TMOBB Afet 2007 Sempozyum Kitabı

Transkript

TMOBB Afet 2007 Sempozyum Kitabı
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
I
TMMOB
AFET SEMPOZYUMU
Bildiriler Kitabı
5-7 Aralık 2007
øMO Kongre ve Kültür Merkezi
Ankara
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
II
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
BøLDøRøLER KøTABI
ISBN: 978-9944-89-425-8
Tasarım ve Hazırlık
TMMOB ønúaat Mühendisleri Odası
Baskı
Mattek Matbaacılık Basın Yayın Tanıtım Tic.San.Ltd.ùti.
GMK Bulvarı No:83/23-32 Maltepe-Ankara
Tel: (0312) 229 15 02
Sempozyum Sekreteryası
TMMOB øNùAAT MÜHENDøSLERø ODASI
Necatibey Cad. No: 57 06440 Kızılay ANKARA
Tel: 0312 294 30 00 Faks: 0312 294 30 88
Web: www.imo.org.tr
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
III
SUNUù
TMMOB Yönetim Kurulu 26 A÷ustos 2006 tarihli kararında Afet Sempozyumu
yapılmasını karar altına aldı ve yürütücü olarak da Odamızı görevlendirdi.
Bu kararın bizim açımızdan iki anlamı bulunuyor: Birincisi; baúta deprem olmak
üzere sayısız afete sahne olan ve ne yazık ki daha büyük dramlar yaúama olasılı÷ı
bulunan Anadolu co÷rafyasında, mühendis, mimar ve úehir plancılarının üst kuruluúu
olan TMMOB’nin konu ile ilgili hassasiyetinin devam etti÷ini gösteriyor.
Bu noktayı önemsemek gerekiyor. Çünkü deprem ve depreme karúı önlemler
konusu ülke gündemindeki sıcaklı÷ını yitirmeye yüz tutmuú gibi görünüyor. 1999
depremlerinden sonraki süreç, gelece÷e güvenle bakmamızı sa÷layacak geliúmeler
yaúanaca÷ına dair umutları ço÷altmıú, ne yazık ki, bunun yanılsamadan öte anlam
taúımadı÷ı kısa sürede açı÷a çıkmıútı. Verilen sözler kısa zamanda unutulmuú, gerekli
mevzuat de÷iúiklikleri yapılmamıú, yapılan de÷iúiklikler güdük kalmıú hatta kadük hale
getirilmiú, üstüne üstlük Deprem Konseyi la÷vedilmiú, Deprem ùurası’nda alınan
kararlar sümenaltı edilmiú, kısacası yeni ve büyük bir deprem biçare beklenmeye
baúlamıútır.
Merkezi ve yerel yönetimlerin atalet ve vurdumduymazlı÷ını ancak toplumsal
basınçla ortadan kaldırabiliriz. Elbette sempozyum çerçevesinde afetle ilgili pek çok
spesifik konu ele alınacak, mesleki-teknik açılımlar sa÷lanacak ancak ister istemez,
merkezi yönetim üzerine basınç yaratma gereklili÷i öne çıkacaktır.
Afet Sempozyumunun bir baúka anlamı, inúaat mühendislerinin “i÷neyi
baúkalarına, çuvaldızı kendilerine batırma”sına zemin hazırlayacak bir süreç olarak
örgütlenmesidir. TMMOB’nin ve ba÷lı Odaların konu ile ilgili hassasiyetinin devam
edip etmeyece÷i kadar önemli olan nokta, depremler ve di÷er do÷al afetlerin olumsuz
sonuçlarının açı÷a çıkmasında inúaat mühendislerinin sorumlulu÷unun bulunup
bulunmadı÷ıdır.
ønúaat Mühendisleri Odası’nın son yıllarda baúlattı÷ı uygulamalar iúte
meslektaúlarımızın bu konudaki sorumlulu÷unu gere÷i gibi yerine getirmesini
sa÷lamaktan ibarettir. Yetkin Mühendislik, Serbest ønúaat Mühendisli÷i, yapı denetim
kuruluúlarında görevli proje ve yapı denetçisi inúaat mühendislerinin e÷itimi,
kamulaútırma bilirkiúilerinin e÷itimi ve yetkilendirilmesi, e÷itimler, kurslar, kongrelerle
bir yandan kamusal sorumlulu÷umuzun gere÷ini yerine getirmeye, bir yandan da
mesleki niteli÷imizi yükseltmeye çalıúıyoruz.
Sempozyum konularına, sunulacak bildirilere, katılımcılara bakıldı÷ında iúimizin
kolay oldu÷unu da sevinerek belirtmek istiyoruz.
Aylara yayılan fedakâr bir çalıúmayla hazırlık sürecini tamamlayan Sempozyum
Düzenleme Kurulu, Danıúma Kurulu ve Yürütme Kurulu’nun de÷erli üyelerine teúekkür
ediyoruz.
øMO 40. Dönem Yönetim Kurulu
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
V
SUNUù
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birli÷i adına sekreteryası Odamız tarafından
yürütülen TMMOB Afet Sempozyumu’nun ana teması “Bir do÷a olayı olarak
yaúananlar afete dönüúmesin!...” olarak belirlenmiútir.
Afetler; insanlar ve ülkeler için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar do÷uran,
normal yaúamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye u÷ratarak toplulukları
etkileyen do÷a, teknoloji veya insan kökenli olaylardır.
Afet olgusu karúısında planlama, araútırma ve gözlem ile etkilerin azaltılmasına
yönelik alınan tedbirlerin geliúimi için önleme, zarar azaltma, hazırlık, acil müdahale
ve iyileútirme problemlerine çözüm arayan geniú kapsamlı ve disiplinler arası bir
yönetim modeline ise Afet Yönetimi denilmektedir.
Sempozyumumuzda iúte bu tanımlardan hareketle ‘Ülkemizde do÷a olaylarının
afete yol açmasını engellemek için atılması gereken adımlar ile zarar azaltma, afete
hazırlık ve müdahale konusunda örgütlülü÷ünü geliútirmek’ amacı ile Afet
Politikaları ele alınacaktır.
Amacımız bu genel baúlık altında her bir konunun ilgili tüm tarafların ve bu
konularda çalıúma yapan/çaba sarf edenlerin katılımı ile ele alınması, tartıúılması,
ulusal, kurumsal ve bireysel düzeyde sonuçlara varılmasıdır.
Özetledi÷imiz amacımızın gerçekleúmesi do÷rultusunda ilk olarak düzenlenen
TMMOB Afet Sempozyumunun ülkemiz için önemli oldu÷unu düúünüyoruz.
Sempozyum Düzenleme Kurulu
VI
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU
H. Mutlu ÖZTÜRK
Düzenleme Kurulu Baúkanı
Selçuk ULUATA
TMMOB
øbrahim VARDAL
TMMOB
Ferhat ÖZCEP
TMMOB
ølker ERTEM
TMMOB
Erdo÷an KARACA
Çevre M.O.
Gökhan HÜZMELø
Elektrik M.O.
Özgür KARATAù
Harita ve Kadastro M.O.
H. Serdar HARP
ønúaat M.O.
Alaettin DURAN
ønúaat M.O.
Nejat BAYÜLKE
ønúaat M.O.
Sadi ùENTÜRK
ønúaat M.O.
Özgür BOSTANCI
ønúaat M.O.
Oktay BOZKURT
ønúaat M.O.
Ali Zeynel A. DENøZLøOöLU
Jeofizik M.O.
Sami ERCAN
Jeoloji M.O.
Muharrem TORALIöLU
Maden M.O.
Haydar ùAHøN
Makina M.O.
A. Erhan ANGI
Meteoroloji M.O.
Mehmet Emin ÇEVøK
Mimarlar O.
Talat MEMøù
Orman M.O.
Aslı AKAY
Peyzaj M.O.
Ömer KIRAL
ùehir Plancıları O.
Dr. Nüvit SOYLU
Ziraat M.O.
M. Alper ùENGÜL
BÜ Kandilli Ras. Dep. Arú. Ens.
Bülent ÖZMEN
Gazi Ü. Deprem. Uy. Arú. Mrk.
Prof. Dr. Mustafa AYTEKøN
KTÜ ønú. Müh. Böl.
Yrd. Doç Dr. Alp CANER
ODTÜ ønú. Müh. Böl.
Prof. Dr. M. Semih YÜCEMEN
ODTÜ Deprem Arú. Mrk.
Prof. Dr. Hasan ARMAN
Sakarya Ü.
Hasan ùAHøN
Adalet B.
Muzaffer ÖRTLEK
Milli E÷itim B.
Atilla ERENLER
BøB Yapı øúleri Gn. Md.
Demir AKIN
BøB Afet øúleri Gn. Md.
Ümit ARSLAN
SB. Temel Sa÷lık Hiz. Gn. Md.
H. Ercüment ODABAù
Çevre ve Orman B. Orman Gn. Md.
Murat ùAHøN
Devlet Meteoroloji øúl. Gn. Md.
Nail DEöøRMENCø
Türkiye Taú Kömürü Kurumu
Firuz ÇAM
Milli Reasürans
Arma÷an KOÇ ESEN
DASK
Özcan ÇøNE
Türkiye Barolar Birli÷i
Alper ULUCA
Türkiye Kızılay Derne÷i
Prof. Dr. M. Hasan BODUROöLU
Türkiye Deprem Vakfı
Sabit USLU
Türkiye Çimento Müstahsilleri Birli÷i
Alper H. UÇAR
Türkiye Prefabrik Birli÷i
K. Bora YILMAZYøöøT
Türk Yapısal Çelik Derne÷i
Gülerman ÖZGÜR
Temelsu Uluslararası Müh.
Mustafa GAFFUROöLU
Alarko Taahhüt Grubu
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
SEMPOZYUM DANIùMA KURULU
Prof. Dr. M. Atilla ANSAL
Prof. Dr. Hasan ARMAN
Prof. Dr. Murat BALAMøR
Prof. Dr. Gülay BARBAROSOöLU
Nejat BAYÜLKE
Prof. Dr. Ertu÷rul BøLGøLø
Prof. Dr. M.Hasan BODUROöLU
Doç. Dr. Kadir DøRøK
Prof. Dr. Mustafa ERDøK
Oktay ERGÜNAY
Nevzat ERSAN
Prof. Dr. Haluk EYøDOöAN
Prof. Dr. Cevat GERAY
Prof. Dr. Polat GÜLKAN
Yener GÜREù
Prof. Dr. Mikdat KADIOöLU
Prof. Dr. A. Nuray KARANCI
Mahmut KAYHAN
Prof. Dr. Ruúen KELEù
Prof. Dr. Ali KOÇYøöøT
Bilgi KONGAR
Mahmut KÜÇÜK
Prof. Dr. Süleyman PAMPAL
ødris SERDAR
Prof. Dr. Haluk SUCUOöLU
Dr. Fuat ùAROöLU
Erhan TUNCAY
Prof. Dr. Reúat ULUSAY
Prof. Dr. Asım YEöøNOBALI
Fatih YOLERø
SEMPOZYUM YÜRÜTME KURULU
H. Serdar HARP
ønúaat M.O.
Alaettin DURAN
ønúaat M.O.
Sadi ùENTÜRK
ønúaat M.O.
ønúaat M.O.
Emin ALDEMøR
Özgür BOSTANCI
ønúaat M.O.
Oktay BOZKURT
ønúaat M.O.
Gökhan MARIM
ønúaat M.O.
Bülent ÖZMEN
Gazi Üniv.
Sami ERCAN
Jeoloji M.O.
Tu÷bay KILIÇ
Jeofizik M.O.
Muharrem TORALIOöLU Maden M.O.
VII
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
IX
øÇøNDEKøLER
Ülkemizde Afetler ...................................................................................................... 1
Oktay ERGÜNAY
Marmara Bölgesinin ve østanbul Kentinin Deprem ................................................. 15
Tehlikesi Üzerine Bir Derleme
Haluk øYøDOöAN
Afet Riski ve Planlama Politikaları .......................................................................... 31
Murat BALAMøR
Afet Bilinci ve E÷itim............................................................................................... 45
Demir AKIN
øklim De÷iúiklikleri ve Etkileri................................................................................. 47
Mikdat KADIOöLU
Marmara Depreminde Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı Çalıúmaları ve .................... 57
Hukuksal Sorunlar
Hayriye ùENGÜN
17 A÷ustos Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleri Sonucu ....................... 83
Hasar Tesbit Çalıúmalarının Hukuki Boyutu
U÷ur DAöDEVøREN, Zeki GÜNDÜZ, A. Bengü SÜNBÜL,
Selami DEMøRKOL, Osman KARA
Depremde ønúaat Mühendisinin Hukuki Sorumlulu÷u ............................................. 93
Kadir DAYLIK, Taner SAVAù
Mimarların Afet Sonrası Yaúadı÷ı Adil Yargılanma Sorunları .............................. 105
Z. Gönül BALKIR
Türkiyede Do÷al Afet Risk Yönetimi Afet Yönetimi E÷itimi................................ 123
B. Burçak BAùBUö
Do÷al ve Teknolojik Afetler Konusunda Toplumun Bilinçlendirilmesi ve............ 127
AFEM’ in Rolü
Nehir VAROL
Do÷u Karadeniz Bölgesinde Sel ve Heyelan Felaketine ....................................... 133
Neden Olan Sinoptik Modellerin Tahmin Tekni÷i Açısından
øncelenmesine Dönük Karúılaútırmalı Bir Araútırma
Ümit TURGUT
X
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Meteorolojik Karakterli Do÷al Afetlerin Tahmininde............................................ 143
Meteoroloji Radarlarının Kullanılması
Cüneyt GEÇER, Kurtuluú ÖZTÜRK, Fırat BEùTEPE, Serkan EMøNOöLU
Farklı Senaryolara Göre Taúkın Risk Analizi: Havran Çayı Örne÷i(Balıkesir)...... 155
Hasan ÖZDEMøR
EUMETSAT Hidroloji-SAF Projesi ve Üretilen Uydu Ürünlerinin....................... 167
Kullanım Alanları
Aydın Gürol ERTÜRK, Ali Ümran KÖMÜùÇÜ, Fatih DEMøR,
øbrahim SÖNMEZ, Erdem ERDø
Orman Yangınlarının Uzaktan Algılama Teknikleri øle Tespit Çalıúmaları ........... 177
Ahmed Emre TEKELø, øbrahim SÖNMEZ, Erdem ERDø,
Murat ARSLAN, Meral Leman ÇUKURÇAYIR, Fatih DEMøR
GAP Bölgesinde Bölgesel Kentsel Altyapının Bir Taúkın Örne÷inde ................... 185
ørdelenmesi; Nedenler ve Öneriler
Kasım YENøGÜN, Ruken ECER
Kentsel Alanlarda Bütünleúik Risk Modeli; Eskiúehir Örne÷i ............................... 201
H. ùebnem DÜZGÜN, Semih YÜCEMEN
Tunceli ølinin Afet Tehlike ve Riskleri................................................................... 213
ølknur ÖNER
Kentsel Sismik Risklerin Belirlenmesi ................................................................... 231
Serhan SANER, Tu÷çe SÖNMEZ
Turhal ùehrini Etkileyen Ani Sellerin Oluúumu ve Sonuçları................................ 241
H. øbrahim ZEYBEK
Do÷al Afetler øçin Risk Yönetimi........................................................................... 251
Barıú ÖZKUL, A. Erkan KAHRAMAN
Afet Yönetimi ve Karabük ..................................................................................... 261
Hayriye ùENGÜN, Ahmet TEMøZ
Türkiye’deki ùehir Yerleúmelerinde Afet Sonrasına Yönelik ............................... 279
“Afet Merkezleri” Planlanması
Hasan KARA
Afetlere ve Ola÷andıúı Olaylara Müdahalede Enkaz Yönetimi.............................. 289
Nihan ERDOöAN, Hikmet øSKENDER, Levent TRABZON
Co÷rafi Bilgi Sistemleri ve Acil Durum Yönetim Bilgi Sistemleri ........................ 295
H. Banu øLTER, øbrahim ÖZKESER
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Sabit ve Kutupsal Yörüngeli Uydulardan Elde Edilen Ya÷ıú Ürünleri ve.............. 301
Bu Ürünlerin Afet Yönetiminde Muhtemel Kullanımı
Erdem ERDø, Meral Y. ÇUKURÇAYIR, Hakan KOÇAK,
Serkan EMøNOöLU, Ahmet Emre TEKELø, øbrahim SÖNMEZ
øzmir Acil Yardım Planı ......................................................................................... 313
Okúan MERSøN, ùeyde ARIKAN
Afet Durum øyileútirme Planlamasında Gönüllü Kaynakların Yönetimi................ 323
Nihan ERDOöAN, Hikmet øSKENDER
Diyarbakır’da Yo÷un Göçün Getirdi÷i Çarpık Kentleúme Sorunları ..................... 329
Abdülhalim KARAùøN, A. Sertaç KARAKAù, Havva ÖZYILMAZ
Mekan Organizasyonu ve Planlama Ba÷lamında Sel Riskinin ørdelenmesi ........... 337
Kadir Hakan YAZAR
Türkiye’de Kentleúme ve Do÷al Afet Riskleri øle øliúkisi ...................................... 349
Fatma Neval GENÇ
østanbul’da Kentsel Dönüúümün ve Yeni Yapılaúmanın ....................................... 359
Deprem Riski Açısından De÷erlendirilmesi
Ahmet BULUT
Diyarbakır Sur øçindeki Yı÷ma Binaların .............................................................. 369
Afet Potansiyeli Bakımından De÷erlendirilmesi
Abdülhalim KARAùøN, A. Sertaç KARAKAù,
ùeyhmus GÜRBÜZ, Havva ÖZYILMAZ
Afet Kayıplarının Azaltılmasında Kentleúme ve Yapılaúma Kararlarının Rolü ..... 375
Levin ÖZGEN
Do÷u Karadeniz Kıyı Kuúa÷ında Co÷rafi Yapı ve Sel øliúkisi ............................... 387
Ali UZUN
Türkiye’de Çı÷ Afeti Zararlarını Azaltma Çalıúmaları........................................... 395
Ömer Murat YAVAù, Demet ùAHøN
Babada÷ ølçesi Gündo÷du Mahallesi Heyelan Afeti Uygulaması ve Yasal Süreç.. 405
Kasım KAYIHAN, Recep DEMøRCø, Ali ETøZ
Sel Felaketinin Nedenleri ve Alınabilecek Önlemler, ............................................ 413
Feke-De÷irmendere Havzası Örne÷i
Osman POLAT, Sevda POLAT
1999 Marmara Depreminin Ekonomik Etkileri: Ekonometrik Bir Yaklaúım ......... 423
Kadir KARAGÖZ
XI
XII
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
1999 Marmara Depremi Sonrası Adapazarı ùehir Merkezi ................................... 433
Hasar Durumlarının Analizi ve Depremin Ekonomik Boyutu
A. Bengü SÜNBÜL, U÷ur DAöDEVøREN, Hasan ARMAN, Zeki GÜNDÜZ
Do÷al Afet Risklerini Paylaúma Aracı Olarak “Deprem Sigortası” ....................... 443
Yusuf ùAHøN, Abdülkadir PEHLøVAN
Afetin Sosyal Boyutları ve Sonuçları: Elazı÷’dan øki Sosyal øliúki Türü Örne÷i ... 453
ølknur ÖNER
Afetlerde Sa÷lık Organizasyonu Çalıúmaları ......................................................... 467
Ümit ARSLAN, Turgut ùAHøNGÖZ, Murat KAYA
Türk Tabipleri Birli÷i Ola÷andıúı Durumlarda Sa÷lık Hizmetleri Çalıúmaları....... 473
TTB Ola÷andıúı Durumlarda Sa÷lık Hizmetleri Kolu
TMMOB ønúaat Mühendisleri Odası’nın Afet Hazırlık ve .................................... 481
Müdahale Örgütlülü÷ü
Oktay BOZKURT
Ülkemizde Yerel Yönetimlerin Afet Önleme Çalıúmaları; .................................... 489
Sorunlar ve Öneriler
Adem ESEN
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
XIII
BúLDúRúLER
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
1
TÜRKøYE’NøN AFET PROFøLø
Oktay Ergünay 1
SUMMARY
Throughout its history Turkey has experienced frequent natural disaster, which
have resulted in unacceptable loss of life, injuries and property damages. Earthquakes ,
floods, landslides, rockfalls, drought, snow avalances are leading natural hazards.
Deforestation and attendent soil erosion exacerbates these hazard and risks. Since the
beginning of the 20th. century about 87.000 people has lost their lives and a further
210.000 people have been injured due to natural disaster. The total number of heavily
damaged or collapsed dwelling units is around 651.000. This paper aimed to give
overall figure about natural disaster profile of the Country.
ÖZET
Tarihi devirlerden bu yana Türkiye büyük ölçüde can kaybı , yaralanma ve mal
kaybına yol açan do÷al afetlerle sık sık karúılaúmıútır.Bu do÷al tehlikeler arasında baúta
depremler olmak üzere , heyelanlar , su baskınları , kaya ve çı÷ düúmeleri , kuraklık ve
önemli oranda zararlara yol açmıútır. Ormansızlaúma ve bitki örtüsünün tahribi
sonucunda úiddetlenen erozyon do÷al afet tehlike ve risklerini daha da artırmıútır.
Yirminci yüz yılın baúlangıcından bu yana meydana gelen do÷al afetler sonucunda
87.000 kiúi hayatını kaybetmiú , 210.000 üzerinde kiúi ise ciddi oranda yaralanmıútır.
Ayrıca bu afetler sonucunda 651.000 civarında konut birimi yıkılmıú veya a÷ır hasar
görmüútür. Bu sunum Ülkemizin afet profili hakkında genel bir fikir vermek amacıyla
hazırlanmıútır.
1. GøRøù
Üzerinde görüú birli÷i sa÷lamıú oldu÷umuz afet tanımı “ insanlar ve insan
yerleúmeleri üzerinde fiziksel , ekonomik , sosyal ve çevresel kayıplara neden olan ,
normal yaúamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye u÷ratarak toplulukları
etkileyen do÷al, teknolojik ve insan kökenli olayların sonuçları” olmasına ra÷men , bu
yazıda yalnızca do÷al kökenli afetler dikkate alınmıútır. Teknolojik ve özellikle de terör
ve savaúlar vb. gibi insan kökenli afetler çok farklı yaklaúım ve yorumları
gerektirmektedir. Bu nedenle yalnızca jeolojik, hidrolojik ve meteorolojik
de÷iúimlerinin yol açtı÷ı do÷al kökenli afetler üzerinde durulacaktır.
1
Oktay ERGÜNAY, Jeofizik Mühendisi, Afet øúleri Eski Genel Müdürü
Gazi Üniversitesi Deprem Araútırma ve Uygulama Merkezi
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
2
Türkiye, tektonik oluúumu, jeolojik yapısı, topografyası ve meteorolojik özellikleri
gibi nedenlerle, her zaman çeúitli do÷al afet tehlikelerine sahip olan bir ülke olmuútur.
Ülkenin fiziksel ve sosyal zarar görebilirli÷inin de yüksek oldu÷u dikkate alındı÷ında,
meydana gelen do÷al olaylar büyük ölçüde can kayıpları, yaralanmalar ve mal
kayıplarına yol açmakta ve afet sonucunu do÷urmaktadır. Türkiye'de baúta depremler
olmak üzere, heyelanlar, su baskınları, erozyon, kaya ve çı÷ düúmeleri, kuraklık baúlıca
do÷al afetlerdir. Ormanların tahribi ve buna ba÷lı olarak meydana gelen úiddetli
erozyon, bir yandan büyük ölçüde çevre sorunları ve ekonomik kayıplara yol açarken,
di÷er taraftan da mevcut tehlike ve riskleri daha da artırmaktadır.
2. DOöAL AFETLER
1990 yılından bu yana meydana gelen ve önemli oranda can ve mal kaybına yol
açan do÷al afetler aúa÷ıdaki Tablo 1. de özetlenmiútir.
Tablo 1. 1990 Yılından Bu Yana Meydana Gelen Büyük Afetler.
Olay
Tarih
Deprem (Erzincan)
13 Mart 1992
653
3,850
95,000
250,000
Kayıp
Milyon
$
750
Çı÷ Düúmesi
(G.Anadolu)
Çı÷ Düúmesi
(D ve G.Ana.)
Çamur Akması
(Senirkent-Isparta)
Deprem (Dinar)
1992
14 olay
1993
31 olay
13 Temmuz 1995
328
53
11,600
30,000
25
135
95
1,100
300
10
74
46
2,000
10,000
65
01 Ekim 1995
94
240
40,000
120,000
100
Su Baskını (øzmir)
04 Kasım 1995
63
117
6,500
300,000
1,000
Deprem
(Çorum-Amasya)
Su Baskını
(B. Karadeniz)
Deprem
(Ceyhan-Adana)
Deprem
(øzmit Körfezi)
Deprem (Düzce)
14 A÷ustos 1996
0
6
9,000
17,000
30
10
47
40,000
1,200,000
1,000
27 Haziran 1998
145
1,600
88,000
1,500,000
500
17 A÷ustos 1999
17,480
43,953
675,000
15,000,000
13,000
763
4,948
35,000
600,000
750
3 ùubat 2002
42
327
30,000
222,000
95
1 Mayıs 2003
177
520
45,000
245,000
135
19,964
55,802
1,078,200
19,494,300
17,460
Deprem
(Afyon Sultanda÷ı)
Deprem (Bingöl)
21 Mayıs 1998
12 Kasım 1999
TOPLAM
Kaynak: Afet øúleri GM
Can
Kaybı
Yaralı
Evsiz
Etkilenen
Nüfus
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
3
20inci yüzyılın baúından bu yana, Türkiye'de meydana gelen do÷al afetler sonucunda
87,000 kiúi hayatını kaybetmiú, 210,000 kiúi yaralanmıú ve 651,000 konut yıkılmıú veya
a÷ır hasar görmüútür.
Tablo 2- Türkiye’de Do÷al Afetlerden Yıkılmıú Konut Sayısı
Do÷al Afet Türü
Depremler
Heyelanlar
Su Baskınları
Kaya Düúmeleri
Çı÷ Düúmeleri
TOTAL
Yıkılmıú Ünite Sayısı
495,000
63,000
61,000
26,500
5,154
650,654
Kaynak: Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü
Toplamın Yüzdesi
76
10
9
4
1
100
2.1. Depremler
Türkiye, yeryüzünün en aktif deprem kuúaklarından birisi olan, Akdeniz, Alp,
Himalaya deprem kuúa÷ı içersinde yer almaktadır. Alp sırada÷ları Asya ile Avrupa
kıtalarının birbirlerine göre göreceli hareketlerinin oluúturdu÷u sıkıútırıcı kuvvetlerin
etkisiyle meydana gelmiútir. Benzer úekilde Himalayalar da Hindistan ile Asya kıtasının
birleúmesi sonucunda oluúmuútur.
Türkiye, Avrupa- Asya , Arabistan ve Afrika gibi üç büyük tektonik plaka ile Ege
ve Anadolu plakaları gibi iki küçük plaka arasında yer almıútır. Türkiye'de 1988-1998
yılları arasında sistematik olarak yapılan, Küresel Konum Belirleme (GPS) ölçümleri,
plaka hareketleri ve plaka sınırlarını oluúturan büyük fay zonlarındaki yıllık yer
de÷iútirme oranları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu ölçümlerin sonuçları
aúa÷ıda özetlenmiútir.
x Rijit bir blok olan Anadolu plakası, Avrupa-Asya plakasına göre göreceli olarak
yılda 25 mm'lik bir hızla batıya do÷ru hareket etmektedir.
x Batı Anadolu yılda 30 mm'lik bir hızla güney-batıya do÷ru hareket etmektedir
x Arap plakası, yılda 23 mm'lik bir hızla kuzey, kuzey-do÷uya do÷ru hareket
etmektedir. Bu hareketin sonucunda, Kafkas sırada÷ları yılda 10mm'lik bir hızla
kısalmakta, Do÷u Anadolu'da ise bu hareket, do÷u-batı do÷rultusunda uzanan Bitlis
bindirme zonunda yılda 15 mm'lik bir hareket ile Do÷u Anadolu bölgesindeki sol-yanal
atımlı faylarla karúılanmaktadır.
x Batı Anadolu çöküntü havzaları, kuzey-do÷u, güney-batı do÷rultusundaki açılma
nedeniyle yılda 15mm'lik bir hızla hareket etmektedir.
x Afrika plakası, Avrupa-Asya plakasına göre göreceli olarak yılda 10mm'lik bir
hızla kuzey-do÷u do÷rultusunda hareket etmektedir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
4
ùekil 1- Avrasya ,Afrika ve Arap Plakaları arasındaki Göreceli Hareketler (Okay ,A.I.
2000)
Türkiye'de büyük sanayi tesisleri ve barajların önemli bir kısmı deprem açısından
çok aktif olan bölgeler içersinde kurulmuúlardır.
50 yıl içersinde , %90 ihtimalle aúılmayacak ortalama yer ivmesi esas alınarak
hazırlanmıú olan , Türkiye'nin resmi Deprem Tehlike Haritası'na göre, önemli
unsurların deprem bölgelerine da÷ılımları aúa÷ıdaki tabloda verilmiútir.
Tablo 3- Çeúitli Unsurların Deprem Bölgelerine Göre Da÷ılımları
Deprem Bölgesi
Yüzey Alanı
(%)
Bölge 1 (pga >= 0.40 g)
42
Bölge 2 (pga = 0.30 - 0.39 g)
24
Bölge 3 (pga = 0.20 - 0.29 g)
18
Bölge 4 (pga = 0.10 - 0.19 g)
12
Bölge 5 (pga < 0.10 g)
4
TOPLAM.
100
Kaynak: Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü
Nüfus
(%)
45
26
14
13
2
100
Endüstri
(%)
51
25
11
11
2
100
Barajlar
(%)
46
23
14
11
6
100
Olasılık yöntemleri esas alınarak 1996 yılında Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı Afet
øúleri Genel Müdürlü÷ü'nce Orta Do÷u Teknik Üniversitesi’ne hazırlattırılan bu
haritanın bölgeleme esasları yukarıdaki tabloda verilmiútir. Bu haritaya göre, Türkiye
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
5
topraklarının %66’sı 1inci ve 2inci derece deprem bölgeleri, baúka bir ifade ile aktif fay
zonları içersinde kalmakta ve nüfusun %71'i bu bölgelerde yaúamaktadır.
ùekil 2- Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası
Türkiye'nin do÷al afetlerle ilgili istatistik verilerine bakıldı÷ında, depremlerin en
tahripkar do÷al afet sonucu do÷urdu÷u görülmektedir. 1902-2003 yılları arasında,
ülkede 137 adet hasar yapan deprem meydana gelmiú ve bu depremler sonucunda
83.908 kiúi hayatını kaybetmiú, 171.283 kiúi yaralanmıú ve 493.824 konut yıkılmıú veya
a÷ır hasar görmüútür. Son 13 yıl içersinde meydana gelen depremler nedeniyle
u÷ranılan do÷rudan ekonomik kayıpların ise 18 milyar ABD doları civarında oldu÷u
tahmin edilmektedir.
Ayrıca depremler, Türkiye gibi bir tarih hazinesi olan ülkede, yerine konulması
mümkün olmayan, tarihi yapı ve yerleúmelerin de yok olmasına neden olmaktadır.
Olasılık yöntemleri kullanılarak yapılan tahminler, Türkiye'de çeúitli hasarlara yol
açan VII MSK úiddetindeki bir depremin bir yıl içersinde olma olasılı÷ının % 63
oldu÷u, IX úiddetindeki tahripkar bir depremin beú yılda bir olma olasılı÷ının ise yine %
63 oldu÷u sonucunu vermektedir.
2.2. Su Baskınları
Türkiye’de su baskınları, do÷al afetler içersinde, en sık karúılaúılan ve ekonomik
kayıpları hayli yüksek olan olaylardır. Depremlerden sonra, en çok can ve mal kayıpları
su baskınları nedeniyle meydana gelmektedir.
Yerel iklim de÷iúiklikleri ve çevresel bozulmalarla yakından ilgili olan su
baskınlarının büyüklükleri ve sıklıkları bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir.
Genel olarak nehir tipi su baskınlarının tekrarlanma aralıkları 50 ile 100 yıl gibi uzun
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
6
sürelerdir. Bu tür su baskınları, genellikle önlenebilen ve zararları, tahmin ve erken
uyarı sistemleri, uygun alan kullanım kararları, mühendislik önlemleri ve halkın
bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi faaliyetleri ile azaltılabilen olaylardır. Yerel
meteorolojik úartlar, topografya, bitki örtüsü, sa÷anak ya÷ıúların oluúturdu÷u ani su
baskınlarının yıkıcı etkilere yol açmasında önemli rol almaktadır. Özellikle, kurak
bölgelerdeki yetersiz bitki örtüsü ve dik meyiller ani su baskınlarının hızını artırmakta
ve insan can ve malları üzerinde yıkıcı etkilere yol açabilmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlere ilave olarak, Türkiye’de yaygın ve úiddetli olarak
devam eden, ormansızlaúma ve do÷al bitki örtüsünün tahribinin yol açtı÷ı erozyon,
Türkiye’nin birçok bölgesinde, ani su baskınlarının meydana gelmesine neden
olmaktadır. Bu tür çevre bozulmaları, ani sellerin akıú hızını ve úiddetini artırmakta ve
yo÷un çamur akmaları ve heyelanlara yol açabilmektedir.
Uzun süre devam eden ya÷ıúlar, sonucunda, arazinin doygun hale gelmesi
sonrasındaki, ani sa÷anak ya÷ıúlar geniú bölgeleri etkileyen ani su baskınlarının, temel
nedenidir. Özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde, yüksek e÷imler, çıplak arazi ve ani
sa÷anak ya÷ıúlar, taúkın olaylarının büyük ölçüde can ve mal kayıplarına yol açmasının
ana nedenleridir.
Yukarıda sayılan bu ana nedenlere ilave olarak, hatalı insan faaliyetleri de, su
baskınlarının önemli bir nedeni olmaktadır. ùehirsel alanlarda, úehir yerleúme planları
hazırlanırken, yörenin meteorolojik ve hidrojeolojik úartlarını dikkate alan, uygun alan
kullanım kararlarının ve yöreye uygun inúaat tekniklerinin uygulanması su baskını
risklerinin azaltılmasında önemli araçlardır.
Kaynak : DSø.
ùekil 4- Türkiye'de Akarsu Tipi Su Baskınlarının Yıllara Göre De÷iúimi.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
7
Do÷al olarak úehirlerin geliúmesiyle, birçok alan, binalar ve yollarla kaplanmakta
ve arazinin ya÷mur sularını emme kapasitesi azalmakta ve ya÷murların akıú hızı
artmaktadır. ùehirlerin ya÷mur suyu drenaj sistemlerinin yetersizli÷i veya hiç olmaması,
ani su baskınları riskini artırmaktadır. ùehir planlaması aúamasında arazinin yanlıú
kullanımı, yetersiz ya÷mur suyu drenaj sistemleri, son yıllarda østanbul, Ankara, øzmir,
Adana, Bursa, Gaziantep, Hatay, Mersin gibi büyük illerde yaúanan ve önceden tahmin
edilemeyen, ani su baskınları riskinin sürekli artmasına yol açmıútır.
Küresel iklim de÷iúiklikleri de, beklenmeyen su baskınlarının bir di÷er nedenidir.
Bu de÷iúimler ya÷ıúların zamanları, süreleri, úiddetleri, ya÷an ya÷mur miktarları ve
havza üzerindeki etkileri açılarından do÷ru tahmin edilememektedir.
1995 yılında øzmir ve Isparta’da, 1998 yılında Batı Karadeniz bölgesinde, Hatay’da
ve son olarak da bazı Güney Do÷u Anadolu illerinde yaúanan ve büyük ölçüde can ve
mal kayıplarına yol açan ani su baskınları, önceden meydana gelen sürekli ya÷ıúlar
nedeniyle arazinin doygun hale gelmiú oldu÷u ve hemen arkasından gelen ani ve
úiddetli ya÷ıúların neden oldu÷u su baskınlarıdır.
Ülkemizde geçti÷imiz 30 yıl içersinde inúa edilmiú olan büyük barajlar nedeniyle
birçok baraj gölü meydana gelmiútir. Halen sulama, enerji üretimi ve su baskınları
kontrolü gibi ortak amaçlarla için inúa edilmiú birçok baraj mevcuttur. Bu barajların
önemli bir kısmı, deprem açısından yüksek tehlikeye sahip olan bölgelerde
bulunmaktadır. Büyük depremler sonrasında bu barajların hasar görmesi, su baskınları
tehlike ve riskini daha da artırmaktadır.
Türkiye’de geçmiú yıllarda meydana gelmiú olan su baskınları ile ilgili istatistiksel
veriler, 1955-2007 yılları arasındaki dönem için Devlet Su øúleri (DSø) Genel
Müdürlü÷ünce, toplanmakta ve yıllıklar halinde yayımlanmaktadır. Bu istatistiklere
göre, ülkede, su baskınları nedeniyle bu güne kadar, 1235 kiúi hayatını kaybetmiú ve
61,000 konut yıkılmıú veya kullanılmaz hale gelmiútir.
DSø’nin istatistiklerine göre, Türkiye’de 1955-1969 yılları arasındaki sürede, yılda
ortalama olarak 80 akarsu tipi su baskını olayı meydana gelirken, 1970-2000 yılları
arasındaki sürede, yılda ortalama olarak 24 su baskını yaúanmıútır. Bu azalmanın ana
nedeni, DSø Genel Müdürlü÷ünce, 1970 ve 1980 yılları arasındaki sürede su
baskınlarının önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla yo÷un bir taúkın önleme ve
kontrol programının uygulanmıú olmasıdır. 1955 yılından bu yana Türkiye’de DSø
tarafından taúkın önleme ve kontrol amacıyla 4390 mühendislik yapısı yapılmıú ve 3300
yerleúme birimi su baskınlarından korunmuútur. Türkiye’de en sık taúkın tehlikesine
maruz olan 15 il aúa÷ıdaki tabloda görülmektedir. Bu iller arasında øzmir taúkın
tehlikesi ve riski en yüksek il olarak belirlenmiútir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
8
Tablo 4- En Çok Taúkın Tehlikesine Maruz øller
Derece øl
1
øzmir
2
Rize
3
Kahramanmaraú
4
Denizli
5
Trabzon
6
Antalya
7
Kırıkkale
8
Balıkesir
9
Bartın
10
Bitlis
11
Sivas
12
Van
13
Batman
14
Zonguldak
15
Ankara
Toplam
Kaynak: DSø.
Yıllık Sıklık
3.484
1.841
1.608
0.596
0.508
0.408
0.396
0.172
0.132
0.132
0.132
0.132
0.044
0.024
0.024
Riske maruz Nüfus
450,000
55,000
35,000
20,000
32,000
400,000
10,000
15,000
60,000
10,000
10,000
70,000
5,000
25,000
100,000
1,297,000
2.3. Heyelan ve Kaya Düúmeleri
Türkiye’de heyelanlar, baúta Karadeniz Bölgesi olmak üzere, øç ve Do÷u Anadolu
Bölgelerinde, sıkça meydana gelen do÷al afet olaylarıdır.
Heyelanlara etki eden baúlıca do÷al etmenler; iklim özellikleri, ya÷ıúlar, jeolojik
yapı, arazinin topografyası ve bitki örtüsü olarak sıralanabilir. Bunların dıúında, heyelan
olaylarının geliúmesinde etkin olan, do÷al olmayan nedenlerde mevcuttur ve bazı
hallerde heyelanların oluúmasına do÷al etmenlerden daha fazla katkıda
bulunmaktadırlar.
Bunlar arasında;
x Göçlerin yol açtı÷ı hızlı nüfus artıúları,
x ùehirsel alanlarda, dik meyil ve yamaçlar üzerinde yo÷unlaúan kaçak
yapılaúmalar,
x ùehirsel alanlarda do÷al tehlikeleri dikkate alan yeterli düzeyde arazi kullanım
kararlarının ve planlarının bulunmayıúı,
x Yerleúme ve yapılaúmaların denetim eksiklikleri,
x Yol inúaatları,
sayılabilir.
1958-2000 yılları arasındaki dönemde, Türkiye’de olmuú veya muhtemel
heyelanlardan 4250 yerleúme birimi etkilenmiú ve bu olaylar sonucunda 197 kiúi
hayatını kaybetmiútir. Afet øúleri Genel Müdürlü÷ünün arúiv bilgilerine göre, bu
dönemde, 63,000 konut yer de÷iútirerek, daha güvenli yerlere taúınmıútır. Türkiye’de
heyelan tehlikesi ve riski en yüksek olan üç il, Trabzon, Kastamonu ve Zonguldak
illeridir. Türkiye’de heyelan tehlikesi en yüksek olan 15 il aúa÷ıdaki tabloda
özetlenmiútir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
9
Tablo 5- En Çok Heyelan Tehlikesine Maruz øller
Derece øl
Olay Sayısı Riske maruz Nüfus
1
Trabzon
272
16,500
2
Kastamonu
229
13,800
3
Zonguldak
204
12,250
4
K.Maraú
201
12,100
5
Erzurum
155
9,300
6
Rize
151
9,100
7
Malatya
141
8,500
8
Sivas
137
8,200
9
Ankara
131
7,900
10
Erzincan
125
7,500
11
Sinop
120
7,300
12
Çorum
117
7,200
13
Bingöl
115
6,900
14
Artvin
114
6,850
15
øçel
108
6,500
Toplam
2,320
139,900
Kaynak: Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü
Kaya düúmeleri, øç Anadolu bölgesinin bazı kısımları ile Do÷u Anadolu bölgesinde
etkin olan bir di÷er do÷al afet türüdür.
Afet øúleri Genel Müdürlü÷ün arúiv verilerine göre, Türkiye’de 1958 yılından bu
yana 750 kaya düúmesi olayı meydana gelmiú ve bu olaylar sonucunda 34 kiúi hayatını
kaybetmiú, 26,500 konut etkilenmiú ve yerleri de÷iútirilmiútir. Türkiye’de kaya düúmesi
tehlikesi ve riskinin en yüksek oldu÷u 15 il aúa÷ıdaki tabloda verilmektedir.
Tablo 6- En Çok Kaya Düúmesine Maruz øller
Derece
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
Toplam
øl
Kayseri
Ni÷de
Erzincan
Aksaray
Karaman
K.Maraú
Adıyaman
Sivas
Bitlis
Diyarbakır
Nevúehir
Mardin
Malatya
Hakkari
Kars
Olay Sayısı
34
28
20
18
17
16
16
14
13
12
12
10
9
9
7
235
Riske maruz Nüfus
10,000
8,400
6,000
5,400
5,100
4,800
4,800
4,200
3,900
3,600
3,600
3,000
2,700
2,700
2,100
70,300
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
10
2.4. Çı÷ Düúmeleri
Türkiye’de çı÷ düúmeleri, kar ya÷ıúlarının yo÷un oldu÷u Do÷u ve Güney-Do÷u
Anadolu bölgeleriyle, Karadeniz bölgesinin iç kesimlerinde etkili olmaktadır. Di÷er
do÷al afet olaylarında oldu÷u gibi, çı÷ düúmesi tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve
önleyici veya zarar azaltıcı önlemlerin alınması, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü’nün ana
görevleri arasındadır. Bu amaç için Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü içersinde, bir çı÷
tahmin ve uyarı gurubu kurulmuútur. Bu grup tarafından hazırlanmıú olan el kitapları ve
di÷er e÷itim malzemeleri ile halk e÷itimi programları da uygulanmaktadır. Türkiye’de
son 10 yıl içersinde çı÷ düúmesi olaylarında önemli bir artıú gözlenmiútir. Afet øúleri
Genel Müdürlü÷ü’nün verilerine göre 1950 yılından bu yana Türkiye’de, yerleúme
yerlerini etkileyen, 389 çı÷ olayı yaúanmıú ve bu olaylar nedeniyle 1039 kiúi hayatını
kaybetmiú, 268 kiúi yaralanmıú ve 5164 konut yıkılmıú veya kullanılmaz hale gelmiútir.
Özellikle Do÷u Anadolu bölgesinde, kıú aylarında görülen aúırı kar ya÷ıúları ve
dondurucu so÷uklar normal hayatı önemli ölçüde etkilemektedir. Bu bölgede, Erzurum,
Kars, Tunceli, Bitlis, Bingöl illeri çı÷ düúmesi tehlikesi ve riskinin en yüksek oldu÷u
iller arasındadır.
Tablo 7- Türkiye'de Çı÷ Düúmeleri (1980-2000)
Yıl
Olay
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
TOPLAM
2
10
14
6
2
2
10
13
7
4
12
112
31
6
3
5
8
13
5
9
344
Can
Kaybı
14
15
6
7
1
18
27
4
4
7
328
135
26
7
8
16
6
10
12
974
Yaralı
4
8
1
53
95
7
2
1
3
5
3
14
258
Yerleútirilen
aile
52
117
400
94
29
16
146
365
77
47
267
1,656
146
68
67
88
178
31
5,154
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
11
2.5. Di÷er Do÷al Afetler
Türkiye topraklarının % 79.4’ü orta , úiddetli veya çok úiddetli erozyona maruzdur.
Her yıl erozyon nedeniyle bir milyar ton toprak taúınmakta ve taúınan bu topra÷ın
yarısına yakın bir kısmı Türkiye’nin çok önemli hidroelektrik santralleri olan Keban,
Karakaya ve Atatürk barajlarında toplanarak, barajların ekonomik ömürlerini
kısaltmaktadır.
Türkiye’de bir kilometre karelik birim alandan taúınan toprak miktarı, Afrika’dan
22 kat, Avrupa’dan 17 kat, Kuzey Amerika’dan 6 kat fazladır.Bu oranlar Türkiye’deki
erozyonun úiddeti hakkında yeterli fikir vermektedir.
Erozyon, baúta tarım topra÷ı ve arazi kaybı olmak üzere, toprakların
verimsizleúmesi, su kalitesinin bozulması, ani seller ve heyelanların artması gibi büyük
zararlara neden olmaktadır. Nitekim 1995 yılında Isparta ili’nin Senirkent ølçesinde
meydana gelen çamur akması, tamamen erozyonun önlenmesi amacıyla yetiútirilen
a÷açların kesilmesi ve sekilerin tahrip edilmesi sonucunda meydana gelmiú ve bu olay
sonucunda 74 kiúi hayatını kaybetmiú, 46 kiúi yaralanmıú, 2000 kiúi evsiz kalmıútır. Bu
olay nedeniyle u÷ranılan do÷rudan ekonomik kayıp 65 milyon ABD doları düzeyine
ulaúmıútır.
Türkiye’de erozyonla mücadele ilk kez 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı yasa ile
gündeme gelmiú olmasına ra÷men, 1955 yılına kadar bu konuda herhangi bir çalıúma
yapılmamıútır. 1955 yılında Orman Bakanlı÷ı’nca çıkarılan “Toprak Muhafaza ve Mera
Islahı Çalıúmalarına Ait Talimatname” ile erozyon önleme çalıúmaları yapılmaya
baúlanmıútır. Daha sonra 1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı “Orman Kanunu” ile
erozyon önleme çalıúmaları Orman Bakanlı÷ı’nın yasal görevi haline getirilmiú ve bu
görevi yürütmek üzere Orman Bakanlı÷ı’na ba÷lı “ A÷açlandırma ve Erozyon Kontrolü
Genel Müdürlü÷ü” kurulmuútur.
Ancak erozyonla mücadele konusunda beklenen baúarı sa÷lanamadı÷ı için 1995
yılında 4122 sayılı “ Milli A÷açlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu”
çıkarılmıú ve bu Kanunla çalıúmalar için gerekli olan parasal kaynakların nerelerden ve
nasıl sa÷lanaca÷ı esasa ba÷lanmıútır.
1955-2003 yılları arasında Orman Bakanlı÷ı’nca 445.798 hektar alanda
a÷açlandırma ve erozyon kontrolü faaliyetleri yürütülmüú olmasına ra÷men, erozyonun
yol açtı÷ı zararlar, ormanların ,meraların ve bitki örtülerinin önlenemeyen tahribi
nedenleriyle, hızla artmaktadır.
Türkiye’de erozyonla mücadele çalıúmalarına sivil toplum kuruluúları ve bunların
baúında gelen “TEMA Vakfı” da etkin olarak katılmaktadır. TEMA Vakfı’nın 1998
yılında baúlattı÷ı “10 milyar meúe tohumu ekimi projesine, Çevre ve Orman Bakanlı÷ı
da büyük destek vermiú ve 2002 yılı sonuna kadar yaklaúık olarak 4000 hektarlık bir
alana meúe ekimi yapılmıútır.
Çevre ve Orman Bakanlı÷ı’nca halen, erozyonla mücadele çalıúmaları havza
ölçe÷inde ele alınmaktadır. Halen yürütülmekte olan çalıúmaların baúında, halkın
katılımının da sa÷landı÷ı, ” Do÷u Anadolu Su Havzası Rehabilitasyon Projesi”
gelmektedir. 11 il, 2 ilçe, 350 köy’ü kapsayan ve uygulama alanı 716,945 hektar olan bu
projenin ana amacı , erozyon kontrolü, yeni ormanların kurulması, mevcutların
ıslahı,meraların iyileútirilmesidir. Toplam bütçesi 110 milyon ABD doları olan bu
projeye, Dünya Bankası da 77 milyon dolarlık bir kredi ile destek vermektedir. 2003 yılı
sonu itibariyle % 50’si gerçekleútirilmiú olan bu projenin 2007 yılı sonunda bitirilmesi
planlanmıútır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
12
Orman varlı÷ının azalması ve erozyon, özellikle Karadeniz bölgesinin iç ve sahil
kesimlerinde, ani su baskınları ve heyelan tehlikesini artırmaktadır. Orman varlı÷ının
azalmasında, yangınlar ve yeni yerleúme yerlerinin açılması ana nedenler olarak
sayılabilir. 1977-2000 yılları arasında Türkiye’de 63,761 orman yangını meydana
gelmiú ve bu yangınlar sonucunda takriben 1.5 milyon hektar orman kaybedilmiútir.
Türkiye’de orman yangınlarının temel nedenini, do÷al etmenlerden çok, insan
faaliyetleri oluúturmaktadır. Yerleúme yeri ve tarım arazisi elde etmek amacıyla, kasıtlı
olarak yakılan ormanların yanı sıra, ihmal, bilgisizlik ve bilinçsizlik nedeniyle çıkan
yangınlar, tüm yangınların %95’ini oluúturmaktadır. Yangın çıkıú nedenleri
incelendi÷inde, orman yangınlarının %75’inin ihmal, bilgisizlik ve dikkatsizlik
nedeniyle, %14’ünün kasıtlı olarak, %6’sının kazalar ve ancak %5’inin yıldırım
düúmesi gibi do÷al nedenlerle meydana geldi÷i görülmektedir.
østatistiki veriler, Türkiye’de yılda ortalama olarak 13,000 hektar orman alanının
yangınlar nedeniyle kaybedildi÷ini göstermektedir. Yıldırım düúmeleri gibi do÷al
etkenlerin yol açtı÷ı yangınlar sonucunda kaybedilen orman alanı ise yılda 650 hektar
düzeyindedir.
Tablo 8- Orman Yangınlarının Sayı ve Alan øliúkisi
Yıllar
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
Yıllık Ortalama
Yangın Sayısı
1750
1481
2117
2345
3239
1770
1645
1339
1932
2072
1989
Yanan Alan(ha)
13,742
8,081
12,232
15,393
38,128
7,676
14,922
6,316
6,764
5,806
12,906
Yangına Düúen Alan(ha)
7.97
5.46
5.78
6.05
11.77
4.34
9.07
4.72
3.50
2.80
6.48
Türkiye ormanlarının %58’i yangına çok hassas bölgeler içersinde bulunmaktadır.
Adana’dan baúlayan, Antalya, Mu÷la, Aydın, øzmir, Çanakkale ve østanbul’a kadar
uzanan Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgelerinde yaz aylarında sıcaklı÷ın 40 derecenin
üzerine çıkması ve do÷al nemin %10’lara düúmesi, bu bölgelerdeki yangın tehlikesini
büyük ölçüde artırmaktadır.
Türkiye’de orman yangınlarının önlenmesi ve zararlarının azaltılması 6831 sayılı
Orman Kanunu gere÷ince, Çevre ve Orman Bakanlı÷ı’nın ana görevleri arasındadır. Bu
Bakanlık, orman yangınlarının önlenmesi çalıúmaları için yılda yaklaúık olarak 60
milyon ABD doları harcamaktadır. Ayrıca yasa gere÷i, yangın söndürme faaliyetlerine
civar köylerde yaúayan 18 ile 50 yaú arasındaki tüm erkek vatandaúlarla, askeri birlikler
katılmak zorundadır.
Orman yangınları, do÷ru meteorolojik tahminler yapılarak, önceden tahmin
edilebilmekte, yangın müdahale ekipleri alarma geçirilerek, zararları azaltılabilmektedir.
Ayrıca uygun iklim modelleri kullanılarak, ba÷ıl nem oranları ve topraktaki doygunluk
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
13
oranları belirlenerek, orman yangınlarının etkin olabilece÷i süreler de
hesaplanabilmektedir.
Akdeniz ülkelerinde El nino etkileri açık olarak gözlenememektedir. Ancak uzun
süreler devam eden ya÷mursuz mevsimler sonucunda kuraklık tehlikesi, önemli do÷al
afetler arasında sayılabilir. 1990’lı yılların baúlarından itibaren devam etmekte olan,
ortalamaların üzerindeki sıcaklıklar, Akdeniz bölgesinin kuraklık açısından bir alarm
sürecine girdi÷ini iúaret etmektedir.
1999 ve 2000 yılları bahar aylarında Türkiye’de de önemli bir kuraklık
yaúanmıútır. Özellikle güney bölgelerinde çok etkili olan bu kuraklık nedeniyle, bu
bölgede %30’lar mertebesine varan bir tarımsal üretim kaybı meydana gelmiútir. 1999
yılı içersinde Türkiye’de tahıl ürünleri üretimi, 17 milyon ton olarak tahmin edilmiú
olmasına ra÷men, kuraklık nedeniyle bu tahmin gerçekleúmemiú ve 1999-2000 yılları
içersinde yaklaúık olarak 1.2 milyon ton tarım ürünü ithal edilmiútir.
Aúırı sıcaklar Türkiye’de insan ölümlerine ve orman yangınlarının artmasına yol
açmaktadır. Aúırı sıcaklar nedeniyle Hükümet, 2000 yılının 13-14 Temmuz günlerinde
tatil kararı almıú ve bu günlerde sıcaklar nedeniyle 5 milyon tavuk telef olmuútur. Aúırı
kurak dönemlerde Türkiye’de hidroelektrik üretimi de önemli ölçüde etkilenmektedir.
2002 yılı kıú aylarında Türkiye’de önemli ölçüde elektrik enerjisi sıkıntısı yaúanmıútır.
Güney Do÷u Anadolu Projesi (GAP) gere÷ince inúa edilmiú olan barajların, göl
seviyelerindeki düúüúler nedeniyle, bu bölgelerdeki elektrik üretimi durdurulmuútur.
Türkiye maalesef kuraklık do÷al afeti ile ilgili olarak, uzun vadeli tahminler
yapan, erken uyarı ve alarm veren kurumsal yapılanmalara ve kuraklık zararlarının
azaltılması konusunda bir ulusal plana sahip de÷ildir.
Çölleúmenin ve kuraklı÷ın önlenmesi amacıyla, halen Dünya Bankası ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti tarafından müútereken finanse edilen bir proje Do÷u Anadolu
bölgesinde uygulanmaktadır.
øklim de÷iúiklikleri, Türkiye’nin ekolojik, çevresel, sosyal ve ekonomik
problemlerle karúılaúmasına neden olmaktadır. Özellikle Türkiye gibi petrol üreticisi
olmayan ve geliúmekte olan ülkelerde, iklim de÷iúikliklerinin yol açtı÷ı enerji açıkları,
gelecekte de önemini korumaya devam edecektir.
3. SONUÇ
Bu yazıda mevcut bilgi ve istatistiki verilerin ıúı÷ı altında Ülkemizdeki do÷al afet
tehlikeleri özetlenmeye çalıúılmıútır. Amaç ülkenin karúı karúıya bulundu÷u do÷al afet
tehlike ve risklerini bir kez daha gündeme getirmek ve do÷al olayların afete
dönüúmemesi için, olaylar olmadan önce alınması gereken önlemleri yeniden
hatırlatmaktır.
Bu konuda yıllardır, ilgili meslek odaları, TMMOB, Türkiye Büyük Millet Meclisi
, ilgili üniversiteler, bakanlık, kurum ve kuruluúlar , Ulusal Deprem Konseyi tarafından
pek çok rapor hazırlanmıú olmasına ve son olarak ta Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ınca
2004 yılında düzenlenmiú olan “Deprem ùurası” raporları ve sonuç bildirgesinde
ivedilikle alınması gereken önlemler ve yapılması gereken çalıúmalar belirlenmiú
olmasına ra÷men, bu güne kadar birkaç münferit çalıúma dıúında önemli bir geliúme
sa÷lanamamıútır.
Günümüzde büyük kentlerimiz ve di÷er yerleúmelerimizin do÷al afetler açısından
1999 yılı öncesine oranla daha güvenli oldu÷unu söylemek mümkün de÷ildir. Aksine
14
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
nüfus artıúları , kent merkezlerine olan yo÷un göçler, kaçak ve denetimsiz yapılaúmalar,
plansız ve rant amaçlı úehirleúme ve sanayileúme e÷ilimleri yo÷un olarak devam etti÷i
için her geçen gün, baúta depremler olmak üzere, gelecekte olabilecek do÷al olaylar
karúısında çok daha büyük zarar ve kayıplarla karúılaúmamız sürpriz olmayacaktır.
KAYNAKLAR :
1. Ergünay, O. (1996). “Türkiye’de Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Yapılan ve
Yapılması Gereken Çalıúmalar Hakkında Rapor” Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü , Ankara.
2. Özmen, B., Nurlu, M., Güler, H. “ Co÷rafi Bilgi Sistemleri øle Deprem Bölgelerinin
øncelenmesi” Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü , Ankara.
3. Anonim . (1997). “ Do÷al Afetler Genel Raporu “, Baúbakanlık Do÷al Afetler
Koordinasyon Baú Müúavirli÷i, Ankara.
4. Anonim, (1998). “Türkiye’nin Do÷al Afet Haritaları”,Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü,
Ankara.
5. Anonim, (2000). Do÷al Afetler Özel øhtisas Komisyonu, Meteorolojik Kökenli
Afetler ve Jeolojik ve Di÷er Kökenli Afetler Alt Komisyonları Raporları, DPT, Ankara.
6. Okay,A.I.(2000). Marmara Denizindeki Aktif Fay Geometrisi Nasıl Araútırılmalı?,
Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, Sayı ,683, ss. 17-18. østanbul.
7. JICA, (2004). “Türkiye’de Do÷al Afetler Konulu Ülke Strateji Raporu”, Japon
Uluslar arası øúbirli÷i Ajansı, Ankara.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
15
MARMARA BÖLGESøNøN VE øSTANBUL KENTøNøN DEPREM
TEHLøKESø ÜZERøNE BøR DERLEME
Haluk Eyido÷an 1
SUMMARY
Almost a dozen of earthquake hazard maps for Marmara region that are obtained
using both deterministic and probabilistic methods have been published after 1999. A
review of these earthquake hazard studies will be given in this paper. Inconsistencies
exist between seismic hazard values of expected ‘big’ earthquake in the Marmara
region. The major changes are due to location, size, seismic characteristics of source
zones and attenuation equations. The general agreement is on the size of expected
earthquake, and the probability of occurrance of M•7 earthquake is very high. The
expected rate of maxsimum acceleration (PGA) along the southern coast of østanbul
ranges between 0.25 g and 0.6 g.
A new official hazard map that will be satisfactory in scale, content and
methodology should be prepared to serve for land-use and microzonation applications
for Istanbul Metropolitan City.
ÖZET
1999’dan bu yana Marmara bölgesindeki deprem tehlikesi için tanımsal ve
olasılıksal yöntemlere ba÷lı olarak bir düzineye yakın harita üretilmiútir. Bu makalede
bu konuyla ilgili deprem tehlikesi araútırmalarının bir derlemesi verilecektir. Marmara
bölgesinde beklenen büyük deprem için tehlike de÷erlerinde uzlaúmazlıklar
bulunmaktadır. Temel uzlaúmazlık depremin yeri, büyüklü÷ü, kaynak zonlarının
özellikleri ve azalım ba÷ıntılarının farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Beklenen
depremin büyüklü÷ü konusunda genel bir kanaat oluúmuú olup büyüklü÷ü M•7 olan
depremin olma olasılı÷ı çok yüksektir. Önerilen modellere göre østanbul ilinin güney
sahillerinde beklenen en büyük ivme de÷eri 0.25g ile 0.6g arasında de÷iúmektedir.
østanbul kenti için ölçek, içerik ve yöntem açısından tatmin edici olan ve arazi
kullanım ve mikrobölgeleme uygulamalarında kullanılabilecek resmi yeni bir deprem
tehlike haritasının hazırlanmasına gereksinme vardır.
Prof. Dr. øTÜ Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisli÷i Bölümü, 34469, Maslak,
østanbul, [email protected]
1
16
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
1. GøRøù
27 yüzyıllık tarihinde hasar yapıcı birçok büyük depremlerle karúılaúılan
Marmara’da yeni bir büyük deprem saati çalıúmaktadır. Bu deprem oldu÷unda en büyük
kayıp büyüklü÷ü ve plansızlı÷ı nedeniyle østanbul’da olacak. Nüfusu ve ekonomideki
yeri açısından dünyadaki 25 en büyük megakentlerden biri olan østanbul, giderek daha
da büyümektedir. Böyle giderse yüzyılın çeyre÷inde østanbul’un ulaúaca÷ı nüfus tüm
ülke nüfusunun dörtte birine yakın olacaktır. østanbul’un bu konumu ve mevcut
sorunları düúünüldü÷ünde karúılaúaca÷ımız kayıpların büyüklü÷ünü kestirmek zor
de÷ildir.
Deprembilimde depremin zamanını, büyüklü÷ünü ve yerini daha önceden kesine
yakın bir ifadeyle söylemek olanaksızdır. Mevcut jeofizik, jeoloji ve deprem
mühendisli÷i alanında yapılan istatistiksel ve fiziksel çalıúmalar bize olası depremin bu
parameterelerini ve yarataca÷ı yer hareketinin úiddetini (ivmesini) önümüzdeki yıllara
göre ancak olasılık yüzdeleri ile verebilmektedir. Bu nedenle ülke, bölge ya da yerel
kullanımlar için deprem tehlike haritaları ve yönetmelikleri yapı ömürleri de göz önüne
alınarak olasılıksal hesaplamalara göre elde edilir. Örne÷in 1998’de yürürlü÷e giren ve
úu anda geçerli olan resmi ve ulusal deprem tehlike haritası [1] (BøB, Afet øúleri Genel
Müdürlü÷ü, 1998) ülke ve çevresindeki deprem geçmiúini baz alarak, 475 yılllık dönüú
periyodu için 50 yılda % 10 aúılma olasılı÷ına göre üretilmiútir. Harita Marmara’da
büyük bir deprem tehlikesini öngörmekte ve onun yaratabilece÷i maksimum ivme
de÷erlerini vermektedir.
Marmara bölgesinin depremsellik özellikleri ve østanbul’un karúılaúabilece÷i
deprem tehlikesinin boyutları hakkında, özellikle 1999 depremlerini takiben son yıllarda
yayınlanmıú ve raporlanmıú birçok bilimsel bulgu vardır. Bu rapor ve yayınlara
baktı÷ımızda Marmara bölgesi için olasılıksal ve tanımsal (deterministik) yaklaúımlarla
bir düzineye yakın deprem tehlike haritası üretilmiútir. Ancak bu harita baúta østanbul
olmak üzere birinci derece deprem tehlikesi altında bulunan kentlerimizdeki
mühendislik hizmetlerinin gereksinmelerini karúılayamamaktadır. Bu yazıda
Marmara’nın depremsellik tarihinden ve özellikle 1999 depremlerinden sonra Marmara
bölgesindeki deprem tehlikesinin belirlenmesi üzerine yapılan çalıúmalardan kısaca
bahsettikten sonra østanbul’daki deprem tehlikesinin belirlenmesi ve kullanılması
açısından önerilerimiz verilecektir.
2. MARMARA’NIN DEPREMSELLøöø
Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü sınırları içerisinde ve çevresinde kalan topraklar
Alp-Himalaya deprem kuúa÷ı üzerindedir. Bu topraklar çeúitli kültürlerin mirasını ve
belgelerini barındırmakta, çok eski yüzyıllara kadar uzanan yazılı ve görsel belgeler bu
topraklardaki nesillerin depremlerle birlikte yaúadı÷ını kanıtlamaktadır [2, 3, 4, 5, 6, 7,
8, 9, 10, 11, 12, 13]. Çok sayıda tarihsel belgeler ve daha önceki yayınlar kullanılarak
[13] elde edilen ve Marmara bölgesinde (40-42 derece enlem; 27-31 derece boylam) son
2000 yılda yüzey dalgası büyüklü÷üne (Ms) göre büyüklü÷ü 7.0 ve daha fazla olan
depremlerin sayısı 30 civarındadır. Deprem büyüklü÷ünü 6.5’a çekerseniz bu sayı 50’yi
geçer. Marmara bölgesinde son 2000 yıl süresince olmuú ve büyüklü÷ü 6.8 den daha
büyük depremlerin dıú merkez da÷ılımları ùekil 1 de verilmiútir. 1900 öncesi oluúan
tarihsel dönem depremlerin yer, büyüklük ve makrosismik etkileri açısından daha fazla
bilgi elde edilmesine yönelik yeni araútırmalara her zaman gerek duyulmaktadır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
17
ùekil 1. MS 0-2000 yılları arasında yüzey dalgası büyüklü÷ü Ms • 6.8 olan hasar yapıcı
depremlerin dıú merkez yerleri (episantır) bilgileri [13] Ambraseys (2002)’den, fay
bilgileri [14]’den, úeklin tümü ise [15]’den alınmıútır.
ùekil 2. United States Geological Survey (USGS)’in veri bankasından alınan ve
büyüklü÷ü 3 ve daha fazla olan depremlerin büyüklüklerine göre ölçeklenmiú dıú merkez
da÷ılımları. Kuzey Marmara’da yerleúen deprem etkinli÷inin do÷u-batı uzanımı
oldukça belirgin bir biçimde gözükmektedir. Buradaki depremselli÷in ùekil 1 ‘de verilen
tarihsel depremsellik örüntüsü ile oldukça iyi uyumlu olması tarihsel deprem veri
tabanının güvenirli÷i hakkında bir bilgi verebilir. Kırmızı noktalar bölgedeki il
merkezlerini gösterir.
18
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ùekil 3. Üst: 2003-2005 yılları arasında KRDAE’nin Marmara’da kaydetti÷i
depremlerin episantır haritası. Kuzey Marmara denizinde øzmit körfezi açıklarından
Mürefte kıyısına kadar uzanan deprem dıú merkez da÷ılımlarının do÷u-batı uzanımı
dikkat çekmektedir. Dar bir zaman aralı÷ında olmasına ra÷men mikro-deprem
aktivitesinin bu görünümü KAF’ın Marmara denizinin kuzeyinde batıya devamı
konusundaki tartıúmalara katkı koyabilecek nitelikte gözükmektedir. Alt: Bu deprem dıú
merkezi [16] tarafından yayınlanan Kuzey Marmara Fayı olarak adlandırılan fay zonu
ile oldukça uyumlu gözükmekte ve bu fayın aktifli÷ini açıkça ortaya koymaktadır. TB:
Tekirda÷ Çukurlu÷u,CB: Merkezi Çukur; ÇB: Çınarcık Çukuru.
østanbul Teknik Üniversitesi (øTÜ), Bo÷aziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve
Deprem Araútırma Enstitüsünün (BÜ-KRDAE) ve TÜBøTAK Marmara Araútırma
Merkezi (MAM)’ın Marmara bölgesinde yeralması Marmara bölgesindeki güncel
depremlerin daha duyarlı olarak saptanmasını sa÷lamıútır. Özellikle øTÜ’nün 1960
sonrası østanbul WWSSN (World Wide Standart Seismograph Network) istasyonunu
kurması ve KRDAE’nin 1973 sonrası MARNET (Marmara Sismik A÷ı) ve IZINET
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
19
(øznik Sismik A÷ı) a÷larını hizmete sokması ile Marmara bölgesinde daha fazla küçük
deprem kaydedilmeye baúlanmıú ve deprem parametreleri daha duyarlı olarak
hesaplanmıútır (ùekil 2). ùekil 2’de büyüklü÷ü 3.0 ve daha fazla olan depremlerin
seçilmesinin nedenlerinden biri bölgedeki taúoca÷ı, maden ve karayolu çalıúmalarındaki
dinamit patlatmalarının önemli bir bölümünün deprem gibi kayda geçmesi dolayısıyla
deprem haritalarından yanlıú izlenim edinilmesinden kaçınmak içindir [17].
3.
MARMARA’DA
YARATACAKTIR?
BEKLENEN
BÜYÜK
DEPREMø
HANGø
FAY
1999 depremlerinden önce yapılan birçok jeolojik ve jeofizik araútırmalara
dayanarak Marmara Denizi ve çevresinin aktif (diri, canlı) fay yapısına yönelik yarım
düziye yakın model önerilmiútir [18]. Denizdeki depremlerin nedeni olan aktif fayların
belirlenmesi ihtiyacı do÷rultusunda 1997 yılından itibaren MTA, øTÜ, Cambridge
Üniversitesi iúbirlikleri ve TÜBøTAK deste÷inde çok-kanallı sismik yansıma
çalıúmalarına baúlanmıútır [19, 20, 21, 22, 23, 24, 25]. Alman Meteor, Fransız Le Suroit
ve Atalante, Dokuz Eylül Üniversitesi Piri Reis, østanbul Üniversitesi Arar, Deniz
Kuvvetleri Komutanlı÷ı Seyir Hidrografi ve Oúinografi Dairesi (SHOD) gemileri ile
Marmara Denizi’nde birçk deniz jeolojisi ve jeofizi÷i araútırmaları yapılmıútır.
Bu çalıúmalarla daha önce üretilmemiú ayrıntıda oldukça önemli bir veri grubu
(çok ıúınlı derinlik, tek-kanallı sismik yansıma, saçılma, yandan tarayıcılı sonar, dipten
çekmeli sismik yansıma ve yüksek frekanslı chirp verisi) oluúturulmuútur. Bu verilere
dayanılarak daha önce [2]’deki öneriye benzeyen ve kuzey Marmara Denizi’ni do÷ubatı do÷rultusunda boylu boyunca kesen sürekli bir fayın varlı÷ı öne sürülmüútür [26,
27]. Bu fay øzmit Körfezi’nden Ganos Fayı’na kadar Kuzey Anadolu Fayı’nın
devamının bir izi olarak yorumlanmıú ve Kuzey Marmara Fay Zonu (KMFZ) olarak
adlandırmıútır (ùekil 3) [24, 26, 27, 28]. Benzer çalıúmalar yerli ve yabancı
yerbilimcilerin ortak projeleriyle günümüzde de sürmektedir. Ön sonuçlar KMFZ’nin
aktif oldu÷unu ve daha önceki çalıúmaların bazı sonuçlarını daha ayrıntılı bulgularla
onaylamaktadır.
4. MARMARA VE øSTANBUL øÇøN DEPREM TEHLøKE MODELLERø
1999 sonrası günümüze kadar Marmara Bölgesinin deprem tehlikesini inceleyen,
dolayısıyla østanbul’un deprem tehlikesi ve riskini anlamaya yönelik yapılmıú yayınlar
derlenmiú, deprem tehlike modelleri ve haritalar objektif bir de÷erlendirmeyle
sunulmaya çalıúılmıútır. Deprem tehlikesi saptamaya yönelik araútırmaları
inceledi÷imizde aúa÷ıda verilen úu yayınları görmekteyiz:
20
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ùekil 4. [29] tarafından önerilen karakteristik deprem modeline (üstteki úekil) ve
[30]’da önerilen azalım iliúkisine göre 50 yılda %10 aúılma olasılı÷ı için en büyük
yatay ivmelerin (PGA) da÷ılımı (alttaki úekil). Kırmızı renk 0.3g ve daha büyük
de÷erleri, kahverengi 0.25g-0.3g de÷erlerini, sarı renk 0.2g-0.25g de÷erlerini gösterir.
Harita øBB-øMP Bürosunda çizilmiútir
ùekil 5. Avrupa için SESAME projesi çerçevesinde hesaplanan deprem tehlikesi
haritası. Kırmızı renk 0.25g-0.5 g arasındaki maksimum ivme de÷erlerini gösterir. øvme
de÷erleri normal zemin ve 50 yılda %10 aúılma olasılı÷ı için hesaplanmıútır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
x
x
x
x
x
x
x
x
x
21
[29] Atakan (2002): 3 Olasılıksal Model, 4 Azalım Ba÷ıntısı = 12 Olasılıksal
Model (ùekil 4)
SESAME Projesi (IUGS-UNESCO IGCP-382): 1 Olasılıksal Model, (20012003) (Avrupa Birli÷i ve Do÷u Akdeniz) (ùekil 5)
[31] IBB-JICA Raporu (2002): 4 Tanımsal Model (ùekil 6)
[32] BÜ-ARC (2002): 1 Tanımsal, 1 Olasılıksal Model (ùekil 7)
[15] Parsons (2004): 1 Hibrid (Tanımsal+Olasılıksal) Model (Çizelge 1)
[33] Ulusay ve di÷. (2004): Tanımsal Model (ùekil 8)
[34] IMP (2006):østanbul Metropolitan Planlama Ofisi: Olasılıksal Model
(ùekil 9)
[35] Demiryolları, Havalimanları ve Limanlar Genel Müdürlü÷ü, 2007: 1
Olasılıksal Model (ùekil 10)
øBB Avrupa ve Asya Yakası Sismik Mikrobölgeleme Çalıúması (Sürüyor,
2006-2008): 1:2000 ölçekli Olasılıksal Model (ùekil 11)
Yukarıda sıralanan bilimsel rapor ve makalelerdeki deprem tehlike de÷erleri bize
fiziksel ve olasılıksal yaklaúımlarla karúılaúılabilecek maksimum yer hareketlerine ait
ivmeleri ve parçacık hızlarını vermektedir.
