TMOBB Afet 2007 Sempozyum Kitabı
Transkript
TMOBB Afet 2007 Sempozyum Kitabı
TMMOB AFET SEMPOZYUMU I TMMOB AFET SEMPOZYUMU Bildiriler Kitabı 5-7 Aralık 2007 øMO Kongre ve Kültür Merkezi Ankara TMMOB AFET SEMPOZYUMU II TMMOB AFET SEMPOZYUMU BøLDøRøLER KøTABI ISBN: 978-9944-89-425-8 Tasarım ve Hazırlık TMMOB ønúaat Mühendisleri Odası Baskı Mattek Matbaacılık Basın Yayın Tanıtım Tic.San.Ltd.ùti. GMK Bulvarı No:83/23-32 Maltepe-Ankara Tel: (0312) 229 15 02 Sempozyum Sekreteryası TMMOB øNùAAT MÜHENDøSLERø ODASI Necatibey Cad. No: 57 06440 Kızılay ANKARA Tel: 0312 294 30 00 Faks: 0312 294 30 88 Web: www.imo.org.tr TMMOB AFET SEMPOZYUMU III SUNUù TMMOB Yönetim Kurulu 26 A÷ustos 2006 tarihli kararında Afet Sempozyumu yapılmasını karar altına aldı ve yürütücü olarak da Odamızı görevlendirdi. Bu kararın bizim açımızdan iki anlamı bulunuyor: Birincisi; baúta deprem olmak üzere sayısız afete sahne olan ve ne yazık ki daha büyük dramlar yaúama olasılı÷ı bulunan Anadolu co÷rafyasında, mühendis, mimar ve úehir plancılarının üst kuruluúu olan TMMOB’nin konu ile ilgili hassasiyetinin devam etti÷ini gösteriyor. Bu noktayı önemsemek gerekiyor. Çünkü deprem ve depreme karúı önlemler konusu ülke gündemindeki sıcaklı÷ını yitirmeye yüz tutmuú gibi görünüyor. 1999 depremlerinden sonraki süreç, gelece÷e güvenle bakmamızı sa÷layacak geliúmeler yaúanaca÷ına dair umutları ço÷altmıú, ne yazık ki, bunun yanılsamadan öte anlam taúımadı÷ı kısa sürede açı÷a çıkmıútı. Verilen sözler kısa zamanda unutulmuú, gerekli mevzuat de÷iúiklikleri yapılmamıú, yapılan de÷iúiklikler güdük kalmıú hatta kadük hale getirilmiú, üstüne üstlük Deprem Konseyi la÷vedilmiú, Deprem ùurası’nda alınan kararlar sümenaltı edilmiú, kısacası yeni ve büyük bir deprem biçare beklenmeye baúlamıútır. Merkezi ve yerel yönetimlerin atalet ve vurdumduymazlı÷ını ancak toplumsal basınçla ortadan kaldırabiliriz. Elbette sempozyum çerçevesinde afetle ilgili pek çok spesifik konu ele alınacak, mesleki-teknik açılımlar sa÷lanacak ancak ister istemez, merkezi yönetim üzerine basınç yaratma gereklili÷i öne çıkacaktır. Afet Sempozyumunun bir baúka anlamı, inúaat mühendislerinin “i÷neyi baúkalarına, çuvaldızı kendilerine batırma”sına zemin hazırlayacak bir süreç olarak örgütlenmesidir. TMMOB’nin ve ba÷lı Odaların konu ile ilgili hassasiyetinin devam edip etmeyece÷i kadar önemli olan nokta, depremler ve di÷er do÷al afetlerin olumsuz sonuçlarının açı÷a çıkmasında inúaat mühendislerinin sorumlulu÷unun bulunup bulunmadı÷ıdır. ønúaat Mühendisleri Odası’nın son yıllarda baúlattı÷ı uygulamalar iúte meslektaúlarımızın bu konudaki sorumlulu÷unu gere÷i gibi yerine getirmesini sa÷lamaktan ibarettir. Yetkin Mühendislik, Serbest ønúaat Mühendisli÷i, yapı denetim kuruluúlarında görevli proje ve yapı denetçisi inúaat mühendislerinin e÷itimi, kamulaútırma bilirkiúilerinin e÷itimi ve yetkilendirilmesi, e÷itimler, kurslar, kongrelerle bir yandan kamusal sorumlulu÷umuzun gere÷ini yerine getirmeye, bir yandan da mesleki niteli÷imizi yükseltmeye çalıúıyoruz. Sempozyum konularına, sunulacak bildirilere, katılımcılara bakıldı÷ında iúimizin kolay oldu÷unu da sevinerek belirtmek istiyoruz. Aylara yayılan fedakâr bir çalıúmayla hazırlık sürecini tamamlayan Sempozyum Düzenleme Kurulu, Danıúma Kurulu ve Yürütme Kurulu’nun de÷erli üyelerine teúekkür ediyoruz. øMO 40. Dönem Yönetim Kurulu TMMOB AFET SEMPOZYUMU V SUNUù Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birli÷i adına sekreteryası Odamız tarafından yürütülen TMMOB Afet Sempozyumu’nun ana teması “Bir do÷a olayı olarak yaúananlar afete dönüúmesin!...” olarak belirlenmiútir. Afetler; insanlar ve ülkeler için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar do÷uran, normal yaúamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye u÷ratarak toplulukları etkileyen do÷a, teknoloji veya insan kökenli olaylardır. Afet olgusu karúısında planlama, araútırma ve gözlem ile etkilerin azaltılmasına yönelik alınan tedbirlerin geliúimi için önleme, zarar azaltma, hazırlık, acil müdahale ve iyileútirme problemlerine çözüm arayan geniú kapsamlı ve disiplinler arası bir yönetim modeline ise Afet Yönetimi denilmektedir. Sempozyumumuzda iúte bu tanımlardan hareketle ‘Ülkemizde do÷a olaylarının afete yol açmasını engellemek için atılması gereken adımlar ile zarar azaltma, afete hazırlık ve müdahale konusunda örgütlülü÷ünü geliútirmek’ amacı ile Afet Politikaları ele alınacaktır. Amacımız bu genel baúlık altında her bir konunun ilgili tüm tarafların ve bu konularda çalıúma yapan/çaba sarf edenlerin katılımı ile ele alınması, tartıúılması, ulusal, kurumsal ve bireysel düzeyde sonuçlara varılmasıdır. Özetledi÷imiz amacımızın gerçekleúmesi do÷rultusunda ilk olarak düzenlenen TMMOB Afet Sempozyumunun ülkemiz için önemli oldu÷unu düúünüyoruz. Sempozyum Düzenleme Kurulu VI TMMOB AFET SEMPOZYUMU SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU H. Mutlu ÖZTÜRK Düzenleme Kurulu Baúkanı Selçuk ULUATA TMMOB øbrahim VARDAL TMMOB Ferhat ÖZCEP TMMOB ølker ERTEM TMMOB Erdo÷an KARACA Çevre M.O. Gökhan HÜZMELø Elektrik M.O. Özgür KARATAù Harita ve Kadastro M.O. H. Serdar HARP ønúaat M.O. Alaettin DURAN ønúaat M.O. Nejat BAYÜLKE ønúaat M.O. Sadi ùENTÜRK ønúaat M.O. Özgür BOSTANCI ønúaat M.O. Oktay BOZKURT ønúaat M.O. Ali Zeynel A. DENøZLøOöLU Jeofizik M.O. Sami ERCAN Jeoloji M.O. Muharrem TORALIöLU Maden M.O. Haydar ùAHøN Makina M.O. A. Erhan ANGI Meteoroloji M.O. Mehmet Emin ÇEVøK Mimarlar O. Talat MEMøù Orman M.O. Aslı AKAY Peyzaj M.O. Ömer KIRAL ùehir Plancıları O. Dr. Nüvit SOYLU Ziraat M.O. M. Alper ùENGÜL BÜ Kandilli Ras. Dep. Arú. Ens. Bülent ÖZMEN Gazi Ü. Deprem. Uy. Arú. Mrk. Prof. Dr. Mustafa AYTEKøN KTÜ ønú. Müh. Böl. Yrd. Doç Dr. Alp CANER ODTÜ ønú. Müh. Böl. Prof. Dr. M. Semih YÜCEMEN ODTÜ Deprem Arú. Mrk. Prof. Dr. Hasan ARMAN Sakarya Ü. Hasan ùAHøN Adalet B. Muzaffer ÖRTLEK Milli E÷itim B. Atilla ERENLER BøB Yapı øúleri Gn. Md. Demir AKIN BøB Afet øúleri Gn. Md. Ümit ARSLAN SB. Temel Sa÷lık Hiz. Gn. Md. H. Ercüment ODABAù Çevre ve Orman B. Orman Gn. Md. Murat ùAHøN Devlet Meteoroloji øúl. Gn. Md. Nail DEöøRMENCø Türkiye Taú Kömürü Kurumu Firuz ÇAM Milli Reasürans Arma÷an KOÇ ESEN DASK Özcan ÇøNE Türkiye Barolar Birli÷i Alper ULUCA Türkiye Kızılay Derne÷i Prof. Dr. M. Hasan BODUROöLU Türkiye Deprem Vakfı Sabit USLU Türkiye Çimento Müstahsilleri Birli÷i Alper H. UÇAR Türkiye Prefabrik Birli÷i K. Bora YILMAZYøöøT Türk Yapısal Çelik Derne÷i Gülerman ÖZGÜR Temelsu Uluslararası Müh. Mustafa GAFFUROöLU Alarko Taahhüt Grubu TMMOB AFET SEMPOZYUMU SEMPOZYUM DANIùMA KURULU Prof. Dr. M. Atilla ANSAL Prof. Dr. Hasan ARMAN Prof. Dr. Murat BALAMøR Prof. Dr. Gülay BARBAROSOöLU Nejat BAYÜLKE Prof. Dr. Ertu÷rul BøLGøLø Prof. Dr. M.Hasan BODUROöLU Doç. Dr. Kadir DøRøK Prof. Dr. Mustafa ERDøK Oktay ERGÜNAY Nevzat ERSAN Prof. Dr. Haluk EYøDOöAN Prof. Dr. Cevat GERAY Prof. Dr. Polat GÜLKAN Yener GÜREù Prof. Dr. Mikdat KADIOöLU Prof. Dr. A. Nuray KARANCI Mahmut KAYHAN Prof. Dr. Ruúen KELEù Prof. Dr. Ali KOÇYøöøT Bilgi KONGAR Mahmut KÜÇÜK Prof. Dr. Süleyman PAMPAL ødris SERDAR Prof. Dr. Haluk SUCUOöLU Dr. Fuat ùAROöLU Erhan TUNCAY Prof. Dr. Reúat ULUSAY Prof. Dr. Asım YEöøNOBALI Fatih YOLERø SEMPOZYUM YÜRÜTME KURULU H. Serdar HARP ønúaat M.O. Alaettin DURAN ønúaat M.O. Sadi ùENTÜRK ønúaat M.O. ønúaat M.O. Emin ALDEMøR Özgür BOSTANCI ønúaat M.O. Oktay BOZKURT ønúaat M.O. Gökhan MARIM ønúaat M.O. Bülent ÖZMEN Gazi Üniv. Sami ERCAN Jeoloji M.O. Tu÷bay KILIÇ Jeofizik M.O. Muharrem TORALIOöLU Maden M.O. VII TMMOB AFET SEMPOZYUMU IX øÇøNDEKøLER Ülkemizde Afetler ...................................................................................................... 1 Oktay ERGÜNAY Marmara Bölgesinin ve østanbul Kentinin Deprem ................................................. 15 Tehlikesi Üzerine Bir Derleme Haluk øYøDOöAN Afet Riski ve Planlama Politikaları .......................................................................... 31 Murat BALAMøR Afet Bilinci ve E÷itim............................................................................................... 45 Demir AKIN øklim De÷iúiklikleri ve Etkileri................................................................................. 47 Mikdat KADIOöLU Marmara Depreminde Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı Çalıúmaları ve .................... 57 Hukuksal Sorunlar Hayriye ùENGÜN 17 A÷ustos Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleri Sonucu ....................... 83 Hasar Tesbit Çalıúmalarının Hukuki Boyutu U÷ur DAöDEVøREN, Zeki GÜNDÜZ, A. Bengü SÜNBÜL, Selami DEMøRKOL, Osman KARA Depremde ønúaat Mühendisinin Hukuki Sorumlulu÷u ............................................. 93 Kadir DAYLIK, Taner SAVAù Mimarların Afet Sonrası Yaúadı÷ı Adil Yargılanma Sorunları .............................. 105 Z. Gönül BALKIR Türkiyede Do÷al Afet Risk Yönetimi Afet Yönetimi E÷itimi................................ 123 B. Burçak BAùBUö Do÷al ve Teknolojik Afetler Konusunda Toplumun Bilinçlendirilmesi ve............ 127 AFEM’ in Rolü Nehir VAROL Do÷u Karadeniz Bölgesinde Sel ve Heyelan Felaketine ....................................... 133 Neden Olan Sinoptik Modellerin Tahmin Tekni÷i Açısından øncelenmesine Dönük Karúılaútırmalı Bir Araútırma Ümit TURGUT X TMMOB AFET SEMPOZYUMU Meteorolojik Karakterli Do÷al Afetlerin Tahmininde............................................ 143 Meteoroloji Radarlarının Kullanılması Cüneyt GEÇER, Kurtuluú ÖZTÜRK, Fırat BEùTEPE, Serkan EMøNOöLU Farklı Senaryolara Göre Taúkın Risk Analizi: Havran Çayı Örne÷i(Balıkesir)...... 155 Hasan ÖZDEMøR EUMETSAT Hidroloji-SAF Projesi ve Üretilen Uydu Ürünlerinin....................... 167 Kullanım Alanları Aydın Gürol ERTÜRK, Ali Ümran KÖMÜùÇÜ, Fatih DEMøR, øbrahim SÖNMEZ, Erdem ERDø Orman Yangınlarının Uzaktan Algılama Teknikleri øle Tespit Çalıúmaları ........... 177 Ahmed Emre TEKELø, øbrahim SÖNMEZ, Erdem ERDø, Murat ARSLAN, Meral Leman ÇUKURÇAYIR, Fatih DEMøR GAP Bölgesinde Bölgesel Kentsel Altyapının Bir Taúkın Örne÷inde ................... 185 ørdelenmesi; Nedenler ve Öneriler Kasım YENøGÜN, Ruken ECER Kentsel Alanlarda Bütünleúik Risk Modeli; Eskiúehir Örne÷i ............................... 201 H. ùebnem DÜZGÜN, Semih YÜCEMEN Tunceli ølinin Afet Tehlike ve Riskleri................................................................... 213 ølknur ÖNER Kentsel Sismik Risklerin Belirlenmesi ................................................................... 231 Serhan SANER, Tu÷çe SÖNMEZ Turhal ùehrini Etkileyen Ani Sellerin Oluúumu ve Sonuçları................................ 241 H. øbrahim ZEYBEK Do÷al Afetler øçin Risk Yönetimi........................................................................... 251 Barıú ÖZKUL, A. Erkan KAHRAMAN Afet Yönetimi ve Karabük ..................................................................................... 261 Hayriye ùENGÜN, Ahmet TEMøZ Türkiye’deki ùehir Yerleúmelerinde Afet Sonrasına Yönelik ............................... 279 “Afet Merkezleri” Planlanması Hasan KARA Afetlere ve Ola÷andıúı Olaylara Müdahalede Enkaz Yönetimi.............................. 289 Nihan ERDOöAN, Hikmet øSKENDER, Levent TRABZON Co÷rafi Bilgi Sistemleri ve Acil Durum Yönetim Bilgi Sistemleri ........................ 295 H. Banu øLTER, øbrahim ÖZKESER TMMOB AFET SEMPOZYUMU Sabit ve Kutupsal Yörüngeli Uydulardan Elde Edilen Ya÷ıú Ürünleri ve.............. 301 Bu Ürünlerin Afet Yönetiminde Muhtemel Kullanımı Erdem ERDø, Meral Y. ÇUKURÇAYIR, Hakan KOÇAK, Serkan EMøNOöLU, Ahmet Emre TEKELø, øbrahim SÖNMEZ øzmir Acil Yardım Planı ......................................................................................... 313 Okúan MERSøN, ùeyde ARIKAN Afet Durum øyileútirme Planlamasında Gönüllü Kaynakların Yönetimi................ 323 Nihan ERDOöAN, Hikmet øSKENDER Diyarbakır’da Yo÷un Göçün Getirdi÷i Çarpık Kentleúme Sorunları ..................... 329 Abdülhalim KARAùøN, A. Sertaç KARAKAù, Havva ÖZYILMAZ Mekan Organizasyonu ve Planlama Ba÷lamında Sel Riskinin ørdelenmesi ........... 337 Kadir Hakan YAZAR Türkiye’de Kentleúme ve Do÷al Afet Riskleri øle øliúkisi ...................................... 349 Fatma Neval GENÇ østanbul’da Kentsel Dönüúümün ve Yeni Yapılaúmanın ....................................... 359 Deprem Riski Açısından De÷erlendirilmesi Ahmet BULUT Diyarbakır Sur øçindeki Yı÷ma Binaların .............................................................. 369 Afet Potansiyeli Bakımından De÷erlendirilmesi Abdülhalim KARAùøN, A. Sertaç KARAKAù, ùeyhmus GÜRBÜZ, Havva ÖZYILMAZ Afet Kayıplarının Azaltılmasında Kentleúme ve Yapılaúma Kararlarının Rolü ..... 375 Levin ÖZGEN Do÷u Karadeniz Kıyı Kuúa÷ında Co÷rafi Yapı ve Sel øliúkisi ............................... 387 Ali UZUN Türkiye’de Çı÷ Afeti Zararlarını Azaltma Çalıúmaları........................................... 395 Ömer Murat YAVAù, Demet ùAHøN Babada÷ ølçesi Gündo÷du Mahallesi Heyelan Afeti Uygulaması ve Yasal Süreç.. 405 Kasım KAYIHAN, Recep DEMøRCø, Ali ETøZ Sel Felaketinin Nedenleri ve Alınabilecek Önlemler, ............................................ 413 Feke-De÷irmendere Havzası Örne÷i Osman POLAT, Sevda POLAT 1999 Marmara Depreminin Ekonomik Etkileri: Ekonometrik Bir Yaklaúım ......... 423 Kadir KARAGÖZ XI XII TMMOB AFET SEMPOZYUMU 1999 Marmara Depremi Sonrası Adapazarı ùehir Merkezi ................................... 433 Hasar Durumlarının Analizi ve Depremin Ekonomik Boyutu A. Bengü SÜNBÜL, U÷ur DAöDEVøREN, Hasan ARMAN, Zeki GÜNDÜZ Do÷al Afet Risklerini Paylaúma Aracı Olarak “Deprem Sigortası” ....................... 443 Yusuf ùAHøN, Abdülkadir PEHLøVAN Afetin Sosyal Boyutları ve Sonuçları: Elazı÷’dan øki Sosyal øliúki Türü Örne÷i ... 453 ølknur ÖNER Afetlerde Sa÷lık Organizasyonu Çalıúmaları ......................................................... 467 Ümit ARSLAN, Turgut ùAHøNGÖZ, Murat KAYA Türk Tabipleri Birli÷i Ola÷andıúı Durumlarda Sa÷lık Hizmetleri Çalıúmaları....... 473 TTB Ola÷andıúı Durumlarda Sa÷lık Hizmetleri Kolu TMMOB ønúaat Mühendisleri Odası’nın Afet Hazırlık ve .................................... 481 Müdahale Örgütlülü÷ü Oktay BOZKURT Ülkemizde Yerel Yönetimlerin Afet Önleme Çalıúmaları; .................................... 489 Sorunlar ve Öneriler Adem ESEN TMMOB AFET SEMPOZYUMU XIII BúLDúRúLER TMMOB AFET SEMPOZYUMU 1 TÜRKøYE’NøN AFET PROFøLø Oktay Ergünay 1 SUMMARY Throughout its history Turkey has experienced frequent natural disaster, which have resulted in unacceptable loss of life, injuries and property damages. Earthquakes , floods, landslides, rockfalls, drought, snow avalances are leading natural hazards. Deforestation and attendent soil erosion exacerbates these hazard and risks. Since the beginning of the 20th. century about 87.000 people has lost their lives and a further 210.000 people have been injured due to natural disaster. The total number of heavily damaged or collapsed dwelling units is around 651.000. This paper aimed to give overall figure about natural disaster profile of the Country. ÖZET Tarihi devirlerden bu yana Türkiye büyük ölçüde can kaybı , yaralanma ve mal kaybına yol açan do÷al afetlerle sık sık karúılaúmıútır.Bu do÷al tehlikeler arasında baúta depremler olmak üzere , heyelanlar , su baskınları , kaya ve çı÷ düúmeleri , kuraklık ve önemli oranda zararlara yol açmıútır. Ormansızlaúma ve bitki örtüsünün tahribi sonucunda úiddetlenen erozyon do÷al afet tehlike ve risklerini daha da artırmıútır. Yirminci yüz yılın baúlangıcından bu yana meydana gelen do÷al afetler sonucunda 87.000 kiúi hayatını kaybetmiú , 210.000 üzerinde kiúi ise ciddi oranda yaralanmıútır. Ayrıca bu afetler sonucunda 651.000 civarında konut birimi yıkılmıú veya a÷ır hasar görmüútür. Bu sunum Ülkemizin afet profili hakkında genel bir fikir vermek amacıyla hazırlanmıútır. 1. GøRøù Üzerinde görüú birli÷i sa÷lamıú oldu÷umuz afet tanımı “ insanlar ve insan yerleúmeleri üzerinde fiziksel , ekonomik , sosyal ve çevresel kayıplara neden olan , normal yaúamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye u÷ratarak toplulukları etkileyen do÷al, teknolojik ve insan kökenli olayların sonuçları” olmasına ra÷men , bu yazıda yalnızca do÷al kökenli afetler dikkate alınmıútır. Teknolojik ve özellikle de terör ve savaúlar vb. gibi insan kökenli afetler çok farklı yaklaúım ve yorumları gerektirmektedir. Bu nedenle yalnızca jeolojik, hidrolojik ve meteorolojik de÷iúimlerinin yol açtı÷ı do÷al kökenli afetler üzerinde durulacaktır. 1 Oktay ERGÜNAY, Jeofizik Mühendisi, Afet øúleri Eski Genel Müdürü Gazi Üniversitesi Deprem Araútırma ve Uygulama Merkezi TMMOB AFET SEMPOZYUMU 2 Türkiye, tektonik oluúumu, jeolojik yapısı, topografyası ve meteorolojik özellikleri gibi nedenlerle, her zaman çeúitli do÷al afet tehlikelerine sahip olan bir ülke olmuútur. Ülkenin fiziksel ve sosyal zarar görebilirli÷inin de yüksek oldu÷u dikkate alındı÷ında, meydana gelen do÷al olaylar büyük ölçüde can kayıpları, yaralanmalar ve mal kayıplarına yol açmakta ve afet sonucunu do÷urmaktadır. Türkiye'de baúta depremler olmak üzere, heyelanlar, su baskınları, erozyon, kaya ve çı÷ düúmeleri, kuraklık baúlıca do÷al afetlerdir. Ormanların tahribi ve buna ba÷lı olarak meydana gelen úiddetli erozyon, bir yandan büyük ölçüde çevre sorunları ve ekonomik kayıplara yol açarken, di÷er taraftan da mevcut tehlike ve riskleri daha da artırmaktadır. 2. DOöAL AFETLER 1990 yılından bu yana meydana gelen ve önemli oranda can ve mal kaybına yol açan do÷al afetler aúa÷ıdaki Tablo 1. de özetlenmiútir. Tablo 1. 1990 Yılından Bu Yana Meydana Gelen Büyük Afetler. Olay Tarih Deprem (Erzincan) 13 Mart 1992 653 3,850 95,000 250,000 Kayıp Milyon $ 750 Çı÷ Düúmesi (G.Anadolu) Çı÷ Düúmesi (D ve G.Ana.) Çamur Akması (Senirkent-Isparta) Deprem (Dinar) 1992 14 olay 1993 31 olay 13 Temmuz 1995 328 53 11,600 30,000 25 135 95 1,100 300 10 74 46 2,000 10,000 65 01 Ekim 1995 94 240 40,000 120,000 100 Su Baskını (øzmir) 04 Kasım 1995 63 117 6,500 300,000 1,000 Deprem (Çorum-Amasya) Su Baskını (B. Karadeniz) Deprem (Ceyhan-Adana) Deprem (øzmit Körfezi) Deprem (Düzce) 14 A÷ustos 1996 0 6 9,000 17,000 30 10 47 40,000 1,200,000 1,000 27 Haziran 1998 145 1,600 88,000 1,500,000 500 17 A÷ustos 1999 17,480 43,953 675,000 15,000,000 13,000 763 4,948 35,000 600,000 750 3 ùubat 2002 42 327 30,000 222,000 95 1 Mayıs 2003 177 520 45,000 245,000 135 19,964 55,802 1,078,200 19,494,300 17,460 Deprem (Afyon Sultanda÷ı) Deprem (Bingöl) 21 Mayıs 1998 12 Kasım 1999 TOPLAM Kaynak: Afet øúleri GM Can Kaybı Yaralı Evsiz Etkilenen Nüfus TMMOB AFET SEMPOZYUMU 3 20inci yüzyılın baúından bu yana, Türkiye'de meydana gelen do÷al afetler sonucunda 87,000 kiúi hayatını kaybetmiú, 210,000 kiúi yaralanmıú ve 651,000 konut yıkılmıú veya a÷ır hasar görmüútür. Tablo 2- Türkiye’de Do÷al Afetlerden Yıkılmıú Konut Sayısı Do÷al Afet Türü Depremler Heyelanlar Su Baskınları Kaya Düúmeleri Çı÷ Düúmeleri TOTAL Yıkılmıú Ünite Sayısı 495,000 63,000 61,000 26,500 5,154 650,654 Kaynak: Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü Toplamın Yüzdesi 76 10 9 4 1 100 2.1. Depremler Türkiye, yeryüzünün en aktif deprem kuúaklarından birisi olan, Akdeniz, Alp, Himalaya deprem kuúa÷ı içersinde yer almaktadır. Alp sırada÷ları Asya ile Avrupa kıtalarının birbirlerine göre göreceli hareketlerinin oluúturdu÷u sıkıútırıcı kuvvetlerin etkisiyle meydana gelmiútir. Benzer úekilde Himalayalar da Hindistan ile Asya kıtasının birleúmesi sonucunda oluúmuútur. Türkiye, Avrupa- Asya , Arabistan ve Afrika gibi üç büyük tektonik plaka ile Ege ve Anadolu plakaları gibi iki küçük plaka arasında yer almıútır. Türkiye'de 1988-1998 yılları arasında sistematik olarak yapılan, Küresel Konum Belirleme (GPS) ölçümleri, plaka hareketleri ve plaka sınırlarını oluúturan büyük fay zonlarındaki yıllık yer de÷iútirme oranları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu ölçümlerin sonuçları aúa÷ıda özetlenmiútir. x Rijit bir blok olan Anadolu plakası, Avrupa-Asya plakasına göre göreceli olarak yılda 25 mm'lik bir hızla batıya do÷ru hareket etmektedir. x Batı Anadolu yılda 30 mm'lik bir hızla güney-batıya do÷ru hareket etmektedir x Arap plakası, yılda 23 mm'lik bir hızla kuzey, kuzey-do÷uya do÷ru hareket etmektedir. Bu hareketin sonucunda, Kafkas sırada÷ları yılda 10mm'lik bir hızla kısalmakta, Do÷u Anadolu'da ise bu hareket, do÷u-batı do÷rultusunda uzanan Bitlis bindirme zonunda yılda 15 mm'lik bir hareket ile Do÷u Anadolu bölgesindeki sol-yanal atımlı faylarla karúılanmaktadır. x Batı Anadolu çöküntü havzaları, kuzey-do÷u, güney-batı do÷rultusundaki açılma nedeniyle yılda 15mm'lik bir hızla hareket etmektedir. x Afrika plakası, Avrupa-Asya plakasına göre göreceli olarak yılda 10mm'lik bir hızla kuzey-do÷u do÷rultusunda hareket etmektedir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 4 ùekil 1- Avrasya ,Afrika ve Arap Plakaları arasındaki Göreceli Hareketler (Okay ,A.I. 2000) Türkiye'de büyük sanayi tesisleri ve barajların önemli bir kısmı deprem açısından çok aktif olan bölgeler içersinde kurulmuúlardır. 50 yıl içersinde , %90 ihtimalle aúılmayacak ortalama yer ivmesi esas alınarak hazırlanmıú olan , Türkiye'nin resmi Deprem Tehlike Haritası'na göre, önemli unsurların deprem bölgelerine da÷ılımları aúa÷ıdaki tabloda verilmiútir. Tablo 3- Çeúitli Unsurların Deprem Bölgelerine Göre Da÷ılımları Deprem Bölgesi Yüzey Alanı (%) Bölge 1 (pga >= 0.40 g) 42 Bölge 2 (pga = 0.30 - 0.39 g) 24 Bölge 3 (pga = 0.20 - 0.29 g) 18 Bölge 4 (pga = 0.10 - 0.19 g) 12 Bölge 5 (pga < 0.10 g) 4 TOPLAM. 100 Kaynak: Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü Nüfus (%) 45 26 14 13 2 100 Endüstri (%) 51 25 11 11 2 100 Barajlar (%) 46 23 14 11 6 100 Olasılık yöntemleri esas alınarak 1996 yılında Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü'nce Orta Do÷u Teknik Üniversitesi’ne hazırlattırılan bu haritanın bölgeleme esasları yukarıdaki tabloda verilmiútir. Bu haritaya göre, Türkiye TMMOB AFET SEMPOZYUMU 5 topraklarının %66’sı 1inci ve 2inci derece deprem bölgeleri, baúka bir ifade ile aktif fay zonları içersinde kalmakta ve nüfusun %71'i bu bölgelerde yaúamaktadır. ùekil 2- Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası Türkiye'nin do÷al afetlerle ilgili istatistik verilerine bakıldı÷ında, depremlerin en tahripkar do÷al afet sonucu do÷urdu÷u görülmektedir. 1902-2003 yılları arasında, ülkede 137 adet hasar yapan deprem meydana gelmiú ve bu depremler sonucunda 83.908 kiúi hayatını kaybetmiú, 171.283 kiúi yaralanmıú ve 493.824 konut yıkılmıú veya a÷ır hasar görmüútür. Son 13 yıl içersinde meydana gelen depremler nedeniyle u÷ranılan do÷rudan ekonomik kayıpların ise 18 milyar ABD doları civarında oldu÷u tahmin edilmektedir. Ayrıca depremler, Türkiye gibi bir tarih hazinesi olan ülkede, yerine konulması mümkün olmayan, tarihi yapı ve yerleúmelerin de yok olmasına neden olmaktadır. Olasılık yöntemleri kullanılarak yapılan tahminler, Türkiye'de çeúitli hasarlara yol açan VII MSK úiddetindeki bir depremin bir yıl içersinde olma olasılı÷ının % 63 oldu÷u, IX úiddetindeki tahripkar bir depremin beú yılda bir olma olasılı÷ının ise yine % 63 oldu÷u sonucunu vermektedir. 2.2. Su Baskınları Türkiye’de su baskınları, do÷al afetler içersinde, en sık karúılaúılan ve ekonomik kayıpları hayli yüksek olan olaylardır. Depremlerden sonra, en çok can ve mal kayıpları su baskınları nedeniyle meydana gelmektedir. Yerel iklim de÷iúiklikleri ve çevresel bozulmalarla yakından ilgili olan su baskınlarının büyüklükleri ve sıklıkları bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir. Genel olarak nehir tipi su baskınlarının tekrarlanma aralıkları 50 ile 100 yıl gibi uzun TMMOB AFET SEMPOZYUMU 6 sürelerdir. Bu tür su baskınları, genellikle önlenebilen ve zararları, tahmin ve erken uyarı sistemleri, uygun alan kullanım kararları, mühendislik önlemleri ve halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi faaliyetleri ile azaltılabilen olaylardır. Yerel meteorolojik úartlar, topografya, bitki örtüsü, sa÷anak ya÷ıúların oluúturdu÷u ani su baskınlarının yıkıcı etkilere yol açmasında önemli rol almaktadır. Özellikle, kurak bölgelerdeki yetersiz bitki örtüsü ve dik meyiller ani su baskınlarının hızını artırmakta ve insan can ve malları üzerinde yıkıcı etkilere yol açabilmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlere ilave olarak, Türkiye’de yaygın ve úiddetli olarak devam eden, ormansızlaúma ve do÷al bitki örtüsünün tahribinin yol açtı÷ı erozyon, Türkiye’nin birçok bölgesinde, ani su baskınlarının meydana gelmesine neden olmaktadır. Bu tür çevre bozulmaları, ani sellerin akıú hızını ve úiddetini artırmakta ve yo÷un çamur akmaları ve heyelanlara yol açabilmektedir. Uzun süre devam eden ya÷ıúlar, sonucunda, arazinin doygun hale gelmesi sonrasındaki, ani sa÷anak ya÷ıúlar geniú bölgeleri etkileyen ani su baskınlarının, temel nedenidir. Özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde, yüksek e÷imler, çıplak arazi ve ani sa÷anak ya÷ıúlar, taúkın olaylarının büyük ölçüde can ve mal kayıplarına yol açmasının ana nedenleridir. Yukarıda sayılan bu ana nedenlere ilave olarak, hatalı insan faaliyetleri de, su baskınlarının önemli bir nedeni olmaktadır. ùehirsel alanlarda, úehir yerleúme planları hazırlanırken, yörenin meteorolojik ve hidrojeolojik úartlarını dikkate alan, uygun alan kullanım kararlarının ve yöreye uygun inúaat tekniklerinin uygulanması su baskını risklerinin azaltılmasında önemli araçlardır. Kaynak : DSø. ùekil 4- Türkiye'de Akarsu Tipi Su Baskınlarının Yıllara Göre De÷iúimi. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 7 Do÷al olarak úehirlerin geliúmesiyle, birçok alan, binalar ve yollarla kaplanmakta ve arazinin ya÷mur sularını emme kapasitesi azalmakta ve ya÷murların akıú hızı artmaktadır. ùehirlerin ya÷mur suyu drenaj sistemlerinin yetersizli÷i veya hiç olmaması, ani su baskınları riskini artırmaktadır. ùehir planlaması aúamasında arazinin yanlıú kullanımı, yetersiz ya÷mur suyu drenaj sistemleri, son yıllarda østanbul, Ankara, øzmir, Adana, Bursa, Gaziantep, Hatay, Mersin gibi büyük illerde yaúanan ve önceden tahmin edilemeyen, ani su baskınları riskinin sürekli artmasına yol açmıútır. Küresel iklim de÷iúiklikleri de, beklenmeyen su baskınlarının bir di÷er nedenidir. Bu de÷iúimler ya÷ıúların zamanları, süreleri, úiddetleri, ya÷an ya÷mur miktarları ve havza üzerindeki etkileri açılarından do÷ru tahmin edilememektedir. 1995 yılında øzmir ve Isparta’da, 1998 yılında Batı Karadeniz bölgesinde, Hatay’da ve son olarak da bazı Güney Do÷u Anadolu illerinde yaúanan ve büyük ölçüde can ve mal kayıplarına yol açan ani su baskınları, önceden meydana gelen sürekli ya÷ıúlar nedeniyle arazinin doygun hale gelmiú oldu÷u ve hemen arkasından gelen ani ve úiddetli ya÷ıúların neden oldu÷u su baskınlarıdır. Ülkemizde geçti÷imiz 30 yıl içersinde inúa edilmiú olan büyük barajlar nedeniyle birçok baraj gölü meydana gelmiútir. Halen sulama, enerji üretimi ve su baskınları kontrolü gibi ortak amaçlarla için inúa edilmiú birçok baraj mevcuttur. Bu barajların önemli bir kısmı, deprem açısından yüksek tehlikeye sahip olan bölgelerde bulunmaktadır. Büyük depremler sonrasında bu barajların hasar görmesi, su baskınları tehlike ve riskini daha da artırmaktadır. Türkiye’de geçmiú yıllarda meydana gelmiú olan su baskınları ile ilgili istatistiksel veriler, 1955-2007 yılları arasındaki dönem için Devlet Su øúleri (DSø) Genel Müdürlü÷ünce, toplanmakta ve yıllıklar halinde yayımlanmaktadır. Bu istatistiklere göre, ülkede, su baskınları nedeniyle bu güne kadar, 1235 kiúi hayatını kaybetmiú ve 61,000 konut yıkılmıú veya kullanılmaz hale gelmiútir. DSø’nin istatistiklerine göre, Türkiye’de 1955-1969 yılları arasındaki sürede, yılda ortalama olarak 80 akarsu tipi su baskını olayı meydana gelirken, 1970-2000 yılları arasındaki sürede, yılda ortalama olarak 24 su baskını yaúanmıútır. Bu azalmanın ana nedeni, DSø Genel Müdürlü÷ünce, 1970 ve 1980 yılları arasındaki sürede su baskınlarının önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla yo÷un bir taúkın önleme ve kontrol programının uygulanmıú olmasıdır. 1955 yılından bu yana Türkiye’de DSø tarafından taúkın önleme ve kontrol amacıyla 4390 mühendislik yapısı yapılmıú ve 3300 yerleúme birimi su baskınlarından korunmuútur. Türkiye’de en sık taúkın tehlikesine maruz olan 15 il aúa÷ıdaki tabloda görülmektedir. Bu iller arasında øzmir taúkın tehlikesi ve riski en yüksek il olarak belirlenmiútir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 8 Tablo 4- En Çok Taúkın Tehlikesine Maruz øller Derece øl 1 øzmir 2 Rize 3 Kahramanmaraú 4 Denizli 5 Trabzon 6 Antalya 7 Kırıkkale 8 Balıkesir 9 Bartın 10 Bitlis 11 Sivas 12 Van 13 Batman 14 Zonguldak 15 Ankara Toplam Kaynak: DSø. Yıllık Sıklık 3.484 1.841 1.608 0.596 0.508 0.408 0.396 0.172 0.132 0.132 0.132 0.132 0.044 0.024 0.024 Riske maruz Nüfus 450,000 55,000 35,000 20,000 32,000 400,000 10,000 15,000 60,000 10,000 10,000 70,000 5,000 25,000 100,000 1,297,000 2.3. Heyelan ve Kaya Düúmeleri Türkiye’de heyelanlar, baúta Karadeniz Bölgesi olmak üzere, øç ve Do÷u Anadolu Bölgelerinde, sıkça meydana gelen do÷al afet olaylarıdır. Heyelanlara etki eden baúlıca do÷al etmenler; iklim özellikleri, ya÷ıúlar, jeolojik yapı, arazinin topografyası ve bitki örtüsü olarak sıralanabilir. Bunların dıúında, heyelan olaylarının geliúmesinde etkin olan, do÷al olmayan nedenlerde mevcuttur ve bazı hallerde heyelanların oluúmasına do÷al etmenlerden daha fazla katkıda bulunmaktadırlar. Bunlar arasında; x Göçlerin yol açtı÷ı hızlı nüfus artıúları, x ùehirsel alanlarda, dik meyil ve yamaçlar üzerinde yo÷unlaúan kaçak yapılaúmalar, x ùehirsel alanlarda do÷al tehlikeleri dikkate alan yeterli düzeyde arazi kullanım kararlarının ve planlarının bulunmayıúı, x Yerleúme ve yapılaúmaların denetim eksiklikleri, x Yol inúaatları, sayılabilir. 1958-2000 yılları arasındaki dönemde, Türkiye’de olmuú veya muhtemel heyelanlardan 4250 yerleúme birimi etkilenmiú ve bu olaylar sonucunda 197 kiúi hayatını kaybetmiútir. Afet øúleri Genel Müdürlü÷ünün arúiv bilgilerine göre, bu dönemde, 63,000 konut yer de÷iútirerek, daha güvenli yerlere taúınmıútır. Türkiye’de heyelan tehlikesi ve riski en yüksek olan üç il, Trabzon, Kastamonu ve Zonguldak illeridir. Türkiye’de heyelan tehlikesi en yüksek olan 15 il aúa÷ıdaki tabloda özetlenmiútir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 9 Tablo 5- En Çok Heyelan Tehlikesine Maruz øller Derece øl Olay Sayısı Riske maruz Nüfus 1 Trabzon 272 16,500 2 Kastamonu 229 13,800 3 Zonguldak 204 12,250 4 K.Maraú 201 12,100 5 Erzurum 155 9,300 6 Rize 151 9,100 7 Malatya 141 8,500 8 Sivas 137 8,200 9 Ankara 131 7,900 10 Erzincan 125 7,500 11 Sinop 120 7,300 12 Çorum 117 7,200 13 Bingöl 115 6,900 14 Artvin 114 6,850 15 øçel 108 6,500 Toplam 2,320 139,900 Kaynak: Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü Kaya düúmeleri, øç Anadolu bölgesinin bazı kısımları ile Do÷u Anadolu bölgesinde etkin olan bir di÷er do÷al afet türüdür. Afet øúleri Genel Müdürlü÷ün arúiv verilerine göre, Türkiye’de 1958 yılından bu yana 750 kaya düúmesi olayı meydana gelmiú ve bu olaylar sonucunda 34 kiúi hayatını kaybetmiú, 26,500 konut etkilenmiú ve yerleri de÷iútirilmiútir. Türkiye’de kaya düúmesi tehlikesi ve riskinin en yüksek oldu÷u 15 il aúa÷ıdaki tabloda verilmektedir. Tablo 6- En Çok Kaya Düúmesine Maruz øller Derece 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Toplam øl Kayseri Ni÷de Erzincan Aksaray Karaman K.Maraú Adıyaman Sivas Bitlis Diyarbakır Nevúehir Mardin Malatya Hakkari Kars Olay Sayısı 34 28 20 18 17 16 16 14 13 12 12 10 9 9 7 235 Riske maruz Nüfus 10,000 8,400 6,000 5,400 5,100 4,800 4,800 4,200 3,900 3,600 3,600 3,000 2,700 2,700 2,100 70,300 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 10 2.4. Çı÷ Düúmeleri Türkiye’de çı÷ düúmeleri, kar ya÷ıúlarının yo÷un oldu÷u Do÷u ve Güney-Do÷u Anadolu bölgeleriyle, Karadeniz bölgesinin iç kesimlerinde etkili olmaktadır. Di÷er do÷al afet olaylarında oldu÷u gibi, çı÷ düúmesi tehlikesi ve riskinin belirlenmesi ve önleyici veya zarar azaltıcı önlemlerin alınması, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü’nün ana görevleri arasındadır. Bu amaç için Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü içersinde, bir çı÷ tahmin ve uyarı gurubu kurulmuútur. Bu grup tarafından hazırlanmıú olan el kitapları ve di÷er e÷itim malzemeleri ile halk e÷itimi programları da uygulanmaktadır. Türkiye’de son 10 yıl içersinde çı÷ düúmesi olaylarında önemli bir artıú gözlenmiútir. Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü’nün verilerine göre 1950 yılından bu yana Türkiye’de, yerleúme yerlerini etkileyen, 389 çı÷ olayı yaúanmıú ve bu olaylar nedeniyle 1039 kiúi hayatını kaybetmiú, 268 kiúi yaralanmıú ve 5164 konut yıkılmıú veya kullanılmaz hale gelmiútir. Özellikle Do÷u Anadolu bölgesinde, kıú aylarında görülen aúırı kar ya÷ıúları ve dondurucu so÷uklar normal hayatı önemli ölçüde etkilemektedir. Bu bölgede, Erzurum, Kars, Tunceli, Bitlis, Bingöl illeri çı÷ düúmesi tehlikesi ve riskinin en yüksek oldu÷u iller arasındadır. Tablo 7- Türkiye'de Çı÷ Düúmeleri (1980-2000) Yıl Olay 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 TOPLAM 2 10 14 6 2 2 10 13 7 4 12 112 31 6 3 5 8 13 5 9 344 Can Kaybı 14 15 6 7 1 18 27 4 4 7 328 135 26 7 8 16 6 10 12 974 Yaralı 4 8 1 53 95 7 2 1 3 5 3 14 258 Yerleútirilen aile 52 117 400 94 29 16 146 365 77 47 267 1,656 146 68 67 88 178 31 5,154 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 11 2.5. Di÷er Do÷al Afetler Türkiye topraklarının % 79.4’ü orta , úiddetli veya çok úiddetli erozyona maruzdur. Her yıl erozyon nedeniyle bir milyar ton toprak taúınmakta ve taúınan bu topra÷ın yarısına yakın bir kısmı Türkiye’nin çok önemli hidroelektrik santralleri olan Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarında toplanarak, barajların ekonomik ömürlerini kısaltmaktadır. Türkiye’de bir kilometre karelik birim alandan taúınan toprak miktarı, Afrika’dan 22 kat, Avrupa’dan 17 kat, Kuzey Amerika’dan 6 kat fazladır.Bu oranlar Türkiye’deki erozyonun úiddeti hakkında yeterli fikir vermektedir. Erozyon, baúta tarım topra÷ı ve arazi kaybı olmak üzere, toprakların verimsizleúmesi, su kalitesinin bozulması, ani seller ve heyelanların artması gibi büyük zararlara neden olmaktadır. Nitekim 1995 yılında Isparta ili’nin Senirkent ølçesinde meydana gelen çamur akması, tamamen erozyonun önlenmesi amacıyla yetiútirilen a÷açların kesilmesi ve sekilerin tahrip edilmesi sonucunda meydana gelmiú ve bu olay sonucunda 74 kiúi hayatını kaybetmiú, 46 kiúi yaralanmıú, 2000 kiúi evsiz kalmıútır. Bu olay nedeniyle u÷ranılan do÷rudan ekonomik kayıp 65 milyon ABD doları düzeyine ulaúmıútır. Türkiye’de erozyonla mücadele ilk kez 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı yasa ile gündeme gelmiú olmasına ra÷men, 1955 yılına kadar bu konuda herhangi bir çalıúma yapılmamıútır. 1955 yılında Orman Bakanlı÷ı’nca çıkarılan “Toprak Muhafaza ve Mera Islahı Çalıúmalarına Ait Talimatname” ile erozyon önleme çalıúmaları yapılmaya baúlanmıútır. Daha sonra 1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı “Orman Kanunu” ile erozyon önleme çalıúmaları Orman Bakanlı÷ı’nın yasal görevi haline getirilmiú ve bu görevi yürütmek üzere Orman Bakanlı÷ı’na ba÷lı “ A÷açlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlü÷ü” kurulmuútur. Ancak erozyonla mücadele konusunda beklenen baúarı sa÷lanamadı÷ı için 1995 yılında 4122 sayılı “ Milli A÷açlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu” çıkarılmıú ve bu Kanunla çalıúmalar için gerekli olan parasal kaynakların nerelerden ve nasıl sa÷lanaca÷ı esasa ba÷lanmıútır. 1955-2003 yılları arasında Orman Bakanlı÷ı’nca 445.798 hektar alanda a÷açlandırma ve erozyon kontrolü faaliyetleri yürütülmüú olmasına ra÷men, erozyonun yol açtı÷ı zararlar, ormanların ,meraların ve bitki örtülerinin önlenemeyen tahribi nedenleriyle, hızla artmaktadır. Türkiye’de erozyonla mücadele çalıúmalarına sivil toplum kuruluúları ve bunların baúında gelen “TEMA Vakfı” da etkin olarak katılmaktadır. TEMA Vakfı’nın 1998 yılında baúlattı÷ı “10 milyar meúe tohumu ekimi projesine, Çevre ve Orman Bakanlı÷ı da büyük destek vermiú ve 2002 yılı sonuna kadar yaklaúık olarak 4000 hektarlık bir alana meúe ekimi yapılmıútır. Çevre ve Orman Bakanlı÷ı’nca halen, erozyonla mücadele çalıúmaları havza ölçe÷inde ele alınmaktadır. Halen yürütülmekte olan çalıúmaların baúında, halkın katılımının da sa÷landı÷ı, ” Do÷u Anadolu Su Havzası Rehabilitasyon Projesi” gelmektedir. 11 il, 2 ilçe, 350 köy’ü kapsayan ve uygulama alanı 716,945 hektar olan bu projenin ana amacı , erozyon kontrolü, yeni ormanların kurulması, mevcutların ıslahı,meraların iyileútirilmesidir. Toplam bütçesi 110 milyon ABD doları olan bu projeye, Dünya Bankası da 77 milyon dolarlık bir kredi ile destek vermektedir. 2003 yılı sonu itibariyle % 50’si gerçekleútirilmiú olan bu projenin 2007 yılı sonunda bitirilmesi planlanmıútır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 12 Orman varlı÷ının azalması ve erozyon, özellikle Karadeniz bölgesinin iç ve sahil kesimlerinde, ani su baskınları ve heyelan tehlikesini artırmaktadır. Orman varlı÷ının azalmasında, yangınlar ve yeni yerleúme yerlerinin açılması ana nedenler olarak sayılabilir. 1977-2000 yılları arasında Türkiye’de 63,761 orman yangını meydana gelmiú ve bu yangınlar sonucunda takriben 1.5 milyon hektar orman kaybedilmiútir. Türkiye’de orman yangınlarının temel nedenini, do÷al etmenlerden çok, insan faaliyetleri oluúturmaktadır. Yerleúme yeri ve tarım arazisi elde etmek amacıyla, kasıtlı olarak yakılan ormanların yanı sıra, ihmal, bilgisizlik ve bilinçsizlik nedeniyle çıkan yangınlar, tüm yangınların %95’ini oluúturmaktadır. Yangın çıkıú nedenleri incelendi÷inde, orman yangınlarının %75’inin ihmal, bilgisizlik ve dikkatsizlik nedeniyle, %14’ünün kasıtlı olarak, %6’sının kazalar ve ancak %5’inin yıldırım düúmesi gibi do÷al nedenlerle meydana geldi÷i görülmektedir. østatistiki veriler, Türkiye’de yılda ortalama olarak 13,000 hektar orman alanının yangınlar nedeniyle kaybedildi÷ini göstermektedir. Yıldırım düúmeleri gibi do÷al etkenlerin yol açtı÷ı yangınlar sonucunda kaybedilen orman alanı ise yılda 650 hektar düzeyindedir. Tablo 8- Orman Yangınlarının Sayı ve Alan øliúkisi Yıllar 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 Yıllık Ortalama Yangın Sayısı 1750 1481 2117 2345 3239 1770 1645 1339 1932 2072 1989 Yanan Alan(ha) 13,742 8,081 12,232 15,393 38,128 7,676 14,922 6,316 6,764 5,806 12,906 Yangına Düúen Alan(ha) 7.97 5.46 5.78 6.05 11.77 4.34 9.07 4.72 3.50 2.80 6.48 Türkiye ormanlarının %58’i yangına çok hassas bölgeler içersinde bulunmaktadır. Adana’dan baúlayan, Antalya, Mu÷la, Aydın, øzmir, Çanakkale ve østanbul’a kadar uzanan Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgelerinde yaz aylarında sıcaklı÷ın 40 derecenin üzerine çıkması ve do÷al nemin %10’lara düúmesi, bu bölgelerdeki yangın tehlikesini büyük ölçüde artırmaktadır. Türkiye’de orman yangınlarının önlenmesi ve zararlarının azaltılması 6831 sayılı Orman Kanunu gere÷ince, Çevre ve Orman Bakanlı÷ı’nın ana görevleri arasındadır. Bu Bakanlık, orman yangınlarının önlenmesi çalıúmaları için yılda yaklaúık olarak 60 milyon ABD doları harcamaktadır. Ayrıca yasa gere÷i, yangın söndürme faaliyetlerine civar köylerde yaúayan 18 ile 50 yaú arasındaki tüm erkek vatandaúlarla, askeri birlikler katılmak zorundadır. Orman yangınları, do÷ru meteorolojik tahminler yapılarak, önceden tahmin edilebilmekte, yangın müdahale ekipleri alarma geçirilerek, zararları azaltılabilmektedir. Ayrıca uygun iklim modelleri kullanılarak, ba÷ıl nem oranları ve topraktaki doygunluk TMMOB AFET SEMPOZYUMU 13 oranları belirlenerek, orman yangınlarının etkin olabilece÷i süreler de hesaplanabilmektedir. Akdeniz ülkelerinde El nino etkileri açık olarak gözlenememektedir. Ancak uzun süreler devam eden ya÷mursuz mevsimler sonucunda kuraklık tehlikesi, önemli do÷al afetler arasında sayılabilir. 1990’lı yılların baúlarından itibaren devam etmekte olan, ortalamaların üzerindeki sıcaklıklar, Akdeniz bölgesinin kuraklık açısından bir alarm sürecine girdi÷ini iúaret etmektedir. 1999 ve 2000 yılları bahar aylarında Türkiye’de de önemli bir kuraklık yaúanmıútır. Özellikle güney bölgelerinde çok etkili olan bu kuraklık nedeniyle, bu bölgede %30’lar mertebesine varan bir tarımsal üretim kaybı meydana gelmiútir. 1999 yılı içersinde Türkiye’de tahıl ürünleri üretimi, 17 milyon ton olarak tahmin edilmiú olmasına ra÷men, kuraklık nedeniyle bu tahmin gerçekleúmemiú ve 1999-2000 yılları içersinde yaklaúık olarak 1.2 milyon ton tarım ürünü ithal edilmiútir. Aúırı sıcaklar Türkiye’de insan ölümlerine ve orman yangınlarının artmasına yol açmaktadır. Aúırı sıcaklar nedeniyle Hükümet, 2000 yılının 13-14 Temmuz günlerinde tatil kararı almıú ve bu günlerde sıcaklar nedeniyle 5 milyon tavuk telef olmuútur. Aúırı kurak dönemlerde Türkiye’de hidroelektrik üretimi de önemli ölçüde etkilenmektedir. 2002 yılı kıú aylarında Türkiye’de önemli ölçüde elektrik enerjisi sıkıntısı yaúanmıútır. Güney Do÷u Anadolu Projesi (GAP) gere÷ince inúa edilmiú olan barajların, göl seviyelerindeki düúüúler nedeniyle, bu bölgelerdeki elektrik üretimi durdurulmuútur. Türkiye maalesef kuraklık do÷al afeti ile ilgili olarak, uzun vadeli tahminler yapan, erken uyarı ve alarm veren kurumsal yapılanmalara ve kuraklık zararlarının azaltılması konusunda bir ulusal plana sahip de÷ildir. Çölleúmenin ve kuraklı÷ın önlenmesi amacıyla, halen Dünya Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından müútereken finanse edilen bir proje Do÷u Anadolu bölgesinde uygulanmaktadır. øklim de÷iúiklikleri, Türkiye’nin ekolojik, çevresel, sosyal ve ekonomik problemlerle karúılaúmasına neden olmaktadır. Özellikle Türkiye gibi petrol üreticisi olmayan ve geliúmekte olan ülkelerde, iklim de÷iúikliklerinin yol açtı÷ı enerji açıkları, gelecekte de önemini korumaya devam edecektir. 3. SONUÇ Bu yazıda mevcut bilgi ve istatistiki verilerin ıúı÷ı altında Ülkemizdeki do÷al afet tehlikeleri özetlenmeye çalıúılmıútır. Amaç ülkenin karúı karúıya bulundu÷u do÷al afet tehlike ve risklerini bir kez daha gündeme getirmek ve do÷al olayların afete dönüúmemesi için, olaylar olmadan önce alınması gereken önlemleri yeniden hatırlatmaktır. Bu konuda yıllardır, ilgili meslek odaları, TMMOB, Türkiye Büyük Millet Meclisi , ilgili üniversiteler, bakanlık, kurum ve kuruluúlar , Ulusal Deprem Konseyi tarafından pek çok rapor hazırlanmıú olmasına ve son olarak ta Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ınca 2004 yılında düzenlenmiú olan “Deprem ùurası” raporları ve sonuç bildirgesinde ivedilikle alınması gereken önlemler ve yapılması gereken çalıúmalar belirlenmiú olmasına ra÷men, bu güne kadar birkaç münferit çalıúma dıúında önemli bir geliúme sa÷lanamamıútır. Günümüzde büyük kentlerimiz ve di÷er yerleúmelerimizin do÷al afetler açısından 1999 yılı öncesine oranla daha güvenli oldu÷unu söylemek mümkün de÷ildir. Aksine 14 TMMOB AFET SEMPOZYUMU nüfus artıúları , kent merkezlerine olan yo÷un göçler, kaçak ve denetimsiz yapılaúmalar, plansız ve rant amaçlı úehirleúme ve sanayileúme e÷ilimleri yo÷un olarak devam etti÷i için her geçen gün, baúta depremler olmak üzere, gelecekte olabilecek do÷al olaylar karúısında çok daha büyük zarar ve kayıplarla karúılaúmamız sürpriz olmayacaktır. KAYNAKLAR : 1. Ergünay, O. (1996). “Türkiye’de Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Yapılan ve Yapılması Gereken Çalıúmalar Hakkında Rapor” Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü , Ankara. 2. Özmen, B., Nurlu, M., Güler, H. “ Co÷rafi Bilgi Sistemleri øle Deprem Bölgelerinin øncelenmesi” Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü , Ankara. 3. Anonim . (1997). “ Do÷al Afetler Genel Raporu “, Baúbakanlık Do÷al Afetler Koordinasyon Baú Müúavirli÷i, Ankara. 4. Anonim, (1998). “Türkiye’nin Do÷al Afet Haritaları”,Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Ankara. 5. Anonim, (2000). Do÷al Afetler Özel øhtisas Komisyonu, Meteorolojik Kökenli Afetler ve Jeolojik ve Di÷er Kökenli Afetler Alt Komisyonları Raporları, DPT, Ankara. 6. Okay,A.I.(2000). Marmara Denizindeki Aktif Fay Geometrisi Nasıl Araútırılmalı?, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, Sayı ,683, ss. 17-18. østanbul. 7. JICA, (2004). “Türkiye’de Do÷al Afetler Konulu Ülke Strateji Raporu”, Japon Uluslar arası øúbirli÷i Ajansı, Ankara. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 15 MARMARA BÖLGESøNøN VE øSTANBUL KENTøNøN DEPREM TEHLøKESø ÜZERøNE BøR DERLEME Haluk Eyido÷an 1 SUMMARY Almost a dozen of earthquake hazard maps for Marmara region that are obtained using both deterministic and probabilistic methods have been published after 1999. A review of these earthquake hazard studies will be given in this paper. Inconsistencies exist between seismic hazard values of expected ‘big’ earthquake in the Marmara region. The major changes are due to location, size, seismic characteristics of source zones and attenuation equations. The general agreement is on the size of expected earthquake, and the probability of occurrance of M7 earthquake is very high. The expected rate of maxsimum acceleration (PGA) along the southern coast of østanbul ranges between 0.25 g and 0.6 g. A new official hazard map that will be satisfactory in scale, content and methodology should be prepared to serve for land-use and microzonation applications for Istanbul Metropolitan City. ÖZET 1999’dan bu yana Marmara bölgesindeki deprem tehlikesi için tanımsal ve olasılıksal yöntemlere ba÷lı olarak bir düzineye yakın harita üretilmiútir. Bu makalede bu konuyla ilgili deprem tehlikesi araútırmalarının bir derlemesi verilecektir. Marmara bölgesinde beklenen büyük deprem için tehlike de÷erlerinde uzlaúmazlıklar bulunmaktadır. Temel uzlaúmazlık depremin yeri, büyüklü÷ü, kaynak zonlarının özellikleri ve azalım ba÷ıntılarının farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Beklenen depremin büyüklü÷ü konusunda genel bir kanaat oluúmuú olup büyüklü÷ü M7 olan depremin olma olasılı÷ı çok yüksektir. Önerilen modellere göre østanbul ilinin güney sahillerinde beklenen en büyük ivme de÷eri 0.25g ile 0.6g arasında de÷iúmektedir. østanbul kenti için ölçek, içerik ve yöntem açısından tatmin edici olan ve arazi kullanım ve mikrobölgeleme uygulamalarında kullanılabilecek resmi yeni bir deprem tehlike haritasının hazırlanmasına gereksinme vardır. Prof. Dr. øTÜ Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisli÷i Bölümü, 34469, Maslak, østanbul, [email protected] 1 16 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 1. GøRøù 27 yüzyıllık tarihinde hasar yapıcı birçok büyük depremlerle karúılaúılan Marmara’da yeni bir büyük deprem saati çalıúmaktadır. Bu deprem oldu÷unda en büyük kayıp büyüklü÷ü ve plansızlı÷ı nedeniyle østanbul’da olacak. Nüfusu ve ekonomideki yeri açısından dünyadaki 25 en büyük megakentlerden biri olan østanbul, giderek daha da büyümektedir. Böyle giderse yüzyılın çeyre÷inde østanbul’un ulaúaca÷ı nüfus tüm ülke nüfusunun dörtte birine yakın olacaktır. østanbul’un bu konumu ve mevcut sorunları düúünüldü÷ünde karúılaúaca÷ımız kayıpların büyüklü÷ünü kestirmek zor de÷ildir. Deprembilimde depremin zamanını, büyüklü÷ünü ve yerini daha önceden kesine yakın bir ifadeyle söylemek olanaksızdır. Mevcut jeofizik, jeoloji ve deprem mühendisli÷i alanında yapılan istatistiksel ve fiziksel çalıúmalar bize olası depremin bu parameterelerini ve yarataca÷ı yer hareketinin úiddetini (ivmesini) önümüzdeki yıllara göre ancak olasılık yüzdeleri ile verebilmektedir. Bu nedenle ülke, bölge ya da yerel kullanımlar için deprem tehlike haritaları ve yönetmelikleri yapı ömürleri de göz önüne alınarak olasılıksal hesaplamalara göre elde edilir. Örne÷in 1998’de yürürlü÷e giren ve úu anda geçerli olan resmi ve ulusal deprem tehlike haritası [1] (BøB, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, 1998) ülke ve çevresindeki deprem geçmiúini baz alarak, 475 yılllık dönüú periyodu için 50 yılda % 10 aúılma olasılı÷ına göre üretilmiútir. Harita Marmara’da büyük bir deprem tehlikesini öngörmekte ve onun yaratabilece÷i maksimum ivme de÷erlerini vermektedir. Marmara bölgesinin depremsellik özellikleri ve østanbul’un karúılaúabilece÷i deprem tehlikesinin boyutları hakkında, özellikle 1999 depremlerini takiben son yıllarda yayınlanmıú ve raporlanmıú birçok bilimsel bulgu vardır. Bu rapor ve yayınlara baktı÷ımızda Marmara bölgesi için olasılıksal ve tanımsal (deterministik) yaklaúımlarla bir düzineye yakın deprem tehlike haritası üretilmiútir. Ancak bu harita baúta østanbul olmak üzere birinci derece deprem tehlikesi altında bulunan kentlerimizdeki mühendislik hizmetlerinin gereksinmelerini karúılayamamaktadır. Bu yazıda Marmara’nın depremsellik tarihinden ve özellikle 1999 depremlerinden sonra Marmara bölgesindeki deprem tehlikesinin belirlenmesi üzerine yapılan çalıúmalardan kısaca bahsettikten sonra østanbul’daki deprem tehlikesinin belirlenmesi ve kullanılması açısından önerilerimiz verilecektir. 2. MARMARA’NIN DEPREMSELLøöø Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü sınırları içerisinde ve çevresinde kalan topraklar Alp-Himalaya deprem kuúa÷ı üzerindedir. Bu topraklar çeúitli kültürlerin mirasını ve belgelerini barındırmakta, çok eski yüzyıllara kadar uzanan yazılı ve görsel belgeler bu topraklardaki nesillerin depremlerle birlikte yaúadı÷ını kanıtlamaktadır [2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13]. Çok sayıda tarihsel belgeler ve daha önceki yayınlar kullanılarak [13] elde edilen ve Marmara bölgesinde (40-42 derece enlem; 27-31 derece boylam) son 2000 yılda yüzey dalgası büyüklü÷üne (Ms) göre büyüklü÷ü 7.0 ve daha fazla olan depremlerin sayısı 30 civarındadır. Deprem büyüklü÷ünü 6.5’a çekerseniz bu sayı 50’yi geçer. Marmara bölgesinde son 2000 yıl süresince olmuú ve büyüklü÷ü 6.8 den daha büyük depremlerin dıú merkez da÷ılımları ùekil 1 de verilmiútir. 1900 öncesi oluúan tarihsel dönem depremlerin yer, büyüklük ve makrosismik etkileri açısından daha fazla bilgi elde edilmesine yönelik yeni araútırmalara her zaman gerek duyulmaktadır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 17 ùekil 1. MS 0-2000 yılları arasında yüzey dalgası büyüklü÷ü Ms 6.8 olan hasar yapıcı depremlerin dıú merkez yerleri (episantır) bilgileri [13] Ambraseys (2002)’den, fay bilgileri [14]’den, úeklin tümü ise [15]’den alınmıútır. ùekil 2. United States Geological Survey (USGS)’in veri bankasından alınan ve büyüklü÷ü 3 ve daha fazla olan depremlerin büyüklüklerine göre ölçeklenmiú dıú merkez da÷ılımları. Kuzey Marmara’da yerleúen deprem etkinli÷inin do÷u-batı uzanımı oldukça belirgin bir biçimde gözükmektedir. Buradaki depremselli÷in ùekil 1 ‘de verilen tarihsel depremsellik örüntüsü ile oldukça iyi uyumlu olması tarihsel deprem veri tabanının güvenirli÷i hakkında bir bilgi verebilir. Kırmızı noktalar bölgedeki il merkezlerini gösterir. 18 TMMOB AFET SEMPOZYUMU ùekil 3. Üst: 2003-2005 yılları arasında KRDAE’nin Marmara’da kaydetti÷i depremlerin episantır haritası. Kuzey Marmara denizinde øzmit körfezi açıklarından Mürefte kıyısına kadar uzanan deprem dıú merkez da÷ılımlarının do÷u-batı uzanımı dikkat çekmektedir. Dar bir zaman aralı÷ında olmasına ra÷men mikro-deprem aktivitesinin bu görünümü KAF’ın Marmara denizinin kuzeyinde batıya devamı konusundaki tartıúmalara katkı koyabilecek nitelikte gözükmektedir. Alt: Bu deprem dıú merkezi [16] tarafından yayınlanan Kuzey Marmara Fayı olarak adlandırılan fay zonu ile oldukça uyumlu gözükmekte ve bu fayın aktifli÷ini açıkça ortaya koymaktadır. TB: Tekirda÷ Çukurlu÷u,CB: Merkezi Çukur; ÇB: Çınarcık Çukuru. østanbul Teknik Üniversitesi (øTÜ), Bo÷aziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araútırma Enstitüsünün (BÜ-KRDAE) ve TÜBøTAK Marmara Araútırma Merkezi (MAM)’ın Marmara bölgesinde yeralması Marmara bölgesindeki güncel depremlerin daha duyarlı olarak saptanmasını sa÷lamıútır. Özellikle øTÜ’nün 1960 sonrası østanbul WWSSN (World Wide Standart Seismograph Network) istasyonunu kurması ve KRDAE’nin 1973 sonrası MARNET (Marmara Sismik A÷ı) ve IZINET TMMOB AFET SEMPOZYUMU 19 (øznik Sismik A÷ı) a÷larını hizmete sokması ile Marmara bölgesinde daha fazla küçük deprem kaydedilmeye baúlanmıú ve deprem parametreleri daha duyarlı olarak hesaplanmıútır (ùekil 2). ùekil 2’de büyüklü÷ü 3.0 ve daha fazla olan depremlerin seçilmesinin nedenlerinden biri bölgedeki taúoca÷ı, maden ve karayolu çalıúmalarındaki dinamit patlatmalarının önemli bir bölümünün deprem gibi kayda geçmesi dolayısıyla deprem haritalarından yanlıú izlenim edinilmesinden kaçınmak içindir [17]. 3. MARMARA’DA YARATACAKTIR? BEKLENEN BÜYÜK DEPREMø HANGø FAY 1999 depremlerinden önce yapılan birçok jeolojik ve jeofizik araútırmalara dayanarak Marmara Denizi ve çevresinin aktif (diri, canlı) fay yapısına yönelik yarım düziye yakın model önerilmiútir [18]. Denizdeki depremlerin nedeni olan aktif fayların belirlenmesi ihtiyacı do÷rultusunda 1997 yılından itibaren MTA, øTÜ, Cambridge Üniversitesi iúbirlikleri ve TÜBøTAK deste÷inde çok-kanallı sismik yansıma çalıúmalarına baúlanmıútır [19, 20, 21, 22, 23, 24, 25]. Alman Meteor, Fransız Le Suroit ve Atalante, Dokuz Eylül Üniversitesi Piri Reis, østanbul Üniversitesi Arar, Deniz Kuvvetleri Komutanlı÷ı Seyir Hidrografi ve Oúinografi Dairesi (SHOD) gemileri ile Marmara Denizi’nde birçk deniz jeolojisi ve jeofizi÷i araútırmaları yapılmıútır. Bu çalıúmalarla daha önce üretilmemiú ayrıntıda oldukça önemli bir veri grubu (çok ıúınlı derinlik, tek-kanallı sismik yansıma, saçılma, yandan tarayıcılı sonar, dipten çekmeli sismik yansıma ve yüksek frekanslı chirp verisi) oluúturulmuútur. Bu verilere dayanılarak daha önce [2]’deki öneriye benzeyen ve kuzey Marmara Denizi’ni do÷ubatı do÷rultusunda boylu boyunca kesen sürekli bir fayın varlı÷ı öne sürülmüútür [26, 27]. Bu fay øzmit Körfezi’nden Ganos Fayı’na kadar Kuzey Anadolu Fayı’nın devamının bir izi olarak yorumlanmıú ve Kuzey Marmara Fay Zonu (KMFZ) olarak adlandırmıútır (ùekil 3) [24, 26, 27, 28]. Benzer çalıúmalar yerli ve yabancı yerbilimcilerin ortak projeleriyle günümüzde de sürmektedir. Ön sonuçlar KMFZ’nin aktif oldu÷unu ve daha önceki çalıúmaların bazı sonuçlarını daha ayrıntılı bulgularla onaylamaktadır. 4. MARMARA VE øSTANBUL øÇøN DEPREM TEHLøKE MODELLERø 1999 sonrası günümüze kadar Marmara Bölgesinin deprem tehlikesini inceleyen, dolayısıyla østanbul’un deprem tehlikesi ve riskini anlamaya yönelik yapılmıú yayınlar derlenmiú, deprem tehlike modelleri ve haritalar objektif bir de÷erlendirmeyle sunulmaya çalıúılmıútır. Deprem tehlikesi saptamaya yönelik araútırmaları inceledi÷imizde aúa÷ıda verilen úu yayınları görmekteyiz: 20 TMMOB AFET SEMPOZYUMU ùekil 4. [29] tarafından önerilen karakteristik deprem modeline (üstteki úekil) ve [30]’da önerilen azalım iliúkisine göre 50 yılda %10 aúılma olasılı÷ı için en büyük yatay ivmelerin (PGA) da÷ılımı (alttaki úekil). Kırmızı renk 0.3g ve daha büyük de÷erleri, kahverengi 0.25g-0.3g de÷erlerini, sarı renk 0.2g-0.25g de÷erlerini gösterir. Harita øBB-øMP Bürosunda çizilmiútir ùekil 5. Avrupa için SESAME projesi çerçevesinde hesaplanan deprem tehlikesi haritası. Kırmızı renk 0.25g-0.5 g arasındaki maksimum ivme de÷erlerini gösterir. øvme de÷erleri normal zemin ve 50 yılda %10 aúılma olasılı÷ı için hesaplanmıútır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU x x x x x x x x x 21 [29] Atakan (2002): 3 Olasılıksal Model, 4 Azalım Ba÷ıntısı = 12 Olasılıksal Model (ùekil 4) SESAME Projesi (IUGS-UNESCO IGCP-382): 1 Olasılıksal Model, (20012003) (Avrupa Birli÷i ve Do÷u Akdeniz) (ùekil 5) [31] IBB-JICA Raporu (2002): 4 Tanımsal Model (ùekil 6) [32] BÜ-ARC (2002): 1 Tanımsal, 1 Olasılıksal Model (ùekil 7) [15] Parsons (2004): 1 Hibrid (Tanımsal+Olasılıksal) Model (Çizelge 1) [33] Ulusay ve di÷. (2004): Tanımsal Model (ùekil 8) [34] IMP (2006):østanbul Metropolitan Planlama Ofisi: Olasılıksal Model (ùekil 9) [35] Demiryolları, Havalimanları ve Limanlar Genel Müdürlü÷ü, 2007: 1 Olasılıksal Model (ùekil 10) øBB Avrupa ve Asya Yakası Sismik Mikrobölgeleme Çalıúması (Sürüyor, 2006-2008): 1:2000 ölçekli Olasılıksal Model (ùekil 11) Yukarıda sıralanan bilimsel rapor ve makalelerdeki deprem tehlike de÷erleri bize fiziksel ve olasılıksal yaklaúımlarla karúılaúılabilecek maksimum yer hareketlerine ait ivmeleri ve parçacık hızlarını vermektedir. ùekil 6. østanbul kenti için en büyük deprem modeli (M=7.7) ve önerilen zemin türü etkisindeki maksimum yer hareketi ivme (PGA) de÷erlerinin da÷ılımı [31]. Kırmızı renk 0.5g den büyük ivme de÷erlerini, turuncu renk 0.4g-0.5g de÷erlerini, sarı renk 0.3g0.4g de÷erlerini, yeúil renk 0.2g-0.3g de÷erlerini, mavi renk ise 0.1g-0.2g de÷erlerini gösterir. 