Karanlığın Yüreği - International Journal of Language Academy

Transkript

Karanlığın Yüreği - International Journal of Language Academy
International Journal of Language Academy
ISSN: 2342-0251
Volume 2/1 Spring 2014 p. 261/263
KİTAP TANITIMI
Karanlığın Yüreği1
Joseph CONRAD
(Yazarın Notu ve Kongo Günlüğüyle)
Arzu ÖZYÖN2
Aslen Polonyalı bir ailenin oğlu olan Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği (Heart of
Darkness) adlı romanı İngiliz Edebiyatı’nın en önemli eserleri
arasında yer alan, üzerinde çok fazla çalışılmasına rağmen yine
de bitip tükenmemiş bir romandır. Modern dünyanın en
gerçekçi ve mistik yazarlarından olan Joseph Conrad, 1857
yılında Polonya'da doğdu. Edebiyat ile Dickens ve Hugo gibi
yazarları çeviren akademisyen babası aracılığıyla tanıştı. Yirmi
bir yaşında gemilerde çalışmak üzere İngiltere'ye gittiğinde
ancak birkaç kelime İngilizce konuşabiliyordu. London Times ve
Shakespeare okuyarak İngilizcesini geliştiren Conrad, ilk
romanı Almayer's Folly'yi, İngilizce olarak yazdı ve roman 1894
yılında basıldı. 1891 yılında Karanlığın Yüreği'ne ilham veren
Kongo yolculuğuna çıktı. Karanlığın Yüreği ilk olarak 1899
yılında basıldı. 2011 yılında İletişim Yayınları tarafından
yeniden basılan ve 138 sayfa olan kitap 3 ana bölüm ve
romanın sonundaki Kongo Günlüğü’nden oluşmaktadır.
Roman, İngilizce aslından Türkçeye Sinan Fişek’in başarılı ve
özenli çevirisi ile kazandırılmıştır.
Bilinenin aksine Sömürgecilik Sonrası Edebiyatı değil de Sömürgecilik Edebiyatı’nın en
önemli eserleri arasında yer alan ve bu alanla ilgili çalışmalar sırasında okunmak üzere
belirlenmiş olan kitabın, ilk bakışta yazarın, Kongo’daki denizcilik deneyimleri ve
İngiltere’de uzun süre yaşaması sayesinde her iki kültürü (Afrika ve İngiliz kültürlerini)
de tanımasına bağlı olarak, sömürgecilikle ilgili olaylara ve Kuzey/Güney ikilemine
objektif olarak yaklaştığı söylenebilir. Ancak Edward Said ve Chinua Achebe gibi önemli
teorisyen ve yazarlar, Joseph Conrad’ın özellikle Karanlığın Yüreği adlı romanındaki
tavrını aşırı ırkçı bulduklarını ifade ederek, onu sert bir dille eleştirmişlerdir. Bunun
1
2
Joseph Conrad, Çev. Sinan Fişek İletişim Yayınları, 2011, 9. Basım, 138 Sayfa.
Okt. Dumlupınar Üniversitesi, [email protected].
International Journal of Language Academy
Volume 2/1 Spring 2014 p. 261/263
262
262
Arzu ÖZYÖN
yanında, roman ile ilgili bir başka problem de kullanılan yalın dil ve etkileyici doğa
betimlemeleri ile macera roman türünde yazılan bir ‘seyir defteri’ olmasına rağmen,
kurguda çok fazla olaya ve heyecan yaratan unsura yer verilmediği için anlatımın aşırı
derece de durağan olması ve okuma hızını yavaşlatmasıdır. Sömürgecilik ve ayrıca
denizcilikle ilgili az da olsa bilgi birikimi gerektirebilecek eser, sade okurun
zorlanabileceği ancak kelime hazinesini zenginleştirebileceği bir eser de olabilir! Bu
duruma bir de yanlış kullanılan noktalama işaretleri (özellikle tırnak işaretinin kullanımı)
eklendiğinde, okur açısından olay örgüsünü takip etmek sıkıntılı bir hal alabilir.
Tek anlatıcı Marlow gibi görünse de aslında romanda iki farklı anlatıcı bulunmaktadır.
Bu anlatıcılardan ilki ve ön planda olanı, romanın başından sonuna kadar okura eşlik
eden Marlow, diğeri ise bir anlamda Marlow’un hikâyesini okura aktarılmasını sağlayan,
fakat varlığı çok fazla hissedilmeyen, neredeyse gizli bir anlatıcıdır. Bu ikinci anlatıcı,
özellikle romanın başında, daha Marlow hikâyesine başlamadan önce görülür ve daha
sonra onun dinleyicileri arasında yer alır. İkinci anlatıcının romanda en belirgin şekilde
göze çarptığı yer ilk sayfalardır:
Önceden de söylemiştim bir yerlerde: aramızda denizin yarattığı bir bağ vardı. […]
Avukat, […] tek halının üzerine uzanmıştı. Muhasebeci domino […] taşlar[ın]dan
küçük yapılar yapıyordu. Marlow geride, sağ kıçta bağdaş kurmuş, mizana
direğine yaslanmıştı (s. 9-10).
Roman kısaca özetlenecek olursa; Thames Nehri üzerindeki “Nellie” adlı gezi teknesinde
oturan yukarıda da adı geçen dört kişiden Marlow, altı yıl kadar Hint Okyanusu, Büyük
Okyanus ve Çin Denizi’ni, yani Doğu’yu gezdikten sonra, çocukluğundan beri aklında
olan, “karanlık bir yer” dediği Kongo’ya gitmek için büyük bir çaba harcar. Bir geminin
öldürülen kaptanı yerine işe alınan Marlow’un ilk şubeye varmasından sonra asıl hikâye
başlar. Marlow, daha ilk günlerden, iç bölgelerde “karanlığın yüreği”nde görev yapan,
herkesin hayranlıkla bahsettiği bir temsilci olan Bay Kurtz’un adını çok sık duymaya
başlar. Sonraki günlerde duyduklarıyla onu tanıma isteği her gün biraz daha artar. Bay
Kurtz’ün iç bölgede tek başına kaldığı ve hasta olduğu haberi yayıldığında, Marlow için
Kurtz’u tanıma fırsatı doğar. Kurtz’u almak için yola çıkanlar arasında bulunan Marlow,
yol boyunca, gemide görev alan yerlilerin nasıl açlığa ve kötü muameleye maruz kaldığına
tanıklık eder. Kurtz’un şubesine ulaştıklarında yerlilerin Kurtz’e adeta taptığını ve onu
bırakmak istemediklerini görür. Çok şaşırır. Neden bir Tanrı gibi tapmaktadırlar ona?
Sonunda Kurtz’u alıp yola çıktıklarında kıyıda büyüleyici güzellikte, rengârenk kumaşlar
ve takılarla süslü bir kadın bir süre takip eder onları. Acaba kimdir bu kadın? Ve
Kurtz’un romanın sonunda vurguladığı “dehşet” nedir? Kurtz ölürken böyle birçok soru,
bazı mektuplar ve nişanlısının fotoğrafını bırakır ardında. Roman Marlow’un bu
emanetleri kıza ulaştırması ile son bulur. Peki ya soruların cevapları? Onları da roman
okurlarına bırakalım.
Birden fazla katmanı bulunan roman, görünürde sadece Kongo’ya sıradan bir yolculuk ve
yolculuk sırasında yaşanan olaylar olarak algılansa da, yukarıda da belirtildiği gibi
sömürgecilik dönemini yansıtan birçok yan anlam barındırmaktadır. İlk bakışta,
Marlow’un zamanda geriye giderek, Kuzey’den Güney’e (Belçika Kongo’suna) yaptığı
yolculuk ve Bay Kurtz adındaki gizemli bir adamı anlattığı hikâye öne çıkmaktadır. Satır
araları dikkatli okunduğunda, aslında Kongo’da sömürgeci çıkarına yapılan doğa, insan
ve kültür ‘katliamı’nı (yerlilerin köle gibi çalıştırılması, Güney’in özellikle fildişi gibi doğal
zenginlik kaynaklarının açgözlülük ve hırsla sömürülmesi, Kuzeyli’nin yine Güneyli’yi
eğitmek ve medenileştirmek adı altında aşağılaması vb.) açıkça yansıtmaktadır. Conrad’ın
romanının sömürgecilik ve emperyalizm ile ilgili söylemlere yer verdiği ve bu romanı ile
International Journal of Language Academy
Volume 2/1 Spring 2014 p. 261/263
Karanlığın Yüreği 263
(Yazarın Notu ve Kongo Günlüğüyle)
Güneylilere karşı ırkçı bir tavır sergilediği, Nijeryalı romancı, şair, eleştirmen ve
akademisyen Chinua Achebe tarafından “Bir Afrika İmajı: Conrad’ın Karanlığın
Yüreği’nde Irkçılık” adlı makalesinde vurgulanmaktadır. Achebe, hiciv dili ile Afrika’ya
yapılan yakıştırmaları tersyüz ederken Kuzeyliyi de olumlu konumundan çıkarıp farklı
bir bakış açısı ile olumsuz sunmaktadır:
Tarih öncesi bir dünyanın, keşfedilmemiş […]bir dünyanın gezginleriydik. Derin
acılar ve […] güçlüklerle ele geçirilen belalı bir mirasa sahip olmuş ilk insanlar
olduğumuzu düşünebilirdik. […] Gemi siyah ve anlaşılmaz bir çılgınlık nöbetinin
kıyısında […] güçlükle yol alıyordu. Tarih öncesi adam bize sövüyor mu, tapınıyor
mu, selam mı veriyor- kim bilebilirdi? Çevremizi anlamaktan yoksunduk; […]
hayretler içinde ve gizli bir esefle, tımarhanedeki gizli bir coşku patlamasını
seyreden aklı başında insanlar gibi (57-58).
Conrad, burada Marlow’un gözüyle ‘ilkellik’ ile ‘uygarlığı’ karşılaştırarak Güneyliyi
küçümsemeye çalışırken kendi önyargılarını ortaya koymaktadır. “Ele geçirilen belalı
miras” ise aslında “Uygar Kuzeyli”nin Güneyli’yi sömürerek aldıklarından başka bir şey
değildir. Kuzeyli bu mirası almakla kalmaz, o mirasın, zenginliklerin içine doğduğu
kültürü ve o kültürün insanlarını da belalı ilan ederek aşağılar. Böylece Marlow, bir
yandan emperyalizmin Güney’e verdiği zararları (Kongo’nun yağmalanması, bir avuç
fildişi uğruna binlerce cinayet işlenmesi) – o aslında bunları zarar olarak algılamazgözler önüne sererken, diğer yandan Güneyli’nin aşağılanmasına ve kıyımına göz
yumarak emperyalizme katkıda bulunur. Bu nedenledir ki Achebe’nin, Conrad’ı ırkçı ve
sömürgeci olarak betimlemesini Edward Said Culture and Imperialism (Kültür ve
Emperyalizm) adlı incelemesinde desteklemektedir:
Conrad’ı kendisiyle aynı dönemde yazan sömürgecilik dönemi yazarlarından
ayıran şey, kendisini bir Polonya göçmeninden emperyal sistemin bir memuruna
dönüştüren sömürgecilikle ilgili nedenlere de dayalı olarak, ne yaptığını son derece
iyi bilmesidir (Said, 1993: 23).
International Journal of Language Academy
Volume 2/1 Spring 2014 p. 261/263

Benzer belgeler

Güney - Çankaya Üniversitesi

Güney - Çankaya Üniversitesi Londra’da Jonh Phillips tarafından yapılan ve J.C tarafından Nath. Brook için basılan The Tears of The Indians başlıklı bir diğer İngilizce çevirisi bulunmaktadır. Günümüz İngilizcesi ile basılmış ...

Detaylı