ùekil 6. østanbul kenti için en büyük deprem modeli (M=7.7) ve önerilen zemin türü
etkisindeki maksimum yer hareketi ivme (PGA) de÷erlerinin da÷ılımı [31]. Kırmızı renk
0.5g den büyük ivme de÷erlerini, turuncu renk 0.4g-0.5g de÷erlerini, sarı renk 0.3g0.4g de÷erlerini, yeúil renk 0.2g-0.3g de÷erlerini, mavi renk ise 0.1g-0.2g de÷erlerini
gösterir.
22
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ùekil 7. Istanbul kenti için olasılıksal modele göre 50 yılda %20 aúılma olasılı÷ı olan
zemin ba÷ımlı en büyük yer ivmesi (PGA) da÷ılımı [33].
Sonuç olarak yukarıdaki bilimsel çalıúmaların ortak bulgusu Marmara Denizi’nde
baúta østanbul’u en fazla etkilemesi beklenen büyük depremin olma tehlikesinin çok
yüksek oldu÷udur. østanbul ve yakın çevresi için bu araútırmalarda elde edilen
maksimum yer ivmesi (PGA) ve spektral ivme de÷erleri gözönüne alındı÷ında kuzey
Marmara Denizi’nde en tehlikeli olası deprem büyüklü÷ü 7’nin üzerinde çıkmaktadır.
En yüksek ivme de÷erleri zemin ve derin sedimanter tabaka etkileri de gözönüne
alındı÷ında 0.25 g ile 0.8 g arasında bulunmaktadır.
5. TARTIùMA, SONUÇLAR VE ÖNERøLER
østanbul’un maruz kalabilece÷i deprem tehlikesinin boyutu 1999 depreminden
sonra østanbul’un gelece÷i açısından ulusal ve uluslararası kamuoyunun ve
yatırımcıların dikkatini çekmektedir. Marmara Denizi’nin do÷u kapısına dayanan bu
olası büyük deprem yerbilimleri dünyasının önemli araútırma konularından biri
olmuútur. KAF’ın, Kaliforniya’yı etkilemesi beklenen San Andreas Fayının benzeri
olması, østanbul’un dünyada ilk 25’e giren 15 milyonluk bir megakent durumuna
gelmesi ve nüfusunun giderek artması, finans ve sigorta dünyasının ilgi alanlarından biri
olması gibi nedenler olası depremin etkilerini anlayabilme açısından bilimsel araútırma
yapma taleplerini arttırmıú ve yerli ve yabancı araútırmacıların çok sayıda proje
üretmesine yol açmıútır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
23
Çizelge 1. 2004-2034 yılları arasındaki dönemde Marmara’da yerleúen Kuzey Anadolu
Fayı kollarının farklı olasılıksal modellere göre büyüklü÷ü 7 ve daha büyük deprem
yaratma olasılı÷ı. D olasılıksal hesaplamalara giren periyodiklik katsayısıdır. D küçük
olunca depremler arasındaki periyodiklik süresi küçülür dolayısıyla deprem olma
olasılı÷ı büyür [15].
FAY
KOLU
POISSON
Ganos
14
Prens
Adaları
Çınarcık
( M | 7)
11
11
ZAMAN
BAöIMLI
GERøLME
ETKøLEùøMø
GERøLME
ETKøLEùøMø VE
KAYMA
SONRASI
ETKøLEùøM
D=0.5
D=0.2
D=0.5
D=0.2
D=0.5
D=0.2
20
(±17)
22
(±12)
11
6 (±12)
20 (±17)
7 (±13)
20 (±17)
7 (±13)
36 (±24)
31 (±15)
54 (±26)
34 (±14)
62 (±25)
11
11
11
11
11
Tümleúik
38
44
(±18)
46 (±23)
51 (±18)
62 (±28)
53 (±18)
69 (±28)
østanbul
21
29
(±12)
43 (±24)
39 (±15)
59 (±26)
41 (±14)
66 (±25)
ùekil 8. [33] tarafından tanımsal yönteme göre hesaplanan maksimum ivme de÷erleri
(gal=cm/s2).
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
24
4600000
4580000
4560000
4540000
4520000
340000
0.1
0.2
0.3
0.4
360000
to
to
to
to
0.2
0.3
0.4
0.5
380000
400000
420000
440000
460000
480000
PGA (g)
18 Ocak 2007
ùekil 9. [36]’da önerilen azalım ba÷ıntısı kullanılarak üç farklı zemin sınıfı için 50 yılda
%10 aúılma olasılı÷ı için en büyük yer ivmesi de÷erlerinin 0,005 derece örnekleme
aralı÷ı için østanbul Büyükúehir sınırları dahilinde da÷ılımı [34]
ùekil 10. Demiryolları, Limanlar ve Havameydanları (DLH) Genel Müdürlü÷ü
tarafından yayınlanan Türkiye deprem tehlike haritasının Marmara Bölgesi ile ilgili
bölümü [35].
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
25
ùekil 11. østanbul Büyükúehir Belediyesi tarafından yaptırılan ve sürmekte olan 1:2000
ölçekli Avrupa Yakası Sismik Mikrobölgeleme çalıúmasında elde edilen taslak kalın
sedimanter tabaka ve vadi düzeltmesi yapılmıú maksimum ivme da÷ılımı haritası [31].
Deprem zararlarının azaltılmasına yönelik yasal ve kurumsal bazda yeniden
yapılanma, deprem odaklı kentsel dönüúüm/rehabilitasyon, e÷itim ve denetim
konusunda iúlerin yavaú gitmesi, zarar azaltmaya yönelik kararlar alınamaması, arzu
edilen hız ve kapsamda uygulamaların yapılamaması, kendini bilmez bazılarının
yarattı÷ı bilimsel görünümlü spekülasyonlar ve medyamızın özensizli÷i gibi
nedenlerden dolayı bir belirsizlik ortamı oluúmuútur.
Araútırma sonuçlarının akademik tartıúma sınırları içerisinde ifade ve yorum
farklılıkları vardır. Tüm bu tartıúmalar bilimsel bulgulara dayanılarak yapılmalıdır.
Yukarıda derlemeye ve sunmaya çalıútı÷ımız araútırmalar dahil, bugüne kadar yapılan
hiç bir bilimsel araútırma beklenen depremin olmayaca÷ı ya da tehlikenin
küçümsenebilece÷i do÷rultusunda bir sonuç üretmemiútir. Ancak ne yazıkki, hala
plansız ve denetimsiz büyüyen bu kentin rantını paylaúan bazıları ‘deprem olmayacak,
olsa bile az zararla atlatırız’ diyebilecekleri ve iúlerin eskisi gibi yürümesini özendirecek
bir sistemin peúindeler. Zaman zaman olası depremin kesin tarihinin ve büyüklü÷ünün
verildi÷i manúetlere úahidiz. ‘ùu tarihe kadar úu büyüklükte deprem olmaz’ türünden
demeçlerin sorumsuz kiúiler tarafından söylenmesi bilim camiamızda anlaúılabilir bir
durum de÷ildir. Bu cümle ile meúhur olabilir ya da çok ‘reyting’ yapabilirsiniz ancak
bilim adamı sorumlulu÷u bunu reddeder. Gerekli olan østanbul’un ve østanbullu’nun
gelece÷ini ilgilendiren böylesine önemli bir konuda spekülasyonlara ortam
hazırlanmaması ve dikkatlerin ‘gerçekten zarar azaltma ve sakınım planlarını
uygulamaya’ yönelik ortamın hazırlanmasıdır.
Beklenen depremi oluúturaca÷ı öngörülen ve KAF’nın kuzey Marmara’daki
uzantısı úu anda bir çok yerbilimci tarafından Kuzey Marmara Fay Zonu (KMFZ) adıyla
26
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
anılmaktadır. Fayın özelliklerinin araútırılmasına yönelik yeni jeolojik ve jeofizik
çalıúmalar sürmektedir. Bu araútırmalar KMFZ’ndaki fayların davranıúını, türlerini ve
yaúlarını daha duyarlı olarak bulmayı sa÷layacak, ancak beklenen o depremin yıkıcı
etkisini de÷iútiremeyecektir. Bu nedenle sürdürülen bilimsel araútırmaların büyüsüne
kapılıp uzun vadeli ve çok disiplinli (jeoloji, jeofizik, inúaat, úehir planlama, mimarlık,
yerel yönetim) ‘deprem risklerinin azaltılması’ iúlerimizi yavaúlatmamamız gerekir.
Yerbilimci gözüyle yaptı÷ım bu derlemeden çıkardı÷ım bazı sonuçları úöyle
sırayalabiliriz:
1. Marmara Denizinin kuzeyinde uzanan ve Ganos (Mürefte)-Prens Adaları
güneyi arasında uzanan mikro-deprem faaliyeti tarihsel deprem faaliyeti ile uyum
göstermektedir.
2. Bölgenin Trakya basenine ait bölümün güneyinde karada dikkati çeken bir
deprem aktivitesine raslanmamıútır.
3. østanbul’a yakın Marmara basenindeki tarihsel deprem aktivitesi do÷udaki
Kuzey Anadolu Fayı ve batıdaki Ganos-Ege Fayı üzerindeki depremlerden daha azdır.
4. Gölcük-Yalova arasında ve Prens Adaları-Silivri arasında kalan görece sismik
sakinlik dikkat çekicidir.
5. Son yapılan deniz jeolojisi ve jeofizi÷i araútırmalarına göre tanımsal
(deterministik) yaklaúımda büyük depremin denizde, kuzey Marmara’da yer alan aktif
fayın 28 -29 derece boylamları arasında olan parçası üzerinde en az 7.0 büyüklü÷ünde
olması beklenmektedir. Bu fayın østanbul øl güney sahillerine en yakın noktasına
uzaklı÷ı 11-12 km civarındadır.
6. Tarihsel deprem verilerini ve hasar da÷ılımlarını ve jeolojik/jeofizik bulguları
kullanan olasılıksal yaklaúımlara göre 2004-2034 yılları arasında Marmara denizi
içerisindeki fayların tümü bir arada alındı÷ında østanbul’u etkileyecek 7 ve daha büyük
bir depremin olma olasılı÷ının biriken gerilme enerjisi de gözönüne alındı÷ında %41±14
ile % 66±25 arasında de÷iúebilece÷i bulunmuútur.
7. Olasılıksal yaklaúımlarla elde edilen 50 yılda %10, 20 ve 30 aúılma
olasılıklarına göre maruz kalınabilecek maksimum ivme de÷erleri deterministik
yaklaúımlarla elde edilen de÷erlerden çok farklı de÷ildir. Beklenen maksimum yatay
ivme de÷erleri østanbul’un güney sahillerinde kaynak modeline ve zemine ba÷lı
de÷iúerek 0.8g ile 0.25g arasındadır.
Marmara Denizi çevresindeki yerleúimlerin maruz kalabilece÷i deprem tehlikesinin
daha iyi anlaúılmasına yönelik önerilerimiz aúa÷ıda verilmiútir. Bu öneriler tehlikenin
yalnızca jeolojik, jeofizik ve sismolojik açıdan de÷erlendirilmesine yönelik olup, bizce
belki de çok daha önemli olan binaların durumu, yapı denetim, yerleúim planlama, imar
ve di÷er teknik, sosyal ve idari sorunlarla ilgili de÷ildir. Özellikle yapı denetim,
planlama ve yönetim ile ilgili zafiyetleri konuyla ilgili uzmanların yazması çok yararlı
olacaktır. Bu yazı kapsamında önerilerimiz úunlardır:
1. østanbul ve yakın çevresi için ulusal ve uluslararası arúivlerde bugüne kadar
incelenmeyen ya da eriúilemeyen tarihi kaynaklara (resmi evraklar, mektuplar,
günlükler vb.) yeniden baúvurularak tarihsel depremlerle ilgili daha ayrıntılı bilgilere
ulaúılması hedeflenmelidir.
2. Tarihsel depremler için her ilgili kurum ve kiúinin kullanabilece÷i bir tarihsel
deprem veri bazı oluúturulmalıdır.
3. 1509 ve 1766 depremlerinin yerleri ve büyüklü÷ü konusunda ayrıntılı bir arúiv
araútırması yapılmalıdır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
27
4. Küçük deprem dizilim ya da kümelenmeleri olan alanlar, arazide jeolojik ve
aktif fay araútırma teknikleri ile ilgili inceleme ve gözlemlerden sonra yorumlanmalıdır.
Ayrıca bu kümelenmeler içerisideki depremlerin mekanizma çözümleri hakkında bilgi
sahibi olunmalıdır.
5. Daha ayrıntılı ve imar planlarına esas olacak ölçekte sismik mikrobölgeleme
çalıúmaları için Jeolojik, Jeofizik ve Jeoteknik gözlem ve ölçüm alan ve noktalarının
sayısı arttırılmalıdır. Karar verilen her ölçü noktasında, gerekli görülen ölçüm
tekniklerinin (örnekli sondaj, SPT ya da CPT ya da SCPT, Sonik log, S dalgası profili)
gerekçelerini de belirterek biri ya da birkaçı bir arada uygulanmalıdır.
6. Mevcut Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası bölgesel ve yerel ölçekteki deprem
tehlikesi belirleme gereksinmesine yanıt verememektedir. Son yıllarda elde edilen yeni
yerbilimsel ve deprem mühendisli÷i verileri kullanılarak Marmara bölgesi için ayrıntılı
deprem tehlikesi haritası üretilmeli ve en kısa zamanda resmi olarak uygulamaya
konmalıdır.
7. Mevcut deprem tehlikesi çalıúmalarından bulunan sonuçlara göre elde edilen
hasar da÷ılımlarındaki inhomojenlik ve maksimum ivmelerde uzaklıktan ba÷ımsız ivme
artıúlarını yalnızca yerel zemin özellikleri ile açıklamak zordur. Bu nedenle daha derin
jeolojik yapıların sismik hareketleri büyütme mekanizmasının daha iyi anlaúılması
do÷rultusunda akademik ve mühendislik çalıúmaları arttırılmalıdır. Seçilecek bazı
noktalarda kuvvetli hareket sismografı çalıútırılmalı ve kayıtları analiz edilmelidir.
8. 2003 yılında yapılmıú østanbul Deprem Master Planı’nın uygulamaları yeni
sismik mikrobölgeleme sonuçları ile uyumlu olacak úekilde hızlandırılmalıdır.
9. Deprem kümelenmelerin gelecek büyük depremlerle olabilecek sismikmekanik iliúkileri incelenmelidir.
10. Küçük deprem dizilim ya da kümelenmeler içerisindeki depremlerin yerleri,
derinlikleri ve mekanizma çözümleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olunmalıdır. Bu
amaçla Marmara denizi içerisinde bazı noktalarda karadaki mevcut deprem
istasyonlarıyla uyumlu olarak sürekli deniz tabanı sismografı çalıútırılmalıdır.
KAYNAKLAR
1. BøB Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, (1998). Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası,
Ankara.
2. Pınar, N. ve Lahn, E. (1952). Türkiye depremleri izahlı katalo÷u, Yapı ve ømar øsleri
Reisli÷i yayını, Seri 6, No. 6, Ankara.
3. Karnik, V., (1969). Seismicity of European Area, D. Reidel Pub. Com. Dordrect,
Holland, Part I.
4. Ergin, K., Güçlü, U. ve Uz, Z., (1967). Türkiye ve civarının deprem katolo÷u (M.S.
11 yılından 1964 sonuna kadar), øTÜ Maden Fak. Arz Fizi÷i Enstitüsü, No. 24, østanbul.
5. Shebalin, N.V., Karnik, V. ve Hadzievski, D., (1974). Catalogue of Earthquakes, Part
I ve Part II, UNDP/UNESCO Survey of the Seismicity of the Balkan Region,
Skopje,Yugoslavya.
6. Soysal, H., Sipahio÷lu, S., Kolçak, D. ve Altınok, Y., (1981). Türkiye ve çevresinin
Tarihsel Deprem Katolo÷u, TÜBøTAK, Proje No. TBAG 341.
7. Ambraseys, N.N., (1988). Engineering seismology, Jour. Earthq. Eng. Struct. Dyn.,
Vol. 17, 1-105.
8. Ambraseys, N.N. ve Finkel, C.F., (1990). The Marmara sea earthquake of 1509,
28
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Terra, Vol. 2, 167-174.
9. Ambraseys, N. N. ve Finkel, C.F., (1991). Long-term seismicity of Istanbul and of
the Marmara Sea region, Terra, Vol. 3, Oxford, 527-539.
10. Ambraseys, N. ve Finkel, C.F., (1995). The seismicity of Turkey and adjacent areas,
a historical Review, 1500-1800, Eren Yayıncılık Ltd. ùti., 240 sayfa.
11. Guidoboni, E., (1994). Catalogue of encient earthquakes in the Mediterranean area
up to the 10th century, ING Publication, 504 sayfa.
12. Ambraseys, N. N., ve J. A. Jackson (2000). Seismicity of the Sea of Marmara
(Turkey) since 1500, Geophys. J. Int., 141, F1–F6.
13. Ambraseys, N., (2002). The seismic activity of the Marmara Sea region during the
last 2000 years, Bull. Seism. Soc. Am. 92, 1–18.
14. Armijo, R., B. Meyer, S. Navarro, G. King, ve A. Barka (2002). Asymmetric slip
partitioning in the Sea of Marmara pull-apart: A clue to propagation processes of the
North Anatolian Fault, Terra Nova, 14(2), 80–86.
15. Parsons, T. (2004). Recalculated probability of M > 7 earthquakes beneath the Sea
of Marmara, Turkey, J. Geophys. Res., 109, B05304, doi:10.1029/2003JB002667.
16. ùengör, A.M.C., Tüysüz, O., ømren, C., Sakınç, M., Eyido÷an, H., Görür, N., Le
Pichon, X. ve Rangin C., (2005). The North Anatolian Fault: A new look, Annu. Rev.
Earth Planet. Sci., 33, 37-112.
17. Eyido÷an, H. ve Güreli, M., 2006, Analysis of micro-seismicity of østanbul greater
city area and active faults International Workshop on "Comparative studies of the
North Anatolian Fault (northwest Turkey) and the San Andreas Fault (southern
California)", ITU, østanbul, Turkey, 14-16 August 2006 (Poster).
18. Yaltırak, C., (2002). Tectonic evolution of the Marmara Sea and its surroundings,
Marine Geology 190(1-2), 493–529.
19. Parke, J.R., Minshull, T.A., Anderson, G., White, R.S., McKenzie, D., Kuúçu, I.,
Bull, J.M., Görür, N., ùengör, C., (1999). Active Faults in the Sea of Marmara, Western
Turkey, imaged by seismic reflection profiles, Terra Nova 11, 223-227.
20. Okay, A., Demirba÷, E., Kurt, H., Okay, N., ve Kuúçu I., (1999). An active, deep
marine strike-slip basin along the North Anatolian fault in Turkey, Tectonics, 18(1),
129–147.
21. Okay, A. I., A. Kaúlılar-Özcan, C. ømren, A. Boztepe-Güney, E. Demirba÷, ve I.
Kuscu (2000). Active faults and evolving strike-slip fault basins in the Marmara Sea,
northwest Turkey: A multichannel reflection study, Tectonophysics, 312, 189–218.
22. Okay, A.I., Tüysüz, O. ve Kaya, S., (2004). From transpression to transtension:
Changes in morphology and structure around a bend on the North Anatolian Fault in the
Marmara region. Tectonophysics, 391, 259–282.
23. Demirba÷, E., (2000). Multi-channel seismic and Multi-beam Acoustic Surveys in
the Marmara Sea for Exploration of Active Faults: A Review of the Methods and
Results (abstract), in: NATO Advanced Research Seminar: Integration of Earth
Sciences Research on the 1999 Turkish and Greek Earthquakes and Needs for Future
Cooperative Research, N. Görür, ed., 62-63, TÜBøTAK, østanbul.
24. ømren, C.,X. Le Pichon, C. Rangin, E. Demirbag, B. Ecevito÷lu, ve N. Görür
(2001). The North Anatolian fault within the Sea of Marmara: A new evaluation based
on multichannel seismic and multibeam data, Earth Planet. Sci. Lett., 186, 143–158.
25. Demirba÷, E., C. Rangin, X. Le Pichon, ve A. M. C. ùengör (2003). Investigation of
the tectonics of the Main Marmara Fault by means of deep-towed seismic data,
Tectonophysics, 361, 1–19.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
29
26. Le Pichon, X., ve di÷. (2001). The active main Marmara fault, Earth Planet. Sci.
Lett., 192, 595–616.
27. Le Pichon, X., N. Chamot-Rooke, C. Rangin, ve A. M. C. ùengör (2003). The North
Anatolian fault in the Sea of Marmara, J. Geophys. Res., 108(B4), 2179, doi:10.1029/
2002JB001862.
28. Rangin, C., Le Pichon, X., Demirbag, E. ve Imren C., (2004). Strain localization in
the Sea of Marmara: Propagation of the North Anatolian Fault in a now inactive pullapart, Tectonics,23, TC2014, doi:10.1029/2002TC001437.
29. Atakan, K., Ojeda, A., Meghraoui, M., Barka, A.A. Erdik, M. ve Bodare, A., (2002).
Seismic hazard in Istanbul following the 17 August 1999 øzmit and 12 November 1999
Düzce earthquakes, Bull. Seism. Soc. Amer., 92,1, 466-482.
30. Ambraseys, N.N., Simpson,K.A., Bouner, J.J., (1996). Prediction of horizontal
response spectra Europe, Earthquake Eng.Struct.Dyn.25 (4), 371-400.
31. øBB-JICA Raporu (2002). østanbul Büyükúehir Belediyesi-Japan International
Coorperation
Agency,
Mikrobölgeleme
raporu,
http://www.ibb.gov.tr/IBB/Templates/Turkce/Kurumsal/Generic.aspx?NRMODE=Publi
shed&NRNODEGUID={26D5C4AA-B237-43B0-852E6E5D3A3BE17D}&NRORIGINALURL=/trTR/Kurumsal/YonetimSemasi/Baskan/GenelSekreter/ImarGenelSekreterYardimcisi/Pla
nlamaveImarDaireBsk/ZeminveDepremIncelemeMud/DepremMiniSite/Calismalarimiz/
&NRCACHEHINT=NoModifyGuest
32. BÜ-ARC Report, 2002; Earthquake Risk Assessment for Istanbul Metropolitan
Area, Executive Summary, Department of Earthquake Engineering, Bo÷aziçi
University, Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute, Istanbul, May
2002, 16 sayfa.
33. Ulusay, R., Tuncay, E., Sönmez, H., Gökceo÷lu, C., (2004). An attenuation
relationship based on Turkish strong motion data and iso-acceleration map of Turkey,
Engineering Geology 74, 265-291.
34. IMP (2006). Çevre Düzeni Planı, østanbul Büyükúehir Belediyesi, østanbul
Metropolitan Planlama Bürosu.
35. DLH Raporu, (2006). Kıyı Yapıları, Demiryolları Hava Meydanları ønúaatları
Deprem Teknik Yönetmeli÷i. 2.Ara Rapor T.C. Ulaútırma Bakanlı÷ı Demiryollar,
Limanlar ve Hava Meydanları ønúaatı Genel Müdürlü÷ü, Yüksel Proje.
36. Gülkan, P. ve E. Kalkan, (2005). Attenuation Characteristics of Turkey Based on
Recent Strong Motion Data, ARI The Bulletin of the Istanbul Technical University
Volume 54, Number 2.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
31
AFET POLøTøKASI, RøSK VE PLANLAMA
Murat Balamir 1
SUMMARY
International policies concerning natural and technological disasters have been
radically changed during the last decade. Previous policies that allocated large resources
to post-disaster relief and reconstruction activities have proved inefficient without
curbing the needs, and without generating safer modes of conduct. The international
community has therefore altered its objectives in disaster policies with a strong
determination to reduce risks prior to any hazard event. The Yokohama (1994) and
Kobe (2005) Conferences and the Hyogo Framework for Action (HFA) have set the
new objectives, monitored by the UNISDR (2000) developing a Global Platform and
demanding the formation of National Platforms, the latter comprising not only the
related official bodies but also NGOs and Universities. However, the performance of
Turkey in this context has been apalling. Not only the Yokohama and Kobe Conference
performances and the national report produced for Kobe fell far from describing the
realities, but the administrations have refrained from communicating disaster affairs in
the public sphere, abolishing the National EQ Council (2007), avoiding all suggestions
made by the Council (2002), ignoring the need for new organizational and legal
provisions. Neither has the participation of Turkey in the Global Platform (2007)
produced tenable results. Despite the fact that numerous countries revised their disaster
policies for risk mitigation, Turkey as one of the current extreme risk cases in the world
remains totally alien to the new policy. On the other hand, risk reduction or mitigation
policies demand new approaches, new methods and expertise. The new policy requires
a capacity for identifiying various types of risks at different levels, making projections
for likely consequences, and also a capacity for devising methods to ‘avoid, reduce, and
share’ risks. This means an entirely different recruitment of professional expertise than
employed under the previous policies. Planners in particular are now expected to have a
dominant role to play under the aegis of new global disasters policy.
ÖZET
Afetler politikası, uluslararası kuruluúlar aracılı÷ıyla geçti÷imiz on yılı aúkın süre
içinde tarihi bir de÷iúikli÷e u÷ramıú bulunmaktadır. Bu de÷iúikli÷in baúlıca hedefi,
politikanın artık yalnızca afet sonrası yardımlarla sınırlı bırakılmayıp, afet öncesinde
risklerin ve olası kayıpların belirlenmesi, sistemli biçimlerde risklerin bertaraf edilmesi,
azaltılması ve paylaúımı için yapılan çalıúmaları ön plana geçirmektir. Bu politika
yepyeni bir kurumlaúma, yeni düzenlemeler ve meslekler açısından rollerin yeniden
tanımlanmasını gerektirmektedir. Bugün çok sayıda ülke bu yönde adımlar atmıú
1
Prof. Dr. ODTÜ, ùehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara
32
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
bulunmaktadır. Büyük tehlikelere ve yüksek risklere sahip Türkiye’de ise, söz konusu
politika de÷iúikliklerine büyük ölçüde yabancı kalınmıú, risk azaltma (sakınım) alanında
yetersiz ve yanlıú uygulamalara girilmiú, ayrıca söz konusu yenilik taleplerini gündemde
tutan Ulusal Deprem Konseyi gerekçesiz la÷vedilmiútir (2007).
1. ULUSLARARASI AFET POLøTøKASINDA YENø YÖNELøùLER
Uluslararası kuruluúlarca afetlerden sonra yapılan yardımlara olan gereksinmelerin
aúırı büyümesi, yardım geri dönüúlerinin sınırlı kalması, tehlikelere karúı
duyarsızlıkların ve risk alma e÷ilimlerinin giderek artması 1980’lerde ‘yara sarma’
politikalarının
sorgulanmasına yol açmıútır. Birleúmiú Milletler Genel Kurul
kararlarıyla açılan yolda bir dizi etkinlik, afetler politikasının yeni bir yörüngeye
oturtulmasını sa÷lamıútır. Yeni politikanın temel hedefi, ilgiyi afet sonrasından afet
öncesine çekmek, önceden alınacak önlemlerle riskleri azaltmak, bu yolla afet
sonrasında karúılaúılacak büyük yıkım bilançosunu uzun dönemde küçültmektir.
Yeni politikanın baúlıca gerçekleúme adımları özetlenecek olursa, önce BM
kararlarıyla 1990-2000 (IDNDR), do÷al afetlerin etkilerini azaltma onyılı olarak
programlanmıútır. Bu dönemde Yokohama Konferansı (1994) ile yeni strateji ve ilkeler
belirlenmiú, bu stratejiyi uygulamak üzere 2000 yılında ISDR (International Strategy
for Disaster Reduction) kuruluúu BM’in bir yeni organı olarak tanımlanmıútır. ISDR
2005 yılında Kobe Konferansı’nı gerçekleútirmiú, burada alınan kararlarla yeni bir
etkinlik onyılı (2005-2015) “Hyogo Eylem Çerçevesi” (Hyogo Framework for Action)
öngörülmüútür.
ULUSLARARASI AFET POLøTøKASININ DEöøùMESøNDE KATKISI OLAN
ADIMLAR
1. BM Genel Kurul kararları (1976 yılından bu yana)
www.un.org/Depts/dhl/resguide/gares1.htm
2. BM ‘Do÷al Afet Etkilerini Azaltma Uluslararası Onyılı’ (IDNDR, 1990-2000)
www.unisdr.org/
3. ‘Yokohama Stratejisi ve Güvenli bir Dünya için Eylem Planı’ (1994)
www.undp.org/bcpr/yokohamastrategy.pdf
4. Millenyum Bildirgesi (2000) ‘Sürdürülebilir Kalkınma’
www.un.org/millenium/declaration/
5. UNISDR (2000-) oluúturulması www.unisdr.org
6. OECD Raporu (2003) www.oecd.org/publications
7. UNDP Raporu (2004) www.undp.org/bcpr/
8. KOBE Konferansı Kararları ile HYOGO Bildirgesi (2005) ve Eylem Çerçevesi
(2005-15): Uluslar ve Topluluklarda Afetlere Direncin Yapılandırılması
www.unisdr.org/hfa
9. AB (2005) ESPON önerileri www.espon.org.uk
10. UNISDR (2005) ‘Living with Risk’ Raporu www.unisdr.org
11. ISDR (2007) Risk Azaltma Küresel Platformu (2007)
www.preventionweb.net/globalplatform
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
33
YOKOHAMA KONFERANSI (1994)
Strateji
• Risklerin do÷ru belirlenmesi birinci önceliktir;
• Afet sonrasında yardım gereksinmelerini azaltabilmenin yolu, do÷ru hazırlık ve risk
azaltma (sakınım) çalıúmalarıdır;
• Risk azaltma (sakınım) ve hazırlık çalıúmaları kalkınma politikasının ayrılmaz bir
bütünüdür;
• Sakınım çalıúmaları, katılım sa÷landı÷ı sürece baúarılı olacaktır;
• Afetlere hedef olmaktan kurtulmanın yolu, e÷itim-ö÷retim ve kapasite
geliútirmeden geçer;
• Çevre koruma, sakınım politikası açısından bir zorunluluk oldu÷u gibi, her ülke
kendi insan, do÷al ve teknolojik kaynaklarından sorumludur.
Eyleme Geçmede Özellikle Gözetilmesi Gerekenler:
ƒ Risklerin giderilmesi için yeni yöntemler araútırmalıdır;
ƒ Düúük gelir grupları kollanmalıdır;
ƒ Nüfus ve altyapının yo÷unluk gösterdi÷i büyük yerleúim alanları özellikle tehditler
altındadır;
KOBE KONFERANSI BøLDøRGESø
Hedeflenenler:
• Risklerin önceden belirlenmesi ve sakınım çalıúmalarına öncelik verilmesi
• “Entegre, çok-sektörlü, somut” eylemlerin zorunlu kılınması
• Sakınım etkinli÷inin kalkınma programları ile bütünleútirilmesi
• Sakınım Planlamasının kurumlaútırılması
• Sakınım Etkinlikleri için düzenli kaynak ayrılması
• Dirençlilik kültürünün her düzeyde yaygınlaúması
• Paydaúların belirlenerek katılımlı uygulamalar için sinerjiler oluúturulması
Kobe Konferansı öncesinde tüm ülke yetkililerinden, risk azaltmada hangi
kurumsal ve yasal olanakların bulundu÷u ve hangi etkinliklerin yürütüldü÷ü
konularında bir dizi soru sorulmuú, bunlara uyularak bir rapor hazırlanması istenmiútir.
Bu sorular, yeni politikanın kapsam ve hedeflerini yeterince açıklamaktadır. Raporların
hazırlanmasında ilgili tüm tarafların (yönetimler dıúında STK’lar ve bilim kuruluúlarının
da) katılım ve katkılarının alındı÷ı bir süreç izlenmesi özellikle önerilmiútir. Türkiye’de
ne yazık ki böyle bir yönteme baúvurulmamıú, gönderilen raporun içeri÷i de zayıf ve
yanıltıcı kalmıútır. Türkiye’nin Kobe raporu ile bir baúka ülkenin (örne÷in Kanada’nın)
raporunun karúılaútırılması ibret vericidir. Söz konusu raporlar, bu tarihi dönüm
noktasında ülkelerin afet politikalarına iliúkin bir profili ortaya koyması açısından
de÷erli bir kaynaktır.
Çok sayıda ülkenin Yokohama Konferansı’ndan bu yana, risk azaltma konularında
araútırma ve deneysel uygulamalar, yasal düzenlemeler ve yeni kurumlaútırma
giriúimlerine baúladı÷ı izlenmektedir. Bu yeni yaklaúıma ayak uydurup kapsamlı
düzenlemeler geliútirme öncülü÷ünü ABD (Disaster Mitigation Act 2000) yapmıútır.
34
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Japonya’nın 1960’lı yıllardan bu yana bütçesinin %5’ini risk azaltan önlemlere ayırması
dıúında, ülkelerin, farklı yöntemlerle de olsa yeni politikaya uygun risk azaltma
çalıúmaları hedefine yöneldi÷i anlaúılmaktadır. Yeni Zelanda (2002), Güney Afrika
(2002), Avustralya (2002), Ermenistan (2002), Yunanistan (2003), Kanada (2004),
øngiltere (2004), gibi ülkeler yeni yasal düzenlemelere, büyük ölçekli uygulama
projeleri ile risk azaltma çalıúmalarının eúgüdüm içinde yürütülmesini izleyen kurumsal
yapılanmalara ve yeni kadrolar oluúturma çabalarına girmiúlerdir.
Günümüzde ISDR, HFA programı kapsamında risk azaltma çalıúmalarını
uluslararası bir ‘Küresel Platform’ aracılı÷ıyla geliútirmeye çalıúmakta, her ülkede
merkezi ve yerel yönetimler yanında, STKların, Üniversiteler ve bilim kuruluúlarının
katıldı÷ı ‘Ulusal Platform’ların kurulmasını özendirmektedir. Bugünden Ulusal
Platformlarını oluúturmakta olan ülkeler arasında Fransa, øtalya, Almanya, Çin,
Japonya, øran, Norveç, Nijerya, Uganda, Senegal,, Peru, Panama bulunmakta, yüksek
afet risklerine sahip olan ve Küresel Platform (2007) toplantısına en kalabalık heyetle
katılan Türkiye, bu yönde giriúimlerde bulunmaktan uzak durmaktadır.
KOBE KONFERANSI ÖNCESøNDE ULUSAL TEMSøLCøLERE YÖNELTøLEN
SORULAR
(Özet)
• Siyasal ve Kurumsal Adanmıúlık: Risk azaltmaya özgü bir politika/strateji/yasa var
mı? Risk azaltmada su kaynakları, arazi kullanımı, sa÷lık, çevre, e÷itim, planlama ve
finans konularından sorumlu bakanlıkların eúgüdümünden sorumlu bir organ var mı?
Risk azaltma iúleri için ayrı bir bütçe var mı? Risk azaltma etkinliklerine STK, özel
kesim, üniversiteler, medya katkıda bulunuyor mu? Sektörel geliúme planlarında risk
azaltma yöntemleri yer alıyor mu?
• Risk Tanımlama: Ulusal tehlike haritaları var mı?
• Risk Bilgi Yönetimi: Ulusal risk bilgi sistemi var mı? E÷itim-ö÷retim programları
var mı? Araútırma merkezleri ve üniversiteler katkıda bulunuyor mu? Risk azaltmaya
yönelik bilgilendirme kampanyaları var mı?
• Risk Yönetimi Uygulama ve Araçları: Risk azaltmaya (sakınım) yardımcı çevre
yönetimi araçları ve finansal yöntemler var mı?
BM ISDR KÜRESEL PLATFORMU 2007
Çalıútaylar:
- ulusal platformların oluúturulması
- risk azaltma konusunda yasal sistemlerin geliútirilmesi
- kalkınma program ve araçlarına risk azaltma yöntemlerinin entegre edilmesi
- HFA uygulamalarının ulusal düzeyden yerel eylemlere kadar sürdürülmesi
- Risk azaltma yöntemlerinin baúlıca sektörlerde uygulanması: sa÷lık tesisleri, okullar,
do÷al çevre, afet ve kriz durumlarına hazırlılık
Yan Etkinlikler:
Yapı yönetmelikleri, Dünyada afet risklerinin da÷ılımı, risk finansmanı, orman
yangınları, kuraklık, erken uyarı sistemleri, afet sonrası iyileútirme çalıúmalarında
platform oluúturma, iklim de÷iúikli÷i, kentlerde afet risklerinin azaltılması, psiko-sosyal
konular, uzaydan görüntüleme, vb. konularda sunuúlar.
Ayrıca çok sayıda rapor/belge üretilmiú, medya etkinliklerine yer verilmiútir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
35
2.YENø POLøTøKANIN GETøRDøöø øÇERøK: RøSK BELøRLEME VE PLANLAMA
Uluslararası afet politikasının önceki yaklaúım ve yöntemi, acil durum yönetimi ve
yara sarma etkinlikleri ile ilgiliydi. Bu ba÷lamda, arama kurtarma iúlerinin yürütülmesi,
sa÷lık hizmetleri, öncelikli yardımların yerine getirilmesi, uluslararası yardımların hızla
do÷ru tarafların eline geçmesinin sa÷lanması, hasar tespitleri, hak sahiplerinin
belirlenmesi, hasarların zemin/havza özellikleri ve yapılaúma nitelikleriyle olan
iliúkilerinin ortaya konulması, yeniden güvenli biçimlerde yer seçimi ve yapım
etkinlikleri yer alır. Bu alanda geliúmiú ulusal ve uluslararası bilgi ve deneyim vardır.
Söz konusu etkinliklerin kusursuz yerine getirilmesi için her zaman hazırlıklı olmak
gerekir. Yeni politikanın baúlıca dayana÷ı ise, afet sonrasında karúılaúılan kayıpların
azaltılmasıdır.
Yeni politikanın odak noktası ‘risk’ kavramıdır. Risk, kaybedilme olasılı÷ı bulunan
bir de÷eri temsil etmektedir. Kaybedilmesi olası bir de÷er yoksa, yalnızca bir tehlikeden
söz edebiliriz. Dolayısıyla risk soyut bir kavramdır ve toplumsal ortamda gelece÷e
iliúkin bir kestirim kapasitesi gerektirmektedir. Do÷al tehlikelerin yarattı÷ı riskleri farklı
düzeylerde tanımlamak olanaklıdır. Tekil yapı düzeyinde yıkılma ve hasar görme
riskleri tanımlanabilirken, birden fazla yapının oluúturdu÷u ortamda yapıların
birbirlerini etkilemeleri, kaçıú olanakları, yakın çevre güvenli÷i gibi konuların yarattı÷ı
de÷er kaybı olasılıklarını göz önünde tutmak ve farklı risklerden söz etmek gerekir.
Bunun gibi, farklı kentsel çevrelerdeki riskler, kent bütününe iliúkin riskler ayrı de÷erler
ve olasılıklara dayanılarak tanımlanabilir. Bir bölgenin riskleri, ya da ülke afet riskleri,
farklı kavramlara baúvurma gere÷i duyaca÷ımız düzeylerdir. Uluslararası düzeyde ise,
risklerin genellikle olası kayıpların ülke GSYøH içindeki oranı ya da afetlere maruz
nüfus içinde olası can kaybı oranları gibi ölçütlere dayanılarak belirlendi÷i görülür.
Yeni politika, yeni çalıúma ve araútırma alanları açmakta, yeni kavramlar
geliútirilmesini gerektirmektedir. Bu nedenle eski terimlerin yerlerini yenilerine
bırakması gerekmekte, bu geçiú döneminde tüm kuruluúlar öncelikle bir terimler
sözlü÷ü geliútirmeye yönelmektedirler. Bugün uluslararası ortamda üretilmiú belki 30
kadar afetler sözlü÷ü bulunmaktadır. Türkiye’de de yeni politikaların önemi
kavrandıkça, “zarar azaltma” gibi kimi terimlerin de yerlerini daha do÷ru olan ‘risk
azaltma’ ya da ‘sakınım’ terimlerine bırakması beklenmelidir. Risk kavramının hangi
ba÷lamda kullanıldı÷ına ba÷lı olarak, farklı sınıflamalarının yapıldı÷ı görülür. Örne÷in:
• Tehlike Türlerine göre (su baskını, deprem, heyelan, sıvılaúma, tsunami, vb)
• Tehlikeye Maruz De÷erlere göre: (insanlar/sabit yatırımlar/di÷er de÷erler)
• Tehlike Etkisine göre: (fiziki zarar, yangın, önlenen hizmetler, vb)
• ølgili Mesleklere göre: (yerbilimsel de÷erlendirmeler, mühendislik hesapları, acil
durum yetkilileri, vb)
• Tehlikeye Maruz Yerlere göre: (faylar, akarsu yatakları, dik yamaçlar, kıyılar, vb)
• Düzeylerine göre: (ulusal, bölgesel, kentsel, yerel, vb)
Risk belirleme çalıúmaları farklı düzeylerde yürütülebilir. Bunların arasında en
karmaúık risk belirleme çalıúması kent düzeyinde olanıdır. Kent ortamında çok yönlü
risklerin belirlenmesi, kentin fiziki, ekonomik ve sosyal özelliklerinin sistemsi
birlikteli÷i gözetilerek kent bilimsel yöntemlerle çözümlenmesini gerektirir. Yıllardır
ihmal edilmiú bu çalıúma alanı, yeni politika ile bugün çok yerde gündeme alınmıú
bulunmaktadır. Bu sistemde risklerin azaltılması amacıyla uygulama yöntemleri
geliútirme çabaları ise, içerik ve araçlarıyla zengin bir özel planlama türü
belirlemektedir. Bu yeni planlama alanının farklılı÷ına dikkat çekmek, fiziki-ekonomik-
36
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
sosyal bütünlü÷ün getirdi÷i karar ortamının kavranmasını sa÷lamak üzere biz bu
etkinli÷i ‘Sakınım Planlaması’ terimi ile tanımlamaktayız. Burada planlamanın amacı,
kaynakları ve can-mal varlı÷ını tehlikelerden sakınmaktır. Sakınım planlaması bir imar
ya da arazi planlamasından ibaret de÷ildir. Bu nedenle çok yerde yapıldı÷ı gibi,
mevzuatımızın geliútirilmesi gerekir. Bu konuda ABD sakınım planlaması yasası (2000)
bir öncü giriúimle alana yeni katkılar getirmiútir.
Öte yandan, afetlere iliúkin planlama etkinliklerini yalnızca sakınım planı ile
sınırlamak yanlıú olacaktır. Gerçekte birbirinden çok farklı afetler ortam ve aúamalarda
baúvurulan farklı planlama türlerinin bulundu÷u, bunların farklı teknikleri oldu÷u
anlaúılır. Afet sonrası ‘yara sarma planı’ zorunlu uygulamalar bulmuú bir planlama
etkinli÷idir. Acil durum koúullarına hazırlık amacıyla yapılmakta olan ve 7269 sayılı
yasada tanımlanan planlama türü yönetimlerce hazırlanmak zorunda olmakla birlikte,
mesleki yetkinli÷in aranmadı÷ı bir uygulama alanı belirlemektedir. Bugün yeni politika
uyarınca gündeme girmiú bulunan ancak henüz Türkiye’de mevzuatta yerini bulamamıú
olan ‘sakınım planlaması’ farklı bir içerik, teknik ve araçlar gerektirmektedir. Bu
planlama biçimi uzmanlaúmıú plancı kadrolara ihtiyaç göstermektedir. Bu sınıflamaya
belki üst düzeyde toplum yapılanmasının tasarımını güvenlik açısından konu eden bir
baúka planlama türünün de eklenebilece÷i ileri sürülebilir. Günümüzde en büyük
risklerin yer aldı÷ı kentlerimizde bugüne kadar geliútirilmemiú bulunan sakınım
planlamasının geliútirilmesi ve uygulamalara konu edilmesi asıl ilgi alanımızdır.
Kentsel riskler, kimilerinin ileri sürdü÷ü gibi, yalnızca yıkılma ve hasar görme
olasılı÷ına sahip tekil yapıların risklerinin toplamından ibaret de÷ildir. Dolayısıyla
kentsel risk yönetimi, yıkılma ve hasar görme olasılı÷ına sahip yapıların belirlenerek
bunların ‘tamir takviyesi’ ya da ‘güçlendirilmesi’ ile yetinilecek bir etkinlik alanı hiç
de÷ildir. Toplumsal ba÷lamda risk azaltma (sakınım) uygulamaları, fiziki düzenlemeler
yanında finansman koúullarının tasarlanmasını, sosyal sorunların çözülmesini gerektirir.
Bu kapsam kendine özgü bir planlama alanı belirler. Günümüzde kentsel risk azaltma
hedefli araútırma ve giriúimler gözden geçirilecek olursa, birkaç yaklaúım biçimi
tanımlanabilmektedir:
a) Afet sonrasında yürütülen çalıúmalar, yerleúim yerlerinin korunması ya da
taúınması kararlarının do÷al verilere göre alınması, boúaltma, yıkım ya da güçlendirme
seçeneklerinin irdelenmesi, yerel topluluk gereksinmelerinin karúılanması gibi iúlerin
bir genel planlama çerçevesinde ele alınmakta, fiziki, sosyal ve finansal konular birlikte
düzenlemektedir. Bu tür çalıúmalara iliúkin çok sayıda örnek bulunmaktadır [1].
b) Afet öncesi çalıúmaların bir baúka türü makro ölçeklerde kayıp kestirimleri
yapar [2]. Kayıp tahmin çalıúmaları, yapı ölçe÷inde mühendislik kestirimlerine, ya da
daha genel bir ba÷lamda HAZUS gibi simulasyon modelllerine dayandırılır [3].
c) Üçüncü bir tür yaklaúım, tekil yapıların ya da altyapı sistemlerinin dayanım
mühendislik kavram ve hesaplarının baúka düzeylerde de geçerli olaca÷ı
varsayımındadır. Kentsel riskler, bu kez yapı stoku riskleri toplamına indirgenmiútir [4]
d) Mevcut imar planlamasının bölgeleme araçları ile yetinen bir baúka yaklaúım
[5], yerel jeolojik özelliklere göre tanımlanan bölgelere uygun yapılanma ve kullanım
tahsisleri yapar [6]. Geçmiú dönem afet verilerine dayanılarak yüksek tehlike bölgeleri
iskan dıúı tutulur. Bu bölgelerde ancak depolama ve hayvan barınaklarına izin verilir.
Kamu yapıları ile acil durum görevlisi tesisler (ADG) özellikle en güvenli bölgelere
atanır. Fay hatlarına komúu bantlar yapılaúmaya kapatılır, bu bölgeden uzaklaúıldıkça
yapılaúma ve kullanım yasakları kademeli olarak kaldırılır. Yapılaúma ve kullanım
disiplinine sahip ülkelerde etkin olabilecek bu yaklaúımın geliúmekte olan ülkelerde
etkisiz kalaca÷ı açıktır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
37
e) Kent düzeyinde risk azaltma konusunu bütünlük içinde ele alan Columbia
Üniversitesi araútırma grubu [7] çok disiplinli bir çerçevede farklı bir planlama prati÷i
geliútirmektedir. Bu çalıúmalar kuramsal düzeyde kalmakla birlikte, do÷ru yönde atılmıú
adımlar sayılmalıdır. Kentte bir dizi risk tanımlanmakta, kayıp tahminleri
geliútirilmekte, bunlara dayalı çok yönlü politika önerileri yapılmaktadır. Ancak bu
yaklaúım, planlamayı süreçte ve uygulamalarda toplumsal katılıma yer verilmeyen bir
teknik çalıúma olarak görmektedir
f) østanbul Büyükúehir Belediyesi tarafından baúlatılan Deprem Master Planı
(øDMP), risk analizleri ve Sakınım Planlaması önerileri ile öncü özellikler taúır [8].
østanbul Büyükúehir Belediyesi tarafından dört üniversiteye yaptırılan bu
çalıúmada, øTÜ-ODTÜ grubu tarafından geliútirilen planlama yaklaúımı, kent bütünü
için bir düzine kadar ‘risk sektörü’ belirlemekte, her sektörde ilgili ‘tarafları’ ve bu
kesimlerin katılımları ile geliútirilecek sektör stratejileri yoluyla kent bütünü için
uygulamalar, projeler, sorumluluklar ve katkılar tanımlanmaktadır. Kent bütününde risk
sektörlerinin belirlenmesi do÷rudan uygulamalara geçebilmek ve toplumun elden
geldi÷ince yaygın kesimlerinin katılımlı roller edinmesi açısından yapılan bir ayrımdır.
Toplumun risk temelli bir iúbölümü ve yapılanmaya yöneltilmesi gelecekte daha bilinçli
ve dirençli bir yaúam biçimi ve kültürün benimsenmesi demektir. øDMP, ayrıca yüksek
risk gösteren kimi alanlarda ivedi planlı müdahale önerileri ‘Eylem Planları’ getirmekte,
bu planlamanın içerik ve özelliklerini açıklamaktadır.
øSTANBUL DEPREM MASTER PLANINDA KENTSEL RøSK SEKTÖRLERø
x Üretim Kaybı: (sanayi/ sabit ve hareketli altyapı/ iúgücü)
x Yapı Stoku ve Kentsel Altyapı Sistemleri
x Doku Riskleri: (yapılaúma türü/ arsa/ yol/ otopark/ açık alan/ yo÷unluk)
x Makroform ve Kentsel Büyüme E÷ilimleri
x Arazi Kullanımı Uyumsuzlukları: (alan ve yapı ölçeklerinde uyumsuzluklar)
x Özel Alanlar: (vadiler/ kıyılar/ baraj altı havzalar)
x Kültür Mirası Özel Yapılar: (tarihi/anıtsal yapılar ve çevreler)
x Tehlikeli Kullanımlar: (yanıcı, patlayıcı, kirletici, kimyasal, vb depo/ dolanım)
x Acil Durum Görevlileri (ADG): (hastane, itfaiye, okul, haberleúme, vb.)
x Açık Alan Yetersizlikleri: (acil durumda kaçıú, yardımlar, geçici barınma, vb.)
x Yönetsel Yeterlik: (uzman personel, alıútırma-tatbikat-e÷itim)
x Dıúsal Etkenler: (kaza, sabotaj, terörizm)
x Toplumsal Edilgenlik: (katılım ve yerel örgütlenmede kısıtlar)
AFETLER ALANINDA PLANLAMA TÜRLERø
x YARA SARMA PLANI : afet sonrasında ‘zararları gidermek’ için (reconstruction
plan)
x ACøL DURUM (7269) PLANI: ‘acil duruma hazırlıklı olmak’ için (emergency
preparedness plan; contingency plan)
x SAKINIM PLANI: afet öncesinde ‘riskleri azaltmak’ için (mitigation plan)
x DøRENÇLø GELøùøM PLANI: ‘toplumsal direnci artırmak’, geliúme dinamikleri
yönlendirme ve
sürdürülebilir toplumsal yapılanma için (resilience plan)
38
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
3. TÜRKøYE KENTLERø NEDEN DERøN RøSK HAVUZLARIDIR?
Yeni politika, Türkiye’de yerleúim yerlerinin güvenli÷i konusunu ön plana
getirmek için ayrı bir gerekçe oluúturmaktadır. Türkiye kentlerinin aúırı ölçülerde riskler
göstermesi çok neden ve etkenden ötürüdür. Öncelikle yerleúim yerlerinin pek ço÷unun,
tehlike gösteren konumlarda yer aldı÷ı görülür. Bu durum tarihsel bir mirastır. Verimli
topraklar, su varlı÷ı, geçiú noktaları gibi do÷al kaynaklardan ve konumsal
üstünlüklerden yararlanma güdüsü ile yerleúim yerlerinin pek ço÷u yüksek tehlike
gösteren co÷rafyada geliúmiúlerdir. Bunun tipik bir örne÷i, KAF boyunca úekillenmiú
olan Gerede úehridir. Fay boyunca batıdan do÷uya ana yolu üzerinde hapisane, kamu
binaları, okullar, hastane, belediye, kaymakamlık, ticaret merkezi, sanayi iúlevleriyle bir
özel mekan yapısı gösteren úehir, adeta bu faydan en fazla ‘yararlanmak’ amacıyla
düzenlenmiú gibidir. Baúka bölgelerdeki kentler de konum ve morfolojileri ile riskleri
artıran özellikler gösterir. Son dönem kentsel büyümeleri de genellikle deprem tehlikesi
açısından daha az güvenli olan verimli tarım toprakları üzerinde olmuútur.
GEREDE YERLEùMESø (30 000) ve Kuzey Anadolu Fayı
Türkiye’nin son 60 yılda gösterdi÷i yüksek hızdaki kentleúme süreci, hem nüfusun
daha büyük bölümünü kentlere taúımıú, hem de mühendislik hizmeti görmemiú, yetersiz
ve denetimsiz yapı stokunun artıúına yol açmıútır. Bunda en önemli rolü, tüm ülkede
yaygınlaúan ve aldatıcı kolaylıkları olan betonarme yapım teknolojisi oynamıútır. ‘Göryap’ yöntemi ile gerçekleútirilen betonarme yapılaúma Türkiye’nin en ücra köúelerine
kadar girmiútir. Mevcut geleneksel kentsel plan ve morfoloji, betonarme teknolojisinin
gerektirdi÷i kentsel düzenden farklı olmasına karúın, gerek eski dokularda, gerekse yeni
geliúme alanlarında bu teknolojiye uygun planlar elde edildi÷ini söylemek zordur. Bu
alanlarda de÷iútirilen imar koúulları nedeniyle, betonarme yapılar do÷asına uygun
olmayan eklemelere konu olmuútur. Dahası, bilgisiz kullanıcılar tarafından taúıyıcı
sistemde uyarlamalar yapılmıútır. Gerede’de yaptı÷ımız araútırmalarda, úehrin en
varlıklı kesiminde özenilerek yapılmıú ruhsatlı yapı stokundan aldı÷ımız proje
örneklerinin dahi, tasarımlarında mevcut ‘deprem yönetmeli÷i’ koúullarının
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
39
karúılanmadı÷ı görülmüútür. Bu yapıların imalat aúamasında hangi koúullarda
yürütüldü÷ü de düúünülecek olursa, korkutucu bir sonuca eriúilmektedir.
GEREDE
GELENEKSEL
YAPI TÜRLERø
GEREDE Yeni Yapılaúma
Kentsel ortamda karúılaúılan risklerin önemli bir baúka kayna÷ı, tehlike içeren
kullanım türleri, uyumsuz kullanımların birliktelikleri, tehlikeli maddeler depolayan ve
iúleyen birimlerin denetimsiz yer seçmesi, altyapı ve sanayiin korunmasızlı÷ıdır. Öte
yandan, yerleúim alanlarında 7269 sayılı yasa uyarınca hazırlanan acil durum planları,
40
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
risklerin azaltılması (sakınım planı) çabalarıyla paralel götürülmekten ve güncel
planlama tekniklerinden bütünüyle uzaktır. Mevcut yaklaúımda, özellikle büyük
úehirlerde hastaneler, okullar gibi birimlerin bir ADG sistemi bütünlü÷ü kapsamında
konumlandırılmaları ve iúletme biçimleri edinmeleri öngörülmemiútir.
Türkiye kentlerinde afet risklerinin yüksek oluúunda kültürel etkenlerin payı da
küçümsenemez. Afet sonrasında nasıl olsa “Devlet Yardım Eder” varsayımı, tehlikelere
karúı umusamazlık ve yeni politikanın getirdi÷i risk azaltma anlayıúının
yaygınlaútırılmasında bir engel yaratmaktadır. Buna eklenmesi gereken, do÷al afetlere
karúı önlem alma giriúimlerinin kadercilikle ba÷daúmamasıdır. Türkiye’de kurumsal ve
yasal düzenleme ve uygulamaların ‘Yara Sarma’ya yönelik olması, siyaset yapma
alıúkanlıklarında ise, afet sonrasında hesapsız kaynak da÷ıtma e÷ilimlerinin yerleúmiú
olması, risk azaltma (sakınım) yeni politikalarına geçiúte engeller yaratmaktadır.
De÷inilen özellikler, Türkiye kentlerini özellikle deprem, su baskını, kuraklık gibi
geniúleyen tehlikeler karúısında yüksek risklere sahip toplumsal çevreler yapmaktadır.
Bu koúullar altında, Türkiye yeni politikaya en önde sarılması gereken bir toplumdur.
Bu durumu BM Kalkınma Programı (UNDP) araútırmaları da do÷rulamaktadır. Buna
göre, deprem tehlikesinin getirdi÷i risklerin azaltılması için yapılacak yatırımların, di÷er
ülkelerde yapılacak yatırımlardan daha verimli olaca÷ı anlaúılmalıdır. Tüm bu veriler
karúısında Türkiye yeni politikanın neresindedir?
4. TÜRKøYE YENø ULUSLARARASI POLøTøKANIN NERESøNDE?
Türkiye yakın geçmiúte 1999 depremleri ile büyük bir yıkım yaúadı. Yakın
gelecekte bu afetten çok daha büyük sonuçları olaca÷ı kestirilen Marmara depremi ile
karúılaúılaca÷ı bilimsel olarak tanımlanmıú bulunuyor. Yalnız østanbul de÷il, tüm
Marmara bölgesinde a÷ır kayıplar yaúanaca÷ı anlaúılmaktadır. Bu, afetler tarihinde
eúine pek rastlanmayan bir durumdur. Bu durum, Türkiye’nin risk azaltma politikasına
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
41
özellikle ba÷lanmasını gerektirmektedir. østanbul için tanımlanan deprem senaryolarına
bakılacak olursa, kayıpların tahmin edilenlerin çok üstünde olaca÷ı ve deprem
sonrasında hiçbir acil hizmetin verilemeyece÷i, tespit çalıúmalarının yapılamayaca÷ı,
dolayısıyla tam bir çöküú yaúanabilece÷i uyarıları yapılmaktadır [8]. østanbul’un
gereksinmesi acil durum tatbikatları de÷il, risk azaltma uygulamalarıdır.
Öte yandan, Türkiye genelinde izlenen politikasızlık, bütünleútirilememiú bulunan
kurumsal yapılanma, yürürlükte bulunan yasalar ve ba÷lı mevzuat, henüz eski
politikalara ba÷ımlılı÷ın sürdürülmesine neden olmaktadır. Türkiye yeni politika
yönünde etkin bir adım atmaktan adeta kaçınmaktadır. Bu politika boúlu÷u ortamında
en az iki tür giriúimin geliúti÷i görülmektedir. Bunlardan birincisi, Dünya Bankası gibi
kuruluúların verdikleri krediler yoluyla bazı projeleri yürütme ayrıcalıkları
kazanmalarıdır. Bu yöntemde, borçlandırılmamız bir tarafa, kendi kaynaklarımızla
birtakım sözde uzmanların uygulama önerilerine katlanmak, dahası yabancı firmalara
iúler yaratma zorunlulu÷u ile karúılaúmaktayız. Bu yaklaúımda hem toplumun, hem de
Türk uzmanların dıúlanmaları ve iúlerin adeta gizlilik içinde yürütülmesi
sa÷lanmaktadır. Bu yaklaúım Türkiye’ye zarar vermektedir. Politika boúlu÷undan
yararlanan ikinci giriúim ise, kimi güçlü lobiler ve meslek çevrelerinin kendilerince
do÷ru gördükleri yöntemleri topluma empoze etmeleridir. Meslekler arasında yeni
politikanın iúaret etti÷i türde bir iúbirli÷i henüz geliútirilememiú bulunmaktadır. Burada
da, tekil yapı güvenli÷i dıúında, afetler ve deprem konusunun gösterdi÷i riskler
tanınabilmiú de÷ildir. Özellikle kentsel düzeyde güvenlik artırma amaçlı bir planlama
kapsamının belirlenmesi, bu çalıúmaların gerektirdi÷i uzmanlık ve etkinliklerin yasal
tanımlarının yapılması gerekti÷i, birden fazla ulusal raporda [9] yer almıú olmakla
birlikte, gündeme alınamamıú bulunmaktadır.
Yapı güçlendirme yönetmeli÷i hazırlanması, kat mülkiyeti yasasının de÷iútirilmesi,
konutlara güçlendirme kredileri sa÷lanması, kaçak yapıların güçlendirilebilmeleri için
bunlara ruhsat vermeyi sa÷layacak yöntemler aranması, hane halklarını ikna etmek
üzere bu konuda yayınlar yapılması, tekil yapı güçlendirme yönteminin piyasasını
oluúturma yolunda giriúimlerdir. Türkiye’de deprem tehlikesi karúısında alınabilecek tek
önlemin yapı düzeyinde güçlendirme oldu÷u düúüncesi, kentsel ortamda tekil yapı
riskinden baúka bir risk bulunmadı÷ı varsayımını yapmakta, toplumsal sorumlulu÷u
piyasaya bırakmakta ve kapsamlı planlama seçene÷ini dıúlamaktadır. Yapı güçlendirme
gibi mikro düzeyde bir aracın bir toplumsal strateji ve reçeteye dönüútürülme çabaları
Türkiye’yi yeni politika kapsamında etkin bir afet yönetimine götüremez. Kaldı ki bu
yöntem iúlerin piyasaya bırakılması, dolayısıyla (Anayasa’ya ve uluslararası ilkelere
aykırı olarak) güvenlik hakkının öncelikle varlıklı kesimlere ait oldu÷u ayrımcılı÷ını
getirmektedir.
østanbul yönetimleri büyük tehlikenin sorumlulu÷unu ya görmezden gelmekte, ya
da yerine getirilmesi gereken herhangi bir úehir hizmeti yükü gibi tanımlamaktadır.
Oysa tehlikenin büyüklü÷ü, sorumluluk ve ödevlerin paylaúılmasını, tüm kentli kuruluú
ve bireylerin katkı vererek rol aldı÷ı bir kentsel seferberlik içine girilmesini zorunlu
kılmaktadır. Kimilerince bu tür politikasızlık “ihmale dayalı pasif soykırım” olarak
tanımlanmaktadır. Demokratik seçimle iúbaúına getirdi÷imiz kent yönetimlerinden,
kentin geliútirilmesi ve yönetilmesi yolunda karar ve uygulamalar beklemekteyiz.
Yapmıú oldu÷umuz seçim, canımızı ve malımızı, gelecek nesillerin öz varlı÷ını emanet
etme içeri÷i taúımaz [10]. Merkezi yönetim ise, afetlere iliúkin mevcut kuruluúların
görev yapmalarını bütünleútirmek ve hızlandırmak yerine, açıklanması zor biçimde
bunların (2007 baúında Deprem Konseyi örne÷inde oldu÷u gibi) kaldırılması yoluna
42
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
gitmektedir. Türkiye bu konuda uluslararası yeni politikaları ve getirdi÷i kavramlar ile
yönetim anlayıúına yer vermektense, eski yaklaúımlarla yetinmekte, 2004 yılında büyük
katılımla gerçekleútirilen ùura çalıúmalarının bile gerisinde kalmaktadır.
Türkiye’de afetler politikasına çekidüzen verilmesi gere÷i vardır. Bunun yeniden
yapılandırılmasında yeni uluslararası politikanın getirdi÷i ilkelerin öncelik kazanması,
risk azaltma (sakınım) hedefinin egemen olmasını sa÷layacak kurumsal ve yasal
düzenlemelerin temel alınması zorunludur. Bu açıdan bir ‘Ulusal Platform’un
oluúturulması ön adım olacaktır. Ulusal Platform, yalnız yönetim birimleri ile de÷il,
ilgili STK temsilcileri ve Üniversite ve araútırma kuruluúlarının temsilcileriyle
oluúturulmalı ve afetler politikasının ulusal savunma gibi bir özellik taúıdı÷ı gözetilerek
bu kuruluúa siyaset üstü bir çalıúma yetene÷i kazandırılmalıdır. Bu açıdan yapı denetimi
ve deprem sigortası iúleyiúlerinin de etkili birer risk azaltma mekanizması kimli÷i ve
iúleyiú etkinli÷i kazanmaları sa÷lanmalıdır.
Yerel yönetimlerin ise, afetler konusunda bir toplumsal katılım ortamının
yaratılmasında rol almaları öncelikli görülmelidir. Yerleúmelerimizin ço÷unun tehlike
kaynaklarının tespit ve de÷erlendirmelerinin yapılması, plan çalıúmalarının ise güvenlik
açısından yeniden de÷erlendirmeleri gere÷i bulunmakta, risk azaltacak yöntemlerin hem
yönetimler hem de vatandaúlar tarafından benimsenmesi yollarının açılması
gerekmektedir. Bu çalıúmaların, merkezden sa÷lanan kaynakların baúarılı proje
önerilerine verilmesi yoluyla baúlatılmasında yarar görülebilir. Yerel yönetimlerin ise,
kendi alanlarında baúarılı uygulamalarda bulunan kiúi ve kuruluúları desteklemek,
ayrıcalıklar tanımak, ödüllendirmek yoluna gitmeleri sa÷lanmalıdır. Kent bütününde
risk sektörlerinin ve ilgili kesimlerin bir arada çalıúmaları yönetimlerce özendirilmeli,
bir ana sakınım planının geliútirilmesi sa÷lanmalıdır.
ømar sisteminin risk azaltma (sakınım) önlemlerini kapsamak üzere yeniden
yapılandırılması, uygulamaların dıú kaynaklar yerine büyük ölçüde öz kaynaklarla
iúletilmesi ilkesi ön planda tutulmalıdır. Türkiye’nin afetler politikasını, uluslararası
metinleri göz önüne alarak, temiz bir sayfada yeniden düúünmesi zamanıdır.
5. KAYNAKLAR
1. Spangle Associates (1997) The Recovery and Reconstruction Plan of the City of Los
Angeles: Evaluation of Its Use after the Northridge Earthquake, research report, Portola
Valley, CA.
Spangle Associates (1991) Rebuilding After Earthquakes: Lessons from Planners,
International Symposium on Rebuilding After Earthquakes, Stanford University,
Stanford, CA, August 12-15 1990, Spangle and Assoc. Inc., CA.
Schwab, J. et. al. (1998) Planning for Post-Disaster Recovery and Reconstruction,
FEMA and American Planning Association, Planning Advisory Service Report
483/484, Chicago.
2. Godschalk, D. R., Beatley, T., Berke, P., Brower, D. J., Kaiser, E. J. (1999) Natural
Hazard Mitigation: Recasting Disaster Policy and Planning, Island Press, Washington,
D. C.
3. Coburn, A. (1995) Disaster Prevention and Mitigation in Metropolitan Areas:
Reducing Urban Vulnerability in Turkey, in Informal Settlements, Environmental
Degradation, and Disaster Vulnerability: The Turkey Case Study, eds. R. Parker, A.
Kreimer, M. Munasinghe, IDNDR and the World Bank, Washington, D.C.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
43
Coburn, A., Spence, R. (1992) Earthquake Protection, John Wiley and Sons.
4. Scawthorn, C. et.al. (2006) Earthquake Risk Reduction, developed for WBI DL
Course by Kyoto University, unpublished report.
Rosetto, T. (2006) Construction Design, Building Standards and Land Use Planning,
Guidance Note No. 12.
5. Burby, J. R. (1999) Unleashing the Power of Planning to Create Disaster-Resistant
Communities, APA Journal (Summer) 249-258.
Burby, J. R. ed. (1998) Cooperating with Nature, Joseph Henry Press, Washington D.C.
6. Brown, R. D. Jr., Kockelman, W. J. (1983) Geologic Principles for Prudent Land
Use: A Decisionmaker’s Guide for the San Francisco Bay Region, Geological Survey,
Professional Paper 946, Washington, US Govt Printing Office.
Spangle Associates (1998) Using Earthquake Hazard Maps: A Guide for Local
Governments in the Portland Metropolitan Region, Urban Planning and research Portola
Valley, California
Tyler, M., B. (1995) Look Before You Build, Geologic Studies for Safer Land
Development, US Department of the Interior, Government Printing Office, Washington.
7. Columbia University International Urban Planning Studio (Spring 2001) Disaster
Resistant Caracas, Urban Planning Studio of Graduate School of Architecture, Planning
and Preservation, and Lamont-Doherty Earth Observatory, unpublished report.
Columbia University International Urban Planning Studio (Spring 2002) Disaster
Resistant Istanbul, Urban Planning Studio of Graduate School of Architecture, Planning
and Preservation, and Lamont-Doherty Earth Observatory, unpublished report.
8. Erdik, M. (2007) østanbul’da Deprem Riski ve Azaltımı, Kocaeli Depremi’nden
Bugüne, TMMOB ønúaat Mühendisleri Odası østanbul ùubesi, 15 A÷ustos, Yıldız
Teknik Üniversitesi, østanbul (yayınlanacak).
9. Ulusal Deprem Konseyi raporu (2002), Türkiye øktisat Kongresi Afetler raporu
(2004), Türkiye Deprem ùurası raporu (2004)
10. Luhmann, N. (1993) Risk: A Sociological Theory, Walter de Gruyter, NY, Berlin.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
45
EöøTøM NE KADAR ÖNEMLø ?
Demir Akın 1
Toplumsal geliúmemizde e÷itimin rolü hiçbir zaman bu gün oldu÷u kadar yaúamsal
olmamıútır. 19. Yüzyıl ve 20.Yüzyılda var olan bilgi birikimleri arasında bir kıyaslama
yapabilsek, son yüzyıl içinde bilgi birikiminin geometrik dizi úeklinde arttı÷ını
rahatlıkla görebilirdik. Bu nedenle 21. Yüzyılı yaúadı÷ımız bu günlerde bilgiye nasıl
ulaúılaca÷ını, neyi, nereden ve nasıl en kolay bir úekilde (ve do÷ru) ö÷renece÷ini iyi
bilen ve sahip oldu÷u bu bilgileri bilinç düzeyine yükselterek baúkalarına ulaútıran, bu
arada onlardan da ö÷renen insana gereksinmemiz artmıútır. Afet e÷itiminde görev almak
isteyenlerden beklenen, de÷iúen dünya koúullarını hızla kavrayan, teknolojinin yarattı÷ı
olanakları en üst düzeyde kullanarak sorun çözebilen, verimli ve üretken yeni insanı öne
çıkarmaktır.
Dünya hızla de÷iúiyor. Bu de÷iúime ayak uyduranlar var uyduramayanlar var.
19.Yüzyılın büyük kuruluúlarının ço÷u 20. yüzyılın sonlarına ulaúamadılar. 60’lı ve70’li
yıllarda mühendislik yaúamımızda da çok kullanılan Facit hesap makineleri artık yok.
Yine 70’li yıllarda sahip olanlara gıpta ile baktı÷ımız ilk dijital hesap makinelerini
üreten Teksas Instrument firması piyasadan silineli yıllar oldu. Ayni gerçeklik do÷al
afet ile ilgili bilgilerde de yaúanıyor. Deprem konusundaki bilgi birikimimiz 60’lı
yıllardan itibaren hem de÷iúti hem çok arttı. Prof. C. ùengör ‘’ En büyük hayal
kırıklı÷ını hayranı oldu÷um büyük Jeolog E.Suess’in görüúlerinin yanlıú oldu÷unu
ö÷rendi÷imde yaúadım’’ diyor. Aynı gerçekli÷i bizlerde afet yönetimi politikamızın
yanlıúlı÷ını gördü÷ümüz 1992 ve özellikle 1999 depremlerinden sonra yaúamadık mı?
Yara sarma politikasının yerine bu gün herkes risk yönetiminden, afet zararlarının
azaltılması politikalarından bahsetmektedirler. Bu nedenle bir daha hatırlamakta yarar
var: Afet yönetimi içinde öncelik riskin yönetilmesindedir ve burada da öncelik
e÷itimdedir. Afet e÷itimi ile ilgili sorumluluk üstlenenler için temel yaklaúım ise afet
konusunda bilgi ve sorumluluk sahibi, karar alma süreçlerine katılan, dinamik ve
üretken bir insan yaratmaktır.
ùimdiye kadarki afet e÷itimi çabalarına baktı÷ımızda ne kadar iyi niyetlerle
kurgulanmıú olurlarsa olsunlar bunların genellikle kısa vadeli ve kendi içinde baúlayıp
biten projeler oldu÷unu görüyoruz. Bu nedenle kalıcı sonuçlar do÷urmamaktadırlar.
Bunun nedeni bu iúle ilgili kurumsal bir oluúumun olmaması ve bu iúi yapacak yetkin
kadroların bulunmamasıdır.
