İFSAK Mayıs- Haziran 2016 Bülteni

Transkript

İFSAK Mayıs- Haziran 2016 Bülteni
İFSAK Ayın Fotoğrafı Yarışması
Nisan 2016 Seçilen Fotoğralar
Tolga İldun
Konu :
Işık ile
“Zamanın izi”
Seçici : Cem Başeskioğlu
Tolga İldun
Kayhan Güç
1
İFSAK Ayın Fotoğrafı Yarışması
Mayıs 2016 Seçilen Fotoğralar
Kayhan Güç
Konu :
Mikro ile
“Zamanın izi”
Seçici : Wilco van Herpen
Meltem Sümeli
Yurdal Bilgiç
2
Sanatın Dostu ESPAS
Espas Sanat Kuram Yayınları sadece sanat kitapları üretme ve yayma amacıyla kurulmuş bir yayınevidir. 2010 yılının başlarında kurulan Espas Sanat Kuram ülkemizde
görsel sanatlar ve kültür alanında halen mevcut olan bilgi ve birikim boşluğunu doldurmanın yanında açığa çıkma şansı bulamayan sanatsal ve kültürel birikimleri de gücü
ve imkanları oranında görünür kılarak katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bilindiği
gibi fotoğraf kuramı, tarihi,kültürü hakkında ülkemizde yayınlanmış kitaplar son derece sınırlıdır. Espas Sanat Kuram Yayınları bugüne kadar dünyada fotoğraf konusunda
yayınlanmış temel kuram kitaplarını ülkemiz fotoğraf edebiyatına kazandırmaya çalışmaktadır. Bunların bir kısmı hakkında kısa bilgiler vermek gerekirse:
Sokak Fotoğrafçılığı :
Sokak fotoğrafçılığı, kısacık bilgiyle
Cartier-Bresson, Brassai, Doisneau
gibi isimlerle herkese tanıdık olan, fotoğrafik türler arasında en yaygın olan
ve belki de en çok sevilenidir. Bununla birlikte sokak fotografçılığı tam
olarak nedir? Konularını hangi bakış
açısıyla ortaya koyar ve bu bakış açısı
belgesel fotoğrafçılıktan nasıl farklılık gösterir? Atget, Kertesz, Bovis,
Rene-Jacques, Brassai, Doisneau,
Cartier-Bresson ve daha birçoğuna
baktığımızda zarif bir şekilde yazılmış olan bu kitapta iyi bilinen ve çokça kullanılan illustrasyon ve bağlantılı çalışmalarla, Empresyonist sanatla
Paris sokak fotoğrafçılığının akrabalığını, dönemin edebiyat akımlarıyla
ve Baudelaire’den Philippe Soupault’a kadar yazarlarla olan karmaşık
ilişkisini çözümlediğini görebiliriz.
Sokak fotografçılğının kökenlerinin
izini süren Clive Scott, fotoğrafçı stüdyoyu terkettiğinde, sokak fotografçısının türün
sevilen -satıcılar, aşıklar, girişimciler- gibi konularını yakalarken ve kadrajlarken ona
nelerin vesile olduğu sorularını gündeme getiriyor. Bunu yaparken de Scott şiirsel olsa
bile türü değil bireyi, sokağın ’gerçekliğini’ değil ‘romantizmi’ni keşfederek sokak fotoğrafçılığını açığa çıkarıyor.
3
“Fotoğraf dünyayı değiştirebilir. Eğer şüpheniz varsa bu kitabı okuyun. Bu kitap yaşamınızı değiştirecek.”
Çağımızın Tanıkları:
Belgesel Fotoğrafçılar Anlatıyor:
Brain Walls, Uluslararası Fotoğraf merkezi Şef Küratörü
“ Ken Light fotoğrafın devlerine yakınlaşmayı fazlasıyla başarmış: Wayne miller, Peter magubane, Susan Meisales ve diğerleri.
Belge oluşturma sürecinde gerçeği araştıran
bütün genç insanlar için bir klavuz”
Danny Lyon
“ Deneyimli profesyoneller, amatör ya da
yeni teknolojilere boğazına kadar batmış
bıyığı yeni terlemiş foto muhabir için Ken
Light’ın klasiği Çağımızın Tanıkları’nı doğrudan kendi ağızlarından dinlemek büyük bir
değer”
Jeffrey Smith, Contact Press Images
Yöneticisi
“ Çağımızın Tanıkları sosyal belgesel fotoğrafçılığınyakın tarihinin izlerini yirmidokuz
fotoğrafçı, editör, ve küratörün sözleriyle
bu mesleğin hala canlı, yaratıcı ve sosyal
değişime adanmış olduğunu gösteriyor. Bu
genişletilmiş ikinci baskı yeni bir bölümle,
belgesel fotoğraf alanından görüşmelerle
21?inci yüzyıl medyasında fooğrafın rolünü
araştırıyor. Çağımızın Tanıkları mesleğe içeriden bir bakışla sanat ve gerçeklik sorunlarıyla yüzleşirken her ikisininde tanımlarına
ulaşıyor.”
Uluslararası belgesel fotoğrafın önde
gelen ustalarından olan KEN LIGHT’ın
aralarında Delta Time, Texas Death Row,
Coal Hollow, The Promised Land- With
These Hands ve Valley of Shadows and Dreams(2012) kitapları bulunmaktadır. KEN
LIGHT California Üniversitesi Fotoğraf
Merkezi ve Gazetecilik meslek Yüksek Okulunun yöneticiliğini yapmaktadır”
4
Fotoğrafçının Eğitimi:
Fotoğraf hakkındaki farklı düşüncelerden canlı ve kendine has
yazıların koleksiyonu olan bu kitap yirmibirinci yüzyılda mercek
temelli medyalarda çalışanlara
cesaret ve kavrayış gücü getirecek. Erken yirminci yüzyılın
ustalarından postmodernistlere
ve öngörülü gözlemcilere, bu
düşünceleri provoke eden kitap,
okuyucuya fotoğrafın değişik
görünümlerini sunarak, fotoğrafçı olmanın ne anlama geldiğini
güçlü ve etkili bir şekilde ifade
ediyor.
