1 HİKÂYE Öykünün belli başlı / öne çıkan özellikleri şunlardır:

Transkript

1 HİKÂYE Öykünün belli başlı / öne çıkan özellikleri şunlardır:
CUMHURİYET DÖNEMİNDE OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLER
ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİNLER
ROMAN
-Roman, yazınımıza Tanzimat döneminde Batı’dan gelmiştir.(Daha önce halk hikayeleri, meddah hikayeleri, dini ve
destani hikayeler, mesnevi… vardır)
-Romanda karakter: eserlerde olumlu ve olumsuz yönleri ile verilen, kendine özgü, çok yönlü kişilerdir. Olay örgüsünde
yaşanan gelişmelere bağlı olarak sürekli değişirler. Sadece kendilerine özgü nitelikleriyle metinde yer alırlar. Dış
görünüşlerinin ötesinde iç yaşamları da vardır. Aşkı Memnu; Bihter, behlül
-Romanda tip: Belli bir sınıfı ya da belli bir insan eğilimini temsil eden değişmez özellikler gösteren kişilerdir. Tipte
kahraman tek yönüyle ele alınır. Sevecen tip, alıngan tip, kıskanç tip gibi bireysel olmaktan çok başkalarında da bulunan ortak
özellikleri yansıtır ve o yönleri özellikleri vurgulanır. Böylece ele alınan kahramanlar “genel”leşir. Belli bir düşüncenin veya
topluluğun zihniyetini temsil ederler. Bazı davranışları ve ruh hallerini abartılı biçimde üzerinde toplarlar, hangi ortam olursa
olsun tek fikrin ve niteliğin sembolüdürler. Yalınkat kişilerdir. İntibah; Dilaşub, Mehpeyker, Ali bey…. Vatan yahut Silistre:
İslam bey
ROMAN TÜRLERİ:
Konu bakımından:
1-Pikaresk roman: Gezgin, serseri, beş parasız insanların yaşadıkları maceraları anlatır.
Daniel Defoe – Talihli Metres, Thomas Mann-Dolandırıcı FelixKrull’un İtirafları
2-tarihsel roman: Cezmi, Devlet Ana, Küçük Ağa, WalterScott-Waverley, G.Flaubert-Salambo
3-Duygusal roman: İntibah, Dudaktan Kalbe, Genç Werther’in Acıları
4-Gotik roman: 18. Yüzyılın akılcılığına karşı gelir; karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen, kanlı, büyülü
olayları konu alır. Günümüzdeki uzantısı bilimkurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.
Horace walpole-Otranto şatosu, Mary Shelley-Frankkenştayn, C.Dickens-Büyük Umutlar
5-Ruhbilimsel(psikolojik-tahlil) roman: Dokuzuncu hariciye Koğuşu, Eylül, Mme de La Fayette-Prenses de Cleves
6-Sosyal roman:
Tezli roman(Yaban-Y.Kadri) : bir fikri savunur, olaya bilimsel verilerle yaklaşır.
Töre romanı(Sinekli Bakkal-H. Edip):toplumdaki inanç ve gelenekleri anlatır.
Yergi romanı(İnce Memed-Yaşar kemal): bir olayı eleştirel yaklaşımla anlatır.
Mahalli roman(Yılanların Öcü-Fakir Baykurt):Belli bir yerin özelliklerini anlatır.
7-Macera(serüven) romanı: Cingöz Recai, Hasan Mellah, Üç Silahşörler, RobinsonCrusoe
Biçem(üslup) bakımından: (Akımlara göre)
1-Gerçekçi(realist roman): Mai ve Siyah, Kızıl ile Kara, Savaş ve Barış, Goriot Baba
2-Romantik roman: İntibah, Sefiller
3-Doğlacı(natüralist) roman: Emile Zola, Guy de maupassant romanları..
4-Estetik roman: GustaveFlaubert
5-Dışavurumcu(ekspresyonist) roman: Dostoyevski, Kafka
6-Yığın romanı: Okuru içinde bulunduğu gerçek yaşamdan uzaklaştırma, avutma, okura kendi sorun ve gerçeklerini
unutturma, bu türün belirleyici özellikleridir. Kahramanları genellikle cana yakındır. Kerime Nadir, Peride Celal, Kemalettin
Tuğcu, Ahmet Günbay Yıldız, Halit Ertuğrul, Canan Tan
NEHİR ROMAN : Bir kişinin, bir toplumun hayatındaki gelişmeleri ya da tarihi bir olayı birden fazla cilt halinde anlatan
romanlardır.
Anlatımda bakış açısı:
1-Hakim(Tanrısal-ilahi) bakış açısı ve anlatıcı: Adam, üzgün bir şekilde ne yapacağını düşünüyordu.
2-Kahraman anlatıcının bakış açısı: Ne yapacağımı bilmiyordum.
3-Tanık(gözlemci-müşahit) anlatıcının bakış açısı: Sokaktan üç adam geçti.
HİKÂYE
Öykünün belli başlı / öne çıkan özellikleri şunlardır:
• Öykü çoğunlukla tek bir olaya ve yalın bir kurguya dayanır.
• Romana göre daha az geliştirilmiş az sayıda kişilerden oluşur.
• Öyküde romandaki gibi uzun psikolojik çözümlemelere, çevre, ortam, kişi tasvirlerine yer yoktur.
• Karikatür çizerken nasıl en belirgin özelliklerin çarpıcı bir biçimde ortaya çıkması için diğer ayrıntılar atılıyorsa, öykü dili de
etkili, öz ve yoğun bir anlatımı az sözle yaratmak zorundadır.
• Öykü, genellikle kurmacanın düğümünün aniden çözülmesiyle, beklenmedik, çarpıcı bir sonla, çoğu zaman anlatıda ani bir
düşüşle biter.
• Öyküde anlatımın yoğunluğu okurun dikkatinin de yoğunluğunu gerektirir. Öykünün kısa ve yoğun olması bir çırpıda
okunmasını sağlayarak okurun dikkatinin dağılmasına fırsat vermez.
• Öykü seçilmiş bir olaya, bir duruma, özel bir ana, bireyin iç dünyasında belli bir duyarlık noktasına, dikkatlerden kaçan bir
ayrıntıya yoğunlaşarak hayatla, insanla, toplumsal olanla ilgili önemli farkındalıklar yaratır.
• Öykü, modern kurmaca anlatı türleri olan fantastik, polisiye ve bilimkurgunun form olarak çok yararlanmış olduğu bir türdür.
1
HİKÂYE / ÖYKÜ TÜRLERİ
Hikâye, hayatın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. Bu büyüteç altında
kimi zaman olay bir plan içinde, kişi, zaman, çevre bağlantısı içinde hikaye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altında
incelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin kendisidir Bu da öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre öyküler
üç türde incelenmektedir:
1) OLAY (KLASİK VAK’A) HİKÂYESİ: Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan
öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır.
Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için “Mopasant Tarzı Hikâye” de denir
Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seygettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri
Güntekin’dir.
2) DURUM (KESİT) HİKÂYESİ: Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim,
düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem
verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikâye” de denir.
Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır
3) MODERN HİKÂYE: Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı
durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.
Hikâyede bir tür olarak 1920’lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Franz Kafka’dır Bizdeki ilk
temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları , felsefi bir
yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer.
Hikayenin / Öykünün Unsurları ve Plan
Hikayeler (öyküler) tıpkı romanlar gibi belli başlı unsurlardan oluşmaktadır. Çünkü hikayeler, genel olarak olaylar üzerine
kurulmaktadır. Olaylar da, yer, zaman, kişi, olay örgüsü gibi bir takım unsurların var olması gerekliliğini doğurmaktadır.
Romanlarda bu öğelerin sayısı çok daha fazla olduğu hâlde, hikayelerde kısıtlı ve azdır. Bir hikayenin içinde bulunan unsurlar
(öğeler) aşağıdaki gibi beş tanedir:
1) Olay: Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur
2) Kişiler: Olayın oluşmasında etkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır.
3) Yer (mekân): Olayın yaşandığı çevre veya mekândır.
4) Zaman: Olayın yaşandığı dönem, an mevsim ya da gündür.
5) Dil ve Anlatım: Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve
tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır.
Hikayelerde anlatım ise iki şekilde olur. Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım “hikâyede birinci
kişili anlatım” ; yazarın ağzından anlatılanlar “hikâyede üçüncü kişili anlatım” denilmektedir. Örneğin “Oradan hemen trene
binerek Eskişehir’e geçtim.” cümlesinin geçtiği bir hikayede, “birincil ağızdan / kişili anlatım” seçilmiştir. “Sevim, bu olayın
sonuçlarını kestirmeye çalışıyordu.” cümlesinin geçtiği bir hikaye ise “üçüncü kişili anlatım” ağzıyla oluşturulmuştur.
HİKÂYEDE PLÂN: Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları
farklıdır. Bunlar:
1) Serim: Hikayenin giriş bölümüdür. Bu bölümde olayın geçtiği çevre , kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır.
2) Düğüm: Hikayenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür.
3) Çözüm: Hikayenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür.
Ancak bütün hikayelerde bu plân uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur .Bu bölümler
okuyucu tarafından tamamlanır.
Türk hikâyeleri, şu dört ana grupta değerlendirilir:
1) “Serim, düğüm, çözüm” bölümlerinin düzenli olduğu hikâyeler. Ömer Seyfettin,Samet AĞAOĞLU, Haldun
TANER, Oktay AKBAL, Mustafa KUTLU‘ nun hikâyeleri bu grup içindedir (Maupassant Biçimi)
2
2) İstanbul’da yaşayan insanların özel hayat ve özelliklerini veren hikâyeler.Hüseyin Rahmi GÜRPINAR, Ahmet Rasim,
Osman Cemal KAYGILI, Sermet Muhtar ALUS’un hikâyeleri bu grup içindedir. (Maupassant Biçimi)
3) “Serim, düğüm, çözüm” bölümlerine önem vermeyen, olayın herhangi bir yerinden başlayan hikâyeler. Memduh Şevket
ESENDAL, Sait Faik ABASIYANIK,Tarık BUĞRA, Sevinç ÇOKUM gibi yazarlarımız bu gruptandır. (Kısmen, Çehov
Biçimi)
4) Varoluş çizgisinde oluşturulmuş, aydın bunalımı ve çaresizliği anlatan soyut hikâyeler. Bu tür hikâyeler, ülkemizde 1955′ten
sonra görüldü. Hikâyelerde, hiç bir toplum kaygısı görülmez. Aydın bunalımının nedenleri yansıtılır. Sanat adı altında çoğu
zaman “müstehcen”e kaçan konulara yer verilir. Hikâyecilik, sanattan ayrılmış ve ideolojiye kaydırılmıştır.
Bu grupta hikâye yazan yazarlarımızın başında ise; Yusuf ATILGAN, Demirtaş CEYHUN, Ferit EDGÜ ve Erdal
ÖZ gelmektedir.
1-MİLLİ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ESERLER
Bu anlayışı sürdüren roman ve hikayelerde I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele dönemi, bu dönemden sonra Atatürk
ilke ve inkılaplarının Anadolu'ya benimsetilmesi ile ilgili konular işlenmiştir. Halkın ve Anadolu insanının yaşama tarzı konu
edilmiş, yanlış batılılaşmanın getirdiği ahlak bozuklukları, geri kalmış halk arasındaki hurafeler, halk-aydın ilişkisi ele
alınmıştır. Tanzimat'tan beri eserlerde yer bulan doğu- batı çatışması işlenmeye devam etmiştir.
Dönemin belli başlı özellikleri:
*Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü dönemlerini kapsar.
*Bir yandan yakın dönemin tarihiyle bir hesaplaşma içine girilir, bir yandan da devrimlerle biçimlenen yeni Türkiye
Cumhuriyetinin çeşitli sorunlarına eğilinir. Bu yüzden, çoğu yapıtta eski dönemin tipleri, değişen tipler ve yeni dönemin
idealist tipleri yan yana bulunur.
*Batılı ve Doğulu değerleri temsil eden kuşaklar arasındaki çatışma ve yeni gençlik fikri birçok romanın örgüsünü oluşturur.
*Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri önemli romancılardır.
*Yakup Kadri ve Halide Edip milli mücadeleye fiilen katılmış, Reşat Nuri Anadolu’da uzun yıllar öğretmenlik yapmıştır.
*Roman ve hikayeler realisttir.
*I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele ile ilgili konular, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla ilgili kararlar, Anadolu insanının yaşamı,
Doğu ve Batı karşılaştırılması gibi konular işlenmiştir.
*Dil, sadedir.
Bu anlayışı sürdüren romanları konularına göre şu alt başlıklarla ele almak mümkündür:
1. Siyasi ve Sosyal Olaylara Doğrudan Yer Veren Eserler
a. Abdülhamit döneminden bahsedenler:
Sinekli Bakkal (Halide Edip Adıvar)
Bir Sürgün (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Roman kahramanı Dr. Hikmet kültür ikiliği yaşayan batı hayranı bir tiptir.
Sürgün onun için vatanına gitmek gibi olmuştur, çünkü Fransa'ya kaçmıştır.
Abdülhamit Düşerken ( Nahit Sırrı Örik): Mahmut Şehabettin Paşa, eski Osmanlı efendisidir, devlet görevi almayı bekler.
Kızı Nimet ve İttihatçılarla ilişkisi anlatılır.
b.İttihat ve Terakki Fırkasının Faaliyetlerini Anlatanlar: İttihat ve Terakki dönemi sansür, yolsuzluk, rüşvet, kültür
yozlaşması, ahlaki düşüklükler, faili meçhul cinayetler gibi yönleriyle ele alınır.
Hüküm Gecesi (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Ahmet Kerim adındaki İttihat ve Terakki muhalifi gazetecinin yaşadıkları
anlatılır. Hüküm gecesi idama mahkum olduğu gecedir. Ziya Gökalp tarafından kurtarılır. Realist bakış açısıyla yazılan
dokümanter bir romandır.
Üç İstanbul (Mithat Cemal Kuntay): II. Meşrutiyet, İttihat -Terakki ve Mütareke dönemlerinin İstanbul'unu İttihat ve
Terakkî'nin içinden bir bakış açısıyla anlatan dokümanter bir romandır.
c. Yolsuzluk, Rüşvet ve Ahlak Düşüklüklerini Anlatanlar:
Gizli El (Reşat Nuri Güntekin): Yazar piyes yazarlığının getirmiş olduğu bir tecrübeyle romanlarında kurguyu, iç dengeyi ve
mantık ilgisini başarılı şekilde verir. Eserlerinde hep Anadolu'ya açılma gayesi vardır. Roman kahramanı Şeref Bey silik bir
avukattır. Miralay Murat Bey'in etkisiyle "gizli eller" tarafından yolsuzluk yapmak için kullanılır, sonradan yakalanır.
İstanbul'un Bir Yüzü (Refik Halit Karay): İki bölümden oluşan eserin I. Bölümü Fikri Paşa konağı etrafında eski İstanbul
yaşamını anlatırken; II. bölüm 1908'den sonraki İstanbul'u bir savaş vurguncusu olan Kânî Bey'in şahsında anlatır.
Kiralık Konak (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Naim Efendi konağı çöken Osmanlı'yı temsil eder. Seniha, Batı hayranı ve
kendi kültürüne yüz çevirmiş bir tiptir. Hakkı Celis ise onu sevmesine rağmen onun fikirlerini paylaşmaz. Vatan için savaşarak
şehir olur.
Mahşer (Peyami Safa)(1924): "Mahşer" harp yıllarındaki İstanbul'a roman kahramanı Nihat tarafından verilen isimdir. Nihat
cepheden dönüşte İstanbul'daki bozulmuşluğa ve vurgunculuğa şahit olur. Eşi Muazzez de onu terk edince intihar etmeyi
düşünür. Yazar olayı psikolojik unsurlarla destekleyerek kuru anlatımdan öte olayları gösterebilmeyi başarmıştır.
3
Sözde Kızlar (Peyami Safa): Diyaloglarındaki canlılık ve kahramanlarının farklılığıyla dikkati çeker. Bilinçli bir kız olan
Mebrure ile İstanbul'daki kozmopolitleşmiş akrabaları arasındaki fark ortaya konur. Çapkın bir tip olan Behiç'e karşı direnişi
anlatılır. Romanda İstanbul'un kokuşmuşluğuna karşı Anadolu bir ideal olarak sunulur.
Sodom ve Gomore (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Yazarın en başarılı romanlarından biridir. Dar ve sürekli bir zaman
diliminde geniş bir şahıs kadrosuyla olaylara çok yönlü bakabilmiştir. Eserde Necdet ile nişanlısı Leyla arasındaki ilişki
anlatılır. Leyla kültür ikiliği yaşayan, değerlerinden uzak bir tiptir. Onun yabancı subaylarla yanlış ilişkileri Necdet'i zamanla
milli bilince ulaştırır. Mütareke dönemi İstanbul'u, helak edilen kavimlerin yaşadığı Sodom ve Gomore'ye benzetilmiştir.
2. Anadolu'yu İşleyen Eserler:Anadolu aydınlar tarafından bir ana kucağı gibi görülmüştür. Bizim edebiyatımızda
edebiyatçı-bürokrat birlikteliği devlet politikalarının edebiyata yansımasına sebep olmuştur. Milli edebiyat döneminde Ziya
Gökalp'in "Halka Doğru" adını verdiği sosyolojik tavır Cumhuriyet döneminde "Mektepten Memlekete" hareketini doğurdu.
1940'lı yıllardan sonra bu anlayış toplumcu ideolojik bir yön kazanarak "Köy Romanı"na dönüştü.
a. Anadolu'da Öğretmen:
Yeşil Gece (1926-Reşat Nuri Güntekin): Medrese eğitimi kötülenerek Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve eğitim reformu övülür.
Kahraman Ali Şahin Efendi aydın bir öğretmendir. Yobaz halkla mücadele eder.R. Nuri bu eser için "tek ideolojik polemik
romanım" der. Konuyu tek yönlü ele alması, tezini savunmak için topyekün karalamaya gitmesi eserin başarısına gölge
düşürmüştür.
Vurun Kahpeye (1926-Halide Edip Adıvar): Roman kahramanı Aliye tıpkı Ali Şahin gibi yeniliği savunan bir öğretmendir.
Yazar kahramanlara taraflı yaklaşmış hatta dış görünüşlerini bile buna göre anlatmıştır. Halkın Aliye'ye tepkisi
temellendirilmemiştir. Halk cahildir.
Anadolu'da öğretmen tipini işeyen diğer önemli romanlar ise Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) ve Acımak (Halide Edip
Adıvar) adlı romanlardır. Çalıkuşu anlatım tekniği, Anadolu'yu ele alışı yönüyle Türk romanın en başarılı örneklerinden
biridir.
b. Anadolu'da Subay:
Ateşten Gömlek (Halide Edip Adıvar): Vatan aşkı ile ferdî aşkı arasında kalan Peyami'nin hikayesi anlatılır. Eser, Milli
Mücadele döneminde bir subay olan Peyami'nin hatıra defteri şeklinde düşünülmüştür.
Yaban (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Karaosmanoğlu'nun en başarılı romanı sayılır. Anadolu köylüsünün gerçeklerini dile
getirdiği ve Türk aydını ile köylüsü arasındaki uçurumu gözler önüne serdiği için övülmüştür. Ancak bazı eleştirmenler de
Karaosmanoğlu'nu, köylüye tepeden bakmak ve onu hor görmekle suçlamışlardır. Kiralık Konak ile Sodom ve Gomore'de
Osmanlı düşüncesini sürdürenlerle Batı hayranı alafranga sınıfın toplumdaki çürüyen organlar olarak nitelenmeleri gibi,
Yaban'da da gerici Anadolu köylüsü yoz bir sınıf olarak sunulur. Yeni ulusu yaratmak görevi de vatanı kurtaracak olan
aydınlara düşmektedir. Yaban hem Anadolu'yu ve köylüyü konu edinen ilk önemli roman olmasıyla hem de çirkin bir
gerçekliği şiirsel bir üslupla dile getirmedeki başarısıyla Türk roman tarihinde saygın bir yere sahiptir.
1910'dan 1974'e dek verdiği eserler, üslup özellikleri bakımından Türkçe'nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır
Ankara (Yakup Kadri Karaosmanoğlu): Romanda ülkesini seven gerçek kahramanların savaşlarda ölmesi üzerine
Anadolu'nun yetersiz ve taklitçi insanların elinde kalması, savaş sonrasında Ankara'da şekillenen gerçek Batılılaşma
çabalarının kozmopolitleşmeyle nasıl boğulmak istendiği anlatılır. İstanbul'daki savaş vurguncusu zengin kesimlerin kısa
sürede Ankara'yı mekan edinmesi, İstanbul'daki yozlaşmayı Ankara'ya da taşımak istemeleri anlatılır.
Y. Kadri, bu bozulma karşısında yeni hükümeti uyarır.
3. Aşk Romanları:
Akşam Güneşi (R. Nuri Güntekin), Şimşek ( Peyami Safa)
REŞAT NURİ GÜNTEKİN(1892-1996):Reşide adlı kız kardeşi çok genç yaşta hayatını kaybetti, tek çocuk olarak büyüdü.
Babası askeri doktor olduğu için öğrenim hayatı boyunca birçok il gezdi.Anadolu’yu baştan başa dolaşmasına neden olan
müfettişlik görevi sayesinde ülkenin gerçeklerini yakından görme ve tanıma imkanı buldu.Kahramanları genelde tek yönlüdür.
Olay kahramanlarını çevreyle birlikte verir.
Anadolu insanını iyi tanıdığını eserlerinden anlaşılır. Bazı eserlerinde genç cumhuriyetin toplumsal ideallerini
işlemiştir. Reşat Nuri Güntekin eserlerine konuşma dilinin zenginliğini zorlanmadan yansıtır.
Şöhretini Çalıkuşu romanıyla kazanmıştır. Birçok eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatını ve insanını, batıl inançları, yanlış
batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını işlemiştir. Mizah öğesine de yer vermiştir. Romanlarında güçlü
gözlemciliğine dayanan bir realizm ve canlı bir üslûp vardır. Psikolojik tahlillerde de başarılıdır. Eserlerinde konuşma dili
hâkimdir. Roman, hikâye, tiyatro ve gezi yazısı türünde eserleri vardır.
Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hastalık, Akşam Güneşi, Yaprak Dökümü, Damga, Miskinler
Tekkesi, Harabelerin Çiçeği, Bir Kadın Düşmanı, Yeşil Gece, Kızılcık Dalları, Gökyüzü, Ateş Gecesi, Değirmen, Kan
Davası, Kavak Yelleri, Son Sığınak
Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk Roçild Bey, Leyla ile Mecnun, Olağan İşler, Aşk
Mektupları
Gezi Yazıları: Anadolu Notları
Tiyatroları: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı, Eski Rüya, Ümidin
Güneşi,Gazeteci Düşmanı-Şemsiye Hırsızı-İhtiyar Serseri(1925, üç oyun), Taş Parçası, Yeşil Gece, İstiklâl, Hülleci
Eski Şarkı, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrıdağı Ziyafeti, Bir Köy Öğretmeni, Çalıkuşu, Kavak Yelleri
4
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU(1889-1974):Roman, hikaye ,deneme,makale, anı ve mensur şiir türlerinde eserler
vermiştir.Yazı hayatına Fecr-i Ati topluluğunda romantik realist hikaye ve mensur şiirle başlayan Yakup Kadri bu topluluk
dağıldıktan sonra milli edebiyat içinde yer almıştır.Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı
destekledi.Eserlerinde mükemmel bir teknik görülür, karakterleri başarıyla canlandırır.İlk eserlerinde mistik bir hava sezilir.
Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli
dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında yapıtlarında belli tarihsel dönemleri ele aldı. Kiralık Konak
I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet'in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı
yıllarının, Ankara Cumhuriyet'in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 19231952 yıllarını kapsar.1932'de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile
birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı.Tarih ve toplum olaylarından her birini bir romanına aktararak Tanzimat
devriyle Atatürk Türkiye’si arasındaki dönem ve kuşakların geçirdikleri sosyal değişim ve bunalımların, yaşayış ve görüş
farklılıklarını işledi; düşünceye ve teze dayanan eserler yazdı.