Gerek 2004 Deprem ùurasında tartıúıldı÷ı gibi, gerekse 60.Hükümet Programında
ifade edildi÷i üzere, afet yönetiminde yer alan kurumlar arasında yeni düzenlemenin
konuúuldu÷u bu günlerde, yeni düzenlemenin içinde mutlaka e÷itim ile ilgili stratejik
yaklaúım entegre edilmelidir. Bu yaklaúım afet yönetiminde e÷itimin rolüne inammıú,
hedeflerini bilen bu arada kaynakları yaratabilen kadroların yetiútirilmesini de
öngörmelidir. Elbette bu sürecin Milli E÷itim Bakanlı÷ı ile birlikte ve eúgüdüm içinde
1
Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Deprem Araútırma Dairesi
46
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
kurgulanması en istenen úeydir. Bununla birlikte afet e÷itimcisinin mutlaka profesyonel
bir e÷itimci olması úartı yoktur. Afet hizmetlerinde geniú bir deneyime sahip, alaca÷ı
pedagojik destekle sahip oldu÷u bilgi ve becerileri baúkalarına ö÷retmekte bu arada da
onlardan ö÷renmekte istekli (gönüllü) kiúiler de afet e÷itimcisi olabilirler. Özellikle
yetiúkinlerin e÷itiminde bu kiúilerin rolünün bir tür kolaylaútırıcı-danıúman gibi olması
istenir. Bu nedenle katılımcılarla kolay iliúkiye giren onlarla dostça, samimi bir ortam
yaratabilen kiúiler bu arada iyi bir tartıúma lideri olma özelli÷ine sahip olanlar en iyi
e÷itimcilerdir.
Afet e÷itiminde toplumun gereksinmeleri çok iyi tanımlanmalı ve bu
gereksinmeleri karúılayacak bir planlama-uygulama-de÷erlendirme süreci yaúanmalıdır.
Bu yaklaúım mevcut bürokratik-idari yapılanmayı ihmal etmemelidir. Bunun nedeni
yöneticilerin-karar vericilerin afet yönetimi açısından e÷itilmelerinin vazgeçilmez bir
gereksinme oldu÷udur. Bilindi÷i gibi günümüzde politik ve ekonomik-sosyal koúullar
hızla de÷iúmektedir. Sadece bu nedenle bile yöneticilere-karar vericilere karúılaútıkları
sorunları araútırma ve gereksinme duydukları bilgilere ulaúma konusunda olanaklar
sa÷lanmalıdır.
Kurumsal olarak baktı÷ımızda var olan kurum kültürünün bu iúi gerçekleútirecek
kapasitede olmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Her úeyden önce kurumlarımızın
kendisinin sürekli ö÷renen ve kendini sürekli geliútiren bir yeniden yapılandırması ön
koúuldur. Bunun için gerekli koúul ise bu iúle ilgilenenlerin-kurum çalıúanların
niteliklerinin yükseltilmesidir.
Baúta AøGM olmak üzere do÷al afetlerle ilgilenen (görevli) birçok kuruma
baktı÷ımızda bu anlamda baúarılı oldu÷umuzu söylemek mümkün de÷ildir. Genel
olarak kurumlarımızda e÷itim çalıúmaları önemsenmemekte, kısa vadeli ve organize
olmayan çabalar olarak kalmaktadır. Bunların kalıcı sonuçlar do÷urmadı÷ı herkesin
bildi÷i bir gerçekliktir. Bu nedenle kurumların içinde e÷itim konusu (hizmet içi e÷itim)
kurum kültürünün bir parçası haline getirilirken di÷er taraftan bu kurumun dıúarıda
sürdürece÷i afet e÷itimi, toplumsal temelli olarak yeniden düzenlenmelidir. Kurumsal
kapasitenin geliútirilmesi, önceliklerin belirlenmesi, uzun vadeli programlar içinde
özgün projelerin sürdürülmesi, görsel ve yazılı medya olanaklarının internet ve
elektronik kayıt materyallerinin kullanılması, modern iletiúim araçlarının kullanılması
gibi konular, her e÷itim çalıúmasında ilk akla gelen konular olmalıdır.
Aslında bu iúin asli unsurlarının yerel unsurlar oldu÷unu unutmamamız gerekiyor.
Merkezi anlamda ne kadar baúarılı olursanız olun bunun yerelde kalıcılı÷ı yoksa uzun
vadede sorunu çözemeyiz. Bu nedenle e÷itim sürecinde, bir taraftan yerel yönetimleri,
demokratik kitle örgütlerini, baúta TMMOB olmak üzere meslek kuruluúlarını asli unsur
olarak görürken bu konuda uluslararası kaynakları ve kuruluúları da sisteme dahil
edebilmeliyiz. Bunun bir nedeni afetlerin sınır tanımayan boyutu bir di÷er yanı ise
uluslar arası bilgi ve deneyim paylaúımının yararlarıdır. 21.Yüzyılın afetlerinin yarattı÷ı
yıkıma engel olabilmek için çok iyi organize olmuú, e÷itimli, iyi hazırlanmıú toplum
yapılanmasına gereksinmemiz vardır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
47
øKLøM DEöøùøKLøKLERø VE ETKøLERø:
METEOROLOJøK AFETLER
Prof. Dr. Mikdat Kadıo÷lu 1
ÖZET
Günümüzde tüm Dünya’da úehirleúme hareketleri, kırsal kesimden olan göçler ile
birlikte hızlanmakta, nüfus yo÷unlu÷unun aúırı bir úekilde artması ve de÷iúen yaúam
standartları sonucu da daha çok sanayi üretimine ihtiyaç duyulmaktadır. Bunların
sonucunda da artan úehirleúme, özellikle sanayi ve yerleúim bölgelerinden çıkan sera
gazları ile çevre ve atmosferin büyük miktarda kirlenmekte ve küresel ölçekte havanın
ısınma e÷ilimi de giderek artmaktadır. Böylece, canlı küreden (biyosferden) yukarı
atmosfere (stratosfere) kadar olan kısım baúta olmak üzere, günümüzde dünya
atmosferinin kirlenmesi giderek artmaktadır. Bütün bunlar, do÷ayı tahrip ederek
kentlerin iklimini de÷iútirmek ile birlikte su, kara ve havadaki yaúamı tümüyle tehdit
eden çevre problemlerini de beraberinde getirmektedir.
Böylece son yıllarda sadece tropiklerde fırtınaların sayısı ve úiddetinde artıú yok;
Türkiye gibi tropiklerin dıúındaki ülkelerde de úiddetlenen gök gürültülü sa÷anak
ya÷ıúlardan dolayı, úehirlerdeki ani sellerin sayısı ve úiddetinde de artıúlar var. Artık
deprem, sel vb. tehlikeler, hızla artan çarpık yerleúim bölgelerinde daha fazla afete
dönüúebiliyor.
Bu nedenle bu konuúmada ana hatları ile aúa÷ıdaki konular ele alınacaktır:
ƒ øklim ve øklim Sistemi
ƒ Tarihsel øklim De÷iúimleri
ƒ Sera Gazları
ƒ Atmosferin Sera Etkisi
ƒ Günümüzde øklimde Gözlenen De÷iúimler
ƒ Tahmin ve Beklentiler
Böylece katılımcılara iklimin temel kavramları tanıtılmıú olacak, mevcut tehlikenin
nedenleri ile birlikte úu anki ve gelecekteki boyutları hakkında bir bakıú acısı
kazandırılacaktır.
I. GøRøù
ønsanlı÷ın son yüz yıl içinde karada ve suda yaptı÷ı ve hala yapmakta oldu÷u
tahribatın bir sonucu olarak toprak ve su ile birlikte havanın da bileúimi önemli ölçüde
bozuldu. Artık hızla artan sanayi ve yerleúim bölgelerinden çıkan sera gazları ile çevre ve
atmosferin büyük miktarda kirlenmekte ve küresel ölçekte havanın ısınma e÷ilimi de
øTÜ Meteoroloji Müh. Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Ö÷retim Üyesi,
[email protected]
1
48
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
giderek artmaktadır. Sonuç olarak, artık insan iklimi, iklim de insanı büyük ölçüde
etkiliyor. Bunun neticesinde 3. bin yılda insanlık küresel iklim de÷iúimi problemiyle
karúı karúıyadır.
Dünyanın iklim sistemi, atmosfer ve okyanusların do÷al güçleri ile rüzgâr, ya÷mur
ve sıcaklık da÷ılımını kontrol eder. Bu dinamik sistem, bir buzul ça÷ından di÷erine
do÷ru sürekli de÷iúmektedir. Geçen 3 milyon yıl içinde, iklimdeki do÷al de÷iúimleri ve
ekolojik sistemlerin kendilerini bu de÷iúimlere nasıl ayak uydurdu÷unu, jeolojik
bulgulardan kabaca görmek mümkündür. Buzul ça÷larda bitki örtüsü güneye, iki buzul
ça÷ın arasında da kuzeye do÷ru geliúmiútir. ønsan ve hayvanların sayısında da bu bitki
örtüsündeki de÷iúim sürekli olarak yansımıútır.
Buna ra÷men, 1980’li yıllardan önce iklim de÷iúimi konusunun önemi,
kamuoyunda az iken akademik camiada büyüktü. En büyük problem “Buzul ça÷ına ne
yol açtı?” sorusuna yanıt vermekti. Aslında 19. ve 20. yüzyılların baúlarındaki bir
düúünceye göre iklim de÷iúimleri geçmiúe ait bir olaydı ve sadece çok uzun jeolojik
zamanlarda meydana geldi÷ine inanılıyordu. Sonuçta, bilim insanları özellikle geçen 10
veya 20 yılda, iklimin tüm zamanlar boyunca de÷iúerek bugünkü haline geldi÷i fikrinde
birleúti. Ancak, son zamanlarda hükümetler de, dünya iklimi üzerindeki olası
de÷iúikliklerle ilgilenir hale geldi.
Yaklaúık olarak son 150 yıldır gittikçe artan ve aúırı miktarda tüketilen petrol, kömür
ve do÷al gaz gibi fosil yakıtları ve arazi örtüsündeki de÷iúimler nedeniyle, büyük miktarda
zararlı gaz ve parçacıklar atmosfere salınmaktadır. Bunların sonu olarak, atmosferdeki CO2
ozon (O3)'ü seyrelten kloroflorokarbon (CFC) gazları ve karbondioksit (CO2), metan (CH4)
ile diazot monoksit (N2O) gibi sera gazlarının miktarlarında önemli artıúlar olmuútur. Bu
artıúlardan dolayı atmosferde kuvvetlenen sera iúlemi de beraberinde günümüzdeki küresel
iklim de÷iúimi ve küresel ısınma problemini ortaya çıkartmıútır.
Böylece, yeryüzünde 19. yüzyılın ortalarından günümüze kadar olan süre içinde
küresel ortalama hava sıcaklı÷ı 0,3 – 0,6oC artmıútır. 1860 yılından 1996 yılına kadar
kaydedilen en sıcak dört yıl ise 1990 yılından sonra olup, en sıcaktan itibaren sırasıyla
1995, 1990, 1991 ve 1994 yıllarıdır. Böylece 1990’lı yıllar en sıcak 10 yıldır ve 1998 de
1961–90 ortalamasından 0,57qC daha sıcak olmuútur. Araútırmalara göre, gelecek 40 yıl
içindeki her 10 yılda 0,1qC'den daha fazla olan bir miktarda küresel ısınmanın
kuvvetlenerek devam edece÷i tahmin edilmektedir.
Di÷er bir deyiúle, sanayi devrimi dünyanın ortalama hava sıcaklı÷ı 15qC idi. Yani
yaúama uygun hava sıcaklı÷ını atmosferin sera etkisine borçluyuz. Atmosferin sera etkisi
olmasaydı dünyada ortalama hava sıcaklı÷ı -18qC olacaktı. Yani, atmosferin sera etkisi
hava sıcaklı÷ını 33qC arttırmıútır. Sanayi devriminden sonra atmosfere salınan sera gazları
nedeniyle de dünyanın ortalama hava sıcaklı÷ı 15,6qC ye yükselmiútir.
Yani Dünyada bugün ortalama 15qC hava sıcaklı÷ına göre bildi÷imiz bir úekildeki
yaúam artık de÷iúmek zorundadır. ùimdi temel problemimiz, insan etkinlikleri nedeniyle
atmosferin güneú enerjisini yutması ve yayınlaması úeklinin de÷iútirmiú olmasıdır.
Bunun potansiyel tehlikeleri sadece havayı ısıtarak bizi terletmesi vb. problemler
de÷ildir. Örne÷in; yükselen deniz su seviyesi azalan toprak neminin çok daha sosyoekonomik etkileri olabilecektir. Aslında insanlar hızlı bir iklim de÷iúimine kendini
uydurabilir ve ondan korunabilir, fakat bitkiler ve hayvanlar bu de÷iúimlere ayak
uyduramadı÷ı için insanların besin zincirini de oluúturan tüm ekolojik sistem
tehlikededir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
49
Özetle, fosil yakıtları ve tarımsal atıkların yakılmasıyla beraber büyük miktarda
aeresollar ve parçacıklar atmosfere salınıyor. Tarımsal faaliyetler için açılan alanlar,
orman alanlarının yok edilmesi, ormansızlaúma ve çölleúmeyle beraber gelen
problemler, uçakların neden oldu÷u kimyasallar ve di÷er etkenler ile iklimleri
de÷iútiriyoruz. Kuzeyin zengin ülkeleri yüksek endüstriyel karbon üretimleri ile
Güneyin fakir ülkeleri ise daha çok arazi kullanımı ile bu probleme katkıda bulunuyor.
Böylece, iklim de÷iúikli÷ini tetikleyen insan kaynaklı faktörleri iki grupta ele alabiliriz:
Birincisi, fosil yakıtlarının kullanımındaki artıú; ikincisi ise kötü arazi kullanımıdır.
Sonuç olarak, yer örtüsünü de÷iútirerek ve çok büyük miktarlarda fosil yakıtını
yakarak iklimi hızla de÷iútiriyoruz. Diazot monoksitler, karbondioksit, metan ve
halokarbonlar, klora flora karbonlar belli baúlı sera gazlarıdır. Bunlarda en büyük
miktarı da karbondioksit oluúturmaktadır. Karbondioksitin kayna÷ı petrol, kömür ve
do÷algaz gibi fosil yakıtlarıdır. Metan ise, pirinç ekimi vb. gibi bazı tarımsal faktörler,
hidroelektrik barajlar, bataklıklar ve çöplüklerden gelir. Bunlar da sürekli olarak úekilde
atmosferin sera etkisin kuvvetlendiriyor ve dünyayı ısındırıyor.
Bu nedenle, Birleúmiú Milletler øklim De÷iúikli÷i Çerçeve Sözleúmesi’nde “iklim
de÷iúimi” sadece atmosferin kimyasal bileúenini de÷iútiren (do÷al de÷il, sadece) insani
nedenlerden dolayı iklimde görülen de÷iúimlere atıfta bulunur. “Küresel ısınma”
atmosferde artan sera gazlarının potansiyel etkilerinden sadece birini ifade eden bir
terimdir. Di÷er bir deyiúle, úu anki küresel ısınma da yapay iklim de÷iúiminin en
belirgin semptomlarından biri “ısınmadır”.
Böylece, canlı küreden (biyosferden) yukarı atmosfere (stratosfere) kadar olan kısım
baúta olmak üzere, günümüzde dünya atmosferinin kirlenmesi ile birlikte do÷anın tahrip
edilmesi sonucu su, kara ve havadaki yaúamı tümüyle tehdit eden en büyük çevre
problemi ile karúı karúıyayız.
II. YANLIùLAR VE GERÇEK øùARETLER
Halk arasında, iklim de÷iúikliklerinin daha belirginleúmesi ile mevsimlerin
sürelerinde bir de÷iúiklik olup olmadı÷ı ve hatta “mevsimler kaydı mı?” gibi sorular
daha çok gündeme gelmektedir. Di÷er bir deyiúle, meteorolojinin çok farklı konuları
olan iklim ve hava úartları ülkemizde birbirine çok karıútırılmaktadır.
Hava úartları ile iklim arasındaki farkı kısaca úöyle ifade edebiliriz: Hava úartları,
belirli bir zaman ve kısa bir dönemde gözlenen hava olaylarıdır; fakat iklim, hava
úartlarının uzun bir dönem boyunca ki ortalamaları veya e÷ilimleridir. Uzun yıllar
boyunca bir yerin iklimini belirleyen bu hava durumları içinde birçok aúırı sıcaklıklar,
so÷uk hava dalgaları, kuraklıklar, seller ve fırtınalar da vardır.
Son yıllarda küresel iklim de÷iúiminden dolayı hava ve iklim parametrelerinde
gözlenen de÷iúimler úunlardır:
x Buharlaúma ve ya÷mur miktarı artıyor;
x Ya÷murun büyük kısmı sa÷anak úeklinde oluyor;
x Tundralar eriyor;
x Mercanlar beyazlıyor;
x Buzullar geriliyor;
x Denizlerdeki buzullar küçülüyor;
x Deniz su seviyesi yükseliyor;
50
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
x Orman yangınları artıyor;
x
Fırtına & sel hasarları artıyor.
Ayrıca hava úartlarının günlük hayatta kullandı÷ımız astronomik mevsimlere
uyması beklenmektedir. Hâlbuki günlük hayatta kullandı÷ımız astronomik mevsimler
belirlenirken ne hava úartları ne de iklim özellikleri göz önüne alınmıútır. Bu nedenle
de, örne÷in, resmen yaz mevsiminin (21 Haziran’da) baúlamasından günler sonra
havaların hala yeterince ısınmadı÷ı sık sık gözlenebilmektedir. Genellikle bu gibi
durumlarda kamuoyunda mevsimlerin de÷il de "Bu yaz 13 gün gecikti" úeklinde hava
úartlarının “yanlıúlı÷ı” veya “mevsimlerin kaydı÷ı” üzerinde durulmakta ya da iklimin
de÷iúti÷i úeklinde spekülasyonlar yapılmaktadır. Hâlbuki hava úartları astronomik
mevsimlere uymak zorunda de÷ildir, çünkü bu havanın do÷asına aykırıdır (hava,
“havai” bir úeydir!).
Özetle söylemek gerekirse;
x Hava ve iklim úartları aynı úeyler de÷ildir.
x Hava úartları mevsimlere uymak zorunda de÷ildir.
x Meteoroloji de rekor kırar.
x “Normal hava” diye bir úey yoktur.
Bununla birlikte günümüzde de÷iúen mevsimlerin bazı iúaretleri úunlardır:
x
ùimdi ABD’ye ilkbahar üç hafta daha erken geliyor.
x
øngiltere’de 20 kuú türü, daha önceki yıllara göre yuvalarını dokuz gün önce
yapmaya baúladı.
x
øngiltere’nin güneyinde Marsham ailesi 1736’dan beri ilkbaharın iúaretlerini
kayıt etmektedir. Bu kayıtlara göre meúe a÷acının yaprak açmasında en erken
davrandı÷ı yıllar 1990’larda oldu.
x
Sıcakların artması ile a÷açlar ve sincap vb küçük hayvanlar Kanada’da
kuzeye do÷ru göç ediyor.
x
øngiltere’de gecen 30 yılın her 10 yılında sonbaharın 2 gün gecikti÷i
görülmüútür. ølkbaharın ilerlemesi ise her on yılda 6 gün olmuútur.
Genel ve bilimsel olarak küresel iklim de÷iúimine iúaret olarak úunları kabul
ederiz:
ƒ
Buzulların eriyerek, kutuplara do÷ru çekilmesi ile birlikte yüksek da÷ların
tepelerindeki buzulların ve kar örtüsünün azalması.
ƒ
Deniz su seviyelerinin yükselmesi.
ƒ
Sıcak havayı ve suyu seven tropikal bitki ve balıkların kutuplara do÷ru
yayılması. Artan iklim göçmenleri ve mülteci problemleri.
ƒ
Havadaki kirleticilere karúı hassas olan narin kuú türlerinin azalması.
ƒ
A÷açlardaki yaú halkalarının daha hızlı bir büyüme göstermesi.
ƒ
Son 1400 yılın dünyanın en sıcak yılları olarak kabul edilen 1990'lı yılların
ardı sıra gelmesi.
Kamuoyunda küresel iklim de÷iúimi daha çok ısınma ile bilinmekte ve küresel
ısınma úeklinde adlandırılmaktadır. Çünkü aúa÷ıda sıralandı÷ı bir úekilde son 1400 yılı
en sıcak yazları ile dünyanın ortalama hava sıcaklı÷ı son yıllarda yükseliyor:
x Son 140 yılda (aletsel kayıtlara göre) artıú 0,7±0,2°C oldu;
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
51
x 1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 19'u 1980'den sonra gerçekleúti.
1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 11'i ise 1990'dan sonra gerçekleúti;
x 1998 yılı aletsel kayıtlara göre en sıcak yıl ve a÷aç halkası, buz örneklerine
göre son 1,000 yılın en sıcak yılı; 2002 ise ikinci en sıcak yılıdır;
x Son 50 yıl, buzul kayıtlarına göre son 6,000 yılda gözlenen en sıcak yarım
yüzyıldır;
x Okyanus sıcaklık kayıtlarına göre 1950'li yılların ortalarından 1990'ların
ortalarına kadar önemli bir ısınma yaúandı.
III. PROJEKSøYONLAR VE RøSKLER
Bizleri korkutan úey iklim de÷iúimi teorisinin kendisi de÷ildir. Bu teori ve
gözlemler, küresel ilklim de÷iúiminin pozitif ve negatif etkileri olaca÷ı belirtmektedir.
Pozitif etkiler arasında kuzey enlemlerde tahıl veriminin artması gibi úeyler sayılabilir.
Fakat insanları, do÷al olarak orta ve güney enlemlerin sıcak iklimlerde yaúanan ve
yaúanabilecek olası negatif etkiler korkutmaktadır. Özetle, IPCC (Hükümetlerarası
øklim De÷iúimi Paneli) tarafından 2030 yılı için yapılan senaryolara göre artacak olan
olası iklimsel tehlikeler (uç meteorolojik olaylar) úunlardır:
x Sıcak hava dalgaları,
x Orman yangınları,
x Tarımsal haúereler,
x Kuraklık,
x ùiddetli ya÷ıúlar (ani sel ve úehir sellerinde artıú),
x Tropikal fırtınaların, yani tayfunlar sayısı ve úiddeti,
x Tarım, agro-kültür, hayvancılık, tatlı su depolamasının üzerindeki etkiler,
x Sıtma ve malarya gibi hastalıkları taúıyan böceklerin normalde bulundukları
bölgeden çıkarak yayılması.
Bu nedenle, geliúmiú ülkeler gelecek 30, 50 ve 100 yıl hatta daha uzun sürelerde
iklim de÷iúiminin nasıl olaca÷ını, bundan kendilerinin ve dolayısıyla dünyanın nasıl
etkilenece÷ini bilmek amacıyla araútırmalar yapmaktadır. Bu araútırmaların sonuçlarına
göre, ülkeler stratejilerini belirlemektedir. Bu nedenle, iklim de÷iúiklikleri tahminlerine
göre, bizim de ülkemizde su kaynaklarımızın, tarımının ve ormanlarımızın, genel olarak
ekosistemin olası etkilenme derecelerini araútırmak, tespit etmek, çözüm önerileri
ortaya koymak ve karar vericilere bu bilgi deste÷ini sa÷lamamız gerekir.
IPCC Küresel øklim Modelleri ile yaptı÷ı projeksiyonlara göre 2030 yılında
Türkiye'nin de büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girebilecektir.
Türkiye’de sıcaklıklar kıúın 2 qC, yazın ise 2 ila 3 qC artabilir. Ya÷ıúlar kıúın az bir artıú
gösterirken yazın % 5 ila 15 azalabilir. Söz konusu senaryolara göre Akdeniz
Havzasındaki su seviyesinde 2030 yılına kadar 18 cm - 12 cm'lik; 2050 yılına kadar 38
cm -14 cm ve 2100 yılına kadar 65 cm - 35 cm'lik bir yükselme beklenmektedir.
Küresel ısınmanın sonucu ısınarak geniúleyen deniz suları ile birlikte kutup ve da÷
buzullarındaki erime nedeniyle yükselen deniz suyu seviyeleri, kıyılarımızı olumsuz bir
úekilde etkileyebilecektir. Küresel ısınma ile birlikte deniz seviyelerindeki yükselme de,
önümüzdeki yüzyılın sonuna kadar 65 – 100 cm'ye ulaúabilir.
ølk bakıúta bu ısınmalar nedeniyle, konutlarda ısıtma amacıyla tüketilen fosil
yakıtlarında ve onları vasıtasıyla atmosfere salınan CO2 ve benzeri sera gazlarında da
52
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
azalmaya neden olaca÷ı düúünülebilir. Fakat yapılan çalıúmalar aylık ısıtma enerjisi
taleplerindeki, ısınmaya ba÷lı düúüúler bahar aylarında daha fazla olaca÷ını
göstermektedir. Örne÷in, østanbul’da 1qC’lik hava sıcaklı÷ındaki artıúta ısıtma için
enerji talebinde %10’luk düúüúlere neden olabilece÷i hesaplanmıútır. Di÷er bir deyiúle,
sıcak olan aylardaki ısıtma enerjisi talebi ısınmaya karúı daha hassastır. Örne÷in, her
1qC’lik sıcaklık artıúı Adana’da binaların so÷utma ihtiyacını %32 arttıraca÷ı
hesaplanmaktadır.
Dünyada iklim de÷iúimi nedeni ile (sel, kuraklık, vb.) ekstrem hava olaylarında
büyük artıúlar bekleniyor. Bu nedenle, 21. yüzyılda meteorolojik afetlerden dolayı
olacak kayıpların önemli ölçüde artaca÷ı bekleniyor. Örne÷in, 1990’larda afetlerden
dolayı görülen küresel ekonomik kayıplar 608 milyar dolardan daha fazla oldu. øklim
de÷iúimi nedeniyle, örne÷in, 2050 yılına kadar ekonomik kayıpların yılda 300 milyar
dolara ulaúması bekleniyor.
Yine IPCC göre 1990 iklim úartlarına göre Türkiye’de bir yılda kiúi baúına düúen
su miktarı úuan 3,070 metreküptür. Fakat bu suyun büyük bir kısmı suya ihtiyaç olan
yerlerde bulunmamaktadır. øklim úartlarının de÷iúmeyece÷ini kabul etsek bile, sadece
nüfusu artıúı nedeniyle 2050 yılında Türkiye’de bir yılda kiúi baúına düúen su miktarı
1,240 metreküp olacaktır. Artan nüfusumuz ile beraber bir de küresel iklim de÷iúimi
sonucu daha kurak bir iklime sahip olaca÷ımız göz önüne alındı÷ında 2050 yılında
Türkiye’de bir yılda kiúi baúına düúen su miktarı 700 ila 1,910 metreküp arasında
olacaktır.
Sonuç olarak suyun kısıtlı, ya÷ıúların bazı bölgeler dıúında miktar ve da÷ılımının
düzensiz oldu÷u, büyük úehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulundu÷u, içme,
kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve di÷er çevre kirlilikleri
neticesinde düútü÷ü ve küresel ısınma düúünülürse, ülkemizin kuraklı÷ın úiddetini çok
yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedece÷i açıkça görülmektedir.
Böylece küresel iklim de÷iúimi projeksiyonları, zaten fakir olan güney ülkelerinde,
sel, kuraklık ve fırtınaların sayı ve úiddet bakımından da artaca÷ını göstermektedir.
Di÷er bir deyiúle, son yıllarda giderek artan úiddette ve sıklıkta, sel, kuraklık ve
fırtınalar gibi meteorolojik afetlerin küresel iklim de÷iúimi ile birlikte daha da artması
beklenmektedir.
Sonuçta ne kadar çok sera gazı, o kadar sıcak hava. Ne kadar çok sıcak hava, o
kadar çok kuraklık, kıtlık, orman yangını, sıcak hava dalgası, tropikal hastalık ve
düzensiz ya÷ıú…
IV. TÜRKøYE’YE OLASI ETKøLER
Hangi senaryoya bakılırsa bakılsın küresel iklim de÷iúikli÷inden Türkiye ve geliúmekte
olan ülkeler, olumsuz bir úekilde etkilenecektir. Bu olumsuzluklar IPCC’nin
projeksiyonlarına göre, ülkemizin de içinde bulundu÷u enlemlerde sıcaklıklarda
artıúların, ya÷ıú rejiminde de÷iúimler, deniz su seviye yükselmesi ve toprak su içeri÷inde
önemli azalmalar úeklinde olaca÷ı tahmin edilmekte. Bütün bunların sonucu, 1. Kuraklık
(kıtlık, orman yangını, sıcak hava dalgaları, tarımsal haúereler, …), 2. Ani Seller (úiddetli
ya÷mur ve yıldırımlar), 3. Deniz Su Seviye Yükselmeleri (kıyılarda erozyon, dere ve
nehirler ile birlikte yeraltı sularının ve alçak arazinin tuzlanması) gibi üç önemli
problemin etkilerini gelecekte daha fazla hissedece÷iz.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
53
Türkiye yarı kurak bir ülkedir. Ayrıca kuraklık sosyo-ekonomik etkileri, kalıcılı÷ı
ve çözüm bulmadaki zorluk nedeniyle dünyadaki en tehlikeli do÷al afet olarak kabul
edilmektedir. Kuraklık úehirlerde kullanma suyu kıtlı÷ının yanı sıra, tarımsal ürün ve
hidro elektrik üretiminde de büyük düúüúlere yol açabilir. Bu nedenle, su havzalarının
ve tarım alanlarının korunması büyük önem arz etmektedir. Ayrıca kuraklık, ülke içinde
úehir sınırlarını aúan sular ile beraber ülke sınırlarını aúan sularda da büyük sıkıntılara
yol açabilecektir.
Ülkemizde kuraklı÷ın úiddetini yakın bir gelecekte bugünkünden çok daha fazla
hissedebilece÷i açıktır. Bu nedenle, suyun artan önemi gözönünde bulundurularak,
ilerideki yıllarda, suyun yönetimine, kuraklık planlarına, suyun yeniden kullanımıyla
ilgili sistemlerin geliútirilmesi ve sulama tekniklerinin iyileútirilmesi çabaları yo÷unluk
kazanmalıdır. Akdeniz havzası genelindeki su kaynaklarıyla ilgili bölgesel de÷iúiklikleri
belirlemek üzere, bölgesel çalıúmalara gereksinim vardır. Bu nedenle, su kaynakları
yatırımlarının ve tesislerin planlanması ve iúletilmesinde iklim de÷iúiminin söz konusu
etkilerinin de gözönünde bulundurulması zorunludur.
Ülkemiz için su, enerji ve tarım açısından da son derece önemlidir. Sulama ve
enerji amaçlı ülkemizde çok sayıda su yapısı inúa edilmiú ve edilmektedir. Bu su
yapılarının amaçlarına uygun faaliyet gösterebilmesi, ancak yeterli miktarda ya÷ıúın
düúmesi ile mümkündür. Buharlaúma, küresel ısınma ile artacak ve ülkemizde daha
úiddetli ve uzun süreli kuraklıklar görülecektir. Bu nedenle hem su kaynakları, hem de
genelde ya÷ıúa ba÷lı olan kuru tarım ve hidro-elektrik enerji üretimini ciddi bir úekilde
etkilenebilecektir. Ayrıca hidrolojik döngüdeki de÷iúimler, sulama ve su sa÷lama
problemlerinin yanı sıra ani sel olaylarında da artıúı beraberinde getirebilecektir.
Özetle, küresel iklim de÷iúiminin ülkemizdeki su kaynaklarına olası kötü etkileri
baúlıklar halinde úu úekilde özetlenebilir:
ƒ
Ya÷ıúta yazın büyük azalma olacak fakat buharlaúma artabilecek.
ƒ
Ya÷ıúların mevsimsel da÷ılımı ve úiddeti de÷iúecek. Ani sellerde artıúlar
beklenmekte.
ƒ
1987’den beri zaten ortalamanın altında gerçekleúen kar örtüsü daha da
azalabilecek.
ƒ
Akımları sadece miktarı azalmayacak aynı zamanda pik zamanları da
de÷iúecektir.
ƒ
Kuraklı÷ın sıklı÷ı ve úiddeti artabilecek.
ƒ
“Su stresi” artacak. ùehir ve ülke sınırlarını aúan nehirlerin kullanımı dâhil
birçok uluslararası, ulusal ve yerel su kayna÷ının paylaúımında problemler çıkabilecek.
ƒ
Yüksek basınç kuúa÷ının kuzeye kayması ile ülkemizde hâkim olabilecek
tropikal iklime benzer bir kuru hava, daha sık, uzun süreli kuraklıklara, orman
yangınlarına ve tropikal hastalıklarda artıúlara neden olabilecek.
ƒ
Kuú cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olup, kuúların göç yolları ve
konaklama yerleri de÷iúecek.
Sonuç olarak suyun kısıtlı, ya÷ıúların bazı bölgeler dıúında miktar ve da÷ılımının
düzensiz oldu÷u, büyük úehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulundu÷u, içme,
kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve di÷er çevre kirlilikleri
neticesinde düútü÷ü ve küresel ısınma düúünülürse, ülkemizin kuraklı÷ın úiddetini çok
yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedece÷i açıkça görülmektedir.
Di÷er bir deyiúle, küresel iklim de÷iúimi sonucunda Çevre, Tarım, Orman ve Su
Kaynakları gibi pek çok alanın kötü bir úekilde etkilenmesi beklenmekte. ùu an
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
54
ülkemizde yapılan planlar, kuru tarım yani ya÷ıúın do÷al miktar ve da÷ılımına ba÷lı
olarak yapılan tarım yerine, sulu tarım yapılabilecek arazilerin arttırılmasına yönelik.
øklimin de÷iúiminden bu projelerin nasıl etkilenece÷inin úimdiden belirlenmesi gerekir.
Bu nedenle meteorolojik afetlerle geliúmiú ülkelerde oldu÷u gibi erken uyarı ile
mücadele edebilecek úekilde DMø, DSø, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Türkiye Acil
Yardım Genel Müdürlü÷ü, vb.nin mevzuatlarında de÷iúikliklere ve bu kurumlarda köklü
reformlara gidilmesi gerekmektedir.
Özetle, ülkemizde artık bu konu bir magazin malzemesi veya felaket tella÷ı gibi ele
alınıp geçiútirilmemelidir. Bu konu uzun vadeli bir afet gibi ele alınmalı ve ortaya koydu÷u
riskleri azaltmak için risk yönetimine gidilmelidir.
V. SONUÇ VE ÖNERøLER
Küresel iklim de÷iúimi probleminin çözümüne katkıda bulunmak için onu sadece
ekstrem hava olaylarında veya bir korkutucu rapor yayınlanınca hatırlayarak
spekülasyonlarda bulunmak yeterli de÷ildir.
Çünkü örne÷in, enerji tüketimini etkileyen en önemli faktörlerin baúında hava
úartları ve iklim geldi÷i gibi, iklimi etkileyen önemli faktörlerden biri de enerjidir. øklim
de÷iúiminin enerji talepleri üzerindeki potansiyel etkisi, özellikle Türkiye gibi
geliúmekte olan ve petrol üreticisi olmayan ülkeler için çok önemlidir. Sürdürülebilir
enerji politikası temel ilkeleri çerçevesinde, yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın
kullanımına öncelik vermeli ve enerjiyi verimli/tasarruflu kullanmalıyız. Örne÷in,
ülkemizde yılda 3 milyar dolar de÷erinde enerji tasarruf potansiyeli mevcuttur ve bunun
iki Keban Hidroelektrik Santralinin üretimine eúit oldu÷u hesaplanmaktadır.
Bu nedenle, ülkemizde kömür, petrol ve do÷al gaz gibi fosil yakıtlarının
kullanımını minimumda tutmak için enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının geliútirilmesi, su havzalarının, tarım alanlarının ve ormanların
sürdürülebilir kalkınma ilke yöntemlerine göre iúletilmesi ile birlikte tüm
kıyılarımızdaki arazi kullanımın küresel iklim de÷iúiminin etkileri göz önünde
bulundurularak planlanması gerekir.
Ülkemizde de bireylere yönelik enerji tasarrufu ve çevreye dost bir yaúam tarzı
geliútirme kampanyaları da açılmalıdır. Örne÷in, geliúmiú ülkelerde bu kampanyalar
dâhilinde bireylere verilen 10 mesaj úöyledir:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
Bilgilen
A÷aç dik
Enerjiden tasarruf et
Elektrikli aletleri dü÷mesinden kapat
Alıú veriúini oldu÷un yerde yap
Daha az ve kısa mesafelere seyahat et
Güneú enerjisi kullan
Yemek piúirmeyi ö÷ren ve evde ye
Az tüket, yeniden kullan, geri döndür
Karar vericilere iklim de÷iúimi problemine karúı duyarlı oldu÷unu bildir.
Böylece, “Küresel düúün yerel hareket et” prensibine uygun olarak, küresel iklim
de÷iúiminin önlenmesinde enerji tasarrufu yaparak bireysel olarak da katkıda
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
55
bulunulması gerekiyor. Ülkemizde etkin enerji tasarrufu, vb. politikalar uygulanmazsa
gelecekte büyük enerji ve çevre sorunları ile karúı karúıya kalaca÷ımız kesindir. Tüm bu
nedenlerden dolayı, ısı yalıtımı da zorunluluktan da öte ülkemizde de büyük bir
ihtiyaçtır… Sonuç olarak, “Küresel Düúün, Yerel Hareket Et” felsefesi, ister küçük ister
büyük olsun, Türkiye’de de yerel yönetim, belde, belediye ve birey tarafından bir an önce
hayata geçirilmelidir…
KAYNAKÇA
1. IPCC, 2001: The Global Climate of the 21st Century WG I (Science) Summary for
Policy-Makers, Third Assessment Report.
2. Kadıo÷lu, M., 2001: Bildi÷iniz Havaların Sonu: Küresel øklim De÷iúimi ve Türkiye
Güncel Yayıncılık.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
57
MARMARA DEPREMø’NDE BAYINDIRLIK VE øSKÂN
BAKANLIöI ÇALIùMALARI VE HUKUKSAL SORUNLAR
Dr. Hayriye ùengün 1
SUMMARY
Turkey has met much more deaths and very important economical loss at outcome
of natural disasters particularly earthquake because of whether geographical location or
progression of urban development. Outcomes have not been removed at a little
earthquake even due to having been applied politics of urbanization and planning for
many years. The approaches which dealing with taking up disaster management process
and application have a role in coming into existence of this outcomes. While Marmara
Earthquake has caused a huge damage which was being described as one of the severe
disasters in the last century. It caused to face the same mistakes which has been
repeated in many times. The effect of social and economical destruction were removed
in a short time, although all resources were mobilized, the conclusions were criticized.
Though problems causing the body of current law on study which forming data for
process calling as a improving study were protested, because expectations were not met,
many administrative prosecution sued in related to applications. In this study, the law
struggle of people has being exposed to earthquake which couldn’t be responsed by
Ministry of Public Works and Settlement is examined and the approach of Ministry of
Public Works and Settlement is discussed.
ÖZET
Türkiye, gerek co÷rafi konumu gerekse kentsel geliúmesi süreci nedeniyle do÷al
afetler ve özellikle de depremler sonucunda çok sayıda can kaybına ve önemli
boyutlarda ekonomik kayıplara u÷ramaktadır. Yıllardır uygulanan kentleúme ve
planlama politikaları yüzünden en ufak bir yer hareketinde sonuçlar giderilemez hale
gelmektedir. Bu sonuçların oluúmasında afet yönetim sürecinin ele alınıú ve uygulanıúı
ile ilgili yaklaúımlar rol oynamaktadır.
Marmara Depremi geçti÷imiz yüzyılın afeti olarak nitelendirilebilecek boyutta
hasara neden olurken, yılların yanlıúlarıyla bir kez daha acı bir úekilde karúı karúıya
gelinmesine neden oldu. Ortaya çıkan ekonomik, toplumsal yıkımın etkilerinin kısa
sürede giderilmesi için bütün kaynaklar seferber edilmesine karúın sonuçlar eleútirilere
u÷radı. øyileútirme çalıúmaları olarak adlandırılan sürece veri oluúturan çalıúmalarda
mevzuattan kaynaklanan sorunlara itiraz edilmesine karúın beklentilerin
karúılanamaması uygulamalara iliúkin çok sayıda idari davanın açılmasına neden
olmuútur. Bu çalıúmada, afet yönetimi sürecinde birinci derecede sorumlu Bayındırlık
1
Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Kamu Yönetimi Uzmanı,
58
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ve øskân Bakanlı÷ı’nın uygulamaları nedeniyle itirazlarına karúılık alamayan
depremzedelerin baúvurdukları hukuk mücadelesi ve Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı’nın
bunlara iliúkin yaklaúımları irdelenecektir.
1.GøRøù
Tarihin her döneminde do÷al olaylarla yüz yüze kalan bir co÷rafyada yurt tutmuú
bulunmak ülkemiz insanı için de÷iúmez bir yazgıdır. Ancak do÷al olayın afet haline
dönüúmesine neden olan dıúarıdan bir müdahale söz konusudur.
Genel olarak afetlerin ve özel olarak da depremlerin, insan toplulukları üzerindeki
olumsuz etkileri, fiziki çevrenin oluúturdu÷u risklerden kaynaklanmaktadır. Do÷al
olaylar karúısında insan yaúamının güvenceye alınması, bu fiziki çevrenin oluúumunu
belirli kurallara ba÷lamak, bunlara uyulmasını sa÷lamak ve bu kuralları geliúen
koúullara koúut olarak yenileyerek, daha verimli hale getirebilmeyi gerektirir. Do÷al
olmayan ise, insanların bu do÷al olay karúısında yaúamlarını, sa÷lıklarını, mallarını,
gelecek umutlarını kaybetmelerinin önüne geçilebilecekken, yeterince çaba
gösterilmemesi, yasal ve yönetsel sorunların giderilememesi, bu konuda toplumun her
kesiminin yeterince e÷itilmemesidir.
Devlet, kamu düzenini sa÷lamak amacıyla genel objektif kurallar koyar, bu
kuralları uygular, bu kurallara uyulmasını sa÷lar. 2 Devletin var olma nedenleri ve iúleyiú
ilkeleri arasında öncelikli olanlardan biri de, insan yerleúimlerini, sanayi yatırımlarını
belirli bir düzen içinde ve insan sa÷lı÷ını tehdit etmeyecek biçimde düzenlemektir.
Önemli unsurlardan bir di÷eri de, do÷al afetlere karúı gerekli önlemleri mevzuat ve
uygulama düzeyinde almak, afet nedeniyle zarar görmüú olanların zararını gidermek ya
da giderilmesini sa÷lamak ve en azından afet olmadan önceki yaúam ölçünlerine
ulaúmalarını veya daha iyi bir düzeye eriúmelerini sa÷layacak koúulları oluúturmaktır.
Ancak, kentlerin emanet edildi÷i belediyelerin ve devlet ve siyaset kadrolarının görev
alanlarında kendilerinden beklenen sorumluluk duygusuyla davranmadıkları açık bir
gerçektir. 3
Marmara Depremi, afet yönetimi anlayıúında bir dönüm noktası olmuútur. Çok
sayıda yasal ve yönetsel düzenleme yapılmasının yanı sıra yeni kurumsal
yapılanmaların da oluúması, bu de÷iúim anlayıúının yansımasıdır. Ancak, bütün bu
düzenlemeler, ortaya çıkan önemli sorunların gerekti÷i gibi çözülmesini sa÷lamaya
yetmemektedir.
Kentlerde plan yapma sorumlulu÷unun ve plan uygulama görevinin tümüyle yerel
yönetimlere bırakılmıú olması ve planlamayla ilgili denetimlerin da÷ınıklı÷ı, do÷al ve
teknolojik risklerin azaltılmasına iliúkin ilkelerin uygulanmasını da güçleútirmektedir.
Bu duruma kentlerde kamunun elinde bulunan arsa ve arazilerin satıúı da eklendi÷inde,
do÷al afetlere karúı dirençli kentleri oluúturmak için plan yapmak ve gelece÷e güvenle
bakmak giderek zorlaúmaktadır. Do÷al afetlerin günden güne çeúitlenerek, günlük
yaúamda etkili hale gelmesi, yönetimlere, bu konuda yapılması gerekenleri vakit
Betül ùengezer, Hatice Kansu, “Afetler ømar Mevzuatı Hukuki Sorunları”, Deprem ve
Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayını,
2000, s. 5.
3
Ayúegül Mengi, Ruúen Keleú, ømar Hukukuna Giriú, Ankara, ømge Kitabevi, 2003,
s. 13.
2
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
59
geçirilmeden yapmaları, en üstün de÷er olan insan canının korunması ve mal
güvenli÷inin sa÷lanması yönünde bir zorunluluk yüklemektedir.
Anayasa’nın 56. Maddesinde, “Herkes sa÷lıklı ve dengeli bir çevrede yaúama
hakkına sahiptir. Çevreyi geliútirmek, çevre sa÷lı÷ını korumak, çevre kirlenmesini
önlemek devletin ve vatandaúın ödevidir” denmektedir. Bu maddeden de anlaúıldı÷ı
gibi, yaúanabilir kentleri ve çevre de÷erlerini oluúturmak ve kalıcılı÷ını sa÷lamak tek
baúına yönetimlerin de÷il, yurttaúların da sorumlulu÷u içerisindedir. 4
Anayasal ve di÷er mevzuat hükümleri, halkın yaúam koúullarını daha iyi
düzenlemek, toplumsal düzenini sa÷lamak, huzur ve barıú ortamını sürekli kılmak ortak
amacına göre düzenlenmektedir. Bu amaçla do÷al afetlerle ilgili, zarar azaltmayı ve
hazırlıklı olmayı amaçlayan ama daha çok yıkım ve hasarın etkilerini gidermek üzere
yapılan düzenlemelerde, bugüne kadar bu amacın yeterince gerçekleútirilemedi÷i
ortadadır. Sorunların giderilememesinde mevzuatın günün koúullarını ve de÷iúen
gereksinimleri karúılar nitelikte olmaması da önemli gerekçelerden biridir.
Afetler konusunda Türk hukuk sisteminde kapsamlı mevzuat düzenlemelerinin
oldu÷unu, Marmara Depremi sonrasında da buna yenilerinin eklendi÷ini söyleyebiliriz.
En iyi úekilde yazılmıú bir yasa bile e÷er do÷ru uygulanmıyorsa varlı÷ının bir anlamı
yoktur. Hâlâ bir do÷al afet oldu÷unda insan yaúamı tehlikedeyse, büyük oranda
ekonomik de÷er kayıpları söz konusu olabiliyorsa, bu oluúumlarda uygulamadan
kaynaklanan sorunları da irdelemek gerekmektedir.
2.AFET YÖNETøMøNøN SORUNLARI
2.1. Mevzuattan Kaynaklanan Sorunlar
Marmara Depremi’yle de bir kez daha ortaya çıkan sorunların baúında, her afette
yeni bir yasal düzenlemeyle sorun çözmeye çalıúma mantı÷ı gelmektedir. Bu durum
hem mevzuatta, hem de örgütsel yapılardaki karmaúanın nedenidir. Afet yönetimi ile
ilgili her kesimde en çok yakınılan konulardan biri, afet oldu÷unda karúılaúılan yetki
karmaúasıdır. Afetle ilgili kurumsal yapıların sayısal fazlalık ve bu yapılar arasında
görev paylaúımının iyi yapılmamıú olması ve bunların dıúında yeni kurumsal
örgütlenmeler bu da÷ınıklı÷ı besleyen unsurlardır.
Genel olarak bütün do÷al afetler ve özel olarak da depremler konusunda, son yirmi
yıldır yürürlükte olan yönetmeliklerin neredeyse hiç uygulanamaması, adeta yok
sayılmasının nedenleri arasında; (i) Yeterli yasal zorlama bulunmaması, (ii) konuyla
ilgili uzmanların özellikle de mühendislerin bu konuda iyi e÷itilmiú olmamaları, (iii)
sayıca ve nitelik bakımından yeterli teknik eleman bulunmaması, (iv) Konuyla ilgili
yetkili kiúilerin yeterli sorumluluk anlayıúı taúımamaları, (v) düzeni çarpıtıcı
yöntemlerin (rüúvet vb) etkin oluúu gibi birçok neden sıralanabilir.
Marmara Depremine kadar, Türkiye’de afet zararlarının, afetler olmadan önce
yapılacak çalıúmalar ve alınacak önlemlerle düúük düzeyde tutulması politikaları yerine,
afetler olduktan sonra yara sarma politikalarına önem ve öncelik verilmesi anlayıúı
hâkimdir. Bunun do÷al sonucu olarak, gerek yasal düzenlemeler gerekse bu
düzenlemelerin öngördü÷ü örgütlenmeler afet oldu÷u zaman ve sonrasındaki kısa ve
orta vadeli çalıúmaları kapsamakta, afet öncesi zarar azaltma ve önceden hazırlık
4
Ruúen Keleú, Kentleúme Politikası, ,Ankara, ømge Kitabevi, 9. Baskı, 2006, s. 713.
60
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
çalıúmalarına gereken önemi vermemekteydi. 5 Bu depremden sonra bir anlayıú
de÷iúikli÷inin yaúandı÷ını söylemek olanaklıdır. Zorunlu Deprem Sigortası ve
eksiklerine karúın Yapı Denetimi Kanunu ile henüz tasarı halindeki Afetler Kanunu
örnek niteli÷i taúıyan yasal düzenleme çalıúmalarıdır. Afet zararlarının azaltılmasının
afet olmadan önce alınacak önlemlerle ilgili oldu÷u artık kamuoyunun da gündemine
girmiútir.
Yapı yapmak yalnızca bireylerin konut sahibi olmalarını ilgilendiren bir eylem
de÷ildir, konut sahibi olmanın ötesinde kamuyu da ilgilendiren bir eylem olarak ortaya
çıkmaktadır. Kamuyu ilgilendiren böyle bir eyleme baúlamakta herhangi bir sakınca
olmadı÷ına kamu yönetiminin izin vermesi gerekir. 6 Bu da ømar Kanunu hükümlerinin
yerinde uygulanmasıyla sa÷lanır.
Toplumu tehdit eden afetlerin oluúması halinde, yapılacak ilk iú en hızlı ve en etkili
biçimde afet bölgesine ulaúmak ve afetzedelerin yanında olmaktır. Ulaúım sorunları ilk
anda aúılması gereken en önemli sorundur. Toplumun gereksinim duyaca÷ı hizmetleri
tam anlamıyla yerine getirmek ise afetlerden önce oluúturulacak sürekli ve deneyimli
kadroların iúidir. Süresi ne olursa olsun, geçici görevli ve deneyim sahibi olmayan
bireylerden oluúan komiteler/komisyonlar eliyle etkin hizmet sunmak ve bu hizmetin
olanaksızdır. Kaldı ki afet öncesinde ve sonrasında yapılacak pek çok iú ve iúlem
vardır. 7
Afetlerle ilgili mevzuatın gereklerinin yerine getirilmesi farklı örgütlenmeleri de
beraberinde getirmektedir. Afet yönetiminin birçok mevzuat metinlerinde
düzenlenmesinde karúılaúılan önemli bir sorun da, farklı düzenlemelerin afetlerde görev
alacak kurum ve kuruluúların yetki, görev ve sorumluluklarında belirsizli÷e yol
açmasıdır.
Toplumun bütün kurum ve kuruluúlarının, görev alanlarına giren konularda olası
bir depremde neler yapacaklarına, nasıl davranacaklarına iliúkin gerçekçi ve güncel
planlarının olması gerekir. Örne÷in; ulaúım planının olmaması, yolların tıkanmasına,
müdahale yapacak araçların afet bölgesine ulaúmasının engellenmesi nedeniyle can
kayıplarının artmasına yol açacaktır. Marmara Depremi’nde can kayıplarının
artmasında, ulaúımın gerekti÷i gibi planlanmamasının, ulaúım yollarının
yönetilememesinin çok önemli etkisi oldu÷u bir gerçektir. Birçok yetersizliklerin
yanında, depremden alınan derslerle gerek kriz yönetiminin örgütlenmesinde, gerekse
arama-kurtarma ve ivedi müdahale çalıúmalarında daha iyi sonuçlar alınabilecek
çalıúmalar Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ünce örgütlenme yapısına yansıtılmıútır. 8
5
Oktay Ergünay,”Afet Yönetimi Nedir? Nasıl Olmalıdır?”, Erzincan ve Dinar
Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları, Ankara,
TÜBøTAK, 15–16 ùubat 1996, s. 270.
6
Mustafa Yılmaz, ømar Yaptırımları ve Yargısal Korunma, Seçkin Yayınları,
Ankara, 2002, s. 84–85.
7
“Genel Hayata Etkili Afetlerde Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun
Tasarısı’na Ait Görüúlerimiz”, Sivil Savunma Dergisi, Ankara, Sivil Savunma Genel
Müdürlü÷ü Yayını, Yıl: 33, S. 123, Ocak-ùubat-Mart-1991, s. 27.
8
Barıú zamanında afet sonrası kurtarma ve ilkyardım çalıúmalarında etkin görevler
yüklenmesi beklenen sivil savunma teúkilatının 2000 yılı Ekim ayı itibariyle ilçelerde
bu hizmetleri yürütmekte görevli personel istihdam durumu úu úekildedir: 849 ilçenin
260’ında ølçe Sivil Savunma Müdürlü÷ü, 141’inde ølçe Sivil Savunma Memurlu÷u
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
61
Geçmiúte yaúanmıú olan depremlerde eksikli÷i duyulan konuların bilinmesi,
gelece÷e yönelik düzenlemelerin etkili ve iúlevsel olmasını sa÷layan en önemli veri
olarak düúünülmelidir. Afetler olmadan önce, oldu÷u sırada ve afet olduktan sonra
geçen süre içinde görülen eksikliklerin bilinmesi, sa÷lıklı ve etkili bir afet yönetiminin
gerçekleúmesi için önemli bir veri kayna÷ıdır.
Yerel yönetim yasalarındaki de÷iúiklik ve afetlere karúı yerel yönetimlerin
sorumlulu÷unun arttırılması önemlidir; ancak yönetimlerin görevleriyle orantılı gelir
kaynaklarına sahip olmaları gereklidir. Buraya kadar yapılan mevzuat de÷iúiklikleri ve
tüm bu çalıúmaların amacı mevcut yapıdaki aksaklıkları gidermek ve deprem sonrasında
yeniden inúa sürecinin hız ve etkinli÷ini artırmaktır. Ancak, bir konuda çok sayıda
düzenleme yapılmıú olması karmaúa yaúanmasına da kaynaklık etmektedir.
2.2. Uygulamadan Kaynaklanan Sorunlar
Uygulamadan kaynaklanan sorunları; eylemsizli÷in, ya da yanlıú eylemlili÷in
neden oldu÷u ve afetin oluúumunu izleyen süreçteki uygulamaların yarattı÷ı sorunlar
olarak ikiye ayırmak gerekmektedir. Yönetimlerin düzenli kentlerin oluúması için imara
iliúkin düzenlemeleri, sa÷lam yapı yapılamasını denetlemek, yapması gereken iúlerdir.
Kaçak yapıları ve gecekonduları imar afları ile yasal hale getirmek yanlıú yapılan
iúlerdir. Plansız kentlerin oluúumu, gecekondulaúma, yanlıú arazi kullanımı, yanlıú yer
seçimi, imarla ilgili yasa ve yönetmeliklerin gere÷ince uygulanamaması ve
uygulamanın denetlenememesi, kentlerin rant’a teslim olması, uygulamadan
kaynaklanan sorunların baúında gelmektedir.
Kentlerin planlı, sa÷lıklı ve yaúanabilir olmasını sa÷lamak üzere çok sayıda
düzenlemeler bulunmaktadır. Ancak, mevzuatın var olması yeterli olmamakta, bu
mevzuatın ça÷daú, yaúanılır mekânlar oluúmasını sa÷lamak için uygulanıyor olması
gerekmektedir. Ülkemizdeki sorunlar, mevzuatın düzenlenmesi, úartnamelerin yazılması
veya geliútirilmesi de÷il bunların uygulanmasında yaúanmaktadır. Afet zararlarının
azaltılması için ülkemizin karúısında duran en büyük sorunlardan bir tanesi, bina
stokunun afet etkilerine, özellikle deprem etkilerine daha dayanıklı hale getirilmesidir. 9
Marmara Depremi ile ilgili afet yönetimi uygulamalarından kaynaklanan sorunları
birkaç ayrı baúlık altında inceleyebiliriz. Bunlar; bugünkü kriz yönetiminin genel
sorunları, ulaúım hizmetlerinde yaúanan sorunlar, altyapı sorunları, kurtarma ve tahliye
sorunları, güvenlik ve asayiú sorunları, insani yardım malzemelerinin kabulü, kaydı,
depolanması ve da÷ıtımı ile ilgili lojistik sistemin kurulmasında yaúanan sorunlar,
mühendislik açısından yaúanan sorunlar, 10 geçici barınma ve kalıcı yerleúim
sorunlarıdır.
kadrosu bulunmakta, bunlardan 185’inde ølçe Sivil Savunma Müdürü, 141’inde ise ølçe
Sivil Savunma Memuru bulunmaktadır.
9
Polat Gülkan, Türk-Yunan Ortak Mühendislik Seminerleri- 2, TMMOB –ønúaat
Mühendisleri Odası Yunanistan Teknik Odası Ortak Etkinli÷i, 21-22 Eylül 2006 øTÜ
Süleyman Demirel Kültür Merkezi Ayaza÷a Yerleúkesi, østanbul, 28-29 Eylül 2006
Atina. http://www.imoistanbul.org.tr/ist-bulten/sayi86/yunan (10-15).pdf (22.04.2007).
10
Kasım Esen, “17 A÷ustos 1999 Marmara, 12 Kasım1999 Düzce Depremleri Iúı÷ında
Olası Benzeri Depremlerde Kullanılması Gereken Tecrübeler”, Türk ødare Dergisi,
Yıl: 72, S:428, Eylül 2000, s. 31-49.
62
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Bu sıralananlar, afet yönetimi sürecinin her evresinde birden fazlası aynı anda
çözüm bekleyen sorun kümelerini oluúturmaktadır. Bu sorunların çözümü için gereken
yasal ve kurumsal düzenlemelerin etkinli÷i ve verimlili÷i, sorunlara ne denli kısa sürede
çözüm üretilebilecek olmasıyla denenir.
Söz konusu kurumsal çok baúlılı÷a, afetlere müdahale etmek için gerekli altyapı
olanaklarının hemen hiçbir yerde bulunmaması, afet planlarında gösterilen araç-gereç ve
altyapının zaten afetten birinci derecede etkilenece÷i gerçekleri de eklenince, kriz
merkezleri iúlevlerini yerine getirememekte ve afet bölgesi tamamen dıúarıdan yardım
bekler hale getirmektedir. 11 Marmara Depremi bu kurumsal çok baúlılı÷ın yaúandı÷ı en
önemli laboratuar olmuútur.
Afetlerden sonra kriz yönetimi çalıúmalarında yararlanmak üzere merkezden
gönderilen geçici personelin geliúigüzel seçilmesi, merkezi örgüt yapısınca
karúılanamayan eleman yetersizli÷ini gidermek için geçici olarak istihdam edilenlerin
deneyimli bireyler olmaması, önemli sorunlar yaúanmasının baúka nedenidir. Bu
gönderilen personelin en az bir hafta kendilerine yetecek araç-gereç, giyecek, yiyecek
ve çadırları ile birlikte gönderilmemesi bölgede sorun olmuútur. Sorun çözmek amacıyla
gönderilmiú personelin kendisi sorun kayna÷ı haline gelebilmektedir. 12
Marmara Depremi ölçe÷inde olmasa bile genel yaúama etkili her afette, afet hizmet
gruplarının 13 eúgüdümlü çalıúamadı÷ı, aralarındaki haberleúmenin çok yetersiz kaldı÷ı,
bu nedenle afet hizmetlerinde özellikle ilk günlerde karmaúa yaúandı÷ı, emir-komuta
iliúkisinin aksadı÷ı görülmektedir. 14
Yurttaúların deprem konusunda yeterli bilinç düzeyine olaúmamıú olmaları, bu
nedenler arasında en etkin olanıdır. Bu konuda sıkça dile getirilen eleútirilerden birisi;
yurttaúların, yeni bir ev alırken lavabonun rengine, muslu÷un kalitesine gösterdikleri
ilgiyi, yapının deprem dayanımına da göstermelerinin sorunu önemli oranda
çözümleyece÷idir. Oysa yönetmeliklerini gere÷i gibi uygulanamamasında mühendis de
binayı (yapan da, denetleyen de, satıcı da) aynı oranda kusurludur. 15 Bu durumda alıcı
da bu kusuru paylaúmaktadır.
Kurtarma ve ilk yardım çalıúmaları konusundaki yakınmaların baúında, var olan
örgütlülük yapısı içerisinde bir afet oldu÷unda, bu çalıúmaları yürütmekte görevli yerel
yöneticilerin kendilerinin de afetzede konumunda bulunmaları ve/veya afet yönetimi
konusundaki deneyimsizlikleri çalıúmaların verimsiz olmasına yol açmaları
gelmektedir. Marmara Depreminden sonra Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ünün yeni
örgütlenme yapısı bu olumsuzlu÷u gidermeye yöneliktir. Kurtarma ve ilkyardım
11
Hasan Canpolat, “Tabii Afetlerin Yönetimine De÷iúik Bir Yaklaúım”, Ça÷daú Yerel
Yönetimler Dergisi, Cilt:5, S:2, Mart – 1996, s. 9.
12
Kaya ùenyurt, “Erzincan Depremi ve De÷erlendirilmesi Toplantısı”, Sivil Savunma
Dergisi, Yıl:35, s. 132, Nisan-Mayıs-Haziran-1993, s. 12.
13
Haberleúme, ulaúım, kurtarma ve yıkıntıları kaldırma, ilkyardım ve sa÷lık, ön hasar
tespit ve geçici øskân, güvenlik, satın alma ve binalara el koyma, da÷ıtım, tarım,
elektrik, su ve kanalizasyon grupları.
14
“Dinar Depremi øle ølgili Mülkiye Müfettiúleri Raporunun Öneriler Bölümü”, s.
22.
15
Tu÷rul Tankut, “Deprem Zararlarının Azaltılmasında Yurttaú E÷itiminin Önemi,”
Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm
Arayıúları Bildiriler Kitabı, Ankara TÜBøTAK, 15–16- ùubat 1996, s. 335-336.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
63
aúamasında yapılan çalıúmaların daha düzenli olmasını sa÷layacak bölgesel düzeyde
hazırlıklı ve e÷itilmiú uzman ekipler bulunmamakta, ülke genelinde bir afet a÷ı
oluúturulmamaktadır. 16
Marmara Depreminin dönüm noktası olarak tanımlanmasını sa÷layan bir di÷er
özellik de, o zamana de÷in hiç olmadı÷ı kadar, arama kurtarma çalıúmalarında görev
yapan sivil toplum kuruluúlarının, sisteme katılmıú olmalarıdır. O zamana kadar
devletin birincil iúlevi olarak sivil savunma ekiplerince yapılan arama ve kurtarma
çalıúmaları, AKUT gibi birçok gönüllü ve uzman kiúilerden oluúan örgütsel yapılarca
gerçekleútirilmiútir. Ancak, bu sivil yapılanmaların büyük ço÷unlu÷u úu anda
çalıúmalarını devam ettirememektedirler. Bu devamlılı÷ın sa÷lanması için kamu
deste÷ine gereksinim vardır. Marmara Depremi’ndeki uygulamalar sırasında iyi
örgütlenmemiú olmaları, kendilerinden beklenen hizmetleri sunamamalarına neden
olmuútur.
Her afet olayından sonra arama ve kurtarma çalıúmalarında insanların enkaz
altından iú makineleri ile çıkartıldı÷ıü; kiminin kolunun, kiminin baca÷ının iú
makinelerinin diúlileri tarafından koparıldı÷ı gazete haberlerine ve televizyon
ekranlarına yansımıútır. 17 Bu gibi trajik olayların ortaya çıkmasının ana nedeni úudur:
Enkaz kaldırma ile enkaz altından canlı kurtarma çalıúmaları birbirinden farklı
faaliyetlerdir ve her ikisinin gerektirdi÷i uzmanlık ve donanım farklıdır. Oysa,
Türkiye’de afetlerden sonraki kurtarma çalıúmalarında bu iki tür faaliyet birbiri ile
karıútırılmaktadır.
Depremlerde yıkılan binaların enkazının kaldırılması çalıúmalarını etkinleútirecek
olan moloz döküm alanları Çevre Bakanlı÷ınca afet olmadan önce saptanmadı÷ı için,
her afet sonrasında Bakanlık ve yerel kriz yönetimleri arasında anlaúmazlıklar ortaya
çıkmaktadır. Ço÷unlukla da, do÷al yaúamı tehdit eden, kıyıların, dere yataklarının
doldurulması gibi, çevre kirlili÷i yaratan yanlıú kararlar alınmıútır.
Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı’nın (B.ø.B) deprem sonrası uygulamalarından biri
olan geçici yerleúim alanlarıyla ilgili olarak dile getirilen en önemli yakınma, bu
konutların yapım biçimleri ve teknolojileri gere÷i, aile yaúamının gizlili÷ini zedeleyecek
özelliklerde olmalarıdır. Bu durum, birçok ailenin aile içi iliúkilerinin bozulma nedeni
olarak araútırmalara yansımıútır.
Marmara Depremi sonrasındaki çalıúmalarda yerel yönetimlerin yeterli teknik
eleman istihdam etmemeleri ve merkezi yönetimin de uzman personel göndermemesi
nedeniyle, afet sonrasında hasar tespit çalıúmaları teknik ve bilimsel anlamda ayrıntılı
çalıúmalar yerine basit gözlemlerle gerçekleútirilmektedir. Böylesi gözlemler sa÷lıklı
de÷erlendirmeler yapılmasına engel oldu÷u gibi; kiúisel düúmanlık, kayırmacılık gibi
olumsuz uygulamalara da yol açmaktadır. Çok sayıda bina ile ilgili olarak az hasarlı
binalara a÷ır hasarlı, a÷ır hasarlı binalara oturulabilir raporu verildi÷i yazılı ve görsel
basına çok defa yansımıútır.
16
Nuray Karancı, Bahattin Akúit, Haluk Sucuo÷lu, “Dinar’da Afet Yönetiminin PsikoSosyal Boyutları”, Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem
Sorunlarına Çözüm Arayıúları, TÜBøTAK Deprem Sempozyumu Bildiriler Kitabı,
15-16 ùubat 1996, s. 281.
17
“Devlet Enkazı Kaldırdı”, Cumhuriyet Gazetesi, 7.06.2000.
64
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Marmara Depremleri sonrasında yargıya baúvurulmasına yol açan binlerce olay
gerçekleúmiútir. Yargıya yansıyanların dıúında binlerce dilekçe ile de uygulama
sonuçlarına itiraz edilmiútir.
2.2.1. Yeniden Yapım Sürecine (Kalıcı konutların yapımı) øliúkin Sorunlar
Türkiye’de yerleúim yerlerinin do÷al felaketlerle yıkıma u÷ramasının, binlerce
yıllık geçmiúi vardır. 18 Genel yaúama etkili do÷al afetlerle sık sık karúılaúan bir ülkedir
Türkiye. Baúta depremler olmak üzere, meteorolojik kökenli ve di÷er afetler kentlerde
ve köylerde çok sayıda binanın yıkılması sonucunda can ve mal kaybına ve büyük
hasarlara neden olur.
Çok sayıda konutun yıkılması, barınma sorununa da neden olmaktadır. Bu gibi
durumlarda ortaya çıkan zararların giderilmesine çalıúmak; konutları yıkılmıú, açıkta
kalmıú yurttaúlara acele konut yaptırmak veya konut yapımında kendilerine yardımcı
olmak devletin baúta gelen görevlerindendir. 19
Türkiye’de afetleri izleyen dönemlerde barınma üç aúamada ele alınmaktadır.
Bunlar; acil yardım aúaması (çadırkentler), iyileútirme (rehabilitasyon) aúaması (geçici
konutlar, kira yardımı vb.), yeniden yapım aúamasıdır.
Afet sonrası barınma yaklaúımı; afetzedelerin gereksinimlerini aúamalı olarak
karúılamakta ve ülke kaynaklarını kullanmakta yetersiz kalmaktadır. Ayrıca, bu üç
aúamalı yaklaúımın her aúamasında yönetsel- yasal ve sosyo - psikolojik sorunlar, yer
seçimi- yerleúim, birimlerin tasarım- uygulama ve kullanımı, altyapı ve maliyet,
sürdürülebilir olmama gibi sorunlar yaúanmaktadır.
Bu sorunların kayna÷ına inildi÷inde; geçmiú afetlerden ders çıkarılmadı÷ı, afet
sonrasında yaúanan barınma sorunlarının ortaya konmadı÷ı, sorunları giderecek yeni bir
yaklaúımın geliútirilmedi÷i, atılması gereken adımlarla ilgili kararların afet sonrasına
bırakıldı÷ı ve bu durumun afetlere karúı hazırlıklı olmayı engellendi÷i görülmektedir.
Acil Yardım aúamasında barınmaya iliúkin yönetsel sorunlar úu úekilde
özetlenebilir. Önceden hazırlıklı olunmaması, örgütlenme eksikli÷i, yer seçimi, yerleúim
sorunları, arsanın bulunma zorlu÷u, yerleúimlerin kentsel yaúama eklemlenememe
sorunu ve birimlerin geliúigüzel yerleútirilmesidir. Acil barınma birimlerinin (çadır ve
geçici konutların) sorunları da, bölge ve iklim özelliklerine uyumsuzluk, kullanım alanı
yetersizli÷i, güvenlik sorunu, yalıtım sorunu (ısı, ses, nem, yangın), komúuluk iliúkileri
ve mahremiyet sorunları olarak öne çıkmaktadır. Bunların dıúında maliyet sorunları;
ulaúım maliyetleri, geri kazanılabilir olmamaları, kullanım süresinin uzaması sonucu ve
bir sonraki afette kullanılamayacak hale gelmeleri di÷er olumsuz özellikleridir. 20
Altyapı sorunları ise temel altyapı yetersizli÷inden do÷an aydınlatma, úebeke suyu,
kanalizasyon, su baskınları sorunlarıdır.
Sosyo- psikolojik sorunlar olarak,
afetzedelerin sa÷lıksız koúullarda ve yalnız bırakılması, sosyo-kültürel- ticari yaúamın
düúünülmemiú olması, afetzedeyi etkin kılabilecek bir sistemin yaratılmamıú olmasıdır.
18
Murat Balamir, “østanbul Deprem Master Planı Çalıúmalarının Kapsam ve Niteli÷i”,
Mimarist, Mimarlar Odası østanbul Büyükkent ùubesi Yayını, østanbul, Y: 3, S: 9, s.
55.
19
Anayasa Mahkemesi, E: 1973/12, K: 1973/18; 9.8.1973 Tarih ve 14640 Sayılı Resmi
Gazete
20
Sevgül Limoncu, “Afet Sonrası Acil Yardım Aúamasında Barınma: SürdürülebilirlikSistem Yaklaúımı”, Mimarist, Y: 6, S: 20, 2006, s. 36.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
65
ønsan yaúamının korunması, do÷al afet politikalarının gere÷i gibi uygulanmasını
gerektirmektedir. Geliúmekte olan ülkelerde, bu sorunlar ekonomik geliúme
düzeyleriyle yakından iliúkilidir. Do÷al afetlerden en iyi korunma, ekonomik olarak
yaúanabilir bir ülkeye ve güçlü demokratik kurumlara sahip olmakla sa÷lanır. 21
Geçici konutların ço÷u birinci sınıf tarım alanlarına, tarlalara inúa edilmiútir.
Konutların tabanına, uyarılara ra÷men dökülen betonlar, tarla haline dönüúe engel
oluúturmuútur. Halen su basman düzeyindeki enkazları temizlenememiútir. Hangi
kurumun bu iúlemi yapaca÷ı da belli de÷ildir.
Depremde harap olan kentlerin, bütün olarak baúka bir yere taúınmasının yüksek
maliyeti karúısında, kentsel geliúmenin güvenli bölgelere do÷ru yönlendirilmesi 22 riskli
bölgelerdeki önemli sanayi tesislerinin zaman içinde deprem riski daha az olan bölgelere
taúınması, kaldırılan enkazdan boúalan alanların da yeúil alan olarak düzenlenmesi
gerekti÷i öneriler arasında yer almaktadır. 23
Yeniden yapım surecinin en önemli bölümlerinden birini, yeni yapının görülür
kısmını, fiziksel boyutunu oluúturan kalıcı konut yapımı ya da baúka bir deyiúle kent
yenileme çalıúmaları oluúturmaktadır. Yeniden yapımın bu boyutu genel olarak depremin
hasar yarattı÷ı kentlerde tamamen yıkılan, a÷ır hasarlı yapıların ortadan
kaldırılması, yerine yenilerinin yapılması, hasar görmüú olanlarının onarılması ve
güçlendirilmesi ve genel anlamda kentin hasar gören tüm unsurlarının tamamen
yenilenmesini anlatmaktadır.
Marmara Depreminden sonraki kalıcı konut uygulamalarında da benzer yakınmalar
olmuútur. Yargıya da yansıyan davalardan da anlaúıldı÷ı gibi, bu uygulamalar insanları
mutlu edememiútir. Oysa ki, çok büyük alanlar olarak planlanan yeni kalıcı konut
alanlarının gerek planlamasında gerekse konutların mimari tasarımında ve kullanım
úekillerinde, do÷ru ve kullanıcıları mutlu edecek çözümler bulunabilirdi.
Yeni konut yerleúimlerinin bir "yer" tanımlamaktan uzak olmaları en çok
eleútirilen yanlarıdır. Yeni konut gruplarının çevre ile iliúkileri zayıf oldu÷undan kötü
komúuluk birimleri ortaya çıkmaktadır. Komúuların belirlenmesinde daha önce birlikte,
aynı yerde yaúamıú olmak ölçütler arasında de÷ildir. Toplumsal statü ve alıúkanlıkları
farklı olan kullanıcıların, komúuluk iliúkilerindeki farklı anlayıúları çok ciddi
gerginliklere neden olmaktadır.
