miktarı 24,67 ha olarak belirlenmiştir.
170
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2. Đşletmelerin Ekonomik Büyüklük Gruplarına Göre 2006/2007 Üretim Dönemi
Bazı Önemli Faaliyet Sonuçları
Faktör
Kodu
Başlık 1
SYS03
Başlık 2
SE005
SE010
SE015
SE20
SE030
SE025
SE080
SE110
SE115
SE120
SE125
Başlık3
SE131
SE135
SE206
Başlık 4
SE270
Başlık 5
SE605
Başlık 6
SE131
SE275
SE600
SE410
SE360
SE415
SE365
SE420
Başlık 7
SE425
SE430
Đşletmelerle Đlgili Özellikler
Örnek Đşletmeler
Ekonomik Büyüklük-ESU
Đşgücü Girdisi-AWU
Aile Đşgücü Girdisi-FWU
Yabancı Đşgücü Girdisi-AWU
Kiralanan Tarla Arazisi-ha
Kullanılabilir Tarla Arazisi–ha
Toplam Hayvan Ünitesi
Buğday Verimi – kental/ha
Mısır Verimi – kental/ha
Otlak Hayvan./ Yem Araz.– ha
Süt Üretimi – kilo / inek
Üretim
Toplam Üretim
Bitkisel Üretim
Hayvansal Üretim
Girdiler
Toplam Masraflar
Sübvansiyonlar
Cari Sübvansiyonlar
Đşletme Başına Gelir
Toplam Üretim Değeri
Ara Tüketim
Cari Sübvan. ve Vergi Bakiyesi
Brüt Đşletme Geliri
Amortisman
Đşletme Net Katma Değeri
Dışsal Masraflar
Đşletme Aile Geliri
Kişi Başına Gelir
Đşletme Net Katma Değeri/AWU
Đşletme Aile Geliri/FWU
III
V
VI
VII
Populasyon ve Örnek
2
8
5
25
Yapısal Göstergeler ve Đşletme Başına Verim
5,8
10,1
13,2
26,9
5,179
6,371
7,254
12,021
4,200
5,408
4,320
5,472
0,979
0,963
2,934
6,549
1,00
1,40
2,16
5,17
2,60
3,45
3,86
10,25
4,86
2,53
2,42
2,37
62,50
20,00
15,00
40,80
14,44
12,0
12,95
15,60
3.840,0
3.600,0
3.600,0
3.576,0
Đşletme Büyüklük Sınıfları
VIII
IX
15
15
Đşletme
Ortalam
70
70,8
23,771
6,732
17,039
11,26
25,75
3,10
39,70
14,40
2,00
2.937,0
220,8
57,948
6,480
51,468
35,65
68,26
2,53
45,36
14,41
3.655,7
3.4
23
5
17
1
2
3
1
25.685,00
16.850,00
8.835,00
34.657,63
30.536,88
4.120,75
45.867,60
42.247,20
3.620,40
92.689,64
90.468,24
2.221,40
233.978,09
225.788,90
8.189,19
669.240,44
665.715,30
3.525,14
236.52
230.33
6.18
22.733,00
27.323,11
38.192,20
75.398,89
171.378,69
428.885,21
163.91
256,16
693,91
480,30
1.999,21
4.880,35
10.720,65
4.17
25.685,00
15.058,00
256,16
10.883,16
2.225,00
8.658,16
5.450,00
3.208,16
34.657,63
15.264,48
693,91
20.087,06
7.463,00
12.624,06
4.595,63
8.028,43
45.867,60
20.456,60
480,30
25.891,30
4.505,00
21.386,30
13.230,60
8.155,70
92.689,64
41.512,77
1.999,21
53.176,08
4.812,08
48.364,00
29.074,04
19.289,96
233.978,09
94.679,49
4.880,35
144.178,95
6.625,99
137.552,96
70.073,21
67.479,75
669.240,44
228.712,60
10.720,65
451.248,49
13.794,67
437.453,82
186.377,94
251.075,88
236.52
89.63
4.17
151.06
7.30
143.75
66.96
76.78
1.671,78
763,85
1.981,49
1.484,55
2.948,21
1.887,89
4.023,29
3.525,21
5.786,59
10.023,73
7.549,07
38.746,28
6.19
13.14
171
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Đşletmelerde, ekonomik büyüklük sınıflarında kiraya tutulan arazi miktarı,
ekonomik büyüklük sınıflarına paralel olarak artış göstermektedir. Havuç üretiminde
özellikle hasat döneminde toprağın yoğun olarak kullanımı, havuç üretim alanlarında
münavebeyi zorunlu kılmaktadır. Nitekim Çizelge 2’den de görüldüğü gibi incelenen
işletmelerde kiralanan arazi miktarı 1 hektar ile 35,65 hektar arasında değişmektedir.
Diğer bir ifade ile işletmelerin mülk arazileri yanında % 50’ye yakın da araziyi kiralama
sureti ile kullandıkları görülmektedir.
Havuç üretiminde özellikle yabancı otla mücadele, seyreltme, hasat ve paketleme
gibi üretim işlemlerinde, diğer tarım ürünlerine göre daha fazla işgücü kullanılmaktadır.
Bu nedenle incelenen işletmelerde aile işgücü ve yabancı işgücü kullanım düzeyi de
yüksek düzeyde bulunmuştur. Đşletme büyüklük sınıflarında kullanılan toplam işgücü
5,179 ile 57,948 işgücü ünitesi arasında değişmektedir. Đşletmeler ortalamasında ise bu
değer 23,207 iş gücü ünitesidir.
3.2.4. Ekonomik Büyüklüğün Đşletme Faaliyet Sonuçlarına Etkisi
FADN sistemine göre işletmelerin ekonomik büyüklük sınıflarına göre
karşılaştırılan temel gelir kriterleri; toplam üretim değeri, brüt işletme geliri, net işletme
katma değeri ve net işletme aile geliridir. Bu kriterler açısından işletmelerin durumu
Çizelge 3’de verilmiştir.
Çizelge 3’den görüldüğü gibi işletme büyüklük gruplarında toplam gelir,
ekonomik büyüklük gruplarına paralel olarak artış göstermektedir. Toplam üretim değeri
işletme büyüklük gruplarında 25.941,16 TL ile 679.961,09 TL arasında değişmektedir.
Toplam üretim değeri bünyesinde masraflarını da bulundurduğundan, işletmelerin
başarısını ölçmede, masraf unsurlarının çıkarıldığı gelir kriterleri daha önemli olmaktadır.
Çizelge 3. Đncelenen Đşletmelerin Başarı Kriterleri (YTL)
Ekonomik Büyüklük Sınıfları
Başarı kriterleri
III
V
VI
VII
VIII
TOPLAM
25.941,16 35.350,91 46.347,90 94.688,85 238.858,44
GELĐR
I-Ara Tüketim
15.058,00 15.264,48 20.456,60 41.512,77
94.679,49
BRÜT
10.883,16 20.087,06 25.891,30 53.176,08 144.178,95
ĐŞLETME GEL.
II-Amortismanlar 2.225,00 7.463,00 4.505,00 4.812,08
6.625,99
ĐŞLETME NET 8.658,16 12.624,06 21.386,30 48.364,00 137.552,96
KATMA DEĞ.
III-Dışsal Mas.
5.450,00 4.595,63 13.230,60 29.074,04
70.073,21
NET ĐŞLETME 3.208,16 8.028,43 8.155,70 19.289,96
67.479,75
AĐLE GELĐRĐ
IX
679.961,09
Đşletmeler
Ortalaması
240.699,79
228.712,60
451.248,49
89.638,51
151.061,28
13.794,67
437.453,82
7.309,38
143.751,90
186.377,94
251.075,88
66.963,37
76.788,53
Brüt işletme kârı, işletme büyüklük sınıflarına paralel artış göstermekte olup,
işletmelerde 10.883,16 TL ile 451.248,49 TL arasında değişmekte olup, işletmeler
ortalamasında bu değer 151.061,28 TL’dir. Brüt kârın işletme büyüklük sınıflarında
önemli düzeyde farklılık arz etmesi, işletmelerin ölçek ekonomileri yanında, ürün
desenindeki farklılıklardan da kaynaklanmaktadır.
Đşletme net katma değeri, işletme büyüklük gruplarında 8.658,16 TL ile
437.453,82 TL arasında değişmekte olup, işletmeler ortalamasında ise 143.751,90 TL’dir.
Đşletme büyüklük gruplarına paralel olarak artış gösteren işletme net katma değerinin
toplam üretim değeri içindeki payı % 33,37 ile % 64,33 arasında değişmektedir. Đşletme
net katma değerinin toplam üretim içindeki payı, büyük işletme sınıflarında ölçek
ekonomilerinin etkisi ile daha da yüksek düzeydedir. Yani sabit sermaye unsurlarının
amortisman payının, birim üretim değerine düşen miktarı işletme büyüklüğüne paralel
azalmaktadır.
Net işletme aile geliri, işletme büyüklük gruplarında 3.208,16 TL ile 251.075,88
TL arasında değişmektedir. Đşletmeler ortalamasında ise bu değer 76.788,53 TL’dir. Net
172
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
işletme aile gelirinin toplam üretim değeri içindeki payı, işletme büyüklük gruplarında %
12,36 ile % 36,92 arsında değişmektedir. Đşletmeler ortalamasında ise bu oran %
31,90’dır.
Đl de havuç üretimi yapan işletmelerde başarı ölçütlerinin değişimi grafiksel
olarak Şekil 1’de verilmiştir.
Đşletme Büyüklük Sınıflarında Nisbi Kar Durumu
2,00
1,59
N is b i K a r
1,50
1,29
1,14
1,00
1,39
1,26
1,21
Seri 1
0,50
0,00
1
2
3
4
5
6
Đşletme Büyüklük Sınıfları
Şekil 1. Ekonomik Büyüklüğün Đşletme Başarısına Etkisi
Şekil 1’den de görüldüğü gibi, işletme net katma değeri, net işletme aile geliri,
yıllık işgücü ünitesine düşen işletme net katma değeri, yıllık aile işgücü ünitesine düşen
net işletme aile geliri kriterleri açısından ekonomik büyüklük sınıfları itibariyle ölçeğe
artan bir getiri gözlenmektedir. Diğer taraftan, incelenen işletmelerde yapılan toplam
masrafların bir birimine düşen üretim değeri, diğer bir değişle nisbi kar durumu
incelenmiştir. Nisbi kar durumu, III. işletme büyüklük sınıfından, V. işletme büyüklük
sınıfına geçişte ölçeğe artan getiri, V. Sınıf işletme büyüklüğünden, VI. işletme
büyüklüğüne geçişte ise ölçeğe azalan bir getiri ve bu aşamadan sonra işletme
büyüklüğüne paralel ölçeğe artan bir getiri olduğu görülmektedir. Đşletme büyüklük
sınıflarında nisbi kar kriterinde bir dalgalanma olmakla beraber, diğer kriterlerde ölçeğe
artan getiri olduğu tespit edilmiştir.
4. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Elde edilen sonuçlara göre, işletmelerin ortalama ekonomik büyüklüğü 74,4 ESU
olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de yapılan diğer araştırmalarda bu değerler daha düşük
çıkmıştır. Fakat bu farklılıklar yorumlanırken, FADN hesaplama metodolojisi ile
yörelerin işletme yapıları, işletmelerde üretilen ürünler ve bu ürünlerin üretim
teknolojilerinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Đncelenen havuç
işletmelerinde yoğun emek kullanımı olması ve kullanılan yabancı işgücünün özel
masraflarda yer almaması nedeni ile işletmelerin ekonomik büyüklükleri yüksek
çıkmıştır.
Đşletme büyüklük sınıflarında kullanılabilir arazi miktarı 2,60 ha ile 68,26 ha
arasında değişmekte ve işletmeler ortalamasında ise 24,67 hektar olduğu tespit edilmiştir.
Đşletmeler ortalaması olarak mevcut arazinin % 65,58’inde başta havuç olmak üzere sebze
grubu ürünler yetiştirilmektedir. Đşletmeler ortalamasında mevcut 24,67 hektar arazinin %
49,41 (12,19 ha)’i kiraya tutulan araziden oluşmaktadır. Kiraya tutulan arazinin yüksek
düzeyde olmasında, havuç üretiminde münavebe gereksinimi en etkili faktör olarak
gözlenmiştir.
Đncelenen işletmelerde ekonomik büyüklük grupları itibariyle, brüt işletme geliri
10.883,16 TL ile 451.248,41 TL, işletme net katma değeri 8.658,16 TL ile 437.453,82
TL, net işletme aile geliri ise 3.208,16 TL ile 251.075,88 TL arasında ekonomik büyüklük
gruplarına paralel olarak artış göstermektedir. Genel anlamda işletmelerde, ekonomik
büyüklük sınıflarına paralel yıllık faaliyet sonuçlarında artan oranda bir artış olduğu,
diğer bir ifade ile işletmelerde ölçeğe artan getirinin olduğu tespit edilmiştir.
FADN sistemi ile ilgili Türkiye’de yeterli düzeyde çalışma bulunmamaktadır. Bu
sistemin gerek metodolojik olarak öğrenilmesi ve gerekse yeterli çalışma oluşturulması
173
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bakımından farklı yörelerde, yöntemin uygulanmasına yönelik çalışmaların yapılması
gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Anonymous, 2003, Structure and Typology of Agricultural Holdings, European Comission,
Working Documant on The Agenda, Meeting on May 2003, Luxembourg.
Altınkol, T., 2006. Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikasına Yönelik Tarımsal Muhasebe Veri Ağı
(FADN) Đncelenmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Yüksek Lisans
Tezi, Đzmir.
Arslan, A., 1996. Türkiye Tarımında Tarımsal Đşletmelerin Sınıflandırılması Konusunda Bir
Deneme Çalışması, DĐE Tarım ve Sanayi Đstatistikleri Dairesi Başkanlığı,
(Yayınlanmamıs), Ankara.
Çakır, C., Işın, S., 1994. Avrupa Topluluğu’nda Tarım Đşletmelerinin Sınıflandırılma Esasları ve
Türkiye Açısından Değerlendirilmesi, Tarım ve Mühendislik Dergisi, Sayı:47, Ankara.
Çelik, Y., Direk, M., 2008. Konya Đlinde Havuç Üretimi Yapan Tarım işletmelerinin Avrupa
Birliği Tarımsal Muhasebe Veri Ağı Sistemine Göre Sınıflandırılması ve Đşletme Başarı
Ölçütlerinin Karşılaştırılması. TÜBĐTAK, TOVAG-107O714, Konya.
Direk, M., Çakan, M., 1995. Türkiye’de Tarımsal Verilerin Toplanmasında Örnek Đşletmeler
Oluşturulması. Planlama ve Kalkınma Çalışmalarında Đstatistik Sempozyumu, 27-28
Nisan, Lefkoşa-Kıbrıs.
Göktolga, G, Karkacıer, O., 1999. FADN (Tarım Muhasebesi Veri Ağı) Ve Konunun
Türkiye Açısından Değerlendirilmesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi, Cilt:16 Sayı:1, 1999, TOKAT.
Gündoğmuş, E., 2000. Tarım Đşletmelerinin AB Sistemine Göre Sınıflandırılması; Konya Đli
Đhtisaslaşmış Tahıl Đşletmeleri Örneği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ankara.
Keskin, G., 2003, AB’de Tarım Đşletmelerinin Sınıflandırılması ve Türkiye’de Uygulanabilirliği,
Tarım Ekonomisi ve Araştırma Enstitüsü TEAE- BAKIS, Sayı: 3 Nüsha: 1, ISSN 13038346, Ankara.
Keskin, G., Dellal, Đ., 2006. AB’nde Küçük Baş Hayvan Yetiştiren Đhtisaslaşmış Đşletmeler ve
Türkiye’nin Üyelik Sürecindeki Durumu. VII. Tarım Ekonomisi Kongresi, 13-15 Eylül,
Antalya.
Kıral, T., Tatlıdil, F., F., 1996. AB’nde Tarım Đşletmelerinin Sınıflandırılması Büyüklük ve Gelir
ile Bazı Basarı Ölçütlerinin Saptanmasında Yeni Kavram ve Yaklaşımlar, Türkiye II.
Tarım Ekonomisi Kongresi, Cilt:1, 4-6 Eylül 1996, Adana.
Kıral, T., Köse, N., Nazlı, C., 2006. AB FADN Sistemi’ne Türkiye’nin Uyumu. VII. Tarım
Ekonomisi Kongresi, 13-15 Eylül, Antalya.
Külekçi, M., 2006. Erzurum Đli Hayvancılık Đşletmelerinin AB Muhasebe Sistemine (FADN) Göre
Sınıflandırılması ve Değerlendirilmesi; Karayazı, Tekman ve Çat Đlçeleri Örneği, Atatürk
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum.
Nazlı, C., 2006. Avrupa Birliği Tarım Muhasebesi Veri Ağı (FADN) Sistemi Çerçevesinde
Türkiye’de Çiftçi Kayıt Sisteminin Đncelenmesi. Ankara Üniveristesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Rehber, E., Tipi, T., Aksüyek, M., 2002. AB Tarım Đşletmeleri Muhasebe Veri Ağı Sistemi
(FADN) ve Bunun Türkiye’de Seçilmiş Bir Alandaki Tarım Đşletmelerine Uygulanabilirliği
Üzerine Bir Araştırma, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Yayın No:230, Ankara.
Rehber, E., Tipi, T., Aksüyek, M., 2002a. Tarım Đşletmeleri Muhasebe Veri Ağı Tanımlar ve
Uygulama Rehberi, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Yayın No:231, Ankara.
Tipi, T., 2002. Tarım Đşletmelerinin Yıllık Faaliyet Sonuçlarının Değerlendirilmesi Yöntemlerinin
Karsılaştırmalı Analizi, Uludağ Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi
(Yayınlanmamıs), Bursa.
174
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye Et Sığırcılığında Islah Ve Destekleme Politikalarının Bölgesel
Etkileri Üzerine Bir Çalışma
Atilla KESKĐN1
Vedat DAĞDEMĐR1
Fahri YAVUZ1
ÖZET
Çalışmada Türkiye et sığırcılığında ıslah ve destekleme politikalarının bölgesel etkinlikleri
belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla üç aşamalı en küçük kareler yöntemi kullanılarak regresyon
analizi yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, bütün bölgelerde sığır eti üretimini etkileyen en
önemli faktör, kültür ve melez sığır sayısının toplam sığır sayısına oranıdır. Bütün bölgelerde sığır
eti üretimi ile kültür ırkı sığır ithalatı ve yem fiyatları arasında negatif, sığır eti verimi, et teşvik
primi ve kültür ve melez sığır sayısının toplam sığır sayısına oranı, arasında pozitif bir ilişki tespit
edilmiştir. Sığır eti üretimi ve sığır eti fiyatları arasında ise doğu ve orta bölgelerde pozitif, batı,
güney ve kuzey bölgelerde negatif ilişki bulunmuştur. 1990 yılından itibaren yapılan kültür ırkı
sığır ithalatının etkisinin istatistiksel olarak önemsiz olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuçlar, tarımsal
destekleme politikalarının bölgesel düzeyde belirlenmesinin önemini öne çıkarmaktadır.
Dolayısıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığının çalışmalarını sürdürdüğü “Tarım Havzaları Projesi”
bir an önce hayata geçirilmelidir.
Anahtar kelimeler: Türkiye, et sığırcılığı, destekleme, ıslah, politika
A Study On Regıonal Impacts Of Breedıng And Support Polıcy In Cattle Fattenıng
Sector In Turkey
ABSTRACT
The aim of this study was to determine regional effectiveness of breeding and support policy for
cattle fattening in Turkey. We used method of Three Stage Least Square in this purpose.
According to the results of the study, we determined that most important factors affecting regional
beef production in the all regions was the ratio of high-gene cattle breeds and their crosses in total
number of cattle in Turkey. A negative correlation was found between the beef production and
number of imported high-gene cattle, feed prices, and positive correlation was found with beef per
head, meat incentive payment, and the ratio of high-gene cattle breeds and their crosses in the all
regions. Beef prices had a positive impact on beef production in the East and Middle regions,
while it had negative impact West, South and North regions. Besides, we determined that import
of high-gene cattle since 1990 has not significant impact. The results indicate that the importance
of implementing agricultural support policies in regional base is prevailing. Therefore,
Agricultural Basin Project that is being implemented by ministry of Agriculture and Rural Affairs
must be realized as soon as possible.
Key words: Turkey, cattle fattening, support, breeding, policy,
GĐRĐŞ
Tarım politikası uygulamaları tüketici ve üreticilerin ekonomik refahları ve mal
fiyatları üzerinde önemli etkiye sahip olabilirler. Ekonomistler, politika yapma sürecinde
faydalı girdileri sağlamak için sıklıkla alternatif politika hareketlerinin potansiyel
etkilerini değerlendirirler. Et sığırcılığına yönelik olarak ıslah ve destekleme politikaları
konusunda Yavuz ve ark., (2003) bu nitelikte önemli çabalar sarf etmişlerdir. Bunlar ve
diğer birçok analizciler ıslah ve destekleme uygulamaları üzerine politika değişikliğinin
güçlü etkilerini bulmuşlardır. Örneğin, Yavuz ve ark. et sektörünün arz yönünü
incelemişlerdir. Bu çalışmada et üretimi üzerine verim, et ve yem fiyatları, 1972 yılından
beri uygulanan hayvancılık politikaları, kültür ırkı ithalatı ve uygulanan teşvik primlerinin
etkileri araştırılmıştır. Kullanılan üç basamaklı en küçük kareler regresyon analizine göre
toplam et üretimine sığır başına et verimi, et fiyatı ve 1972 yılından beri uygulanan
1
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 25240 Erzurum.
175
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
hayvancılık politikalarının etkileri pozitif, yem fiyatlarının etkisi ise negatif yönde
istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Diğer taraftan et verimine kültür ırkı ve melez
sığırlarının oransal artışının etkisi istatistiksel olarak çok önemli olurken, kültür ırkı sığır
ithalatının etkisinin önemsiz olduğu tespit edilmiştir. Ancak benzer nitelikte bölgeler arası
karşılaştırmalı analizlere rastlanamamıştır.
Bu çalışmada Türkiye’de et sığırcılığında ıslah ve destekleme politikalarının
etkinliği bölgeler arası bir analizle ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çünkü günümüzde
bölgesel kalkınma Türkiye-Avrupa Birliği uyum ve üyelik sürecinde kilit aşamalardan
birisi haline dönüşmüştür. Bu durum kalkınma planları hazırlanırken veya politika
yapıcılar tarafından karar alınırken bölgelerin yapısını ve potansiyelini dikkate alan yeni
bir anlayışın geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Yerel rekabet avantajlarının
belirlenmesi, ihtisaslaşma, kaynakların etkin kullanımı ve dolayısıyla küresel rekabet için
son derece önemlidir.
Bilindiği üzere Türkiye’de yerli ırkların verim düzeylerinin düşük olması ve
seleksiyon yoluyla ıslah çalışmalarının uzun zaman alması nedeniyle, karar vericiler yerli
ırkların verimli kültür ırkları ile melezlenmesine ağırlık vermişlerdir. Bu doğrultuda
Esmer, Simental, Siyah Alaca ve Jersey ırkları ithal edilmiştir (Alphan, 1990). Planlı
dönemde hız verilen melezleme çalışmalarında Esmerler Boz Irk ve Doğu Anadolu
Kırmızısı, Siyah Alacalar Güney Kırmızısı (Kilis tipi) ve Jerseyler de Yerli Kara ve
Karışık Yerli Irkı sığırlar ile melezlenmişlerdir (Akbulut, 1998).
Ayrıca et ve süt üretimini artırmak amacıyla 1986–1996 döneminde 265 bin baş
gebe düve ithal edilmiştir (Anonim, 1997). Damızlık sığır ithalatı uzun yıllardan beri
yapılmasına rağmen, 1987 yılından itibaren hız kazanmıştır. Bu kapsamda 1990 yılında
kalkınmada öncelikli yöreler için düve başına 1 TL, diğer bölgeler için 750 krş. ödenmiş,
1994 ve 1996 yıllarında ithal edilen süt inekleri için değerinin %25-30’u oranında
destekleme yapılmış ve bazı köy kalkınma kooperatifi üyelerine damızlık düve ithalatında
ucuz kredi temin edilmiştir (Yavuz, 2001). Bu desteklemelere ilave olarak 1972–1986
döneminde hayvancılık sektörüne değişen miktarlarda kredi verilmiş ve beş ayrı
hayvancılığı geliştirme projesi yürütülmüştür (Şenel, 1985). Ayrıca 1987 yılında süt
teşvik pirimi, 1990 yılında ise et teşvik pirimi adı altında teşvik politikalarına başlanmıştır
(Yavuz 1999). Süt teşvik pirimi ilk uygulandığında 25–30 krş. iken, reel değerinde
meydana gelen düşme nedeniyle zamanla değişim göstermiştir. Et teşvik pirimi, 1990–
1994 tarihleri arasında koyun ve sığır için kg başına 400 TL, etlik piliçlerde ise kg başına
160 TL olarak uygulanmış, sonra 1000 TL ye kadar artırılmış ve bu uygulamaya 1995
yılında son verilmiştir. 2004 yılından itibaren yeniden başlayan et teşvik pirimi projesi,
TAR-ET kapsamında Et ve Balık Kurumu kombinalarında kesim yaptıran ve tarım kredi
kooperatiflerine üye olmak şartıyla sözleşmeli besicilik yapan 28 ildeki 190 kg erkek sığır
karkas ağırlığına ulaşmış hayvanlar için toplam et teşvik pirimi tutarı yıllık 12.688.000
TL’yi aşmamak kaydıyla kg başına 1 TL et teşvik pirimi uygulamıştır (Anon., 2004).
Daha sonra et teşvik primi miktarı 14 Nisan 2009 gün ve 27200 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanan Bakanlar Kurulu kararına göre 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren geçerli olmak
üzere 1.5 TL ye yükseltilmiştir (tarimkredi.org.tr., 2010).
Planlı dönemin başlangıcı olan 1963 yılı verilerine göre Türkiye’de toplam sığır
varlığının sadece %0,8’i kültür ırkı ve melez sığırlardan oluşurken, bu yılda sığır eti
üretimi 78,92 bin ton dur (Anon., 2000; Anon., 1996). Planlı dönemde gerçekleştirilen
destekleme politikaları, kültür ırkı sığır ithalatı ve yürütülen melezleme çalışmaları
sonucunda 2007 yılında Türkiye’de toplam sığır varlığının % 70,32’si kültür ırkı ve
melez sığırlardan oluşurken, bu yılda sığır eti üretimi 342,84 bin tona yükselmiştir. 1963
yılına göre 2007 yılında sığır sayısı 1,77 milyon baş azalarak 10,93 milyon başa inmesine
karşılık, et verimi 70,29 kg/baş tan 194,58 kg/baş a yükselmiştir (Anon., 1960-2008).
Anlaşılacağı üzere, yukarıda sıralan uygulamalar sonucunda Türkiye’de sığırcılık
sektöründe önemli yapısal değişiklikler meydana gelmiştir. Bu nedenle 1990 yılından
sonra uygulanan destekleme politikalarının bölgesel etkinliğini tespit etmek çalışmanın
176
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
temel amacıdır. Bu amaçla et sektörü arzını temsil eden regresyon modelleri oluşturulmuş
ve bu politikaların bölgesel etkinliği tahmin edilmiştir. Bu çalışmanın geri kalan kısmı
aşağıdaki gibi organize edilmiştir. Đkinci bölümde çalışmada kullanılan materyal ve metot
sunulmaktadır. Üçüncü bölümde araştırma sonuçları ve tartışma yer almaktadır.
MATERYAL VE METOT
Çalışmada kullanılan veriler çeşitli istatistiklerden ve daha önce yapılmış olan
yerli ve yabancı literatürden sağlanmıştır. Tahmin edilen modelde ilgili veriler 1990–
2007 dönemine ait Türkiye Đstatistik Kurumu (TUIK) Tarımsal Yapı ve Üretim
Đstatistiklerinden temin edilmiştir. Bu veriler iller itibariyle elde edilmiş olup daha sonra
NUTS 12 bölgelerine göre düzenlenmiştir. Çalışmada genel değişimleri daha iyi ve net
olarak ortaya koymak amacıyla NUTS 1 bölgeleri; Batı (Đstanbul, Batı Marmara, Ege,
Doğu Marmara), Orta (Batı ve Orta Anadolu), Güney (Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu),
Kuzey (Batı ve Doğu Karadeniz) ve Doğu (Kuzeydoğu ve Ortadoğu Anadolu) şeklinde
toplulaştırılmıştır (Şekil 1).
Şekil 1. Türkiye’de NUTS 1 bölgeleri haritası.
1990 yılının başlangıç yılı olarak seçilmesinin nedeni, özellikle hayvan ırkları ile
ilgili en sağlıklı bölgesel verilerin bu yıldan itibaren sağlanabilmesidir. 2007 yılı ise ilgili
verilere ulaşılabilen en son yıldır.
Çalışmada, et sektörünün arz yönünü temsil eden iki ayrı regresyon modeli
kullanılmıştır. Her bir model, toplam sığır eti üretimi ve sığır başına verimi açıklayan iki
regresyon denkleminden oluşmaktadır. Birinci denklemdeki toplam sığır eti üretimi sığır
başına et verimi, sığır eti fiyatı, yem fiyatı, et teşvik pirimi ve 2002 yılından itibaren
uygulanan hayvancılık destek ödemeleri tarafından açıklanmaktadır. Đkinci denklemdeki
sığır başına verim ise kültür ırkı ve melez sığırların toplam sığır varlığına oranı ve 1990
yılından sonra gerçekleşen kültür ırkı damızlık sığır ithalatı tarafından açıklanmaktadır.
Bu regresyon modeli, ikinci denklemin birinci denklem içerisinde yer aldığı matematiksel
bir fonksiyon olarak aşağıdaki gibi ifade edilebilir.
i= bölgeler
Burada TPm : toplam sığır eti üretimi (ton), V: sığır başına verim (kg/baş), Pm :
sığır eti fiyatı (TL/kg), Pf :yem fiyatı (Tl/kg, 1994=1), k: kültür ve melez sığır sayısının
toplam sığır sayısına oranı (%), d1:kültür ırkı sığır ithalatı (dummy), d2:et teşvik pirimi
(dummy), d3: hayvancılık destek ödemeleri (dummy).
2
NUTS 1 bölgeleri 12 bölgeden oluşmakta olup bunlar; Đstanbul (TR1), Batı Marmara (TR2), Ege (TR3), Doğu Marmara
(TR4), Batı Anadolu (TR5), Akdeniz (TR6), Orta Anadolu (TR7), Batı Karadeniz (TR8), Doğu Karadeniz (TR9),
Kuzeydoğu Anadolu (TRA), Ortadoğu Anadolu (TRB) ve Güneydoğu Anadolu (TRC) bölgeleridir.
177
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bu simultane denklem sistemi, toplam üretim ve sığır başına verimin bağımlı
değişken olduğu iki denklemli bir regresyon modelidir. Modeldeki her iki denklemde
düzen ve işaret şartına (order and rank) göre (Maddala, 1992; Studenmund, 2006) aşırı
tanımlandığı tespit edilmiştir. Aşırı tanımlama durumunda (over identified), sistem
tahmin metotlarının kullanılması parametrelerin tahmininde etkinliği artırmaktadır
(Gujarati, 1999; Koutsoyiannis, 1977; Studenmund, 2006). Tanımlanan bu iki denklemli
sistemler, üç basamaklı en küçük kareler regresyon yöntemi kullanılarak tahmin
edilmiştir.
BULGULAR
Türkiye’de toplam sığır popülasyonu içerisinde kültür ve melez ırkı oranı yıllar
itibariyle şekil 2 de verilmektedir. Grafikten kültür ve melez ırkı sığırların toplam sığır
sayısına oranı bakımından bölgeler itibariyle önemli farklılıklar olduğu anlaşılmaktadır.
Şekil 2. Türkiye’de bölgelere göre kültür ve melez ırkı sığırların toplam sığır
sayısına oranı (%).
Söz konusu oran 1990-2007 periyodunda bütün bölgelerde artış göstermiştir.
1990 yılına göre 2007 yılında kültür ve melez sığır ırklarının oranı sırasıyla orta
bölgelerde %29.77, güney bölgelerinde %24.82, kuzey bölgelerinde %24.53, doğu
bölgelerinde %22.90 ve batı bölgelerinde %19.78 artış göstermiştir. Bu veriler Türkiye
sığır popülasyonunun genetik ıslahında, kültür ırkları ile yapılan melezleme
çalışmalarının sayısal olarak önemli bir gelişme sağladığını göstermektedir. 2007 yılında
kültür ve melez ırkı sığırların toplam sığır sayısına oranı batı, orta, güney, kuzey ve doğu
bölgelerinde sırasıyla %89.92, %78.75, %65.58, %63.70, %41.15 dir.
Türkiye’de sığır eti verimi şekil 3 de verilmektedir. 1990 yılına göre 2007 yılında
sığır eti verimliliği orta, kuzey, güney, doğu ve batı bölgelerinde sırasıyla %94.10,
%73.89, %71.91, %66.35 ve %45.75 oranında artış göstermiştir. 2007 yılı verilerine göre
en yüksek verimlilik düzeyi orta (211.81 kg/baş) ve batı (202.01 kg/baş) bölgelerinde, en
düşük verimlik düzeyi ise kuzey (165.90 kg/baş) ve doğu (182.49 kg/baş) bölgelerindedir.
178
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil 3. Türkiye’de bölgelere göre sığır eti verimi (kg/baş).
Türkiye’de bölgelere göre sığır eti üretim miktarı şekil 4 de gösterilmiştir. 2007
yılında et üretim oranları batı, orta, güney, kuzey ve doğu bölgelerinde sırasıyla %44.43,
%19.52, %13.77, %13.60 ve %8.68 dir. Güney, kuzey ve doğu bölgelerinin toplam sığır eti
üretimindeki payı 36.05% dir.
Şekil 4. Türkiye’de bölgelere göre sığır eti üretimi (ton).
Bunun yanı sıra kuzey, doğu ve batı bölgelerinde sığır eti üretimi sırasıyla
%10.69, %5.87 ve %1.28 oranında azalmıştır. 1990 yılına göre 2007 yılında sığır eti
üretimi güney ve orta bölgelerde sırasıyla %43.11 ve %15.50 oranında artış göstermiştir.
Toplam üretim ve sığır başına et verimi iki denklemle açıklayan sistem regresyon
modellerinin yapılan tahminleri çizelge 1 de verilmiştir. Oluşturulan modellerin 0.77-0.97
arasında değişen R2 değerlerine sahip olması, modellerin ve modeldeki her bir denklemin yeterince
açıklayıcı olduğunu ve tahmin edilen modellerin çalışmanın amacına uygun olduğunu
göstermektedir. Elde edilen model sonuçlarına göre sığır eti üretiminde kültür ve melez sığır
sayısının toplam sığır sayısına oranı bütün bölgelerde istatistiksel olarak en önemli faktördür. Bu
duruma ilave olarak önem sırasına göre güney bölgelerinde sığır eti verimi ve et teşvik primi,
kuzey bölgelerde 2002 yılından 2007 yılına kadar uygulanan hayvancılık destek ödemeleri ve sığır
eti verimi, orta bölgelerde ise sığır eti verimi, et teşvik primi ve kültür ırkı sığır ithalatı sığır eti
üretiminde istatistiksel olarak önemli bulunan faktörlerdir.
Bütün bölgelerde sığır eti üretimi ile kültür ırkı sığır ithalatı ve yem fiyatları arasında
negatif, sığır eti verimi, et teşvik primi ve kültür ve melez sığır sayısının toplam sığır sayısına
oranı, arasında pozitif bir ilişki tespit edilmiştir. Sığır eti üretimi ve sığır eti fiyatları arasında ise
179
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
doğu ve orta bölgelerde pozitif, batı, güney ve kuzey bölgelerde negatif ilişki vardır. Ayrıca sığır
eti üretimi ve 2002-2007 yılları arasında uygulanan hayvancılık destek ödemeleri arasında batı,
doğu, kuzey ve orta bölgelerde negatif, güney bölgelerinde pozitif bir ilişki bulunmuştur.
Çizelge 1. Sığır eti modeli regresyon analizi sonuçları.
Bağımlı Değişken
Sığır Eti Üretimi
Bağımsız Değişkenler
BÖLGELER
Batı
Katsayı
Doğu
Katsayı
Güney
Kuzey
Katsayı
123.80
0.54
231.62
1.22
Sığır eti verimi (kg/baş)
-0.15
-0.94
0.05
0.30
Sığır eti fiyatı (TL)
-4.12
-1.35
-3.10
-1.55
Yem fiyatı (TL)
6624.2
1.17
470.93
0.14
Et teşvik primi (dummy)
-7137.0
-0.75
-12523
-1.97
Hayvancılık
destek
ödemeleri-2002-2007
(kukla)
2.90
*8.56
2.12
*4.84
Kültür+melez
oranı
(dummy)
-0.61
-0.16
-1.73
-027
Kültür Irkı Sığır ithalatı
(dummy)
Kaynak: Orijinal hesaplamalar.
* 95% güven aralığında istatistiksel olarak önemli.
Orta
Katsayı
Katsayı
250.45
-0.092
-0.75
5234.3
1074.4
*2.61
-1.94
-0.72
*2.18
0.21
410.65
-0.09
-0.96
5847.0
-23926
*3.20
-0.08
-0.54
2.02
*-3.83
298.79
0.04
-1.28
7948.0
-10312
*3.98
0.50
-0.73
*2.51
-1.76
1.67
*6.28
2.58
*7.97
3.15
*16.2
-8.48
-1.44
-1.70
-0.36
-7.73
*-2.2
SONUÇ ve ÖNERĐLER
Türkiye sığır popülasyonunun genetik ıslahında, kültür ırkları ile yapılan melezleme
çalışmalarının sayısal olarak önemli bir gelişme sağladığı görülmektedir. Kültür ve melez
ırklarının sığır popülasyonundaki paylarının artması sığır eti üretiminde önemli derecede etkili
olmuştur. Regresyon analizi sonuçları da bunu doğrulamaktadır. Ancak genel olarak
değerlendirildiğinde doğu, kuzey ve güney bölgelerinde kültür-melez oranı belirgin bir şekilde
artmasına rağmen orta ve batı bölgelerine göre yeterli düzeyde değildir.
Bu duruma paralel olarak, 2007 yılı verilerine göre en yüksek sığır eti verimi orta ve batı
bölgelerinde, en düşük verimlik düzeyi ise kuzey ve doğu bölgelerindedir. Aynı şekilde sığır eti
üretimi de batı ve orta gölgelerde yoğunlaşmaktadır. Orta bölgelerdeki artış dikkatlice
incelenmelidir ve özellikle kuzey ve doğu bölgelerinde sığır eti verimliliğini ve dolayısıyla üretimi
artırıcı bölgesel politikaların uygulanması elde edilen bulgulara göre son derece önemlidir.
Türkiye et sığırcılığında ıslah ve destekleme politikalarının etkinliği açısından
araştırma bulguları değerlendirildiğinde, sığır eti verimliliğinin artırılmasına yönelik
politikalar ve et teşvik priminin sığır eti üretimini olumlu yönde etkilediği görülmektedir.
Et teşvik primi özellikle güney ve orta bölgelerde, verimlilik düzeyi ise güney, kuzey ve
orta bölgelerde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Vural, H. Ve Fidan, H., (2007),
genel olarak hayvancılığa verilen prim ve desteklerin dağılımına bakıldığında, tarım
bölgeleri itibariyle faydalanma bakımından büyük farklılıklar olduğuna işaret etmişlerdir.
Diğer taraftan bütün bölgelerde sığır eti üretimi ile 1987 ve sonrası yoğun olarak yapılan
kültür ırkı sığır ithalatı ve yem fiyatları arasında negatif bir ilişki vardır. Yem fiyatları ile
sığır eti üretimi arasında negatif bir ilişki ekonomik teori açısından uygunluk
göstermektedir. Ancak kültür ırkı sığır ithalatının et üretimine etkisi beklenin aksine orta
bölgeler hariç anlamlı bulunmamıştır. Yavuz ve ark., (2003) yapmış oldukları çalışmada
1986 yılından beri yapılan damızlık hayvan ithalatının etkisinin istatistiksel açıdan
önemsiz olduğunu belirtmişlerdir. Bu durum uygulanan politikaların yeterince etkili
olmadığını göstermektedir. Damızlık sığır ithalatında uygun hayvanların seçilememesi ve
ithalat sonrası hayvanlara uygun ortamların sağlanamamasının uygulanan bu politikada
etkinliği azaltıcı faktörler olduğu söylenebilir.
2002-2007 yılları arasında uygulanan hayvancılık destek ödemeleri sadece kuzey
bölgelerde istatistiksel olarak önemli bir faktör iken, güney bölgeleri hariç sığır eti üremi
üzerine negatif bir etkiye sahiptir. Bu durum dikkatlice değerlendirilmesi gereken son
derece önemli bir bulgudur. Bu bağlamda Karlı ve ark., (2004), yanlış izlenen destekleme
politikalarına ve destekleme sisteminin sağlıklı işlemediğine işaret etmişlerdir. Ayrıca
Dellal (2004), destekleme politikaları belirlenirken bölgesel farklılıklar ve ihtisaslaşmanın
önemine vurgu yapmıştır.
180
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sığır eti üretimi ve sığır eti fiyatları arasında ise doğu ve orta bölgelerde pozitif,
batı, güney ve kuzey bölgelerde negatif ilişkinin olması, sığır eti sektörünün piyasa
sinyallerine tepki gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu durum fiyatlara yönelik
politikaların etkili olabileceğini göstermektedir. Et üreticilerine istikrarlı piyasa
fiyatlarının oluşturulması son derece önemlidir.
Araştırma sonuçları bir bütün olarak değerlendirildiğinde etkinliği ölçülmek
istenen politik uygulamaların bölgelere göre faklı sonuçlar gösterdiği, destekleme
ödemelerinin Türkiye’de sığır eti üretimini düşürdüğü, et teşvik primi uygulamasının
bütün bölgelerde pozitif bir etkiye sahip olduğu ve damızlık hayvan ithalinin önemli
sonuçlar ortaya koyamadığı görülmektedir. Bu nedenle bölgesel politikaların
geliştirilmesi, et teşvik primi uygulamasının özellikle batı, doğu ve kuzey bölgelerinde
etkinliğinin artırılması gerekmektedir. Dolayısıyla bölgesel kalkınmanın, Türkiye-Avrupa
Birliği uyum sürecinde kilit aşamalardan birisi haline dönüştüğü günümüzde Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının çalışmalarını yürüttüğü “Tarım Havzaları Projesi” ve Avrupa
Birliği Kalkınma Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma Bileşeni (IPARD) büyük önem
kazanmaktadır. Bu nedenle her iki projenin de etkin bir şekilde uygulanması hayvancılık
açısından önemli sonuçlar doğurabilir.
Araştırma sonuçları ayrıca damızlık hayvan ithal etmek yerine, doğal ve suni
dölleme gibi ıslah çalışmalarına destek verilmesinin gerekli olduğunu ortaya
koymaktadır. Yavuz ve ark., (2004) sığır eti üretimi için elde edilen bu sonuçların, süt
sektörüyle de benzerlik gösterdiğini ortaya koymuşlardır. Özellikle süt teşvik primi, süt
hedef fiyat ve fark ödemesi uygulamalarının bölgesel etkinliklerin farklı olduğuna vurgu
yapmışlardır.
Hayvansal üretim faaliyetine ilişkin istatistiki veriler, değişik kaynaklarda
farklılık göstermektedir. Bu nedenle analizlerde kullanılan veriler önemli ölçüde Türkiye
Đstatistik Kurumu verilerine dayandırılmıştır. Sayısı ve büyüklüğü tam olarak bilinmeyen
bir faaliyet kolu için doğru politikalar uygulamak ve kaynak aktarmak rasyonellikten
uzak bir yaklaşımdır. Bu nedenle araştırmadan elde sonuçlarının yorumlanmasında bu
gerçeğin dikkate alınması gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Akbulut, Ö. 1998. Türkiye Yerli Sığır Irklarının Melezleme ile Islahında Yabancı Gen
Kaynaklarının Kullanımı. Ege Bölgesi I. Tarım Kongresi, 7-11 Eylül, Aydın.
Alpan, O. 1990. Sığır Yetiştiriciliği ve Besiciliği, Kültür Sığır Irkları. Medisan Yayın
No:3. Ankara.
Anonim, 1960-2008. Tarımsal Yapı ve Üretim. Türkiye Đstatistik Kurumu, Ankara.
Anonim, 1996. Đstatistik Göstergeler (1923-1995). Devlet Đstatistik Enstitüsü Yayın
No:1883. Ankara.
Anonim, 1997. Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel
Müdürlüğü Kayıtları. Ankara.
Anonim, 2000. Türkiye Đstatistik Yıllığı. Türkiye Đstatistik Kurumu, Yayın No: 2466,
Ankara.
Anonim, 2004. Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararında
Değişiklik Yapılmasına Dair Karara ait Uygulama Tebliği, Tebliğ No: 2004/21),
Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı, Ankara.
Dellal, Đ. 2004. Ortak Tarım Politikası’nda Reform, DTÖ ve Türkiye. Tarımsal Ekonomi
Araştırma Enstitüsü, 7 (3), Ankara.
Gujarati, D.N. 1999. Temel Ekonometri. Literatür Yayıncılık, Đstanbul.
http://www.tarimkredi.org.tr/haber_goster.php?id=1441, 12.08.2010.
Karlı, B., Yavuz, F., Ören, M.N., Sayın, C., Bilgiç, A., 2004. Dünya Ticaret Örgütü
Kararları ve Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Sürecinin Türk Tarım Politikaları ve
181
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
GAP Bölgesi Tarımına Muhtemel Etkileri, GAP IV. Tarım Kongresi, 21-23 Eylül,
Şanlıurfa.
Koutsoyiannis, A. 1977. Theory of Econometric Methods. Second Edition. Barnes and
Noble Books. New York.
Maddala, G. S. 1992. Introduction to Econometrics. Second Edition. Prentice Hall. New
Jersey.
Studenmund, A.H. 2006. Using Econometrics. Pearson Education Inc. New York.
Şenel, D. 1985. Hayvancılığı Geliştirme Projelerinde Dış Kaynak Kullanımı. M.P.M.
Yayın No: 333. Ankara.
Vural, H. Ve Fidan, H., 2007. Türkiye’de Hayvansal Üretim ve Hayvancılık
Đşletmelerinin Özellikleri. Tarım Ekonomisi Dergisi 13 (2) 49-59 s.
Yavuz, F., Akbulut, Ö., Keskin, A. 2003. Türkiye Sığırcılık Sektöründe Islah ve
Destekleme Politikalarının Etkinliği Üzerine Bir Araştırma. Turk J Vet Anim. Sci:
645-650.
Yavuz, F. 1999. Türkiye Besi ve Süt Hayvancılığına Yönelik Politikaların Analizi. I.
Türkiye Besi ve Süt Hayvancılığı Sempozyumu, 2-3 Aralık. Đzmir.
Yavuz, F. 2001. Tarım Politikası II- Genel Politikalar ve Uluslararası Tarım Ticareti Ders
Notları, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Yayınları No: 186. Erzurum.
Yavuz, F., Tan, S., Zulauf, C., 2004. Yavuz, F., S. Tan, C. R. Zulauf, Regional Impacts of
Alternative Price Policies for Turkey's Dairy Sector, Turkish Journal of Veterinary
and Animal Sciences, (3).
182
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Kyoto Protokolü, Türkiye’nin Yükümlülükleri ve Beklentiler
Gülcan ERAKTAN1
Berna YELEN1
Hasan ARISOY1
Özet
Günümüzde küresel ısınmanın önlenmesine yönelik olarak uluslararası platformda çözüm arayışları
devam etmekte ve devletleri bağlayıcı anlaşmalar imzalanarak soruna kalıcı çözümler aranmaktadır. Bu
bağlamda iklim değişikliği ile mücadele konusunda en kapsamlı anlaşma olan Kyoto Protokolü
düzenlenmiştir. Kyoto protokolü ile hükümetler 2012 yılına kadar sera gazı salınımlarının %5 oranında
indirilmesini kabul etmiştir. Bu çalışmanın temel amacı, Kyoto Protokolü karşısında Türkiye’nin
durumunu değerlendirmek ve Kurumsal Kapasite Gelişimi çerçevesinde, Türkiye’nin üzerine düşen
görevlerin neler olduğu ve neler yapması gerektiği konularını incelemektir.
Türkiye’nin 2012 yılına kadar herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak Türkiye’nin, Aralık
2010’da Meksika’da gerçekleşecek Onaltıncı Taraflar Konferansı toplantısında müzakere pozisyonunu
çok iyi belirlemesi ve tutarlı politikalar benimseyerek uygulamaya aktarması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler : Kyoto Protokolü, Küresel Đklim Değişikliği, Sera Gazı Salınımı,
Türkiye
Kyoto Protocol, Expectatıons And Oblıgatıons Of Turkey
Abstract
Solution alternatives are being sought on the international stage to deal with the problem of global
warming presently. Some binding agreements have already been signed in order to close the deal
permanently. Kyoto Protokol, which is the most comprehensive agreement ever signed for preventing
climate change has been held in this context. Governments which signed the Protokol have adopted to
decrease the greenhouse gas emission at a rate of 5% till 2012. The main purpose of this study is to assess
the situation in Turkey in view of Kyoto Protocol and to examine the duties and commitments of Turkey
in the framework of the Institutional Capacity Development.
Turkey has not assumed responsibility in this context until 2012. However, Turkey is required to
determine its negotiation position properly and to adopt and implement coherent policies in the Sixteenth
Parties Conference which is going to meet in Mexico in December 2010.
Keywords: Kyoto Protocol, Global Climate Change, Greenhouse Gas Emissions, Turkey
1.GĐRĐŞ
1750’li yıllardan bu yana özellikle sanayi devrimi ile birlikte insanlık tarihinin en
büyük dönüşümlerinden biri yaşanmıştır. Emek verimliliğinin olağanüstü artması ve
kitlesel üretime geçilmesiyle birlikte insanoğlunun giderek artan hırsı doğanın taşıma
kapasitesini zorlamaya başlamış ve tüm dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve sonucunda
küresel iklim değişikliği ortaya çıkmıştır.
Günümüzde teknolojinin sürekli ilerleme göstermesi, bir yandan insan yaşamını
kolaylaştırırken, diğer yandan atmosferde ciddi hasarlara neden olmaktadır. Bu nedenle
sanayinin sürekli gelişmesi ile birlikte, uluslararası rekabetin giderek artması ve sera gazı
emisyonlarının atmosfer üzerinde yaratacağı tehlikelerin bireysel önlemler alınarak
önlenemeyeceği gerçeğinden yola çıkarak birçok ülke ciddi bir sorun ile karşı karşıya
kalındığını kabul etmiştir. Bu durum dünya ülkelerini kurumsal bir çerçevede ortak
hareket etmeye zorlamıştır. Bu bağlamda, bazı devletler, uluslararası ve uluslarüstü
örgütler çeşitli çözüm arayışlarına başlamışlardır. Uluslararası toplantılar aracılığıyla,
sorun küresel olarak ifade edilmeye çalışılmıştır. Yapılan bu çalışmalar kamuoyunun da
ilgisini çekmeye başlamıştır.
Konuyla ilgili ilk önemli adım, 1972 yılında Stockholm Konferansı’nda
atılmıştır. Konu, Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde uluslararası düzeyde ele alınmaya
başlanmıştır. Bu konferanstan sonra birbirini takip eden çeşitli toplantılar sonucunda 1992
yılında BM tarafından, atmosferdeki sera gazı salınımlarını azaltmak ve belli bir seviyede
1
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Dışkapı/Ankara
183
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
tutmak amacıyla Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMĐDÇS)
imzalanmış ve 21 Mart 1994 yılında yürürlüğe girmiştir. Ancak sözleşmenin bazı
hükümlerinin sadece iyi niyet düzeyinde kalması ve yaptırım gücünün zayıf olması
nedeniyle sözleşmenin güçlendirilerek yasal yaptırımların artırılması gereği doğmuştur.
Bu amaçla, Japonya’nın Kyoto kentinde 11 Aralık 1997 tarihinde BM tarafından bir
toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda, katılımcı hükümetler tarafından 2012 yılına kadar
sera gazı salınımlarının % 5 oranında indirilmesini öngören 28 madde ve EK-A ve EK-B
olmak üzere iki adet ekten oluşan Kyoto Protokolü kabul edilmiş ve Protokol 16 Şubat
2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kyoto Protokolü’nü 05 Şubat 2009 tarihinde imzalayan Türkiye için bu protokol
hem politik hem de ekonomik bir önem taşımaktadır. Gelişme yolunda bir ülke olan
Türkiye, protokolün yükümlülüklerini yerine getirebilmek için ciddi anlamda politika
çizgisinde değişikliğe gitmek zorundadır.
Bu çalışmanın amacı Kyoto Protokolü’nün oluşumu ve uygulanması konusunda
alınan önlemler, yükümlülükler ve yararlanılan mekanizmaları açıklayarak, Đklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü karşısında Türkiye’nin durumunu
değerlendirmek ve Kurumsal Kapasite Gelişimi çerçevesinde, Türkiye’nin üzerine düşen
görevlerin neler olduğu ve neler yapması gerektiği konularını incelemektir.
2.BĐRLEŞMĐŞ MĐLLETLER ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐ ÇERÇEVE
SÖZLEŞMESĐ VE TÜRKĐYE
Küresel bir sorun olarak dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve iklim değişikliği
ile ilgili bilgi ve bilinç düzeyi arttıkça "küresel iklimin, insanlığın bugünkü ve gelecekteki
kuşakları adına korunması" çabası da hız kazanmıştır. Bu konuda, özellikle BM
öncülüğünde çeşitli etkinlikler ve çalışmalar yürütülmüştür. BMĐDÇS ve Kyoto
Protokolü, yürütülen bu küresel faaliyetlerin bir sonucu olarak uluslararası düzeyde
çözüm arayışlarının temeli olmuştur (Yamanoğlu, 2006).
BMĐDÇS, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (Dünya
Zirvesi) imzaya açılarak 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin amacı,
atmosferdeki sera gazı birikimini, iklim sistemi üzerinde tehlikeli insan kaynaklı etkiyi
önleyecek bir seviyede durdurmayı başarmaktır (UNFCCC, 2004).
Sözleşmeye 192 ülke ile Avrupa Birliği taraftır. Sözleşme çevre ile ilgili
uluslararası anlaşmalar içerisinde en fazla ülkenin taraf olduğu anlaşma niteliği
taşımaktadır. Sözleşme hükümleri aynı zamanda ülke gruplarına göre sözleşmenin ekleri
itibariyle belirlenmiştir. Ülkeler iki genel sınıfa ayrılmıştır: gelişmiş ülkeler, bu ülkeler
EK I ülkeleri olarak anılacaktır; ve gelişmekte olan ülkeler, bu ülkeler EK I’de yer
almayan ülkeler olarak anılacaklardır. EK I ülkeleri sera gazı salınımlarını azaltmayı
kabul etmişlerdir. EK II ise EK I’in alt kümesidir. EK II ülkeler EK I’de yer almayan
(gelişmekte olan) ülkelerin masraflarını ödemekle yükümlüdürler. EK II’de yer almayan
EK I ülkeleri 1992’de geçiş ülkesi olarak tanımlanan ülkelerdir. EK I’de yer almayan
ülkelerin ise sera gazı sorumlulukları yoktur ve her yıl sera gazı envanteri raporu
vermelidirler (Çakmak, 2010).
Sözleşmeye göre hükümetlerin yerine getirmeleri gereken genel yükümlülükler
şu şekildedir (Yamanoğlu, 2006):
• Sera gazı salınımları, ulusal politikalar ve en iyi uygulamalar ile ilgili bilgi
toplamak ve bunu paylaşmak,
• Gelişmekte olan ülkelere finansal ve teknolojik desteği de içeren, sera gazı
salınımlarına ve olası etkilerine ilişkin ulusal stratejiler geliştirmek,
• Đklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için işbirliğine hazır olmak.
Sözleşmenin amacının gerçekleşmesi için ülkeler, "ortak fakat farklılaştırılmış
sorumluluklara" sahiptir. Bunun anlamı, Sözleşmeye taraf olan ülkelerin, ulusal ve
184
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bölgesel kalkınma önceliklerinin, amaçlarının ve özel koşullarının farklı olması nedeniyle
bu özelliklere sahip ülkeler için yükümlülüklerin de değişmesi gereğidir. Sözleşmenin
EK II listesinde yer alan gelişmiş ülkelerin, az gelişmiş ülkelere finansal destek ve
teknoloji transferi sağlamakla yükümlü olmaları durumu, “ortak fakat farklılaştırılmış
sorumluluklar”’ ilkesinin bir sonucudur (Yamanoğlu, 2006).
BMĐDÇS’de Türkiye’nin durumu incelendiğinde, Türkiye, OECD üyesi bir ülke
olarak hem sera gazı salınımlarını azaltmada birinci derecede sorumlu olacak EK I
ülkeleri grubuna, hem de azgelişmiş ülkelerin salınımlarının azaltılması için finansal
destek sağlayacak EK II ülkeleri grubuna dahil edilmiştir. Bunun üzerine Türkiye, ilke
olarak sıcak baktığı halde, bu koşullar altında yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği
gerekçesiyle 1992 yılında Rio de Janeiro’da imzaya açılan Đklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesini ilk başta imzalamamıştır (Karakaya ve Özdağ, 2003). Türkiye’nin
başlangıçta sözleşmeyi imzalamamasının temel nedeni, temel göstergeler açısından
gelişmekte olan ülke statüsünde olduğunu, her iki listede de yer alması nedeniyle
yükümlülüklerin kendisine ağır geleceğini ve kalkınma çabalarının olumsuz yönde
etkileneceğini düşünmesidir. Bu gerekçelerle Türkiye, 2000 yılında Lahey’de düzenlenen
Altıncı Taraflar Konferansında “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesi gereği ve
bölgesel koşulları göz önünde bulundurularak EK II listesinden çıkmayı ve geçiş
ekonomisi olarak adlandırılan gelişmekte olan ülkelere tanınan haklardan yararlanma
koşulu ile sözleşmeye EK I tarafı olarak katılmayı teklif etmiştir (Dolu, 2005).
Türkiye’nin bu teklifi, 2001 yılında Marakeş’de gerçekleştirilen Yedinci Taraflar
Konferansında kabul edilmiştir. Bu karardan sonra Türkiye, 24 Mayıs 2004 tarihinde
BMĐDÇS’ne taraf olmuştur (Anonim, 2009).
BMĐDÇS hükümlerine göre, sözleşmenin yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra
başlamak üzere her yıl sözleşmeye taraf olan ve/veya taraf olma niyeti gösteren ülkeler
tarafından Taraflar Konferansı oluşturulmaktadır. Böylece sözleşmenin uygulanmasını
hızlandırmak, izlemek, ayrıca iklim değişikliği sorununun en iyi nasıl ele alınabileceği
konusunda karşılıklı görüşmelerde bulunmak mümkün olmaktadır (Babuş, 2005).
Sözleşmenin yürürlüğe girmesinin ardından ilki 28 Mart - 7 Nisan 1995 tarihinde
olmak üzere, 2009 yılına kadar 15 Taraflar Konferansı düzenlenmiştir. 1-11 Aralık 1997
tarihinde Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen Üçüncü Taraflar Konferansı’nda
BMĐDÇS’nin uygulayıcı hükümlerini içeren belge niteliği taşıyan Kyoto Protokolü kabul
edilmiştir.
3.KYOTO PROTOKOLÜ
BMĐDÇS’nin bazı hükümlerinin sadece iyi niyet düzeyinde kalması ve yaptırım
gücünün zayıf olması nedeniyle sözleşmeyi güçlendirici ve yasal yaptırımları artırmaya
yönelik yeni bir protokole ihtiyaç duyulmuştur. Japonya’nın Kyoto kentinde 11 Aralık
1997’de BM tarafından düzenlenen toplantıda, katılımcı hükümetler 2012 yılına kadar
ülkelerin sera gazı salınımlarının % 5 oranında indirilmesini öngören Kyoto Protokolünü
kabul etmişlerdir. 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren Protokol 28 madde, EK-A ve
EK-B olmak üzere iki adet ekten oluşmaktadır.
Kyoto Protokolü’ne taraf olabilmek için BMĐDÇS’ne de taraf olunması
gerekmektedir. Zaten Protokol, Sözleşme ile aynı temelleri ve aynı amacı paylaşmaktadır.
Protokolde ülkeler sözleşmedeki gibi EK I, EK II ve EK I Dışı Taraflar olarak gruplara
ayrılmaktadır. Protokolün özünü EK I tarafları için bağlayıcılık taşıyan emisyon hedefleri
oluşturmaktadır (Anonim, 2003). Sözleşmenin EK I listesinde yer alan ülkeler,
Protokolün EK-A listesinde belirtilen 6 çeşit temel sera gazı salınımı ile ilgili bir takım
yükümlülükler altına girmişlerdir. Ülkeler bu gazlardan CO2, CH4, N2O gazlarının
toplam emisyonunu birinci yükümlülük dönemi olan 2008-2012 için 1990 yılı
seviyesinin; HFCs, PFCs, SF6 gazlarının toplam emisyonunu ise 1995 yılındaki
seviyesinin %5 altına çekmekle yükümlüdürler.
185
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kyoto protokolü, sera gazı salınımlarını azaltma hedefine yönelik olarak üç yeni
mekanizmayı devreye sokmuştur. Bu mekanizmalar;
• Ortak Uygulama (Joint Implementation)
• Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism)
• Emisyon Ticareti (Emission Trading ) olarak adlandırılmaktadır.
Ortak Uygulama: Protokolün altıncı maddesi ile düzenlenen bu mekanizma EK I
tarafları arasında gerekli şartların sağlanması koşuluyla, insan kaynaklı sera gazı
emisyonlarının azaltılmasını veya sera gazlarının yutaklar yoluyla uzaklaştırılmasını
amaçlayan projeler odaklıdır (Güven, 2006).
Emisyon Ticareti: Katılımcı şirketlerin hedeflerine ulaşmak için salınım izinlerini
alıp-satarak Kyoto Protokolü yükümlülüklerini en az maliyetle yerine getirmelerini
amaçlayan bir sistemdir (Yamanoğlu, 2006).
Temiz Kalkınma Mekanizması: Kyoto Protokolü’nün insan temelli sera gazı
salınımlarını azaltmaya yönelik olarak tarafların kullanımına sunduğu proje temelli
Esneklik Mekanizmaları’ndan biridir. Bu mekanizmaya göre, Kyoto Protokolü’nün
EK-B listesinde yer alan, yani sera gazı salınımı azaltma hedefi belirlemiş herhangi bir
EK I ülkesi, emisyon azaltım hedefi belirlememiş EK I dışı azgelişmiş herhangi bir ülke
ile işbirliğine giderek, projeler yapabilecek ve bu sayede ilgili EK I dışı ülkede sera gazı
salınımı azaltılmasını sağlama yoluna gidebileceklerdir (Dolu, 2005).
Bu mekanizmaların temel amacı, iklim değişikliğine yol açan sera gazı
salınımlarını azaltıcı uygulamaların daha düşük maliyet ile etkin hale getirilmesini
sağlamaktır. Protokol, bu mekanizmalar sayesinde taraflara kendi ülkelerinin dışında sera
gazı salınımını azaltıcı etkinlikler yürütmenin yolunu açmıştır (Karakaya, 2008).
4. KYOTO PROTOKOLÜ VE TÜRKĐYE
Türkiye fiziki ve coğrafi özellikleri itibariyle kuraklık ve çölleşme tehlikesi,
doğal afetler, hassas ekosistemler, ekonomide ve enerji üretiminde fosil yakıtlara olan
bağımlılığın artması gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Ayrıca su sorunu, su kaynaklarının
azalması sonucu yaşanan enerji sıkıntısı, su kaynaklarının kirlenmesi, tarım ve orman
ürünlerinde önemli ölçüde azalma, bölgesel göçler, insan sağlığını tehdit eden unsurların
artması gibi küresel ısınmanın insanlığı tehdit eden sorunları da Kyoto Protokolü’nü
Türkiye açısından önemli hale getirmektedir (Kayabaşı ve ark., 2008). Türkiye, Kyoto
Protokolü’nü 05.02.2009 tarihinde 5836 No.lu kanun ile kabul etmiştir. Kanun
17.02.2009 tarihinde 27144 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne (KP) taraf olma gerekçeleri kanunda
özetlenmiştir. Bu gerekçeler (Türkeş, 2009):
• Türkiye’nin KP’ne taraf olması halinde, KP ve BMĐDÇS’ne taraf ülkeler
nezdinde saygınlığının ve 2012 sonrasına ilişkin görüşmelerde ağırlığının artacağı ve
2012 sonrasının şekillenmesinde, Türkiye’nin kendi özgün koşullarını daha iyi görüşme
konusu yapabileceği,
• Türkiye KP kapsamında uluslararası rejime katılacağı için, özel sektörde sera
gazı salımlarının azaltılması için yapılabilecek projelerin daha kolay desteklenebileceği
ve özellikle uzun vadede başta enerji güvenliği olmak üzere ülke ekonomisine katkı
sağlanabileceği,
• KP’nin AB çevre yasa ve düzenlemelerinin bir parçası olması;
• Türkiye’nin KP’ne taraf olması durumunda, AB ile iklim değişikliği ile
savaşım ve uyum konularında ve AB yasalarına uyum bağlamında işbirliği olanaklarının
geliştirileceği yönündedir.
186
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
5. KYOTO PROTOKOLÜ’NÜN TÜRKĐYE ÜZERĐNDEKĐ POLĐTĐK VE
EKONOMĐK ÖNEMĐ VE SON GELĐŞMELER
Kyoto Protokolü getirdiği yükümlülükler nedeniyle ülkelerin politikalarını
derinden etkilemektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin de iklim değişikliği ile mücadeleye
yönelik olarak uzak görüşlülüğünü göstermesi gerekmektedir (Kayabaşı ve ark., 2008).
Türkiye’de iklim değişikliği ve bu değişikliğin önlenmesine yönelik olarak her ne kadar
çalışmalar yapılsa da uzun vadeli kalıcı bir plan bulunmamaktadır.
Türkiye’nin Kyoto Protokolü çerçevesinde belirlemiş olduğu bazı politik
araçlar bulunmaktadır (Kayabaşı ve ark., 2008). Politika araçları aşağıdaki unsurları
içermektedir:
• Sera gazı salınımlarını arttıran desteklerin azaltılması ya da kaldırılması (örneğin,
ulaştırma destekleri, vb.),
• Enerji fiyatlandırma stratejileri (örneğin, enerji desteklerinin azaltılmasını karbon
vergilerini, vb.),
• Ulusal ve uluslararası ticareti yapılabilir salım izinleri ve ortak yürütme projeleri,
• Sanayi (tarım, ulaştırma, vb.) ile ortak gönüllü programlar ve görüşmelerle
sağlanan anlaşmalar,
• Enerjinin yeterli ve verimli kullanım standartlarını içeren düzenleyici programlar,
• Đleri teknolojilerin geliştirilmesini ve uygulanmasını önemli düzeyde destekleyen
ya da sağlayan pazar araçları ve tanıtım programlarıdır
Türkiye’nin karbondioksit salınımlarını azaltması için Kyoto Protokolü
çerçevesinde devreye sokacağı önlemler pahalı yatırımlar gerektirmektedir. Daha az
enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen
teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirmeyi amaçlayan Kyoto Protokolü, henüz
gelişme yolundaki ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin politikalarını yeniden
düzenlemesi anlamına gelmektedir.
Türkiye’nin, 2012 yılına kadar sera gazı salınımlarında herhangi bir sayısal
hedefi ve ağır bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Türkiye’nin CO2 salınımlarının Dünya
ve OECD ortalamasının altında olması bir parça rahatlık sağlasa da, anlaşmaya taraf
olmasıyla birlikte sera gazı salınımlarını düşürmek için niyet beyanı vermiş durumdadır.
Türkiye’nin sayısal bir taahhüt üstlenmesi durumunda bunun bir de ekonomik yükü
olacağı düşünülmektedir. Türkiye Đstatistik Kurumu’nun tahminlerine göre mevcut
politikalar ışığında 2006 yılındaki toplam 239,74 milyon tonluk karbondioksit salınımı,
%175 artarak 2020 yılında 600 milyon ton seviyelerine ulaşacaktır. Bu salınım
miktarında %10’luk bir azaltmanın maliyetinin ise gayri safi yurt içi hasılanın %10’u
civarında bir kayba neden olması öngörülmektedir. Ancak bu miktardaki kaybın yıllara
göre dağılımının nasıl olacağı, alternatif enerji kaynaklarının devreye girmesinin yarattığı
dönüşümün etkisinin ölçümlenebilir hesapları henüz yapılmamıştır (Türkeş, 2001).
Türkiye bir taraftan sera gazı salınımlarının azaltılmasını hedeflerken, diğer
taraftan sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde ekonomik kalkınmasını devam
ettirme kararlılığındadır (Anonim, 2009).
Türkiye uluslararası müzakere sürecinde yaptığı bildirimlerde kendini;
• Halen sanayileşmeye devam eden,
• Sera gazı sınırlaması (yani artıştan azaltım) yapabilecek,
• Ulusal uygun azaltım eylemlerini (Nationally Appropriate Mitigation ActionsNAMAs) uygulamaya koymayı hedefleyen,
• Düşük Karbonlu Kalkınma Stratejisi ile kalkınmayı hedefleyen, bir ülke olarak
tanımlamıştır (Anonim, 2009).
Diğer yandan, Kyoto Protokolü’nün geçerliliğinin sona ereceği 2012 yılı
sonrasında, BM Đklim Sözleşmesi’ne taraf olan tüm ülkelerin sorumluluklarını kapsayacak
yeni bir hukuki düzenleme üzerinde mutabakat sağlanması hedefiyle toplanan Onbeşinci
Taraflar Konferansında, beklenen sonuç elde edilememiştir. 120 ülkenin devlet ya da
187
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
hükümet başkanının katıldığı zirvede, yasal bağlayıcılığı olmayan bir “Kopenhag
Mutabakatı”nın ortaya çıkması hayal kırıklığı yaratmıştır.
Kopenhag Mutabakatı aşağıdaki hükümleri içermektedir (TÜSĐAD, 2009).
• Sıcaklık artışının 2050 yılına kadar 2 derece ile sınırlandırılması gerektiğinin
altını çizen Mutabakat, BM Đklim Değişikliği Sözleşmesinde EK I'de yer alan gelişmiş
ülkelerin 2020 yılı için ekonomileri genelindeki emisyon azaltım hedeflerini uygulamayı
taahhüt ederler. Kyoto Protokolüne Taraf olan EK I Tarafları, bu sayede, Kyoto Protokolü
ile başlamış olan emisyon azaltımlarını daha da güçlendireceklerdir.
• Mutabakatta EK I dışında yer alan gelişmekte olan ülkelere, mali yardım sağlanarak
emisyon artışlarında azaltma yapmaları beklenmektedir. Bu amaçla, gelişmiş ülkelerin,
gelişme yolunda olan ülkelerin adaptasyon çalışmaları için yeterli, öngörülebilir ve
sürdürülebilir finansal kaynak, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği sağlaması
hedeflenmektedir.
• 2010-2012 yılları arasında gelişmekte olan ülkelere 30 milyar dolar fon
sağlanması hedeflenmektedir. Bu çerçevede, kısa vadede Avrupa Birliği 10,6 milyar
dolar, Japonya 11 milyar dolar ve ABD 3,6 milyar dolar yardım vaat etmektedir.
• Gelişmekte olan ülkelerin şeffaf denetleme mekanizmalarını kabul etmesi şartı
ile 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar dolar tutarında fon desteği almaları
hedeflenmektedir.
• 2012 sonrasındaki yeni iklim rejimi diğer ülkeler gibi Türkiye’yi de yakından
ilgilendirmektedir. Türkiye BM Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin EK I ülkeler
listesinde yer almaktadır.
Bağlayıcılığı bulunmayan "Kopenhag Mutabakatı" daha ziyade bir uzlaşı metnidir.
Kopenhag’da düzenlenen konferansın ardından Aralık 2010’da Meksika’nın Cancun
kentinde gerçekleştirilecek olan Onaltıncı Taraflar Konferansında resmi bağlayıcılığı olan
bir anlaşmaya imza atılması beklenmektedir. Bu Konferansa zemin oluşturmak,
ülkelerarası güven ortamının yeniden sağlanması ve bir eylem takvimi oluşturulması için
45 ülkenin Çevre Bakanları ve iklim uzmanları 31 Mayıs-11 Haziran 2010 tarihinde
Bonn’da bir araya gelmişlerdir. Görüşmelerin öncelikli hedefi, karbondioksit salınımını
azaltmak ve yerküre sıcaklığının artmasına karşı ortak önlemler almaktır. Türkiye, bu
toplantılardan çıkan sonuçları temel alarak gerekli envanter, veri, bilgi, strateji ve eylem
planı çalışmalarını tamamlamalıdır. Türkiye’nin, yeni oluşacak iklim rejiminde gelişmekte
olan ülkelere sağlanması öngörülen teknoloji ve finansman fonlarından faydalanması
rekabet gücünü koruması ve düşük karbonlu ekonomiye geçişi açısından hayati önem
taşımaktadır.
6. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Küreselleşen dünyada artan nüfus ile birlikte giderek artan enerji ihtiyacı ve
teknolojik gelişmeler sera gazı salınımını artırarak atmosferdeki doğal dengenin
bozulmasına neden olmaktadır. Atmosferdeki sıcaklığın artması sonucunda ise küresel
ısınma yaşanmaktadır. Küresel ısınmanın önlenmesine yönelik olarak uluslararası
platformda çözüm arayışları devam etmekte ve devletleri bağlayıcı anlaşmalar
imzalanarak soruna kalıcı çözümler aranmaktadır. Bu bağlamda iklim değişikliği ile
mücadele konusunda hazırlanan en kapsamlı anlaşma olan Kyoto Protokolü
düzenlenmiştir. Protokolün 2012 yılına kadar geçerliliği bulunmaktadır.
Türkiye’nin sözleşmede EK I ülkesi olarak yer alması nedeniyle 2012 yılına
kadar herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak Türkiye’nin, Aralık 2010’da
Meksika’da gerçekleşecek Onaltıncı Taraflar Konferansı toplantısında müzakere
pozisyonunu çok iyi belirlemesi ve tutarlı politikalar benimseyerek uygulamaya aktarması
gerekmektedir. Türkiye’de iklim değişikliğini önlemeye yönelik olarak bir takım tedbirler
alınmıştır. Bu tedbirler:
• 2005 yılında “Yenilenebilir Enerji Kanunu” çıkarılmıştır,
188
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
•
•
2007 yılında “Enerji Verimliliği Kanunu” çıkarılmıştır,
Katı atıkların düzenli depolanması ve bertarafına yönelik olarak “Katı Atık
Eylem Planı” hazırlanmıştır,
• Motorlu taşıtların kullanımına yönelik olarak yapılan düzenlemede, eski araçların
trafikten çekilmesine ve yeni teknoloji ürünü olan taşıtların kullanımına yönelik
politikalar oluşturulmuştur,
• Çevre ve Orman Bakanlığı işbirliğinde, Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı
koordinasyonunda Sivil Toplum Kuruluşları, kamu ve özel sektörden 20
kuruluşun katkılarıyla “Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ve Eylem Planı”
hazırlanmıştır,
• “Havza Koruma Eylem Planları” hazırlanmıştır.