Nur Baba, Karaosmanoğlu'nun ilk romanıdır. 1922'de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı
ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu'nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve
Çamlıca'daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba'yı Euripides'in Bakkhalar'ından esinlenerek ve tekkedeki
gözlemlerine dayanarak yazmıştır. Roman, tekkenin şeyhiyle, evli bir kadın arasındaki tutkulu bir aşkın öyküsünü anlatır. İçki,
müzik ve sevişmeyle sabahlara değin süren ayinler, Bektaşi töreleri ve tekke yaşamı kitapta büyük yer tutar. Bu ayinlerle
Bakkhalar'in ayinleri arasında benzerlik bulan Karaosmanoğlu, romanın kadın kahramanı Nigar’da cinsel aşktan mistik bir
aşka geçişi göstermek istemiştir.
Kiralık Konak'ta Karaosmanoğlu, II. Meşrutiyet yıllarında Batılılaşma hareketinin yol açtığı değer kargaşasını, geleneklerden
ve eski yaşam biçiminden ayrılışı ve kuşaklar arasındaki kopukluğu sergiler. Romanda yazar adına konuşan Hakkı Celis,
başlangıçta yurt sorunlarına karşı ilgisiz, âşık, içli bir şairken, sonradan bilinçlenerek değişir, bireyin değil, toplumun önemli
olduğunu anlar ve "milli ideal" denen bir sevdaya tutulur. Bu ideal geleceğin Türkiye'si ve ulusudur. Karaosmanoğlu romanın
öbür kişilerini ve dolayısıyla toplumu, bu yeni bilince ulaşmış Hakkı Celis'in gözleriyle değerlendirir ve yargılar. Ona göre
geleceğin Türkiye'sinde ne geçmişin Osmanlı'sının, ne Batı hayranlarının, ne de yurt sorunlarından habersiz, yalnızca sanata
tapan bireyci aydınların yeri vardır. Romanın baş kişileri gerçi belli tiplere örnek olarak sunulmuşlardır, ama Karaosmanoğlu
bunları çok yönlü bireyler olarak yaşatmayı amaçlar.
Romanları : Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama, Hep O
Şarkı
Hikayeleri : Bir Serencam, Rahmet , Milli Savaş Hikayeleri
Mensur şiirleri: Erenlerin Bağından, Okun Ucundan
ANI : Vatan Yolunda, Zoraki Diplomat, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Politikada 45 Yıl, Anamın Kitabı,
Tiyatro: Nirvana, Sağnak, Mağara, Veda
Monografi: Ahmet Haşim, Atatürk
Makale:İzmir’den Bursa’ya (1922, Halide Edip, Falih Rıfkı Atay ve Mehmet Asım Us ile birlikte), Kadınlık ve Kadınlarımız
(1923), Ergenekon (iki cilt, 1929), Alp Dağları’ndan ve MissChalfrin’in Albümünden
HALİDE EDİP ADIVAR (1884 1964 ):Halide Onbaşı olarak da bilinir.1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı
harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa
Kemal'in yanında görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu
Ajansı'nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.İlk zamanlar İngiliz edebiyatının etkisinde yazdı.İlk romanlarında
aşk konusunu işlemiş ve kadın psikolojisi üzerinde durmuştur.Türkçülük akınını benimseyerek milli edebiyatının en tanınmış
romancısı ve hikâyecisi olmuştur.Ünlü Sultan Ahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve milli mücadelenin bizzat içinde rol
almıştırEserlerinde gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır.Eserlerinde sosyal çevreye önem verir.Dağınık bir üslubu vardır.
Romanlarında kahramanları genellikle kadındır.Kadın kahramanları üstün özelliklere sahiptir.Karakter bulmakta başarılıdır.
20 Mayıs’ta Üsküdar mitingi, 22 Mayıs’ta Kadıköy mitingine katıldı. Bunları Halide Edip’in başkahramanı haline geldiği
Sultanahmet mitingi izledi. Önceden hazırlanmadan ve yazmadan yaptığı konuşmada sarf ettiği “Milletler dostumuz,
hükümetler düşmanımızdır.” cümlesi bir vecize halini aldı. İngilizler İstanbul’u 16 Mart 1920’de işgal ettiler. Hakkında idam
emri çıkardıkları ilk kişiler arasında Halide Edip ve eşi Dr. Adnan da vardır. 24 Mayıs’ta padişah tarafından onaylanan kararda
idama mahkum edilen ilk 6 kişi şunlardı: Mustafa Kemal, Kara Vasıf, Ali Fuat Paşa, Ahmet Rüstem, Dr. Adnan ve Halide
Edip.Milli Mücadele taraftarı aydınların bir kısmı işgalcilere karşı ABD ile işbirliği yapma düşüncesiydi, Halide Edip bu
düşüncedeki Refik Halit, Ahmet Emin, Yunus Nadi gibi aydınlarla 14 Ocak 1919'da Wilson Prensipleri Cemiyeti'nin
kurucuları arasında yer aldı. Halide Hanım, milli mücadelenin önderi Mustafa Kemal'e yazdığı bir mektupla ABD mandası
tezini açıkladı ancak bu tez temmuz ayında Mustafa Kemal önderliğindeki Erzurum Kongresi'nde uzun uzun tartışılacak ve
reddedilecektir.Eserlerini 3 kümeye ayırabiliriz.Yazar ilk romanlarında aşk konusu üzerinde durur. Bireysel tutkuları, özellikle
kadın psikolojisini izler. Handan, Seviye Talip, Kalp Ağrısı gibi romanlarını bu kümede sayabiliriz.
Kurtuluş savaşı üzerine yazılmış romanları: Ateşten Gömlek , Vurun Kahpeye.
Toplum hayatını anlattığı töre romanları bu romanlar: Sinekli Bakkal, Tatarcık , Sonsuz Panayır , Sevda Sokağı Komedyası ,
Mor Salkımlı Ev ( ANI )
Romanları : Heyula, Raik’in Annesi, Seviye Talip, Handan, Yeni Turan, Son Eseri, Mev’ud Hüküm, Ateşten Gömlek, Vurun
Kahpeye, Kalp Ağrısı, Zeyno'nun oğlu, Sinekli Bakkal, Yolpalas Cinayeti, Tatarcık, Sonsuz Panayır, Döner Ayna, Akile
Hanım Sokağı, Kerim Ustanın Oğlu,Sevda Sokağı Komedyası,Çaresaz, Hayat Parçalar
anı : Türkün Ateşle İmtihanı ( istiklal savaşı yılları ) Mor Salkımlı Ev ( Çocukluk günleri )
5
Hikayeleri : Dağa Çıkan Kurt , Harap Mabetleri, İzmir’den Bursa’ya(Yakup Kadri, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım Us ile
birlikte, 1922), Kubbede Kalan Hoş Seda
Tiyatro: Kenan Çobanları, Maske ve Ruh
2-TOPLUMCU - GERÇEKÇİ ESERLER
Başlangıçta Sabahattin Ali ve Sadri Ertem'in eserleriyle ortaya çıkan ve esasen Anadolu köy ve kasabalarının
sorunlarını anlatan toplumcu-gerçekçi roman ve hikaye 1930'ların sonunda Kemal Bilbaşar ve Samim Kocagöz gibi yazarlarla
alanını genişletmiştir. 1950'den sonra köy enstitüsü çıkışlı yazarlarla yaygınlaşan "köy romanı" bu dönemden sonra sosyalist
düşüncenin etkisiyle ideolojik bir yön kazanarak gelişmeye devam etmiştir. Bu etki 1960'lı ve 1970'li yıllarda da devam
etmiştir.Yazarlar özellikle köylerdeki toprak kavgaları, ağa-köylü, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, öğretmen-imam çatışması,
köyden kente göç ve sonuçları, dar gelirlinin sorunları ve geçim mücadelesi gibi konuları işlemişlerdir.
Bu anlayışta eser veren başlıca yazarlar ise şunlardır:
Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Aziz
Nesin, Rıfat Ilgaz.
Realizm ve naturalizm akımlarının etkisinde kalan bu yazarlar yapıtlarını konuşma diliyle yazmış, kahramanlarını
bölgesel ağızlarına göre konuşturmuş, güçlü tasvirler yapmışlardır.
Özellikle Batı Anadolu köylerindeki sorunları anlatan Samim Kocagöz'ün eserlerinin yanında Kemal Bilbaşar'ın Doğu
Anadolu'daki ağa-köylü mücadelesini aşk ekseninde anlattığı "Cemo" adlı romanı da önemlidir.
Toplumcu Gerçekçilerin Özellikleri (özet)
1. Toplumcu gerçekçiler eserlerinde büyük şehirlere göçün ortaya çıkardığı problemler ve sosyalizm üzerinde durmuştur.
2. Bu eserlerde siyasi ideolojiler ön plana çıkar.
3. Roman ve hikâyelerde çok sağlam bir kurgu görülmez.
4. Eserlerde köylü ağızlarına oldukça fazla yer verilmiştir.
5. Anadolu coğrafyası ve insanı, toplumdaki düzensizlikler, çatışmalar, köy gibi küçük yerleşim yerlerinin sorunları ağa-köylü,
öğretmen-imam, zengin-fakir, halk-yönetici, güçlü-güçsüz, aydın-cahil ve büyük şehirlere göçün ortaya çıkardığı problemler
gibi konular üzerinde yoğunlaşmışlar.
6. Yazar okuyucuyu kendi doğrultusunda yönlendirmek ister.
7. Sanat eseri belli görüşleri ifade etmek için araçtır.
8. Halkı aydınlatmak düşüncesiyle bazı yazarlar bazı bölgeleri özellikle konu edinmiş.
SADRİ ERTEM(1900-1943):Konularını toplumsal sorunlardan çıkardığı, gözlemden çok kuramsal bilgilere dayanan ve bir
tez çevresinde gelişen yapıtlarıyla gerçekçi Türk edebiyatının ilk temsilcilerinden sayılır. Daha çok köylü ve işçi sınıfının
sıkıntılarını dile getirdiği romanlarında bu gerçeği yakalamaya ve vermeye çalışmıştır. Roman tekniğine pek önem vermediği
romanlarında toplum sorunlarına bir çözüm getirebilme kaygısı görülür.
Öykü:Silindir Şapka Giyen Köylü (1933), Bacayı İndir Bacayı Kaldır (1933), Korku (1934), Bay Virgül (1935)
Bir Şehrin Ruhu (1938)
Roman: Çıkrıklar Durunca (1931), Bir Varmış Bir Yokmuş (1933), Düşkünler (1935), Yol Arkadaşları (1945)
SELAHATTİN ENİS ATABEYOĞLU (1892 - 1942):Roman ve Hikayeci olan Selahattin Enis Antalya’ da doğdu. Hukuk
fakültesinde öğrenci iken I. Dünya savaşı çıkınca eğitimini yarıda bırakıp yedek subay olarak savaşa katıldı.Selâhattin Enis,
Ömer Seyfettin'le beraber ilk sayılı hikâyecilerimizden biridir.Ayan Meclisi Katipliği, denizyolları müfettişliği, yazı işleri ve
yayın şefliği yaptı ve İstanbul’da öldü.Eserlerinde I.Dünya Savaşı ve Mütaeke yıllarının yozlaşmış İstanbul çevrelerini anlatır.
Romanları: Neriman(1912), Sara (1926), Cehennem Yolcuları (1926), Bataklık Çiçeği(1924)
REFİK AHMET SEVENGİL (1903-1 EYLÜL 1970):Bingazi'de (Libya) doğdu. Özel öğrenim gördü. İstanbul'da yabancı
okullarda edebiyat öğretmenliği, Şehir Meclisi üyeliği Tokat milletvekilliği, Basın Yayın genel müdürlüğü yaptı. TRT'nin ilk
yönetim kurulunda üye idi. Ankara'da öldü.İki romanı ve bir hikâye kitabı dışında diğer eserleri Türk edebiyatı ve tiyatrosu
üzerine incelemelerdir.Gazete ve dergilerde tiyatro tenkitleri yazdı. Radyoda edebiyat sohbetleri yaptı.
Hikâyeleri: Köyün Yolu (1937).
Romanları: Çıplaklar (1936), Açlık (1937), Perdenin Arkası (1941).
İncelemeleri: İstanbul Nasıl Eğleniyordu , Bizim İstediğimiz Edebiyat, Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu, Hüseyin Rahmi
Gürpınar: Hayatı, Hatıraları, Eserleri, Münakaşaları ve Mektupları (1944), Bedia: Ailesi, Hayatı, Sanatı (1950; Türk Tiyatrosu
Tarihi (5 cilt), Fatih Devrinde Âlimler, Sanatkârlar ve Kültür Hayatı (1961), Eski Şiirimizin Ustaları (1964), Yüzyıllar
Boyunca Halk Şairleri (1965), Çağımızın Halk Şairleri (1967).
AZİZ NESİN(1915-1999):Asıl adı Mehmet Nusret Nesin. Türkçeden yabancı dillere eserleri en çok çevrilen 4.
Yazar.(UNESCO) Harp Okulu'nu bitirip asteğmen oldu. Son olarak 1939'da Askeri Fen Okulu'nu bitirdi.“görevve yetkisini
kötüye kullandığı”suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı. Bakkallık, muhasiplik gibi işler yaptı. 1945 yılında ise gazeteciliğe
başladı.1946'da Sabahattin Ali’yle birlikte Marko Paşa mizah gazetesini çıkardıve büyük ses getirdi. Dergi dönemin
politikacılarınıve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirmeyi bilmiş, tüm baskılarınve defalarca kapatılmasının getirdiği zor
koşullara karşın ulaştığı satış rakamlarına ulaşmıştır.Amerikan yardımının Türkiye üzerindeki emellerine değindiği henüz
yayınlanmamış olan “Nereye Gidiyoruz?” adlı yazısı nedeniyle; 12 Ağustos 1947’de on ay ağır hapis ve üç ay on gün de
Bursa’da “emniyet-i umumiye nezareti” altında bulundurulma cezasına çarptırıldı.1954'te Akbaba dergisinde takma adlarla
öyküler yazmaya başladı. Zira edebiyat hayatında iki yüze yakın takma ad kullanmıştır.“Zübük” adlı mizah dergisini çıkardı.
1956 yılında İtalya’da (Bordighera’da) yapılanve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında ilk ödül olan Altın
Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı Öyküsüyle ikinci kez kazandı.
1972’de Nesin Vakfı’nı kurdu. Vakıf’ta, her yıl belirli sayıda alınan kimsesizve yoksul çocukların bakımve eğitimlerini
6
üstlendi. Kitaplarının tüm gelirini vakfa bıraktı. Vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızınve yeri belli olmayacak şekilde
Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın bahçesine gömüldü
Sanatçının alay, eleştiri, taşlama kısaca gülmecelerini oluşturan başlıca konu, tema ve motifleri genellikle toplum ve
birey yaşamını uyumsuz-uygunsuz duruma düşüren olaylar, durum ve davranışlardır. Bunların nedeni de çoğu kez çağdaşa,
hakka-adalete, eşitsizliğe, erdeme aykırılık gösteren gelenekler, görenekler, yasalar, davranışlar, yöneticiler, sömürücüler,
çıkarcılar, vurguncular, eğitimsizledir.
Yalın bir dili vardır. Tiplemelerini yerel ağızlarıyla konuşturur.
Sanatçının öyküleri, mizah türünün en çarpıcı öyküleridir. Tiplerini, herkesin günlük yaşamda rastlayabileceği insanlardan
seçmiştir.
Öyküleri:Parti Kurmak ve Parti Vurmak (1946), Geriye Kalan, İt Kuyruğu, Yedek Parça, Fil Hamdi, Damda Deli Var ,
Koltuk, Kazan Töreni , Deliler Boşandı, Mahallenin Kısmeti, Ölmüş Eşek, Hangi Parti Kazanacak?,Toros Canavarı,
Memleketin Birinde, Havadan Sudan, Bay Düdük, Nazik Alet, Gıdıgıdı, Aferin, Kördöğüşü, Mahmut ile Nigar, Hoptirinam,
Gözüne Gözlük, Ah Biz Eşekler, Yüz Liraya Bir Deli, Bir Koltuk Nasıl Devrilir, Biz Adam Olmayız, Yeşil Renkli Namus
Gazı, Sosyalizm Geliyor Savulun, İhtilali Nasıl Yaptık, Rıfat Bey Neden Kaşınıyor, Vatan Sağolsun, İnsanlar Uyanıyor,
Hayvan Deyip De Geçme, Seyyahatname (Duyduk Duymadık Demeyin), Büyük Grev, Benim Delilerim, 70 Yaşım Merhaba,
Kalpazanlık Bile Yapılamıyor, Maçinli Kız için Ev, Nah Kalkınırız, Rüyalarım Ziyan Olmasın, Aşkım Dinimdir, Gözünüz
Aydın Efendim, Herkesin İşi Gücü Var, Bende Çocuktum, Zübüklüğün Sonu Yok Romanları:Kadın Olan Erkek, Gol Kralı,
Erkek Sabahat, Saçkıran, Zübük, Şimdiki Çocuklar Harika, Tatlı Betüş, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Surnâme, Tek Yol
Anıları:Bir Sürgünün Hatıraları (1968), Böyle Gelmiş Böyle Gitmez, Poliste, Salkım Salkım Asılacak Adamlar, Rüyalarım
Ziyan Olmasın (1990)
Masalları: Memleketin Birinde, Hoptirinam, Uyusana Tosunum, Aziz Dededen Masallar, La Fontaine'nin Yazamadığı
Masal
Taşlamaları:Azizname
Fıkra kitapları: Nutuk Makinası, Az Gittik Uz Gittik, Merhaba, Suçlanan ve Aklanan Yazılar, Ah Biz Ödlek
Aydınlar,Korkudan Korkmak
Gezi notları: Duyduk Duymadık Demeyin, Dünya Kazan Ben Kepçe
Oyunları: Biraz Gelir misiniz, Bir Şey Yap Met, Toros Canavarı, Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı, Çiçu, Tut Elimden
Rovni, Hadi Öldürsene Canikom, Maçinli Kızın Evi, Başarımı Karılarıma Borçluyum,
Şiirleri: Sondan Başa, Bağışla, Kendini Yakalama, Hoşçakalın , Sivas Acısı, En Uzun Maraton * Kimin Var ki
Konuşmaları : İnsanlar Konuşa Konuşa (1988) * Çuvala Doldurulmuş Kediler (1995)
RIFAT ILGAZ(1911-1993):Öykü başta olmak üzere şiir, roman, piyes türlerinde eserler vermiştir. Toplumsal sorunları
güldürü öğesiyle birlikte vermiştir. Özellikle "roman-öykü-oyun" öğelerinin kaynaştığı karma bir türün temsilcisi olmuştur.
Ünlü eseri "Hababam Sınıfı" böyledir. Bizim Koğuş, Kesmeli Bunları, Çalış Osman Çiftlik Senin, Radarın Anahtarı diğer
önemli eserleridir.
SABAHATTİN ALİ(1907-1948):İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na giren
Sabahattin Ali, beş yıl burada okumuş, daha sonra İstanbul Öğretmen Okulu'nda mezun olmuştur. Bir yıl kadar Yozgat'ta
ilkokul öğretmenliği yapmış, Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya giderek iki yıl orada okumuştur.
"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa,
Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır.Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla
karşılaşmış, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle "Milli Şef" İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatılmış, yazılar ve
yazarları hakkında kovuşturmalar açılmıştır.Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde
bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz
bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi". Yurtdışına çıkmaya
çalışırken öldürülmüştür.
Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini
Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımlamıştır (
Sabahattin Ali Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını,
sömürülmelerini dile getirmiş, aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmiştir.
1937'de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romanının en özgün örneklerinden biridir. Öyküleri Maupassant
tarzındandır.
Roman: Kuyucaklı Yusuf, Kürk mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan
Öykü: Değirman, Kağnı, Hanende Melek, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk, Kamyon,
Oyun: Esirler
Şiir:Dağlar ve Rüzgâr
Bestelenen Şiirleri: Aldırma Gönül, Leylim ley, Göklerde Kartal Gibiydim, Çocuklar Gibi, Kız Kaçıran, Kara yazı,
Melankoli, Eskisi Gibi(Ben Yine Sana Vurgunum), Dağlar
Çevirileri de vardır..(Antigone, Yüzbaşının Kızı)
FAKİR BAYKURT(1929-1999):Asıl adı Tahir'dir. Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy'de doğdu.İlkokulu bitirdikten
sonra Isparta Gönen Köy Enstitüsü'ne yazılır. Köy enstitüsü yıllarında özellikle şiire olan ilgisi artar, kendini okumaya verir.
Bu dönemde özellikle Türkçe'ye çevrilen klasikleri okur.Öğretmenlik yapar. 1958 yılında ilk romanı Yılanların Öcü
Cumhuriyet Gazetesi’nin açtığı Yunus Nadi Roman Ödülleri'nde birinci olur. Ancak roman nedeni ile hem Baykurt hem
Cumhuriyet koğuşturma geçirir. 1965 yılında TÖS’ün kuruluşuna katılır ve genel başkan seçilir.
Romanlarında, büyüdüğü çevrelerin sosyal yaralarını dile getiren sanatçı; köy sorunlarını ve köy gerçeklerini olanca açıklığı ve
çıplaklığıyla yapıtlarına aktarmıştır.
7
Romanları: Yılanların Öcü (1954), Irazcanın Dirliği (1961), Onuncu Köy (1961), Amerikan Sargısı (1967), Tırpan (1970),
Köygöçüren (1973), Keklik (1975), Kara Ahmet Destanı (1977), Yayla (1977), Yüksek Fırınlar (1983), Koca Ren (1986),
Yarım Ekmek (1997), Kaplumbağalar (1980)
Öyküleri:Çilli(1955), Efendilik Savaşı(1959), Karın Ağrısı(1961), Cüce Muhammet (1964), Anadolu Garajı (1970)
On Binlerce Kağnı (1971), Can Parası (1973), İçerdeki Oğul (1974), Sınırdaki Ölü (1975), Gece Vardiyası (1982)
Barış Çöreği (1982), Duirsbug Treni (1986), Bizim İnce Kızlar (1992), Dikenli Tel (1998)
Toplum ve Eğitim Yazıları: Efkar Tepesi (1960), Şamaroğlanları (1976), Kerem ile Aslı (1974), Kale Kale (1978)
Kaplumbağalar (1980)
Çocuk Kitapları: Topal Arkadaş, Yandım Ali, Sakarca, Sarı Köpek, Dünya Güzeli, Saka Kuşları
Şiir: Bir Uzun Yol, Dostluğa Akan Şiirler
TALİP APAYDIN(1926- ):İlkokuldan sonra Çifteler Köy Enstitüsü'ne ardından Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'ne
kaydoldu.Edebiyata şiirle başlayan Apaydın daha sonra öykü ve romana yöneldi. İlk şiirleri ve öyküleri Köy Enstitüsü
Dergisi’nde yayımlandı. Köy Edebiyatı akımının temsilcileri arasında yeraldı. İlk romanı Sarı Traktör ile tarımda makineleşme
konusuna bir umut olarak yaklaştı.Yarbükü'nde ise köylüler arasında toprak ve su paylaşımı ile ilgili çekişmelerin olduğu zorlu
yaşam koşullarını anlattı. Öykü ve romanlarında doğa betimlemeleri ve insan ilişkilerini tüm doğallığı ile yansıttı. Anı, oyun,
çocuk edebiyatı türlerinde de eserler verdi.