Bu grup içindeki yazar ve fotoğrafçılar: Berenice Abbott, Robert Adams, Diane Arbus, Wendell Berry, Elizabeth Biondi, Henri Cartier-Bresson, Alexsey Brodotovitch,
Harry Callahan, Sarah Charlesworth, Charlotte Cotton, Gregory Crewdson, Yolanda
Cuomo, Tim Davis, Rachel Dunville, Dave Aggers, Vilém Flusser, Stephen Frailey,
Lee Friendlier, Peter Galassi, Helen Gee, Luigi Ghirri, Daile Kaplan, William Klein,
Max Kozloff, Ken Light, Vera Lutter, Nathan Lyons, Peter MacGill, Ralp Eugene
Meatyard, Susan Meiselas, Lisette Model, Laszlo Moholy Nagy, Vik Muniz, Cyntia
Oznick, Brian Palmer, Irving Penn, Robert Pledge, Kerry William Purcell, Alexander Rodchenko, Leo Rubinfien, Shelly Rice, Stephen Shore, Aaron Siskind, Clarissa
Sligh, Larry Sultan, Mary Virginia Swanson, John Szarzowski, Gael Towey, Penelope
Umbrico, Jeff Wall, Randy West, Minor White, Garry Winogrand
5
Fotoğrafı Düşünmek:
Fotoğrafı Düşünmek, iletişim ve kültür alanında süregelen kuram ve uygulama tartışmalarına ve bu tartışmalar çerçevesinde daha geniş bir izleyici etrafında, fotoğraf ve fotoğraf
eleştirisi, konularına odaklanıyor. Victor Burgin’in kitabı, fotoğrafta anlam üretimi üzerine
şekilleniyor. (Kitabın resimli olmasının başlıca nedeni bu).
Fotoğraf geleneksel olarak, fotoğrafçının kişiliğini açıklama yolu; gerçekliğin şeffaf sunumu ya da daha modernist bir ifadeyle, sadece
biçimsel bir eleştiri konusu olarak anlaşılmıştır.
Victor Burgin ile Umberto Eco, Allan Sekla,
John Tagg ve Simon Watney; Walter Benjamin’in bu kitapta da yer alan ‘Üretici Olarak
Yazar’ metninden yola çıkarak geniş anlamıyla fotoğrafın kendisi, özerklik kavramının karmaşası, kendiliğinden yaratıcı sanatçı,
fotoğrafta belgesel gerçekçilik fikri ve tüm
görsel dil kavramları üzerinde çalışmalarını
yapıyorlar. Reklamcılık, gazetecilik, sanat
gibi sosyal kurumlar aracılığıyla –tarihi olan
ancak, bilinçsiz bir toplumun içerisinden fotoğrafta anlam üretimi konusunu inceleyip,
geliştiriyorlar.
Yaşamın Aynası Fotoğraf:
“Yaşamın Aynası: Fotoğraf çalışmasında
Mehmet Ünal sade ve akıcı diliyle fotoğraf ve
görme duyusu, fotoğrafın içeriği ve bildirisi,
fotoğraf ve anlam gücü ve fotoğrafta “taraflılık”, foto-röportaj ve fotomontaj, fotoğraf ve
savaş gibi temel konuları ele alarak kuramsal
bir perspektif sunarken günümüz fotoğraf tarihine damgasını vuran dijital teknolojinin getirdiği olanakları ve handikapları sorgulamak
için ipuçları veriyor.
Çalışma fotoğraf tarihinde önemli durakları
temsil eden fotoğraflarla daha zengin bir içerik kazanıyor...”
Acımasız Aydınlık:
Fotoğraf ve Politik Şiddet:
Acımasız Aydınlık’ta Susie Linfield
konularını sömüren politik şiddet fotoğrafları ve izleyicilerinin röntgenci
eğilimleriyle tatmin olduğu düşüncesine meydan okuyor. Bunun yerine tutkulu bir şekilde görüntülere bakarak –ve
içinde insanları görmeyi öğrenerek–
bizi şiddetin modern tarihine bağlıyor
ve insanın acımasızlık kapasitesini araştırarak gerekli olan etik ve politik harekete bağlıyor. Walter Benjamin’den ve
Bertolt Brecht’ten Susan Sontag’a ve
postmodernistlere kadar gelen eleştirmenlerle boğuşarak –ve Holocaust, Çin
Kültür Devrimi, ve yakın dönemdeki
terörist eylemler gibi olayların fotoğraflarını analiz ederek –Linfield fotojurnalizm ve yükselen insan hakları idealleri
arasındaki karmaşık bağlantıyı keşfe
çıkıyor. Kitabın sonuç bölümünde Robert Capa, James Natchway ve Gilles
Peress’in vazgeçilmez işlerini inceliyor
ve fotoğrafın modern savaşın artan nihilistik yörüngesini nasıl cevaplaması
gerektiği sorusunu soruyor.
7
Yılmaz Kaini üzerine
Rıza Aydan Turak
12 Nisan 2016 günü İFSAK’ ta Merih Akoğul dostumuz hem kendisinin hem de benim
merhum hocamız Yılmaz Kaini’ yi anlattı. Bu keyifli sunumda hocamızı bir kez daha
hatırladık.
1984 yılının Ekim ayında bir zamanların “Akademi” si, o günün “Mimar Sinan Üniversitesi”; bu günün ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi fotoğraf bölümünde
derslere başlamıştık. Derslerden birine garip bir adam gelmişti. Bütün vücudu titreyen,
bırakın zorlu fotoğraf terimlerini normal bir cümleyi bile söylemekte zorlanan bir hoca
vardı karşımızda. Devlet liselerinin çoğunlukla disiplinli ve sıkıcı öğretmenlerinin tam
zıttı bu hoca bende tam bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Bu adamdan mı fotoğrafı öğrenecektik? Sınıftaki arkadaşlarımın hepsi aynı duygular içindeydi bir ihtimal.
