metafor2 final .key - elemental

Transkript

metafor2 final .key - elemental
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
DÜNYA KOÇLUĞUNUN ÖNCÜLERI ISTANBUL’DA
CO-ACTIVE YAZILAR
CTI’ın kuruculari olan Karen Kimsey-House ve Henry Kimsey-House 04 Haziran’da
Microsoft Conference Hall-Bellevue Residence’da “Cok boyutlu liderlik” kavramini anlatti.
sayfa 2-3
Biran Yılancioglu’ndan “Climbing The Mountain - Certification Program“
sayfa 8
!
HENRY KIMSEY-HOUSE RÖPORTAJI
Kevser Aydın’dan “ Proje Yönetimi Ile Ilgili Metaforlar “
sayfa 9-10
Henry Kimsey-House röportajında “nasıl bir model uyguladıklarını, neden Türkiye’yi
seçtiklerini, Türkiye’deki liderlik profilini “ değerlendiriyor.
sayfa 4-5
Hatice Boşca’dan “ Yol mu Yolculuk mu “
sayfa 11
!
PARENTOLOGY PROGRAMI
Parentology/Co-Active Ebeveynlik Programi yaraticisi Gönan Premfors ile yapılan röportajı
sizlerle paylasıyoruz.
sayfa 6-7
!
KITAP VE FILM ONERILERI
Co-Active koclardan kitap ve film önerileri.
sayfa 15
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
Deniz Hüsrev’den “ Kimsin Sen “
sayfa 12
!
Vicdan Merter’den “Mahşerin Dört Atlısı “
sayfa 13-14
!
!
!
!
1
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
DÜNYA KOÇLUĞUNUN ÖNCÜLERI
ISTANBUL’DA
!
Henry Kimsey-House: “Liderlik, birinin tepeden
yönetmesi ve diğerlerinin kendini kurban hissetmesi
değildir"
!
İspanya ve Amerika'dan sonra dünyanın en prestijli
liderlik programı olan Co-Active liderlik programı
Türkiye'de de başlıyor.
Koçluk eğitiminde bir ekol haline gelen Coaches
Training Institute'nün (CTI) kurucu direktörlerinden
Henry Kimsey-House ile Keren Kimsey-House,
programı bugün Microsoft Conference HallBellevue Residance'da düzelenen bir konferansla
tanıttı.
Dünyada koçluğun öncülerinden Co-Active Koç'luk
eğitimlerini Türkiye'de başlatan Elemental-Value
tarafından düzenlenen “Yeni Bir Liderlik Yaklaşımı"
ve “Dönüşümsel Değişim" konulu konferansta
konuşan Henry Kimsey-House ile Keren KimseyHouse, çok boyutlu liderlik kavramını anlattı.
!
Türkiye'de Co-Active modeli uygulayan güçlü
liderler olduğuna dikkat çeken Kimsey-House,
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
bu alanda Türkiye'de hizmet veren, başta ElementalValue Yönetici Ortağı Serhan Kuseyrioğlu olmak
üzere, "master koç" Gülsün Zeytinoğlu, Arzum
Akduran, Ayşen Gündüz ve Gulruh Turhan'a
teşekkür etti.
“TÜRKLER ÇOK İNANÇLI VE TUTKULU"
CTI'ın kurucusu ve dünyada koçluğun öncülerinden
olan Henry ve Karen Kimsey-House, programı
Türkiye'de başlatmak için büyük sabırsızlık
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
duyduklarını ifade ederek, “Türkiye birçok kültürün
birleştiği bir ülke. Ortadoğu ve Avrupa'yı
kaynaştıran önemli bir rolü var ve programın
Türkiye'de de başlatılıyor olması, bu önemli rolünü
ön plana çıkarıyor. Liderlik programının
Ortadoğu'da yer alabileceği en önemli ülke. Türkler
çok inançlı ve hırslılar. İşlerinde, günlük
yaşantılarında tutkulu insanlar. Amerika'dan sonra
bu programın başlaması gereken en doğru ülke
Türkiye" şeklinde konuştu.
2
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
“LİDERLİK GÜÇ VE POZİSYON DEĞİLDİR"
Konuşmasında, dünyadaki mevcut liderlik
sistemlerinin iyi çalışmadığına dikkat çeken Henry
Kimsey-House, “Şu andaki ortamda çok fazla
sertlik ve gerginlik söz konusu.
Türkiye'deki ortam liderlik anlamında gelişme ve
yenilik için büyük bir fırsat sunuyor. Her şeyi
paylaşmalıyız; gücü, liderliği her şeyi
paylaşmalıyız. Bir çember halinde herkesin
gelişmesi için birlikte çalışmak şart. Birinin
yukarıdan her şeyi kontrol etmeye çalışması ve
herkesin kendini kurban gibi görmesi yanlış.
Liderlik, özellikle dünyada olup bitenler için
sorumluluk hissetmektir. Liderlik sadece pozisyon
veya güç değildir" şeklinde konuştu.
!
!
Yaklaşık 3 saat süren konferans, iş dünyasından
başarılı pek çok ismi ve koçları bir araya getirdi.
!
*Aynur Tattersall’in haberidir.
“TÜRKİYE'DE BAŞLATILMASI GURUR
VERİCİ"
Dünyada koçluğun öncüleri olan böyle bir okulun
kurucularını İstanbul'da ağırlamaktan büyük
memnuniyet duyduklarını ifade eden ElementalValue Yönetici Ortağı Serhan Kuseyrioğlu, CoActive liderlik programı gibi kişinin hem kim
olduğuna, nasıl bir insan olduğuna, hem de neler
yaptığına, neler ürettiğine odaklanan bir programın
Türkiye'de başlamasının gurur verici olduğunu
söyledi.
!
!
3
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
!
!
!
HENRY KIMSEY-HOUSE RÖPORTAJI
!
Yaşam koçluğu ve liderlik eğitimlerine ilgi artarken
dünyada bu alanda öncü bir ekolün kurucusu olan
Henry Kimsey-House ile Karen Kimsey-House,
Türkiye’ye gelerek konferans verdi. Coaches
Training Institute’nün (CTI) kurucu direktörleri
arasında olan Kimsey-House çifti Co-Active Koçluk
ekolünün yaratıcısı. Geliştirdikleri koçluk programı
22 ülkede uygulanıyor. Liderlik programı ise ABD
ve İspanya’dan sonra Türkiye’de başlatıldı. Çift,
yaşam koçluğu programında kişiye “olmak” ve
“yapmak” dengesini kurması yönünde eğitim
veriyor. Liderlik programında ise her kişide var olan
cevherin ortaya çıkarılması sağlanıyor.
