Selâmlar... - Muhammedi Melamet

Transkript

Selâmlar... - Muhammedi Melamet
S e l â m l a r. . .
B’ismillah’ir-Rahman’ir-Rahîm
Sevgili Dostlar,
www. tasavvufdernegi. com
ISSN : 2149-5505
Sahibi: Tasavvuf Kültürünü
Araştırma ve Yaşatma Derneği
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Numan ÇIPLAK
Sizlerle yeni bir dergide buluşmamızı gerçekleştiren Rabbimize sonsuz hamd u senalar olsun. Rasulü Hz. Muhammed’e
(sav) ashabına, Ehl-i Beyt’ine nihayetsiz salat u selam olsun.
Dergimizin adının niçin Muhammedî Melâmet olduğu ilk
yazıda yer almakta.
Muhammedî Melâmilerin vasıfları, şeriatla hakikatin bir
vücut olup birbirinden ayrılmalarının asla mümkün olmadığı,
sadece midemize değil; azalarımıza da oruç tutturmamız gerektiği Hacı Babamızın yazılarında yer almaktadır.
Yayın Kurulu
Ali Havuç
Orhan Yazıcı
Ali Mahmut Can
İsmet Bıçak
Bir soru sormanın insan hayatındaki etkilerini hatırlarla
anlatan yazıyı, bir koltukta iki karpuz taşınmayacağının bir
örneğini “Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?” yazısında
bulacaksınız.
Kapak Tasarım
Metin Bozdemir
Ramazanla, Kadir Gecesi ile ilgili ilahiler de dergimizin
sayfalarını anlamlandırmakta.
Grafik & Mizanpaj
Metin Bozdemir
“Oruç Tutan Kulu Allah Sever” başlıklı yazıda orucun hikmetlerini, çamurun insanı olmaktan kurtulup Rıza insanı olmanın inceliklerini bulacaksınız.
Baskı ve Hazırlık
Birleşik Matbaa
5619 Sokak No: 1
Çamdibi - İZMİR
Tel: 0. 232 433 68 66
Gsm:0. 506 469 79 44
www. birlesikmatbaa. com
Sertifika No: 14892
Basım Tarihi
01 Temmuz 2015
Yönetim Adresi
6411 sokak No: 9/4 Şemikler
Karşıyaka - İZMİR
Tel:0232 336 81 86
Gsm: 0505 669 09 21
E-mail:
muhammedimelamet@gmail. com
Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitiminin önemini anlatan
bir yazı yer alıyor sayfalarımızda.
Pir Seyyid Muhammed Nuru’l- Arabi Hz.’lerini, eserlerinden alıntılarınla tanıtan yazıyı da zevkle okuyacağınız kanaatindeyiz.
Mürşidin kıymetini dile getiren yazı ve ilahileri de dergimizde bulacaksınız.
Dergimiz şeriatla hakikatin ayrılmaz bir bütün olduğu
hakikatini vurgulamakta, huzurun elde edilmesinin şeriat ve
hakikat kanatlarını takmakla mümkün olduğunun altını çizmektedir.
Dergimiz hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun. Amin!
Muhammedî Melâmet Dergisi
2
İÇINDEKILER
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Erdinç ÖZKAN
Muhammedî Melâmet Dergisine Hoşgeldiniz . . . . . 3
Merhaba Dostlar Merhaba!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41
Hüseyin Sabri SOYYİĞİT
Mürsel KARACA
Muhammedî Melâmiler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3
Şeyim Bana Aynım Dedi!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42
Ne Olur Melâmi Olursak?. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7
Ali HAVUÇ
Hakk’ın Sevgili Kulu!. . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 48
Birbirinden Ayrılmaz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11
Sidre Hannane
Oruç Tutmak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15
Ramazan Işığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 49
Selâmi ÇEŞME
Muhittin DURGUT
Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?. . . . . . . .. . . . 17
Bize Der ki. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 53
Mehmet GÖNÜLLÜ
Mustfa TEKÇE
Dostlar Meclisini Buldum. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23
Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna İnsanın Yolculuğu. . . . . . . . 56
Hasan AKTAŞ
Halil ARAS
Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi. . . . . . . . . 24
Gönül Rabbine Mekan Olur!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 62
Fazilet ÇITACI
Gönül TEMİZ
Hoşgeldin Ayların En Şereflisi!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
Dost ile Bayram Ediyor. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . 63
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Hatice ÖZERENLER
Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 32
Kadriniz Mübarek Olsun!. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 64
3
MUHAMMEDÎ MELÂMET DERGISINE HOŞGELDINIZ!
med’le var oluşun hâli ve zevkidir. Bunu ancak
tevhid kelimesiyle ifade edebiliriz ki: “Lâ ilâhe
illallah Muhammedür Rasulullah”
Muhterem Dostlar,
Rabbimize hamd olsun, Efendimize, âline,
ashabına ve bilcümle Hak dostlarına salat ve
selam olsun.
Sizlere yeni dergimiz “MUHAMMEDÎ
MELÂMET”ten ulaşmanın sevinç ve huzurunu
yaşıyoruz.
Evet, on seneyi bulan “Birdenbire”dergimizin yayın hayatına ara vermesini uygun gören
“Meksav” yönetim kurulu üyelerine teşekkür
ediyor, başarılar diliyoruz.
Bu dergiye ilk sayısından son sayısına kadar sahip çıkıp yazılarıyla, sohbetleriyle en
büyük desteği veren Hacı Baba (Hüseyin Sabri
SOYYİĞİT) mızın fikri ve rızası alınmalıydı diyoruz. Gerisini onlara bırakıyoruz.
Bu dergi bize “Muhammedî Melâmet” dergisini getirdi. Bu açıdan görevini tamamladığı
kanaatindeyiz.
Muhammedî Melâmet dergimizin anlamı,
içeriği, var oluş hikmeti ve hizmeti inşallah bu
çizgide olacak ve olmaya devam edecektir. Bu
ilkelerin korunup, gözetilmesi hepimizin görev
ve sorumluluğu içerisinde olacaktır.
Muhammedî olmayan Melâmet, makbul ve
maksud değildir, olamaz da!
Melâmet; Allah’ta yok oluşun, Hz. Muham-
“Lâ ilâhe illallah”sız tevhid olamayacağı
gibi, “Muhammedür Rasulullah”sız da tevhid
olmaz. Allah’sız tevhid edenler, müşrik; Muhammed’siz tevhid edenler, münkirdirler. Allah’ı Muhammed’iyle tevhid edenler, muvahhiddirler.
Bütün peygamberler “Lâ ilâhe illallah” ile
geldiler. Hz. Muhammed (sav) “Lâ ilâhe illallah
Muhammedür Rasulullah” ile geldi ve “Benden
sonra peygamber gelmeyecek.” dedi. Muhammedür Rasulullah ile tevhidi ikmâl etti. Âlemin
ve Ademin var oluş hikmeti bilindi. Evvelin ve
Ahirin sırları açıldı. Tenzih ve teşbih, tevhid
olundu. İsa (as) gökten indi, Mehdi (as) zuhur
etti. Hiç gizli bir şey kalmadı. Kur’an indi, sünnet yaşandı ve yaşanıyor. Muhammed Rasul
Allah! Rasul Muhammed’le Allah arasında.
Muhammed kesretin, halkın, esmanın açığa çıkması ki Hazret makamı.
Rasul, Kavseyn makamı ki bir yüzü Hak,
bir yüzü halk.
Allah, Ehadiyet sırrı.
Hakk’ın ehadiyetinden, vahidiyetine tecellli eden hakikatlerin (Hak) Rasul tarafından
Muhammed’e yani halka iletilmesi sözlü, fiili,
takriri. İşte bunun adı İSLÂM! Allah katında
din İslâm’dır. İslâm, teslimiyet ve rızadır.
Kendi varlığından izhar ettiği ve Muhammed’inden açığa çıkardığı varlığın (insan) Allah’a teslimiyeti “Lâ ilâhe illallah” Kulluğu ve
bu sayede rızaya ermesi “Muhammedür Rasulullah”tır.
Muhammedî Melâmet Dergisi
4
Hasan Hilmi Soyyiğit
Muhammedî Melâmet Dergisine Hoşgeldiniz!
“Muhammedür Rasulullah” varlıkta kulluk
bilincidir. Varlıkta kulluk bilinci en önce Hz.
Muhammed’le açığa çıkmış ve Hz. Muhammed (sav) kulluğu tercih etmiştir. “Ben şükreden bir kul olmayayım mı?” Kulluk, kula varlık
bilinci verir. “İyyake na’budu” “Ancak sana ibadet ederiz.” Hak varlığının, kul mazharından
açığa çıkışı.
“İyyake nes’tain” “Ancak senden yardım
dileriz.” Senin varlığın (yardımın) olmazsa, var
olamayız, açığa çıkamayız. Bu açıdan sürekli
senin yardımına (tecellilerine) muhtacız.
Bu ihtiyaç kulluktur. Kul, kime ihtiyaçlı
olduğunu bilmiş ve O’na yönelmiştir. O’ndan
“İhdinas sıratel mustakîm.” doğru yolu, hidayeti talep etmiştir. Doğru yol, Hz. Muhammed
(sav) in yoludur. Bize Muhammed’inin yolunu
ver demektir.
“Sıratallezîne enamte aleyhim” “Muhammed’in yolu öyle bir yol ki, o yolda olanlara
nimetler verdin.”
Bu yolun nimetleri, Nübüvvet, Sıddıkiyet,
Şehadet ve Salihiyet. Bize Hz. Muhammed’le
Nübüvvet, O’na bağlanmakla Sıddıkiyet, O’nu
tasdik etmekle Şehadet, O’nunla beraber olma
zevkiyle Salihiyet verilmiştir.
Muhammed’siz tevhid edenlere “Gayril
mağdûbi aleyhim” “Gazap ettiklerinin yoluna” değil. Gazap yolu, “Farksız Cem yapan”
Cem makamında “Kul Hak oldu”deyip Hak’tan
sapanların yoludur. Bunu biraz daha açayım
inşallah:
Salik, fena mertebelerinden geçip de Cem
makamına gelince, “Ancak mevcud benim!” sözünü hakiki benlik sahibinden değil de kendi
vehmî benliğinden zannediyor. Oysa fena mertebelerinde “Fiiller Allah’ın” dedik, kendimizde
fiil kalmadı. “Sıfatlar Allah’ın” dedik, Hakk’ın
dışında sıfat kalmadı. “Vücud Allah’ın” dedik,
Hakk’ın dışında vücut, varlık kalmadı. Pekala,
Cem’de kim “Ben Hakk’ım!” dedi? Hak’tır “Ben
Hakk’ım!” diyen.
İsevîler burada İsa’ya Allah dediler de şirke
düştüler, gazaba uğradılar. Bu yer Cem makamıdır ki, imandan sonra küfre düşmek, ayakların kayması, gazab-ı İlahî’nin hışmına uğrama
tehlikesi vardır.
Ey dost,
Bu yer, Hakk’ın HAK ismini alıp, kulun
mazharından kendini ilan etmesi, Hak zahir,
halk batın şuurunun açığa çıktığı yerdir.
“Veleddâllîn” “Ve dalalete düşenlerin (yoluna değil)
Dâl, şaşırmış, Hak’la batılı karıştırmış
olanlar. Yahudiler (Musevîler) burada şaşırdılar da buzağı icad ettiler. Allah’a cisim ve şekil
ittihaz ettiler. Oysa Allah bu gibi sıfatlardan
münezzehtir.
Tevhid yönüyle dalalete düşenler, kesrette
vahdeti göremeyen, eşyaya Allah deme gafletine düşüp sapanlardan oldular. Kulun kul;
Hakk’ın Hak olduğu sırrına eremeyen bu anlayış, sapıklıkta kaldı.
Hakikat; kulunu kendi varlığı ile zuhura
getiren Hak, kulun batınında batın oldu. Hak
varlığıyla var olan, kul ismini alan kul da zahir
oldu. Zahir olunca şeriat farz olundu. Her zahir
bir hükme tabidir.
Kulun zahir oluşu, emir ve nehiyleri gerektirmiştir. “Ve kada Rabbuke ellâ ta’budû illa
iyyâhu.” “Rabbin sadece kendisine kulluk edilmesine hükmetti.” Hak, kulun batını (hakikati)
olma yönüyle zahir kıldığı kulundan bu kulluğu istemiştir. (buna hükmetmiştir) Çünkü bu
kulluk, kulun varlığı, varlığının bekasıdır.
Allah bizi kulluğundan ayırmasın. Kulluk
bilinciyle yaşamayı nasip eylesin. Amin!
5
Hüseyin Sabri SOYYİĞİT
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
MUHAMMEDÎ MELÂMİLER...
İhvanımıza “Muhammedî melâmiler” diyoruz. Muhammedî oluşumuzdaki gaye; sözü doğru, özü doğru, telkine sadık, al denileni alan, at denileni atan, iyilikte, tevazuda yarışan, niçin, niye, nedenlere takılmayan...
Hülâsa sadık derviş olma!
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
6
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Muhammedî Melâmiler. .
MUHAMMEDÎ MELÂMİLER...
Allah bu yolda ezel ebed elimizden tutsun.
Muhterem Dostlar!
Ey Evlat!
Abdestli ve şuurlu ol. Adımını göre göre
at. Kur’an-ı Kerim’i günlük hayatına uygula.
Gerçek Muhammedî olduğunu ahlâkınla, ahkamınla, edep ve terbiyenle ispat eyle.
Sevgili Hak Yolcusu!
Dünya bütün haşmetiyle önünde diz çökse, sakın dünyaya aldanma! Va’dedilen ukbanın zevk u safasını hayal ederek önüne engel
koyma. Yaradan, Yaşatan, Rızkını Verenden
sakın ha, hiçbir şey seni alıkoymasın!
Dünya ehli, dünyaya hizmet eder. Ukba
ehli, ukba için hizmet eder. Ehlullah, her yüzden Hakk’a nazar eder, Hakk’a hizmet eder.
Bu yolun erkânı da, Hak mürşidin emrine
itaat, telkinine sadakat, Hak Resul’ün izinden
yürümekle gerçekleşecektir.
Dervişanımızdan istediğimiz: Daima abdestli, şuurlu, mütefekkir, adımını göre göre
atan, çukur yere basmayan, sözü sohbeti
kontrollü ve murakabeli, iyilikte yarışan olmalarıdır. Sevgili dostlar, bu özellikleri taşıyan, sizler olacaksınız.
Bir şeyin cüzünden feragat, küllünden feragattir. Kur’an-ı Kerîm’in bütün emirlerine
saygılı davranacağız, al denileni alacağız, at
denileni atacağız. İnşallah!
İhvanımıza “Muhammedî Melâmiler” diyoruz. Muhammedî oluşumuzdaki gaye; sözü
doğru, özü doğru, telkine sadık, al denileni
alan, at denileni atan, iyilikte, tevazuda yarışan, niçin, niye, nedenlere takılmayan. Hülâsa sadık derviş olma!
Mevla cümlemize nasip eylesin!
İstiyorum ki, ihvanımız hâlde tevhid etsinler. Görerek, bilerek, yaşayarak şehadet
versinler. İman-ı kâmil burada, vuslat-ı yarla
halvet burada. İyilikte, tevazuda yarışma, sevgiliyle hemdem olma burada.
Allah Hak mürşidin himmetini üzerimizden eksik etmesin. Bunlar Hak mürşidin himmetiyle gerçekleşen hakikatlerdir. Allah bu
yolda ihvanımıza anlayış, ilham, feyiz, aşk ve
muhabbet versin.
Mevla bütün engellerden korusun.
Selâm ve sevgiler!.
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Ne Olur Melâmi Olursak?
NE OLUR MELÂMİ OLURSAK?
hemdem olup, sırrına sırdaş, yoluna yoldaş
olabildiysen tebrikler ve takdirler. Onun için
ben istiyorum ki dervişan her gün bir atılım
içerisinde, her gün bir yenilikte olsun. Üretici
olsun. Mütefekkir olsun. Aşkla zevkle dolsun,
taşsın. Çevresine nur saçsın.
Esselamüaleyküm
Muhterem Kardeşlerim!
Bazen arayan, bulandan daha kıymetlidir.
Çünkü bulmuş da kadr u kıymetini bilmemiş.
Bulmuş da sevmiş; sevilememiş. Bulmuş da
zevk u safasına, aşkına erememiş. Ne anladık
o bulmaktan?
Diğeri yana yana arıyor: Ah diyor, Kabe
yollarına kumlara batsam, izinin tozuna yüzümü sürsem, ağlayı ağlayı bir kere düşümde
görsem. . Arayanda bir feryat var. Bulanda,
bulmanın gevşekliği, “Bu, bu kadar” deyip de
bulduğunun kıymetini takdir edememek var.
“Ben şu sarayın mensubu olsaydım, ne güzel,
sarayda sultan vardır. ” diyor.
Güzel, hakikaten saraylarda sultanlar vardır. Ama sarayın mensubu olmuş da at beslemişsin, bahçıvanlık yapmışsın, paspasçılık
yapmışsın. .
Saraya girip de güven kazanabildiysen,
sevginin mazharı olabildiysen, naz ve niyaza
yükselebildiysen bin yaşa! Ne kadar güzel!.
Yuvarlak masaya girebildiysen, padişahla
- Benim gayem, saraya girmekti. Melâmete intisap ettik yeter.
İntisapla oluyor mu? Sultanım diyor ki:
Sultanların Sultanıyız.
Hu’dur huzurumuz
Hak’tır zuhurumuz.
İnsan vücudunda yapılacak ihtilâl; insanın İlâhi basamaklardan, İlâhi merdivenden
tırmanabilmesidir! Hz. Muhammed (s. a. ) bu
merdivenden tırmandı, mirac eyledi.
Biz gittik Kudüs’e. Orda bir taş var: Muallak taş. Altına girdim, mumlar yakmışlar.
Peygamber onun üzerinden miraca çıkarken
taş havalanmış. Fevkalade oturmuş kenarları.
Havada duran bir taş görmedim.
Peki, Peygamber (s. a. ) oradan nereye gidecekti?
- Göklere! Merdiven, fenadan bekaya,
beka âlemine. Velayet tevhitte, nübüvvet tevhitte, kavseyn tevhitte. “Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu. ” âyetinin
7
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
8
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Ne Olur Melâmi Olursak?
sırrı tevhitte. Seyr üsülûku fenadan bekaya,
bekadan fenaya.
Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya eyvallah. Ondan sonra ihtilaf olmuş.
Cenab-ı Hak:
“Biz ona şah damarından daha yakınız. ”
“Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O
daima diridir (hayydır), bütün varlığın
idaresini yürüten (kayyum)dir. O’nu ne
gaflet basar, ne de uyku. ”
Allah’ın kapısını kendimizden kapatalım,
gidelim gök kapılarında bilmem nerelerde
Allah, peygamber aramaya… Yapmayın yahu!
Niye melâmete geldik? Niye fenafillaha uğradık?
Mürşidi Hak bil Hakk’ı seversen
Pîr yüzündendir Hak hidayatı.
Hak mürşidin emrine itaat, telkinine sadakat görevimizdir.
Şu insan kendine dönmeli. Kendini bulmalı: Ben kimim? Sırrını çözüp ermeli ve
günden güne farka gelmeli. İki gününüz aynı
geçerse zarardasınız. Bu farkiyeti kendimizde
hissedeceğiz.
Allah; bulmanın, bilmenin, halliyle hâllenip, zevkiyle zevkiyap olmanın aşkını, zevkini
ihvanımıza ikram ve ihsan eylesin.
Uzak değil çok yakınsın
Canda, gönülde sen varsın
Anladım ki sen benmişsin.
Şu insana niye abdestli ol, mütefekkir ol,
dikkat et, diyoruz? Niye canda cananını incitme, adımını göre göre at, diyoruz? Sultanlar
sultanı ayrılınca biz onu üç defa yıkıyoruz, pırıl pırıl, tertemiz. Allah bize bu yolda anlayış
versin.
İsterim ki şu ihvan bana bir soru sorsun;
ama sormasın ki: “Hz. İsa (a. s. ) gökte ne yiyor?” Ben bilmem ne yiyor. Bana beni sorsun,
kendini sorsun.
-Ben kimim Efendi? desin. “Sen kimsin?”
Fenafillahtan bahsedersiniz, nedir fenafillah?
Bekadan, velayetten, nübüvvetten sorsun. “İstidat ve kabiliyetimize göre vuslat-i yarla nasıl
halvet olunur? “Tevhitte akıl baliğ nasıl olunur?” Bunları sorsun.