Yılmaz Kaini geçirdiği çocuk felci ve sonrasındaki Parkinson hastalığı yüzünden dönemindeki genel kurallara göre ailesi tarafından el bebek gül bebek bakılması gerekiyordu. Belki evinden fazlaca çıkmayan bir adam olarak yaşamını sürdürebilirdi. Fakat
o zoru seçmiş, bedensel handikabının zorluklarını zihinsel ve sanatsal beceriye dönüştürmüş birisiydi.
Yaşanan bütün zorluklara rağmen Türkiye’de pek revaçta olmayan atom fiziği üzerine üniversite diploması almış,
İstanbul Üniversitesi’nde asistan olarak çalışmaya başlamışken bir taraftan
da kendisini İstanbul’un ve ülkenin
diğer şehirlerinde sokaklara atacak bir
sevdaya bulaştırmıştı. Bu sevdanın adı
‘’Fotoğraf’’ idi. Aynı günlerde Türkiye’den uzaklarda İngiliz fotoğrafçı
Jo Spence, meme kanserinin yarattığı
travmayı aşmak için fotoğrafı bir terapi
olarak kullanıyordu. Yılmaz Kaini için
bu sanat bir terapiden öteydi, kendini
ifade etme biçimi, yaşama bağlanmasını sağlayan, sosyal konumunu ortaya
çıkaran, insan olduğunu hissettiren yaşam biçimiydi.
197l’lerden itibaren daha yeni yeni kendini bir sanat olarak kabul ettirmeye çalışan fotoğraf, dönemin ekonomik, toplumsal, politik zorluklarına rağmen İFSAK gibi dernekler de filiz vermeye başlamıştı. Fotoğrafa merak duyan, bu sanat adına bir şeyleri başarmaya çalışan insanlarla doluydu dernek odaları, sergi salonları. İstanbul’un sokakları,
tarihi yerleri arşınlanıyor;sosyal problemlerine değiniliyordu. İstanbul’la yetinmeyenler
8
kendilerini Fikret Otyam gibilerinin açtığı yoldan yavaş yavaş yitip giden yaşamı belgelemek aşkına Anadolu’nun tozlu yollarına vuruyorlardı. Arada Şahin Kaygun, Ahmet Öner Gezgin gibi genç kara koyunlar çıkıyor gerçeküstü, dışa vurumcu, deneysel
fotografi falan diyorlar ortalığı ve zihinleri karıştırıyorlardı. Aynı günlerde Gültekin
Çizgen yerellik, millilik peşinde koşarken; kendini sanatsal açıdan kanıtlamak üzere
olan Sinan Çetin yakında gelecek olan devrim(!) üzerinden fotoğraf sanatına bakıyordu.
Kısaca o günlerin fotoğraf camiasında anlaşılır bir heyecan vardı. Yılmaz Kaini’ de bu
heyecanı yaşayanlardan birisiydi.
Aynı heyecan, hocanın bütün vücudunu etkileyen hastalığının yarattığı istemsiz el kol,
gövde hareketlerini durduruyor, makinesini eline aldığında, fotoğraf çekimi için deklanşöre bastığında diğer insanların reflekslerine sahip oluyordu. Bir kaç dakika öncesinde
gözlüğünü bile zorlukla tutan bu adam fotoğraf makinesinin vizöründen yaşanılan dünyaya yepyeni bir bakış getiriyordu. Okuldaki günlerimiz ve derslerimiz ilerledikçe ilk
derste yaşadığımız hayal kırıklığının yerini derin bir saygıya bırakmasının nedeni de
buydu. Yılmaz Kaini engellerin bedende değil zihinde olduğunu göstermişti bize.
Evet, yaşam zordu onun için; o zamanlar Mimar Sinan Üniversitesi’nin fotoğraf bölümü Fındıklı’da bugünlerde gökkuşağına boyanan merdivenlerin ortasından çıkılan bir
yerlerdeydi. O sayısız basamakları çıkmak yetmezdi. Bir de geçilmesi gereken uzun bir
bahçe ve bölümün olduğu binanın ikinci katına çıkmak vardı. Ama hoca yapardı. Biz
öğrenciler onun geldiğini duyduğumuzda aşağıdaki caddede koluna girer, yukarıya kadar neredeyse sırtımızda taşırdık. Kar kış, soğuk sıcak fark etmez dersleri kaçırmamaya
çalışırdı. Bunu yaptıran fotoğrafın ona yaşattığı heyecandı. Öylesine bir heyecan ki
durmadan üretmek, öğretmek, paylaşmak üzerine kuruluydu.
Türkiye’de o günlere kadar fazlaca bilinmeyen ama Dünya’da Ansel Adams gibi önemli fotoğrafçıların kullandığı ‘’Zone System’’ tekniğini kullanarak siyah beyaz tonlar açısından en mükemmel fotoğrafları elde etmeye çalışmıştı. Ve bunu, gene o dönemde pek
revaçta olan: ‘’Aman bunu başkaları öğrenmesin, bütün kaymağı ben yiyeyim, bütün
ödülleri ben toplayayım’’ düşüncesi yerine İFSAK ‘ta diğer sanatçı arkadaşlarına da
öğretmeyi yeğlemişti.
12 Eylül darbesinin ardından İstanbul Üniversitesi’nden ayrılışı onu Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’ne kazandırmıştı. Karmaşık fizik kuramlarının yerini fotoğrafın teknik yapısı almıştı. MSÜ Fotoğraf Bölümü’nün 1978’de başlayan fotoğraf
eğitimi için gerekli kadroların olmaması zorlu bir süreçti. Akademik kadrolar, kitap ve
kaynak yoktu. Yılmaz Kaini ve bugün Türkiye Fotoğraf Sanatı için önemli kabul edilen
bir çok sanatçı, bölümün yaşaması için çabalarını esirgemediler, dışarıdan derslere girerek onun ayağa kalkmasına yardımcı oldular.
