İstanbul Tanıtım Sunumu

Transkript

İstanbul Tanıtım Sunumu
İSTANBUL
FİZİKİ COĞRAFYA
İSTANBULU’UN COĞRAFYASI
İstanbul’un bir dünya metropolü olarak bu kadar gelişmesindeki en önemli sebep,
şehrin coğrafi konumudur.48.kuzey enlem ile 28.doğu boylamın kesiştiği yerde bulunan
İstanbul, dünyada iki kıta üzerine kurulmuş tek şehirdir. Şehir genel olarak üç bölümden
oluşmaktadır:Avrupa yakasında haliç’i,n güneyinde kalan tarihi yarımada,haliç’in kuzeyindeki
galata yakası ve yeni şehir,Asya yakası.
Şehrin Avrupa yakası ticaret ve iş merkezleri, Asya yakası da daha çok konut alanları ile
kaplıdır. İstanbul, Asya il e Avrupa yı ayırırken Karadeniz ile Marmara denizlerini birleştiren
İstanbul Boğazı’nın iki kıyısında kurulmuştur. Ayrıca haliç adı verilen 7 km uzunluğundaki dar
koyda şehrin Avrupa yakasını ikiye ayırmaktadır. Asya ile Avrupa arasındaki konumu
sebebiyle, şehir tarih boyunca büyük bir jeopolitik öneme sahip olmuş, bu kıtalatra hakim
olmak isteyen devletler öncelikle İstanbul kontrol altına almaya çalışmışlardır. Bugün, Balkan
ve Ortadoğu ülkeleri ile Türkî Cumhuriyet’ leri için İstanbul siyasi ve ticari merkez niteliğini
taşımaktadır. İlk kurulduğu dönemlerde kurucusunun adı sebebiyle Byzantion olarak tanınan,
Roma İmparatoru büyük Konstantin’in imar çalışmalarından sonra“Konstantin’in şehrin
anlamına gelen Konstantinopolis adını alan şehrin Osmanlılar tarafından fethinden sonra da
İstanbul olarak tanımlanan bu kent, Avrupa’nın en büyük ve en kalabalık şehirleri, den biri
haline gelmiştir. İstanbul genel olarak150 km uzunluğunda, 50 km genişliğinde yakla şık
7.500 kilometre karelik bir alana yayılmaktadır.Nüfusu 10 milyon civarında tahmin
edilmektedir.sürekli olarak kırsal kesimden göç eden yeni aileler sebebiyle şehir her yıl hızla
büyümekte ,nüfus her yıl 500.000 kişi civarında artmaktadır.şehirde her yıl 1.000 yeni sokak
oluşmakta ,doğu batı ekseninde yeni yerleşim yerleri ortaya çıkmaktadır.Türkiye de yaşayan
her 5 kişiden biri İstanbul’da oturmaktadır.
Her yıl İstanbul’a gelen 2 milyon civarındaki turist şehrin tarihi ve doğal güzelliklerine
hayran kalmaktadır. İstanbul’da bunan tarihi eserler ve müzeler, tüm Türkiye’deki tarihi
eserlerin yarısına eşittir. Doğu ile batının Asya ile Avrupa’nın, İslamiyet ile Hristıyanlığı
buluşup kaynaştığı İstanbul, farklı kültürlerin ve dinlerin en uyumlu bir şekilde sentez
yarattıkları dünya kentidir. Tarihi eser ve kültürel zenginlikler bakımından İstanbul, sadece
pek çok benzer özellik taşıdığı roma ile karşılaştırılabilir. Hem doğu roma, hem Bizans hemde
Osmanlı İmparatorluklarına başkentlik yapan İstanbul ‘da, her yeni gelen devlet, en büyük
dini ve sivil yapılarını inşa etmiş, başkentini en ünlü mimarların en güzel eserleri ile imar
ettirmiştir. Boğaz, Haliç ve Adalar gibi doğal güzellikler açısından ise eşsizdir. Her mevsim
ılıman iklimi canlı hece hayatı, yardımsever ve canı yakın insanları ve mükemmel Türk
mutfağında İstanbul’u yabancılar açısından çekici kılan diğer bazı unsurlardır.
İstanbul’yakından tanımak isteyen bir yabancının bu güzel şehirde en az 10 gün geçirmesi
gerekir.
GENEL KONUM
Çoğu bakımdan Türkiye’nin en önemli ili olan İstanbul, yer küre üzerindeki yeri
açısından da dünyanın en önemli noktalarından biridir. İstanbul, Marmara Bölgesi’nde 5.220
km’ lik bir alana sahip, kuzeyi Karadeniz’e bakan ve güneyi Marmara denizi ile uluslar arası
alanda “Altın Boynuz(Golden Horn ) diye anılan Haliç ile çevrilidir.
Asya Kıtası’yla Avrupa Kıtası’nı birbirinden ayıran, yeryüzünün önemli su yollarından
biri olan İstanbul Boğazı’nın iki yakasında topraklarının bulunması nedeniyle İstanbul, “iki
kıtada toprakları olan kent“ olarak ün kazanmıştır. İstanbul yaklaşık olarak 41. 8 kuzey
enlemi ile 29.doğu boylamının kesiştiği yerdedir. Bugünkü İstanbul’un büyük bir kesimi
Avrupa yakasında, diğer kesimi ise Asya kıtasındadır. İstanbul karalar ve denizler arasında
önemli bir geçit bölgesindedir. Bir tarafında Anadolu ve Balkan Yarımadası, diğer tarafında
ise Karadeniz ve Ege denizi bulunur. Kuzeyde Karadeniz, doğuda Kocaeli Sıradağları’nın
yüksek tepeleri, güneyde Marmara denizi ve batıda ise Ergene Havzası’nın su ayrım çizgisini
sınırlamaktadır. İl alanı, idari bakımdan doğu ve güneydoğudan Kocaeli’nin Karamürsel,Gebze
merkez ve Kandıra ilçeleriyle, güneyden Bursa’nın Gemlik ve Orhangazi ilçeleriyle, batı ve
kuzeybatıdan Tekirdağ’ın çorlu, Çerkezköy ve Saray ilçelerinin yanı sıra, Kırıkkale’ nin de
Vizne ilçesi topraklarıyla çevrilidir.
İstanbul genel görünüşü ile plato özelliği taşır.Yüksek düzlükler akarsular tarafından
parçalanmıştır.%74.4’ünü platoların kapladığı il topraklarının %91’i tarıma elverişlidir.Asya ve
Avrupa kıtalarını birbirinden ayıran İstanbul boğazı kuzeyden güneybatıya yönelerek kıyılar
kısmen birbirine yaklaşsa da paralelliğini korur.Her iki kıyı arası uzaklık Sarayburnu-Kızkulesi
arasındaki hatta 29.9 km’ dir . Kıyıların uzunluğu ise; Asya yakasından Ahırkapı Feneri ile
Kavak Burnu arası uzunluğu 32.2km, Rumeli Feneri ile Ahırkapı Feneri arası(Haliç dahil)Rumeli kıyısı 46 km’ dir. Marmara denizi içinde İstanbul’a bağlı on bir adet ada bulunmaktadır.
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
İstanbul, Marmara Havzası’ nın doğu Marmara bölümünde yer alan iki ana peneplen
arasında sıkışmış, boğaz ve akarsu vadileri ile parçalanmış bir plato topluluğundan oluşmuştur. Topraklarının temeli 1.zaman yaşlı kayaçlardan oluşmaktadır. Daha sonrada gelen
jeolojik zamanlarda ortaya çıkan yükselme ve alçal, aşınmalarla keskin sırtlar dik dağlar ve
çok engebeli topografya ortadan kalkmış, yerine düz alanlar, yuvarlak tepeler ve alçak sırtlar
gelmiştir.
Bugünkü İstanbul Boğazı’nın bulunduğu yer biri Karadeniz’e diğeri Marmara Bölgesi
denizine sularını boşaltan iki akarsuyun vadisi durumundaydı. 2. zaman ile 3.zamanda ortaya
çıkan sıkışma ve yükselmeler sırasında, vadilerin batısında bulunan Asya kesimi güneye, vadi
lerin doğusunda bulunan Asya kesimi ise kuzeye çarpılmıştır. Bu olayın sonucunda akarsu
vadilerinin kırılmasıyla bugünkü İstanbul Boğazı ortaya çıkmıştır. Yöredeki çok sayıda dere ve
çayın oluşturduğu vadilerle, yer yer bu vadilerin genişlemesiyle ortaya çıkan küçük tarım
alanları, dikliğini kaybetmiş tepecikler ve sırtlar, İstanbul’un yeryüzü şekillerinin özellini
oluşturmaktadır.
PLATOLAR
İstanbul, Trakya ve Kocaeli yarı ovaları arasında dağılmış plato topluluğudur. Bu
platolar kuzey ve güneyden denizlerle çevrilidir. Denizlerle çevrili olan platolar genel olarak
batı-kuzeybatı, doğu-güneydoğu yönlerine uzanır. Topraklarının%74. 4’ünü kaplayan ve
boğaz yoluyla iki bölüme ayrılmış olan platolar doğu ve batısında simetrik değildir. Boğazın
batısında olan platolar düz ve hafif dalgalı bir yüzey oluştururken doğusundakiler ise daha az
gelişmiş olup daha dalgalıdır. İldeki en önemli platolar Beyoğlu, İstanbul ve Üsküdar
platolarıdır. İlde Boğaziçi ile haliç arasını dolduran platoya Beyoğlu platosu denilmektedir. Pla
tonun iki yönüde aşındırma sonucu büyük ölçüde taşınmıştır. Bu nedenle plato çukurluklar ve
bu çukurlukların birleşmesinden vadiler oluşmuştur. Galata- Beyoğlu-Şişli, Maslak-Darbent
Büyükdere yönünde giden büyük sırt Beyoğlu platosunun su bölümü çizgisini oluşturmaktadır
Eski İstanbul kurulduğu haliç ile Marmara denizi arasında kalan üçgen biçimli yarım
adaya İstanbul platosu denilmektedir. İstanbul’un en yüksek sur duvarlarını oluşturur
İstanbul platosu Saraburnu’n dan dan başlar ve her iki yöne doğru genişleyerek uzanır.
Beyazıt, Edirnekapı, Sarayburnu, Ayasofya İstanbul Platosunun yüksek kesimlerini
oluşturmaktadır. İstanbul platosu da Beyoğlu platosu gibi her iki yönden de aşınmaya
uğramıştır. Platonun Marmara’ya bakan kıyıları dar ve girintili çıkıntılı olmakla beraber Kum
kapı’dan Yenikapı’ ya doğru gittikçe genişleyip düzleşmiştir.
İstanbul’un Asya yakasını dolduran platolar, boğaziçinden Marmara kıyılarından başlayarak
basamaklar halinde yükselir. Bu basamaklar Büyük ve Küçük Çamlıca Tepelerinde son bulur.
Büyük ve Küçük Çamlıca Tepesi yörenin düz şekillerine göre, konik yapılarıyla dağ dorukları
gibi durur.
İstanbul’un bir diğer önemli platosu ise Üsküdar platosudur. Bu platoda tıpkı Beyoğlu
ve İstanbul Platoları gibi aşınma oluklarıyla birkaç bölüme ayrılmıştır. Üsküdar dan dan
Ömerli ve Şile yönüne gidildiğinde, plato kısa mesafede su bölümü çizgisine ulaşır ve
yükseltisini kaybederek Karadeniz’e uzanır.
