11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması

Transkript

11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi - Sayı 40 / Bahar 2015
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
Süreli Elektronik Dergi
Copyright - 2015 Bütün Hakları Saklıdır
E-ISSN: 2147-4524
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
Turkish-American Relations as Reflected in Political Cartoons in the Aftermath of September 11
Murat ERDEM, Yrd. Doç. Dr., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, [email protected]
Anahtar Kelimeler:
Siyasi Karikatür,
Türk-Amerikan
İlişkileri, 11
Eylül Saldırıları,
Göstergebilim.
Keywords:
Political Cartoons,
Turkish-American
Relations, September
11 Attacks, Semiotics.
Öz
Bu çalışmanın amacı hem Türk-Amerikan ilişkileri hem de Amerika ile Batı
açısından tarihsel ve siyasal bağlamda bir milat olarak kabul edilen 11 Eylül ardından
ortaya çıkan süreçte yaşanan olayları karikatürlere yansıyan boyutuyla ortaya koymak
ve incelemektir. Böylece, yakın dönemde yaşanan daha çok siyasi tanımlama içinde ele
alınan gelişmeleri farklı bir pencereden özellikle Türk kamuoyuna sunulan Amerikan
imgesi açısından değerlendirmek olanağı elde edilecektir. Çalışmanın özgün ve temel
malzemesi olan karikatürler, Türk kamuoyunun gündeminde yer almış ve hem toplumun
düşünce ve eğilimleriyle ilgili ipuçları vermiş, hem de bir ileti olarak kamuya belli bir
görüş ve düşünceyi sunmaktadır. Ele alacağımız konular tarihsel izlence takip ederek,
11 Eylül saldırıları, 2. Körfez Savaşı, 1 Mart Tezkeresi ve Çuval Hadisesi ve Büyük
Ortadoğu Projesi gibi ulusal ve uluslararası olayları içermektedir. Bu olayların gerçekleştiği
tarihlerde yayınlanmış olan karikatürler toplanarak tematik olarak sınıflandırılmış ve
göstergebilimsel açıdan çözümlenerek yaşanan sürece farklı bir perspektiften bakış açısı
yansıtılmıştır. Çalışmamızda örneklenen karikatürler üzerinden oluşturulan temsillerde
ABD’nin hegemonik bir güç olarak hem dünya siyasetine yön veren, hem de ikili ilişkilerde
belirleyici bir konumda olduğu görüşü ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte, genel olarak
her türlü otoriteye muhalif duran ve direniş gösteren bu görsel malzemeler tutum olarak
eleştirel bir tutum içinde olduğu gözlemlenmiştir.
Abstract
This study aims at analyzing the agenda and the issues of Turkish-American
relations as reflected in political cartoons in the aftermath of September 11attacks. It is
argued that through using and analyzing the political cartoons as the sources reflecting
the issues in bilateral relations will create a new perspective which may facilitate a better
evaluation of the public agenda of Turkish society. The political cartoons are also considered
as cultural texts that may disclose the public thoughts and tendencies relating to the political
developments of a given era. In this study, such bilateral issues as September 11 Attacks and
War on Global Terror, The Second Gulf War, March 1 Crisis, the event whereby Turkish
soldiers were forced to wear hoods over their heads by US soldiers in Sulaimaniya (2003)
and Broader Middle Eastern Projects will be discussed along with semiotic analysis of
related political cartoons published in newspapers and humor magazines during these
events. The relevant political cartoons that were used in our study presented America as an
hegemonic power both in designing the world politics and initiator in bilateral relations It
is also seen that cartoons are critical of any power or authority and create a site of resistance
for the sake of public opinion.
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
Giriş
Karikatür sözcüğü Türkçe’ye Fransızcadan geçmiş ve en basit tanımı Türk Dil
Kurumu’nda yazıldığı gibi “İnsan ve toplumla ilgili her tür olayı konu alarak abartılı
bir biçimde veren, düşündürücü ve güldürücü resim”dir (TDK, 2014). Bununla birlikte
karikatür modern dönemde sanat olarak çoktan kabul görmüş ve sosyal, siyasal ve tarihsel
boyutlarının yanı sıra iletişim alanının önemli bir parametresi olarak görsel iletişim içinde
yer almaktadır. Günümüzde karikatürler sadece gazete ve mizah dergilerinde değil,
internet ve sosyal medya aracılığıyla çok geniş bir mecrada hızlı bir dolaşıma girebilen ve
bu mecranın doğası gereği zamandan bağımsız olarak tekrar tekrar paylaşımda olabilen
aynı zamanda mesaj taşıyan birer ileti olarak tanımlanabilir. Buna bağlı olarak karikatür
toplumun gündeminde kolaylıkla yer alabilmekte hatta yaşadığımız kitle iletişim çağı
içinde küresel boyutta sınırları aşarak dünya gündeminin konusu haline gelebilmektedir.
Bunun en tipik örneği ise, 2005 ve 2006 yıllarında Danimarka ve Norveç’te yayınlanan
ve İslam dünyasının ciddi tepkisini çekerek toplumsal olaylara dönüşen Hz.Muhammed
karikatürleri konusudur (Hürriyet, 30.01.2006)1. Bu noktada karikatürler ile ilgili
olarak ifade özgürlüğü, dini değerlere saygı gösterilmesi, mizah ve toleransı sınırları
gibi kavramlar ön plana çıkmaktadır. Bu tartışmalar çalışmamızın esas konusun dışında
olmakla birlikte karikatürün küresel ölçekte etkili ve daima gündemde olduğunu açık
bir biçimde görmekteyiz. Yakın dönemde Hz.Muhammed ile ilgili karikatür konusunda
Fransa’da yaşanan terör olayı bu konuyu tekrar dünya kamuoyu gündemine getirmiştir.
Paris’te yayınlanan Charlie Hebdo adlı mizah dergisine, yayınladıkları karikatürlerden
dolayı baskın düzenleyen iki kardeş içinde 4 karikatüristin de bulunduğu 12 kişiyi
öldürmüştür (Sabah, 07.01.2015). Çalışmamız içinde karikatüre olan yaklaşımımız, bu
malzemeleri daha çok kültürel bir metin olarak çözümleyerek, yakın dönemde yaşanmış
tarihsel ve siyasal olaylara bir pencere açmak ve karikatürler aracılığıyla Türkiye’deki
Amerikan imgesini ve temsilini sunmayı amaçlamaktadır.
Karikatürü kültürel bir metin olarak görmeyi biraz açacak olursak, öncelikli olarak
bu görsel ürünlerin gazetelerde, mizah dergilerinde, internet sitelerinde, sosyal medyada
sürekli bir dönüşüm içinde yayınlanarak geniş bir kesime ulaşması ve bir ürün olarak
alınıp tüketilmesi karikatürleri birer popüler kültür ürünü olarak değerlendirebileceğimizi
göstermektedir. Popüler kültür bağlamında karikatür ve kamuoyu arasındaki ilişkiyi
iki temel konuda tartışabiliriz. Bilindiği gibi popüler kültür ürünleri ile ilgili yapılan
tanımlamaların başında, bu ürünlerin bir taraftan toplumun eğilimlerini ve düşüncelerini
yansıtan ve dönemin ruhunu taşıyan (zeitgeist) üretimler olduğunu, diğer taraftan ise
kamuoyunu belli bir düşünce ya da görüş çerçevesinde şekillendirdiğini (ya da bu amacı
taşıdığını) söylemek mümkündür.
Karikatürlerin işlevleri üzerinde kısaca duracak olursak, ilk olarak temel yapısının
insanları güldürmek ve eğlendirmek olduğunu belirtmiştik, bununla birlikte ikincil olarak
haber vermek, eğitmek, tabuları ve mitosları yıkmak ve otoriteye (güce) karşı çıkmak
1 Her iki ülkede bu konuda geri adım atmayarak her hangi bir kısıtlama ya da sansüre gitmemiş ve bizzat Danimarka
Başbakanı Rasmussen bu süreci ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirerek konuyu kendi bakış açısından
değerlendirmiştir. Bu konuyla ve karikatürlerle ilgili olarak Jytte Klausen tarafından yazılmış olan The Cartoons
That Shook the World (Yale University, 2009) adlı kitap içinde, ifade özgürlüğü ve dünya siyaseti bağlamında geniş
olarak incelenmiştir.
292 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
ve direnmek gibi özellikler de eklemek mümkündür. Karikatürleri, özelliklerine bağlı
olarak farklı kategoriler içinde tanımlamak mümkündür. Her ne kadar tüm karikatürler
çizgilerden ve mizahi unsurlardan oluşsa da, üretim amaçları, içerikleri ve yayınlandıkları
mecralara göre sınıflandırılabilir. Siyasi karikatürler, portre karikatürleri, absürd (saçma)
karikatürler, reklam karikatürleri ve bu kategorilere girmeyen diğer karikatürler örnek
verebilir (Topuz, 1986:39-40).
Çalışmamızda ele alacağımız karikatürler, ağırlıklı olarak siyasi karikatürler olarak
nitelendirebileceğimiz, siyasetin ve toplumun gündeminde yer alan gerek iç gerekse
dış politikaları konu edinen örnekler içinden seçilmiştir. Bu karikatürler, kuşkusuz ele
aldıkları konuları yayınlandığı gazetenin, derginin ya da çizerinin dünya görüşünü içinde
barındırmaktadır. Aynı zamanda popüler kültürün parçası olan bu karikatürler “mesajı
okuyucunun gerçeğine aktarabilmekte ve okuyucuyla aynı seviyede iletişim kurmaya
çalışmaktadır” (Conners, 2007:264). Bununla birlikte siyasetin doğası ve tanımı içinde yer
alan güç, güç ilişkileri ve buna bağlı olarak ortaya çıkan direniş mizah ile birleşerek bu tür
karikatürlerin özünü oluşturmuş ve siyasi gündeme ayna tutma işlevini gerçekleştirmiştir.
Bu karikatürler, diğer birçok karikatürde olduğu gibi genel olarak bir eleştiridir ve çarpık
gördüğü bir yapıyı ya da üzeri örtülmüş bir olguyu ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Buna
paralel olarak karikatürün hiciv ile örülmüş doğasının en büyük hedefi, güç ve güce sahip
olan kesimlerin/kurumların/ülkelerin diğerleri üzerine uyguladığı baskıdır. Çalışmamız
içinde yer alan çoğu karikatürde bu duruma benzer yapıların varlığını kolaylıkla görmek
mümkündür. Zira Türk-Amerikan ilişkileri ve Amerika’nın imge ve temsilleri bu iki
ülkenin dünya siyasetinde ve uluslararası ilişkilerdeki gücü ve rolleri birbirinden farklı
olmasına paralel olarak çoğu noktada bir süper güç olan Amerika’nın inisiyatif kullanan
taraf şeklinde görüldüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Amerika’ya göre daha güçsüz ama
kendi bölgesi içinde eksen bir ülke olarak Türkiye ise 1 Mart tezkeresi sürecinde olduğu
gibi zaman zaman direniş gösteren bir konumda da olabilmektedir.
