PDF Anahtar May 2014 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Transkript
PDF Anahtar May 2014 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
K A L K I N M A D A MAYIS 2014 K A L K I N M A D A VERİMLİLİK T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN AYLIK YAYIN ORGANIDIR MAYIS 2014 YIL: 26 SAYI: 305 Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır. ISSN:1300-2414 Yayın Türü:Yerel Süreli Türkçe-İngilizce SAHİBİ T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA GENEL MÜDÜR Anıl YILMAZ GENEL KOORDİNATÖR Dilek BİRBİL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Cangül TOSUN YAZI KURULU Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU WEB SİTESİ SORUMLUSU Aytunç AYHAN FOTOĞRAFLAR Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM DAĞITIM SORUMLUSU Mehtap EMRE (312) 467 55 90 / 331 [email protected] Anahtar Dergisi’nin PDF dosyalarını her ay düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp [email protected] adresine boş bir e-posta atabilirsiniz. Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. YÖNETİM YERİ T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No:5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) Faks: (312) 427 30 22 Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: [email protected] internet: http://vgm.sanayi.gov.tr http://anahtar.sanayi.gov.tr GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA www.chesscreative.com Bakanlığımız toplumun her kesiminde verimlilik bilincinin oluşturulması ve yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda, 2014 yılından itibaren Bakanlığımızın kuruluş tarihini de dikkate alarak belirlenen Haziran ayının ilk haftasında “Verimlilik Haftası” etkinlikleri düzenliyoruz. Hafta kapsamında, başta Ankara olmak üzere ülke genelinde verimlilik bilincini kamuoyuna benimsetmek amacıyla çeşitli konferans, sempozyum, panel ve yarışmalar düzenleyeceğiz. Bu yılki etkinlikler 2-3 Haziran 2014 tarihlerinde Ankara Congresium Kongre ve Sergi Merkezi’nde düzenlenecek açılış etkinlikleriyle başlayacak. İki gün boyunca işletmelere yönelik Verimlilik Proje Ödülleri töreni, öğrencilere yönelik Verimlilik Temalı Fikir ve Kısa Film Yarışması Ödülleri töreni, CEO konuşmaları, paneller, öğrencilere ve genel katılıma açık atölye çalışmaları ve verimlilik konulu stantlar katılımcıları bekliyor olacak. Ayrıca hafta boyunca Ankara ve çeşitli illerde düzenlenecek sempozyum ve paneller ile etkinlikler sürdürülecektir. İşletmelerimizin verimlilik artırma çabalarını desteklemek ve bu alanda gerçekleştirilen projeleri teşvik etmek amacıyla bu yıldan başlamak üzere her yıl vereceğimiz “Verimlilik Proje Ödülleri” ile işletmelerimizde verimli çalışmanın önemine dikkat çekmenin yanı sıra, verimlilik bilincinin ve iyi uygulama örneklerinin yaygınlaşmasını, işletmelerimiz arasında bilgi ve tecrübe paylaşımını, verimliliği artırmak için yürütülen projelerin kamuoyuna duyurulmasını ve projelerin sağladığı yararların tanıtılmasını hedefledik. Bu kapsamda, başvurusu kabul edilen yaklaşık 100’ü büyük ölçekli firmalardan olmak üzere 150 projenin, konuyla ilgili çalışmalarda yer almış kamu kurumları, özel sektör, üniversite veya sivil toplum örgütü temsilcileri arasından gönüllü olan 70’in üzerinde bağımsız değerlendirici tarafından değerlendirmeleri yapılmıştır. Ödül programının önümüzdeki yıllarda daha da genişleyerek faydalı olmasını temenni ediyor ve tüm işletmelerimiz ve bağımsız değerlendiricilerimize sürece verdikleri katkı nedeniyle teşekkürlerimizi iletiyoruz. Dergimizin bu sayısında emeği geçen tüm çalışan ve yazarlarımıza özellikle teşekkür ederken verimlilik konusuna ilgi duyan tüm vatandaşlarımızı Verimlilik Haftası etkinliklerine katılmaya davet ediyoruz. Anıl YILMAZ Genel Müdür BASKI KORZA YAYINCILIK BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. Büyük Sanayi 1. Cad. 95/1 İskitler - ANKARA Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27 BASILDIĞI TARİH Anahtar Dergisi’nin Mayıs 2014 sayısı 12.05.2014 tarihinde basılmıştır. 01 MAYIS 2014 İÇİNDEKİLER ? 08 04 2014 Verimlilik Proje Ödülleri... 08 Öğrencilere Yönelik “Verimlilik Temalı Fikir ve Kısa Film Yarışması” Başladı 10 Örgüt Yapısı, Adalet Algısı ile Bağlılık ve İş Doyumu / Elif SANDAL ÖNAL 17 Modernite Bağlamında Bilgi, İktidar ve Uzmanlık İlişkisi Cangül TOSUN - Doç. Dr. Fatih KESKİN 24 Küresel Sosyal Politika Fikri Gülçin MANZAK AYDIN 29 Üniversite ve Sanayinin Yenilikçi İşbirliği İçin Üçüncü Nesil “Açık Üniversite” Dönüşümü Dr. Mustafa Kemal AKGÜL 34 Uygulamalı Bilim Eğitimine Yeni Bir Soluk: ITAP FenLab Tuğrul HAKİOĞLU 40 Rekabetçi Sektörler Programı Yeni Kimliğiyle Kamuoyuna Tanıtılıyor 44 Bilişim, Bilim ve Teknoloji 48 Haberler 17 34 02 MAYIS 2014 55 Temiz Üretim (Eko - Verimlilik) 59 Summary 62 Sanayi Göstergeleri Industry Indicators 63 Bilim ve Teknoloji Göstergeleri Science and Technology Indicators 64 Ulusal ve Uluslararası Verimlilik İstatistikleri / National and International Productivity Statistics 40 Ulusal Verimlilik İstatistikleri National Productivity Statistics 53 56 03 MAYIS 2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ 2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ... Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ülkemizin rekabet gücünün artırılmasına ve ekonominin verimlilik temelli, sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasına yönelik olarak sanayi ve hizmet sektörlerindeki işletmelerin uygulamış oldukları verimliliği artırma projelerini ödüllendirecektir. Proje Konuları: • İşletmenin sunduğu ürün veya hizmetlerin kalitesini iyileştirmeye yönelik projeler, • İş süreçlerinin performansını artırmaya yönelik projeler, • Hammadde, malzeme, enerji, sermaye ve insan kaynaklarının verimliliğini artırmaya yönelik projeler, • İşletmenin kârlılığını artırmaya veya maliyetlerini azaltmaya yönelik projeler, • Çalışma yaşamının kalitesini iyileştirmeye yönelik projeler. 04 MAYIS 2014 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı her yıl işletmelerimizin verimlilik artırmaya yönelik projelerini desteklemek için ödüller verecektir. Bu yıl ilk kez düzenlenen Verimlilik Proje Ödülleri ile işletmelerimizde verimli çalışmanın önem ve gereğine dikkat çekmenin yanı sıra, verimlilik bilincinin ve iyi uygulama örneklerinin yaygınlaşmasına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır. Bu ödüller ile işletmeler arasında bilgi ve tecrübe paylaşımının artırılması, verimliliği artırma konusunda yürütülen projelerin kamuoyuna duyurulması ve uygulanmış projelerin sağladığı yararların tanıtılması sağlanacaktır. Verimlilik Proje Ödülleri’ne sanayi ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren mikro, küçük, orta büyüklükteki ve büyük ölçekli işletmeler başvurabilmektedir. 1 Nisan 2014 tarihine kadar başvurusu kabul edilen projelerin Verimlilik Proje Ödülleri Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik uyarınca ön değerlendirme, yerinde inceleme ve nihai değerlendirme olmak üzere üç aşamalı değerlendirme süreci başlamıştır. Değerlendirme sürecinde görev alan bağımsız değerlendiriciler konuyla ilgili çalışmalarda yer almış kamu kurum ve kuruluşu, özel sektör, üniversite veya sivil toplum örgütü temsilcileri arasından seçilmiştir. Tablo 1. Başvurusu Kabul Edilen Projelerin Kategorilere Göre Dağılımı Bu yıl ilk kez düzenlenen Verimlilik Proje Ödüllerine 150 proje başvurusu olmuştur. İlgili Yönetmelik hükümleri doğrultusunda gerekli koşulları taşımayan 5 proje reddedilmiş, başvurusu kabul edilen 145 proje ise ön değerlendirme aşamasına alınmıştır. Bu projelerin kategorilere göre dağılımı Tablo 1’de, illere göre dağılımı Tablo 2’de ve sektörlere göre dağılımı ise Tablo 3’te sunulmaktadır. Tablo 2. Başvurusu Kabul Edilen Projelerin İllere Göre Dağılımı İl Proje Sayısı İl Proje Sayısı İl Proje Sayısı Kategori Sayı Büyük İşletme 102 İstanbul 27 Çanakkale 4 Antalya 1 Orta Büyüklükteki İşletme 23 Ankara 14 Batman 3 Bolu 1 Küçük İşletme 8 İzmir 12 Eskişehir 3 Gümüşhane 1 Mikro İşletme 5 Manisa 11 Gaziantep 3 Karaman 1 Kamu (Hizmet) 7 Kocaeli 9 Niğde 3 Kırşehir 1 Bursa 8 Isparta 2 Mardin 1 Tekirdağ 7 Kastamonu 2 Nevşehir 1 Adana 5 Kayseri 2 Samsun 1 Kütahya 5 Kırıkkale 2 Yalova 1 Mersin 5 Sakarya 2 Zonguldak 1 Bilecik 4 Konya 2 TOPLAM Toplam 145 145 05 MAYIS 2014 Tablo 3. Başvurusu Kabul Edilen Projelerin Sektörlere Göre Dağılımı Sektörler Elektrikli teçhizat imalatı Diğer metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı İçeceklerin imalatı Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı Kamu (hizmet) Bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı Elektrik, gaz, buhar ve havalandırma sistemi üretim ve dağıtım Fabrikasyon metal ürünleri imalatı (makine ve teçhizat hariç) Tekstil ürünlerinin imalatı Kauçuk ve plastik ürünlerin imalatı Temel eczacılık ürünlerinin ve eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı Gıda ürünlerinin imalatı Kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı Ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı (mobilya hariç); saz, saman ve benzeri malzemelerden örülerek yapılan eşyaların imalatı Ana metal sanayi Kamu (sanayi) Motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatı Kâğıt ve kâğıt ürünlerinin imalatı Mimarlık ve mühendislik faaliyetleri; teknik test ve analiz faaliyetleri Özel (hizmet) Tarım Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipman imalatı Diğer ulaşım araçlarının imalatı Havayolu taşımacılığı Madencilik Turizm Savunma sanayi Giyim eşyalarının imalatı Sektör birlikleri Toplam 25 Nisan 2014 tarihinde sona eren ön değerlendirme sürecinde 67 bağımsız değerlendirici ve 22 değerlendirme komitesi görev almaktadır. İlgili Yönetmelikte yer alan kriterlere (bkz. Tablo 4.) göre yapılan ön değerlendirme sonucunda ihtiyaç olması halinde 70 ve üzeri puan alan bazı işletmelere yerinde inceleme yapılacaktır. Yerinde inceleme sonucunda 80 ve üzeri puan alan projeler 23 Mayıs 2014 tarihinde toplanacak olan 06 Sayılar 18 15 13 11 10 10 8 7 7 5 5 4 4 3 3 3 3 2 2 2 2 1 1 1 1 1 1 1 1 145 Ödül Jürisi’ne sunulacaktır. Ödül Jürisi tarafından belirlenen ödül almaya hak kazanan projeler Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından Verimlilik Haftası (Haziran ayının ilk haftası) içerisinde düzenlenecek bir tören ile duyurulacak ve sahipleriyle buluşturulacaktır. MAYIS 2014 Tablo 4. Değerlendirme Kriterleri ve Puanları Kriter No 1 Kriter Projenin Geliştirilme Nedeni, Tanımı ve Kapsamı Alt Kriter Kriter Puanı No 1a 15 1b 2a 2 3 Projenin Hedefleri 15 Yönetimin Liderliği 15 2b 3 4a 4 Çalışma Yöntemi ve Kullanılan Teknikler 4b 25 4c 4d 5 Elde Edilen Sonuçlar 30 Alt Kriter Projenin geliştirilmesinde rol oynayan faktörler Projenin tanımının ve kapsamının açık bir şekilde belirlenmesi Proje hedeflerinin varlığı Proje hedefleri belirlenirken dikkate alınan faktörler Projenin tasarlanması ve uygulanması aşamalarında yönetimin desteği Proje faaliyet planının varlığı Uygun teknik ve yöntemlerin seçilmiş ve uygulanmış olması Projeyi hayata geçirme planının varlığı Önleyici faaliyetlerin planlanması ve uygulanması Alt Kriter Puanı 8 7 8 7 15 5 10 5 5 5a Sonuçların varlığı 10 5b Proje hedeflerine ulaşılması 10 5c Farklı alanlarda elde edilen kazanımlar 10 T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRL ÜĞÜ 07 MAYIS 2014 VERİMLİLİK TEMALI FİKİR VE KISA FİLM YARIŞMASI VERİMLİLİK HAFTASI ETKİNLİKLERİ KAPSAMINDA ÖĞRENCİLERE YÖNELİK “VERİMLİLİK TEMALI FİKİR VE KISA FİLM YARIŞMASI” BAŞLADI 2014 yılından itibaren Bakanlığımızın kuruluş tarihi dikkate alınarak “Verimlilik Haftası” etkinlikleri Haziran ayının ilk haftasında gerçekleştirilecektir. Hafta kapsamında, önümüzdeki yıllarda söz konusu etkinliklerin yurt geneline yaygınlaştırılarak verimlilik bilincini kamuoyuna benimsetmek amacıyla çeşitli konferans, sempozyum, panel, seminer ve yarışmalar düzenlenmesi planlanmaktadır. Verimlilik Haftası etkinlikleri çerçevesinde, Bakanlığımızın olanak ve kaynaklarının kullanımının yanı sıra, ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla da işbirliği yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda, Milli Eğitim Bakanlığı ile de ortak çalışmalar yürütülmektedir. Temel eğitim ve ortaöğretim kurumlarındaki öğretmen ve öğrencilerin kaynakların verimli kullanılması konusunda bilinç düzeyini yükseltmek amaçlı etkinliklerin yapılabilmesini teminen, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan temel eğitim ve ortaöğretim kurumlarında sosyal etkinlikler çerçevesinde kutlanan “Belirli Gün ve Haftalar” programına “Verimlilik Haftasının” dâhil edilmesi için girişimlerde bulunulmuş, konu ile ilgili süreç devam etmektedir. Ayrıca, “Verimlilik Haftası” Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı'nın 2014 iş takvimine dâhil edilmiştir. Beraber yürüttüğümüz işbirliği çalışmaları çerçevesinde, Türkiye geneli resmi ve özel tüm ortaokul (5, 6, 7, 8. sınıf) öğrencileri ile lise ve dengi okulların 08 MAYIS 2014 (9, 10, 11, 12. sınıf) öğrencilerine yönelik “Verimlilik Temalı Fikir ve Kısa Film Yarışması” açılmıştır. Yarışmanın amacını; • Öğrencileri, günlük hayatta karşılaştıkları olaylar karşısında gözlem yapmaya, yaşadıkları çevreye duyarlı bireyler olmaya, toplumsal sorumlulukları doğrultusunda tüketici duyarlılığına sahip olmaya teşvik etmek, öğrencilere ödülleri, Haziran ayının ilk haftasında kutlanacak “Verimlilik Haftası” kapsamında Ankara'da düzenlenecek ödül töreninde sunulacaktır. Yarışmada dereceye giren öğrencilere; • Birincilik Ödülü: 1 adet dizüstü bilgisayar + plaket • İkincilik ödülü: 1 adet tablet bilgisayar + plaket • Üçüncülük Ödülü: 1 adet cep telefonu + plaket verilecektir. Yarışmanın takvimi; • Eserlerin Gönderimi İçin Son Tarih: 23 Mayıs 2014 • Eserlerin Değerlendirilmesi: 24-29 Mayıs 2014 • Değerlendirme Sonuçlarının Açıklanması: 30 Mayıs 2014 • Ödül Töreni: 3 Haziran 2014 şeklindedir. Detaylı bilgi http://verimlilikhaftasi.sanayi.gov.tr adresinden temin edilebilir. • Öğrencilerin, tüketim alışkanlıkları ve ihtiyaçların doğa üzerindeki yıkıcı etkisini azaltmak için küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve benzeri çevre sorunları sarmalında yapacakları bilinçli tercihlerle çözümün parçası olmalarını sağlamak, • Öğrencilerin, engellilik konusunda bilinçlendirilmelerine katkıda bulunmak, • Öğrencilerin, okuyan, araştıran, düşünen, sorgulayan, sorun çözen, zihinsel ve sosyal becerilere sahip bir birey olarak yetişmesini sağlamak, ? • Öğrencileri, okuldaki başarılarına etki edecek, farkındalık yaratacak öneriler geliştirmeleri konusunda teşvik etmek; okullarında “Neleri Daha Verimli Yapabiliriz” sorusunu sordurup, bu sorun kümelerine çözüm bulmalarını sağlamak, sunulan fikir ve önerilerin, eğitim sisteminin içinde uygulanabilirliğine katkıda bulunmak, • Kendini geliştirmeye meraklı ve yetenekli öğrencileri ortaya çıkarıp bu yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olmak şeklinde özetleyebiliriz. Bu yarışmada, iki kategoride olmak üzere verimlilik temalı üç fikir ve üç kısa film ödüllendirilecektir. Dereceye giren 09 MAYIS 2014 MAKALE ÖRGÜT YAPISI, ADALET ALGISI İLE BAĞLILIK VE İŞ DOYUMU Elif SANDAL ÖNAL / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Kişilerin belirli amaçları gerçekleştirmek için bir araya geldiği sosyal yapılar olan örgütlerin işleyişleri ve yapıları, bu örgütlerin içerisinde yer alan bireylerin örgüt amaçları için çalışma şekillerini ve örgütle ilgili tutum ve davranışlarını etkilemektedir. Örgütlerdeki karar alma mekanizmaları, prosedürler, üyelere verilen görevlerin nitelikleri ve dağılımı, örgüt içerisindeki iletişim biçimleri ve bunlara benzer tüm fonksiyonel değişkenler örgütlerin yapılarıyla ilgili ipuçları sağlarken bir taraftan da örgütün, üyeleri ve diğer kişiler tarafından nasıl algılandığı ve bunun söz konusu tarafların örgütle ilgili sosyal ve psikolojik süreçlerine nasıl yansıdığını ortaya koymaktadır. Özellikle örgüt amaçları için çalışan kişilerin örgütün fonksiyonlarından 10 nasıl etkilendikleri ve bunu çalışma süreçlerine nasıl yansıttıkları, bu durumun örgütün işleyişi açısından önemini vurgulamaktadır. İş süreçleri içerisinde, çalışanların bulundukları örgütle ve işleriyle ilgili algılarını ve çalışma biçimlerini en fazla etkileyen durumlardan biri de adalet algısıdır. Adalet algısı, çalışanların içinde bulundukları örgütteki iş süreçlerinin dağılımı, karar alma mekanizmaları veya iletişim biçimlerinin adil biçimde yapılandırılıp yapılandırılmadığına dair fikirleriyle oluşmaktadır. Örgütsel adalet olarak kavramsallaştırılan bu süreç, örgütten elde edilen kazançların, ödüllerin veya cezaların nasıl yönetilip dağıtıldığına dair norm ve kurallar olarak tanımlanmakta (Yıldırım, 2003; 2007), örgütsel adalet algısı ise bu norm ve kuralların çalışanlar tarafından öznel biçimde nasıl kavramsallaştırıldığını belirtmektedir. Örgütün adil bir yapı olup olmadığına dair algının, çalışanların örgütlerine bağlılıkları ve iş doyumları başta olmak üzere pek çok sosyal veya psikolojik süreci etkilediği bilinmektedir (Moorman, 1991; Brooks ve Zeit; 1999; Masterson vd., 2000; Yıldırım, 2003; 2007). Bu çalışmada örgüt yapısı ve örgütsel adalet algısı arasında ilişki kurulmaya çalışılacak ve örgüt yapısının adalet algısı üzerindeki etkisinin, çalışanın örgüte bağlılık ve iş doyumunu da artırabileceği varsayımı, normatif olarak ortaya konmaya çalışılacaktır. Çalışma kapsamında örgüt yapısı, örgütün hem iç hem de dış MAYIS 2014 günümüzde kullanıldığı biçimiyle kökenindeki anlamını da içeren geniş bir kapsama sahiptir. Daha önce de belirtildiği gibi, bir amacı gerçekleştirmek için ortaya çıkarılmış yapılara verilen bu ad; özellikle Sanayi Devrimi sonrasında yaygınlaşan çalışma hayatı ve iş kavramları çerçevesinde sıklıkla kullanılmaktadır. Esasında kullanıldığı bağlama veya çalışıldığı yaklaşıma göre farklı biçimlerde tanımlanabilen örgüt, en genel anlamıyla birden fazla insanın belirli amaçlar için bir araya gelerek oluşturdukları ve faaliyetlerini koordineli biçimde söz konusu amaçlara uygun olarak kanalize ettikleri yapılardır. koşullara göre, kendi amaçları uyarınca yapılandırılmasını gösteren mekanik ve organik (Burns ve Stalker, 1961) örgüt yapısı kategorileri üzerinden değerlendirilecektir. Örgütsel adalet algısı ve örgüt yapısı arasında kurulmaya çalışılacak olan ilişki; organik örgütlerin katılımcı, esnek, yatay ve iletişimin ağırlıklı olduğu yapılarının çalışanlardaki ortak kimlikle özdeşleşme durumunu artırarak onlarda iş ortamının adil olduğu algısını yaratabileceği varsayımı üzerinden kurgulanacaktır. Örgüt ve Örgüt Yapısı: Kökeni Yunanca’da araç anlamına gelen ve Türkçe’de bütünün parçası olarak kullanılan organ kelimesinin ilk hali olarak ele alınabilecek “organon”a dayanan örgüt (İçerli, 2009), Örgütlerin insan hayatındaki önemi ve kişilerin amaçlarını gerçekleştirme potansiyeli ve gücüne olan etkileri, bunların yapılarının nasıl olduğu ile yakından ilgilidir. Örgüt yapıları, örgütü ortaya çıkaran tüm öğelerin konumlanışı, dağılımı ve bunların arasındaki ilişkileri ortaya koyan bir kavramdır. Bu yapılar, örgütün hedeflerinin gerçekleşebilmesi amacıyla örgüt içerisindeki birimlerin görevleri ve örgütün amaçları arasındaki uyumluluğu sağlamak için ortaya konmaktadır. Örgütlerin yapısını oluşturan unsurlar çok çeşitli olmakla birlikte, belirli öğelerin bu yapıyı oluşturmadaki kritik misyonları araştırmacılar tarafından vurgulanmaktadır. Örgütteki çalışan sayıları, faaliyetlerin koordinasyonu, karar verme yetkilerinin kimde veya kimlerde olduğu, yazılı kuralların ne kadar kullanıldığı, standart prosedürlerin ağırlığı veya uzmanlaşma düzeyleri (Cunliffe, 2008) örgüt yapısının oluşmasında önemli olan bazı unsurlardır. Bu unsurlar ve başka boyutların da katılması ile örgüt yapısını ortaya çıkarabilecek ortak bazı değişkenlere ulaşmaya çalışan araştırmacılar, bu amaca yönelik gerçekleştirdikleri çalışmalarda örgütün boyutu, karmaşıklık derecesi (örgüt içerisinde çalışan birimlerin birbirlerinden ne kadar ayrıştığı / farklılaştığı), biçimselleşme (örgüt içerisinde yürütülen tüm işlerin ne kadar standart hale getirildiği) ve merkezileşme (karar alma süreçlerinin hiyerarşi düzeyi) gibi değişkenlerin örgüt yapısının en önemli unsurlarını oluşturduklarını belirtmektedir (ör. Pugh, vd, 1968; Child, 1973; Ford ve Slocum, 1977; Ettlie, vd., 1984; Miller ve Dröge, 1986). Bununla birlikte Katz ve Kahn (1978), örgüt yapısının yalnızca örgüt içi değişkenlerle değil çevresel faktörlerin de göz önüne alınması ile belirlenmesi gerektiğini söylemektedir. Buna göre hem örgüte içkin olan biçimselleşme, karmaşıklık derecesi, karar alma süreçleri gibi değişkenlerin göz önüne alındığı, hem de örgütün çevresi ile olan ilişkilerinin değerlendirildiği bir örgüt yapısı sınıflandırmasının; örgütün daha iyi anlaşılması ile birlikte örgüt içerisindeki kişilerin tutum ve davranışlarını etkileyebilecek boyutları vermesi açısından kritik olduğu söylenebilir. Bu kritere en yakın sınıflandırma, Burns ve Stalker (1961) tarafından gerçekleştirilmiş olan mekanik ve organik örgüt yapısı sınıflandırmasıdır. Mekanik Örgüt Yapısı: Mekanik örgütleri karakterize eden en önemli özellik, birbirinden ayrılmış olan birimlerin, örgütün amaçlarını gerçekleştirmek adına kendilerine verilen özelleşmiş görevleri yapmaları ve bu görevleri yaparken diğer birimlerden bağımsız olarak hareket edebilme durumları (Burns ve Stalker, 1961) ile düşük karmaşıklık düzeyleridir (Damanpour, 1991). Diğer taraftan son 11 MAYIS 2014 MAKALE ÖRGÜT YAPISI, ADALET ALGISI İLE BAĞLILIK VE İŞ DOYUMU derece güçlü bir biçimselleşme ve merkezileşme özelliği gösteren mekanik örgütler, içsel ve dışsal iletişimin düşük, dikey farklılaşmanın ise yüksek olmasıyla organik örgütlerden ayrılmaktadır (Damanpour, 1991). Mekanik örgütlerde hiyerarşinin çok yüksek olması ve iletişimin zayıflığı, çalışanların karar alma mekanizmaları içerisinde yer bulamamalarına, yenilik fikirlerini sergileyememelerine neden olarak örgütü benimsemelerinin önünde engel oluşturmaktadır. İşin gerçekleşmesine dair rollerin son derece keskin ve açık biçimde tanımlandığı mekanik örgütlerde, her birim kendine belirlenmiş görevi gerçekleştirdiğinden örgütün hedefleriyle ilgili en geniş bilgiye yalnızca hiyerarşinin en tepesinde bulunan yöneticiler vâkıftır (Cunliffe, 2008). Organik Örgüt Yapısı: Burns ve Stalker (1961; Damapour, 1991) organik örgüt yapısının en önemli özelliğinin yenilik ve yaratıcılığa imkân vermesi olduğunu belirtmektedirler. Bu özelliğin kaynakları ise organik örgüt yapısının yatay iletişime imkân veren, çalışanların örgütün hedefleri ile ilgili bilgi sahibi olmalarını sağlayan, birimler arası koordinasyonu mümkün kılan ve karar verme mekanizmalarını tüm örgüte yayan sisteminde yatmaktadır. Kuralların çok katı olmaması, iletişim ve koordinasyonun teşvik edilmesi ile karar verme yetkilerinin tüm örgüte yayılması, örgütün dış değişimlere daha hızlı adapte olmasını sağlamaktadır (Cunliffe, 2008). Çevresel şartların sabit olmasıyla başarılı olabilecek mekanik örgütlerin aksine organik örgütler, dış koşullarda meydana gelebilecek değişimlere daha rahat ayak uydururlar (Cunliffe, 2008) ve bu durum sadece örgütsel süreçler açısından değil, çalışanların zihinsel adaptasyon süreçleri açısından da aynı şekildedir; zira 12 çalışanlar örgütü daha fazla benimsemektedirler. Örgütsel Adalet Algısı, İş Doyumu ve Bağlılık: Örgütsel adalet, örgüt içerisindeki kazanç, ödül veya cezaların ne şekilde yönetileceği, dağıtılacağı, bu yöndeki kararların nasıl alınacağına yönelik kural ve normlardır (Yıldırım, 2003; 2007). Adalet kavramı iş ortamında genellikle iş süreçleri içerisindeki uygulamaların objektif değerlendirilmesiyle değil, çalışanların söz konusu ödül ve cezaların dağıtımıyla ilgili öznel değerlendirmelerle açıklanmaktadır. Bu öznel değerlendirmeler, özellikle şu iki biçimde ortaya çıkmaktadır: Ödül, kazanç veya cezaların dağıtımı ya da bölüştürülmesinde hakkaniyet olup olmadığına dair ve bu dağıtım veya bölüşümü belirleyen süreçlerin adil biçimde yapılandırılıp yapılandırılmadığına dair algı (Colquitt, vd.; 2001). Buna göre çalışanlar, yalnızca iş ortamında elde edilen ödül ve cezaların nasıl dağıtıldığıyla değil, bu dağıtımla ilgili karar alma süreçlerinin de nasıl yapılandırıldığı, bu süreçlerin de adil olup olmadığıyla ilgilenmektedir. Birinci durum, örgütsel adalet algısının dağıtım ile ilgili boyutunu, ikinci durum ise süreçle ilgili olan boyutunu göstermektedir. Çalışanlar için iş ortamındaki kazanç, ödül veya cezaların dağıtımı hak temelli (herkese hak ettiği oranda), eşitlik temelli (herkese aynı miktarda) veya ihtiyaç temelli (herkese ihtiyacı doğrultusunda) verilmelidir. Son olarak çalışanlar iş ortamındaki kişiler arası ilişkilerin de adil biçimde yapılandırılmış olmasını ve bu doğrultuda iletişim kanallarının açık, bilgi alma yollarının belirgin ve kazanımlara dair açıklamaların net olmasını beklemektedirler. Etkileşim adaleti olarak kavramsallaştırılan bu süreçte, hem bilgi ÖRGÜTSEL ADALET ALGISI, İŞ DOYUMU VE BAĞLILIK MAYIS 2014 alma hem de kişiler arası ilişkilerin adil olması çalışanlar tarafından önemsenmektedir (Greenberg, 1993; Colquitt, vd., 2001). Çalışanların iş ortamına yönelik beklentileri, kendilerinden beklenen performansı gösterme ve bu performansı devam ettirme yönündeki isteklerini en fazla etkileyen faktörlerden biridir. Buna göre adaletin tanımı da, söz konusu işbirliği ve dayanışma içerisinden çıkarılarak “bir davranış çoğu kişi tarafından adil olarak algılanıyorsa, adildir” ilkesi çerçevesinde öznel bir niteliğe bürünmekte (Colquitt, vd. 2001) ve örgütsel adaletin tanımı da iş ortamında adaletin çalışanlar tarafından nasıl algılandığı ve çalışanların bu duruma gösterdiği tepkiler çerçevesinde yapılmaktadır (Ployhart ve Ryan, 1997). Bu algının ve çalışanların adalet anlayışlarının, örgütle ilgili sonuç değişkenlerini (örgütsel bağlılık,iş doyumu ve performans gibi) etkileyebileceği ve adalet algılarının çalışanların davranış ve tutumları üzerinde önemli sonuçlara yol açabileceği (Konovsky, 2000) sıklıkla belirtilmektedir. Buna göre örgütsel adaletin farklı boyutları farklı tutum ve davranışları açığa çıkarabilmektedir. Greenberg (1990), dağıtım adaletiyle ilgili algıların ücret, performans değerlendirme vb. süreçlerin ardından özellikle iş doyumunu etkileyebileceğini belirtirken, süreç adaletinin işle ilgili genel değerlendirmeler üzerinde etkili olabileceğini ortaya koymaktadır. Benzer şekilde McFarlin ve Sweeney (1992) de, dağıtım adaletinin iki kişisel sonuç değişkeniyle (ücret doyumu ve iş doyumu), işlemsel adaletin ise iki örgütsel sonuç değişkeniyle (örgütsel bağlılık ve astın yöneticiyi değerlendirmesi) güçlü ilişkileri olduğunu belirtmişlerdir. Çalışanların işe yönelik tutumları içerisinde en fazla araştırılan ve performansla ilişkisi açısından en fazla önemsenenlerden biri iş doyumudur. İş doyumu en genel anlamıyla çalışanların işlerinde ulaştıkları tatminin derecesini ve işleri ile ilgili değerlendirmelerin olumlu veya olumsuz sonuçlanması durumunu (Connoly ve Viswesvaran, 2000) ortaya koymaktadır ve başta performans olmak üzere iş ortamındaki pek çok çıktıyla yakın ilişkisi bulunmaktadır (Judge, vd., 2001; Ghazzawi, 2008). İş doyumunu ortaya çıkaran en açık durum, çalışanların işe yönelik beklentileri ile işten elde ettikleri arasındaki farkı algılama biçimleridir (Judge, 2001) zira bu farkın az olduğunu düşünenlerin iş doyumlarının daha yüksek olduğu söylenebilir. Diğer taraftan en az iş doyumu kadar kritik ve üzerine pek çok araştırma yapılan diğer bir tutum da çalışanların örgütlerine yönelik bağlılıklarıdır. Örgütsel bağlılık temel olarak örgütle ilgili olumlu duygularla birlikte örgütte kalma isteği, kişisel amaçlarla örgütsel amaçların uyumluluğu ve örgütle özdeşleşme davranışları ile belirlenmektedir. Uyum, özdeşleşme ve içselleştirmeyi, bağlılığı belirten üç önemli kriter olarak ele alan O'Reilly ve Chatman'ın (1986) tanımlarıyla Buchanan (1974) tarafından yapılan örgütsel bağlılığın kurumun değer yargıları ve hedefleri ile özdeşleşme ve sorumluluk duygusu olduğu yönündeki bilgi; bağlılığın tüm yönlerini ortaya çıkarmaktadır. Bu tanımların çoğunda örgütsel bağlılığın performans ve iş doyumu üzerinde daha fazla etkili olduğu düşünülen ve örgütün amaçlarını benimseyerek örgütle özdeşleşme durumunu gösteren duygusal bağlılık (Mathieu ve Zajac, 1996) boyutundan bahsedilmektedir. İş doyumu ve örgütsel bağlılığın motivasyon ve performansla olan ilişkisi (ör. Mowday, vd., 1979; Kreitner ve Kinici, 2003; Judge, vd., 2010) bu kavramları örgütün amaçlarının gerçekleşmesi açısından önemli kılarken, bu kavramların örgütün adil bir yapıya sahip olup olmadığına dair algılar tarafından ortaya konabileceği de göz önünde bulundurulmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi çalışanların örgütlerini adil bir yer olarak algılamaları, onların bağlılıklarını ve iş doyumlarını artıran faktörlerden biridir (Folger ve Konovsky, 1989; Dailey ve Kirk, 1992; McFarlin ve Sweeney, 1992; Lowe ve Vodanovich, 1995; Foley vd., 2002; Yıldırım, 2003, 2007; Klendauer ve Deller, 2009). Örgütlerin adil olup olmadığına dair algıların iş davranışları ile olan yakın ilişkisinin yanı sıra, iş ortamının yapısından da etkilendikleri; diğer bir 13 MAYIS 2014 MAKALE ÖRGÜT YAPISI, ADALET ALGISI İLE BAĞLILIK VE İŞ DOYUMU ifadeyle örgütlerin yapıları ile çalışanların örgütsel adalet algılarının ilişkili olabileceği de sıklıkla dile getirilen varsayımlardan biridir (Schminke vd., 2000; Schminke, vd., 2002; Ambrose ve Schminke, 2003). mekanizmalarının adil olup olmadığı ile yakından ilişkilidir. İnsanların özellikle iş dağılımları göz önüne alındığında, eşitlik gözettikleri (Utz ve Sassenberg, 2002); bunun da örgütsel adalet algıları ile belirlendiği açıktır. Örgüt Yapılarının Örgütsel Adalet ve Çalışan Tutum ve Davranışları ile İlişkisi: Örgüt yapıları, örgütün amaçlarını gerçekleştirmek için oluşturulmuş sistemler olarak iş süreçlerinin tümünü temelden etkileyebilecek potansiyele sahiptir. Örgütlerde çalışan kişiler örgütün yapısı yoluyla hangi işi, neden ve ne şekilde yapmaları gerektiğini anlayarak (İçerli, 2009) örgütün amaçları ve kendi görevlerinin bu amaca ne ölçüde hizmet ettiği ile ilgili az veya çok bilgilendirilmiş olurlar. Örgüt yapısı, örgütün kimliği olarak ele alındığında ve diğer örgüt fonksiyonlarına temel teşkil ettiği düşünüldüğünde, çalışan davranışlarının bu yapıdan etkilenmemesi düşük bir olasılıktır. Çalışanların örgütün amaçlarını benimsemeleri ve bunlar için çalışma niyetinde olmaları, onların bağlılıklarını gösteren ve bu doğrultuda iş doyumlarını ve performanslarını artıran bir durumdur. Bu amaçları benimsemeleri, iş ortamındaki dağıtım ve bu dağıtımı belirleyen süreçlerin adil olduğuna dair yargıları oluşturmalarıyla mümkündür; zira iş ortamının adaletsiz olduğunu düşünen kişilerin örgütlerinin amaçları ile kendi amaçları arasında bağ kurarak örgütle özdeşleşmeleri mümkün değildir. Utz ve Sassenberg (2002) örgüt amaçları ile kişisel amaçlarını uyumlandıran ortak kimliğe sahip çalışma gruplarının, dağıtım süreçlerinde hakkaniyet kuralını ön plana çıkardıklarını belirtmektedirler. Buna göre hakkaniyet temelli dağıtım süreçleri, kişilerin örgüte olan duygusal bağlılıklarını ve bu yolla da iş doyumlarını olumlu biçimde etkileyebilecektir. Araştırmacılar, kişiler arası ortak bağlardan ziyade, örgüt amaçları çerçevesinde oluşturulmuş ortak bir kimliğin hakkaniyet ve eşitlikle daha fazla ilgisinin olduğunu belirtmektedirler. Bunun gerçekleşebilmesi için çalışanların örgütsel adalet algılarının yüksek olması gerektiği açıktır. Greenberg (1993) özellikle çalışanların kendilerini ifade edebilecekleri bir örgüt yapısının, onların adalet algılarını olumlu biçimde etkileyebileceğini belirtmektedir. Benzer şekilde Ambrose ve Schminke (2003) çalışanların karar süreçlerine katılımlarına izin veren örgüt yapılarının diğerlerine göre daha adil olarak Örgütlerin yapılarını ortaya koyan unsurlarda; karar mekanizmaları, karmaşıklık düzeyi (birimlerin iş bölümü esasına göre ayrışması) ve biçimselleşme gibi faktörler olduğundan ve örgüt içerisindeki çeşitli birimlerin koordinasyonu, çalışma biçimlerinin ve ilişkilerinin belirlenmesi yapı içerisinde önemli yer tuttuğundan; örgütün hedeflerinin gerçekleştirilmesi için yapılacak görevlerin dağılımı ile bunların belirlenmesine dair karar verme süreçlerinin niteliği, çalışanların işleri ile ilgili tutum ve davranışlarını etkileyecektir. Bu tutum ve davranışlar üzerinde etkili olabilecek bilişsel ve duygusal süreçler, söz konusu işbölümü dağılımı (Utz ve Sassenberg, 2002) ve karar 14 algılandığını ortaya koymaktadırlar. Diğer taraftan aynı araştırmacılar, norm ve standartların belirgin olduğu örgütlerde çalışanların süreçle ilgili adalet algılarının daha yüksek olabileceğini vurgulamaktadırlar. Schminke vd. (2002), çalışanların kararlara katılımlarının, onların dağıtım adaleti algılarını olumlu biçimde etkileyeceğini ortaya çıkarmışlardır. Aynı durumun süreç adaleti algıları için de geçerli olduğu, Schminke vd. (2000) tarafından ifade edilmektedir. Buna göre çalışanların örgütsel kararlara katılması, onların örgütsel adalet algılarını olumlu biçimde etkilemektedir. Söz konusu çalışmalarda, örgüt yapısının diğer önemli unsuru olan biçimselleşmenin de örgütsel adalet üzerindeki etkileri gözden geçirilmektedir. Schimnke vd. (2002) örgüt içerisindeki işlerin standart hale getirilmesinin, çeşitli ödül, ceza veya kazanımların dağıtılması süreçlerinin belirgin kural ve normlar çerçevesinde yapılmasının örgütsel adalet üzerinde olumlu etkileri olduğunu belirtmektedirler. Buna göre biçimselleşmenin artması özellikle çalışanların dağıtım süreçlerini daha adil algılamalarını sağlamaktadır. Diğer taraftan Schminke vd. (2002), örgütteki yetki hiyerarşisinin katı olması ve merkezileşmenin fazla olmasının, etkileşim adaletini olumsuz etkileyebileceğini; açık iletişimin tercih edileceği bu adalet algısı boyutunun çalışanların kararlara daha fazla katıldığı yapılarda söz konusu olabileceğini belirtmektedirler. Örgüt yapısı ve örgütsel adaletin boyutları arasındaki ilişkiler, çalışanların karar alma süreçlerine katılımının, iş süreçlerinin belirgin olmasının ve örgütün hedefleri ve süreçler hakkında bilgi almalarının, çalıştıkları yeri adil olarak MAYIS 2014 Açık İletişim Organik Örgüt Yapısı Katılım İş Doyumu Ortak Kimlik Dağıtım Süreç Etkileşim Adaleti Duygusal Bağlılık Birey-Örgüt Hedef Uyumu Şekil 1. Örgüt Yapısı, Adalet Algısı ve İşe Yönelik Tutumların İlişkisi algılamaları açısından büyük önem arz ettiğini göstermektedir. Buna göre her ne kadar süreçlerin belirginleşmesinin adalet algılarını artırması mekanik örgüt yapılarını bu açıdan avantajlı hale getiriyor olsa da katılım, birey-örgüt hedeflerinin uyumu ve iş süreçlerinin açık olması örgütsel adaleti artırma açısından organik örgüt yapılarını ön plana çıkarmaktadır. Söz konusu faktörlerin ortak kimlik yaratmadaki önemi ve özellikle dağıtım adaleti algısını olumlu etkilemeleri, organik örgüt yapısının iş doyumu ve bağlılık açısından mekanik yapının önüne geçmesini sağlamaktadır. Söz konusu ilişkiler Şekil 1'de daha belirgin şekilde ortaya konmuştur. Örgütlerin yapılarının, karar mekanizmalarını ve örgüt hedeflerini tüm çalışanlara yaymak üzere biçimlendirilmeleri, çalışanların yalnızca kendileri değil içinde bulundukları grup –örgüt- adına da çalışma isteği duymalarını sağlayabilir. Bu nedenle katı, hiyerarşik ve birimler arası iletişimin az olduğu örgüt yapıları, diğerlerine göre çalışanların bağlılığını sağlamakta veya iş doyumlarını artırmakta daha az başarılı olurlar. Organik örgütlerin katılım, iletişim ve hedeflerin uyumlandırılması gibi özellikleri ile katkıda bulunduğu ortak kimlik, kişilerin örgütlerini daha adil biçimde algılamalarını sağlayabilecektir. Ancak göz önünde bulundurulması gereken en önemli nokta, örgütteki kazanç, ödül veya cezaların gerçek anlamda hakkaniyet ölçülerine göre dağıtılması; yukarıda sayılan özelliklerle birlikte çalışanların gerçek performanslarını sergilemelerini sağlayabilecektir. Kaynakça • Ambrose, M.L. &Schminke, M.(2003). Organization Structure as a Moderator of the Relationship Between Procedural Justice, Interactional Justice, Perceived Organizational Support, and Supervisory Trust. Journal of Applied Psychology, 88(2), 295 305. • Brooks, A.,and Zeit, G. (1999). Effects of Total Quality Management and Perceived Justice on Organizational Commitment of Hospital Nursing Staff. Journal of Quality Management, 4(1), 69-93. • Buchanan, B. (1974). Building Organizational Commitment: The Socialization of Managers in Work Organizations. Administrative Science Quarterly,19, 533-546. • Burns, T. ve Stalker, G.M. (1961). The Management of Innovation, Oxford: Oxford University Press. • Child, J. (1973). Predicting and Under Standing Organization Structure. Administrative Science Quarterly, 18(2), 168185. • Colquitt, J., A., Conlon, D., E., Wesson, M.,J., Porter, C.O.L.H.,. YeeNg, K . (2001). Justice at the Millennium: A Meta Analytic Review of 25 Years of Organizational Justice Research. Journal of Applied Psychology, 86(3), 425-445. • Connolly, J. J. ve Viswesvaran, C. (2000). The Role of Affectivity in Job Satisfaction: A Meta-Analysis. Personality and Individual Differences, 29, 265-281. • Cunliffe, A. L. (2008). Organizationtheory. Los Angeles: Sage Publications. • Dailey, R., C. &Kirk, D., J. (1992). Distributive and Procedural Justice As Antecedents of Job Dissatisfaction and Intentto Turnover. Human Relations, 45(3), 305-317. • Damanpour, F. (1991). Organizational innovation: A meta-analysis of effects of determinants and moderators. Academy of Management Journal, 34(3), 555-590. • Deutsch, M. (1975). Equity, Equality and Need: What Determines Which Value Will 15 MAYIS 2014 MAKALE ÖRGÜT YAPISI, ADALET ALGISI İLE BAĞLILIK VE İŞ DOYUMU Be Used As the Basis of Distributive Justice. Journal of Social Issues, 31(3), 137149. • Ettlie, J. E.,Bridges, W. P., &O'keefe, R. D. (1984). Organization Strategy and Structural Differences for Radical Versus Incremental Innovation. Management Science, 30(6), 682-695. • Foley, S.,Kidder, D. L. &Powell, G., N. (2002). The Perceived Glass Ceilingand Justice Perceptions: An Investigation of Hispanic Law Associates. Journal of Management, 28(4), 471-496. • Folger, R. &Konovsky, M., A. (1989). Effects of Procedural and Distributive Justice on Reactionsto Pay Raise Decisions. Academy of Management Journal, 32(1), 111-130. • Ford, J.D. ve Slocum, Jr., J.W. (1977). Size, Technology, Environment and the Structure of Organizations, Academy of Management Review, 2(4),561-575. • Ghazzawi, I. (2008). Job satisfaction antecedents and consequences: A new conceptual frame work and resear chagenda. The Business Review, 11(2), 1-10. • Greenberg, J. (1993). The Social Side of Fairness: Inter personal and Informational Classes of Organizational Justice. In R. Cropanzano (Ed.), Justice in theWorkplace: Approaching Fairness in Human Resource Management. Hillsdale, NJ: Erlbaum. S. 79103. • İçerli, L. (2009). Örgüt Yapısı ve Örgütsel Adalet arasındaki İlişkiler. Basılmamış Doktora Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Ana Bilim Dalı. • Judge, T. A.,Thoresen, C. J., Bono, J. E., &Patton, G. K. (2001). The Job Satisfaction - Job Performance Relationship: A Qualitative and Quantitative Review. Psychological Bulletin, 127(3), 376-407. • Katz, D.,& Kahn, R. L. (1978). The social 16 psychology of organizations. New York: Wiley. • Klendauer, R.,Deller, J. (2009). Organizational Justice and Managerial Commitment in Corporate Mergers. Journal of ManagerialPsychology, 24(1), 2945. • Konovsky, M.,A. (2000). Understanding Procedural Justice and Its Impact On Business Organizations. Journal of Management, 26(3), 489-511. • Lowe, R.H.,Vodanovich, S.J. (1995). A Field Study of Distributive and Procedural Justice as Predictors of Satisfaction and Organizational Commitment. Journal of Business and Psychology. 10(1), 99-114. • Masterson, S. S.,Lewis, K., Goldman, B. M., & Taylor, M. S. (2000). Integrating justice and social exchange: The differing effects of fair procedures and treatment on work relationships. Academy of Management Journal, 43, 738-748. • Mathieu, J. E. &Zajac, D. M. (1990). A Reviewand Meta-analysis of the Antecedents, Correlates, and Consequences of Organizational Commitment. Psychological Bulletin, 108(2), 171-194. • McFarlin, D., B. & Sweeney, P. D. (1992). Distributive and Procedural Justice As Predictors of Satisfaction with Personel and Organizational Outcomes. Academy of Management Journal, 35(3), 626-637. • Miller, D., &Dröge, C. (1986). Psycholog icaland traditional determinants of structure. Administrative science quarterly, 31, 539-560. • Moorman, R.H. (1991). Relationship Between Organizational Justice and Organizational Citizenship Behaviors: Do Fairness Perceptions Influence Employee Citizenship? Journal of Applied Psychology, 76(6), 845-855. • Mowday, R.,Steers, R., andPorter, L. (1979). Theme asurement of organizational commitment. Journal of Vocational Behavior, 14, 224-247. • O'Reilly, C., A. & Chatman, J. (1986). Organizational Commitment and Psychological Attachment: The Effects of Compliance, Identification and Internalization on Prosocial Behaviour. Journal of Applied Psychology,71(3), 492499. • Ployhart, R., E. &Ryan, A., M. (1997). Toward an Explanation of Applicant Reactions: An Examination of Organizational Justice and Attribution Frameworks. Organizational Behavior and Human Decision Processes, 72(3), 308-335. • Pugh, D. S.,Hickson, D. J., Hinings, C. R., & Turner, C. (1968). Dimensions of organization structure. Administrative science quarterly, 13(1), 65-105. • Schminke, M.,Ambrose, M.L. & Cropanzano, R.S. (2000). The Effect of Organizational Structure on Perceptions of Procedural Fairness. Journal of Applied Psychology, 85(2), 294-304. • Schminke, M.,Cropanzano, R.ve Rupp, D.E. (2002). Organization Structure and Fairness Perceptions: The Moderating Effects of Organizational Level. Organizational Behaviorand Human Decision Processes, 89 (1), 881-905. • Utz, S.,&Sassenberg, K. (2002). Distributive justice in common-bond and common-identity groups. Group processes & inter grouprelations, 5(2), 151-162. • Yıldırım, F. (2003). Çalışma Yaşamında Örgüte Bağlılık ile Örgütsel Adalet, Örgüt Temelli Özsaygı ve Bazı Kişisel ve Örgütsel Değişkenlerin İlişkisi. Mülkiye, XXVI, Sayı: 239. • Yıldırım, F. (2007). İş Doyumu ve Örgütsel Adalet İlişkisi. Ankara SBF Dergisi. 62(1), 25-278. MAYIS 2014 MAKALE MODERNİTE BAĞLAMINDA BİLGİ, İKTİDAR VE UZMANLIK İLİŞKİSİ Cangül TOSUN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Doç. Dr. Fatih KESKİN / Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü “Belki de teknik akıl kavramı bizzat ideolojidir. Tekniğin salt kullanımı değil, bizzat kendisi de (doğa ve insan üzerinde) iktidardır, yöntemli, bilimsel, hesaplanmış ve hesaplayan iktidar.” Herbert Marcuse* Giriş İlk olarak 5. yüzyılda kullanılan “modern” kavramı, içeriği sürekli değişse de genel olarak eski'den yeni'ye geçişle ilişkilendirilmektedir. 17. yüzyılda Avrupa'da başlayan ve sonraları tüm dünyayı etkisi altına alan modernlik; özellikle toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerini anlatırken, modernizm; daha çok sanatsal ve kültürel alanlara işaret etmektedir. “Akıl” kavramı üzerine konumlandırılan modernite ise endüstrileşme, pazar sistemlerinin oluşumu, bilimsel devrim ve ulus-devletin inşasıyla birlikte modern hayatın hemen her yönüne yansıyan, insanoğluna sunduğu faydaların yanında yıkımları da beraberinde getiren bir süreçtir. Modernite kavramının, modern yaşamı “demir kafes” olarak adlandıran Max Weber ile “moderniteden vazgeçmek için vakit çok erken” diyen Jürgen Habermas'ın görüşleri etrafında ele alınacağı bu çalışmada, modernite bağlamında gelişen bilgi-iktidar-uzmanlık ilişkisi açıklanmaya çalışılacaktır. Modern - Modernlik - Modernizm ve Modernite Kavramları Modo (son zamanlar, tam şimdi) kelimesinden türeyen ve Latince bir sözcük olan modernus, ilk olarak 5. yüzyılın sonunda antiquus'un (kadim/ancient) karşıt anlamlısı olarak kullanılmış, 10. yüzyıldan sonra ise modernitas (modern zamanlar) ve moderni (bugünün insanları) terimleri yaygınlık kazanmıştır (Kumar, 2004: 88). Latince “modernus” biçimiyle 5. yüzyılda, Hıristiyan olan o dönemi, Romalı ve Pagan geçmişten ayırmak için kullanılan “modern” terimi (Çiğdem, 2004: 65), içeriği sürekli değişse de hep eski'den yeni'ye geçişle ilişkilendirilmiştir. Kimi zaman birbirinin yerine kullanılan “modernlik” ve “modernizm” kavramları ise farklı iki terimdir. Modernlik; 17. yüzyılda Avrupa'da başlayan ve sonraları neredeyse bütün dünyayı etkisi altına alan toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerine işaret eder (Giddens, 1998: 11).“Modern tarih, 17. yüzyılda başlar” (Bury, 1955) görüşüne göre modernlik yolundaki kilometre taşları; Denemeler (Michel de Montaigne, 1580), Novum Organum (Francis Bacon, 1620) ile Metot Üzerine Söylev'dir (René Descartes, 1637). Fransız filozof Descartes, *Habermas, “İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim”de, Weber'in “rasyonelleştirme” dediği şeyde, Marcuse'un “rasyonelliğin” değil, tersine rasyonellik adına, zikredilmemiş belirli bir iktidar biçiminin yattığına inandığını belirtir (Habermas, 2010: 37). 17 MAYIS 2014 MAKALE MODERNİTE BAĞLAMINDA BİLGİ, İKTİDAR VE UZMANLIK İLİŞKİSİ İnsan Bağımsızlığının İlanı'nda; “Bilgiyi yalnızca insan aklı temelinde yeniden inşa etmek için masanın üzerini temizlememiz gerekiyor” cümlesiyle geçmişteki tüm düşünce sistemlerini reddeder. 17. ve 18. yüzyılda modern bilimin ve İngiliz materyalizminin gelişiminde etkisi olan İngiliz filozof Francis Bacon ise modern zamanların dünyayı eskilerin tahayyül edemeyecekleri bir şekilde dönüştüren büyük icatları olarak matbaa, barutlu silah ve pusulayı görür: …….bu üç şey bütün dünyanın görünüşünü ve durumunu değiştirdi: İlkin edebiyatta, sonra savaşta ve son olarak denizcilikte ve sayısız değişimler bunlardan kaynaklandı, öyle ki, insani olaylar üzerinde hiçbir imparatorluk, hiçbir mezhep ya da yıldız, bu mekanik keşiflerden daha fazla güç ve tesir uygulayamadı (aktaran. Kumar, 2004: 97). Modern toplumsal kurumların gelişimi ve bunların dünya çapındaki yaygınlığı, insanoğlunun güvenli bir yaşamın tadını çıkarması için modernlik öncesi sistemlerin herhangi bir çeşidinden çok daha fazla fırsat yaratmasının yanında, nükleer cepheleşme ve askeri alandaki çekişmeler 20. yüzyılın “karanlık yüzü”nün bir parçasını oluşturur. Askeri çarpışmalarla geçen ve savaş yüzyılı olarak adlandırılan 20. yüzyılda 100 milyondan fazla insan çatışmalarda ölmüştür ki bu sayı; 19. yüzyıldaki dünya nüfusundan fazladır (Giddens,1998: 16, 18, 19). Modernlik; modern dünyayı doğuran düşünsel, toplumsal ve politik değişimlerin hepsini kapsamlı bir şekilde açıklarken, “modernizm” 19. yüzyılın sonunda Batı'da ortaya çıkan kültürel bir 1 harekettir ve aynı zamanda modernliğe karşı gelişen eleştirel bir tepkidir. Bir başka ifadeyle, modernizm, modernlik değildir; modernlik düşüncesi, 19. yüzyılın sonunda kurulduktan sonra kendisine yönelik kültürel modernizm hareketiyle karşılaşmıştır. Modernizm, modernliği bir taraftan olumlarken diğer taraftan yadsımaktadır. Modernliğin erken döneminde ortaya çıkan bu karşıtlığın en bariz kanıtı; Avrupa Romantizm hareketidir. Modernlik; geçmişten keskin bir kopuş ve geleceğe yönelik belirleyici bir yönelim ise romantizm de gayri insani ve yaratıcılıktan uzak olan bir şimdiyi eleştirmek için gerekli kaynakları geçmişte bulma eğilimindeydi (Kumar, 2004: 88, 106, 107). Her zaman estetik bir konumu ima eden modernizm, estetik özbilinç ve düşünümselliğe dayalı özgün formlara sahiptir. Bu formlar; anlatısal yapının değersizleştirilmesi, gerçekliğin belirsiz mahiyetinin sunumlanması ve öznenin yapılaşmışlığının giderilmesinden oluşur (Çiğdem, 2004: 73). Moderniteye ilişkin ele alınması gereken ilk nokta; modernitenin ne zaman başladığı ve kendisini nasıl kurduğudur. Ortaya çıkışı “aklın”1 insan için asli olduğu ilkesinin hüküm sürdüğü Aydınlanma'ya kadar götürülebilse de modernitenin entelektüel ufku, kendisini ancien régime'den farklılaştıran Aydınlanma'nın kendisinin ve imgesinin ötesine gider. Endüstrileşmenin, pazar sistemlerinin oluşumunun, bilimsel devrimin, teknolojik gelişmenin ve ulus-devletin inşasının kurumsal altyapısını oluşturduğu modernite genel olarak 15. ve 20. yüzyıllar arasında yer alan entelektüel, kültürel, toplumsal bir dönüşümün sonucu olarak devam eden bir süreç olarak tanımlanabilir (Çiğdem, 2004: 64, 65, 66, 72). Avrupa'da giderek bilim ve teknoloji tarafından şekillendirilen Batılı bir yaşam biçiminin ortaya çıkmasına işaret eden ve etkisi modern hayatın hemen hemen her yönüne yansıyan modernite; insanoğlunun bilimsel ve teknik aktivitelerinin çeşitliliği, çok yönlülüğü ve etkililiğindeki öngörülemeyen artışı anlamına gelir. Fiziksel gerçekliğin bilgisinin artmasıyla, insanların enerji ve malzemelerin yeni kaynaklarından yararlanması ve imalat, tarım, ulaşım, iletişim, tıp ve savaşın daha büyük, daha karmaşık, daha üretken biçimlerini tasarlaması mümkün olmuştur. Bu gelişmeler; kişi başına düşen gelirde artış, daha uzun yaşam beklentisi, dünya nüfusunun hızla artmasıyla, okuryazarlık artışı, sosyal rollerin çoğalması gibi bir dizi geniş sosyal, ekonomik, demografik ve politik değişikliklerle beraber modern yaşam için tamamen yeni bir karakter getirmiştir (aktaran. Fischer, 1990: 59, 60). Bu yeni karakterle birlikte modern öncesi ve sonrası yaşam arasında geri dönüşü olmayan kırılmalar hatta kendi kendini yeniden üreten geleneksel yaşam üzerinde ciddi yıkımlar da yaşanmıştır. Örneğin; Zygmunt Bauman, moderniteyi; Ernest Gellner'in “Vahşi kültürler, bir kuşaktan ötekine kendilerini bilinçli bir tasarım, nezaret, gözetim ya da özel beslenme olmaksızın yeniden üretirler. Buna karşın işlenmiş ya da bahçe kültürleri, ancak okumuş ya da uzmanlaşmış kimselerce yürütülebilirler” cümlelerinden hareketle, vahşi kültürlerin bahçe kültürlerine dönüşme süreci olarak tanımlar. Çalışmanın devamında ele alınacağı gibi bu tanımda moderniteyi yaratan iktidar, “bahçıvan” modeli üzerine kurulur (Bauman, 2003: 65, 66). Immanuel Kant'ın 1784 yılında kaleme aldığı “Aydınlanma Nedir?” Sorusuna Yanıt adlı makalesi şu paragrafla başlar: “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. 'Sapere Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!' sözü şimdi Aydınlanma'nın parolası olmaktadır” (Ağaoğulları, vd., 2011). 18 MAYIS 2014 Bir Rasyonelleşme Süreci Olarak Modernite Moderniteyle birlikte ortaya çıkan modern toplumun dönüştürücü gücü; Karl Marx'a göre kapitalizm, Emile Durkheim'a göre endüstriyalizm iken Max Weber'e göre ise rasyonelleşmedir (Giddens, 1998: 16, 17). Almanya'nın ekonomik, toplumsal ve politik fizyonomisinin tamamen değiştiği bir dönemde (1864-1920) yaşayan ve modern toplumların oluşumuna tanıklık eden Alman Sosyolog Max Weber, Sanayi Devrimi'nden ve bunun sonuçlarından ayrı tutulamayan modernitenin düşünürü olarak kabul edilir (Fleury, 2009: 9, 10, 11). Modern dünyanın ve kapitalizmin Batı'da ortaya çıkışının, bir başka ifadeyle Batı dünyasının özgüllüğünün nedeni olarak rasyonelliği işaret eden (Fleury, 2009: 34, 35) Weber, moderniteyi bir süreç olarak ele alır ve moderniteyi rasyonalitenin bir vargısı olarak görür (Çiğdem, 2004: 13, 14). “Rasyonelleştirme” kavramıyla bilimsel-teknik ilerlemenin modernleşmekte olan toplumların kurumsal çerçeveleri üzerindeki etkilerini anlatmaya çalışan (Habermas, 2012: 36) Weber; bilgi, bilimsel akıl ve araçsal rasyonalitenin özel bir biçiminin Batı Avrupası'nda görünüşü gibi teknik rasyonalite ve modern teknokratik dünya görüşünün yükselişini kritik güç olarak tanımlar. 16. ve 18. yüzyıllar arasında bilimsel ve teknik aklın, bir bütün olarak toplumun temel güçleri olarak kurumsallaştırılması Weber'in görüşüne göre; modern toplumun sekülerleştirilmesinin belirli bir özelliği haline gelir ki, Weber bunu dünyanın “entelektüelleştirilmesi” ya da “rasyonelleştirilmesi” olarak ifade eder. Bundan sonra artık, bilimsel ve teknik bilgi hızla “üstün” veya “yüksek” bilgi statüsüne ulaşır (Fischer, 1990: 62). Weber'e göre, modern insan, entelektüelleşmenin artmasıyla büyülü güçlere inanmaya son verir. Böylelikle kâhince anlamını yitiren insan, “büyüsü bozulmuş” bir dünyada yaşamaya mahkûm olur (Fleury, 2009: 71). Weber'e göre; Batılı toplumlar gerek ekonomik kurum gerekse devlet aygıtı düzeyinde rasyonelleşerek dini-geleneksel dünya görüşlerinin egemenliğine son verir (Timur, 2012: 152). “Zamanımızın kaderi, rasyonalizasyon ve her şeyin üzerinde de dünyanın büyüsünün bozulması tarafından karakterize edilmektedir” (aktaran. Çiğdem, 2004: 159) diyen Weber'e göre; modern yaşam bir “demir kafes” haline gelir ve endüstriyelleşme ve kapitalizm tarafından belirlenen bu “demir kafes”ten artık kaçış yoktur (Fischer, 1990: 66). Weber, moderniteyi aynı zamanda anlam kaybı ve özgürlük kaybı olarak görür. Anlam kaybı; dinlerin anlam sunmadaki tekellerini yeniden inşa edilemeyecek şekilde kaybetmesi iken özgürlük kaybı ise doğrudan modern varlığın bürokratizasyonuyla ilgilidir. Weber'e göre; rasyonellik bağları “modern insanları” özelliksiz bir bürokratik rutin kafesine hapsederek gitgide sıkılaşır (Çiğdem, 2004: 165, 166, 167). Weber, özetle; büyülerin bozulması, anlamın ve özgürlüğün kaybolması başlıkları altında betimlediği rasyonelleşme kavramıyla birlikte ele aldığı modernite sürecini karamsar bir biçimde değerlendirir (Timur, 2012: 156). İletişimsel Akıl Bağlamında Modernite Modernliğin en canlı savunusu ve postmodernitenin en cüretkâr yadsınması Marshall Berman'da görülürken (Kumar, 2004: 209), “Modernlik, henüz tamamlanmış değildir… Moderniteden vazgeçmek için vakit çok erken” diyen Jürgen Habermas (Habermas, 1994: 8, 42) da modernitenin önde gelen savunucularından biri olarak kabul edilir. 1929 yılında Düsseldorf'ta doğan ve Frankfurt Okulu'nun2 önde gelen üyelerinden olan Habermas'ın modernite düşüncesi, aynı zamanda bir modernite savunusudur. Moderniteyi bir idea, bir tasarı olarak ele alan ve aklın belirleyici ve yaratıcı gizilgücüne inanan Habermas, modernitenin, postmodernite ya da ileri, örgütlü kapitalizme karşı trajik bir biçimde değil, katışıksız akıl tasarısının onaylayacağı bir kararlılıkla savunulması gerektiğini söyler (Çiğdem, 2004: 13, 14, 169). Modernitenin mirasında henüz 2 “Frankfurt Okulu" deyimi; 1923 yılında Frankfurt Üniversitesi'ne bağlı olarak kurulan Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü üyelerinin, Nasyonal Sosyalistlerin iktidara gelmesinden sonra, 1933-1940 yılları arası ABD sürgünündeki dönemi için kullanılır (Kejanlıoğlu, 2005). 19 MAYIS 2014 MAKALE MODERNİTE BAĞLAMINDA BİLGİ, İKTİDAR VE UZMANLIK İLİŞKİSİ gerçekleşmemiş bir güç olduğuna inanan Habermas, Aydınlanma akılcılığının, Max Horkheimer ve Theodor Adorno'nun birlikte yazdıkları “Aydınlanmanın Diyalektiği”nde3 güçlü bir şekilde açığa çıkarılan birçok tehlike içerdiğini kabul eder. Burada ana sorun; Aydınlanma akılcılığının en etkili haliyle Kant tarafından geliştirilmiş olan “özne-merkezli akıl” kavramının tikel, tek yanlı değişkesinin başatlık kurmuş olmasıdır. “Aşırı akılcılıktan” değil, “eksik akılcılık”tan muzdarip olunduğunu düşünen Habermas'a göre görev; Aydınlanma mirası içerisinde gömülmüş olan alternatif akıl geleneklerini kazıp çıkarmaktır. Bu düşünceyle Habermas, “özne-merkezli akla” karşı kendisinin “iletişimsel akıl” dediği akıl kavramını geliştirir (Kumar, 2004: 206, 207). Habermas'a özgü kavramlar ve kuramlar yumağı içinde “iletişimsel akıl” kavramının temel ve stratejik bir yeri vardır (Timur, 2012: 17). Habermas, modernitenin ana dönüştürücüsü olarak “rasyonelleşmeyi” gören Weber'in bu kavramını yeniden formüle ederken, “çalışma ve etkileşim” 3 kavramlarından yola çıkar. Bir toplumun kurumsal çerçevesi olan sosyo-kültürel “yaşam evreni” (yaşam dünyası) ile amaç-rasyonel eylemin gerçekleştiği “çalışma evreni” (sistem) ayrımı yapar. Yaşam evreninde; toplumsal normlar, gündelik dil, karşılıklı davranış beklentileri yer alırken, çalışma alanında ise teknik kurallar, bağımsız dil ve belirli eylem kipleri bulunur. Yaşam evreninde rasyonelleştirmeyi; özgürleşim, tahakkümsüz iletişimin yaygınlaştırılması olarak gören Habermas, çalışma alanında ise bunu; üretici güçlerin artırılması ve teknik kullanım gücünün yaygınlaştırılması olarak belirler (Habermas, 2010: 46, 47, 48). Habermas'a göre; “yaşam evreni” aynı zamanda özgürlük alanını da oluşturur. Araçsal aklın egemen olduğu “çalışma evreni” karşısında bu alan, iletişimsel aklın ağır bastığı, bireyin insan ve yurttaş olarak iki farklı statüde hareket ettiği alandır. Bir başka ifadeyle Habermas, yaşam evreninin kurumsal düzenini de özel alan ve kamusal alan olarak iki bölüm şeklinde düşünür. Özel alan; çekirdek aileye, komşuluk ilişkilerine ve özgür derneklere (STK'lar gibi); kamusal alan ise iletişim araçları örgüsüne ve kamuoyuna karşılık gelir. Buradan da anlaşılacağı gibi Habermas, Weber'in “demir kafes” metaforuyla anlattığı modernitenin, özgürlüklerin kaybına neden olduğu eleştirisi karşısında, özgürlüklerin ortaya çıkacağı alan olarak yaşam evrenini gösterir (Timur, 2012:195, 196). Habermas özetle; yaşam evreninin karşılıklı anlaşma ve uzlaşmaya dayalı iletişimsel akıl yoluyla modernitenin beraberinde getirdiği tehditlere karşı kendisini yeniden üretilebilir olduğu ve tüm bireylerin rasyonel bir toplum için iletişim kurmaya ehil olduğu vurgusuyla özne merkezli akıl yerine özneler arası kurulan iletişimsel aklın önceliğine inanır. Modernite - Bilgi - İktidar ve Uzmanlık İlişkisi Bauman'a göre; modernite öncesi yönetici sınıf bir anlamda kolektif bir avlak bekçisi iken, moderniteyi yaratan iktidar ise bahçıvan modeli üzerine kurulmuştur. Modernlik öncesi vahşi kültürden modernitenin bahçe kültürüne geçişle birlikte, geleneksel, kendi kendini yöneten Max Horkheimer'ın yapıtı Akıl Tutulması ile Aydınlanmanın Diyalektiği, "araçsal aklın eleştirisinin" temel yapıtları olarak kabul edilir (Kejanlıoğlu, 2005). 20 MAYIS 2014 kültür yerle bir edilmiştir. Modernlik öncesi halk kültürünün yıkılması; insan ruhlarını ve bedenlerini dönüştürmede ve eğitmede, uzmanlaşmış “yöneticiler, öğretmenler ve 'toplum' bilimciler”e olan yeni talebi doğuran temel etmendir. İktidar, bilgiye ihtiyaç duyar, bilgi iktidara meşruluk ve etkililik kazandırır (Bauman, 2003: 62, 63, 66, 84). Gücünü meşrulaştıran bilgiye ihtiyaç duyan modern devlet iktidarı; modern bilim ve teknolojilerden ayrı tutulamaz. Modern devlete başlangıcından itibaren, devletin iktidarını artıracak ve onu daha sağlam temellere oturtacak sistematik bilgi biçimlerine sahip olduklarını iddia edenler; avukatlar, maliyeciler, idareciler ve daha sonra iktisatçılar devlet bürokrasilerine şekil vermişlerdir (Wolin, 1999: 57, 58). 17. yüzyılda başlayan modern çağda, bilim ve teknolojinin gelişimine paralel olarak uzmanlık düşüncesi belirginleşmeye başlamıştır. Politika ve ticari kurumlarda bilgi ve konumlarına dayanarak görevlendirilen teknik eğitimli uzmanların ilk tanımlamaları yine bu dönemde yapılmıştır. Bu yüzyılda bilim ve teknolojinin yükselişiyle birlikte Platon'un “filozof-kralı” yerini, Francis Bacon'un verimlilik ve teknik düzen adına yöneten teknik seçkinlere bırakmıştır. Politik iktidarı uzmanlara ve danışmanların bilgilerine dayandırarak inşa etme, rasyonel aklın gücü temelinde toplumsal değişiklikleri yapılandırıcı esaslar ile denetleme eğilimi 18. yüzyıl Aydınlanma ideolojisinin de temelini oluşturmuştur. Bacon'ın “bilgi, güçtür” özdeyişiyle uzmanlığa dayalı görüşü, yeni endüstriyel düzenin ortaya çıkışıyla birlikte artmıştır. 19. yüzyılda ise bilim ve teknik o güne kadarki en büyük gelişimi yaşamıştır. Bu gelişimle birlikte bilimin disiplinlere ayrılması ve meslekleşme gerçekleşmiştir. Sistemli araştırmanın gerçekliğin farklı alanlarda uzmanlaşmasını gerektirdiği yolundaki inanç uzmanlaşmayı da beraberinde getirmiştir (Keskin, 2010: 23, 24, 29). Uzmanlık ile politika ilişkisi üzerine geliştirilen modellerin başında; Weber'e dayandırılan “Karar Vericilik Modeli”, Helmut Schelsky'nin “Teknokratik Modeli” ve Habermas'ın “Pragmatik Modeli” gelir (Keskin, 2010: 93). Modernite teorisinde aynı zamanda, modern devlet içinde uzman ile politikacı arasındaki ilişkiyi de düzenlemeye çalışan Weber, bilim ile politika, profesyonel ile politikacı arasında araçsal bir ilişki olasılığı üzerinde durmuştur. Weber'e göre; uzmanlık bilgisine sahip kurmaylar ile iktidar güdüsüne sahip ve istenç yoğun liderler arasındaki eksiksiz iş bölümü, politikanın bilimselleştirilmesini olanaklı kılar. Bu görüşe karşı çıkan Habermas'a göre ise Weber'in “karar vericilik” modelinde; politikacı, uzmanın teknik bilgisinden yararlanır ancak kendini kanıtlama ve iktidar pratiği, bundan da öte karar vermiş bir istenç tarafından ortaya konulmayı gerektirir (Habermas, 2010: 90). Politikacının hizmeti altına giren uzmana iki özellik; ekonomik bağımlılık ve özel bir yetenek (teknik bilgi, uzmanlık alanı) yükleyen modelde politikacı her ne kadar sınırlandırılarak teknik uzmanın bilgisinden yararlanan kişi olarak görülse de, kendini gerçekleştirme arzusu ve iktidar pratiği nedeniyle politik aktörden karar alma iradesi göstermesi beklenir. Özetle model; politikanın bilimin üzerindeki belirleyiciliğine, bilim ile politika arasındaki görevlendirme ve anlaşma sürecine ve uzmanlık bilgisinin politik uygulamaya dönüştürülüp dönüştürülmemesine karar veren politikacıların üstünlüğüne dayanır (Keskin, 2010: 43, 93, 94, 95). Habermas, “Bilimselleştirilmiş Politika ve Kamuoyu” başlıklı makalesinde; Weber'in “karar vericilik” modeliyle birlikte Schelsky'nin geliştirdiği “teknokratik” modeli de eleştirir. Teknokratik modele göre; teknik giderek daha çok devletleşir, devlet ise giderek daha çok teknikleşir. Politik iktidarın önemi, teknisyenin yükselişi ölçüsünde azalır, politika; bilimsel, teknik profesyonellerin yürütme organına dönüşür. Weber'in “karar vericilik” modelindeki, uzmanın politikacıya olan bağımlılığı, bağımlılık ilişkisi bu modelde tersine döner. Teknik devletteki politikacılara pratikte yalnızca kurgusal bir karar verme etkinliği kalır. İnisiyatifin; bilimsel ve teknik tarafa geçtiği bu modelde, Habermas'a göre henüz tamamlanmış bir rasyonelleştirmeden bahsedilemez (Habermas, 2010: 90, 91). Bu iki modele karşılık, Habermas'ın geliştirdiği pragmatik modelde ise uzman ile politikacının işlevleri arasında ayrım yapmanın yerine, eleştirel bir dönüşüm ilişkisi geçer. Model, eleştirel bir karşılıklı ilişki üzerine kurulur ve modelde politikacı ile uzman arasında karşılıklı öğrenme sürecinin inşası amaçlanır. Habermas'a göre modelde; “ne uzman ne de politikacı egemen olur.” Daha çok, bir yanda bilimsel uzmanların karar veren mercilere danışmanlık ettikleri ve bunun tersi olarak da politikacıların bilim insanlarını praksisin gereksinimlerine göre görevlendirdikleri türde dönüşümlü bir iletişim olanaklı ve zorunlu görünür (Habermas, 2010: 91, 92, 93, 94). Modelde hem politikacının hem de bilim insanının iletişime açık olması idealize edilmiştir. Bu modelin en önemli unsurlarından biri; bilim ve politika arasında aracılığın gerekliliğine işaret etmesi; yalnızca politikacı ile uzman arasında bir etkileşimi değil, bu ilişki içinde aynı zamanda bilgilendirilmiş kamuoyunu da dâhil ederek bu ilişkiyi tanımlamasıdır. Bu ilişki 21 MAYIS 2014 MAKALE MODERNİTE BAĞLAMINDA BİLGİ, İKTİDAR VE UZMANLIK İLİŞKİSİ içindeki karşılıklı iletişim, bir tarafta karar vericilere danışmanlık hizmeti yapan bilimsel uzmanları, diğer tarafta uygulamalar gerektirdiği için bilim insanlarını görevlendiren politikacıları kapsamaktadır (Keskin, 2012: 101). Bilimselleştirilmiş bir toplumun ancak bilim ve teknik bilgiyi insanların yaşam pratiğiyle de uzlaştırabildiği ölçüde kendini reşit bir toplum olarak kurabileceğine inanan Habermas'ın bu görüşüne, “Yeni Kamu” adlı yapıtında kamu iknasının rasyonelleştirilmesinin, kamuoyunun örgütlenmesini aşındıracağını iddia eden Leon Mayhew'dan önemli eleştiriler gelir. 20. yüzyılda, teknik ve araçsal aklın 22 yükselişinin kamusal tartışma sürecinin etkisini azalttığına inanan Mayhew'a göre; Yeni Kamu'da araçsal etki, kamu iletişiminin kanallarını ve beraberinde mesajlarını büyük ölçüde kontrol eden, böylece de kamu tartışmasının gündemini belirleyen profesyonel uygulayıcıların egemenliği altındadır. Yeni Kamu'nun inşasında amaçlanılanın ne olursa olsun, hâkim ilkenin iknanın rasyonelleştirilmesi olduğunu söyleyen Mayhew, politikanın bilimselleştirilmesini ve akılcılaşmasını eleştirir, kamu iknasının rasyonelleştirilmesinin ve profesyonel iletişimcilerin hâkimiyetinin kamusal tartışma alanının çöküşüne neden olduğunu ilan eder. O'na göre; Yeni Kamu'nun uzmanları, kamu iletişiminin kanallarını ve mesajlarını kontrol altında tutarak, kamuoyuna aktarılacak konuların içeriğini yönetirler ve yönlendirirler. Yeni kamunun aktörleri olan uzmanlar, iknayı rasyonelleştirerek kamunun düşüşünü ilan ederler (Mayhew, 1997: 4, 5,189, 190). Sonuç Genel olarak eski'den yeni'ye geçişle ilişkilendirilen “modern” kavramında, bir yandan “yeni” (bugün) olan yüceltilerek kutsanırken, diğer yandan da Descartes'ın bilginin insan aklı temelinde yeniden inşa edilebilmesi için “masanın üzerindeki temizlenecekler” olarak gördüğü “eski” (geçmiş) olan yerilmektedir. 17. yüzyılda MAYIS 2014 Avrupa'da başlayan ve sonraları tüm dünyayı etkisi altına alan modernlik; özellikle toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerini anlatırken, modernizm; daha çok sanatsal ve kültürel alanlara işaret etmektedir. Çalışmada daha çok Max Weber ve Jürgen Habermas'ın görüşleri çerçevesinde ele alınan modernite ise “akıl” kavramı üzerine konumlandırılan ve bilimsel-teknik gelişmelerle modern hayatın hemen her yönüne yansıyan, olumlu özelliklerinin yanında yıkımları da beraberinde getiren bir süreçtir. Alman düşünür Ferdinand Tönnies tarafından Gemeinschaft'tan (topluluk-cemaat) Gesellschaft'a (toplum-cemiyet), bir başka ifadeyle geleneksel topluluktan, kentsel-sanayi toplumuna geçiş olarak ele alınan modernitede (Çiğdem, 2004: 102, 103) aile hayatı; kentsel hayata, ortak irade; bireysel iradeye, kolektif mülkiyet; kişisel mülkiyete dönüşürken, aktörün “adetler ve törelerin” olduğu kırsal hayat ise yerini aktörün “devlet” olduğu ulusal hayata bırakır. Giderek teknoloji ve tekniklerin zorunlulukları etrafında yapılanan modern toplumun temel kurumları da yavaş yavaş akıl ve eylem odaklı teknik yöntemler etrafında düzenlenmeye başlar. Modernite süreciyle birlikte ortaya çıkan modern devlet ise gücünü meşrulaştırmak için bilgiye ihtiyaç duyar. Bu bilgiyi sağlayacak olan da bilim ve teknolojinin gelişimine bağlı olarak yükselmeye başlayan uzmanlıkla birlikte, bilimin disiplinlere ayrılmasıyla alanlarında söz sahibi olan, iktidara yol haritası sunan uzmanlardır. Platon'un “filozof-kralı”nın yerini alan, bilgeden uzmana dönüşen (Keskin, 2012: 23, 175) ve zamanla iktidar seçkinlerinin bir parçası haline gelen profesyoneller, bir taraftan politikanın bilimselleştirilmesini sağlarken diğer taraftan da iknayı rasyonelleştirerek, yurttaşların kamusal alanda kendilerini ilgilendiren konularda fikir alışverişinde bulunma ve tartışma olanaklarını ortadan kaldırırlar. Son olarak; bilgi-iktidar ve uzmanlık arasındaki birbirini besleyen döngünün, “akıl” temeliyle yola çıkan modernite süreciyle birlikte “düşünen, eleştiren ve tartışan insan” yerine genellikle sadece “izleyen ve onaylayan insanı” getirdiği söylenebilir. • Çiğdem A. (2004). Bir İmkân Olarak Modernite Weber ve Habermas. İstanbul: İletişim Yayınları. • Fischer, F. (1990). Technocracy and The Politics of Expertise. London: Sage Publications. • Fleury. L. (2009). Max Weber. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları. • Giddens, A. (1998). Modernliğin Sonuçları. Çeviren. Ersin Kuşdil. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. • Habermas, J. (1994). Modernlik: Tamamlanmamış Bir Proje. Çeviren. Gülengül Naliş. Postmodernizm içinde. Hazırlayan: Necmi Zekâ. İstanbul: Kıyı Yayınları. • Habermas, J. (2010). İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim. Çev. Mustafa Tüzel. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. • Kejanlıoğlu, B. (2005).Frankfurt Okulu'nun Eleştirel Bir Uğrağı: İletişim ve Medya. Ankara: Bilim ve Sanat. • Keskin F. (2010). Politik Profesyoneller ve Uzmanlar. Ankara: De Ki. • Kumar. K. (2004). Sanayi Sonrası Toplumdan Post-Modern Topluma Çağdaş Dünyanın Yeni Kuramları. Çeviren. Mehmet Küçük. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları. • Mayhew, L. (1997). The New Public Professional Communication and The Means of Social Influence. Cambridge: Cambridge University Press. • Timur, T. (2012). Habermas'ı Okumak. İstanbul: Yordam Kitap. • Wolin, S. (1999). Elle Tutulmaz Demokrasi. Demokrasi ve Farklılık içinde. Yayıma Hazırlayan: Seyla Benhabib. İstanbul: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi Yayını Açılımlar Dizisi 1. Kaynakça • Ağaoğulları, M. A., vd. (2011). Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler, İstanbul: İletişim Yayınları. • Bauman, Z. (2003). Yasa Koyucular ile Yorumcular. Çev. Kemal Atakay, İstanbul: Metis Yayınları. 23 MAYIS 2014 MAKALE KÜRESEL SOSYAL POLİTİKA FİKRİ Gülçin MANZAK AYDIN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Dünya ekonomisi tarih boyunca zaman zaman yapısal değişikliklere ihtiyaç duymaktadır. 1970'lerin sonunda dünya, tam da böyle bir değişikliğe sahne olmuştur. Bu değişikliğin öncesine yakından bakılacak olursa; kapitalizmin altın çağı olarak anılan ve İkinci Dünya Savaşı'ndan 1970'lerin sonuna uzanan dönemde Fordist sistem mekanizmalarının işlediği görülmektedir. Ana hatlarıyla Fordizm, genelde algılandığı gibi salt montaj hattı temelinde örgütlenen bir üretim sistemi değil, aynı zamanda kitlesel tüketimi de içeren bir birikim rejimidir. Dahası Fordizm, kitlesel üretim ve tüketimi mümkün kılacak bir sosyal ve siyasal sistemi de beslemektedir. Özetle, “toplumdaki kurumlar ve kamu otoriteleri, kitlesel üretime emek gücünün sağlanmasını, kitlesel tüketicilerin gelirden yeterli payı almasını, ayrıca emek gücünün etkinliğini artıracak çeşitli sosyal refah uygulamalarının hayata geçirilmesini garanti eden bir yapılanma içerisindedir” (Erdoğdu, 2012: 59). Görüldüğü üzere bahsedilen dönem, üretim taraflarının asgari ihtiyaçlarının karşılanması temelinde varılan bir anlaşma ortamı olarak tanımlanırken, dönemin çalışma ilişkileri de bu temelde barışçı ve uzlaşmacı olarak nitelendirilmektedir. 1970'lerin ortalarından başlayarak Fordizmin ulusal piyasalarda sınırlarına ulaşması, ekonomik sistemi yeniden düzenleme ihtiyacını doğurmuştur. Detayına girilecek olursa, “daralan iç pazarlar, dış pazarlarda yoğunlaşan 24 rekabet, artan petrol fiyatları, verimlilik artışını geçen ücret artışları, düşen kâr oranları ve refah devletinin maliyetleri, Fordist sistemin sınırlarını” zorlamaya başlamıştır (Erdoğdu, 2012:63). Bu noktada, literatürde yaygın olarak “küreselleşme” diye adlandırılan artan serbestleşme ve yeniden yapılandırma politikalarının devreye girdiği görülmektedir. Ortaya çıkışından bu yana zaten bir dünya sistemi olarak işleyen kapitalizmin 1980'lerden sonraki evresini tanımlamak için birkaç öğenin altını çizmek gerekmektedir (Erdoğdu, 2006: 39). Bunlardan ilki,sistemin eski sosyalist ülkelerin kapitalist sisteme entegre olması ve ulus devletler içindeki kamu kesiminin de özelleştirmeler yoluyla piyasalaşması yoluyla sağladığı dışsal ve içsel yayılmadır. Bu genişlemenin yanı sıra mali ve ticari serbestleşmenin artması sonucunda karar merkezleri, ulus devlet kimliğinden uzaklaşmış ve ulusal politikaların belirlenmesinde mali sermaye, ulus ötesi şirketler, ileri kapitalist ülkeler ve uluslararası kuruluşlar artan oranda söz sahibi haline gelmişlerdir. Öte yandan üretim teknolojilerindeki gelişmeler, yeni örgütlenme ve çalışma biçimlerine altyapı oluşturmuştur. Pazardaki değişikliklere göre işleyişini değiştirebilen bilgisayarlı makineler ve robotların oluşturduğu esnek üretim sistemi, gelişen iletişim teknolojilerinin de etkisiyle, üretimin parçalara ayrılmasını ve bu parçaların farklı coğrafyalara taşınabilmesini sağlamıştır. Bu noktada teknolojide somutlaşan bilgi üretimi gelişmiş coğrafyalarda kalırken, makine yoğunluklu fabrika üretimi ise işgücü maliyetlerinin düşük, işçi hakları ve çevre mevzuatının zayıf olduğu gelişmekte olan coğrafyalara kaymıştır. MAYIS 2014 Bu esnada yalın üretim1 anlayışı çerçevesinde, çeşitli bileşenlerin montaj hattında yalnızca gereksinim duyuldukları zamanda ve gereken miktarda bulunması anlamına gelen “tam zamanında üretim” yaygınlaşmıştır. Dolayısıyla, şirketlerin çekirdek işçileri yanı sıra, geniş bir işçi kitlesinin Fordist dönemde alışık olduğumuz düzenli çalışma ilişkilerinin aksine daha küçük üretim birimlerinde, taşeron işletmelerde, fason üretimde veya evde düzensiz çalışma koşullarında istihdam edildiği gözlenmiştir (Erdoğdu, 2006: 45). Üretim ilişkilerinin küreselleştiği ve ulusal refah devleti dayanaklarının ve kaynaklarının yok olduğu bu çerçevede, ulusal sosyal politika alanları oldukça kısıtlanmış görünmektedir. Bu noktada, küreselleşmenin sosyal politika üzerine etkileri şu şekilde özetlenebilir (Yeates, 2008): • Küresel sermayeyi çekmek isteyen gelişmekte olan refah devletlerini rekabete sokması (sosyal standartlar ve çalışma standartları düşürmek, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, küresel sağlık ve refah piyasalarının yaratılması, gönüllü ve gayrı resmi koşullara bağlılığın artışı), • İlgili konuları ulus üstü kurum veya oluşum (EU, WB…) seviyesinde tartışması, • Sosyal politika alanına yeni aktörler getirmesi (Bretton Woods Kurumları, Birleşmiş Milletler birimleri, kalkınma bankaları…), • Sosyal politika reformuyla ilgili 'yeni' politik koalisyonlar oluşturması (kamuözel işbirliği çerçevesinde yürütülen AIDS kampanyaları), • Bireyler, hane halkları, işçiler ve toplumlar için yeni sosyal risk ve fırsatlar yaratması. Sosyal politika alanının bu şekilde etkilenmesi, küresel düzeyde sosyal politika arayışlarına ve bu politikaları uygulayabilecek kurumlar üzerinde tartışmalara yol açmıştır. Bu çalışmada, şu ana dek küresel sosyal politika fikrinin ortaya çıkış koşulları tartışılmıştır. Çalışmanın devamında, bu alanda etkili olabilecek uluslararası kurumlar ve reform önerileri ele alınacaktır. Yeates'in (2008) tanımına göre küresel sosyal politika; “sosyal politika konularının içerik ve neden-sonuç ilişkileri açısından nasıl küreselleştiğini; insan, mal, hizmet, fikir ve paranın sınır hareketlerinin bu alanın gelişimiyle ilgisini; kolektif hareketin ulus ötesi biçimlerinin ortaya çıkışını ve politika yapıcılığının bu türünün dünya çapında sosyal politika gelişimini nasıl şekillendirdiğini” incelemektedir. Deacon (2008) ise bu alanda tek bir birimin değil birçok aktör ve birimin etkileşim içinde karar alma süreçlerine katıldığını vurgulayan “küresel sosyal yönetişim” kavramını incelediği çalışmasında bu konuda etkili olan aktörlerin politika önerilerini tartışmıştır. Aslında aşağıda detaylıca inceleneceği gibi, uluslararası örgütler arasında ve örgütlerin kendi içlerinde bir 'konum savaşı'ndan (war of position) söz edilmektedir. Bu savaş genel olarak kaynakların yoksullara yöneltilmesi ve sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim alanlarında devletin yerine özel sektörün egemen olması fikrine karşı, güç ilişkilerinde ve gelirde zenginden yoksula doğru yeniden dağılımın artmasına dayalı evrensel hizmet fikri arasındadır. Bu alandaki en aktif ve güçlü kurumlar genel olarak Bretton Woods Kurumları'dır. Bunlardan ilki olan Dünya Bankası (WB), 1980'lerde ve 1990'larda yoksulluğun önlenmesi ile sınırladığı sosyal politika fikri ile gelişmekte olan ve geçiş ekonomilerindeki ulusal sosyal politikayı olumsuz yönde etkilemiştir. Şöyle ki Dünya Bankası, çalışmalarında sosyal refah uygulamalarının yoksul kesimleri değil orta sınıfı desteklediği savına dayanarak, bu ülkelerdeki sosyal devletin işlevsizliğini vurgulamaktadır. Öte yandan kredi şartlılığı, yani bankanın ülkelere verdiği para karşılığında istenilen politikanın uygulanması zorunluluğu, yoksulların eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşmasının 1 Yalın üretim, üretime yük getiren tüm israflardan arınmayı, katma değer yaratmayan tüm işlevleri tasfiye etmeyi amaçlar. Burada israf, bilinen anlamının ötesinde ürün ya da hizmetin kullanıcısına herhangi bir fayda sunmayan, müşterinin fazladan bedel ödemeyi kabul etmeyeceği her şeydir. Tasarımdan sevkiyata tüm ürün/hizmet yaratma aşamalarındaki her türlü israfın (hatalar, aşırı üretim, stoklar, beklemeler, gereksiz işler, gereksiz hareketler, gereksiz taşımalar) yok edilmesi ile maliyetlerin düşürülmesi, müşteri memnuniyetinin artırılması, piyasa koşullarına uyum esnekliğinin kazanılması, nakit akışının hızlandırılması dolayısı ile firma kârlılığının artırılması hedeflenir (http://www.lean.org.tr/yalin-yaklasim). 25 MAYIS 2014 MAKALE KÜRESEL SOSYAL POLİTİKA FİKRİ önünde önemli bir engel olmuştur. Özetle, yoksullar için güvenlik ağı oluşturup orta sınıf için eğitim ve sağlık giderlerinin paralı hale getirilmesi gerektiğini salık veren Dünya Bankası grubuna karşılık, bu yaklaşıma katılmayan bir grup da 'herkes için iyi kamu hizmeti' yaklaşımını savunmaktadır. İkinci olarak Uluslararası Para Fonu (IMF); 1970'ler, 1980'ler ve 90'larda 'güvenlik ağı' fikrini takip etmiştir. Yapısal uyum programlarına aldığı tepkilerle yoksulluğun azaltılması ve büyüme alanlarına yönelen IMF, şimdilerde kısa dönem makro istikrar için sosyal harcamaların kısılmasını salık verdiği ve bunun uzun dönem yoksulluk hedefiyle çeliştiği gerekçesiyle eleştirilmektedir. Son olarak Dünya Ticaret 26 Örgütü (WTO), özellikle küresel özel hizmet sağlayıcılarını destekleyen Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ve ilaç firmalarının patent hakkı üzerinden yoksul ülkelerdeki ilaç fiyatlarını etkileyen Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS) sayesinde ulusal sosyal politikayı karşıt yönlerde etkilediği tartışılan bir kurumdur. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), sosyal sorunlarla ilgili kurulan en eski uluslararası hükümet organizasyonudur. Kurum, 1930 ve 1970'ler arasında gelişmekte olan ülkelerde emeklilik ve sosyal güvenlik sistemlerinin kurulmasında temel rol oynamıştır. Örgüt, 1980 ve 1990'larda sosyal koruma alanında liderlik etmiş ve özellikle emeklilik alanında özelleştirme ve bireyselleşmeyi savunan WB'ye karşı durmuştur. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sağlık konusunda daha fazla söz sahibi olabilmek için ekonomistlerle işbirliğine gitmiş ve sağlık harcamalarını insani gerekçeyle değil beşeri sermayeye katkı sağladığı gerekçesiyle meşrulaştırma çabasıyla dikkat çekmektedir. Fazla etkin olmamakla beraber Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Örgütü (OECD) ise; serbestleşme taraftarı WB, IMF, WTO ve kamu hizmetini korumayı savunan Birleşmiş Milletler (UN) sosyal birimleri arasında konumlanmaktadır. MAYIS 2014 Haklar Sözleşmesi’ni ihlal eden ülkeleri rapor etmek ve denetlemekle görevlidir. Yalnız zorlayıcı mekanizmaların, küresel düzeyde yasal tazminat ve hükümetlerin sosyal hakları korumadaki herhangi bir başarısızlığı karşısında bireysel şikâyet mercinin olmaması, içeriği ilerici bu belgeleri işlevsiz hale getirmektedir. Bu kısıtlar 1989 Çocuk Hakları Sözleşmesi için de geçerlidir. Şimdiye kadar bahsedilenlerin yanı sıra, dünya çapında sosyal politika konularında etkili olabilen diğer kurumların UN bünyesindeki birimlerden oluştuğu gözlenmektedir. Bunlardan ilki; Birleşmiş Milletler Eğitsel, Bilimsel ve Kültürel Örgütü (UNESCO); finansman meselelerini WB'ye bırakırken, daha çok eğitimin içeriği ve sosyal amaçlarıyla ilgilenmekte ve küresel özel eğitimi düzenleme kılavuzları yaymaktadır. Bir diğer UN birimi olan BM Çocuk Fonu (UNICEF), çocukların refah ve haklarıyla ilgili olduğundan geniş bir sosyal politika alanına hitap etmektedir. UN'nin diğer ilgili birimlerine gelince; BM Kalkınma Programı (UNDP), BM Ekonomik ve Sosyal İlişkiler Bölümü (UNDESA) ve WB'nin aynı alandaki politikalarının uyumlaştırılması gerekmektedir. Örneğin; 2000 yılında UN'nin ortaya koyduğu yoksulluğun azaltılması, çocukların okula gönderilmesi ve sağlık erişiminin iyileştirilmesi vb.ni kapsayan Milenyum Kalkınma Hedefleri'nin (MDGs) gerçekleşmesi ülkeler için sosyal kalkınma planları yapılmasını gerekli kıldığından UNDP'nin görev alanına girmektedir. Fakat aynı zamanda ülkeler tüm bu politikaları, iş yaratma üzerinden evrensel ve kapsayıcı biçimler öneren yeni sosyal politika rehberi notlarıyla (UNDESA) da uyumlaştırmak zorunda kalmaktadır. Son olarak BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi (UNCESCR), UN'nin 1966 Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Küresel düzeyde ulus üstü sosyal politika olarak ele alınan küresel sosyal politika, yukarıda bahsedilen kurumların da yardımıyla küresel yeniden dağılım, küresel sosyal düzenleme ve küresel sosyal haklar alanlarında politikalar üretmektedir. Bunların ilkine en güzel örnek, yoksul ülkelerde sağlık, eğitim ve sosyal koruma alanlarında sınırlı küresel kaynağa ulaşımı sağlayan Küresel Fon'dur (Global Fund). Küresel sosyal düzenleme ise, küresel iş dünyasına sosyal sorumluluk getiren Küresel Sözleşme (Global Compact) çerçevesinde tartışılabilir. Bunu imzalayan iş sahipleri çalışma, çevre ve yolsuzluk karşıtı standartlara uyacağına dair söz vermiş olmaktadır. Bu da gönüllülük esasına dayandığından bir bağlayıcılığı yoktur. Küresel sosyal haklar çok güçlü olmasa da UNCESCR'nin varlığı ve UN'nin eğitim, sağlık ve yoksulluğun önlenmesi konularında asgari küresel sosyal standartlarının kabul edilmesi bu alanda ilerleme sağlandığını göstermektedir. Küresel sosyal yönetişim alanında radikal değişiklik önerileri bir kenara koyulacak olursa, mevcut tabloda olası reform başlıkları aşağıdaki gibi özetlenebilir: • Bu reform önerilerinden en yaygını ekonomik ve sosyal politikada UN'nin rolünü güçlendirmektir. Buna paralel olarak, 2005'teki Genel Sekreterlik Raporu 27 MAYIS 2014 MAKALE KÜRESEL SOSYAL POLİTİKA FİKRİ Ekonomik ve Sosyal Konsey'e (ECOSOC) küresel kalkınma gündemini yönetmede ve MDG'leri de içerecek biçimde uluslararası kalkınma hedeflerinin uygulanmasında liderlik atfetmektedir. Bunun dışında bir grup da bu görevin UNDP, ECOSOC, UNDESA ve UN bünyesinde kurulabilecek diğer birimlerin işbirliğinde başarılabileceğini iddia etmektedir. • Uluslararası örgütler arası diyalog ve sinerjinin önemini vurgulayan diğer reform önerisi WB'nin uluslararası hâkimiyetini azaltmanın bir diğer yolu olarak, UN ve WB birimleri arasındaki iletişim ve işbirliğinin artırılmasını savunmaktadır. ILO bu görüş çerçevesinde, işbirliği içinde hareket eden kurumların adil ve kapsayıcı bir küreselleşme için -ilk olarak küresel büyüme, yatırım ve istihdam yaratma sorunları için- daha dengeli ve tamamlayıcı politikalar üretebileceğini ileri sürmektedir. Benzer şekilde WB ve IMF de, WB'nin paydaş birimlerle işbirliği içinde, MDG'lerin durumuna dair küresel bir rapor hazırlaması konusunda hemfikirdir. • Güney için daha geniş politika alanı reformunu savunanlar şimdilerde hem WB'nin hem Kuzey devletlerinin sağladığı fonların daha az bağlayıcı olduğunu vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra, Çin'in sağladığı koşulsuz yardımlar sayesinde de Güney'in ihracata dayalı özelleştirmeci politikalara alternatif üretebilme olanağından bahsedilmektedir. UNCTAD bu alternatif yolu (Washington uzlaşmasına bir gönderme ile) Güney Uzlaşması olarak adlandırmaktadır. Buna göre uluslararası ekonomiye entegrasyonda uygun sıralama ile karşılaştırmalı üstünlüğün olduğu sektörlerde dışa açılma ve gelir dağılımında üretim odaklı bir bakış açısı daha faydalı olacaktır. 28 • Bu alandaki reformun küresel ağlar ve küresel kamu-özel ortaklığı sayesinde mümkün olduğunu savunan grup UN ve WB çevresinde dönen tartışmanın sınırlarını aştığını ve sosyal politika alanında küresel değişimin adı geçen yeni olasılıklarla mümkün olduğunu ileri sürmektedir. Uluslararası örgütlerdeki paydaşlar, küresel özel sektör ve uluslararası STK'lar arasında işbirliğini teşvik eden bu bakış açısı, varsa takip edilen ilkelerin demokratik süreçlerden geçmeden belirleneceği yönünde eleştirilmektedir. • WB'nin hesap verebilirliğinin artırılması üzerine duran reform önerisine göre, kurum sadece bağış yapan hükümetlere karşı değil, borç verdiği ülke hükümetlerine karşı da sorumludur. Bu konuda dikkat çeken üç reform alanı vardır: Oylama hakkının dağılımı konusunda ülkelerin milli gelir büyüklüğüne göre yapılan düzenleme yerine, her ülkenin bir oy hakkı olmasının daha uygun olduğu ileri sürülmektedir. Yönetim kurulunun kompozisyonuna gelince, sanayileşmiş ülkelerin mutlak çoğunlukta olması bir başka reform alanını oluşturmaktadır. Son olarak örgüt personelinin seçiminde ABD eğitimli Ortodoks ekonomistlerin ağırlığı da bir başka reform alanıdır. • Dünya-bölgesel sosyal politika, Kuzey çıkarlarına hizmet eden uluslararası kurumları desteklemek ve güçlendirmek yerine Güney'in korumacı amaçlarına hizmet edecek bölgesel oluşumlar yaratmak ve bu oluşumları güçlendirmenin daha anlamlı bir çaba olduğunu savunmaktadır. Benzer şekilde tüm dünya için geçerli tek bir sosyal politika bütünü oluşturmaya çalışmaktansa, Güney hükümetlere kendi politikaları için de yer bırakan dağılım, düzenleme ve hakların dünya-bölgesel sosyal politikaları oluşturulabilir. Hâlihazırda Güney'deki ticaret blokları ve diğer bölgesel birlikler (Mercosur, SADC, ASEAN, SAARC…vb.) ticaret ve emek, sosyal ve sağlık standartları gibi konularda fikir birliğine gitmektedir. Bu da hem küresel piyasa güçlerine karşı bir koruma sağlarken hem de küresel düzeyde bu ülkelerin seslerinin daha fazla duyulmasını sağlamaktadır. Görüldüğü üzere, günümüzde yeni boyutlarıyla yaşanan küreselleşme her alanda olduğu gibi sosyal politika alanında da yeni tartışmalara ve fikirlere yol açmaktadır. Gelecekte hangi fikirlerin gerçekleşme şansı bulacağı hangilerinin olgunlaşamadan hafızalardan silineceğine zaman içinde tanıklık edilecektir. Kaynakça • Deacon, B., (2008) Global and Regional Social Governance, Understanding Global Social Policy içinde, N. Yeates (der.) Policy Press: Bristol, s. 21-45. • Erdoğdu, S. (2012)“Dünyada Çalışma İlişkileri: 1945 Yılından Günümüze Kadar” Çalışma İlişkileri Tarihi, A. Makal (der.) Anadolu Üniversitesi Yayını: Eskişehir, s. 54-78. • Erdoğdu, S., (2006), Küreselleşme Sürecinde Uluslararası Sendikacılık, İmge Kitabevi: Ankara. • Yeates, N., (2008) The idea of global social policy, Understanding Global Social Policy içinde, N. Yeates (der.) Policy Press: Bristol, s. 1-20. • www.lean.org.tr, Yalın Enstitü Web Sitesi, Erişim Tarihi: 24.04.2014. MAYIS 2014 MAKALE ÜNİVERSİTE VE SANAYİNİN YENİLİKÇİ İŞBİRLİĞİ İÇİN ÜÇÜNCÜ NESİL “AÇIK ÜNİVERSİTE” DÖNÜŞÜMÜ Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Giriş Üniversiteler kuruluş amaçları ve yasal dayanakları itibarıyla kamuya açık yerler olarak tanımlansa da büyük ölçüde kendi iklimi içinde kendi dinamiklerini öncelikli kılan bir yapı içindedir. Üniversitelerin eğitim kurumu olma önceliğini sağlamaları ve korumaları yadsınamaz ve bu olağandır. Ancak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve birçok Avrupa üniversitesinde görülen sanayide etkinliği olan hatta elde ettikleri patentlerinden önemli kazançlar elde edebilen rekabetçi ve üretken üniversite olabilmeleri de önemlidir. Üniversiteler var olan bu yapılarını korumakla birlikte, içinde yer aldığı “bilgi” iklimi içinde, bilgiyi de üretken biçimde kullanan, bu bilgiden toplumun her kesiminin yararlanmasını sağlayan, büyük ölçüde de var olan toplumsal dinamiklerin yenilenmesini sağlayan, süreçleri dönüştüren bir etkinlik içinde de olmak zorundadır. Bunun yolu ise üniversitelerde küçük yapısal düzenlemelerle yeni bir uygulamanın başlatılması ile mümkün olabilecektir. Son 10 yıl içinde oluşturulan TEKMER (teknoloji merkezleri) ve TEKNOKENT uygulamaları ise daha çok yüksek eğitime sahip girişimciler veya kurumsallaşmış işletmeler için bir fırsat oluşturmuş, ancak KOBİ'lerin çok büyük çoğunluğu için bu tür yapılanmalar hala erişimi zor olarak görünmektedir. Bu makalede, üniversite-sanayi işbirliğinde birlikte çalışabilirlik için mevcut üniversitelerimizin bir kısmında 3. Nesil “Açık Üniversite” uygulamasına dönüşüm önerilmektedir. Açık Üniversite deyimi ile anlatılmak istenen, “bilginin ekonomiye çevrildiği” (Bkz. Stanford/MIT üniv. modeli) [2] yeni nesil üniversiteye dönüşümün sağlanmasıdır. Üniversiteler kampüslerin içinde kaldıkça ancak bilginin aktarılması evresi ile kalınacak, ekonomiye doğrudan katkı sağlanmadığı sürece de 29 MAYIS 2014 MAKALE ÜNİVERSİTE VE SANAYİNİN YENİLİKÇİ İŞBİRLİĞİ İÇİN ÜÇÜNCÜ NESİL “AÇIK ÜNİVERSİTE” DÖNÜŞÜMÜ Olgunlaşma ... olgunlaşmış eski paradigma yeni ihracat teşviki ithal ikamesi (dış yatırım ve korumacılık) alanlarını saptamak amacıyla bilimin, teknolojinin, ekonominin, çevrenin ve toplumunuzun vadeli geleceğine sistemli olarak bakan süreçtir [5]. ... kalkınma fonları ... ? globalleşme ile yaşamak asya kaplanları atılımı başkalalarının kaybolmuş zamanı hammadde ihracı mamul ithali ... . zaman Şekil 1. Teknoloji Yörüngesi/Paradigması: Hareketli Hedefler [2]. toplumdaki sahiplenme ancak “orada bir üniversite var uzakta, o üniversite bizim üniversitemizdir!” kabulünün dışına çıkamayacak ve toplumdaki sosyal ve ekonomik gelişmenin içinde gereğince yer alamayacaktır. KOBİ Büyük İşletme 1. Sürdürülebilir Kalkınma İçin Yenilikçi Sosyal ve Ekonomik Modeller Neler Söylemekte? Teknoloji öngörüsü; en büyük ekonomik ve sosyal yararı sağlaması beklenen yeni jenerik teknolojileri ve stratejik araştırma KOBİ KOBİ Üniversiteler Yerel Yönetimle KOBİ KOBİ KOBİ KOBİ KOBİ Teknoloji Merkezle KOBİ KOBİ Büyük İşletme KOBİ KOBİ Sektörel STK’lar KOBİ KOBİ Bölgesel Ekonomi KOBİ KOBİ KOBİ KOBİ Destek Hizmetle Tekn. Merk. Büyük İşletme Ticaret/Sanayi Odaları KOBİ KOBİ KOBİ KOBİ KOBİ KOBİ KOBİ KOBİ Şekil 2. Dağınık Bölgesel İnovasyon Sistemi (Orjinali İngilizce’den çevrilmiştir.) Kaynak: Üniversite-Sanayi İşbirliği- www.inovasyon.org/getfile.asp?file=uni-san.ppt [2]. 30 Bir işletmenin rekabeti ve hayatta kalabilmesi için en önemli ve başat konu olan “verimlilik kavramının” algılanmadığı, uygulanmadığı bir işleyiş içinde yenilikçi uygulamaların yeterince algılanmaması olağandır. Dolayısıyla KOBİ'lerde verimlilik dönüşümü etkileri görülmeden Ar-Ge ve yenilik anlayışına dayalı üretimlerin yapılmasını beklemek oldukça zordur. Bazı görüşlerde öne sürüldüğü gibi Ar-Ge ve yenilik uygulamaları verimliliğin bir alternatifi değildir, tam tersi Ar-Ge ve yenilikçi uygulamalar doğrudan “verimlilik yönetimi planlaması” altında yer alan uygulamalardır. İşte bu noktada, çok önemli olan bu sorunun çözümlenmesinde anahtar görev üniversitelere düşmektedir. Bugün itibarıyla Türkiye'de üniversitesi olmayan il, meslek yüksekokulu olmayan-neredeyse- ilçemiz kalmamıştır. Bu potansiyeller kullanılarak çok hızlı biçimde-dönüşüme arzulu ve hazır olan-KOBİ'lerimizden başlanılarak işletmelerimizin verimlilik dönüşümlerinin başlatılması, ardından da yenilik uygulamalarına geçilmesi mümkündür. 2. Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Birlikte Çalışabilirlik Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde, üniversite-sanayi işbirliğinin başlaması ve gelişiminde akademik iki aşamadan bahsedilmektedir (akademik devrimler olarak nitelenmekte). Buna göre öncelikle yeni bilginin keşfi süreci başlamakta, ardından da bilginin ekonomik faaliyete çevrilmesi aşaması gelmektedir. Bunlardan ilkinin ülkemizde MAYIS 2014 Tablo 1. Akademik Devrimler 1. Devrim Yeni Bilginin Keşfi Harvard Model 2. Devrim Bilginin Ekonomik Faaliyete Çevrilmesi Stanford/MIT Model Kaynak: Üniversite-Sanayi İşbirliği- www.inovasyon.org/getfile.asp?file=uni-san.ppt henüz devam etmekte olan, üniversiteleşme süreci ve var olan üniversitelerimizin büyük çoğunluğundaki bilim yapılanmasını da ifade ettiği söylenebilir. Üniversite-sanayi işbirliğinde ülkemizde çözümlenmesi gereken üç temel sorun kümesinin varlığı öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki her iki tarafın beklentileri (Bkz. Tablo 2) ve bunun kesişme noktasının henüz belirgin olmaması, ikincisi üniversite ve sanayinin ortak kültürü (dil ve algılama da dahil olmak üzere) üçüncüsü ise ortak çalışma arayüzünün nasıl tanımlanacağı konusunda araştırmalara dayalı bir referans arayüzün olmamasıdır. Türkiye'de üniversite sanayi işbirliğinde istenilen sinerji düzeyine gelinebilmesi ve bu sorunların kalıcı olarak aşılabilmesi Tablo 2. Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Sorun Kümeleri [3]. 1. Tarafların Beklentileri Belirgin bir kesişme noktası yok 2. Ortak Kültürde Buluşma Ortak dil kullanımı ve algılama da benzerlikler çok az 3. Ortak Çalışma Ara Yüzü Araştırmalara dayalı referans bir ara yüzün olmayışı Tablo 3. Sanayici ve Akademisyenin-Ortak-Beklenti Noktaları [3]. ORTAK (?) NOKTALAR SANAYİ NE DİYOR? ÜNİVERSİTE NE DİYOR? Zaman kavramı (“1 günde isterim”) Zaman kavramı (“10 günde olur”) Öncelikler farklı (Mal-Mülk) Öncelikler farklı (mevki-m akam) Mali problemler (çok para istiyorlar!) Mali problemler ( bilgiye kıymet vermiyorlar!) Üretimi-işletme pratiğini bilmiyorlar Ne yaptıklarını bilmiyorlar Tecrübe önemli (kitapta yazıldığı gibi değil) Bilgi daha önemli Muhafazakâr Radikal Sonuç pozitifse değerlidir Negatif sonuç da değerlidir Başarının paylaşımı: İşte buyurun! Profesör yaptı! Ben burada olacak adam mıyım? Kaynak: Ferhat KARA, Mahmut KİPER; TÜBİTAK SAM - web.deu.edu.tr/umk/umk/sunumlar/fkara/samsunu.PPT [3]. için aşağıda gerekçeleri açıklanarak önerilen “Açık Üniversite Modeline” dönüşüm, önemli bir alternatif olarak önerilmektedir. ABD üniversitelerinde olduğu gibi (Bkz. ABD üniversitelerindeki Grant Sistemi) konusunda uzmanlığı ve pratik uygulamaları olan bir üniversitenin sorumluluğunda Ar-Ge fonlarının kullanılması en uygun seçenek olarak görülmektedir. Bununla birlikte birçok gelişmiş ülkede üniversite-sanayi işbirliği içinde devlet kurumları, devlet desteği ile birlikte üçlü sarmal (helix) sistemi ile birlikte güçlü bağlar içinde yer almaktadır. Bu üçlü sarmalın kurulumu ile ortak sorumlulukların yönetilmesi, denetlenmesi ve yeniden düzeltilmesi oldukça hızlı ve kolay olabilmektedir. Üniversite sanayi işbirliğinde var olan modellerden yaygın olarak önerilenler: Üçlü ağ yapılar ve hibrid organizasyonlardır (Bkz. Şekil 3). 3.Üçüncü Nesil “Açık Üniversite Önermesi Nedir” Ülkemizdeki üniversiteler yasalar gereği vatandaşlara açık olan kurumlardır. Burada “Açık Üniversite” önermesi; üniversitelerin bulundukları bölgedeki sosyal ve ekonomik kalkınma planları içinde doğrudan yer alan; yerel sanayinin ve hizmet sektörünün gelişebilmesi için ilgili kesimlere sürekli eğitim ve danışmanlık hizmeti veren, sanayicinin ihtiyaç duyduğu her alanda araştırma enstitüleri ile Ar-Ge hizmeti sunabilen dinamik yapılanmaya dönüşümüdür. 3. Nesil Üniversiteler; İşbirliği: ”know-how” ve başka yollar ile bir ağ üniversitesidir, doğrudan devlet katkısı azalmıştır [1]. Eğitimlerle birlikte, Ar-Ge, yenilik çalışmaları ile sonuç odaklı ürünler elde etme amaçlı faaliyetler önemlidir. Yönetimde değişimler (örneğin tema tabanlı), teşvikler (örneğin işbirliği, kıymetlendirme (valorizasyon) için), tutum 31 MAYIS 2014 MAKALE ÜNİVERSİTE VE SANAYİNİN YENİLİKÇİ İŞBİRLİĞİ İÇİN ÜÇÜNCÜ NESİL “AÇIK ÜNİVERSİTE” DÖNÜŞÜMÜ ÜNİVERSİTE-SANAYİ-DEVLET İŞBİRLİĞİ S Ü D D Ü S liberal devletçi S Ü sanayi üniversite üçlü ağyapılar, hibrid organizasyonlar D Üniversite neden sanayi ile işbirliği yapar? • Toplumun bir kamu yatırımı olan üniversite araştırmasının ekonomik değerini görmek istemesi, • Ekonomik değer talebinin doğurduğu mali baskılar sonucu firma kaynaklarından ve işbirliği programları destek fonlarından yararlanma, • İşbirliği kültürünün gelişmesi, • Araştırmacıların kendi buluşlarının uygulanmasına ilgi duymaları, • Firmaların üniversiteden araştırma talep etmeleri, • Öğrencilere yeni fırsatlar yaratma, • Sanayideki uzmanlıktan yararlanma. üçlü sarmal devlet Şekil 3. Teknoloji Yörüngesi/Paradigması: Hareketli Hedefler [2]. gerektirir [4]. Bir anlamda üniversiteler, sanayinin ve sanayinin öncüsü akıl ve uygulama kapısı olmak durumundadırlar. Çünkü uluslararası rekabet çok çetinleşmiş ve aylarla ifade edilebilecek yeniliklerin ortaya çıktığı bir küresel ekonomi çağı başlamış durumdadır. 4.Neden “Açık Üniversite” Uygulamasına Geçilmeli? Bunun Adımları Nasıl Olmalı? Türkiye'nin 2023 hedefleri içinde Ar-Ge harcamalarına ayrılan payı, yurt içi milli hâsılanın (GSMH) % 3'üne kadar yükseltmektir. Bugün itibarıyla bu oran henüz % 0,9 seviyesindedir. Açık Üniversite dönüşümüyle üniversitelerin var olan yapılanmalarında sağlayacağı gelişmeler Tablo 5'te verilmiştir. Ülkemizde özel sektörün Ar-Ge'ye ayırdığı pay ise tüm Ar-Ge harcamaları toplamı içinde yaklaşık 1/2 düzeyinde bile değildir [6,7]. Ü D .. .. . S ............. ....................... ................................ ........... ...................... ..................... ......... ....................... ......... ........................... inovasyonun ...... .. . yeni .................. ........... .. .... . . . . . . . . . . üçlü sarmalı .... .. .................... . ......... ....... . . . ... . ................... ............................. ..... . ............... ................................. ............................... Şekil 4. İnovasyonun Üçlü Sarmalı; Üniversite, Sanayi ve Devlet Kurumları [2] 32 KOBİ'lerin kurumsallaşmasındaki sorunlar ancak bölgesel düzeyde, KOBİ'lerin ilişkili olduğu ticaret ve sanayi odaları işbirliği ile üniversitelerin yoğun danışmanlık hizmetlerinin sunulması ve KOBİ'lere “kurumsallaşma sertifikası” verebilmesi ile aşılacak bir sorundur. Burada devlete düşen görev ise KOBİ'lere vereceği destek ve kolaylıkları “kurumsallaşma” şartına bağlamasıdır. İşletmelerimizin birçoğunun ve KOBİ'lerin neredeyse tamamının içinde yer aldığı bu temel sorunların çözümü ancak üniversitelerimizin kapısının hiçbir koşul öne sürülmeksizin KOBİ'ler başta olmak üzere işletmelerimize 7/24 eğitim, danışmanlık hizmetlerinin sunulması ile Ar-Ge, yenilik amaçlı laboratuvar çalışmalarının üniversitelerde yapılması ile mümkündür. “3.Nesil ‘Açık Üniversite’ye geçilmesinin adımları nasıl olmalıdır?” sorusunun cevabı şüphesiz bazı aşamalarda bölgesel farklılıklar göstermekle birlikte Tablo 4'te yer alan yaklaşımlarla yapılması olasıdır. Burada asıl olan üniversitelerdeki akademik özgünlük korunmaya devam MAYIS 2014 Tablo 4. Nesil “Açık Üniversite ”ye Geçiş Adımları Nasıl Olmalı? Aşamalar Yapılacak Uygulamalar 1.Üniversitelerin Sanayide Uzmanlık Alanlarına Göre Belirlenmesi Coğrafi bölgelerin büyüklüklerine göre rekabeti sağlayabilecek biçimde birden fazla kümelenme 2.Uzman Akademisyenlerin Belirlenmesi Belirlenmişuygulama konularında akredite uzmanlıkların kurulması 3.Üniversite Laboratuvarlarının Geliştirilmesi Bölgesel sanayi yapılanmasına göre akredite Ar -Ge ve test lab. kurulması 4.Sanayi İçin Sürekli Eğitim, Danışmanlık Sisteminin Kurulması Uzmanlık dallarına göre sertifikalandırılmış 5.Üniversite Sanayi Proje Destek Bütçeleri Oluşturulması Üniversite Enstitüleri, nezdinde sanayiye yönelik Ar-Ge ve yenilik projede görevli uzman akademisyenin kullanacağı bütçe (ABD, Grant) 6.Lisans ve Lisansüstü Akademik Prog. Düzenlemeleri Sanayinin öncelikli alanlarında, uygulamalı tezler 7. Sanayi Uygulama Eğitim Programlarının Başlatılması Sanayide çalışanların niteliklerinin artırılmasına yönelik, akredite edilmiş sertifika prog. Tablo 5. Açık Üniversite Uygulaması Dönüşümü ve Kazanımları Açık Üniversite Uygulaması Piyasa Katkısı Dönüşüm Biçimi Hedeflenen Kazanım 1. Akademik Alandaki Çalışmalardaki Dönüşümler 1. Sürekli Eğitim Merkezleri (SEM) Yeşil Kart Uygulaması 2. Lisans Üstü Çalışmalar 3. Belirlenmiş Konularda Kongre, Sempozyum Etkinlikleri •SEM uygulamaları piyasa odaklı geliştirilmeli •SEM erişimleri kolaylaştı rılmalı •Lisansüstüçalışmaların önemli ölçüde sosyal ekonomik fayda pratiklerine dönük planlanması, •Nitelikli ve sertifkalı Sanayi elemanı yetiştirilmesi •Tekrarlı işlem ve kalite sorunların önlenmesi •Lisansüstü çalışmaların her birinde piyasaya yönelik sorunun çözümünün veya gelişiminin sağlanması İşletme veya İşletmenin İlişkili Olduğu STK katkısı •Enstitülerin belirlenmiş konularda uzmanlaşması •Üniversitelerin sektörel Ar-Ge ve analiz laboratuvarları geliştirmeleri •Üniversitelerin, sektörel STK’lar veya işletmelerle Ar-Ge ve inovasyon girişimleri • Enstitülerin bölgenin kalkınma hedefleri ve önceliklerinegöre belirlenmiş konularda uzmanlaşması • Üniversitelerinbölgelerin ekonomik kapsam ına uygun özellikte sektörel laboratuvarları geliştirmeleri •Üniversitenin ortak olduğu Ar-Ge ve inovasyon girişimleri İşletme veya İşletmenin İlişkili Olduğu STK katkısı •Üniversitelerin sektörel STK’lar ileortak girişimler kurması •Üniversitelerin mekân bağımsız kesintisiz eğitim, danışmanlık yapılabilecekleri düzenlemeler • Üniversitelerin sektörel ortak girişimler kurması • Üniversite yerleşkelerinde eğitim ve Ar -Ge çalışmaları için 24 saat çalışma yapılabilecek düzenlemeler • Üniversiteler ve sanayi merkezlerinde ortak işbirliği ofislerinin açılması İşletme veya İşletmenin İlişkili Olduğu STK katkısı 2. Ar - Ge ve Yenilik Uygulamalarındaki Dönüşümler 4. Enstitülerin Uzmanlaşması 5. Sektörel Laboratuvarların Kurulumları 6. Ortak Ar -Ge organizasyonları 3. Kurumsal Yapılanmadaki Gelişimler 7. Ortak Girişimler Kurabilmek 8. 7/24 Saat Çalışılabilecek Organizasyon Yapılanması 9. Ortak İşbirliği Ofisleri edilirken, ülkemizin sınırlı kaynaklarının üniversiteler eliyle çok etkin biçimde kullanılabilmesidir. Bunun için kimi zaman, konusunda uzman akademisyenlerin bir proje döngüsü içinde zaman zaman doğrudan kendi projesine tahsis edilmiş bütçe ile uygulamaya yönelik çalışmaların içinde yer alarak somut patentli ürünlerin ortaya konmasını sağlamalarıdır. Kaynakça: 1. A. Demir, 3. Nesil Üniversiteler; www.medeniyet.edu.tr/content/userfiles/3 _nesil_universiteler_01.pdf 2.“Üniversite Sanayi İşbirliği” www.inovasyon.org/getfile.asp?file=unisan.ppt 3. F. KARA, M. KİPER, Üniversite Sanayi İşbirliği, web.deu.edu.tr/umk/umk/sunumlar/fkara /samsunu.PPT 4.“Dünya'da Üniversite ve Sanayi İşbirliği” www.ttgv.org.tr/content/docs/usi_kitap.pdf 5. E. Erdil, T. Pamukçu v.d. “Değişen Ün.San. İşbirliğinde Üniversite Örgütlenmesi” http://www.politics.ankara.edu.tr/dergi/pd f/68/2/4.-Erkan-Erdil-.pdf 6. EUROSTAT. http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/tgm. 7. E.T. Karagöl, H. Karahan, Yeni Ekonomi: Ar-Ge ve İnovasyon; http://books.google.com.tr/books?id * Web kaynaklarına erişim tarihi Nisan 2014. 33 MAYIS 2014 PROJELER UYGULAMALI BİLİM EĞİTİMİNE YENİ BİR SOLUK: ITAP FENLAB Tuğrul HAKİOĞLU / ITAP Direktörü itap-tthv.org | itap-fenlab.org Bilkent Üniversitesi / Fizik Bölümü ITAP FenLab İlköğretim Öğrencileri için Deney, Uygulama ve Gözlem Laboratuvarı Profesyonel bilimsel araştırmaların, eğitimsel ve toplumsal bilim etkinliklerinin birlikte yer aldığı bir Sivil Toplum Kuruluşu olan ITAP, uluslararası alanda “Institute of Theoretical and Applied Physics” adıyla bilinmektedir. 2006 yılının Mart ayında Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı bünyesinde kurulan bu fizik enstitüsü 2012 yılında dernekleşerek İleri Teknolojik Araştırma, Projelendirme ve Uluslararası Bilimsel Eğitim Derneği adıyla yeni bir sivil toplum hareketine dönüşmüştür. Başlıca faaliyetlerini Ankara ve Marmaris'te sürdürmekte olan dernek, 34 çalışmalarını başta İstanbul olmak üzere diğer bazı şehirlere genişletmek için hazırlıklarını sürdürmektedir. ITAP yalnızca bilim camiasına değil toplumun her kesimine hitap edebilmek amacıyla, ilkokuldan üniversiteye kadar öğrencilerin yanı sıra toplumun her kesiminden doğa bilimlerine ilgi duyanlara, temel bilimsel yasaların, merak uyandırıcı, düşündürücü ve eğlenceli bir şekilde aktarılmasına yönelik etkinlikleri hayata geçirerek, ülkemizde son yıllarda ulusal bilim strateji planları içinde yer alan bilim toplumu hedeflerine yönelik çalışmalara katkıda bulunmaktadır. Kuruluşu itibarıyla fizik alanında uluslararası akademik etkinlikler düzenleyen ITAP, düzenlediği etkinliklerin kapsamını ve hedef kitlesini genişleterek 2009 yılında ITAP Fizik Olimpiyat Okulu ile lise fizik öğretmenlerine, ardından 2011 yılından itibaren ITAP Bilim ve Toplum Merkezi ile ilköğretim öğrencileri ve ailelerine ulaşmaktadır. MAYIS 2014 ITAP FenLab Nedir? ITAP Bilim ve Toplum Merkezi'nin çalışmaları 2013 yazında genişletilerek ilköğretim öğrencilerinin fen ve matematik derslerine katkıda bulunmak amacıyla ITAP FenLab adında yeni bir uygulamalı eğitim modeli geliştirmiştir. FenLab, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bünyesinde Talim ve Terbiye Kurulunca hazırlanan ilköğretim fen ve matematik müfredatları ile uyumlu ve müfredatlara paralel olarak ilköğretim öğrencilerinin okul içi fen ve matematik eğitimlerini deney, uygulama, gözlem ve atölyelerle güçlendiren bir ek müfredat programı olarak geliştirilmiştir. Öğrenciler okullarında aldıkları fen bilimleri ve matematik eğitimlerinin deney, uygulama, gözlem ve proje çalışmalarını ITAP'ta bu program kapsamında gerçekleştirebileceklerdir. Öğrenciler eğitim yılı boyunca sürekli olarak katıldıkları bu programda, haftalık 200 dakikalık bir eğitimle fizik, kimya, biyoloji, astronomi, jeoloji ve matematik alanlarında aktif katılımlı etkinlikler ile temel bilim eğitimi eksiklerini kapatmakta ve bilimsel süreç becerilerini geliştirebilmektedirler. ITAP FenLab Ankara Beşevler'de çalışmalarına başlamış olup diğer şehirlere yayılma konusunda da girişimlerini sürdürmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları, toplumun eğitimine katkı sağlamak için, kendi ayakları üstünde durabildiği kadar var olma çabası içindedir. Çünkü eğitimdeki kalite, bireylerin, ailelerin ve toplumların sağlık, eğitim, siyasi, ekonomik ve kültürel fırsatlara ve hizmetlere ulaşabilme yeteneklerini güçlendirir. Gelişmişlik düzeyi ile eğitimin paralel olarak ilerlediği gerçeğini unutmamak gerekir. ITAP da aynı amaçla FenLab projesini geliştirmiştir. ITAP FenLab'ın Amaç ve Hedefleri Gündelik yaşantılar çocukların beyinlerinde birçok soru ve problemi ortaya çıkarır: Buzdolabı acaba nasıl soğutur? Neden yemek yemek ve su içmek zorundayız? Balıklar suyun içinde nasıl yaşar? Neden ağaçlar yeşil, gökyüzü mavidir? Gökyüzü akşamüstü neden kızıllaşır? Nasıl görebiliyoruz? Nasıl duyabiliyoruz? Göktaşı yağmurları, kuyruklu yıldızlar, ay, güneş, tutulmalar, yıldızlar nasıl oluşur? Yetişmekte olan neslin kafalasında oluşan bu gibi sorulara, öğrendikleri ışığında bilgilerini sentezleyip çözümler/cevaplar üretebilen, analitik düşünebilen, özgür ve mutlu bireyler olmasını istiyorsak, eğitim kurumlarımızda insanoğlunun bilimsel birikimini onlara daha anlaşılır, daha uygulamalı ve daha etkili anlatabilmenin yollarını mutlaka bulmalıyız. Bu kapsamda öğrencilere daha geniş ve daha derin öğrenme olanakları sunmak için eğitim programlarında çeşitlilik artık kaçınılmaz bir gereksinimdir. Bireyin yetenek, potansiyel ve ihtiyaçlarına uygun, alternatif programların sunulması, aynı zamanda çeşitliliğin artırılması yeni nesile yapılan en doğru yatırımdır aslında. ITAP FenLab, her çalışmanın ve başarının bilgi ve araştırmaya dayalı olması gerektiği felsefesini benimsemektedir. Öğrencilerin fizik, kimya, biyoloji ile ilgili konularda okul müfredatına uygun ve paralel olarak seçilen çok sayıda deneyi kendi elleriyle yapmaları, matematiğin çok sevilebilecek bir şey olduğunu öğrenmeleri, gözlemlere ve proje çalışmalarına aktif olarak katılarak okul içi bilgilerini ve başarılarını pekiştirmeleri, basit mühendislik uygulamalarıyla girişimci ruhlarını güçlendirmeleri hedeflenmektedir. 35 MAYIS 2014 PROJELER ITAP FenLab'da eğitim alan öğrenciler akılcı düşünmeyi, soru sormayı, merakının peşinden gitmeyi, bilimsel zorluklara göğüs gerebilmeyi, bildiğini savunmayı, rasyonel düşünmeyi, hipotez kurmayı, bilimsel problemlerden sonuç üretmeyi ve o sonuçlardan yorum çıkarmayı öğrenmektedirler. FenLab, öğrencilerin içindeki yaratıcılık ruhunun güçlenmesine, onların kendilerine güven duyan birer girişimci olarak yetişmelerine imkân tanımaktadır. Bu şekilde toplumun kanı tazelenecek, gelecek nesillerin ülkenin bilim toplumuna doğru yol alışında daha etkin ve girişimci olmalarını, yeni bilimsel buluşlara ve yeni teknolojilere yol açmalarını ve dünya toplumları ile olan rekabetlerinde daha güçlü olmalarını sağlayacaktır. Bilimde, mühendislikte ve teknolojide büyük ve kalıcı keşiflere, başarılara ve yeni ürünlere imza atmış insanların hayatlarını anlatan birçok kaynak bulunmaktadır. Bu insanların ezici bir çoğunluğu, çocukluklarında aile hayatlarında/okullarında bilimsel deney, gözlem ve uygulamalarla öğrendiklerini bu şekilde çocukluktan itibaren bilimin içinde yaşadıklarını dile getirmektedirler. Yeni kurulan üniversitelerin de kısmi etkisiyle, son yıllarda ülkemiz yükseköğreniminde temel bilim bölümlerine duyulan ilgi giderek azalmaktadır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, YÖK ve TÜBİTAK ortak çalışmasıyla geliştirilen, dereceye girenler arasından üniversite bölüm tercihlerinde 36 temel bilim bölümlerini seçen öğrencilere yönelik burs uygulaması bu konuda umut tazelemektedir. Ancak ortaöğretimden yükseköğrenime geçişte temel bilim alanlarının daha az tercih edilmesinin asıl sebebi biraz daha geride, ilköğretimde aranmalıdır. Bilime ve bilimsel yaklaşıma ilgileri taze tutulamayan, uygulamalı bilim eğitimi yoksunluğu içindeki ilköğretim öğrencilerinin ortaöğretim ve devamındaki eğitim hayatlarında temel bilim haricindeki alanlara kaymaları kaçınılmazdır. ITAP FenLab ve benzer çalışmalar yapmakta olan uygulamalı bilim eğitimi merkezleri, ilköğretim öğrencilerinin merak ve ilgi duygularını diri tutarak onlarda temel bilim alanlarında çalışma hevesi oluşturabilecek kurumlardır. Çocukların en girişimci oldukları, en çok merak ettikleri, en çok içlerinden gelerek yarattıkları ve en çok soru sordukları çağ okul öncesi ve ilkokul çağlarıdır. İlköğretimin ortasından itibaren çocuklar oyunla öğrenmekten yavaşça sıyrılıp ya kendisine verilen ödev/sınav sorularını çözen bir makinaya dönüşürler ya da fırsat verilirse her şeyi düşünmeyi, konsantrasyonu, kendilerini disipline sokmayı ve kendi elleriyle deneyerekyanılarak doğruyu bulmayı öğrenmeye başlarlar. Hayatta bir iş bitirmek için ya kendilerine birileri tarafından bir görevin verilmesini beklerler ya da doğru yönlendirildikleri takdirde, bu girişimciliklerini kullanarak, gerçek hayatta olduğu gibi işi de kendileri tanımlayıp yerine getirirler. Ülkemizin bilim ve strateji belgelerinde tanımlanan ve gelecek nesillerin sahip olması beklenen girişimcilik ve yaratıcılığın bu bireysel özellikler üzerinden ve bu yaşlarda başlaması gerektiğinden eminiz. Öğrencilerin kişilikleri hem zihinsel hem de fiziksel anlamda bu çağlarda gelişmeye MAYIS 2014 başlar. Aileleri ve öğretmenleri bu yaşlarda çocukların yeteneklerinin ve isteklerinin farkına varırlar. Sorumlu aileler bu yaşlarda çocuklarını yönlendirme eğilimine girerler. Doğru yönlendirildikleri takdirde, bugünün ilköğretim öğrencileri 10 yıl gibi kısa bir zaman içinde ülkenin yeni girişimci, yenilikçi ve yaratıcı gücünü oluşturacaklardır. Bu nedenle ITAP FenLab ilköğretim düzeyinde başlamaktadır. ITAP FenLab'da Kimler Görev Alır? ITAP, dört yıldır başarılı bir şekilde yapmakta olduğu 50'ye yakın Aile Bilim Şenliklerinde özenle seçilmiş, üstün özelliklere sahip olan fen, matematik ve mühendislik alanlarında çalışmakta olan üniversite öğrencilerinin, çocuklar ve velilere yönelik bilim eğitiminde büyük bir başarı elde ettiğini gözlemlemiştir. Başarılı üniversite yüksek lisans ve doktora gençleri, çocuklar üzerinde örnek model oluşturabilmekte ve çocuklarla bilimi çok etkin bir şekilde buluşturabilmektedirler. Bu nedenle, FenLab projesinde üniversitede okumakta olan yüksek lisans ve doktora öğrencileri eğitmen olarak görev almaktadırlar. Eğitmen olmak için yapmış oldukları başvurularda kendi alanlarında başarılı öğrenciler olmaları gerekir. Buna ek olarak çocukları sevmeleri, çocuklar tarafından benimsenmeleri ve ITAP FenLab deney/uygulama/gözlem eğitimini başarılı bir şekilde bitirmiş olmaları gerekmektedir. ITAP FenLab eğitmeni olarak görev alan üniversite yüksek lisans ve doktora öğrencileri ITAP bursu alırlar. Böylelikle hem topluma karşı olan sorumluluklarını gelecek nesillerin doğru şekillerde yetiştirilmesine yardımcı olarak yerine getirirler, hem de kendi eğitimleri için gerekli olan desteği elde ederler. ITAP FenLab eğitim ve uygulamalarında eğitmen ve koordinatörlerin sayısı yaklaşık her 6 öğrenciye bir eğitmen/koordinatör düşecek şekilde ayarlanmaktadır. Özellikle deney, uygulama ve gözlemlerde öğrenci ve eğitmen arasında birebir etkileşim için gereken zamanın ayrılması esastır. FenLab'ın bilimsel danışma ve koordinasyon kurulu, alanlarında uzman olan üniversite öğretim üyelerinden oluşmaktadır. 37 MAYIS 2014 PROJELER ITAP FenLab'a Katılan Öğrenciler Neler Kazanmaktadır? ITAP FenLab, öğrencilerin bilimsel ve akılcı düşünme yöntemlerini geliştirerek özellikle bilime ilgi duyan, bilimsel çalışma yöntemleri konusunda meyilli olan öğrencilerin açlığını giderecek, onların küçük yaşlarda bilimsel araştırma, bilimsel zorluklara karşı pes etmeme, merakının peşinden gitme gibi kişisel özelliklerinin yanında, gözlem, ölçme, ölçme sonucunu bilimsel olarak değerlendirme, bir bilimsel deneyde bulunan değişkenleri tanımlama, bilimsel 38 yasaları deney ve ölçüm yöntemleri ile çıkartma, bilimsel hipotez kurma, kurulan hipotezi test etme, ortak ve etkileşimli çalışma gibi bilimsel özelliklerini de geliştirerek, bunları erken yaşlarda aşılamaktadır. Bu şekilde öğrencilerin okul eğitimlerine tam destek verilmiş ve eksik olan yanları tamamlanmış ya da güçlendirilmiş olunmaktadır. FenLab eğitimi öğrencilerin okul içi başarılarında kesin sonuç elde edilmesine ve bilginin unutulmayacak seviyede derinleştirilmesine yardımcı olmaktadır. Bugün yaşamımızın her alanında bilimi, bilimsel düşünceyi ve bunların değerini anlamaya çalışmamız uygar ve çağdaş olmanın bir gereğidir. İnsanlığın ortak hazinesi olan bilim herkese açıktır. Çocuklarımızın ileride gerçekten özgür ve mutlu bireyler olmalarını istiyorsak okullarımızda bilimsel düşünceyi onlara daha zevkli, daha iyi anlatabilmenin yollarını mutlaka bulmalıyız. İlerlemenin itici gücünü; sivil toplum kuruluşlarından, özel sektörden, üniversiteler ve devletten sağlayarak ve bilimi her düzeyde anlaşılır kılarak birer mum yakabiliriz. Bu küçük MAYIS 2014 girdiler, olağanüstü büyük sonuçlar doğurabilir. ITAP FenLab, MEB'in özellikle uygulama noktasında çözmeye çalıştığı birçok ülke problemine çözüm üreten bir projedir. MEB'in geliştirmekte olduğu yaratıcılık, girişimcilik, sorgulama, merak etme gibi bireysel özellikleri koruyan ve güçlendiren, üstün nitelikli bireyler yetiştiren, toplumun bilime olan ilgisini artıran ve üniversiteler ile olan bağı güçlendiren yeni eğitim modeli bu proje ile hayata geçirilebilecektir. Özellikle, eğitim alan öğrencilerin ileride meslekleri ne olursa olsun hayatlarında rasyonel (akılcı) düşünme yöntemlerini kazanmaları açısından FenLab kilit önem taşımaktadır. ITAP FenLab projesi ülkemizin tüm stratejik bilim/teknoloji öngörü belgeleriyle uyum içindedir. 39 MAYIS 2014 PROJELER REKABETÇİ SEKTÖRLER PROGRAMI YENİ KİMLİĞİYLE KAMUOYUNA TANITILIYOR Türkiye'nin ekonomik olarak gelişmekte olan bölgelerinde faaliyet gösteren işletmelerin, gerek iç gerekse dış piyasada rekabet gücünü artırmaya yönelik olarak tasarlanan Rekabetçi Sektörler Programı, Bakanlığımız ve Avrupa Birliği (AB) ortak girişimiyle yürütülüyor. Bu önemli yatırım programı, yüzlerce KOBİ ve işletmeye teknik altyapı, Ar-Ge, dış ticaret, pazarlama ve işletme yönetimi, lojistik ve depolama gibi alanlarda kendini geliştirme ve daha güçlü rekabet edebilme imkânı sunarak yeni pazarlara açılma şansı sağlayacak. Aralarında Ticaret ve Sanayi Odaları, Belediyeler, KOSGEB, Ticaret Borsaları gibi birçok kurum ve kuruluşun yer aldığı proje sahipleri, bölgelerindeki öncelikli ihtiyaçları belirleyerek bu çerçevede geliştirdikleri projeleri Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde yer alan AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'ne sundu. Desteklenen projeler de, yine Bakanlığımızın katkılarıyla olgunlaştırılarak hayata geçirilmeye başlandı. Hatay'dan Sinop'a; Bingöl'den Yozgat'a 43 ilde turizm altyapısının geliştirilmesinden, imalat sektöründe faaliyet gösteren KOBİ'lerin altyapı ihtiyaçlarının giderilmesine, ortak kullanım tesislerinden, yenilikçi teknolojilerin kullanımına kadar birçok alanda geliştirilmiş projelere mali kaynak aktarılıyor. 63 projeye mali destek sağlanan programın toplam bütçesi yaklaşık 600 milyon Avro'dur. 40 Rekabetçi Sektörler Programı İletişim ve Tanıtım Projesi kapsamında Ağustos 2013 ve Ağustos 2016 tarihleri arasında Program Otoritesi olduğumuz operasyonel programın kamuoyuna tanıtılması için bir dizi çalışma yürütülecek. Operasyonel Program çerçevesinde 2013 Ağustos ayında, Bakanlığımız AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün yararlanıcısı olduğu bir Teknik Yardım Projesi başlatıldı. Projenin hedefi, Operasyonel Programın ve Program kapsamında desteklenen projelerin yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde kamuoyuna tanıtılmasıdır. Proje çalışmalarının ilk adımı olarak Operasyonel Programın kurumsal kimlik çalışmaları tamamlandı. Oluşturulan yeni kimlikle Operasyonel Programın adı, kamuoyunda daha kolay anlaşılabilir ve hatırlanabilir kılınmak üzere REKABETÇİ SEKTÖRLER PROGRAMI olarak belirlendi. Ayrıca programın tüm görsel iletişim araçlarında kullanılmak üzere bir logo tasarlandı. Operasyonel Programın yeni kimliği önümüzdeki günlerde düzenlenecek Bilgilendirme Günleri aracılığıyla tüm proje faydalanıcılarına tanıtılacak. Proje Faydalanıcıları ve Program Otoritesi Tanıtım Bölümü tarafından yürütülecek tüm iletişim çalışmalarının stratejik olarak planlanması, kamuoyuna verilecek mesajların etkinliği ve sürekliliğinin sağlanmasıyla, çalışmalarımızın çok sayıda kişiye ulaşması temel hedeflerimiz arasında yer alıyor. Öte yandan, AB-Türkiye mali işbirliğinin 2014-2020 yıllarını kapsayan yeni döneminde, hedef bölgesi tüm Türkiye olarak belirlenen Rekabetçi Sektörler Programı, yenilikçilik ve Ar-Ge gibi alanları da destek kapsamına alarak kalkınma hamlelerini daha geniş bir coğrafyaya yaymayı planlıyor. Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında finanse edilen projeler arasında yer alan ve doğunun huzur kenti olarak anılan Adıyaman'ı dünyanın sayılı turizm cazibe noktaları arasına katmayı hedefleyen, Adıyaman'da Nemrut Turizminin Yeniden Canlandırılması Projesi yaklaşık 7 milyon Avro bütçesiyle bölge ekonomisinin güçlendirilmesinde anahtar rol oynayacak. MAYIS 2014 Nemrut Dağı Anıtsal Heykelleri KOMMAGENE Uygarlığı Binlerce yıldır güneşin en güzel doğduğu kent olarak anılan Adıyaman, M.Ö. 69 yılında kurulan Kommagene Uygarlığı'na ev sahipliği yapıyor. Farklı din, dil ve kültürlerin yüzyıllardır bir arada yaşadığı Adıyaman'da Nemrut Dağı Tümülüsü 1986 yılında Taşınmaz Kültür Varlığı olarak tescil edilirken, 1987 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmış ve 1988 yılında da milli park ilan edilmiş. 2005 yılında yapılan çalışmaların ardından, 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) arasında bir protokol imzalanarak Kommagene Uygarlığı dönemine ait eserlerin korunarak turizme tekrar kazandırılması için bir eylem planı hazırlanmış. Adıyaman, zengin arkeolojik varlıkları ve kültürel zenginliğiyle dünyanın önemli turizm merkezlerinden biri olma potansiyeli taşıyor. Bu potansiyeli değerlendirmek isteyen Adıyaman Valiliği, 2006 yılında oluşturulan eylem planını hayata geçirmek için Kommagene Nemrut Turizm Odaklı Canlandırma Projesi’ni geliştirerek gerekli mali desteği almak üzere Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na başvurdu. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Adıyaman Belediyesi ve Adıyaman İl Özel İdaresi işbirliğiyle yürütülen proje ile Adıyaman'ın turizm altyapısının güçlendirilmesi, turizme yönelik tanıtım ve pazarlama faaliyetlerinin geliştirilmesi ve iyileştirmesi planlanıyor. Proje yaklaşık 7 milyon Avro bütçesiyle Adıyaman'da turizm alanında faaliyet gösteren işletmeler, kamu kurumları, sivil toplum örgütleri ve Adıyaman halkının turizm sektöründe daha aktif yer alması ve proje kapsamında geliştirilecek altyapıyla bölgeye daha fazla turist çekilmesini amaçlıyor. Turizm kapasitesinde gerçekleştirilecek bu büyüme ile bölge halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve ekonomik refah düzeylerinin artırılması hedefleniyor. Proje kapsamında Adıyaman'da toplam 13 bin 850 hektar alana yayılan Nemrut Dağı Milli Parkı'nda yer alan 11 farklı noktada yaya yolları ve ışıklandırmalar, peyzaj gibi altyapı düzenlemelerinin yapılması ve turistlerin kullanımına 41 MAYIS 2014 PROJELER Nemrut Turizmini Canlandırma Projesi sadece turizmde sürekliliği sağlayacak fiziksel yatırımları değil sosyal, kültürel ve toplumsal kapasiteyi geliştirmeyi de amaçlıyor. Proje ile kurumsallaşma, sivil toplumun güçlendirilmesi ve markalaşma gibi konularda da çalışmalar sürdürülüyor. sunulan bazı tesislerin de tamamen yenilenmesi çalışmaları yürütülecektir. Proje kapsamında bu altyapı çalışmaları yapılırken, bir yandan da kurulacak Bilgi Tanıtım Merkeziyle tanıtım çalışmalarının hızlandırılması ve yeni turizm alanlarının bölgeye kazandırılması hedefleniyor. Bu çalışmaların sonucu olarak, bölgenin aldığı yıllık ortalama 150 bin civarındaki turist sayısının kısa zamanda 180 bine çıkarılması planlanıyor. Öte yandan proje kapsamında bölgede turizm alanında faaliyet gösteren 60 küçük işletmeye turistik ürün tasarımı ve pazarlaması konularında bir dizi eğitim verilerek, yeni ürünler ile piyasanın zenginleştirilmesi öngörülüyor. Tanıtım faaliyetlerini artırarak bölgeyi bir turizm markasına çevirmesi beklenen proje süresince bir dizi etkinliğe de imza atılacak: • Ulusal ve uluslararası turizm fuarlarına katılarak şehrin tanıtımı yapılacak, • Farklı dillerde çekilecek olan tanıtım filmlerinin dünya çapında gösterimi sağlanacak, 42 • Adıyaman'ın tarihi ve turistik alanlarını tanıtan ve yabancı turistlere yönelik gezi planlayıcı bir modülün de yer alacağı yeni bir web sitesi geliştirilecek, • Farklı dillerde Adıyaman'ın tarihi ve turistik alanlarını tanıtan Gezi Rehberi hazırlanıp dağıtılacak. Rekabetçi Sektörler Programı, Türkiye'nin birçok bölgesinde, ekonomiye yön veren sektörlerin gerek iç gerekse dış piyasalarda daha rekabetçi bir seviyeye ulaşması için belirlenen ihtiyaçlarını karşılamak için mali destek veriyor. Program kapsamında Gaziantep'te yürütülen Dokunmamış Kumaş Araştırma ve Geliştirme Merkezi Projesi de, bölgede dokunmamış kumaş sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin üretim kapasitelerini artırmalarına destek olacak bir yatırım programı olarak karşımıza çıkıyor. Savunma Sanayiinden Çocuk Bezine Dokunmamış Kumaş Mucizesi Tarihte İpek Yolu üzerinde olan Gaziantep, bugün ulaşım olanakları ve liman kentlerine yakınlığı sebebiyle Türkiye'nin ekonomik düzeyi en gelişmiş kentleri arasında beşinci sırada yer alıyor. Gıda ve tekstil ağırlıklı sanayisiyle Gaziantep, 40 ülkeye ihraç ettiği 120 değişik ürün yelpazesiyle ülke ihracatının yüzde 13'ünü elinde tutuyor. Kentin lider sektörü olan tekstil alanında 650'ye yakın orta ve büyük ölçekli tesis bulunurken, tüm sanayi işgücünün yüzde 55'i de bu sektör kapsamında istihdam ediliyor. Dokunmamış kumaş alanında yoğunlaşan tekstil sektörünün Gaziantep'teki serüveni 1977 yılında tek firma ile başlamış. Bugün ise dokunmamış kumaş sektöründe faaliyet gösteren KOBİ'lerin yüzde 60'ı Gaziantep'te yer alıyor. Emicilik, su geçirmezlik, dayanıklılık, yumuşaklık, yıkanabilme ve steril olma gibi farklı özellikler gösteren dokunmamış kumaşlar hayatın her alanında kullanılıyor. Özellikle hastane, okul ya da bakım evleri gibi yerlerde kullanılan tek kullanımlık ürünler dokunmamış kumaşlardan üretilirken, sanayideki bazı özel uygulamalarda da dokunmamış kumaşlardan yararlanılıyor. Gerek Gaziantep gerekse ülke MAYIS 2014 Dokunmamış kumaş sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin dış pazarlarda daha iyi rekabet edebilmeleri için ihtiyaç duyduğu kapasitenin geliştirilmesi, Ar-Ge yatırımları ve yenilikçi teknoloji kullanımını sağlayacak çalışmalar yürütülüyor. yükseltilmesini sağlamak amacıyla İpekyolu Kalkınma Ajansı önderliğinde yenilikçi bir projeye imza atılıyor. ekonomisinde önemli bir yere sahip olan bu sektörün üretim kapasitesini geliştirmek, yüksek teknoloji yardımıyla ürün yelpazesini genişletmek ve üretilen malların dünya standartlarına Gaziantep Sanayi Odası ve Zirve Üniversitesi işbirliğiyle İpekyolu Kalkınma Ajansı tarafından tasarlanıp yürütülen Dokunmamış Kumaş Araştırma ve Geliştirme Merkezi Projesi de Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında AB ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse ediliyor. Dokunmamış Kumaş Araştırma ve Geliştirme Merkezi, öncelikli olarak bölge sanayisine sonra da Türkiye ve Ortadoğu'da dokunmamış kumaş ağırlıklı olarak üretim yapan sektörlere ürün geliştirme, eğitim, test, analiz ve danışmanlık gibi hizmetler sunacak. Savunma sanayiinden, otomotiv sanayiine, çocuk bezinden, ıslak mendile birçok alanda üreticilerin nanoteknoloji temelli Ar-Ge çalışması yapmasına imkân sağlayacak. Merkezin kurulması için kullanılacak projenin bütçesi yaklaşık 9,5 milyon Avro’ya ulaşıyor. Projenin hedeflerine ulaşmasının, Gaziantep'te bulunan ve tekstil sektöründe faaliyet gösteren tüm KOBİ'lerle birlikte, yeni girişimciler, akademisyenler ve yeni mezunlar için istihdam olanaklarını artırması bekleniyor. Kurulacak bu merkezde aynı zamanda KOBİ'lere, çalışanlarına ve tekstil sektörüne yatırım yapmak isteyen girişimcilere dokunmamış kumaş teknolojisi alanında bir dizi eğitim ve kurs düzenlenmesi de planlanıyor. 43 MAYIS 2014 BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ DÜNYADA PETROLÜN YERİNİ ALACAK STRATEJİK ÜRÜNLER: TAŞINABİLİR ENERJİLER-PİLLER – 1 Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Giriş Değerli okuyucular, bu sayımızdan itibaren çok önemli bulduğumuz yeni bir konuya başlamış olacağız. Konumuz 'taşınabilir enerjiler-piller'dir. Pillerin üretiminin stratejik olmasında üç önemli neden bulunmaktadır. Birincisi, ülkemizin de içinde bulunduğu nüfusu ve gelişmişlik düzeyi benzer ülkelerde başta cep telefonları olmak üzere, bilgisayarlar, tabletler, uzaktan kumanda sistemleri, oyuncaklar, vb. ev aletleri oldukça hızlı yayılmaktadır. Bütün bu cihazlar pillerle çalışmaktadır. Pillerin ithalatına verilen paranın yanı sıra bu pillerin atılmasından dolayı kirlenen çevrenin maliyeti de oldukça önemlidir. Dünyada geleceğin ulaşım araçlarında hibrit yakıtlar ve bunların içinde de elektrikle kolaylıkla şarj edilebilen (lityum ve türevleri) pillerin kullanılacağına dair büyük tespitler bulunmaktadır. Hatta bazı strateji yazarları orta doğudaki petrol çekişmelerinin yerini geleceğin pillerinde kullanılacak olan lityum, toryum ve bor minerallerinin bulunduğu bölgelerde ekonomik üstünlük ve stratejik ortaklık oluşturma çabalarının alacağını vurgulamaktadırlar. Yazımızın bu bölümünde pil üretiminin neden stratejik olduğuna değinerek, gelecekteki taşınabilir enerji teknolojilerinin neler olabileceğinden ve günümüzde üretilen pil çeşitlerinin neler olduğundan bahsedeceğiz. Gelecek 44 sayımızda ise yeni pil teknolojilerine değinmeye çalışacağız. 1. Dünyada Taşınabilir Enerjiye, Pile Olan İhtiyaç ve Bağımlılıklar Yeni Yaşam Tarzı; Sürekli Etkileşim İçinde Olmak Bilgi çağı ve bu çağda yaşayan insanları tanımlayan “Bilgi Toplumunun” bireyleri bir şekilde çevresi ve diğer insanlarla bilgi etkileşimi içinde yer almaktadır. Bugünün yaşam tarzı sürekli iletişim içinde bulunmak olarak da tanımlanabilmektedir. İnsanlar işlerinde ve iş çıkışında sürekli bir mobil sistemin etkileşimi içinde yer almaktadır. Spor yaparken, işyerinde, evde vs. yanında ya bir cep telefonu ya da mini müzik çaları bulunabilmektedir. Bütün bu sistemlerin çalışması için taşınabilir enerji kaynaklarına ihtiyaç bulunmaktadır. Günümüzde taşınabilir enerji kaynakları deyince en başta akla piller gelmektedir. Avrupa'da ve dünyada pil kullanım ve toplanan atık pil miktarı ülkemizde kişi başına düşen pil miktarı, ithalat miktarı 9.800 ton kabul edilirse 140 gr., yani 6 adettir. Dünyadaki pil pazarına genel bakış; pil ve akümülatörlerin dünyadaki toplam satışlarının 2007 yılı itibarıyla 55 milyar Amerikan Doları olduğu hesaplanmıştır. Kişi başına pil tüketimi ise, Japonya ve Amerika'da yıllık bazda 50 – 60 adet, Avrupa ülkelerinde (AB üye ülkelerinde) 30 – 35 adet ve Türkiye'de 5-6 adettir [2]. 2. Yakın Gelecekte Taşınabilir Enerjide Yaygınlaşacak Teknolojiler 1. Kinetik Enerji Jeneratörü Gündelik yaşamında hareket halinde olanlar için ideal bir enerji kaynağı. Biz hareket ettikçe npower PEG cihazı da hareket ediyor ve enerji üretiyor. 2. Wi – Fi Enerji Toplayıcı (ya da Emici) Alternatif enerji kaynakları içerisinde en ilginç olanlarından biridir, havadaki enerjiyi toplama gücüne sahiptir. Etrafımızdaki enerjilerden Wi-Fi bağlantılarını topluyor. Bugün etrafımızda birçok kablosuz bağlantı mevcut ve bunların havada bir enerjisi var. AirPower cihazı işte bu enerjiyi biriktiriyor içerisindeki bataryayı şarj ediyor. Cihaz aynı zamanda bir USB bağlantısına da sahip. Yani USB aracılığıyla daha sonra cihazlarınızı şarj edebiliyorsunuz. MAYIS 2014 ince olduğu için özellikle giydiğimiz kıyafetlere yani kumaş içerisine uygulandığında her hareketimizde enerji üretebileceğimizi söylüyor. 3. Piezoelektrik Kollektör Telefon vb. araçların içerisinde küçük bir jeneratör gibi düşünebilirsiniz. Örnek olarak telefon içerisindeki bataryayı bir kızağa yerleştirdiğinizi düşünün, bu kızak üzerindeki batarya bizim hareketimizle aşağı yukarı kayacak kaydıkça yani hareket ettikçe enerji üretecek ve batarya şarj olacak. Şarjımız bitti acil bir durum mevcutsa ne yapacağız? Telefonu elimize alıp sallayacağız ve telefonumuzun şarj olmasını sağlayacağız. 4. Solar-Termal Jeneratörler “Neden tek bir enerji kaynağını kullanalım” diyerek yola çıkan bir Japon firması hem güneş panelli hem de termoelektrik jeneratörlü ince, esnek cihazlar üretti. Güneş varsa güneşten yoksa termoelektrik jeneratörü sayesinde enerji üreten bu cihazların 2015'te elektronik araçlarda kullanılacağı belirtiliyor. 5. Esnek Nano-Jeneratör Araştırmacı Georgia Tech esnek levhalar üzerine minik piezoelektrik nanoteller yerleştirilerek enerji üretimi sağlandığını ancak bu çok ince panellerin beklendiği kadar büyük enerji üretemeyeceklerini belirtiyor. Bununla birlikte bu paneller çok 6. Saydam (Transparan) Güneş Paneli Bir Fransız şirketi, saydam yani görünmez güneş panelleri geliştirdi. 100 mikron kalınlığı olan bu panelin 1 saatte elde ettiği enerji ile 30 dakikalık telefon görüşmesi yapmanın mümkün olduğu belirtiliyor. Güneş panellerinin saydam olmaları telefon, bilgisayar vb. cihazların ekranlarına dahi yerleştirilebilmelerine imkân veriyor. Bu tip cihazların bu yıl piyasaya sürüleceği belirtiliyor. 7. Güneş Enerjisi Panelli Kumaş (Farklı bir isim verilebilir) İngiltere'de Bilim Merkezi ve Fiziksel Araştırma Merkezi doğrudan güneş enerjisi toplayan jeneratör görevi gören bir üniforma üzerinde çalışıyor. Bu üniforma güneş olmadığında, karanlık alanlarda termoelektrik bileşenleri aracılığıyla da enerji üretebilmektedir. Prototip olarak şu an hazır olan bu sistemin Aralık ayında ticari amaçla piyasaya sürülebileceği belirtiliyor. 8. Kişisel (Portatif) Güneş Panelleri Bir firma katlanabilir ve taşınabilir 3 panelli enerji kaynağını üretmiş bulunmaktadır. Cihazın ortasında bulunan deliğe bir kalem vb. bir aleti geçirerek paneli güneşin olduğu tarafa yönlendirerek güneşi yani enerjiyi tam olarak alması sağlanabilmektedir. Cihaz sadece aldığı enerjiyi direk cihazınıza aktarmak için değil ayrıca içerisinde bulunan bataryayı da şarj edebilmektedir. 9. Mikro Rüzgâr Türbinleri Elimizde taşıyabileceğimiz, bisikletimize veya arabamıza yerleştirebileceğimiz mini rüzgârgülleri, mini rüzgâr jeneratörleri olarak bizim için bir enerji kaynağı olabilmektedir [4]. 3.Pil Üretim Endüstrisi Neden Stratejiktir? Bugün ülkemizde yaklaşık 136 milyon cep telefonu bulunmaktadır (ilk kullanımdan bugüne kadar ithal edilenler ve yerli üretilenler) mobil telefon abone sayısı ise 68 milyon kişiye ulaşmış bulunmaktadır. Diğer yandan ülkemizde yaklaşık 3 milyon kadar dizüstü ve tablet bilgisayar kullanılmaktadır (2013) [1]. Bunun yanı sıra teorik olarak Türkiye'deki toplam 20 milyon hanenin % 95'inde TV olduğu varsayımıyla, ülkemizde yaklaşık 19 milyon TV kumandası kullanıldığını söyleyebiliriz. Diğer yandan çocukların ve büyüklerin kullandıkları uzaktan kumandalı oyuncaklar, ışıldaklar ve el fenerleri vb. ev aletlerinde de yoğun olarak piller kullanılmaktadır. Bununla birlikte 2015 yılından itibaren dünyada hibrit (fosil yakıt+hidrojen ve pil) yakıtla çalışan otomobiller yaygınlaşacaktır. Ülkemizde yaklaşık 17 milyon kara taşıtı bulunmaktadır. Bunun yaklaşık 8 milyon adedi otomobildir. Bütün kara taşıtlarında akümülatör kullanılmaktadır, bununla birlikte otomobillerden başlayarak hibrit arabaların yaygınlaşması ile ülkemizde de yeni nesil batarya ve pil ihtiyaçları milyon adetler seviyesinde olacaktır. Ülkemizdeki gelecek 10 yıl göz önünde bulundurulduğunda, kara taşıtları içinde hibrit otomobil sayısının 2023 yıllarında milyonlarla ifade edilecek sayılara ulaşacağı öngörülmektedir. Bu nedenle gelecek on yılda milyar dolarları bulacak yeni nesil batarya ve pil piyasasının ithal 45 MAYIS 2014 BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ ürünlerle sağlanması ülkemiz için önemli ekonomik kayıplara neden olabilecektir. Zaten fosil yakıtlarda (petrol ve gaz) büyük oranlarda dışa bağımlı olan ülkemizin yeni bir enerji bağımlılığına gitmesi asla düşünülmeyecek bir durumdur. 4.Yeni Enerji Kaynağımız: Piller Pil Nedir? Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürerek bünyesinde depolayan cihazlara pil denir. Bu dönüşüm tek yönlü ise pil primer yapıda yani tek kullanımlık veya halk arasında kullanılan tabirle şarjsız bir sistemdir. Dönüşüm her iki yönde olabiliyorsa, yani elektrik enerjisi tekrar kimyasal enerjiye çevrilebiliyorsa ve bu suretle uzun sürelerle enerji kullanımı sağlanabiliyorsa pil sekonder yapıda veya diğer bir tabirle şarj edilebilir özelliklere sahip bir sistemdir. Taşınabilir pil ve bataryalar grubuna girmeyen ancak akümülatör adı altında toplanan ve tamamı şarj edilebilen özelliklerde 2 ana enerji kaynağı sistemi daha mevcuttur. Bunlardan ilki taşıt araçlarını çalıştırma, aydınlatma ve ateşleme fonksiyonlarını yerine getiren kurşun-asit esaslı otomotiv aküleri, ikincisi ise endüstriyel alanlarda ve yalnız profesyonel kullanımlar için üretilen Endüstriyel Akümülatörlerdir. Bunlar haberleşme sistemleri, lokomotif/vagonlar, sabit güç kaynakları, hava taşıt araçları, elektrikli/hibrit nakil vasıtalarında kullanım yeri bulurlar. Pil Çeşitleri Piller, ıslak veya kuru olarak ikiye ayrılır. Islak hücreli pillerde, elektrolit sıvıdır. Kuru hücreli pillerde elektrolit, pasta, jel veya diğer matrix halde bulunur. Primer pillerde, reaksiyon hücre içinde gerçekleşir ve reaksiyon tersinmezdir. Primer piller şarj edilemez. Seconder pillerde kimyasal reaksiyonlar tersinirdir. Dıştan bir enerji ile reaksiyon başa döndürülür. Güç, sekonder kaynaktan pile yüklenebilir. Piller çeşitli şekillerde, boyutlarda ve voltajlarda üretilir. Piller dikdörtgen, silindir, düğme ve metal para şekillerinde üretilir. Çoğunlukla aynı kimyasal yapıya, ölçülere ve elektrik kapasitelerine sahip piller, tek tek bir araya getirilerek pil grupları oluşturulabilir ve bunlara batarya denir. 1. Şarj edilmeyen piller: Çinko – karbon, alkali – mangan, lityum (radyolar, cep telefonları, uzaktan kumandalar, hesap makineleri, hafıza devreleri, vs.) 2. Şarj edilebilen piller: Nikel – kadmiyum, nikel – metal hidrit, lityum: iyon veya polimer (cep telefonları, akıllı kartlar, vs.) Çapları yüksekliklerinden büyük olan pillere düğme tipi pil denilmektedir ve bunlar genellikle şarj edilemezler. Taşınabilir PRİMER pilleri ölçülerine göre de sınıflandırmak mümkündür: AAA: İnce kalem pil ; AA- kalem pil; C: orta boy pil, D: büyük boy pil; 9V: prizmatik pil. 46 Yeni Enerji Kaynağımız: Piller MAYIS 2014 Yakıt Pilleri Yakıt pilleri, temiz, çevreye zarar vermeyen ve yüksek verime sahip enerji dönüşüm teknolojileridir. Hidrojen (H2) ve oksijen (O2) arasındaki elektrokimyasal reaksiyon ile elde edilen ve toplam verimlilikleri % 80'lere kadar ulaşabilen yakıt pilleri, sürekli çalışan piller veya elektrokimyasal makinalar olarak da bilinir. Yakıt pilleri, bünyesinde kullanılan elektrolitin cinsine göre çeşitli isimler alır. • Fosforik asit yakıt pili • Katı oksit yakıt pili • Erimiş karbonat yakıt pili • Polimer elektrolit yakıt pili (PEM) • Alkali yakıt pili _ mumkun-olacak-17239.html 4.http://www.elektrikce.com/yeni-nesilpiller/#ixzz30JHehw4l 5.http://www.fizikportali.com/2013/07/gel ecegin-pil-teknolojisi/ 6.http://www.eie.gov.tr/teknoloji/h_yakit_p illeri.aspx 7.http://ee.mam.tubitak.gov.tr/tr/arge/yakit-pili-teknolojileri 8. Eko Finans “Türkiye’de Bilgisayar kullanımı” http://www.ekofinans.com/turkiyede-heriki-evden-birinde-bilgisayar-varh13692.html 9. Çevre Yön. Gn. Md. “Atık Pil ve Akümülatörlerin Yönetimi” http://www.cygm.gov.tr/CYGM/Files/yayinl ar/kitap/pilaku.pdf H2 Hava (O2) KOH + Akım Kollektörü Hidrojen Elektrodu H2O Şekil 1. Bir Yakıt Pili Şematik Gösterimi Kaynakça 1.M.A. BİLGİNOĞLU, C. DUMRUL; http://journal.yasar.edu.tr/wpcontent/uploads/2012/10/26_Sayi_2_maka le_cuneyt_dumrul_M_Ali_bilginoglu.pdf 2. http://www.nature.com/ncomms/journal/v 4/n4/fig_tab/ncomms2747_F1.html 3. http://www.teknolojioku.com/haber/yeninesil-piller-ile-daha-uzun-sarj-sureleri 47 MAYIS 2014 HABERLER “TEMİZ ÜRETİM, VERİMLİLİK ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME” EĞİTİMİ TÜSSİDE’DE GERÇEKLEŞTİRİLDİ Verimlik ve temiz üretim alanında Bakanlığımızca önümüzdeki dönemde illerde sunulacak hizmetler için Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüklerinin kurumsal kapasitelerinin artırılması amacıyla, il müdürlükleri personeline yönelik olarak 27-30 Nisan 2014 tarihleri arasında “Temiz Üretim, Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme” konularında bir eğitim programı gerçekleştirildi. Söz konusu eğitim, 2013 yılı içinde il müdürlüğü personeline verilen verimlilik genel eğitiminin ikinci aşaması olup bu ve benzeri eğitimlerle önümüzdeki dönemde il müdürlüklerinde verimlilik alanındaki faaliyetleri yerine getirmekten sorumlu olacak seçilmiş personele yönelik, daha teknik ve ileri seviyede kapasite oluşturulması amaçlanmaktadır. İl müdürlüklerinden 34 mühendis ve uzmanın katıldığı “Temiz Üretim, Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme” 48 eğitimi, Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü’nün (TÜSSİDE) Gebze/Kocaeli tesislerinde gerçekleştirildi. Verimlilik Genel Müdürlüğü uzmanları tarafından gerçekleştirilen eğitim programının ilk gününde “Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme” konusunda bilgi verildi. Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme modelleri ve uygulama örneklerinin anlatıldığı eğitimde Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Dursun Balkan eğitmen olarak görev aldı. Sanayi ve Teknoloji Uzmanları Nilay Dönmez ve Belçim Aytekin’in eğitimci olarak yer aldığı programın ikinci gününde ise “temiz üretim” konusu ele alındı ve temiz üretim uygulamaları hakkında bilgi almak ve yerinde görmek amacıyla Nuh Çimento’ya teknik gezi gerçekleştirildi. Burada katılımcılara Nuh Çimento’nun temiz üretim uygulamaları hakkında bilgi verildi. Programın son günü ise Dalgakıran Şirketi’ne teknik gezi yapıldı. Yalın Enstitü işbirliğiyle gerçekleştirilen teknik gezide, şirketin üretim bölümü yöneticisi, yalın üretim uygulamaları, yalın üretim felsefesinin uygulanması sonrasında elde edilen verimlilik artışları ve yapılan iyileştirmeler ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Program kapsamında ayrıca TÜSSİDE eğitmenlerince tanışma ve ekip oluşturma aktiviteleri yapılarak ekip çalışması ve davranış kalıpları hakkında farkındalık yaratılmaya sağlandı. Eğitim programının sonunda düzenlenen törende katılımcılara sertifikaları Verimlilik Genel Müdürü Anıl Yılmaz tarafından verildi. MAYIS 2014 III. ULUSLARARASI YAŞAM DÖNGÜSÜ ANALİZİ TOPLANTISI WASHINGTON'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın (UNEP) organizasyonu ve Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı'nın (US EPA) ev sahipliğiyle düzenlenen III. Uluslararası Yaşam Döngüsü Analizi Toplantısı 14-16 Nisan 2014 tarihleri arasında Washington'da gerçekleştirildi. kalitesi ve politika uygulamaları gibi konu başlıkları üzerinde işbirliği olanaklarını görüştü. Üç gün süren ve ardışık beş oturumdan oluşan toplantının ilk iki günü teknik oturumlara, üçüncü günü ise hükümetler arası tartışmalara ayrıldı. Yaşam Döngüsü Analizi (YDA) konusunda uluslararası diyalog sürecini geliştirmek ve veri tabanlarının birlikte çalışabilirliğini (interoperabilite) görüşmek amacını taşıyan ve hükümetler arası işbirliği temasını taşıyan III. Uluslararası YDA Toplantısına, Türkiye Delegasyonu olarak Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Özlem Durmuş ile Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Merkezi Müdürü Doç. Dr. Nilgün Kıran Cılız katılım sağladı. Birinci oturumda, veriye erişim konusunda mevcut çalışmalar incelendi. Amerikan Tarım Bakanlığı YDA Veri Tabanı (USDA LCA Digital Commons), Avrupa Komisyonu YDA Verisi Ağı (EC LCA Data Network) ve Japonya ile APEC ülkeleri arasındaki YDA veri tabanı çalışmaları tartışmaya açıldı. Ayrıca konuyla ilgili uluslararası işbirliği projesi (LCAccess) için taslak bir plan geliştirildi, temel paydaşlar, proje organizasyonu ve lojistiği görüşüldü. Toplantıda, UNEP, US EPA ve Avrupa Komisyonu temsilcileri ve davetli ülkelerin delegasyonları, 8-10 Nisan 2013 tarihleri arasında Fransa'da düzenlenen ve Türkiye'yi yine Verimlilik Genel Müdürlüğü'nün temsil etmiş olduğu II. Uluslararası Yaşam Döngüsü Analizi Toplantısının çıktıları üzerinde çalıştı, veriye ulaşabilirlik, interoperabilite, veri İkinci oturumda, veri tabanlarının birlikte çalışabilirliği için meta veri, format, isimlendirme, veri kalitesi, veri seti haritalama, YDA yazılımının çoklu veri tabanlarına uyarlanması ve format dönüşümü gibi konular görüşüldü. Ayrıca veriye erişebilirlik ve şeffaflık konusunda temel prensiplerde anlaşmak üzere teknik bir tartışma düzenlenerek temel bileşenler konusunda uzlaşma sağlanması amaçlandı, taslak vizyon, potansiyel kullanıcılar ve katkıda bulunabilecek paydaşlar görüşüldü. Üçüncü oturumda ise birlikte çalışabilir bir Uluslararası YDA Platformu’nun (LCAccess) planlanması için çalışmalara devam edildi ve taslak bir iş planı oluşturuldu. Toplantının üçüncü günü, hükümet delegasyonlarının ilk iki gününün çıktıları üzerinde çalışmaları ve daha sonraki adımları belirlemeleri için hükümetler arası diyaloğa ayrıldı. Toplantının son oturumları olan dördüncü ve beşinci oturumlarda ise hükümetler arası diyalog için kapasite geliştirme gündemi ile tartışmalar yürütüldü ve bir sonraki toplantı (IV. Uluslararası YDA Toplantısı) için planlama çalışmalarına başlandı. Toplantıda ayrıca, Birleşmiş Milletler Çevre Programı Uluslararası Kaynak Paneli (UNEP International Resource Panel) yönetimiyle görüşülerek bu Platformda Türkiye'nin de temsil edilebilmesi için çalışmalara başlandı. 49 MAYIS 2014 HABERLER “2. KALKINMA AJANSLARI KONFERANSI” (KALK!2) GAZİANTEP'TE GERÇEKLEŞTİRİLDİ 2. Kalkınma Ajansları Konferansı (KALK!2) çeşitli kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, iş ve siyaset dünyasından temsilcilerin katılımıyla 16-19 Nisan 2014 tarihleri arasında Kalkınma Bakanlığı koordinasyonunda ve İpekyolu Kalkınma Ajansı’nın (İKA) ev sahipliğinde, Zeugma Mozaik Müzesi Sergi ve Konferans Merkezi’nde gerçekleştirildi. Dört gün süren konferansın açılışına Gaziantep Valisi Erdal Ata, Kilis Valisi Süleyman Tapsız, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Kemal Madenoğlu, Kalkınma Bakanlığı Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürü Nahit Bingöl, İKA Genel Sekreteri Dr. Bülent Özkan, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Sanko Holding Onursal Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Yavuz Coşkun, Gaziantep Ticaret Odası (GTO) Başkanı Eyüp Bartık, ilçe kaymakamları ve kalkınma ajansları genel sekreterleri katıldı. Konferansın birinci gününde “Ajanslara Bakış” adlı açılış paneli düzenlendi. 50 Panelde bölgesel kalkınmada lider rolü üstlenerek yerel dinamikleri harekete geçirmeye odaklanan Kalkınma Ajanslarının kuruldukları 2006 yılından beri bölgesel kalkınmada yarattıkları etki ve yerelde oluşturdukları algı kapsamında, bölgesel kalkınmada ön planda olan bu kurumsal yapıların siyaset, akademi ve iş dünyası penceresinden nasıl göründükleri tartışıldı. Konferansın ikinci gününde, Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi, Bölgesel Yenilik Gündemi, Bölge Kalkınma İdareleri, Yerelde Kurumsal Kapasitenin Güçlendirilmesi Öncelikli Dönüşüm Programı, Yeni Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi, Girişim Sermayesi ve Bireysel Katılım Sermayesi, Ajanslar İçin Hareketlilik Projeleri, Sosyal Politikalar: İnsan Merkezli Planlama, Avrupa Birliği ve Mali İşbirliği 2014-2020, Faiz ve Faizsiz Kredi Desteği başlıklarından oluşan paralel oturumlar düzenlendi. Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi (BGUS) başlıklı oturumda, bölgesel gelişme ve bölgesel rekabet edebilirlik açısından ulusal düzeyde koordinasyonu sağlamak, mekânsal gelişme ve sosyoekonomik kalkınma politikaları arasında uyumu güçlendirmek ve alt ölçekli plan ve stratejilere genel çerçeve oluşturmak üzere hazırlanan BGUS konusunda gelinen aşama ve içerik hakkında bilgi verildi. Konferansın üçüncü gününde ise Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği, Hüsnü M. Özyeğin Vakfı, Kızıklılar Derneği ve İzmir Seferihisar Belediye Başkanlığı’nın başarı hikâyelerinin paylaşıldığı oturumun yanı sıra, Alternatif Destek Mekanizmaları, Bilgi İletişim Teknolojileri ve Bölgesel Gelişme, Sivil Toplum ve Bölgesel Gelişme, Yatırım Destek ve Tanıtım Stratejileri, Gaziantep’in Başarı Hikâyesi başlıklı paralel oturumlar düzenlendi. 19 Nisan’da Konferans’ın kapanış konuşmaları Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ve Adıyaman Valisi Mahmut Demirtaş tarafından yapıldı. Ayrıca Konferans sonunda, sonuç bildirgesi yayımlandı. Detaylı Bilgi http://www.kalkinma.org.tr adresinden ulaşılabilir. MAYIS 2014 I. YÖNETİM DANIŞMANLARI ZİRVESİ İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ Yönetim danışmanlığı mesleğinin tanıtımı, bilinirliği ve hizmet kalitesinin gelişimini sağlamaya yönelik çalışmalar gerçekleştiren Yönetim Danışmanları Derneği’nin (YDD) düzenlediği I. Yönetim Danışmanları Zirvesi, 11 Nisan 2014 tarihinde İstanbul Çırağan Palace’da gerçekleştirildi. Türkiye’de ve dünyada iş alanında öne çıkan yeni kavram ve yaklaşımların ele alındığı I. Yönetim Danışmanları Zirvesi’ne; iş dünyasından, danışmanlık şirketlerinden ve kamu kuruluşlarından üst düzey temsilcilerle birlikte, yurt dışından alanında uluslararası deneyime sahip ve kritik sorumluluklar almış konuklar katıldı. Ana teması;“Kurumsal Yönetişim ve Değişim Yönetiminin Danışmanlık Projelerine Yansımaları”olan Zirve’de düzenlenen özel panellerde konuşmacıların sunumlarıyla katılımcılara farklı bakış açıları sunuldu. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü tarafından da desteklenen Zirve kapsamında, En Başarılı Danışmanlık Projesi Ödülleri de ilk kez sahiplerini buldu. Yönetim Danışmanlığında, doğru yöntemlerle gerçekleştirilerek katma değer yaratan sonuçlar ürettiği belirlenen projelerin ve doğru yaklaşım örneklerinin ön plana çıkartılmasını hedefleyen “En Başarılı Danışmanlık Projesi” ödülünü Kayseri Gaz ile NMT Danışmanlık’ın birlikte gerçekleştirdiği Kurumsal Risk Yönetimi Projesi aldı. Zirve’nin sabah oturumunda İş Ahlakı ve Kurul Etkinliği Merkezi Direktörü David R. Beatty,“Kurumsal Yönetişim” anlayışı ve uygulamalarının 1600’lü yıllardan günümüze kadar gelişimini anlatırken, öğleden sonraki özel oturumda, ICMCI ABD Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Üyesi Oliver Matar ise “Değişim Yönetimi” alanındaki modelleri paylaştı. Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Göçmen’in yönettiği “Türkiye’de Kurumsal Yönetim Uygulamaları” panelinde ise Verimlilik Genel Müdürü Anıl Yılmaz ile iş dünyasından yöneticiler panelist olarak yer aldı. Konuşmasında kamudaki stratejik yönetim konusundaki tecrübelerini aktaran Yılmaz, kurumsal yönetim uygulamalarının, kamu ve özel sektör ayrımı yapmaksızın uygulanması gerektiğini belirtti. Kurumsal yönetim uygulamalarında kamu ve özel sektör açısından bazı farklılıkların olduğunu belirten ve kamu kurumlarındaki mevcut uygulamalardan bahseden Yılmaz “Kamuda değişimin yavaş ilerlemesi ve genellikle uzun vadeli olması, sonuçların alınmasını da geciktiriyor. Bu nedenle kamu kurumları kurumsal yönetim uygulamaları ve iyi yönetişime daha çok ihtiyaç duymaktadır. 2002 sonrasında kamu yönetiminde bu yönde çok önemli adımlar atıldı, reformlar gerçekleştirildi. Stratejik yönetime ve yönetişime giden yol ve felsefe belirlendi. Yine bu dönemde yeni yönetsel araçlar ve kurumlar oluşturularak Stratejik Planlama, Performans Esaslı Bütçeleme, İç Kontrol ve İç Denetim, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, Kamu Hizmet Envanteri ve Hizmet Standartlarının Oluşturulması, e-Devlet Uygulamaları ve e-İmza, Kamu Etik Kurulu, Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsmanlık) gibi birçok yeni uygulama başlatıldı” diye konuştu. Konuşmasının devamında kamu kurumlarında yönetişimin iyileştirilmesine yönelik olarak olumlu gelişmeler yaşandığını vurgulayan Yılmaz, iyi yönetişim için şu önerilerde bulundu: “Kamu yönetiminde yönetim kültürü değiştirilerek vatandaşın da katılımcılığı sağlanmalı, kamu yönetiminde iyi uygulamaların yaygınlaştırılması konusunda iyileştirilmeler yapılmalı, ana düzenleyici aktörler arasında koordinasyon artırılmalı, çalışanlar performansları üzerinden değerlendirilmeli, politika belirleme ve uygulama süreçleri ile bunların sorumlu kurumları birbirinden ayrılmalı ve kamu yönetiminde tüm paydaşlar işin içinde yer almalı.” ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in yönettiği “Değişim Yönetiminde Türkiye Örnekleri Nedir?, Nasıl Ölçülür?” konulu panelde ise kamu ve özel sektör yöneticileri tarafından konuya ilişkin örnekler sunuldu. 51 MAYIS 2014 HABERLER BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI GENÇ GİRİŞİMCİLERİ DESTEKLİYOR... Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından 18 Nisan 2014 tarihinde Türk Patent Enstitüsü'nde düzenlenen Teknogirişimcilik Eğitimi’nin açılışında konuşan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, genç girişimcilere, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri'nde (TGB) daha uygun şartlarda yer vereceklerini belirterek, “Sigorta primlerinde yüzde 50 indirim yapacağız, gelir vergisinde stopaj desteği sağlayacağız” dedi. Türkiye'de 2002'den bu yana önemli bir değişim yaşandığını dile getiren Bakan Işık, “Bu değişimin en olumlu taraflarından bir tanesi artık reel sektörün ve girişimcilerin önündeki birçok engelin kaldırılmış olmasıdır” diye konuştu.İnsan kaynağında en fazla aranan özelliklerden birinin “girişimcilik ruhu” olduğunu ve gençlerin girişimcilik ruhunun, ülkenin 2023 hedeflerine ulaşmada en önemli gücü olduğunu anlatan Işık, bu hedeflere ulaşılabilmesi için teknoloji düzeyinin yükseltilmesi gerektiğini ifade etti. Krizler girişimciliğe darbe vurdu Girişimciliğin, ülkelerin geleceği açısından büyük önemi bulunduğunu anlatan Işık, “Yaşadığımız ekonomik krizler pek çok tahribata yol açtı, onların pek çoğu da giderildi ama ülkeye yaptığı en fazla ve kalıcı tahribat, girişimcilik ruhuna vurulan darbedir. Aslında bu darbe, ülkenin geleceğine vurulan darbedir. Türkiye'de gençlerimizin çok önemli bir kısmı devlet memuru olmak istiyor. Hâlbuki gençlerimizin ticaret yapmak, üretmek, kendi işini kurmak, başka gençlere iş vermek hayaliyle hayata başlaması önemli. Girişimcilik ruhundan kastımız budur” diye konuştu. Bakanlığın verdiği Teknogirişim Sermaye Desteğinin tek başına anlamlı olamayabileceğini kaydeden Işık, gençlere ümitsizliğe kapılmamaları tavsiyesinde bulundu. Işık, Türkiye'nin her aşamada gençlerin yanında olduğunu söyledi. Genç girişimcilere prim ve stopaj desteği Genç girişimcilere, teknoloji geliştirme bölgelerinde daha uygun şartlarda yer 52 vereceklerini kaydeden Işık, konuşmasında; “Sigorta primlerinde yüzde 50 indirim yapacağız, gelir vergisinde stopaj desteği vereceğiz. Yaptığınız çalışmanın sonunda, TÜBİTAK'ın 1512 Programı çerçevesinde 550 bin liraya kadar destek alacaksınız. Artık Türkiye'de özel şirketler, 'Siz bu işi iyi yapıyorsunuz. Sizin desteklediğiniz girişimcilere biz de destek verelim' noktasında. 1512 B programını başlattık. Orada pek çok firma kapınızı çalacak. Sonraki aşamada ise ürününüzün seri üretimi noktasında ayrıca destek vereceğiz. KOBİ niteliğindeki bir işletmemize 10 milyon liraya kadar destek vereceğiz" diye konuştu. Konuşmasının ardından ABD'deki Silikon Vadisi'ne gitmeye hak kazanan sekiz teknogirişimciye plaket veren Işık, teknogirişim desteği ile geliştirilen ürünlerin sergilendiği stantları da gezdi. Bakan Işık, bir stantta sergilenen Türkiye'nin ilk yerli iş makinası operatörü eğitim simülatörünü denedi. MAYIS 2014 KADIN GİRİŞİMCİ SAYISI ARTMALI… Türkiye İş Kadınları Derneği'nin 17 Nisan 2014 tarihinde düzenlediği toplantıya katılan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, kadınlarla çalışmanın avantajlarına değinerek, kadının siyaset ve toplumdaki yerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasında; global kriz döneminin bazı şeylerin netleşmesini sağladığını anlatan Bakan Işık, “Üretmeden sadece ticaretle, sadece finansla ülkelerin ayakta kalması çok zor. Sadece finansla ayakta kalmaya çalışan ülkeler, ekonomilerini finans ağırlıklı oluşturmaya çalışan ülkeler bu krizde ciddi sıkıntı yaşadı. Ancak Almanya gibi ekonomisi büyük oranda üretime dayalı ülkeler bu süreci rahatlıkla geçebildi. Hatta Almanya'nın bütün Avrupa'yı sırtında taşıdığını söyleyebiliriz. Bu anlamda Türkiye sürdürülebilir büyüme için üretimi kesinlikle ajandasının birinci sırasına yazmak durumunda” dedi. Bakanlık olarak üretim konusunda ciddi sorumlulukları bulunduğuna işaret eden Işık, “Türkiye'de özellikle üretimi birinci derecede önemli görüyoruz. Kim ne derse desin üretimde Türkiye önemli bir mesafe aldı. Artık Türkiye sadece lisanslı, fason ya da düşük teknolojili üretim yapan bir ülke olmaktan çıktı” diye konuştu. Işık, Türkiye'de üretim konusunda önemli yol alındığının altını çizerek, ülkenin imalat sanayinde dünyayla yarışan bir yapı olduğunu anlattı. Bakan Işık, Türkiye'nin çok düşük düzeyde, sadece emek yoğun üretimden teknoloji düzeyi yüksek ve her geçen gün ilerleyen bir ülke konumuna geldiğini vurgulayarak, “Hedefimiz, bu 1,59 dolar olan kilogram ortalama satış fiyatını ilk etapta 2 doların üzerine, orta vadede 2023 yılında da 3 doların üzerine çıkarmak. Bunu başardığımız zaman 500 milyar dolar ihracat hedefini yakalamak çok kolay” diye konuştu. Fikri Işık, kadın girişimci sayısının her geçen gün arttığını hatırlatarak, kadın istihdamı konusunda, kadının eğitim düzeyinin yükselmesine paralel olarak istihdama katılımının da arttığını bildirdi. Işık, artık beyaz yakalı kadın sayısının, beyaz yakalı erkek sayısına yaklaştığını, bunun da son derece sevindirici olduğunu dile getirdi. Kadın istihdamının artmasında teknoloji düzeyinin yükselmesinin etkili olduğunu ifade eden Işık, “Üretimde beden gücü azalıp beyin gücü ve beceri seviyesi arttıkça kadın istihdamı yükseliyor. Bu aslında bizim hangi yolda yürümemiz gerektiğini de çok güzel ortaya çıkarıyor. Kadınlarımızın özellikle eğitim düzeyini artırmalıyız. Bu konuda önemli noktalara geldik ama bunu yeterli görmüyoruz. İkincisi de Türkiye, teknoloji düzeyini ne kadar artırırsa, kadın istihdamını da o kadar artırmış olacaktır. Bu iki konuyu önemsiyoruz” diye konuştu. 53 MAYIS 2014 HABERLER SAVUNMA SANAYİİNDE ÖNEMLİ ATILIMLAR YAPILIYOR Savunma sanayii alanında önemli projelere imza atan TÜBİTAK Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü'nü (SAGE) ziyaret eden Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, dünyada sadece birkaç ülkenin sahip olduğu modern Harp Başlığı Üretim Tesisi'nin açılışını bu yıl içinde yapacaklarını belirtti. İzin alan değil, izin veren olacağız 14 Nisan'da gerçekleşen ziyarette Bakan Fikri Işık, bu tip ileri teknolojiye sahip üretim tesislerinin tasarım ve kurulumunu dünyada sadece birkaç ülkenin yapabildiğini söyledi. Türkiye'nin her alanda olduğu gibi savunma sanayiinde de dünyada her geçen gün daha fazla söz sahibi olmaya başladığını dile getiren Işık, “Açacağımız tesiste yapılacak çalışmalarla artık izin alan değil, izin veren olacağız” dedi. 54 Tesis, A'dan Z'ye Türk mühendislerin elinden çıkıyor Modern mühimmatlar için patlayıcı üretilecek tesiste kurulan tüm özel üretim ekipmanlarının da yerli firmalarla birlikte yurt içinde tasarlanıp üretildiğini, tesiste üretilecek modern patlayıcıların formülasyonu ile üretim süreçlerini de TÜBİTAK mühendislerinin geliştirdiğini anlatan Bakan Işık, tesisle ilgili şu bilgileri verdi: “Modern patlayıcıların üretimi için gerekli teknik ve üretim bilgi paketleri, proje kapsamında Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'na (MKEK) aktarılacak. Söz konusu tesis, MKE Mühimmat Fabrikası yerleşkesinde 55 dönümlük arazi üzerinde kurulacak ve 11 ayrı üretim biriminden oluşacak. Dünyada sadece birkaç ülkenin sahip olduğu modern tesisin açılışını bu yıl içinde yapacağız. Tesiste, tam kapasite çalışıldığında yıllık 600 ton plastik patlayıcı üretimi yapılabilecek. Bu tesiste üretilecek harp başlıkları ve uçak bombaları ile Türkiye, savunma sanayiinin bu çok önemli alanında yurt dışına bağımlılıktan kurtulacak.” Tesis, yakın zamanda faaliyete geçirilecek Türkiye'nin savunma gücünü artıran yerli silah sistemlerini tasarlayan ve geliştiren TÜBİTAK, modern patlayıcıların üretim ve dolumunun yapıldığı tesislerin tasarımı, kurulumu ve işletmeye alınması konusunda da çalışmalar yürütüyor. TÜBİTAK SAGE ile MKEK arasında imzalanan sözleşme ile TÜBİTAK mühendisleri tarafından ileri teknolojiye sahip Harp Başlığı Üretim Tesisi tasarlandı. Tesis, yakın zamanda Kırıkkale'deki MKEK Mühimmat Fabrikası yerleşkesinde faaliyete geçirilecek. MAYIS 2014 TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK) İSTANBUL KARBON ZİRVESİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ “İstanbul Karbon Zirvesi: Karbon Yönetimi, Teknolojileri ve Ticareti”, 3-5 Nisan 2014 tarihleri arasında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Ev sahipliğini İTÜ'nün yaptığı zirvede Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Sermaye Piyasası Kurumu'nun destekleri alındı. Bunların yanında İTÜ, İstanbul Sanayi Odası, Elektrik Üretim A.