AKARSULAR
İstanbul Marmara Havzası üzerinde yer almaktadır.Marmara Havzası çok sayıda
küçük su havzasının birleşmesiyle oluşmuş,2.357 hektar alanı ile Türkiye’nin orta
büyüklükteki havzalarından biri olmuştur.İstanbul toprakları havzanın yaklaşık%24’ünü
kaplamaktadır.kuzeyden Karadeniz iklimi nin etkisinde olduğundan havza su kaynakları
bakımından oldukça iyi durumdadır.ortalama yıllık su hacmi 5.800.000.000
m3’tür.ilde,akarsuların birçoğu kendi başına birbirlerini oluşturduklarından doğrudan göllere
yada denizlere açılan havzalara sahiptirler.akış uzunlukları kısa ve su rejimleri düzensizdir.bir
kısmı yaz aylarında kurumakta baharda şiddetli yağışlardan dolayı taşkın çıkarmakta dır.
Bölgede en önemli akarsular şunlardır; Istıranca Deresi, Sazlı Dere, Nakkaş
Deresi,Karasu,Sarısu, Çakıl Deresi,Alibeyköy Deresi,Kağıthane Deresi,Riva Deresi,Hiciz Deresi
,Göksu Deresi,Sellimandre Deresi ve Yalak Deresidir.
ISTIRANCA DERESİ:
İstanbul’un kuzeyinde yer alan en önemli akarsu, sularını Terkos Gölüne akıtan
Istıranca Deresidir.287 km2’lik bir su toplama alanı olan dere Istıranca Dağları’nın, batıya
bakan eteklerinden iki kol halinde başlar. İlk kolu Bin kılıç Bucağı’nın kuzeyden doğusundan
kaynağını alır; Şeytan Dere adı altında,doğuya doğru genişçe bir yay çizer,soldan sağa küçük
dereciklerle birleşerek Karaman Dere’ye ulaşır.Isıranca Deresi’nin ,Karaman Dere
İstasyonu’nda ölçülen ortalama debisi 2.466m 3/sn ‘dir. Yıllık ort. su hacmi 105 milyon metre
küp oranındadır.
SAZLI DERE:
40km uzunluğunda olan sazlı dere İstanbul’un Küçük Çekmece Gölü’ne dökülen en
önemli akarsuyudur. Küçük Çekmece Gölü’nün yakınlarında tabanını genişleterek göle
dökülür.84 km’lik yağış alanına sahip alan Sazlı Dere’nin Bosna istasyonu ‘ndaki ortalama
debisi 0,928m3 /sn olup, yıllık ortalama su hacmi ise 35 milyon m3 oranındadır.
NAKKAŞ DERESİ:
Küçük Çekmece Gölüne döküle ikinci önemli akarsudur.Gölü’nün kuzeyinde kalan ve
küçük havzaların sularını toplayan Nakkaş Deresi yaklaşık 43 km2 yağış alanına sahiptir. Yıllık
ort. su hacmi 14 milyon m3’tür.
KARASU DERESİ:
Büyük çekmece gölüne dökülen en önemli akarsudur.Yaklaşık olarak 70 km
uzunluğundadır ve ilk kaynağını Çatalca ‘nın İhsaniye yöresinden almaktadır.Kalfaköy,
Akçaören , Kadıköy,ile Çatalca ilçe merkezi arasında kalan toprakların sularını toplayarak
güneydoğu yönünden akar.Ortalama debisi 1.452 km3/sn olup yıllık su hacmi ise 86 milyon
m3’tür.
ÇAKIL DERESİ:
Ova Yenice’nin batısında kalan bölgelerin sularını alan Çakıl Deresi, önce batıdan kuzeye
sonra kuzeyde güneye doğru geniş yaylalar çizer ve Büyük Çekmece Gölü’ne dökülür.
Ortalama su debisi 0.485 m3/sn olup, yıllık ortala su hacmi 16 milyon m3 ‘tür.
ALİBEYKÖY DERESİ:
Alibeyköy Deresi önce doğuya sonra batıya yönelerek Haliç’e dökülür.50 km
uzunluğundaki dere üzerinde, Kâğıthane yöresinde, Alibeyköy Barajı kurulmuştur.
İstanbul’un içme suyunun bir bölümünü kaplayan baraj, il için son derece önemli bir haldedir.
Dere küçüktür ve yağışa bağlı olarak yıllık su hacminde büyük değişiklikler göstermektedir.
KÂĞITHANE DERESİ:
Belgrat ormanın bir bölümünün suyunu toplayan Kâğıthane deresi, Kemerburgaz’dan
geçerek Haliç’e dökülür. Havzanın büyük olmaması nedeniyle yaz aylarında suyu azalır.
RİVA DERESİ:
İstanbul’un en büyük akarsuyudur. İstanbul’un içme suyunu veren ve birçok kollara
ayrılmış olan akarsu Ömerli barajına dökülür. Ortalama debisi,5.491m3/sn, yıllık su hacmi ise
344 milyon m3’tür.
HİCİZ DERESİ:
İstanbul’un Anadolu yakasında, Şile ilçe alanının bir kesiminin sularını Karadeniz’e
boşaltır. Suyu bol ve akışı daha düzenlidir. Ortalama debisi 4.690 m3/sn, yıllık ortalama su
hacmi ise 169 milyon m3’tür.
GÖKSU DERESİ:
Ağva da bulunan ve sularını Karadeniz ‘e boşaltan Göksu Deresi, kaynağını Kocaeli’nde
Herreke’nin kuzeyindeki dağlık bölgelerden alır. Kuzeye doğru akıp Tepe panayır’ı geçerek
İstanbul il alanına girer.Göksu Bucağını geçtikten sonra Ağva’nın batısında denize dökülür.
Yaklaşık olarak 70 km uzunluğunda olan Göksu Deresi’nin 25 km’si il alanında kalmaktadır
SELLİMANDRE DERESİ:
Yalova ile gemlik arasında bulunan ve Samanlı Dağları’nın Marmara Denizi’ne bakan
yamaçlarından kaynağını alan Sellimandre deresi güney yönüne doğru akar. Derenin
ortalama debisi 943 m3/sn yıllık ortalama su hacmi ise 120 milyon m3’tür.
YALLAK DERESİ:
Gemliğin güneyindeki dağlık alanlardan kaynağını alan Yallak Deresi güneye doğru akarken
Sellimandre Deresine doğru paralel akar ve Yalova da Marmara denizi ‘ne dökülür. Derenin
DENİZLER
İSTANBUL kuzeyden Karadeniz güneyden ise Marmara denizi ile çevrilidir.bu iki denizi
birbirine bağlayan İstanbul boğazı il topraklarını ortadan ikiye böler.karadeniz, Marmara
denizi İstanbul boğazı ve haliç alanı içinde çokj uzun bir kıyı şeridi oluşturmaktadır.kıyılar
özellikle boğazın iki yanı ile Marmara boyunca iklimin elverişliliği ve topografik uyguluğu gibi
nedenlşerden dolayı bu bölgelerde yerleşim youn olmuştur.
Avrupa yakasında ,Karadeniz kıyıları ince bir şerit halinde uzanır,ve dik halde
bulunur.istanbul boğazınıbn oluşumu sırasında bu yakanın ngüneye çarpılması nedeniyle su
bölüm çizgisi iyice Karadeniz e yaklaşınca yörede doğrudan denize dökülen önemli akarsular
oluşmamıştır.ayrıca bu kesimde hareketli kumullar oluşmuştur.
Karadenniz in oluşturduğu kıyılar yağışlı bir iklime sahip olduğu için kıyının hemen sonrasında
oramn örtüsü başlamaktadır.
İlin Marmara denizinde olan kıyıları ise hem Avrupa hemde asya yakasından fazla engebeli
değildir.bu kıyılar sekeci ile Yeşilköy arasında , geniş bir yerleşme alanının kıyısı durumuna
dönüşmüştür.istanbul çevresindeki deniz sularının ortalama sıcaklığı 14,9 derece,en düşük
sıcaklıkğı 0,1 derece,en yüksek sıcaklığı ise 31,8 derecedir.
GÖLLER
İstanbul da su varlığının zengin olmasına karşın baraj gölleri dışında en önemli olan
gölleri Terkos, Büyük Çekmece,ve Küçük Çekmece Gölleridir.
TERKOS GÖLÜ:
İstanbul’un 50 km kadar kuzeybatısında, Karaburun kıyılarının hemen gerisindeki Terkos
Gölü, eosen kalker ve marnları ile bunları ter ter örten neojen kum ve çakıllarından oluşuk
100-150 m yüksekliğinde, tepelik bir alanın kıyısında ter almıştır. İstanbul’un su gereksinimini
büyük ölçüde sağlayan Terkos Gölü, su toplama havzasının çok geniş olmasıyla beraber göle
taşınan dere sayısında fazladır. Bunların en önemlisi Istıranca Deresi ’dir. Yüz ölçümü 25 m2
olan göl deniz sularını dere ağzındaki koylara doldurulması sonucu oluştuğundan oldukça
girintili çıkıntılıdır.
BÜYÜK ÇEKMECE GÖLÜ:
Küçük Çekmece Gölü’nün 12 km uzaklıktaki Büyük Çekmece Gölü bu gölle aynı oluşum
özellikleri gösteren bir lagün gölüdür.Bu iki gölü birbirinden ayıran en önemli özellik ;Büyük
Çekmece Gölü’nün kıyı kordonunun Küçük Çekmece Gölü’nün hemen ağzında olmasına
karşılık,Büyük Çekmece de ise koyun hemen hemen ortasında yer almasıdır.Büyük Çekmece
Gölü’nün denizle olan bağlantısı tam olarak kesilmediği için göl suları yarı tuzlu
durumdadır.Derinlik olarak 50 km’ yi geçmeyen Büyük Çekmece Gölü’ nün en derin yeri 3,5
km’dir.ancak koya geçildiğinde derinlik artmakta ve kordonun biraz ilerisinde 8-10km iken
koy ağzında 35 m’yi bulmaktadır.
KÜÇÜK ÇEKMECE GÖLÜ:
İstanbul’un 15 km batısında yer alan bu göl , deniz aşındırmasıyla önce koy,sonrada lagün
gölü haline gelmiş eski bir vadi ağzıdır.14 klm2’lik bir alan kaplayan Küçük Çekmece Gölü’nün
ağız kemsi kıyı kordonu ile kapalı olmasına kaşın gölün denizle olan ilişkisi kesilmemiştir.Gölü
besleyen dere sayısının az olması nedeniyle Küçük Çekmece Gölü’nün suları yarı tuzlu bir
niteliktedir. Çevresinde eosen gre ve kalkerli ile üst miosen kum marn ve kalkerleri bulunan
küçük çekmece gölü,doğusunda Nakkaş Deresi batısında Eşkinoz Deresi ile bular arsındaki
Sazlı dere vadilerinin ağız kesimlerinin doldurulmasıyla oluşmuştur.
BARAJ GÖLLERİ:
İstanbul’da bulunan göllerin çoğu lagün tipinde olup denizle ilişkisini kesmemiştir.Bunların
dışında Ömerli ve Alibeyköy Baraj Gölleri’de bulunmaktadır.
Ömerli Baraj Gölü:
Riva deresi üzerinde bulunan ve toprak dolgu biçiminde bulunan baraj gölüdür.Yüksekliği
54 m olan baraj gölünün alanı 23,1 km2’dir.Ömerli Baraj Gölü aynı zamanda İstanbul’un su
gereksiniminin bir bölümünü karşılamaktadır.
