Etrafında gördüğün veya hissettiğin olağandışı bir

Transkript

Etrafında gördüğün veya hissettiğin olağandışı bir
Etrafında gördüğün veya hissettiğin
olağandışı bir durumu vakit geçirmeden
üstlerine haber ver!
“Yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz...
Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek
ve yaşatacak sizsiniz.”
- Atatürk
Fotoğraf: Cumhuriyet Gazetesi
Acemi er eğitimini alacağın
bölüğümüze hoş geldin.
Vatanımıza, milletimize ve
insanlığa faydalı bir asker olman
için bizler elimizden geleni
yapacağız. Senin de aynı üstün
gayretleri göstereceğine olan
inancımızın tam olduğunu bil.
Unutma ki Mehmetçik, komutanların olarak
bizler sizsiz, sizler de bizsiz yapamazsınız. Bu
vatanı hepimiz üzerine düşeni layıkıyla yaparak
koruyacağız ve yükselteceğiz. Askerlik hizmetin
boyunca sana başarılar diler, komutanların
sözünden çıkmamanı özellikle hatırlatırız.
Askerlik hizmetin boyunca senin üzerine
düşen, verilen emirleri eksiksiz olarak yerine
getirmen, amirlerin başta olmak üzere devre
arkadaşların ve herkese karşı her zaman saygılı
ve dürüst olmandır. Emir ve sorumlulukların
gereğini tam olarak yapacağına, ülkemize ve
ailene layık bir asker ve vatandaş olacağına
inancımız tamdır Mehmetçik!
İllüstrasyon: Pelin Türker
İlkokuldayken içtiğin andı
hatırlıyor musun?:
“Yurtta barış,
dünyada barış!”
- Atatürk
Türküm!
Doğruyum!
Çalışkanım!
Yasam, küçüklerimi korumak!
Büyüklerimi saymak! Yurdumu,
Milletimi, özümden çok sevmektir!
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir!
Ey bugünümüzü sağlayan Ulu Atatürk!
Açtığın yolda, kurduğun ülküde,
Hiç durmadan yürüyeceğime,
And içerim!
Varlığım Türk varlığına armağan olsun!
Ne mutlu Türküm diyene!
Sevgili Mehmetçik!
Geçmişi Milattan öncesine dayanan, zengin
ve eşi benzeri olmayan bir mirasın yükü
omuzlarımızda. Bu mirasa layıkıyla sahip
çıkmak, onu kollamak, onu sonsuza dek yaşatıp,
çocuklarımızın, torunlarımızın da bu mirasa
sahip olmanın zevk ve şerefini duymalarını
sağlamak bizim elimizde.
Bunun için iyi bir asker olman şart ki
askerlik hizmetin süresince iyi bir asker
olmak için gerekli nitelikleri kazanacaksın.
İyi bir asker olmak demek sivil hayatta da
başarılı, kaliteli ve karizmatik bir vatandaş
olmak demektir. Toplumsal sorumluluklarını
da yerine getirmelisin. Türkçeyi çok iyi
konuşmanın yanında başta İngilizce olmak
üzere tercih edeceğin yabancı bir dili de akıcı
konuşabilmeli, uluslar arası arenada da bizleri
çok iyi ifade edebilmelisin. Zira İngilizlere,
Fransızlara,Yunanlara, İtalyanlara, Ruslara,
Ermenilere, Anzaklara, bazılarının sömürge
kuvvetlerine karşı çok sınırlı imkânlarla
ama büyük bir inanç ve cesaretle yaptığımız
ve kazandığımız Kurtuluş Savaşı’nın anlam
ve öneminin uluslararası camiada layıkıyla
değerlendirilmediğini, birçok platformda
üzerimize sözde Ermeni Soykırımı gibi
uydurma bir nedenle insanlık suçu etiketi
yapıştırılmaya, anamızın ak sütü gibi helal olan
Cumhuriyetimizin meşruluğunun yok edilmeye
çalışıldığını ne yazık ki hala görmekteyiz.
Bunlarla layıkıyla başa çıkmanın yolu tarihimizi
çok iyi bilmekten, uluslar arası camianın lisanını
iyi konuşabilmekten ve karizmatik birer dünya
vatandaşı olabilmekten geçiyor. Senin böyle
bir vatandaş olmanı temenni ediyoruz. Senin
de bunu istemen ve üzerinde çalışman halinde
bu temennimizin gerçekleşeceğini unutma.
Bu temennimizin gerçekleşmesi için gerekli
altyapının ‘bağımsızlık, vatan, devlet’ gibi olmazsa
olmazlarını atalarımız canlarını vererek bizler
için hazırladılar. Bunun üzerinde yükselmek ve
ülkeni de beraberinde yükseltmek senin elinde!
Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından Atatürk’ün
barışçıl ve evrensel vizyonunun eseri olan
‘Yurtta barış, dünyada barış’ özdeyişi
doğrultusunda, topraklarımızı işgal eden tüm
ülkelerle barış anlaşmaları imzaladık, iyi ilişkiler
kurduk ve devam ettirdik. Bunun devam
etmesi de senin elinde Mehmetçik. Tüm komşu
veya komşu olmayan ülkelerle iyi ilişkilerimiz
devam etmeli, ancak her zaman uyanık olmak
zorundayız. Uluslararası ilişkilerde ülkelerin
kendi çıkarlarını gözetmesi normaldir. Bizim
üzerimize düşen ise dost gördüğümüz ve iyi
geçindiğimiz ülkelerin de bir gün çıkarları gereği
bu güveni boşa çıkarabileceklerini her zaman
akılda tutarak, her zaman ve her şartta uyanık
olmak, kendimizi her zaman en kötü şartlara
hazırlıklı tutmaktır.
Sevgili Mehmetçik!
Ulu önder Atatürk’ün üstün kabiliyet ve
meziyetleri zamanın önde gelen devlet adamları
ve medyasınca da onanmış, ortaya çıkardığı eser
herkesçe ayakta alkışlanmıştır. Bu eser tahmin
edebileceğiniz gibi Türkiye Cumhuriyetidir.
Varlığımızı, annemizi, babamızı, inancımızın
gereklerini rahatlıkla yerine getirebilmeyi,
önü açık özgür birer vatandaş olabilmemizi
borçlu olduğumuz Cumhuriyetimizin dokusu,
üzerinde yaşadığımız toprakların temiz, inançlı,
namuslu insanıdır; senin anandır, babandır,
dedendir, ninendir, kardeşindir. Bu dokunun,
Cumhuriyetimizi zayıflatma, Cumhuriyet
değerleri ve kazanımlarını ortadan kaldırma,
Cumhuriyetimizin muasır medeniyetler
seviyesine ulaşma amacını ortadan kaldırma
niyetinde olanlarca tahrip edilmesine
izin verme.
Unutma ki biz Cumhuriyet ile
var olduk, ancak Cumhuriyet ile
var olmaya devam edebiliriz...
Cumhuriyet senin şah damarındır
Mehmetçik!
ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk
Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa
etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin
yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni
bu hazineden mahrum etmek isteyecek,
dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa
mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak
için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve
şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve
şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür
edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek
düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş
bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren
ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt
edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün
orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi
bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten
daha elim ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar
gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde
bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî
menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle
tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde
harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk İstikbalinin Evlâdı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen;
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil
kanda mevcuttur!
- Mustafa Kemal ATATÜRK
ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİNDEKİ KELİMELERİN ANLAMLARI
TERSANE: 1.Gemi yapılan yer, gemilik. 2. Tezgâh. tersane
kethüdası, tersane sergisi
Tezgah: 1. Genellikle dükkânlarda satıcıların önündeki uzun masa:
“Bir tezgâhtan öbürüne koşuyor, bir kumaş topunu bırakıp başkasına
saldırıyordu.” -R. H. Karay. 2. Kahve, meyhane vb.de müşterilerin
üzerinde yiyip içtikleri uzun masa veya büfe: “Kahveci tezgâhı.”
“İçenlerin hepsi susmuş, kadına bakıyor, tezgâhın arkasındaki
yürüyüşünü seyrediyorlardı.” -S. F. Abasıyanık. 3. Üzerinde genellikle el
veya küçük makinelerle iş görülen yapım aracı: “Halı tezgâhı. İplik
tezgâhı. Çanak çömlek tezgâhı. Örtü tezgâhı.” 4. Tersane. 5. argo
Genellikle yasal olmayan bir işi yapmak için tutulan uygunsuz yol.
Tezgâh kelimesi görüldüğü gibi Tersane kelimesinin yerine de
kullanılabilmektedir. Öyleyse tezgâh kelimesinin yerine tersane
kelimesini de kullanabiliyoruz.Yani Tersane ve Tezgâh kelimeleri
birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir.Yani öyleyse Tezgâh
kelimesinin içerdiği anlamları tersane kelimesi de içerebilir
diyebiliriz.Yukarıdaki üçüncü madde benim dikkatimi çekiyor.
Üçüncü maddeyi tekrar belirtelim: (3. Üzerinde genellikle el
veya küçük makinelerle iş görülen yapım aracı: “Halı tezgâhı.
İplik tezgâhı. Çanak çömlek tezgâhı. Örtü tezgâhı.”).Görüldüğü
gibi Tezgâh kelimesi dolayısıyla Tersane kelimesi küçük ölçekli
ekonomik işletme anlamına da gelebiliyor. Zamanla kelimenin
anlamının genişleyebileceğini de düşünürsek Tersane kelimesi
büyük ölçekli ekonomik işletme anlamına da gelebilir diyebiliriz.
GENÇLİK,-Ğİ: 1. Genç olma durumu, ihtiyarlık karşıtı: “İlk
gençliğinde at delisiydi.” -N. Cumalı. 2. İnsan hayatının ergenlikle
orta yaş arasındaki dönemi: “Belki babam da gençliğinde
Valantino’ya benziyordu.” -M. Ş. Esendal. 3. Genç insanların bütünü:
“Türk gençliği. Gençliğin yetiştirilmesi.” “O gençliğin politikaya
katılması yüzünden Balkan Harbine girmişiz.” -F. R. Atay. 4. mec.