Çalışmamızın bu bölümünde yukarıda değindiğimiz yaklaşım içinde yaşanan
olayları karikatürlerin çözümlemelerini tarihsel süreçlerle harmanlayarak inceleyeceğiz.
Kullandığımız karikatürler araştırmamız içinde yer alan siyasi ve sosyal olayların
yaşandığı tarihlerde yayınlanmış olan gazete ve dergilerin taranmasıyla elde edilmiştir.
Mizah dergilerinde tiraj ve popülerlik açısından ön plana çıkan Leman ve Penguen
seçilmiştir. Bu dergilerin bir diğer özelliği ise internet ortamında da yayın yapıyor
olmaları ve buna bağlı olarak karikatürlerin sadece dergilerde değil, aynı zamanda sosyal
medya ve benzeri internet mecralarında dolaşımda/paylaşımda olmasıdır. Benzer biçimde
internet üzerinde yayın yapan ve ana akım medya içinde yer alıp tiraj olarak geniş
kesimlere ulaşan üç ana gazete Milliyet, Hürriyet, Sabah ile sol görüşe yakın Radikal ve
muhafazakar olarak tanımlayabileceğimiz Zaman gazetesi çalışmamız içinde taranmıştır.
Ancak çalışmamızda karikatürlerin seçimi esas olarak ele aldığımız konuyu zengin olarak
içermesi ve yansıtması olmuştur. Örneğin Zaman gazetesinde bu olaylara yönelik olarak
fazla malzeme çıkmamıştır. Keza Sabah gazetesinde yer alan karikatürler daha yerel
kalmıştır. Çalışmamızda iki tane Amerikan karikatürü kullanılmıştır. Bunun nedeni bu
karikatürlerin Türkiye’de de yayınlanmış olmaları ve kullandığımız Türk karikatürlerinin
referans noktası olmasıdır. Kuşkusuz yüzlerce karikatür içinden yapılan seçki ile oluşan
Sayı 40 /Bahar 2015
293
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
bu çalışmanın kamuoyunun genel ya da bütününe yönelik geniş bir pozitif veriye ulaşmak
söz konusu değildir. Bununla birlikte, incelenen konuların dönemin ruhu içinde ortaya
çıkan temsillerine yönelik ipuçları verdiği düşünülmektedir.
Karikatürlerin çözümlemelerine yönelik olarak göstergebilime dayalı bir yöntem
kullanılmıştır. Çalışma kuramsal bir incelemeyi ve tartışmayı amaçlamaması nedeniyle
ayrıca bu yöntem ile ilgili bir bölüm yazılmamasının doğru olacağı düşünülmüştür.
Bununla birlikte, görsellerin birer kültürel ve medya metni olması, gösteren ve gösterilen
arasındaki ilişkiler, yaratılan ve sunulan temsiller, yansıtılan açık/saklı ideolojiler ve edebi
bir metin şeklinde kullanılan ironi, metafor ve çağrışımlar çözümlemelerimizi yaparken
dikkate aldığımız parametreleri oluşturmuştur.
11 Eylül ve ABD’nin Küresel Terör Savaşı ve Türkiye
11 Eylül 2001 tarihinde New York kentinde bulunan Dünya Ticaret merkezine
ve ABD Savunma Bakanlığının bulunduğu Pentagon’a yapılan saldırılar ABD’nin
Pearl Harbor’ın dışında kendi topraklarında gerçekleşmiş ilk devasa yıkımdır. Daha
başkanlığının ilk yılında böyle bir durum ile karşılaşan George W. Bush temsil ettiği
yönetimin ideolojisine paralel olarak bu saldırılara tepki gösterdiği konuşmasında “kutsal
savaş” şeklinde bir söylem kullanmıştır (Thompson, 2009). Soğuk Savaş sonrasında
filizlenen yeni muhafazakar görüşleri ön plana çıkaran Richard Perle, Paul Wolfowitz
ve Donald Rumsfeld gibi isimler Amerika’nın girilecek yeni yüzyılın, bir öncekinin
devamı şeklinde yine “Amerikan Yüzyılı” olması gerektiği ve Soğuk Savaş sonrası tek
kutuplu dünyanın Amerika merkezli olarak şekillenmesi düşüncesindeydiler. Bir önceki
ABD Başkanı Bill Clinton döneminde yönetimde fazla destekçi bulamayan bu ekol, Bush
döneminde tamamen ülke idaresine geçti ve Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması”
makalesinde, tıpkı George F Kennan’ın Soğuk Savaş için Rusya ve komünizmi, Batı
ve kapitalizm için hayati tehlike olarak tanımladığı manifestoya benzer bir yapıda bu
kez doğu/batı ya da Hıristiyan/Müslüman çatışmasının kaçınılmaz olacağı ve kaçınılmaz
olarak ABD’nin bu çatışmada liderlik yapması gerektiğini desteklediler. 11 Eylül
saldırıları bu ideoloji ve politikaları gerçekleştirme fırsatını da beraberinde getirmiştir.
Bush ve yönetimindekiler ilk olarak İslami terör ardından radikal ya da kökten dinci terör
ve sonrasında ılımlı İslam şeklinde terminolojiler üreterek siyaset yapmaya ve askeri gücü
son seçenek yapmak yerine en başa getirerek siyasi literatüre Bush Doktrini olarak geçen
“önleyici saldırı” (pre-emptive strike) adını verdikleri yeni bir dış siyaseti uygulamaya
soktular (Snauwaert, 2004:121).
Yeni oluşmaya başlayan bu sürecin temelini oluşturan 11 Eylül saldırılarına verilen
terör karşıtı tepkilerin yanı sıra diğer bir çok ülkede olduğu gibi Türk kamuoyunda da
yaşananlara şüpheyle de yaklaşıldığını söylemek mümkündür. Şöyle ki, dünyanın en
büyük istihbarat ağına sahip olan Amerika’nın uzun süre önceden planlandığı belli olan
bu büyüklükteki saldırılar konusunda hiçbir istihbaratının olmaması, keza saldırıyı yapan
uçakların İkiz Kuleleri tam hedef ile vurarak, bu gökdelenlerin son derece düzgün bir şekilde
yıkılmasına neden olması adeta büyük prodüksiyonlu bir Hollywood filmini çağrıştırdığı
düşüncesi o dönem içinde kamuoyunda yer almıştır. Aşağıda görülen karikatür böyle bir
294 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
düşüncenin varlığını yansıtmakta ve aynı zamanda kamuoyuna bu görüşü ya da şüpheyi
aktarmaktadır. 4 Ekim 2001 tarihli Milliyet gazetesinde Ercan Akyol imzalı karikatürde,
yıkılan Dünya Ticaret merkezinin enkazını araştıran uzmanların buradaki izlerin içinde
ABD bayrağına rastladığı görülmektedir. Araştırma yapan uzmanlardan soldaki, elindeki
büyüteç ile enkazın dışarıdan görülemeyen ya da anlaşılamayan gerçeğini ortaya
koymaktadır. Diğer bir ifadeyle bu saldırıların veya binaların yıkılmasının içinde bizzat
Amerika’nın “parmak izlerinin” olduğunu ya da gerçekleşmesine ABD tarafından göz
yumulduğu düşüncesini kamuoyuna aktarmaktadır.
Başkan Bush’un adeta kutsal savaş çağrısı ve
yaşanan şokun etkisini azaltmak adına Afganistan’a
başlattığı askeri saldırı, 11 Eylül’ün mağduru olarak
gerek NATO gerekse diğer batılı ülkeler tarafından
açık bir biçimde desteklenmiştir (Hartman,
2002:480).2 Daha önce de vurguladığımız gibi
ABD askeri seçeneği derhal kullanarak aslında tam
göremediği, konvansiyonel olmayan bir düşmana
karşı adını küresel terörizm olarak tanımladığı geniş
çaplı bir mücadele başlatmıştır. Bu mücadele için ilk
olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden
ABD’nin “meşru müdafaa” kapsamında terörizme
karşı her türlü yöntemi kullanılabileceği yönünde
bir karar çıkarılmasını sağlamıştır.3 Bununla
birlikte Avrupa Birliği de yaptığı açıklamalarda ABD’nin misilleme hakkı konusunda
politikalarını desteklediği yönünde karar almıştır.
“DEVLETLER HUKUKU” adlı 12 Ekim 2001 tarihli
Milliyet gazetesinde yayınlanmış olan Ercan Akyol
karikatüründe, devletlerin büyüklüğü sahip oldukları
silahlar ve aslında açık bir şekilde görülen “sözde
mahkeme” çerçevesinde şekillenmiş bir karar süreci
resmedilmektedir. Bu mahkemenin yargıcı olarak,
mağdur ama en güçlü olan ABD gözükmekle birlikte,
içinde Rusya’nın da olduğu diğer güçlü Batı devletleri,
bu mahkemenin diğer unsurları olarak yer almaktadır.
Sanık olarak, şaşırmış ve korkmuş bir ifadeye sahip,
aynı zamanda çıplak ayaklarıyla hem fakir hem de
güçsüz konumda bulunan Afganistan’ı temsil eden
yerel kıyafetli bir kimse bulunmaktadır. ABD’nin
2 NATO, tarihinde ilk kez ortak savunma prensibinin temeli olan ve bir üye ülkeye dışarıdan yapılacak saldırının
tüm üyelere yapılmış olarak kabul edilmesini içeren 5.maddesini, 11 Eylül’den 3 hafta sonra 2 Ekim 2001 tarihinde
işleme koymuştur (Gorka, 2006).
3 Bu konuda alınan karar uluslararası hukuk bağlamında tartışma konusu olmuştur. Zira 11 Eylül saldırıları “silahlı
bir güç tarafından” yapılmadığı için, buna karşı verilecek misilleme hakkının nasıl olması gerektiği muallak
kalmıştır. Bununla birlikte Güvenlik Konseyi “meşru müdafaa” hakkı bağlamında kalarak ABD’ye “uluslararası
barış ve güvenliğe tehdit oluşturan terör” karşısında geniş misilleme hakkı tanımıştır (Williamson, 2009:192).
Sayı 40 /Bahar 2015
295
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
Afganistan’a askeri müdahalesinden çok kısa bir süre önce yayınlanmış olan bu karikatür,
ironik bir dil kullanarak “Devletler Hukuku” başlığıyla, varolan uluslararası sistemde
“devlet” olarak tanımlanmanın sahip olduğun askeri ve ekonomik güç ile ilişkili olduğu
düşüncesini ortaya koymaktadır. Daha zayıf ya da fakir olan Afganistan’ın bu sürecin
“suçlusu” ilan edilmesi ise kaçınılmazdır, zira bu uluslararası sistemde oluşacak olan
hukukun yine bu sitemi kuran ve yöneten devletler tarafından yapılacağı gerçeği açık
bir şekilde vurgulanmaktadır. Aslında 11 Eylül’ün oluşması ya da ortaya çıkardığı temel
noktalardan bir tanesi, gelişmiş ve zengin ülkeler ile geri kalmış fakir ülkelerin adeta
karşı karşıya gelmiş olmasıdır. Diğer bir nokta ise, gelişmiş ülkelerin savunmalarına
ve ordularına ayırdığı devasa bütçelere ve uyguladıkları “orman kanunlarına” rağmen
hala vurulabilmekte olmaları ya da günümüzde dahi bu tehdidi bir türlü ortadan
kaldıramamalarıdır.