Kalıcı konut alanında, var olan kent merkezinden daha iyi örgütlenmiú canlı bir
kentle ve yaúam tarzlarına uygun úekilde düzenlenmiú, yeni çevreye memnuniyetle ayak
uydurabilmiú kiúilerle karúılaúılması beklenir. Ancak, bu alanlara varıldı÷ında, büyük
bir bölümü yerleúilmiú oldu÷u halde, karúılaúılan manzaranın, ıssız, boú ve donuk
olması, akıllarda yerleúimin genel tasarımı, düzeni, iúleyiúi hakkında çeúitli soruların
canlanmasına neden olmaktadır. 24
21
Poul K. Freeman, “Preparedness for Natural Disasters: An Overview”, The Role of
Local Governments in Reducing the Risk of Disasters, østanbul, Beta Basın Yayım
Da÷ıtım, s. 195.
22
Cevat Geray, “Son Depremlerin Düúündürdükleri”, Mülkiye, XXIII, S: 219, s. 179.
23
www.worldbank.org.tr/ECA/Turkev.nsf/ECADocBvUnid/D93CC0219379023F85256BFBO
006F44A4/$FILE/Marmara%20Earhguake%20Assessment.pdf (17.3.2004).
24
Hülya Yürekli, Sara Selin Sayla÷, “17 A÷ustos ve 12 Kasım Depremi Sonrası Geçici
ve Kalıcı Konutlar Yo÷unluk Problemi”, Mimarist, Mimarlar Odası østanbul
Büyükkent ùubesi Yayını, østanbul, Y: 3, S: 9, s. 69-70.
66
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Konut birimleri düzenlenirken, bölgede canlı bir kent yaúamının oluúmasına olanak
verecek bir yo÷unlu÷a ulaúmak hedeflenmiú midir? Burada yaúayan halkın toplumsal
yaúamı, alıúkanlıkları, önceki hayat tarzları yeterince düúünülmüú ve tasarım ölçütlerine
yansıtılmıú mıdır? Planlanan yerleúimdeki toplumsal donatılar, kamusal alanlar,
karúılaúma ve kesiúim noktaları dinamik ve canlı bir toplumsal yaúamı sa÷layacak
nitelikte midir? 25 Bütün bu soruların hepsine olumlu yanıt vermek oldukça zordur.
Kalıcı konut alanlarında yapılan gözlemler sorunların aúa÷ıdaki noktalarda
yo÷unlaútı÷ını ortaya koymaktadır.
Kalıcı konut alanlarının oluúumunda katılım mekanizması söz konusu olmamıú,
kullanıcıların görüúleri alınmamıútır. Ulaúım ba÷layıcı de÷il bütünlü÷ü bozan
niteliktedir. Yer bölümleri ve adalar arasındaki ulaúım yolları yerleúim alanlarını
birbirine ba÷lamak yerine ayrıútırıcı bir iúlev üstlenmiú gibidir.
Konut tasarım süreci; kullanıcının yaúam tarzına uygun mekânların belirlenmesi,
mekânlar arasındaki iliúkilerin önem sırasına göre ortaya konması ve mekân
boyutlarının saptanmasıyla baúlar. Günümüzde egemen olan bu yaklaúımın ülkemizin
konut üretimini de etkiledi÷i, izlenen politikalarda konut niceli÷inin ön plana alınarak
niteli÷inin göz ardı edildi÷i, bu durumun özellikle deprem sonrasında yapılan kalıcı
konutlar üzerindeki etkisi görülmektedir. Uygulamada, yönetmeli÷in bir úablon gibi
kullanılması sonucu, kentlerin geleneksel özellikleri, fiziksel koúulları, toplumsal ve
ekonomik yapıları ne olursa olsun, birbirinden farklı olmayan kentler ortaya çıkmasında
etken olmuútur. Depremden sonraki uygulama örneklerine bakıldı÷ında, bütün kalıcı
konut alanlarının birbirinin aynı oldu÷u hemen göze çarpmaktadır.
Genel olarak sokak düzeninin olmadı÷ı yerleúimlerde, açık alandaki insanların
azlı÷ı, mekânların kullanılıyor olması, sessiz, ıssız ve kasvetli bir havanın varlı÷ı dikkat
çekmektedir. Bu da kullanıcıların toplumsal yaúamını ve birbirleriyle olan iliúkilerini
do÷rudan etkilemektedir. Dıúarıda karúılaúma imkânları az oldu÷undan, insanların
toplumsallaúması, birbirleriyle tanıúması ve depremden önceki yaúamlarında alıúık
oldukları beraberli÷i yakalamaları olası gözükmemektedir. Kentliler, eylemler yoluyla
belli mekânları özel kıldıklarından, tanımsız boúluklar, süreksiz yapılaúma ve belirli bir
kent dokusunun olmayıúı bu yerleúimin iúleyiúini kesintiye u÷ratmaktadır. 26 Kocaeli,
Adapazarı, Yalova, Bolu ve Düzce'de yapılan konut yerleúimlerinin birbirinden ayırt
edilemedi÷i; aynı plan-mekân özelliklerine sahip oldukları, kendilerine özgü bir
kimliklerinin bulunmadı÷ı görülmektedir.
Ayrıca bu konut alanlarının planlamasında iúyerlerinin konumlanması da baúka bir
sorundur. Dünya Bankası’nın önerileri do÷rultusunda Proje Uygulama Birimi
tarafından planlanan bu iúyerlerinin kalıcı konut bölgesine göre de÷iúen, % 10-30
doluluk oranı ile bu kentsel alanların toplumsal ve ekonomik yaúamın örgütlenmesinde
kötü uygulama örne÷i oldukları gözle görünür bir gerçek ve en çok yakınma
konusudur. Büyük bir kaynak savurganlı÷ı anlamında da gelen bu uygulamada
depremden önce yapılan iúin türü, ya da kentsel yaúam gereksinimleri dikkate
alınmamıútır.
Bununla birlikte, özellikle bölgedeki kalıcı konutlar ve toplu konutlar konusunda
kullanıcıların olumlu eleútirileri, bu yerleúim alanlarının depreme dayanıklı, altyapıları
tamamlanmıú bazı toplumsal olanaklara sahip toplu konut alanları olmaları
25
26
A.k., s. 70.
A.k., s. 70.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
67
konusundadır. Sakarya- Karaman konutlarında yapılan incelemede ise en büyük
yakınma konusu, orada yaúayanların vakitlerini de÷erlendirecekleri bir toplumsal
olana÷ın olmaması, ekonomik altyapının oluúturulamamasıdır.
2.2.2. Yer Seçimi ile ølgili Sorunlar
Deprem nedeniyle yeniden kurulması gereken kentsel alanlar sa÷lam zeminler
üzerinde, kentin eski yerleúim alanının dıúında, ço÷unlukla tarım arazileri üzerinde
kurulmaktadır. Bu alanların seçilmesinde baúlıca etmenler, kentlerin yönünü sa÷lam
zeminli alanlara do÷ru çekmek ve eski kentsel alanların yo÷unlu÷unu azaltmaktır.
Ancak, bu yer seçim kararları, do÷al afet etkisiyle oluúan rant olgusunu karúımıza
çıkarmaktadır.
Rant yaklaúımının yarattı÷ı kentler, bir depremle yerle bir olmasının dıúında,
yeniden yerleúim sürecinde de yeni rant alanlarının oluúumuna kaynaklık etmektedir.
Global ölçekte, topra÷ın sundu÷u olanaklar, konumun özellikleri, ulaúım ve pazar
olanakları, ülke ölçe÷inde hızlı kentleúmeye ve yı÷ılmaya neden olmakta; dolayısıyla da
topra÷a olan talebi artırmakta ve rantın artıúına etki etmektedir. Yerel ölçekte ise yerel
yönetimin aldı÷ı her karar, gerçekleútirilen her altyapı, sunulan her hizmet rantın artıúını
do÷urmaktadır. 27
Do÷al olayı afete dönüútüren eylemler içerisinde, yer seçimi kararları, arazi yapısı
bakımından riskli alanların (tarım arazileri ile kıyı úeritlerinin) imar ve iskâna açılması;
inúaatlarının denetiminin hemen hemen hiç yapılmaması, belirli yapı standartlarının hiç
incelenmemesi; sürekli olarak aúa÷ı yukarı on yılda bir çıkarılan imar afları nedeniyle
çarpık ve kaçak yapılaúmanın teúvik edilmesi; kaçak olarak oluúan mahallelere su,
elektrik, yol ve hatta do÷al gaz gibi alt yapı hizmetlerinin salt oy kaygıları nedeniyle
götürülmesi gibi, çok çeúitli nedenler rol oynamaktadır.
3. Marmara Depremi Sonrasındaki Uygulamadan Kaynaklanan Hukuksal Sorunlar
Bilimsel çalıúmalar Marmara Bölgesi’nin önemli bir deprem riski altında
bulundu÷unu, çeúitli araçlarla, çok uzun yıllardır ortaya koymaktadır. Depremlerin
önlenemezli÷i gerçekli÷ine karúın, her türlü do÷al afet olaylarının öngörülmezlik ve
kaçınılmazlık unsurlarına kadercilikle yaklaúan Türk toplumu, kurallara uymak yerine,
kuralsız yaúamayı tercih etmesi nedeniyle, do÷al afetlerden en çok düzeyde zarar
görmüútür. 28
Marmara Depremi, Türkiye’nin afet yönetimi sisteminin en ciddi úekilde
denendi÷i ve sonuçları ile çok geniú bir toplumun etkilendi÷i uygulamaların
gerçekleúmesine neden olmuútur.
Konut kullanıcıları ile konutları arasında bazı uyumsuzluklar oldu÷u bölgede
yapılan çalıúmalarla tespit edilmiú bulunmaktadır. Bu uyumsuzluklar konut açı÷ının
niteliksel
açıdan
de÷il
niceliksel
açıdan
karúılanmaya
çalıúılmasından
kaynaklanmaktadır.
Betül ùengezer, Hatice Kansu, a.g.k., s. 17.
O÷uz Özkan, “ødari Yargı Uygulamasında Do÷al Afetler”, Deprem ve Hukuk
(Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları, s. 123124.
27
28
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
68
7269 sayılı Afetler Kanunu gere÷i, afetin hemen arkasından bina hasarlarının
belirlenmesi Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ının (Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü) teknik
ekiplerince ivedilikle yapılmaktadır. Marmara Depremi’nde oldu÷u gibi, teknik
ekiplerin yetersizli÷i halinde di÷er kurumlardan yeterli sayıda eleman
görevlendirilmektedir. Hasar tespit çalıúmalarını yapmak üzere görevlendirilen 1200
teknik personel, 20 günde 334 bin konut ve iúyerinin hasar tespitini yapmıútır. ølk
belirlemelere göre; konut ve iúyerlerinin 77.345’inin yıkık ya da a÷ır hasarlı,
77.169’unun orta hasarlı, 89.872’sinin az hasarlı oldu÷u tespit edilmiútir. Yapılan hasar
tespitlerine itiraz için depremzedelere bir haftalık süre tanınmıú ve 27.9.1999 tarihinde
itirazlarla ilgili hasar tespit çalıúmalarına baúlanmıútır. øtiraz sonuçları ilan edilmemiú
iken, 12.11.1999 tarihinde Düzce depreminin meydana gelmesi deprem bölgesindeki
illerde yeni yıkımlara neden oldu÷u için, itiraz süresi tüm illerde 7.12.1999 tarihine
kadar uzatılmıú, Yalova, Sakarya ve Kocaeli’nde 3.2.2000 tarihinde tamamlanabilmiútir.
Bu üç ilde hasar tespit raporlarının tabloda da görüldü÷ü gibi, yaklaúık üçte birine
depremzedeler tarafından itiraz edilmiútir. Bu itirazların Kocaeli'nde % 86'sı,
Sakarya’da % 50’si, Yalova’da % 42’si kabul edilmiútir (Tablo:1). 29
Hasar Tespiti Yapılan Bina ve
øúyeri Sayısı
HasarTespitlerine Yapılan øtiraz
Sayısı
Kabul
Edilen
øtiraz
Sayısı
Sakarya
Kocaeli
Yalova
188 102
110 179
96 300
39 500
38 300
25 200
29 000
19 489
10 675
Tablo 1: Hasar Tespitlerine Yapılan øtirazlar
Kaynak:http://www.sayistay.gov.tr/rapor/perdenrap/2002/20023deprem/marmaradep.pdf
Hasar tespit çalıúmalarının sonuçlarına karúı çok sayıda itiraz olması ve sonradan
bu itirazların büyük bir bölümünün ikinci incelemelerde haklı bulunması, ilk hasar
tespitlerinin sa÷lıklı yapılmadı÷ını ve gerçekleri yansıtmadı÷ını göstermektedir. Hasar
tespitleriyle ilgili böyle bir sonucun ortaya çıkmasında Düzce depreminin de etkisi
olmakla beraber, hasar tespit çalıúmalarına katılan personelin büyük bir bölümünün
deneyimli olmaması, bu personelin önceden yeterince e÷itilmemesi ve hasar
tespitlerinde kullanılan ölçütlerin ve formların yeterli olmaması da sonuçları büyük
ölçüde etkilemiútir. Gerek itirazlar gerekse dava açılma nedenleri, barınma sorunun
giderilmesi isteminin yanında, dava dosyalarının incelenmesinden de anlaúıldı÷ı gibi,
rant kaybı kaygısını da taúımaktadır. Birden fazla konutu olanlardan konutlarından
birinin sa÷lam olması halinde hak sahibi olma hakkını yitirmesini önlemek için hasar
derecesini azaltma ( daha az derecede hasarlı veya hasarsız gösterme) e÷ilimi hakimdir.
Sayıútay Baúkanlı÷ı’nın “Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce
Depremleri Sonrası Faaliyetleri Hakkında Performans Denetim Raporu”. Basılı Metin;
29
s.31-36.http://www.sayistay.gov.tr/rapor/perdenrap/2002/20023deprem/marmaradep.pdf
(20.02.2006).
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
69
3.1. Marmara Depremi øle ølgili Afet Yönetimi Sürecinde Açılan ødari Davalar
Afetler mevzuatın içeri÷inden kaynaklanan veya uygulamaların yol açtı÷ı
sorunların çözümünde en önemli araçlardan birisi de yargı yoluna baúvurulmasıdır.
Hukuk devleti ilkesi, 30 yönetimin, hem hukuka uygun hareket etmesini, hem de
hukuka aykırı davranıúlardan kaçınmasını içermektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde
düzenlenen Cumhuriyetin temel niteliklerinin “…demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devleti…” ilkesi, bütün yurttaúların eúit úekilde gönencinin sa÷landı÷ı toplumun
oluúturulması için temel dayana÷ı oluúturmaktadır. Devlet yönetiminde ve yönetimin
iúlevinin baúında “hukuk devleti” olmanın gerektirdi÷i ilkelere uymak zorunlulu÷u
gelmektedir.
Devletin bütün organlarının hukuka ba÷lı kalması ve tüm faaliyetlerinin yargısal
denetime açık olması hukuk devleti olmanın vazgeçilmez niteliklerindendir. Bu
nedenle, yönetimin, hukuka aykırı davranıúlardan do÷an zararları karúılaması, hukuk
devleti anlayıúının do÷al bir sonucudur. 31
Yürürlükteki Anayasa'nın 125. maddesinde “idare, kendi eylem ve iúlemlerinden
do÷an zararı ödemekle yükümlüdür” úeklindeki düzenlemeyle, idarenin eylem ve
iúlemlerine yönelik olarak hukuk yolunun açık olması güvenceye alınmıútır.
Genel olarak, yargı yerlerinde dava açabilmek için, bir hakkın ihlal edilmesi
gerekir. Hizmetin geç iúlemesi, ya da yavaú iúlemesi gibi hizmet kusurları da dava
açılması için gerekçe oluúturmaktadır. 32 Bir hizmetin yapılmaması ya da eksik
yapılması bir zarar oluúturabilir. “Zarar bir kimsenin mal varlı÷ında, iradesi dıúında
oluúan bir azalma” 33 olarak tanımlanmaktadır. Zarar ile zararı do÷uran davranıú
arasında do÷rudan do÷ruya bir neden sonuç iliúkisi olmalıdır. Bu zarar do÷urucu
davranıúın yönetime ba÷lanması, baúka bir deyiúle, zararı do÷uran tutum ve davranıúın,
yönetim adına, ya da yönetim tarafından yapılmıú olması gerekir. 34 Yönetimin faaliyet
alanının ve yaptı÷ı hizmetlerin nitelik ve sayıca artması, kiúilerin bu faaliyetlerden zarar
görme ihtimalini arttırmıútır. Hukuk açısından zarar söz konusu oldu÷unda, sorumluluk
ve bunun yaptırımı gündeme gelmektedir. 35
Deprem nedeniyle “idarenin hukuki sorumlulu÷u için bir zararın mevcudiyeti,
zarara yol açan eylemin idareye yüklenebilir nitelikte olması, zararla eylem arasındaki
nedensellik ba÷ının bulunması yeterlidir. 36
30
“Hukuk devleti, hukukun üstün oldu÷u; hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil
olmak üzere herkesi ve her kuruluúu ba÷ladı÷ı, kiúilere hukuk güvenli÷inin sa÷landı÷ı
devletin tanımıdır.” http://www.memurlar.net/haber/11221/ (20.01.2007).
31
Mithat Sancar, Tartıúmalar, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım
1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları, s. 99.
32
ùeref Gözübüyük, Yönetim Hukuku, 13. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 1999, s.
291.
33
A.k., s. 317.
34
A.k., s. 317.
35
Ramazan Ça÷layan, ødari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, 2. Baskı,
Ankara, Seçkin Yayınları, 2001, s. 105.
36
Celal Erkut, “Deprem ve ødare’nin Sorumlulu÷una Danıútay’ın Yaklaúımı”, Deprem
ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu
Yayınları, 2000, s. 44.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
70
Deprem nedeniyle uygulamaya konu olan davaların ço÷unlu÷u iptal davalarıdır.
øptal davasının konusu olan yönetsel iúlem Danıútay’ın iptal kararı vermesi üzerine,
kesin olarak ortadan kalkmaktadır. “ødari iúlemlerin yargı mercilerince iptal edilmesi
üzerine yönetimin bu iptal kararına uygun olarak iúlem yapması gerekece÷i yönetim
hukukunun esaslarındandır. 37
Afetlerin olumsuz etkilerini azaltmak söz konusu oldu÷unda, hemen odaklanılan
konuların baúında, barınma sorununun çözümü için gereken iú ve iúlemler gelmektedir.
Afetin, merkezi yönetim ve do÷rudan afetle ilgili kurum ve örgütlenmelerce
duyulmasının hemen arkasından, merkezi ve yerel düzeyde, hasarın ne oldu÷u hakkında
bilgi toplamak üzere, hasarın belirlenmesi çalıúmalarını yapacak olan teknik ekip afet
bölgesine giderek, görevine baúlamaktadır. Afet bölgesinde yapılan hasar tespit
çalıúmaları sonucunda binalar için belirlenen hasar dereceleri 7269 sayılı Umumi
Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair
Kanun (Afetler Kanunu)’na göre yapılacak yardımlardan yararlanıp yararlanmamayı da
belirleyecek ön çalıúma ve temel ölçüttür.
Deprem bölgesindeki binalarda oluúan hasarın belirlenmesinin ardından yardımdan
yararlanabilmenin en önemli koúulu olan hak sahipli÷inin belirlenmesi süreci
baúlamaktadır. Hak sahipli÷i sürecini, borçlanma, yeniden yapım çalıúmalarının inúaat
süreci ve sonrasında da bu yeniden yapılan konutların da÷ıtımı izlemektedir.
Marmara Depremi, yirminci yüzyılın en büyük ve etki alanı en geniú do÷al afeti
olarak her alanda neden oldu÷u sorunlar yanında, binlerce davanın açıldı÷ı ilk afet olma
özelli÷ini de taúımaktadır. Bu davaların büyük ço÷unlu÷u, deprem olduktan sonraki
uygulamalara iliúkin davalar olmasını yanında, depremin hemen arkasından baúlayıp
birbirini izleyen yönetsel iúlemler, dava çeúitlerinin sayısal ve zaman açısından
yo÷unlu÷unda belirleyici unsurdur. 17 A÷ustos’u izleyen ilk günlerinden baúlayarak,
hasar tespit çalıúmalarının açıklanan sonuçlarıyla ilgili olarak Sakarya ødare
Mahkemesine 10 dava açılmıútır. Aynı konuda, Sakarya, Bursa, østanbul ve 2003
yılından sonra, yeni kurulan Kocaeli ødare Mahkemesine Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı
aleyhine açılan davalardan 944’ü ile ilgili olarak Bakanlı÷ın savunması istenmiútir.
Do÷al afetler öncesi zarar azaltma çalıúmalarının iyi yürütülememesi nedeniyle ortaya
çıkan can ve mal kayıplarından idarenin sorumlu oldu÷u düúünülerek, tazminat talebiyle
bu kadar dava açılması, afet yönetimi tarihinde bir ilktir. 1992 Erzincan Depremi’nde
lojmanı depremden yıkılan bir hakim’in açtı÷ı ilk davadan öncesi yoktur.
Hasar tespit çalıúmaları tamamlanıp, hak sahiplerinin belirlenmesi iúlemleri de
verilen sürelerin tamamlanması, hak sahibi listelerinin açıklanmasının ardından dava
konusu iúlemlere yol açmıútır. Hak sahipli÷i belirleme çalıúmalarının sonuçları
konusunda en çok dava 950 dosya ile 2000 yılından baúlayarak Sakarya ødare
Mahkemesinde açılmıútır. Davalı olarak Bayındırlık Bakanlı÷ının söz konusu oldu÷u,
hak sahipli÷i konusundaki iúlemlerin sonuçları hakkında açılan 1149 dava dosyasına
savunma yapılmıútır. Bu davaların sonuçlanması yaklaúık olarak iki yıl almıútır. Hasar
derecelerinin belirlenmesi ve hak sahipli÷ine iliúkin iúlemlerin mahkeme kararlarına
ba÷lı olarak sonuçlanması da uzun zaman almıútır.
ødari dava konusu iúlemlerin yo÷unlaútı÷ı di÷er bir konu da, Afetler Kanunu gere÷i
kendilerine konut yardımı yapılan úahısların kalıcı konutların anahtar teslimi yapıldıktan
sonra, iki yıl içerisinde geri ödemelerin baúlangıç tarihinin ihtilaf nedeni olması ve hak
37
ùeref Gözübüyük,, a.g.k., s. 246.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
71
sahiplerinin bankalarla karúı karúıya kalmaları olmuútur. Nitekim bu konuda, araútırma
yapılan tarih aralı÷ında, Bayındırlık Bakanlı÷ı aleyhine ço÷unlu÷u ortak dilekçelerle
açılmıú 2693 dava belirlenmiútir. Bu davaların bu denli çok açılmasında, konuyu
irdeleyen hukukçuların yönlendirmelerinin etken oldu÷u yapılan görüúmeler ve dava
dilekçelerinden anlaúılmaktadır.
Marmara Depremi nedeniyle açılan davalar içerisinde bir baúka dava açma nedeni
olarak, deprem olmadan önce merkezi ve yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarını
yeterince yerine getirmemelerinden kaynaklanan yıkımların neden oldu÷u kayıpların
tazmin edilmesine iliúkin talepler oluúturmaktadır. Dava yo÷unlu÷u açısından 190 dava
ile dördüncü olarak, en yo÷un dosya çeúidini oluúturmaktadır.
Marmara Depreminin ortaya çıkardı÷ı sorunlarının çözümü nedeniyle baúvurulan
yargısal denetim, imar konularıyla da yakından ilgilidir. ødari yargı kanunlarının
yürürlü÷e girdi÷i 1982 tarihinden bu yana imar konularında yargı denetimi gerektiren
olay sayısı onbinlerle ifade edilecek boyuttadır. Bölge ødare Mahkemelerinin ve
Danıútay’ın konuyla ilgili dairesinin bir yılda incelemek zorunda kaldıkları dosya sayısı
bir önceki yıldan devredenlerle birlikte yüzbinleri bulmaktadır. 38 Bu dosya sayısının
sayısal ço÷unlu÷u ve imar ve afet konularının iç içe geçmiú, özel bir birikim gerektiren
uzmanlık içeren konular olması bu iki konuyla ilgili olayları çözüme kavuúturacak ømar
ve Afet øhtisas mahkemelerinin gereklili÷ini gözler önüne sermektedir.
Yukarıda belirtilen ve hukuk yoluyla çözüm arama çabaları, kira yardımı alamama,
bina yıkımı, konutun tahliyesi, sigorta bedeli, konut kurasıınn iptali istemi, onarım,
kamulaútırma bedel artırımı vb. konularda yo÷unlaúmaktadır. Biçimsel koúullar (dilekçe
red), idari iúlemin ilgili makamlarca düzeltilmesi nedeniyle dilekçenin iúlemden
kaldırılması gibi iúlemler davanın mahkemelerde kalma süresini azaltsa da, bu
araútırmanın Bayındırlık Bakanlı÷ı’nın davalı olma konumuyla sınırlı olan çerçevesi
içerisindeki sadece idari davalar yaklaúık 5300 adet dosyadır.
1999
2000 2001
2002
2003
2004
2005
2006
Hasar Tespit
Davaları
51
349
304
97
83
32
18
10
Hak Sahipli÷i
Davaları
65
141
300
388
159
51
47
Tazminat
Davaları
49
81
7
10
7
5
6
25
Kredi Geri
Ödemeleri
842
1851
Kamulaútırma
60
Bedeli
Tablo 2: Marmara Depremi Nedeniyle Açılan Davaların Yo÷unlaútı÷ı Konular ve
Yo÷unlaútı÷ı Yıllar
38
Örne÷in; 1997 yılında, bir önceki yıldan devreden ve yeni açılan davalarla birlikte
toplam 112 502 dosya incelenmiútir. Ayrıntılı bilgi için bakınız. Polat Gülkan, Murat
Balamir, Ahmet Yakut, “Afet Yönetiminin Stratejik ølkeleri: Türkiye ve Dünyadaki
Politikalara Genel Bakıú”, Afet Yönetiminin Temel ølkeleri, JICA Yayını, Ankara,
2006, s. 34.
72
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Kocaeli Barosu’nca yapılan sonuçları kesinleúmemiú bir araútırmaya göre;
depremin ardından açılan yaklaúık 2100 davadan 1800'ü, çeúitli nedenlerle cezasız
kalarak sonuçlanmıú, geriye kalan 300 davanın 150'sinde yargılama süreci bitmiú, bu
dosyalardan 120'sinde ise sanıklara verilen cezaları ertelenmiútir. Iúık’a göre; "30 kadar
dosyada ceza çıkmıútır. Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Düzce gibi kentlerde 150'ye yakın
dosya da zaman aúımına girmiútir.” 39 Sembol haline gelen davalardan bazıları úöyle
sonuçlanmıútır: Sakarya: 695 davadan sadece 5 kiúiye ceza verilmiú, di÷er davaların
tamamı zaman aúımına girmiútir. 40
Yargıtay temyiz konusu edilen bazı davalarda, suçun oluútu÷u tarih olarak,
depremin gerçekleúti÷i de÷il, binanın yapıldı÷ı tarihi esas almak suretiyle, zaman aúımı
gerçekleúmiú ve dava sonuçlarını ortadan kaldırılmıútır. 41 Ancak, Yargıtay Ceza
Daireleri Genel Kurulu ise suçun oluútu÷u süreyi depremin oldu÷u tarih olarak
belirleyince zaman aúımı süresi 2007 ùubat ayına kadar uzamıú, 42 bu davalar süresinde
sonuçlanamayınca, suçlu olarak yargılananlar, gizli bir af olarak düúünülebilen zaman
aúımı faktörüyle yine kurtulmuúlardır. 43
3.2.Afet Zararlarını Azaltma ve Afete Hazırlık Evrelerine øliúkin Tazminat Davaları
Anayasa’da tanımlanan sosyal hukuk devleti tanımının içeri÷i, yurttaúlarının
sa÷lı÷ını ve gönencini güvence altına almak sorumlulu÷unu taúıyan bir devlet
yapılanmasını tanımlamaktadır. Marmara Depremi ve sonraki tarihlerde yaúanan di÷er
depremlerde ortaya çıkan yıkımların en önemli nedeni, devletin, yurttaúlarının
gönencini bir bütünlük içinde düúünen, sosyal hukuk devleti olmanın gereklerini
yeterince yerine getiremeyen bir devlet anlayıúından kaynaklanmaktadır. Marmara
Depreminden sonra ortaya çıkan sorunların büyüklü÷ü, toplumun her kesiminin çok zor
günler geçirmesine neden olmuú, çok a÷ır bedeller ödenmiútir.
Afet olmadan önce devletin afetler konusunda yapması gerekenlerin baúında,
afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla alınması gereken önlemleri
araútırmak, bu konudaki temel gereksinimlerle hedef ve politikaları belirlemek, ülke
içindeki bilimsel, teknik ve idarî çalıúmaların eúgüdüm içerisinde yürütülmesini
sa÷lamak, ortak sonuçları tüzük, yönetmelik, genelgeler gibi yasal araçların yanında,
e÷itim yoluyla uygulamaya aktarmak ve denetlemektir. Afet zararlarının azaltılması
amacıyla ulusal ve uluslararası iúbirli÷i, proje ve programları oluúturmak, elde edilen
sonuçları uygulamaya aktarmak; afete u÷ramıú ve u÷rayabilecek bölgeler ile yapı veya
ikamet için yasaklanmıú afet bölgelerini belirlemek ve duyurmak; afet bölgelerinde
yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini ve projelendirme esaslarını
belirlemekte yapılması gerekenler arasındadır. Bu sayılan çalıúmalar yapılmadı÷ında,
afetin sonradan ortaya çıkardı÷ı tablo çok a÷ır olmaktadır. Yönetimlerin insanın canını
39
Ersayın Iúık, Kocaeli Baro Baúkanı, “Adaletin Olmadı÷ı Yerde Suç Baúlıyor”,
Radikal Gazetesi, 21.02.2007.
40
Gökçer Tahincio÷lu, “Deprem Davası øsyan Ettirdi”, Milliyet Gazetesi, 17.02.2007.
41
A.k.
42
A.k.
43
2004 yılında savcılık evresinde 129 bin 533, mahkemelerde 409 bin 26, Yargıtay'da 7
bin 772 olmak üzere toplam 546 bin 843 dosya zamanaúımı nedeniyle düúmüútür. Gizli
Af: Zaman Aúımı Raporu. Ankara Ticaret Odası (ATO), 01.03.2006.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
73
ve malını, toplumun huzur ve gönencini do÷rudan ilgilendiren ve do÷al afetlerin çok
yo÷un yaúandı÷ı ülkemiz co÷rafyasında, ihmal edilmemesi gereken kamu hizmeti
alanları olarak öncelikli yerlerini korumaktadır. Yaúanabilir sa÷lıklı kentlerin
oluúturulmasında, afetler olmadan önce alınacak önlemlerin önemi ortadadır.
Marmara Depremi olmadan önce, Bölgenin I. Derecede deprem bölgesi oldu÷u
bilinmesine karúın, sayılan bu önlemlerin yeterince alınamamıú olması, bu sorumlulu÷u
taúıyan yönetimlerin gere÷i gibi davranmamaları, sorumluların cezalandırılmaları
konusunda kamuoyunda duyarlılık oluúturmuútur. Yönetimin, toplum yararı için,
hukuka uygun olan tutum ve davranıúlardan, kimi kez, bireyleri etkileyen özel nitelikli
zararlar da do÷abilmektedir. Bu gibi zararların yönetimce karúılanması, baúka bir
deyiúle, toplumca karúılanması, sosyal devlet anlayıúı ile açıklanabilir. 44
Bursa ødare Mahkemelerine açılan davaların bir kısmı, imar hizmetlerini
denetlemekle ve afet hizmetlerini yürütmekle sorumlu olan 45 Bayındırlık ve øskân
Bakanlı÷ı ile Baúbakanlık aleyhinde ve tazminat talep edenlerin zarara u÷radıkları,
yıkımın gerçekleúti÷i il veya ilçe belediyelerine karúı açılmıútır.
Tazminat davalarının daha çok Yalova ili ve ilçelerindeki zarara u÷rayanlarca
açılmıú olmasında, depremin etkiledi÷i di÷er kentlere oranla bu kentte yaúayanların
e÷itim düzeyinin yüksekli÷i ve bu konularda uzman savunmanların (avukat) ma÷dur
olmaları ile açıklanabilir. Bu kentte, østanbul ve di÷er kentlerde yaúayan üst düzey
bürokratların sahip oldu÷u ikinci konutlar (yazlık) önemli sayılara ulaúmaktadırlar.
Bursa ødare Mahkemesi, Yalova ili Çınarcık ilçesinde depremde konutunun
yıkılması nedeniyle tazminat istemiyle açılan davada verilen kararda; ødarenin, afet
zararlarının azaltılması ve kayıpların önlenmesi konusunda alması gereken önlemleri
alması gerekti÷i vurgulanmaktadır. 46
Gerek merkezi gerekse yerel yönetimlerin do÷al afetler öncesi gereken önlemleri
almadı÷ı yaygın bir kanıdır. Bu gerekçeyle deprem zararlarının tazmini istemiyle, Bursa
2. ødare Mahkemesi’nde Yalova Belediye Baúkanlı÷ı ve Baúbakanlık aleyhine açılan
örnek davada, u÷radıkları zararın nedeni olarak, ilgili kurumların yasa ve yönetmelikler
do÷rultusunda görevlerini gere÷i gibi yapmamaları sonucunda deprem nedeniyle ciddi
kayıplara neden oldu÷u savunusu yer almaktadır. Tazminat istemiyle açılan bu
davaların ortak istemi, depremin oluúturdu÷u zararın bir ölçüde karúılanması için
tazminat ödenmesidir. 47
Bunun yanında, Danıútay 6. Dairesi; “…deprem olgusunun do÷al bir olay olarak
ortaya çıkmasının yanında, idarece gerçekleútirilecek uygulamalarla do÷abilecek
zararların önlenmesi hatta ortadan kaldırılmasının mümkün oldu÷u, depremin, yeri,
zamanı, koúulları vs. bakımından yapılacak de÷erlendirmelerden sonra “mücbir sebep”
olarak de÷erlendirilebilece÷i, öngörülemezlik ölçütünün uygulanabilmesi için yer ve
zaman olarak öngörmenin mümkün olmadı÷ı fakat önlenemezlik ölçütü bakımından
tedbirli ve öngörülü bir idareden beklenen özeni göstermesi sonucunda öngörülemeyen
do÷al olayın yarataca÷ı zarardan kısmen veya tamamen kaçınma olana÷ının mümkün
ùeref Gözübüyük, a.g.k. , s. 284.
180 Sayılı Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı’nın Teúkilatı ve Görevleri Hakkında KHK,
14.12.1983 Tarih ve 18251 Sayılı Resmi Gazete.
46
Ayrıntı için bakınız. Bursa ødare Mahkemesi E: 2005/484 K: 2007/981.
47
Bursa 2. ødare Mahkemesi, E. 2005/252, K: 2007/506.
44
45
74
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
oldu÷u, bu zarardan kaçınmak için idarenin gerekeni yapmaması durumunda ise hizmet
kusurundan sorumlu olaca÷ı…” yargısına varmıútır.
Deprem nedeniyle, yaúamını yitirenlerin yakınları tarafından açılan manevi
tazminat davalarında da idari mahkemeler ve Danıútay yukarıda sayılan gerekçelerle,
idarenin gerekli önlemi almamaktan dolayı kusurlu oldu÷una ve sonucunda da çeúitli
miktarlarda manevi tazminata hükmetmiútir. 48
3.3. Enkaz Kaldırma Çalıúmaları øle ølgili Davalar
Enkaz kaldırma çalıúmaları, çeúitli úirketlere ihale ile verilmiútir. Bu iúi yapan
firmalar bu konuda yeterince deneyim sahibi olmamaları nedeniyle birçok kazaya neden
olmuúlardır. Kazalar sonucunda yakınlarını kaybedenler, konutları yıkılanlar ve zarar
görenlerin, iúin muhatabı kurum olarak Bayındırlık Bakanlı÷ı aleyhine açtıkları
davalarında, tazminat ve kayıplarının giderilmesi gerekçelerini, Anayasa’nın 125.
maddesiyle düzenlenen “idare, kendi eylem ve iúlemlerinden do÷an zararı ödemekle
yükümlüdür” hükmüne dayandırmıúlardır. Ö÷retide de, “idarenin hukuki sorumlulu÷u,
kamu hizmetlerinden do÷an zararların karúılanıp giderilmesini amaçlayan hukuki durum
olarak tanımlanmaktadır.” 49
Genel yaúamı etkileyecek afetlerde kurtarma faaliyetleri kamu hizmeti olarak
tanımlanmıú, 50 bu hizmetin kurulması ve iúletilmesi idarenin görev alanı içerisinde
düzenlenmiútir. ødarenin sorumlulu÷unun anayasal dayana÷ı yürürlükteki Anayasanın
125. maddesine dayandırılmaktadır. ødarenin yürütmekle görevlendirildi÷i kamu
hizmetinin kurulması (teúkilatlandırılması- yapılandırılması) ve/veya iúletilmesinden
kaynaklanan kusurlar nedeniyle do÷acak zararların, idarece karúılanması gerekmektedir.
Hizmet kusuru, idarenin görev alanı içindeki hizmetin hiç ya da gere÷i gibi yapılmaması
veya geç yapılması olarak nitelendirilebilir. 51 Ancak, idarenin tazmin sorumlulu÷unun
do÷abilmesi için zararın, idarenin üstlendi÷i kamu hizmetinin do÷rudan yerine
getirilmesine iliúkin bir eyleminden do÷muú olması ve bu zararın hizmetin kuruluú veya
iúleyiúindeki kusurdan kaynaklanması zorunludur.
Danıútay 6. Dairesi, depremde yıkılan veya hasar gören binaların enkazını kaldırma
çalıúmaları sırasında yaúamlarını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ödenmesi
gerekti÷ine hükmetse de, kanımızca, Danıútay bu kararlarıyla, kamu hizmetlerinin neoliberal politikalar do÷rultusunda giderek yaygınlaúan özel kuruluúlar eliyle, piyasa
koúullarının insafına terk edilmiú olarak yapılmasına hoúgörüyle yaklaúmıútır.
Kamu hizmetlerinin do÷ru ve gere÷i gibi yapılmasının denetlenmesi de yönetimin
sorumlulukları arasındadır. Bu olayda oldu÷u gibi nedensellik ba÷ı kurulamamıú ta olsa,
bu hizmetin insan yaúamının en de÷erli varlık oldu÷u gerçe÷inin ihmal edilmesini
sa÷layacak bir anlayıúla yürütülmemesi gerekmektedir.
48
Danıútay 6. Dairesi, E: 2003/5112, K: 2003/2013
ùeref Gözübüyük, ødari Yargı Usul Kanunu, s. 11.
50
Danıútay 11. Dairesi, E: 2005/5962, K: 2003/2027 19.12.2005 günlü karar.
www.danistay.gov.tr/kerisim/ (11.05.2007).
51
A.k.,
49
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
75
3.4. Hasar Tespit Çalıúmalarına øliúkin Davalar
Hasar tespitleri B.ø.B Afet øúleri Genel Müdürlü÷ünün hasar tespit birimi
tarafından oluúturulan teknik heyetler tarafından yapılmakta ve hasar oranları bu
birimlerce de÷erlendirilmektedir.
Hasar durumunun dava yoluyla de÷iúmesi beklentisi, a÷ır hasarlı olarak belirlenen
binaların, orta hasarlı olarak iúlem görmesi konusunda yo÷unlaúmaktadır. AøGM
arúivlerinde bu konuda istatistikler bulunmamasına karúın deprem sırasında bölgede
yapılan çalıúmaların bu yönde oldu÷u gözlenmiú ve yetkililerce de bu görüú
desteklenmiútir. Bu e÷ilimin fazla olmasında belirleyici neden, hasarlı konutun nasıl
de÷erlendirildi÷i ile ilgilidir. Genellikle a÷ır hasarlı olarak belirlenen konutun hasar
derecesinin orta hasarlı olması nedeniyle yapılan itirazlarda ve açılan davalarda rantı
kaybetme kaygısı veya kira getirisinden yoksun kalma endiúesi yatmaktadır. Genellikle
bu tip konutlar kent merkezlerindeki konutlardır. Hasar türünün az ya da orta hasar
olması, kent merkezlerindeki konutlarını veya iúyerlerini kullanmalarını sa÷layacak
avantajlı bir durumdur. Hasar türünün daha az belirlenmesi istemli itirazlar ve davalar
bu nedenle büyük ço÷unlu÷u oluúturmaktadır. Davaların geç sonuçlanması halen bölge
kent merkezlerinde bile çok sayıda a÷ır hasarlı konutun tehlikeli olarak varlı÷ını
sürdürmesine ve içinde oturuluyor olmasına yol açmaktadır. Hasar tespit oranlarının
de÷iúmesine ve idari iúlemin durdurulmasına iliúkin davalar sonrasında hak sahipli÷inin
durumunun da de÷iúmesi gerekmektedir. Afetler Kanunu’nun 14. maddesinin gere÷i
gibi uygulanmaması da bu tehlikeyi devam ettirmektedir.
3.5. Hak Sahipli÷ine øliúkin Davalar
Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeli÷inin 3.
maddesine göre; haksahibi; afetzedelerin, yıkılan veya a÷ır hasar gören yapılar ile olan
mülkiyet iliúkilerini ve yeniden yapılacak binalardan veya verilecek inúaat izinlerini
ifade eder: Dolayısıyla, hak sahibi olmanın koúulları; ilgilinin afetzede olması,
afetzedenin yasal koúulları yerine getirmek için “Talep ve Taahhütname” vermesi,
komisyonlarca belirlenen hak sahipli÷i listesinde afetzedenin adının yer alması ve
hasarlı taúınmazla olan mülkiyet iliúkisinin kanıtlanmasıdır. 52
Hukuk devletinde, yönetimin belli kurallara göre hareket etmek zorunda bulundu÷u
tartıúmasızdır. Hak sahipli÷i iúlemleri için süresinde baúvuru yapmayanlar açısından
Afetler Kanunu’nun 28. maddesinde belirtilen sürenin “hak düúürücü süre olarak
benimsendi÷ine ve bu süre içerisinde baúvuru yapmayan afetzedelerin hak sahibi kabul
edilmeyece÷ine iliúkin Danıútay 6. Dairesinin kararları ile kesinleúmiú ødare Mahkemesi
kararlarının yanında, “depremin yarattı÷ı toplumsal koúulların hak sahipli÷i için
baúvuruyu zorunlu kılan sürenin, hakkaniyet çerçevesinde düúünülmesi gerekti÷i”
úeklindeki kararı 53 hak düúürücü sürelerde toplumsal koúulların belirleyici oldu÷unu ve
bu koúulların dikkate alınması gerekti÷ini ortaya koymaktadır. Danıútay 6. Dairesi bu
kararıyla hukuk yaratmıútır.
52
53
Danıútay 11. Dairesi østiúari Kararı; E.2001/79, K.2001/90 Karar Tarihi; 06.07.2001.
29.05.2002 gün ve 5370 sayılı B:ø.B. Hukuk Müúavirli÷i yazısı
76
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Hukuk kuralları yorumlanırken vatandaú lehine yorumlanması yaklaúımını ødare
Mahkemeleri kararlarında görmekteyiz. 54 Danıútay’ın hak sahipli÷i baúvurularında,
iúlemlerin gerçekleútirilmesi için yasal olarak belirlenen sürelerin zaman aúımı
nedeniyle idare mahkemelerince, idari iúlemin hukuka uygunlu÷una iliúkin olarak
verilen kararları temyiz mercii olarak de÷erlendirirken sosyal hukuk devleti ilkelerini
söz konusu etti÷i kararlar zaman zaman farklılaúmaktadır 55.
Hak sahipli÷inin kabulüne iliúkin yapılan itirazlarda sürekli mevzuat de÷iúikli÷inin
önemli rol oynadı÷ı düúünülmektedir. Baúlangıçta Afetler Kanunu’na ve ilgili
Yönetmeliklere göre iúlem yapılmıútır. Daha sonra, bölgenin kentsel geliúme hızı ve
kooperatiflerin yo÷un olarak bulunması, ortaya çıkan ekonomik kaybı gidermek
amacıyla kooperatif üyeliklerine de hak sahibi olma koúulunun sa÷lanması, ortaya
kooperatif inúaat seviyelerinin belirlenme sorununu çıkarmıútır.
3.6. Borçlandırma ve Kredi Geri Ödemelerine øliúkin Davalar
Do÷al afetlerin yol açtı÷ı bina yıkımları, afetin oldu÷u bölgede önemli barınma
sorunu ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizde do÷al afet zararlarının azaltılması ya da
önlenmesi konusundaki mevzuat düzenlemeleri, yıkılan veya oturulamaz hale gelen
konutlara, hak sahibi olmak koúulu ile çeúitli biçimlerde kredi yardımı yapmak úeklinde
gerçekleúmektedir. Halen uygulamada olan “øhale”, “Evini Yapana Yardım 56” veya
“Evini Alana Yardım” yöntemlerinden herhangi birini kullanmak isteyen hak
sahiplerince, bu kredileri konutu teslim aldıktan iki yıl sonra yirmi yıl eúit taksitler
halinde geri ödemeleri yasa gere÷idir. Faizsiz olarak geri ödenen bu krediler,
enflasyonist dönemlerde, faizlerin çok yüksek oluúu nedeniyle, geri ödeme taksitlerinin
kısa sürede de÷er yitirmesine, bu nedenle kredi yardımının kamuoyunda karúılıksız
yardımmıú gibi algılanmasına neden olmaktadır. Bu durum “nasıl olsa yıkılan konutumu
devlet yapar” gibi bir düúüncenin yaygınlaúmasını sa÷layarak, do÷al sigorta gibi iúlev
görmektedir. Di÷er bir bakıúla evini sa÷lam yapanı cezalandıran bir yöntem haline
dönüúür.
Marmara Depremi’nin ardından geçici barınma sonrasında hemen yer seçimi
çalıúmalarıyla baúlayan kalıcı konut yapım süreci farklı zamanlarda farklı bölgelerde
baúlamıútır. Bu konutların yapılıúı ve hak sahiplerine teslim süreleri de her bir ilde veya
bölgede farklı zamanlarda gerçekleúmiútir.
Kanun gere÷i, borçlandırma bedelleri, “…konut, konut inúası, arsa, vs. yardımlarda
20, dükkân ve fırın gibi yerler için yapılan yardımlarda ise, 10 yılda ve yıllık eúit
taksitler halinde, tahsil…” edilerek Genel Bütçe içindeki Afet øúleri Genel
Müdürlü÷ünün kullanımına ayrılmıú “Afet Tertibi” hesabına yatırılır. Bu geri ödemeler,
konutlarda faizsiz, iúyerlerinde yıllık % 4 faizlidir.
Dava konusu iúlemlerde söz konusu olan ilk taksit geri ödemeleri ihaleli ve emanet
iúlerde inúaatın bitirilip hak sahiplerine tesliminden itibaren, Evini Yapana Yardım
usulü ve kredili iúlerde ise hak sahibine ödenen son kredi diliminden itibaren, orta
hasarlı konut ve iúyerlerinde ise onarımın bitti÷i tarihten itibaren iki yıl sonra
baúlamaktadır. Ancak, ön borçlanma, teslim ve kesin (ipotekli) borçlanma tarihlerinin
Sakarya 2. ødare Mahkemesi, E:2002/339 K:2003/159
Danıútay 11. Dairesi, 2003/2079 E, K:2004/1688.
56
ølk kez Marmara Depremi sonrasında uygulanmıútır.
54
55
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
77
farklı olması, geri ödeme tarihlerinin de farklı olmasına yol açmıútır. Konutların teslim
tarihinden bir anlamda kullanıma baúlamasından iki yıl sonra baúlayacak geri ödemeler,
4 veya 6 yıla çıkmıútır.
Afetler Kanunu’na göre, afetzedelere açılan kredilerin vadelerinin uzun ve faizsiz
olması kredi geri dönüúümlerinin az olmasına, enflasyon nedeniyle uzun vadelerde
paranın de÷erinin düúmesine neden olmaktadır. Kredi borcunun bir defada tümüyle
kapatılması desteklenerek geri dönüúümlerin enflasyona yenik düúmeden tahsil edilmesi
amaçlanmaktadır. Marmara Bölgesinde 1999 depremleri nedeniyle yapılan kalıcı
konutlar, bu yöntemle satılarak el de÷iútirmiútir. Bu úekilde satılan konut sayıları kesin
olarak bilinmemekle beraber bazı yerlerde % 30’lara ulaútı÷ı yetkililerce
belirtilmektedir.
3.7. Sigorta øúlemlerine øliúkin Davalar
Do÷al afetten dolayı konutu yıkılan veya a÷ır derecede hasar gören hak sahibine
devletçe yapılan yeni konutların nasıl verilece÷i Kanun’da belirtilmiútir. Hak sahipli÷i
kesinleúen kiúi bedelsiz borçlanma yapmıú olmak, daha sonra kesinleúen bedel
üzerinden bu konutu ipotek ettirmek durumundadır. Yıkılan veya hasar görmüú olan
konutunu özel sigorta sistemi ile sigortalayan hak sahibinin, sigorta úirketinin bu zararın
giderilmesi için ödedi÷i prim miktarının borçlandırma bedelinden düúülerek kalan
miktar üzerinden borçlandırma iúleminin yapılması, bu durumdaki hak sahiplerince
haksız iúlem olarak görülmesi nedeniyle sigorta bedellerinin düúülmesi iúlemi birçok
davaya konu olmuútur.
Afetler Kanunu’nun hak sahipli÷ini düzenleyen 29. maddesinin son fıkrasında
“Bina veya iúyeri sigortalı ise yapılacak yardımdan sigorta tutarı indirilir.”
denilmektedir. Ancak, 4864 sayılı Kanun’la bu fıkra úu úekilde de÷iútirilmiútir. “Hasarlı
bina veya iúyeri sigortalı ise yapılacak yardımdan sigorta tutarı indirilmez.”
Sakarya 2. ødare Mahkemesi, 4864 sayılı Kanunun 3. maddesiyle 57 de÷iúen fıkra
metnine ra÷men sigorta bedelinin hak sahiplerine ödenmemesi nedeniyle açılan
davalarda, Mahkeme bu konuda ødareye baúvurusunun olup olmamasına bakılmaksızın,
yatırılan paranın Afet tertibi hesabından alınıp hak sahibine verilmesine hükmetmiútir. 58
Evlerinin sigortalı olması nedeniyle sigortadan alacakları primle kalıcı konutlardan
hak sahibi olamayacakları biçimindeki yanlıú bilgilendirmeler sonucunda süresi içinde
hak sahipli÷i iúlemlerinin yapılması için baúvurmayan afetzedelerin yargı yoluna
gitmeleri ve Sakarya 2. ødare Mahkemesi’nin verdi÷i kararında, de÷iúen madde metni
do÷rultusunda hak sahipli÷i için, hak düúürücü süre olarak belirlenen iki aylık sürenin
geçerli olmayaca÷ına karar vermiútir. 59 Ancak, sigorta bedelinin geri ödenmesine
hükmeden mahkeme, bu paraya Fon’da kaldı÷ı süreye iliúkin faiz iúletilmesi talebini
uygun bulmamıútır.
57
06.06.2003 tarih ve 25130 sayılı Resmi Gazete
Sakarya 1. ødare Mahkemesi, E: 2004/550, K: 2005/315.
59
Sakarya 2. ødare Mahkemesi, E: 2003/1418, K: 2004/272.
58
78
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
4. SONUÇ
Afet yönetimi sisteminin iúleyiúini belirleyen mevzuatın dayana÷ı yürürlükteki
Anayasa’dır. Hiçbir yasa Anayasa’ya aykırı olmayaca÷ı gibi, Anayasa ile güvenceye
alınan hakların yasa ve yönetmeliklerle ayrıntılı olarak düzenlenmesi, hukuk devleti
olmanın zorunlu ve do÷al bir sonucudur.
Afet yönetimi ile ilgili olarak zarar azaltma amaçlı düzenlemeler, de÷iúik yasalara
da÷ılmasına karúın, yürütmenin bir bütünlük içerisinde bu yasa ve yönetmeliklerin
uygulanmasını denetleme mekanizmaları vardır. Yönetimin en önemli ayaklarından
birisi planlama ise di÷eri de denetimdir. Denetimin idari makamlarca yeterince yerine
getirilememesi, çeúitli yasa dıúı yolların uygulanmasını kolaylaútıraca÷ı gibi, afet
oldu÷unda da binlerce insanın yaúamına mal olacak sonuçları olmaktadır.
Marmara Depremi, do÷al afetler konusunda yürürlükteki mevzuatın denendi÷i ve
gerek mevzuattaki eksikliklerin gerekse bunun uygulamada ortaya çıkardı÷ı sorunların
olumsuz sonuçlarını açı÷a çıkardı÷ı bir afet olma özelli÷i kazanmıútır. Ülkemizde
Cumhuriyetin kuruldu÷undan bu yana, afetler olduktan sonra yara sarma ve bu
zararların giderilmesi için mevzuatta düzenlemelere gidilmesi yaklaúımı Marmara
Depremi’nde de izlenen yöntem olmuútur.
Türkiye’nin imalat sanayii, a÷ır sanayi üretim tesisleri, petrol rafinerilerine, kentsel
alan ve nüfus yo÷unlu÷una sahip bu bölgesinde, deprem olduktan sonra hemen
müdahale edilememiútir. Depremin ilk saatlerinden baúlayarak, haberleúme ve ulaúım
yollarının yönetilememesi nedeniyle arama kurtarma çalıúmaları yetersiz kalmıútır.
Afetin boyutunun büyüklü÷ü ve bu konuda yeterince hazırlıklı olunamaması can ve mal
kayıplarını arttıran olumsuzlukların baúında gelmektedir.
Depremin ilk saatlerinden itibaren ortaya çıkan sorunların baúında, barınma sorunu
gelmektedir. Önce çadır kentler, arkasından prefabrike ve geçici konut alanlarının
seçimi ve kalıcı konutların yapım süreci, ülkenin bütün kaynaklarının bu iúlerin çözümü
için kullanılmak üzere seferber edilmesini gerektirmiútir.
Bina hasarlarının tespit edilmesi, barınma sorununun niceliksel olarak tahmin
edilmesi, Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ının sorumlu oldu÷u ve teknik ekiplerince
yürüttü÷ü çalıúmaların baúında gelmektedir.
Hasar tespit çalıúmalarına yapılan itirazların birçok nedeni oldu÷u belirlenmiútir.
Konutu a÷ır hasarlı olarak tespit edildi÷i için itiraz edenlerde ço÷unlukla kentsel
alandaki konutunun yıkılmasıyla rant kaybetme kaygısı hakimdir. Bu parasal kayıp
kaygısının giderilmesi, afetzedeleri, hak arama yolu olarak hukuk yollarını kullanmaya
yönlendirmektedir.
Marmara Depremi, uygulama sonuçlarına iliúkin olarak açılan dava sayısı ve
çeúitlili÷i açısından bir ilktir. Ancak, bu depremin kamuoyunda yarattı÷ı etki, bu etkinin
medya aracılı÷ıyla güçlendirilmesi nedeniyle olası bir depremde de bu gibi davalara
örnek oluúturaca÷ı söylenebilir.
Depreme iliúkin tazminat istemiyle açılan davalarda verilen kararlarda,
mahkemeler; afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla alınması gereken
önlemlerin araútırılmasında, bu konuda temel gereksinimlerle hedef ve politikaların
belirlenmemesinde, bilimsel, teknik ve yönetsel çalıúmaların eúgüdüm içerisinde
yürütülmesinden ve bunların mevzuata aktarılmasında yetersiz kalındı÷ını
vurgulamaktadır. Halkın bilinçlendirilmesinin sa÷lanmaması, bu konuda e÷itim
çabalarının yetersiz kalması, yapı yasaklı alanların belirlenmemesi, bunların haritalara
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
79
iúlenmemesi ve imar planlarında dikkate alınmaması yetersiz kalınan di÷er konuları
oluúturmaktadır.
Bu davalar göstermiútir ki, sadece kiúileri ilgilendirebilecek uygulama sonuçları
de÷il, bir bütün olarak afet yönetimi sistemi, dava konusu olabilmektedir. Danıútay’ın,
afet zararlarının önceden alınacak önlemlerle azaltılması, kentlerin imar yasası ve
kentsel planlamayla ilgili di÷er mevzuata uygun geliúmelerinin sa÷lanması, yapı
denetimi, yer seçimi, alan kullanımı gibi çalıúmaları gere÷i gibi yapmamalarından
yönetimlerin sorumlu oldu÷u kararına varması ve tazminata hükmetmesi, gerek merkezi
gerek yerel yönetimlerin çalıúmalarında bir yaptırım uygulanması anlamına
gelmektedir.
Yargı kararlarının kesinli÷i ve benzer davalarda emsal oluúturması bu gibi
davaların baúka do÷al afetlerde de tekrarlanaca÷ını, bu sonuçla yönetimleri
ba÷layıcılı÷ının, suiistimalleri azaltaca÷ı beklenmektedir.
Hak sahipli÷i konusunda açılan davalarda, hak düúürücü süre olarak kanunen
belirlenen iki aylık sürenin, depremin yarattı÷ı koúullar dikkat alındı÷ında, hak sahipli÷i
iúleminin yapılmasını durduramayaca÷ına, afetzedenin di÷er koúulları yerine
getirilmesiyle hak sahipli÷i iúleminin yapılması gerekti÷ine karar vermesi, Danıútay’ın
görülen bir dava nedeniyle hukuk yaratması olarak yorumlanabilir. Mevzuatın da,
yapılacak bir düzenlemeyle bu yargı kararıyla uyumlu hale getirilmesi gerekir.
Afet yönetimi uygulamalarında yargısal denetim yolunun bu denli yo÷un
kullanılması, mevzuatla ve mevzuatın uygulamaya yansıyan boyutuyla ilgili sorunların
varlı÷ını göstermektedir. Toplumun her bir bireyinin gönenç içerisinde, huzurlu, afetlere
karúı dirençli kentlerde yaúaması, yaúamlarının ve mallarının güvencede olması, sosyal
devlet olma sorumlulu÷unun zorunlu bir sonucudur. Anayasal güvence altına alınmıú bu
sorumlulu÷un gere÷i gibi yerine getirilmesi kamu yönetimlerinin sorumlulu÷undadır.
Marmara Depremi’nden sonra yapılan mevzuat de÷iúiklikleri ile afet olduktan
sonraki uygulamalara yönelik anlayıúın de÷iúimine iliúkin çabalar, aradan geçen yedi
yıla ve bu arada çeúitli tarihlerde oluúan di÷er depremlere karúın, gözlenmemiútir.
Depremi izleyen günlerde baúlayan Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü teknik ekiplerince
yapılan hasar belirleme çalıúmaları, bu çalıúmalara dayanılarak sürdürülen hak sahipli÷i
çalıúmaları ve yer seçimlerinin kalıcı konut uygulamaları, sisteme Toplu Konut
ødaresi’nin (TOKø) katılımı dıúında, de÷iúmeden sürmektedir.
Buradan çıkan sonuçla, olası depremlerde bu çalıúmalar benzer úekilde devam
edece÷ine göre, Marmara Depremi sırasında yaúanan sorunlar ve bu sorunların çözümü
için yargı yolunun kullanılması da sürecektir. Bu durumda, yargı makamlarının yo÷un
olan yükünün artmasına ve yargıya iletilen sorunların kısa zamanda çözümlenmesini
sa÷layacak yeni bir yapılanmaya gerek duyurmaktadır. Bu gereklilikle ømar ve Afet
øhtisas Mahkemeleri’nin kurulması önerilmektedir.
Öncelikle Türkiye’de siyasetler üstü, sadece bilimsel geliúmelere göre de÷iúen bir
ulusal afet politikasının belirlenmesi ve deprem izleminin (strateji) kurulması
zorunlulu÷u vardır. Bu izlemi biçimlendirecek olan da, etkin kurumsal ve yasal
düzenlemelerdir. Her de÷iúen hükümet veya bakanla farklılaúan afet politikasının
verimlili÷inden söz edilemez.
Afet yönetimi sürecine iliúkin davaların niceli÷i ve çeúitlili÷i bu mahkemelerin,
sorunların kısa sürede çözümüne ve uygulamaların do÷ru ve güvenilir bir úekilde
yürütülmesine, bunun yanında mevzuatta yapılması gereken düzenlemelere iliúkin
katkıları da söz konusu olacaktır. Ayrıca bilirkiúi kurumunun de÷iúken ve zaman zaman
yargıda çözümün uzamasına neden olan sonuçlarını da ortadan kalkacaktır.
80
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
KAYNAKÇA
1. Cumhuriyet Gazetesi, “Devlet Enkazı Kaldırdı”, 7.06.2000.
2. “Dinar Depremi øle ølgili Mülkiye Müfettiúleri Raporunun Öneriler Bölümü”,
s. 22.
3. ATLI, Ayhan Afet Yönetim Kapsamında Deprem Açısından Japonya ve
Türkiye Örneklerinde Kurumsal Yapılanma, Yayınlanmamıú Doktora Tezi,
Ankara, A.Ü. SBE. 2005.
4. BALAMøR, Murat, “østanbul Deprem Master Planı Çalıúmalarının Kapsam ve
Niteli÷i”, Mimarist, Mimarlar Odası østanbul Büyükkent ùubesi Yayını, østanbul,
Y: 3, S: 9.
5. CANPOLAT, Hasan, “Tabii Afetlerin Yönetimine De÷iúik Bir Yaklaúım”, Ça÷daú
Yerel Yönetimler, Cilt:5, S:2, Mart – 1996.
6. ÇAöLAYAN, ,Ramazan, ødari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması,
2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, 2001.
7. ERGÜNAY Oktay,”Afet Yönetimi Nedir? Nasıl Olmalıdır?”, Erzincan ve Dinar
Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları,
Ankara, TÜBøTAK, 15–16 ùubat 1996.
8. ERKUT, Celal “Deprem ve ødare’nin Sorumlulu÷una Danıútay’ın Yaklaúımı”,
Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul
Barosu Yayınları, 2000.
9. ERSAYIN, Iúık, Kocaeli Baro Baúkanı, “Adaletin Olmadı÷ı Yerde Suç Baúlıyor”,
Radikal Gazetesi, 21.02.2007.
10. ESEN, Kasım “Yalova Ekonomisinin Deprem Sonrası Durumu” Türk ødare
Dergisi, Yıl: 72, S. 426, Ankara, 2000.
11. ESEN, Kasım, “17 A÷ustos 1999 Marmara, 12 Kasım1999 Düzce Depremleri
Iúı÷ında Olası Benzeri Depremlerde Kullanılması Gereken Tecrübeler”, Türk ødare
Dergisi, Yıl: 72, S: 428, Eylül 2000.
12. FEYZøOöLU, Turhan, “ødarenin Kaziye-i Mahkemeye Riayetini Temin Hususunda
Vatandaúın Büyük Millet Meclisine Müracaat Hakkı, Bir Müeyyide Olabilir mi?
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ankara, AÜ SBF Yayını, C.IV. S: 22.
13. FREEMAN, Poul K., “Preparedness for Natural Disasters: An Overview”, The Role
of Local Governments in Reducing the Risk of Disasters, østanbul, Beta Basın
Yayım Da÷ıtım.
14. GERAY, Cevat, “Son Depremlerin Düúündürdükleri”, Mülkiye, XXIII, S: 219.
15. GÖZÜBÜYÜK, ùeref, Yönetim Hukuku, 13. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi,
1999.
16. GÜLKAN, Polat, Murat Balamir, Ahmet Yakut, “Afet Yönetiminin Stratejik
ølkeleri: Türkiye ve Dünyadaki Politikalara Genel Bakıú”, Afet Yönetiminin Temel
ølkeleri, JICA Yayını, Ankara, 2006.
17. GÜLKAN, Polat, Türk-Yunan Ortak Mühendislik Seminerleri- 2, TMMOB –
ønúaat Mühendisleri Odası Yunanistan Teknik Odası Ortak Etkinli÷i, 21-22 Eylül
2006 øTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi Ayaza÷a Yerleúkesi, østanbul, 28-29
Eylül 2006 Atina. http://www.imoistanbul.org.tr/ist-bulten/sayi86/yunan (1015).pdf (22.04.2007).
18. KARANCI, Nuray, Bahattin Akúit, Haluk Sucuo÷lu, “Dinar’da Afet Yönetiminin
Psiko-Sosyal Boyutları”, Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
81
Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları, TÜBøTAK Deprem Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, 15-16 ùubat 1996.
19. KELEù, Ruúen, Cevat Geray, Cahit Emre, Ayúegül Mengi, Kentsel Toprak
Rantının Kamuya Kazandırılması, Ankara, Türkiye Kent Kooperatif Merkez
Birli÷i Yayını, Ocak 1999.
20. KELEù, Ruúen, Kentleúme Politikası, ,Ankara, ømge Kitabevi, 9. Baskı, 2006.
21. KORKMAZ, S. Nevzat, Ali Gündo÷du, “Afetler Acil Yardım Planı Gere÷ince
Kurulan Kurtarma ve Yardım Komiteleri”, Türk ødare Dergisi, Yıl:66, S. 402,
Mart 1994.; Deprem Sonrası Erzincan, Ankara, Erzincan øli Merkez ølçe ve
Köylere Hizmet Götürme Birli÷i Yayını, Yayın No: 2, 1996.
22. LøMONCU, Sevgül, “Afet Sonrası Acil Yardım Aúamasında Barınma:
Sürdürülebilirlik- Sistem Yaklaúımı”, Mimarist, Y: 6, S: 20, 2006, s. 36.
23. MENGø, Ayúegül, Ruúen Keleú, ømar Hukukuna Giriú, Ankara, ømge Kitabevi,
2003.
24. ÖZKAN, O÷uz, “ødari Yargı Uygulamasında Do÷al Afetler”, Deprem ve Hukuk
(Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları.
25. SANCAR, Mithat, Tartıúmalar, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13
Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları.
26. SAPMAZTÜRK, Mustafa, “ølçelerde Milli Seferberlik ve Sivil Savunma
Konularında Yapılacak Hazırlık ve Planlamalar”, Türk ødare Dergisi, Yıl:46, S.
353, Mart-Nisan 1975.
27. ùENGEZER, Betül Hatice Kansu, “Afetler ømar Mevzuatı Hukuki Sorunları”,
Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999) , østanbul, østanbul
Barosu Yayını, 2000.
28. ùENGÜN, Ahmet Bumin, “Depremlerde Kurtarma Faaliyetleri”, Erzincan ve
Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm
Arayıúları Bildiriler Kitabı, Deprem Sempozyumu, 15-16 ùubat 1996, Ankara,
TÜBøTAK.
29. ùENYURT, Kaya, “Erzincan Depremi ve De÷erlendirilmesi Toplantısı”, Sivil
Savunma Dergisi, Yıl:35, s. 132, Nisan-Mayıs-Haziran-1993.
30. TAHøNCøOöLU, Gökçer, “Deprem Davası øsyan Ettirdi”, Milliyet Gazetesi,
17.02.2007.
31. TANKUT, Tu÷rul, “Deprem Zararlarının Azaltılmasında Yurttaú E÷itiminin
Önemi,” Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem
Sorunlarına Çözüm Arayıúları Bildiriler Kitabı, Ankara TÜBøTAK, 15–16ùubat 1996.
32. YILMAZ, Mustafa, ømar Yaptırımları ve Yargısal Korunma, Seçkin Yayınları,
Ankara, 2002.
33. YÜREKLø, Hülya, Sara Selin Sayla÷, “17 A÷ustos ve 12 Kasım Depremi Sonrası
Geçici ve Kalıcı Konutlar Yo÷unluk Problemi”, Mimarist, Mimarlar Odası østanbul
Büyükkent ùubesi Yayını, østanbul, Y: 3, S: 9.
34. Ulusal Deprem Konseyi, "Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Stratejisi
Raporu", 6 Mayıs 2002, http://www.belgenet.com/deprem/udkrapor02.html
(01.05.2005).
35. Sivil Savunma Dergisi, “Dinar Depremi øle ølgili Mülkiye Müfettiúleri Raporunun
Öneriler Bölümü”, Ankara, Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ü Yayını Yıl: 37, S.142,
Ekim-Kasım-Aralık-1995.
82
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
36. Sayıútay, Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce Depremleri
Sonrası Faaliyetleri Hakkında Performans Denetim Raporu. Basılı Metin; s. 31-36.
http://www.sayistay.gov.tr/rapor/perdenrap/2002/2002-3deprem/marmaradep.pdf
(20.02.2006).
37. Sivil Savunma Dergisi, “Genel Hayata Etkili Afetlerde Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun Tasarısı’na Ait Görüúlerimiz”, Ankara, Sivil
Savunma Genel Müdürlü÷ü Yayını, Yıl: 33, S. 123, Ocak-ùubat-Mart-1991.
38. T.C. Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı Yapı Malzemesi ve Deprem Araútırma Genel
Müdürlü÷ü, Büyük Depremlerden Önce ve Sonra Merkezde ve øllerde
Uygulanması Gereken Kurtarma, Acil Yardım ve Geçici Barındırma
Çalıúmaları Hakkında Rapor, Ankara, Ocak 1984.
39. Ankara Ticaret Odası (ATO)Gizli Af: Zaman Aúımı Raporu, 01.03.2006.
40. Tabii Afet Nedeniyle Gelir Kaybı ve Alt Yapı Hasarına U÷rayan Belediyelerin
Yapmaları Gereken øúlemler Hakkında Tebli÷, 29 Mart 2006 Tarihli 26123 Sayılı
Resmi Gazete
41. Anayasa Mahkemesi E:2000/35 K: 2001/90 17.01.2002 Tarih ve 24643 sayılı
Resmi Gazete
42. Anayasa Mahkemesi, E: 1973/12, K: 1973/18; 9.8.1973 Tarih ve 14640 Sayılı
Resmi Gazete
43. Danıútay 11. Dairesi østiúari Kararı;
E.2001/79, K.2001/90 Karar Tarihi;
06.07.2001.
44. Danıútay 11. Dairesi, 2003/2079 E, K:2004/1688.
45. Danıútay 11. Dairesi, E: 2005/5962, K: 2003/2027 19.12.2005 günlü karar.
46. Danıútay 6. Dairesi, E: 2003/5112, K: 2003/2013
47. Bursa 2. ødare Mahkemesi, E. 2005/252, K: 2007/506.
48. Bursa ødare Mahkemesi E: 2005/484 K: 2007/981.
49. Sakarya 1. ødare Mahkemesi, E: 2004/550, K: 2005/315.
50. Sakarya 2. ødare Mahkemesi, E: 2003/1418, K: 2004/272.
51. Sakarya 2. ødare Mahkemesi, E:2002/339 K:2003/159
61
17 AöUSTOS 1999 MARMARA VE 12 KASIM 1999 DÜZCE
DEPREMLERø SONUCU HASAR TESPøT ÇALIùMALARININ
HUKUKø BOYUTU
Zeki Gündüz1, U÷ur Da÷deviren2, A.Bengü Sünbül3,
Selami Demirkol4, Osman Kara5
SUMMARY
Turkey is located on one of the most active fault zones in the world and the amount
of the loss of human life and lost property in the earthquake damaged areas become
much more than the developed countries. The 17 August Marmara earthquake offers
large laboratory facilities for the engineers and society to take lessons from earthquakes.
Earthquakes introduce beyond the loss of human life and lost property, the other
problems such as health, sheltering, food, labor force and forensic problems. The
determination of the building damages and the property losts occurred a result of the
earthquake is important and it is required to be done careful. The mistakes on the
determination of the building damages and the earthquake aids cause forensic problems
and a lot of earthquake victim turn to the courts to denial the decisions. In this study,
after the 17 August Marmara earthquake and 12 November Düzce, the general
evaluation the ways on the determination of the building damages by The Ministry of
Public Works and Settlement and the on pleads as results of this evaluations are done
and lost of task-forces are presented.
ÖZET
Dünyadaki aktif deprem kuúaklarından birisi üzerinde yer alan ülkemizde,
depremlerde can ve mal kayıplarının büyüklü÷ü geliúmiú ülkelere göre daha fazla
olmaktadır. 17 A÷ustos 1999 Marmara depremi, mühendislerin ve toplumun önüne ders
alınması gereken oldukça geniú bir laboratuar imkânı sunmuútur. Depremler can ve mal
kayıplarının ötesinde sa÷lık, barınma, gıda, iúgücü ve hukuksal problemleri de
beraberinde getirmektedir. Deprem sonucu ortaya çıkan yapı hasarlarının ve maddi
kayıpların tespiti konusu da oldukça önemlidir ve sa÷lıklı bir úekilde yapılması
gereklidir. Yapı hasarlarının ve yapılacak yardımların tespiti konusunda yapılan hatalar
hukuki davaların açılmasına sebep olmaktadır. Bu çalıúmada, 17 A÷ustos 1999
Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleri sonucu Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı
Prof. Dr., SAÜ, Mühendislik Fakültesi, ønúaat Mühendisli÷i Bölümü, Sakarya.
Arú. Gör., SAÜ, Mühendislik Fakültesi, ønúaat Mühendisli÷i Bölümü, Sakarya.
3
ønú. Yük. Müh., SAÜ, Mühendislik Fakültesi, ønúaat Mühendisli÷i Bölümü, Sakarya.