Genç bir kimsenin tutumu: “Gençliğimi kapının eşiğinde bırakıp eve
giriyorum.” -Y. Z. Ortaç.
VAZİFE: 1.Ödev: “Şimdi artık vazife bitmiş, gülüp eğlenmeye sıra
gelmiştir.” -R. N. Güntekin. “Mümtaz Bey bir tahrir vazifemin altına
şunları yazmıştı.” -S. F. Abasıyanık. 2. Görev: “Nedim bugün vazifesine
geç geldi.” -A. Gündüz. 3. esk. Günlük ücret, yevmiye
Vazife aşkı, vazife kurbanı, vazife şehidi, vazifeşinas.
İSTİKLAL: 1. Bağımsızlık: “İstiklâl Savaşı. İstiklâl Marşı.”
“Bu eser,Türk milletinin hürriyet ve istiklâl fikrinin lâyemut abidesidir.”
-Atatürk.
CUMHURİYET: 1.Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve
bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile kullandığı
devlet biçimi: “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” -Anayasa.
“Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’tür.”
Cumhuriyet Bayramı, cumhuriyetperver.
İLELEBET: 1.Sonsuzluğa değin, sürgit: “Ey Türk gençliği! Birinci
vazifen Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve
müdafaa etmektir.” -Atatürk.
MUHAFAZA: 1.Koruma, saklama, korunum: “Zamanımızda
kıymetli şeylerin muhafazası güçleşti.” -B. Felek.
MÜDAFAA: 1.Savunma, koruma.
MEVCUDİYET: 1.Var olma, varlık, var oluş: “Birinci vazifen,
Türk istiklâl ve Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.” -Atatürk.
İSTİKBAL,-İ: 1. esk. Karşı çıkma, karşılama.
2. Gelecek (zaman), ati: “Bütün hayatımı, bütün istikbalimi şartsız,
kayıtsız bir erkeğin keyfine feda edemem.” -Ö. Seyfettin.
NAMÜSAİT, -Dİ: 1. Uygun olmayan, elverişsiz: “Bu imkân ve
şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.” -Atatürk.
“Siz Sebati Beydeki azme bakın ki böyle namüsait iklimde dahi çiçek
yetiştiriyor.” -H.Taner.
MAHİYET: 1.Nitelik, vasıf, öz, asıl, esas: “Bu kadar dahi bir
kocayı kâfi derecede aydınlatacak mahiyette idi.” -H.Taner.
2. mec. İç yüz: “Meselenin mahiyeti anlaşıldı.”
TEZAHÜR: 1.esk. Belirme, görünme, gözükme, ortaya çıkma,
oluşma: “Muvaffak olamamış sanatkârın iki türlü tezahürü vardır.”
-S. F. Abasıyanık. 2.Belirti: “Bu hasretin garip tezahürleri de vardı.”
-Peyami Safa.
KASTETMEK: 1.Amaçlamak, amaç olarak almak; demek
istemek: “...ev deyince, kasabada dört beş tane zengin evini
kastediyorum.” -S. F. Abasıyanık. 2.Kötülük etmek, kıymak, zarar
vermeyi istemek: “...istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar,
bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.”
-Atatürk.
DÂHİLİ: 1.İçle ilgili: “Darülbedayi kısmını ve bu kısmın dâhilî şekil
ve manzarasını anlatmalıyım.” -H. F. Ozansoy.
dâhilî deniz, dâhilî harp, dâhilî nizamname, dâhilî talimatname
EMSAL, -Lİ: 1.Benzerler: “Tarihte o ana kadar emsali
görülmedik bir ticarî kepazelik devri açılmıştı.” - E.E.Talu.
2.Yaşıt, eş, denk: “Emsali bir üst derece maaş aldığı hâlde zavallı
resim hocamız mağdur duruma düşmüş bulunuyordu.” -H.Taner.
3.Örnek: “Bir coşkunluk, bir taşkınlık, bir hâl ki dünya emsalini bir
daha görmemiş.” -R. H. Karay.
HARİCÎ: 1.Dışla ilgili, dıştan olan: “Haricî hastalıklar.”
GALİBİYET: 1.Yenme, yengi.
BEDHAH: 1.Kötülük isteyen, kötü yürekli: “İstikbalde dahi seni
bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bedhahların
olacaktır.” -Atatürk.
MÜMESSİL: 1.Temsilci: “Sınıf mümessili.”
YEGÂNE: 1.Biricik, tek: “Yegâne emelim, kızımın bir hanımefendi
olarak yetişmesidir.” -A. İlhan.
