BERNARD MOITESSIER Dr. Selim Yalçın Dr. Nadire Berker

Transkript

BERNARD MOITESSIER Dr. Selim Yalçın Dr. Nadire Berker
BERNARD MOITESSIER
Dr. Selim Yalçın
Dr. Nadire Berker
kaleminden….
‘Ben dünyanın en güzel ulusunun bir ferdiyim. Kuralları katı ama basit, asla hile yapmayan, sınırları
olmayan, her zaman ‘şimdi’yi yaşayan bir ulus bu. Rüzgar, ışık ve barış dolu bu ulusta yalnızca denizin
sözü geçer.’ Bernard Moitessier
Bernard Moitessier tüm zamanların en meşhur denizcilerindendir.
Yaptığı yolculuklar ve yazdığı kitaplardan başka kişiliği ile de milyonlarca insana deniz sevgisi
aşılamıştır.
Moitessier 1925’te Vietnam’da Hanoi’de doğdu, daha sonra ailesiyle Saygon’a yerleşti. Babası
Vietnamlı çiftçilere mal satan bir Fransız tüccardı ve oğlunun eğitimini tamamlayıp aile işinin başına
geçmesini istiyordu.
Bernard ise denize aşıktı, çocukluğunda Vietnamlı balıkçılardan denizcilik sanatını öğrendi. 1947’de
motorsuz bir ‘junk’ (Güneydoğu Asya denizlerinin geleneksel yelkenli yük taşıma teknesi) satın alıp
Siyam Körfezi’nde yelkenle deniz taşımacılığı yaptı. Harita ve pusula kullanmadan uzun yolculuklar
yapan yerel denizcilerden kısıtlı olanaklarla büyük yolculuklar yapmanın sırlarını öğrendi.
Çok iyi bir yüzücüydü: 100 metre serbestte Güneydoğu Asya birincisiydi, aklı denizde olduğu için
okulda pek başarılı değildi ama Fransızca, İngilizce, Hollandaca, Almanca, Vietnam ve Siyam dillerini
konuşuyordu. Klasik eserlerin çoğunu okumuştu, edebiyat sohbetlerine katılmayı seviyor, deniz
yazarlarının tümünü takip ediyor, özellikle Slocum, Pidgeon, Gerbault ve Dumas gibi ünlü denizcilerin
kitaplarını sayfa sayfa inceliyordu.
1951’de bir arkadaşı ile birlikte Snark ismini verdikleri eski bir tekne ile Avustralya’ya doğru yola
çıktılar, ama kurtlanmış ve çürümekte olan teknenin çok su yapması üzerine 6 ay sonra
Endonezya’dan geri dönmek zorunda kaldılar.
Moitessier 1952’de Kamboçya’da satın alıp Marie-Therese adını verdiği 9 metre boyunda randa
yelkenli bir keç ile bu kez tek başına Hint Okyanusu’na açıldı.
Teknede pusulası ve sekstantı vardı ama kronometresi yoktu.
Bu şekilde boylamını belirleyemiyor, sadece enlemini saptıyordu. Pusulası ve ipe bağlı bir tahta
parçasından oluşan basit bir parakete ile navigasyon yapıyordu. Bu yetersiz navigasyon yöntemi ile
zor koşullarda tek başına seyir yapıp Hint Okyanusu’nun batısındaki Chagos Takımadaları’na doğru yol
alırken bir geceyarısı Diego Garcia kayalıklarında teknesi parçalandı.
Kendi deyişiyle ‘güzel Marie-Therese kayalarda parçalanırken hüngür hüngür ağlayan bir zavallı’
haline gelmişti.
Karaya vurduğu ada çok küçüktü, bu nedenle yılda birkaç kez uğrayan gemilerin birine binip
yakınlardaki Mauritius Adasına yerleşti. Birçok arkadaş edindiği bu adada bulduğu her işe girdi, ağaç
kesip mangal kömürü yapmak, çekeklerde çıraklık gibi işlerde çalışıp para biriktirdi. Ahşap tekneleri
karaya çekmeden kalafatlamak için yaşlı denizcilerden öğrendiği bir yöntemi geliştirerek bu işten
büyük kazanç sağladı.
Bu arada köpekbalığı dolu kayalıklarda gözlük ve şnorkelle dalarak zıpkınla balık avlayıp satıyordu.