DAĞLAR
İstanbul içinde var olan akarsular, platoları, İstanbul Boğazı, Marmara denizi ve
Karadeniz yörelerinde deri şekilde yardıklarından dolayı ilde dağlık alanlar fazlaca yer
kaplamaz. Var olan dağların büyük bir kısmıda kütleleşmiştir. Trakya’da Karadeniz
kesiminden sokulan Yıldız(Istıranca) Dağları’nın uzantılarıyla Anadolu yakasında, Kocaeli
Sıradağları’nın batı uzantıları, çeşitli vadilerin su bölümü çizgilerini oluşturan sırtlar biçiminde
devam eder. Bu sırtlar, Trakya yakasının kuzeyinde, Anadolu yakasının ise güneyinde tek tek
dağlar oluşturur.
İstanbul’un Avrupa yakasında, Istıranca(Yıldız)Dağları’nı belirten sönükleşmiş
uzantıları dışında belirgin dağ yoktur. Boğaziçi ile Haliç vadilerinin,2.ve 3. Zamanlarda
kırılmaya ve aşınmaya uğraması ile Boğazı’ n her iki yakasıyla, Haliç çevresinde yer yer
yükselmeler olmuştur. Karadeniz’ den Marmara’ ya dek uzanan bu yükseltilerin erozyonla
kazılmış ayakları arasında sırtlar ve küçük tepeler oluşmuştur.
İstanbul için “yedi tepeli kent“denilmesinin de sebebi bu tepeler üzerinde ve
eteklerinde, yörenin özelliklerini belirleyen tarihi ya da çağdaş yapıları bulunmasıdır.
Marmara ile Haliç girişi arasında uzana İstanbul Yarımadası’nın en uç noktasını Sarayburnu
Tepesidir. Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultan Ahmet Camii, Yerebatan Sarayı ve Gülhane Parkı
bu sırtın üzerindedir. İkinci tepe ise Nuruosmaniye Tepesi’dir. Bu tepeden başlayarak
Eminönü ve Galata Köprüsü’ne doğru üzerinde Valide Sultan Camii’nin, Mısır Çarşısı’nın,
Büyük Pazar’ın, Sirkeci Garı’nın ve büyük ticaret hanlarının bulunduğu bir vadi uzanmaktadır.
Sarayburnu ile Nuruosmaniye tepeleri arasında bugün üzerinde İstanbul Üniversitesi’nin
Kurulu olduğu Beyazıt Tepesi yükselmektedir. Beyazıt Tepesi’nin batısındaki Unkapanı
Vadisi’nden sonra Fatih Tepesi yükselir. Aksaray Vadisi’nin batısında da piramit biçiminde
yükselen Davutpaşa Tepesi bulunmaktadır.
İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında ise dağlarla tepeler denize daha yakın ve daha
dik konumdadır. Adaların tam karşısında, kıyıların arkasında yükselen 537 metrelik Aydos
Dağı, aynı zamanda da İstanbul’un Yalova bölgesi dışındaki en yüksek yeridir.438 metre
yükseltili Kayış Dağı, Üsküdar da 261 metre yükseltili Büyük çamlıca, daha az yükseltili Küçük
Çamlıca Tepeleri, Anadolu Kavağı’ndaki 201 metre yükseltili Yuşa Tepesi, Sultan ve Vaniköy
Tepeleri İstanbul’un Anadolu yakasında bulunan belli başlı yükseltileridir.
VADĠLER VE OVALAR
İstanbul ilinde ovalık alanlar çok fazla yer tutmamasına karşın fakat vadi oluşumları son
derece önemlidir.Topraklarının %74’ü vadiler ile parçalanmış platolar halindedir. Kentsel alan
dışında kalan vadiler göllere ve denizlere yaklaştığında tabanlarını genişletir ve ortaya
elverişli tarım alanları oluşturur. Boğaz’ın her iki yakasında içlere doğru sokulan vadilerle
doğuda Gebze’ye, batıda Silivri’ye kadar uzanan Marmara kıyılarına ulaşan vadiler İstanbul
‘un üzerine de bulunduğu doğal yapıyı oluşturmaktadır.Bu vadileri en büyüğü ise İstanbul
Boğazı’dır.İstanbul Boğazı eski bir akarsu iken 2. ve 3. Zaman yükselmeleri sırasında,Avrupa
yakası güneye Asya yakası ise kuzeye çarpması sonucunda kırılmış ve 4.zaman da sular
altında kalmıştır.
İstanbul Boğaz’ının çevresıinde çok sayıda küçük vadiler bulunmaktadır. Bu vadilerin bir
bölümü kent alanı içinde kalmıştır ve bahçe durumuna gelmiştir.(meyve ve sebze)akarsu
vadisi olma özelliğiyle İstanbul boğazı ilginç bir yapı ortaya koymaktadır.Karadeniz’e açılana
dek Boğaz’a Avrupa yakasında Ortaköy Deresi, Kuruçeşme,Arnavutköy
Deresi,Bebek,Baltalimanı Deresi,İstinye,Büyükdere,Sarıyer ve Rumelikavağı vadileri;Asya
yakasında ise Kuzguncuk,Beylerbeyi,Çengelköy,Göksu Küçüksü,Beykoz ve Keçilik vadileri
açılır.Boğaz’ın başlangıç noktası Haliç sularıyla boğaz sularının bir kavşak noktasıdır.Haliç’te
tıpkı İstanbul Boğazı gibi eski bir akarsu vadisidir.Haliç’te İstanbul Boğazı’nda olduğu gibi
jeolojik zamanlarda aşınan ve kırılan bu vadi,daha sonra deniz sularının yükselmesiyle sular
altında kalmıştır.Haliç’e de İstanbul boğazındaki gibi her iki taraftan küçük vadiler
açılmaktadır.
İhsaniye‘nin güneybatısından başlayan Kağıthane Vadisi,Alibeyköy Vadisi’ne paralel
olarak güneydoğu yönünden uzanır.Göktürk’e yaklaşınca tabanını genişletmeye başlayan
vadi,katılan ikinci bir akarsu kolunu açtığı,kuzeyden gelen bir başka vadi ile birleşir.Göktürk
te vadi tabanın iyice daraldığı Kemerburgaz arasında kalan vadi düzlükleri meyve sebze tarımı
açısından önemlidir.
Büyükdere vadisi Çayırbaşı civarında genişçe bir alüvyal düzlük oluşturur.Trakya
yakasında,Bilezikli Çiftliği Özel Ormanı’nı ortadan kat ederek kısa bir mesafe arasından
Çayırbaşın da boğaza açılır.Vadinin oluşturduğu alüvyal düzlükler de İl Özel idaresi ‘ne bağlı
Büyükdere fidanlığı kurulmuştur.
Beykoz vadisi boğaz’a Anadolu tarafından ulaşır ve yukarı kesimlerinde sınırlı oranda
tarım toprağı içerir.Aynı şekilde Göksu-Küçüksü Vadileri de fazla genişleyemediklerinden
büyük tarım toprakları oluşturmaz.
Binkılıç Bucağı yöresinbden başlayan Istıranca Deresi Vadisi, İstanbul’un önemli vadi
oluklarındandır.Karamandere’ye kadar tabanını genişletmeyen vadi,bir süre sonra doğuya
doğru uzanarak genişlemeye başlar.Istıranca Deresi Vadisi, önemli ölçüde aşınmaya uğramış
olduğundan hem ana vadide hamde yan vadiler de fazla derin değildir.Istıranca Ana Vadisi ile
bu vadiye açılan yan vadilerin oluşturduğu havzanın güneyinde kalan platolarda görünüm
daha farklıdır.genelde kuzey ve güney doğrultusunda uzanan vadiler ,dar ve yuvarlak sırtlarla
birbirinden ayrılmaktadır.
Çatalca Akören ‘den başlayan Karasu Vadisi,başlangıçtan kısa bir süre sonra tabanını
genişletmeye başlar.Batıdan güneye geçişinde kendine geniş bir yay çizerek Büyük Çekmece
Gölü’ne açılır.Karasu Vadisi dışın da Büyük Çekme’ceye açılan iki küçük vadi daha bulunmak
tadır. Bunlar Sarısu ve Çakıl Dereleri Vadileri’dir.
Sarısu Vadisi kestanelik yöresinden başlar ve tabanını fazla genişletmeden güneye doğru
uzanır.Çakıl Deresi vadisi ise Ovayenice’nin doğusundan başlar ve geniş olan tabanında
küçük tarım alanları bulunur.
Sazlı Dere Vadisi ve Nakkaş Deresi Vadisi ‘nin yamaçları genellikle dik olmakla birlikte
basamaklar şeklinde tabakalaşmış bir haldede bulunmaktadırlar.Bu iki vadininde genellikle
tabanlarında tarım alanları bulunmamaktadır .Fakat Sazlı Dere Vadisi’nin yukarı havzalarında
bazı yerler genişleyerek,her iki yanında küçükı tarım alanları oluşturmaktadır.
Bir çöküntü alanı olan Silivri de önemli vadi oluşumlarına rastlanmaza.Çünkü yörede kü
çük derelerin açtığı vadiler,yüzeyden fazla derin değildir ve genelde bir birikme toplama
sahası durumunda olduğundan ,vertisol ve kırmızı Akdeniz topraklarıyla kaplıdır.yarıova
durumunda olan bu bölgenin tümünde tarım yapılmaktadır.
İstanbul’un Anadolu yakası daha çok daha çok Karadeniz’e doğru geşir.Güney kesimi daha
dalgalı olup,Kocaeli yarıovası’na doğru uzanır.bölgede doğudan Marmara denizine açılan
küçük vadileri yarattığı tarım toprakları ile aşınmaya uğramış tepecikler arasındaki çok sayıda
küçük akarsu havzasında iyi nitelikli tarım alanları bulunmaktadır.Fakat bu toraklar
günümüzde kentleşmenin ve sanayileşmenin etkisiyle farklı amaçlarda kullanılmaya
başlanmıştır.Anadolu yakasının kuzey kesimlerinde gelişmiş vadilere sahiptir.Fakat nemli
orman kuşağı altındaki bu yörede vadi tabanlarındaki küçük alüvyal düzlükler dışında önemli
tarım alanları yoktur.bu vadiler daha çok İstanbul’un içme suyunu karşılama durumundadır.
Riva Deresi Vadisi İstanbul’un en önemli vadisidir.Bu vadinin en geniş düzlükler bugün
Ömerli Baraj Gölü altında kalmıştır.Verimli tarım toprakları su altında kalınca aşınarak i,yice
düzleşmiş bulunan sırtlar,potansiyel açıdan tarıma elverişli olmamasına karşın tarla tarımına
açılmıştır.bu kullanım değişikliliği yörede erozyonu arttırmış,baraj gölünün ömrünü kısaltmış
ve içme suyu sağlayan gölün su kalitesini düşürmüştür.Baraj gölünden sonra Riva Deresi
Vadisi
yeniden daralmış iki yanında ince şeritler halinde alüvyal düzlükler yaratarak
kuzeybatı yönene doğru uzanmıştır.Sarıpınar ve Bozhane’den geçtikten sonra Riva’dan
Karadeniz’ e açılır.
Hiciz Deresi Vadisi Hasanlı yöresinden başlayarak kuzeybatı yönüne doğru uzanır.Vadi
Şile ‘ye yakın bölgelerde tabanını genişletse de önemli tarım alanları oluşturmaz.
Göksu Vadisi Ağva yöresinden Karadeniz’e doğru açılır ve Kocaeli’nin il sınırları içinden
başlayarak kuzeye doğru uzanır. Göksu Bucağına yaklaşınca tabanını genişletmeye
başlar,doğuya döner ve kuzey yönünde geniş bir yay çizerek Karadeniz’e açılır.Bu geniş yay
vadininen çok genişlediği yerdir.Ağva bölgesinin tarımsal açısından alüvyyal topraklarala kaplı
alanlar bulunmaktadır.