MECBURİYET: 1.Yükümlü, zorunlu olma durumu: “Ayağımızı
yorganımıza göre uzatmak mecburiyetindeyiz.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
VAZİYET: 1.Konum: “Kasaba coğrafî vaziyeti yüzünden lodosu,
poyrazı pek az tutan bir limanda kurulmuştur.” 2.Durum, tavır, hâl:
“Vaziyetimi söyleyiniz, hemen gelir beni kurtarır.” -A. Gündüz.
CEBREN: 1.Zorla, zor kullanarak, zoraki: “Cebren ve hile ile aziz
vatanın...” -Atatürk.
HİLE: 1.Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap,
oyun, desise, entrika: “Gayet basit bir hile ile, saflığından istifade
ederek işi başardı.” -R. H. Karay. 2. Çıkar sağlamak için bir şeye
değersiz bir şey katma: “Bu sütte hile var.” hilebaz, hileişeriye
3.mec. Önemli mevzi.
ZAPT: 1.Zor kullanarak ele geçirme. 2.Tutma, hâkim olma:
“İşte o vakit ben zaptı imkânsız bir vahşî kedi hâline girmişim.” -Y. K.
Karaosmanoğlu. 3.Zabıt. zapturapt
ORDU: 1. Bir devletin silâhlı kuvvetlerinin tümü: “Türk ordusu.”
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yarabbi / Senin uğrunda ölen ordu
budur yarabbi.” -Y. K. Beyatlı.
“Birinci Dünya Savaşı boyunca Türk ordusunda çalıştığını övünerek
anlattı.” -R. H. Karay. 2. Bu topluluğun başlıca bölümlerinden her
biri: “Birinci Ordu.” “Dördüncü Ordu karargâhına gidiş, artık bir
mabede çıkılıyor gibi, baş döndürür.” -F. R. Atay.
4.Amaç, nitelik vb. yönlerden benzeyen insanların bütünü
MEMLEKET: 1.Bir devletin egemenliği altında bulunan
toprakların bütünü, ülke: “Memleketin dahilinde iktidara sahip
olanlar, gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde olabilirler.” -Atatürk.
2.Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, yurt: “Memleket isterim/
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun.” -C. S.Tarancı. “Bizim
memleketimizde soyadımız var, onu alalım bitsin gitsin!” -M. Ş.
Esendal. 3.İklim ve üretim bakımından ele alınan bölge: “Lübnan;
portakal, turuncu, hurma ve muz memleketiydi.” -R. H. Karay.
4.Bir ülkede yaşayan bireylerin bütünü: “Bütün memleketin
kadınları bugün, en fakiri bile, beyaz giymişler, beyaz örtünmüşler.”
-H. E. Adıvar. memleket havası, memleketler arası
KÖŞE: 1.Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu
açı, zaviye: “Mendilin köşesi. Kutunun sivri köşesi.”
2.İki duvarın birleştiği girintili veya çıkıntılı yer: “Seniha Hanım
parmağını odanın köşesine uzattı.” -P. Safa.
3.İki sokağın veya caddenin kesiştiği yer: “Türk kadınları alacalı bir
ipek kumaş gibi köşeye birikmişlerdi.” -Ö. Seyfettin.
4.Bölüm, yer veya yan: “Burgaz’ın sokaklarında her köşeden Türkçe
işitiliyor.” -Y. K. Beyatlı. “Burası memleketin bir temiz köşesi, şehrin
kırlaşmış bir bucağı.” -M. Ş. Esendal.
5.mec. Kuytu, tenha veya ücra yer: “Nihayet, bir köşede oturan
jandarma çavuşu söze karışıp işi kesti attı.” -M. Ş. Esendal.
6.mec. Kimsenin uğramadığı, aramadığı yer: “İlk adımda otel, han,
kahve köşeleri bulmak ihtiyacı baş gösterecek.” -R. H. Karay.
AZİZ: 1.Sevgide üstün tutulan, muazzez. 2. Ermiş, eren.
İMKÂN: 1.Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak: “Bunu
bizden gizlemelerinin imkânı var mıdır?” -H. C.Yalçın.
ŞERAİT: 1.Şartlar, koşullar.
KALE: 1.tar. Düşmanın gelmesi beklenebilen yollar üzerinde,
askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği
sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı.
2.mec. Genellikle bir düşüncenin savunulduğu, sürdürüldüğü yer.
fabrikasıydı, İstanbul’un işgali sırasında İngilizler yaktılar.”
-B. Felek. 2.(bir kimseyi) İşten alıkoyma, engelleme, oyalama
3.Uğraştırma
tavsiye ederim.” -P. Safa.
2.Siyasetçi, politikacı. siyasî ambargo, siyasî coğrafya, siyasî harita,
siyasî parti
ELÎM: 1.Acınacak, acıklı: “Geçirmiş olduğum elîm sergüzeştin ve
sefaletin nihayete ermiş olduğu bir gündü.” -Y. K. Beyatlı.
EMEL: 1. Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek: “Büyük emeller
benim bir aile ocağı kurmama da mâni olmuştu.” -R. N. Güntekin.
“Mektebe giderken bütün emelim bir bisikletten ibaretti.” -H. Z.
Uşaklıgil.
VAHİM: 1.Ağır, korkulu, çok tehlikeli: “Siz sağlam bir vücutta
mutlaka vahim bir illet bulmak hevesine düşmüşsünüz.” -Y. K.
Karaosmanoğlu.
İKTİDAR: 1.Bir işi yapabilme gücü, erk, kudret: “Bu iş benim
iktidarım haricinde, demez mi?” -S. F. Abasıyanık.
2.Bir işi başarabilme yetki ve yeteneği
3. Devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü
kullanma yetkisi; bu yetkiyi elinde bulunduran kişi ve kuruluşlar:
“Almanya’daki öğrenciliğim Hitler’in iktidar yıllarına rastlar.” -H.Taner.
GAFLET: 1.Dalgınlık, dikkatsizlik, boş bulunma, aymazlık, dalgı,
ihtiyatsızlık. gaflet uykusu
DALÂLET: 1.Sapınç, sapkınlı, doğru yoldan ayrılmak: “Dalâlete
kapılmış olmalarından korkarım.” -T. Buğra.
HIYANET: 1.Kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme
veya karşı davranma, hainlik, ihanet: “Emanete hıyanet olmaz.”
-Atasözü. “Hiçbiri vatan hıyanetinin cezasız bırakılmasını istememişti.”
-F. R. Atay. 2.Güveni kötüye kullanma, aldatma, vefasızlık: “Hıyanetini
görmediğin bir kadın hakkında fena tabirler kullanmaya hakkın yok.”
-P. Safa. 3.Vefasız: “Hıyanet, beni hiç aramıyorsun!”
ŞAHSİ: 1.Kişiye ait, kişiyle ilgili, kişinin malı olan, kişisel, özlük:
“Şahsî eşya. Şahsî düşüncem.”
“Hareketin içinde şahsî kinler ve rekabetler vardı.” -F. R. Atay.
MENFAAT: 1.Yarar, çıkar, kâr, fayda: “İnsanları ayıran da,
birleştiren de hep menfaat davasıdır.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
“Gelip gidenlerden çok menfaat oluyor.” -H. E. Adıvar.
menfaat düşkünü, menfaatperest, menfaatperver, menfaattar
BİLFİİL: 1.İş olarak, iş edinerek, gerçekten: “Türk milleti bu
mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını, isyan
ederek kendi eline, bilfiil almış bulunuyor.” -Atatürk.
MÜSTEVLİ: 1.esk. Bir yeri istilâ eden, yönetimi altına
alan (kimse, devlet, ordu vb.): “Hatta bu iktidar sahipleri şahsî
menfaatlerini müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler.”
-Atatürk. 2.Salgın.
İŞGAL,-İ: 1.Bir yeri ele geçirme: “Çuhahane bir kumaş
SİYASİ: 1.Siyasetle ilgili, siyasal, politik: “Siyasi işlere karışmamanı
TEVHİT: 1.Allah’ın birliğine inanma, bir sayma, bir olarak
bakma. 2.esk. Birkaç şeyi bir araya getirme, birleştirme.
3.Tek tanrıcılık. 4.ed. Divan edebiyatında Allah’ı övmek için
yazılan manzume. tevhit ehli
MİLLET: 1.Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan;
aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan
insan topluluğu, ulus: “Bu eser,Türk milletinin hürriyet ve istiklâl
fikrinin lâyemut âbidesidir.” -Atatürk.
2.hlk. Benzer özellikleri olan topluluk: “Şoför milleti bu, gözü açık
olur.” “Şu kadın milletinin kıskançlığının hiç sonu yok.” -A. Mithat.
3.Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes: “Millet tütün
paralarını alınca borcunu öder.” -N. Cumalı.
millet meclisi, milletler arası, milletler arasıcı, milletler arasıcılık,
milletsever, milletseverlik, millettaş, milletvekili, milletvekilliği
FAKİR: 1.Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fukara: “Zengin,
orta hâlli, fakir, herkes bu sazlı yerlere devam ve bu âlemlere iştirak
ederdi.” -A. Ş. Hisar. “En fakir köyler taştandır ve üstü kiremittir.” -F.
R. Atay. 2.Zavallı: “Hey gidi kahpe felek; gençliklerine doymadan gitti
fakirler.” -H.Taner. 3.(nesneler için) Olması gerekenden az: “Seni
fakir, soluk bir dekor içinde görmek istemem.” -M.Yesari.
ZARURET: 1.Mecburiyet, gereklilik, zorunluluk, zorunluk:
“Çalışma zarureti var.” “Kültür hâkim olduktan sonra, sanat ve hayat,
mazi ve yeni zaruretler ne güzel uyuşuyor.” -F. R. Atay.
2.Sıkıntı, yoksulluk, fakirlik: “Zaruret içinde yaşıyorlar.” “Kıyafetinden
dışarılıklı ve zarurette olduğu anlaşılan bir kadın... kahvelerden birine
girdi.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
HARAP,-Bİ: 1.Bayındırlığı kalmamış, yıkılacak duruma gelmiş,
yıkkın, viran: “Duvarları yıkılmış, çatıları yanmış, harap bir köyün
hizasına gelince yaver atından atladı.” -Ö. Seyfettin.
Kaynak ve Düzenleyen: Mustafa Karaman
Çanakkale Zaferi,
• 29’uncu İngiliz tümenini Alçı Tepeye
çıkarmayan, ölünceye dek Ertuğrul Koyunu
savunan Ezineli Yahya Çavuş’un kahraman
takımını,
• Sait Çavuşların, Müstecip Onbaşıların, Saka
18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi:
Türk ulusunun kaderini ve
zamanın akışını değiştiren çok
önemli tarihi bir olaydır.
Bu sefere katılan bir milyona yakın cesur
ve mert insan arasından tarih, Türk
Askeri’nin inanç, azim, cesaret, bağlılık ve
vatanseverliğin bir destanını yazmış; ayrıca
Türk Milleti eşi görülmemiş deha ve zeka
sahibi genç ve büyük bir komutanını ortaya
çıkarmış ve 20’nci Yüzyıla büyük bir devlet
adamını kazandırmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği ve
rehberliği altında birleşen, daima büyüyen
ve gelişen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
de önemli bir sembolü olmuştur.
Hüseyinlerin, Seyitlerin, Üsteğmen Saffet’lerin
her bir satırı cesaret ve vatan sevgisi ile dolu
öykülerini,
• Babası Kafkasya’da, kardeşleri Balkan
Harbinde şehit düşen oğulları ile aynı cephenin
farklı taburlarında savaşan Alay Komutanı
dahil son neferine kadar şehit olan, “Ölmesini
bilmeyen milletlerin vatanı yoktur” diyen
kahraman 57’nci Alay’ı,
• Mustafa Kemal gibi bir dahi yaratarak,
ileride Türk ve Dünya tarihinin kaderinde
rol oynayacak bu büyük lideri Türk Ulusuna
kazandırmasını barındırır...
______________________________
Bir kahraman takım ve bir Yahya Çavuş’tular,
Tam üç alayla gönülden vuruştular,
Düşman tümen sanırdı bu şahane erleri,
Allahı arzu ettiler, akşama kavuştular.
______________________________
Batılılar tarafından barbar ve medeniyetsiz
olarak nitelendirilen Türklere karşı dövüşmek
üzere gönüllü olarak askere yazılan, ancak
değil Gelibolu’nun, Türkiye’nin dahi yerini
bilmeyen Anzaklar’ın Mehmetçiği tanıyıp, vatan
topraklarının nasıl korunması gerektiğine, nasıl
tırnaklarıyla savunulduğuna şahit olduktan
sonra takdir ve hayranlıkla ülkelerine döndüler.
Toplam süresi 11 ay 5 gün olan ve her anı
tekrar tekrar incelenmeye değer o günlerin
olaylarını uzun uzun anlatmak burada mümkün
değil, ANCAK sizlerin internet başta olmak
üzere çeşitli araçları kullanarak konu hakkında
daha çok bilgilenmeniz mümkün! ARAŞTIR,
ÖĞREN, ÖĞRET!
İngilizler, Fransızlar’ı da yanına alarak boğazın
ele geçirilmesi yolunda tarihte eşine az rastlanır
bir birleşik donanma ile Çanakkale Boğazı
önlerine dayanmıştır.
İhmal ve bakımsızlık gibi nedenlerle kifayetsiz
olarak I’inci Dünya Harbine girmek zorunda
kalan Osmanlı Donanması NUSRAT mayın
gemisinin döşediği mayınlarla dünyanın en güçlü
birleşik donanmasını geri çekilmek zorunda
bırakmıştır.
Düşman donanmasının komutanı Amiral
Carden uykusuzluktan ve sinirden harap
düşerek ve doktorların tavsiyesi ile Churchill’e
gönderdiği telgrafla görevinden istifa etmiştir.
Eğer Osmanlı Donanması yeterli olsa
idi, düşmanın bu görkemli donanmasına
Türk karasuları dışında açık denizde dur
diyebilecekti...Ve eğer bunu yapabilseydi,
düşmanın karaya çıkmasını önleyebilecek ve
binlerce vatan evladı yitirilmeyecekti.
Bütün dünyada yankı uyandıran ve büyük
donanmanın prestijine darbe indiren bu
hezimetin neticesinde İtilaf Devletleri,
donanmayla zorlayarak geçemeyeceklerini
anladıkları boğazı bu sefer karadan ele
geçirmeye karar vermişlerdi.
General Hamilton’un komutası altında bulunan
ve İngiliz, Fransız, Avustralya,Yeni Zelanda ve
Hintlilerin oluşturduğu düşman kara kuvvetleri,
kara harekatı ile ilgili planlar geliştirmeye ve
hazırlıklar yapmaya başladılar. Oluşturdukları
üstün Muharebe gücüyle boğaz kesin bir
darbeyle düşürülecekti.
Ancak kader bu kez de karşılarına, geleceğin
devlet kurucusu, büyük askeri deha tümen
komutanı Yarbay Mustafa Kemal’i ve onun
emrinde imanı ve vatan sevgisiyle bir irade
abidesi olan Mehmetçiği çıkarmıştı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Sofya’da
Ateşemiliter olarak görev yapan Yarbay Mustafa
Kemal vatan savunmasında aktif görev almak
için Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya başvurup:
“Arkadaşlarım muharebe cephelerinde
ateş hattında bulunurken, ben Sofya’da
ataşemiliterlik yapamam.” diyerek
Çanakkale’de 19’uncu Tümen Komutanlığı’na atanmıştı.
19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal
eğitimsiz bir tümeni teslim alarak, iki ayda kahramanlar
kıtası yapmıştı. Komutanlar toplantısında,
“Bir kişi kalana kadar hepimiz ölerek
düşmanı mutlaka denize dökmek
lazımdır. İçimizden ve askerlerimizden,
Balkan Harbi’nin utancını bir daha
görmektense ölmeyecek yoktur.
Böyleleri varsa onları kendi ellerimizle
kurşuna dizelim.” diye buyuruyordu.
Daha iki yıl önce Balkan Savaşı’nda bir nefeste bir
vilayeti bırakıp dağılanlar, bir alayı bir emirle kurban
etmişlerdir.
O günlerde Çanakkale’de Osmanlıların başında
5’inci Ordu Komutanı Alman Liman Von Sanders
bulunuyordu.
Mustafa Kemal Liman Von Sanders’in konseptine
karşı çıkarak kendine olan sonsuz güveni ve zekası
ile harekatın bütün sorumluluk ve riskini üstlenerek
kimseden emir almayı beklemeden Anafartalar
başarısına imzasını atmış ve düşman ordusunun
ilerleyişini durdurmuştu.
Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in
Conkbayırı’nda karşılaştığı bir olay onun kahramanlığını
dile getirir:
Yarbay Mustafa Kemal Conkbayırı’na vardığı zaman,
tümene bağlı 57’nci Alay’dan küçük bir müfrezenin
“cephanemiz tükendi” diyerek çekilmekte
olduğunu, onların gerisinde de kalabalık düşman
askerlerinin ilerlediğini ve Conkbayırı’na ulaşmak üzere
olduğunu görür.
Erlere seslenen Yarbay Mustafa Kemal olayı şöyle dile
getirmektedir.
– Niçin kaçıyorsunuz?
– Efendim, düşman!
– Nerede?
– İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterirler,
– Düşmandan kaçılmaz dedim.
– Cephanemiz kalmadı dediler,
– Cephaneniz yoksa süngünüz var dedim,
– ”Süngü Tak! “ emri verdim ve yere
yatırdım. KAZANDIĞIMIZ BU ANDIR!
Mustafa Kemal’in emir komuta ettiği 19’uncu
Tümen’in kuruluşundaki 57’nci Alay’ın tarih
sayfalarında özel bir yeri vardır. 57’nci Alay’ın kahraman
erleri için Yarbay Mustafa Kemal;
“Karşılıklı siperler arasında mesafemiz 8
m., yani ölüm kesin. Birinci siperdekiler
hiç kurtulmamacasına hepsi düşüyor,
ikinci siperdekiler onların yerine giriyor.
Fakat ne imrenilecek bir soğukkanlılık
ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni
görüyor, üç dakika sonra öleceğini biliyor,
en ufak bir duraksama bile göstermiyor,
sarsılmak yok. Bu Türk askerindeki ruh
kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike
değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki
Çanakkale Savaşı’nı kazanan bu yüksek
ruhtur.” demiştir.
57.000’i şehit, 195.000’ni kayıp, 252.000 vatan evladını
kaybettiğimiz, düşmanın ise 60.000 ölü, 200.000’i kayıp,
260.000 kişi yitirdiği, toplam 500.000 kişiden fazla
insanın hayatına mal olan ve “milli mücadelenin
ruhunun oluştuğu” Çanakkale Muharebeleri
ülkemiz ve dünya tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Çanakkale Zaferi ile Türk insanının Balkan Harbi’nde
yara alan onuru ve yüreği teselli bulmuş, Mustafa
Kemal Atatürk bir yıldız gibi parlayarak tarih sahnesine
çıkmıştır.
Geçilemeyen Çanakkale’den, gemilerimizin her
geçişinde tören yaparak saygılarını arz ettiği
şehitlerimizin yolunda olduğumuzu bir kez daha
yineliyor, bize bu günleri armağan eden aziz
şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi minnet ve
şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla
eğiliyoruz.
Yazma, çizme, araştırma, paylaşma zamanı...
Bölük Duvar Gazetesi’nde!
Şiirlerinizi koyalım, yazılarınızı yayınlayalım... Memleketinizin geleneklerini,
düğünlerini, yemeklerini, ezgilerini, bayramlarını, kıyafetlerini anlatın...