Metod olarak sizi diğer koçluk eğitimlerinden
ayıran çarpıcı nokta nedir?
Co-Active model; olmak ve yapmak dengesinin
mutlak olarak gözetildiği bir model.
!
!
Metod olarak sizi diğer koçluk eğitimlerinden
ayıran çarpıcı nokta nedir?
Co-Active model; olmak ve yapmak dengesinin
mutlak olarak gözetildiği bir model. Amacımız kişinin değerleri, inançları,kendini
kısıtlayıcı düşünceleri, güçlü yönleri, ilişki kurma
biçimi, yaşam amacı gibi “olmak” hali ile eylemleri;
işi, okulu, banka hesabı gibi “yapmak” halinin
dengede olmasını sağlamak.
Türkiye, bizim için Ortadoğu’nun Avrupası.
Kültürü, yaşanmışlıkları ve stratejik konumu
sebebiyle önemli bir köprü.
Bunları hepimiz yapıyoruz. Neden eğitim almak
gereksin ?
Çünkü insanlar ikisini sorunsuz bir şekilde dengede
yürütemiyor. Ve sonrasınnda bir balıkçı kasabasına
kaçmayı planlıyor. Bu dengeyi kurmak için
eğitilmemiz şart.
Konferansta dinleyicileri defalarca güldürdünüz.
İkili olarak enerjinizin sırrı nedir?
Aslında bunun altında tiyatroculuk geçmişimiz
yatıyor. İnsanlara bilgiyi aktarırken onları
eğlendirmeyi de amaçlıyoruz. Bunu yaparken
sanırım hepimiz çok eğleniyoruz.
Henry Kimsey-House ile Karen Kimsey-House’un
eğitimleri oldukça eğlenceli. Türkiye’de
düzenledikleri konferansa katıldım. Konferans
sonunda kendimizi keşfetmek adına küçük bir
eğitim de aldım. Ve ardından Henry Kimsey-House
ile keyifli bir röportaj yaptık. Henry Kimsey-House,
nasıl bir model uyguladıklarını, neden Türkiye’yi
seçtiklerini, Türkiye’deki liderlik profilini
değerlendirdi.
!
!
Dünyanın ne kadarlık bir kesimine hitap
ediyorsunuz?
CTI Koçluk programı şu an 22 ülkede veriliyor.
Liderlik programımız ise sadece İspanya ve
ABD’de. Şimdi üçüncü ülke olarak Türkiye’ye
geldik. Tüm dünyadan farklı milletlerden kişiler bu
programlara katılıyor.
Liderlik programında ABD ve İspanya’dan
sonra neden Türkiye’yi tercih ettiniz?
!
!
Türkiye’de Co-Active liderlik eğitimleri
başlayacak. Türkiye halkını ve liderini nasıl
değerlendiriyorsunuz? İnsanlarda çok ciddi bir tutku görüyoruz ancak
hükümetin yönetim tarzı fazla kontrolcü. Uzun
yıllar boyunca çalışmalarımız için pek çok ülkeyi
ziyaret ettik. Farklı ülkelere giderken öncesinde
öngörülerimiz olur. Ancak gittiğimizde bizi şaşırtan
şeylerle karşılaşırız. Örneğin Japon halkını ifadesiz
ve maske suratlı düşünürken aslında çok duygusal
olduklarını gördük. Fransızlarla ilgili ise çok iddiacı
oldukları öngörüsü varken sevecen olduklarına tanık
olduk. Türkiye hakkında kesin bir öngörümüz
yoktu. Geldiğimizde ise halkının çok tutkulu,
yönetiminin ise kontrolcü olduğuna tanık olduk.
4
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
Kontrolcü kavramı size ne ifade ediyor?
Hükümetinizi ve politik liderlerinizi analiz edecek
bilgiye sahip değilim ancak bizim açımızdan
değerlendirdiğimizde bütün dünyada insan
gelişiminde özgürlük önemli bir yer tutuyor.
Dışarıdan bakıldığında şu an Türkiye halkının çok
ciddi özgürlük ihtiyacı ve isteği var. Diğer taraftan
hükümete bakıldığında bunu engelleyecek bazı
güçlü akımların ortaya çıktığını görüyorum.
Lideriniz aşırı kontrolcü. Lider nerede durması
gerektiğini bilmeli. Bazen sessiz kalmalı, bazen geri
çekilmeli. Sürekli öne çıkmak doğru bir liderlik
modeli değil.
Yani bir lider öne çıktığı kadar geri çekilmeyi de
bilmeli... Evet, lider, gerektiğinde geri durmayı bilen,
gerektiğinde yukarı çıkıp bakabilen ve omuz omuza
durabilmeyi başaran kişidir. Bizim yaptığımızsa bu cevheri ortaya çıkarmak.
Yaptığımız şey, ünlü heykeltıraş Michelangelo’nun
Davut heykeli için söylediği sözle çok örtüşüyor.
Amacımız daha iyi insan yaratmak değil
“Her insanın içinde keşfedilmeyi bekleyen bir
lider var’’ diyorsunuz. “Liderlik vasfı kişiye
özeldir” ifadesini anlamsız kılıyor bu sözünüz...
Evet hepimizin içinde bir cevher var. Cevher yüzeye
yakınsa sahiplenmeyi tercih ederiz. Yüzeye uzaksa genellikle reddederiz. Kimilerinde
bu cevher yüzeye uzak olabilir. Ancak liderlik, özel
kişilere ait bir ödül değil. İçimizdeki bir seçim.
!
Michelangelo’nun sanatı ile örtüşen yanınız
nedir?
Ona göre sanatçının yaptığı yaratmak değil doğada
yaratılmış olana dair semboller aramak ve
bulduğunu da kendi üslubu ile ortaya çıkarıp tasvir
etmek. Biz de tıpkı onun gibi insanlardaki liderlik
vasfını ortaya çıkarıyoruz.
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
Siz içimizdeki cevheri bize armağan ediyorsunuz
öyleyse...
Amacımız insanları daha iyi yapmak değil. Biz
insanların içlerindeki cevheri çıkarıp çevrelerine
yansıttıkları potansiyeli keşfetmelerini sağlıyoruz.
!
*Serra Öğreten’in röportajıdır.
!
!
!
!
5
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
!
!