22 TMMOB AFET SEMPOZYUMU ùekil 7. Istanbul kenti için olasılıksal modele göre 50 yılda %20 aúılma olasılı÷ı olan zemin ba÷ımlı en büyük yer ivmesi (PGA) da÷ılımı [33]. Sonuç olarak yukarıdaki bilimsel çalıúmaların ortak bulgusu Marmara Denizi’nde baúta østanbul’u en fazla etkilemesi beklenen büyük depremin olma tehlikesinin çok yüksek oldu÷udur. østanbul ve yakın çevresi için bu araútırmalarda elde edilen maksimum yer ivmesi (PGA) ve spektral ivme de÷erleri gözönüne alındı÷ında kuzey Marmara Denizi’nde en tehlikeli olası deprem büyüklü÷ü 7’nin üzerinde çıkmaktadır. En yüksek ivme de÷erleri zemin ve derin sedimanter tabaka etkileri de gözönüne alındı÷ında 0.25 g ile 0.8 g arasında bulunmaktadır. 5. TARTIùMA, SONUÇLAR VE ÖNERøLER østanbul’un maruz kalabilece÷i deprem tehlikesinin boyutu 1999 depreminden sonra østanbul’un gelece÷i açısından ulusal ve uluslararası kamuoyunun ve yatırımcıların dikkatini çekmektedir. Marmara Denizi’nin do÷u kapısına dayanan bu olası büyük deprem yerbilimleri dünyasının önemli araútırma konularından biri olmuútur. KAF’ın, Kaliforniya’yı etkilemesi beklenen San Andreas Fayının benzeri olması, østanbul’un dünyada ilk 25’e giren 15 milyonluk bir megakent durumuna gelmesi ve nüfusunun giderek artması, finans ve sigorta dünyasının ilgi alanlarından biri olması gibi nedenler olası depremin etkilerini anlayabilme açısından bilimsel araútırma yapma taleplerini arttırmıú ve yerli ve yabancı araútırmacıların çok sayıda proje üretmesine yol açmıútır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 23 Çizelge 1. 2004-2034 yılları arasındaki dönemde Marmara’da yerleúen Kuzey Anadolu Fayı kollarının farklı olasılıksal modellere göre büyüklü÷ü 7 ve daha büyük deprem yaratma olasılı÷ı. D olasılıksal hesaplamalara giren periyodiklik katsayısıdır. D küçük olunca depremler arasındaki periyodiklik süresi küçülür dolayısıyla deprem olma olasılı÷ı büyür [15]. FAY KOLU POISSON Ganos 14 Prens Adaları Çınarcık ( M | 7) 11 11 ZAMAN BAöIMLI GERøLME ETKøLEùøMø GERøLME ETKøLEùøMø VE KAYMA SONRASI ETKøLEùøM D=0.5 D=0.2 D=0.5 D=0.2 D=0.5 D=0.2 20 (±17) 22 (±12) 11 6 (±12) 20 (±17) 7 (±13) 20 (±17) 7 (±13) 36 (±24) 31 (±15) 54 (±26) 34 (±14) 62 (±25) 11 11 11 11 11 Tümleúik 38 44 (±18) 46 (±23) 51 (±18) 62 (±28) 53 (±18) 69 (±28) østanbul 21 29 (±12) 43 (±24) 39 (±15) 59 (±26) 41 (±14) 66 (±25) ùekil 8. [33] tarafından tanımsal yönteme göre hesaplanan maksimum ivme de÷erleri (gal=cm/s2). TMMOB AFET SEMPOZYUMU 24 4600000 4580000 4560000 4540000 4520000 340000 0.1 0.2 0.3 0.4 360000 to to to to 0.2 0.3 0.4 0.5 380000 400000 420000 440000 460000 480000 PGA (g) 18 Ocak 2007 ùekil 9. [36]’da önerilen azalım ba÷ıntısı kullanılarak üç farklı zemin sınıfı için 50 yılda %10 aúılma olasılı÷ı için en büyük yer ivmesi de÷erlerinin 0,005 derece örnekleme aralı÷ı için østanbul Büyükúehir sınırları dahilinde da÷ılımı [34] ùekil 10. Demiryolları, Limanlar ve Havameydanları (DLH) Genel Müdürlü÷ü tarafından yayınlanan Türkiye deprem tehlike haritasının Marmara Bölgesi ile ilgili bölümü [35]. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 25 ùekil 11. østanbul Büyükúehir Belediyesi tarafından yaptırılan ve sürmekte olan 1:2000 ölçekli Avrupa Yakası Sismik Mikrobölgeleme çalıúmasında elde edilen taslak kalın sedimanter tabaka ve vadi düzeltmesi yapılmıú maksimum ivme da÷ılımı haritası [31]. Deprem zararlarının azaltılmasına yönelik yasal ve kurumsal bazda yeniden yapılanma, deprem odaklı kentsel dönüúüm/rehabilitasyon, e÷itim ve denetim konusunda iúlerin yavaú gitmesi, zarar azaltmaya yönelik kararlar alınamaması, arzu edilen hız ve kapsamda uygulamaların yapılamaması, kendini bilmez bazılarının yarattı÷ı bilimsel görünümlü spekülasyonlar ve medyamızın özensizli÷i gibi nedenlerden dolayı bir belirsizlik ortamı oluúmuútur. Araútırma sonuçlarının akademik tartıúma sınırları içerisinde ifade ve yorum farklılıkları vardır. Tüm bu tartıúmalar bilimsel bulgulara dayanılarak yapılmalıdır. Yukarıda derlemeye ve sunmaya çalıútı÷ımız araútırmalar dahil, bugüne kadar yapılan hiç bir bilimsel araútırma beklenen depremin olmayaca÷ı ya da tehlikenin küçümsenebilece÷i do÷rultusunda bir sonuç üretmemiútir. Ancak ne yazıkki, hala plansız ve denetimsiz büyüyen bu kentin rantını paylaúan bazıları ‘deprem olmayacak, olsa bile az zararla atlatırız’ diyebilecekleri ve iúlerin eskisi gibi yürümesini özendirecek bir sistemin peúindeler. Zaman zaman olası depremin kesin tarihinin ve büyüklü÷ünün verildi÷i manúetlere úahidiz. ‘ùu tarihe kadar úu büyüklükte deprem olmaz’ türünden demeçlerin sorumsuz kiúiler tarafından söylenmesi bilim camiamızda anlaúılabilir bir durum de÷ildir. Bu cümle ile meúhur olabilir ya da çok ‘reyting’ yapabilirsiniz ancak bilim adamı sorumlulu÷u bunu reddeder. Gerekli olan østanbul’un ve østanbullu’nun gelece÷ini ilgilendiren böylesine önemli bir konuda spekülasyonlara ortam hazırlanmaması ve dikkatlerin ‘gerçekten zarar azaltma ve sakınım planlarını uygulamaya’ yönelik ortamın hazırlanmasıdır. Beklenen depremi oluúturaca÷ı öngörülen ve KAF’nın kuzey Marmara’daki uzantısı úu anda bir çok yerbilimci tarafından Kuzey Marmara Fay Zonu (KMFZ) adıyla 26 TMMOB AFET SEMPOZYUMU anılmaktadır. Fayın özelliklerinin araútırılmasına yönelik yeni jeolojik ve jeofizik çalıúmalar sürmektedir. Bu araútırmalar KMFZ’ndaki fayların davranıúını, türlerini ve yaúlarını daha duyarlı olarak bulmayı sa÷layacak, ancak beklenen o depremin yıkıcı etkisini de÷iútiremeyecektir. Bu nedenle sürdürülen bilimsel araútırmaların büyüsüne kapılıp uzun vadeli ve çok disiplinli (jeoloji, jeofizik, inúaat, úehir planlama, mimarlık, yerel yönetim) ‘deprem risklerinin azaltılması’ iúlerimizi yavaúlatmamamız gerekir. Yerbilimci gözüyle yaptı÷ım bu derlemeden çıkardı÷ım bazı sonuçları úöyle sırayalabiliriz: 1. Marmara Denizinin kuzeyinde uzanan ve Ganos (Mürefte)-Prens Adaları güneyi arasında uzanan mikro-deprem faaliyeti tarihsel deprem faaliyeti ile uyum göstermektedir. 2. Bölgenin Trakya basenine ait bölümün güneyinde karada dikkati çeken bir deprem aktivitesine raslanmamıútır. 3. østanbul’a yakın Marmara basenindeki tarihsel deprem aktivitesi do÷udaki Kuzey Anadolu Fayı ve batıdaki Ganos-Ege Fayı üzerindeki depremlerden daha azdır. 4. Gölcük-Yalova arasında ve Prens Adaları-Silivri arasında kalan görece sismik sakinlik dikkat çekicidir. 5. Son yapılan deniz jeolojisi ve jeofizi÷i araútırmalarına göre tanımsal (deterministik) yaklaúımda büyük depremin denizde, kuzey Marmara’da yer alan aktif fayın 28 -29 derece boylamları arasında olan parçası üzerinde en az 7.0 büyüklü÷ünde olması beklenmektedir. Bu fayın østanbul øl güney sahillerine en yakın noktasına uzaklı÷ı 11-12 km civarındadır. 6. Tarihsel deprem verilerini ve hasar da÷ılımlarını ve jeolojik/jeofizik bulguları kullanan olasılıksal yaklaúımlara göre 2004-2034 yılları arasında Marmara denizi içerisindeki fayların tümü bir arada alındı÷ında østanbul’u etkileyecek 7 ve daha büyük bir depremin olma olasılı÷ının biriken gerilme enerjisi de gözönüne alındı÷ında %41±14 ile % 66±25 arasında de÷iúebilece÷i bulunmuútur. 7. Olasılıksal yaklaúımlarla elde edilen 50 yılda %10, 20 ve 30 aúılma olasılıklarına göre maruz kalınabilecek maksimum ivme de÷erleri deterministik yaklaúımlarla elde edilen de÷erlerden çok farklı de÷ildir. Beklenen maksimum yatay ivme de÷erleri østanbul’un güney sahillerinde kaynak modeline ve zemine ba÷lı de÷iúerek 0.8g ile 0.25g arasındadır. Marmara Denizi çevresindeki yerleúimlerin maruz kalabilece÷i deprem tehlikesinin daha iyi anlaúılmasına yönelik önerilerimiz aúa÷ıda verilmiútir. Bu öneriler tehlikenin yalnızca jeolojik, jeofizik ve sismolojik açıdan de÷erlendirilmesine yönelik olup, bizce belki de çok daha önemli olan binaların durumu, yapı denetim, yerleúim planlama, imar ve di÷er teknik, sosyal ve idari sorunlarla ilgili de÷ildir. Özellikle yapı denetim, planlama ve yönetim ile ilgili zafiyetleri konuyla ilgili uzmanların yazması çok yararlı olacaktır. Bu yazı kapsamında önerilerimiz úunlardır: 1. østanbul ve yakın çevresi için ulusal ve uluslararası arúivlerde bugüne kadar incelenmeyen ya da eriúilemeyen tarihi kaynaklara (resmi evraklar, mektuplar, günlükler vb.) yeniden baúvurularak tarihsel depremlerle ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaúılması hedeflenmelidir. 2. Tarihsel depremler için her ilgili kurum ve kiúinin kullanabilece÷i bir tarihsel deprem veri bazı oluúturulmalıdır. 3. 1509 ve 1766 depremlerinin yerleri ve büyüklü÷ü konusunda ayrıntılı bir arúiv araútırması yapılmalıdır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 27 4. Küçük deprem dizilim ya da kümelenmeleri olan alanlar, arazide jeolojik ve aktif fay araútırma teknikleri ile ilgili inceleme ve gözlemlerden sonra yorumlanmalıdır. Ayrıca bu kümelenmeler içerisideki depremlerin mekanizma çözümleri hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. 5. Daha ayrıntılı ve imar planlarına esas olacak ölçekte sismik mikrobölgeleme çalıúmaları için Jeolojik, Jeofizik ve Jeoteknik gözlem ve ölçüm alan ve noktalarının sayısı arttırılmalıdır. Karar verilen her ölçü noktasında, gerekli görülen ölçüm tekniklerinin (örnekli sondaj, SPT ya da CPT ya da SCPT, Sonik log, S dalgası profili) gerekçelerini de belirterek biri ya da birkaçı bir arada uygulanmalıdır. 6. Mevcut Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası bölgesel ve yerel ölçekteki deprem tehlikesi belirleme gereksinmesine yanıt verememektedir. Son yıllarda elde edilen yeni yerbilimsel ve deprem mühendisli÷i verileri kullanılarak Marmara bölgesi için ayrıntılı deprem tehlikesi haritası üretilmeli ve en kısa zamanda resmi olarak uygulamaya konmalıdır. 7. Mevcut deprem tehlikesi çalıúmalarından bulunan sonuçlara göre elde edilen hasar da÷ılımlarındaki inhomojenlik ve maksimum ivmelerde uzaklıktan ba÷ımsız ivme artıúlarını yalnızca yerel zemin özellikleri ile açıklamak zordur. Bu nedenle daha derin jeolojik yapıların sismik hareketleri büyütme mekanizmasının daha iyi anlaúılması do÷rultusunda akademik ve mühendislik çalıúmaları arttırılmalıdır. Seçilecek bazı noktalarda kuvvetli hareket sismografı çalıútırılmalı ve kayıtları analiz edilmelidir. 8. 2003 yılında yapılmıú østanbul Deprem Master Planı’nın uygulamaları yeni sismik mikrobölgeleme sonuçları ile uyumlu olacak úekilde hızlandırılmalıdır. 9. Deprem kümelenmelerin gelecek büyük depremlerle olabilecek sismikmekanik iliúkileri incelenmelidir. 10. Küçük deprem dizilim ya da kümelenmeler içerisindeki depremlerin yerleri, derinlikleri ve mekanizma çözümleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olunmalıdır. Bu amaçla Marmara denizi içerisinde bazı noktalarda karadaki mevcut deprem istasyonlarıyla uyumlu olarak sürekli deniz tabanı sismografı çalıútırılmalıdır. KAYNAKLAR 1. BøB Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, (1998). Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası, Ankara. 2. Pınar, N. ve Lahn, E. (1952). Türkiye depremleri izahlı katalo÷u, Yapı ve ømar øsleri Reisli÷i yayını, Seri 6, No. 6, Ankara. 3. Karnik, V., (1969). Seismicity of European Area, D. Reidel Pub. Com. Dordrect, Holland, Part I. 4. Ergin, K., Güçlü, U. ve Uz, Z., (1967). Türkiye ve civarının deprem katolo÷u (M.S. 11 yılından 1964 sonuna kadar), øTÜ Maden Fak. Arz Fizi÷i Enstitüsü, No. 24, østanbul. 5. Shebalin, N.V., Karnik, V. ve Hadzievski, D., (1974). Catalogue of Earthquakes, Part I ve Part II, UNDP/UNESCO Survey of the Seismicity of the Balkan Region, Skopje,Yugoslavya. 6. Soysal, H., Sipahio÷lu, S., Kolçak, D. ve Altınok, Y., (1981). Türkiye ve çevresinin Tarihsel Deprem Katolo÷u, TÜBøTAK, Proje No. TBAG 341. 7. Ambraseys, N.N., (1988). Engineering seismology, Jour. Earthq. Eng. Struct. Dyn., Vol. 17, 1-105. 8. Ambraseys, N.N. ve Finkel, C.F., (1990). The Marmara sea earthquake of 1509, 28 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Terra, Vol. 2, 167-174. 9. Ambraseys, N. N. ve Finkel, C.F., (1991). Long-term seismicity of Istanbul and of the Marmara Sea region, Terra, Vol. 3, Oxford, 527-539. 10. Ambraseys, N. ve Finkel, C.F., (1995). The seismicity of Turkey and adjacent areas, a historical Review, 1500-1800, Eren Yayıncılık Ltd. ùti., 240 sayfa. 11. Guidoboni, E., (1994). Catalogue of encient earthquakes in the Mediterranean area up to the 10th century, ING Publication, 504 sayfa. 12. Ambraseys, N. N., ve J. A. Jackson (2000). Seismicity of the Sea of Marmara (Turkey) since 1500, Geophys. J. Int., 141, F1–F6. 13. Ambraseys, N., (2002). The seismic activity of the Marmara Sea region during the last 2000 years, Bull. Seism. Soc. Am. 92, 1–18. 14. Armijo, R., B. Meyer, S. Navarro, G. King, ve A. Barka (2002). Asymmetric slip partitioning in the Sea of Marmara pull-apart: A clue to propagation processes of the North Anatolian Fault, Terra Nova, 14(2), 80–86. 15. Parsons, T. (2004). Recalculated probability of M > 7 earthquakes beneath the Sea of Marmara, Turkey, J. Geophys. Res., 109, B05304, doi:10.1029/2003JB002667. 16. ùengör, A.M.C., Tüysüz, O., ømren, C., Sakınç, M., Eyido÷an, H., Görür, N., Le Pichon, X. ve Rangin C., (2005). The North Anatolian Fault: A new look, Annu. Rev. Earth Planet. Sci., 33, 37-112. 17. Eyido÷an, H. ve Güreli, M., 2006, Analysis of micro-seismicity of østanbul greater city area and active faults International Workshop on "Comparative studies of the North Anatolian Fault (northwest Turkey) and the San Andreas Fault (southern California)", ITU, østanbul, Turkey, 14-16 August 2006 (Poster). 18. Yaltırak, C., (2002). Tectonic evolution of the Marmara Sea and its surroundings, Marine Geology 190(1-2), 493–529. 19. Parke, J.R., Minshull, T.A., Anderson, G., White, R.S., McKenzie, D., Kuúçu, I., Bull, J.M., Görür, N., ùengör, C., (1999). Active Faults in the Sea of Marmara, Western Turkey, imaged by seismic reflection profiles, Terra Nova 11, 223-227. 20. Okay, A., Demirba÷, E., Kurt, H., Okay, N., ve Kuúçu I., (1999). An active, deep marine strike-slip basin along the North Anatolian fault in Turkey, Tectonics, 18(1), 129–147. 21. Okay, A. I., A. Kaúlılar-Özcan, C. ømren, A. Boztepe-Güney, E. Demirba÷, ve I. Kuscu (2000). Active faults and evolving strike-slip fault basins in the Marmara Sea, northwest Turkey: A multichannel reflection study, Tectonophysics, 312, 189–218. 22. Okay, A.I., Tüysüz, O. ve Kaya, S., (2004). From transpression to transtension: Changes in morphology and structure around a bend on the North Anatolian Fault in the Marmara region. Tectonophysics, 391, 259–282. 23. Demirba÷, E., (2000). Multi-channel seismic and Multi-beam Acoustic Surveys in the Marmara Sea for Exploration of Active Faults: A Review of the Methods and Results (abstract), in: NATO Advanced Research Seminar: Integration of Earth Sciences Research on the 1999 Turkish and Greek Earthquakes and Needs for Future Cooperative Research, N. Görür, ed., 62-63, TÜBøTAK, østanbul. 24. ømren, C.,X. Le Pichon, C. Rangin, E. Demirbag, B. Ecevito÷lu, ve N. Görür (2001). The North Anatolian fault within the Sea of Marmara: A new evaluation based on multichannel seismic and multibeam data, Earth Planet. Sci. Lett., 186, 143–158. 25. Demirba÷, E., C. Rangin, X. Le Pichon, ve A. M. C. ùengör (2003). Investigation of the tectonics of the Main Marmara Fault by means of deep-towed seismic data, Tectonophysics, 361, 1–19. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 29 26. Le Pichon, X., ve di÷. (2001). The active main Marmara fault, Earth Planet. Sci. Lett., 192, 595–616. 27. Le Pichon, X., N. Chamot-Rooke, C. Rangin, ve A. M. C. ùengör (2003). The North Anatolian fault in the Sea of Marmara, J. Geophys. Res., 108(B4), 2179, doi:10.1029/ 2002JB001862. 28. Rangin, C., Le Pichon, X., Demirbag, E. ve Imren C., (2004). Strain localization in the Sea of Marmara: Propagation of the North Anatolian Fault in a now inactive pullapart, Tectonics,23, TC2014, doi:10.1029/2002TC001437. 29. Atakan, K., Ojeda, A., Meghraoui, M., Barka, A.A. Erdik, M. ve Bodare, A., (2002). Seismic hazard in Istanbul following the 17 August 1999 øzmit and 12 November 1999 Düzce earthquakes, Bull. Seism. Soc. Amer., 92,1, 466-482. 30. Ambraseys, N.N., Simpson,K.A., Bouner, J.J., (1996). Prediction of horizontal response spectra Europe, Earthquake Eng.Struct.Dyn.25 (4), 371-400. 31. øBB-JICA Raporu (2002). østanbul Büyükúehir Belediyesi-Japan International Coorperation Agency, Mikrobölgeleme raporu, http://www.ibb.gov.tr/IBB/Templates/Turkce/Kurumsal/Generic.aspx?NRMODE=Publi shed&NRNODEGUID={26D5C4AA-B237-43B0-852E6E5D3A3BE17D}&NRORIGINALURL=/trTR/Kurumsal/YonetimSemasi/Baskan/GenelSekreter/ImarGenelSekreterYardimcisi/Pla nlamaveImarDaireBsk/ZeminveDepremIncelemeMud/DepremMiniSite/Calismalarimiz/ &NRCACHEHINT=NoModifyGuest 32. BÜ-ARC Report, 2002; Earthquake Risk Assessment for Istanbul Metropolitan Area, Executive Summary, Department of Earthquake Engineering, Bo÷aziçi University, Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute, Istanbul, May 2002, 16 sayfa. 33. Ulusay, R., Tuncay, E., Sönmez, H., Gökceo÷lu, C., (2004). An attenuation relationship based on Turkish strong motion data and iso-acceleration map of Turkey, Engineering Geology 74, 265-291. 34. IMP (2006). Çevre Düzeni Planı, østanbul Büyükúehir Belediyesi, østanbul Metropolitan Planlama Bürosu. 35. DLH Raporu, (2006). Kıyı Yapıları, Demiryolları Hava Meydanları ønúaatları Deprem Teknik Yönetmeli÷i. 2.Ara Rapor T.C. Ulaútırma Bakanlı÷ı Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları ønúaatı Genel Müdürlü÷ü, Yüksel Proje. 36. Gülkan, P. ve E. Kalkan, (2005). Attenuation Characteristics of Turkey Based on Recent Strong Motion Data, ARI The Bulletin of the Istanbul Technical University Volume 54, Number 2. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 31 AFET POLøTøKASI, RøSK VE PLANLAMA Murat Balamir 1 SUMMARY International policies concerning natural and technological disasters have been radically changed during the last decade. Previous policies that allocated large resources to post-disaster relief and reconstruction activities have proved inefficient without curbing the needs, and without generating safer modes of conduct. The international community has therefore altered its objectives in disaster policies with a strong determination to reduce risks prior to any hazard event. The Yokohama (1994) and Kobe (2005) Conferences and the Hyogo Framework for Action (HFA) have set the new objectives, monitored by the UNISDR (2000) developing a Global Platform and demanding the formation of National Platforms, the latter comprising not only the related official bodies but also NGOs and Universities. However, the performance of Turkey in this context has been apalling. Not only the Yokohama and Kobe Conference performances and the national report produced for Kobe fell far from describing the realities, but the administrations have refrained from communicating disaster affairs in the public sphere, abolishing the National EQ Council (2007), avoiding all suggestions made by the Council (2002), ignoring the need for new organizational and legal provisions. Neither has the participation of Turkey in the Global Platform (2007) produced tenable results. Despite the fact that numerous countries revised their disaster policies for risk mitigation, Turkey as one of the current extreme risk cases in the world remains totally alien to the new policy. On the other hand, risk reduction or mitigation policies demand new approaches, new methods and expertise. The new policy requires a capacity for identifiying various types of risks at different levels, making projections for likely consequences, and also a capacity for devising methods to ‘avoid, reduce, and share’ risks. This means an entirely different recruitment of professional expertise than employed under the previous policies. Planners in particular are now expected to have a dominant role to play under the aegis of new global disasters policy. ÖZET Afetler politikası, uluslararası kuruluúlar aracılı÷ıyla geçti÷imiz on yılı aúkın süre içinde tarihi bir de÷iúikli÷e u÷ramıú bulunmaktadır. Bu de÷iúikli÷in baúlıca hedefi, politikanın artık yalnızca afet sonrası yardımlarla sınırlı bırakılmayıp, afet öncesinde risklerin ve olası kayıpların belirlenmesi, sistemli biçimlerde risklerin bertaraf edilmesi, azaltılması ve paylaúımı için yapılan çalıúmaları ön plana geçirmektir. Bu politika yepyeni bir kurumlaúma, yeni düzenlemeler ve meslekler açısından rollerin yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir. Bugün çok sayıda ülke bu yönde adımlar atmıú 1 Prof. Dr. ODTÜ, ùehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara 32 TMMOB AFET SEMPOZYUMU bulunmaktadır. Büyük tehlikelere ve yüksek risklere sahip Türkiye’de ise, söz konusu politika de÷iúikliklerine büyük ölçüde yabancı kalınmıú, risk azaltma (sakınım) alanında yetersiz ve yanlıú uygulamalara girilmiú, ayrıca söz konusu yenilik taleplerini gündemde tutan Ulusal Deprem Konseyi gerekçesiz la÷vedilmiútir (2007). 1. ULUSLARARASI AFET POLøTøKASINDA YENø YÖNELøùLER Uluslararası kuruluúlarca afetlerden sonra yapılan yardımlara olan gereksinmelerin aúırı büyümesi, yardım geri dönüúlerinin sınırlı kalması, tehlikelere karúı duyarsızlıkların ve risk alma e÷ilimlerinin giderek artması 1980’lerde ‘yara sarma’ politikalarının sorgulanmasına yol açmıútır. Birleúmiú Milletler Genel Kurul kararlarıyla açılan yolda bir dizi etkinlik, afetler politikasının yeni bir yörüngeye oturtulmasını sa÷lamıútır. Yeni politikanın temel hedefi, ilgiyi afet sonrasından afet öncesine çekmek, önceden alınacak önlemlerle riskleri azaltmak, bu yolla afet sonrasında karúılaúılacak büyük yıkım bilançosunu uzun dönemde küçültmektir. Yeni politikanın baúlıca gerçekleúme adımları özetlenecek olursa, önce BM kararlarıyla 1990-2000 (IDNDR), do÷al afetlerin etkilerini azaltma onyılı olarak programlanmıútır. Bu dönemde Yokohama Konferansı (1994) ile yeni strateji ve ilkeler belirlenmiú, bu stratejiyi uygulamak üzere 2000 yılında ISDR (International Strategy for Disaster Reduction) kuruluúu BM’in bir yeni organı olarak tanımlanmıútır. ISDR 2005 yılında Kobe Konferansı’nı gerçekleútirmiú, burada alınan kararlarla yeni bir etkinlik onyılı (2005-2015) “Hyogo Eylem Çerçevesi” (Hyogo Framework for Action) öngörülmüútür. ULUSLARARASI AFET POLøTøKASININ DEöøùMESøNDE KATKISI OLAN ADIMLAR 1. BM Genel Kurul kararları (1976 yılından bu yana) www.un.org/Depts/dhl/resguide/gares1.htm 2. BM ‘Do÷al Afet Etkilerini Azaltma Uluslararası Onyılı’ (IDNDR, 1990-2000) www.unisdr.org/ 3. ‘Yokohama Stratejisi ve Güvenli bir Dünya için Eylem Planı’ (1994) www.undp.org/bcpr/yokohamastrategy.pdf 4. Millenyum Bildirgesi (2000) ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ www.un.org/millenium/declaration/ 5. UNISDR (2000-) oluúturulması www.unisdr.org 6. OECD Raporu (2003) www.oecd.org/publications 7. UNDP Raporu (2004) www.undp.org/bcpr/ 8. KOBE Konferansı Kararları ile HYOGO Bildirgesi (2005) ve Eylem Çerçevesi (2005-15): Uluslar ve Topluluklarda Afetlere Direncin Yapılandırılması www.unisdr.org/hfa 9. AB (2005) ESPON önerileri www.espon.org.uk 10. UNISDR (2005) ‘Living with Risk’ Raporu www.unisdr.org 11. ISDR (2007) Risk Azaltma Küresel Platformu (2007) www.preventionweb.net/globalplatform TMMOB AFET SEMPOZYUMU 33 YOKOHAMA KONFERANSI (1994) Strateji • Risklerin do÷ru belirlenmesi birinci önceliktir; • Afet sonrasında yardım gereksinmelerini azaltabilmenin yolu, do÷ru hazırlık ve risk azaltma (sakınım) çalıúmalarıdır; • Risk azaltma (sakınım) ve hazırlık çalıúmaları kalkınma politikasının ayrılmaz bir bütünüdür; • Sakınım çalıúmaları, katılım sa÷landı÷ı sürece baúarılı olacaktır; • Afetlere hedef olmaktan kurtulmanın yolu, e÷itim-ö÷retim ve kapasite geliútirmeden geçer; • Çevre koruma, sakınım politikası açısından bir zorunluluk oldu÷u gibi, her ülke kendi insan, do÷al ve teknolojik kaynaklarından sorumludur. Eyleme Geçmede Özellikle Gözetilmesi Gerekenler: Risklerin giderilmesi için yeni yöntemler araútırmalıdır; Düúük gelir grupları kollanmalıdır; Nüfus ve altyapının yo÷unluk gösterdi÷i büyük yerleúim alanları özellikle tehditler altındadır; KOBE KONFERANSI BøLDøRGESø Hedeflenenler: • Risklerin önceden belirlenmesi ve sakınım çalıúmalarına öncelik verilmesi • “Entegre, çok-sektörlü, somut” eylemlerin zorunlu kılınması • Sakınım etkinli÷inin kalkınma programları ile bütünleútirilmesi • Sakınım Planlamasının kurumlaútırılması • Sakınım Etkinlikleri için düzenli kaynak ayrılması • Dirençlilik kültürünün her düzeyde yaygınlaúması • Paydaúların belirlenerek katılımlı uygulamalar için sinerjiler oluúturulması Kobe Konferansı öncesinde tüm ülke yetkililerinden, risk azaltmada hangi kurumsal ve yasal olanakların bulundu÷u ve hangi etkinliklerin yürütüldü÷ü konularında bir dizi soru sorulmuú, bunlara uyularak bir rapor hazırlanması istenmiútir. Bu sorular, yeni politikanın kapsam ve hedeflerini yeterince açıklamaktadır. Raporların hazırlanmasında ilgili tüm tarafların (yönetimler dıúında STK’lar ve bilim kuruluúlarının da) katılım ve katkılarının alındı÷ı bir süreç izlenmesi özellikle önerilmiútir. Türkiye’de ne yazık ki böyle bir yönteme baúvurulmamıú, gönderilen raporun içeri÷i de zayıf ve yanıltıcı kalmıútır. Türkiye’nin Kobe raporu ile bir baúka ülkenin (örne÷in Kanada’nın) raporunun karúılaútırılması ibret vericidir. Söz konusu raporlar, bu tarihi dönüm noktasında ülkelerin afet politikalarına iliúkin bir profili ortaya koyması açısından de÷erli bir kaynaktır. Çok sayıda ülkenin Yokohama Konferansı’ndan bu yana, risk azaltma konularında araútırma ve deneysel uygulamalar, yasal düzenlemeler ve yeni kurumlaútırma giriúimlerine baúladı÷ı izlenmektedir. Bu yeni yaklaúıma ayak uydurup kapsamlı düzenlemeler geliútirme öncülü÷ünü ABD (Disaster Mitigation Act 2000) yapmıútır. 34 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Japonya’nın 1960’lı yıllardan bu yana bütçesinin %5’ini risk azaltan önlemlere ayırması dıúında, ülkelerin, farklı yöntemlerle de olsa yeni politikaya uygun risk azaltma çalıúmaları hedefine yöneldi÷i anlaúılmaktadır. Yeni Zelanda (2002), Güney Afrika (2002), Avustralya (2002), Ermenistan (2002), Yunanistan (2003), Kanada (2004), øngiltere (2004), gibi ülkeler yeni yasal düzenlemelere, büyük ölçekli uygulama projeleri ile risk azaltma çalıúmalarının eúgüdüm içinde yürütülmesini izleyen kurumsal yapılanmalara ve yeni kadrolar oluúturma çabalarına girmiúlerdir. Günümüzde ISDR, HFA programı kapsamında risk azaltma çalıúmalarını uluslararası bir ‘Küresel Platform’ aracılı÷ıyla geliútirmeye çalıúmakta, her ülkede merkezi ve yerel yönetimler yanında, STKların, Üniversiteler ve bilim kuruluúlarının katıldı÷ı ‘Ulusal Platform’ların kurulmasını özendirmektedir. Bugünden Ulusal Platformlarını oluúturmakta olan ülkeler arasında Fransa, øtalya, Almanya, Çin, Japonya, øran, Norveç, Nijerya, Uganda, Senegal,, Peru, Panama bulunmakta, yüksek afet risklerine sahip olan ve Küresel Platform (2007) toplantısına en kalabalık heyetle katılan Türkiye, bu yönde giriúimlerde bulunmaktan uzak durmaktadır. KOBE KONFERANSI ÖNCESøNDE ULUSAL TEMSøLCøLERE YÖNELTøLEN SORULAR (Özet) • Siyasal ve Kurumsal Adanmıúlık: Risk azaltmaya özgü bir politika/strateji/yasa var mı? Risk azaltmada su kaynakları, arazi kullanımı, sa÷lık, çevre, e÷itim, planlama ve finans konularından sorumlu bakanlıkların eúgüdümünden sorumlu bir organ var mı? Risk azaltma iúleri için ayrı bir bütçe var mı? Risk azaltma etkinliklerine STK, özel kesim, üniversiteler, medya katkıda bulunuyor mu? Sektörel geliúme planlarında risk azaltma yöntemleri yer alıyor mu? • Risk Tanımlama: Ulusal tehlike haritaları var mı? • Risk Bilgi Yönetimi: Ulusal risk bilgi sistemi var mı? E÷itim-ö÷retim programları var mı? Araútırma merkezleri ve üniversiteler katkıda bulunuyor mu? Risk azaltmaya yönelik bilgilendirme kampanyaları var mı? • Risk Yönetimi Uygulama ve Araçları: Risk azaltmaya (sakınım) yardımcı çevre yönetimi araçları ve finansal yöntemler var mı? BM ISDR KÜRESEL PLATFORMU 2007 Çalıútaylar: - ulusal platformların oluúturulması - risk azaltma konusunda yasal sistemlerin geliútirilmesi - kalkınma program ve araçlarına risk azaltma yöntemlerinin entegre edilmesi - HFA uygulamalarının ulusal düzeyden yerel eylemlere kadar sürdürülmesi - Risk azaltma yöntemlerinin baúlıca sektörlerde uygulanması: sa÷lık tesisleri, okullar, do÷al çevre, afet ve kriz durumlarına hazırlılık Yan Etkinlikler: Yapı yönetmelikleri, Dünyada afet risklerinin da÷ılımı, risk finansmanı, orman yangınları, kuraklık, erken uyarı sistemleri, afet sonrası iyileútirme çalıúmalarında platform oluúturma, iklim de÷iúikli÷i, kentlerde afet risklerinin azaltılması, psiko-sosyal konular, uzaydan görüntüleme, vb. konularda sunuúlar. Ayrıca çok sayıda rapor/belge üretilmiú, medya etkinliklerine yer verilmiútir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 35 2.YENø POLøTøKANIN GETøRDøöø øÇERøK: RøSK BELøRLEME VE PLANLAMA Uluslararası afet politikasının önceki yaklaúım ve yöntemi, acil durum yönetimi ve yara sarma etkinlikleri ile ilgiliydi. Bu ba÷lamda, arama kurtarma iúlerinin yürütülmesi, sa÷lık hizmetleri, öncelikli yardımların yerine getirilmesi, uluslararası yardımların hızla do÷ru tarafların eline geçmesinin sa÷lanması, hasar tespitleri, hak sahiplerinin belirlenmesi, hasarların zemin/havza özellikleri ve yapılaúma nitelikleriyle olan iliúkilerinin ortaya konulması, yeniden güvenli biçimlerde yer seçimi ve yapım etkinlikleri yer alır. Bu alanda geliúmiú ulusal ve uluslararası bilgi ve deneyim vardır. Söz konusu etkinliklerin kusursuz yerine getirilmesi için her zaman hazırlıklı olmak gerekir. Yeni politikanın baúlıca dayana÷ı ise, afet sonrasında karúılaúılan kayıpların azaltılmasıdır. Yeni politikanın odak noktası ‘risk’ kavramıdır. Risk, kaybedilme olasılı÷ı bulunan bir de÷eri temsil etmektedir. Kaybedilmesi olası bir de÷er yoksa, yalnızca bir tehlikeden söz edebiliriz. Dolayısıyla risk soyut bir kavramdır ve toplumsal ortamda gelece÷e iliúkin bir kestirim kapasitesi gerektirmektedir. Do÷al tehlikelerin yarattı÷ı riskleri farklı düzeylerde tanımlamak olanaklıdır. Tekil yapı düzeyinde yıkılma ve hasar görme riskleri tanımlanabilirken, birden fazla yapının oluúturdu÷u ortamda yapıların birbirlerini etkilemeleri, kaçıú olanakları, yakın çevre güvenli÷i gibi konuların yarattı÷ı de÷er kaybı olasılıklarını göz önünde tutmak ve farklı risklerden söz etmek gerekir. Bunun gibi, farklı kentsel çevrelerdeki riskler, kent bütününe iliúkin riskler ayrı de÷erler ve olasılıklara dayanılarak tanımlanabilir. Bir bölgenin riskleri, ya da ülke afet riskleri, farklı kavramlara baúvurma gere÷i duyaca÷ımız düzeylerdir. Uluslararası düzeyde ise, risklerin genellikle olası kayıpların ülke GSYøH içindeki oranı ya da afetlere maruz nüfus içinde olası can kaybı oranları gibi ölçütlere dayanılarak belirlendi÷i görülür. Yeni politika, yeni çalıúma ve araútırma alanları açmakta, yeni kavramlar geliútirilmesini gerektirmektedir. Bu nedenle eski terimlerin yerlerini yenilerine bırakması gerekmekte, bu geçiú döneminde tüm kuruluúlar öncelikle bir terimler sözlü÷ü geliútirmeye yönelmektedirler. Bugün uluslararası ortamda üretilmiú belki 30 kadar afetler sözlü÷ü bulunmaktadır. Türkiye’de de yeni politikaların önemi kavrandıkça, “zarar azaltma” gibi kimi terimlerin de yerlerini daha do÷ru olan ‘risk azaltma’ ya da ‘sakınım’ terimlerine bırakması beklenmelidir. Risk kavramının hangi ba÷lamda kullanıldı÷ına ba÷lı olarak, farklı sınıflamalarının yapıldı÷ı görülür. Örne÷in: • Tehlike Türlerine göre (su baskını, deprem, heyelan, sıvılaúma, tsunami, vb) • Tehlikeye Maruz De÷erlere göre: (insanlar/sabit yatırımlar/di÷er de÷erler) • Tehlike Etkisine göre: (fiziki zarar, yangın, önlenen hizmetler, vb) • ølgili Mesleklere göre: (yerbilimsel de÷erlendirmeler, mühendislik hesapları, acil durum yetkilileri, vb) • Tehlikeye Maruz Yerlere göre: (faylar, akarsu yatakları, dik yamaçlar, kıyılar, vb) • Düzeylerine göre: (ulusal, bölgesel, kentsel, yerel, vb) Risk belirleme çalıúmaları farklı düzeylerde yürütülebilir. Bunların arasında en karmaúık risk belirleme çalıúması kent düzeyinde olanıdır. Kent ortamında çok yönlü risklerin belirlenmesi, kentin fiziki, ekonomik ve sosyal özelliklerinin sistemsi birlikteli÷i gözetilerek kent bilimsel yöntemlerle çözümlenmesini gerektirir. Yıllardır ihmal edilmiú bu çalıúma alanı, yeni politika ile bugün çok yerde gündeme alınmıú bulunmaktadır. Bu sistemde risklerin azaltılması amacıyla uygulama yöntemleri geliútirme çabaları ise, içerik ve araçlarıyla zengin bir özel planlama türü belirlemektedir. Bu yeni planlama alanının farklılı÷ına dikkat çekmek, fiziki-ekonomik- 36 TMMOB AFET SEMPOZYUMU sosyal bütünlü÷ün getirdi÷i karar ortamının kavranmasını sa÷lamak üzere biz bu etkinli÷i ‘Sakınım Planlaması’ terimi ile tanımlamaktayız. Burada planlamanın amacı, kaynakları ve can-mal varlı÷ını tehlikelerden sakınmaktır. Sakınım planlaması bir imar ya da arazi planlamasından ibaret de÷ildir. Bu nedenle çok yerde yapıldı÷ı gibi, mevzuatımızın geliútirilmesi gerekir. Bu konuda ABD sakınım planlaması yasası (2000) bir öncü giriúimle alana yeni katkılar getirmiútir. Öte yandan, afetlere iliúkin planlama etkinliklerini yalnızca sakınım planı ile sınırlamak yanlıú olacaktır. Gerçekte birbirinden çok farklı afetler ortam ve aúamalarda baúvurulan farklı planlama türlerinin bulundu÷u, bunların farklı teknikleri oldu÷u anlaúılır. Afet sonrası ‘yara sarma planı’ zorunlu uygulamalar bulmuú bir planlama etkinli÷idir. Acil durum koúullarına hazırlık amacıyla yapılmakta olan ve 7269 sayılı yasada tanımlanan planlama türü yönetimlerce hazırlanmak zorunda olmakla birlikte, mesleki yetkinli÷in aranmadı÷ı bir uygulama alanı belirlemektedir. Bugün yeni politika uyarınca gündeme girmiú bulunan ancak henüz Türkiye’de mevzuatta yerini bulamamıú olan ‘sakınım planlaması’ farklı bir içerik, teknik ve araçlar gerektirmektedir. Bu planlama biçimi uzmanlaúmıú plancı kadrolara ihtiyaç göstermektedir. Bu sınıflamaya belki üst düzeyde toplum yapılanmasının tasarımını güvenlik açısından konu eden bir baúka planlama türünün de eklenebilece÷i ileri sürülebilir. Günümüzde en büyük risklerin yer aldı÷ı kentlerimizde bugüne kadar geliútirilmemiú bulunan sakınım planlamasının geliútirilmesi ve uygulamalara konu edilmesi asıl ilgi alanımızdır. Kentsel riskler, kimilerinin ileri sürdü÷ü gibi, yalnızca yıkılma ve hasar görme olasılı÷ına sahip tekil yapıların risklerinin toplamından ibaret de÷ildir. Dolayısıyla kentsel risk yönetimi, yıkılma ve hasar görme olasılı÷ına sahip yapıların belirlenerek bunların ‘tamir takviyesi’ ya da ‘güçlendirilmesi’ ile yetinilecek bir etkinlik alanı hiç de÷ildir. Toplumsal ba÷lamda risk azaltma (sakınım) uygulamaları, fiziki düzenlemeler yanında finansman koúullarının tasarlanmasını, sosyal sorunların çözülmesini gerektirir. Bu kapsam kendine özgü bir planlama alanı belirler. Günümüzde kentsel risk azaltma hedefli araútırma ve giriúimler gözden geçirilecek olursa, birkaç yaklaúım biçimi tanımlanabilmektedir: a) Afet sonrasında yürütülen çalıúmalar, yerleúim yerlerinin korunması ya da taúınması kararlarının do÷al verilere göre alınması, boúaltma, yıkım ya da güçlendirme seçeneklerinin irdelenmesi, yerel topluluk gereksinmelerinin karúılanması gibi iúlerin bir genel planlama çerçevesinde ele alınmakta, fiziki, sosyal ve finansal konular birlikte düzenlemektedir. Bu tür çalıúmalara iliúkin çok sayıda örnek bulunmaktadır [1]. b) Afet öncesi çalıúmaların bir baúka türü makro ölçeklerde kayıp kestirimleri yapar [2]. Kayıp tahmin çalıúmaları, yapı ölçe÷inde mühendislik kestirimlerine, ya da daha genel bir ba÷lamda HAZUS gibi simulasyon modelllerine dayandırılır [3]. c) Üçüncü bir tür yaklaúım, tekil yapıların ya da altyapı sistemlerinin dayanım mühendislik kavram ve hesaplarının baúka düzeylerde de geçerli olaca÷ı varsayımındadır. Kentsel riskler, bu kez yapı stoku riskleri toplamına indirgenmiútir [4] d) Mevcut imar planlamasının bölgeleme araçları ile yetinen bir baúka yaklaúım [5], yerel jeolojik özelliklere göre tanımlanan bölgelere uygun yapılanma ve kullanım tahsisleri yapar [6]. Geçmiú dönem afet verilerine dayanılarak yüksek tehlike bölgeleri iskan dıúı tutulur. Bu bölgelerde ancak depolama ve hayvan barınaklarına izin verilir. Kamu yapıları ile acil durum görevlisi tesisler (ADG) özellikle en güvenli bölgelere atanır. Fay hatlarına komúu bantlar yapılaúmaya kapatılır, bu bölgeden uzaklaúıldıkça yapılaúma ve kullanım yasakları kademeli olarak kaldırılır. Yapılaúma ve kullanım disiplinine sahip ülkelerde etkin olabilecek bu yaklaúımın geliúmekte olan ülkelerde etkisiz kalaca÷ı açıktır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 37 e) Kent düzeyinde risk azaltma konusunu bütünlük içinde ele alan Columbia Üniversitesi araútırma grubu [7] çok disiplinli bir çerçevede farklı bir planlama prati÷i geliútirmektedir. Bu çalıúmalar kuramsal düzeyde kalmakla birlikte, do÷ru yönde atılmıú adımlar sayılmalıdır. Kentte bir dizi risk tanımlanmakta, kayıp tahminleri geliútirilmekte, bunlara dayalı çok yönlü politika önerileri yapılmaktadır. Ancak bu yaklaúım, planlamayı süreçte ve uygulamalarda toplumsal katılıma yer verilmeyen bir teknik çalıúma olarak görmektedir f) østanbul Büyükúehir Belediyesi tarafından baúlatılan Deprem Master Planı (øDMP), risk analizleri ve Sakınım Planlaması önerileri ile öncü özellikler taúır [8]. østanbul Büyükúehir Belediyesi tarafından dört üniversiteye yaptırılan bu çalıúmada, øTÜ-ODTÜ grubu tarafından geliútirilen planlama yaklaúımı, kent bütünü için bir düzine kadar ‘risk sektörü’ belirlemekte, her sektörde ilgili ‘tarafları’ ve bu kesimlerin katılımları ile geliútirilecek sektör stratejileri yoluyla kent bütünü için uygulamalar, projeler, sorumluluklar ve katkılar tanımlanmaktadır. Kent bütününde risk sektörlerinin belirlenmesi do÷rudan uygulamalara geçebilmek ve toplumun elden geldi÷ince yaygın kesimlerinin katılımlı roller edinmesi açısından yapılan bir ayrımdır. Toplumun risk temelli bir iúbölümü ve yapılanmaya yöneltilmesi gelecekte daha bilinçli ve dirençli bir yaúam biçimi ve kültürün benimsenmesi demektir. øDMP, ayrıca yüksek risk gösteren kimi alanlarda ivedi planlı müdahale önerileri ‘Eylem Planları’ getirmekte, bu planlamanın içerik ve özelliklerini açıklamaktadır. øSTANBUL DEPREM MASTER PLANINDA KENTSEL RøSK SEKTÖRLERø x Üretim Kaybı: (sanayi/ sabit ve hareketli altyapı/ iúgücü) x Yapı Stoku ve Kentsel Altyapı Sistemleri x Doku Riskleri: (yapılaúma türü/ arsa/ yol/ otopark/ açık alan/ yo÷unluk) x Makroform ve Kentsel Büyüme E÷ilimleri x Arazi Kullanımı Uyumsuzlukları: (alan ve yapı ölçeklerinde uyumsuzluklar) x Özel Alanlar: (vadiler/ kıyılar/ baraj altı havzalar) x Kültür Mirası Özel Yapılar: (tarihi/anıtsal yapılar ve çevreler) x Tehlikeli Kullanımlar: (yanıcı, patlayıcı, kirletici, kimyasal, vb depo/ dolanım) x Acil Durum Görevlileri (ADG): (hastane, itfaiye, okul, haberleúme, vb.) x Açık Alan Yetersizlikleri: (acil durumda kaçıú, yardımlar, geçici barınma, vb.) x Yönetsel Yeterlik: (uzman personel, alıútırma-tatbikat-e÷itim) x Dıúsal Etkenler: (kaza, sabotaj, terörizm) x Toplumsal Edilgenlik: (katılım ve yerel örgütlenmede kısıtlar) AFETLER ALANINDA PLANLAMA TÜRLERø x YARA SARMA PLANI : afet sonrasında ‘zararları gidermek’ için (reconstruction plan) x ACøL DURUM (7269) PLANI: ‘acil duruma hazırlıklı olmak’ için (emergency preparedness plan; contingency plan) x SAKINIM PLANI: afet öncesinde ‘riskleri azaltmak’ için (mitigation plan) x DøRENÇLø GELøùøM PLANI: ‘toplumsal direnci artırmak’, geliúme dinamikleri yönlendirme ve sürdürülebilir toplumsal yapılanma için (resilience plan) 38 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 3. TÜRKøYE KENTLERø NEDEN DERøN RøSK HAVUZLARIDIR? Yeni politika, Türkiye’de yerleúim yerlerinin güvenli÷i konusunu ön plana getirmek için ayrı bir gerekçe oluúturmaktadır. Türkiye kentlerinin aúırı ölçülerde riskler göstermesi çok neden ve etkenden ötürüdür. Öncelikle yerleúim yerlerinin pek ço÷unun, tehlike gösteren konumlarda yer aldı÷ı görülür. Bu durum tarihsel bir mirastır. Verimli topraklar, su varlı÷ı, geçiú noktaları gibi do÷al kaynaklardan ve konumsal üstünlüklerden yararlanma güdüsü ile yerleúim yerlerinin pek ço÷u yüksek tehlike gösteren co÷rafyada geliúmiúlerdir. Bunun tipik bir örne÷i, KAF boyunca úekillenmiú olan Gerede úehridir. Fay boyunca batıdan do÷uya ana yolu üzerinde hapisane, kamu binaları, okullar, hastane, belediye, kaymakamlık, ticaret merkezi, sanayi iúlevleriyle bir özel mekan yapısı gösteren úehir, adeta bu faydan en fazla ‘yararlanmak’ amacıyla düzenlenmiú gibidir. Baúka bölgelerdeki kentler de konum ve morfolojileri ile riskleri artıran özellikler gösterir. Son dönem kentsel büyümeleri de genellikle deprem tehlikesi açısından daha az güvenli olan verimli tarım toprakları üzerinde olmuútur. GEREDE YERLEùMESø (30 000) ve Kuzey Anadolu Fayı Türkiye’nin son 60 yılda gösterdi÷i yüksek hızdaki kentleúme süreci, hem nüfusun daha büyük bölümünü kentlere taúımıú, hem de mühendislik hizmeti görmemiú, yetersiz ve denetimsiz yapı stokunun artıúına yol açmıútır. Bunda en önemli rolü, tüm ülkede yaygınlaúan ve aldatıcı kolaylıkları olan betonarme yapım teknolojisi oynamıútır. ‘Göryap’ yöntemi ile gerçekleútirilen betonarme yapılaúma Türkiye’nin en ücra köúelerine kadar girmiútir. Mevcut geleneksel kentsel plan ve morfoloji, betonarme teknolojisinin gerektirdi÷i kentsel düzenden farklı olmasına karúın, gerek eski dokularda, gerekse yeni geliúme alanlarında bu teknolojiye uygun planlar elde edildi÷ini söylemek zordur. Bu alanlarda de÷iútirilen imar koúulları nedeniyle, betonarme yapılar do÷asına uygun olmayan eklemelere konu olmuútur. Dahası, bilgisiz kullanıcılar tarafından taúıyıcı sistemde uyarlamalar yapılmıútır. Gerede’de yaptı÷ımız araútırmalarda, úehrin en varlıklı kesiminde özenilerek yapılmıú ruhsatlı yapı stokundan aldı÷ımız proje örneklerinin dahi, tasarımlarında mevcut ‘deprem yönetmeli÷i’ koúullarının TMMOB AFET SEMPOZYUMU 39 karúılanmadı÷ı görülmüútür. Bu yapıların imalat aúamasında hangi koúullarda yürütüldü÷ü de düúünülecek olursa, korkutucu bir sonuca eriúilmektedir. GEREDE GELENEKSEL YAPI TÜRLERø GEREDE Yeni Yapılaúma Kentsel ortamda karúılaúılan risklerin önemli bir baúka kayna÷ı, tehlike içeren kullanım türleri, uyumsuz kullanımların birliktelikleri, tehlikeli maddeler depolayan ve iúleyen birimlerin denetimsiz yer seçmesi, altyapı ve sanayiin korunmasızlı÷ıdır. Öte yandan, yerleúim alanlarında 7269 sayılı yasa uyarınca hazırlanan acil durum planları, 40 TMMOB AFET SEMPOZYUMU risklerin azaltılması (sakınım planı) çabalarıyla paralel götürülmekten ve güncel planlama tekniklerinden bütünüyle uzaktır. Mevcut yaklaúımda, özellikle büyük úehirlerde hastaneler, okullar gibi birimlerin bir ADG sistemi bütünlü÷ü kapsamında konumlandırılmaları ve iúletme biçimleri edinmeleri öngörülmemiútir. Türkiye kentlerinde afet risklerinin yüksek oluúunda kültürel etkenlerin payı da küçümsenemez. Afet sonrasında nasıl olsa “Devlet Yardım Eder” varsayımı, tehlikelere karúı umusamazlık ve yeni politikanın getirdi÷i risk azaltma anlayıúının yaygınlaútırılmasında bir engel yaratmaktadır. Buna eklenmesi gereken, do÷al afetlere karúı önlem alma giriúimlerinin kadercilikle ba÷daúmamasıdır. Türkiye’de kurumsal ve yasal düzenleme ve uygulamaların ‘Yara Sarma’ya yönelik olması, siyaset yapma alıúkanlıklarında ise, afet sonrasında hesapsız kaynak da÷ıtma e÷ilimlerinin yerleúmiú olması, risk azaltma (sakınım) yeni politikalarına geçiúte engeller yaratmaktadır. De÷inilen özellikler, Türkiye kentlerini özellikle deprem, su baskını, kuraklık gibi geniúleyen tehlikeler karúısında yüksek risklere sahip toplumsal çevreler yapmaktadır. Bu koúullar altında, Türkiye yeni politikaya en önde sarılması gereken bir toplumdur. Bu durumu BM Kalkınma Programı (UNDP) araútırmaları da do÷rulamaktadır. Buna göre, deprem tehlikesinin getirdi÷i risklerin azaltılması için yapılacak yatırımların, di÷er ülkelerde yapılacak yatırımlardan daha verimli olaca÷ı anlaúılmalıdır. Tüm bu veriler karúısında Türkiye yeni politikanın neresindedir? 4. TÜRKøYE YENø ULUSLARARASI POLøTøKANIN NERESøNDE? Türkiye yakın geçmiúte 1999 depremleri ile büyük bir yıkım yaúadı. Yakın gelecekte bu afetten çok daha büyük sonuçları olaca÷ı kestirilen Marmara depremi ile karúılaúılaca÷ı bilimsel olarak tanımlanmıú bulunuyor. Yalnız østanbul de÷il, tüm Marmara bölgesinde a÷ır kayıplar yaúanaca÷ı anlaúılmaktadır. Bu, afetler tarihinde eúine pek rastlanmayan bir durumdur. Bu durum, Türkiye’nin risk azaltma politikasına TMMOB AFET SEMPOZYUMU 41 özellikle ba÷lanmasını gerektirmektedir. østanbul için tanımlanan deprem senaryolarına bakılacak olursa, kayıpların tahmin edilenlerin çok üstünde olaca÷ı ve deprem sonrasında hiçbir acil hizmetin verilemeyece÷i, tespit çalıúmalarının yapılamayaca÷ı, dolayısıyla tam bir çöküú yaúanabilece÷i uyarıları yapılmaktadır [8]. østanbul’un gereksinmesi acil durum tatbikatları de÷il, risk azaltma uygulamalarıdır. Öte yandan, Türkiye genelinde izlenen politikasızlık, bütünleútirilememiú bulunan kurumsal yapılanma, yürürlükte bulunan yasalar ve ba÷lı mevzuat, henüz eski politikalara ba÷ımlılı÷ın sürdürülmesine neden olmaktadır. Türkiye yeni politika yönünde etkin bir adım atmaktan adeta kaçınmaktadır. Bu politika boúlu÷u ortamında en az iki tür giriúimin geliúti÷i görülmektedir. Bunlardan birincisi, Dünya Bankası gibi kuruluúların verdikleri krediler yoluyla bazı projeleri yürütme ayrıcalıkları kazanmalarıdır. Bu yöntemde, borçlandırılmamız bir tarafa, kendi kaynaklarımızla birtakım sözde uzmanların uygulama önerilerine katlanmak, dahası yabancı firmalara iúler yaratma zorunlulu÷u ile karúılaúmaktayız. Bu yaklaúımda hem toplumun, hem de Türk uzmanların dıúlanmaları ve iúlerin adeta gizlilik içinde yürütülmesi sa÷lanmaktadır. Bu yaklaúım Türkiye’ye zarar vermektedir. Politika boúlu÷undan yararlanan ikinci giriúim ise, kimi güçlü lobiler ve meslek çevrelerinin kendilerince do÷ru gördükleri yöntemleri topluma empoze etmeleridir. Meslekler arasında yeni politikanın iúaret etti÷i türde bir iúbirli÷i henüz geliútirilememiú bulunmaktadır. Burada da, tekil yapı güvenli÷i dıúında, afetler ve deprem konusunun gösterdi÷i riskler tanınabilmiú de÷ildir. Özellikle kentsel düzeyde güvenlik artırma amaçlı bir planlama kapsamının belirlenmesi, bu çalıúmaların gerektirdi÷i uzmanlık ve etkinliklerin yasal tanımlarının yapılması gerekti÷i, birden fazla ulusal raporda [9] yer almıú olmakla birlikte, gündeme alınamamıú bulunmaktadır. Yapı güçlendirme yönetmeli÷i hazırlanması, kat mülkiyeti yasasının de÷iútirilmesi, konutlara güçlendirme kredileri sa÷lanması, kaçak yapıların güçlendirilebilmeleri için bunlara ruhsat vermeyi sa÷layacak yöntemler aranması, hane halklarını ikna etmek üzere bu konuda yayınlar yapılması, tekil yapı güçlendirme yönteminin piyasasını oluúturma yolunda giriúimlerdir. Türkiye’de deprem tehlikesi karúısında alınabilecek tek önlemin yapı düzeyinde güçlendirme oldu÷u düúüncesi, kentsel ortamda tekil yapı riskinden baúka bir risk bulunmadı÷ı varsayımını yapmakta, toplumsal sorumlulu÷u piyasaya bırakmakta ve kapsamlı planlama seçene÷ini dıúlamaktadır. Yapı güçlendirme gibi mikro düzeyde bir aracın bir toplumsal strateji ve reçeteye dönüútürülme çabaları Türkiye’yi yeni politika kapsamında etkin bir afet yönetimine götüremez. Kaldı ki bu yöntem iúlerin piyasaya bırakılması, dolayısıyla (Anayasa’ya ve uluslararası ilkelere aykırı olarak) güvenlik hakkının öncelikle varlıklı kesimlere ait oldu÷u ayrımcılı÷ını getirmektedir. østanbul yönetimleri büyük tehlikenin sorumlulu÷unu ya görmezden gelmekte, ya da yerine getirilmesi gereken herhangi bir úehir hizmeti yükü gibi tanımlamaktadır. Oysa tehlikenin büyüklü÷ü, sorumluluk ve ödevlerin paylaúılmasını, tüm kentli kuruluú ve bireylerin katkı vererek rol aldı÷ı bir kentsel seferberlik içine girilmesini zorunlu kılmaktadır. Kimilerince bu tür politikasızlık “ihmale dayalı pasif soykırım” olarak tanımlanmaktadır. Demokratik seçimle iúbaúına getirdi÷imiz kent yönetimlerinden, kentin geliútirilmesi ve yönetilmesi yolunda karar ve uygulamalar beklemekteyiz. Yapmıú oldu÷umuz seçim, canımızı ve malımızı, gelecek nesillerin öz varlı÷ını emanet etme içeri÷i taúımaz [10]. Merkezi yönetim ise, afetlere iliúkin mevcut kuruluúların görev yapmalarını bütünleútirmek ve hızlandırmak yerine, açıklanması zor biçimde bunların (2007 baúında Deprem Konseyi örne÷inde oldu÷u gibi) kaldırılması yoluna 42 TMMOB AFET SEMPOZYUMU gitmektedir. Türkiye bu konuda uluslararası yeni politikaları ve getirdi÷i kavramlar ile yönetim anlayıúına yer vermektense, eski yaklaúımlarla yetinmekte, 2004 yılında büyük katılımla gerçekleútirilen ùura çalıúmalarının bile gerisinde kalmaktadır. Türkiye’de afetler politikasına çekidüzen verilmesi gere÷i vardır. Bunun yeniden yapılandırılmasında yeni uluslararası politikanın getirdi÷i ilkelerin öncelik kazanması, risk azaltma (sakınım) hedefinin egemen olmasını sa÷layacak kurumsal ve yasal düzenlemelerin temel alınması zorunludur. Bu açıdan bir ‘Ulusal Platform’un oluúturulması ön adım olacaktır. Ulusal Platform, yalnız yönetim birimleri ile de÷il, ilgili STK temsilcileri ve Üniversite ve araútırma kuruluúlarının temsilcileriyle oluúturulmalı ve afetler politikasının ulusal savunma gibi bir özellik taúıdı÷ı gözetilerek bu kuruluúa siyaset üstü bir çalıúma yetene÷i kazandırılmalıdır. Bu açıdan yapı denetimi ve deprem sigortası iúleyiúlerinin de etkili birer risk azaltma mekanizması kimli÷i ve iúleyiú etkinli÷i kazanmaları sa÷lanmalıdır. Yerel yönetimlerin ise, afetler konusunda bir toplumsal katılım ortamının yaratılmasında rol almaları öncelikli görülmelidir. Yerleúmelerimizin ço÷unun tehlike kaynaklarının tespit ve de÷erlendirmelerinin yapılması, plan çalıúmalarının ise güvenlik açısından yeniden de÷erlendirmeleri gere÷i bulunmakta, risk azaltacak yöntemlerin hem yönetimler hem de vatandaúlar tarafından benimsenmesi yollarının açılması gerekmektedir. Bu çalıúmaların, merkezden sa÷lanan kaynakların baúarılı proje önerilerine verilmesi yoluyla baúlatılmasında yarar görülebilir. Yerel yönetimlerin ise, kendi alanlarında baúarılı uygulamalarda bulunan kiúi ve kuruluúları desteklemek, ayrıcalıklar tanımak, ödüllendirmek yoluna gitmeleri sa÷lanmalıdır. Kent bütününde risk sektörlerinin ve ilgili kesimlerin bir arada çalıúmaları yönetimlerce özendirilmeli, bir ana sakınım planının geliútirilmesi sa÷lanmalıdır. ømar sisteminin risk azaltma (sakınım) önlemlerini kapsamak üzere yeniden yapılandırılması, uygulamaların dıú kaynaklar yerine büyük ölçüde öz kaynaklarla iúletilmesi ilkesi ön planda tutulmalıdır. Türkiye’nin afetler politikasını, uluslararası metinleri göz önüne alarak, temiz bir sayfada yeniden düúünmesi zamanıdır. 5. KAYNAKLAR 1. Spangle Associates (1997) The Recovery and Reconstruction Plan of the City of Los Angeles: Evaluation of Its Use after the Northridge Earthquake, research report, Portola Valley, CA. Spangle Associates (1991) Rebuilding After Earthquakes: Lessons from Planners, International Symposium on Rebuilding After Earthquakes, Stanford University, Stanford, CA, August 12-15 1990, Spangle and Assoc. Inc., CA. Schwab, J. et. al. (1998) Planning for Post-Disaster Recovery and Reconstruction, FEMA and American Planning Association, Planning Advisory Service Report 483/484, Chicago. 2. Godschalk, D. R., Beatley, T., Berke, P., Brower, D. J., Kaiser, E. J. (1999) Natural Hazard Mitigation: Recasting Disaster Policy and Planning, Island Press, Washington, D. C. 3. Coburn, A. (1995) Disaster Prevention and Mitigation in Metropolitan Areas: Reducing Urban Vulnerability in Turkey, in Informal Settlements, Environmental Degradation, and Disaster Vulnerability: The Turkey Case Study, eds. R. Parker, A. Kreimer, M. Munasinghe, IDNDR and the World Bank, Washington, D.C. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 43 Coburn, A., Spence, R. (1992) Earthquake Protection, John Wiley and Sons. 4. Scawthorn, C. et.al. (2006) Earthquake Risk Reduction, developed for WBI DL Course by Kyoto University, unpublished report. Rosetto, T. (2006) Construction Design, Building Standards and Land Use Planning, Guidance Note No. 12. 5. Burby, J. R. (1999) Unleashing the Power of Planning to Create Disaster-Resistant Communities, APA Journal (Summer) 249-258. Burby, J. R. ed. (1998) Cooperating with Nature, Joseph Henry Press, Washington D.C. 6. Brown, R. D. Jr., Kockelman, W. J. (1983) Geologic Principles for Prudent Land Use: A Decisionmaker’s Guide for the San Francisco Bay Region, Geological Survey, Professional Paper 946, Washington, US Govt Printing Office. Spangle Associates (1998) Using Earthquake Hazard Maps: A Guide for Local Governments in the Portland Metropolitan Region, Urban Planning and research Portola Valley, California Tyler, M., B. (1995) Look Before You Build, Geologic Studies for Safer Land Development, US Department of the Interior, Government Printing Office, Washington. 7. Columbia University International Urban Planning Studio (Spring 2001) Disaster Resistant Caracas, Urban Planning Studio of Graduate School of Architecture, Planning and Preservation, and Lamont-Doherty Earth Observatory, unpublished report. Columbia University International Urban Planning Studio (Spring 2002) Disaster Resistant Istanbul, Urban Planning Studio of Graduate School of Architecture, Planning and Preservation, and Lamont-Doherty Earth Observatory, unpublished report. 8. Erdik, M. (2007) østanbul’da Deprem Riski ve Azaltımı, Kocaeli Depremi’nden Bugüne, TMMOB ønúaat Mühendisleri Odası østanbul ùubesi, 15 A÷ustos, Yıldız Teknik Üniversitesi, østanbul (yayınlanacak). 9. Ulusal Deprem Konseyi raporu (2002), Türkiye øktisat Kongresi Afetler raporu (2004), Türkiye Deprem ùurası raporu (2004) 10. Luhmann, N. (1993) Risk: A Sociological Theory, Walter de Gruyter, NY, Berlin. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 45 EöøTøM NE KADAR ÖNEMLø ? Demir Akın 1 Toplumsal geliúmemizde e÷itimin rolü hiçbir zaman bu gün oldu÷u kadar yaúamsal olmamıútır. 19. Yüzyıl ve 20.Yüzyılda var olan bilgi birikimleri arasında bir kıyaslama yapabilsek, son yüzyıl içinde bilgi birikiminin geometrik dizi úeklinde arttı÷ını rahatlıkla görebilirdik. Bu nedenle 21. Yüzyılı yaúadı÷ımız bu günlerde bilgiye nasıl ulaúılaca÷ını, neyi, nereden ve nasıl en kolay bir úekilde (ve do÷ru) ö÷renece÷ini iyi bilen ve sahip oldu÷u bu bilgileri bilinç düzeyine yükselterek baúkalarına ulaútıran, bu arada onlardan da ö÷renen insana gereksinmemiz artmıútır. Afet e÷itiminde görev almak isteyenlerden beklenen, de÷iúen dünya koúullarını hızla kavrayan, teknolojinin yarattı÷ı olanakları en üst düzeyde kullanarak sorun çözebilen, verimli ve üretken yeni insanı öne çıkarmaktır. Dünya hızla de÷iúiyor. Bu de÷iúime ayak uyduranlar var uyduramayanlar var. 19.Yüzyılın büyük kuruluúlarının ço÷u 20. yüzyılın sonlarına ulaúamadılar. 