Yılmaz Kaini derslerinin teorik olarak ağırlığı fazla idi; dersi, optik sistemlerden, fotoğraf makinelerinin mekanik yapılarından, matematik hesaplardan oluşurdu. Bir objektifin odak uzunluğunu bilmenin ötesinde, onun hangi camdan yapıldığı, hangi çekimde,
hangi objektifin kullanılacağı anlatılırdı.Korkunç derecede sıkıcı gibi görünürdü bazılarımıza
9
Sokaklarda, kırda, bayırda fotoğraf çekmek varken anlattıklarının işe yaramayacağını
düşünürdük. O ince ince detaylandırılmış derslerde sıkılırdık, lüzumsuz gördüğümüz
de çok olurdu.
Lâkin yıllar geçtikçe, fotoğrafın derinliklerine daldıkça, Yılmaz Kaini’ nin derslerindeki
konularla yüzleşmeye başladık. Gördük ki her objektif aynı kalitede değil. “Carl Zeis”
bir objektif, “Canon”a göre çok daha iyi çözünürlüğe, kayıt etme gücüne sahiptir; “prime” denilen sabit odaklı olanı, o dönemlerde yeni yeni ortaya çıkan zoom (değişken)
odaklı objektiflere göre görüntü kalitesi olarak çok ama çok daha iyidirler. Şu yaşadığımız dijital devrim bile bu gerçeği değiştirmedi. Hocanın sözleri kulaklarımda:
‘’Ucuz bir objektif alacak kadar zengin değilsin’’
Doğruydu Hoca’nın söyledikleri. Çünkü ucuz bir objektif mükemmel bir fotoğrafı teknik açıdan mahvedebilir, kullanılmaz hale getirebilir, daha kötüsü ticari açıdan ise para
kaybettirebilirdi.
Böylece, teoriyi gerçek hayata bağlamayı iyi bilirdi. Kendine has üslubu ile dersin en
sıkıcı anında söylediği betimlemeler ve anekdotlarla kuramlar, denklemler, hesaplar
yaşamın bir parçasına dönüşürdü. Ders sonunda ise bunlar çoğunlukla da birer ödev
olarak karşımıza çıkardı.
10
Kendisinde var olan heyecanı öğrencilerine taşır, onların da aynı duyguları tatmasını
sağlardı. Ders bitiminde doğrudan evine gitmek yerine onlarla bir çay ya da yarım
şişe rakı içmeye gider, hiçbiri olmadıysa, kendi yaptığı vişne liköründen ikram ederdi.
Gideceği fotoğraf çekimlerine imkanı varsa öğrencilerini de katardı. Sadece fotoğraf
çekilmez, tarih, coğrafya, politika, arkeoloji, botanik de anlatılırdı. Öğrencileri onun
dostlarıydı aynı zamanda. Çalışma mekânı, her zaman bir bardak çay, kahve veya vaktine göre iyi bir şarap ya da likör içilebilecek kapısı kapanmayan bir yerdi.
1987 yılındaki ani ölümü ile her şeyi yarım ve ortada kalmıştı. Kafasından geçen fotoğraf projeleri, Fotografik Tanıtım Laboratuvarı adı ile kurduğu şirketinin daha yılını
doldurmadığı yeni yeri; büyük bir sevda ile hoplaya zıplaya gittiği Büyükada’daki evi
artık sahipsizdi. Binlerce fotoğraftan oluşan arşivi Yunanistan’dan gelen uzak akrabalarının ilgisini çekmemiş, öylece bırakılmıştı. Neyse ki bizler, asistanları Sinan Koçaslan
ve ben vardık.
Mirasçılar her şeyi satıp, bir an evvel geri dönmek istediklerinden bize arşivle ilgili
istediğimiz alabileceğimizi söylemişlerdi.
Sinan Koçaslan ancak negatiflerini ve dialarını alabileceğini söyledi. Bana ise hocamızın siyah-beyaz baskılarından oluşan büyük bir arşiv kaldı. Bir kısmı sergi baskılarından oluşurken, büyük bir çoğunluk çekmecelerde, fotoğraf kağıtlarının boş kutularının
içinde, dosyalarda duruyordu. Çok miktarda da prova ve yanlış baskıdan dolayı bir
köşede tutulmuş ikinci-üçüncü kalitede de ki fotoğraflar vardı. Onlar dahil ortada kurtarabileceğim ne varsa aldım, geride hiçbir şey bırakmadım. Çünkü geride bırakılan her
şey ya çöpe gidecekti ya da eskicilere, kağıt-hurda toplayıcılara.
Hocamızın fotoğraflarını kurtarabildik ama kütüphanesi ve kendi parası ile bastırdığı
ancak satmaya, dağıtmaya fırsat bulamadığı Rastlantılar adlı fotoğraf albümü ne yazık
ki eskicilerin, kağıt-hurda toplayıcılarının eline düştü, kilo ile satıldılar. Daha bir hafta
önce bu kıyımdan kurtulmuş bir kopyayı daha, mezattan aldım.
Kurtardığım arşivi önce ailemizin evinde tuttum. O sıralar yaşadığım İngiltere maceram
yüzünden, uzun yıllar evimizde annemin bir kaç dolabında öylece durdular. Ama hiç bir
zaman aklımdan çıkmadılar. Onları bir şekilde derleyip toparlamak bir boyun borcu idi.
Zamanla Yılmaz Hoca’nın bütün arşivini oldukları gibi İngiltere’ye taşıdım, her birini
temizledim, tozlarından arındırdım.