11 Eylül’ün Türk-Amerikan ilişkileri boyutuna değinecek olursak, Türkiye’nin
aynı yıl içinde yaşadığı ekonomik kriz ve buna paralel olarak ülke yönetiminde bulunan
DSP, MHP ve ANAP tarafından kurulmuş olan koalisyon hükümetinde yaşanan siyasi
krizler ülkeyi çalkantılı bir dönem içine sürüklemiştir. Bu süreç içinde gerçekleşen
11 Eylül saldırılarına karşı koalisyon hükümeti
Başbakanı Ecevit “Dostumuz ve müttefikimiz
ABD’nin yönetiminin, halkının acısını yürekten
paylaşıyoruz. Bu mücadelesinde her konuda ABD’nin
yanında olacağız” açıklamasıyla ABD’nin yanında
durarak teröre karşı savaşta yer alacağını söylemiştir
(Hürriyet, 12.09.2001). ABD’nin Afganistan’a
yapacağı müdahale için Türkiye’den asker
göndermesi talebi Türk-Amerikan ilişkilerinin belki
de en temel paradigması olan yardım ve karşılığında
destek ilişkisini karşımıza çıkarmaktadır. Afganistan
ile Türkiye’nin tarihsel dostluğuna rağmen böyle bir
karar alınması önemlidir.4
16 Ekim 2001 tarihli Milliyet gazetesindeki
Ercan Akyol imzalı karikatürde Türkiye’yi temsilen
Başbakan Bülent Ecevit Türk bayrağını taşıyan
bir tank içinde Amerika’nın savaşına katılacağımızı ancak içinde bulunduğu durum
itibariyle bunun finanssal desteğinin ABD tarafından sağlanması koşulunu getirmektedir.
Karikatürde ABD’yi temsil eden “Sam Amca” figürü, ellerini arkasına bağlamış, haklı ve
güçlü bir konumda sunulurken, tankın içinde olan Başbakan Ecevit, ABD’ye avuç açmış
ve çekingen bir duruş içinde yansıtılmıştır. Ecevit’in bu duruşunun nedeni kuşkusuz
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ile ilişkilidir. ABD’nin asker talebine
karşılık ekonomik desteği sağlamasının ardından Türkiye muharip unsurlar olmamak
koşuluyla Afganistan’a asker göndermiş ve ABD’nin stratejik ortağı olarak bölge
siyasetini desteklemiştir. Aynı yıl içinde, Şubat 2001’deki krizde ABD’den ekonomik
4 Afganistan gerek kuruluş aşamasında gerekse sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ile dost ilişkileri içinde olup hem
destek olmuş hem de Atatürk’ten etkilenmiştir. Bu dostane ilişkilerin en önemli özelliği ise Afgan Kralı Emanullah
Han’ın Türkiye Cumhuriyetine resmi olarak ziyaret eden ilk yabancı devlet adamı olmasıdır (Akbaş, 2008:311).
296 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
destek bulamayan Türkiye 11 Eylül sürecinin getirdiği konjonktür içinde, askeri ve siyasi
desteğine bağlı olarak bu ekonomik desteği geri çekmiştir (Hürriyet, 17.10.2001).
Büyük Ortadoğu Projesi ve İkili İlişkilere Yansıması
Esas olarak Büyük Ortadoğu İnisiyatifi (Greater Middle East Initiative) ABD
Başkanı George W. Bush yönetimi tarafından 11 Eylül süreci ardından uygulamaya
konulan yeni dünya siyasetinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır (Ottaway ve Carothers,
2004). Başkan Bush’un 9 Mayıs 2002 tarihinde North Carolina Üniversitesinde yapmış
olduğu konuşmada Amerika açısından bir önceliğin Ortadoğu’daki ülkelerle daha sıkı
işbirliği içinde ortaklıklar kurarak serbest piyasa ekonomisi, adli reformlar, halkların
ve etnik grupların daha fazla hak ve yönetimde temsile sahip olması gibi amaçları
dillendirmiştir. Bu proje, en basit haliyle Atlantik okyanusunun Kuzey Afrika bölgesinde
bulunan Fas’tan başlayarak Pakistan’a kadar devam eden coğrafya ekseninde bulunan
ülkelerde gerçekleşecek reformlara bağlı olarak siyasi ve ekonomik sistemleri daha şeffaf
ve batıya benzer modellere dönüştürülerek yeni bir bölge yapılanmasını içermekteydi. 11
Eylül saldırılarını radikal/marjinal İslam terörü olarak algılayan ABD, Müslüman nüfusun
yoğun olduğu bu bölgede sağlayacağı değişim ve dönüşümün ilgili ülkeleri daha ılımlı
ve demokratik olmasını sağlayacağı ve buna paralel olarak radikal/marjinal/köktendinci
İslami grupların sisteme entegre edilebileceğini planlamaktaydı (Dalacoura, 2005:96365). G-8 olarak tanımlanan ve dünyanın en zengin sekiz ülkesinden oluşan grup 2004
yılında ABD’nin Georgia eyaletinde bir araya geldi. Başkan G.W.Bush Türkiye’nin dahil
olduğu bir grup ülkeyi de katılımcı olarak davet ederek Büyük Ortadoğu Projesi olarak
tanımlanan inisiyatifi genişleterek Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile
Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık (Partnership for Progress and a Common
Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa) projesini sunarak
bir anlamda Batı’nın ve gelişmiş ülkelerin bu bölgeye yaklaşımlarının nasıl olması
gerektiğini ortaya koymuştur. Kuşkusuz proje ya da inisiyatifin işlerlik kazanabilmesi
için bu politikanın saç ayaklarını oluşturan siyasi, mali ve askeri işbirliğinin yapılması
ve oluşacak yükün paylaştırılması söz konusudur. Elbette bir çok uluslararası iş birlik
ve kurumların gerçeği olan yükü en fazla taşıyan ülkenin etken ve belirleyen olduğu
göz önünde tutulursa ABD’nin yükün paylaşımında en önde yer aldığını söylemek
mümkündür.
Bununla birlikte projenin kapsamı içinde göze çarpan en önemli ülkenin Türkiye
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira anılan coğrafya içinde yer alan devletlerin
içinde laik sistemi ile batı tarzı parlamenter demokratik yapıya sahip olan Türkiye ABD
açısından Soğuk Savaş sonrası dönem içinde, stratejik coğrafi konumunun ötesinde
nüfusunun büyük bir kısmı Müslüman bir ülke olarak potansiyel bir rol model olması söz
konusuydu. Türkiye’de büyükelçi olarak görev yapmış olan Marc Grossman Türkiye’nin
bölge için bir model olması gerektiğini 11 Eylül olaylarından önce söylemişti (Grossman,
2000) .
Bu bağlamda 2004 yılındaki G-8 toplantısına çağırılan Türkiye ABD’nin başını
çektiği bu proje içinde etkin bir yer almasının planlandığını söyleyebiliriz. Bununla
Sayı 40 /Bahar 2015
297
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
birlikte G-8 toplantısı ve Türkiye’nin davet edilmesi özellikle bu tarihlerde yayınlanan
karikatürlerde eleştiri konusu olmuştur. 28 Mayıs 2004 tarihli Radikal gazetesinde
yayınlanan Emre Ulaş imzalı karikatürde G-8 olarak tanımlanan ülkelerin (ABD, Japonya,
Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada, Rusya) liderleri bir masa etrafında otururken,
Türkiye Başbakanı Erdoğan bir garson temsili ile elinde BOP yazılı içeceği servis etmeye
hazır konumda görülmektedir. Erdoğan’ın bir eli arkasında, diğer eliyle “BOP” yazan
şişeyi bir tepside tutuşu göreve hazır bir duruş sergilerken, gözlerinin yukarı doğru bakışı
ile olan bitenden habersiz bir ifadeye sahiptir. Masanın lideri konumunda bulunan ABD
Başkanı Bush’un keyifli ve kendinden emin bir tutum içinde projenin gerçekleşmesinde
büyük ama pasif rollerden birinin Türkiye olacağı ya da projenin hayata geçirilişinde
“servisi” Türkiye’nin yapacağı düşüncesi, Erdoğan’ı işaret ederek “Hah.. Servis yapacak
arkadaş da geldi işte!” sözleriyle sunulmaktadır.
Buna göre asıl olarak G-8 üyesi olmayan Türkiye’nin davet edilmesinin masada
eşitler arasında yer almak değil, alınan kararların uygulayıcısı olmak gibi inisiyatif
dışında kalınması söz konusudur. Toplantıda Türkiye adına konuşma yapan başbakan
diğer liderlerden övgüler almış ve toplantıya katılma amacının kendi sözleriyle “Biz,
Demokratik Ortak olarak davet edildik. Özellikle de adalet, kalkınma, insan hakları,
hukukun üstünlüğü gibi konuların bu noktada çok önemi var”’ şeklinde konuşmuştur
(Avrupa Birliği Bakanlığı, 2004).
Başbakanın bu açıklamalarına şahsına münhasır bir lider olarak Amerikan tarihinde
yer alan George W. Bush’un toplantıya katılan liderlerin fotoğraf çekimine giderken
Erdoğan’a “You are a great man” (sen büyük adamsın) demesi kamuoyunun gündeminde
yer almıştır (Radikal 11.06.2004). Elbette bu duruma ya da Amerika ile olan işbirliklerine
karşı olumsuz bakış açısı yansıtan mizah dergileri eleştirel karikatürler yayınlamıştır.
Örneğin Penguen dergisi 17 Haziran 2004 tarihindeki sayısında Doğan Güneş imzalı “Bush
Gazı veriyor” başlıklı karikatürde Amerika’yı temsilen Başkan Bush’un oldukça büyük
ve iri kulaklarının yanı sıra sivri dişleriyle “canavar” bir görüntüyle yansıtılmaktadır.
Buna karşın Başbakan Erdoğan’ın küçük, edilgen ve kendisine “Büyüksün lan Tayyip…”
şeklinde yapılan övgüden memnun bir biçimde resmedildiği karikatürde Amerika’nın
aslında samimi olmadığı ve amacının başlatılan projede Türkiye’yi överek bir anlamda
yönlendirdiğini eleştirmektedir. Bununla birlikte, Başkan Bush’un belki de tüm Amerikan
298 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
başkanları içinde en çok olumsuz imgeye sahip olduğunu hatta bunun sadece Türkiye’de
değil diğer bir çok ülkede bu biçimde temsillere sahip olduğunu söylemek mümkündür.
Bunun temel nedeni sadece döneminde yaşanan siyasi ve askeri olaylar değil, aynı
zamanda Teksaslı olması nedeniyle ona yapılan kovboy yakıştırması, konuşurken
gramer ve fonetik açıdan hatalı
cümleler kurması, olaylara verdiği
farklı yüz ifadeleri özellikle mizah
dergilerinde, televizyon program
ve dizilerinde mizahçıların çok
kullandığı malzemelerden olmuştur.