4
Dr. Hakim, østanbul Bölge ødare Mahkemesi, østanbul
5
ønú. Yük. Müh., Sakarya Bayındırlık ve øskan øl Müdürlü÷ü, Sakarya.
61
2
84
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
tarafından yapılan yapı hasarlarının tespit úekli ve bu tespitler sonucu açılan davaların
genel bir de÷erlendirilmesi yapılmıú ve iúgücü kayıpları ortaya konmuútur.
1. GøRøù
Bilindi÷i üzere Türkiye deprem bölgesi üzerinde yer almaktadır. Meydana gelen
depremlerde oldukça fazla sayıda can ve mal kayıpları meydana gelmektedir. Can ve
mal kayıplarının büyüklü÷ü geliúmiú ülkelere göre daha fazla olmaktadır. Son 10 yıl
içinde oluúan depremlerde meydana gelen kayıplar bunu do÷rulamaktadır. Depremlerde
kayıpların azaltılması toplumun bilinçlendirilmesi ile oluúur. Burada toplumun her
kesimine büyük görevler düúmektedir.
Depremler can ve mal kayıplarının ötesinde sa÷lık, barınma, gıda, iúgücü ve
hukuksal problemleri de beraberinde getirmektedir. Depremin etkiledi÷i alan büyüklü÷ü
ile bu sorunların boyutu da de÷iúmektedir. 17 A÷ustos 1999 Marmara ve 12 Kasım
Düzce depremi, mühendislerinin önüne ders alınması gereken oldukça geniú bir
laboratuar imkânı sunmuútur.
1999 Marmara ve 1999 Düzce depremlerinin etkiledi÷i bölge Bolu, Düzce,
Sakarya, Kocaeli ve østanbul’u içine alan ve ülkemizin önemli bir kesiminin hayatını
sürdürdü÷ü bölgeyi etkilemiútir. Bölgeyi etkileyen depremin ortaya çıkardı÷ı olumsuz
tablonun bir an önce düzeltilmesi toplum sa÷lı÷ı açısından oldukça önemlidir. Bu
tablonun düzeltilmesi içinde depremin ortaya çıkardı÷ı hasar tablosunun tespiti
gerekmektedir. Hasar tablosunun çıkarılması çalıúmaları Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı
tarafından yürütülmektedir. Yüzyılın depremi olarak kabul edilen 1999 Marmara ve
1999 Düzce depremlerinin çıkardı÷ı hasar tablosu, Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının
çok hızlı davranarak bölgeye gönderdi÷i konunun uzmanı olmayan teknik elemanlar
tarafından oldukça büyük bir iúgücü harcanarak yapılmıútır.
Çalıúmalar sınırlı imkân ve personel sayısıyla yapıldı÷ından ilk de÷erlendirme
kaba ve gözlemsel tespitlere dayalı olarak yürütülmüútür. øtirazlardan sonra yapılan
ikinci tespit çalıúmaları daha detaylı yapılarak teknik de÷erlendirme hataları
düzeltilmiútir. Fakat de÷erlendirme ile ilgili ülkemizde henüz reel kriterler
bulunmadı÷ından tam ve hatasız tespit yapılması mümkün olmamıútır. Yapılan hasar
tespit çalıúmalarının reel kriterlere dayandırılamaması verilen teknik kararların
tartıúılabilirli÷ini gündeme getirmiútir.
Yapılan bu hatalar yargıya taúınarak düzeltilmeye çalıúılmıútır. Yapılan tespit
sonuçlarına 10000 civarında itiraz davası açıldı÷ı görülmüútür. Bu davalar yargının
yükünü ciddi boyutlarda arttırmıútır. Açılan davaların yarıya yakınında davacı taraf
haklı bulunmuútur. Bu durum yapılan tespit çalıúmalarının sa÷lıklı yapılmadı÷ı gibi bir
konuyu gündeme getirse de, afet konutuna hak kazanmak, çok daireli konutların
yıkımını engellemek, onarım masraflarını devletten temin etmek gibi nedenlerle yapılan
itirazların da bu de÷er üzerinde etkili oldu÷u görülmektedir. Bayındırlık ve øskan
Bakanlı÷ı tarafından yapılan çalıúmalarla ilgili olarak ødare Mahkemelerine iki farklı
konuda dava açılmıútır. Bu davaların bir bölümü yapılan hasar tespit çalıúmalarının
isabetli olmadı÷ı konusunda, di÷er bir bölümü ise hak sahipli÷i konularında olmuútur.
Bu davaların çözümü mahkemece kurulan bu konuda ehil bilirkiúi heyetlerinin olay
mahallinde yapaca÷ı tespitler sonucunda verece÷i rapor katkıları ile yapılmaktadır. Bu
da beraberinde bir iúgücü kaybı meydana getirmektedir. Deprem sonrası hasar tespitinin
uzman teknik elemanlar tarafından yapılması halinde kamuda açılabilecek davaların
sayısında azalma ile birlikte iúgücü kayıplarının önüne geçilebilecektir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
85
2.TÜRKøYE ve DEPREM
Türkiye, dünyanın önemli deprem kuúaklarından biri üzerinde yer almaktadır.
Ülkemizde oluúan depremlerin büyük bir kısmı Anadolu plakasında yer alan Kuzey
Anadolu Fayı (KAF), Do÷u Anadolu Fayı (DAF), Güneydo÷u Anadolu Bindirme
Kuúa÷ı ve Ege Graben Sistemi’nde meydana gelmektedir [1],[2],[3]. 1939 Erzincan
depremini takiben KAF üzerinde 1942, 1943, 1944, 1951, 1957, 1967 ve nihayet 1999
da oluúan büyük depremler batıya göçen bir úeklinde meydana gelmiútir.
KAF üzerinde 17 A÷ustos 1999 tarihinde oluúan Marmara depremi meydana
geldi÷i sanayileúmiú ve nüfusu yo÷un bir bölgeyi etkilemesi yüzünden büyük hasara yol
açmıútır. Di÷er yandan, Marmara çevresinde gelecek bir depremi tetikleme ya da
hızlandırma ihtimali nedeniyle de kamuoyunda büyük ilgi görmüútür. Verilere göre,
Türkiye nüfusunun ve sanayisinin önemli bir kısmını elinde tutan østanbul bugün ciddi
bir deprem riski ile karúı karúıyadır. Bu durumda, Türkiye’nin deprem gerçe÷i akıldan
çıkarılmamalı ve olası østanbul depreminden önce gerekli tedbirler alınmalıdır.
1900–1999 yılları arasında ülkemizde 149 adet hasar yapan deprem meydana
gelmiú ve bu depremler 578.544 binanın yıkılmasına veya a÷ır hasara u÷ramasına ve
97.203 insanın ölmesine neden olmuútur. Türkiye’de ortalama her 7 ayda bir hasar
yapan deprem oluúmaktadır. Hasar yapan depremler ortalama olarak her yıl 5844
binanın yıkılmasına ve 982 insanın ölmesine neden olmaktadır[1].
Türkiye’de gerçekleúen büyük depremler incelendi÷inde, özellikle 1939–1944
yılları arasında meydana gelen Erzincan, Adapazarı-Hendek, Tosya-Ladik ve BoluGerede depremleri, 43319 insanın ölümüne, 75 bin insanın yaralanması ve yaklaúık 200
bin binanın kullanılamaz hale gelmesine neden olmuútur. Bu felaketler zincirinin
sonunda zamanın hükümetleri afet sonrası hukuki düzenlemelerinin yerine afet öncesi
fiziki hazırlıklı olmanın gereklili÷ini idrak etmiúlerdir ve 22 Temmuz 1944 tarihinde
“Yer Sarsıntılarından Önce ve Sonra Alınacak Tedbirler” adını taúıyan 4623 sayılı
kanunu yayınlamıúlardır. Türkiye’de modern manada deprem zararlarının azaltılmasına
yönelik çalıúmalar bu kanunla baúlamıútır.
1945 yılında Bayındırlık Bakanlı÷ı ve bazı üniversitelerin iúbirli÷i ile Türkiye’de
ilk defa bir deprem bölgeleri haritası ve bina inúası için úartname hazırlanmıútır. øki tür
bölgenin tanımlandı÷ı haritada ayrım geçmiú depremlerde gözlenen hasar ölçüsünde
yapılmıútır. Deprem úartnamesi 1937 øtalyan úartnamesi esas alınarak hazırlanmıú,
yürütülmesi ise belediyelere ve valiliklere verilmiútir. Türkiye jeolojisi ve tektoni÷i
bilgilerinin geliúmesine, deprem mühendisli÷inde meydana gelen ilerlemelere paralel
olarak 1949, 1963, 1972 ve 1996 yıllarında harita, 1949, 1953, 1961, 1968, 1975, 1998
ve son alarak 2007 yıllarında ise deprem úartnamesi yenilenmiútir [4].
Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı, 1972 yılından beri yürürlükte olan iki bölgeli
Deprem Bölgeleri Haritasının yerine 1996 yılında 5 bölgeli yeni bir harita yayınlamıútır.
Tablo 1’de bu bölgelerin yüzölçümü ve yaúayan nüfus incelendi÷inde Türkiye’nin
yaklaúık %70’inin her zaman çok büyük depremlerin olabilece÷i kabul edilen I. ve II.
derece deprem bölgesinde oldu÷u görülmektedir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
86
Tablo 1. Deprem Bölgeleri Nüfus Karúılaútırması (Özmen, 2000)
Deprem
Bölgeleri
I. Bölge
II. Bölge
III. Bölge
IV. Bölge
V. Bölge
Yüzölçümü
(km2)
328.995
186.411
139.594
97.894
32.051
(%)
42
24
18
12
4
Nüfus
(1990)
25.052.683
14.642.950
8.257.582
7.534.083
985.737
(%)
44
26
15
13
2
Tahmini
Nüfus
28.498.740
16.674.656
9.334.138
8.129.711
1.107.757
%
45
26
15
13
2
3. MARMARA DEPREMø SONRASI HASAR TESPøT ÇALIùMALARI
Hasar tespitlerinde kullanılacak kriterleri belirlemek ve hasar tespit formları
geliútirmek amacıyla Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü (AøGM) ile Orta Do÷u Teknik
Üniversitesi (ODTÜ) 1990 yılında ortak bir çalıúma yapmıútır. Bu çalıúma sonucunda
düzenlenen raporda, kırsal kesimdeki yapılar için hasar tespit kriterleri ve hasar
tespitlerinde kullanılacak formlar belirlenmiútir. ODTÜ, 1994 yılında da “Mühendislik
Hizmeti Görmüú Yapılar øçin Hasar Tespit Formu Hazırlanması” baúlıklı bir rapor
hazırlamıú ve raporu AøGM’ne sunmuútur. Bu raporda, mühendislik hizmeti görmüú,
projelendirilmiú kentsel yerleúim alanlarındaki binalarda kullanılacak hasar tespit
kriterleri belirlenmiú ve yeni bir hasar tespit formu geliútirilmiútir [5]. Marmara ve
Düzce depremlerinde kullanılan hasar tespit kriterleri ve hasar tespit formları, kırsal
kesimdeki yapılarda kullanmak için 1990 yılında hazırlanan kriter ve formlardır. Bu
formlar kullanılarak hasar tespitleri yapılmakta ve az, orta, a÷ır hasarlı konutlar
belirlenmektedir. Hasar tespit raporu formlarının arka sayfasında hasar tespit raporunda
yer alan sütunların nasıl doldurulaca÷ı úekillerle ve kısa açıklamalarla anlatılmıútır.
7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” u de÷iútiren 1051 sayılı yasanın 13. Maddesine göre
afetin genel hayata etkili olması halinde, bütün yapıların ve kamu tesislerinin
incelenmesi ve hasar tespit raporlarının düzenlenmesi görevi Bayındırlık ve øskan
Bakanlı÷ına ba÷lı AøGM’e verilmiútir. Gereken hallerde, Bakanlı÷ın iste÷i üzerine di÷er
bakanlık, kurum ve mahalli idareler yeteri kadar teknik personeli hasar tespiti
çalıúmalarında derhal görevlendirmekle yükümlüdürler.
Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının deprem sonrasında yaptı÷ı ilk faaliyeti hasar
tespit çalıúmasıdır. Hak sahipli÷i, binaların takviye ve onarımı, geçici ve daimi iskan
sorunlarının baúarıyla çözümlenmesi büyük ölçüde hasar tespit çalıúmalarının do÷ru ve
sa÷lıklı olmasına ba÷lıdır. Bütün bu iúlemlere esas olmak üzere Bayındırlık ve øskan
Bakanlı÷ı tarafından oluúturulan hasar tespit ekipleri, afetin meydana geldi÷i arazinin
durumu ile hasarlı yapıları inceleyip hasar tespit raporu düzenlemektedir.
T.C. Sayıútay Baúkanlı÷ı tarafından Performans Denetim Raporları kapsamında
hazırlanan “Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce Depremleri Sonrası
Faaliyetleri” isimli raporunda belirtilen tespitler úunlardır: “17.08.1999 depreminin
sonrasında AøGM hasar tespit çalıúmalarında deneyimi olan 10'u inúaat mühendisi
olmak üzere 23 teknik personeli deprem bölgesinde görevlendirmiútir. Bu kiúiler, hasar
tespiti yapmak için bölgeye gelen di÷er görevlileri, hasar tespitinin nasıl yapılaca÷ı ve
hasar tespit formlarının nasıl doldurulaca÷ı konusunda bilgilendirmiúlerdir. Hasar tespit
ekipleri ikiúer kiúiden oluúturulmuútur. Hasar tespit çalıúmaları 23.8.1999 tarihinde
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
87
baúlamıútır. Hasar tespit çalıúmalarını yapmak üzere 1200 teknik personel
görevlendirilmiútir. Çalıúmalarını 20 günde tamamlayan hasar tespit ekipleri 334 bin
iúyeri ve konutun hasar tespitini yapmıútır. Yapılan hasar tespitlerine itiraz için
depremzedelere bir haftalık süre tanınmıú ve 27.9.1999 tarihinde itirazlarla ilgili hasar
tespit çalıúmalarına geçilmiútir. øtiraz sonuçları üzerinde çalıúma yapılırken, 12.11.1999
tarihinde Düzce depremi meydana gelmiútir. Bu deprem bölgedeki illerde yeni
tahribatlara neden oldu÷undan itiraz süresi tüm illerde 07.12.1999 tarihine kadar
uzatılmıútır. øtirazlarla ilgili hasar tespit çalıúmaları Yalova’da 24.12.1999, Sakarya ve
Kocaeli’nde 03.02.2000 tarihinde tamamlanabilmiútir.”
Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı AøGM Kriz Yönetim Merkezi bilgilerine göre, 17
A÷ustos Marmara Depremi sonrasında yapılan hasar tespit çalıúmaları sonucunda,
66.441 konut ve 10.901 iúyeri a÷ır hasara, 67.242 konut ve 9.927 iúyeri orta hasara,
80.160 konut ve 9.712 iúyeri hafif hasara u÷ramıútır [1]. øzmit Körfezi ve Düzce
Depremi kayıtlarının birbirine eklenerek tutulmasından dolayı, Düzce depremi
nedeniyle konutlarda ve iúyerlerinde meydana gelen hasarlar, Bayındırlık ve øskan
Bakanlı÷ı Marmara Deprem Bölgesi Afet-ønúaat Genel Koordinatörlü÷ünden alınan en
güncel icmallerden, Marmara Depreminin hasar rakamlarının çıkarılması ile elde
edilmiútir. Bu çalıúma sonucu, 26.704 konut ve 4.493 iúyerinin a÷ır hasara, 37.825
konut ve 6.950 iúyerinin orta hasara, 40.944 konut ve 5.635 iúyerinin hafif hasara
u÷radı÷ı tespit edilmiútir [6].
Hasar tespitlerinin kesinleúmesinden sonra hak sahiplerinin belirlenmesi çalıúması
baúlamıútır. Hak sahipli÷i çalıúmaları 3 kanun, 2 kanun hükmünde kararname,
yönetmelik ve genelgeler çerçevesinde yürütülmektedir. Bu yasal düzenlemelere göre;
orta hasarlı, a÷ır hasarlı veya yıkık oldu÷u tespit edilen konut ve iúyeri sahipleri, hak
sahibi sayılmıútır. Orta hasarlı konut sahiplerine 2 milyar TL, iúyeri sahiplerine ise 1
milyar TL onarım kredisi verilmesi; yıkılan ya da a÷ır hasar gören konut sahibine ya 6
milyar TL konut kredisi ya da yeni yapılacak konutlardan birinin verilmesi
kararlaútırılmıútır. Yıkık veya a÷ır hasarlı iúyerlerinin yapımını ise Baúbakanlık Proje
Uygulama Birimi yürütmektedir.
Hak sahipli÷i çalıúmaları asıl olarak AøGM’ nün afet bölgesindeki illerde geçici
görevle görevlendirdi÷i personel tarafından yürütülmüútür. Hak sahipli÷i konusunda
deneyimi olan bu personel sayıca az oldu÷u ve her il için 2-3 personel tahsis
edilebildi÷inden, mahallinden temin edilen 100 personel bunlara yardım etmek üzere
görevlendirilmiútir.
4. HASAR TESPøT ÇALIùMALARININ HUKUKø BOYUTU
17 A÷ustos Marmara ve 12 Kasım Düzce depremleri sonrasında oluúan hasarların
tespit çalıúmaları kısa süre içinde tamamlanmıútır. Çok kısa sürede tamamlanan bu
de÷erlendirmeler bazı hatalara neden olmuútur. Bu hataların baúlıca nedenleri, hasar
tespitini yapan personelin konuyla ilgili yeterli e÷itimi almamıú oluúu ve binaların
sadece dıúarıdan görülebilmesi ve bina içerisinden bir inceleme yapılamamasıdır. Bu
etkenlerden sonucunda, hazırlanan hasar tespit raporlarına depremzedeler tarafından
itirazlar olmuútur. A÷ır hasar raporlarına itirazların büyük ço÷unlu÷unun arkasındaki
neden olarak, depremde birden fazla konutu onarılamayacak hale gelenlere tek kalıcı
konut verilmesi, hasar görmeyen baúka konutları olanlara ise kalıcı konut verilmeyecek
oluúu gösterilmiútir.
88
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Ayrıca yaúanan bazı vakalar ise, yapılan tespitlerin çokta sa÷lıklı olmadı÷ını
göstermiútir. Gölcük’te, hasar tespit ekiplerince oturulabilir raporu verilen konutlardan,
artçı depremlerde yıkılanların olması, halkın hasar tespit raporlarına olan güveninin
yitirilmesine neden olmuútur. Hasar tespit raporlarının gerçe÷i yansıtmadı÷ını düúünen
onbinlerce kiúi idare mahkemelerine baúvurmuútur.
Depremin en çok etkiledi÷i iller olan Sakarya, Kocaeli, Düzce ve Bolu’daki hasar
tespit itirazları Sakarya ødare Mahkemelerine yapılmıútır. 1999-2003 yıllarında bu dört
vilayetin idari davaları sadece Sakarya idare mahkemelerinde görülmüú olup Kocaeli
ødare Mahkemesi Temmuz 2003 sonrası faaliyete geçmiútir. ødare mahkemelerine
yapılan itirazlar hasar tespiti ve hak sahipli÷i ile ilgili olmak üzere iki úekilde yapılmıú
olup bilahare tazminat (tam yargı) davaları açılmıútır. Bu çalıúmada, 2005 yılına kadar,
Sakarya 1. ve 2. ødare Mahkemesi’ne yapılmıú olan hasar tespit ve hak sahipli÷i
itirazları esas defter kayıtlarından taranmıútır. Esas defterlerinden, itirazın yapıldı÷ı il,
dava türü ve sonuçları incelenmiútir. Çalıúmada verilen sayılar 1.ve 2. ødare
Mahkemelerindeki dava sayılarının toplamını göstermektedir. Öte yandan, Temmuz
2003’de Kocaeli ødare Mahkemesinin faaliyete geçmesi üzerine Kocaeli’nden yeni
gelen ve halen devam eden davaların büyük bir bölümü ilgili mahkemeye havale
edilmiútir. Bu davalar, yapılan çalıúmada kullanılmamıútır. Depremle ilgili davalardan
bir di÷eri de, depremde on binlerce ölüme yol açan binaların müteahhitlerine karúı
açılan ve a÷ır ceza mahkemelerinde görülen davalardır. Bu çalıúmada sadece idare
mahkemesinin baktı÷ı davalar incelenmiútir.
Tablo 2’de dava türü ve illere göre açılan ve Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının
yaptı÷ı tespitlerin iptal edildi÷i dava sayıları görülmektedir. Görüldü÷ü gibi, açılan
toplam 9739 davanın 7500 tanesi hasar tespitlerine olan itirazlar, 2239 tanesi ise hak
sahipli÷iyle ilgili davalardır. Açılan tüm davaların da÷ılımına bakıldı÷ında, davaların
%47’sinin Sakarya, %38’inin Kocaeli, %7’sinin Düzce ve %3’ünün Bolu illerine ait
oldu÷u görülmektedir. Hasar tespitiyle ilgili davaların %51’i Sakarya iline, %39’u ise
Kocaeli iline aittir. Hasar tespitiyle ilgili davalarda Sakarya ve Kocaeli’nin payı %90
iken, hak sahipli÷i ile ilgili davaların %6’sının Bolu’ya, %17’sinin Düzce’ye, %34’ünün
Sakarya’ya ve %33’ünün Kocaeli’ne ait oldu÷u görülmektedir.
Açılan 9739 davanın 3820 tanesinde mahkeme, Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının
tespitinin yanlıú oldu÷una karar vermiútir. Bu de÷er açılan davaların yaklaúık %40’ına
karúılık gelmektedir (Tablo 2). Yani dava açan her 5 kiúiden 2 tanesi haklı çıkmaktadır.
Bu de÷er Sakarya için %45, Düzce için %21’dir.
Dava türlerine göre bakıldı÷ında ise, hasar tespitiyle ilgili davalarda tespit
raporlarının de÷iúme oranı %44’dür. øl bazında baktı÷ımız zaman, Bayındırlık tespitinin
iptal edilme da÷ılımı Sakarya için %49, Kocaeli için %40, Bolu için %38 ve Düzce için
%25’dir. Hak sahipli÷inde karar de÷iúme oranı toplamda %23’dür. Hak sahipli÷i ile
ilgili davalarda, kararın illere göre de÷iúme oranı arasında çok fazla farklılık
görülmemektedir. Sakarya’da oran %27, di÷er illerde ise %20 civarındadır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
89
Tablo 2. Dava türü ve illere göre açılan ve kararın iptal edildi÷i dava sayıları
DAVA TÜRÜ
HASAR TESPøTø
HAK SAHøPLøöø
øL
SAKARYA
KOCAELø
DÜZCE
BOLU
BELøRTøLMEMøù
SAKARYA
KOCAELø
DÜZCE
BOLU
BELøRTøLMEMøù
TOPLAM
DAVA SAYISI
3838
2919
258
193
292
752
739
381
141
226
9739
øPTAL SAYISI
1886
1176
64
74
105
201
147
71
29
67
3820
Davaların 4522 tanesinde mahkeme davanın reddine karar vermiútir. Yani açılan
davaların %46’sında Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının kararı do÷ru olarak görülmüútür.
Verilere göre bir di÷er dikkat çekici nokta ise, davaların açılması sırasında 832
tane dosyada dilekçelerin úekli yönden dava dilekçesi unsurları taúımamasından dolayı
ret edilmesiyle, 181 tanesinde davacının davasını takip etmemesi veya istenen delillerin
bulunmamasından dolayı açılmamıú sayılmasıyla ve 384 tanesinde ise dava devam
ederken davacının feragat etmesiyle sonuçlanmıú oluúudur. Yani hukuki açılan
davaların %14’ünde davacının haklı olup olmadı÷ına yönelik bir sonuca varılamamıútır.
Di÷er önemli husus ise, mahkemelerin üzerindeki yükün depremle ilgili davalardan
dolayı büyük ölçüde artmasıdır. Bölge idare mahkemesinde bakılan davaların yıllara
göre da÷ılımı ve depremle ilgili dava sayıları Tablo 3’de gösterilmiútir.
Tablo 3. Bölge idare mahkemesinde bakılan davaların yıllara göre da÷ılımı
YIL
TOPLAM
DAVA SAYISI
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
1623
2004
4100
6671
4329
2831
2838
2803
DEPREMLE
øLGøLø
DAVA SAYISI
2438
4683
1530
510
401
177
HASAR
TESPøTø
HAK
SAHøPLøöø
2484
4089
726
119
85
43
0
594
804
391
316
134
1999 yılında, 17 A÷ustos 1999 depreminden önce açılan toplam dava sayısı
1154’dür. Depremin oldu÷u günden sonra (yaklaúık 4 ay) 2946 dava açılmıútır. Hasar
tespitleriyle ilgili itirazlar Ekim 1999’da baúlamıútır. 3 aylık süreç içerisinde depremle
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
90
ilgili 2438 dava açılmıútır. Deprem dosyalarının, tüm dava dosyaları içindeki oranı
%59’dur.
1999 yılı içinde, sadece depremden sonra açılan davalara bakıldı÷ında depremle
ilgili davaların %83 oldu÷u görülmektedir. 2000 yılında ise toplam dava sayısı 6671’e
ulaúmıútır ve davaların %70’inin depremle ilgilidir. Bu yıldan itibaren hak sahipli÷i
davaları açılmaya baúlanmıútır ve 2001 yılından itibaren hasar tespit davaları büyük
ölçüde yerini hak sahipli÷i davalarına bırakmıútır. 2001 yılında davaların %35’i, 2002
yılında %18’i, 2003 yılında %14’ü ve 2004 yılında %6’sı depremle ilgilidir (ùekil 1).
Toplam
Deprem
7000
6671
6000
DAVA SAYISI
5000
4683
4329
4100
4000
2831
3000
2803
2004
2000
2838
2438
1623
1530
1000
510
401
0
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
177
2004
YIL
ùekil 1. Toplam ve depremle ilgili bakılan dava sayıları
Depremle ilgili 10000’e yakın dava oluúu ve her davayla ilgili yapılan incelemeler,
keúifler ve kurulan bilirkiúi heyetleri dikkate alınacak olunursa harcanılan iúgücünün
büyüklü÷ü çok daha fazla önem kazanmaktadır. E÷er, e÷itimli hasar tespit ekipleri
oluúturulur ve hasarlar tespitleri detaylı bir çalıúma ile belirlenirse, hasar tespitlerindeki
hatalı durum ve mahkemelere gönderilecek dosya sayısında azalma olacaktır. Bu
durumda harcanacak iúgücü miktarları da azalacaktır.
5. DEöERLENDøRMELER ve ÖNERøLER
T.C. Sayıútay Baúkanlı÷ı tarafından Performans Denetim Raporları kapsamında
hazırlanan “Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce Depremleri Sonrası
Faaliyetleri” isimli rapora göre, Kocaeli, Sakarya ve Yalova illerindeki hasar tespit
çalıúmalarının sonuçlarına göre, hasar tespit raporlarının yaklaúık üçte birine
depremzedeler tarafından itiraz edilmiútir. Bu itirazların Kocaeli'nde %86'sı, Sakarya’da
%50’si, Yalova’da %42’si kabul edilmiútir. Bu sonuçlar ilk hasar tespitlerinin hatalı
oldu÷unu göstermektedir. Yapılan tespitlerine çok sayıda itiraz olması ve ikinci
incelemelerden sonra itirazların büyük bir bölümünün haklı bulunması, ilk hasar
tespitlerinin sa÷lıklı yapılmadı÷ını ve gerçekleri yansıtmadı÷ını göstermektedir. Hasar
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
91
tespitleriyle ilgili böyle bir sonucun ortaya çıkmasında Düzce depreminin de etkisi
olmuútur. Ayrıca hasar tespit çalıúmasına katılan personelin büyük bir bölümünün
deneyimsiz olması, yeterince e÷itilmemesi ve hasar tespitinde kullanılan kriterlerin ve
formların yeterli olmayıúı da sonuçları olumsuz etkilemiútir.
Hasar tespiti yapmak üzere hem AøGM’nün teknik personeli, hem de Bayındırlık
ve øskan Bakanlı÷ının baúka birimlerinde görev yapan teknik personeli deprem
bölgesine gönderilmiútir. Hasar tespit çalıúması için görevlendirilen personelden
yalnızca AøGM’nün az sayıdaki teknik personeli bu konuda yeterince deneyimi olan
teknik personeldir. ølk hasar tespit sonuçları açıklandıktan sonra Bayındırlık ve øskan
Bakanlı÷ı, TÜBøTAK’la birlikte 15-26 Eylül 1999 tarihlerinde østanbul, Kocaeli,
Yalova ve Gebze’de ODTÜ tarafından hazırlanan ve hasar tespitlerinde kullanılması
önerilen kriterler, tanımlar ve hasar tespit raporlarının nasıl düzenlenece÷i konularında
seminer verilmiútir. Bu e÷itim seminerlerinin, Düzce depreminden sonra yapılan hasar
tespitlerine ve itirazların de÷erlendirilmesine olumlu katkısı olmuútur. Ancak, söz
konusu personelin e÷itimi bir plan dahilinde depremler öncesinde gerçekleúmedi÷i için
e÷itim çalıúmalarının hasar tespitlerinin daha kısa sürede bitirilmesi ve daha sa÷lıklı
yapılmasına etkileri sınırlı olmuútur.
ODTÜ tarafından hazırlanan ve hasar tespitlerinde kullanılabilecek kriter ve
formları açıklayan raporlar kurumun hasar tespitlerinde izlenmesi gereken
prosedürlerini açıklayan el kitabı, rehber ya da benzeri baúka bir düzenleme niteli÷inde
bir doküman de÷ildir. AøGM bu eksikli÷i gidermek amacıyla Üniversitelerle iúbirli÷i
yaparak “Yapıların Deprem Hasarını Tespit Yönetmeli÷ini” hazırlama çalıúmalarını
baúlatmıúsa da bu çalıúma henüz tamamlanmamıútır [5].
Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı tarafından yapılan her iki incelemenin sonunda,
kararın yine uygun olmadı÷ını düúünen hak sahiplerinin yeni itirazlarına ødare
Mahkemeleri bakmaktadır. Depremin ardından hasar tespitiyle ilgili Sakarya ødare
Mahkemelerinde 7500 davanın açıldı÷ı ve bu davaların %44’ünde Bayındırlık ve øskan
Bakanlı÷ı tarafından yapılan tespitlerin iptaline karar verilmiútir. Bu kadar büyük bir
hata yüzdesinin ortaya çıkmasındaki nedenlerin baúında, hasar tespit çalıúmasına katılan
personelin büyük bir bölümünün deneyimli olmaması ve hasar tespitinde kullanılan
kriterlerin ve formların yeterli olmaması gelmektedir. Buna karúılık, il bazında tespit
raporlarının de÷iúme oranına bakıldı÷ında Sakarya ili için %49 iken, Düzce için %25
oldu÷u görülmektedir. Bunun ise, Düzce depreminden önce düzenlenen e÷itim
seminerlerinin olumlu bir sonucu oldu÷u düúünülmektedir.
Hak sahipli÷iyle ilgili açılan 2239 davanın %23’ünün haklı oldu÷u görülmüútür.
Hak sahipli÷iyle ilgili davaların illere göre de÷iúme oranında çok fazla farklılık
görülmemektedir. Az sayıda personelle yapılmıú olmasına ra÷men, bu oran hak
sahipli÷i iúlemlerinin hasar tespit iúlemlerine oranla daha baúarıyla yürütüldü÷ünü
göstermektedir. Birden fazla konutu olanlar sadece biri için hak sahibi sayıldı÷ından,
konutlarla ilgili mülkiyet ve kullanım bilgilerinin do÷ru ve güvenilir olması
gerekmektedir. Deprem bölgesindeki kentlerin hiçbirinde binaların kullanım ve
mülkiyet bilgilerini de içeren kent bilgi sistemi olmadı÷ından hak sahipli÷i iúlemlerinin
sonuçlarına ne ölçüde güven duyulabilece÷i belli de÷ildir. Bilgilerin güvenilir olmaması
yanında bölgeye yeterince deneyimli eleman tahsis edilememesi ve hak sahipli÷i ile
ilgili mevzuatın basit olmaması etkili bir iç kontrol mekanizması kurulmasını
zorlaútırmaktadır.
Öte yandan, depremle ilgili açılan davaların idare mahkemelerine getirdi÷i ilave
yükün de çok büyüt boyutlarda oldu÷u görülmektedir. 1999 yılında depremden sonraki
92
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
4 ay içinde depremle ilgili açılan davaların, tüm davaların %83’ünü, 2000 yılında
%70’ini, 2001 yılında %35’ini, 2002 yılında %18’ini, 2003 yılında %14’ünü ve 2004
yılında ise %6’sını oluúturdu÷u görülmektedir. Yaklaúık 5.5 yıllık sürede sadece
Sakarya ødare Mahkemelerinde 10000’e yakın dava karara ba÷lanmıútır. Yapılan
incelemeler, oluúturulan bilirkiúi heyetleri tarafından yapılan keúifler düúünüldü÷ünde,
hem iú yükü kaybının hem de maddi kayıpların büyüklü÷ü de ön plana çıkmaktadır.
Sonuç olarak, kentsel yerleúim bölgelerinde mühendislik hizmeti görmüú
yapılardaki hasar tespitlerinin kısa sürede ve istenilen sonuçları verecek úekilde
yapılabilmesi için yeterli sayıdaki teknik personelin depremlerden önce çok iyi
e÷itilmesi gerekir. Hasar tespit kriterleri ve hasar tespit formları do÷ru sonuçların
alınmasına elverecek úekilde geliútirilmelidir. Hasar tespitinde oldu÷u gibi hak sahipli÷i
çalıúmaları da önceden gerekli úekilde e÷itilmiú yeterli sayıda personel tarafından
yürütülmelidir. Zira bir deprem ülkesi olan Türkiye’de daha çok depremler ve yapısal
hasarlar gözlenecektir. Geçirdi÷imiz bu büyük depremlerin gelece÷imize ıúık tutması
açısından da büyük önemi vardır.
østatistiklere göre Türkiye binaların depreme karúı davranıúı ve hasar gören binaya
oranla can kaybı açısından dünyanın en geri birkaç ülkesi arasında yer almaktadır.
Farklı disiplinlerin verileri kullanılarak yapılan araútırmalar Marmara çevresinde
önümüzdeki 30 yıl içerisinde 7 ve üzerinde büyüklükte bir deprem olaca÷ını
göstermektedir. Bu durum dikkate alınarak gerekli maddi ve hukuki düzenlemeler
yapılarak ülkenin tüm olanakları seferber edilmeli ve yaklaúan depreme karúı acil tedbir
alınmalıdır.
KAYNAKLAR
1. Özmen, B., “17 A÷ustos 1999 øzmit Körfezi Depreminin Hasar Durumu (Rakamsal
Verilerle)”, TDV/DR 010-53, Türkiye Deprem Vakfı, 2000.
2. Barka, A.A., 1992, the North Anatolian Fault Zone. Annales Tectonicae, Special
Issue, Suppl. To Vol. VI, 164-195
3. Parsons, T., Shinji, T., Stein, R.S., Barka, A., Dietrich, J.H., 2000, Heightened Odds
of Large Earthquakes near Istanbul: An interaction- based probability calculation.
Science, 288, 661-665.
4. Gülkan, P., Ergünay, O., “13 Mart 1992 Erzincan Depreminin Olay øncelemesi”,
Deprem Mühendisli÷i Semineri’95, Adapazarı, 1995.
5. T.C. Sayıútay Baúkanlı÷ı, “Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce
Depremleri Sonrası Faaliyetleri”, Performans Denetim Raporları, 2002.
6. Özmen, B., “12 Kasım 1999 Düzce Depremi’nin Konut ve øúyeri Hasarları (Rakamsal
Verilerle), 12 Kasım Düzce Depremi Raporu, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Deprem
Araútırma Dairesi, Ankara, 2000.
7. Sakarya 1. ve 2. ødare Mahkemesi 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004 Yıllarına Ait
Esas Defter Kayıtları, Sakarya.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
93
DEPREMDE øNùAAT MÜHENDøSøNøN
HUKUKø SORUMLULUöU
Av. Kadir Daylık 1, Av. Taner Savaú 2
ÖZET
Bu çalıúmada, inúaat mühendisinin deprem gibi tabi afetler sonucunda meydana
gelen hasarlardan kaynaklanan hukuki sorumlulu÷u ele alınmıú, uygulamada
karúılaúılan sorunlar ve çözüm yolları ortaya konmaya çalıúılmıútır.
Bu amaçla, inúaat mühendisinin deprem gibi tabi afetler sonucunda meydana gelen
hasarlardan kaynaklanan hukuki sorumlulu÷unu de÷erlendiren yürürlükteki mevzuat ele
alınmıú, mevzuatın gerek ö÷retideki gerekse Yüksek Mahkeme kararlarındaki
yorumlanma úekli ortaya konmuútur. Daha sonra Yüksek Mahkeme ve doktrin
tarafından yapılan yorumlar mevzuatla karúılaútırılmıú, bu suretle inúaat mühendisleri
açısından ortaya çıkan sorun belirlenmiútir.
Son olarak uygulamadaki hatalar eleútirel bir yaklaúımla ele alınmıú ve sorunun
çözümü için yapılması gerekenler belirlenmiútir.
1. GøRøù
Kuúkusuz ülkemizin karúı karúıya oldu÷u en önemli tabi afetlerden birincisi
depremdir. Yurdumuzun hemen hemen her bölgesinde deprem riski bulunmaktadır.
Elbette ki, deprem toplumsal bir sorundur ve toplumun bir bireyi olarak her birimizi her
yönüyle yakından ilgilendirmektedir. Ancak biz hukukçuları, özellikle deprem anından
ve öncesinden ziyade depremden sonra ortaya çıkacak ihtilaflar da yakından
ilgilendirmektedir.
Yakın zamanda, Kocaeli ili ve çevresinde meydana gelen depremler sonrasında
ortaya çıkan hukuki geliúmeler inúaat mühendisleri açısından çok önemli bir sorunu
gündeme getirmiútir. Her ne kadar, bu sorun meslek mensuplarınca yeteri kadar
önemsenmemekteyse de, bizce burada mesle÷in karúı karúıya oldu÷u en büyük
risklerden birisi söz konusudur.
Kuúkusuz ki, bu sorun inúaat mühendisinin depremde meydana gelebilecek
hasardan kaynaklanan hukuki ve cezai sorumlulu÷udur.
1
2
østanbul Barosu, ønúaat Mühendisleri Odası østanbul ùubesi Hukuk Müúaviri
østanbul Barosu, ønúaat Mühendisleri Odası østanbul ùubesi Hukuk Müúaviri
94
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
2. DEPREMDE øNùAAT MÜHENDøSøNøN HUKUKø SORUMLULUöU
2.1. Sorumlulu÷un Boyutları
ønúaat Mühendisinin deprem nedeniyle sorumlulu÷undan bahsedilebilmesi için
öncelikle inúaat mühendisince yapılan yahut inúaat mühendisinin inúası sürecine her
hangi bir úekilde dahil oldu÷u bir yapının deprem sonucunda hasarlanmıú olması
gereklidir. Dolayısıyla, bu çalıúmamızda her ne kadar üzücü bir sonuç olsa da, inúaat
mühendisinin inúa sürecine herhangi bir úekilde katıldı÷ı bir binanın deprem sonucunda
hasarlanmıú olması olasılı÷ına göre hareket edilmiútir.
ønúaat mühendisinin yapı müteahhidi, proje müellifi olarak yahut baúka bir surette
inúasında görev üstlendi÷i bir yapının deprem sonucunda hasar görmesi halinde, iki tür
sorumluluk söz konusu olacaktır. Öncelikle, zararın úahsında gerçekleúti÷i kiúilerin
tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır. Bu halde hukuk davası ile karúı karúıya
kalınması söz konusudur. Öte yandan, eylem aynı anda suç da teúkil edebilir. Bu
durumda da suç isnadı ile karúı karúıya kalınabilir. Ancak bizim bu çalıúmamızda,
uygulamada ortaya çıkan sorunlar açısından sadece hukuki sorumluluk ele alınacaktır.
Öte yandan, ortaya çıkan ilk sorun, inúaat mühendisinin sorumlulu÷un bedel
açısından sınırıdır. Di÷er bir ifadeyle, yapıda hasar meydana gelmesi halinde, inúaat
mühendisi ortaya çıkan zararın ne kadarından sorumlu olacaktır. Kusuru oranında mı
sorumludur, yoksa zararın tamamından mı sorumludur? Bir di÷er sorun ise
sorumlulu÷un zaman açısından sınırıdır. Sorumluluk ne kadar süreyle sınırlı olacak ve
bu süre hangi andan itibaren iúlemeye baúlayacaktır?
Bu nedenle bu çalıúmamızı sorumlulu÷un sınırları açısından iki baúlık altında ele
alaca÷ız.
3. ZAMANAùIMI
3.1. Genel Olarak
Zamanaúımı, alacaklının alaca÷ını talep etmek için harekete geçmesi gereken
süreyi ifade eder. Aslında bu süre dolduktan sonra da alacaklı alaca÷ını talep
edebilecektir, ancak bu durumda borçlunun zamanaúımı itirazında bulunması halinde
alaca÷ını talep etme hakkı düúecektir.
Her úeyden önce úunu ifade etmek gerekir ki, zamanaúımı kamu yararını
amaçlayan bir müessesedir. Zamanaúımı müessesesi sayesinde mahkemeler, aradan çok
uzun süreler geçti÷i için tetkiki zorluk arz eden olaylardan kurtulur. Ayrıca borçlu da
borcunu gere÷i gibi ifa etti÷ine dair delilleri yahut emareleri ilelebet saklamaktan
kurtulur. Güncelli÷ini kaybetmiú bir olayın dava edene de artık yarar sa÷lamayaca÷ı da
söylenebilir.
3.2. Zamanaúımı Sürelerinin Kesin Oluúu
Zamanaúımı meselesi çeúitli kanunlarda düzenlenmiú olup, biz sadece Deprem
Sonucu Hasar Gören Yapılar açısından zamanaúımını incelemekte oldu÷umuzdan
Borçlar Kanununu ele alaca÷ız.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
95
Borçlar Kanunun 127.m.si de yukarıda da ifade etti÷imiz gibi zamanaúımının kamu
düzenine iliúkin oldu÷unu do÷rulmaktadır. Zira maddeyle zamanaúımı süresinin
taraflarca arttırılması yahut eksiltilmesi yasaklanmıú bulunmaktadır. 3
øncelememize konu durumda da aynı hususlar geçerlidir. Gerçekten Deprem
Sonucu Yapının Zarar Görmesi halinde bilindi÷i üzere, sorumlulardan birisi de inúaat
mühendisleri olmaktadır. Bir projeyi tamamen sona erdirip teslim eden bir kiúinin, bu
proje ile ilgili ayrıntıları ve belgeleri ilelebet hafızasında ve arúivinde tutması mümkün
de÷ildir. Belirli bir zaman sonra söz konusu projeyle ilgili ayrıntıları hafızasından ve
arúivinden silebilmelidir. Bu süreler sözleúmeyle dahi uzatılamaz ancak zamanaúımı
süresini ifade eden bu zaman aralı÷ının kuúkusuz ki makul olması gerekmektedir.
3.3. Zamanaúımı Sürelerinin Baúlangıcı
Zamanaúımının iúlemeye baúlayaca÷ı anı tespit etmeden önce, incelememizle olan
ba÷ını da nazara alarak iki tür zamanaúımından yola çıkaca÷ız. Borçlar kanunumuzda,
haksız fiillerde ve alacaklarda ayrı olmak üzere iki ayrı zamanaúımı süresine yer
verilmiútir. Yüksek mahkememiz bugüne kadar vermiú oldu÷u kararlarda deprem
sonucu meydana gelen hasarı haksız fiil çerçevesinde de÷erlendirmiútir. Gerçekten de,
zarar gören ile mühendis yahut müteahhit arasında herhangi bir sözleúme bulunmayan
durumlarda zararın haksız fiil olarak kabulü mümkündür.
Kanunumuza göre, haksız fiil sonucu oluúan zararın talep edilebilmesi için
zamanaúımı süresi zarardan ve zarara sebep olan failden haberdar olma tarihinden
itibaren iúlemeye baúlayacaktır. Ancak her halde, zarara sebebiyet veren fiilin
gerçekleúti÷i tarihten itibaren 10 sene sonra zamanaúımı süresi dolacaktır. 4 5
3.4. Zamanaúımı Süresinin Baúlangıcı Açısından Ö÷retideki Görüú
Doktrinde zamanaúımı süresinin baúlangıcı ile ilgili farklı görüúler mevcuttur.
Öncelikle bu görüúlerden bir kısmını ortaya koyalım;
3
Borçlar Kanunu - Müruru Zaman Müddetlerinin Katiyeti - Madde 127 - Bu üçüncü
bapta tâyin olunan müruru zaman müddetleri, mukavele ile tadil olunamaz.
4
Borçlar Kanunu – Müruru Zaman - Madde 60 - Zarar ve ziyan yahut manevi zarar
namıyla nakdi bir meblâ÷ tediyesine müteallik dâva, mutazarrır olan tarafın zarara ve
failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan
itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
ùu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru
zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neúet etmiú olursa úahsî dâvaya da o müruru
zaman tatbik olunur.
E÷er haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiú olursa,
mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sakıt olsa bile o alaca÷ı
vermekten imtina edebilir.
5
Borçlar Kanunu - Müruru Zamanın Baúlangıcı – Madde 128 - Müruru zaman alaca÷ın
muaccel oldu÷u zamandan baúlar, alaca÷ın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise
müruru zaman bu haberin verilebilece÷i günden itibaren cereyan eder.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
96
“10 senelik müruru zamanın mebdei zararın ika edildi÷i andır.” 6
“Bu on yıllık süre, haksız fiilin yapıldı÷ı tarihten (hatta zarar daha sonra
do÷muú olsa bile) yürüme÷e baúlar.” 7
“Haksız fiilden zarar gören taraf, zararı ve zarar vereni daha geç ö÷renmiú
olsa dahi, haksız fiilin yapıldı÷ı tarihten itibaren on yıl geçmesiyle dava hakkı
zamanaúımına u÷rar. Federal Mahkemeye göre, on yıllık sürenin baúlangıcı,
zararın daha sonra meydana geldi÷i hallerde de, zarara sebep olan ve
sorumlulu÷a esas teúkil eden haksız fiilin yapıldı÷ı tarihtir.” 8
“ Haksız fiil nedeniyle tazminat davası açma hakkı, herhalde zarar verici
fiilin vuku buldu÷u tarihten itibaren on yıl geçmekle zamanaúımına u÷rar.
On yıl içinde zarar veya fail ö÷renilemedi÷i için bir yıllık zamanaúımı
süresi baúlamamıú olsa dahi, haksız fiilin vuku buldu÷u tarihten itibaren on yıl
geçmiú ise tazminat davası açma hakkı zamanaúımına u÷ramıú olur.
On yıllık zamanaúımı bakımından önemli olan tarih, haksız fiilin vuku
buldu÷u tarihtir. Bununla kastedilen zararın gerçekleúti÷i tarih de÷il, zarara yol
açan fiilin tamamlandı÷ı tarihtir. Zarar daha sonra gerçekleúmiú olabilir. Örnek
olarak, fail tarafından radyasyona maruz bırakılan ma÷dur bu fiilden 15 yıl
sonra bu sebeple kanser olmuúsa, tazminat zamanaúımı dolmuú
bulundu÷undan, tazminat talebi zamanaúımı itirazı ile karúı karúıya
kalabilecektir.” 9
“On yıllık sürenin baúlangıcı “haksız fiilin iúlendi÷i” tarihtir. Burada zarar
ve faile ıttıla tarihi baúlangıç alınmamıútır. Zarar ve faile ıttıla, on yıl dolduktan
sonra gerçekleúmiúse, artık zamanaúımı gerçekleúmiú olur.” 10
“Fiilden zarar gören, gerek sorumlunun kim oldu÷unu gerekse zararı ne
zaman ö÷renmiú olursa olsun, fiilin vukuundan itibaren on yıl geçince,
tazminat davası zamanaúımına u÷rar.” 11
“Zararlandırıcı eylemin yada olgunun sona ermesiyle baúlayan on yıl
içinde dava açılmaz ise, giderim istemek hakkı yıllanmıú olur. Burada on yıllık
süre, giderim isteme hakkı do÷uran eylem yada olguyla iúlemeye baúlar. Zarar
sonradan meydana gelmiú olsa bile, gene durum özdeútir.” 12
6
Ord.Prof.Dr.Ferit H.Saymen Türk Borçlar Hukuku sf 527
Prof .Dr.Kenan Tunçoma÷ Borçlar Hukuku Dersleri sf 315
8
Safa Reio÷lu Borçlar Hukuku sf.205
9
Prof.Dr.M.Kemal O÷uzman, Borçlar Hukuku Dersleri sf.523
10
Turgut Uygur Borçlar Kanunu ùerhi Sf 946
11
Borçlar Hukuku Prof Dr. Selahattin Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku Sf 550
7
12
Mustafa Reúit Karahasan Tazminat Davaları Sf 1073
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
97
“Zarar görenin zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve her
halde zararı do÷uran fiilin vukuundan itibaren 10 sene geçtikten sonra dava
görülemez.” 13
Her ne kadar farklı görüúler olsa da, yukarıda ortaya koydu÷umuz tablodan
a÷ırlıkta olan görüúün, haksız fiilden kaynaklanan zararlarda zamanaúımı süresinin
zarara sebebiyet veren fiilin gerçekleúti÷i andan itibaren iúlemeye baúlayaca÷ı kabul
edilmektedir. Hatta zarar, daha sonra gerçekleúmiú olsa bile haksız fiilin gerçekleúti÷i
tarihin esas alınaca÷ı ifade edilmektedir.
Doktrinde ileri sürülen bu görüúü incelememize konu duruma uygulamanın yerinde
olaca÷ı kanaatindeyiz. øncelememize konu durum deprem nedeniyle yapıda meydana
gelen hasarın tazmini meselesidir. Buna göre, Kastamonu ilinde 1950 yılında inúaat
mühendisi olan Bay Ahmet tarafından bir bina inúa edildi÷ini kabul edelim. Yine bu
binanın 2005 yılında meydana gelen deprem neticesinde yıkıldı÷ını farzedelim. Olay
yerinde bulunan enkaz üzerinde yapılan incelemede Bay Ahmet’in binanın inúasında
deprem yönetmeli÷ine uygun malzeme kullanmadı÷ı, binanın projesini yapan Bay
Mehmet’in de matematiksel bir hata yaptı÷ı tespit edilmiútir. Bu tespit sonucunda Bay
Ahmet’in %95, Bay Mehmet’in %5 oranında kusurlu oldu÷u kanaatine varılmıútır. Bu
arada binanın yıkılması neticesinde binanın 6.no.lu dairesinde oturan ve dairesini Bay
Cemil’den satın alan Bayan Sevim vefat etmiútir. Bunun üzerine, Bayan Sevim’in
mirasçıları Bayan Ayúe ve Bay Emre, Bay Ahmet ve Bay Mehmet’e karúı dava açmıútır.
Öncelikle, böyle bir olayda yukarıda da ifade etti÷imiz üzere, haksız fiil hükümleri
uygulanacaktır. Zira Bay Ahmet ile vefat Bayan Sevim arasında herhangi bir sözleúme
mevcut de÷ildir. Dolayısıyla sözleúmeden kaynaklanan sorumlulu÷a istinaden talepte
bulunamayacaklardır. Borçlar Kanunumuzun 41.m.sine göre hukuka aykırı bir eylemle
baúkasına zarar veren kimse bu zararı tazmine mecburdur. Dolayısıyla, bir kimse
hukuka aykırı bir eylem gerçekleútirmiú ve bu eylem neticesinde bir zarar oluúmuúsa bu
zararı tazminle mecburdur. Bunun için eylemi gerçekleútirenle zarar gören arasında
herhangi bir sözleúme bulunması gerekli de÷ildir. Somut olayda, Bay Ahmet mevcut
yönetmeliklere aykırı hareket ederek, binanın inúasından uygun malzeme
kullanmamıútır, Bay Mehmet ise, projede matematiksel bir hata yapmıútır. Dolayısıyla
Bay Ahmet ve Bay Mehmet’in bu davranıúı haksız bir fiildir. Bu haksız fiil neticesinde,
Bayan Sevim’in mirasçıları zarar görmüútür. Son olarak uygun illiyet ba÷ı aranacaktır.
Di÷er bir ifadeyle, binanın Bay Mehmet’in yönetmeliklere aykırı malzeme
kullanmasından, yada Bay Mehmet’in projede hata yapmıú olmasından dolayı yıkılıp
yıkılmadı÷ı araútırılacaktır. E÷er bina bu nedenlerle, yıkılmadıysa, di÷er bir ifadeyle
binanın yıkılmasıyla Bay Ahmet ve Bay Mehmet’in hukuka aykırı eylemleri arasında
uygun illiyet ba÷ı kurulamazsa, sorumluluk söz konusu olmayacaktır. 14
Lütfü Dalamanlı, Faruk Kazancı, Muharrem Kazancı Borçlar Kanunu úerhi 1.cilt Sf
985
14
Üzülerek belirtmek istiyoruz ki, yakın zamanda meydana gelen depremler sonucunda
görülen davalarda, yukarıda ifade etti÷imiz uygun illiyet ba÷ı ço÷unlukla aranmamıútır.
Ço÷u davada, sadece projede hata olup olmadı÷ına bakılmıú, hata mevcut ise
sorumlulu÷a hükmedilmiútir. Halbuki, büyük bir titizlikle, binanın bu hata nedeniyle
zarar görüp görmedi÷inin de de÷erlendirilmiú olması gerekirdi.
13
98
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Tüm bu unsurlar birlikte gerçekleúti÷inde haksız fiilden söz edilebilecektir. Sıra
zararın tazmini meselesindedir. Yukarıda da ifade etti÷imiz üzere zararın tazmininin
talep edilebilmesi zamanaúımı süresine tabidir. Bu süre her halde zarara sebebiyet veren
haksız fiilin gerçekleúti÷i tarihten itibaren 10 yıl sonrasını geçmeyecektir. Bay Ahmet’in
haksız fiili binanın inúası sırasında, Bay Mehmet’in haksız fiili projenin yapısı
esnasında gerçekleúmiútir. Zaten binanın inúasından sonra Bay Ahmet ve Bay Mehmet
olaydan elini çekmiú olup, herhangi bir eylem de gerçekleútirmemiútir. Buna göre, Bay
Ahmet’in inúaatı bitirdi÷i, di÷er bir ifadeyle inúaattan el çekti÷i tarihten, Bay Mehmet’in
ise projeyi bitirdi÷i tarihten itibaren 10 yıl sonra, yani 1990 yılında zamanaúımı dolmuú
olacaktır. Zararın bu tarihten sonra gerçekleúmesi durumu de÷iútirmeyecektir.
Doktrinde kabul gören görüú bu yöndedir, aslında yukarıda ifade etti÷imiz kanun
metninden de bu anlam çıkmaktadır.
3.5. Zamanaúımı Süresinin Baúlangıcı Açısından Yargıtayın Görüúü
Ancak Yargıtay doktrinde hakim olan görüúe katılmamaktadır. ùimdi de
Yargıtayın konuyla ilgili görüúünü ve yukarıda ifade etti÷imiz doktrin görüúünden
ayrıldı÷ı noktaları ve bunun sebeplerini irdeleyelim. Yüksek mahkemenin aúa÷ıda yer
alan kararı konuyla ilgili görüúünü ortaya koymaktadır;
“Her ne kadar, B.K.nun 60. maddesinde, "...Dava ... her halde zararı
müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima
olunamaz." Hükmü yer almakta ve böylece, ilk bakıúta fiil tarihinden itibaren
on yıl geçtikten sonra zamanaúımının mutlak surette gerçekleúece÷i gibi bir
anlam çıkmakta ise de, gerçekte böyle bir sonuca varılmasına olanak yoktur.
Öncelikle, anılan hükümde yer alan "zararı müstelzim" ifadesindeki müstelzim
sözcü÷ünün "gereken, gerekli, gerektiren" úeklindeki sözlük anlamından farklı
olarak "neden olan" úeklinde; "zararı müstelzim" sözlerinin de "zararı do÷uran,
zarara neden olan" úeklinde anlaúılması gerekti÷ine iúaret edilmelidir. Böylece,
"zararı müstelzim" ifadesi, "zararı gerektiren" úeklinde de÷il, "zararı do÷uran"
úeklinde anlaúılmalıdır. Buna ba÷lı olarak B.K.nun 60. maddesindeki "...Her
halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra..."
söz dizini, "Her halde zararı do÷uran haksız fiilin iúlenmesinden itibaren
on sene geçtikten sonra" úeklinde anlaúılmalıdır. Bu takdirde ise, söz konusu
hükme özellikle "zararı do÷uran" sözlerine gereken vurgu yapılarak anlam
yüklendi÷inde, Yasa'nın on yıllık sürenin baúlayabilmesini de, ortada,
bütün unsurlarıyla gerçekleúmiú, zarar do÷uran bir fiilin bulunması
koúuluna ba÷ladı÷ı sonucuna varılır.
Söylenenler biraz daha açılırsa: Hukuka aykırı ve ancak henüz herhangi
bir zarar do÷urmamıú bir fiilin iúlenmiú olması, tek baúına yasal 10 yıllık
zamanaúımı süresinin baúlayabilmesi için yeterli de÷ildir. Zira, yukarıda
de÷inildi÷i üzere, bir fiilin haksız fiil olarak nitelendirilebilmesi için, di÷er
koúullar yanında, onun bir zarara neden olması da zorunludur. Kendisinden
kaynaklanan bir zarar bulunmadıkça, bir fiilin hukuka aykırılı÷ından söz
edilebilirse de, henüz bir haksız fiil olarak kabulü mümkün de÷ildir. Böyle
durumlarda, zarar do÷uncaya kadar, ortada sadece hukuka aykırı bir fiil
bulunur; dolayısıyla, bu aúamada, haksız fiilin unsurlarından sadece hukuka
aykırılık ve -koúulları varsa- kusur unsurları gerçekleúmiú olur. O fiilin, hukuka
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
99
aykırı bir fıil olmaktan çıkıp, haksız fiil niteli÷ine dönüúebilmesi ise, ancak
di÷er iki unsurun; bir zararın do÷ması ve zarar ile fiil arasında nedensellik
ba÷ının bulunması unsurlarının birlikte gerçekleúmesiyle mümkündür. Kısaca,
hukuka aykırı bir fiil, bütün bu koúulların birlikte gerçekleúti÷i andan itibaren
haksız fiil niteli÷ine bürünür; o potansiyeli taúıdı÷ı halde henüz nedensellik
ba÷ını da içeren bir zararı do÷urmamıú olan hukuka aykırı nitelikteki bir fiil,
zararın do÷aca÷ı ana kadar haksız fiil olarak nitelendirilemez. Dolayısıyla,
haksız fiil, zorunlu olarak, bir zarar do÷urdu÷u anda bütün unsurlarıyla tamam
olur ve ancak o tarihte iúlenmiú sayılabilir.
Baúka bir anlatımla binanın yapımı, yönetmeli÷e aykırı olmasına karúın, o
tarihte zarar do÷madı÷ından davacının anılan tarihte bir talep hakkı da
olamayacaktır. Bir hakkın, bu ba÷lamda ödence isteminin do÷madı÷ı bir
tarihte, zamanaúımının baúlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini
güçleútirir, hatta olanaksız kılar. Binanın yapım tarihinde, davalının hukuka
aykırı eylemi gerçekleúmiútir. Ancak ortada henüz bir zarar bulunmamaktadır.
Yukarıda de÷inildi÷i gibi, her hukuka aykırı eylem, zararın oluúmasına neden
olmayabilir. Binanın yapımı sırasında oluúan hukuka aykırılık eylemi,
depremin oluúumu sonucunda zararı do÷urmuútur.
Özetlemek gerekirse: B.K.nun 60, maddesi, gerek bir ve gerekse 10 yıllık
sürelerin baúlayabilmesini, bir zarara neden olmuú, dolayısıyla haksız fiil
olarak varlık kazanmıú bir fiilin varlı÷ına ba÷lamaktadır. Dolayısıyla, neden
oldu÷u zarar henüz gerçekleúmemiú bir fiilin salt iúlenmiú olması, anılan
sürelerin baúlaması için yeterli de÷ildir.” 15
Görüldü÷ü üzere, yüksek mahkeme doktrinden ayrılmıútır.
3.6.Yargıtayın Görüúüne Eleútirel Bakıú
Kanaatimizce yüksek mahkemenin yukarıda yer alan kararında, kavramlar hatalı
olarak de÷erlendirilmiútir. Gerçekten, yüksek mahkeme, haksız fiilin unsurlarının
hukuka aykırı bir fiil ve zarar oldu÷unu ifade etmekte, ancak hukuka aykırı eylemin
iúlendi÷i tarihte zarar gerçekleúmemiúse, zararın gerçekleúti÷i anda hukuka aykırı fiilin
iúlendi÷ini kabul etmektedir.
Halbuki, yüksek mahkeme kararında da belirtildi÷i gibi haksız fiil sadece hukuka
aykırı fiil demek de÷ildir, di÷er bir ifadeyle haksız fiil salt olarak hukuka aykırı fiilden
oluúmamaktadır. Haksız fiil kavramı, hukuka aykırı fiille birlikte, kusur, zarar ve illiyet
ba÷ı unsurlarını da kapsar. Yüksek mahkeme yukarıdaki hatalı yorumunda hareketle,
zarar henüz oluúmadan haksız fiilden söz edilemeyece÷ini, kanun hükmünde de,
…zararı do÷uran haksız fiilin iúlenmesinden… itibaren dendi÷inden, zarar da do÷mamıú
oldu÷undan henüz haksız fiilin iúlenmiú oldu÷undan bahsedilemeyece÷ini, bu nedenle
haksız fiilin ancak zararı do÷uran deprem olayından sonra iúlenmiú oldu÷unun kabul
edilebilece÷ini ifade etmektedir.
Yüksek mahkemeye göre zamanaúımı ile ilgili kanun hükmünün Türkçe karúılı÷ı
úu úekildedir;
15
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.10.2003 t, 2003/4-603 E., 2003/594 K. sayılı kararı
100
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
“Her halde zararı do÷uran haksız fiilin iúlenmesinden itibaren on sene geçtikten
sonra"
Yüksek mahkemece bu úekilde çevrilen madde metni ise aúa÷ıdaki úekildedir;
“Her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra”
Görüldü÷ü üzere, kanun metninde, yüksek mahkeme kararında belirtildi÷i gibi,
haksız fiil ibaresi bulunmamaktadır. Yüksek mahkemece yapılan yorumda kanunda yer
almayan haksız ibaresi maddeye eklenmiútir. Dolayısıyla, kanunumuz on senelik
sürenin iúlemeye baúlayaca÷ı günü tüm unsurları ile haksız fiilin iúlendi÷i günü, di÷er
bir ifadeyle haksız fiilin, hukuka aykırı eylem, zarar, kusur, illiyet ba÷ı gibi tüm
unsurları ile vücut buldu÷u anı de÷il, sadece fiilin, di÷er bir ifadeyle haksız fiil
kavramının hukuka aykırı eylem unsurunun gerçekleúti÷i anı zamanaúımı süresinin
baúlangıcı olarak kabul etmiútir. Yukarıda örnekledi÷imiz olaya, yüksek mahkeme
kararını uyguladı÷ımızda, 1950 yılında inúa edilen yapının 2005 yılındaki depremde
yıkılması halinde, 2015 yılına kadar sorumluluk söz konusu olacaktır. Halbuki,
kanunumuz on yıllık sürenin (salt olarak) fiilin iúlendi÷i tarihten itibaren baúlayaca÷ına
hükmetti÷inden, zararın ne zaman oluútu÷unun herhangi bir önemi olamayacak, 1960
yılında on yıllık üst süre dolmuú olacaktır.
4. MÜTESELSøL SORUMLULUK
4.1.Genel Olarak
Müteselsil sorumluluk bir zararın birden çok úahıs tarafından tanzim edilmesi
yükümlülü÷üne ifade eder. Borçlar Kanunumuz haksız fiilin birden fazla kimse
tarafından gerçekleútirilmesi halinde bu kiúilerin haksız fiilden do÷an zarardan
müteselsilen sorumlu olaca÷ını öngörmektedir. Müteselsil sorumluluk Borçlar
Kanunumuzun 50-51.maddelerinde düzenlenmiútir. 16 17
Müteselsil borç iliúkisinin söz konusu oldu÷u durumlarda her borçlu, borcun
tamamını ifa etmekle yükümlü olmaktadır. Bu durumda alacaklı seçimlik hakkına
sahiptir. Diledi÷i takdirde borcun tamamını müteselsil borçlulardan birinden isteyebilir.
Yine borçlulardan birinin borcu ifa etmesi halinde borç sona erer. Bu durumda borcu ifa
edenin di÷er borçlulara kusurları oranında rücu etme hakkı bulunmaktadır.
16
Borçlar Kanunu – Madde 50 - Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri
takdirde müúevvik ile asıl fail ve fer'an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen
mesul olurlar. Hâkim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadı÷ını takdir ve
icabında bu rücuun úumulünün derecesine tâyin eyler.
Yataklık eden kimse, vakı olan kârdan hisse almadıkça yahut iútirakiyle bir zarara
sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.
17
Borçlar Kanunu – Madde 51 - Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız
muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar
vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.
Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiú olan kimse en evvel, tarafından hata
vaki olmamıú ve üzerine borç alınmamıú oldu÷u halde kanunen mesul olan kimse en
sonra, zaman ile mükellef olur.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
101
4.2. Yüksek Mahkeme Görüúü ve Eleútiri
Yüksek mahkemenin haksız fiillerde müteselsil borcun uygulanaca÷ına iliúkin
içtihatları istikrar kazanmıú durumdadır. Yüksek mahkemeye göre zarara sebep olan
haksız fiili birlikte iúleyenler arasında tam teselsül iliúkisi söz konusudur.
Yukarıda da ifade etti÷imiz üzere, deprem nedeniyle meydana gelen hasarlarda,
yüksek mahkeme haksız fiil sorumlulu÷unu kabul etti÷inden sorumluluk açısından da,
müteselsil sorumlulu÷u kabul etmektedir. Di÷er bir ifadeyle yüksek mahkemeye göre
binanın müteahhidi ile proje müellifi, hasarın meydana gelmesindeki kusur oranları ne
olursa olsun, zarar görenlere karúı, oluúan zararın tamamından sorumlu olacaktır.
Yüksek mahkemenin bu görüúü, yakın zamanda meydana gelen deprem sonucunda
oluúan hasarların tamamından, çok düúük oranlarda kusurlu olan inúaat mühendislerinin
sorumlu olması sonucunu do÷urmuútur.
Gerçekten, kimi davalarda, deprem nedeniyle hasar gören bir yapıyla ilgili bilirkiúi
raporlarında proje müellifi olan inúaat mühendisi %1, yapının müteahhidi ise %99
oranında sorumlu oldu÷u tespit edilmesine ra÷men, izah etmeye çalıútı÷ımız müteselsil
sorumluluk ilkesi gere÷ince, %1 oranında sorumlu olan inúaat mühendisinin, zarar
gören kiúiye karúı meydana gelen hasarın %100’ünü tazmin etme yükümlülü÷ü ile karúı
karúıya kaldıkları gözlemlenmiútir. Bu úekilde yapı bir baúkasına ait kusurdan
kaynaklanan zararı da tazmin eden inúaat mühendisleri ço÷unlukla rücu edecek kimse
bulamamıúlardır.
Yine yukarıda yer alan örne÷e dönersek, Bay Mehmet %5 oranında kusurlu
olmasına ra÷men, Bayan Ayúe ve Bay Emre’ye karúı %100 oranında sorumlu olacaktır.
Kusuru aúan miktarda yaptı÷ı ödeme için Bay Ahmet’e rücu edebilcektir. Ancak Bay
Ahmet’in malvarlı÷ına ulaúamaması halinde, rücu da mümkün olmayacaktır.
Öte yandan, yüksek mahkemenin bazı kararlarında birbirinden ba÷ımsız hareket
edenler arasında teselsül iliúkisinin söz konusu olmayaca÷ına hükmedildi÷i
görülmektedir. Yüksek mahkemenin bu yönde olan bir kararı úu úekildedir;
Davacı vekili, müvekkili adına "Lacoste" adlı tescili markanın takliden
kullanıldı÷ı mamullerin davalıların iúyerinde satıldı÷ını ileri sürerek bunun
tesbiti ile markaya tecavüzün men ve ref edilmesine, haksız rekabetin tesbitine,
( 2.000.000 ) lira maddi, bir lira manevi tazminatın davalılardan müútereken ve
müteselsilen tahsiline, hükmün gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava
etmiútir.
Bir kısım davalılar vekili cevabında; müvekkillerinin çorap, gömlek ve iç
çamaúırı satan küçük esnaf oldu÷unu, taklit oldu÷unu bilmelerinin mümkün
olmadı÷ı, davanın malların toptancısı veya imalatçısına açılması gerekti÷ini
ayrı ayrı çalıúan davalılardan müútereken ve müteselsilen tazminat
istenemeyece÷ini belirterek davanın reddini istemiútir.
Mahkeme; toplanan delillere göre davalıların fiillerinin markaya tecavüz
teúkil etti÷i, ellerinde bulunan malların ( 1.180.350 ) lira oldu÷undan maddi
tazminatın kısmen, manevi tazminatın tamamen kabulü gerekti÷i gerekçesiyle
davacıya ait "Lacoste" markasına davalıların taklit marka alıp satmak suretiyle
tecavüzlerinin men'ine, ( 1.180.350 ) lira maddi, 1 ( bir ) lira manevi tazminatın
davalılardan müútereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya iliúkin istemin
reddine karar verilmiútir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
102
Hüküm; davalılardan M.Ö., ø.B., O.B., A.Y., S.S., ve H.E. vekilince
temyiz edilmiútir.
1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandı÷ı delillerle gerektirici sebeplere
ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre mümeyyiz
davalıların aúa÷ıdaki bent kapsamı dıúında kalan sair temyiz itirazlarının reddi
gerekmiútir.
2 - Bir kısım davalılar vekili davaya karúı verdi÷i cevap dilekçesinde,
müvekkillerinin ayrı yerlerde iúyeri ve dükkan sahibi olduklarını, bu nedenle
tüm tazminatın kendilerinden müútereken ve müteselsilen dava
edilemeyece÷ini savunmuú bulunmaktadır.
Dosya kapsamından da bu savunmanın do÷ru oldu÷u konusunda bilgi ve
belgeler bulundu÷una göre her davalı hakkında haksız rekabete konu teúkil
eden pazarlama konusu mamüllerin de÷erleri ayrı ayrı saptanarak her bir davalı
kendisinin sorumlu oldu÷u miktar bakımından TTK.nun 58. maddesi gere÷ince
sorumlu tutulması gerekirken bu husus dikkate alınmadan ve olayda BK.nun
50 ve 51. maddelerinin koúullarının oluútu÷u saptanmadan malların tamamı
bakımından davalıların müútereken ve müteselsilen tazminatla sorumlu
tutulması do÷ru görülmemiútir. 18
Kanaatimizce de, teselsülden bahsetmek için zarara sebebiyet veren fiiller ve failler
arasında bir ba÷ bulunması gereklidir. Deprem nedeniyle hasar gören binalar açısından,
binaların inúası sürecinde bulunan müteahhit ile proje müellifinin birbirinin kusurundan
ba÷ımsız hareket etti÷ini söylemek mümkündür. Bu durumdaki müteahhit ve inúaat
mühendisinin, biri kollarını tutup, di÷eri yumruk atmak suretiyle bir kimseyi darp eden
iki kiúi gibi birlikte hareket ettiklerini söylemeye imkan yoktur.
Yine müteahhidin elde etmiú oldu÷u menfaatle, proje hazırlayan inúaat
mühendisinin elde etti÷i menfaati kıyaslayarak, bu iki kiúinin ortaya çıkan zarardan
müteselsilen sorumlu tutulmalarının hakkaniyet duyguları ile ba÷daúmayaca÷ı
söylenebilecektir. Kanaatimizce yüksek mahkemenin yukarıda yer verilen kararında, bu
düúüncenin de etkisi bulunmaktadır.
5. SONUÇ VE YORUM
Bu çalıúmamızda, inúaat mühendislerinin deprem gibi tabi afetler sonucunda
meydana gelen hasarlardan kaynaklanan hukuki sorumlulu÷unu ele aldık. Sorumlulu÷un
zaman ve kusur oranı açsından sınırlarını, öncelikle yürürlükteki mevzuat, daha sonra
ö÷retideki görüúler ve uygulamaya yön veren yüksek mahkeme kararları çerçevesinde
inceledik.
Tüm bunlar sonucunda uygulamanın inúaat mühendisleri aleyhine hakkaniyete
aykırı bir noktaya do÷ru gitmekte oldu÷u kanaatindeyiz. Özellikle yakın tarihte
meydana gelen depremler sonucunda ortaya çıkan durum bu kanaatimizi
do÷rulamaktadır.