Şiir: Susuzluk
Roman:Sarı Traktör(1958), Yarbükü(1959), Emmioğlu(1961),Yoz Duvar(1973), Tütün Yorgunu(1975), Vatan Dediler
(1981)Ferhat ile şirin (Halk için roman, 1965), Toprağa Basınca (Çocuklar İçin, 1966),Define (1972), Yol Duvar (1973),
Toz Duman İçinde (1974), Kente İndi Idris (1981),
Öykü:Ateş Düşünce(1959), Öte Yakadaki Cennet(1972), Duvar Yazıları (1981), Hendekbaşı (1984), Hem Uzak Hem Yakın
(1985), Koca Taş(1974), O Güzel İnsanlar(Çocuklar için hikayeler), Kökten Ankaralı, Yangın(Çocuklar için)
Hâtırat: Bozkırdaki Günler (1952), Karanlığın Kuvveti (1967J.
Tiyatro: Bir Yol (1966).
Radyo oyunu: Yapılar Yapılırken, Otobüs Yarışı
MAHMUT MAKAL(1930- ):1930 yılında Aksaray ilinin Gülağaç ilçesi Demirci Kasabası'nda doğdu. 1943 yılında İvriz Köy
Enstitüsü'ne başladı. Edebiyata şiirle başladı. Varlık Dergisi'ndeki Köy Notları ile dikkat çekti.6 yıl köy öğretmenliği yaptı.
1950 yılında öğretmenlik yıllarındaki gözlemlerini Bizim Köy adlı bir kitapta yayınlayarak büyük yankı uyandırdı. Köy
Edebiyatı akımının başlangıcı olarak anılan bu kitap nedeni ile tutuklanıp bir süre cezaevinde kaldı.
Eserleri:Bizim Köy (1950) Köylümden (1952) Hayal ve Gerçek (1957) Memleketin Sahipleri (1954)
Kuru Sevda (1957) 17 Nisan (1959) Köye Gidenler (1959) Kalkınma Masalı (1960) Eğitimde Yolumuz Nereye (1960)
İplik Pazarı (1964) Kamçı Teslimi (1965) Ötelerin Havası (1965) Yer Altında Bir Anadolu (1968) Bu Ne Biçim Ülke (1968)
Zulüm Makinesi (1969) Kokmuş Bir Düzende (1970) Karanlığı Zorlayanlar (1976) Köy Enstitüleri ve Ötesi (1979) Bir İşçinin
Günlüğünden (1980)
YAŞAR KEMAL(1923-): Gerçek adı, Kemal Sadık Gökçeli.1923 yılında Osmaniye'nin Gökçedam köyünde doğdu.
Küçük yaşta bir kaza nedeniyle bir gözünü kaybeden Yaşar Kemal, beş yaşında iken babasını kan davası yüzünden kaybetti.
Tarlalarda ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde
çalıştı. Bu arada "Ülke", "Kovan", "Millet", "Beşpınar" dergilerinde şiirleri görüldü.
Yaşar Kemal, ilk romanı "İnce Memed" ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı'nı kazandı
Yapıtlarında Adana’yı, Çukurova'yı, Adana insanının ağalık sistemi altındaki acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan
davasını, ağalık ile toprak sorununu ortaya koyan yazarın betimlemeleri yapıtlarının en önemli özelliğidir. Bu yüzden Adana
insanının kalbinde yeri çok ayrıdır ve kendisine 2009 yılında, doğduğu topraklarda Adana - Çukurova Üniversitesi tarafından,
törenle fahri doktora unvanı verilmiştir.40’ı aşkın dilde yayımlanmış olan kitaplarıyla, dünya yazınında çok önemli bir yere
sahiptir.
Öykü: Sarı Sıcak, Bütün Hikâyeler,
Roman: İnce Memed(4 cilt), Teneke, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Akçasazın Ağaları / Demirciler Çarşısı
Cinayeti, Akçasazın Ağaları / Yusufcuk Yusuf, Yılanı Öldürseler, Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar da Gitti, Deniz Küstü,
Yağmurcuk Kuşu / Kimsecik I, Kale Kapısı / Kimsecik II, Kanın Sesi / Kimsecik III, Hüyükteki Nar Ağacı,
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana / Bir Ada Hikayesi I, Karıncanın Su İçtiği / Bir Ada Hikayesi II, Tanyeri Horozları / Bir Ada
Hikayesi III,
Destansı Roman: Üç Anadolu Efsanesi, Ağrıdağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Çakırcalı Efe,
Röportaj: Yanan Ormanlarda 50 Gün, Çukurova Yana Yana, Peribacaları, Bu Diyar Baştan Başa, Bir Bulut Kaynıyor,
Allahın Askerleri,
Deneme-Derleme: Ağıtlar, Taş Çatlasa, Baldaki Tuz, Gökyüzü Mavi Kaldı, Ağacın Çürüğü: Yazılar - Konuşmalar,
Yayımlanmamış 10 Ağıt, Sarı Defterdekiler: Folklor Derlemeleri, Ustadır Arı, Zulmün Artsın, Binbir Çiçekli Bahçe,
Çocuk Romanı: Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca,
Çeviri: Ayışığı Kuyumcuları (A. Vidalie; Thilda Kemal ile),
KEMAL TAHİR(1910-1973):Cumhuriyet dönemi sanatçıları içinde, romanları üstünde en çok tartışılan yazarlardandır.Asıl
ismi Kemal Tahir Demir.Galatasaray Lisesi’ndeki öğrenimini yarım bırakıp, avukat kâtipliği, Zonguldak’taki kömür
işletmelerinde ambar memurluğu yaptı.1938’de siyasi görüşleri nedeniyle “Bahriye Olayı” diye bilinen davanın sanıklarından
biri olarak Donanma Komutanlığı Mahkemesi’nde yargılandı, askeri isyana teşvik etmekle suçlanıp 15 yıl ağır hapis cezasına
çarptırıldı (Deniz subayı olan kardeşi Nuri Demir ve Nazım Hikmet de aynı davadan mahkûm oldular).1957’de Aziz Nesin’le
8
birlikte “Düşün Yayınevi” ni kurdu. Ölünceye kadar kalemiyle geçindi.Ekonomik zorluklar nedeniyle gazetelere tefrika
romanları yazan Tahir, aynı zamanda çevirilerini yaptığı MaykHammer serisi için yeni kitaplar da yazdı.Körduman, Bedri
Eser, Samim Aşkın, f. m. ikinci, Nurettin Demir, Ali Gıcırlı gibi takma isimlerle gazetelere tefrika aşk ve macera romanları,
senaryolar yazdı, Fransızca çeviriler yaptı.Marksist terminolojiyi yerlileştirerek, Anadolu’ya uygun bir sol düşünce
oluşturmaya çalıştı.Romanlarının ana damarını oluşturan toplum ve tarih tezleri nedeniyle uzunca bir dönem tartışmaların
odağında yer aldı.Romanları, Osmanlı Devleti'nin XIV. yyılda kuruluşundan XX. yyıla kadar Türk toplumunda bir Osmanlı
sürekliliği arayışıdır.Kemal Tahir edebiyata şiirle başladı.Başlangıçta hece ölçüsüyle şiir yazıyordu. Nazım Hikmet’le arkadaş
olduktan sonra serbest ölçüye geçti. 1938-1939’da Ses’te çıkan sosyal temalı şiirlerinden sonra şiir yazmadı. 1935-1940
arasında geçimini sağlamak için takma adlarla aşk ve serüven romanları, gülmece öyküleri, çeviriler, uyarlamalar yayımladı.
Yazar olarak asıl kimliğini hapis yattığı yıllarda oluşturdu. Anadolu köylüsünü ve sorunlarını içten tanıma olanağı bulduğu bu
yılları, romanları için malzeme toplayarak, not tutarak, düşüncelerini temellendirecek okuma ve araştırmalar yaparak
geçirdi.Köy romanlarının ilki Sağırdere (1955) ve onun devamı olan Körduman’da (1957) Çorum’un Yamören köyünden
Kamil’in serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından
koparmadan sergiledi. Köy enstitüsü çıkışlı yazarların köye bakışından farklı bir yaklaşımdı bu.Rahmet Yolları Kesti’de
(1957) eşkıyalık olgusuna eğildi. Bu konudaki görüşü Yaşar Kemal’in İnce Memed’iyle tam bir karşıtlık oluşturuyordu.Asya
Tipi Üretim Tarzı’na ilişkin düşüncelerini ortaya koyduğu Devlet Ana (1967), üzerinde en çok konuşulan, en büyük tartışma
çıkaran kitabı oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarına uzandıgı, “kerim devlet” anlayışını vurguladığı bu romanda
öbür romanlarındaki gerçekçi çizgiden uzaklaştı. Halk hikâyelerinin, destan ve masalların yapısından, söyleyiş özelliklerinden
yararlandı.
Roman: Sağırdere(1955), Esir Şehrin İnsanları(1956), Körduman(1957), Rahmet Yolları Kesti(1957), Yedi Çınar Yaylası
(1958), Köyün Kamburu (1959), Esir Şehrin Mahpusu (1961), Bozkırdaki Çekirdek (1962), Kelleci Memet (1962), Yorgun
Savaşçı (1965), Devlet Ana (1967), Kurt Kanunu (1969), Büyük Mal (1970), Yol Ayrımı (1971), Namusçular (1974), Karılar
Koğuşu (1974), Hür Şehrin İnsanları (1976), Damağacı (1977) , Bir Mülkiyet Kalesi (1977)
Öykü: Göl İnsanları (1955)
Notlar: Kemal Tahir’in Notları
Mektup: Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar (1979
ORHAN KEMAL(1914-1970):Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü.Adana'nın Ceyhan ilçesinde dünyaya geldi.Babası siyasal
nedenlerle 1931'de Suriye'ye kaçınca, orta öğrenimini yarıda bıraktı ve Suriye'de bulaşıkçılık ve matbaa işçiliği yaptı. Bir yıl
sonra tek başına Türkiye'ye dönerek Adana'da çırçır fabrikalarında işçilik ve kâtiplik yaptı. Bu yıllardaki birikimleri, ilerde
romanlarına hayat vermiştir. 1937'de çırçır fabrikasında (Milli Mensucat) bir işçi olan Nuriye ile evlendi.
1938'de Niğde'de askerliğini yaparken "Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumak", "yabancı rejimler lehinde
propaganda ve isyana muharrik" suçundan 5 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. 1940'ta, Bursa Cezaevi'nde tanıştığı Nazım
Hikmet'in toplumcu görüşlerinden etkilendi; kendisinden Fransızca, felsefe ve siyaset dersleri aldı. Orhan Kemal'i şiir yerine
roman ve öykü yazmaya teşvik eden de Nazım Hikmet oldu.İlk öykülerini Gavat Orhan takma adıyla yayımladı. İlk kez
1943'te İkdam Gazetesi'nde "Asma Çubuğu" öyküsünde Orhan Kemal adını kullandı.
1943'te tahliye olunca Adana'ya döndü. Amelelik ve hamallık gibi işlerde çalıştı.Orhan Kemal, yoksul kesimin,
işçilerin, öğrencilerin, "sokaktaki adamın" yaşamını anlatan öykü ve romanlar yazmış ve insan-toplum ilişkilerini gerçekçi bir
dille yansıtmıştır. 27 roman, 19'u öykü kitabı ile anı, inceleme, oyun, röportaj türünde kitaplar bırakmıştır.
Öyküleri:Duygu (1948), Menevşe (1948), Ekmek Kavgası (1949), Pezevenkler (1950) ,Sarhoşlar (1951), Çamaşırcının Kızı
(1952), 72. Koğuş (1954), Grev (1954), Arka Sokak (1956), Kardeş Payı (1957), Babil Kulesi (1957), Dünyada Harp Vardı
(1963), Mahalle Kavgası (1963), İşsiz (1966), Önce Ekmek (1968), Küçükler ve Büyükler (1971)
Öykülerinden yapılan derlemeler Bilgi Yayınevi’nce dört cilt olarak yayınlandı: Yağmur Yüklü Bulutlar (1974), Kırmızı
Küpeler (1974) Oyuncu Kadın (1975), Serseri Milyoner/İki Damla Gözyaşı(1976).Arslan Tomson(1976- ö.s), İnci’nin
Maceraları (1979 - ö.s)
Romanları: Baba Evi (1949), Avare Yıllar (1950), Murtaza (1952), Cemile (1952), Bereketli Topraklar Üzerinde (1954),
Suçlu (1957), Devlet Kuşu (1958,) Vukuat Var (1958), Gavurun Kızı (1959), Küçücük (1960), Dünya Evi (1960), El Kızı
(1960), Hanımın Çiftliği (1961), Eskici ve Oğulları(1962- Eskici Dükkanı adıyla 1970), Gurbet Kuşları (1962), Sokakların
Çocuğu (1963), Kanlı Topraklar (1963), Bir Filiz Vardı (1965), Müfettişler Müfettişi (1966), Yalancı Dünya (1966), Evlerden
Biri (1966), Arkadaş Islıkları (1968), Sokaklardan Bir Kız (1968), Üç Kağıtçı (1969), Kötü Yol (1969), Kaçak (1970-ö.s.),
Tersine Dünya (1986-ö.s)
Oyun: İspinozlar (1965), 72. Koğuş (1967 )
Anı:Nazım Hikmet’le Üç buçuk Yıl (1965)
İnceleme:Senaryo Tekniği ve Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar (1963)
Röportaj:İstanbul’dan Çizgiler (ö.s.) 1971
SAMİM KOCAGÖZ(1916-1993):Aydın'ın Söke ilçesinde doğdu.1950'de Yeni İstanbul gazetesi ve New York HeraldTribune
gazetesinin ortaklaşa düzenlediği Dünya Hikâye Yarışması'nda "Sam Amca" öyküsüyle birincilik kazandı.
Gözlemlere dayanarak köy ve kasaba insanlarının sorunlarını, günlük yaşamlarını ve duygularını yalın bir dil ve gerçekçi
tutumla yansıttı.
Roman:İkinci Dünya (1938), Bir Şehrin İki Kapısı (1948), Yılan Hikayesi (1954), Onbinlerin Dönüşü (1957), Kalpaklılar
(1962), Doludizgin (1963), Bir Karış Toprak (1964), Bir Çift Öküz (1970), İzmir′in İçinde (1973), Tartışma (1974), Mor Ötesi
(1986), Eski Toprak (1988), Bütün Öyküleri (1991)
Öykü: Telli Kavak (1941), Sığınak (1946), Sam Amca (1952), Cihan Şoförü (1954), Ahmet′in Kuzuları (1958), Yolun
Üstündeki Kaya (1964), Yağmurdaki Kız (1967), Alandaki Delikanlı (1978), Koca Tülü (1982), Gecenin Soluğu (1985)
Deneme:Roman ve Yazarlık Onuru (1983), Zarkanat (1981),
Çocuk Kitapları: Nasrettin Hoca (1970) Günce/Anı/Gezi: Bu da Geçti Yahu (1990)
9
KEMAL BİLBAŞAR(1910-1983):Tarih öğretmeni. 1943 yılında Türk yazınında yabancılaşma olgusunun ilk örneği sayılan
"Denizin Çağrısı" adlı ilk romanını yazdı. Asıl tanınmasına yol açan kitabı "Cemo", (1967) Türk Dil Kurumu Roman Ödülü
kazandı ve MEB 100 temel eser listesi (ortaöğretim) ile MEB 100 temel eser listesi (ilköğretim) listelerine girdi.Hikâye ve
romanlarının konularını Anadolu halkının inanç, gelenek, töre ve âdetle­rinden alır. Olayları daha çok Batı Anadolu’da geçer.
Refik Halit ile başlayan memleket hikâyeciliğini devam ettirmiş­tir. Makine tarımının köy hayatında doğurduğu bazı
terslikleri, yerli tasvirlerle besleyerek anlatır.
Öykü Yapıtları:Anadolu'dan Hikayeler (1939), Cevizli Bahçe (1941), Pazarlık (1944), Pembe Kurt (1953), Köyden Kentten
Üç Buutlu Hikayeler (1956), Irgatların Öfkesi (1971), Kurbağa Çiftliği (1976)
Romanları: Denizin Çağırışı (1943), Ay Tutulduğu Gece (1961), Cemo(1966), Memo (1969), Yeşil Gölge (1970), Başka
Olur Ağaların Düğünü (1972), Kölelik Dönemeci (1977), Bedoş (1980), Yonca Kız (198), Zühre Ninem (1981)
Oyunları ve Senaryoları: Kendimize Dönebilmek, Çıldır Gölü Efsanesi, Şifalı Muska, Bebek Oy, Teoman'ın Oğlu, Uçan
Balıklar, Yaban Keçisi, Kadırga, Gecekondu Mahallesi, Bedoş
E.O.K. ya Ölüm, Şarkıcı Kız, Beyaz Rüya ve Cemo ise yazdığı film senaryolarıdır
DURSUN AKÇAM(1930-2003):“On üç doğum yapıp altısını yaşatabilmiş” bir köylü ailesinin çocuğu olarak Ardahan’ın
Ölçek Köyü'nde 1930 yılında doğdu. Köyde açılan geçici Halk Dershanesi'nde okuma yazma öğrendi. Bitirdiği ve edebiyatla
tanıştığı Cilavuz Köy Enstitüsü, yaşamının dönüm noktası oldu.
Kırsal gerçekliklere ilişkin gözlemlerini edebi, mizahi bir üslupla anlatmıştır.
Dursun Akçam, hikâye, roman, röportaj türünde eserler verdi.
Hikâyeleri: Maral (1964), Ölü Ekmeği (1969), Taş Çorbası (1970), Köyden İndim Şehire (1973), Kafkas Kızı (1978), Alman
Ocağı (1982), Generaller Birleşin (1989), Sevdam Ürktü (1992).
Romanları: Kanlı Derenin Kurtları (1964), Kafdağı'nın Ardı (2002).
Röportajları: Analar ve Çocuklar (1964), Doğunun Çilesi (1966), Kan Çiçekleri (1977), Altta Kalanlar (1979).
ABBAS SAYAR(1923-1999):Dört dönem İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Türkoloji eğitimi aldı
ancak eğitimini yarıda bırakarak Yozgat’a döndü. Bir süre çiftçilikle uğraştı. Yeniden İstanbul’a giderek matbaa kurdu,
1953’te Yozgat’a dönerek İstanbul’daki matbaasında 15 günde bir çıkarttığı gazeteyi Yozgat’ta yayımlamaya devam etti ve
böylece şehrin Bozlak adlı ilk yerel gazetesini çıkarttı. Yozgat’ın Bozok ve İleri gazetelerinde çeşitli yazıları yayımlandı. Kısa
bir süre politika ile ilgilendi.Edebiyatın yanı sıra resim sanatı ile uğraştı.Yazmaya şiir ile başladı.
İlk romanı Yılkı Atı’nı yazdıktan yaklaşık on - on beş yıl sonra 1970’de yayımladı. Yılkıya bırakılan bir atın doğadaki yaşam
savaşını anlatan ve arka planda köy halkının yoksulluğu ve çaresizliğini sergileyen roman daha sonra filme uyarlanmıştır.
Abbas Sayar’ın yapıtları köy edebiyatı kategorisinde değerlendirilir. Yapıtlarında genellikle Orta Anadolu’yu anlatır.
Romanlarında Türk köylüsünün nasıl yaşadığını bilmek, öğrenmek ve yaşam koşullarını değiştirmek gerektiğini aydınlara ve
politikacılara haykırır.
Öykü: Yorganımı Sıkı Sar, 1977
Roman: Yılkı Atı, Çelo, Can Şenliği, Dik Bayır, Tarlabaşı Salkım Saçak, Anılarda Yumak Yumak, El Eli Yur El de Yüzü
Şiir: Boşluğa Takılan Ses, Şiirler,
Deneme: Noktalar (aforizmalar),1991
Şehir Kitapları: Yozgat Var, Yozgatlı Yok
NECATİ CUMALI(1921 –2001):Necati Cumalı edebiyata yalın şiirlerle ve güçlü Sabahattin Ali etkileri taşıyan hikâyelerle
girmiş, giderek özgün bir soluk oluşturmuş usta bir Türk edebiyatçısıdır.Askerlik sonrası Urla ve İzmir'de avukatlık ve
memurluk yapmıştır.Paris Basın Ataşeliği’nde memurluk görevinde bulundu. İstanbul Radyosu'nda redaktörlük
yaptı.1940'lardan itibaren Varlık, Servet-i Fünun - Uyanış, Yeni İnsanlık gibi dergilerde şiirler yayımlamıştır. İlk kitabı
"Kızılçullu Yolu" 1943 tarihlidir. İkinci kitabı askerliği esnasında terhisine yakın geçirdiği "zehirli sıtma" hastalığı yüzünden
gönderildiği hava değişikliğinde yazılmış olan Harbe Gidenin Şarkıları'dır.İlk şiiri 1939'da yayınlandı. Garip Akımı şairleri ve
1940 kuşağının diğer şairlerinden farklı olarak yalın, aydınlık anlatımlı, lirik şiirler yazdı. Sevgi, sevinç, özlem gibi bireyin
güncel kaygılarıyla birlikte çağın toplumsal sorunlarını da ele aldı. 1955'ten sonra şiirin yanısıra öykü, roman ve tiyatro
türlerine de yöneldi. Şiirsel dili ve ayrıntıları ustaca kullanmasıyla kendini kolayca okutturdu. Roman ve öykülerinde
çoğunlukla Ege Bölgesi'ndeki kasaba ve kırsal kesim insanlarının sorularını işledi. "Tütün Zamanı" (1971'de Zeliş adıyla),
"Yağmurlar ve Topraklar", "Acı Tütün" romanları bu ürünlerin en başarılıları arasındadır. "Ay Büyürken Uyuyamam" adlı
öykü kitabında Anadolu insanının cinsel bir tablosunu çizdi. Öykü, roman ve oyunlarından bazıları sinemaya da uyarlandı.
Şiir: Kızılçullu Yolu (1943), Harbe Gidenin Şarkıları (1945), Mayıs Ayı Notları (1947) , Güzel Aydınlık (1951)
Denizin İlk Yükselişi (1954), İmbatla Gelen (1955), Güneş Çizgisi (1957), Yağmurlu Deniz (1968), Başaklar Gebe (1970)
Ceylân Ağıdı (1974), Aç Güneş (1980), Bozkırda Bir Atlı (1981), Yarasın Beyler (1982) , Tufandan Önce (Bütün şiirler 1'nci
cilt, 1983), Aşklar Yalnızlıklar (1985,toplu şiirler I), Kısmeti Kapalı Gençlik (1986, toplu şiirler II)
öykü: Yalnız Kadın (1955), Değişik Gözle (1956), Susuz Yaz (1962), Ay Büyürken Uyuyamam (1969), Makedonya 1900
(1976), Kente İnen Kaplanlar (1976), Dilâ Hanım (1978), Revizyonist (1978), Yakubun Koyunları (1979), Aylı Bıçak
(1981)
Roman:Tütün Zamanı (1959) Yağmurlar ve Topraklar (1973) Aşk da Gezer (1975)
Oyun: Mine (1959), Nalınlar (1962), Derya Gülü (1963), Oyunlar I (Boş Beşik, Ezik Otlar, Vur Emri) (1969)
Oyunlar II (Susuz Yaz, Tehlikeli Güvercin, Yeni Çıkan Şarkılar) (1969)
Oyunlar III (Nalınlar, Masalar, Kaynana Ciğeri) (1969)
Oyunlar IV (Derya Gülü, Aşk Duvarı, Zorla İspanyol) (1969)
Oyunlar V (Gömü, Bakanı Bekliyoruz, KristofKolomb’un Yumurtası) (1973)
Oyunlar VI (Mine, Yürüyen Geceyi Dinle, İş Karar Vermekte) (1977)
Yaralı Geyik (1981)
10
Deneme: Niçin Aşk (1971) Senin İçin Ey Demokrasi (1976) Etiler Mektupları (1982)
İnceleme: Muzaffer Tayyip Uslu (1956)
Günce:Yeşil Bir At Sırtında (1990)
3.-BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN(PSİKOLOJİK ESERLER)
Toplumcu gerçekçilerden farklı olarak insan gerçekliğini toplumsal yönüyle değil; psikolojik yönüyle anlatma gayreti
içine girmişlerdir. Olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin iç dünyasını anlatmışlardır. Toplumda bireyin yabancılaşmasını
anlatırken bunun sosyo-ekonomik yönünden çok bireyin ruh durumunu analiz etmeye çalışmışlardır. Psikolojik roman ve
öyküde yazarın dikkati, bireyin iç dönüşümlerine ve manevi olarak yeniden doğuşuna yönelmiştir. Bu yüzden olay örgüsüne
bağlı merak unsuru ikinci planda kalmış bireyin ruh hali ve iç çatışmaları gerçekçi psikolojik tasvirlerle verilmiştir.
Bu gruptaki yazarlar eserlerinde özellikle iç konuşma, bilinç akımı gibi teknikleri kullanırlar.
Başlıca temsilcileri: Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Mustafa Kutlu, Tarık Buğra, Samiha
Ayverdi...
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR(1887-1963): Çocukluğu, Rumelihisarı, Büyükada ve Çamlıca’da geçti.Ailesine haber
vermeden 1905’te Galatasaray Sultanisi'nden ayrılarak Paris'e gitti.Paris'te Prens Sebahattin, Dr. Nihat Reşat Belger, Ahmet
Rıza Bey ve Yahya Kemal ile sık sık görüşür. Edebiyata Mütareke yıllarında Dergâh ve Yarın dergilerindeki şiir, kitap tanıtma
ve eleştiri yazılarıyla başladı. 1921’den itibaren İleri ve Medeniyet gazetelerindeki yazılarıyla tanındı. Cumhuriyet dönemi
yazarı olmasına rağmen dil ve üslup açısından Meşrutiyet kuşağına bağlı kalan Hisar’ın bütün yapıtları esas olarak “hatıra”ya
dayalıdır. Romanlarında Maurice Barrés, Anatole France ve MarcelProust gibi yazarların edebiyat anlayışlarını benimsemiştir.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fehim Bey ve Biz” adlı romanı hem kişisel hem toplumsal nedenlerden dolayı gerçekle ilişkisi
hastalıklı hale gelen bunalımlı bireyi anlatan bir eserdir.
Roman: Fahim Bey ve Biz (1941), Çamlıca’daki Eniştemiz (1944), Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952)
Deneme/Fıkra: Boğaziçi Mehtapları (1942), Boğaziçi Yalıları (1954), Geçmiş Zaman Köşkleri (1956)Geçmiş Zaman Fıkraları
(1958)
Antoloji: Aşk İmiş Her Ne Var Alemde (1955)
Biyografi: İstanbul ve Pierre Loti (1958), Yahya Kemal’e Veda (1959), Ahmet Haşim : Şiiri ve Hayatı (1963
PEYAMİ SAFA(1899-1961):Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, düşünsel yapıtları,
polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır.Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a
sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla
anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına
kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Sonradan bu günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı
romanında dile getirmiştir. Ayrıca Fatih-Harbiye gibi diğer romanlarında da kendi hastalığının buhranını yansıttığı karakterlere
rastlanır.
Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, o sıralar Maarif Nazırı olan
Recaizade Ekrem Bey (Recaizade Mahmut Ekrem), bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi'nde okutma vaadini yerine
getirememiş, Peyami Safa da hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır.
Karton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar
orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl
çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir.
1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam
gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır.
İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu’nu (1931) Nazım Hikmet’e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924),
Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde
somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım
tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya
Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa’nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya’nın
Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi.
İlk uzun hikâyesi Gençliğimiz'i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk
defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından uyarladığı Server Bedi müstear
adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile
Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur.
Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve
Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır.
Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir
"Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır.
Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda yazdığı yazılarla çok yönlü bir yazar oldu. 43 yıl hiç
durmadan yazdı.
Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin’le polemiklere girdi. Ayrıca ders
kitapları da yazdı.
Peyami Safa, Dar ve kapalı mekanlarda az sayıda kahraman ve basit olay örgüsü ile kurduğu başarılı psikolojik romanlarıyla
tanınmıştır.
Roman: Gençliğimiz (1922), Şimşek(1923), Sözde Kızlar(1923), Mahşer(1924), Bir Akşamdı(1924), Süngülerin
Gölgesinde(1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan(1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-
11
Harbiye(1931), Atilla(1931), Bir Tereddüdün Romanı(1933), Matmazel Noralya’nın Koltuğu(1949), Yalnızız(1951), Biz
İnsanlar (1959)
Öykü:Hikayeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980)
Oyun: Gün Doğuyor (1932)
İnceleme-Deneme:Türk İnkılâbına Bakışlar (1938) Büyük Avrupa Anketi (1938) Felsefî Buhran (1939) Millet ve İnsan
(1943) Mahutlar (1959) Mistisizm (1961) Nasyonalizm (1961) Sosyalizm (1961) Doğu-Batı Sentezi (1963)
Sanat- Edebiyat-Tenkid (1970) Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca (1970) Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971)
Din-İnkılâp-İrtica (1971) Kadın-Aşk-Aile (1973) Yazarlar-Sanatçılar- Meşhurlar (1976) Eğitim-Gençlik-Üniversite (1976)
20. Asır- Avrupa ve Biz (1976)
Ders Kitapları:Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi (1929) Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe (1929) Cumhuriyet
Mekteplerine Kıraat (Dört cilt, 1929) Yeni Talebe Mektupları (1930) Büyük Mektup Numuneleri (1932) Türk Grameri (1941)
Dil Bilgisi (1942) Fransız Grameri (1942) Türkçe İzahlı Fransız Grameri (1948)
AHMET HAMDİ TANPINAR(1901-1962):1923 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Liselerde ve
yüksek okullarda çeşitli dersler okuttu. 1939 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne atandı.
1942-1946 yılları arasında Maraş Milletvekili olarak görev yaptı. Bir süre Milli Eğitim müfettişliği yaptı. Sonra 1949 yılında
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ndeki görevine döndü. Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'in
talebesi ve dostu olmuş, Batı edebiyatından Paul Valéry ile MarcelProust'u kendisine üstad olarak seçmiştir. Bu yazarlar
edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete önplanda yer verirler. Onlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi "güzel sanat"tır.
Onlardan farkı, boya ve ses yerine, insanı ve hayatı anlatmada bu iki vasıtadan çok daha zengin olan dili kullanmasıdır.
Tanpınar şiiri hayatının en büyük ihtirası haline getirmiş, fakat asıl kabiliyetini şiir estetiğine göre yazdığı mensur eserlerde
göstermiştir.
"Bursa'da Zaman" şiiri ile tanır. Haşim gibi o da küçük yaşta kaybettiği annesinin yokluğundan duyduğu acıyı ve
kendisini avutacak bir sevginin özlemini dile getirir. İçe dönük bir bakışla doğa ile iletişim kurmaya çalışır. Şiirinin bir başka
yönü Bergsonfelsefesinden kaynaklanan zaman kavramıdır. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve
karmaşık bir akıştır. "Ne İçindeyim Zamanın", "Bursa'da Zaman" şiirleri bu olgunun örnekleridir.
Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikâye ve romanlarında da, başta zaman teması olmak üzere, psikolojik anları,
bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür.
Yazar ile ilgili yayınlanmış en son eser 2007 yılının sonunda çıkan "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa"dır
İlk romanı "Mahur Beste" 1944'te Ülkü Dergisi'nde yayınlandı. Osmanlı Devleti'nin son döneminde seçkin bir çevrenin
yaşayışını sergileyen bu romanın ardandan, kendi yaşamından da izler taşıyan "Huzur" 1949'da basıldı. Huzur, hem bir aşk
hem de Tanpınar'ın İstanbul'a olan derin sevgisinin romanıdır. Estetik anlayışının, kültür birikiminin ve geçmiş kültürlere
yaslanan yaşam felsefesini yansıttığı bu kitabı Tanpınar'ın en yetkin romanı sayılır. Romanda, Mümtaz ile Nuran'ın aşkı
çerçevesinde Doğu ile Batı, eski ile yeni, geçmişin değerleriyle var olan değerler, aşk ile toplumsal sorumluluk arasındaki
çatışmayı ve bu çatışmanın doğurduğu bireysel bunalımları irdeler. 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan ancak
ölümünden sonra 1973'te basılan "Sahnenin Dışındakiler" ile 1961'de basılan "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nde de iki uygarlık,
iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosu çizilir. Ölümünden sonra plan ve notlarına dayanılarak
biraraya getirilen ve 1987'de yayınlanan "Aydaki Kadın" da da aynı irdeleme vardır. Şiir, roman ve yazılarının yanısıra
İstanbul, Bursa, Ankara, Erzurum ve Konya kentlerini doğal, tarihsel ve kültürel yapılarıyla anlattığı 1946'da basılan "5 Şehir"
önemli eserleri arasındadır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Yazarın olay ve karakter romanı olmaktan çok karmaşık ruh durumlarını tasvir eden “Huzur”
adlı eseri , yer yer özel yaşamına ait izler taşıması, İstanbul’un doğal ve tarihi zenginliğini yansıtması açısından önemlidir.
Mümtaz ve Nuran arasındaki ilişki psikolojik yönüyle anlatılır. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı eser ise psikolojik
niteliklerinin yanı sıra Türk modernleşmesine getirdiği ironik eleştirisiyle Türk romanının kilometre taşlarındandır.
Şiir:Bütün Şiirleri (1976-1981)
Roman:Mahur Beste (tefrika 1944 - basım 1975) Huzur (1949-1983) Sahnenin Dışındakiler (tefrika 1950- basım 1973)
Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961-1977) Aydaki Kadın (ölümünden sonra 1987)
Öykü: Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943-1983) Yaz Yağmuru (1955-1983)
Deneme: Beş Şehir (1946-2001) Edebiyat Üzerine Makaleler (1969-1977) Yaşadığım Gibi (1970-1977)
Diğer:Tevfik Fikret (1937-1944) Namık Kemal (1942) Yahya Kemal (1940-1982) 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (Ancak
birinci cildini tamamlayabildi, 1942-1985)
TARIK BUĞRA(1918-1994):Tarık Buğra Akşehir’de doğdu.Ahmet Hamdı Tanpınar ve Mehmet Kaplan'ın öğrencisi oldu.
Küçük Ağa adlı romanı Kaplan tarafından mezuniyet tezi olarak kabul edildi ve Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü'nden mezun
oldu.Gazeteciliğe 1947’de Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey’le birlikte Nasreddin Hoca gazetesini çıkararak
başladı.Tarık Buğra, ilk piyeslerini ve "Yalnızların Romanı"nı askerliği sırasında yazmıştı. Kasaba yaşantısından, orta sınıf
insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde, yoğun, şiirli bir dille aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temaları
işledi. Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi. 1955’te çıkan "Siyah Kehribar"la romana geçti.
Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı Küçük Ağa’da (1963) yakın tarihe resmi tarih anlayışının dışına
çıkan bir yorum getirdi. Bu romanın devamını 1967’de Küçük Ağa Ankara’da adıyla yayımladı. Firavun İmanı (1976),
Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı romanlarında da Cumnuriyet’in çeşitli evrelerini,
demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi. Ortaouyncusu “Komik-i şehir” Naşit’in hayatından yola çıkarak
yazdığı İbiş’in Rüyası ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda başarı ödülü, Osmanlı İmparatorluğu ’nun kuruluş yıllarını
anlattığı Osmancık’la (1985) Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı, Yağmur Beklerken’le Türkiye İş Bankası Büyük
Ödülü’nü aldı. 1991’de Devlet Sanatçısı unvanını aldı. Birey özgürlüğünü savunduğu Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç
Oyun (1981) adıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından
12
seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak
Sanatı (1979), denemelerini Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.
Tarık Buğra, 1950 sonrasının önde gelen yazarlarından olan Tarık Buğra’nın “İbiş’in Rüyası” adlı romanı bir
sanatçının iç dünyasını anlatması bakımından önemlidir. Bir Milli Mücadele romanı olan “Küçük Ağa” da roman
kahramanının psikolojik değişim süreci, sağlam bir kurgu ve başarılı bir anlatımla verilmiştir. “Osmancık” ta Osmanlı’nın
kuruluş devrini anlatmıştır. Öykülerinde aşk ve aile hayatı gibi bireysel konuları işlemiştir.
Roman: Siyah Kehribar(1955), Küçük Ağa(1964), Küçük Ağa Ankara’da(1966), İbişin Rüyası(1970), Firavun İmanı (1976),
Gençliğim Eyvah(1979), Dönemeçte (1980), Yalnızlar(1981), Yağmur Beklerken(1981), Osmancık (1983).
Hikâye: Oğlumuz(1949), Yarın Diye Bir Şey Yoktur(1952), İki Uyku Arasında(1954),
Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
Gezi Yazıları:Gagaringrad (Moskova Notları) (1962)
Fıkra ve Deneme: Gençlik Türküsü (1964) Düşman Kazanmak Sanatı (1979) Politika Dışı (1992).
MUSTAFA KUTLU(1947-…):Erzincan'ın Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Çocukluğu, babasının işi nedeniyle
dolaşmakla geçer. Babasının ölümü üzerine, annesine yardımcı olmak için yazları sebze halinde çalışır.Yeni Şafak'ta futbol
yazıları yazar.
Mustafa Kutlu, Son otuz yılın en önemli öykü yazarlarından olan M. Kutlu, hikayedeki yeni biçim ve üslup
denemeleriyle dikkat çekmiştir. “Uzun hikaye” tarzını geliştiren yazar eserlerinde insanın derinliğine yönelmiş; rüya ile gerçek
arasında geçmişi arayan, zamanı ve eşyayı sorgulayan bir bireyi anlatmıştır. Canlı diyaloglar, iç konuşmalar, yerel sözcükler ve
geleneksel anlatı unsurları yazarın üslubunu ilgi çekici hale getirmiştir.
Hikaye:Ortadaki Adam (1970),Gönül İşi (1974), Yokuşa Akan Sular (1979), Yoksulluk İçimizde (1981),
Ya Tahammül Ya Sefer (1983),Bu Böyledir (1990), Sır (1990), Arkakapak Yazıları (1995), Hüzün ve Tesadüf (1998)
Uzun Hikâye (2000), Beyhude Ömrüm (2001), Mavi Kuş (Hikaye 2002), Tufandan Önce(2003), Şehir mektupları, Menekşeli
Mektup, Yoksulluk Kitabı, Rüzgarlı Pazar, CHEF, Kapıları Açmak, Huzursuz Bacak, TAHİR SAMİ BEY'İN ÖZEL HAYATI,
ZAFER YAHUT HİÇ,
Deneme:Akasya ve Mandolin (1999)
İnceleme: Sabahattin Ali (1972)Sait Faik'in Hikaye Dünyası (1968)
SAMİHA AYVERDİ(1905-1993):Roman, hikâye, hatırat, makale ve inceleme türünde yapıtlar verdi. Rifailik tarikatının
önderi Kenan Rifai'nin en önemli öğrenci mürididir. Tarikatı hümanist bir yaklaşıma taşıması ile tanınır.Çok iyi derecede
Fransızca öğrenerek tarih, tasavvuf, felsefe alanlarında kendini yetiştirdi. Ayverdi, Kubbealtı Cemiyeti (1970)ve Vakfı’nın
(1978) kurucu üyesidir.
Samiha Ayverdi, 1938'de ilk romanı Aşk Budur'u yayınladı. 1946'dan itibaren daha çok fikir ve tarih eserlerine ağırlık
verdi. Yapıtlarında, tarihi yoğun biçimde kullanmıştır. İnceleme yazıları ve romanları İstanbul üzerinedir. Tasavvuf düşüncesi
ve tarih özellikle romanlarında canlanmış, Kenan Rıfai'yi eserleri yoluyla okuyuculara tanıtmaya çalışmıştır.
"Batmayan Gün" ve "İnsan ve Şeytan" adlı romanları geçmişi arayışının ürünleridir. Geçmişe duyduğu özlemi en iyi yansıtan
romanı "İbrahim Efendi Konağı"'dır.Samiha Ayverdi, Eserlerinde özellikle geçmiş- şimdi çatışması, Batılılaşma ile birlikte
meydana gelen değişimin aileyi olumsuz etkilemesi bireyin iç dünyasından hareketle verilir. İnsanı anlatırken özellikle onun
yücelerek ilahi aşka yönelmesi ve insan-ı kamil olması üzerinde durulur.
Eserleri: Aşk Bu İmiş, Batmayan Gün, Mâbette Bir Gece, Ateş Ağacı,Yaşayan Ölü, Son Menzil, Yolcu Nereye Gidiyorsun,
Yusufcuk , Mesihpaşa İmamı,Ken'anRifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık, İstanbul Geceleri, Edebî ve
MânevîDünyâsı İçinde Fâtih, İbrâhim Efendi Konağı ,Boğaziçi'nde Târih, Misyonerlik Karşısında Türkiye, Türk-Rus
Münâsebetleri ve Muhârebeleri, Bir Dünyâdan Bir Dünyâya, Türk Târihinde Osmanlı Asırları, Millî Kültür Meseleleri ve
MaârifDâvâmız, Âbide Şahsiyetler, Türkiye'nin Ermeni Meselesi,
Hâtıralarla Başbaşa, Kölelikten Efendiliğe, Dost , Yeryüzünde Birkaç Adım, Rahmet Kapısı, Mektuplardan Gelen
Ses, ,Ne İdik Ne Olduk , Hancı, Bağ Bozumu, Hey Gidi Günler Hey, Küplüce'deki Köşk, Ah Tuna Vah Tuna, Dile Gelen Taş,
Râtibe, İki Âşinâ, Ezelî Dostlar, Mülâkatlar, Dünden Bugüne Ne Kalmıştır
4-MODERNİZMİ/POSTMODERNİZMİ ESAS ALAN ESERLER
Modernizm, geleneksel olanı yeni olana tabi kılma tavrı, yerleşik ve alışılmış olanı yeni ortaya çıkana uydurma
eğilimi olarak tanımlanabilir. Modernizmle birlikte özellikle gerçeklerin göründükleri gibi olmadığı, yerleşik kurallara ve
toplumun bayağılığına isyan düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Modernizmi esas alan eserlerde geleneksel anlatım ve yapı
reddedilmiştir. Alegorik anlatıma önem verilmiş; duygu, düşünce ve davranışlarıyla insanın karmaşık bir varlık olduğu kabul
edilmiştir. Bireyin hayatının huzursuzluk üzerine kurulduğu düşünülmüş, kişinin bunalımlarına ve toplumla çatışmalarına yer
verilmiştir. Ayrıca roman ve hikayelerde çağrışıma çok yer verilmiş, şiirsel bir anlatım benimsenmiştir. Modernist yazarların
temsilciliğini F. Kafka, A. Camus, J. P. Sartre’ın yaptığı varoluşçuluktan etkilendikleri görülür. Bu akım bireyin kendi özünü
bulması gerektiğini, hür olmanın son derece önemli olduğunu, kişinin geleceğini kendisinin verdiği kararların oluşturduğunu
ve bu yüzden bireyin kendini sorgulaması gerektiğini savunur. Burjuva toplumuna karşı isyancı yaklaşımı destekleyen
varoluşçuluk, eserlerde özellikle küçük burjuva aydınının ruhsal bunalımlarının işlenmesine neden olmuştur. Modernist
edebiyat bu yüzden “bunalım edebiyatı” olarak da adlandırılmıştır.
13
Modernizmin Özellikleri:
1-Eserlerinde bilinç akışı kullanılır, diyaloglara ve “hikayeetme”ye pek yer verilmez.
2-“Bilinç akışı” tekniğinde kişilerin düşünceleri mantıksal ve zamansal bir sıra izlemez, birbiriyle bağıntısı olmayan sıçramalar
yapar; anlatı kişisi, aynı zaman dilimi içinde, değişik zaman dilimlerini yaşar.
3- Tarih yerine efsane tercih edilir.
4-Kişilerin psikolojik özellikleri ön plandadır, toplum içindeki yerleri ve değerleri pek önemsenmez.
5-Geleneksel yapı ve anlatım reddedilir.
6-İnsanın dışındaki toplumsal dünya yalın bir biçimde yansıtılmaz.
7-Bireyin bunalımları ve toplumla çatışmaları aktarılır.
8-İnsanın, düşünce ve davranışlarıyla karmaşık bir varlık olduğu belirtilir.
9-“Şey”lerin göründükleri gibi olmadıkları, yerleşik uzlaşımlara, modern toplumun vasatilik ve bayağılığına isyan ön plana
çıkarılır.
10-Geleneksel olanı, yeni olana tabi kılma tavrı hakimdir.
11-Bireysel yalnızlık, toplumdan kaçış işlenir.
12-Olayın temel alındığı anlatılarda “çağrışım”a çok yer verilir.
13-Gerçekçi romanda temel olarak alınan “olay”, “karakter” ve “çevre” önemsizleştirilmiş; “simge”, “imge”, “ritim” be “bakış
açısı” gibi ögeler öne çıkarılmıştır.
14-Anlatımda şiirsel ögeler yer alır.
15-Alegorik(simgesel) bir anlatım görülür.
Batı edebiyatındaJames Joyce(Ulyses), Virginia Woolf(Deniz Feneri, Kendine Ait Bir Oda, Orlando, Dalgalar, Mrs.
Dalloway), MarcelProust(Kayıp Zamanın İzinde, Çiçek açmış genç Kızların Gölgesinde), Robert Musil(Niteliksiz Adam),
Henry James, Joseph Conradmodernizm içinde yer alırlar.
POSTMODERNİZM Ve EDEBİYAT
Postmodernizm, modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye
ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir.
-Postmodernizm, modernizmin sorgulanmadan, herkes tarafından kabul edilmesi gereken evrensel değerler olduğu görüşünü
reddederek ortaya çıkar.
-Postmodernizmde gerçeklik unsurundan çok kurmaca ön plandadır.
-Yazar, bir topluluk üyesi olmaya karşıdır; kendi bireyselliğini egemen kılmaya yönelir.
-Bu tür romanda son genellikle belirsizdir. Alışılagelmiş sonlar bulunmaz. (Yeni Hayat, Kar)
-Tek bir konu, tek bir bakış açısından verilmez; çok yönlü, çok kültürlü, değişik bakış açılı romanlar yazılır. (Kar, Benim Adım
Kırmızı, Kara Kitap)
-Bütünlük yerine, gerek bireyler ve kişilikleri açısından, gerekse olaylar açısından parçalanmışlık öne çıkar. (Benim Adım
Kırmızı, Tutunamayanlar)
-Somut gerçeklikle soyut gerçeklik iç içe verilir. (Tutunamayanlar, Kara Kitap)
-Tarihi, edebiyatın malzemesi olarak görüp onu yeniden üretmeye çalışır. (Benim Adım Kırmızı, Kara Kitap)
-Ciddi duruşa karşı alaycı tutumu benimser. Saçma bulunan durumlar alaycı bir üslupla anlatılır.
-Postmodern yazara göre hayat bir oyundur. Yaşamı kurmacaya dönüştüren roman da oyun içinde oyundur.
-Gerçek yaşamda karşılaşılan kişilerle hayal dünyasının kişileri, masal kişileri, çizgi film kahramanları birlikte verilebilir.
-Roman içinde farklı edebi türlerden yararlanılır. (Örneğin Kara Kitapta köşe yazısı (fıkra) biçiminde yazılmış metinler yer
alır.)
-Zaman ve mekân geleneksel (klasik) ve modern romandaki kadar belirgin değildir. (Yeni Hayat, Tutunamayanlar)
-Edebiyatın aracı olan dil,postmodern romanda amaç haline gelmiştir. Dille oynama, dilin olanaklarını sonuna kadar kullanma,
gerek kültür dilinin gerekse sokak dili ve yerel dillerin anlatım olanaklarından yararlanma bu anlayışın en belirgin özelliğidir.
OĞUZ ATAY(1934-1977):Babası, Sinop ve Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay'dır. 1951'de Ankara Maarif
Koleji'ni, 1957'de de İTÜ İnşaat Fakültesi'ni bitirdi. Üç yıl sonra İDMMA (İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık
Akademisi) İnşaat Bölümü'nde öğretim üyesi oldu. 1975'te doçent olan Atay, TOPOGRAFYA adlı bir de mesleki kitap yazdı.
Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Oğuz Atay, Tutunamayanlar'ın 1971-72'de yayınlanmasından
sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı.Türk edebiyatının en
önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş
biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş
roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Atay'ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar'ı
1973'te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izlemiştir. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan
Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan'ın hayatı konu eden Bir Bilim Adamının Romanı'nı 1975 yılında
yayımlamıştır. 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiştir. Atay, beyninde
çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi "TÜRKİYE'NİN RUHU"nu yazamadan 13 Aralık 1977'de, İstanbul'da hayatını
kaybetmiştir.Öldükten sonra 1987’de Günlük, 1998’de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı
ikinci baskı bile yapamayan Atay'ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı. Yıldız Ecevit'in
hazırladığı Oğuz Atay biyografisi "Ben Buradayım..." 2005 yılında yayınlandı. Türk Edebiyatı'nda yazdığı Tutunamayanlar
ile postmodern tarzda eser veren ilk yazarımız Oğuz Atay'dır. Oğuz Atay,özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir
yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan,
tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.
Eserleri:Tutunamayanlar (1972), Tehlikeli Oyunlar (1973), Bir Bilim Adamının Romanı (1975), Korkuyu Beklerken
(1975)Oyunlarla Yaşayanlar (1985), Günlük (1987), Eylembilim (1992)
14
SAİT FAİK BASIYANIK(1906-1954):Türk hikâyeciliğinin önde gelen yazarlarından sayılan Abasıyanık], çağdaş
hikâyeciliğe yaptığı katkılarla Türk edebiyatında bir dönüm noktası sayılır.
Modern Türk hikâyeciliğinin öncülerinden olan Sait Faik, getirdiği yeniliklerle "kökü kendisinde olan" bir yazar
olarak kabul edilir. Klasik öykü tekniğini yıkarak doğayı ve insanları basit, samimi, hem iyi hem kötü taraflarıyla oldukları gibi
fakat şiirsel ve usta bir dille anlattı. Bunu yaparken diğer çoğu Cumhuriyet sonrası sanatçısı gibi Batı'daki gelişmelere bağlı
kalmadı, hiçbir edebî anlayışın etkisinde hareket etmedi ve belli bir tarzın takipçisi olmadı.
Toplumun problemlerine değil bireyin toplum içindeki sorunlarına yönelen yazar, öykülerinde çoğunlukla
kendisinden yola çıkıp bireyler hakkında yazarak insan gerçeğini anlamaya çalıştı.Çoğunlukla şehirli alt sınıfın hayatını yazan
Abasıyanık, balıkçı, işsiz, kıraathane sahibi gibi karakterleri anlattı. İnsanların yaşama biçimlerini, isteklerini, tasalarını,
korkularını ve sevinçlerini irdeleyerek, toplum meselelerinden çok "insanı ele alan sanatçılar" sınıfında yer aldı.
1930'larda başladığı yazı hayatı boyunca "sorumlu avare", "gözlemci balıkçı", "çakırkeyf sirozlu", "küfürbaz şair",
"müflis tacir", "züğürt yazar", "hamdolsun diyemeyen rantiye", "anadan doğma çevreci" gibi sıfatlarla anılan
Abasıyanık'ın tüm yazdıkları bir şair duyarlılığı içerdi. Hikâye, roman, şiir yazan, çeviriler ve röportajlar yapan sanatçı bütün
bu türleri kendine özgü tarzı ile kaynaştırdı. Yazarın, anlık heyecanlarını yansıtan izlenimci ve fovist ressamların (görsellik ön
planda) üslubunu anımsatan bir tarzı olduğu söylenmiştir.
Kendi özgün dilini oluştururken André Gide, Comte de Lautréamont, Jean Genet gibi isimlerden etkilenen
Abasıyanık, kendisinden sonra gelen Ferit Edgü, Adalet Ağaoğlu, Demir Özlü gibi pek çok yazara da öncülük etti. Ölümünün
ardından Burgaz Adası'ndaki evi müzeye dönüştürülen yazar adına her sene öykü ödülü de verilmektedir.
Sait Faik, 18 Kasım 1906 tarihinde, dedesi Seyyid'in Adapazarı Semerciler Mahallesi'nde bulunan evinde dünyaya geldi.
Babası kereste ve ceviz kütüğü ticareti ile uğraşan Mehmet Faik, annesi ise kentin ileri gelenlerinden Hacı Rıza Efendi'nin kızı
Makbule Hanım'dır. Dedesi Seyyid Ağa, Adapazarı önde gelenlerinin toplandığı bir kahve işletiyordu. Kurtuluş Savaşı
yıllarında bir sene boyunca Adapazarı belediye başkanlığını yürüten babasına, hizmetlerine karşılık İstiklal Madalyası verildi.
Yazarın amcası Ahmet Faik de tıpkı babası gibi Adapazarı belediye başkanlığı yaptı, daha sonra ise milletvekilliği görevinde
bulundu. Sait Faik doğduğunda, kendisine Mehmet Sait ismi verildi. Sonraki yıllarda, yazar, ismine babasının adını ekleyip
Mehmet'i atarak Sait Faik adını kullanmaya başladı. Abasızzadeler ya da Abasızoğulları olarak anılan aile, Soyadı Kanunu
çıktığında, Sait Faik'in isteği ile Abasıyanık soyadını aldı.
1910 yılında, Sait Faik'in babasının tahrirat kâtibi olarak Karamürsel'e tayini çıktı. Üç sene boyunca bu kasabada
yaşayan aile 1913 yılında Adapazarı'na geri döndü. Yazar, ilköğrenimini Rehber-i Terakki isimli özel okulda tamamladı. Bu
okul yabancı dilde eğitim verdiği için, şehirde Gâvur Mektebi olarak anılıyordu. Sait Faik daha sonra, çocukluğunda "haşarı bir
burjuva çocuğu" olduğunu yazacaktı. Arkadaşları, o dönemde yazarı "AbasızınMançuko" olarak çağırıyordu. Abasıyanık'ın
ilköğrenimi sırasında anne ve babası geçimsizlik sebebiyle ayrıldılar. Üç buçuk yıl süren ayrılık döneminde Sait Faik, babası
ile birlikte kaldı. Rehber-i Terakki'yi bitirdikten sonra Adapazarı İdadisi'ne devam etti. 1920'de Yunan işgali sebebiyle
eğitimine ara verdi. Bu dönemde Abasıyanıklar diğer akrabalarıyla birlikte önce Düzce'de, ardından Bolu'da ve son olarak da
Hendek'te yaşadılar. Sait Faik, işgalin sona ermesinden sonra Adapazarı'na dönünce idadi eğitimine devam etti. Aile 1924
yılında, oğullarının lise eğitimi için İstanbul'a Şehzadebaşı Bozdoğan Kemeri'ndeki Kirazlı Mescit Caddesi'nde 7 numaralı eve
taşındı. Sait Faik, İstanbul Erkek Lisesi'nde okumaya başladı.
Onuncu sınıfa kadar bu okula devam eden Abasıyanık, Arapça öğretmenleri Seyit Salih Efendi'nin sandalyesine iğne
koyduğu için kırk bir arkadaşıyla beraber okuldan atıldı ve öğrenimini Bursa Erkek Lisesi'nde tamamladı. İlk öyküsü olan
İpekli Mendil'i bu okulda, edebiyat dersi ödevi olarak yazdı, Uçurtmalar ve Zemberek hikâyelerini de gene Bursa'da kaleme
aldı. Hakkı Süha Gezgin, Bursa Lisesi'ndeki Sait Faik'i "sınıfta sakin ve dalgın, bahçede yalnız" olarak anlatır. Lise
eğitimindeki aksaklıklar ve kişisel isteksizliği yüzünden parlak bir eğitim hayatı olmadı.
1928 yılında liseyi bitirip İstanbul'a döndü. İstanbul'da da yazı çalışmalarına devam etti. Yazdığı hikâyeleri ve şiirleri
çeşitli dergilere ve gazetelere gönderiyordu. Aynı yılın sonunda girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne iki sene
devam ettikten sonra Uygurca öğrenmek istemediği için ayrıldı. 9 Aralık 1929'da Uçurtmalar isimli hikâyesi Milliyet
Gazetesi'nde yayımlandı. Sait Faik, İstanbul Üniversitesi'nde okuduğu dönemde sık sık Beyoğlu'nda dolaşıyor, evinin ve
okulunun yakınındaki Şehzadebaşı kıraathanelerine gidiyordu. Sanat ve edebiyat çevreleriyle o günlerde tanışmaya başladı. 9
Eylül 1930 ile 23 Eylül 1930 tarihleri arasında, on öyküsü ve bir yazısı Hür Gazete'de yayımlandı. Yazar, bu öykülerin
hiçbirini kitaplarına almadı. Eserlerinin basılmaya başladığı o günlerden hayatının son anına kadar Hüsamettin Bozok'un
ifadesi ile "genç hikâyeci" damgasını, "acı bir gülümseme" ile taşıdı. 1931 yılında babasının isteği üzerine iktisat okumak
üzere İsviçre'nin Lozan şehrine gitti. 15 gün kaldığı şehrin sıkıcılığından bunalarak Fransa'nın Grenoble şehrine geçti. Bu
şehirde Fransızca öğrenmek amacıyla Champollion Lisesi'ne devam etti. Ardından, üç dönem boyunca Grenoble Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi'nde okudu.Yazar, Alpler'in eteklerinde kurulmuş, çeşitli endüstri ve bilim kurumlarıyla tanınan Grenoble'de
üç seneden fazla yaşadı. Orada bulunduğu günlerde Paris'i, Lyon'u, Strasbourg'u ziyaret etti. 1934 yılında ailesinin isteği ile
Orta Avrupa üzerinden Tuna Nehri yoluyla İstanbul'a geri döndü. Ailesinin yeni taşındığı, Nişantaşı'nda Rumeli Caddesi
üzerindeki Rumeli Apartmanı'na yerleşti.
Yazar, 1934 yılında İstanbul'a döndükten sonra, Halıcıoğlu'ndaki Ermeni Yetim Mektebi'nde Türkçe öğretmenliği
yapmaya başladı. Okula sürekli geç kalan Sait Faik'in ay sonunda gecikmeleri hesaplanıp maaşından düşüldü. Bu yüzden
okulda çalıştığı ilk ay eline 13 lira geçti.Öğrenciler üzerinde hakimiyet kuramaması okul idaresi ile tartışmasına yol açıyordu.
Hem yaşadığı disiplin problemleri, hem de babası Mehmet Faik'in kendisine bir tahıl alım satım toptancılığı dükkânı açması
sebebiyle öğretmenlikten ayrıldı.İleriki günlerde bu durumu "anladım ki öğretmenlik benim harcım değildi" diyerek açıkladı.
Babası, ortaklarından Ali Emali'yi de oğluyla birlikte çalışması için dükkâna yerleştirdi. Sait Faik, işlerle uğraşmadığı için altı
ay sonra dükkânı babasına boş olarak teslim etti. O günlerde yazmaya ağırlık verdi. Bunun dışında AndréGide'den çeviriler
yapıyordu. Fransa anılarından oluşan öyküleri Varlık Dergisi'nde yayınlandıktan sonra, 1936 yılında babasının maddi desteği
ile ilk hikâye kitabı Semaver'i Remzi Kitabevi'nden çıkardı.İlk kitabının yayınlanmasından büyük bir sevinç duyan Sait Faik,
bu sevincini yıllar sonra Hallaç isimli öyküsünde anlattı. Semaver'in çıkışından sonra yazmaya devam etti fakat bir
mektubunda kendisinin söylediği gibi aylaklığı sebebiyle yazdıklarını orada burada unutuyordu. Yazdıklarının fazla ilgi
görmemesi sebebiyle küskünlük ve kırgınlık duyuyordu.
15
O günlerde askere çağrıldı. Asabiye kliniğinden aldığı rapor sayesinde askerlikten muaf tutuldu. Bu raporun varlığını
onaylayan Yaşar Nabi konuyla ilgili "Askerlik yapmamıştı. Ruh hastası olduğuna dair asabiyecilerin verdikleri bir rapor
askerlikten ihracını temin etmiş. Bir tıbbi gerekçeye mi dayanıyor yoksa hatır için mi verilmiş? bilmiyorum" açıklamasını
yaptı. Ayrıca, Sait Faik'in söz konusu raporu bir kavga sırasında cebinden çıkarıp Aziz Nesin'e gösterdiği bilinmektedir.
Eylül 1937'de ikinci kez yurtdışına çıkarak Marsilya'ya gitti. Bu şehirde on sekiz gün kaldıktan sonra İstanbul'a geri döndü.
1938 yılında, babası Burgaz Adası'nda Çayır Sokak 15 numaradaki köşkü satın aldı ve aile bu köşke taşındı. Mehmet Faik Bey,
29 Ekim 1938'de Burgaz Adası'nda bronşit sebebiyle vefat etti. Sait Faik, babasının ölümünden sonra kışları Nişantaşı'ndaki
apartmanlarında, yazları ise Burgaz Adası'nda yaşamaya başladı.
Abasıyanık, on altı hikâyeden oluşan ikinci kitabı Sarnıç'ı 1939 yılında Çığır Kitabevi'nden çıkarttı. Bu kitabında da tıpkı ilk
kitabı Semaver'de olduğu gibi Adapazarı ve Bursa'da geçirdiği çocukluk günleri ile, hem İstanbul'daki hem de yurtdışındaki
yaşamında yaptığı gözlemlere yer verdi.
Sait Faik, 1940 yılında yayınlanan üçüncü hikâye kitabı Şahmerdan'da diğer iki kitabının aksine Fransa'da
gözlemlediği olaylara yer vermedi. Yazar, bu kitapta yer alan Çelme isimli hikâyesiyle, halkı askerlikten soğutmakla
suçlanarak askerî mahkemeye verildi. Bu öykü ilk olarak 22 Mart 1937'de Kurun gazetesinde, ikinci olarak ise 15 Haziran
1940'ta Varlık Dergisi'nde yayınlanmıştı.Sait Faik, 10 Eylül 1940'ta yapılan duruşmaya katılmak üzere bizzat Ankara'ya gitti.
Oğlunun mahkemeye düşmesine en az onun kadar üzülen annesi Makbule Hanım da, yazarı yalnız bırakmadı. Orhan Veli
Kanık, Abasıyanık'a o dönemde yazdığı bir mektupta "... bu arada Çelme hikâyesini buldum ve okudum ve başına bu işi
açanlara küfrettim. Harika hikâye azizim." diye yazarak arkadaşına destek oldu.Varlık Yayınları sahibi Yaşar Nabi Nayır da
dönemin Genelkurmay Adlî Müşaviri Münir Paşa'yla temasa geçerek, Sait Faik için destek bulmaya çalıştı.
Yazarın ilk kitabını öven Peyami Safa ise bu olaylar sonrasında Abasıyanık'ı Marksçıların ardına takılmakla suçladı. Bu
suçlamayı duyan Yaşar Nabi'nin yorumu "Peyami Safa edebi günahlarına bir yenisini ekliyor" oldu. Sonuçta, yazar davadan
beraat etti. Fakat, bu olay sonrasında annesi yazma hevesinin başına bela açmaktan başka bir işe yaramadığını iddia ederek
oğlunun yazarlığa devam etmesine karşı çıktı.
Sait Faik, Çelme hikâyesi yüzünden yargılanmasının etkisi ve bu olayın annesini yaralaması sebebiyle uzun süre kitap
çıkartmadı. Abasıyanık, 28 Nisan 1942 ile 31 Mayıs 1942 tarihleri arasında, bir uğraşı olması için, Haber-Akşam Postası isimli
gazete adına muhabirlik yaptı. Mahkemelerde röportaj yapan yazar, bu röportajlarına gözlemlerini de katarak Mahkemelerde
başlığı ile yayınlıyordu. Abasıyanık bu işe bir ay dayanabildi ve 28 mahkeme röportajı yazdı. Öykü tadında olan bu yazıları,
1956 yılında Varlık Yayınları, Mahkeme Kapısı ismiyle kitaplaştırdı. Çok aktif bir yazı hayatının olmadığı 1940 ile 1948
yılları arasında Yürüyüş, Büyük Doğu, İnkılapçı Gençlik, Servet-i Fünun gibi dergilerde öyküleri yayınlandı.
Yazar, muhabirlik yapmadan önce 4 Ekim 1940 ile 21 Şubat 1941 tarihleri arasında Yeni Mecmua dergisinde 19 bölüm
halinde Medarı Maişet Motoru'nu yayınladı. 75 ile 95. sayılar arasında tefrika edilen bu eseri, 1944 yılında kitap olarak
bastırmaya karar verdi. Fakat, hiçbir yayınevi kitabı yayınlamayı istemedi. Yazar, annesinden aldığı parayla kitabı bastırabildi.
Bu konuda, ona, Yokuş Kitabevi'nin sahipleri AgopArad ve Burhan Arpad yardımcı oldu. Medarı Maişet Motoru, kısa bir süre
sonra Bakanlar Kurulu kararı ile toplatıldı. Sait Faik, Medarı Maişet ismini ilk kez Vakit Gazetesi'nde yayınlanan Bir Balık
Avı Hikâyesi'nde kullandı. Hakkı Süha Gezgin'in söylediğine göre yazar bu sözcüğü çok seviyordu. Kitap, 1952 yılında, Varlık
Yayınları tarafından yeniden basılırken, Abasıyanık, kitabın ismini Birtakım İnsanlar, romanda geçen Medarı Maişet
motorunun ismini ise Ceylan-ı Bahri olarak değiştirdi. Medarı Maişet Motoru'nu ilk baskısından sadece 99 adet satılabildi.
Çelme olayının ardından Medarı Maişet Motoru da asılsız bir ihbar sebebiyle toplatılınca, yazarın yazın hayatı bir kere daha
yavaşladı. Çok az öyküsünün yayınlandığı o günlerde ya balığa çıkıyor ya da aylak geziyordu. Beyoğlu'na sık sık gittiği bu
dönemde Şişli'de Bulgar Çarşısı Kırağı Sokak'taki (artık NakiyeElgün Sokak) evleri İkbal Apartmanı'nda kalıyordu. Bekâr
hayatından sıkıldığında ise adaya annesinin yanına dönüyordu.[75] Bu kırgınlık ve yalnızlık döneminin etkisini taşıyan
hikâyelerden oluşan kitabı Lüzumsuz Adam'ı 1948 yılında yayınladı. Abasıyanık, kitaba ismini veren hikâyeyi ilk yazdığı
günlerde ona isim bulamamıştı. Bu öyküyü okuyan Yaşar Nabi Nayır, daha önce Sabahattin Ali'den duyduğu Lüzumsuz
Adam'ı önerdi. Bu ismi çok beğenen Sait Faik, onu, hikâyesinde kullandı.
Yazara, 1948 yılında siroz teşhisi kondu. Hastalığın belirtileri 1947 yılında ortaya çıkmıştı. Sait Faik'in amcasının
oğlu Mustafa Raşit Abasıyanık'ın söylediğine göre 1947 yılında, burnundan ara sıra kan gelmeye başlayan Sait Faik, aynı
zamanda yazar da olan doktor arkadaşı Fikret Ürgüp'e muayene olmuş ve karaciğerinin büyüdüğü ortaya çıkmıştı.[83] Bunun
üzerine çok düşkün olduğu içkiyi kesip perhize başladı. Arada sırada gelen sıkıntıları ve tehlikeli krizleri de bu yolla atlatmaya
çalıştı. Sık sık doktorlara da görünmesine rağmen hastalığının kötüye gitmesi üzerine 1951 yılında Fransa'ya gidip orada tedavi
olmaya karar verdi.
31 Ocak 1951'de amcası ve Samet Ağaoğlu'nun desteği ile gittiği Paris'te sadece beş gün kalıp, İstanbul'dan uzakta
öleceği ve tedavinin ağırlığının korkusu ile geri döndü. Sait Faik, daha sonra amcasına yazdığı bir mektupta geri dönüş
sebebini doktorlarla olan konuşması ile hastaneye yatması kararı verildikten sonra düştüğü panik ve yaşadığı kriz olarak
açıkladı. Paris'teki doktorlar, Sait Faik'e ciğerinden parça almaları gerektiğini söyleyince yazar paniğe kapılmıştı.Fransa'dan
döndükten bir hafta sonra pişman oldu. Annesinin de baskısıyla Paris'e tedavisine geri dönme arzusunu ölene kadar muhafaza
etti.
Paris yolculuğunun ardından büyük bir umutsuzluğa düşen, Abasıyanık, aynı zaman yazarlık kariyerinin en verimli
günlerini geçirmeye başladı. Aynı yıl Havada Bulut, Kumpanya ve Havuz Başı isimli kitapları yayınlandı. Yazılarında ölüm
teması görülmeye başlandı. İlk zamanlar oyalanmak için sık sık resim sergilerine, şiir toplantılarına ve tiyatroya giderken daha
sonraki günlerde, çok sevdiği İstanbul'dan nefret etmeye başladı. 1952 yılında Son Kuşlar'ı yayınlandı.
1953 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Mark Twain Derneği, çağdaş edebiyata yaptığı katkılardan ötürü yazara onur
üyeliği verdi. Sait Faik'ten önce Türkiye'den Mustafa Kemal Atatürk'e verilen bu ödülü almasına kimileri karşı çıksa da yazarın
sevinerek aldığı bilinmektedir. Vedat Günyol'un anlattığına göre Mark Twain Derneği üyesi olan Halide Edip Adıvar, derneğin
Türkiye'de bu ödülü kime vereceğini araştırırken, Günyol Halide Edip'e bu kişinin Sait Faik olabileceğini söyledi. İlgililer
konuya eğilip araştırdılar ve 1953 yılında bu ödüle yazar layık görüldü. Sait Faik ödülle ilgili olarak "Demek ki şimdiden sonra
dünya çapında bir hikâyeciyi anmak için kurulmuş bir cemiyete dünyanın dört bucağından kendi halinde hikâyeciler de
seçilecek." açıklamasını yaptı.[89] Yine 1953 yılında, Kayıp Aranıyor isimli romanı ve Şimdi Sevişme Vakti isimli şiir kitabı
16
yayınlandı. 1954 yılında ise Alemdağ'da Var Bir Yılan yayınlandı ve Georges Simenon'dan çevirdiği Yaşamak Hırsı isimli
kitap çıktı.
Sait Faik'in Zincirlikuyu Mezarlığı'nda bulunan mezar taşı 23 Ocak 1953'te Paris'e gidebilmek için bir kere daha
pasaport aldı. Ama bu pasaportu hiç kullanamadı. Ölümünden kısa bir süre önce yazarla Burgaz Adası'nda karşılaşan Nurullah
Ataç, Sait Faik'i "dudakları büsbütün incelmiş, kupkuru ve benzi sapsarı" bulmuştu. 5 Mayıs 1954 günü yaşadığı krizde, yemek
borusu kanaması nedeniyle Şişli'deki Marmara Kliniği'ne kaldırıldı. Beş gün süren krizlerde yazara kan verilmesi de gerekti.
Yapılan bütün müdahalelere rağmen yazar, 10 Mayıs'ı 11 Mayıs'a bağlayan gece saat 02:35'te İstanbul'daki bu klinikte vefat
etti. Cenazesi 12 Mayıs 1954'te Şişli Camii'nden kaldırılarak Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi. Naaşı, mezarlığa
götürülürken, Abasıyanık'ın isteği üzerine Kırağı Sokağı'ndaki evlerinin önünden geçirildi.
Sait Faik, eserleri ile kişiliği arasında yakın ilişki bulunan sanatçılardan biriydi. Yazar, hayatı boyunca çevresine uyum
sağlayamamıştı ve bu uyuşmazlık onun her şeyden şikâyet etmesine sebep oluyordu. Hikâyelerindeki karakterlerde olumsuz
yön aramaması ve onları iyi yanları ile göstermesinin sebebinin, yazarın ideale ulaşma arzusu olduğu söylenir.Annesi,
Makbule Hanım'ın "Şatafattan nefret ederdi. Dolabında her şey bulunduğu ve ailevi durumumuz iyi olduğu halde ekseriya
başına bir kasket ayağına bir pantolon geçirerek balıkçı arkadaşlarıyla gününü gün ederdi" tespitlerine katılan Yaşar Nabi
Nayır ise Abasıyanık hakkında "Aristokrat değildi. Halktan üstün görünmeye çalışandan hoşlanmazdı. Herkes gibi olmak,
herkese uymak isteği onda sonradan edinilmiş bir his değildir. Doğuştan gelme bir tabiattır." dedi.
Abasıyanık'ın psikolojik özelliklerine dair bir deneme yazan Fikret Ürgüp, sanatçının karakteriyle ilgili iki noktanın üzerinde
durdu. Bunlardan birincisi annesinin ilgisi ve babasının aşırı ilgisizliğinin oluşturduğu iç çatışmalar ile yazarın "çekingen,
kendisini çevresinden ve kendisinden gizleyen, anlamak ve anlaşılmak istemeyen" bir kişiliğe sahip olduğuydu.Ürgüp ayrıca,
Sait Faik'i hayatı boyunca koruyan annesinin, aynı zamanda yazarın kendine olan güveninin gelişmesine engel olduğunu
belirtti.
Hakkında söylenen yergiler kadar övgülere de karşı çıkan Abasıyanık, yazarlığından söz açıldığında işi kavgaya kadar
götürüp bulunduğu yeri terk ederdi. Sanatkâra ait bu tarz uyuşmazlıklarla ilgili olarak Fikret Ürgüp "Münakaşalı durumlarda,
ilkel iç tepkimelerden kuvvet alarak haşin, kavgacı ve isyankar olur ve kimseye güvenmediğini belli ederdi. İnsanlara ve
topluma inanmadığı için, kendisi gibi geleneklere isyan edip, o zamana kadar kabul edilmemiş hırsızları, cinsel sapıkları,
toplumun içinden attığı kimseleri anlayıp onlarda yaşama hakkını savunan yazarları sever ve okurdu. (Gide ve Genet gibi)"
dedi.
Sait Faik'in hayatındaki en önemli insan annesi oldu. Yazar ölene kadar annesi ile birlikte yaşamayı sürdürdü.
Yaratılışındaki uyumsuzluk sebebiyle kimseyle uzun süreli dostluklar kuramasa da pek çok arkadaşı olan, herkesle tanışık bir
insandı. Burgaz Adası'ndaki balıkçılar ve esnafla birlikte zaman geçirdiği gibi, sanat dünyasından Hüsamettin Bozok, Özdemir
Asaf, Orhan Kemal, Mücap Ofluoğlu, Adalet Cimcoz, Oktay Akbal, İlhan Berk, Orhan Veli, Tarık Buğra, Abidin Dino gibi
pek çok arkadaşı ile de birlikte olurdu.
Hiç evlenmeyen Sait Faik'in evliliğe yaklaştığı üç kadın oldu. İlk evlilik teşebbüsünü annesi onaylamadı, ikincisinde
teklifi reddedildi.Annesinin isteği üzerine nişanlanan Abasıyanık'ın bu nişanı ise on ay sürdü.VedatGünyol ise arkadaşı
Abasıyanık'ın kimseye anlatmayı sevmediği aşk hayatını öykülerinde dile getirdiğini belirterek yazarın aslında eşcinsel
olduğunu açıkladı. Günyol, yazarın eşcinselliğinin, halkın gözündeki itibarını kaybetmemesi için sanat çevrelerince
gizlendiğini söyledi.Günyol'un bu açıklamalarına katılan Fethi Naci ise Sait Faik'in ölümüne yakın yazdığı öyküleri
değerlendirirken yazarın tercihini de göz önünde bulundurdu ve Abasıyanık'ın son dönem öykücülüğünde söyleyeceklerini
söyleyebilmek için hikâyelerinin biçimini değiştirerek gerçeklik duygusu uyandırma isteğinden vazgeçtiğini vurguladı.
Abasıyanık'ın öykücülüğü üç dönemde incelenebilir: 1936 - 1940 tarihleri arasındaki ilk dönem hikâyeleri, 1948'de Lüzumsuz
Adam kitabıyla başlayıp 1952'de yayınladığı Son Kuşlar'a kadar devam eden ikinci dönem hikâyeleri ve bu tarihten vefatına
kadar süren, Alemdağ'da Var Bir Yılan kitabındaki öykülerle örneklenebilecek son dönemi.
Sait Faik'in ilk üç hikâye kitabı olan Semaver (1936), Sarnıç (1939) ve Şahmerdan (1940) yazarın öykücülüğündeki
ilk dönem olarak kabul edilir. Yazar, bir sonraki öykü kitabı olan Lüzumsuz Adam'ı üçüncü kitaptan sekiz sene sonra 1948
yılında çıkarttı. Bu ara dönemde, Abasıyanık'ın dilinde, üslubunda, hikâyelerinin kahramanlarında, geçtikleri çevrede büyük
değişiklikler oldu. Ayrıca, yazarın yasaklara ve toplum baskısına karşı duruşu, özgürlük ve ahlak anlayışı da aynı kalmadı.
Yazarın ilk dönem öykülerindeki ortak özelliklerinden biri içerdikleri insan sevgisidir.Sait Faik yazdığı ilk
hikâyelerde zenginlere kızmakta, emekçileri yüceltmektedir. Karakterleri ise geneli yansıtmaktadır. Öykülerinde anlattığı
tipleri toplumda sıkça karşılaşılabilen insanlardan seçmesi, onu bir taraftan Ömer Seyfeddin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Refik Halit Karay gibi yazarlara yaklaştırırken, diğer yandan Sabahattin Ali'nin öncülüğünü yaptığı "sosyal gerçekçiliğe"
bağlamaktadır. Yazar küçük insanların dünyasına yönelirken uzun süre düşünüp, bilimsel eserler okumamıştır.Anlattığı küçük
insanların ekmek kavgasına ya da sınıf çatışmalarına yönelik ideolojik sanatın dışında kalmış, kavgasız, şikâyetsiz küçük
insanların mutlu dünyasını anlatmaya çalışmıştır. Bu yüzden de Abasıyanık'ın gerçekçiliği "beş duyu gerçekçiliği"dir.Gene de
Tahir Alangu'ya göre "Eskilerin varlıklarından bile haberli olmadıkları, 'küçük adamları' edebiyatımıza ilk getiren o olmadıysa
bile iyice yerleştiren, bilinmeyeni gösteren, güçlü bir akım haline getiren, en güzel hikâyelerini yazan" Sait Faik olmuştur. Bu
ilk döneminde, Abasıyanık "fakir insan iyi insandır" genellemesinden çabuk kurtulup, çalışana duyduğu sevgiyi soyutlaştırarak
insan sevgisine dönüştürdü. Bu aşamadan sonra öykülerinde kişilerin iyiliklerini ve onları ne kadar sevdiğini anlatmaya
başladı. Sevgide evrenselliği yakalayan yazar dil, din ve millet farkı gözetmeksizin insanlara eşit şekilde yaklaştı.[110]
Örneğin, Şahmerdan'daki öykülerde yazar, sevdiği insanların dünyalarını tanımak için sürekli gezer.
Bu hikâyelerde olayların geçtiği yerler de değişiklik gösterir. Bu dönemde çıkan üç kitabındaki elli dört hikâyeden on altısında
olaylar kentte, on ikisinde Burgaz Adası'nda, sekizinde köyde, sekizinde yabancı ülkelerde, altısında kasabada, ikisinde
vapurda, birinde trende, birinde de okulda geçmektedir. Sait Faik hikâyelerinde bir "dil savrukluğu" ve "bol Türkçe yanlışı"
olduğu konusunda yaygınlanmış bir kanı vardır.Oysa, bu dönemki kitaplarından Semaver'de dört Türkçe yanlışı, Sarnıç'ta iki
Türkçe yanlışı, Şahmerdan'da ise bir Türkçe yanlışı vardır.
Bu dönemki öykülerin çoğunun cümle yapısı klasiktir. Sait Faik, bu dönemde tamamen şahsıyla özdeşleşecek bir
özellik göstermediği gibi, anlatımda genellikle konuşma dilinin canlılığından yararlanmamıştır. Yine de bu durumun istisnaları
17
vardır. İkinci dönem hikâyeciliği ile birlikte ortaya çıkacak "Sait Faik dili"nin coşkulu ve şiirli havasına, az da olsa ilk dönem
hikâyelerinde de rastlanır.
1948 yılında yayınlanan Lüzumsuz Adam isimli öykü kitabıyla birlikte, yazarın hikâyeciliğinde orta dönemin
başladığı kabul edilir. Bu dönem 1952'de yayınlanan Son Kuşlar'a kadar sürer.
Sait Faik'in bu döneminde, en büyük değişiklik dilinde oldu ve yazar "özgür hikâye" anlayışı ile yazmaya başladı. Abasıyanık,
klasik cümle yapısına son vererek devrik cümle ve argo kullanmaya, günlük konuşma dilinden çokça yararlanmaya
başladı.Yazar, ilk hikâyelerinde rastlanan mekanlardan olan yurtdışındaki şehirler ve Anadolu'daki köylere bu dönem
öykülerinde çok az yer verdi
Sanatçının Adapazarı ve Bursa'da geçen çocukluk günleri ile yurtdışında geçirdiği zamana ait anılara fazla yer
vermemesi, öykülerde geçmiş zaman kipine fazla rastlanmamasına sebep oldu. Sait Faik, bu dönemki öykülerinde çoğunlukla
şimdiki zaman kipini kullanmayı tercih etti. Orta döneme ait çalışmaların dikkat çeken bir diğer özelliği ise Abasıyanık'ın "ve"
bağlacını kullanmamaya gösterdiği özendir. Yazarın bu özeninde kendine Nurullah Ataç'ı örnek aldığına inanılır.
Abasıyanık'ın ilk çalışmalarında rastlanan "insan sevgisi" teması bu çalışmalarında yerini boşvermişliğe, insan korkusuna, kent
nefretine ve umutsuzluğa bıraktı.Sait Faik'in artık daha karamsar olmasının ve gelecek umudunun olmamasının sebebini, onu
ölüme götürecek olan siroz hastalığına bağlayanlar vardır.Bu dönemki eserlerinde yazarın içine kapandığı, yalnızlığından,
kendi sorunlarından bahsettiği görülür ve bu eserlerde çoğunlukla anlatıcı kendisidir.
Sanatçının hem orta dönem hem de son dönem öykülerinde görülen bir diğer özellik ise eserlerin şiirsel dilidir. Yazar, bu
konuyla ilgili bir mektubunda şöyle bir yorum yaptı:
“ Hikâyelerimde şiir kokusu var diyorsunuz. Bir iki tane de şiir yazdım. İçinde hikâye kokuları var dediler. Demek ki
ben ne hikâyeciyim ne de bir şair. İkisi ortası acayip bir şey. Ne yapalım beni de böyle kabul edin.
Sait Faik'in, Alemdağ'da Var Bir Yılan isimli kitabıyla sürrealizme geçtiği kabul edilir. Vedat Günyol'a göre Sait Faik
sürrealizme, "içe tepilmiş isteklerini düşsel bir dünyada gerçek görme isteğinin verdiği dayanılmaz, ama o ölçüde olağan bir
tutkuyla düpedüz kendiliğinden" kayıvermiştir.[120] Fikret Ürgüp de Sait Faik'in son dönem hikâyeleri hakkında Vedat
Günyol'la benzer fikirdeydi. Ürgüp bu öykülerle ilgili olarak "Artık o eski kalıplardan kurtulmuş hikâyelerdir. Bunlara
sürrealist demek yerinde olur" dedi.
Orta döneminde de birçok yeniliği deneyen Sait Faik Abasıyanık, o güne kadar geliştirdikleri ile yetinmeyerek
Alemdağ'da Var Bir Yılan'da daha farklı biçimler deneyip, topluma ve doğaya bakmadığı açılardan baktı. Ayrıca yazar, bu
döneme kadar üstü kapalı anlattığı bazı duygularını divan şairlerine özgü bir pervasızlıkla yazmaya başladı. Fethi Naci'ye göre
Sait Faik, bu döneminde yazdığı eşcinsel temalı öykülerinde anlatmak istediklerini anlatabilmek için hikâyesinin biçimini bir
kere daha değiştirerek, somut ayrıntılardan hareket yerine imgelemi kullanmaya başladı. Bu da yazarı o günlere kadar üstünde
taşıdığı "gerçekçi yazar" sıfatından uzaklaştırarak "sürrealist yazar" sıfatına yaklaştırdı. Bazı eleştirmenler, yazardaki bu tarz
değişikliğini Abasıyanık'ın ilerleyen sirozuna, yaklaşan ölümünün doğurduğu umutsuzluğa, toplumsal baskılara ve saygınlığını
kaybetme korkusunu boşvermişliğine bağladılar.
Son dönem öykülerinin bir diğer ortak özelliği ise birinde varolan bir karakterin diğerlerinde de kullanılmış olmasıydı.
Bu hikâyelerin kahramanı ise çoğunlukla Panco'ydu. Panco ilk olarak Öyle Bir Hikâye'de okuyucunun karşısına çıktı.
Yalnızlığın Yarattığı İnsan, Panco'nun Rüyası, Alemdağ'da Var Bir Yılan gibi pek çok öykünün de kahramanıydı.
Bu hikâyelerde yazarın, o güne kadar yazılarında sevgiyle andığı İstanbul'dan nefretle bahsettiği görülür. Bu değişimin
sebebini Abasıyanık'ın toplumdan, toplumun baskısından ve ahlak anlayışından sıkılmış olması olarak görenler vardır.Yazar
önceki dönemlerinde insan sevgisi konulu öyküler yazarken, bu dönemdeki umutsuzluğunu ve İstanbul'dan artık neden
hoşlanmadığını şöyle açıkladı:
“ Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle
bitiyor.”
Sait Faik'in iki romanı vardır: 18 Temmuz 1940 tarihinde tamamlayıp 1944'te yayınladığı Medarı Maişet Motoru ve
1953 yılında yayımladığı Kayıp Aranıyor.
Sait Faik'in şiirleri de öykülerinin havasını taşır.[137] İlk şiirlerini çocukken yazan Abasıyanık, bunları en yakın
dostlarından bile sakladı. İlk şiiri olan Hamal, Şimdi Sevişme Vakti ise sağlığında yayınlanan son şiiri oldu.Aynı isimli şiir
kitabı 1953 yılında çıktı.
Sait Faik Fransızcadan çok sayıda çeviri yaptı.
Hikâye kitapları: Semaver, Sarnıç, Şahmerdan , Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya
Havuz Başı, Son Kuşlar, Alemdağ'da Var Bir Yılan, Az Şekerli, Tüneldeki Çocuk
Şiir: Şimdi Sevişme Vakti
Roman: Medarı Maişet Motoru(ikinci baskı, Birtakım İnsanlar adı ile), Kayıp Aranıyor
Çeviri:Yaşamak Hırsı, Georges Simenon (1954)
Röportajları: Mahkeme Kapısı
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL(1883-1952):Türk yazar, diplomat, siyasetçi.Yaşamının yalnızca dokuz yılında (1923-1926,
1946-1952) ciddi biçimde edebiyatla uğraşmasına rağmen Türk öykücülüğünün önemli bir ismi oldu. Durum hikâyeciliğinin
Türk edebiyatındaki temsilcisidir.En çok bilinen eseri 1934 yılında yayımlanan Ayaşlı ve Kiracıları adlı romanıdır.
Savaş koşulları nedeniyle eğitimini tamamlayamadı ve Edirne Rüştiyesi'ni (bugünkü Edirne Lisesi) terk etmek zorunda kaldı.
Babasının ölümü üzerine ailesinin geçim yükünü üstlenmek zorunda kaldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu, müfettiş
olarak Anadolu ve Rumeli'yi yakından görüp tanımak fırsatını buldu.Mütareke yıllarında hakkında tutuklama kararı çıkması
nedeniyle İtalya'ya kaçan Memduh Şevket Bey, İzmir'in işgalinden sonra yurda döndü ve Anadolu'ya geçerek milli mücadeleye
katıldı.1920`de TBMM hükûmetinin ilk orta elçisi olarak Azerbaycan'a gönderildi.Azerbeycan'dan döndükten sonra bir süre
Galatasaray ve Kabataş liselerinde tarih, coğrafya öğretmenliği yaparak geçimini sağladı. 1925 yılında iktidarın hoş
karşılamadığı haftalık siyasi Meslek Gazetesi 'ni çıkardı.Esendal'ın edebiyatımıza getirdiği en önemli yenilik, ele aldığı
konuları büyük bir sadelikle işlemesidir. Bu konular, yine sıradan insanların yaşamları etrafında gezinir. Öykücülüğe başladığı
18
ilk yıllarda, dilde sadeleşmenin öncüsü olan Ömer Seyfettin'in izinden giden Esendal, ustalık dönemine eriştiğinde, hem Ömer
Seyfettin'den, hem de kendi çağdaşlarından daha sade ve düzgün bir dille yazmıştır. Üslubunda Çehov'un etkileri açıkça
görülür. Hatta, bazı öyküleri, Çehov'dan yapılmış uyarlamalardır. Ancak bu etki, yazım tarzı, dildeki sadelik, kişilerin seçilişi
ile sınırlı kalır. Esendal, Çehov'un karamsar bakışını tekrarlamaz. Kendi deyişiyle; insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe
veren yazılardan hoşlanır, insanları yoğunmuş mutfak paçavrasına çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmaz.
Roman :Ayaşlı ile Kiracıları(CHP roman ödülü), Miras, Vassaf Bey
Öykü : Bir Kucak Çiçek, Bizim Nesibe, Gödeli Mehmet, Güllüce Bağları Yolunda, Hava Parası, İhtiyar Çilingir,Kelepir,
Mendil Altında, Otlakçı, Sahan Külbastısı, Veysel Çavuş, Gönül Kaçanı Kovalar
Hatıra:Tahran Anıları ve Düşsel Yazılar
Mektup:Kızıma Mektuplar
HALDUN TANER(1915-1986):Öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.Cumhuriyet dönemi Türk
edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir.Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür
Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı.Öğrenim görmek üzere
Almanya’ya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938’de yarıda bıraktı.
Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. Asistanlığı sırasında yazdığı “Günün Adamı” oyunu,
İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmeden yasaklandı. Viyana’ya tiyatro bilimi eğitimi için gitti.
Türk Tiyatrosu’ndaki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun
yurtdışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından
sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı
oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alnında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe
kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.
Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını
1973’ten itibaren Milliyet’te sürdürdü.
Filme de alınan "Kaçak' (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları
sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. “Sancho'nun Sabah
Yürüyüşü”(1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da “Sersem Kocanın Kurnaz
Karısı” (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev
Naili Boratav'la paylaştı.
Öyküleri: Geçmiş Zaman olur ki, Yaşasın Demokrasi, Tuş, Şişhane'ye Yağmur Yağıyor, Onikiye Bir Var, Konçinalar ,
AyışığındaÇalışkur, Sancho’nun Sabah Yürüyüşü, Kızıl Saçlı Amazon, Yalıda Sabah, Şeytan Tüyü,
Hatıra: Sırıtık Bir Küskün
Tiyatro oyunları: Günün Adamı, Dışardakiler , Ve Değirmen Dönerdi, Fazilet Eczanesi, Lütfen Dokunmayın, Huzur
Çıkmazı,Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım, Zilli Zarife, Vatan Kurtaran Şaban ,
Bu Şehr-i İstanbul Ki, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Astronot Niyazi, Ha Bu Diyar, Dün Bugün, Aşk-u Sevda, Dev Aynası,
Yâr Bana Bir Eğlence, Ayışığında Şamata, Hayırdır İnşallah, Marko Paşa
Fıkra-Gezi-Söyleşi: Devekuşuna Mektuplar, Hak dostum Diye başlayalım Söze, Düşsem Yollara Yollara, Ölürse Ten Ölür
Canlar Ölesi Değil, Yaz Boz Tahtası, Çok Güzelsin Gitme Dur, Berlin Mektupları, Koyma Akıl Oyma Akıl, Önce İnsan
Olmak
HALİKARNAS BALIKÇISI(1890-1973): Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı olan, Bodrum'a olan aşkı ile tanınan ünlü roman
ve hikâye yazarı. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de denizcilik öğrenimi yapmak istediyse de ailesinin ısrarı ile Oxford
Üniversitesi’nde tarih öğrenimi gördü.Babasının çiftlikte bir tartışma anında Cevat Şakir’in silahından çıkan kurşunla
vurulması üzerine Cevat Şakir cinayet iddiasıyla yargılandı ve 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. 1925 yılına kadar geçimini
haftalık dergilerde tercümeler, yazılar yayınlayarak, resim ve yeni tarz tezhipler yaparak, karikatür yaparak, karikatür çizerek
ve renkli dergi kapakları hazırlayarak temin etti. Türk basınında kapakçılığın gelişmesinde katkısı vardır. Dört asker kaçağının
kadersizliğiyle ilgili olarak Hüseyin Kenan takma adıyla kaleme aldığı 13 Nisan 1925 tarihli "Hapishanede İdama Mahkûm
Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. ‘Memlekette
isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’ tan suçlu bulundu. Mahkeme başkanı Ali Çetinkaya tarafından
idama mahkûm edilmek istendiyse de, Kılıç Ali Bey'in önerisiyle kalebentlikle Bodrum'a sürüldü. 3 yıllık sürgünlüğünün
yarısını Bodrum'da tamamladı. Bodrum'a yeniden dönüp yaklaşık 25 yıl kaldı.
Bodrum'un antik çağdaki adı olan Halikarnas'ı mahlas olarak benimseyen Cevat Şakir, Bodrum'da balıkçılık dahil
çeşitli işlerde çalıştı. Edebiyat sahasına giren eserlerinin büyük kısmını da Bodrum’da yazdı.
deniz hikâyeleriyle tanındı. Konularını Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi kıyı ve açıklarında gelişen, denize bağlı olaylardan
çıkardı. İçinde yaşadığı, en küçük ayrıntılarına kadar bildiği hür ve asi denizi, kaderleri denizin elinde olan balıkçıları,
dalgıçları, sünger avcılarını ve gemileri zengin bir terim ve mitologya hazinesinden güçlenerek, denize karşı sonsuz bir
hayranlıktan gelen şiirli, yer yer aksayan, ama sürükleyip götüren bir anlatımla hikâye ve romana geçirdi.
Yazı ve düşünceleriyle Azra Erhat gibi döneminin önemli aydınlarını etkilemiş bir kişi olarak, çeşitli dillerden yüz kadar da
kitap çevirmiş olan ve kendi eserlerinin sonraki baskıları yapılagelen Halikarnas Balıkçısı'na Kültür Bakanlığınca 1971 Devlet
Kültür Armağanı verilmiştir.
Cevat Şakir Bodrum'da yaşadığı dönemde arkadaşları ile ilk Mavi Yolculuk fikirini ve uygulamasını
gerçekleştirmişlerdir.
19
Öykü: Ege Kıyılarından, Merhaba Akdeniz, Ege'nin Dibi, Yaşasın Deniz, Gülen Ada, Ege'den, Gençlik Denizlerinde,
Parmak Damgası, Dalgıçlar, Çiçeklerin Düğünü , Ege'den Denize Bıkarılmış Bir Çiçek
Roman: Aganta BurinaBurinata, Ötelerin Çocukları, Uluç Reis, Turgut Reis, Deniz Gurbetçileri, Bulamaç
Otobiyografi(Anı): Mavi Sürgün
Deneme: Anadolu Efsaneleri, Anadolu Tanrıları, Anadolu'nun Sesi, Hey Koca Yurt, Merhaba Anadolu, Düşün Yazıları Altıncı
Kıta Akdeniz, Sonsuzluk Sessiz Büyür, Arşipel
Çocuk kitabı: Yol Ver Deniz, Denizin Çağrısı, İmbat Serinliği, Nasrettin Hoca, Gündüzünü Kaybeden Kuş, Deniz
Gurbetçileri
FAİK BAYSAL(1922-2002):Romanya'dan göçen bir ailenin çocuğu olarak, çocukluğu Adapazarı'nda büyükbabasının
yanında geçti. Mesut Uçakan, "Kavanozdaki Adam" senaryosunu filme çekti TRT'de gösterildi (1988). Faik Baysal,
edebiyata şiirle adım attı.
Romanlarından Rezil Dünya yaşamöyküsünden büyük izler taşıyan bir romanı oldu. Bunda büyükbabasıyla
geçirdiği çocukluk döneminden başlayarak, 2. Dünya Savaşı'nın sıkıntılarını, savaş zenginlerini anlattı. Adını Sakarya ili
dolaylarındaki bir köyden alan Sarduvan ise, acımasız köy gerçeklerini, güvensiz ortamın beraberinde getirdiği umutsuzluğu,
çaresizliği konu edindi. Faik Baysal, çok değişik konularda romanları olan bir yazar. Rezil Dünya, hem otobiyografik
özellikleriyle, hem de karamsarlığıyla öne çıkar.
Ateşi Yakanlar, bir Kurtuluş Savaşı romanıdır. 10 Mayıs 1919 ile 20 Ekim 1920 tarihleri arasındaki dönemi, Kuvayi
Milliye hareketini anlatır. Elleri Sesinin Rengindeydi, Faik Baysal'ın yeni yazdığı ve hiçbir yerde yayımlanmamış
öykülerinden oluşan en son kitabıdır ve insanı tüm boyutlarıyla, çoğunlukla da kadınları dile getirir. Faik Baysal, Kırmızı
Sardunya'da gündelik yaşam­larını sürdüren sıradan kişilerden çok, belirgin ve canlı tipler üstünde durur. Drina'da Son Gün
ise, 2. Dünya Savaşı yıllarında Yugoslavya'da kalan Türkler'in çektikleri gerçek acıların acıklı öyküsüdür.
Roman: Sarduvan (1944,1993 sansürsüz olarak basımı, Orhan Kemal Roman Armağanı), Rezil Dünva , Drina da Son Gün ,
Ateşi Yakanlar , Voli
Öykü: Perşembe Adası , Sancı Meydanı (Sait Faik Armağanı), Babasının Oğlu, Nuni, Militan, Tota, Güller Kanıyordu, İlgaz
Teyze Öldü, Kırmızı Sardunya (Perşembe Adası ile Sancı Meydanı birlikte, 1997), Elleri Sesimin Rengindeydi, Terlikler
Şiir: İlk Defa, Uyyy, Beyaz Şiirler, Ayın Ucunda
Başlıca çevirileri: Bahar Kokusu (H.H. Kirst 1972), Siyah Lale (A. Dumas, 1975), Kırmızı Pazartesi (G.G. Marquez, 1982)
SABAHATTİN KUDRET AKSAL(1920-1993):1940'lardaki yeni edebiyat hareketi içinde yer aldı. Günlük yaşamın, küçük
ayrıntıların avareliklerin şairi oldu. Cahit Sıtkı Tarancı etkisiyle hece vezni ve uyak kullandığı ilk dönem şiirlerinden sonra
Garip akımı ve Orhan Veli'ye yakınlaştı. 1976 sonrasında ise yalınlığı elden bırakmadan dilde derinlik arayışına başladı. Uyak
tekrar şiirinin köşetaşı oldu. Bu dönemde Garip'ten de uzaklaşıp İkinci Yeni havasına girdi. Kendisine özgü bir biçimde insandoğa ilişkisine felsefe düzleminde yaklaştı. Şiirlerinde kent insanlarının gündelik ilişkilerini, saçmalıklarını, çatışmaya varan
tartışmalarını ele aldı. Öykü ve oyunlarında ise psikolojik öğeleri ve biçim arayışlarını öne çıkardı. Çeviriler ve sanat üzerine
yazılar yayınlar.
Şiir: Şarkılı Kahve, Gün Işığı, Duru Gök, Bir Sabah Uyanmak, Elinle, Eşik, Çizgi, Zamanlar, Bir Zaman Düşü, Buluşma,
Batık Kent, Bir Resimde Atatürk, Atatürk Anadolu'da
Öykü: Gazoz Ağacı
Oyunlar: Evin Üstündeki Bulut, Şakacı, Bir Odada Üç Ayna, Tersine Dönen Şemsiye, Kahvede Şenlik Var, Kral Üşümesi
Bay Hiç, Önemli Adam
Deneme: Geçmişle Gelecek
Ayrıca, Paul Éluard ve Charles Baudelaire’den şiirler çevirdi
VÜS’AT O. BENER(1922-2005):Türk yazar ve şair. Yazar Erhan Bener'in kardeşi.1950'de New York HeraldTribune gazetesi
ile Yeni İstanbul gazetesinin birlikte düzenlediği öykü yarışmasında "Dost" isimli öyküsüyle üçüncülük kazandı. Vüs'at O.
Bener, eserleri içinde daha çok özyaşamöyküsel nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir. Gündelik olaylarla, bilinçaltında birikmiş
yaşam parçalarını birleştirdi. Sürekli yeni anlatım biçimleri aradı. Eserlerinde ölüm izleği önemli bir yer tutar. Bunda yazarın
genç yaşta doğum sırasında kaybettiği ilk eşi ve doğumdan sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır. Okurdan çaba
isteyen, ayrıksı bir dili olan Bener'in kişilerinin gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini dışavuranbilinçakışlarını, Virgül
dergisindeki yazısında, Orhan Koçak "iç konferans tekniği" olarak adlandırmıştır. Öykülerinin yanı sıra Vüs'at O. Bener'in
şiirleri, kısa dizelerden oluşan, esprili, ironik ve şaşırtıcıdır.
Öykü: Dost (1952), Yaşamasız, Siyah-Beyaz , Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren, Kapan
Oyun: Ihlamur Ağacı, İpin Ucu
Roman: Buzul Çağının Virüsü, Bay Muannit Sahtegi’nin Notları
Şiir: Manzumeler
ADALET AĞAOĞLU(1929- ): Romanlarıyla ünlü yazar, Türk edebiyatının usta kalemlerinden birisidir. Türkiye'nin
değişik dönemlerini ve bu dönemlerin insan hayatlarına etkisini inceleyen eserler vermiştir.Ortaöğrenimini Ankara Kız
Lisesi'nde tamamladıktan sonra 1950 yılında Ankara Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı
bölümünden mezun olmuştur. 1951-1970 yılları arasında TRT’de çeşitli görevlerde bulundu. Kurumun özerkliğine el
konulması gerekçesiyle TRT Radyo Dairesi Başkanlığı'ndan istifa etti ve 1970'ten bu yana yazarlıktan başka bir işle
uğraşmadı.
Edebiyat yaşamına şiirlerle başladı, kısa bir süre sonra oyun yazarlığına yöneldi. 1953 yılında yazdığı “Bir Piyes
Yazalım” tiyatro oyunu 1953'te Ankara'da sahnelendi. İlk romanını yazana kadar oyun yazarlığını sürdürdü. Üst üste yazdığı
oyunlarla altmışlı ve yetmişli yılların önde gelen oyun yazarlarından oldu.
20
İlk romanı Ölmeye Yatmak, 1973’te yayımlandı. Bu ilk romanından itibaren tüm eserleri yoğun tartışmalara konu
oldu. Ölmeye Yatmak, daha sonra yazdığı Bir Düğün Gecesi ve Hayır adlı romanlarla bir üçleme oluşturdu ve birçok ödül
kazandı. Öykü kitapları, denemeler, anı-roman türünde eserler de yayımlayan Ağaoğlu 1991 yılında Çok Uzak Çok Yakın'la
oyun yazarlığına döndü. Ağaoğlu, halen yazmayı sürdürüyor.
Adalet Ağaoğlu ile ilgili yazıları bir araya getiren arşiv eşi Halim Ağaoğlu' tarafından hazırlanmış ve 2003'te Adalet
Ağaoğlu'nun yazarlığının 55. yılı anısına Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır adı ile basıldı.
Can Yücel'in Adalet Ağaoğlu için söylediği "Sen Türkiye'nin en güzel kazasısın" sözü , Feridun Andaç'ın Adalet Ağaoğlu ile
yaptığı nehir söyleşi tarzında bir kitabın adı oldu. Kitap, 2006'da basıldı.
Tiyatro ve radyo oyunları: Yaşamak, Evcilik Oyunu, Sınırlarda Aşk, Çatıdaki Çatlak, Tombala, Çatıdaki Çatlak,
Sınırlarda Aşk-Kış-Barış, Üç Oyun: Bir Kahramanın Ölümü-Çıkış-Kozalar, Kendini Yazan Şarkı, Duvar Öyküsü,
Çok Uzak-Fazla Yakın,
Romanları:Dar zamanlar Üçlemesi: 1-Ölmeye Yatmak , 2-Fikrimin İnce Gülü, 3-Bir Düğün Gecesi
Yazsonu, Üç Beş Kişi, Hayır... , Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Yazı
Öykü kitapları: Sessizliğin İlk Sesi, Hadi Gidelim, Hayatı Savunma Biçimleri
Deneme kitapları: Geçerken, Başka Karşılaşmalar - 1996
Diğer eserleri:Göç Temizliği (Anı-Roman), Gece Hayatım (Rüya Anlatısı)
Günlük: Damla Damla Günler
ORHAN PAMUK(1952-):2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç iki kişiden biri olmuştur. Kitapları
elli sekiz dile çevrildi ve yüzü aşkın ülkede yayımlandı. Çocukluğundan yirmi iki yaşına kadar yoğun bir şekilde resim
yaparak ve ileride ressam olacağını düşleyerek yaşadı. Liseyi İstanbul'daki Amerikan lisesi Robert College'de okudu. İstanbul
Teknik Üniversitesi'nde üç yıl mimarlık okuduktan sonra, mimar ve ressam olmayacağına karar verip bıraktı. İstanbul
Üniversitesi'nde gazetecilik okudu, ama bu işi de hiç yapmadı. Pamuk, yirmi üç yaşından sonra romancı olmaya karar vererek
başka her şeyi bıraktı ve kendini evine kapatıp yazmaya başladı.
1979 yılında ilk romanı olan "Karanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü
Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Bu romanı ancak 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları(İstanbullu zengin ve Pamuk gibi
Nişantaşı'nda yaşayan bir ailenin üç kuşaklık hikâyesi) adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman
Ödülüne layık görüldü. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı.Venedikli bir köle ile bir
Osmanlı alimi arasındaki gerilimi ve dostluğu anlatan romanı Beyaz Kale (1985), İstanbul'un sokaklarını, geçmişini, kimyasını
ve dokusunu, kayıp karısını arayan bir avukat aracılığıyla anlatan Kara Kitap romanını yazdı.
1994'te Türkiye'de yayımlanan ve esrarengiz bir kitaptan etkilenen üniversiteli gençleri hikâye ettiği Yeni Hayat adlı
romanı Türk edebiyatının en çok okunan kitaplarından biridir. Pamuk'un Osmanlı ve İran nakkaşlarını ve Batı dışındaki
dünyanın görme ve resmetme biçimlerini bir aşk ve aile romanının entrikasıyla hikâye ettiği Benim Adım Kırmızı adlı romanı
1998'de yayımladı.
"İlk ve son siyasi romanım" dediği Kar adlı kitabını 2002'de yayımladı. Doğu Anadolu’daki Kars şehrinde, siyasal
islâmcılar, askerler, laikler, Kürt ve Türk milliyetçileri arasındaki şiddeti ve gerilimi hikâye eden bu kitap ile yeni tarz bir
"siyasal roman" yazmayı denedi. Uluslararası ve Türk gazete ve dergilerine yazdığı edebi ve kültürel makalelerle, kendi özel
not defterlerinden yaptığı geniş bir seçmeyi 1999 yılında Öteki Renkler adıyla yayımladı. Pamuk'un 2003 yılında yayımladığı
kitabının adı İstanbul(Hatıralar ve Şehir)'dur. Yazarın hem yirmi iki yaşına kadar olan hatıralarından, hem de İstanbul şehri
üzerine bir deneme olan ve yazarın kendi kişisel albümüyle, Batılı ressamların ve yerli fotoğrafçıların eserleriyle
zenginleştirilmiş bu şiirsel kitabı sınıflamak zordur. Masumiyet Müzesi(2008) romanı, Manzaradan Parçalar(yazılarından
ve söyleşilerinden seçmeler)(2010) son eserleridir.
Orhan Pamuk'un romancılığı postmodern roman kategorisinde değerlendirilmektedir. Doğu-batı sorunsalıyla estetik
düzeyde hesaplaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan birisidir Pamuk; bu sorunsalı
kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımış, özellikle Kara Kitap'ta bu tema bağlamında önemli, çok katmanlı bir edebi
metin örneği sergilemiştir.
ERDAL ÖZ(1935-2006):1980 yılında Can Yayınları’nı kurdu."a" dergisinin kurucuları arasında yer aldı.
Eserlerinde toplum yaşamının bireylerin iç dünyasına etkilerini duygusal bir üslupla yansıttı. 1970 sonrasında toplumsal
gerçekçi çizgiye yöneldi. 12 Mart döneminde hukuk dışı uygulamalarla karşılaşan tutukluların yaşamlarından yalın kesitler
verdi. Baskı karşısında bireylerin yalnızlığını, direncini, umudunu etkin bir duyarlılıkla işledi.
Roman: Odalarda, Yaralısın, Deniz Gezmiş Anlatıyor, Gülünün Solduğu Akşam, Defterimde Kuş Sesleri
Öykü: Yorgunlar, Kanayan, Havada Kar Sesi Var, Sular Ne Güzelse, Cam Kırıkları
Gezi Yazısı: Ihlamurlar, Allı Turnam
Çocuk Kitapları: Dedem Korkut Öyküleri, Alçacıktan Kar Yağar, Kırmızı Balon, Babam Resim Yaptı
AHMET ALTAN(1950- ):Çetin Altan’ın oğlu, Taraf gazetesinin kurucusu.
Roman: Dört Mevsim Sonbahar, Sudaki İz, Yanlızlığın Özel Tarihi, Tehlikeli Masallar, Kılıç Yarası Gibi, İsyan Günlerinde
Aşk, Aldatmak, En Uzun Gece
Deneme: Gece Yarısı Şarkıları, İçimizde Bir Yer, Karanlıkta Sabah Kuşları, Kristal Denizaltı, Ve Kırar Göğsüne Bastırırken
21
FÜRUZAN(1935- ):özellikle öyküleri ile tanınan bir yazardır. İlkokuldan sonra eğitimine devam edememiş ve kendi
kendisini eğitmiştir. İlk eseri Parasız Yatılı ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı almıştır. "12 Mart" dönemini anlattığı Kırk
Yedi'liler romanı da 1975 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne layık görülmüştür. Yazarın sinema çalışmaları da bulunmaktadır.
İlk romanlarında düşmüş kadınlar, kötü yola sürüklenen küçük kızların, çöküş sürecindeki burjuva ailelerin, yeni yaşama
koşullarından bunalan, yurt özlemi çeken göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşama savaşı veren, tek silahları sevgi olan yalnız
kalmış kadınların, çocukların dramlarına sevecen bir bakışla eğildi. Ayrıntılarla beslediği canlı anlatımı, karaterleri
işleyişindeki derinlikle dikkat çekti. Almanya incelemelerinden sonra da göçmen ve gurbetçi işçi soranları üzerinde durdu.
Ayrı kültürlerden gelen insanların yaşamlarından kesitler verdi, özellikle gurbetçilerin çocuklarının sorunlarına eğildi.
Öykü: Su Ustası Miraç, Parasız Yatılı , Kuşatma, Benim Sinemalarım , Gül Mevsimidir, Gecenin Öteki Yüzü,
Sevda Dolu Bir Yaz
Roman: Kırk Yedi’liler, Berlin’in Nar Çiçeği
Röportaj: Yeni Konuklar
Gezi: Evsahipleri , Balkan Yolcusu
Oyun: Redife’ye Güzelleme, Kış Gelmeden
Çocuk Kitabı: DieKinder der Türkei(Türkiye Çocukları).
Şiir: Lodoslar Kenti.
SEVİNÇ ÇOKUM(1943- ):Sosyal ve tarihî romanlar yazdı. Hikâyelerinde İstanbul'un gelenekçi semtlerinin sosyal
yapısından kesitler verdi; yalnızlığı ve dayanışmayı işledi. Ruh tahlilleriyle kahramanlarının duygularını akıcı ve dokunaklı bir
dille ortaya koydu.. Romanlarında sosyal konuların yanında tarihî konulara da ağırlık vermiştir. Türk kimliğinin üzerinde
durarak esir Türklerin ıstıraplarını dile getirmiştir.
Hikayeleri: Eğik Ağaçlar, Bölüşmek, Makine, Derin Yara, Onlardan Kalan, Rozalya Ana, Bir Eski Sokak Sesi, Gece Kuşu
Uzun Öter
Romanları: Zor, Hilal Görününce, Karanşığa Direnen Yıldız, Bğizim Diyar, Ağustos Başağı, Deli Zamanlar, Gülyüzlüm,
Gece Rüzgarları, tren Burdan Geçmiyor
Deneme: Güzele Bakan Karınca, Vaktini Bekleyen Tohum
ALEV ALATLI(1944- ):Liseyi Tokyo, Japonya’da okudu.ODTÜ Ekonomi-İstatistikbölümüne girdi, felsefe alanında doktora
yaptı. Düşünce tarihi ve ilahiyat alanında araştırma yaptı.
Roman: Yaseminler Tüter Mi Hala?, İşkenceci, Kadere Karşı Koy A.Ş.
Or'da Kimse Var mı? dizisi: 1. Viva La Muerte (Yaşasın ölüm), 2. NukeTürkiye , 3. Valla Kurda Yedirdin Beni
4. O.K. Musti Türkiye Tamamdır
Schrödinger'in Kedisi:1. Kabus, 2. Rüya
Gogol'un İzinde:1. Aydınlanma Değil Merhamet!., 2. Dünya Nöbeti, 3. EyyUhnemEyyUhnem
İnceleme – Deneme: Aydın Despotizmi, Eylül, Hayır Diyebilmeli İnsan, Şimdi Değilse Ne Zaman, Yorumsuz
MEHMET EROĞLU(1948- ), Romancı, senarist
Roman: Issızlığın Ortasında, Geç Kalmış Ölü, Yarım Kalan Yürüyüş, Adını Unutan Adam, Yürek Sürgünü, Düş
Kırgınları, Belleğin Kış Uykusu, Mehmet:Fay kırığı 1
Senaryoları: Sızı, 80. Adım, Solgun Bir Sarı Gül, Issızlığın Ortası, Tutku Çemberi
NEDİM GÜRSEL(1951- ):Öykü: Kadınlar Kitabı, Uzun Sürmüş Bir Yaz , Sevgilim İstanbul, Sorguda, Son Tramvay,
Cicipapa(Toplu Öyküler),
Roman:Boğazkesen, Fatih’in Romanı, Allah'ın Kızları, Şeytan Melek ve Komünist,
İnceleme-eleştiri-deneme: Çağdaş Yazın ve Kültür, Başkaldıran Edebiyat, Dünya Şairi Nâzım Hikmet
Gezi:Seyir Defteri, Pasifik Kıyısında, Balkanlara Dönüş, Gemiler de Gitti, Bir Avuç Dünya
İHSAN OKTAY ANAR(1960- ):Lisans, master ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde yaptı. Halen aynı
okulda öğretim üyeliği yapmaktadır.Türk edebiyatının son yıllarda yetiştirdiği en büyük isimlerdendir. Her bir kitabının çok
uzun araştırmalardan sonra yazıldığı içerdikleri ağır tarihi bilgi ile göze çarpar. Eserleri pek çok küçük hikâye etrafında
örülmüş büyük bir roman biçimindedir.
Roman: Puslu Kıtalar atlası, Amat, Suskunlar,
Hikaye:Kitab-ülHiyel, Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri
HASAN ALİ TOPTAŞ(1958, Denizli - ):Öykü, roman ve şiirsel metinleriyle tanınır.Veznedarlık, icra memurluğu ve hazine
avukatlığında memurluk yaptı. Toptaş, dili kullanmadaki ustalığıyla tanınmakta, postmodern edebiyatın önemli
temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Roman: Sonsuzluğa Nokta, Gölgesizler, Kayıp Hayaller Kitabı, Bin Hüzünlü Haz, Uykuların Doğusu
Öykü: Bir Gülüşün Kimliği, Yoklar Fısıltısı, Ölü Zaman Gezginleri
Çocuk romanı: Ben Bir Gürgen Dalıyım
Şiirsel metin:Yalnızlıklar
Deneme: Harfler ve Notalar
22
SELİM İLERİ(1949- ):19 yaşında Cumartesi Yalnızlığı isimli ilk öykü kitabı yayınlandı. Romanlarında ve öykülerinde
bireyin zengin iç dünyasını başarıyla yansıtabilen yazar,ilk eserlerinde bireyler arasındaki iletişimsizlikleri de ön plana
çıkarır.Radyo ve televizyonlara bir çok program yaptı. (TRT2, Selim İleri’nin Not Defterinden)
Öykü: Cumartesi Yalnızlığı, Pastırma Yazı, Dostlukların Son Günü, Bir Denizin Eteklerinde, Eski Defterde Solmuş Çiçekler ,
Son Yaz Akşamı
Roman: Destan Gönüller, Her Gece Bodrum, Ölüm İlişkileri, Cehennem Kraliçesi, Bir Akşam Alacası, Yaşarken ve Ölürken,
Ölünceye Kadar Seninim, Yalancı Şafak, Saz Caz Düğün Varyete, Hayal ve Istırap
Deneme-İnceleme: Çağdaşlık Sorunu, Aşk-ı Memnu ya da Uzun Bir Kışın Siyah Günleri, Düşünce ve Duyarlık, Kamelyasız
Kadınlar
Anı: Annem İçin, Hatırlıyorum, Seni Çok Özledim
Şiir: Ay Işığı
Senaryo: Kırık Bir Aşk Hikayesi
SEVGİ SOYSAL(1936-1976):1961’de Ankara Meydan Sahnesi’nde Haldun Dormen’in yönettiği "Zafer Madalyası" adlı
oyunda tek kadın rolünü oynadı. İlk öykü kitabı Tutkulu Perçem, 1962 yılında yayımlandı.
Teyzesi Rosel’in kişiliğinden yola çıkarak, birbirine bağlı öykülerden oluşan "TanteRosa"’yı yazdı. Kadın-erkek ilişkisi ve
evlilik temasını işlediği ilk romanı "Yürümek"'le TRT Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü’nü kazandı.
12 Mart dönemi, Sevgi Soysal’ın hayatı ve yazarlığı üzerinde derin izler bırakan bir dönem oldu. Yürümek, müstehcenlik
gerekçesiyle toplatıldı. Cezaevinde yazdığı Yenişehir'de Bir Öğle Vakti adlı romanıyla 1974 yılında Orhan Kemal Roman
Armağanı’nı kazandı.Adana’da sürgünde bulunan bir kadının başından geçen olaylar etrafında 12 Mart’ı eleştirdiği romanı
Şafak, 1975’te yayımlandı. Hastalık izlenimlerini ve 12 Mart sonrası değişimi anlatan öykülerini topladığı Barış Adlı Çocuk,
1976’da yayımlandı.
Eserleri: Tutkulu Perçem, TanteRosa, Yürümek, Yenişehir´de Bir Öğle Vakti, Barış Adlı Çocuk, Şafak, Yıldırım Bölge
Kadınlar Koğuşu, Bakmak, Hoşgeldin Ölüm
FERİT EDGÜ(1936 - ): Öykücü, şair, romancı, deneme yazarı.
Roman: Kimse, O/Hakkari'de Bir Mevsim, Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı,
Öykü: Kaçkınlar, Bozgun, Av, Bir Gemide, Çığlık, Binbir Hece, Doğu Öyküleri, İşte Deniz, Maria, Do Sesi, Avara Kasnak
Nijinski Öyküleri
Senaryo:Hakkâri'de Bir Mevsim (O adlı romanından senaryo, Onat Kutlar ile birlikte)
Deneme: Tüm Ders Notları, Yazmak Eylemi , Şimdi Saat Kaç? , Yeni Ders Notları , Seyir Sözcükleri , Devam ,
Sözlü/ Yazılı , İnsanlık Halleri
Şiir: Ah Min-el Aşk, Dağ Şiirleri
Anı: Görsel Yolculuklar
Biyografi: Abidin, Avni Arbaş , Osman Hamdi-Bilinmeyen Resimleri
Çocuk Kitabı: Doğa Dostları
BİLGE KARASU(1930-1995):Öykücü, romancı ve denemeci.
Bilge Karasu, bireyin sorunlarına ağırlık veren, onun günlük hayatındaki açmazlarını işleyen bir yazardır. Her insanın
hayatında en az birkaç kere kafasından geçirdiği ya da yaşadığı (sevgi, dostluk, yalnızlık, tutku, inanç/inançsızlık, korku ve
ölüm gibi) kavramları imgesel bir dille anlatır. Yazar günlük hayattan bahsettiği için, okuyucu hikâyedeki kahramanda ya da
kişilerde kendinden parçalar bulur. Böylece kullanılan imgeleri de rahatlıkla bilinçaltında kendi yaşamına göre şekillendirip
yorumlar, hikâyeyle okur arasında bir bağ oluşur. Çünkü Karasu, insanla/insanüstüyü, olağanla/olağanüstüyü yapaylığa
düşmeden, metnin doğal akışı/hayatın da kurgusal akışı içinde verir.
Okurun hayal gücünü bir noktaya kadar özgür bırakır. Karasu kelimelerini özenle seçer. Dili işlenmiş, üzerinde çok çalışılmış,
oynanmış bir dildir. Kullandığı arı Türkçe başka yazarlarda yapay ve zorlama dururken, onun metinlerinde hoş bir tat bırakır.
Çünkü ritm düşünülerek, ses düşünülerek, görsellik düşünülerek kurulmuş, kurgulanmış, kusursuz olması istenmiş bir dille
yazılmıştır.
Türkçe edebiyatın en özgün kalemlerinden biri olan Karasu "Gece" adlı kitabıyla 10 yılda bir verilen "PegasusÖdülü"nü
kazanan tek Türk Yazar'dır.Aynı zamanda felsefeci yanı olan Karasu, metinlerinde felsefi sorunları işlemiş, ya da onun
metinleri felsefi incelemenin konusu olarak görülmüştür.Postmodern romanın Türkiye'deki önemli isimleri arasında
değerlendirilmektedir.
Öykü:Troya’da Ölüm Vardı, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, Göçmüş Kediler Bahçesi, Kısmet Büfesi, Lağımlaranası ya da
Beyoğlu, Susanlar(2008 öykü, şiir, deneme, röportaj)
Roman: Gece, Kılavuz
Deneme: Ne Kitapsız Ne Kedisiz, Narla İncire Gazel, Altı Ay Bir Güz
YUSUF ATILGAN(1921- 1989):1936 yılında Manisa Ortaokulu'nu, 1939 yılında ise Balıkesir Lisesi'ni ve ikinci sınıftan
sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.
Nihat Tarlan'ın yönetiminde hazırladığı bitirme tezinin konusu Tokatlı Kani: Sanat, şahsiyet ve psikoloji idi. Aynı dönemde
Akşehir'de Maltepe Askeri Lisesi'nde bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptı. Üniversite öğrenciliği sırasında Türkiye Komünist
Partisi'ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla sıkıyönetim mahkemesince tutuklanarak ceza kanunu'nun 141. maddesi
uyarınca hapse mahkûm edildi. altı ay SansaryanHan'nda, dört ay da tophane cezaevi'nde olmak üzere on ay hapis yattı.
23
26 Ocak 1946’da serbest kalmış, öğretmenliği elinden alınmıştır. 1946 yılında Manisa'nın Hacırahmanlı Köyü'ne yerleşerek
çiftçilik yaptı. 1976'da İstanbul'a döndü danışmanlık, çevirmenlik ve redaktörlük yaptı. Yazımı devam eden Canistan adlı
romanını tamamlayamadan kalp krizi nedeni ile İstanbul'da öldü.
Aylak Adam ve Anayurt Oteli adlı romanlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işleyen bir yazar
olarak tanındı ve modern Türk edebiyatının önde gelen ustaları arasında yer aldı. 1987'de Anayurt Oteli romanı, Ömer Kavur
tarafından aynı adlı sinema filmi olarak çekildi.
Roman: Aylak Adam, Anayurt Oteli, Canistan
Öykü: Bodur Minareden Öte, Eylemci (Bütün Öyküleri, 1992)
Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden
Çeviri: Toplumda Sanat (K. Baynes; 1980)
Piyes: Çıkış Gecesi
NEZİHE MERİÇ(1925-2009):Türk edebiyatının önemli kadın öykücülerinden birisidir. 1970'li yıllardaki siyasî savrulmaları
öyküleştirmiş, kadın ve çocuk sorunlarına eğilmiş bir yazardır.Nezihe Meriç, eleştirmenlere göre, "toplu yaşayışlarda bile
kendi iç yalnızlığını sürdüren genç kız ve kadınları anlatmadaki başarısı ve şiirli havasıyla" ön plana çıktı. Yapıtlarında kadın
ve çocuk sorunlarına yoğunlaştı.
Öykü:Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma, Gülün İçinde Bülbül Sesi
Var
Roman: Korsan Çıkmazı
Oyun: Sular Aydınlanıyordu, Sevdican, Çın Sabahta
Çocuk Kitapları: Alagün Çocukları, Küçük Bir Kız Tanıyorum dizisi (7 kitap), Dur Dünya Çocukları Bekle, Ahmet Adında
Bir Çocuk
Anı: Çavlanın İçinde Sessizce
İNCİ ARAL(1944, Denizli- ):1944'te Denizli’de doğdu. Manisa İlköğretmenokulu'nu ve Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş
Bölümü’nü bitirdi. Samsun, Manisa ve İzmir'de ve Gazi Eğitim Enstitüsü'nde öğretmenlik yaptı. Yazmaya 1977’den itibaren
dergilerde yayınlanan öyküleriyle başladı. İlk öykü kitabı 1979’da yayınlanan "Ağda Zamanı." Bu kitapla Akademi Kitabevi
1980 İlk Kitap Öykü Başarı Ödülü’nü aldı. Kahramanmaraş’taki toplumsal olayları anlattığı "Kıran Resimleri" 1983’te
yayınlandı. Bu kitapla da Nevzat Üstün Öykü Ödülü’nü kazandı. Kitap 1989’da Fransızca’ya çevrilip yayınlandı.
Öykü ve romanlarında genellikle kadın-erkek ilişkilerini, sevgiyi, kadının kimliğini, bağlılık ve özgürlük sorunlarını ele aldı.
Öykü: Ağda Zamanı, Kıran Resimleri, Uykusuzlar, Sevginin Eşsiz Kışı, Gölgede Kırk Derece, Ruhumu Öpmeyi Unuttun,
Roman: Ölü Erkek Kuşlar, Yeni Yalan Zamanlar(Yeşil-Mor-Safran Sarı) , Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm, İçimden Kuşlar
Göçüyor,Taş ve Ten Sadakat
Anlatı:Anılar İzler Tutkular, Unutmak,
BUKET UZUNER(1955-):Roman, öykü ve gezi notları yazardır.Biyoloji ve Çevre Bilimi eğitimi aldı.
Hikâye: Benim Adım Mayıs, Ayın En Çıplak Günü, Güneş Yiyen Çingene, Karayel Hüznü, Şairler Şehri,
Şiirin Kızkardeşi Öykü, Yolda
Romanlar:İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri (1991), Balık İzlerinin Sesi (Yunus Nadi Roman
Ödülü), Kumral Ada Mavi Tuna (İ.Ü. İletişim Fakültesi Ödülü), Uzun Beyaz Bulut – Gelibolu, İstanbullular
Gezi:Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları, Şehir Romantiğinin Günlüğü, New York Seyir Defteri
Otobiyografi: Gümüş Yaz, Gümüş Kız
Deneme:Selin ve Cem'le Yolculuklar
MURATHAN MUNGAN(1955- ):Mardinli bir ailenin çocuğudur. Şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı,
senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.İlk kitabı, Mezopotamya Üçlemesi adlı oyun üçlemesinin ilki olan
Mahmut ile Yezida idi (1980). Bu oyun, Türkiye İş Bankası'nın açtığı yarışmada ikincilik ödülü aldı. Sahnelenen ilk oyunu
Orhan Veli'nin şiirlerinden kurgulayarak oyunlaştırdığı Bir Garip Orhan Veli oldu. 1981'de ilk defa sahnelenen bu oyun,
1993'te kitap olarak basıldı.
Sahtiyan adlı şiiri ile de "Gösteri" dergisinin 1981 Şiir Yarışması'nda birincilik ödülü alan Mungan, özellikle Metal(1994) adlı
kitabındaki şiirleriyle 1980 kuşağının en çok okunan, tanınan şairleri arasında ilk sıralarda yer aldı.
Oyunlar:Mahmud ile Yezida, Taziye, Geyikler Lanetler, Bir Garip Orhan Veli
Öykü:Son İstanbul, Cenk Hikayeleri, Kırk Oda, Lal Masallar, Kaf Dağının Önü, Ressamın Sözleşmesi, Üç Aynalı Kırk Oda,
Kadından Kentler
Roman:Yüksek Topuklar
Şiir: Osmanlıya Dair Hikayat, Kum Saati, Sahtiyan, Yaz Sinemaları, Eski 45’likler, Mırıldandıklarım, Yaz Geçer ,
Oda-Poster ve Şeylerin Kaderin, Omayra, Metal, Oyunlar-İntiharlar-Şarkılar, Mürekkep Balığı, Başkalarının Gecesi
Erkekler İçin Divan 2001
Düzyazı: Paranın Cinleri, Metinler Kitabı, Doğduğum Yüzyıla Veda, Meskalin 60 Draje, 13+1 Fazladan Bir Kitap, Soğuk
Büfe
Senaryo: Dört Kişilik Bahçe, Dağınık Yatak, Başkasının Hayatı
24
RASİM ÖZDENÖREN(1940- ):Öykülerinde, değerlerinden koparılmış ve modern kentlerin varoşlarında kıstırılmış bireyin /
ailenin acılarını, yalnızlıklarını gündeme getirerek yanlışa yönlendirilmiş ülke insanının yaşadığı çarpılmayı / kültür şokunu
kuşatıcı ve derinlemesine bir yaklaşımla öyküleştirmiştir. Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikayeleri ayrıca TV filmi
yapılmıştır.
Eserleri: İpin Ucu, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, Yaşadığımız Günler, Acemi Yolcu, Red Yazıları, Çözülme, Yeni
Dünya Düzenin Sefaleti, Köpekçe Düşünceler, Ben ve Hayat ve Ölüm, Çok Sesli Bir Ölüm, Müslümanca Düşünme Üzerine
Denemeler, Hışırtı, Kafa Karıştıran Kelimeler, Müslümanca Yaşamak, Çapraz İlişkiler, Gül Yetiştiren Adam, Hastalar ve
Işıklar, Yeniden İnanmak, Ansızın Yola Çıkmak, Denize Açılan Kapı, Kent İlişkileri, Ruhun Malzemeleri, Kuyu, Çarpılmışlar,
İki Dünya, Aşkın Diyalektiği, Toz.
OKTAY AKBAL(1923- ):İlk gerçekçi Türk romancılardan Ebubekir HâzımTepeyran'ın(Küçük Paşa) ana tarafından
torunudur.Kendi yaşam deneyimlerinden, çocukluk anılarından yola çıkan, küçük kent insanını da gözardı etmeyen duygulu
öyküler yazmaya başlamıştır. Bunlar toplumsal olaylarla ilgili gözlemlere değil, anılara ya da düşlere dayalı, içe dönük
hikâyelerdir. Akbal hikâyeleri, Behçet Necatigil'in deyişiyle "Konulu hikâyeler değil de, belli konular çevresinde oluşan anılar
toplamıdır". Yazın çevrelerinde geniş ve olumlu yankı yapan Önce Ekmekler Bozuldu adlı ilk kitabını 1946'da çıkarmıştır.
Onu, 1949'da Aşksız İnsanlar izlemiştir.
Öykü: Önce Ekmekler Bozuldu, Aşksız İnsanlar, Bizans Definesi, Bulutun Rengi, Berber Aynası, Yalnızlık Bana
Yasak,Tarzan Öldü, İstinye Suları, İkyaz Devrimi, İki Çocuk, Karşı Kıyılar, Hey Vapurlar Trenler, Lunapark , Ey Gece Kapını
Üstüme Kapat
Roman : Garipler Sokağı, Suçumuz İnsan Olmak , İnsan Bir Ormandır, Düş Ekmeği, Yeşil Ev
Anı: Şair Dostlarım, Anı Değil Yaşam
Günce : Günlerden 1, Anılarda Görmek, Yeryüzü Korkusu, Yüzyıldır Umutsuzluk
Deneme : Konumuz Edebiyat, Dost Kitapları, Yaşasın Edebiyat , Temmuz Serçesi, Önce Şiir Vardı , Geçmişin İçinden,
Bir de Simit Ağacı Olsaydı
Gezi :Hiroşima'lar Olmasın
NAZLI ERAY(1945- ):Yazın hayatına 16 yaşında yazdığı Mösyö Hristo isimli öyküyle başlamıştır, Gerçeküstücülük
akımının niteliklerini taşıyan bu öykü çeşitli dünya antolojilerinde yer almaktadır.Kariyerinin ilerki dönemlerinde roman
türüne ağırlık vermiştir. Büyülü Gerçekçilik akımının Türk Edebiyatı'ndaki temsilcilerindendir.
Öykü: Ah Bayım Ah, Geceyi Tanıdım, Kız Öpme Kuyruğu, Hazır Dünya, Eski Gece Parçaları, Yoldan Geçen Öyküler
Aşk Artık Burada Oturmuyor, Kuş Kafesindeki Tenor, Elyazması Rüyalar, Beyoğlu'nda Gezersin
Roman: Pasifik Günleri, Orphee, Yıldızlar Mektup Yazar, Arzu Sapağında İnecek Var, Ay Falcısı, İmparator Çay Bahçesi,
Uyku İstasyonu, Deniz Kenarında Pazartesi, Örümceğin Kitabı, Aşık Papağan Barı, Ayışığı Sofrası, Aşkı Giyinen Adam, Sis
Kelebekleri
Deneme: Düş İşleri Bülteni
TAHSİN YÜCEL(1933- ): Öykü ve roman yazarı, denemeci, eleştirmen ve çevirmendir.
Türk Edebiyatının en önemli çevirmenlerindendir.
Öykü: Uçan Daireler, Haney Yaşamalı, Düşlerin Ölümü, Yaşadıktan Sonra, Ben ve Öteki, Aykırı Öyküler, Komşular Golyan
Devrimi
Roman: Mutfak Çıkmazı, Peygamberin Son Beş Günü, Bıyık Söylencesi, Vatandaş, Yalan , Kumru ile Kumru, Gökdelen ,
Masal:Anadolu Masalları
Deneme-Eleştiri: Yazın ve Yaşam, Yazının Sınırları, Tartışmalar, Yazın Gene Yazın, Söylemlerin İçinden, Salaklık Üstüne
Deneme, Yüz ve Söz , Göstergeler (2006)
İnceleme: Dil Devrimi, Dil Devrimi ve Sonuçları, Yapısalcılık, Eleştirinin Abecesi, İnsanlık Güldürüsü’nde Yüzler ve
Bildiriler, Eleştiri Kuramları
LATİFE TEKİN(1957-):İlk kitabı "Sevgili Arsız Ölüm" 1983'te yayınlandı. Anadolu'daki köy yaşamı ve insanlarını
masalımsı bir atmosferde ve "Yüzyıllık Yalnızlık" (GabrielGarciaMarquez) tadında anlattığı bu ilk romanıyla büyük ün
kazandı. Büyülü gerçekçilik akımına da yakıştırılan bu romanının ardından peş peşe diğer romanları geldi.
Roman:Sevgili Arsız Ölüm, BerciKristin Çöp Masalları , Gece Dersleri, Buzdan Kılıçlar, Aşk İşaretleri, Ormanda Ölüm
Yokmuş, Unutma Bahçesi, Muinar
Senaryo: Bir Yudum Sevgi
Anı :Gümüşlük Akademisi
Deneme: Rüyalar ve Uyanışlar Defteri
PINAR KÜR(1945- ):1971-1973 arasında Ankara’da Devlet Tiyatrosu’nda dramaturg olarak çalıştı. "Bitmeyen Aşk" adlı
romanı "müstehcenlik" gerekçesiyle toplatıldı. İlk öyküleri 1971'de "Dost" dergisinde yayınlandı. Cumhuriyet, YazkoEdebiyat, Hürriyet Gösteri, Milliyet Sanat Dergisi gibi gazete ve dergilede yayınlanan öyküleriyle ünlendi. 1979'da yayınlanan
ve 12 Marrt dönemini anlatan "Yarın Yarın" romanıyla dikkat çekti.
Romanları: Yarın Yarın, Küçük Oyuncu, Asılacak Kadın, Bitmeyen Aşk, Bir Cinayet Romanı, Sonuncu Sonbahar
Öykü: Akışı Olmayan Sular, Bir Deli Ağaç, Hayalet Hikayeleri, Cinayet Fakültesi
25
LEYLA ERBİL(1931- ):Erbil, kendinden önce yerleşmiş olan yazın akımlarına bağlı kalmadı. Psikanilizin özgürleştirici
yöntemlerinden yararlanarak, dinin, ailenin, okulun, toplumsalın ürettiği tabularla dolu ideolojilere karşı 1956'da başlayan
mücadelesini dilin oturmuş kelime hazinesi ve söz dizimi kuralarını değiştirme çabasıyla sürdürdü. Yeni bir biçim ve biçem
geliştirdi. Başlıca düşünce kaynakları Marx ve Freud olarak belirtildi.2002 yılında , PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel
Edebiyat Ödülü'ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı olarak gösterildi.
Öykü: Hallaç, Gecede, Eski Sevgili
Roman: Tuhaf Bir Kadın, Karanlığın Günü, Mektup Aşkları, Cüce, Üç Başlı Ejderha
Diğer eserleri:Tezer Özlü'den Leylâ Erbil'e Mektuplar, Düşler Öyküler, Zihin Kuşları
BAHAETTİN ÖZKİŞİ(1928- 1975): Cumhuriyet dönemi yazarlarındandır. Destan üslubu ile hikaye ve roman yazmıştır.
Öykü kitapları: Bir Çınar Vardı, Göç Zamanı
Romanları: Köse Kadı, Uçtaki Adam, Sokakta
Köse Kadı: Bu roman, kendilerini, varlığının her zerresi ile Devlet-i EbedMüddet'e adamış Osmanlılar'ınserhadlerdeki
hikâyesini anlatır. Bir bakıma Osmanlı'nın yükselişinin sonu, düşüşün başlangıcı devresinin hikâyesidir.
SOKAKTA:Tarihimizin son 150 yılını konu olarak almıştır.
ORHAN HANÇERLİOĞLU(1916- 1991):Felsefe ve ekonomik alanındaki sözlük çalışmalarıyla tanınır.Sanat hayatına şiirle
girdi. İlk romanı "Karanlık Dünya" ile dördüncü romanı "Ekilmemiş Topraklar"’da Anadolu sorunlarını ele aldı. Diğer
romanlarını ise büyük şehir yaşamlarından seçtiği sahnelerle ördü. Romanlarını birer büyük hikâye ölçüsüyle daraltması, her
birinde yeni bir biçim denemesine girişmesi, dikkati çeken özelliklerindendir.Felsefe ve ekonomi konularındaki çalışmalara
ağırlık verdi. Ve temel başvuru niteliğinde birçok kitap hazırladı. Ruhbilim, felsefe, ekonomi, ticaret ve inanç sözlükleri de
bunların arasındadır.
Şiir: Kıvılcım
Roman: Karanlık Dünya, Büyük Balıklar, Oyun, Ekilmemiş Topraklar, Ali, Kutu Kutu İçinde, Yedinci Gün, Bordamıza
Vuran Deniz , Başka Dünyalar (Karanlık Dünya, Oyun, Kutu Kutu İçinde romanlarının toplu baskısı, 1962)
Öykü: İnsansız Şehir
İnceleme: Erdem Açısından Düşünce Tarihi, Mutluluk Düşüncesi, Başlangıcından Bugüne Kadar Özgürlük Düşüncesi Felsefe
Sözlüğü, Düşünce Tarihi, Ekonomi Sözlüğü, İnanç Sözlüğü, Felsefe Ansiklopedisi Kavramlar ve Akımlar (7 cilt),
Felsefe Ansiklopedisi Düşünürler Bölümü (2 cilt), Ticaret Sözlüğü, Ruhbilim Sözlüğü
KÜRŞAT BAŞAR(1963- ):Öykü: Kış İkindisinin Evinde
Roman: Konuştuğumuz Gibi Uzaklara, Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum, Aşkı Bulmanın ve Korumanın Yolları
Deneme: İğreti Yaşamlar, BaşucumdaMüzik , Çok Güldük Ağlamayalım
CEZMİ ERSÖZ(1959- ):Yazın dünyasına yayımlanan şiir ve eleştirileriyle girdi. Reklam yazarlığı ve gazetecilik yaptı.İnsandünya ilişkisini, duygular ve olaylar karşılaştırması yaparak anlattığı çoğu eserinde hayatı sorgular. Gündelik zorunluluklardan,
en temel ihtiyaçlardan ve insanın vazgeçemediği tutkularından bahseder. Eserlerinde yoğun bir melankoli ve karamsarlık fark
edilir. İnsanın iç yolculuğunu melankolik bir dille anlatan bir yazardır.
Şiir: Şehirden bir Çocuk Sevdin Yine, Yok karşılığı Yüzünün
Deneme-eleştiri: Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni, Annelik Oyunu Bitti, Haritanın Yırtılan Yeri, Hayat Bir Emrin Var
mı? , Hayallerini Yak Evini Isıt , Kafka Market , Kırk Yılda bir Gibisin , Saçlarını Kardeş Kokusu , Son Yüzler
İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme, Bana Türkçe bir Ekmek Ver
ORHAN DURU(1933-2009):Veterinerlik Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliği kendine meslek olarak seçti. İngilizce
science-fiction sözünü Türkçe'ye bilim-kurgu olarak tercüme eden, kullanan ve bu sözcüğü Türkçe'ye kazandıran kişidir.
Eserleri: Yeni ve Sert Öyküler, Tango Geceleri, Öykümsüler, Sarmal, O Pera'daki Hayalet, İstanbulin, Düşümde ve Dışımda,
Durgun ve İşsiz, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye'nin Kurtuluş Yılları, Kısas-ı Enbiya, Bir Büyülü Ortamda
SEVİM BURAK(1931-1983):Öyküleri bilinç akışı tekniğinin yetkin örnekleri olarak kabul edilir. Genellikle kadın sorunlarını
anlattığı yapıtlarında şiirsel bir dil kullanmıştır.
Öykü: Yanık Saraylar, Afrika Dansı, Palyaço Ruşen, Ford Mach(roman-tamamlanmamış)
Oyun: Sahibinin Sesi, Everest My Lord,
26

Benzer belgeler