G-8 ülkelerinin bir araya
gelmesinin
hemen
ardından
Haziran
2004’ün
sonunda
NATO toplantısının İstanbul’da
gerçekleştirilmesi BOP ile başlayan
süreç ve Türkiye’nin bu süreçteki konumu bağlamında önemlidir. Bu NATO toplantısının
ana konusunu Büyük Ortadoğu Projesinin oluşturmuştur. G-8’de şekillenen siyasi ve
ekonomik parametrelerin ardından inisiyatifin gerçekleştirilmesi için gerekli olabilecek
askeri desteğin NATO tarafından sağlanarak üçlü saç ayağının (siyasi-ekonomi-askeri)
tamamlanması söz konusu olmuştur.5 Diğer bir ifade ile Soğuk Savaş sonrası resmi bir
misyonu ve hedefi konusunda tartışmalı bir kurum haline dönüşen NATO için yeni bir
açılım gerçekleştirilmiş ve bir anlamda toplantı kararları ile bu yaklaşım meşrulaştırılmıştır.
Yan taraftaki karikatürde de görüleceği üzere NATO toplantısı bir anlamda ağırlıklı
olarak BOP’un amaçları ile NATO’nun hedefleri olabildiğince bir araya getirilmiştir. 2
Temmuz 2004 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanmış olan Bülent Düzgit imzalı bu
karikatürde BOP bir uçak olarak tasvir edilirken, uçağın pilotunun ABD Başkanı Bush
ve de pervanesinin NATO’nun ambleminden yapılmış olması bir anlamda motorunun
NATO olacağı ve BOP’un gerçekleştirilmesinde NATO’nun son derece işlevsel olacağı
düşüncesi kamuoyuna açık bir biçimde yansıtılmıştır.
18 Haziran 2004 tarihli Leman
dergisinde Derya Sayın imzasıyla
yayınlanan karikatürde ise, bu kez
ABD Başkanı George Bush’un
uçağında sadece NATO yazısı
ve amblemi değil aynı zamanda
kullanılacak olan askeri güç için
Türkiye’nin de ABD planları içinde
yer aldığı ortaya konmakta ve
eleştirilmektedir. Karikatürde, Başkan
Bush’un gelişi için hazırlanmış olan
5 NATO toplantısında, Akdeniz Diyaloğu girişimi ile tüm Akdeniz ülkelerini içeren işbirliğinin arttırılması, ayrış
İstanbul İşbirliği İnisiyatifi ile Bahreyn, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeleri içine alan, aslında
Büyük Ortadoğu Projesinin parçalarını oluşturan, yeni ortak güvenlik ve işbirliği parametreleri oluşturulmuştur
(NATO, 2004).
Sayı 40 /Bahar 2015
299
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
askeri tören kıtasında bulunan iki Türk askeri dönemin Başbakanı Erdoğan ve Dışişleri
Bakanı Abdullah Gül olarak çizilmiştir. Kuşkusuz Başkan Bush’un “Merhaba Asker”
yerine “Selamın Aleyküm Asker” demesinin nedeni sadece İslam referanslı bir yönetimin
ülkede iktidar olması değil, aynı zamanda Türkiye’nin BOP içinde yer alan Müslüman bir
ülke olarak ABD açısından düşünülen bir rol modeli temsil etmesiyle de açıklayabiliriz.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Türkiye’nin gerek içinde bulunduğu bölgede, gerekse
dünyada nüfusunun çok büyük bir kısmı Müslüman olup aynı zamanda laik ve batı
tipinde parlamenter bir demokrasiyle yönetilen ülkelerin başında gelmesidir. Karikatür
temel eleştirisi kuşkusuz en üstte yazılı olan “Büyük Ortadoğu Projesi’nin jandarması
belli oldu..” şeklindeki ifadedir. İlerleyen yıllarda Afganistan’ın yanı sıra Lübnan’da da
Türk askerinin görev alması, Irak’ta NATO çerçevesinde eğitim vererek yerel orduyu
güçlendirmesi, Türkiye’nin Amerika ile olan işbirliklerinde siyasi veya ekonomik olarak
değil, daha çok askeri olarak ön saflarda yer alması söz konusu olmuştur. Elbette bu
noktada Türkiye’ye askeri görevlerin verilmesi, BOP dahilindeki ülkelerin Müslüman
olması ve Türkiye’nin Müslüman askerlerinin bu ülkelerde görev yapmasının yerel
halk tarafından batı güçlerine nazaran daha
ılımlı yaklaşacağı görüşünün var olduğunu
söylemek mümkündür.
İstanbul’da gerçekleştirilen toplantı
Türk kamuoyunun gündeminde oldukça
geniş yer tutmuştur. Özellikle Avrupa’nın
en büyük kentlerinden biri olan İstanbul’da
alınan geniş güvenlik önlemleri ve kapatılan
yollar şehri yaşanmaz hale getirmiştir.
Kuşkusuz bu atmosfer içinde ABD’nin Irak’a
gerçekleştirdiği işgali protesto eden gruplar
ve geleneksel anlamda NATO karşıtları
bu toplantıyı protesto etmek için günler
öncesinden hazırlıklara başlamışlardır.
Yapılan gösteri ve protestolar genel anlamda
emperyalizm ve NATO ile ilgili olsa da asıl hedef olarak ABD Başkanı George Bush
üzerine yoğunlaşmış ve simgeleşmiştir. “Bush Gelme” yazılı pankartlar bu dönemde
yükselen Amerikan karşıtlığımın da simgesi haline dönüşmüştür. 29 Haziran 2004
tarihinde Radikal gazetesinde Emre Ulaş imzasıyla yayınlanmış olan aşağıdaki karikatür,
bir taraftan protestoculara yapılan müdahalenin şiddetini yansıtmak ve eleştirmekte, diğer
taraftan ise Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında NATO aracılığıyla Türkiye’ye verilen rol
ya da görevlerden bir tanesinin Irak’ın güvenliği ve yerel ordusunun Türkiye tarafından
eğitilmesi olduğunu yansıtmaktadır. Göstericilere karşı polisin sert müdahalesini Hilton
otelinden izleyen Bush ve alt katta bulunan İngiltere Başbakanı Blair oldukça memnun bir
ifadeyle izlerken, Başbakan Erdoğan muğlak bir ifadeyle Bush’un kendisine söylediklerini
dinlemektedir. Karikatür, Bush’un Türk polisinin protestoculara karşı ortamın güvenliği
sağlamak amacıyla yaptığı sert müdahaleyi överek, Türkiye’nin Irak’ta da benzer bir
görevi yerine başarıyla getirebileceği tespitini ironik bir biçimde sunmaktadır.
NATO toplantısı aynı zamanda Türkiye’den beklenilen ve BOP dahilinde
300 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
somutlaşacak olan bir takım siyasi ve askeri kararların alınmasını sağlamıştır. Öncelikli
olarak Afganistan’da görev yapan ISAF gücünün büyütülerek tüm ülkeyi kapsar şekilde
bir yapıya dönüşmesi, küresel terör ile sonuna kadar savaşılması ve Irak askerinin
eğitilmesi gibi Ortadoğu’nun güvenliğine yönelik politikaların güçlendirilmesi ön plana
çıkmıştır (Hürriyet, 28 Haziran 2004). Başkan Bush daha sonra Ankara’yı da ziyaret
ederek Türkiye’ye verilen önemi yaptığı konuşmalar ile desteklemiştir. Türkiye’nin önemi
sadece Müslüman ve laik bir ülke olarak model ülke olmasının ötesinde, geçen yüzyıllar
içinde sömürgeci bir geçmişi taşıyan batılı güçlerin ya da ABD gibi son Irak işgali ile
bölgedeki prestijini yitiren bir gücün stratejik müttefiki olarak bu bölgeyle ilişkilerde
daha etkili olabilme ihtimalidir. Zira Türkiye’de dini açıdan muhafazakar bir partinin
tek başına iktidarda olması ve beraberinde eylem ve söylemlerin Ortadoğu ülkelerine
yakın ama aynı zamanda son derece İsrail karşıtı bir tutum içinde olması, Türkiye’nin
sözü dinlenen ya da en azından bölge ülkeleri halkaları arasında prestijli ve popüler hale
geldiğini söylemek mümkündür.
İkinci Körfez Savaşı ve Türkiye-ABD İlişkileri
11 Eylül 2001 sonrası yaşadığı panik ve dünya tarafından paralize olmuş bir görüntüye
sahip olan Amerika kısa süre içinde NATO ülkelerini harekete geçirerek Afganistan’a
askeri harekat düzenlemiş ve 2002 yılından itibaren 11 Eylül olaylarını dolaylı olarak Irak
ve Saddam Hüseyin’e ilişkilendirme yoluna giderek bu ülkeye karşı askeri bir müdahalede
bulunacağının sinyallerini açık olarak vermiştir. 1962 yılındaki Küba Füze Krizi’ne
benzer şekilde sözde Amerikan uçakları tarafından ve uydudan çekilmiş görüntüler
aracılığıyla Saddam Hüseyin yönetiminin kitle imha silahları ürettiği ve küresel terörizme
destek verdiği gerekçesi ile 2003 yılının bahar aylarında kapsamlı bir askeri operasyona
girişmiştir. Ancak bu süreçte, gerek Birleşmiş Milletler gerekse dünyanın önde gelen
ülkelerinin desteğini ve onayını 1.Körfez Savaşı’ndan farklı olarak alamamıştır. Bununla
birlikte İngiltere’yi yanına alarak küçük birliklere sahip bazı ülkelerin de desteği ile sözde
Koalisyon Gücü adı altında bu müdahaleyi gerçekleştirmiştir (Yoo, 2003:563). Ancak
daha önce 1.Körfez Savaşı bölümünde de değindiğimiz gibi ABD’nin asıl hedefi dünya
petrol rezervlerinin önemli bir bölümünü elinde tutan Irak’ı kontrol edebilmek ve 1.Körfez
Savaşı’nda yarım bırakılan askeri operasyonu tamamlayarak Saddam Hüseyin yönetimini
Sayı 40 /Bahar 2015
301
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
ortadan kaldırmaktır. Bu süreçte ABD yönetimlerinin kullandığı en etkili enstrümanların
başında yazılı ve görsel medya araçları olmuştur. Buna paralel olarak, Saddam Hüseyin
ve yönetimine yönelik olumsuz temsiller, uzun diktatörlüğünün getirdiği işkence, baskı
ve toplu katliamlar gibi konular sürekli gündemde tutularak kamuoyu oluşturulmuştur
(Steuter ve Wills 2008:110-111). Sonuç olarak hem terörizme destek veren, hem kitle
imha silahları üreten hem de kendi halkına karşı insanlık suçu işleyen bir yönetim profili
oluşturularak Soğuk Savaş sonrası dönemde adeta kendini tek süper güç olarak ilan eden
ABD için sorumluluk almanın kaçınılmaz olduğu görüşü Amerikan ve Batı kamuoyuna
sunulmuştur.