Yüksek mahkemenin uygulamaya hakim olan görüúüne göre, bir yapı inúasının
belirli bir bölümüne dahil olan inúaat mühendisi, bu yapının deprem gibi tabi afetler
18
Y 11.HD. 23.06.1992 t, 1991/367 E., 1992/7947 K.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
103
neticesinde hasarlanması halinde, binayı yaptı÷ı tarihin herhangi bir önemi olmaksızın
sorumlu olabilecektir. Örne÷in 1950 yılında inúa edilmiú bir yapının depremde hasar
görmesinden dolayı 2008 yılında dahi sorumlu olabilecektir. Bu durumda úu sorular
akla gelmektedir;
* 1950 yılında inúası sürecinde bulundu÷u yapının hangi úartlarda nasıl yapıldı÷ını
ne derece hatırlayabilecektir, kendi lehine olan delillere ulaúabilecek midir, kendini
gere÷i gibi savunabilecek midir?
* Ülkemizde birçok yapıda inúaat sona erdikten sonra de÷iúiklikler yapılmaktadır,
kullanılabilir alanın geniúletilmesi için, yapıyı kullananlarca kolonların dahi kaldırıldı÷ı
gözlemlenmiútir. Yıkılmıú bir yapıda, enkaz incelenerek böyle bir de÷iúiklik yapılıp
yapılmadı÷ı saptanabilir mi? Yapıya, inúaat tamamlandıktan sonra yapı sahibi
tarafından yapılan müdahaleler denetlenebilecek midir? Yoksa bunlardan da inúaattan
elini çekmiú olan inúaat mühendisleri mi sorumlu tutulacaktır?
Yine Yüksek Mahkemenin yukarıda özetledi÷imiz görüúüne göre, deprem
nedeniyle meydana gelen hasarlarda, yapının inúası sürecine katılan inúaat mühendisinin
kusur oranı ne olursa olsun, zarar görene karúı ortaya çıkan hasarın tamamından
sorumludur. Kanaatimizce, yapının inúası aúamasında gerek müteahhit ile proje
müellifinin birbirinin kusurundan ba÷ımsız hareket etmesi, gerekse elde ettikleri
menfaatlerin birbirinden aúırı derecede farklı olması, nedeniyle sadece kendi kusurları
oranında sorumlu olmaları gereklidir.
Aslında tüm bu açıklamalarımız, yürürlükte olan kanunlarımızın inúaat sektörünün
kendine has özelliklerini karúılamaktan uzak oldu÷u anlaúılmaktadır. Bunlardan en
somutu 1999 yılında meydana gelenlerden depremlerden sonra yaúanan geliúmeler
neticesinde ortaya çıkmıútır. Açılan hukuk davalarında yargı yerlerince yorum yoluyla
Borçlar Kanunumuzun haksız fiil hükümleri uygulanmıútır. ønúaat sektörünü
ilgilendiren bu davalara genel nitelikteki kanunların yorum yoluyla uygulanması bir
baúka hukuk boúlu÷u oldu÷unu ortaya koymaktadır.
Kanaatimizce, inúaat mühendisinin inúası sürecinde herhangi bir úekilde bulundu÷u
yapıların hasar görmesi nedeniyle ortaya çıkacak zararları tazmin yükümlülü÷ü, hem
zamanaúımı, hem de müteselsil sorumluluk bakımından ømar Kanununa ilave yapılmak
suretiyle yeniden düzenlenmelidir.
Ne var ki, bu úekilde hukuki bir düzenleme yapmadan önce, yüksek mahkemenin
yukarıda yer alan yorumunun arakasında yatan toplumsal gerçekler çözüme
kavuúturulmalıdır. Yüksek mahkemenin yukarıda ifade etti÷imiz görüúüne,
özetledi÷imiz hukuk kurallarından ziyade, günün úartları ve toplumun içinde bulundu÷u
durumun etki etti÷i kanaatindeyiz. Yüksek mahkeme konuyla ilgili olarak verdi÷i tüm
kararlarında, bir yapıyı satın alan birisi için, deprem gerçekleúmeden önce herhangi bir
zarar oluúmadı÷ını ve onun zarardan haberdar olmasının mümkün olmadı÷ına iúaret
etmektedir. Gerçekten de, bir daire satın alan birisinin, bu daireyi inúa eden kiúinin
dairenin inúaatı esnasında do÷ru malzeme kullanıp kullanmadı÷ı, yönetmeliklere uygun
davranıp davranmadı÷ı gibi hususları kontrol ettirebilmesine olanak bulunmamaktadır.
Tüm dünyada ve ülkemizde de yargıçlar kanaatlerini toplumun içinde bulundu÷u sosyal
durumu nazara alarak kullanmakta, bu husus kararlarına tesir etmektedir. Dolayısıyla,
hukuki bir düzenlemeye baúlamadan önce, bir daire satın alan kiúinin, bu dairenin
inúasında gerçekleútirilen hukuka aykırı eylemlerden etkin bir úekilde haberdar
olabilmesinin de temin edilmesi yönünde adım atılmasının kamuoyunu da harekete
geçirmek açısından olumlu oldu÷u kanaatindeyiz. Yüksek mahkeme, yukarıda da ifade
104
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
etti÷imiz üzere, aslında kanun metni çok açık olmasına ra÷men, depremde zarar
görenler lehine yorum yapmıútır.
Kanaatimizce, yapıların periyodik olarak muayeneye tabi tutulması yönünde
yapılacak bir düzenleme yukarıda ifade etti÷imiz toplumsal zarureti bertaraf edebilecek
niteliktedir. Bu suretle, tıpta uygulanan teúhis yönetiminin benzeri yapılar için de
benimsenmiú olacaktır. Gerçekten, bir yapıda mevcut arızanın zamanında teúhisi ileride
ortaya çıkması muhtemel zararların engellenmesi açısından çok önemlidir. Ço÷unlukla
teúhisin, tedavinin yarısı oldu÷u bilinen bir deyiútir. Bir arızanın büyük sonuçlara
ulaúmadan teúhis edilmesi, ortaya çıkacak zararı azaltmakla birlikte, telafisini de
kolaylaútıracaktır. Ço÷u vatandaúımızın ayda birkaç kez kullanmakta oldu÷u vasıtasının
dahi periyodik olarak muayeneye tabi tutuldu÷u düúünüldü÷ünde, hayatımızın hemen
hemen tamamını geçirdi÷imiz, ço÷u zaman yuvamız kimi zaman da iúyerimiz olan
yapıların periyodik muayeneye tabi tutulmamasının bir eksiklik oldu÷u anlaúılmaktadır.
Ayrıca bu úekilde, yapıda inúaattan sonra yapılacak de÷iúikliklerin de önüne geçilmiú
olunacaktır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
105
MøMARLARIN AFET SONRASINDA YAùADIöI
ADøL YARGILANMA SORUNLARI
Prof. Dr. Z. Gönül Balkır
SUMMARY
The legal problems that derive from the 1999 Kocaeli Earthquake disaster
influance numerous technical job persons, in particularly architects. The ambiguous and
undefined legal problems of the intellectual property rights on architectural works and
other issues arise after the disaster such as intellectual property rights; jurisdiction and
responsibility have caused the need of legal protection on trails. The effective usage of
specialized court on intellectual property rights will solve the problems of fair trail and
legal protection with respect to intellectual property rights.
ÖZET
1999 Kocaeli deprem afeti nedeniyle yaúanan hukuki sorunlar, birçok teknik
meslek insanıyla birlikte ve özellikle mimarları etkilemiútir. Mimari eserlerdeki fikri
haklarla ilgili olarak yaúanan hukuksal sorunlardaki belirsizlik ve tanımsızlıklar; afet
sonrasında ortaya çıkan fikri hak, yetki ve sorumluluk alanları ile ilgili olarak
yaúananlar, yargılama süreçlerinde etkin yargısal koruma iste÷ini öne çıkartmıútır. Fikri
haklardaki yargılama için kurulmuú olan ihtisas mahkemelerinin bir an önce
etkinleútirilmesiyle birlikte mimarların fikri haklar bakımından yargı güvenli÷ine ve adil
yargılanma haklarına kavuútukları söylenebilecektir.
1. GøRøù
Ülkemiz Topraklarının %93”ü nüfusunun ise %98’i çeúitli derecelerde deprem
etkisi altında oldu÷undan, deprem afeti nedeniyle ortaya çıkmakta olan toplumsal ve
ekonomik kayıplar çok ciddi tedbirler alınmasını gerektirmektedir. Ülke nüfusunun
%75’inin kentlerde toplandı÷ı ve bu alanlarda büyük risk havuzlarının oluútu÷u,
herkesin bildi÷i bir gerçek olup; 1950’lerden beri yaúanan hızlı kentleúme süreci rant
baskısıyla kaçak yapılaúmaya yol açınca planlı geliúme yok sayılmıú ve giderek imar
afları, kat artırımları vb. yollarla bugünkü yapılaúma kültürümüz oluúturulmuútur.
Mimarlık deyince ilk önce mimari yapılar akla geliyor. Mimarlık ülke düzeyinden
baúlayarak tek bir donatıya kadar farklı ölçeklerdeki çalıúma alanlarında gerçekleútirdi÷i
tasarımlarla, fiziksel çevrenin biçimleniú ve oluúumuna iliúkin her türlü kararları veren,
kiúilerin oldu÷u kadar, toplumunda yaúamını biçimlendiren bir düzenleme ve fonksiyon
gerektiriyor.
1999 depremi, deprem sonrasında dava açanlar, dava açmayıp bekleyenler,
depremden zarar görenler, zarar görüp dava açanlar, dava açmayıp boynunu
106
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
bükenler…Depremden dolayı suçlananlar…Bu suçlananlardan yakalananlar, kendilerini
sistemin açı÷ında bir biçimde kurtaranlar, ya da kurtaramayanlar…Toplumsal adalet
duygumuzun zedelenmesi içimizi sızlatıyor. Bütünsel bir bakıúla baktı÷ımızda
toplumsal açıdan böyle bir tablo ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan bu tabloyla ilgili olarak,
toplumun gerekli bilgilendirilmeye kavuúturulup en azından depremden zarar görenlerin
adalet duygusunun yeniden sa÷lanması ve eúitlik duygusunun yeniden kazanılması ve
bir biçimde ruhsal tatmine ulaútırılması için bu kapsamdaki hukuki mevzuatımızın
yeniden yapılandırılması gerekiyor.
2.AFET SÜRECøNDE MøMARø HAKLAR
2.1. Afet Süreci ve Mimarlık
Mimarlık; özellikle yapı tasarım evresi açısından, yapının biçiminin, taúıyıcı
sisteminin belirlendi÷i, yapının iúlevini yerine getirmesine yönelik kararlarla projelerin
oluúturuldu÷u bir üretim süreci olarak tanımlanabilir. Aynı úekilde mimarlık yapıların
tasarlanması, gereksinimlerin mekansal olarak tanımlanması, biçimlendirilmesi, taúıyıcı
sisteminin oluúturulması olarak tanımlanabilir.
Mimarlık; yapılardan yararlanma ve yapının iúlevlerini sürdürmesine yönelik
bakım, onarım, gerekirse tadilatla ilgili her türlü karar ve uygulamanın gerçekleúti÷i
evre olarak da de÷erlendirilebilir. Mimari açıdan yaúanan bu kronolojik tasarım
gerçekte tam bir üretim sürecidir. Yapı üretim süreci olarak tanımlayabilece÷imiz bu
süreç kronolojik yapısından da kaynaklanan çok parçalı yapısal bir bütünlük
taúımaktadır. Bu sürecin en önemli özelli÷i, üretimin çok sayıda karar verici, uygulayıcı
ve denetimcinin süreç içinde yer almasını gerektirmesi ve bu ba÷lamda çok boyutluluk
göstermesidir.
Yapı üretim süreci, planlama kararlarından baúlayarak; uygulama kararı, tasarım,
uygulama, denetim, kullanım ve yeniden kullanım süreçlerinden oluúan bütünsel bir
sistemdir. Tanımlandı÷ı úekliyle yapı üretim sürecinin içerdi÷i bu çok boyutluluk
açısından yaúanan süreç; gerek karar mekanizmalarında ve gerekse eylemsel katkı
verenler olarak, aktif katılımcılar açısından hukuksal garanti ve sorumluluk sistemine
sahip olmayı gerekmektedir.
Do÷al bir olgu olan depremin bir afete dönüúmesi; ancak yerkabu÷u üzerinde yer
alan ve insan eliyle yaratılan yapı ve yapılı çevrelerinin varlı÷ıyla söz konusudur.
Ülkelerin yapı yatırımlarının en büyük ve en kapsamlı bölümünü mimari yapılar ve bu
yapılardan oluúan çevreler oluúturmaktadır. 1999 yılında yaúadı÷ımız büyük Kocaeli
depremi; kentleúme, planlama ve yapılaúma süreçlerimize iliúkin birçok sorunu apaçık
gözler önüne sermiútir. Bu gerçe÷e iliúkin sorumlulukların ortaya çıkarılmasını
umdu÷umuz yargı sürecine iliúkin Yargıtay kararlarında belirlenen zamanaúımı süresi
17 ùubat 2007 tarihinde dolmuútur.
Deprem yıkımının asli sorumluları gerçekten belirlendi mi? Belirlenenler gerçekten
yargılandı mı? Yargılananlar yeterli ve adil bir de÷erlendirme süreci yaúadılar mı?
Toplum vicdanı bu anlamda halen yaralıdır. Hem kentli insan ve hem de meslek insanı
olarak Kocaeli depremi hepimizi de÷iútirdi, mesleki sorumlulu÷umuzu arttırdı.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
107
2.2. Mimarların Fikri Hakları
Bir ülkedeki hukuk düzeninin geliúmiúli÷inin aynası; fikri hakların ülkede ulaútı÷ı
aúamadır. Fikri mülkiyet hakları insan beyninin düúüncesinin yarattı÷ı ürünlerdir 1.
Doktrinde fikri hakların hem özel hukuk hem de kamu hukuku niteli÷ine sahip oldu÷u
belirtilmiú olsa da fikri mülkiyet özel hukuk a÷ırlıklıdır 2.
Fikri haklar dikkate alındı÷ında Gayri maddi mallar üzerindeki mutlak hakların
içeri÷i özellikle korunan maddi menfaate göre belirlenir 3. Bu haktan kazanç elde etmeye
yönelik bütün fiiller hak sahibi için mahfuz tutulmuútur. Mutlak hak kapsamına ismin
zikredilmesini isteme gibi manevi haklar da girer 4.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa (FSEK) göre; mimari projeler, fikri hak olarak
kabul edilen zihinsel ürünlerdir. Bu ba÷lamda mimari projeler, tıpkı adımız gibi;
kimli÷imiz gibi, yüzümüz gibi, bize özgü úahsiyetimizin izleri yada úahsiyetimizin
devamı niteli÷inde kabul edildiklerinden tekel niteli÷indeki fikri haklar korumasından
yararlanırlar. Eser sahipli÷i hakları ve bundan do÷an koruma, sahipli÷in do÷ması ile
kendili÷inden baúlar 5.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 2. maddesinin 3. fıkrasında; mimari
eserler; çizimler ve mimari yapılar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Çizim olarak kabul
edilen mimari eserler ve korumadan yararlanılan mimari eserlerde; kanun eski bir
tabirle, bedii vasfı olmayan; özetle estetik de÷eri olmayan çizimler tanımlaması yapıyor.
Güzel sanat eseri niteli÷i taúıyan mimari yapıları ise mimari eser olarak de÷erlendiriyor.
Yasa koyucu mimari çizgi açısından; mimari projeleri, yaratılan bir eser olarak kabul
etti÷i için koruma altına alıyor.
Mimari eserler süreç içinde fikir ve sanat eserleri anlamında eser sayılmıú, fikri hak
olarak kabul edilerek koruma altına alınmıútır. Fikri eserleri koruma altına alan 1886
tarihli Bern Sözleúmesinin ilk olarak kabulünde, mimari ürün ve çalıúmalar fikri eser
olarak kabul edilmemiútir 6.
Ancak mimarların ısrarıyla øngiltere’de mimarlık eserlerinin korumasıyla eser
niteli÷i taúımaları ve koruma altına alınmasıyla ilgili bir iki düzenleme yapıldı÷ı
görülüyor. Süreç içinde mimarlar asla vazgeçmedikleri ve mimari eserlerin fikri hak
olarak korunmasıyla ilgili yaptıkları çalıúmaya devam ettikleri için mimari eserler
yapılan de÷iúiklikle 13 Kasım 1908’de, Bern Sözleúmesindeki uluslararası alanda
koruma kapsamına alınarak fikri mülkiyet haklarından ve korumadan yararlanmaya
baúlamıúlardır 7.
Fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklar AB topluluk hukuku bakımından di÷er
fikri mülkiyet haklarından farklı bir konumda de÷ildir. Fikir ve sanat eseri üzerindeki
YARSUVAT, D., (1984), Türk Hukukunda Eser Sahibi ve Hakları østanbul, s.2.
AYøTER, N., (1972), Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, Ankara, s.5.
3
B. Bahadır Erdem, Fikri hukukta Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi, østanbul
2003, 27
4
AYøTER, s. 3
5
ARSLANLI, H., (1954), Fikir ve Sanat Eserleri, østanbul, s.62.
6
BEùøROöLU, A., (2006), Fikir Hukuku Dersleri, østanbul, s.116-117
7
BAYTAN, D. K., (2005), Fikir Mülkiyeti Hukuku, østanbul, s.27
1
2
108
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
hakkın ekonomik de÷eri hak sahibinin lisans verdi÷i kiúinin veya telif hakkını koruyan
meslek kuruluúlarının ürünün da÷ıtımı üzerindeki kontrol yetkisini de içerir 8.
Bir mimarın her yaptı÷ının özgünlü÷ü tartıúılabilir. Ancak ne olursa olsun mimarın
harcadı÷ı bir düúünce eme÷i ve bu düúünce eme÷inin korunması söz konusudur. Mimari
eserler fonksiyonel olmak, belirli ihtiyaçları karúılamak zorundadırlar. Bu zorunluluk
mimarın serbest yaratma imkanlarını ve özgürlü÷ünü sınırlar. Mimari eserin bedii
niteli÷i, bu zorunlulu÷a göre de÷erlendirilmeye alınmalıdır 9.
Bütün bireylerin ortak gereksinimleri dikkate alınarak hazırlandıkları için yapı
projelerinde oluúturulmuú olan yapı kültürüne ba÷lı olarak özel bir konutun; giriúi, hol,
salon, yemek odası, odalar, pencereler ve benzeri düzenlemeleri birbirine benzer. Bu
nedenle birbirine benzeyen her yapı projesine kolaylıkla tecavüz iddiası ileri sürülemez.
Mimari eserlerde yaratıcısının úahsiyet özelli÷inin gösterilmesi çok zordur. Çünkü
fonksiyonel olarak birbirlerine benzer ve bazen çok az yaratıcısının özelliklerini
taúıyabilir. De÷erlendirmeler esnasında mimari eserlerde, özgün yapının az oldu÷unun
kabulü gerekmektedir. Teknik benzerlikler kaçınılmazdır. Mimari eserin ba÷ımsız bir
fikri çalıúmanın varlı÷ıyla yaratıldı÷ı tespit edildi÷i kabul edildi÷inde; mimari eser, artık
teknik korumadan çıkarak baúlı baúına güzel sanat eseri olarak korunmaya baúlar.
Fikir ve sanat eserleri kanununda özellikle adın belirtilmesinde, mimarlarla ilgili
koruyucu bir düzenleme bulunmaktadır. Adın belirtilmesi hakkı mimarların en önemli
fikri haklarından birisidir. FSEK 15. maddesine göre; mimarlar yarattıkları mimari
eserlerde e÷er istiyorlarsa; yazılı istemle birlikte yarattıkları mimari yapının üzerinde
adını yazdırmak haklarını kullanabilirler
FSEK 16. maddesinde; mimarların yarattıkları eserlerde de÷iúiklik yapılmasını
men etme hakkı vardır. Yaratılan eserde bozucu, herhangi bir de÷iúiklik yapıldı÷ı
takdirde, mimarın ceza davası açmak suretiyle eserin eski hale getirilmesini ve tazminat
hakları do÷maktadır. Gerçekte proje sahibi mimar ile bu projenin gereksinimlerine
uygun bir biçim almasını isteyen taraflar arasında yapılan anlaúma koúullarına ba÷lı
olarak hizmet sözleúmesi yada eser sözleúmesi iliúkisi bulunmaktadır. Hizmet
sözleúmesine iliúkin proje üzerinde hak sahipli÷i hukuki statüsünün bu konudaki
sorunlara bir yanıt verece÷i kuúkusuzdur. Mimar yapı projesine baúlamadan önce yazılı
bir sözleúme düzenleyecek ve mimari eseri üzerindeki haklarını müúterisine
devredecektir. Bu ba÷lamda mimari yapı sahiplerinin ihtiyaçlarının makul ölçüde
karúılanmıú olması gere÷iyle birlikte ortalama bir de÷iúiklik dengesi kurulmak
zorunlulu÷unun bulunması yanında mimarın de÷iúiklik talebiyle malikin ihtiyacı
arasında bir optimum denge noktasında buluúulması gerekmektedir.
Mali haklara iliúkin koruma da, 1995 yılına kadar yani 4110 sayılı yasa ile yapılan
de÷iúikli÷e kadar eser sahibi yaúadı÷ı sürece ve ölümünden sonra da 50 yıllık bir
korumadan ve tercüme eserlerde 10 yıllık bir koruma bulunmaktaydı. 4110 tarihli
yasanın çıkarılmasıyla FSEK’nun 27. maddesine göre koruma süreleri, eser sahibinin
yaúadı÷ı müddetçe ve ölümünden sonrada 70 yıl olarak kabul etmiú ve farklı süreleri
ortadan kaldırmıútır 10.
TEKøNALP, G., TEKøNALP, Ü., (2000), Avrupa Birli÷i Hukuku, østanbul, s. 712
EREL, ù. N., (1988), Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Ankara, s.38
10
KILIÇOöLU, A.M., (2006), Fikri Haklar Ankara 2006, s.358-359
8
9
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
109
3. MøMARLARIN ADøL YARGILANMA SORUNLARI
3.1. Deprem Sürecindeki Hukuki Açmazlar
Mimarların; deprem sürecinde ve sonrasında çok fazla sorumlu tutulmaları ve bu
yüzden ma÷dur edilmeleri, toplumsal adalet duygusunda karmaúa yaratmıútır. 1999
Kocaeli afetiyle birlikte mimar ve mühendislerden oluúan birçok teknik adamın
ma÷duriyeti yanında orantısız ölçüde suçlanması ve farklı cezalara çarptırılması, ehil
olmayan bilirkiúilerce verilen raporlar ve uzun süren yargılama süreçleri, yargı
güvenilirli÷ini zedelemiú ve adil yargılama haklarını ortadan kaldırmıútır.
Deprem sürecinde yaúanan hukuki açmazların en baúında; yapı üretim sürecinde
sorumlulukların belirlenmesindeki aksamalar, teknik uygulama sorumlulu÷u ve bunların
denetlenmesi sorunları, ruhsat ve denetim sorunları, mimarların yapı üretim sürecinde
ve sonraki kullanım aúamalarında fikri haklarına dayanarak eserlerini denetleme ve
kontrol mekanizmalarını iúletememeleri gelmektedir. Deprem sürecindeki dava
aúamalarında bir yandan bilirkiúilerin bilgi eksiklerinden do÷an hukuka aykırı raporlar
veya bilirkiúi belirsizlikleri yanında ihtisas mahkemelerinin henüz devreye girmemiú
olmaları ve öte yandan son olarak mimarların kazanılmıú hakları veya kendilerini
savunma adına kullanmaları gereken dava yollarını kullanmamaları veya bu yolları
bilmemelerinden do÷an hukuki sorunlar gelmektedir.
Mimari eserlerle ilgili fikri haklardaki sorunların en temeli; proje müellifinin
yetkisi konusunda yaúanmaktadır. Proje müellifi dedi÷imiz mimar bir malikle çalıúmak
zorunda ve malikin isteklerine göre mimarı projesini çizmek zorundadır. Mimarlar özel
sektörde emek harcayan kiúiler olarak, malikin kontrolü ve nüfusu altında
çalıútıklarından her zaman özgürce yaratamamaktadırlar.
Mimarla malik arasındaki sorumluluklar konusunda eser sözleúmesi kabul edilen
sözleúmenin unsurlarının çok iyi belirlenmemesinden kaynaklanan; bu unsurlarla ilgili
özel hükümlerin konulmamasından, konulan hükümlerin iúletilmemesinden yada
mevzuatın çok net bilinmemesinden veya belirsizliklerden kaynaklanan büyük sorunlar
bulunmaktadır.
Mimari projenin yapımından sonraki ruhsat alma sürecinde, fikri haklarla ilgili bir
çok sorun çıkmaktadır. Bu süreçte yaúanan temel bazı sorunları; mimarların sonradan
yaptı÷ı eserleri de÷iútirememesi, denetleyememesi, kontrol edememesi, de÷iúikliklerine
sahip çıkamaması, de÷iúiklikle ilgili kendi aidiyetinin sorgulayamaması ve benzeri
sorunlar olarak sayabiliriz.
3.2. Uygulama Sorunları
Teknik uygulama sorumlulu÷uyla (TUS) ve teknik uygulama denetimiyle ilgili
uygulamada sorunlar oldu÷unu görüyoruz. Bu konularda çalıúmak mimarın iradesine ve
malikle yaptı÷ı anlaúmaya ba÷lıdır. Mimar projeyi sonlandırmak istemezse haklarını bir
belgeye dayandırarak bir baúka mimara parasal haklarıyla birlikte devredebilir. Ruhsat
sürecinde de fikri haklarla ilgili pek çok sorun çıkmaktadır. Mimarların sonradan
yaptı÷ı eserleri de÷iútirmemesi, denetlememesi, kontrol etmemesi, de÷iúikliklerine sahip
çıkmaması, de÷iúiklikle ilgili kendi aidiyetinin sorgulanmaması konusu, meslek
psikolojisiyle ilgili bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
FSEK’na göre mimari eserlerle ilgili yargı sürecinde ceza davalarına ihtisas
mahkemelerinin bakması gerekmektedir. Oysa günümüzde ihtisas mahkemeleri
110
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
kurulma aúamasındadır. øhtisas mahkemelerinin kurulamadı÷ı yerlerde de; asliye ceza
ve asliye hukuk mahkemelerinden birisinin ihtisas mahkemesi olarak çalıútırılması
gerekmektedir. FSEK’de, özellikle tecavüzün meni davalarıyla ilgili olarak düzenledi÷i
69. madde ile 2 yıla kadar baúlayacak hapis cezaları yanında büyük rakamlı para
cezaları düzenlenmiú durumdadır.
Süreç içinde mimarlar; ma÷dur olarak mimari projeleriyle ilgili daha sonraki
süreçlerdeki yaralanmalarından, bozulmalarından kaynaklanan sorunlardan yada
suçlardan sorumlu olmuúlardır. Oysaki mimari projelerin daha sonraki süreçlerdeki
hasarlanmalarından, bozulmalarından oradaki o süreçteki sonraki dönem
kullanmalardan do÷an bozulmalardan;
özellikle mimarlara atfedilen kusurların
olmadı÷ı durumlardan kaynaklanan sorunlarda yada suçlarda; tek baúlarına sorumlu
olmamaları gerekmektedir.
Hatta mimarların bu ba÷lamda kendileri bizzat ma÷dur oldu÷undan haklarının
aranması gerekmektedir. Teknik uygulama sorumlusu olan mimarların sorumlulukları
devam etmektedir. Teknik uygulama sorumlusu olan mimarların dıúında sadece proje
yapmıú olan mimarların deprem sonuçlarıyla ve yapıların ayakta kalmasıyla ilgili tek
baúlarına sorumluluk üstlenmesi hukuka ve hakkaniyete aykırı sonuçlar yaratmaktadır.
Hukuka yansımıú uygulamalarda sorumluluklar iyi ayrıt edilemedi÷i için sırf mimari
proje yapmıú olmakla ceza alan mimarlar bulunmaktadır.
4. YASAL DÜZENLEMELER VE ÇÖZÜM ARAYIùLARI
4.1.Afet Sonrasındaki Yasal Düzenlemeler
Afet mevzuatına baktı÷ımızda; afet yönetimiyle ilgili genel mevzuat
düzenlemesiyle ve zararların giderilmesiyle ilgili sorunlarla karúılaúılmaktadır. ømar
mevzuatı eúgüdümden yoksun ve da÷ınık, yetki ve sorumluluklar son derece mu÷lak bir
úekilde düzenlenmiútir. Yasaları yerine getirmekle sorumlu olanlar, sorumluluklarını
yerine getirmedi÷inde veya ihmalkarlık yaptıklarında; ne yapılaca÷ı konusunda imar
mevzuatında büyük bir açıklık bulunmamaktadır.
1999 sonrasında üst düzey düzenlemelerin baúında yapı denetimi ve yapı alanında
çalıúan meslek adamlarına yetkinlik kazandırılması ve zorunlu deprem sigortası kabul
edilmiútir. Yapı denetimi kararnamesinin iptali ve 4708 sayılı yasanın yürürlü÷e
sokulması durumu daha da karıúık ve yetersiz bir duruma getirmiútir.
1999 sonrasındaki uygulamada çıkan düzenlemelere baktı÷ımızda 587 sayılı
Kanun hükmünde kararnameyle zorunlu deprem sigortası çıkarılmıúsa da kararname ile
sadece hak sahiplerini kollayan bir düzenleme getirmiútir. 575 sayılı do÷al afetten
kaynaklanan hukuki uyuúmazlıkların çözümüyle ilgili bir kararname daha çıkartılmıúsa
da, kararname de özellikle teknik elemanların, ømar Kanununda ve sonradan çıkartılan
hukuksal düzenlemelerde fenni sorumluların mu÷lak ve belirsiz olması, 4 yıllık
diplomalar haricinde baúka birtakım yetkinlik ya da kriterlere baúvurulmayarak
sorumluların birtakım hukuki sorumluluklarının paylaúılması gibi sorunlar bulunması
nedeniyle henüz belirli bir düzen ve hukuki bir standart yaratılamamıútır.
Yapı denetimiyle ilgili de bir yönetmelik çıkarılmıúsa da uygulamalarda yapı
denetimiyle ilgili sorunlar tam anlamıyla çözülemedi÷inden sorunlu süreç devam
etmektedir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
111
Borçlar hukuku açısından; finans çevrelerince yaratılmıú, hukuksal düzenin
kendi içinde oluúturdu÷u müteahhitlerin; üniversite mezunu olmayan taúeron ve
ustabaúıların sorumlulu÷uyla ilgili sorunlar devam etmektedir. Halen Borçlar
Kanununda; uygulamadan itibaren 5 yılı kapsayan zamanaúımı düzenlemesi
bulunmaktadır. Bu zamanaúımının; zararın do÷masından baúlayarak 5 yılı kapsaması
hakkında bir düzenlemeyle yenilenmesi gerekebilir. Ceza hukuku açısından esasında
yeni düzenleme; 383. maddedeki úekliyle neredeyse 5 yıldan aúa÷ı olmayacak úekilde
a÷ırlıklı bir düzenleme yaparak, depremle ilgili suçluların cezalandırılmasını güncel
hale getirmiú gibi görünmekteyse de; 383. maddenin arkasında, Türk Ceza Kanununun
526. maddesinin ıslahıyla, belki de yeni bir hüküm kurularak deprem suçunun
a÷ırlı÷ıyla ilgili bir düzenleme gerekebilir.
4. 2.Hukuki Sürecin De÷erlendirilmesi ve Çözüm Önerileri
Yapı üretim sürecinde ve konuyla ilgili mevzuatta, mimarların dıúlanmıúlı÷ı göze
çarpmaktadır. Oysa kent planlaması açısından mimarların etkin olması gerekmektedir.
Öte yandan toplum hala mimari proje hizmetini ruhsat alımı için gerekli bir evrak
úeklinde tanımlamakta ve yapı uygulamasında; mimarlar yerine inúaat mühendislerini
tanımakta mimarın görevlerini yeterince bilip de÷erlendirememektedir. Depremden
do÷an davalarda mimarlarda en az inúaat mühendisleri kadar suçlanmaktadır.
Mevzuattan kaynaklanan uygulama sorunlarının baúında; mimar, mühendis, proje
müellifi, TUS, úantiye úefi gibi, kavramların tamamen birbirine karıútı÷ı ve mesleki
görev ve sorumlulukların tespitinde sorunlar yaúandı÷ı mutlaktır. Öte yandan genel
olarak imar planlaması; özel olarak da afete maruz kalan yörelerdeki planlama ve imar
iúleri ba÷lamında kamu görevlilerinin cezai sorumlulu÷unun gözden geçirilmesi
gereklidir.
Mevcut uygulamada do÷al afet sonucu zarar gören yapıların projeleri ve
uygulamalarıyla ilgili olan kiúilerin; süresiz ve neredeyse ömürlerinden sonraya kadar
uzanan sorumlulukları bulunmaktadır. Neredeyse sonsuz sorumlu tutuldukları bu
hukuki mevzuat kapsamında mimar ve mühendisler; haberdar olamadıkları iskan
sonrası kullanım süreci içinde; mimari yapılarda inúaat sonrası mal sahiplerince kolon
kesmeye kadar varan de÷iúikliklerden sorumlu tutulmaktadırlar. Kaldı ki mevcut sistem
içinde yaratılmasından sonraki kullanım sürecinde; mimari eserlerde yapılan
de÷iúikliklerin mimarlarca bilinmesine ve sorumlularının denetimiyle kontrolüne pek
kolay imkan bulunmamaktadır.
Uygulamaların ehil olmayan müteahhitlere yaptırılması, depremdeki kayıpların
baúlıca sebeplerinden biridir. Hiçbir teknik ekibi olmayan ve sadece sermayedar olarak
çalıúan tekil bir müteahhitlik kavramı acilen sonlandırılmalı; ça÷daú dünyanın
kullandı÷ı kavramsal yapı, mevzuattaki karmaúa ve hukuki açmazlar; yetki ve
sorumlulukların tam anlamıyla tanımlandı÷ı hukuki kavramlarla yeniden
yapılandırılmalıdır.
Yapının teknik uygulama kontrol sorumlulu÷unu (TUS) alan mimar ve
mühendislerle ilgili olarak; görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyenler, di÷er asli
sorumlularla birlikte sorumlu tutulmalıdırlar. Deprem süreci ve sonrasında; sorumluluk
silsilesinin belirsizli÷i, adli sistemin ve bilirkiúilik kurumunun yetersizli÷i ciddi
adaletsizlikler yaratmıútır.
Proje denetimini uygulayan kiúiye aynen tasarımı gerçekleútiren kadar sorumluluk
yüklenmesi daha yararlı olabilir. Projeyi yapan mimar ve mühendislerin de
112
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
denetlenmesi gereklidir Projelerin oda denetiminden geçirilmesinde yarar
bulunmaktadır. Bu denetim sırasında proje müellifinin mesleki hizmetine yönelik hak
ve çıkarlarını gözeten kuralların yanı sıra projelerin de asgari çizim standartları
açısından yeterli niteliklere sahip olup olmadı÷ının kontrol edilmesi daha uygundur.
Amacı yalnızca mühendislik hizmetlerinin ve mühendislik biliminin ülke yararına
kullanılarak, halkımızın plan, çevre ve sa÷lık koúullarına uygun konut ve iúyerlerinde
oturmasını sa÷lamak olan mesleki denetim uygulamasının amaçlarından biri de proje
yapan mühendis ve mimarların sicillerini denetleyerek sahtecili÷in önüne geçmektir.
Mimari projelerde; ça÷daú, insan haklarına saygılı, çevre, plan, fen ve sa÷lık
açısından uygun ortamlarda yaúama hakkını destekleyen oda ilke ve politikalarına aykırı
konumların bulundu÷u hakkında kesin kanaat oluúturan projelere, mesleki denetim
aúamasında çekince konulması daha yararlı olabilir. Bu tür projelerin baúlarında proje
denetimi aúamasında gerekli not düúülerek yapı izninden önce ilgili belediyesi ve
koruma kurullarına da bir ek görüú yazmak suretiyle çekincenin gerekçeleri
bildirilebilir.
Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı denetiminde gerekli mesleki e÷itimi almıú(lisans,
yüksek lisans ya da doktora e÷itimli mimar ya da mühendis), mesle÷inde belli bir süre
çalıúmıú(geliúmiú ülkelerde bu 5, 7 ya da 10 yıl arasında de÷iúmektedir), deneyimli,
çalıúma ehliyetinin merkezi olarak yapılan sınav sonucu kazanmıú(tıpta uzmanlık sınavı
buna örnek verilebilir) ba÷ımsız yapı denetim mühendisleri ve bünyesinde bunları
bulunduran yapı denetim daireleri oluúturulabilir. Yapıların hem proje, hem uygulama,
hem de yapı kullanma izni aúamalarında bu mühendisler ya da dairelerce denetlenmesi
daha uygun olabilir. Bu dairelerin olumlu görüúleri sonunda yerel yönetimler yapı ve
kullanma izni verebilirler.
Yapı denetim mühendis ve daireleri yaptıkları uygulamalarda müteahhitlere,
sigorta úirketleri ve yerel yönetimlere karúı sorumlu olmalıdır. Yanlıú uygulamaları ya
da dejenere olmaları durumunda Almanya ve Fas örne÷inde oldu÷u gibi a÷ır para ya da
meslekten ömür boyu men ile cezalandırılmaları düúünülebilir. Bu dairelerin yerel
yönetimlere do÷rudan ba÷lı olarak yapılandırılması ile pek çok yarar sa÷lanabilir. ømar
cezası oranları de÷iútirilerek bu konuda daha etkili ve ba÷layıcı yaptırımlar getirilebilir.
Ayrıca imarla ilgili kamu görevlileri için de cezai yaptırımlar getirilmesi yararlı olabilir.
Denetim aúamasından geçmiú yapıların, proje ve uygulama aúamalarını
gerçekleútiren kiúilerin; ilgili mevzuat ve tüzeyi iyi bilmesi, verilen yada yapması
gereken iú ve sorumluluktan kaçmaması, üzerinde bulunan yetki ve sorumlulu÷u iyi
kullanması gerekir. Sorumlu kiúiler; bu sayılanları gerçekleútirmezse, baúkaları
tarafından kötü niyetli olarak kullanılır. Bu baúkaları da ister denetleyici, isterse yapının
yapımını gerçekleútiren kiúiler olsun, sonuçta kamunun hakkına tecavüz eden kiúilerdir.
3194 sayılı ømar Yasası ile 7269 sayılı Afetler Yasası arasındaki uyumsuzlu÷un
giderilebilmesi için kanunlar arasında uyum ve birli÷in sa÷lanması úarttır. Ancak böyle
bir bütünlük sa÷landı÷ı takdirde iki yasa ve afet süreçleri arasında eú güdüm sa÷layacak
ve afete maruz kalan iúletmelerde afet öncesi planların yapımının afet durumunda
yapılacak iúlerle ba÷lantısını kurulabilecektir. Bu ba÷lantı her iki yasadan birlikte
dayanak alacak bir yönetmelikle düzenlenebilir. Düzenlemenin yapılabilmesi için ømar
Yasasının 9. maddesindeki” Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının afetler dolayısıyla
gereken planların ve de÷iúikliklerin tamamını veya bir kısmını yapmaya, yaptırmaya,
de÷iútirmeye ve onaylamaya yetkili oldu÷una” dair hükmü yeterli bir dayanaktır.
Yönetmelikte ayrıca sadece afet sonrasındaki planlamalara de÷il afet öncesi hazırlık
planı çalıúmalarına da öncelikle yer verilmelidir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
113
ømar yasasında yapılacak de÷iúikliklerin ise yalnızca afete maruz kalanlar için
de÷il daha genel etkinlik kazandırma amacına yönelik olması öngörülebilir. Yeni
uygulama araçlarının geliútirilmesi, mimarlar açısından son derece sıkıntılı bir konu
olan imar haklarının aktarımı olanaklarının geliútirilmesi yapı kullanım izninin bir
defaya özgü verilmesi yerine her on yılda bir ve her önemli kullanım de÷iúikli÷inde
yenilenmesi gereklili÷i
kullanım izni olmayanların hak sahipli÷inden
yararlanamamaları ve bu bilginin tapu kütü÷üne yazılması yüksek risk taúıyan binaların
tespit edilmesi, bu konuda yıllık taramalar yapılması yerel yönetimlerin yapı stoku
bilgilerini ulusal standartlara uyularak elektronik ortamda sistemli bir úekilde kayıt
altına alınması zorunlulu÷u gibi önlemlerin alınması olanaklıdır 11.
17 A÷ustos 1999 Kocaeli ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinden sonraki süreç
içinde afet yönetiminin durumunu ortaya koymak ve afet yönetiminin iyileútirilmesi
sürecine projeksiyon yapmak üzere Türkiye genelinde bir araútırma ve de÷erlendirme
çalıúması yapılmıútır.
Bu çalıúmada depreme hazırlık sürecinde en önemli eksikliklerden biri de yerel
yönetim ile merkezi yönetim arasında eúgüdümün sa÷lanmaması olarak görülmektedir.
Depremin yol açtı÷ı hasarların nedenlerine bakıldı÷ında; birinci sırada yer seçiminin
yanlıúlı÷ı ile birlikte yapı denetiminin yetersizli÷i yer almaktadır. Araútırmada yapı
denetiminin yeterli düzeyde yapılamamasının nedenlerine bakıldı÷ında; birinci sırada
yetkin teknik eleman olmayıúı ve ikinci sırada da mevzuat yetersizli÷i oldu÷u ortaya
çıkmıútır 12.
Yasal mevzuattaki sorun ve yetersizliklerin dıúında en temel sorunlardan biri de
yasaların uygulanamaması sorunu olarak ortaya çıkmakta oldu÷undan,
uygulanabilirli÷in sa÷lanması yönündeki düzenlemelere, denetim ve katılım
kavramlarına özellikle önem ve öncelik verilmelidir.
Türkiye’de yasal mevzuat, yapı ile ilgili tarafların sorumluluklarının tanımlanması
açısından son derece da÷ınık ve zayıf hükümler içermektedir. 3194 sayılı ømar
Yasasının yapı denetimiyle ilgili 28 ve 38 maddeleri son derece yetersiz ve zayıftır ve
de÷iútirilmelidir.
østanbul 1 Ekim 2004 tarihli Deprem ùurası Sonuç Bildirgesi’nde yapı denetimi
yanında mesleki yeterlili÷i esas alan düzenleme talepleri, yapı malzemelerinin AB
standartlarına uygunlu÷unun sa÷lanması sigorta sistemi gibi öneriler ileri sürülmüútür.
Kanunlar ve yönetmelikler; belediyelere, valilere veya Bayındırlık ve øskan
Bakanlı÷ına; ilgi alanlarına giren yapıların teknik denetimi için yetki vermiútir. Bu
ba÷lamda belediyeler, iúlemeyen yapı denetim sürecinin oda÷ında yer alan sorumlu
kuruluúlardır. Süreç içinde belediyelerin yapı ruhsatı vermesiyle inúaatın fenni mesul
tarafından denetim süreci baúlamıú olur. Yapı denetiminin en zayıf halkası, fenni
mesuliyet kavramıdır. Fenni mesul yasal bir yaptırıma sahip de÷ildir. Usulsüz veya
kusurlu bir uygulama saptarsa; idareye haber vermekle sorumludur. Fenni mesul;
ücretini denetlemekte oldu÷u yapımcıdan almakta oldu÷undan, yapımcıya ba÷lı olarak
çalıúmaktadır. Bu durumda ømar Yasasının içeri÷indeki yapı denetim sisteminde fenni
mesuliyet içi boúaltılmıú ve kuklaya dönüútürülmüú sanal bir kimlikten ibarettir. Yapı
denetimindeki sa÷lıksız ve etkisiz yapılaúma; sonuçlarını zaman içersinde göstermekte,
7 Temmuz 2003 tarihli østanbul Büyük ùehir Belediyesi østanbul øçin Deprem Master
Planı s 320.
12
Adlı A.(2006) Deprem Açısından Japonya ve Türkiye, østanbul, s.295
11
114
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
yapılar erken de÷er kaybına u÷ramakta ve deprem gibi afetlerde de acımasız sonuçlar
ortaya çıkmaktadır 13.
Yapı denetim görevini yerine getirmeyen belediyeleri denetleme yetkisi idari
olarak ba÷lı bulundukları øçiúleri Bakanlı÷ında olmasına ra÷men; øçiúleri Bakanlı÷ının
yapı denetimi uygulamalarını teftiú edecek teknik teúkilatı veya kadrosu da
bulunmamaktadır. Bu nedenle Bakanlı÷ın teknik denetim yapması zor oldu÷u gibi; bu
güne kadar Bakanlı÷ın, yapı denetimi görevini yapamadı÷ı için; soruúturma açtı÷ı,
hiçbir belediye de yoktur 14.
Son yıllarda yapı sektöründe sigorta ihtiyacının ciddi bir biçimde gündeme geldi÷i
gözlenmektedir. Bu ihtiyaç kısmen binaların kullanıcılarının u÷rayaca÷ı zararların
karúılanmasına yönelik bina sigortası olarak zarar sigortası, ancak daha a÷ırlıklı olarak
mesleki sorumluluk sigortası olarak dile getirilmektedir. Her iki tür sigorta da, yapı
denetiminin önemli bir unsuru olarak önerilmektedir.
Yapıların sigortalanması kavramının ülkemize de getirilmesi gereklidir. Bu,
Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının 3194 Sayılı ømar Kanununda yapılması öngörülen
de÷iúiklerle ilgili yasa tasarısında yer almıútır. Buna göre tüm yapılara sigorta
zorunlulu÷u getirilmekte; hiçbir inúaatın yapımına yapı sigortası olmadan
baúlanamaması öngörülmektedir. Yangın, su baskını, deprem gibi herhangi bir felaket
sonrası oluúacak hasarlarda yapı sigortası bulunmaması durumunda hiçbir maddi yardım
yapılmayaca÷ı da hükümler arasındadır. Taslak halindeki yapı sigortasının devlet yada
úirket eliyle mi yapılaca÷ına bir açıklık getirilmemiútir. Deprem kuúa÷ı üzerinde
bulunan ülkemizde yapıların proje malzeme ve uygulama bakımlarından kaliteli
olması, teknik ve sa÷lık açısından önemli bir noktadır.
Her durumda projeyi yapan kiúi ya da úirket ve müteahhidin sigorta úirketine karúı
sorumlu bulunması zorunlu olabilir. Sigorta úirketi tarafından gerekli kontroller
yaptırılmadan hiçbir baúvuruya yapı izni, hiçbir uygulamaya da yapı kullanma izni
verilmemesi sa÷lanabilir. Aynı úekilde inúaat aúamasında da projelerin yerinde
denetiminin yapılması gereklidir. Öncelikli olarak projelere uyum, bu gerçekleúmiyorsa
para cezası verilmesi yoluna gidilmesi uygun yöntem olabilir.
5.SONUÇ
1999 Kocaeli depreminde yaúanan hukuki sorunlar, mimarlar ve inúaat
mühendisleri baúta bir çok teknik meslek insanlarının meslekleriyle ilgili olmak üzere
hukuki sorunlarla bo÷uúmak zorunda bırakmıútır. Mesleki olarak kusurlu olanlar bir
yana bırakıldı÷ında bile; bir çok hukuki ma÷duriyet ve sorun ortaya çıkmıútır. Mimari
projeleri nedeniyle de ayrıca mimarların fikri haklarla ilgili olarak yaúadıkları hukuksal
sorunlardaki belirsizlik ve tanımsızlıklar kargaúa yaratmıú, özellikle Teknik uygulama
7 Temmuz 2003 tarihli østanbul Büyük ùehir Belediyesi østanbul øçin Deprem Master
Planı s.349.
14
7 Temmuz 2003 tarihli østanbul Büyük ùehir Belediyesi østanbul øçin Deprem Master
Planı s.320.
13
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
115
sorumlulu÷undan do÷an görev, yetki ve sorumluluk tanımlarının yapılmasını
gerektirmiútir. Bu ba÷lamda mimarı açıdan fikri haklarının da yeniden hatırlatılması
gere÷i ortaya çıkarmıútır.
Deprem sürecinde mimari eserlerin gördükleri zararların sorumlularının tespiti
konusundaki hukuki tartıúmaların en baúında; yapı üretim sürecinde rol alanların
sorumluluk silsilesinin oluúturulmasıyla sistemin bütünlü÷e kavuúturulması, TUS ve
yapı denetim sorumlulu÷unun yasal olarak eúitlenerek uzmanlık ayırımı ilkesine göre
tanımlanması, yapı uygulama ve denetim sorumlulu÷u süresinin belirlenerek
netleútirilmesi, yapı üretim sürecinde yer alan tüm aktörlerin yetki ve sorumluluklarının
birbirinden ba÷ımsız olmalarını sa÷layacak úekilde yeniden yapılandırılarak
tanımlanması gelmektedir. Ayrıca zorunlu yapı sigortası uygulamasının yanında
mesleki sorumluluk sigortası uygulamasının da baúlatılması gerekmektedir. Mimari
sorumlulukla ilgili olarak mevcut sistem içinde yetki ve sorumlulu÷un; denge içinde
yeniden da÷ıtıldı÷ı yeni bir yapılandırılmaya ihtiyaç bulunmaktadır.
Fikri hakların yargılanmasıyla ilgili ihtisas mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle
birlikte deprem sonrası yaúanan süreçte karúılaúılan en büyük sorunlardan biri olarak
bilirkiúilik sorunları da çözüm olana÷ına kavuúabilir. Bilirkiúilik kurumu uzmanlaúmıú
ve yetkinleútirilmiú bilirkiúiler eliyle bir an önce kurumsallaútırılabilir.
Afetlerde hukuki sorun olarak ortaya çıkan fikri hak, yetki ve sorumluluk alanları
ile ilgili olarak yaúanan yargılama süreçlerinde etkin yargısal koruma, adil yargılanma
haklarının kullanılmasını sa÷layacak yargı güvenli÷ini gerçekleútirmek üzere ihtisas
mahkemelerinin bir an önce etkinleútirilmesi gerekmektedir. øhtisas mahkemelerinin ve
bilirkiúilik kurumunun yetkinleútirilmesiyle birlikte yaúanan süreç sonrasında
mimarların fikri haklar bakımından yargı güvenli÷ine ve adil yargılanma haklarına
kavuútukları söylenebilecektir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
117
AFET BøLøNCø VE AFET YÖNETøMø EöøTøMø
H. Hüseyin Güler 1
SUMMARY
Disaster management is a comprehensive approach that covers post disaster
reactions like response and rehabilitation activities and also pre disaster works like
mitigation and preparedness. The most effective way of struggle with disasters is to take
measures, against hazards that may possibly cause disasters, for mitigation to reduce
losses and damages, before the event happened. For this purpose, it is necessary to
expand disaster prevention consciousness in the community based on proper training
and education programs. In this study it is summarized, disaster education and training
programs within the context of mitigation and preparedness works that have been
conducted in the country. The importance of disaster management topic that takes place
as a lesson in curriculums of different levels of national education system has also
mentioned.
ÖZET
Afet yönetimi, sadece afet sonrası gerçekleútirilen müdahale ve iyileútirme
faaliyetlerini de÷il, afet öncesinde yapılması gereken zarar azaltma ve hazırlık
çalıúmalarını da kapsayan bütünsel bir yaklaúımdır. Afetlerle mücadele edebilmenin en
etkili yolu, afete sebep olacak tehlikelerin do÷uraca÷ı zarar ve kayıpları azaltacak
önlemleri afetler olmadan önce almaktır. Bunun için e÷itim programlarıyla
geliútirilecek, afet bilincinin toplumda yaygınlaútırılması gerekmektedir. Bu çalıúmada,
zarar azaltma ve hazırlık dönemlerindeki afetlerle ilgili e÷itimler konusunda ülkemizde
yapılanlar özetlenmiútir. Ayrıca afet yönetiminin, e÷itim sistemimizin farklı
seviyelerinde verilen dersler içerisinde yer almasının, afetlerle mücadeledeki önemi ele
alınmıútır.
GøRøù
Deprem ve di÷er do÷al afetler ile sanayileúme ve teknolojik ilerlemenin neden
oldu÷u insan kaynaklı afetler giderek artan oranda can ve mal kayıplarına yol
açmaktadır. Bu afetlerin bir kısmı aniden bir kısmı ise bir süreç içerisinde geliúerek
ortaya çıkmaktadır. Oluúan zararların karúılanması yolunda harcanmakta olan ekonomik
kaynaklar, ülkelerin sürdürülebilir kalkınma çabalarına engel olacak boyutlardadır.
Baúta küresel iklim de÷iúiminin getirece÷i hayati sorunlar olmak üzere, sanayileúme ve
teknolojik ilerlemenin ortaya çıkardı÷ı insan kaynaklı afetler ise yer küremizdeki canlı
hayatını ve insan medeniyetini çok ciddi boyutlarda tehdit etmektedir.
1
Jeofizik Y. Müh., ODTÜ Afet Yönetimi Uygulama ve Araútırma Merkezi,
E-Posta: [email protected]
118
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Önlem alma, korunma ve zarar azaltma amaçlı çalıúmalara a÷ırlık verilmeden
afetle mücadelede baúarılı olunması imkansızdır. Yaúananlardan ders almayıp,
yıkılanların yerine sadece yenisini yapmayı hedefleyen, yara sarma politikaları
ülkemize bir yarar sa÷lamamaktadır. Bu nedenle afet yönetimini, sadece veya a÷ırlıklı
olarak, bir afetin ardından yapılması gereken müdahale ve iyileútirme çalıúmalarından
ibaret saymak çok yanıltıcıdır. Baúta deprem, heyelan ve sel gibi afetlerin yol açtı÷ı
zararların karúılanabilmesi için büyük harcamalar gerekmektedir. Büyük oranda dıú
borçlanma ve ek vergilerle temin edilen kaynakların bu amaçla kullanılması, ülkemizin
sürdürülebilir kalkınma gayretleri karúısında önemli bir tehdit oluúturmaktadır.
E÷itim konusu her alanda oldu÷u gibi afet zararlarının azaltılması ve afete hazırlık
çalıúmalarının da ilk sırasında yer almalıdır. Afetle ilgili farklı hizmet alanlarında görev
yapacaklar için e÷itim ve kurs programları oldu÷u gibi, temel afet bilgisi ile afetlerden
korunma ve yapısal olmayan riskleri azaltma konularında bilgi ve beceri arttıran afet
e÷itimleri yapılmaktadır. Afet bilincini geliútirmek amacıyla verilen, afetlerden
korunmayı ö÷reten ve temel afet bilgisini arttıran e÷itimlerin yaygınlaútırılması gerekir.
Afete hazırlıklı olma amacıyla mahalle düzeyinde verilecek halk e÷itimleri ise afetle
mücadelede toplumsal katılımın ve yerel deste÷in güçlendirilmesi bakımından çok
büyük önem taúımaktadır.
Afet yönetimiyle ilgili temel bilgilerle, afetlerde zarar azaltma yöntemlerine a÷ırlık
veren, kurumlara yönelik e÷itim programları ise öncelikle kamu görevi yapan kuruluúlar
için gereklidir. Afet yöneticili÷i veya daha özelleútirilmiú bir ifadeyle acil durum
yöneticili÷i günümüzde bir uzmanlık alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu konuda e÷itim
veren yurtdıúındaki kurumların, son 20 yılda yaygınlaúmıú oldu÷unu görmekteyiz. Bu
alanda çalıúacak e÷itilmiú insan gücü kapasitesini arttırmak üzere, ülkemizdeki
üniversitelerde lisans ve lisans üstü düzeyinde e÷itim programlarının baúlatılması, 1999
depremleri ardından ortaya çıkan olumlu bir geliúmeyi ifade etmektedir. Halen üç
üniversitemizin mühendislik fakültelerinde yerbilimleri konusunda e÷itim gören
ö÷rencileri için ‘afet yönetimi’ dersi, lisans programında yer almaktadır. Bir di÷er
üniversitemizde ise afet yönetimi konusunda lisans üstü e÷itim programı bulunmaktadır.
AFET YÖNETøMø
Afet yönetimi için bir tanım yapmak gerekti÷inde, bu tanımlama özetle úu úekilde
olabilir. Afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması, afet sonucunu do÷uran olaylara
zamanında, hızlı ve etkili olarak müdahale edilmesi ve afetten etkilenen topluluklar için
daha güvenli ve geliúmiú yeni bir yaúam çevresi oluúturulabilmesi için, toplumca
yapılması gereken top yekun bir mücadele sürecini ifade eder. Bir bakıma afet
yönetimini, herhangi bir afetin ardından yapılması gereken müdahale ve iyileútirme
çalıúmalarından ibaretmiú gibi düúünmemiz gerekir. Önlem alma, korunma ve zarar
azaltma amaçlı çalıúmalara a÷ırlık verilmeden, afetle mücadelede baúarılı
olunamayaca÷ı çok açıktır. Bir baúka ifadeyle afet yönetimi, afetleri önlenme ve
etkilerinden korunma amacıyla, yapılacak faaliyetlerin planlanması, yönlendirilmesi,
desteklenmesi, koordinasyonu, uygulanması için toplumun tüm kurum ve
kuruluúlarıyla, imkan ve kaynaklarının bu ortak amaç do÷rultusunda kullanımını
gerektiren çok yönlü, çok aktörlü, çok disiplinli, dinamik bir yönetim úeklidir. Bu
nitelikleri nedeniyle afet yönetimi, son zamanlarda Bütünleúik Afet Yönetimi veya
Kapsamlı Afet Yönetimi olarak da adlandırılmaktadır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
119
Afet yönetimi ve acil durum yönetimi birbirinden farklıdır. Afet yönetimi, afet
öncesi ve sonrası, tüm zamanlarda yapılan çalıúmaları tanımlarken, Acil durum
yönetimi, afet meydana geldikten sonra onu en akılcı úekilde idare edebilecek
düzenlemelerin yapılmasını, daha do÷ru bir tanımlamayla kriz yönetimi olarak
nitelendirilir. Afet yönetimi bir döngü olarak da ortaya konulabilmektedir. Aúa÷ıdaki
Afet Yönetimi Döngüsü, bu süreci úematik olarak göstermektedir.
R
ø
S
K
Y
Ö
N
E
T
ø
AFE
HAZIRLIK
MÜDAHALE
ZARAR
AZALTMA
øYøLEùTøRME
YENøDEN
øNùA
A
C
ø
L
D
U
R
U
M
Y
Ö
N
E
Afetlerle mücadele edebilmek için iki farklı yönetim biçiminden söz edebiliriz.
Afetin hemen ardından gelen Müdahale ve øyileútirme dönemlerini içine alan süre Acil
Durum Yönetimi olarak adlandırılır. Daha sonra gelen Yeniden ønúa, Afet Zararlarını
Azaltma ve Afete Hazırlıklı Olma dönemlerini kapsayan süre ise Risk Yönetimi olarak
adlandırılmaktadır. Yeni bir afetin oluúturabilece÷i kayıpları azaltmak, bir sonraki afete
kadar geçecek sürede alınacak önlemler, uygulamalar ve hazırlık çalıúmalarıyla
mümkün olabilir. Baúta depremler olmak üzere do÷al olayları engelleyemesek de,
mevcut risklerimizi iyi yöneterek daha güvenli yaúam koúulları sa÷layıp, meydana
gelebilecek afetin boyutlarını küçültebiliriz.
AFET BøLøNCø VE EöøTøM PROGRAMLARI
Afet bilinci ancak e÷itimle ve belli bir zaman içerisinde kazanılır. Bireylere ve
onların oluúturdu÷u topluluklara ancak bilgi verilebilir, bilinç ise bu bilgilerin
özümsenip davranıú biçimlerinin yeniden yapılanmasıyla zaman içerisinde elde
edilebilir. Bu bilincin geliúmesi de toplumu oluúturan bireyler kadar kurumların da
afetlerle ilgili olarak do÷ru bilgilerle aydınlatılması ve özgün programlarla e÷itilmesiyle
gerçekleúir. Afet bilincini geliútirebilmiú ve bu kültürü oluúturabilmiú toplumların
afetlerle baúa çıkabilme yetenekleri daha yüksektir. Afetle ilgili kapasite oluúturma
çalıúmalarının temelinde e÷itim programları yer alır. E÷itilmiú insan gücüne sahip
olmadan, do÷al veya insan kaynaklı afetlerle mücadele için, mevcut fiziki kapasiteleri
etkin bir úekilde kullanabilmek mümkün de÷ildir.
120
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Afetle ilgili kapasite oluúturma çalıúmalarının temelinde e÷itim programları yer
alır. E÷itilmiú insan gücüne sahip olmadan, do÷al veya insan kaynaklı afetlerle
mücadele için, mevcut fiziki kapasiteleri etkin bir úekilde kullanabilmek mümkün
de÷ildir. Büyük harcamalarla gerçekleútirilen altyapı tesisleri ve teknolojik sistemlerin,
afetleri önleme ve zararlarını azaltma bakımından fayda verebilmesi, ancak e÷itilmiú iú
gücüne ve afet bilinci yüksek toplumun var oluúuna ba÷lıdır.
Genel olarak e÷itimler, maruz bulundukları tehlikelerden kaynaklanan riskler
hakkında, halkın bilinç düzeyini arttırmayı, bilgilendirme yoluyla toplumda
afetlerlerden korunma davranıúının geliúmesini ve yerleúmesini amaçlar. Radyo, TV ve
yazılı basını içeren medya kanallarıyla toplumu bilgilendirmelerinin yanı sıra, ilgili
kamu kurumları ve sivil toplum kuruluúları ile e÷itim kurumlarımızın afet e÷itimleri bu
bilinçlenme sürecine katkıda bulunacaktır.
Afet e÷itimleri, maruz bulundukları tehlikelerden kaynaklanan riskler hakkında,
halkın bilinç düzeyini arttırmayı, bilgilendirme yoluyla toplumda afetlerlerden korunma
davranıúının geliúmesini ve yerleúmesini amaçlar. Okullardan baúlayan afetler ve
güvenli yaúam konulu e÷itimlerin desteklenip yaygınlaútırılması ve sivil toplum
kuruluúlarının bu faaliyette yer almaları gereklidir.Güvenli ve kaliteli bir yaúam
talebinde bulunacak toplumun yaratılması için afet bilinci geliútirilmelidir. Depreme
dayanıklı konutlara olan talebin artması ancak belirli bir afet bilincine ulaúmıú
toplumlarda mümkündür. Bununla birlikte, 1999’dan sonra getirilen ‘Yapı Denetimi’
sistemi uygulanmalarının baúarıya ulaúabilmesi için bilgi teknolojisi imkanlarının
kullanılarak kontrol ve denetimlere etkinlik kazandırılması úarttır.
Amaçları, konuları ve hedef kitlesine göre belirli içeriklere sahip, afetlerle ilgili
e÷itimler düzenlenmektedir. Afete müdahale döneminde yapılacak çalıúmalara yönelik
arama-kurtarma, ilkyardım, afet tıbbı, psikolojik destek ve gönüllü hizmetler
konularındaki e÷itimler baúarılı örnekler arasında bulunmaktadır. Afetlerle ilgili
e÷itimler amaçları, konuları ve hedef kitlesine ba÷lı olarak belirli içeriklerle farklı
sürelerde düzenlenmelidir. Afete müdahale döneminde yapılacak çalıúmalara yönelik
arama-kurtarma, ilkyardım, afet tıbbı, psikolojik destek, gönüllü hizmetler gibi
e÷itimlerle afet sahasında görev alacak uygun nitelikli kiúiler e÷itilir. Afet öncesi
dönemde zarar azaltma çalıúmalarını yürüteceklere ise kurumsal afet e÷itimleri
verilmektedir. Toplum afet e÷itimleri için yetiútirilecek kimselerin temel afet bilgilerini
en etkili úekilde hangi yöntem ve materyallerle anlatacaklarını ö÷rendikleri ‘e÷iticilerin
e÷itimi’ programları bulunmaktadır.
Aslında afet zararlarındaki artıúla ilgili uluslararası duyarlılı÷ın yükselmesi ve bazı
somut atılımların hayata geçirilmesi, 1980’lere rastlamaktadır. Uluslararası afet
zararlarının azaltılması on yılı (UN-IDNDR) adı verilen, 1990-2000 dönemde yapılacak
faaliyetleri belirleyen ülke raporumuzdaki beú öncelikli konudan birisi ‘e÷itim ve
enformasyon çalıúmaları’ olarak yer almıútır. Bu dönemde ilgili kamu kurumlarımızda
özellikle afet tehlikesinin gözlenmesi ve belirlenmesi konusunda araútırma projeleri
baúlatılmıú, bazı yeni birimler oluúturulmuútur.
E÷itim konusunda ise ilk olarak Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ında Avrupa Afet
E÷itim Merkezi(AFEM) kurulmuútur. Bu merkez, Avrupa Birli÷i kurumlarının teknik
ve mali destekleriyle, sempozyum ve seminer niteli÷inde e÷itim faaliyetlerini bu on
yıllık dönem içerisinde gerçekleútirmiútir. AFEM’in Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü
bünyesinde, yeniden hayatiyet kazanmaya baúladı÷ını görmek memnuniyet vericidir.
Yurt dıúında afet zararları ve afet yönetimi e÷itim programlarına ilgili kamu
kurumlarından eleman gönderilmesi amacıyla, Birleúmiú Milletler(BM), Japon
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
121
Uluslararası øúbirli÷i Ajansı (JICA) ve øngiliz Kültür’ün maddi destekleri olmuútur.
Özellikle JICA, uzun yıllardan beri, hem deprem araútırmaları ve afet zararlarının
azaltılması konusunda hem de, yurtdıúı ve yurtiçi e÷itimler konusunda önemli katkılarda
bulunmuútur. Dünya Bankası kredilerini kullanan afet e÷itimi projeleri ile baúta UNISDR olmak üzere di÷er uluslararası kuruluúların teknik bilgi deste÷iyle yürütülmekte
olan farklı gruplara hitabeden e÷itim projeleri hayata geçirilmektedir.
Özellikle JICA kuruluúu, 1970’li yıllardan beri depremler ve afetlerden korunma
konularında kamu kurumları ve üniversiteler aracılı÷ı ile e÷itilmiú insan gücünün
arttırılmasına büyük destek vermiútir. Hayata geçirilen teknik iúbirli÷i ve e÷itim
projeleri kanalıyla önemli miktarlarda hibe nitelikli katkılarda bulunmuútur. 2003
yılından beri de øçiúleri Bakanlı÷ı ile Afet zararlarının azaltılması e÷itim programlarını
sürdürmektedir. Bu kapsamda önce üst yönetici konumundaki Vali yardımcısı ve
Kaymakamlara ‘afet yönetimi’ e÷itim seminerleri düzenlenmiútir. Daha sonra afete
maruz bölgelerde yer alan illerin / ilçelerin Belediye Baúkanları ve il özel idaresi genel
sekreterleri için bu program uygulanmıútır. Son olarak da programın içeri÷ine teknik
ayrıntılar da ilave edilerek, Belediye Teknik Personelin için ‘afetlerde zarar azaltma’
e÷itimi programları gerçekleútirilmektedir.
Ö÷retim kurumlarımızın farklı düzeylerinde, son yıllarda afet e÷itimi programları
yer almaktadır. Türk Kızılay’ı tarafından hazırlanan ve ilk ö÷retim ça÷ındaki çocuklara
tehlikelerden korunmayı ‘güvenli yaúamı ö÷reniyorum’ sloganıyla ö÷retmeyi amaçlayan
kitap, okullarımıza da÷ıtılmıútır. Bu kitaba Kızılay’ın web sayfasından da eriúmek
mümkündür. Uluslararası alanda da, e÷itime küçük yaúlardan baúlanılmasının önemine
vurgu yapan Birleúmiú Milletler Afet Zararlarının Azaltılması Stratejisi (UN-ISDR)
örgütü, 2006’da baúlattı÷ı ‘Afetle Mücadele Okulda Baúlar’ kampanyasını 2 yıl boyunca
destekleme kararı almıútır.
ÜNøVERSøTELERDE AFET YÖNETøMø EöøTøMø
Akademik düzeydeki ilk çalıúma, Orta Do÷u Teknik Üniversitesinde Afet
Yönetimi Uygulama ve Araútırma Merkezinin 1996’da faaliyete geçmesiyle baúlamıútır.
Merkezin kuruluúu ve çalıúmalarını yürütmesi için gereken parasal kaynak, Birleúmiú
Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının Afet øúleri
Genel Müdürlü÷ü tarafından desteklenen Türkiye’nin Afet Yönetimi Sisteminin
øyileútirilmesi Projesinden temin edilmiútir. Afetler konusunda bazı radikal de÷iúimlere
neden olan 17 A÷ustos 1999 depreminin ardından ABD Federal Acil Durum Yönetimi
Ajansı (FEMA) ile Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü afet e÷itimleri konusunda iúbirli÷ine
gitmiútir. Bu çerçevede FEMA tarafından gerçekleútirilen yo÷un programda e÷itilen
akademik personelin bir bölümü, øTÜ Afet Yönetimi Merkezi’nde afet e÷itimcisi olarak
görev yapmaktadır. østanbul Teknik Üniversitesinin Araútırma Merkezinde ise Lisans
üstü düzeyinde acil durum ve afet yönetimi e÷itimi verilmektedir.
Ankara, Sakarya ve Cumhuriyet Üniversitelerinin Mühendislik Fakültelerinin
Lisans programında, Afet Yönetimi konusu ders olarak yer almaktadır. Temel afet
bilgilerinin verildi÷i ve afet yönetimi esaslarının ele alındı÷ı ‘afet yönetimi’ dersinin,
özellikle yerbilimlerinde mühendislik e÷itimi görenlere, önemli yararları olaca÷ı bir
gerçektir. Ankara ve Cumhuriyet Üniversitesinde verilen dersin kapsadı÷ı baúlıca
konular úunlardır. Derslerde, do÷al afetler a÷ırlıklı olmak üzere di÷er afetler ve
kazalarla ilgili olarak da korunma ve önleme amaçlı çalıúmalar üzerinde durulmaktadır.
Tehlike ve risk algılamasını edinme ve geliútirmenin yolları gösterilmekte, bunların
122
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
nasıl analiz edilece÷i anlatılmaktadır. Afet riskleri karúısında daha güvenli bir yaúam
için gerekli olan çevre koúullarının ve do÷al dengenin nasıl korunaca÷ı, bilgi
teknolojileri kullanılarak deprem güvenli yapıların inúasının nasıl mümkün oldu÷u ele
alınmaktadır. Güncel olayları dikkate alarak ders konularının özellikle görsel
bölümlerinde her yıl yenileme yapılmaktadır. Dersin daha iyi benimsenmesini temin
amacıyla ö÷renci görüúüne isimsiz anket yoluyla baúvurulmakta, sınıf baúarı grafikleri
hazırlanmaktadır. Ayrıca ders notlarına bölümün web sayfasından da ulaúılabilmektedir.
Di÷er üniversitelerimizin de ilgili bölümlerinde afet yönetimi konusuna lisans
e÷itimi ders programında ders programlarında yer verilmesiyle, e÷itilmiú bireylerde afet
bilincinin geliútirilmesine önemli bir katkıda bulunulacaktır. Afet zararlarının
azaltılması mücadelesinin kazanılabilmesi için, toplumda afetlerle baú edebilme
gücünün mutlaka arttırılması gerekmektedir. Bunun da yolu her düzeydeki e÷itim
kurumlarında verilecek do÷ru bilgiler ve uygulamalara yeterince önem vermekten
geçmektedir.
SONUÇLAR
Afet e÷itimleri, toplumda afet bilincinin geliúmesi ve afet kültürünün yerleúmesi
için en temel çalıúmalar olup, ileriye dönük yararlarıyla kıyaslandı÷ında neredeyse hiç
maliyeti bulunmayan en stratejik yatırımlardır. Do÷al afet tehlikelerine maruz bulunan
ülkemizdeki akademik kurumlar, afet zararlarının azaltılması araútırmalarına ve afet
yönetimi konularına yer veren e÷itim programlarına yönelmelidirler. Yüksek ö÷retim
kurumlarında verilen afet yönetimi bilgileri, baúta yerbilimleri olmak üzere ilgili
mühendislik dallarında karúılaúılan sorunların çözümünde, afet konularına bütünsel
bakma yaklaúımını geliútirilmektedir.
Gönüllü olarak sivil toplum kuruluúlarında afetlere hazırlık konusunda verilen
e÷itimlerde ö÷renilecek bilgiler, bir gün kendi hayatımızı veya sevdiklerimizin hayatını
koruyup kurtarabilecek niteliktedir. Yeni kuúakların ö÷retim kurumlarında alaca÷ı afetle
ilgili e÷itimler, daha temiz bir çevre oluúturmaları ve güvenli bir hayat sürmelerine
imkan verecektir. Küresel iklim de÷iúikli÷inin yarattı÷ı sorunları tartıúırken bu süreci
hızlandıracak davranıúlardan kaçınmak tam aksine mümkünse geri çevirmek için her
úeyi yapmaya yönelmemiz, afet bilinci sayesinde mümkün olabilir.
KAYNAKLAR
-Ergünay,O.(2004) Türkiye’de deprem zararlarının azaltılması çalıúmaları, 16.
Uluslararası Jeofizik Kongresi. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası.
-Güler,H.H.,(2006), Afet Yönetiminin Temel ølkeleri,81-91, JICA Türkiye Ofisi, ISBN
975-98140-0-5.
-Güler,H.H.,(2006), Afet Yönetimi ve E÷itim Programları, 17. Uluslararası Jeofizik
Kongresi, Ankara.
-Gülkan,P., Balamir,M., Yakut.,A., (2003), Afet yönetiminin stratejik ilkeleri: Türkiye
ve dünyadaki politikalara genel bakıú. ODTÜ Afet yönetimi uygulama ve araútırma
merkezi.
-ønan,H.E., Ergünay,O., Güler,H.H, (2004), Türkiye’de yapı denetim sisteminin
geliúimi, Yapı Denetimi Kuruluúları Birli÷i.