Akıl baliğ olursa, tevhitte Kur’an verilecek
kendine. Manevi mesuliyetini idrak edecek.
Adem isen, semme vechullahı bul.
Kande baksan ol güzel Allah’ı bul.
Gayre bakma sende iste, sende bul.
Kendinde bul.
Men aref sırrına er, ko gafleti
Gör ne remz işler bu insan sureti.
Haşri neşri, tamuyu hem cenneti
Gayre bakma sende iste sende bul yahu!
Söz var ki sahibini vuslete getirsin. Aşka,
zevke getirsin. Vuslat-i yarla halvet ettirsin.
Padişah gidiyormuş sokakta, vezir ü vüzerâsıyla. Çocuklar da oynuyor. Hemen çocuğun birisi hazrola geçmiş, tazim etmiş. 7-8
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Ne Olur Melâmi Olursak?
yaşında bir çocuk. Çağırmış çocuğu:
- Sen beni tanıyor musun?
- Tanıyorum efendim, padişahsınız.
- Nerden biliyorsun?
- Merasimlerden, resimlerden. .
Padişah, “Verin iki tane altın buna. ” diyor
kesedara.
- Almam efendim, babam döver. Nerden
çaldın? der.
- Padişah verdi dersin.
Çocuk gülmüş,
- Padişahım, o zaman daha çok döver.
- Niye?
- Padişah verirse, kesesiyle verir, öyle iki
altın vermez, der. Bir de yalan diyorsun, der
döver beni.
Padişah:
- Verin bir kese altın, demiş. Yazın bu çocuğu, alın saraya. Bunda nişâneler var. Bu, büyük insan olacak.
Efendi, gençleri toplayıp üç ay durmadan
sohbet etmiş. O zaman Kemal ders verir. Bir
tanesi:
- Efendi bir soru soracağım, demiş.
- Sor demiş oğlum.
Efendi de sevinmiş. Artık nedir melâmilik? Buna nasıl girilir? Nasıl yapılır? Böyle
soru bekliyor. Efendi’nin derdi melâmet.
Demiş ki genç:
- Efendim, ben Galatasaray’ı tutuyorum,
bunda günah var mı?”
Efendi:
-Sopayı başıma vursa, bu kadar üzülmezdim, diyor.
Kişi akl-ı selimle hareket etmeli, mütefekkir olup düşünmeli. Bazı nişaneler kendisini
gösterir, ne olacağını gösterir. O çocuğu iyi tanıyorum, ondan hiçbir hayır gelmedi, ne anasına, ne babasına.
İstidadı tam olanlar eylediler iktida.
Bir soru sorun bana:
- Sen melâmi oldun da ne oldu? Olursak ne olacak?
- Seni Allah’a sevdirmeye çalışacağız. Seni
annesini kırmayan, üzmeyen, hayırlı bir evlât yapacağız. Halkı seven, halkın yüzünden
Hakk’ı seven bir insan yapmaya çalışacağız.
Hanımına beyefendi, efendi hazretleri
olacaksın. Dilin en tatlısını, sözün en güzelini söyleyen bir insan olacaksın. Komşusunun
yarasını saran, açın karnını doyuran, düşeni
kaldıran, muhtacın halini ahvâlini soran iyi
bir insan olacaksın.
- Daha ne olur melâmi olursak?
- Mezarlığın ötesinde Allah aramayacaksın. Her yüzden Hakk’ı seyredeceksin. Kelâmı
Hak’tan duyacaksın. Hikmetle konuşacaksın.
Allah’ın nuruyla nazar edeceksin. Tenezzülde
tevazuda yarışacaksın. Hâl sahibi olacaksın.
Geleceği hâl edeceksin.
9
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
10
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Ne Olur Melâmi Olursak?
Nefsî mücadele edeceksin. Siyasetin ötesinde, dünyanın, ukbanın ötesinde; sevginin
insanı, hoşgörünün, tatlı dilin insanı olacaksın.
Melâmi olmak kolay dava mıdır? Allah
Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin! Allah bize razı olduğu iyilikleri
versin. İhvanımıza aşk versin, bol sevgi versin
inşallah. Allah hepinizden razı olsun.
Bize Muhammedî Melâmileriz demek
mecburiyeti hâsıl oldu.
- Niye Muhammedî diyoruz?
- Hz. Muhammed (s. a. )’i hâle getirdik de
onun için. Sabri Hoca’yı, Mehmet Hocayı, Hasan Hocayı sildik, kaldırdık. Hz. Muhammed
(s. a. )’i meriyete getirmek mecburiyetimiz
vardı.
- Ne var Muhammedî melâmette?
- Şeriat-ı Muhammediyye, ahlâk-ı Muhammediyye, ahkâm-ı şer’iye var. Vuslat-ı
yarla halvet var. Sevgi var, hoşgörü var. Kontrol var. Her hâliyle örnek insan olma var.
- Ne yok Muhammedî melâmette?
- Muhammedî olanlarda yalan yok, haram
yok.
Allah Hak mürşidin himmetlerini üzerimizden eksik etmesin!
HAK RASULE ÜMMET BUNLAR
Hak rızasın kazananlar
Gönülde Hakk’ı bulanlar
Sevgisine erişenler
Hak Resule ümmet bunlar
Emre itaat edenler
Kur’an, yolunda gidenler
Helal haram fark edenler
Hak Resule ümmet bunlar
Ender fenadan geçenler
Varın Allah’a verenler
Hakk’ı diyet eyleyenler
Hak Resule ümmet bunlar
Tefekkürle zikredenler
Men aref sırrın bilenler
Her zerreden zevk edenler
Hak Resule ümmet bunlar
Niçin niyeden geçenler
Kelamı Hak’tan duyanlar
Halde tevhid eyleyenler
Hak Resule ümmet bunlar
Sözüne dikkat edenler
Canda cananı sevenler
Gönüllerde yer tutanlar
Hak Resule ümmet bunlar
Hakk’ı batılı seçenler
Sözü özden söyleyenler
Melamet zevkin alanlar
Hak Resule ümmet bunlar
Mürşid gönlüne girenler
Telkini Hak’tan alanlar
SABRİ huzurda duranlar
Hak Resule ümmet bunlar
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Birbirinden Ayrılmaz. .
BIRBIRINDEN AYRILMAZ...
insanı İslâm dininin dışına çıkartır.
Muhterem Dostlarım!
Esselâmualeyküm
Muhterem Dostlarım!
Allah cümlemize razı olduğu iyilikleri ihsan eylesin. Hak yolda giderken, âşık olmak,
sâdık olmak, ârif insan olmak nasip eylesin.
İllâ ve illâ arifiyet!
Şeriat, tarîkat, hakikat, marifet! Bunlar
birer denge unsurudur. Bunları eşit hâle getirebilme!
Alabildiğine şeriatı var, fakat tarîkat-ı
Muhammediye’den haberdar değil. Böylelerini de görüyoruz ki şeriatta farzı yerine getirmiyor ya da çok az getiriyor. “Ben ehli tarikim!” diyor.
Şeriatsız hakikatin, hakikatsiz de şeriatın kemâl bulması mümkün değil. Şeriat,
Hz. Muhammed’in (s. a. ) Allah tarafından
bize tebliğ ettiği ilâhî emirler demektir. Bunlardan feragat, hatta cüzünden feragat veya
inkâr etme, “Lüzum yok!” deme, insanı telafisi mümkün olmayan felâkete sürükler. Değil hakikatten hissedar olmak; bazı ölçüsüz,
ayarsız, farzı inkâr mahiyetindeki ifadeler,
Şeriatı inkâr, Hz. Muhammed’i inkârdır.
Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmesinde “Beni sevenler Habîbime tâbi olsunlar. ” buyuruyor. Bir
başka âyeti kerimesinde de “Habîbim, tarafımdan neyi getirip alın dediyse, onu alın.
Neyi sizden yasakladıysa, terk edin dediyse, onu da terk edin” diyor.
Şeriat-ı Muhammediye, Kanun-u İlâhîdir. Ona can ü gönülden bağlıyız. Tarîkat-ı
Muhammediye onunla zevk edilir, yaşanır.
Ölçümüz, intizamımız Kuran-ı Kerim’in gösterdiği hakikat yoludur. Hakikat-ı Muhammediye’ye bu erkân üzerine varılır. O zaman
Marifet-i ilâhîyenin kapıları açılır.
Allah, dostlarımızı ve cümlemizi, bu
erkân üzerine vuslata giden Hak dostlardan
ayırmasın.
Sevgili Dostlar!
İfrat ve tefrit aşırılıktır. Aşırılık bizi
kemâle getirmez. Dikkat edip ölçülü, ayarlı, hareket edeceğiz. Bir bardağa bir kova su
dökmeyeceğiz.
Hem şu insan, akl-ı selimiyle çok kıymetli bir varlıktır. Ârifane hareketlerde bulunacağız. Aile düzenimizde, Allah’ın hediyesi olan hatunumuza ve çocuklarımıza, yakın
11
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
12
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Birbirinden Ayrılmaz. .
akrabalarımıza, bilhassa hayattaysalar, anne
ve babalarımıza, karşı çok kutsî görevlerimiz
vardır.
Şu insan, hayatını bir intizam içerisinde
devam ettirecektir. Sağlıklı ve verimli bir durumda olabilmesi için önce kendi sağlığını
hiç ihmâl etmeyecek. Aşırı olmamak şartıyla
yeme içmesine, uyuyup dinlenmesine dikkat edecek. Edecek ki Allah’a kulluk görevini
yapsın, anne, babaya, evlâd u iyaline, yakın
akrabaya faydalı bir insan olsun!
“Sizin hayırlınız, insanlara iyilik edendir. ”
buyuruyor Peygamber Efendimiz. (s. a. )
Melâmet, insanı ârifiyete getirir. Biz milletin sırtından geçinen, asalak olan, zavallı
durumda dervişlik arayan zihniyete karşıyız.
Cenâb-ı Hak: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. İnsan sây u
gayret edendir. ” buyurmakta.
Peygamber Efendimiz (s. a. ) buyuruyor
ki: “Veren el, alan elden hayırlıdır. ”
Hizmeti gaye edinmek, yardımlaşmak,
düşeni kaldırmak, açı doyurmak, iyilikte yarışmak hepimizin görevidir. İnsan gücünün
tarihte ne büyük hizmetler yaptığını okuyoruz. Hatta karadan gemiler yüzdürmüşler.
Başarıdan başarıya koşmuşlar.
Ben, dostlara çok çalışmalarını, veren el
olmalarını, insanlara iyilik etmelerini can ü
gönülden tavsiye ederim. Çünkü vatanımız
da çok çalışan, âdil vergilerini veren vatanperver kişilerin omuzlarında kalkınacak.
Hedefimize ulaşabilmek için, âşıkane,
sâdıkane, ârifane hareket etmeliyiz. El ele,
omuz omuza, gönül gönüle iyilikte, tevâzuda
yarışmayı, sevgi ve muhabbette kardeşliğimizi kuvvetlendirmeyi Allah cümlemize nasip
eylesin.
Muhterem Dostlar!
Memlekete, anne, babasına ve yuvasına hizmet eden kişinin uykusu da ibadettir.
Onun için her hâlimizle örnek olmak, aşırılık
yapmamak şartıyla, Allah’ın razı olduğu yoldan rızası üzerine gitmek Allah ihsan etsin.
Amin!
Memlekete hayırlı evlât yetiştirme çok
önemidir. Öyle evlâtlar ki vatan sevgisi onlarda. Bayrak ve sancak sevgisi onlarda. Edep,
ahlâk, insanlık onlarda.
Öyle gençler ki İslâm’a bağlı, insanlara karşı mütevazı, alçakgönüllü. İman-ı kâmil, amel-i sâlihle Hak yolda yürümekteler.
Küfrün, zulmün, vatan hainlerinin karşısında azimli, cesaretli, göğsünü siper edebilen,
gözünü budaktan sakınmayan gençler. Vatana hizmetin imandan olduğunun zevkiyle
mânâsıyla “Ölürsem şehit, kalırsam gazi!”
inancını taşıyan evlâtlar.
Bu imanın fethedemeyeceği hiçbir zorluk, yoktur. Erzurum, Hasankale, Bayburt
cephelerinde binlerce şehit verilmiştir. Kanlarıyla iz bırakan bu şehitlerin sarsılmaz bir
imanla, cennet vatana ne muazzam bir hizmet verdiklerini akıl, idrakten acizdir.
Bizzat şâhit oldum, gezdim, ziyaret ettim.
Erzurum-Hasankale yaylalarında, Bayburt,
Trabzon yaylalarında ne şehitler yatıyor: Sultan Murat Şehitleri, Harmanlar Yaylası Şehit-
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Birbirinden Ayrılmaz. .
leri, Çimenyayla Şehitleri. .
Şehit oldular, gazi oldular, memleketi düşman istilâsından kurtardılar. Erzurum’dan
Afyon-Uşak cephesine kadar yürüyerek geldiler. Bin beş yüz kilometrenin üzerinde bir
yol yürümüşler. Harp ederek, cephanelerini
sırtlarında taşıyarak. . Akif ’in dediği gibi:
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın!
Ne kadar medhüsenâ edilse, bunların
hakkı ödenmez. “Medhüsenâ bu kadar olur!”
denmez. Allah onları Kur’an’da, Peygamber
de hadislerinde methediyor.
İşte ben, sevgili babalara sesleniyorum,
gözlerinden öpüyorum. Davanın önemini idrak ederek hareket etmelerini sevgili babalardan istiyorum. Çok çalışacaklar, vatanı imar
edecekler. Vatana hizmet edecek evlâtları da
çok iyi yetiştirecekler.
Öyle evlâtlar ki helâli-haramı, Hakk’ı-bâtılı, yaratılış gayesini idrak eden evlatlar!.
Bu yavrular adımlarını göre göre atsınlar.
Memlekete hizmeti gaye edinsinler. Bu evlâtları vatanperver yetiştirecek olan hayırlı anneleri hayırlı babaları, hayırlı öğretmenleri,
can ü gönülden tebrik ediyor, Allah’tan sonsuz iyilikler diliyorum.
Muhterem Efendiler!
Cidden öyle bir dönemden geçiyoruz ki
dikkat kelimesi bana yetmiyor. Çok uyanık,
anlayışlı, ölçülü, pek çok dikkatli olmak, cennet vatanı bize emânet eden atalarımıza lâ-
yık bir nesil yetiştirmek mecburiyetindeyiz.
Allah bu yolda elimizden tutsun.
Doğrusunu ifade etmek gerekirse, ki
gerekir, borçlu olmak, bizden olmayanlara
boyun eğmek, yanlış hareketlerine dur diyememek, haksızın karşısında susmak veya
susturulmak Ya Rab ne zor, ne ağır! Hani
“Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı!” sözünün mânâsını idrak etme?
Allah’ın Resûlü:
“Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, kendi yaşayacakları zamana göre yetiştirin. ”
“Düşmanın silâhından daha üstün silâhla
düşmana mukabele edin!” buyuruyor.
Müşriklerin, inkârcıların karşısında güçsüz, kuvvetsiz, cesaretsiz kalmak ne felâket,
ne ağır bir yük!.
Ey söz sahibi olanlar! Yöneticiler! İdare
edenler!
Ağalar! Paşalar! Zenginler! Fakirler! Anneler! Bacılar!
Gelin, Allah aşkına barışalım, vatana hizmette yarışalım. İmanda, İslâm’da kardeşliğimizi kuvvetlendirerek, memleketimizde huzurlu, sevgi, muhabbet dolu bir ortam
meydana getirelim.
Düşeni kaldırıp acı doyururarak, birlik
ve beraberlik anlayışıyla atalarımızın ruhunu
şâd edelim. Şehitlerimizi sevindirerek, onlara lâyık birer evlât, birer torun olduğumuzu
ispat edelim. Başımız dik, alnımız açık, maddî-mânevî zaferlere ulaşmış, temiz bir nesil,
13
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
14
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Birbirinden Ayrılmaz. .
muzaffer olan temiz bir toplum olalım.
Sonra da barışı ilân edeceğiz.
Allah ve Resûlü’nün rızası doğrultusunda
hizmet veren bu necip milleti, Allah bize en
kısa zamanda ihsan etsin, ikram etsin. Memleketimize barışı, kardeşliği yaşamak nasip u
mukadder eylesin.
Melâmet hakim olduğu zaman, Allah’ın
hükmü hükümran olur. Barış gelir, sevgi gelir, kardeşlik gelir. Çünkü Melâmette halkı
sevmek, Hakk’ı sevmektir.
Gayemiz barıştır, sevgi ve muhabbettir.
İmha değil, ihyâdır. Allah necip milletimize;
insana insan olduğu için en iyi hizmeti getirebilmeyi, zâlime haddini bildirmeyi, mazlumun elinden tutup kaldırmayı, ikram ve
ihsan eylesin.
Selâm, sevgi ve dualarımla Allah’a emânet olun.
Sevgili Dostlar!
İnsanın yetişmesi kalıbıyla değil, ilmî,
ahlâkî yönüyledir. Bir insan tarihini çok iyi
bilecek. Yaratılış gayesini bilecek.
Haksızlıkların karşısında susmak ne büyük ızdırap, ne büyük felaket! Güçlü, kuvvetli olmak mecburiyetindeyiz. Ezilen, mazlum
milleti kurtarmak için, zâlime dur diyebilmek için, mazlumu tutup kaldırabilmek için,
barışı getirmek için güçlü kuvvetli olmalıyız.
Memleketin en büyük ihtiyacı barıştır,
sevgi ve muhabbettir. İlimde, fende, teknikte
el ele, gönül gönüle seferber olabilmedir!
Sömürü düzenini, zâlim yönetimi, Allah’a imanı zayıf, insanlara tepeden bakan,
insanları ezen zihniyeti, materyalist dünyayı
Allah islâh eylesin.
İşte bunlara karşı güçlü kuvvetli olacağız. Onları durdurabilecek kuvvette olacağız.
Melâmet’e dünyanın ihtiyacı var. Silâh
terbiyesiyle değil; ilim terbiyesiyle zulümle
değil, sevgi, muhabbetle insanı yetiştirme
Melâmet’te! Huzur Melâmet’te!
Nefsî mücadelede muzaffer olmak, kendisinde Allah ve Resûlü’nü söz sahibi etmek,
kadere rıza, emre itaat ile Hak yoldan yürümek, görerek, bilerek şahadet vermek, Melâmet’te kemâl bulanlarda. Allah bu yolda Hak
mürşidin himmetlerini üzerlerimizden eksik
etmesin.
Allah ihvanımıza kesret vahdet tevhid etmek, Hakk’ın nuruyla nazar ederek gayrullahı silip atmak, fenâ-yı tamda bekâya ermek,
ihsan, ikram eylesin.
Selâm olsun dostlara!
Selâm olsun Hak yoldan gidenlere!
Selâm olsun Hakk’ı batılı, helâli-haramı
fark edenlere!
Selâm olsun aşkla zevkle Allah diyenlere!
Emre itaat, telkine sadâkat ile gönüller
fethedenlere selâm olsun!
Selâm dostlar size! Allah’tan sonsuz iyilikler size!
Allah’a emânet olunuz.
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Oruç Tutmak. .
ORUÇ TUTMAK...
geçmiş günahlarını bağışlar. ”
Oruç, çok önemli, çok hikmetli, mânidar
bir ibadettir. İnsan, onun faziletine inanarak,
Allah’ın emrine itaat ederek, yemeden, içmeden, nefsî arzulardan kendisini geri çekecek.
Avam orucu değil; havas, havassü’l-havas
orucu tutabilme! Sade midesine oruç tutturma değil; gözü oruçlu olsun, Allah’ın nuruyla
nazar etsin. Dili oruçlu olsun, Allah’ı zikretsin, Allah’la mülâkata girsin. Kulak, muhabbetullah dinlesin. El, ayak Allah’ın emrini yerine getirerek düşeni kaldırsın, acı doyursun,
sırat-ı müstakîmden yürüsün.
Allah rızası için yapılacak ibadete Cenâb-ı
Hak buyuruyor ki:
“Sadâkatle tutulan orucun mükâfatını bizatihi ben veririm. Oruç benim içindir. ” Herkes sadâkatinin, ihlâsı- nın karşılığını bulur.