Köyünüzden haberler verin... Bayramlar nasıl yaşanıyor yazın... Büyüklerinizden
dinlediğiniz hikâyeleri paylaşın... Kurtuluş Savaşı yıllarından kalmış hikâyeler
duydunuz mu hiç? Cumhuriyetin kuruluşu ve ilk yıllarına dair tarihi hikâyeler
anlattı mı hiç dedeleriniz? Onları da yazın...Vatan aşkınızı, Atatürk sevginizi
anlatın... Hobilerinizi paylaşın... Resim mi yapabiliyorsunuz? Bir tane de devre
arkadaşlarınız, sevdikleriniz için yapın, yayınlayalım.
Güzel Sanatlar fakültelerinden öğrenci arkadaşlar sizlere tasarım konusunda,
çalışmalarınızın sunumu konusunda yardımcı olmaya hazırlar... Diyelim ki bir
şiir yazdınız... Şiirinizi yerleştirebileceğimiz bir fon oluşturabilirler. Diyelim ki
hobiniz kuşçuluk ve ondan bahsetmek istiyorsunuz... Bu arkadaşlar yazınızı
yerleştirebileceğimiz kuş temalı yan çalışma yapabilirler. Sevdiğinize şiir mi
yazıyorsunuz? Şiiriniz için bir çalışma yapabilirler...
Arkadaşlar, ülkemizin dört tarafından geldiniz... 500 kişisiniz!
500 vatansever genç... Ülkemizin geleceği, zenginliği
sizlersiniz. Duvar gazetesi birbirinizden öğrenmeniz,
birbirinizle paylaşmanız için bir araç Bunu daha ileri
götürün! Birbirinizle her zaman iletişimde olun,
birbirinizle her zaman konuşun, paylaşın... Duvar
gazetesi bir başlangıç olsun. ANLAŞILDI MI?!
Yazılarınızı kol komutanlarına vereceksiniz,
en kısa zamanda! Kol komutanları
yazılarınızı takım komutanlarına
iletecekler... Gerisini bize bırakın...
İSTİKLÂL MARŞI
10’UNCU YIL MARŞI
KOMANDO ANDI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Türküz Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türke durmak yaraşmaz. Türk önde Türk ileri.
Korku nedir bilmeyiz
Biz dağların erleri
Yuva yaptık göklere
Baş döndüren yerlere
Engel tanımaz aşarız
Yüce engin dağları
El verir uzanırız
Mor siyah bulutlara
Ben Türk komandosuyum
Düşmanı çelik pençemle ezerim
Her yerde ben varım
Karada, havada,
Denizde batakta çatakta,
Her zaman ve her yerde
Hazır
Daima hazır
Kim?
Komando
Olamazsın
Yah
Komando
Allah
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
‘Medeniyyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Bir hızla kötülüğü geriliği boğarız.
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türküz bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
ASKERİN ANDI
BARIŞTA VE SAVAŞTA,
KARADA,
DENİZDE VE HAVADA
HER ZAMAN VE HER YERDE,
MİLLETİME VE CUMHURİYETİME
DOĞRULUK VE MUHABBETLE HİZMET,
KANUNLARA VE NİZAMLARA
VE AMİRLERİME İTAAT EDECEĞİME,
VE ASKERLİĞİN NAMUSUNU,
TÜRK SANCAĞININ ŞANINI,
CANIMDAN AZİZ BİLİP,
İCABINDA VATAN,
CUMHURİYET VE VAZİFE UĞRUNDA
SEVE SEVE HAYATIMI FEDA EYLEYECEĞİME
NAMUSUM ÜZERİNE AND İÇERİM!
Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’ bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
BAKIM YEMİNİ
EY BENİM ÇANAKKALELERİ, SAKARYALARI,
DUMLUPINARLARI VE KIBRISI KAZANAN
SİLAHIM SEN BENİM NAMUSUMSUN SENİ
BENİM ELİMDEN KİRLİ PASLI VE TOZLU
GÖRENLER OLURSA BENİM ŞEREFİM DÜŞER
BEN ŞİMDİ SENİ DÜNDEN DAHA İŞLER VE
DAHA TEMİZ HALE GETİRECEĞİM VE DAHA
NİCE ZAFERLERİ SENİNLE BİRLİKTE KAZANACAĞIM
SEN VAROL SİLAHIM!
İllüstrasyon: Pelin Türker
PİYADE MARŞI
Güneş doğar, dağları gölgeler bu renk
Gümüş sularda yanar, altın bir çelenk,
Hasret dolu bir sıla, gönlümüzde cenk,
Süngüler parlasın ufkun üstünde.
Her yaram bir çiçek gibi,
Kanımla suladım bu yeri.
Yurduma bahar yaparım.
Göğsüme taktığım gülleri.
Şimşekler, bombalar bin ölüm takın,
Çelikten tanklarıyla gelse bir akın.
Bizden zafer bekleyen ülkeler yakın,
Yer ateş, gök ateş, şanlı piyade.
Her yaram bir çiçek gibi,
Kanımla suladım bu yeri.
Yurduma bahar yapmışım
Göğsüme taktığım gülleri.