-Türkiye’de Do÷al Afetler Konulu Ülke Strateji Raporu, (2004), JICA Türkiye Ofisi.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
123
TÜRKøYE’DE DOöAL AFET RøSK YÖNETøMø EöøTøMø
B. Burçak Baúbu÷ 1
SUMMARY
In this paper, a web-based natural disaster risk management training program is
introduced. The program is owned by the World Bank Institute. Four Turkish
universities and some public institutions, which are involved in disaster risk
management, contributed in adapting the existing program to Turkish local case.
Education can be considered as one of the most important components of a natural
disaster preparedness and response plan. Therefore, we believe this web-based online
program will contribute significantly to have a sustainable natural disaster risk
management training scheme for Turkish participants.
ÖZET
Bu çalıúmada internet üzerinden yürütülen do÷al afet risk yönetimi e÷itim
programı tanıtılmaktadır. Programın sahibi Dünya Bankası Enstitüsü’dür. Türkiye’den
dört üniversite ve afet risk yönetimi ile ilgili bazı kamu kuruluúları programın Türkiye
yerel úartlarına uygun kısımlarını hazırlamaya katkıda bulunmuúlardır. Do÷al afet risk
yönetiminde temel taúlardan biri e÷itim olarak düúünülebilir. Bu nedenle bahsedilen
e÷itim programının Türk katılımcılara süregelen bir do÷al afet risk yönetim e÷itimi
kapsamında önemli bilgiler kazandıraca÷ına inanıyoruz.
1. GøRøù
Türkiye co÷rafyası gere÷i depremler baúta olmak üzere do÷al afetlere sıkça maruz
kalan bir ülkedir. Bu afetler, afetin büyüklük ve úiddetlerine göre hem sosyal hem de
ekonomik açıdan önemli kayıplara yol açmaktadır. Ülke tarihimizde bu ölçekte
kayıpların en son örne÷i 17 A÷ustos 1999 Marmara Depremi sonucunda gözlenmiútir.
Depremin üzerinden yaklaúık sekiz yıl geçmiútir. Bazı alanlarda baúarılı afet risk
yönetimi uygulamaları yapılanırken, bazı alanlarda ise maalesef çok yol
katedilememiútir. Birinci kısımda, Türkiye’deki do÷al afetler hakkında genel bilgi,
ikinci kısımda ise ülkemizde uygulanacak olan web tabanlı Do÷al Afet Risk Yönetimi
e÷itim programı anlatılmaktadır.
1
Dr. O.D.T.Ü., Afet Yönetim ve Uygulama Merkezi, Ankara
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
124
2. TÜRKøYE DOöAL AFET øSTATøSTøKLERø
Depremler sıklıkları ve yol açtıkları hasarlar gözönüne alındı÷ında, ülkemizde
meydana gelen do÷al afetler listesinin baúında gelir. Kaydedilmiú belli baúlı depremlerin
meydana gelmesindeki en önemli etken dünyadaki aktif faylardan biri olan Kuzey
Anadolu Fay Hattı’dır (KAF). Do÷u Anadolu Bölgesi’nde Bingöl-Karlıova’dan
baúlayan KAF, Marmara Bölgesi’ne kadar uzanır ki, bu aktif fayda yıkıcı 17 A÷ustos
1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleri yaúanmıútır.
Kuzey Anadolu Fayı, Amerika kıtasındaki San Andreas Fay Hattı ile yaú ve
uzunluk gibi bazı özellikler açısından benzerlik göstermektedir. Bu iki aktif fay hattı da
bilim insanlarının üzerinde yo÷un çalıútıkları önemli faylardandır [1]. Karadeniz
Bölgesi seller ve heyelanlar açısından daha fazla risk taúır. Da÷lık olan Do÷u Anadolu
Bölgesi’nde ise en fazla çı÷ afetine rastlanır.
Tablo 1: 1990-2004 arasında Türkiye’de meydana gelen do÷al afetler [2]
Olay
Tarih
Can
kaybı
Yaralı
Deprem
(Erzincan)
Çı÷
(Güneydo÷u)
Çamur seli
(SenirkentIsparta)
Deprem (Dinar)
Sel (øzmir)
Sel
(B. Karadeniz)
Deprem
(Ceyhan)
Deprem
(Marmara)
Deprem (Düzce)
Deprem
(Sultanda÷ı)
Deprem
(Bingöl)
Toplam
13.03.92
653
3,850
1992
(14 olay)
13.07.95
328
Evsiz
Kalan
Etkilenen
birey sayısı
Toplam
hasar
(milyon
$)
95,000
250,000
750
53
11,600
30,000
25
74
46
2,000
10,000
65
01.10.95
04.11.95
21.05.98
94
63
10
240
117
47
40,000
6,500
40,000
120,000
300,000
1,200,000
100
1,000
1,000
27.06.98
145
1,600
88,000
1,500,000
500
17.08.99
17,480
43,953
675,000
15,000,000
16,000
12.11.99
03.02.02
763
42
4,948
327
35,000
30,000
600,000
222,000
750
95
01.05.03
177
520
45,000
245,000
135
19,964
55,802
1,078,200
19,494,300
20,460
Tablo 1’de 1990 ve 2004 yılları arasında Türkiye’de meydana gelen çeúitli do÷al
afet istatistikleri izlenebilir. Tablo 1 depremlerin en fazla kayba yol açan do÷al afet türü
oldu÷unu anlatır. Do÷al afetler tekrar eden olaylardır. Bu nedenle, topraklarının büyük
bir ço÷unlu÷u aktif faylar üzerinde yer alan bir ülke olarak Türkiye’de yapılması
gereken, afetler yaúanmadan önce olası kayıpları azaltmak için strateji geliútirmek ve
olabildi÷ince hazırlıklı olmaktır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
125
3. WEB TABANLI DOöAL AFET EöøTøMø PROGRAMI
17 Ekim-22 Kasım 2004 tarihleri arasında, Dünya Bankası E÷itim Enstitüsü
(DBEE) do÷al afet risk yönetimi e÷itimi için yeni bir sistem olan, web tabanlı e÷itim
programını internet üzerinden katılımcılara sunmuútur. Kursun amacı do÷al afet risk
yönetimi e÷itimine farklı bir bakıú açısıyla yaklaúmak ve afetlere maruz ülkelerde afet
e÷itim bilincini yaymaktır. Kurs sunulan web adresinden yürütülür. Katılımcılar ve
e÷itmenler arasındaki iletiúim, tartıúma forumu, bilgi paylaúımı ve kursla ilgili e÷itim
materyalleri tamamen online olarak gerçekleúir. Katılımcılara ayrıca tüm modüllerin yer
aldı÷ı CD’ler (ùekil 1) postalanır. Kursa toplam otuz üç ülkeden iki yüzden fazla kiúi
baúvurmuú ve yüz on kiúi bu programa kabul edilmiútir [3]. Birinci kurs altı hafta
sürmüútür [3]. Bu kurs, do÷al afet risk yönetimi konusunda uzman kiúiler için bilgi
paylaúımı ve tartıúma platformu oluúturmuútur. Kursun sonunda katılımcıların hem
küresel hem yerel afet risk yönetimi konusunda bilgi sahibi olmaları ve ülkelerinin afet
risk yönetimi sistemi çerçevesinde iúbirli÷ine gitmeleri hedeflenmektedir.
DBEE’nın uyguladı÷ı birinci kurs olan ‘Kapsamlı Do÷al Afet Risk Yönetimi
Çerçevesi’nin baúarılı olmasının ardından ‘Do÷al Afetlerin Ekonomik Etkileri için
Uygulanan Finansal Stratejiler’, ‘Hasar Tespiti ve øhtiyaçlarının De÷erlendirilmesi’,
‘Güvenli ùehirler’ ve ‘Toplum Tabanlı Do÷al Afet Risk Yönetimi’ baúlıklı özel kurslar
hazırlanmıútır. Daha sonra bu kurslar do÷al afetlere sıkça rastlanan Hindistan ve
Filipinler’de, bu ülkelerin yerel úartlarına uygun olarak düzenlenmiú ve katılımcılara
sunulmuútur. Her iki ülkede de önerilen e÷itim programı baúarılı olarak devam
etmektedir. Afetlerle ilgili toplumun her kesiminden katılımcılar birbirleriyle etkileúime
geçmiúler ve ortak hedef belirlemiúlerdir. Bu iki ülkedeki sonuçlara dayanarak, bu
e÷itim programının afetlerin özellikle depremlerin sıkça tecrübe edildi÷i ve ekonomik
açıdan geliúmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye’de ihtiyaç kapsamında
uygulanabilece÷i düúünülmüútür.
ùekil 1:Kurs e÷itim CD’si kapak örne÷i
126
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Böylelikle, Türkiye’de ilk pilot uygulama Mart-Mayıs 2005 tarihlerinde esas
program dili olan øngilizce olarak DBEE’nin kurs materyallerini kullanarak
gerçekleútirilmiútir. Programa olan katılım göz önüne alınınca böyle bir do÷al afet
e÷itim programının gereklili÷i anlaúılmıú; ancak kurs lisanının ve kullanılan ders
materyallerinin Türkiye’ye uyarlanmıú haliyle katılımcılara sunulması gerekti÷ine karar
verilmiútir. Bu úekilde bilgi paylaúım ve ö÷renme platformları daha geniú bir katılımcı
kitlesine hitap edecektir ve hem dünyadan do÷al afet örnekleri anlatılacak hem de
Türkiye’deki durum ele alınacaktır.
Bütün bunlar de÷erlendirilerek Eylül 2005-Eylül 2006 tarihleri arasında kurs
materyalleri Orta Do÷u Teknik Üniversitesi, østanbul Teknik Üniversitesi, Bo÷aziçi
Üniversitesi, Gazi Üniversitesi Deprem Araútırma ve Uygulama Merkezi, Afet øúleri
Genel Müdürlü÷ü, Hazine Müsteúarlı÷ı Sigortacılık Genel Müdürlü÷ü’nden konularında
ilgili uzmanlar ve di÷er çeúitli kurumlardan sa÷lanan destek ile hazırlanmıútır. Kurs
aúa÷ıdaki beú konu baúlı÷ında e÷itim vermektedir:
1- Kapsamlı Do÷al Afet Risk Yönetimi Çerçevesi
2- Do÷al Afetlerin Ekonomik Etkileri için Uygulanan Finansal Stratejiler
3- Hasar Tespiti ve øhtiyaçlarının De÷erlendirilmesi
4- Güvenli ùehirler
5- Toplum Tabanlı Do÷al Afet Risk Yönetimi
Hazırlanan bu program Ekim 2007’den itibaren ülke genelinde halka,
akademisyenlere, ö÷rencilere, sa÷lık sektörüne, do÷al afet risk yönetimi ile ilgili bütün
kamu ve sivil kuruluúlara sunulacaktır. ølgili üniversiteler kendi hazırladıkları
modüllerin bilgi aktarımından sorumlu olacaklardır. Katılımcılar için zaman kısıtlaması
olmadı÷ından günün her saatinde CD’ler ile verilen e÷itime katılabileceklerdir.
4. SONUÇ
Günümüzde geliúen teknoloji dahilinde sunulacak bu e÷itim programı, web tabanlı
olması nedeniyle di÷er do÷al afet risk yönetimi e÷itim programlarından ayrılır. ùimdiye
kadar tasarlanmıú bütün do÷al afet risk yönetimi e÷itim programları, afetlerle yaúamak
zorunda olan bizlere farklı bilgiler katar. Amacımız, bu programın Türkiye için
süregelen kalıcı bir e÷itim programı haline getirilmesi ve ulaúabilece÷imiz herkese
ulaúıp do÷al afet risk yönetimi konusunda bilinci arttırmaktır.
KAYNAKLAR
1. Bibbee, A., Gönenç, R., Jacobs, S., Konvitz, J. ve Price R., (2000) ‘Economic Effects
of the 1999 Turkish Earthquakes: An Interim Report’, OECD Economics Department
Working Papers No. 247, (øngilizce).
2. Japan International Cooperation Agency (JICA), (2004), ‘Country Strategy Paper for
Natural Disasters in Turkey’, (øngilizce).
3. Demeter, K., (2004), ‘On-line Training in Disaster Risk Management: Advantages
and Limitations’, the World Bank Institute Comprehensive Disaster Risk Management
Learning Program, (øngilizce).
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
127
DOöAL VE TEKNOLOJøK AFETLER KONUSUNDA TOPLUMUN
BøLøNÇLENDøRøLMESø VE “AFEM’øN” ROLÜ
Dr. Nehir Varol 1
SUMMARY
Many people face natural and technological disasters on the world, almost every
day bacause of geological, meteorological and environmental reasons. Disasters cause
enormous economic and human losses and also devastation in enviromental and social
life. In addition, millions of people getting more poor because of the impacts of
disasters. Although centenarian experiences of people show that; prevention and/or
minimization of the impacts of these kind of disasters could be possible by getting
people be prepared, developing awareness of society against to disaster, building early
warning systems, protecting of environment, preparing long term land usage plans,
constructing strong buildings and forming suitable policy about disaster. Thats why,
managers, institutions, NGOs and universities have a very important role for not to turn
disasters into catastrophe.
ÖZET
Dünyada insanlar hemen hemen her gün jeolojik, meteorolojik ve çevresel
nedenlerden dolayı, do÷al ya da teknolojik felaketlerle karúı karúıya kalmaktadır.
Afetler insan kaybına ya da yaralanmalara neden olmakta, ekonomik kayıplara yol
açmakta, sosyal ve çevresel yıkıma neden olmaktadır. Ayrıca afetler yaptı÷ı etkilerle
milyonlarca insanın daha da fakirleúmesine yol açmaktadır. Buna ra÷men insano÷lunun
yüzyıllara dayanan tecrübesi göstermiútir ki; bu felaketlerin çok büyük zararların
önlenmesi ya da minimuma indirgenmesi, toplumda afet bilincinin oluúturulması, alınan
önlemler ve erken uyarı sistemleri, çevresel koruma, uzun dönemli arazi kullanım
planlarının hazırlanması, dayanıklı yapıların inúası ve afet konusunda uygun
politikaların oluúturulması ile mümkün olabilmektedir. Bu nedenle afetlerin felakete
dönüúmemesi için, idarecilere, kurumlara, sivil toplum kuruluúlarına ve üniversitelere
görevler düúmektedir.
1. GøRøù
Avrupa Do÷al Afetler E÷itim Merkezi (AFEM), Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler
tarafından “Büyük do÷al ve teknolojik afetlerin önlenmesi, bunlara karúı önlem alınması
1
Dr. Nehir VAROL, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Avrupa Do÷al Afetler E÷itim
Merkezi (AFEM),Eskiúehir Yolu, Lodumlu-Ankara
128
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ve afet yardımlarının organize edilmesinde iúbirli÷i” yapılmasını amaçlayan Açık
Kısmi EUR-OPA Antlaúması ile kurulmuú bir merkezdir. Anlaúma aralarında
Türkiye’nin de bulundu÷u 9 ülke tarafından 1987 yılında imzalanmıú ve 18 Aralık 1987
tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlü÷e girmiútir. Günümüzde 25 üye ülkeye
sahiptir. Bu anlaúma afetlerin önlenmesi, etkilerinin giderilmesi ve afet sonrası
yardımlaúmanın organizasyonu konularında aralarında araútırma ve e÷itim konularında
yardımlaúmak ve bilgi alıúveriúinde bulunmak amacı ile imzalanmıútır.
Bu kapsamda AFEM, her türlü do÷al ve teknolojik afetlerle mücadele kapsamında,
afetlerin azaltılmasına yönelik olarak, toplumun, karar vericilerin ve afetlerle mücadele
eden uzmanların e÷itimi için çalıúmalar yapan bir kuruluútur. Genel anlamda tüm do÷al
ve teknolojik afetlerin yıkıcı etkilerini e÷itim yoluyla azaltmayı hedeflemektedir.
AFEM’in hedef kitlesi afetten önce, afet sırasında ve sonrasında sorumlukları olan
yöneticiler, uzmanlar, teknik personel ve tüm halktır.
Dünyada afetlerle ilgili tecrübeler ve çalıúmalar; afet yönetimi ve afete duyarlı
toplulukların oluúmasının, kuvvetli kurumsal yapılanma, bilgi paylaúımı, e÷itim ve
duyarlılık kapasitesinin geliútirilmesi, risk azaltma çalıúmaları ve daha fazla araútırma
yoluyla baúarılabilece÷ini göstermektedir. Afetlere karúı bilinçli toplumların
oluúturulması sürdürülebilir kalkınma için de anahtar rol üstlenmektedir. Bu yüzden afet
önleme ve hazırlık çalıúmaları afete dayanıklı ve duyarlı toplumların oluúturulmasında
çok büyük öneme sahiptir.
2. AFET ZARARLARINI AZALTMA
Afet azaltma çalıúmaları günümüzde küresel anlamda, Birleúmiú Milletlerin
Afetlerin Azaltılmasında Uluslar arası Stratejisi (UN/ISDR) çerçevesinde yapılan
çalıúmalar ve toplantılarla úekillenmektedir. Bu kapsamda afet riskinin azaltılması,
önleme ve erken uyarı çalıúmaları ile dünyada afet öncesi çalıúmalar hız kazanmaktadır.
Bu çalıúmalar 2005 yılında gündeme gelen Hyogo Çerçeve Eylem Planı (Hyogo
Framework for Action) ıúı÷ı altında devam etmektedir. Ülkelerin Hyogo uygulamaları
çeúitli platformlarda UN/ISDR (Birleúmiú Milletler Do÷al Afet Zararlarının Azaltılması
Stratejisi) deste÷i ile tartıúılmakta, ülkelerin bu konulardaki deneyimleri
paylaúılmaktadır. Hyogo planının 5 önceli÷inden 3. sü, bilginin kullanımı, ve güvenlik
kültürünün yerleúmesi için e÷itime önem verilmesi úeklinde belirlenmiútir. Bu
çerçevede bakıldı÷ında, Avrupa ve Akdeniz Büyük Afetler Anlaúması (EUR-OPA)
neticesinde kurulmuú bir merkez olan AFEM’in e÷itim hedef kitlesi, uzmanlar,
idareciler, e÷iticiler, karar vericiler, ilk ö÷retim okulları ve halktır. Halkın kademeli
olarak afet konusunda e÷itilerek afet bilincinin oluúturulması ve afete hazır bir toplum
oluúturulması Avrupa Do÷al Afetler E÷itim Merkezi (AFEM) in ana amacıdır.
Dünyada Türkiye’nin de içinde bulundu÷u bir çok ülke malesef afet gerçe÷i ile yüz
yüze kalmaktadır. Her ülkenin yaúadı÷ı tecrübelerden kaynaklanan bilgi birikimleri
vardır. Afet riskinin azaltılmasında, yaúanılan olaylardan ö÷renilen derslerle ilgili
bilgilerin paylaúımını içeren iúbirli÷i ve diyalog önem kazanmaktadır. Yerel ve bölgesel
yetkililer ve di÷er ilgili uzmanlar tecrübelerin paylaúılması için etkin rol
üstlenmelidirler. Bu nedenle do÷a olaylarının afete dönüúmemesi için, idarecilere,
kurumlara, sivil toplum kuruluúlarına ve üniversitelere görevler düúmektedir.
Ayrıca deneyimler, geleneksel olarak uygulanmakta olan afetlerle ilgili bilginin
çok de÷erli oldu÷unu ortaya koymaktadır. Bu nedenle bilginin paylaúımı ve e÷itim,
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
129
hatta bu e÷itimin okul seviyesinde çocuklardan baúlayarak verilmesi ve bu e÷itimlerin
sürdürülebilir olması birçok afetle yüz yüze kalmak zorunda olan ülkemiz için
kaçınılmaz olmaktadır. E÷itim ve toplumun bilinçlendirilmesi afetten korunma ve afete
hazırlık açısından vazgeçilmez bir unsurdur.
3. ÜLKEMøZDE AFETLERE KARùI BøLøNÇLENDøRME ÇALIùMALARI
Bu kapsamda, özellikle 1999 depremlerinden sonra ilgili alanda çalıúmalar yapan
her kurum ve organizasyon, e÷itim konusuna da büyük önem vererek, bu yönde
çalıúmalar gerçekleútirmeye baúlamıúlardır.
Baúta, Bakanlı÷ımız, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araútırma Merkezi, Sivil
Savunma Genel Müdürlü÷ü, Çevre ve Orman Bakanlı÷ı, Meteoroloji Genel Müdürlü÷ü,
Kızılay, øçiúleri Bakanlı÷ı gibi pek çok kurum yanında üniversiteler ve sivil toplum
kuruluúları da, toplumun bilinçlendirilmesi kapsamında oldukça önemli e÷itim
programları ortaya koymuúlardır. Bu konuda kurumlar arasında iúbirli÷i çalıúmalarında
da önemli ilerlemeler kaydedilmiútir (AFEM, Kitapçı÷ı, 2007).
Bu kurumlarca pek çok e÷itim kursları, seminerler düzenlenmesi yanında, kitap,
dergi vb materyallerle de toplumun her kesimine, özellikle çocuklara ulaúılmaya
çalıúılmaktadır. Milli E÷itim Bakanlı÷ı’nın müfredatına afetlerle ilgili derslerin konması
konusunda çabalar sarf edilmekte olması, e÷itimin tabandan baúlatılması yolunda dikkat
çekmektedir.
Örne÷in, østanbul Büyükúehir Belediyesi, Afet Koordinasyon Merkezi AKOM’da,
okul sezonu boyunca ilkö÷retim 4 ve 5. sınıf ö÷rencilerine uzmanlar tarafından haftada
2 gün Kızılay tarafından hazırlatılan “Güvenli Yaúamı Ö÷reniyorum” kitapçı÷ı e÷itimi
verilmektedir. Ayrıca AKOM, halkın afetlere karúı bilinçlendirilmesi amacıyla da çok
sayıda de÷iúik türde kitap, broúür ve CD bastırarak da÷ıtmıútır.
Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ü, Çevre ve Orman Bakanlı÷ı gibi kurumlar da hem
internet üzerinde, hem de kitap, dergi, broúür gibi basılı yayınlarla, çocuklara ve di÷er
hedef kitlelere yönelik bilinçlendirme çalıúmalarını sürdürmektedirler.
Milli E÷itim Bakanlı÷ı’nın, önceki yıllarda “Deprem Haftası”nı e÷itim
müfredatına almıútır. Kandilli Rasathanesi, “Afete Hazırlık E÷itim Programı” ile,
internet üzerinden özellikle çocuklar baúta olmak üzere, ö÷retmenlere ve tüm topluma
yönelik çok kapsamlı bir e÷itim programını sunmaktadır.
Bakanlı÷ımız da “e÷itim yoluyla risk kültürü oluúturulması” konusunda oldukça
önemli çalıúmalar içerisinde bulunmaktadır. Anlaúma’nın faaliyetler bölümündeki
programları gerçekleútirmek amacıyla oluúturulan uzman merkezlerden birisi olarak
Türkiye’de kurulmuú olan Avrupa Do÷al Afetler E÷itim Merkezi (AFEM), Afet øúleri
Genel Müdürlü÷ü bünyesinde, ùube Müdürlü÷ü olarak hizmet vermektedir.
AFEM düzenlenen seminer ve basım - yayımlar ile, “afet zararlarının önlenmesi ve
azaltılmasına yönelik çeúitli hedef gruplarına uygulanacak e÷itim program ve
materyallerinin hazırlanması, basımı ve da÷ıtımı” konularında “Halkın E÷itimi
Kampanyası” oluúturma çalıúmalarında bulunmaktadır. AFEM’in di÷er bir fonksiyonu
da bu konularda en etkin e÷itim yöntemlerini araútırmaktır.
AFEM tarafından programlanan e÷itimler, hedef alanın çok geniú olması nedeni
ile öncelikle “E÷iticilerin E÷itimi” tarzında yapılmaktadır. Uygulanan e÷itimler
sonunda üretilecek dökümanların basılarak tüm Kısmi Anlaúma Üyesi ülkelere
130
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
da÷ıtılması yolu ile, verilen e÷itimin tüm üye ülkelerdeki ilgili kesimleri kapsamasına
çalıúılmaktadır.
Kurs ve seminer, baskı-yayın yolu ile bilgilerin yaygınlaútırılmasının yanı sıra
televizyon, video, sinema filmleri ile izleyenin dikkatini en fazla çeken yöntemlere de
a÷ırlık verilmeye çalıúılmaktadır.
Bu e÷itimlerde hedef kitle; “çocuklar”, “gençler” ve “yetiúkinler” den oluúan halk
kitlesidir. Burada amaç;
x Halkın do÷al afetler, afetten korunma ve afete dayanıklı yapılaúma
konularında bilinçlendirilmesi,
x Halkın, yaúadı÷ı yerleúim çevrelerindeki yapılaúmada, kentleúmede ve
konut seçimlerinde afete duyarlı yapı ve yerleúim kalitesi konularında tüketici
olarak bilgisinin arttırılması,
x ømar, afet ve kentleúme bilincinin oluúturulması ile, hedef kitlenin
yaúadıkları çevreye sahip çıkmasının sa÷lanarak kent ve yaúam kültürünün
yaratılması ve yaygınlaútırılması,
x Olası afetlerin yol açabilece÷i can ve mal kayıp ve zararlarının
asgariye indirilmesi,
x Güvenli kentsel çevreler oluúturulması amacıyla toplumun bilgi
birikiminin arttırılması,
x Kamu bilinçlendirilmesi ile do÷al afetlerin bir do÷a olayı oldu÷unun
ve kentleri halkın kendisinin úekillendirdi÷inin topluma aktarılması,
x Özellikle çocukların psikolojilerini bozmadan bilinçli, bütünleúik bir
afet ve yapılaúma e÷itimi verilmesi ve
x Söz konusu amaçlar do÷rultusunda, ilgili aktörlerin katılımında
sürdürülebilir ve yaúanabilir kentler yaratılması ve afet zararlarının
azaltılmasıdır.
Gelecek nesillerin bu güce kavuúmuú olarak, daha güvenli bir dünyaya kavuúmaları
için, her ülke gibi Türkiye de mevcut kaynaklarını ve imkanlarını mümkün oldu÷unca
kullanma gayreti içerisindedir. Özellikle bu yolda en önemli yöntemin de “Okullar ve
Çocuklar için Afetler ve Temel Afet Bilinci E÷itimi” oldu÷unun kurumlar ve toplumsal
alanda daha fazla dikkate alınması, anlaúmanın amaçlarına uygun olarak ulusal düzeyde
bir ilerlemenin oldu÷unu göstermektedir.
Tabii ki bu çabalarda süreklilik birinci úarttır. Bunu sa÷layacak ekonomik ve
bilimsel tabanın oluúturulması, ilk dönemlerde yavaú ilerlemeye neden olmaktadır.
Ancak, sistemin ve bilincin her yıl biraz daha artan oranda oluúmasıyla baúarı oranı da
gittikçe hızlanacaktır. Bugünün e÷itilmiú küçükleri yarının bilinçli toplum ve
yöneticilerini oluúturacaktır.
4. SONUÇ
Bilgi yönetimi ve e÷itim, afete e÷ilimli bölgelerdeki toplulukların risklerle baúa
çıkma yolları ve daha iyi anlama konularında bize yardımcı olabilir. E÷itim afet
zararlarını azaltma çabalarıyla çok yakından iliúkilidir. Afetler bazen a÷ır darbeler
vurabilirler ve zararın úiddeti, afete maruz kalan ülke ve toplumun hazırlı÷ını ve e÷itim
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
131
seviyesini yansıtır. Bugün yaygın olarak kabul edilmektedir ki afetlerin üstesinden
gelebilmek ve afet sonrası çabuk toparlanmak, ancak temel olan bilgiyi kullanma ve
onun tüm seviyelerde ö÷renilmesi ile mümkün olabilmektedir.
ølerleme, bilginin aktarım ve ortaklı÷ı afet risk yönetiminde anahtar esaslardır.
Riskle birlikte yaúadı÷ımızda, ilk ve orta dereceli okullardaki afet similasyonlu
tatbikatlardan, lisans üstü e÷itimlerdeki derslere kadar tüm e÷itim formlarını
benimsemeliyiz. Ayrıca afetler konusundaki geleneksel yerel bilgilerimizi
birleútirmeliyiz. E÷itim olmaksızın afet zararlarını azaltmada sürdürülebilir geliúmenin
sa÷lanması mümkün de÷ildir.
Yetkili kiúiler konu üzerine odaklanmalı ve toplumun de÷iúen ihtiyaçlarını
karúılayacak kararlar almalıdırlar. Sürdürülebilir sistemler yaratmak için bilimsel,
mühendislik ve kültürel prensiplerin uygulanmasına dayalı olan afet azaltma faaliyetleri
üzerine toplumun tüm sektörlerinin e÷itimi uzun dönemli ve sürdürülebilir olarak
gerçekleútirilmelidir.
KAYNAKLAR
1. Seyfe, N. (2007) “AFEM Tanıtım Kitapçı÷ı”, Bayındırlık ve øskan Bakanl÷ı, Afet
øúlei Genel Mdürlü÷ü, Ankara, 35 s.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
133
DOöU KARADENøZ BÖLGESøNDE SEL FELAKETøNE NEDEN
OLAN SøNOPTøK MODELLERøN TAHMøN TEKNøöø AÇISINDAN
øNCELENMESøNE DÖNÜK KARùILAùTIRMALI BøR ARAùTIRMA
Ümit Turgut 1
1. GøRøù:
Do÷u Karadeniz; Ordu’nun do÷usundaki Melet Çayı’ndan Gürcistan sınırına kadar
uzanan, Karadeniz Bölgesi’nin en da÷lık ve yükseltisinin en fazla oldu÷u (4.000 m)
bölümüdür. Topo÷rafik yapısı ve meteorolojik özellikleri nedeniyle sel ve heyelan
olaylarının sıkça yaúandı÷ı bir co÷rafyada yer almaktadır. Kıyıları fazla girintili-çıkıntılı
de÷ildir. Güçlü dalgalar, kıyıda falez oluúumuna neden olmuútur. Tarımda
makineleúmenin en az geliúti÷i bölümdür. Da÷ların kıyıya paralel olması tarım
alanlarını sınırlandırmıútır. Kırsal nüfusun ve da÷ınık yerleúmenin en fazla oldu÷u
bölümdür.
Bu kesim ülkemizin ve Karadeniz Bölgesi’nin en fazla ya÷ıú alan bölümü olup,
yıllık ortalama ya÷ıú miktarı 1500 mm (metrekareye 1500 kg.), en ya÷ıúlı ili 2400 mm
ile Rize’dir. Da÷lar kıyı kesimin nemli havasının iç kısımlara geçmesini engeller ve
bölgenin kıyısı ile iç kesimleri arasında önemli iklim farklılıkları görülür. Kıyılardan iç
kesimlere do÷ru gidildikçe hem ya÷ıú oranı azalmakta, hem de karasallık nedeniyle
sıcaklıklar düúmektedir. Bölgenin ya÷ıú da÷ılımında hakim rüzgar yönü ile yamaçların
konumu ve yükseltisi en önemli etkenlerdir.
Özellikle yaz mevsiminde ülkemizin en fazla ya÷ıú alan bölgesi Do÷u
Karadeniz’dir. Aynı zamanda sonbahar mevsiminde Akdeniz kıyı kesimiyle birlikte,
Do÷u Karadeniz kıyıları aldı÷ı bol ya÷ıú ile dikkati çekmektedir (ùekil 1). Bu
mevsimlerde meydana gelen etkili ve sürekli ya÷ıúlar bölgede sel ve heyelan
felaketlerine yol açmakta, can ve mal kaybına neden olmaktadır.
Bu araútırmada;
i) Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde etkili sa÷anak ya÷ıúlara ve heyelana neden olan
sinoptik modellerin belirlenmesi,
ii) Bu modellerin tahmin tekni÷i açısından gösterdi÷i özelliklerin ortaya
çıkarılması,
iii) Bu tür modellerin gerçekleúmesi öncesinde bir meteorolojik uyarı
hazırlanırken, tahmin tekni÷i açısından öncelikli incelenmesi gereken sayısal tahmin
ürünlerinin etkin kullanımına dönük önerilerde bulunulması amaçlanmıútır.
1
DMø Uzmanı, Uyarı ve Tahminler Grup Sorumlusu
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
134
ùekil 1: Ülkemizin mevsimlere göre yıllık ya÷ıú toplamları (DMø 2004)
Bu araútırma;
i) Araútırma
Karadeniz
Bölgesi’nin
Do÷u
Karadeniz
bölümüyle
sınırlandırılmıútır.
ii) Araútırma 24 Temmuz 2002 ve 3-4 Ekim 2005 tarihlerinde meydana gelen,
bölgede sel ve heyelan tehlikesine neden olan ya÷ıúlara iliúkin sinoptik modeller ile
sınırlandırılmıútır.
iii) Sinoptik modellemelerin oluúturulması uydu resimleri, güncel 850 hPa, 500
hPa ve yer haritaları ile Avrupa Orta Vadeli Tahmin Merkezi (ECMWF) ürünleri ile
sınırlandırılmıútır.
iv) Araútırmada Do÷u Karadeniz bölümünün co÷rafik yapısı inceleme kapsamı
içine alınmıú, son yıllarda de÷iúen bitki örtüsü, úehirleúme ve imarlaúma çalıúmalarının
bu felaketlere olası etkileri disiplinler arası çalıúmayı gerektirdi÷inden de÷erlendirme
dıúında bırakılmıútır.
2. BULGULAR VE YORUMLANMASI:
Do÷u Karadeniz bölümündeki ya÷ıúlar cephesel, orografik ve konveksiyonel
olarak meydana gelmektedir. Ya÷ıúların meydana gelmesinde rol oynayan meteorolojik
harita modellerinde izobar, kontur ve izoterm de÷erlerinde geniú bir da÷ılım göze
çarpmaktadır.
Bölgede etkili ya÷ıúlara cephesel ve orografik karakterli modellerin neden oldu÷u,
konveksiyonel nitelikteki ya÷ıúların genellikle bölgenin iç kesimlerinde kuvvetli
karasızlık sonucu oluúan cümülüform tipi bulutların zaman zaman sahil kesimine
taúmasıyla meydana geldi÷i dikkati çekmektedir. Bu nedenle araútırmada iki farklı
tarihte yaúanmıú, biri cephesel, di÷eri de orografik karakterli etkili ya÷ıú modelleri
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
135
incelemeye alınmıú, ya÷ıúın oluúum úekli ve sistemin etkileme biçimi yönünden
karúılaútırmalı yorumlamalarda bulunulmuútur.
Model 1: Karadeniz üzerinden inen siklonlar ve so÷uk cephelerinin etkili oldu÷u
ya÷ıú modeli:
Yaz aylarında kuzeydo÷u Avrupa üzerinden Karadeniz’e inen siklonlar so÷uk
cephesi ile birlikte özellikle Orta ve Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde, kıú aylarında ise
Marmara’nın Do÷usundan itibaren yurdun kuzey ve do÷u kesimlerinde etkili ya÷ıúlara
neden olmaktadır. 24 Temmuz 2002 yılında bölgede bu tür bir modelin etkisi sonucunda
büyük bir felaket yaúanmıú ve Rize’de 32 vatandaúımız hayatını kaybetmiútir. Bölgede
üç günlük (23, 24, 25 Temmuz) ya÷ıú toplamları (metrekarede); Pazar (Rize) 195.7,
Rize 116.8, Hopa (Artvin) 63.1, Ordu 35.9, Artvin’de (Merkez) 14.7 kg olarak
ölçülmüútür. Rize ili Pazar ilçesinde bir gecede ölçülen ya÷ıú miktarı (107.5 kg), bir
aylık toplam miktara (128.7 kg) yakın bir de÷ere ulaúmıútır. Hava Tahminleri Dairesi
Baúkanlı÷ı, Analiz ve Tahmin Merkezi 21 Temmuz 2002 tarih, ve 23 sayılı ‘Karadeniz
Bölgesinde Etkili Ya÷ıú Bekleniyor’ baúlı÷ı ile yayınladı÷ı ‘Meteorolojik Uyarısında’
23, 24 ve 25 Temmuz 2002 günlerinde Karadeniz Bölgesi’nde beklenen etkili ya÷ıúlara
dikkat çekmiútir
Karadeniz üzerinden gelen siklonlarda her zaman so÷uk cephelerinin aktif oldu÷u
uydu görüntülerinde açıkça görülmektedir. Ya÷ıú so÷uk cephenin geçiúiyle ve basınç
yükseliúiyle baúlamaktadır.
Karadeniz’in hemen kuzeyinde merkezleúen bu siklonlar güneye do÷ru uzanan
cephelerini genellikle 1004-1016 hPa de÷erindeki izobarlarla kesmektedir. Bu
siklonların aktivitelerinin so÷uk cephesine kink yapan izobar sayısıyla do÷ru orantılı
olarak arttı÷ı dikkat çekmektedir. Bu siklonların ço÷u kuzeybatı-güneydo÷u
istikametinde hareket etmektedir.
24 Temmuz 2002 00 Z yer haritasında (ùekil 2) Avrupa üzerinde 1024 hPa’lık
yüksek basınç merkezi ile Kırım Yarımadası üzerinde 1000 hPa’lık alçak basınç
merkezi ve buna ba÷lı so÷uk cephesi, aynı saate ait uydu görüntüsünde de (Resim:1)
dikkati çekmektedir. 500 hPa seviyesinde alçak merkeze ait 576 dekametre ve daha
düúük de÷erlerdeki konturlar ile -10/-12.5 derece aralı÷ındaki izoterm de÷erleri (ùekil
3), 850 hPa seviyesinde Do÷u bölgelerimiz üzerindeki alçak merkeze ait 144
dekametre ve daha düúük de÷erdeki konturlar ile 15-17.5 derece aralı÷ındaki izoterm
de÷erleri (ùekil 4) bölgede etkili ya÷ıú için uygun ortamı ifade etmektedir.
A
Y
A
Y
Y
ùekil 2: 24.7.2002 00 Z Yer Haritası
Resim 1: 24.7.2002 00 Z Uydu Resmi
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
136
A
A
Y
Y
Y
A
Y
ùekil 3: 24.7.2002 00 Z 500 hPa Haritası
ùekil 4: 24.7.2002 00 Z 850 hPa Haritası
Model 2: Avrupa üzerinde Azor yüksek basınç merkezinin, ülkemizin güneydo÷u
kesimlerinde Basra alçak basınç merkezinin etkili oldu÷u durumlarda, bu iki sistemin
karúılaútı÷ı ara bölge olan Do÷u Karadeniz üzerinde siklon oluúumuna ait ya÷ıú modeli:
Bu model Azor yüksek basınç merkezinin Avrupa üzerinde yerleúti÷i, hatta Do÷u
Avrupa’ya do÷ru sokuldu÷u ve bunun yanında ülkemizin güneydo÷usunda sıcak
karakterli Basra alçak basınç merkezinin etkili oldu÷u pozisyonda Do÷u Karadeniz
üzerinde siklon oluúumuyla dikkat çekmektedir. 4 Ekim 2005 00 Z yer haritasında
1028 hPa de÷erindeki Azor yüksek basınç merkezinin Avrupa ve Balkanlar üzerinden
Rusya’ya kadar uzandı÷ı, 1008 hPa merkez de÷erine sahip Basra alçak basınç
merkezinin güneydo÷u kesimlerimizi etkiledi÷i, Do÷u Karadeniz üzerinde oluúan
siklonun merkez de÷erinin 1012-1016 hPa oldu÷u ve Azor antisiklonunun dönüú
hareketi ile birlikte ülkemizin kuzey kesimlerine kuzey ve kuzeydo÷ulu rüzgarları
beraberinde getirdi÷i görülmektedir (ùekil 5). Siklonun güneye do÷ru uzanan so÷uk
cephesinin aktif oldu÷u ve kuzeybatı-güneydo÷u istikametinde hareket etti÷i uydu
resminden de izlenebilmektedir (Resim 2).
Y
Y
Y
A
A
Y
ùekil 5: 4.10.2005 00 Z Yer Haritası
A
Resim 2: 4.10.2005 00 Z Uydu Resmi
Aktif so÷uk cephe, sahile bakan yamaçlarda kuzey ve kuzeydo÷ulu rüzgarlarla
birlikte, yı÷ılma sonucu etkili orografik ya÷ıúlara neden olmuútur. 4 Ekim 2005 sabahı
yapılan ölçümlere göre (metrekarede); Pazar (Rize) 186 kg, Rize (Merkez) 92 kg,
Giresun 54 kg, Hopa (Artvin) 53 kg, Ünye (Ordu) 50 kg, Ordu (Merkez) 49 kg,
Uzungöl (Trabzon) 48 kg, Artvin (Merkez) 24 kg, Gümüúhane 14 kg ve Bayburt’ta 9 kg
ya÷ıú kaydedilmiútir. Gece meydana gelen sel, su baskını ve heyelan sonucunda Rize’de
7 vatandaúımız hayatını kaybetmiútir. Rize ili Pazar ilçesinde bir gecede ölçülen ya÷ıú
miktarı (186 kg), bir aylık toplam miktara (275 kg) yakın bir de÷ere ulaúmıútır. ùekil
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
137
6’daki 24 saatlik en fazla ya÷ıú haritası incelendi÷inde, bölgede yine Rize
çevrelerindeki de÷erlerin oldukça yüksek oldu÷u gözlenmektedir. Analiz ve Tahmin
Merkezi bu felaket öncesinde de 3 Ekim 2005 tarih ve 65 sayılı ‘Do÷u Karadeniz
Bölgesi’nde Etkili Ya÷ıú Bekleniyor’ baúlı÷ı ile yayınladı÷ı ‘Meteorolojik Uyarısında’ 3
Ekim 2005 Pazartesi gece saatlerinde ve 4 Ekim 2005 Salı günü Do÷u Karadeniz
Bölgesi’nde beklenen etkili ya÷ıúa dikkat çekmiútir. (ùekil 7)
ùekil 6. øllerimizin 24 saatlik maksimum ya÷ıú haritası (DMø 2004)
ùekil 7 : 3.10.2005 Pazartesi gecesi ve 4.10.2005 Salı sabahı Rize’de meydana gelen
sel ve heyelan felaketi ile Analiz ve Tahmin Merkezinin yayınladı÷ı Meteorolojik
Uyarının haber kupürü
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
138
4 Ekim 2005 00 Z 500 hPa haritasında kuzeydo÷u kesimlerimizdeki alçak merkeze
ait 576 dekametre ve daha düúük de÷erlerdeki konturlar ile -12.5/-15 derece aralı÷ındaki
izoterm de÷erleri (ùekil 8), 850 hPa haritasında do÷u bölgelerimiz üzerindeki alçak
merkeze ait 150 dekametre ve daha düúük de÷erdeki konturlar ile 10/15 derece
aralı÷ındaki izoterm de÷erleri (ùekil 9) bölgede etkili ya÷ıú için uygun ortamı ifade
etmektedir.
A
A
Y
Y
A
Y
A
ùekil 8: 4.10.2005 00 Z 500 hPa Haritası
ùekil 9: 4.10.2005 00 Z 850 hPa Haritası
3. SONUÇ VE ÖNERøLER:
i) Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde etkili ya÷ıúa neden olan sinoptik modeller;
a) Karadeniz üzerinden gelen siklonlar ve buna ba÷lı so÷uk cepheleri,
b) Avrupa üzerinde Azor yüksek basınç merkezinin, ülkemizin güneydo÷u
kesimlerinde Basra alçak basınç merkezinin etkili oldu÷u durumlarda bu iki sistemin
karúılaútı÷ı ara bölge olan Do÷u Karadeniz üzerinde oluúan siklonlar ve so÷uk cepheleri
olmak üzere 2 ana grupta toplanabilir.
Gerçekleúen 24 saatlik maksimum ya÷ıúların Rize ili ve Do÷u Karadeniz’e kıyısı
olan çevre ilçelerinde (baúta Pazar ølçesi olmak üzere), aylık toplam ya÷ıúlarından daha
fazla oldu÷u dikkat çekicidir.
ii) Bu tür oluúumlarda ECMWF (European Centre of Middle Weather Forecasts Avrupa Orta Vadeli Tahmin Merkezi) 24 saatlik toplam ya÷ıú, düúey hız, EPS
(Ensemble Prediction System) toplam ya÷ıú olasılık, Cape Indeks, 700, 500, ve 1000
hPa nem ile MM5 (Mesoscale Model-5) toplam ya÷ıú, MM5 (Mesoscale Model-5)
meteogramları ve KUMOT (Kuvvetli Meteorolojik Olayların Tahmini Programı)
ürünlerinden günlük toplam ya÷ıú için ihbar durumu haritaları yüksek tutarlılık oranıyla
ya÷ıú tahmin tekni÷i açısından kullanıcısına geniú bir de÷erlendirme olana÷ı
yaratmaktadır.
Sel felaketinin meydana geldi÷i 4 Ekim 2005 tarihine ait sayısal tahmin ürünleri
incelendi÷inde; ECMWF toplam ya÷ıú haritasında (ùekil 10) özellikle Do÷u
Karadeniz’in do÷u kıyılarında 100 kg.dan fazla ya÷ıú beklendi÷i, en fazla düúey hız
de÷erinin Do÷u Karadeniz’in do÷usunda oldu÷u (ùekil 11), EPS (Ensemble Prediction
System) toplam ya÷ıú olasılık haritasında (ùekil 12) %100 olasılıkla bölgede 20 mm.nin
üzerinde ya÷ıú beklendi÷i, en fazla cape de÷erinin 1532 joule/kg (kuvvetli kararsızlık
sınırı) ile Do÷u Karadeniz kıyılarında görülece÷i (ùekil 13), üst seviyelerde nemin
bölgede etkili ya÷ıú için yeterli oldu÷unu gösteren ECMWF 700 hPa nem haritası (ùekil
14), Rize ili ile Artvin’in Hopa ilçesine kadar olan kıyı úeridinde 24 saat içerisinde
toplam 100 ila 160 kg arasında ya÷ıúın olabilece÷ini gösteren MM5 (Mesoscale Model-
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
139
5) toplam ya÷ıú haritası (ùekil 15), Rize ølinde etkili ya÷ıú için uygun meteorolojik
parametrelerin bulundu÷unu ayrıntılarıyla sunan MM5 (Mesoscale Model-5)
meteogramları (ùekil 16) ile özellikle ihbar hazırlı÷ı sırasında incelenmesi gereken en
önemli ürünlerden biri olan KUMOT (Kuvvetli Meteorolojik Olayların Tahmini
Programı) günlük toplam ya÷ıú için ihbar haritası (ùekil 17), Do÷u Karadeniz
Bölgesi’nde gerçekleúen ya÷ıúın önceden tahmin edilmesinde kullanıcılara destek
olmaktadır.
ùekil 10: ECMWF Toplam Ya÷ıú Haritası ùekil 11: ECMWF 00 Z Düúey Hız
Haritası
ùekil 12: EPS Toplam Ya÷ıú Haritası
ùekil 14: ECMWF 700 hPa Nem Haritası
ùekil 13: ECMWF 00 Z Cape ındex
ùekil 15:: MM5 Toplam Ya÷ıú Haritası
140
ùekil 16: MM5 18 Z Rize Meteogramı
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ùekil 17:KUMOT Ya÷ıú øhbar Haritası
iii) Son dönemde hız kazanan, pilot bölge olarak østanbul, øzmir ve Antalya’da
baúlanan Bölgesel Tahmin Merkezi kurulma çalıúmalarında, Trabzon Bölge Müdürlü÷ü
bünyesinde yer alacak bu yapılanma da önem kazanmaktadır.
iv) øç deniz özelli÷i taúıyan Karadeniz üzerinde deniz rasadı yapacak gözlem
üniteleri, bölgeyi etkileyen hava kütlesinin dikey kesitinin incelendi÷i yüksek seviye
gözlemleri, meteorolojik radar vb. gözlem sistemlerinin uygulamaya konması, bölgenin
meteorolojik bilgi ve tahminlerinin hazırlanmasına büyük katkı sa÷layacaktır.
v) Bölgedeki illerin valilikleri, yerel yöneticileri, üniversiteler, meslek odaları ve
konuyla ilgili kamu kuruluúlarının ilgili birimleri tarafından ortaklaúa yürütülecek
bilimsel çalıúmalarla baú gösteren sorunlara kalıcı çözümler konusunda birlikte hareket
edilmesi yerinde olacaktır.
KAYNAKÇA:
1. ÇÖLERø, M. Analiz ve østidlaller Tekni÷i Ders Notları. 2003. Ankara
2. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü Yayınları (Komisyon). Hava Analiz ve Tahmin Tekni÷i El
Kitabı. 2005. Ankara
3. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Araútırma ve Bilgi øúlem Dairesi Baúkanlı÷ı. Yıllık
Meteoroloji Bülteni. 2004. Ankara
4. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Hava Tahminleri Dairesi Baúkanlı÷ı. 2002/2005 yıllarına
ait Metcap 4.03 yer ve yüksek seviye haritaları. Ankara
5. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Hava Tahminleri Dairesi Baúkanlı÷ı. Sayısal Hava
Tahmini ùube Müdürlü÷ü. 2002/2005 ECMWF ve MM5 tahmin haritaları. Ankara
6. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Zirai ve øklim Rasatları Dairesi Baúkanlı÷ı. Klimatoloji
ùube Müdürlü÷ü. Mevsimlere göre yıllık ya÷ıú toplam haritası. 2004. Ankara
7. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Zirai ve øklim Rasatları Dairesi Baúkanlı÷ı. Klimatoloji
ùube Müdürlü÷ü. 24 saatlik maksimum ya÷ıú haritası. 2004. Ankara
8. www.ogzala.com/bilgiler-info/ cesitlibilgiler/dogukaradeniz.
9. www. ecografya.com. Do÷u Karadeniz Fiziki Haritası
10. www. milliyet.com.tr. Do÷u Karadeniz’deki etkili ya÷ıú haberi
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
141
11. YAYVAN, M., TURGUT, Ü., Ülkemizde Görülen Meteorolojik Olayların Sinoptik
Modellemesi. 2003. Ankara
12. YAYVAN, M., TURGUT, Ü., Kuvvetli Meteorolojik Olayların Oluúum
Mekanizmaları. 2003. Ankara
13. YAYVAN, M., ERSOY, S., TURGUT, Ü., Türkiye’yi Etkileyen Orta Enlem
Siklonları. 2004. Ankara
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
143
METEOROLOJøK KARAKTERLø DOöAL AFETLERøN
TAHMøNøNDE METEOROLOJø RADARLARININ
KULLANILMASI
Serkan Emino÷lu1, Fırat Beútepe1, Cüneyt Geçer1 ve Kurtuluú Öztürk 1
SUMMARY
In order to mitigate and reduce impacts of natural disasters resulting from
meteorological events, informing public and local authorities in timely and effectively
manner and provision of conscious reactions are essential by setting up an effective
meteorological observation network and early warning systems. Since the field
observations represent a single point, they are inadequate in representing the parameter
fields such as precipitation. For this reason, the point wise ground observations help
very little in forecasting of the meteorologically characterized natural disasters. On the
other hand, meteorological radars with very high spatial and temporal resolution have
all the capability to fulfill this gap. In this study, the meteorological radars and their
products are introduced to present their capabilities in early detection and tracking of
the natural disasters. In addition, the various meteorologically characterized natural
disasters are investigated by using radar and the corresponding products. Also, the
potential capabilities of the radar products for detecting natural disasters are also
introduced for the other researches for possible future study.
ÖZET
Meteorolojik olaylar sonucu ortaya çıkan do÷al afetlerin önlenmesi veya
zararlarının azaltılabilmesi için en önemli unsurlardan birisi, etkin bir meteorolojik
gözlem a÷ına sahip olunması ve erken uyarı sistemi kurulmasıdır. Yersel gözlemler
noktasal bazda yapıldı÷ından, ya÷ıú gibi uzaysal de÷iúkenli÷in yüksek oldu÷u
parameterelerin temsil edilmesinde yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla, yer gözlemlerinin
afetlerin erken öngörulmesindeki katkısı sınırlıdır. Yüksek zamansal ve uzaysal
çözünürlü÷e sahip olmaları nedeni ile meteorolojik radarlar, bu eksikli÷i kapatacak
özelli÷e sahiptirler. Bu çalıúmada, meteoroloji radarlarının ve ürünlerinin do÷al afetlerin
belirlenmesinde ve takibinde kullanılması araútırılmıútır. Farklı zamanlarda gözlenen
meteorolojik karakterli afetlerin radar yardımı ile tespiti incelenmiú, radar ürünlerinin
afetlerin tespitindeki potansiyel kullanımları üzerinde durulmuútur.
1
Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü (DMø),Uzaktan Algılama ùubesi, Ankara
144
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
1. GøRøù
ønsano÷lu varoluúundan bu yana do÷al afetlerle iç içe yaúamaktadır. Sebebiyet
verdikleri can ve mal kayıplarından dolayı, afetlerin öngörülmesi varoluúundan bu yana
insano÷lunun üzerinde çalıútı÷ı bir konudur. Bu amaç do÷rultusunda, çalıúmalarını hem
yeterli bilgi edinebilmek için farklı gözlem úebekelerinin kurulması hem de elde etti÷i
bilgilerden afetlerin fiziksel yapısını anlamak için sürdürmüútür.
Sel/taúkın, fırtına ve dolu gibi meteorolojik karakterli afetler, en çok can ve mal
kaybının gözlendi÷i [1,2] afetler olarak karúımıza çıkmaktadır. Özellikle sa÷anak
ya÷ıúların sebebiyet verdi÷i seller ve taúkınlar, bugün dahi en çok çekinilen afetler
arasındadır.
Bu tür afetlerin önceden öngörülerek gerekli uyarıların yapılması için yo÷un çaba
harcanmaktadır. Ancak, ortada bulunan en önemli problem, alansal ya÷ıúın
temsilili÷inin zorlu÷udur. Bunun nedeni ise, noktasal ölçüm yapan ya÷ıúölçerlerin
gerekli sıklıkta bulunmayıúı ve ya÷ıú parametresinin uzaysal de÷iúkenli÷inin yüksek
olmasıdır [3]. Bununla birlikte hesaplamalarda kullanılan homojenlik ve/veya izotropik
yaklaúımların yanısıra, topo÷rafik etkilerin hesaplamalarda dikkate alınma zorlu÷u da
[4] problemi zorlaútıran di÷er etkenlerdir.
Ya÷ıú ölçümlerindeki temsilili÷in arttırılması [5] radarların meteorolojik amaçlık
kullanmaya baúlanması ile gerçekleúmiútir. Her ne kadar Z-R düzeltmesi [6] ve ya÷ıú
ölçer ayarlamalarının [7] yapılması gerekse de, özellikle sel ve taúkın tahminlerinde
radarlar etkin sonuçlar vermektedir. Alansal ya÷ıúın daha yüksek tutarlılıkla
hesaplanmasına olanak sa÷laması ise, sel ve taúkın tahminleri için son derece önemlidir.
Ek olarak, anlık veri sa÷laması ve uzaysal çözünürlü÷ün yüz metreler mertebesine
indirgemesi radarı di÷er ölçüm araçlarına göre ön plana çıkartmakla birlikte, birçok
ya÷ıú kaynaklı afetin daha erken öngörülmesine de olanak sa÷lamaktadır. Nedeni ise,
radarların afet kuvvetli meteorolojik hadiselerin baúlangıç safhasının, hareket
de÷iúikliklerinin, geliúme ve da÷ılmalarının önceden tespit ve tahmin edilebilmesine
imkan sa÷lamalarıdır.
Bu çalıúmada, radardan elde edilen ürünler ayrıntılı olarak tanıtılmakla beraber,
ürünlerin de÷erlerine göre temsil ettikleri farklı sınıflar açıklanmıútır. Ek olarak,
gözlenen bazı afetlere ait radar ürünleri irdelenerek, ürünlerin afet öngörüsünde nasıl
kullanılabilece÷i konusunda bilgi verilmiútir.
2. METEOROLOJø RADARI KULLANIMI VE ÜRÜNLERø
2.1. Radar Gözlem A÷ı
Ülkemizde operasyonel olarak kullanılan toplam 4 radar vardır. Bunlar, Balıkesir,
Ankara, østanbul ve Zonguldak radarlarıdır (ùekil-1). Her bir radarın kapsama alanı
tarama modunda 370 km, dopler modunda 120 km yarıçapa kadar çıkabilmektedir. Bu
meteoroloji radarlarının, bir tam tarayıú periyodu 8 dakikadır ve 125 metre uzaysal
çözünürlü÷e sahiptirler. Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü (DMø) yakın
gelecekte radar sayısını arttırmayı planlamaktadır. Planlananlarla birlikte yeni radar
kapsama alanının ùekil-2’deki gibi olması öngörülmektedir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
145
ùekil-1: DMø Mevcut Radar A÷ı
ùekil-2: DMø Planlanan Radar A÷ı
2.2. Meteoroloji Radarı kullanımı
Meteorolojik radarlar, kısa vadeli hava tahmini (nowcasting) ve erken uyarı amaçlı
olmak üzere iki farklı úekilde kullanılırlar. Kısa vadeli hava tahmini 0-2 saatlik zaman
zarfını kapsayan hava tahminidir. Erken uyarı ise, do÷al felaketlere sebep olabilecek
hava olaylarının yerinin ve úiddetinin belirlenmesi, izlenmesi ve kamunun uyarılması
úeklinde gerçekleútirilmektedir. Gerçek zamanlı elde edilen veriler kısa süreli hava
tahmin merkezinde de÷erlendirilerek uyarı ve ihbarlar hazırlanır. Bu uyarılar
haberleúme araçları vasıtasıyla gerekli birimlere iletilir.
Radar ile aúa÷ıdaki meteorolojik hadiselerin tespit ve tahmini mümkündür.
1. Kuvvetli orajlar
2. Dolu
3. So÷uk cephe fırtına hatları
4. Mikropatlama (microburst) ve makropatlama (macroburst)
5. Rüzgar burulması (wind shear)
6. Kuvvetli yer rüzgarları
7. Türbülans
8. Fırtınalar, hortum ve tornadolar
9. Sel ve taúkınlar
Hortum, mikropatlama ve makropatlamalar gibi yere yakın bölgelerde gerçekleúen
hadiselerin tespit edilmesinde radarın bulundu÷u konum çok önemlidir. Topo÷rafik yapı
nedeniyle oluúabilecek yer ekolarından kaçınma ve kapsama alanının geniú
tutulabilmesi amacıyla radar yüksek bölgelerde konuúlandırılmıú ise bu hadiselerin
tespiti oldukça zor olabilir.
Radarlardan elde edilen temel parametreler ve meteorolojik anlamları aúa÷ıda
sıralanmıútır. Temel parametreler hadisenin tanımlanmasında kullanılır.
V = Hız (m/sn): Dopler radarlar kullanılarak hava kütlelerinin hareket hızı ve yönü
ölçülür.
W = Spektral Geniúlik (m/sn): Spektral geniúlik rüzgar burulması ve türbülans
göstergesidir. Tablo-1’de spektral geniúlik ve türbülans iliúkisi verilmiútir.
Tablo- 1: Spektral Geniúlik ve türbülans iliúkisi
Ortalama Spektral Geniúlik De÷erleri (m/sn)
Orta ùiddette Türbülans
4
ùiddetli
Türbülans
7
Aúırı Türbülans
t8
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
146
Z = Logaritmik Reflektivite (dBZ): Hedeften yansıyan sinyalin gücüdür. Tablo2’de, radar yazılımları tarafından iúlenen reflektivite de÷erlerine karúılık gelen ya÷ıú
tipleri ve di÷er istenmeyen eko (echo) kaynakları gösterilmiútir.
Tablo-2: Çeúitli eko kaynaklarına karúılık gelen radar reflektivite faktörü
de÷erleri.
Hadisenin Cinsi
Su içeren fakat ya÷ıú vermeyen Sis – Bulutlar
Buz parçacıkları içeren Bulutlar
Çisenti
Hafif Ya÷mur
ùiddetli Ya÷mur – Hafif Sa÷anak
ùiddetli Sa÷anak
Dolu
Kar
Duman – Toz – Böcek
(Yerden 2km yüksekli÷e kadar)
Clutter (Yeryüzünden, binalardan, a÷açlardan, su
yüzeylerinden v.b. olan istenmeyen ekolar)
Kuúlar
Eko De÷eri
< 0 dBZ
20 dBZ’ye kadar
0-20 dBZ
10-30 dBZ
30-45 dBZ
>40-65 dBZ’ye kadar
Donma seviyesi üzerinde
dBZ •45
E÷er dBZ •55 ise tüm
yüksekliklerde mümkün
35 dBZ’ye kadar
10 dBZ’ye kadar
Filtrasyon yapılmadı÷ında 80
dBZ’ye kadar
20 dBZ’ye kadar
R = Ya÷ıú Oranı (mm/saat): Radarlar ya÷ıúı do÷rudan ölçmezler. Ya÷ıú de÷eri
için, radar reflektivite faktörüne ba÷lı olarak radar yazılımları tarafından ampirik
(empiric) bir ba÷ıntı kullanılır. Bu iliúki Z-R eúitli÷idir.
Z = A Rb
A ve b deneysel sabitlerdir. Araútırmalar sonucunda en yaygın kullanılan úekli,
Marshall ve Palmer tarafından (Marshall ve Palmer, 1948) Z = 200 R1.6 úeklinde
belirlenmiútir. Aúa÷ıda bazı ya÷ıú tiplerine göre literatürde tavsiye edilen Z-R iliúkileri
verilmiútir.
Stratiform tipi ya÷ıú Z = 200 R1.6
Orografik ya÷ıú
Z = 31 R1.71
Fırtına
Z = 286 R1.37
Kar
Z = 2000 R2
Radar reflektivite de÷eriyle ya÷ıú úiddeti iliúkisi Tablo-3’de gösterilmiútir:
Tablo-3: Radar reflektivite faktörü ve ya÷ıú úiddeti arasındaki iliúki.
dBZ
< 30
30-40 40-45
Ya÷ıú ùiddeti Hafif Orta
45-50
50-57
> 57
Kuvvetli Çok kuvvetli ùiddetli Aúırı
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
147
D = Diferansiyel Reflektivite ZDR (dB): Hedeften yansıyan yatay ve dikey
reflektivitelerin oranıdır.
ZDR =10 log10(zh / zv)
Yatay ve dikey reflektivite de÷erleri birbirine ne kadar yakınsa, yani parçacık ne
kadar küreye yakın bir úekilde ise ZDR de÷eri o kadar 0’a yakın bir de÷er olacaktır. ZDR
ya÷mur ve dolu taneciklerinin ayrılmasında ve ya÷mur damla çapının belirlenmesinde
kullanılır (Tablo-4).
Tablo-4: Hedef ZDR iliúkisi
Çisenti
Hedef
0
ZDR (dB)
Ya÷mur
0.5 - 4
Kar, Graupel
(-1) - (+1)
Dolu
~0
2.2. Radar Ürünleri
Do÷al afetlerin meteoroloji radarlarıyla belirlenmesi radar ürünlerinin analiziyle
mümkündür. Aúa÷ıda bazı ürünler ve kullanım alanları verilmiútir.
Plan mevki göstericisi (PPI-Plan Position Indicator): Uzun menzilli hava
gözetlemesinde kullanılır. PPI görüntüsünün Google Earth programı üzerine
konulmasıyla, yüksek çözünürlükte radar datasının co÷rafi bilgi sistemiyle birleúimi
sa÷lanmıútır (ùekil 3-4).
ùekil 3: PPI Z görüntüsü
ùekil 4: PPI Z Google Earth gösterimi
Sabit Yükseklik Plan mevki göstericisi (CAPPI-Constant Altitude Plan
Position Indicator): Kuvvetli hadiselerin yerinin ve özelliklerinin analizinde en önemli
üründür. ùekil 5’te Ankara radarında tespit edilen kuvvetli orajın CAPPI görüntüsü
verilmiútir.
148
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ùekil 5: 27.04.2004 tarihinde Ankara’nın güneybatısında geliúen 58.8
dBZ de÷erinde ekoya sahip kuvvetli orajın görünümü
Pratik kullanımda CAPPI ürünü ùekil 6’da gösterildi÷i gibi dikey kesit profili
alınarak incelenir. Bu gösterim úekli mesafe-yükseklik göstergesi (RHI-Range Height
Indicator) olarak adlandırılır.
ùekil 6: Kuvvetli orajın dikey kesiti
Kuvvetli oraj 35 km2 gibi küçük bir alanda geliúmiú, dikey olarak 12 km tepe
yapmıútır. ùekil 7’de olaydan üç gün sonra çekilen foto÷raflarda meydana gelen dolu
hadisesinin etkisi görülmektedir
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
149
ùekil 7: Kuvvetli orajdan meydana gelen dolu görüntüleri
MAKS (Maksimum Görüntüsü): Eko yüksekli÷i ve yo÷unlu÷unu tek pencerede
görülür. Özellikle úiddetli hava sahalarının görülmesinde faydalıdır (ùekil 8).
ùekil 8: MAKS Reflektivite görüntüsü
Yüzey Ya÷ıú Yo÷unlu÷u (SRI-Surface Rainfall Intensity): Muhtemel ya÷ıú
miktarını veren üründür (ùekil 9).
ùekil 9: Ya÷ıú miktarının gösterimi.
150
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Sel ve taúkın gibi ya÷ıútan kaynaklanan do÷al afetlerde yere düúen ya÷ıú miktarı
bilgisi çok büyük önem taúır. Ya÷ıú ölçer ölçümlerinde sahanın yeri, rüzgar, kar ya÷ıúı,
damla ebadı gibi faktörler ölçüm sonuçlarını etkilemektedir. Afet yönetiminde 200-400
cm2’lik bir yüzeyden elde edilen ölçüm sonuçları 100 km2’lik bir alandaki ya÷ıúın
de÷erlendirmesinde kullanılmaktadır.
ùiddetli ya÷ıú ve sel durumlarında ya÷ıúın bölgesel farklılıkları göz önüne
alındı÷ında, ölçümün çok noktadan yapılması gerekir. Radarlar geniú alanlar için anlık
ya÷ıú yo÷unlu÷u da÷ılımının görüntülenmesini sa÷layarak, bu eksikli÷i giderebilirler.
Dikey Tümleúik Sıvı (VIL-Vertically Integrated Liquid): VIL ürünü kuvvetli
fırtına, dolu ve bir kaç dakika sonra düúecek ya÷ıú miktarının tahmininde kullanılır.
ùekil 10’da, østanbul’un batısında 31 Temmuz 2003 tarihinde meydana gelen bir
oraj, østanbul-Çatalca radarı tarafından tespit edilmiútir. Fırtına hücresinin tam
merkezinde 50-60 dBZ arasında reflektivite de÷erleri dikkat çekmektedir.
ùekil 10: Silivri’de büyük hasara sebep olan dolu hadisesinin VIL görüntüsü.
ùekil-11’de bu yüksek ekonun meydana getirdi÷i dolu önceden tanımlanan ihbar
kriterlerince belirlendi÷inden bölge için dolu ihbarı otomatik olarak üretilmiútir.
ùekil 11: Otomatik üretilmiú dolu tahmini ürünü
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
151
3. METEOROLOJøK HADøSE ANALøZø VE øHBAR
Radar yazılımları, parametreleri önceden ayarlanan erken uyarı ürünleri
üretebilirler. Böylece son kullanıcılar, otomatik olarak temel parametreleri
sorgulamadan istedikleri ürünleri elde edebilirler. Bu ürünler ve ihbar kriterleri Tablo 5’
de verilmiútir.
Tablo 5:Otomatik elde edilen ürünler ve ihbar kriterleri
Ürün
øhbar Kriterleri
Ya÷ıú Gözetlemesi
10 km²’lik bir alanda, 1.5-14 km tabakasına ait
VIL>1mm
Sel Uyarısı
25km²’lik bir alan için, 1 Saatlik Ya÷ıú veya N
Saatlik >5mm
Dolu Uyarısı
10 km²’lik bir alanda VIL>5mm ve 45 dBZ Tepe
(TOPS)>1.5 km
Kuvvetli Fırtına Tespiti
10 km²’lik bir alan için, 1.5-15 km tabakasına ait
VIL>10mm ve 10 dBZ Tepe(TOPS)>8 km
Türbülanslı Fırtına Tespiti
10km²’nin üzerindeki bir alan için, Spektral
Geniúlik>6m/s ve Reflektivite>20dBZ
Rüzgar De÷iúiminin Tespiti
0.5° ve 0.7° açılarında, 3km²’den fazla bir alan
için Rüzgar Burulması>10m/s/km
Microburst Tespiti
Rüzgar Burulması ürünü kullanılır. Eúik de÷er 45m/s/km seçilir.
DMø, ihbar kriterleri do÷rultusunda pek çok ürünü analiz ederek gerekti÷i takdirde
kamuya “Uyarı ve Takip Raporu” yayınlamaktadır.
østanbul’un Anadolu yakasında 9 Ekim 2006 tarihinde meydana gelen sel DMø
østanbul radarı ile incelenmiútir. østanbul Beykoz'da aúırı ya÷ıú sebebiyle taúan dere,
içinden geçti÷i 3 köyde sel baskınına yol açmıútır(ùekil 12).
ùekil 12: Beykoz’daki selin görüntüleri.
Hadise DMø kısa süreli tahmin biriminde yaklaúık bir saat kadar önce tahmin
edilmiú, ve uyarı yapılmıútır (ùekil 13).
152
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ùekil 13: Meteorolojik uyarı metni
Kuvvetli oraj hücresinin tam merkezinde 50-60 dBZ arasında reflektivite de÷erleri
dikkat çekmektedir. ùekil-14’de bu yüksek ekonun meydana getirdi÷i etkili ya÷ıú
önceden tanımlanan ihbar kriterlerince belirlendi÷inden bu bölge için etkili ya÷ıú ihbarı
radardan otomatik olarak tespit edilmiútir.
ùekil 14: MAX Ürünü ve büyütülmüú gösterimi ve ihbar ürünü
Ya÷ıú ölçerlerden elde edilen veriye göre bölgede bir saatte 35 mm ya÷ıú tespit
edilmiútir. ùekil 15’de radardan elde edilen saatlik toplam ya÷ıúın 30-40 mm arasında
oldu÷u görülmektedir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
153
ùekil 15: 20:00-ile 21:00 arası 1 Saatlik toplam ya÷ıú miktarı
Her ne kadar bu örnekte radarlardan elde edilen ya÷ıú miktarı ya÷ıú ölçere yakın
çıkmıúsa da, genellikle radarlar gerçekleúen ya÷ıúlara göre daha düúük bir ya÷ıú miktarı
ölçerler. Bunun sebebi radar sinyalinin yer yansımaları, atmosferik zayıflama, ıúın
engellemesi, anormal yayılım, hatalı dikey reflektivite profili vs. gibi dıú kaynaklı
faktörlerin yanı sıra radarların elektronik kalibrasyonu gibi parametrelerden de olumsuz
olarak etkilenmesidir. DMø, radarların hatalı ya÷ıú ölçümlerini mümkün oldu÷u oranda
azaltmak amacıyla ya÷ıú ölçer ayarlaması çalıúmaları yapmaktadır.
4. SONUÇLAR
Bu çalıúmada meteoroloji radarlarının meteorolojik kaynaklı do÷al afetlerin
tespitinde ve takibindeki önemi üzerinde durulmuútur. Gerek radardan elde edilen
ürünler gerekse önceden tanımlanmıú algoritmaları kullanarak kuvvetli meteorolojik
hadiselerin meteoroloji radarı kullanarak tespiti anlatılmıútır.
Radarları kullanarak atmosferin yüksek çözünürlükte ve sık aralıklarla
ölçülebilmesi, baúta kısa süreli hava tahmini olmak üzere birçok meteorolojik çalıúma
için çok büyük katkılar sa÷lar.
Veri kalitesini olumsuz etkileyen faktörlere ra÷men radarlar, gerçek zamanlı,
yüksek alansal ve zamansal çözünürlü÷e sahip ya÷ıú bilgisinin elde edilmesinde en
önemli meteorolojik cihazlardır.
Radarlar, ya÷ıú bilgisinin elde edilmesinde kullanılan reflektivite ölçümünün
yanısıra atmosferin hareketine iliúkin hız ölçümü de yapabilmektedir.
Türkiye’de meteorolojik hizmetlerin kalitesini ve güvenilirli÷ini artırmak, kuvvetli
meteorolojik hadiseler sonucu mal ve can kaybını en aza indirmek amacı ile kısa süreli
meteorolojik uyarıların zamanında hazırlanması ve yayınlanması radar sistemleri ile
mümkündür.
154
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
KAYNAKLAR
1. Rosenfeld, J. (1997), ‘The day of Judgement’. Weatherwise, June/July, Vol. 50,
Issue:3, ss. 22-24.
2. Stipp D. (1997) ‘A New Way to Bet on Disasters’. Fortune, Vol. 136, Issue:5,
ss.124-131.
3. Jackson, I. J. (1972), Mean daily rainfall intensity and number of rain days over
Tanzania, Geogr. Ann. A.54 : 369 – 375.
4. Summer, G. (1988), ‘Precipitation Process and Analysis’. John Wiley and Sons ,
New York : ss. 455
5. Rinehart, R.E. (1991), ‘RADAR for Meteorologists’. Ronald E. Rinehart, Grand
Forks, North Dakota. ss. 334.
6. Marshall, J. S., Palmer W. McK. (1948), ‘The distribution of raindrops with size’. J.
Meteor., 5, 165–166.