Gemlik körfezi ile Yalova arasında batı ve doğu yönünde uzanan Sellimandre ve Yalak
Vadileri bulunmaktadır.Başlangıçta dar ve dik olmalarına karşın Sellimandre Vadisi gökçe
Dere ,Yallak Deresi Vadisi ise Kurtköy yöresinde tabanlarını genişletir.Kadıköy yöresinde
birleşen vadiler Yalova da Marmara denizine açılır.Bu iki ana vadi dışındaYalova’nın
doğusunda ve batısında Mararaya açılan çok sayıda küçük vadide bulunmaktadır.
JEOLOJİK YAPI
İstanbul’u oluşturan Marmara Havzası’nın doğu Marmara bölümü, çeşitli yaşta jeolojik
oluşumlar barındırır. Toprakları oluşturan çok sayıdaki küçük havzanın en eski oluşumu
1.Zaman silüriyen sistemine bağlıdır. İstanbul boğazının Anadolu yakasından başlayıp doğuya
doğru uzanan bu kayaçlar daha çok kumtaşı, kuvarsit, arkoz, kalker ve grovaklardan
oluşmuştur.
1.Zaman karbonifer ve permiyen sistemine bağlı seriler, küçük parçalar halinde Boğaz’ın
Avrupa yakasında,dağılmış olarak yer alır.
2.Zaman ‘a ait triyas serileri İzmit körfezi ile şile arasını kaplamakta olup, genellikle alaca
konglomeralar,kumtaşları, şistlerdolomitler ve tabakalanmış sileksli kalkerler şeklinde
bulunur.
3.Zaman eosen serilerin ait katların oluşturduğu arazilerdir.İstanbul’un kuzeybatısında yaygın
olarak bulunur.kuzey batıdan sokulan Istıranca Dağları eosen yaşlı kalkerlerden
oluşmaktadır.3.zaman miyosen arazi,büyük çekmece çevreleri ile çatalca-çorlu arasında ve
Yalova’nın güneyinde yaygın olarak bulunur.Yalova’nın güneyindeki yapı genellikle kum,kil ve
çakıldır.3.zaman pliyosen serisine ait tabakalar Trakya’nın Karadeniz kıyılarında, Çatalca
çevresinde ve Yalova’nın batısında bulunur.Trakya da pliyosen arazide marnlar,Yalova’nın
batısındaki arazide ise kum ve çakıllar egemendir.
İstanbul’u oluşturan havza da bu miyosen ve pliyosen arazilersen başka, ayrılmış neojen
oluşuklarıda bulunmaktadır.Bunlar; breş,kumtaşı,kongomera,kalker ve marnlardan
oluşmaktadır.
4.Zaman kuvaterner arazilere,İstanbul’un Karadeniz kıyıları ile İstanbul-Kocaeli arasında
yoğun olmak üzere,İstanbul Boğazı ve Marmara denizine dökülen akarsu vadilerinde
rastlanır.İstanbul’un Karadeniz kıyısındaki kuvaterner oluşuklar daha çok konglomera,kum ve
killerden oluşmuş,deniz tortullarıdır.Bunların dışında kalan kuvaterner arazi ise,kum,kil ve
çakılın birleşmesinden oluşan alüvyallerdir.
YERALTI ZENGİNLİKLERİ
İstanbul, yer altı zenginlikleri bakımından çok zengin değildir fakat il topraklarında
özellikle kil yatakları bakımından oldukça zengindir. Eyüp, Sarıyer, Şile ve Beykoz çevresinde
bulunan kilin toplam rezervi yaklaşık 100 milyon tondur. İstanbul da çıkartılıp işlenen
madenlerden biride kuvarsittir. Beykoz ve Çatalca’dan çıkartılan bu maden çeşitli
kuruluşlarca işlenmektedir. ilde yer alan bir başka maden ise cam kumudur. Çatalca
yöresinde bulunur .Dökümcülükte kullanılan döküm kumunun il sınırları içerisindeki jeolojik
rezervi 10 milyon ton olup ,bu rezervler Beykoz da bulunmaktadır.Şile ‘deki kuvars kurumun
ise toplam rezervi 200.000ton , jeolojik rezervi 160.000 tondur.Tüm bu maddeler çeşitli
kuruluşlarca işletilmektedir.ilde üretimi yapılan bir başka maden ise kalkerdir.Kalker ilde yer
alan kalker öğütme tesislerinde değerlendirilir. Arnavutköy de yer alana 8.800.000 ton
toplam rezervli kaloenin 8 milyon tonluk bölümünü killi kaolen,800.000.tonluk bölümünü ise
beyaz kaolen oluşturmaktadır. Kaolen de ildeki çimento fabrikalarında üretilmektedir.
İstanbul da yer alan ve üretilen bir başka önemli madende manganez dir. Eyüp ve çatalca
yakınlarındaki 331.000 ton toplam rezervli bu madende çeşitli kuruluşlarca üretilmektedir.
Eyüp, Şile ve Yalova etrafındaki linyitin il sınırları içerisindeki toplam sayısı 10.750.000 ton
‘dur. onbeş ten çok işletme tarafından linyit üretimi yapılmaktadır. Bu madenlerin dışında
Şile’de yer alan bentonitin toplam sayısı 160.000 ton’dur.
İSTANBUL’UN TOPRAKLARI
İstanbul alanında iki tür ana madde bulunmaktadır. İlki ana kayadan türemiş
sedimentlerin oluşturduğu ana maddedir. Akarsular, yüzey akışları ve yerçekimi ile taşınan
bu ana madde alüvyal ve kolüvyal toprakları oluşturmuştur. İkinci tür, ana kayanın ayrışması
sonucu yerinde kalmış ana maddedir. Bu ana madde den oluşmuş topraklar, ilde büyük
alanlar kaplamaktadır. Trakya ile doğu Marmara kesimlerinde buluna püskürük ve
metamorfik kayaçlardan ayrışan ana madde çoğunlukla kireçsiz kahverengi orman
topraklarının oluşturmaktadır. Küçük Çekmece-Terkos Gölü arasında ve Yalova da yer alan
yumuşak kireçtaşı ve marnlar üzerinde rendzinal topraklar geniş bir yayılış göstermektedir.
Aynı ana maddenin bulunduğu ve eğimin daha az olduğu Çatalca bölgesinde de ,zayıf
tabakalanma gelişmesi gösteren vertisol toprakları oluşmuştur.
Zonal topraklardan olan kalkersiz kahverengi orman toprakları yukarıdan aşağıya doğru
üç ana katmana sahiptir. Derinlikleri 40-70 cm arasında değişen kalkersiz kahverengi orman
topraklarının doğal bitki örtüsünü orman, funda ve çalılıklar oluşturur. Bu topraklar
üzerindeki orman ağaçları çoğunlukla meşe ve çok az olacakta kestanedir.Genellikle kuru
tarım yapılan bu daha çok tahıl yetirilmektedir.
İstanbul il alanın yaklaşık%14’ü veritsol topraklarla kaplıdır. Bu toraklar genellikle300
metre yüksel ti kuşağının altında ve Trakya kesiminde yaygın olarak bulunmaktadır. Kimyasal
besin dengeleri iyi olup verimli topraklardır fakat fiziksel karakterleri aynı olumluluğu
göstermektedir.
İnterzonal nitelikli bu topraklar genellikle kura mevsimde büzülüp, yağışlı mevsimlerde
genişleyen koyu renkli, killi ve ağır yapılı topraklardır. Büzülme ve şişe, kil yoğunluğuna ardı
ardına gelen belirgin kurak ve yağışlı dönemlere sıcak iklime bağlı olarak değişiklikler
göstermektedir.
İl alanının yaklaşık%9’u rendzinal topraklarla kaplıdır. Marmara denizinin kuzeyinde
Çekmece gölleri ile Terkos Gölü ve Yalova çevresinde bulunan interzonal nitelikli rendzina
topraklar, çoğu kez, kireçsiz kahverengi,kahverengi ve vertisol topraklarla yan
yanadır.Rendzina toprakların doğal bitki örtüsünü mera otları ile meşe ve fundalıklar
oluşturur.fakat ilde bu toprakların önemli bir kesimi tarla kullanımındadır.doğal bitki
örtüsünü yitirmemiş veya yeni tarıma alınmış yerlerde ,rendzina toprakları derinliği 30-35
cm arasında değişmektedir.
İl alanının %4’ünü kaplayan alüvyal topraklar, azanol topraklardandır. Bazı alanlarda
sürekli yaş kalan alüvyal topraklar, yer yer taban suyunun etkisi altına girer. Alüvyal
topraklar daha çok Yalova bölgesinde bulunmaktadır.
İlde alüvyal toprakların yanı sıra az da olsa hidromorfik alüvyal arazi bulunmaktadır. Bu
alanlar devamlı su bulunduran, su sızan ve uzun süre yaş kalan alüvyal arazi niteliğindedir.
Alüvyal arazilerin içinde bir miktar alüvyal sahil bataklığı da bulunmaktadır. Bu araziler, yüzey
suları ve dalga etkisi ile göllerin ve denizlerin kıyılarında oluşmuştur.
İstanbul’un yaklaşık %4’ünü örten kahverengi orman toprakları, interzonal niteliktedir.
Derinliği 50-90 cm arasında değişen bu toprakların doğal bitki örtüsünü kışın yaprağını döken
ağaçlar ve çalılar oluşturur. Tarla olarak kullanılan bu toprakların bir kesimi tahıl
üretimi,diğer kesimi bağ ve bahçecilik yapılmaktadır.
İlde interzonal özelliği taşıyan kalkersiz kahverengi topraklarda yer almaktadır. Bu
topraklara daha çok Silivri ve Çatalca da rastlanır. Toprakların büyük bir kısmı tarla olarak
kullanılırken bir kısmı da mera örtüsü altındadır. Tarla tarımına ayrılan kesimler de ise
çoğunlukla buğday ve ayçiçeği yetiştirilir.
İstanbul da az rastlanan topraklardan biri olan kırmızı-sarı podzolik topraklardır.(%1’den
azdır)Üst toprakta organik madde ile mineral madde iyice karışmış durumundadır. Alt
toprak,yuvarlak köşeli olup ,oksitlenme nedeniyle kırmızı-sarı bir renk almıştır.bu topraklara
Terkos Gölünün kuzeybatısındaki kıyı şeridi ile Kemerburgaz yöresinde rastlanır.
İstanbul da bu topraklar dışında regosol topraklarla tuzlu-alkali(çorak)topraklar da
bulunmaktadır.
Toprakların %91’i tarıma elverişlidir. Fakat bu değer dünya ortalaması altındadır.
İKLİM
İstanbul’un iklimi Karadeniz ile Akdeniz arasında bir geçiş iklimidir. Marmara
Bölgesi’nin en çok yağış alan şehirlerinden birisi İstanbul’dur. En düşük sıcaklık 9 Şubat
1926’da -16.1dercedir,en yüksek hava sıcaklığı ise 12 Temmuz 2000 tarihinde 40,5 olarak
ölçülmüştür. Ortalama nem oranı%75’tir.Bütün aylar nemli geçtiği halde, aralık-ocak ayları
80-85 nem miktarı ile en fazla nemli aylar olarak saptanmıştır.
Tam anlamı ile deniz iklimine sahip olan İstanbul sürekli kuzeyde(yıldız),kuzeydoğudan
(poyraz) ve güneybatıdan(lodos)rüzgârları etkisi altında kalmaktadır.
İstanbul’un yazları sıcak ve nemli, kışları soğuk yağışlı ve karlıdır. Nem yüzünden hava sıcak
olduğundan daha sıcak, soğuk olduğundan daha soğuk hissedilir. Kış aylarında hava sıcaklığı 2
derece ile 9 derece arsında ve genelde yağmurlu veya karla karışık yağmur olarak görülür.
Kar yağışları aralık ayından mart ayına kadar devam etmektedir. Ortalama karlı gün sayısı 8-9
gün, ortalama kar kalınlığı ise, 17-45-cm’dir.
İstanbul iklimi
Aylar
Ortalama en
yüksek
sıcaklık, °C
Ortalama
sıcaklık, °C
Ortalama en
düşük
sıcaklık, °C
Ortalama
yağış, mm
Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Yıl
8,7
9,1
11,2
16,5
21,4
26,0
28,4
28,5
25,0
19,1
15,3
11,1
18,4
5,8
5,9
7,6
12,1
16,7
21,0
23,4
23,6
20,2
16,0
11,9
8,2
14,3
2,9
2,8
3,9
7,7
12,0
16,0
18,5
18,7
15,5
12,0
8,5
5,3
10,3
98,4
80,2
69,9
45,8
36,1
34,0
38,8
47,8
61,4
96,9
110,7
123,9 843,9
BİTKİ ÖRTÜSÜ
Marmara Havzası’nın bir bölümünü oluşturan il alnında, genel olarak Akdeniz tipi bitki
topluluğu egemendir. Orman ve fundalıklar geniş alan kaplamakta,mera ve çayır
karakterlerinde arazilerde de buğdaygil ve baklagillerde,çeşitli yem bitkilerine
rastlanmaktadır.bu tip bitkiler ,Marmara denizinin tüm çevresini ,İstanbul’un her iki yakasını
ve adaları kaplamakta,ayrıca ilin Karadeniz’e komşu olan kesimlerine ince bir şerit halinde
sokulmaktadır.maki örtüsü,İstanbul Boğazı’nın doğusunda deniz kıyısına paralel bir şekilde
dağılım göstermektedir.
Bitki tür ve çeşitliliği bakımından zengin olan İstanbul da meşe,
şimşir,ladin,kayın,kestane,çam, gürgen,akçaağaç ,çınar ve servi gibi 2500 kadar bitki çeşiti
bulunmaktadır.Bu bitkilerin bir kısmı endemiktir.İstanbul da Anadolu yakasında orman altı
örtüsü ve maki elemanları daha çok orman gülü,muşmula,kocayemiş,gıcır,böğürtlen,funda ve
çalı türleri ,yemişen,kızılcık, üvez,katırtırnağı,defne ve fındık gibi türlerden oluşmaktadır.Bu
bölgede bunlardan başka oluşan otsu bitkilerde vardır.Bular;düğün
çiçeği,papatya,üçgül,ısırgan otu,ve yaban çiçeğidir. İstanbul da makiden sonra geniş yayılış
gösteren orman ağacı meşedir. Trakya kesimlerine yaklaştıkça meşeden sonra kayın
görülmeye başlar.Kayınlar Yalıköy-Çilingöz yöresinde yayılım göstermektedir.İstanbul’un
kuzeyinde kayın,meşe,kızılağaç ve dişbudak ağaçları ile karışık olarak kestane ormanları
bulunmaktadır.
Yaklaşık 2500 civarında doğal bitki türüne sahip olan İstanbul, bu özelliği ile İngiltere gibi
Avrupa ülkelerini tek başına geride bırakabilir durumdadır. Bu aynı zamanda Türkiye'de doğal
olarak yetişen on binden fazla bitkinin, yaklaşık 1/4’ünü İstanbul’da barınması demektir ve
bu bitkilerden bazıları endemiktir, yani tüm dünya üzerinde sadece İstanbul’da yaşamaktadır.
HAYVAN TÜRLERİ
İstanbul yaban hayvanlar bakımından zengindir. Yalova yakınlarındaki dağlık ve ormanlık
alanlarda bozayı görülmektedir.Terkos Gölü’nün kuzeybatı ucundan başlayıp Istıranca Dağları ve
ormanları içinde alageyik yaşamaktadır.Bu hayvanların sayısı bilinçsiz av sebebiyle git gede
azalmaktadır.Bu hayvanlardan başka il sınırları yabani domuz , kurt,tilki ile üveyk,bıldırcın,yaban
ördeği,yaban kaz ve toy gibi kuş türleride bulunmaktadır.İstanbul su bakımından da oldukça
zengindir.Marmara denizi ve Karadeniz de ;
barbunya,çipura,palamut,çinekop,hamsi,uskumru,mercan,kırlangıç,tekir.mezgit,isparos,iskorpit,izmar
it,mersin,kalkan,lüfer,karagöz,zargana gibi balıklarda avlanabilmektedir.Ayrıca göllerde de tatlı su
balılkları bulunmaktadır.
BEŞERİ
COĞRAFYA
NÜFUS
İstanbul da yapılan en eski nüfus sayımı 1927 yılında yapılan genel nüfus sayımı
olup,1927 yılı nüfusu 806.863’tür
1945yılında 1.078.399,1960 yılında 1.882.092,1975 yılında 3.904.588, 1990 yılında
7.195.773,1997 sayımında ise 9.198.809 olmuştur.1997 yılı sayımına göre yıllık nüfus artış
hızı %3,5 olmuştur. Nüfusun %35’i Anadolu yakasında,%65’iavrupa yakasında yaşamaktadır.
5.220 km2 alana sahip olan ilimizde km2’ye 1.762 kişi düşerken, Türkiye de km2’ye 81 kişi
düşmektedir.Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının 22 katı üzerindedir.Nüfusun %7.53’ü
köylerde yaşamaktadır.
1990 yılı nüfus sayımında yapılan tespite göre İstanbul nüfusunun sadece %37’si
İstanbul doğumludur.Üç kuşaktan İstanbullu olanlar ise %25’tir.bu durum İstanbul nüfusu
nun,doğumdan ziyade göç yoluyla arttığını göstermektedir.
Dünyanın önde gelen 16 kent sıralamasında İstanbul 9,1 milyonluk nüfusu ile 16.sırada
yer almaktadır. En fazla nüfuslu kent 27,2 milyonluk nüfusu ile Tokyo’dur.İl kez 1945 yılı
sayımında 1 milyon nüfusa ulaşan İstanbul’un bu gelişim hızıyla 2015 yılında ortaya çıkacak
olan 33 mega kent arasında yer alacağı öngörülmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) hazırlamış olduğu 2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre İstanbul'un (İstanbul büyükşehir belediyesi ve bağlı
belediyelerin sınırları içindeki nüfus) toplam nüfusu 13.483.052 kişidir.
İstanbul'un 14'ü Anadolu yakasında, 25'i Avrupa yakasında olmak üzere toplam 39 ilçesi
vardır. İstanbul'un 39 ilçesi nüfus sayısı bakımından 2011 yılı verilerine göre incelendiğinde
en yüksek nüfusa sahip ilçesi Bağcılar (746.650), en az nüfusa sahip ilçesi de Adalar(13.883 )
olmuştur.İstanbul'da yaşayanların % 64,61'i (8.712.689) Avrupa Yakası; % 35,38'i de
(4.770.363) Anadolu Yakasında ikamet eder.
Nüfus Piramidi
:
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'ne göre 2011 yılı itibariyle Ġstanbul Ġli nüfusunun yaĢ
gruplarına göre dağılımı;
(2011)
0 - 4
1.084.589
5 - 9
1.033.568
10-
14
1.085.691
15-
19
20-
24
25-
29
30-
34
35-
39
40-
44
45-
49
50-
54
55-
59
60-
64
65-
69
70-
74
75-
79
80-
84
85-
89
90+
1.056.759
1.117.306
1.331.316
1.411.980
1.190.655
956.148
906.704
690.238
585.538
407.682
275.906
194.453
146.506
93.147
43.309
12.745
Erkek
Kadın
Tarihsel nüfus
Ġstanbul'un nüfusu tarih boyunca tahmini olarak (1927-2010 sayımlarının, 1927 öncesi
tahmini rakamlarıdır) Ģöyledir:
Ġstanbul’un GeçmiĢteki Nüfus
Sayısı:
Yıl
Nüfus
Yıllık
artış
oranı(%)
Nüfus
Yıllık
artış
oranı(%)
330
40.000
1914 909.978
-0,27
400
400.000 3,34
1927 680.857
-2,21
530
550.000 0,25
1935 741.148
1,07
545
350.000 -2,97
1940 793.949
1,39
715
300.000 -0,09
1945 860.558
1,62
400.000 0,12
1950 983.041
2,70
950
-
Yıl
1200 150.000 -0,39
1955 1.268.771 5,24
1453 36.000
-0,56
1960 1.466.535 2,94
Yıl
Yıllık
artış
oranı(%)
Nüfus
1477 14.803[73] -3,64
1566 600.000
4,25
1817 500.000
-0,07
1860 715.000
0,84
1885 873.570
0,80
1890 874.000
0,01
1897 1.059.000 2,78
1901 942.900
-2,86
Yıl
Nüfus
Yıllık
artış
oranı(%)
1965 1.742.978 3,51
1970 2.132.407 4,12
Yıl
Nüfus
Yıllık
artış
oranı(%)
2010 13.120.596 2,64
2011 13.483.052 2,76
1975 2.547.364 3,62
1980 2.772.708 1,71
1985 5.475.982 14,58
1990 6.629.431 3,90
2000 8.803.468 2,88
2009 12.782.960 4,52
TÜRKĠYEDE OKUR-YAZARLIK:
Mustafa Kemal Atatürk, 20 Eylül 1928'de Kayseri'de Cumhuriyet Halk Fırkası önünde, halka
yeni Türk harflerini öğretirken Osmanlı Devleti'nin yıkılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin kurulmasının ardından birçok alanda gerçekleştirilen inkılâptan birisi de Harf
Devrimi'dir. Osmanlı İmparatorluğu dönemi boyunca Türk diline uyarlanmış Arap harfleri
kullanılıyordu. Fakat öğrenilmesinin zorluğu ve Türkçe’nin yapısına uymayan bir biçime sahip
olması nedeniyle okuma yazma bilenlerin sayısı oldukça düşük, %9 idi. 1 Kasım 1928
tarihinde Atatürk ve arkadaşlarının çalışmaları sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde
Latin kökenli Yeni Türk Alfabesi kabul edildi. Halk bir gece de okuma yazma bilmez hâle
gelmişti fakat en geç altı ay içinde yeni alfabenin, eskisinin yerini tamamen alması
hedefleniyordu. Yeni harflerin kabulü ile Türk ülkesinde %0'dan başlayan okuryazarlık oranı
hızla artmış ve hâlâ artmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nde 2005 yılı itibarı ile okuryazarlık
oranı %88.3'tür. [1] Ülke genellinde düzenlenen pek çok kampanya, belediye kurslarının
açılması, kırsal kesimde kızların okula gönderme çalışmaları sayesinde bu oran her geçen yıl
artmaktadır.
EĞİTİM
Okur-yazar, okul ve öğrenci, öğretmen sayısı en çok bulunan ilimiz İstanbul’dur. 216
anaokulu, 967 ilkokul, 75 özel ilkokul, 360 ortaokul, 72 özel ortaokul, 25 meslekî ve teknik
ortaokul, 123 lise, 73 özel lise, 109 meslekî ve teknik lise, 6 özel meslekî ve teknik lise vardır
(1992). Okuryazar oranı % 90’dır. Okulsuz, yolsuz, elektriksiz ve susuz köyü
bulunmamaktadır. Türkiye’deki üniversitelerden 6’sı İstanbul’dadır. Bunlar; İstanbul
üniversitesi, İstanbul Teknik üniversitesi, Boğaziçi üniversitesi, Marmara üniversitesi, Yıldız
Teknik Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversiteleridir. Bunlara bağlı çok sayıda akademi,
enstitü ve yüksek okullar ile İstanbul okullar şehridir. Birçok askeri okulda İstanbul’da
bulunmaktadır. Bunlar; Kuleli Askerî Lisesi, Deniz Harp Okulu ve Lisesi, Hava Harp Okulu,
Tuzla Piyade Okulu, Levazım ve Maliye Okulu ve diğer bazı askerî okullardır. Ayrıca Gülhane
Askerî Tıp Akademisi de Haydarpaşa’da eğitim vermektedir.