Aşağıda görülen 19 Ocak 2003 tarihinde Milliyet gazetesinde Ercan Akyol imzasıyla
yayınlanmış olan karikatür, uzun süredir Irak’ta kitle imha silahları kontrolü yapan BM
uzmanlarının bazı eski ve kullanılmış başlıklar bulmasını resmetmektedir. Buna göre sözde
tarafsız BM uzmanları adeta Başkan Bush’un isteklerini yerine getiren ve savaşa teknik
olarak meşruluk kazandırabilecek
açıklamalar
yaparak
aslında
gerçekte olmayan bir gerekçeyi
gündeme taşımaktadır. Karikatür,
bu sözde kanıtların geçersizliğinin
yanı sıra BM’nin adeta ABD’ye
ait bir arka bahçe olduğu görüşünü
ortaya koymaktadır. Daha önce
değindiğimiz Bush Doktrini olarak
tanımlanan Amerikan politikasına
göre, Amerika’ya saldırı olmasa
bile her hangi bir ülkede/bölgede
Amerika’ya karşı bir tehdidin varlığı
ABD için müdahalede bulunmak,
yani “önleyici saldırı” yapmak meşru
olarak tanımlanmaktaydı. Karikatürü
bu
bağlamda
değerlendirecek
olursak, BM uzmanlarının kitle
imha silahları bulması, hem Amerika
için hem de dünya için Saddam
yönetimindeki Irak’ın açık bir tehdit
olduğu görüşünü ispat edilmesi son
derece önemli hale gelmektedir.
Irak’a yapılacak olan ABD müdahalesinin artık kesinleştiği 2003 yılının başlarından
itibaren Türkiye’deki mizah çevreleri de hareketlenmeye başlamıştır. Aşağıda görülen
Mehmet Çağçağ tarafından çizilmiş olan karikatür, 30 Ocak 2003 tarihli Leman dergisi
tarafından, dergiye ilave olarak poster formatında dağıtmıştır. Özellikle gençler ve
üniversite çevresinde okunan bu derginin karikatür yayınlamanın yanında, ABD’nin “kan
emen bir sivrisinek” olarak tasvir edildiği bir görseli posterleştirerek dağıtması ve “Savaşa
Hayır” sloganı ile Amerikan işgaline karşı bir duruş sergilemesi önemlidir. Amerika
defol “Go Home Yankee!” başlığını taşıyan karikatürde kural tanımayan ve kanunsuz
302 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
olarak stereotipileştirilen kovboy imgesi içinde sivrisinek olarak betimlenmiş olan figür
Amerika’yı temsil etmektedir. Bu sivrisineğin iğnesi ya da ağzı petrol istasyonlarında yer
alan pompa olarak yansıtılarak Kuzey
Irak’ta sömürücü ve bölgenin petrolünü
emen bir yaratık figürü son derece
olumsuz ve Amerikan karşıtı bir temsili
ortaya koymaktadır.
2. Körfez Savaşı sırasında
gündeme gelen önemli bir konu ise
Amerikan askerleri ile birlikte savaş
alanında görev yapan “iliştirilmiş
(embedded)” gazeteci olarak tanımlanan
savaş muhabirleri konusuydu. Savaş
öncesi Irak’a yönelik yapılan kitle imha silahları ve benzeri suçlamaları içeren propaganda
niteliğindeki yayınlar gerçekleştiren Batılı medya kuruluşları, benzer bir çizgiyi savaş
sırasında da işgal güçleri konumunda olan ordularını destekleyen yayınlar yapmışlardır.
Elbette savaşı yansıtan başka ülke gazeteci ve habercileri de olmuştur, ancak Batının
ana akım konumunda olan medya kuruluşları batı yönetimlerinin politikalarına paralel
bir çizgi izlediğini söylemek mümkündür. 2 Nisan 2003 tarihinde Penguen dergisinde
yayınlanmış olan yukarıdaki karikatür bu durumu ironik bir biçimde betimlemektedir.
Önde savaşan Batılı askerlerin arkada bıraktığı ölümler ve savaşın asıl kayıpları olan sivil
insanlar ve onlara ait kemik parçaları ve kafatasları, arka planda CNN, NBC ve BBC
gibi dev Amerikan ve İngiliz medya kuruluşları tarafından temizlenmektedir. Televizyon
kanallarının metaforik olarak “süpürge makinesi” olarak resmedildiği karikatürde,
Batı’nın yaptığı bu savaşın kanlı ve gerçek yüzünün medya tarafından saklandığı ya da
farklı yansıtıldığı, bununla birlikte medyanın adeta orduların geri hizmetlerini sağlayan
unsurlara dönüştüğü mesajı verilmekte ve eleştirisi yapılmaktadır. Gerçekten de 2003
yılındaki Irak savaşı medyanın o güne kadar hiç olmadığı bir şekilde içinde yer aldığı bir
savaş olmuştur. Hatta bu savaşın gerçek bir savaşın ötesinde “medyanın savaşı” olduğu
şeklinde görüşler dillendirilmiştir (Lewis, 2006:181).
Sayı 40 /Bahar 2015
303
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
ABD’nin fiili Irak savaşı 2 aydan kısa sürmüş ve sonrasında ülkenin işgaline paralel
olarak Amerikan askerlerine karşı Irak’ta direniş gösteren grupların pusu ve intihar
saldırıları devam etmiştir. 2. Körfez savaşının en önemli sonucu, kuşkusuz ABD’nin
işgalci güç olarak ülke yönetimine el
koymuş olması ve özellikle Kuzey
bölgesindeki yerel Kürt liderleriyle sıkı
bir işbirliği içinde ülkeyi daha sonra
devredilecek bir yönetim oluşturuluncaya
kadar varlığını sürdürmesidir. Türkiye
bağlamında en önemli konu artık ABD’nin
bir anlamda Türkiye’nin fiili komşusu
haline gelmiş olmasıdır. Türkiye’nin bu
süreçte en önemli kaygısı ve hedefi Kuzey
Irak’ta kampları bulunan ve Türkiye’ye
terör saldırılarında bulunan PKK’nın
etkisizleştirilmesi ve Irak’ın bölünmesinin
engellenmesi olmuştur. Bu görüş aynı
zamanda ülkenin kırmızı çizgileri olarak
dillendirilmiştir. Diğer bir ifade ile kırmızı
çizgilerden kasıt, ülke adına değiştirilemez
ve ödün verilemez olan kararlar ve
uygulamalardır. 23 Haziran 2004 tarihinde
Milliyet gazetesinde yayınlanan Ercan
Akyol imzalı bu karikatürde, Türkiye’nin
kırmızı çizgileri olarak nitelediği ve
Kuzey Irak üzerindeki etkinliğini simgeleyen, hayati olarak tanımlanan politikalar ABD
ve bölgedeki yerel Kürtlerin işbirliği ile adeta Amerika’nın oyun alanı haline dönüştüğü
düşüncesi yansıtılmaktadır. Karikatürün arka planında Başbakan Erdoğan ağlar bir şekilde
“Lütfen oynamayın yaa!” derken, Türkiye’nin kırmızı çizgileri Sam Amca ile Kürtleri
temsilen bir peşmergenin elinde bir ipe dönüşerek ortada Amerikan askerinin bu iple ip
atlamaca oynadığı görülmektedir. Gelinen süreçte, özellikle bir sonraki konumuz olan 1
Mart sürecine bağlı olarak savaşta arka plana düşen Türkiye’nin kırmızı çizgileri, ki bu
çizgileri ülkenin sınırı olarak da değerlendirebiliriz, ABD ve Kürt güçlerinin oyuncağı
haline dönüştüğü eleştirisi yapılmakta ve kamuoyuna sunulmaktadır.
1 Mart Tezkere Süreci
Türk-Amerikan ilişkilerinde Johnson Mektubu sonrasında yaşanan belki en
önemli krizlerden bir tanesini 1 Mart Tezkeresi olarak anılan ve TBMM tarafından
1 Mart 2003 tarihinde kapalı oturum ile gerçekleştirilen oturum sonucunda ortaya
çıkan karar ve beraberinde gelişen süreç oluşturmaktadır. Basit bir ifadeyle, ABD’nin
Irak’ın kuzeyinden cephe açmak amacıyla Türk topraklarından askerlerinin geçişi
Türkiye tarafından reddedilmiştir. 2002 yılının yaz ayları itibariyle gelmeye başlayan
ABD talepleri, Türkiye’nin seçim dönemi olması nedeniyle ABD’ye kesin bir cevap
304 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
verilememiştir. Aynı yılın Kasım ayında yapılan genel seçimler ardından Türkiye’de
oluşan yeni siyasi atmosferde AKP tek başına iktidar olarak daha hükümeti kuramadan
ABD’nin talepleri ile karşı karşıya kalmıştır. Abdullah Gül’ün başbakanlığında kurulan
hükümet ABD temsilcisi Marc Grossman’a şu mesajı iletmiştir: “Sizi savaşınızda yalnız
bırakmayız… ancak…biliyorsunuz, hükümetimiz henüz kuruldu. Daha çalışmalarına
başlamış bile değil. Ayrıca sizin istekleriniz takdir ederseniz ki, Türk kamuoyunun çok
hassas olduğu konular. Üstelik son kararı TBMM verecek. O açıdan çok iyi hazırlık
döneminden geçmemiz gerektiğine inanıyorum” (Erimhan, 2004:36).
Bu dönemde AKP’nin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasaklı olması
ve Meclis’e girememesi iktidarı da bir noktada iki başlı konumda bırakmıştır. Bununla
birlikte iyi bir geleneğe sahip olduğu söylenebilecek olan Türk Dışişleri, Genelkurmay
ve yeni hükümet ile sıkı bir çalışma içine girerek ABD’nin talepleri karşısında kaygı
ve güvenceleri gösteren yeni bir duruşu belirleme yoluna gitmiştir. Zira ABD’nin açık
ve Türkiye açısından nasıl bir siyasi gelecek oluşturabileceği belirsiz talepler uzun bir
müzakere sürecini de beraberinde getirmiştir.
Türkiye, bu müzakere sürecinde ekonomik bazı yardımları gündeme getirirken aynı
zamanda Kuzey Irak üzerinde etkili olarak PKK terörizmini bitirmek, Kerkük ve Musul
gibi bölgelerde yaşayan Türkmenlerin korunması gibi konular üzerinde duruyordu. Bu
kadar çok sayıda yabancı askerin Kurtuluş Savaşı döneminden beri Türk topraklarında
konuşlanmış olmaması, ABD’nin asker bulundurma talebini başka bir boyuta getiriyordu.
Bununla birlikte Türkiye Müslüman komşu ülkeye müdahalede bulunacak olan stratejik
ve NATO müttefiki olan bir süper gücü de geri çevirmek istemiyordu. Türkiye, Amerikan
asker sayısının indirilmesi, belli bir oranda Türk askerinin bulundurulması, komuta
bağlamında inisiyatifin Türkiye’de olması, Kürt gruplara verilecek silahların Türk Ordusu
kontrolünde gerçekleştirilmesinden, Irak’taki siyasi yapının ve ülke bütünlüğünün
korunması, doğal zenginliklerin Irak halkına bırakılmasına kadar geniş bir karşı talep
ya da koşul öne sürdüğünü söyleyebiliriz. Ayrıca Kuzey Irak sınırında belli noktalarda
Türk askerinin konuşlanması ve sınırın güvenliği için kırmızı çizgilerin oluşturulması
da bu bağlamda değerlendirilebilir (Bölükbaşı,
2008:41-42). 1 Mart tezkeresinin TBMM’de
görüşülmesine kadar olan süreç oldukça yoğun ve
müzakere edilen bir çok konuda taraflar uzlaşmıştır.