Günde 70-80 kg kadar balık zıpkınlıyordu. Sonunda korkulan oldu ve 1953’te 6 metre derinlikte
avlanırken bir köpekbalığının saldırısına uğradı. Ayağını ısıran köpekbalığının kafasına zıpkınının
kabzası ile vurarak canını kurtardı. Bir ay hastanede yattıktan sonra iyileşti ve bir balıkçı filosunun
yöneticisi olarak iş buldu. Ayrıca ayda bir gelen bir yük gemisine guano yüklemesini hızlandıracak
yöntemler geliştirdi. Bu sayede şirketin karı ciddi miktarda artınca çok para kazandı.
Biriktirdiği parası ile Marie-Therese II’yi inşa etti. Hiçbir plana başvurmadan, bir marangoz ve yerli
işçilerin yardımı ile 9 ayda bitirdiği teknenin dizaynı, arması ve bütün donanımını kendisi yaptı. Marie
Therese II civadrası ile birlikte 9.60 metre boyunda, bermuda yelkenli bir keçti.
Moitessier gerek bütçesinin yetersizliğinden gerekse 1950lerde Mauritius’ta istediği gereçleri
bulamadığı için teknesini vinç, ırgat gibi araçlarla donatamadan denize indirmek zorunda kaldı.
2 Kasım 1955’de Marie-Therese II ile tek başına Güney Afrika’ya gitti, orada 2 yıl çalışıp para biriktirdi.
O kadar parasızdı ki çarmık teli olarak ‘telefon direklerini tutan telleri’ kullandı, bu basit şeyleri
alabilmek için kendi deyişiyle ‘boyunduruğa vurulmuş öküz’ gibi çalışıyordu.
Eksiklerini en ucuz yoldan gidermek için her yolu deniyordu, bütün gün bir fabrikada çalışıyor, öğlen
tatilinde veya akşam paydostan sonra fabrikanın atelyesinde teknesinin eksik ve tamir gerektiren
havalandırma, vinç, lomboz, ırgat gibi parçalarını kendi imal ediyordu.
Akşamları limana uğrayan balina gemilerini gezip gemicilerle dostluk kuruyor, bu gemilerin çöpe
atmak için ayırdığı eski naylon halatlardan kendisi gibi küçük teknesi ile tek başına sefer yapan bir
arkadaşı ile birlikte sabahlara kadar sağlam lifleri çıkartarak bunlarla Marie-Therese II’nin kenevirden
yapılmış koltuk halatı ve ıskotalarını yeniliyordu.
Önce Durban ve daha sonra Cape Town’da çalışarak teknenin iki yıllık erzak ve malzeme gereksinimini
satın alacak kadar para biriktirdi. Masrafını azaltmak için sapanıyla penguen ve karabatak avlayarak
beslendiği dönemler oldu.
1958’de yeniden okyanusa yelken açtı, Saint Helena ve Ascension adalarına uğrayarak Karaibler’e
ulaştı.
Trinidad’dan Grenada’ya geçerken yorgunluktan dümende uyuyakaldı ve bu kez de Marie-Therese II
yine kayalıklarda parçalandı. Ertesi gün teknesi yakın bir köyde oturan yerliler tarafından yağmalandı.
Bir kez daha beş parasız ve eşyasız kalan Moitessier adada çalışıp para kazanacak bir iş de bulamadı.
Avrupa’ya gitmek istiyordu. Eski gazete kağıtlarından okyanusu aşabilecek nitelikte bir yelkenli tekne
inşa etmeyi planladı.
Tam bu sırada Avrupa’ya giden bir Norveç tankerine tayfa olarak girdi. Fransa’ya varınca Paris’e
yerleşti, doktorlara ilaç tanıtımı, yelkenli tekne satışı gibi işlerde çalışarak para biriktirdi.
Uzun yıllar sonra karşılaştığı çocukluk sevgilisi Françoise ile evlendi ve Françoise’ın ilk evliliğinden
olma üç çocuğu ile mutlu bir aile yaşantısı başladı.
Bu sıralar Vietnam’dan yola çıktığından beri denizde geçen maceralarını anlattığı ‘Vagabond Des Mers
du Sud’ (Güney Denizlerinin Maceraperest Gezgini) isimli ilk kitabını yayınladı.
En çok satılan kitaplar arasına giren bu eser sayesinde açıkdeniz yelkenciliğinin ünlü isimleri arasına
katılan Moitessier’nin kitabı İngilizce’ye de çevrilerek 1960’da ‘Sailing to the Reefs’ (Yelkenle
Kayalıklara Doğru) ismiyle yayınlandı.
Bu eser tüm dünyada amatör denizciler tarafından halen ilgiyle okunmakta, yelken ve deniz
edebiyatının başta gelen eserleri arasında yer almaktadır.
Bu kitapla modern toplum hayatına alternatif olarak denizlerde macera, barış ve dostluk dolu bir
yaşam öneren Moitessier açıkdeniz yelkenciliğinin idolu haline gelmiştir.
Moitessier kitabının satışından biriktirdiği para, arkadaşlarının desteği ve zengin bir yelkencinin
yardımları ile 1961’de iki yıldır planları üzerinde çalışıp hayalini kurduğu 12 metrelik bermuda armalı
saç keçi yaptırdı.
Bu tekneye dünya denizlerini tek başına dolaşarak amatör açıkdeniz yelkenciliğini başlatan Joshua
Slocum’un ön ismini verdi.
Tekne daha kızaktayken Akdeniz’de yelken okulu olarak çalıştırmak üzere ilanlar verip avans aldı. Bu
paralar sayesinde inşaatı tamamlanan tekne planlanan ilk seferden iki gün önce seyre hazırlanabildi.
Joshua iki yaz sezonu yelken okulu olarak hizmet verdi, bu sayede Moitessier’in okyanuslara
açılmadan önce teknenin tüm eksiklerini giderme ve donanımını geliştirme şansı oldu.
Ekim 1963 - Mart 1966 arasında eşi Françoise ve köpekleri Yuki ile birlikte ‘balayı seyahati’ olarak
adlandırdığı yolculuğa çıktı. Kazablanka, Kanarya Adaları, Karaibler, Panama Kanalı, Galapagos Adaları
üzerinden Tahiti’ye ulaştı. Kanarya Adaları’ndayken çocuklarını bir aylığına yanlarına aldırdılar, onlarla
gezip tatil yaptılar.
Tahiti’den dönerken rüzgarlar uygun olduğu için tercih edilen batı rotasını değil, daha zor ama kısa
olan doğu rotasını izlediler, hiçbir limana uğramadan Horn Burnu’nu dönüp Atlantik’i aşarak 4 ayda
Fransa’ya geri dönüler. Bu sayede çok sevdikleri çocuklarının Paskalya tatiline ucu ucuna yetiştiler.
Bu geçişte nonstop toplam 14261 deniz mili yol yaparak küçük bir yelkenli ile hiç durmadan o güne
dek yapılan en uzun seyri gerçekleştirdiler.
Bu bir dünya rekoruydu.
1966’da bu yolculuğun anılarını ‘Kestirme Yol: Cape Horn’ isimli kitapta yayınladı.
Denizi anlatan yazılarında aldığı keyfi elle tutulur derecede hissettiren Moitessier Paris’e geldiğinden
kısa süre sonra derin bir depresyona girdi. Bir kez daha Joshua ile dünya denizlerine açılma hayali ile
yaşıyordu.
1967’de Sir Francis Chichester yelkenlisi ile tek başına sadece tek bir kez Avustralya’da durarak dünya
turu yapmıştı.
Bu hikaye denizseverleri öylesine etkiledi ki İngiliz ‘Sunday Times’ gazetesi ertesi yıl ilk ‘Tek başına –
Nonstop Dünya Turu Yarışı’’nı düzenledi.
Golden Globe (Altın Küre) adı verilen bu yarışta İngiltere’de herhangi bir limandan başlayıp aynı
limana dönülecek, Güney Pasifik Okyanusu’nda seyredilecek ve yolda Ümit Burnu, Leeuwin Burnu ve
Horn Burnu geçilecekti. Bu tam da Moitessier’in gitmeyi düşündüğü rotaydı.
Tekneler 1 Haziran ile 31 Ekim arası istedikleri gün yarışa başlayabilecekler, en hızlı geçişi yapana
5000 İngiliz sterlini ödül verilecekti.
Moitessier bu yarışa katılmaya karar verdi, Fransa’daki hayranları dünya denizlerinde İngilizler’e karşı
yarışacak olan Moitessier’yi destekliyor, gazeteler ona telsiz, fotograf makinası gibi araçlar vermeyi
teklif ederek karşılığında yarış haberleri ve fotografları istiyordu.
Moitessier ise tam tersine teknesini hafifletmeye ve sadeleştirmeye çalışıyordu, önce yolda süratini
azaltacağı için pervaneyi söktü, uzun yolda gerekli olmayacak herşeyi tekneden çıkarttı.
Telsiz sayesinde dünya ile iletişim kurabileceği, hava durumu ve navigasyon bilgileri alabileceği halde
telsizi çalıştırmak için jeneratör, yakıt, aküler gibi ağırlıklar da gerekeceği için bu yardımı reddetti.
Hatta yola çıkmadan kısa bir süre önce Joshua’nın motorunu da sökerek tekneyi doldrumlardan en az
etkilenecek şekilde hafifletti.
Bir süre rüzgar bekledikten sonra 1968 Ağustos ayında Plymouth’dan yola çıktı.
Eşi Françoise gazetecilere ‘Onun buna ihtiyacı vardı, denize çıkmalıydı’ dedi.
Altı ay sonra Moitessier her üç burnu da dönmüş, Atlantik Okyanusu’nda eve dönüş yolundaydı.
Dünya turunu başarıyla tamamlamak üzereydi, en öndeydi ve yarışı kazanmasına çok az bir zaman
kalmıştı.
Birdenbire yarışı kazanmak bir yana, bitirmek hevesini bile yitirdiğini farketti.
‘Şimdi Avrupa’ya, şehir hayatına dönmek, hiç terketmemiş olmakla eş anlamlı, yarışı bitirmek için geri
dönmek, başkalarının kurallarını sessizce kabul etmek, kendimi inkar etmek demek. Güneş, deniz,
rüzgar, gökteki yıldızlar ve albatroslar bana doğru yolu gösteriyor, ruhum çok uzun zamandır aydınlık
sessizliğin şarkısında yelken açıyor.’ diye düşünüyordu.
Yaşamı boyu aradığını Güney Pasifik’te bulacağını anlayarak rotasını değiştirip ikinci kere Ümit
Burnu’na yöneldi.
Cape Town açıklarında demirde duran bir tankere yaklaşarak güvertesine sapanla, plastik bir kutu
içinde, Londra’daki yarış yetkililerine verilmek üzere yazılmış bir mesaj attı;
bu mesajda ‘Hiç durmadan Pasifik Adaları’na doğru yola devam ediyorum, çünkü denizde mutluyum.
Belki de ruhumu kurtarmak istiyorum.’ yazılıydı.
‘Ruhunu kurtarmak için’ yarışı bıraktı, rota değiştirdi ve hiçbir yere uğramadan Tahiti’ye vardı.
Böylece 40 ftlik teknesiyle dünyanın etrafında hiç durmadan birbuçuk tur attı, teknesinde tam 10 ay
tek başına yaşadı.
O yarışı bıraktığı için ödül İngiliz Robin Knox-Johnston’a verildi, ama Moitessier’in tüm arzusu denizle
içiçe yaşamak olduğu için yarışı bırakması, çok ihtiyacı olduğu halde ödül parasını ve ünü reddederek
‘yenilmeyi’ bilinçli olarak tercih etmesi ona dünyanın gözünde çok farklı bir yer kazandırdı.
Davranışı birçok insanın yüreğini titretti, onların gözlerinde gerçek galip ve kahraman Moitessier’di.
Sonraları ‘A Voyage for Madmen’ (Çılgınlara Göre Bir Yolculuk) adı verilen bu yarışa dokuz yelkenci
birbirinden çok farklı teknelerle katılmıştı.
Aralarından sadece üçü denizle ilgili mesleklerdeydi, bir tek Moitessier’in Güney Okyanusu’nda
yelken seyri tecrübesi vardı.
Ticari gemilerde kaptanlık yapan İngiliz Robin Knox-Johnston ‘Suahili’ adlı 32 ft ahşap keç ile, İngiliz
Donanması’nda kaptan olan Nigel Tetley ise ‘Victress’ adlı kontrplaktan yapılmış 37 ft bir trimaran ile
yarışıyorlardı. 42 ft boyundaki ahşap uskunası ‘Galway Blazer II’nin armasını Çin ‘junk’larını örnek
alarak çarmıksız direklerle donatan Bill King ve 30 ft randa yelkenli saç kotra ‘Captain Browne’ ile
yarışan Loick Fougeron da Moitessier’le aynı limandan yola çıkmışlardı.
Bu ilk nonstop tek başına dünya turu yarışı yaşanan dramatik olaylar nedeniyle hafızalardan hiç
silinmedi.
Yarışçıların biri hariç tümü çeşitli nedenlerle yarışı bırakmak zorunda kaldılar, elektronik mühendisi
Donald Crowhurst kendi dizaynı olan trimaran teknesi Teignmouth’un Güney Okyanusu’na
dayanamayacağını anlayınca önce telsizden yalan söyledi, seyir defterini ayrıntılı şekilde sahte
bilgilerle doldurdu.
Atlantik’te oyalanarak zaman geçirmeye, diğerleri finişe yaklaşırken sanki dünyanın çevresini dönmüş
gibi onlarla birlikte İngiltere’ye dönmeye karar verdi, sonra yalanının anlaşılacağı endişesiyle delirerek
teknesinden atladı.
Nigel Tetley’in teknesi Victress yarışı bitirmesine ramak kala okyanusta parçalandı, zor kurtulan Tetley
yenilgiye dayanamayarak bir yıl sonra intihar etti.
Robin Knox-Johnston yarışın birincisi ve tek bitireni oldu, ama gerçek kahraman Moitessier’di.
Yarışı bıraktığında ‘Denize bakıyorum ve büyük bir tehlike atlattığımı görüyorum. Mucizelere pek
inanmasam da bazen gerçekten mucizeler oluyor. Eğer hava biraz daha doğudan esseydi şimdi
kuzeye, Londra’ya dönüyor olabilirdim. İnsan bazen doğru yolu kıl payı bulabiliyor. Bu yüzden
vazgeçenleri ve devam edenleri yargılamasak daha iyi olur. Ben kendim için doğru olanı bir mucize
sonucu buldum, Tanrı’nın bizim için yarattığı denizde huzur içinde ilerliyorum.’ diyordu.
Moitessier Güney Pasifik’te bir atole yerleşti, kendine bir ev yaptı, hindistan cevizi ağaçları dikti,
atolünü yeşil bir cennete dönüştürdü ve uzun yıllar burada yaşadı.
Kısa bir süre A.B.D.’ne gitti, sıkıntıları bitmiyordu, bir fırtınada Joshua parçalanınca ‘Tamata’ isimli 32
ft boyunda yeni bir saç (sloop arma) yelkenli yaptırdı.
Son yıllarını hatıralarını yazdığı Fransa’da geçirdi, 1994’te ‘A Sea Vagabond’s World: Maceraperest Bir
Denizcinin Dünyası’ adlı kitabını bitiremeden öldü.
Brittany’de küçük bir balıkçı kasabasında gömülüdür.
Ölümünden sonra hakkında kitaplar yazıldı ve ismi asla unutulmadı, 2000li yıllarda Güney
Okyanusu’nda çılgınca yarışan, bazıları çok medyatik olan yelkencilerin öncülerindendi, fakat
onlardan çok farklı bir yaşam yolu izledi.
Moitessier yaşantısını deniz ve doğanın kurallarına göre düzenleyen gerçek bir deniz insanıydı.
Yazdığı kitaplarda insanın daima doğa kurallarına göre, ihtiyaçlarına göre yaşaması gerektiğini işledi.
Barış içinde, sınırlar, pasaportlar, hükümetler, savaşlar, bürokrasiler olmadan yaşayan bir insanlığın
hayalini kurdu.
Denizcilikle ilgili hiçbir resmi eğitim almayan, her şeyi kendi başına öğrenen Moittesier kendi deyişiyle
‘bir deniz gezgini’ydi.
Tüm kitaplarında tecrübeleriyle veya başka denizcilerden öğrendiklerini okurlarına en ince ayrıntısına
kadar aktarma, öğretme çabası vardır.
Moitessier gerçek bir deniz aşığı, yazar ve çevrebilimciydi.
Ölümünün onbirinci yılında onu sevgiyle anıyor, kitaplarının bir an önce dilimize kazandırılmasını
diliyoruz.‘Avrupa toplumuna ve onun yalancı Tanrı’larına dönmeyi hiç istemiyorum. Para kazan, para
kazan, ne için? Hala kullanabildiğim arabamı değiştirmek, daha güzel giyinmek, televizyon almak gibi
amaçlar için yaşayamam ben. Ben teknemi istediğim yere bağlayabileceğim, güneşin, soluduğum
havanın ve yüzdüğüm denizin bedava olduğu, bir mercan atolünde güneşin altında rahatça
uzanabileceğim bir sahile gidiyorum.’

Benzer belgeler