60’lı ve70’li yıllarda mühendislik yaúamımızda da çok kullanılan Facit hesap makineleri artık yok. Yine 70’li yıllarda sahip olanlara gıpta ile baktı÷ımız ilk dijital hesap makinelerini üreten Teksas Instrument firması piyasadan silineli yıllar oldu. Ayni gerçeklik do÷al afet ile ilgili bilgilerde de yaúanıyor. Deprem konusundaki bilgi birikimimiz 60’lı yıllardan itibaren hem de÷iúti hem çok arttı. Prof. C. ùengör ‘’ En büyük hayal kırıklı÷ını hayranı oldu÷um büyük Jeolog E.Suess’in görüúlerinin yanlıú oldu÷unu ö÷rendi÷imde yaúadım’’ diyor. Aynı gerçekli÷i bizlerde afet yönetimi politikamızın yanlıúlı÷ını gördü÷ümüz 1992 ve özellikle 1999 depremlerinden sonra yaúamadık mı? Yara sarma politikasının yerine bu gün herkes risk yönetiminden, afet zararlarının azaltılması politikalarından bahsetmektedirler. Bu nedenle bir daha hatırlamakta yarar var: Afet yönetimi içinde öncelik riskin yönetilmesindedir ve burada da öncelik e÷itimdedir. Afet e÷itimi ile ilgili sorumluluk üstlenenler için temel yaklaúım ise afet konusunda bilgi ve sorumluluk sahibi, karar alma süreçlerine katılan, dinamik ve üretken bir insan yaratmaktır. ùimdiye kadarki afet e÷itimi çabalarına baktı÷ımızda ne kadar iyi niyetlerle kurgulanmıú olurlarsa olsunlar bunların genellikle kısa vadeli ve kendi içinde baúlayıp biten projeler oldu÷unu görüyoruz. Bu nedenle kalıcı sonuçlar do÷urmamaktadırlar. Bunun nedeni bu iúle ilgili kurumsal bir oluúumun olmaması ve bu iúi yapacak yetkin kadroların bulunmamasıdır. Gerek 2004 Deprem ùurasında tartıúıldı÷ı gibi, gerekse 60.Hükümet Programında ifade edildi÷i üzere, afet yönetiminde yer alan kurumlar arasında yeni düzenlemenin konuúuldu÷u bu günlerde, yeni düzenlemenin içinde mutlaka e÷itim ile ilgili stratejik yaklaúım entegre edilmelidir. Bu yaklaúım afet yönetiminde e÷itimin rolüne inammıú, hedeflerini bilen bu arada kaynakları yaratabilen kadroların yetiútirilmesini de öngörmelidir. Elbette bu sürecin Milli E÷itim Bakanlı÷ı ile birlikte ve eúgüdüm içinde 1 Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Deprem Araútırma Dairesi 46 TMMOB AFET SEMPOZYUMU kurgulanması en istenen úeydir. Bununla birlikte afet e÷itimcisinin mutlaka profesyonel bir e÷itimci olması úartı yoktur. Afet hizmetlerinde geniú bir deneyime sahip, alaca÷ı pedagojik destekle sahip oldu÷u bilgi ve becerileri baúkalarına ö÷retmekte bu arada da onlardan ö÷renmekte istekli (gönüllü) kiúiler de afet e÷itimcisi olabilirler. Özellikle yetiúkinlerin e÷itiminde bu kiúilerin rolünün bir tür kolaylaútırıcı-danıúman gibi olması istenir. Bu nedenle katılımcılarla kolay iliúkiye giren onlarla dostça, samimi bir ortam yaratabilen kiúiler bu arada iyi bir tartıúma lideri olma özelli÷ine sahip olanlar en iyi e÷itimcilerdir. Afet e÷itiminde toplumun gereksinmeleri çok iyi tanımlanmalı ve bu gereksinmeleri karúılayacak bir planlama-uygulama-de÷erlendirme süreci yaúanmalıdır. Bu yaklaúım mevcut bürokratik-idari yapılanmayı ihmal etmemelidir. Bunun nedeni yöneticilerin-karar vericilerin afet yönetimi açısından e÷itilmelerinin vazgeçilmez bir gereksinme oldu÷udur. Bilindi÷i gibi günümüzde politik ve ekonomik-sosyal koúullar hızla de÷iúmektedir. Sadece bu nedenle bile yöneticilere-karar vericilere karúılaútıkları sorunları araútırma ve gereksinme duydukları bilgilere ulaúma konusunda olanaklar sa÷lanmalıdır. Kurumsal olarak baktı÷ımızda var olan kurum kültürünün bu iúi gerçekleútirecek kapasitede olmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Her úeyden önce kurumlarımızın kendisinin sürekli ö÷renen ve kendini sürekli geliútiren bir yeniden yapılandırması ön koúuldur. Bunun için gerekli koúul ise bu iúle ilgilenenlerin-kurum çalıúanların niteliklerinin yükseltilmesidir. Baúta AøGM olmak üzere do÷al afetlerle ilgilenen (görevli) birçok kuruma baktı÷ımızda bu anlamda baúarılı oldu÷umuzu söylemek mümkün de÷ildir. Genel olarak kurumlarımızda e÷itim çalıúmaları önemsenmemekte, kısa vadeli ve organize olmayan çabalar olarak kalmaktadır. Bunların kalıcı sonuçlar do÷urmadı÷ı herkesin bildi÷i bir gerçekliktir. Bu nedenle kurumların içinde e÷itim konusu (hizmet içi e÷itim) kurum kültürünün bir parçası haline getirilirken di÷er taraftan bu kurumun dıúarıda sürdürece÷i afet e÷itimi, toplumsal temelli olarak yeniden düzenlenmelidir. Kurumsal kapasitenin geliútirilmesi, önceliklerin belirlenmesi, uzun vadeli programlar içinde özgün projelerin sürdürülmesi, görsel ve yazılı medya olanaklarının internet ve elektronik kayıt materyallerinin kullanılması, modern iletiúim araçlarının kullanılması gibi konular, her e÷itim çalıúmasında ilk akla gelen konular olmalıdır. Aslında bu iúin asli unsurlarının yerel unsurlar oldu÷unu unutmamamız gerekiyor. Merkezi anlamda ne kadar baúarılı olursanız olun bunun yerelde kalıcılı÷ı yoksa uzun vadede sorunu çözemeyiz. Bu nedenle e÷itim sürecinde, bir taraftan yerel yönetimleri, demokratik kitle örgütlerini, baúta TMMOB olmak üzere meslek kuruluúlarını asli unsur olarak görürken bu konuda uluslararası kaynakları ve kuruluúları da sisteme dahil edebilmeliyiz. Bunun bir nedeni afetlerin sınır tanımayan boyutu bir di÷er yanı ise uluslar arası bilgi ve deneyim paylaúımının yararlarıdır. 21.Yüzyılın afetlerinin yarattı÷ı yıkıma engel olabilmek için çok iyi organize olmuú, e÷itimli, iyi hazırlanmıú toplum yapılanmasına gereksinmemiz vardır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 47 øKLøM DEöøùøKLøKLERø VE ETKøLERø: METEOROLOJøK AFETLER Prof. Dr. Mikdat Kadıo÷lu 1 ÖZET Günümüzde tüm Dünya’da úehirleúme hareketleri, kırsal kesimden olan göçler ile birlikte hızlanmakta, nüfus yo÷unlu÷unun aúırı bir úekilde artması ve de÷iúen yaúam standartları sonucu da daha çok sanayi üretimine ihtiyaç duyulmaktadır. Bunların sonucunda da artan úehirleúme, özellikle sanayi ve yerleúim bölgelerinden çıkan sera gazları ile çevre ve atmosferin büyük miktarda kirlenmekte ve küresel ölçekte havanın ısınma e÷ilimi de giderek artmaktadır. Böylece, canlı küreden (biyosferden) yukarı atmosfere (stratosfere) kadar olan kısım baúta olmak üzere, günümüzde dünya atmosferinin kirlenmesi giderek artmaktadır. Bütün bunlar, do÷ayı tahrip ederek kentlerin iklimini de÷iútirmek ile birlikte su, kara ve havadaki yaúamı tümüyle tehdit eden çevre problemlerini de beraberinde getirmektedir. Böylece son yıllarda sadece tropiklerde fırtınaların sayısı ve úiddetinde artıú yok; Türkiye gibi tropiklerin dıúındaki ülkelerde de úiddetlenen gök gürültülü sa÷anak ya÷ıúlardan dolayı, úehirlerdeki ani sellerin sayısı ve úiddetinde de artıúlar var. Artık deprem, sel vb. tehlikeler, hızla artan çarpık yerleúim bölgelerinde daha fazla afete dönüúebiliyor. Bu nedenle bu konuúmada ana hatları ile aúa÷ıdaki konular ele alınacaktır: øklim ve øklim Sistemi Tarihsel øklim De÷iúimleri Sera Gazları Atmosferin Sera Etkisi Günümüzde øklimde Gözlenen De÷iúimler Tahmin ve Beklentiler Böylece katılımcılara iklimin temel kavramları tanıtılmıú olacak, mevcut tehlikenin nedenleri ile birlikte úu anki ve gelecekteki boyutları hakkında bir bakıú acısı kazandırılacaktır. I. GøRøù ønsanlı÷ın son yüz yıl içinde karada ve suda yaptı÷ı ve hala yapmakta oldu÷u tahribatın bir sonucu olarak toprak ve su ile birlikte havanın da bileúimi önemli ölçüde bozuldu. Artık hızla artan sanayi ve yerleúim bölgelerinden çıkan sera gazları ile çevre ve atmosferin büyük miktarda kirlenmekte ve küresel ölçekte havanın ısınma e÷ilimi de øTÜ Meteoroloji Müh. Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Ö÷retim Üyesi, [email protected] 1 48 TMMOB AFET SEMPOZYUMU giderek artmaktadır. Sonuç olarak, artık insan iklimi, iklim de insanı büyük ölçüde etkiliyor. Bunun neticesinde 3. bin yılda insanlık küresel iklim de÷iúimi problemiyle karúı karúıyadır. Dünyanın iklim sistemi, atmosfer ve okyanusların do÷al güçleri ile rüzgâr, ya÷mur ve sıcaklık da÷ılımını kontrol eder. Bu dinamik sistem, bir buzul ça÷ından di÷erine do÷ru sürekli de÷iúmektedir. Geçen 3 milyon yıl içinde, iklimdeki do÷al de÷iúimleri ve ekolojik sistemlerin kendilerini bu de÷iúimlere nasıl ayak uydurdu÷unu, jeolojik bulgulardan kabaca görmek mümkündür. Buzul ça÷larda bitki örtüsü güneye, iki buzul ça÷ın arasında da kuzeye do÷ru geliúmiútir. ønsan ve hayvanların sayısında da bu bitki örtüsündeki de÷iúim sürekli olarak yansımıútır. Buna ra÷men, 1980’li yıllardan önce iklim de÷iúimi konusunun önemi, kamuoyunda az iken akademik camiada büyüktü. En büyük problem “Buzul ça÷ına ne yol açtı?” sorusuna yanıt vermekti. Aslında 19. ve 20. yüzyılların baúlarındaki bir düúünceye göre iklim de÷iúimleri geçmiúe ait bir olaydı ve sadece çok uzun jeolojik zamanlarda meydana geldi÷ine inanılıyordu. Sonuçta, bilim insanları özellikle geçen 10 veya 20 yılda, iklimin tüm zamanlar boyunca de÷iúerek bugünkü haline geldi÷i fikrinde birleúti. Ancak, son zamanlarda hükümetler de, dünya iklimi üzerindeki olası de÷iúikliklerle ilgilenir hale geldi. Yaklaúık olarak son 150 yıldır gittikçe artan ve aúırı miktarda tüketilen petrol, kömür ve do÷al gaz gibi fosil yakıtları ve arazi örtüsündeki de÷iúimler nedeniyle, büyük miktarda zararlı gaz ve parçacıklar atmosfere salınmaktadır. Bunların sonu olarak, atmosferdeki CO2 ozon (O3)'ü seyrelten kloroflorokarbon (CFC) gazları ve karbondioksit (CO2), metan (CH4) ile diazot monoksit (N2O) gibi sera gazlarının miktarlarında önemli artıúlar olmuútur. Bu artıúlardan dolayı atmosferde kuvvetlenen sera iúlemi de beraberinde günümüzdeki küresel iklim de÷iúimi ve küresel ısınma problemini ortaya çıkartmıútır. Böylece, yeryüzünde 19. yüzyılın ortalarından günümüze kadar olan süre içinde küresel ortalama hava sıcaklı÷ı 0,3 – 0,6oC artmıútır. 1860 yılından 1996 yılına kadar kaydedilen en sıcak dört yıl ise 1990 yılından sonra olup, en sıcaktan itibaren sırasıyla 1995, 1990, 1991 ve 1994 yıllarıdır. Böylece 1990’lı yıllar en sıcak 10 yıldır ve 1998 de 1961–90 ortalamasından 0,57qC daha sıcak olmuútur. Araútırmalara göre, gelecek 40 yıl içindeki her 10 yılda 0,1qC'den daha fazla olan bir miktarda küresel ısınmanın kuvvetlenerek devam edece÷i tahmin edilmektedir. Di÷er bir deyiúle, sanayi devrimi dünyanın ortalama hava sıcaklı÷ı 15qC idi. Yani yaúama uygun hava sıcaklı÷ını atmosferin sera etkisine borçluyuz. Atmosferin sera etkisi olmasaydı dünyada ortalama hava sıcaklı÷ı -18qC olacaktı. Yani, atmosferin sera etkisi hava sıcaklı÷ını 33qC arttırmıútır. Sanayi devriminden sonra atmosfere salınan sera gazları nedeniyle de dünyanın ortalama hava sıcaklı÷ı 15,6qC ye yükselmiútir. Yani Dünyada bugün ortalama 15qC hava sıcaklı÷ına göre bildi÷imiz bir úekildeki yaúam artık de÷iúmek zorundadır. ùimdi temel problemimiz, insan etkinlikleri nedeniyle atmosferin güneú enerjisini yutması ve yayınlaması úeklinin de÷iútirmiú olmasıdır. Bunun potansiyel tehlikeleri sadece havayı ısıtarak bizi terletmesi vb. problemler de÷ildir. Örne÷in; yükselen deniz su seviyesi azalan toprak neminin çok daha sosyoekonomik etkileri olabilecektir. Aslında insanlar hızlı bir iklim de÷iúimine kendini uydurabilir ve ondan korunabilir, fakat bitkiler ve hayvanlar bu de÷iúimlere ayak uyduramadı÷ı için insanların besin zincirini de oluúturan tüm ekolojik sistem tehlikededir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 49 Özetle, fosil yakıtları ve tarımsal atıkların yakılmasıyla beraber büyük miktarda aeresollar ve parçacıklar atmosfere salınıyor. Tarımsal faaliyetler için açılan alanlar, orman alanlarının yok edilmesi, ormansızlaúma ve çölleúmeyle beraber gelen problemler, uçakların neden oldu÷u kimyasallar ve di÷er etkenler ile iklimleri de÷iútiriyoruz. Kuzeyin zengin ülkeleri yüksek endüstriyel karbon üretimleri ile Güneyin fakir ülkeleri ise daha çok arazi kullanımı ile bu probleme katkıda bulunuyor. Böylece, iklim de÷iúikli÷ini tetikleyen insan kaynaklı faktörleri iki grupta ele alabiliriz: Birincisi, fosil yakıtlarının kullanımındaki artıú; ikincisi ise kötü arazi kullanımıdır. Sonuç olarak, yer örtüsünü de÷iútirerek ve çok büyük miktarlarda fosil yakıtını yakarak iklimi hızla de÷iútiriyoruz. Diazot monoksitler, karbondioksit, metan ve halokarbonlar, klora flora karbonlar belli baúlı sera gazlarıdır. Bunlarda en büyük miktarı da karbondioksit oluúturmaktadır. Karbondioksitin kayna÷ı petrol, kömür ve do÷algaz gibi fosil yakıtlarıdır. Metan ise, pirinç ekimi vb. gibi bazı tarımsal faktörler, hidroelektrik barajlar, bataklıklar ve çöplüklerden gelir. Bunlar da sürekli olarak úekilde atmosferin sera etkisin kuvvetlendiriyor ve dünyayı ısındırıyor. Bu nedenle, Birleúmiú Milletler øklim De÷iúikli÷i Çerçeve Sözleúmesi’nde “iklim de÷iúimi” sadece atmosferin kimyasal bileúenini de÷iútiren (do÷al de÷il, sadece) insani nedenlerden dolayı iklimde görülen de÷iúimlere atıfta bulunur. “Küresel ısınma” atmosferde artan sera gazlarının potansiyel etkilerinden sadece birini ifade eden bir terimdir. Di÷er bir deyiúle, úu anki küresel ısınma da yapay iklim de÷iúiminin en belirgin semptomlarından biri “ısınmadır”. Böylece, canlı küreden (biyosferden) yukarı atmosfere (stratosfere) kadar olan kısım baúta olmak üzere, günümüzde dünya atmosferinin kirlenmesi ile birlikte do÷anın tahrip edilmesi sonucu su, kara ve havadaki yaúamı tümüyle tehdit eden en büyük çevre problemi ile karúı karúıyayız. II. YANLIùLAR VE GERÇEK øùARETLER Halk arasında, iklim de÷iúikliklerinin daha belirginleúmesi ile mevsimlerin sürelerinde bir de÷iúiklik olup olmadı÷ı ve hatta “mevsimler kaydı mı?” gibi sorular daha çok gündeme gelmektedir. Di÷er bir deyiúle, meteorolojinin çok farklı konuları olan iklim ve hava úartları ülkemizde birbirine çok karıútırılmaktadır. Hava úartları ile iklim arasındaki farkı kısaca úöyle ifade edebiliriz: Hava úartları, belirli bir zaman ve kısa bir dönemde gözlenen hava olaylarıdır; fakat iklim, hava úartlarının uzun bir dönem boyunca ki ortalamaları veya e÷ilimleridir. Uzun yıllar boyunca bir yerin iklimini belirleyen bu hava durumları içinde birçok aúırı sıcaklıklar, so÷uk hava dalgaları, kuraklıklar, seller ve fırtınalar da vardır. Son yıllarda küresel iklim de÷iúiminden dolayı hava ve iklim parametrelerinde gözlenen de÷iúimler úunlardır: x Buharlaúma ve ya÷mur miktarı artıyor; x Ya÷murun büyük kısmı sa÷anak úeklinde oluyor; x Tundralar eriyor; x Mercanlar beyazlıyor; x Buzullar geriliyor; x Denizlerdeki buzullar küçülüyor; x Deniz su seviyesi yükseliyor; 50 TMMOB AFET SEMPOZYUMU x Orman yangınları artıyor; x Fırtına & sel hasarları artıyor. Ayrıca hava úartlarının günlük hayatta kullandı÷ımız astronomik mevsimlere uyması beklenmektedir. Hâlbuki günlük hayatta kullandı÷ımız astronomik mevsimler belirlenirken ne hava úartları ne de iklim özellikleri göz önüne alınmıútır. Bu nedenle de, örne÷in, resmen yaz mevsiminin (21 Haziran’da) baúlamasından günler sonra havaların hala yeterince ısınmadı÷ı sık sık gözlenebilmektedir. Genellikle bu gibi durumlarda kamuoyunda mevsimlerin de÷il de "Bu yaz 13 gün gecikti" úeklinde hava úartlarının “yanlıúlı÷ı” veya “mevsimlerin kaydı÷ı” üzerinde durulmakta ya da iklimin de÷iúti÷i úeklinde spekülasyonlar yapılmaktadır. Hâlbuki hava úartları astronomik mevsimlere uymak zorunda de÷ildir, çünkü bu havanın do÷asına aykırıdır (hava, “havai” bir úeydir!). Özetle söylemek gerekirse; x Hava ve iklim úartları aynı úeyler de÷ildir. x Hava úartları mevsimlere uymak zorunda de÷ildir. x Meteoroloji de rekor kırar. x “Normal hava” diye bir úey yoktur. Bununla birlikte günümüzde de÷iúen mevsimlerin bazı iúaretleri úunlardır: x ùimdi ABD’ye ilkbahar üç hafta daha erken geliyor. x øngiltere’de 20 kuú türü, daha önceki yıllara göre yuvalarını dokuz gün önce yapmaya baúladı. x øngiltere’nin güneyinde Marsham ailesi 1736’dan beri ilkbaharın iúaretlerini kayıt etmektedir. Bu kayıtlara göre meúe a÷acının yaprak açmasında en erken davrandı÷ı yıllar 1990’larda oldu. x Sıcakların artması ile a÷açlar ve sincap vb küçük hayvanlar Kanada’da kuzeye do÷ru göç ediyor. x øngiltere’de gecen 30 yılın her 10 yılında sonbaharın 2 gün gecikti÷i görülmüútür. ølkbaharın ilerlemesi ise her on yılda 6 gün olmuútur. Genel ve bilimsel olarak küresel iklim de÷iúimine iúaret olarak úunları kabul ederiz: Buzulların eriyerek, kutuplara do÷ru çekilmesi ile birlikte yüksek da÷ların tepelerindeki buzulların ve kar örtüsünün azalması. Deniz su seviyelerinin yükselmesi. Sıcak havayı ve suyu seven tropikal bitki ve balıkların kutuplara do÷ru yayılması. Artan iklim göçmenleri ve mülteci problemleri. Havadaki kirleticilere karúı hassas olan narin kuú türlerinin azalması. A÷açlardaki yaú halkalarının daha hızlı bir büyüme göstermesi. Son 1400 yılın dünyanın en sıcak yılları olarak kabul edilen 1990'lı yılların ardı sıra gelmesi. Kamuoyunda küresel iklim de÷iúimi daha çok ısınma ile bilinmekte ve küresel ısınma úeklinde adlandırılmaktadır. Çünkü aúa÷ıda sıralandı÷ı bir úekilde son 1400 yılı en sıcak yazları ile dünyanın ortalama hava sıcaklı÷ı son yıllarda yükseliyor: x Son 140 yılda (aletsel kayıtlara göre) artıú 0,7±0,2°C oldu; TMMOB AFET SEMPOZYUMU 51 x 1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 19'u 1980'den sonra gerçekleúti. 1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 11'i ise 1990'dan sonra gerçekleúti; x 1998 yılı aletsel kayıtlara göre en sıcak yıl ve a÷aç halkası, buz örneklerine göre son 1,000 yılın en sıcak yılı; 2002 ise ikinci en sıcak yılıdır; x Son 50 yıl, buzul kayıtlarına göre son 6,000 yılda gözlenen en sıcak yarım yüzyıldır; x Okyanus sıcaklık kayıtlarına göre 1950'li yılların ortalarından 1990'ların ortalarına kadar önemli bir ısınma yaúandı. III. PROJEKSøYONLAR VE RøSKLER Bizleri korkutan úey iklim de÷iúimi teorisinin kendisi de÷ildir. Bu teori ve gözlemler, küresel ilklim de÷iúiminin pozitif ve negatif etkileri olaca÷ı belirtmektedir. Pozitif etkiler arasında kuzey enlemlerde tahıl veriminin artması gibi úeyler sayılabilir. Fakat insanları, do÷al olarak orta ve güney enlemlerin sıcak iklimlerde yaúanan ve yaúanabilecek olası negatif etkiler korkutmaktadır. Özetle, IPCC (Hükümetlerarası øklim De÷iúimi Paneli) tarafından 2030 yılı için yapılan senaryolara göre artacak olan olası iklimsel tehlikeler (uç meteorolojik olaylar) úunlardır: x Sıcak hava dalgaları, x Orman yangınları, x Tarımsal haúereler, x Kuraklık, x ùiddetli ya÷ıúlar (ani sel ve úehir sellerinde artıú), x Tropikal fırtınaların, yani tayfunlar sayısı ve úiddeti, x Tarım, agro-kültür, hayvancılık, tatlı su depolamasının üzerindeki etkiler, x Sıtma ve malarya gibi hastalıkları taúıyan böceklerin normalde bulundukları bölgeden çıkarak yayılması. Bu nedenle, geliúmiú ülkeler gelecek 30, 50 ve 100 yıl hatta daha uzun sürelerde iklim de÷iúiminin nasıl olaca÷ını, bundan kendilerinin ve dolayısıyla dünyanın nasıl etkilenece÷ini bilmek amacıyla araútırmalar yapmaktadır. Bu araútırmaların sonuçlarına göre, ülkeler stratejilerini belirlemektedir. Bu nedenle, iklim de÷iúiklikleri tahminlerine göre, bizim de ülkemizde su kaynaklarımızın, tarımının ve ormanlarımızın, genel olarak ekosistemin olası etkilenme derecelerini araútırmak, tespit etmek, çözüm önerileri ortaya koymak ve karar vericilere bu bilgi deste÷ini sa÷lamamız gerekir. IPCC Küresel øklim Modelleri ile yaptı÷ı projeksiyonlara göre 2030 yılında Türkiye'nin de büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girebilecektir. Türkiye’de sıcaklıklar kıúın 2 qC, yazın ise 2 ila 3 qC artabilir. Ya÷ıúlar kıúın az bir artıú gösterirken yazın % 5 ila 15 azalabilir. Söz konusu senaryolara göre Akdeniz Havzasındaki su seviyesinde 2030 yılına kadar 18 cm - 12 cm'lik; 2050 yılına kadar 38 cm -14 cm ve 2100 yılına kadar 65 cm - 35 cm'lik bir yükselme beklenmektedir. Küresel ısınmanın sonucu ısınarak geniúleyen deniz suları ile birlikte kutup ve da÷ buzullarındaki erime nedeniyle yükselen deniz suyu seviyeleri, kıyılarımızı olumsuz bir úekilde etkileyebilecektir. Küresel ısınma ile birlikte deniz seviyelerindeki yükselme de, önümüzdeki yüzyılın sonuna kadar 65 – 100 cm'ye ulaúabilir. ølk bakıúta bu ısınmalar nedeniyle, konutlarda ısıtma amacıyla tüketilen fosil yakıtlarında ve onları vasıtasıyla atmosfere salınan CO2 ve benzeri sera gazlarında da 52 TMMOB AFET SEMPOZYUMU azalmaya neden olaca÷ı düúünülebilir. Fakat yapılan çalıúmalar aylık ısıtma enerjisi taleplerindeki, ısınmaya ba÷lı düúüúler bahar aylarında daha fazla olaca÷ını göstermektedir. Örne÷in, østanbul’da 1qC’lik hava sıcaklı÷ındaki artıúta ısıtma için enerji talebinde %10’luk düúüúlere neden olabilece÷i hesaplanmıútır. Di÷er bir deyiúle, sıcak olan aylardaki ısıtma enerjisi talebi ısınmaya karúı daha hassastır. Örne÷in, her 1qC’lik sıcaklık artıúı Adana’da binaların so÷utma ihtiyacını %32 arttıraca÷ı hesaplanmaktadır. Dünyada iklim de÷iúimi nedeni ile (sel, kuraklık, vb.) ekstrem hava olaylarında büyük artıúlar bekleniyor. Bu nedenle, 21. yüzyılda meteorolojik afetlerden dolayı olacak kayıpların önemli ölçüde artaca÷ı bekleniyor. Örne÷in, 1990’larda afetlerden dolayı görülen küresel ekonomik kayıplar 608 milyar dolardan daha fazla oldu. øklim de÷iúimi nedeniyle, örne÷in, 2050 yılına kadar ekonomik kayıpların yılda 300 milyar dolara ulaúması bekleniyor. Yine IPCC göre 1990 iklim úartlarına göre Türkiye’de bir yılda kiúi baúına düúen su miktarı úuan 3,070 metreküptür. Fakat bu suyun büyük bir kısmı suya ihtiyaç olan yerlerde bulunmamaktadır. øklim úartlarının de÷iúmeyece÷ini kabul etsek bile, sadece nüfusu artıúı nedeniyle 2050 yılında Türkiye’de bir yılda kiúi baúına düúen su miktarı 1,240 metreküp olacaktır. Artan nüfusumuz ile beraber bir de küresel iklim de÷iúimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olaca÷ımız göz önüne alındı÷ında 2050 yılında Türkiye’de bir yılda kiúi baúına düúen su miktarı 700 ila 1,910 metreküp arasında olacaktır. Sonuç olarak suyun kısıtlı, ya÷ıúların bazı bölgeler dıúında miktar ve da÷ılımının düzensiz oldu÷u, büyük úehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulundu÷u, içme, kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve di÷er çevre kirlilikleri neticesinde düútü÷ü ve küresel ısınma düúünülürse, ülkemizin kuraklı÷ın úiddetini çok yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedece÷i açıkça görülmektedir. Böylece küresel iklim de÷iúimi projeksiyonları, zaten fakir olan güney ülkelerinde, sel, kuraklık ve fırtınaların sayı ve úiddet bakımından da artaca÷ını göstermektedir. Di÷er bir deyiúle, son yıllarda giderek artan úiddette ve sıklıkta, sel, kuraklık ve fırtınalar gibi meteorolojik afetlerin küresel iklim de÷iúimi ile birlikte daha da artması beklenmektedir. Sonuçta ne kadar çok sera gazı, o kadar sıcak hava. Ne kadar çok sıcak hava, o kadar çok kuraklık, kıtlık, orman yangını, sıcak hava dalgası, tropikal hastalık ve düzensiz ya÷ıú… IV. TÜRKøYE’YE OLASI ETKøLER Hangi senaryoya bakılırsa bakılsın küresel iklim de÷iúikli÷inden Türkiye ve geliúmekte olan ülkeler, olumsuz bir úekilde etkilenecektir. Bu olumsuzluklar IPCC’nin projeksiyonlarına göre, ülkemizin de içinde bulundu÷u enlemlerde sıcaklıklarda artıúların, ya÷ıú rejiminde de÷iúimler, deniz su seviye yükselmesi ve toprak su içeri÷inde önemli azalmalar úeklinde olaca÷ı tahmin edilmekte. Bütün bunların sonucu, 1. Kuraklık (kıtlık, orman yangını, sıcak hava dalgaları, tarımsal haúereler, …), 2. Ani Seller (úiddetli ya÷mur ve yıldırımlar), 3. Deniz Su Seviye Yükselmeleri (kıyılarda erozyon, dere ve nehirler ile birlikte yeraltı sularının ve alçak arazinin tuzlanması) gibi üç önemli problemin etkilerini gelecekte daha fazla hissedece÷iz. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 53 Türkiye yarı kurak bir ülkedir. Ayrıca kuraklık sosyo-ekonomik etkileri, kalıcılı÷ı ve çözüm bulmadaki zorluk nedeniyle dünyadaki en tehlikeli do÷al afet olarak kabul edilmektedir. Kuraklık úehirlerde kullanma suyu kıtlı÷ının yanı sıra, tarımsal ürün ve hidro elektrik üretiminde de büyük düúüúlere yol açabilir. Bu nedenle, su havzalarının ve tarım alanlarının korunması büyük önem arz etmektedir. Ayrıca kuraklık, ülke içinde úehir sınırlarını aúan sular ile beraber ülke sınırlarını aúan sularda da büyük sıkıntılara yol açabilecektir. Ülkemizde kuraklı÷ın úiddetini yakın bir gelecekte bugünkünden çok daha fazla hissedebilece÷i açıktır. Bu nedenle, suyun artan önemi gözönünde bulundurularak, ilerideki yıllarda, suyun yönetimine, kuraklık planlarına, suyun yeniden kullanımıyla ilgili sistemlerin geliútirilmesi ve sulama tekniklerinin iyileútirilmesi çabaları yo÷unluk kazanmalıdır. Akdeniz havzası genelindeki su kaynaklarıyla ilgili bölgesel de÷iúiklikleri belirlemek üzere, bölgesel çalıúmalara gereksinim vardır. Bu nedenle, su kaynakları yatırımlarının ve tesislerin planlanması ve iúletilmesinde iklim de÷iúiminin söz konusu etkilerinin de gözönünde bulundurulması zorunludur. Ülkemiz için su, enerji ve tarım açısından da son derece önemlidir. Sulama ve enerji amaçlı ülkemizde çok sayıda su yapısı inúa edilmiú ve edilmektedir. Bu su yapılarının amaçlarına uygun faaliyet gösterebilmesi, ancak yeterli miktarda ya÷ıúın düúmesi ile mümkündür. Buharlaúma, küresel ısınma ile artacak ve ülkemizde daha úiddetli ve uzun süreli kuraklıklar görülecektir. Bu nedenle hem su kaynakları, hem de genelde ya÷ıúa ba÷lı olan kuru tarım ve hidro-elektrik enerji üretimini ciddi bir úekilde etkilenebilecektir. Ayrıca hidrolojik döngüdeki de÷iúimler, sulama ve su sa÷lama problemlerinin yanı sıra ani sel olaylarında da artıúı beraberinde getirebilecektir. Özetle, küresel iklim de÷iúiminin ülkemizdeki su kaynaklarına olası kötü etkileri baúlıklar halinde úu úekilde özetlenebilir: Ya÷ıúta yazın büyük azalma olacak fakat buharlaúma artabilecek. Ya÷ıúların mevsimsel da÷ılımı ve úiddeti de÷iúecek. Ani sellerde artıúlar beklenmekte. 1987’den beri zaten ortalamanın altında gerçekleúen kar örtüsü daha da azalabilecek. Akımları sadece miktarı azalmayacak aynı zamanda pik zamanları da de÷iúecektir. Kuraklı÷ın sıklı÷ı ve úiddeti artabilecek. “Su stresi” artacak. ùehir ve ülke sınırlarını aúan nehirlerin kullanımı dâhil birçok uluslararası, ulusal ve yerel su kayna÷ının paylaúımında problemler çıkabilecek. Yüksek basınç kuúa÷ının kuzeye kayması ile ülkemizde hâkim olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava, daha sık, uzun süreli kuraklıklara, orman yangınlarına ve tropikal hastalıklarda artıúlara neden olabilecek. Kuú cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olup, kuúların göç yolları ve konaklama yerleri de÷iúecek. Sonuç olarak suyun kısıtlı, ya÷ıúların bazı bölgeler dıúında miktar ve da÷ılımının düzensiz oldu÷u, büyük úehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulundu÷u, içme, kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve di÷er çevre kirlilikleri neticesinde düútü÷ü ve küresel ısınma düúünülürse, ülkemizin kuraklı÷ın úiddetini çok yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedece÷i açıkça görülmektedir. Di÷er bir deyiúle, küresel iklim de÷iúimi sonucunda Çevre, Tarım, Orman ve Su Kaynakları gibi pek çok alanın kötü bir úekilde etkilenmesi beklenmekte. ùu an TMMOB AFET SEMPOZYUMU 54 ülkemizde yapılan planlar, kuru tarım yani ya÷ıúın do÷al miktar ve da÷ılımına ba÷lı olarak yapılan tarım yerine, sulu tarım yapılabilecek arazilerin arttırılmasına yönelik. øklimin de÷iúiminden bu projelerin nasıl etkilenece÷inin úimdiden belirlenmesi gerekir. Bu nedenle meteorolojik afetlerle geliúmiú ülkelerde oldu÷u gibi erken uyarı ile mücadele edebilecek úekilde DMø, DSø, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Türkiye Acil Yardım Genel Müdürlü÷ü, vb.nin mevzuatlarında de÷iúikliklere ve bu kurumlarda köklü reformlara gidilmesi gerekmektedir. Özetle, ülkemizde artık bu konu bir magazin malzemesi veya felaket tella÷ı gibi ele alınıp geçiútirilmemelidir. Bu konu uzun vadeli bir afet gibi ele alınmalı ve ortaya koydu÷u riskleri azaltmak için risk yönetimine gidilmelidir. V. SONUÇ VE ÖNERøLER Küresel iklim de÷iúimi probleminin çözümüne katkıda bulunmak için onu sadece ekstrem hava olaylarında veya bir korkutucu rapor yayınlanınca hatırlayarak spekülasyonlarda bulunmak yeterli de÷ildir. Çünkü örne÷in, enerji tüketimini etkileyen en önemli faktörlerin baúında hava úartları ve iklim geldi÷i gibi, iklimi etkileyen önemli faktörlerden biri de enerjidir. øklim de÷iúiminin enerji talepleri üzerindeki potansiyel etkisi, özellikle Türkiye gibi geliúmekte olan ve petrol üreticisi olmayan ülkeler için çok önemlidir. Sürdürülebilir enerji politikası temel ilkeleri çerçevesinde, yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın kullanımına öncelik vermeli ve enerjiyi verimli/tasarruflu kullanmalıyız. Örne÷in, ülkemizde yılda 3 milyar dolar de÷erinde enerji tasarruf potansiyeli mevcuttur ve bunun iki Keban Hidroelektrik Santralinin üretimine eúit oldu÷u hesaplanmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde kömür, petrol ve do÷al gaz gibi fosil yakıtlarının kullanımını minimumda tutmak için enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliútirilmesi, su havzalarının, tarım alanlarının ve ormanların sürdürülebilir kalkınma ilke yöntemlerine göre iúletilmesi ile birlikte tüm kıyılarımızdaki arazi kullanımın küresel iklim de÷iúiminin etkileri göz önünde bulundurularak planlanması gerekir. Ülkemizde de bireylere yönelik enerji tasarrufu ve çevreye dost bir yaúam tarzı geliútirme kampanyaları da açılmalıdır. Örne÷in, geliúmiú ülkelerde bu kampanyalar dâhilinde bireylere verilen 10 mesaj úöyledir: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. Bilgilen A÷aç dik Enerjiden tasarruf et Elektrikli aletleri dü÷mesinden kapat Alıú veriúini oldu÷un yerde yap Daha az ve kısa mesafelere seyahat et Güneú enerjisi kullan Yemek piúirmeyi ö÷ren ve evde ye Az tüket, yeniden kullan, geri döndür Karar vericilere iklim de÷iúimi problemine karúı duyarlı oldu÷unu bildir. Böylece, “Küresel düúün yerel hareket et” prensibine uygun olarak, küresel iklim de÷iúiminin önlenmesinde enerji tasarrufu yaparak bireysel olarak da katkıda TMMOB AFET SEMPOZYUMU 55 bulunulması gerekiyor. Ülkemizde etkin enerji tasarrufu, vb. politikalar uygulanmazsa gelecekte büyük enerji ve çevre sorunları ile karúı karúıya kalaca÷ımız kesindir. Tüm bu nedenlerden dolayı, ısı yalıtımı da zorunluluktan da öte ülkemizde de büyük bir ihtiyaçtır… Sonuç olarak, “Küresel Düúün, Yerel Hareket Et” felsefesi, ister küçük ister büyük olsun, Türkiye’de de yerel yönetim, belde, belediye ve birey tarafından bir an önce hayata geçirilmelidir… KAYNAKÇA 1. IPCC, 2001: The Global Climate of the 21st Century WG I (Science) Summary for Policy-Makers, Third Assessment Report. 2. Kadıo÷lu, M., 2001: Bildi÷iniz Havaların Sonu: Küresel øklim De÷iúimi ve Türkiye Güncel Yayıncılık. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 57 MARMARA DEPREMø’NDE BAYINDIRLIK VE øSKÂN BAKANLIöI ÇALIùMALARI VE HUKUKSAL SORUNLAR Dr. Hayriye ùengün 1 SUMMARY Turkey has met much more deaths and very important economical loss at outcome of natural disasters particularly earthquake because of whether geographical location or progression of urban development. Outcomes have not been removed at a little earthquake even due to having been applied politics of urbanization and planning for many years. The approaches which dealing with taking up disaster management process and application have a role in coming into existence of this outcomes. While Marmara Earthquake has caused a huge damage which was being described as one of the severe disasters in the last century. It caused to face the same mistakes which has been repeated in many times. The effect of social and economical destruction were removed in a short time, although all resources were mobilized, the conclusions were criticized. Though problems causing the body of current law on study which forming data for process calling as a improving study were protested, because expectations were not met, many administrative prosecution sued in related to applications. In this study, the law struggle of people has being exposed to earthquake which couldn’t be responsed by Ministry of Public Works and Settlement is examined and the approach of Ministry of Public Works and Settlement is discussed. ÖZET Türkiye, gerek co÷rafi konumu gerekse kentsel geliúmesi süreci nedeniyle do÷al afetler ve özellikle de depremler sonucunda çok sayıda can kaybına ve önemli boyutlarda ekonomik kayıplara u÷ramaktadır. Yıllardır uygulanan kentleúme ve planlama politikaları yüzünden en ufak bir yer hareketinde sonuçlar giderilemez hale gelmektedir. Bu sonuçların oluúmasında afet yönetim sürecinin ele alınıú ve uygulanıúı ile ilgili yaklaúımlar rol oynamaktadır. Marmara Depremi geçti÷imiz yüzyılın afeti olarak nitelendirilebilecek boyutta hasara neden olurken, yılların yanlıúlarıyla bir kez daha acı bir úekilde karúı karúıya gelinmesine neden oldu. Ortaya çıkan ekonomik, toplumsal yıkımın etkilerinin kısa sürede giderilmesi için bütün kaynaklar seferber edilmesine karúın sonuçlar eleútirilere u÷radı. øyileútirme çalıúmaları olarak adlandırılan sürece veri oluúturan çalıúmalarda mevzuattan kaynaklanan sorunlara itiraz edilmesine karúın beklentilerin karúılanamaması uygulamalara iliúkin çok sayıda idari davanın açılmasına neden olmuútur. Bu çalıúmada, afet yönetimi sürecinde birinci derecede sorumlu Bayındırlık 1 Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Kamu Yönetimi Uzmanı, 58 TMMOB AFET SEMPOZYUMU ve øskân Bakanlı÷ı’nın uygulamaları nedeniyle itirazlarına karúılık alamayan depremzedelerin baúvurdukları hukuk mücadelesi ve Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı’nın bunlara iliúkin yaklaúımları irdelenecektir. 1.GøRøù Tarihin her döneminde do÷al olaylarla yüz yüze kalan bir co÷rafyada yurt tutmuú bulunmak ülkemiz insanı için de÷iúmez bir yazgıdır. Ancak do÷al olayın afet haline dönüúmesine neden olan dıúarıdan bir müdahale söz konusudur. Genel olarak afetlerin ve özel olarak da depremlerin, insan toplulukları üzerindeki olumsuz etkileri, fiziki çevrenin oluúturdu÷u risklerden kaynaklanmaktadır. Do÷al olaylar karúısında insan yaúamının güvenceye alınması, bu fiziki çevrenin oluúumunu belirli kurallara ba÷lamak, bunlara uyulmasını sa÷lamak ve bu kuralları geliúen koúullara koúut olarak yenileyerek, daha verimli hale getirebilmeyi gerektirir. Do÷al olmayan ise, insanların bu do÷al olay karúısında yaúamlarını, sa÷lıklarını, mallarını, gelecek umutlarını kaybetmelerinin önüne geçilebilecekken, yeterince çaba gösterilmemesi, yasal ve yönetsel sorunların giderilememesi, bu konuda toplumun her kesiminin yeterince e÷itilmemesidir. Devlet, kamu düzenini sa÷lamak amacıyla genel objektif kurallar koyar, bu kuralları uygular, bu kurallara uyulmasını sa÷lar. 2 Devletin var olma nedenleri ve iúleyiú ilkeleri arasında öncelikli olanlardan biri de, insan yerleúimlerini, sanayi yatırımlarını belirli bir düzen içinde ve insan sa÷lı÷ını tehdit etmeyecek biçimde düzenlemektir. Önemli unsurlardan bir di÷eri de, do÷al afetlere karúı gerekli önlemleri mevzuat ve uygulama düzeyinde almak, afet nedeniyle zarar görmüú olanların zararını gidermek ya da giderilmesini sa÷lamak ve en azından afet olmadan önceki yaúam ölçünlerine ulaúmalarını veya daha iyi bir düzeye eriúmelerini sa÷layacak koúulları oluúturmaktır. Ancak, kentlerin emanet edildi÷i belediyelerin ve devlet ve siyaset kadrolarının görev alanlarında kendilerinden beklenen sorumluluk duygusuyla davranmadıkları açık bir gerçektir. 3 Marmara Depremi, afet yönetimi anlayıúında bir dönüm noktası olmuútur. Çok sayıda yasal ve yönetsel düzenleme yapılmasının yanı sıra yeni kurumsal yapılanmaların da oluúması, bu de÷iúim anlayıúının yansımasıdır. Ancak, bütün bu düzenlemeler, ortaya çıkan önemli sorunların gerekti÷i gibi çözülmesini sa÷lamaya yetmemektedir. Kentlerde plan yapma sorumlulu÷unun ve plan uygulama görevinin tümüyle yerel yönetimlere bırakılmıú olması ve planlamayla ilgili denetimlerin da÷ınıklı÷ı, do÷al ve teknolojik risklerin azaltılmasına iliúkin ilkelerin uygulanmasını da güçleútirmektedir. Bu duruma kentlerde kamunun elinde bulunan arsa ve arazilerin satıúı da eklendi÷inde, do÷al afetlere karúı dirençli kentleri oluúturmak için plan yapmak ve gelece÷e güvenle bakmak giderek zorlaúmaktadır. Do÷al afetlerin günden güne çeúitlenerek, günlük yaúamda etkili hale gelmesi, yönetimlere, bu konuda yapılması gerekenleri vakit Betül ùengezer, Hatice Kansu, “Afetler ømar Mevzuatı Hukuki Sorunları”, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayını, 2000, s. 5. 3 Ayúegül Mengi, Ruúen Keleú, ømar Hukukuna Giriú, Ankara, ømge Kitabevi, 2003, s. 13. 2 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 59 geçirilmeden yapmaları, en üstün de÷er olan insan canının korunması ve mal güvenli÷inin sa÷lanması yönünde bir zorunluluk yüklemektedir. Anayasa’nın 56. Maddesinde, “Herkes sa÷lıklı ve dengeli bir çevrede yaúama hakkına sahiptir. Çevreyi geliútirmek, çevre sa÷lı÷ını korumak, çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaúın ödevidir” denmektedir. Bu maddeden de anlaúıldı÷ı gibi, yaúanabilir kentleri ve çevre de÷erlerini oluúturmak ve kalıcılı÷ını sa÷lamak tek baúına yönetimlerin de÷il, yurttaúların da sorumlulu÷u içerisindedir. 4 Anayasal ve di÷er mevzuat hükümleri, halkın yaúam koúullarını daha iyi düzenlemek, toplumsal düzenini sa÷lamak, huzur ve barıú ortamını sürekli kılmak ortak amacına göre düzenlenmektedir. Bu amaçla do÷al afetlerle ilgili, zarar azaltmayı ve hazırlıklı olmayı amaçlayan ama daha çok yıkım ve hasarın etkilerini gidermek üzere yapılan düzenlemelerde, bugüne kadar bu amacın yeterince gerçekleútirilemedi÷i ortadadır. Sorunların giderilememesinde mevzuatın günün koúullarını ve de÷iúen gereksinimleri karúılar nitelikte olmaması da önemli gerekçelerden biridir. Afetler konusunda Türk hukuk sisteminde kapsamlı mevzuat düzenlemelerinin oldu÷unu, Marmara Depremi sonrasında da buna yenilerinin eklendi÷ini söyleyebiliriz. En iyi úekilde yazılmıú bir yasa bile e÷er do÷ru uygulanmıyorsa varlı÷ının bir anlamı yoktur. Hâlâ bir do÷al afet oldu÷unda insan yaúamı tehlikedeyse, büyük oranda ekonomik de÷er kayıpları söz konusu olabiliyorsa, bu oluúumlarda uygulamadan kaynaklanan sorunları da irdelemek gerekmektedir. 2.AFET YÖNETøMøNøN SORUNLARI 2.1. Mevzuattan Kaynaklanan Sorunlar Marmara Depremi’yle de bir kez daha ortaya çıkan sorunların baúında, her afette yeni bir yasal düzenlemeyle sorun çözmeye çalıúma mantı÷ı gelmektedir. Bu durum hem mevzuatta, hem de örgütsel yapılardaki karmaúanın nedenidir. Afet yönetimi ile ilgili her kesimde en çok yakınılan konulardan biri, afet oldu÷unda karúılaúılan yetki karmaúasıdır. Afetle ilgili kurumsal yapıların sayısal fazlalık ve bu yapılar arasında görev paylaúımının iyi yapılmamıú olması ve bunların dıúında yeni kurumsal örgütlenmeler bu da÷ınıklı÷ı besleyen unsurlardır. Genel olarak bütün do÷al afetler ve özel olarak da depremler konusunda, son yirmi yıldır yürürlükte olan yönetmeliklerin neredeyse hiç uygulanamaması, adeta yok sayılmasının nedenleri arasında; (i) Yeterli yasal zorlama bulunmaması, (ii) konuyla ilgili uzmanların özellikle de mühendislerin bu konuda iyi e÷itilmiú olmamaları, (iii) sayıca ve nitelik bakımından yeterli teknik eleman bulunmaması, (iv) Konuyla ilgili yetkili kiúilerin yeterli sorumluluk anlayıúı taúımamaları, (v) düzeni çarpıtıcı yöntemlerin (rüúvet vb) etkin oluúu gibi birçok neden sıralanabilir. Marmara Depremine kadar, Türkiye’de afet zararlarının, afetler olmadan önce yapılacak çalıúmalar ve alınacak önlemlerle düúük düzeyde tutulması politikaları yerine, afetler olduktan sonra yara sarma politikalarına önem ve öncelik verilmesi anlayıúı hâkimdir. Bunun do÷al sonucu olarak, gerek yasal düzenlemeler gerekse bu düzenlemelerin öngördü÷ü örgütlenmeler afet oldu÷u zaman ve sonrasındaki kısa ve orta vadeli çalıúmaları kapsamakta, afet öncesi zarar azaltma ve önceden hazırlık 4 Ruúen Keleú, Kentleúme Politikası, ,Ankara, ømge Kitabevi, 9. Baskı, 2006, s. 713. 60 TMMOB AFET SEMPOZYUMU çalıúmalarına gereken önemi vermemekteydi. 5 Bu depremden sonra bir anlayıú de÷iúikli÷inin yaúandı÷ını söylemek olanaklıdır. Zorunlu Deprem Sigortası ve eksiklerine karúın Yapı Denetimi Kanunu ile henüz tasarı halindeki Afetler Kanunu örnek niteli÷i taúıyan yasal düzenleme çalıúmalarıdır. Afet zararlarının azaltılmasının afet olmadan önce alınacak önlemlerle ilgili oldu÷u artık kamuoyunun da gündemine girmiútir. Yapı yapmak yalnızca bireylerin konut sahibi olmalarını ilgilendiren bir eylem de÷ildir, konut sahibi olmanın ötesinde kamuyu da ilgilendiren bir eylem olarak ortaya çıkmaktadır. Kamuyu ilgilendiren böyle bir eyleme baúlamakta herhangi bir sakınca olmadı÷ına kamu yönetiminin izin vermesi gerekir. 6 Bu da ømar Kanunu hükümlerinin yerinde uygulanmasıyla sa÷lanır. Toplumu tehdit eden afetlerin oluúması halinde, yapılacak ilk iú en hızlı ve en etkili biçimde afet bölgesine ulaúmak ve afetzedelerin yanında olmaktır. Ulaúım sorunları ilk anda aúılması gereken en önemli sorundur. Toplumun gereksinim duyaca÷ı hizmetleri tam anlamıyla yerine getirmek ise afetlerden önce oluúturulacak sürekli ve deneyimli kadroların iúidir. Süresi ne olursa olsun, geçici görevli ve deneyim sahibi olmayan bireylerden oluúan komiteler/komisyonlar eliyle etkin hizmet sunmak ve bu hizmetin olanaksızdır. Kaldı ki afet öncesinde ve sonrasında yapılacak pek çok iú ve iúlem vardır. 7 Afetlerle ilgili mevzuatın gereklerinin yerine getirilmesi farklı örgütlenmeleri de beraberinde getirmektedir. Afet yönetiminin birçok mevzuat metinlerinde düzenlenmesinde karúılaúılan önemli bir sorun da, farklı düzenlemelerin afetlerde görev alacak kurum ve kuruluúların yetki, görev ve sorumluluklarında belirsizli÷e yol açmasıdır. Toplumun bütün kurum ve kuruluúlarının, görev alanlarına giren konularda olası bir depremde neler yapacaklarına, nasıl davranacaklarına iliúkin gerçekçi ve güncel planlarının olması gerekir. Örne÷in; ulaúım planının olmaması, yolların tıkanmasına, müdahale yapacak araçların afet bölgesine ulaúmasının engellenmesi nedeniyle can kayıplarının artmasına yol açacaktır. Marmara Depremi’nde can kayıplarının artmasında, ulaúımın gerekti÷i gibi planlanmamasının, ulaúım yollarının yönetilememesinin çok önemli etkisi oldu÷u bir gerçektir. Birçok yetersizliklerin yanında, depremden alınan derslerle gerek kriz yönetiminin örgütlenmesinde, gerekse arama-kurtarma ve ivedi müdahale çalıúmalarında daha iyi sonuçlar alınabilecek çalıúmalar Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ünce örgütlenme yapısına yansıtılmıútır. 8 5 Oktay Ergünay,”Afet Yönetimi Nedir? Nasıl Olmalıdır?”, Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları, Ankara, TÜBøTAK, 15–16 ùubat 1996, s. 270. 6 Mustafa Yılmaz, ømar Yaptırımları ve Yargısal Korunma, Seçkin Yayınları, Ankara, 2002, s. 84–85. 7 “Genel Hayata Etkili Afetlerde Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun Tasarısı’na Ait Görüúlerimiz”, Sivil Savunma Dergisi, Ankara, Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ü Yayını, Yıl: 33, S. 123, Ocak-ùubat-Mart-1991, s. 27. 8 Barıú zamanında afet sonrası kurtarma ve ilkyardım çalıúmalarında etkin görevler yüklenmesi beklenen sivil savunma teúkilatının 2000 yılı Ekim ayı itibariyle ilçelerde bu hizmetleri yürütmekte görevli personel istihdam durumu úu úekildedir: 849 ilçenin 260’ında ølçe Sivil Savunma Müdürlü÷ü, 141’inde ølçe Sivil Savunma Memurlu÷u TMMOB AFET SEMPOZYUMU 61 Geçmiúte yaúanmıú olan depremlerde eksikli÷i duyulan konuların bilinmesi, gelece÷e yönelik düzenlemelerin etkili ve iúlevsel olmasını sa÷layan en önemli veri olarak düúünülmelidir. Afetler olmadan önce, oldu÷u sırada ve afet olduktan sonra geçen süre içinde görülen eksikliklerin bilinmesi, sa÷lıklı ve etkili bir afet yönetiminin gerçekleúmesi için önemli bir veri kayna÷ıdır. Yerel yönetim yasalarındaki de÷iúiklik ve afetlere karúı yerel yönetimlerin sorumlulu÷unun arttırılması önemlidir; ancak yönetimlerin görevleriyle orantılı gelir kaynaklarına sahip olmaları gereklidir. Buraya kadar yapılan mevzuat de÷iúiklikleri ve tüm bu çalıúmaların amacı mevcut yapıdaki aksaklıkları gidermek ve deprem sonrasında yeniden inúa sürecinin hız ve etkinli÷ini artırmaktır. Ancak, bir konuda çok sayıda düzenleme yapılmıú olması karmaúa yaúanmasına da kaynaklık etmektedir. 2.2. Uygulamadan Kaynaklanan Sorunlar Uygulamadan kaynaklanan sorunları; eylemsizli÷in, ya da yanlıú eylemlili÷in neden oldu÷u ve afetin oluúumunu izleyen süreçteki uygulamaların yarattı÷ı sorunlar olarak ikiye ayırmak gerekmektedir. Yönetimlerin düzenli kentlerin oluúması için imara iliúkin düzenlemeleri, sa÷lam yapı yapılamasını denetlemek, yapması gereken iúlerdir. Kaçak yapıları ve gecekonduları imar afları ile yasal hale getirmek yanlıú yapılan iúlerdir. Plansız kentlerin oluúumu, gecekondulaúma, yanlıú arazi kullanımı, yanlıú yer seçimi, imarla ilgili yasa ve yönetmeliklerin gere÷ince uygulanamaması ve uygulamanın denetlenememesi, kentlerin rant’a teslim olması, uygulamadan kaynaklanan sorunların baúında gelmektedir. Kentlerin planlı, sa÷lıklı ve yaúanabilir olmasını sa÷lamak üzere çok sayıda düzenlemeler bulunmaktadır. Ancak, mevzuatın var olması yeterli olmamakta, bu mevzuatın ça÷daú, yaúanılır mekânlar oluúmasını sa÷lamak için uygulanıyor olması gerekmektedir. Ülkemizdeki sorunlar, mevzuatın düzenlenmesi, úartnamelerin yazılması veya geliútirilmesi de÷il bunların uygulanmasında yaúanmaktadır. Afet zararlarının azaltılması için ülkemizin karúısında duran en büyük sorunlardan bir tanesi, bina stokunun afet etkilerine, özellikle deprem etkilerine daha dayanıklı hale getirilmesidir. 9 Marmara Depremi ile ilgili afet yönetimi uygulamalarından kaynaklanan sorunları birkaç ayrı baúlık altında inceleyebiliriz. Bunlar; bugünkü kriz yönetiminin genel sorunları, ulaúım hizmetlerinde yaúanan sorunlar, altyapı sorunları, kurtarma ve tahliye sorunları, güvenlik ve asayiú sorunları, insani yardım malzemelerinin kabulü, kaydı, depolanması ve da÷ıtımı ile ilgili lojistik sistemin kurulmasında yaúanan sorunlar, mühendislik açısından yaúanan sorunlar, 10 geçici barınma ve kalıcı yerleúim sorunlarıdır. kadrosu bulunmakta, bunlardan 185’inde ølçe Sivil Savunma Müdürü, 141’inde ise ølçe Sivil Savunma Memuru bulunmaktadır. 9 Polat Gülkan, Türk-Yunan Ortak Mühendislik Seminerleri- 2, TMMOB –ønúaat Mühendisleri Odası Yunanistan Teknik Odası Ortak Etkinli÷i, 21-22 Eylül 2006 øTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi Ayaza÷a Yerleúkesi, østanbul, 28-29 Eylül 2006 Atina. http://www.imoistanbul.org.tr/ist-bulten/sayi86/yunan (10-15).pdf (22.04.2007). 10 Kasım Esen, “17 A÷ustos 1999 Marmara, 12 Kasım1999 Düzce Depremleri Iúı÷ında Olası Benzeri Depremlerde Kullanılması Gereken Tecrübeler”, Türk ødare Dergisi, Yıl: 72, S:428, Eylül 2000, s. 31-49. 62 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Bu sıralananlar, afet yönetimi sürecinin her evresinde birden fazlası aynı anda çözüm bekleyen sorun kümelerini oluúturmaktadır. Bu sorunların çözümü için gereken yasal ve kurumsal düzenlemelerin etkinli÷i ve verimlili÷i, sorunlara ne denli kısa sürede çözüm üretilebilecek olmasıyla denenir. Söz konusu kurumsal çok baúlılı÷a, afetlere müdahale etmek için gerekli altyapı olanaklarının hemen hiçbir yerde bulunmaması, afet planlarında gösterilen araç-gereç ve altyapının zaten afetten birinci derecede etkilenece÷i gerçekleri de eklenince, kriz merkezleri iúlevlerini yerine getirememekte ve afet bölgesi tamamen dıúarıdan yardım bekler hale getirmektedir. 11 Marmara Depremi bu kurumsal çok baúlılı÷ın yaúandı÷ı en önemli laboratuar olmuútur. Afetlerden sonra kriz yönetimi çalıúmalarında yararlanmak üzere merkezden gönderilen geçici personelin geliúigüzel seçilmesi, merkezi örgüt yapısınca karúılanamayan eleman yetersizli÷ini gidermek için geçici olarak istihdam edilenlerin deneyimli bireyler olmaması, önemli sorunlar yaúanmasının baúka nedenidir. Bu gönderilen personelin en az bir hafta kendilerine yetecek araç-gereç, giyecek, yiyecek ve çadırları ile birlikte gönderilmemesi bölgede sorun olmuútur. Sorun çözmek amacıyla gönderilmiú personelin kendisi sorun kayna÷ı haline gelebilmektedir. 12 Marmara Depremi ölçe÷inde olmasa bile genel yaúama etkili her afette, afet hizmet gruplarının 13 eúgüdümlü çalıúamadı÷ı, aralarındaki haberleúmenin çok yetersiz kaldı÷ı, bu nedenle afet hizmetlerinde özellikle ilk günlerde karmaúa yaúandı÷ı, emir-komuta iliúkisinin aksadı÷ı görülmektedir. 14 Yurttaúların deprem konusunda yeterli bilinç düzeyine olaúmamıú olmaları, bu nedenler arasında en etkin olanıdır. Bu konuda sıkça dile getirilen eleútirilerden birisi; yurttaúların, yeni bir ev alırken lavabonun rengine, muslu÷un kalitesine gösterdikleri ilgiyi, yapının deprem dayanımına da göstermelerinin sorunu önemli oranda çözümleyece÷idir. Oysa yönetmeliklerini gere÷i gibi uygulanamamasında mühendis de binayı (yapan da, denetleyen de, satıcı da) aynı oranda kusurludur. 15 Bu durumda alıcı da bu kusuru paylaúmaktadır. Kurtarma ve ilk yardım çalıúmaları konusundaki yakınmaların baúında, var olan örgütlülük yapısı içerisinde bir afet oldu÷unda, bu çalıúmaları yürütmekte görevli yerel yöneticilerin kendilerinin de afetzede konumunda bulunmaları ve/veya afet yönetimi konusundaki deneyimsizlikleri çalıúmaların verimsiz olmasına yol açmaları gelmektedir. Marmara Depreminden sonra Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ünün yeni örgütlenme yapısı bu olumsuzlu÷u gidermeye yöneliktir. Kurtarma ve ilkyardım 11 Hasan Canpolat, “Tabii Afetlerin Yönetimine De÷iúik Bir Yaklaúım”, Ça÷daú Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt:5, S:2, Mart – 1996, s. 9. 12 Kaya ùenyurt, “Erzincan Depremi ve De÷erlendirilmesi Toplantısı”, Sivil Savunma Dergisi, Yıl:35, s. 132, Nisan-Mayıs-Haziran-1993, s. 12. 13 Haberleúme, ulaúım, kurtarma ve yıkıntıları kaldırma, ilkyardım ve sa÷lık, ön hasar tespit ve geçici øskân, güvenlik, satın alma ve binalara el koyma, da÷ıtım, tarım, elektrik, su ve kanalizasyon grupları. 14 “Dinar Depremi øle ølgili Mülkiye Müfettiúleri Raporunun Öneriler Bölümü”, s. 22. 15 Tu÷rul Tankut, “Deprem Zararlarının Azaltılmasında Yurttaú E÷itiminin Önemi,” Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları Bildiriler Kitabı, Ankara TÜBøTAK, 15–16- ùubat 1996, s. 335-336. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 63 aúamasında yapılan çalıúmaların daha düzenli olmasını sa÷layacak bölgesel düzeyde hazırlıklı ve e÷itilmiú uzman ekipler bulunmamakta, ülke genelinde bir afet a÷ı oluúturulmamaktadır. 16 Marmara Depreminin dönüm noktası olarak tanımlanmasını sa÷layan bir di÷er özellik de, o zamana de÷in hiç olmadı÷ı kadar, arama kurtarma çalıúmalarında görev yapan sivil toplum kuruluúlarının, sisteme katılmıú olmalarıdır. O zamana kadar devletin birincil iúlevi olarak sivil savunma ekiplerince yapılan arama ve kurtarma çalıúmaları, AKUT gibi birçok gönüllü ve uzman kiúilerden oluúan örgütsel yapılarca gerçekleútirilmiútir. Ancak, bu sivil yapılanmaların büyük ço÷unlu÷u úu anda çalıúmalarını devam ettirememektedirler. Bu devamlılı÷ın sa÷lanması için kamu deste÷ine gereksinim vardır. Marmara Depremi’ndeki uygulamalar sırasında iyi örgütlenmemiú olmaları, kendilerinden beklenen hizmetleri sunamamalarına neden olmuútur. Her afet olayından sonra arama ve kurtarma çalıúmalarında insanların enkaz altından iú makineleri ile çıkartıldı÷ıü; kiminin kolunun, kiminin baca÷ının iú makinelerinin diúlileri tarafından koparıldı÷ı gazete haberlerine ve televizyon ekranlarına yansımıútır. 17 Bu gibi trajik olayların ortaya çıkmasının ana nedeni úudur: Enkaz kaldırma ile enkaz altından canlı kurtarma çalıúmaları birbirinden farklı faaliyetlerdir ve her ikisinin gerektirdi÷i uzmanlık ve donanım farklıdır. Oysa, Türkiye’de afetlerden sonraki kurtarma çalıúmalarında bu iki tür faaliyet birbiri ile karıútırılmaktadır. Depremlerde yıkılan binaların enkazının kaldırılması çalıúmalarını etkinleútirecek olan moloz döküm alanları Çevre Bakanlı÷ınca afet olmadan önce saptanmadı÷ı için, her afet sonrasında Bakanlık ve yerel kriz yönetimleri arasında anlaúmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Ço÷unlukla da, do÷al yaúamı tehdit eden, kıyıların, dere yataklarının doldurulması gibi, çevre kirlili÷i yaratan yanlıú kararlar alınmıútır. Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı’nın (B.ø.B) deprem sonrası uygulamalarından biri olan geçici yerleúim alanlarıyla ilgili olarak dile getirilen en önemli yakınma, bu konutların yapım biçimleri ve teknolojileri gere÷i, aile yaúamının gizlili÷ini zedeleyecek özelliklerde olmalarıdır. Bu durum, birçok ailenin aile içi iliúkilerinin bozulma nedeni olarak araútırmalara yansımıútır. Marmara Depremi sonrasındaki çalıúmalarda yerel yönetimlerin yeterli teknik eleman istihdam etmemeleri ve merkezi yönetimin de uzman personel göndermemesi nedeniyle, afet sonrasında hasar tespit çalıúmaları teknik ve bilimsel anlamda ayrıntılı çalıúmalar yerine basit gözlemlerle gerçekleútirilmektedir. Böylesi gözlemler sa÷lıklı de÷erlendirmeler yapılmasına engel oldu÷u gibi; kiúisel düúmanlık, kayırmacılık gibi olumsuz uygulamalara da yol açmaktadır. Çok sayıda bina ile ilgili olarak az hasarlı binalara a÷ır hasarlı, a÷ır hasarlı binalara oturulabilir raporu verildi÷i yazılı ve görsel basına çok defa yansımıútır. 16 Nuray Karancı, Bahattin Akúit, Haluk Sucuo÷lu, “Dinar’da Afet Yönetiminin PsikoSosyal Boyutları”, Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları, TÜBøTAK Deprem Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 15-16 ùubat 1996, s. 281. 17 “Devlet Enkazı Kaldırdı”, Cumhuriyet Gazetesi, 7.06.2000. 64 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Marmara Depremleri sonrasında yargıya baúvurulmasına yol açan binlerce olay gerçekleúmiútir. Yargıya yansıyanların dıúında binlerce dilekçe ile de uygulama sonuçlarına itiraz edilmiútir. 2.2.1. Yeniden Yapım Sürecine (Kalıcı konutların yapımı) øliúkin Sorunlar Türkiye’de yerleúim yerlerinin do÷al felaketlerle yıkıma u÷ramasının, binlerce yıllık geçmiúi vardır. 18 Genel yaúama etkili do÷al afetlerle sık sık karúılaúan bir ülkedir Türkiye. Baúta depremler olmak üzere, meteorolojik kökenli ve di÷er afetler kentlerde ve köylerde çok sayıda binanın yıkılması sonucunda can ve mal kaybına ve büyük hasarlara neden olur. Çok sayıda konutun yıkılması, barınma sorununa da neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda ortaya çıkan zararların giderilmesine çalıúmak; konutları yıkılmıú, açıkta kalmıú yurttaúlara acele konut yaptırmak veya konut yapımında kendilerine yardımcı olmak devletin baúta gelen görevlerindendir. 19 Türkiye’de afetleri izleyen dönemlerde barınma üç aúamada ele alınmaktadır. Bunlar; acil yardım aúaması (çadırkentler), iyileútirme (rehabilitasyon) aúaması (geçici konutlar, kira yardımı vb.), yeniden yapım aúamasıdır. Afet sonrası barınma yaklaúımı; afetzedelerin gereksinimlerini aúamalı olarak karúılamakta ve ülke kaynaklarını kullanmakta yetersiz kalmaktadır. Ayrıca, bu üç aúamalı yaklaúımın her aúamasında yönetsel- yasal ve sosyo - psikolojik sorunlar, yer seçimi- yerleúim, birimlerin tasarım- uygulama ve kullanımı, altyapı ve maliyet, sürdürülebilir olmama gibi sorunlar yaúanmaktadır. Bu sorunların kayna÷ına inildi÷inde; geçmiú afetlerden ders çıkarılmadı÷ı, afet sonrasında yaúanan barınma sorunlarının ortaya konmadı÷ı, sorunları giderecek yeni bir yaklaúımın geliútirilmedi÷i, atılması gereken adımlarla ilgili kararların afet sonrasına bırakıldı÷ı ve bu durumun afetlere karúı hazırlıklı olmayı engellendi÷i görülmektedir. Acil Yardım aúamasında barınmaya iliúkin yönetsel sorunlar úu úekilde özetlenebilir. Önceden hazırlıklı olunmaması, örgütlenme eksikli÷i, yer seçimi, yerleúim sorunları, arsanın bulunma zorlu÷u, yerleúimlerin kentsel yaúama eklemlenememe sorunu ve birimlerin geliúigüzel yerleútirilmesidir. Acil barınma birimlerinin (çadır ve geçici konutların) sorunları da, bölge ve iklim özelliklerine uyumsuzluk, kullanım alanı yetersizli÷i, güvenlik sorunu, yalıtım sorunu (ısı, ses, nem, yangın), komúuluk iliúkileri ve mahremiyet sorunları olarak öne çıkmaktadır. Bunların dıúında maliyet sorunları; ulaúım maliyetleri, geri kazanılabilir olmamaları, kullanım süresinin uzaması sonucu ve bir sonraki afette kullanılamayacak hale gelmeleri di÷er olumsuz özellikleridir. 20 Altyapı sorunları ise temel altyapı yetersizli÷inden do÷an aydınlatma, úebeke suyu, kanalizasyon, su baskınları sorunlarıdır. Sosyo- psikolojik sorunlar olarak, afetzedelerin sa÷lıksız koúullarda ve yalnız bırakılması, sosyo-kültürel- ticari yaúamın düúünülmemiú olması, afetzedeyi etkin kılabilecek bir sistemin yaratılmamıú olmasıdır. 18 Murat Balamir, “østanbul Deprem Master Planı Çalıúmalarının Kapsam ve Niteli÷i”, Mimarist, Mimarlar Odası østanbul Büyükkent ùubesi Yayını, østanbul, Y: 3, S: 9, s. 55. 19 Anayasa Mahkemesi, E: 1973/12, K: 1973/18; 9.8.1973 Tarih ve 14640 Sayılı Resmi Gazete 20 Sevgül Limoncu, “Afet Sonrası Acil Yardım Aúamasında Barınma: SürdürülebilirlikSistem Yaklaúımı”, Mimarist, Y: 6, S: 20, 2006, s. 36. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 65 ønsan yaúamının korunması, do÷al afet politikalarının gere÷i gibi uygulanmasını gerektirmektedir. Geliúmekte olan ülkelerde, bu sorunlar ekonomik geliúme düzeyleriyle yakından iliúkilidir. Do÷al afetlerden en iyi korunma, ekonomik olarak yaúanabilir bir ülkeye ve güçlü demokratik kurumlara sahip olmakla sa÷lanır. 21 Geçici konutların ço÷u birinci sınıf tarım alanlarına, tarlalara inúa edilmiútir. Konutların tabanına, uyarılara ra÷men dökülen betonlar, tarla haline dönüúe engel oluúturmuútur. Halen su basman düzeyindeki enkazları temizlenememiútir. Hangi kurumun bu iúlemi yapaca÷ı da belli de÷ildir. Depremde harap olan kentlerin, bütün olarak baúka bir yere taúınmasının yüksek maliyeti karúısında, kentsel geliúmenin güvenli bölgelere do÷ru yönlendirilmesi 22 riskli bölgelerdeki önemli sanayi tesislerinin zaman içinde deprem riski daha az olan bölgelere taúınması, kaldırılan enkazdan boúalan alanların da yeúil alan olarak düzenlenmesi gerekti÷i öneriler arasında yer almaktadır. 23 Yeniden yapım surecinin en önemli bölümlerinden birini, yeni yapının görülür kısmını, fiziksel boyutunu oluúturan kalıcı konut yapımı ya da baúka bir deyiúle kent yenileme çalıúmaları oluúturmaktadır. Yeniden yapımın bu boyutu genel olarak depremin hasar yarattı÷ı kentlerde tamamen yıkılan, a÷ır hasarlı yapıların ortadan kaldırılması, yerine yenilerinin yapılması, hasar görmüú olanlarının onarılması ve güçlendirilmesi ve genel anlamda kentin hasar gören tüm unsurlarının tamamen yenilenmesini anlatmaktadır. Marmara Depreminden sonraki kalıcı konut uygulamalarında da benzer yakınmalar olmuútur. Yargıya da yansıyan davalardan da anlaúıldı÷ı gibi, bu uygulamalar insanları mutlu edememiútir. Oysa ki, çok büyük alanlar olarak planlanan yeni kalıcı konut alanlarının gerek planlamasında gerekse konutların mimari tasarımında ve kullanım úekillerinde, do÷ru ve kullanıcıları mutlu edecek çözümler bulunabilirdi. Yeni konut yerleúimlerinin bir "yer" tanımlamaktan uzak olmaları en çok eleútirilen yanlarıdır. Yeni konut gruplarının çevre ile iliúkileri zayıf oldu÷undan kötü komúuluk birimleri ortaya çıkmaktadır. Komúuların belirlenmesinde daha önce birlikte, aynı yerde yaúamıú olmak ölçütler arasında de÷ildir. Toplumsal statü ve alıúkanlıkları farklı olan kullanıcıların, komúuluk iliúkilerindeki farklı anlayıúları çok ciddi gerginliklere neden olmaktadır. Kalıcı konut alanında, var olan kent merkezinden daha iyi örgütlenmiú canlı bir kentle ve yaúam tarzlarına uygun úekilde düzenlenmiú, yeni çevreye memnuniyetle ayak uydurabilmiú kiúilerle karúılaúılması beklenir. Ancak, bu alanlara varıldı÷ında, büyük bir bölümü yerleúilmiú oldu÷u halde, karúılaúılan manzaranın, ıssız, boú ve donuk olması, akıllarda yerleúimin genel tasarımı, düzeni, iúleyiúi hakkında çeúitli soruların canlanmasına neden olmaktadır. 