Bununla birlikte muhalefetteki partiler ABD’nin
taleplerine şiddetle karşı çıkmıştır. Ancak iktidarda
AKP iktidarı Amerika ile yapılan tüm müzakere
ve pazarlıkları gerçekleştirerek tezkerenin kabulü
yönünde bir tutum göstermiştir. 3 Aralık 2002
tarihinde, AKP Genel Başkanı R.Tayyip Erdoğan
ile ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson
akşam yemeğinde buluşmuşlar ve bu yemekte
askeri harekat öncesi yapılacak olan hazırlıklar ve
planlar tartışılmıştır. Amerikan The Weekly Standard
dergisi muhabiri Stephan Hayes tarafından elde
edilen plan tarihleri daha sonra Türk medyasının da
Sayı 40 /Bahar 2015
305
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
gündemine gelmiş ve Erdoğan liderliğinde olan AKP’nin Amerika’ya yeşil ışık yaktığı
yorumlarını ortaya koymuştur (Ergin, 2003). Buna göre 15 Ocakta Türkiye’de Amerikan
askerleri ve teçhizatına yönelik bazı inşaat çalışmaları yapılacak ve muhtemelen 1-2 ay
ardından müdahale gerçekleşecekti. 15 Ocak 2003 tarihinde Milliyet gazetesinde Ercan
Akyol imzası ile yayınlanan yukarıdaki karikatür daha henüz Başbakan olmamış, hatta
milletvekili bile olmayan AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Amerikan askerlerinin geçişine
izin verdiği görüşünü yansıtmaktadır. Buna göre AKP yönetimi ABD ile ortak hareket
ettiği ya da planlarını daha TBMM’ye gelmeden önce izin verdiği ya da sıcak baktığı
düşüncesi sunulmaktadır. Milliyet gazetesine göre sürecin devam ettiği Erdoğan’ın
yapılan bu görüşme ile ilgili “ABD ile Irak konusunda henüz
nihai anlaşmaya varmış değiliz. Bush da bizim gibi sorunu
barışla çözmek istiyor. Ama bu arada iki taraf müttefik olarak
tüm ihtimallere karşı hazırlık yapıyor” demiştir (Yetkin, 2002).
Bu açıklama ABD tarafından memnuniyetle karşılanmıştı
çünkü sorunun barışçıl yollarla çözülmemesi durumunda başka
yöntemlerin de kullanılabileceği düşüncesini ortaya çıkarmıştı.
Bir başka ifadeyle, tezkere TBMM’de görüşülmeden önce
Türkiye’deki yönetimin bunu destekleyebileceği görüşü
kamuoyuna yansımıştır.
Sağ tarafta görülen 28 Şubat 2003 tarihli Sabah
gazetesinde Salih Memecan imzası ile yayınlanan karikatürde
ise Erdoğan’ın ABD ile olan işbirliğine “Barış ve Ekonomik
gerçekler” ikilemini konu ederek “yukarı tükürse bıyık…”
açıklaması yaparak Türkiye’nin ikilemini ortaya koymaktadır.
Karikatür gelinen noktada Türkiye’nin savaşa katılmamasını
“barış”, katılmayıp denklem dışında kalmasının ise ekonomik
açıdan ülkeyi kötüye götürebileceği düşüncesini yansıtmaktadır.
1 Mart tezkeresi öncesi sadece Türk kamuoyunun değil
Amerika’nın da gündeminde yer tutan bir başka olay ise
pazarlıklar esnasında müzakere edilen hibe ve yardım konusu
olmuştur. Dışişleri yetkilisi Deniz Bölükbaşı siyasi konuları müzakere ederken, müsteşar
Uğur Ziyal özellikle yardım paketi ve çerçevesi konusunda Amerikalı yetkililer ile
görüşmekteydi. Uzun vadeli kredi, kısa vadeli yardım gibi bir çok farklı parametre içinde
görüşülen hibe konusu kamuoyunun en çok ilgi gösterdiği ve Türkiye’nin ciddi prestij
kaybettiği bir süreci beraberinde getirmiştir. Aşağıda örnekleyeceğimiz karikatür, özellikle
Amerika’da internet üzerinden yayın yapan ve geniş kitlelere ulaşmış olan bir dizi benzer
tema ve imgelere sahip olan karikatür dizisi içinden seçilmiştir. Gelişen teknoloji çağında
sadece yazılı basında değil internet aracılığıyla çok farklı kesimlere bu karikatürlerin
ulaşabildiğini, dolayısıyla oldukça etkin olabildiklerini daha önce belirtmiştik. 21 Şubat
2003 tarihinde Signe Wilkinson tarafından çizilmiş olan karikatür, gerek sosyal medya
gerekse e-posta yoluyla internet mecrasında dolaşımda olmuştur. Bu karikatürde batı
tarafından genellikle sık kullanılan bir imge olan kel ve bıyıklı bir Türk bürokrat, dansöz
kıyafeti içinde göbek atar şekilde yansıtılmıştır.6 Sağ tarafta görülen ABD Başkanı Bush
6 http://www.cartoonistgroup.com/store/add.php?iid=2994
306 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
kırgın ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld sinirli bir ifade içinde, elinde tezkereyi
temsilen “Asker Konuşlandırma izni” yazılı belgeyi tutan dansözü izlemektedir. Başkan
Bush, “Beni ben olduğum için seviyordun sanıyordum” şeklinde serzenişte bulunurken,
elindeki dolarları dansözün kıyafetinin aralarına doldurarak bu izni alacağı dolayısıyla
iki ülke arasındaki dostluğu temel noktası olan yardım ya da finanssal desteğin olmazsa
olmaz bir koşulu temsil ettiği yansıtılmaktadır.
Tezkere ile ilgili yapılan pazarlık süreci içinde özellikle Amerika’da yayınlanan buna
benzer karikatürler medya ve internet aracılığıyla Türk halkının ve siyasetinin gündemine
gelmiş olması, özellikle siyasi kesim üzerinde etkili olduğunu söylemek mümkündür.
Örneğin yukarıdaki karikatür gibi dansöz, fahişe, içi doldurulan hindi gibi simgeler ile
yansıtılmış olan Türkiye, 1 Mart tezkeresi öncesinde arsız, paragöz ve çıkarcı ifadeler
ile dünya kamuoyuna yansıtılmıştır. Bununla birlikte 1 Mart tezkeresi görüşmelerinde
T.B.M.M’de bu karikatürler milletvekillerinin ellerinde dolaşmıştır. CHP Milletvekili Ali
Rıza Bodur 19.12.2003 tarihli Meclis oturumunda dansözlü karikatürlere referans yaparak
tezkerenin reddinin Meclisin onurunu kurtardığını şu sözlerle ifade etmiştir: “1 Mart 2003
tezkeresinin reddedilmesi kararında olduğu gibi. Yabancı basında, dolar takılan dansöz
karikatürleri onurumuzu yaralarken, böylesine bir kararla, Türkiye, dünyada, kişilikli
bir ülke olduğunu ve Meclisi tarafından onurunun korunduğunu gösteriyor” (TBMM,
2003). Benzer şekilde, AKP milletvekili ve aynı zamanda dönemin Başbakan Yardımcısı
olan Ertuğrul Yalçınbayır’ın şu sözleri karikatürlerin ileti ve mesaj taşımalarının yanı sıra
özellikle bu süreçte alınan siyasal karara etki ettiğini de söylemek mümkündür:
Uluslararası basında ve ABD basınında 1 Mart tezkeresi karşısında Türkiye’nin durumunu
karikatürize eden insanı da tahrik eden eleştiri hudutlarını aşan karikatürler vardı. Türkiye’yi, Türk
liderlerini kötü durumda gösteren karikatürler vardı. Bu karikatürler kapalı oturumda tarafımızdan
Genel Kurul’a gösterildi. Birkaçı dağıtıldı. AKP milletvekillerinin bunu görünce tahrik olmaması
mümkün değildi (Yeniçağ 06.03.2013).
1 Mart tezkeresinin TBMM’de görüşülmesi için gizli bir oturum ile Genel Kurul
toplanmış ve 533 milletvekili altı saate yakın konuyu tartışmıştır. Mecliste yapılan oturuma
Sayı 40 /Bahar 2015
307
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
ait tutanak bir zarfa konularak mühürlenmiş
ve anayasanın 71. Maddesi gereğince 10 yıl
boyunca saklanmak üzere arşive kaldırılmıştır.
Oturumun son bölümünde yapılan oylamaya
533 milletvekili katılmış, 264 kabul oyuna
karşılık 250 ret ve 19 çekimser oyu çıkmıştır
(Bölükbaşı, 2008:92). Teknik olarak Mecliste
kabul oyu çoğunluğu sağlamakla birlikte bu
tür kararlarda nitelikli bir çoğunluk gerektiği
için en az 267 kabul oyunun sağlanması söz
konusuydu. Oylamanın hemen ardından resmi
sonuçlar açıklanmadığı için ortaya çıkan
kabul oyunun fazla olması basın ve özellikle
Amerikan medyasında tezkerenin onaylandığı
şeklinde haberler yapılmıştır. Ancak TBMM
Başkanı Bülent Arınç Meclis’in tezkereyi kabul
etmediğini açıklamasıyla ikili ilişkilerde yeni
bir dönem başlamıştır. Hükümeti oluşturan ve
Mecliste yeterli çoğunluğu olan AKP’nin bu kadar fire vermesi şaşırtıcı bulunurken,
muhalefet partileri baştan beri bu tezkereye karşı politika izlemişlerdi. Bu sonuca AKP’den
çok belki de ABD’de şaşkınlığa yol açmıştır. Zira daha önce Türkiye’deki üsler ve özellikle
sivil limanlarda bir anlamda savaşa hazırlanması için gerekli modernizasyonun yapılması
için izin verilen Amerika’ya şimdi asker geçişine izin verilmemiştir. Günlerdir İskenderun
açıklarında bekleyen ABD donanması ve askerler hızla Basra Körfezine doğru yol alırken
ortaya çıkan bu sonucun ABD için ciddi bir maliyet oluşturduğu hatta savaşı geciktirdiği
tartışmaları uzun süre Amerikalı yetkililer
tarafından dile getirilmiştir Milliyet gazetesinin
5 Mart 2003 tarihinde Ercan Akyol imzasıyla
yayınladığı bu karikatür, bir önceki yabancı
karikatürlerde sık işlenen ve Türkiye’yi para için
kıvıran dansöz betimlemesine yine aynı dilden
bir cevap olarak ortaya çıkmaktadır. Karikatürde
Amerikalı karikatüristlere benzer şekilde
Türkiye’yi dansöz olarak görmekle birlikte,
ABD’yi temsil eden Sam Amca dansözün bir
yumruğuyla savrulmuş durumdadır. Aslında
Türk karikatürlerinde ülkeyi temsilen dansözün
kullanılması sık rastlanan bir durum değildir.