PARENTOLOGY / CO-ACTIVE EBEVEYNLIK
PROGRAMI
Vatan gazetesi yazari Ayşe Aydın’ın Parentology/Co-Active
Ebeveynlik Programi yaraticisi Gönan Premfors ile yaptigi
röportaji sizlerle paylasiyoruz.
oluşan bir takımı yönetiyordum.
Nedir bu parentology (ebeveyn uzmanlığı) ?
Parentology bir ilişki felsefesi. Hayatımızın kalitesi,
ilişkilerimizin kalitesine bağlı olarak değişir. Ve hiç
kuşkusuz hayattaki en önemli ilişki, çocuğumuzla
kurduğumuz ilişkidir. Bu eğitim sayesinde
çocuğunuzla bir ömür boyu sürecek mucizevi bir
bağ kuruyorsunuz. Dünyanın birçok yerinde bu
konuda workshoplar düzenliyoruz, ailelerle ve
okullarla çalışıyoruz.
Çocuğuma bağırdığım gün hayatımı gözden
geçirdim
!
“Çocukları anlamayı ve dinlemeyi öğreten Türk!
!
Ebeveyn uzmanı nasıl oldunuz?
Finans alanında stres içinde çalışırken, bir gün
kızım bir konuda çok ısrar etti. Ben de sonunda
patladım ve ona bağırdım. Tabii ki çok üzüldü.
Bunu hak ettiğini düşünmüştüm, çünkü gerçekten
sınırlarını zorlamıştı. O gece, büyük bir ciddiyetle
bana kendi çocuğuna bağırmanın çok yanlış bir
seçim olduğunu söyledi. Henüz 6 yaşındaydı. Bir
anda çöktüm. Çok haklıydı. Bu olaydan sonra bütün
hayatımı gözden geçirmeye karar verdim.
Gonan Premfors, Dubai’de yaşayan bir Türk. Bir
gün küçük kızı sabrını zorlar ve birçok anne gibi
istemeden de olsa kendini kızına bağırırken bulur.
Bu azar, onun kızından bir hayat dersi almasına ve
bütün hayatını gözden geçirmesine neden olur.
Dünyada Parentology (Ebeveyn Uzmanlığı)
eğitimini yaratan ve bu alanda dünyanın birçok
ülkesinde eğitim veren Premfors ile İstanbul’da
buluştuk ve öyküsünü dinledik.
Yoğun bir iş temposundan, bu işe geçiş süreci
nasıl oldu? Zorlandınız mı?
Hiç zorlanmadım. Odağımı para kazanmaktan,
benim için daha anlamlı olan işlere çevirdim.
Hayatımı önüme sunulanlarla değil, kendi
seçimlerimle yaşamaya başladım. Bu da çok keyif
verici bir dönüşümdü.
Ne yaptınız peki?
2004 yılından itibaren profesyonel koç olarak
çalışıyorum. Aynı zamanda “The Coaches Training
Institute (CTI)”un eğitmeniyim. Ailelerle çalışırken,
bu alanda bir danışmanlık ihtiyacı olduğunu fark
ettim. Organizasyonlar ve profesyoneller için birçok
eğitim programı varken, ebeveyn-çocuk ilişkisine
yönelik çok az çalışma olduğunu gördüm. Bunu
değiştirmek istedim.
Sanırım Türk’sünüz. Hikâyeniz nedir?
Evet, ben doğma büyüme Türkiyeliyim. İstanbul’da
doğdum. Babam Deniz albayıydı, annem de ev
hanımı. Üniversiteden ayrıldıktan sonra, THY’de
kabin hostesliği yapmaya başladım. Bu iş benim
Dubai Emirates Havayolları’yla buluşmama sebep
oldu ve Dubai’ye taşındım.
Sonra...
Dubai’de yabancı bir şirkette finans alanında
çalışmaya ve kendi müşterilerime hizmet vermeye
başladım. Aynı zamanda da finansal danışmanlardan
Çocuğunuzla bir ömür boyu mucizevi bir bağ
kuruyorsunuz
Kızımla çok dengeli, yakın ve sağlam bir ilişkim var
Kızınızla ilişkiniz nasıl değişti?
Çok önemli ölçüde! Çok dengeli, yakın ve sağlam
bir ilişkimiz var. Güven dolu. Daha önce onun için
neyin en iyisi olduğuna ben karar veriyordum, bu da
onun tüm gücünü elinden alıyor, hem kendisine hem
de bana güven duygusunu kaybetmesine sebep
oluyordu. Bu artık değişti
6
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
!
Değişim her yaşta mümkün müdür? İnsan isterse
bambaşka bir ebeveyn olabilir mi?
Tabii ki. Bizim workshoplar’ımıza gelen büyükanneler,
büyükbabalar bile var. Çocuklarımızla olan ilişkimiz bir
ömür boyu sürüyor ve her zaman için dönüşüm mümkün.
Aynı zamanda ebeveynleriyle olan ilişkilerini yenilemek
isteyen kişilerle de çalışıyoruz. Dolayısıyla program iki
yönlü ilerliyor.
Dünyayı çocuklarının gözünden görmelerini sağlıyoruz
Bu kursta ne öğretiliyor?
Kurs sırasında anne babalar dünyayı kendi çocuklarının
gözünden görmeye başlıyor. Hangi milliyet veya dinden
olursa olsun, her ailenin kendine ait bir kültürü olduğuna
inanıyoruz. Bu yüzden de hiçbir anne babaya kendi
çocuklarıyla ilgili ne yapmaları gerektiğini söylemiyoruz.
Kursta edindikleri bilgilerle önce ilişkileri hakkında
farkındalık kazanıyorlar, sonra çözümleri kendileri
üretiyorlar.
!
İnsanlar öğrendiklerini nasıl uyguluyor?
Öğrenme deneyimlemelerle oluyor ve bunun sonucunda da
katılımcılar içgörü kazanıyor.Bu bir kitabı okuyup, konuyu
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
!
anlayıp sonra da bunu uygulamaya çalışmaktan çok farklı
bir şey. Deneyimleyerek öğrendiğiniz zaman, değişim
kaçınılmazdır.
Çocuğumuzla sağlam ve bilinçli bir ilişki kurmanın
olmazsa olmazları nedir?
Çocuğunuzla sağlam bir ilişki kurabilmeniz için olmazsa
olmaz 3 şey güven, derinlemesine dinlemek ve güç dengesi
diyebilirim.
!
Güven her ilişki için en önemli unsurken, maalesef yeterli
değer verilmiyor. Farkında olmasak da sürekli olarak güven
duygusunu ezip geçiyoruz. Derin dinlemek de söylenilenin
tam olarak ne anlama geldiğini kavrayabilmek... Örneğin
siz sabahleyin işe yetişmek için koşuştururken, 5 yaşındaki
çocuğunuz kahvaltısını yemeyi reddediyorsa, size “Gitmeni
istemiyorum” demeye çalışıyor olabilir.
Güç dengesi de çocuklarımızın elinden güçlerini alıp,
onlara patronluk taslamak, ne yapmaları gerektiğini
söylemek ya da işlerin bizim istediğimiz şekilde
yapılmasını istemektense, onları yetkilendirebilmektir.
Çocuklara uyguladığımız disiplin teknikleri hakkında
ne düşünüyorsunuz?
Çok manipülasyona açık olduğunu ve çocuklarımızı daha
iyi anlayabilmemizi engellediklerini düşünüyorum. Zaman
içerisinde çocukla, ebeveynin arasına mesafe koyduğu da
kanıtlanmış bir gerçek. Parentology’nin altında yatan ana
fikir çocuğunuzun fark edildiği, sesinin duyulabildiği ve
onun olduğu gibi kabul edildiği bir ilişki yaratmaktır.”
!
Not: 2004’un son eğitimi 31 Ekim-02 Kasim tarihlerinde
türkçe olarak yeniden Türkiye’de….
Daha fazka bilgi icin “www.elemental-v.com.tr “
7
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
Biran Yılancioglu’ndan…
!
CLIMBING THE MOUNTAIN-Certification Program
!
Wow! It was just like a big mountain I need to climb.
I was like “wow! How this 6 months going to end? it is like
forever…Did I do the right thing?” after the orientation call
in certification program. I even told my friends that “well
they are clever; they do this orientation call after you pay
for the program so that you don’t drop out!” Now I am in
the 18th week there is a little way to climb than I will be on
top of the mountain. I can’t believe how this time passed; I
still feel that there is a lot to learn. As a human being “you
don’t know that you don’t know until you start to know!”
I learned a lot!!! Still need to learn and I really wish these
supervision calls and POD calls to continue regularly.
Without certification it was like being a small fish in the
ocean and trying to find your way to home, all alone. But
with the POD, your POD leader, your coach and your
supervisors you feel surrounded, safe and secure. One of
the main benefits I got was the individual supervision.
Huge benefit! It was the first time that I got direct feedback
on my coaching from an MCC coach and it was priceless!
!
!
With your individual supervisor, you directly get feedback
– it is like seeing yourself in a mirror! Certification is a
great awareness and a school at the end you really
graduate!
I can imagine all the questions about your investments in
terms of time and money, I can even hear your voices as I
had them too! Believe me when I say that this is the second
best thing I did for myself! You know the first one was of
course, to complete Fundamentals and Intermediate
curriculum
If you look coaching as a profession and want to be one
hell of a good coach, this is the program you won’t regret!
!
!
8
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
Kevser Aydın’dan…
!
PROJE YÖNETIMI ILE ILGILI METAFORLAR
!
Kendimi bildim bileli sosyal tarafım çok güçlü olsa
da kendini sürekli hatırlatan analitik tarafım da
güçlü olmuştur.Hayatım dönüşmeye başlayana
kadar da çevrem, hayatında en az bir kere
matematik dersinde integral problemi çözmüş
mühendislerle doluydu.Doğal olarak hayatıma
birçok matematiksel deneyim sığdırdım.Bunlardan
biri de proje yönetimi.Nasıl yani?Proje yönetimi
matematiksel değildir ki?!? Açıkçası, benim için
proje bir matematik problemidir.Ürünüm yani
problemin sonucu, ne zaman çözülmesi gerektiği ve
kaynaklarım yani bilgi birikimim, kalemim,
defterim herşey mevcut.Proje yönetimi ise bu
problemi hangi yöntemle çözdüğümdür.
Koçlukla tanıştıktan sonra, hayatında matematiğin
yeri çok az olan bir arkadaşım benden proje
yönetimi eğitimi almak istediğini iletti.Benim için
değişik bir deneyim olacaktı ki, öyle de oldu.Çünkü
konuyu anlatırken proje yönetiminin ne kadar çok
koçluk yeteneği gerektirdiğini gördüm.
Gelin en temelinden bakalım projeye ve proje
yönetimine.
!
!
!
!
!
!
Proje, benzersiz bir ürünün/hizmetin veya sonucun
ortaya çıkması için gerçekleştirilmiş olan geçici bir
girişimdir.(“Project Management for Dummies”,
Stanley E. Portny) Projenin temel öğeleri ürün,
zaman ve kaynaklar’dır.
Peki bu projenin proje yöneticisi kimdir?Koç olarak
biz miyizdir yoksa danışan mıdır?Bence danışan bu
sürecin hem baş kahramanı hem projenin yöneticisi
hem de sponsorudur.Bizler koç olarak sadece bir
kaynağızdır.Hatta ,eğer bir bilgi işlem projesinde rol
aldıysanız, projeye bir plan çerçevesinde dahil olan
dış kaynaklar gibiyizdir.Proje yöneticisi, planlanan
zamanlarda bizimle görüşür ve dönüşümü katalize
olur.
Birşeyleri birşeylere benzetmekte üstüme yoktur
Koçluk yaparken kişinin hedeflediği dönüşüme
“ürün” diyorum.Zamanı zaten “koçluk-danışan”
birlikteliğini şekillendirirken belirliyoruz. “İnsanlar
doğal olarak yaratıcı, becerikli ve bütündür”
cümlesini temel aldığımızda ise danışanımız ve koç
olarak biz bu projenin başlıca kaynaklarıyız .Bu üç
öğe arasında çift yönlü bir ilişki vardır.Beklenen
ürün ne kadar değişkenlik gösterirse kullanacağımız
zaman ve/veya kaynaklar da o kadar değişir.Burada
kendimle ters düşen ve yeni mezun bir koç olarak
bende bir dönüşüm için 6 aylık süreçte toplam 12
görüşmenin makul olduğu bilgisi mevcutken öğeler
arasındaki ilişkiyi nasıl yorumlamalıyım?Danışanın
dönüşüm yolculuğunda giderken istenen ürün yolda
değişirse kaynağımızın sabit olduğunu düşünürsek
(“insanlar doğal olarak yaratıcı, becerikli ve
bütündür”) harcanan zaman değişecektir.(mi
acaba?)
Proje yönetimi, projenin başlangıcından kapanışına
kadar yaşanan sürede projeye rehberlik etmektir.
Proje yönetimi süreçleri de sizlere çok tanıdık
gelecektir.Bunlar, projeye başlama, planlama,
gerçekleme ve kapanış süreçleridir.Biz koçlar her ne
kadar danışanımızın projesinin dış kaynağı olsak da
her danışan bizim için bir projedir ve bizler de kendi
projemizin yöneticileriyizdir.Projenin ilk fazında
yani başlama süreçlerinde danışan bizimle iletişime
geçer, ilk buluşmamızı gerçekleştirir ve koçluk
yolculuğuna çıkmak için ilk adımımızı atarız.Ayrıca
bu süreçte danışanımızın dönüşümüne dair isteğini
netleştiririz, lojistiği (Nerde hangi sıklıklarla
buluşulur?bu işin bütçesi nedir? gibi.) konuşur
9
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
!
!
!
!
Ayrıca bu süreçte danışanımızın dönüşümüne dair
isteğini netleştiririz, lojistiği (Nerde hangi
sıklıklarla buluşulur?bu işin bütçesi nedir? gibi.)
konuşur aramızdaki birlikteliğin şeklini çizer ve
aynı yolda yürümek üzere el sıkışırız. Planlama
süreçlerinde ise kendi ajandamıza bağımlı kalmadan
her görüşme sonrasında danışanımızın bir sonraki
görüşmeye kadar yapmak istediklerini planlaması
için alan tanırız.Gerçekleme süreçlerinin “tadına
doyum” olmayan süreçler olduğunu
düşünüyorum.Danışanımız istediği dönüşümü
gerçekleştirmek için adım atıyordur, konfor alanının
dışındadır, risk almanın tadına varıp bazen tepede
olmanın bazen de dibe vurmanın deneyimini
yaşıyordur.İşte burada monitör ve kontrol süreçleri
daha da çok işliyordur.Danışan istediği yöntemle
bize yaptıkları hakkında haber veriyordur.Danışanın
ihtiyacı olanı alıp almadığını koçluk becerilerimizle
kontrol eder ve danışanımızla beraber monitör
ederiz.Ve danışan istediği dönüşümü yakaladığında
ise koçluk görevimiz sona erer. Danışanımızla bir
araya gelir yolculuktaki deneyimlerimizi konuşur el
sıkışır ve koçluk ilişkimizi kapatırız.
Ve Stanley E. Portney “Project Management for
Dummies” kitabında der ki bu süreçleri başarılı
gerçekleştirmek için açık, proje sürecindeki gruplar
ve kişilerle zamanında bilginin paylaşıldığı bir
iletişim şekline, projede yer alan kişilerin
taahhütüne, ihtiyaç duyulan verilerin doğru şekilde
ve zamanında elde edilmesine ihtiyaç
vardır.Eminim ki bu da sizlere çok tanıdık
gelmiştir.Danışanımızla beraber koçluk serüveninde
istenen dönüşümü gerçekleştirmek için en çok iyi
iletişim becerilerine ve taahhüte ihtiyacımız vardır.
!
!
!
!
!
!
*Bu yazı benim kişisel deneyimlerime
dayanmaktadır.Bilimsel bir çalışma değildir.
**”Metafor”un kelime anlamı
“Benzetme”dir.Fransızca kökenlidir.
Peki iyi bir proje yöneticisinin yetenekleri neler
olmalıdır?Bu yetenekler koçluk becerileri ile örtüşür
mü?Proje başarısız olursa naparız?Proje
yönetiminde de “Bu deneyimden ne öğrendik?”
sorusu var mıdır?Gelin bu soruların cevabını da bir
sonraki bültende beraber verelim.Görüşmek
dileğiyle...
!
Kevser Aydın, “Ben sevgi dolu bir ışığım”
!
!
!
10
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
Hatice Boşca’dan…
!
Yol mu Yolculuk mu?
!
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer
tellal iken eski hamam içinde seyahat etmeyi seven
Simeranya adlı bir genç kadın varmış. Kitapların içinde
yolculuk eder, kaf dağını aşar zümrüdü anka ile hem dem
olurmuş.
Aradan yıllar geçmiş kitaplardaki yolculuklarına
gerçek yolculukları eklemiş. Pek çok ülkeyi gezdikten sonra
şehr-i şehir İstanbul’da sabitlemiş bir ayağını. Diğer ayağı
pergel gibi dünyayı gezmeye devam etmiş.
Çok sık gittiği “1001 Gece Masal Diyarı” adında iç
içe girmiş öykülerin yaşandığı bir ülke varmış. Bu ülkede
yaşayan çok sevdiği koşar/yazar arkadaşı 4 Yapraklı
Yonca’dan bir gün bir mektup almış. Simeranya’nın
yolculuk tutkusunu bilen arkadaşı yeni bir ülkeye yaptığı
seyahatten övgüyle bahsediyormuş.
Şimdiye kadar yaptığı yolculuklardan çok farklıymış.
Birçok kişinin aynı başlangıç noktasından harekete edip,
bambaşka yollardan geçip, çok farklı ülkelere ulaştığı bir
geziymiş. Simeranya arkadaşında bu gezi sayesinde oluşan
güzelliğe ve parlaklığa hayran olmuş. Veeee bu yolculuğa
çıkmaya karar vermiş.
Yolculuk günü limana gelen Simeranya; kendisi gibi
bu yola çıkacak diğer güzel yüzlü, güzel sözlü insanlarla
tanışmış. Geminin çok da iyi iki kaptanı varmış. Her limanda
kaptanlar değişecekmiş.Yolculuk hakkında genel bilgiler
verilmiş. Gemi beş limana uğrayacakmış. Bu limanlardan
her yolcu kendisi için önemli olan malzemeleri
alabilecekmiş. Ancak limanlarda para geçmiyormuş.
Değişim usulü ile ticaret yapılıyormuş.
!
!
1.Liman/ Fundamentals/Başlangıçlar
İlk varılan liman diğer limanlarda alınacakların tanıtıldığı,
ufak ufak tattırıldığı bir yermiş. Yolcular bu limandaki
“başlangıçları” tatmak için “ön yargılarını” harcamak
zorundalarmış. Çünkü bu limandan sonrasına ön yargıyla
gidilmiyormuş. Yolcuların hepsi ön yargılarını tadımlıklarla
değiştirmiş. Bunlar arasında hayaller, sorular, hayat çemberi,
duygular, olmak ve yapmak halleri varmış. Kimisi bu tatları
yemiş, kimisi yüzüne ellerine sürmüş. Ama hepsi bu adadan
yeni ürünlerle çok mutlu olarak ayrılmışlar.
2. Liman/ Doyum/ Sürprizli Çorba
İkinci limanda yeni iki kaptan binmiş. Onlar da öncekiler
gibi “Bilge ve Cesurmuş”.Bu limanda satılan ürünler; hayat
amacı, kaptan, mürettabat, vizyonmuş. Bunları almak için
“sabotörlerini” bırakmışlar. Çok karlı bir alışveriş olmuş.
Herkes çok güzel keşifler yapmış. İnsanlara bu limandan
satın aldıkları şeyler hiç de yabancı gelmemiş. Hepsi daha
önce kaybettikleri şeyleri bulmuş gibi olmuşlar.
3. Liman/ Denge/ Ana Yemek
Üçüncü limanda ilk limandaki “Huysuz ve Tatlı ” kaptan
yine gelmiş, yanında yepyeni bir de “Işıklı” kaptan varmış.
Bu limandaki market çoktan seçmeli bir marketmiş. Herkes
her şeyi alamıyormuş. Seçim yaparken ellerindeki
“mücevheri” en iyi şekilde değerlendirebilecekleri
malzemeyi bulmalılarmış. Herkes rezonans seçimini yaparak
aldığı malzemeyi hayatında kullanmak üzere taahhütte
bulunmuş. Çünkü burası “taahhütler ve eylemler” adasıymış.
Çok rüzgarlı bu adadan “beyin fırtınaları” eşliğinde bir
sonraki limana ulaşmak için yelken açmışlar.
4. Liman / Proses/ Acı Kahve
Dördüncü liman çok zorlu bir limanmış. Çünkü gemi limana
yanaştığında bir girdabın içine girmiş. Girdap gemiyi aşağı
çekmiş. Yolcular çok korkmuş. Kaptanlar “Portebello
Cadısı” ile “Huysuz ve Tatlı Kadın” işlerini çok iyi
biliyorlarmış.
!
Yolculara bu girdapta kalmayı öğretmişler. Burası başka
dünyalara açılan bir kapıymış. Kapının arkasında 500 odalı
bir ev varmış. Evin her odasında da 1001 çeşit duygu
saklıymış. İnsanlar “korkularını” verip duyguları satın
almışlar. Çantalarına koyduklarında her bir duygunun çok
güzel bir “enerjiye” dönüştüğünü görmüşler. Girdaptan
çıktıklarında yorgun, biraz da kırgınlarmış. Bunun yanında
yeni bir yer keşfetmenin sevinci de varmış. Hepsi 500 odalı
bu evi sık sık ziyaret edeceklerine söz vererek adadan
ayrılmışlar.
5. Liman/ Sinerji/ Kaymaklı Ekmek Kadayıfı
Kaptanlar “Portebello Cadısı” ve “Gülen Deprem”in
eşliğinde beşinci ve son limana varılmış. Burada alışveriş
yokmuş. Önceki limanlarda aldıkları ve çantalarında
biriktirdikleri malzemeleri birleştirerek kendilerine özgün bir
kıyafet hazırlamaları gerekiyormuş. İlk başta kendileri acemi
hissetmişler, teğeller yapmışlar, ölçmüşler, biçmişler.
Kaptanları sürekli onları yüreklendirmiş. Zaman zaman da
kusurları görmelerine yardımcı olmuşlar.
Yolcular ilmek ilmek malzemeleri işlerken bir
taraftan da sürekli prova yaparak birbirlerine elbiseleriyle
ilgili fikir vermişler. Sonuçta herkes kendi yolculuk
elbisesini giymiş, her birinin elbisesi tam üstüne göre olmuş.
Artık bu yolculuktan sonra yeni elbiseleriyle bambaşka bir
hayata karışacaklarmış.
Birbirlerinin gözlerinde kendilerini izlemişler yeni
elbiseleriyle. Aralarındaki dostluğun da elbiseyi oluşturan
malzemeler gibi bütünleştiğini görmüşler.
!
Simeranya kaptanlarına minnettarmış bu yolculuktaki
rehberlikleri için. Arkadaşlarını çok seviyormuş bu eşsiz
yolculuğu paylaştıkları için. Bundan sonra yine kitaplarda ve
coğrafyalarda gezmeye devam edecekmiş. Ama “artık” çok
kullanışlı ve havalı bir elbisesi varmış.
11
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
Deniz Hüsrev’den…
!
Kimsin Sen…
!
Amerika’da 10 yıl, Arjantin’de bir buçuk yıl yaşayıp
Türkiye’ye döndükten sonra garip bir şeyler oldu bana.
Neşeli, cesur, hayaller kuran ve adımlar atan Deniz gitti
yerine lise yıllarından hayal meyal hatırladığım, ‘Üfçü,
püfçü Deniz’ geldi. Bir mıymıntı, bir şikâyetçi ki
anlatamam. Her cümlede ‘ama’ kelimesi, ‘şöyle olsaydı
da böyle olurdu’lar, aralarda iç çekmeler, kaş çatmalar.
Hayat akıyor tabi; üflesek de akıyor, püflesek de. Ben de
fark etmemişim aktığını. Birkaç ay aktı, geçti böyle. Bir
gün bir sosyal ortamda yeni birileriyle tanıştım. “Sen
neler yapıyorsun?” diye sordular. “Kimsin, neyin
nesisin?” sorusunun kibar haliydi bu. Benden öncekiler
bu soruya “x şirketinde, y müdürüyüm,” gibi cevaplar
vermişlerdi.
!
İçim bir karardı o an. “Neler yapıyordum?” kısmını
geçtim; ben kimdim, bu zamana kadar ne yaşamış, ne
başarmış, neler görmüş tatmıştım? Tamamen sıfırlandı.
Neyse ki erkek arkadaşım imdadıma yetişti.
!
“Deniz Arjantin’de yaşıyordu. Aslında Endüstri
Mühendisi ama aynı zamanda iyi bir yazar da. Arjantin’e
kurumsal dünyadan biraz uzaklaşmak ve bundan sonra
ne yapmak istediğini araştırmak için gitmiş. Hem yazı
yazmaya zaman ayırıyor, hem de barmenlik,
fotoğrafçılık yaparak geçiniyordu. Yeni döndü.” Gibi bir
şeyler söyledi.
!
Onu dinlerken biraz kendime geldim. Hatta durup, “Vay
be, eğlenceli bir tipmiş bu Deniz,” diyecektim ki benden
bahsettiğini hatırladım.
!
Ben zaten yeni dönmüşüm ülkeme, henüz burada bir işe
girmemişim, bir türlü karar da verememişim ne
istediğime… İş böyle olunca, ezile büzüle, araya
tedirgin olduğumda attığım gülücüklerden serpiştirerek
“Yeni döndüm, ne yapmak istediğime karar vermeye
çalışıyorum, ehehe” gibi kem küm bir cevap verdim.
“Arjantin mi, ne güzel? Neden orayı seçtin? Birilerini mi
tanıyordun?” diye sordu yabancı.
“Hayır, hiç kimseyi tanımıyordum ama ben 10 senedir
tango yapıyorum. O yüzden Arjantin’i seçtim. Bir de
İspanyolca öğrenmek istiyordum tabi.” Dedim.
“Vay be hiç kimseyi tanımadığın bir ülkeye ve kıtaya
gittin öyle mi? Ne cesaret. Tango da harikaymış.
!
!
!
!
Çok kıskandım.” Diye cevap verdi yabancı. Bu sefer
içten gülümsedim, sohbetimize devam ettik.
Bu sarsıntı çok iyi gelmişti bana. Önce kim olduğumu
hatırlamaya başladım, sonra da “üfçü, püfçü Deniz” e iyi
bir azar çektim. Şikâyet etmeyi ve bahaneler üretmeyi
bırakıp, kendimi, yaptıklarımı ve yapmak istediklerimi
hatırlamaya ve eyleme geçmeye başladım.
Kendinizi başkalarına nasıl tanıttığınıza dikkat edin.
Zaman zaman kendinize sorduğumuz, zaman zaman da
size sorulan “Kimsin?” sorusuna verdiğiniz cevapları
dinleyin. Kendi hakkınızdaki düşüncelerinizi gösterecek
bu cümleler. Kendinize adil davranın ve olduğunuz
kişinin farkına varın. Cesur, güzel, başarılı
hissetmediğinizde bile merhametli olun. O an bu
duyguları yoğun bir şekilde hissetmeseniz bile, kendinizi
olmak istediğiniz gibi tanımladığınızda, sizin için
yepyeni şeyler mümkün olabilir. Cesur bir insan
olduğunuzu kendinize hatırlatmak, cesaretli tarafınızı
hatırlamanızı ve onu kullanmanızı sağlayabilir.
Hem kendinizi bilmezseniz, başka neyi bilebilirsiniz?
12
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
!
Vicdan Merter’den…
!
Mahşerin Dört Atlısı
!
Kutu : Mahşerin Dört Atlısı, Incil’de adları geçen, kıyamet
öncesinde ortaya çıkacaklarına inanılan ve dünyanın
sonunu işaret eden 4 atlı. Sırasıyla yenilgi, savaş, açlık ve
ölümü temsil ediyorlar. Dr. Gottman ilişkileri sona erdiren
ilitişim stili için bu metaforu kullanıyor.
!
Profesyonel hayatımın 20. Yılına girdiğim bir
dönemde geriye dönüp baktığımda hem özel hayat
hem de iş hayatında ilişki yönetiminin çok önemli
olduğunu gördüm. Hatta ilişki yönetiminin en
önemli liderlik becerilerinden biri olduğunu
söyleyebilirim.
Amerikalı ünlü psikolog ve ilişki ustası John
Gottman, özellikle evli çiftlerle ilgili çalışmalarında
ilişkilere öldürücü etkisi olan ve mahşerin 4 atlısı
olarak isimlendirdiği negatif davranışlar olduğunu
bulmuş. Hatta gottman 16 yıllık evli çiftlerle
yaptığı araştırmalar sonucunda %91 lık bir
doğruluk payı ile çiftlerin boşanacağını tahmin
ediyor.. Bunun için Gottman mahşerin 4 atlısı olarak
altını çizdiği 4 davranışın yanısıra çatışmaya
başlama biçimi, vücüt dili gibi başka unusrlara da
!
!
bakıyor. Gottman’ın mahşerin 4 atlısı olarak
isimlendirdiği bu çalışma sadece evli çiftlerin
ilişkilerini değil profesyonel yaşamdaki ilişkileri de
olumuz etkilediği için bu yazıda yer veriyor
olacağız.
Suçlamanın panzehiri ise davranışa odaklanmak
kişiye değil. Yargılamadan durumu tanımlamak ve
suçlamanın altında yatan ihtiyacı görmeye çalışmak
önemli.
Organizasyonlarla ve takımlarla yapılan
çalışmalarda ilişkileri olumsuz etkileyen bu negatif
davranışları toksik davranış olarak
isimlendiriyoruz. İlişkileri olumsuz etkileyen 4
atlının nal sesleri genellikle şu sıra ile duyuluyor;
suçlama, hor görme, savunma ve duvar örme.
Suçlama:Birlikte olduğumuz kişiler hakkında
hepimiz zaman zaman yakınırız, bu çok normaldir.
Ancak yakınma ile suçlama arasında dünya kadar
fark vardır. Yakınma bir davranış üzerine odaklanır
ve eyleme yöneliktir. Suçlama ise daha geneldir ve
kişinin karakterine/kişiliğine yönelik olumsuz
sözleri de içerir. Kötü yanı sık kullanıldığında daha
ölümcül olan diğer atlıyı oyuna katması olur.
Örnek: “ Sadece kendinden bahsediyorsun çok
bencilsin “.. yerine
“Bu akşamki konuşmamızda ihmal edildiğimi
düşünüyorum, benim günümü nasıl geçirdiğimle
ilgili de konuşabilirmiyiz? “
Hor görme: Hor görme iğneleme, isim yakıştırma,
küçümseme ile alay ve aşağılama içerir. Dört atlının
en kötüsü olan hor görme tiksinmeyi ima ettiği için
ilişkiyi zehirler. Küçük düşürücü yorumlar ve
sözler ilişkideki atmosferin kirlenmesine neden olur.
Örnek:”Bence en iyi becerdiğin iş hiç birşey
yapmadan yayılmak" yerine
“Eve gelip hiçbirşey yapmadan durman beni çok
rahatsız ediyor, sofra hala toplanmadı.”
Küçümseme ve hor görmeyi ilişkiye getiren kişiye
bunu bırakmasını hatırlatmak gerekir. Eğer kendiniz
bu davranışı gösteriyorsanız herkesin doğuştan
saygıyı hak ettiğini düşünün ve aşağılamanın
ilişkinize yıpratıcı etkileri olduğunu hatırlayın. Öyle
ki hor görülen insanların bulaşıcı hastalıklara
yakalanma oranı diğer insanlarınkinden daha
yüksek.
Savunma: Eleştirildiğinde savunmaya geçmek her
ne kadar anlaşılabilir birşey olsa da savunmanın bir
13
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
!