“Kimler Ramazanın gelişiyle ferahlanır, sevinirse, Allah o zat-ı muhteremlerin vücutlarını nâr-ı cehime haram kılar. ”
Ve yine “Her kim Ramazan-ı Şerifin farziyetine, kutsîyetine inanır, sadâkat ve samimiyetle onu tutarsa, Allah bu zat-ı muhteremin
Şunu da ifade edeyim ki Cenâb-ı Hak bu
emirlerde, hep zat-ı ulûhiyetine iman edenlere hitap ediyor: “Ey iman edenler! Size
namaz farz kılındı. ” (Nur, 24/56) Yine “Ey
iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de
farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. ”
(Bakara, 2/183)
Bu ilâhî emir ve tebliğ müminleredir. Ne
mutlu bu emirleri duyabilen, zevkle kabul
edip yaşayanlara ne mutlu!. Allah bizi Allah
demekten mahrum etmesin. Lâyık kul olmayı bize nasip etsin. Amin!
Bak şu insana! Orucu tutmaz. Bir de tutanlarla alay eder: Ben oruç tutmam, o kadar
saf değilim. Oruç seni tutmuyor. .
Oruca âşina olan zat-ı muhteremler, öyle
severek edâ ederler, dil târiften âciz. Oruç,
namaz, müminlere farz kılınmıştır. Bu farz
olan ibadetlerin inkârı küfrü iktiza ettirir.
Allah korusun!.
Allah dostları, ancak Allah rızası için
oruç tutarlar. Mükâfatlarını da bizatihi Allah
verir.
Şu insan, sabahlara kadar, oruç tutamadığından, namaz kılamadığından dolayı ağlasa, feryat etse, az! “Aman Allah’ım, niçin
bende farz ibadetlerin sevgisi yok? Bana ne
15
Hacı Baba’dan Gönül Sohbetleri
16
Hüseyin Sabri Soyyiğit
Oruç Tutmak. .
oluyor ki bu güzel ibadetleri yapamıyorum?
Yoksa Allah beni kulluğuna kabul etmiyor
mu?”
Ah bunun ne kadar büyük bir felâket, bir
uçurum olduğunu idrak edip sadâkatle tövbe
edip Allah’a bir yönelebilsek!
Ulu Mevlâ kulunu yakmak için değil, sevmek için yaratmıştır. “Sadâkat ve samimiyetle tövbe eden kulun, Allah, seyyiatını
hasenata, cezasını mükâfata çevirir” (Furkan,25/70)
Allah bizleri hakkıyla tövbe eden, ahdine
vefa, tövbesinde sabit olan zümre-yi sâlihine
ilhak eylesin.
Sizlere bir oruç ilahisi:
Men aref ’ten ders alanlar
Ramazan’a bağlananlar
Her an Hak’la buluşanlar
Hak orucun kabul etsin
Allah için oruç tutan
Varlık benlik bahre atan
Malâyaniden kurtulan
Hak orucun kabul etsin
Oruçlunun var ihlâsı
Gaye sizde Hak rızası
Bulursunuz ruh safası
Hak orucun kabul etsin
Havassül Havas olanlar
Cennet kapısın açanlar
Cemâl-i yâre bakanlar
Hak orucun kabul etsin
Oruç vuslat zevkin verir
Maşûkuna o erdirir
Sohbetin zevkin tattırır
Hak orucun kabul etsin
Âzâların Hakk’a bağlar
Gönlün ruhun onla dolar
Ârif olan bunu anlar
Hak orucun kabul etsin
Ref ’i hicap olan canlar
Dostu ile buluşanlar
Sohbetin zevkin alanlar
Hak orucun kabul etsin
Orucunuz miraç olmuş
Sâdıkların kemâl bulmuş
Sabri Hak’tan niyaz etmiş
Hak orucun kabul etsin
17
Selami ÇEŞME
Unutulmayanlar
SEN HEP SORU MU HAZIRLASIN BE YAHU?
Yaz mevsimiydi. Serinde, bahçede Efendi Baba teşrif edip çok güzel bir
sohbet lütfettiler. Sohbetin bitiminde dedim ki:
- Efendim, birşey sorabilir miyim?
Güya bir şeyler biliyormuşum da bunu ortaya koyacağım.
Unutulmayanlar
18
Selami ÇEŞME
Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?
Eskişehir’i yaz.
- Başüstüne Hacı Babam, dedim.
Hasan Hilmi Efendi de yazmam konusunda teşvik etti. Ben de bu emri yerine getirmek
için Merzifon’daki seyrimi ve de bazı hatıraları yazmaya başladım.
Esselâmualeykum,
Pek Muhterem Dostlarım,
“Hakikata Giden Yolda” başlığı ile bir yazım Birdenbire dergisinin Mayıs-Haziran 2015
sayısında yayımlanmıştı.
Bir pazar günü Atça’dan misafir dervişler
gelmişti. Hacı Babamız dergahta sohbet yapıyordu.
Hasan Hilmi Efendi dergiyi eline aldı Hacı
Babamızın sohbete ara verdiği bir vakitte ve
dedi ki:
- Hacı Baba müsade edersen Selami Efendi’nin bir yazısı var okuyayım.
Hacı Babamız:
-Buyrun, dedi.
Hasan Hilmi Efendi yazının tamamını
okudu. Yazı bitince Hacı Babamız dedi:
-İyi, güzel olmuş.
Hemen kalkıp elini öptüm. Kendileri de
ben de duygulandık, gözyaşlarımıza hakim
olamadık.
Bir müddet sonra buyurdular ki:
- Selami, devamını isterim. Merzifon ve
Rabbimden niyazım yaşadıklarımı olduğu
gibi aktarabilmemdir. Ne eksik, ne fazla!. Yazacaklarım pek kayda değer olur mu bilmem;
ama Sultanımın emri yerine gelsin. Beğenip
beğenmeme sizlerin takdirinize kalmıştır.
Dostlar,
1974 yılındaki biattan sonra Merzifon’da
3,5 senem geçti. Bu zaman zarfında haftada
bir Cumartesiyi Pazara baplayan akşamlar evlerde toplanıyorduk. Bu dönemde Hasan Fehmi Kumanlıoğlu zaman zaman gelip bizlere
sohbet yapardı.
Hacı Babam, Sultanlar Sultanı, eşi benzeri olmayan bir zat-ı muhterem. Bir daha bu
aleme aynısı gelir mi bilmem diyeceğim; ama
aynısı ve de kendi olan Hasan Hilmi Efendi’yi
ve de muhtereme Hoca Hanımefendi’yi yetiştirdi. Ve bunlara yardımcı olacak bir çok muhteremi de yetiştirdiler.
Rabbim, zat-ı âlilerinie ağrısız, sızısız, sıkıntısız uzun ömür versin de ilminden, ilhamından, feyzinden, sevgisinden, nazarından,
meylinden cümlemizi nasipdar eylesin. Cemal-i pâkini seyrimizden almasın inşallah.
Sultanımın buyurduğu gibi çok entrikaları aştık, çok çetin mücadeleler verdik. Kimlerle başladık bu yola kimlerle devam ediyoruz.
Unutulmayanlar
Selami ÇEŞME
Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?
Kıyamete kadar atılan bu sağlam temeller biiznillah devam edecektir.
Ve yine efendimizin buyurduğu çok
önemli bir uyarıcı ifade var:
-Fenafillah olmayan benim sohbetimi yapamaz. Evet fenafilah her kişinin işi değil; ancak er kişinin işidir. Malumunuz tevhid kelam
ötesi, akıl ötesi, madde ötesi letafettir, manadır. Hissedip, zevk edilir, yaşanılır. Rabbim
cümlemize nasip etsin.
Aynıyettedir safa
Kelâmla olmaz ifa
Sabri ahde et vefa
Her yüzden nazarım sen
Bu dörtlük ciltleri doldurur, dil anlatamaz, akıl idrak edemez. Çünkü
Sabri senin manana vuslat eden hamd etsin.
Sohbet, sohbet ehlinin işidir. Biz hislerimizi zaman zaman birbirimize anlatabiliriz.
O da Sultanımın izinden gitmek kaydıyla.
- Efendim, birşey sorabilir miyim?
Güya bir şeyler biliyormuşum da bunu ortaya koyacağım.
Efendi Baba:
- Buyur, dedi.
- Yaptığınız bu sohbetten anlamaya çalıştığım kadarıyla kim kime dua edecek?
Şöyle bana bir baktı ve dedi ki:
- Sen hep soru mu hazırlarsın be yahu?
Sen bana dua et, ben sana dua edeyim.
O anı zaman zaman hatırlarım. Ruhu şad
olsun! Himmeti bizlerle olsun!
Bir tarihte Hacı Baba’ya bunu anlatınca:
- Soru soracak bir şey mi bıraktık yavrum!
Dedi. Bana genelde yavrum diye hitap ederdi. Çünkü 24 yaşında Rabbim dizinin dibine
oturttu elhamdulillah!
O andan itibaren bırak soru sormayı, aklımdan bile geçmedi.
Ama kendime soru sorarım:
Efendi Baba Ahmet Kumanlıoğlu Hz. ’leri
-himmeti üzerimize olsun- Merzifon’a teşrif
ettiler. Bizlere sohbet yapan ağabeyin evinde
misafir oldular. O abimizin evi müstakil ve de
bahçeliydi. Oradaki ihvana haber gönderildi.
“İkindi’den sonra Efendi Baba sohbet yapacak, bahçede toplanalım. ”denildi.
- Selami, sen günün kaçta kaçını zikir, tefekkür ve hizmetle geçiriyorsun?
Yaz mevsimiydi. Serinde, bahçede Efendi
Baba teşrif edip çok güzel bir sohbet lütfettiler. Sohbetin bitiminde dedim ki:
Merzifon’da 3,5 yıl kaldığımı yazmıştım.
Benim ve arkadaşlarımın tayini değişik illere
çıktı. Amirim diye hitap ettiğim, Hacı Babamızın sevgisini kazanan merhum Süleyman
Sevgili Dostlar,
Zaman içinde nâmütenahi tecelliler zuhura geldi. Tabii ki olanların hepsini tam olarak hatırlayıp yazma durumunda değilim.
19
Unutulmayanlar
20
Selami ÇEŞME
Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?
Çetin ile -ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun- benim tayinim İzmir-Çiğli Havaüssü’ne
çıktı. Sevinçten uçuyorduk. Çünkü Sultanın
cemal-i pâkinin seyredip, dizinin dibinde oturup, o mübarek lebinden çıkan bizlere hayat
veren ve hikmet dolu, mutlak kelamından,
nur saçan sohbetinden nasipdar olacağız.
Merzifondan ilişiği kesip İzmir’e geldik.
Amirim Şemikler’de Marangoz Mustafa ile
Şemsettin Usta’nın atelyelerinin karşısında ev
tuttu. Ben ise Üssün içerisindeki lojman olarak geçen barakalarda oturdum.
İzmir’deki görevimiz 4 yıl sürdu. Bu zaman zarfında fırsat buldukça vaktimizin çoğunu (yüzde doksan beşini diyebilirim) Hacı
Babamızın yanında, O’nun zücaciye dükkanında geçiriyorduk.
1980 yılında dergah olmadığı için yine cumartesiyi pazara bağlayan akşamları evlerde
toplanıyorduk. Hacı Baba teşrif edip bizlere
sohbetler ediyordu. Nöbetçi olduğumuz günler hariç tüm sohbetlere Çiğli Havaüssünden
dolmuşla gelip katılıyordum. Amirim zaten
Şemiklerdeydi.
İlk defa Hacı Babamın da duyacağı bir hatıramı anlatmaya çalışacağım. Düşünüyorum
da kendime hayret edesim gelir:
80’li yıllarda İzmir-Çanakkale yolu tek
şeritli daracık bir yoldu. Gece gündüz o yolda
yaya olarak yürüdüğüm zaman şayet bir kamyon geliyorsa bir kaç adım şarampole inerdim
ki araba çarpmasın.
Asıl konumuz şudur:
1980’nin yaz ayları cumartesi akşamları
sohbete geliyordum. Sohbet devam ederken
saat 23-23. 30 arası Hacı Babam bazı ihvanlara
seslenirdi:
- Sen kalk, vapuru kaçırma! Sen de kalk
arabanı kaçırma.
Bana bir şey söylemiyordu. Ben de utanır,
haya ederdim, izin istemeye. Sohbet devam
ederken müsade istemezdim. Sabaha kadar
devam etse yine de istemezdim. Bazen sohbet
geceyarısını buluyordu. Sohbetten 24’te çıkıp
da Serinkuyu’ya gelene kadar saat yarım oluyordu, bazen de bire geliyordu.
O saate değil araba bulmak kamyonlar
dahi tek tük geçerdi. Kimse de almazdı. anarinin hızlı zamanı. Yarım saat daha beklerdim.
Araba gelmeyince Bismillahi Allahuekber, ya
Hak, Allah Allah Allah diye zikre başlayıp sabaha karşı eve varırdım.
Yine bir gün geldim sohbetten sabaha karşı. Bizim evin karşısındaki bahçede birkaç astsubay arkadaş masayı kurmuş oturuyorlar.
İçlerinden birisi sordu:
- Hayrola bu saatte nerden geliyorsun?
Çünkü biliyorlardı arabamın olmadığını. O
saatlerde de araba bulmak mümkün değildi.
- İzmir’den geliyorum, dedim.
- Vay uyanık vay! Gündüzleri namaz geceleri. . . . Vay seni vay!
Onlara:
- Siz yanlış düşünüyorsunuz. Gittiğim yere
sizi de götürebilirim. Buyrun haftaya beraber
gidelim. Beraber yaşarız yaşanacakları!
Unutulmayanlar
Selami ÇEŞME
Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?
Böyle bir zuhurat yaşamıştım.
Sultanlar Sultanı “Sadakatin yolun Açar.
”buyurmuştur. Rabbim anlayışımızı arttırsın.
Bu dört sene zarfında neler yaşandı neler!.
Sultanımızın sohbetlerini, gittiği yeri hep takip edip giderdim. Helvacı, Menemen, Kuşadası vs.
Sırası gelmişken bir hatıramı daha anlatmaya çalışayım inşallah:
Bir gün lojman komşumuz olan astsubayla Çankaya’ya bazı ihtiyaçlarımızı temin için
gidiyoruz. Arkadaşla fazla bir samimiyetimiz
de yoktu. Dolmuşta yan yana oturuyoruz.
Döndü bana dedi ki:
- Abi ben namaza yeni başladım. Normal
zamanda aklıma gelmeyen şeyler namazda
aklıma geliyor. Rahat bir namaz kılamıyorum.
Ben de o anki halet-i ruhiyemle düşünmeden:
- Sen namazı kılarsan, tabii ki aklına herşey gelir. Hak kılarsa, Hak’tan başka birşey
gelmez.
Çankaya’da ihtiyaçlarımızı alıp eve gelene
kadar arkadaşla tek kelime konuşmadık. Arkdaş benim söylediklerimle ilgili tek kelime etmedi. Akşam üzeri eve döndük. Üç gün sonra
kapı çaldı. Açtım baktım o arkadaş. Bugüne
kadar hiç görüşmediğimiz arkadaş kapının
önünde duruyor.
- Buyrun, dedim.
- Müsaitseniz biraz görüşmek istiyorum.
- Tabii tabii buyur, deyip içeri aldım.
Hoşbeşten sonra:
- Abi üç gündür düşünüyorum. Bir türlü
çözemedim, anlayamadım ne demek istedin.
Hak namaz kılar mı?
Üç gün önce söylediğim o sözün zamansız
düşünülmeden söylenmiş bir söz olduğunu
anladım. Tevil etmeye çalıştımsa da arkadaş
tatmin olmadı. Kendisine Hasan Fehmi Tezdoğan Hz. ’lerinin Divanını verdim. Bu Divanı
oku, anlamaya çalış, dedim.
Dvanı götürdü. Birkaç gün sonra geri getirdi.
- Abi bu kitabı okumamdaki neden, Cumhuriyeti methediyor.
Bugün oldu cumhuriyet
Kalmadı harice mihnet
Oturdu tahtına millet
Yaşasın Pîr Melamiyyun
Kendimce anlatabildiğim kadar anlattım;
ama tatmin olmadı. Dedi ki:
- Sen bunu Efendine sorar mısın?
- Efendime sormaya haya ederim. Çünkü
soru soracak birşeyim kalmadı. Sen gelip sormak istersen, Efendimden müsade alırım. Kabul ederse, gelip sorarsın.
- Tamam, dedi.
Müsadesini aldım. Beraber gidip Cuma’yı
kıldık. Çıktıktan sonra Hacı Baba Konya’dan
gelen bir minibüs dolusu ihvanı yemeğe götürdü. Biz çıkmadık. Bir müddet sonra çıktık.
Oda doluydu, kapının girişinde kendimize
21
Unutulmayanlar
22
Selami ÇEŞME
Sen Hep Soru mu Hazırlarsın Be Yahu?
yer bulup oturduk. Sultan, Peygamber Efendimizin devr-i saadetinden başlayıp o günkü
hükümete kadar değerlendirme yapıp sohbeti
sonlandırdı.
Arkadaş bana dedi ki:
- Abi, bir an benden ayrılıp efendinin yanına gitseydin şüphelenirdim. Efendiye söyle
bir daha gelebilir miyim?
Elini öperken Hacı Baba’ya sordum:
- Tabii tabii sen geldikçe seninle gelsin.
Fazla uzatmayalım neticede arkadaş biat
etmek istedi.
Hacı Baba’yı üssün içindeki o baraka olan
evimize davet ettim. Kabul buyurdular. Orada arkadaşa ders verecek. Sanırım pazar günü
idi. Evlerimiz karşı karşıya idi. Hacı Babanın
gelmesine bir saat kala camdan baktım ki bir
araba arkadaşın evinin önüne park etti. İçerisinde iki aile vardı. Piknik yapmak için eşyalarını indirmeye başladılar.
- Eyvah dedim, bu adamlar kim? Birazdan
Sultan gelecek. Diye düşünürken arkadaş bize
doğru geldi. İçeri aldım. Dedi ki:
- Abi bunlar çocukluk ve mahalle arkadaşlarım. Piknik yapmaya gelmişler. Ne yapayım
şimdi?
Ona dedim:
- Bak, bir koltukta iki karpuz taşıyabilir
misin?
- Taşıyamam, dedi.
- O zaman birisinden vazgeçeceksin! Ya o
taraf ya bu taraf!
- Tamam, dedi ve gitti.
Biz pencereden bakıyoruz. Kendilerine ne
söylediyse, gelenler eşyalarını toplayıp gittiler.
Arkadaşın hanımı ağlayarak bize geldi:
- Abi, beyim gelen arkadaşları kovdu.
- Ne dedi?
Dedi ki:
- Arkdaşlar, ben yolumu değiştirdim. Şimdi benim efendim gelecek, artık sizinle olamam; ama istiyorsanız siz de gelebilirsiniz.
Onlar da hemen gittiler.
-Üzülüp ağlama bacım. Sen kovmadın, o
kovdu. Sonu hayırlı olur inşallah. İleride sen
de biat edersin.
Ağlayarak ayrıldı. 15 dakika sonra Sultanlar Sultanı teşrif ettiler. Yemekten sonra çok
güzel bir sohbet ve zikir oldu. Sonra da ders
verildi. Daha sonra arkadaşın hanımı da biat
etti. Ailece tevhid evi oldu evleri.
Çok şükür Rabbime. 80’lerde böyle bir zuhurat yaşadım dostlar. Selamlarımla.
23
DOSTLAR MECLİSİNİ BULDUM
Melamet Nişanı Olan
Zikirle Kendinden Geçen
Erenler Meclisin Bulan
Melamet Yolunu Seçen
Gece Gündüz Allah Diyen
Yücelere Kanat Açan
Dostlar Meclisini Buldum
Dostlar Meclisini Buldum
Nefis Ateşinde Yanan
Gayeleri Hizmet Olan
Zikir Meclisinde Sönen
Himmeti Hizmetle Bulan
Allah Allah Diye Dönen
Sermayesi Zikir Olan
Dostlar Meclisini Buldum
Dostlar Meclisini Buldum
Mazisi Ademe Varan
Melamet Meşrebim Diyen
Peygamber Varisi Olan
Zikir Halkasına Giren
Zamanın Nebisin Bulan
Canlar Gurubuna Giren
Dostlar Meclisini Buldum
Dostlar Meclisini Buldum
Zikir Sofrasında Coşan
Hüseyin Sabriyi Bulan
Canla Cananla Buluşan
Tevhitle Yeniden Doğan
Hep Allah İçin Sevişen
Ten Varlığından Soyunan
Dostlar Meclisini Buldum
Dostlar Meclisini Buldum
Maziyi Hale Döndüren
Bana Benden Yakın Olan
Ölmeden Evvel Öldüren
Peygamber Varisin Bulan
Nefis Ateşin Söndüren
Mehmet Gayesi Hak Olan
Dostlar Meclisini Buldum
Dostlar Meclisini Buldum.