İSTANBUL’UN EKONOMİK FALİYETLERİ
İSTANBULDA TARIM, HAYVANCILIK, BALIKÇILIK:
Diğer sektörlerdeki canlılık ve büyüme doğal olarak İstanbul da tarım sektörünü geri
planda bırakmıştır. Ancak her ne kadar ekilen arazi nüfusa oranla az da olsa, verimlilik
oldukça yüksektir. İl dahilinde tarım yapılan alanlarda her açıdan modern bir tarım
yapılmaktadır. Yinede tarım sektörü İstanbul’un toplam meyve ve sebze ihtiyacını
karşılamaktan çok uzaktır.
Tarım sektöründe ön plana çıkan alt gruplardan en önemlisi çiçek yetiştirmedir.
Nüfus yoğunluğuna uğuna paralel olarak Türkiye de en çok çiçek tüketen il İstanbul’dur.
Bu ihtiyaç sonucu, Yalova ile Kanlı Kavak-Emirgan arasında modern ve büyük çiçek seraları
vardır. Aynı şekilde, Türkiye de en çok et, süt ve süt ürünleri tüketen il İstanbul’dur. Ancak
İstanbul’un hayvan varlığı, İstanbul halkının ihtiyacını karşılayamamaktadır.
Balıkçılık bakımından ise, İstanbul Türkiye’nin ve Marmara bölgesinin merkezidir.
Marmara da 200’den fazla balık cinsi vardır. Fakat deniz kirliği bazı yerlerde balık cinsini
çok azaltmıştır. İstanbul Boğazı çok önemli bir balık avlama sahasıdır. Karadeniz’den Ege
Denizi’ne ve Ege Denizi’nden Karadeniz’e göç eden göçmen balıklara ile her mevsimde
bulunan yerli balıklar bu sektörü canlı tutmaktadır.
ORMANCILIK:
İstanbul orman varlığı bakımından zengindir. Ormanlık, fundalık ve ağaçlık bölgelerin
miktarI arazinin %60’ını kapsar. Orman içi ve kenarlarında 160 bin metreküp tomruk,
maden ve telgraf direği ile bir milyon ster sayısına yakın yakacak odun elde edilir. İstanbul
yakacak ihtiyacını kendisi karşılamaktadır.
MADENCİLİK:
Yer altı madenleri açısından ise İstanbul zengin sayılmaz. Cam, seramik, tuğla ve
çimento sanayide ham madde olarak kullanılan kil, kaolin, kuvarsit ve kalker üretilir. Ayrıca
mermer, linyit, perlit ve manganez de çıkarılır. Bunlardan linyit daha çok Şile ve Yalova
bölgesinden, kuvars kumu Çatalca ve Şile’den, manganez Çatalca ve Silivri’den, kil ve kaolin
de Şile, Ağaçlı ve Arnavut köy’den elde edilir.
SANAYİ:
İstanbul sanayi bakımından önemli bir şehirdir. Bu durum ülkemizde daha cumhuriyetin
ilk yılarında kendini belli etmiĢim. Ġlk kuruluĢlar doğrudan doğruya kentin içinde (Haliç
kenarı gibi) ya da hemen yanı baĢında (Zeytinburnu-Bakırköy) kurulmuĢtur. Daha
sonra sanayi kuruluĢları kent dıĢına yerleĢmeye baĢladılar. Bugün'de bu kuruluĢlar bir
taraftan kentin batısında Marmara kıyılarından itibaren içeriye doğru geniĢ bir yer alan
kurulmaktadır.(Sefa köy-Halkalı gibi ) diğer taraftan, kentin doğusundan itibaren, özelikle İz
mit körfezi kuzey kıyıları boyunca gelişmeye başlayan sanayi, önceleri Kartal-Pendik-Tuzla
hattında, daha sonra da giderek, kıyı boyunca tüm körfezin kuzeyine yayılmıştır. İzmit ve
çevresinde oluşan sanayi ise, batıya doğru gelişerek İstanbul sanayi bölgesi ile birleşmiş,
doğuda ise, yalnızca sapanca gölünün kuzey kıyıları dışında kesintiye uğramıştır. Böylece
ülkenin belki dev en yoğun sanayi bölgesi, İzmit körfezi kuzey kıyısı boyunca, bir yandan
İstanbul ile birleşirken, doğudan Köseköy-Uzun tarla yöresinde doğuya doğru giderek
genişlemektedir.
SANAYĠNĠN GELĠġMESĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER
1-Çeşitli ve bol hammadde varlığı
2-Gerekli enerji için ülkemizde zengin taş kömürü ve yakınında demir yatakları bulunması.
Güçlü ve bol su kaynakları
3-Son yıllarda termik santrallerin doğal gaza dönüştürülme çalışmalarına önem verilmektedir.
4-Hidro-elektrik santrallerine gelince; akarsuların Suyun düşüş gücünden elektrik enerjisi
sağlamak için son yıllarda büyük barajlar yapılmış ve bir kısmada yapılmaktadır.
İstanbul’da Türkiye de kurulmuş olan en büyük 100 sanayi kuruluşunun 42’si ve en
büyük 500 kuruluşun 205’si de İstanbul da bulunmaktadır. Türkiye’nin en büyük sanayi odası
İstanbul’dadır.(İSO)Aynı zamanda Türkiye’nin en eski kuruluşlarından olan 1882 yılında
kurulan İstanbul Ticaret Odası (İTO)’nın üye sayısı 100.000’e yakındır.
ULAŞIM
İstanbul’un günümüzdeki kadar yoğun nüfusa sahip olmadığı, İstanbul deyince
sur içi bölgesinin anlaşıldığı zamanlarda kent içi ulaşım denizi aşmak gerekmediği
müddetçe yaya olarak sağlanmıştı. Bizans ve sonrasında Osmanlı zamanında XVIII.
yüzyıla kadar insanlar bir yerden bir yere gitmeleri gerektiğinde sur içi bölgesinde
yayan olarak gitmiş, XVI. yüzyılın sonuna kadar ata bile binmemiş, Haliç’in iki yakası,
Adalar ve Boğaz’ın iki yakası arasındaki ulaşımda ise kayıklar kullanılmıştı. Daha
sonraları ise kayıklarla beraber vapurlar da yolcu taşımaya başlamıştır. Bugün de
İstanbul deniz ulaşımının büyük bir kısmı vapurlarla sağlanmaktadır. Vapurlardan
daha süratli olan deniz otobüsleri ise 1987’de faaliyete başlamıştır.
Arabalar ise şehir ulaşımında çok sonraları kullanılmaya başlanmıştı. XVIII. yüzyıldan
itibaren kentin genişleyip yeni yolların açılmasıyla beraber ulaşım ihtiyacı da artmıştı.
At ve çeşit çeşit araba kullanımı yaygınlaşmıştı. XIX. yüzyılın ikinci yarısına
gelindiğinde ise İstanbul ulaşımında hem özel hem de kiralık arabaların sayısı
artmıştı.
Kara ulaşımında toplu taşımacılığın ilk örneği sayılabilecek atlı tramvay 1860’larda
kente girmiş, XX. yüzyılın başlarında ise elektrikli tramvaya geçilmişti.
Karaköy ile Beyoğlu’nu birbirine bağlayan ve dünyadaki ilk metrolardan biri olan
Tünel 1871’de yapılmıştı. Banliyö trenleri ise XIX. yüzyılın ikinci yarısında kent içi
ulaşımında kullanılmaya başlanmıştı.
Motorlu kara taşıtları İstanbul’a II. Abdülhamit zamanında (1876-1909) girmiş ve daha
sonraki yıllarda ulaşımda büyük oranda çeşitli ebatlardaki otomobiller kullanılmıştır.
KARAYOLU: Avrupa’yı Anadolu ve Ortadoğu’ya bağlayan milletlerarası E-5 karayolu
Boğaziçi ve Fatih Köprüsünden geçer. Ġstanbul il sınırları içinde devlet yollarının uzunluğu
650 km, il yollarının uzunluğu 326 km’dir. 73 köy bu yollar üzerindedir. Geri kalan köyler ise
tali yollarla ana yollara bağlıdırlar. Türkiye’de kayıtlı motorlu araçların dörtte biri
Ġstanbul’dadır. Her gün Topkapı ve Harem otogarlarından yaklaĢık 3000 otobüs ile 150.000’e
yakın kiĢi gidip gelmektedir. Dünyanın en büyük otogarı olan Ġstanbul Otogarı 29 Ekim 1993
tarihinde faaliyete geçecektir. BayrampaĢa’nın Esenler Ferhat paĢa mevkiinde 281.000 m2
açık, 198.000 m2 kapalı alanda kurulan Ġstanbul Otogarında her gün ortalama 4000
Ģehirlerarası otobüs ve buna bağlı olarak Ģehirlerarası ulaĢım için 150.000 kiĢi giriĢ çıkıĢ
yapacaktır. Metro bağlantısı da olan otogarda aynı zamanda alıĢveriĢ merkezleri de vardır.
ġehir için trafiğini rahatlatmak için Ġstanbul’un çeĢitli semtleri arasında hızlı tramvay sefere
konmuĢtur. Sirkeci-Cevizli bağ ve Aksaray-Esenler arasında hızlı tramvay her gün binlerce
kiĢiyi taĢımaktadır. Atatürk Havalimanı ile Aksaray arasındaki bağlantıyı sağlayacak kısmının
yapımı devam etmektedir. Ayrıca Taksim-4 Levent arasında çalıĢacak olan metronun tünel
çalıĢmaları devam etmektedir. Bundan baĢka KabataĢ-GümüĢ suyu arasında çalıĢan bir
teleferik bulunmaktadır. KavĢak, meydan ve caddelerdeki üst geçitler, Ġstanbul’un tarihi
güzelliğini gölgelemektedir. Alt geçitler masraflı fakat her bakımdan faydalıdır. Estetiğe de
daha uygundur. Ġstanbul trafiğini rahatlatmak için kat otoparklarının sayısı arttırılmaktadır.
Avrupa’nın en büyük kapalı otoparkı TepebaĢına yapılmıĢtır.
DEMĠRYOLU: Ġstanbul, demiryolu ağının mühim bir kavĢak noktasıdır. Anadolu yakasında
HaydarpaĢa ve Trakya yakasında Sirkeci istasyon ve garları bulunmaktadır. HaydarpaĢaSirkeci arasında feribot bağlantısı varsa da günlük kapasite 50-60 vagon olmaktadır.
Denizaltından geçirilecek tüp geçit ile Avrupa veAsya kıtası birleĢtirilerek demiryolunun
kesintisiz devamı programlanmaktadır. HaydarpaĢa’dan Anadolu’ya Sirkeci’den Trakya’ya
her gün tarifeli seferler yapılmaktadır. Ayrıca Avrupa’nın çeĢitli Ģehirlerine tren seferleri
muhtelif günlerde Sirkeci garından yapılmaktadır. 577 km, uzunluğundaki HaydarpaĢa-
Ankara hattı Türkiye’nin en yoğun demiryolu hattıdır.