Zaten karikatürist bu karikatürün “Amerikan
karikatürüne gönderme” olduğunu açıkça
yazmıştır.
Amerikalı karikatürist Daryl Cagle tarafından çizilmiş olan bu karikatür7, 1 Mart
tezkeresinin reddedilmesinin hemen ardından 3 Mart 2003’de yayınlanmıştır. Tezkerenin
7 http://www.politicalcartoons.com/cartoon/a15b40d2-6af7-45d1-a398-9eb390603fe7.html
308 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
reddi ve dolayısıyla Amerikan askerlerinin Türkiye’den geçememesi, Türkiye’nin afiyetle
yenebilecek bir yemek olmadığı ya da Başkan Bush tarafından iyi pişirilemediği için
yanmış olarak askerlerin önüne sunulması yansıtılmaktadır. Şüphesiz yanık bir hindinin
yarattığı hayal kırıklığı ve kızgınlık karikatürdeki Amerikalı askerlerin yüzüne açık
bir biçimde yansımaktadır. Bununla birlikte Türkiye’ye kısa süre içinde yoğun baskı
yapılması, bir anlamda tezkere sürecinin ABD tarafından iyi yönetilemediği şeklinde
bir eleştirinin özellikle Amerikan Başkanı Bush’a odaklanarak yansıtıldığını söylemek
mümkündür.
Çuval Hadisesi
4 Temmuz 2003 yılında Irak’ın kuzeyinde yer alan Süleymaniye kentinde Irak ile
olan ikili anlaşmalar çerçevesinde istihbarat görevi yapan Türk askerlerine ABD ve Kürt
peşmergeleri tarafından düzenlenen bir operasyon gerçekleştirilmiştir. 1 Mart tezkeresinin
karşılığı ya da rövanşı şeklinde değerlendirilen bu olay sırasında Türk askerlerinin başına
çuval geçirilmiş ve 3 güne yakın bir süre gözaltında sorgulanmışlardır. ABD’nin Kurtuluş
Günü olması nedeniyle resmi temasların karşılık bulmadığı bu süreçte kamuoyunda ve
medyada Amerikan karşıtı tutum ve protestolar
yükselmiştir. ABD’nin hem NATO müttefiki hem
de ikili ilişkiler bakımından dost ve stratejik ortak
olarak tanımlandığı bir dönemde Türk askerine
bu şekilde bir müdahalede bulunması kimsenin
beklemediği bir olaydı. ABD kendisini 1 Mart
tezkeresi ile yarı yolda bırakan Türkiye’ye artık
bölgede etkin olamayacağı mesajını verdiğini
söyleyebiliriz. Bununla birlikte olay ikili
ilişkilerde önemli bir kilometre taşı olarak bir
referans noktası oluşturmuştur. Çuval Hadisesi
olayının göze çarpan unsurlarından bir tanesi ise
Türkiye’nin açık ve resmi olarak Amerika’dan
özür dilemesini beklemesi olmuştur. Bunun
siyasi anlamdaki açıklaması Amerika’nın yapmış
olduğu bu baskın ve sonrasındaki gelişmelerin
sorumluluğunu taşıması ve hatasını kabul etmesidir. Ancak ABD’li yetkililer hiç bir
ortamda açık bir biçimde özür dilememiş sadece üzgün olduklarını ifade etmişlerdir.
Diğer bir ifadeyle yapılan eylemin bilinçli olduğu ve sadece sonuçları itibariyle üzüntü
duymaları söz konusudur. Milliyet gazetesinde olaydan iki hafta sonra 17 Temmuz 2003
tarihinde yayınlanan Ercan Akyol imzalı karikatürde özür konusu ironik bir biçimde
yansıtılmaktadır. Kovboy imgesi ile temsil edilen ABD iri cüssesiyle güçlü ve karikatürün
büyük bir bölümünü kaplarken, sağ tarafta yüzünden kanlar akan ve gözü morarmış
olan Türkiye’yi temsil eden kimse mağdur bir biçimde kendisine yumruk atmış olan
kovboya bakmaktadır. ABD’ye yapılan özür baskılarının sonuç vermemesini yansıtan
karikatürdeki “Özür dileyemediğim için üzgünüm” açıklaması durumun açık bir ifadesi
olarak kamuoyuna yansımaktadır.
Sayı 40 /Bahar 2015
309
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
Çuval hadisesine referans yapan
yandaki karikatür 23 Temmuz 2003 tarihinde
Ercan Akyol imzasıyla Milliyet gazetesinde
yayınlanmıştır. O tarihlerde ABD ziyaretinde
bulunacak olan dışişleri bakanı Abdullah Gül
bir Osmanlı askeri motifi içinde çizilmiş ve
ABD Başkanı Bush’un önünde eğilmektedir.
Diğer tarafta büyük bir Amerikan bayrağı
önünde ve Kral tacını taşıyan bir temsil ile
alaysı bir gülümsemeye sahip olan Başkan
Bush ironik bir biçimde stratejik ortak olarak
tanımlanan Türkiye’yi başına bir çuval
geçirerek yüceltmeye ya da ödüllendirmeye
hazırlanmaktadır.
Çuval
hadisesini
Türkiye’nin karşı koyamadığı, yeterli tepki
veremediği ve gururunun kırıldığı bir olay
olarak değerlendirirsek bunun stratejik
müttefik olmak ile ters düştüğünü yansıtırken
asıl olarak olaya yeterince tepki veremeyen
AKP hükümeti ve onun dışişleri bakanı açık
bir biçimde eleştirilmektedir.
Leman mizah dergisinin 9 Şubat
2006 tarihli sayısında yayınlanan bir
sonraki karikatürün Kurtlar Vadisi
Irak filmine farklı hatta eleştirel bir
çerçeveden yaklaştığı görülmektedir.
Buna göre “post-Malkoçoğlu” tanımı
yaparak Osmanlı döneminin bir
kahramanı olan ve Türk filmlerinde
sık işlenen Bizanslılara karşı
Osmanlı’yı koruyan kahramanın
modern versiyonu şeklinde ironik
bir benzetme yapmıştır. Karikatürde
kapalı
gişe
bilgisiyle
Çuval
Hadisesinin intikamını alan filmin
oynadığı sinemaya ve bir anlamda
filmi izlemeye gelenlerin başına bir çuval geçirerek, kitleler halinde filmi izlemeye giden
insanların aslında aldatıldığı ya da gerçekte karşılığı verilememiş, ülkenin onurunun
incindiği bir olay karşısında toplumu sakinleştirerek adeta “uyutulduğu” düşüncesi
sunulmuş ve eleştirilmiştir.
Sonuç
Karikatürler çerçevesinde incelediğimiz 11 Eylül ve sonrası dönemi ekonomik
açıdan siyasi istikrara bağlı bir düzelme ile birlikte ABD’nin NATO’ya küresel teröre
karşı mücadele misyonunu yüklemesi ve hemen ardından Afganistan ve Irak’a yaptığı
310 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
işgaller Türk-Amerikan ilişkilerini de kaçınılmaz olarak dengesi bozuk bir terazi haline
getirmiştir. 11 Eylül’de yapılan saldırılar karşısında Türkiye ABD politikalarına ve
mücadelesine tam destek vereceğini açıklamış, Afganistan’da fiili çatışmaya katılmamış
olsa da güvenlik ve eğitim amacıyla bu ülkeye asker göndermiştir. Ancak Irak konusuna
gelince komşumuz ve Müslüman bir devlet olması nedeniyle aynı desteği sunamamış
ve 1 Mart tezkeresi olarak siyasi literatüre giren TBMM oylaması yaşanmıştır. Irak’a
işgale giden Amerikan askerlerinin Türk topraklarından geçişine izin vermeyen Türkiye,
ABD yönetiminin tepkisini çekmiş ve 4 Temmuz tarihinde yaşanan Çuval Hadisesi
ile Amerika Türkiye’nin Kuzey Irak bölgesinde eskisi gibi hareket edemeyeceğini
söylemiştir. ABD’nin ikinci Irak işgali Türk toplumunda ciddi bir tepkiye yol açmıştır.
Bu dönemde yayınlanan karikatürlerde genelde ABD, özelde de Başkan Bush son derece
olumsuz, bazen vampir bazense sivrisinek şeklinde bölgeyi sömüren ve sürekli kanlı
politikalar izleyen canavar betimlemeleri ile yansıtılmıştır. 11 Eylül saldırılarıyla ilgili
olan karikatürlerdeki mesajlar, olayın bütününe şüpheyle yaklaşmış ve bu olayların
içinde Amerika’nın bizzat kendisi olabileceği, diğer bir ifade ile göz yumduğu şeklindeki
düşünceleri ortaya koymuştur. ABD’nin gerek Afganistan’a müdahalesi, gerekse
Irak’a açtığı savaşın haksız olduğu, buradaki amacın bölgenin kontrolünü ve petrol
kaynaklarının ele geçirilmesinin amaçlandığı düşüncesi ön plana çıkarken, Amerikan
ve İngiliz medya kuruluşlarının adeta yapılan savaşların bir parçası oldukları ve arkada
bırakılan ölüm ve yıkımları yansıtmayan ya da “temizleyen” bir işleve sahip olarak
gösterilmişlerdir. 1 Mart tezkeresi ile ilgili kullandığımız yerli ve yabancı karikatürlerde
Türkiye’nin pazarlık sürecinde açgözlü, para peşinde koşan ve adeta dansöz gibi oynayan
betimlemeler, tezkerenin çıkmamasına paralel olarak değişmiş ve Amerika’nın süreci iyi
yönetemediği ve bunun sonucunda zarar gördüğü görüşü ön plana çıkmıştır. Bununla
birlikte, tezkerenin rövanşı olarak değerlendirebileceğimiz Çuval Hadisesi Türk halkında
büyük kızgınlık ve kırgınlık yarattığı, ancak bunun sorumlusu olarak ABD’ye karşılık
verememiş olan iktidara karşı eleştirel bir tutumun ortaya çıktığını söylemek mümkündür.
Çuval hadisesiyle ilgili yapılan filmle ilgili karikatürde ise, halkın tepkisini sakinleştiren
ya da bir anlamda gerçek hayatta yapılamayanın film ile yapılarak halkın da başına çuval
geçirildiği eleştirisi kamuoyuna sunulmuştur.