24 21 Poul K. Freeman, “Preparedness for Natural Disasters: An Overview”, The Role of Local Governments in Reducing the Risk of Disasters, østanbul, Beta Basın Yayım Da÷ıtım, s. 195. 22 Cevat Geray, “Son Depremlerin Düúündürdükleri”, Mülkiye, XXIII, S: 219, s. 179. 23 www.worldbank.org.tr/ECA/Turkev.nsf/ECADocBvUnid/D93CC0219379023F85256BFBO 006F44A4/$FILE/Marmara%20Earhguake%20Assessment.pdf (17.3.2004). 24 Hülya Yürekli, Sara Selin Sayla÷, “17 A÷ustos ve 12 Kasım Depremi Sonrası Geçici ve Kalıcı Konutlar Yo÷unluk Problemi”, Mimarist, Mimarlar Odası østanbul Büyükkent ùubesi Yayını, østanbul, Y: 3, S: 9, s. 69-70. 66 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Konut birimleri düzenlenirken, bölgede canlı bir kent yaúamının oluúmasına olanak verecek bir yo÷unlu÷a ulaúmak hedeflenmiú midir? Burada yaúayan halkın toplumsal yaúamı, alıúkanlıkları, önceki hayat tarzları yeterince düúünülmüú ve tasarım ölçütlerine yansıtılmıú mıdır? Planlanan yerleúimdeki toplumsal donatılar, kamusal alanlar, karúılaúma ve kesiúim noktaları dinamik ve canlı bir toplumsal yaúamı sa÷layacak nitelikte midir? 25 Bütün bu soruların hepsine olumlu yanıt vermek oldukça zordur. Kalıcı konut alanlarında yapılan gözlemler sorunların aúa÷ıdaki noktalarda yo÷unlaútı÷ını ortaya koymaktadır. Kalıcı konut alanlarının oluúumunda katılım mekanizması söz konusu olmamıú, kullanıcıların görüúleri alınmamıútır. Ulaúım ba÷layıcı de÷il bütünlü÷ü bozan niteliktedir. Yer bölümleri ve adalar arasındaki ulaúım yolları yerleúim alanlarını birbirine ba÷lamak yerine ayrıútırıcı bir iúlev üstlenmiú gibidir. Konut tasarım süreci; kullanıcının yaúam tarzına uygun mekânların belirlenmesi, mekânlar arasındaki iliúkilerin önem sırasına göre ortaya konması ve mekân boyutlarının saptanmasıyla baúlar. Günümüzde egemen olan bu yaklaúımın ülkemizin konut üretimini de etkiledi÷i, izlenen politikalarda konut niceli÷inin ön plana alınarak niteli÷inin göz ardı edildi÷i, bu durumun özellikle deprem sonrasında yapılan kalıcı konutlar üzerindeki etkisi görülmektedir. Uygulamada, yönetmeli÷in bir úablon gibi kullanılması sonucu, kentlerin geleneksel özellikleri, fiziksel koúulları, toplumsal ve ekonomik yapıları ne olursa olsun, birbirinden farklı olmayan kentler ortaya çıkmasında etken olmuútur. Depremden sonraki uygulama örneklerine bakıldı÷ında, bütün kalıcı konut alanlarının birbirinin aynı oldu÷u hemen göze çarpmaktadır. Genel olarak sokak düzeninin olmadı÷ı yerleúimlerde, açık alandaki insanların azlı÷ı, mekânların kullanılıyor olması, sessiz, ıssız ve kasvetli bir havanın varlı÷ı dikkat çekmektedir. Bu da kullanıcıların toplumsal yaúamını ve birbirleriyle olan iliúkilerini do÷rudan etkilemektedir. Dıúarıda karúılaúma imkânları az oldu÷undan, insanların toplumsallaúması, birbirleriyle tanıúması ve depremden önceki yaúamlarında alıúık oldukları beraberli÷i yakalamaları olası gözükmemektedir. Kentliler, eylemler yoluyla belli mekânları özel kıldıklarından, tanımsız boúluklar, süreksiz yapılaúma ve belirli bir kent dokusunun olmayıúı bu yerleúimin iúleyiúini kesintiye u÷ratmaktadır. 26 Kocaeli, Adapazarı, Yalova, Bolu ve Düzce'de yapılan konut yerleúimlerinin birbirinden ayırt edilemedi÷i; aynı plan-mekân özelliklerine sahip oldukları, kendilerine özgü bir kimliklerinin bulunmadı÷ı görülmektedir. Ayrıca bu konut alanlarının planlamasında iúyerlerinin konumlanması da baúka bir sorundur. Dünya Bankası’nın önerileri do÷rultusunda Proje Uygulama Birimi tarafından planlanan bu iúyerlerinin kalıcı konut bölgesine göre de÷iúen, % 10-30 doluluk oranı ile bu kentsel alanların toplumsal ve ekonomik yaúamın örgütlenmesinde kötü uygulama örne÷i oldukları gözle görünür bir gerçek ve en çok yakınma konusudur. Büyük bir kaynak savurganlı÷ı anlamında da gelen bu uygulamada depremden önce yapılan iúin türü, ya da kentsel yaúam gereksinimleri dikkate alınmamıútır. Bununla birlikte, özellikle bölgedeki kalıcı konutlar ve toplu konutlar konusunda kullanıcıların olumlu eleútirileri, bu yerleúim alanlarının depreme dayanıklı, altyapıları tamamlanmıú bazı toplumsal olanaklara sahip toplu konut alanları olmaları 25 26 A.k., s. 70. A.k., s. 70. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 67 konusundadır. Sakarya- Karaman konutlarında yapılan incelemede ise en büyük yakınma konusu, orada yaúayanların vakitlerini de÷erlendirecekleri bir toplumsal olana÷ın olmaması, ekonomik altyapının oluúturulamamasıdır. 2.2.2. Yer Seçimi ile ølgili Sorunlar Deprem nedeniyle yeniden kurulması gereken kentsel alanlar sa÷lam zeminler üzerinde, kentin eski yerleúim alanının dıúında, ço÷unlukla tarım arazileri üzerinde kurulmaktadır. Bu alanların seçilmesinde baúlıca etmenler, kentlerin yönünü sa÷lam zeminli alanlara do÷ru çekmek ve eski kentsel alanların yo÷unlu÷unu azaltmaktır. Ancak, bu yer seçim kararları, do÷al afet etkisiyle oluúan rant olgusunu karúımıza çıkarmaktadır. Rant yaklaúımının yarattı÷ı kentler, bir depremle yerle bir olmasının dıúında, yeniden yerleúim sürecinde de yeni rant alanlarının oluúumuna kaynaklık etmektedir. Global ölçekte, topra÷ın sundu÷u olanaklar, konumun özellikleri, ulaúım ve pazar olanakları, ülke ölçe÷inde hızlı kentleúmeye ve yı÷ılmaya neden olmakta; dolayısıyla da topra÷a olan talebi artırmakta ve rantın artıúına etki etmektedir. Yerel ölçekte ise yerel yönetimin aldı÷ı her karar, gerçekleútirilen her altyapı, sunulan her hizmet rantın artıúını do÷urmaktadır. 27 Do÷al olayı afete dönüútüren eylemler içerisinde, yer seçimi kararları, arazi yapısı bakımından riskli alanların (tarım arazileri ile kıyı úeritlerinin) imar ve iskâna açılması; inúaatlarının denetiminin hemen hemen hiç yapılmaması, belirli yapı standartlarının hiç incelenmemesi; sürekli olarak aúa÷ı yukarı on yılda bir çıkarılan imar afları nedeniyle çarpık ve kaçak yapılaúmanın teúvik edilmesi; kaçak olarak oluúan mahallelere su, elektrik, yol ve hatta do÷al gaz gibi alt yapı hizmetlerinin salt oy kaygıları nedeniyle götürülmesi gibi, çok çeúitli nedenler rol oynamaktadır. 3. Marmara Depremi Sonrasındaki Uygulamadan Kaynaklanan Hukuksal Sorunlar Bilimsel çalıúmalar Marmara Bölgesi’nin önemli bir deprem riski altında bulundu÷unu, çeúitli araçlarla, çok uzun yıllardır ortaya koymaktadır. Depremlerin önlenemezli÷i gerçekli÷ine karúın, her türlü do÷al afet olaylarının öngörülmezlik ve kaçınılmazlık unsurlarına kadercilikle yaklaúan Türk toplumu, kurallara uymak yerine, kuralsız yaúamayı tercih etmesi nedeniyle, do÷al afetlerden en çok düzeyde zarar görmüútür. 28 Marmara Depremi, Türkiye’nin afet yönetimi sisteminin en ciddi úekilde denendi÷i ve sonuçları ile çok geniú bir toplumun etkilendi÷i uygulamaların gerçekleúmesine neden olmuútur. Konut kullanıcıları ile konutları arasında bazı uyumsuzluklar oldu÷u bölgede yapılan çalıúmalarla tespit edilmiú bulunmaktadır. Bu uyumsuzluklar konut açı÷ının niteliksel açıdan de÷il niceliksel açıdan karúılanmaya çalıúılmasından kaynaklanmaktadır. Betül ùengezer, Hatice Kansu, a.g.k., s. 17. O÷uz Özkan, “ødari Yargı Uygulamasında Do÷al Afetler”, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları, s. 123124. 27 28 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 68 7269 sayılı Afetler Kanunu gere÷i, afetin hemen arkasından bina hasarlarının belirlenmesi Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ının (Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü) teknik ekiplerince ivedilikle yapılmaktadır. Marmara Depremi’nde oldu÷u gibi, teknik ekiplerin yetersizli÷i halinde di÷er kurumlardan yeterli sayıda eleman görevlendirilmektedir. Hasar tespit çalıúmalarını yapmak üzere görevlendirilen 1200 teknik personel, 20 günde 334 bin konut ve iúyerinin hasar tespitini yapmıútır. ølk belirlemelere göre; konut ve iúyerlerinin 77.345’inin yıkık ya da a÷ır hasarlı, 77.169’unun orta hasarlı, 89.872’sinin az hasarlı oldu÷u tespit edilmiútir. Yapılan hasar tespitlerine itiraz için depremzedelere bir haftalık süre tanınmıú ve 27.9.1999 tarihinde itirazlarla ilgili hasar tespit çalıúmalarına baúlanmıútır. øtiraz sonuçları ilan edilmemiú iken, 12.11.1999 tarihinde Düzce depreminin meydana gelmesi deprem bölgesindeki illerde yeni yıkımlara neden oldu÷u için, itiraz süresi tüm illerde 7.12.1999 tarihine kadar uzatılmıú, Yalova, Sakarya ve Kocaeli’nde 3.2.2000 tarihinde tamamlanabilmiútir. Bu üç ilde hasar tespit raporlarının tabloda da görüldü÷ü gibi, yaklaúık üçte birine depremzedeler tarafından itiraz edilmiútir. Bu itirazların Kocaeli'nde % 86'sı, Sakarya’da % 50’si, Yalova’da % 42’si kabul edilmiútir (Tablo:1). 29 Hasar Tespiti Yapılan Bina ve øúyeri Sayısı HasarTespitlerine Yapılan øtiraz Sayısı Kabul Edilen øtiraz Sayısı Sakarya Kocaeli Yalova 188 102 110 179 96 300 39 500 38 300 25 200 29 000 19 489 10 675 Tablo 1: Hasar Tespitlerine Yapılan øtirazlar Kaynak:http://www.sayistay.gov.tr/rapor/perdenrap/2002/20023deprem/marmaradep.pdf Hasar tespit çalıúmalarının sonuçlarına karúı çok sayıda itiraz olması ve sonradan bu itirazların büyük bir bölümünün ikinci incelemelerde haklı bulunması, ilk hasar tespitlerinin sa÷lıklı yapılmadı÷ını ve gerçekleri yansıtmadı÷ını göstermektedir. Hasar tespitleriyle ilgili böyle bir sonucun ortaya çıkmasında Düzce depreminin de etkisi olmakla beraber, hasar tespit çalıúmalarına katılan personelin büyük bir bölümünün deneyimli olmaması, bu personelin önceden yeterince e÷itilmemesi ve hasar tespitlerinde kullanılan ölçütlerin ve formların yeterli olmaması da sonuçları büyük ölçüde etkilemiútir. Gerek itirazlar gerekse dava açılma nedenleri, barınma sorunun giderilmesi isteminin yanında, dava dosyalarının incelenmesinden de anlaúıldı÷ı gibi, rant kaybı kaygısını da taúımaktadır. Birden fazla konutu olanlardan konutlarından birinin sa÷lam olması halinde hak sahibi olma hakkını yitirmesini önlemek için hasar derecesini azaltma ( daha az derecede hasarlı veya hasarsız gösterme) e÷ilimi hakimdir. Sayıútay Baúkanlı÷ı’nın “Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce Depremleri Sonrası Faaliyetleri Hakkında Performans Denetim Raporu”. Basılı Metin; 29 s.31-36.http://www.sayistay.gov.tr/rapor/perdenrap/2002/20023deprem/marmaradep.pdf (20.02.2006). TMMOB AFET SEMPOZYUMU 69 3.1. Marmara Depremi øle ølgili Afet Yönetimi Sürecinde Açılan ødari Davalar Afetler mevzuatın içeri÷inden kaynaklanan veya uygulamaların yol açtı÷ı sorunların çözümünde en önemli araçlardan birisi de yargı yoluna baúvurulmasıdır. Hukuk devleti ilkesi, 30 yönetimin, hem hukuka uygun hareket etmesini, hem de hukuka aykırı davranıúlardan kaçınmasını içermektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen Cumhuriyetin temel niteliklerinin “…demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti…” ilkesi, bütün yurttaúların eúit úekilde gönencinin sa÷landı÷ı toplumun oluúturulması için temel dayana÷ı oluúturmaktadır. Devlet yönetiminde ve yönetimin iúlevinin baúında “hukuk devleti” olmanın gerektirdi÷i ilkelere uymak zorunlulu÷u gelmektedir. Devletin bütün organlarının hukuka ba÷lı kalması ve tüm faaliyetlerinin yargısal denetime açık olması hukuk devleti olmanın vazgeçilmez niteliklerindendir. Bu nedenle, yönetimin, hukuka aykırı davranıúlardan do÷an zararları karúılaması, hukuk devleti anlayıúının do÷al bir sonucudur. 31 Yürürlükteki Anayasa'nın 125. maddesinde “idare, kendi eylem ve iúlemlerinden do÷an zararı ödemekle yükümlüdür” úeklindeki düzenlemeyle, idarenin eylem ve iúlemlerine yönelik olarak hukuk yolunun açık olması güvenceye alınmıútır. Genel olarak, yargı yerlerinde dava açabilmek için, bir hakkın ihlal edilmesi gerekir. Hizmetin geç iúlemesi, ya da yavaú iúlemesi gibi hizmet kusurları da dava açılması için gerekçe oluúturmaktadır. 32 Bir hizmetin yapılmaması ya da eksik yapılması bir zarar oluúturabilir. “Zarar bir kimsenin mal varlı÷ında, iradesi dıúında oluúan bir azalma” 33 olarak tanımlanmaktadır. Zarar ile zararı do÷uran davranıú arasında do÷rudan do÷ruya bir neden sonuç iliúkisi olmalıdır. Bu zarar do÷urucu davranıúın yönetime ba÷lanması, baúka bir deyiúle, zararı do÷uran tutum ve davranıúın, yönetim adına, ya da yönetim tarafından yapılmıú olması gerekir. 34 Yönetimin faaliyet alanının ve yaptı÷ı hizmetlerin nitelik ve sayıca artması, kiúilerin bu faaliyetlerden zarar görme ihtimalini arttırmıútır. Hukuk açısından zarar söz konusu oldu÷unda, sorumluluk ve bunun yaptırımı gündeme gelmektedir. 35 Deprem nedeniyle “idarenin hukuki sorumlulu÷u için bir zararın mevcudiyeti, zarara yol açan eylemin idareye yüklenebilir nitelikte olması, zararla eylem arasındaki nedensellik ba÷ının bulunması yeterlidir. 36 30 “Hukuk devleti, hukukun üstün oldu÷u; hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere herkesi ve her kuruluúu ba÷ladı÷ı, kiúilere hukuk güvenli÷inin sa÷landı÷ı devletin tanımıdır.” http://www.memurlar.net/haber/11221/ (20.01.2007). 31 Mithat Sancar, Tartıúmalar, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları, s. 99. 32 ùeref Gözübüyük, Yönetim Hukuku, 13. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 1999, s. 291. 33 A.k., s. 317. 34 A.k., s. 317. 35 Ramazan Ça÷layan, ødari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, 2001, s. 105. 36 Celal Erkut, “Deprem ve ødare’nin Sorumlulu÷una Danıútay’ın Yaklaúımı”, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları, 2000, s. 44. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 70 Deprem nedeniyle uygulamaya konu olan davaların ço÷unlu÷u iptal davalarıdır. øptal davasının konusu olan yönetsel iúlem Danıútay’ın iptal kararı vermesi üzerine, kesin olarak ortadan kalkmaktadır. “ødari iúlemlerin yargı mercilerince iptal edilmesi üzerine yönetimin bu iptal kararına uygun olarak iúlem yapması gerekece÷i yönetim hukukunun esaslarındandır. 37 Afetlerin olumsuz etkilerini azaltmak söz konusu oldu÷unda, hemen odaklanılan konuların baúında, barınma sorununun çözümü için gereken iú ve iúlemler gelmektedir. Afetin, merkezi yönetim ve do÷rudan afetle ilgili kurum ve örgütlenmelerce duyulmasının hemen arkasından, merkezi ve yerel düzeyde, hasarın ne oldu÷u hakkında bilgi toplamak üzere, hasarın belirlenmesi çalıúmalarını yapacak olan teknik ekip afet bölgesine giderek, görevine baúlamaktadır. Afet bölgesinde yapılan hasar tespit çalıúmaları sonucunda binalar için belirlenen hasar dereceleri 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun (Afetler Kanunu)’na göre yapılacak yardımlardan yararlanıp yararlanmamayı da belirleyecek ön çalıúma ve temel ölçüttür. Deprem bölgesindeki binalarda oluúan hasarın belirlenmesinin ardından yardımdan yararlanabilmenin en önemli koúulu olan hak sahipli÷inin belirlenmesi süreci baúlamaktadır. Hak sahipli÷i sürecini, borçlanma, yeniden yapım çalıúmalarının inúaat süreci ve sonrasında da bu yeniden yapılan konutların da÷ıtımı izlemektedir. Marmara Depremi, yirminci yüzyılın en büyük ve etki alanı en geniú do÷al afeti olarak her alanda neden oldu÷u sorunlar yanında, binlerce davanın açıldı÷ı ilk afet olma özelli÷ini de taúımaktadır. Bu davaların büyük ço÷unlu÷u, deprem olduktan sonraki uygulamalara iliúkin davalar olmasını yanında, depremin hemen arkasından baúlayıp birbirini izleyen yönetsel iúlemler, dava çeúitlerinin sayısal ve zaman açısından yo÷unlu÷unda belirleyici unsurdur. 17 A÷ustos’u izleyen ilk günlerinden baúlayarak, hasar tespit çalıúmalarının açıklanan sonuçlarıyla ilgili olarak Sakarya ødare Mahkemesine 10 dava açılmıútır. Aynı konuda, Sakarya, Bursa, østanbul ve 2003 yılından sonra, yeni kurulan Kocaeli ødare Mahkemesine Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı aleyhine açılan davalardan 944’ü ile ilgili olarak Bakanlı÷ın savunması istenmiútir. Do÷al afetler öncesi zarar azaltma çalıúmalarının iyi yürütülememesi nedeniyle ortaya çıkan can ve mal kayıplarından idarenin sorumlu oldu÷u düúünülerek, tazminat talebiyle bu kadar dava açılması, afet yönetimi tarihinde bir ilktir. 1992 Erzincan Depremi’nde lojmanı depremden yıkılan bir hakim’in açtı÷ı ilk davadan öncesi yoktur. Hasar tespit çalıúmaları tamamlanıp, hak sahiplerinin belirlenmesi iúlemleri de verilen sürelerin tamamlanması, hak sahibi listelerinin açıklanmasının ardından dava konusu iúlemlere yol açmıútır. Hak sahipli÷i belirleme çalıúmalarının sonuçları konusunda en çok dava 950 dosya ile 2000 yılından baúlayarak Sakarya ødare Mahkemesinde açılmıútır. Davalı olarak Bayındırlık Bakanlı÷ının söz konusu oldu÷u, hak sahipli÷i konusundaki iúlemlerin sonuçları hakkında açılan 1149 dava dosyasına savunma yapılmıútır. Bu davaların sonuçlanması yaklaúık olarak iki yıl almıútır. Hasar derecelerinin belirlenmesi ve hak sahipli÷ine iliúkin iúlemlerin mahkeme kararlarına ba÷lı olarak sonuçlanması da uzun zaman almıútır. ødari dava konusu iúlemlerin yo÷unlaútı÷ı di÷er bir konu da, Afetler Kanunu gere÷i kendilerine konut yardımı yapılan úahısların kalıcı konutların anahtar teslimi yapıldıktan sonra, iki yıl içerisinde geri ödemelerin baúlangıç tarihinin ihtilaf nedeni olması ve hak 37 ùeref Gözübüyük,, a.g.k., s. 246. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 71 sahiplerinin bankalarla karúı karúıya kalmaları olmuútur. Nitekim bu konuda, araútırma yapılan tarih aralı÷ında, Bayındırlık Bakanlı÷ı aleyhine ço÷unlu÷u ortak dilekçelerle açılmıú 2693 dava belirlenmiútir. Bu davaların bu denli çok açılmasında, konuyu irdeleyen hukukçuların yönlendirmelerinin etken oldu÷u yapılan görüúmeler ve dava dilekçelerinden anlaúılmaktadır. Marmara Depremi nedeniyle açılan davalar içerisinde bir baúka dava açma nedeni olarak, deprem olmadan önce merkezi ve yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarını yeterince yerine getirmemelerinden kaynaklanan yıkımların neden oldu÷u kayıpların tazmin edilmesine iliúkin talepler oluúturmaktadır. Dava yo÷unlu÷u açısından 190 dava ile dördüncü olarak, en yo÷un dosya çeúidini oluúturmaktadır. Marmara Depreminin ortaya çıkardı÷ı sorunlarının çözümü nedeniyle baúvurulan yargısal denetim, imar konularıyla da yakından ilgilidir. ødari yargı kanunlarının yürürlü÷e girdi÷i 1982 tarihinden bu yana imar konularında yargı denetimi gerektiren olay sayısı onbinlerle ifade edilecek boyuttadır. Bölge ødare Mahkemelerinin ve Danıútay’ın konuyla ilgili dairesinin bir yılda incelemek zorunda kaldıkları dosya sayısı bir önceki yıldan devredenlerle birlikte yüzbinleri bulmaktadır. 38 Bu dosya sayısının sayısal ço÷unlu÷u ve imar ve afet konularının iç içe geçmiú, özel bir birikim gerektiren uzmanlık içeren konular olması bu iki konuyla ilgili olayları çözüme kavuúturacak ømar ve Afet øhtisas mahkemelerinin gereklili÷ini gözler önüne sermektedir. Yukarıda belirtilen ve hukuk yoluyla çözüm arama çabaları, kira yardımı alamama, bina yıkımı, konutun tahliyesi, sigorta bedeli, konut kurasıınn iptali istemi, onarım, kamulaútırma bedel artırımı vb. konularda yo÷unlaúmaktadır. Biçimsel koúullar (dilekçe red), idari iúlemin ilgili makamlarca düzeltilmesi nedeniyle dilekçenin iúlemden kaldırılması gibi iúlemler davanın mahkemelerde kalma süresini azaltsa da, bu araútırmanın Bayındırlık Bakanlı÷ı’nın davalı olma konumuyla sınırlı olan çerçevesi içerisindeki sadece idari davalar yaklaúık 5300 adet dosyadır. 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Hasar Tespit Davaları 51 349 304 97 83 32 18 10 Hak Sahipli÷i Davaları 65 141 300 388 159 51 47 Tazminat Davaları 49 81 7 10 7 5 6 25 Kredi Geri Ödemeleri 842 1851 Kamulaútırma 60 Bedeli Tablo 2: Marmara Depremi Nedeniyle Açılan Davaların Yo÷unlaútı÷ı Konular ve Yo÷unlaútı÷ı Yıllar 38 Örne÷in; 1997 yılında, bir önceki yıldan devreden ve yeni açılan davalarla birlikte toplam 112 502 dosya incelenmiútir. Ayrıntılı bilgi için bakınız. Polat Gülkan, Murat Balamir, Ahmet Yakut, “Afet Yönetiminin Stratejik ølkeleri: Türkiye ve Dünyadaki Politikalara Genel Bakıú”, Afet Yönetiminin Temel ølkeleri, JICA Yayını, Ankara, 2006, s. 34. 72 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Kocaeli Barosu’nca yapılan sonuçları kesinleúmemiú bir araútırmaya göre; depremin ardından açılan yaklaúık 2100 davadan 1800'ü, çeúitli nedenlerle cezasız kalarak sonuçlanmıú, geriye kalan 300 davanın 150'sinde yargılama süreci bitmiú, bu dosyalardan 120'sinde ise sanıklara verilen cezaları ertelenmiútir. Iúık’a göre; "30 kadar dosyada ceza çıkmıútır. Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Düzce gibi kentlerde 150'ye yakın dosya da zaman aúımına girmiútir.” 39 Sembol haline gelen davalardan bazıları úöyle sonuçlanmıútır: Sakarya: 695 davadan sadece 5 kiúiye ceza verilmiú, di÷er davaların tamamı zaman aúımına girmiútir. 40 Yargıtay temyiz konusu edilen bazı davalarda, suçun oluútu÷u tarih olarak, depremin gerçekleúti÷i de÷il, binanın yapıldı÷ı tarihi esas almak suretiyle, zaman aúımı gerçekleúmiú ve dava sonuçlarını ortadan kaldırılmıútır. 41 Ancak, Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu ise suçun oluútu÷u süreyi depremin oldu÷u tarih olarak belirleyince zaman aúımı süresi 2007 ùubat ayına kadar uzamıú, 42 bu davalar süresinde sonuçlanamayınca, suçlu olarak yargılananlar, gizli bir af olarak düúünülebilen zaman aúımı faktörüyle yine kurtulmuúlardır. 43 3.2.Afet Zararlarını Azaltma ve Afete Hazırlık Evrelerine øliúkin Tazminat Davaları Anayasa’da tanımlanan sosyal hukuk devleti tanımının içeri÷i, yurttaúlarının sa÷lı÷ını ve gönencini güvence altına almak sorumlulu÷unu taúıyan bir devlet yapılanmasını tanımlamaktadır. Marmara Depremi ve sonraki tarihlerde yaúanan di÷er depremlerde ortaya çıkan yıkımların en önemli nedeni, devletin, yurttaúlarının gönencini bir bütünlük içinde düúünen, sosyal hukuk devleti olmanın gereklerini yeterince yerine getiremeyen bir devlet anlayıúından kaynaklanmaktadır. Marmara Depreminden sonra ortaya çıkan sorunların büyüklü÷ü, toplumun her kesiminin çok zor günler geçirmesine neden olmuú, çok a÷ır bedeller ödenmiútir. Afet olmadan önce devletin afetler konusunda yapması gerekenlerin baúında, afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla alınması gereken önlemleri araútırmak, bu konudaki temel gereksinimlerle hedef ve politikaları belirlemek, ülke içindeki bilimsel, teknik ve idarî çalıúmaların eúgüdüm içerisinde yürütülmesini sa÷lamak, ortak sonuçları tüzük, yönetmelik, genelgeler gibi yasal araçların yanında, e÷itim yoluyla uygulamaya aktarmak ve denetlemektir. Afet zararlarının azaltılması amacıyla ulusal ve uluslararası iúbirli÷i, proje ve programları oluúturmak, elde edilen sonuçları uygulamaya aktarmak; afete u÷ramıú ve u÷rayabilecek bölgeler ile yapı veya ikamet için yasaklanmıú afet bölgelerini belirlemek ve duyurmak; afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini ve projelendirme esaslarını belirlemekte yapılması gerekenler arasındadır. Bu sayılan çalıúmalar yapılmadı÷ında, afetin sonradan ortaya çıkardı÷ı tablo çok a÷ır olmaktadır. Yönetimlerin insanın canını 39 Ersayın Iúık, Kocaeli Baro Baúkanı, “Adaletin Olmadı÷ı Yerde Suç Baúlıyor”, Radikal Gazetesi, 21.02.2007. 40 Gökçer Tahincio÷lu, “Deprem Davası øsyan Ettirdi”, Milliyet Gazetesi, 17.02.2007. 41 A.k. 42 A.k. 43 2004 yılında savcılık evresinde 129 bin 533, mahkemelerde 409 bin 26, Yargıtay'da 7 bin 772 olmak üzere toplam 546 bin 843 dosya zamanaúımı nedeniyle düúmüútür. Gizli Af: Zaman Aúımı Raporu. Ankara Ticaret Odası (ATO), 01.03.2006. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 73 ve malını, toplumun huzur ve gönencini do÷rudan ilgilendiren ve do÷al afetlerin çok yo÷un yaúandı÷ı ülkemiz co÷rafyasında, ihmal edilmemesi gereken kamu hizmeti alanları olarak öncelikli yerlerini korumaktadır. Yaúanabilir sa÷lıklı kentlerin oluúturulmasında, afetler olmadan önce alınacak önlemlerin önemi ortadadır. Marmara Depremi olmadan önce, Bölgenin I. Derecede deprem bölgesi oldu÷u bilinmesine karúın, sayılan bu önlemlerin yeterince alınamamıú olması, bu sorumlulu÷u taúıyan yönetimlerin gere÷i gibi davranmamaları, sorumluların cezalandırılmaları konusunda kamuoyunda duyarlılık oluúturmuútur. Yönetimin, toplum yararı için, hukuka uygun olan tutum ve davranıúlardan, kimi kez, bireyleri etkileyen özel nitelikli zararlar da do÷abilmektedir. Bu gibi zararların yönetimce karúılanması, baúka bir deyiúle, toplumca karúılanması, sosyal devlet anlayıúı ile açıklanabilir. 44 Bursa ødare Mahkemelerine açılan davaların bir kısmı, imar hizmetlerini denetlemekle ve afet hizmetlerini yürütmekle sorumlu olan 45 Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı ile Baúbakanlık aleyhinde ve tazminat talep edenlerin zarara u÷radıkları, yıkımın gerçekleúti÷i il veya ilçe belediyelerine karúı açılmıútır. Tazminat davalarının daha çok Yalova ili ve ilçelerindeki zarara u÷rayanlarca açılmıú olmasında, depremin etkiledi÷i di÷er kentlere oranla bu kentte yaúayanların e÷itim düzeyinin yüksekli÷i ve bu konularda uzman savunmanların (avukat) ma÷dur olmaları ile açıklanabilir. Bu kentte, østanbul ve di÷er kentlerde yaúayan üst düzey bürokratların sahip oldu÷u ikinci konutlar (yazlık) önemli sayılara ulaúmaktadırlar. Bursa ødare Mahkemesi, Yalova ili Çınarcık ilçesinde depremde konutunun yıkılması nedeniyle tazminat istemiyle açılan davada verilen kararda; ødarenin, afet zararlarının azaltılması ve kayıpların önlenmesi konusunda alması gereken önlemleri alması gerekti÷i vurgulanmaktadır. 46 Gerek merkezi gerekse yerel yönetimlerin do÷al afetler öncesi gereken önlemleri almadı÷ı yaygın bir kanıdır. Bu gerekçeyle deprem zararlarının tazmini istemiyle, Bursa 2. ødare Mahkemesi’nde Yalova Belediye Baúkanlı÷ı ve Baúbakanlık aleyhine açılan örnek davada, u÷radıkları zararın nedeni olarak, ilgili kurumların yasa ve yönetmelikler do÷rultusunda görevlerini gere÷i gibi yapmamaları sonucunda deprem nedeniyle ciddi kayıplara neden oldu÷u savunusu yer almaktadır. Tazminat istemiyle açılan bu davaların ortak istemi, depremin oluúturdu÷u zararın bir ölçüde karúılanması için tazminat ödenmesidir. 47 Bunun yanında, Danıútay 6. Dairesi; “…deprem olgusunun do÷al bir olay olarak ortaya çıkmasının yanında, idarece gerçekleútirilecek uygulamalarla do÷abilecek zararların önlenmesi hatta ortadan kaldırılmasının mümkün oldu÷u, depremin, yeri, zamanı, koúulları vs. bakımından yapılacak de÷erlendirmelerden sonra “mücbir sebep” olarak de÷erlendirilebilece÷i, öngörülemezlik ölçütünün uygulanabilmesi için yer ve zaman olarak öngörmenin mümkün olmadı÷ı fakat önlenemezlik ölçütü bakımından tedbirli ve öngörülü bir idareden beklenen özeni göstermesi sonucunda öngörülemeyen do÷al olayın yarataca÷ı zarardan kısmen veya tamamen kaçınma olana÷ının mümkün ùeref Gözübüyük, a.g.k. , s. 284. 180 Sayılı Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı’nın Teúkilatı ve Görevleri Hakkında KHK, 14.12.1983 Tarih ve 18251 Sayılı Resmi Gazete. 46 Ayrıntı için bakınız. Bursa ødare Mahkemesi E: 2005/484 K: 2007/981. 47 Bursa 2. ødare Mahkemesi, E. 2005/252, K: 2007/506. 44 45 74 TMMOB AFET SEMPOZYUMU oldu÷u, bu zarardan kaçınmak için idarenin gerekeni yapmaması durumunda ise hizmet kusurundan sorumlu olaca÷ı…” yargısına varmıútır. Deprem nedeniyle, yaúamını yitirenlerin yakınları tarafından açılan manevi tazminat davalarında da idari mahkemeler ve Danıútay yukarıda sayılan gerekçelerle, idarenin gerekli önlemi almamaktan dolayı kusurlu oldu÷una ve sonucunda da çeúitli miktarlarda manevi tazminata hükmetmiútir. 48 3.3. Enkaz Kaldırma Çalıúmaları øle ølgili Davalar Enkaz kaldırma çalıúmaları, çeúitli úirketlere ihale ile verilmiútir. Bu iúi yapan firmalar bu konuda yeterince deneyim sahibi olmamaları nedeniyle birçok kazaya neden olmuúlardır. Kazalar sonucunda yakınlarını kaybedenler, konutları yıkılanlar ve zarar görenlerin, iúin muhatabı kurum olarak Bayındırlık Bakanlı÷ı aleyhine açtıkları davalarında, tazminat ve kayıplarının giderilmesi gerekçelerini, Anayasa’nın 125. maddesiyle düzenlenen “idare, kendi eylem ve iúlemlerinden do÷an zararı ödemekle yükümlüdür” hükmüne dayandırmıúlardır. Ö÷retide de, “idarenin hukuki sorumlulu÷u, kamu hizmetlerinden do÷an zararların karúılanıp giderilmesini amaçlayan hukuki durum olarak tanımlanmaktadır.” 49 Genel yaúamı etkileyecek afetlerde kurtarma faaliyetleri kamu hizmeti olarak tanımlanmıú, 50 bu hizmetin kurulması ve iúletilmesi idarenin görev alanı içerisinde düzenlenmiútir. ødarenin sorumlulu÷unun anayasal dayana÷ı yürürlükteki Anayasanın 125. maddesine dayandırılmaktadır. ødarenin yürütmekle görevlendirildi÷i kamu hizmetinin kurulması (teúkilatlandırılması- yapılandırılması) ve/veya iúletilmesinden kaynaklanan kusurlar nedeniyle do÷acak zararların, idarece karúılanması gerekmektedir. Hizmet kusuru, idarenin görev alanı içindeki hizmetin hiç ya da gere÷i gibi yapılmaması veya geç yapılması olarak nitelendirilebilir. 51 Ancak, idarenin tazmin sorumlulu÷unun do÷abilmesi için zararın, idarenin üstlendi÷i kamu hizmetinin do÷rudan yerine getirilmesine iliúkin bir eyleminden do÷muú olması ve bu zararın hizmetin kuruluú veya iúleyiúindeki kusurdan kaynaklanması zorunludur. Danıútay 6. Dairesi, depremde yıkılan veya hasar gören binaların enkazını kaldırma çalıúmaları sırasında yaúamlarını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ödenmesi gerekti÷ine hükmetse de, kanımızca, Danıútay bu kararlarıyla, kamu hizmetlerinin neoliberal politikalar do÷rultusunda giderek yaygınlaúan özel kuruluúlar eliyle, piyasa koúullarının insafına terk edilmiú olarak yapılmasına hoúgörüyle yaklaúmıútır. Kamu hizmetlerinin do÷ru ve gere÷i gibi yapılmasının denetlenmesi de yönetimin sorumlulukları arasındadır. Bu olayda oldu÷u gibi nedensellik ba÷ı kurulamamıú ta olsa, bu hizmetin insan yaúamının en de÷erli varlık oldu÷u gerçe÷inin ihmal edilmesini sa÷layacak bir anlayıúla yürütülmemesi gerekmektedir. 48 Danıútay 6. Dairesi, E: 2003/5112, K: 2003/2013 ùeref Gözübüyük, ødari Yargı Usul Kanunu, s. 11. 50 Danıútay 11. Dairesi, E: 2005/5962, K: 2003/2027 19.12.2005 günlü karar. www.danistay.gov.tr/kerisim/ (11.05.2007). 51 A.k., 49 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 75 3.4. Hasar Tespit Çalıúmalarına øliúkin Davalar Hasar tespitleri B.ø.B Afet øúleri Genel Müdürlü÷ünün hasar tespit birimi tarafından oluúturulan teknik heyetler tarafından yapılmakta ve hasar oranları bu birimlerce de÷erlendirilmektedir. Hasar durumunun dava yoluyla de÷iúmesi beklentisi, a÷ır hasarlı olarak belirlenen binaların, orta hasarlı olarak iúlem görmesi konusunda yo÷unlaúmaktadır. AøGM arúivlerinde bu konuda istatistikler bulunmamasına karúın deprem sırasında bölgede yapılan çalıúmaların bu yönde oldu÷u gözlenmiú ve yetkililerce de bu görüú desteklenmiútir. Bu e÷ilimin fazla olmasında belirleyici neden, hasarlı konutun nasıl de÷erlendirildi÷i ile ilgilidir. Genellikle a÷ır hasarlı olarak belirlenen konutun hasar derecesinin orta hasarlı olması nedeniyle yapılan itirazlarda ve açılan davalarda rantı kaybetme kaygısı veya kira getirisinden yoksun kalma endiúesi yatmaktadır. Genellikle bu tip konutlar kent merkezlerindeki konutlardır. Hasar türünün az ya da orta hasar olması, kent merkezlerindeki konutlarını veya iúyerlerini kullanmalarını sa÷layacak avantajlı bir durumdur. Hasar türünün daha az belirlenmesi istemli itirazlar ve davalar bu nedenle büyük ço÷unlu÷u oluúturmaktadır. Davaların geç sonuçlanması halen bölge kent merkezlerinde bile çok sayıda a÷ır hasarlı konutun tehlikeli olarak varlı÷ını sürdürmesine ve içinde oturuluyor olmasına yol açmaktadır. Hasar tespit oranlarının de÷iúmesine ve idari iúlemin durdurulmasına iliúkin davalar sonrasında hak sahipli÷inin durumunun da de÷iúmesi gerekmektedir. Afetler Kanunu’nun 14. maddesinin gere÷i gibi uygulanmaması da bu tehlikeyi devam ettirmektedir. 3.5. Hak Sahipli÷ine øliúkin Davalar Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeli÷inin 3. maddesine göre; haksahibi; afetzedelerin, yıkılan veya a÷ır hasar gören yapılar ile olan mülkiyet iliúkilerini ve yeniden yapılacak binalardan veya verilecek inúaat izinlerini ifade eder: Dolayısıyla, hak sahibi olmanın koúulları; ilgilinin afetzede olması, afetzedenin yasal koúulları yerine getirmek için “Talep ve Taahhütname” vermesi, komisyonlarca belirlenen hak sahipli÷i listesinde afetzedenin adının yer alması ve hasarlı taúınmazla olan mülkiyet iliúkisinin kanıtlanmasıdır. 52 Hukuk devletinde, yönetimin belli kurallara göre hareket etmek zorunda bulundu÷u tartıúmasızdır. Hak sahipli÷i iúlemleri için süresinde baúvuru yapmayanlar açısından Afetler Kanunu’nun 28. maddesinde belirtilen sürenin “hak düúürücü süre olarak benimsendi÷ine ve bu süre içerisinde baúvuru yapmayan afetzedelerin hak sahibi kabul edilmeyece÷ine iliúkin Danıútay 6. Dairesinin kararları ile kesinleúmiú ødare Mahkemesi kararlarının yanında, “depremin yarattı÷ı toplumsal koúulların hak sahipli÷i için baúvuruyu zorunlu kılan sürenin, hakkaniyet çerçevesinde düúünülmesi gerekti÷i” úeklindeki kararı 53 hak düúürücü sürelerde toplumsal koúulların belirleyici oldu÷unu ve bu koúulların dikkate alınması gerekti÷ini ortaya koymaktadır. Danıútay 6. Dairesi bu kararıyla hukuk yaratmıútır. 52 53 Danıútay 11. Dairesi østiúari Kararı; E.2001/79, K.2001/90 Karar Tarihi; 06.07.2001. 29.05.2002 gün ve 5370 sayılı B:ø.B. Hukuk Müúavirli÷i yazısı 76 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Hukuk kuralları yorumlanırken vatandaú lehine yorumlanması yaklaúımını ødare Mahkemeleri kararlarında görmekteyiz. 54 Danıútay’ın hak sahipli÷i baúvurularında, iúlemlerin gerçekleútirilmesi için yasal olarak belirlenen sürelerin zaman aúımı nedeniyle idare mahkemelerince, idari iúlemin hukuka uygunlu÷una iliúkin olarak verilen kararları temyiz mercii olarak de÷erlendirirken sosyal hukuk devleti ilkelerini söz konusu etti÷i kararlar zaman zaman farklılaúmaktadır 55. Hak sahipli÷inin kabulüne iliúkin yapılan itirazlarda sürekli mevzuat de÷iúikli÷inin önemli rol oynadı÷ı düúünülmektedir. Baúlangıçta Afetler Kanunu’na ve ilgili Yönetmeliklere göre iúlem yapılmıútır. Daha sonra, bölgenin kentsel geliúme hızı ve kooperatiflerin yo÷un olarak bulunması, ortaya çıkan ekonomik kaybı gidermek amacıyla kooperatif üyeliklerine de hak sahibi olma koúulunun sa÷lanması, ortaya kooperatif inúaat seviyelerinin belirlenme sorununu çıkarmıútır. 3.6. Borçlandırma ve Kredi Geri Ödemelerine øliúkin Davalar Do÷al afetlerin yol açtı÷ı bina yıkımları, afetin oldu÷u bölgede önemli barınma sorunu ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizde do÷al afet zararlarının azaltılması ya da önlenmesi konusundaki mevzuat düzenlemeleri, yıkılan veya oturulamaz hale gelen konutlara, hak sahibi olmak koúulu ile çeúitli biçimlerde kredi yardımı yapmak úeklinde gerçekleúmektedir. Halen uygulamada olan “øhale”, “Evini Yapana Yardım 56” veya “Evini Alana Yardım” yöntemlerinden herhangi birini kullanmak isteyen hak sahiplerince, bu kredileri konutu teslim aldıktan iki yıl sonra yirmi yıl eúit taksitler halinde geri ödemeleri yasa gere÷idir. Faizsiz olarak geri ödenen bu krediler, enflasyonist dönemlerde, faizlerin çok yüksek oluúu nedeniyle, geri ödeme taksitlerinin kısa sürede de÷er yitirmesine, bu nedenle kredi yardımının kamuoyunda karúılıksız yardımmıú gibi algılanmasına neden olmaktadır. Bu durum “nasıl olsa yıkılan konutumu devlet yapar” gibi bir düúüncenin yaygınlaúmasını sa÷layarak, do÷al sigorta gibi iúlev görmektedir. Di÷er bir bakıúla evini sa÷lam yapanı cezalandıran bir yöntem haline dönüúür. Marmara Depremi’nin ardından geçici barınma sonrasında hemen yer seçimi çalıúmalarıyla baúlayan kalıcı konut yapım süreci farklı zamanlarda farklı bölgelerde baúlamıútır. Bu konutların yapılıúı ve hak sahiplerine teslim süreleri de her bir ilde veya bölgede farklı zamanlarda gerçekleúmiútir. Kanun gere÷i, borçlandırma bedelleri, “…konut, konut inúası, arsa, vs. yardımlarda 20, dükkân ve fırın gibi yerler için yapılan yardımlarda ise, 10 yılda ve yıllık eúit taksitler halinde, tahsil…” edilerek Genel Bütçe içindeki Afet øúleri Genel Müdürlü÷ünün kullanımına ayrılmıú “Afet Tertibi” hesabına yatırılır. Bu geri ödemeler, konutlarda faizsiz, iúyerlerinde yıllık % 4 faizlidir. Dava konusu iúlemlerde söz konusu olan ilk taksit geri ödemeleri ihaleli ve emanet iúlerde inúaatın bitirilip hak sahiplerine tesliminden itibaren, Evini Yapana Yardım usulü ve kredili iúlerde ise hak sahibine ödenen son kredi diliminden itibaren, orta hasarlı konut ve iúyerlerinde ise onarımın bitti÷i tarihten itibaren iki yıl sonra baúlamaktadır. Ancak, ön borçlanma, teslim ve kesin (ipotekli) borçlanma tarihlerinin Sakarya 2. ødare Mahkemesi, E:2002/339 K:2003/159 Danıútay 11. Dairesi, 2003/2079 E, K:2004/1688. 56 ølk kez Marmara Depremi sonrasında uygulanmıútır. 54 55 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 77 farklı olması, geri ödeme tarihlerinin de farklı olmasına yol açmıútır. Konutların teslim tarihinden bir anlamda kullanıma baúlamasından iki yıl sonra baúlayacak geri ödemeler, 4 veya 6 yıla çıkmıútır. Afetler Kanunu’na göre, afetzedelere açılan kredilerin vadelerinin uzun ve faizsiz olması kredi geri dönüúümlerinin az olmasına, enflasyon nedeniyle uzun vadelerde paranın de÷erinin düúmesine neden olmaktadır. Kredi borcunun bir defada tümüyle kapatılması desteklenerek geri dönüúümlerin enflasyona yenik düúmeden tahsil edilmesi amaçlanmaktadır. Marmara Bölgesinde 1999 depremleri nedeniyle yapılan kalıcı konutlar, bu yöntemle satılarak el de÷iútirmiútir. Bu úekilde satılan konut sayıları kesin olarak bilinmemekle beraber bazı yerlerde % 30’lara ulaútı÷ı yetkililerce belirtilmektedir. 3.7. Sigorta øúlemlerine øliúkin Davalar Do÷al afetten dolayı konutu yıkılan veya a÷ır derecede hasar gören hak sahibine devletçe yapılan yeni konutların nasıl verilece÷i Kanun’da belirtilmiútir. Hak sahipli÷i kesinleúen kiúi bedelsiz borçlanma yapmıú olmak, daha sonra kesinleúen bedel üzerinden bu konutu ipotek ettirmek durumundadır. Yıkılan veya hasar görmüú olan konutunu özel sigorta sistemi ile sigortalayan hak sahibinin, sigorta úirketinin bu zararın giderilmesi için ödedi÷i prim miktarının borçlandırma bedelinden düúülerek kalan miktar üzerinden borçlandırma iúleminin yapılması, bu durumdaki hak sahiplerince haksız iúlem olarak görülmesi nedeniyle sigorta bedellerinin düúülmesi iúlemi birçok davaya konu olmuútur. Afetler Kanunu’nun hak sahipli÷ini düzenleyen 29. maddesinin son fıkrasında “Bina veya iúyeri sigortalı ise yapılacak yardımdan sigorta tutarı indirilir.” denilmektedir. Ancak, 4864 sayılı Kanun’la bu fıkra úu úekilde de÷iútirilmiútir. “Hasarlı bina veya iúyeri sigortalı ise yapılacak yardımdan sigorta tutarı indirilmez.” Sakarya 2. ødare Mahkemesi, 4864 sayılı Kanunun 3. maddesiyle 57 de÷iúen fıkra metnine ra÷men sigorta bedelinin hak sahiplerine ödenmemesi nedeniyle açılan davalarda, Mahkeme bu konuda ødareye baúvurusunun olup olmamasına bakılmaksızın, yatırılan paranın Afet tertibi hesabından alınıp hak sahibine verilmesine hükmetmiútir. 58 Evlerinin sigortalı olması nedeniyle sigortadan alacakları primle kalıcı konutlardan hak sahibi olamayacakları biçimindeki yanlıú bilgilendirmeler sonucunda süresi içinde hak sahipli÷i iúlemlerinin yapılması için baúvurmayan afetzedelerin yargı yoluna gitmeleri ve Sakarya 2. ødare Mahkemesi’nin verdi÷i kararında, de÷iúen madde metni do÷rultusunda hak sahipli÷i için, hak düúürücü süre olarak belirlenen iki aylık sürenin geçerli olmayaca÷ına karar vermiútir. 59 Ancak, sigorta bedelinin geri ödenmesine hükmeden mahkeme, bu paraya Fon’da kaldı÷ı süreye iliúkin faiz iúletilmesi talebini uygun bulmamıútır. 57 06.06.2003 tarih ve 25130 sayılı Resmi Gazete Sakarya 1. ødare Mahkemesi, E: 2004/550, K: 2005/315. 59 Sakarya 2. ødare Mahkemesi, E: 2003/1418, K: 2004/272. 58 78 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 4. SONUÇ Afet yönetimi sisteminin iúleyiúini belirleyen mevzuatın dayana÷ı yürürlükteki Anayasa’dır. Hiçbir yasa Anayasa’ya aykırı olmayaca÷ı gibi, Anayasa ile güvenceye alınan hakların yasa ve yönetmeliklerle ayrıntılı olarak düzenlenmesi, hukuk devleti olmanın zorunlu ve do÷al bir sonucudur. Afet yönetimi ile ilgili olarak zarar azaltma amaçlı düzenlemeler, de÷iúik yasalara da÷ılmasına karúın, yürütmenin bir bütünlük içerisinde bu yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasını denetleme mekanizmaları vardır. Yönetimin en önemli ayaklarından birisi planlama ise di÷eri de denetimdir. Denetimin idari makamlarca yeterince yerine getirilememesi, çeúitli yasa dıúı yolların uygulanmasını kolaylaútıraca÷ı gibi, afet oldu÷unda da binlerce insanın yaúamına mal olacak sonuçları olmaktadır. Marmara Depremi, do÷al afetler konusunda yürürlükteki mevzuatın denendi÷i ve gerek mevzuattaki eksikliklerin gerekse bunun uygulamada ortaya çıkardı÷ı sorunların olumsuz sonuçlarını açı÷a çıkardı÷ı bir afet olma özelli÷i kazanmıútır. Ülkemizde Cumhuriyetin kuruldu÷undan bu yana, afetler olduktan sonra yara sarma ve bu zararların giderilmesi için mevzuatta düzenlemelere gidilmesi yaklaúımı Marmara Depremi’nde de izlenen yöntem olmuútur. Türkiye’nin imalat sanayii, a÷ır sanayi üretim tesisleri, petrol rafinerilerine, kentsel alan ve nüfus yo÷unlu÷una sahip bu bölgesinde, deprem olduktan sonra hemen müdahale edilememiútir. Depremin ilk saatlerinden baúlayarak, haberleúme ve ulaúım yollarının yönetilememesi nedeniyle arama kurtarma çalıúmaları yetersiz kalmıútır. Afetin boyutunun büyüklü÷ü ve bu konuda yeterince hazırlıklı olunamaması can ve mal kayıplarını arttıran olumsuzlukların baúında gelmektedir. Depremin ilk saatlerinden itibaren ortaya çıkan sorunların baúında, barınma sorunu gelmektedir. Önce çadır kentler, arkasından prefabrike ve geçici konut alanlarının seçimi ve kalıcı konutların yapım süreci, ülkenin bütün kaynaklarının bu iúlerin çözümü için kullanılmak üzere seferber edilmesini gerektirmiútir. Bina hasarlarının tespit edilmesi, barınma sorununun niceliksel olarak tahmin edilmesi, Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ının sorumlu oldu÷u ve teknik ekiplerince yürüttü÷ü çalıúmaların baúında gelmektedir. Hasar tespit çalıúmalarına yapılan itirazların birçok nedeni oldu÷u belirlenmiútir. Konutu a÷ır hasarlı olarak tespit edildi÷i için itiraz edenlerde ço÷unlukla kentsel alandaki konutunun yıkılmasıyla rant kaybetme kaygısı hakimdir. Bu parasal kayıp kaygısının giderilmesi, afetzedeleri, hak arama yolu olarak hukuk yollarını kullanmaya yönlendirmektedir. Marmara Depremi, uygulama sonuçlarına iliúkin olarak açılan dava sayısı ve çeúitlili÷i açısından bir ilktir. Ancak, bu depremin kamuoyunda yarattı÷ı etki, bu etkinin medya aracılı÷ıyla güçlendirilmesi nedeniyle olası bir depremde de bu gibi davalara örnek oluúturaca÷ı söylenebilir. Depreme iliúkin tazminat istemiyle açılan davalarda verilen kararlarda, mahkemeler; afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla alınması gereken önlemlerin araútırılmasında, bu konuda temel gereksinimlerle hedef ve politikaların belirlenmemesinde, bilimsel, teknik ve yönetsel çalıúmaların eúgüdüm içerisinde yürütülmesinden ve bunların mevzuata aktarılmasında yetersiz kalındı÷ını vurgulamaktadır. Halkın bilinçlendirilmesinin sa÷lanmaması, bu konuda e÷itim çabalarının yetersiz kalması, yapı yasaklı alanların belirlenmemesi, bunların haritalara TMMOB AFET SEMPOZYUMU 79 iúlenmemesi ve imar planlarında dikkate alınmaması yetersiz kalınan di÷er konuları oluúturmaktadır. Bu davalar göstermiútir ki, sadece kiúileri ilgilendirebilecek uygulama sonuçları de÷il, bir bütün olarak afet yönetimi sistemi, dava konusu olabilmektedir. Danıútay’ın, afet zararlarının önceden alınacak önlemlerle azaltılması, kentlerin imar yasası ve kentsel planlamayla ilgili di÷er mevzuata uygun geliúmelerinin sa÷lanması, yapı denetimi, yer seçimi, alan kullanımı gibi çalıúmaları gere÷i gibi yapmamalarından yönetimlerin sorumlu oldu÷u kararına varması ve tazminata hükmetmesi, gerek merkezi gerek yerel yönetimlerin çalıúmalarında bir yaptırım uygulanması anlamına gelmektedir. Yargı kararlarının kesinli÷i ve benzer davalarda emsal oluúturması bu gibi davaların baúka do÷al afetlerde de tekrarlanaca÷ını, bu sonuçla yönetimleri ba÷layıcılı÷ının, suiistimalleri azaltaca÷ı beklenmektedir. Hak sahipli÷i konusunda açılan davalarda, hak düúürücü süre olarak kanunen belirlenen iki aylık sürenin, depremin yarattı÷ı koúullar dikkat alındı÷ında, hak sahipli÷i iúleminin yapılmasını durduramayaca÷ına, afetzedenin di÷er koúulları yerine getirilmesiyle hak sahipli÷i iúleminin yapılması gerekti÷ine karar vermesi, Danıútay’ın görülen bir dava nedeniyle hukuk yaratması olarak yorumlanabilir. Mevzuatın da, yapılacak bir düzenlemeyle bu yargı kararıyla uyumlu hale getirilmesi gerekir. Afet yönetimi uygulamalarında yargısal denetim yolunun bu denli yo÷un kullanılması, mevzuatla ve mevzuatın uygulamaya yansıyan boyutuyla ilgili sorunların varlı÷ını göstermektedir. Toplumun her bir bireyinin gönenç içerisinde, huzurlu, afetlere karúı dirençli kentlerde yaúaması, yaúamlarının ve mallarının güvencede olması, sosyal devlet olma sorumlulu÷unun zorunlu bir sonucudur. Anayasal güvence altına alınmıú bu sorumlulu÷un gere÷i gibi yerine getirilmesi kamu yönetimlerinin sorumlulu÷undadır. Marmara Depremi’nden sonra yapılan mevzuat de÷iúiklikleri ile afet olduktan sonraki uygulamalara yönelik anlayıúın de÷iúimine iliúkin çabalar, aradan geçen yedi yıla ve bu arada çeúitli tarihlerde oluúan di÷er depremlere karúın, gözlenmemiútir. Depremi izleyen günlerde baúlayan Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü teknik ekiplerince yapılan hasar belirleme çalıúmaları, bu çalıúmalara dayanılarak sürdürülen hak sahipli÷i çalıúmaları ve yer seçimlerinin kalıcı konut uygulamaları, sisteme Toplu Konut ødaresi’nin (TOKø) katılımı dıúında, de÷iúmeden sürmektedir. Buradan çıkan sonuçla, olası depremlerde bu çalıúmalar benzer úekilde devam edece÷ine göre, Marmara Depremi sırasında yaúanan sorunlar ve bu sorunların çözümü için yargı yolunun kullanılması da sürecektir. Bu durumda, yargı makamlarının yo÷un olan yükünün artmasına ve yargıya iletilen sorunların kısa zamanda çözümlenmesini sa÷layacak yeni bir yapılanmaya gerek duyurmaktadır. Bu gereklilikle ømar ve Afet øhtisas Mahkemeleri’nin kurulması önerilmektedir. Öncelikle Türkiye’de siyasetler üstü, sadece bilimsel geliúmelere göre de÷iúen bir ulusal afet politikasının belirlenmesi ve deprem izleminin (strateji) kurulması zorunlulu÷u vardır. Bu izlemi biçimlendirecek olan da, etkin kurumsal ve yasal düzenlemelerdir. Her de÷iúen hükümet veya bakanla farklılaúan afet politikasının verimlili÷inden söz edilemez. Afet yönetimi sürecine iliúkin davaların niceli÷i ve çeúitlili÷i bu mahkemelerin, sorunların kısa sürede çözümüne ve uygulamaların do÷ru ve güvenilir bir úekilde yürütülmesine, bunun yanında mevzuatta yapılması gereken düzenlemelere iliúkin katkıları da söz konusu olacaktır. Ayrıca bilirkiúi kurumunun de÷iúken ve zaman zaman yargıda çözümün uzamasına neden olan sonuçlarını da ortadan kalkacaktır. 80 TMMOB AFET SEMPOZYUMU KAYNAKÇA 1. Cumhuriyet Gazetesi, “Devlet Enkazı Kaldırdı”, 7.06.2000. 2. “Dinar Depremi øle ølgili Mülkiye Müfettiúleri Raporunun Öneriler Bölümü”, s. 22. 3. ATLI, Ayhan Afet Yönetim Kapsamında Deprem Açısından Japonya ve Türkiye Örneklerinde Kurumsal Yapılanma, Yayınlanmamıú Doktora Tezi, Ankara, A.Ü. SBE. 2005. 4. BALAMøR, Murat, “østanbul Deprem Master Planı Çalıúmalarının Kapsam ve Niteli÷i”, Mimarist, Mimarlar Odası østanbul Büyükkent ùubesi Yayını, østanbul, Y: 3, S: 9. 5. CANPOLAT, Hasan, “Tabii Afetlerin Yönetimine De÷iúik Bir Yaklaúım”, Ça÷daú Yerel Yönetimler, Cilt:5, S:2, Mart – 1996. 6. ÇAöLAYAN, ,Ramazan, ødari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, 2001. 7. ERGÜNAY Oktay,”Afet Yönetimi Nedir? Nasıl Olmalıdır?”, Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları, Ankara, TÜBøTAK, 15–16 ùubat 1996. 8. ERKUT, Celal “Deprem ve ødare’nin Sorumlulu÷una Danıútay’ın Yaklaúımı”, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları, 2000. 9. ERSAYIN, Iúık, Kocaeli Baro Baúkanı, “Adaletin Olmadı÷ı Yerde Suç Baúlıyor”, Radikal Gazetesi, 21.02.2007. 10. ESEN, Kasım “Yalova Ekonomisinin Deprem Sonrası Durumu” Türk ødare Dergisi, Yıl: 72, S. 426, Ankara, 2000. 11. ESEN, Kasım, “17 A÷ustos 1999 Marmara, 12 Kasım1999 Düzce Depremleri Iúı÷ında Olası Benzeri Depremlerde Kullanılması Gereken Tecrübeler”, Türk ødare Dergisi, Yıl: 72, S: 428, Eylül 2000. 12. FEYZøOöLU, Turhan, “ødarenin Kaziye-i Mahkemeye Riayetini Temin Hususunda Vatandaúın Büyük Millet Meclisine Müracaat Hakkı, Bir Müeyyide Olabilir mi? Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ankara, AÜ SBF Yayını, C.IV. S: 22. 13. FREEMAN, Poul K., “Preparedness for Natural Disasters: An Overview”, The Role of Local Governments in Reducing the Risk of Disasters, østanbul, Beta Basın Yayım Da÷ıtım. 14. GERAY, Cevat, “Son Depremlerin Düúündürdükleri”, Mülkiye, XXIII, S: 219. 15. GÖZÜBÜYÜK, ùeref, Yönetim Hukuku, 13. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 1999. 16. GÜLKAN, Polat, Murat Balamir, Ahmet Yakut, “Afet Yönetiminin Stratejik ølkeleri: Türkiye ve Dünyadaki Politikalara Genel Bakıú”, Afet Yönetiminin Temel ølkeleri, JICA Yayını, Ankara, 2006. 17. GÜLKAN, Polat, Türk-Yunan Ortak Mühendislik Seminerleri- 2, TMMOB – ønúaat Mühendisleri Odası Yunanistan Teknik Odası Ortak Etkinli÷i, 21-22 Eylül 2006 øTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi Ayaza÷a Yerleúkesi, østanbul, 28-29 Eylül 2006 Atina. http://www.imoistanbul.org.tr/ist-bulten/sayi86/yunan (1015).pdf (22.04.2007). 18. KARANCI, Nuray, Bahattin Akúit, Haluk Sucuo÷lu, “Dinar’da Afet Yönetiminin Psiko-Sosyal Boyutları”, Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin TMMOB AFET SEMPOZYUMU 81 Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları, TÜBøTAK Deprem Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 15-16 ùubat 1996. 19. KELEù, Ruúen, Cevat Geray, Cahit Emre, Ayúegül Mengi, Kentsel Toprak Rantının Kamuya Kazandırılması, Ankara, Türkiye Kent Kooperatif Merkez Birli÷i Yayını, Ocak 1999. 20. KELEù, Ruúen, Kentleúme Politikası, ,Ankara, ømge Kitabevi, 9. Baskı, 2006. 21. KORKMAZ, S. Nevzat, Ali Gündo÷du, “Afetler Acil Yardım Planı Gere÷ince Kurulan Kurtarma ve Yardım Komiteleri”, Türk ødare Dergisi, Yıl:66, S. 402, Mart 1994.; Deprem Sonrası Erzincan, Ankara, Erzincan øli Merkez ølçe ve Köylere Hizmet Götürme Birli÷i Yayını, Yayın No: 2, 1996. 22. LøMONCU, Sevgül, “Afet Sonrası Acil Yardım Aúamasında Barınma: Sürdürülebilirlik- Sistem Yaklaúımı”, Mimarist, Y: 6, S: 20, 2006, s. 36. 23. MENGø, Ayúegül, Ruúen Keleú, ømar Hukukuna Giriú, Ankara, ømge Kitabevi, 2003. 24. ÖZKAN, O÷uz, “ødari Yargı Uygulamasında Do÷al Afetler”, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları. 25. SANCAR, Mithat, Tartıúmalar, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999), østanbul, østanbul Barosu Yayınları. 26. SAPMAZTÜRK, Mustafa, “ølçelerde Milli Seferberlik ve Sivil Savunma Konularında Yapılacak Hazırlık ve Planlamalar”, Türk ødare Dergisi, Yıl:46, S. 353, Mart-Nisan 1975. 27. ùENGEZER, Betül Hatice Kansu, “Afetler ømar Mevzuatı Hukuki Sorunları”, Deprem ve Hukuk (Yuvarlak Masa Toplantısı 13 Kasım 1999) , østanbul, østanbul Barosu Yayını, 2000. 28. ùENGÜN, Ahmet Bumin, “Depremlerde Kurtarma Faaliyetleri”, Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları Bildiriler Kitabı, Deprem Sempozyumu, 15-16 ùubat 1996, Ankara, TÜBøTAK. 29. ùENYURT, Kaya, “Erzincan Depremi ve De÷erlendirilmesi Toplantısı”, Sivil Savunma Dergisi, Yıl:35, s. 132, Nisan-Mayıs-Haziran-1993. 30. TAHøNCøOöLU, Gökçer, “Deprem Davası øsyan Ettirdi”, Milliyet Gazetesi, 17.02.2007. 31. TANKUT, Tu÷rul, “Deprem Zararlarının Azaltılmasında Yurttaú E÷itiminin Önemi,” Erzincan ve Dinar Deneyimleri Iúı÷ında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayıúları Bildiriler Kitabı, Ankara TÜBøTAK, 15–16ùubat 1996. 32. YILMAZ, Mustafa, ømar Yaptırımları ve Yargısal Korunma, Seçkin Yayınları, Ankara, 2002. 33. YÜREKLø, Hülya, Sara Selin Sayla÷, “17 A÷ustos ve 12 Kasım Depremi Sonrası Geçici ve Kalıcı Konutlar Yo÷unluk Problemi”, Mimarist, Mimarlar Odası østanbul Büyükkent ùubesi Yayını, østanbul, Y: 3, S: 9. 34. Ulusal Deprem Konseyi, "Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Stratejisi Raporu", 6 Mayıs 2002, http://www.belgenet.com/deprem/udkrapor02.html (01.05.2005). 35. Sivil Savunma Dergisi, “Dinar Depremi øle ølgili Mülkiye Müfettiúleri Raporunun Öneriler Bölümü”, Ankara, Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ü Yayını Yıl: 37, S.142, Ekim-Kasım-Aralık-1995. 82 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 36. Sayıútay, Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce Depremleri Sonrası Faaliyetleri Hakkında Performans Denetim Raporu. Basılı Metin; s. 31-36. http://www.sayistay.gov.tr/rapor/perdenrap/2002/2002-3deprem/marmaradep.pdf (20.02.2006). 37. Sivil Savunma Dergisi, “Genel Hayata Etkili Afetlerde Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun Tasarısı’na Ait Görüúlerimiz”, Ankara, Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ü Yayını, Yıl: 33, S. 123, Ocak-ùubat-Mart-1991. 38. T.C. Bayındırlık ve øskân Bakanlı÷ı Yapı Malzemesi ve Deprem Araútırma Genel Müdürlü÷ü, Büyük Depremlerden Önce ve Sonra Merkezde ve øllerde Uygulanması Gereken Kurtarma, Acil Yardım ve Geçici Barındırma Çalıúmaları Hakkında Rapor, Ankara, Ocak 1984. 39. Ankara Ticaret Odası (ATO)Gizli Af: Zaman Aúımı Raporu, 01.03.2006. 40. Tabii Afet Nedeniyle Gelir Kaybı ve Alt Yapı Hasarına U÷rayan Belediyelerin Yapmaları Gereken øúlemler Hakkında Tebli÷, 29 Mart 2006 Tarihli 26123 Sayılı Resmi Gazete 41. Anayasa Mahkemesi E:2000/35 K: 2001/90 17.01.2002 Tarih ve 24643 sayılı Resmi Gazete 42. Anayasa Mahkemesi, E: 1973/12, K: 1973/18; 9.8.1973 Tarih ve 14640 Sayılı Resmi Gazete 43. Danıútay 11. Dairesi østiúari Kararı; E.2001/79, K.2001/90 Karar Tarihi; 06.07.2001. 44. Danıútay 11. Dairesi, 2003/2079 E, K:2004/1688. 45. Danıútay 11. Dairesi, E: 2005/5962, K: 2003/2027 19.12.2005 günlü karar. 46. Danıútay 6. Dairesi, E: 2003/5112, K: 2003/2013 47. Bursa 2. ødare Mahkemesi, E. 2005/252, K: 2007/506. 48. Bursa ødare Mahkemesi E: 2005/484 K: 2007/981. 49. Sakarya 1. ødare Mahkemesi, E: 2004/550, K: 2005/315. 50. Sakarya 2. ødare Mahkemesi, E: 2003/1418, K: 2004/272. 51. Sakarya 2. ødare Mahkemesi, E:2002/339 K:2003/159 61 17 AöUSTOS 1999 MARMARA VE 12 KASIM 1999 DÜZCE DEPREMLERø SONUCU HASAR TESPøT ÇALIùMALARININ HUKUKø BOYUTU Zeki Gündüz1, U÷ur Da÷deviren2, A.Bengü Sünbül3, Selami Demirkol4, Osman Kara5 SUMMARY Turkey is located on one of the most active fault zones in the world and the amount of the loss of human life and lost property in the earthquake damaged areas become much more than the developed countries. The 17 August Marmara earthquake offers large laboratory facilities for the engineers and society to take lessons from earthquakes. Earthquakes introduce beyond the loss of human life and lost property, the other problems such as health, sheltering, food, labor force and forensic problems. The determination of the building damages and the property losts occurred a result of the earthquake is important and it is required to be done careful. The mistakes on the determination of the building damages and the earthquake aids cause forensic problems and a lot of earthquake victim turn to the courts to denial the decisions. In this study, after the 17 August Marmara earthquake and 12 November Düzce, the general evaluation the ways on the determination of the building damages by The Ministry of Public Works and Settlement and the on pleads as results of this evaluations are done and lost of task-forces are presented. ÖZET Dünyadaki aktif deprem kuúaklarından birisi üzerinde yer alan ülkemizde, depremlerde can ve mal kayıplarının büyüklü÷ü geliúmiú ülkelere göre daha fazla olmaktadır. 17 A÷ustos 1999 Marmara depremi, mühendislerin ve toplumun önüne ders alınması gereken oldukça geniú bir laboratuar imkânı sunmuútur. Depremler can ve mal kayıplarının ötesinde sa÷lık, barınma, gıda, iúgücü ve hukuksal problemleri de beraberinde getirmektedir. Deprem sonucu ortaya çıkan yapı hasarlarının ve maddi kayıpların tespiti konusu da oldukça önemlidir ve sa÷lıklı bir úekilde yapılması gereklidir. Yapı hasarlarının ve yapılacak yardımların tespiti konusunda yapılan hatalar hukuki davaların açılmasına sebep olmaktadır. Bu çalıúmada, 17 A÷ustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleri sonucu Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı Prof. Dr., SAÜ, Mühendislik Fakültesi, ønúaat Mühendisli÷i Bölümü, Sakarya. Arú. Gör., SAÜ, Mühendislik Fakültesi, ønúaat Mühendisli÷i Bölümü, Sakarya. 3 ønú. Yük. Müh., SAÜ, Mühendislik Fakültesi, ønúaat Mühendisli÷i Bölümü, Sakarya. 4 Dr. Hakim, østanbul Bölge ødare Mahkemesi, østanbul 5 ønú. Yük. Müh., Sakarya Bayındırlık ve øskan øl Müdürlü÷ü, Sakarya. 61 2 84 TMMOB AFET SEMPOZYUMU tarafından yapılan yapı hasarlarının tespit úekli ve bu tespitler sonucu açılan davaların genel bir de÷erlendirilmesi yapılmıú ve iúgücü kayıpları ortaya konmuútur. 