Elektrikli banliyö trenleri, Ģehir içi ulaĢımında çok önemli bir yer iĢgal etmekte ve Anadolu
yakasında Adapazarı’na kadar uzanmaktadır. 140 km’lik HaydarpaĢa-Adapazarı ve 30 km’lik
Sirkeci-Halkalı banliyö hatlarında senede 100 milyona yakın yolcu taĢınmaktadır.
Türkiye’nin en büyük tren istasyonu, Söğütlü çeĢme’de “Anadolu Yakası DemiryoluKarayolu Yolcu Transfer Kompleksi” dir.
DENĠZYOLU: Her tarafı denizlerle çevrili olan, Ege ve Marmara denizi ile Karadeniz’i
birbirine bağlayan Ġstanbul Boğazının etrafında yer alan Ġstanbul, binlerce senedir dünyanın
sayılı liman Ģehri olmuĢtur. Türkiye’nin ithalatının büyük kısmı, ihracatının ise Ġzmir’den
sonra ikinci limanı Ġstanbul’dur. Deniz yoluyla gelen ve giden yolcuların çoğu ise Ġstanbul
limanından girer ve çıkar. Ġstanbul Boğazı çok iĢlek bir geçit ve suyoludur. ġehir içi
ulaĢımında denizyollarının çok büyük hizmeti vardır. 4.5 milyon ton/sene kapasiteli
HaydarpaĢa limanının ancak üçte bir kapasitesi kullanılmaktadır. Salıpazarı limanı ise 600 bin
ton/sene kapasitelidir. Denizcilik Bankasının 66 yolcu gemisi ve 25 araba vapuru ile senede
150 milyon kiĢi taĢınmaktadır. Ġstinye’de yat limanı bulunmaktadır. Kumkapı-Bakırköy
arasında her gün 30-60 gemi demirlemektedir. Karaköy-Yalova ve Ataköy-Bostancı arasında
belediyeye ait deniz otobüsleri karĢılıklı sefer yapmaktadır.
HAVAYOLU: Türkiye’nin en büyük ve en yoğun havaalanı Atatürk (YeĢilköy) Havaalanıdır.
Atatürk Havaalanı yurtiçi hava ulaĢımında baĢlangıç ve bitim noktası olduğu gibi,
milletlerarası hava ulaĢımında da mühim bir transit merkezidir. YeĢilköy Havalimanı 7,5
milyon yolcu kapasitelidir. Yolcu kapasitesini arttırma çalıĢmaları yapılmaktadır. Türk
Havacılığının tohumu 1911’de YeĢilköy’de atılmıĢtır. Avrupa ile Uzak doğuyu birbirine
bağlayan hava yolu üzerinde çok önemli bir yere sahip olan Ġstanbul Havalimanı, ulaĢım
bakımından Boğaziçi Köprüsünden sonra ikinci sırayı almaktadır.
ĠSTANBUL BOĞAZI: Tarihi ve turistik bakımdan dünyanın en güzel köĢesi olan Boğaziçi,
deniz yolu ulaĢımı bakımından da dünyanın sayılı ve en iĢlek bir boğazıdır. Jeoloji
uzmanlarına göre eskiden bir akarsu vadisi olan Boğaziçi, jeolojik bir hâdise ile sular altında
kalarak, Marmara ile Karadeniz’i birleĢtiren bir suyolu olmuĢtur. Üsküdar önlerinde bulunan
Kızkulesi’nden Anadolu Fenerine kadar orta çizgi (talvek hattı) boyunca uzunluğu 34 km’dir.
Sarayburnu’ndan Rumeli Fenerine kadar uzunluğu 56 km’dir. En dar yer Rumeli HisarıAnadolu Hisarı arası olup 698 m’dir. En geniĢ yeri ağız kısımları olup 3600 m’dir.
Boğazın tabanında, bâzı yerlerde geniĢleyip bazı yerlerde daralan bir çukur vardır. Her yerde
kıyıya paralel olmayan bu oluk, 50 m ve bazı yerlerde 100 m derinliktedir. Dar olan yerler en
derindir. Arnavut köy-Vaniköy arasında derinlik 106 m’dir. Bebek ve Kandilli arası 120
m’dir.
ĠSTANBULDA TRUZĠM
KÜLTÜR TRUZĠMĠ
ÇARġILAR
Sahaflar Çarşısı
Beyazıt Meydanı’nda bulunan Sahaflar ÇarĢısı’nda değiĢik
konularda her çeĢit kitap satılmaktadır. Osmanlı
Ġmparatorluğu’nun erken dönemlerinde bu çarĢıda, el yazması
kitaplar satılmaktaydı. Ġbrahim Müteferrika’nın matbaada basılan
kitapları piyasaya sürmesiyle bu anlayıĢ terkedilmiĢtir.
Günümüzde bu çarĢının ortasında Ġbrahim Müteferrika’nın bir
büstü bulunmaktadır.
Bakırcılar Çarşısı
ġimdiki Ġstanbul Üniversitesi merkez binası bahçesinin doğu ve
kuzey duvarları altında bir sıra dükkân halindedir. Burada el
yapımı bakır iĢleri, hediyelik eĢya mağazaları bulunmaktadır.
Mısır Çarşısı
Eminönü’nde, Yeni Cami’nin arkasında bulunmaktadır. 1660
yılında Osmanlı Sultanı IV. Mehmet’in annesi Turhan Sultan
tarafından yaptırılmıĢtır. Kesme taĢ ve tuğladan inĢa edilen
çarĢıda bulunan yüze yakın dükkânda, çeĢitli baharatlar, çiçekler
ve evcil hayvanlar satılmaktadır.
Yüzölçümü olarak Kapalı ÇarĢıdan daha küçük olmakla birlikte,
özellikle yabancı turistlerin uğramadan geçemediği, ilgi odağı
mekânlardan birisidir. Tıpkı Kapalı ÇarĢı’da olduğu gibi, Mısır
ÇarĢısı’nın da iki ana kapısı Eminönü ile Sultanahmet arasında
bağlantı kurmaktadır. Yan kapıları ise Yeni cami, Tahtakale,
Mercan, YemiĢ Ġskelesi ve Süpürgeciler’e çıkıĢ vermektedir.
Kapalı Çarşı
ÇarĢı, Mahmut PaĢa YokuĢu ile Beyazıt Camii arasındaki alanda
uzanmaktadır. Yapının ilk bölümleri, Fatih Sultan Mehmet
döneminde 15. yüzyılda Vezir Mehmet PaĢa tarafından
yapılmaya baĢlanmıĢtır. Daha sonraki dönemlerde çıkan
yangınlar ve yer sarsıntıları ile tahrip olan çarĢı, yapılan onarım
ve eklentilerle yeniden kullanıma çevrilmiĢtir.
ÇarĢının üstü ve etrafı kapalı olduğundan “Kapalı ÇarĢı” olarak
anılmaktadır. GeniĢ bir arazi üzerinde kurulu bulunan çarĢıda,
3.000’e yakın dükkân ve 60 sokak bulunmaktadır.
Osmanlı döneminde her sokak, orada yoğunlaĢan zanaat gurubuna göre
(kuyumcular, terlikçiler, aynacılar vb.) isimlendirilmiĢtir.
Günümüzde, çarĢı içinde her meslek gurubuna ait dükkânlar
bulunmaktadır.
Feshane
Feshane, II. Mahmut tarafından 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın ortadan
kaldırılıp, yerine ikame edilen orduya giysi dikmek amacıyla kurulmuĢtur.
Bugün restorasyon çalıĢmaları sonucu çok amaçlı bir tesis olarak hizmet
vermektedir.
KENT SURLARI:
Günümüzde “suriçi” olarak adlandırılan ve tarihi Ġstanbul Yarımadası’nı
oluĢturan kısmın etrafı tamamen surlarla çevriliydi. Ancak, tarih boyunca
Ġstanbul’un etrafına yaptırılan çeĢitli surların büyük kısmı günümüze
ulaĢamamıĢtır. Ġlk surlar, kentin kuruluĢ tarihlerinde (M.Ö. 657)
yaptırılmıĢtır. Sirkeci yakınlarından baĢlayarak Sarayburnu ve Marmara
kıyılarını takip eden bu surlar, bugün Ayasofya’nın bulunduğu tepelere
kadar ilerliyordu. Büyük Constantinus döneminde (306-337), Marmara
kıyısından baĢlayarak Haliç’e kadar uzanan Ģehir, üçüncü kez surlarla
çevrilmiĢtir. Constantinus surlarından günümüze ulaĢan tek kalıntı
CerrahpaĢa’da Ese (Ġsa) kapısıdır. II. Theodosius döneminde, 413 yılında
yapımı tamamlanan surlar, Constantinus surlarının bitiminden baĢlayarak,
Kara Surları, Haliç Surları ve Marmara Surları Ģeklinde üç ayrı bölümden
oluĢmaktadır. Haliç Surları, Ayvansaray’dan baĢlayıp, bütün Haliç boyunca
Sarayburnu’na kadar uzanmaktaydı. YaklaĢık 5,5 km. uzunluğunda tek
duvardan oluĢan surlardan günümüze çok az iz kalmıĢtır.
Marmara Surları ise, Sarayburnu ve Yedikule arasındaki sahil Ģeridi
boyunca uzanmaktadıR. Kenti, denizden gelecek saldırılara karĢı korumak
için yapılmıĢ olan surların uzunluğu 8,5 km. olup, çokgen ve dörtgen
burçlarla güçlendirilmiĢtir.
Bizans ve Osmanlı dönemleri boyunca depremler, yangınlar ve kuĢatmalar
nedeniyle tahrip olan surlar günümüze değin pek çok onarım görmüĢtür.
CAMĠLER:






































Arap Camii
Küçük Ayasofya Camii (Sergios-Bakhos Kilisesi)
Bodrum Camii (Myraleion Kilisesi)
Kalenderhane Camii
Fenari Ġsa Camii (Konstantin Lips Manastırı)
Vefa Kilise Camii (Hagios Theodoros Kilisesi)
Koca Mustafa PaĢa Camii (Haghios Andreas Kilisesi)
Gül Camii
Murat PaĢa Camii
Molla AĢki Camii
Hırkai ġerif Camii
Zühtü PaĢa Camii
Altunizade Camii
Ortaköy Camii
Nusratiye Camii
Beylerbeyi Camii
Ayazma Camii
Zeynep Sultan Camii
Bali PaĢa Camii
Ġskender PaĢa Camii
Rüstem PaĢa Camii
Rum Mehmet PaĢa Camii
Ağa Camii
Yıldız (Hamidiye) Camii
Kilise (Zeyrek) Camii
Emirgân Camii
Osman Ağa Camii
Bebek Camii
TeĢvikiye Camii
Valide Sultan Camii
Dolmabahçe Camii (Bezmi Alem Valide Sultan Camii)
Takkeci Ġbrahim Ağa Camii
Aziz Mahmut Hüdai Camii
ġebsafa Hatun Camii
Ġskele Camii
Molla Çelebi Camii
Ġvaz Efendi Camii







Piyale PaĢa Camii
Sinan PaĢa Camii
Zincirlikuyu Camii
Azapkapı (Sokullu) Camii
Firuz Ağa Camii
Ahmet PaĢa Mescidi (Hagios Ioannes Prodromos Kilisesi)
Sultanahmet Camii
MEDRESELER:
Rüstem Paşa Medresesi
Cağaloğlu’ndadır. Medrese mimarisinde özgün bir denemedir. Sinan, bu
yapıyı 1550’de Rüstem PaĢa için yapmıĢtır. DıĢ duvarlar sekiz köĢelidir.
Avlu çevresinde 22 oda ve bir dershane-mescit yerleĢtirilmiĢtir.
Koca Sinan Paşa Medresesi
Divanyolu’ndadır. 1594’te yaptırılmıĢtır. Bağımsız medrese yapılarının
anıtsal ve güzel örneklerindendir. Günümüzde Ġktisat Fakültesi’dir.
Medresenin yanında sebil ve türbe vardır.
Kuyucu Murat Paşa Medresesi
Vezneciler’dedir. 1606-1610 arasında yapılmıĢtır. Dar bir alana medrese,
dershane-mescit, sebil, türbe, sübyan mektebi ve dükkânlar
yerleĢtirilmiĢtir. Düzgün kesme taĢtan bir yapıdır. Büyük ölçüde
onarılmıĢ, kubbesi çatıya dönüĢtürülmüĢtür.
Abdülhalim (Ankaravi) Medresesi
Belediye Sarayı yanındadır. 1707’de yapılmıĢ, 1958-1960’ta onarılmıĢtır.
Dar bir avlu çevresinde, iki katta 13 oda ve bir dershaneden oluĢan
küçük bir yapıdır. Avluyu çevreleyen revaklar, manastır ve aynalı tonoz
örtülüdür.
Hasan Paşa Medresesi
Beyazıt’tadır. 1745’te Mimar Çelebi Mustafa yapmıĢtır. Barok üslupta
yapıların ilk örneklerindendir. En önemli özelliği iki katlı oluĢudur. Altta
sebil ve dükkânlar vardır.
MÜZELER
KÜLTÜR VE TRUZĠM BAKANLIĞINA BAĞLI MÜZELER:
AYASOFYA MÜZESĠ
TOPKAPI SARAYI MÜZESĠ
AYA ĠRĠNĠ KĠLĠSESĠ MÜZESĠ
KARĠYE MÜZESĠ
BÜYÜK SARAY MOZAĠKLERĠ MÜZESĠ
FETHĠYE MÜZESĠ
ĠSTANBUL ARKEOLOJĠ MÜZELERĠ
ANADOLUHĠSARI MÜZESĠ
RUMELĠHĠSARI MÜZESĠ
GALATA MEVLEVĠHANESĠ MÜZESĠ
ADAM MĠCKĠEWĠC MÜZESĠ
TÜRK VE ĠSLAM ESERLERĠ MÜZESĠ
CĠHANNÜMA KÖġKÜ
YILDIZ SARAYI MÜZESĠ
ÖZEL MÜZELER:
ĠSTANBUL MODERN SANAT MÜZESĠ
ĠSTANBUL OYUNCAK MÜZESĠ
RAHMĠ M. KOÇ SANAYĠ MÜZESĠ
PERA MÜZESĠ
SAKIP SABANCI MÜZESĠ
GALATASARAY MÜZESĠ
,
HĠLMĠ NAKĠPOĞLU FOTOĞRAF MAKĠNELERĠ MÜZESĠ
KAZIM KARABEKĠR PAġA MÜZESĠ
URAL ATAMAN KLASĠK OTOMOBĠL MÜZESĠ
BEġĠKTAġ JĠMNASTĠK KULÜBÜ MÜZESĠ
JURASSIC LAND
MAGIC ICE BUZ MÜZESĠ
YKB VEDAT NEDĠM TÖR MÜZESĠ
İSTANBUL 2012 İSTATİSTİKLERİ:(TURİST SAYISI)
İSTANBUL’A GELEN YABANCI SAYILARI
TÜRKİYE
2011’e Göre
Önceki Yıla
Değişim Oranı
Göre Değişim
İSTANBUL
2011
2012
2011
2012
(Aylık)
(Kümülâtif)
OCAK
975.723
981.611
378.380
451.662
19,4
19,4
ŞUBAT
1.079.505
?
431.481
494.124
14,5
16,8
809.861
945.786
2008
2009
2010
945.786
809.861
667.065
747.980
789.222
2008-2012 OCAK-ŞUBAT AYLARI İSTANBUL’A GELEN YABANCI SAYILARI
2011
2012
Atatürk
Sabiha Gökçen
H.paşa
Karaköy
Karaköy
Pendik
Havalimanı
Havalimanı
Limanı
Limanı
Transit
Limanı
Ocak
394.510
55.811
226
885
0
230
451.662
Şubat
424.547
67.936
177
1.054
0
410
494.124
819.057
123.747
403
1.939
0
640
945.786
2012
Toplam
MİLLİYETLERİNE GÖRE İSTANBUL’A GELEN YABANCILAR
ĠNGĠLTERE; 41.713
FRANSA; 38.855
ABD; 35.140
ĠTALYA; 33.405
ĠRAN; 46.881
LĠBYA; 30.578
RUSYA
FEDERASYONU;
70.191
HOLLANDA; 28.469
UKRAYNA; 25.163
JAPONYA; 24.070
ALMANYA; 88.538
AZERBEYCAN;
23.160
DĠĞER ÜLKELER;
398.466
GÜNEY KORE;
21.632
KAZAKĠSTAN;
19.393
IRAK; 20.132
2012 yılı ilk iki ayında İstanbul’a gelen yabancıların toplamdaki yüzdeleri şöyle:
Almanlar:%9.4, Ruslar:%7.4, İranlılar:%5.0, İngilizler:%4.4, Fransızlar:%4.1, Amerikalılar:%3.7,
İtalyanlar:%3.5, Libyalılar:%3.2, Hollandalılar:%3.0, Ukraynalılar:%2.7, Japonlar:%2.5,
Azerbeycanlılar:%2.4, Güney Koreliler:%2.3, Iraklılar:%2.1, Kazaklar: %2.1, Diğer ülkeler: 42,1
Haliç
Haliç, Ġstanbul'un bir koyudur. Haliç'in kelime anlamı, nehir ağızındaki koy demektir.
Yunan efsanesine göre; Megaralılar, kralları Beyaz'ın annesi Keroessa için Altın Boynuz
ismini vermiĢlerdir. Bizans döneminde kolonileĢme de burada baĢlamıĢtır. Aynı zamanda
Haliç Bizans Ġmparatorluğu'nun denizcilik merkeziydi.Sahil boyunca uzanan duvarlar,Ģehri
bir deniz filosu atağından korumak için inĢa edilmiĢtir. Haliç'in giriĢinde istenmeyen
gemilerin giriĢini engellemek için, Ģehirden karĢıya eski Galata Kulesi'nin kuzeydoğu ucuna
uzanan geniĢ bir zincir vardı. Bu kule Latin haçlılarınca 4.Haçlı seferinde 1204 yılında geniĢ
bir Ģekilde tahrip edildi. Fakat Ceneviz'liler yanına yeni bir kule inĢa ettiler. Bu kule meĢhur
Galata Kulesi 1348 Christea Turris (Tower of Christ:Ġsa'nın Kulesi) diye adlandırıldı.
Haliç Ve Tarihi Yarımada
TOPKAPI SARAYI
Fatih sultan Mehmet tarafından 1478 yılında yapılan Topkapı sarayı günümüze kadar gelmiş olan sarayların en eskisi ve en genişidir.380 yıl
boyunca Osmanlı Devletinin yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Kuruluş yıllarında 700.000 m2’lik bir alana sahipken günümüzde 80.000m2
uzunluğundadır. Bazı ufak onarımların yapılamasından sonra Topkapı sarayı 9 ekim 1924 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır.
Topkapı Sarayı’nın Boğaz’dan görünüşü
AYASOFYA:
Dünyanın 8 harikasından biri sayılan Ayasofya 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye
dönüştürülmüştür.Ayasofya ilk kez Ortodoks kilisesi daha sonra cami,günümüzde ise müze olarak kullanılaktadır.1930-1935 yılları arasında
M.Kemal Atatürk’ün emriyle çalışmalar yapıldıktan sonra 24 kasım 1934 tarihinde müze olarak kullanılmaya başlanmıştı Aynı zamanda
Ayosof’ya dünyanın en hızlı(5yıl) süreyle inşa edilmiş ve dünyanın en uzun süreyle ibadet yeri olmuş yapılarından biridir.
RUMELĠ HĠSARI
Fatih Sultan Mehmet tarafından Ġstanbul'un fethinden önce boğazın
kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu
yakasındaki Anadolu Hisarı'nın tam karĢısına inĢa ettirilmiĢtir. Burası
boğazın en dar noktasıdır. Sarıyer, Ġstanbul'da bulunan Rumeli Hisarı,
30 dönümlük bir alan kaplamaktadır.
ANADOLU HİSARI
İstanbul'un Anadoluhisarı semtinde, Göksu Deresi'nin
İstanbul Boğazı'na döküldüğü yerdedir. Yıldırım Beyazıt
tarafından inĢa edilmiĢtir. Fatih Sultan Mehmet, Rumeli
Hisarı'nı yaptırırken bu kaleye dıĢ surlar eklenmiĢtir Anadolu
Hisarı, iç ve dıĢ kale ile bu kalelerin surlarından oluĢmuĢtur.
KIZ KULESİ
İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer
alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır. Üsküdar’ın temsili haline
gelmiştir. Çok eski geçmişi olan bu kule bir zamanlar boğazdan geçilirken vergi
alma maksadıyla da kullanılmıştır.Bu kız kulesi hakkında pek çok rivayetler
söylenmektedir. Kuleye ulaşım salacak ve orta köyden yapılan sandallarla
sağlanmaktadır.
SULTAN AHMET CAMİSİ
1609-1616 yılları arasında sultan I. Ahmet tarafından İstanbul'daki tarihî
yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya yaptırılan cami Aysofya’nın
müzeye dönüştürülmesiyle İstanbul’un ana camisi olmuştur.
SÜLEYMENİYE CAMİSİ
Süleymaniye Camisi, kanuni Sultan Süleyman adına 1551-1558 yılları arasında
İstanbul'da Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir.Cami klasik Osmanlı
mimarisinin de en önemli örneklerinde biri olmuştur. Süleymaniye Camisi,
medrese, kütüphane, hastane, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan
Süleymaniye Külliyesi'nin bir parçası olarak inşa edilmiştir.
YILDIZ SARAYI
Yıldız Sarayı, ilk kez Sultan III. Selim'in (1789-1807) annesi Mihrişah Sultan için
yaptırılmış özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit döneminde Osmanlı
Devletinin ana sarayı olarak kullanılmıştır. İstanbul’un Beşiktaş semtinde
bulunan sayrın uzunluğu 500.000 m2’dir.Aynı zamanda Yıldız Sarayı ile Çırağan
Caddesi arasında yıldız parkı bulunmaktadır.
YILDIZ SARAYI
YILDIZ PARKI
ÇIRAĞAN SARAYI
BeĢiktaĢ ile Çırağan caddeleri üzerinde bulunan tarihi bir saraydır.Odaları
nadide halılarla, mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem iĢleri ile süslüdür.
Boğaziçi’nin diğer sarayları gibi Çırağan da birçok önemli toplantıya mekân
olmuĢtur. Renkli mermerle süslenmiĢ cepheleri, abidevi kapıları vardı ve arka
sırtlardaki Yıldız Sarayına bir köprü ile bağlanmıĢtır.Yıllar boyunca harabe
içinde olan saray tamir edilerek bir sahil oteline dönüĢtürülmüĢtür.
SULTAN AHMET MEYDANI
Sultan Ahmet Meydanı İstanbul'un en önemli meydanlarından biridir. Bizans
devrinde Hipodrom olarak bilinirdi. “Hipodrom” At binenlerin, atların meydanı
anlamına gelmektedir. Osmanlı döneminde buraya At Meydanı denilirdi.

Benzer belgeler