Türkiye Đklim Değişikliği ile mücadelede aldığı tedbirlere ek olarak aşağıdaki
unsurları da dikkate alarak politikalarına yön vermelidir.
• Türkiye’nin karbondioksit salınımında önemli yer tutan fosil yakıtların
kullanımını azaltması ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının teşvik
edilmesi gerekmektedir.
• Kullanılan eski teknolojilerin yerine yüksek verimli, gelişmiş teknolojiler
uygulanmalı ve bu alanlarda gerekli yatırımlar yapılmalıdır.
• Yıllık olarak sera gazı envanterinin hazırlanabilmesi için gerekli alt yapı ve
kurumsal kapasite geliştirilmelidir.
• Gelişme yolunda ve sanayileşme süreci devam eden bir ülke olarak Türkiye’nin
uluslararası müzakere sürecinde, salınım indirim miktarlarını belirleyecek
kurumsal yapıyı acilen organize etmesi ve kurumlar arasında işbirliğini
sağlayacak gerekli görev ve yetki tanımlamalarını yapması gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Anonim, 2003. Đklime Özen Göstermek: Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto
Protokolü Đçin Kılavuz, s. 3.
Anonim, 2009. Kopenhag’a Giden Yolda Đklim Değişikliği, Küresel Tehditler ve Düşük
Karbon Refahı Toplantısı. Prof.Dr.Veysel Eroğlu’nun Hitapları, 12 Kasım 2009,
Đstanbul.
Babuş, D., 2005. Küresel Isınma Sorununun Uluslararası Çevre Politikası Đçerisinde
Đrdelenmesi ve Türkiye’nin Yeri. Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi,
Adana, s.86.
Çakmak,
Haydar
2010.
“Kyoto
Protokolü”
http://www.yanki.com.tr/yazigoster2.asp?yazarid=15&id=295 ( 02.07.2010).
Dolu, Ö., 2005. Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları ve Kurumsal Kapasite
Gelişimi. Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, s.36-66
Güven, G.A., 2006. 1997 Kyoto Protokolü'nün Oluşumu ve Uluslararası Çevre
Politikalarına Etkileri. Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,
Çanakkale, s.57
Karakaya, E. ve Özçağ, M., 2003. Türkiye Açısından Kyoto Protokolü'nün
Değerlendirilmesi ve Ayrıştırma (Decomposition) Yöntemi ile CO2 Emisyon
Belirleyicilerinin Analizi. VII. ODTÜ Ekonomi Konferansı, 06-09 Eylül 2003,
Ankara
Karakaya, E., 2008. Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü, “Alınmıştır: Proje Temelli
Esneklik Mekanizmaları:Temiz Kalkınma Mekanizması ve Ortak Yürütme”
Bağlam Yayınları, Đstanbul. s.169”
Kayabaşı, G., ve ark., 2008. “Kyoto Protokolü Küresel Isınmayı mı Durdurur Ekonomik
Kalkınmayı mı Durdurur”, Ege Üniv.XI.Öğrenci Đktisat Kongresi, 08-09 Mayıs,
Đzmir.
189
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkeş, M., 2001. "Bonn Anlaşması ve Küresel Isınmanın Önlenmesindeki Rolü"
TMMOB Türkiye III. Enerji Sempozyumu, 5-7 Aralık 2001, Ankara.
Türkeş, M., 2009. Türkiye Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği ile
Savaşım Antlaşmalarıyla Đlişkileri ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme. ODTU
Bilim Teknik Topluluğu, Enerji Oturumları, 2009, Ankara.
TÜSĐAD, 2009. “ Kopenhag Đklim Zirvesi Değerlendirmeleri” TUSĐAD Basın Bülteni,
TS/BAS-BÜL/96, 21 Aralık 2009.
UNFCCC 2004. United Nations Framework Convention on Climate Change The First
Ten Years. Climate Change Secretariat, Bonn, Germany.
Yamanoğlu, G., 2006. Türkiye'de Küresel Isınmaya Yol Açan Sera Gazı
Emisyonlarındaki Artış ile Mücadelede Đktisadi Araçların Rolü, Yüksek Lisans
Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara. s.26-39.
190
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal Üretimi Etkileyen Risk Faktörleri Ve Stratejilerinin
Belirlenmesi: Erzurum Đli Örneği∗
Emine ĐKĐKAT TÜMER1
Avni BĐRĐNCĐ1
Adem AKSOY1
ÖZET: Tarımsal üretimde doğal, sosyal ve ekonomik riskler işletme faaliyetlerini olumsuz yönde
etkilemektedir. Bu çalışmada, Erzurum ilinde tarımsal üretimi olumsuz yönde etkileyen risk
faktörleri ve bu faktörlere karşı çiftçilerin uygulamakta oldukları stratejilerin ortaya konulması
amaçlanmıştır. Bu amaçla araştırma bölgesinde, tarımsal üretimi etkileyen risk faktörleri 34 başlık
altında sıralanmıştır. Bu riskler faktör analizi yapılarak 10 faktör altında toplanmıştır. Toplam
varyansın %73.42’sini bu 10 faktörün açıkladığı belirlenmiştir. Benzer şekilde, tarımsal üretimi
etkileyen risklere karşı alınan önlemler 15 başlık altında sıralanmıştır. Bu stratejiler analiz
sonucunda 5 faktör altında toplanmıştır. Toplam varyansın %67.06’sını 5 faktörün açıkladığı tespit
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Risk faktörleri, risk stratejileri, faktör analizi, kümeleme analizi,
Erzurum
Determınatıon Of Rısk Factors And Strategıes Affectıng Agrıcultural Productıon:
The Case Of Erzurum Provınce
ABSTRACT: Agricultural production, natural, social and economic risks to their business
operations are negatively affected. In this study, in the province of Erzurum, the risk factors that
adversely affect agricultural production and farmers against the application of these factors are
intended to reveal their strategies. Purpose in this research, the risk factors affecting agricultural
production are listed under 34 headings. This risk factor analysis performed under the 10 factors
were collected. It is found that 10 factors explained 73.42% of the total variance. Similarly, the
measures taken against, the risks affecting agricultural production and the are collected under 15
titles. As a result of analysis these strategies are grouped under five factors. It is determined that
67.06% of the total variance were explained by five factors.
Key Words: Risk factors, risk strategies, factor analysis, cluster analysis, Erzurum
1. GĐRĐŞ
Tarım sektörü, nüfus açısından taşıdığı kritik önemin yanı sıra, ekonomik, sosyal,
siyasal, teknolojik ve kişisel risklerden yüksek düzeyde etkilenen, son derece hassas ve
kendine özgü bir yapıya sahiptir. Bu açıdan bakıldığında, tarımın insanlığın
beslenmesindeki fonksiyonunu etkili bir şekilde yerine getirmesi; tarımsal üretimi tehdit
eden risklerin yönetimiyle doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerin yıllar önce
başlatmış oldukları tarımda risk yönetim teknikleri uygulamaları ve alt yapı çalışmaları
sonucu doğa olayları büyük ölçüde afet olmaktan çıkarılmaya çalışılmıştır (Oğuz ve Kan
2006).
Tarımsal üretimde; üretim, pazar, finansman, teknoloji, politika ve iklim
koşullarından kaynaklanan risk ve belirsizlikler söz konusudur. Bu risk ve belirsizlik
unsurlarının etkisiyle verim ve fiyatlarda büyük bir dalgalanma olmakta ve bu da tarımsal
gelirin yıldan yıla önemli farklılıklar göstermesine neden olmaktadır (Birinci ve Đkikat
Tümer 2006).
Tarımda risk ve belirsizlik altında karar alma yöntemleri incelenirken göz ardı
edilmemesi gereken önemli bir konu da çiftçilerin risk davranışlarıdır (Vuruş Akçaöz
2001).
Tarım işletmelerinde çok çeşitli faktörler işletme faaliyetlerini olumsuz yönde
etkilemektedir. Üretimi olumsuz etkileyen doğal, sosyal ve ekonomik risklerin etkilerini
en aza indirmek için çiftçiler açısından önem arz eden risk faktörleri ve bu faktörlere
karşı belirledikleri stratejilerin ortaya konulması üretimde verimlilik açısından önemlidir.
Đklimin sert geçtiği Erzurum ilinde, tarımsal üretim yapan işletme sahipleri yaşam
standartlarını yükseltmek için gelirlerini artırmak zorundadırlar. Bu nedenle eldeki
∗
1
Atatürk Üniversitesi BAP projesi (BAP-2008/38) kapsamında desteklenmiştir
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240/ERZURUM
191
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
mevcut kaynakları en iyi şekilde kullanmaları gerekmektedir. Dolayısıyla bölgedeki tarım
işletmeleri için risk faktörleri ve risk stratejilerinin belirlenmesi gelirin yükseltilmesi
açısından büyük önem arz etmektedir.
Bu çalışma ile Erzurum ilinde; Tarımsal üretimde karşılaşılan risk kaynakları ve
çiftçilerin risk karşısındaki tutum ve davranışlarının belirlenmesi ile risk davranış
gruplarına göre çiftçilerin sosyo-ekonomik özelliklerinin incelenmesi ve karşılaştırılması
amaçlanmıştır.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1.Materyal
Araştırma materyalinin birincil verileri Erzurum ilinde tarımsal üretim yapan
işletmelerden anket yoluyla elde edilmiştir. Anket sayısı Oransal Örnekleme Yöntemi ile
tespit edilmiştir (Miran 2003).
n=
N * p * (1 − p )
( N − 1) * σ 2p + p * (1 − p )
Formülde; n: Örnek büyüklüğü, N: Popülasyondaki işletme sayısı, σ2p : Oranın
varyansı,
r : Ortalamadan sapma (%10), Zα/2: z cetvel değeri , p : Đşletme sayısının
popülasyondaki oranını göstermektedir. Burada %90 güven aralığında ve ortalamadan
%10 sapma ile anket yapılacak örnek işletme sayısı 68 belirlenmiştir.
2.2. Analiz Yöntemi
2.2.1.Faktör Analizi
Çalışmada, çok değişkenli analiz teknikleri arasında yer alan faktör analizi
kullanılmıştır. Faktör analizi, veri azaltma veya özetleme amacıyla kullanılan bir grup
işlemi ifade eden genel bir isimdir. Araştırmalarda, çok sayıda değişken olabilmekte ve
bunların çoğu karşılıklı ilişki içerisinde bulunmaktadır. Bunların kullanışlı hale
getirilmesi için azaltılması gerekmektedir. Karşılıklı ilişki içerisinde bulunan birçok
değişken kümeleri arasındaki ilişkiler, önemli birkaç faktör dikkate alınarak
incelenmektedir.
Barlett’s test ve KMO (Kaiser-Meyer-Olkin) testi ile veriler arası ilişki olup
olmadığı ortaya konulmaktadır (Ness 2000).
Çizelge 1. KMO değerleri yorumu.
KMO Değeri
Yorum
0.90
Mükemmel
0.80
Çok iyi
0.70
Đyi
0.60
Orta
0.50
Zayıf
0.50’nin altı
Kabul edilemez
Bu çalışmada faktör analizi tarımsal üretimde risk kaynakları ve risk yönetimi
stratejisi olarak ifade edilen değişkenlerin sayısını azaltmak ve daha kolay anlaşılır duruma
getirmek için kullanılmıştır.
2.2.2. Kümeleme Analizi
Kümeleme analizi ölçülebilen ve ölçülemeyen verilere uygulanan ve heterojen
gruplar arasında veya homojen gruplar içerisindeki kümelerin bir serisinde ölçülen
özellikleri sınıflandırmaktadır (Ness 2000; Kurtuluş 2004). Kümeleme analizi, birbirine
benzer olan nesnelerin veya bireylerin (tüketiciler, çiftçiler, ürünler, pazarlar vs.),
benzerlik veya uzaklık ölçülerine göre göreceli olarak homojen gruplar altında
toplanmasını amaçlayan çok değişkenli bir istatistiksel analiz yöntemidir. Verilerin
benzerlik veya ayrılıklarına göre dönüştürülmesi yönteminin belirlenmesinde, verilerin
ölçüm özellikleri dikkate alınmaktadır (Kalaycı, 2009).
Bu çalışmada, her bir küme profili, çiftçilerin bazı sosyo-ekonomik özellikleri ve
risk algılama davranışlarına göre tanımlanmıştır.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA
3.1.Faktör Analizi
Tarımın kendi doğasından kaynaklanan nedenlerle üretimden pazarlamaya kadar
geçen süreçte, çiftçiler çeşitli risklerle karşı karşıya kalmaktadır (Şahin ve Miran 2007).
192
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Araştırmada; Erzurum ilinde tarımsal üretimi etkileyen risk faktörleri, bölge
koşulları dikkate alınarak 34 başlık altında toplanmıştır. Bu faktörlerin çiftçiler açısından
önemini belirlemek için 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır.
Çizelge 2. Risk faktörlerinin ortalama ve standart sapmaları.
Ortalama
Std. Sapma
Yağmurun gereğinden az olması
4.397
0.917
Don olayının görülmesi
4.324
0.953
Girdi maliyetlerindeki değişmeler
4.132
1.233
Đklim koşullarında meydana gelen değişiklikler
4.132
0.945
Yağmurun gereğinden fazla olması
4.103
1.340
Karın az yağması ve kısa süre kalması
4.103
1.295
Ürün verimindeki değişiklikler
3.956
1.263
Zararlılardan dolayı verim düşüklüğü
3.779
1.208
Ürün fiyatındaki değişiklikler
3.779
1.325
Kuraklıktan dolayı ürün kaybı
3.779
1.280
Hastalıklardan dolayı verim düşüklüğü
3.706
1.247
Karın fazla yağması ve uzun süre kalması
3.662
1.599
Pazarlama imkanlarının düşük olması
3.618
1.456
Kırsal alana yönelik alt yapı yetersizlikleri
3.574
1.407
Ülkenin ekonomik durumundaki değişiklikler
3.559
1.331
Hükümetin uyguladığı tarımla ilgili politikalardaki değişiklikler
3.500
1.521
Đşletmeye ait alet makine varlığı yetersizliği
3.162
1.551
Aile işgücü yetersizliği
2.882
1.697
Selden dolayı ürün kaybı
2.838
1.750
Hükümetin uyguladığı genel politikalardaki değişiklikler
2.779
1.647
Ürünü depolama şarlarından kaynaklanan ürün kayıpları
2.721
1.761
Arazi fiyatlarındaki değişiklikler
2.662
1.681
Tarımsal faaliyete ilişkin teknik bilgi ve danışman eksiği
2.603
1.604
Đşletmeci, aile veya işçilerden birinin sağlık problemi
2.265
1.570
Borç miktarının artması
2.250
1.578
Đşletmeye ait bina varlığı yetersizliği
2.250
1.539
Yabancı işgücü ücretlerinin yüksekliği
1.985
1.521
Yabancı işgücü yetersizliği
1.926
1.479
Sözleşmeli üretim yapılmaması
1.765
1.271
Faiz oranlarındaki değişiklikler
1.735
1.288
Đşletmede meydana gelen iş kazaları
1.676
1.275
Hırsızlıktan dolayı ürün kaybı
1.559
1.274
Toprak kaymasından dolayı ürün kaybı
1.515
1.113
Đşletmeye ait muhasebe kayıtlarının tutulmaması
1.412
0.996
*Not: 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. 1: Hiç önemi yok, 5: Çok önemli.
Araştırmada; Erzurum ilinde tarımsal üretimi etkileyen risk faktörleri, bölge
koşulları dikkate alınarak 34 başlık altında toplanmıştır. Bu faktörlerin çiftçiler açısından
önemini belirlemek için 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır.
Tarımsal üretimi etkileyen risk faktörlerine ait ortalamalar Çizelge 2’de
verilmiştir. Yörede tarımsal üretim üzerinde en etkili üç unsur sırasıyla “Yağmurun
gereğinden az olması”, “Don olayının görülmesi” ve “Girdi (gübre, ilaç gibi)
maliyetlerindeki değişmeler” olarak sıralanabilir. Bunun yanında en az etkili üç unsur ise
sırasıyla “Đşletmeye ait muhasebe kayıtlarının tutulmaması”, “Toprak kaymasından dolayı
ürün kaybı” ve “Hırsızlıktan dolayı ürün kaybı” olarak tespit edilmiştir.
Özdeğer istatiğine bağlı faktör sayısı ve varyansları Çizelge 3’te verilmiştir.
Araştırma bölgesinde, bölge koşulları dikkate alınarak 34 başlık altında sıralanan tarımsal
üretimi etkileyen risk faktörleri, faktör analizi sonucunda 10 faktör altında toplanmıştır. 1.
faktör varyansın %11.91’ini, 2. faktör %10.54’ünü, 3. faktör %8.62’sini, 4. faktör
%7.97’sini, 5. faktör %7.34’ünü, 6. faktör %6.71’ini, 7. faktör %5.99’unu, 8. faktör
%5.41’ini, 9. faktör %4.86’sını ve 10. faktör %4.08’ini oluşturmaktadır. Analiz
sonucunda toplam varyansın %73.42’sini bu faktörlerin açıkladığı tespit edilmiştir
(Çizelge 3).
193
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3. Risk faktörlerinin rotasyon matrisi.
10
Teknik ve doğal şartlar
Đşletmeci, aile veya işçilerden birinin
sağlık problemi
Ürünü depolama şartlarından
kaynaklanan ürün kayıpları
Aile işgücü yetersizliği
Đşletmede meyd. gelen iş kazaları
Tarımsal faaliyete ilişkin teknik bilgi
ve danışman eksiği
Selden dolayı ürün kaybı
Don olayının görülmesi
0.777
0.058 -0.140 -0.132 -0.105
0.271 -0.034 -0.129
0.035
0.190
0.716
0.105
0.116
0.048
0.044
0.108
0.363
-0.005
0.686
0.645
0.208 -0.170 0.301 -0.050
0.192 -0.285 -0.069 0.071
0.142
0.155
0.293
0.272
0.136 -0.003
0.071 0.206
0.177
-0.158
0.068 -0.057
0.270
0.243
0.635 -0.015
0.558
0.517
0.123
0.028
0.155 -0.258
0.173 0.003
0.096
0.080
0.068
0.012 -0.072 0.188 0.103 0.084 0.027
0.065 0.439 -0.026 -0.285 -0.027 -0.208
0.454
-0.335
-0.102
Verim değişikliği
Ürün verimindeki değişiklikler
Ürün fiyatındaki değişiklikler
Zararlıl. dolayı verim düşüklüğü
Hastalık. dolayı verim düşüklüğü
Girdi maliyetlerindeki değişmeler
0.120
0.233
0.078
0.183
-0.104
0.807 0.030 0.001 -0.131
0.762 0.018 0.077 0.011
0.713 -0.233 0.119 0.120
0.633 -0.282 0.220 0.070
0.585 0.254 -0.077 -0.273
0.019 0.185 0.009 0.034
0.024 -0.037 -0.186 0.033
0.193 -0.122 0.271 0.130
0.013 0.108 0.375 0.053
0.287 0.158 0.107 -0.045
0.120
0.034
0.006
-0.128
-0.070
-0.143
0.039
0.863
0.003 -0.001
0.017
-0.052 -0.020
0.777
0.179 -0.008
0.130 -0.053 -0.017
0.061
0.062
-0.103 -0.117
0.640
0.370 -0.070
0.034 -0.013 -0.156
0.005
-0.223
0.227 -0.066
0.359
-0.118
Politikalar
Hükümetin uyguladığı tarımla ilgili
politikalardaki değişiklikler
Hükümetin uyguladığı genel
politikalardaki değişiklikler
Ülkenin ekonomik durumundaki
değişiklikler
Kırsal alana yönelik alt yapı
yetersizlikleri
0.146
0.041 -0.014
0.004
0.080
0.052
0.559
0.155
0.312 -0.107
0.027
0.011
0.162
0.811
0.056
0.163 -0.175 -0.020
0.169
-0.008
0.061
0.144
0.242
0.767
0.032
0.019 -0.081 -0.050 -0.071
0.205
-0.035 -0.154
0.036 -0.062
0.817
0.093
-0.026 -0.235
0.017
0.115
0.710
0.144 -0.352
0.087
0.099
0.202 -0.179
0.437 0.122
0.441
0.091
0.577 0.176
0.508 -0.053
0.397
0.175
0.173
0.309
0.130 0.044
0.120 0.171
0.134 0.152
0.267 -0.101
0.022 0.241
0.517 0.138
0.498 0.151
0.127 -0.072
0.211
0.412
0.090 0.136 -0.087 -0.034
0.396 -0.002 -0.078 0.126
Geleneksel tarım
Đşletmeye ait muhasebe kayıtlarının
tutulmaması
Sözleşmeli üretim yapılmaması
Yağış
Karın az yağması ve kısa süre kalması
Karın fazla yağması ve uzun süre
kalması
Arazi fiyatlarındaki değişiklikler
Kuraklıktan dolayı ürün kaybı
0.147
0.192
0.140
0.092 -0.130
0.109
0.029 0.197
0.263 -0.328
-0.251
-0.196
0.681 0.104 -0.040 -0.105
0.624 0.268 0.086 -0.037
0.610 0.270 0.160 -0.008
0.579 -0.126 0.124 0.305
-0.228
0.133
0.139
0.209
0.170
0.247
0.181
Đşletme imkanları
Hırsızlıktan dolayı ürün kaybı
Y. işgücü ücretlerinin yüksekliği
Yabancı işgücü yetersizliği
Đşletme. bina varlığı yetersizliği
Borçluluk
Faiz oranlarındaki değişiklikler
Borç miktarının artması
0.109
0.208
0.829 -0.096 0.018
0.494 -0.233 -0.139
0.039
0.100
Yağmur
Yağmur. gereğinden fazla olması
Yağmurun gereğinden az olması
-0.054 -0.077 0.065 -0.043
0.246 0.269 -0.164 -0.004
0.114 0.392 -0.217
0.215 -0.165 0.009
0.779 0.036
0.766 -0.118
0.051
0.002
Đşletme şartları
Pazar. imkanlarının düşük olması
Đşletmeye ait alet makine varlığı
yetersizliği
0.169
0.052
0.081
0.048
0.054 -0.010 -0.022 -0.029
0.821
0.015
0.398
0.430
0.066
0.151 -0.240
0.181
0.179 -0.080
0.432
0.191
0.095
0.306
0.136 -0.144
0.175 -0.410
0.240
0.112
0.093
0.168
0.115
0.198
0.132 0.030
0.272 -0.020
0.086
0.166
0.728
-0.418
3
.10
4
.08
2.68
1.12
.66
.69
.41
.04
.60
.44
1.91
0.54
.62
.97
X2=1334.87
0.733
.34
.71
.99
p=0.00
.41
.86
Doğal olaylar
Đklim meydana gelen değişiklikler
Top. Kayması. dolayı ürün kaybı
Özdeğer
Açıklama varyansı
Bartlett's Testi
Kaiser-Meyer-Olkin
.68
Faktör analizi elde edilen rotasyon matrisi Çizelge 3’te verilmiştir. Bu matrise göre 1
faktör “teknik ve doğal şartlar”, 2. faktör “Verim değişikliği”, 3. faktör “Politikalar”, 4. faktör
“Geleneksel tarım”, 5. faktör “Yağış”, 6. faktör “Đşletme imkanları”,7. faktör “Borçluluk”, 8.
faktör “Yağmur”,9. faktör “Đşletme şartları” ve 10 faktör “Doğal olaylar” olarak adlandırılmıştır.
194
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çukurova Bölgesinde yapılan bir çalışmada tarımsal üretim üzerinde en etkili risk
unsuru “Girdi maliyetlerindeki değişikler” ve en az etkili risk unsuru ise “işçiler veya
işletmecinin sağlık problemleri” ve “Aile ilişkilerindeki sorunlar” olarak tespit edilmiştir
(Vuruş Akçaöz 2001). Cornbelt’te yapılan çalışmada, bölgede etkili risk kaynakları
belirlenmeye çalışılmıştır. 1991 yılında 80 ve 1993 yılında 61 çiftçi ile anket yapılmıştır.
Bu anketlerden elde edilen veriler ışığında tarımsal üretim üzerinde etkili olan faktörler 5'li
Likert ölçeği kullanarak belirlenmiştir. 1991 yılında yapılan çalışmadan elde edilen verilere göre en
önemli risk unsurlarının ürün verimleri ve fiyatlarındaki değişiklikler olduğu tespit edilmiştir. 1993
yılında ise, işletmecinin hastalığı veya ölümü, devletin uyguladığı çevre politikaları, ürün
verimleri ve fiyatlarındaki değişimler en önemli risk unsurları olarak belirlenmiştir (Patrick
and Musser 1997).Yeni Zelanda’da yapılan bir çalışmada, araştırmacılar 1384 çiftçiyle
yaptıkları anket sonucunda elde ettikleri verilere faktör analizi uygulamışlardır.
Çalışmada risk kaynağı olarak 21 faktör belirlemişler ve bu faktörleri 5 ana başlık altında
toplamışlardır. Analiz sonucunda toplam varyansın %67’sini bu faktörlerin açıkladığını
tespit etmişlerdir. Faktörler, ekonomik ve politik durum, insan ve teknoloji, borç ve
karlılık, çevresel ve kişisel faktörler olarak adlandırılmıştır (Martin ve McLeay 1992).
Çukurova Bölgesinde yapılan bir çalışmada tarımsal üretim üzerinde en etkili risk
faktörlerini doğal koşullar, devlet politikaları, doğal afetler, pazarlama, sosyal güvenlik,
üretim faktörleri, yabancı işgücü ve aile olarak 8 başlık altında toplanmıştır. Elde edilen
bu 8 faktörün toplam varyansın %72’sini açıkladığını tespit etmiştir (Vuruş Akçaöz
2001).
Risk Stratejileri
Tarımsal üretimde risk olarak görülen faktörlerin etkisini kısmen de olsa ortadan
kaldırmak veya azaltmak için uygulanan yöntemlere risk stratejileri adı verilmektedir.
Araştırma bölgesinde tarımsal üretimi etkileyen risk faktörlerine karşı çiftçilerin
belirledikleri stratejiler bölge koşulları dikkate alınarak 15 başlık altında toplanmıştır. Bu
stratejilerin tarımsal üretime etkisini belirlemek için 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır.
Tarımsal üretimi etkileyen risk faktörlerine karşı belirlenen risk stratejilerine ait
ortalamalar Çizelge 4’te verilmiştir. Yörede tarımsal üretim üzerinde etkili unsurların
etkilerini azaltmak için alınan en önemli önlem “Mevcut kaynakları optimum kullanmak”
olarak tespit edilmiştir. Bunun yanında en az etkili önlem ise “Đşletmeye ait muhasabe
kayıtlarını düzenli olarak tutmak” olarak belirlenmiştir.
Çizelge 4. Risk stratejilerinin ortalama ve standart sapmaları.
Std.
Ortalama Sapma
Mevcut kaynakları optimum kullanmak (en uygun şekilde)
4.088
Đşletmede birden çok ürüne yer vermek
3.971
Borçları azaltmak
3.735
Đşletmede birden çok çeşide yer vermek
3.721
Hastalık ve zararlılara karşı mücadele etmek
3.706
Harcamaları planlamak
3.559
Farklı dönemlerde ürün satışı yapmak
3.456
Pazar hakkında bilgi sahibi olmak
3.441
Tarım kuruluşlarıyla işbirliği içinde olmak
2.603
Tarım dışında çalışmak
2.412
Đşletme dışı yatırım yapmak
1.926
Kooperatife üye olmak
1.912
Sözleşmeli üretim yapmak
1.574
Tarım sigortası yaptırmak
1.529
Đşletmeye ait muhasabe kayıtlarını düzenli olarak tutmak
1.515
*Not: 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. 1: Hiç önemi yok, 5: Çok önemli.
0.973
1.360
1.217
1.505
1.107
1.262
1.540
1.449
1.467
1.721
1.418
1.379
1.213
1.139
1.044
Çukurova Bölgesinde yapılan bir çalışmada tarımsal üretimde etkili risk
faktörlerine karşı alınacak önlemler arasında en etkili olanının “Birden çok ürüne yer
vermek” ve en az etkili önlemin ise “Sözleşmeli üretim yapmak” ve “Borç yönetimini
uzman kişilere yaptırmak” oluğu ifade etmiştir (Vuruş Akçaöz 2001). Iowa'da tarımsal
üretimde risk stratejilerini belirlemek amacıyla yapılan bir çalışmada 2200 çiftçi ile
195
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
görüşmüştür. Bu çalışmada araştırmacı, çiftçilerin tarımsal üretimde karşılaştıkları
risklere karşı uyguladıkları stratejileri saptamıştır. Araştırma sonuçlarına göre, %67
oranında ürün sigortası, %55 oranında borç kontrolü, %41 oranında çeşitlendirme, %36
oranında sözleşmeli üretim, %32 oranında girdilerin kontratlı temini stratejilerinin
uygulandığı belirlemiştir (Lasley 1997). Missisippi, Texas, Indiana ve Nebraska'da
yapılan çalışmada, risk stratejileri 1200 çiftçiden elde edilen veriler kullanılarak
değerlendirmişlerdir. Çalışmada 5'li Likert ölçeği kullanılarak çeşitlendirme, gelir
sigortası, işletme dışı yatırım, işletme dışı çalışma, kredi rezervi gibi risk stratejilerinin
etkinliği ortaya koymuşlardır (Coble et al 1999).
Özdeğer istatiğine bağlı faktör sayısı ve varyansları Çizelge 5’te verilmiştir.
Bölge koşulları dikkate alınarak, 15 başlık altında toplanan tarımsal üretimi etkileyen
risklere karşı alınan önlemler, faktör analizi sonucunda 5 faktör altında toplanmıştır. 1.
faktör toplam varyansın %21.21’ini, 2. faktör %17.45’ini, 3. faktör %10.74’ünü, 4. faktör
%9.51’ini ve 5. faktör %8.16’sını oluşturmaktadır. Analiz sonucunda toplam varyansın
%67.06’sını bu faktörlerin açıkladığı tespit edilmiştir.
Çizelge 5. Risk stratejilerinin rotasyon matrisi.
1
Modern Tarım
Đşletme dışı yatırım yapmak
Tarım dışında çalışmak
Đşletme kayıtlarını düzenli olarak
tutmak
Sözleşmeli üretim yapmak
Kooperatife üye olmak
Çeşitlendirme
Đşletmede birden çok çeşide yer
vermek
Đşletmede birden çok ürüne yer
vermek
Farklı dönemlerde ürün satışı
yapmak
Tarım kuruluşlarıyla işbirliği
içinde olmak
Harcama
Borçları azaltmak
Harcamaları planlamak
Modern Đşletme
Pazar hakkında bilgi sahibi olmak
Hastalık ve zararlılara karşı
mücadele etmek
Tarım sigortası yaptırmak
Optimum kaynak kullanımı
Mevcut kaynakları optimum
kullanmak
Özdeğer
Açıklama varyansı
Bartlett's Testi
Kaiser-Meyer-Olkin
2
3
4
5
0.799
0.793
0.135
-0.201
0.118
-0.042
0.149
-0.015
-0.170
0.072
0.786
0.216
-0.035
-0.067
-0.055
0.619
0.615
0.415
0.390
0.162
0.151
0.012
-0.030
0.000
0.078
0.120
0.820
-0.068
0.129
-0.056
0.132
0.733
0.036
0.068
-0.023
0.032
0.589
-0.156
-0.277
-0.464
0.421
0.550
0.141
-0.197
0.174
0.002
0.178
0.145
-0.207
0.805
0.794
0.123
-0.133
0.074
-0.127
0.084
0.299
0.387
-0.670
-0.112
-0.049
0.418
0.233
0.669
0.131
0.531
0.031
0.081
0.575
-0.094
-0.039
-0.012
-0.070
0.044
0.934
10.61
10.74
9.55
9.51
p=0.00
6.90
8.16
27.54
21.21
12.47
17.45
X2=321.62
0.625
Faktör analizi elde edilen rotasyon matrisi Çizelge 5’te verilmiştir. 1. faktör
“Modern tarım”, 2. faktör “Çeşitlendirme”, 3. faktör “Harcama”, 4. faktör “Modern
işletme” ve 5. faktör “Optimum kaynak kullanımı” olarak adlandırılmıştır.
Yeni Zelanda'da risk yönetimi konusunda yapılan bir çalışmada risk stratejilerini
belirlemek amacıyla anket çalışması yapılmıştır. Analiz sonucunda elde edilen 7 faktörün
varyansın %73’ünü açıkladığı tespit etmişlerdir. Bu faktörleri; gelirin dağılımı, borç yönetimi,
kaynakların yönetimi, sermaye yönetimi, pazar riskinin azaltılması, işletme dışı çalışma ve hastalıkzararlı kontrolü olarak ifade etmişlerdir (Martin and McLeay 1998). Çukurova Bölgesinde
yapılan çalışmada, risk stratejilerini güvenlik ve finansman, işletme dışı gelir,
196
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
çeşitlendirme ve pazarlama olarak 4 başlık altında toplamıştır. Elde edilen bu 4 faktörün
toplam varyansın %71’ini açıkladığını tespit etmiştir (Vuruş Akçaöz 2001).
Kümeleme Analizi
Araştırma bölgesinde tarımsal üretimi etkileyen 34 risk kaynağı faktör analizi
yapılarak 10 faktöre indirgenmiştir. Risk faktörlerine göre; 1. kümede yer alan çiftçiler,
toplam kitlenin %25.00’ini, 2. kümede yer alanlar %39.71’ini ve 3. kümedekiler ise
%35.29’unu oluşturmaktadır (Çizelge 6). K-Ortalamalar kümelemesi yöntemine göre
tarımsal üretimde önem arz eden faktörler kümelere göre sırasıyla verilmiştir. 1. kümede
“Politikalar”, 2. kümede “Đşletme şartları” ve 3. kümede “Kar yağışı” en fazla önem
verilen faktörler olarak tespit edilmiştir (Çizelge 6).
Çizelge 6. Risk faktörlerine ilişkin kümeleme analizi.
Risk Faktörleri
Teknik ve doğal şartlar (Fac1_1)
Verim değişikliği (Fac2_1)
Politikalar (Fac3_1)
Kar yağışı (Fac4_1)
Geleneksel tarım (Fac5_1)
Đşletme imkanları (Fac6_1)
Borçluluk (Fac7_1)
Yağış (Fac8_1)
Đşletme şartları (Fac9_1)
Doğal olaylar (Fac10_1)
Gözlem sayısı
Toplam kitledeki oranı (%)
Kümeler
1
0.1051
0.5140
0.5700
-0.5141
-0.0354
-0.4540
-0.6692
-0.0037
-0.6154
-0.3315
17
25.00
2
0.2079
0.1040
-0.7337
-0.2409
0.2021
0.0614
0.2111
-0.1634
0.5133
-0.0153
27
39.71
3
-0.3083
-0.4811
0.4217
0.6352
-0.2023
0.2525
0.2365
0.1864
-0.1416
0.2520
24
35.29
Araştırma yöresinde tarımsal üretimi etkileyen risk kaynaklarına karşı alınan 15
strateji faktör analizi yapılarak 5 faktöre indirgenmiştir. Risk stratejilerine göre; 1.
kümede yer alan çiftçiler, toplam kitlenin %39.71’ini, 2. kümede yer alanlar %35.29’unu
ve 3. kümedekiler ise %25.00’ini oluşturmaktadır.
Çizelge 7’de risk stratejilerinde önem arz eden faktörler kümelerine göre sırasıyla
verilmiştir. 1. kümede “Harcama (Fak3_2)”, 2. kümede “Modern tarım (Fak1_2)”,ve 3.
kümede ise “Modern Optimum kaynak kullanımı (Fak5_2)” en fazla önem verilen
faktörler olarak tespit edilmiştir.
Çizelge 7. Risk stratejilerine ilişkin kümeleme analizi.
Risk Stratejileri
Modern tarım (Fak1_2)
Çeşitlendirme (Fak2_2)
Harcama (Fak3_2)
Modern işletme (Fak4_2)
Optimum kaynak kullanımı (Fak5_2)
Gözlem sayısı
Toplam kitledeki oranı (%)
Kümeler
1
-0.6516
0.2363
0.3836
-0.0855
-0.5291
27
39.71
2
0.9533
0.1778
0.3428
0.2537
0.3817
24
35.29
3
-0.3108
-0.6263
-1.0932
-0.2224
0.3014
17
25.00
5. SONUÇ VE ÖNERĐLER
Araştırma bölgesinde kuraklık tarımsal üretimi etkileyen en önemli risk olarak
belirlenmiştir. Kuraklık riskinin en kısa zamanda sigorta kapsamına alınması için
TARSĐM tarafından gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir. Çiftçiler tarafından
önemsenmeyen ancak işletmede maliyetlerin düşürülmesinde önemli payı olan işletme
kayıtlarının tutulmasının gerekliliği çiftçilere anlatılmalıdır. Gerekirse çiftçi kayıt
sistemine kayıtlı olan işletmelerde işletme kayıtlarının tutulması zorunlu hale
getirilmelidir. Tarımsal üretimi etkileyen riskler teknik ve doğal şartlar, verim değişikliği,
politikalar, geleneksel tarım, yağış, işletme imkanları, borçluluk, yağmur, doğal olaylar,
işletme şartları şeklinde sınıflandırılmıştır. Bu risk faktörlerinin etkilerini azaltmak için
197
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
çiftçiler modern işletmeler kurmaya, ürün desenini genişletmeye, harcamalarını
düzenlemeye ve işletme kaynaklarını optimum kullanmaya yönlendirilmelidir.
6.KAYNAKLAR
Birinci, A., Đkikat Tümer, E., 2006. The Attitudes Of Farmers Towards Agricultural
Insurance: The Case of Erzurum, Turkey, Die Bodenkultur Austrian Journal of
Agricultural Research, 56(2), 41-47.
Coble, K.H, Patrick, G.F., Knight, T.0., Baquet A. E., 1999. Crop Producer Risk Management
Survey: A Preliminary Summary of Selected Data, A Report From The Understanding
Farmer Risk Management Decision Making & Educational Needs Research Project,
Information Report 99-001, Department of Agricultural Economics, Mississipi State
University..http://vAvw.agecon,msstate.edu/riskedu/risksum.rpt.wpd.PC
Kalaycı, Ş., 2009. SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli Đstatistik Teknikleri, Asil Yayın
Dağıtım, ISBN 975-9091-14-3, Ankara.
Kurtuluş, K., 2004. Pazarlama Araştırmaları (Genişletilmiş 7. Basım) Literatür Yayınları:
114, s:397-418, Đstanbul.
Lasley, P., 1997. Perceived Risks and Decisions to Adopt Precision Farming
Methods(AnIntroduction).http://agecon.uwyo.edu/riskmgt/productionrisk / Perceivedrisk
8 dectoopt. pdf.
Ness, M., 2000. Multivariate Techniques in Marketing Research. Curso de
Especializacion Postuniversitaria en Marketing Agroalimentario, CHIEAM,
Spain.
Malhotra, N.K., 2004. Marketing Research (An Applied Orientation). Pearson Prentice
Hill. Fourth Edition. 713s.
Martin, S., McLeay, F., 1998. The Diversity of Farmers' Risk Management Strategies In A
Deregulated New Zealand Environment. Journal of Agricultural Economics, Vol. 49,
Number.2 P(218-233).
Miran, B., 2003. Temel Đstatistik. Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova, Đzmir.
Oğuz, C., ve Kan, A., 2006. Türkiye’de Tarım Sigortalarının mevcut Durumu ve AB’de
Uygulanmakta Olan Tarım Sigortaları Đle Karşılaştırılması. Türkiye VII. Tarım
Ekonomisi Kongresi, Cilt 1, Sy: 293–301, Antalya.
Patrick, G.F., and Musser, W. N., 1997. Source of and Responses to Risk. Factor
Analysis of Large-Scale Us Cornbelt Farmers Risk Management Strategies in
Agriculture, Satate of the Art and Future Perspectives, Edited by; R.B.M. Huirne,
J.B. Hardeker and A.A. Dijkhuizer, Wageningen Agricultural University.
Şahin, A., Miran B., 2007. Çiftçi Algılarına Göre Bitkisel Ürünlerin Risk Haritası:
Bayındır Đlçesi Örneği. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 44(3); 59-74
ISSN 1018-8851, Đzmir.
Vuruş Akçaöz, H., 2001.Tarımsal Üretimde Risk, Risk Analizi ve Risk Davranışları:
Çukurova Bölgesi Uygulamaları. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Adana.
198
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çiftçilerin Sel ve Kuraklık Sigortası Yaptırma Đsteğini Etkileyen
Faktörlerin Analizi: Tra-I Bölgesi Örneği1
Emine ĐKĐKAT TÜMER1
Avni BĐRĐNCĐ1
Bülent MĐRAN2
ÖZET
Bu çalışmada, Erzurum, Erzincan ve Bayburt illerinden oluşan TRA I bölgesindeki çiftçilerin sel
ve kuraklık sigortası yaptırma isteğini etkileyen faktörlerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu
amaçla Bivariate Probit Modeli kullanılmıştır. Sel sigortası yaptırma isteği ile aile nüfusu, bitkisel
ürün sigortası yaptırma isteği, afet sigortası yaptırma isteği ve işletme çeşidi arasında pozitif yönlü
bir ilişki tespit edilmiştir. Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile arazi varlığı, bitkisel ürün sigortası
yaptırma isteği, afet sigortası yaptırma isteği ve işletme çeşidi arasında pozitif yönlü bir ilişki
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sel, Kuraklık, Sigorta, Bivariate Probit, Türkiye, TRA-1.
Analysis Of Factors Affecting Farmers Attitudes Toward Insurance For Floods And
Drought: The Case Of Tra-1 Regions.
ABSTRACT
The aim of this study was to determine the factors which affect the attitudes of the farmers to make
floods and drought Insurance in the TRA-1 regions. We used Bivariate Probit Model for this
purpose. According to the results of the investigation, a positive correlation was found between the
attitude of floods insurance making and population, attitude of insurance plants production and
disaster making, and type of enterprise. Similarly, a positive correlation was found between the
attitude of drought insurance making and land, attitude of insurance plants production and disaster
making, and type of enterprise.
Key words: flood, drought, insurance, Bivariate probit, Turkey, TRA-1.
1. GĐRĐŞ
Türkiye 2009 yılı verilerine göre toplam istihdam içerisinde tarımın payı
%24.7’dir. 102 milyar $ olan ihracatın %11.0’i bir başka deyişle 11.2 milyar $ tarımdan
sağlanmaktadır. 141 milyar $ olan ithalatın %6.8’i bir başka ifadeyle 9.6 milyar $ tarım
ürünleri oluşturmaktadır (Anonim 2010a). Bu verilere göre tarım ülke ekonomisinde
stratejik öneme sahiptir.
Gelişmiş ülkeler, tarımın ne pahasına olursa olsun “korunacak sektör” olduğunu
vurgulayarak yılardır uyguladıkları korumacılık politikalarını “Tarımda risk yönetim
programları” ile uygulamaya koyarak, tarım sektörünü belirli riskler karşısında sürekli ve
çok yönlü desteklemişlerdir (Dinler 2004).
Ekonomide en önemli sektörlerden biri olan, doğal, sosyal ve ekonomik
risklerden en çok etkilenen tarım sektörü “üstü açık fabrika” olarak tanımlanmaktadır.
Tarımı etkileyen doğal risk ve belirsizliklerin olumsuz etkilerinin bertaraf için etkili
yöntemlerden birisi tarım sigortasıdır.
Türkiye’de tarım sigortaları uygulamaları 1957 yılında Şeker Sigortanın bitkisel
ürünleri dolu riskine karşı sigortalamasıyla başlamıştır. Tarımsal üretimin büyük risk
taşıması, sigorta şirketlerinin büyük riskleri sigortalamak istememesi, sigorta priminin
çiftçi geliri içinde payının yüksek olması gibi nedenlerle tarım sigortası 2005 yılına kadar
fazla gelişme gösterememiştir.
2005 yılında 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanununda, çiftçilerin uğrayacağı
zararların tazmin edilmesini temin etmek üzere, tarım sigortaları uygulamasına ilişkin
usul ve esasların belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu kanuna göre çiftçilerin ödemek zorunda
oldukları sigorta priminin %50’si devlet tarafından desteklenmektedir.
Bitkisel ürünler için dolu, fırtına, hortum, yangın, heyelan ve deprem risklerinin
neden olduğu miktar kaybı; sadece meyveler için isteğe bağlı bu risklere ilave olarak don
1
Bu çalışma TÜBĐTAK 109O394 nolu proje ile desteklenmiştir
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, ERZURUM
2
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, ĐZMĐR
1
199
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
riskinin neden olduğu miktar kaybı ile sebze, meyve ve kesme çiçekler için dolu riskinin
neden olduğu kalite kaybı sigorta kapsamına alınmıştır (Anonim 2009). Sel-su baskını
riski 2010 yılı itibariyle sigorta kapsamına alınırken kuraklık riski henüz sigorta
kapsamına alınmamıştır.
Sel, çok yoğun yağış veya kar erimesi sonucunda vadi, göl, nehir, çay, dere
yatakları ve kanalların büyük su kütlesi ile yüklenerek taşması ile meydana gelen ve
beklenmeyen ani su akıntılarına denir (Anonim 2010b). Kuraklık ise, bir bölgede nem
miktarının geçici dengesizliğinden kaynaklanan doğal bir iklim olayıdır (Anonim 2010c).
2090 Sayılı Kanun kapsamında 2008 yılında çiftçilere 30 milyon TL nakdi
yardım yapılmıştır. Bu miktar Merkezi Yönetim Bütçe Ödenek ve Harcamalarından
Tarım, Orman, Balıkçılık ve Avcılık hizmetlerine ayrılan payın %0.3’ü kadardır. Aynı
yılda 40 ilde meydana gelen kuraklıktan 499 688 çiftçi etkilenmiş 537 545 036 TL nakdi
yardım yapılmıştır. Bu yardımlar ile birlikte ertelenen çiftçi borçları devlete büyük ölçüde
bütçe yükü getirmiştir. Bu yükten devleti kurtarmanın yollarından birisi öncelikle
kuraklık riskinin daha sonra tüm risklerin transfer edilmesidir.
Dünyadaki iklim değişiminin etkisi ile tarımsal ürünlerin verim ve kalite kaybına
neden olan, henüz sigorta kapsamına alınmamış olan kuraklık riskinin sigorta kapsamına
alınması, çiftçi, sigortacı ve politika üreticiler için büyük önem taşımaktadır. Bu
çalışmada, TRA I bölgesindeki çiftçilerin üretimlerini olumsuz yönde etkileyen sel ve
kuraklık riskini sigorta yaptırma isteklerini etkileyen faktörlerin Bivariate Probit
yöntemiyle analiz edilerek ortaya konulması amaçlanmaktadır. Çalışmadan elde edilen
sonuçlar, TARSĐM ile birlikte çalışan sigorta şirketlerine ve yayımcılara yol gösterici
olacaktır.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Materyal
Bu çalışmanın ana materyalini, Erzurum, Erzincan ve Bayburt illerinden oluşan
TRA I bölgesindeki çiftçilerden elde edilen, 2009 üretim dönemine ait veriler
oluşturmaktadır. Veriler, çalışmanın amacına uygun olarak düzenlenmiş anket formu
kullanılarak, çiftçilerle karşılıklı görüşme yoluyla elde edilmiştir.
2.2. Yöntem
Erzurum, Erzincan ve Bayburt Đllerinin Tarım Đl Müdürlüklerinden gerekli olan
veriler toplanmıştır. Bu illerde bulunan işletme sayıları yapılacak toplam anket sayısının
belirlenmesinde, işletme başına düşen nüfus her bir ilde yapılacak olan anket sayısının
belirlenmesinde esas alınmıştır. Đlçelere ait işletme sayıları, ilçelerde yapılacak anket
sayısının belirlenmesinde ve köylere ait işletme sayıları ise köylerde yapılacak olan anket
sayısının belirlenmesinde dikkate alınmıştır.
Anket sayısı Oransal Örnekleme Yöntemi ile tespit edilmiştir. Sonlu bir
popülasyon için belli bir özelliği taşıyanların bilinen veya tahmin edilen oranına göre
örnek hacmi Formüldeki gibi hesaplanmıştır. Formüldeki p değeri populasyon içerisinde
belli bir özelliğe sahip parçaların sayısıdır. Bu değer daha önceki araştırmalardan elde
edilebileceği gibi sezgisel olarak da tahmin edilebilir. Maksimum örnek hacmine ulaşmak
için p= 0.5 alınmalıdır. 0.5’ten daha az veya daha yüksek p değerleri örnek hacmini
düşürmektedir. Bundan dolayı p’nin bilinmediği durumlarda, maksimum örnek hacmiyle
çalışmak olası hatayı azaltacağından p=0.5 alınmalıdır (Newbold 1995, Miran 2003).
n=
N * p * (1 − p )
( N − 1) * σ 2p + p * (1 − p )
Formülde:
n : Örnek büyüklüğü,
N : Popülasyondaki işletme sayısı,
σ2p : Oranın varyansı,
r : Ortalamadan sapma (%7.5)
200
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Zα/2: z cetvel değeri (1.645)
p : Đşletme sayısının popülasyondaki oranını göstermektedir.
σp =
n=
r
Zα / 2
=
0.075
= 0.0456
1.645
61832 * 0.5 * 0.5
= 122
61831 * (0.0456) 2 + 0.5 * 0.5
Burada %90 güven aralığında ve ortalamadan %7.5 sapma ile anket yapılacak
örnek işletme sayısı 122 olarak belirlenmiştir. Anket sayısı Erzurum için 52, Erzincan
için 36 ve Bayburt için 34 olarak bulunmuştur. Toplamda ise 15 ilçe ve 30 köyde 122
anket yapılmış ve analizlerde kullanılmıştır.
Đki değişkenli probit model, bir değişkenden daha fazla değişkenlerin olduğu çok
değişkenli probit modelin özel bir halidir (Greene, 2000). Burada iki değerli kararları
ifade etmek üzere bir sistem düzenlenmektedir.
Y1*i = X 1i β 1 + u1i
Eğer Y1*i > 0 ise Y1i* =1 aksi takdirde Y1i* =0 olur.
Y2*i = X 2i β 2 + u2i
Eğer Y2*i > 0 ise Y2i* =1 aksi takdirde Y2i* =0 olur.
Böylece Y1 ve Y2 için iki probit veya logit modeli kurulabilir. Đki probit
modelinde hata terimleri birbirinden bağımsızdır. Diğer bir deyişle Cov(u1i,u2i) =0 olur.
Bu durumda iki model ayrı ayrı tahmin edilmektedir. Ancak hata terimlerinin,
u1i = ni + ε 1i
u 2i = ni + ε 2i olması durumunda her bir modeldeki hata ε i ’nin bir parçasını
oluşturur. Diğer bir ifadeyle model tektir. Đkinci kısım (ni) ikisi için de aynıdır.
Bu çalışmada;
Y1 : Sel sigortası yaptırma isteği (Đsteyen:1, Đstemeyen:0)
Y2 : Kuraklık sigortası yaptırma isteği (Đsteyen:1, Đstemeyen:0) olarak
tanımlanmıştır.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
Araştırma bölgesinde sel ve kuraklık riski sigorta kapsamına alınması durumunda
çiftçilerin %70.49’unun sel sigortası, %76.23’ünün kuraklık sigortası yaptırmaya istekli
oldukları belirlenmiştir (Çizelge 1). Bayburt’ta çiftçilerin %22.95’i, Erzincan’da
%19.67’si, Erzurum’da %27.87’si sel sigortası yaptırmaya isteklidir. Bayburt ve
Erzincan’da çiftçilerin %20.49’u, Erzurum’da %35.25’i kuraklık sigortası yaptırmaya
isteklidir.
201
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 1 Sel ve kuraklık riskinin sigorta kapsamına alınması durumunda çiftçilerin sigorta yaptırma
istekleri (%).
Devlet sel sigortasını desteklerse
Hayır
Evet
Devlet kuraklık sigortasını desteklerse
Toplam
Hayır
Evet
Toplam
Bayburt
4.92
22.95
27.87
7.38
20.49
27.87
Erzincan
9.84
19.67
29.51
9.02
20.49
29.51
Erzurum
14.75
27.87
42.62
7.38
35.25
42.62
Toplam
29.51
70.49
100.00
23.77
76.23
100.00
Sel ve kuraklık riskinin sigorta kapsamına alınması durumunda çiftçilerin
%45.08’i 41-60 yaş arasında olup bunların %32.79’u sel sigortası yaptırmaya, %34.43’ü
ise kuraklık sigortası yaptırmaya isteklidir. Bölgede çiftçilerin %54.92’si ilkokul
mezunudur. Bu çiftçilerin %38.52’sinin sel sigortası yaptırmaya, %40.98’inin kuraklık
sigortası yaptırmaya istekli oldukları belirlenmiştir. Sel sigortası yaptırmaya istekli olan
çiftçilerin %45.90’ının, kuraklık sigortası yaptırmaya istekli olanların %51.64’ünün
bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısının 5-9 birey arasında değişmekte olduğu
belirlenmiştir. Tarım sigortası konusunda bilgisi olmayan çiftçilerin %45.08’inin sel
sigortası, %50.00’sinin kuraklık sigortası yaptırmaya istekli oldukları tespit edilmiştir
(Çizelge 2).
Çizelge 2 Çiftçilerin özellikleri (%).
Devlet sel sigortasını
desteklerse
Hayır
Evet
Toplam
Yaş
20-40
11.48
28.69
40.16
8.20
31.97
40.16
41-60
12.30
32.79
45.08
10.66
34.43
45.08
5.74
9.02
14.75
4.92
9.84
14.75
29.51
70.49
100.00
23.77
76.23
100.00
2.46
2.46
4.92
2.46
2.46
4.92
16.39
38.52
54.92
13.93
40.98
54.92
Ortaokul
4.92
17.21
22.13
4.92
17.21
22.13
Lise
5.74
8.20
13.93
2.46
11.48
13.93
Üniversite
0.00
4.10
4.10
0.00
4.10
4.10
Toplam
29.51
70.49
100.00
23.77
76.23
100.00
2-4 birey
6.56
20.49
27.05
7.38
19.67
27.05
5-9 birey
18.85
45.90
64.75
13.11
51.64
64.75
4.10
29.51
22.95
4.10
70.49
45.08
8.20
100.00
68.03
3.28
23.77
18.03
4.92
76.23
50.00
8.20
100.00
68.03
6.56
29.51
25.41
70.49
31.97
100.00
5.74
23.77
26.23
76.23
31.97
100.00
61+
Toplam
Okuma yazma
bilmeyen
Đlkokul
Eğitim
Nüfus
Devlet kuraklık sigortasını
desteklerse
Hayır
Evet
Toplam
10 +
Toplam
Tarım sigortası Hayır
konusunda
Evet
bilgi
Toplam
Karma üretim yapan çiftçilerin %57.38’inin sel, %61.48’inin kuraklık sigortası
yaptırmaya istekli oldukları belirlenmiştir. Tarımdan 1000 TL ve daha az gelir elde eden
çiftçilerin %33.61’inin sel, %35.25’nin kuraklık sigortası yaptırmaya istekli oldukları
tespit edilmiştir. Tarıma 1000 TL ve daha az bütçe ayıranların %43.44’ü sel sigortası,
%44.26’ının kuralık sigortası yaptırmaya istekli oldukları belirlenmiştir. Sel sigortası
yaptırmaya istekli olanların %17.21’inin, kuraklık sigortası yaptırmaya istekli olanların
%18.85’inin 50-99 da arazisinin bulunduğu belirlenmiştir (Çizelge 3).
202
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3 Đşletmelerin özellikleri (%).
Devlet sel sigortasını
desteklerse
Hayır
Evet
Toplam
Đşletme çeşidi
Bitkisel üretim
8.20
10.66
18.85
6.56
12.30
18.85
Hayvansal üretim
3.28
2.46
5.74
3.28
2.46
5.74
Karma
18.03
57.38
75.41
13.93
61.48
75.41
Toplam
29.51
70.49
100.00
23.77
76.23
100.00
18.03
33.61
51.64
16.39
35.25
51.64
7.38
20.49
27.87
4.92
22.95
27.87
4.10
16.39
20.49
2.46
18.03
20.49
29.51
70.49
100.00
23.77
76.23
100.00
19.67
43.44
63.11
18.85
44.26
63.11
1001-20000
6.56
17.21
23.77
3.28
20.49
23.77
20001+
3.28
9.84
13.11
1.64
11.48
13.12
Toplam
29.51
70.49
100.00
23.77
76.23
100.00
yok
3.28
2.46
5.74
3.28
2.46
5.74
1-4
0.82
3.28
4.10
2.46
1.64
4.10
5-9
4.10
2.46
6.56
4.92
1.64
6.56
10-19
2.46
12.30
14.75
2.46
12.30
14.75
20-49
3.28
14.75
18.03
2.46
15.57
18.03
50-99
7.38
17.21
24.59
5.74
18.85
24.59
100-199
4.92
9.84
14.75
1.64
13.11
14.75
200-499
1.64
4.92
6.56
0.82
5.74
6.56
500+
1.64
3.28
4.92
0.00
4.92
4.92
29.51
70.49
100.00
23.77
76.23
100.00
0-1000
Tarımdan
1001-19000
elde
edilen
19001 +
gelir
Toplam
0-1000
Tarıma
ayrılan bütçe
Arazi varlığı
Devlet kuraklık sigortasını
desteklerse
Hayır
Evet
Toplam
Toplam
TRA I bölgesindeki çiftçilerin sel ve kuraklık sigortası yaptırma isteğini etkileyen
faktörler Bivariate Probit yöntemi ile analiz edilmiştir. Modelde 1. bağımlı değişken sel
sigortası yaptırma isteği, 2. bağımlı değişken ise kuraklık sigortası yaptırma isteği olarak
belirlenmiştir. Model istatistiki açıdan anlamlı bulunmuştur (Çizelge 4). Modelde rho
değerine göre, iki bağımlı değişken (sel sigortası yaptırma isteği ve kuraklık sigortası
yaptırma isteği) arasında ilişki bulunmaktadır. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir
(P≤0.01). Buna göre sel sigortası yaptırmak isteyenler, büyük ihtimalle kuraklık sigortası
da yaptırmayı istemektedirler. Rho’nun anlamlı olması, bivariate probit kullanmanın
doğru olduğunu onaylamaktadır.
Devlet sel sigortası priminin %50’sini öderse çiftçilerin sel sigortası yaptırmasını
etkileyen faktörler Çizelge ’de verilmiştir. Sel sigortası yaptırma isteği ile bitkisel ürün
sigortası yaptırma isteği arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Bir başka ifadeyle bitkisel
ürün sigortasını yaptırmak isteyenler, sel sigortasının devlet tarafından desteklenmesi
(sigorta priminin %50’sinin devlet tarafından ödenmesi) durumunda bu sigortayı
yaptırmak istemektedirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.01).
Sel sigortası yaptırma isteği ile nüfus arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır.
Çiftçinin bakmakla yükümlü olduğu birey sayısı arttıkça, ailesinin ihtiyaçlarını
karşılamak amacıyla doğal afetler karşısında gelirini korumak istemektedir. Dolayısıyla
sel sigortası yaptırmaya isteklidir. Bu durum istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.10).
Sel sigortası yaptırma isteği ile afet sigortası yaptırma isteği arasında pozitif
203
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
yönlü bir ilişki vardır. Araştırma bölgesinde çiftçilerin dolu, don, kuraklık ve yangın gibi
afetlerle karşılaşmaktadırlar. Bu afetlere karşı sigorta yapmak isteyenler sel sigortasına da
yaptırmak istemektedirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.05).
Sahip olunan arazi varlığı istatistiki açıdan önemsizdir. Buna göre, sel sigortası
yaptırma isteğinin her büyüklükteki arazi varlığı için de söz konusu olduğunu söylemek
mümkündür.
Sel sigortası yaptırma isteği ile işletme çeşidi2 (Karma üretim yapan işletmeler:1,
diğerleri:0) arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Devlet sel sigortası primlerinin
%50’sini öderse karma üretim yapan işletmeler (hem bitkisel hem de hayvansal üretim
yapan) diğerlerine göre sel sigortası yaptırmaya daha isteklidirler. Bu ilişki istatistiki
açıdan önemlidir (P≤0.05).
Devlet kuraklık sigortası priminin %50’sini öderse çiftçilerin kuraklık sigortası
yaptırmasını etkileyen faktörler Çizelge ’de verilmiştir. Kuraklık sigortası yaptırma isteği
ile bitkisel ürün sigortası yaptırma isteği arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Bir başka
ifadeyle bitkisel ürün sigortasını yaptırmak isteyenler, kuraklık sigortası devlet tarafından
desteklenirse (sigorta priminin %50’sinin devlet tarafından ödenirse) bu sigortayı
yaptırmak istemektedirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.05).
Çizelge 4 Bivariate Probit analizi sonuçları.
Bitkisel ürün sigortası yaptırma isteği
Nüfus
Afet sigortası yaptırma isteği
Arazi varlığı
Đşletme çeşidi1 (Hayvansal üretim:1, Diğer:0)
Đşletme çeşidi2 (Karma:1, Diğer:0)
Sabit
Log likelihood
Wald chi2(12)
athrho
rho
Likelihood-ratio test of rho=0: chi2(1)
Sel sigortası
Katsayı
(Std.Hata)
0.8703
(0.3181)
0.5367
(0.2822)
0.7910
(0.3253)
-0.0005
(0.0008)
0.4070
(0.7435)
0.8133
(0.3575)
-1.2897
(0.4417)
-89.9273
42.39
1.1138
(0.3067)
0.8054
(0.1077)
18.499
*
***
**
**
*
Kuraklık sigortası
Katsayı
(Std.Hata)
0.7651 **
(0.3382)
0.2738
(0.2945)
0.7247 **
(0.3444)
0.0071 **
(0.0030)
0.3918
(0.6866)
0.5885 ***
(0.3502)
-1.1194 **
(0.4396)
*
*
*
Standart hata değerleri parantez içersinde gösterilmiştir.
*,**,*** sırasıyla 0.01, 0.05 ve 0.10 istatistiki anlamlılığı göstermektedir.
Çiftçi ailesinin nüfusu istatistiki açıdan önemsizdir. Buna göre, kuraklık sigortası
yaptırma isteğinin çiftçinin bakmakla yükümlü olduğu birey sayısına bağlı olmadığını
söylemek mümkündür.
Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile afet sigortası yaptırma isteği arasında pozitif
yönlü bir ilişki vardır. Araştırma bölgesinde çiftçilerin dolu, don, sel ve yangın gibi
afetlerle karşılaşmaktadırlar. Bu afetlere karşı sigorta yapmak isteyenler kuraklık
sigortasına da yaptırmak istemektedirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.01).
Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile arazi varlığı arasında pozitif yönlü bir ilişki
vardır. Çiftçinin sahip olduğu arazi varlığı arttıkça doğal afetler karşısında ürününü
korumak istemektedir. Dolayısıyla kuraklık sigortası yaptırmaya isteklidir. Bu durum
204
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.05).
Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile işletme çeşidi2 arasında pozitif yönlü bir
ilişki vardır. Devlet kuraklık sigortası primlerinin %50’sini öderse hem bitkisel hem de
hayvansal üretim yapan işletmeler (Karma) diğerlerine göre kuraklık sigortası yaptırmaya
daha isteklidirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.10).
4.SONUÇ VE ÖNERĐLER
Bitkisel ürünler için dolu, fırtına, hortum, yangın, heyelan ve deprem risklerinin
neden olduğu miktar kaybı ile sebze, meyve ve kesme çiçekler için dolu riskinin neden
olduğu kalite kaybı 2005 yılında 5363 Sayılı Kanun ile sigorta kapsamına alınmıştır.
Đklim değişikliklerinin etkisiyle son yıllarda sıklıkla görülen sel-su baskını riski 2010 yılı
itibariyle sigorta kapsamına alınırken kuraklık riski henüz sigorta kapsamına
alınmamıştır.
Bu çalışmada, 2009 üretim döneminde TRA I bölgesindeki çiftçilerin sel ve
kuraklık sigortası yaptırma isteğini etkileyen faktörlerin ortaya konulması amacıyla
Bivariate Probit Modeli kullanılmıştır. Analiz sonucunda, sel sigortası yaptırmak
isteyenlerin, büyük ihtimalle kuraklık sigortası da yaptırmayı istedikleri tespit edilmiştir.
Bitkisel ürün ve afet sigortası yaptırmak isteyenler sel ve kuraklık sigortası
yaptırmayı istemektedirler. Ayrıca karma üretim yapan işletmeler diğerlerine göre daha
fazla sel ve kuraklık sigortası yaptırmayı arzulamaktadırlar. Bitkisel ürün ve afet sigortası
yaptırmak istemeyenler ile sadece bitkisel ve sadece hayvansal üretim yapan çiftçilerin
tarım sigortasına bakış açılarını değiştirmek tarım sigortasının yaygınlaştırılması
açısından büyük önem taşımaktadır. Tarım sigortasının yaygınlaştırılması için
üniversiteler, sigorta şirketleri ve TARSĐM işbirliği içerisinde çiftçilerin tarım sigortası
konusunda bilgilerini artırmak için seminerler, eğitim çalışmaları, televizyon ve radyo
programları düzenlemelidirler. Ayrıca broşür ve sirküler mektup dağıtarak çiftçilerin bu
konuya ilgisi çekilmelidir.
5. KAYNAKLAR
Anonim 2009. Tarım Sigortaları Havuzu 2009 yılı Faaliyet Raporu.
(Erişim:10.07.2010)
Anonim 2010a. Türkiye Đstatistik Kurumu Kayıtları. (Erişim:10.07.2010)
Anonim 2010b. Sel, http://tr.wikipedia.org/wiki/Sel (Erişim: 09.07.2010)
Anonim 2010c. Kuraklık, http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuraklık (Erişim:
09.07.2010)
Dinler, T. 2004. Tarımda Risk Yönetimi ve Türkiye’de Tarım Sigortaları Uygulamaları,
Ankara.
Greene, W. H., 2008. Econometric Analysis. Sixth Edition. Pearson Prentice Hall Upper
Saddle River, New Jersey, 07458.
Miran, B., 2003. Temel Đstatistik. Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova, Đzmir.
Newbold, P., (1995). Statistics for Business & Economics, Fourth Edition, , PrenticeHall.
205
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
1980 Sonrası Ekonomik Krizlerin Türkiye Tarım Sektörü
Üzerindeki Etkileri
Erkan AKTAŞ1 Đsmail TUNCER2
Murat AYDIN3
ÖZET
Bu çalışma 1980 sonrası Türkiye’de yaşanan ekonomik krizlerin Türkiye tarımındaki makro
ekonomik etkilerini incelemektedir. Çalışmada kullanılan veriler 1980-2009 yıllarını
kapsamaktadır. Bu çalışmada kullanılan makro ekonomik değişkenler, kriz yılları kukla değişken
olmak üzere, Türkiye’nin tarımsal gayri safi yurt içi hasılası, tarımsal ihracat ve ithalat miktar
indeksleri, tarımsal nispi fiyatlar ve reel döviz kurudur. Türkiye ekonomisinde yaşanan krizlerin
tarımsal makro ekonomik etkilerini tahmin etmede VAR modeli kullanılmıştır.
Yapılan analiz sonucunda Türkiye’deki krizlerle tarımsal ihracat ve ithalat miktar indeksleri,
tarımsal nispi fiyatlar ve reel döviz kuru arasında anlamlı bir ilişki tahmin edilmiştir. Ancak kriz
yılları ile tarımsal gayri safi yurt içi-hâsıla arasında önemli bağlantının olmadığı görülmüştür.
1980 sonrası kriz yılları ile reel dövüz kuru ve ihracat arasında pozitif bir ilişki tahmin edilirken,
tarımsal ithalat ve nispi fiyatlar arasında ters yönlü bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ekonomik Kriz, VAR, Tarımsal Makro Değişkenler, Türkiye
The Impacts Of Economıc Crısıs On Agrıcultural Macro-Varıables In Turkey For
The Perıod Of 1980-2008.
ABSTRACT
This study explores the impact of the economic crisis on the agricultural sector of Turkey. The
data used covers the period of 1980-2008. This study employs some agricultural macro variables
namely, gross value added of the agricultural sector, quantity index of agricultural export and
import values, relative prices of agricultural goods and the reel exchange rate. The framework of
the analysis is a five variables VAR model. Via this VAR model the study try to assess the impact
of the economic crisis that occurred after the 1980’s on the agricultural sector of Turkey.
Applying the VAR model a robust relationship is found between agricultural GDP, import, export,
relative prices and exchange rates. The assessment of the effect of the economic crisis is being
captured by adding a dummy variable to the model. The results show that there is no robust
relationship between agricultural GDP and the indicator of the years of the (dummy) crisis.
Moreover, there seems to be a positive relationship between the dummy and agricultural export
and exchange rate while a negative one between import and relative prices.
Keywords: Economic Crisis, VAR, Agricultural Macro-Variables, Turkey
1. GĐRĐŞ
Etimolojik kökeni, Yunanca, “krisis” kelimesine dayalı olan kriz kelimesi,
istikrarlı bir durumdan istikrarsız bir duruma düşmeyi (Özgüven, 2001) yani bir süreçte
ani dönüşüm noktasını; ekonomi ve politika alanlarında ise istikrarsız tehlikeli bir durumu
ifade etmektedir (Önder, 2001). Bu nedenle de, önceden bilinemeyen ya da
öngörülemeyen bazı gelişmelerin; makro düzeyde devlet, mikro düzeyde ise firmaları
etkileyecek sonuçlar ortaya çıkarması olarak da tanımlamaktadır (Şen ve Aktan, 2001).
Ekonomik oarak kriz sözcüğüne yüklenecek anlam ise bakış açısına göre
değişebilmekte; kapitalist ve sosyalist çevrelerce farklı algılanmaktadır. Kapitalist
sistemde ekonomik krizin nedeni, kötü yönetim ve sair ekonomi dışı nedenler olarak
algılanırken, sosyalist çevrelerde kapitalist sisteme içkin ve özgün bir dönüşüm olarak
ifade edilmektedir(Önder, 2001).
John Stuart Mill’in ifadesiyle; “…krizler, sermayenin büyümesi ve sanayinin
yaygınlaşmasıyla azalmamış ya da şiddeti eksilmemiştir. Daha çok arttığı bile
söylenebilir: Sonuç olarak bunun çoğunlukla rekabetin artmasından kaynaklandığı
söylenir; ama ben bunun nedenini kapitalistlerin güvenli ticari kazanç getiren sıradan
1
Mersin Üniversitesi ĐĐBF Đktisat Bölümü Öğretim Üyesi
Mersin Üniversitesi ĐĐBF Đktisat Bölümü Öğretim Üyesi
3
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga ĐĐBF Maliye Bölümü Öğretim Üyesi
2
206
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
işlerle elde ettikleri düşük kar ve faizlerden duydukları hoşnutsuzluk olduğunu söylemeyi
tercih ediyorum” (Kindleberger , 2004) demiştir.
Krizin algılanışındaki bu farklılıklar, kriz konusunda herkesin üzerinde anlaştığı
net bir tanım yapılamamasına da neden olmaktadır. Bu durum belki de ekonomik olarak
krizlerin özelliklerinin her geçen gün değişmesinden ve artmasından kaynaklanmaktadır.
Çünkü krizler önceden bilinemeyen ve öngörülemeyen bir anda ortaya çıkmakta,
beraberinde tehdit ve fırsatları getirmekte, kısa ve uzun süreli olabilmekte ayrıca yayılma
etkisi taşımaktadırlar.
Ekonomik krizlerin sahip olduğu özellikler artık meydana geldikleri toplumu
etkilemesinin dışında bazen bir bölgeyi bazen de dünyayı etkilemesine neden olmaktadır.
Duruma göre etki alanları ise, kısa süreli olmanın ötesine geçerek orta ve uzun vadeye
dönüşmektedir. Örneğin; Ağustos 2007’de ABD Mortgage piyasalarındaki gelişmelerle
başlayan, 2008 yılı Eylül ayında ABD’de Lehman Brothers’ın iflası ve özel şirketlerden
gelen zarar haberleri dünya’da önce finans piyasalarını, sonrasında da reel ekonomileri
etkisi altına almıştır (MALĐYE BAKANLIĞI, 2010) . Krizin etkileri ise 2010 yılı
itibariyle halen devam etmektedir.
Krizler sadece ekonomik alanda değil, yaşam alanımızın her yerinde sosyal,
kültürel, politik vb. alanlarda karşımıza çıkmaktadır. Krizlerin ekonomik etkileri (Olgun,
2001): gelir etkisi, gelir dağılımı etkisi, servet etkisi, servetlerin yeniden dağılımı ve gelir
transferi şeklinde sıralamak mümkündür.
Krizlerin bu etkileri ise sektörlere göre de farklılaşabilmekte, bazı sektörler krizin
türüne ve etkisine göre krizden daha fazla etkilenirken, bazı sektörler ise daha az
etkilenebilmektedirler. Tarım sektörü bu anlamda diğer sektörlere göre daha şanslı gibi
gözükmektedir. Çünkü tarımsal ürünler zorunlu ihtiyaç maddeleri olup, aile işgücüne
dayalı olarak üretilmekte ayrıca diğer sektörlere daha az bağımlı küçük aile işletmeciliği
niteliği taşımaktadırlar. Tabiki tarım sektörünün bu özellikleri tarımı diğer sektörlere göre
daha avantajlı konuma sokmaktadır (Şengül 2010). OECD raporunda da küresel mali
krizin ve ekonominin bütün sektörlerinde yaşanan gerilemenin önemli etkisine rağmen
son dönemlerde gelirin yüksek olması ve gıda talebinin buna oranla esnek olmaması
sonucunda tarımın durumunun nisbeten daha iyi olmasının beklendiği vurgusu yapılmıştır
(FAO, 2009). Ancak bu tarım sektörünün krizlerden veya içinde bulunduğumuz 20082010 krizinden etkilenmediği anlamına gelmemektedir. Çünkü tarım sektöründe (Şengül
2010);
• Tarımsal ürünlerde, dış pazarlara yönelik yaşanacak talep daralması,
• Tarım ürünleri hammadde olarak kullanan sektörlerin krizi bahane ederek fırsata
dönüştürmeleri,
• Tarım sektörünün, diğer sektörlerden aldıklar; gübre, ilaç, akaryakıt, alet makine
gibi girdi fiyatlarındaki artış,
• Özel sektörün verdiği kredilerin maliyetlerindeki değişim ile bu kredilerin geri
ödenemesinde yaşanacak sıkıntılar,
Aktaş ve arkadaşları 2008 küresel mali krizlerle vergi ve destekleme politikaları
arasındaki ilşkileri incelemişlerdir. Yüksek vergi politikasının devam etmesi durumunda,
yaşanan krizden önemli düzeyde etkilenen sektörlerden birinin de tarım sektörünün
olacagı ve bunun sonucunda, Türkiye’deki tarımsal ithalatın daha fazla artacagı
öngörülmüştür.
Dünya genelinde yakın tarihte yaşanan gıda krizinin ardından gelen küresel
ekonomik kriz, ekonomilerde durgunluk, talep yetersizliği, girdi maliyetlerindeki artış,
işsizlik gibi sorunları ortaya çıkarmıştır. Tüm bu koşullar altında özellikle son 25 yıldan
beri tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan sürekli kriz ve bu duruma eklemlenen
küresel ekonomik krizin tarım sektörünü etkilemesi kaçınılmaz gözükmektedir. Çünkü
tarım sektöründe halen yapısal problemler devam etmektedir (Sakarya, 2009). Oysa 2001
207
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
krizinden sonra Yapısal Değişim Programları çerçevesinde uluslararası kurumlar
tarafından geliştirilmiş ve hükümetler tarafından da kabul edilip uygulanmış Tarım
Reformu Uygulama Projesi (TRUP) bütçeden yapılan desteklerde ciddi düzenlemeleri de
beraberinde getirmiştir. TRUP tarım sektörünün makro sorunlarını ortadan kaldırmak
üzere planlanmış, ancak bunu yaparken diğer mikro yapıların dünüştürülebilmesini
başaramamıştır (Çakmak ve ark, 2009).
Çünkü tarım sektörü Türkiye’de uzun süredir ekonominin temel unsuru iken, son
yıllarda önceliğin sanayi sektörüne kayması sonucu göreli önemini kısmen yitirmiştir.
Bununla birlikte, ulusal gelirimizin %15’i ve istihdamın %45’i tarım sektöründen
oluşmaktadır. Tarım sektörünün önemi ekonomik olduğu kadar sosyal sektör olmasından
da kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tarım sektörü temel ihtiyaç maddelerinin üretildiği bir
sektör olmasının yanı sıra, diğer sektörlere hammadde temini, tüketim harcamaları ve
ihracattaki payı sektörün sosyo-ekonomik önemini daha fazla arttırmaktadır (DPT, 2000).
Tarım sektörünün sosyo-ekonomik boyutu bu sektöre yönelik devlet
müdahalesini zorunlu kılmaktadır. Özellikle yaşanan kriz ortamları bu sektörde gerek
üretici, gerekse tüketici boyutunun dikkate alınmasını gerektirmektedir. Çünkü üreticilere
adil bir yaşam düzeyinin sağlanması, tüketicilere ise daha ucuz ürün tüketmelerinin
yolunun açılması bu sektöre yönelik yapılacak düzenlemeleri kaçınılmaz kılmaktadır.
Ancak Türkiye’de de değişik hükümetler, çeşitli programlar, farklı destekler,
projeler, iyi niyetli reformlar, değişik söylemler, tarım sektöründe düşük büyüme hızını
değiştirememiştir. Türkiye’de 1968-2006 yılları arasındaki yıllık ortalama tarımsal üretim
artışı ancak %1,3 olmuştur (TÜSĐAD, 2008).
Araştırmanın amacı, 1980 yılından itibaren yaşanan ekonomik krizler ile
uygulanan tarım politikaları arasındaki ilişkinin analizidir. Bu çerçevede 1980 sonrasında
ortaya çıkan ekonomik krizlerler karşısında yeni tarım politikalarının oluşumuna katkı
sağlayabilmektedir.
Özellikle bu çalışma yaşanacak küresel mali krizlerin sektörel etkilerinin
bilinmesi bağlamında önem arz etmektedir. Bu çalışma kriz süreçlerinde oluşacak
sorunlara karşı, tarım politikası oluşturmayı hedeflemektir.
2. MATERYAL VE METOT
Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler ve bu krizlerin sıklığı beraberinde her
açıdan bu krizlerin etkilerinin incelenmesi ve irdelenmesini bir zorunluluk haline
getirmiştir. Bu nedenle bu çalışmada öncellikle ekonomik krizlerin Türkiye tarım
sektörüne etkileri tespit edilmeye çalışılmıştır. Ardından VAR model çerçevesinde
ekonometrik çalışma ile de bu ilişki ortaya konulmuş ve gelecekte yaşanma olasılığı olan
ekonomik krizlere karşı tarım politikaları yoluyla neler yapılabileceği sorusuna cevap
aranmıştır.
Sims (1980) tarafından geliştirilen ve Granger nedensellik testi modelini temel
alan VAR modeli, seçilen değişkenlerin birbiriyle olan ilişkisini analiz etmeyi sağlar.
VAR modelinde her değişken hem kendi hem de diğer değişkenlerin geçmiş değerlerinin
bir fonksiyonu olarak yazılır. VAR analizindeki önemli karar aşamalarının başında,
modele girecek değişkenlerin gecikme uzunluğunun belirlenmesinin geldiği söylenebilir.
Seçilecek gecikme uzunluğunun, değişkenler arasındaki dinamik ilişkileri yakalayacak
uzunlukta olması gerekir. Genelde kısa gecikme uzunluklarıyla yapılan kestirimlerin
başarısının uzun gecikme uzunluklarıyla yapılanlara göre çok daha fazla olduğu
görülmüştür.
VAR modeli seçilen bütün ekonomik büyüklükleri bir bütün olarak ele
almaktadır. Başka bir deyişle, söz konusu model yardımıyla yapılan ekonometrik
çalışmalardaki değişkenler ya da büyüklükler eş anlı olarak incelenmektedir. Pagan
(1987) VAR modelini dört aşamada özetlemektedir. Buna göre, öncelikle veriler VAR
modeline uygun bir forma dönüştürülür yani durağanlaştırılır. Bunun nedeni, zaman
serisi analizleri için geliştirilmiş olan olasılık teorilerinin sadece durağan zaman serileri
208
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
için geçerli olmasıdır. Çünkü durağan olmayan zaman serileri için t, F, χ 2 testlerine
dayalı geleneksel hipotez testi prosedürleri kuşkulu hale gelmektedir (Gujarati, 1995).
Bu çalışmada, yaşanan mali krizlerin tarımsal ihracat ve ithalat miktar
indekslerine, reel tarımsal gayri safi üretim değerine, tarım ürünleri nispi fiyatları ve
döviz kuruna etkileri VAR analizi ile araştırılmıştır. VAR analizi ile değişkenler
arasındaki etkileşim ve nedenselliğin yönü ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. VAR
analizine geçmeden önce serilerin durağan olup olmadıkları Dickey-Fuller Birim Kök
Testi aracılığıyla araştırılmış ve ardından birinci farkları alınarak durağan olmayan
seriler, durağan hale getirtilmiştir.
Modelde kullanılan değişkenlerin seçiminde, literatürde yer alan teorik ve
ampirik çalışmalardan hareket edilmiştir. Seçilen değişkenlerden, Türkiye’nin tarımsal
ihracat ve ithalat miktar indeksleri FAO’dan alınmıştır. Reel tarımsal gayri safi üretim
değeri, tarım ürünleri nispi fiyatları ve döviz kuru değişkenleri ise TÜĐK’ten alınmıştır.
Veri seti 1980-2009 dönemini kapsamaktadır.
3. VAR MODEL SONUÇLARI
Birçok makro ekonomik zaman serisi birim kök içermektedir. Bu yüzden VAR
analizi yapabilmek için verilerin durağan olması gerekmektedir. Bir zaman serisinin
durağanlığının incelenmesinde birim kök testleri kullanılabilir. Çünkü durağan olmayan
değişkenlerin varlığı birçok standart hipotez testini geçersiz kılar. Bu çalışmada yer alan
serilerin durağanlığını test etmek için Augmented Dickey-Fuller birim kök testi(ADF)
kullanılmıştır. Test sonuçları Tablo 1’de özetlenmiştir Buna göre, tüm serilerimizin
bazıları düzey olarak durağan iken bazılarının ancak birinci derece farkları durağandır
Değişkenlerden tarımsal gayri safi yurt içi hasıla (LNTGDP), tarımsal ihracat (EX),
tarımsal ithalat (IMP) düzey olarak durağan iken reel kur (LNKUR) ve tarımsal nispi
fiyatların (LNPN) ancak birinci derece farklarının durağan olduğu istatistikî olarak ortaya
konulmuştur.
Tablo 1: Durağanlık Đçin Test Sonuçları
Değişkenler
ADF (Düzey Olarak)
LNTGDP
EX
IMP
LNKUR
LNPN
ADF (Birinci
Fark Değerleri)
-7,25
-4,14
-4,40
-2,53
-2.39
Derece
P (Probability) Değerleri
0,000
0,015
0,008
0,000
0,000
-6,83
-6.36
Tablo 2’de VAR modelinde kullanılacak uygun geçikme uzunluğu bilgi
kriterlerine dayanarak bir olarak tahmin edilmiştir. Tablo 2, LR, FPE, AIC, SC ve H-Q
bilgi kriterlerinin en düşük değerine denk gelen uygun gecikme uzunluğunun 1 (bir)
olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden oluşturulacak VAR modelinde geçikme
uzunluğu bir ve iki olarak alınmıştır.
Tablo 2: Tarımda Makro Ekonomik Değişkenlerin Oluşturduğu VAR Modeli Gecikme Uzunluğu Seçim
Kriterleri
Đçsel Değişkenler: TGDP EX IMP D(LNKUR) (PN)
Dışsal Değişkenler: C DUM
Lag
LogL
LR
FPE
AIC
SC
HQ
0
-103.8449
NA
0.003167
8.432957
8.912896
8.575668
1
-50.51893
79.00147*
0.000412*
6.334735*
8.014524*
6.834225*
2
-30.11507
22.67095
0.000761
6.675191
9.554828
7.531458
* indicates lag order selected by the criterion
LR: sequential modified LR test statistic (each test at 5% level)
FPE: Final prediction error
AIC: Akaike information criterion
SC: Schwarz information criterion
HQ: Hannan-Quinn information criterion
209
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Standart VAR tipi modellerde tüm değişkenler içsel olarak ele alınır ve model
tahmini yapılır. VAR modeline krizin etkilerini görebilmek için dışsal bir kukla değişken
eklenmiştir. Tablo 3’te VAR modelinin tahmin sonuçları verilmiştir. Kriz kukla değikeni
ile tarımsal gayri safi yurt içi hasıla hariç diğer tarımsal makro ekonomik değişkenler
arasında anlamlı ilişkiler olduğu yönünde bulgular elde edilmiştir.
Tablo 3. VAR Model Tahmini
TGDP(-1)
TGDP(-2)
EX(-1)
EX(-2)
IMP(-1)
IMP(-2)
D(LNKUR(-1))
D(LNKUR(-2))
D(PN(-1))
D(PN(-2))
C
DUM
R-squared
TGDP
EX
IMP
D(LNKUR) D(PN)
0.053766
-66.08993
208.9658
-0.063158
(0.21959)
(116.453)
(143.133)
(0.12165)
(0.39043)
[ 0.24484] [-0.56752] [ 1.45994] [-0.51919]
[-0.00307]
-0.001198
0.400974
-116.7754
77.70830
0.030968
0.200673
(0.24229)
(128.488)
(157.925)
(0.13422)
(0.43078)
[ 1.65495] [-0.90884] [ 0.49206] [ 0.23073]
[ 0.46584]
3.51E-05
0.230244
0.226213
-0.000127
0.001319
(0.00053)
(0.27974)
(0.34383)
(0.00029)
(0.00094)
[ 0.06651] [ 0.82307] [ 0.65792] [-0.43321]
[ 1.40650]
0.000137
0.027062
0.186091
-1.63E-05
-0.000338
(0.00049)
(0.26231)
(0.32241)
(0.00027)
(0.00088)
[ 0.27742] [ 0.10317] [ 0.57719] [-0.05949]
[-0.38468]
0.000204
-0.046683
0.749646
-0.000201
0.001812
(0.00061)
(0.32217)
(0.39599)
(0.00034)
(0.00108)
[ 0.33646] [-0.14490] [ 1.89311] [-0.59738]
[ 1.67762]
0.000870
0.128482
-0.230291
-1.64E-05
-0.001780
(0.00058)
(0.30973)
(0.38070)
(0.00032)
(0.00104)
[ 1.48890] [ 0.41481] [-0.60492] [-0.05069]
[-1.71418]
-0.401129
-236.1945
480.8968
0.233405
2.296120
(0.62793)
(332.997)
(409.289)
(0.34785)
(1.11643)
[-0.63881] [-0.70930] [ 1.17496] [ 0.67099]
[ 2.05666]
0.112563
-406.6380
-276.2065
0.198985
-1.118671
(0.62388)
(330.849)
(406.649)
(0.34561)
(1.10923)
[ 0.18042] [-1.22907] [-0.67923] [ 0.57576]
[-1.00851]
0.027073
5.877213
23.25180
0.081162
-0.010436
(0.15476)
(82.0699)
(100.873)
(0.08573)
(0.27515)
[ 0.17494] [ 0.07161] [ 0.23051] [ 0.94671]
[-0.03793]
0.068737
16.20974
-40.98980
0.060589
-0.137354
(0.14566)
(77.2438)
(94.9408)
(0.08069)
(0.25897)
[ 0.47191] [ 0.20985] [-0.43174] [ 0.75090]
[-0.53038]
8.916961
3106.970
-4720.700
0.576584
-3.426232
(5.09351)
(2701.14)
(3319.99)
(2.82162)
(9.05607)
[ 1.75065] [ 1.15024] [-1.42190] [ 0.20434]
[-0.37834]
-0.017095
18.75740
-27.23414
0.025622
-0.083390
(0.01935)
(10.2630)
(12.6143)
(0.01072)
(0.03441)
[-0.88335] [ 1.82767] [-2.15899] [ 2.38990]
[-2.42352]
0.921591
0.726463
0.558954
0.560179
0.869462
Adj. R-squared
0.864092
0.237644
0.773735
0.525869
0.235520
Sum sq. resids
0.020876
5871.056
8869.426
0.006406
0.065994
210
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
S.E. equation
0.037306
19.78393
24.31656
0.020666
0.066329
F-statistic
16.02777
1.736799
9.082680
3.621560
1.728185
Log likelihood
58.41577
-110.9677
-116.5375
74.36347
42.87813
Akaike AIC
-3.438205
9.108719
9.521294
-4.619516
-2.287269
Schwarz SC
-2.862277
9.684646
10.09722
-4.043589
-1.711341
Mean dependent
16.49407
106.4815
91.14815
0.037091
-0.003704
S.D. dependent
0.101195
22.65862
51.12030
0.030013
0.075862
Determinant resid covariance (dof adj.)
0.000121
Determinant resid covariance
6.40E-06
Log likelihood
-30.11507
Akaike information criterion
6.675191
Schwarz criterion
9.554828
4.SONUÇ
Türkiye’de 1980’den günümüze kadar yaşanan krizlerin makro ekonomik etkileri
üzerine pek çok çalışma mevcut iken, sektörel etkileri üzerine yeterince çalışma
bulunmamaktadır.
Tahmin edilen VAR modeli Türkiye’deki krizlerle tarımsal ihracat ve ithalat
miktar indeksleri, tarımsal nispi fiyatlar ve reel döviz kuru arasında anlamlı bir ilişki
olduğu yönünde bulgulara işaret etmektedir. edilmiştir. Bununla birlikte kriz yılları ile
tarımsal gayri safi yurt içi hasıla arasındaki etkileşimin çok zayıf olduğu veya anlamlı
olmadığı görülmüştür. 1980 sonrası kriz yılları ile reel dövüz kuru ve ihracat arasında
doğru yönlü bir ilişki olduğu tarımsal ithalat ve nispi fiyatlar arasında ise ters yönlü bir
ilişki olduğu yönünde bulgulara rastlanmıştır
1980 sonrası yaşanan krizlerde tarım ürünlerinin fiyatlarının düştüğü bununla
birlikte, yaşanan devülasyonlar sonucu tarımsal ihracatın arttığı ve tarımsal ithalatın
azaldığı görülmektedir. Tarımdaki yapısal özellik gereği, makro ekonomik değişkenlerin
daha çok kısa dönem etkileri olduğu modelde görülmektedir.
Mevcut literatüre göre, yaşanan kriz süreçlerinde tarım sektörünün diğer
sektörlerden daha az etkilendiği ve hatta diğer sektörlere kaynak aktarımında bulunduğu
söylenebilir. Türkiye’nin yaşanan krizlerden daha az etkilenmesi için güçlü bir tarım
sektörüne sahip olması gerekmektedir. Fakat yapılan analizde, 1980 sonrası yaşanan
krizlere karşı Türkiye’de tarım sektörünün de giderek daha kırılgan hale geldiği
görülmektedir.
KAYNAKÇA
Aktan, C., C., Şen, H., 2001. “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri”, Yeni
Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Ankara, (KasımAralık 2001), s. 1225.
Aktaş, E., Đpek, S., Işık, S., 2010. Türkiye’de Tarım Sektöründe Kullanılan Mazota
Yönelik Vergi ve Destekler.Tarım Ekonomisi Dergısı 2010 Yılı (Baskıda), 16. Đzmır.
Charles P. Kindleberger, 2004. Cinnet, Panik ve Çöküş Mali Krizler Tarihi, Neşenur
Domaniç (Çev.), Đstanbul: Scala Yayıncılık ve Tanıtım A.Ş., s. 55.
Çakmak, H., E., Dudu, H., Öcal, N., 2008. “Türk Tarım Sektöründe Etkinlik: Yöntem ve
Hanehalkı Düzeyinde Nicel Analiz”, TEPAV, Ankara, s. 7.
DPT,2000. Tarımsal Politikalar ve Yapısal Düzenlemeler Özel Đhtisas Komiyonu Raporu,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT:2516-ÖĐK:534, Ankara, s. 2.
FAO, 2009. Agricultural Outlook 2009-2018, OECD Multilingual Summaries, 2009, s.2.
FAO, 2010. http://www.fao.org. (Erişim Tarihi: 12.07.2010)
Gujarati, D.N., 1995. Basic Econometrics, Third Edition, McGraw-Hill Inc., Singapore.
211
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Maliye Bakanlığı, 2010 Bütçe Gerekçesi, Ankara, Ekim 2009, s. 3.
Olgun, H.,2001. “Kasım, Şubat Krizleri ve Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programı”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7,
Ankara, (Eylül-Ekim 2001), s. 628.
Önder, Đ., 2001. “Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41,
Yıl 7, Ankara, (Eylül-Ekim 2001), s. 45.
Özgüven, A., 2001. “Đktisadi Krizler”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı
41, Yıl 7, Ankara, (Eylül-Ekim 2001), s. 56.
Pagan, A.R., 1987. “Three Econometric Metedologies: A Critical Appraisal”, Journal of
Economic Survey, Vol.1.
Sakarya, E., 2009. “Küresel Kriz ve Hayvancılık”, Aktüel, Cilt: 80, Sayı: 1, Yıl: 2009,
s.6. ss.5-9.
Sever, Erşan, Demir, Murat.,2007. “Türkiye’de Bütçe Açığı ile Cari Açık Arasındaki
Đlişkilerin VAR Analizi ile Đncelenmesi”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
ĐĐBF Dergisi, 2(1) Nisan.
Sims, C.A., 1980. “Macroeconomics and Reality”, Econometrica 48, No.1: 1-48.
Şengül, H., 2010. Küresel Ekonomik Kriz ve Tarım Sektörüne Olası Etkileri,
http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=10430&tipi=3&sube=2
(Erişim Tarihi: 02.07.2010)
TUĐK, 2010. Türkiye Đstatistik Kurumu. http://www.tuik.gov.tr. (Erişim Tarihi:
01.06.2010)
TÜSĐAD, 2001. Türkiye’de Tarım ve Gıda: Gelişmeler, Politikalar ve Öneriler, TÜSĐAD
Yayın No: T/2008-05/459,s. 12.
212
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sosyal Güvenlik Reformu Kapsamında Tarım Kesiminde Sosyal
Güvenlik Uygulamaları
Mehmet KILIÇ 1
ÖZET
Türkiye’de genel anlamda sosyal güvenlik uygulamalarının temelleri Cumhuriyetin ilanından
sonra atılmış ve modern anlamda sosyal güvenlik politikaları ise 2000’li yıllardan itibaren
tartışılmaya başlamıştır. Modern bir sosyal güvenlik politikasının henüz tam anlamıyla
sağlanamadığı Türkiye’de, tarım kesimine yönelik kapsamlı ve özel bir sosyal güvenlik
uygulaması kabul edilmemiştir. Ancak, Anayasalarda güvence altına alınan “sosyal devlet” ilkesi;
her kesimde faaliyet gösteren kişilerin sosyal güvenlik hakkına kavuşturulması zorunluluğu, tarım
kesimine yönelik münferit uygulamaların kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur. Söz konusu
uygulamalar değerlendirildiğinde tarım kesimine yönelik sosyal güvenlik uygulamalarının üç
döneme ayrıldığı görülmektedir. Bunlardan ilki, 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul
edilmesinden önceki dönem, ikincisi 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden sonraki
dönem ve üçüncüsü de 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun (Sosyal
Güvenlik Reformu Kanununu) uygulamada olduğu günümüz dönemidir. 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu diğer alanlarda olduğu gibi, tarım kesiminde faaliyet
gösterenler bakımından da önemli yenilikler getirmiştir. 2925 ve 2926 sayılı Kanunlar
uygulamadan kaldırılmış, tarım kesiminde faaliyet gösterenlere ilişkin yeni düzenlemeler
öngörülmüştür. Bu bakımdan tebliğde, 5510 sayılı Kanunun tarım kesimine ilişkin getirdiği
yenilikler ve değişiklikler ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.
Anahtar kelimeler: Sosyal güvenlik, Sosyal güvenlik reformu, Sosyal güvenlik politikaları,
Tarımda sosyal güvenlik.
Social Security Reform In The Context Of Social Security Applications In
Agriculture Sector.
ABSTRACT
In general, applications based on social security in Turkey after the declaration of the Republic
have been taken in the modern sense of the social security policy since the 2000s began to be
discussed. A modern social security policy yet can not be achieved fully in Turkey, the agricultural
sector and a comprehensive social security application was not accepted. However, it is guaranteed
in the Constitution that "social state" principle, operating in every sector of social security rights of
persons required to be brought into the agricultural sector for the adoption of applications has
resulted in the individual. Such applications are evaluated; social security applications for the
agricultural sector is divided into three periods can be seen. The first, in 2925 and 2926 Law of the
adoption period before the second in 2925 and 2926 the law of adoption the next period and the
third, 5510 No. of Social Insurances and General Health Insurance Act (Social Security Reform
Act), in practice, that day is the period. No. 5510 of the Social Insurances and General Health
Insurance Law as well as in other areas, in terms of operating in the agricultural sector has brought
significant improvements. From the application of Law No. 2925 and 2926 have been removed,
the new regulations in the agricultural sector are expected to operate. Notification in this regard,
the Law No. 5510 concerning agricultural sector innovations and changes were discussed in detail.
Key words: Social security, Social security reform, Social security policies, Social security in
agriculture.
1. GENEL OLARAK SOSYAL GÜVENLĐK KAVRAMI VE TÜRKĐYE'DE
SOSYAL GÜVENLĐK POLĐTĐKALARI
1.1 Sosyal güvenlik kavramı
“Sosyal” ve “güvenlik” kelimelerinin bir araya gelmesi ile bağımsız bir anlama
kavuşan sosyal güvenlik kavramı, en genel anlamıyla sosyal sigortalar, sosyal yardımlar
ve diğer sosyal ödeme araçlarıyla halkın sosyal durumunu güvence altına alınmasını ifade
etmektedir. Hukuki ve teknik anlamda sosyal güvenlik kavramı ise dar ve geniş anlamları
ile tanımlanmaktadır. Buna göre dar anlamda sosyal güvenlik, sosyal risk olarak kabul
1
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Dışkapı-Ankara.
213
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
edilen birtakım tehlikelerin yol açabileceği gelir kayıplar ve gider artışlarına karşı
kişilerin başkalarının yardımına muhtaç olmaksızın geçinme ve yaşam ihtiyaçlarını
karşılayarak güvenliklerinin sağlanmasını ifade etmektedir (Talas, 1953). Dar anlamıyla
sosyal güvenlik kişilerin gelirlerini olumsuz etkileyen birtakım sosyal riskler karşısında,
ekonomik güvenliğin sağlanması amacına hizmet eden uygulamalardır (Güzel ve ark.,
2007). Geniş anlamda sosyal güvenlik ise, sebepleri ne olursa olsun muhtaç duruma
düşen kişi ve ailelerin uğradıklar tehlikelerin zararlarından kurtarılıp toplum içerisinde
insan haysiyetine yaraşır asgari yaşam standartlarına kavuşturulmasını ifade etmektedir
(Turan, 2004).
Farklı şekillerde ifade edilmiş olsa da sosyal güvenlik kavramının esas itibariyle,
kişilerin günlük hayatta karşı karşıya kaldıkları bir takım risklere karşı önceden tedbir
almayı veya bu risklerin etkilerini en aza indirmeyi amaçladığı görülmektedir. Bu riskler
hastalık, maluliyet, yaşlılık, analık, iş kazaları ve ölüm gibi fiziki riskler şeklinde ortaya
çıkabileceği gibi; işsizlik sonucu gelir yetersizliğine yol açabilecek ekonomik riskler
şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Kişilerin bu şekilde ortaya çıkan risklere karşı koyma
ihtiyacı ise “sosyal güvenlik ihtiyacı” olarak ifade edilmektedir (Yazgan, 1992).
Sosyal güvenlik kavramının kapsam ve sınırlarının farklı şekillerde tanımlanması
konuyla ilgili hukuki düzenlemelerde açık bir tanımın yapılmamasından
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle sosyal güvenlik kavramına uygulamada ve özellikle
Yargı Kararlarında verilen anlamların da ele alınması gerekir. Gerçekten de, özellikle
Anayasa Mahkemesi Kararlarında sosyal güvenlik kavramının oldukça geniş kapsamlı bir
şekilde tanımlandığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi bir kararında sosyal güvenlik
kavramını, “gelirleri ne olursa olsun, kişilere belirli sosyal riskler karşısında ekonomik
güvence sağlama görevine sahip kurum ve kuruluşlar; bir meslekî, fizyolojik ya da
sosyoekonomik riskten ötürü geliri sürekli veya geçici olarak kesilmiş kişilerin geçinme
ve yaşama gereksinimlerini karşılayan bir sistem” şeklinde tanımlamıştır (Anonim 1991).
Diğer bir kararında ise “toplumun parçası olan bireylere, gelirleri ne olursa olsun doğal
bir olay olan yaşlılık ile hastalık, kaza, ölüm ve malûllük gibi sosyal riskler karşısında
asgari bir yaşam düzeyi sağlama” şeklinde ifade etmiştir (Anonim, 1992). Anayasa
Mahkemesi sosyal güvenlik kavramını daha geniş anlamıyla, “içerdiği temel esas ve
ilkeleri uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara Devletçe yardım edilerek onlara
insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyi sağlanması ve böylece, sosyal adaletin ve
sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması” şekliyle kabul
etmektedir (Anonim, 1988).
1.2. Türkiye’de sosyal güvenlik politikaları ve tarihsel gelişim
1.2.1. Sosyal güvenlik politikalarının anayasal temelleri
Bir ülkede belirli kesimlerin farklı alanlarını düzenlemek amacıyla kabul edilen
hukuki düzenlemeler esas itibariyle o ülkenin söz konusu kesimlere ilişkin kabul ettiği
politikaların özünü oluşturmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’de
uygulanmakta olan sosyal güvenlik politikalarının özünü bu konuda kabul edilen kanuni
düzenlemeler ve özellikle Anayasal hükümler oluşturmaktadır. Bu nedenle, öncelikle
sosyal güvenlik konusunda Anayasalarda yer alan hükümleri incelemek gerekir.
1924 Anayasasında çalışma hak ve hürriyeti genel olarak düzenlenmiş (m. 70),
sosyal güvenlik konusunda her hangi bir hükme yer verilmemiştir. Sosyal güvenlik
hakkının esas itibariyle Anayasal bir güvence olarak ilk defa 1961 Anayasasında yer
aldığı görülmektedir. 1961 Anayasasının 48. maddesinde, “herkesin sosyal güvenlik
hakkına sahip olduğu” düzenlenmiş ve ayrıca “sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı
kurmak ve kurdurmak görevi” de devlete verilmiştir. Ancak 53. maddede, devletin bu
göreviyle ilgili bir sınırlama getirilerek, sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurma
faaliyetlerinin ekonomik gelişme ve malî kaynaklarının yeterliği ölçüsünde yerine
getireceği hükme bağlanmıştır.
214
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1961 Anayasasında kabul edilen sosyal güvenlik hakkı, 1982 Anayasasında da
kapsam ve sınırları daha da genişletilerek aynen kabul edilmiştir. Gerçekten de 1982
Anayasasının 60. maddesinde, “herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu”
düzenlenmiş ve “bunu sağlayacak tedbirleri alarak gerekli teşkilatı kurma görevi de yine
devlete verilmiştir”. 1961 Anayasasında olduğu gibi 1982 Anayasasında da, devletin
sosyal güvenlikle ilgili görevlerini bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek
malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği düzenlenmiştir.
1982 Anayasası, 1961 Anayasasından farklı olarak toplumun daha fazla yardıma
muhtaç kesimini oluşturan ve sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekli
görülenleri 61. maddede özel olarak düzenlemiştir. Anılan maddeye göre; “Devlet, harp
ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine
yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına
intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır. Yaşlılar, Devletçe korunur. Yaşlılara Devlet yardımı
ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir. Devlet, korunmaya muhtaç
çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat
ve tesisleri kurar veya kurdurur”.
1.2.2. Sosyal güvenlik politikalarının tarihsel gelişimi
Sosyal güvenlik politikaları ve sosyal güvenlik uygulamalarının tarihsel gelişim
seyri incelendiğinde ise, genel olarak tüm dünyada sanayi devrimi ile birlikte önem
kazanmaya başladığı görülmektedir. Türkiye’de ise Osmanlı Đmparatorluğu döneminde
sanayinin batıdaki kadar gelişmemiş olması, bu konuda somut ihtiyaçların doğmaması
nedeniyle birkaç münferit uygulamalar dışında modern anlamda sosyal güvenlik
politikalarından bahsetmek mümkün değildir. Cumhuriyet öncesi dönemde, belirli
çalışma ve iş grupları için özel yardım sandıkları oluşturulması dışında genel anlamda bir
sosyal güvenlik politikası kabul edilmemiştir (Apan, 2007). Bu nedenle, Türkiye’deki
sosyal güvenlik politikalarının tarihsel gelişim sürecini Cumhuriyet döneminden itibaren
ele almak gerekir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da, tüm ülke genelinde uygulama alanı bulabilecek
genel nitelikli, kapsamlı ve modern bir sosyal güvenlik politikasının oluşturulamadığı;
ancak Osmanlı döneminde olduğu gibi, belirli işkollarında faaliyet gösteren işçiler için
değişik isimlerle yardım sandıkları kurulmuştur. Ayrıca genel nitelikli bazı kanunlarda da
çalışan kesimi koruyucu, genel nitelikli bazı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu
düzenlemelerden ilki, 1926 yılında kabul edilen ve iş akdine ilişkin temel esaslara yer
veren Borçlar Kanununun hizmet akdine ilişkin hükümleridir. Aynı şekilde 1930 yılında
kabul edilen Umumi Hıfzısıhha Kanunu da, kadın ve çocuk işçilerin korunması ve işçi
sağlığına ilişkin düzenlemelere yer verilmesi bakımından önem taşımaktadır. Gerçekten
de anılan Kanunun “işçilerin korunması” başlığını taşıyan 173-180 maddelerinde kadın
ve çocuk işçilerin iş kazalarına karşı korunmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk Đş Kanunu olma özelliğini taşıyan ve 1936 yılında
kabul edilen 3008 sayılı Đş Kanunu’nda modern anlamda sosyal güvenlikle ilgili temel
esaslara yer verilmiştir. Özellikle sosyal güvenlik kapsamında önlenebilecek risklerin
nelerden ibaret olduğu ana hatları ile düzenlenerek sosyal sigortalarda zorunluluk esası
kabul edilmiştir. Ayrıca, sosyal güvenliğin kademeli olarak kurularak, sosyal risklere
karşı gerekli güvencelerin sağlanması için her türlü önlemi alarak örgütlenmeyi oluşturma
görevi devlete verilmiştir (Apan, 2007).
Modern anlamda sosyal güvenlik politikalarının temel esasları ve sosyal güvenlik
uygulamaları ile karşılanacak risklere ilişkin gerekli güvencelerin oluşturulması 1945
yılından itibaren başlamıştır. Gerçekten de 1945 yılından itibaren kabul edilen bazı özel
Kanunlarla değişik kesimlerde faaliyet gösteren farklı çalışma alanlarına özgü özel
sigorta kolları kurulmaya başlamıştır. Bunlardan ilki 07.07.1945 tarihinde kabul edilerek
01.07.1946 tarihinde yürürlüğe konulan 4772 sayılı Đş kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve
Analık Sigortaları Kanunudur. Bu kanunla mesleki risk sigortası uygulanmaya konulmuş
ve kısa bir süre sonra 09.07.1945 tarihinde kabul edilen 4792 sayılı Kanunla Đşçi
215
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Sigortaları Kurumunun kurulması öngörülmüştür. 01.04.1950 tarihinde yürürlüğe giren
5417 sayılı Đhtiyarlık Sigortası Kanununda farklı tarihlerde değişiklikler yapılmış ve bu
Kanun 01.06.1957 tarihinde yürürlüğe giren 6900 sayılı Maluliyet, Đhtiyarlık ve Ölüm
Sigortaları kanunu ile tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. 4792 sayılı Kanunla kurulan
Đşçi Sigortaları Kurumu, 17 Temmuz 1964 tarihinde kabul edilen 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu ile Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) adını almış ve sosyal güvenlikle
ilgili dağınık idari yapı tek bir çatı altında toplanmıştır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.03.1965 tarihine
kadar mevcut sigorta imkânlarından sadece 3008 sayılı Đş Kanunu ile 5953 sayılı Deniz Đş
Kanunu ve 6379 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkındaki Kanun uygulamasına giren işyerlerinde
çalıştırılanlardan bu Kanunlara göre sigortalı sayılanlar yararlanmaktaydı. 01.03.1965
tarihinden itibaren Kanunun uygulama alanı, bazı istisnalar hariç, bir hizmet akdine
dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan herkesin sigortalı sayılacağı
hükmü getirilerek kapsamı genişletilmiştir.
506 sayılı Kanun, sadece belirli bir hizmet akdine bağlı olarak çalışan işçilerin
sosyal güvenliklerine ilişkin düzenlemelere yer vermiş olduğundan 02.09.1971 tarihinde
kabul edilen 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ile Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu (Bağ-Kur Kanunu) ile bağımsız çalışanlar da sosyal güvence
kapsamına alınmışlardır. Bu Kanun kapsamında esnaf ve sanatkârla, tarımsal işler dışında
faaliyet gösteren diğer bağımsız çalışanlar da sosyal güvenliğe kavuşturulmuştur.
1983 yılında kabul edilen iki önemli Kanun ile tarım kesiminde çalışanların da
sosyal güvenlik kapsamına alınması amaçlanmıştır. Bu Kanunlardan ilki 17 Ekim 1983
tarihinde kabul edilen 2925 sayılı Tarım Đşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu; diğeri ise yine
aynı tarihte kabul edilen 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kanunudur. 2925 sayılı Kanunla tarım kesiminde faaliyet gösteren tarım
işçilerinin sosyal güvenliklerine ilişkin esaslar kabul edilirken, 2926 sayılı Kanunla tarım
kesiminde işçi olmaksızın kendi adına faaliyet gösterenlerin Bağ-Kur kapsamında sosyal
güvenliklerinin sağlanması amaçlanmıştır. Böylece anılan iki Kanunla tarım kesiminde
faaliyet gösterenlerin büyük bir kısmı sosyal güvenlik kapsamına alınmıştır. 25.08.1999
tarihinde kabul edilen 4447 sayılı işsizlik Sigortası Kanunu ile 01.06.2000 tarihinden
itibaren işsizlik sigortası uygulaması başlatılmıştır.
Türkiye’de sosyal güvenlik uygulamalarının tarihsel gelişim seyri içerisinde
dönüm noktasını ise 16.05.2006 tarihinde kabul edilen 5502 sayılı Kanun
oluşturmaktadır. Gerçekten de anılan Kanunun kabul edildiği tarihe kadar, sosyal
güvenlik uygulamaları SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur olmak üzere üç farklı kurum
tarafından yürütülmekteydi. Bu nedenle söz konusu dağınıklığı ortadan kaldırmak ve her
türlü sosyal güvenlik uygulamalarını tek bir çatı ve tek bir yönetim altında birleştirmek
amacıyla 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu kabul edilmiştir. Bu Kanunla
kurumsal anlamda birleşme sağlandıktan sonra, sosyal güvenlik kurumlarını sigortacılık
anlamında da birleştirmek amacıyla 31.05.2006 tarihinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu kabul edilmiştir. Anılan Kanunun bazı maddeleri Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden bu Kanun 2008 yılından itibaren uygulamaya
konulmuştur.
2. TÜRKĐYE’DE TARIM KESĐMĐNE YÖNELĐK SOSYAL GÜVENLĐK
UYGULAMALARI
Türkiye’de genel anlamda sosyal güvenlik uygulamalarının temelleri
Cumhuriyetin ilanından sonra atılmış ve modern anlamda sosyal güvenlik politikaları ise
2000’li yıllardan itibaren tartışılmaya başlamıştır. Bu nedenle modern anlamda genel bir
sosyal güvenlik politikasının bile henüz tam anlamıyla sağlanamadığı Türkiye’de, tarım
kesimine yönelik özel bir sosyal güvenlik uygulamasından bahsetmek de mümkün
değildir. Ancak, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasalarında güvence altına alınmış olan
216
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
“sosyal devlet” ilkesi ve her kesimde faaliyet gösteren kişilerin sosyal güvenlik hakkına
kavuşturulması zorunluluğu, tarım kesimine yönelik münferit uygulamaların kabul
edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle Türkiye’de tarım kesimine yönelik sosyal
güvenlik uygulamalarını tarihsel gelişim seyri içerisinde üç döneme ayırarak incelemek
gerekir. Bunlardan ilki, 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden önceki
dönem, ikincisi 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden sonraki dönem ve
üçüncüsü de 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Reformu Kanununun uygulamada olduğu
günümüz dönemidir.
2.1 Birinci dönem
Birinci dönem, 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden önceki
dönemi kapsamaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun kabul edildiği 17.07.1964 tarihine kadar tarım kesiminin sosyal güvenliğine
ilişkin herhangi bir hukuki düzenleme yapılmamıştır. 506 sayılı Kanun, iş kazalarıyla
meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm hallerinde kanunda yazılı
şartlarla sosyal sigorta yardımlarının sağlanması amacıyla kabul edilmişti (m. 1). 506
sayılı Kanun, tarım kesiminde faaliyet gösteren herkesi kapsamına almamış, sadece belirli
sınıflar içerisinde yer alan çalışanları kapsamına almıştır. Bu nedenle 506 sayılı Kanunun
tarım kesimine yönelik hükümlerini, tarım kesiminde faaliyet gösterenlerin bu
faaliyetlerinin türlerine göre sınıflandırarak incelemek gerekmektedir.
Bu sınıflandırmalardan ilki, daimi-geçici tarım işçileri sınıflamasıdır. Daimi
(sürekli) işçilerin kimler olduğu hem 1475 sayılı Đş Kanununda hem de 4857 sayılı Đş
Kanununda tanımlanmıştır (m. 10). Buna göre, nitelikleri bakımından otuz iş gününden
daha fazla devam eden işler daimi iş; bu işlerde çalışanlar da daimi işçilerdir. Đş
Kanununun 10. maddesinde yer alan bu hüküm tarım işleri için uygulandığında, niteliği
itibariyle otuz iş gününden daha fazla süren tarım işleri “daimi tarım işi”, bu işlerde
çalışan işçiler de “daimi tarım işçileri” olarak kabul edilmektedir. Đkinci sınıflama ise,
işveren sıfatına göre yapılan sınıflamadır. Bunlar da “kamu kemsinde faaliyet gösteren
tarım işçileri” ve “özel sektörde faaliyet gösteren tarım işçileri” olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır.
506 sayılı Kanunda daimi tarım işçilerinin sosyal güvenliği; “kamu kesiminde
çalışan daimi tarım işçileri” ve “özel kesimde çalışan daimi tarım işçileri” olmak üzere
kendi içerisinde de ikiye ayrılarak düzenlenmişti. Buna göre, kamu sektörüne ait tarım ve
orman işleri ile özel sektöre ait tarım ve orman işlerinde ücretle ve sürekli olarak
çalışanlar sosyal güvenlik bakımından 506 sayılı Kanun kapsamına alınmışlardır. Aynı
şekilde, 506 sayılı Kanunun 3. maddesine göre, kamu sektörüne ait tarım ve orman
işlerinde geçici olarak çalışanlar da Kanun kapsamına alındığından daimi veya geçici
olduğuna bakılmaksızın “kamu sektöründe bir ücret karşılığında çalışan bütün işçiler”
sosyal güvenlik kapsamına alınmış; bunun dışında kalan tarım işçileri kapsam dışında
tutulmuştur. Başka bir ifade ile 2925 ve 2926 sayılı Kanunlar kabul edilene kadar sadece
daimi tarım işçileri ile bir ücret karşılığında kamu sektöründe geçici olarak çalışan tarım
işçilerini sosyal güvenlik kapsamına alınmış; geçici (mevsimlik) tarım işçileri ile tarımda
kendi ad ve hesabına faaliyet gösterenler sosyal güvenlik uygulamalarının kapsamı
dışında bırakılmıştır.
2.2 Đkinci dönem
506 sayılı Kanunun tarım kesiminde faaliyet gösterenlerin sadece belirli bir
kesimini kapsamına alması, 1982 Anayasasının kabul edildiği döneme kadar büyük
eleştirilere ve tartışmalara neden olmuştur. Ülke nüfusunun hemen hemen yarısına
yakınını bünyesinde taşıyan tarım kesiminin sosyal güvenlik uygulamalarının kapsamı
dışında tutulamayacağı düşüncesiyle, 1983 yılında 2925 ve 2926 sayılı Kanunlar kabul
edilmiştir. 1983 yılına kadar sosyal güvenlik kapsamı dışında kalan özel sektörde faaliyet
gösteren tarım işçileri ile kendi adına tarımsal faaliyetlerde bulunanların ilk defa sosyal
217
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
güvenlik kapsamına alınması tarım işçileri bakımından önemli bir gelişmedir. Bu nedenle
2925 ve 2926 sayılı Kanunların uygulanma tarım işçilerinin sosyal güvenliği bakımından
ikinci dönem olarak kabul etmek gerekir.
2.2.1 2925 Sayılı Kanun
2925 Sayılı Tarım Đşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu tarım işlerinde hizmet
akdiyle süreksiz olarak çalışanların Kanunda yazılı şartlarla sosyal güvenliğinin
sağlanması amacıyla kabul edilmiştir. Öncelikle, 2925 sayılı Kanunun en önemli özelliği,
zorunlu değil, isteğe bağlı bir sosyal güvenlik sistemini öngörmüş olmasıdır. Gerçekten
de, anılan Kanunun 2. maddesinde; “sosyal güvenlik kanunları kapsamı dışında olanlarla,
bu kanunlara göre malullük, emeklilik (yaşlılık) aylığı, sürekli tam iş göremezlik geliri
almayanlardan süreksiz olarak tarım işlerinde hizmet akdiyle çalışanlar istekte
bulunmaları kaydıyla bu Kanuna göre sigortalı sayılacakları” hükme bağlanmıştır.
Böylece 2925 sayılı Kanun hükümlerinde öngörülen sosyal güvenlik imkânlarından
yararlanmak isteyen ve bir hizmet akdiyle süreksiz (geçici) olarak çalışan tarım işçileri,
Kanunda öngörülen sigorta pirim tutarlarını ödemek şartıyla sigortalı sayılmaktadırlar.
Kanunun uygulanması bakımından 18 yaşını doldurmamış olanlar ile sosyal güvenlik
kuruluşlarına prim veya kesenek ödemekte olanlar 2925 sayılı Kanunun kapsamı dışında
tutulmuştur.
2925 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılanlara, iş kazaları ile meslek hastalıkları
sigortası kapsamında sürekli iş göremezlik yardımı, hastalık sigortası kapsamında sağlık
yardımları, malullük sigortası kapsamında malullük aylığı, yaşlılık sigortası kapsamında
yaşlılık aylığı, ölüm sigortası kapsamında ölen sigortalının yakınlarına ölüm aylığı
bağlanması öngörülmüştür. 2925 sayılı Kanuna göre sigortalı sayılanların ödemesi
gereken pirim miktarlarına ilişkin düzenlemeler Kanunun 29. ve 30. maddelerde
düzenlenmiştir. Buna göre, her türlü yardım ve ödemeleri karşılamak üzere alınacak
primlerin hesabına esas tutulan günlük kazanç; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa
ekli gösterge tablosundaki en düşük göstergenin katsayı ile çarpımının otuzda biridir.
Ayrıca, alınacak prim hesabına esas gün sayısı, her ay için 15, bir tam yıl için 180 gün
olarak hükme bağlanmıştır. 2925 sayılı Kanunda farklı tarihlerde; özellikle 506 sayılı
Kanunda yapılan değişikliklere paralel olarak önemli değişiklikler de yapılmıştır. Ancak
son olarak kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
ile 2925 sayılı Kanunun, amaç, kapsam, tanımlar, sigortalı sayılmayanlar ve sigortalılığın
başlangıcına ilişkin hükümlerin yer aldığı 1-5. maddeleri, hastalık sigortası ve bu
kapsamda sağlanan yardımlara ilişkin düzenlemelerin yer aldığı 13-17. maddeleri, toptan
ödemeye ilişkin 24. maddesi ve pirim ödenmesine ilişkin hükümlerin yer aldığı 33.
maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
2.2.2 2926 Sayılı Kanun
2926 sayılı Kanun, tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlara ve hak
sahiplerine, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde Kanunda yazılı şartlarla sosyal sigorta
yardımları sağlamak amacıyla kabul edilmiştir (m. 1). Kanun, sosyal güvenlik kapsamı
dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi ad ve
hesabına tarımsal faaliyette bulunanların sosyal güvenliğini düzenlediğinden tarım işçileri
bu kanunun kapsamı dışındadır (Arıcı, 2003). 2926 sayılı Kanun kapsamında sigortalı
sayılanlara, malullük sigortası yardımları, yaşlılık sigortası yardımları, sigortalının ölümü
halinde yakınlarına ölüm aylığı bağlanması gibi sigorta yardımları öngörmektedir.
Sigortalı sayılanların ödemesi gereken pirim miktarları da yine sigortalının tercih ettiği
basamağa göre değişen miktarlarda tahsil edileceği kanunda düzenlenmiştir. 2926 sayılı
Kanunda farklı tarihlerde ve özellikle 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda yapılan
değişikliklere paralel olarak önemli değişiklikler yapılmıştır. Ancak son olarak kabul
edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 2926 sayılı
Kanun tamamen yürürlükten kaldırılmıştır.
218
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2.3. Günümüz ve mevcut durum
31.05.2006 tarihinde kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu bütün hükümleri ile 01.10.2008 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş
ve 2925 sayılı Kanunun bir kısmını, 2926 sayılı Kanunun ise tamamını yürürlükten
kaldırmıştır. Böylece, tarım kesiminde bir hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi ad ve
hesabına faaliyet gösterenler doğrudan 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi iken, bir
hizmet akdine bağlı olarak geçici veya sürekli olarak faaliyet gösteren tarım işçileri 2925
ve 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabidir. 5510 sayılı Kanun bakımından tarım
isçilerinin tabi olduğu hukuki rejim tarım işçisinin içinde bulunduğu sınıfa göre farklılık
göstermektedir. Çünkü 5510 sayılı Kanun tarım işçilerini sosyal güvenlik bakımından
“sürekli (daimi) tarım işlerinde çalışan tarım işçileri” ve “süreksiz (geçici) tarım
işlerinde çalışan tarım işçileri” olmak üzere ikiye ayırmakta; tarımda kendi ad ve
hesabına faaliyet gösterenleri ise ayrı bir şekilde değerlendirmektedir.
2.3.1. Süreksiz tarım işlerinde çalışan tarım işçileri
Süreksiz tarım işçilerinin kimler olduğu 5510 sayılı Kanunda düzenlenmemiştir.
4857 sayılı Đş Kanununun “sürekli ve süreksiz işlerdeki iş sözleşmeleri” başlığını taşıyan
10. maddesinde, sürekli ve süreksiz işlerin tanımı yapılmıştır. Buna göre, “nitelikleri
bakımından en çok otuz iş günü süren işler süreksiz iş, bundan fazla devam edenler ise
sürekli iş” olarak ifade edilmiştir. O halde, 5510 sayılı Kanunda kullanılan “süreksiz
tarım işçileri” kavramını, “nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren tarım
işlerinde çalışan tarım işçileri” şeklinde anlamak gerekir. Diğer taraftan, süreksiz tarım
işlerinde çalışan tarım işçileri de işverenin hukuki statüsüne göre “kamu kesiminde
çalışan süreksiz tarım işçileri” ve “özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçileri”
şeklinde ikiye ayrılmaktadır.
Kamu kesiminde çalışan süreksiz tarım işçileri; kamu kesiminde süreksiz tarım
işlerinde faaliyet gösteren tarım işçileri sosyal güvenlikleri bakımından doğrudan 5510
sayılı Kanun hükümlerine tabidir. Gerçekten de, 5510 sayılı Kanunda sigortalı
sayılmayanlara ilişkin düzenlemelerin yer aldığı 6. maddede, kamu idarelerinde çalışan
tarım işçileri hariç tutulduğundan, bunlar 5510 sayılı Kanun hükümlerinden
yararlanabilecektirler.
Özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçileri, Özel sektörde çalışan süreksiz tarım
işçileri 5510 sayılı Kanunun 6. maddesinin (i) bendi gereğince bu Kanunun kapsamına
alınmamıştır. Gerçekten de, 5510 sayılı Kanuna göre sigortalı sayılmayanların
düzenlendiği 6. maddenin (i) bendinde; “..tarım işlerinde veya orman işlerinde hizmet
akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar…” düzenlemesine yer verildiğinden, özel sektörde
çalışan süreksiz tarım işçileri doğrudan 5510 sayılı Kanun hükümlerinden
yararlanamamaktadır. Bu nedenle, özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçileri sosyal
güvenlik bakımından 2925 sayılı Kanun hükümlerine tabi olmaya devam edeceklerdir.
Ancak 5510 sayılı Kanunda 2925 sayılı Kanun hükümlerine tabi olan tarım
işçileri için, Geçici 1. maddede özel geçiş hükümleri öngörülmüştür. Buna göre, 2925
sayılı Kanun kapsamında tarımsal faaliyetlerde hizmet akdiyle süreksiz çalışanların 5510
sayılı Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla sigortalılıkları, Kanunun yürürlük tarihinden
sonra da devam ettirilecektir. Bu şekilde sigortalılıkları devam edenler 5510 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılarak,
bunlardan ayrıca prime esas kazançlarının % 12,5’si oranında genel sağlık sigortası primi
alınarak genel sağlık sigortası kapsamına alınacaklardır. 5510 sayılı Kanunun yürürlük
tarihi olan 01.10.2008’den sonra 2925 sayılı Kanun kapsamında sigortalı tescil işlemi
yapılmayacaktır. Başka bir ifade ile sadece 2925 sayılı Kanun kapsamında tescilli
olanların sigortalılıkları devam ettirilecek, Kanunun yürürlük tarihinden sonra bu
kapsamda çalışanlar isteğe bağlı sigorta primi ödeyerek sigortalı olarak kabul
219
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
edileceklerdir. Böylece, özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçilerinin sosyal güvenlikleri
bakımından 5510 sayılı Kanun hükümleri hiçbir yenilik getirmemiş, 2925 sayılı Kanunda
öngörülen isteğe bağlı sigortalılık uygulaması aynen benimsenmiştir.
2.3.2 Sürekli tarım işlerinde çalışan tarım işçileri
5510 sayılı Kanun, tarım kesiminde faaliyet gösteren tarım işçilerini, işverenin
kamu sektörü veya özel sektör olmasına göre bir ayrım yapmaksızın doğrudan sosyal
güvenlik kapsamına almıştır. Buna göre, tarım sektöründe sürekli tarım işlerinde faaliyet
gösteren tarım işçileri, 5510 sayılı Kanunun sigortalı sayılanların düzenlendiği 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “hizmet akdi ile bir veya birden fazla
işveren tarafından çalıştırılanlar” kapsamında sigortalı sayılmaktadırlar.
2.3.3 Kendi Ad ve Hesabına Bağımsız Çalışanların Sosyal Güvenliği
5510 sayılı Kanunun kabulünden önce, tarım kesiminde kendi ad ve hesabına
bağımsız çalışanların sosyal güvenliği 2926 sayılı Kanun ile özel olarak düzenlenmişti.
Ancak 5510 sayılı Kanun, 2926 sayılı Kanunun bütün hükümlerini yürürlükten kaldırdığı
için, 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinde, tarımda kendi ad ve hesabına bağımsız
çalışanlar doğrudan kanunun kapsamına alınmıştır. 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmesinden sonra 2926 sayılı Kanuna tabi olanların sigortalılıkları kesintiye
uğramaksızın 5510 sayılı Kanuna göre devam ettirilecektir. Aynı şekilde 5510 sayılı
Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ilk defa bu kapsamda faaliyet gösterenler de, yine
5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı
sayılacaklardır. Tarımda kendi ad ve hesabına bağımsız çalışanların 5510 sayılı Kanun
hükümleri kapsamında sigortalı sayılabilmeleri için de, bir sınırlama öngörülmüştür.
Buna göre, tarımsal faaliyetlerden elde edilen yıllık kazançları masraflar düşüldükten
sonraki aylık ortalamasının, Kanunla belirlenen prime esas günlük kazancın ancak 15 katı
olanlar 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olabileceklerdir.
Yararlanılan kaynaklar
Anonim. 1988. 11.12.1988 tarih ve 20016 sayılı Resmi Gazete, Ankara.
Anonim. 1991. 14.03.1991 tarih ve 20814 sayılı Resmi Gazete, Ankara.
Anonim. 1992. 13.09.1992 tarih ve 21344 sayılı Resmi Gazete, Ankara.
Apan, A. 2007. Türkiye’de kalkınma planları ve sosyal güvenlik reformu, Türk Đdare
Dergisi, 456 (Eylül 2007): 93-217.
Arıcı, K. 2003. Türkiye'de tarımda kendi adına ve hesabına çalışanların (çiftçilerin)
sosyal güvenliği, Kamu-Đş, 7 (2): 1-20.
Güzel, A, Okur, A. R., ve Caniklioğlu, N. 2007. Sosyal Güvenlik Hukuku, Beta Yayınları,
Đstanbul.
Talas, C. 1953. Sosyal Güvenlik ve Türk Đşçi Sigortaları, AÜSBF Yayınları, Ankara.
Turan, E. 2003. Sosyal güvenlik hakkı, Kamu-Đş, 7 (3): 1-20.
Yazgan, T. 1992. Đktisatçılar Đçin Sosyal Güvenlik Ders Notları, Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı Yayınları, Đstanbul.
220
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
AB ve Türkiye'nin Tarımsal Üretim Etkinlik Ve Verimliliği Üzerine
Küresel Krizlerin Etkileri
Murat CANKURT1 Bülent MĐRAN2 Cihat GÜNDEN3 Ahmet ŞAHĐN4
Özet
Bu çalışmanın amacı, AB ve Türkiye’nin tarımsal üretiminin toplam faktör verimliliği,
teknik değişim ve etkinlik değişimindeki küresel krizlerin etkilerini karşılaştırmalı olarak
belirlemektir. Verilerin analizinde Veri Zarflama Analizi (VZA) ve Malmquist Verimlilik
Đndeksi’nden yararlanılacaktır. Çalışmanın kurgusunda, işlenen tarım arazisi, tarımda çalışan aktif
nüfus, traktör varlığı, azot- potas-fosfatlı gübre kullanımı ve büyükbaş ve kanatlı olmak üzere canlı
hayvan varlığı gibi girdilerin, toplam tarımsal üretim değeri çıktısını sağlayacağı varsayılmıştır.
Analizler 1961-2007 yılları arasındaki periyot için yapılmıştır. Đncelenen dönemlerde, Türkiye ve
AB ülkelerinde yaşanan önemli ekonomik, sosyal veya siyasal olayın yıllarıyla, tarımsal
üretimin etkinsizlik yılları arasında çakışma vardır. Ancak elde edilen sonuçlara göre kriz
dönemlerinin, tarımsal üretim etkinliğini ve verimliliği üzerine etkili olduğunu ifade
edebilmek güçtür.
Anahtar Kelimeler: Ekonomik kriz, tarım, verimlilik, veri zarflama analizi, AB, Türkiye.
The Impacts of Global Crises on Agricultural Productivity and Efficiency of Turkey
and the EU
Abstract
The aim of this study is to measure total factor productivity, technical change, and
efficiency change of agricultural production in Turkey and the EU with special reference to the
impacts of global crisis. Data Envelopment Analysis (DEA) and Malmquist Productivity Index are
used as an approach in this study. Total agricultural production value is considered as output;
agricultural land, agricultural labour, tractors, nitrogenous, potash, phosphate fertilizers and live
animal stocks are considered as inputs. Total factor productivity, technical change and efficiency
change of agricultural production is analyzed in EU and Turkey for the period of 1961-2007
period. In the period under review, it was shown a conflict between the years of Turkey and the
EU countries experienced significant economic, social or political events and inefficiency of the
agricultural production. However, according to the results, it is difficult to express that the crisis
period influence on productivity and efficiency of the agricultural production.
Key Words: Economic crisis, agriculture, productivity, data envelopment analysis, EU,
Turkey.
1. GĐRĐŞ
Son yıllarda küresel ekonomik kriz en çok konuşulan konulardan biridir. Terim
olarak incelenecek olursa kriz, tehlikeli, istikrarsız ve güç bir durum anlamına
gelmektedir. Uzun süren işsizlik, fiyatların düşmesi ve ticaret ve yatırımların azalması,
ekonomik kriz olarak adlandırılabilir (Anonymous, 2010). Bu durum dünya geneline
yayılmış ve etkisini hissettiriyorsa küresel ekonomik kriz söz konusudur.
Küreselleşmenin, genel olarak ekonomik, teknolojik, sosyo-kültürel, politik ve
biyolojik faktörlerin bir kombinasyonu olarak yönlendirildiği kabul edilmektedir
(Croucher, 2004). Küreselleşme, diğer bir ifadeyle, bölgesel ekonomilerin, toplumların ve
kültürlerin dünyadaki iletişim ve ticaret ağına entegre olmaları sürecidir. Ancak bu terim
sıklıkla ekonomik anlamda kullanılmaktadır. Teknolojinin yaygınlaşması, göçler,
sermaye akışları, doğrudan yabancı yatırımlar ve ticaret aracılığıyla ulusal ekonominin
uluslararası ekonomiye entegre olması anlamına gelmektedir (Jagdish, 2004).
Küreselleşme son yirmi yıldır dünyada gündemdeki yerini korumuştur. Bu süreç boyunca
birçok gelişmiş ülke, ekonomik anlamda daha bir önem kazanmış ve diğer ülkelerin
ekonomik gelişmelerine etkide bulunmuşlardır (Akın ve Köse, 2008). 1929 Büyük
1
Dr., Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın,
[email protected]
2
Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir, TURKEY
3
Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir, TURKEY
4
Yrd. Doç., Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, KMaraş, TURKEY
221
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
buhranla başlayan krizin küresel etkisi, 2007 yılındaki finansal kriz ve Asya krizi
küreselleşmenin bir sonucu olarak tüm dünyayı etkilemişlerdir. Bunların dışında kalan
ekonomik sosyal ve siyasal olaylar daha lokal kalmıştır.
Önceleri krizler ülkelerin kendi sınırları içerisinde gelişir ve dinerken günümüzde
küreselleşmeyle birlikte sınırların dışına da taşmaktadır. Bazı ülkelerdeki değişim, ülkeler
arasındaki ilişkinin artmasıyla diğer ülkeleri de etkileyebilmektedir. Ülkeler arasındaki bu
ilişkiler, iletişim imkânlarının artmasıyla doğru orantılı olarak daha da artmaktadır.
Đletişim aynı zamanda etkileşimi de beraberinde getirmektedir.
1.1. Türkiye’deki Krizler
Bazen savaş, hükümet değişimleri, askeri müdahaleler, deprem, sel, yangın gibi
doğal afetler gibi sosyal olaylar ekonomik durumu etkileyebilmektedir. Gelişmekte olan
ülkeler bu tür sosyal olaylardan gelişmiş ülkelere göre daha da fazla etkilenmektedirler.
Bundan dolayı Türkiye için önemli sosyal olayları da dikkate almak faydalı olacağı
düşünülmektedir. Đnceleme, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren günümüze
kadar olan süreçte yapılmıştır. Ancak analizler 1960 yılı sonrası için yapılmıştır.
Çizelge 1. Türkiye’deki Kriz ve Önemli Sosyal Olaylar (1923-2010)
Tarih
Durum
Dışsal
1929
Amerika'da patlak veren "Büyük Buhran" yaşandı. Türk parasının değeri düştü.
ĐI Dünya Savaşı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ekonomik dengeleri
sarstı. Türkiye ilk kez devalüasyonla tanıştı.
1958'de Türkiye'nin günü gelmiş 256 milyon dolar tutarında dış borcu ve
"kambiyo krizi" yaşıyordu. Ağustos ayında Türkiye IMF ile bir istikrar
programı uygulamayı kabul etti. Devalüasyona gidildi.
27 Mayıs 1960 askeri darbesi.
IMF programı yürürlüğe kondu. Türk parası devalüe edildi.
12 Mart 1971 askeri müdahale yapıldı.
Petrol fiyatlarının patlayarak 4 katına çıkması, Türkiye ekonomisini olumsuz
etkiledi. Aynı yıl Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte batılı ülkelerin üstü örtülü
ekonomik ambargosu başladı. Petrol fiyatlarındaki artış ithal edilen sanayi
ürünlerinin fiyatlarını da yukarıya doğru tırmandırdı.
1978 yılında kısa vadeli borçların toplam borç içindeki payı yüzde 52'ye ulaştı
ve kriz patladı.
1979-1980 petrol krizi, halkı 1974 petrol krizinden daha fazla etkiledi. 24
Ocak Kararları'yla birlikte TL % 48.6 oranında devalüe edildi.
12 Eylül 1980 askeri darbesi
Kamu harcamalarının artması nedeniyle ekonomik dengesizlik yaşandı ve
devalüasyon yine yapıldı.
Dış ticaret açığı nedeniyle Türkiye yeniden krize girdi. Ticari bankaların döviz
açığı büyüdü. Stagflâsyon/enflasyon-ekonomik durgunluk sürecine girildi.
Körfez kriziyle birlikte dış borç stoku, kısa süreli ama çok şiddetli ekonomik
krize sebep oldu. Kriz 1993 sonlarında başlayıp 1994'te patladı.
28 Şubat 1997 muhtırası.
Asya-Rusya krizi.
Türkiye tarihine 'Kara Çarşamba' olarak geçen 22 Kasım 2000'de para krizi
patladı. 13 banka ve çok sayıda aracı kurum battı.
19 Şubat'ta Çankaya Köşkü'nde yaşanan Anayasa kitapçığı tartışması krizi.
Küresel finansal kriz. ABD’deki Mortgage krizi.
1
1944
1958-1959
1960
1969
1971
1974
1978
1979-1980
1980
1986
1990
1993-1994
1997
1998
2000
2001
2007-2009
1
1
1
1
1
1
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren günümüze değin (1923-2010),
askeri yönetimler hariç, altmış hükümet göreve gelmiştir. 1961-2010 arasında, otuz yedi
hükümet göreve gelmiştir. Hükümetlerin ortalama hizmet süreleri 16 ay civarındadır.
Tabiatıyla, böylesi politik istikrarsızlık içerisinde olan bir ülkede ekonomik istikrar
beklemek mümkün değildir (Kibritçioğlu, 2003).
Türkiye'de, derin ekonomik sonuçlar doğuran ve önemli siyasi değişimlere sebep
olan 7 kriz yaşanmıştır (1929-31, 1958-61, 1978-81, 1988-89, 1994, 1998-2002, 2007-
222
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2009). Bunlara oranla daha az etkili olan ve daha sınırlı kalan 4 krize tanık olunmuştur
(1947, 1969, 1982, 1991) (Kazgan, 2002). 1960 sonrası dönemde 5 tanesi dışsal olmak
üzere, toplam 18 defa ekonomik, sosyal ve siyasal istikrarsızlık yaşanmıştır.
1.2. AB’deki Krizler
Maddi-manevi büyük kayıplarla sonuçlanan II. Dünya Savaşının ardından, hem
barışın sağlanması hem de kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için kömür ve çeliğin ortak,
uluslarüstü bir otorite tarafından idaresi gerekmekteydi. Bu bağlamda Avrupa Kömür ve
Çelik Topluluğu, 18 Nisan 1951'de Belçika, Almanya, Fransa, Hollanda, Lüksemburg ve
Đtalya arasında imzalanan Paris Antlaşması ile kurulmuştur (Cankurt ve ark., 2007 ). Bu
girişim ekonomik birlikteliği de getirecekti. Böylece, üye ülkeler arasında, özellikle de
1860-1940 yılları arasında bir çok kez birbirleriyle savaşmış olan avrupanın iki büyük
ülkesi Almanya ve Fransa arasındaki savaş olasılığını düşürmüş olacaktı.
Çizelge 2. Avrupa’daki Kriz ve Önemli Sosyal Olaylar (1923-2010)
Tarih
Durum
Dışsal
1929
1944
ABD’de başlayan ancak tüm dünyayı etkileyen “Büyük Buhran”.
Đkinci Dünya Savaşı.
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, 18 Nisan 1951'de imzalanan Paris
Antlaşması ile kurulmuştur.
25 Mart 1957 tarihli Roma Antlaşması ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
(Euratom) eklenerek, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuş oldu.
30 Haziran 1965’da Avrupa Topluluğunda, ortak tarım politikası (CAP) ve
finansmanı üzerinde anlaşmazlık yaşandı. 29 Ocak 1966 tarihine kadar devam
eden kriz “boş koltuk krizi” olarak bilinmektedir. .
Đngiltere, Đrlanda, Danimarka’nın katılımı.
Yunanistan’nın katılımı.
Falkland savaşı.
Đspanya, Portekiz’in katılımı.
Sovyetler Birliğinin dağılması
Körfez savaşı
II. Dünya savaşının ardından Avrupada yaşanan en kanlı şavaş olan Bosna
Savaşı ve Yugoslavyanın 7 ülkeye ayrılması.
Đsveç, Avusturya, Finlandiya’nın katılımı.
Asya-Rusya krizi.
Estonya, Litvanya, Letonya, Çek Cumh, Polonya, GKRY, Slovakya, Slovenya,
Malta ve Macaristan’nın katılımı.
1
1
1951
1957
1965
1973
1981
1982
1986
1990
1991
1991-1995
1995
1998
2004
1
1
1
Küresel finansal kriz. ABD’deki Mortgage krizi.
2007-2009
1960’dan bugüne değin, Avrupa Ülkelerinde,3’ü dışsal olmak üzere 12 defa
ekonomik, sosyal ve politik çalkantı yaşanmıştır. Ancak bunların bir çoğu lokal kalmıştır.
Avrupa’nın tamamına yayılan krizler sadece Büyük Buhran-1929, Asya-Rusya Krizi1998 ve Finansal Kriz-2007 gibi küresel krizlerdir. Asya’daki ülkelerin aksine mamül ve
hammadde çelik üretimi azalmıştır. Japonya başta olmak üzere Asya Kaplanları olarak
bilinen Güney Kore, Tayvan, Hong Kong ve Singapur gibi Asya ülkeleri daha ucuz
işgücü gibi karşılaştırmalı üstünlüklerinden yararlanarak yeni sanayi ülkeleri olmuşlardır.
Önceleri daha düşük teknoloji ve maliyet gerektiren tekstil gibi sektörlerin gelişimiyle
başlayan sanayileşme hareketi, dayanıklı tüketim malları veya otomotiv gibi ileri
teknoloji gerektiren sektörlerle devam etmiştir. Sanayi ürünleri üretiminin Avrupa’nın
dışına kayması küreselleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Ekonomistlere göre Büyük Buhran’dan günümüze kadar yaşanmış olan en büyük
kriz olarak adlandırılan 2008 yılındaki Küresel Finans Kriz (2007–2009) ekonomik
aktivitelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmuştur (Yuan ve ark., 2010).
223
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmada kapsamında Türkiye'nin yanısıra toplam 17 AB ülkesinin 1961-2007
yılları arasındaki 47 yıllık verileri değerlendirmeye alınmıştır. AB ülkelerinden
Avusturya, Bulgaristan, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Macaristan,
Đrlanda, Đtalya, Hollanda, Polonya, Portekiz, Romanya, Đspanya, Đsveç ve Đngiltere çalışma
kapsamına alınırken, dikkate alınan dönem içinde verilerine eksiksiz ulaşılamayan ülkeler
kapsam dışında bırakılmıştır. Ülkelere ait tarımsal veriler için FAO (Food and
Agricultural Organization of the United Nations) istatistik veri tabanından
faydalanılmıştır (FAO, 2010).
Modelde bir girdi ve 8 çıktı değişkeni olmak üzere toplam 9 değişken
kullanılmıştır. Çıktı değişkeni Tarımsal Üretim Değeri (1000 $); girdi değişkenleri ise
işlenen alan (1000 Ha), kullanımdaki traktör sayısı (adet), kullanılan azot-fosfat-potas
gübre miktarları (ton), tarımda çalışan ekonomik aktif nüfus (1000), büyükbaş hayvan
sayısı (adet) ve kanatlı sayısıdır (adet).
Verilerin analizinde etkinlik analizlerinde en çok kullanılan yöntemlerden olan
Malmquist Toplam Faktör Verimlilik Endeksi ve Veri Zarflama Analizi (VZA)
yaklaşımından yararlanılacaktır (Charnes ve ark., 1978; Banker ve ark., 1984; Farrell,
1957). VZA, Malmquist Endeksinin hesaplanmasında gerekli olan uzaklık
fonksiyonlarını tahmin etmek için kullanılan, doğrusal programlama tekniklerini
kullanan, en popüler non-parametrik metottur (Coelli ve ark., 1998; Lovel, 1993).
BULGULAR
Veri Zarflama Analizi-Malmquist toplam faktör verimliliği endeksi metotları
kullanılarak 1961-2007 dönemi için 18 ülkenin yıllık teknik etkinlik endeksleri, teknik
etkinlikteki değişme, teknolojik değişme ve toplam faktör verimliğindeki değişme
endeksleri hesaplanmıştır. Bu endekslerin hesaplanmasında Coelli (1996) tarafından
yazılan DEAP 2.1 bilgisayar paket programı kullanılmıştır.
Teknik Etkinlik
Analiz kapsamına alınan ülkelere ait 1961-2007 yıllarına ait teknik etkinlik
değerleri Çizelge 1’de verilmiştir. Teknik Etkinlik (TE) değeri “1” olduğunda, ilgili ülke
için tam etkin olarak üretim yaptığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda TE değerlerine ait
geometrik ortalamalar incelendiğinde, 0.999 ile referans değeri olan1’e en yakın ülke
Đngiltere’dir. Ardından sırasıyla Đspanya (0.994), Đsveç (0.990), Romanya (0.990) ve
Almanya (0.988) gelmektedir. Türkiye (0.983) 18 ülke içerisinde 13. Sırada yer
almaktadır. En son üç sırada ise Finlandiya (0.980), Macaristan (0.977) ve Đrlanda (0.974)
gelmektedir (Çizelge 3).
224
TR
A
BG
DK
FIN
F
TÜRKĐYE
IX.
1961*
1 TARIM
1 EKONOMĐSĐ
1
1 KONGRESĐ
0.978
1962
1963
1964
1965
1966
1967
1968
1969*
1970
1971*
1972
1973*
1974*
1975
1976
1977
1978*
1979*
1980*
1981*
1982*
1983
1984
1985
1986*
1987
1988
1989
1990*
1991*
1992*
1993*
1994*
1995*
1996
1997*
1998*
1999
2000*
2001*
2002
2003
2004*
2005
2006
2007*
Geo Ort
1
1
1
1
1
0.963
1
1
0.886
1
1
0.968
1
1
0.992
1
0.965
0.951
1
1
1
0.9
1
1
1
1
1
0.979
1
1
0.997
1
1
1
1
1
1
0.877
1
1
0.884
1
0.915
1
1
0.969
0.983
1
1
1
1
1
1
1
1
0.869
1
1
1
0.982
1
0.988
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
0.995
0.997
1
1
1
1
0.92
1
0.86
1
1
0.919
1
1
0.825
1
1
1
1
0.99
0.985
1
0.966
1
0.906
0.968
0.93
1
0.975
0.998
1
0.936
0.985
1
1
0.999
1
0.969
1
1
1
1
0.943
1
0.959
1
1
1
0.965
1
1
1
0.981
1
1
1
1
1
0.965
1
1
1
1
0.984
1
1
1
0.988
1
1
0.899
0.87
1
1
0.866
1
1
1
0.96
0.957
0.938
1
1
1
0.983
1
1
1
1
0.973
0.901
1
1
1
1
0.97
1
0.951
1
1
0.875
1
1
1
1
1
1
1
1
1
0.964
1
1
1
0.980
1
1
0.92
0.878
1
1
0.998
1
1
1
1
0.961
0.95
1
0.989
0.975
0.991
1
1
1
0.968
0.956
1
1
1
1
0.969
1
0.99
0.97
1
1
0.925
1
1
1
1
1
0.959
1
0.937
0.859
0.922
1
1
1
0.980
1
0.978
1
1
0.884
1
0.929
1
0.999
1
0.995
1
0.945
1
0.952
0.933
1
1
1
1
1
0.925
0.983
1
1
1
1
0.974
1
1
0.944
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
0.92
1
0.94
1
1
1
0.985
A
GR
1
1
1
1
0.875
1
0.944
1
1
1
1
1
0.974
0.993
1
1
1
1
1
1
0.964
1
0.949
1
1
1
0.982
1
1
1
0.976
1
1
0.94
1
0.972
1
0.982
0.938
0.995
1
1
1
0.988
1
1
1
0.988
H
IRL
I
2010
1ŞANLIURFA,
0.964
1
1
1
1
1
0.947
0.974
1
1
1
1
1
0.931
0.932
0.886
0.931
0.919
0.927
1
1
1
1
1
0.906
1
1
1
1
1
1
1
0.953
0.908
1
1
1
1
0.93
1
1
1
0.971
0.933
0.959
0.951
1
1
1
1
0.938
1
0.994
0.939
0.979
0.961
0.946
0.975
1
0.93
1
1
1
0.975
0.92
0.916
0.977
1
1
0.931
0.971
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
0.839
0.88
0.911
1
1
1
1
1
1
1
1
1
0.957
1
0.946
0.967
1
1
1
0.966
0.979
1
0.965
1
0.979
1
1
1
0.966
0.94
1
1
1
1
1
0.985
0.972
1
1
1
0.937
0.976
1
0.984
0.907
1
1
1
1
0.965
0.954
1
1
1
1
1
1
0.752
1
1
1
1
1
1
1
1
0.97
1
0.946
1
0.848
1
1
1
0.921
0.983
1
1
1
1
0.972
0.985
1
1
1
0.922
1
1
1
1
0.856
0.987
1
1
1
1
1
1
1
0.968
0.994
0.997
1
1
0.980
0.977
0.974
0.987
Çizelge 3. Yıllara Göre Ülkelere Ait Teknik Etkinlik Değerleri
* Ekonomik, sosyal ve siyasal istikrarsızlık yılları.
Tabloda, Almanya: D, Avusturya: A, Bulgaristan: BG, Danimarka: DK, Finlandiya: FIN, Fransa: F, Hollanda:
NL, Đngiltere: GB, Đrlanda: IRL, Đspanya: E, Đsveç: S, Đsviçre: CH, Đtalya: I, Macaristan: H, Polonya: PL, Portekiz: P,
Romanya: RO, Türkiye: TR, Yunanistan: GR olarak kısaltılmıştır.
225
NL
PL
1
0.907
1
1
1
1
0.903
0.995
0.946
0.963
0.977
1
1
1
1
1
1
1
0.999
0.957
1
1
0.947
1
1
1
0.967
0.957
1
1
1
1
0.975
0.961
0.959
1
1
0.937
1
1
1
1
0.943
0.941
1
1
1
1
1
1
1
1
0.987
1
0.931
1
1
1
0.986
1
1
1
1
1
1
0.975
1
0.922
1
1
1
1
1
1
0.943
0.923
1
1
0.983
1
1
0.917
0.965
1
1
0.992
0.923
0.975
1
1
0.945
1
1
1
0.984
0.985
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Şekil 1. Yıllara göre TE değerleri
Araştırma amacına uygun olarak yıllar itibariyle yapılan ortalama TE
değerlendirme sonucunda ise, 1965, 1982, 1996, 2004, 2002, 1999, 1994, 1964, 1977 ve
1972 yılları TE değeri en düşük olan yıllardır (Ortalama TE değeri 0.985). AB’nin
ülkelerinin değişimi ortalamaya çok yakındır. Türkiye için 1999, 2002, 1970, 1983, 2004,
1079, 1967 ve 1973 yılları TE değerinin göreceli olarak en düşük olduğu yıllar olmuştur
(Çizelge 3, Şekil 1).
1960 sonrası dönem yıllar itibariyle incelendiğinde, Türkiye ve AB ülkelerinde
toplam 23 önemli ekonomik, sosyal veya siyasal olay yaşanmıştır. Bunlardan 8 yıl için
TE değerinin ortalamadan (0.985) düşük olduğu belirlenmiştir. Tarımın özellileri dikkate
alındığında bir yıl gecikmeli etkisine bakılırsa bu rakam 13 e çıkmaktadır.
2.1. Toplam Faktör Verimliliğindeki Değişme
Toplam faktör verimliliğindeki değişimin (TFVD) iki sebebi vardır. Biri teknik
etkinlikteki değişim (TED), diğeri ise teknolojik değişimdir (TD). TED’i de saf etkinlik
değişimi (PED) ve ölçek etkinliği değişiminin (SED) çarpımıyla hesaplanır. Hesaplanan
değerler Çizelge 4 ve Çizelge 5’te görülmektedir.
Çizelge 4. Yıllara göre TFVD
Yıl
1962
1963
1964
1965
1966
1967
1968
1969*
1970
1971*
1972
1973*
1974*
1975
1976
1977
1978*
1979*
1980*
1981*
1982*
1983
1984
TED
0.998
0.996
0.973
0.963
1.078
0.974
1.001
0.992
1.006
0.899
1.108
1.008
1.005
0.996
1.003
0.968
1.038
1.001
0.989
1.013
0.970
1.017
1.002
TD
0.634
2.904
0.554
1.397
2.177
0.885
1.592
0.346
1.487
1.157
0.432
1.523
1.500
1.043
1.155
0.718
1.468
1.712
0.765
1.138
0.705
1.568
0.856
PED
1.004
1.001
0.979
0.965
1.058
0.983
1.013
0.999
0.988
1.013
0.985
1.007
0.994
1.012
1.000
0.986
1.011
1.004
1.001
1.005
0.964
1.021
1.013
SED
0.994
0.995
0.994
0.998
1.019
0.991
0.988
0.993
1.017
0.888
1.124
1.001
1.011
0.984
1.003
0.982
1.027
0.997
0.987
1.008
1.005
0.996
0.990
TFVD
0.633
2.894
0.539
1.345
2.348
0.862
1.594
0.343
1.495
1.040
0.479
1.535
1.508
1.039
1.159
0.695
1.524
1.713
0.756
1.153
0.684
1.595
0.858
Yıl
1985
1986*
1987
1988
1989
1990*
1991*
1992*
1993*
1994*
1995*
1996
1997*
1998*
1999
2000*
2001*
2002
2003
2004*
2005
2006
2007*
Ortalama
* Ekonomik, sosyal ve siyasal istikrarsızlık yılları.
226
TED
0.989
1.026
1.003
0.988
1.009
0.991
0.996
0.994
1.007
0.993
0.964
1.016
1.041
0.979
0.947
1.064
1.009
0.981
0.983
1.002
1.048
0.975
1.020
1.000
TD
0.742
1.007
1.635
0.909
1.253
1.057
1.179
1.152
0.578
1.205
0.933
0.633
1.411
0.691
1.408
1.155
0.820
1.118
0.733
1.431
1.216
0.914
1.167
1.045
PED
0.996
1.008
0.993
0.995
1.004
1.006
0.991
1.001
1.004
0.979
1.020
0.974
1.037
0.986
0.985
1.013
1.008
0.979
1.013
0.982
1.036
0.995
1.002
1.000
SED
0.993
1.019
1.011
0.993
1.006
0.985
1.005
0.994
1.003
1.015
0.946
1.044
1.004
0.993
0.961
1.050
1.001
1.001
0.970
1.021
1.012
0.980
1.018
1.000
TFVD
0.734
1.034
1.640
0.899
1.265
1.048
1.175
1.145
0.582
1.197
0.900
0.643
1.468
0.676
1.333
1.229
0.828
1.096
0.721
1.435
1.274
0.891
1.190
1.045
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
1961-2007 yılları arasında teknik etkinlik değişimi 1 olarak hesaplanmıştır. Yıllar
bazında teknik etkinlikte değişimin olmadığı anlaşılmaktadır. Teknolojideki değişimin 1
den büyük çıkması yıllara bağlı olarak traktör sayısı, gübreleme miktarları gibi teknoloji
değişkenlerinde ortalama olarak artış meydana gelmiştir. TFVD değerinin ortalamasının
1’den büyük olması TED değil de TD’den kaynaklanmaktadır. Dikkat edilecek olursa,
TFVD’nin düşük olduğu yıllarda genellikle TD değerinin düşük olmasından
kaynaklanmaktadır. Ekonomik kriz, savaş, doğal felaketler teknoloji değişkenlerinin daha
az kullanılmasına sebep olmaktadırlar (Çizelge 4).
Analiz sonuçlarına göre TFVD değerinin en düşük olduğu yıllar 1969, 1972,
1964, 1993, 1962, 1996, 1998, 1982, 1977 ve 2003 yıllarıdır (Çizelge 4). 1969 yılında
hem Türkiye hem de AB ülkelerinin Đngiltere, Đsveç ve Đspanya haricindeki tüm AB
ülkeleri için TFVD değeri 1’in altında bulunmuştur. 1960 sonrası dönem yıllar itibariyle
incelendiğinde, Türkiye ve AB ülkelerinde yaşanan 23 önemli ekonomik, sosyal veya
siyasal olayın aynı yıllarda aldıkları TFVD değeri karşılaştırılmıştır. Bunlardan 7 yıl için
TFVD değerinin 1’in altında olduğu belirlenmiştir. Bir yıl gecikmeli etkisine bakılırsa bu
rakam 8’e çıkmaktadır.
Ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarsızlıkların olduğu yıllarda tarımsal etkinliğin
düştüğü hipotezini test etmek için T testi yapılmıştır. Yani kriz yıllarıyla diğer yıllar
arasında istatistiki bakımdan anlamlı bir farklılık olup olmadığı incelenmiştir. Çizelge
4’te gösterilen istikrarsızlık yıllarıyla diğer yıllar arasında, TFVD değeri açısından,
istatistikî olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (t:-0.36, p:0.72). TED ve TD değerleri
açısından yapılan incelemelerde de istatistiki anlamlı bir fark bulunamamıştır.
Çizelge 5. Ülkelere göre TFVD
Ülkeler
TR
A
BG
DK
FIN
F
A
GR
H
TED
0.999
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.001
TD
0.749
0.773
0.794
0.828
0.872
0.910
0.949
0.974
1.012
PED
0.999
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.001
SED
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
TFVD
0.749
0.772
0.794
0.828
0.872
0.910
0.949
0.973
1.013
Ülkeler
IRL
I
NL
PL
P
RO
E
S
GB
Ortalama
TED
1.000
1.000
0.999
1.002
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
TD
1.048
1.099
1.199
1.242
1.282
1.301
1.355
1.387
1.447
1.045
PED
1.000
1.000
1.000
1.002
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
SED
1.000
1.000
0.999
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
1.000
TFVD
1.048
1.099
1.198
1.245
1.282
1.301
1.355
1.387
1.447
1.045
Ülkeler bazında sonuçlar incelenecek olursa, Türkiye TFVD değeri diğer ülkelere
göre en düşük değerdir. Ancak bunun sebebi TED değil, TD olduğu belirlenmiştir. Yani
teknolojik değişkenlerde diğer ülkelere göre nispi azalma meydana gelmiştir (Çizelge 5).
3. SONUÇ
Türkiye ve 17 AB ülkesinin incelendiği çalışmada, tarımsal üretim etkinliğinin
ulusal, bölgesel veya küresel krizlerden etkilenip etkilenmediğini belirlemek
amaçlanmıştır. Bu amaca yönelik yapılan analizlerde Veri Zarflama Analiz yöntemi
kullanılmış, Teknik Etkinlik ve Malmquist Toplam Faktör Verimlilik Endeksi
yaklaşımlarından yararlanılmıştır.
Yıllar itibariyle tarımsal üretim etkinliğini temsil eden TE ve TFVD değerleriyle,
kriz yıllarıyla karşılaştırılmıştır.
1960 sonrası dönemde yıllar itibariyle TE değeri incelendiğinde, Türkiye ve AB
ülkelerinde yaşanan toplam 23 önemli ekonomik, sosyal veya siyasal olayın 8’inde TE
değeri ortalamadan (0.985) daha düşük olduğu belirlenmiştir. Tarımın özellileri dikkate
alındığında bir yıl gecikmeli etkisine bakılırsa bu rakam 13 e çıkmaktadır. TFVD
açısından ise yaşanan 23 önemli olayın 7’sinin TFVD değerinin 1’in altında olduğu
belirlenmiştir. Bir yıl gecikmeli etkisine bakılırsa bu rakam 8’e çıkmaktadır.
227
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Tarımsal üretimin kendine has özellikleri kriz dönemlerinin etkilerini gecikmeli
olarak üretime yansıtabilir. Gecikmeli etkiler de değerlendirildiğinde, kriz yıllarıyla
etkinsizlik arasında azımsanmayacak kadar çakışma vardır. Diğer yandan, ekonomik kriz,
sosyal ve politik çalkantılar, doğal felaketler gibi bazı durumlarda üretim girdilerin daha
az kullanılması, kısıtlanması olasıdır. Bu da etkinliği arttırabilmektedir. Ancak elde edilen
sonuçlara göre kriz dönemlerinin, tarımsal üretim etkinliğini ve verimliliği üzerine etkisi
olduğunu ifade edebilmek güçtür.
KAYNAKLAR
Anonimous, 2010 (http://wordnetweb.princeton.edu/perl/webwn?s=economic%20crisis:
04.04.2010)
Banker, R.D., Charnes, A., Cooper, W.W. (1984) Some models for estimating technical
and scale inefficiencies in data envelopment analysis, Manage. Sci. 30, 10781092.
Cankurt, M., Günden, C., ve Miran B., 2007, Türkiye’nin AB Sürecinde Üyelik
Potansiyelinin Bazı Tarımsal Kriterler Açısından Analizi. Finans Politik ve
Ekonomik Yorumlar Dergisi, Sayı:513, s:35-45, Đstanbul.
Charnes, A., Cooper, W.W., Rhodes, E. (1978) Measuring the efficiency of decision
making units, Eur. J. Operational Res. 2, 429-44.
Coelli, T., Rao, D.S.P., Battese, G.E. (1998) An Introduction to Efficiency and
Productivity Analysis Kluwer Academic Publishers, Boston, 275pp.
Coelli, T., Rao., 1996, “A Guide to DEAP Version 2.1: A Data Envelopment Analysis
Program, CEPA WorkingPapers, 8/96,Department of Econometrics, University
of New England, Australia,1-49.
Croucher Sheila L.. Globalization and Belonging: The Politics of Identity in a Changing
World. Rowman & Littlefield. (2004). p.10
FAO, 2010. Official Statistical Databases of Food and Agricultural Organization of the
UN. (www.fao.org)
Farrell, M.J., (1957) The measurement of productive efficiency, J R. Statistical Soc. Ser.
'A' 120, 253-81.
Jagdish, Bhagwati (2004). In Defense of Globalization. Oxford, New York: Oxford
University Press.
Kazgan, G., (2002). Türkiye’de Ekonomik Krizler: (1929-2001) Nedenleri ve Sonuçları
Üzerine Karşılaştırmalı Bir Đrdeleme, Đstanbul Bilgi Üniversitesi, 2002
Kibritçioğlu, A., (2003). Türkiye'de ekonomik krizler ve hükümetler 1969-2001. Yeni
Türkiye Dergisi Ekonomik Kriz özel sayısı.
Lovel, C.A.K. (1993) Production frontiers and productive efficiency. In: Fried, H.O.,
Lovell, C.A.K., Schmidt, S.S. (Eds.), The Measurement of Productive Efficiency
Techniques and Applications, pp.3-67, Oxford University Press, Oxford.
Yuan, C., Liua, S. and Xie, N., 2010. The impact on chinese economic growth and energy
consumption of the Global Financial Crisis: An input–output analysis. Energy,
2010, 1-8 (in press).
228
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye’de Tarımın Kredilendirmesinde Özel Sektör Bankacılığının
Yeri
Mücahit PAKSOY1 Ahmet ASLAN2
Özet
Ülkemizde tarıma finansman desteği günümüze kadar büyük ölçüde kamu bankaları tarafından
sağlanmakta iken 2000’li yıllardan itibaren tarımda yeniden yapılanma çalışmaları, AB’ne uyum
ve üyelik sürecinde özel bankalarında tarımsal kredi piyasasında yer almaya başladığı
görülmektedir. Nitekim 2009 yılı itibariyle tarıma kredi veren özel banka sayısı 28’e ve bu
bankalar tarafından verilen tarımsal kredinin (nakti+gayrinakdi) toplam tarımsal kredi içindeki
oranı %32.7’ye ulaşmıştır. Bu durum son yıllarda tarımsal kredi piyasasında kamu bankalarının
yanında özel bankalarının da etkin çalışmalar içinde olduğunu göstermektedir.
Bu çalışmada tarıma kredi kullandırmada özel sektör bankacılığın yeri; verilen kredi türleri ve
yapılan uygulamalar açısından değerlendirilip tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kredi, tarım, bankacılık, özel sektör, Türkiye
The Place Of Private Banking Sector In Turkey On Crediting Agriculture
Abstract
While in Turkey agriculture funding until today largely ensured by state-owned banks, from the
year 2000s in the process of agricultural restructuring efforts, EU integration and membership,
private banks are started to appear in agricultural credit market. As a matter of fact, the number of
private bank giving credit to agriculture is 28, the rate of loans given by these banks in total
agricultural loans (cash and non-cash loans) reached 32,7 % in 2009. This case is showed that, in
agricultural credit market in recent years private banks effectively worked besides public banks.
In this study the place of private sector banking supply credit to agriculture will be evaluated and
discussed in terms of types of credit and used applications.
Key words: Credit, agriculture, banking, private sector, Turkey.
1. GĐRĐŞ
Tarım işletmelerinin büyük çoğunluğunun küçük aile işletmelerinden oluşması,
tarım topraklarının parçalı ve dağınık oluşu, modern tarım tekniklerinden yeterince
yararlanılmayışı, tarımsal altyapı noksanlıkları, işletmelerde sabit sermaye oranının
işletme sermayesine oranla oldukça yüksek olması gibi nedenlerle işletmelerin tasarrufta
bulunarak öz sermayelerini arttırmaları çok zordur. Bu nedenle tarım işletmeleri
ekonomideki değişikliklere uyum sağlamak amacı ile öz sermaye eksikliğini kredi
kuruluşlarından kredi alarak gidermeye çalışmaktadır (Bülbül, 2006).
Çiftçiler, ihtiyaçları olan krediyi çeşitli kaynaklardan temin etmektedirler. Bu
kaynaklar farklı şekilde sınıflandırabilmektedir. Bunlar arasında en çok kullanılanı
teşkilatlanmış (organize olmuş) ve teşkilatlanmamış (organize olmamış) kredi kaynakları
şeklinde yapılan sınıflandırmadır. Fertlerden alınan krediler teşkilatlanmamış kredileri,
kurum ve kuruluşlardan alınan krediler ise teşkilatlanmış kredileri ifade etmektedir.
Türk tarımında teşkilatlanmış kredi kaynağı; T.C. Ziraat Bankası, diğer kamu
bankaları, özel bankalar, sigorta şirketleri ve T.C. Merkez Bankasıdır.
Bu çalışmada öncelikle sektörler itibariyle kredi kullanımı tarımın yeri
değerlendirilerek, tarımsal kredi piyasası ve bunun içerisinde özel bankacılığın yeri ve
uygulamaları incelenmiştir.
1
KSÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Avşar Kampusu, KAHRAMANMARAŞ
[email protected]
2
Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsü, MALATYA, [email protected]
229
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2. Türkiye’de Sektörler Đtibariyle Kredi Kullanımı
Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların sektörel kredi hacmi (nakdi ve gayrinakdi
krediler) 2007-2009 yılları arasında 116.354.949.000-168.860.184.000 TL arasındadır.
2007 yılında ülkemizdeki sektörel kredilerin %25.95’i inşaat, %16.70’i toptan ticaret ve
komisyonculuk, %12.96’sı metal ve madencilik, %9.41 ise ziraat ve balıkçılık sektörüne
kullandırılmıştır. 2009 yılında bu oranlar sırasıyla %26.62, %18.26 ve %9.66 olarak
gerçekleşmiştir. Tarım sektörüne verilen krediler 2007-2009 arasında %49’luk bir artış
göstermesine rağmen, kullandırılan krediler içindeki oranı aynı düzeyde kalmıştır (%9.5
düzeylerinde). Tüm sektörlerin kredi performansı 2007 yılında %5.75 iken 2009 yılında
%7.0’ye yükselmiştir. Tarım sektörünün kredi performansı ise 2007 yılında %3.04 iken,
2009 yılında %6.3’e yükselmiştir. (Çizelge 1).
Çizelge 1. Türkiye’de Bankaların Kullandırdıkları Kredilerin Sektörel Dağılımı
SEKTÖRLER
Gıda meşrubat, tütün
Đnşaat
Metal ve işlenmiş maden
Finansal kuruluşlar
Tekstil ve tekstil ürünleri
Toptan ticaret ve komis.
Turizm
Ziraat ve balıkçılık
Sektörler Toplamı
Nakdi
7.923.080
10.659.231
7.526.380
4.501.145
9.428.145
12.224.373
3.201.589
10.030.050
65.493.993
Takipteki
534.293
403.264
105.128
85.687
1.582.884
609.343
146.145
304.839
3.771.583
2007
Gayri nakdi
TOPLAM
2.986.076
10.909.156
19.541.798
30.201.029
7.554.142
15.080.522
7.404.006
11.905.151
4.204.103
13.632.248
7.211.589
19.435.962
1.032.379
4.233.968
926.863
10.956.913
50.860.956 116.354.949
Gıda meşrubat, tütün
Đnşaat
Metal ve işlenmiş maden
Finansal kuruluşlar
Tekstil ve tekstil ürünleri
Toptan ticaret ve komis.
Turizm
Ziraat ve balıkçılık
Sektörler Toplamı
Nakdi
8.857.907
14.474.877
10.361.797
4.644.013
10.571.571
15.974.723
4.165.422
12.857.439
81.907.749
Takipteki
521.061
671.673
179.544
100.592
1.459.844
1.648.685
215.285
451.121
5.247.805
Gayri nakdi
3.709.610
27.791.383
9.793.131
11.656.426
4.232.771
9.565.907
1.205.276
1.171.844
69.126.348
Pay (%)
9.37
25.95
12.96
10.23
11.72
16.70
3.64
9.42
100.00
TOPLAM
12.567.517
42.266.260
20.154.928
16.300.439
14.804.342
25.540.630
5.370.698
14.029.283
151.034.097
%
8.32
27.98
13.34
10.79
9.80
16.91
3.55
9.28
100.00
Nakdi
Takipteki
Gayri nakdi
TOPLAM
Gıda meşrubat, tütün
9.749.837
739.551
3.489.376
13.239.213
Đnşaat
17.774.060
1.183.125
27.178.196
44.952.256
Metal ve işlenmiş maden
11.148.958
391.104
8.344.152
19.493.110
Finansal kuruluşlar
10.640.514
123.966
12.849.319
23.489.833
Tekstil ve tekstil ürünleri
9.994.019
1.678.749
4.125.603
14.119.622
Toptan ticaret ve komis.
19.474.621
1.606.830
11.367.245
30.841.866
Turizm
5.213.369
276.016
1.197.582
6.410.951
Ziraat ve balıkçılık
14.954.740
941.356
1.358.593
16.313.333
Sektörler Toplamı
98.950.118
6.940.697
69.910.066 168.860.184
Kaynak: BDDK, 2010.
*Kredi performansı (K.P)= (Takipteki alacaklar/Nakdi Krediler)*100
%
7.84
26.62
11.54
13.91
8.36
18.26
3.79
9.66
100.00
K.P*
6.74
3.78
1.39
1.90
16.79
4.98
4.56
3.04
5.76
2008
K.P*
5.88
4.64
1.73
2.16
13.80
10.32
5.16
3.50
6.40
2009
K.P*
7.58
6.65
3.50
1.16
16.79
8.25
5.29
6.29
7.01
3. TÜRKĐYE’DE TARIMSAL KREDĐ PĐYASASI VE UYGULAMALAR
Türkiye’nin tarımsal kredi piyasasında kamu bankalarından T.C. Ziraat Bankası
ilk sırada yer almaktadır. 2001 yılında tarım kredisi kullandıran tek özel banka Şekerbank
iken, 2004 yılından itibaren Denizbank ve Anadolubank gibi bankaların piyasaya
girmesiyle özel bankalarında sektör de payının arttığı gözlenmektedir. Özellikle 20072009 yıllarında diğer özel bankalarda sektöre kredi açma konusunda ağırlık vererek bu
oranı %32.7’lere yükseltmişlerdir. Bu durum son yıllarda tarımsal kredi piyasasında
kamu bankacılığı yanında özel sektör bankacılığının da etkin çalışmalar içinde olduğunu
göstermektedir.
230
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2007 yılında tarıma verilen kredi miktarı (nakdi ve gayri nakdi) 10.956.913.000
TL iken, 2009 yılında % 47.6 artışla 15.820.189.000 TL olmuştur. Hem kamu hem de
özel bankaların verdiği kredi miktarı aynı dönem içerisinde artmıştır. Kamu bankaların
verdiği kredi miktarında artış %58,5 iken, özel bankalardaki artış %30.5 düzeylerinde
kalmıştır. Kamu bankaların kredi miktarındaki artış T. C. Ziraat Bankası kredilerinin
önemli düzeyde artmasından kaynaklanmaktır.
2009 yılı itibariyle tarıma yönelik kredi veren toplam banka sayısı 35’e
ulaşmıştır. 2007 yılında tarımsal kredi piyasasında kamu bankalarının payı %61.3 iken
(6.717.417.000 TL), özel bankaların oranı %38.7 (4.239.496.000TL) olmuştur (Çizelge
2). 2009 yılında ise özel bankalar tarıma 5.172.801.000 TL kredi desteği vererek kredi
miktarını artırmalarına rağmen paylarını %32.7’ye düşürdükleri görülmektedir. Kredi
veren özel bankalar arasında Denizbank, Yapı ve Kredi Bankası, Finansbank, Garanti
Bankası ve Şekerbank ön sıralarda yer almaktadır (Çizelge 4).
Kredi performansı açısından baktığımızda kamu bankalarının oranı 2007 yılında
%1.26 iken 2009 yılında %4.49 olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde özel bankaların
kredi performansı %6.5’ten %11.89’a çıkmıştır.
Türkiye’de tarıma kredi kullandırmada özel sektör bankacılığı farklı stratejiler
izleyerek farklı alanlarda kredi taleplerini karşılamaya çalışmaktadırlar. Özel bankalar
üreticinin yaşamını kolaylaştırmayı, üreticiye özgü krediler geliştirmeyi, daha uygun
koşullarda kredi kullandırmayı, her türlü bankacılık hizmetlerini sunmayı ve üreticilerin
elektronik bankacılık hizmetlerinden yararlanmalarını amaçlamaktadır. Özel sektör
bankacılığının tarımsal uzman istihdamına yönelik çalışmalarıyla sektörün gerçek kredi
potansiyelini fark etmeleri daha kolay olmaktadır (Güneş, 2009).
Özel bankalar kısa vadeli (12 ay) işletme kredileri, uzun vadeli (18-60 ay) yatırım
kredileri kullandırmaktadırlar.
Çizelge 2. Türkiye’de Bankaların Kullandırdıkları Tarım Kredileri (2007)
2007 ZĐRAAT VE BALIKÇILIK KREDĐLER (BĐN TL)
Banka Adı
ZĐRAAT BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE HALK BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O.
TÜRKĐYE ĐHRACAT KREDĐ BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE KALKINMA BANKASI A.Ş.
BĐRLEŞĐK FON BANKASI A.Ş.
KAMU BANKALARI
FORTĐS BANK A.Ş.
ABN AMRO BANK N.Y.
CITIBANK A.Ş.
MILLENNIUM BANK A.Ş.
TURKLAND BANK A.Ş.
FĐNANSBANK A.Ş.
DEUTSCHEBANK A.Ş.
HSBC BANK.
EUROBANK TEKFEN A.Ş.
DENĐZBANK A.Ş.
BANKPOZĐTĐF A.Ş.
ALBARAKA TÜRK KATILIM BANKASI A.Ş.
KUVEYT TÜRK KATILIM BANKASI
TÜRKĐYE SINAĐ KALKINMA BANKASI A.Ş.
TÜRK EKONOMĐ BANKASI A.Ş.
AKBANK T.A.Ş.
Nakdi
T. Alacaklar Gayri Nakdi TOPLAM*
6.169.398
25.808
21.841 6.191.239
141.556
37.816
8.169
149.725
313.359
12.728
48.229
361.588
9.364
3.512
0
9.364
3.714
3.714
0
3.714
0
214
1.787
1.787
6.637.391
83.792
80.026 6.717.417
71.496
3.939
14.503
85.999
5.378
9.921
9.524
14.902
1.936
0
2.134
4.070
812
0
0
812
11.686
125
2.739
14.425
162.963
2.268
104.975
267.938
0
0
5.001
5.001
86.074
4.303
5.716
91.790
21.992
354
10.277
32.269
339.258
18.877
53.332
392.590
582
0
10
592
104.723
1.225
44.431
149.154
94.724
1.152
58.785
153.509
13.164
0
0
13.164
175.795
0
25.690
201.485
195.630
20.145
14.449
210.079
231
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞEKERBANK T.A.Ş.
TÜRKĐYE GARANTĐ BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE ĐŞ BANKASI A.Ş.
YAPI VE KREDĐ BANKASI A.Ş.
TURKISH BANK A.Ş
ING BANK A.Ş.
TEKSTĐL BANKASI A.Ş.
ALTERNATĐFBANK A.Ş.
ANADOLUBANK A.Ş.
GSD YATIRIM BANKASI A.Ş.
NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş.
AKTĐF YATIRIM BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE FĐNANS KATILIM BANKASI A.Ş
ASYA KATILIM BANKASI A.Ş.
ÖZEL BANKALAR
TOPLAM
Kaynak:www.bddk.org.tr, 2010.
*Nakdi krediler + gayri nakdi krediler
254.694
227.514
740.371
335.661
0
112.258
115.518
29.665
88.955
256
0
375
110.557
90.622
3.392.659
10.030.050
5.956
4.968
16.679
112.019
0
670
109
4.598
197
312
2.094
0
3.436
7.093
220.440
304.232
19.347
274.041
26.179
253.693
57.613
797.984
171.369
507.030
659
659
21.311
133.569
25.692
141.210
9.130
38.795
18.520
107.475
0
256
0
0
0
375
68.783
179.340
76.668
167.290
846.837 4.239.496
926.863 10.956.913
Çizelge 3. Türkiye’de Bankaların Kullandırdıkları Tarım Kredileri (2008)
2008 ZĐRAAT VE BALIKÇILIK KREDĐLER (BĐN TL)
Banka Adı
ZĐRAAT BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE HALK BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O.
TÜRKĐYE ĐHRACAT KREDĐ BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE KALKINMA BANKASI A.Ş.
BĐRLEŞĐK FON BANKASI A.Ş.
Nakdi
T. Alacaklar Gayri Nakdi TOPLAM*
7.764.504
71.610
26.815
7.791.319
117.179
51.814
65.495
182.674
341.330
3.823
85.349
426.679
14.391
3.512
0
14.391
10.113
4.322
3.159
13.272
0
315
344
344
KAMU BANKALARI
FORTĐS BANK A.Ş.
ABN AMRO BANK N.Y.
CITIBANK A.Ş.
8.247.517
90.400
14.286
1.920
135.396
5.894
9.928
0
181.162
22.939
36.748
411
8.428.679
113.339
51.034
2.331
ING BANK A.Ş.
MILLENNIUM BANK A.Ş.
TURKLAND BANK A.Ş.
FĐNANSBANK A.Ş.
HSBC BANK.
EUROBANK TEKFEN A.Ş.
DENĐZBANK A.Ş.
BANKPOZĐTĐF A.Ş.
ALBARAKA TÜRK KATILIM BANKASI A.Ş.
KUVEYT TÜRK KATILIM BANKASI
TÜRKĐYE FĐNANS KATILIM BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE SINAĐ KALKINMA BANKASI A.Ş.
TÜRK EKONOMĐ BANKASI A.Ş.
AKBANK T.A.Ş.
ŞEKERBANK T.A.Ş.
TÜRKĐYE GARANTĐ BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE ĐŞ BANKASI A.Ş.
YAPI VE KREDĐ BANKASI A.Ş.
232
454
10.930
224.239
72.944
32.034
1.169.448
412
117.008
85.833
133.132
23.802
230.713
92.205
350.486
308.743
718.350
517.981
2.416
68
1.066
4.977
4.698
815
37.034
0
3.100
3.256
6.557
4.256
0
85.204
17.041
7.081
36.893
76.096
15.181
0
5.096
103.985
18.388
32.034
42.397
16.334
62.894
72.889
65.958
0
32.597
5.601
11.301
38.726
73.833
217.336
15.413
454
16.026
328.224
91.332
64.068
1.211.845
16.746
179.902
158.722
199.090
23.802
263.310
97.806
361.787
347.469
792.183
735.317
232
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
TURKISH BANK A.Ş
TEKSTĐL BANKASI A.Ş.
ALTERNATĐFBANK A.Ş.
ANADOLUBANK A.Ş.
GSD YATIRIM BANKASI A.Ş.
NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş.
ASYA KATILIM BANKASI A.Ş.
84
85.810
42.596
114.317
35
0
69.261
0
1.732
1.217
1.847
312
2.092
2.145
466
13.514
9.272
34.290
0
2.092
63.571
550
99.324
51.868
148.607
35
2.092
132.832
ÖZEL BANKALAR
4.507.655
315.725
997.853
5.505.508
TOPLAM
Kaynak:www.bddk.org.tr, 2010.
*Nakdi krediler + gayri nakdi krediler
12.755.172
451.121
1.179.015
13.934.187
Çizelge 4. Türkiye’de Bankaların Kullandırdıkları Tarım Kredileri (2009)
2009 ZĐRAAT VE BALIKÇILIK KREDĐLER (BĐN TL)
BANKA ADI
ZĐRAAT BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE HALK BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O.
TÜRKĐYE ĐHRACAT KREDĐ BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE KALKINMA BANKASI A.Ş.
BĐRLEŞĐK FON BANKASI A.Ş.
Nakdi
T. Alacaklar Gayri Nakdi TOPLAM*
9.463.297
357.049
9.739
9.473.036
810.005
71.793
11.166
821.171
187.490
39.048
131.062
318.552
19.410
3.512
2.980
22.390
11.058
3
943
12.001
0
78
238
238
KAMU BANKALARI
FORTĐS BANK A.Ş.
ABN AMRO BANK N.Y.
ARAP TÜRK BANKASI A.Ş.
CITIBANK A.Ş.
ING BANK A.Ş.
MILLENNIUM BANK A.Ş.
TURKLAND BANK A.Ş.
FĐNANSBANK A.Ş.
HSBC BANK.
EUROBANK TEKFEN A.Ş.
DENĐZBANK A.Ş.
BANKPOZĐTĐF A.Ş.
ALBARAKA TÜRK KATILIM BANKASI A.Ş.
KUVEYT TÜRK KATILIM BANKASI
TÜRKĐYE FĐNANS KATILIM BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE SINAĐ KALKINMA BANKASI A.Ş.
TÜRK EKONOMĐ BANKASI A.Ş.
AKBANK T.A.Ş.
ŞEKERBANK T.A.Ş.
TÜRKĐYE GARANTĐ BANKASI A.Ş.
TÜRKĐYE ĐŞ BANKASI A.Ş.
YAPI VE KREDĐ BANKASI A.Ş.
TURKISH BANK A.Ş
TEKSTĐL BANKASI A.Ş.
ALTERNATĐFBANK A.Ş.
ANADOLUBANK A.Ş.
GSD YATIRIM BANKASI A.Ş.
NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş.
AKTĐF YATIRIM BANKASI A.Ş
10.491.260
72.528
17.581
0
100
128.424
678
4.211
355.116
49.695
41.879
1.233.758
2.061
106.064
79.700
81.578
162
228.520
51.889
293.777
285.193
98.718
442.336
197
75.857
58.175
141.844
0
0
672
233
471.483
4.835
8.850
0
0
4.468
103
1.024
18.606
11.729
8.083
106.073
0
4.373
2.653
4.661
4.158
0
51.716
40.840
28.071
46.769
104.867
0
4.601
2.462
5.409
7
2.093
0
156.128
12.987
11.797
3.162
192
54.110
449
6.135
125.409
1.635
13.050
48.362
10.840
101.455
13.710
22.900
0
31.229
7.889
6.665
57.149
98.718
451.157
244
13.292
34.215
16.881
0
0
704
10.647.388
85.515
29.378
3.162
292
182.534
1.127
10.346
480.525
51.330
54.929
1.282.120
12.901
207.519
93.410
104.478
162
259.749
59.778
300.442
342.342
197.436
893.493
441
89.149
92.390
158.725
0
0
1.376
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ASYA KATILIM BANKASI A.Ş.
ÖZEL BANKALAR
TOPLAM
Kaynak:www.bddk.org.tr, 2010.
*Nakdi krediler + gayri nakdi krediler
105.164
3.955.877
14.447.137
4.304
470.755
942.238
72.588
1.216.924
1.373.052
177.752
5.172.801
15.820.189
Ayrıca özel bankaların son yıllarda üreticilere girdi (mazot, ilaç gübre vb.) ve
kredi sağlamada farklı ad altında banka kartları (Denizbank-Üretici Kart, ŞekerbankHasat Kart, Garanti Bankası- Ekin Kart, Fortis-Çiftçi Destek Kart, TEB-Harmankart,
Anadolubank-Tarım Kart) verdikleri görülmektedir. Kamu bankalarında da buna paralel
uygulamalar (Halk Bankası-Mahsul Kart, Ziraat Bankası-Başak Kart vb.) başlatmıştır.
Bazı bankaların “tarım destek paketi” adı altında krediler verdikleri ve bu
kapsamda organik tarım, sera kredisi, hayvancılık, sözleşmeli üretim kredisi, tarım
makinesi kredisi ve mahsul kredisi vb. kullandırdıkları görülmektedir.
TMO Makbuz senedi karşılığı kredi kullanımı da gerek kamu gerekse özel birçok
banka tarafından son yıllarda oldukça yaygın görülen bir uygulamadır. 2010 yılında 15
banka (3’ü kamu bankası) TMO ile anlaşma yaparak makbuz senedi karşılığı kredi
kullandırmaktadır. Ayrıca TMO’ya ürün teslim eden üreticiler anlaşmalı özel ve kamu
bankalarından TMO Ürün Kartı alarak ürün bedellerinin 10 gün önce tahsil
edebilmektedirler (www.tmo.org.tr, 2010).
SONUÇ
Tarım
kredi
piyasasında
önemli
yenilikler
bankalar
tarafından
gerçekleştirilmekte, böylelikle talep artışı istenmektedir. Ancak bu alandaki gelişmeler
organizeli ve rekabetçi uygulamalar ile başarılı olacaktır. Özellikle kredi maliyetlerinin
azaltılarak tarımsal işletmelere aktarılması gerekmektedir. Üreticilerin kredi geri
ödemelerindeki sorunlar sektörü küçülterek, tarımsal üretimi tehlikeye sokmaktadır. Bu
açıdan kredi veren gerek kamu gerek özel bankaların sektöre yönelik önlem almaları ve
kredi geri ödemelerinde esnek davranmaları gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Bülbül, M. 2006. Tarımsal işletmelerin Finansmanı. Ankara Üniv. Zir. Fak.
Yayın No:1549, Ders Kitabı:502, Ankara, 312 s.
Güneş, E. 2009. Türkiye’de Tarımın Kredilendirilmesindeki Gelişmeler ve Tarım
Sektörüne Yansımaları. Türk Tarım 187:14-21.
http://ebulten.bddk.org.tr/haritalama/harita.aspx. FĐNTÜRK-Finansal Türkiye
Haritası, (13.08.2010).
http://www.tmo.gov.tr (10.08.2010).
234
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1990 Sonrası Ekonomi Ve Tarım Politikalarının Kırsal Alanda Ürün
Deseni Değişimi Üzerindeki Etkisi-Aydın-Dalama Örneği1
Neriman YÖRÜR2
Özet
Türkiye’de 1980’lere değin temelde devletçilik, korumacılık politikasını izleyen
hükümetler 1980 sonrası bütün dünyada da yaygınlaşan neo-liberal politikalardan etkilenmişler ve
IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği dış dinamiklerinin itici gücüyle ve yaşanan ekonomik
krizlerin iç dinamiğiyle ekonomi ve tarım politikalarını daha liberal bir hale getirmeye
başlamışlardır. Özellikle 1990 sonrasında ağırlığını iyiden iyiye hissettirir hale gelen neo-liberal
politikalar Türkiye gibi sanayileşme sürecini tamamlayamamış olan gelişmekte olan ülkelerde
ağırlığını çok daha keskin bir biçimde hissettirmiştir. 1980 yılı kırsal alanda çalışan nüfusu toplam
çalışan nüfusun % 54.23’ü olan Türkiye’de bu politikalardan en fazla kırsal alanda yasayan ve bu
alanlardan göç etmek zorunda kalan nüfusun etkilendiği söylenebilir. 2008 yılına gelindiğinde
çalışan toplam nüfusun % 28’lerdeki bir kesiminin kırsal alanlarda çalışmakta olduğu
görülmektedir. Kırsal alanda halen yaşamaya devam etmekte olan nüfus ise, tarıma yönelik
ekonomik politikalar karşısında hayatta kalma stratejileri olarak kırsal yapıda özellikle ürün deseni
dönüşümlerine gitmektedirler. Bu kapsamda ekonomik ve kırsal-tarımsal politikalara karsı kırsaltarımsal parseller üzerinde mevcut ürün deseninde nasıl bir değişim yaşanmıştır? sorusunun yanıtı
verilmeye çalışılacaktır. Örnek çalışma alanı olarak Aydın Đli Merkez Đlçesi’ne bağlı Büyük
Menderes Nehri’ne yakın olan ve nüfusu 1980 yılına göre giderek azalan Dalama Beldesi kırsal
alanı seçilmiştir.
Anahtar Kelimeler:1990 sonrası, kırsal alan, tarım politikaları, ürün deseni, AydınDalama Beldesi.
Effects On Product Pattern Changes In The Rural Areas Of The Economıcal And
Agrıcultural Polıcıes After 1990 The Sample Of Aydın-Dalama
Abstract
The Goverments in Turkey which were basicly adopted statecraft and conservative
politics till 1980’s has been influenced by neo-liberal politics that were became widespread all
around the world and with the power of the outsider dynamics like IMF, World Bank and EU and
with also the inner dynamics of the economic crisis, they started to became more liberal in
economy and agriculture politics. The neoliberal politics which were started to be more dominant
especially after 1990 become bitterly more effective in the countries which are developing and
could not accomplish the process of the industrilization like Turkey. It can be said that in Turkey
in which the occupied population working in the rural was the %54.23 per cent of the total
working population in the year of 1980, the population that were living in the rural areas and to
had an account to immigrate from these areas were mostly effected from these neo-liberal politics.
we have seen that %28 per cent of the total working population are working in the rural areas in
the year of 2008. However the population which are still continue living in the rural especially
resorts to a remedy like changing the agricultural product patterns as a strategy of living, against
the economic politics on agriculture. In this scope, “what kind of changing had been experienced
against the rural-agriculture politics on the product patterns of the agriculture plots?” question try
to be answered. Dalama, the branch of central district of Aydın Province and which population is
decreasing when comparing 1980 is choosed as the sample area of this paper.
Keywords: After 1990, rural area, agricultural policies, production changes, AydınDalama district.
1
Bu bildiri 2008 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde Prof. Dr. Sezai Göksu
danışmanlığında tamamlanan “1980 Sonrası Tarım Politikalarının Kırsal Alandaki Yapısal Dönüşüm Üzerine
Etkileri” isimli doktora tezinden oluşturulmuştur.
2
Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Đzmir.
235
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1.GĐRĐŞ
Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu 1923 yılından günümüze değin temel
kırsal toplumsal yapısını bazı dönüşümler geçirse de korumuştur. 2. Dünya savaşı sonrası
Türkiye’de kırsal alanda yapısal bir dönüşüm yaşanmış, kırsal alandan şehirlere göç
artmıştır.
1980’lere değin temelde devletçilik, korumacılık politikasını izleyen hükümetler
1980 sonrası bütün dünyada da yaygınlaşan neo-liberal politikalardan etkilenmişler ve
“dünyaya ayak uydurma” düşüncesi temelinde izleyen politikalarını daha liberal bir hale
getirmeye başlamışlardır. Türkiye’de bu politika değişikliği çerçevesinde IMF, Dünya
Bankası ve Avrupa Birliği dış dinamiklerinin itici gücüyle ve yaşanan ekonomik krizlerin
iç dinamiğiyle ekonomi politikalarını 1980 sonrası daha fazla liberalize etmeye
başlamıştır. 1980 yılı kırsal alanda çalışan nüfusu toplam çalışan nüfusun % 54.23’ü olan
Türkiye’de bu politikalardan en fazla kırsal alanda yaşayan ve bu alanlardan göç etmek
zorunda kalan nüfusun etkilendiği söylenebilir.
2008 yılına gelindiğinde çalışan toplam nüfusun % 28’lerdeki bir kesiminin kırsal
alanlarda çalışmakta olduğu görülmektedir. 1980 yılından 2008 yılına değin geçen 28
yıllık süre içerisinde kırsal alanda artık yaşamayan nüfusun hangi mekanlarda ve nasıl bir
sosyal, ekonomik yapı içinde yaşadıklarına yönelik bir çok araştırma yapılmıştır. Ancak
göç eden nüfusun kırsal alanda nasıl bir yapısal dönüşümle birlikte oradan göç etmek
zorunda kaldıkları ya da halen orada yaşayanların nasıl bir yaşam döngüsü içerisinde
barındıkları, kırsal alandan diğer alanlara göç etme eğilimlerine yönelik çalışmalar
oldukça yetersizdir.
2000’li yıllarda özellikle Avrupa Birliği’ne eklemlenme süreci içerisinde tarımsal
politikalar makro-ekonomik politikalar düzeyinde tartışılmış, tarımsal ve kırsal yapıya
ilişkin ampirik çalışmalar çok kısıtlı kalmıştır. Oysa kırsal nüfusun bu politikalardan nasıl
etkilendiği ve kırsal alanı nasıl dönüştürdüklerine yönelik örnek alan çalışmaları
yapılmamaktadır. Artık kırsal dönüşüm süreci ve sorunu günümüz Türkiye kırsal tarımsal
yapısına ilişkin analizler, ekonomi ve tarım ekonomisine yönelik politikalar ile
ilişkilendirilerek, sonuçları, yapısal özellikleri ve tezahür biçimleri anlaşılmaya
çalışılmalıdır.
2. AYDIN ĐLĐ MERKEZ ĐLÇESĐ DALAMA BELDESĐ KIRSAL ALANINA
YÖNELĐK GENEL BĐLGĐLER
2.1. Konumu
Dalama beldesi; kuzeyinde Büyük Menderes Nehri ve Dalama Ovası, güneyinde
Mardan Çayı, batısında Başmakçı Dağları ve doğusunda Aratepe ile sınırlanmış ve
Aydın-Yenipazar yolu üzerinde konumlanmıştır.
Dalama, Ege bölgesinde, Aydın ili ile Nazilli ilçeleri arasında kalan Köşk
ilçesinden geçen devlet karayolunun 8 km. güneyinde yer alan bir kasabadır. Yerleşim
çevresindeki araziler genelde sulu tarıma dayalı araziler ile zeytinliklerdir. Kasabada
tarım sektörü, özellikle zeytincilik kentin en önemli tarımsal ekonomik girdisini
sağlamaktadır.
236
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil 1. Dalama Beldesi’nin Aydın Đli Đçerisindeki Konumu
Kaynak: http://www.dalama.bel.tr/topic.asp?_cat=2&_idx=66&_mo=22,2008.
DAL
AMA
Şekil 2. Dalama Beldesi ve Yakın Çevresi Hava Fotoğrafı
Kaynak: Googleearth, 2008.
2.2 Tarımsal Yapısı
Beldede tarımsal üretim olarak başta zeytin olmak üzere, pamuk, domates, mısır,
susam, sebze ve meyve üreticiliği yapılmaktadır. Dalama'da hemen her aileye ait bir
zeytin bahçesi bulunmakta olup üretilen ürünler Dalama'da bulunan zeytin işleme
tesislerinde işlenerek gerek sofralık zeytin gerekse zeytinyağı olarak iç ve dış piyasaya
pazarlanmaktadır. Çalışanların % 47.16'sı tarımla uğraşmaktadır. Kadın ve öğrenci
nüfusunun da tarım sektöründe çalıştığı yerleşmede bu nüfuslarda hesaplamaya
katıldığında faal nüfusun % 66.4 'ünün tarım sektöründe çalıştığı görülmektedir.
237
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Beldede sulu tarım kullanımlı topraklarda bahçecilik ve narenciye üretimi
yapılmaktadır. Dalama'da 49.9 ha.lık sulu tarım, 10.8 ha.lık kuru tarım, 35.1 ha.lık
sulanan bahçe ve zeytinlik, 46.7 ha.lık mera alanı, 11 ha.lık fundalık, 60.6 ha.lık taşlık ve
63.3 ha.lık zeytinlik alanı bulunmaktadır.
Beldede hayvancılık fazla yaygın olmamakla beraber son yıllarda beldedeki
besicilik faaliyetlerinin artması sonucu hayvan sayısında bir artışın olduğu dikkat
çekmektedir. Küçük çaplı besicilik faaliyetlerinde bulunan ailelerde vardır. Bu
faaliyetlerde besi ve süt amaçlı yapılmaktadır. Beldede hemen her evin kendi ihtiyaçları
için küçük veya büyükbaş hayvanı mevcuttur. Dalama’nın dağları zeytin ağaçları ile
kaplıdır. Dağlarda boş yerler ise fundalıkla örtülüdür. Bahçeler ise meyve ağaçları ile
kaplıdır.
2.3 Nüfus Durumu
2007 yılında yapılan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)’ne göre
Dalama yerleşmesinin nüfusu 2001 olarak belirlenmiştir. Yıllara göre farklı, daha çok
düşme eğilimi gösteren bir periyot göstermektedir.
3. 1990 Sonrası Ekonomi Ve Tarım Politikaları Ve Aydın Đli Merkez Đlçesi
Dalama Beldesi Kırsal Alan Ürün Deseni Dönüşümü
3.1 1999–2008 Dönemi Türkiye’deki Ekonomi ve Tarım Politikaları
1) Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizinden sonra “Acil Önlemler Paketi”
açıklanmıştır.
2) 1999 yılı sonunda IMF ile imzalanan stand-by Antlaşması gereği tarım
politikalarında önemli değişiklikler öngörülmüştür. Bunlar; destekleme fiyatlarının
“dünya fiyatları” düzeyine çekilmesi, destekleme sisteminin tümüyle kaldırılarak DGD
sistemine geçilmesi, tarımsal KĐT’lerin özelleştirilmesi, şeker, tütün ve TSKB alanlarında
kurulların oluşturulması.
3) 2001 yılında Dünya Bankası ile reformların destekleneceği hükmü
doğrultusunda TRUP anlaşması imzalanmıştır. TRUP 4 projeden oluşmaktaydı; 1) DGD,
2) Çiftçi Geçiş Programı 3) Tarım Satış Kooperatiflerinin Yeniden Yapılandırılması 4)
Proje Destek Hizmetleri
4) 1999 yılında Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık süreci başlamıştır.
5) 1999, 2002 ve 2005 yılında IMF ile stand-by anlaşmaları yapılmıştır.
6) 1999 yılında IMF’ye verilen Niyet Mektubunda; a) Tarımda desteklerin
kaldırılarak piyasa ekonomisi koşullarının geçerli sayılmasıyla kamu kaynakları
üzerindeki baskının azaltılması, b) Tarımsal politikaların uluslar arası pazara göre
biçimlendirilmesi, c) Yem sanayi ürünlerine pazar açılması, d) Tarımsal nüfusun
azaltılması, e) Tarımdaki istihdamın azaltılması taahhüt edilmiştir.
7) 4 Haziran 2000 tarihinde yapılan stand-by anlaşması ile yükümlenen
koşullardan bazıları ise; a) Ulusal çiftçi kaydının hazırlanması, b) Gübre desteğinin
azaltılması, c) Tarımsal kredi sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması, d) Türkiye
Zirai Donanım Kurumlar A.Ş.’nin varlıklarının tasfiye edilmesi, e) Tarım satış
kooperatifleri birliklerinin özerkleştirilmesi.
8) 22 Haziran 2000 tarihli Niyet Mektubunda; a) TEKEL’i destekleme
alımlarında devre dışı bırakmak ve özelleştirilmesini sağlamak, b) Tütün destekleme fiyat
mekanizmasını kaldırmak için kanunlar çıkartılması, c) TŞFAŞ ve ÇAY-KUR’un
Özelleştirme Đdaresi’ne devredilmesi taahhüt edilmiştir.
9) 18 Aralık 2000 tarihli Niyet Mektubunda; a) Tarım politikalarının reformunda,
tüm dolaylı destek politikalarından 2002 sonuna kadar kademeli olarak vazgeçilmesi ve
doğrudan gelir desteği sisteminin uygulanmasına geçilmesi, b) Tütün için destekleme
alım politikalarını ortadan kaldıran Tütün Kanununun Ocak 2001 sonuna kadar
çıkarılması taahhüdü verilmiştir.
238
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
10) Yukarıdaki Niyet Mektuplarında verilen taahhütler diğerlerinde de tekrar
etmiştir.
11) 12 Temmuz 2001 tarihinde Dünya Bankası ile Tarım Reformu Uygulama
Projesi Đkraz Antlaşması ile proje kapsamına fındık üretiminden vazgeçerek alternatif
ürün yetiştirecek üreticilere destek sağlanması uygulaması alınmıştır.
12) 20 Kasım 2001 tarihli Niyet Mektubunda Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü’nün il özel idarelerine devri yöntemiyle tasfiyesi yer almıştır.
13) 18 Ocak 2002 tarihli Niyet Mektubunda TEKEL’in özelleştirilmesi, Tütün
Kanunu ve Türkiye Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi ile ilgili taahhütler tekrar
etmiştir.
14) 6 Ekim 2004 tarihinde yayınlanan Đlerleme Raporunda, Türkiye’ye tarım
politikalarını yeterince iyi uygulayamadığı eleştirisi yapılmıştır. Bu raporda, Türkiye’nin
daha fazla liberalleştirme yapması önerilmiştir.
15) 2005 yılında 3 yıllık son stand-by antlaşması yapılmıştır.
16) 2005 yılından sonra kısa vadeli politikalar yerine daha uzun vadeli politikalar
ve strateji arayışlarına yönelme başlamıştır. Ulusal Tarım Stratejisi (2006-2010),
Hayvancılık Stratejisi (2005-2010) ve Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi oluşturulmuştur.
17) 1999 sonrası TĐGEM, ORÜS, ĐSDEMĐR, ĐGSAŞ, TÜGSAŞ gibi tarımsal
KĐT’ler özelleştirilmiştir.
18) 2000 yılında Ziraat Bankası yeniden yapılandırılmış ve tarıma yönelik kredi
desteği tümüyle kaldırılmıştır.
19) 2002 yılında TMO’nun özelleştirilmesi kararlaştırılmıştır.
20) 9. Kalkınma Planı’nda (2007-2013); TEKEL’e ait sigara fabrikalarının
ÇAYKUR’a ait çay fabrikalarının ve TÜRKŞEKER’e ait şeker fabrikalarının
özelleştirileceği belirtilmiştir.
21) 2002 yılında 4737 Sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu ile meraların, sit
alanlarının ve verimli tarım alanlarının yapılaşmaya açılmasının yolu açılmıştır.
22) 2003 yılında Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak köy sınırları içindeki
arazilerin yabancılara satışını mümkün kılan yasa değişikliği yapılmıştır.
23) 2004 yılında tarım arazilerinin istenilen amaçla kullanımına olanak sağlayan
yasa teklifi kabul edilmiştir.
24) 2005 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kaldırılarak görevleri
diğer kurumlara dağıtılmıştır.
25) 14 Mart 2000 tarihinde DGD sistemi ile ilgili kararın yayınlanması ile
Türkiye’deki mevcut tüm tarımsal destek politikalarının yerini tek başına DGD sistemi
almıştır.
26) 2000 yılında buğday ve şeker olmak üzere doğrudan desteklenen ürün sayısı
ikiye indirilmiş ve 2002 yılında ise tümüyle kaldırılmıştır.
27) 2001 yılında gübre desteklemesine son verilmiştir.
28) 2003 yılında DGD’den faydalanan arazi miktarı 199 dekardan 500 dekara
çıkartılmıştır.
29) 2003 yılında mazot destekleme ödemesi yapılmıştır.
30) 2001 yılında çiftçilere ödenen zirai mücadele ve veteriner ilaçları desteği
kaldırılmıştır.
31) 2001 yılında tarımda uygulanan indirimli elektrik tarifesine son verilmiştir.
32) Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararı
çıkarılmış, teşvik primi ödemeleri kararı alınmıştır. 2004 yılında da Hayvancılığın
Desteklenmesi ile ilgili olarak tebliğ yayınlanmıştır.
33) 1999 yılı ürünü kütlü pamuk, yağlık ayçiçeği, soya ve ipek kozasında ve 2000
yılı ürünü pamuk, soya, ayçiçeği, kolza ve zeytinyağında prim ödemesi uygulanmıştır.
2001 yılı ürünü kütlü pamuk, yağlık ayçiçeği, soya, kanola ve zeytinyağında prim
ödemesine ilişkin karar alınmıştır. 2004 yılında, bu uygulamaya mısır da dahil edilmiştir.
239
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
34) Alternatif ürün projesi kapsamında üreticilere arz açığı olan mısır, ayçiçeği,
soya fasulyesi, yem bitkileri üretimine yönelmeleri halinde destekleme yapılacağı kararı
çıkartılmıştır.
35) 2003,2004 yıllarında zeytinyağı üretimine destekleme primi ödenmiştir.
36) 2005 sonrası gübreye yeniden destek verilmeye başlanmıştır.
37) 2006 sonrası sertifikalı tohumluk ve fidan kullanımını arttırmak amacıyla
desteklemelere ilişkin tebliğ yayınlanmıştır.
38) 2006 yılında Tarım Kanunu çıkartılarak özel sektörün rolünün arttırılması
hedeflenmiştir.
3.2 Aydın Đli Merkez Đlçesi Dalama Beldesi Ürün Deseni Dönüşümü
Aydın Đli Merkez Đlçesi Dalama Beldesi ürün desenine ilişkin bilgiler Aydın
Ziraat Odası’ndan elde edilen çiftçi kayıt belgeleri üzerinden oluşturulmuştur. 1998-2006
yılları arası kayıtlı çiftçilerin parsellerindeki ürün deseni değişimleri değerlendirilmiştir.
Çizelge 1. Aydın Đli Merkez Đlçesi Dalama Beldesi Parsel Büyüklükleri Dağılımı.
Parsel
Büyüklüğü Aralıkları
Parsel
Sayısı
%
Toplam
Parsel Alanı
%
0-5
6-9
10-19
20-49
50-99
100-199
200-499
2731
407
266
102
18
12
3
77.17
11.50
7.52
2.88
0.51
0.34
0.08
3764.24
2863.66
3658.08
2941.24
1187.38
1677.58
686.64
22.43
17.07
21.80
17.53
7.08
10.00
4.09
Genel Toplam
3539
100,00
16778.82
100.00
Kaynak: Yörür, N., 2008.
1998 yılında; toplam 561 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara
göre; arpa, buğday, dane mısır, domates, incir, pamuk, sebze, yonca, narenciye ve zeytin
olmak üzere toplam 10 çeşit ürün toplam 3615.78 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler
alandaki ana ürün grubunun 1998 yılında pamuk, zeytin ve sebze olduğunu
göstermektedir.
1999 yılında toplam 249 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre;
buğday, domates, pamuk, yonca ve zeytin olmak üzere toplam 5 çeşit ürün toplam
1642.306 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 1999
yılında pamuk ve zeytin ve olduğunu göstermektedir.
2000 yılında; toplam 270 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara
göre; incir, pamuk, ve zeytin olmak üzere toplam 3 çeşit ürün toplam 1796.595 da.lık
alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 2000 yılında, pamuk, zeytin
ve incir olduğunu göstermektedir.
2001 yılında; toplam 618 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara
göre; incir, pamuk, sebze, yonca, mandalina ve zeytin olmak üzere toplam 6 çeşit ürün
toplam 33388.81 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun
2001 yılında sebze, pamuk ve zeytin olduğunu göstermektedir.
2003 yılında; toplam 969 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara
göre; arpa, buğday, dane mısır, darı, mısır, silajlık mısır, domates, incir, pamuk, sebze,
yonca, yulaf, mandalina, portakal, sorgum, susam otu, narenciye ve zeytin olmak üzere
toplam 18 çeşit ürün toplam 13907.878 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki
ana ürün grubunun 2003 yılında susam otu, pamuk ve zeytin olduğunu göstermektedir.
240
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2004 yılında; toplam 578 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara
göre; arpa, biber, buğday, dane mısır, mısır, silajlık mısır, domates, incir, karpuz, kavun,
sebze, yonca, mandalina, portakal, pamuk, sorgum, narenciye ve zeytin olmak üzere
toplam 18 çeşit ürün toplam 4176.416 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki
ana ürün grubunun 2004 yılında zeytin, domates ve mısır olduğunu göstermektedir.
2005 yılında; toplam 992 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara
göre; arpa, biber, buğday, dane mısır, mısır, silajlık mısır, domates, incir, karpuz, kavun,
yonca, yulaf, mandalina, portakal, patates, pamuk, sorgum, tritikale, narenciye ve zeytin
olmak üzere toplam 20 çeşit ürün toplam 6223.113 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu
veriler alandaki ana ürün grubunun 2005 yılında pamuk, zeytin ve domates olduğunu
göstermektedir.
2006 yılında; toplam 649 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara
göre; arpa, biber, buğday, dane mısır, mısır, silajlık mısır, domates, fiğ, karpuz, yonca,
mandalina, portakal, pamuk, sorgum, ve zeytin olmak üzere toplam 15 çeşit ürün toplam
6223.113 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 2006
yılında zeytin, pamuk ve buğday olduğunu göstermektedir.
4. DEĞERLENDĐRME
Türkiye’deki kırsal alan ve tarım politikaları ile Aydın ili Dalama kırsal
yerleşmesinde yaşanan dönüşümler arasında bir korelasyon kurulacak olursa; Dalama
yerleşmesindeki dönüşümde politikaların belirleyici rolünün olduğu iddia edilebilir.
1923’den bu yana Türkiye’de tarım politikalarının geçirdiği dönüşümler ve yeniden
yapılanma süreçleri itibariyle değerlendirildiğinde son dönemdeki politikaların büyük
ölçüde piyasa koşullarına bırakıldığı görülür. Dalama yerleşmesindeki sonuçları itibariyle
Aydın (2001)’ında ifade ettiği gibi; “1980 sonrası giderek azalan koşullar karşısında
köylü kitleleri, geliştirdikleri beka mekanizmaları yoluyla bir anlamda kendi kendilerini
sömürerek tarımsal üretimin süregitmesini sağlamışlardır.” Dalama yerleşmesinde de
beka mekanizmaları olarak;1) Tarımsal üretimden vazgeçildiği, 2) Ürün deseninin günün
koşullarına göre değiştirildiği, piyasanın istediği, talep edilen ürünlere yönelme olduğu
görülmektedir. Ayrıca;
1) Yıllara göre ürün çeşitliliğine bakıldığında arttığı görülmektedir. Bu da
alternatif ürünlere yönelme olduğunu göstermektedir.
2) Ürün deseni çeşitliliğinde ortaya çıkan alternatif ürünler aynı zamanda temel
ürün grubu içerisinde yer almaya başlamışlardır. (Domates gibi)
3) Yıllara göre ürün çeşitliliğine gidilirken bazı ürünlerde (özellikle, pamuk,
zeytin gibi) özellikle alansal ve parsel sayısı olarak toplamda azalma görülmektedir.
4) Temel ürün desenine alternatif ürünler üretilirken temel ürünler de hala
yetiştirilmeye devam etmektedir. (Pamuğun üretiminin azalması, ancak tamamen
üretilmesinden vazgeçilmemesi gibi)
5) Yeni alternatif ürünlerin özellikle meyve-sebze ve hayvan yemi konusunda
yoğunlaştığı görülmektedir. Bu da hayvancılığın da bölgede bir artış gösterdiğinin bir
göstergesi olabilir.
6) Küçük mülkiyetin yoğun olduğu bir alan olduğu için büyük parsellerde verimi
daha yüksek olan ürünlerin küçük parsellerde de yetiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
(Pamuk gibi)
Ülkemizde tarıma dayalı destekleme biçiminin değişimi ile 2000’li yıllarda tarım
sektörü piyasa koşullarının istemlerine bırakılmış ve çiftçinin bu koşullara tek basına
adapte olması yönünde serbest bırakılmıştır. Artık çiftçi neo-liberal ilişki ağlarına dahil
olacak, karını maksimize edecek ürünü ve miktarı seçerek, pazarını kendisi
oluşturacak/bulacaktır. Ancak çok farklı bir gelenekten gelen ve ülke tarafından
desteklenen çiftçinin bu yeni koşullara adapte olabilmesi oldukça güç bir süreç olacaktır.
241
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bugün gelinen noktada, kıra ve tarıma ilişkin tüm bu düzenlemelerin kırsal nüfusu göçe
zorlayıcı, tarımsal üretim kaybına yol açıcı ve tarımsal gelişmeyi azaltıcı nitelikte olduğu
görülmektedir. Avrupa Birliği’ne entegrasyon ve neo-liberal politikalar çerçevesinde
uygulamaya geçirilen yeni tarım politikalarının Türkiye’de yeni bir göç dalgası yaratacağı
ve hatta bir süredir yaratmaya başladığı kabul edilmekle birlikte, bu sürecin tarım dışı
alternatif sektörlerin bulunmaması nedeniyle ve devletin sanayileşme politikalarını
yavaşlattığı ülkemizde çok da hızlı olamayacağı öngörülebilir. Özellikle kırsal alanlarda
yasayanların yaslı nüfusu oluşturmaya başladığı ve bu insanların da kentlere göç etmek
istemediği, diğer kalanlarınsa tarımda beka stratejileri ile yaşamlarını kırsal alanda
sürdürmek istemeleri öngörülerin ipuçlarını bize göstermektedir.
KAYNAKLAR
Aydın, Z. 2001. “Yapısal uyum politikaları ve kırsal alanda beka stratejilerinin
özelleştirilmesi: Söke’nin Tuzburgazı ve Sivrihisar’ın Kınık köyleri örneği”,
Toplum ve Bilim (88), 11-31.
Yörür, N. 2008. 1980 Sonrası Tarım Politikalarının Kırsal Alandaki Yapısal Dönüşüm
Üzerine Etkileri: Aydın-Dalama Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Şehir Planlama Anabilim Dalı, Đzmir.
242
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Dünyada Tarım Sigortacılığı Sektörünün Gelişimi ve Türkiye’de
Durum, Sorunlar Ve Öneriler
Handan AKÇAÖZ1 Orhan ÖZÇATALBAŞ1 Hatice KIZILAY1
Zühal TURHANOĞULLARI2
ÖZET
Bu çalışmada dünyada tarım sigortacılığı sektörünün gelişimi incelenmiş ve Türkiye’de ki mevcut
durum ortaya konulmuştur. Buna bağlı olarak mevcut durumda uygulama kaynaklı sorunlar
tartışılmış ve sistemin gelişmesine yönelik öneriler geliştirilmiştir.
Tarım sigortaları bitkisel ürünler için dolu-yangın-fırtına-sel gibi risklere ve çiftlik hayvanları
sigortası (büyükbaş, küçükbaş, kümes hayvanları ve su ürünlerinde hayat sigortası teminatı) ile
risklere karşı üreticiyi ve tarım sektörünü koruyucu bir mekanizma olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm
dünyada bitkisel ürün sigortaları tek riske yönelik sigorta uygulamalarıyla başlamıştır. Tarım
sigortacılığı özellikle gelişmiş ülkelerde ileri düzeye gelmiştir ve Birçok Riske Karşı Ürün
Sigortası (Multiple Peril Crop Insurance-MPCI) yaygın olarak uygulanmaktadır. Türkiye’de tarım
sigortası konusunda önemli bir gelişme süreci yaşanmıştır. Ancak sistemin uygulanmasında ve
yaygınlaştırılmasında üzerinde durulması gereken önemli konular bulunmaktadır. Bunların
başında; öz kaynak yetersizliği, kapasite eksikliği, reasürans teminindeki yetersizlik, üreticileri
bilgilendirme faaliyetlerinin yetersiz olması, teknik bilgi yetersizliği, yeterli eğitilmiş personelin
olmaması ve tarımsal üretimi olumsuz yönde etkileyen risklerin çok çeşitli ve katastrofik nitelikte
olması gibi konular gelmektedir. Bu sorunların önlenebilmesi için, ilk olarak üreticiler ile iyi
diyalog halinde, üretim olanaklarını ve beklentilerini iyi bilen sigortacılar yetiştirilmeli ve
üreticilere tarım sigortası konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
Anahtar kelimeler: Risk yönetimi, tarım sigortası, yayım, Türkiye
Development Of Agrıcultural Insurance Sector In The World And Turkey’s
Current Sıtuatıon, Suggestıons And Problems
Abstract
In this study, development of agricultural insurance sector was examined and Turkey’s current
situation was took place. By depending upon this, problems arise from application were discussed
and improvement-oriented suggestions of system were developed.
Agricultural insurance takes place as protective mechanism of agricultural sector and producers
facing risks as hail-fire-storm-flood for agricultural products and with livestock insurance
(guarantee of life insurance in bovine, poultry an aquaculture). All over the world, crop insurance
has started with one-risk-oriented insurance applications. Agricultural insurance especially in
developed country proceed and Multiple Peril Crop Insurance (MPCI) has been applied widely.
Agricultural insurance in Turkey has developed importantly. But, important subjects needed to
insist of spread and applied of the system are existed. At the beginning of these subjects, the
inadequacy of owner equity, the lack of capacity, the lack of available reinsurance, the inadequacy
of information activities for producers, the lack of technical information, the lack of trained
personnel and being catastrophic nature and variety of risks adversely affected on agricultural
production take place. To prevent these problems, firstly insurer who established a good dialogue
with producers and good knowledge of production possibilities and expectations should be trained.
Producers should be made information and awareness studies about agricultural insurance.
Keywords: Risk management, agricultural insurance, extension, Turkey
GĐRĐŞ
Tarım sektörü kendine özgü özellikleri nedeniyle risk ve belirsizlik ile karşı
karşıya bulunmaktadır. Risk ve belirsizlik tarım işletmelerinde bitkilerin, hayvanların ve
insanların yaşamlarını olumsuz etkilemekte, tarımsal üretimde dalgalanmalara neden
olmaktadır. Tarımsal üretimdeki dalgalanmalar tarımsal gelirde istikrarsızlığa neden
olmaktadır (Akçaöz, 2001). Bu durum çiftçi ve ailesi için önemli sorunları ifade
etmektedir.
Dünyada son yıllarda hissedilen küresel ısınma ve sera etkisi sonucu meteorolojik
karakterli doğal afetlerin sayı ve şiddetlerinde önemli artışlar olduğu gözlenmektedir.
1
2
Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 07070, Antalya.
Akdeniz Üniversitesi, Korkuteli Meslek Yüksekokulu, Korkuteli.
243
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Kuraklık; en büyük risktir. Kuraklıkla paralel olarak sel, fırtına, kasırga, don, dolu gibi
riskler ve bunların verdikleri zararlar gün geçtikçe artmaktadır. Farklı ülkelerde, farklı
doğal risklerin etkisi ile oluşan büyük maddi kayıplar Dünya Ekonomisi’ni de büyük
ölçüde tehdit etmektedir (Dinler, 2004).
Gelişmiş ülkelerde doğa olaylarının felakete dönüşmesinin önlenmesinde yapılan
tüm çalışmalar “Risk Yönetimi” adı altında bir bilim haline gelmiştir. Bu konudaki
araştırma ve deneme sonuçları uygulamada son derece etkili olarak kullanılmaktadır.
Diğer sektörlerde olduğu gibi tarımda da risk yönetiminde riskleri önlemede
öncelikle “Teknik Koruma Önlemleri” alınmakta, yeterli olmadığında ise “Tarım
Sigortaları” uygulamaları devreye girmektedir. Tarım sigortası tarımdaki risk ve
belirsizlikler nedeni ile meydana gelecek zararı karşılayan güvence sistemidir (Dinler,
2004). Dolayısıyla risk etmenlerinden asgari düzeyde etkilenmek için sigorta bir önlem
olarak son derece önemlidir.
Bu çalışmada dünyada tarım sigortacılığı sektörünün gelişimi incelenmiş ve
Türkiye’de ki mevcut durum ortaya konulmuştur. Buna bağlı olarak mevcut durumda
uygulama kaynaklı sorunlar tartışılmış ve sistemin gelişmesine yönelik öneriler
geliştirilmiştir.
DÜNYADA TARIM SĐGORTASI UYGULAMALARI
Dünya genelinde, tarım ürünleri öncelikle dolu riskine karşı sigorta edilmeye
başlamış, gelişmeye bağlı olarak don, sel, kuraklık, fırtına, yangın gibi riskler de sigorta
kapsamına alınmışlardır. Dünyada uygulanan tarım sigortalarının çeşitleri, işletme
şekilleri ve kapsamları, ülkelerin ekonomik gelişmişliklerine, ülke ekonomisi içinde
tarımın yeri ve önemine bağlı olarak değişmektedir. Uygulamada ülkeler hangi sistemi
benimsemiş olurlarsa olsunlar, dünyada tarım sigortaları gelişim seyri göstermektedir.
Şekil1’de 2005-2008 döneminde dünyada tarım sigortasında gelişme görülmektedir.
Tarım sigortası için ödenen primler 2005 yılında yaklaşık 8 milyar $ iken 2008 yılında
yaklaşık 18.5 milyar $’ a yükselmiştir.
Şekil 1. Dünyada yıllar itibariyle tarım sigortası için ödenen primler.
(Iturrioz, 2009)
Tarım sigortası branşında ödenen primlerin kıtalar arasındaki dağılımı ise Şekil
2’de görülmektedir. Amerika ve Kanada toplam primlerin %62’sini ödemektedir.
Amerika ve Kanada’nın ardından %18 ile Asya ve %17 ile Avrupa kıtası gelmektedir.
244
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil 2. Dünyada ödenen primlerin kıtalar Şekil 3. Dünya’da sigorta türlerine göre tarım
arası dağılımı (Iturrioz, 2009).
sigortası primlerinin payları
(Iturrioz, 2009).
Dünyada tarım sigortaları türlerine göre incelendiğinde en fazla uygulanan
‘birçok riske karşı ürün sigortası (MPCI) olduğu belirlenmiştir. Şekil 3’de belirtildiği
gibi, birçok riske karşı ürün sigortası uygulamasının, toplam primlerden aldığı pay %74
ile ilk sıradadır. Bitkisel ürünler için dolu sigortası ve hayvan sigortası da sırasıyla
%16’lık ve %4’lük payları ile 2. ve 3. sırada gelmektedir. Diğer sigorta türlerinin payları
ise çok düşüktür.
Çeşitli ülkelerde tarım sigortası uygulamaları
Tüm ülkelerin tarım sigortası aynı amaca hizmet etmek için kurulmasına rağmen,
sahip olunan sistemleri birbirinden farklıdır. Bununla birlikte, bazı ülkelerde uygulanan
sigorta sistemlerinin belli açılardan benzerlik gösterdiği de görülmektedir. Bu bölümde 6
ülkedeki mevcut durumla ilgili genel bilgiler verilmiştir.
Đspanya
1978 yılında sigorta sistemleri uygulamaya başlanmıştır. Đlk olarak, Birçok Riske
Karşı Ürün Sigortası (Multiple Peril Crop Insurance-MPCI) (sebze ve meyveleri içeren
büyük sayıda ürünler) uygulanmıştır.
Katılım gönüllü olup ve
devlet tüm maliyetlerin %50’sini desteklemektedir.
Kamu, özel kurumlar ve çiftçi temsilcileri sigorta sisteminde yer almaktadır.
ENESA (Balık, Gıda, Tarım Bakanlığı) sistemi ilerletmede ve tarımsal sektöre bilgileri
yaymada rol oynamaktadır. Çiftçilere özel şirketler tarafından dağıtılan sigorta kontratları
sistemi yöneten, spesifik tarifeleri ve koşulları kuran, primleri ve destekleri biriktiren ve
ödemeleri yapan Agroseguro’da toplanmaktadır (OECD, 2000). 1980 yılında ürün ve
hayvan sigortaları Birinci Ulusal Tarım Sigortası Uygulama Planı kapsamında
uygulamaya başlanmıştır (Meuwissen ve ark., 2002).
Amerika Birleşik Devletleri
1994 yılında ürün sigortası (42 çeşit meyve, sebze ve tarla ürünü),
Tarım Bakanlığı’na bağlı
Federal Ürün Sigorta Şirketi (FCIC) tarafından yapılmıştır.
Primler hasattan sonra ödenmekte ve primlerin yaklaşık %50’sini federal
hükümet desteklemektedir. 1996 yılından bu yana gelir sigorta programı
uygulanmaktadır. Gelir Koruma (Income Protection-IP) sigorta sistemi Risk Yönetim
Acentesi (Risk Managment Agency-RMA) tarafından geliştirilmiştir. Ürün Gelir
Sigortası (Crop Revenue Insurance –CRC) özel bir şirket (Amerikan Tarım Sigorta Inc.)
tarafından tasarlanmıştır. Group Risk Income Protection-GRIP, Group Risk Plan-GRP
,Adjusted Gross Revenue-AGR sigorta sistemleri de uygulanmaktadır (OECD, 2000).
245
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Aynı zamanda Buy-up Coverage ve Non-insured Assistance Program (NAP ) da
uygulanmaktadır (Anonim, 2001).
Yunanistan
Yunanistan’da 1925-1961 yıllarında gönüllü sigorta (dolu, hayvan)
yapılmaktaydı.
1926-1954 yıllarında Karşılıklı Tarım Sigortası (dolu fırtınası, hayvan kayıpları,
yıldırım ve yangın risklerine karşı) uygulamaya konuldu. Hükümet tarafından Tarımsal
Sigorta Fonu (TGA) (dolu ve don risklerine karşı) ve
1954-1980 yılları arasında Yunanistan Tarım Bankası kuruldu. Bu banka ürün
dolu ve hayvan sigortasını uygulamaya koydu. 1961-2001 yıllarında zorunlu sigorta
uygulandı. Çiftçilerin sosyal güvenlik programlarını kurmak ve doğal afetlerin sebep
olduğu ürün kayıplarından gelen finansal sonuçlara karşı çiftçileri korumak amacıyla
Tarımsal Sigorta Organizasyonu kuruldu. 1963 yılında ürün sigortası (dolu ve don), 1978
yılında sel ve rüzgar fırtınası risklerine karşı sigorta ve 1979 yılında koruma programları
(dolu ve don risklerine karşı) uygulandı.
1988 yılında Yunan Tarım Sigortası Organizasyonu (ELGA) oluşturuldu. ELGA
dolu, don, fırtına, sel, kuraklık, aşırı yağış ve aşırı kar yağışına karşı zorunlu ürün
sigortası yapmaktadır. Yunanistan’da tarım sigortaları ile ilgili sistemde sigorta şirketleri,
ELGA ve Tarım Bakanlığı yer almaktadır (Georgiadis, 2002).
Kanada
1959 yılında Ürün Sigorta Programı (Crop Insurance Programme CIP)
uygulamaya konulmuştur. Hükümetin ve üreticilerin program maliyetlerinin paylaşımı,
gönüllü katılım, eyalete ait katılım vardır. Kuraklık, don, sel, dolu, aşırı nem, kontrol
edilemeyen hastalık ve zararlılar sigorta kapsamında yer almaktadır. Net Geliri Dengede
Tutma Hesabı (Net Income Stabilisation Account) (NISA) Đşletme Gelirinin Güvenlik
Hareketi’nin (Farm Income Security Act.) bir bölümü olarak 1991’de geliştirilmiştir. Bu
program üreticiler, hükümet ve katılan eyaletler arasında ortaklaşa geliştirilen gönüllü bir
program olup, uzun dönemde işletme gelirini dengede tutmak ve üreticilere yardım etmek
için planlanmıştır. Kanada’da Tarımsal Gelir Felaket Yardımı (Agricultural Income
Disaster Assistance-AIDA), gelir azalmalarıyla karşı karşıya kalan üreticilere, çiftçi
birliklerine, kooperatiflere ilave bilgiler sağlamaktadır. Bu yardım tüm ürünleri
kapsamına almakta ve brüt gelir esasına dayanmaktadır (Anonim, 2001).
Japonya
Japonya’da tarımsal sigorta sisteminde özel şirketler bulunmamaktadır. Tarım
sigorta sisteminde çok yönlü kamu sistemi vardır. Bu sistem altı programı içerir ve
sebzeler, çiçekler, kümes hayvanları hariç hemen hemen tüm ürünleri ve hayvanları
kapsar. Bu programlar; pirinç, buğday ve arpa sigortası (zorunlu katılım), ipekböcekçiliği
sigortası (zorunlu katılım), havyan sigortası, meyve ve meyve ağacı sigortası, alan ürün
sigortası ve sera sigortasıdır. Tarım sigortası, Tarımsal Karşılıklı Bağış Birliği
(Agricultural Mutual Relief Associations) tarafından organize edilmektedir. Hükümet
çiftçilerin primlerini ve sigortacıların yönetim harcamalarının bir kısmını destekler. Pirinç
Đşletme Gelirini Dengede Tutma Programı (Rice Farm Income Stabilisation programme)
eğer pirinç fiyatında, bundan önceki üç yılda ortalama fiyata kıyasla gerileme olursa
uygulanmaktadır (Anonim, 2001).
Portekiz
1980 yılında Hükümet Ürün Sigorta Programının yetki verdiği ürün sigortası
uygulanmaya başlanmıştır. Bu program altısı hükümetin kendisine ait diğerleri karışık
veya özel olan 15 yetkili sigorta şirketleri tarafından yapılan bir havuz olarak
çalışmaktadır. Hükümet
Ürün Sigortası Tazminat Fonunun (Crop Insurance
Compensation Fund) yaklaşık %60’ını ∗olice∗ eder. Bu fon primlerin %25’ini
desteklenmektedir. Maliye ve Tarım Bakanlıkları karar verme merkezi olup, Özel Ürün
Sigorta Bedel Fonu’nu yönetmektedir. Bu fon afet kayıplarının bedelini ödemek için
hükümet tarafından oluşturulan bir acentedir. Sigorta uygulaması gönüllüdür. 1996
246
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
yılında Koruma Sistemi kurulmuştur. Hükümet %125’in üzerinde kayıp oranını
ödemektedir. Yangın, yıldırım, aşırı yağış, dolu, don ve sağanak kar yağışı risklerine karşı
uygulanmaktadır. Primler, Tarım Bakanlığı tarafından %50 desteklenmektedir (D’eça,
2002).
TÜRKĐYE’DE TARIM SĐGORTASI UYGULAMALARININ GELĐŞĐMĐ
VE MEVCUT DURUMU
5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu 21.06.2005 tarihinde 25852 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanuna göre tarım sigortası yaptıran
çiftçilere devlet prim desteği vermeye başlamıştır. Kanun ile “Tarımda Risk Yönetimi”
yeni bir boyut ve ivme kazanmış olup, üreticilerin, kanunda belirtilen riskler nedeniyle
uğrayacağı zararların tazmin edilmesini temin etmek, prim desteği sağlamak üzere, tarım
sigortası uygulamasına yönelik esaslar belirlenmiştir. Kanun çerçevesinde kısa adıyla
TARSĐM olarak adlandırılan Tarım Sigortaları Havuz Sisteminin altyapısını oluşturması
için yönetmelikler (Tarım Sigortaları Havuzu Çalışma Usül ve Esasları Hakkında
Yönetmelik ve Tarım Sigortaları Uygulama Yönetmeliği) genel şartlar, teknik şartlar ile
tarife ve talimatlar hazırlanarak Hazine Müsteşarlığı’nın onayı ile yürürlüğe girmiştir.
Devlet destekli tarım sigortası poliçesi 1 Haziran 2006 tarihinden itibaren kesilmeye
başlanmıştır (Karaca ve ark., 2010).
Türkiye’de tüm sigorta branşları içinde tarımın payı 2000 yılında %0.37, 2009
yılında ise %1.22 olarak gerçekleşmiştir. 2000-2009 yılları arasında tarım sigortasının
payında bir artış gözlenmekle birlikte, devlet destekli tarım sigortası yürürlükte olmasına
rağmen, artış istenen düzeyde gerçekleşmemiştir. 2007-2009 yılları arasında tarım
sigortası alanında yaşanan büyüme oranı, sigorta sektörünün genel büyüme oranının
üzerinde seyretmiştir. 2007 yılı ve sonrasında sigorta sektörünün büyümesinde görülen
gerileme, tarım branşı için de geçerlidir. Tarım branşında 2007 yılında %75.35 olarak
gerçekleşen büyüme oranı, 2008 yılında %30.72’ye, 2009 yılında ise %21.27’ye
gerilemiştir (Anonim, 2010) (Çizelge2).
Tarım branşında 2006 yılında kesilen poliçe adedi 257.902 olup, 2009 yılında
393.004’e yükselmiştir. 2006 yılında en fazla poliçe düzenlenen grup sera dolu sigortası
iken, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında en fazla poliçe düzenlenen grup devlet destekli
bitkisel ürün sigortası olmuştur. Hayvan hayat ve kümes hayvanları hayat sigortalarında
görülen düşüşlere karşın, devlet destekli hayvan hayat ve kümes hayvanları hayat
sigortalarında gözlenen artışlar, önceki yıllarda sigorta yaptıran bazı üreticilerin devlet
destekli sigortaya geçmeleri ve daha önce sigorta yaptırmayan üreticilerin sisteme dahil
olmaya başlamaları ile açıklanabilir (Anonim, 2010) (Çizelge3).
Türkiye’de yıllar itibariyle devlet desteği, hasar ödemesi ve toplam sigorta bedeli
ile ilgili gelişmeler Çizelge 4’de verilmiştir. Devlet desteği ve hasar ödemesindeki en
büyük artış oranı 2006 yılından 2007 yılına geçişte yaşanmıştır. 2007-2009 yılları
kıyaslandığında; devlet desteği ödemesinde %74.31’lik, hasar tazminatı ödemelerinde ise
%15.62’lik artış gerçekleşmiştir. 2006 yılında 211,3 milyon TL olan toplam sigorta bedeli
de 2009 yılında 2.487,5 milyon TL’ye ulaşmıştır (Karaca ve ark., 2010).
Türkiye’de il bazında sigorta bedelinin dağılımı incelendiğinde bitkisel ürün
sigortasında 2008 yılı itibariyle ilk sırayı %11’lik payı ile Antalya almaktadır.
Antalya’nın ardından en fazla paya sahip olan iller Tekirdağ. Đzmir. Konya ve Bursa’dır.
Yine il bazında prim üretiminin dağılımı incelendiğinde bitkisel ürün sigortasında 2008
yılı itibariyle ilk sırayı %12’lik payı ile Malatya almaktadır. Malatya’nın ardından Bursa.
Manisa ve Antalya en fazla prim üretimi yapan illerimizdir (Anonim, 2008).
Sigorta bedelinin dağılımı ürün bazında değerlendirildiğinde 2008 yılı itibariyle
buğday %39 ile ilk sırada yer almaktadır. Çeltik ve fındık %7’lik payları ile 2. Ve 3.
Sırada gelmektedir. Ürün bazında prim üretiminde ise 2008 yılında kayısı %20 ile ilk
sırada yer alırken. Buğday %19 ile 2. Fındık %10 ile 3. Sıradadır. 2008 yılında en fazla
hasar ödemesi de kayısı, armut ve elma için yapılmıştır (Anonim, 2008).
247
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2. Sigorta branşlarının toplam içindeki payı (%) ve artış oranları (%).
Branşlar
Yangın
Dask
Nakliyat
Kaza
KMA
Sorumluluk*
Mühendislik
Tarım
Sağlık
Hukuksal
Koruma
Ferdi kaza
Kredi
Hayat
Dışı
Toplam
Hayat
Toplam
2000
Payı (%) Artış (%)
14.63
3.99
46.24
3.83
0.37
10.55
0.09
2.09
0.00
81.78
18.22
100.00
-
2005
Payı (%) Artış (%)
14.54
333.53
3.71
305.85
31.87
200.58
2006
Payı (%) Artış (%)
14.58
21.33
3.66
19.12
32.39
26.59
2007
Payı (%) Artış (%)
13.57
7.45
2.14
0.00
3.34
5.38
32.71
14.60
15.70
4.10
0.62
10.23
367.37
639.64
322.93
15.65
4.55
0.58
10.40
13.88
33.65
12.02
23.13
15.10
4.79
0.87
11.14
15.53
21.52
75.35
23.77
0.28
3.01
0.06
1307.99
528.39
5308.44
0.28
3.16
0.09
21.15
27.76
85.36
0.36
3.67
0.13
44.43
33.68
65.66
84.12
15.88
100.00
348.58
280.29
336.14
85.34
14.66
100.00
22.72
11.58
20.95
87.82
12.18
100.00
15.89
-3.95
13.04
*Karayolları Mali Sorumluluk, Kaynak: Anonim, 2010.
Çizelge 3. Tarım alt branşlarında poliçe adetleri ve değişim oranları (%).
Alt Branşlar
Dolu Sera
Hayvan
Hayat
Küm. Hay.
Hayat
Dev.
Des.
Sera
Dev.
Des.
Bit. Ür
Dev Des.Hay
Hy
DD
Küm.Hay.Hy
Toplam
2006
Poliçe
Adedi
2007
Değişim Poliçe
Oranı
Adedi
(%)
Değişim
Oranı (%)
2008
Poliçe
Adedi
Değişim
Oranı
(%)
2009
Poliçe
Adedi
Değişim
Oranı
(%)
13.27
20.55
218.275
-
97.718
-55.23
103.626
6.05
89.870
27.217
-
8.775
-67.76
2.565
-70.77
2.038
254
-
253
-0.39
164
-35.18
156
-4.88
883
-
1.396
58.10
2.446
75.21
3.455
41.25
10.533
-
209.077
1884.97
244.142
16.77
279.681
14.56
731
-
10.129
1285.64
8.164
-19.40
7.718
-5.46
9
-
41
355.56
119
190.24
86
257.902
-
327.389
26.94
361.226
10.34
393.004
Kaynak: Anonim, 2010.
3-248
27.73
8.80
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 4: Türkiye’de devlet desteği ve hasar ödemesi (TL).
Sigorta
Konusu
Bitkisel
-Dolu
-Don
2006
2007
Devlet
Desteği
Ödenen
Hasar
Devlet
Desteği
852.211
804.313
10.170.344
-
-
13.216.837
Hayvan
733.549
90.625
7.094.153
Sera
568.081
0
995.266
71.565
0
-
-
2.225.406
894.938
Kümes
Su Ürün.
Toplam
Top.
Sigorta
Bedeli
(milyon
TL)
211.3 Milyon TL
2008
Ödenen
Hasar
Devlet
Desteği
41.051.817
16.003.236
2009*
Ödenen
Hasar
Devlet
Desteği
28.567.061
22.880.860
Ödenen
Hasar
33.433.630.99
20.330.659
18.276.709
2.343.159
10.044.838
14.386.643 13.393.397
509.947
1.879.075
1.114.018
776.563
779.562.31
171.112
80
380.266
33.151
193.250
16.873.65
399.122
525
583.166
0
340.350
0
32.046.834 43.905.528
49.221.239
44.100.873 55.861.129
50.762.415,28
1.472.50 Milyon TL
2.224.97 Milyon TL
16.532.348.33
2.487.5 Milyon TL
Kaynak: Karaca ve ark.. 2010.
*1 Ocak 2009- 16 Ekim 2009 tarihlerini kapsamaktadır.
Not: Bitkisel ürünler için don riski ve su ürünleri için ölüm riski teminatına yönelik devlet desteği
ve hasar tazminatı ödemesi 2007 yılında başlamıştır. Bu nedenle çizelgede 2007-2009 yılları arasında bitkisel
ürünler dolu ve don riski teminatı için hasar tazminatı ödemesi toplam olarak verilmiştir.
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Türkiye’de sigortacılık sektörünün öz kaynak yetersizliği, kapasite eksikliği,
reasürans teminindeki yetersizlikleri, teknik yetersizlikler, eğitilmiş personel
yetersizliğinin yanı sıra tarımı etkileyen risklerin çok, çeşitli ve katastrofik nitelikte
olması tarım sigortalarının gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Tarım sigortaları
diğer sigorta branşlarına oranla daha teknik, karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir daldır.
Bu dalda çalışacak olanların tarım ve sigortacılık dallarında iyi eğitim görmüş olmaları ve
yetiştirilmeleri gerekmektedir.
Üreticiyle iyi diyalog kurabilen, onun üretim koşullarını, olanaklarını,
beklentilerini anlayabilen tarım kökenli sigortacılar yetiştirmek ve bunların sigortacılık
sektöründe yer edinmelerini, dahası bu sektörün gelişmesine katkıda bulunmalarını
sağlamak gereklidir (Özçatalbaş, 1996). Mevzuatla ilgili düzenlemelere göre tarım
sigortalarının yaygınlaştırılmasına, üreticilerin bilgilendirilmesine yönelik faaliyetler ile
ilgili görevler, Havuza ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na verilmiştir. Buna bağlı olarak
şirketler, sigortaların tanıtımı ve yaygınlaştırılmasından kendilerini sorumlu olarak
görmemektedirler. Şirketlerin, primlerinin büyük bir çoğunluğunu acenteleri vasıtasıyla
üretiyor olmaları ve tanıtım çalışmalarını onlardan beklemeleri de şirketlerin üreticilerin
bilgilendirme faaliyetlerine yeterince ilgi göstermemelerinin bir başka nedeni olarak
karşımıza çıkmaktadır (Özçatalbaş ve ark., 2008).
Özellikle çiftçi eğitim ve yayım çalışmalarının ulusal düzeyde yürütülmesinden
sorumlu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın tarımsal yayım çalışmaları kapsamında “Tarım
Sigortacılığı”nı konu olarak alması ve bu konuda bilgilendirme ve bilinçlendirme
çalışmalarına yer vermesi önemli olacaktır. Ayrıca şirketlerin çiftçi eğitim ve yayım
çalışmalarında kullandıkları yöntemleri geliştirmeleri de yararlı olacaktır (Özçatalbaş ve
ark., 2008).
KAYNAKÇA
Akçaöz, H. 2001. Tarımsal üretimde risk, risk analizi ve risk davranışları: çukurova
bölgesi uygulamaları. Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana
Anonim. 1997. Birinci Tarım Şurası Çalışma Belgesi, Tarım Bakanlığı Yayınları,
Ankara.
249
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Anonim. 2001. Risk Management Tools for EU Agriculture, Ocak 2001. European
Commission, Agriculture Directorate-General,Directorate A. Economic analyses,
forward studies, evaluation.
Anonim. 2008. Tarım Sigortaları Havuzu Faaliyet Raporu 2008, Đstanbul.
Anonim. 2010. Türkiye Sigorta Reasürans Şirketleri Birliği web sitesi,
http://www.tsrsb.org.tr/tsrsb/Istatistikler/Genel+Sektör+verileri/Türk+sigorta+sekt
örü+verileri/
D’eça, P. 2002. Crop Insurance in Portugal, Risk Management in Mediterranean
Agriculture: Agricultural Insurance, 10-14 June 2002, Zaragoza, Spain.
Dinler, T. 2001. Risk Yönetimi ve Kuraklık Sigortası, Hasad, 191:24.
Dinler, T. 2004. Avrupa Birliği ve Türkiye Tarımında Risk Yönetim Programları,
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/60b491b917d4185_ek.pdf?tipi=14&sube.
Georgiadis, N. 2002. Agricultural insurance consultant agrotiki insurance, risk
management in mediterranean agriculture: agricultural insurance. 10-14 June 2002,
Zaragoza, Spain.
Iturrioz, R. 2009. Agricultural Insurance, Primer Series on Insurance, 12 (November),
www.worldbank.org/nbfi, (28.06.2010).
Karaca, A., Gültek, A. ve Đntişah, A.Ş. 2010. Türkiye’de tarım sigortaları uygulamaları.
Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak, Ankara, s. 13431356.
Meuwissen, P. M., Huirne, R. B. M. ve Skees, J. R. 2002. Income Insurance in European
Agriculture, Risk Management in Mediterranean Agriculture: Agricultural
Insurance, 10-14 June 2002, Zaragoza, Spain.
OECD. 2000. Income Risk Management in Agriculture, Proceedings of an OECD
Workshop, 15-16 May 2000, France.
Özçatalbaş, O. 1996. Türkiye’de Tarım Sigortaları Uygulamalarının Üretici Açısından
Önemi ve Tarımsal Yayım, Karınca, 711: 40-44.
Özçatalbaş, O. ve Turhanoğulları, Z. 2008. Antalya Đlinde Tarım Sigortalarının
Yaygınlaştırılmasında Yetkili Şirketlerin Faaliyetlerinin Đncelenmesi, 8. Ulusal
Tarım Ekonomisi Kongresi, Gıda Đşletmeciliği, Bursa 397-406s.
TZOB. 1994. Zirai ve Đktisadi Rapor 1992-1993. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yayın
No: 174, Ankara.
250
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Dış Dinamikler Açısından Türkiye Hayvancılığı Üzerine
Çözümlemeler
Mustafa KAYMAKÇI 1
Sait ENGĐNDENĐZ 2
Özet
Türkiye özellikle dış dinamiklerin etkisiyle hayvansal ürünlerde giderek dışa bağımlı hale
gelmektedir. Bu nedenle kısa ve uzun vadeli önlemlerin alınması ve uygulamaya aktarılması
zorunludur. Bu çalışmada dünyada ve özellikle AB’nde hayvancılık üretim ve ticaret politikaları
incelenerek Türkiye’de hayvansal ürünler üretimi ve ticaretine verilecek yön konusunda kimi
öneriler getirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: hayvansal üretim, hayvancılık ekonomisi, hayvancılık politikaları, hayvansal
ürünler dış ticareti.
Solutıons On Turkısh Anımal Husbandry In Terms Of Foreıgn Dynamıcs
Abstract
Turkey is becoming more and more dependent on the foreign countries in animal products. This is
especially under the influence of foreign dynamics. For this reason, short and long term policy
measures should be identified and put into practice. In this study, some suggestions have been put
forward on the production and trade of animal products in Turkey by examining animal production
and trade policies in the world, and especially in the EU.
Key words: Animal production, animal husbandry economics, animal husbandry policies, foreign
trade of animal products .
1.GĐRĐŞ
Batı'nın yönlendirilmesiyle Türkiye’de uygulanagelen yeni-liberal politikalar
doğrultusunda, 24 Ocak 1980 kararları ile başlatılan süreçte, tarımda da korumacılık
giderek kaldırılmıştır. Đç piyasayı terbiye etmek amacıyla önce süt ve et ürünleri, daha
sonraları canlı hayvan ithalatları gerçekleştirilmiştir. Desteklemeler giderek azaltılmış ve
istikrarsız bir duruma getirilmiştir. Piyasayı düzenleyen tarımsal KĐT'ler özelleştirilmiştir.
Diğer yandan bu süreçte desteklemelerde, küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine dev
işletmelerin oluşturulması yeğlenmiştir. Hayvan türleri açısından da sığır ve tavuk
yetiştiriciliği öne çıkarılmış, koyun ve keçi yetiştiriciliği ihmal edilmiştir. Sonuçta
Türkiye, üretim girdileri açısından dışa bağımlı olmuş, hayvansal üretimi, tüketim
gereksinmesini karşılayamaz duruma gelmiştir. Bu durum aynı zamanda tarımda işsizliği
de ortaya çıkarmıştır (Kaymakçı, 2009).
Türkiye’de hayvancılıkta uygulanan politikalarla ilgili birçok çalışma yapılmıştır
(Karkacıer, 2000; Sayın, 2001; Tan ve Ertürk, 2002; Uzmay, 2005; Ören ve Bahadır,
2005; Günaydın, 2007; Akder ve ark., 2008; Peşmen ve Yardımcı, 2008; Uzmay, 2009;
Günaydın, 2010; Altuntaş, 2010; Gün ve ark., 2010; Selli ve ark., 2010). Ancak
politikaların dış dinamikler açısından değerlendirilmesi ve bu yönden alınabilecek
önlemlerin tartışılmasının ise yeterince yapılmadığı söylenebilir.
Bu bağlamda ele alınan bildiride, önce Türkiye hayvancılığının durumu ile
uygulanan üretim, pazarlama ve örgütlenme politikaları özetlenmiştir. Daha sonra
Avrupa Birliği (AB) ile dünya hayvan ve hayvansal ürün politikaları ve ticareti
anlatılmış, ayrıca Türkiye'nin ithalat ve ihracatı irdelenmiştir. Son olarak ta Türkiye
hayvancılığına verilecek yön konusunda kimi önermeler yapılmıştır.
2. TÜRKĐYE HAYVANCILIĞI
2.1 Hayvan Sayısı Değişimleri
TÜĐK 2009 yılı verilerine göre Türkiye’de 10.72 milyon baş sığır, 21.75 milyon
baş koyun, 5.13 milyon baş keçi bulunmaktadır. 2000-2009 döneminde sığır sayısı
% 0.34, koyun sayısı % 23.66, keçi sayısı ise % 28.79 oranında azalmıştır.
1
2
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, 35100 Bornova-Đzmir.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100 Bornova-Đzmir.
251
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2009 yılında sığır varlığının % 34.73’ünü kültür ırkı, % 41.09’unu melez,
% 24.19’unu ise yerli ırkı sığırlar oluşturmuştur. Koyun varlığının % 95.27’si yerli ırk,
% 4.73’ü merinos ırkı hayvanlardan, keçi varlığının ise 97.13’ü kıl keçi, % 2.87’si tiftik
keçilerinden oluşmaktadır (www.tuik.gov.tr).
2.2 Hayvansal Üretim ve Tüketim
Türkiye’de hayvansal ürünlerin üretim miktarındaki indeks değişimleri Çizelge
1’de verilmiştir. Bu kapsamda, 2000-2009 döneminde koyun eti ve sütünde % 33.00, ve
% 5.19, keçi eti ve sütünde % 45.43 ve % 12.72 oranında azalma saptanmıştır. Aynı
dönemde sığır eti üretiminde % 8.28 oranında azalma, inek sütü üretiminde ise % 32.65
oranında artış kaydedilmiştir. Deride ise %50’lere varan azalma olmuştur. Yapağıda ve
keçi kılında saptanan azalma ise %25’lere varmıştır (www.tuik.gov.tr.).
2009 yılında elde edilen 12.51 milyon tonluk toplam süt üretiminin
%
92.59’unu inek sütü, % 5.87’sini koyun sütü, % 1.54’ünü keçi sütü oluştururken, aynı yıl
elde edilen 411594 ton kırmızı etin % 79.03’ünü sığır eti, % 18.13’ünü koyun eti, %
2.84’ünü keçi eti oluşturmuştur (www.tuik.gov.tr).
DPT 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı Hayvancılık ÖĐK Raporunda yapılan
projeksiyonlarda 2009 yılında kırmızı et üretiminin 888600 tona, süt üretiminin ise 10.76
milyon ton olacağı öngörülmüştür (DPT, 2007). Ancak görüldüğü gibi kırmızı et
üretiminde 2009 yılında öngörülen rakamların oldukça altında kalınırken, süt üretiminde
üzerine çıkılmıştır.
Türkiye’de kişi başına düşen hayvansal ürün miktarında da, inek sütü ve tavuk
ürünleri dışında önemli azalmalar söz konusudur. Kırmızı et, koyun ve keçi sütünde
gözlemlenen düşüşler bunun göstergeleridir. 2000 yılında 7.58 kg olan kırmızı et tüketimi
2009 yılında 5.62 kg’a düşmüştür (www. tuik.gov.tr).
2.3 Üretim Politikaları, Destekleme ve Kredileme
Türkiye’de, tarıma ve tarımın bir kolu olan hayvancılığa ayrılan destekler,
özellikle 2000 yılından sonra incelendiğinde öne çıkan konular şöyle özetlenebilir;
• Tarımsal desteklemelerin milli gelire oranında hızlı bir gerileme söz konusudur. 2006
yılında çıkarılan Tarım Kanunu’nda tarımsal desteklerin milli gelirin % 1’inden az
olamayacağı hükmü getirilmiş olmasına karşın, tarım destekleri 2003’ten bu yana % 0.6
düzeyinde gerçekleşmiştir. 2009’da gerçekleşen oran ise % 0.45’tir (Oyan, 2009). Bu
bağlamda hayvancılığa düşen payın da yetersiz olması yanında, tarıma yaptığı katkı
oranında olmadığı gözlemlenmektedir (Özkaya ve ark., 2010).
• Hayvancılığa yapılan desteklerin tamamına yakınının yakın zamanlara değin sığıra
ayrıldığı görülmektedir (Levent, 2008). Koyun ve keçi yetiştiriciliğine destekler ise 2006
yılından sonra başlamıştır. Burada, Batı’nın elindeki sığırları eritmek amacıyla Türkiye
üzerindeki yönlendirmesinin payı olduğu söylenebilir.
• Đşletme temelinde ise destekler, küçük ve orta ölçekli işletmelerden daha çok büyük dev
işletmelerin oluşturması doğrultusunda olmuştur. Bunun en önemli kanıtı, anılan
işletmelerin sayıca azalma sürecine girmesi ve kırdan kente plansız göçün hızlanmasıdır.
• Sonuç olarak hayvancılığa yapılan desteklemeler ve ayrılan krediler, sektörün
gereksinimini karşılamaktan uzak kalmıştır. Hayvan sayıları ve üretimdeki düşüş,
ithalattaki artış ve yaşanmakta olan kırmızı et krizi bunların göstergeleridir.
2.4 Pazarlama Politikaları
Pazarlamada gözlemlenen konular ise şöyle özetlenebilir;
• Üretici ile tüketici arasında 5-6’yı bulan pazarlama organı bulunmaktadır. Bu durum
pazarlama maliyetini arttırdığı gibi, tüketicinin ödediği fiyat ile üreticinin eline geçen
fiyat farkını da arttırmaktadır (Đçöz ve Eken, 2004). Örneğin kasaplık hayvan ve et
pazarlamasında üreticinin eline geçen fiyat, tüketici fiyatının yaklaşık %40-50’si
dolayındadır.
• Aracı sayısının fazlalığı pazarlama verimliliğini de düşürmektedir. Bundan üretim
olumsuz bir şekilde etkilenmektedir.
252
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
• Pazarlamada üretici örgütlerinin ağırlığı yok gibidir. Var olanlar da işledikleri ürünleri
aracılarla tüketicilere ulaştırabilmektedir.
• Pazarlamada üretici organizasyonlarının güçsüz oluşu ya da hiç olmayışı, fiyat
istikrarsızlığını yaratmaktadır. Örneğin Ulusal Süt Konseyi göstermelikten öteye
gidememiştir. Çiğ süt fiyatlarında yaşanan istikrarsızlık bunun göstergesidir. Türkiye’de
2008’in ikinci yarısında süt sanayi yağsız süt tozu ithaline yönelince süt fiyatı 35 kuruşa
düşmüştür. Bu durum 1 milyona yakın anaç hayvan kesimine, dolayısıyla potansiyel süt
kaybı dışında 400-450 bin besi danasının üretime girememesine neden olmuştur. Kırmızı
et krizini tetikleyen konu budur.
Türkiye’de üretici eline geçen hayvansal ürün fiyatları reel olarak gerilemiştir
2000-2008 döneminde inek, koyun ve keçi sütünde sırasıyla fiyatlarda %21.00, %10.54
ve %11.27’lik azalma olmuştur. Kırmızı et fiyatlarında da 2008’e değin düşüşler
yaşanmış, 2009 yılında ise 2000 yılına göre %4 dolayında artış kaydedilmiştir. Sığır
derisi dışında diğer derilerde ve yapağıda da %45’lere varan düzeylerde fiyatlarda
gerilemeler gözlemlenmektedir (www.tuik.gov.tr; cari fiyatlar 1994=100 bazlı TEFE
kullanılarak deflate edildikten sonra hesaplanmıştır.)
Diğer yandan, son yıllarda üreticilerin elde ettikleri hayvansal ürünler
karşılığında giderek daha az girdi satın aldıkları da gözlemlenmektedir. Süt üreticileri
2000 yılında 1 kg süt ile 1.68 kg yeme karşılık, 2008 yılında 1.02 kg yem alabilmişlerdir.
Benzeri durum besicilik yapan üreticiler için de geçerlidir (Çizelge 1).
Çizelge1: Türkiye’de süt/süt yemi fiyatı ve sığır eti/besi yemi fiyatı paritesi.
Yıllar
2000
2002
2004
2006
2008
Süt/süt yemi fiyatı paritesi
1.68
1.50
1.33
1.23
1.02
Kaynak: www.tuik.gov.tr
Sığır eti/besi yemi fiyatı paritesi
30.26
26.67
26.85
27.38
21.32
Aslında ortaya çıkan bu durum, Türkiye’de iç ticaret hadlerinin tarımın aleyhine
gelişmesinin bir sonucudur. Örneğin 2000-2008 dönemi toptan eşya fiyatları endeksine
göre yapılan hesaplamalara göre tarım ürünleri fiyatlarındaki artış oranı madencilik
ürünleri fiyatlarındaki artış oranının gerisinde kalmıştır (www.tuik.gov.tr; Boratav, 2009).
Tarımın iç ticaret hadlerindeki değişim, tarımsal üretimi gerçekleştiren üreticinin
elde ettiği ürün karşısında kazandığı gelir ile ödemeleri arasındaki farkı göstermektedir.
Türkiye’de iç ticaret hadlerinin, özellikle IMF ve Dünya Bankası egemenliğinde
uygulanan tarım politikaları sonrasında üreticilerin olumsuz yönde etkilendiği
gözlemlenmektedir (Boratav, 2009; Özkaya ve ark., 2010).
2.5 Örgütlenme
Türkiye’de hayvan yetiştiricilerinin çok sayıda örgütü vardır. Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler (Köy-Koop), Hayvancılık Kooperatifleri (HayKoop), Damızlık Yetiştirici Birlikleri (sığır, koyun-keçi ve arı gibi) ve Süt Üreticileri
Birlikleri (SÜB) bunların başlıcalarıdır. Örgütlenmede ortaya çıkan başlıca noktalar
şunlardır;
Anılan örgütlerin teknik ve ekonomik etkinlik alanları çatıştırılmış ve gereksiz
sürtüşmeler ortaya çıkarılmıştır (Kaymakçı, 2007; Kumlu, 2007).
Örgütlerin ekonomi politika oluşturmada etkinlikleri oldukça sınırlı kalmıştır.
Ekonomik örgütlenmede kooperatiflerin payı oldukça düşüktür. Örneğin; süt
işleme tesisleri içinde kooperatiflerin payı % 4 dolayındadır (Uzmay, 2009).
Örgütlerin güçsüz oluşu, pazarlamada da belirtildiği üzere girdi tedariki, ürün
işleme ve pazarlamada yetiştiricileri güçlü gıda ve pazarlama tekellerinin egemenliğine
mahkum etmektedir (Oral, 2009).
253
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
3. AB HAYVANCILIĞI
3.1 Hayvansal Ürünler Üretimi, Tüketimi ve Ticareti
AB hayvancılıkta uyguladığı politikalarla dünya ticaretinde önemli rol
oynamaktadır. Birlik, bir yandan topluluğun ihtiyacı olan üretim miktarını sağladığı gibi,
bir yandan da birlik içindeki ülkeleri birbirine bağımlı duruma getirmektedir. Birlik,
oluşan stoklarını eritebilmek amacıyla üçüncü ülkelere ihracat ta gerçekleştirmektedir.
Birlik’te özellikle tereyağ ve süt tozu stokları eritilmeye çalışılmıştır (EC, 2010).
3.2 AB Hayvancılığında Uygulanan Politikalar
AB Ortak Tarım Politikası, Ortak Piyasa Düzenleri (OPD) ile uygulanmaktadır.
Bu kapsamda uygulanan üretim, pazarlama ve dış ticaret politikaları şöyle özetlenebilir;
• Birlikte, üreticilerin ekonomik ve teknik örgütlenmesi en yüksek düzeydedir. Üretim
sürecinde girdilerin ucuza alımı, üretimin değerlendirilmesi ve pazarlanması aşamalarında
kooperatif sektörünün başat ağırlığı vardır. Kimi ülkelerde ise kooperatiflerin dışında,
üretici ile aracı arasında sözleşmeli tarım modeli de söz konusudur.
• Birlik’te hayvan ve hayvansal ürün sektöründe uygulanan destekler, ithalat vergileri,
ihracat sübvansiyonları, müdahale alımları, depolama yardımları, süt tüketiminin teşviki
gibi destekleri kapsamaktadır (TKB, 2006). Birlik’de hayvansal ürünler için Tarımsal
Garanti Fonu (EAGF)’ndan yapılan doğrudan ödemeler 2000-2009 döneminde bazı yıllar
13140.4 milyon Euro’yu bulmuştur (http://ec.europa.eu).
• AB tanımlamasına göre Đşlenmiş Tarım Ürünü (ĐTÜ) olarak kabul edilen ürünler,
Sanayi Payı ve Tarım Payı olarak hesaplanan vergilerle korunmaktadır.
• ĐTÜ’nin, üçüncü ülkelere ihracatında, dünya fiyatları ve Birlik fiyatları arasındaki fark
kadar ihracat iadesinden faydalanılmaktadır. Đhracat iadelerinin toplam destekler içindeki
payları kimi yıllarda; süt ve ürünlerinde %74.99’u, sığır ve dana etinde ise %70.13’ü
bulmaktadır (http://ec.europa.eu). Örneğin Birlik bazı yıllarda süt tozunda 800-1200 $/ton
ihracat iadesi vermiştir (Tan ve Ertürk, 2002).
• OPD kapsamı hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalatında Birlik pazarını bozması ya da
böyle bir ihtimalin bulunması halinde, DTÖ Tarım Anlaşması hükümleri çerçevesinde,
söz konusu durum ortadan kalkıncaya kadar ilave bir ithalat vergisi uygulanabilmektedir.
4. DÜNYADA HAYVAN, HAYVANSAL ÜRÜN VE GĐRDĐ FĐYATLARI
Türkiye’de üretici eline geçen kimi hayvan ve hayvansal ürün fiyatlarının ilk
bakışta dünya fiyatlarının üzerinde olduğu söylenebilir. Canlı hayvan fiyatları
incelendiğinde Türkiye’de ABD ve AB’ne göre; sığır fiyatının düşük, özellikle koyun ve
keçi fiyatlarının yüksek olduğu görülmektedir. Karşılaştırma, hayvansal ürün fiyatları
açısından yapıldığında ise, gerek inek sütü, gerekse sığır ve koyun etinde Türkiye’deki
fiyatların daha yüksek olduğu görülmektedir (EC, 2010; www.tuik.gov.tr; www.fao.org;
www.usda.gov). Günümüzde bu gerekçeyle kimi çevreler Türkiye’nin hayvansal ürün
ithalatı yaparak fiyatları düşürme yoluna gitmesini önermektedir.
Bununla birlikte, Türkiye’deki hayvansal ürün fiyatlarının yüksek olmasının
arkasındaki gerçek araştırılmalıdır. Burada AB’nde üreticilere sağlanan dolaylı destekler
yanında en önemli etken, girdi fiyatlarının yüksekliğidir. Bu yönde bir karşılaştırma
yapıldığında Türkiye’de gerek yem fiyatlarının, gerekse mazot fiyatlarının AB ve
ABD’den oldukça yüksek olduğu görülmektedir (Çizelge 2).
254
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 2: Hayvancılık girdi fiyatlarının ülkeler düzeyinde karşılaştırılması (Euro/100 kg).
Girdiler
AB
ABD
Türkiye (*)
Arpa
2006
12.20
10.53
16.76
2007
17.85
15.15
19.88
2008
19.51
15.85
22.07
Yulaf
2006
15.25
10.31
17.30
2007
20.58
12.79
21.64
2008
20.63
13.15
23.00
Mısır
2006
14.75
11.00
20.00
2007
20.21
14.58
23.39
2008
21.10
13.56
20.19
Mazot 2006
71.97
59.23
118.38
2007
73.51
58.83
133.33
2008
88.97
74.90
120.65
Kaynak: EC, 2010, (*) www.tuik.gov.tr
AB ve Türkiye’de süt fiyatı/yem fiyatı paritesinin değişimi incelendiğinde de
Türkiye’deki üreticilerin dezavantajlı olduğu ve 1 kg süt ile giderek azalan miktarda yem
alabildikleri ortaya çıkmaktadır (Çizelge 3). Bunun nedeni AB/ABD’nde mısır, arpa, soya
gibi yem hammaddelerine yapılan desteklerdir. Bu destekler sonucunda hayvansal
ürünlerin fiyatları da daha düşük olmaktadır. Anılan ülkelerde desteklerden genellikle
büyük üreticiler yararlanmakta, bu durum aynı zamanda yem hammadde ihracatçısı çok
uluslu şirketlere de büyük çıkarlar sağlamaktadır.
Çizelge 3: AB ve Türkiye’de süt ve yem fiyatları paritesindeki gelişmeler.
Ülkeler
Süt fiyatı/mısır fiyatı paritesi
Süt fiyatı/arpa fiyatı paritesi
AB
Süt fiyatı/buğday fiyatı paritesi
Süt fiyatı/mısır fiyatı paritesi
Süt fiyatı/arpa fiyatı paritesi
Türkiye Süt fiyatı/buğday fiyatı paritesi
Kaynak: www.oecd.org.
2000
2.33
2.74
2.59
2.05
1.86
1.72
2002
2.45
3.10
2.85
2.28
1.62
1.50
2004
2.27
2.73
2.49
2.01
1.65
1.50
2006
2.22
2.64
2.46
1.77
1.31
1.32
2008
1.84
2.02
1.85
1.96
1.94
1.21
5. TÜRKĐYE’DE HAYVAN VE HAYVANSAL ÜRÜN DIŞ TĐCARETĐ
Türkiye’nin hayvansal ürünler ithalatı 2000-2008 döneminde giderek artmış ve
dış ticaret dengesi negatif seyretmiştir. 2009 yılında ise ithalattaki değer temelli azalma
ile denge pozitif yönde oluşmuş görülmektedir (Çizelge 4).
Çizelge 4: Türkiye’nin canlı hayvan ve hayvansal ürünler dış ticaret dengesi (1000 $).
Dış ticaret
2000
Đthalat (1)
401.157
Đhracat (2)
228.078
Fark (2-1)
-173.079
Đhracat / ithalat oranı (%)
56.85
Kaynak: www.tuik.gov.tr
2002
634.182
213.329
-420.853
33.64
2004
663.297
223.152
-440.145
32.53
2006
640.958
274.444
-366.514
42.82
2008
660.849
479.816
-181.033
72.61
2009
425.377
512.656
87.279
120.52
Đthalat içinde en önemli payı ham deriler almaktadır. Bunu sırasıyla yün ve kıl ile
süt ve süt ürünleri izlemektedir. Özellikle 2006 yılından sonra süt ve süt ürünleri ithalatı
artmıştır (www.tuik.gov.tr). Türkiye canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalatı genellikle
artan miktarlarda AB ülkeleri ve ABD’den gerçekleştirilmektedir. Son aylarda kırmızı et
fiyatlarını aşağıya çekmek gerekçesiyle canlı hayvan ithalatı ivme kazanmıştır. Önce, Et
ve Balık Kurumu’na (EBK) 29 Haziran 2010 tarihinde verilen ithalat yetkisi, daha sonra
özel sektöre de tanınmıştır.
Türkiye’nin hayvansal ürünler ihracatı içinde ise en önemli payı yumurta, bal ve
diğer ürünler almaktadır. Bunu sırasıyla süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünleri
izlemektedir (www.tuik.gov.tr). Türkiye’de tarım ürünlerinin ihracatına yönelik teşvikler
tarım ürünleri ticaretini uluslararası kurallara bağlayan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)
Tarım Anlaşması çerçevesinde sağlanmaktadır. Türkiye ihracat iadesi oranlarını
belirlerken DTÖ ihracat sübvansiyonu taahhütleri yanında üretim, maliyet ve dış piyasa
koşullarını da dikkate almaktadır (DPT, 2007).
255
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye’nin hayvansal ürün dış ticaretine yönelik gelişmeler irdelenirken, son
dönemlerde Türkiye’nin gerek tarımsal, gerekse hayvansal ürünler dış ticaret hadlerinin
de gözden geçirilmesinde yarar vardır. 2000-2009 döneminde dış ticaret hadleri tarım ve
ormancılıkta Türkiye aleyhinde gelişmiştir. Benzer durum, süt, süt ürünleri ve yumurtada
da geçerlidir. Burada dış dinamiklerce belirlenen politikaların belirleyici olduğu
söylenebilir. Kısaca, ithal malları fiyat indeksi ihraç malları fiyat indeksinden daha hızlı
artmıştır (www.tuik.gov.tr.).
6. TÜRKĐYE HAYVANCILIĞINA VERĐLECEK YÖN, EKONOMĐ- POLĐTĐKA
ÖNERĐLERĐ
6.1 Üretim Politikaları
Üretim politikalarının yeniden düzenlemesini gerekmektedir. Bu bağlamda;
• Devletin doğrudan ve dolaylı müdahalesi yaşamsal bir öneme sahiptir. Kısa dönemde
et, süt, yumurta, yapağı ve tiftik gibi ürünlerin fiyat oluşumunda, ABD ve AB’nde olduğu
üzere çeşitli müdahaleci kuruluşların devreye sokulması sağlanmalıdır (Anonim, 2010).
• Desteklemelerin en az Tarım Kanunu’nda belirtilen oran düzeyine çıkarılması şarttır.
Burada küçük ve orta ölçekli işletmelere öncelik verilmesi üzerinde durulmalıdır.
Şimdiye kadar yapılan desteklemelerden, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeterince
yararlanamadığı bilinmektedir. Desteklemelerde bir büyüklük sınırı getirilmelidir.
Sanıldığının aksine, toplam faktör verimliliği açısından küçük ve orta ölçekli işletmeler
daha yüksek bir getiriye sahiptirler (Özkaya ve ark., 2010). Öte yandan sözleşmeli tarım
modeline de tavır alınmalıdır.
• Küçük ve orta ölçekli işletmelerin, ölçek sorunundan kaynaklanan kimi sorunları, kamu
yatırım hizmetlerinin ve desteklemelerinin onlara yönlendirilmesi ve kooperatif
örgütlenmesi ile aşılmalıdır. Orta ve uzun dönemde ise, desteklemeler hayvancılık
işletmelerinin uzmanlaşması ve göreli büyümesi, mekanizasyon düzeyinin yükseltilmesi,
ancak yine kooperatifleşme ile birlikte planlanmalıdır.
• Üretim politikalarında, türler temelinde de destekleme ve düzenlemeler yeniden gözden
geçirilmelidir. Bu bağlamda şimdiye kadar ihmal edilen koyun ve keçinin göreli payı
artırılmalıdır.
• Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde koyunculuğun öne çıkarılması gereği
vardır. Ancak bu doğrultuda uygulama gerçekleştirilirken, bölgedeki feodal yapıyı tasfiye
edecek ve temelinde Toprak Devrimi’ni kapsayan “Bölgesel Kalkınma Planı” hayata
geçirilmelidir. Toprak Devrimi’nin başarısı için diğer bölgelerde de olduğu üzere, tarım
işletmelerinin kooperatifleşmesi şarttır (Kaymakçı, 2010).
• Yoğun yeme dayalı hayvan besleme sistemleriyle elde edilen süt ve et gibi hayvansal
ürünlerin insan sağlığına giderek zarar verdiği bilinmektedir. Bu nedenle üretim
maliyetini düşürmek ve hayvansal ürünlerin sağlıklı olmasını sağlamak için meraları
geliştirecek güçlü programlar hazırlanmalıdır. Meraların geliştirilmesi erozyonun
önlenmesi açısından da yararlıdır.
6.2 Pazarlama ve Örgütlenme Politikaları
Pazarlama ve örgütlenme politikaları bağlamında başlıca önermeler ise şunlar
olabilir;
• Türkiye'de hayvansal ürünlerin pazarlanmasında başta da belirtildiği üzere, işletmelerin
tek yanlı olarak giderek tekelleşen ve yabancılaşan tarım ve gıda şirketlerine bağımlılığı
vardır. Tekelleşme ve yabancılaşmaya karşı yapılacak ilk işlerden birisi, başta süt olmak
üzere et, yumurta ve yapağı da üreticilerinin ürünlerini değerlendirecek kamu iktisadi
kuruluşlarının yeniden kurulmasını gerçekleştirmek ve üreticilerin kooperatifleşmesi için
her türlü düzenlemeyi sağlamaktır.
• Tarım ürünlerinin pazarlanmasında kayıt dışı ekonomiyle etkin bir mücadele
yapılmalıdır.
• Dış ticarette iç pazarı koruyacak ve dış ticarette ise ihracatı geliştirecek düzenlemeler
yeniden gözden geçirilmelidir. Bu bağlamda;
256
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
− AB tanımlamasına göre Đşlenmiş Tarım Ürünleri (ĐTÜ) olarak kabul edilen ürünler,
sanayi ve tarım payı olarak hesaplanan vergiler, iç üretimi koruyacak şekilde yeniden
düzenlenmelidir
− Đşlenmiş hayvansal ürün dışında damızlık ve damızlık hayvan dışalımına da karşı
tavır alınmalıdır.
− Dışalım gibi plansız dışsatım da üretimi olumsuz etkileyebilir. Örneğin koyun ve
keçi yetiştiriciliğinde anaç satımı Türkiye'de üretimi geriletmiştir.
− Kaçak hayvan ile ürün çıkışı ve girişi mutlaka engellenmelidir. Bu durum iç
piyasada üretim kadar, insan ve hayvan sağlığını da tehdit etmektedir.
7. ÖZET VE SONUÇ
Türkiye’de ilk bakışta, kimi canlı hayvan ve hayvansal ürünlerde üretici eline
geçen fiyatların, AB/ABD ülkelerine göre daha yüksek olduğu söylenebilir. Ancak, anılan
ülkelerde girdi fiyatlarının düşüklüğü ve diğer destekler dikkate alınmaksızın yapılan
değerlendirmeler yanıltıcıdır. AB/ABD’nde üreticilere sağlanan destekler, Türkiye’ye
göre olağanüstüdür.
Bu ve benzeri konular göz önüne alınmadan iç piyasayı terbiye etmek amacıyla
ithalata yönelmek, Türkiye’de bir yandan hayvan sayısı ve üretimde önemli düzeyde
düşüşlere neden olmuş, bir yandan da küçük ve orta ölçekli işletmeleri erime sürecine
sokmuştur. Özetlenirse, dış dinamiklerin yönlendiriciliğinde uygulanagelen yeni-liberal
politikalar, üretimi gerileten ve istihdamda da olumsuzlukları yaratan başat bir etmen
olmuştur.
Aslında Türkiye’deki sistem, serbest piyasa ekonomisi bile değildir. Sistem,
AB/ABD yönlendiriciliğinde IMF ve Dünya Bankası tarafından tekelci küresel
kapitalizmin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmektedir.
Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere sözde serbest piyasa kurallarının
uygulanması doğrultusunda zorlamalar yaparken, kendi tarım ürünlerinde fiyat
oluşumundan ihracat desteklemelerine kadar her türlü koruyucu önlemleri sürdürmektedir
(Levent, 2008). Gelişmiş ülkeler en yüksek düzeyde anti-damping uygulayan ülkelerdir.
DTÖ nezdinde soruşturma sayısındaki artış hızı, gelişmiş ülkelerde gelişmekte olan
ülkelere göre çok daha yüksektir (Kalkan ve Başdaş, 2009). Aslında uygulanmakta olan
politikalar, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri egemenlikleri altına sokacak
politikaların bir uzantısıdır. 1974 yılında Henry Kissinger’ın hazırladığı “çok gizli”
raporda “Gıdayı denetlersen insanları da denetlersin” önerisi vardı.
Türkiye, tarımında uyguladığı politikaları gözden geçirmeli, iç pazarını
koruyacak ve tarımını gıda egemenliği temelinde geliştirecek “Ulusal Tarım
Politikaları”nı uygulamalıdır. Bu bağlamda hayvansal üretimde de büyük işletmelere ve
yoğun yeme dayalı olmayan, orta büyüklükteki işletmelere dayalı hayvancılık
sistemlerine dönülmelidir. Bu kongrenin ana teması olan ekolojik ve ekonomik krizin
yenilmesi, hayvancılıkta da böyle bir yaklaşımla olasıdır.
KAYNAKÇA
Akder, H. ve Çakmak, E. 2008. Tarımsal Üretim, Reform Deneyimi ve AB Đle Etkileşim,
Türkiye’de Tarım ve Gıda: Gelişmeler, Politikalar ve Öneriler. TÜSĐAD Yayın No:T/200805/459, Đstanbul.
Altuntaş, M. 2010. Avrupa’da Süt Fiyatları Ucuz mu? http:// www.turkvet.org. (08.04.2010).
Anonim. 2010. Süt Piyasasına Müdahale Gerekli mi?, http//www.ulusalsutkonseyi. org. tr/
kaynaklar/ arastirma_dosyalar/ 2010_02_03_695839.doc. (20.07.2010).
Boratav, K. 2009. Tarımsal Fiyatlar, Đstihdam ve Köylülüğün Kaderi. Küresel Kapitalizm
Kıskacında Tarım, Gıda ve Köylülük. Mülkiye, 262:9-23.
DPT. 2007. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007-2013), Hayvancılık ÖĐK Raporu,
Ankara.
EC. 2010. Agriculture in the European Union, Statistical and Economic Information-2009, EU
Directorate-General for Agriculture and Rural Development, Brussel-Belgium, 393 p.
257
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Günaydın, G. 2007. Türkiye Süt Sığırcılığı Sektörünün Ekonomik ve Politik Analizi. Türkiye Süt
Sığırcılığı Kurultayı, 25-26 Ekim 2007 (Edit: Kaymakçı, M., Önenç, A.), E.Ü.Ziraat
Fakültesi Zootekni Bölümü, Đzmir, s.23-37.
Günaydın, G. 2010. Tarım ve Kırsallıkta Dönüşüm, Politika Transferi Süreci/AB ve Türkiye. Tan
Kitabevi Yayınları, Ankara.
Gün, S., Coşkun, C., Dellal, Đ., Keskin, G., Olhan, E. ve Dellal, G. 2010. Dairy Sector in the
Crises: The Case of Turkey. Journal of Animal and Veterinary Advances, 9(2):429-435.
Đçöz, Y. ve Eken, H. 2004. Canlı Hayvan Pazarlaması. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü
Bakış,7(6), Ankara.
Kalkan, S. ve Başdaş, Ü. 2009. Đhracatın Desteklenmesine Yönelik Türkiye’nin Rakiplerinin
Uyguladıkları Kamu Politikaları. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV),
Ankara.
Karkacıer, O. 2000. Türkiye Süt ve Süt Ürünleri Đthal Talep Analizi, Turkish Journal of
Agriculture and Forestry, 24(2000):421-427.
Kaymakçı, M. 2007. Açılış Konuşması. Türkiye Süt Sığırcılığı Kurultayı, 25-26 Ekim 2007 (Edit:
Kaymakçı, M., Önenç, A.), E.Ü.Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Đzmir, s.1-6.
Kaymakçı, M. 2009. Türkiye Tarımı Üzerine Notlar.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i
Hukuk Yayınları, Antalya.
Kaymakçı, M. 2010. Kürt Sorununun Çözümü, Toprak Devriminden Geçer. Küresel Kapitalizme Karşı Tarım
Yazıları.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya.
Kumlu, S. 2007. Türkiye Süt Sığırcılığında Üretici Örgütleri, Türkiye Süt Sığırcılığı Kurultayı, 25-26 Ekim
2007 (Edit: Kaymakçı, M., Önenç, A.), E.Ü.Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Đzmir, s.62-69.
Levent, H. 2008. Et, Süt ve Süt Ürünleri, Türkiye’de Tarım ve Gıda: Gelişmeler, Politikalar ve Öneriler.
TÜSĐAD Yayın No:T/2008-05/459, Đstanbul.
Oyan, O. 2009. IMF ve Dünya Bankasının Tarım Reformu. Küresel Kapitalizm Kıskacında Tarım, Gıda ve
Köylülük. Mülkiye, 262:237-254.
Oral, N. 2009. Tarım ve Gıda Sektöründe Yabancılaşma ve Tekelleşme. Küresel Kapitalizm Kıskacında
Tarım, Gıda ve Köylülük. Mülkiye, 262:325-344.
Ören, M.N. ve Bahadır, B. 2005. Türkiye’de ve OECD Ülkelerinde Hayvansal Ürün Politikaları ve Bu
Politikalar Sonucu Ortaya Çıkan Transferler. Hayvansal Üretim, 46(1): 1-7.
Özkaya, T., Günaydın, G., Bozoğlu, M., Olhan, E. ve Sayın, C. 2010. Tarım Politikaları ve Tarımsal
Yapıdaki Değişimler. TMMOB Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak 2010,
Ankara, 1.Cilt, s.3-22.
Peşmen G. ve Yardımcı, M. 2008. Avrupa Birliği’ne Adaylık Sürecinde Türkiye Hayvancılığının Genel
Durumu. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 79(3): 51-56.
Sayın, C. 2001. Türkiye’de Hayvancılık Politikaları ve Reform Arayışlarının Etkileri, Akdeniz Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 14(1):139-150.
Selli, F., Eraslan, Đ.H., Chowdhury, D. ve Sukumar, A. 2010. International Competitiveness: Analysis of
Turkish Animal Husbandry: An Empirical Study in GAP Region. Enterprise Risk Management,
1(1):100-114.
Tan, S. ve Ertürk, Y.E. 2002. Türkiye’de Süt Tozu Üretimi ve Dünyadaki Rekabet Şansı. Tarımsal Ekonomi
Araştırma Enstitüsü Yayın No:86, Ankara.
TKB. 2006. Sığır, Dana, Koyun, Keçi Eti, Süt ve Süt Ürünleri, Yumurta ve Kümes Hayvanları, Kaba Yem,
Đpekböceği Yetiştiriciliği, Bal ve Arıcılık Ortak Piyasa Düzenleri. Ortak Piyasa Düzenleri Alt Çalışma
Grup Raporları-Cilt 1, Ankara.
Uzmay, A. 2005. AB’nde Hayvansal Ürünlerde Uygulanan Politikalar ve Türkiye’nin Uyumu Açısından
Değerlendirilmesi, Türk Tarım Politikasının AB Ortak Tarım Politikasına Uyumu. Tarımsal Ekonomi
Araştırma Enstitüsü Yayınları No:134, Ankara, s.81-94.
Uzmay, A. 2009. Türkiye’de Süt Sığırcılığında Uygulanan Destekleme Politikaları, Alternatif Politika
Önerileri: Đzmir Örneği. Tire Süt Kooperatifi Yayınları No:1, Đzmir.
258
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Devlet Destekli Bitkisel Ürün
Sigortası Yaptırma Đstekliliğinin Belirlenmesi
Şeyda ĐPEKÇĐOĞLU1
Tamer IŞGIN2
Tali MONĐS1 Gamze SANER3
2
Abdulbaki BĐLGĐÇ
ÖZET
Türkiye’de 2005 yılında çıkarılan tarım sigortaları kanunuyla, üreticinin ödeyeceği doğal afet
sigortaları priminin %50'si devlet tarafından karşılanmaktadır. Bu çalışmada üreticilerin bu
durumdan haberdar olma düzeyleri, bitkisel ürün sigortası yaptırma isteklilikleri (bitkisel ürün
sigortalarına bakış açısı) ve yenilikleri benimsemedeki tutum ve davranışları ortaya konulmuştur.
Araştırma alanı Şanlıurfa, Diyarbakır ve Adıyaman illerini kapsamaktadır. Araştırmanın amacına
bağlı olarak tarım sigortaları havuzu verilerinden bitkisel ürün sigortası yapılan köyler
belirlenmiştir. Bu köylerde bitkisel ürün sigortası yaptıran toplam 130 üretici ile anket yapılmıştır.
Adıyaman’da 25, Diyarbakır’da 60 ve Şanlıurfa’da ise 45 üretici ile görüşülmüştür. Bu sayıya
istinaden aynı sayıda tarım sigortası yaptırmayan üreticiler ile anket yapılmıştır. Toplam 260
üretici ile yüzyüze görüşülmüştür.
Araştırmada ele alınan sosyo-ekonomik faktörler; Đşletme sahibi ve yakınlarına ait nüfus ve işgücü,
işletme sahibinin eğitim durumu, tarımsal faaliyet durumu, yenilikleri benimseme ve uygulama,
kitle haberleşme araçlarını kullanım düzeyi, örgütlenme bilinci ve sosyal statüdür. Đncelenen
işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin %64’ü, bitkisel ürün sigortası
yaptırmayanların ise %44’ü çevrelerinde yenilikleri benimseyip uygulayan ilk kişi olduklarını
belirtmişlerdir. Bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin %69’u, bitkisel ürün sigortası
yaptırmayanların ise %27’si tarım sigortası konusunda bilgisi olduğunu belirtirken, bitkisel ürün
sigortası yaptıran üreticilerin %87’si, bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ise %41’i riskleri
karşılamada sigortayı etkin bir araç gördüğünü belirtmiştir.
Anahtar Kelimeler : Bitkisel ürün sigortası, Risk yönetimi, GAP.
ABSTRACT
With the farm insurances act of 2005, 50% of the premiums of the catastrophic insurances to be
paid by the policy holders (farmers) are covered by the government. In this study it is aimed to
determine the level of farmer awareness of this fact, their willingness to buy crop insurances (their
view points on crop insurances) and their attitudes towards the adoption of innovations. The
research area covers the provinces of Sanliurfa, Diyarbakir and Adiyaman. Based on study
objectives, villages, where crop insurances are bought, are determined using data from a farm
insurances pool. In these villages, 130 farmers are contacted for an interview to fill out
questionnaires. The survey is carried out using face to face interviews with 25 farmers in
Adiyaman, 60 in Diyarbakir and 45 in Sanliurfa. Questionnaires are also filled out using the same
number of farmers in each province, who have not bought insurances. 260 farmers in total are
interviewed for this purpose.
The socio-economic factors studied in this research include population and labor force of farm
households, farmers’ education level, part-time enployment status, attitutes towards the adoption
of innovations, level of use of mass communication tools, awareness of unifying, and social
status. In these farm households studied, 64% of the farmers who have purchased crop insurances
and 44% of them who have not purchased any declared that they are the first to adopt innovations
in their neighbourhood. 69% of the farmers who have purchased crop insurances and 27% of them
who have not purchased any stated that they are aware of farm insurances and finally 87% of the
farmers insured and 41% of them uninsured stated that they view insurances an effective tool to
hedge against risks.
Keywords: Farm insurance, risk management, GAP.
1
GAP
Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal
Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü, 63040 Şanlıurfa,
[email protected], [email protected]
2
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 63040 Şanlıurfa, [email protected],
[email protected]
3
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100, Đzmir, [email protected]
259
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
1. GĐRĐŞ
Nüfusun temel ihtiyaç maddelerini üreten tarım sektörü; doğal, ekonomik, sosyal
ve kişisel risklerden en çok etkilenen sektördür. Tarımın makro ekonomik açıdan
desteklenmesi ve uzun vadeli istikrarlı politikalarla yönlendirilmesi gerekmektedir.
Tarımsal üretimde verimliliği ve kaliteyi artırabilmek için ne kadar yoğun ve en son
teknoloji kullanılırsa kullanılsın, meteorolojik riskler ve belirsizliklerin gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Çünkü bitkisel ve hayvansal ürün üretimi ve sahaları
meteorolojik olayların etkisi altındadır. Tarımsal üretimdeki üreticilerin gelirlerinde
istikrarın sağlanması, ülkelerin en temel tarım politikasıdır. Özellikle üretici gelirlerinde
meydana gelebilecek ani düşüşler, ülkelerin makro ekonomik dengelerini de etkileyecek
düzeyde olmaktadır. Tarımsal üretimde devamlılığı sağlamak amacıyla yasal, teknik ve
ekonomik açıdan bir takım önlemlerin alınması zorunluluk arz etmektedir (TARSĐM,
2009).
Gelişmiş ülkelerin yıllar önce başlatmış oldukları “Tarımda Risk Yönetim
Teknikleri” uygulamaları ve alt yapı çalışmaları sonucu “doğa” olayları büyük ölçüde
“afet” olmaktan çıkarılmıştır. Bu ülkeler kendi doğal, sosyal, temel ekonomik yapılarıyla
tarım politikaları dikkate alınarak bilinçlendirilmiş tarımsal ürün sigorta sistemlerini
kurmuşlar ve böylece üreticilerinin çok az bir masrafla zararlarını karşılayarak muhtaç
oldukları ekonomik ve sosyal güvenceye kavuşmalarını sağlamışlardır (Dinler ve ark.,
2000).
Türkiye’de 2005 yılında çıkarılan tarım sigortaları kanunuyla, üreticinin
ödeyeceği doğal afet sigortaları priminin %50'si devlet tarafından karşılanmaktadır.
Türkiye’de 2009 yılı içerisinde toplam sigorta bedeli 2.900.559.616 TL’dir. Adıyaman,
Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinin toplam sigorta bedeli ise 136.281.392 TL’dir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırma yöresi olarak GAP kapsamına giren iller içinden Şanlıurfa, Diyarbakır
ve Adıyaman illeri seçilmiştir. Bölgede Diyarbakır en çok bitkisel ürün sigortası yaptıran
iller arasındadır. Şanlıurfa’da bitkisel ürün sigortası önemsiz düzeyde olsa bile GAP’ın
önemi ve geleceğe yönelik beklenilen potansiyeli nedeniyle seçilmiştir. Bu illerin
seçilmesinde Şanlıurfa ve Diyarbakır’da kuraklık, Adıyaman’da don gibi iklim
faktörlerinin verim üzerinde olumsuz etkilerinin yaygın olarak görülmesi de etkili
olmuştur.
Araştırmanın amacına bağlı olarak tarım sigortaları havuzu verilerinden bitkisel
ürün sigortası yapılan köyler belirlenmiştir. Bu köylerde bitkisel ürün sigortası yaptıran
toplam 130 üretici ile anket yapılmıştır. Adıyaman’da 25, Diyarbakır’da 60 ve
Şanlıurfa’da ise 45 üretici ile görüşülmüştür. Bu sayıya istinaden aynı sayıda tarım
sigortası yaptırmayan üreticiler ile anket yapılmıştır. Toplam 260 üretici ile yüzyüze
görüşülmüştür. Araştırma kapsamında yer alan işletmelerdeki üreticiler için doldurulan
anket formları tek tek incelenmiş, gerekli kontrol, tamamlama ve düzenleme işlemleri
yapıldıktan sonra, yaygın olarak kullanılan istatistik paket programlarından birinde veri
tabanı oluşturulmuştur. Araştırmada Adıyaman, Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinde
üreticilerin devlet destekli tarım sigortası satın alma davranışına (istekliliğine) etki eden
faktörlerin saptanmasında lojistik dağılım fonksiyonu kullanılmıştır. Modelde bağımlı
değişken olarak sigortalı olup-olmama durumu dikkate alınmıştır. Sigorta yaptıranlar (1),
sigorta yatırmayanlar (0) kukla değişken olarak ele alınmıştır. Diğer bir ifade ile modelde
tahmini olasılık çizgisi 0 ile 1 arasında bulunmaktadır (Gujarati, 1995; Maddala 2001).
260
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
3.1. Nüfus
Đncelenen işletmelerde nüfus yapısı bitkisel ürün sigortası yaptıran ve
yaptırmayan olarak iki grup altında incelenmiştir. Bitkisel ürün sigortası yaptıranlarda
ortalama aile nüfusu 6.99 kişidir (Çizelge 3.1). Çalışabilir durumdaki nüfus ortalama
5.05’dir. Çalışabilir durumdaki nüfus ise 6.10 kişi ile Diyarbakır’da bulunmaktadır.
Bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ortalama nüfusu 6.48’dir. Çalışabilir durumdaki
nüfus ortalama 4.40’dır. Çalışabilir durumdaki nüfus en fazla 5.30 ile Diyarbakır’da
bulunmaktadır. Akdemir ve ark. tarafından 2001 yılında yapılan araştırmada Şanlıurfa
ilinin toplam nüfus ortalaması 9.5 iken, çalışabilir durumdaki nüfus ise 5.5’dur.
Çizelge 3.1. Đncelenen Đşletmelerde Nüfus
12 Yaşından
Küçük
Đller
Birey Sayısı
Bitkisel Ürün
(kişi)
Sigortası
1,50
Adıyaman
Yaptıran
1,68
Diyarbakır
1,57
Şanlıurfa
1,58
Ortalama
1,60
Adıyaman
Bitkisel Ürün
1,73
Diyarbakır
Sigortası
1,64
Yaptırmayan Şanlıurfa
1,66
Ortalama
Çalışabilir
Durumdaki
Nüfus
Yaşlı
Nüfus
Toplam
4,10
6,10
4,96
5,05
3,20
5,30
4,70
4,40
0,00
0,45
0,61
0,35
0,20
0,51
0,56
0,42
5,60
8,23
7,14
6,99
5,00
7,54
6,90
6,48
Bu miktar çalışma işgünü olarak işletmede ortalama 549.93 gündür. Bölgenin
üretim deseni ile aile işgücünün işletmede istihdamı arasında yakın bir ilişki
bulunmaktadır. Çizelge 3.1’ de görüldüğü üzere Diyarbakır ve Şanlıurfa’da daha fazla
çalışma günü saptanmıştır.
Görüşme yapılan üreticilerin ortalama yaşı incelendiğinde bitkisel ürün sigortası
yaptıran üreticilerin yaş ortalaması 47.96 iken, bitkisel ürün sigortası yaptırmayan
üreticilerin yaş ortalaması 50.34’dür. Đller bazında incelendiğinde önemli bir fark
olmadığı görülmektedir (Çizelge 3.2).
Çizelge 3.2. Đşletmecilerin Yaşı (Yıl)
Đller
Adıyaman
Diyarbakır
Şanlıurfa
Ortalama
Bitkisel Ürün Sigortası
Yaptıran(Yaş)
45,28
50,43
48,16
47,96
Bitkisel Ürün Sigortası
Yaptırmayan(Yaş)
49,80
49,45
51,76
50,34
3.2. Arazi Varlığı, Üretim Deseni ve Sulama Durumu
Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıranların ortalama işletme
genişliği 259.61 dekar olarak bulunmuştur. En yüksek arazi genişliği 387.40 dekar ile
Diyarbakır’dadır (Çizelge 3.3). Bitkisel ürün sigortası yaptırmayan işletmelerin ortalama
işletme genişliği 229.80 dekardır. Arazide kuru ve sulu tarım yapma durumu
incelendiğinde bitkisel ürün sigortası yaptıranlarında %42’sinin sulu, %58’inin ise kuru
tarım yaptığı belirlenmiştir. Bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ise %53’ü sulu tarım
yaparken, %47’sinin ise kuru tarım yaptığı belirlenmiştir.
Çizelge 3.3. Arazi Varlığı ve Sulama Durumu
261
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Arazi Durumu Ortalama
ĐLLER
Adıyaman
Diyarbakır
Şanlıurfa
Ortalama
Bitkisel Ürün Bitkisel Ürün
Sigortası
Sigortası
Yaptıran
Yaptırmayan
Arazi Büyüklüğü (da)
135 .32
119 .92
387 .40
326 .33
243 .16
256 .12
259 .61
229 .80
Arazide Kuru/Sulu Tarım Yapma Durumu
(%)
Bitkisel Ürün
Sigortası
Bitkisel Ürün
Sigortası Yaptıran
Yaptırmayan
Sulu
Kuru
Sulu
Kuru
12
88
32
68
28
72
48
52
84
16
78
22
42
58
53
47
Đncelenen işletme arazisi içinde mülk arazi en büyük payı almaktadır. Bu oran
bitkisel ürün sigortası yaptıranlar da %100 ile Diyarbakır’da en yüksektir. Bitkisel ürün
sigortası yaptırmayanlarda %80 ile en fazla Adıyaman ilindedir. Bitkisel ürün sigortası
yaptıranların %96’sı mülk araziye sahip durumdadırlar (Çizelge 3.4). Araştırma alanında
ortakçılıkla arazi işleyen bulunmamaktadır.
Çizelge 3.4. Arazinin Mülkiyet Durumu
ĐLLER
Adıyaman
Diyarbakır
Şanlıurfa
Ortalama
Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran
(%)
Mülk
Kira
96
4
100
91
9
96
4
Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan
(%)
Mülk
Kira
80
20
78
22
62
38
74
26
3.3. Đşletmecinin Özellikleri
3.3.1. Đkamet Etme Durumu
Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin ortalama %59’u
köyde, %25’i kentte ikamet ederken, bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların %47’si
köyde, %28’ide kentte ikamet ederek işletmelerini yönetmektedirler (Çizelge 3.5).
Çizelge 3.5. Köyde ve Kentte Đkamet Etme Durumu (%)
Đller
Bitkisel Ürün Sigortası
Yaptıran (%)
Bitkisel Ürün Sigortası
Yaptırmayan (%)
Bitkisel Ürün Sigortası
Yaptıran (%)
Bitkisel Ürün Sigortası
Yaptırmayan (%)
Bitkisel Ürün Sigortası
Yaptıran (%)
Bitkisel Ürün Sigortası
Yaptırmayan (%)
Adıyaman
Diyarbakır
Şanlıurfa
Ortalama
64
57
55
59
44
50
47
47
12
20
18
17
32
22
22
25
24
23
27
25
24
28
31
28
Köyde
Köyde
Kentte
ve
Kentte
3.3.2. Đşletmecinin Eğitim Durumu
Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticiler arasında
okuryazar olmayanların oranı önemsiz kabul edilebilir (Diyarbakır %3, Şanlıurfa %7)
(Çizelge 3.6). Ancak her iki gruptaki üreticilerin yaklaşık %50’sinin ilkokul mezunu
oldukları belirlenmiştir.
262
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3.6. Đşletmecinin Eğitim Durumu (%)
Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırma
Durumu
Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran
Bitkisel
Ürün
Sigortası
Yaptırmayan
Eğitim
Durumu
Eğitimsiz
(%)
Adıyaman
-
Diyarbakır
3
Şanlıurfa
7
Ortalama
3
-
3
4
3
8
27
32
22
16
13
24
18
64
47
40
50
48
24
53
15
38
17
46
19
28
4
25
7
24
5
26
5
8
5
9
7
Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran
Okur-Yazar
Bitkisel
Ürün
Sigortası (%)
Yaptırmayan
Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran
Bitkisel
Ürün
Sigortası
Yaptırmayan
Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran
Bitkisel
Ürün
Sigortası
Yaptırmayan
Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran
Bitkisel
Ürün
Sigortası
Yaptırmayan
Đlköğretim
(%)
Lise
(%)
Üniversite
(%)
3.4. Yenilikleri Kabullenme Durumu
Görüşülen işletmecilerin, yenilikleri kendi yörelerinde ilk benimseyen/ öncülük
eden kişi olup olmadıkları sorusuna ilişkin yanıtları Çizelge 3.7. ’de sunulmuştur.
Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin %62’si, bitkisel
ürün sigortası yaptırmayanların ise %48’i çevrelerinde yenilikleri benimseyip uygulayan
ilk kişi olduklarını belirtmişlerdir. Akdemir ve ark. tarafından 2001 yılında yapılan
araştırmada da Şanlıurfa ilinde bu oran %24 olarak belirtilmiştir.
Çizelge 3.7. Yenilikleri Kabullenme Durumu (%)
Bitkisel
Ürün
Sigortası
Yaptırma
Durumu
Bitkisel
Ürün
Sigortası Yaptıran
Bitkisel
Ürün
Sigortası
Yaptırmayan
Yenilikleri
Kabullenme
Durumu
Evet
(%)
Bitkisel
Ürün
Sigortası Yaptıran
Bitkisel
Ürün
Sigortası
Yaptırmayan
Adıyaman
Diyarbakır
Şanlıurfa
Ortalama
64
58
64
62
44
50
51
48
36
40
36
37
56
50
49
52
Hayır
(%)
Araştırmada kullanılan logit model parametre çıktıları Çizelge 3.8. ve 3.9’da
verilmiştir. Sonuçlara göre eğitim, ikamet etme durumu, tam/yarı zamanlı çalışma
durumu ve SGK kurumuna kayıt durumu faktörlerinin, istatistik açıdan üreticilerin
sigortalanma tercihine herhangi bir katkıları bulunmamaktadır. Zira bu değişkenlerin,
modelin bağımlı değişken varyasyonuna etkileri istatistik açıdan önemsiz bulunmaktadır.
Ancak modelin açıklayıcı etkisi genel anlamda kabul edilebilir bir ölçüdedir. Nitekim,
modelin Khi-kare istatistiği 46,97 olarak hesaplanmıştır ve bu değer, tüm parametrelerin
sıfıra eşit olacağına dair null (başlangıç) hipotezinin red edilmesi için yeter büyüklüktedir.
Bu durumda modelin açıklayıcı etkisi ön plana çıkmaktadır.
263
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3.8. Açıklayıcı Đstatistikler
Değişkenler
Ortalama
Lokasyon
2.153
Sigorta durumu
0.500
Yaş
49.484
Eğitim
3.238
Hane nüfusu
5.492
Đkametgâh yeri
1.726
Tam/yarım zaman 0.200
Üyelik durumu
0.753
SGK durumu
0.569
Verimde
0.603
Dalgalanma Durumu
Fiyatta dalgalanma 0.503
Durumu
Đşl. Dışı yatırım
0.353
Yenilikleri
0.557
Kullanma Durumu
Tarım sigortası
0.403
Konusunda bilgilendirilme
Riske karşı tutumu 0.634
Başarısızlıktan
0.438
Korkma
Şans oyunları
0.276
Oynama
Đşletme genişliği 335.096
Mülkiyet durumu 0.846
Sulama durumu
0.500
N 260
Standart sapma
0.718
0.500
12.338
0.907
2.900
0.846
0.400
0.431
0.496
0.490
Min
1.000
0.000
27.00
1.000
1.000
1.000
0.000
0.000
0.000
0.000
Max
3.000
1.000
79.00
5.000
15.00
3.000
1.000
1.000
1.000
1.000
0.500
0.000
1.000
0.479
0.497
0.000
0.000
1.000
1.000
0.491
0.000
1.000
0.482
0.497
0.000
0.000
1.000
1.000
0.448
0.000
1.000
377.016
0.361
0.500
13.000
0.000
0.000
3000.00
1.000
1.000
Çizelge 3.9’da gösterilen logit model sonuçlarına göre, yaş, hane nüfusu ve
işletme Genişliği değişkenleri ise, değişen önem derecelerinde istatistik olarak anlamlı
bulunmuştur. Üreticinin yaşının olasılığa etkisi olumlu yönde olmuştur ve bu, teoriyle
örtüşür niteliktedir çünkü işletmecinin yaşı ilerledikçe sigortalanma ihtiyacının
algılanması da ön plana çıkacaktır. O açıdan sigorta yaptırma oranının yaşlılar arasında
daha yüksek bulunacağı beklenebilir. Öte taraftan, hanede bulunan kişi sayısı değişkeni
sigortalanma olasılığına negatif yönde etkide bulunmaktadır. Bu ilişkinin de teoriyle
örtüşeceğini söylemek mümkündür, zira hane nüfusu arttıkça aile bütçesinden sigorta
pirim ödemeleri için ayrılacak pay azalacağı için sigortalanmanın, nüfusu kalabalık aileler
arasında pek yaygın olmayacağı söylenebilir. Aynı şekilde işletme genişliğinin
sigortalanma olasılığa olan etkileri de negatif yönde ve anlamlı bulunmuştur. Bu
sonucunda teoriye uyumlu olduğundan bahsedilebilir. Đşlenen arazi büyüdükçe üreticinin
finansal güvencesi de artma eğiliminde olacaktır. Nitekim büyük üreticilerin afetlerden
fazla darbe almadan çıkma olasılıkları anlamlı derecede yüksek olacaktır. Bu durum
onları sigortalanmaya karşı duyarsız bir tutuma yönlendirecektir.
Çizelge 3.9. Binomiyal Logit Model Parametre Tahminleri; Sigorta Verileri 2008-2009
Parametreler
Tahmini Değer Standart hata
Khi kare
Olasılık Değeri
Regresyon Sabiti 1.7126*
1.0374
2.73
Yaş
0.0293**
0.0135
4.70
Eğitim
-0.2522
0.1664
2.30
Hane nüfusu
-0.1427**
0.0582
6.00
Đkametgâh
0.1816
0.1682
1.17
Tam/Yarım Zaman 0.2220
0.3549
0.39
Üyelik durumu
-1.1866***
0.3345
12.58
SGK durumu
-0.4128
0.2976
1.92
Verimde
-0.4988*
0.2895
2.97
Dalgalanma Durumu
Đşletme gnş.
-0.00151***
0.000487
9.60
Ki-Kare
46,97
*** = %1 önem derecesi; ** = %5 önem derecesi; * = %10 önem derecesi
264
t istatiği
0.098
0.0301
0.1296
0.0143
0.2802
0.5316
0.0004
0.1654
0.0848
1.651
2.170
-1.516
-2.452
1.080
0.626
-3.547
-1.387
-1.723
0.0019
-3.101
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
4. TARTIŞMA VE SONUÇ
Ülke ekonomisinde büyük öneme sahip GAP bölgesinde çeşitli yıllarda yaşanan
iklim koşulları ve özellikle don olayları nedeniyle üreticiler açısından ekonomik kayıplar
ortaya çıkmaktadır. Buna karşın, araştırma alanında yer alan işletmelerin büyük
çoğunluğunun ürün sigortası yaptırmadığı belirlenmiş, bunun en önemli nedeninin ise
üreticinin bütçesine ek masraf getirmesi ile sigorta şirketlerine geçmişte duyulan
güvensizlik olduğu vurgulanmıştır. Đncelenen işletmelerde üreticilerin riski önlemede
sigortaya bakış açılarının olumlu olduğu söylenebilir.
2005 yılında çıkarılan yeni sigorta yasası tarımsal sigorta alanında birçok yeniliği
ve düzenlemeyi beraberinde getirmektedir. Bu yasa ile tarımda risk yönetim uygulamaları
çerçevesinde iklim ve doğa koşullardan oluşan riskler önemli ölçüde azaltılmaktadır.
Ayrıca yasanın getirdiği en önemli nokta, çiftçi kayıt sistemine kayıtlı oldukları takdirde
üreticilerin ödediği primin yarısının devlet tarafından karşılanmasıdır (Çukur ve ark.,
2008). Ancak üreticilerin büyük bir çoğunluğu bu konudan haberdar olduğu halde yeni
sigorta yasası sonrası sigorta yaptıran üretici sayısı yeterli değildir. Bu noktada
üreticilerin tarımsal sigorta sistemine güveninin sağlanması gerekliliği ortaya
çıkmaktadır. Ayrıca üreticilerin tarımsal sigorta yaptırma eğilimlerini arttırıcı eğitim ve
yayım çalışmalarının yapılması, özellikle görsel kitle iletişim araçları yoluyla da üretici
sigorta bilincinin yerleştirilmesi gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Akdemir, Ş., Binici, T., Şengül, H., Akçaöz, H., Karlı, B., Aktaş, E., Gizir, M., 2001.
Bölge Bazlı Bitkisel Ürün Sigortasının (Area Based Index Insurance) Türkiye’de
Seçilmiş Bölgeler Đçin Potansiyel Sigorta Talebinin ve Talebin
Karşılanabilirliğinin Belirlenmesi, T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal
Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Yayın No: 60, Ankara.
Dinler, T. ve ark., 2000. Tarımda Risk Yönetimi ve Türkiye’de Tarım Sigortaları
Uygulamaları, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 5. Teknik Kongresi , Ankara.
Çukur, F., Saner, G., Çukur, T., Uçar, K., 2008. Malatya Đlinde Kayısı Üreticilerinin
Riskin Transferinde Tarım Sigortasına Bakış Açılarının Değerlendirilmesi:
Doğanşehir Đlçesi Polatdere Köyü Örneği, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi, 2008,45 (2), s. 103-111.
Gujarati, ND., 1995. Econometric Analysis, Mc-Graw Hill, Third Edition, U.S.A.
Maddala, G.S. 2001. Introduction to Econometrics (third Edition), John Wiley and Sons,
LTd., England.
TARSĐM. 2009. Faaliyet Raporu, 2009.(www.tarsim.org.tr)
265
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Ekonomik Ve Ekolojik Kriz Karşısında Türkiye Tarımı
Tayfun ÖZKAYA1
ÖZET
Dünyamız bir yandan daha çok küresel iklim değişikliği ile kendini ortaya koyan ekolojik kriz,
diğer yandan da hala içinden çıktığımız söylenemeyen bir ekonomik kriz içinde bulunmaktadır.
Küreselleşmenin damgasını vurduğu yirminci yüzyılın son yarısında tarımsal ürünler iç ve dış
ticareti artmış, endüstriyel tarım sistemi yoğunlaşmıştır. Bu gelişmeler bir noktadan sonra enerji
kullanımındaki artışla ekolojik krizi derinleştirirken diğer yandan da ekonomik krizin etkilerini
şiddetlendirmiştir.
Tarım ve tarım politikasındaki yeni arayışlar dünyanın dört bir yanında yoğunlaşmıştır. Bilim
insanları ve çiftçilerin birlikte önderlik ettiği tarım ve ticaret alternatifleri birçok yerde başarısını
ispatlamıştır. Çevre ve çiftçi dostu tarım sistemleri her iki krize çözüm getirmektedir. Gerek yerel
toplulukların gerekse bölge ve ülkelerin tarımsal üretimlerini ekoloji dostu sistemlerde yaparak
yerel olarak tüketmelerinin daha yararlı olduğu ortaya çıkmıştır.
Ancak bu istenilen değişimler ekonominin doğal evrimi ile başarılacak gibi görülmemektedir.
Çünkü dünyanın çoğunluğunda endüstriyel tarım sistemlerini destekleyen tarım politikaları
uygulanmaktadır. Bu politikalar aynı zamanda ekonomik krizleri doğuran ortamı yaratmaktadır.
Ekonomik ve ekolojik krizden çıkış eş zamanlı çözülecek bir problemdir ve çözüm vardır.
Anahtar kelimeler: ekonomik kriz, ekolojik kriz, tarım sistemleri, ekolojik tarım, tarım politikası
ABSTRACT
The world is either in an ecological crisis that is mainly demonstrates itself as climate change, or
in an economic crisis that still we could not get out. Domestic and international trade of
agricultural commodities had been increased and industrial agriculture system had been intensified
in the second half of the twenty century which is globalization had been dominant.
These transformations is either deepening the ecological crisis with an increase in energy usage or
accelerating the effects of the economic crisis. The searches for new ways in agriculture and
agriculture policies had been intensified in all over the world. New agriculture and trade
alternatives had been proved their successes in many places. Environment and famer friend
agriculture systems have solutions against to both crises. It is clears that to produce agricultural
crops in ecological systems and to consume them locally is better for local communities, regions
and nations.
But the required developments can’t be achieved by the natural evolution of the economy.
Because, in all over the world the agricultural policies have been applied that is supporting the
industrial agriculture. These policies also creating the conditions for economic crisis. The exit
from the economic and ecological crisis is a problem that is to be solved simultaneously and there
is a solution.
Key Words: economic crisis, ecological crisis, agricultural systems, ecological agriculture,
agriculture policy
TARIM SĐSTEMLERĐNĐN GELĐŞĐMĐ VE EKOLOJĐ
Tarım sistemlerinin evriminde 18. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar
mekânsal olarak bitki üretimi, hayvan üretiminin iç içe olduğunu, bunların kendi
aralarında sıkı ilişkiler kurduğunu görüyoruz. Hatta kentler ile de ilişkilerin kuvvetli
olduğu, bugünkü gibi kopuk olmadığı bilinmektedir. Çiftçiler hem bitkisel hem hayvansal
üretimi birlikte yapmaktadırlar. Bitki atıkları, otlar hayvanlar tarafından besin olarak
kullanılmaktadır. Hiçbir bitki artığı ziyan olmamaktadır. Hayvanların gübreleri de
kolayca bitkilere verilebilmektedir. Hatta bu yüzyıllarda kentlerdeki lağımlar bile bitki
üretiminde kullanılmakta idi. Tarımda çoklu ürün (polikültür) hâkim idi ve daha henüz
tohumlar üzerinde şirketlerin bir hegemonyası söz konusu değildi. Çiftçiler kendi
tohumlarını kullanabilmekte idiler.
19. yüzyıl ortalarından sonra mekanizasyon gelişirken, tarım fiyatları da düştü.
Bu daha önce tarımda çalışan köylü veya işçilerin kentlere göç etmesi ile sonuçlandı.
1
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Bornova Đzmir
266
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Aşırı büyüyen kentlerde kanalizasyon sistemlerinin yapılması kentleri biraz daha yaşanır
bir hale getirdi, ancak bu defa da kentlerden bitkisel üretime sağlanan besin maddeleri
kesildi. Bu ise bu defa göllerin veya denizlerin kirlenmesi ile sonuçlandı. 19. yüzyıl
ortalarından 20. yüzyıl ortalarına kadar gelişen bu süreçte, savaşlardan sonra boş kalmış
olan kimya sanayi daha sonra kimyasal gübre ve tarım ilaçları üretmeye başladı. Bu
nedenle bu besin eksikliğinin eksikliği bir süre için giderilmiş gibi göründü. Ancak bunun
tarım üzerinde de olumsuz etkileri oluşmakta gecikmedi.
20. yüzyıl ortalarından itibaren hayvansal ürünleri işleyen büyük şirketlerin de
etkileri ile hayvansal üretim, bitkisel üretimden kopmaya başladı. Hayvansal üretim
meralardan koparılarak kesif yem tüketimine dönük bir hal aldı ve hayvanlar kapalı ve
sıkıştırılmış binalarda beslenmeye başlandı. Bu fabrika tarımı (factory farming) şeklinde
adlandırıldı. Ancak bunun sonucunda gübre ve idrar havuzlarda toplandı. Kimi yerlerde
ise nehirlere boşaltıldı. Gübreyi bitkisel üretime ulaştırmak ekonomik olmamaya başladı.
Diğer yandan hayvancılık işletmeleri bitkisel üretimden koparılınca nöbetleşmeye giren
yem bitkileri ve baklagiller yetiştirmek gereksizleşti. Bunun bitkisel üretim üzerindeki
etkileri yıkıcı oldu. Tek ürün (monokültür) sistemi yoğunlaştı. Bu varılan son durumda
tarım sistemi artık hayvancılığı da kapsayarak endüstriyel tarım (industrial agriculture)
olarak adlandırılmaya başladı.
Bu gelişmeler şüphesiz dünyanın her yerinde homojen olarak oluşmamıştır ve
değişim hala devam etmektedir. Endüstriyel tarımın yarattığı sonuçlar olumsuz olmuştur.
Kimyasal gübre üretmek, taşımak ve uygulamak için büyük bir enerji kullanılmaktadır.
Kimyasal gübre ve ilaçlar büyük bir çevre kirliliği yaratmıştır. Sular kirlenmiştir.
Kentlerde kanalizasyonlar büyük bir çevre kirliliği yaratmaktadır. Daha önceleri hayvan
yemi veya gübre olarak kullanılan mutfak atıkları vb. organik maddeler bu defa patlayıcı
bir kirlilik kaynağı olmuştur. Toprak organik maddece fakirleşmiş, kimyasal gübreler
topraktaki faydalı mikro organizmaları öldürmüştür. Bu ise zararlı organizmaların hâkim
olmasını kolaylaştırmıştır. Kimyasal gübrelerle otlar daha hızlı gelişmiş, bu defa bunları
öldürmek için herbisitlere (ot öldürücülere) ihtiyaç artmıştır. Tohum şirketlerinin de etkisi
ile biyoçeşitlilik azalmıştır. Bunların birleşik etkisi ile bitki hastalık ve zararlıları
çoğalmış, bu defa insektisitler (tarım ilaçları) kullanımı artmıştır. Süreç kendi kendini
besleyen bir kısır döngü halini almıştır. Biyoçeşitliliğin de kaybı ve azalması ile bitkisel
ürünlerin besleyici özellikleri azalmıştır. Hayvanların kapalı ve sıkıştırılmış ortamlarda
yetiştirilmeleri antibiyotik kullanımının artması ile sonuçlanmış, bu da insan sağlığı
üzerine olumsuz etkilerde bulunmuştur. Hayvancılıkta da biyoçeşitliliğin azalması
insanlar için zararlı mikropların oluşması ve hızlı yayılması için uygun bir ortam
yaratmıştır.
FAO’nun 150 ülke raporuna dayanarak yayınladığı çalışmaya göre son yüzyılda
dünya biyolojik çeşitliliğinin yaklaşık %75’i kaybolmuştur. (FAO, 1996) Tayland’da
1990’da dört çeltik çeşidi ekiliş alanının yarısını kaplamıştı.
Hastalık ve zararlılar az sayıda çeşit ve türün bulunduğu bir tarım sisteminde çok
hızlı bir şekilde salgın yapabilecek özellikler kazanmaktadır. Bundan bazen
kaçınılamamakta ve ürün yok olmaktadır. Kaçınmak için ise yüksek düzeyde tarım ilacı
kullanılmaktadır. Bu ise hastalık ve zararlılarda bağışıklık sorunu yaratmakta ve bu
hastalık yapıcı etmenlerin popülâsyonunu çoğaltmakta, etkileme güçlerini arttırmaktadır.
Bu bir kısır döngüye ve daha yoğun ilaç kullanımına yol açmaktadır.
Endüstriyel tohumlardan elde edilen sebze ve meyvelerin besleyici özellikleri
konusunda bilgileri derleyebileceğimiz çeşitli araştırmalar dünyanın değişik ülkelerinde
yapılmıştır. Đngiltere’de yapılan bir araştırmada 1930’da ve 1980’de Tarım Bakanlığının
gerçekleştirdiği sebze ve meyvelerin mineral madde değerlerini içeren araştırmaların
sonuçları karşılaştırılmıştır. Buna göre 50 yıllık bu sürede sebzelerde kalsiyum,
magnezyum, bakır ve sodyumda, meyvelerde ise magnezyum, demir, bakır ve
potasyumda önemli düzeylerde gerilemeler oluşmuştur. Kayıp görülmeyen tek mineral
fosfor çıkmıştır. En büyük düşüş sebzelerde beşte bir düzeyine düşen bakırdadır. Sonuçlar
267
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bu düşüşlerin endüstriyel tarımın gelişmesinden veya çeşitlerin değişmesinden meydana
gelebileceği şeklinde yorumlanmıştır. (Mayer, 1997)
Endüstriyel tarım; toprak, su, tarım ürünlerinde yarattığı kirlenme ile hem
dünyada hem de ülkemizde yaşam üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Tarımın
dünyadaki sera gazlarının %20–30 arasını ürettiği saptanmaktadır. Bu oran metan
emisyonunda %44, karbondioksit emisyonunda ise %20’dir. (FAO, 2000) Veriler
endüstriyel tarımın ekolojik kriz üzerinde ciddi etkilerinin olduğu yönündedir. Bu şekliyle
endüstriyel tarım sürdürülemez durumdadır.
Ekolojik bir bakış açısından tek ürüne dayalı ihtisaslaşmanın sonuçları çok
yönlüdür. Bunlar:
• Đşletmeler, topraklar, ürünler ve hayvanlar arasında hemen hemen hiç
tamamlayıcı ilişki kalmamıştır.
• Besinler, enerji, su, ve atıklarla ilişkili çevrimler doğal bir sistemdeki gibi
kapalı olmak yerine açık hale geldiler. Örneğin hayvan gübreleri bitkisel
üretimde kullanılamıyor, doğa kirliliği oluşturuyor.
• Geniş alanlarda tek ürün veya çok basit nöbetleşmelerin kullanılması hastalık,
böcek ve zararlı otların çok yoğunlaşmasına yol açtı.
• Birçok ürünün doğal alanlarının ötesinde yetiştirilmesi bunlarla ilgili sorunları
çözmek üzere daha yoğun kimyasal ilaç vb. kullanılmasına yol açtı.
• Biyoçeşitlilik kaybolunca çiftçilerin kullandığı çeşitler birkaç yıl içinde
başarısız oldular ve yeni çeşitlere ihtiyaç duyuldu.
• Tek ürün yetiştirme daha fazla kimyasal gübre ve ilaç kullanımına yol açtı,
ancak buna rağmen verimlerde düşmeler görülmektedir.
EKONOMĐK KRĐZ, GIDA KRĐZĐ VE TARIM
Ekonomik kriz kapitalizmin temel bir çelişkisinden kaynaklanmaktadır. Sorun
üretimin azlığı değildir. Kriz yapısal olarak çalışanların gelirinin üretim değerinden geri
kalmasından yani eksik tüketimden kaynaklanmaktadır. Yatırımlarla artan üretim
kapasitesi atıl kalmakta bu da 50–60 yılda bir krizlere neden olmaktadır. Bir yanda meta
bolluğu bir yandan da açlar söz konusudur.
Dünya krizi aslında dünya reel sektördeki krizin finans sektörüne ötelenmesi ile
oluşmuş idi. 2008 Haziranından sonra artık reel sektörde kriz patlayınca bu defa gıda
fiyatları düşmeye başladı.
Krizler aynı zamanda insan ve ülkeler için yaratıcı derslerle de doludur.
Yeniliklerin yaratıcısı da olabilirler. 1929 krizinde Türkiye sanayileşme atılımı ile çevre
ülkeler arasından sıyrılarak büyük bir atılım yapmıştı. Bu daha sonra devam ettirilemedi
ve ülke tekrar merkez ülkelerinin hegemonyasına girdi.
Türkiye tarımı var olan krizden sert şekilde etkilenmektedir. Bunun nedeni
küreselleşme adı altında ülkeye kabul ettirilenlerdir. Et, süt, tütün, içki, gübre vb.
alanlarda birçok sanayi tesisi özelleştirildi ve yabancı şirketler bu alanlarda tekeller
yarattılar. Tohum yasası çiftçinin kendi tohumunu satmasını yasaklayarak çiftçiyi büyük
tohum devleri ile karşı karşıya bırakmıştır. Çiftçi girdi satanlarla ürününü işleyenlerden
oluşan makas arasında ezilmektedir.
Dünya Krizinin Nedenleri ve Krizi Geciktirme Çabaları
Krizler ile ilgili önemli teorilerden birini Rus iktisatçısı Nikolai Kondratiev
ortaya atmıştır. 1892–1938 yılları arasında yaşamış olan Kondratiev kapitalist
ekonomilerde 50–60 yıllık aralarla ortaya çıkan önce genişleme sonrada çöküş içeren
dalgalanmalar olduğunu ortaya atmıştır. (Wikipedia, 2010)
Neo-liberal çevreler, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar Dünya krizini
finansal sistemin neden olduğu bir kriz gibi göstermeye çabalamaktadırlar. Hâlbuki
krizler periyodik olarak ortaya çıkan ekonomik olaylardır. Kapitalizmin aşamayacağı bir
çelişkisinden kaynaklanmaktadır. Kârlar yatırıma dönüşerek büyük bir üretim kapasitesi
yaratma eğilimindedir. Bu üretim kapasitesi halkın satın alma gücünün ötesine
268
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
geçmektedir. Kârları arttırma eğilimi aslında satın alma gücünü kısıtlamaktadır. Satın
alınmayan üretim dönerek kârları kısıtladığı bir noktaya gelinmesine yol açmaktadır.
(Bello, 2008)
Bello’ya göre:
“1945–1975 arasında “çağdaş kapitalizmin altın çağı” denilen bir dönem yaşandı.
Merkez ve gelişmekte olan ülkelerde hızlı bir genişleme meydana geldi. 1970’lerin
ortasında bu genişleme döneminin sonuna gelindi. Neoklasik ekonomiye göre olmaması
gereken şekilde stagflasyon denilen düşük büyüme ve yüksek enflasyonun bir arada
görülmesi gerçekleşti. Almanya ve Japonya’nın yeniden inşası, Bezilya, Tayvan, Güney
Kore gibi yeni sanayileşen ülkelerdeki üretim gücündeki büyük artışlar küresel rekabeti
arttırdı. Ancak bu dönemde sosyal olarak satın alma gücü kısıtlandı ve kârlılık düştü.
Kapitalizm bu aşırı üretim krizini çözebilmek için üç kaçış yolu buldu: 1. Neoliberal
yeniden yapılanma 2. küreselleşme 3. Finanslaştırma
Neoliberal yeniden yapılanma Kuzey ülkelerinde Reaganizm ve Teacherizm
şeklinde, güney ülkelerinde ise yapısal uyarlama şeklinde oluştu. Bu büyüme olarak kötü
sonuçlar verdi. Dünya büyüme hızı 1960’larda %2,4 iken 1990’larda %1,1, 1980’lerde
%1,4 idi. Küreselleşme ile gümrükler indirildi, sermaye istediği gibi ülkelere girdi. Ucuz
hammaddeler, ucuz işgücü ve pazarlar ele geçirildi. Üçüncü kaçış yolu olan
finanslaştırma ilk iki yol sorunu çözemez hale gelince önem kazandı. Durgun reel
ekonomi ile hiperaktif finansal ekonomi giderek birbirlerinden kopmaya başladı. Đdeal
neoklasik ekonomide finansal sistem tasarruf yapanlarla yatırımcılar arasındaki
mekanizmadır. Finans sistemi kâr yaratabilir, ancak değer yaratamaz. Ancak sanayi,
tarım, ticaret ve hizmetler değer yaratabilir. Finans sisteminde yaratılan kârlar gerçek
değerlere dayanmadığından, finans kesiminde bonolar, hisse senetleri ve üzerine finansal
işlem yapılan her şey (metalar, gayrimenkul) fiyatları uçmaya başladı. Bir varlığın fiyatı
gerçek fiyatının çok üstüne çıktığında balon veya köpük denilen bir finansal oluşum
meydana gelmiş demektir.“ (Bello, 2008)
Finansal fonlar, hedge fonlar tarım ürünlerinde de kullanılmıştır. Dünya’da çoğu
gelişmiş ülkelerde oturan ve elini hiç buğdaya veya pirince değdirmeden borsalardan
bilgisayarlarının başında gelecekte gerçekleşecek alımlar ve satışlar yapanlar var. Konut
borsası artık işe yaramıyor. Bunlar da yeni av alanları olarak gıda ürünlerini seçtiler. Bu
çevreler koşullar uygun olduğunda istedikleri rüzgârı estirebiliyorlar. Bazı tahminlere
göre yatırım fonları dünyanın önemli ürün piyasalarında ticareti yapılan buğdayın %5060’ını kontrol etmektedir. Bir firmanın tahminine göre yatırımcıların pirinç veya buğday
gibi, ürünü fiziksel olarak hiç alıp satmadıkları, yalnızca fiyat hareketleri üzerine bahisler
yaptıkları vadeli işlemler ve opsiyon piyasalarında dönen spekülatif para 2000 yılında 5
milyar dolar iken, 2007’de bu 175 milyar dolara çıkmıştır. (Paul Waldie, 2008)
Gerçek bir değere dayanmayan ve aşırı şişmiş bu balonlar patladığında artık
sistem kriz içindedir demektir. Kriz aslında reel ekonomiden kaynaklanmıştır. Finans
sistemi sadece bu krizin geciktirilmesine yaramıştır.
Kölecilik veya feodalizm gibi kapitalizm de bir gün dünyadan yok olacaktır.
Ekonomik krizler de ancak bu şekilde dünyadan silinebilir. Ancak şu anda sistemin yerini
alacak bir potansiyel henüz görülmemektedir. Bu sistemin yerini alacak ileri büyük
atılımlar 20. yüzyılda görülmüş ancak çeşitli nedenlerle yozlaştırılmıştır. Bütün bunlara
rağmen dünyanın çeşitli köşelerinde demokratik, insancıl ve eşitlikçi değerlere dayanan
çabalar görülmektedir.
Tarım Politikalarında Değişiklikler
Tarımsal üretimde gelişmiş ülkelerin ve şirketlerinin hegemonyasındaki artış hem
ekonomik krizi yaratan koşulları genişletmekte, hem de endüstriyel tarımı genişleterek
ekolojik krizi şiddetlendirmektedir. Bu nedenle özellikle 1980 sonrası dünya tarım
politikasındaki değişime dikkati çekmek yararlı olacaktır.
ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş ülkeler, 2. Dünya Savaşı
sonrasında tarımsal üretimi hızla arttıran tarım politikaları sayesinde büyük miktarlarda
269
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
tarım ürünü ihraç edebilecek bir konuma geldiler. Bu politikalar 1980’lere kadar az çok
üreticiyi de koruyacak şekilde fiyatları desteklemeyi de öngörüyor ve fiyatların belli bir
eşiğin altına inmesini önlüyordu. Bu amaçla üretim kotaları da uygulanmakta idi. Ancak
özellikle 1980’lerden sonra desteğin yönü değişmeye başladı. Seksenli yılların
sonrasındaki özel sektörün hâkimiyetindeki değişimler çok daha fazla merkezileşmiş ve
çok sıkı bir şekilde kontrol altında olan bir gıda sistemine doğru oldu. Gerek yerel
toplumlar gerekse gelişmekte olan ülkeler kendilerini kıskıvrak yakalanmış hissetmeye
başladılar. Murphy (2009) moda olan “serbest ticaret” sloganının semt pazarı imajı ile
desteklendiğini ileri sürmektedir:
“Birçok satıcı ve alıcının geldiği, sebze ve meyve satılan semt pazarlarında her şey
herkesin gözü önünde olmaktadır ve “serbest piyasa” bu imajdan güç almaktadır. Serbest
piyasa bütün dünyayı bir pazar yapma iddiasındadır. Ancak gerçek böyle değildir.
Arjantin, Brezilya ve ABD çiftçilerinin soyalarını getirip en fazla fiyat verene mallarını
verecekleri bir küresel pazar yoktur. Bu çiftçiler için gerçek ürünlerini satabilecekleri,
çiftliklerinin yanında tek bir alıcı olduğudur. En fazla iki alıcı olabilir. Ürünleri kalite
kontrollerine tabi tutulacaktır. Sağlık kontrolleri ve politik kaprisler söz konusudur.
Küçük çiftçilerin durumu daha da beterdir. Kötü yollar, yetersiz depolama olanakları,
dengesiz arazi dağılımı, kötü yasalar, dengesiz pazar güçleri, zayıf yerel ve ulusal
kurumlar hepsi ticareti etkiler ve hiç biri serbest değildir… Kalkınmakta olan ülkeler
Tarım Anlaşmasını imzalayarak; kendi pazarlarını açmayı kabul ederken, büyük tarımsal
süper güçlerin desteklenmiş tarımsal üretimlerine dayalı sistemlerini pekiştirdiklerini,
bunların büyük üretim fazlalarını dampinglerle kendi pazarlarına süreceklerini, böylelikle
kendi küçük üreticilere dayalı tarımlarını tahrip edeceklerini anladılar. “ (Bello, 2002)
Tarım şirketlerinde yoğunlaşma tüm dünyada da artmaktadır. Örneğin dünyanın
en büyük on tarım ilacı şirketi pazarın %89’una sahiptir. Daha da ilginç olanı belli başlı
şirketlerin bu alanların birçoğunda aynı anda faaliyet göstermekte olmalarıdır. Örneğin
tohum ve tarım ilacı pazarındaki ilk onda bulunan şirketlerden dördü aynı firmalardır.
(Özkaya, T. 2007)
Buğdayını satmak isteyen bir Amerikan çiftçisi karşısında pratik olarak çoğu
durumlarda tek bir firma bulmaktadır. Böylece firmalar istediği fiyattan ürünü alabilme
gücünü elde etmektedir. Özellilikle 1996 Amerikan Tarım Kanunu (The Farm Bill) ile
daha önceki destek politikaları tamamen kaldırıldı. Bu kanun öncesi stoklar veya ekim
dışı bırakmalar sayesinde (örneğin buğday üretiminin fazla olduğu durumlarda
ekmeyenlere prim verilmesi yoluyla) üreticinin fiyatlar üzerindeki hâkimiyeti kısmen
sağlanabiliyordu. Bu kanun ise çiftçiyi tamamen korunmasız bırakmış oldu. ABD’de her
ne kadar birçok ürün için taban fiyatları devam ettiriliyorsa da bu, geçerli pazar
fiyatlarının ve çiftçinin maliyetin altında kalacak şekilde oluşturuluyordu. Çiftçilerin,
maliyetinin altında ürün sattıktan sonra devletin verdiği ve şüphesiz vergi mükelleflerince
karşılanan primlerini aldıklarında küçük kâr marjları ile üretimi sürdürebilmeleri
sağlanmış oluyordu. Büyük gıda firmaları ise maliyetin altında aldıkları bu ürünleri ihraç
ederek veya iç piyasaya işleyerek veya ham olarak sattıklarında muazzam düzeylerde
kârlar elde etmiş bulunuyorlardı. Đhraç edilen ürünlerin çoğu dampingle satılmaya
başlandı. Damping, ürünlerin üretim maliyetlerinin altında yurtdışına satılması anlamına
gelir. Örneğin bir bushel mısır ABD’de 2 dolar maliyetle üretilebilirken, hububat
firmalarınca yurtdışına 2 dolara satılıyorsa yurtiçi fiyatlar 2 dolar bile olsa bu olay
damping olarak isimlendirilir. 2003 yılında ABD’den ihraç edilen bazı ürünlerde damping
oranları pamukta % 47, buğdayda %28, mısırda %10, pirinçte %26 idi. (Institute for
Agriculture and Trade Policy, 2005). Bu tarım politikaları nedeniyle gelişmekte ve geri
kalmış ülkelerde tarım üreticileri rekabet edemiyorlar ve ülkeleri bu ürünleri ithal etmek
zorunda kalıyorlar. Đthalatı kolaylaştırmak için ise Dünya Ticaret Örgütü kararları veya
IMF ve Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalar ile gümrük vergileri düşürülmekte ve bu
alanlarda çalışan devlet kuruluşları özelleştirilmektedir.
270
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Dampingler Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin çiftçilerini tarım dışına
itmiştir. Dünya gıda üretiminin ancak %10–15 arası dış ticarete konu olmakta iken,
uluslararası tarım anlaşmasında adeta bütün tarımsal üretim uluslararası ticarete konu
oluyormuşçasına değerlendirilmiş ve bu da dünya tarımını etkilemektedir.
DTÖ Uluslararası Tarım Anlaşması büyük tarım şirketlerinin çıkarlarını
yansıtmaktadır. Hatta bu anlaşmanın ilk taslağı daha sonra Amerikan Hükümetinin ticaret
temsilcisi olacak olan Cargill yöneticisi olan Dan Amstutsz’un elinden çıkmıştır.
(Murphy, Sophia, 2009)
Ne Yapmalı?
Şirketlerin küreselleşmesi ve neo-liberalizmin saldırısı çiftçiye ve tüketiciye
yönelik olarak çok yönlü olmaktadır. Savunma ve karşı mücadele de çok yönlü olmak
zorundadır. Toprağın az sayıda elde toplanması olgusu halen devam etmektedir ve bu
gerek yoksulluğu gerekse de üretimi gerileten, endüstriyel tarımı savunan bir yapı
oluşturmaktadır. Ancak bugün yalnızca toprak dağıtımı sorunu çözmeyecektir. Aslında
dünya toprak reformu deneyimleri toprak dağıtımı ile birlikte diğer etkenlerin birlikte
uygulanmasının başarıyı arttırdığını ispatlamaktadır. (Griffin, Khan ve Ickowitz, 2002,
s.41)
Bugün veya gelecekte yapılacak bir toprak reformunda toprak dağıtımı ile birlikte
tüketicilerle dolayısıyla bütün toplumla bir ittifak öngörülmelidir. Neo-liberalizm ve
şirket küreselleşmesi sadece çiftçileri veya tarım işçilerini değil bütün tüketicileri tehdit
etmektedir. Öncelikle gerçekte olmayan “serbest rekabet” değil “gıda egemenliği” temel
ilke kabul edilmelidir. (Tolios, 2005) Dünya Bankası veya Avrupa Birliğinin
dayatmakları kabul edilmemeli, her ülkenin bu arada Türkiye’nin de tarımsal sistemlerini
korumak ve kendi gıda ihtiyacını karşılamak hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Bu
kabul edilmediği, gümrüklerimiz açıldığı takdirde örneğin Doğu Anadolu’da ve
Güneydoğu Anadolu’da toprak sahibi olan çiftçiler AB rekabeti ile hayvan besleyemez,
buğday üretemez hale geleceklerdir. Besin egemenliği, içine kapanma, otarşi değildir.
Uluslararası ticaret herkese yarar getirecek şekilde yapılmalıdır. Ancak her ülke kendi
tarım sistemini yıkımdan koruma hakkına sahip olmalıdır. Gıda egemenliği (food
sovereignty) bireylerin, toplulukların ve ülkelerin kendi besinlerini üretebilmeleri ve
tarım politikalarını belirleyebilme hakkı olduğunu kabul eden bir düşüncedir. Bu göreli
olarak yeni bir kavramdır ve yerel topluluk ve devletlerin işletme ve besin politikaları
üzerinde daha çok kontrollerini öngörür. Gıda egemenliği kavramı 1996–2002 yılları
arasında Dünya Besin Zirvesinde aktif olan bazı sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına
dayanmaktadır. Kendisini köylü kuruluşlarının uluslararası hareketi olarak tanımlayan
Via Campesina dampinglere karşıdır ve Tarımsal Ticaret Enstitüsü gibi ABD merkezli
sivil toplum kuruluşları ile birlikte kavramı tarımsal ticaretin liberalleşmesine karşı bir
duruş olarak koymuştur. Gıda egemenliği küçük ölçekli sürdürülebilir tarımı korumaya
olan ihtiyacı vurgular. Bunu ulusal besin pazarlarını; dampingler gibi yolları kullanan adil
olmayan ticaretten koruyarak, çiftçilerin toprak ve kredi gibi kaynaklara sahip olmasını
geliştirerek, genetik, toprak ve su kaynakları üzerindeki haklarını, şirketlerin haklarına
karşı koruyarak yapar. (Via Campesina, 2003)
Tarım, Dünya Ticaret Örgütü Doha görüşmelerinden çıkarılmalı. Gelişmekte olan
ülkeler tarımlarını özgürce geliştirme hakkına sahip olmalı. Gelişmiş ülkelerin gıda
tekelleri, Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi örgütleri arkasına alarak
ülkeleri birbiri ile yarıştırarak ve pazarlarını alabildiğine açarak kendileri için pazarlar
yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu bütün ülkelerin üreticileri, tüketicileri ve tarım sistemleri
için yıkım anlamına gelmektedir. Buna karşı gıda egemenliği kavramını ileri sürmeliyiz.
Tarım ürünlerinde gümrükleri yüksek tutmalı, böylece dampingli ürünlere karşı
pazarlarımızı korumuş oluruz. Damping DTÖ’ne göre bile yasak olmasına rağmen
pratikte engellenemektedir.
Tarım satış ve diğer kooperatiflere ürün alımı için düşük faizli kredi verilmeli.
Toprak Mahsulleri Ofisine yeterli alım gücü sağlanmalıdır. Gereken alanlarda ise prim
271
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ödemesi yapılmalıdır. Süt, et, sigara gibi çoğu yabancı teklerin hegemonya kurduğu
alanlarda kooperatif ve kamu yatırımları yapılmalı veya teşvik edilmelidir.
Organik, “düşük endüstriyel girdiye dayalı sürdürülebilir tarım” ve permakültür
seçenekleri yaygınlaştırılmalı ve endüstriyel tarımdan bir an önce vazgeçilmelidir. Aksi
takdirde çiftçiler kazandıklarının çoğunu endüstriyel girdi üreticilerine teslim edecekler,
tüketiciler zararlı besinlerle beslenecek, doğanın tahribinin önüne geçilemeyecektir. Yerel
toplumlar genetik kaynaklarına sahip olmalı, devlet kurumları da bunu desteklemelidir.
Araştırmalar çiftçiye ve tüketicilere dönük olmalı, çiftçinin araştırmalara en başından
itibaren katılacağı “katılımcı araştırma yaklaşımı” bütün araştırma enstitülerinde ve
fakültelerde kabul edilmelidir. (Özkaya, Tayfun ve ark. 2003) Hem ülkenin hem de
bölgelerin besin açısından olabildiğince öz yeterliliğe ulaşmasına gayret göstermelidir.
Biyoçeşitlilik gerçekleştirilmeye veya sürdürülmeye çalışılmalı, hayatın patentlenmesine
karşı çıkılmalıdır.
Bütün ülkede kooperatifler desteklenmeli, bu kurumların girdi üretiminden,
ürünleri işlemeye, pazarlamadan, finansman ve bankacılığa kadar her alanda çalışması
için önlemler alınmalıdır. Demokratik ilkelere göre çalışan kolektif işletmeler de
özendirilmelidir.
Kaynaklar
Bello, W. 2002. Deglobalization: Ideas for a new Wold Economy, Fernwood Publishing, Halifax,
London’dan aktaran: Buckland, J. Ploughing Up
the Farm (2004) Zed Books,
Manitoba. S.113.
Bello, Walden. 2008. “The Wall Street Colapse and its Implications for Europe and Asia: the Wiev
from Civil Society” The Asia-Europe People’s Forum, Beijing, 14.10.2008,
Http://www.tni.org/archives/bello/wallstreetmeltdown.ppt? (2010)
Boratav, K. 2005. Toprak Reformu Kongresi Bildirisi, Ziraat Mühendisleri Odası ve Harita ve
Kadastro Mühendisleri Odası, Şanlıurfa
FAO, 2000. Agriculture: Towards 2015/30, Technical Interim Report, April, 2000’den aktaran:
Buckland, J. Ploughing Up the Farm (2004) Zed Books, Manitoba.
Grain. 2008. Making a Killing From Hunger, Http://www.grain.org/articles/?id=39 (7.7.2010)
Institute for Agriculture and Trade Policy, (2005), United States Dumping on World Markets
http://www.tradeobservatory.org/library.cfm?RefID=48538
Mayer, Anne-Marie, 1997, “Historical changes in the mineral content of fruit and vegetables”,
British Food Journal, 99/6 [1997] 207–211, MCB University Press, UK
http://www.emeraldinsight.com/Insight/ViewContentServlet?Filename=Published/Emeral
dFullTextArticle/Pdf/0700990602.pdf
Murphy, S. et all. 2005. WTO Agreement on Agriculture: A Decade of Dumping- United States
Dumping on Agricultural Markets, Pub. No:1, Institute for Agriculture and Trade Policy,
Minnesota,http:// tradeobservatory.org sayfasında (18.5.2006)
Murphy, S. 2009. “Free Trade in Agriculture, A Bad Idea Whose Time is Done” Monthly Review,
July- August 2009,
http:// www.iatp.org/iatp/factsheeds.cfm?accountID=500&refid=106576
(15.10.2009)
Özkaya, T. 2007. “Tohumda Tekelleşme ve Etkileri” Tarım Ekonomisi Dergisi, cilt: 13,
Sayı: 1,2, Đzmir
Tolios, Y. 2005 Çiftçi sendikaları Hareketi Paneli, Đstanbul 16 Nisan 2005 (yayınlanmamış
konuşma)
Via Campesina. 2003. Food Sovereignty, http:// www.aseed.net (8.8.2003)‘den aktaran:
Buckland, J. Ploughing Up the Farm (2004) Zed Books, Manitoba.
Wikipedia. 2009. “Nikolai Kondratiev” ve “Kondratiev waves”
http://en.wikipedia.org/wiki/Nikolai_Kondratiev ve
http://en.wikipedia.org/wiki/Kondratiev_waves (2010)
World Bank, 2004, Turkey– A Review of the Impact of the Reform of Agricultural Sector
Subsidization, March 2004. Washington D.C.,
272
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
2001 Ekonomik Krizinin Türk Tarımında Toplam Faktör Verimliliği
Üzerindeki Etkilerinin Analizi
Tuna ALEMDAR1
Özet
Bu çalışmada 2001 ekonomik krizinin Türkiye’nin bitkisel üretim performansı üzerindeki etkileri
incelenmektedir. Çalışmada 1996–2006 dönemine ait il düzeyindeki verilerle hesaplanan
Malmquist endekslerinden yararlanılmış ve söz konusu dönem, analizi kolaylaştırmak amacıyla
kriz öncesi ve sonrası olmak üzere iki alt döneme ayrılmıştır. Bulgular, Türkiye tarımında toplam
faktör verimliliğinin dönem boyunca azaldığını göstermektedir. Ancak, kriz öncesi dönem artan
teknik etkinlik ve azalan teknolojik değişimle; kriz sonrası dönem ise azalan teknik etkinlik ve
artan teknolojik değişimle karakterize edilmektedir. Bu durum kriz sonrasında bazı teknolojik
yeniliklerin devreye girdiğini ancak bu yeniliklerin etkin bir şekilde kullanılamadığını ima
etmektedir. Dönem boyunca her yıl toplam faktör verimliliği ortalama %1 düşüş göstermiştir.
Anahtar kelimeler: Toplam Faktör Verimliliği, Ekonomik Kriz, Malmquist Endeksi, Türk Tarımı
Analysis Of The Effects Of 2001 Economic Crisis On Total Factor Productivity Of
Turkish Agriculture
Abstract
This study analyzes the effects of 2001 economic crisis on the crop production performance of
Turkish agriculture. Malmquist indices estimated from 1996-2006 provincial level data were
employed in the analysis and this period was divided into two (before and after crisis) sub periods
to facilitate analysis. Findings show a decline in total factor productivity during the whole period.
However, while before crisis sub-period is characterized with an increasing technical efficiency
and a decreasing technological change, after crisis sub-period is characterized with just an opposite
trend. Average annual total factor productivity decline is around 1% during the whole period.
Keywords: Total Factor Productivity, Economic Crisis, Malmquist Index, Turkish Agriculture
GĐRĐŞ
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne kadar hafif ve şiddetli birçok
ekonomik kriz yaşamıştır. Türkiye ekonomisinde tarımın yüksek bir paya sahip olduğu
dönemlerde yaşanan krizlerde tarımda verim istikrarsızlıkları ve dış ticaret hadlerindeki
düşüşler doğrudan ve dolaylı yollarla GSMH ve dış ticaret gelirlerini etkileyerek büyüme
hızının düşmesine yol açmış ve tarım, krizin tetiklenmesinde önemli bir role sahip
olmuştur. 1990’lardan sonra ise Türkiye önemli ölçüde sanayileşmiş, özelleşmiş,
kentleşmiş, piyasa ekonomisinin bütün kurumlarının işler olduğu fakat finansal ve yapısal
kırılganlıklarla yüklü bir ekonomik yapıya sahip bir ülke durumuna gelmiştir. Türkiye’nin
köy-tarım ağırlıklı bir yapıdan kent-sanayi-hizmet ağırlıklı bir sosyoekonomik yapıya
geçmiş olması krizlerin kaynakları, seyri, alınan önlemler açısından da önemli farklılıklar
yaratmıştır. Şiddetli ve göreli hafif krizlerle geçen yılların toplamı cumhuriyet tarihinin
neredeyse beşte birine varırken, serbestleşme ve küreselleşme sürecinin yaşandığı son
çeyrek yüzyılın neredeyse %90’ı kriz yıllarıdır (Kazgan,2008).
Türkiye’nin yaşadığı büyük krizlerden biri olan 2000 Kasım–2001 Şubat finansal
krizi aslında 1998 yılında başlayan çift dipli bir krizdir. 1997 yılında Asya ülkelerinde
başlayan kriz kısa bir süre sonra Arjantin, Brezilya gibi ülkelere ve ardından Rusya’ya
sıçramış, ardından 1998 yılında Türkiye’ye intikal etmiştir. Asya ülkelerinin paralarını
devalüe etmelerinin Türkiye’nin bu ülkelere karşı rekabet gücünü düşürmesi, Rusya’ya
ihracatın ve Rusya’dan gelen turistlerin azalması da krizin etkilerini arttırmıştır. Yine de
1
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 01330 Balcalı Adana
273
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye 1998’de, %8.4 artan tarımsal üretimi ve %9.3 artan madencilik üretimiyle
GSMH’yi %3.9 oranında arttırabilmiştir.
1999 yılında yaşanan şiddetli kuraklık ve Marmara depremi krizin
derinleşmesinde olumsuz dışsallıklar olarak rol oynadılar. Bu yılın sonunda IMF ile
stand-by anlaşması imzalandı. Türkiye kredi alabilmek için IMF ve Dünya Bankası
taleplerine uygun dönüşümler yapmayı taahhüt etti. Tarımsal ürünlere yapılan desteklerin
kaldırılması, başta şeker pancarı ve tütün olmak üzere ürünlerin üretim kotalarına tabi
tutulmaları, buğday gibi temel bir gıda maddesinin fiyatının uluslar arası fiyatlara
bağlanması, ithalatın serbestleştirilmesi, tarımsal girdilere verilen mali desteklerin
kaldırılması, tarıma destek veren kurumların özelleştirilmesi ve tasfiyesi sonucu Türkiye
tarım üretiminde %1.3 artışla kendi nüfus artışının doğuracağı gıda talebini bile
karşılayamaz duruma düşerek ABD ve AB’nin ihracatına 70 milyonluk dev bir pazar
açmıştır (Kazgan, 2008).
Günümüzde ekonomik gelişmişlik düzeyinin belirlenmesinde en çok kullanılan
göstergelerden biri de, verimliliktir. Türkiye ekonomisindeki payının azalmasına rağmen
ulusal ekonomideki önemini koruyan tarım sektörünün ekonomik gelişmeye katkılarının
arttırılması verimliliğin artırılması ile olanaklıdır. Ekonomik ve finansal krizlerin tarım
sektörü verimliliği üzerindeki etkileri ise çok yönlü olabilmektedir. Finansal kriz
sırasında azalan kredi olanakları nedeniyle yatırımların azalması, kaliteli girdi
kullanımında düşüşler, ekonominin dışa açıldığı, tarımsal desteklerin kaldırıldığı bir
dönemde toplam faktör verimliliğinde azalmaya yol açabilir. Tarım ürünleri talebinin
gelir esnekliği düşük olduğundan krizin talep üzerindeki etkisi sanayide gibi büyük talep
daralmalarına yol açmasa da katma değeri yüksek bazı tarımsal ürünlere talep azalabilir.
Öte yandan krizler, kıt kaynakların daha etkin kullanımını teşvik ederek toplam faktör
verimliliğinde bir artışa da yol açabilir.
Türk tarımında toplam faktör verimliliği değişimlerini Malmquist yöntemiyle
analiz eden birçok çalışma bulunmaktadır. Bunlar arasında 1982-1996 döneminde dokuz
tarım bölgesinde analiz yapan Günden ve ark. (1998), bölgesel düzeyde analiz yapan
Zaim ve ark. (2001), TĐGEM işletmelerinde etkinlik değişimini inceleyen Candemir ve
Deliktaş (2006), ve şeker fabrikalarının performans analizini yapan Demirci (2001)
sayılabilir.
Bu çalışmada, Türkiye tarımında 2000 Kasım–2001 Şubat ekonomik krizi öncesi
ve sonrasında il ve ülke düzeyinde toplam faktör verimliliği ve bileşenlerinde sağlanan
gelişim incelenmektedir.
MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırmada il bazında bir çıktı ve beş girdi kullanılmıştır. Çıktı olarak kullanılan
ve illerde yetiştirilen tarla bitkileri, meyve ve sebzelerin parasal değerini gösteren bitkisel
üretim değerleri TÜĐK yayınlarından elde edilmiş ve yine bu kurum yayınlarından elde
edilen il bazında Gıda Tüketici Fiyat Endeksleri ile 1996 yılı sabit fiyatlarına çevrilmiştir.
Araştırmada kullanılan girdiler ve kaynakları şunlardır: tarımsal mücadele ilaçları
(ton) TKĐB kayıtlarından elde edilmiştir. Sermaye kullanımını temsil etmek üzere seçilen
traktör sayıları, işgücünü temsil eden tarımsal aktif nüfus ve bitkisel üretimde kullanılan
arazi miktarları (ha), kimyasal gübre (ton) ise TÜĐK kayıtlarından elde edilmiştir.
Verimlilik değişimi, belirli bir dönemde belirli bir girdi setiyle üretim
performanslarında sağlanan gelişimdir. Tek girdi ve tek çıktı ile yapılan analizlerde
verimlilik artışı iki dönem arasında ortalama ürünlerde gözlenen değişimle ölçülür. Caves
274
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ve ark. (1982) birden çok girdi ve çıktı bulunan üretim süreçlerinde girdi değişikliklerinin
üretime yansımalarının üretim olanakları eğrisi yardımıyla bulunabileceği, bu amaçla
uzaklık fonksiyonlarından yararlanılabileceğini, gözlenen ve beklenen üretim artışları
farkının teknolojik değişime bağlanabileceğini, üretim olanakları için referans olarak
dönem başı veya sonu teknolojilerin esas alınabileceğini ileri sürmüşlerdir. Färe ve ark.
(1992) ise hem dönem başı hem dönem sonu teknolojisi esas alınarak hesaplanan
verimlilik endekslerinin geometrik ortalamasının alınmasını önermişlerdir. Verimlilik
değişiminin ölçülmesi için birçok yöntem geliştirilmiştir. Bunlardan biri de Malmquist
endeksleridir.
 d o s (y t , x t ) d o t (y t , x t ) 
m o (ys , x s , y t , x t ) =  s
x t

 d o ( y s , x s ) d o ( y s , x s ) 
1/ 2
(1)
Malmquist endeksleri, uzaklık fonksiyonları yaklaşımıyla girdi ve çıktı uzayında
işletmeleri temsil eden farklı iki döneme ait veri noktalarının ortak bir teknolojiye
uzaklıklarını hesaplayarak bu iki veri noktası arasındaki toplam faktör verimliliği
değişimini ölçen parametrik olmayan endekslerdir. Uzaklık fonksiyonlarının
oluşturulmasında doğrusal programlama tekniklerinden yararlanılabilmektedir. Endeksin
yaygınlaşmasında, fiyat verileri olmadan hesaplanabilmesi, üretici davranışı, üretim
fonksiyonun şekli konularında bir varsayıma gerek göstermemesi, tüm üreticilerin etkin
çalıştığının varsayılmaması, verimlilik değişiminin etkinlik değişimi ve teknolojik
gelişme bileşenlerine ayrıştırılabilmesi gibi faktörler rol oynamaktadır.
t
s
s
d o (y t , x t )  d o (y t , x t ) d o (ys , x s ) 
m o (ys , x s , y t , x t ) = s
x t
 t

d o ( y s , x s )  d o ( y t , x t ) d o ( y s , x s ) 
1/ 2
(2)
Eşitlik (1)’de m, Malmquist endeksini; d, uzaklık fonksiyonlarını; o alt indisleri
endeks ve uzaklık fonksiyonlarının çıktı yönelimli olduğunu; y ve x sırasıyla çıktı ve girdi
vektörlerini, s ve t alt ve üst indisleri sırasıyla temel ve cari dönemleri göstermektedir.
Örneğin; köşeli parantezdeki ilk kesirli ifadenin payındaki terim t dönemi girdi ve
çıktılarıyla s dönemi teknolojisine göre oluşturulan uzaklık fonksiyonunu göstermektedir.
Diğer uzaklık fonksiyonları da benzer şekilde yorumlanmalıdır (Coelli ve ark., 2005).
Malmquist toplam verimlilik endeksi kendisini oluşturan iki temel bileşene
ayrıştırılabilir. Verimlilik değişimini açıklayan faktörlerden biri üretici etkinliğindeki
değişimdir. Etkinlik değişimi bir üreticinin elindeki girdilerle mevcut teknoloji altında
erişebileceği en yüksek üretim düzeyini yakalamadaki başarısını ölçmektedir. Etkinlik
değişimi, üreticinin içinde bulunulan dönemdeki etkinliğinin, bir önceki dönemdeki
etkinliğine oranıdır. Bu oran bire eşitse iki dönem arasında üreticinin etkinliği aynı
kalmış, birden küçükse üretici etkinliği azalmış, birden büyükse üreticinin etkinliği artmış
demektir.
Verimlilik artışının diğer bileşeni, üretim sınırındaki kaymaları ölçen ve tüm
üretim birimlerini etkileyen teknolojik gelişmelerin verimliliğe katkısını gösteren
teknolojik değişimdir. Teknolojik değişim endeksi, temel ve cari dönem esas alınarak
hesaplanan etkinlik değerlerinin geometrik ortalamasıdır. Eşitlik (2)’de, Eşitlik (1)’de
sunulan Malmquist endeksinin bileşenlerine ayrıştırılmış hali gösterilmektedir: Köşeli
parantez dışındaki kesirli ifade işletmenin s ve t dönemleri arasında etkinlik değişimini,
parantez içindeki ifade ise teknolojik değişim endeksini göstermektedir.
275
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Referans üretim sınırının parametrik olmayan veri zarflama yöntemiyle
hesaplandığı bu çalışmada, ölçeğe sabit getiri varsayımı benimsenmiş ve endekslerin
hesabında Coelli (1996) tarafından geliştirilen DEAP 2.1 yazılımından yararlanılmıştır.
ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA
Türkiye tarımında 1996–2006 döneminde etkinlik değişimi, teknolojik değişim
ve toplam faktör verimliliği endeksleri Çizelge-1’de sunulmaktadır. Analizler il
düzeyinde yapılmış ve il düzeyinde hesaplanan endekslerin geometrik ortalaması alınarak
ülkenin bütünü için Malmquist endeksleri hesaplanmıştır. Malmquist endeksleri
zincirleme endeksler olduğundan ardışık değerlerin çarpımıyla birikimli endekslere
dönüştürülebilir. Böylelikle toplam faktör verimliliği ve bileşenlerinin zamana bağlı
değişimi izlenebilir. Birikimli endeksler Çizelge-1’in son üç sütununda sayısal olarak ve
Şekil-1’de grafiksel olarak sunulmuştur. Görüldüğü gibi üretici etkinliklerinde büyük
artışlara rağmen toplam faktör verimliliği dönem sonunda, dönem başındaki seviyeye
ulaşamamaktadır.
Çizelge–1: Türk tarımında toplam faktör verimliliği ve bileşenleri (1996–2006).
Yıllık
Birikimli
YILLAR
ED*
TD*
TFVD*
ED*
TD*
TFVD*
1996/1997
1.165
0.677
0.790
1.165
0.677
0.790
1997/1998
1.230
0.758
0.932
1.433
0.513
0.736
1998/1999
0.998
0.886
0.884
1.430
0.455
0.651
1999/2000
1.456
0.720
1.048
2.082
0.327
0.682
2000/2001
0.982
1.088
1.069
2.045
0.356
0.729
2001/2002
0.886
1.211
1.073
1.812
0.431
0.782
2002/2003
0.887
1.061
0.940
1.607
0.458
0.735
2003/2004
1.038
0.981
1.018
1.668
0.449
0.749
2004/2005
1.036
1.090
1.129
1.728
0.489
0.845
2005/2006
0,717
1.462
1.048
1.239
0.715
0.886
Yıllık artış hızı (%)
2.16
-3.29
-1.20
2001 öncesi
20.12
-24.36
-9.12
2001 ve sonrası
-8.29
13.92
4.45
* ED=Etkinlik Değişimi; TD: Teknolojik Değişim; TFVD: Toplam Faktör Verimliliği Değişimi
Çizelge-1’de de görüldüğü gibi 1996–2006 arası dönemde Türkiye’de teknik
etkinlikte yıllık ortalama %2 civarında büyüme, teknolojik değişimde yıllık ortalama %3
gerileme gözlenmiştir. Bunun sonucunda dönem içi toplam faktör verimliliği %1
azalmıştır. Toplam faktör verimliliğindeki gerileme üreticilerin etkinliklerinin
azalmasından değil, teknolojik gerilemeden kaynaklanmıştır.
Çizelge–1 ve Şekil–1’de değişkenlerin gösterdiği eğilimlerde 2001 yılında
gözlenen kırılma 1996–2006 döneminin iki alt dönem halinde incelenmesinin daha uygun
olduğunu göstermektedir. Teknik etkinlik 1996 yılından 2000 sonuna kadar yükselme
eğilimindeyken 2001 yılı ile birlikte düşme eğilimi göstermektedir. Toplam faktör
verimliliği ve teknolojik değişim de bu noktadan sonra yükselme eğilimine girmektedir.
276
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Şekil–1: Türkiye Tarımında Kümülâtif Toplam Faktör Verimliliği (TFV), Teknik
Etkinlik Değişimi ve Teknolojik Değişim (1996–2006)
Endekslerin kriz öncesi ve sonrası endekslerin istatistiksel açıdan önemli
derecede farklı olup olmadığını ortaya koymak için yapılan parametrik olmayan KruskalWallis testi aradaki farkların %5 düzeyinde anlamlı olduğunu göstermektedir.
Şekil–2: Türkiye Tarımında Bitkisel Üretim Değeri ve Girdi Endeksleri (1996–
2006)
Toplam faktör verimliliği 2001 öncesi dönemde yıllık %9.12 gibi oldukça yüksek
bir hızla azalırken 2001 ve sonrası dönemde yılda ortalama %4.45 artmaktadır. Bu artışın
büyük ölçüde teknolojik ilerlemeden kaynaklandığı görülmektedir. Çünkü 2001
öncesinde yılda yaklaşık %24.36 oranında teknolojik gerileme yaşanırken 2001 ve sonrası
dönemde yılda %13.92 teknolojik ilerleme gözlenmektedir. Teknik etkinlik değişiminde
2001 öncesi yıllık ortalama artış hızı %20.12 iken 2001 ve sonrasında ortalama değişim
%-8.29’dur. Buradan şu sonuçlar çıkarılabilir: 2001 yılına yaklaşıldığında 1998 yılında
277
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
başlayan çift dipli kriz derinleşirken teknolojik gerileme yaşayan üreticiler bu gerilemeyi
etkinliklerinin arttırarak karşılama yoluna gitmişlerdir. 2001 sonrası dönemde ise krizin
atlatılması için üretimde bazı teknolojik yenilikler uygulanmaya başlamış ancak üreticiler
bu yeni duruma adapte olamadıklarından üretici etkinliklerinde hızlı bir düşüş
yaşanmıştır. Sonuçta toplam faktör verimliliği dönem başı değerine bile ulaşamamıştır.
Şekil–2’de Türkiye’de 1996 sabit fiyatlarıyla bitkisel üretim değeri ve girdi
kullanım endeksleri gösterilmektedir. Sabit fiyatlarla bitkisel üretim değerinin araştırma
dönemi sonunda dönem başına göre %10 düştüğü, ekilen arazinin nispeten sabit kaldığı,
tarımsal ilaç kullanımının 2001’de yaşanan büyük bir çöküşten sonra, 2002 ve 2003
yıllarında arttığı ve ardından nispeten kararlı bir durum aldığı gözlenmektedir. Gübre
kullanımında da benzer bir gelişme söz konusudur. Đstikrarlı bir şekilde artış gösteren tek
girdi traktördür. En büyük düşüş tarımsal aktif nüfustadır. Bütün bunlar kriz sonrası
toplam faktör verimliliğinde sağlanan gelişmeden işgücü girdisindeki azalışın, kırdan
kente veya tarımsal üretimden tarım dışına göçün büyük bir rol oynadığını
göstermektedir.
Türkiye’de tarım sektöründeki istihdamın tarımın GSYĐH içindeki payının 3 katı
civarında olması tarım sektörünün düşük verimliliği ve sektördeki atıl işgücü konusunda
bir fikir vermektedir. 1996 yılında 9.259 milyon olan tarımsal aktif nüfus dönem sonu
olan 2006 yılında 6.088 milyona düşmüştür. Bu durum her ne kadar bazı iktisatçılarca bir
gelişme eğilimi olarak görülse de Türkiye’de diğer sektörlerin istihdam yapısı,
kentlerdeki işsizlik oranları, iç ticaret hadlerinin tarım aleyhine seyri, FAO’nun ifadesiyle
tarımın kadınlaşması bu sürecin gelişme ve modernleşmeyi değil, toplumsal bir
çöküntüyü temsil ettiğini göstermektedir (Günaydın, 2010).
Đller düzeyinde analiz yapılırken, bazı verilerin kuşku uyandırması ve illerle ilgili
daha fazla veriye gerek duyulması nedenleriyle ayrıntılı analizlerden kaçınılmıştır. Ancak
tüm illerde 2001–2006 dönemi teknolojik değişme endeksleri 1996–2000 dönemi
endekslerden büyük bulunmuştur. Her il için yapılan Kruskal-Wallis testlerinde 66 ilin
2001 öncesi ve sonrası teknolojik değişim performansları arasındaki farklılıklar %5
düzeyinde anlamlı bulunmuş, kalan 15 ilde ise bu düzeyde anlamlı bulunmamıştır.
71 ilde 2001–2006 dönemi teknik etkinlik değişimi endeksleri 1996–2000
dönemi endekslerinden küçük bulunmuştur. Ancak sadece 23 ilde bu düşüşler anlamlı
bulunmuştur. Altı ilde (Artvin, Batman, Bayburt, Erzurum, Hakkâri, Rize) iki dönem
arasında ortalama teknik etkinlik değişim endeksleri aynı kalmıştır. Đki dönem arasında
ortalama teknik etkinlik değişme endeksleri büyüyen il sayısı dörttür: Ardahan,
Osmaniye, Siirt ve Malatya. Ancak bu farklılıklar istatistiksel açıdan anlamlı değildir.
Beş ilde (Ankara, Edirne, Elazığ, Uşak ve Van) toplam faktör verimlilikleri iki
dönem arasında yaklaşık aynı düzeyde kalmıştır. 12 ilde (Amasya, Eskişehir, Burdur,
Isparta, Karabük, Kırklareli, Kilis, Nevşehir, Niğde, Samsun, Tekirdağ, Tokat) 2001
sonrası ortalama toplam faktör verimlilikleri 2001 öncesi değerlerden düşüktür. Ancak
aradaki farklar istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. 65 ilde ise 2001 sonrası toplam
faktör verimliliği endeksleri birinci dönemdeki endeks değerlerinden daha yüksek
bulunmuştur. Ancak bunların sadece beşinde (Ağrı, Batman, Bolu, Sivas ve Đçel) aradaki
farklar istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.
Bütün bunlardan toplam faktör verimliliği ve bileşenlerinde her iki dönemde il
düzeyinde gözlenen değişikliklerin Türkiye düzeyinde gözlenen değişikliklerle aynı
davranışı sergilediği sonucu çıkarılabilir. 2001 öncesi yüksek bir teknik etkinlik değişimi
ve teknolojik gerileme, 2001 sonrası ise teknolojik ilerlemeyle birlikte teknik etkinlik
azalışı.
278
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Türkiye’de toplam faktör verimliliğindeki düşüşe karşın iller arasında farklılıklar
vardır. Toplam faktör verimliliğinde ilk beş sırada olan iller ve toplam faktör verimliliği
değişimleri şöyledir: Kahramanmaraş (1.144), Konya(1.139), Mersin (1.117), Kayseri
(1.116) ve Karaman (1.095). Bu beş ilden Mersin ve Karaman’da hem teknik etkinlikte
hem de teknolojik değişimde artış gözlenmektedir. Kahramanmaraş, Konya ve Kayseri
ise yaşadıkları teknolojik gerilemeye karşın teknik etkinliklerini arttırarak toplam faktör
verimliliklerinde artış sağlamışlardır. Kahramanmaraş ilinde bitkisel üretim değerinde
büyük bir azalma olmamışken işgücü girdisinde sürekli azalma gözlenmiştir. Mersin
ilinde bitkisel üretim değeri ortalama 1997 yılı dışında dönem başındaki değerin üzerinde
olmuş, ilaç, gübre ve işgücü girdilerinde azalma gözlenmiş, öte yandan ekilen alanlarda
da artışlar gözlenmiştir. Karaman ilinde ise bitkisel üretim değeri, ekilen araziler ve gübre
kullanımında artışlara karşın tarımdaki ekonomik aktif nüfus neredeyse yarı yarıya
azalmıştır. En başarılı illerin incelenmesi performans artışında işgücü girdisindeki
azalmanın büyük rol oynadığını ve performansın bir bölümünün ekilen arazilerdeki
artıştan kaynaklandığını göstermektedir.
Toplam faktör verimliliği değişiminde en kötü durumda olan beş ilde teknik
etkinlikte ve teknolojide gerileme yaşanmıştır. Bu iller şunlardır: Kütahya (0.771),
Yozgat (0.772), Osmaniye (0.798), Malatya (0.827) ve Karabük (0.858). Bu beş ilin
tamamında da hem teknik etkinlikte hem teknolojik gelişmede ilgili dönemde gerileme
yaşanmıştır.
Etkinlik değişimi ölçümlerinde referans üretim sınırı önemli bir yer
oynamaktadır. Referans üretim sınırını oluşturan iller gözlem seti içerisinde veri teknoloji
altında ulaşılabilecek en yüksek düzeyi gösterdikleri için önem taşımaktadır.
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Bitkisel üretim değerindeki dalgalı seyrin bir bölümü iklim koşullarındaki
istikrarsızlıktan kaynaklansa da olgular bu düşüşün sadece iklim koşullarından
kaynaklanmadığını düşündürmektedir. Đç ticaret hadlerinin tarım aleyhine döndüğü bu
dönemde tarımsal desteklerin azaltılması girdi kullanımlarındaki iniş çıkışları bir ölçüde
açıklayabilir. Girdi kullanımı belirli bir süre sonra değişen ekonomik koşullar nedeniyle
dönem başındaki durumuna erişebilmektedir. Oysa işgücü için aynı şey söylenemez. En
büyük azalmanın gözlendiği girdinin işgücü olması, toplam faktör verimliliğindeki kriz
sonrası gözlenen nispi toparlanmanın önemli belirleyicilerinden birinin tarımsal
istihdamdaki azalma olduğunu düşündürmektedir. Özelleştirmelere karşın sanayinin yeni
istihdam yaratmadığı bilinen bir gerçek olduğundan krizin yaklaşık 3 milyon kişinin
evinden yurdundan ve işinden olarak köyden kente göçüyle sonuçlandığı ve tarımdaki
verimlilik düzeyinin ancak bu şekilde korunduğu söylenebilir. Kuşkusuz verimlilik
düzeyinde daha kaliteli girdi kullanımı ve sulamanın yaygınlaşmasının da önemli bir payı
bulunmaktadır.
1960’lı yıllarda birçok araştırmacı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tarımı
arasındaki farklılıkları traktör sayıları, gübre vb. girdilerin niceliği ile açıklamaya
çalışmıştır. Gelişmekte olan ülkeler tarımda girdi kullanımını sübvanse ederek tarımsal
üretimlerini arttırmışlardır. Gübre ve tarımsal makineler genellikle bu ülkelerde bol
bulunan toprak ve araziyi ikame etmektedir. Öte yandan yeni teknoloji ve girdilerin
kullanımı üreticilerin üretim pratiklerinde de birtakım değişmelerin sağlanmasını
gerektirdiğinden bazı durumlarda girdideki artışlar üretimdeki artışları aşabilmektedir.
Böyle bir uyarlama sürecinde toplam faktör verimliliği artacağına düşebilir
(Arnade,1968).
Yapılan analizde, kriz sonrası dönemde, hem teknolojik değişim hem teknik
etkinlik artışı görülen çok az sayıdaki il dışında, illerin büyük çoğunluğunda toplam
faktör verimliliğindeki esas belirleyici etmenin teknolojik değişim olduğu, teknolojik
değişim ile birlikte teknik etkinlikte gerileme olduğu görülmektedir. Bu durum, tarımda
teknolojik yeniliklerin yayılmasında bir başarısızlığa işaret etmektedir. Yeniliklerin etkin
279
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bir biçimde uygulanabilmesi için teknik etkinliğin arttırılması, bunun için de yayım
çalışmaları ve örgütlenme etkinliklerine hız verilmesi gerekmektedir.
Son olarak tarımda verimliliğin, iç içe geçmiş ve yerel olarak değişkenlik
gösteren birçok faktöre bağlı olduğu göz önüne alınarak farklı il veya bölgelerin krize
verdiği tepkilerin farklılığına neden olan faktörler ayrıntılı bir şekilde araştırılmalıdır.
KAYNAKLAR
Armağan, G., Özden A. ve Bekçioğlu S. (2008), Efficiency and Total Factor Productivity
of Crop Production at NUTS-1 Level in Turkey: Malmquist Index Approach,
Qual Quant. 2010 44: 573-581, DOI 10.1007/s1 1135-008-9216-5
Arnade C., 1998. “Using A Programming Approach to Measure International Agricultural
Efficiency and Productivity”, Journal of Agricultural Economics Volume 49,
Number 1, Winter 1998 sayfa 67-84.
Candemir M., ve Deliktaş E. (2006) Tigem Đşletmelerinde Teknik Etkinlik, Ölçek
Etkinliği, Teknik Đlerleme, Etkinlikteki Değişme ve Verimlilik Analizi: 19992003, Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü
Caves, D., Christensen, L., ve Diewert, E. (1982) The Economic Theory of Index
Numbers and the Measurement of Input, Output and Productivity, Econometrica,
50, 1393-1414
Coelli, T.J., 1996 “ A Guide to DEAP Version 2.1: A Data Envelopment Analysis
(Computer) Program, Center for Efficiency and Productivity Analysis Working
Paper no:96/08, University of New England, Department of Econometrics,
Armidale, Australia.
Coelli, T.J., D.S.P. Rao, C.J.O’Donnell, G.E. Battese (2005) An Introduction to
Efficiency and Productivity Analysis, Second Edition, Springer
Demirci S. (2001) Şeker Fabrikalarının Performans Analizi ve Toplam Faktör
Verimliliklerinin Ölçümü. Malmquist Đndeks Yaklaşımı, Tarımsal Ekonomi
Araştırma Enstitüsü
Färe, R., Grosskopf, S., Lindgren, B., Rots, P. (1992). Productivity Changes in Sweedish
Pharmacies 1980-1989: A Nonparametric Malmquist Approach. Journal of
Productivity Analysis. 3, 85-101
Günaydın, G. (2010) Tarım ve Kırsallıkta Dönüşüm. Politika Transferi Süreci/AB ve
Türkiye Tan Kitabevi. Ankara.
Günden, Miran ve Sarı (1998) Türk Tarımında Verimlilik ve Etkinliğin Gelişimi: Bir Veri
Zarflama Yöntemi Uygulaması Türkiye 3. Tarım Ekonomisi Kongresi, Ankara s.
324–338
Kazgan, G., 2008, Türkiye Ekonomisinde Krizler, “Ekonomi Politik” Açısından Bir
Đrdeleme, Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı.
TUIK, Tarımsal Yapı ve Üretim, Çeşitli Yıllar
Zaim, O., Bayaner A., Kandemir M.U. (2001), Tarımda Đller ve Bölgeler Düzeyinde
Üretkenlik ve Etkinlik: Farklar ve Nedenler. TEAE Tarımsal Ekonomi Araştırma
Enstitüsü.
280
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
GD’li ve GD’siz Mısır Gevreğinde Fiyat Artış Simülasyonlarının
Tüketici Satın Alma Olasılıklarına Etkileri(*)
Güneş EREN1, Abdulbaki BĐLGĐÇ2, Bahri KARLI3, Levent KAYA4, Abdulvahit
SAYASLAN5, Gülşen KESKĐN6, Cihat GÜNDEN7
ÖZET
Günümüzde ve özellikle 2009 yılının son çeyreğinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) yasallaştırmış olduğu “ Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı
Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin Đthalatı, Đşlenmesi, Đhracatı, Kontrol ve Denetimine
Dair Yönetmenlik” çerçevesinde ülkemizde, kamuoyu tarafından yoğun bir şekilde
tartışılmaktadır. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde, tüketicilerin (haneleri) çoğunluğunun
gelirlerinin büyük bir bölümünü gıda harcamalarına ayırdıkları düşünülürse, bir gıdanın GD’li
GD’siz olma özelliği arasındaki fiyat farkının etkisi gıdayı tercih etmede büyük bir role sahip
olacağı yadsınamaz. GD’li ürünlerin, GD’li olmayan ürünlere göre nispeten daha az maliyetle
üretilmesi sonucu, düşük fiyatlar doğal olarak GD’li ürünlere yansımaktadır. Ülkemizde kişilerin
kendi gelirlerinin büyük bir bölümünü gıda harcamalarına ayırdığı düşünülürse, bu tip gıdaların
satın alınması ile sağlayacağı mali fayda kayda değer bir özellik taşıyacaktır. Bu çalışmada mısır
gevreğinin, GD’li ve GD’siz olduğu varsayımında bulunularak, bu ürünlerin fiyatlarındaki
değişmenin tüketiciler üzerinde olan olası etkileri analiz edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar, Mısır
Gevreği, Tüketici, Fiyat
ABSTRACT
Especially in the last quarter of 2009, Ministry of Agriculture and Rural Affairs has successfully
passed a legislation in Parliament as “ Regulation on the Import, Processing, Exportation, Control
and Inspection of Genetically Modified Organisms Intended For Food and Feed” that has been
discussed intensively by the public nowadays. As consumers in developing countries like in our
country, who spend the majority of a large portion of their income on food expenditures, are being
considered, the effect of price differences between genetically modified foods (GMF) and nongenetically modified foods on the decision to choose the food is undeniable. GMF being produced
with less cost results in relatively low prices naturally reflected in their prices. A large part of their
income on the food expenditures are considered, people purchasing these types of foods will
provide them a significant financial benefits. In this study assuming corn flakes labelled as GMF
and non-GMF, changes in the prices of these products with the potential impact on consumers is
analyzed.
Keywords: Genetically Modified Organism, Genetically Modified Foods, Corn Flakes,
Consumers, Prices
1.
Giriş
Genetik yapısı, gen teknolojisi kullanılarak değiştirilen bir canlıya “genetiği
değiştirilmiş organizma” (GDO), GDO’lardan üretilen veya GDO türevleri içeren bir
gıdaya da “genetiği değiştirilmiş gıda” (GDG) adı verilmektedir (Gelvin, 1998).
Melezleme, mutasyon ve doku kültürü gibi geleneksel (klasik, konvansiyonel) ıslah
yöntemleriyle de canlıların genetik yapıları değiştirilmektedir: Ancak, bu yöntemlerle
geliştirilen canlılar GDO kapsamı dışında değerlendirilmektedir.
GDO’ların geliştirilmelerinde temel amaç, hedeflenen canlıya yeni ve faydalı bir
veya birkaç özelliğin aktarılması olup, bu kapsamda dünyada GDO üretimi hızla
(*)
Bu çalışma TÜBĐTAK tarafından desteklenmiştir. Çalışmadaki fikirler tümü ile yazarlara ait olup hiçbir
şekilde destekleyen kurumu bağlamamaktadır.
1
Harran Üniversitesi Ceylanpınar Meslek Yüksekokulu, Şanlıurfa, [email protected]
2
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa.
3
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa.
4
Harran Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü, Şanlıurfa.
5
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojileri Bölümü, Karaman.
6
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Ankara.
7
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir.
281
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
artmaktadır. Đlk ticari üretim izinli GDO, 1994 yılında izin verilen ‘FlavrSavr’ adı verilen
domatestir. Son 15 yıldır üretilen ve tüketilen GDO ve GDG’ların tamamı bitkisel
kaynaklıdır (James, 1997;2007).
Dünyada en önemli GDO üreten ülkeler sırasıyla ABD, Arjantin, Brezilya,
Kanada, Hindistan, Çin, Paraguay, Güney Afrika, Uruguay, Filipinler, Avustralya ve
Đspanya’dır (James, 2007). AB ülkelerinde GDO üretimi dünyadaki toplam üretimin %1’i
civarında olup, en önemli üreticiler sırasıyla Đspanya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, Portekiz,
Almanya, Slovakya ve Romanya’dır (James, 2007; Ramjoue, 2007). Dünya’da 2007
yılında GD’li ekim alanlarının %80’inden fazlası Amerika, Arjantin ve Brezilya’dadır.
Dünya’da yetiştirilen transgenik ürünlerin büyük bölümü mısır (%28), soya fasulyesi
(%54) ve pamuktur (%9). Ayrıca genetiği değiştirilmiş patates, kabak, papaya, tütün ve
domates gibi bitkiler az da olsa üretilmekte ve tüketilmektedir. GD mısır eken ülkelerde
1997 ve 2007 yılları arasında ekim alanı 2,8 milyon hektardan 35,2 milyon hektara
çıkmıştır.
Aynı yıllarda ülkelerin GD mısır ekim alanlarının payı toplam ekim alanlarının
%8,3’ü iken, 2007 yılında %24’e çıkmıştır. 2007 yılında ABD’de GD mısır ekimi 29
(%77), Arjantin’ de ise 2,8 (%84) milyon hektardır.
Günümüzde ve özellikle 2009 yılının son çeyreğinde Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) yasallaştırmış olduğu “ Gıda
ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin Đthalatı,
Đşlenmesi, Đhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmenlik” ve 26 Mart 2010 tarihinde
Resmi Gazete yayımlanan “Biyogüvenlik Kanunu” çerçevesinde ülkemizde, kamuoyu
tarafında GDO’lar ve GDG’ler yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Ülkemiz gibi
gelişmekte olan ülkelerde, tüketicilerin (haneleri) çoğunluğunun gelirlerinin büyük bir
bölümünü gıda harcamalarına ayırdıkları düşünülürse, bir gıdanın GD’li GD’siz olma
özelliği arasındaki fiyat farkının etkisi gıdayı tercih etmede büyük bir role sahip olacağı
yadsınamaz. Bundan dolayı bu çalışmada; tüketicilerin GD’li ve GD’siz mısır gevreğini
satınalma olasılığına etki eden faktörler şartlı logit modeli yardımı ile analiz edilmiştir.
Tüketici tercihleri yasaların şekillenmesine ve gıda sektöründeki firmalara plan ve
stratejilerinin belirlenmesinde büyük rol oynandığı düşünülürse, bu çalışma sözkonusu iki
hedefe yardımda bulunması kaçınılmazdır.
2.
Materyal ve Yöntem
Çalışma alanı olarak 7 bölgeden ikişer il seçilerek, toplam 14 il (Đstanbul, Bursa,
Đzmir, Denizli, Antalya, Adana, Ankara, Konya, Samsun, Trabzon, Erzurum, Van,
Gaziantep ve Şanlıurfa) olmak üzere Türkiye genelini kapsamaktadır. Çalışma, tamamen
birincil (anket) verilerinden oluşmaktadır. Çalışmada kullanılan değişkenlere ilişkin
betimleyici istatistikler Çizelge 1’de verilmiştir.
Tercih deneme metodu (the choice experiment method), tesadüfi fayda
metoduyla bire bir uyumludur (Ben-Akiva ve Lerman, 1985). Model ürün türüne göre
değişmediğinden dolayı bizler, yalnızca mısır gevreğini baz alarak modeli açıklamaya
çalışacağız. Tüketicinin mısır gevreğinin tüketiminde sağlamış olduğu fayda Denklem
1’deki gibi olduğunu varsayalım:
U ij = Wij + ε ij ,
(1)
Burada Uij i deneğin (tüketici) j alternatifini seçmesinde sağladığı faydayı, Wij
tüketicinin sosyo-demografik ve fiyat ile ürünün GD’li olup olmadığı gibi faktörler
tarafından kararlaştırılan, fayda fonksiyonunun sistematik kısmını oluşturmasına karşın,
εij ise rassal elementtir. Tüketicinin, her bir kartta üç tane seçenek ile karşı karşıya
kalması söz konusu veri iken (A, B ve C seçenekleri), tüketicinin j alternatifini seçme
olasılığı:
(2)
P ro b { j se ç ilir se } = p ro b {W ij + ε ij ≥ W ik + ε ik ; b ü tü n k ∈ ∆ i iç in } ,
Burada; ∆i i tüketicisi için seçenek setini oluşturmaktadır ve Prob olasılık için
seçilen simgedir. Denklem 2 basit bir şekilde i tüketicisi A, B ve C seçenek setinden,
282
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
kendisine en çok fayda sağlayan seçeneği seçeceğini göstermektedir. Burada A, B ve C
sırasıyla GD’siz, GD’li ve Hiçbiri seçeneklerini göstermektedir.
Tesadüfi hata terimi olan εij’nın j alternatiflere ve N sayıdaki gözlem sayısına
karşı, bağımsız ve aynen dağıldığı varsayımında bulunursak, i tüketicisinin alternatif j’yi
seçme olasılığı ekstrem I değer dağılımına uyarak şartlı logit modeli (conditional logit
model) şu şekilde gösterilmektedir:
P ro b { j se ç ilirse } =
e
W ij
∑ k ∈ C e W ik
.
(3)
Eğer Wij’nin parametrelerde doğrusallığı aranırsa, fonksiyonel form Denklem 4’deki
gibi ifade edilir:
′ Zk
W ij = β 0 j + β 1 j F iya t + α kj
k = 1, ..., K ,
(4)
burada; Fiyat i tüketicisinin seçtiği kartta mevcut olan GD’siz ve GD’li mısır
gevreğinin mevcut fiyatları ve Z ise tüketicinin diğer sosyo-demografik faktörlerinin
tümünü oluşturmaktadır (Greene, 2000; Lusk ve ark., 2002). Bazı ders kitaplarında bu tip
modellere şartlı logit modeli (conditional logit model) denilmesinin sebebi hem alternatif
hem de tüketici özgül (spesifik) değişkenleri birlikte içermesinden kaynaklanmaktadır
(Greene, 2003; Wooldridge, 2003). Dikkat edilirse, alternatif özgül değişkenler (örneğin
bu çalışmada fiyat değişkeni) alternatiflere göre değişirken, tüketici özgül değişkenler
(sosyo-demografik faktörler) alternatiflere karşı değişmezlik özelliğini korumaktadır.
Denklem 4’teki β0j parametresi literatürdeki (Hansher ve ark., 2005) Etki
Kodlama (Effects coding) gibi yalnızca GD’siz ve GD’li ürünlere ilişkin
gözlemlenemeyen faktörlerin etkilerini içerecek şekilde aşağıdaki gibi ayrıştırılabilir:
β 0 j = α1D _ GDsız + α 2 D _ GDli + α 3 D _ Hiçbiri
(5)
Burada D_GDsız, D_GDli ve D_Hiçbiri “Etki Kodlama” yardımı ile oluşturulan
değişkenlerdir. Bu etki kodlama değişkenleri sütunlar itibariyle etkisizdir (ortogonal).
Yani sütün itibariyle toplanıldığı zaman sıfırlanma ve etkileri yok olmaktadır. Modele
katılmayan diğer gözlemlerin etkilerini barındıran sabit katsayısının GD’siz ve GD’li
katsayılara ayrıştırılarak, herbir alternatifin kendine özgül etkilerini içermesine imkan
tanımaktadır. Tahmin esnasında α3 parametre değeri belirleme sorunundan dolayı sıfıra
eşitlenerek diğer iki parametre değeri elde edilmektedir.
Denklem 4’deki parametreler doğal logaritması alınmış azami olabilirlik
fonksiyonunun azamileştirilmesi sonucu elde edilmektedir. Aşağıda, azami ve doğal
logaritması alınmış olabilirlik fonksiyonları sırasıyla verilmiştir:
n
n
J
I
(6)
L = ∏ P ij v e L o g L = ∑ ∑ I ij ln (Pij )
i=1
ij
i=1
j=1
Belirleme (identification) probleminden dolayı bir seçeneğe ait modelde
kullanılan sosyo-demografik faktörlerin parametre setini, modelin tahmini esnasında
sıfıra eşitlemek zorunluluğu vardır. Bu faktörlerin GD’siz ve GD’li ürünler üzerindeki
marjinal etkileri şu şekilde hesaplanmaktadır:
∂ Pi j
∂ x im
=
( P (1 ( j =
ij
m
)) −
Pim
)β ,
m = 1, ..., J .
(7)
Burada β j alternatifinin (GD’siz veya GD’li) m değişkeninin tahmini katsayısıdır.
Marjinal etki, herhangi bir bağımsız faktördeki bir birimlik değişmenin olasılık üzerinde
olan etkisini göstermektedir. Önsav olarak ileri sürülen hipotezler Hausman testleri
(
)
(
−1
′
χ 2 = βˆs′ − βˆ ′f Vˆs − Vˆ f  βˆs′ − βˆ ′f
)
uygulanarak test edilmiştir (Greene, 2003):
,
burada βs ve βf sırasıyla kısıtlanmış ve kısıtlanmamış modellerin tahmini parametre setini
gösterir iken, Vs ve Vf sırasıyla kısıtlanmış ve kısıtlanmamış modellerde tahmini
parametre setlerinin varyans-kovaryans matrislerini oluşturmaktadır.
283
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
3.
ŞANLIURFA, 2010
Araştırma Bulguları ve Tartışma
Farklı fiyat seviyelerinde şartlı logit modeline ilişkin parametre tahminleri
Çizelge 2, 3 ve 4’de verilmiştir. Öncelikle üç modelde de açıklayıcı değişkenlerin bağımlı
değişkeni yeterince açıkladığını görmekteyiz (Khi-kare testleri). Đlk iki modelde alakasız
alternatiflerden bağımsızlık hipotezini ileri süren önsav reddedilmemiştir. Fakat %67’lik
fiyat farkı gözetildiğinde alakasız alternatiflerden bağımsızlık hipotezi Hausman testi
sonucunda red edilmiştir. Dolayısıyla modele veya tüketicinin seçenek listesine dahil
olabilecek yeni bir alternatifin diğer iki alternatif arasındaki oranları etkileyeceğini
göstermektedir (Greene, 2003).
Model sonuçlarına odaklandığımızda, “Etki Kodlama” değişkenleri pozitif ve
bazı durumlarda istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Bu bağlamda, hem GD’siz hem
de GD’li gıdaların satın alınmasına etki edebilecek gözlemlenemeyen faktörlerin ortak
etkilerinin pozitif olacağını göstermektedir. Dikkat edilecek olursa, GD’li gıdalara özgül
“Etki Kodlama” değişkeninin fiyat farklılaşması karşısında etkisi giderek artmaktadır.
GD’siz gıdalara etki eden faktörler arasında fiyat, tüketicilerin eğitim düzeyi,
bilgi düzeyi, hane reisinin iş durumu ve bölgesel değişkenleri sıralayabiliriz. Fiyat düzeyi
artıkça GD’sizleri satın alma olasılıkları da giderek azalmaktadır. Aynı zamanda fiyat
farklılaşması artıkça fiyatın ürün seçimi üzerindeki birimsel etkisi de giderek artmaktadır.
Chen ve Chern (2002) mısır gevreği üzerinde yapmış oldukları çalışmada benzer
sonuçları elde etmişlerdir. Kişilerin eğitim düzeyi artıkça GD’siz mısır gevreğini tüketme
eğilimleri de artmaktadır ve bu bulgu uluslar arası bulgularla da örtüşmektedir (Chen ve
Chern, 2002; Grimsrud ve ark., 2004).
Genetiği değiştirilmiş gıdalar hakkında tüketicilerin bilgi düzeyleri artıkça
ürünlerden GD’siz olanları satın alma eğilimleri de artacaktır. Aslında bu bir bakımdan
tüketicilerin GD’li gıdalar hakkında taşımış oldukları riskleri açığa vurma anlamını
taşımaktadır. Chen ve Chern, (2002) bu konuya değinerek yapmış oldukları araştırmada
benzer sonuçlar elde etmişlerdir. Karadeniz Bölgesi ile karşılaştırma yapıldığı zaman,
diğer bölgeler özellikle Akdeniz, Ege ve Đç Anadolu Bölgesinde yaşayan ailelerin daha az
GD’siz gıdaları satın alacaklarını göstermektedir.
GD’li mısır gevreğine ilişkin değişkenlerin etkilerine bakıldığında; fiyat, GD’li
gıdalar hakkındaki bilgi indeksi, aylık mısır yağı harcaması, cinsiyet, kişilerin aileden
sorumluluk derecesi, hane reisinin iş durumu ve bölgesel değişkenleri etkin olmaktadır.
Baker ve Burnham (2001) ve Grimsrud ve ark. (2004) yapmış oldukları çalışmalarda
GD’li gıdalar hakkındaki bilgi düzeyinin tüketici tercihleri üzerinde istatistiksel olarak
etkili olduğunu tespit etmişlerdir. Bayanların erkeklere göre GD’li gıdalara karşı daha
şüpheci olmaları bu gıdaların tüketimini azaltmaktadır. Aynı zamanda insanlar
yaşlandıkça daha fazla kendi sağlıklarına özen göstermelerinden dolayı, yaşlı insanlar
gençlere göre daha az GD’li gıdaları tüketmek istemektedirler. Fakat bu değişkenin etkisi
istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır.
Fiyatın mısır yağı üzerindeki marjinal etkileri Çizelge 5’de verilmiştir. Fiyat farkı
yükseldikçe fiyatın gıdaların tüketimi üzerindeki etkisi gittikçe artmaktadır. Diğer
taraftan fiyat farkı yükseldikçe GD’li gıdaların GD’siz gıdalara karşı fiyat oranı gittikçe
düşmektedir. Bu da, yüksek fiyat farkı karşısında tüketicilerin GD’li gıdalara
yöneleceklerini göstermektedir. Gelişmiş olan ülkelerde ailelerin gelir düzeyleri yüksek
olduğundan dolayı fiyat ayrıştırmasının etkileri minimal düzeyde kalırken, az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde ise fiyat faktörü tüketimi belirleyici en büyük etken olarak göze
çarpmaktadır.
GD’siz ve GD’li gıdaların fiyatlarına uygulanan simülasyon sonuçları Şekil 1’de
verilmiştir. Fiyatlarda artış oranları söz konusu olacağı zaman yukarıdaki bulguları
destekler mahiyette tüketicilerin giderek GD’li gıdaları tercih edeceklerini, sağlık vb gibi
endişeleri ikinci plana atacaklarını göstermektedir. Fakat mısır yağına uygulanan fiyat
artışları GD’li gıdaların tüketilme eğilimini yüksek düzeyde artırırken, mısır gevreğinde
284
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
bu artış önemsenmeyecek derecede kalmıştır. Bu da mısır yağının zaruri mallar arasında
sayılması ve aile bütçesinden önemli bir paya sahip olmasından kaynaklanmış olabilir.
4.
Sonuçlar
Tüketicilerin yaşamları için ihtiyaç duydukları günlük besin maddelerinin sağlık,
güvenilirliklerini ve içeriklerini bilme hakkına olan duyarlılık gün geçtikçe artmaktadır.
Bu bağlamda, tüketicileri bir araya getiren sivil toplum örgütleri (tüketici dernekleri gibi)
uluslar arası arena da yerine alarak GDO’ların sağlık, tarım ve ekolojiye olan etkilerini
açığa çıkarmada hükümetler üzerinde baskı uygulamaktadırlar. Ülkemizde son iki yıl
içinde arka arkaya gıda güvenliği ile ilgili yasaların çıkması yukarıdaki olguya bir örnek
olarak verilebilir.
Çizelge 1. Modelde Kullanılan Değişkenlere Đlişkin Betimleyici Đstatistikler
Değişkenler
Betimleyici Terimler
Birimler
Yaş
Eğitim
Bsayısı
Çsayısı
Çocuksayısı
Hane reisinin yaşı
Hane reisinin eğitimi
Hanede yaşayan birey sayısı
Hanede çalışan birey sayısı
Hanede 14 yaş ve altı toplam
çocuk sayısı
Gıda ürünlerine ait kriterlere
karşı bilgi düzeyi
Hane halkının ortalama aylık
harcaması
Hane halkının ortalama aylık sıvı
yağ harcaması
Hane halkının ortalama aylık un
harcaması
Haftada iki defadan fazla Cips
alım sıklığı
Hane reisinin cinsiyeti
Hane reisinin medeni durumu
Anketi cevaplayan kişinin
hanedeki sorumluluk derecesi
Bdüzeyi
Tharcama
MYağıHrcm
MUnuHrcm
CipsSSıklığı
Cinsiyet
Mdurum
Sdüzey
Đdüzeyi
Hane reisinin iş durumu
Gdurumu
Hane reisinin sosyal güvenlik
durumu
Akdeniz Bölgesinde ikamet etme
durumu
Ege Bölgesinde ikamet etme
durumu
Đç Anadolu Bölgesinde ikamet
etme durumu
Marmara Bölgesinde ikamet
etme durumu
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
ikamet etme durumu
Doğu Anadolu Bölgesinde
ikamet etme durumu
GD’siz mısır yağı için teklif
edilen fiyat
GD’li mısır yağı için teklif edilen
fiyat
GD’siz ve GD’li mısır yağı için
teklif edilen ortalama fiyat
Akdeniz
Ege
ĐçAnadolu
Marmara
GDoğu
DAnadolu
Fiyat_GD’siz
Fiyat_GD’li
Ortalama Fiyat
Gözlem Sayısı
Ortalama
Stand
art
Hata
Yıl
Yıl
Sayı
Sayı
Sayı
36.59
13.11
3.52
1.807
0.61
10.48
3.56
1.568
0.79
0.89
Đndeks
2.65
1.35
TL
1357.9
TL
26.81
1131.
4
20.90
TL
4.49
3.23
Alım sıklığı iki kereden
fazla ise 1, değilse 0
Erkek ise 1, bayan ise 0
Evli ise 1, değilse 0
Eğer aileden birinci
dereceden sorumlu ise 1,
değilse 0
Çalışıyor ise 1, çalışmıyorsa
0
Sosyal güvencesi var ise 1,
yoksa 0
Akdeniz Bölgesi ise 1,
değilse 0
Ege Bölgesi ise 1, değilse 0
0.17
0.38
0.60
0.66
0.67
0.49
0.47
0.47
0.78
0.42
0.08
0.26
0.12
0.33
0.14
0.35
Đç Anadolu Bölgesi ise 1,
değilse 0
Marmara Bölgesi ise 1,
değilse 0
Güneydoğu Anadolu
Bölgesi ise 1, değilse 0
Doğu Anadolu Bölgesi ise
1, değilse 0
TL
0.20
0.40
0.33
0.47
0.07
0.26
0.04
0.21
6.27
2.97
TL
3.76
1.78
TL
3.34
3.26
2611
Bu çalışma mısır gevreğinin bütün içerikleri ile birlikte ürünün etiketli ve
etiketsiz olduğu varsayılarak, ürünlerin fiyatları arasındaki fark ile tüketicilerin sosyodemografik faktörlerinin bu ürünleri satınalma olasılığına olan etkilerini araştırmıştır.
Elde edilen sonuçlar gelişmiş ülkelerde bulunan sonuçların aksine fiyat farklılaşması
285
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
artıkça tüketicilerin nispeten daha uzun olanı (GD’li) tercih edeceklerini göstermektedir.
Bu durum karşısında, GDO’lu ürünleri üreten üretici firmalar ile naturel ürünleri üreten
kuruluşların rekabetlerinde ürün fiyatları arasındaki farkın hasılatları belirleyici konumda
bulunduğunu göstermektedir. Aynı şekilde; tüketicilerin sosyo-demografik faktörleri
ürünleri tercih etmede önemli rol üstlendikleri görülmüştür. Örneğin; eğitim düzeyi
artıkça insanların GD’siz olan ürünü tercih etme olasılığı giderek artmaktadır. Aynı
şekilde bölgesel farklılıklar tüketicilerin iki ürünü satınalma olasılıklarını
farklılaştırmaktadır.
Đleriki çalışmalarda ürün içeriklerini yeterince açığa vuran çalışmaların
yapılmasında tüketici tercihlerinin ürünleri satınalma olasılıklarına olan etkilerini tam
anlamıyla açığa çıkarmasında büyük fayda görülecektir.
Çizelge 2. Mısır Gevreğinde %11’lik Fiyat Farkı Gözetildiğinde Tüketicilerin Sosyodemografik Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri
Değişkenler
GD’sız Mısır Gevreği
Katsayılar
t-değeri
GD’li Mısır Gevreği
Katsayılar
t-değeri
Sabit-GD’siz
0.809 (1.576)
Sabit-GD’li
0.221 (0.279)
Fiyat
-0.004 (-0.229)
Yaş
-0.002
-0.284
0.002
0.154
Eğitim
0.081a
4.108
0.013
0.433
Bsayısı
0.101b
1.905
0.232a
2.926
Çsayısı
-0.120
-1.467
-0.463a
-3.227
Çocuksayısı
0.025
0.298
-0.403a
-2.841
Bdüzeyi
0.094a
2.054
-0.046
-0.617
Tharcama
-0.0001
-0.076
0.0003
0.344
MYağıHrcm
-0.0007
-0.237
-0.005
-0.876
MUnuHrcm
0.004
0.208
0.077b
-1.841
CipsSSıklığı
0.106
0.679
0.102
0.404
Cinsiyet
-0.021
-0.153
0.975a
4.013
Mdurum
0.115
-0.743
0.111
0.416
Sdüzey
-0.136
-0.891
-0.773a
-3.059
Đdüzeyi
-0.287b
-1.648
-0.444b
-1.691
Gdurumu
0.117
0.494
-0.060
-0.168
Akdeniz
-0.820a
-3.404
-0.231
-0.680
Ege
-0.685a
-2.834
-0.263
-0.731
ĐçAnadolu
-0.654a
-2.782
-0.725a
-2.023
Marmara
-0.123
-0.523
-0.646b
-1.752
GDoğu
-0.250
-0.879
-0.704
-1.506
DAnadolu
-0.074
-0.198
-0.578
-0.889
Log-Olabilirlilik Değeri
-1486.763
Kısıtlı Log-Olabilirlilik Değeri
-1571.063
Khi-Kare 44 sd
168.6a
Hausman testi, Khi-Kare 1sd
0.228
* a, b
sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir.
286
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 3.Mısır Gevreğinde %25’lik Fiyat Farkı Gözetildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik
Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri
Değişkenler
GD’li Mısır Gevreği
Katsayılar
t-değeri
Sabit-GD’siz
0.977b (1.875)
Sabit-GD’li
0.738 (1.049)
Fiyat
-0.036b (-1.891)
Yaş
-0.002
-0.299
-0.002
-0.199
Eğitim
0.070a
3.563
0.022
0.809
Bsayısı
0.055
1.049
0.159a
2.251
Çsayısı
-0.003
-0.038
-0.151a
2.251
Çocuksayısı
0.053
0.630
-0.123
-1.048
Bdüzeyi
0.098a
2.140
-0.050
-0.761
Tharcama
-0.0003
-0.582
-0.0003
-0.398
MYağıHrcm
-0.002
-0.767
-0.010a
-2.195
MUnuHrcm
0.007
0.352
-0.028
-0.868
CipsSSıklığı
0.158
1.006
0.281
1.307
Cinsiyet
0.063
0.462
0.955a
4.555
Mdurum
-0.158
-1.025
0.004
0.017
Sdüzey
0.053
0.356
-0.636a
-2.886
Đdüzeyi
-0.342a
-1.977
-0.482a
-2.049
Gdurumu
0.041
0.176
0.144
0.479
Akdeniz
-0.965
-3.928
-0.835a
-2.758
Ege
-0.729
-2.948
-0.808a
-2.534
ĐçAnadolu
-0.641a
-2.658
-1.264a
-3.962
Marmara
-0.128
-0.528
-0.967a
-3.034
GDoğu
-0.358
-1.244
-0.907a
-2.370
DAnadolu
-0.146
-0.395
-1.147a
-2.045
Log-Olabilirlilik Değeri
-1650.723
Kısıtlı Log-Olabilirlilik Değeri
-1737.405
Khi-Kare 44 sd
173.364a
Hausman testi, Khi-Kare 1sd
0.385
* a, b sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir.
Çizelge 4. Mısır Gevreğinde %67’lik Fiyat Farkı Gözetildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik Faktörlerinin
GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri
Değişkenler
Sabit-GD’siz
Sabit-GD’li
Fiyat
Yaş
Eğitim
Bsayısı
Çsayısı
Çocuksayısı
Bdüzeyi
Tharcama
MYağıHrcm
MUnuHrcm
CipsSSıklığı
Cinsiyet
Mdurum
Sdüzey
Đdüzeyi
Gdurumu
Akdeniz
Ege
ĐçAnadolu
Marmara
GDoğu
DAnadolu
Log-Olabilirlilik Değeri
Kısıtlı Log-Olabilirlilik Değeri
Khi-Kare 44 sd
GD’siz Mısır Gevreği
Katsayılar
t-değeri
GD’siz Mısır Gevreği
Katsayılar
t-değeri
-0.005
0.057a
0.012
-0.032
0.086
0.086b
-0.0005
-0.0004
0.008
0.107
-0.135
-0.081
0.021
-0.093
-0.058
-0.707a
-0.568a
-0.349
0.042
0.150
0.126
GD’li Mısır Gevreği
Katsayılar
t-değeri
0.766 (1.561)
0.960 (1.611)
-0.033b (-1.845)
-0.682
-0.008
-0.942
2.942
0.007
0.308
0.243
0.124a
2.046
-0.396
-0.152
-1.505
1.043
-0.102
-0.999
1.930
-0.071
-1.263
-0.844
-0.0004
-0.502
0.135
-0.003
-0.698
0.465
-0.003
-0.134
0.704
0.169
0.897
-1.022
0.709a
3.969
-0.542
0.145
0.721
0.140
-0.563a
-2.951
-0.573
-0.207
-1.023
-0.255
0.127
0.488
-2.994
-0.610a
-2.331
-2.417
-0.665a
-2.457
-1.535
-1.391a
-4.952
0.184
-0.864a
-3.217
0.526
-0.603b
-1.786
0.352
-0.709
-1.584
-1866.604
-1962.872
192.536a
287
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Hausman testi, Khi-Kare 1sd
3.527b
* a, b
sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir.
Çizelge 5. Fiyat Değişkeninin Mısır Gevreği Seçme Tercihlerinde Meydana Getireceği Birimsel Etkiler
Değişken
GD’siz Mısır
Gevreği
%11’lik Fiyat Farkında
%25’lik Fiyat Farkında
%67’lik Fiyat Farkında
GD’li Mısır
Gevreği
-0.0878
-0.7771
-0.8078
-0.0335
-0.3780
-0.4996
Hiçbiri
-0.0682
-0.5687
-0.5844
Şekil 1. GD’siz Mısır Gevreği Fiyatındaki Artış Senaryosu Karşısındaki GD’siz Mısır
Gevreğini Satın alma Olasılığındaki Mevcut Değişim
Kaynaklar
Baker, G. A., Burnham, T. A. 2001. Consumer Response to Genetically Modified Foods: Market
Segment Analysis and Implications for Producers and Policy Makers, Journal of Agricultural
and Resource Economics, 26(2):387-403.
Ben-Akiva, M., Lerman, S. 1985. Discrete Choice Analysis: Theory and Application to Travel
Demand. MIT Press, MA. Pp:420.
Chen, H.-Y., Chern, W. S. 2002. Consumer Acceptance of Genetically Modified Foods, Selected
Paper Prepared for Presentation at the American Agricultural Economics Association Annual
Meeting, Long Beach, California, July 28-31.
Gelvin, S. B. 1998. The introduction and expression of transgenes in plants. Current Opinion in
Biotechnology, 9:227-232.
Greene, W. H. 2003. Econometric Analysis. Prentice Hall, Upper Saddle River, NJ. Pp:750.
Grimsrud, K. M. 2004. McCluskey, J. J., Loureiro, M. L., Wahl, T. I., Consumer Attitudes to
Genetically Modified Food in Norway, Journal of Agricultural Economics, 55 (1): 75-90.
Hensher, D. A, Rose, J. M., Greene, W. H. 2005. Applied Choice Analysis A Primer. Cambridge
University Press, Cambridge, UK.
James, C. 1997. Global Status of Transgenic Crops in 1997. ISAAA Brief No. 5, International
Service for the Acquision of Agri-Biotech Applications: Ithaca, NY.
James, C. 2007. Global Status of Commercialized Biotech/GM Crops: 2007. ISAAA Brief No. 37,
International Service for the Acquision of Agri-Biotech Applications: Ithaca, NY.
Newbold, P. 1995. Statistics for Business & Economics, Fourth Edition, Prentice –Hall.
Lusk, L. J., Moore, M., House, L. O., Morrow, B. 2002. Influence of Brand Name and Type of
Modification on Consumer Acceptance of Genetically Engineered Corn Chips: A
Preliminary Analysis, International Food and Agribusiness Management Review, 4: 373383.
Ramjoue, C. 2007. The Transatlantic rift in genetically modified food policy. Journal of
Agricultural and Environmental Ethics, 20:419-436.
Wooldridge, J. M. 2003. Introductory Econometrics: A Modern Approach, 2nd ed, South-Western,
Mason, OH, USA.
288
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Farklı Fiyat Senaryolarının GD’li ve GD’siz Mısır Yağı Satın Alma
Olasılıklarına Etkileri(*)
Bahri KARLI1, Abdulbaki BĐLGĐÇ2, Levent KAYA3, Bülent MĐRAN4, Şerafettin
ÇELĐK5, Abdulvahit SAYASLAN6, Güneş EREN7
ÖZET
Genetik yapısı, gen teknolojisi kullanılarak değiştirilen bir canlıya “genetiği değiştirilmiş
organizma” (GDO), GDO’lardan üretilen veya GDO türevleri içeren bir gıdaya da “genetiği
değiştirilmiş gıda” (GDG) adı verilmektedir. GD’ li gıdaların insan sağlığı üstündeki etkileri bu
ürünlerin geliştirilmesinden itibaren araştırılmakta ve de tartışılmaktadır. Dünyada yetiştirilen GD’li
gıdaların büyük bölümü mısır, pamuk ve soya fasulyesinden oluşmaktadır. Bu çalışmada da, farklı
fiyat uygulamalarının, tüketicilerin GD’li ve GD’siz mısır yağı satın alma olasılıklarına etkileri
araştırılmıştır. Çalışmada 7 bölgeden 2 il seçilerek Türkiye genelinde anket yolu ile veriler
toplanmıştır. Anketlerde GD’li ve GD’siz mısır yağı fiyatlarında artış simülasyonlarına gidilmiş ve
tüketicilerin bu fiyat farklılaşması karşısında GD’li ve GD’siz mısır yağına olan tercihleri ortaya
konmuştur. Bu araştırma, tüketicilerin GD’li ve GD’li olmayan ürünlerin fiyatlarındaki değişmeler
karşısında nasıl bir tutum sergileyeceklerini irdeleyeceğinden dolayı özgün bir değer taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar, Mısır
Yağı, Fiyat Simülasyonu
ABSTRACT
Genetically Modified Organism (GMO) can be defined as organism in which its genetic material
has been altered in a way that does not occur naturally, but by the use of gene technology.
Genetically Modified Foods (GMF) are then produced or derived from these GMOs. GMF on
human health are being investigated and discussed ever since the development of these products.
Most part of worldwide GMF are produced from corn, cotton and soybeans. In this study, effects
of different pricing practices on the probability of buying GMF and non-GMF of corn oil by
consumers were investigated. Questionnaires were collected from two cities of 7 regions in
Turkey. Simulations of price increases are implemented to GM and non-GM corn oil prices and
consumers’ choices of GM and non-GM corn oil are revealed with the help of price differentiation.
This study constitutes an original value because it shows how consumers will behave with respect
to price differentiation between GM and non-GM corn oils.
Keywords: Genetically Modified Organism, Genetically Modified Foods, Corn Oil, Price
Simulation
1.
Giriş
Yirmibirinci yüzyılda biyoteknolojik yöntemlerle, bitkinin kendi türü dışındaki
bir veya birden fazla tür veya türlerden gen aktarılarak doğal yapısı değiştirilmiş bitki,
hayvan ya da mikroorganizmalara genel olarak Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar
(GDO) ya da kısacası ‘transgenik ürünler’ denilmektedir (Gelvin, 1998). Transgenik
bitkilerin tarla denemelerine ilk olarak 1985 yılında başlaması üretimi hemen mümkün
kılmamış ve ancak üretim yaklaşık 11 yıl geçikme ile ilk olarak 1996’da gerçekleşmiştir.
Üretimi yapılmakta olan GDO’lu tarımın yaklaşık %99’u ABD, Arjantin,
Brezilya, Kanada, Hindistan, Çin, Paraguay, Güney Afrika, Uruguay, Filipinler,
Avustralya ve Đspanya’da gerçekleşmektedir (James, 1997; 2007). Diğer taraftan Avrupa
Birliği (AB) ülkelerinde GDO üretimi dünyadaki toplam üretimin %1’i civarında
gerçekleşmekte, en önemli üreticiler sırasıyla Đspanya, Fransa, Çek Cumhuriyeti,
Portekiz, Almanya, Slovakya ve Romanya’dır (James, 2007; Ramjoue, 2007). GDO’lu
(*)
Bu çalışma TÜBĐTAK tarafından desteklenmiştir. Çalışmadaki fikirler tümü ile yazarlara ait olup hiçbir
şekilde destekleyen kurumu bağlamamaktadır.
1
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa. [email protected]
2
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa.
3
Harran Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü, Şanlıurfa.
4
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir.
5
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Şanlıurfa.
6
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojileri Bölümü, Karaman.
7
Harran Üniversitesi Ceylanpınar Meslek Yüksekokulu, Şanlıurfa.
289
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ürünlerin başında mısır, patates, soya, buğday, pamuk, domates, pirinç ve balık türleri yer
almaktadır. Dünyada ekili alanların yaklaşık 70 milyon hektarından fazlasında bu
ürünlerin üretimi gerçekleşmektedir. GD mısır eken ülkelerde 1997 ve 2007 yılları
arasında ekim alanı 2,8 milyon hektardan 35,2 milyon hektara çıkmıştır. Özellikle mısır
ekim alanında büyük bir artış sözkonusu olmuş; üretici ülkelerin 1997 yılında GD’li mısır
ekim alanlarının payı toplam ekim alanlarının %8,3’ü iken, 2007 yılında %24’e çıkmıştır.
2007 yılında ABD’de GD mısır ekimi 29 (%77), Arjantin’ de ise 2,8 (%84) milyon
hektardır
Günümüzde GDO’lu ürünlerin market raflarında ve mutfaklarımızdaki yerini
almasına karşın, ülkemizde bilimsel anlamda bu tercihi etkileyen faktörlerin yeterince
analiz edilmemiş olması; hem politika yapıcılarının bu konudaki (gıda mevzuatı veya
biyogüvenlik yasaları gibi) çalışmalarını olumsuz etkilemekte ve hemde gıda sektörünün,
tüketicilerinin bu tür gıdalara ilişkin tutum ve davranışlarının neler olabileceğini imkansız
kılmaktadır. Bu çalışmada; tüketicilerin GDO’lu ve GDO’suz ürünlerinin tercihinde
ekonomik (fiyat ve hane geliri) ve ekonomik olmayan faktörlerinin etkilerinin mısır yağı
örneği üzerinden hareketle ortaya konulmasını amaçlamaktadır. Tüketicilerin GDO’lu ve
GDO’suz mısır yağını satınalma tercihleri üzerindeki davranış ve tutum farklılıkları şartlı
logit modeli kullanılarak analiz edilmiştir.
2.
Materyal ve Yöntem
Çalışma alanı olarak 7 bölgeden ikişer il seçilerek, toplam 14 il (Đstanbul, Bursa,
Đzmir, Denizli, Antalya, Adana, Ankara, Konya, Samsun, Trabzon, Erzurum, Van,
Gaziantep ve Şanlıurfa) olmak üzere Türkiye genelini kapsamaktadır. Çalışma, tamamen
anket verilerine dayandırılmıştır. Çalışmada kullanılan değişkenlere ilişkin betimleyici
istatistikler Çizelge 1’de verilmiştir.
Ben-Akiva ve Lerman (1985) tercih deneme metodunun (the choice experiment
method) tesadüfi fayda metoduyla bire bir uyumlu olduğunu göstermişlerdir. Tüketicinin
mısır yağının tüketiminde sağlamış olduğu faydanın Denklem 1’deki gibi olduğunu
varsayalım:
U ij = Wij + ε ij ,
(1)
Burada Uij i tüketicinin j alternatifini seçmesinde sağlamış olduğu faydayı, Wij i
tüketicinin sosyo-demografik ve fiyat, gelir ile ürünün GD’li olup olmadığı gibi faktörleri
içeren fayda fonksiyonunun sistematik kısmını oluşturmakta; εij ise bu faktörler dışında
kalan diğer bütün rassal bileşik faktördür. Tüketicinin, her bir kartta üç tane seçenekten
(A, B ve C seçenekleri), tüketicinin j alternatifini seçme olasılığı:
{
}
Prob { j seçilirse} = prob Wij + ε ij ≥ Wik + ε ik ; bütün k ∈ ∆i için
(2)
Burada; Prob olasılığı ifade eden simge ve ∆i ise i tüketicisi için seçenek setini
oluşturmaktadır. Denklem 2 bizlere; tüketici bu üç seçenek setinden kendisine en yüksek
faydayı temin eden seçeneği tercih edeceğini ifade etmektedir. Burada A, B ve C sırasıyla
Genetiği Değiştirilmemiş (GD’siz), Genetiği Değiştirilmiş (GD’li) ve bu iki seçenekten
“Hiçbiri” seçeneklerini göstermektedir.
Tesadüfi hata terimi olan εij’nın j alternatiflere ve N sayıdaki gözlem sayısına
karşı, bağımsız ve aynen dağıldığı varsayımında bulunursak, i tüketicisinin alternatif j’yi
seçme olasılığı ekstrem I değer dağılımına uyarak şartlı logit modeli (conditional logit
model) şu şekilde gösterilmektedir:
W
.
(3)
e ij
P r o b j s e ç ilir s e =
{
}
∑
k∈C
eW
ik
Eğer tahmin edilecek parametrelerin fayda fonksiyonunun sistematik kısmı olan
Wij’de doğrusallıkları aranırsa, bu sistematik fonksiyonel form aşağıdaki şekilde ifade
edilebilir:
290
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
W ij = β 0
j
+ β 1 j F i y a t + α k′ j Z k
k = 1, ..., K ,
(4)
burada; Fiyat i tüketicisinin seçtiği kartta mevcut olan GD’siz ve GD’li mısır
yağının mevcut fiyatları ve Z ise tüketicinin diğer sosyo-demografik faktörlerinin tümünü
oluşturmaktadır (Lusk ve ark., 2002). Bazı ders kitaplarında (Greene, 2003; Wooldridge,
2003) bu tip modellere şartlı logit modeli (conditional logit model) denilmesinin sebebi
hem alternatif hem de tüketiciye özgül (spesifik) değişkenleri birlikte içermesinden
kaynaklanmaktadır. Dikkat edilirse, alternatif özgül değişkenler (örneğin bu çalışmada
fiyat değişkeni) alternatiflere göre değişirken, tüketici özgül değişkenler (sosyodemografik faktörler) alternatiflere karşı değişmezlik özelliğini korur iken tüketiciden
tüketiciye farklılaşmaktadır.
Sistematik doğrusal fonksiyonel formunun sabit katsayısı, β0j , gözlemlenmeyen
faktörlerinin etkilerini Etki Kodlama metodu yardımı ile GD’siz ve GD’li ürün grubuna
ayrıştırılabilir (Hansher ve ark., 2005):
(5)
β 0 j = α 1 D _ G D siz + α 2 D _ G D li + α 3 D _ H içbiri
Burada; D_GDsiz, D_GDli ve D_Hiçbiri “Etki Kodlama” yardımı ile oluşturulan
değişkenlerdir. Bu kodlama:
Değişkenler
GD’siz
GD’li
Hiçbiri
D_GDsiz
1
0
-1
D_GDsiz
0
1
-1
Bu etki kodlama değişkenleri sütunlar itibariyle ortogonaldır. Yani sütün
itibariyle toplanıldığı zaman sıfırlanmaktadır. Herbir değişken “Hiçbir” seçenek setinden
ayrıştırılmakta ve böylece sistematik doğrusal denklemde faktörlerine etkileri eşanlı
olarak sıfırlandığında sabit terimin ortalama değeri GD’siz ve GD’li ürün grubuna göre
ayrıştırılabilmektedir. Tahmin esnasında α3 parametre değeri belirleme sorunundan
dolayı sıfıra eşitlenerek diğer iki parametre değeri elde edilmektedir.
Modelin tahmini parametre değerleri Denklem 4’deki azami olabilirlik
fonksiyonunun (AOF) doğal logaritması alındıktan sonra azamileştirilmesi sonucunda
elde edilmektedir. Aşağıda, azami ve doğal logaritması alınmış olabilirlik fonksiyonları
sırasıyla verilmiştir:
n
n
J
I
(6)
L = ∏
Pij ij
v e
L o g L = ∑ ∑ I ij ln (Pij )
i= 1
i=1
j =1
Modeldeki belirleme (identification) sorunundan dolayı yalnızca bir seçeneğe
ilişkin (“Hiçbiri” tercih edilmiştir) sosyo-demografik faktörlerinin parametre seti sıfıra
eşitlenmiştir. Modeldeki katsayıların tahmini değerleri elde edildikten sonra, faktörlerin
GD’siz ve GD’li ürünler üzerindeki marjinal etkileri şu şekilde hesaplanmaktadır:
∂Pij
∂xim
(
)
= Pij (1 ( j = m ) ) − Pim β , m = 1,..., J .
(7)
Burada; β j alternatifinin (GD’siz veya GD’li) m değişkeninin tahmini
katsayısıdır. Marjinal etki, herhangi bir bağımsız faktördeki bir birimlik değişmenin j
alternatifini seçme olasığı üzerindeki etkisini yansıtmaktadır. Bu kısımdaki modellerde,
LĐMDEP 9 Ekonometrik Programlama dili kullanılmıştır.
3.
Araştırma Bulguları ve Tartışma
Mısır yağı üzerinde kurgulanan şartlı logit modeline ilişkin parametre tahminleri
Çizelge 2, 3 ve 4.’te verilmiştir. Öncelikle modelde kullanılan değişkenlerin bağımlı
291
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
değişkeni açıklaması bakımından toplam etkileri istatistiksel olarak önemli bulunmuştur
(Khi-kare testleri). Modelde üçüncü alternatife ilişkin hanelere özgül sosyo-demografik
faktörlerin parametre tahminleri belirleme sorunundan dolayı sıfıra eşitlenmek zorunda
olduğumuzdan dolayı bizler, GD’siz ve GD’li mısır yağını tercih etme olasılıklarını
etkileyen faktörleri analize tabi tuttuk. Alakasız alternatiflerden bağımsızlık
(Independence from Irrelevant Alternatives, IIA) kısıtlayıcı varsayımını öngören sıfır
hipotezi Hausman testi sonucunda üç fiyat senaryosunda da reddedilmiştir. Dolayısıyla
modelde iki seçeneğe ait olasılık oranları modele dâhil edilecek olan üçüncü seçenekten
etkilenecektir.
Şartlı logit model sonuçlarına bakıldığında “Etki Kodlama” değişkenleri pozitif
ve genellikle de istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Fiyat farklılaşması artıkça bu
değişkenlerin etkileri de artmakta ve GD’li gıdalara yönelik eğilim gittikçe artmaktadır.
Mısır yağı fiyatındaki artışın mısır yağını satın alma olasılığını önemli derecede olumsuz
etkilemekte ve kuram olarak talep kanunu ile örtüşmektedir (Gaskell ve ark., 2003; Lusk,
2003; Lusk ve ark., 2005; Hart ve Herrmann, 2009). Mısır yağında %11’lik fiyat
farklılaşmasında fiyatların mısır yağını satın alma olasılığı üzerindeki pozitif fakat
istatistiksel etkisizliği çok önemli ekonomik bir durumu yansıtmaktadır: Tüketiciler GD’li
gıdalardan ziyade natürel halde olan gıdalara eğilim göstermekte ve bu gıdaların fiyatları
davranış biçimini şekillendirmektedir. Dolayısıyla gıdaların içeriklerine yönelik
etiketleme politikalarından zorunlu etiket politikasının benimsenmesi karşısında GD’siz
gıdalara olan eğilimi artıracaktır.
Alternatiflere karşı değişmeyen değişkenlerden tüketicilerin eğitim düzeyi hem
GD’siz hem de GD’li mısır yağını satın alma olasılığını pozitif yönde etkilemektedir.
Dolayısıyla eğitime yatırılan yılların sağlamış olduğu bilgi birikimi, mısır yağının
türünden bağımsız olarak olasılığı pozitif yönde etkileyeceğini göstermektedir. Bulgular
uluslar arası literatür bulguları ile de örtüşmektedir (Noussair ve ark., 2004; Carpio ve
Isengildina-Massa, 2009). GD’siz mısır yağını satın alma olasılıkları bölgeler arasında
büyük farklılık arzedecektir. Temel bölge (Karadeniz) ile karşılaştırıldığı zaman;
Akdeniz, Ege, Đç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ikamet eden tüketiciler
daha az GD’siz mısır yağını tercih ederlerken, Doğu Anadolu Bölgesindeki yaşayan
tüketiciler ise daha fazla mısır yağını tercih etmelerine karşın parametre değeri
istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır.
GD’li mısır yağını satın alma olasılıklarına baktığımızda; ailede çalışan birey
sayısındaki artış, bu gıdayı satın alma olasılığını olumsuz yönde etkileyecektir. Aynı
zamanda, tüketicilerin gıdaların içeriğine ilişkin bilgi birikiminden oluşan bilgi
indeksindeki artış, GD’li ürünleri tercih etmeleri üzerinde negatif bir etki oluşturacaktır.
Aslında bu beklenilen bir durumdur: GD’li ürünlere karşı duyarlılık ve özellikle sağlık
açısındaki endişeler bu tür gıdaları satın almada olumsuzluklar meydana getirecektir.
Modelde cinsiyet farkı istatistiksel olarak önemli bulunmuş; erkeklerin GD’li mısır yağını
satın alma olasılıkları bayanlarınkinden daha fazla bulunmuş ve elde edilen bu sonuç
mevcut bulgularla örtüşmektedir (Chern ve Chern, 2002; Hu, 2006; Lusk ve ark., 2005).
Bayanların ev işlerinde birincil derecede rol almaları ve sağlığa olan duyarlılıkları
erkeklerden daha fazla olmasından, basın ve yayın aracı ile bu tür gıdalara karşı oluşan
bilgiler yardımı ile GD’li gıdaları satın almada daha duyarlı davranmakta olduklarını
göstermektedir.
Gelir değişkenine bir vekil olarak tayin edilen aylık toplam harcama değişkeni
her iki alternatifi pozitif yönde etkilemesine karşın istatistiksel olarak önemli
bulunmamıştır. Hane reisinin çalışıyor olması GD’li mısır yağını satın alma olasılığını
negatif yönde etkilemiştir. Referans bölgesi ile karşılaştırıldığı zaman, modelde kullanılan
tüm bölgeler daha az GD’li mısır yağını satın alma olasılığında bulunacaktır.
Tüketicilerin GD’siz ve GD’li mısır yağını satın alma olasılıkları arasında sosyodemografik faktörler açısından büyük farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle fiyat
farklılaşması belirginleştikçe sosyo-demografik faktörlerin çoğunluğu da GD’li gıdaları
292
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
satın alma olasılıkları üzerinde istatistiksel olarak etkili olmaya başlamaktadır. Fiyat
farklılaştıkça GD’li sabit terimin istatistiksel değeri gittikçe artmaktadır. Mallar
arasındaki fiyat farklılaşması artıkça GD’li gıdaları etkileyen diğer gözlemlenemeyen
faktörlerin etkileri GD’li modeldeki sabit tarafından sönümlenmektedir. Buda;
tüketicilerin sezgisel olarak fiyat farklılaşmasını doğru olarak algıladıklarını aynı tip
malın ve daha ucuzu olan GD’li malı tercih edeceklerini göstermektedir. Dolayısıyla
ülkemizde ailelerde gelir belirleyici bir unsur iken, tüketiciler sınırlı tüketim
harcamalarını nispeten daha ucuz maldan daha fazlasını satın alarak faydalarını
azamileştirme yoluna gideceklerdir.
Fiyat değişkeninin seçenekler üzerindeki marjinal etkileri Çizelge 5’de
verilmiştir. %25’lik fiyat farkının mısır yağını tercih etme seçeneklerinin olasılıkları
üzerindeki marjinal etkilerine bakıldığında, GD’siz, GD’li ve hiçbir seçenekleri üzerinde
sırasıyla -1.299, -0.816 ve -0.667’lik birimsel etki meydana getirecektir. Fiyat
değişkeninin bir birim artması karşısında GD’siz mısır yağını satın alma olasılığı en fazla
etkilenecektir. Bunu sırasıyla GD’li ve Hiçbir seçeneklerindeki olasılıklar izlemektedir.
Diğer taraftan Çizelge 3.4’deki marjinal etkilere bakıldığında %67’lik fiyat
farklılaşmasında mısır yağı fiyatlarındaki bir birimlik artışın GD’siz, GD’li ve Hiçbir
seçenek olasılıklarını sırasıyla -1.527, -1.206 ve -0.789 birim azaltacaktır. Fiyat
farklılaşması artıkça fiyatın ürün çeşidini seçme tercihine olan birimsel etkisi gittikçe
artmaktadır. Diğer taraftan %25’lik fiyat farklılaşmasında GD’sizin GD’liye olan birimsel
oranı yaklaşık olarak 1.59 iken (-1.2991/-1.8156) %67’lik fiyat farklılaşmasında bu oran
giderek azalmış ve yaklaşık 1.38 (-1.5268/-1.1059) olmuştur.
Yukarıda zikredilen fiyat artış senaryoları GD’siz mısır yağı seçeneğine
kurgulandığında GD’siz mısır yağını satın alan ailelerin sayısında doğrusal bir düşüşün
olacağını göstermektedir (Şekil 1). Fiyat farklılaşması ile fiyat artış oranları yükseldikçe
tüketicilerin GD’li ürünü GD’siz ürüne tercih etmeye başladıkları ve başlangıçta GD’li
gıdalara duyarsız olan ailelerin fiyat farklılaşması karşısında tutumlarını değiştirmek
zorunda kaldıklarını analiz sonuçları bizlere göstermektedir. Dolayısıyla yüksek gelir
gruplarındaki aileler fiyat farklılaşmasının minimum düzeyde oldukları zaman sağlık
endişesi gibi faktörlerden dolayı GD’li gıdaları tercih edemeyeceklerini ileri sürseler bile,
artan fiyat farklılaşması sonucunda ailelerin tutumlarında sağlık vb gibi sosyal ve sağlık
faktörlerinin yerine ekonomik faktörlerin rol alabileceğini söyleyebiliriz.
4.
Sonuçlar
Bu çalışmada; gıda güvenliği açısından, nihai hedef kitle olarak bilinen
tüketicilerin özellikle GD’li ve GD’li olmayan ürünlerin fiyatlarındaki değişmeler
karşısında nasıl bir tutum sergileyeceklerini şartlı logit modelleri yardımı ile ortaya
konulmuştur. Türkiye’de ilk kez böyle kapsamlı bir çalışmanın tüketiciler üzerinde
uygulanılması projeye özgün bir nitelik kazandırmıştır.
293
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 1. Modelde Kullanılan Değişkenlere Đlişkin Betimleyici Đstatistikler
Değişkenler
Betimleyici Terimler
Birimler
Yaş
Eğitim
Bsayısı
Çsayısı
Çocuksayısı
Bdüzeyi
Hane reisinin yaşı
Hane reisinin eğitimi
Hanede yaşayan birey sayısı
Hanede çalışan birey sayısı
Hanede 14 yaş ve altı toplam çocuk sayısı
Gıda ürünlerine ait kriterlere karşı bilgi
düzeyi
Hane halkının ortalama aylık harcaması
Hane halkının ortalama aylık sıvı yağ
harcaması
Hane halkının ortalama aylık un harcaması
Haftada iki defadan fazla Cips alım sıklığı
Yıl
Yıl
Sayı
Sayı
Sayı
Đndeks
Tharcama
MYağıHrcm
MUnuHrcm
CipsSSıklığı
Cinsiyet
Mdurum
Sdüzey
Đdüzeyi
Gdurumu
Akdeniz
Ege
ĐçAnadolu
Marmara
GDoğu
DAnadolu
Fiyat_GD’si
z
Fiyat_GD’li
Ortalama
Fiyat
Gözlem
Sayısı
Hane reisinin cinsiyeti
Hane reisinin medeni durumu
Anketi cevaplayan kişinin hanedeki
sorumluluk derecesi
Hane reisinin iş durumu
Hane reisinin sosyal güvenlik durumu
Akdeniz Bölgesinde ikamet etme durumu
Ege Bölgesinde ikamet etme durumu
Đç Anadolu Bölgesinde ikamet etme
durumu
Marmara Bölgesinde ikamet etme durumu
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ikamet
etme durumu
Doğu Anadolu Bölgesinde ikamet etme
durumu
GD’siz mısır yağı için teklif edilen fiyat
GD’li mısır yağı için teklif edilen fiyat
GD’siz ve GD’li mısır yağı için teklif
edilen ortalama fiyat
Ortalama Standart
Hata
36.59
10.48
13.11
3.56
3.52
1.568
1.807
0.79
0.61
0.89
2.65
1.35
TL
TL
1357.9
26.81
1131.4
20.90
TL
Alım sıklığı iki kereden fazla ise 1, değilse
0
Erkek ise 1, bayan ise 0
Evli ise 1, değilse 0
Eğer aileden birinci dereceden sorumlu ise
1, değilse 0
Çalışıyor ise 1, çalışmıyorsa 0
Sosyal güvencesi var ise 1, yoksa 0
Akdeniz Bölgesi ise 1, değilse 0
Ege Bölgesi ise 1, değilse 0
Đç Anadolu Bölgesi ise 1, değilse 0
4.49
0.17
3.23
0.38
0.60
0.66
0.67
0.49
0.47
0.47
0.78
0.08
0.12
0.14
0.20
0.42
0.26
0.33
0.35
0.40
Marmara Bölgesi ise 1, değilse 0
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise 1, değilse
0
Doğu Anadolu Bölgesi ise 1, değilse 0
0.33
0.07
0.47
0.26
0.04
0.21
TL
6.27
2.97
TL
TL
3.76
3.34
1.78
3.26
2611
Çizelge 2. Mısır Yağında %11’lik Fiyat Farkı Gözetildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik
Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri.
Değişkenler
GD’siz Mısır Yağı
Katsayılar
t-değeri
Sabit-GD’siz
Sabit-GD’li
Fiyat
Yaş
0.011
1.219
Eğitim
4.749
0.111a
Bsayısı
-0.006
0.751
Çsayısı
-0.067
-0.697
Çocuksayısı
0.071
0.712
Bdüzeyi
0.086
1.535
Tharcama
0.0002
-0.320
MYağıHrcm
-0.005b
-1.696
MUnuHrcm
0.003
0.125
CipsSSıklığı
-0.085
-0.465
Cinsiyet
-0.142
-0.846
Mdurum
0.112
0.593
Sdüzey
-0.302
-1.599
Đdüzeyi
-0.358b
-1.662
Gdurumu
0.512
1.608
a
Akdeniz
-3.966
-1.390
Ege
-3.967
-1.385a
ĐçAnadolu
-2.382
-0.833a
b
Marmara
-0.572
-1.648
GDoğu
-3.301
-1.240a
DAnadolu
0.483
-0.959
Log-Olabilirlilik Değeri
Kısıtlı Log-Olabilirlilik Değeri
Khi-Kare 44 sd
Hausman Khi-Kare testi 1 sd
* a, b
sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir.
294
GD’li Mısır Yağı
Katsayılar
t-değeri
1.276a (1.983)
0.830 (1.004)
0.031 (1.327)
0.013
1.156
0.039
1.263
-0.010
-0.127
-2.025
-0.291a
-0.002
-0.013
-1.951
-0.148a
0.0002
-1.951
-0.008
-1.559
-0.010
-0.323
-0.310
-1.191
0.951
0.220
0.253
0.983
-0.541
-2.130
-0.591
-0.167
0.445
-1.125
-0.568
-1.368
-2.144
-0.916a
-1.979
-0.855a
b
-1.641
-0.698
-2.849
-1.433a
-0.155
-0.256
-1373.673
-1451.915
156.484a
3.064a
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Çizelge 3. Mısır Yağında %25’lik Fiyat Farkı Gözletildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik Faktörlerinin GD’siz
ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri
Değişkenler
GD’sız Mısır Yağı
GD’li Mısır Yağı
Katsayılar
t-değeri
Katsayılar
t-değeri
Sabit-GD’siz
1.278a (2.000)
Sabit-GD’li
1.220 (1.621)
Fiyat
-0.069a (-2.896)
Yaş
0.015b
1.702
Eğitim
4.679
0.109a
Bsayısı
0.006
0.115
Çsayısı
-0.011
-0.118
Çocuksayısı
0.080
0.814
Bdüzeyi
0.088
1.572
Tharcama
-0.001
-0.747
MYağıHrcm
-0.003
-0.848
MUnuHrcm
-0.003
-0.152
CipsSSıklığı
0.128
0.671
Cinsiyet
-0.107
-0.644
Mdurum
0.178
0.957
Sdüzey
-0.270
-1.458
Đdüzeyi
-0.212
-1.018
Gdurumu
0.342
1.151
a
Akdeniz
-1.143
-3.418
Ege
-1.217a
-3.683
ĐçAnadolu
-0.593b
-1.791
Marmara
-0.269
-0.814
GDoğu
-1.147a
-3.207
DAnadolu
0.153
0.280
Log-Olabilirlilik
Kısıtlı Log-Olabilirlilik
Khi-Kare 44 sd
Hausman Khi-Kare testi 1 sd
* a, b
sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir.
0.010
0.050b
0.039
-0.201
-0.046
-0.096
-0.001
-0.005
0.005
0.113
0.358b
0.235
-0.393b
-0.300
0.277
-0.724a
-1.073a
-1.130a
-0.775a
-1.423a
-0.168
0.904
1.748
0.602
-1.613
-0.384
-1.390
-0.787
-1.061
0.182
0.482
1.696
0.996
-1.698
-1.191
0.794
-1.942
-2.835
-2.929
-2.045
-3.319
-0.271
-1545.432
-1631.072
171.136a
4.551a
Çizelge 4. Mısır Yağında %67’lik Fiyat Farkı Gözletildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik Faktörlerinin
GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri.
Değişkenler
GD’sız Mısır Yağı
GD’li Mısır Yağı
Katsayılar
t-değeri
Katsayılar
t-değeri
Sabit-GD’siz
1.430a (2.396)
1.599a (2.420)
Sabit-GD’li
-0.069a (-3.241)
Fiyat
Yaş
0.009
1.115
4.283
Eğitim
0.094a
Bsayısı
-0.013
-0.245
Çsayısı
-0.028
-0.313
Çocuksayısı
0.089
0.945
Bdüzeyi
0.005
0.093
Tharcama
-0.0002
-0.275
MYağıHrcm
-0.0008
-0.272
MUnuHrcm
-0.017
-0.814
CipsSSıklığı
0.017
-0.097
Cinsiyet
-0.058
-0.378
Mdurum
0.097
0.557
Sdüzey
-0.056
-0.330
Đdüzeyi
-0.158
-0.826
Gdurumu
0.152
0.580
Akdeniz
-4.368
-1.368a
a
Ege
-3.380
-1.062
ĐçAnadolu
-0.527b
-1.691
Marmara
-0.283
-0.913
a
GDoğu
-2.717
-0.936
DAnadolu
0.039
0.083
Log-Olabilirlilik
Kısıtlı Log-Olabilirlilik
Khi-Kare 44 sd
Hausman Khi-Kare testi 1 sd
* a, b
sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir.
295
-0.000892
0.067a
0.056
-0.214a
0.043
-0.169a
0.0005
-0.001
0.004
0.020
0.542a
0.243
-0.468
-0.434a
0.025
-1.099a
-1.395a
-1.271a
-0.988a
-1.773a
-1.161a
-2823.832
-1923.129
1801.406a
8.166a
-0.010
2.617
0.982
-1.983
0.395
-2.787
0.673
-0.390
0.179
0.099
2.937
1.163
-2.325
-1.991
0.085
-3.322
-4.057
-3.729
-2.946
-4.495
-2.153
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 5. Fiyat Değişkeninin Mısır Yağı Seçme Tercihlerinde Meydana Getireceği Birimsel Etkiler.
Değişken
GD’sız Mısır Yağı
GD’li Mısır Yağı
Hiçbiri
%11’lik Fiyat Farkında
0.5083
0.2759
0.2970
%25’lik Fiyat Farkında
-1.2991
-0.8156
-0.6667
%67’lik Fiyat Farkında
-1.5268
-1.1059
-0.7891
2500
Hane Sayısı
2000
1500
1000
GD'siz(%11)
Şekil 1. GD’siz Mısır Yağı Fiyatındaki Artış Senaryosu Karşısındaki GD’sizGD'siz(%25)
Mısır Yağını Satın alma Olasılığındaki
500
Mevcut Değişim.
Kaynaklar
Ben-Akiva, M., Lerman, S. 1985. Discrete Choice Analysis: Theory and Application to Travel Demand.
MIT Press, MA. Pp:420.
Chen, H.-Y., Chern, W. S. 2002. Consumer Acceptance of Genetically Modified Foods, Selected Paper
Prepared for Presentation at the American Agricultural Economics Association Annual
Meeting, Long Beach, California, July 28-31,.
Carpio, C. E., Isengildina-Massa, O. 2009. Consumer Willingness to Pay for Locally Grown Products:
The Case of South Carolina, Agribusiness, 25 (3):412-426.
Gaskell, G., Allum, N., Stares, S. 2003. Europeans and Biotechnology in 2002. Eurobarometer 58.0,
European Commission, Brussels, Belgium.
Gelvin, S. B. 1998. The introduction and expression of transgenes in plants. Current Opinion in
Biotechnology, 9:227-232.
Greene, W. H. 2003. Econometric Analysis. Prentice Hall, Upper Saddle River, NJ. Pp:750.
Hartl, J., Herrmann, R. 2009. Do They Always Say No? German Consumers and Second-Generation
GM Foods, Agricultural Economics, 40: 551-560.
Hensher, D. A, Rose, J. M., Greene, W. H. 2005. Applied Choice Analysis A Primer. Cambridge
University Press, Cambridge, UK.
James, C. 1997. Global Status of Transgenic Crops in 1997. ISAAA Brief No. 5, International Service
for the Acquision of Agri-Biotech Applications: Ithaca, NY.
James, C. 2007. Global Status of Commercialized Biotech/GM Crops: 2007. ISAAA Brief No. 37,
International Service for the Acquision of Agri-Biotech Applications: Ithaca, NY.
Newbold, P. 1995. Statistics for Business & Economics, Fourth Edition, Prentice –Hall.
Lusk, L. J., Moore, M., House, L. O., Morrow, B. 2002. Influence of Brand Name and Type of
Modification on Consumer Acceptance of Genetically Engineered Corn Chips: A Preliminary
Analysis, International Food and Agribusiness Management Review, 4: 373-383.
Lusk, L. J., Roosen, J., and Fox, J. A. 2003. Demand for Beef from Cattle Administered Growth
Hormones or Fed Genetically Modified Corn: A Comparison of Consumers in France,
Germany, The United Kingdom, and The United States, American Journal of Agricultural
Economics, 85: 16-29.
Lusk, L. J., Jamal, M., Kurlander, L., Roucan, M., Taulman, L. 2005. A Meta Analysis of Genetically
Modified Food Valuation Studies, Journal of Agricultural and Resource Economics, 30 (1):
28-44.
Noussair, C., Robin, S., Ruffieux, B. 2004. Do Consumers Really Refuse to Buy Genetically Modified
Foods, The Economic Journal, 114: 102-120.
Ramjoue, C. 2007. The Transatlantic rift in genetically modified food policy. Journal of Agricultural
and Environmental Ethics, 20:419-436.
Wooldridge, J. M. 2003. Introductory Econometrics: A Modern Approach, 2nd ed, South-Western,
Mason, OH, USA.
296
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Taze Kayısı Sektörü Ve Sorunları: Iğdır Đli Örneği*
H. Bayram IŞIK1
Đlkay UÇUM2
Adem AKSOY1
1
UZUNDUMLU
A. Semih
Özet
Kayısı yetiştiriciliği Türkiye’nin önde gelen tarımsal faaliyet kollarından birisidir. Dünya yaş ve
kuru kayısı üretiminde birinci sırada yer alan Türkiye, gerek kayısı gen kaynakları ve gerekse
ekolojik şartlar nedeniyle büyük bir potansiyele sahiptir. Dünya kuru kayısı ihracatının %80’den
fazlasını elinde tutan Türkiye maalesef dünya taze kayısı ihracatında dördüncü sırada yer
almaktadır. Mikro klima özelliği, yüksek verimliliği, kendine has çeşitleri ve coğrafi konumu ile
sofralık kayısı üretiminde özel bir yere sahip olan Iğdır ili, bu çalışma kapsamında incelenmiştir.
Bu araştırmanın temel amacı; Türkiye’nin taze kayısı ihracatının artmasında önemli katkısı olacağı
düşünülen Iğdır ili kayısı üreticilerini ekonomik yönden incelemektir. Bu amaçla, tabakalı
örnekleme yöntemiyle belirlenen 65 kayısı üreticisi ile yüz yüze anket yapılarak elde edilen
birincil verilere ek olarak çeşitli kurumlardan sağlanan ikincil veriler de kullanılmıştır. Araştırma
sonuçları kayısı işletmelerinin çoğunlukla küçük aile işletmeleri olduğunu ve geleneksel tarım
yaptığını göstermiştir. Sektördeki en önemli sorunlar olarak ta ilkbahar geç donları ve pazarlama
sorunları öne çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kayısı, Iğdır, Đhracat, Sorunlar
Fresh Apricot Sector And Its Problems: A Case Of Iğdir Province
Abstract
Apricot farming is one of the most prominent agricultural activities in Turkey. Turkey placed in
the first rank in world fresh and dried apricot production, has significant potential due to apricot
gene pools and ecological conditions. Turkey holding more than 80% of world dried apricot
exports, unfortunately takes fourth place in world fresh apricot exports. This study explores Iğdır
province which has a special place in fresh apricot production due to its microclimate, high
productivity, distinctive apricot varieties and geographical location.
Main objective of this study is to examine apricot producers in terms of economic criteria in Iğdır
province considered as a significant potential contributor to fresh apricot exports of Turkey. For
this end, in addition to primary data obtained through face to face survey study with 65 apricot
producers determined with stratified sampling method, secondary data gathered from various
institutions were used. Study results showed that most of the apricot farms were small family
farms, and they did conventional farming. Spring late frosts and marketing problems came to the
fore as the most important issues in the sector.
Keywords: Apricot, Iğdır, Export, Problems
GĐRĐŞ
Kayısı, coğrafik olarak dünyanın hemen hemen her yerine dağılmış olsa da daha
çok Akdeniz ülkeleri ve Avrupa’da yetiştirilmektedir (Vasilakakis ve Koukouryannis,
1999). Dünya kayısı üretiminin yaklaşık 2/3’ü Akdeniz ülkelerinde üretilirken (Stefano
ve Rotundo, 1991), Türkiye bu ülkeler arasında en önde gelen ülkedir. Üç milyon tonun
üzerinde yaş kayısının üretildiği dünyada, üretiminin yaklaşık %18’i Türkiye tarafından
gerçekleştirilmektedir. Taze kayısı üretiminde Türkiye’yi Đran, Đtalya, Pakistan ve Fransa
izlemektedir (Çizelge 1).
Kayısı, sofralık, kurutmalık veya sanayide işlenerek değerlendirilmektedir.
Dünyada üretilen kayısının yaklaşık %70-75'i sofralık olarak tüketilmektedir (Anonim,
2007). Ancak kayısıda hasat döneminin kısa olması ve yaş kayısının çabuk bozulması
nedeniyle kayısı daha çok kurutularak veya işlenerek değerlendirilmektedir. Dünya yaş
kayısı üretiminin yaklaşık %20-25’lik kısmı kurutulmaktadır (Sobutay, 2003). Sofralık ve
kurutmalık olarak değerlendirilen kayısıdan geriye kalan kısmı ise işlenerek
*
Bu bildiri, Đlkay FĐDAN’ın yüksek lisans tezinden yararlanılarak hazırlanmıştır.
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Erzurum
2
Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Ankara.
1
297
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
değerlendirilmektedir. Türkiye’de ise kayısının yaklaşık yüzde 50-55'i taze olarak
tüketilmekte ve geriye kalan bölümü ise kurutularak veya sanayide meyve suyu, reçel,
marmelat, şekerleme ve pestil yapımında kullanılmaktadır (Anonim, 2007).
Kuru kayısı, ülkemizin geleneksel tarımsal ihraç ürünleri arasında yer almakta ve
kuru meyve ihraç kalemlerimiz içinde fındık ve kuru üzümden sonra üçüncü önemli ürün
konumunda bulunmaktadır (Sobutay, 2003).
Çizelge 1. Dünya taze kayısı üretiminde önde gelen ülkelerin üretim miktarları.
Ülkeler
Türkiye
Đran
Đtalya
Pakistan
Fransa
Fas
Đspanya
ABD
Yunanistan
Çin
Dünya
2003
499 000
285 000
108 320
210 882
123 814
97 950
143 840
88 541
59 854
81 874
2 887 893
Üretim miktarı ( ton)
2004
2005
2006
350 000
860 000
460 182
166 373
275 578
280 000
213 425
232 882
221 994
214 800
197 239
177 266
166 136
176 950
179 568
85 000
103 600
129 440
121 486
137 167
156 872
91 716
74 070
40 530
89 538
84 135
717 48
96 509
90 937
83 001
2 870 178
3 511 865
3 167 122
2007
557 572
280 000
211 808
160 000
127 224
105 234
87 700
80 070
79 188
75 834
3 068 925
Oran (%)
2007
18.17
9.12
6.90
5.21
4.15
3.43
2.86
2.61
2.58
2.47
100.00
Kaynak: Anonim, 2008a.
Dünya kuru kayısı ihracatının %80’den fazlasını elinde bulunduran Türkiye,
özellikle kuru kayısıda uluslararası piyasalarda, kalite, miktar ve fiyat belirleme
bakımından tekel konumundadır (Çizelge 2). 2007 yılı itibariyle Türkiye yaklaşık 105 bin
ton kayısı ihracatından 236 milyon dolar döviz elde etmiştir (Anonim, 2008b).
Çizelge 2. Kuru kayısı ihracatçı ülkeler, ihracat miktarları ve payları (%).
Đhracat Miktarı (ton)
Ülkeler
2001
2002
2003
2004
2005
Türkiye
85 670 66 763 71 900 81 292
96 019
Afganistan 1 000
1 650
1 665
2 652
1 715
Fransa
2 094
1 963
2 358
2 891
3 472
Özbekistan 4 000
3 229
2 533
1 245
1 674
Hollanda
1 237
1 169
1 178
991
1 477
ABD
2 708
3 302
1 705
1 236
1 171
Đran
2 282
2 202
1 910
1 245
751
Dünya
105 071 86 839 90 395 99 018 115 226
2006
113 860
1 569
3 221
2 844
1 432
1 026
3 468
137 785
2007
2007
%
105 031 80.56
5 961 4.57
2 907 2.23
2 775 2.13
1 359 1.04
1 199 0.92
600 0.46
130 376 100.00
Kaynak: Anonim, 2008a.
Türkiye’nin kayısı ihracatında kuru kayısı ihracatı önemli bir yer alırken, taze
(sofralık) kayısı ihracatı için aynı durum söz konusu değildir. Türkiye’nin taze kayısı
ihracatı, kuru kayısı ihracatıyla kıyaslanmayacak kadar düşüktür (Anonim, 2008c). Kayısı
üretiminde beşinci sırada yer alan ve Türkiye’nin %25’inden daha az bir üretime sahip
olan Fransa (bknz. Çizelge 1) taze kayısı ihracatında %25.7’lik payla en önde gelen
ülkedir. Fransa’yı sırasıyla Đspanya, Yunanistan ve Türkiye izlemektedir (Çizelge 3).
Çizelge 3. Taze kayısı ihracatçı ülkeler, ihracat miktarları ve ihracat payları (%).
Ülkeler
Fransa
Đspanya
Yunanistan
Türkiye
Đtalya
ABD
Dünya
2001
26 353
54 485
9 244
5 740
13 218
8 038
166 744
2002
55 722
38 570
5 533
4 600
17 759
8 087
184 843
Đhracat Miktarı (ton)
2003
2004
2005
34 254
49 989
57 777
41 551
21 252
39 064
5 129
11 207
14 901
6 075
7 931
9 844
9897
13 711
14 432
8 949
6 945
6 053
152 840 166 570 207 411
Kaynak: Anonim, 2008a.
298
2006
62 558
47 811
14 096
14 930
11 777
3 787
248 808
2007
46 477
23 221
16 178
14 897
11 601
7 467
180 856
2007
%
25.70
12.84
8.95
8.24
6.41
4.13
100.00
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Akdeniz’e komşu olan ülkeler sahip oldukları ekolojik potansiyeli iyi
değerlendirmekte, Mayıs ayı sonunda hasat ettikleri kayısıyı ihraç ederek önemli
miktarda döviz girdisi sağlamaktadır. Bu ülkelere göre gerek kayısı gen kaynakları ve
gerekse de ekolojik şartlar bakımından çok daha büyük avantajlara sahip olan ülkemizde
yaş kayısı ihracatı maalesef çok düşüktür. Her ne kadar Türkiye’nin taze kayısı ihracat
miktarı son yıllarda özellikle AB ve Orta Doğu ülkelerine yapılan yaş kayısı ihracatı ile
birlikte önemli derecede artsa da sahip olduğu uygun ekolojik şartlar ve erkenci kayısı
çeşit potansiyelleri dikkate alındığında hala hak ettiği yerin çok gerisindedir (Asma,
2000).
Kayısı, Karadeniz bölgesi hariç tüm bölgelerinde yetiştirilse de temel olarak
Türkiye’de 7 kayısı bölgesi bulunmaktadır: Malatya, Elazığ-Erzincan, Kars-Iğdır, MutĐskenderun, Sakarya-Bilecik, Ege ve Đç Anadolu (Sobutay, 2003). Bu bölgeler içerisinde
kayısının en önemli yetiştirme bölgesi Doğu Anadolu bölgesidir (Gazanfer, 1995; Öztürk
vd., 2000). Đller bazında kayısı üretim durumlarına baktığımızda açık ara farkla Malatya
önde gelmektedir. Türkiye’de üretilen yaş kayısının yaklaşık %50’si ve kuru kayısının
%90-95’i tek başına Malatya ilinde gerçekleştirilmektedir. Malatya’yı, Kahramanmaraş,
Mersin, Elazığ, Antalya ve Iğdır izlemektedir (Şekil 1). Sofralık kayısı üretiminde ise
Akdeniz Bölgesi ve ülkemizin değişik yörelerindeki (Iğdır, Kağızman, Erzincan vb.)
mikroklima alanları önde gelmektedir (Öztürk vd., 2000).
Kaynak: Anonim, 2008d.
Şekil 1. Kayısı üretiminde önde gelen iller (ortalama).
Verimlilik açısından illeri kıyasladığımızda ise Iğdır ili birinci sırada gelmekte ve
onu Antalya ve Mersin takip etmektedir (Şekil 2). Verimliliği yüksek olan bu illerde
ağırlıklı olarak sofralık kayısı üretimi yapılmaktadır. Yüksek verimliliğin yanı sıra Mersin
(Mut) ve Sakit vadisi (Iğdır- Kağızman) Avrupa’da da en erkenci kayısı üretim alanlarıdır
(Özyörük, 1990). Erken olgunlaşan kayısı çeşitleri ise yüksek fiyatlardan alıcı
bulmaktadır. Türkiye bu avantaj ve var olan potansiyellerini iyi bir şekilde değerlendirirse
sofralık kayısı ihracatını yakın gelecekte çok daha yukarılara çıkarabilir (Ercişli, 2009).
Kaynak: Anonim, 2008d.
Şekil 2. Kayısı üretiminde önde gelen illerin yıllık ortalama verimleri (kg).
Araştırma Bölgesi Hakkında Genel Bilgiler
Ekolojik şartlar, kalite, verim ve coğrafi konum olarak sofralık kayısı üretiminde
ve ihracatında önemli bir potansiyele sahip olan Iğdır ili araştırma konusu olarak ele
299
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
alınmıştır. Iğdır yöresi Doğu Anadolu’daki sert iklimin yanında bir sıcaklık adasıdır.
Doğunun Çukurovası olan Iğdır Ovası Doğu Anadolu bölgesinin kışları soğuk yazları
kurak geçen iklimi içerisinde mikroklima özelliği gösteren iklime sahip düz bir ovadır.
Đklim ve sulama durumunun uygun olması nedeniyle ürün deseni çeşitliliğine müsaittir.
Ekilebilir arazilerin dışında kalan kısımlarda ise mera ve yaylaların uygunluğu
hayvancılığın gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Zeytin ve turunçgiller hariç bütün
meyve çeşitleri yetişmesine rağmen (Anonim, 2002), Iğdır’da yetiştirilen meyveler
denildiğinde ilk akla gelen kayısıdır. Özellikle sofralık kayısı üretimi yaygın bir şekilde
yapılmaktadır. 2007 yılı itibariyle Iğdır ilinde 29 344 dekar alanda meyve üretimi
yapılmaktadır. Kayısı 9 418 dekar ekiliş alanı, 126 100 meyve veren ağaç sayısı ve 9 426
ton üretim ile açık ara birinci sırada gelmektedir (Çizelge 4).
Çizelge 4. Iğdır ilinde meyve ağaç sayısı, üretim ve verimleri (2007).
Meyve
Elma
Armut
Kayısı
Şeftali
Kiraz
Meyve Veren Ağaç Sayısı
59 425
5 270
126 100
28 860
3 710
Üretim (ton)
6 189
369
9 426
1 453
152
Kaynak: Anonim, 2008d.
Iğdır ilindeki kayısı bahçelerinin büyük çoğunluğu Malatya’ya benzer şekilde,
tek çeşitle kurulmuştur (Bolat, 1993). Iğdır’daki kayısı ağacı varlığının %85’ini Şalak,
geriye kalan %15’lik kısmını Ordubat, Teberze ve Ağerik çeşitleri oluşturmaktadır
(Asma, 2000). Şalak, Iğdır ve Kağızman bölgesinin sofralık kayısı çeşididir. Şalak, verim,
meyve kalitesi ve erkencilik açısından önce gelen bir çeşittir (Asma ve Şen, 1999,
Yalçınkaya vd., 1993).
Iğdır ilinin coğrafi konum olarak doğu sınır bölgesinde bulunması da bu ile
ihracat açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır. Özellikle yaş meyve gibi çabuk
bozulabilen gıda maddeleri için pazar bölgesine yakınlık hem zayiatların hem de nakliye
masraflarının daha düşük olması açısından büyük bir üstünlüktür. Iğdır ili bu erkenci,
verimi yüksek ve kaliteli sofralık kayısılarını Türkiye’nin sınır ve yakın komşularına
(Rusya, Ermenistan, Türk Cumhuriyetleri, Irak, Đran ve Suriye gibi) ihraç ederek yaş
kayısı ihracatını önemli derecede artırabilir.
Materyal
Araştırma alanı olarak, Tarım Müdürlüğü kayıtlarına dayanarak, Iğdır ilinin
kayısı üretiminin %93’ünü oluşturan Merkez ve Tuzluca ilçeleri seçilmiştir. Bu iki ilçenin
köylerinin kayısı üretim miktarları kayıtlardan belirlenerek “Gayeli Örnekleme Yöntemi”
ile Merkez ilçede 7, Tuzluca ilçesinde 2 olmak üzere toplam 9 yerleşim birimi tespit
edilmiştir. Bu yerleşim birimleri: Tuzluca ilçe merkezi, Çıyrıklı, Halfeli, Melekli, Küllük,
Yukarı Çarıkçı, Yaycı, Ali Kamerli ve Hakveyis köyleridir.
Bu araştırmanın ana materyalini, araştırma alanında kayısı yetiştiriciliği yapan 65
çiftçi ile yüz yüze anket yoluyla elde edilen birincil veriler oluşturmaktadır. Anket
çalışması Nisan-Mayıs 2009 tarihleri arasında yapılmış olup elde edile bilgiler 2007-2008
üretim dönemine aittir. Ayrıca bu çalışmada konu ile ilgili yapılmış diğer araştırma ve
inceleme sonuçlarından, çeşitli kuruluşların araştırmanın konusuna ilişkin kayıtları ve
istatistikî verilerinden ikincil veri olarak faydalanılmıştır.
Gayeli Örnekleme yapılarak belirlenen köylerden kayısı üretimi yapan tarım
işletmelerinin tam sayımı yapılarak elde edilen çerçeve listesine “Oransal Tabakalama
Yöntemi” uygulanarak, %90 güven düzeyi ve ortalamadan %10 sapmayla aşağıdaki
formül yardımıyla örnek büyüklüğü 59 olarak hesaplanmıştır.
N ∑ NhSh 2
474 x 3998,95
n= 2 2
=
= 59
N D ∑ NhSh 2 224676 x 0.12 + 3998,95
300
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Ancak yapılan anketlerde yeterli veri olmaması ihtimali düşünülerek anket
sayısına %10 yedek anket eklenerek örnek hacmi 65’e [59*(1,10)] çıkarılmıştır. Kayısı
bahçesi arazi büyüklüğüne göre 4 tabakaya ayrılan üreticiler için her tabakaya düşen
anket sayısı Çizelge 5’deki gibi belirlenmiştir.
Formülde:
N; Populasyonu oluşturan işletme
n: örnek hacmi
sayısını
nh = her bir tabakaya düşen örnek
D: düzeltme faktörü ( D=
Nh
sayısı ( nh =
x n)
N
Nh: h. tabakadaki işletme sayısını,
Sh: h. tabakadaki varyansı,
d
)
z
d: kitle ortalamasından müsaade edilen
hata payı,
z: z değerini belirtmektedir.
Çizelge 5. Örnek işletmelerin kayısı alanı genişlik gruplarına göre dağılımı.
Sınıf
Frekans
aralıkları (da) Sayısı (Nh)
1-5
224
6-10
113
11-20
92
21+
45
TOPLAM
474
Standart
Sapma (Sh)
1.46
1.57
2.89
7.43
-
Varyans
(Sh2)
2.12
2.46
8.32
55.13
-
NhSh
NhSh2
326.14
177.07
265.42
334.13
1 102.76
474.87
277.47
765.74
2 480.88
3 998.95
Örnek
Sayısı (n)
31
15
12
7
65
ARAŞTIRMA BULGULARI
Đncelenen işletmelerin genişlik gruplarına göre arazi büyüklükleri Çizelge 6’da
verilmiştir. Araştırma alanında küçük işletmeler hakim olup, işletmelerin yaklaşık yarısı
1-5 dekar arasındaki işletmelerdir. Đşletmelerin arazi genişlikleri ortalama 51.51 da, kayısı
bahçesi genişliği ise 9.77 da’dır. Đşletmelerin toplam arazisi içerisinde kayısı bahçelerinin
oranı %17.85’tir. Đşletme büyüklüğü arttıkça kayısı bahçesinin oranı da artmaktadır.
Çizelge 6. Đşletmelerin ortalama işletme arazisi ve kayısı bahçesi genişliği.
Đşletme
Đşletme
Đşletme Arazisi (1) Kayısı Bahçesi (2) Oran
Grupları (da)
(2/1)*100
adet
%
da
%
da
%
1-5
31
47.69
41.68
38.59
4.10
20.01
9.84
6-11
15
23.08
48.13
21.56
7.80
18.42
16.21
12-20
12
18.46
56.92
20.40
15.50
29.29
27.23
21+
7
10.77
93.00
19.44
29.29
32.28
32.54
Toplam ve Ortalama
65
100.00
51.51
100.00
9.77
100.00
17.85
Iğdır ilindeki işletmelerin büyük çoğunluğu (%76.93) Şalak çeşidi
yetiştirmektedirler. Özellikle büyük işletmelerin bu çeşitten başka çeşit yetiştirmedikleri
görülmektedir. Bu çeşidin yöre iklimine uygun, verim ve kalitesinin yüksek olması
üreticileri bu çeşide yönlendirmektedir. Bu çeşidin yanında az da olsa Tebereze ve Ağerik
çeşitleri de yetiştirilmektedir (Çizelge 7).
Çizelge 7. Đşletmelerin yetiştirdikleri kayısı çeşitlerinin dağılım (%).
Gruplar (da)
1-5
6-11
12-20
21+
Ortalama
Ağerik
Şalak
70.98
80.00
75.00
100.00
76.93
Tebereze
12.90
6.67
16.67
10.77
301
Toplam
16.13
13.13
8.30
12.26
100.00
100.00
100.00
100.00
100.00
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Kayısı meyvelerinin tümü ağaç üzerinde aynı zamanda olgunlaşmadığından hasat
kademeli olarak yapılır. Hasadın zamanında ve kademeli yapılması pazarlama açısından
çok önemlidir (Asma, 2000). Đncelenen işletmelerde kayısı bahçelerinin hasadı Haziran
ayının ikinci haftasında başlayıp Temmuz ayının ikinci haftasında sona ermektedir.
Đşletmelerin ürünlerini en çok tüccarlara, ikinci olarak ta komisyonculara sattıkları
görülmektedir (Çizelge 8). Az da olsa küçük işletmeler (1. ve 2. Grup) ürünlerini
doğrudan tüketicilere satmaktadırlar.
Çizelge 8. Đşletmecilerin ürününü sattığı kişilerin dağılımı.
Đşletme
Tüccar
Komisyoncu
Tüketici
Toplam
Grupları (da)
Adet %
Adet
%
Adet
%
Adet
1-5
19 61.29
7 22.58
5 16.13
31
6-10
7 46.67
5 33.33
3 20.00
15
11-20
7 58.33
5 41.67
0
12
21+
4 57.14
3 42.86
0
7
Toplam ve Ortalama
37 56.92
20 30.77
8 12.31
65
%
100.00
100.00
100.00
100.00
100.00
Araştırma alanındaki kayısı üreticileri, ürünlerini bahçede kabala olarak veya
toplanan ürünü kilo ile tartarak satış işlemini gerçekleştirmektedir. Kabala olarak dalında
yapılan satışlarda meyveler bahçede satılmakta, işletmeciler hasat işlemlerinde yer
almamaktadır. Đncelenen işletmelerin ortalama %73.85’i kabala satış, %26.15’ide kilo ile
satış işlemi gerçekleştirmektedir. Bahçede yapılan satışlarda hasat masrafları alıcıya ait
olduğundan ürün fiyatları daha düşük seviyede gerçekleşmektedir. Đşletme büyüklüğü
arttıkça ürününü kilo ile satan işletme sayısı azalmaktadır (Çizelge 9).
Çizelge 9. Đşletmelerin ürün satış biçiminin dağılımı.
Đşletme
Grupları (da)
1-5
6-10
11-20
21+
Toplam ve Ortalama
Kabala
Adet
Kilo ile
Adet
%
22
10
10
6
48
70.97
66.67
83.33
85.71
73.85
Toplam
Adet
%
9
5
2
1
17
29.03
33.33
16.67
14.29
26.15
%
31
15
12
7
65
100.00
100.00
100.00
100.00
100.00
Kayısı Üreticilerinin Karşılaştıkları Sorunlar
Bu çalışmada kayısı üreticilerinin sorunları, yetiştiricilik ve pazarlama açısından
ele alınmıştır. Yetiştiricilikle ilgili elde edilen sonuçlara baktığımızda, en fazla
şikâyetlerin don zararları ve girdi fiyatları ile ilgili olduğunu görmekteyiz (Çizelge 10).
Đklim şartları içerisinde Türkiye’nin yaş kayısı üretimini etkileyen en önemli faktör
ilkbaharın geç donlarıdır. Don olayı çok kısa süreli bile gerçekleşse üretimi önemli ölçüde
etkilemektedir (Sobutay, 2003). Aras vadisindeki kayısı bahçeleri arasında rakım farkı
bulunmadığından özellikle Iğdır’da bazı zamanlar meydana gelen ilkbahar geç
donlarından bütün kayısı bahçeleri etkilenmektedir (Ercişli, 2009).
Çizelge 10. Kayısı yetiştiriciliğinde karşılaşılan sorunların oransal olarak
dağılımı.
Sorunlar
Don zararları
Sulamadaki sorunlar
Verimsizlik
Girdi fiyatları
Toplam
1.Grup
2.Grup
37.50
7.81
15.63
39.06
100.00
3.Grup
40.00
4.00
16.00
40.00
100.00
42.11
5.26
21.05
31.58
100.00
4.Grup
Ortalama
38.46
39.52
15.38
8.11
7.69
15.09
38.47
37.28
100.00
100.00
Araştırma sonuçlarına göre, işletmecilerin kayısı yetiştiriciliğinde yaşadıkları
sorunların başında ilkbahar geç donları gelmektedir. Üretimdeki dalgalanmanın ve ağaç
302
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
başına yaş meyve veriminin düşmesinde en önemli etken ilkbahar geç donlarıdır. Girdi
fiyatlarındaki sürekli artışa karşın ürün fiyatlarının dalgalanması üreticiyi zor durumda
bırakmaktadır. Üreticiler, don zararlarını önleyerek verim artışı, yeterli girdi kullanarak
kaliteli ürün ve yüksek gelir elde edebilir (Demirtaş, 2000). Araştırma alanında sulama
DSĐ kanalları tarafından sağlanmaktadır ve sulama konusunda ciddi bir sorun yoktur.
Pazarlama sorunlarına baktığımızda ise en önemli sorun olarak karşımıza ilde
kayısı pazarlamasına yönelik bir üretici örgütünün bulunmaması çıkmaktadır (Çizelge
11). Bunu fiyatların düşüklüğü, toptancı halinin olmaması ve taşıma sorunu takip
etmektedir. Bu sorunlara bütün olarak baktığımızda aralarında yakın bir ilişkinin
olduğunu söyleyebiliriz. Mesela, iyi işleyen etkin bir üretici örgütünün olması, fiyat
düşüklüğü, taşıma ve tüccarların istismarı sorunlarını çözebilir.
Çizelge 11. Kayısı yetiştiriciliğindeki pazarlama sorunlarının dağılım (%).
Sorunlar
Toptancı hali olmaması
Tüccarların istismarları
Üretici örgütlerinin olmaması
Fiyatların düşüklüğü
Taşıma
Đşleme Sanayinin olmaması
Toplam
1.Grup 2.Grup
3.Grup
4.Grup
Ortalama
16.67
22.23
12.50
20.69
18.02
14.58
14.29
15.00
10.35
13.56
20.15
20.63
20.00
20.69
20.36
15.97
17.46
22.50
20.69
19.16
19.44
15.87
22.50
13.79
17.90
13.19
9.52
7.50
13.79
11.00
100.00
100.00
100.00
100.00
100.00
Đlde üretici örgütü, toptancı hali ve işleme sanayi olmadığı için ürünler bir nevi
tekel konumunda olan tüccar ve komisyoncular tarafından ucuz fiyata alınmaktadır. Đlde
kuru kayısı üretimi çok fazla yaygın olmadığından ve ürünü işlemeye yönelik sanayi
bulunmadığından kayısı ya çok düşük fiyatla satılmakta ya da satılamayan kayısı telef
olmaktadır.
SONUÇ ve ÖNERĐLER
Türkiye, dünya yaş ve kuru kayısı üretiminde birinci sırada yer almakta iken taze
kayısı ihracatında dördüncü sırada yer almaktadır. Fransa, Đspanya, Yunanistan ve Đtalya
yaş kayısı ihracatından önemli miktarda gelir elde etmektedir. Türkiye sahip olduğu
ekolojik potansiyel nedeniyle yukarıda bahsedilen ülkelere göre daha fazla avantaja
sahiptir. Yüksek verimliliğin yanı sıra Mersin (Mut) ve Sakit vadisi (Iğdır- Kağızman)
Avrupa’da da en erkenci kayısı üretim alanlarıdır. Türkiye’nin kuru kayısı ticaretinde
olduğu gibi yaş kayısı ticaretinde de lider ülke olması için Avrupa pazarlarına göre
erkencilik avantajının iyi kullanılması ve standartlara uygun ürün üretiminin artırılması
gerekir. Mikro klima özelliği, yüksek verimliliği ve kendine has çeşitleri ile sofralık
kayısı üretiminde özel bir yere sahip olan Iğdır ili, bu çalışma kapsamında incelenmiştir.
Bu çalışmada, tüm Türkiye’de olduğu gibi bu ilde de kayısı yetiştiriciliğinin en
önemli problemi olarak ilkbahar geç donları bulunmuştur. Bu donlardan korunmanın en
etkili yolu, don tehlikesinin bulunduğu rutubetli, taban araziler ve soğuk havanın biriktiği
vadi içlerinde kayısı bahçesi tesis edilmemesidir. Fakat her şeye rağmen don riski
bulunan bir bölgede kayısı bahçesi tesis edilmişse donlardan korunma yöntemlerinin
dikkatlice uygulanması gerekir.
Girdi fiyatlarının yüksek olması bir diğer önemli sorundur. Bunun için çiftçinin
bilinçli girdi kullanımının sağlanması büyük önem arz etmektedir. Mesela, kimyasal
gübre yerine çiftlik gübresi kullanımının teşvik edilmesi maliyetlerin düşmesine katkıda
bulunacaktır. Koruyucu kültürel tedbirlerin uygulanması noktasında çiftçimiz istenen
düzeyi henüz yakalayamadığından hastalık ve zararlılarla mücadele zorlaşmakta ve
maliyeti artmaktadır. Bahçe dikiminden, budamasına gübrelemeden, sulamaya kadar
yetiştiriciliğin her aşamasında tarım kuruluşlarının teknik tavsiyeleri doğrultusunda
hareket edilmelidir.
Özellikle sofralık kayısı hasadının el ile özenle ve zamanında yapılması, ürün
zayiatının asgariye indirgenmesi, muhafazası, nakliyesi ve pazarlaması açısından çok
303
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
önemlidir. Ürünlerin hasattan sonra kalite özelliklerine göre ayrılması, derecelendirilmesi
ve standartlaştırılması ürünün paketlenmesini, depolanmasını ve daha iyi bir fiyattan
satılmasını kolaylaştıracaktır.
Đncelenen kayısı işletmelerinin karşılaştıkları en büyük sorunlardan birisi de
pazarlamadır. Đlde kayısı pazarlamasına yönelik bir kooperatif bulunmamaktadır. Bu
nedenle ürünler gerektiği gibi pazarlanamamakta ve üreticinin eline tatmin edici fiyat
geçmemektedir. Çoğu zaman komisyoncular tarafından alınmayan ürün, üreticinin elinde
kalmaktadır. 1992 yılında Malatya’da kurulan Kayısı Tarım Satış Kooperatifleri
Birliği’nin (Kayısı Birlik) daha etkin bir hale getirilmesi, Iğdır ve diğer kayısı üretim
bölgelerinde de şubelerinin açılarak üreticilerin tek çatı altında toplanması, üretimde ve
pazarlamada karşılaşılan birçok soruna çare olabilir (Peker, 2007). Mesela, üreticilere
daha ucuz girdi ve teknik destek sağlayabilir; aracı sayısını azaltarak üreticinin ürününü
daha yüksek fiyattan alabilir; ürünü daha iyi şartlarda muhafaza edip ambalajlayabilir.
Ayrıca kayısı ihracatçılarını bir çatı altında toplayarak ihraç fiyatının
belirlenmesinde rekabet yerine ortak bir tavır alınmasını sağlayacak, dış pazardaki
gelişmeleri düzenli olarak takip edecek, reklam ve tanıtım faaliyetlerini etkin şekilde
yürütecek “Kayısı Đhracatçıları Birliği” de kurulmalıdır.
Taze kayısının pazarlanmasındaki en önemli problemlerden birisi de hiç şüphesiz
soğuk zincirin oluşmaması, ildeki soğuk hava depolarının yetersiz ve soğuk sevkiyatın
maliyetinin yüksek oluşudur. Uygun olmayan depolama ve taşıma koşulları ürünün
ömrünü kısaltmakta ve dışa pazarlanmasını kısıtlamaktadır. Bu da arzu edilen ihracat
seviyelerine ulaşmanın önünde ciddi bir engeldir.
Sonuç olarak, Iğdır’da taze kayısı üretim ve ihracatının artması için öncelikle pazarlama
probleminin kooperatif, toptancı hali ve/veya işleme sanayi vasıtasıyla çözülerek üreticinin
gelirinin artırılması gerekir. Ayrıca çiftçiye yetiştiricilik ve hasat ile ilgili teknik destek verilerek
maliyetler düşürülebilir, verim ve kalite artırılabilir. Đlde üretilen kayısıların sınır ülkelere
ihracatının sağlanması, iç tüketimin artırılması ve marka yaratılarak iç ve dış pazarlarda tanıtılması
pazarlamada avantaj sağlayabilir.
KAYNAKLAR
Anonim, 2002. Iğdır Tarım Master Planı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 158, Ankara.
Anonim, 2007. Pazar Araştırmaları, Kayısı -TRB1 Malatya, Devlet Planlama Teşkilatı.
Anonim, 2008a. Food and Agricultural Organisation. www.fao.org.
Anonim, 2008b. Dış Ticaret Đstatistikleri, EBĐM, Dış Ticaret Müsteşarlığı.
Anonim, 2008c. T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı Đhracatı Geliştirme Etüd Merkezi.
Kuru Kayısı Raporu.
Anonim, 2008d. Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer), Ankara.
Asma, B.M. ve Şen, M., 1999. Bazı Yerli ve Yabancı Kayısı Çeşitlerinin Van Ekolojik
Şartlarındaki Fenolojik, Pomolojik ve Morfolojik Özellikleri. III. Bahçe Bitkileri
Kongresi, s:760-763.
Asma, B.M., 2000. Kayısı Yetiştiriciliği. Evin Ofset, s:243, Malatya.
Bolat, Đ., 1993. Iğdır Koşullarında Yetiştirilen Şalak Kayısı Çeşidinde Meyve Gelişme
Periyodunda Meydana Gelen Bazı Fiziksel ve Kimyasal Değişimler ve Birbirleri ile
Đlişkiler. Doğa-Turkish Journal of Agriculture and Forestry, 17: 841-853.
Demirtaş, B., 2000. Đçel Đlinde Kayısı Üretim Ekonomisi. Doktora Lisans Tezi, Çukurova
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
Ercişli, S., 2009. Apricot Culture in Turkey. Scientific Research and Essay, Vol.4 (8), p. 715-719.
Gazanfer, S., 1995. Economics and Commercialization of Apricot. Xth International Symposium
on Apricot Culture, Acta Horticulturae, Izmir, Turkey, No:384, p. 29-34.
Öztürk, K., Gül, K., Uslu, S., Güleryüz, M., Pırlak, L., Yıldız, A., Demirtaş, B. ve Eşitken, A.,
2000. Kayısı Raporu. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Bitkisel Üretim Özel Đhtisas
Komisyonu, Meyvecilik Alt Komisyonu, Malatya.
Özyörük, C., 1990. Iğdır Ovasında Yetişen Kayısı Çeşitleri Üzerinde Pomolojik Biyolojik ve
Fenolojik Araştırmalar. Yüksek Lisans Tezi, A.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Erzurum.
304
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Peker, K., 2007. Kayısı Üretim ve Pazarlamasında Karşılaşılan Sorunların Çözümlenmesinde
Kayısı Tarım Satış (Pazarlama) Kooperatiflerinin Rolü. Selçuk Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi, Konya, 21 (42): 84-88.
Sobutay, T., 2003. Kayısı Sektör Araştırması, Đstanbul Ticaret Odası Dış Ticaret Şubesi Araştırma
Servisi.
Stefano, F. and Rotund, G., 1991. Apricot Offer: International Situation and Prospects.IXth
International Symposium on Apricot Culture and Decline, Acta Horticulturae, Caserta,
Italy, No:293, p.31-56.
Vasilakakis, M. and Koukouryannis, V., 1999. Apricot Production in Greece. Proceeding of The IXth
International Symposium on Apricot Culture, Veria-Makedonia, Greece, No:488, p.43-49.
Yalçınkaya, E., Uslu, S. and Pektekin, T., 1993. Apricot Adaptation in Malatya. ISHS Xth International
Symposium on Apricot Culture, Acta Horticulturae, Đzmir, Turkey, No:384, p.111-115.
305
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Civil Peynir Tüketiminde Etkili Olan Değişkenlerin Belirlenmesi
Emine ĐKĐKAT TÜMER1
Vedat DAĞDEMĐR1
Zeynep EKER1
ÖZET
Bu çalışmada, Erzurum ilinde civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlerin ortaya konulması
amaçlanmıştır. Ayrıca tüketicilerin verdiği önem derecelerine göre bu değişkenlerin sıralanması da
hedeflenmiştir. Bu amaçla elde edilen değişkenlere Faktör ve Kümeleme analizi uygulanmıştır.
Civil peynir tüketiminde etkili olan 12 değişken analiz sonucunda 4 faktöre indirgenmiştir. Bu
faktörler, “Referans”, “Algılama”, “Đçerik” ve “Fiyat” olarak adlandırılmıştır. Kümeleme analizi
sonucunda civil peynir tüketiminde en fazla önem arz eden faktörler 1. kümede “Algılama
(fac2_1)” ve 2. kümede “Referans (fac1_1)” olarak tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Civil peynir, tüketim, Faktör Analizi, Kümeleme Analizi, Erzurum.
To Determine Of Varıables Affectıng In Cıvıl Cheese Consumptıon
ABSTRACT
In this study; it was aimed to determine the variables which effect the consumption of civil
cheese. Besides, the sorting these variables’, according the significance level of consumers is
worked up too. Factor and aggregation analyses are applied to these variables for this aim. 12
variables effecting the civil cheese consumption were reduced to 4 factors at the end of the
analyses. These factors were entitled as “reference”, “sensing”, “content” and “price”. At the end
of the aggregation analyses; most effective factors on the civil cheese consumption were
determined that “sensing” in the first clump and “reference” in the second one.
Keywords: Civil cheese, consumption, Factor Analyze, Cluster Analyze, Erzurum.
1.GĐRĐŞ
Đnsan sağlığı açısından oldukça önemli olan hayvansal gıdalar içinde süt ve süt
ürünlerinin ayrı bir yeri olduğu bilinmektedir (Đçöz ve ark 2006). Süt, dengeli beslenmede
temel hayvansal gıdadır. Süt proteinleri, biyolojik olarak yüksek değerli proteinlere
dahildir (Oysun 1987). Sütün vücut için en iyi değerlendirme şekli doğrudan tüketim ile
mümkündür. Ancak süt hacimli olması, naklinin zor olması ve çabuk bozulması gibi
nedenlerle daha dayanıklı ürünlere dönüştürülmekte ve bunlar arasında peynir önemli bir
yer tutmaktadır (Demirci 1991).
Peynir üretimi süt endüstrisinde en fazla çeşitlilik gösteren alanlardan birisidir.
Günümüzde sayısı binlerle ifade edilen peynirin, ülkemizde elliyi aşkın çeşidinin
bulunduğu tahmin edilmektedir (Özdemir ve ark 1998). Söz konusu ürünlerin bir kısmı
unutulmaya yüz tutmuş, bir kısmı ise aile içerisinde üretilerek yöre pazarlarında satılmak
suretiyle ayakta kalmayı başarmıştır (Uysal ve ark 1999).
Türkiye’de sırasıyla en çok üretilen beyaz, kaşar ve tulum peyniri gibi ticari tip
peynirlerin yanı sıra çok çeşitli yöresel peynirler bulunmaktadır (Tamime ve ark 1991,
Konar ve Güler 1998). Bu yöresel peynirlerden birisi de civil peyniridir.
Erzurum, Kars ve Ardahan illerinde yağı alınmış sütün değerlendirilmesi
amacıyla civil peynir üretimi yapılmaktadır. Civil peynir Kars ve yöresinde “Çeçil”,
Bayburt’ta “Çekme”, batı bölgelerinde ise “Tel” veya “Saç” peyniri olarak bilinmektedir
(Anonim 2010).
Civil peyniri üretiminde hammadde olarak çoğunlukla kremadan tereyağı
işlenirken arta kalan yağsız inek ve/veya koyun sütü kullanılmaktadır (Tekinşen ve ark
1996, Kurdal 1990, Kurt ve Öztek 1976). Civil peynirde yağ oranı ortalama % 3.783 ±
0.800 olarak belirlenmiştir (Polat ve Yetişmeyen 2010). Bu peynirdeki yağ oranının
düşük ve farklı lezzette olması tüketicilerin en önemli tercih sebeplerindendir.
Yağsız olan civil peyniri diyet yapanlar ve kolesterol problemi olanlar sağlık
açısından tercih etmektedirler. Metropollerde (Đstanbul, Đzmir, Bursa gibi) tüketimi
1
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240/ERZURUM
306
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
gittikçe artış gösteren bu peynir türünün, ülke çapında da tüketimini artırmak için
tüketicilerin civil peyniri satın almalarında etkili olan değişkenlerin belirlenmesi büyük
önem taşımaktadır. Ayrıca belirlenen bu değişkenlerin önem derecelerinin belirlenmesi
ve sınıflandırılması gerekmektedir. Daha önce yapılan çalışmalarda işlenmemiş sütten
yapılan peynirin taşıdığı riskler (Bemrah ve ark 1998), civil, kasar, lor ve tulum
peynirinin içerikleri (Erdogan ve ark 2001), hane halklarının peynir tüketimleri ve bunda
etkili olan faktörler (Sahin ve ark 2001) ve civil peynirin mikrobiyolojik özellikleri
(Tekinsen ve Elmalı 2006) ortaya konulmuştur.
Bu çalışmanın amacı, civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlerin önem
derecelerine göre sınıflandırılması ve bu sınıfları birbirinden ayıran sosyo-ekonomik
özellikleri ortaya konulmasıdır.
2.MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmada kullanılan veriler 2009 yılında tüketicilerle yüz yüze yapılan
anketlerden elde edilmiştir. Anket sayısı Oransal Örnekleme Yöntemi ile %95 güven
aralığında ve ortalamadan %5 sapma ile 272 olarak tespit edilmiştir (Newbold 1995,
Miran 2003).
=
402000 * 0.5 * 0.5
=272
401199 * (0.0303) 2 + 0.5 * 0.5
Formülde
n
: Örnek büyüklüğü,
N
: Nüfus,
σ 2p
: Oranın varyansı,
r
: Ortalamadan sapma (%5)
p
: Tüketici sayısının popülasyondaki oranını göstermektedir.
Erzurum ilinde tüketicilerin civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlere
karar verebilmek için tutum ölçüm yöntemlerinden dereceli ölçekler grubunda yer alan
Likert ölçeği kullanılmıştır. 5’li Likert Ölçeğinde ölçek noktaları; fikre tamamen
katılıyorum, fikre kısmen katılıyorum, çekimserim, fikri kısmen reddediyorum, fikri
tamamen reddediyorum şeklindedir.
Faktör analizi, orijinal değişkenler arasındaki ilişkiyi minimum bilgi kaybıyla, bir
grup faktör ile açıklamak amacıyla uygulanan veri özetleme tekniğidir. Temel amaç
faktör sayısını belirlemek ve her bir faktörün neyi temsil ettiğini yorumlamaktır. Faktör
sayısının belirlenmesi için Eigenvalue-Öz Değer kriteri ve Varyans Kriteri
kullanılmaktadır. Faktörlerin yorumlanmasında faktör skorlarına bakılmakta, satır veya
sütundaki her bir faktör skorları içinde en yüksek değere sahip olanlar belirlenmektedir.
Güçlü bir korelasyonu olan faktör skorlarına ortak bir ad verilmektedir. Barlett’s test ve
KMO (Kaiser-Meyer-Olkin) testi ile veriler arası ilişki olup olmadığı ortaya
konulmaktadır. KMO testinde 0.50’nin altında olan değerler yorumlanmamaktadır (Ness
2000). KMO yeterlilik ölçüsü değişkenlerin kısmi korelasyon katsayılarının
büyüklüklerini karşılamak için kullanılan bir indekstir (Kaiser 1974).
Kümeleme analizi gruplanmış verileri benzerliklerine göre sınıflandırmada
kullanılan çok değişkenli istatistiksel yöntemlerden biridir. Bu analizin amacı
bireylerin/nesnelerin temel özelliklerini dikkate alarak onları gruplandırmaktır. Kısacası
kümeleme analizi, gruplanmamış verileri benzerliklerine göre gruplandırarak özet bilgiler
sunmaktadır.
Kümeleme analizinin temel amacı, gözlenen birey/nesneleri arasındaki
benzerlikleri ya da uzaklık/yakınlıkları tespit ederek onları gruplandırmaktır. Kategorik
verilerde; iki nesne/bireyin benzerliklerini en basit şekilde ortaya çıkarmanın yolu, bu iki
nesne/birey arasındaki en çok benzerlik gösteren özellikleri ortaya çıkarmaktır (Kalaycı
2009).
Bu araştırmada küme sayısını belirlemek amacı ile hiyerarşik kümeleme
kullanılmış ve daha sonra hiyerarşik olmayan kümeleme analizi yapılmıştır.
307
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Bu çalışmada, civil peynir tüketimini etkileyen çok sayıdaki değişkeni faktörler
biçiminde özetleyici bilgiler şeklinde belirlemek, değişken sayısını azaltmak ve çoklu
bağlantı sorununu gidermek amacıyla açıklayıcı faktör analizi yapılmıştır. Daha sonra
tüketicileri civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlere verdikleri önem derecesine
göre sınıflandırmak amacıyla kümeleme analizi yapılmıştır. Son olarak kümeleri
birbirinden ayıran demografik değişkenleri belirlemek için Crosstab analizi yapılmıştır.
3. ARAŞTIRMA BULGULARI
Civil peynir tüketiminde etkili olan unsurlar 0’de verilmiştir. Tüketicilerin civil
peynir tüketimlerinde en çok önem verdikleri üç unsur “Tat, lezzet ve aroma”, “Kalite” ve
“Hijyen” iken, en az önem verdikleri üç unsur “Marka”, “Ambalaj” ve “Fiyat”
değişkenleri olarak belirlenmiştir. Civil peynir tüketiminin artırılması için üreticilerin tat,
lezzet, aroma, kalite ve hijyenden ödün vermeden steril şartlarda kaliteli ürünleri piyasaya
sunmaları gerekmektedir. Civil peynirde henüz markalaşmaya gidilmediği için marka ve
ambalaj tüketiciler için önem taşımamaktadır. Yöresel ürün olan civil peynir, tüketicilerin
damak tadına hitap ettiği için fiyatı tüketiciler tarafından fazla önemsenmemektedir.
Çizelge 1. Civil peynir tüketiminde etkili olan nitel değişkenler.
Ortalama*
Tat, lezzet ve aroma
4.717
Kalite
4.463
Hijyen
4.456
Vitamin ve kalsiyum içeriği
4.338
Raf ömrü
4.176
Renk
3.978
Ürünün doğal yapısı
3.893
Tazelik
3.882
Satış yeri
3.555
Fiyat
3.173
Ambalaj
2.827
Marka
2.813
*Not: 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. 1: Hiç önemi yok, 5: Çok önemli.
Çalışmada veri setinin faktör analizine uygunluğunu belirlemek için KMO ve
Barlett testi yapılmıştır. KMO yeterlilik ölçüsü 0.74>0.50 olduğundan veri setinin faktör
analizi için uygun olduğu belirlenmiştir. Barlett testi anlamlı olarak bulunmuştur. Bir
başka deyişle değişkenler arasında yüksek korelasyon olduğu tespit edilmiştir (0). Faktör
analizine devam edilmesine bu iki test sonucunda karar verilmiştir.
Civil peynir tüketiminde rol oynayan 12 değişken, 4 faktöre (özdeğeri 1’in
üzerinde olanlar) indirgenmiştir. 1.2.3. ve 4. faktörler sırasıyla varyansın %21.28,
%20.50, %13.48 ve %10.21’ini açıklamaktadır. Dört faktör toplam varyansın %65.47’sini
açıklamaktadır (0). Son olarak Rotasyon matrisi oluşturulmuştur. Bu matris faktör
analizinin nihai sonucudur. Matriste orijinal değişken ile onun faktörü arasındaki
korelasyonlar verilmektedir. Bir değişken hangi faktör altında mutlak değer olarak büyük
ağırlığa sahip ise o değişkenin o faktör ile yakın ilişki içerisinde olduğu anlaşılmaktadır
(Kalaycı 2009).
308
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Çizelge 2. Civil peynir tüketimini etkileyen nitel değişkenlerin Rotasyon matrisi.
F1
F2
F3
F4
Referans
Ambalaj
0.138
0.134
0.163
0.843
Marka
0.111
0.183
0.045
0.825
Tazelik
0.143
0.177
0.328
0.606
Satış yeri
0.331
0.085
-0.206
0.581
Raf ömrü
0.387
0.131
0.293
0.522
Algılama
Kalite
0.178
0.086
-0.043
0.776
0.159
-0.261
Tat, lezzet ve aroma
-0.141
0.764
Hijyen
0.166
0.051
0.201
0.689
Renk
0.200
0.098
0.045
0.654
Đçerik
Vitamin ve kalsiyum
içeriği
0.104
0.236
-0.116
0.860
Ürünün doğal yapısı
0.226
0.053
0.151
0.852
Fiyat
Fiyat
0.076
-0.034
0.006
0.901
Özdeğer
3.58
1.96
1.19
1.13
Açıklama varyansı
21.28
20.50
13.48
10.21
Bartlett’s Testi
X2=967.641, sd:66, P=0.000
Kaiser-Meyer-Olkin
0.741
Faktör analizi elde edilen rotasyon matrisi 0’de verilmiştir. 1. faktör, “Ambalaj –
Marka – Tazelik – Satış Yeri - Raf ömrü” değişkenlerinden oluşmuştur. Bu nedenle bu
faktörün adı “Referans” olarak adlandırılmıştır. 2. faktör, “Kalite – Tat, Lezzet ve Aroma
– Hijyen – Renk” olarak tespit edilmiştir. Bundan dolayı bu faktörün adı “Algılama”
olarak adlandırılmıştır. 3. faktör, “Vitamin ve Kalsiyum Đçeriği – Ürünün Doğal Yapısı”
değişkenlerinden oluşmuştur. Bu nedenle bu faktörün adı “Đçerik” olarak adlandırılmıştır.
4. faktör, “Fiyat” olarak tespit edilmiştir. Bundan dolayı bu faktörün adı “Fiyat” olarak
adlandırılmıştır.
Araştırma bölgesinde civil peynir tüketimini etkileyen 12 değişken faktör analizi
yapılarak 4 faktöre indirgenmiştir. Elde edilen bu faktörler öncelikle Hiyerarşik
kümeleme yöntemiyle analiz edilmiş ve iki kümeye ayrılmıştır. Daha sonra KOrtalamalar kümesi yöntemi ile iki küme olarak analize tabi tutulmuştur. Civil peynir
tüketiminde etkili olan değişkenlere göre; 1. kümede yer alan tüketiciler, toplam kitlenin
%27.21’ini ve 2. kümede yer alanlar %72.79’unu oluşturmaktadır (0).
Çizelge 3. Civil peynir tüketimini etkileyen nitel değişkenlere ilişkin kümeleme analizi.
Kümeler
1
2
Referans (fac1_1)
-0.0048
0.3196
Algılama (fac2_1)
-4.9179
0.0734
Đçerik (fac3_1)
0.0238
-1.5978
Fiyat (fac4_1)
0.0117
-0.7853
Gözlem sayısı
198
74
Toplam kitledeki oranı (%)
72.79
27.21
K-Ortalamalar kümelemesi yöntemine göre 0’te civil peynir tüketiminde önem
arz eden faktörler kümelere göre sırasıyla verilmiştir. 1. kümede “Algılama (fac2_1)” ve
2. kümede “Referans (fac1_1)” en fazla önem verilen faktörler olarak tespit edilmiştir.
1 ve 2. kümedeki tüketicilerin demografik özellikleri 0’te verilmiştir. 1. kümenin
%43.01’ini, 2. Kümenin ise %15.81’ini kadınlar oluşturmaktadır. 1. ve 2. kümede %59.19
309
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
ve %22.79 oranı ile Erzurum doğumlular büyük çoğunluğu oluşturmaktadır. Her iki
kümede sırasıyla %50.74 ve %15.44 oranlarıyla 26-50 yaş arasındaki tüketiciler
yoğunluktadır. Eğitim durumlarına göre her iki kümede lise mezunları ağırlıktadır.
Tüketicilerin aylık gelirleri incelendiğinde, her iki kümede 1200-2000 TL gelire sahip
olanlar çoğunluktadır.
Çizelge 4. Kümelerdeki tüketicilerin demografik özellikleri.
Kümeler
1
2
Toplam
Kadın
43.01
15.81
58.82
Cinsiyet
Erkek
29.78
11.40
41.18
Diğer
13.60
4.41
18.01
Doğum yeri
Erzurum
59.19
22.79
81.99
<26
7.72
2.21
9.93
Yaş
26-50
50.74
15.44
66.18
51+
14.34
9.56
23.90
Okur-yazar
olmayan
1.10
1.84
2.94
Okur-yazar
5.88
2.57
8.46
Eğitim
Đlkokul
12.50
5.15
17.65
Orta okul
11.03
3.31
14.34
Lise
21.32
7.72
29.04
Üniversite
20.96
6.62
27.57
<500
2.57
1.10
3.68
500-1199
20.22
8.82
29.04
Gelir
1200-2000
33.46
14.71
48.16
2001-3000
14.34
2.57
16.91
3001+
2.21
0.00
2.21
<251
8.09
4.78
12.87
Gıda
251-500
33.82
12.13
45.96
harcaması
501+
30.88
10.29
41.18
32.72
15.07
47.79
Süt ve süt <51
ürünleri
51-100
33.09
10.29
43.38
harcaması
101+
6.99
1.84
8.82
Tüketicilerin aylık gıda harcamaları incelendiğinde, her iki kümede aylık 251500TL gıda harcaması yapanlar çoğunluktadır. Süt ve süt ürünleri harcamaları
incelendiğinde 1. kümede %33.09 oranında aylık 51-100 TL harcayanlar, 2. kümede ise
%15.07 oranında aylık 51 ve daha az TL harcayanlar ağırlıktadır.
4.SONUÇ VE ÖNERĐLER
Çalışmada, Erzurum ilinde hızla tüketimi artan ve ülke çapında da tüketiminde
artış görülen Civil peynirin, tüketiminde etkili olan değişkenlerin ortaya konması
amaçlanmıştır. Tüketicilerin civil peynir tüketimlerinde en çok önem verdikleri unsur
“Tat, lezzet ve aroma” iken, en az önem verdikleri unsur “Marka” değişkeni olarak
belirlenmiştir. Civil peynirin ülke genelinde yaygınlaştırılması, tüketiminin artırılması
için, üreticilerin tat, lezzet, aromadan ödün verilmeden kaliteli ve hijyenik ürünleri
piyasaya sunmaları gerekmektedir. Civil peynirde henüz markalaşmaya gidilmediği için
marka tüketiciler açısından önem taşımamaktadır. Yöresel ürün olan civil peynir
üreticileri markalaşma yönünde çalışmalarını artırmalı, albenisi olan ambalajlarla
reklamını yapmalı ve daha fazla tüketiciye hitap ederek üretimini artırma yoluna
gitmelidir.
310
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
5. KAYNAKLAR
Anonim 2010.
Mygida. http://www.mygida.com/yerliurunler.htm (Erişim
05.07.2010)
Bemrah, N., Sanaa, M., Cassin, M. H., Griffiths, M.W. and Cerf, O., (1998). Quantitative
Risk Assessment of Human Listeriosis From Consumption of Soft Cheese Made
From Raw Milk, Preventive Veterinary Medicine, Volume 37, Issues 1-4, Pages
129-145
Demirci,M. (1991). Peynirin Beslenmedeki Yeri Ve Önemi. II. Milli Süt ve Süt Ürünleri
Sempozyumu "Her Yönüyle Peynir" 12-13 Haziran, 1991, Tekirdağ.
Erdoğan, A., Gurses, M., Turkoglu, H. and Sert, S. (2001) The Determination of Mould
Flora of Some Turkish Cheese Types (Kasar, Civil, Lor, Tulum), Pakistan Journal
of Biological Sciences 4 (7): 884-885.
Đcoz, Y., Demir, A., Celiker, S.A., Kalanlar, S., Gül, U. 2006. Süt ve Süt Ürünleri Durum
Tahmin:
2005-2006 , TEAE Yayınları No: 132, Ankara.
Kaiser, H.F., (1974). An ındex of Factorial Simplicity, Psyhometrica, pp.39-48.
Kalaycı, Ş., 2009. SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli Đstatistik Teknikleri, Asil Yayın
Dağıtım, ISBN 975-9091-14-3, Ankara.
Konar, A., ve Güler, M. B., (1998).Hatay Carra (Testi) Peyniri Yapımı, Kimyasal
Bileşimleri ve Proteoliz Düzeyleri. V. Süt ve Süt Ürünleri Sempozyumu
Geleneksel Süt Ürünleri. Mpm Yayın No: 621.
Kurdal, E. (1990). Civil Peynir Üretimi. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 7,
s. 115-118, Bursa.
Kurt, A., Öztek, L. (1976). Erzurum Đlinde Yapılan Mahalli Peynirlerden Civil
Peynirlerinin Bileşimi ve Bunların Diğer Peynir Çeşitleri ile Karşılaştırılmaları.
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 7 (4), s. 103 - 120, Erzurum
Miran, B., (2003). Temel Đstatistik. Ege Üniversitesi Yayınevi, Bornova, Đzmir.
Newbold, P., (1995). Statistics for Business & Economics, Fourth Edition, , PrenticeHall.
Ness, M., 2000. Multivariate Techniques in Marketing Research. Curso de
Especializacion Postuniversitaria en Marketing Agroalimentario, CHIEAM,
Spain.
Oysun, G., 1987. Süt Kimyası ve Biyokimyası. Ondokuzmayıs .Üniversitesi Yayınları No: 18,
Samsun.
Özdemir, S., Çelik, Ş., Özdemir, C. ve Sert, s., 1998. Diyarbakır’ın Karacadağ Yöresinde
Mahalli Olarak Yapılan Örgü Peynirinin Mikrobiyolojik ve Kimyasal Özellikleri.
Geleneksel Süt Ürünleri V. Süt ve Süt Ürünleri Sempozyumu, 21-22 Mayıs, 154166, Tekirdağ.
Polat, G. ve Yetişmeyen A. (2010). Ankara Piyasasında Satılan Civil Peynirlerinin
Mikrobiyolojik, Kimyasal ve Duyusal Niteliklerinin Saptanması
www.gelenekselgidalar.com/dosyalar2/view.php?file=Gokce+Polat.pdf
Şahin, K., Andiç, S., Koç, Ş., 2001. Van Đli Kentsel Alanda Ailelerin Otlu Peynir ve Süt
Ürünleri Alım ve Tüketim Davranışları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi. 11(2).s: 67-73.
Tamime, A.Y., Dalgleısh,D.G., Banks,W. (1991). Historical Orijin Of Cheese. "In Feta
And Related Cheese" Ellis Harword Ltd., England.
Tekinşen, O. C., Atasever, M., Keleş, A. (1996). Civil Peynirinin Kimyasal ve
Organoleptik Özellikleri. Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Veteriner
Bilimleri Dergisi, 12 (1); 65 - 71, Konya.
Tekinsen, K.K. ve Elmalı, M. (2006). Taze Civil (Çeçil) Peynirin Bazı Mikrobiyolojik
Özellikleri Atatürk Üniversitesi Veterinerlik Bilim Dergisi, 2006, 1 (3-4) 78-81
Uysal, H., Kavas, G. ve Kınık, Ö., 1999. Türkiye’de Üretilen Geleneksel Süt Ürünleri. GAP I.
Tarım Kongresi, 26-28 Mayıs, 247-254, Şanlıurfa.
311
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Organik Ürün Tüketim Eğilimi
Erdal DAĞISTAN1
Bekir DEMĐRTAŞ1
TAPKI1
Yalçın YILMAZ2
Nuran
Özet
Bu çalışmada Hatay ili merkez ilçede yaşayan tüketicilerin organik tarım ürünlerine olan talep ve
eğilimlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada kullanılan veriler 2009 yılında il
merkezinde yaşayan farklı gelir gruplarında yer alan 442 tüketici ile yüz yüze görüşme yoluyla
elde edilmiştir. Anket çalışmasında tüketicilerin organik ürün hakkındaki bilgileri, tüketim
durumları, satın alma yerleri, tüketimi yapılan başlıca bitkisel ve hayvansal organik ürünler ve
organik ürün fiyatları gibi konulardaki bilgi düzeyleri ve davranışları gibi konular ele alınmıştır.
Ayrıca, tüketicilerin gelirlerindeki artışa bağlı talep değişimleri ve bilgi kaynakları belirlenmiştir.
Bu araştırmada elde edilen başlıca bulgulara göre tüketicilerin %57’si en az bir organik ürün
tüketmiştir. Organik ürün tüketmeme nedenleri arasında bilgi eksikliği ve fiyatların yüksek (%70)
olması başta gelmektedir. Tüketicilerin %28’inin organik ürünü marketten satın aldığı
belirlenmiştir. Araştırma alanında organik olarak tüketilen başlıca ürünler, taze meyve-sebze,
zeytinyağı ile kırmızı et ve süttür. En önemli bilgi kaynağı televizyon (%31)’dur.
Anahtar kelimeler: Organik ürün, tüketim, tüketici tercihi, talep, Hatay
Consumer Preferences On Organic Products
Abstract
In this study, we aimed to determine consumer preferences on organic products in Antakya, Hatay.
Data was collected from 442 consumers by face to face interviewers in the city center in 2009. The
public awareness and behavior related to the level of knowledge on organic products, consumption
of organic products, markets of organic products, consumption of common plant and animal
organic products and prices of organic products, etc., were investigated. In addition, consumers’
opinion on the advantages of organic products, possible increased income induced-demand trends
and information sources about organic products were identified.
According to main findings obtained in this study, 57% of consumers have consumed at least one
organic product. Main reasons for not consuming organic products were bliss on the organic
products and their high price (70%). It was determined that, 28% of consumers have bought
organic products from super-hyper markets. Main organic products are fruits, vegetables and olive
oil as plant products and meat and milk products as animal organic products. The main
information sources were television on organic products (31%).
Key words: Organic product, consumption, consumer choice, demand, Hatay province
GĐRĐŞ
Günümüzde önemi giderek artan gerek insan sağlığı gerekse çevre-toprak
temizliği ve sürdürülebilirliği bakımından son derece önemli bir yöntem olan organik
tarım, sentetik kimyasal gübrelerin, ilaçların ve hormonların kullanımına izin vermeyen,
bir ürünün üretiminden tüketimine kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı olan tarımsal
bir üretim sistematiği olarak adlandırılmaktadır. Organik tarımın amacı; çevre ve insan
sağlığı ile doğal kaynakların korunması, biyolojik çeşitliliğin sağlanması, bozulan
ekolojik dengenin yeniden tesisi, sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral
gübrelerin kullanımını engelleyerek çevreyi olumsuz etkilerinden korunmak, organik ve
yeşil gübreleme, münavebe, toprak ve gen kaynakları erozyonunu önlemek, yenilenebilir
enerji kaynaklarını kullanmak ve enerji tasarrufu yapmak, bitkinin direncini artırmak,
biyolojik mücadelede doğal düşmanlardan faydalanmak, ekonomiyi desteklemek ve
üretimde sadece miktar artışını değil aynı zamanda ürün kalitesini de arttırmaktır (Stolze
ve ark., 2009 ; Öztemiz, 2008).
1
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü - Antakya/HATAY
Hatay Valiliği – HATAY
312
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ŞANLIURFA, 2010
Organik üretim dünyada insan sağlığı ve çevreye konvansiyonel üretimin yaptığı
olumsuz etkilere olan tepkiler sonucu ortaya çıkmış ve hızla taraftar bularak yayılmaya
başlamıştır. Tüketicilerin bilinçlenmesi ve gelir seviyesinin yükselmesine bağlı olarak
organik ürün tüketimi dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artış göstermektedir.
Türkiye, bulunduğu konumu ve sahip olduğu iklim ve toprak koşulları sebebiyle
dünyanın organik tarımsal potansiyeli ve verimliliği en yüksek ülkeleri arasında yer
almaktadır (Er, 2009). Son yıllarda ülkemizde organik tarım ürünlerinin tüketimi sağlıklı
ve doğal beslenme trendine bağlı olarak artış göstermektedir. Tüketimi en fazla olan
ürünler başta yaş meyve sebze olmak üzere organik bebek maması ve hayvansal ürünlerin
pazarı gelişmektedir. Đhracatta ise AB Türkiye için en önemli potansiyel pazardır. Bu
ülkelerdeki kişi başına milli gelirin yüksekliği organik ürünlerin talebini artırmaktadır.
Türkiye’de 57,4 bin hektarı doğal toplama alanı olmak üzere 166,9 bin hektar
alanda 15 bin üretici yaklaşık 247 çeşit üründe organik tarım yapmaktadır (ĐGEME,
2009). 2008 yılında yaklaşık 8,6 bin ton organik ürün ihracatından 27 milyon dolar gelir
elde edilmiştir.
Türkiye doğal koşulların uygunluğu yanında tarımsal üretimdeki gelişmeler ve
büyüyen pazarı ile organik üretim açısından avantajlara sahiptir. Ayrıca değişik
bölgelerdeki düşük girdi kullanılarak yapılmakta olan geleneksel üretim, organik tarıma
geçişi kolaylaştırmaktadır.
Hatay ili bulunduğu konumu itibariyle önemli bir tarım bölgesidir. Arazilerin çok
verimli olduğu polikültür ve entansif tarımın yapıldığı ve sınır şehri olması gibi
avantajları dolayısıyla önemli bir tarımsal üretim ve ihracat merkezi sayılabilir. Tüketim
potansiyeli de oldukça yüksektir. Hatay’da 2007 yılı verilerine göre yaklaşık 4500 dekar
alanda 1325 ton organik üretim gerçekleştirilmiştir (TÜĐK, 2009). Mayınlı arazilerin
tarıma açılması ile bu alan 30,000 dekara çıkacaktır. Organik tarımsal üretim eğilimi
yıldan yıla giderek artmaktadır. Bu artışta tüketicilerin talep ve eğilimleri belirleyici rol
oynamaktadır. Bu nedenle bu çalışmada organik tarımın geliştirilmesi için tüketici eğilim
ve beklentileri ile organik ürünler hakkındaki görüşleri incelenmiştir.
MATERYAL VE METOT
Materyal
Bu çalışma, Hatay il merkezinde (Antakya) yer alan tüketicileri kapsamaktadır.
Çalışmada tüketici anketleri ana materyali oluşturmaktadır. Ayrıca konu ile ilgili ulusal
ve uluslararası çalışmalar ile istatistiki veriler kullanılmıştır.
Metot
Araştırmada kullanılan veriler birincil veriler il merkezinde yer alan 43
mahalleden değişik gelir gruplarına sahip hanehalkıyla yapılan yüz yüze görüşme
metoduyla elde edilen 442 anketten oluşmaktadır. Örnek hacmi aşağıdaki formül ile
belirlenmiştir. Burada hanehalkının %50’sinin organik ürün satın aldığı varsayımıyla
hareket edilmiştir. (Churchill, 1995);
n=(
Zx/2 2
) P.Q
d
Formülde;
n
: Đl merkezinde uygulanacak örnek hacmini,
P
: Đncelenen birimin ana kitle içinde gerçekleşme olasılığını (organik ürün
satın alan tüketicilerin oranı %50),
Q : 1-P (organik ürün satın almayan tüketicilerin oranı %50),
Zx/2 : Güven aralığını (%95, tablo değeri 1,96)
d
: Hata terimini (%5) ifade etmektedir.
313
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
= (
1 , 96 2
) 0 , 50 * 0 , 50 = 400
0 , 05
Elde edilen veriler tüketiciler gelirlerine göre 5 gruba ayrılarak incelenmiştir.
(Çizelge 1).
Çizelge 1. Araştırmada incelenen gelir gruplarının dağılımı.
Gruplar
Gelir aralığı (TL/ay)
Çok düşük
Düşük
Orta
Yüksek
Çok yüksek
Toplam
Dağılım (kişi)
0-499
500-999
1000-1499
1500-1999
2000- +
190
114
66
45
27
442
Oran (%)
42.99
25.79
14.93
10.18
6.11
100.00
BULGULAR VE TARTIŞMA
Genellikle organik ürün tüketicileri yaşça büyük (50-70 yaş arası) ve gelir düzeyi
yüksek kişilerdir. Yüksek sağlık bilincine sahip ve gıda güvenliği üzerine endişe duyarlar.
Bu kişilerin dışında küçük çocukları olan aileler de organik ürün tüketme eğilimindedirler
(Aytoğu, 2006). Đncelenen hanehalkının gelir grubuna göre dağılımı Çizelge 1’de
verilmiştir. Buna göre hanehalkının yaklaşık %43’ü çok düşük, %26’sı düşük, %15’i orta,
%10’u yüksek ve %6’sı da çok yüksek gelir grubunda yer almaktadır. Bu dağılım 2007
yılı Türkiye gelir dağılımı araştırması sonuçlarıyla karşılaştırıldığında önemli bir sapma
olmadığı görülmemektedir (TÜĐK, 2009). Araştırmaya katılan tüketicilerin %40’ı (175
kişi) 36-50, %27’si (119 kişi) 26-35, %19’u (85 kişi) 18-25 ve %14’ü de (63 kişi) 51 ve
üzeri yaş grubunda yer almıştır (Şekil 1). Araştırmaya katılan tüketicilerin ağırlıklı olarak
genç ve orta yaş grubundan oluştuğu görülmektedir.
Araştırmaya katılan tüketicilerin yaş gruplarına göre dağılımı
% 14
% 40
18-25
26-35
% 19
% 27
36-50
51-+
Şekil 1. Araştırmaya katılanların yaş gruplarına göre oransal dağılımı.
Araştırmaya katılan 442 kişiden 279’u erkek (%63) ve 163’ü kadınlardan (%37)
oluşmuştur. Organik ürün tüketimi açısından cinsiyetler arasında bir farklılık olması
durumunda bu dağılım önemli olacaktır. Bu çalışmadaki sonuçlar daha çok erkek
tüketicilerin eğilimini ortaya koymuştur. Eğitim düzeyi organik ürün tüketimi ve tüketici
bilinci açısından önemlidir. Çalışmaya katılan tüketicilerin bu bakımdan avantajlı bir
örnekleme çerçevesi olduğu söylenebilir. Elde edilen sonuçlar bu eğitim düzeyindeki
tutum ve davranışları göstermesi bakımından önemli olmuştur. Gelir grupları arasında
eğitim düzeyi bakımından önemli bir farklılık bulunmamaktadır. Hanehalkı arasında
314
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
ankete katılanların %29.86’sı ilköğretim, %34.62’si lise ve %35.52’si de yüksekokul
veya fakülte mezunudur (Çizelge 2).
Çizelge 2. Eğitim durumu.
Gruplar
Çok düşük
Düşük
Orta
Yüksek
Çok yüksek
Toplam
Oran (%)
Đlköğretim
84
30
12
3
3
132
29.86
Lise
62
46
28
9
8
153
34.62
Yüksekokul/Fakülte Toplam
190
44
114
38
66
26
45
33
27
16
442
157
35.52
100.00
Çalışmada görüşme yapılan kişilerin gelir, yaş, cinsiyet ve eğitim durumları
açısından dağılımları ortaya konulduktan sonra bu kişilerin organik ürünlerle ilgili bilgi,
tutum ve davranışları çeşitli şekillerde ortaya konulmuştur. Buna göre, tüketicilerin
%15’inin organik ürün hakkında hiçbir bilgisi olmadığı anlaşılmıştır. Bu kişilerin
yaklaşık %91’i çok düşük ve düşük gelir grubunda yer almaktadır. Gelir artışına bağlı
olarak organik ürünler konusunda daha fazla bilgi sahibi olunduğu görülmüştür.
Tüketiciler arasında genel olarak organik ürünlerin doğal, sağlıklı ve katkısız olduğu
görüşü hakimdir (Çizelge 3).
Çizelge 3. Organik ürün konusundaki düşünceler.
Doğal/
Gruplar
hormonsuz
Çok düşük
54
Düşük
26
Orta
21
Yüksek
18
Çok yüksek
8
Toplam
127
Oran (%)
28.73
Sağlıklı ve
kaliteli
50
36
14
12
7
119
26.92
Đlaç katkısı ve
zararlı madde Lezzetli ve
içermeyen pahalı ürünler
23
17
18
21
13
15
12
0
12
0
78
53
17.65
11.99
Bilgisi
olmayan
Toplam
46
13
3
3
0
65
14.71
190
114
66
45
27
442
100.00
Araştırmaya katılan tüketicilerin %57’si daha önce organik ürün tükettiklerini,
%43‘ü ise organik ürün tüketmediklerini belirtmişlerdir (Çizelge 4).
Çizelge 4. Organik ürün tüketim durumu.
Gruplar
Çok düşük
Düşük
Orta
Yüksek
Çok yüksek
Toplam ve ort.
Evet
85
69
45
34
18
251
Oran (%)
44.74
60.53
68.18
75.56
66.67
56.79
Hayır
105
45
21
11
9
191
Oran (%)
55.26
39.47
31.82
24.44
33.33
43.21
Toplam
190
114
66
45
27
442
Organik ürün tüketiminin gelir arttıkça artmakta olduğu görülmektedir. Nitekim
yüksek gelir grubunda organik ürün tüketim oranı %76’ya kadar yükselmiştir. Dolayısıyla
organik ürün tüketimi ile hanehalkı geliri arasında doğrusal bir ilişki olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak tüketicilerin düzenli olarak organik ürün tüketenler ve
315
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
tüketmeyenler olarak ayrılması, tüketici potansiyel talebinin belirlenmesi açısından daha
yararlı olacaktır.
Organik ürün tüketimi yanında bazı tüketicilerin tüketmeme nedenleri de
önemlidir. Bu nedenlerin ortaya çıkarılması bu konuda yapılacak çalışmalara yön
verecektir. Tüketicilerin organik ürün tüketmeme nedenleri Çizelge 5’de verilmiştir.
Tüketicilerin %35’e yakını bu soruya hiç bir cevap vermemiştir. Organik ürün tüketmeme
nedenini ifade eden tüketicilerden %29’u istediği zaman ve istediği yerde organik ürünü
bulamadığını (örn: market, pazar, manav v.b. gibi tüketicilerin kolaylıkla satın alabileceği
yerlerde bulunmadığını), %16’dan fazlası da bu ürünlerin fiyatlarını yüksek bulduğunu
ifade etmiştir. Tüketicilerin %12’ye yakın kısmı organik ürünün ne olduğunu
bilmemesinden dolayı tüketmediğini ifade etmesi çarpıcı bir sonuç olarak ortaya
çıkmıştır. Ayrıca tüketicilerin %5’lik kısmı da organik ürünlerin tadını beğenmediğini
tüketmeme nedeni olarak öne sürmüştür. Organik ürünlerin her zaman bulunamayışı ve
her yerde satılmıyor oluşu nedeniyle tüketilmemesi organik ürün üretimin yeterli
olmadığını düşündürebilir. Ayrıca üretimin yetersiz olması fiyatında yüksek olmasına
neden olmaktadır. Düşük gelir gruplarında organik ürünün ne olduğunu bilmemek,
fiyatının yüksek olması gibi nedenler tüketilmeme nedenleri arasında başta gelirken,
yüksek gelir gruplarında her yerde ve her zaman organik ürünün bulunmaması gibi
nedenler daha yüksek oranda yer almaktadır.
Çizelge 5. Organik ürün tüketmeme nedenleri.
Gruplar
Çok düşük
Düşük
Orta
Yüksek
Çok yüksek
Toplam
Oran (%)
Zamanında
Fiyat
Bilgisizlik
bulamamak yüksekliği
64
44
13
17
10
118
28.90
50
26
5
4
0
85
16.60
41
8
7
2
3
61
11.91
Tat
9
8
3
1
3
24
4.68
Diğerleri Fikri yok
8
5
3
1
0
17
3.32
56
47
40
24
10
177
34.57
*Toplam
228
138
71
49
26
512
100.00
* Birden fazla seçenek belirtilmiştir.
Çalışmada elde edilen sonuçlara göre tüketicilerin yaklaşık %27’si 4-9 yıldır
organik ürün tükettiklerini belirtirken, 2-3 yıl ve 10-20 yıl arasında tükettiğini belirten
tüketicilerin oranı eşit oranda ve %7,24 ‘tür. Ülkemizde organik ürünlerin üretilmeye
başlanması 9-10 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Araştırma bölgesinde de bu sürecin
tüketime başlama ile paralel olduğu görülmüştür.
Araştırmada tüketicilerin organik ürünleri nerelerden satın aldıkları da
incelenmiştir. Belirlenen sonuçlara göre marketlerden satın alma tercihi yaklaşık %28
oranıyla başta gelmektedir. Organik ürün satın alma yeri olarak semt pazarları ikinci
sırada (%23), manavlar ise %21 ile üçüncü sıradadır. Ayrıca tüketicilerin yaklaşık %19’u
bu konuda herhangi bir cevap vermemiştir. Büyük market zincirlerinin organik ürün
satışında etkin oldukları görülmektedir.
Tüketicilerin organik ürünler konusundaki bilinç düzeylerini anlamak amacıyla
satın aldığınız ürünün organik olduğunu nasıl anlıyorsunuz sorusu yöneltilmiştir. En başta
ifade edilen seçenek %20 oranıyla organik ürün logolu etiket olmuştur. Ürünün
görünümü, organik ürün reyonunda satılıyor olması, rengi ve tadına göre organik
olduğunu anlıyorum cevabını veren tüketiciler birbirine yakın oranlarda (yaklaşık %17)
cevap verdiği görülmektedir. Tüketicilerin %9’a yakını da bu konuda bir fikir
belirtmemiştir (Şekil 2).
316
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Organik Ürünü Belirleme Yöntemleri
Diğerleri
4%
Fikri yok
9%
Organik
ürün etiketi
20%
Tadı
16%
Görünüm
17%
Rengi
17%
Ürün reyonu
17%
Şekil 2. Organik ürünü belirleme yöntemleri.
Tüketicilerin organik bitkisel ürün satın alma öncelikleri çeşitli ürünlere göre
puanlandırılmış ve elde edilen sıralama Şekil 3’te verilmiştir. Buna göre organik bitkisel
ürün satın almada birinci sırayı taze meyve-sebze almıştır. Bunu zeytinyağı, tahıl ürünleri
ve baklagillerler izlemektedir. Organik hayvansal ürün satın almada ise tüketiciler süt ve
kırmızı ete daha fazla öncelik vermişler bunları balık, yumurta ve bal izlemiştir.
Organik bitkisel ürün satın alma önceliği
1766
1800
1600
1400
1200
1000
800
600
400
200
0
1629 1540
1489
1111
1078 1004
909
835
687
678
Şekil 3. Organik ürün satın alma önceliği.
Araştırmaya katılan tüketicilerin organik ürün fiyatları konusundaki düşüncelerini
belirlemek amacıyla fiyatları nasıl buldukları sorusu yöneltilmiştir. Alınan cevaplara göre
organik ürünlerde fiyatların çok yüksek (%19.68) ve yüksek (47.96) olduğunu
düşünenlerin oranı toplamı %68 yaklaşmaktadır. Buda organik ürün pazarlamasında en
önemli sorunun bu yüksek fiyat algısı olduğunu göstermektedir. Bu durumdan
tüketicilerin organik ürün talepleri olumsuz olarak etkilenmektedir. Tüketicilerin %19’u
fiyatları normal bulduğunu belirtirken %13 civarındaki tüketici de bu konuda fikrinin
olmadığını belirtmiştir.
Organik ürün tüketim miktarı ile tüketici gelirleri arasında yakın bir ilişki olduğu
bilinmektedir. Buna göre tüketicilerin gelirlerinde meydana gelecek bir artış durumunda
organik ürün tüketimlerinin nasıl değişeceği konusu bu konudaki eğilimleri ortaya
koyacaktır. Çalışmada tüketicilerin %55.89’u geliri artarsa organik ürün tüketiminin
artacağını söylemiştir (Şekil 3). Bu talep çok artar diyen tüketicilerin oranı (10.63) ile
birlikte artış yönündeki cevapların toplamı %67’ye yaklaşmaktadır. Gelirimin artması
durumunda organik ürün tüketimim değişmez diyenlerin oranı %22.40 olup, azalır diyen
tüketici oranı ise %0.45’tir.
317
ŞANLIURFA, 2010
TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ
Gelir artması durumunda organik ürün talebi
Azalır
0%
Fikri Çok
yok artar
11% 11%
Değişmez
22%
Artar
56%
Şekil 4. Gelir artışında oluşacak organik ürün talebi.
Tüketicilerin organik ürünlerle ilgili bilgi kaynakları (Çizelge 6) verilmiştir.
Verilen cevaplar arasında TV’nin oranı en yüksek olup (%31) bunu gazete ve dergiler
(%19) , çevre (%18) ve internet (%14) izlemektedir. Organik ürünlerle ilgili olarak kitle
iletişim araçlarının (TV, gazete, internet vb) etkin bilgi kaynakları olduğu görülmektedir.
Çizelge 6. Organik ürünlerle ilgili bilgileri nereden öğrendiniz sorusunun cevapları.
Gazete /
Çevre Đnternet Diğer
dergi
Çok düşük
99
54
53
32
13
36
37
Düşük
56
23
13
21
24
Orta
33
21
8
15
6
Yüksek
25
15
1
10
8
Çok yüksek
8
11
5
Toplam
221
136
128
102
40
Oran (%)
30.8
19.0
17.8
14.2
5.59
6 seçenek
0 belirtilmiştir.
8
5
* Birden fazla
Gruplar
TV
Fikri
yok
18
7
7
3
1
36
5.02
Radyo Promosyonlar *Toplam
15
4
4
4
1
28
3.91
8
8
4
5
0
25
3.49
292
184
122
74
44
716
100.0
0
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Organik ürünlere olan talep son yıllarda ülkemizde de önemli oranda artmaya
başlamıştır. Bu artışlarda özellikle tüketici bilinçlenmesi ve gelirlerde oluşan artışlar etkili
olmaktadır. Organik ürünle