Mehmet GÖNÜLLÜ
24
Hasan AKTAŞ
Dostlarımızla
YAZ KUR’AN KURSLARIMIZ VE ÇOCUK EĞİTİMİ
Çocuklarımızla olan ilişkilerimizde sevginin önemi çok büyüktür. Çocukların özellikle sevgiyle beslenmesi gerekmektedir. Sevginin aşırı olmasının da, yetersiz olmasının da çocuğun ruh sağlığında davranış bozukluğuna sebep olacağı kaçınılmazdır.
Dostlarımızla
Hasan AKTAŞ
Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi
Değerli okuyucularım,
Cümlenizi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. Bu sayımızda konumuzu çocuklarımıza ayıralım istedim. İnşaallah faydalı oluruz.
Çocuklarımızın dokuz aylık yorucu bir
okul döneminden sonra tatile girdiği yaz
dönemini yaşıyoruz. Tabi ki aynı zamanda
mübarek ramazan ayını da bitirmek üzereyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı önderliğinde
Kur’an kurslarımızda, okullarımızda ve camilerimizde yaz dönemi kursu açılmış olup
yavrularımızı okutmaktayız. Bir din görevlisi
olarak ve uzun yılların tecrübesi ile şunu belirtmek istiyorum:
Anne-baba olarak yavrularımız için
okullara giderken gösterdiğimiz özeni, devamlılığı, dikkati yaz kursuna giderken maalesef göstermiyoruz. Okula giderken sabahın
06’sında kaldırıp karnını doyurup servise
yetiştirdiğimiz yavrumuza saat 09’da veya
10’da kursa göndermek için çaba sarf etmiyoruz. Yaz tatili diye çocuğumuzu fazla serbest bırakıyor gece yarılarına kadar eğlenip
yatağa girmemesine ve ertesi gün öğleye veya
ikindine kadar uyumasına mani olamıyoruz
veya olmuyoruz. Çocuklarımızı kursa gitme
konusunda çok serbest bırakıyoruz. Biz eğiticiler bakıyorsun bir gün 50 kişi okuttuğumuz
yavrumuzu ertesi gün 25 kişi olarak görüyoruz. Bu çok acı bir durum. Anne-baba olarak
bu konuda çok büyük sorumluluğumuzun
olduğunu bilmemiz lazım. Çocuğumuz için
doktor olsun, hâkim olsun, mühendis olsun,yüksel rütbeli asker olsun diye dünyası için
elimizden gelen bütün imkânları kullanırken
ukbası için, manası için aynı gayreti göstermiyoruz.
Muhterem Dostlarım,
Diyanet İşleri Başkanlığımız ve biz din
görevlileri olarak inanın çok gayret gösteriyoruz. Bu konuda görevli arkadaşlarımızın
oldukça donanımlı ve gayretli olduğuna inanıyorum. Çocuklarımıza dini kitapları, cd’li
elif-ba’yı ve Kur’an-ı Kerim’i bedava veriyoruz. Hep sevgi ile yaklaşıyoruz. İmtihan etmiyoruz. Yoklama yapmıyoruz. İkramlarda
bulunuyoruz. Sosyal faaliyetleri için çalışmalar yapıyoruz. Sabah uyusunlar diye kurs
saatini 10:00 – 12:45 arası yapıyoruz. (Kurs saatlerini Diyanet İşleri Başkanlığımız o yerin
durumuna göre 3 saat olmak kaydı ile esnek
bırakmıştır. Farklı saat dilimleri arasında da
olabilir. )
Bütün bunlara rağmen en büyük sıkıntımız yavrularımızın kursa devamsızlığı konusudur. Bu konuda anne ve babalara tekrar
sesleniyorum. Dünyamızın süsü olan çocuklarımızı seviyorsak ki seviyoruz o zaman
çocuklarımızın geçici dünyası için gösterdiğimiz gayreti gelin ebedi âlemleri içinde
gösterelim. Çocuklarımızı kendi ellerimizle
ateşe atmayalım. Tabi ki yavrularımızın oynamaya, gezmeye, eğlenmeye hakkı var ve bu
gayet tabiidir. Biz yalnızca yavrularımızın 24
saatinin 3 saatini camide veya kurslarımızda
25
Dostlarımzla
26
Hasan AKTAŞ
Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi
geçirmelerini istiyoruz. Biz çocuklarımızla
dinimizi öğretirken, aynı zamanda da eğleniyoruz. Dayak yok, kızmak yok, sevgi var,
hoşgörü var, ikram var, sosyal aktiviteler var.
Onun için gelin ey anne-babalar çocuklarımızı yaz kursuna gönderelim. Tatil için size
kurs bitimi çok zaman tanınacaktır. Tatil dedim de hani imkânı olanlar her sene sahile
doğru değil de bir de ailecek umreye gitseler
ne güzel olur değil mi. Yüce Rabbim hepimize nasip etsin.
Evlatlarımız adına böyle tatlı bir serzenişten ve duadan sonra çocuklarımızı sıfır
yaşından itibaren nasıl yetiştirmeliyiz, bu konuda anne ve babaya ne gibi sorumluluklar
düşüyor, gelin biraz da bu konuda kendimizi
kontrol edelim.
Kardeşlerim,
İyi bir evlat yetiştirmek öncelikle iyi bir
eş seçimiyle başlar ve arkasından helal lokma
gelir. Peygamber efendimiz (sav) buyururlar ki: “Evleneceğiniz kişide şu dört özelliği
arayınız. Dindarlığı, soyu-sopu, güzelliği ve
zenginliği. Siz dindar olanı seçiniz. ”hadisin
son cümlesinin altı kalın harflerle çizilmesi
gerekiyor. “Siz dindar olanını seçiniz. ”
Bu zamanda genelde gençlerimiz evleneceği bayanda neyi aradığının yorumunu size
bırakıyorum. Bir mü’min olarak evleneceğimiz kişi için şunları düşünmemiz lazım. Bu
bayan mü’mine biri midir, bana eş, çocuğuma anne olabilir mi? Haramı helali seçer mi?
Bunları düşünmek gerekiyor. Sonra kazancımıza zerre kadar haram karıştırmamamız
lazım. Özellikle hamilelik döneminde eşin
yediği lokmanın helal olup olmadığına dik-
kat etmek gerekiyor. Dünyaya geldikten sonra altı yaşına kadar anne ve babanın yaşantısı
ve lokması çocuk için çok önem arz etmektedir. Çünkü çocuk Allah’ın insana bir lütfudur. Ana-babalara da birer emanettir.
Çocuk doğduğunda kulağına ezan okunur ve böylece hayata başlamış olur. Çocuk
anadan doğduğunda tertemizdir. Ekilmemiş
toprak gibi, işlenmemiş alçı gibidir. O mevsimde çocuğa ne verilirse onu alır. Çocuk boş
kaset gibidir. Kasete ne doldurulursa onu alır.
Toprağa ne ekilmişse o biçilir. Alçı nasıl kalıba konulursa öyle şekillenir. Çocuk da öyledir. Çocuğa, İslam’ı öğretirsek Müslüman,
Hristiyanlığı öğretirsek Hristiyan, Yahudiliği
öğretirsek Yahudi olur. Kısaca; biz hangi dine
mensup isek çocuk da o dine mensup olur.
Hadis-i Şerif ’de Allah Resulü (sav) şöyle
buyuruyorlar: “Her doğan çocuk İslam fıtratı
üzere doğar, anne-babası onu ya Hıristiyan,
ya Yahudi veya Mecusi yapar”. Dikkat ederseniz “Müslüman yapar” demiyor. Çünkü çocuk zaten İslam fıtratı üzere doğmaktadır.
Tüm terbiyecilerin: “Altı yaşa kadar çocuğun karakteri nasılsa, ondan sonraki yaşantısında fazla ekleme yapılmayıp, aynı izlerin
devam ettiğini” söylemeleri cidden önemlidir.
Hz. Peygamber (sav): “Hiçbir baba (ve
anne) çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün
bir hediye vermiş olamaz. ” buyuruyor. (Tâç,
M. A. Nâsıf, C. V, sf. 8)
Ayrıca “Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz
yönettiklerinizden sorumlusunuz” buyurmuştur. (Buhari, “Nikâh”, 90)
Dostlarımızla
Hasan AKTAŞ
Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi
Yine Efendimiz (sav): En hayırlınız, ailesine karşı hayırlı olanlardır”(İ. Mace, Nikah,50)
buyururlarken;“Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez” prensibinden hareketle
annelerin evlat yetiştirebilecek vasıf kazanması ve bu işe ehil olması tüm toplumca hedeflenmelidir. Zira “İyi evlatlar iyi annelerin
meyveleridir. ” sözü de bu gerçeği ifade etmektedir.
Kıymetli Okuyucularım,
Öyleyken özellikle ülkemizde çocukların
ilk öğretmenleri olan annelerin %30’unun
eğitim bozukluğu içinde olması, tüm toplumu düşündürmelidir. Pedagog ve psikologlar tarafından yapılan araştırmalar, çocuğun
ruhî dünyasının en çok sarsıldığı yaşların 7
ve 9 yaşları olduğunu ortaya koymuşlardır.
Anne ve baba olarak çok dikkatli olmamız
gerekiyor.
Çocuklarımızla olan ilişkilerimizde sevginin önemi çok büyüktür. Çocukların özellikle sevgiyle beslenmesi gerekmektedir. Sevginin aşırı olmasının da, yetersiz olmasının
da çocuğun ruh sağlığında davranış bozukluğuna sebep olacağı kaçınılmazdır. Ruh bilim
ve ruh sağlığı hekimliğinin ortaya koyduğu
şu gerçeği belirtmekte yarar vardır. İnsanoğlu sevilme yeteneğini sevile sevile kazanır,
sevmeden önce sevilmeyi öğrenir.
Belirli zamanlarda aile içinde birlikte
paylaşılan zamanlar olmalıdır. Zira çocuklar birlikte paylaşılan anları örneğin yemek,
gezi, okuma, oyun vs. gibi birliktelikleri sevgi
olarak algılar.
İslami gelenekten mülhem olan, Osmanlı aile yapısı için, İsviçreli Gaston JEZZ şöyle
söylemiştir: “Dünyanın en sağlam aile ocağı
Osmanlı’da doğdu ve bu varlık, hiçbir milletin
tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı
inşa etmiştir. ”
Çocuk altı yaşından itibaren ergenlik çağına kadar ise dışarıdan etkilenecektir. Yani
okul, çevre, arkadaşlar çocuğumuzun olumlu
veya olumsuz gelişmesinde çok etkili rol oynayacaktır. Onun için toplum olarak hepimize çok önemli görevler düşmektedir.
Yavrularımız bir canlı olarak nefsine; bir
evlat olarak anne-babasına, akraba ve komşusuna; bir insan olarak insanlara, kul olarak
Allah’a, fert olarak devletine, milletine karşı
görevlerini bilen ve yerine getiren dengeli,
tutarlı, uyumlu, dürüst ve ahlaklı bir insan
olarak yetiştirilmesi çocuğun hakkı ve anne-babaların ise görevidir.
Gelin tam da burada her konuda önderimiz, liderimiz, efendimiz Hz. Muhammed
Mustafa (sav) in çocuklarla olan ilişkisine bir
göz atalım.
Hz. Peygamber (sav) yakın çevresindeki
çocuklara ve torunlarına o kadar ilgi ve sevgi
göstermiştir ki; camide namaz kıldırıyorken
bile çocuklar omuzunda ve sırtındadır. Hz.
Zeynep’ten torunu Umame bu çocuklardan
biridir. Hz. Peygamber onu namazda omuzuna alır, rükûa gittiğinde yere kor, kalktığında
tekrar omuzuna alırdı. (Kütüb-ü Sitte).
Bazen efendimiz secdeye gidince Hz. Hasan ve Hüseyin gelip sırtlarına binerlerdi. Hz.
Peygamber secdeden kalkarken onları yumuşak bir şekilde alıp yere koyarlardı. Secdeye
gidince onlar yine sırtına binerlerdi, bu durum namaz bitene kadar devam ederdi. Yine
27
Dostlarımzla
28
Hasan AKTAŞ
Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi
bir defasında Hz. Peygamber secdedeyken
sırtına Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin binince,
ininceye kadar secdeyi uzatmıştı.
Bütün bu örneklerden anlaşılacağı gibi
Hz. Peygamber (sav) çocuk ve torunları ile
çok yakından ilgilenmiş, onlara her zaman
ve mekânda sevgi, anlayış ve sorumlulukla
yaklaşmış şefkatle muamele etmiştir.
Çocuk terbiyesinde dini terbiyeye öncelik verilmesine rağmen günümüzde Müslümanların çocuklarının yetişmesinde, bütün
gayret ve maddi manevi imkânlarını, sadece
dünyevi geleceklerini kazanma doğrultusunda harcamaları, onların, ahiretlerine yatırım
yapmamaları inançlarına son derece aykırı
bir durumdur.
Kıymetli dostlarım,
Kerim kitabımızda bu konuda çok dikkatimizi çeken ayetlerden ikisini sizinle paylaşmak istiyorum. Bu ayetlerden birinde Rabbimiz şöyle buyururlar: “Ey iman edenler!
Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar
olan ateşten koruyun “(Tahrîm/6)
Ayete dikkatli bakarsak yüce Rabbimiz
önce kendimizi sonra ailemizi korumamızı emrediyor. Korunmak derken; şemsiye
ile yağmurdan, elbise ile soğuktan korunmak değil tabi ki. Kendinizi ateşten koruyunuz. Peki, ateş nedir? Efendimiz tarif ediyor.
“El-kizbünârun” yalan ateştir. Yalnızca yalan
mı? Gıybet, dedikodu, haset, inat, gurur, kibir, zina, içki, faiz, Anne-babaya isyan vs.
bunların hepsi ateştir.
Kişi önce bunlardan kendini korumalı ki
ailesini koruyabilsin. Kendisi namazını kıl-
mayıp ailesine namaz kılın derse, kendisi yalan söyleyip siz yalancı olmayın derse, kendisi sigara içtiği halde aman yavrularım siz bu
illete müptela olmayın derse bunun hiç etkisi
ve faydası olmaz.
İslam’ın yasakladığı bütün kötü huylardanönce kendi vazgeçecek, emredilen güzel
ve iyi davranışları yapacak, bir Müslümanın
nasıl olması gerekiyorsa aynen yaşayıp ailesine örnek olacak ki, çocuklar da atanın sözünü dinlesinler. Kendisi bütün münkirattan ve
fuhşuyattan korunmalı ki evlad-u iyalini de
korumuş olsun. Aksi takdirde çocuklarımızı
kendi elimizle ateşe atmış oluruz.
Diğer ayet-i kerimede ise Rabbimiz: “Ehline (yani aile halkına) namazı emret! Hem de
kendin ona sabır ile devam et. ”(Taha/132)buyuruyor. Bir mü’miniçin namaz çok önemlidir. Namaz dinin direğidir. Efendimizin iki
gözünün nurudur. Namaz, Miraç hediyesidir.
Namaz, Allah’a imandan sonra gelen en büyük kulluk görevimizdir. Efendimiz (sav) vefatının son anına kadar namazlarını cemaat
ile kılmış ve kıldırmıştır.
Hatta en son anlarında bile mihraba geçemese de Hz Ebu Bekir’e imam olmasını söylemiş ve arkasında cemaat olmuştur. Namaz bu
kadar önemli olmasına rağmen namazında
gevşek davrananlara hatta hiç kılmayanlara
şahit olmaktayız. Hal böyle olunca çocuklarımızda İslam’dan, namazdan uzak bir hayat
sürer hale geliyorlar.
Yüce Rabbimiz namazı ailene emret; ama
sen de ona devam et buyuruyor. Anne-baba
olarak biz namaza devam etmezsek, evladımız bizi seccade üzerinde görmezse, tak-
Dostlarımızla
Hasan AKTAŞ
Yaz Kur’an Kurslarımız ve Çocuk Eğitimi
kesiz, tesbihsiz bir hayat sürersek, alnımız
secdeye varmazsa hem kendimizi hem de ailemizi ateşe atmış oluruz.
Peygamber efendimiz (sav) çocuklarımızla ilgili : “Çocuklarınız yedi yaşına geldiğinde
onlara namazı alıştırınız. On yaşına geldikleri halde kılmazlarsa yaptırım uygulayınız”
buyuruyor. Söz peygamberimize, hitap biz
ümmetine olduğuna göre bu hadisi çocuklarımız üzerinde uygulamak dini görevlerimiz
arasındadır. Rabbim bu konuda yardımcımız
olsun. Âmin.
Cuma/2, Maide/67. . vb.
Buradan şunu anlıyoruz: İki türlü ilim
var. Biri kitabî biri ledünnî. Biri maddi biri
manevi, biri şer’i biri hakiki.
Genel manada anne-babalar birinci ilmi
öğreniyor ve çocuklarına öğretiyorlar; ama
ikincisini öğrenen ve öğretenlerin sayısı oldukça azdır. Cenab-ı Hak bütün kardeşlerimize ikinci ilmi öğrenmeyi, sırrına ermeyi,
zevkiyle zevkiyâb olmayı, Hz İnsan olmayı
nasib-i müyesser eylesin. Amin. Amin.
Dostlarım,
Bundan yaklaşık 30-40 sene evvel çocuk
yaşlarımda babamın getirmiş olduğu vaaz
kasetlerini zevkle dinler ve etkilenirdim. O
vaaz kasetlerinin birinde meşhur İstanbul
vaizlerinden merhum Timurtaş hoca efendi bu ayetle ilgili şunları söylüyordu. “Eğer
bir baba sabah erkende kalkar abdestini alır
camiye gider cemaatle namazını kılar gelir
fakat evdeki hanımına hanım kalk namazını kıl, oğlum kalk namazını kıl, kızım kalk
namazını kıl demezse dört mezhebe göre de
cehenneme gitmiştir. ”
Neden böyle söyledi hoca efendi? Çünkü
ayet çok açık. Ailene namazı emredeceksin,
sen de ona devam edeceksin buyuruyor. İfade
biraz ağır ama düşünmek lazım. Ortada bir
emir var ve onu uygulamak gerekiyor.
Yazımın sonuna gelirken bir konuya da
dikkatinizi çekerek bitirmek istiyorum. Kerim kitabımızı baştan sona incelediğimizde
yüce Allah, Peygamber efendimize müteaddit
defalar kitabı ve hikmeti öğretmek için gönderdiğini beyan buyuruyor. Al-i İmran/164,
Ve âhiru de’vânâ enilhamdülillahi rabbil
âlemin.
29
Dostlarımzla
30
Hasan AKTAŞ
Çocuk Deyip de Geçmeyin!
ÇOCUK DEYİP DE GEÇMEYİN!
Çocuk deyip de geçmeyin
N’olur ilgiyi kesmeyin
Çevreye dikkat ediniz
Dikkat edin hem üzmeyin
Arkadaşın kim sorunuz
Dünya süsüdür çocuklar.
Her daim takip ediniz
Yanlışa kayar çocuklar.
Sakın ha! Haram yemeyin
Helal lokmayla besleyin
Neslimizin devamları
Narı cehime atmayın
Halis muhlis olanları
Cennet çiçeği çocuklar.
Hasan çok sever bunları
Gelecek nesil çocuklar.
Güzel isimler koyunuz
Kamet ezan okuyunuz
Emzirerek büyütünüz
Süte muhtaçtır çocuklar.
Örnek olun sizi görsün
Ömür boyu böyle bilsin
Sen onu, o seni sevsin
Evin gülüdür çocuklar.
Namaz kılın zekât verin
Güler yüz, tatlı dil olun
Kopya eder bunu bilin
Kaset gibidir çocuklar.
HOŞGELDİN AYLARIN EN ŞEREFLİSİ!