Yabancı eller işte, o güne kadar bize öğretilmeyen sayısız şeyle karşılaştım oralarda
.Arşiv diye bir şey varmış. Paspartu yapıştırırken bildiğimiz un zamkı o günlerde bol
bol kullandığımız seloteypten daha sağlıklıymış fotoğraflar için. Paspartuda kullanılan
kağıtların asidinin az veya hiç olmaması gerekiyormuş. Yoksa zamanla kağıt içindeki
kimyasallar nedeni ile asitleşip sararırmış. Fotoğrafı korumak bir yana onu da bozarmış
zamanla. Arşivin doğru ısıda (10C° ve altı) olması gerekliymiş .Olmayınca gene bozulurmuş fotoğraflar üzerlerindeki kimyasallar nedeni ile. Değerli fotoğraflara-aslında 20
11
sene geçti beyazlıklarını koruyorlar. Satan adamın dediği kadar varmışlar.
Bir önceki yazımda Türkiye’de arşiv meselesinin öneminden bahsetmiştim. Türk Fotoğrafı’ nın
ilk kuşağının arşivleri, bir kaçı hariç, yok oldu gitti. Yılmaz Kaini gibi 2.Kuşağı temsil
edenlerin de fotoğraf ve kişisel arşivleri kapanın elinde kalmaya başladı ve hatta bazıları yok oldu gitti.
Bugün Yılmaz Kaini’ nin arşivi korumam altında. Yarın ne getirir bilemiyorum. Sadece
şunu biliyorum, bir an önce harekete geçip bir araya gelmemiz, kolektif bir bilinçle ne
yapacağımızı tartışmamız gerekiyor. Bu sadece analog fotoğraf geçmişimiz için değil,
yaşadığımız ve büyük tehlike arz eden her şeyin her an kaybolma tehlikesinin olduğu
dijital dünya için de geçerli. Yılmaz Kaini gibilerin eserleri ve anıları ancak bu yapılırsa
korunabilir.
*Bu yazının bir kısmı http://www.artfulliving.com.tr/sanat/yilmaz-kaini-uzerine-i-805 sayfasında yayınlanan yazımdan alınmıştır.
12
“HAN”
Belgesel Fotoğraf Sergisi
İFSAK Belgesel LAB Merakla Sunar!
Fotoğrafa Çeviren: İsmail Vatansever
Proje Editörü: Altan Bal
14 Mayıs 2016 – 2 Haziran 2016
İFSAK Galeri
Kentin tam ortasında, kalabalığın en yoğun olduğu yerde bulunmalarına rağmen
anlaşılmaz bir yalnızlık içinde bulunan
tarihi İstanbul hanlarına farklı bir açıdan
bakma çabası...
Tarihsel yapıların, yaşamların kent belleğindeki izlerinin hızla silindiği günümüzde; Hanların tarihi dokusunun, yaşanan
toplumsal, ekonomik ve siyasal değişimlere bağlı olarak geçirdiği dönüşümler
için bir güncel tespit…
Gözden düşmüş, kenara atılmış, kayıp
şeyler. Zaman ve mekânın bir şekilde iç
içe geçmesi, ne eski, ne yeni tespit edememe hali… Eşyalar, tesisatlar, rastlanan
hayal meyal insanlar. Eşyalar kullanılıyor mu? Tesisatlar çalışıyor mu? İnsanlar orada mı?
Çalışmalarını 2014 tarihinden itibaren sürdüren İFSAK Belgesel Lab’ın ikinci sergisi “HAN” 14 Mayıs, 2 Haziran 2016 arasında İFSAK Galeri’deydi.
“HAN”IN fotoğraf gösterisi ayrıca 3. Belgesel Fotoğraf Günleri kapsamında 22
Mayıs 2016’da Açık Çağrı bölümünde gösterildi...
İFSAK Belgesel Lab
İnsanın anlama ve anlatma araçlarından biri olan “belgesel” disiplinde, günlük
hayattan insan hikâyeleri anlatarak bireyin “başka”yla “empati” kurma çabasına küçük de olsa bir katkı sağlamayı amaçlar. Grup, fotoğraf uğraşıyla daha çok
“amatör” olarak ilgilenen istekli İFSAK üyelerinden oluşur, çalışmalarını İFSAK
çatısı altında sürdürür. Yeni katılımlara her zaman açıktır.
www.belgeselab.com
www.facebook.com/groups/belgeselab
14
22. Ulusal İFSAK Kısa Film Festivali gösterimleri
06-11 Haziran 2016 tarihleri arasında
Goethe Institut’de gerçekleştirilecek.
Festival kapsamında tüm film gösterimleri ve etkinlikler ücretsizdir.
1978 yılında başlayan
Türkiye’nin en eski kısa
film yarışması olan İFSAK Ulusal Kısa Film
Yarışması’nda, bugüne
kadar Türk Sinemasının
çok değerli yönetmenlerinin eserleri yer almıştır. Yarışmamız başladığı
günden bugüne ulusal
düzeyde düzenlenmekte
ve ülkemizdeki birçok
kısa film etkinliğine örnek teşkil etmektedir.
Etkinlik, çoğu dünya
çapında önemli eserler
vermiş, önemli sinemacıların ilk eserlerine gösterim olanağı sunmakla
birlikte, o yıllardan bugüne arşivlenen filmler
sayesinde ülkemizin en
kapsamlı kısa film arşivinin oluşmasına da katkı
sağlamıştır.
İFSAK Sinema Emek Ödülü Okyay ve Scognamillo’ya Verildi
Bu yıl 06-12 Haziran tarihlerinde bir hafta boyunca gerçekleştireceğimiz 22. İFSAK
Ulusal Kısa Film Festivali’nde dopdolu içeriğiyle Sinema severleri bekliyor olacak.
Ayrıca iki yıldan bu yana verilen Sinema Emek Ödülünü ise bu yıl Sinemanın değerli
eleştirmenlerinden Sn. Sevin Okyay ve Sinema Tarihçisi Sn. Giovanni Scognamillo’ya
vereceğiz.
15
Nürnberg ve Hisar Kısa Filmlerinden Özel Seçki
Program kapsamında Belmin Söylemez’in kurmaca, deneysel kısa filmleriyle birlikte
belgesel filmlerinden oluşan seçki yer alacak.
Festivalde Türkiye’de belgesel sinemanın gelişmesinde önemli rol oynayan Hasan
Özgen’in belgesel filmlerinden yapılan seçki izleyiciye sunulacak.
Edebiyat eserleri ve politik yazılarından tanıdığımız Ümit Kıvanç’ın belgesel filmlerinin toplu gösterimi festivalde yer alıyor.
İFSAK Kısa Film Festivali bu yıl iki önemli kısa film etkinliğininden Hisar Kısa Film
Seçkisi ve Nürnberg Türkiye-Almanya Film Festivali Kısa Film Yarışmasından yaptığı
seçkiyi kısa filmcilerle buluşturacak.
Festivalin koordinatörü, yönetmen Rıza Kıraç’ın moderatörlüğünü yapacağı Hasan
Özgen, Ümit Kıvanç, Zeynep Ünal söyleşileri film gösterimlerinden sonra festival
kapsamında yer alacaktır.
İFSAK Yarışma Filmleri ve Gösterimi
Tek seçiciliğini Ercan Kesal’in yaptığı 36. İFSAK Kısa Film Yarışması’nın ön elemeyi
geçen filmlerinin gösterimi de, bu yıl Beyoğlu’nda Goethe Institut Istanbul’da sanatseverlerle buluşacaktır.
22. İFSAK Ulusal Kısa Film Festivali’nde gelenek bozulmayarak 36. İFSAK Ulusal
Kısa Film Yarışması’nın dereceye giren filmleri ödül töreninde açıklanacaktır. Törenin
ardından dereceye giren filmlerin gösterimi yapılacaktır.
Ayrıca İFSAK Ulusal Kısa Film Festivali’nde finale kalan ve ödül alan filmlerin gösterimi 17-18 Haziran 2016 tarihleri arasında Kadıköy Barış Manço Kültür merkezinde
gösterilecektir.
16
İstiklal Caddesi, Ayhan Işık Sokak, Özverim Apt. No:32 / 4 Beyoğlu 34433 İSTANBUL
Telefon : (0212) 292 42 01 292 18 07 Faks: (0212) 252 44 61 www.ifsak.org.tr e-mail: [email protected]
İFSAK 24. İstanbul Fotoğraf Günleri Teması
ÇAĞRI
İFSAK (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) Türkiye’de fotoğraf ve sinema sanatının öğrenilmesini, yaygınlaşmasını ve gelişmesini sağlamak; fotoğraf ve
sinema alanında çalışanlar arasında yakınlaşma ve dayanışma oluşturmak, kişiliklerin
ve becerilerin geliştirilebileceği kültür ve sanat ortamını hazırlamak; Türk kültür ve sanatını yurt dışında tanıtmaya çalışmak; diğer ülkelerdeki kültür ve sanat çalışmalarının
yurt içinde tanınmasını, izlenmesini sağlamak; toplumsal konularda duyarlı davranarak
fotoğraf ve sinema projeleri yapmak temel amaçlarını taşıyan ve kâr amacı gütmeyen
bir sivil toplum kuruluşudur.
1959 yılında kurulmuştur ve 56 yıldır çalışmalarına devam etmektedir. Aralarında Türkiye’nin önde gelen fotoğraf sanatçılarının ve sinemacılarının da yer aldığı 1000’den
fazla üyesi vardır.
Ulusal ve uluslararası festivallerde etkinlikleri ile yer alan İFSAK, çeşitli eğitim ve
öğretim kurumları, yerli, yabancı fotoğraf dernekleri ve pek çok kültür kurumu ile işbirliği yapmaktadır. İFSAK, 2003 yılında kuruluşu gerçekleşen Türkiye Fotoğraf Sanatı
Federasyonu’nun kurucu üyesidir.
İFSAK sergi salonu yerli ve yabancı fotoğraf sanatçılarının sergilerine ev sahipliği yapmakta, her ay düzenli olarak fotoğraf ve sinema amatörlerinin yanı sıra, kültür – sanat
dünyasından tanınmış isimlerin katıldığı söyleşiler, seminerler, fotoğraf gösterileri, fotoğraf yarışmaları düzenlemektedir.
1-30 Kasım 2016 tarihleri arasında 24. sünü düzenleyeceğimiz İFSAK İstanbul Fotoğraf Günleri’nin ilki 1985 yılında düzenlenmiştir.
Etkinlik, ilk düzenlendiği günden itibaren sürekli büyüyen ve gelişen yapısı ile bugüne
kadar Alex Webb, Paolo Pellegrin, Anders Petersen, Raghu Rai, Joachim Ladefoged,
Pentti Sammalahti, Kent Klich, Antoine d’Agata, Susan Schwartzenberg, Stanley Green, Gueorgui Pinkhassov, Alexander Rodchenko, World Press Photo, Photography Center of Thessaloniki, Italian Federation of Photography Associations gibi sanatçıları ve
kurumları ağırlamıştır.
İFSAK 24. İstanbul Fotoğraf Günleri’nin teması ‘’THANATOS - Tek Düşmanım Kendim’’ olarak belirlenmiştir. Ekte bulunan tema metnimiz üzerinden hazır olan ya da
yeni hazırlayacağınız çalışmalarınızla ( sergi ya da fotoğraf gösterisi), 15 Ağustos 2016
tarihine kadar İFSAK Sekreterya’ya başvuru yapabilirsiniz. Başvurularınız Düzenleme
Kurulu’muz tarafından değerlendirilerek, etkinlikte yer almasına karar verilecektir.
18
Başvuru formu internet sitemizde bulunmaktadır.
www.istanbulfotografgunleri.org
Thanatos - ‘’ Tek Düşmanım Kendim...’’