7. Öztürk, K ve Yılmazer A.U. (2006), ‘Türkiye’de Meteorolojik Radar Ya÷ıú
Ölçümleri ve MM5 Sayısal Model Tahminlerinin Farklı østatistiksel Ayar Teknikleri
Kullanılarak øyileútirilmesi’, Ankara Üniversitesi, Doktora Tezi, ss. 23, Ankara.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
155
FARKLI SENARYOLARA GÖRE TAùKIN RøSK ANALøZø:
HAVRAN ÇAYI ÖRNEöø (BALIKESøR)
Hasan Özdemir 1
SUMMARY
Many floods occurred on the Havran River in the past. To prevent and mitigate the
flood effects some prevention measures, one of them is Havran Dam construction, have
been done on the river channel. For Havran settlement and agricultural land in the
Havran plain, both the characteristics of rainfall, river morphology and flood risk due to
dam are very important in risk management. In this study, four types of scenario which
are flood frequencies based on dam and without dam, dam overflow and dam break
have been used for the risk analysis. As a result, the losses based on dam scenarios were
found the more catastrophic compared the other flood scenarios. Hence, for the
complete risk management, different scenarios must be considered.
ÖZET
Havran Çayı üzerinde geçmiú dönemlerde bir çok kez taúkınlar meydana gelmiútir.
Bu taúkınları önleme ve azaltma amacıyla Havran Çayı yata÷ı üzerinde bazı çalıúmalar
yapılmıú olup, Havran Barajı inúaatı da bunlardan bir tanesidir. Havran ilçe merkezi ve
ovası için taúkın riskinin ele alınması ve de÷erlendirilmesinde, havzadaki ya÷ıú
özellikleri ve Havran Çayı’nın yatak özellikleri yanında barajdan kaynaklanabilecek
taúkın risklerinin de dikkate alınması, risk yönetimi açısından önemlidir. Bunun için
çalıúmada, barajın dikkate alınmadı÷ı ve dikkate alındı÷ı akarsuların taúkın tekrarlama
sıklıklarına göre ortaya çıkan senaryolar ile baraj kaynaklı meydana gelebilecek
dolusavak taúkını ve olası baraj yıkılmasıyla ortaya çıkacak taúkın senaryolarına göre
risk analizleri yapılmıútır. Sonuç olarak barajdan kaynaklanabilecek taúkınların ortaya
çıkaraca÷ı zarar, normal taúkınlara oranla daha fazla olmaktadır. Risk yönetimi
açısından bu tür senaryoların dikkate alınması gerekmektedir.
1. GøRøù
Taúkınlar, ülkemizde ve dünyanın bir çok yerinde büyük can ve mal kayıplarına
neden olan do÷al afetlerden bir tanesidir. Akarsu havzalarına ait do÷al özelliklerin gün
geçtikçe tahrip edilmesi, yo÷un arazi kullanımlarının olması ve akarsu yataklarına
yapılan yanlıú müdahaleler, havza ve akarsu yatakları için normal olan ya÷ıúların bile
taúkınlara yol açmasına neden olmaktadır. Ayrıca akarsular üzerinde yapılan
mühendislik yapıları, bazen daha önce risk taúımayan özelliklerin, risk olarak
1
østanbul Üniversitesi, Edeb. Fak., Co÷rafya Bölümü, Fiziki Co÷rafya Anabilim Dalı,
e-mail: [email protected]
156
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
de÷erlendirilmesine yol açmaktadır. Bu da akarsu yata÷ı kenarındaki arazi kullanımları
için yapılacak risk yönetimi çalıúmalarında bazı yeni planların dikkate alınmasına neden
olmaktadır.
Çalıúma alanını oluúturan Havran Çayı üzerinde bir çok tarihte taúkınlar meydana
gelmiútir. Bu taúkınları önleme ve zararlarını azaltmak amacıyla Havran Çayı üzerinde
birtakım çalıúmalar yapılmıútır. Bunları; anakola katılan yan dereler üzerinde yapılan
ıslah çalıúmaları, tersip bendi inúaası, Havran Çayı’nın kanal içine alınması ve son
olarak da Havran Çayı üzerinde ønbo÷azı mevkiinde baraj yapımı çalıúmaları olarak
sıralayabiliriz.
Yapılan çalıúmalardan da anlaúılaca÷ı üzere, sadece akarsudan kaynaklı taúkınlar
saha için söz konusu iken, sahada baraj yapımının olması, sürdürülebilir arazi kullanımı
ve saha için risk yönetimi açısından, barajdan kaynaklanabilecek risklerin de
de÷erlendirilmesine neden olmaktadır. Ayrıca sahanın Coulomb stres da÷ılımına ba÷lı
olarak yakın gelecekte büyük depremlere sahip olaca÷ı da gözönünde bulundurulursa
(1) baraj kaynaklı senaryoların ne derece önemli oldu÷u gerçe÷i ortaya çıkar.
Bütün bu olasılıklar de÷erlendirildi÷inde, saha için barajın dikkate alınmadı÷ı
taúkın sıklıklarına ba÷lı olarak, barajın dikkate alındı÷ı taúkın sıklıklarına göre, dolu
savak taúkınına göre ve son olarak da olası baraj yıkılmasına ba÷lı olarak oluúabilecek
taúkın senaryolarının risk analizleri bu çalıúma içinde de÷erlendirilmiútir.
2. ÇALIùMA ALANI
Havran Çayı havzası, 494530-530806 Y koordinatlarıyla 4365088-4395802 X
koordinatları arasında olup havzanın büyük ço÷unlu÷u Havran ilçesi sınırları içinde yer
almaktadır. Toplamda 570 km2 lik bir alana sahip havzanın yükselti aralı÷ı 0-1290 m
arasındadır. Taúkın risk analizinin yapıldı÷ı alan ise Havran Çayı’nın ønbo÷azı
mevkiindeki Havran Barajı’ndan Havran yerleúmesinin batısına kadarki yaklaúık 9
km’lik kısmıdır (ùekil 1).
Havzadaki ana akarsu
olan Havran Çayı,
genel itibariyle do÷ubatı yönünde akıú
göstermekte olup
kuzey ve güneyden
yan derelerle beslenir.
Bunlar kuzeyde
Küçükçay, Karahayıt,
Bent, Pınar, De÷irmen
ve A÷ıl dereleri,
güneyde ise Tosun,
Kabaklık, Kıúla,
De÷irmen
ve Kızıklı
ùekil 1: Çalıúma alanının lokasyonu.
dereleridir.
Havza içinde akım ölçen Akarsu Gözlem østasyonu (AGø) sadece Havran Çayı’nın
yukarı kolu olan Gelin Deresi üzerinde yer almaktadır. Baraj yapımı çalıúmalarından
dolayı 2003 te kapatılmıútır.
Akdeniz iklim özelliklerinin görüldü÷ü sahada, yıllık toplam ya÷ıú 665 mm
civarında olup en fazla ya÷ıú Kasım, Aralık, Ocak ve ùubat aylarında düúer. Sahadaki
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
157
ya÷ıú yo÷unlu÷u, çalıúma alanına yakın Edremit ve Burhaniye meteoroloji
istasyonlarına ait verilere ba÷lı olarak, son 30 yılda azalmıútır (2). Sahada en sıcak ay
Temmuz olurken, en so÷uk ay ise ùubat’tır.
Havran Çayı üzerinde 1528, 1904, 1958, 1964, 1968, 1980 ve 1981 tarihlerinde
taúkınlar meydana gelmiútir (3; 4; 5; 6). Bu taúkınlardan 1981 taúkını, 25 Aralık
tarihinde meydana gelmiú olup sahadaki tahribatı bakımından en fazla etkiye sahip
olanıdır. Bu taúkında 1 kiúi hayatını kaybetmiú, Havran köprüsü yıkılmıú, yüzlerce
hayvan ve 6485 hektar tarım alanı taúkından zarar görmüútür. Meydana gelen
taúkınlardan Havran yerleúmesi ve ovadaki tarım alanlarını korumak ve aynı zamanda
tarım alanlarını sulama amacıyla Havran Barajı inúaatı çalıúmalarına 1995 yılında
baúlanmıú olup tamamlanma aúamasına gelinmiútir.
3. VERø ve YÖNTEM
Çalıúmada taúkın senaryoları için kullanılan veri kaynaklarını; 1:25000 ölçekli
topografya haritaları ve GPS (Global Positioning System) ile akarsu yata÷ı içinde
ölçülmüú noktalarla oluúturulmuú düzensiz üçgen a÷ı olarak adlandırılan TIN
(Triangulated Irregular Network) modeli, arazi çalıúmaları, DSø’nin Havran Barajı için
yaptı÷ı planlama raporu verileri, Gelin Deresi üzerindeki Akarsu Gözlem østasyonu
(AGø) verileri, havzanın sayısal toprak verileri, Edremit ve Burhaniye meteoroloji
istasyonlarına ait günlük ya÷ıú verileri ile çeúitli uydu görüntüleri oluúturmaktadır (ùekil
2).
ùekil 2: Çalıúmada kullanılan veri ve yöntem.
TIN verisi ve arazi çalıúmaları CBS ortamında de÷erlendirilerek hidrolik
modelleme için altlıkları oluúturan geometrik veriler üretilmiútir (akarsular, akarsu
kıyısı, akıú yolları, köprüler, yatak içi yapılar, enkesitler, etkisiz alanlar, engelleyici
yapılar ve leveler). Hidrolik modellemelere altlık oluúturan akım verileri ise Gelin
Deresi üzerindeki Akarsu Gözlem østasyonu (AGø) verilerinden faydalanılmıútır.
Havran Barajı’ndan sonra Havran Çayı’na katılan Kıúla, Bent ve Küçükçay Dereleri yan
kollar üzerinde akım gözlem istasyonlarının olmamasından dolayı bu alt havzalara
ya÷ıú-akıú modelleri uygulanarak tahmini akım verileri üretilmiútir. Bunun için veri
158
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
kaynaklarını, Edremit ve Burhaniye meteoroloji istasyonlarına ait günlük ya÷ıú verileri,
alt havzaların arazi kullanımı/örtüsü verisi (Spot XS uydu görüntüsünden), hidrolik
toprak özellikleri oluúturmaktadır.
AGø ve ya÷ıú-akıú modelinden elde edilen akım verilerinin maksimum akım
de÷erleri kullanılarak taúkın sıklık analizleri (Log Pearson Tip III ve Gumbel)
yapılmıútır (7; 8; 9; 10; 2). Buna göre ana kolun ve yan kolların 5, 10, 25, 50, 100, 200
ve 1000 yıllık tekrarlama sıklıklarına ait akım miktarları bulunmuútur. Barajla ilgili
akım verileri için DSø’nin hazırlamıú oldu÷u planlama raporuna ba÷lı olarak (5), dolu
savak taúkın verileri kullanılmıútır. Baraj yıkılması ile ilgili olarak baraj gövdesinde
meydana gelebilecek gediklenmeye ba÷lı olarak akım hidrografı oluúturulmuútur.
Bunun için Froehlich (1995a,b) formülleri kullanılmıútır (11; 12).
Hidrolik modellemeleri yapılan de÷iúik senaryolara ait veriler, CBS ortamına
aktarılarak herbir senaryoya ait taúkınların da÷ılıú alanları, derinlik ve hacimleri
bulunmuútur. Quickbird uydu görüntüsü ve arazi çalıúmalarıyla oluúturulan Havran
Çayı yata÷ı kenarındaki arazi kullanım özellikleri ve bunlara ait ekonomik de÷erleri
CBS ortamında de÷erlendirilmesiyle herbir senaryonun risk analizi yapılmıútır.
4. FARKLI SENARYOLARA GÖRE TAùKIN RøSK ANALøZø
Risk, do÷al ve insan kaynaklı olayların, zarar görebilirlik özellikleriyle etkileúimi
sonucunda ortaya çıkabilecek olası kayıpların (ölüm, yaralanma, mal kaybı, ekonomik
faaliyetlerin zarar görmesi veya çevresel zararlar gibi) meydana gelme olasılı÷ıdır (13).
Bu tanımlamaya ba÷lı olarak riski oluúturan temelde iki faktör bulunmaktadır. Birisi
do÷al olayın kendisi olan do÷al tehlikeler, di÷eri beúeri faaliyetlere ba÷lı olarak ortaya
çıkan zarar görebilirlik özellikleridir. Bu temel tanımlama içine risk altında kalan ö÷eler
ve bunların ekonomik de÷erleri de riskin tanımlanmasında kullanılan di÷er elemanlar
olarak karúımıza çıkmaktadır. Bu çalıúmada zarar görebilirli÷e ait veri eksikli÷inden
dolayı, risk altında kalan ö÷eler ve bunların ekonomik de÷erleri daha çok kullanılmıútır.
4.1. Taúkın Haritalaması
Çalıúma içinde farklı taúkın senaryolarına ait taúkın haritalarını oluúturmak için
daha öncede belirtildi÷i gibi öncelikle TIN modeli oluúturulmuútur. Bunun için temel
altlık olarak 1:25000 ölçekli topografya haritaları ile çalıúma alanı içinde yatak içinde
ölçümü yapılan 1000’nin üzerinde GPS noktası kullanılmıútır. Arazi çalıúmaları, TIN
modeli ve Quickbird uydu görüntüsünden faydalanmak suretiyle sahaya ait geometrik
verilerin (akarsular, akarsu kıyısı, akıú yolları köprüler, yatak içi yapılar, enkesitler,
etkisiz alanlar, engelleyici yapılar ve leveler) oluúturulması CBS ortamında
tamamlanmıútır.
Hidrolik modelleme için akarsu yata÷ı üzerindeki geometrik verilerin
tamamlanması ve senaryolara ait akım veri giriú iúlemleri hidrolik yazılım kullanılmak
suretiyle yapılmıútır. Bunun için senaryoların yapıldı÷ı alanda sadece Havran Çayı
yukarı kesimi için AGø verilerinden elde edilen akım miktarları kullanılmıútır. Bunun
dıúında ana kola katılan yan kollar için ya÷ıú-akıú modellemelerinden elde edilen
maksimum akımlardan oluúturulan taúkın tekrarlama sıklıklarına ait akım de÷erleri
kullanılmıútır.
Barajın dikkate alındı÷ı senaryo için baraj yapımından sonra bu koldan gelen su
miktarı, DSø’nin belirledi÷i miktar olan normal su kotunda dip savak deúarj miktarı olan
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
159
13.4 m3/s olarak kabul edilmiútir (5). Gerek barajın dikkate alınmadı÷ı gerekse barajın
dikkate alındı÷ı akım miktarlarının taúkın tekralama sıklarından en fazla de÷ere sahip
olan 1000 yıllık tekrarlama sıklı÷ı (T) senaryolar için baz alınmıútır. Buna göre akarsu
kollarına ait akım miktarları Tablo 1’de verilmiútir.
Tablo 1: Akarsu kolları için Senaryo 1-2 de kullanılan akım miktarları
Senaryo
(T)
AGø
Kıúla
Bent
Küçükçay
Havran (Aúa÷ı Kol)
1
2
1000
1000
751.62
13.4
286.02
286.02
261.10
261.10
231.53
231.53
1530.27
792.04
Barajdan kaynaklanan senaryolardan olan dolu savak taúkını için DSø tarafından
belirlenen dolu savak taúkın grafi÷i esas alınmıútır (ùekil 4A). Bu grafikte maksimum
akım 3. saatte en yüksek seviyeye ulaúmaktadır (1391 m3/s). Bunun dıúındaki senaryo
olan baraj yıkılması ise Havran Barajı’nın teknik özelliklerine ba÷lı olarak rezervuar
hacmi, suyun derinli÷i, barajın yüksekli÷i gibi parametreler baz alınarak baraj
gövdesinde meydana gelebilecek gediklenmeyle oluúabilecek maksimum su akım
miktarı hesaplanarak yapılmıútır. Gedik aúınma zamanı ve maksimum akım için
Froelich (11;12) formülleri kullanılmıútır (a). Buna göre oluúturulan baraj yıkılmasına
ait maksimum akım grafi÷i ùekil 4B’de verilmiútir. Bu senaryoda, barajın sahip olması
planlanan maksimum su seviyesinde barajın yıkıldı÷ı ve kretin yapısına ba÷lı olarak
gediklenmeyle su boúalımı oldu÷u varsayılmıútır. Maksimum akım 3. saat içinde
gerçekleúmektedir (18786.79 m3/s). Bu iki senaryoda barajla ilgili taúkınların etkisini
görmek amacıyla di÷er yan kollardan gelen akım miktarları için minimum de÷erler
kullanılmıútır.
tf
0 .00254 V w
0 .53
h b 0 .9
Qp
0.607Vw
0.295
1.24
Hw
(a)
Belirtilen kriterler kullanılarak oluúturulan akım miktarlarının her bir kola veri
giriúi yapıldıktan sonra akım modellemeleri üretilmiútir. Üretilen modeller tekrardan
CBS ortamına aktarılarak taúkın sularına ait derinlik, alan ve hacim hesaplamaları
yapılmıútır (ùekil 5, Tablo 2). Buna göre senaryo 1 den 4’e kadarki aralıkta taúkınların
büyüklü÷ü ve etkiledi÷i alan artmaktadır. Tamamen olmasa bile barajın etkisi
farkedilmektedir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
160
ùekil 4:Barajla ilgili teknik bilgiler A) Dolu savak taúkın grafi÷i B) Baraj yıkılmasına ait
maksimum akım grafi÷i.
ùekil 5: Farklı senaryolara göre taúkın haritaları.
Tablo 2: Farklı senaryolarda taúkın sularına ait sayısal veriler.
Senaryo
Su Derinli÷i (m)
Alan (m2)
Hacim (m3)
1 Baraj dikkate alınmamıú
7.81
4461160
7272413.40
2 Baraj dikkate alınmıú
6.9
3588324
4393888.84
3 Dolusavak Taúkını
7.30
4745880
8324485.83
4 Baraj Yıkılması
28.9
9327936
55110146.52
4.2. Sahanın Zarar Görebilirlik Özellikleri
Risk faktörlerden birisi de do÷al olayların etkiledi÷i alanda bulunan ve bu olayların
etkisinde kalma ihtimali olan unsurlardır. Alanlar üzerindeki her türlü beúeri özellikler
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
161
olarak da adlandırabilece÷imiz bu özelli÷e, insan, arazi kullanımları (tarım alanları,
sanayi alanları, yerleúme alanları, yollar, köprüler vb.), bunların zarar görebilirlik
özellikleri ve ekonomik de÷erlerini katmak mümkündür.
Çalıúma alanı için sadece Havran ilçe merkezindeki mahallelere ait nüfus ve bina
sayıları bakımından zarar görebilirlikler Cutter vd.’ne (14) göre hesaplanmıútır (b).
Di÷er beúeri özellikler, sadece risk altında kalan unsurlar ve ekonomik de÷erleri
bakımından ele alınmıútır.
ZararGörebilirlik
ParametreMahalle
ParametreToplam
X
X
MaksimumX
(b)
Nüfus özellikleri olarak, afet anında zarar görebilirli÷i fazla olan 18 yaú altı, 65 yaú
üstü ve kadın nüfus de÷erlendirmeye katılmıútır. Herbir nüfus özelli÷ine ait zarar
görebilirlikler (b) formülü uygulanarak mahalle bazında zarar görebilirlikler
çıkartılmıútır (ùekil 6). Ayrıca mahalle bazında bina sayılarına göre zarar görebilirlik
özelli÷i yine aynı formül uygulanarak hesaplanmıútır (ùekil 7).
ùekil 6: Nüfus özelliklerine ait zarar
görebilirlik.
ùekil 7: Bina sayılarına ait zarar
görebilirlik.
ùekil 6’ya göre üç nüfus özelli÷inden dolayı de÷erlerin toplamı 0-3 arası
de÷iúmektedir. Buna göre Camiikebir mahellesi, de÷erlendirilen nüfus özellikleri
bakımından en fazla zarar görebilirli÷e sahip mahalledir. Bunu Ebubekir ve Yeni
mahalleleri takip etmektedir. Bina sayısına göre zarar görebilirlik özelli÷i en fazla olan
mahalle Ebubekir mahallesidir. Bunu Camiikebir ve Hamam Baúı mahalleleri takip
etmektedir. Her iki özellikte Mescit, Çi÷itzade ve Tekke mahalleleri en az zarar
görebilirli÷e sahip mahalleler olarak bulunmuútur.
Sahadaki arazi kullanım özellikleri, sahaya ait yüksek çözünürlüklü Quickbird
uydu görüntüsü ve arazi çalıúmalarıyla çıkartılmıútır (ùekil 8). Elde edilen arazi
kullanımı verilerine göre çalıúılan alan içinde %48 gibi bir oranla en fazla arazi
kullanımı türünü zeytinlikler oluúturmaktadır. Bunu sırasıyla meyve bahçeleri (% 17),
tarım alanları (%14), yerleúim alanları (%8) ve di÷erleri takip etmektedir. Bu
de÷erlerden de anlaúılaca÷ı gibi tarımsal faaliyetler çalıúma alanı içinde önemli bir yer
tutmaktadır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
162
ùekil 8: Çalıúma alanı içindeki arazi kullanım türleri.
Ekonomik de÷er olarak bu çalıúmada ele alınan birimleri, benzin istasyonu, park,
sanayi, tarım ürünleri, yerleúme ve zeytin olarak sıralayabiliriz. Bu birimlerden tarım
ürünlerine ait fiyatlandırmalar TÜøK’ten (15) temin edilmiú olup kilogram baúına ait
tahmini fiyatlar, Havran ilçe toplamındaki üretilen miktara oranlamayla bulunmuútur.
Bunun haricindeki birimlerin m2 fiyatları Bayındırlık øskan Bakanlı÷ı’nın belirledi÷i
yapı yaklaúık birim fiyatlarından temin edilmiútir (16). Olası taúkın anında
de÷erlendirmeye katılan birimlerden daha fazla birimin etkilenmesi aúikardır. Fakat bu
çalıúmada sadece farklı senaryolara göre etkilenme derecelerini göstermek açısından
daha fazla detaya inilmemiútir.
4.3. Taúkın Risk Analizi
Sahanın farklı taúkın senaryolarına ait risk analizini yapmak için taúkınlara ait bazı
parametrelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlar taúkın sularının derinlik, hız ve sediment
miktarı gibi özellikleridir. Çalıúmada taúkın sularına ait hız ve sediment taúınımının
mekansal da÷ılımına ait veri olmamasından kullanılamamıútır. Bunun yerine suların
derinlik verisi kullanılmıútır (ùekil 9). Taúkın sularının derinlik düzeylerinin
sınıflandırılması 3 sınıf altında yapılmıútır. 1 m ve üstü su derinli÷i, suyun tahrip
gücünün veya zararının yüksek oldu÷u alanlar olarak de÷erlendirilmiútir (17). Bu
de÷erin altı ise orta ve az etkiye sahip olarak de÷erlendirilmiútir. Belirlenen taúkın
sınıflamalarına göre sınıfların etkisi altında kalan arazi kullanım türleri çıkartılmıútır
(ùekil 9). Senaryolardan sadece baraj yıkılmasına ait senaryoda akarsu yata÷ındaki
enkesilerin boyu yetersiz oldu÷undan model içindeki kesin sınırı gösterilememiútir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
163
ùekil 9: Taúkın derinliklerine ait sınıflar ve etkisi altındaki arazi kullanım türleri.
Taúkın derinli÷ine ait sınıflar ve bunların etkisi altındaki arazi kullanım
özelliklerinden benzin istasyonu, park, sanayi, tarım ürünleri, yerleúme ve zeytine ait
ekonomik de÷erler Tablo 3’te verilmiútir. Buna göre ortaya çıkan sonuçları úöyle
özetlemek mümkündür; baraj, meydana gelebilecek taúkınların etkisini tam olarak
önleyemesede azaltmaktadır. Baraj yapımından sonra barajdan kaynaklanabilecek
taúkınlar, gerek etkiledi÷i alan ve gerekse ortaya çıkaraca÷ı maddi hasarlar bakımından
Havran Çayı’nın 1000 yıllık tekrarlama sıklı÷ındaki de÷erlerden daha fazla olmaktadır
ve en kötü senaryo olarak karúımıza çıkmaktadır. Her dört senaryoda özellikle Havran
yerleúmesi boyunca yapılan yapay yatakta artan su hızının, do÷al yata÷a geçiúte büyük
bir enerjiyle etrafa yayıldı÷ı görülmektedir. Bunun yanında Küçükçay’ın Havran
Çayı’na katılmadan önceki tersip bendi çevresi de her dört senaryoda sular altında
kalmaktadır.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
164
Tablo 3: Farklı senaryolara ait taúkın risk alanları ve ekonomik kayıplar.
Senaryolar içinde baraj yıkılmasına ait taúkın senaryosu haricinde havran
yerleúmesine büyük zararlar verecek taúkınlar görülmemektedir. Meydana gelebilecek
etki de yerleúmelere ait zarar görebilirlik özelliklerine ba÷lı olarak (ùekil 6-7) Havran
Çayı kenarındaki yerleúmeler için az olacaktır. Fakat Havran Çayı üzerinde ulaúımı
sa÷layan iki köprünün taúkınlardan zarar görmesi sonucunda taúkınların dolaylı
etkilerinin olaca÷ı aúikardır. Ayrıca, tarımsal faaliyetler ilçe nüfusu ve yakın köy
yerleúimleri için önemli bir geçim kayna÷ıdır. Tarım alanlarının da zarar görmesi nüfus
açısından büyük maddi zararların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
5. SONUÇ ve ÖNERøLER
Çalıúmada Havran Çayı üzerinde oluúabilecek muhtemel taúkınlar için de÷iúik
senaryolar uygulanmak suretiyle risk analizleri yapılmıútır. Taúkınlara karúı yapılacak
önleme ve azaltma çalıúmalarında de÷iúik senaryoların dikkate alınmasının önemi
vurgulanmaya çalıúılmıútır. Havran Çayı üzerinde yapılan baraj, meydana gelebilecek
taúkınları önleyemese de etkisini azaltmaktadır. Ayrıca Havran yerleúmesi kenarındaki
kanal içine alınmıú yata÷ın taúkın sularının hızını arttırması kanal sonrası suların yüksek
enerjiyle etrafa yayılmasına neden olmaktadır. Bu da çevredeki tarım alanları için son
derece risk taúımaktadır. Tersip bendinin çevresi de senayoların hepsinden
etkilenmektedir. Bu alandaki tarım alanları da risk altında kalmaktadır. Havran Barajı
çalıúmada sahanın tektonik özelli÷inden dolayı risk faktörü olarak de÷erlendirilmiútir.
Buna göre oluúturulan dolu savak taúkını ve baraj yıkılmasıyla ortaya çıkacak taúkın
senaryosu Havran yerleúmesi ve çevresi için en kötü senaryolar olmuútur.
Bu tür senaryolarda kullanılan modeller belirli bir veri tabanının üzerinde
yapılmaktadır. Çalıúmada Havran Çayı yata÷ı için GPS verileri ve çevresi için 1:25000
ölçekli topografik veriler kullanılmıútır. Bu verilere ba÷lı olarak oluúturulan senaryolar,
taúkın anında yüzeydeki 10 cm lik pürüzlülük ve engelleyici yapıların dahi suları
yönlendirici etki yapması düúünüldü÷ünde oldukça genel sayılması ola÷andır. Fakat
aynı veriler kullanılarak farklı senaryolar uygulandı÷ı için de sonuçların
karúılaútırılması açısından önemlidir. Taúkın alanlarına ait sürdürülebilir kullanımların
sa÷lanabilmesi, risk yönetimi çalıúmalarının yapılabilmesi için alanları etkilemesi
muhtemel de÷iúik senaryoların dikkate alınması son derece önemlidir. Böylelikle do÷al
olaylar afet olmaktan çıkar can ve mal kaybı yaúanmaz.
Teúekkür: Bu çalıúma østanbul Üniversitesi Bilimsel Araútırma Projeleri birimince
desteklenmiútir. Proje No: T-583/17032005
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
165
KAYNAKLAR
(1) Nalbant, S., Hubert, A., and King, G.C.P. (1998), “Stress Coupling Between Earthquakes in
Northwest Turkey and North Aegean Sea”, J. Geophysics Res., 103, 24469-24486.
(2) Özdemir, H. (2007), Havran Çayı Havzasının (Balıkesir) CBS ve Uzaktan Algılama
Yöntemleriyle Taúkın ve Heyelan Risk Analizi, Basılmamıú Doktora Tezi, ø.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Co÷rafya Anabilim Dalı, østanbul.
(3) Yetkin, G. (1957), Kuruluúundan Bugüne Kadar Edremit’te Olup Bitenler, Balıkesir.
(4) Akda÷, M. (1975), Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası (Celali øsyanları), Ankara.
(5) DSø. (1988) Edremit-Havran Projesi Planlama Raporu, DSø XXV. Bölge Müdürlü÷ü,
Balıkesir.
(6) Özdemir, Z. (1998) Körfezdeki Zümrüt Havran, Meltem Ofset, øzmir.
(7) Gumbel, e.J. (1958), Statistics of Extremes, Columbia University Press, NewYork.
(8) Chow, V.T., Maidment, D.R. ve Mays, L.R. (1988), Applied Hydrology, McGraw-Hill Inc.,
NewYork.
(9) USACE. (1993), Engineering and Design Hidrologic Frequency Analysis, Department of
Army, EM-1110-2-1415, USA.
(10) Rao, A.R. ve Hamed, K.H. (2000), Flood Frequency Analysis, CRS Press, USA.
(11) Froehlich, D.C. (1995a), “Embankment Dam Breach Parameters Revisited”, Proceeding of
the 1995 ASCE Conference on Water Resources Engineering, San Antonio, p. 887-891, Texas.
(12) Froehlich, D.C. (1995b), “Peak Outflow from Breached Embankment Dam”, Journal of
Water Resources Planning and Management, Vol. 121, p. 90-97.
(13) UN/ISDR (International Strategy for Disaster Reduction). (2004), Living With Risk: A
Global Rivew of Disaster Reduction Initiatives, 2004 Version, Genava: UN Publications.
(14) Cutter, S.L., Mitchell, J.T., ve Scott, M.S. (1997), Handbook For Conducting A GIS-Based
Hazards Assessment At The Country Level, Hazard Research Lab., Department of Geography,
University of South Carolina, USA.
(15) TÜøK. (2006), Balıkesir øli 2004 yılı Tarım Ürünlerin Birim Fiyatları, Türkiye østatistik
Kurumu, Ankara.
(16) Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı. (2006), 2006 Yılı Yapı Yaklaúık Birim Maaliyetleri,
12.03.2006 Tarih, 26106 Sayılı Resmi Gazate.
(17) Tingsanchali, T., ve Karim, M.F. (2005), “Flood Hazard and Risk Analysis in the Southwest
Region of Bangladesh”, Hydrological Processes, 19, 2055-2069.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
167
EUMETSAT H-SAF PROJESø VE ÜRETøLEN UYDU
ÜRÜNLERøNøN KULLANIM ALANLARI
Ali Ümran Kömüúcü1, Aydın Gürol Ertürk1, Erdem Erdi1,
Fatih Demir1, øbrahim Sönmez 1
SUMMARY
Turkey is taking part in Hydrology SAF consortium with other 11 countries.
Turkey is responsible for precipitation product development (rainfall and snow) using
satellite derived data, calibration and validation of the products, and impact studies of
the products at selected sites. Turkey is represented by Turkish State Meteorological
Service, Middle East Technical University, and Istanbul Technical University in the
consortium.
The H-SAF objectives are development of products from existing and future
satellites with sufficient time and space resolution to satisfy the needs of operational
hydrology; use of satellite information related to hydrology and development and
evaluation of tools for combining spatially distributed information from meteorological
satellites, radar and raingauge networks and other sources (NWP, other satellitesystems)
to provide quantitative precipitation data for operational hydrology.
This study describes involvement of the State Meteorological Service in the HSAF and presents examples from products to be developed for use in hydrological and
meteorological disaster applications.
ÖZET
Bu çalıúmada kısa adı H-SAF olan ve ODTÜ ve øTÜ’nin iúbirli÷i ile Devlet
Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü tarafından koordine edilen Hidroloji SAF (H-SAF)
Uydu Verisi Ürün Geliútirme Programı tanıtılarak, üretilen ürünlerin hidrolojik
çalıúmalarda ve özellikle meteorolojik karakterli do÷al afetler konusundaki kullanım
alanları ve potansiyel faydaları ortaya konmuútır.
H-SAF’ın amacı; operasyonel hidroloji çalıúmalarında kullanılmak üzere mevcut
ve gelecekte atılması planlanan uydulardan yeterli mekansal ve zamansal çözünürlü÷e
sahip ürünlerin geliútirilmesi, taúkınlar, kuraklık, kar örtüsü, ve yer küre ile atmosfer
arasındaki su de÷iúimi gibi hidrolojik süreçlerin izlenmesine yönelik olarak uydulardan
elde edilen bilgilerin kullanılması ve operasyonel hidroloji alanında kullanılmak üzere
sayısal ya÷ıú verilerini elde etmek amacıyla meteorolojik uydular, radar ve ya÷ıú ölçüm
a÷ları ile di÷er kaynaklardan elde edilen mekansal da÷ılıma sahip bilgilerin
birleútirilmesi için gerekli araçların geliútirilmesi ve de÷erlendirilmesidir. Proje
kapsamında üretilmesi planlanan ya÷mur ve kar ürünlerinin özellikle operasyonel
1
DMø Genel Müdürlü÷ü, Hava Tahminleri Dairesi Baúkanlı÷ı, 06120, Kalaba, Ankara
168
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
hidroloji ve meteorolojik karakterli do÷al afetlerin tahmini ve de÷erlendirilmesi
çalıúmalarında önemli katkılar sa÷laması beklenmektedir.
1.GøRøù
EUMETSAT SAF (Satellite Application Facility) Kasım 1992’de üye ülkelerdeki
uzmanlıkların kullanılarak uydu verilerinden meteorolojik ürünlerin elde edilmesi
amacıyla oluúturulmuú ve belli bir konuda uzmanlaúmıú ürün geliútirme ve veri iúleme
konseptine dayalı o ülkelerdeki mevcut kurumların bir a÷ dahilinde biraraya gelmesi ve
çalıúması esasına dayalı bir organizasyondur.
SAF’ın amacı, EUMETSAT üye ve iúbirli÷i içinde olan ülkelerdeki ortak ihtiyacı
karúılamak üzere uygulama amaçlı olarak elde edilen verilerin de÷erini ve kullanımını
artırmaya yönelik olarak hizmet ve ürünlerin geliútirilmesidir. SAF’lardan beklenen
yararlar ise; úiddetli hava olaylarının kısa-vade tahmininde geliúme sa÷lanması, de÷iúik
sektörlere yarar sa÷lanması, üst atmosferdeki hava kirlili÷inin etkilerinin ve ozon
seviyesindeki de÷iúimin daha iyi anlaúılması, do÷al afetler konusunda erken uyarı, iklim
gözlemleri için daha iyi veri elde edilmesi, Sayısal Hava Tahminini destekleyecek veri
sa÷lanması, operasyonel amaçlı olarak yazılım ürünleri sa÷lanması ve çevre ve tarımsal
amaçlı tahminler için daha ileri düzeyde bilgi sa÷lanması olarak tanımlanabilir.
ùu andaki mevcut SAF’lar Anlık ve Kısa Vade Hava Tahmini, Okyanus ve Deniz
Buzu, øklim Gözlemlenmesi, Sayısal Hava Tahmini, Arazi Yüzey Analizi, Ozon, GRAS
Meteorolojisi olmak üzere 7 tanedir. Hidroloji SAF’ın kurulması ile bu sayı 8 olmuútur.
5-6 Temmuz 2005 tarihlerinde düzenlenen 57. EUMETSAT Konseyi toplantısında
EUMETSAT Yürütücü Konseyi Hidroloji konusunda yeni bir SAF (Satellite
Application Facility) kurulması teklifini kabul ederek onaylamıú ve bu program H-SAF
adı ile Eylül 2005’den itibaren uygulamaya konmuútur.
EUMETSAT H-SAF’ın Geliúim Safhası (Pre-Operational Phase) 2005-2010 yılları
arası olarak belirlenmiútir. Bu safhada iki ana aktivite üzerinde durulacaktır. Bunlardan
ilki, uydu verisine dayalı ürün geliútirilmesi (ilk 2-3 yıl), di÷eri de geliútirilen ürünlerin
seçilen havzalarda do÷rulanmasıdır [1]. Çalıúmalar aúa÷ıda belirtilen 4 grupta (clusters)
yürütülecektir:
o 1.Grup - Ya÷ıú (ya÷mur) ürünleri
o 2.Grup - Toprak nemi ürünleri
o 3.Grup - Kar ürünleri
o 4.Grup - Hidrolojik Validasyon
Türkiye EUMETSAT H-SAF’da yukarıda beliritilen 1.,3. ve 4. gruplarda yer
almaktadır. H-SAF’ın amacı kısaca:
x Operasyonel hidrolojinin ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olarak mevcut ve
gelecekte atılması planlanan uydulardan yeterli mekansal ve zamansal çözünürlü÷e
sahip ürünlerin geliútirilmesi
x Taúkınlar, kuraklık, kar örtüsü ve yer küre ile atmosfer arasındaki su
de÷iúimi gibi hidrolojik süreçlerin izlenmesine yönelik olarak uydulardan elde
edilen bilgilerin kullanılması
x Operasyonel hidrolojide kullanılmak üzere sayısal ya÷ıú verilerini elde
etmek amacıyla, meteorolojik uydular, radar ve ya÷ıú ölçüm a÷ları ve di÷er
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
169
kaynaklardan elde edilen mekansal da÷ılıma sahip bilgilerin birleútirilmesi için
gerekli araçların geliútirilmesi ve de÷erlendirilmesi
Geliúim Süreci olarak adlandırılan operasyonel kullanıma geçmeden önceki
dönemde, özellikle maliyeti azaltmak açısından H-SAF veri sa÷lama ve veri iúleme
sistemlerinin kurulması ve bunlarla ilgili altyapı Ulusal Meteoroloji Servisleri
tarafından algoritma geliútirilmesi, kalite kontrol unsurlarının belirlenmesi, ürün
ayarlaması ve do÷rulanması ilgili bilimsel kuruluú ve üniversiteler tarafından ve yazılım
konusundaki ihtiyaçlar, yazılımların testi, sisteme uyarlanması ve uygulanması ise ilgili
sanayi tarafından gerçekleútirilmesi esas alınmıútır. Konsorsiyum Avusturya, Belçika,
ECMWF, Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, Italya, Polonya, Romanya,
Slovakya, ve Türkiye’dahil 11 ülke ve 1 kuruluútan oluúmaktadır. Bu ülkelerden øtalya
EUMETSAT-HSAF’ın merkezi ve ya÷ıú konusundaki çalıúmalarda öncü ülke olurken,
Avusturya toprak nemi, Finlandiya kar parametreleri ve Polonya ise hidrolojik
validasyon konularında öncü ülkeler konumundadır. Türkiye di÷er görevlerinin yanında
esas olarak da÷lık alanlarda üretilecek kar ürünlerinden sorumludur.
Türkiye H-SAF’ta DMø Genel Müdürlü÷ü, Orta Do÷u Teknik Üniversitesi
(O.D.T.Ü) ve østanbul Teknik Üniversitesi (ø.T.Ü) tarafından temsil edilmektedir. DSø
bu oluúuma veri ve lojistik destek sa÷lamaktadır. Tablo 1’de H-SAF’a Türkiye’nin
katılımının iç yapısını göstermektedir. ùekil 1’de ise ürün üretim ve da÷ıtımının kar
parametreleri için genel yapısı ortaya konmaktadır.
H-SAF’a Türkiye’nin Katılımının øç Yapısı
Birim
DMø
Genel
Müdürlü÷ü
O.D.T.Ü
ø.T.Ü
D.S.ø
Görevi
- Uydu veri temini ve ürün üretim zincirinin oluúturulması
- Da÷lık alanlara ait kar ürünlerinin kontrol ve da÷ılımı
- Da÷lık alanlara ait kar ürünleri elde edilmesi
- Kar ürünlerinin kalibrasyon ve verifikasyonu
- Ya÷ıú ürünlerinin geliútirilmesine katkı
- Ya÷ıú ürünlerinin kalibrasyon ve verifikasyonu
- Havza bilgileri ve akım verileri deste÷i
Tablo 1. H-SAF’a Türkiye’nin Katılımının øç Yapısı
170
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
ùekil 1. Kar Parametreleri ürün üretim zincirinin genel úeması
2. H-SAF GELøùøM SÜRECø VE GELøùTøRøLECEK ÜRÜNLER (2005-2010)
2005 ve 2010 yılları arasını kapsayacak olan H-SAF Geliúim Süreci Operasyonel
Sürece geçmeden önceki ürün geliútirme ve bunların hidrolojik modellerde kullanımı
içeren bir süreçtir.
H-SAF Geliúim Sürecinde Türkiye’nin dahil oldu÷u uydu ve di÷er veri
kaynaklarından elde edilecek ana ürünler úu úekilde tanımlanmıútır.
Grup-1 (Ya÷ıú) Ürünleri :
x Ya÷ıú oranı (Ya÷ıúın sıvı yada katı oldu÷u safhası bilgisi ile)
x 3,6,12 ve 24-saat kümülatif ya÷ıú miktarı
Grup-3 (Kar parametreleri) ürünleri :
x Karın tanımlanması – Karla kaplı alanlar (KT)
x Etkili kar örtüsü (EKÖ)
x Kar suyu eúde÷eri (KSE)
Grup-4’deki ortaklar ise hidrolojik modellerin çalıútırılması için gerekli yer
gözlemlerini ve ölçümlerini sa÷layacaktır. Buna göre sa÷lanacak veriler:
x Gerekli meteorolojik parametreleriyle ait standard sinoptik, klima ve ya÷ıú
istasyonlarından elde edilen ölçüm ve gözlemler
x AWOS ve di÷er meteorolojik radar verileri
x Hidrolojik parametreleri içeren hidrolojik gözlem ve ölçümler
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
171
x Yer gözlemleri ve H-SAF uydu ürünlerinin kullanımı ile elde edilen hidrolojik
model çıktıları
ùekil 2’de belirtilen havzalarda (deneme havzalarında) H-SAF ya÷ıú ürünlerinin
operasyonel hidroloji açısından katkısının ortaya konmasına yönelik çalıúmaların
yapılması planlanmaktadır. Özellikle kar ürünleri konusunda Yukarı Fırat Havzası’nda
yapılmıú çalıúmalar mevcuttur [2].
x
x
x
x
x
Yukarı Fırat Havzası
Yukarı Karasu Havzası
Kırkgöze Havzası
Susurluk Havzası
Batı Karadeniz Havzası
(a) Susurluk ve Batı Karadeniz Havzaları (Ya÷ıú ürünlerinin validasyon alanı)
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
172
(b) Yukarı Fırat Havzası (Kar ürünlerinin validasyon alanı)
ùekil 2. H-SAF Projesi Çalıúma Havzaları
3. H-SAF ÇALIùMA PAKETLERø
H-SAF kapsamında yürütülecek faaliyetler çalıúma paketleri úeklinde tanımlanmıú
ve her ülke ve çalıúma grupları için bu paketler için ayrı ayrı tanımlanmıútır.. Buna göre
Türkiye aúa÷ıda verilen ana çalıúma paketlerinden sorumludur. Her bir çalıúma
paketinin içinde ayrıca alt çalıúma paketleri yer almaktadır.
x Ya÷ıú Ürünlerinin ayarlanması ve do÷rulanmasına katkı:Uydudan elde edilen
Ya÷ıú oranları ve kümülative miktarların farklı jeomorfolojik koúullarda yer alan birkaç
farklı gözlem a÷ından elde edilen ya÷ıú-ölçer verileri ile kıyaslanması. Bu konuda 2007
yılı içinde seçili tarihler için NOAA AMSU uydu verisi kullanılarak Batı Karadeniz
havzası için ya÷ıú do÷rulanması çalıúmaları yapılmıútır [3].
x Kar parametreleri ürünlerinin geliútirilmesi (Da÷lık alanlar için.)
x Kar parametrelerinin ayarlanması ve do÷rulanması
x Kar ürünlerinin geliútirilmesine katkı
x Hidrolojik Do÷rulama Programı için Araç Geliútirmeye Katkı (Kullanıcı
isteklerinin birleútirilmesi, havza bazında ölçeklendirme ve alansal integrasyon
metodlarının geliútirilmesi, uydu gözlemlerinin yer ölçümleri ile birleútirilmesi, uydu
verilerinin hidrolojik modellere özümlenmesi)
x Pilot havzalarda (deneme havzalarında) H-SAF ürünlerinin operasyonel hidroloji
açısından katkısının ortaya konmasına yönelik çalıúmaların yapılması
Kar ürünlerinin da÷lık alanlarda üretimi ODTÜ tarafından geliútirilen
algoritmaların DMø’de kurulacak olan Ürün Üretim Zinciri sistemi içinde üretimi ve
da÷ıtılması yapılacaktır (ùekil 3)
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
173
ùekil 3. DMø’de Kuruması Planlanan Kar Ürünleri Üretim Zinciri
4. PROJE KAPSAMINDA
KULLANIM ALANLARI
GELøùTøRøLEN
ÜRÜNLERøN
POTANSøYEL
4.1. GENEL
x MSG Seviri Kanallarının Taúkın Alanlarını Belirlemede Kullanılması ( 1-3.
Kanallar (0.6, 0.8 and 1.6µm) ve HRV kanalı
x Kanal 4 (IR 3.9 µm) ve RGB kompozitlerin orman yangınlarının tesbitinde
kullanılması
x NOAA AVHHR enstrümanından elde edilen NDVI Bitki øndeksinin kurak
alanların belirlenmesi ve izlenmesinde ve orman yangınlarının potansiyel yerlerinin
belirlenmesinde kullanılması
4.2. H-SAF KAPSAMINDA
x Karla kaplı alanların belirlenmesi (ùekil 4):
- NOAA uydusu AVHHR enstrümanında 6 VIS/IR kanalları (1 km)
- EOS Aqua uydusu Modis enstrümanında 36 VIS/IR kanalları (0.5 km)
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
174
- Meteosat uydusunda Seviri enstrümanında 12 VIS/IR kanalları (1.7 km)
x Kar-Su eúde÷erinin belirlenmesi
- EOA Aqua uydusunda AMSR-E enstrümanında 6 kanal (10 km)
- DMSP uydusunda SSM/I enstrümanında 7 kanal (30 km)
x Uydu ürünlerinin taúkın tahminine yönelik olarak hidrolojik modellerde girdi
olarak kullanılması
x
-
Anlık ve kümülatif ya÷ıú bilgilerinin elde edilmesi (ùekil 5):
DMSP uydusunda SSM/I ve SSMIS enstrümanı
NOAA uydusunda AMSU-A, AMSU-B, ve MHS enstrümanları
METEOSAT uydusunda Seviri enstrümanı
Bulut
Kara
Kar
ùekil 4. Meteosat Seviri Karla Karla Kaplı Alanlar (20 ùubat 2007)
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
175
ùekil 5. 18 Kasım 2007 tarihli NOAA AMSU Algılayıcından elde edilen ya÷ıú oranı
(mm/saat)
5. SONUÇ
Bu çalıúmada kısaca Türkiye’nin H-SAF içindeki konumu ele alınmıú ve yapılacak
çalıúmalar kısaca özetlenerek, uydu verisine dayalı olarak üretilecek ya÷ıú ve kar
ürünleri hakkında bilgi verilmiútir.
Proje kapsamında üretilmesi planlanan ya÷ıú, toprak nemi ve kar parametrelerine
ait ürünler, tüm Avrupa ve Türkiyeyi içerisine alacak bir alan için üretilmesi
planlanmaktadır. Bu ürünler projede tanımlanan periyod sıklı÷ında üretilerek tüm üye
ülkelerin kullanımına sununlacaktır.
Gerek mekansal ve gerekse zamansal yönden uygun çözünürlü÷e sahip olan bu
ürünler, özellikle hidroloji ve meteorolojik karakterli do÷al afetlerin analizinde ve erken
uyarı sistemlerinin kurulmasına önemli katkı sa÷layarak can ve mal kaybının en aza
indirgenmesinde etkin bir úekilde kullanılaca÷ı muhakkaktır. Özellikle yüksek
çözünürlükteki anlık ve kümülatif ya÷ıú bilgilerinin hidrolojik modellere girdi olarak
sa÷lanması ile gerek úehir ve gerekse havza taúkınlarında istenilen noktalar için daha
176
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
sa÷lıklı analiz ve öngörüler yapılabilecektir. Di÷er taraftan, özellikle kar erimelerinden
meydana gelen sel olaylarının analizinde uydu verilerine dayalı olarak elde edilecek kar
bilgileri önemli katkılar sa÷layacak ve bu úekilde kar erimesinden kaynaklanan akıúın
zamanlamasında ve hacmindeki de÷iúiklikler daha iyi izlenecektir.
6. KAYNAKLAR
1. Eumetsat. 2005.“Development Proposal for a SAF on Support to Operational
Hydrology and Water Management”, Version 2.1, Darmstad, Germany
2. Akyürek Z. and A.U. ùorman. 2002.“Monitoring snow-covered areas using
NOAA-AVHRR data in the eastern part of Turkey”. Hydrological Sciences. Journal, 47
(2), pp 243–252.
3. Sönmez ø., Öztopal A., Kömüúcü A.Ü., ùen Z, Erdi E., Ertürk A.G., ve Demir
F. 2007. V. Ulusal Hidroloji Kongresi, Bildiriler Kitabı, 93-102, Ankara.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
177
ORMAN YANGINLARININ UZAKTAN ALGILAMA TEKNøKLERø
øLE TESPøT ÇALIùMALARI
Ahmet Emre Tekeli1, øbrahim Sönmez1, Erdem Erdi1,
Murat Arslan1, Meral L. Çukurçayır1, Fatih Demir 1
SUMMARY
During 20-27 August 2006 period, 245 observed fires caused burning of 2027 ha
forest area and showed the importance and necessity of the effective fire management
systems.
Vast forested areas and the low spatial coverage of fire monitoring towers preclude
the accurate and early detection of wildfires. Satellite based remote sensing systems
provide possible solutions to operational and research based agencies to cope with
wildfire detection and management. Geostationary satellites with their frequent and
continuous image acquisition capabilities seem to provide ideal applications among the
other satellite based solutions.
ÖZET
20-27 A÷ustos 2006 tarihleri arasında ülkemizin çeúitli yerlerinde meydana gelen
245 orman yangınında 2027 hektarlık orman örtüsünün yanması, orman yangınları ile
etkin mücadele yöntemlerinin aciliyetini ve önemini açık bir úekilde ortaya
koymaktadır.
Ülkemizde ormanların kaplamıú oldu÷u alansal büyüklük ve orman gözlem
istasyonlarının uzaysal çözünürlü÷ünün düúüklü÷ü, orman yangınlarının erken ve do÷ru
tesbitini zorlaútırmaktadır. Uydu tabanlı uzaktan algılama sistemleri bu zor görevi
yerine getirebilme konusunda operasyonel ve araútırma amaçlı çalıúanlar için
vazgeçilmez bir bilgi kayna÷ı oluúturmaktadır. Sık ve sürekli bir úekilde görüntü
alabilme kabiliyetine sahip sabit yörüngeli uydular, yangın tespit iúlevlerinde, uydu
tabanlı çözümler içerisinde en ideal sistemlerden biri olarak de÷erlendirilmektedir.
1. GøRøù
Akdeniz Bölgesi ülkeleri için orman yangınları, acil önlem alınması gereken
afetlerin baúında gelmektedir. Orman yangınlarının “ormanları, otlakları ve ürünleri yok
etmesinden, çiftlik ve vahúi hayvanları ölümüne yol açmasından, yerleúim yerlerinin
zarar görmesi ve/veya harap olması ve bu alanlarda ikamet edenlerin hayatını tehlikeye
atması” [1] noktalarından tesir boyutları bölgesel olmaktan çok daha fazladır.
1
Uzaktan Algılama ùubesi, Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü PK 401 Ankara,
178
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
20 ile 27 A÷ustos 2006 tarihleri arasında meydana gelen 245 orman yangını
hadisesinde 2027 hektar ve 1994 ile 2005 yılları arasında toplam 136210 hektar orman
alanın yanmıú oldu÷u gerçe÷i [2,3], ülkemiz için durumun önemini ortaya koymaktadır.
1994 ile 2005 yılları arasında gözlemlenmiú orman yangın sayısı ve alanları, ùekil 1’de
gösterilmiútir.
ùekil 1 1994 ile 2005 yılları arasında gözlemlenmiú orman yangın sayısı ve alanları
ùekil 2’de ise, 2000 ile 2003 yılları arasında ülkemizde meydana gelmiú orman
yangınlarının aylık da÷ılımını göstermektedir. Gözlemlenmiú orman yangınlarının yıllık
da÷ılımı, úekilde açıkça görülmektedir. Maksimum orman yangınları Haziran ile Eylül
ayları arasında meydana gelmiútir. Bu süreç, Akdeniz økliminin sıcak yaz günleri ile
uyum göstermektedir. Minimum de÷erler ise Aralık ve Ocak aylarında kaydedilmiútir.
ùekil 2 2000 ile 2003 yılları arasında meydana gelmiú orman yangınlarının aylık
da÷ılımları
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
179
Orman yangınlarının tespiti ve gözetlenmesi iúi, en do÷ru ve en erken bir úekilde
yapılması gereken zor bir görevdir. Uzaktan algılama, özellikle uydu teknolojileri, bu
zor görevin yerine getirilmesinde önemli bir araç olarak düúünülmektedir. Sık ve sürekli
bir úekilde görüntü alabilme kabiliyetine sahip sabit yörüngeli uydular, yangınların
erken tespit iúlevlerinde, uydu tabanlı çözümler içerisinde en ideal sistemlerden biri
olarak de÷erlendirilmektedir. Bu tür sistemlerin do÷ruluk ve tutarlılı÷ı, görüntüsü
kullanılan uydunun mekansal ve zamansal çözünürlüklerine ve kullanılan tespit
metodunun hassasiyetine ba÷lıdır. Bunlara ra÷men, uzaktan algılama sistemlerinin
orman yangınların tespit çalıúmalarında insan tabanlı hataları ortadan kaldırarak,
sistematik ve tutarlı bir veri seti sa÷lıyaca÷ı düúünülmektedir. Sistematik ve tutarlı bir
veri setinin hazırlanması, Global Orman ve Arazi Örtüsü Dinamiklerinin øzlenmesi
(GOFC/GOLD) kuruluúunun ana hedeflerinden birisi olmuú ve münferiden
GOFC/GOLC yangın ekibi oluúturulmuútur [4].
Bu çalıúmada, 2006 yazında Meteosat økinci Nesil Uydusu (MSG) tarafından
ülkemiz sınırlarında tespit edilmiú olan orman yangınlarının zamansal ve mekansal
da÷ılımı incelenmiútir. Takib eden bölümlerde MSG Aktif Yangın Gözleme (FIR)
ürünü ve Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü bünyesinde oluúturulan veri iúleme
yöntemleri anlatılmıútır. FIR verileri Çevre ve Orman Bakanlı÷ı’ndan alınan veriler ile
karúılaútırılmıútır. Uygulama sırasında kaúılaúılan zorluklar belirtilmiú ve daha sonraki
çalıúmalar için tavsiyelerde bulunulmuútur.
2. MSG AKTøF YANGIN GÖZLEME ÜRÜNÜ
2.1 Meteosat økinci Nesil Uydular ve FIR ürünü
Meteorolojik uydular büyük ölçekli duman ve yangınların tesbiti ve afet
boyutlarının incelenmesi konularında verimli bir úekilde kullanılabilmektedir [5]. 28
A÷ustos 2002 tarihinde fırlatılan MSG-1 uydusu, meteorolojik görüntü ve ürün elde
edilmesine imkan veren SEVIRI ve GERB sensörlerine sahiptir. 12 spektral kanalda 15
dakika sıklıkla görüntü sa÷layabilen SEVIRI’den elde edilen veriler ıúı÷ında MSG Aktif
Yangın Gözleme (FIR) ürünü elde edilmektedir. Uydu alt noktası için 3 km x 3 km
mekansal çözünürlü÷e sahip olan FIR ürünü resim tabanlı olup, tüm pikseller için
çalıútırılmaktadır.
Operasyonel olarak Meteorolojik Operasyonlar Birimi (MOD) altında üretilen FIR
algoritması, daha önceden kullanılmıú olan algoritmaların güncellenmesiyle elde
edilmiútir. Algoritma, yangın tesbiti için uydunun elektromanyetik spektrumun 10.8 ve
3.9 ȝm dalgaboyu kanallarına ait verilerin farklarını ve standart sapmalarını
kullanmaktadır. Kara yüzeyleri için çalıútırılan algoritma, deniz yüzü yangınlarını tesbit
edememektedir. Bununla birlikte çöl kesimler analizlerden çıkartılmıútır. Dört eúik testi
sonucuna göre, yangın veya potansiyel yangın olarak sınıflandırılan piksellerin
belirlenmesiyle FIR ürünü elde edilmektedir. Kullanılan eúik de÷erleri ise Tablo 1’de
verilmiútir. Test A, görüntüdeki sıcak noktaların bulunmasında kullanırken, test B
yangın olma ihtimali olmayan ısınmıú yüzeylerin sıcak noktalardan ayrılması için
kullanılmaktadır. Test C, 10.8 ve 3.9 ȝm dalgaboyu kanalların sıcaklı÷a farklı duyarlı
olmasından yararlanarak potansiyel yangın yerlerinin di÷er alanlardan ayrılmasını
sa÷lar.Test D ise bulut karıúımı, yüzey topo÷rafyasının ani de÷iúimi gibi nedenlerden
dolayı oluúabilecek yanlıú sınıflandırmaları ortadan kaldırmak için kullanılmaktadır [6].
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
180
Tablo 1 FIR algoritmasında kullanılan eúik de÷erleri
Test
Test A (IR 3.9)
Test B (ı3.9)
Test C
(IR3.9-IR10.8)
Test D (ı10.8)
Potansiyel Yangın
Gündüz (oK) Gece (oK)
310
290
2.5
2.5
8
0
2
2
Yangın
Gündüz (oK)
310
4
10
Gece (oK)
290
4
5
2
2
2.2 Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü’nde veri iúlenmesi
Her bir MSG tam taramasından sonra, FIR verisi EUMETSAT’ın ftp sitesine yakın
gerçek zamanlı olarak konulmaktadır. Devlet Meteoroloji øúeri (DMø), Uzaktan
Algılama ùubesi bünyesinde yazılan program, her on beú dakikada bir ftp aracılı÷ı ile
EUMETSAT’tan en son yangın ürünlerini lokal bilgisayara indirmektedir. En son gelen
FIR dosyasının tarih ve zaman bilgisi güncel de÷il ise program sonraki 15 dakika için
beklemeye geçmektedir. Güncel olan dosyalardan Türkiye kısmı kesilmekte,
sınıflandırma sonucuna göre yangın olan yerler için “+”, potansiyel yerler için “¸”
iúaretini içeren jpeg resim dosyaları üretilmektedir. Yangın koordinat ve tiplerini içeren
metin (text) dosyaları ise ayrıca elde edilmektedir. ùekil 3’de DMø bünyesinde
kurulmuú olan veri iúleme sistemi özetlenmektedir. ùekil 4’te ise üretilen örnek bir jpeg
resim dosyası sunulmuútur.
ùekil 3 DMø bünyesinde kurulmuú olan FIR ürün iúleme zinciri
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
181
ùekil 4 DMø bünyesinde üretilen jpeg resim dosyası örne÷i
3. DOöRULAMA ÇALIùMALARI
Do÷rulama analizlerine baúlamadan önce, FIR ürününden elde edilen yangınların
gün içerisindeki da÷ılımı incelenmiútir. ùekil 5’te bu da÷ılımın daha önceki yıllarda
(2005 ve 2003) yer gözlemlerinden elde edilen da÷ılım ile son derece tutarlı oldu÷u
saptamıútır. Ö÷leden önce ve erken ikindi vaktinde maksimum yangın hadisesi gösteren
tüm gözlemler, literatürdeki kaynaklar ile uyum içerisindedir [7,8,9].
Do÷rulama çalıúmaları için Çevre ve Orman Bakanlı÷ı Orman Genel Müdürlü÷ü
(OGM)’nden orman yangınlarının tarihi, lokasyonu, baúlangıç-bitiú zamanlarını ve
yanan alan bilgilerini içeren kayıtları kullanılmıútır. Tablo 2 ilgili kayıttan bir kesit
sunmaktadır.
ùekil 5 Türkiye’de gözlemlenmiú orman yangınlarının gün içi da÷ılımı
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
182
Tablo 2 Orman Genel Müdürlü÷ü orman yangın kayıtlarından kesit
Arúivimizdeki FIR ürünlerinden 12 Temmuz ile 30 A÷ustos 2006 tarihlerinde 1909
yangın olayı tespit edilmiútir. Tespit edilen 1909 yangından yüzde 15.6’sının OGM
raporlarında yer aldı÷ı görülmüútür. Her ne kadar oran çok yüksek olmasa da, daha
önceden ülkemiz için herhangi bir do÷rulaması yapılmamıú yeni bir ürünün
tutarlılı÷ının tesbiti açısından önemlidir için ilk bulgular makul kabul edilebilir.
Bunun ile beraber, yangın haritaları incelendi÷inde FIR’ın buldu÷u yangınların bir
kısmının ormanlık alanlara düúmedi÷inin farkına varılmıútır. Orman örtüsü dıúında
kalan bu yangınlardan bazıları çıkartılarak analizler tekar yapılmıú ve 1632 yangından
yüzde 17.3’ü olan 283 yangının, OGM raporlarında yer aldı÷ı gözlenmiútir. Orman
örtüsü dıúında kalan alanların ise belirtilen tarihler arasında meydana gelen anız yakma
olaylarından kaynaklandı÷ı düúünülmektedir.
4. SONUÇLAR
Bu sunumda, MSG FIR verisinin ilk defa Türkiye için do÷rulaması yapılmıútır.
Tüm veri seti kullanıldı÷ında yangın tesbit oranı yüzde 15.6 olarak bulunmuútur. Anız
yangını olarak düúünülen bazı yangınların çıkartılması ile oran yüzde 17.3’e
yükselmiútir. Sonuçlar, Türkiye ço÷rafyası üzerindeki ürünün tutarlı÷ının tesbit edilmesi
açısından önem arzetmektedir.
Çalıúmanın sonuçlarını etkileyen bazı unsurlar tesbit edilmiútir. Bunlardan ilki,
yangın yerlerinin úeflikler seviyesinde verilmesidir. ùeflikler seviyesinde yangın
lokasyon bilgisinin uydu tabanlı sistemlerin do÷rulanmasında yeterli bilgiyi içeremedi÷i
Hyvärine [10] tarafından belirtilmiú olsa da, daha detaylı bilginin eksikli÷i ve mevcut
çalıúmanın bir sonraki çalıúmalara örnek tutması noktaları analizlerin úimdilik bu
seviyede yapılabilmesine imkan vermiútir. ùekil 6’da, FIR tarafından ayrı yangın olarak
belirtilen kayıtların, OGM’de tek kayıt olarak verilmesi ve ùekil 7’de Gürsu sınırında
gözlemlenen yangının Kasaba olarak tanımlanması durumlarının FIR’ın tutarlılı÷ını
negatif yönde etkiledi÷i görülmektedir.
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
183
ùekil 6 Farklı yangınların FIR tarafından gözlenmesi
2006 yılı içerisinde FIR verileri ftp vasıtası ile da÷ıltılmaktaydı. Ba÷lantı
problemlerinden dolayı MSG’nin bazı görüntülerinin alınamamıú olması mevcut
yangınların uydu gözlemleri tarafından do÷rulanamamasına sebep olmuú olabilir. Bu
durum FIR verisinin EUMETCAST vasıtası ile da÷ıtımı ile ortadan kalkaca÷ı ümid
edilmektedir.
ùekil 7 Sınırda gözlemlenen yangının di÷er bölgede kayıd edilmesi
184
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
Çalıúmanın sonucunu etkileyen en önemli etkenlerden bir di÷eri ise, Türkiye’nin
konumundan kaynaklanmaktadır. Uydunun elektromanyetik spektrumunun belirli
aralıklarındaki
kanalların
de÷erlerinin
hesaplanması
sırasında
konumdan
kaynaklanabilen sebeplerden dolayı, piksel de÷erleri test eúiklerinin altında veya
üstünde olabilmektedir. Bu durum ise, hatalı yangın uyarısına veya bazı mevcut
yangınların tesbit edilememesine neden olabilmektedir.
Sonuç olarak; uzaktan algılama ile yangın tespit çalıúmalarının, insan faktörünü en
aza indirerek sürekli ve tutarlı veri setlerinin elde edilebilmesine imkan sa÷layaca÷ı
kanısına varılmıútır. Konu ile ilgili araútırma ve geliútirme çalıúmaları DMø bünyesinde
devam etmektedir.
KAYNAKLAR
1. WMO (2006) http://www.wmo.ch/web/catalogue/freedwn/pdf/hazards_wmd.pdf
2. Çevre ve Orman Bakanlı÷ı (2006) http://www.ogm.gov.tr/haberarsiv.htm
3. Çevre ve Orman Bakanlı÷ı (2006) http://www.ogm.gov.tr
4. GOFC/GOLG (2007) http://www.fao.org/gtos/gofc-gold/index.html
5. EUMETSAT (2005) Meteosat second generation (MSG) in orbit-in use ISBN929110-071-4MSG.02 Version1
6. EUMETSAT (2006) Short description of the active fire monitoring algorithm,
EUM/MET/TEN/06/0243,V1
7. Menzel W. P., Prins E. M. (1996) “Monitoring biomass burning with the new
generation satellites”. Biomass burning and global change: Remote Sensing, modeling
and inventory development, and biomass burning in Africa, Volume 1, Editors: J. S.
Levine, MIT Press, Cambridge, MA, pp 56-64
8. Eva H., Lambin E. F. (1998) “Remote Sensing of biomass burning in tropical
regions: Sampling issues and multi sensor approach” Remote Sensing of Environment,
64, 292-315. Doi:10.1016/S0034-4257(98)00006-6
9. Csiszar I., Denis L., Giglio L., Justice C. O., Hewson J. (2005) “Global fie activity
from two years of MODIS data” International Journal of Wildfire, 14, 117-130
10. Hyvärine O. (2006) “Comparisons of fire detected by satellite and in-situ data in
Scandinavia”, EUMETSAT 2006 Meteorological Satellite Conference
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
185
GAP BÖLGESøNDE KENTSEL ALTYAPININ BøR TAùKIN
ÖRNEöøNDE øRDELENMESø; NEDENLER VE ÖNERøLER
Ruken Ecer 1, Kasım Yenigün 2
SUMMARY
In this study, firstly, concept of flood, effect of climatic change on floods, reasons
of floods, effects of flood on social and human life and some observed disasters by
flood are evaluated. Secondly, effects of floods are defined by photos, which occurred
in 31 October – 3 November 2006 by the result of extreme rains in GAP area
(Diyarbakır, Batman, Mardin, ùanlıurfa). Lastly reasons-results of floods classified and
made some suggestions.
ÖZET
Bu çalıúmada; öncelikle taúkın kavramı, iklim de÷iúikli÷inin taúkın üzerindeki
etkileri, taúkınların nedenleri ile ülke ölçe÷inde genel bir de÷erlendirilmesi, insan ve
toplum hayatını nasıl etkiledi÷i ve gözlenmiú taúkın afetlerine ait tespitler ele alınmıútır.
Ardından çalıúma alanını oluúturan Güneydo÷u Anadolu Bölgesi’ndeki 4 ilde
(Diyarbakır, Batman, Mardin, ùanlıurfa) 31 Ekim – 3 Kasım 2006 tarihlerinde
meydana gelen aúırı ya÷ıúlar sonucu oluúan taúkın felaketi ve etkileri foto÷raflarla
örneklendirilerek, taúkının oluúma sebepleri incelenmiú ve taúkın sonucu oluúan
zararların sınıflandırılması yapılarak bazı öneri ve de÷erlendirmelerde bulunulmuútur.
1. GøRøù
Taúkınlar dünyada sık görülen, tahrip gücü yüksek do÷al afetlerden biridir. Bu
olaylar su basmasıyla birlikte, çamur ve di÷er da÷ kalıntılarının akmasını da
sa÷ladı÷ından büyük problemlere neden olur. Taúkınlar dünyanın oluúumundan beri
kendilerini göstermekle beraber, asıl önemini insanların su kıyılarına yerleúmeleri ve
buralardaki arazilerden faydalanmaya baúlamalarıyla hissettirmiútir. [1]. Toplumlar,
yüzyıllardan beri taúkın tehdidi ile karúılaútıklarından, bu ekstrem olayın kontrolü
amacıyla araútırma ve mücadele faaliyetlerini sürdürmüúlerdir. Ancak günümüzde
ulaúılan bilgi birikimine ra÷men sorun çözümlenmiú de÷ildir. Kentler oluúturulurken,
planlama ve uygulamalar yapılırken, kentsel altyapının planlanması, ulaútırma, su
temini, çevre korunması ve benzeri di÷er yapılarda gerekli tedbirler göz önüne alınmalı
ve uygulanmalıdır.[2]. Ancak, Türkiye’nin çok büyük maddi ve manevi özverisiyle
ønú. Müh. Harran Üniv. Fen Bilimleri Enst. ønúaat Mühendisli÷i ABD, Osmanbey
Kampüsü-ùanlıurfa
2
Yrd. Doç. Dr. Harran Üniv. Mühendislik Fak. ønúaat Mühendisli÷i Bölümü, Osmanbey
Kampüsü-ùanlıurfa
1
186
TMMOB AFET SEMPOZYUMU
hayata geçirilen GAP projesinin bulundu÷u Güneydo÷u Anadolu Bölgesinde kentlerin
bu tür felaketlere karúı ne derece hazırlıklı oldu÷u ve altyapının hangi durumda oldu÷u
da merak edilen bir baúka sorudur. Altyapı tesislerinin yanı sıra imar hareketleri de
taúkın zararlarının de÷erini önemli ölçüde etkilemektedir.
Do÷al afet olarak taúkın, "bir akarsuyun muhtelif nedenlerle yata÷ından taúarak,
çevresindeki arazilere, yerleúim yerlerine, altyapı tesislerine ve canlılara zarar vermek
suretiyle, etki bölgesinde normal sosyo-ekonomik faaliyeti kesintiye u÷ratacak ölçüde
bir akıú büyüklü÷ü oluúturması olayı " úeklinde ifade edilmektedir [3].
Son yıllarda, yerkürenin bazı bölgelerinde önemli iklimsel de÷iúkenliklerin
yaúandı÷ı; bunların sonucunda da taúkın olaylarının daha sık ve daha etkin biçimde
oluútu÷u izlenmektedir. Ancak; taúkınları sadece iklimsel de÷iúkenlikler ile açıklamak
hatalı ve eksik bir yaklaúım olmaktadır.Taúkın esas itibariyle do÷al bir olaydır. Bu olayı,
can ve mal kaybına neden olacak nitelikte afet haline dönüútüren neden ise ço÷unlukla
insan müdahalesidir. Dolayısıyla taúkınların nedenini iki boyutta de÷erlendirmek
gerekir.
a) Do÷al Nedenler:
x Do÷al meteorolojik koúullar: Ya÷mur, kar, dolu tesiri gibi koúullardır.
x Jeomorfolojik koúullar: Dere havzalarının do÷al özelliklerine iliúkin koúullardır.
Bu koúullara müdahale mümkün olmadı÷ından, bu konuda herhangi bir önlem
alınması da söz konusu de÷ildir. Ancak, günümüzde mevcut geliúmiú yöntemlerle bu
koúulların tahmini yapılabilir ve taúkın riski irdelenebilir.
b) ønsan Müdahalesine Dayanan Nedenler: ønsanın do÷a ile uyum içinde
olmayan veya do÷aya engel niteli÷inde olan her türlü faaliyeti, taúkından do÷acak
zararların boyutunu arttırarak taúkını bir afet haline dönüútürmektedir. Burada, hatalı
arazi kullanımı, bitkilerin yok edilmesi, ormansızlaúma, dere yataklarında usulsüz
yerleúimler, erozyon, yata÷ın taú veya kumla doldurulması gibi faaliyetleri kontrol altına
alarak, taúkından do÷acak zararları en aza indirmek mümkündür [2].
Ülkemiz; meteorolojik karakterli do÷al afetlerin etkilerine oldukça sık maruz
kalmaktadır. Özellikle kuraklık, taúkın ve dolu afetleri yo÷un yaúanan ve geniú alanlarda
etkili olan afetlerdir [4]. 1940-2006 yıllarında ise en büyük gerçekleúme %30 ile fırtına
ve rüzgâr afetine, az bir farkla %29 ile sel ve taúkın afetlerine aittir (úekil 1. ) [5].
Ülkemizde taúkın afetleri, depremlerden sonra en büyük ekonomik kayıplara neden
olan do÷al afettir. Mevcut envanter verileri itibari ile taúkınlardan kaynaklanan
ekonomik kayıp her yıl ortalama 100 milyon ABD dolarına ulaúmaktadır. Buna karúın
taúkınların kontrolü ve zararlarının azaltılmasına yönelik olarak genelde yapısal
önlemler ba÷lamında sürdürülen projeli faaliyetler için ayrılan yatırımın miktarı ise
yılda ortalama 30 milyon ABD doları civarındadır. Ekonomik kayıpların sektörel bazda
da÷ılımı úekil 2 ‘de gösterilmektedir [6].
ùekil 1. Meteorolojik karakterli do÷al afetlerin
Sınıflandırılması görülme sıklı÷ı
ùekil 2.Taúkın Zararlarının Sektörel
(IDNDR 1996)

Benzer belgeler