Ş., TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM), Marmara Belediyeler Birliği, ODTÜ Petrol Araştırma Merkezi ile Enerji Verimliliği Derneği, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Enerji Ekonomisi Derneği, Lisansız Elektrik Üreticileri Derneği, Enerji ve İklim Değişikliği Vakfı, Enerji Ticareti Derneği, Nükleer Mühendisler Derneği, Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği, Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği, Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği, Petrol Sanayi Derneği, Hazır Beton Birliği, Plastik Sanayicileri Derneği gibi sektörlerinde lider pozisyonda olan kuruluşların Zirve bünyesinde aktif olarak yer alması sağlandı. Yerli ve yabancı çok sayıda katılımcının yer aldığı İstanbul Karbon Zirvesi'nde; son yıllarda karbon piyasalarındaki gelişmeler, emisyon ticareti ve temiz teknolojilerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar, uluslararası düzeyde ülkelerin alacağı yükümlülükler, enerji kullanımının ilgili sektörlere yansıması ve en düşük maliyetli sera gazı azaltım sistemleri konuları tartışıldı. 3 Nisan 2014 tarihinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda gerçekleştirilen “Temiz Teknolojiler” başlıklı oturumda Sanayi Genel Müdürlüğü (SGM), Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM), Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü (BTGM), KOSGEB ve TÜBİTAK MAM Çevre ve Temiz Üretim Enstitüsü'nden (ÇTÜE) 6 konuşmacı yer aldı. Başkanlığını Sanayi Genel Müdürlüğü'nden Daire Başkan V. Erhan Bayrak'ın yaptığı oturumda ilk 55 MAYIS 2014 TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK) Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Selin ENGİN olarak KOBİ Uzmanı M. Görkem Gürbüz tarafından KOSGEB bünyesinde yeşil ekonomi alanında gerçekleştirilen çalışmalar hakkında bilgi verildi. Ardından, Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Damla Sağlam Şatır, SGM faaliyetleri kapsamında yer alan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Teknoloji Mekanizmasına yönelik bir sunum gerçekleştirdi. Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Selin Engin tarafından VGM'nin temiz üretim alanında yürütülen bilinçlendirme, yaygınlaştırma, kapasite geliştirme ve politika oluşturma konularındaki faaliyetlerinin aktarılmasının ardından, Sanayi ve Teknoloji Uzmanı Ahmet Gergerli, BTGM'nin sağladığı Ar-Ge destekleri hakkında bilgi verdi. TÜBİTAK MAM ÇTÜE'de Uzman Araştırmacı olarak görev yapan Dr. Şeyma Karahan tarafından “İklim Değişikliği Kapsamında Sanayide Teknoloji İhtiyaç Değerlendirmesi ve Sera Gazı Azaltım Potansiyelinin Belirlenmesi” başlıklı projeye ilişkin bir sunum gerçekleştirildi. Oturumda son olarak, 56 Temiz Üretim Birim sorumlusu Işıl Ataçoğlu tarafından ÇTÜE'nin temiz üretim alanında gerçekleştirdiği faaliyetlere ilişkin bilgiler aktarıldı. MAYIS 2014 AB KOBİ’LERİ NE KADAR YEŞİL? Avrupa Komisyonu, ilki 2012'de yayımlanan ve KOBİ'lerin üç temel çevresel temaya; yeşil işler, kaynak verimliliği ve yeşil pazarlar, bakışlarının ve davranışlarının anlaşılmasını amaçlayan anketin ikincisini yayımladı. Anket sonuçları, KOBİ'lerin 2013 yılında, 2012 yılına göre daha fazla yeşil iş oluşturduklarını, kaynak verimliliği alanında gelişme sağladıklarını ve düşük karbon ekonomisine geçişe katkıda bulunduklarını göstermektedir. 2012 yılında, Avrupa Birliği'nde (AB) 20,3 milyon KOBİ'nin, toplam işlerin % 98'ini oluşturduğu ve 90 milyon istihdam sağladığı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, KOBİ'lerin AB ekonomisine ve Avrupa 2020 Stratejisi'nin akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı kalkınma hedefine katkısı önem teşkil etmektedir. Anket, 28 AB üyesi ülke yanında Arnavutluk, İzlanda, Lihtenştayn, Makedonya, Karadağ, Norveç, Sırbistan, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye'deki 11.000'den fazla KOBİ'yi kapsamaktadır. Anket Sonuçları (2013) kaynak verimliliği prosesleri, yeşil ürün ve hizmetlerin üretimi ve çevre mevzuatına uyum konularını kapsamaktadır. Yeşil iş, çevresel kaliteyi koruyan ve eski haline getiren bilgi, teknoloji ve malzemelerle doğrudan birlikte yürümektedir. Ayrıca özelleştirilmiş yetenekler, bilgi, eğitim veya deneyim gerekmektedir. AB KOBİ'lerinin % 42'si, tam zamanlı veya yarı zamanlı çalışan en az bir çalışana sahiptir. Bu değer, 2012'ye göre % 5'lik artış göstermiş olup Avrupa'daki KOBİ'lerde 20 milyondan fazla yeşil iş olduğunu ortaya koymaktadır. 1. Her 10 işletmeden 4'ü en az 1 yeşil işe sahip durumdadır. Anket kapsamında yeşil iş kavramı; 57 MAYIS 2014 TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK) 2. KOBİ'ler için kaynak verimli olmak önemli. KOBİ'lerin % 93'ü daha kaynak verimli olmak için en az bir faaliyet yürütmektedir. Bu faaliyetlerden en yaygınları % 67 ile atık minimizasyonu, yine % 67'lik pay ile enerji tasarrufu ve % 59 ile malzeme tasarrufudur. İşletme işinde geri dönüşüm ve su tasarrufu uygulamaları, % 51 oranla eşit uygulama düzeyine sahiptir. AB KOBİ'lerinin kaynak verimli olmaya yönelik faaliyetlerinin nedenleri ise % 63 oranla maliyetleri azaltmak ve % 28 oranında ise çevrenin, işletmenin en önemli öncelikleri arasında yer alması olarak belirlenmiştir. Finansal ve mali destekler veya diğer kamu destekleri % 19, rekabet avantajı yaratılması ise % 18 ile işletmeleri kaynak verimli olmaya yönelten faaliyetler arasında yer almaktadır. Anket, KOBİ'lerin sadece % 12'sinin çevresel gerekleri kapsayan kamu satın alım ihalelerine yönelik fiyat teklifi verdiğini ve % 7'sinin başarılı olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun en önemli nedeni, KOBİ'lerin daha önce böyle bir ihale ile karşılaşmamış olmaları (% 55) olarak görülmektedir. Anket, KOBİ'lerin % 67'sinin çevre yönetim sistemine sahip olmadığını göstermekte olup bu oran 2012 yılına göre % 2 artış göstermiştir. 3. Yeşil pazarlar,kullanılmayan büyük bir potansiyel oluşturmaktadır. Anket kapsamındaki KOBİ'lerin % 26'sı yeşil ürün ve hizmet sunmaktadır. % 7'si ise önlerindeki 2 yıllık süreçte bu alana yönelik plan yaptıklarını belirtmesine karşı % 59 gibi önemli çoğunluğu bu konuda bir planı olmadıklarını belirtmiştir. 58 Anket kapsamında yeşil ürün veya hizmet sunan 2.977 KOBİ'nin % 51'i, çevresel özelliklere (organik ürün, eko-etiket, ekotasarım vb.) sahip ürün ve hizmet sunmaktadır. KOBİ'lerin % 35'i geri dönüştürülmüş malzemeler alanında, % 19'u da katı atık yönetiminde yeşil ürün ve hizmet sunmaktadır. Çevresel özelliklere sahip ürün ve hizmet sunan işletmelerin % 26'sı yapı/inşaat alanında, % 24'ü gıda ve içecek sektöründe, % 22'si elektronik ve mekanik ekipman satışında, % 20'si ise mobilya, ağaç ve kağıt ürünler sektöründe faaliyet göstermektedir. 2012 yılından 2013'e kadar olan süreçte çevresel özelliklere sahip yapı malzemeleri KOBİ'lerin oranı % 8 artış göstermiştir. Yeşil ürün ve hizmet sunan KOBİ'lerin % 60'ı, cirolarının yaklaşık % 30'u ve daha azının bu alanda sağlandığını belirtmişlerdir. Cirolarının % 75'inden fazlasının yeşil ürün ve hizmetlerden sağlandığını belirten KOBİ'lerin oranı ise % 16'dır. Anket kapsamındaki yeşil ürün ve hizmet sunan işletmelerin % 91'i, bu ürün ve hizmetleri ulusal pazarlarda satışa sunmaktadır. KOBİ'lerin % 19'u ise AB (28), İzlanda, Lihtenştayn, Norveç ve İsviçre'nin temel pazarlarını oluşturduğunu belirtmiştir. KOBİ'lerin % 34'ü, hibe ve teşviklerin işletmelerini daha kaynak verimli yaptıklarını belirtmiştir. KOBİ'lerin % 25'i danışmanlık hizmetlerinin, % 22'si ise kaynak verimliliği yatırımları için fon imkânlarına yönelik tavsiyelerin kaynak verimliliklerini artırmada yardımcı olabileceğini ortaya koymuştur. Yeşil ürün ve hizmet çeşitliliğinin geliştirilmesine yönelik hangi desteklerin yardımcı olabileceğine ilişkin yeşil ürün ve hizmet sunan KOBİ'lerde yapılan anket çalışması, KOBİ'lerin % 46'sının finansal yatırımlara ihtiyaç duyduğunu ortaya koymuştur. Potansiyel pazar ve müşterilerin belirlenmesinde yardıma ihtiyaç duyan KOBİ'lerin oranı % 27, yeni ürün, hizmet ve ürün prosesi geliştirmeye yönelik teknik destek ve danışmanlığa gereksinim duyan KOBİ'lerin oranı % 22, pazarlama ve dağıtıma ilişkin danışmanlığa ihtiyaç olduğunu belirten KOBİ'lerin oranı ise % 19'dur. Mevcut durumda herhangi bir yeşil ürün veya hizmet sunmayan 7.341 KOBİ'de yapılan anket çalışması, yeşil bir ürün veya hizmete başlamak için ne tür bir desteğe ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymayı amaçlamıştır. KOBİ'lerin % 29'u finansal desteklerin, % 17'si potansiyel pazar ve müşteri belirlemeye yönelik yardımın, % 16'sı yeni ürün, hizmet ve ürün prosesi geliştirmeye yönelik teknik destek ve danışmanlığın, % 12'si ise pazarlama ve dağıtım danışmanlığının yardımcı olacağını belirtmiştir. Kaynakça EurpoeanCommission, EurobarometerSurvey: How greenareEuropeanSMEs?, 2013, http://europa.eu/rapid/pressrelease_MEMO-13-1152_en.htm MAYIS 2014 SUMMARY Productivity Week and Awards 2014 Productivity Project Awards.. With the aim of increasing Turkey's competitive power and achieving a sustainable and productivity based structure in economy, productivity increase projects carried out by enterprises in industry and service sector are going to be awarded by the Ministry of Science, Industry and Technology. The ministry is going to reward productivity increase projects of the enterprises each year in order to give support. Productivity Project Awards, which has been organized this year for the first time, intend to not only raise concern about the importance and necessity of productive work in the enterprises but also to contribute to the generalization of productivity awareness and good practices. These awards would provide increase of knowledge and experience share among the enterprises and presentation of ongoing projects and benefits of the projects to public opinion. The Relationship of Knowledge, Power and Expertise within the context of Modernity The concept of 'modern', which has been used in the 5th century for the first time, is generally associated with passing from old to new although the content of the term changes constantly. The term of modernism that has started in the 17th century in Europe and penetrated the whole world tells about social life, organizational forms, social and cultural domains. The term of modernity, on the other hand, has been positioned on the concept of 'rationality' and is a process that have reflections in all parts of modern life with industrialization, market systems, scientific revolution and formation of nation states and brings benefits and failures to the society at the same time. In this study, the term of modernity and the relationship of knowledge-powerexpertise are discussed within the context of the views of Max Weber who calls modern life as 'iron cage' and Jürgen Habermas, the defender of modernity by saying 'it is too early to give up modernity'. A New Inspiration in Applicable Science Education: ITAP Science Labs ITAP is a non-governmental organization concerning scientific research together with educational and social scientific activities which is known as “Institute of Theoretical and Applied Physics” internationally. This institute was founded with in the body of 'Turkey Community Service Foundation' in March 2006 and it turned into a new civil society movement by 2012 with the name of 'Institute of High-Tech Research, Projects and International Scientific Education'. While the main activities of the institute take place in Ankara and Marmaris, studies are going on to consider Istanbul and other cities. With the purpose of addressing not only scientific community but also all parties in society, ITAP gives contribution to the studies directed towards scientific society goals, which have been incorporated in national scientific strategic plans in our country in recent years, by means of organizing activities that discuss basic scientific laws in an intriguing, entertaining and challenging way for all parties of society interested in natural sciences. ITAP organizes international activities in physics and extended the scope and target group of its studies to teachers, students and families by ITAP Physics Olympic School in 2009 and ITAP Science and Society Centre in 2011. 'Productivity-themed idea and short film competition' for students within the scope of 'Productivity Week' started. Taking into consideration the foundation date of our ministry the activities of 'Productivity Week' is going to take place in the first week of June. Within the context of the week, various conferences, symposiums, panels, seminars and competitions have been planned with the purpose of raising productivity awareness in public opinion. In addition to using our ministry's resources and facilities, it is important to make cooperation with the related institutions within the framework of Productivity Week activities. 59 MAYIS 2014 SUMMARY Organizational Structure, Organizational Justice, Organizational Commitment and Job Satisfaction The structure and operation of organizations, which are social systems formed by individuals to achieve specific goals, affect the employees' working ways for organizational goals and their attitudes and behaviours concerning the organization. On the one hand, all functional variables in organizations such as decision-making mechanisms, procedures, distribution and qualification of tasks for the members and communication ways provide clues for organizational structures; and on the other hand, they put forth how the organization is perceived by its members and the other people and how this perception is reflected in their social and psychological process. How the individuals working for organizational goals are affected from organizational functions and how they reflect it to their work processes emphasize the importance of this situation for organizational functioning. In work processes, another situation that affects the individuals' perception of the organization and working ways is organizational justice. Organizational justice is formed by views of the individuals whether the distribution of the work processes, decision-making mechanisms and communication ways are fair or not. This process, which is conceptualized as organizational justice, is defined as the norms and rules for 60 how the gains, rewards and punishments are managed and distributed. Organizational justice perception determines how these rules and norms are conceptualized subjectively by the employees. The perception of employees regarding whether the organization is fair or not influences many social and psychological processes such as organizational commitment and job satisfaction. In this study, the relationship between organizational structure and organizational justice is formed and the hypothesis 'the impact of organizational structure on organizational justice may increase organizational commitment and job satisfaction of the employees' is presented normatively. In the scope of the study, organizational structure is evaluated in terms of both internal and external conditions concerning mechanic and organic organizational structure categories, which are classified structures according to their goals. The relationship between organizational justice and organizational structure is fictionalized on the basis of the assumption that 'the participative, flexible, horizontal and communicationoriented structure of organic organizations increases the identification of the employees with common identity and may create the perception that work environment is fair.' Global Social Policy Idea According to the definition of Yeates (2008) 'global social policy analyzes how the issues of social policy have been globalized in terms of content and cause effect relationship; the relationship between development of global social policy with movements of people, goods, services, money and knowledge; occurrence of collective movements in a transnational way and how this kind of policy making shapes the development of social policy in the world. Deacon (2008) emphasizes in his global social governance study that many actors and units participate in decisionmaking processes of social policy interactively. In fact, there is a 'war of position' between international organizations and inside of organizations. This war is between the view of 'orientation of resources to the poor and domination of private sector in health, social security and education rather than public sector' and the view of 'universal service idea based on rise in redistribution of income from rich to poor'. Global social policy, which is accepted as supra-national social policy at global level, produces policies within the scope of global redistribution, global social reorganization and global social rights through support of international organizations. Global Fund is a good example for global redistribution and it provides access to limited global resources in poor countries regarding health, education and social protection. Global social reorganization can be dealt within the framework of Global MAYIS 2014 Compact that brings social responsibility to business world. Global Compact is not compulsory for business world it has a voluntary basis. There is a slight improvement in development of global social rights. Global social rights can be evaluated within the body of UNCESR and the work of UN in acceptance of minimum global social standards in education, health and prevention of poverty. Third Generation 'Open University' Transformation for Innovative University-Industry Cooperation In this article, 'open university' statement refers to the transformation of the universities into a dynamic structure in terms of having direct participation in social and economic development plans; giving permanent training and consultancy services to the related parties for development of local industry and service sector, and offering R&D services to the needs of the industrialists in all areas with research institutes. Third generation universities are networks in terms of training, 'know-how', R&D and innovation. For an innovative university-industry cooperation, universities have to lead the way and become field of application for industry sector in order to compete in hard conditions of global competition. 61 MAYIS 2014 SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100) 140 135 130,6 130 126,2 126,3 122,9 125 113,3 120 113,0 110,5 115 122,9 110 102,1 100,0 100 110,3 113,9 111,7 109,5 110,1 93,7 95 90 100,0 98,5 124,8 123,9 112,9 105 114,4 127,0 98,9 87,4 98,3 88,6 99,1 100,0 92,4 85 80 Sanayi Üre m Endeksi Industrial Produc on Index 87,3 86,1 İmalat Sanayi Üre m Endeksi Manufacturing Industry Produc on Index 75 70 Kaynak: TÜİK - Source: TURKSTAT İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%) Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%) 77,0 76,4 76,0 76,0 75,4 75,3 75,5 75,5 75,6 75,4 74,8 75,0 74,2 73,9 74,0 73,3 73,1 73,0 72,5 72,0 71,0 70,0 2012 2011 2010 Ortalama Ortalama Ortalama Mayıs 2013 Haziran 2013 Temmuz 2013 Ağustos 2013 2012 Average May 2013 June 2013 July 2013 August 2013 2010 Average 62 2011 Average Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey Eylül 2013 Ekim 2013 Kasım 2013 Aralık 2013 September October November December 2013 2013 2013 2013 Ocak 2014 Şubat 2014 Mart 2014 January 2014 February 2014 March 2014 MAYIS 2014 BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde 1000 Çalışan Başına Araştırmacı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2012) Total R&D Personnel Per Thousand Total Employment in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2012) Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Araştırmacı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2012) Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2012) 1000 Çalışan Başına Araş rmacı Sayısı Total ResearchersPer Thousand Total Employment Araş rmacı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı Total Researchers Compound Annual Growth Rate 18,0 90,0% 16,0 80,0% 14,0 70,0% 12,0 60,0% 10,0 50,0% 8,0 40,0% 6,0 30,0% 4,0 20,0% 2,0 10,0% 0,0 0,0% -10,0% Yunanistan Greece Türkiye Turkey Slovak Cumhuriye Slovak Republic Portekiz Portugal Polonya Poland Meksika Mexico Macaristan Hungary Kore Korea Kanada Canada Japonya Japan İtalya Italy İspanya Spain İrlanda Ireland İngiltere United Kingdom Hollanda Netherlands Fransa France Çek Cumhuriye Czech Republic Belçika Belgium Avrupa Birliği (27 Toplam) EU27 total Almanya Germany -2,0 Kaynak: TÜİK, OECD MSTI -Source: TURKSTAT, OECD MSTI Türkiye' de ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Araştırmacı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2002 - 2012) Total R&D personnel in selected OECD Countries and Turkey (Full time equivalent) (2002 - 2012) Türkiye' de Araştırmacı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2012) Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey (Full time equivalent) (2012) 800.000 40,0% Japonya - Japan 700.000 35,0% Almanya Germany 600.000 30,0% 500.000 25,0% 400.000 20,0% 300.000 15,0% 200.000 10,0% 100.000 5,0% Kore - Korea İngiltere - United Kingdom İspanya - Spain Türkiye - Turkey Meksika - Mexico Macaristan Hungary 0,0% 0 2002 2003 2004 2005 2006 Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI 2007 2008 2009 2010 2011 Türkiye Yıllık Büyüme Oranı Annual Growth Rate of Turkey 63 MAYIS 2014 ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data 120 115 110 105 100 95 90 85 80 75 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 4.Ç - Q4 3.Ç - Q3 2.Ç - Q2 1.Ç - Q1 70 2013 Yıllık Çalışan Kişi Başına Katma Değer Endeksi (2005=100) / Annual Value Added Per Person Worked Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üre m Endeksi (2010 Ort.=100) / Quarterly Index of Manufacturing Produc on Per Person Worked Eğilim; Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üre m Endeksi (2005 1.Ç-2008 2.Ç) / Trend; Quarterly Index of Manufacturing Produc n Per Person Worked (2005 1.Q-2008 2.Q) Eğilim; Üç Aylık İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üre m Endeksi (2009 1.Ç-2013 4.Ç) / Trend; Quarterly Index of Manufacturing Produc on Per Person Worked (2009 1.Q-2013 4.Q) Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT 16% 120,00 14% 100,00 12% 80,00 10% 8% 60,00 6% 40,00 4% 20,00 2% 0,00 - 0% -20,00 İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi İsveç-Sweden Finlandiya-,Finland TÜRKİYE-Turkey Almanya-Germany Lüksemburg-Luxembourg Avusturya-Austria Fransa-France Malta-Malta İspanya-Spain Macaristan-Hungary Portekiz-Portugal Letonya-Latvia Polonya-Poland Bulgaristan-Bulgaria Romanya-Romania Litvanya-Lithuania Estonya-Estonia -2% Ortalama Yıllık Verimlilik Değişim Oranları (2005 Ort. 2013 Ort.) / Average Rate of Annual Productivity Change (2005 Ave. - 2013 Ave.) 18% 140,00 Makedonya-Macedonia İmalat Sanayi Son Dört Çeyrek (2013 I-2013 IV) Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) Ortalamaları / Manufacturing Industry Index of Production Per Person Employed Average of Last Four Quarters (2013 I 2013 IV) (2010 Ave.=100) Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries İmalat Sanayi Ortalama Yıllık Verimlilik Değişim Oranı Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT 64