On bir ayın sultanı şerefisin
Kadir gecesinin sahibi sensin
Ayların en şereflisi hayrısın
Resulun Cebrailin şahidisin
Rahmetsin marifetsin hidayetsin
Mukabelelerini dinleyensin
Hoş geldin ayların en şereflisi
Hoş geldin ayların en şereflisi
Kur an ayı mukabele ayısın
Daim oruç tutanlaradır lütfun
Af ve hidayet kurtuluş ayısın
İndirirsin onlara Kur anını
Bereket bolluk teravih ayısın
Veririsin arifiyet sıfatını
Hoş geldin ayların en şereflisi
Hoş geldin ayların en şereflisi
Nimetin kıymetini bildirensin
Her anını onun miraç edersin
Sabretmeyi şükretmeyi öğretensin
Her gecesini hep kadir edersin
Nefsaniyeti terbiye edensin
Her ayını ramazan edersin
Hoş geldin ayların en şereflisi
Hoş geldin ayların en şereflisi
Cehennem ateşini söndürensin
Hakkı diyet etmemi istersin
Cennet kapılarını sen açarsın
Oruçla Hakka uruç ettirirsin
Kullarının affını isteyensin
Bayramı afiyetle verirsin
Hoş geldin ayların en şereflisi
Hoş geldin ayların en şereflisi
Kullarını gayriyetten kurtaransın
Sen Hakkı zahire çıkaran aysın
Nefis ateşlerini söndürensin
Hak kelamını Hakla anlatansın
Rahmaniyete davet edensin
Aşkla zevkle mutmain eden aysın
Hoş geldin ayların en şereflisi
Hoş geldin ayların en şereflisi
Gecenle gündüzünle rahmetsin sen
Fazilet her ayın ramazan olsun
Maddi manevi rızık verensin sen
Orucun uruç daim vuslat olsun
Hem ruha hem vücuda şifasın sen
Yaşantın hep sahur iftar olsun
Hoş geldin ayların en şereflisi
Hoş geldin ayların en şereflisi
Fazilet ÇITACI
31
32
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Gönül Bağından
ORUÇ TUTAN KULU, ALLAH SEVER!
Sevgili Dostlar,
Ramazan-ı Şerif ile bütünleştiğimiz zaman, o rahmeti kendi
enfüsümüzde bulacağız. Rahmet, Allah’ın merhametidir. Kişinin
merhamete uğraması, zahiren azalarının selamet bulması, sıhhat
bulması...
Gönül Bağından
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!
Bunun zahirinde böyle, manen de hükmü
böyledir. Yani insanı helak eden şeyler; çok
yemek, çok konuşmak, çok uyumak.
Az yemek, az konuşmak, az uyumak. “İnsan ya hayır söylesin ya sussun!” diyor Peygamber Efendimiz. Hayırlı söze herkesten
fazla bizim ihtiyacımız var. Şimdi ben nefsim
ile muhabbet edersem nefsime diyorum ki,
herkesten fazla senin bu hayra ihtiyacın var.
Öyleyse kendine hayrı söyle.
Sevgili Dostlar,
Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun.
Efendiler Efendisine sonsuz salat u selamlar olsun. Allah dostlarına bizden selamlar
olsun, hürmetler olsun, muhabbetler olsun
Amin!
“Evveli rahmet, ortası mağfiret, ve ahiru
itkumminan yani ateşten azat olma. ” (İbn
Huzeyme, Sahîh, III, 191 (h. no: 1887) hadisini
duyuyoruz, efendilerimiz de izah ediyorlar.
-Allah onlardan razı olsun-
Bizim kendimize hayır söylememiz zikirdir, tefekkürdür. “Ya hayır söyle ya sus!”
(Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75)
hadisini kendi enfüsümüzde zevk etmeye çalışırsak, önce kendimize hayrı söyleyeceğiz.
Bizim kendimize söyleyeceğimiz hayır, zikrullahtır, fikrullahtır, muhabbetullahtır.
Burada susmak, tefekkür etmektir. Yani
Allah’ın üzerimizde ki nimetlerini tefekkür
etmektir. Siz Allah’ın nimetlerini saymaya
kalksanız, sayamazsınız, diyor ayet.
Ramazan-ı Şerif ile bütünleşmek. Yani
Ramazan-ı Şerif ile bütünleştiğimiz zaman o
rahmeti kendi enfüsümüzde bulacağız. Rahmet, Allah’ın merhametidir. Kişinin merhamete uğraması, zahiren azalarının selamet
bulması, sıhhat bulması.
Bir insan Rabbisinin nimetlerini zikretmek suretiyle Rabbisine şükretmiş olur. Bazen düşünüyoruz ya babamızın üzerimizde
ki hakkı. İşte büyüttü, okuttu, evlendirdi,
elimizden tuttu… Bunları saymak ne oluyor?
Saygıyı meydana getiriyor.
Bütün sene bu vücudu kullanıyoruz. Midesini kullanıyoruz, kalbini, karaciğerini, diğer iç organları. Ramazanda bir rahmete uğruyorlar. Bu bariz bir rahmet. İnsan dışında
aramasın kendi enfüsünde arasın rahmeti.
Şimdi Allah’ın üzerimizde ki nimetlerini
sayarsak o zaman Allah’a karşı bir saygı, bir
sevgi, bir muhabbet; içimizde meydana gelir.
Az yiyip, az uyuyan olur melek.
Çok yiyip çok uyuyan olur helak.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ıbâdetî
seyedhulûne cehenneme dâhırîn. ” (Mu-
33
Gönül Bağından
34
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!
min, 40/60)
“Benden istediğiniz zaman size icabet ederim. Bana kulluktan yüz çevirenleri alçaltılmış
bir vaziyette cehennem sokarım.” diyor.
Cenab-ı Hakk’a iltica etmek, sığınmak.
Peki bu duanın hikmeti? Kul acziyeti ile Allah’a duada bulunuyor: “Ya Rabbi ben bu işte
aciz kaldım. Bana yardım edecek, benim
müşkülümü giderecek sensin. Benim sahibim sensin. Anamın karanlık karnında benim ihtiyaçlarımı sen giderdin. ”
Boynunu bükerek istiyor, mahviyet ile.
“Bize ibadette büyüklenenleri hor ve hakir bir
şekilde cehenneme sokarız” diyor ki, burada,
ibadet duadır.
Kendisinde bir varlık görüyor ya, gemisini yürütüyor güya, görünüşte. Halbuki dalgalar yükselmeye başladığı zaman, rüzgarlar
sağa, sola gemiyi yatırdığı zaman, feryat etmeye başlıyor.
Onlar böyle kullara bakarlar, ibadet
edenlere, zikir ehline, sohbet ehline de onlar
ile istihza ederler, onları hafife alırlar. Allah,
onları o hafife aldıkları şey ile alçaltır. Allah’a
iltica edenleri, dua edenleri yüceltir.
“feinnel ızzete lillâhi cemîâ. ” (Nisa,
4/139)
İzzetin cem’isi Allah’a aittir. ”
Libya lideri halkına fare demişti. Cenab-ı
Hak onu fare deliğinde gebertti. Bunlar Allah’ın apaçık ayetleri. Kendi halkına kimyasal silah kullananları rezil i rüsvay etti. Bizim
görmediğimiz daha niceler cereyan ediyor.
Allah’ı dilimize saygı ile alacağız, sevgi
ile alacağız, muhabbet ile. Bütün varlığı var
eden, zuhura getiren, kuvvet, kudret, ilim,
irade sahibi olan Allah, kurban olduğum bizi
kendisi ile ziynetlendiriyor, şereflendiriyor.
Şu çamurun koynundan çıkmış olan insanı
Hz. İnsan yapıyor. Ona Muhammed‘inin nurunu koyuyor. O kuluna nazar ediyor, onun
ile sohbet ediyor. Bana bir ibadet gösterin
ki bir ucunda kul bir ucunda Rab olmasınBizimle ibadette aynı seviyede yani bizim ile
muhatap oluyor. Oruçta oruçlunun iki sevinci var. Biri iftar vakti, biri de Rabbisine vuslat
diyor. Elhamdülillah vuslattayız, sohbetteyiz.
Namazda Allahuekber dediğimiz zaman huzurdayız. Allah’ı zikrettiğimiz zaman sevgili
ile beraberiz. Uzak değil çok yakınsın.
İşte rahmet! Nasıl Ramazan rahmet, mağfiret, cehennem azabından azat ise, şu insan
da rahmettir, merhamettir ve cehennem
azabından azat eder. Bize en büyük rahmet
mağfiret kimden geldi? Mürşidimizden geldi.
Nispetlerimizi giderdi. Fenayı zata uğrattı da
yanacak bir şeyimiz kalmadı.
Haydi getirelim bu kardeşimizi cehenneme. Hep cennete gidecek değiliz ya, hay Allah! Bir kere yananı bir daha ateş yakmaz.
Ama götürelim bu kardeşimizi, mürşit
yanacak olanları telkin ile aldı. Halk zanneder ki şu beden yanacak. Bunun bir hükmü
yok, bu malzeme. Allah bu malzemeyi Kur’an
da açık, saraheten bildiriyor, topraktan yarattım, diyor.
Feizâ sevveytuhû ve nefahtu fîhi mir
rûhî fegaû lehû sâcidîn. (Sad, 38/72)
“Onu iyice biçimlendirip ona Rûhumdan
üfleyince hep birden, secde ediniz. ”
Gönül Bağından
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!
Topraktan yarattı. Neyi? Adem’in heykelini topraktan yarattı. ”ve ize sevveyhitu” onu
tesviye ettiğim zaman” Şu insanın tesviyesine bak. Git aynaya bak ne kadar muazzam bir
tesviye. Şöyle yukarıdan aşağıya kemikleri,
mafsalları, kasları, hücreleri, etleri, içi, dışı,
her şeyi.
Kudret eli ile bunu tesviye etti ve ruhundan üfledi. Adem boş demek, yok demek.
Adem’i işte o boşluktan, yokluktan, kendisine üflenen ruh varlığa çıkardı, vücuda getirdi. Yani Adem’de varlık, ona üflenen ruh ile
zuhura geldi. Dolayısı ile biz varlık neye diyoruz? O boş varlığa diyorsak, o boş. Eğer dolu
olana diyorsak, o da Hakk’ın varlığı.
Ruhlarımızı burada mürşidi kâmil in dizinin dibinde onun terbiyesinde, onun telkininde kemale erdiremez isek, o zaman ruh-i
süflide kalır. Ruh-i ulvi ilmullahtır, Allah ilmidir, ruh-i ilmi muhabbetullahtır, ruh-i ulvi
insan vücudunda zikrullahtır. Bunların hiç
birisi bize ait değildir. İlmullah, muhabbetullah, zikrullah hepsi mürşide aittir.
İşte mürşitte böyle saltanat var. Bütün
bunları, Allah, mürşidinde zuhura getiriyor.
Bize de diyor:
Var kâmil mürşide sarıl eline
Aç kulağını sen mana diline.
Peygamberimizin etrafında olanlar, bu
manayı aldılar. O gün bugün değişen ne var?
Aynı güneş değil mi, aynı arz değil mi aynı
gök değil mi? Biz de Allah’ın aynı kulları değil miyiz?
Kelam aynı, ruh aynı!
Ramazan bizi coşturacak, biz de Ramazan’ı coşturalım. O da zikirle bizimle zevklensin. Zevklensin desin bize:
- Sen oruç tuttun; niçin oruç tuttun?
Biz de deriz:
- Sen geldin ya Ramazan. Sende Allah
orucu farz kıldı.
Allah’ın emri, Ramazan-ı Şerifin gelişi
bizde orucu meydana getirdi.
Peki soruyor:
- Bunun karşılığında ne istersin?
- Biz daha oruca başlamadan, karşılığı
sen geldin ya Ramazan! Evlerimize geldin,
şehirlerimize geldin. Hepsinden önemlisi gönüllerimize geldin. Sen geldin sen!
Allah, mükafatı peşinen veriyor.
Ramazan-ı Şerif bize buyuruyor:
- Peki siz beni tanır mısınız?
- Rabbimizin tanıttığı kadar. Sen Kur’an
ayısın, sen rahmet ayısın. Sende şeytanlar
zincire vurulur, sende melekler yere iner.
Cennetin kapıları ardına kadar açılır.
Ramazan’da mest olur Ramazan-ı Şerif
dostlar. Hayal etmeyelim; bu emirdir bizi bu
zevke getiren. O emre intisap etmek. Allah’ın
emrini tutmak, neyhinden kaçınmak. Açın
Kur’an ı Kerimi ayet, ayet okuyun. Ben acizane öyle yapmaya çalışıyorum. Orada Allah’a
sevimli olan şeyler nelerdir?
Vallahi Allah’ın sevdiği şeyler; Allah’ın
emrettiğini yerine getirmek. Bundan sevim-
35
Gönül Bağından
36
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!
lisi yok. Bu en sevimli olanların başında namaz geliyor. Oruç, hac, zekat, zikrullah, cihat, infak.
Allah’ın sevmediklerine bakıyorsun. Kendine mağrur olan mütekkebirleri sevmiyor.
O hasis, cimriyi sevmiyor. Allah’ın zikrinden
yüz çevireni sevmiyor. Allah’a ibadette büyüklenenleri sevmiyor. Cihattan kaçanları
sevmiyor. İfsat edenleri sevmiyor.
Aman Allah’ım! Biz Allah’ın neleri sevdiğini, neleri sevmediğini O’nun bildirdikleri
ile az çok biliyoruz. İşte Allah’ın sevgisini kazanmak için yarışmalıyız.
Öyle imkanlar geliyor, fırsatlar veriyor
Cenabı Hak. Kullar Allah’ın sevgisini kazanma hususunda iştiyaklı olacaklarından dolayı onlara bazen Cuma diyor haftada bir. Diğer günlere göre, günlerin efendisi Cuma. Ay
olarak Ramazan ayını diyor, onbir ayın sultanı. Ve bayram günleri, üç ayların içerisindeki
günler, geceler… Hepsi bizim Allah’ın rızasını, sevgisini, muhabbetini tahsil etmek için
Cenab-ı Hakk’ın bize vermiş olduğu fırsatlar.
Ey insanoğlu bak bu ayda her şeyin karşılığını Cenab-ı Hak bire on, yüz, bin veriyor.
Ama “Oruç benim içindir onun karşılığı sayıya
girmez. Onun karşılığı benim.” “Es savmu li
ve ene eczibihi”
O zaman şu geliyor zevkime: Oruç tutan
kulu Allah sever. Allah sevdiği kulun gören
gözü, işiten kulağı, tutan eli, söyleyen dili,
yürüyen ayağı olur ve onun diyeti olur. Hacı
Baba bize burada söyleyip duruyor “Allah’ın
yakınlığını hissedelim, Allah’ın yakınlığını
yaşayalım!” Yemin billah ediyorum analarımızdan, eşlerimizden, çocuklarımızdan, her
şeyimizden bize daha yakındır Allah.
Çocuklarımızdan gizleyeceğimiz şeyler
olur, eşimizden, ailemizden. Ama Allah’tan
hiçbir şeyi gizleyemeyiz. O bizi içimizle, dışımızla, her şeyimizle bildiği halde rahmetini
üzerimizden çekmez. Biz birbirimizin birbirimizin içinden geçeni, eksikliğini bilsek,
birbirimize soğuk davranırız. Yani sevgimize
gölge olur. Bak yahu benim için ne düşünmüş! deriz, etkileniriz. Yahu Allah içimizi
de biliyor, dışımızı da biliyor bize darılmıyor
kurban olduğum Allah.
Geç ak ile karadan
Halkı bırak aradan
Niyazi dön buradan
Durma, sana gel oldu
Niye halkı bırak diyor; çünkü onların
Allah’tan niyazı maldır, kadındır, mevkidir,
şandır, şöhrettir. Ama Hakk’ı isteyenlerin,
Allah şöyle kalbine nazar eder:
- Yahu sen beni istiyorsun; ama kalbinde
bin bir çeşit şey var.
Onun yüzüne vurmaz. Bazı ayetler okuyorum ben hayret ediyorum.
“Ve lev neşâu leeraynâkehum felearaftehum bisîmâhum, ve letağrifennehum fî lahnil gavl, vallâhu yağlemu ağmâlekum. ” (Muhammed, 47/30)
Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de,
sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen
onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir. Cenab-ı Hak münafıklardan bahsediyor. Peygamberine (asv) diyor
Gönül Bağından
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!
“Sen onları, konuşturduğun zaman konuşmalarından, sesinden, tavrından anlarsın. ”
Demiyor ki falandır, filandır. O münafıkları deşifre etmiyor, açıklamıyor; ama sen onları tanırsın diyor.
Hakikaten feraseti olan insan, nur sahibi insan Hakk’ı-batılı ayırt edemez mi? Eder.
Ama Allah bize örnek oluyor. Hani Allah’ın
ahlakı diyoruz ya, Allah’ın ahlakı, güzel isimleridir. ”El hayau minel iman” Cenabı Hak,
haya sahibidir.
Bir yaşlı, saçı, sakalı ağarmış kuluna diyor ki:
- Şunu şöyle yaptın mı? diyor.
O ihtiyar, yaptığı halde, yapmadım, diyor.
- Tamam diyor Cenabı Hak.
Melekler:
- Aman ya Rabbi.
- Ben şimdi onu burada mahcup mu çıkarayım bu yaşta, bu başta! Ben o ihtiyar kulumun nurunu, nara yakmaya haya ederim
diyor.
Allah bize bu kadar değer veriyor, yani
meleklerinin katında yüzümüzü karartmıyor. Dikkat edelim! Her şeyi bize veren, bizi
yaratan, anne-babalardan bizi dünyaya getiren, bize anne-baba veren, eşler, çocuklar
veren, dostlar, ahbaplar veren değil mi? Şu
dostluğun kıymetini ne ile ifade edebiliriz?
Bunu en iyi anlayanlardan iki kişi burada.
Şu dostluğun, şu cemaatin, şu sevginin kıymeti ne ile ölçülebilir? İşte Allah bizi bu mananın, bu tevhidin etrafında bir sevgi yumağı
haline getiriyor. Yemin ediyorum bakın, Halil
Amca şu dergâhtan üç ay ayrı dursun yaşayamaz. Bakın yemin ediyorum dedim.
- Nasıl Efendim?
- Yahu burada hücreleri yenileniyor, burada kalbi sevgi, muhabbet ile çarpıyor. Burada
cenneti! Nasıl yaşadı öyle.
-Allah yolunda ölenler, ölmezler onlar nakledilirler. Nakledildiği zaman bir bakacak,
aynı gençlik karşılamış Halil Amcayı. Ama
Halil Amca sana bir müjde vereyim mi? Sen
de 33 yaşında olacaksın. Böyle pırıl pırıl, çakır gözlü! Bakacak ve diyecek ki:
- Ya Rabbi biz bunu zaten yaşıyorduk, biz
bunu zevk ediyorduk.
- Eyvallah. Kullarım siz bunu zevk ettiğiniz, buradan neşelendiğiniz için ben gene
size bunu hazırladım.
Rabbimiz Teala ve Tekaddes Hz.leri Miraç’ta habibinin kalb-i şerifine nazar ediyor.
Bakıyor ki Ali sevgisi Peygamberde her şeyden fazla. Efendimize Hz. Ali’nin sesi ile sesleniyor. Peygamberimiz bir an hayrete kapılıyor:
- Ben neredeyim, nedir bu tecelli? diyor.
Cenabı Hak:
- Ey Habibim gönlünde en fazla Ali’nin sevgisini görünce onun dili ile sana hitap ettim.
Bizim de gönüllerimizin, kalplerimizin,
ruhlarımızın huzur bulduğu yer bu dergâhlarımız, sohbetlerimiz. Cenab-ı Hak bunları
gene o dergâhına, Efendiler Efendisinin sohbetine, halkasına dahil ediyor.
37
Gönül Bağından
38
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!
Bir şey daha söyleyeyim mi? Hay Allah
yahu! Rahmet ayındayız değil mi?
Hepinize söyleyeyim. Siz Hz. Muhammed (asv)’ı gördüğünüz gibi tanıyacaksınız.
Gördüğünüz gibi tanıyacaksınız, hiç sıkıntıya girmeden. Böyle kırk yıldır tanıyorsunuz
da öyle. Muşsunuz gibi değil.
- Peki bunu nasıl söylüyorsunuz?
- Bunu bir mana ile söylüyorum, biraz hususi; ama eyvallah aynen öyle.
Nefsimizi o rahmetin içine daldıracağız.
Nefsimizi o rahmetten müstefit, en fazla istifade ettireceğiz.
Bu ayda elimizin kilidi açılacak.
- Yahu bizim ellerimiz kilitli miydi?
- Bu mecazi manada. kilidi açılacak demek, daha fazla Allah’ın ihtiyaçlı kullarını
görebilme. O elinin açılmasının rahmeti, sanadır. Dillerimizin kilidi açılacak zikrullah
ile, muhabetullah ile. Yoksa evveli rahmet
hadisinin tecellisi için göğe mi bakacağız
rahmet nasıl geldi, nasıl gidiyor? diye.
Ramazan-ı Şerif gönlümüzde. Rahmet
gönlümüzden tecelli edecek. Bu ayın hürmetine!. Birisinden alacağın var, o alacağına
da fazla bir ihtiyacın yok. Allah’ın dediğini
derken ben niye zorlanıyorum! Eksiklik bende demek ki. Cenab-ı Hak diyor ki “Alacaklı
borçluyu sıkıştırmasın. ”
Kasdettiğimiz, ticari alacaklı değil tamam mı? Bu komşuluk ile alakalı, akrabalık
ile alakalı, çevre ile alakalı.
Bir ihtiyaç sahibi gelmiş, kızını evlendi-
recek, senden bir yardım talep etmiş mesela, bunu sıkıştırma, diyor. Ben tefsir ederek
ayeti anlatıyorum. Ona ödemekte kolaylık
yap. Ödeyemiyorsa, alacağından vazgeçmen
senin için daha hayırlıdır, diyor. Eyyy güzel
Allah’ım!
Ticareti bunun dışında tutuyorum, çünkü ticarette kâr var. Alan insan da ticaret
yapıyor. Geldim ben senden bir mal aldım,
borçlu aldım. Ne yapıyorum? O malı on liraya aldım on beş liraya satıyorum. On bin
liralık malda beş bin lira zaten kazandım. O,
onu benim sana vermem ticaretin devamı
için. Onu dışarıda tuttum. Ama komşun bir
felakete uğradı. Değil mi bunları yaşıyoruz!
Bir kaza oldu veya evi yandı veya hırsız girdi.
Ticari mallar ayrı. Onun kendine göre ticari hukuku var. Her şeyin bir hukuku var.
Ticareti de Cenab-ı Hak bir hukuka bağlamış.
Bizim sosyal çevremizde, etrafımızda bir
aile var. Beş tane çocuğu var. Kimisini okutmaya çalışıyor, kimisini büyütmeye. Bu, bizim görmemiz gereken.
Ticarette de borçluyu sıkıştırmayın. Ama
o ticaretin dönüşebilmesi için borcun mutlaka ödenmesi gerekli. Adam açtı şuraya bir
market. Ona verdi, buna verdi, şuna verdi
rafta bir şey kalmadı. Böyle bir şeyi zaten öngörmez İslâm.
Önce yakın akraba ve yakın komşu. Peygamber Efendimiz:
“Komşu hakları ile ilgili Cebrail o kadar geldi gitti ki ben zannettim ki komşuyu komşuya
vâris kılacak.” diyor.
Zaten komşu komşudan mesul. Komşusu
Gönül Bağından
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Oruç Tutan Kulu, Allah Sever!
aç iken tok yatan bizden değildir.
Bakın bizim ne güzel tabirlerimiz var. Ne
diyor büyüklerimiz
- Komşuda pişer, bize de düşer.
- Komşu komşunun külüne muhtaçtır.
- Komşusu kendisinden razı olmayan,
Hakk’ın rızasını kazanamaz.
Ooo!. Çok önemli. İslâm böylece insanları birbirleriyle kaynaştırıyor.
Ben demin sohbetimde bir zevk ile dedim
ki “Bu ayın rahmeti ellerimizin kilidini çözecek.” Dillerimizin kilidini çözecek. Hepsinden önemlisi gönüllerimizin kilidini çözecek.
Gönül sevgi verecek sevgi. İnsan sevdiğinden
dolayı hesaba çekilmez; ama yerdiğinden,
buğz ettiğinden dolayı hesaba çekilecektir.
Buğz ettiğin kişide, o buğz ettiğin sıfatlar
bulunsa da o buğz’a nefsin karışmış olabilir.
Ama Hakk’ı söylemek, doğruyu söylemek o
görevimiz, bulunduğumuz yere göre.
Peygamber Efendimiz:
- Hepiniz çobansınız. Gütmekte olduğunuz sürüden mesulsünüz.
Her birerlerimiz çoban. Cenab-ı Hak insanı yeryüzüne halife kıldı. Sen bir halifesin.
kimseye halife olmasan da kendine halifesin.
Halife demek; Allah’ın emirlerini yeryüzünde uygulayan demektir. Sen de onu nefsinde
uygulayacaksın. Çobansın. Sürün olmasa da
kendini Allah ve Resulünün emri doğrultusunda güdeceksin.
Allah hepimize anlayış versin, zevk versin dostlar!
Ramazan-ı Şerifin rahmeti bizde tecelli
edecek ve açığa çıkacak. Mağfireti yine bizden tecelli edecek, bizden açığa çıkacak.
- Peki ya ateşten azat olmak?
Bir insan rahmete, mağfirete mazhar
oldu mu, onun ateşi söner. Vücudunda nefse
ait, şehvete ait, dünyaya ait arzular, istekler
biter. Nur tecelli eder. Allah’ın nuru, narına
galiptir. Allah’ın nuru, narını söndürür. Çünkü o kul, mağfiret olduğu zaman, onda nur
tecelli eder.
Biz neden mağfiret oluyoruz? Nispet fiilden, nispet sıfattan, şirk vücuttan. Bunlardan
eser kalmıyor. Nur; tecelli ef ’al, tecelli sıfat,
tecelli zat. Hakk‘ın zatı, nuru. İşte tecelli zata
mazhar düşünce o kul, ne olur? Nardan azat
olur nura mazhar olur.
Nur, Allah’ın vücududur. Bir başka ifade
ile nur Allah’ın cennetidir. İşte o insanın vücudunda cennet kurulur.
Olsa muhabbet vasfı mahbuptan
Cennet kurulur aşığa karşı
Şimdi o cennetleri bir araya getiriyoruz.
Bu sohbetler bize bu aşk ile, bu zevk ile, bu
sohbet duygusu ile veriliyor.
Allah’a sonsuz hamd ü senalar olsun, habibine sonsuz salat u selam olsun. Cenab-ı
Hak bizi şefaat-i Muhammediye’ye nail eylesin. Dilimizi zikri ile, kalplerimiz fikri ile
daim eylesin inşallah.
Allah hepinizden razı olsun!
39
Gönül Bağından
40
Hasan Hilmi SOYYİĞİT
Ya Rab Hâdim Eyle Kur’an’a Bizi
YA RAB HÂDİM EYLE KUR’AN’A BİZİ
İndi Kur’an âyet âyet bizlere
Muhammed gönlünde cem oldu Kur’an
Yeniden hayat verdi gönüllere
Muhabbet ehline can oldu Kur’an
Nakşolundu mushaflara, kalplere
Can ile cananı câmidir Kur’an
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Kur’an-ı Mübin’dir anın bir ismi
Yaş ve kuru hepsi mevcut Kur’an’da
Beyan eder bize Hakk’ı, batılı
Hakk’ın doksan dokuz ismi Kur’an’da
İnsan olan onda bulur kendini
Cennet ırmakları akar Kur’an’da
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Ramazan ayıdır Kur’an’ın ayı
Fatiha fetheder gönüllerimiz
Bereket doludur her bir âyeti
Onunla güzeldir hep sözlerimiz
Aşk ile okuyan bulur sohbeti
Ef ’alimiz, sıfatımız, zatımız
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Allah kelâmıdır Kur’an-ı Kerim
Hüseyin Sabri’dir Hak Mürşidimiz
Hikmet menbaıdır Kur’an-ı Kerim
Kur’an-ı öğreten can mürşidimiz
Hidayet rehberi Kur’an-ı Kerim
Kur’an’ın ikizi Hak Mürşidimiz
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Kur’an-ı natıkla Kur’an okunur
Hasan Hilmi candan sarıl Kur’an’a
Sırrı velayete Hakla erilir
Mürşid ile ulaş sırr-ı Kur’an’a
Hakk’ın kelâmına Kur’an denilir
Senin Kadrindir hem hizmet Kur’an’a
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
Ya Rab hâdim eyle Kur’an’a bizi
41
MERHABA DOSTLAR MERHABA
Daveti duyup gelenler,
Allah’a gönül verenler,
Resule beyat edenler
Hakk’ı sevip, sevilenler,
Güzel ahlaka erenler
Mana hikmete erenler,
Merhaba dostlar merhaba
Merhaba dostlar merhaba
Emmareyi hep yeneler
Ahsen- i takvim olanlar
Heva, hevesten geçenler
Gizli levhi okuyanlar
Eşsiz zafere erenler
Rahman, Rahim’e kokanlar
Merhaba dostlar merhaba
Merhaba dostlar merhaba
Yaslanıp yana yatanlar
Daim zikrullah edenler
Oturup ayak duranlar
Cennet içine girenler
Her nefes zikir yapanlar
Sonsuz nimete erenler
Merhaba dostlar merhaba
Merhaba dostlar merhaba
Verdiği sözde duranlar
Yüzü daim parlayanlar
Hakk’ın yakını olanlar
Mevlasını tanıyanlar
Ecir mükâfat alanlar
Derviş sözü anlayanlar
Merhaba dostlar merhaba
Merhaba dostlar merhaba
Mukaddes vadiyi bulanlar
Nalın, bastonu atanlar
Hakk’ın sesini duyanlar
Merhaba dostlar merhaba
Erdinç Özkan
42
Mürsel KARACA
Gülümseyerek
ŞEYHİM BANA AYNIM DEDİ
Sevgili Dostlar,
Mürşidi kamilin himmeti üzerimizde. Onun himmeti en başta bizi bize
bildirmesi, bizi gerçek manada Allah’a kul, Habibine ümmet noktasında
daha bilinçli daha duyarlı hale getirmesi.
Gülümseyerek
Mürsel KARACA
Şeyhim Bana Aynım Dedi!
Sonsuz onun nimetleri
Yakın eder öteleri
Şeyhim bana aynım dedi
Kaf dağının Anka’sına
Düştüm gönlüm sevdasına
Canım feda manasına
Şeyhim bana aynım dedi
Sevgili Dostlar,
Bu ilahinin yazılmasına vesile Hacı babamız ile bizim bir telefon görüşmemiz olmuştu. İşte bu görüşmede bir yerde Hacı Babamız
dedi ki:
- Mürsel Efendi sen-ben, ben-sen aynıyız
dedi. O bizi coşturdu, o zaman, hoşumuza
gitti. Bu ilahi öyle tecelli etti.
Efendimiz, mürşidimiz, ruhumuz, her şeyimiz, tabi onun öyle bir ifadesi gönülleri hoş
ediyor. O aşk ile yazılan bir ilahi.
Orada Kaf dağı Anka’sı var. Mürşidi kamilin bir yönü Kaf dağı bir yönü Anka’sı.
Onun manasına canımız feda olsun zevki ile
yazılan bir ilahi. Tabi hikmetleri var.
Kaf dağının hikmetleri
Mürşidi kamilin himmeti üzerimizde.
Onun himmeti en başta bizi bize bildirmesi, bizi gerçek manada Allah’a kul, Habibine
ümmet noktasında daha bilinçli daha duyarlı
hale getirmesi. Hikmetleri çok, sonsuz. Yani
gizli, sır hazinelerinin kapısı Hak mürşidin
himmeti ile, telkini ile bizlere açılıyor. Bizler
bizi bilmenin sırrına ancak böyle ulaşıyoruz.
Dolayısı ile “Men arefe nefsehu fekad
arefe Rabbehu“ “Nefsine arif olan Rabbine
arif olur. ” Biz de Hak mürşidin himmeti ile,
telkini ile işte o hadisi şerifin sırrına ermeye
çalışıyoruz. Kişinin kendini bilmesi, Rabbini
bilmesi oluyor. Kendindeki öz benliğini, öz
varlığını tanıması oluyor. Bakıyor ki bir yönü
Hak bir yönü halk. Halkiyeti ile Hakkıyetine
kulluk etmesi. Bunlar hep bizim üzerimizdeki himmetleri.
O, yakın eder öteleri. İşte hep ötelerde
veya geçmişte zannedilen, bırakılan mananın anda yaşanması, zevk edilmesi Hak mürşidin telkini ile olur. İşte bize himmeti bu!
Hacı Babamızın bu manada bize güzel
sözleri, sohbetleri oluyor. Efendimiz, mürşidimiz bizi geçmişte bir Peygamber anlayışından kurtarıyor. Bu bence çok önemli. Zaten
tevhitteki püf nokta bu olsa gerek. Bunun altını çizmek lazım, bunu yaşamak lazım.
43
Gülümseyerek
44
Mürsel KARACA
Şeyhim Bana Aynım Dedi!
Geçmişteki bir Peygamber anlayışından,
yani o mahrumiyetten kurtarıyor. Gele-cekte ulaşılacak, şu an sanki bizden ayrı bir Allah anlayışından kurtarıyor. Ve halde tevhit
etmenin sırrını veriyor. Bundan daha büyük
nimet olur mu, bundan büyük hikmet olur
mu? Yani ölmezden evvel ölmenin sırrına
ulaştırıyor.
Hacı Babamızın zaman zaman ifade ettiği şöyle bir kıta var, çok veciz:
Duyduk ki sen bizi ukbada ateşe atacakmışsın
Şaştık biz bu işe sen bizi nerde yakacaksın
Zira Rahimsin sen, Kerimsin sen, Allahsın
Sen olmadığın ol yerde, azab olmaz
Ol yer neredir ki sen orda olmayacaksın
Sen her yerde mevcutsun. E, senin olduğun yerde cehennem olur mu, ateş olur mu,
nar olur mu?
Mürşidimiz bize bu sırrı bildiriyor. Hak
aşığı dervişlerin eğlencesi tevhit olurmuş.
Bizim cennetimiz, cemalimiz tevhit ile. Hacı
Babamızın ifadesi:
Halde tevhit edenler ederler hep teşehhüd
İşte Efendimizin hikmetleri, himmetleri. Bize halde tevhidin sırrını veriyor. Halde
tevhit etmenin yolunu açıyor. Hali ile hallenmeyi, zevki ile zevkiyab olmayı bize sunuyor.
Tabi bizim de talebimize bağlı, gayretimize
bağlı. Biz emre itaat, telkine riayetle bu sırlara ulaşabiliyoruz.
Sevgili Dostlar,
Ben acizane, fakirane şöyle düşünüyorum. Hacı Babayı Hacı Baba yapan telkin ne
ise bizlere de, her birimize de verilen telkin,
mana aynı. O mana bize veriliyor. İşte ona
sarılmalıyız. Emre itaat, telkine riayet etmeliyiz.
Bir pazar bu bir alem. Bu pazar kuruluyor, hepimiz için kuruluyor. Malı da ortada
bize sunuluyor. Herkes talebince, istidadınca
bu pazardan mal alıyor. Bunu bize Efendimiz
sunuyor.
Soruyor kardeşim bana:
- Bu pazarda sunulan mal ne, verilen ne?
Öyle şeyler sunuluyor ki! Velayet sırrı veriliyor velayetin kapıları bize açılıyor. Yine
Hacı Babamız bir sohbetinde; “Bizim dervişimiz velayette veliler ile haşr olacak. ” Onun
kapısını açıyor. Yolu fenafillahtan geçiyor.
Zikrullaha sımsıkı sarılmaktan geçiyor. Daimi zikir halinde olmaktan geçiyor. İşte o fena
mertebelerini, rabıtalarını zevk edip, tecellisine mahzar düşmekten geçiyor.
Velayette velilerle haşr olmak, nübüvvette
nebilerle haşr olmak… Himmetleri, nimetleri
Gülümseyerek
Mürsel KARACA
Şeyhim Bana Aynım Dedi!
sonsuz. Aslında bize insan olmayı öğretiyor.
Gerçek manada o himmet edilen, “ ahseni
takvim “ diye methedilen insan olmayı öğretiyor. Bize verdiği zikrullah ile, muhabbetullah ile ibadetten tat almayı kazandırıyor. Allah’ı zikretmekten keyif almayı kazandırıyor.
İyilikten lezzet almayı kazandırıyor.
Ben onu kendimde bulduğumda şükrediyorum halime. Yaptığım ibadetten tat alıyorsam, Allah’ı zikirden keyif alıyorsam, oh ya
Rabbi şükür. İşte dervişlik biraz bize bulaştı,
biraz sindi diyoruz, şükrediyoruz.
Şükrümüz de dervişliğimizi arttırır zaten. Çünkü o en büyük nimettir dervişlik.
Allah’ın kullarına bahşettiği en büyük nimet. Biz onu anlar, şükreder ve eda edersek
o zaman Allah, onu ziyadeleştirir, nimetini
arttırır.
Biz bakıyoruz zikrimiz var mı? Bizim
dostlarımızda bizde de olabilir, bazen zikirsiz kaldığımızı hissederiz. O zaman ne yapmak lazım? Üzülmek lazım. Allah’ın zikrinden beni alıkoyan nedir?diye sorgulamamız
gerek kendimizi.
Ama bazen kendimizi zikrederken buluruz. Sabah kalkarız bir zikir var. Veya ak-şam
başımızı yastığa koyarız dilimizde bir zikir
var bir devran var. Ya Rabbi şükür! O zaman
şükrederiz.
Zikirsiz kalırsak, farkına vardık o zaman
ne yaparız? Biraz feryat ederiz. Hacı Ba-ba-
mız ilahisinde buyuruyor ki:
Hak aşkıyla ağlamayan
Hakk’a gönül bağlamayan
Feryadımız duyamayan
Niçin feryat etmez bilmem
Kıymetli Dostlar,
Biz kelamı Hak’tan duyamazsak, feryat
etmemiz gerekmez mi? Biz kelamı Hak’tan
duyarsak, sohbet bizde etkili olur. Mürşidimizin sohbetleri hep hikmetlidir, hayat verir,
faydalıdır. Ama duyabilmek lazım. İşte onu
duyabilmek için can kulağını açıp, kelamı
Hak’tan dinleyebilmeliyiz.
Biz, madem ki biz mürşid-i kamili Efendiler Efendisinin, alemlerin Efendisi Hz. Muhammed Mustafa(sav) Efendimizin bugünkü
mazharı biliriz, aynı biliriz. O zaman aynı
duyguyla o düşünce ile dinlersek, o söz bizde
hayat bulacak. O derde düşersek, o dert ile
dinlersek, bizde hayat bulacak.
Onun hayat bulması ile bizde ne olur?
Efendimiz ile yavaş yavaş aynileşiriz. Üzüm
üzüme baka baka kararırmış. Biz de ona
baka baka, sözüne kulak verdikçe anlamaya
başlarız. Aynı olmaya başlarız, Ayna olmaya
başlarız. Yani mü’min mü’minin aynasıdır.
Ayna pırıl pırıl, tertemiz olursa değil mi o zaman gösterir.
Mü’min; pırıl pırıl, tertemiz olandır.
45
Gülümseyerek
46
Mürsel KARACA
Şeyhim Bana Aynım Dedi!
Mü’min temizlenmiş anlamında. İşte mürşidi kamil kendi temizlenmiş mürşidi eliyle,
o bizi temizliyor. Bizi de mü’minlik vasfı ile
vasıflandırıyor. İşte mü’min mü’minin aynasıdır. Ayniyet anlamında söylüyorum. Efendimiz bize ayniyette olur, dervişte ayniyete erdi
mi o da Efendiye ayna olur.
Sen-ben, ben-sen olmuşuz hem
Budur bana himmet şeyhim, dizeleri hayat
bulur.
Evet dervişlikten muradımız, mürşidi kamile varmaktan muradımız güzel bir insan
olmak olmalı. İnsanı hakiki noktasında güzel
bir insan olmak olmalı, iyi bir insan olmak
olmalı. Hacı Baba bir gün telefon ile görüşmemizde; “Evladım bizim bu dergahlarımıza,
sohbetlere gelişimizin sebebi ne? Ne isteriz?
Derdimiz güzel bir insan olmak. Başka bir
şey yok. ”
Ama o insan ki, bir yüzü Hak bir yüzü
halk. Bir yüzü velayet bir yüzü nübüvvet. Bir
yüzü muhabbet yani velayet zevkinde muhabbete ermiş. Bir yönü halk. Bugün gene
yolda gelirken öyle zevk ettim güzel bir sohbet zuhur etti de.
Ben mürşitte şunu müşahede ettim. İlahide “Kâh çıkarım gökyüzüne” diye ifade
edilmiş. Ben bunu velayet olarak zevk ettim.
Biz o zevke gireriz, velayette veliler ile haşr
olmak. Orada ne olur? Halk batın Hak zahir
olur.
Bu noktada bir ayağımız velayet zevkinde. Bir ayağımız da -bir daire var- şeriatı
Muhammediye. O dairenin dışına çıkmadan
meşru çerçevede kulluğumuzu yaşarız. İşimiz var, ailemiz var, çoluğumuz var, çevremiz var. Evde ailemiz ile münasebetlerimiz
olacak. İşimiz olacak, işimizi yapacağız.
Ama bir ayağımız o merkezde. Vahdet,
birlik zevkinde. O muhabbette olursak, o zaman halkın içinde yani zahiri halk ile; ama
batını Hak zevk ve şuhudunda olursak, dervişlik gerçek olur. İşte o zaman eyvallah diyoruz.
Allah bize çok anlayış versin. Allah hepimize aşk versin, zevk versin. Muhabbet versin. Bizleri kendine kul, Habibine ümmet eylesin inşallah!
Yeni dergimiz gerek ismiyle, gerek ihtiva
ettiği manalarla ruhlara şifa sunan bir yapıya
sahip hamd olsun. Muhammedî erkan üzre
Melâmeti anlamak, yaşamak Rabbim bizlere
ihsan etsin. Cümlemize hayırlı olsun!
Gülümseyerek
Mürsel KARACA
Şeyhim Bana Aynım Dedi!
ŞEYHIM BANA AYNIM DEDI!
Kaf dağının ankasına
Süleyman’da Sultan olan
Düştü gönlüm sevdasına
Bahr içinde umman olan
Canım feda manasına
Dertlilere derman olan
Şeyhim bana aynım dedi!
Şeyhim bana aynım dedi!
Kaf dağının hikmetleri
Ruhumuza abdest veren
Sonsuz imiş nimetleri
Namazımız mirac eden
Yakin eder öteleri
Fenafillâhtan geçiren
Şeyhim bana aynım dedi!
Şeyhim bana aynım dedi!
Yakine ermek dileyen
Bekabillaha erdiren
Kendini bilmek dileyen
Sıfatullahı giydiren
Gülünü dermek dileyen
Kesret vahdet bir eyleyen
Şeyhim bana aynım dedi!
Şeyhim bana aynım dedi!
Verirsen elin eline
Bu yol inceden ince
Açarsan gönlün diline
Yürünür ancak mümince
Erersin tez visaline
Varlık benlikten geçince
Şeyhim bana aynım dedi!
Şeyhim bana aynım dedi!
Dağlarını dümdüz eder
Ben Sabrime oldum bende
Gecelerin gündüz eder
Sabrimi buldum kendimde
Hiç bırakmaz gam u keder
Kalmadı Mürsel’de perde
Şeyhim bana aynım dedi!
Şeyhim bana aynım dedi!
47
48
HAKK’IN SEVGILI KULU
Zikri dilinden düşmez
Feraizi zevk eder
Tefekkürsüz zikretmez
Nübüveti fehm eder
Haktan başka düşünmez
Ademiyete erer
Hakk’ın sevgili kulu
Hakk’ın sevgili kulu
Dünyaya yoktur meyli
Celalde cemal bulur
Ukbadan hiç ümidi
Kesrette vahdet olur
Hakla olmaktır derdi
Cananda canı görür
Hakk’ın sevgili kulu
Hakk’ın sevgili kulu
Nasuh tövbesi eder
Gönlü miracgah olur
Mürşide biat eder
Her an huzurda durur
Tahkik imana erer
Ali kendinde bulur
Hakk’ın sevgili kulu
Hakk’ın sevgili kulu
Hak için canın verir
Anda bekaya erer
Hakk’ınsırrına erer
Hakk’ın sevgili kulu
Ali HAVUÇ
49
Severek
Sidre Hannâne
RAMAZAN IŞIĞI!
Bütün ibadetlerin ve tasavvufi yolların amacı; insanı beden karanlığından, esaretinden kurtarmak, layık olduğu mertebeye ulaştırmak,
insanı kendinden ötelerde bir Tanrı algısından koparıp Hakk’a vuslat
etme mutluluğuna eriştirmektir.
Severek
50
Sidre Hannâne
Ramazan Işığı!
âlemlerin özüsün, âlemlerin gözbebeği olan
insansın sen. !
Ramazan kelimesinin birçok anlamı vardır, fakat benim en çok ilgimi çeken “yaz sonunda, sonbahar mevsiminden önce yağarak
yeryüzünü tozdan topraktan temizleyen yağmur” manasıdır.
Yeryüzünün bir mevsimi geride bırakıp
yeni bir mevsime girerken, temizlenmeye ihtiyacı olduğu gibi, insanın da kemâle ulaşması için maddi ve manevi bir arınmaya ihtiyacı
vardır.
İnsan da bir yeryüzüdür aslında. Hatta
büyük İslam mutasavvıfları insanı; dış görüntüsü itibarıyla küçük âlem, mana yönüyle
de büyük âlem olarak nitelendirirler. Nitekim Hz. Ali Efendimiz: “Sen kendini küçük
bir varlık zannedersin, halbuki büyük âlem
sende toplanmıştır. ” diyerek insanın önemine ve yaratılış gayesine dikkat çekmektedir.
Divan şiirinin sultanı Şeyh Galip’in:
sen
“Hoşca bak zâtına kim zübde-i âlemsin
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
dizeleri de bizi en büyük hakikatin kapısına getiriyor:
Ey insan kendine gel; kendine hakikat
gözüyle bir bak; sen basit bir varlık değilsin;
Bilindiği gibi, gözbebeği gözün en önemli
işlevlerinden birini yerine getirir. Işığın azlık
çokluğuna göre büyüyüp küçülerek retinaya
düşen ışığın miktarını ayarlarlar ve sağlam
bir görüş elde etmede çok önemli bir rol üstlenir. Yani gözbebeği olmazsa göz ışığı alamaz ve görme gerçekleştirilemez. Dilimizde
“gözbebeği”, bu önemine binaen, mecazi olarak “en sevilen, en değerli” anlamında kullanılır.
Tevhit açısından düşünürsek, Hakk’ın
nurunu alıp yansıtan, basiret nazarıyla tam
bir görüş sağlayan ve hikmetle bakarak
Hakk’ı tüm yönleriyle değerlendirebilen kâmil insan… Tabii ki böyle değerli bir varlık da
bilinmek isteyerek bu âlemi yaratanvC. Allah
için, en sevgili varlık oluyor. Mazhar-ı tam
olan Hz Muhammed (sav) bu kriterleri taşıması yönüyle Habibullah sıfatını almıştır.
Hasan Hilmi Soyyiğit Efendimiz, nurun
varlığın hakikatini açığa çıkarmasını ne de
güzel anlatmıştır şu dizelerinde:
“Sevgili dolunay, ben yıldızıyım
O benim ışığım, hayatım nurum
O varsa ben varım, o yoksa yokum
Sevilecek yâri buldunsa eğer”
Demek ki, âlemlerin gözbebeği olan insan, C. Allah’a ayna olabilen kıymetli bir varlıktır. Süleyman Çelebi de, Mevlid adlı eserinde:
“Zâtıma mir’at edindim zatını
Bile yazdım adın ile adımı” diyerek C. Allah’ın sevgili habibi Hz. Muhammed’i, kendi
varlığına ayna olarak yarattığını anlatmıyor
Severek
Sidre Hannâne
Ramazan Işığı!
mu?
Maalesef insanların çoğu kendi hakikatinden habersizdir. Kendini sadece bir bedenle ve egosuyla sınırlandıran insan, kanatsız bir kuş gibidir. Kendini bilmeyen, Hakk’ı
bilebilir mi? İnsanın kendi varlığının hakikatini anlaması, kâmil bir insan olabilmesi için,
tam teşekküllü bir manevi eğitimden geçmesi olmazsa olmazdır. Yunus Emreler, Mevlanalar hep bu tedristen geçmiştir.
İnsana yüklenen emanet sırrını düşünürsek, insanın görevinin ve yükününçok ağır
olduğunu görüyoruz. Fakat sonuçta erişilecek olan nimeti de kelimelerle ifade etmek
mümkün değildir. Cenabı Allah, insanı kayda değer bir varlık değilken, isim ve sıfatlarıyla donatarak onu kendine dost olabilecek
potansiyele getirmiştir. Ve şu mısralar dökülmektedir sonunda aşığın dilinden.
“Nikabın kaldırdı bana bir baktı
“Âlemin maksûdu sensin cânı sen
Eritti varımı kül etti yaktı
Hayf ola kim olan şâkird-i ten. ”
Yokluktan varımı yeniden yaptı
“Bu dünyanın yaratılma amacı sensin,
canı da sen. Eğer ten’e çırak olursan yazıktır. ” anlamındaki bu beyitte Gülşenî,insanın
bedene köle olmasının zavallılığını belirtiyor.
Sevilecek yâri buldunsa eğer
Bütün ibadetlerin ve tasavvufi yolların
amacı; insanı beden karanlığından, esaretinden kurtarmak, layık olduğu mertebeye
ulaştırmak, insanı kendinden ötelerde bir
Tanrı algısından koparıp Hakk’a vuslat etme
mutluluğuna eriştirmektir. Mesela namaz;
insanın sırat-ı müstakim üzerinde dengede
durmasını sağlayan, Rabbiyle buluşturan bir
nirengi noktasıdır. Ramazan ve oruç da işte
bu iç disiplinin en önemli kısmını teşkil etmektedir.
Sevgilime oldum ben de sevgili
Hazreti Allah’ın muradı, zalim ve cahil
olarak yaratılan insanı; karanlık, yokluk ve
bilgisizlikten kurtarıp nura, aydınlığa, varlığa, ilme kavuşturarak ona varlık sırrı olan
emaneti yüklemek, kendine ayna etmektir.
Ne yazık ki özünü bilmeyen insan, bir aynaya bakar gibi dış görünüşü seyreder de onun
gerçeğinden habersizdir. Âleme ibret gözüyle
bakmayan da aslında gerçek bir görüş elde
edememiştir.
Seni seviyorum, dedi sevgili
Ayan oldu sırlar, kalmadı gizli
Sevilecek yâri buldunsa eğer”
Sevgiliye böylesine vuslat etmek için de
insanın kalbi bir yolculuğa çıkması gerekmektedir. Bu yolculukta nefis tezkiyesi, arınma olmalıdır ki, insan yücelebilsin; emreden
nefis, rıza makamına terfi edip “Ey emîn ve
tatmin olmuş nefs! Sen O’ndan, O da senden
razı olduğun halde dön Rabbine“hitabına
muhatap olabilsin. Ruh, bedenin vücuttaki
egemenliğinden çıkıp insanın kontrolünü
ele alabilsin. Ramazanda tutulan oruç işte bu
yükselmenin en büyük basamaklarından biridir.
Bu özellikleriyle oruç, aslında başlıbaşına
bir nefis, beden, duygu ve düşünce terbiyesidir. Çok kısır manada anlaşıldığı gibi sadece
belli bir süre yemek ve içmekten kesilmek değildir. Oruç tutacak insan, oruca niyet ederken her gün, sadece midesine değil, bütün
51
Severek
52
Sidre Hannâne
Ramazan Işığı!
azalarına orucun hakikatini yaşatmaya niyet
etmelidir.
Göz, baktığında tertemiz, hikmetle bakacak. Hakk’ın bu âlemdeki tasarruflarını
gözlemleyecek, onu her yüzden sevecek, gayrı görmeyecek. Kimsenin gizlisini saklısını
araştırmayacak. Hacı Babamız Hüseyin Sabri
Soyyiğit’in ne güzel mısraları vardır bu ölçünün nasıl olması gerektiğiyle ilgili:
Gönlüm miraçgâhındır
Kıblem vechullahındır
Makâm-ı şahâdettir
Her yüzden nazarım sen
Kulak, Hak’tan gelen söze sohbete kulak
kesilecek, boş sözleri kulak ardı edecek. Söz
söylemekten önce, dinlemeyi öğrenecek. İnsan, kulağına faydalı sohbetler dinletecek.
Araştırmadan, her duyduğuna inanmayacak.
Mü’minun suresindeki: “Onlar ki boş ve beyhude sözlerden yüz çevirirler. ”ayetini hayatına geçirecek. Furkan suresindeki: “Onlar ki
boş ve beyhude bir söze uğradıklarında’Selam’deyip geçerler”ayetini uygulayacak.
”Dil, Hacı Babamızın dediği gibi:‘sözlerin
en güzelini, en tatlısını’ söyleyecek. Ya hayır
söyleyip ya susacak. Sözünün esiri değil, sahibi olacak. Doğru ve hakiki söz söyleyecek.
Kesin olmayan, zanna dayalı bilgileri ifade
etmeyecek. İnsanlara kötü lakaplarla hitap
etmeyecek. Kimsenin arkasından hoşlanmayacağı tarzda konuşmayacak. Fitne fesat yapanlara prim vermeyecek.
El, güzel fiiller işleyecek. Ve işlerken dikkat edecek bu güzelliklerin Hak’tan geldiğine. Yaptığı işi zamanında, en güzel şekilde
yapacak. Eli açık olacak, çok da savurmayacak.
Ayaklar, Hakk’ın razı olmadığı yerlere
gitmeyecek. Nefsin özgürlüğünü baz alan
hakim bir zümrenin insanlara empoze ettiği
ve doğru olarak lanse edilen bireysel yaşam
tarzı, İslam’a uygun değilse, bizim için oradan ayak kesmek kati surette gereklidir. Hafız Ahmet Efendi Hazretleri ne diyor:
Gönlünü düşürme gayre
Elini çalıştır hayre
Ayağın yürüsün yâre
Yürü Allah diye diye
Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır
ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut
iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün
vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir. ”
(Buharî, İman, 39)”
Çeşitli tecellilerin meydanı olan kalp, her
daim Allah diyecek. Nefs-i emmareden gelen
dürtülere sırt çevirip daima ilahî olana yönelecek.
Bütün bu azaları koordineli bir şekilde
kullanmak; tevhit şuuru içinde; akıl, kalp,
ruh birliğine ulaşmakla mümkündür. Tüm
ibadetlerin, Ramazan ayının ve orucun en
önemli yönü bu ilahi ölçüyü sağlamak ve sıratı müstakimde daim olmaktır. Tabii ki bu
ruh ve beden disiplinini hayatımızın her anına yaymak, her anımızda Hakla olup Hak’la
dolmak nihai hedefimizdir. İşte aslında Ramazan ayında bunları tecrübe etmeye çalışıyoruz. C. Allah bu yolda hepimizin yâr ve
yardımcısı olsun.
Sidre HANNANE
53
Ustamızdan
Muhittin DURGUT
BIZE DER KI
Ben hamd ediyorum Allahıma, bize böyle mürşit ihsan etti diye.
Mürşidimizi gönül evine koyalım. Onu gönül evinde hükümdar yapalım. O, bizim yöneticimiz olsun.
Ustamızdan
54
Muhittin DURGUT
Bize Der ki
Dostlar!
Bize der ki:
Aç gözünü hikmetle bak
Esselamualeyküm Can Mürşidim ve Can
Kardeşlerim!
Coştu yine rahmet deryası,
Gark oldu cümle asi.
Dört kitabın manası
Lâ ilahe illallah
Cuma günü Lâ ilahe illallah ile sohbetine
başlayan, Muhammedî Melami olan, mürşidimiz ve biatı, Hak Muhammed’den alıp bize
fisebilillah, gayesiz, maksatsız ikram eden,
sevgiye ve saygıya değer olan Hacı Sabri Efendimizden, coştu yine rahmet deryası.
Bu rahmetten ihvanlar nasipleri kadar
hisse aldılar. Bu dergah-ı alemde mürşidimiz, biz dervişlerin fenafillahla Allah’a kul,
Muhammed’ine ümmet olmaları için bütün
yüzünü apaçık açıyor. Aynen zaman-ı saadeti
dergaha getiriyor. Aynısı gibi anlatıyor.
Mürşidimiz bakıyor bizlere; kimimiz uykusunu yenememiş, kimimiz gafletten geçememiş. Burada suç kimin dostlar? Suç Kayıkçı Muhittin Usta’nın canlarım. Onun için
kendime soruyorum: Niçin kamil gönlü semme vechullah imiş? Evet, kamil gönlü semme
vechullahtır dostlar.
Bizim mürşidimizde dört anasır vardır:
Şeriat vardır, tarikat vardır, hakikat vardır.
Marifetullaha da ermiştir mürşidimiz.
Görünen değil mi Hak
Bunu bize defalarca söyler. Bizler bunu
anlayamayız. Mürşidimiz maya-yı Muhammediye’den aldıkları için biz dervişler, kamillerimizi çok çok sevelim ki Allah da onları çok sevsin. Bizlere muhabbet ürününü
bol bol versinler. Biz dervişler için temenni
edelim ki bizlere ihsan, ikram eden mürşidimizin rehberliğinde tevhit bayrağını gönüle
çekelim. Çünkü mürşidimiz tevhit bayrağını
bütün dünyaya çekti ve çekiyor.
Canlarım ve de Dostlarım!
Ben hamd ediyorum Allahıma, bize böyle mürşit ihsan etti diye. Mürşidimizi gönül
evine koyalım. Onu gönül evinde hükümdar
yapalım. O, bizim yöneticimiz olsun. Amin!
Amin! Amin!
Mürşidim Hacı Sabri Efendiyle ikimiz
aldık bu maya-yı Muhammedî’yi Hz. Ahmet’ten. O bizim can içinde canan mürşidimizdir.
Dostlar! Canlar!
Hepinize “Selamünaleyküm” derim. Mürşidimin ellerinden öperim.
Muhittin Usta
Ustamızdan
Muhittin DURGUT
Müjdeler Olsun!
MÜJDELER OLSUN!
Ya Rab, seni sevenler sana tabi olanlardır
Zikr-i daiminde olanlardır onlar
Beş vakit namazını kılanlardır onlar
Müjdeler olsun zikr-i daimide olanlara
Seni sevmek emirlerini yapmakla olur
Zikr-i daimiye girmekle olur dostlar
Kâmil mürşidin elini öpmekle olur
Müjdeler olsun zikr-i daimide olanlara
Kâmil, biat ettirdi Allah’ı zikretmek için
Sana senden yakın olduğunu anlatmak için
Telkine tabi olmazsan neylesin kâmil senin için
Müjdeler olsun zikr-i daimide olanlara
Ey Muhittin kulak ver dinle, kâmilin sözlerini
Kıl namazını, et duanı, kazan kamilin gönlünü
Yetmez mi sana bu izzet: Sabri’siyle dost olmak
Müjdeler olsun zikr-i daimide olanlara
Muhittin DURGUT
55
56
Dr. Mustafa TEKÇE
Hekimin Dilinden
HAZRETİ PİR’ İN YÜCE UFKUNA
İNSANIN YOLCULUĞU. .
Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi Hazretleri; kendi enfüsümüzde Muhammedi bir doğumu gerçekleştirebilmemiz için, safiyet yolculuğunda savrulmamızı, dağılmamızı
önlemek için bir ana şefkatiyle bizi kucaklar.
Hekimin Dilinden
Dr. Mustafa TEKÇE
Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. !
.
Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül
Arabi Hazretleri kendi yazdığı risale ve eserlerin haricinde bizzat bazı çok önemli eserleri
hem okutarak hem de şerh ederek tevhid ve
tasavvuf yolcusunun idrakine ve istifadesine
sunmuştur. Bu eserler gelişigüzel seçilmiş olmayıp her devirde, her salikin en üst aydınlatıcı ve sarsıcı meşaleleri olmuş ve olmaya
devam etmektedir. Belli başlı bu anlamdaki eserleri Şeyh Bedrettin’in Varidat, Niyazi
Mısri Hazretlerinin Divanı, Bazı şiirlerin şerhi ile şu anda elimizde Türkçe olarak yazılı
olmayan ders olarak okuttuğu Muhyiddin
Arabi Hazretlerinin Füsûs-ul Hikem’idir.
Hazreti Pir’in bu şerhlerinin tevhid ehline düşünce metodu ve tasavvuf psikolojisi
açısından ruhsal bir plasenta görevi yaptığı
açıkça görülebilmektedir. Bu ruhsal plasenta, ruh eşinde nefsani arınmanın da ilerisine geçip, şuurumuzu temizleyerek tefekkür,
duygu,his ve hayallerimizi sürekli istikamet
üzere geliştirerek rafine eden birer istasyon
görevini üstlenmektedir. Ona tam bağlanarak, onu hissederek her yaklaşımımızda daha
bir derinlikte yeni bir idrak dosyasının açıldığını fark ederiz.
Denilebilir ki her biri bir güneş olan Muh-
yiddin Arabi, Yunus Emre, Mevlana, Şeyh
Bedrettin, Hacı Bayramı Veli ve Niyazi Mısri
Hazretlerinin layığı veçhiyle anlaşılabilmesi
için onları birbirlerinin eserlerinden incelemek ve nihayet Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül Arabi Efendimizin onlara yaptığı
şerhlerden yola çıkmak gerekmektedir.
Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül
Arabi Hazretleri’nin ve diğer büyük ârifanın
hayatları incelendiğinde onların, rüyalarında, ya da manalarında yakaza halinde pek
çok kereler ruhsal bir yolculuk içinde bedeniyle yaşadıklarını görürüz. Bu öyle bir haldir ki tevhid yolcusu da eğer gönlünü tam
bağlamışsa yoldaki işaretlerle müşkülünün
aydınlandığını görecektir.
Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül
Arabi Hazretleri; adamın Adem, Adem’in
Muhammediyet istikametine giden seyrinin usta kaptanıdır. Şuurumuzu temizleyerek bizi hür kılacak, bizde, bizden gizlenen
hakikatımızı bulabilmemiz ve kendi enfüsümüzde Muhammedi bir doğumu gerçekleştirebilmemiz için bir ana şefkatiyle bizi
kucaklar. Safiyet yolculuğunda savrulmamızı, dağılmamızı önlemek için bizi muhafaza
altına alır. O’nun ayak izi, sağlam basılacak
ve bize çamur bulaşmayacak güvenli alanlardır. Seyyidlere, Pirlere, Ehli Beyt’e has olan
tüm tüten mana ve bereketleriyle bizi bizden
iç alemimizde ve afakımızda sararak yanlışa
düşmekten korur.
Bu yolda edeple gayret, hizmet ve himmet de gereklidir. Ancak sabır ve tükenmez
bir fiili dua ile beklemek de değişik bir cehd,
kararlılık ve zorlamaktır. Bu emin insan ol-
57
Hekimin Dilinden
58
Dr. Mustafa TEKÇE
Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. !
mak ekseninden hareketle zikirdir, salattır,
tefekkürdür, iyi düşünmektir, güzel görmektir, dosdoğru sıdkıyet üzere olmaktır.
Her tecelli Hak’kın olup nereye dönersen
dön; yani başka bir deyişle hangi Esma’nın
zuhurunu görürsen gör; ârif şaşırmaz. Görünen Hak, gören Hak, söyleyen Hak olduğundan bu hal bir an bile onun idrakinden
çıkmaz.
Ârife eşyâda esmâ görünür,
Cümle esmâda müsemmâ görünür. (Mısri Niyazi K. S)
Cümle Esmadan Müsemma görünür. Görünür ama ârif mutlaka kemal esmalara taliptir. Kemal esmaların zuhuru ve görünüşü
olan Muhammedi Kemalât yolunun, daimi
yolcusudur. Allah mutlak Adil’dir. Kapıyı çalana kapı açılacaktır. Bir adım yaklaşana on
adım yaklaşır. Peygamberimiz işçinin hakkını teri kurumadan veriniz demiyor mu? C.
Allah terimizi kurutur mu?
Aşk, melametin odak noktasıdır. Fuzûlî’
nin dediği gibi aşk ile; ‘Tabîbâ kılmışım teşhîs, derd-i aşktır derdim’ diyerek O Aşık ve Sadık’lardan oluruz inşallah. Allah için bir şey
yapanın karşılığını ancak C. Allah hakkıyle
verir.
Samimiyet, çıkarsız saflık, karşısında
hangi kapı ardına kadar açılmaz. Bildikleriyle amel edenlere Allah bilmediklerini lütfeder. Kelime-i Şahadet tamam olunca tüm kapılar açılır.
Yani iş dönüp dolaşıyor fiil, davranış, muamelemize yansımış idrakin ortaya konul-
masındaki samimiyette, sıdkıyyette düğümleniyor.
Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nûrü’l-Arabî Fatiha suresinin şerhine Besmele ile başlar. Besmelede Allah’ın üç ismi yer almaktadır. Bunlardan birincisi ism-i Celâl olan
Allah, ism-i zâttır. İkincisi ism-i kemal’dir
ki, er-Rahman, ism-i sıfattır. Üçüncüsü ise,
ism-i Cemal’dir ki er-Rahîm, ism-i ef ’aldir.
Buna göre besmele, ism-i zât, sıfat ve ef ’aldir.
Yani bu âlem, Allah’ın ef ’al, sıfat ve zâtının
tecellisiyle meydan gelmiştir. Dolayısıyla zât,
sıfat ve ef ’al olmayınca herhangi bir şeyin
meydana gelmesi mümkün değildir.
Muhammed Nûrü’l-Arabî nin bu izahını
tefekkür ettiğimizde Fatiha’nın ve her işin
başlangıcında yaptığımız Besmele-i Şerifin bir anlamda da aslında Alemlere rahmet
olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizin
kemalatına yönelmek olduğunu, fiillerimizde ve sıfatlarımızda her iş ve halimizde bu
kemalatı izhar edebilme azim ve gayretiyle,
onun huzurunda, onunla işe başlamayı anlamamız gerektiğini idrak ederiz.
Şeyh Bedreddin Hazretleri Varidat’ında
da Besmele-i Şerife ile başlamasının sebeplerini Muhammed Nûrûl’l-Arabi Hazretleri
Varidat şerhinde şöyle açıklamaktadır:
Besmele-i Şerifin birinci açıklaması: Besmele-i Şerif ’te Rahman ve Rahîm’le sıfatlanan Allah ismi şerifi, tecelli-i fiilidir. İnsan
iş yaparken, yerken, içerken Bismillahirrahmanirrahîym der ve Rahman ve Rahim olan
Allah’tan başka fâil yani yapan ve işleyen olmadığını düşünür ve aynı zamanda kendisi
Hekimin Dilinden
Dr. Mustafa TEKÇE
Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. !
de en küçük işlediği işlerden tamamiyle fani
olduğunu bilirse işte bu tecelli, fiilin tecellisidir. Allah, insana iş ile tecelli eder. Bu gerçek
süluk olup hakikat yoluna girmenin ilk başlangıcıdır.
C. Allah’ın tecelli-i sıfatı da vardır. Yerken, içerken, ve bunlara benzer işlerde Allah’ın sübutî sıfatları olduğunu düşünerek
kendimizin o sıfatlardan fâni olduğumuzu
bilecek olursak, bu tecelliye de Allah’ın sıfat
tecellisi denilir.
C. Allah için bir de Tecelli-i Zatı vardır.
Bu tecelli, vücudun Allahu Zülcelal Hazretlerine mahsus olduğunu düşünerek insanın
ef ’alinden, sıfatından fâni olduğu gibi vücudundan da fâni olursa, bu tecelli de Alah’ın
zâti tecellisinden ibarettir.
İşte insan bu üç tecelliden habersiz olarak Besmele-i Şerifi söylerse, demiş olmaz.
Fakat bu üç tecelliden hepsini bilerek söylerse o zaman hakkıyla besmeleyi demiş olur.
Bu hal henüz tevhid ilminde başlangıçta olanların halidir. Fakat tevhid ilminde bir
rehberin aracılığıyla mesafe almış ehli nihâyete gelince, onlar güzel işler ile cemde, günah sayılan işler ile farkta bulunurlar. Yani
kendilerinden çıkan güzel işleri kendilerine
nispet etmeyip başarılı kıldığından dolayı
Allah’tan bilerek hamdu sena ederler. İşledikleri günahları da kendilerinden bilerek
pişman olurlar
C. Allah Kuran-ı Kerimde Nisâ Sûresi 79.
Âyetinde;
“Mâ esâbeke min hasenetin feminalla-
hi ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsike” “Sana isabet eden her iyilik Allah’dan,
sana isabet eden her kötülük de kendi nefsindendir.” buyurmuştur.
Bu makamda Şeyhü’l-Ekber(R. A. ) efendimiz: “Ve kün fil-cem’i ve’l-farki tekun fi
mak’adi’s-sıdkin.” Yani: “Bu vechile cem ve
farkda bulun ki, doğru yola ulaşasın. Birinin
terk edilmesiyle yanlış harekette bulunmayasın” sözleriyle işaret etmişlerdir.
Besmele ile başlamasının ikinci açıklaması : Bu ikinci açıklama Besmelenin Be
harfinin altında bulunan nokta hakkındadır.
Nokta bütün ilâhi sırları kendinde toplamıştır. Sahabelerden bazıları Hazreti Ali (K. V.
) ye sordular. Ya Ali Hazreti Resul sizin için
“Ben ilmin şehriyim ve Ali onun kapısıdır.” buyurduğunda bize bildirmek istedikleri nedir? Hz. Ali “İlahi sırlar Peygamberlere inen
kitaplarda, inen kitapların sırları Kur’ân’da,
Kur’ân’ın sırları Fatiha’da, Fatiha’nın sırları
Besmele’de, Besmele’nin sırları Be harfinde ve
Be nin sırları da altındaki noktada toplanmıştır ve o nokta benim” buyurdular.
Sahabeler tekrar sordular, “Nokta nedir?”
Hz. Ali (K. V) “El-ilmu noktatün kesretel-cahilun” “İlim bir noktadır onu cahiller çoğalttı.
“ buyurdu.
Noktanın sırları; Yazı yazdığın kalemi
hokkadaki mürekkebe batırıp kağıdın yüzeyine koyup kalemi hareket ettirmeden kaldırdığımızda kağıdın yüzeyinde bir noktanın zahir olduğunu görürsün. İşte bu nokta,
bütün harflerin, başlangıcı ve belki de aynıdır. Mesela bir yere kapısından girildiği gibi-
59
Hekimin Dilinden
60
Dr. Mustafa TEKÇE
Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. !
dir. Zira kapı bir giriştir. Bunu iyi anla, sırdır
söylese akıl sarsılır. İşte Varidat da noktanın
sırlarını camidir.
Besmele-i Şerifin üçüncü açıklaması: Bütün mevcudat Besmeledeki üç isimden zuhura gelmiştir. Allah, Rahman, Rahim. İblis,
cin, şeytanlar, yılanlar, akrepler, zarar veren
hayvanlar, ateş,cehennem, mâlik, zebani,
acılar, kederler, elem, hastalıklar ve bunlara
benzer zuhurlar celâl mazharlarındandır.
Bu mevcudat Rahman isminin mazharı
olup bu esma Allahın Cemal ve Celalini kendinde toplayan bir ism-i Kemaldir. Buna rahmet-i dünyeviyye denilir. Allah’ın Rahim esması Ahiret nimetleri ve irfan ihsanları olup
kederden âri olarak yalnız cemaline mahsus
bir isimdir. Zira C. Allahın Rahîm esması
celâle ait en ufak bir şaibe karışmayarak sırf
cemâl ismidir. Buna Rahim-ül ahire denilir.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem
Efendimiz mahz-ı cemâl mazharı olduğundan “Rauf ve Rahim” ile isimlerine mazhar
olmuştur.
C. Allah Tevbe Sûresi 128. Âyette şöyle
buyurmuştur:
“Lekad câeküm resûlün min enfüsiküm azîzün aleyhi mâ anittüm harîsün
aleyküm bi’l-mü’mine raufun rahîmun.
Size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki,
sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O
size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir ”
Bunun içün Resulullah Efendimiz(SAV)
buyurdu ki: “Şifau ümmeti fi selasin, âyetin
mine’l-kur’âni ev lokmati aselin ev keyyin
binarin. ” Yine buyurdu: “Ve lakinni ekrehu
li ümmeti’l-keyyi. ” Yani: “Ümmetimin hastalıktan şifa bulması üç şeydedir. Kur’ân âyetleri, bal yemesi ve yaraları ateşle dağlamak. ”
Ancak ateşle dağlamak eziyetli ve güç olup
kendileri Rauf ve Rahim esmasının mazharı
olduklarından “Dağlamağı ümmetimden sakınırım,” buyurmuştur.
Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül
Arabi Hacı Bayramı Veli Hazretlerinin aşağıdaki çok meşhur şiirini de şerh etmiştir. Burada söz edilen şehir sensin…
Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde
Bakıcak Dîdâr görinür ol şârın kenâresinde
Nâgihân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm
Ben dahi bile yapıldım taş-ı toprak âresinde
Hazreti Pir bu şiirin şerhinde şöyle buyurmuştur. Bu insaniyet şehrinin dört kapısı
vardır. Birinci kapısı fiiller tecellisidir. Her işte
Didarı (gerçek göreni) müşahede eylemektir.
İkinci kapısı İsimler tecellisidir. Her isimde didarı müşahede eylemektir.
Üçüncü kapısı sıfatların tecellisidir. Her sıfatlanan da Didarı görmektir.
O şehrin dördüncü kapısı da Tecelli-i Zat
tır. Yani her mevcud ta Didarı müşahede eylemektir.
Tevhid yolunun hedefi olan safiyet ya da
masumiyet Ehli Beyt’in vasfıdır. Unutmamak
lazımdır ki Safa’da ancak safiyet üzere olanlar Merve’de mürüvvete nail olurlar. Safiyet
girilip çıkılan bir hal değil, hayatın bu idrak ve hal üzere bundan sonraki her anıdır.
Hekimin Dilinden
61
Dr. Mustafa TEKÇE
Hz. Pîr’in Yüce Ufkuna. !
Ağaçların uçları bundan sonra sende açılan
tomurcuk idrakler; içtiğin sular senden kaynaklanacak pınarların işaretidir. Ve artık sen
zati idrak üzeresin, yani gecesin. Gece her
andır. Gece sensin. müjdeler olsun. Hazreti
Niyazi Mısri’nin dizeleri gönlünden aleme
yayılsın aksın aksın…
Zühdünü ko, aşka düş, ehli cânân etsin seni
Pîr-i aşka kulluk et, cânâna cân etsin seni
Bir zamân bülbül gibi, efgânın ağdır göklere
Şol kadar kıl nâleyi, kim gülistân etsin seni
Âr u nâmûsun bırak şöhret kabâsından soyun
Giy melâmet hırkasın, kim ol nihân etsin seni
Yüzünü yerler gibi,ayaklar altında ko kim
Hak ta’âlâ başlar üzre, âsumân etsin seni
Verme râhat nefsine, dâim gazâ-yı ekber et
okuyarak
Ka’be-i dil feth olup dârül-emân etsin seni
Gel Niyazî’nin elinden bir kadeh nûş eyle kim
Mahv edip nâm u nişânın bî-nîşân etsin seni
Hazreti Pir Seyyid Muhammed Nur-ül
Arabi ile kalbi rabıtasını tam tutan bir tevhid
yolcusunun müşkül idrakine çözüm bulmaması düşünülemez.
Cenab-ı Hakk’ın hazinesi de aynen böyledir. Eminlere, emanetin sımsıkı kapalı olan
şifreli sandık kilitleri kendiliğinden açılır. Sır
ehline sırlar saçılır.
Birdenbire sıkı bir yağmur yağarken çamurlu bir ormanda yol aramakta olduğunu
görürsün. Hazreti Pir’ in ayak izi ayan beyan,
apaçık sana yol göstermektedir. Kendisiyle
göz göze gelirsin. Benim ayak izime basarsan
ayağın çamur olmaz der. O’nun ayak izlerine
basarak salimen şehre varırsın.
Kelime-i şahadet sana verilmiş en önemli
emanettir. Sandıkta sepette değil de açıkta
olmasına rağmen en zor anlaşılan, en kolay
görünen ama en zor taşınan emanettir. Yalancı şahitlerden olmamak için şahit olman,
şahit olmak için ise bizzat bulman ve olman
gerekmektedir. Unutma sen nimetlenenlerdensin. Hazreti Pir, ceddinin mirasına tevhid
yolcusunu davet eder, onun mübarek ayak izi
seni kirlenmeden bu hayatın her anında hakiki şahitliğe götürür.
Kayıp olan onikinci imam, İmam-ı Mehdi
sana ve tüm insanlığa sunulmuş Hâdi esmasıdır. Onun kaybolmasının tevhidi hikmeti
her an, her hal ve her insana dağılmış olmasındandır. Bu isme mazhar olmak, sende
mevcut ve emanet edilmiş olan Hâdi isminin
tecellesine layık ve ehil olmak demektir. Hâdi
esmasının tecellisine mazhar olursan, işte o
zaman kayıp Mehdi sende zuhur etmiş olur.
Bu sırada tüm alemde bir ses çınlar, kulakları dolduran, gönülleri aydınlatan, kalpleri titreten zikir gibi devamlı bir ses.
Eşhedu en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne
Muhammeden abduhü ve Resûluh…
drtekce@hotmail. com
62
GÖNÜL RABBINE MEKAN OLUR!
Zikirle gönüller uyanır
Nur-u Muhammed zahir oldu
Telkinle yeniden yapılır
Mürşid-i kamilden göründü
Can mürşid gönülde oturur
Nur kadehten kevser içirdi
Gönül Rabbine mekan olur
Gönül Rabbine mekan olur
Zikirsiz gönüller ölüdür
Muhammediyet nuru baki
zikrullah ile hayat bulur
Her varlık onunla var oldu
Hak mürşit ruhundan ruh üfler
Bu hikmet mürşitle bilindi
Gönül Rabbine mekan olur
Gönül Rabbine mekan olur
Sadakatin yolunu açar
Yerler gökler hep seni sever
Aşkla zevkle zikrullah yapar
Aslımız sensin Muhammed der
Rabıta ile Hakk’a bakar
Güneş senin için doğar
Gönül Rabbine mekan olur
Gönül Rabbine mekan olur
Aşkla vahdet güneşin doğar
İki nurla eden tecelli
Yerler gökler nur ile dolar
Kavseyn deryasına varmayı
Nereye baksan Hak görünür
Hak ile halkı bir görmeyi
Gönül Rabbine mekan olur
Halil’den görünendir Rabbi
Göründü vahdetin deryası
Duyuldu “Enel Hak”nidası
Bu mazhardan “Enel Hak”dedi
Gönül Rabbine mekan olur
Halil ARAS
63
DOST İLE BAYRAM EDİYOR
Ircı’i hitabın duyan
Hakk’ın davetine uyan
Cennetine dahil olan
Dost ile bayram ediyor
Lâ mevcûde illâ Hû’da
Dalanlar bahr-ı zatına
“Mutu kable”nin sırrında
Dost ile bayram ediyor
Zikrullah kılıcın çeken
Nefsî mücadele eden
Sonunda zafere eren
Dost ile bayram ediyor
Dost iline sefer eden
Kendisine iman eden
Hak’la Hakk’ı ikrar eden
Dost ile bayram ediyor
Aşk-ı Hakka düşüp yanan
Gayriyetinden kurtulan
Yanıp yanıp pürnur olan
Dost ile bayram ediyor
Enel Hakk’ı ilan eden
Dostun haremine giren
Vuslatın zevkine eren
Dost ile bayram ediyor
Hak mürşidin manasından
Hayat bulan nefhasından
İçenler ab-ı hayatttan
Dost ile bayram ediyor
Hak Resul izinden giden
şeriatıyla giyinen
Muhammediyete eren
Dost ile bayram ediyor
Faili mutlak bilen
Efalullahı zevk eden
Kaderine razı olan
Dost ile bayram ediyor
Vahdet içre kesretinle
kesrette hem vahdetinle
Sonsuz olan kevserinle
Dost ile bayram ediyor
Hak sıfatların giyinen
Rızası üzre kullanan
Cennetü’s-sıfata dalan
Dost ile bayram ediyor
Gönül mürşidini bulan
Manasından haber alan
İkramına mazhar olan
Dost ile bayram ediyor
Gönül TEMİZ
64
KADRINIZ MÜBAREK OLSUN
Allah diyen cananlarım
Kuluna en büyük lütfu
Hak aşkıyla coşanlarım
Sevince olur diyeti
Ateşiyle yananlarım
Kul libasında Hak gizli
Kadriniz mübarek olsun
Kadriniz mübarek olsun
Zikrullahla gönlün coşsun
Dost iftara davet eder
Azaların temiz olsun
Muhabbetler ikram eder
Sıbgatallahla boyansın
Nice sırlarını açar
Kadriniz mübarek olsun
Kadriniz mübarek olsun
Fail Allah senden fail
Niyet,imsak,iftar,fıtır
Bu zevklere ol sen nail
Bayram için hazırlıktır
Cennetül efale hem dahil
Bayram dosta kavuşmaktır
Kadriniz mübarek olsun
Kadriniz mübarek olsun
Dilin,gözün,el oruçlu
Sen ben,ben sen diyenlerdir
Tecellî sıfatla süslü
Şahadetin verenlerdir
Zahir oldu Hak rızası
Gerçek îmân edenlerdir
Kadriniz mübarek olsun
Kadriniz mübarek olsun
Bütün varın Hakkın varı
Kim olduğun bilmek Kadir,
Ver onları bul sen karı
Rabbine ermektir Kadir,
Mevcut Allah kalmaz gayrı
Hatice vuslattır Kadir
Kadriniz mübarek olsun
Kadriniz mübarek olsun
Allah mülkünde sultandır
Varlığın ilan edendir
Halk batındır, Hak zahirdir
Kadriniz mübarek olsun
Hatice ÖZERENLER

Benzer belgeler