Yunan mitolojisinde gece tanrıçası Nyks, Hypnos (uyku) ve Thanatos (ölüm) tanrılarını
doğurmuştur. İnsandaki tüm yıkıcı, öldürücü dürtüleri temsil eden Thanatos, yapıcılığı,
yaratıcılığı ve sevgiyi temsil eden Eros’un karşıtıdır. Diyalektik materyalizmde zıtlar
aynı zamanda ve birlikte var olurken, Freud gibi psikoanalistler bu kurguyu bir metafor
olarak kullanmış, insan davranışlarını yöneten iki temel dürtüye de Thanatos ve Eros
isimlerini vermiştir.
Buna göre ölüm bilinci, insanları içgüdüsel, dolayısıyla kaçınılmaz olarak tahripkâr
davranışlara iter. Özellikle de kendisine karşı. Ancak hayatiyet ve verimlilikle ilgili
Eros dürtüsü ile kendine zarar vermenin tabu niteliği birleşerek saldırgan duyguların
hedef değiştirmesine yol açar.
Açığa çıkan öfke, çoğu kez yüceltilerek toplumda kabul gören davranışlar yoluyla tüketilir. Kültürel kökenleriyle şiddeti meşrulaştıran, savaşları çoğaltan, insanı doğaya ve
kendisine karşı yabancılaştıran günümüz uygarlığını bu sürece borçlu olduğumuz öne
sürülür. Ancak aynı denkleme göre, toplum baskısı ortadan kalktığında, saldırganlık
meşrulaştığında ya da birey kimliksizleştiğinde tahripkâr davranışlar her tarihte ve coğrafyada gözlenecektir.
Yunan mitolojisinde olduğu gibi Anadolu, Mezopotamya, Hint, Çin kültürlerinde de
yaratıcılık ile yıkıcılık, iyilik ile kötülük, aydınlık ile karanlık, hayatımızın içinde karşıt
varoluşlar halinde yer alır.
Toplumlar, Thanatos’tan kaynaklanan öfkenin akıtılabileceği sayısız mecra üretir. Spordan tiyatroya, bilgisayar oyunlarından politikaya, hayvan beslemekten havai fişek gösterilerine, yarışmalardan sınavlara dek sayısız alanda bu eğilimin izlerini bulabiliriz.
Görünen odur ki, toplumlar, dolayısıyla değer yargıları değiştikçe saldırganlığı meşrulaştırma yolları da değişecek ama bu dürtü her zaman bir şekilde var olacaktır.
İdeal ve mutlak bir “iyilik” halinin var olamayacağını, istemesek de kabul etmek durumundayız. Kendimizi ve toplumumuzu, coğrafyamızda ve gezegenimizde kalıcı ve adil
bir barışın kurulması, yeryüzündeki tüm farklılıkları haklarıyla birlikte ayrımsız savunan bir hukukun egemen olması ve bunları güvence altına alacak gerçek bir demokrasi
içinde yaşarken hayal ediyoruz.
‘’ Bireysel olarak içimizdeki saldırganlığı ehlileştirmeye çalışırken; kötülüğün günlük
hayatımızda ve toplumsal yaşamımızda üstün gelmesini engellemenin yollarını çoğaltmak en önemli amacımız olmalıdır ‘’ düşüncesinden yola çıkarak, tüm fotoğrafçıları ve
fotoğraf izleyicilerini bu konuda düşünmek ve fotoğraf diliyle konuya dokunmak için
İFSAK 24. İstanbul Fotoğraf Günleri’ne davet ediyoruz.
19
Proje Desteği
1-30 Kasım 2016 tarihleri arasında, İFSAK tarafından düzenlenecek olan 24. İstanbul
Fotoğraf Günleri kapsamında bir fotoğraf projesine İFSAK tarafından kitap ve sergi
desteği verilecektir.
İFSAK kurulduğu 1959 yılından itibaren, kar amacı gözetmeksizin, fotoğraf ve sinema
sa- natının öğrenilmesini, yaygınlaşmasını, gelişmesini sağlamak amacıyla çalışmalar
gerçekleş- tirmektedir. Bu çalışmaların amacı kişilerin ve becerilerin geliştirilebileceği
kültür ve sanat ortamını hazırlayarak, toplumsal konularda duyarlı; fotoğraf ve sinema
projelerinin ortaya çıkmasını sağlamaktır.
İlki 1985 yılında yapılan İFSAK İstanbul Fotoğraf Günleri, İFSAK’ın amaçlarına
yönelik olarak gerçekleştirdiği, ülkemiz fotoğrafçılığına önemli katkılar sağlayan bir
etkinliktir. 24’üncüsü Kasım 2016’da gerçekleşecek olan Fotoğraf Günleri kapsamında, farklı disiplinlerde fotoğraf üreten amatör-profesyonel genç fotoğrafçılara destek
vermek, gerçekleştirdikleri çalışmaları görünür hale getirip sanatseverlerin beğenisine
sunmak, en önemlisi de projelerini kitap olarak yayınlayıp kalıcı bir esere dönüştürmek
için Proje Desteği verecektir.
Başvuru formu ve detaylı bilgiler internet sitemizde bulunmaktadır.
www.istanbulfotografgunleri.org
Başvuru ve İletişim:
İFSAK 24. İstanbul Fotoğraf Günleri Koordinatörü : Esin Koç
E-Posta : [email protected]
İFSAK İdari İşler : Çetin Kaya
E-Posta : [email protected]
İstiklal Caddesi Ayhan Işık Sokak 32/2 34433 Beyoğlu / İstanbul
Tel : +90 (212) 292 18 07 / +90 (212) 292 42 01
20
İFSAK SEMİNERLERİ
Fotoğraf Seminerleri
-Temel Fotoğraf Semineri
1. DERS: Fotoğraf Makinesi I
2. DERS: Fotoğraf Makinesi II
3. DERS: Çekim Teknikleri Karanlık Oda Baskı Uygulaması
4. DERS: Işık
I. Çekim Uygulaması (Şehir içi)
I. Çekim Uygulamasının Değerlendirme Toplantısı
5. DERS: Kompozisyon, Dijital Fotoğraf
II. Çekim Uygulaması (Şehir dışı)
II. Çekim Uygulaması Değerlendirme Toplantısı
6. DERS: Örneklerle Fotoğraf Tarihi
Katılım Belgesi Dağıtımı ve Sergi Açılışı
Atölye sırasında açıklamalı olarak aktarılan konuların pratik uygulaması için bir eğitim
dönemi boyunca 2 eğitim gezisi gerçekleştiriliyor.