Savunma: Eleştirildiğinde savunmaya geçmek her
ne kadar anlaşılabilir birşey olsa da savunmanın bir
faydası yok. Çünkü aslında savunma bir çeşit
suçlamadır. Benim suçum değil senin suçun
demektir ve çatışmayı tırmandırır. Suçlamanın
çözümü ise şikayet edenin %2 haklılık payı
olduğunu düşünerek dinlemektir. Sen dili yerine
ben dili kullanmak, kendi duygularımızın farkına
vararak sorumluluğunu almak olumluluğu arttırır.
Örnek: “Geç kalmamızın sebebi sensin ben
değilim” yerine
“ Zamana dikkat etmeliydim, bu benimde
sorumluluğum.”
Duvar örme: Tartışmaların giderek arttara hor
görme ve kendini savunmaya yol açtığı ilişkilerde
taraflardan biri letişimi keser, bu dördüncü atlının
habercisidir. Kişi duvar örerek kendini iletişime
kapatır ve ne düşündüğünü söylemez. Özellikle
diğer 3 atlının koşuşturduğu ortamlarda takım
üyeleri Duvar örerek durumdan kurtulmak isterler
ancak bu durum da suçlama ve hor görmeyi arttırır.
Duvra örme daha çok erkeklerin tecih ettiği bir
yöntem.
!
!
Duvar örmek ve kapanmak yerine tartışmaya ara
vererek mola almak en doğru yöntem, bu kişinin
kendini sakinleştirmesine ve tartışmaya daha pozitif
yerden başlamaya yardımcı olur.
Peki bunun çaresi var mı?
Her tülü ilişkide çatışmanın olması aslında olağan.
Önemli olan çatışma ortaya çıktığında ne yaptığınız.
Gottman’a göre bu davranışlar genellikle kişiler
kendini çaresiz ve güçsüz hissettiğinde yada
korkunun olduğu ortamlarda ortaya çıkıyor. Ancak
korkmaya gerek yok. Gottman panzehirini de
bizimle paylaşıyor.
*Takımlarda iletişimde olumluluğu arttırmak
için kişileri mahşerin 4 atlısı hakkında eğitmek
çözümün ilk adımı. Böylece takım üyelerinden biri
4 atlıdan birini ilişkiye getirerek toksik iletişim
kurduğunda diğer takım üyelerinin bunu
isimlendirmesi farkındalığı arttırarak tırmanmayı
azaltabilir.
!
Yani saygı ve takdir ilişkinin 4 atlı tarafından
ezilmesini engelliyor. Dikkatlice bakınca herkesin
taktir ettiğiniz bir yönünü bulacağınızdan eminim.
*Eğer eşinizle ilişkinizde yada takım
içerisinde rahatsızlık duyduğunuz bir durum varsa
şikayetinizi isteğe çevierek dile getirin.. ( X oldu,
kendimi Y hissettim, Z olsun istiyorum gibi)
*Varsayımlarınızı farkedin ve onlardan
vazgeçin. İyi birer dinleyici olun.
*Kendinizi sakinleştirin gerekirse tartışmaya
ara verin.
Artık çatışma yasadığınız ilişkilerinize mahşerin 4
atlısından hangisinin koşarak geldiğini ve ilişkinize
olan etkisini farkedeceksiniz. İlişkinizde kıyametin
kopup kopmaması sizin elinizde:)
Olumlu ve verimli bireysel ve takım ilişkileri
kurmanız ve sürdürmeniz dileği ile..
*Gottman’a göre bir ilişkide eğer yukarıdaki
toksik davranışlardan biri ortaya çıkarsa ilişkideki
negatifliği kırmak için en az 5 olumlu şey söylemek
gerekiyor.
!
14
!
Ekim 2014 - SAYI - 2
CO-ACTIVE KOÇLARDAN KITAP
VE FILM ÖNERILERI.
!
Ali Tumay : Deborah Rodrigues’den “Kabul Beauty
School” (Random House, 2007)
Bir uluslararası yardım kuruluşu çalışanı olarak Taliban
sonrası Afganistan’a giden kuaför bir kadının orada sosyal
olarak değer verilmeyen kadınlara bir meslek öğreterek
farkındalık kazanmaları ve güçlenmeleri hedefiyle açtığı
güzellik uzmanlığı kurslarının, bu süreçte kendisinin ve
öğrencilerinin geçirdiği dönüşümlerin öyküsü. Kurgu değil
de gerçekten yaşanmış olayları anlatması açısından oldukça
ilginç bir yapıt.
Özlem Erten : Pam Leo’dan “Çocuklarla El ele
Ebeveynlik” Gün Yayıncılık Limited Şirketi,
!
Ebeveyinler olarak çocuklarımızla bağ kurmak, onlarla olan
iletişimimizi güçlendirmek adına faydalı bulduğum bir
kitap oldu.Kitap bana , disiplin sağlamak, dinlemek,
çocuklara saygı duymak konusunda yeni farkındalıklar
sağladı. En çok aklımda kalan cümleler ise şunlar oldu:
!
!
!
!
!
Fidel Berber : Don M. Ruiz’den 4 Anlasma
Bu kitapda "Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin, Hiçbir
Şeyi Kişisel Algılamayın, Varsayımda Bulunmayın, Daima
Yapabildiğinizin En İyisini Yapın" diyen Don M. Ruiz,
şöyle devam ediyor, “Dört anlaşmayı yapabilmek için çok
güçlü bir iradeye sahip olmak gerekiyor. Ama bu
anlaşmalar doğrultusunda yaşamaya başlayabilirseniz,
hayatınızdaki dönüşüm şaşkınlık verici boyutlarda
olacaktır.”
!
Fidel Berber : Sidney Lumet “12 Öfkeli Adam”
( 12 Angry Men )
1957 ABD yapımı drama filmi.
Önyargı üzerine unutulmaz bir klasik…
!
!
!
!
'Çocuklarımıza kendilerini daha kötü hissettirerek , daha iyi
davranmalarını öğretemeyiz. Çocuklar kendilerini daha iyi
hissettiklerinde , daha iyi davranırlar.'
!
!
!
!
15

Benzer belgeler

metafor final.key - elemental

metafor final.key - elemental YEREL CO-ACTIVE ZIRVE GERCEKLESTI. Daha önceden planlandığı gibi Yerel Co-Active Zirve, 10 Nisan akşamı saat 19.00-22.00 arasında Avantgarde Otel’de her zamanki gibi CTI Türkiye temsilcisi olan spo...

Detaylı