1. GøRøù Bilindi÷i üzere Türkiye deprem bölgesi üzerinde yer almaktadır. Meydana gelen depremlerde oldukça fazla sayıda can ve mal kayıpları meydana gelmektedir. Can ve mal kayıplarının büyüklü÷ü geliúmiú ülkelere göre daha fazla olmaktadır. Son 10 yıl içinde oluúan depremlerde meydana gelen kayıplar bunu do÷rulamaktadır. Depremlerde kayıpların azaltılması toplumun bilinçlendirilmesi ile oluúur. Burada toplumun her kesimine büyük görevler düúmektedir. Depremler can ve mal kayıplarının ötesinde sa÷lık, barınma, gıda, iúgücü ve hukuksal problemleri de beraberinde getirmektedir. Depremin etkiledi÷i alan büyüklü÷ü ile bu sorunların boyutu da de÷iúmektedir. 17 A÷ustos 1999 Marmara ve 12 Kasım Düzce depremi, mühendislerinin önüne ders alınması gereken oldukça geniú bir laboratuar imkânı sunmuútur. 1999 Marmara ve 1999 Düzce depremlerinin etkiledi÷i bölge Bolu, Düzce, Sakarya, Kocaeli ve østanbul’u içine alan ve ülkemizin önemli bir kesiminin hayatını sürdürdü÷ü bölgeyi etkilemiútir. Bölgeyi etkileyen depremin ortaya çıkardı÷ı olumsuz tablonun bir an önce düzeltilmesi toplum sa÷lı÷ı açısından oldukça önemlidir. Bu tablonun düzeltilmesi içinde depremin ortaya çıkardı÷ı hasar tablosunun tespiti gerekmektedir. Hasar tablosunun çıkarılması çalıúmaları Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı tarafından yürütülmektedir. Yüzyılın depremi olarak kabul edilen 1999 Marmara ve 1999 Düzce depremlerinin çıkardı÷ı hasar tablosu, Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının çok hızlı davranarak bölgeye gönderdi÷i konunun uzmanı olmayan teknik elemanlar tarafından oldukça büyük bir iúgücü harcanarak yapılmıútır. Çalıúmalar sınırlı imkân ve personel sayısıyla yapıldı÷ından ilk de÷erlendirme kaba ve gözlemsel tespitlere dayalı olarak yürütülmüútür. øtirazlardan sonra yapılan ikinci tespit çalıúmaları daha detaylı yapılarak teknik de÷erlendirme hataları düzeltilmiútir. Fakat de÷erlendirme ile ilgili ülkemizde henüz reel kriterler bulunmadı÷ından tam ve hatasız tespit yapılması mümkün olmamıútır. Yapılan hasar tespit çalıúmalarının reel kriterlere dayandırılamaması verilen teknik kararların tartıúılabilirli÷ini gündeme getirmiútir. Yapılan bu hatalar yargıya taúınarak düzeltilmeye çalıúılmıútır. Yapılan tespit sonuçlarına 10000 civarında itiraz davası açıldı÷ı görülmüútür. Bu davalar yargının yükünü ciddi boyutlarda arttırmıútır. Açılan davaların yarıya yakınında davacı taraf haklı bulunmuútur. Bu durum yapılan tespit çalıúmalarının sa÷lıklı yapılmadı÷ı gibi bir konuyu gündeme getirse de, afet konutuna hak kazanmak, çok daireli konutların yıkımını engellemek, onarım masraflarını devletten temin etmek gibi nedenlerle yapılan itirazların da bu de÷er üzerinde etkili oldu÷u görülmektedir. Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı tarafından yapılan çalıúmalarla ilgili olarak ødare Mahkemelerine iki farklı konuda dava açılmıútır. Bu davaların bir bölümü yapılan hasar tespit çalıúmalarının isabetli olmadı÷ı konusunda, di÷er bir bölümü ise hak sahipli÷i konularında olmuútur. Bu davaların çözümü mahkemece kurulan bu konuda ehil bilirkiúi heyetlerinin olay mahallinde yapaca÷ı tespitler sonucunda verece÷i rapor katkıları ile yapılmaktadır. Bu da beraberinde bir iúgücü kaybı meydana getirmektedir. Deprem sonrası hasar tespitinin uzman teknik elemanlar tarafından yapılması halinde kamuda açılabilecek davaların sayısında azalma ile birlikte iúgücü kayıplarının önüne geçilebilecektir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 85 2.TÜRKøYE ve DEPREM Türkiye, dünyanın önemli deprem kuúaklarından biri üzerinde yer almaktadır. Ülkemizde oluúan depremlerin büyük bir kısmı Anadolu plakasında yer alan Kuzey Anadolu Fayı (KAF), Do÷u Anadolu Fayı (DAF), Güneydo÷u Anadolu Bindirme Kuúa÷ı ve Ege Graben Sistemi’nde meydana gelmektedir [1],[2],[3]. 1939 Erzincan depremini takiben KAF üzerinde 1942, 1943, 1944, 1951, 1957, 1967 ve nihayet 1999 da oluúan büyük depremler batıya göçen bir úeklinde meydana gelmiútir. KAF üzerinde 17 A÷ustos 1999 tarihinde oluúan Marmara depremi meydana geldi÷i sanayileúmiú ve nüfusu yo÷un bir bölgeyi etkilemesi yüzünden büyük hasara yol açmıútır. Di÷er yandan, Marmara çevresinde gelecek bir depremi tetikleme ya da hızlandırma ihtimali nedeniyle de kamuoyunda büyük ilgi görmüútür. Verilere göre, Türkiye nüfusunun ve sanayisinin önemli bir kısmını elinde tutan østanbul bugün ciddi bir deprem riski ile karúı karúıyadır. Bu durumda, Türkiye’nin deprem gerçe÷i akıldan çıkarılmamalı ve olası østanbul depreminden önce gerekli tedbirler alınmalıdır. 1900–1999 yılları arasında ülkemizde 149 adet hasar yapan deprem meydana gelmiú ve bu depremler 578.544 binanın yıkılmasına veya a÷ır hasara u÷ramasına ve 97.203 insanın ölmesine neden olmuútur. Türkiye’de ortalama her 7 ayda bir hasar yapan deprem oluúmaktadır. Hasar yapan depremler ortalama olarak her yıl 5844 binanın yıkılmasına ve 982 insanın ölmesine neden olmaktadır[1]. Türkiye’de gerçekleúen büyük depremler incelendi÷inde, özellikle 1939–1944 yılları arasında meydana gelen Erzincan, Adapazarı-Hendek, Tosya-Ladik ve BoluGerede depremleri, 43319 insanın ölümüne, 75 bin insanın yaralanması ve yaklaúık 200 bin binanın kullanılamaz hale gelmesine neden olmuútur. Bu felaketler zincirinin sonunda zamanın hükümetleri afet sonrası hukuki düzenlemelerinin yerine afet öncesi fiziki hazırlıklı olmanın gereklili÷ini idrak etmiúlerdir ve 22 Temmuz 1944 tarihinde “Yer Sarsıntılarından Önce ve Sonra Alınacak Tedbirler” adını taúıyan 4623 sayılı kanunu yayınlamıúlardır. Türkiye’de modern manada deprem zararlarının azaltılmasına yönelik çalıúmalar bu kanunla baúlamıútır. 1945 yılında Bayındırlık Bakanlı÷ı ve bazı üniversitelerin iúbirli÷i ile Türkiye’de ilk defa bir deprem bölgeleri haritası ve bina inúası için úartname hazırlanmıútır. øki tür bölgenin tanımlandı÷ı haritada ayrım geçmiú depremlerde gözlenen hasar ölçüsünde yapılmıútır. Deprem úartnamesi 1937 øtalyan úartnamesi esas alınarak hazırlanmıú, yürütülmesi ise belediyelere ve valiliklere verilmiútir. Türkiye jeolojisi ve tektoni÷i bilgilerinin geliúmesine, deprem mühendisli÷inde meydana gelen ilerlemelere paralel olarak 1949, 1963, 1972 ve 1996 yıllarında harita, 1949, 1953, 1961, 1968, 1975, 1998 ve son alarak 2007 yıllarında ise deprem úartnamesi yenilenmiútir [4]. Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı, 1972 yılından beri yürürlükte olan iki bölgeli Deprem Bölgeleri Haritasının yerine 1996 yılında 5 bölgeli yeni bir harita yayınlamıútır. Tablo 1’de bu bölgelerin yüzölçümü ve yaúayan nüfus incelendi÷inde Türkiye’nin yaklaúık %70’inin her zaman çok büyük depremlerin olabilece÷i kabul edilen I. ve II. derece deprem bölgesinde oldu÷u görülmektedir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 86 Tablo 1. Deprem Bölgeleri Nüfus Karúılaútırması (Özmen, 2000) Deprem Bölgeleri I. Bölge II. Bölge III. Bölge IV. Bölge V. Bölge Yüzölçümü (km2) 328.995 186.411 139.594 97.894 32.051 (%) 42 24 18 12 4 Nüfus (1990) 25.052.683 14.642.950 8.257.582 7.534.083 985.737 (%) 44 26 15 13 2 Tahmini Nüfus 28.498.740 16.674.656 9.334.138 8.129.711 1.107.757 % 45 26 15 13 2 3. MARMARA DEPREMø SONRASI HASAR TESPøT ÇALIùMALARI Hasar tespitlerinde kullanılacak kriterleri belirlemek ve hasar tespit formları geliútirmek amacıyla Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü (AøGM) ile Orta Do÷u Teknik Üniversitesi (ODTÜ) 1990 yılında ortak bir çalıúma yapmıútır. Bu çalıúma sonucunda düzenlenen raporda, kırsal kesimdeki yapılar için hasar tespit kriterleri ve hasar tespitlerinde kullanılacak formlar belirlenmiútir. ODTÜ, 1994 yılında da “Mühendislik Hizmeti Görmüú Yapılar øçin Hasar Tespit Formu Hazırlanması” baúlıklı bir rapor hazırlamıú ve raporu AøGM’ne sunmuútur. Bu raporda, mühendislik hizmeti görmüú, projelendirilmiú kentsel yerleúim alanlarındaki binalarda kullanılacak hasar tespit kriterleri belirlenmiú ve yeni bir hasar tespit formu geliútirilmiútir [5]. Marmara ve Düzce depremlerinde kullanılan hasar tespit kriterleri ve hasar tespit formları, kırsal kesimdeki yapılarda kullanmak için 1990 yılında hazırlanan kriter ve formlardır. Bu formlar kullanılarak hasar tespitleri yapılmakta ve az, orta, a÷ır hasarlı konutlar belirlenmektedir. Hasar tespit raporu formlarının arka sayfasında hasar tespit raporunda yer alan sütunların nasıl doldurulaca÷ı úekillerle ve kısa açıklamalarla anlatılmıútır. 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” u de÷iútiren 1051 sayılı yasanın 13. Maddesine göre afetin genel hayata etkili olması halinde, bütün yapıların ve kamu tesislerinin incelenmesi ve hasar tespit raporlarının düzenlenmesi görevi Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ına ba÷lı AøGM’e verilmiútir. Gereken hallerde, Bakanlı÷ın iste÷i üzerine di÷er bakanlık, kurum ve mahalli idareler yeteri kadar teknik personeli hasar tespiti çalıúmalarında derhal görevlendirmekle yükümlüdürler. Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının deprem sonrasında yaptı÷ı ilk faaliyeti hasar tespit çalıúmasıdır. Hak sahipli÷i, binaların takviye ve onarımı, geçici ve daimi iskan sorunlarının baúarıyla çözümlenmesi büyük ölçüde hasar tespit çalıúmalarının do÷ru ve sa÷lıklı olmasına ba÷lıdır. Bütün bu iúlemlere esas olmak üzere Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı tarafından oluúturulan hasar tespit ekipleri, afetin meydana geldi÷i arazinin durumu ile hasarlı yapıları inceleyip hasar tespit raporu düzenlemektedir. T.C. Sayıútay Baúkanlı÷ı tarafından Performans Denetim Raporları kapsamında hazırlanan “Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce Depremleri Sonrası Faaliyetleri” isimli raporunda belirtilen tespitler úunlardır: “17.08.1999 depreminin sonrasında AøGM hasar tespit çalıúmalarında deneyimi olan 10'u inúaat mühendisi olmak üzere 23 teknik personeli deprem bölgesinde görevlendirmiútir. Bu kiúiler, hasar tespiti yapmak için bölgeye gelen di÷er görevlileri, hasar tespitinin nasıl yapılaca÷ı ve hasar tespit formlarının nasıl doldurulaca÷ı konusunda bilgilendirmiúlerdir. Hasar tespit ekipleri ikiúer kiúiden oluúturulmuútur. Hasar tespit çalıúmaları 23.8.1999 tarihinde TMMOB AFET SEMPOZYUMU 87 baúlamıútır. Hasar tespit çalıúmalarını yapmak üzere 1200 teknik personel görevlendirilmiútir. Çalıúmalarını 20 günde tamamlayan hasar tespit ekipleri 334 bin iúyeri ve konutun hasar tespitini yapmıútır. Yapılan hasar tespitlerine itiraz için depremzedelere bir haftalık süre tanınmıú ve 27.9.1999 tarihinde itirazlarla ilgili hasar tespit çalıúmalarına geçilmiútir. øtiraz sonuçları üzerinde çalıúma yapılırken, 12.11.1999 tarihinde Düzce depremi meydana gelmiútir. Bu deprem bölgedeki illerde yeni tahribatlara neden oldu÷undan itiraz süresi tüm illerde 07.12.1999 tarihine kadar uzatılmıútır. øtirazlarla ilgili hasar tespit çalıúmaları Yalova’da 24.12.1999, Sakarya ve Kocaeli’nde 03.02.2000 tarihinde tamamlanabilmiútir.” Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı AøGM Kriz Yönetim Merkezi bilgilerine göre, 17 A÷ustos Marmara Depremi sonrasında yapılan hasar tespit çalıúmaları sonucunda, 66.441 konut ve 10.901 iúyeri a÷ır hasara, 67.242 konut ve 9.927 iúyeri orta hasara, 80.160 konut ve 9.712 iúyeri hafif hasara u÷ramıútır [1]. øzmit Körfezi ve Düzce Depremi kayıtlarının birbirine eklenerek tutulmasından dolayı, Düzce depremi nedeniyle konutlarda ve iúyerlerinde meydana gelen hasarlar, Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı Marmara Deprem Bölgesi Afet-ønúaat Genel Koordinatörlü÷ünden alınan en güncel icmallerden, Marmara Depreminin hasar rakamlarının çıkarılması ile elde edilmiútir. Bu çalıúma sonucu, 26.704 konut ve 4.493 iúyerinin a÷ır hasara, 37.825 konut ve 6.950 iúyerinin orta hasara, 40.944 konut ve 5.635 iúyerinin hafif hasara u÷radı÷ı tespit edilmiútir [6]. Hasar tespitlerinin kesinleúmesinden sonra hak sahiplerinin belirlenmesi çalıúması baúlamıútır. Hak sahipli÷i çalıúmaları 3 kanun, 2 kanun hükmünde kararname, yönetmelik ve genelgeler çerçevesinde yürütülmektedir. Bu yasal düzenlemelere göre; orta hasarlı, a÷ır hasarlı veya yıkık oldu÷u tespit edilen konut ve iúyeri sahipleri, hak sahibi sayılmıútır. Orta hasarlı konut sahiplerine 2 milyar TL, iúyeri sahiplerine ise 1 milyar TL onarım kredisi verilmesi; yıkılan ya da a÷ır hasar gören konut sahibine ya 6 milyar TL konut kredisi ya da yeni yapılacak konutlardan birinin verilmesi kararlaútırılmıútır. Yıkık veya a÷ır hasarlı iúyerlerinin yapımını ise Baúbakanlık Proje Uygulama Birimi yürütmektedir. Hak sahipli÷i çalıúmaları asıl olarak AøGM’ nün afet bölgesindeki illerde geçici görevle görevlendirdi÷i personel tarafından yürütülmüútür. Hak sahipli÷i konusunda deneyimi olan bu personel sayıca az oldu÷u ve her il için 2-3 personel tahsis edilebildi÷inden, mahallinden temin edilen 100 personel bunlara yardım etmek üzere görevlendirilmiútir. 4. HASAR TESPøT ÇALIùMALARININ HUKUKø BOYUTU 17 A÷ustos Marmara ve 12 Kasım Düzce depremleri sonrasında oluúan hasarların tespit çalıúmaları kısa süre içinde tamamlanmıútır. Çok kısa sürede tamamlanan bu de÷erlendirmeler bazı hatalara neden olmuútur. Bu hataların baúlıca nedenleri, hasar tespitini yapan personelin konuyla ilgili yeterli e÷itimi almamıú oluúu ve binaların sadece dıúarıdan görülebilmesi ve bina içerisinden bir inceleme yapılamamasıdır. Bu etkenlerden sonucunda, hazırlanan hasar tespit raporlarına depremzedeler tarafından itirazlar olmuútur. A÷ır hasar raporlarına itirazların büyük ço÷unlu÷unun arkasındaki neden olarak, depremde birden fazla konutu onarılamayacak hale gelenlere tek kalıcı konut verilmesi, hasar görmeyen baúka konutları olanlara ise kalıcı konut verilmeyecek oluúu gösterilmiútir. 88 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Ayrıca yaúanan bazı vakalar ise, yapılan tespitlerin çokta sa÷lıklı olmadı÷ını göstermiútir. Gölcük’te, hasar tespit ekiplerince oturulabilir raporu verilen konutlardan, artçı depremlerde yıkılanların olması, halkın hasar tespit raporlarına olan güveninin yitirilmesine neden olmuútur. Hasar tespit raporlarının gerçe÷i yansıtmadı÷ını düúünen onbinlerce kiúi idare mahkemelerine baúvurmuútur. Depremin en çok etkiledi÷i iller olan Sakarya, Kocaeli, Düzce ve Bolu’daki hasar tespit itirazları Sakarya ødare Mahkemelerine yapılmıútır. 1999-2003 yıllarında bu dört vilayetin idari davaları sadece Sakarya idare mahkemelerinde görülmüú olup Kocaeli ødare Mahkemesi Temmuz 2003 sonrası faaliyete geçmiútir. ødare mahkemelerine yapılan itirazlar hasar tespiti ve hak sahipli÷i ile ilgili olmak üzere iki úekilde yapılmıú olup bilahare tazminat (tam yargı) davaları açılmıútır. Bu çalıúmada, 2005 yılına kadar, Sakarya 1. ve 2. ødare Mahkemesi’ne yapılmıú olan hasar tespit ve hak sahipli÷i itirazları esas defter kayıtlarından taranmıútır. Esas defterlerinden, itirazın yapıldı÷ı il, dava türü ve sonuçları incelenmiútir. Çalıúmada verilen sayılar 1.ve 2. ødare Mahkemelerindeki dava sayılarının toplamını göstermektedir. Öte yandan, Temmuz 2003’de Kocaeli ødare Mahkemesinin faaliyete geçmesi üzerine Kocaeli’nden yeni gelen ve halen devam eden davaların büyük bir bölümü ilgili mahkemeye havale edilmiútir. Bu davalar, yapılan çalıúmada kullanılmamıútır. Depremle ilgili davalardan bir di÷eri de, depremde on binlerce ölüme yol açan binaların müteahhitlerine karúı açılan ve a÷ır ceza mahkemelerinde görülen davalardır. Bu çalıúmada sadece idare mahkemesinin baktı÷ı davalar incelenmiútir. Tablo 2’de dava türü ve illere göre açılan ve Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının yaptı÷ı tespitlerin iptal edildi÷i dava sayıları görülmektedir. Görüldü÷ü gibi, açılan toplam 9739 davanın 7500 tanesi hasar tespitlerine olan itirazlar, 2239 tanesi ise hak sahipli÷iyle ilgili davalardır. Açılan tüm davaların da÷ılımına bakıldı÷ında, davaların %47’sinin Sakarya, %38’inin Kocaeli, %7’sinin Düzce ve %3’ünün Bolu illerine ait oldu÷u görülmektedir. Hasar tespitiyle ilgili davaların %51’i Sakarya iline, %39’u ise Kocaeli iline aittir. Hasar tespitiyle ilgili davalarda Sakarya ve Kocaeli’nin payı %90 iken, hak sahipli÷i ile ilgili davaların %6’sının Bolu’ya, %17’sinin Düzce’ye, %34’ünün Sakarya’ya ve %33’ünün Kocaeli’ne ait oldu÷u görülmektedir. Açılan 9739 davanın 3820 tanesinde mahkeme, Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının tespitinin yanlıú oldu÷una karar vermiútir. Bu de÷er açılan davaların yaklaúık %40’ına karúılık gelmektedir (Tablo 2). Yani dava açan her 5 kiúiden 2 tanesi haklı çıkmaktadır. Bu de÷er Sakarya için %45, Düzce için %21’dir. Dava türlerine göre bakıldı÷ında ise, hasar tespitiyle ilgili davalarda tespit raporlarının de÷iúme oranı %44’dür. øl bazında baktı÷ımız zaman, Bayındırlık tespitinin iptal edilme da÷ılımı Sakarya için %49, Kocaeli için %40, Bolu için %38 ve Düzce için %25’dir. Hak sahipli÷inde karar de÷iúme oranı toplamda %23’dür. Hak sahipli÷i ile ilgili davalarda, kararın illere göre de÷iúme oranı arasında çok fazla farklılık görülmemektedir. Sakarya’da oran %27, di÷er illerde ise %20 civarındadır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 89 Tablo 2. Dava türü ve illere göre açılan ve kararın iptal edildi÷i dava sayıları DAVA TÜRÜ HASAR TESPøTø HAK SAHøPLøöø øL SAKARYA KOCAELø DÜZCE BOLU BELøRTøLMEMøù SAKARYA KOCAELø DÜZCE BOLU BELøRTøLMEMøù TOPLAM DAVA SAYISI 3838 2919 258 193 292 752 739 381 141 226 9739 øPTAL SAYISI 1886 1176 64 74 105 201 147 71 29 67 3820 Davaların 4522 tanesinde mahkeme davanın reddine karar vermiútir. Yani açılan davaların %46’sında Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının kararı do÷ru olarak görülmüútür. Verilere göre bir di÷er dikkat çekici nokta ise, davaların açılması sırasında 832 tane dosyada dilekçelerin úekli yönden dava dilekçesi unsurları taúımamasından dolayı ret edilmesiyle, 181 tanesinde davacının davasını takip etmemesi veya istenen delillerin bulunmamasından dolayı açılmamıú sayılmasıyla ve 384 tanesinde ise dava devam ederken davacının feragat etmesiyle sonuçlanmıú oluúudur. Yani hukuki açılan davaların %14’ünde davacının haklı olup olmadı÷ına yönelik bir sonuca varılamamıútır. Di÷er önemli husus ise, mahkemelerin üzerindeki yükün depremle ilgili davalardan dolayı büyük ölçüde artmasıdır. Bölge idare mahkemesinde bakılan davaların yıllara göre da÷ılımı ve depremle ilgili dava sayıları Tablo 3’de gösterilmiútir. Tablo 3. Bölge idare mahkemesinde bakılan davaların yıllara göre da÷ılımı YIL TOPLAM DAVA SAYISI 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 1623 2004 4100 6671 4329 2831 2838 2803 DEPREMLE øLGøLø DAVA SAYISI 2438 4683 1530 510 401 177 HASAR TESPøTø HAK SAHøPLøöø 2484 4089 726 119 85 43 0 594 804 391 316 134 1999 yılında, 17 A÷ustos 1999 depreminden önce açılan toplam dava sayısı 1154’dür. Depremin oldu÷u günden sonra (yaklaúık 4 ay) 2946 dava açılmıútır. Hasar tespitleriyle ilgili itirazlar Ekim 1999’da baúlamıútır. 3 aylık süreç içerisinde depremle TMMOB AFET SEMPOZYUMU 90 ilgili 2438 dava açılmıútır. Deprem dosyalarının, tüm dava dosyaları içindeki oranı %59’dur. 1999 yılı içinde, sadece depremden sonra açılan davalara bakıldı÷ında depremle ilgili davaların %83 oldu÷u görülmektedir. 2000 yılında ise toplam dava sayısı 6671’e ulaúmıútır ve davaların %70’inin depremle ilgilidir. Bu yıldan itibaren hak sahipli÷i davaları açılmaya baúlanmıútır ve 2001 yılından itibaren hasar tespit davaları büyük ölçüde yerini hak sahipli÷i davalarına bırakmıútır. 2001 yılında davaların %35’i, 2002 yılında %18’i, 2003 yılında %14’ü ve 2004 yılında %6’sı depremle ilgilidir (ùekil 1). Toplam Deprem 7000 6671 6000 DAVA SAYISI 5000 4683 4329 4100 4000 2831 3000 2803 2004 2000 2838 2438 1623 1530 1000 510 401 0 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 177 2004 YIL ùekil 1. Toplam ve depremle ilgili bakılan dava sayıları Depremle ilgili 10000’e yakın dava oluúu ve her davayla ilgili yapılan incelemeler, keúifler ve kurulan bilirkiúi heyetleri dikkate alınacak olunursa harcanılan iúgücünün büyüklü÷ü çok daha fazla önem kazanmaktadır. E÷er, e÷itimli hasar tespit ekipleri oluúturulur ve hasarlar tespitleri detaylı bir çalıúma ile belirlenirse, hasar tespitlerindeki hatalı durum ve mahkemelere gönderilecek dosya sayısında azalma olacaktır. Bu durumda harcanacak iúgücü miktarları da azalacaktır. 5. DEöERLENDøRMELER ve ÖNERøLER T.C. Sayıútay Baúkanlı÷ı tarafından Performans Denetim Raporları kapsamında hazırlanan “Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce Depremleri Sonrası Faaliyetleri” isimli rapora göre, Kocaeli, Sakarya ve Yalova illerindeki hasar tespit çalıúmalarının sonuçlarına göre, hasar tespit raporlarının yaklaúık üçte birine depremzedeler tarafından itiraz edilmiútir. Bu itirazların Kocaeli'nde %86'sı, Sakarya’da %50’si, Yalova’da %42’si kabul edilmiútir. Bu sonuçlar ilk hasar tespitlerinin hatalı oldu÷unu göstermektedir. Yapılan tespitlerine çok sayıda itiraz olması ve ikinci incelemelerden sonra itirazların büyük bir bölümünün haklı bulunması, ilk hasar tespitlerinin sa÷lıklı yapılmadı÷ını ve gerçekleri yansıtmadı÷ını göstermektedir. Hasar TMMOB AFET SEMPOZYUMU 91 tespitleriyle ilgili böyle bir sonucun ortaya çıkmasında Düzce depreminin de etkisi olmuútur. Ayrıca hasar tespit çalıúmasına katılan personelin büyük bir bölümünün deneyimsiz olması, yeterince e÷itilmemesi ve hasar tespitinde kullanılan kriterlerin ve formların yeterli olmayıúı da sonuçları olumsuz etkilemiútir. Hasar tespiti yapmak üzere hem AøGM’nün teknik personeli, hem de Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının baúka birimlerinde görev yapan teknik personeli deprem bölgesine gönderilmiútir. Hasar tespit çalıúması için görevlendirilen personelden yalnızca AøGM’nün az sayıdaki teknik personeli bu konuda yeterince deneyimi olan teknik personeldir. ølk hasar tespit sonuçları açıklandıktan sonra Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı, TÜBøTAK’la birlikte 15-26 Eylül 1999 tarihlerinde østanbul, Kocaeli, Yalova ve Gebze’de ODTÜ tarafından hazırlanan ve hasar tespitlerinde kullanılması önerilen kriterler, tanımlar ve hasar tespit raporlarının nasıl düzenlenece÷i konularında seminer verilmiútir. Bu e÷itim seminerlerinin, Düzce depreminden sonra yapılan hasar tespitlerine ve itirazların de÷erlendirilmesine olumlu katkısı olmuútur. Ancak, söz konusu personelin e÷itimi bir plan dahilinde depremler öncesinde gerçekleúmedi÷i için e÷itim çalıúmalarının hasar tespitlerinin daha kısa sürede bitirilmesi ve daha sa÷lıklı yapılmasına etkileri sınırlı olmuútur. ODTÜ tarafından hazırlanan ve hasar tespitlerinde kullanılabilecek kriter ve formları açıklayan raporlar kurumun hasar tespitlerinde izlenmesi gereken prosedürlerini açıklayan el kitabı, rehber ya da benzeri baúka bir düzenleme niteli÷inde bir doküman de÷ildir. AøGM bu eksikli÷i gidermek amacıyla Üniversitelerle iúbirli÷i yaparak “Yapıların Deprem Hasarını Tespit Yönetmeli÷ini” hazırlama çalıúmalarını baúlatmıúsa da bu çalıúma henüz tamamlanmamıútır [5]. Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı tarafından yapılan her iki incelemenin sonunda, kararın yine uygun olmadı÷ını düúünen hak sahiplerinin yeni itirazlarına ødare Mahkemeleri bakmaktadır. Depremin ardından hasar tespitiyle ilgili Sakarya ødare Mahkemelerinde 7500 davanın açıldı÷ı ve bu davaların %44’ünde Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı tarafından yapılan tespitlerin iptaline karar verilmiútir. Bu kadar büyük bir hata yüzdesinin ortaya çıkmasındaki nedenlerin baúında, hasar tespit çalıúmasına katılan personelin büyük bir bölümünün deneyimli olmaması ve hasar tespitinde kullanılan kriterlerin ve formların yeterli olmaması gelmektedir. Buna karúılık, il bazında tespit raporlarının de÷iúme oranına bakıldı÷ında Sakarya ili için %49 iken, Düzce için %25 oldu÷u görülmektedir. Bunun ise, Düzce depreminden önce düzenlenen e÷itim seminerlerinin olumlu bir sonucu oldu÷u düúünülmektedir. Hak sahipli÷iyle ilgili açılan 2239 davanın %23’ünün haklı oldu÷u görülmüútür. Hak sahipli÷iyle ilgili davaların illere göre de÷iúme oranında çok fazla farklılık görülmemektedir. Az sayıda personelle yapılmıú olmasına ra÷men, bu oran hak sahipli÷i iúlemlerinin hasar tespit iúlemlerine oranla daha baúarıyla yürütüldü÷ünü göstermektedir. Birden fazla konutu olanlar sadece biri için hak sahibi sayıldı÷ından, konutlarla ilgili mülkiyet ve kullanım bilgilerinin do÷ru ve güvenilir olması gerekmektedir. Deprem bölgesindeki kentlerin hiçbirinde binaların kullanım ve mülkiyet bilgilerini de içeren kent bilgi sistemi olmadı÷ından hak sahipli÷i iúlemlerinin sonuçlarına ne ölçüde güven duyulabilece÷i belli de÷ildir. Bilgilerin güvenilir olmaması yanında bölgeye yeterince deneyimli eleman tahsis edilememesi ve hak sahipli÷i ile ilgili mevzuatın basit olmaması etkili bir iç kontrol mekanizması kurulmasını zorlaútırmaktadır. Öte yandan, depremle ilgili açılan davaların idare mahkemelerine getirdi÷i ilave yükün de çok büyüt boyutlarda oldu÷u görülmektedir. 1999 yılında depremden sonraki 92 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 4 ay içinde depremle ilgili açılan davaların, tüm davaların %83’ünü, 2000 yılında %70’ini, 2001 yılında %35’ini, 2002 yılında %18’ini, 2003 yılında %14’ünü ve 2004 yılında ise %6’sını oluúturdu÷u görülmektedir. Yaklaúık 5.5 yıllık sürede sadece Sakarya ødare Mahkemelerinde 10000’e yakın dava karara ba÷lanmıútır. Yapılan incelemeler, oluúturulan bilirkiúi heyetleri tarafından yapılan keúifler düúünüldü÷ünde, hem iú yükü kaybının hem de maddi kayıpların büyüklü÷ü de ön plana çıkmaktadır. Sonuç olarak, kentsel yerleúim bölgelerinde mühendislik hizmeti görmüú yapılardaki hasar tespitlerinin kısa sürede ve istenilen sonuçları verecek úekilde yapılabilmesi için yeterli sayıdaki teknik personelin depremlerden önce çok iyi e÷itilmesi gerekir. Hasar tespit kriterleri ve hasar tespit formları do÷ru sonuçların alınmasına elverecek úekilde geliútirilmelidir. Hasar tespitinde oldu÷u gibi hak sahipli÷i çalıúmaları da önceden gerekli úekilde e÷itilmiú yeterli sayıda personel tarafından yürütülmelidir. Zira bir deprem ülkesi olan Türkiye’de daha çok depremler ve yapısal hasarlar gözlenecektir. Geçirdi÷imiz bu büyük depremlerin gelece÷imize ıúık tutması açısından da büyük önemi vardır. østatistiklere göre Türkiye binaların depreme karúı davranıúı ve hasar gören binaya oranla can kaybı açısından dünyanın en geri birkaç ülkesi arasında yer almaktadır. Farklı disiplinlerin verileri kullanılarak yapılan araútırmalar Marmara çevresinde önümüzdeki 30 yıl içerisinde 7 ve üzerinde büyüklükte bir deprem olaca÷ını göstermektedir. Bu durum dikkate alınarak gerekli maddi ve hukuki düzenlemeler yapılarak ülkenin tüm olanakları seferber edilmeli ve yaklaúan depreme karúı acil tedbir alınmalıdır. KAYNAKLAR 1. Özmen, B., “17 A÷ustos 1999 øzmit Körfezi Depreminin Hasar Durumu (Rakamsal Verilerle)”, TDV/DR 010-53, Türkiye Deprem Vakfı, 2000. 2. Barka, A.A., 1992, the North Anatolian Fault Zone. Annales Tectonicae, Special Issue, Suppl. To Vol. VI, 164-195 3. Parsons, T., Shinji, T., Stein, R.S., Barka, A., Dietrich, J.H., 2000, Heightened Odds of Large Earthquakes near Istanbul: An interaction- based probability calculation. Science, 288, 661-665. 4. Gülkan, P., Ergünay, O., “13 Mart 1992 Erzincan Depreminin Olay øncelemesi”, Deprem Mühendisli÷i Semineri’95, Adapazarı, 1995. 5. T.C. Sayıútay Baúkanlı÷ı, “Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının Marmara ve Düzce Depremleri Sonrası Faaliyetleri”, Performans Denetim Raporları, 2002. 6. Özmen, B., “12 Kasım 1999 Düzce Depremi’nin Konut ve øúyeri Hasarları (Rakamsal Verilerle), 12 Kasım Düzce Depremi Raporu, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Deprem Araútırma Dairesi, Ankara, 2000. 7. Sakarya 1. ve 2. ødare Mahkemesi 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004 Yıllarına Ait Esas Defter Kayıtları, Sakarya. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 93 DEPREMDE øNùAAT MÜHENDøSøNøN HUKUKø SORUMLULUöU Av. Kadir Daylık 1, Av. Taner Savaú 2 ÖZET Bu çalıúmada, inúaat mühendisinin deprem gibi tabi afetler sonucunda meydana gelen hasarlardan kaynaklanan hukuki sorumlulu÷u ele alınmıú, uygulamada karúılaúılan sorunlar ve çözüm yolları ortaya konmaya çalıúılmıútır. Bu amaçla, inúaat mühendisinin deprem gibi tabi afetler sonucunda meydana gelen hasarlardan kaynaklanan hukuki sorumlulu÷unu de÷erlendiren yürürlükteki mevzuat ele alınmıú, mevzuatın gerek ö÷retideki gerekse Yüksek Mahkeme kararlarındaki yorumlanma úekli ortaya konmuútur. Daha sonra Yüksek Mahkeme ve doktrin tarafından yapılan yorumlar mevzuatla karúılaútırılmıú, bu suretle inúaat mühendisleri açısından ortaya çıkan sorun belirlenmiútir. Son olarak uygulamadaki hatalar eleútirel bir yaklaúımla ele alınmıú ve sorunun çözümü için yapılması gerekenler belirlenmiútir. 1. GøRøù Kuúkusuz ülkemizin karúı karúıya oldu÷u en önemli tabi afetlerden birincisi depremdir. Yurdumuzun hemen hemen her bölgesinde deprem riski bulunmaktadır. Elbette ki, deprem toplumsal bir sorundur ve toplumun bir bireyi olarak her birimizi her yönüyle yakından ilgilendirmektedir. Ancak biz hukukçuları, özellikle deprem anından ve öncesinden ziyade depremden sonra ortaya çıkacak ihtilaflar da yakından ilgilendirmektedir. Yakın zamanda, Kocaeli ili ve çevresinde meydana gelen depremler sonrasında ortaya çıkan hukuki geliúmeler inúaat mühendisleri açısından çok önemli bir sorunu gündeme getirmiútir. Her ne kadar, bu sorun meslek mensuplarınca yeteri kadar önemsenmemekteyse de, bizce burada mesle÷in karúı karúıya oldu÷u en büyük risklerden birisi söz konusudur. Kuúkusuz ki, bu sorun inúaat mühendisinin depremde meydana gelebilecek hasardan kaynaklanan hukuki ve cezai sorumlulu÷udur. 1 2 østanbul Barosu, ønúaat Mühendisleri Odası østanbul ùubesi Hukuk Müúaviri østanbul Barosu, ønúaat Mühendisleri Odası østanbul ùubesi Hukuk Müúaviri 94 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 2. DEPREMDE øNùAAT MÜHENDøSøNøN HUKUKø SORUMLULUöU 2.1. Sorumlulu÷un Boyutları ønúaat Mühendisinin deprem nedeniyle sorumlulu÷undan bahsedilebilmesi için öncelikle inúaat mühendisince yapılan yahut inúaat mühendisinin inúası sürecine her hangi bir úekilde dahil oldu÷u bir yapının deprem sonucunda hasarlanmıú olması gereklidir. Dolayısıyla, bu çalıúmamızda her ne kadar üzücü bir sonuç olsa da, inúaat mühendisinin inúa sürecine herhangi bir úekilde katıldı÷ı bir binanın deprem sonucunda hasarlanmıú olması olasılı÷ına göre hareket edilmiútir. ønúaat mühendisinin yapı müteahhidi, proje müellifi olarak yahut baúka bir surette inúasında görev üstlendi÷i bir yapının deprem sonucunda hasar görmesi halinde, iki tür sorumluluk söz konusu olacaktır. Öncelikle, zararın úahsında gerçekleúti÷i kiúilerin tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır. Bu halde hukuk davası ile karúı karúıya kalınması söz konusudur. Öte yandan, eylem aynı anda suç da teúkil edebilir. Bu durumda da suç isnadı ile karúı karúıya kalınabilir. Ancak bizim bu çalıúmamızda, uygulamada ortaya çıkan sorunlar açısından sadece hukuki sorumluluk ele alınacaktır. Öte yandan, ortaya çıkan ilk sorun, inúaat mühendisinin sorumlulu÷un bedel açısından sınırıdır. Di÷er bir ifadeyle, yapıda hasar meydana gelmesi halinde, inúaat mühendisi ortaya çıkan zararın ne kadarından sorumlu olacaktır. Kusuru oranında mı sorumludur, yoksa zararın tamamından mı sorumludur? Bir di÷er sorun ise sorumlulu÷un zaman açısından sınırıdır. Sorumluluk ne kadar süreyle sınırlı olacak ve bu süre hangi andan itibaren iúlemeye baúlayacaktır? Bu nedenle bu çalıúmamızı sorumlulu÷un sınırları açısından iki baúlık altında ele alaca÷ız. 3. ZAMANAùIMI 3.1. Genel Olarak Zamanaúımı, alacaklının alaca÷ını talep etmek için harekete geçmesi gereken süreyi ifade eder. Aslında bu süre dolduktan sonra da alacaklı alaca÷ını talep edebilecektir, ancak bu durumda borçlunun zamanaúımı itirazında bulunması halinde alaca÷ını talep etme hakkı düúecektir. Her úeyden önce úunu ifade etmek gerekir ki, zamanaúımı kamu yararını amaçlayan bir müessesedir. Zamanaúımı müessesesi sayesinde mahkemeler, aradan çok uzun süreler geçti÷i için tetkiki zorluk arz eden olaylardan kurtulur. Ayrıca borçlu da borcunu gere÷i gibi ifa etti÷ine dair delilleri yahut emareleri ilelebet saklamaktan kurtulur. Güncelli÷ini kaybetmiú bir olayın dava edene de artık yarar sa÷lamayaca÷ı da söylenebilir. 3.2. Zamanaúımı Sürelerinin Kesin Oluúu Zamanaúımı meselesi çeúitli kanunlarda düzenlenmiú olup, biz sadece Deprem Sonucu Hasar Gören Yapılar açısından zamanaúımını incelemekte oldu÷umuzdan Borçlar Kanununu ele alaca÷ız. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 95 Borçlar Kanunun 127.m.si de yukarıda da ifade etti÷imiz gibi zamanaúımının kamu düzenine iliúkin oldu÷unu do÷rulmaktadır. Zira maddeyle zamanaúımı süresinin taraflarca arttırılması yahut eksiltilmesi yasaklanmıú bulunmaktadır. 3 øncelememize konu durumda da aynı hususlar geçerlidir. Gerçekten Deprem Sonucu Yapının Zarar Görmesi halinde bilindi÷i üzere, sorumlulardan birisi de inúaat mühendisleri olmaktadır. Bir projeyi tamamen sona erdirip teslim eden bir kiúinin, bu proje ile ilgili ayrıntıları ve belgeleri ilelebet hafızasında ve arúivinde tutması mümkün de÷ildir. Belirli bir zaman sonra söz konusu projeyle ilgili ayrıntıları hafızasından ve arúivinden silebilmelidir. Bu süreler sözleúmeyle dahi uzatılamaz ancak zamanaúımı süresini ifade eden bu zaman aralı÷ının kuúkusuz ki makul olması gerekmektedir. 3.3. Zamanaúımı Sürelerinin Baúlangıcı Zamanaúımının iúlemeye baúlayaca÷ı anı tespit etmeden önce, incelememizle olan ba÷ını da nazara alarak iki tür zamanaúımından yola çıkaca÷ız. Borçlar kanunumuzda, haksız fiillerde ve alacaklarda ayrı olmak üzere iki ayrı zamanaúımı süresine yer verilmiútir. Yüksek mahkememiz bugüne kadar vermiú oldu÷u kararlarda deprem sonucu meydana gelen hasarı haksız fiil çerçevesinde de÷erlendirmiútir. Gerçekten de, zarar gören ile mühendis yahut müteahhit arasında herhangi bir sözleúme bulunmayan durumlarda zararın haksız fiil olarak kabulü mümkündür. Kanunumuza göre, haksız fiil sonucu oluúan zararın talep edilebilmesi için zamanaúımı süresi zarardan ve zarara sebep olan failden haberdar olma tarihinden itibaren iúlemeye baúlayacaktır. Ancak her halde, zarara sebebiyet veren fiilin gerçekleúti÷i tarihten itibaren 10 sene sonra zamanaúımı süresi dolacaktır. 4 5 3.4. Zamanaúımı Süresinin Baúlangıcı Açısından Ö÷retideki Görüú Doktrinde zamanaúımı süresinin baúlangıcı ile ilgili farklı görüúler mevcuttur. Öncelikle bu görüúlerden bir kısmını ortaya koyalım; 3 Borçlar Kanunu - Müruru Zaman Müddetlerinin Katiyeti - Madde 127 - Bu üçüncü bapta tâyin olunan müruru zaman müddetleri, mukavele ile tadil olunamaz. 4 Borçlar Kanunu – Müruru Zaman - Madde 60 - Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblâ÷ tediyesine müteallik dâva, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. ùu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neúet etmiú olursa úahsî dâvaya da o müruru zaman tatbik olunur. E÷er haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiú olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sakıt olsa bile o alaca÷ı vermekten imtina edebilir. 5 Borçlar Kanunu - Müruru Zamanın Baúlangıcı – Madde 128 - Müruru zaman alaca÷ın muaccel oldu÷u zamandan baúlar, alaca÷ın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruru zaman bu haberin verilebilece÷i günden itibaren cereyan eder. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 96 “10 senelik müruru zamanın mebdei zararın ika edildi÷i andır.” 6 “Bu on yıllık süre, haksız fiilin yapıldı÷ı tarihten (hatta zarar daha sonra do÷muú olsa bile) yürüme÷e baúlar.” 7 “Haksız fiilden zarar gören taraf, zararı ve zarar vereni daha geç ö÷renmiú olsa dahi, haksız fiilin yapıldı÷ı tarihten itibaren on yıl geçmesiyle dava hakkı zamanaúımına u÷rar. Federal Mahkemeye göre, on yıllık sürenin baúlangıcı, zararın daha sonra meydana geldi÷i hallerde de, zarara sebep olan ve sorumlulu÷a esas teúkil eden haksız fiilin yapıldı÷ı tarihtir.” 8 “ Haksız fiil nedeniyle tazminat davası açma hakkı, herhalde zarar verici fiilin vuku buldu÷u tarihten itibaren on yıl geçmekle zamanaúımına u÷rar. On yıl içinde zarar veya fail ö÷renilemedi÷i için bir yıllık zamanaúımı süresi baúlamamıú olsa dahi, haksız fiilin vuku buldu÷u tarihten itibaren on yıl geçmiú ise tazminat davası açma hakkı zamanaúımına u÷ramıú olur. On yıllık zamanaúımı bakımından önemli olan tarih, haksız fiilin vuku buldu÷u tarihtir. Bununla kastedilen zararın gerçekleúti÷i tarih de÷il, zarara yol açan fiilin tamamlandı÷ı tarihtir. Zarar daha sonra gerçekleúmiú olabilir. Örnek olarak, fail tarafından radyasyona maruz bırakılan ma÷dur bu fiilden 15 yıl sonra bu sebeple kanser olmuúsa, tazminat zamanaúımı dolmuú bulundu÷undan, tazminat talebi zamanaúımı itirazı ile karúı karúıya kalabilecektir.” 9 “On yıllık sürenin baúlangıcı “haksız fiilin iúlendi÷i” tarihtir. Burada zarar ve faile ıttıla tarihi baúlangıç alınmamıútır. Zarar ve faile ıttıla, on yıl dolduktan sonra gerçekleúmiúse, artık zamanaúımı gerçekleúmiú olur.” 10 “Fiilden zarar gören, gerek sorumlunun kim oldu÷unu gerekse zararı ne zaman ö÷renmiú olursa olsun, fiilin vukuundan itibaren on yıl geçince, tazminat davası zamanaúımına u÷rar.” 11 “Zararlandırıcı eylemin yada olgunun sona ermesiyle baúlayan on yıl içinde dava açılmaz ise, giderim istemek hakkı yıllanmıú olur. Burada on yıllık süre, giderim isteme hakkı do÷uran eylem yada olguyla iúlemeye baúlar. Zarar sonradan meydana gelmiú olsa bile, gene durum özdeútir.” 12 6 Ord.Prof.Dr.Ferit H.Saymen Türk Borçlar Hukuku sf 527 Prof .Dr.Kenan Tunçoma÷ Borçlar Hukuku Dersleri sf 315 8 Safa Reio÷lu Borçlar Hukuku sf.205 9 Prof.Dr.M.Kemal O÷uzman, Borçlar Hukuku Dersleri sf.523 10 Turgut Uygur Borçlar Kanunu ùerhi Sf 946 11 Borçlar Hukuku Prof Dr. Selahattin Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku Sf 550 7 12 Mustafa Reúit Karahasan Tazminat Davaları Sf 1073 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 97 “Zarar görenin zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı do÷uran fiilin vukuundan itibaren 10 sene geçtikten sonra dava görülemez.” 13 Her ne kadar farklı görüúler olsa da, yukarıda ortaya koydu÷umuz tablodan a÷ırlıkta olan görüúün, haksız fiilden kaynaklanan zararlarda zamanaúımı süresinin zarara sebebiyet veren fiilin gerçekleúti÷i andan itibaren iúlemeye baúlayaca÷ı kabul edilmektedir. Hatta zarar, daha sonra gerçekleúmiú olsa bile haksız fiilin gerçekleúti÷i tarihin esas alınaca÷ı ifade edilmektedir. Doktrinde ileri sürülen bu görüúü incelememize konu duruma uygulamanın yerinde olaca÷ı kanaatindeyiz. øncelememize konu durum deprem nedeniyle yapıda meydana gelen hasarın tazmini meselesidir. Buna göre, Kastamonu ilinde 1950 yılında inúaat mühendisi olan Bay Ahmet tarafından bir bina inúa edildi÷ini kabul edelim. Yine bu binanın 2005 yılında meydana gelen deprem neticesinde yıkıldı÷ını farzedelim. Olay yerinde bulunan enkaz üzerinde yapılan incelemede Bay Ahmet’in binanın inúasında deprem yönetmeli÷ine uygun malzeme kullanmadı÷ı, binanın projesini yapan Bay Mehmet’in de matematiksel bir hata yaptı÷ı tespit edilmiútir. Bu tespit sonucunda Bay Ahmet’in %95, Bay Mehmet’in %5 oranında kusurlu oldu÷u kanaatine varılmıútır. Bu arada binanın yıkılması neticesinde binanın 6.no.lu dairesinde oturan ve dairesini Bay Cemil’den satın alan Bayan Sevim vefat etmiútir. Bunun üzerine, Bayan Sevim’in mirasçıları Bayan Ayúe ve Bay Emre, Bay Ahmet ve Bay Mehmet’e karúı dava açmıútır. Öncelikle, böyle bir olayda yukarıda da ifade etti÷imiz üzere, haksız fiil hükümleri uygulanacaktır. Zira Bay Ahmet ile vefat Bayan Sevim arasında herhangi bir sözleúme mevcut de÷ildir. Dolayısıyla sözleúmeden kaynaklanan sorumlulu÷a istinaden talepte bulunamayacaklardır. Borçlar Kanunumuzun 41.m.sine göre hukuka aykırı bir eylemle baúkasına zarar veren kimse bu zararı tazmine mecburdur. Dolayısıyla, bir kimse hukuka aykırı bir eylem gerçekleútirmiú ve bu eylem neticesinde bir zarar oluúmuúsa bu zararı tazminle mecburdur. Bunun için eylemi gerçekleútirenle zarar gören arasında herhangi bir sözleúme bulunması gerekli de÷ildir. Somut olayda, Bay Ahmet mevcut yönetmeliklere aykırı hareket ederek, binanın inúasından uygun malzeme kullanmamıútır, Bay Mehmet ise, projede matematiksel bir hata yapmıútır. Dolayısıyla Bay Ahmet ve Bay Mehmet’in bu davranıúı haksız bir fiildir. Bu haksız fiil neticesinde, Bayan Sevim’in mirasçıları zarar görmüútür. Son olarak uygun illiyet ba÷ı aranacaktır. Di÷er bir ifadeyle, binanın Bay Mehmet’in yönetmeliklere aykırı malzeme kullanmasından, yada Bay Mehmet’in projede hata yapmıú olmasından dolayı yıkılıp yıkılmadı÷ı araútırılacaktır. E÷er bina bu nedenlerle, yıkılmadıysa, di÷er bir ifadeyle binanın yıkılmasıyla Bay Ahmet ve Bay Mehmet’in hukuka aykırı eylemleri arasında uygun illiyet ba÷ı kurulamazsa, sorumluluk söz konusu olmayacaktır. 14 Lütfü Dalamanlı, Faruk Kazancı, Muharrem Kazancı Borçlar Kanunu úerhi 1.cilt Sf 985 14 Üzülerek belirtmek istiyoruz ki, yakın zamanda meydana gelen depremler sonucunda görülen davalarda, yukarıda ifade etti÷imiz uygun illiyet ba÷ı ço÷unlukla aranmamıútır. Ço÷u davada, sadece projede hata olup olmadı÷ına bakılmıú, hata mevcut ise sorumlulu÷a hükmedilmiútir. Halbuki, büyük bir titizlikle, binanın bu hata nedeniyle zarar görüp görmedi÷inin de de÷erlendirilmiú olması gerekirdi. 13 98 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Tüm bu unsurlar birlikte gerçekleúti÷inde haksız fiilden söz edilebilecektir. Sıra zararın tazmini meselesindedir. Yukarıda da ifade etti÷imiz üzere zararın tazmininin talep edilebilmesi zamanaúımı süresine tabidir. Bu süre her halde zarara sebebiyet veren haksız fiilin gerçekleúti÷i tarihten itibaren 10 yıl sonrasını geçmeyecektir. Bay Ahmet’in haksız fiili binanın inúası sırasında, Bay Mehmet’in haksız fiili projenin yapısı esnasında gerçekleúmiútir. Zaten binanın inúasından sonra Bay Ahmet ve Bay Mehmet olaydan elini çekmiú olup, herhangi bir eylem de gerçekleútirmemiútir. Buna göre, Bay Ahmet’in inúaatı bitirdi÷i, di÷er bir ifadeyle inúaattan el çekti÷i tarihten, Bay Mehmet’in ise projeyi bitirdi÷i tarihten itibaren 10 yıl sonra, yani 1990 yılında zamanaúımı dolmuú olacaktır. Zararın bu tarihten sonra gerçekleúmesi durumu de÷iútirmeyecektir. Doktrinde kabul gören görüú bu yöndedir, aslında yukarıda ifade etti÷imiz kanun metninden de bu anlam çıkmaktadır. 3.5. Zamanaúımı Süresinin Baúlangıcı Açısından Yargıtayın Görüúü Ancak Yargıtay doktrinde hakim olan görüúe katılmamaktadır. ùimdi de Yargıtayın konuyla ilgili görüúünü ve yukarıda ifade etti÷imiz doktrin görüúünden ayrıldı÷ı noktaları ve bunun sebeplerini irdeleyelim. Yüksek mahkemenin aúa÷ıda yer alan kararı konuyla ilgili görüúünü ortaya koymaktadır; “Her ne kadar, B.K.nun 60. maddesinde, "...Dava ... her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunamaz." Hükmü yer almakta ve böylece, ilk bakıúta fiil tarihinden itibaren on yıl geçtikten sonra zamanaúımının mutlak surette gerçekleúece÷i gibi bir anlam çıkmakta ise de, gerçekte böyle bir sonuca varılmasına olanak yoktur. Öncelikle, anılan hükümde yer alan "zararı müstelzim" ifadesindeki müstelzim sözcü÷ünün "gereken, gerekli, gerektiren" úeklindeki sözlük anlamından farklı olarak "neden olan" úeklinde; "zararı müstelzim" sözlerinin de "zararı do÷uran, zarara neden olan" úeklinde anlaúılması gerekti÷ine iúaret edilmelidir. Böylece, "zararı müstelzim" ifadesi, "zararı gerektiren" úeklinde de÷il, "zararı do÷uran" úeklinde anlaúılmalıdır. Buna ba÷lı olarak B.K.nun 60. maddesindeki "...Her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra..." söz dizini, "Her halde zararı do÷uran haksız fiilin iúlenmesinden itibaren on sene geçtikten sonra" úeklinde anlaúılmalıdır. Bu takdirde ise, söz konusu hükme özellikle "zararı do÷uran" sözlerine gereken vurgu yapılarak anlam yüklendi÷inde, Yasa'nın on yıllık sürenin baúlayabilmesini de, ortada, bütün unsurlarıyla gerçekleúmiú, zarar do÷uran bir fiilin bulunması koúuluna ba÷ladı÷ı sonucuna varılır. Söylenenler biraz daha açılırsa: Hukuka aykırı ve ancak henüz herhangi bir zarar do÷urmamıú bir fiilin iúlenmiú olması, tek baúına yasal 10 yıllık zamanaúımı süresinin baúlayabilmesi için yeterli de÷ildir. Zira, yukarıda de÷inildi÷i üzere, bir fiilin haksız fiil olarak nitelendirilebilmesi için, di÷er koúullar yanında, onun bir zarara neden olması da zorunludur. Kendisinden kaynaklanan bir zarar bulunmadıkça, bir fiilin hukuka aykırılı÷ından söz edilebilirse de, henüz bir haksız fiil olarak kabulü mümkün de÷ildir. Böyle durumlarda, zarar do÷uncaya kadar, ortada sadece hukuka aykırı bir fiil bulunur; dolayısıyla, bu aúamada, haksız fiilin unsurlarından sadece hukuka aykırılık ve -koúulları varsa- kusur unsurları gerçekleúmiú olur. O fiilin, hukuka TMMOB AFET SEMPOZYUMU 99 aykırı bir fıil olmaktan çıkıp, haksız fiil niteli÷ine dönüúebilmesi ise, ancak di÷er iki unsurun; bir zararın do÷ması ve zarar ile fiil arasında nedensellik ba÷ının bulunması unsurlarının birlikte gerçekleúmesiyle mümkündür. Kısaca, hukuka aykırı bir fiil, bütün bu koúulların birlikte gerçekleúti÷i andan itibaren haksız fiil niteli÷ine bürünür; o potansiyeli taúıdı÷ı halde henüz nedensellik ba÷ını da içeren bir zararı do÷urmamıú olan hukuka aykırı nitelikteki bir fiil, zararın do÷aca÷ı ana kadar haksız fiil olarak nitelendirilemez. Dolayısıyla, haksız fiil, zorunlu olarak, bir zarar do÷urdu÷u anda bütün unsurlarıyla tamam olur ve ancak o tarihte iúlenmiú sayılabilir. Baúka bir anlatımla binanın yapımı, yönetmeli÷e aykırı olmasına karúın, o tarihte zarar do÷madı÷ından davacının anılan tarihte bir talep hakkı da olamayacaktır. Bir hakkın, bu ba÷lamda ödence isteminin do÷madı÷ı bir tarihte, zamanaúımının baúlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleútirir, hatta olanaksız kılar. Binanın yapım tarihinde, davalının hukuka aykırı eylemi gerçekleúmiútir. Ancak ortada henüz bir zarar bulunmamaktadır. Yukarıda de÷inildi÷i gibi, her hukuka aykırı eylem, zararın oluúmasına neden olmayabilir. Binanın yapımı sırasında oluúan hukuka aykırılık eylemi, depremin oluúumu sonucunda zararı do÷urmuútur. Özetlemek gerekirse: B.K.nun 60, maddesi, gerek bir ve gerekse 10 yıllık sürelerin baúlayabilmesini, bir zarara neden olmuú, dolayısıyla haksız fiil olarak varlık kazanmıú bir fiilin varlı÷ına ba÷lamaktadır. Dolayısıyla, neden oldu÷u zarar henüz gerçekleúmemiú bir fiilin salt iúlenmiú olması, anılan sürelerin baúlaması için yeterli de÷ildir.” 15 Görüldü÷ü üzere, yüksek mahkeme doktrinden ayrılmıútır. 3.6.Yargıtayın Görüúüne Eleútirel Bakıú Kanaatimizce yüksek mahkemenin yukarıda yer alan kararında, kavramlar hatalı olarak de÷erlendirilmiútir. Gerçekten, yüksek mahkeme, haksız fiilin unsurlarının hukuka aykırı bir fiil ve zarar oldu÷unu ifade etmekte, ancak hukuka aykırı eylemin iúlendi÷i tarihte zarar gerçekleúmemiúse, zararın gerçekleúti÷i anda hukuka aykırı fiilin iúlendi÷ini kabul etmektedir. Halbuki, yüksek mahkeme kararında da belirtildi÷i gibi haksız fiil sadece hukuka aykırı fiil demek de÷ildir, di÷er bir ifadeyle haksız fiil salt olarak hukuka aykırı fiilden oluúmamaktadır. Haksız fiil kavramı, hukuka aykırı fiille birlikte, kusur, zarar ve illiyet ba÷ı unsurlarını da kapsar. Yüksek mahkeme yukarıdaki hatalı yorumunda hareketle, zarar henüz oluúmadan haksız fiilden söz edilemeyece÷ini, kanun hükmünde de, …zararı do÷uran haksız fiilin iúlenmesinden… itibaren dendi÷inden, zarar da do÷mamıú oldu÷undan henüz haksız fiilin iúlenmiú oldu÷undan bahsedilemeyece÷ini, bu nedenle haksız fiilin ancak zararı do÷uran deprem olayından sonra iúlenmiú oldu÷unun kabul edilebilece÷ini ifade etmektedir. Yüksek mahkemeye göre zamanaúımı ile ilgili kanun hükmünün Türkçe karúılı÷ı úu úekildedir; 15 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.10.2003 t, 2003/4-603 E., 2003/594 K. sayılı kararı 100 TMMOB AFET SEMPOZYUMU “Her halde zararı do÷uran haksız fiilin iúlenmesinden itibaren on sene geçtikten sonra" Yüksek mahkemece bu úekilde çevrilen madde metni ise aúa÷ıdaki úekildedir; “Her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra” Görüldü÷ü üzere, kanun metninde, yüksek mahkeme kararında belirtildi÷i gibi, haksız fiil ibaresi bulunmamaktadır. Yüksek mahkemece yapılan yorumda kanunda yer almayan haksız ibaresi maddeye eklenmiútir. Dolayısıyla, kanunumuz on senelik sürenin iúlemeye baúlayaca÷ı günü tüm unsurları ile haksız fiilin iúlendi÷i günü, di÷er bir ifadeyle haksız fiilin, hukuka aykırı eylem, zarar, kusur, illiyet ba÷ı gibi tüm unsurları ile vücut buldu÷u anı de÷il, sadece fiilin, di÷er bir ifadeyle haksız fiil kavramının hukuka aykırı eylem unsurunun gerçekleúti÷i anı zamanaúımı süresinin baúlangıcı olarak kabul etmiútir. Yukarıda örnekledi÷imiz olaya, yüksek mahkeme kararını uyguladı÷ımızda, 1950 yılında inúa edilen yapının 2005 yılındaki depremde yıkılması halinde, 2015 yılına kadar sorumluluk söz konusu olacaktır. Halbuki, kanunumuz on yıllık sürenin (salt olarak) fiilin iúlendi÷i tarihten itibaren baúlayaca÷ına hükmetti÷inden, zararın ne zaman oluútu÷unun herhangi bir önemi olamayacak, 1960 yılında on yıllık üst süre dolmuú olacaktır. 4. MÜTESELSøL SORUMLULUK 4.1.Genel Olarak Müteselsil sorumluluk bir zararın birden çok úahıs tarafından tanzim edilmesi yükümlülü÷üne ifade eder. Borçlar Kanunumuz haksız fiilin birden fazla kimse tarafından gerçekleútirilmesi halinde bu kiúilerin haksız fiilden do÷an zarardan müteselsilen sorumlu olaca÷ını öngörmektedir. Müteselsil sorumluluk Borçlar Kanunumuzun 50-51.maddelerinde düzenlenmiútir. 16 17 Müteselsil borç iliúkisinin söz konusu oldu÷u durumlarda her borçlu, borcun tamamını ifa etmekle yükümlü olmaktadır. Bu durumda alacaklı seçimlik hakkına sahiptir. Diledi÷i takdirde borcun tamamını müteselsil borçlulardan birinden isteyebilir. Yine borçlulardan birinin borcu ifa etmesi halinde borç sona erer. Bu durumda borcu ifa edenin di÷er borçlulara kusurları oranında rücu etme hakkı bulunmaktadır. 16 Borçlar Kanunu – Madde 50 - Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müúevvik ile asıl fail ve fer'an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hâkim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadı÷ını takdir ve icabında bu rücuun úumulünün derecesine tâyin eyler. Yataklık eden kimse, vakı olan kârdan hisse almadıkça yahut iútirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz. 17 Borçlar Kanunu – Madde 51 - Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur. Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiú olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamıú ve üzerine borç alınmamıú oldu÷u halde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 101 4.2. Yüksek Mahkeme Görüúü ve Eleútiri Yüksek mahkemenin haksız fiillerde müteselsil borcun uygulanaca÷ına iliúkin içtihatları istikrar kazanmıú durumdadır. Yüksek mahkemeye göre zarara sebep olan haksız fiili birlikte iúleyenler arasında tam teselsül iliúkisi söz konusudur. Yukarıda da ifade etti÷imiz üzere, deprem nedeniyle meydana gelen hasarlarda, yüksek mahkeme haksız fiil sorumlulu÷unu kabul etti÷inden sorumluluk açısından da, müteselsil sorumlulu÷u kabul etmektedir. Di÷er bir ifadeyle yüksek mahkemeye göre binanın müteahhidi ile proje müellifi, hasarın meydana gelmesindeki kusur oranları ne olursa olsun, zarar görenlere karúı, oluúan zararın tamamından sorumlu olacaktır. Yüksek mahkemenin bu görüúü, yakın zamanda meydana gelen deprem sonucunda oluúan hasarların tamamından, çok düúük oranlarda kusurlu olan inúaat mühendislerinin sorumlu olması sonucunu do÷urmuútur. Gerçekten, kimi davalarda, deprem nedeniyle hasar gören bir yapıyla ilgili bilirkiúi raporlarında proje müellifi olan inúaat mühendisi %1, yapının müteahhidi ise %99 oranında sorumlu oldu÷u tespit edilmesine ra÷men, izah etmeye çalıútı÷ımız müteselsil sorumluluk ilkesi gere÷ince, %1 oranında sorumlu olan inúaat mühendisinin, zarar gören kiúiye karúı meydana gelen hasarın %100’ünü tazmin etme yükümlülü÷ü ile karúı karúıya kaldıkları gözlemlenmiútir. Bu úekilde yapı bir baúkasına ait kusurdan kaynaklanan zararı da tazmin eden inúaat mühendisleri ço÷unlukla rücu edecek kimse bulamamıúlardır. Yine yukarıda yer alan örne÷e dönersek, Bay Mehmet %5 oranında kusurlu olmasına ra÷men, Bayan Ayúe ve Bay Emre’ye karúı %100 oranında sorumlu olacaktır. Kusuru aúan miktarda yaptı÷ı ödeme için Bay Ahmet’e rücu edebilcektir. Ancak Bay Ahmet’in malvarlı÷ına ulaúamaması halinde, rücu da mümkün olmayacaktır. Öte yandan, yüksek mahkemenin bazı kararlarında birbirinden ba÷ımsız hareket edenler arasında teselsül iliúkisinin söz konusu olmayaca÷ına hükmedildi÷i görülmektedir. Yüksek mahkemenin bu yönde olan bir kararı úu úekildedir; Davacı vekili, müvekkili adına "Lacoste" adlı tescili markanın takliden kullanıldı÷ı mamullerin davalıların iúyerinde satıldı÷ını ileri sürerek bunun tesbiti ile markaya tecavüzün men ve ref edilmesine, haksız rekabetin tesbitine, ( 2.000.000 ) lira maddi, bir lira manevi tazminatın davalılardan müútereken ve müteselsilen tahsiline, hükmün gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiútir. Bir kısım davalılar vekili cevabında; müvekkillerinin çorap, gömlek ve iç çamaúırı satan küçük esnaf oldu÷unu, taklit oldu÷unu bilmelerinin mümkün olmadı÷ı, davanın malların toptancısı veya imalatçısına açılması gerekti÷ini ayrı ayrı çalıúan davalılardan müútereken ve müteselsilen tazminat istenemeyece÷ini belirterek davanın reddini istemiútir. Mahkeme; toplanan delillere göre davalıların fiillerinin markaya tecavüz teúkil etti÷i, ellerinde bulunan malların ( 1.180.350 ) lira oldu÷undan maddi tazminatın kısmen, manevi tazminatın tamamen kabulü gerekti÷i gerekçesiyle davacıya ait "Lacoste" markasına davalıların taklit marka alıp satmak suretiyle tecavüzlerinin men'ine, ( 1.180.350 ) lira maddi, 1 ( bir ) lira manevi tazminatın davalılardan müútereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya iliúkin istemin reddine karar verilmiútir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 102 Hüküm; davalılardan M.Ö., ø.B., O.B., A.Y., S.S., ve H.E. vekilince temyiz edilmiútir. 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandı÷ı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre mümeyyiz davalıların aúa÷ıdaki bent kapsamı dıúında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiútir. 2 - Bir kısım davalılar vekili davaya karúı verdi÷i cevap dilekçesinde, müvekkillerinin ayrı yerlerde iúyeri ve dükkan sahibi olduklarını, bu nedenle tüm tazminatın kendilerinden müútereken ve müteselsilen dava edilemeyece÷ini savunmuú bulunmaktadır. Dosya kapsamından da bu savunmanın do÷ru oldu÷u konusunda bilgi ve belgeler bulundu÷una göre her davalı hakkında haksız rekabete konu teúkil eden pazarlama konusu mamüllerin de÷erleri ayrı ayrı saptanarak her bir davalı kendisinin sorumlu oldu÷u miktar bakımından TTK.nun 58. maddesi gere÷ince sorumlu tutulması gerekirken bu husus dikkate alınmadan ve olayda BK.nun 50 ve 51. maddelerinin koúullarının oluútu÷u saptanmadan malların tamamı bakımından davalıların müútereken ve müteselsilen tazminatla sorumlu tutulması do÷ru görülmemiútir. 18 Kanaatimizce de, teselsülden bahsetmek için zarara sebebiyet veren fiiller ve failler arasında bir ba÷ bulunması gereklidir. Deprem nedeniyle hasar gören binalar açısından, binaların inúası sürecinde bulunan müteahhit ile proje müellifinin birbirinin kusurundan ba÷ımsız hareket etti÷ini söylemek mümkündür. Bu durumdaki müteahhit ve inúaat mühendisinin, biri kollarını tutup, di÷eri yumruk atmak suretiyle bir kimseyi darp eden iki kiúi gibi birlikte hareket ettiklerini söylemeye imkan yoktur. Yine müteahhidin elde etmiú oldu÷u menfaatle, proje hazırlayan inúaat mühendisinin elde etti÷i menfaati kıyaslayarak, bu iki kiúinin ortaya çıkan zarardan müteselsilen sorumlu tutulmalarının hakkaniyet duyguları ile ba÷daúmayaca÷ı söylenebilecektir. Kanaatimizce yüksek mahkemenin yukarıda yer verilen kararında, bu düúüncenin de etkisi bulunmaktadır. 5. SONUÇ VE YORUM Bu çalıúmamızda, inúaat mühendislerinin deprem gibi tabi afetler sonucunda meydana gelen hasarlardan kaynaklanan hukuki sorumlulu÷unu ele aldık. Sorumlulu÷un zaman ve kusur oranı açsından sınırlarını, öncelikle yürürlükteki mevzuat, daha sonra ö÷retideki görüúler ve uygulamaya yön veren yüksek mahkeme kararları çerçevesinde inceledik. Tüm bunlar sonucunda uygulamanın inúaat mühendisleri aleyhine hakkaniyete aykırı bir noktaya do÷ru gitmekte oldu÷u kanaatindeyiz. Özellikle yakın tarihte meydana gelen depremler sonucunda ortaya çıkan durum bu kanaatimizi do÷rulamaktadır. Yüksek mahkemenin uygulamaya hakim olan görüúüne göre, bir yapı inúasının belirli bir bölümüne dahil olan inúaat mühendisi, bu yapının deprem gibi tabi afetler 18 Y 11.HD. 23.06.1992 t, 1991/367 E., 1992/7947 K. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 103 neticesinde hasarlanması halinde, binayı yaptı÷ı tarihin herhangi bir önemi olmaksızın sorumlu olabilecektir. Örne÷in 1950 yılında inúa edilmiú bir yapının depremde hasar görmesinden dolayı 2008 yılında dahi sorumlu olabilecektir. Bu durumda úu sorular akla gelmektedir; * 1950 yılında inúası sürecinde bulundu÷u yapının hangi úartlarda nasıl yapıldı÷ını ne derece hatırlayabilecektir, kendi lehine olan delillere ulaúabilecek midir, kendini gere÷i gibi savunabilecek midir? * Ülkemizde birçok yapıda inúaat sona erdikten sonra de÷iúiklikler yapılmaktadır, kullanılabilir alanın geniúletilmesi için, yapıyı kullananlarca kolonların dahi kaldırıldı÷ı gözlemlenmiútir. Yıkılmıú bir yapıda, enkaz incelenerek böyle bir de÷iúiklik yapılıp yapılmadı÷ı saptanabilir mi? Yapıya, inúaat tamamlandıktan sonra yapı sahibi tarafından yapılan müdahaleler denetlenebilecek midir? Yoksa bunlardan da inúaattan elini çekmiú olan inúaat mühendisleri mi sorumlu tutulacaktır? Yine Yüksek Mahkemenin yukarıda özetledi÷imiz görüúüne göre, deprem nedeniyle meydana gelen hasarlarda, yapının inúası sürecine katılan inúaat mühendisinin kusur oranı ne olursa olsun, zarar görene karúı ortaya çıkan hasarın tamamından sorumludur. Kanaatimizce, yapının inúası aúamasında gerek müteahhit ile proje müellifinin birbirinin kusurundan ba÷ımsız hareket etmesi, gerekse elde ettikleri menfaatlerin birbirinden aúırı derecede farklı olması, nedeniyle sadece kendi kusurları oranında sorumlu olmaları gereklidir. Aslında tüm bu açıklamalarımız, yürürlükte olan kanunlarımızın inúaat sektörünün kendine has özelliklerini karúılamaktan uzak oldu÷u anlaúılmaktadır. Bunlardan en somutu 1999 yılında meydana gelenlerden depremlerden sonra yaúanan geliúmeler neticesinde ortaya çıkmıútır. Açılan hukuk davalarında yargı yerlerince yorum yoluyla Borçlar Kanunumuzun haksız fiil hükümleri uygulanmıútır. ønúaat sektörünü ilgilendiren bu davalara genel nitelikteki kanunların yorum yoluyla uygulanması bir baúka hukuk boúlu÷u oldu÷unu ortaya koymaktadır. Kanaatimizce, inúaat mühendisinin inúası sürecinde herhangi bir úekilde bulundu÷u yapıların hasar görmesi nedeniyle ortaya çıkacak zararları tazmin yükümlülü÷ü, hem zamanaúımı, hem de müteselsil sorumluluk bakımından ømar Kanununa ilave yapılmak suretiyle yeniden düzenlenmelidir. Ne var ki, bu úekilde hukuki bir düzenleme yapmadan önce, yüksek mahkemenin yukarıda yer alan yorumunun arakasında yatan toplumsal gerçekler çözüme kavuúturulmalıdır. Yüksek mahkemenin yukarıda ifade etti÷imiz görüúüne, özetledi÷imiz hukuk kurallarından ziyade, günün úartları ve toplumun içinde bulundu÷u durumun etki etti÷i kanaatindeyiz. Yüksek mahkeme konuyla ilgili olarak verdi÷i tüm kararlarında, bir yapıyı satın alan birisi için, deprem gerçekleúmeden önce herhangi bir zarar oluúmadı÷ını ve onun zarardan haberdar olmasının mümkün olmadı÷ına iúaret etmektedir. Gerçekten de, bir daire satın alan birisinin, bu daireyi inúa eden kiúinin dairenin inúaatı esnasında do÷ru malzeme kullanıp kullanmadı÷ı, yönetmeliklere uygun davranıp davranmadı÷ı gibi hususları kontrol ettirebilmesine olanak bulunmamaktadır. Tüm dünyada ve ülkemizde de yargıçlar kanaatlerini toplumun içinde bulundu÷u sosyal durumu nazara alarak kullanmakta, bu husus kararlarına tesir etmektedir. Dolayısıyla, hukuki bir düzenlemeye baúlamadan önce, bir daire satın alan kiúinin, bu dairenin inúasında gerçekleútirilen hukuka aykırı eylemlerden etkin bir úekilde haberdar olabilmesinin de temin edilmesi yönünde adım atılmasının kamuoyunu da harekete geçirmek açısından olumlu oldu÷u kanaatindeyiz. Yüksek mahkeme, yukarıda da ifade 104 TMMOB AFET SEMPOZYUMU etti÷imiz üzere, aslında kanun metni çok açık olmasına ra÷men, depremde zarar görenler lehine yorum yapmıútır. Kanaatimizce, yapıların periyodik olarak muayeneye tabi tutulması yönünde yapılacak bir düzenleme yukarıda ifade etti÷imiz toplumsal zarureti bertaraf edebilecek niteliktedir. Bu suretle, tıpta uygulanan teúhis yönetiminin benzeri yapılar için de benimsenmiú olacaktır. Gerçekten, bir yapıda mevcut arızanın zamanında teúhisi ileride ortaya çıkması muhtemel zararların engellenmesi açısından çok önemlidir. Ço÷unlukla teúhisin, tedavinin yarısı oldu÷u bilinen bir deyiútir. Bir arızanın büyük sonuçlara ulaúmadan teúhis edilmesi, ortaya çıkacak zararı azaltmakla birlikte, telafisini de kolaylaútıracaktır. Ço÷u vatandaúımızın ayda birkaç kez kullanmakta oldu÷u vasıtasının dahi periyodik olarak muayeneye tabi tutuldu÷u düúünüldü÷ünde, hayatımızın hemen hemen tamamını geçirdi÷imiz, ço÷u zaman yuvamız kimi zaman da iúyerimiz olan yapıların periyodik muayeneye tabi tutulmamasının bir eksiklik oldu÷u anlaúılmaktadır. Ayrıca bu úekilde, yapıda inúaattan sonra yapılacak de÷iúikliklerin de önüne geçilmiú olunacaktır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 105 MøMARLARIN AFET SONRASINDA YAùADIöI ADøL YARGILANMA SORUNLARI Prof. Dr. Z. Gönül Balkır SUMMARY The legal problems that derive from the 1999 Kocaeli Earthquake disaster influance numerous technical job persons, in particularly architects. The ambiguous and undefined legal problems of the intellectual property rights on architectural works and other issues arise after the disaster such as intellectual property rights; jurisdiction and responsibility have caused the need of legal protection on trails. The effective usage of specialized court on intellectual property rights will solve the problems of fair trail and legal protection with respect to intellectual property rights. ÖZET 1999 Kocaeli deprem afeti nedeniyle yaúanan hukuki sorunlar, birçok teknik meslek insanıyla birlikte ve özellikle mimarları etkilemiútir. Mimari eserlerdeki fikri haklarla ilgili olarak yaúanan hukuksal sorunlardaki belirsizlik ve tanımsızlıklar; afet sonrasında ortaya çıkan fikri hak, yetki ve sorumluluk alanları ile ilgili olarak yaúananlar, yargılama süreçlerinde etkin yargısal koruma iste÷ini öne çıkartmıútır. Fikri haklardaki yargılama için kurulmuú olan ihtisas mahkemelerinin bir an önce etkinleútirilmesiyle birlikte mimarların fikri haklar bakımından yargı güvenli÷ine ve adil yargılanma haklarına kavuútukları söylenebilecektir. 1. GøRøù Ülkemiz Topraklarının %93”ü nüfusunun ise %98’i çeúitli derecelerde deprem etkisi altında oldu÷undan, deprem afeti nedeniyle ortaya çıkmakta olan toplumsal ve ekonomik kayıplar çok ciddi tedbirler alınmasını gerektirmektedir. Ülke nüfusunun %75’inin kentlerde toplandı÷ı ve bu alanlarda büyük risk havuzlarının oluútu÷u, herkesin bildi÷i bir gerçek olup; 1950’lerden beri yaúanan hızlı kentleúme süreci rant baskısıyla kaçak yapılaúmaya yol açınca planlı geliúme yok sayılmıú ve giderek imar afları, kat artırımları vb. yollarla bugünkü yapılaúma kültürümüz oluúturulmuútur. Mimarlık deyince ilk önce mimari yapılar akla geliyor. Mimarlık ülke düzeyinden baúlayarak tek bir donatıya kadar farklı ölçeklerdeki çalıúma alanlarında gerçekleútirdi÷i tasarımlarla, fiziksel çevrenin biçimleniú ve oluúumuna iliúkin her türlü kararları veren, kiúilerin oldu÷u kadar, toplumunda yaúamını biçimlendiren bir düzenleme ve fonksiyon gerektiriyor. 1999 depremi, deprem sonrasında dava açanlar, dava açmayıp bekleyenler, depremden zarar görenler, zarar görüp dava açanlar, dava açmayıp boynunu 106 TMMOB AFET SEMPOZYUMU bükenler…Depremden dolayı suçlananlar…Bu suçlananlardan yakalananlar, kendilerini sistemin açı÷ında bir biçimde kurtaranlar, ya da kurtaramayanlar…Toplumsal adalet duygumuzun zedelenmesi içimizi sızlatıyor. Bütünsel bir bakıúla baktı÷ımızda toplumsal açıdan böyle bir tablo ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan bu tabloyla ilgili olarak, toplumun gerekli bilgilendirilmeye kavuúturulup en azından depremden zarar görenlerin adalet duygusunun yeniden sa÷lanması ve eúitlik duygusunun yeniden kazanılması ve bir biçimde ruhsal tatmine ulaútırılması için bu kapsamdaki hukuki mevzuatımızın yeniden yapılandırılması gerekiyor. 2.AFET SÜRECøNDE MøMARø HAKLAR 2.1. Afet Süreci ve Mimarlık Mimarlık; özellikle yapı tasarım evresi açısından, yapının biçiminin, taúıyıcı sisteminin belirlendi÷i, yapının iúlevini yerine getirmesine yönelik kararlarla projelerin oluúturuldu÷u bir üretim süreci olarak tanımlanabilir. Aynı úekilde mimarlık yapıların tasarlanması, gereksinimlerin mekansal olarak tanımlanması, biçimlendirilmesi, taúıyıcı sisteminin oluúturulması olarak tanımlanabilir. Mimarlık; yapılardan yararlanma ve yapının iúlevlerini sürdürmesine yönelik bakım, onarım, gerekirse tadilatla ilgili her türlü karar ve uygulamanın gerçekleúti÷i evre olarak da de÷erlendirilebilir. Mimari açıdan yaúanan bu kronolojik tasarım gerçekte tam bir üretim sürecidir. Yapı üretim süreci olarak tanımlayabilece÷imiz bu süreç kronolojik yapısından da kaynaklanan çok parçalı yapısal bir bütünlük taúımaktadır. Bu sürecin en önemli özelli÷i, üretimin çok sayıda karar verici, uygulayıcı ve denetimcinin süreç içinde yer almasını gerektirmesi ve bu ba÷lamda çok boyutluluk göstermesidir. Yapı üretim süreci, planlama kararlarından baúlayarak; uygulama kararı, tasarım, uygulama, denetim, kullanım ve yeniden kullanım süreçlerinden oluúan bütünsel bir sistemdir. Tanımlandı÷ı úekliyle yapı üretim sürecinin içerdi÷i bu çok boyutluluk açısından yaúanan süreç; gerek karar mekanizmalarında ve gerekse eylemsel katkı verenler olarak, aktif katılımcılar açısından hukuksal garanti ve sorumluluk sistemine sahip olmayı gerekmektedir. Do÷al bir olgu olan depremin bir afete dönüúmesi; ancak yerkabu÷u üzerinde yer alan ve insan eliyle yaratılan yapı ve yapılı çevrelerinin varlı÷ıyla söz konusudur. Ülkelerin yapı yatırımlarının en büyük ve en kapsamlı bölümünü mimari yapılar ve bu yapılardan oluúan çevreler oluúturmaktadır. 1999 yılında yaúadı÷ımız büyük Kocaeli depremi; kentleúme, planlama ve yapılaúma süreçlerimize iliúkin birçok sorunu apaçık gözler önüne sermiútir. Bu gerçe÷e iliúkin sorumlulukların ortaya çıkarılmasını umdu÷umuz yargı sürecine iliúkin Yargıtay kararlarında belirlenen zamanaúımı süresi 17 ùubat 2007 tarihinde dolmuútur. Deprem yıkımının asli sorumluları gerçekten belirlendi mi? Belirlenenler gerçekten yargılandı mı? Yargılananlar yeterli ve adil bir de÷erlendirme süreci yaúadılar mı? Toplum vicdanı bu anlamda halen yaralıdır. Hem kentli insan ve hem de meslek insanı olarak Kocaeli depremi hepimizi de÷iútirdi, mesleki sorumlulu÷umuzu arttırdı. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 107 2.2. Mimarların Fikri Hakları Bir ülkedeki hukuk düzeninin geliúmiúli÷inin aynası; fikri hakların ülkede ulaútı÷ı aúamadır. Fikri mülkiyet hakları insan beyninin düúüncesinin yarattı÷ı ürünlerdir 1. Doktrinde fikri hakların hem özel hukuk hem de kamu hukuku niteli÷ine sahip oldu÷u belirtilmiú olsa da fikri mülkiyet özel hukuk a÷ırlıklıdır 2. Fikri haklar dikkate alındı÷ında Gayri maddi mallar üzerindeki mutlak hakların içeri÷i özellikle korunan maddi menfaate göre belirlenir 3. Bu haktan kazanç elde etmeye yönelik bütün fiiller hak sahibi için mahfuz tutulmuútur. Mutlak hak kapsamına ismin zikredilmesini isteme gibi manevi haklar da girer 4. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa (FSEK) göre; mimari projeler, fikri hak olarak kabul edilen zihinsel ürünlerdir. Bu ba÷lamda mimari projeler, tıpkı adımız gibi; kimli÷imiz gibi, yüzümüz gibi, bize özgü úahsiyetimizin izleri yada úahsiyetimizin devamı niteli÷inde kabul edildiklerinden tekel niteli÷indeki fikri haklar korumasından yararlanırlar. Eser sahipli÷i hakları ve bundan do÷an koruma, sahipli÷in do÷ması ile kendili÷inden baúlar 5. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 2. maddesinin 3. fıkrasında; mimari eserler; çizimler ve mimari yapılar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Çizim olarak kabul edilen mimari eserler ve korumadan yararlanılan mimari eserlerde; kanun eski bir tabirle, bedii vasfı olmayan; özetle estetik de÷eri olmayan çizimler tanımlaması yapıyor. Güzel sanat eseri niteli÷i taúıyan mimari yapıları ise mimari eser olarak de÷erlendiriyor. Yasa koyucu mimari çizgi açısından; mimari projeleri, yaratılan bir eser olarak kabul etti÷i için koruma altına alıyor. Mimari eserler süreç içinde fikir ve sanat eserleri anlamında eser sayılmıú, fikri hak olarak kabul edilerek koruma altına alınmıútır. Fikri eserleri koruma altına alan 1886 tarihli Bern Sözleúmesinin ilk olarak kabulünde, mimari ürün ve çalıúmalar fikri eser olarak kabul edilmemiútir 6. Ancak mimarların ısrarıyla øngiltere’de mimarlık eserlerinin korumasıyla eser niteli÷i taúımaları ve koruma altına alınmasıyla ilgili bir iki düzenleme yapıldı÷ı görülüyor. Süreç içinde mimarlar asla vazgeçmedikleri ve mimari eserlerin fikri hak olarak korunmasıyla ilgili yaptıkları çalıúmaya devam ettikleri için mimari eserler yapılan de÷iúiklikle 13 Kasım 1908’de, Bern Sözleúmesindeki uluslararası alanda koruma kapsamına alınarak fikri mülkiyet haklarından ve korumadan yararlanmaya baúlamıúlardır 7. Fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklar AB topluluk hukuku bakımından di÷er fikri mülkiyet haklarından farklı bir konumda de÷ildir. Fikir ve sanat eseri üzerindeki YARSUVAT, D., (1984), Türk Hukukunda Eser Sahibi ve Hakları østanbul, s.2. AYøTER, N., (1972), Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, Ankara, s.5. 3 B. Bahadır Erdem, Fikri hukukta Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi, østanbul 2003, 27 4 AYøTER, s. 3 5 ARSLANLI, H., (1954), Fikir ve Sanat Eserleri, østanbul, s.62. 6 BEùøROöLU, A., (2006), Fikir Hukuku Dersleri, østanbul, s.116-117 7 BAYTAN, D. K., (2005), Fikir Mülkiyeti Hukuku, østanbul, s.27 1 2 108 TMMOB AFET SEMPOZYUMU hakkın ekonomik de÷eri hak sahibinin lisans verdi÷i kiúinin veya telif hakkını koruyan meslek kuruluúlarının ürünün da÷ıtımı üzerindeki kontrol yetkisini de içerir 8. Bir mimarın her yaptı÷ının özgünlü÷ü tartıúılabilir. Ancak ne olursa olsun mimarın harcadı÷ı bir düúünce eme÷i ve bu düúünce eme÷inin korunması söz konusudur. Mimari eserler fonksiyonel olmak, belirli ihtiyaçları karúılamak zorundadırlar. Bu zorunluluk mimarın serbest yaratma imkanlarını ve özgürlü÷ünü sınırlar. Mimari eserin bedii niteli÷i, bu zorunlulu÷a göre de÷erlendirilmeye alınmalıdır 9. Bütün bireylerin ortak gereksinimleri dikkate alınarak hazırlandıkları için yapı projelerinde oluúturulmuú olan yapı kültürüne ba÷lı olarak özel bir konutun; giriúi, hol, salon, yemek odası, odalar, pencereler ve benzeri düzenlemeleri birbirine benzer. Bu nedenle birbirine benzeyen her yapı projesine kolaylıkla tecavüz iddiası ileri sürülemez. Mimari eserlerde yaratıcısının úahsiyet özelli÷inin gösterilmesi çok zordur. Çünkü fonksiyonel olarak birbirlerine benzer ve bazen çok az yaratıcısının özelliklerini taúıyabilir. De÷erlendirmeler esnasında mimari eserlerde, özgün yapının az oldu÷unun kabulü gerekmektedir. Teknik benzerlikler kaçınılmazdır. Mimari eserin ba÷ımsız bir fikri çalıúmanın varlı÷ıyla yaratıldı÷ı tespit edildi÷i kabul edildi÷inde; mimari eser, artık teknik korumadan çıkarak baúlı baúına güzel sanat eseri olarak korunmaya baúlar. Fikir ve sanat eserleri kanununda özellikle adın belirtilmesinde, mimarlarla ilgili koruyucu bir düzenleme bulunmaktadır. Adın belirtilmesi hakkı mimarların en önemli fikri haklarından birisidir. FSEK 15. maddesine göre; mimarlar yarattıkları mimari eserlerde e÷er istiyorlarsa; yazılı istemle birlikte yarattıkları mimari yapının üzerinde adını yazdırmak haklarını kullanabilirler FSEK 16. maddesinde; mimarların yarattıkları eserlerde de÷iúiklik yapılmasını men etme hakkı vardır. Yaratılan eserde bozucu, herhangi bir de÷iúiklik yapıldı÷ı takdirde, mimarın ceza davası açmak suretiyle eserin eski hale getirilmesini ve tazminat hakları do÷maktadır. Gerçekte proje sahibi mimar ile bu projenin gereksinimlerine uygun bir biçim almasını isteyen taraflar arasında yapılan anlaúma koúullarına ba÷lı olarak hizmet sözleúmesi yada eser sözleúmesi iliúkisi bulunmaktadır. Hizmet sözleúmesine iliúkin proje üzerinde hak sahipli÷i hukuki statüsünün bu konudaki sorunlara bir yanıt verece÷i kuúkusuzdur. Mimar yapı projesine baúlamadan önce yazılı bir sözleúme düzenleyecek ve mimari eseri üzerindeki haklarını müúterisine devredecektir. Bu ba÷lamda mimari yapı sahiplerinin ihtiyaçlarının makul ölçüde karúılanmıú olması gere÷iyle birlikte ortalama bir de÷iúiklik dengesi kurulmak zorunlulu÷unun bulunması yanında mimarın de÷iúiklik talebiyle malikin ihtiyacı arasında bir optimum denge noktasında buluúulması gerekmektedir. Mali haklara iliúkin koruma da, 1995 yılına kadar yani 4110 sayılı yasa ile yapılan de÷iúikli÷e kadar eser sahibi yaúadı÷ı sürece ve ölümünden sonra da 50 yıllık bir korumadan ve tercüme eserlerde 10 yıllık bir koruma bulunmaktaydı. 4110 tarihli yasanın çıkarılmasıyla FSEK’nun 27. maddesine göre koruma süreleri, eser sahibinin yaúadı÷ı müddetçe ve ölümünden sonrada 70 yıl olarak kabul etmiú ve farklı süreleri ortadan kaldırmıútır 10. TEKøNALP, G., TEKøNALP, Ü., (2000), Avrupa Birli÷i Hukuku, østanbul, s. 712 EREL, ù. N., (1988), Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Ankara, s.38 10 KILIÇOöLU, A.M., (2006), Fikri Haklar Ankara 2006, s.358-359 8 9 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 109 3. MøMARLARIN ADøL YARGILANMA SORUNLARI 3.1. Deprem Sürecindeki Hukuki Açmazlar Mimarların; deprem sürecinde ve sonrasında çok fazla sorumlu tutulmaları ve bu yüzden ma÷dur edilmeleri, toplumsal adalet duygusunda karmaúa yaratmıútır. 1999 Kocaeli afetiyle birlikte mimar ve mühendislerden oluúan birçok teknik adamın ma÷duriyeti yanında orantısız ölçüde suçlanması ve farklı cezalara çarptırılması, ehil olmayan bilirkiúilerce verilen raporlar ve uzun süren yargılama süreçleri, yargı güvenilirli÷ini zedelemiú ve adil yargılama haklarını ortadan kaldırmıútır. Deprem sürecinde yaúanan hukuki açmazların en baúında; yapı üretim sürecinde sorumlulukların belirlenmesindeki aksamalar, teknik uygulama sorumlulu÷u ve bunların denetlenmesi sorunları, ruhsat ve denetim sorunları, mimarların yapı üretim sürecinde ve sonraki kullanım aúamalarında fikri haklarına dayanarak eserlerini denetleme ve kontrol mekanizmalarını iúletememeleri gelmektedir. Deprem sürecindeki dava aúamalarında bir yandan bilirkiúilerin bilgi eksiklerinden do÷an hukuka aykırı raporlar veya bilirkiúi belirsizlikleri yanında ihtisas mahkemelerinin henüz devreye girmemiú olmaları ve öte yandan son olarak mimarların kazanılmıú hakları veya kendilerini savunma adına kullanmaları gereken dava yollarını kullanmamaları veya bu yolları bilmemelerinden do÷an hukuki sorunlar gelmektedir. Mimari eserlerle ilgili fikri haklardaki sorunların en temeli; proje müellifinin yetkisi konusunda yaúanmaktadır. Proje müellifi dedi÷imiz mimar bir malikle çalıúmak zorunda ve malikin isteklerine göre mimarı projesini çizmek zorundadır. Mimarlar özel sektörde emek harcayan kiúiler olarak, malikin kontrolü ve nüfusu altında çalıútıklarından her zaman özgürce yaratamamaktadırlar. Mimarla malik arasındaki sorumluluklar konusunda eser sözleúmesi kabul edilen sözleúmenin unsurlarının çok iyi belirlenmemesinden kaynaklanan; bu unsurlarla ilgili özel hükümlerin konulmamasından, konulan hükümlerin iúletilmemesinden yada mevzuatın çok net bilinmemesinden veya belirsizliklerden kaynaklanan büyük sorunlar bulunmaktadır. Mimari projenin yapımından sonraki ruhsat alma sürecinde, fikri haklarla ilgili bir çok sorun çıkmaktadır. Bu süreçte yaúanan temel bazı sorunları; mimarların sonradan yaptı÷ı eserleri de÷iútirememesi, denetleyememesi, kontrol edememesi, de÷iúikliklerine sahip çıkamaması, de÷iúiklikle ilgili kendi aidiyetinin sorgulayamaması ve benzeri sorunlar olarak sayabiliriz. 3.2. Uygulama Sorunları Teknik uygulama sorumlulu÷uyla (TUS) ve teknik uygulama denetimiyle ilgili uygulamada sorunlar oldu÷unu görüyoruz. Bu konularda çalıúmak mimarın iradesine ve malikle yaptı÷ı anlaúmaya ba÷lıdır. Mimar projeyi sonlandırmak istemezse haklarını bir belgeye dayandırarak bir baúka mimara parasal haklarıyla birlikte devredebilir. Ruhsat sürecinde de fikri haklarla ilgili pek çok sorun çıkmaktadır. Mimarların sonradan yaptı÷ı eserleri de÷iútirmemesi, denetlememesi, kontrol etmemesi, de÷iúikliklerine sahip çıkmaması, de÷iúiklikle ilgili kendi aidiyetinin sorgulanmaması konusu, meslek psikolojisiyle ilgili bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. FSEK’na göre mimari eserlerle ilgili yargı sürecinde ceza davalarına ihtisas mahkemelerinin bakması gerekmektedir. Oysa günümüzde ihtisas mahkemeleri 110 TMMOB AFET SEMPOZYUMU kurulma aúamasındadır. øhtisas mahkemelerinin kurulamadı÷ı yerlerde de; asliye ceza ve asliye hukuk mahkemelerinden birisinin ihtisas mahkemesi olarak çalıútırılması gerekmektedir. FSEK’de, özellikle tecavüzün meni davalarıyla ilgili olarak düzenledi÷i 69. madde ile 2 yıla kadar baúlayacak hapis cezaları yanında büyük rakamlı para cezaları düzenlenmiú durumdadır. Süreç içinde mimarlar; ma÷dur olarak mimari projeleriyle ilgili daha sonraki süreçlerdeki yaralanmalarından, bozulmalarından kaynaklanan sorunlardan yada suçlardan sorumlu olmuúlardır. Oysaki mimari projelerin daha sonraki süreçlerdeki hasarlanmalarından, bozulmalarından oradaki o süreçteki sonraki dönem kullanmalardan do÷an bozulmalardan; özellikle mimarlara atfedilen kusurların olmadı÷ı durumlardan kaynaklanan sorunlarda yada suçlarda; tek baúlarına sorumlu olmamaları gerekmektedir. Hatta mimarların bu ba÷lamda kendileri bizzat ma÷dur oldu÷undan haklarının aranması gerekmektedir. Teknik uygulama sorumlusu olan mimarların sorumlulukları devam etmektedir. Teknik uygulama sorumlusu olan mimarların dıúında sadece proje yapmıú olan mimarların deprem sonuçlarıyla ve yapıların ayakta kalmasıyla ilgili tek baúlarına sorumluluk üstlenmesi hukuka ve hakkaniyete aykırı sonuçlar yaratmaktadır. Hukuka yansımıú uygulamalarda sorumluluklar iyi ayrıt edilemedi÷i için sırf mimari proje yapmıú olmakla ceza alan mimarlar bulunmaktadır. 4. YASAL DÜZENLEMELER VE ÇÖZÜM ARAYIùLARI 4.1.Afet Sonrasındaki Yasal Düzenlemeler Afet mevzuatına baktı÷ımızda; afet yönetimiyle ilgili genel mevzuat düzenlemesiyle ve zararların giderilmesiyle ilgili sorunlarla karúılaúılmaktadır. ømar mevzuatı eúgüdümden yoksun ve da÷ınık, yetki ve sorumluluklar son derece mu÷lak bir úekilde düzenlenmiútir. Yasaları yerine getirmekle sorumlu olanlar, sorumluluklarını yerine getirmedi÷inde veya ihmalkarlık yaptıklarında; ne yapılaca÷ı konusunda imar mevzuatında büyük bir açıklık bulunmamaktadır. 1999 sonrasında üst düzey düzenlemelerin baúında yapı denetimi ve yapı alanında çalıúan meslek adamlarına yetkinlik kazandırılması ve zorunlu deprem sigortası kabul edilmiútir. Yapı denetimi kararnamesinin iptali ve 4708 sayılı yasanın yürürlü÷e sokulması durumu daha da karıúık ve yetersiz bir duruma getirmiútir. 1999 sonrasındaki uygulamada çıkan düzenlemelere baktı÷ımızda 587 sayılı Kanun hükmünde kararnameyle zorunlu deprem sigortası çıkarılmıúsa da kararname ile sadece hak sahiplerini kollayan bir düzenleme getirmiútir. 575 sayılı do÷al afetten kaynaklanan hukuki uyuúmazlıkların çözümüyle ilgili bir kararname daha çıkartılmıúsa da, kararname de özellikle teknik elemanların, ømar Kanununda ve sonradan çıkartılan hukuksal düzenlemelerde fenni sorumluların mu÷lak ve belirsiz olması, 4 yıllık diplomalar haricinde baúka birtakım yetkinlik ya da kriterlere baúvurulmayarak sorumluların birtakım hukuki sorumluluklarının paylaúılması gibi sorunlar bulunması nedeniyle henüz belirli bir düzen ve hukuki bir standart yaratılamamıútır. Yapı denetimiyle ilgili de bir yönetmelik çıkarılmıúsa da uygulamalarda yapı denetimiyle ilgili sorunlar tam anlamıyla çözülemedi÷inden sorunlu süreç devam etmektedir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 111 Borçlar hukuku açısından; finans çevrelerince yaratılmıú, hukuksal düzenin kendi içinde oluúturdu÷u müteahhitlerin; üniversite mezunu olmayan taúeron ve ustabaúıların sorumlulu÷uyla ilgili sorunlar devam etmektedir. Halen Borçlar Kanununda; uygulamadan itibaren 5 yılı kapsayan zamanaúımı düzenlemesi bulunmaktadır. Bu zamanaúımının; zararın do÷masından baúlayarak 5 yılı kapsaması hakkında bir düzenlemeyle yenilenmesi gerekebilir. Ceza hukuku açısından esasında yeni düzenleme; 383. maddedeki úekliyle neredeyse 5 yıldan aúa÷ı olmayacak úekilde a÷ırlıklı bir düzenleme yaparak, depremle ilgili suçluların cezalandırılmasını güncel hale getirmiú gibi görünmekteyse de; 383. maddenin arkasında, Türk Ceza Kanununun 526. maddesinin ıslahıyla, belki de yeni bir hüküm kurularak deprem suçunun a÷ırlı÷ıyla ilgili bir düzenleme gerekebilir. 4. 2.Hukuki Sürecin De÷erlendirilmesi ve Çözüm Önerileri Yapı üretim sürecinde ve konuyla ilgili mevzuatta, mimarların dıúlanmıúlı÷ı göze çarpmaktadır. Oysa kent planlaması açısından mimarların etkin olması gerekmektedir. Öte yandan toplum hala mimari proje hizmetini ruhsat alımı için gerekli bir evrak úeklinde tanımlamakta ve yapı uygulamasında; mimarlar yerine inúaat mühendislerini tanımakta mimarın görevlerini yeterince bilip de÷erlendirememektedir. Depremden do÷an davalarda mimarlarda en az inúaat mühendisleri kadar suçlanmaktadır. Mevzuattan kaynaklanan uygulama sorunlarının baúında; mimar, mühendis, proje müellifi, TUS, úantiye úefi gibi, kavramların tamamen birbirine karıútı÷ı ve mesleki görev ve sorumlulukların tespitinde sorunlar yaúandı÷ı mutlaktır. Öte yandan genel olarak imar planlaması; özel olarak da afete maruz kalan yörelerdeki planlama ve imar iúleri ba÷lamında kamu görevlilerinin cezai sorumlulu÷unun gözden geçirilmesi gereklidir. Mevcut uygulamada do÷al afet sonucu zarar gören yapıların projeleri ve uygulamalarıyla ilgili olan kiúilerin; süresiz ve neredeyse ömürlerinden sonraya kadar uzanan sorumlulukları bulunmaktadır. Neredeyse sonsuz sorumlu tutuldukları bu hukuki mevzuat kapsamında mimar ve mühendisler; haberdar olamadıkları iskan sonrası kullanım süreci içinde; mimari yapılarda inúaat sonrası mal sahiplerince kolon kesmeye kadar varan de÷iúikliklerden sorumlu tutulmaktadırlar. Kaldı ki mevcut sistem içinde yaratılmasından sonraki kullanım sürecinde; mimari eserlerde yapılan de÷iúikliklerin mimarlarca bilinmesine ve sorumlularının denetimiyle kontrolüne pek kolay imkan bulunmamaktadır. Uygulamaların ehil olmayan müteahhitlere yaptırılması, depremdeki kayıpların baúlıca sebeplerinden biridir. Hiçbir teknik ekibi olmayan ve sadece sermayedar olarak çalıúan tekil bir müteahhitlik kavramı acilen sonlandırılmalı; ça÷daú dünyanın kullandı÷ı kavramsal yapı, mevzuattaki karmaúa ve hukuki açmazlar; yetki ve sorumlulukların tam anlamıyla tanımlandı÷ı hukuki kavramlarla yeniden yapılandırılmalıdır. Yapının teknik uygulama kontrol sorumlulu÷unu (TUS) alan mimar ve mühendislerle ilgili olarak; görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyenler, di÷er asli sorumlularla birlikte sorumlu tutulmalıdırlar. Deprem süreci ve sonrasında; sorumluluk silsilesinin belirsizli÷i, adli sistemin ve bilirkiúilik kurumunun yetersizli÷i ciddi adaletsizlikler yaratmıútır. Proje denetimini uygulayan kiúiye aynen tasarımı gerçekleútiren kadar sorumluluk yüklenmesi daha yararlı olabilir. Projeyi yapan mimar ve mühendislerin de 112 TMMOB AFET SEMPOZYUMU denetlenmesi gereklidir Projelerin oda denetiminden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır. Bu denetim sırasında proje müellifinin mesleki hizmetine yönelik hak ve çıkarlarını gözeten kuralların yanı sıra projelerin de asgari çizim standartları açısından yeterli niteliklere sahip olup olmadı÷ının kontrol edilmesi daha uygundur. Amacı yalnızca mühendislik hizmetlerinin ve mühendislik biliminin ülke yararına kullanılarak, halkımızın plan, çevre ve sa÷lık koúullarına uygun konut ve iúyerlerinde oturmasını sa÷lamak olan mesleki denetim uygulamasının amaçlarından biri de proje yapan mühendis ve mimarların sicillerini denetleyerek sahtecili÷in önüne geçmektir. Mimari projelerde; ça÷daú, insan haklarına saygılı, çevre, plan, fen ve sa÷lık açısından uygun ortamlarda yaúama hakkını destekleyen oda ilke ve politikalarına aykırı konumların bulundu÷u hakkında kesin kanaat oluúturan projelere, mesleki denetim aúamasında çekince konulması daha yararlı olabilir. Bu tür projelerin baúlarında proje denetimi aúamasında gerekli not düúülerek yapı izninden önce ilgili belediyesi ve koruma kurullarına da bir ek görüú yazmak suretiyle çekincenin gerekçeleri bildirilebilir. Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı denetiminde gerekli mesleki e÷itimi almıú(lisans, yüksek lisans ya da doktora e÷itimli mimar ya da mühendis), mesle÷inde belli bir süre çalıúmıú(geliúmiú ülkelerde bu 5, 7 ya da 10 yıl arasında de÷iúmektedir), deneyimli, çalıúma ehliyetinin merkezi olarak yapılan sınav sonucu kazanmıú(tıpta uzmanlık sınavı buna örnek verilebilir) ba÷ımsız yapı denetim mühendisleri ve bünyesinde bunları bulunduran yapı denetim daireleri oluúturulabilir. Yapıların hem proje, hem uygulama, hem de yapı kullanma izni aúamalarında bu mühendisler ya da dairelerce denetlenmesi daha uygun olabilir. Bu dairelerin olumlu görüúleri sonunda yerel yönetimler yapı ve kullanma izni verebilirler. Yapı denetim mühendis ve daireleri yaptıkları uygulamalarda müteahhitlere, sigorta úirketleri ve yerel yönetimlere karúı sorumlu olmalıdır. Yanlıú uygulamaları ya da dejenere olmaları durumunda Almanya ve Fas örne÷inde oldu÷u gibi a÷ır para ya da meslekten ömür boyu men ile cezalandırılmaları düúünülebilir. Bu dairelerin yerel yönetimlere do÷rudan ba÷lı olarak yapılandırılması ile pek çok yarar sa÷lanabilir. ømar cezası oranları de÷iútirilerek bu konuda daha etkili ve ba÷layıcı yaptırımlar getirilebilir. Ayrıca imarla ilgili kamu görevlileri için de cezai yaptırımlar getirilmesi yararlı olabilir. Denetim aúamasından geçmiú yapıların, proje ve uygulama aúamalarını gerçekleútiren kiúilerin; ilgili mevzuat ve tüzeyi iyi bilmesi, verilen yada yapması gereken iú ve sorumluluktan kaçmaması, üzerinde bulunan yetki ve sorumlulu÷u iyi kullanması gerekir. Sorumlu kiúiler; bu sayılanları gerçekleútirmezse, baúkaları tarafından kötü niyetli olarak kullanılır. Bu baúkaları da ister denetleyici, isterse yapının yapımını gerçekleútiren kiúiler olsun, sonuçta kamunun hakkına tecavüz eden kiúilerdir. 3194 sayılı ømar Yasası ile 7269 sayılı Afetler Yasası arasındaki uyumsuzlu÷un giderilebilmesi için kanunlar arasında uyum ve birli÷in sa÷lanması úarttır. Ancak böyle bir bütünlük sa÷landı÷ı takdirde iki yasa ve afet süreçleri arasında eú güdüm sa÷layacak ve afete maruz kalan iúletmelerde afet öncesi planların yapımının afet durumunda yapılacak iúlerle ba÷lantısını kurulabilecektir. Bu ba÷lantı her iki yasadan birlikte dayanak alacak bir yönetmelikle düzenlenebilir. Düzenlemenin yapılabilmesi için ømar Yasasının 9. maddesindeki” Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının afetler dolayısıyla gereken planların ve de÷iúikliklerin tamamını veya bir kısmını yapmaya, yaptırmaya, de÷iútirmeye ve onaylamaya yetkili oldu÷una” dair hükmü yeterli bir dayanaktır. Yönetmelikte ayrıca sadece afet sonrasındaki planlamalara de÷il afet öncesi hazırlık planı çalıúmalarına da öncelikle yer verilmelidir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 113 ømar yasasında yapılacak de÷iúikliklerin ise yalnızca afete maruz kalanlar için de÷il daha genel etkinlik kazandırma amacına yönelik olması öngörülebilir. Yeni uygulama araçlarının geliútirilmesi, mimarlar açısından son derece sıkıntılı bir konu olan imar haklarının aktarımı olanaklarının geliútirilmesi yapı kullanım izninin bir defaya özgü verilmesi yerine her on yılda bir ve her önemli kullanım de÷iúikli÷inde yenilenmesi gereklili÷i kullanım izni olmayanların hak sahipli÷inden yararlanamamaları ve bu bilginin tapu kütü÷üne yazılması yüksek risk taúıyan binaların tespit edilmesi, bu konuda yıllık taramalar yapılması yerel yönetimlerin yapı stoku bilgilerini ulusal standartlara uyularak elektronik ortamda sistemli bir úekilde kayıt altına alınması zorunlulu÷u gibi önlemlerin alınması olanaklıdır 11. 17 A÷ustos 1999 Kocaeli ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinden sonraki süreç içinde afet yönetiminin durumunu ortaya koymak ve afet yönetiminin iyileútirilmesi sürecine projeksiyon yapmak üzere Türkiye genelinde bir araútırma ve de÷erlendirme çalıúması yapılmıútır. Bu çalıúmada depreme hazırlık sürecinde en önemli eksikliklerden biri de yerel yönetim ile merkezi yönetim arasında eúgüdümün sa÷lanmaması olarak görülmektedir. Depremin yol açtı÷ı hasarların nedenlerine bakıldı÷ında; birinci sırada yer seçiminin yanlıúlı÷ı ile birlikte yapı denetiminin yetersizli÷i yer almaktadır. Araútırmada yapı denetiminin yeterli düzeyde yapılamamasının nedenlerine bakıldı÷ında; birinci sırada yetkin teknik eleman olmayıúı ve ikinci sırada da mevzuat yetersizli÷i oldu÷u ortaya çıkmıútır 12. Yasal mevzuattaki sorun ve yetersizliklerin dıúında en temel sorunlardan biri de yasaların uygulanamaması sorunu olarak ortaya çıkmakta oldu÷undan, uygulanabilirli÷in sa÷lanması yönündeki düzenlemelere, denetim ve katılım kavramlarına özellikle önem ve öncelik verilmelidir. Türkiye’de yasal mevzuat, yapı ile ilgili tarafların sorumluluklarının tanımlanması açısından son derece da÷ınık ve zayıf hükümler içermektedir. 3194 sayılı ømar Yasasının yapı denetimiyle ilgili 28 ve 38 maddeleri son derece yetersiz ve zayıftır ve de÷iútirilmelidir. østanbul 1 Ekim 2004 tarihli Deprem ùurası Sonuç Bildirgesi’nde yapı denetimi yanında mesleki yeterlili÷i esas alan düzenleme talepleri, yapı malzemelerinin AB standartlarına uygunlu÷unun sa÷lanması sigorta sistemi gibi öneriler ileri sürülmüútür. Kanunlar ve yönetmelikler; belediyelere, valilere veya Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ına; ilgi alanlarına giren yapıların teknik denetimi için yetki vermiútir. Bu ba÷lamda belediyeler, iúlemeyen yapı denetim sürecinin oda÷ında yer alan sorumlu kuruluúlardır. Süreç içinde belediyelerin yapı ruhsatı vermesiyle inúaatın fenni mesul tarafından denetim süreci baúlamıú olur. Yapı denetiminin en zayıf halkası, fenni mesuliyet kavramıdır. Fenni mesul yasal bir yaptırıma sahip de÷ildir. Usulsüz veya kusurlu bir uygulama saptarsa; idareye haber vermekle sorumludur. Fenni mesul; ücretini denetlemekte oldu÷u yapımcıdan almakta oldu÷undan, yapımcıya ba÷lı olarak çalıúmaktadır. Bu durumda ømar Yasasının içeri÷indeki yapı denetim sisteminde fenni mesuliyet içi boúaltılmıú ve kuklaya dönüútürülmüú sanal bir kimlikten ibarettir. Yapı denetimindeki sa÷lıksız ve etkisiz yapılaúma; sonuçlarını zaman içersinde göstermekte, 7 Temmuz 2003 tarihli østanbul Büyük ùehir Belediyesi østanbul øçin Deprem Master Planı s 320. 12 Adlı A.(2006) Deprem Açısından Japonya ve Türkiye, østanbul, s.295 11 114 TMMOB AFET SEMPOZYUMU yapılar erken de÷er kaybına u÷ramakta ve deprem gibi afetlerde de acımasız sonuçlar ortaya çıkmaktadır 13. Yapı denetim görevini yerine getirmeyen belediyeleri denetleme yetkisi idari olarak ba÷lı bulundukları øçiúleri Bakanlı÷ında olmasına ra÷men; øçiúleri Bakanlı÷ının yapı denetimi uygulamalarını teftiú edecek teknik teúkilatı veya kadrosu da bulunmamaktadır. Bu nedenle Bakanlı÷ın teknik denetim yapması zor oldu÷u gibi; bu güne kadar Bakanlı÷ın, yapı denetimi görevini yapamadı÷ı için; soruúturma açtı÷ı, hiçbir belediye de yoktur 14. Son yıllarda yapı sektöründe sigorta ihtiyacının ciddi bir biçimde gündeme geldi÷i gözlenmektedir. Bu ihtiyaç kısmen binaların kullanıcılarının u÷rayaca÷ı zararların karúılanmasına yönelik bina sigortası olarak zarar sigortası, ancak daha a÷ırlıklı olarak mesleki sorumluluk sigortası olarak dile getirilmektedir. Her iki tür sigorta da, yapı denetiminin önemli bir unsuru olarak önerilmektedir. Yapıların sigortalanması kavramının ülkemize de getirilmesi gereklidir. Bu, Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının 3194 Sayılı ømar Kanununda yapılması öngörülen de÷iúiklerle ilgili yasa tasarısında yer almıútır. Buna göre tüm yapılara sigorta zorunlulu÷u getirilmekte; hiçbir inúaatın yapımına yapı sigortası olmadan baúlanamaması öngörülmektedir. Yangın, su baskını, deprem gibi herhangi bir felaket sonrası oluúacak hasarlarda yapı sigortası bulunmaması durumunda hiçbir maddi yardım yapılmayaca÷ı da hükümler arasındadır. Taslak halindeki yapı sigortasının devlet yada úirket eliyle mi yapılaca÷ına bir açıklık getirilmemiútir. Deprem kuúa÷ı üzerinde bulunan ülkemizde yapıların proje malzeme ve uygulama bakımlarından kaliteli olması, teknik ve sa÷lık açısından önemli bir noktadır. Her durumda projeyi yapan kiúi ya da úirket ve müteahhidin sigorta úirketine karúı sorumlu bulunması zorunlu olabilir. Sigorta úirketi tarafından gerekli kontroller yaptırılmadan hiçbir baúvuruya yapı izni, hiçbir uygulamaya da yapı kullanma izni verilmemesi sa÷lanabilir. Aynı úekilde inúaat aúamasında da projelerin yerinde denetiminin yapılması gereklidir. Öncelikli olarak projelere uyum, bu gerçekleúmiyorsa para cezası verilmesi yoluna gidilmesi uygun yöntem olabilir. 5.SONUÇ 1999 Kocaeli depreminde yaúanan hukuki sorunlar, mimarlar ve inúaat mühendisleri baúta bir çok teknik meslek insanlarının meslekleriyle ilgili olmak üzere hukuki sorunlarla bo÷uúmak zorunda bırakmıútır. Mesleki olarak kusurlu olanlar bir yana bırakıldı÷ında bile; bir çok hukuki ma÷duriyet ve sorun ortaya çıkmıútır. Mimari projeleri nedeniyle de ayrıca mimarların fikri haklarla ilgili olarak yaúadıkları hukuksal sorunlardaki belirsizlik ve tanımsızlıklar kargaúa yaratmıú, özellikle Teknik uygulama 7 Temmuz 2003 tarihli østanbul Büyük ùehir Belediyesi østanbul øçin Deprem Master Planı s.349. 14 7 Temmuz 2003 tarihli østanbul Büyük ùehir Belediyesi østanbul øçin Deprem Master Planı s.320. 13 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 115 sorumlulu÷undan do÷an görev, yetki ve sorumluluk tanımlarının yapılmasını gerektirmiútir. Bu ba÷lamda mimarı açıdan fikri haklarının da yeniden hatırlatılması gere÷i ortaya çıkarmıútır. Deprem sürecinde mimari eserlerin gördükleri zararların sorumlularının tespiti konusundaki hukuki tartıúmaların en baúında; yapı üretim sürecinde rol alanların sorumluluk silsilesinin oluúturulmasıyla sistemin bütünlü÷e kavuúturulması, TUS ve yapı denetim sorumlulu÷unun yasal olarak eúitlenerek uzmanlık ayırımı ilkesine göre tanımlanması, yapı uygulama ve denetim sorumlulu÷u süresinin belirlenerek netleútirilmesi, yapı üretim sürecinde yer alan tüm aktörlerin yetki ve sorumluluklarının birbirinden ba÷ımsız olmalarını sa÷layacak úekilde yeniden yapılandırılarak tanımlanması gelmektedir. Ayrıca zorunlu yapı sigortası uygulamasının yanında mesleki sorumluluk sigortası uygulamasının da baúlatılması gerekmektedir. Mimari sorumlulukla ilgili olarak mevcut sistem içinde yetki ve sorumlulu÷un; denge içinde yeniden da÷ıtıldı÷ı yeni bir yapılandırılmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Fikri hakların yargılanmasıyla ilgili ihtisas mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte deprem sonrası yaúanan süreçte karúılaúılan en büyük sorunlardan biri olarak bilirkiúilik sorunları da çözüm olana÷ına kavuúabilir. Bilirkiúilik kurumu uzmanlaúmıú ve yetkinleútirilmiú bilirkiúiler eliyle bir an önce kurumsallaútırılabilir. Afetlerde hukuki sorun olarak ortaya çıkan fikri hak, yetki ve sorumluluk alanları ile ilgili olarak yaúanan yargılama süreçlerinde etkin yargısal koruma, adil yargılanma haklarının kullanılmasını sa÷layacak yargı güvenli÷ini gerçekleútirmek üzere ihtisas mahkemelerinin bir an önce etkinleútirilmesi gerekmektedir. øhtisas mahkemelerinin ve bilirkiúilik kurumunun yetkinleútirilmesiyle birlikte yaúanan süreç sonrasında mimarların fikri haklar bakımından yargı güvenli÷ine ve adil yargılanma haklarına kavuútukları söylenebilecektir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 117 AFET BøLøNCø VE AFET YÖNETøMø EöøTøMø H. Hüseyin Güler 1 SUMMARY Disaster management is a comprehensive approach that covers post disaster reactions like response and rehabilitation activities and also pre disaster works like mitigation and preparedness. The most effective way of struggle with disasters is to take measures, against hazards that may possibly cause disasters, for mitigation to reduce losses and damages, before the event happened. For this purpose, it is necessary to expand disaster prevention consciousness in the community based on proper training and education programs. In this study it is summarized, disaster education and training programs within the context of mitigation and preparedness works that have been conducted in the country. The importance of disaster management topic that takes place as a lesson in curriculums of different levels of national education system has also mentioned. ÖZET Afet yönetimi, sadece afet sonrası gerçekleútirilen müdahale ve iyileútirme faaliyetlerini de÷il, afet öncesinde yapılması gereken zarar azaltma ve hazırlık çalıúmalarını da kapsayan bütünsel bir yaklaúımdır. Afetlerle mücadele edebilmenin en etkili yolu, afete sebep olacak tehlikelerin do÷uraca÷ı zarar ve kayıpları azaltacak önlemleri afetler olmadan önce almaktır. Bunun için e÷itim programlarıyla geliútirilecek, afet bilincinin toplumda yaygınlaútırılması gerekmektedir. Bu çalıúmada, zarar azaltma ve hazırlık dönemlerindeki afetlerle ilgili e÷itimler konusunda ülkemizde yapılanlar özetlenmiútir. Ayrıca afet yönetiminin, e÷itim sistemimizin farklı seviyelerinde verilen dersler içerisinde yer almasının, afetlerle mücadeledeki önemi ele alınmıútır. GøRøù Deprem ve di÷er do÷al afetler ile sanayileúme ve teknolojik ilerlemenin neden oldu÷u insan kaynaklı afetler giderek artan oranda can ve mal kayıplarına yol açmaktadır. Bu afetlerin bir kısmı aniden bir kısmı ise bir süreç içerisinde geliúerek ortaya çıkmaktadır. Oluúan zararların karúılanması yolunda harcanmakta olan ekonomik kaynaklar, ülkelerin sürdürülebilir kalkınma çabalarına engel olacak boyutlardadır. Baúta küresel iklim de÷iúiminin getirece÷i hayati sorunlar olmak üzere, sanayileúme ve teknolojik ilerlemenin ortaya çıkardı÷ı insan kaynaklı afetler ise yer küremizdeki canlı hayatını ve insan medeniyetini çok ciddi boyutlarda tehdit etmektedir. 1 Jeofizik Y. Müh., ODTÜ Afet Yönetimi Uygulama ve Araútırma Merkezi, E-Posta: [email protected] 118 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Önlem alma, korunma ve zarar azaltma amaçlı çalıúmalara a÷ırlık verilmeden afetle mücadelede baúarılı olunması imkansızdır. Yaúananlardan ders almayıp, yıkılanların yerine sadece yenisini yapmayı hedefleyen, yara sarma politikaları ülkemize bir yarar sa÷lamamaktadır. Bu nedenle afet yönetimini, sadece veya a÷ırlıklı olarak, bir afetin ardından yapılması gereken müdahale ve iyileútirme çalıúmalarından ibaret saymak çok yanıltıcıdır. Baúta deprem, heyelan ve sel gibi afetlerin yol açtı÷ı zararların karúılanabilmesi için büyük harcamalar gerekmektedir. Büyük oranda dıú borçlanma ve ek vergilerle temin edilen kaynakların bu amaçla kullanılması, ülkemizin sürdürülebilir kalkınma gayretleri karúısında önemli bir tehdit oluúturmaktadır. E÷itim konusu her alanda oldu÷u gibi afet zararlarının azaltılması ve afete hazırlık çalıúmalarının da ilk sırasında yer almalıdır. Afetle ilgili farklı hizmet alanlarında görev yapacaklar için e÷itim ve kurs programları oldu÷u gibi, temel afet bilgisi ile afetlerden korunma ve yapısal olmayan riskleri azaltma konularında bilgi ve beceri arttıran afet e÷itimleri yapılmaktadır. Afet bilincini geliútirmek amacıyla verilen, afetlerden korunmayı ö÷reten ve temel afet bilgisini arttıran e÷itimlerin yaygınlaútırılması gerekir. Afete hazırlıklı olma amacıyla mahalle düzeyinde verilecek halk e÷itimleri ise afetle mücadelede toplumsal katılımın ve yerel deste÷in güçlendirilmesi bakımından çok büyük önem taúımaktadır. Afet yönetimiyle ilgili temel bilgilerle, afetlerde zarar azaltma yöntemlerine a÷ırlık veren, kurumlara yönelik e÷itim programları ise öncelikle kamu görevi yapan kuruluúlar için gereklidir. Afet yöneticili÷i veya daha özelleútirilmiú bir ifadeyle acil durum yöneticili÷i günümüzde bir uzmanlık alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu konuda e÷itim veren yurtdıúındaki kurumların, son 20 yılda yaygınlaúmıú oldu÷unu görmekteyiz. Bu alanda çalıúacak e÷itilmiú insan gücü kapasitesini arttırmak üzere, ülkemizdeki üniversitelerde lisans ve lisans üstü düzeyinde e÷itim programlarının baúlatılması, 1999 depremleri ardından ortaya çıkan olumlu bir geliúmeyi ifade etmektedir. Halen üç üniversitemizin mühendislik fakültelerinde yerbilimleri konusunda e÷itim gören ö÷rencileri için ‘afet yönetimi’ dersi, lisans programında yer almaktadır. Bir di÷er üniversitemizde ise afet yönetimi konusunda lisans üstü e÷itim programı bulunmaktadır. AFET YÖNETøMø Afet yönetimi için bir tanım yapmak gerekti÷inde, bu tanımlama özetle úu úekilde olabilir. Afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması, afet sonucunu do÷uran olaylara zamanında, hızlı ve etkili olarak müdahale edilmesi ve afetten etkilenen topluluklar için daha güvenli ve geliúmiú yeni bir yaúam çevresi oluúturulabilmesi için, toplumca yapılması gereken top yekun bir mücadele sürecini ifade eder. Bir bakıma afet yönetimini, herhangi bir afetin ardından yapılması gereken müdahale ve iyileútirme çalıúmalarından ibaretmiú gibi düúünmemiz gerekir. Önlem alma, korunma ve zarar azaltma amaçlı çalıúmalara a÷ırlık verilmeden, afetle mücadelede baúarılı olunamayaca÷ı çok açıktır. Bir baúka ifadeyle afet yönetimi, afetleri önlenme ve etkilerinden korunma amacıyla, yapılacak faaliyetlerin planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordinasyonu, uygulanması için toplumun tüm kurum ve kuruluúlarıyla, imkan ve kaynaklarının bu ortak amaç do÷rultusunda kullanımını gerektiren çok yönlü, çok aktörlü, çok disiplinli, dinamik bir yönetim úeklidir. Bu nitelikleri nedeniyle afet yönetimi, son zamanlarda Bütünleúik Afet Yönetimi veya Kapsamlı Afet Yönetimi olarak da adlandırılmaktadır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 119 Afet yönetimi ve acil durum yönetimi birbirinden farklıdır. Afet yönetimi, afet öncesi ve sonrası, tüm zamanlarda yapılan çalıúmaları tanımlarken, Acil durum yönetimi, afet meydana geldikten sonra onu en akılcı úekilde idare edebilecek düzenlemelerin yapılmasını, daha do÷ru bir tanımlamayla kriz yönetimi olarak nitelendirilir. Afet yönetimi bir döngü olarak da ortaya konulabilmektedir. Aúa÷ıdaki Afet Yönetimi Döngüsü, bu süreci úematik olarak göstermektedir. R ø S K Y Ö N E T ø AFE HAZIRLIK MÜDAHALE ZARAR AZALTMA øYøLEùTøRME YENøDEN øNùA A C ø L D U R U M Y Ö N E Afetlerle mücadele edebilmek için iki farklı yönetim biçiminden söz edebiliriz. Afetin hemen ardından gelen Müdahale ve øyileútirme dönemlerini içine alan süre Acil Durum Yönetimi olarak adlandırılır. Daha sonra gelen Yeniden ønúa, Afet Zararlarını Azaltma ve Afete Hazırlıklı Olma dönemlerini kapsayan süre ise Risk Yönetimi olarak adlandırılmaktadır. Yeni bir afetin oluúturabilece÷i kayıpları azaltmak, bir sonraki afete kadar geçecek sürede alınacak önlemler, uygulamalar ve hazırlık çalıúmalarıyla mümkün olabilir. Baúta depremler olmak üzere do÷al olayları engelleyemesek de, mevcut risklerimizi iyi yöneterek daha güvenli yaúam koúulları sa÷layıp, meydana gelebilecek afetin boyutlarını küçültebiliriz. AFET BøLøNCø VE EöøTøM PROGRAMLARI Afet bilinci ancak e÷itimle ve belli bir zaman içerisinde kazanılır. Bireylere ve onların oluúturdu÷u topluluklara ancak bilgi verilebilir, bilinç ise bu bilgilerin özümsenip davranıú biçimlerinin yeniden yapılanmasıyla zaman içerisinde elde edilebilir. Bu bilincin geliúmesi de toplumu oluúturan bireyler kadar kurumların da afetlerle ilgili olarak do÷ru bilgilerle aydınlatılması ve özgün programlarla e÷itilmesiyle gerçekleúir. Afet bilincini geliútirebilmiú ve bu kültürü oluúturabilmiú toplumların afetlerle baúa çıkabilme yetenekleri daha yüksektir. Afetle ilgili kapasite oluúturma çalıúmalarının temelinde e÷itim programları yer alır. E÷itilmiú insan gücüne sahip olmadan, do÷al veya insan kaynaklı afetlerle mücadele için, mevcut fiziki kapasiteleri etkin bir úekilde kullanabilmek mümkün de÷ildir. 120 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Afetle ilgili kapasite oluúturma çalıúmalarının temelinde e÷itim programları yer alır. E÷itilmiú insan gücüne sahip olmadan, do÷al veya insan kaynaklı afetlerle mücadele için, mevcut fiziki kapasiteleri etkin bir úekilde kullanabilmek mümkün de÷ildir. Büyük harcamalarla gerçekleútirilen altyapı tesisleri ve teknolojik sistemlerin, afetleri önleme ve zararlarını azaltma bakımından fayda verebilmesi, ancak e÷itilmiú iú gücüne ve afet bilinci yüksek toplumun var oluúuna ba÷lıdır. Genel olarak e÷itimler, maruz bulundukları tehlikelerden kaynaklanan riskler hakkında, halkın bilinç düzeyini arttırmayı, bilgilendirme yoluyla toplumda afetlerlerden korunma davranıúının geliúmesini ve yerleúmesini amaçlar. Radyo, TV ve yazılı basını içeren medya kanallarıyla toplumu bilgilendirmelerinin yanı sıra, ilgili kamu kurumları ve sivil toplum kuruluúları ile e÷itim kurumlarımızın afet e÷itimleri bu bilinçlenme sürecine katkıda bulunacaktır. Afet e÷itimleri, maruz bulundukları tehlikelerden kaynaklanan riskler hakkında, halkın bilinç düzeyini arttırmayı, bilgilendirme yoluyla toplumda afetlerlerden korunma davranıúının geliúmesini ve yerleúmesini amaçlar. Okullardan baúlayan afetler ve güvenli yaúam konulu e÷itimlerin desteklenip yaygınlaútırılması ve sivil toplum kuruluúlarının bu faaliyette yer almaları gereklidir.Güvenli ve kaliteli bir yaúam talebinde bulunacak toplumun yaratılması için afet bilinci geliútirilmelidir. Depreme dayanıklı konutlara olan talebin artması ancak belirli bir afet bilincine ulaúmıú toplumlarda mümkündür. Bununla birlikte, 1999’dan sonra getirilen ‘Yapı Denetimi’ sistemi uygulanmalarının baúarıya ulaúabilmesi için bilgi teknolojisi imkanlarının kullanılarak kontrol ve denetimlere etkinlik kazandırılması úarttır. Amaçları, konuları ve hedef kitlesine göre belirli içeriklere sahip, afetlerle ilgili e÷itimler düzenlenmektedir. Afete müdahale döneminde yapılacak çalıúmalara yönelik arama-kurtarma, ilkyardım, afet tıbbı, psikolojik destek ve gönüllü hizmetler konularındaki e÷itimler baúarılı örnekler arasında bulunmaktadır. Afetlerle ilgili e÷itimler amaçları, konuları ve hedef kitlesine ba÷lı olarak belirli içeriklerle farklı sürelerde düzenlenmelidir. Afete müdahale döneminde yapılacak çalıúmalara yönelik arama-kurtarma, ilkyardım, afet tıbbı, psikolojik destek, gönüllü hizmetler gibi e÷itimlerle afet sahasında görev alacak uygun nitelikli kiúiler e÷itilir. Afet öncesi dönemde zarar azaltma çalıúmalarını yürüteceklere ise kurumsal afet e÷itimleri verilmektedir. Toplum afet e÷itimleri için yetiútirilecek kimselerin temel afet bilgilerini en etkili úekilde hangi yöntem ve materyallerle anlatacaklarını ö÷rendikleri ‘e÷iticilerin e÷itimi’ programları bulunmaktadır. Aslında afet zararlarındaki artıúla ilgili uluslararası duyarlılı÷ın yükselmesi ve bazı somut atılımların hayata geçirilmesi, 1980’lere rastlamaktadır. Uluslararası afet zararlarının azaltılması on yılı (UN-IDNDR) adı verilen, 1990-2000 dönemde yapılacak faaliyetleri belirleyen ülke raporumuzdaki beú öncelikli konudan birisi ‘e÷itim ve enformasyon çalıúmaları’ olarak yer almıútır. Bu dönemde ilgili kamu kurumlarımızda özellikle afet tehlikesinin gözlenmesi ve belirlenmesi konusunda araútırma projeleri baúlatılmıú, bazı yeni birimler oluúturulmuútur. E÷itim konusunda ise ilk olarak Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ında Avrupa Afet E÷itim Merkezi(AFEM) kurulmuútur. Bu merkez, Avrupa Birli÷i kurumlarının teknik ve mali destekleriyle, sempozyum ve seminer niteli÷inde e÷itim faaliyetlerini bu on yıllık dönem içerisinde gerçekleútirmiútir. AFEM’in Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü bünyesinde, yeniden hayatiyet kazanmaya baúladı÷ını görmek memnuniyet vericidir. Yurt dıúında afet zararları ve afet yönetimi e÷itim programlarına ilgili kamu kurumlarından eleman gönderilmesi amacıyla, Birleúmiú Milletler(BM), Japon TMMOB AFET SEMPOZYUMU 121 Uluslararası øúbirli÷i Ajansı (JICA) ve øngiliz Kültür’ün maddi destekleri olmuútur. Özellikle JICA, uzun yıllardan beri, hem deprem araútırmaları ve afet zararlarının azaltılması konusunda hem de, yurtdıúı ve yurtiçi e÷itimler konusunda önemli katkılarda bulunmuútur. Dünya Bankası kredilerini kullanan afet e÷itimi projeleri ile baúta UNISDR olmak üzere di÷er uluslararası kuruluúların teknik bilgi deste÷iyle yürütülmekte olan farklı gruplara hitabeden e÷itim projeleri hayata geçirilmektedir. Özellikle JICA kuruluúu, 1970’li yıllardan beri depremler ve afetlerden korunma konularında kamu kurumları ve üniversiteler aracılı÷ı ile e÷itilmiú insan gücünün arttırılmasına büyük destek vermiútir. Hayata geçirilen teknik iúbirli÷i ve e÷itim projeleri kanalıyla önemli miktarlarda hibe nitelikli katkılarda bulunmuútur. 2003 yılından beri de øçiúleri Bakanlı÷ı ile Afet zararlarının azaltılması e÷itim programlarını sürdürmektedir. Bu kapsamda önce üst yönetici konumundaki Vali yardımcısı ve Kaymakamlara ‘afet yönetimi’ e÷itim seminerleri düzenlenmiútir. Daha sonra afete maruz bölgelerde yer alan illerin / ilçelerin Belediye Baúkanları ve il özel idaresi genel sekreterleri için bu program uygulanmıútır. Son olarak da programın içeri÷ine teknik ayrıntılar da ilave edilerek, Belediye Teknik Personelin için ‘afetlerde zarar azaltma’ e÷itimi programları gerçekleútirilmektedir. Ö÷retim kurumlarımızın farklı düzeylerinde, son yıllarda afet e÷itimi programları yer almaktadır. Türk Kızılay’ı tarafından hazırlanan ve ilk ö÷retim ça÷ındaki çocuklara tehlikelerden korunmayı ‘güvenli yaúamı ö÷reniyorum’ sloganıyla ö÷retmeyi amaçlayan kitap, okullarımıza da÷ıtılmıútır. Bu kitaba Kızılay’ın web sayfasından da eriúmek mümkündür. Uluslararası alanda da, e÷itime küçük yaúlardan baúlanılmasının önemine vurgu yapan Birleúmiú Milletler Afet Zararlarının Azaltılması Stratejisi (UN-ISDR) örgütü, 2006’da baúlattı÷ı ‘Afetle Mücadele Okulda Baúlar’ kampanyasını 2 yıl boyunca destekleme kararı almıútır. ÜNøVERSøTELERDE AFET YÖNETøMø EöøTøMø Akademik düzeydeki ilk çalıúma, Orta Do÷u Teknik Üniversitesinde Afet Yönetimi Uygulama ve Araútırma Merkezinin 1996’da faaliyete geçmesiyle baúlamıútır. Merkezin kuruluúu ve çalıúmalarını yürütmesi için gereken parasal kaynak, Birleúmiú Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ının Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü tarafından desteklenen Türkiye’nin Afet Yönetimi Sisteminin øyileútirilmesi Projesinden temin edilmiútir. Afetler konusunda bazı radikal de÷iúimlere neden olan 17 A÷ustos 1999 depreminin ardından ABD Federal Acil Durum Yönetimi Ajansı (FEMA) ile Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü afet e÷itimleri konusunda iúbirli÷ine gitmiútir. Bu çerçevede FEMA tarafından gerçekleútirilen yo÷un programda e÷itilen akademik personelin bir bölümü, øTÜ Afet Yönetimi Merkezi’nde afet e÷itimcisi olarak görev yapmaktadır. østanbul Teknik Üniversitesinin Araútırma Merkezinde ise Lisans üstü düzeyinde acil durum ve afet yönetimi e÷itimi verilmektedir. Ankara, Sakarya ve Cumhuriyet Üniversitelerinin Mühendislik Fakültelerinin Lisans programında, Afet Yönetimi konusu ders olarak yer almaktadır. Temel afet bilgilerinin verildi÷i ve afet yönetimi esaslarının ele alındı÷ı ‘afet yönetimi’ dersinin, özellikle yerbilimlerinde mühendislik e÷itimi görenlere, önemli yararları olaca÷ı bir gerçektir. Ankara ve Cumhuriyet Üniversitesinde verilen dersin kapsadı÷ı baúlıca konular úunlardır. Derslerde, do÷al afetler a÷ırlıklı olmak üzere di÷er afetler ve kazalarla ilgili olarak da korunma ve önleme amaçlı çalıúmalar üzerinde durulmaktadır. Tehlike ve risk algılamasını edinme ve geliútirmenin yolları gösterilmekte, bunların 122 TMMOB AFET SEMPOZYUMU nasıl analiz edilece÷i anlatılmaktadır. Afet riskleri karúısında daha güvenli bir yaúam için gerekli olan çevre koúullarının ve do÷al dengenin nasıl korunaca÷ı, bilgi teknolojileri kullanılarak deprem güvenli yapıların inúasının nasıl mümkün oldu÷u ele alınmaktadır. Güncel olayları dikkate alarak ders konularının özellikle görsel bölümlerinde her yıl yenileme yapılmaktadır. Dersin daha iyi benimsenmesini temin amacıyla ö÷renci görüúüne isimsiz anket yoluyla baúvurulmakta, sınıf baúarı grafikleri hazırlanmaktadır. Ayrıca ders notlarına bölümün web sayfasından da ulaúılabilmektedir. Di÷er üniversitelerimizin de ilgili bölümlerinde afet yönetimi konusuna lisans e÷itimi ders programında ders programlarında yer verilmesiyle, e÷itilmiú bireylerde afet bilincinin geliútirilmesine önemli bir katkıda bulunulacaktır. Afet zararlarının azaltılması mücadelesinin kazanılabilmesi için, toplumda afetlerle baú edebilme gücünün mutlaka arttırılması gerekmektedir. Bunun da yolu her düzeydeki e÷itim kurumlarında verilecek do÷ru bilgiler ve uygulamalara yeterince önem vermekten geçmektedir. SONUÇLAR Afet e÷itimleri, toplumda afet bilincinin geliúmesi ve afet kültürünün yerleúmesi için en temel çalıúmalar olup, ileriye dönük yararlarıyla kıyaslandı÷ında neredeyse hiç maliyeti bulunmayan en stratejik yatırımlardır. Do÷al afet tehlikelerine maruz bulunan ülkemizdeki akademik kurumlar, afet zararlarının azaltılması araútırmalarına ve afet yönetimi konularına yer veren e÷itim programlarına yönelmelidirler. Yüksek ö÷retim kurumlarında verilen afet yönetimi bilgileri, baúta yerbilimleri olmak üzere ilgili mühendislik dallarında karúılaúılan sorunların çözümünde, afet konularına bütünsel bakma yaklaúımını geliútirilmektedir. Gönüllü olarak sivil toplum kuruluúlarında afetlere hazırlık konusunda verilen e÷itimlerde ö÷renilecek bilgiler, bir gün kendi hayatımızı veya sevdiklerimizin hayatını koruyup kurtarabilecek niteliktedir. Yeni kuúakların ö÷retim kurumlarında alaca÷ı afetle ilgili e÷itimler, daha temiz bir çevre oluúturmaları ve güvenli bir hayat sürmelerine imkan verecektir. Küresel iklim de÷iúikli÷inin yarattı÷ı sorunları tartıúırken bu süreci hızlandıracak davranıúlardan kaçınmak tam aksine mümkünse geri çevirmek için her úeyi yapmaya yönelmemiz, afet bilinci sayesinde mümkün olabilir. KAYNAKLAR -Ergünay,O.(2004) Türkiye’de deprem zararlarının azaltılması çalıúmaları, 16. Uluslararası Jeofizik Kongresi. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası. -Güler,H.H.,(2006), Afet Yönetiminin Temel ølkeleri,81-91, JICA Türkiye Ofisi, ISBN 975-98140-0-5. -Güler,H.H.,(2006), Afet Yönetimi ve E÷itim Programları, 17. Uluslararası Jeofizik Kongresi, Ankara. -Gülkan,P., Balamir,M., Yakut.,A., (2003), Afet yönetiminin stratejik ilkeleri: Türkiye ve dünyadaki politikalara genel bakıú. ODTÜ Afet yönetimi uygulama ve araútırma merkezi. -ønan,H.E., Ergünay,O., Güler,H.H, (2004), Türkiye’de yapı denetim sisteminin geliúimi, Yapı Denetimi Kuruluúları Birli÷i. -Türkiye’de Do÷al Afetler Konulu Ülke Strateji Raporu, (2004), JICA Türkiye Ofisi. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 123 TÜRKøYE’DE DOöAL AFET RøSK YÖNETøMø EöøTøMø B. Burçak Baúbu÷ 1 SUMMARY In this paper, a web-based natural disaster risk management training program is introduced. The program is owned by the World Bank Institute. Four Turkish universities and some public institutions, which are involved in disaster risk management, contributed in adapting the existing program to Turkish local case. Education can be considered as one of the most important components of a natural disaster preparedness and response plan. Therefore, we believe this web-based online program will contribute significantly to have a sustainable natural disaster risk management training scheme for Turkish participants. ÖZET Bu çalıúmada internet üzerinden yürütülen do÷al afet risk yönetimi e÷itim programı tanıtılmaktadır. Programın sahibi Dünya Bankası Enstitüsü’dür. Türkiye’den dört üniversite ve afet risk yönetimi ile ilgili bazı kamu kuruluúları programın Türkiye yerel úartlarına uygun kısımlarını hazırlamaya katkıda bulunmuúlardır. Do÷al afet risk yönetiminde temel taúlardan biri e÷itim olarak düúünülebilir. Bu nedenle bahsedilen e÷itim programının Türk katılımcılara süregelen bir do÷al afet risk yönetim e÷itimi kapsamında önemli bilgiler kazandıraca÷ına inanıyoruz. 1. GøRøù Türkiye co÷rafyası gere÷i depremler baúta olmak üzere do÷al afetlere sıkça maruz kalan bir ülkedir. Bu afetler, afetin büyüklük ve úiddetlerine göre hem sosyal hem de ekonomik açıdan önemli kayıplara yol açmaktadır. Ülke tarihimizde bu ölçekte kayıpların en son örne÷i 17 A÷ustos 1999 Marmara Depremi sonucunda gözlenmiútir. Depremin üzerinden yaklaúık sekiz yıl geçmiútir. Bazı alanlarda baúarılı afet risk yönetimi uygulamaları yapılanırken, bazı alanlarda ise maalesef çok yol katedilememiútir. Birinci kısımda, Türkiye’deki do÷al afetler hakkında genel bilgi, ikinci kısımda ise ülkemizde uygulanacak olan web tabanlı Do÷al Afet Risk Yönetimi e÷itim programı anlatılmaktadır. 1 Dr. O.D.T.Ü., Afet Yönetim ve Uygulama Merkezi, Ankara TMMOB AFET SEMPOZYUMU 124 2. TÜRKøYE DOöAL AFET øSTATøSTøKLERø Depremler sıklıkları ve yol açtıkları hasarlar gözönüne alındı÷ında, ülkemizde meydana gelen do÷al afetler listesinin baúında gelir. Kaydedilmiú belli baúlı depremlerin meydana gelmesindeki en önemli etken dünyadaki aktif faylardan biri olan Kuzey Anadolu Fay Hattı’dır (KAF). Do÷u Anadolu Bölgesi’nde Bingöl-Karlıova’dan baúlayan KAF, Marmara Bölgesi’ne kadar uzanır ki, bu aktif fayda yıkıcı 17 A÷ustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleri yaúanmıútır. Kuzey Anadolu Fayı, Amerika kıtasındaki San Andreas Fay Hattı ile yaú ve uzunluk gibi bazı özellikler açısından benzerlik göstermektedir. Bu iki aktif fay hattı da bilim insanlarının üzerinde yo÷un çalıútıkları önemli faylardandır [1]. Karadeniz Bölgesi seller ve heyelanlar açısından daha fazla risk taúır. Da÷lık olan Do÷u Anadolu Bölgesi’nde ise en fazla çı÷ afetine rastlanır. Tablo 1: 1990-2004 arasında Türkiye’de meydana gelen do÷al afetler [2] Olay Tarih Can kaybı Yaralı Deprem (Erzincan) Çı÷ (Güneydo÷u) Çamur seli (SenirkentIsparta) Deprem (Dinar) Sel (øzmir) Sel (B. Karadeniz) Deprem (Ceyhan) Deprem (Marmara) Deprem (Düzce) Deprem (Sultanda÷ı) Deprem (Bingöl) Toplam 13.03.92 653 3,850 1992 (14 olay) 13.07.95 328 Evsiz Kalan Etkilenen birey sayısı Toplam hasar (milyon $) 95,000 250,000 750 53 11,600 30,000 25 74 46 2,000 10,000 65 01.10.95 04.11.95 21.05.98 94 63 10 240 117 47 40,000 6,500 40,000 120,000 300,000 1,200,000 100 1,000 1,000 27.06.98 145 1,600 88,000 1,500,000 500 17.08.99 17,480 43,953 675,000 15,000,000 16,000 12.11.99 03.02.02 763 42 4,948 327 35,000 30,000 600,000 222,000 750 95 01.05.03 177 520 45,000 245,000 135 19,964 55,802 1,078,200 19,494,300 20,460 Tablo 1’de 1990 ve 2004 yılları arasında Türkiye’de meydana gelen çeúitli do÷al afet istatistikleri izlenebilir. Tablo 1 depremlerin en fazla kayba yol açan do÷al afet türü oldu÷unu anlatır. Do÷al afetler tekrar eden olaylardır. Bu nedenle, topraklarının büyük bir ço÷unlu÷u aktif faylar üzerinde yer alan bir ülke olarak Türkiye’de yapılması gereken, afetler yaúanmadan önce olası kayıpları azaltmak için strateji geliútirmek ve olabildi÷ince hazırlıklı olmaktır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 125 3. WEB TABANLI DOöAL AFET EöøTøMø PROGRAMI 17 Ekim-22 Kasım 2004 tarihleri arasında, Dünya Bankası E÷itim Enstitüsü (DBEE) do÷al afet risk yönetimi e÷itimi için yeni bir sistem olan, web tabanlı e÷itim programını internet üzerinden katılımcılara sunmuútur. Kursun amacı do÷al afet risk yönetimi e÷itimine farklı bir bakıú açısıyla yaklaúmak ve afetlere maruz ülkelerde afet e÷itim bilincini yaymaktır. Kurs sunulan web adresinden yürütülür. Katılımcılar ve e÷itmenler arasındaki iletiúim, tartıúma forumu, bilgi paylaúımı ve kursla ilgili e÷itim materyalleri tamamen online olarak gerçekleúir. Katılımcılara ayrıca tüm modüllerin yer aldı÷ı CD’ler (ùekil 1) postalanır. Kursa toplam otuz üç ülkeden iki yüzden fazla kiúi baúvurmuú ve yüz on kiúi bu programa kabul edilmiútir [3]. Birinci kurs altı hafta sürmüútür [3]. Bu kurs, do÷al afet risk yönetimi konusunda uzman kiúiler için bilgi paylaúımı ve tartıúma platformu oluúturmuútur. Kursun sonunda katılımcıların hem küresel hem yerel afet risk yönetimi konusunda bilgi sahibi olmaları ve ülkelerinin afet risk yönetimi sistemi çerçevesinde iúbirli÷ine gitmeleri hedeflenmektedir. DBEE’nın uyguladı÷ı birinci kurs olan ‘Kapsamlı Do÷al Afet Risk Yönetimi Çerçevesi’nin baúarılı olmasının ardından ‘Do÷al Afetlerin Ekonomik Etkileri için Uygulanan Finansal Stratejiler’, ‘Hasar Tespiti ve øhtiyaçlarının De÷erlendirilmesi’, ‘Güvenli ùehirler’ ve ‘Toplum Tabanlı Do÷al Afet Risk Yönetimi’ baúlıklı özel kurslar hazırlanmıútır. Daha sonra bu kurslar do÷al afetlere sıkça rastlanan Hindistan ve Filipinler’de, bu ülkelerin yerel úartlarına uygun olarak düzenlenmiú ve katılımcılara sunulmuútur. Her iki ülkede de önerilen e÷itim programı baúarılı olarak devam etmektedir. Afetlerle ilgili toplumun her kesiminden katılımcılar birbirleriyle etkileúime geçmiúler ve ortak hedef belirlemiúlerdir. Bu iki ülkedeki sonuçlara dayanarak, bu e÷itim programının afetlerin özellikle depremlerin sıkça tecrübe edildi÷i ve ekonomik açıdan geliúmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye’de ihtiyaç kapsamında uygulanabilece÷i düúünülmüútür. ùekil 1:Kurs e÷itim CD’si kapak örne÷i 126 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Böylelikle, Türkiye’de ilk pilot uygulama Mart-Mayıs 2005 tarihlerinde esas program dili olan øngilizce olarak DBEE’nin kurs materyallerini kullanarak gerçekleútirilmiútir. Programa olan katılım göz önüne alınınca böyle bir do÷al afet e÷itim programının gereklili÷i anlaúılmıú; ancak kurs lisanının ve kullanılan ders materyallerinin Türkiye’ye uyarlanmıú haliyle katılımcılara sunulması gerekti÷ine karar verilmiútir. Bu úekilde bilgi paylaúım ve ö÷renme platformları daha geniú bir katılımcı kitlesine hitap edecektir ve hem dünyadan do÷al afet örnekleri anlatılacak hem de Türkiye’deki durum ele alınacaktır. Bütün bunlar de÷erlendirilerek Eylül 2005-Eylül 2006 tarihleri arasında kurs materyalleri Orta Do÷u Teknik Üniversitesi, østanbul Teknik Üniversitesi, Bo÷aziçi Üniversitesi, Gazi Üniversitesi Deprem Araútırma ve Uygulama Merkezi, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Hazine Müsteúarlı÷ı Sigortacılık Genel Müdürlü÷ü’nden konularında ilgili uzmanlar ve di÷er çeúitli kurumlardan sa÷lanan destek ile hazırlanmıútır. Kurs aúa÷ıdaki beú konu baúlı÷ında e÷itim vermektedir: 1- Kapsamlı Do÷al Afet Risk Yönetimi Çerçevesi 2- Do÷al Afetlerin Ekonomik Etkileri için Uygulanan Finansal Stratejiler 3- Hasar Tespiti ve øhtiyaçlarının De÷erlendirilmesi 4- Güvenli ùehirler 5- Toplum Tabanlı Do÷al Afet Risk Yönetimi Hazırlanan bu program Ekim 2007’den itibaren ülke genelinde halka, akademisyenlere, ö÷rencilere, sa÷lık sektörüne, do÷al afet risk yönetimi ile ilgili bütün kamu ve sivil kuruluúlara sunulacaktır. ølgili üniversiteler kendi hazırladıkları modüllerin bilgi aktarımından sorumlu olacaklardır. Katılımcılar için zaman kısıtlaması olmadı÷ından günün her saatinde CD’ler ile verilen e÷itime katılabileceklerdir. 4. SONUÇ Günümüzde geliúen teknoloji dahilinde sunulacak bu e÷itim programı, web tabanlı olması nedeniyle di÷er do÷al afet risk yönetimi e÷itim programlarından ayrılır. ùimdiye kadar tasarlanmıú bütün do÷al afet risk yönetimi e÷itim programları, afetlerle yaúamak zorunda olan bizlere farklı bilgiler katar. Amacımız, bu programın Türkiye için süregelen kalıcı bir e÷itim programı haline getirilmesi ve ulaúabilece÷imiz herkese ulaúıp do÷al afet risk yönetimi konusunda bilinci arttırmaktır. KAYNAKLAR 1. Bibbee, A., Gönenç, R., Jacobs, S., Konvitz, J. ve Price R., (2000) ‘Economic Effects of the 1999 Turkish Earthquakes: An Interim Report’, OECD Economics Department Working Papers No. 247, (øngilizce). 2. Japan International Cooperation Agency (JICA), (2004), ‘Country Strategy Paper for Natural Disasters in Turkey’, (øngilizce). 3. Demeter, K., (2004), ‘On-line Training in Disaster Risk Management: Advantages and Limitations’, the World Bank Institute Comprehensive Disaster Risk Management Learning Program, (øngilizce). TMMOB AFET SEMPOZYUMU 127 DOöAL VE TEKNOLOJøK AFETLER KONUSUNDA TOPLUMUN BøLøNÇLENDøRøLMESø VE “AFEM’øN” ROLÜ Dr. Nehir Varol 1 SUMMARY Many people face natural and technological disasters on the world, almost every day bacause of geological, meteorological and environmental reasons. Disasters cause enormous economic and human losses and also devastation in enviromental and social life. In addition, millions of people getting more poor because of the impacts of disasters. Although centenarian experiences of people show that; prevention and/or minimization of the impacts of these kind of disasters could be possible by getting people be prepared, developing awareness of society against to disaster, building early warning systems, protecting of environment, preparing long term land usage plans, constructing strong buildings and forming suitable policy about disaster. Thats why, managers, institutions, NGOs and universities have a very important role for not to turn disasters into catastrophe. ÖZET Dünyada insanlar hemen hemen her gün jeolojik, meteorolojik ve çevresel nedenlerden dolayı, do÷al ya da teknolojik felaketlerle karúı karúıya kalmaktadır. Afetler insan kaybına ya da yaralanmalara neden olmakta, ekonomik kayıplara yol açmakta, sosyal ve çevresel yıkıma neden olmaktadır. Ayrıca afetler yaptı÷ı etkilerle milyonlarca insanın daha da fakirleúmesine yol açmaktadır. Buna ra÷men insano÷lunun yüzyıllara dayanan tecrübesi göstermiútir ki; bu felaketlerin çok büyük zararların önlenmesi ya da minimuma indirgenmesi, toplumda afet bilincinin oluúturulması, alınan önlemler ve erken uyarı sistemleri, çevresel koruma, uzun dönemli arazi kullanım planlarının hazırlanması, dayanıklı yapıların inúası ve afet konusunda uygun politikaların oluúturulması ile mümkün olabilmektedir. Bu nedenle afetlerin felakete dönüúmemesi için, idarecilere, kurumlara, sivil toplum kuruluúlarına ve üniversitelere görevler düúmektedir. 1. GøRøù Avrupa Do÷al Afetler E÷itim Merkezi (AFEM), Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler tarafından “Büyük do÷al ve teknolojik afetlerin önlenmesi, bunlara karúı önlem alınması 1 Dr. Nehir VAROL, Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü, Avrupa Do÷al Afetler E÷itim Merkezi (AFEM),Eskiúehir Yolu, Lodumlu-Ankara 128 TMMOB AFET SEMPOZYUMU ve afet yardımlarının organize edilmesinde iúbirli÷i” yapılmasını amaçlayan Açık Kısmi EUR-OPA Antlaúması ile kurulmuú bir merkezdir. Anlaúma aralarında Türkiye’nin de bulundu÷u 9 ülke tarafından 1987 yılında imzalanmıú ve 18 Aralık 1987 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlü÷e girmiútir. Günümüzde 25 üye ülkeye sahiptir. Bu anlaúma afetlerin önlenmesi, etkilerinin giderilmesi ve afet sonrası yardımlaúmanın organizasyonu konularında aralarında araútırma ve e÷itim konularında yardımlaúmak ve bilgi alıúveriúinde bulunmak amacı ile imzalanmıútır. Bu kapsamda AFEM, her türlü do÷al ve teknolojik afetlerle mücadele kapsamında, afetlerin azaltılmasına yönelik olarak, toplumun, karar vericilerin ve afetlerle mücadele eden uzmanların e÷itimi için çalıúmalar yapan bir kuruluútur. Genel anlamda tüm do÷al ve teknolojik afetlerin yıkıcı etkilerini e÷itim yoluyla azaltmayı hedeflemektedir. AFEM’in hedef kitlesi afetten önce, afet sırasında ve sonrasında sorumlukları olan yöneticiler, uzmanlar, teknik personel ve tüm halktır. Dünyada afetlerle ilgili tecrübeler ve çalıúmalar; afet yönetimi ve afete duyarlı toplulukların oluúmasının, kuvvetli kurumsal yapılanma, bilgi paylaúımı, e÷itim ve duyarlılık kapasitesinin geliútirilmesi, risk azaltma çalıúmaları ve daha fazla araútırma yoluyla baúarılabilece÷ini göstermektedir. Afetlere karúı bilinçli toplumların oluúturulması sürdürülebilir kalkınma için de anahtar rol üstlenmektedir. Bu yüzden afet önleme ve hazırlık çalıúmaları afete dayanıklı ve duyarlı toplumların oluúturulmasında çok büyük öneme sahiptir. 2. AFET ZARARLARINI AZALTMA Afet azaltma çalıúmaları günümüzde küresel anlamda, Birleúmiú Milletlerin Afetlerin Azaltılmasında Uluslar arası Stratejisi (UN/ISDR) çerçevesinde yapılan çalıúmalar ve toplantılarla úekillenmektedir. Bu kapsamda afet riskinin azaltılması, önleme ve erken uyarı çalıúmaları ile dünyada afet öncesi çalıúmalar hız kazanmaktadır. Bu çalıúmalar 2005 yılında gündeme gelen Hyogo Çerçeve Eylem Planı (Hyogo Framework for Action) ıúı÷ı altında devam etmektedir. Ülkelerin Hyogo uygulamaları çeúitli platformlarda UN/ISDR (Birleúmiú Milletler Do÷al Afet Zararlarının Azaltılması Stratejisi) deste÷i ile tartıúılmakta, ülkelerin bu konulardaki deneyimleri paylaúılmaktadır. Hyogo planının 5 önceli÷inden 3. sü, bilginin kullanımı, ve güvenlik kültürünün yerleúmesi için e÷itime önem verilmesi úeklinde belirlenmiútir. Bu çerçevede bakıldı÷ında, Avrupa ve Akdeniz Büyük Afetler Anlaúması (EUR-OPA) neticesinde kurulmuú bir merkez olan AFEM’in e÷itim hedef kitlesi, uzmanlar, idareciler, e÷iticiler, karar vericiler, ilk ö÷retim okulları ve halktır. Halkın kademeli olarak afet konusunda e÷itilerek afet bilincinin oluúturulması ve afete hazır bir toplum oluúturulması Avrupa Do÷al Afetler E÷itim Merkezi (AFEM) in ana amacıdır. Dünyada Türkiye’nin de içinde bulundu÷u bir çok ülke malesef afet gerçe÷i ile yüz yüze kalmaktadır. Her ülkenin yaúadı÷ı tecrübelerden kaynaklanan bilgi birikimleri vardır. Afet riskinin azaltılmasında, yaúanılan olaylardan ö÷renilen derslerle ilgili bilgilerin paylaúımını içeren iúbirli÷i ve diyalog önem kazanmaktadır. Yerel ve bölgesel yetkililer ve di÷er ilgili uzmanlar tecrübelerin paylaúılması için etkin rol üstlenmelidirler. Bu nedenle do÷a olaylarının afete dönüúmemesi için, idarecilere, kurumlara, sivil toplum kuruluúlarına ve üniversitelere görevler düúmektedir. Ayrıca deneyimler, geleneksel olarak uygulanmakta olan afetlerle ilgili bilginin çok de÷erli oldu÷unu ortaya koymaktadır. Bu nedenle bilginin paylaúımı ve e÷itim, TMMOB AFET SEMPOZYUMU 129 hatta bu e÷itimin okul seviyesinde çocuklardan baúlayarak verilmesi ve bu e÷itimlerin sürdürülebilir olması birçok afetle yüz yüze kalmak zorunda olan ülkemiz için kaçınılmaz olmaktadır. E÷itim ve toplumun bilinçlendirilmesi afetten korunma ve afete hazırlık açısından vazgeçilmez bir unsurdur. 3. ÜLKEMøZDE AFETLERE KARùI BøLøNÇLENDøRME ÇALIùMALARI Bu kapsamda, özellikle 1999 depremlerinden sonra ilgili alanda çalıúmalar yapan her kurum ve organizasyon, e÷itim konusuna da büyük önem vererek, bu yönde çalıúmalar gerçekleútirmeye baúlamıúlardır. Baúta, Bakanlı÷ımız, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araútırma Merkezi, Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ü, Çevre ve Orman Bakanlı÷ı, Meteoroloji Genel Müdürlü÷ü, Kızılay, øçiúleri Bakanlı÷ı gibi pek çok kurum yanında üniversiteler ve sivil toplum kuruluúları da, toplumun bilinçlendirilmesi kapsamında oldukça önemli e÷itim programları ortaya koymuúlardır. Bu konuda kurumlar arasında iúbirli÷i çalıúmalarında da önemli ilerlemeler kaydedilmiútir (AFEM, Kitapçı÷ı, 2007). Bu kurumlarca pek çok e÷itim kursları, seminerler düzenlenmesi yanında, kitap, dergi vb materyallerle de toplumun her kesimine, özellikle çocuklara ulaúılmaya çalıúılmaktadır. Milli E÷itim Bakanlı÷ı’nın müfredatına afetlerle ilgili derslerin konması konusunda çabalar sarf edilmekte olması, e÷itimin tabandan baúlatılması yolunda dikkat çekmektedir. Örne÷in, østanbul Büyükúehir Belediyesi, Afet Koordinasyon Merkezi AKOM’da, okul sezonu boyunca ilkö÷retim 4 ve 5. sınıf ö÷rencilerine uzmanlar tarafından haftada 2 gün Kızılay tarafından hazırlatılan “Güvenli Yaúamı Ö÷reniyorum” kitapçı÷ı e÷itimi verilmektedir. Ayrıca AKOM, halkın afetlere karúı bilinçlendirilmesi amacıyla da çok sayıda de÷iúik türde kitap, broúür ve CD bastırarak da÷ıtmıútır. Sivil Savunma Genel Müdürlü÷ü, Çevre ve Orman Bakanlı÷ı gibi kurumlar da hem internet üzerinde, hem de kitap, dergi, broúür gibi basılı yayınlarla, çocuklara ve di÷er hedef kitlelere yönelik bilinçlendirme çalıúmalarını sürdürmektedirler. Milli E÷itim Bakanlı÷ı’nın, önceki yıllarda “Deprem Haftası”nı e÷itim müfredatına almıútır. Kandilli Rasathanesi, “Afete Hazırlık E÷itim Programı” ile, internet üzerinden özellikle çocuklar baúta olmak üzere, ö÷retmenlere ve tüm topluma yönelik çok kapsamlı bir e÷itim programını sunmaktadır. Bakanlı÷ımız da “e÷itim yoluyla risk kültürü oluúturulması” konusunda oldukça önemli çalıúmalar içerisinde bulunmaktadır. Anlaúma’nın faaliyetler bölümündeki programları gerçekleútirmek amacıyla oluúturulan uzman merkezlerden birisi olarak Türkiye’de kurulmuú olan Avrupa Do÷al Afetler E÷itim Merkezi (AFEM), Afet øúleri Genel Müdürlü÷ü bünyesinde, ùube Müdürlü÷ü olarak hizmet vermektedir. AFEM düzenlenen seminer ve basım - yayımlar ile, “afet zararlarının önlenmesi ve azaltılmasına yönelik çeúitli hedef gruplarına uygulanacak e÷itim program ve materyallerinin hazırlanması, basımı ve da÷ıtımı” konularında “Halkın E÷itimi Kampanyası” oluúturma çalıúmalarında bulunmaktadır. AFEM’in di÷er bir fonksiyonu da bu konularda en etkin e÷itim yöntemlerini araútırmaktır. AFEM tarafından programlanan e÷itimler, hedef alanın çok geniú olması nedeni ile öncelikle “E÷iticilerin E÷itimi” tarzında yapılmaktadır. Uygulanan e÷itimler sonunda üretilecek dökümanların basılarak tüm Kısmi Anlaúma Üyesi ülkelere 130 TMMOB AFET SEMPOZYUMU da÷ıtılması yolu ile, verilen e÷itimin tüm üye ülkelerdeki ilgili kesimleri kapsamasına çalıúılmaktadır. Kurs ve seminer, baskı-yayın yolu ile bilgilerin yaygınlaútırılmasının yanı sıra televizyon, video, sinema filmleri ile izleyenin dikkatini en fazla çeken yöntemlere de a÷ırlık verilmeye çalıúılmaktadır. Bu e÷itimlerde hedef kitle; “çocuklar”, “gençler” ve “yetiúkinler” den oluúan halk kitlesidir. Burada amaç; x Halkın do÷al afetler, afetten korunma ve afete dayanıklı yapılaúma konularında bilinçlendirilmesi, x Halkın, yaúadı÷ı yerleúim çevrelerindeki yapılaúmada, kentleúmede ve konut seçimlerinde afete duyarlı yapı ve yerleúim kalitesi konularında tüketici olarak bilgisinin arttırılması, x ømar, afet ve kentleúme bilincinin oluúturulması ile, hedef kitlenin yaúadıkları çevreye sahip çıkmasının sa÷lanarak kent ve yaúam kültürünün yaratılması ve yaygınlaútırılması, x Olası afetlerin yol açabilece÷i can ve mal kayıp ve zararlarının asgariye indirilmesi, x Güvenli kentsel çevreler oluúturulması amacıyla toplumun bilgi birikiminin arttırılması, x Kamu bilinçlendirilmesi ile do÷al afetlerin bir do÷a olayı oldu÷unun ve kentleri halkın kendisinin úekillendirdi÷inin topluma aktarılması, x Özellikle çocukların psikolojilerini bozmadan bilinçli, bütünleúik bir afet ve yapılaúma e÷itimi verilmesi ve x Söz konusu amaçlar do÷rultusunda, ilgili aktörlerin katılımında sürdürülebilir ve yaúanabilir kentler yaratılması ve afet zararlarının azaltılmasıdır. Gelecek nesillerin bu güce kavuúmuú olarak, daha güvenli bir dünyaya kavuúmaları için, her ülke gibi Türkiye de mevcut kaynaklarını ve imkanlarını mümkün oldu÷unca kullanma gayreti içerisindedir. Özellikle bu yolda en önemli yöntemin de “Okullar ve Çocuklar için Afetler ve Temel Afet Bilinci E÷itimi” oldu÷unun kurumlar ve toplumsal alanda daha fazla dikkate alınması, anlaúmanın amaçlarına uygun olarak ulusal düzeyde bir ilerlemenin oldu÷unu göstermektedir. Tabii ki bu çabalarda süreklilik birinci úarttır. Bunu sa÷layacak ekonomik ve bilimsel tabanın oluúturulması, ilk dönemlerde yavaú ilerlemeye neden olmaktadır. Ancak, sistemin ve bilincin her yıl biraz daha artan oranda oluúmasıyla baúarı oranı da gittikçe hızlanacaktır. Bugünün e÷itilmiú küçükleri yarının bilinçli toplum ve yöneticilerini oluúturacaktır. 4. SONUÇ Bilgi yönetimi ve e÷itim, afete e÷ilimli bölgelerdeki toplulukların risklerle baúa çıkma yolları ve daha iyi anlama konularında bize yardımcı olabilir. E÷itim afet zararlarını azaltma çabalarıyla çok yakından iliúkilidir. Afetler bazen a÷ır darbeler vurabilirler ve zararın úiddeti, afete maruz kalan ülke ve toplumun hazırlı÷ını ve e÷itim TMMOB AFET SEMPOZYUMU 131 seviyesini yansıtır. Bugün yaygın olarak kabul edilmektedir ki afetlerin üstesinden gelebilmek ve afet sonrası çabuk toparlanmak, ancak temel olan bilgiyi kullanma ve onun tüm seviyelerde ö÷renilmesi ile mümkün olabilmektedir. ølerleme, bilginin aktarım ve ortaklı÷ı afet risk yönetiminde anahtar esaslardır. Riskle birlikte yaúadı÷ımızda, ilk ve orta dereceli okullardaki afet similasyonlu tatbikatlardan, lisans üstü e÷itimlerdeki derslere kadar tüm e÷itim formlarını benimsemeliyiz. Ayrıca afetler konusundaki geleneksel yerel bilgilerimizi birleútirmeliyiz. E÷itim olmaksızın afet zararlarını azaltmada sürdürülebilir geliúmenin sa÷lanması mümkün de÷ildir. Yetkili kiúiler konu üzerine odaklanmalı ve toplumun de÷iúen ihtiyaçlarını karúılayacak kararlar almalıdırlar. Sürdürülebilir sistemler yaratmak için bilimsel, mühendislik ve kültürel prensiplerin uygulanmasına dayalı olan afet azaltma faaliyetleri üzerine toplumun tüm sektörlerinin e÷itimi uzun dönemli ve sürdürülebilir olarak gerçekleútirilmelidir. KAYNAKLAR 1. Seyfe, N. (2007) “AFEM Tanıtım Kitapçı÷ı”, Bayındırlık ve øskan Bakanl÷ı, Afet øúlei Genel Mdürlü÷ü, Ankara, 35 s. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 133 DOöU KARADENøZ BÖLGESøNDE SEL FELAKETøNE NEDEN OLAN SøNOPTøK MODELLERøN TAHMøN TEKNøöø AÇISINDAN øNCELENMESøNE DÖNÜK KARùILAùTIRMALI BøR ARAùTIRMA Ümit Turgut 1 1. GøRøù: Do÷u Karadeniz; Ordu’nun do÷usundaki Melet Çayı’ndan Gürcistan sınırına kadar uzanan, Karadeniz Bölgesi’nin en da÷lık ve yükseltisinin en fazla oldu÷u (4.000 m) bölümüdür. Topo÷rafik yapısı ve meteorolojik özellikleri nedeniyle sel ve heyelan olaylarının sıkça yaúandı÷ı bir co÷rafyada yer almaktadır. Kıyıları fazla girintili-çıkıntılı de÷ildir. Güçlü dalgalar, kıyıda falez oluúumuna neden olmuútur. Tarımda makineleúmenin en az geliúti÷i bölümdür. Da÷ların kıyıya paralel olması tarım alanlarını sınırlandırmıútır. Kırsal nüfusun ve da÷ınık yerleúmenin en fazla oldu÷u bölümdür. Bu kesim ülkemizin ve Karadeniz Bölgesi’nin en fazla ya÷ıú alan bölümü olup, yıllık ortalama ya÷ıú miktarı 1500 mm (metrekareye 1500 kg.), en ya÷ıúlı ili 2400 mm ile Rize’dir. Da÷lar kıyı kesimin nemli havasının iç kısımlara geçmesini engeller ve bölgenin kıyısı ile iç kesimleri arasında önemli iklim farklılıkları görülür. Kıyılardan iç kesimlere do÷ru gidildikçe hem ya÷ıú oranı azalmakta, hem de karasallık nedeniyle sıcaklıklar düúmektedir. Bölgenin ya÷ıú da÷ılımında hakim rüzgar yönü ile yamaçların konumu ve yükseltisi en önemli etkenlerdir. Özellikle yaz mevsiminde ülkemizin en fazla ya÷ıú alan bölgesi Do÷u Karadeniz’dir. Aynı zamanda sonbahar mevsiminde Akdeniz kıyı kesimiyle birlikte, Do÷u Karadeniz kıyıları aldı÷ı bol ya÷ıú ile dikkati çekmektedir (ùekil 1). Bu mevsimlerde meydana gelen etkili ve sürekli ya÷ıúlar bölgede sel ve heyelan felaketlerine yol açmakta, can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bu araútırmada; i) Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde etkili sa÷anak ya÷ıúlara ve heyelana neden olan sinoptik modellerin belirlenmesi, ii) Bu modellerin tahmin tekni÷i açısından gösterdi÷i özelliklerin ortaya çıkarılması, iii) Bu tür modellerin gerçekleúmesi öncesinde bir meteorolojik uyarı hazırlanırken, tahmin tekni÷i açısından öncelikli incelenmesi gereken sayısal tahmin ürünlerinin etkin kullanımına dönük önerilerde bulunulması amaçlanmıútır. 1 DMø Uzmanı, Uyarı ve Tahminler Grup Sorumlusu TMMOB AFET SEMPOZYUMU 134 ùekil 1: Ülkemizin mevsimlere göre yıllık ya÷ıú toplamları (DMø 2004) Bu araútırma; i) Araútırma Karadeniz Bölgesi’nin Do÷u Karadeniz bölümüyle sınırlandırılmıútır. ii) Araútırma 24 Temmuz 2002 ve 3-4 Ekim 2005 tarihlerinde meydana gelen, bölgede sel ve heyelan tehlikesine neden olan ya÷ıúlara iliúkin sinoptik modeller ile sınırlandırılmıútır. iii) Sinoptik modellemelerin oluúturulması uydu resimleri, güncel 850 hPa, 500 hPa ve yer haritaları ile Avrupa Orta Vadeli Tahmin Merkezi (ECMWF) ürünleri ile sınırlandırılmıútır. iv) Araútırmada Do÷u Karadeniz bölümünün co÷rafik yapısı inceleme kapsamı içine alınmıú, son yıllarda de÷iúen bitki örtüsü, úehirleúme ve imarlaúma çalıúmalarının bu felaketlere olası etkileri disiplinler arası çalıúmayı gerektirdi÷inden de÷erlendirme dıúında bırakılmıútır. 2. BULGULAR VE YORUMLANMASI: Do÷u Karadeniz bölümündeki ya÷ıúlar cephesel, orografik ve konveksiyonel olarak meydana gelmektedir. Ya÷ıúların meydana gelmesinde rol oynayan meteorolojik harita modellerinde izobar, kontur ve izoterm de÷erlerinde geniú bir da÷ılım göze çarpmaktadır. Bölgede etkili ya÷ıúlara cephesel ve orografik karakterli modellerin neden oldu÷u, konveksiyonel nitelikteki ya÷ıúların genellikle bölgenin iç kesimlerinde kuvvetli karasızlık sonucu oluúan cümülüform tipi bulutların zaman zaman sahil kesimine taúmasıyla meydana geldi÷i dikkati çekmektedir. Bu nedenle araútırmada iki farklı tarihte yaúanmıú, biri cephesel, di÷eri de orografik karakterli etkili ya÷ıú modelleri TMMOB AFET SEMPOZYUMU 135 incelemeye alınmıú, ya÷ıúın oluúum úekli ve sistemin etkileme biçimi yönünden karúılaútırmalı yorumlamalarda bulunulmuútur. Model 1: Karadeniz üzerinden inen siklonlar ve so÷uk cephelerinin etkili oldu÷u ya÷ıú modeli: Yaz aylarında kuzeydo÷u Avrupa üzerinden Karadeniz’e inen siklonlar so÷uk cephesi ile birlikte özellikle Orta ve Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde, kıú aylarında ise Marmara’nın Do÷usundan itibaren yurdun kuzey ve do÷u kesimlerinde etkili ya÷ıúlara neden olmaktadır. 24 Temmuz 2002 yılında bölgede bu tür bir modelin etkisi sonucunda büyük bir felaket yaúanmıú ve Rize’de 32 vatandaúımız hayatını kaybetmiútir. Bölgede üç günlük (23, 24, 25 Temmuz) ya÷ıú toplamları (metrekarede); Pazar (Rize) 195.7, Rize 116.8, Hopa (Artvin) 63.1, Ordu 35.9, Artvin’de (Merkez) 14.7 kg olarak ölçülmüútür. Rize ili Pazar ilçesinde bir gecede ölçülen ya÷ıú miktarı (107.5 kg), bir aylık toplam miktara (128.7 kg) yakın bir de÷ere ulaúmıútır. Hava Tahminleri Dairesi Baúkanlı÷ı, Analiz ve Tahmin Merkezi 21 Temmuz 2002 tarih, ve 23 sayılı ‘Karadeniz Bölgesinde Etkili Ya÷ıú Bekleniyor’ baúlı÷ı ile yayınladı÷ı ‘Meteorolojik Uyarısında’ 23, 24 ve 25 Temmuz 2002 günlerinde Karadeniz Bölgesi’nde beklenen etkili ya÷ıúlara dikkat çekmiútir Karadeniz üzerinden gelen siklonlarda her zaman so÷uk cephelerinin aktif oldu÷u uydu görüntülerinde açıkça görülmektedir. Ya÷ıú so÷uk cephenin geçiúiyle ve basınç yükseliúiyle baúlamaktadır. Karadeniz’in hemen kuzeyinde merkezleúen bu siklonlar güneye do÷ru uzanan cephelerini genellikle 1004-1016 hPa de÷erindeki izobarlarla kesmektedir. Bu siklonların aktivitelerinin so÷uk cephesine kink yapan izobar sayısıyla do÷ru orantılı olarak arttı÷ı dikkat çekmektedir. Bu siklonların ço÷u kuzeybatı-güneydo÷u istikametinde hareket etmektedir. 24 Temmuz 2002 00 Z yer haritasında (ùekil 2) Avrupa üzerinde 1024 hPa’lık yüksek basınç merkezi ile Kırım Yarımadası üzerinde 1000 hPa’lık alçak basınç merkezi ve buna ba÷lı so÷uk cephesi, aynı saate ait uydu görüntüsünde de (Resim:1) dikkati çekmektedir. 500 hPa seviyesinde alçak merkeze ait 576 dekametre ve daha düúük de÷erlerdeki konturlar ile -10/-12.5 derece aralı÷ındaki izoterm de÷erleri (ùekil 3), 850 hPa seviyesinde Do÷u bölgelerimiz üzerindeki alçak merkeze ait 144 dekametre ve daha düúük de÷erdeki konturlar ile 15-17.5 derece aralı÷ındaki izoterm de÷erleri (ùekil 4) bölgede etkili ya÷ıú için uygun ortamı ifade etmektedir. A Y A Y Y ùekil 2: 24.7.2002 00 Z Yer Haritası Resim 1: 24.7.2002 00 Z Uydu Resmi TMMOB AFET SEMPOZYUMU 136 A A Y Y Y A Y ùekil 3: 24.7.2002 00 Z 500 hPa Haritası ùekil 4: 24.7.2002 00 Z 850 hPa Haritası Model 2: Avrupa üzerinde Azor yüksek basınç merkezinin, ülkemizin güneydo÷u kesimlerinde Basra alçak basınç merkezinin etkili oldu÷u durumlarda, bu iki sistemin karúılaútı÷ı ara bölge olan Do÷u Karadeniz üzerinde siklon oluúumuna ait ya÷ıú modeli: Bu model Azor yüksek basınç merkezinin Avrupa üzerinde yerleúti÷i, hatta Do÷u Avrupa’ya do÷ru sokuldu÷u ve bunun yanında ülkemizin güneydo÷usunda sıcak karakterli Basra alçak basınç merkezinin etkili oldu÷u pozisyonda Do÷u Karadeniz üzerinde siklon oluúumuyla dikkat çekmektedir. 4 Ekim 2005 00 Z yer haritasında 1028 hPa de÷erindeki Azor yüksek basınç merkezinin Avrupa ve Balkanlar üzerinden Rusya’ya kadar uzandı÷ı, 1008 hPa merkez de÷erine sahip Basra alçak basınç merkezinin güneydo÷u kesimlerimizi etkiledi÷i, Do÷u Karadeniz üzerinde oluúan siklonun merkez de÷erinin 1012-1016 hPa oldu÷u ve Azor antisiklonunun dönüú hareketi ile birlikte ülkemizin kuzey kesimlerine kuzey ve kuzeydo÷ulu rüzgarları beraberinde getirdi÷i görülmektedir (ùekil 5). Siklonun güneye do÷ru uzanan so÷uk cephesinin aktif oldu÷u ve kuzeybatı-güneydo÷u istikametinde hareket etti÷i uydu resminden de izlenebilmektedir (Resim 2). Y Y Y A A Y ùekil 5: 4.10.2005 00 Z Yer Haritası A Resim 2: 4.10.2005 00 Z Uydu Resmi Aktif so÷uk cephe, sahile bakan yamaçlarda kuzey ve kuzeydo÷ulu rüzgarlarla birlikte, yı÷ılma sonucu etkili orografik ya÷ıúlara neden olmuútur. 4 Ekim 2005 sabahı yapılan ölçümlere göre (metrekarede); Pazar (Rize) 186 kg, Rize (Merkez) 92 kg, Giresun 54 kg, Hopa (Artvin) 53 kg, Ünye (Ordu) 50 kg, Ordu (Merkez) 49 kg, Uzungöl (Trabzon) 48 kg, Artvin (Merkez) 24 kg, Gümüúhane 14 kg ve Bayburt’ta 9 kg ya÷ıú kaydedilmiútir. Gece meydana gelen sel, su baskını ve heyelan sonucunda Rize’de 7 vatandaúımız hayatını kaybetmiútir. Rize ili Pazar ilçesinde bir gecede ölçülen ya÷ıú miktarı (186 kg), bir aylık toplam miktara (275 kg) yakın bir de÷ere ulaúmıútır. ùekil TMMOB AFET SEMPOZYUMU 137 6’daki 24 saatlik en fazla ya÷ıú haritası incelendi÷inde, bölgede yine Rize çevrelerindeki de÷erlerin oldukça yüksek oldu÷u gözlenmektedir. Analiz ve Tahmin Merkezi bu felaket öncesinde de 3 Ekim 2005 tarih ve 65 sayılı ‘Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde Etkili Ya÷ıú Bekleniyor’ baúlı÷ı ile yayınladı÷ı ‘Meteorolojik Uyarısında’ 3 Ekim 2005 Pazartesi gece saatlerinde ve 4 Ekim 2005 Salı günü Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde beklenen etkili ya÷ıúa dikkat çekmiútir. (ùekil 7) ùekil 6. øllerimizin 24 saatlik maksimum ya÷ıú haritası (DMø 2004) ùekil 7 : 3.10.2005 Pazartesi gecesi ve 4.10.2005 Salı sabahı Rize’de meydana gelen sel ve heyelan felaketi ile Analiz ve Tahmin Merkezinin yayınladı÷ı Meteorolojik Uyarının haber kupürü TMMOB AFET SEMPOZYUMU 138 4 Ekim 2005 00 Z 500 hPa haritasında kuzeydo÷u kesimlerimizdeki alçak merkeze ait 576 dekametre ve daha düúük de÷erlerdeki konturlar ile -12.5/-15 derece aralı÷ındaki izoterm de÷erleri (ùekil 8), 850 hPa haritasında do÷u bölgelerimiz üzerindeki alçak merkeze ait 150 dekametre ve daha düúük de÷erdeki konturlar ile 10/15 derece aralı÷ındaki izoterm de÷erleri (ùekil 9) bölgede etkili ya÷ıú için uygun ortamı ifade etmektedir. A A Y Y A Y A ùekil 8: 4.10.2005 00 Z 500 hPa Haritası ùekil 9: 4.10.2005 00 Z 850 hPa Haritası 3. SONUÇ VE ÖNERøLER: i) Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde etkili ya÷ıúa neden olan sinoptik modeller; a) Karadeniz üzerinden gelen siklonlar ve buna ba÷lı so÷uk cepheleri, b) Avrupa üzerinde Azor yüksek basınç merkezinin, ülkemizin güneydo÷u kesimlerinde Basra alçak basınç merkezinin etkili oldu÷u durumlarda bu iki sistemin karúılaútı÷ı ara bölge olan Do÷u Karadeniz üzerinde oluúan siklonlar ve so÷uk cepheleri olmak üzere 2 ana grupta toplanabilir. Gerçekleúen 24 saatlik maksimum ya÷ıúların Rize ili ve Do÷u Karadeniz’e kıyısı olan çevre ilçelerinde (baúta Pazar ølçesi olmak üzere), aylık toplam ya÷ıúlarından daha fazla oldu÷u dikkat çekicidir. ii) Bu tür oluúumlarda ECMWF (European Centre of Middle Weather Forecasts Avrupa Orta Vadeli Tahmin Merkezi) 24 saatlik toplam ya÷ıú, düúey hız, EPS (Ensemble Prediction System) toplam ya÷ıú olasılık, Cape Indeks, 700, 500, ve 1000 hPa nem ile MM5 (Mesoscale Model-5) toplam ya÷ıú, MM5 (Mesoscale Model-5) meteogramları ve KUMOT (Kuvvetli Meteorolojik Olayların Tahmini Programı) ürünlerinden günlük toplam ya÷ıú için ihbar durumu haritaları yüksek tutarlılık oranıyla ya÷ıú tahmin tekni÷i açısından kullanıcısına geniú bir de÷erlendirme olana÷ı yaratmaktadır. Sel felaketinin meydana geldi÷i 4 Ekim 2005 tarihine ait sayısal tahmin ürünleri incelendi÷inde; ECMWF toplam ya÷ıú haritasında (ùekil 10) özellikle Do÷u Karadeniz’in do÷u kıyılarında 100 kg.dan fazla ya÷ıú beklendi÷i, en fazla düúey hız de÷erinin Do÷u Karadeniz’in do÷usunda oldu÷u (ùekil 11), EPS (Ensemble Prediction System) toplam ya÷ıú olasılık haritasında (ùekil 12) %100 olasılıkla bölgede 20 mm.nin üzerinde ya÷ıú beklendi÷i, en fazla cape de÷erinin 1532 joule/kg (kuvvetli kararsızlık sınırı) ile Do÷u Karadeniz kıyılarında görülece÷i (ùekil 13), üst seviyelerde nemin bölgede etkili ya÷ıú için yeterli oldu÷unu gösteren ECMWF 700 hPa nem haritası (ùekil 14), Rize ili ile Artvin’in Hopa ilçesine kadar olan kıyı úeridinde 24 saat içerisinde toplam 100 ila 160 kg arasında ya÷ıúın olabilece÷ini gösteren MM5 (Mesoscale Model- TMMOB AFET SEMPOZYUMU 139 5) toplam ya÷ıú haritası (ùekil 15), Rize ølinde etkili ya÷ıú için uygun meteorolojik parametrelerin bulundu÷unu ayrıntılarıyla sunan MM5 (Mesoscale Model-5) meteogramları (ùekil 16) ile özellikle ihbar hazırlı÷ı sırasında incelenmesi gereken en önemli ürünlerden biri olan KUMOT (Kuvvetli Meteorolojik Olayların Tahmini Programı) günlük toplam ya÷ıú için ihbar haritası (ùekil 17), Do÷u Karadeniz Bölgesi’nde gerçekleúen ya÷ıúın önceden tahmin edilmesinde kullanıcılara destek olmaktadır. ùekil 10: ECMWF Toplam Ya÷ıú Haritası ùekil 11: ECMWF 00 Z Düúey Hız Haritası ùekil 12: EPS Toplam Ya÷ıú Haritası ùekil 14: ECMWF 700 hPa Nem Haritası ùekil 13: ECMWF 00 Z Cape ındex ùekil 15:: MM5 Toplam Ya÷ıú Haritası 140 ùekil 16: MM5 18 Z Rize Meteogramı TMMOB AFET SEMPOZYUMU ùekil 17:KUMOT Ya÷ıú øhbar Haritası iii) Son dönemde hız kazanan, pilot bölge olarak østanbul, øzmir ve Antalya’da baúlanan Bölgesel Tahmin Merkezi kurulma çalıúmalarında, Trabzon Bölge Müdürlü÷ü bünyesinde yer alacak bu yapılanma da önem kazanmaktadır. iv) øç deniz özelli÷i taúıyan Karadeniz üzerinde deniz rasadı yapacak gözlem üniteleri, bölgeyi etkileyen hava kütlesinin dikey kesitinin incelendi÷i yüksek seviye gözlemleri, meteorolojik radar vb. gözlem sistemlerinin uygulamaya konması, bölgenin meteorolojik bilgi ve tahminlerinin hazırlanmasına büyük katkı sa÷layacaktır. v) Bölgedeki illerin valilikleri, yerel yöneticileri, üniversiteler, meslek odaları ve konuyla ilgili kamu kuruluúlarının ilgili birimleri tarafından ortaklaúa yürütülecek bilimsel çalıúmalarla baú gösteren sorunlara kalıcı çözümler konusunda birlikte hareket edilmesi yerinde olacaktır. KAYNAKÇA: 1. ÇÖLERø, M. Analiz ve østidlaller Tekni÷i Ders Notları. 2003. Ankara 2. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü Yayınları (Komisyon). Hava Analiz ve Tahmin Tekni÷i El Kitabı. 2005. Ankara 3. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Araútırma ve Bilgi øúlem Dairesi Baúkanlı÷ı. Yıllık Meteoroloji Bülteni. 2004. Ankara 4. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Hava Tahminleri Dairesi Baúkanlı÷ı. 2002/2005 yıllarına ait Metcap 4.03 yer ve yüksek seviye haritaları. Ankara 5. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Hava Tahminleri Dairesi Baúkanlı÷ı. Sayısal Hava Tahmini ùube Müdürlü÷ü. 2002/2005 ECMWF ve MM5 tahmin haritaları. Ankara 6. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Zirai ve øklim Rasatları Dairesi Baúkanlı÷ı. Klimatoloji ùube Müdürlü÷ü. Mevsimlere göre yıllık ya÷ıú toplam haritası. 2004. Ankara 7. D.M.ø Genel Müdürlü÷ü. Zirai ve øklim Rasatları Dairesi Baúkanlı÷ı. Klimatoloji ùube Müdürlü÷ü. 24 saatlik maksimum ya÷ıú haritası. 2004. Ankara 8. www.ogzala.com/bilgiler-info/ cesitlibilgiler/dogukaradeniz. 9. www. ecografya.com. Do÷u Karadeniz Fiziki Haritası 10. www. milliyet.com.tr. Do÷u Karadeniz’deki etkili ya÷ıú haberi TMMOB AFET SEMPOZYUMU 141 11. YAYVAN, M., TURGUT, Ü., Ülkemizde Görülen Meteorolojik Olayların Sinoptik Modellemesi. 2003. Ankara 12. YAYVAN, M., TURGUT, Ü., Kuvvetli Meteorolojik Olayların Oluúum Mekanizmaları. 2003. Ankara 13. YAYVAN, M., ERSOY, S., TURGUT, Ü., Türkiye’yi Etkileyen Orta Enlem Siklonları. 2004. Ankara TMMOB AFET SEMPOZYUMU 143 METEOROLOJøK KARAKTERLø DOöAL AFETLERøN TAHMøNøNDE METEOROLOJø RADARLARININ KULLANILMASI Serkan Emino÷lu1, Fırat Beútepe1, Cüneyt Geçer1 ve Kurtuluú Öztürk 1 SUMMARY In order to mitigate and reduce impacts of natural disasters resulting from meteorological events, informing public and local authorities in timely and effectively manner and provision of conscious reactions are essential by setting up an effective meteorological observation network and early warning systems. Since the field observations represent a single point, they are inadequate in representing the parameter fields such as precipitation. For this reason, the point wise ground observations help very little in forecasting of the meteorologically characterized natural disasters. On the other hand, meteorological radars with very high spatial and temporal resolution have all the capability to fulfill this gap. In this study, the meteorological radars and their products are introduced to present their capabilities in early detection and tracking of the natural disasters. In addition, the various meteorologically characterized natural disasters are investigated by using radar and the corresponding products. Also, the potential capabilities of the radar products for detecting natural disasters are also introduced for the other researches for possible future study. ÖZET Meteorolojik olaylar sonucu ortaya çıkan do÷al afetlerin önlenmesi veya zararlarının azaltılabilmesi için en önemli unsurlardan birisi, etkin bir meteorolojik gözlem a÷ına sahip olunması ve erken uyarı sistemi kurulmasıdır. Yersel gözlemler noktasal bazda yapıldı÷ından, ya÷ıú gibi uzaysal de÷iúkenli÷in yüksek oldu÷u parameterelerin temsil edilmesinde yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla, yer gözlemlerinin afetlerin erken öngörulmesindeki katkısı sınırlıdır. Yüksek zamansal ve uzaysal çözünürlü÷e sahip olmaları nedeni ile meteorolojik radarlar, bu eksikli÷i kapatacak özelli÷e sahiptirler. Bu çalıúmada, meteoroloji radarlarının ve ürünlerinin do÷al afetlerin belirlenmesinde ve takibinde kullanılması araútırılmıútır. Farklı zamanlarda gözlenen meteorolojik karakterli afetlerin radar yardımı ile tespiti incelenmiú, radar ürünlerinin afetlerin tespitindeki potansiyel kullanımları üzerinde durulmuútur. 1 Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü (DMø),Uzaktan Algılama ùubesi, Ankara 144 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 1. GøRøù ønsano÷lu varoluúundan bu yana do÷al afetlerle iç içe yaúamaktadır. Sebebiyet verdikleri can ve mal kayıplarından dolayı, afetlerin öngörülmesi varoluúundan bu yana insano÷lunun üzerinde çalıútı÷ı bir konudur. Bu amaç do÷rultusunda, çalıúmalarını hem yeterli bilgi edinebilmek için farklı gözlem úebekelerinin kurulması hem de elde etti÷i bilgilerden afetlerin fiziksel yapısını anlamak için sürdürmüútür. Sel/taúkın, fırtına ve dolu gibi meteorolojik karakterli afetler, en çok can ve mal kaybının gözlendi÷i [1,2] afetler olarak karúımıza çıkmaktadır. Özellikle sa÷anak ya÷ıúların sebebiyet verdi÷i seller ve taúkınlar, bugün dahi en çok çekinilen afetler arasındadır. Bu tür afetlerin önceden öngörülerek gerekli uyarıların yapılması için yo÷un çaba harcanmaktadır. Ancak, ortada bulunan en önemli problem, alansal ya÷ıúın temsilili÷inin zorlu÷udur. Bunun nedeni ise, noktasal ölçüm yapan ya÷ıúölçerlerin gerekli sıklıkta bulunmayıúı ve ya÷ıú parametresinin uzaysal de÷iúkenli÷inin yüksek olmasıdır [3]. Bununla birlikte hesaplamalarda kullanılan homojenlik ve/veya izotropik yaklaúımların yanısıra, topo÷rafik etkilerin hesaplamalarda dikkate alınma zorlu÷u da [4] problemi zorlaútıran di÷er etkenlerdir. Ya÷ıú ölçümlerindeki temsilili÷in arttırılması [5] radarların meteorolojik amaçlık kullanmaya baúlanması ile gerçekleúmiútir. Her ne kadar Z-R düzeltmesi [6] ve ya÷ıú ölçer ayarlamalarının [7] yapılması gerekse de, özellikle sel ve taúkın tahminlerinde radarlar etkin sonuçlar vermektedir. Alansal ya÷ıúın daha yüksek tutarlılıkla hesaplanmasına olanak sa÷laması ise, sel ve taúkın tahminleri için son derece önemlidir. Ek olarak, anlık veri sa÷laması ve uzaysal çözünürlü÷ün yüz metreler mertebesine indirgemesi radarı di÷er ölçüm araçlarına göre ön plana çıkartmakla birlikte, birçok ya÷ıú kaynaklı afetin daha erken öngörülmesine de olanak sa÷lamaktadır. Nedeni ise, radarların afet kuvvetli meteorolojik hadiselerin baúlangıç safhasının, hareket de÷iúikliklerinin, geliúme ve da÷ılmalarının önceden tespit ve tahmin edilebilmesine imkan sa÷lamalarıdır. Bu çalıúmada, radardan elde edilen ürünler ayrıntılı olarak tanıtılmakla beraber, ürünlerin de÷erlerine göre temsil ettikleri farklı sınıflar açıklanmıútır. Ek olarak, gözlenen bazı afetlere ait radar ürünleri irdelenerek, ürünlerin afet öngörüsünde nasıl kullanılabilece÷i konusunda bilgi verilmiútir. 2. METEOROLOJø RADARI KULLANIMI VE ÜRÜNLERø 2.1. Radar Gözlem A÷ı Ülkemizde operasyonel olarak kullanılan toplam 4 radar vardır. Bunlar, Balıkesir, Ankara, østanbul ve Zonguldak radarlarıdır (ùekil-1). Her bir radarın kapsama alanı tarama modunda 370 km, dopler modunda 120 km yarıçapa kadar çıkabilmektedir. Bu meteoroloji radarlarının, bir tam tarayıú periyodu 8 dakikadır ve 125 metre uzaysal çözünürlü÷e sahiptirler. Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü (DMø) yakın gelecekte radar sayısını arttırmayı planlamaktadır. Planlananlarla birlikte yeni radar kapsama alanının ùekil-2’deki gibi olması öngörülmektedir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 145 ùekil-1: DMø Mevcut Radar A÷ı ùekil-2: DMø Planlanan Radar A÷ı 2.2. Meteoroloji Radarı kullanımı Meteorolojik radarlar, kısa vadeli hava tahmini (nowcasting) ve erken uyarı amaçlı olmak üzere iki farklı úekilde kullanılırlar. Kısa vadeli hava tahmini 0-2 saatlik zaman zarfını kapsayan hava tahminidir. Erken uyarı ise, do÷al felaketlere sebep olabilecek hava olaylarının yerinin ve úiddetinin belirlenmesi, izlenmesi ve kamunun uyarılması úeklinde gerçekleútirilmektedir. Gerçek zamanlı elde edilen veriler kısa süreli hava tahmin merkezinde de÷erlendirilerek uyarı ve ihbarlar hazırlanır. Bu uyarılar haberleúme araçları vasıtasıyla gerekli birimlere iletilir. Radar ile aúa÷ıdaki meteorolojik hadiselerin tespit ve tahmini mümkündür. 1. Kuvvetli orajlar 2. Dolu 3. So÷uk cephe fırtına hatları 4. Mikropatlama (microburst) ve makropatlama (macroburst) 5. Rüzgar burulması (wind shear) 6. Kuvvetli yer rüzgarları 7. Türbülans 8. Fırtınalar, hortum ve tornadolar 9. Sel ve taúkınlar Hortum, mikropatlama ve makropatlamalar gibi yere yakın bölgelerde gerçekleúen hadiselerin tespit edilmesinde radarın bulundu÷u konum çok önemlidir. Topo÷rafik yapı nedeniyle oluúabilecek yer ekolarından kaçınma ve kapsama alanının geniú tutulabilmesi amacıyla radar yüksek bölgelerde konuúlandırılmıú ise bu hadiselerin tespiti oldukça zor olabilir. Radarlardan elde edilen temel parametreler ve meteorolojik anlamları aúa÷ıda sıralanmıútır. Temel parametreler hadisenin tanımlanmasında kullanılır. V = Hız (m/sn): Dopler radarlar kullanılarak hava kütlelerinin hareket hızı ve yönü ölçülür. W = Spektral Geniúlik (m/sn): Spektral geniúlik rüzgar burulması ve türbülans göstergesidir. Tablo-1’de spektral geniúlik ve türbülans iliúkisi verilmiútir. Tablo- 1: Spektral Geniúlik ve türbülans iliúkisi Ortalama Spektral Geniúlik De÷erleri (m/sn) Orta ùiddette Türbülans 4 ùiddetli Türbülans 7 Aúırı Türbülans t8 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 146 Z = Logaritmik Reflektivite (dBZ): Hedeften yansıyan sinyalin gücüdür. Tablo2’de, radar yazılımları tarafından iúlenen reflektivite de÷erlerine karúılık gelen ya÷ıú tipleri ve di÷er istenmeyen eko (echo) kaynakları gösterilmiútir. Tablo-2: Çeúitli eko kaynaklarına karúılık gelen radar reflektivite faktörü de÷erleri. Hadisenin Cinsi Su içeren fakat ya÷ıú vermeyen Sis – Bulutlar Buz parçacıkları içeren Bulutlar Çisenti Hafif Ya÷mur ùiddetli Ya÷mur – Hafif Sa÷anak ùiddetli Sa÷anak Dolu Kar Duman – Toz – Böcek (Yerden 2km yüksekli÷e kadar) Clutter (Yeryüzünden, binalardan, a÷açlardan, su yüzeylerinden v.b. olan istenmeyen ekolar) Kuúlar Eko De÷eri < 0 dBZ 20 dBZ’ye kadar 0-20 dBZ 10-30 dBZ 30-45 dBZ >40-65 dBZ’ye kadar Donma seviyesi üzerinde dBZ 45 E÷er dBZ 55 ise tüm yüksekliklerde mümkün 35 dBZ’ye kadar 10 dBZ’ye kadar Filtrasyon yapılmadı÷ında 80 dBZ’ye kadar 20 dBZ’ye kadar R = Ya÷ıú Oranı (mm/saat): Radarlar ya÷ıúı do÷rudan ölçmezler. Ya÷ıú de÷eri için, radar reflektivite faktörüne ba÷lı olarak radar yazılımları tarafından ampirik (empiric) bir ba÷ıntı kullanılır. Bu iliúki Z-R eúitli÷idir. Z = A Rb A ve b deneysel sabitlerdir. Araútırmalar sonucunda en yaygın kullanılan úekli, Marshall ve Palmer tarafından (Marshall ve Palmer, 1948) Z = 200 R1.6 úeklinde belirlenmiútir. Aúa÷ıda bazı ya÷ıú tiplerine göre literatürde tavsiye edilen Z-R iliúkileri verilmiútir. Stratiform tipi ya÷ıú Z = 200 R1.6 Orografik ya÷ıú Z = 31 R1.71 Fırtına Z = 286 R1.37 Kar Z = 2000 R2 Radar reflektivite de÷eriyle ya÷ıú úiddeti iliúkisi Tablo-3’de gösterilmiútir: Tablo-3: Radar reflektivite faktörü ve ya÷ıú úiddeti arasındaki iliúki. dBZ < 30 30-40 40-45 Ya÷ıú ùiddeti Hafif Orta 45-50 50-57 > 57 Kuvvetli Çok kuvvetli ùiddetli Aúırı TMMOB AFET SEMPOZYUMU 147 D = Diferansiyel Reflektivite ZDR (dB): Hedeften yansıyan yatay ve dikey reflektivitelerin oranıdır. ZDR =10 log10(zh / zv) Yatay ve dikey reflektivite de÷erleri birbirine ne kadar yakınsa, yani parçacık ne kadar küreye yakın bir úekilde ise ZDR de÷eri o kadar 0’a yakın bir de÷er olacaktır. ZDR ya÷mur ve dolu taneciklerinin ayrılmasında ve ya÷mur damla çapının belirlenmesinde kullanılır (Tablo-4). Tablo-4: Hedef ZDR iliúkisi Çisenti Hedef 0 ZDR (dB) Ya÷mur 0.5 - 4 Kar, Graupel (-1) - (+1) Dolu ~0 2.2. Radar Ürünleri Do÷al afetlerin meteoroloji radarlarıyla belirlenmesi radar ürünlerinin analiziyle mümkündür. Aúa÷ıda bazı ürünler ve kullanım alanları verilmiútir. Plan mevki göstericisi (PPI-Plan Position Indicator): Uzun menzilli hava gözetlemesinde kullanılır. PPI görüntüsünün Google Earth programı üzerine konulmasıyla, yüksek çözünürlükte radar datasının co÷rafi bilgi sistemiyle birleúimi sa÷lanmıútır (ùekil 3-4). ùekil 3: PPI Z görüntüsü ùekil 4: PPI Z Google Earth gösterimi Sabit Yükseklik Plan mevki göstericisi (CAPPI-Constant Altitude Plan Position Indicator): Kuvvetli hadiselerin yerinin ve özelliklerinin analizinde en önemli üründür. ùekil 5’te Ankara radarında tespit edilen kuvvetli orajın CAPPI görüntüsü verilmiútir. 148 TMMOB AFET SEMPOZYUMU ùekil 5: 27.04.2004 tarihinde Ankara’nın güneybatısında geliúen 58.8 dBZ de÷erinde ekoya sahip kuvvetli orajın görünümü Pratik kullanımda CAPPI ürünü ùekil 6’da gösterildi÷i gibi dikey kesit profili alınarak incelenir. Bu gösterim úekli mesafe-yükseklik göstergesi (RHI-Range Height Indicator) olarak adlandırılır. ùekil 6: Kuvvetli orajın dikey kesiti Kuvvetli oraj 35 km2 gibi küçük bir alanda geliúmiú, dikey olarak 12 km tepe yapmıútır. ùekil 7’de olaydan üç gün sonra çekilen foto÷raflarda meydana gelen dolu hadisesinin etkisi görülmektedir TMMOB AFET SEMPOZYUMU 149 ùekil 7: Kuvvetli orajdan meydana gelen dolu görüntüleri MAKS (Maksimum Görüntüsü): Eko yüksekli÷i ve yo÷unlu÷unu tek pencerede görülür. Özellikle úiddetli hava sahalarının görülmesinde faydalıdır (ùekil 8). ùekil 8: MAKS Reflektivite görüntüsü Yüzey Ya÷ıú Yo÷unlu÷u (SRI-Surface Rainfall Intensity): Muhtemel ya÷ıú miktarını veren üründür (ùekil 9). ùekil 9: Ya÷ıú miktarının gösterimi. 150 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Sel ve taúkın gibi ya÷ıútan kaynaklanan do÷al afetlerde yere düúen ya÷ıú miktarı bilgisi çok büyük önem taúır. Ya÷ıú ölçer ölçümlerinde sahanın yeri, rüzgar, kar ya÷ıúı, damla ebadı gibi faktörler ölçüm sonuçlarını etkilemektedir. Afet yönetiminde 200-400 cm2’lik bir yüzeyden elde edilen ölçüm sonuçları 100 km2’lik bir alandaki ya÷ıúın de÷erlendirmesinde kullanılmaktadır. ùiddetli ya÷ıú ve sel durumlarında ya÷ıúın bölgesel farklılıkları göz önüne alındı÷ında, ölçümün çok noktadan yapılması gerekir. Radarlar geniú alanlar için anlık ya÷ıú yo÷unlu÷u da÷ılımının görüntülenmesini sa÷layarak, bu eksikli÷i giderebilirler. Dikey Tümleúik Sıvı (VIL-Vertically Integrated Liquid): VIL ürünü kuvvetli fırtına, dolu ve bir kaç dakika sonra düúecek ya÷ıú miktarının tahmininde kullanılır. ùekil 10’da, østanbul’un batısında 31 Temmuz 2003 tarihinde meydana gelen bir oraj, østanbul-Çatalca radarı tarafından tespit edilmiútir. Fırtına hücresinin tam merkezinde 50-60 dBZ arasında reflektivite de÷erleri dikkat çekmektedir. ùekil 10: Silivri’de büyük hasara sebep olan dolu hadisesinin VIL görüntüsü. ùekil-11’de bu yüksek ekonun meydana getirdi÷i dolu önceden tanımlanan ihbar kriterlerince belirlendi÷inden bölge için dolu ihbarı otomatik olarak üretilmiútir. ùekil 11: Otomatik üretilmiú dolu tahmini ürünü TMMOB AFET SEMPOZYUMU 151 3. METEOROLOJøK HADøSE ANALøZø VE øHBAR Radar yazılımları, parametreleri önceden ayarlanan erken uyarı ürünleri üretebilirler. Böylece son kullanıcılar, otomatik olarak temel parametreleri sorgulamadan istedikleri ürünleri elde edebilirler. Bu ürünler ve ihbar kriterleri Tablo 5’ de verilmiútir. Tablo 5:Otomatik elde edilen ürünler ve ihbar kriterleri Ürün øhbar Kriterleri Ya÷ıú Gözetlemesi 10 km²’lik bir alanda, 1.5-14 km tabakasına ait VIL>1mm Sel Uyarısı 25km²’lik bir alan için, 1 Saatlik Ya÷ıú veya N Saatlik >5mm Dolu Uyarısı 10 km²’lik bir alanda VIL>5mm ve 45 dBZ Tepe (TOPS)>1.5 km Kuvvetli Fırtına Tespiti 10 km²’lik bir alan için, 1.5-15 km tabakasına ait VIL>10mm ve 10 dBZ Tepe(TOPS)>8 km Türbülanslı Fırtına Tespiti 10km²’nin üzerindeki bir alan için, Spektral Geniúlik>6m/s ve Reflektivite>20dBZ Rüzgar De÷iúiminin Tespiti 0.5° ve 0.7° açılarında, 3km²’den fazla bir alan için Rüzgar Burulması>10m/s/km Microburst Tespiti Rüzgar Burulması ürünü kullanılır. Eúik de÷er 45m/s/km seçilir. DMø, ihbar kriterleri do÷rultusunda pek çok ürünü analiz ederek gerekti÷i takdirde kamuya “Uyarı ve Takip Raporu” yayınlamaktadır. østanbul’un Anadolu yakasında 9 Ekim 2006 tarihinde meydana gelen sel DMø østanbul radarı ile incelenmiútir. østanbul Beykoz'da aúırı ya÷ıú sebebiyle taúan dere, içinden geçti÷i 3 köyde sel baskınına yol açmıútır(ùekil 12). ùekil 12: Beykoz’daki selin görüntüleri. Hadise DMø kısa süreli tahmin biriminde yaklaúık bir saat kadar önce tahmin edilmiú, ve uyarı yapılmıútır (ùekil 13). 152 TMMOB AFET SEMPOZYUMU ùekil 13: Meteorolojik uyarı metni Kuvvetli oraj hücresinin tam merkezinde 50-60 dBZ arasında reflektivite de÷erleri dikkat çekmektedir. ùekil-14’de bu yüksek ekonun meydana getirdi÷i etkili ya÷ıú önceden tanımlanan ihbar kriterlerince belirlendi÷inden bu bölge için etkili ya÷ıú ihbarı radardan otomatik olarak tespit edilmiútir. ùekil 14: MAX Ürünü ve büyütülmüú gösterimi ve ihbar ürünü Ya÷ıú ölçerlerden elde edilen veriye göre bölgede bir saatte 35 mm ya÷ıú tespit edilmiútir. ùekil 15’de radardan elde edilen saatlik toplam ya÷ıúın 30-40 mm arasında oldu÷u görülmektedir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 153 ùekil 15: 20:00-ile 21:00 arası 1 Saatlik toplam ya÷ıú miktarı Her ne kadar bu örnekte radarlardan elde edilen ya÷ıú miktarı ya÷ıú ölçere yakın çıkmıúsa da, genellikle radarlar gerçekleúen ya÷ıúlara göre daha düúük bir ya÷ıú miktarı ölçerler. Bunun sebebi radar sinyalinin yer yansımaları, atmosferik zayıflama, ıúın engellemesi, anormal yayılım, hatalı dikey reflektivite profili vs. gibi dıú kaynaklı faktörlerin yanı sıra radarların elektronik kalibrasyonu gibi parametrelerden de olumsuz olarak etkilenmesidir. DMø, radarların hatalı ya÷ıú ölçümlerini mümkün oldu÷u oranda azaltmak amacıyla ya÷ıú ölçer ayarlaması çalıúmaları yapmaktadır. 4. SONUÇLAR Bu çalıúmada meteoroloji radarlarının meteorolojik kaynaklı do÷al afetlerin tespitinde ve takibindeki önemi üzerinde durulmuútur. Gerek radardan elde edilen ürünler gerekse önceden tanımlanmıú algoritmaları kullanarak kuvvetli meteorolojik hadiselerin meteoroloji radarı kullanarak tespiti anlatılmıútır. Radarları kullanarak atmosferin yüksek çözünürlükte ve sık aralıklarla ölçülebilmesi, baúta kısa süreli hava tahmini olmak üzere birçok meteorolojik çalıúma için çok büyük katkılar sa÷lar. Veri kalitesini olumsuz etkileyen faktörlere ra÷men radarlar, gerçek zamanlı, yüksek alansal ve zamansal çözünürlü÷e sahip ya÷ıú bilgisinin elde edilmesinde en önemli meteorolojik cihazlardır. Radarlar, ya÷ıú bilgisinin elde edilmesinde kullanılan reflektivite ölçümünün yanısıra atmosferin hareketine iliúkin hız ölçümü de yapabilmektedir. Türkiye’de meteorolojik hizmetlerin kalitesini ve güvenilirli÷ini artırmak, kuvvetli meteorolojik hadiseler sonucu mal ve can kaybını en aza indirmek amacı ile kısa süreli meteorolojik uyarıların zamanında hazırlanması ve yayınlanması radar sistemleri ile mümkündür. 154 TMMOB AFET SEMPOZYUMU KAYNAKLAR 1. Rosenfeld, J. (1997), ‘The day of Judgement’. Weatherwise, June/July, Vol. 50, Issue:3, ss. 22-24. 2. Stipp D. (1997) ‘A New Way to Bet on Disasters’. Fortune, Vol. 136, Issue:5, ss.124-131. 3. Jackson, I. J. (1972), Mean daily rainfall intensity and number of rain days over Tanzania, Geogr. Ann. A.54 : 369 – 375. 4. Summer, G. (1988), ‘Precipitation Process and Analysis’. John Wiley and Sons , New York : ss. 455 5. Rinehart, R.E. (1991), ‘RADAR for Meteorologists’. Ronald E. Rinehart, Grand Forks, North Dakota. ss. 334. 6. Marshall, J. S., Palmer W. McK. (1948), ‘The distribution of raindrops with size’. J. Meteor., 5, 165–166. 7. Öztürk, K ve Yılmazer A.U. (2006), ‘Türkiye’de Meteorolojik Radar Ya÷ıú Ölçümleri ve MM5 Sayısal Model Tahminlerinin Farklı østatistiksel Ayar Teknikleri Kullanılarak øyileútirilmesi’, Ankara Üniversitesi, Doktora Tezi, ss. 23, Ankara. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 155 FARKLI SENARYOLARA GÖRE TAùKIN RøSK ANALøZø: HAVRAN ÇAYI ÖRNEöø (BALIKESøR) Hasan Özdemir 1 SUMMARY Many floods occurred on the Havran River in the past. To prevent and mitigate the flood effects some prevention measures, one of them is Havran Dam construction, have been done on the river channel. For Havran settlement and agricultural land in the Havran plain, both the characteristics of rainfall, river morphology and flood risk due to dam are very important in risk management. In this study, four types of scenario which are flood frequencies based on dam and without dam, dam overflow and dam break have been used for the risk analysis. As a result, the losses based on dam scenarios were found the more catastrophic compared the other flood scenarios. Hence, for the complete risk management, different scenarios must be considered. ÖZET Havran Çayı üzerinde geçmiú dönemlerde bir çok kez taúkınlar meydana gelmiútir. Bu taúkınları önleme ve azaltma amacıyla Havran Çayı yata÷ı üzerinde bazı çalıúmalar yapılmıú olup, Havran Barajı inúaatı da bunlardan bir tanesidir. Havran ilçe merkezi ve ovası için taúkın riskinin ele alınması ve de÷erlendirilmesinde, havzadaki ya÷ıú özellikleri ve Havran Çayı’nın yatak özellikleri yanında barajdan kaynaklanabilecek taúkın risklerinin de dikkate alınması, risk yönetimi açısından önemlidir. Bunun için çalıúmada, barajın dikkate alınmadı÷ı ve dikkate alındı÷ı akarsuların taúkın tekrarlama sıklıklarına göre ortaya çıkan senaryolar ile baraj kaynaklı meydana gelebilecek dolusavak taúkını ve olası baraj yıkılmasıyla ortaya çıkacak taúkın senaryolarına göre risk analizleri yapılmıútır. Sonuç olarak barajdan kaynaklanabilecek taúkınların ortaya çıkaraca÷ı zarar, normal taúkınlara oranla daha fazla olmaktadır. Risk yönetimi açısından bu tür senaryoların dikkate alınması gerekmektedir. 1. GøRøù Taúkınlar, ülkemizde ve dünyanın bir çok yerinde büyük can ve mal kayıplarına neden olan do÷al afetlerden bir tanesidir. Akarsu havzalarına ait do÷al özelliklerin gün geçtikçe tahrip edilmesi, yo÷un arazi kullanımlarının olması ve akarsu yataklarına yapılan yanlıú müdahaleler, havza ve akarsu yatakları için normal olan ya÷ıúların bile taúkınlara yol açmasına neden olmaktadır. Ayrıca akarsular üzerinde yapılan mühendislik yapıları, bazen daha önce risk taúımayan özelliklerin, risk olarak 1 østanbul Üniversitesi, Edeb. Fak., Co÷rafya Bölümü, Fiziki Co÷rafya Anabilim Dalı, e-mail: [email protected] 156 TMMOB AFET SEMPOZYUMU de÷erlendirilmesine yol açmaktadır. Bu da akarsu yata÷ı kenarındaki arazi kullanımları için yapılacak risk yönetimi çalıúmalarında bazı yeni planların dikkate alınmasına neden olmaktadır. Çalıúma alanını oluúturan Havran Çayı üzerinde bir çok tarihte taúkınlar meydana gelmiútir. Bu taúkınları önleme ve zararlarını azaltmak amacıyla Havran Çayı üzerinde birtakım çalıúmalar yapılmıútır. Bunları; anakola katılan yan dereler üzerinde yapılan ıslah çalıúmaları, tersip bendi inúaası, Havran Çayı’nın kanal içine alınması ve son olarak da Havran Çayı üzerinde ønbo÷azı mevkiinde baraj yapımı çalıúmaları olarak sıralayabiliriz. Yapılan çalıúmalardan da anlaúılaca÷ı üzere, sadece akarsudan kaynaklı taúkınlar saha için söz konusu iken, sahada baraj yapımının olması, sürdürülebilir arazi kullanımı ve saha için risk yönetimi açısından, barajdan kaynaklanabilecek risklerin de de÷erlendirilmesine neden olmaktadır. Ayrıca sahanın Coulomb stres da÷ılımına ba÷lı olarak yakın gelecekte büyük depremlere sahip olaca÷ı da gözönünde bulundurulursa (1) baraj kaynaklı senaryoların ne derece önemli oldu÷u gerçe÷i ortaya çıkar. Bütün bu olasılıklar de÷erlendirildi÷inde, saha için barajın dikkate alınmadı÷ı taúkın sıklıklarına ba÷lı olarak, barajın dikkate alındı÷ı taúkın sıklıklarına göre, dolu savak taúkınına göre ve son olarak da olası baraj yıkılmasına ba÷lı olarak oluúabilecek taúkın senaryolarının risk analizleri bu çalıúma içinde de÷erlendirilmiútir. 2. ÇALIùMA ALANI Havran Çayı havzası, 494530-530806 Y koordinatlarıyla 4365088-4395802 X koordinatları arasında olup havzanın büyük ço÷unlu÷u Havran ilçesi sınırları içinde yer almaktadır. Toplamda 570 km2 lik bir alana sahip havzanın yükselti aralı÷ı 0-1290 m arasındadır. Taúkın risk analizinin yapıldı÷ı alan ise Havran Çayı’nın ønbo÷azı mevkiindeki Havran Barajı’ndan Havran yerleúmesinin batısına kadarki yaklaúık 9 km’lik kısmıdır (ùekil 1). Havzadaki ana akarsu olan Havran Çayı, genel itibariyle do÷ubatı yönünde akıú göstermekte olup kuzey ve güneyden yan derelerle beslenir. Bunlar kuzeyde Küçükçay, Karahayıt, Bent, Pınar, De÷irmen ve A÷ıl dereleri, güneyde ise Tosun, Kabaklık, Kıúla, De÷irmen ve Kızıklı ùekil 1: Çalıúma alanının lokasyonu. dereleridir. Havza içinde akım ölçen Akarsu Gözlem østasyonu (AGø) sadece Havran Çayı’nın yukarı kolu olan Gelin Deresi üzerinde yer almaktadır. Baraj yapımı çalıúmalarından dolayı 2003 te kapatılmıútır. Akdeniz iklim özelliklerinin görüldü÷ü sahada, yıllık toplam ya÷ıú 665 mm civarında olup en fazla ya÷ıú Kasım, Aralık, Ocak ve ùubat aylarında düúer. Sahadaki TMMOB AFET SEMPOZYUMU 157 ya÷ıú yo÷unlu÷u, çalıúma alanına yakın Edremit ve Burhaniye meteoroloji istasyonlarına ait verilere ba÷lı olarak, son 30 yılda azalmıútır (2). Sahada en sıcak ay Temmuz olurken, en so÷uk ay ise ùubat’tır. Havran Çayı üzerinde 1528, 1904, 1958, 1964, 1968, 1980 ve 1981 tarihlerinde taúkınlar meydana gelmiútir (3; 4; 5; 6). Bu taúkınlardan 1981 taúkını, 25 Aralık tarihinde meydana gelmiú olup sahadaki tahribatı bakımından en fazla etkiye sahip olanıdır. Bu taúkında 1 kiúi hayatını kaybetmiú, Havran köprüsü yıkılmıú, yüzlerce hayvan ve 6485 hektar tarım alanı taúkından zarar görmüútür. Meydana gelen taúkınlardan Havran yerleúmesi ve ovadaki tarım alanlarını korumak ve aynı zamanda tarım alanlarını sulama amacıyla Havran Barajı inúaatı çalıúmalarına 1995 yılında baúlanmıú olup tamamlanma aúamasına gelinmiútir. 3. VERø ve YÖNTEM Çalıúmada taúkın senaryoları için kullanılan veri kaynaklarını; 1:25000 ölçekli topografya haritaları ve GPS (Global Positioning System) ile akarsu yata÷ı içinde ölçülmüú noktalarla oluúturulmuú düzensiz üçgen a÷ı olarak adlandırılan TIN (Triangulated Irregular Network) modeli, arazi çalıúmaları, DSø’nin Havran Barajı için yaptı÷ı planlama raporu verileri, Gelin Deresi üzerindeki Akarsu Gözlem østasyonu (AGø) verileri, havzanın sayısal toprak verileri, Edremit ve Burhaniye meteoroloji istasyonlarına ait günlük ya÷ıú verileri ile çeúitli uydu görüntüleri oluúturmaktadır (ùekil 2). ùekil 2: Çalıúmada kullanılan veri ve yöntem. TIN verisi ve arazi çalıúmaları CBS ortamında de÷erlendirilerek hidrolik modelleme için altlıkları oluúturan geometrik veriler üretilmiútir (akarsular, akarsu kıyısı, akıú yolları, köprüler, yatak içi yapılar, enkesitler, etkisiz alanlar, engelleyici yapılar ve leveler). Hidrolik modellemelere altlık oluúturan akım verileri ise Gelin Deresi üzerindeki Akarsu Gözlem østasyonu (AGø) verilerinden faydalanılmıútır. Havran Barajı’ndan sonra Havran Çayı’na katılan Kıúla, Bent ve Küçükçay Dereleri yan kollar üzerinde akım gözlem istasyonlarının olmamasından dolayı bu alt havzalara ya÷ıú-akıú modelleri uygulanarak tahmini akım verileri üretilmiútir. Bunun için veri 158 TMMOB AFET SEMPOZYUMU kaynaklarını, Edremit ve Burhaniye meteoroloji istasyonlarına ait günlük ya÷ıú verileri, alt havzaların arazi kullanımı/örtüsü verisi (Spot XS uydu görüntüsünden), hidrolik toprak özellikleri oluúturmaktadır. AGø ve ya÷ıú-akıú modelinden elde edilen akım verilerinin maksimum akım de÷erleri kullanılarak taúkın sıklık analizleri (Log Pearson Tip III ve Gumbel) yapılmıútır (7; 8; 9; 10; 2). Buna göre ana kolun ve yan kolların 5, 10, 25, 50, 100, 200 ve 1000 yıllık tekrarlama sıklıklarına ait akım miktarları bulunmuútur. Barajla ilgili akım verileri için DSø’nin hazırlamıú oldu÷u planlama raporuna ba÷lı olarak (5), dolu savak taúkın verileri kullanılmıútır. Baraj yıkılması ile ilgili olarak baraj gövdesinde meydana gelebilecek gediklenmeye ba÷lı olarak akım hidrografı oluúturulmuútur. Bunun için Froehlich (1995a,b) formülleri kullanılmıútır (11; 12). Hidrolik modellemeleri yapılan de÷iúik senaryolara ait veriler, CBS ortamına aktarılarak herbir senaryoya ait taúkınların da÷ılıú alanları, derinlik ve hacimleri bulunmuútur. Quickbird uydu görüntüsü ve arazi çalıúmalarıyla oluúturulan Havran Çayı yata÷ı kenarındaki arazi kullanım özellikleri ve bunlara ait ekonomik de÷erleri CBS ortamında de÷erlendirilmesiyle herbir senaryonun risk analizi yapılmıútır. 4. FARKLI SENARYOLARA GÖRE TAùKIN RøSK ANALøZø Risk, do÷al ve insan kaynaklı olayların, zarar görebilirlik özellikleriyle etkileúimi sonucunda ortaya çıkabilecek olası kayıpların (ölüm, yaralanma, mal kaybı, ekonomik faaliyetlerin zarar görmesi veya çevresel zararlar gibi) meydana gelme olasılı÷ıdır (13). Bu tanımlamaya ba÷lı olarak riski oluúturan temelde iki faktör bulunmaktadır. Birisi do÷al olayın kendisi olan do÷al tehlikeler, di÷eri beúeri faaliyetlere ba÷lı olarak ortaya çıkan zarar görebilirlik özellikleridir. Bu temel tanımlama içine risk altında kalan ö÷eler ve bunların ekonomik de÷erleri de riskin tanımlanmasında kullanılan di÷er elemanlar olarak karúımıza çıkmaktadır. Bu çalıúmada zarar görebilirli÷e ait veri eksikli÷inden dolayı, risk altında kalan ö÷eler ve bunların ekonomik de÷erleri daha çok kullanılmıútır. 4.1. Taúkın Haritalaması Çalıúma içinde farklı taúkın senaryolarına ait taúkın haritalarını oluúturmak için daha öncede belirtildi÷i gibi öncelikle TIN modeli oluúturulmuútur. Bunun için temel altlık olarak 1:25000 ölçekli topografya haritaları ile çalıúma alanı içinde yatak içinde ölçümü yapılan 1000’nin üzerinde GPS noktası kullanılmıútır. Arazi çalıúmaları, TIN modeli ve Quickbird uydu görüntüsünden faydalanmak suretiyle sahaya ait geometrik verilerin (akarsular, akarsu kıyısı, akıú yolları köprüler, yatak içi yapılar, enkesitler, etkisiz alanlar, engelleyici yapılar ve leveler) oluúturulması CBS ortamında tamamlanmıútır. Hidrolik modelleme için akarsu yata÷ı üzerindeki geometrik verilerin tamamlanması ve senaryolara ait akım veri giriú iúlemleri hidrolik yazılım kullanılmak suretiyle yapılmıútır. Bunun için senaryoların yapıldı÷ı alanda sadece Havran Çayı yukarı kesimi için AGø verilerinden elde edilen akım miktarları kullanılmıútır. Bunun dıúında ana kola katılan yan kollar için ya÷ıú-akıú modellemelerinden elde edilen maksimum akımlardan oluúturulan taúkın tekrarlama sıklıklarına ait akım de÷erleri kullanılmıútır. Barajın dikkate alındı÷ı senaryo için baraj yapımından sonra bu koldan gelen su miktarı, DSø’nin belirledi÷i miktar olan normal su kotunda dip savak deúarj miktarı olan TMMOB AFET SEMPOZYUMU 159 13.4 m3/s olarak kabul edilmiútir (5). Gerek barajın dikkate alınmadı÷ı gerekse barajın dikkate alındı÷ı akım miktarlarının taúkın tekralama sıklarından en fazla de÷ere sahip olan 1000 yıllık tekrarlama sıklı÷ı (T) senaryolar için baz alınmıútır. Buna göre akarsu kollarına ait akım miktarları Tablo 1’de verilmiútir. Tablo 1: Akarsu kolları için Senaryo 1-2 de kullanılan akım miktarları Senaryo (T) AGø Kıúla Bent Küçükçay Havran (Aúa÷ı Kol) 1 2 1000 1000 751.62 13.4 286.02 286.02 261.10 261.10 231.53 231.53 1530.27 792.04 Barajdan kaynaklanan senaryolardan olan dolu savak taúkını için DSø tarafından belirlenen dolu savak taúkın grafi÷i esas alınmıútır (ùekil 4A). Bu grafikte maksimum akım 3. saatte en yüksek seviyeye ulaúmaktadır (1391 m3/s). Bunun dıúındaki senaryo olan baraj yıkılması ise Havran Barajı’nın teknik özelliklerine ba÷lı olarak rezervuar hacmi, suyun derinli÷i, barajın yüksekli÷i gibi parametreler baz alınarak baraj gövdesinde meydana gelebilecek gediklenmeyle oluúabilecek maksimum su akım miktarı hesaplanarak yapılmıútır. Gedik aúınma zamanı ve maksimum akım için Froelich (11;12) formülleri kullanılmıútır (a). Buna göre oluúturulan baraj yıkılmasına ait maksimum akım grafi÷i ùekil 4B’de verilmiútir. Bu senaryoda, barajın sahip olması planlanan maksimum su seviyesinde barajın yıkıldı÷ı ve kretin yapısına ba÷lı olarak gediklenmeyle su boúalımı oldu÷u varsayılmıútır. Maksimum akım 3. saat içinde gerçekleúmektedir (18786.79 m3/s). Bu iki senaryoda barajla ilgili taúkınların etkisini görmek amacıyla di÷er yan kollardan gelen akım miktarları için minimum de÷erler kullanılmıútır. tf 0 .00254 V w 0 .53 h b 0 .9 Qp 0.607Vw 0.295 1.24 Hw (a) Belirtilen kriterler kullanılarak oluúturulan akım miktarlarının her bir kola veri giriúi yapıldıktan sonra akım modellemeleri üretilmiútir. Üretilen modeller tekrardan CBS ortamına aktarılarak taúkın sularına ait derinlik, alan ve hacim hesaplamaları yapılmıútır (ùekil 5, Tablo 2). Buna göre senaryo 1 den 4’e kadarki aralıkta taúkınların büyüklü÷ü ve etkiledi÷i alan artmaktadır. Tamamen olmasa bile barajın etkisi farkedilmektedir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 160 ùekil 4:Barajla ilgili teknik bilgiler A) Dolu savak taúkın grafi÷i B) Baraj yıkılmasına ait maksimum akım grafi÷i. ùekil 5: Farklı senaryolara göre taúkın haritaları. Tablo 2: Farklı senaryolarda taúkın sularına ait sayısal veriler. Senaryo Su Derinli÷i (m) Alan (m2) Hacim (m3) 1 Baraj dikkate alınmamıú 7.81 4461160 7272413.40 2 Baraj dikkate alınmıú 6.9 3588324 4393888.84 3 Dolusavak Taúkını 7.30 4745880 8324485.83 4 Baraj Yıkılması 28.9 9327936 55110146.52 4.2. Sahanın Zarar Görebilirlik Özellikleri Risk faktörlerden birisi de do÷al olayların etkiledi÷i alanda bulunan ve bu olayların etkisinde kalma ihtimali olan unsurlardır. Alanlar üzerindeki her türlü beúeri özellikler TMMOB AFET SEMPOZYUMU 161 olarak da adlandırabilece÷imiz bu özelli÷e, insan, arazi kullanımları (tarım alanları, sanayi alanları, yerleúme alanları, yollar, köprüler vb.), bunların zarar görebilirlik özellikleri ve ekonomik de÷erlerini katmak mümkündür. Çalıúma alanı için sadece Havran ilçe merkezindeki mahallelere ait nüfus ve bina sayıları bakımından zarar görebilirlikler Cutter vd.’ne (14) göre hesaplanmıútır (b). Di÷er beúeri özellikler, sadece risk altında kalan unsurlar ve ekonomik de÷erleri bakımından ele alınmıútır. ZararGörebilirlik ParametreMahalle ParametreToplam X X MaksimumX (b) Nüfus özellikleri olarak, afet anında zarar görebilirli÷i fazla olan 18 yaú altı, 65 yaú üstü ve kadın nüfus de÷erlendirmeye katılmıútır. Herbir nüfus özelli÷ine ait zarar görebilirlikler (b) formülü uygulanarak mahalle bazında zarar görebilirlikler çıkartılmıútır (ùekil 6). Ayrıca mahalle bazında bina sayılarına göre zarar görebilirlik özelli÷i yine aynı formül uygulanarak hesaplanmıútır (ùekil 7). ùekil 6: Nüfus özelliklerine ait zarar görebilirlik. ùekil 7: Bina sayılarına ait zarar görebilirlik. ùekil 6’ya göre üç nüfus özelli÷inden dolayı de÷erlerin toplamı 0-3 arası de÷iúmektedir. Buna göre Camiikebir mahellesi, de÷erlendirilen nüfus özellikleri bakımından en fazla zarar görebilirli÷e sahip mahalledir. Bunu Ebubekir ve Yeni mahalleleri takip etmektedir. Bina sayısına göre zarar görebilirlik özelli÷i en fazla olan mahalle Ebubekir mahallesidir. Bunu Camiikebir ve Hamam Baúı mahalleleri takip etmektedir. Her iki özellikte Mescit, Çi÷itzade ve Tekke mahalleleri en az zarar görebilirli÷e sahip mahalleler olarak bulunmuútur. Sahadaki arazi kullanım özellikleri, sahaya ait yüksek çözünürlüklü Quickbird uydu görüntüsü ve arazi çalıúmalarıyla çıkartılmıútır (ùekil 8). Elde edilen arazi kullanımı verilerine göre çalıúılan alan içinde %48 gibi bir oranla en fazla arazi kullanımı türünü zeytinlikler oluúturmaktadır. Bunu sırasıyla meyve bahçeleri (% 17), tarım alanları (%14), yerleúim alanları (%8) ve di÷erleri takip etmektedir. Bu de÷erlerden de anlaúılaca÷ı gibi tarımsal faaliyetler çalıúma alanı içinde önemli bir yer tutmaktadır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 162 ùekil 8: Çalıúma alanı içindeki arazi kullanım türleri. Ekonomik de÷er olarak bu çalıúmada ele alınan birimleri, benzin istasyonu, park, sanayi, tarım ürünleri, yerleúme ve zeytin olarak sıralayabiliriz. Bu birimlerden tarım ürünlerine ait fiyatlandırmalar TÜøK’ten (15) temin edilmiú olup kilogram baúına ait tahmini fiyatlar, Havran ilçe toplamındaki üretilen miktara oranlamayla bulunmuútur. Bunun haricindeki birimlerin m2 fiyatları Bayındırlık øskan Bakanlı÷ı’nın belirledi÷i yapı yaklaúık birim fiyatlarından temin edilmiútir (16). Olası taúkın anında de÷erlendirmeye katılan birimlerden daha fazla birimin etkilenmesi aúikardır. Fakat bu çalıúmada sadece farklı senaryolara göre etkilenme derecelerini göstermek açısından daha fazla detaya inilmemiútir. 4.3. Taúkın Risk Analizi Sahanın farklı taúkın senaryolarına ait risk analizini yapmak için taúkınlara ait bazı parametrelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlar taúkın sularının derinlik, hız ve sediment miktarı gibi özellikleridir. Çalıúmada taúkın sularına ait hız ve sediment taúınımının mekansal da÷ılımına ait veri olmamasından kullanılamamıútır. Bunun yerine suların derinlik verisi kullanılmıútır (ùekil 9). Taúkın sularının derinlik düzeylerinin sınıflandırılması 3 sınıf altında yapılmıútır. 1 m ve üstü su derinli÷i, suyun tahrip gücünün veya zararının yüksek oldu÷u alanlar olarak de÷erlendirilmiútir (17). Bu de÷erin altı ise orta ve az etkiye sahip olarak de÷erlendirilmiútir. Belirlenen taúkın sınıflamalarına göre sınıfların etkisi altında kalan arazi kullanım türleri çıkartılmıútır (ùekil 9). Senaryolardan sadece baraj yıkılmasına ait senaryoda akarsu yata÷ındaki enkesilerin boyu yetersiz oldu÷undan model içindeki kesin sınırı gösterilememiútir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 163 ùekil 9: Taúkın derinliklerine ait sınıflar ve etkisi altındaki arazi kullanım türleri. Taúkın derinli÷ine ait sınıflar ve bunların etkisi altındaki arazi kullanım özelliklerinden benzin istasyonu, park, sanayi, tarım ürünleri, yerleúme ve zeytine ait ekonomik de÷erler Tablo 3’te verilmiútir. Buna göre ortaya çıkan sonuçları úöyle özetlemek mümkündür; baraj, meydana gelebilecek taúkınların etkisini tam olarak önleyemesede azaltmaktadır. Baraj yapımından sonra barajdan kaynaklanabilecek taúkınlar, gerek etkiledi÷i alan ve gerekse ortaya çıkaraca÷ı maddi hasarlar bakımından Havran Çayı’nın 1000 yıllık tekrarlama sıklı÷ındaki de÷erlerden daha fazla olmaktadır ve en kötü senaryo olarak karúımıza çıkmaktadır. Her dört senaryoda özellikle Havran yerleúmesi boyunca yapılan yapay yatakta artan su hızının, do÷al yata÷a geçiúte büyük bir enerjiyle etrafa yayıldı÷ı görülmektedir. Bunun yanında Küçükçay’ın Havran Çayı’na katılmadan önceki tersip bendi çevresi de her dört senaryoda sular altında kalmaktadır. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 164 Tablo 3: Farklı senaryolara ait taúkın risk alanları ve ekonomik kayıplar. Senaryolar içinde baraj yıkılmasına ait taúkın senaryosu haricinde havran yerleúmesine büyük zararlar verecek taúkınlar görülmemektedir. Meydana gelebilecek etki de yerleúmelere ait zarar görebilirlik özelliklerine ba÷lı olarak (ùekil 6-7) Havran Çayı kenarındaki yerleúmeler için az olacaktır. Fakat Havran Çayı üzerinde ulaúımı sa÷layan iki köprünün taúkınlardan zarar görmesi sonucunda taúkınların dolaylı etkilerinin olaca÷ı aúikardır. Ayrıca, tarımsal faaliyetler ilçe nüfusu ve yakın köy yerleúimleri için önemli bir geçim kayna÷ıdır. Tarım alanlarının da zarar görmesi nüfus açısından büyük maddi zararların ortaya çıkmasına neden olacaktır. 5. SONUÇ ve ÖNERøLER Çalıúmada Havran Çayı üzerinde oluúabilecek muhtemel taúkınlar için de÷iúik senaryolar uygulanmak suretiyle risk analizleri yapılmıútır. Taúkınlara karúı yapılacak önleme ve azaltma çalıúmalarında de÷iúik senaryoların dikkate alınmasının önemi vurgulanmaya çalıúılmıútır. Havran Çayı üzerinde yapılan baraj, meydana gelebilecek taúkınları önleyemese de etkisini azaltmaktadır. Ayrıca Havran yerleúmesi kenarındaki kanal içine alınmıú yata÷ın taúkın sularının hızını arttırması kanal sonrası suların yüksek enerjiyle etrafa yayılmasına neden olmaktadır. Bu da çevredeki tarım alanları için son derece risk taúımaktadır. Tersip bendinin çevresi de senayoların hepsinden etkilenmektedir. Bu alandaki tarım alanları da risk altında kalmaktadır. Havran Barajı çalıúmada sahanın tektonik özelli÷inden dolayı risk faktörü olarak de÷erlendirilmiútir. Buna göre oluúturulan dolu savak taúkını ve baraj yıkılmasıyla ortaya çıkacak taúkın senaryosu Havran yerleúmesi ve çevresi için en kötü senaryolar olmuútur. Bu tür senaryolarda kullanılan modeller belirli bir veri tabanının üzerinde yapılmaktadır. Çalıúmada Havran Çayı yata÷ı için GPS verileri ve çevresi için 1:25000 ölçekli topografik veriler kullanılmıútır. Bu verilere ba÷lı olarak oluúturulan senaryolar, taúkın anında yüzeydeki 10 cm lik pürüzlülük ve engelleyici yapıların dahi suları yönlendirici etki yapması düúünüldü÷ünde oldukça genel sayılması ola÷andır. Fakat aynı veriler kullanılarak farklı senaryolar uygulandı÷ı için de sonuçların karúılaútırılması açısından önemlidir. Taúkın alanlarına ait sürdürülebilir kullanımların sa÷lanabilmesi, risk yönetimi çalıúmalarının yapılabilmesi için alanları etkilemesi muhtemel de÷iúik senaryoların dikkate alınması son derece önemlidir. Böylelikle do÷al olaylar afet olmaktan çıkar can ve mal kaybı yaúanmaz. Teúekkür: Bu çalıúma østanbul Üniversitesi Bilimsel Araútırma Projeleri birimince desteklenmiútir. Proje No: T-583/17032005 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 165 KAYNAKLAR (1) Nalbant, S., Hubert, A., and King, G.C.P. (1998), “Stress Coupling Between Earthquakes in Northwest Turkey and North Aegean Sea”, J. Geophysics Res., 103, 24469-24486. (2) Özdemir, H. (2007), Havran Çayı Havzasının (Balıkesir) CBS ve Uzaktan Algılama Yöntemleriyle Taúkın ve Heyelan Risk Analizi, Basılmamıú Doktora Tezi, ø.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Co÷rafya Anabilim Dalı, østanbul. (3) Yetkin, G. (1957), Kuruluúundan Bugüne Kadar Edremit’te Olup Bitenler, Balıkesir. (4) Akda÷, M. (1975), Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası (Celali øsyanları), Ankara. (5) DSø. (1988) Edremit-Havran Projesi Planlama Raporu, DSø XXV. Bölge Müdürlü÷ü, Balıkesir. (6) Özdemir, Z. (1998) Körfezdeki Zümrüt Havran, Meltem Ofset, øzmir. (7) Gumbel, e.J. (1958), Statistics of Extremes, Columbia University Press, NewYork. (8) Chow, V.T., Maidment, D.R. ve Mays, L.R. (1988), Applied Hydrology, McGraw-Hill Inc., NewYork. (9) USACE. (1993), Engineering and Design Hidrologic Frequency Analysis, Department of Army, EM-1110-2-1415, USA. (10) Rao, A.R. ve Hamed, K.H. (2000), Flood Frequency Analysis, CRS Press, USA. (11) Froehlich, D.C. (1995a), “Embankment Dam Breach Parameters Revisited”, Proceeding of the 1995 ASCE Conference on Water Resources Engineering, San Antonio, p. 887-891, Texas. (12) Froehlich, D.C. (1995b), “Peak Outflow from Breached Embankment Dam”, Journal of Water Resources Planning and Management, Vol. 121, p. 90-97. (13) UN/ISDR (International Strategy for Disaster Reduction). (2004), Living With Risk: A Global Rivew of Disaster Reduction Initiatives, 2004 Version, Genava: UN Publications. (14) Cutter, S.L., Mitchell, J.T., ve Scott, M.S. (1997), Handbook For Conducting A GIS-Based Hazards Assessment At The Country Level, Hazard Research Lab., Department of Geography, University of South Carolina, USA. (15) TÜøK. (2006), Balıkesir øli 2004 yılı Tarım Ürünlerin Birim Fiyatları, Türkiye østatistik Kurumu, Ankara. (16) Bayındırlık ve øskan Bakanlı÷ı. (2006), 2006 Yılı Yapı Yaklaúık Birim Maaliyetleri, 12.03.2006 Tarih, 26106 Sayılı Resmi Gazate. (17) Tingsanchali, T., ve Karim, M.F. (2005), “Flood Hazard and Risk Analysis in the Southwest Region of Bangladesh”, Hydrological Processes, 19, 2055-2069. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 167 EUMETSAT H-SAF PROJESø VE ÜRETøLEN UYDU ÜRÜNLERøNøN KULLANIM ALANLARI Ali Ümran Kömüúcü1, Aydın Gürol Ertürk1, Erdem Erdi1, Fatih Demir1, øbrahim Sönmez 1 SUMMARY Turkey is taking part in Hydrology SAF consortium with other 11 countries. Turkey is responsible for precipitation product development (rainfall and snow) using satellite derived data, calibration and validation of the products, and impact studies of the products at selected sites. Turkey is represented by Turkish State Meteorological Service, Middle East Technical University, and Istanbul Technical University in the consortium. The H-SAF objectives are development of products from existing and future satellites with sufficient time and space resolution to satisfy the needs of operational hydrology; use of satellite information related to hydrology and development and evaluation of tools for combining spatially distributed information from meteorological satellites, radar and raingauge networks and other sources (NWP, other satellitesystems) to provide quantitative precipitation data for operational hydrology. This study describes involvement of the State Meteorological Service in the HSAF and presents examples from products to be developed for use in hydrological and meteorological disaster applications. ÖZET Bu çalıúmada kısa adı H-SAF olan ve ODTÜ ve øTÜ’nin iúbirli÷i ile Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü tarafından koordine edilen Hidroloji SAF (H-SAF) Uydu Verisi Ürün Geliútirme Programı tanıtılarak, üretilen ürünlerin hidrolojik çalıúmalarda ve özellikle meteorolojik karakterli do÷al afetler konusundaki kullanım alanları ve potansiyel faydaları ortaya konmuútır. H-SAF’ın amacı; operasyonel hidroloji çalıúmalarında kullanılmak üzere mevcut ve gelecekte atılması planlanan uydulardan yeterli mekansal ve zamansal çözünürlü÷e sahip ürünlerin geliútirilmesi, taúkınlar, kuraklık, kar örtüsü, ve yer küre ile atmosfer arasındaki su de÷iúimi gibi hidrolojik süreçlerin izlenmesine yönelik olarak uydulardan elde edilen bilgilerin kullanılması ve operasyonel hidroloji alanında kullanılmak üzere sayısal ya÷ıú verilerini elde etmek amacıyla meteorolojik uydular, radar ve ya÷ıú ölçüm a÷ları ile di÷er kaynaklardan elde edilen mekansal da÷ılıma sahip bilgilerin birleútirilmesi için gerekli araçların geliútirilmesi ve de÷erlendirilmesidir. Proje kapsamında üretilmesi planlanan ya÷mur ve kar ürünlerinin özellikle operasyonel 1 DMø Genel Müdürlü÷ü, Hava Tahminleri Dairesi Baúkanlı÷ı, 06120, Kalaba, Ankara 168 TMMOB AFET SEMPOZYUMU hidroloji ve meteorolojik karakterli do÷al afetlerin tahmini ve de÷erlendirilmesi çalıúmalarında önemli katkılar sa÷laması beklenmektedir. 1.GøRøù EUMETSAT SAF (Satellite Application Facility) Kasım 1992’de üye ülkelerdeki uzmanlıkların kullanılarak uydu verilerinden meteorolojik ürünlerin elde edilmesi amacıyla oluúturulmuú ve belli bir konuda uzmanlaúmıú ürün geliútirme ve veri iúleme konseptine dayalı o ülkelerdeki mevcut kurumların bir a÷ dahilinde biraraya gelmesi ve çalıúması esasına dayalı bir organizasyondur. SAF’ın amacı, EUMETSAT üye ve iúbirli÷i içinde olan ülkelerdeki ortak ihtiyacı karúılamak üzere uygulama amaçlı olarak elde edilen verilerin de÷erini ve kullanımını artırmaya yönelik olarak hizmet ve ürünlerin geliútirilmesidir. SAF’lardan beklenen yararlar ise; úiddetli hava olaylarının kısa-vade tahmininde geliúme sa÷lanması, de÷iúik sektörlere yarar sa÷lanması, üst atmosferdeki hava kirlili÷inin etkilerinin ve ozon seviyesindeki de÷iúimin daha iyi anlaúılması, do÷al afetler konusunda erken uyarı, iklim gözlemleri için daha iyi veri elde edilmesi, Sayısal Hava Tahminini destekleyecek veri sa÷lanması, operasyonel amaçlı olarak yazılım ürünleri sa÷lanması ve çevre ve tarımsal amaçlı tahminler için daha ileri düzeyde bilgi sa÷lanması olarak tanımlanabilir. ùu andaki mevcut SAF’lar Anlık ve Kısa Vade Hava Tahmini, Okyanus ve Deniz Buzu, øklim Gözlemlenmesi, Sayısal Hava Tahmini, Arazi Yüzey Analizi, Ozon, GRAS Meteorolojisi olmak üzere 7 tanedir. Hidroloji SAF’ın kurulması ile bu sayı 8 olmuútur. 5-6 Temmuz 2005 tarihlerinde düzenlenen 57. EUMETSAT Konseyi toplantısında EUMETSAT Yürütücü Konseyi Hidroloji konusunda yeni bir SAF (Satellite Application Facility) kurulması teklifini kabul ederek onaylamıú ve bu program H-SAF adı ile Eylül 2005’den itibaren uygulamaya konmuútur. EUMETSAT H-SAF’ın Geliúim Safhası (Pre-Operational Phase) 2005-2010 yılları arası olarak belirlenmiútir. Bu safhada iki ana aktivite üzerinde durulacaktır. Bunlardan ilki, uydu verisine dayalı ürün geliútirilmesi (ilk 2-3 yıl), di÷eri de geliútirilen ürünlerin seçilen havzalarda do÷rulanmasıdır [1]. Çalıúmalar aúa÷ıda belirtilen 4 grupta (clusters) yürütülecektir: o 1.Grup - Ya÷ıú (ya÷mur) ürünleri o 2.Grup - Toprak nemi ürünleri o 3.Grup - Kar ürünleri o 4.Grup - Hidrolojik Validasyon Türkiye EUMETSAT H-SAF’da yukarıda beliritilen 1.,3. ve 4. gruplarda yer almaktadır. H-SAF’ın amacı kısaca: x Operasyonel hidrolojinin ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olarak mevcut ve gelecekte atılması planlanan uydulardan yeterli mekansal ve zamansal çözünürlü÷e sahip ürünlerin geliútirilmesi x Taúkınlar, kuraklık, kar örtüsü ve yer küre ile atmosfer arasındaki su de÷iúimi gibi hidrolojik süreçlerin izlenmesine yönelik olarak uydulardan elde edilen bilgilerin kullanılması x Operasyonel hidrolojide kullanılmak üzere sayısal ya÷ıú verilerini elde etmek amacıyla, meteorolojik uydular, radar ve ya÷ıú ölçüm a÷ları ve di÷er TMMOB AFET SEMPOZYUMU 169 kaynaklardan elde edilen mekansal da÷ılıma sahip bilgilerin birleútirilmesi için gerekli araçların geliútirilmesi ve de÷erlendirilmesi Geliúim Süreci olarak adlandırılan operasyonel kullanıma geçmeden önceki dönemde, özellikle maliyeti azaltmak açısından H-SAF veri sa÷lama ve veri iúleme sistemlerinin kurulması ve bunlarla ilgili altyapı Ulusal Meteoroloji Servisleri tarafından algoritma geliútirilmesi, kalite kontrol unsurlarının belirlenmesi, ürün ayarlaması ve do÷rulanması ilgili bilimsel kuruluú ve üniversiteler tarafından ve yazılım konusundaki ihtiyaçlar, yazılımların testi, sisteme uyarlanması ve uygulanması ise ilgili sanayi tarafından gerçekleútirilmesi esas alınmıútır. Konsorsiyum Avusturya, Belçika, ECMWF, Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, Italya, Polonya, Romanya, Slovakya, ve Türkiye’dahil 11 ülke ve 1 kuruluútan oluúmaktadır. Bu ülkelerden øtalya EUMETSAT-HSAF’ın merkezi ve ya÷ıú konusundaki çalıúmalarda öncü ülke olurken, Avusturya toprak nemi, Finlandiya kar parametreleri ve Polonya ise hidrolojik validasyon konularında öncü ülkeler konumundadır. Türkiye di÷er görevlerinin yanında esas olarak da÷lık alanlarda üretilecek kar ürünlerinden sorumludur. Türkiye H-SAF’ta DMø Genel Müdürlü÷ü, Orta Do÷u Teknik Üniversitesi (O.D.T.Ü) ve østanbul Teknik Üniversitesi (ø.T.Ü) tarafından temsil edilmektedir. DSø bu oluúuma veri ve lojistik destek sa÷lamaktadır. Tablo 1’de H-SAF’a Türkiye’nin katılımının iç yapısını göstermektedir. ùekil 1’de ise ürün üretim ve da÷ıtımının kar parametreleri için genel yapısı ortaya konmaktadır. H-SAF’a Türkiye’nin Katılımının øç Yapısı Birim DMø Genel Müdürlü÷ü O.D.T.Ü ø.T.Ü D.S.ø Görevi - Uydu veri temini ve ürün üretim zincirinin oluúturulması - Da÷lık alanlara ait kar ürünlerinin kontrol ve da÷ılımı - Da÷lık alanlara ait kar ürünleri elde edilmesi - Kar ürünlerinin kalibrasyon ve verifikasyonu - Ya÷ıú ürünlerinin geliútirilmesine katkı - Ya÷ıú ürünlerinin kalibrasyon ve verifikasyonu - Havza bilgileri ve akım verileri deste÷i Tablo 1. H-SAF’a Türkiye’nin Katılımının øç Yapısı 170 TMMOB AFET SEMPOZYUMU ùekil 1. Kar Parametreleri ürün üretim zincirinin genel úeması 2. H-SAF GELøùøM SÜRECø VE GELøùTøRøLECEK ÜRÜNLER (2005-2010) 2005 ve 2010 yılları arasını kapsayacak olan H-SAF Geliúim Süreci Operasyonel Sürece geçmeden önceki ürün geliútirme ve bunların hidrolojik modellerde kullanımı içeren bir süreçtir. H-SAF Geliúim Sürecinde Türkiye’nin dahil oldu÷u uydu ve di÷er veri kaynaklarından elde edilecek ana ürünler úu úekilde tanımlanmıútır. Grup-1 (Ya÷ıú) Ürünleri : x Ya÷ıú oranı (Ya÷ıúın sıvı yada katı oldu÷u safhası bilgisi ile) x 3,6,12 ve 24-saat kümülatif ya÷ıú miktarı Grup-3 (Kar parametreleri) ürünleri : x Karın tanımlanması – Karla kaplı alanlar (KT) x Etkili kar örtüsü (EKÖ) x Kar suyu eúde÷eri (KSE) Grup-4’deki ortaklar ise hidrolojik modellerin çalıútırılması için gerekli yer gözlemlerini ve ölçümlerini sa÷layacaktır. Buna göre sa÷lanacak veriler: x Gerekli meteorolojik parametreleriyle ait standard sinoptik, klima ve ya÷ıú istasyonlarından elde edilen ölçüm ve gözlemler x AWOS ve di÷er meteorolojik radar verileri x Hidrolojik parametreleri içeren hidrolojik gözlem ve ölçümler TMMOB AFET SEMPOZYUMU 171 x Yer gözlemleri ve H-SAF uydu ürünlerinin kullanımı ile elde edilen hidrolojik model çıktıları ùekil 2’de belirtilen havzalarda (deneme havzalarında) H-SAF ya÷ıú ürünlerinin operasyonel hidroloji açısından katkısının ortaya konmasına yönelik çalıúmaların yapılması planlanmaktadır. Özellikle kar ürünleri konusunda Yukarı Fırat Havzası’nda yapılmıú çalıúmalar mevcuttur [2]. x x x x x Yukarı Fırat Havzası Yukarı Karasu Havzası Kırkgöze Havzası Susurluk Havzası Batı Karadeniz Havzası (a) Susurluk ve Batı Karadeniz Havzaları (Ya÷ıú ürünlerinin validasyon alanı) TMMOB AFET SEMPOZYUMU 172 (b) Yukarı Fırat Havzası (Kar ürünlerinin validasyon alanı) ùekil 2. H-SAF Projesi Çalıúma Havzaları 3. H-SAF ÇALIùMA PAKETLERø H-SAF kapsamında yürütülecek faaliyetler çalıúma paketleri úeklinde tanımlanmıú ve her ülke ve çalıúma grupları için bu paketler için ayrı ayrı tanımlanmıútır.. Buna göre Türkiye aúa÷ıda verilen ana çalıúma paketlerinden sorumludur. Her bir çalıúma paketinin içinde ayrıca alt çalıúma paketleri yer almaktadır. x Ya÷ıú Ürünlerinin ayarlanması ve do÷rulanmasına katkı:Uydudan elde edilen Ya÷ıú oranları ve kümülative miktarların farklı jeomorfolojik koúullarda yer alan birkaç farklı gözlem a÷ından elde edilen ya÷ıú-ölçer verileri ile kıyaslanması. Bu konuda 2007 yılı içinde seçili tarihler için NOAA AMSU uydu verisi kullanılarak Batı Karadeniz havzası için ya÷ıú do÷rulanması çalıúmaları yapılmıútır [3]. x Kar parametreleri ürünlerinin geliútirilmesi (Da÷lık alanlar için.) x Kar parametrelerinin ayarlanması ve do÷rulanması x Kar ürünlerinin geliútirilmesine katkı x Hidrolojik Do÷rulama Programı için Araç Geliútirmeye Katkı (Kullanıcı isteklerinin birleútirilmesi, havza bazında ölçeklendirme ve alansal integrasyon metodlarının geliútirilmesi, uydu gözlemlerinin yer ölçümleri ile birleútirilmesi, uydu verilerinin hidrolojik modellere özümlenmesi) x Pilot havzalarda (deneme havzalarında) H-SAF ürünlerinin operasyonel hidroloji açısından katkısının ortaya konmasına yönelik çalıúmaların yapılması Kar ürünlerinin da÷lık alanlarda üretimi ODTÜ tarafından geliútirilen algoritmaların DMø’de kurulacak olan Ürün Üretim Zinciri sistemi içinde üretimi ve da÷ıtılması yapılacaktır (ùekil 3) TMMOB AFET SEMPOZYUMU 173 ùekil 3. DMø’de Kuruması Planlanan Kar Ürünleri Üretim Zinciri 4. PROJE KAPSAMINDA KULLANIM ALANLARI GELøùTøRøLEN ÜRÜNLERøN POTANSøYEL 4.1. GENEL x MSG Seviri Kanallarının Taúkın Alanlarını Belirlemede Kullanılması ( 1-3. Kanallar (0.6, 0.8 and 1.6µm) ve HRV kanalı x Kanal 4 (IR 3.9 µm) ve RGB kompozitlerin orman yangınlarının tesbitinde kullanılması x NOAA AVHHR enstrümanından elde edilen NDVI Bitki øndeksinin kurak alanların belirlenmesi ve izlenmesinde ve orman yangınlarının potansiyel yerlerinin belirlenmesinde kullanılması 4.2. H-SAF KAPSAMINDA x Karla kaplı alanların belirlenmesi (ùekil 4): - NOAA uydusu AVHHR enstrümanında 6 VIS/IR kanalları (1 km) - EOS Aqua uydusu Modis enstrümanında 36 VIS/IR kanalları (0.5 km) TMMOB AFET SEMPOZYUMU 174 - Meteosat uydusunda Seviri enstrümanında 12 VIS/IR kanalları (1.7 km) x Kar-Su eúde÷erinin belirlenmesi - EOA Aqua uydusunda AMSR-E enstrümanında 6 kanal (10 km) - DMSP uydusunda SSM/I enstrümanında 7 kanal (30 km) x Uydu ürünlerinin taúkın tahminine yönelik olarak hidrolojik modellerde girdi olarak kullanılması x - Anlık ve kümülatif ya÷ıú bilgilerinin elde edilmesi (ùekil 5): DMSP uydusunda SSM/I ve SSMIS enstrümanı NOAA uydusunda AMSU-A, AMSU-B, ve MHS enstrümanları METEOSAT uydusunda Seviri enstrümanı Bulut Kara Kar ùekil 4. Meteosat Seviri Karla Karla Kaplı Alanlar (20 ùubat 2007) TMMOB AFET SEMPOZYUMU 175 ùekil 5. 18 Kasım 2007 tarihli NOAA AMSU Algılayıcından elde edilen ya÷ıú oranı (mm/saat) 5. SONUÇ Bu çalıúmada kısaca Türkiye’nin H-SAF içindeki konumu ele alınmıú ve yapılacak çalıúmalar kısaca özetlenerek, uydu verisine dayalı olarak üretilecek ya÷ıú ve kar ürünleri hakkında bilgi verilmiútir. Proje kapsamında üretilmesi planlanan ya÷ıú, toprak nemi ve kar parametrelerine ait ürünler, tüm Avrupa ve Türkiyeyi içerisine alacak bir alan için üretilmesi planlanmaktadır. Bu ürünler projede tanımlanan periyod sıklı÷ında üretilerek tüm üye ülkelerin kullanımına sununlacaktır. Gerek mekansal ve gerekse zamansal yönden uygun çözünürlü÷e sahip olan bu ürünler, özellikle hidroloji ve meteorolojik karakterli do÷al afetlerin analizinde ve erken uyarı sistemlerinin kurulmasına önemli katkı sa÷layarak can ve mal kaybının en aza indirgenmesinde etkin bir úekilde kullanılaca÷ı muhakkaktır. Özellikle yüksek çözünürlükteki anlık ve kümülatif ya÷ıú bilgilerinin hidrolojik modellere girdi olarak sa÷lanması ile gerek úehir ve gerekse havza taúkınlarında istenilen noktalar için daha 176 TMMOB AFET SEMPOZYUMU sa÷lıklı analiz ve öngörüler yapılabilecektir. Di÷er taraftan, özellikle kar erimelerinden meydana gelen sel olaylarının analizinde uydu verilerine dayalı olarak elde edilecek kar bilgileri önemli katkılar sa÷layacak ve bu úekilde kar erimesinden kaynaklanan akıúın zamanlamasında ve hacmindeki de÷iúiklikler daha iyi izlenecektir. 6. KAYNAKLAR 1. Eumetsat. 2005.“Development Proposal for a SAF on Support to Operational Hydrology and Water Management”, Version 2.1, Darmstad, Germany 2. Akyürek Z. and A.U. ùorman. 2002.“Monitoring snow-covered areas using NOAA-AVHRR data in the eastern part of Turkey”. Hydrological Sciences. Journal, 47 (2), pp 243–252. 3. Sönmez ø., Öztopal A., Kömüúcü A.Ü., ùen Z, Erdi E., Ertürk A.G., ve Demir F. 2007. V. Ulusal Hidroloji Kongresi, Bildiriler Kitabı, 93-102, Ankara. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 177 ORMAN YANGINLARININ UZAKTAN ALGILAMA TEKNøKLERø øLE TESPøT ÇALIùMALARI Ahmet Emre Tekeli1, øbrahim Sönmez1, Erdem Erdi1, Murat Arslan1, Meral L. Çukurçayır1, Fatih Demir 1 SUMMARY During 20-27 August 2006 period, 245 observed fires caused burning of 2027 ha forest area and showed the importance and necessity of the effective fire management systems. Vast forested areas and the low spatial coverage of fire monitoring towers preclude the accurate and early detection of wildfires. Satellite based remote sensing systems provide possible solutions to operational and research based agencies to cope with wildfire detection and management. Geostationary satellites with their frequent and continuous image acquisition capabilities seem to provide ideal applications among the other satellite based solutions. ÖZET 20-27 A÷ustos 2006 tarihleri arasında ülkemizin çeúitli yerlerinde meydana gelen 245 orman yangınında 2027 hektarlık orman örtüsünün yanması, orman yangınları ile etkin mücadele yöntemlerinin aciliyetini ve önemini açık bir úekilde ortaya koymaktadır. Ülkemizde ormanların kaplamıú oldu÷u alansal büyüklük ve orman gözlem istasyonlarının uzaysal çözünürlü÷ünün düúüklü÷ü, orman yangınlarının erken ve do÷ru tesbitini zorlaútırmaktadır. Uydu tabanlı uzaktan algılama sistemleri bu zor görevi yerine getirebilme konusunda operasyonel ve araútırma amaçlı çalıúanlar için vazgeçilmez bir bilgi kayna÷ı oluúturmaktadır. Sık ve sürekli bir úekilde görüntü alabilme kabiliyetine sahip sabit yörüngeli uydular, yangın tespit iúlevlerinde, uydu tabanlı çözümler içerisinde en ideal sistemlerden biri olarak de÷erlendirilmektedir. 1. GøRøù Akdeniz Bölgesi ülkeleri için orman yangınları, acil önlem alınması gereken afetlerin baúında gelmektedir. Orman yangınlarının “ormanları, otlakları ve ürünleri yok etmesinden, çiftlik ve vahúi hayvanları ölümüne yol açmasından, yerleúim yerlerinin zarar görmesi ve/veya harap olması ve bu alanlarda ikamet edenlerin hayatını tehlikeye atması” [1] noktalarından tesir boyutları bölgesel olmaktan çok daha fazladır. 1 Uzaktan Algılama ùubesi, Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü PK 401 Ankara, 178 TMMOB AFET SEMPOZYUMU 20 ile 27 A÷ustos 2006 tarihleri arasında meydana gelen 245 orman yangını hadisesinde 2027 hektar ve 1994 ile 2005 yılları arasında toplam 136210 hektar orman alanın yanmıú oldu÷u gerçe÷i [2,3], ülkemiz için durumun önemini ortaya koymaktadır. 1994 ile 2005 yılları arasında gözlemlenmiú orman yangın sayısı ve alanları, ùekil 1’de gösterilmiútir. ùekil 1 1994 ile 2005 yılları arasında gözlemlenmiú orman yangın sayısı ve alanları ùekil 2’de ise, 2000 ile 2003 yılları arasında ülkemizde meydana gelmiú orman yangınlarının aylık da÷ılımını göstermektedir. Gözlemlenmiú orman yangınlarının yıllık da÷ılımı, úekilde açıkça görülmektedir. Maksimum orman yangınları Haziran ile Eylül ayları arasında meydana gelmiútir. Bu süreç, Akdeniz økliminin sıcak yaz günleri ile uyum göstermektedir. Minimum de÷erler ise Aralık ve Ocak aylarında kaydedilmiútir. ùekil 2 2000 ile 2003 yılları arasında meydana gelmiú orman yangınlarının aylık da÷ılımları TMMOB AFET SEMPOZYUMU 179 Orman yangınlarının tespiti ve gözetlenmesi iúi, en do÷ru ve en erken bir úekilde yapılması gereken zor bir görevdir. Uzaktan algılama, özellikle uydu teknolojileri, bu zor görevin yerine getirilmesinde önemli bir araç olarak düúünülmektedir. Sık ve sürekli bir úekilde görüntü alabilme kabiliyetine sahip sabit yörüngeli uydular, yangınların erken tespit iúlevlerinde, uydu tabanlı çözümler içerisinde en ideal sistemlerden biri olarak de÷erlendirilmektedir. Bu tür sistemlerin do÷ruluk ve tutarlılı÷ı, görüntüsü kullanılan uydunun mekansal ve zamansal çözünürlüklerine ve kullanılan tespit metodunun hassasiyetine ba÷lıdır. Bunlara ra÷men, uzaktan algılama sistemlerinin orman yangınların tespit çalıúmalarında insan tabanlı hataları ortadan kaldırarak, sistematik ve tutarlı bir veri seti sa÷lıyaca÷ı düúünülmektedir. Sistematik ve tutarlı bir veri setinin hazırlanması, Global Orman ve Arazi Örtüsü Dinamiklerinin øzlenmesi (GOFC/GOLD) kuruluúunun ana hedeflerinden birisi olmuú ve münferiden GOFC/GOLC yangın ekibi oluúturulmuútur [4]. Bu çalıúmada, 2006 yazında Meteosat økinci Nesil Uydusu (MSG) tarafından ülkemiz sınırlarında tespit edilmiú olan orman yangınlarının zamansal ve mekansal da÷ılımı incelenmiútir. Takib eden bölümlerde MSG Aktif Yangın Gözleme (FIR) ürünü ve Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü bünyesinde oluúturulan veri iúleme yöntemleri anlatılmıútır. FIR verileri Çevre ve Orman Bakanlı÷ı’ndan alınan veriler ile karúılaútırılmıútır. Uygulama sırasında kaúılaúılan zorluklar belirtilmiú ve daha sonraki çalıúmalar için tavsiyelerde bulunulmuútur. 2. MSG AKTøF YANGIN GÖZLEME ÜRÜNÜ 2.1 Meteosat økinci Nesil Uydular ve FIR ürünü Meteorolojik uydular büyük ölçekli duman ve yangınların tesbiti ve afet boyutlarının incelenmesi konularında verimli bir úekilde kullanılabilmektedir [5]. 28 A÷ustos 2002 tarihinde fırlatılan MSG-1 uydusu, meteorolojik görüntü ve ürün elde edilmesine imkan veren SEVIRI ve GERB sensörlerine sahiptir. 12 spektral kanalda 15 dakika sıklıkla görüntü sa÷layabilen SEVIRI’den elde edilen veriler ıúı÷ında MSG Aktif Yangın Gözleme (FIR) ürünü elde edilmektedir. Uydu alt noktası için 3 km x 3 km mekansal çözünürlü÷e sahip olan FIR ürünü resim tabanlı olup, tüm pikseller için çalıútırılmaktadır. Operasyonel olarak Meteorolojik Operasyonlar Birimi (MOD) altında üretilen FIR algoritması, daha önceden kullanılmıú olan algoritmaların güncellenmesiyle elde edilmiútir. Algoritma, yangın tesbiti için uydunun elektromanyetik spektrumun 10.8 ve 3.9 ȝm dalgaboyu kanallarına ait verilerin farklarını ve standart sapmalarını kullanmaktadır. Kara yüzeyleri için çalıútırılan algoritma, deniz yüzü yangınlarını tesbit edememektedir. Bununla birlikte çöl kesimler analizlerden çıkartılmıútır. Dört eúik testi sonucuna göre, yangın veya potansiyel yangın olarak sınıflandırılan piksellerin belirlenmesiyle FIR ürünü elde edilmektedir. Kullanılan eúik de÷erleri ise Tablo 1’de verilmiútir. Test A, görüntüdeki sıcak noktaların bulunmasında kullanırken, test B yangın olma ihtimali olmayan ısınmıú yüzeylerin sıcak noktalardan ayrılması için kullanılmaktadır. Test C, 10.8 ve 3.9 ȝm dalgaboyu kanalların sıcaklı÷a farklı duyarlı olmasından yararlanarak potansiyel yangın yerlerinin di÷er alanlardan ayrılmasını sa÷lar.Test D ise bulut karıúımı, yüzey topo÷rafyasının ani de÷iúimi gibi nedenlerden dolayı oluúabilecek yanlıú sınıflandırmaları ortadan kaldırmak için kullanılmaktadır [6]. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 180 Tablo 1 FIR algoritmasında kullanılan eúik de÷erleri Test Test A (IR 3.9) Test B (ı3.9) Test C (IR3.9-IR10.8) Test D (ı10.8) Potansiyel Yangın Gündüz (oK) Gece (oK) 310 290 2.5 2.5 8 0 2 2 Yangın Gündüz (oK) 310 4 10 Gece (oK) 290 4 5 2 2 2.2 Devlet Meteoroloji øúleri Genel Müdürlü÷ü’nde veri iúlenmesi Her bir MSG tam taramasından sonra, FIR verisi EUMETSAT’ın ftp sitesine yakın gerçek zamanlı olarak konulmaktadır. Devlet Meteoroloji øúeri (DMø), Uzaktan Algılama ùubesi bünyesinde yazılan program, her on beú dakikada bir ftp aracılı÷ı ile EUMETSAT’tan en son yangın ürünlerini lokal bilgisayara indirmektedir. En son gelen FIR dosyasının tarih ve zaman bilgisi güncel de÷il ise program sonraki 15 dakika için beklemeye geçmektedir. Güncel olan dosyalardan Türkiye kısmı kesilmekte, sınıflandırma sonucuna göre yangın olan yerler için “+”, potansiyel yerler için “¸” iúaretini içeren jpeg resim dosyaları üretilmektedir. Yangın koordinat ve tiplerini içeren metin (text) dosyaları ise ayrıca elde edilmektedir. ùekil 3’de DMø bünyesinde kurulmuú olan veri iúleme sistemi özetlenmektedir. ùekil 4’te ise üretilen örnek bir jpeg resim dosyası sunulmuútur. ùekil 3 DMø bünyesinde kurulmuú olan FIR ürün iúleme zinciri TMMOB AFET SEMPOZYUMU 181 ùekil 4 DMø bünyesinde üretilen jpeg resim dosyası örne÷i 3. DOöRULAMA ÇALIùMALARI Do÷rulama analizlerine baúlamadan önce, FIR ürününden elde edilen yangınların gün içerisindeki da÷ılımı incelenmiútir. ùekil 5’te bu da÷ılımın daha önceki yıllarda (2005 ve 2003) yer gözlemlerinden elde edilen da÷ılım ile son derece tutarlı oldu÷u saptamıútır. Ö÷leden önce ve erken ikindi vaktinde maksimum yangın hadisesi gösteren tüm gözlemler, literatürdeki kaynaklar ile uyum içerisindedir [7,8,9]. Do÷rulama çalıúmaları için Çevre ve Orman Bakanlı÷ı Orman Genel Müdürlü÷ü (OGM)’nden orman yangınlarının tarihi, lokasyonu, baúlangıç-bitiú zamanlarını ve yanan alan bilgilerini içeren kayıtları kullanılmıútır. Tablo 2 ilgili kayıttan bir kesit sunmaktadır. ùekil 5 Türkiye’de gözlemlenmiú orman yangınlarının gün içi da÷ılımı TMMOB AFET SEMPOZYUMU 182 Tablo 2 Orman Genel Müdürlü÷ü orman yangın kayıtlarından kesit Arúivimizdeki FIR ürünlerinden 12 Temmuz ile 30 A÷ustos 2006 tarihlerinde 1909 yangın olayı tespit edilmiútir. Tespit edilen 1909 yangından yüzde 15.6’sının OGM raporlarında yer aldı÷ı görülmüútür. Her ne kadar oran çok yüksek olmasa da, daha önceden ülkemiz için herhangi bir do÷rulaması yapılmamıú yeni bir ürünün tutarlılı÷ının tesbiti açısından önemlidir için ilk bulgular makul kabul edilebilir. Bunun ile beraber, yangın haritaları incelendi÷inde FIR’ın buldu÷u yangınların bir kısmının ormanlık alanlara düúmedi÷inin farkına varılmıútır. Orman örtüsü dıúında kalan bu yangınlardan bazıları çıkartılarak analizler tekar yapılmıú ve 1632 yangından yüzde 17.3’ü olan 283 yangının, OGM raporlarında yer aldı÷ı gözlenmiútir. Orman örtüsü dıúında kalan alanların ise belirtilen tarihler arasında meydana gelen anız yakma olaylarından kaynaklandı÷ı düúünülmektedir. 4. SONUÇLAR Bu sunumda, MSG FIR verisinin ilk defa Türkiye için do÷rulaması yapılmıútır. Tüm veri seti kullanıldı÷ında yangın tesbit oranı yüzde 15.6 olarak bulunmuútur. Anız yangını olarak düúünülen bazı yangınların çıkartılması ile oran yüzde 17.3’e yükselmiútir. Sonuçlar, Türkiye ço÷rafyası üzerindeki ürünün tutarlı÷ının tesbit edilmesi açısından önem arzetmektedir. Çalıúmanın sonuçlarını etkileyen bazı unsurlar tesbit edilmiútir. Bunlardan ilki, yangın yerlerinin úeflikler seviyesinde verilmesidir. ùeflikler seviyesinde yangın lokasyon bilgisinin uydu tabanlı sistemlerin do÷rulanmasında yeterli bilgiyi içeremedi÷i Hyvärine [10] tarafından belirtilmiú olsa da, daha detaylı bilginin eksikli÷i ve mevcut çalıúmanın bir sonraki çalıúmalara örnek tutması noktaları analizlerin úimdilik bu seviyede yapılabilmesine imkan vermiútir. ùekil 6’da, FIR tarafından ayrı yangın olarak belirtilen kayıtların, OGM’de tek kayıt olarak verilmesi ve ùekil 7’de Gürsu sınırında gözlemlenen yangının Kasaba olarak tanımlanması durumlarının FIR’ın tutarlılı÷ını negatif yönde etkiledi÷i görülmektedir. TMMOB AFET SEMPOZYUMU 183 ùekil 6 Farklı yangınların FIR tarafından gözlenmesi 2006 yılı içerisinde FIR verileri ftp vasıtası ile da÷ıltılmaktaydı. Ba÷lantı problemlerinden dolayı MSG’nin bazı görüntülerinin alınamamıú olması mevcut yangınların uydu gözlemleri tarafından do÷rulanamamasına sebep olmuú olabilir. Bu durum FIR verisinin EUMETCAST vasıtası ile da÷ıtımı ile ortadan kalkaca÷ı ümid edilmektedir. ùekil 7 Sınırda gözlemlenen yangının di÷er bölgede kayıd edilmesi 184 TMMOB AFET SEMPOZYUMU Çalıúmanın sonucunu etkileyen en önemli etkenlerden bir di÷eri ise, Türkiye’nin konumundan kaynaklanmaktadır. Uydunun elektromanyetik spektrumunun belirli aralıklarındaki kanalların de÷erlerinin hesaplanması sırasında konumdan kaynaklanabilen sebeplerden dolayı, piksel de÷erleri test eúiklerinin altında veya üstünde olabilmektedir. Bu durum ise, hatalı yangın uyarısına veya bazı mevcut yangınların tesbit edilememesine neden olabilmektedir. Sonuç olarak; uzaktan algılama ile yangın tespit çalıúmalarının, insan faktörünü en aza indirerek sürekli ve tutarlı veri setlerinin elde edilebilmesine imkan sa÷layaca÷ı kanısına varılmıútır. Konu ile ilgili araútırma ve geliútirme çalıúmaları DMø bünyesinde devam etmektedir. KAYNAKLAR 1. WMO (2006) http://www.wmo.ch/web/catalogue/freedwn/pdf/hazards_wmd.pdf 2. Çevre ve Orman Bakanlı÷ı (2006) http://www.ogm.gov.tr/haberarsiv.htm 3. Çevre ve Orman Bakanlı÷ı (2006) http://www.ogm.gov.tr 4. GOFC/GOLG (2007) http://www.fao.org/gtos/gofc-gold/index.html 5. EUMETSAT (2005) Meteosat second generation (MSG) in orbit-in use ISBN929110-071-4MSG.02 Version1 6. EUMETSAT (2006) Short description of the active fire monitoring algorithm, EUM/MET/TEN/06/0243,V1 7. Menzel W. P., Prins E. M. (1996) “Monitoring biomass burning with the new generation satellites”. Biomass burning and global change: Remote Sensing, modeling and inventory development, and biomass burning in Africa, Volume 1, Editors: J. S. Levine, MIT Press, Cambridge, MA, pp 56-64 8. Eva H., Lambin E. F. (1998) “Remote Sensing of biomass burning in tropical regions: Sampling issues and multi sensor approach” Remote Sensing of Environment, 64, 292-315. Doi:10.1016/S0034-4257(98)00006-6 9. Csiszar I., Denis L., Giglio L., Justice C. O., Hewson J. (2005) “Global fie activity from two years of MODIS data” International Journal of Wildfire, 14, 117-130 10. Hyvärine O. (2006) “Comparisons of fire detected by satellite and in-situ data in Scandinavia”, EUMETSAT 2006 Meteorological Satellite Conference TMMOB AFET SEMPOZYUMU 185 GAP BÖLGESøNDE KENTSEL ALTYAPININ BøR TAùKIN ÖRNEöøNDE øRDELENMESø; NEDENLER VE ÖNERøLER Ruken Ecer 1, Kasım Yenigün 2 SUMMARY In this study, firstly, concept of flood, effect of climatic change on floods, reasons of floods, effects of flood on social and human life and some observed disasters by flood are evaluated. Secondly, effects of floods are defined by photos, which occurred in 31 October – 3 November 2006 by the result of extreme rains in GAP area (Diyarbakır, Batman, Mardin, ùanlıurfa). Lastly reasons-results of floods classified and made some suggestions. ÖZET Bu çalıúmada; öncelikle taúkın kavramı, iklim de÷iúikli÷inin taúkın üzerindeki etkileri, taúkınların nedenleri ile ülke ölçe÷inde genel bir de÷erlendirilmesi, insan ve toplum hayatını nasıl etkiledi÷i ve gözlenmiú taúkın afetlerine ait tespitler ele alınmıútır. Ardından çalıúma alanını oluúturan Güneydo÷u Anadolu Bölgesi’ndeki 4 ilde (Diyarbakır, Batman, Mardin, ùanlıurfa) 31 Ekim – 3 Kasım 2006 tarihlerinde meydana gelen aúırı ya÷ıúlar sonucu oluúan taúkın felaketi ve etkileri foto÷raflarla örneklendirilerek, taúkının oluúma sebepleri incelenmiú ve taúkın sonucu oluúan zararların sınıflandırılması yapılarak bazı öneri ve de÷erlendirmelerde bulunulmuútur. 1. GøRøù Taúkınlar dünyada sık görülen, tahrip gücü yüksek do÷al afetlerden biridir. Bu olaylar su basmasıyla birlikte, çamur ve di÷er da÷ kalıntılarının akmasını da sa÷ladı÷ından büyük problemlere neden olur. Taúkınlar dünyanın oluúumundan beri kendilerini göstermekle beraber, asıl önemini insanların su kıyılarına yerleúmeleri ve buralardaki arazilerden faydalanmaya baúlamalarıyla hissettirmiútir. [1]. Toplumlar, yüzyıllardan beri taúkın tehdidi ile karúılaútıklarından, bu ekstrem olayın kontrolü amacıyla araútırma ve mücadele faaliyetlerini sürdürmüúlerdir. Ancak günümüzde ulaúılan bilgi birikimine ra÷men sorun çözümlenmiú de÷ildir. Kentler oluúturulurken, planlama ve uygulamalar yapılırken, kentsel altyapının planlanması, ulaútırma, su temini, çevre korunması ve benzeri di÷er yapılarda gerekli tedbirler göz önüne alınmalı ve uygulanmalıdır.[2]. Ancak, Türkiye’nin çok büyük maddi ve manevi özverisiyle ønú. Müh. Harran Üniv. Fen Bilimleri Enst. ønúaat Mühendisli÷i ABD, Osmanbey Kampüsü-ùanlıurfa 2 Yrd. Doç. Dr. Harran Üniv. Mühendislik Fak. ønúaat Mühendisli÷i Bölümü, Osmanbey Kampüsü-ùanlıurfa 1 186 TMMOB AFET SEMPOZYUMU hayata geçirilen GAP projesinin bulundu÷u Güneydo÷u Anadolu Bölgesinde kentlerin bu tür felaketlere karúı ne derece hazırlıklı oldu÷u ve altyapının hangi durumda oldu÷u da merak edilen bir baúka sorudur. Altyapı tesislerinin yanı sıra imar hareketleri de taúkın zararlarının de÷erini önemli ölçüde etkilemektedir. Do÷al afet olarak taúkın, "bir akarsuyun muhtelif nedenlerle yata÷ından taúarak, çevresindeki arazilere, yerleúim yerlerine, altyapı tesislerine ve canlılara zarar vermek suretiyle, etki bölgesinde normal sosyo-ekonomik faaliyeti kesintiye u÷ratacak ölçüde bir akıú büyüklü÷ü oluúturması olayı " úeklinde ifade edilmektedir [3]. Son yıllarda, yerkürenin bazı bölgelerinde önemli iklimsel de÷iúkenliklerin yaúandı÷ı; bunların sonucunda da taúkın olaylarının daha sık ve daha etkin biçimde oluútu÷u izlenmektedir. Ancak; taúkınları sadece iklimsel de÷iúkenlikler ile açıklamak hatalı ve eksik bir yaklaúım olmaktadır.Taúkın esas itibariyle do÷al bir olaydır. Bu olayı, can ve mal kaybına neden olacak nitelikte afet haline dönüútüren neden ise ço÷unlukla insan müdahalesidir. Dolayısıyla taúkınların nedenini iki boyutta de÷erlendirmek gerekir. a) Do÷al Nedenler: x Do÷al meteorolojik koúullar: Ya÷mur, kar, dolu tesiri gibi koúullardır. x Jeomorfolojik koúullar: Dere havzalarının do÷al özelliklerine iliúkin koúullardır. Bu koúullara müdahale mümkün olmadı÷ından, bu konuda herhangi bir önlem alınması da söz konusu de÷ildir. Ancak, günümüzde mevcut geliúmiú yöntemlerle bu koúulların tahmini yapılabilir ve taúkın riski irdelenebilir. b) ønsan Müdahalesine Dayanan Nedenler: ønsanın do÷a ile uyum içinde olmayan veya do÷aya engel niteli÷inde olan her türlü faaliyeti, taúkından do÷acak zararların boyutunu arttırarak taúkını bir afet haline dönüútürmektedir. Burada, hatalı arazi kullanımı, bitkilerin yok edilmesi, ormansızlaúma, dere yataklarında usulsüz yerleúimler, erozyon, yata÷ın taú veya kumla doldurulması gibi faaliyetleri kontrol altına alarak, taúkından do÷acak zararları en aza indirmek mümkündür [2]. Ülkemiz; meteorolojik karakterli do÷al afetlerin etkilerine oldukça sık maruz kalmaktadır. Özellikle kuraklık, taúkın ve dolu afetleri yo÷un yaúanan ve geniú alanlarda etkili olan afetlerdir [4]. 1940-2006 yıllarında ise en büyük gerçekleúme %30 ile fırtına ve rüzgâr afetine, az bir farkla %29 ile sel ve taúkın afetlerine aittir (úekil 1. ) [5]. Ülkemizde taúkın afetleri, depremlerden sonra en büyük ekonomik kayıplara neden olan do÷al afettir. Mevcut envanter verileri itibari ile taúkınlardan kaynaklanan ekonomik kayıp her yıl ortalama 100 milyon ABD dolarına ulaúmaktadır. Buna karúın taúkınların kontrolü ve zararlarının azaltılmasına yönelik olarak genelde yapısal önlemler ba÷lamında sürdürülen projeli faaliyetler için ayrılan yatırımın miktarı ise yılda ortalama 30 milyon ABD doları civarındadır. Ekonomik kayıpların sektörel bazda da÷ılımı úekil 2 ‘de gösterilmektedir [6]. ùekil 1. Meteorolojik karakterli do÷al afetlerin Sınıflandırılması görülme sıklı÷ı ùekil 2.Taúkın Zararlarının Sektörel (IDNDR 1996)