• Birinci gezi, üçüncü dersin ardından Pazar günü Sultanahmet’e yapılmakta. Bu gezi
sırasında teoriden pratiğe dönüş, fotoğraf makinalarının kullanımına yönelik bilgi ve
tavsiyeler günlük programın içeriğini oluşturmakta.
• İkinci gezi; altıncı dersin ardından şehir dışına, yine Pazar günü, günübirlik olarak
gerçekleşmektedir. Bu gezide ise katılımcıların ilerlemiş bilgi dağarcıkları ile paralel
olarak kompozisyon tekniklerine ait uygulama/pratik yapılmaktadır.(Şehir dışı Uygulama gezisi yol ücreti katılımcı tarafından karşılanır.)
Fotoğraf Değerlendirmeleri; Eğitim, fotoğraf okuma ile devam etmektedir. Sultanahmet
ve şehir dışına yapılan 2 gezinin ardından 2 kez, deneyimli eğitmen kadromuz tarafından gezi sırasında çekilen fotoğra arın okuması yapılmakta ve okuma sırasında kur- siyerlerin getirdiği fotoğra ar değerlendirilmektedir. Fotoğrafa başlangıç aşamasında olan
katılımcılar için kaçırılmaması gereken bir deneyim.
Dijital Fotoğraf Uygulaması; Hafıza kartları, pixel, MP, Byte, Bit, yedekleme, baskı,
CMYK kafanızı mı karıştırıyor? Temel Fotoğraf Eğitimi’nin bir parçası olan bu uygulamamız tüm bu sorularınıza yanıt verecek nitelikte bir içeriğe sahiptir.
Seminer sonunda; derneğimizde, katılımcılara Temel Fotoğraf Semineri Katılım Belgeleri’ nin verildiği bir tören düzenlenmekte ve tören sonrasında, katılımcıların fotoğraflarından oluşan bir sergi açılmaktadır.
21
-Belgesel Fotoğraf Atölyesi : Belgesel fotoğrafın ne
olduğuna dair teorik bilgilerin sunulduğu, çekimlerle
pratik yapma imkanı sunulan ve değerlendirmelerle
desteklenen bu atölye Belgesel Fotoğrafçılık konusunda deneyimli eğitmenler eşliğinde sürdürülmektedir.
-Proje Geliştirme Atölyeleri : İFSAK Proje Geliştirme Atölyeleri ismiyle açılan bu seminerler
fotoğrafta farklı bakış açılarına yönelik çalışmaları içeriyor. Fotoğraf dünyasında yer edinmiş farklı
isimlerle gerçekleştirilmektedir.
-Basın Fotoğrafçılığı Atölyesi : Seminerin amacı,
ülkemizde Basın fotoğrafı alanında kendine geliştirmek isteyen tutkulu fotoğrafçılara mesleğin inceliğini, disiplinini ve çalışma koşullarını anlatarak Türk
Basınında yaşanacak bilinçli bir değişim ve dönüşüme katkıda bulunmaktır.
-Doğa Fotoğrafçılığı Semineri : Doğaya merak
duyan, makro fotoğrafın sınırlarını görmek isteyen
kişilerin tercih ettiği bu atölye için İFSAK’ın yıllık
seminer planı içersinde dört veya beş Doğa Semineri planlamıştır.
-Stüdyo Fotoğrafçılığı : Stüdyo fotoğrafçılığı konusunda bilgi ve deneyim kazanmak isteyen herkese
açık olan seminerde; Workshops Ürün Çekimi, Portre Çekimi,
Pack-shot, Still- Life çalışmaları yapılmaktadır. Bu
seminer temel fotoğraf bilgisi olanlara yöneliktir.
22
-Photoshop Atölyesi : Sayısal fotoğrafa yönelik
açılan atölyede katılımcılara sayısal fotoğrafçılık ve
giriş seviyesinde fotoğraf işleme teknikleri gösterilmektedir. Atölyenin ileri düzey bölümü ikinci kur
olarak yapılmaktadır.
-Sinema Seminerleri
-Kısa Film Atölyesi : Teorik bilgilerin yanı sıra fikir
aşamasından başlayarak bir filmin hayata geçirilmesine kadar geçen tüm sürecin yaşanacağı bir çalışma
yapılmaktadır. Üç aylık seminerin ardından, katılımcıların ortak bir çalışma ile üretecekleri kısa filmin
gösterimi, İFSAK’ta düzenlenecek sertifika töreni ile
birlikte yapılmaktadır.
-Senaryo Semineri: Senaryo yazımı ile ilgili teknik bilgilerin verilmesinin yanı sıra; katılımcılara
özgün, yaratıcı bir bakış açısı kazandırmayı hedeflemektedir. Her katılımcı 8 haftalık sürenin sonunda
kendi senaryosunu tamamlamaktadırlar.
-Film Analizi Semineri : Türk ve dünya sinemasının önde gelen birçok yönetmenin filmleriyle birlikte detaylı olarak incelenip değerlendirildiği İFSAK
film analizi seminerleri sinema meraklılarına yeni bir
bakış açısı kazandırmayı hedeflemektedir.
-Sanat Seminerleri
-Sanat Tarihi Semineri: Estetik anlamda “güzel”,
estetik kavramlar, sanat kuramları, sanat-bilim ilişkisi, sanat ve beğeni, sanatsal yaratma, sanatsal algılama, günümüz sanat anlayışları, sanat eleştirisi
ve türleri, sanat eleştirisi uygulamalarını içerir.
23

Benzer belgeler