Karikatürlerin ikili ilişkileri ya da ABD’yle ilgili temsillerde bu güç dengesinin ya
da dengesizliğinin yaşanan siyasi ve uluslararası ilişkilerdeki süreçleri okuyucusuna ya da
diğer bir ifadeyle kamuoyuna yansıttığını görmekteyiz. Bu çalışma aynı zamanda, bazen
günlerce süren, aylarca tartışılan bir konuyu tek bir karede sunabilen karikatürler, gerek
bir ileti olarak mesaj taşıyan, gerekse kültürel bir ürün olarak, aynı zamanda tarihsel işlev
göstererek toplumun belli bir dönemindeki görüş, düşünce ve eğilimlerini göstererek
zamanın ruhunu (zeitgeist) yansıtabilen özelliklere sahip görsel metinler olabileceğini
göstermektedir8. Bununla birlikte araştırma sürecinde toplanan çok sayıda karikatürün
8 Mizah ve karikatür geçmişi oldukça zengin olan ülkemizde, karikatürlerle ilgili olan çalışmaların yakın
zamanda arttığını görmekteyiz. Derleyici olarak Turgut Çeviker'in Karikatürkiye serisi Cumhuriyet döneminin
farklı konular altında bir seçkisini sunmaktadır. Keza Tan Oral'ın Fantazya Çok Para Yok: Karikatürlerle Bir
Borç Ekonomisinin Tarihi (1874-1954) adlı eseri bir ekonomi tarihi izlencesini karikatürler ile sunmaktadır. Ancak
bu çalışmalar birer seçki şeklinde sadece karikatürleri görsel olarak sunan çalışmalardır. Bununla birlikte, iki
yabancı akademisyenin yapmış olduğu araştırmalar bu makalede yansıtılmaya çalışılan bakış açısını daha belirgin
kılmaktadır. Bunlardan ilki, Alman Tobias Heinzelmann’ın Osmanlı Karikatüründe Balkan Sorunu 1908-1914
başlıklı çalışmasıdır. Heinzelmann, anılan tarihlerdeki karikatürler üzerinden çözümlemeler yaparak bu döneme
farklı pencere açmaktadır. Keza Osmanlı tarihçi Palmira Brummet’in İkinci Mesrutiyet Basınında İmge ve
Emperyalizm 1908-1911 adlı çalışması ilgili dönemin mizah ve karikatürleri üzerinden ciddi bir kültürel/tarihsel
çalışma ortaya koymaktadır.
Sayı 40 /Bahar 2015
311
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
oluşturduğu evren içinden, konularına göre kategorize edilerek çalışma içinde kullanılacak
olanların seçilmesi oldukça zor olmuştur. Bunun nedeni, karikatürün, bir haber ya da köşe
yazısına göre gösteren ve gösterilenleri farklı ve çok katmanlı anlamları içerebilen bir
malzeme oluşudur. Buna bağlı olarak karikatürler içinden bütünü ya da geneli temsil
edebilecek olan örneği belirlemek araştırmacının ve araştırmanın zorluklarının başında
gelmiştir. Bu noktada, nicelden çok nitele yakın bir yaklaşımla, 11 Eylül sonrası süreçte
Türk-Amerikan ilişkilerini konu edinen karikatürler araştırmacı tarafından taranmış,
ilgili olaya/gelişmeye betimsel ve içerik olarak en zengin örnekler seçilmiş ve tarihsel/
tematik bir izlence de dikkate alınarak çalışma içinde değerlendirilmiştir. Bu bağlamda
kullanılan örnekler üzerinden büyük bir genelleme yapabilmek mümkün olmamakla
birlikte, kullanılan örneklerin tam tersi görüş içeren karikatürlere de rastlanmamıştır.
Örneğin Amerika’nın Afganistan’a ya da Irak’a müdahalesi, Türkiye’nin BOP içinde yer
almasını destekleyen karikatürler bulunmamaktadır. Keza her yayın grubunun çizeri ya
da karikatürleri dış politika, uluslararası ilişkileri ya da dünya siyasetini ele almamaktadır.
Buna bağlı olarak çalışmada örneklenen malzemeler belli bir yayın grubuna göre değil,
daha çok karikatürün içeriği ve ele aldığı konuyu kapsayan ilişkisi belirleyici olmuştur.
Kuşkusuz bu tür çalışmaların kamuoyunun tamamını ya da genelinin algılarını, görüşlerini
ve düşüncelerini bütün olarak yansıtabilmesi neredeyse imkansızdır. Sonuç olarak
çalışma yakın dönemimizi kapsayan ve Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanmış siyasi ve
sosyal bazı olayları karikatür çözümlemeleri aracılığıyla değerlendirerek, eleştirel, güç
ilişkilerini ortaya çıkaran ve otoriteye karşı (ABD ya da hükümet) direniş gösteren ve
aynı zamanda dönemin ruhunu içinde barındıran bir kültürel okuma sunmaktadır.
Kaynaklar
Akbaş, İsmail, (2008). “Afgan Kralı Emanullah Han’ın Türkiye Gezisi” Çağdaş
Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi,VII/16-17, İzmir:DEÜ, s.311-334.
Avrupa Birliği Bakanlığı. “2004-06-10 Başbakan Erdoğan ABD’de – Derleme”
http://www.abgs.gov.tr/index.php?l=1&p=33014. Erişim Tarihi: 28.11.2014.
Bölükbaşı, Deniz, (2008). 1 Mart Vakası: Irak Tezkeresi ve Sonrası. İstanbul: Doğan
Egmont Yayıncılık.
Conners, Joan L.,(2007). “Popular Culture in Political Cartoons: Analyzing
Cartoonist Approaches” Political Science & Politics. Cambridge: The American Political
Science Association, Sayı 2, s.261-265.
Dalacoura, Katerina, (2005). “US Democracy Promotion in the Arab Middle East
since 11 September 2001: a critique” International Affairs Vol:8, Sayı:5, New Jersey:
Blackwell Publishing. s.963-979 http://www.jstor.org/stable/3569070. Erişim Tarihi:
24.11.2014.
Ergin, Sedat, (2003). “Pazarlık Başlıyor” http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster /
ShowNew.aspx?id=172080. Erişim Tarihi: 21.12.2014.
312 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Murat Erdem
Erimhan, Ahmet, (2004). Çuvaldaki Müttefik. İstanbul: Bir Harf Yayıncılık.
Gordon, Philip ve Ömer Taşpınar, (2009). Türkiye’yi Kazanmak, İstanbul: Timaş.
Gorka, Sebestyen L.v., “Beşinci Maddenin İşletilmesi: Beş Yıl Sonra” NATO
Dergisi http://www.nato.int/docu/review/2006/issue2/turkish/art1.html. Erişim Tarihi:
26.12.2014
Grossman, Marc, (2000). “U.S. Interests and Turkey” http://www.meforum.org/184/
us-interests-and-turkey. Erişim Tarihi: 24.11.2014
Hartman, Andrew, (2002). “The Red Template: US Policy in Soviet-occupied
Afghanistan”, Third World Quarterly, 23:3, Londra:Routledge, s.467-489.
Huntington, Samuel P., (1993). “The Clash of Civilizations?” http://www.polsci.wvu.
edu/faculty/hauser/PS103/Readings/HuntingtonClashOfCivilizationsForAffSummer93.
pdf. Erişim Tarihi: 10.11.2014.
Hürriyet, 30.01.2006 “Danimarka: Muhammed karikatürleri için özür
dilemeyeceğiz” http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=3863449&tar
ih=2006-01-30 Erişim Tarihi:15.10.2014.
Hürriyet, 12.09.2001 “Ecevit’ten Teröre Karşı Dayanışma Çağrısı”
Tarihi:26.10.2014.
Erişim
Hürriyet, 17.10.2001 “ABD’den Türkiye’ye destek”. http://webarsiv.hurriyet.com.
tr/2001/10/17/42167.asp Erişim Tarihi:27.10.2014.
Hürriyet, 28 Haziran 2004 “Zirve sonuç bildirisinde Ortadoğu’ya işbirliği önerisi”
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/06/28/481631.asp. Erişim Tarihi:30.10.2014.
Kemmitz, Thomas M., (1973). “The Cartoon as a Historical Source”. Journal
of Interdisciplinary History. Vol.4, No:1, MIT Press s.81-93. http://www.jstor.org/
stable/202359 Erişim Tarihi:18.09.2014.
Lewis, Justin (ed), (2006). Shoot First and Ask Questions Later: Media Coverage
of the 2003 Iraq War. New York:Peter Lang , s.171.
NATO, (2004). “News” http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/home.
htm. Erişim Tarihi: 25.11.2014.
Ottaway, Marina and Thomas Carothers, (2004). “The Greater Middle East
Initiative: Off to a False Start” http://www.carnegieendowment.org/files/ Policybrief29.
pdf. Erişim Tarihi: 18.11.2014.
Oral, Tan, (1998). Yaza Çize. İstanbul: İris.
Radikal, 11.06.2004. “Bush Usulü Övgü: ‘You are a great man’” http://www.radikal.
com.tr/haber.php?haberno=119047. Erişim Tarihi: 02.12.2014.
Rifat, Mehmet, (1998). XX.Yüzyılda Dibilim ve Göstergebilim Kuramları (1.
Tarihçe ve Eleştirel Düşünceler). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Sayı 40 /Bahar 2015
313
11 Eylül Sonrası Türk-Amerikan İlişkileri ve Karikatüre Yansıması
Sabah, 07.01.2015, “Charlie Hebdo dergisine saldırı: En az 12 ölü” http://www.
sabah.com.tr/dunya/2015/01/07/fransada-o-dergiye-saldiri-10-olu.
Erişim
Tarihi:
12.01.2015.
Snauwaert, Dale T., (2004). “The Bush Doctrine and Just War Theory.” The
Online Journal of Peace and Conflict Resolution 6.1 Fall: 121-135 www.trinstitute.org/
ojpcr/6_1snau.pdf. Erişim Tarihi: 11.10.2014.
Steuter, Erin ve Wills, Deborah, (2008). At War with Metaphor: Media, Propaganda,
and Racism in the War on Terror. Plymouth: Lexington Books.
TBMM, (2003). http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d22/c035/
tbmm22035031.pdf. Erişim Tarihi: 27.12.2014.
TDK, Büyük Türkçe Sözlüğü karikatür maddesi http://www.tdk.gov.tr/. Erişim
Tarihi: 08.09.2014.
Thompson, Paul, (2009). “Donald Rumsfeld’s Holy War: How President Bush’s
Iraq Briefings Came With Quotes from the Bible.” http://www.dailymail.co.uk/news/
article-1184546/Donald-Rumsfelds-holy-war-How-President-Bushs-Iraq-briefingscame-quotes-Bible.html. Erişim Tarihi: 20.11 2014.
Topuz, Hıfzı, (1986). İletişimde Karikatür ve Toplum Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi.
Williamson, Mary, (2009). Terrorism, War and International Law: The Legality of
the Use of Force against Afghanistan in 2001. Surrey:Ashgate Publishing.
Yeniçağ, 6 Mart 2013, http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yalcinbayir-o-donemiaydinlatiyor-81716h.htm. Erişim Tarihi: 03.01.2015.
Yetkin, Murat, (2002). “İki Hedef Peşindeyiz” http://www.radikal.com.tr/ haber.
php?haberno=58749. Erişim Tarihi: 22.12.2014.
Yoo, John, (2003). “International Law and the War in Iraq” The American Journal
of International Law, Vol. 97, No. 3 (Jul., 2003), Washington:ASIL, 563-576.
314 İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi