Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi
Transkript
Pdf indir - Beşiktaş Belediyesi
Sayı Kış Beşiktaş Re re k mh ri et i emir ar er ma Ye i i ema r ta ema a Bebek i ahit r “Gülerek yürümek” yürümek; yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek... yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak, yürümek; havaları boydan boya yarıp ikiye yolunda pusuya yattıklarını, karanlığın gözüne bakarak yürümek arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek... yürümek; yürümek; dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup, yürekten gülerekten yürümek... kelleni orta yere N zım 02 KIŞ ikmet düzenini de anlattı. Güldürerek zengin-fakir uçurumuna, kadın-erkek eşitsizliğine dokundu. Kısacası dostlar, sadece “gülerek yürümedi”, aynı büyük ustanın yukarıda sizlerle paylaştığım dizelerindeki gibi “yürekten yürüdü” Kemal Sunal. Dergimizi takip edenler bilirler. zun zamandır “Cumhuriyet kazanımları” başlıklı bir dosya konumuz var. Cumhuriyet’in ilk günlerinde bütçesiz, uzmansız, teknolojisiz ama umutlu bir devletin-milletin neler başardığını hatırlatmaya çalışıyoruz. Bu sayıda devletin 1924 yılında “bir karış fazla şimendifer” parolasıyla başlattığı demiryolu projesine odaklanıyoruz. Belçikalı ve Fransız şirketlerinin yaparız deyip yapamadığı Ankara-Erzurum demiryolu hattının, Türk müteahhitleri, mühendisleri ve işçisiyle öngörülen tarihten de önce bitiriliş öyküsünü muhteşem fotoğraflar eşliğinde sayfalarımıza taşıyoruz. Büyük ustanın şiirini tekrar anmadan yapamıyorum. Ne diyordu usta: “Havaları boydan boya yarıp ikiye karanlığın gözüne bakarak yürümek ” Ankara-Erzurum hattını açanlar dağlarda onlarca yarma açıp, köprüler kurdular. Hiçbir engel tanımadan hedefleri olan Erzurum’a yürüdüler. Sadece bunlarla da sınırlı değil B ’nın konuları. Bebekli olmasından onur duyduğumuz, matematik dünyasının duayenlerinden Cahit Arf, İstanbul’un tarihi mek nlarını onararak halkın hizmetine sunan Çelik Gülersoy da B ’nın konukları stalarla açtık ustalarla devam edelim. Biliyorsunuz her yıl çağdaş Türk resminin ustalarını Beşiktaş Çağdaş’ta ağırlıyoruz. 2012’nin son konuğu Mustafa Ata’ydı. Büyük ustanın 4 yıllık sanat yolculuğunu h l kaçırmadınız. Mustafa Ata Retrospektif Sergisi 30 Ocak 2013 tarihine kadar ziyarete açık. Sayfalarımızda tanışacağınız bir başka etkinliğimizin adı: Beşiktaş Reng renk Atlas İstanbul dergisiyle bu yıl başladığımız fotoğraf yarışmasının sonuçlarını albüm bölümümüze taşıdık. Bize reng renk bir Beşiktaş gösteren fotoğrafçılarımıza sonsuz teşekkürler Değerli dostlar, özel bir bölüm de Onat Kutlar için açmak istiyorum. Ne demişti usta? “Sinema bir şenliktir ” zun zamandır Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nu, ustanın dediği gibi “şenlikli” bir sinemaya dönüştürmek için çalışıyorduk. Yeni Sinema Hareketi’yle yaptığımız işbirliği sonucunda “Her Cuma Yeni Sinema” başlığı altında söyleşili gösterimler yapmaya başladık. Her cuma salonumuz dolu Sadece Beşiktaşlı değil tüm İstanbul’dan sinemaseverler katılıyor etkinliğe Misafirlerimiz, vizyon imk nı bulamayan ödüllü filmleri izlemekle kalmıyor, filmin yönetmeni ve başrol oyuncularıyla da söyleşi yapma imk nı buluyorlar. Yeni bir yıl, yeni umutlar, yeni projeler bizi bekliyor. Her zaman söylediğim Değerli Beşiktaş kentlileri, gibi bu yıl da Beşiktaş’a ve sizlere hizmet etmek için sizlerden aldığımız güçle çalışacağız. Hem de sonuna kadar 2012’nin sonuna geldik Büyük ustanın söylediği gibi yürümeye devam ediyoruz. Arkadan çelme takanlar, pusuya yatanların arasından yürüyoruz Hepinize sağlıklı, mutlu bir yeni yıl dilerim. ama Beşiktaş kentlileriyle yürüyoruz. Onlardan aldığımız güçle yürüyoruz. Gülerek yürüyoruz Çünkü biliyoruz ki çelmeler ve pusular bizi yolumuzdan çıkaramayacak Gülerek yürüyen, yürümekle kalmayıp, herkesi güldüren bir başka ustayı andık. Herhalde kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Kemal Sunal’dan bahsediyorum. stalara Saygı etkinliğinin konuğu oldu büyük usta. Gü- lerek andık ustayı. Onun uzun yürüyüşünde tebessüm hiç eksik olmadı. Ama onu sade bir tebessümle anmak doğru değil. O gülerken ülkenin İsmail NAL önemli yaralarına da dokundu. Güldürdü ama köylülerin ezildiği ağalık KIŞ 03 er uma eni Sinema K Bir Usta Kamil Masaracı K BEŞİKTAŞ KENTLİSİ NİN DERGİSİ Kış İM İ AZ SA İBİ 30 NE İM E İ Kapak: Metin Ekinci e el e el e karşı A IN Başkan ın Beşiktaşlılara Mesa ı A IN KU ULU K P O E umhuriyet Kazanımları NE MENİ K 34 EDİ K GENEL A IN G SEL NE MENİ NE MEN Bir Semt Abbasağa 06 SO UMLU AZI İ LE İ M D AZI İ LE İ Ustalara Say ı K Ş KOO DİNA SA FA APIM KA KIDA BULUNANLA K FO O Beşiktaş en AFLA Ş K Ş Portre ahit Ar 44 Portre BASKI elik Gülersoy Eğitim K BASKI A İ İ 20 KIŞ renk 12 APIM 04 38 Galeri Selvin esmin Ustası rt Soğuk ünlerin sıcak Beşiktaş ı 64 Bir umhuriyet ğretmeni K Havalar iyice soğudu... Beşiktaş’ta Tarih boyunca denizcilerin üssü olan hayat, her kış mevsiminde olduğu gibi Beşiktaş’a yakışan bir okulu tanıtacağız. yine sanatla dopdolu... Beşiktaş sanatla Ziya Kalkavan Anadolu Denizcilik Meslek ısınıyor. Modern zamanlar yaşıyoruz, Lisesi’nden ayrıntılar var bu sayımızda... yolu yapan, tünel açan, inanılmaz 68 devasa cihazlar var... Ama unutmayın; Tarih ve doğanın bütünleştiği bir semte Cumhuriyet’in ilk yıllarında ulaşım ciddi bir götüreceğiz sizleri... Beşiktaş kentinin sorundu. Anadolu’nun batısı ile doğusu Abbasağa Mahallesi’nde yakın dönemin arasında hiçbir bağlantı yoktu... tarihinden izler bulacaksınız. Bu sayımızda Atatürk’ün “Bütün vatan bir Kadın Girişimci demir kitle haline gelecektir” parolasıyla sta ressam Mustafa Ata’yla Beşiktaş yola çıkan Türkiye’nin batı ile doğuyu nasıl Çağdaş’ta açtığı retrospektif sergi nedeniyle birleştirdiğinin öyküsünü bulacaksınız. yapılan söyleşi 4 yıllık bir sanat yolculuğuna Fulya Sanat çıkaracak sizleri... Sanatla dopdolu olan 74 Portre Eyüp ncü Başta söyledik. Beşiktaş sanatçıları kentimizin gözbebeği Fulya Sanat’ın yeni bağrına basar, unutmaz onları... “ stalara sezon programını sizler için öğrendik. Saygı” etkinliğinde Türk sinemasının unutulmaz oyuncusu Kemal Sunal’ı Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema andık. Sunal’ın sanatçı dostları da Salonu adına yakışır bir sinema merkezine geceye renk kattılar. Ve bir başka mizah dönüşüyor. Bu salonda başlayan “Her Cuma ustasının, karikatürist Kamil Masaracı’nın Yeni Sinema” etkinliğini sizlerle paylaşıyoruz. konuğu olduk. Masaracı ile yapılan K söyleşiyi okurken yeni kitabı “Kültürlü Kitap Bi ur Versene Hadiseler”den karikatürlere keyifle göz gezdireceksiniz. 80 Mutlu, sağlıklı bir 2013 geçirmenizi diliyoruz. Hoşça kalın Bilimi ve tarihi de unutmadık... Ünlü matematikçimiz, Bebekli Cahit Arf’ın hayat öyküsü ve İstanbul’un tarihi yapılarına sahip çıkan Çelik Gülersoy’un başarıları yine sayfalarımızda olacak. Fotoröporta Beşiktaş Rengarenk Bu sloganla yola çıkan Beşiktaş Belediyesi Atlas İstanbul aberler Dergisi ile ortaklaşa bir fotoğraf yarışması düzenledi. Fotoğraflardan derlediğimiz ehber saat Beşiktaş albümü de sayfalarımızı süslüyor. [email protected] KIŞ 05 mh ri et ka a m ar Bir kar ş a a şime i er Yazı İHSAN ÇALAPVERDİ Fotoğraf İHSAN ÇALAPVERDİ ARŞİVİ Osmanlı döneminde, demiryolu hatları Avrupalı şirketlerin ekonomik çıkarlarına uygun olarak ağaç dalları şeklinde inşa edilmişti. Türkiye Cumhuriyeti ise demiryolu hatlarını ağ biçimine dönüştürmeyi hedeflemiştir. C umhuriyet’in ilk yıllarında ulaşım problemi Anadolu’nun batısı ile doğusunun birbirine bağlanmamış olmasıydı. Batı ve güneyde birçok demiryolu hattı yapılmışken, Doğu Anadolu bu imk ndan uzun süre mahrum kalmıştır. Cumhuriyet yönetiminin demiryolu politikası Anadolu’yu dört baştan demir ağlarla örmekti. Bu politika Cumhur reisi Mustafa Kemal’in şu sözlerinde en güzel ifadesini buldu: “Türkiye Hükümeti’nin tespit ettiği projeler d hilinde muayyen zamanlar zarfında vatanın bütün mıntıkaları çelik raylarla birbirine bağlanacaktır. Bütün vatan bir demir kitle haline gelecektir.” Üretim merkezlerini tüketim merkezlerine bağlayıp iktisadi bir denge kurmak, bunun yanında demiryollarının geçtiği bölgelerde sosyal hayat 06 KIŞ üzerinde de bir gelişme, ülke içerisindeki askeri nakliyatların da daha çabuk bir şekilde yapılmasını sağlamaktı. Cumhuriyet idaresi “bir karış fazla şimendifer” parolasıyla 1924 yılında, demiryolu inşaat atağını başlattı. Cumhuriyetin onuncu yılında tamamlanan demiryolu hatları şunlardı: Ankara-Sivas, Kütahya-Balıkesir, Kayseri- lukışla, Samsun-Sivas, Samsun-Çarşamba ve Fevzipaşa-Diyarbakır hattı. Demiryollarının döşenmesinde dikkati çeken önemli bir husus, hatların uzanış biçimleriydi. Osmanlı döneminde, demiryolu hatları Avrupalı şirketlerin ekonomik çıkarlarına uygun olarak ağaç dalları şeklinde inşa edilmişti. Her ağaç dalı belli bir gücün ekonomik çıkar alanını oluşturuyordu. Türkiye Cumhuriyeti ise demiryolu hatlarını ağ biçimine dönüştürmeyi hedefledi. 3.75 km. olarak devralınan demiryolları, 1933’te .000 km.’nin üstüne çıkarılmıştır. Yine bu dönemde, yabancı şirketlerin elinde bulunan hatların 1. 4 km.’lik kısmı da satın alınarak millileştirilmiştir. Sivas Erzurum attı Cumhuriyet’in demiryolu politikasının en önemli halkalarından birini teşkil eden, Anadolu’nun tam ortasından geçeceği için istikbaldeki demiryolu hatlarının belkemiği olarak nitelenen Ankara-Erzurum hattı inşasına uzunca bir süre başlanılamadı. Demiryolunu Erzurum’a ulaştırma hedefi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülke yöneticilerinin her fırsatta dile getirdikleri bir konuydu. 1927 yılında Sivas-Erzurum demiryolu inşaatı Belçikalı bir inşaat şirketine verildi. Ancak şirket, sermaye sıkıntısı çektiğinden inşaata başlayamadı. Belçikalı şirketle yapılan sözleşme feshedilerek, İsveçli şirketin yetkilileriyle görüşmelere başlandı. Görüşmeler olumlu neticelenince, Sivas-Erzurum inşaatı bu kez de İsveçli şirkete verildi. Ancak bu şirketin de işi başaramayacağı anlaşıldığından, İsveçlilerle yapılan sözleşme de feshedildi. Yabancı şirketlerle bu işin halledilemeyeceği görülünce, hükümet bu işi bizzat kendi üzerine aldı. Öncelikle hattın maliyeti ve hatla ilgili teknik hususlar tekrar gözden geçirildi. Yapılan incelemeler sonucunda, İnşaat mum Riyaseti’nin işin yapılabilmesi için tespit ettiği meblağ, 43 milyonu inşaat masrafı olmak üzere, toplam 53 milyon liraydı. Sivas-Erzurum hattı Cumhuriyet’in 10. yılına yetiştirilmek isteniyordu. Bunun için hattın yapımına birkaç yerden başlanacak, fen heyeti Avusturya’dan getirilecek mühendislerle takviye edilecek, amele tedariğinde sıkıntı çekilecek yerlerde daha fazla makine kullanılacaktı. Ancak bu inşaata başlanamadı. Demiryolu yapımı konusunda karşılaşılan mali güçlüklerin üstüne, 1929 ekonomik buhranı da eklenince, hat 1930’da Ankara’dan Sivas’a kadar ulaşabildi. Sivas Erzurum attı Kanunu Erzurum’a demiryolu hattının döşenmeye başlanması için, kanun teklifi 20 Mayıs 1933’te TBMM tarafından görüşülerek kabul edildi. Kanunla, Sivas’tan Erzurum’a demiryolu yapılması ve Divriği civarında münasip Ankara Erzincan hattının açılışı nedeniyle Ankara dan hareket eden şimendi er imendi er za eri ürk işçisinin, ürk mühendisinin, ürk sermayesinin za eridir İsmet İnönü Divriği, ürek Boğazı ndaki demirköprü dizisi KIŞ 07 bir noktada Malatya’ya doğru uzanacak bir iltisak hattının döşenmesi rerek, duygularını şu şekilde ifade etti. “Sivas-Erzurum ve Malatya-Divrik kararlaştırıldı. Bu iş için harcama bedeli olarak 80 milyon lira öngörülmüştü. Ancak hattın takip edeceği güzerg h hususunda Nafia Vek leti ile Genelkurmay Başkanlığı arasında fikir ayrılığı yaşandı. Nafia Vek leti mühendisleri, hattı Sivas-Zara istikametinden geçirmeyi düşünürken, Genelkurmay Başkanlığı hattın daha güneyden ve Divriği istikametinden geçmesini gerekli görüyordu. Ancak Nafia Vekili Hilmi ran ile Vek letin diğer görevlileri güzerg hın Divriği istikametinden geçirilmesi halinde, hattın yapımı için gereken meblağın daha da artacağını düşünüyordu. Zira bu bölgedeki arazi çok daha arızalıydı. Yapılan tartışmalar sonucunda güzerg h, Genelkurmay Başkanlığı’nın istediği şekilde belirlendi ve hattın o şekliyle ihaleye açılmasına karar verildi. Hat inşasının ihaleye çıkarılacak olması yerli şirketlerin yanında Fransız, Alman ve Amerikan şirketlerini de harekete geçirdi. Bu yabancı şirketler arasında Fo Brothers International Corporation ve Julius Berger gibi daha önce Türkiye’de iş yapmış olanlar da vardı. 12 Haziran 1933’te kapalı zarf usulüyle yapılan ihaleye şu şirketler ilgi gösterdi: İnşaat İdarei Fenniyesi, Foks ve Hathas Şirketi, Mühürdarz de Nuri (Demirağ) ve Ortakları Şirketi ile Abdurrahman Naci Şirketi. Foks Şirketi ile İnşaat İdarei Fenniyesi Şirketi eksiltmeye katılmadı. Abdurrahman Naci Bey’in %8.80 müteahhit k rı istemesine karşılık, Mühürdarz de Nuri Bey %1. 0 müteahhit k rı ile yetindi. Böylece iki teklif arasındaki devletin k rı 3.45 .000 lira olacağından ve Mühürdarz de Nuri Bey’in bu işi, teknik ve mali bakımdan sonuna kadar başarabilecek kuvvette olduğuna kanaat getirildiği için ihalenin bu firmaya verilmesi konusunda Bakanlar Kurulu’ndan izin istendi. demiryolları inşaatının mukavelenamesini şimdi imza etmiş bulunuyorum. Bunu zati devletlerine arz ve iblağ ederken deruni bir haz ve inşirah duymakta olduğumu ifade etmek isterim.” Bu demiryolu ihalesi, Cumhuriyet sonrası Türk demiryolu yapımı tarihinde bir milat olmuştur. 29 Haziran 1933’te ihaleyi kazanan şirketle inşaat sözleşmesi imzalandı. Nafia Vekili Hilmi Bey, aynı gün Başvekil İsmet Paşa’ya bir yazı gönde- ayları vidalayan tri onöz makinesi 08 KIŞ Proje bilgi ve teknik özelliklerinin yanı sıra ilk defa Türk yatırımcı ve mühendislerinden oluşan bir grupla gerçekleştirilmiş olması, Sivas-Erzurum hattının Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki en önemli projelerden biri olmasını sağladı. Hattın inşaatına 4 Eylül - 1933 yılında Sivas’tan başlandı, sonradan Malatya-Çetinkaya hattı eklenerek öngörülen tarihten 15 ay önce bitirildi. Hattın özellikle Divriği çevresindeki 100 kilometrelik bölümü arazi koşulları nedeniyle zorlukla tamamlandı. 1939 yılında Erzurum İstasyonu’nun açılması nedeniyle hazırlanan kitapta “Bugün lokomotifler ile uzun trenlerimizin kolaylıkla geçmekte oldukları bazı yerlerden bundan birkaç sene evvel bir ameleyi geçirebilmek için aylarca çalışıp bir iz açmak icap etmişti. Atma Boğazı gibi iki tarafı şakuli denilebilecek derecede dik yamaçlarla ihata edilmiş dar boğazlardan ilk geçen insanlar muhakkak istihşaf heyetlerimizdi.” Nuri Demirağ, hattın zamanında bitirilmesi için hattı muhtelif kesimlere ayırarak farklı taşeronlara ihale etti. Malzeme taşınması ve iklim koşullarındaki karşılaşılan zorlukları asgariye indirerek hattın zamanında bitirilmesinde başarılı olan taşeronların isimleri tünellere verildi: Ali Bey Tüneli, Yahya Bey Tüneli, Haşim Bey Tüneli, Osman Bey Tüneli, Yaşar Bey Tüneli ve benzeri. Yahya Bey Tüneli’nin öyküsü ise ilginçtir. Yahya Bey Tüneli zeminin uygun olmaması nedeniyle zamanında tamamlanamadı ve Atatürk’e tüneli tamamlayacağına dair söz vermiş olan Yahya Bey, bu sözü tutamamış olmaktan dolayı gururu incinerek intihar etti. Yahya Bey, ismi ile adlandırılan tünelin önüne defnedildi. Demiryolu inşaatı bir se erberlik ibi inşaattı Fırat Nehri üzerindeki demiryolu viyadüğü 550 kilometre uzunluğunda ve üzerinde 23 kilometreye varan tüneller bulunan Sivas-Erzurum hattının, nerdeyse yalnız kazma kürekle ve alabildiğine zor koşullarda altı yıl gibi bir sürede bitirilmesi her türlü takdirin ötesinde bir olay olmuştur. Sivas-Erzurum hattının boğazlar mıntıkasında inşaat malzemesinin taşınması başlı başına önemli bir olaydır. Çimento yüklü kamyonlar, Munzur dağlarının eteklerini sıralayan heyelanlı ve bilhassa çok virajlı, % 0 dik yamaçlara tırmandı. Aynı meyildeki diğer yamaçlardan indi. SivasErzurum hattı, çok önmeli yarma ve imlaları, servis yolları, şoseler ve köprüleri, şehirlerde istasyonlar arasında irtibat yolları ve su tesisatı, demir ve betonarme tünelleri, her türden üretimiyle yıl gibi kısa bir zamanda başarılmıştır. İsmet İnönü’nün söylediği gibi “Şimendifer zaferi Türk işçisinin, Türk mühendisinin, Türk sermayesinin zaferidir” Say ı ve şükran borcumuz Erzurum İstasyonu’nun işletmeye açılması ile yeni demiryollarımızın uzunluğu 3189 kilometreye ve bu uğurda harcanan para toplamı 3 8 milyon liraya ulaştı. Memleketimizde her sahada başarılarla geçen on altı senelik Cumhuriyet devrinde gözünü açanlar, kalkınmak ve ilerlemek yolunda yapılan büyük hamleleri ve meydana getirilen kıymetli eserleri; bu arada demiryollarının Erzurum’a varışını belki biraz da doğal buldu. Fakat saltanat devrini yaşamış, bu devrin yoklukları içinde yıpranmış, Savaş döneminde Erzurum cephesine gitme görevi alarak haftalarca kar ve çamur içinde kalanlar, bütün kuvvetlerinin yollarda eriyip bittiğini gördü. Onlar için demiryolları ile Divriği, Erzincan, Erzurum’a gitmek daima hasretle, hüzünle beklenecek bir emeldi. ürek ten havai hatla demiryolu inşaatına demir madeninin nakli KIŞ 09 ürek teki demir madeninde çalışan işçiler Bu emeli on altı senede gerçekleştiren Cumhuriyet’in banisi olan Atatürk’ü, demiryolu siyasetinin en büyük hamisi olan İsmet İnönü’yü, inşaat esnasında vefat eden vatandaşlarımızı, amelesinden ustasını, mühendisinden müteahhidini saygı ve şükranla anıyoruz. B ürek İstasyonu yolcu binası ve demir cevheri deposu Nuri Demirağ ın kızı Gülbahar Erdinç “Sivas-Erzurum demiryolunun yapımında insanların çalıştırması çok enteresandır. Bize anlatırdı; o zamanın Anadolu insanı çok çalışmazdı. Aza kanaat ederdi. Babam Halep’ten, Şam’dan kumaşlar, incik boncuklar getirmiş. Onlara işletip, dokutturup sattırmıştır. Yani oradaki insanlar, almanın-satmanın zevkine varabilsinler diye. İnsanları böyle çalışmaya alıştırarak o demiryollarını yapıyor. Demiryolu yapımında oranın insanını çalıştırıyor. Bize hep “insanların çalışması için bir hedefleri olması gerekir” derdi. Babam aynen, çalışan işçilerin başında olmak için çoğu zaman paltosunun üzerinde yatardı. Günlerce yatak yüzü görmediği olmuştur” ürek Divriği arasında açılan yarmalardan biri 10 KIŞ emil Demirkale, inşaat ustası “Tünellerin delinmelerini seyrettik. Demiryolu inşaatı bir seferberlik gibi inşaattı. Bir ucu Çetinkaya’da bir ucu Kemah’da durmak yok. Her tünelin, her köprünün, her menfezin taşeronları ayrı ayrı, kontrolörleri ayrı. Her ustanın başında bir kontrolör dikiliyor. Tüneller dinamitle açılıyordu. Lağım delme ile ölçülerine göre matkabınan taşa delik deliniyor derinliğine göre 50 cm., 1 m., 2 m., 2,5 m. derinlikte lağımlar deliniyordu. O deliklere dinamitler doldurulup ateşlenip patlatılıyordu. Lağımcıların matkap denen yuvarlak aletleri vardı. Bunların ağzı çelik ve 3 cm. çapındaydı. Biri matkabı tutuyor, biri de elinde 5 kiloluk tokmakla matkaba vuruyor oda bir taraftan da matkabı döndürüyor vuruyor. o şekilde akşama kadar 2 tane delik delerse iyi bir ustaya yetiyor. Deliğin içinden posasını kaşıkla çekiyorlar, öğüterek deliyorlar. O işler zor iş idi, şimdi nerede? Devlet Sivas-Erzurum hattı için Amerika’dan 300 tane Şevrole marka kamyon almıştı. Erzurum’a gidene kadar arabaların kökü bitti. Devrilmeler, uçmalar, suya düşmeler çok oldu. Tünelleri iki baştan delerek ortada birleştikleri zaman tünel aynaya vurdu diyerek ziyafet verirlerdi. Kimin matkabı önce karşı tarafa geçerse bahşiş alıyordu. Yarmalarda işçiler bellerine iple, halatla bağlanıp, o uçurumların üzerinde lağım vurup, yarmaları yardılar. Öyle kolaylıkla yarılmadı o yarmalar, tüneller... Han ocağı diye bir taş ocağımız vardı. Sultan Murad’ın hanı var orda. Mühendisler ilk demiryolu inşaatı açıldığı zaman ocağı kontrol ettiler. İlk o ocağı açtılar; 400 ustası, taşçısı, amelesi çalışıyordu.” yılında, Sivas Erzincan hattının açılışı sırasında Divriği İstasyonu nda kutlamalara katılan Nuri Demirağ Ortaokulu öğrencileri KIŞ 11 ta ara a şak ar t Bir r ta “Kemal Sunal” “ stalara Saygı” etkinliğinde Yeşilçam’ın güldürü ustası Kemal Sunal sevenleriyle anıldı. sta oyuncu hakkında Prof. Dr. Şükran Esen ile söyleştik. Yazı ve Söyleşi NESLİ YALÇIN Fotoğraf ERDEM AYDIN, ŞENOL KAŞIKÇI, CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ B eşiktaş Belediyesi tarafından hazırlanan “ stalara Saygı’’ toplantıları, sekizinci sezonuna Kemal Sunal’a Saygı gecesi ile başladı. Geçtiğimiz 7yedi sezon boyunca kültür ve sanat hayatımıza önemli etkilerde bulunmuş, düşün dünyamıza ve gönüllerimize dokunmuş nice kimliğin konuk edildiği toplantılar, yeni sezonda da vefa duygusunun altını çizmeye devam ediyor. 1970’lerde Yeşilçam’da yıldızı parlayan, tiyatro ve sinemanın gülen, güldüren ve düşündüren yüzü, büyük oyuncu Kemal Sunal ailesi, dostları ve sevenleriyle bir kez daha anıldı. 123. cüsü gerçekleştirilen “ stalara Saygı” toplantılarını bugüne dek özenli ve başarılı şekilde hazırlayan gazeteci-yazar Faruk Şüyün, yine nitelikli bir etkinliğe imza attı. 2 Kasım 2012 Pazartesi akşamı, Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlikte gecenin sunumunu, yılların duayeni Halit Kıvanç üstlendi. Basının da büyük ilgi gösteren gecede Sunal ailesini çok sayıda ünlü sima ve yüzlerce seveni yalnız bırakmadı. Sunal’ın sanatçı dostları Ahmet Gülhan, Zeki Alasya, Hülya Koçyiğit, Şevket Altuğ, Cem Yılmaz ve Berna Laçin gibi önemli isimler söz aldı. Yavuz Bingöl, Sunal’ın çok sevdiği türküleri seslendirdi, Sezen Aksu da verdiği mini konserle izleyenleri mest etti. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, gecenin açılış konuşmasında, “Bir devi bugün başka şekilde anıyoruz. Geriye dönük hiçbir şeyi düşünmeden Kemal Sunal’ı anıyoruz. Bu farklı bir olay. Farklılığı salondaki farkındalıktan ortaya çıkıyor. Onun için televizyon kanallarını açtığınız zaman aynı Kemal Sunal’ı görüyorsunuz. 30 yıl sonra da açtığınız zaman yine aynı Kemal Sunal ilgi ile izlenecektir” dedi. Duruşuyla eşinin sevenlerinin de takdirini kazanmış olan Gül Sunal, onun gidişiyle birlikte acı dolu 12 yıl geçtiğini ifade ederek, “Ama filmlerinin h l gösteriliyor olması Kemal’in şu anda 10 yaşında 8 yaşında hayranlarının olması mutluluk veriyor. Onun hiç unutulmayacağını gösteriyor. Bu gece Kemal’i anacağız dostlarıyla. nutmuş değiliz ama bir arada olup dertleşeceğiz. 12 yıl içinde her şeyini özledim. O benim rehberimdi. Ona sormak istiyorum ama yok” diye konuştu. zun evlilikleri boyunca bir kere dahi kavga edememiş olmalarını da esprili bir dille ifade eden Gül Sunal, geceye katılan dostlarına da teşekkür etmenin ona düşmeyeceğini yine şükran ve özlem dolu sözlerle belirtti. Sunal’ın dostları onunla geçen yıllarından, anılarından bahsederek büyük ustanın perdeye yansımayan yönlerini de sevenleriyle paylaştılar. ıpranan elbise Eski dostu Zeki Alasya; pek fazla bilinmeyen yönleriyle ve farklı bir bakış açısıyla Sunal’ın kariyerini yorumladı. Sunal’ın ilk çıkışını gerçekleştirdiği filmlerde can verdiği karakterlerin uzunca bir süre üzerine yapıştığını, “Ona bir elbise giydirdiler, yıllar geçti, o elbise eskidi, soldu, küçük geldi ama ısrarla giydirmeye devam ettiler ” sözleriyle ifade etti. Daha sonra, Sunal’ın çok yönlü yeteneğini, farklı rollerde de kendini göstermek istediğini ancak buna fırsat bulamamasından dolayı ne kadar üzüldüğünü belirtti. Monoloğu sevmediğini dile getiren Alasya, “Keşke burada olsaydı da karşılıklı konuşsaydık. Arıyorum, büyük bir eksiklik... Kemal kimdi?’ diye sorarsanız başka benzetmelerle söyleyeyim. Star futbolcular vardır. Ama bir tane Messi vardır, ya da Pele. Birbirinden önemli, kudretli, başarılı liderler vardır ama Atatürk bir tanedir. Önemli işler yapmış aktörler vardır, ben varım, Metin var, Ahmet var diğerleri ama Kemal Sunal bir tane. 12 sene mi oldu? İsterdim hep beraber yeni filmlerde, doğru dürüst ayağı sağlam yere basan filmlerde Kemal’le beraber oynasaydık. Sonra bazen şöyle bir çevreme bakıyorum diyorum ki iyi de olmuş galiba gittiği çünkü bugün bir film çevirse, bu işten iyi anladığını zanneden biri der ki Bizim tanıdığımız Şaban bu Şaban değildir Kınıyorum hepinizi ’. Sonra bir filmini yasaklarlar. sta; Türkiye bildiğin Türkiye değil artık. Sen orada kal seyret daha iyi” şeklinde konuştu. Şevket Altuğ, hem ülkenin hem sektörün şartları yüzünden mesleğe sıkıntılı başlayan bir kuşak olduklarını, süreç içerisinde yaşadıklarını “Önümüzde fazla alternatif yoktu. Yani bir macera olarak başladık ve maceranın ilk yıllarında çok sıkıntı çektik. Şimdi gençler alınmasınlar, onlar daha şanslı, şanssa eğer. Mesleğe başlıyorlar gayet güzel, hemen bir diziye kapak atıyorlar. Öyle götürüyorlar işi. Kemal de bu sıkıntıdan nasibini aldı. Çok sıkıntılı günler geçirdi. Ama önünde iki yol vardı. Ya direnecekti kalacaktı ya da bırakıp, gidecekti. Bir sürü arkadaşımız bu sıkıntıya dayanamadı bırakıp gittiler. Kemal kaldı, direndi. Bir gün sohbet esnasında bana, Yahu Şevket, Allaha şükür bir sürü şey yaptık. Yaptığım işlerden de memnunum. Ama daha iyi işler yapmak istiyorum. Daha kaliteli daha doğru işler yapmak istiyorum’ dedi. Yapmaya başladı ancak ömrü vefa etmedi. Onun anısı önünde saygıyla eğiliyorum” sözleriyle özetledi. üzü en zen in olan üyemiz Yeşilçam’ın vefalı isimlerinin başlarında gelen Hülya Koçyiğit, büyük bir aile olduklarını ifade ederek, “Türk sineması bizim ailemiz ve Kemal Sunal da yüzü en zengin olan üyesi. O bir komik ama felsefesi olan bir komik. Bir kere muhalif Ona kolay kolay bir şeyi kabul ettiremezsiniz. Çünkü hayatı bir algılayış biçimi var. Değerlerden yoksun olanları eleştirir. Gerçekten bir çok filmi hepimize dert olmuştur. Hayatı yalansız dolansız, başkalarını kandırmadan, KIŞ 13 zarar vermeden yaşamayı öğretir. Çok kızdığı zaman da “eşşoğlueşşek” der Bugün artık bipliyoruz. Ezilen küçük insanları canlandırmıştır. Saflığı, iyi niyeti, sempatisi ve zek sıyla sonunda hep kazanan o olmuştur. Onun için halkla özdeşleşmiştir onun filmleri. Günümüz koşullarında biz h l onun filmlerini rahatlamak için veya sorunlardan kaçış için seyrediyoruz. Kemal Sunal filmleri çoğu zaman isyan etme noktasına gelen halkımızı güldürmüştür” dedi. Bu ağabeyler bizi yaktı Yakın kuşağın önemli mizah isimlerden olan Cem Yılmaz keyifli konuşmasında, Kemal Sunal ve onun filmlerinin kendi hayatındaki etkilerine, bakış açısının ve mizah anlayışının gelişimine olan katkılarına değindi. “Bu ağabeyler bizi yaktı. Bu ağabeylerimiz bizim hayatımızda öyle enteresan şeyler yaptılar ki, bir kere devamlı kaybedip tekrar bulmaya çalıştığımız komedinin komedyenin itibarını bu kuşağa borçluyuz biz. Bu kuşak bizim mumla aradığımız şeyleri çok yakinen yaşamışlar” diye konuşan Cem Yılmaz konuşmasının başlarında yaptığı esprilerle gecenin de renkli dakikalarına imza attı. İlerleyen saatlerde söz alan Berna Laçin, ilk sinema filmi deneyiminde bir baba ve kızı canlandığı 19 yaşındaki halini, heyecanını, Sunal’ın kendisine kattığı oyunculuk deneyimlerini, ona duyduğu hayranlık ve özlemi aktarırken duygusal anlar yaşattı. Son ülen adam Sunal Ailesi ve Nihat Özcan’ın birlikte hazırladığı “Son Gülen Adam” belgeselinden de bölüm bölümlerin gösterilmesi ile neşe ve öz özlemi biraya getiren duygusal anlar yaşandı. Belgeselde söz alan Yıldız Ken Kenter, “Kemal sahneye girince se seyirci kıpırdanıyor, gülüyordu. Kemal’e bakıyordum, seyirciye bir şey yapmıyordu. Kemal, Kenter Tiyatrosu’nda bir şey keşfetti. Bende bir şey var. Ben seyircide bir şeyi tahrik ediyorum’ dedi. Yine aynı belgeselde söz alan Şener Şen, “Ben gittiğimde Kemal önemli bir oyuncuydu. Ben yardımcı rollerdeydim. Hep ona karşı rollerdeydim. İkimiz de herkesin beceremediği bir ilişki içindeydik. Profesyonelliği unutmaya çalışır, lise çağlarındaki gibi coşkuyla gülerdik. Bunu keyifle yapardık ve bu seyirciye de tesir ederdi. Kemal ile birlikteliğimizi özlüyorum” diye konuştu. Perran Kutman da yakın dostu Kemal Sunal’la, yokluklar içinde geçen ama paha biçilmez güzellikteki anılarını, özlemle gülümseyerek aktardı. Saime Anne Geceye Sunal’ın annesi Saime Hanım da katılmıştı. Tüm geceyi, gurur ve hasretten dökülen gözyaşlarıyla izleyen anne Sunal’a, gecenin sonunda Kemal Sunal’ı yetiştirdiği için özel teşekkür edildi. Geceye ilgi büyük olunca salona sığmayan pek çok izleyici ayakta kalırken, yine pek çok kişi de etkinliği merdivenlere ve sahnenin kenarlarına oturarak izleyebildi. 14 KIŞ KIŞ 15 İnek aban, e rek r k R tar Kimin içine böylesine dert olur da, zirvesinde olduğu mesleğin okuluna yıllar sonra öğrenci olarak dönebilir? Öğrendiği ve öğreteceği çok şey olan, bunu da hakkıyla yapması gerektiğine inanan Kemal Sunal sta sinema sanatçımızı akademik açıdan da ustalaştıran süreci, aynı zamanda tezini de yöneten hocası, Prof. Dr. Şükran Esen anlattı. Gönülleri sinema perdesinin hayta öğrencisi olarak etheden Kemal Sunal ın, erçek öğrenciliği nasıl şekillendi 19 9’da kaydını yaptırmış ama hemen sonra tiyatro ağırlık kazanınca okulu bırakmış. Öğrenci affıyla tekrar kayıt yaptırarak 1995’te Marmara İletişim’de lisans eğitimini tamamladı. 1998 yılında da yüksek lisans mezunumuz oldu. Kariyerinde isim yapmış kişiler arasından, akademik sürece dönüş yapan azla isim yok sanırız, Kemal Sunal ın bunu yapmasına ne sebep oldu Tarık Akan, Kadir İnanır ve Çiğdem Tunç da Marmara İletişim mezunu. 16 KIŞ Yeşilçam’dan, başkaca sinema eğitimi alma fırsatı bulan çok kişi yok sanırım. zun yıllar önce eğitimine ara verip, ünlü olduktan ve yaşı ilerledikten sonra, fakülteyi tamamlayan, yüksek lisans yapan ve doktoraya yönelen kişi olarak Kemal Sunal’ı görüyoruz. Kemal Sunal’ın duruşu ve geleceğe bakışı özeldi. İsteseydi zaten oyuncu yetiştirebilirdi. Ama o, eğitimini tamamlama isteğiyle gelmişti. Sonrasında birikimlerini öğrencilere aktarabilmek için akademisyenlik yolunda ilerleme kararı aldı. Talihsizlik yaşanmasaydı eğer doktorası için hazırlıklara başlayacaktı. ürk Sinema arihi dersleri veriyorsunuz Anlattığınız kişilerin, ilmlerin, olayların bir dönemine birebir şahitlik eden bir öğrenci ise sıralarınızda oturuyor Bundan bahsedebilir miyiz Derslerde Türk Sineması ile ilgili, örneğin Ertem Eğilmez üzerine konuşurken nasıl film çektiği, film çekerken ne kadar otoriter olduğu gibi kitaplarda pek rastlanmayan detayları aktarabiliyordu. Yeri geldiğinde yapılan bu eklemelerin derse farklı bir şekilde önemli katkıları olmaktaydı elbette. ez hocası siz oldunuz Peki, süreç nasıl elişti Ödevler sırasında, ondan filmleriyle ilgili bir çalışma yapmasını istedim. Derli toplu güzel bir çalışma sundu. Daha sonra ders sırasında bu filmlerin nasıl ve neden bu kadar ilgi gördüğü hakkında konuşmalarımız oldu. Sonrasında da bu soru, Kemal Sunal’ın kendi filmleri üzerine yüksek lisans tezi hazırlamasına yol açtı. Buradaki en önemli şeyin kendine tarafsız bakıp bakamayacağı konusu olduğunu söyledim. Buna çaba göstereceğini söyledi ve tez süreci boyunca da bir başka güldürü ustasını incelemeye almış gibi davrandı. Siz onu hem perdeden hem de akülte sıralarından izlediniz Sıralardaki sıradan Kemal Sunal nasıldı Yaptığı çoğu tiplemeden farklı, hayatı çok ciddiye alan bir insandı. Ülkenin sorunlarıyla ilgilenen, özellikle yoksulluk, cahillik gibi kemikleşmiş sorunlar hakkında bir şeyler yapılması gerektiğine inanan, buna kafa yoran biriydi. Kemal Sunal ın da tezine vesile olan neden bu kadar sevilmiş olduğu sorusunun sizde bir yanıtı var mı Kemal Sunal filmleri, sorunlar altında ezilen küçük insana umut veren filmler. Her filminde güçsüz, şaşkın görüntüsüyle, kötü ve güçlülerin zayıf noktasını bulup, farkında değilmişçesine onları cezalandırması, insanları rahatlatıp güldürüyor. Mimiklerini ve vücut dilini çok ustaca kullanıyor. Ertem Eğilmez’in Arzu Film ekolünde olmak da önemli. Halkı iyi bilen bir yapımcı-yönetmendi Eğilmez. 1972’de Kemal Sunal’ı sinema dünyası adına keşfeden de oydu. Sunal’ın halk tarafından sevildiğini görünce, halka yakın konuları öneriyor. Senaryoyu Kemal Sunal da d hil bütün oyuncu grubu birlikte, güle oynaya yazıyorlar. Kemal Sunal çok iyi bir oyuncu, toplumu ve canlandıracağı karakteri çok iyi tanıdığı için role hemen ve gayet de başarılı girebiliyordu. Zeki Ökten anlatmıştı, çekime başlayacakları zaman Kemal Sunal etrafa şöyle bir bakınıp, gidip en uygun yerde dururmuş. Kamerayı rahatlatır, nerede iyi Gol Kralı, Salako, Davaro, öpçüler Kralı, KIŞ 17 V ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü , Om ayınları, İstanbul, 18 KIŞ görüntü verecekse, konu neyi gerektiriyorsa ona göre kendini konumlandırırmış. Yani işin tekniğine de algısına da çok h kim olduğunu görüyoruz. Artık oyunculuğunu daha iyi gösterebileceği, eleştirelliğini daha fazla yansıtabileceği bir döneme gelmişti. “Propaganda”dan itibaren buna ağırlık kazandırmaya istekliydi. Fakat hem Sunal hem de sinemamız adına çok acıdır ki fırsat olmadı. Ustalara Say ı Gecesi nin katılımcıları arasında siz de yer almıştınız em eceyi hem de Beşiktaş Belediye sinin üstlendiği benzer çalışmaları değerlendirebilir misiniz Gece gayet güzeldi, çok kalabalıktı. Küçük bir salon olmamasına rağmen, içeriye girmek için sabırsızlanan ve zorlanan insanlar, salondaysa ayakta kalanlar vardı. Katılımın pek çok anlamda göz doldurduğu, anlamlı bir toplantıydı. Belediyelerin halkın zihnini açmaya, ufkunu genişletmeye yönelik pek çok etkinlik ve uygulamayı gerçekleştirme olanakları var. Beşiktaş Belediyesi de bu konuda önemli çalışmalar yapıyor. Zaten halkçı belediyelerin halkın etrafında herhangi bir yerde değil, tam olarak ve her anlamda yanında olması gerekir. Beşiktaş Belediyesi bu anlamda da başarılı. B+ Kemal Sunal ın tez hocası Pro Dr ükran Esen Umudumuz aban, KIŞ 19 Portre a ar i a ar i i bi im ha at a amak i i Yazı CENGİZ ERDİL Fotoğraf FATMA ARF VE CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVLERİ “Matematik hayatın içinde olmalı” diyen dünyaca ünlü matematikçimiz Cahit Arf, kaderin bir cilvesi olarak hayatımızın tam ortasında T ürk bilim dünyasının önemli köşe taşı sayılan Cahit Arf, bu dünyadan göçeli neredeyse 15 yıl oldu ama h l gündelik hayatımızın bir parçası. Bakkalda, büfede, lokantada, dolmuşta, otobüste, neredeyse hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. “Matematik hayatın içinde olmalı” diyen Arf, kaderin bir cilvesi olarak hayatımızın tam ortasında Çünkü 10 liralık banknotlarda Arf’ın resmi bulunuyor. 10 liranın arka yüzünü dikkatle incelerseniz, bir formül göreceksiniz. Bu formül Arf’a dünya bilim literatüründe yer sağlayan sayılar grubudur. Ve “Arf Değişmezi” adını taşır. Zor yılların çocuğu ahit Ar Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük matematikçilerden biri olan Cahit Arf, 1910 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Selanik o dönemde iç çatışmaların yaşandığı, Osmanlı’nın kaybetmek üzere olduğu bir kentti. Zaten Arf’ın doğumundan iki yıl sonra Osmanlı askeri Selanik’i terkedecekti. Mustafa Kemal’in hemşehrisi ol- 20 KIŞ makla her zaman gurur duyan Arf, “Annem, Zübeyde Hanım’ı tanırmış. Selanik’ten, baba ocağından kopmak ailem için çok zor olmuş. Bu yüzden evini, yurdunu terkeden insanlara aynı kaderi paylaşma duygusuyla üzülerek baktım” diye anlatacaktı. Arf’ın ailesi Balkan Savaşı’nın korkunç göç dalgasıyla İzmir’e yerleşmek zorunda kaldı. Burada da işgalin sancılı yıllarını yaşayan aile, büyük zaferle Selanik’te bıraktığı mutluluğu, yıllar sonra tadabildi. Artık okumak ve çalışmak zamanıydı. Cahit Arf’ın matematiğe karşı üstün yeteneğini keşfeden ailesi ve öğretmenleri, zaten yaşıtlarından iki sınıf üstünde eğitim alan Cahit’i, Maarif Vekaleti’nin açtığı sınava soktu. Sınavı kazanan Cahit Arf, 192 yılında Fransa’da Paris St. Louis Lisesi’ne gönderildi. Cahit Arf, liseden sonra yine açılan bir sınavı üstün derece ile kazanıp bu kez Fransa Yük Yüksek Öğretmen Okulu’na kaydını yaptırdı. (Röportaj yaptığım kızı Fatma Arf Oliver, Fransa Yüksek Öğ Öğretmen Okulu cole Normale Superieure’ün çok itibarli bir okul oldugunu, Avrupa’da sadece öğret öğretmen yetiştirmek için kurulan köklü bir eğitim yuvası sayıldığını söyledi. Babasının okula giren ilk Türk öğrenci olduğunu da belirtti.) Arf, 1955 yılında ordinaryüs profesör olurken, yurt dışındaki önemli teknik üniversitelerde konuk öğretim üyesi olarak görev alıyordu. Türkiye Bilimsel Araştırmalar Kurumu TÜBİTAK’ın kuruluşunda yer aldı ve bir dönem başkanlığını yaptı. OD yılları Cahit Arf, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne 19 7 yılında geçti ve 1980 yılında emekli olana kadar bu üniversitede görev yaptı. Üniversitenin uluslararası alanda saygın bir bilim yuvası olmasında çok büyük emeği olan Arf, burada yüzlerce matematikçi yetiştirdi. Sadece kendi alanındakilerle değil tüm mühendislik dallarındaki öğrencilerle de yakından ilgilendi. Olaylı yıllarda üniversitenin rektörlüğünü yapan, siyaset dünyamızda saygın ve renkli kişiliğiyle de yer alan Fizik Profesörü Erdal İnönü bakın Arf için ne yazmış: “ Cahit Arf’ın önemli özelliği, her şeyin aslını anlamaya çalışmak olmuştur. Birisi bir konuşma yaparken, anlamadığı yeri hemen sorardı. Hiçbir şeyden çekinmezdi. Onun için önemli olan, anlamaktı. Bilime değer veren bir insan olarak anlamak, araştırıcı zekasını kullanarak olayların nedenini anlamak...” Ar Değişmezi Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve pergel yardımıyla çözülebilirliği konusundaki yaptığı çalışmalar, cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan değişmezlere ilişkin “Arf Değişmezi” ve “Arf Halkaları” artık matematik literatüründeydi. Öğrencilerine her zaman “Matematiği ezberlemeyin, kendiniz yapın ve anlayın” diyen Arf, öyle içine kapanık, dış dünya ile ilgilenmeyen biri değildi. Mühendisliğin günlük hayattan doğan problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Kadim dostu Prof. Mustafa İnan ile de böyle bir konuda işbirliği yapmıştı. (Ünlü romancımız Oğuz Atay, Mustafa İnan’ı “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı eserinde anlatır) Arf, bu işbirliği ile İnan’ın köprülerde gözlemleyip araştırdığı bir sorunun matematiksel kesin çözümünü vermişti. Arf, 1932 yılında çocukluğu ve gençliğini geçirdiği Fransa’ya elveda dedi. Mezun olduktan sonra ilk görev yeri Galatasaray Lisesi matematik öğretmenliği idi. Bu sırada İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde de doçent adayı olarak çalışıyordu. Yine açılan bir sınavla Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını yaptı. Çocukluğu ve gençliği gerilimlere ve savaş yıllarına rastlayan Arf, bir bilim insanı olarak hayatı boyunca barış ve demokrasinin yanında durdu. “Sayılar insanlar için, bilim hayatı anlamak için” diyordu. Almanya’daki öğrenimi sırasında ırkçılığı hortlatan Nazi rejiminin çirkin yüzünü gördü, Yahudi düşmanlığı insanlığın tarihine kara bir leke olarak geçiyordu. Arf, Almanya’daki günlerini kısa tutmaya kararlıydı ve daha çok çalıştı. Diplomasını alır almaz da yurda döndü. Arf, İstanbul Üniversitesi’nde çalışmalarına gömülürken, Türkiye savaşın içinde değildi ama tüm sıkıntısını yaşıyordu. Karne günleriydi o günler... Şeker, ekmek karneyle dağıtılıyordu. Ama Avrupa’yı bir uçtan bir uca saran kan denizi yoktu. Gençler okuyor, büyükler çalışıyordu. Ve asıl önemlisi, Türkiye’de bilim yapılıyordu. Türkiye, Almanya’daki Nazi zulmünden kaçan Alman ve Yahudi bilim insanlarına kapısını açmıştı. Pek çok öğrenciyi yetiştiren bu bilim insanlarının Türkiye’nin kalkınmasında oynadıkları önemli rol, ilerleyen yıllarda anlaşılacaktı. Cahit Arf da, sayıların, denklemlerin büyüsüne kaptırmıştı kendini. Araştırıyor, hesaplıyor, gece gündüz çalışıyordu. Arf’ın ilk çalışması, 1940 yılında uluslararası matematik dergisi olan Crelle Journal’de yayınlandı. Ünlü Alman matematikçi Hasse ile birlikte bulduğu formül matematik literatürüne “Hasse-Arf Teoremi” olarak geçiyordu. Ve ölüm Cahit Arf, 2 Aralık 1997’de Bebek’teki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Geride öğrencilerinin yanısıra matematik sevdalısı, bilim tutkunu binlerce sevenini bırakarak, ama asıl önemlisi sayıların ve denklemlerin de bir miras olduğunu kabul ettirerek bu dünyadan ayrıldı. Cenaze törenine katılan Prof. Erdal İnönü şöyle diyecekti: “O, bilim adamlarının simgesiydi.” B+ Ali Nesin in ahit Ar ı Ünlü mizah yazarımız Aziz Nesin’in oğlu olan Prof. Ali Nesin, Arf sonrası kuşağın önemli matematikçilerinden. Matematiği hayatın ayrılmaz bir parçası olarak gören Nesin, İzmir’in Şirince köyüne bir kilometre uzaklıkta kurduğu Matematik Köyü’nde yüzlerce öğrenci yetiştiriyor. Devletin hiçbir katkısı olmadan, yüzlerce matematik tutkunu, burada bilimin izini sürüyor. Ali Nesin, Arf için şunları söylüyor: “Cahit Arf, Cumhuriyet’in ilk kuşağının en seçkin bilim insanıdır. Onu sadece bilim insanı ve sayıların peşinde koşan bir matematikçi olarak görmek yanlış olur. Her türlü ayrıcalığa karşı çıkan, barış ve demokrasiden yana tavır alan bir bilim insanıydı. 12 Eylül darbesine karşı çıkan ve dik duran az sayıdaki öğretim üyesinden biriydi. Dünya matematik literatüründe adı en fazla geçen bilim insanıdır. Sonraki yıllarda onun da yetiştirdiği matematikçiler pek çok işi başardılar ama kıvılcımı ateşe dönüştüren oydu. O modern matematik alanında ilk Türk bilim insanıydı.” KIŞ 21 kalenin yazarı “Arf”ı bir matematik sembolü, bir matematik notasyonu olarak kullanmış; bu harflerin bir Türk matematikçisinin soyadı olduğunu düşünmeden...O kadar iç içe geçmiş matematikle Cahit Arf ismi. Ödülleri ve hele törenleri pek sevmezdi. Ama TÜBİTAK Bilim Ödülü’nün yanı sıra Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden onur doktorası aldı. Genç yaşta Mainz Akademisi Muhabir Üyeliği’ne seçildi. Türkiye Bilimler Akademisi’nin onur üyesi oldu. Üniversitede rektörlük, dekanlık gibi idari görevler almaktan hep kaçındı. Araştırmacıların bu gibi görevlerden uzak durmaları gerektiği görüşündeydi. Ama uzun yıllar TÜBİTAK Bilim Kurulu başkanlığını özveriyle yürüttü. Anlamak tutkunu bir matematikçi Prof. Dr. Tosun Terzioğlu. Cahit Arf’ın biyografisini yazan bir bilimadamı. Bilimler Akademisi yayınlarından çıkan kitap “Anlamak Tutkunu Bir Matematikçi: Cahit Arf”adını taşıyor. Terzioğlu, Arf hakkında şu bilgileri veriyor: Cahit Arf bir matematikçiydi. Belki çok fazla makale de yazmadı. Çünkü, özellikle matematikte çok mükemmeliyetçiydi. Zor beğenirdi. Tam çözümler arardı ve bu nedenlerle her yaptığını makale haline getirmeyi düşünmezdi. Başta cebirsel sayılar teorisi olmak üzere geometride, analizde, elastisite teorisinde eserler verdi. Yirminci yüzyılın dar alanlarda uzmanlaşma gerektirdiğini düşünürsek, bu kadar yaygın alanda çaba göstermiş olmasını da yadırgayabiliriz. Amerika, Almanya, Fransa, Rusya, İngiltere gibi bilim geleneği kökleşmiş ve güçlü, aktif matematikçi sayısı yüksek ülkelerden birinin bilim adamı da değildi. Yine de Arf’ın katkılarını zaman eleğinden geçirirsek, o sınavın sonucu olağanüstü gerçekten. 1941’de yayınlanmış makalesinde 90’lı yıllarda bile h l birçok atıf var. Adı klasik matematik kitaplarında yer alıyor. Topolojide bir değişmeze “Arf İnvaryantı” deniliyor. Literatürde “Arf Halkaları”, “Arf Kapanışı” gibi terimlerle karşılaşıyoruz. Bir de bu yüzyılın büyük Alman matematikçilerinden olan Helmut Hasse’nin ismiyle birlikte anılan “Hasse-Arf” teoremi var. Bazı atıfları bulmamız için gayret göstermemiz gerekecek; çünkü ma- ahit Ar , kızı, damadı ve torunlarıyla, 22 KIŞ Cahit Arf’ı ilk tanıyan bir kişi onun sadece matematiğe ilgi duyan bir insan olduğu izlenimi edinebilirdi. Matematik her şeyin üzerinde ve ötesindeydi Cahit Bey için... Ancak onun TÜBİTAK’ın kurulmasında ve gelişmesinde gösterdiği çabayı ve özeni bilenler Cahit Arf’ın öyle içine kapanık, matematikle uğraşan dış dünyayla ilgilenmeyen bir kişi olmadığını anlamışlardır. Mühendisliğin günlük hayattan doğan problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Ama, bu probleme mutlaka matematiksel bir model bulmaya da çabalardı. Hele bir de pratikten gelen bir problemi matematik olarak çözüme kavuşturursa pek keyiflenirdi. Değerli bilim adamı yine o mitolojik kahramanlardan olan rahmetli Mustafa İnan ile böyle bir işbirliği yapmış ve İnan’ın köprülerde gözlemleyip araştırdığı bir sorunun matematiksel kesin çözümünü vermişti. Bu çalışmaları Cahit Arf’a İnönü Ödülü’nü kazandırmıştı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde çalıştığı yıllarda yeni ve farklı bir üniversite modelinin ve kültürünün ortaya çıkması için çaba gösterdi. Akademik dünyanın yapay hiyerarşik ayrımlarıyla alay ederdi. Özellikle genç öğretim üyeleri ve öğrencilerle çok güzel, yararlı ve keyifli bir diyalog içindeydi. Üniversite içi çekişmelerden ve politikadan özenle uzak durduğu halde ODTÜ sistemi tehlikeye düştüğünde duyarlı ve sorumlu bir bilim adamı olarak kendini bir mücadelenin içine atmaktan çekinmedi. Bu onurlu mücadelede bile matematiğin aksiyomatik yaklaşımını kimseye fark ettirmeden kullandı. du. El yazısı çok zarif ve okunaklı idi. Müsvette bile olsa gayet düzgündü yazdıkları. Çalışmasına, gereken tamiratlar icin seve seve ara verirdi. Evin elektrik, su tesisatı çok eski olduğundan, bu tamiratlar oldukça sık gerekirdi ve bu konuda çok yetenekli idi. Fakat biraz inatçılık karışırdı işin içine. Mesela bir parça gerektiğinde nalbura gitmektense onu ev içerisinde bir yerden bulup çıkartmakta ısrar ederdi. Bu işlerden çok hoşlanırdı. Dolayısıyla annem ve benim için bu durum çok elverişli olurdu. “Babam her şeyi bilir”e, bir de “babam her şeyi” tamir eder eklenmişti. Bu işlerden hoşlanmaktan çok, daha da önemlisi, “insanlar kendi işlerini kendileri yapmalı” prensibi vardı. 1980’deki ikinci emekliliğinden sonra, uzun süreler Seattle’da bizimle kaldı. Ona kendi çalışmaları için bir köşe hazırlamıştık. Eşim ile ben babam bizimle olduğu sıralarda, eski bir ahşap evin odalarını büyütmek, balkon ilave etmek gibi projeler içindeydik. Bize heyecanla katılırdı. İşten döndüğüm anda hemen yaptıklarını gösterirdi. Dört torununun da onu hatırlıyor olması çok güzel. El yazısı k ğıtlarla örtülü bir yazı masası, tatlı bir pipo tütünü bulutu ve kırık ne varsa “Bunu yapsana” diye koştukları bir dede. ahit Ar hayatımızın tam orta yerinde En çok kullanılan banknotlarda onun resmini örünce ne hissediyorsunuz ahit Ar , kızı Fatma Ar Oliver ile Bebek teki evinin çalışma odasında On liradaki resme gelince, kaç sene oldu? Bir yerden bir şey alınca veya taksilerde, geriye verdikleri para içerisinde 10 lira varsa hemen gösterip, “Bu benim babam” demek fırsatını hiç kaçırmıyorum. Bir resme, bir bana bakıp gülümsüyorlar. Eşimin cüzdanında daima bir 10 lira vardır ve dünyanın dört bir tarafına yaptığı gezilerde tanıştığı insanlara, 10 lirayı göstermeyi ihmal etmez. Sanırım o da babamı tanımaktan mutluluk duyuyor. Çocuklar da öyle. B+ İnsanlar kendi işlerini kendi yapmalı Fatma Arf Oliver, Cahit Arf’ın tek evladı. zun yıllardır ABD’de yaşıyor. Bu ülkede ünlü bir uçak firmasında görev yapan Fatma Arf emekliliğin tadını çıkarıyor. Arf yaz aylarında Türkiye’ye geliyor ve Saroz Körfezi’nde tatilini geçiriyor. Çok sevdiği İstanbul’dan da elbette kopamıyor. Fatma Arf babasıyla ilgili sorularımızı yanıtladı. ahit Ar nasıl bir babaydı Baba kız ilişkileri nasıldı Cahit Arf, bir baba olarak, otorite yerine, yakın arkadaş olma prensibini kabullenmişti. Üç kişilik küçük ailemizde, bana çocuk yerine yetişkin bir birey gibi davranılırdı. Her birimizin görevleri vardı. Annem, Kandilli Kız Lisesi’nde tarih öğretmenliği dışında evi idare etmek ve dış dünya ile ilişkilerin devamını sağlamakla görevliydi. Benim görevim okumaktı. Babamın işi ise İstanbul Üniversitesi ile matematik. Üçümüz de iyi kötü memnunduk durumumuzdan. Belki kendisi otorite pozuna girmek istemiyordu ama, benim evde esen havadan anladığım, gerçek otoritenin babam olduğu idi. Her çocuk gibi babamın, yeryüzünde her şeyi bildiğine inanırdım. Evde, hiçbir açık baskı yoktu ama gayet tatlı, sevimli bir şekilde hissettirilirdi. Beni azarlamak da herhalde annemin görevlerine dahildi. Babamla sanki hep şakalaşıp, gülerdik gibi hatıralarım var. Eve iş etiren babalardan mıydı Aklımdaki Cahit Arf, Bebek sırtlarındaki eski ahşap evde, hep çalışma odasında, şimdi benim eşimle birlikte kullandığımız yazı masasının başında idi. Evdeki odalar soba ile ısındığı için, soğuk aylarda oturma odasındaki yemek masasını kullanırdı ve etrafında daima bir pipo tütünü bulutu bulunur- ahit Ar ve eşi alide Ar ile Bebek teki evinin bahçesinde KIŞ 23 Sinema Yeniden sinema Yazı GÖRKEM KIZILKAYAK Fotoğraf ŞENOL KAŞIKÇI, ALAATTİN TİMUR Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu adına yakışır bir sinema merkezine dönüşüyor. Bu dönüşümün hik yesini ve salonda başlayan yeni etkinliği sizlerle paylaşıyoruz. B eşiktaş Belediyesi’nin yetkililerİ, Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nun yeniden sinema işleviyle Beşiktaş kentlilerine ve sinemaseverlere hizmet vermesi için neler yapabileceklerini tartışıyordu. 2009 yılının sonbaharıydı... zun süren tartışmaların ilk meyvesi “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” oldu. Belgesel Sinemacılar Birliği ve Türkiye Gazeteciler Birliği işbirliğiyle düzenlenen etkinlikte her hafta çarşamba günü Onat Kutlar Sinema Salonu’nda bir belgesel sinema örneği gösterilecek ardından söyleşi düzenlenecekti. Atılan tohumlar kısa sürede tuttu. Salon her çarşamba dolmaya başladı. Ama bu bir başlangıçtı. Bu sinema salonunun adına yakışır bir biçimde 24 KIŞ sinemanın tüm türlerine ev sahipliği yapması isteniyordu. İlk olarak 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi ile iletişime geçildi. zun yıllardır düzenledikleri kısa film etkinliği “Hisar Kısa Film Seçkisi” bu alandaki en önemli etkinliklerden biriydi. İki kurum tecrübelerinden doğacak yeni bir projeyi Onat Kutlar Sinema Salonu gerçekleştirmek istese de belediyenin yoğun etkinlik programı nedeniyle kısa film etkinliğine başlanamadı. Bütün bunlar olurken “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” 3. sezonuna girdi. Onat Kutlar Sinema Salonu belgeselseverlerin ikinci adresi oldu. 3 sezonda 80’e yakın belgesel gösterildi. Belgesel yönetmenleri ve gazeteciler izleyicilerle buluşup belgesel sinema hakkında tartışma fırsatını yakaladı. Ve motor! Her şey hazırdı. Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi, 5 Kasım 2012’de düzenledikleri bir basın toplantısıyla gazetecileri bilgilendirdi. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal yaptığı konuşmasında bu etkinlik hakkındaki düşüncelerini şöyle aktardı: “Bugün önemli bir başlangıcı paylaşıyoruz. lusal sinemamız artık Beşiktaş’ta. Sinemamızın son dönemlerde üretilen çağdaş ürünlerini artık Beşiktaş Levent Kültür Merkezi’nde seyirci ile buluşturacağız. Bu etkinliklerle Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Salonu yeniden bir sinema merkezi haline gelecek. Değerli sinema insanı ve hemşehrimiz Onat Kutlar’ın anısına da bu özenin yakışacağına inanıyorum.” Kasım de yapılan basın toplantısına Belediye Başkanı İsmail nal da katıldı Yeni bir soluk! Artık salona yeni bir soluk getirmenin zamanı gelmişti. 2012 yazında yine dördüncü katta toplanıldı. Belediyenin misafirleri “Yeni Sinema Hareketi”nin üyeleriydi. lusal ve uluslararası arenada birçok ödül kazanan yerli filmler Türkiye’de salon bulma sıkıntısı yaşıyordu. Bu sorunu çözecek bir etkinlik planlandı. Kısa sürede etkinliğin adı kondu: “Her Cuma Yeni Sinema”. İki aylık etkinlik program oluşturuldu. Gelenek bozulmayacak her cuma bir sinema filmi gösterilecek ardından yönetmeni ve başrol oyuncularıyla söyleşi gerçekleştirilecekti. Söyleşili gösterimleri izleyen pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerinde, 14:00-1 :30 seanslarında filmler tekrarlanacaktı. Düşünce aşamasından program oluşturma aşamasına kadar ince elenip sık dokunan etkinliğin tasarımları da etkili olmalıydı. Bir ustanın elinden çıkmalıydı. Yeni Sinema Hareketi’nin kurumsal kimlik çalışmalarını da gerçekleştiren, Türkiye’nin önde gelen grafik sanatçılarından Bülent Erkmen’in tasarım ofisi, “Her Cuma Yeni Sinema” etkinliğinin basılı malzemelerini de gönüllü olarak tasarladı. İlk gösterim tarihi 9 Kasım 2012’ydi. “Her Cuma Yeni Sinema” Serkan Acar’ın yönetmenliğini üstlendiği “Aşk ve Devrim” filmiyle başladı Salon doluydu. Serkan Acar ve başrol oyuncularından Deniz Denker’in katıldığı söyleşi büyük bir ilgiyle izlendi. “Aşk ve Devrim”i İlksen Başarır’ın iki filmi, “Atlıkarınca” ve “Başka Dilde Aşk” izledi. İlksen Başarır ve oyuncu Mert Fırat senaryosunu beraber hazırladıkları iki filmin bilinmeyenlerini anlattı. Onat Kutlar: “Sinema bir şenliktir KIŞ 25 Etkinliğe gelen sinemaseverler de mutluydu. Erdem Er, “Film kadar ve hatta daha fazla gösterimin sonundaki konuşmaları önemsiyorum. Çok bilgilendirici oluyor. Sinema dünyasını anlamamıza çok yardımcı oluyor. Bu bölüm çok önemsenmeli ve filme emeği geçen daha geniş bir kadro davet edilmeli” diyordu. Yeşim Narter ise “Bu etkinlik çok verimli ve faydalı. Bir bakış ve vizyon yaratıyor” dedikten sonra etkinliğin duyurulmasındaki eksikliklerden yakınıyordu: “Film sonrası konuk konuşmacı ile seyircilerin interaktif fikir paylaşımında bulunabilecekleri, sorularını sorabilecekleri bir ortamın yaratıldığını yeterince duyurulmadığını düşünüyorum. Örneğin ben film izlemeye geldim ancak film sonrası konuk konuşmacı ile soru-cevap ortamından film bitince haberdar oldum.” Eleştiriler Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi tarafından değerlendirilerek duyuruların etkin yapılması konusunda çalışmalar başlatıldı. Bölgeye asılan afiş, bez afiş gibi klasik duyuru imk nlarıyla beraber, belediyenin twitter ve facebook hesapları da etkinliğin duyurulmasında kullanıldı. Beşiktaş’ta yaşayan sinemaseverlere kısa mesajla bilgilendirme yapıldı. Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi, etkinliğin ikinci ayı daha dolmadan, her cuma dolu bir salona sinema filmi izlettirmenin mutluluğunu yaşıyor ve sinemaseverleri her cuma 19:00’da başlayan söyleşili gösterimlere bekliyor. B+ ker, Serkan Acar, Deniz Den aşmet opaloğlu Nadir perli, amaç Okur Mert Fırat, İlksan Başarır, amaç Okur 26 KIŞ an Acar Esme Madra, Seren üce, Serk Ocak ubat Ocak Ocak Ocak Ocak Pro ramı Kırık Midyeler Ze ir Mün erit İstanbul ubat Nar ubat Başka Semtin ocukları ubat Gişe Memuru ubat Orada “AŞK VE DEVRİM” 9 KASIM 2012 / 19:00 “AT IKARINCA” 16 KASIM 2012 / 19:00 Sanat Yönetmeni: Adalı Aksoy, Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran, Kurgu: Ayhan Ergürsel, Müzik: Kemal Sahir Gürel, Yapımcılar: F. Serkan Acar - Kadir Sözen, Senaryo: M. Serkan Turhan, Yönetmen: F. Serkan Acar, Oyuncular: Gün Koper, Deniz Denker, Ayberk Pekcan, Bedir Bedir, Serkan Tınmaz, Nefrin Tokyay, Derya Durmaz. Yapım Koordinatörü: Oğuz ydu, Müzik: Ahmet Kenan Bilgiç, Ses Mix: Serdar Öngören, Kurgu: Erkan Özekan , Sanat Yönetmeni: Gamze Kuş, Görüntü Yönetmeni: Hayk Kirakosyan, R. G. C. , Yapımcı: Hazal Dut, Zeynep Günay Melemez, Yapımcı Firma: Kutu Film, Ortak Yapımcı: Most Production, Esi Gülce, Senaryo: Mert Fırat, İlksen Başarır , Yönetmen: İlksen Başarır, Oyuncular: Mert Fırat, Nergis Öztürk, Zeynep Oral, “Aşk ve Devrim” 20. yüzyılın önemli “milat”larından biriyle açılır. Kemal, yaşadığı öğrenci evinin kendine özgü karmaşasında, küçücük bir radyodan “sosyalizmin” yıkıldığı haberini dinleyen 20’li yaşların başındaki bir üniversite öğrencisidir. Muhtemelen çok kısa bir süre önce edindiği ve ona uygun bir değerler sistemi geliştirmeye çalıştığı bir dünya görüşü, onun gözleri önünde ve o sistem içinde yaşayan insanlar tarafından yıkılmaktadır. Hemen yanı başlarında yaşanan bu yıkıma rağmen Kemal’in de mensubu olduğu devrimci örgüt her türlü polis ve devlet baskısına inat üniversite ve işçi çevrelerinde büyük bir kararlılıkla mücadelelerini sürdürmektedir. Siyasal mücadelesi kadar duygusal hayatı da yoğundur Kemal’in. Kendisiyle aynı siyasetten olan yoldaşı Leyla’ya platonik bir aşkla bağlıdır. Kimi zaman devrimci görevlerinin önüne geçen bir duygudur yaşadığı. En yakın arkadaşı ve yoldaşı Abidin’in polis tarafından işkence sonucu öldürülmesiyle Kemal, örgüt sorumlusu Pala tarafından silahlı kanada alınır. Artık illegal birisidir. Sercan Badur, Sema Çeyrekbaşı. Erdem, Sevil ve çocukları Edip ve Sevgi’nin küçük bir kasabada süren yaşamları, Sevil’in annesinin felç geçirmesi sonucu İstanbul’a taşınmalarıyla değişime uğrar. Edip, yatılı okulda olduğu on yıl boyunca evden uzaklaşmıştır; Erdem’in ise iyi bir yazar olma hayalleri sürmektedir. Sevgi’nin ani tavır değişikliklerinden şüphelenen Sevil, evin içerisinde yaşanan bazı olayları sorgulamaya girişir ve yıllardır kapalı kapılar ardında saklanan sırrı keşfeder. Erdem bir trafik kazasında yaşamını kaybedince, ölümü ailede yeni sırların ortaya çıkmasına neden olur. Küçük bir ailenin her üyesi hayatları boyunca tek başlarına taşımak zorunda kalacakları gerçeklerle baş başa kalır. Kendilerine bile itiraf edemedikleri bu sır nedir? “GE ECEK UZUN SÜRER” 14 Aralık 2012 / 19:00 “ O UN UK” 7 Aralık 2012 / 19:00 Yürütücü Yapımcı: Özkan Yılmaz, Görüntü Yönetmeni: Barış Özbiçer, Kurgu: Mary Stephen, Sanat Yönetmeni: Meral Efe, Işık: Ersin Aldemir Ses: Mustafa Bölükbaşı Yönetmen Yardımcısı: Ahmet Yılmaz, Yapımcı: Sevil Demirci, Önder Çakar, Yazan ve Yöneten: Seren Yüce, Oyuncular: Erkan Can, Settar Tanrıöğen, Bartu Küçükçağlayan, Feridun Koç, Nihal Koldaş, Esme Madra, İlhan Hacıfazlıoğlu, Mehmet Ünal, Cem Zeynel Kılıç Mertkan’ın hayatı basittir. Babasının inşaatlarının getir götür işlerine bakar; arkadaşlarıyla alışveriş merkezlerinde sağı solu keser, arabayla turlar. Bu basitliğe bir anlam bulmak için pek de hevesli değildir. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlendirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ancak babası, Gül’ün kökenleri konusunda şüphecidir. Hayatta ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar. Babasının kendisi için çizdiği yolda hayatına bir anlam bulur. Kurgu: Ayhan Ergürsel, Thomas Balkenhol, Özcan Alper, mut Sakallıoğlu, Işık Şefi: Engin Altıntaş, Özgün Müzik: Mustafa Biber Sanat Yönetmeni: Tolunay Türköz, Ses: Mohammed Mokhtary, Yardımcı Yönetmen: Lusin Dink Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran, Ortak Yapımcılar: Guillaume de Seille, Titus Kreyenberg, Uygulayıcı Yapımcı: Cihan Aslı Filiz Yapımcılar: Ersin Çelik, Soner Alper, Senaryo ve Yönetmen: Özcan Alper, Oyuncular: Gaye Gürsel, Durukan Ordu, Sarkis Seropyan, Osman Karakoç, Güllü Özalp lusoy, Erdal Kırık İstanbul’da bir üniversitede müzik araştırmaları yapan Sumru, ağıt derlemeleri ile ilgili yaptığı tez çalışması için birkaç aylığına ülkenin güneydoğusuna yolculuğa çıkar. Kısa süreliğine çıktığı bu yolculuk, hayatının en uzun yolculuğuna dönüşür. Sumru’nun yolu Diyarbakır sokaklarında korsan DVD satan Ahmet’le, Diyarbakır’daki yıkık dökük kilisenin bekçisi olan Antranik amcayla ve bölgede sürmekte olan “adı konulmamış savaşa” tanıklık eden pek çok karakterle kesişir. Sumru, üç ay boyunca kaldığı Diyarbakır’da peşinde olduğu ağıtların hik yelerini ararken kendi ertelediği acısıyla da yüzleşir. Hakk ri’deki boşaltılmış bir dağ köyüne doğru yola çıkarken, bu tehlikeli yolculuğa anlam veremeyen Ahmet’in “Neden bu köy, orada ne var?” sorularını yanıtsız bırakır. “BAŞKA Dİ DE AŞK” 23 KASIM 2012 / 19:00 Yapım Koordinatörü: Hazal Dut, Müzik: ğur Akyürek, Erdem Yörük, Ses: Murat Çelikkol, Kurgu: Arzu Volkan Sanat Yönetmeni: Hakan Yarkın, Görüntü Yönetmeni: Hayk Kirakosyan, R. G. C. Yapımcı: N. Bünhan Bengi, M. Murat Şenöy, Senaryo: Mert Fırat, İlksen Başarır, Yönetmen: İlksen Başarır, Oyuncular: Mert Fırat, Saadet Işıl Aksoy, Emre Karayel, Lale Mansur, Timur Acar, Ayten ncuoğlu, Metin Coşkun, Şebnem Köstem, Tuğrul Tülek, Tuna Kırlı, Gizem Erden, Murat Okay Onur’un hayatı, kürek takımından arkadaşı Vedat’ın doğum günü partisinde Zeynep’le tanışmasıyla değişir. Kalabalık ve gürültülü bir barda hiç konuşmadan geçen gecenin sonunda, Zeynep Onur’un işitme engelli olduğunu öğrenir. Ama bu durum Zeynep’i Onur’dan uzaklaştırmaz. İşiyle, ailesiyle sorunlar yaşayan Zeynep, yaşadığı çevreyi sorgularken biraz da bilmediği bir dünyanın merakıyla, unuttuğu ceketini bahane ederek Onur’u görmeye gider. Babasının annesini aldattığını öğrendikten sonra bu durumu kabullenemeyip evden ayrılan Zeynep, birçok iş değiştirdikten sonra çağrı merkezinde çalışmaya başlar ama ağır çalışma şartlarından ve karşılığında kazandığı paradan çok mutsuzdur. Bütün gün telefonda tanımadığı insanlarla konuşmak zorunda kalan Zeynep, konuşmadan anlaşabildiği Onur’la huzur bulacağına inanır. Bu ilişki kendilerini ve hayatı sorgulayan Zeynep ve Onur için bir sınav olacaktır. “BİZİM BÜYÜK ARESİZ İ İMİZ” 30 KASIM 2012 / 19:00 Yapım Şirketi: Bulut Film (Türkiye), unafilm (Almanya), Circe Films (Hollanda), Ortak Yapımcılar: Titus Kreyenberg (unafilm), Stienette Bosklopper (Circe Films), Yapımcılar: Yamaç Okur, Nadir Öperli Senaryo: Barış Bıçakçı, Seyfi Teoman, Yönetmen: Seyfi Teoman, Oyuncular: İlker Aksum, Fatih Al, Güneş Sayın, Baki Davrak, Taner Birsel, Mehmet Ali Alabora Lise yıllarından beri sıkı dost olan Ender ve Çetin, uzun yıllar ayrı kaldıktan sonra, Çetin’in Ankara’ya dönüşüyle tekrar bir araya gelerek, ilk gençlik hayallerini otuzlu yaşlarının sonunda gerçekleştirir ve aynı evde yaşamaya başlarlar. Günün birinde Almanya’da yaşayan yakın arkadaşları Fikret, Türkiye’de bir trafik kazası geçirir. Kazada Fikret yaralanır, Ankara’da yaşayan anne ve babası ölür. Almanya’ya dönmesi gereken Fikret, Ender ve Çetin’den, Ankara’da üniversite öğrencisi olan kız kardeşi Nihal’in okulunu bitirene kadar, iki yıl boyunca, onlarla kalmasını ister. Üçüncü birinin eve gelmiş olması ilk başlarda ikisini de rahatsız eder, ölümlerin travmasını atlatamayan Nihal de onlarla iletişim kurmak istemez, ama zamanla birbirlerine alışırlar. Aralarında ev merkezli üçlü bir yakınlık oluşur. Kaçınılmaz olan gerçekleşir. Görünüşte koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen; Nihal’in yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye ona neredeyse ebeveyn olan Ender ve Çetin, birbirlerinden habersiz bir şekilde Nihal’e şık olurlar. “KÖPRÜDEKİ ER” 21 Aralık 2012 / 19:00 Yapım Şirketi: Endorphine Production, Yeni Sinemacılık Yapımcı: Fabian Massah, Aslı Özge, Sevil Demirci, Mete Gümürhan, Görüntü Yönetmeni: Emre Erkmen Kurgu: Vessela, Martschewski, Aylin Zoi Tinel, Christof Schertenleib Senaryo ve Yönetmen: Aslı Özge, Oyuncular: Fikret Portakal, Murat Tokgöz, mut İlker, Cemile İlker “GÖ GE ER VE SURET ER” 28 Aralık 2012 / 19:00 Yapımcı: Oktay Odabaşı, Derviş Zaim, Görüntü Yönetmeni: Emre Erkmen Sanat Yönetmeni: Elif Tasçioglu, Ses: George Faskiotis, Kurgu: Aylin Tinel Senaryo ve Yönetmen: Derviş Zaim Oyuncular: Osman Alkaş, Settar Tanrıöğen, Erol Refikoğlu, Buğra Gülsoy, Hazar Ergüçlü, Popi Avraam, Ahmet Karabiber, Nadi Güler, Ekrem Yücelten, Cihan Tarıman, Cem Yardımcı, Konstantinos zunca saçları, tek küpesi ve yüzüğüyle Don Juan havasındaki Fikret, Boğaz Köprüsü’nde gizlice gül satarak hayatını kazanır. Bir yandan da Eminönü civarındaki çeşitli dükk nları dolaşarak daha iyi bir iş arar. mut Taksim-Bostancı hattında işleyen bir dolmuşta şoför olarak çalışır. Televizyon dizilerindeki hayatlardan etkilenen karısı Cemile’yi memnun etmek için, onunla birlikte emlakçıları dolaşırlar, daha iyi bir kiralık ev ararlar. Kayseri’den Boğaz Köprüsü’ne trafik polisi olarak atanmış olan Murat ise milyonlarca arabanın arasında kendini yalnız hisseder. Akşamları bir polis arkadaşıyla paylaştığı evde bilgisayarının başına oturur ve internet üzerinden kız arkadaş arar. Gavriel, Pantelis Antonas. 19 3’te Kıbrıs’ta başlayan olaylar sırasında bir Karagöz kuklacısı ololan babasından ayrı düşen genç kızın geçirdiği dönüşüm ve ol gunlaşma sürecini anlatıyor. Yıkılıp yanan köylerden, daha güvenli olan şehre kaçış macerası esnasında yaşanan dostluklar ve savaş ortamı, Kıbrıs’ın altmışlı yıllardaki hik yesine ışık tutuyor. Hik yenin olafonunu ise Kıbrıs’ın Karpaz bölgesi ve Büyükkonuk Köyü’nün ola ğanüstü güzellikteki doğası, köyleri, tepeleri ve deniz oluşturuyor. Şehrin varoşlarında yaşayan, şehrin merkezinde ise varoluş mücadelesi veren Fikret, mut ve Murat’ın hayalleri, birbirlerinden habersiz, her gün Boğaz Köprüsü üzerindeki sonsuz trafikte milyonlarca İstanbulluyla birlikte kesişir. KIŞ 29 Bir Usta t ka em e a ar i e a am SÖYLEŞİ CENGIZ ERD‹L FOTO RAF ALAATT‹N T‹MUR Esprinin yüksek ateşe olan dayanıklılığını ispatlayan, karikatürleriyle tarihe dipnot düşen özgün bir isim Kamil Masaracı. 30 K F elsefenin ülkemizde önde gelen isimlerinden Afşar Timuçin şöyle diyor; “Gülmek ama gerçekten gülmek felsefe yapmaktır. Güler gibi yapmak gülünç olmaktır bir gerçekliğin karşısında bir çaresizlikten başka bir şey değildir. Gülmeyenler, gülemeyenler hep güler gibi yaparlar. Güler gibi yapmak ağlamak gibi, dizlerini dövmek gibi bir şeydir. Her ağlayanın kendine ağladığını, dizini dövenin kendine yandığını biliriz. Ama gülmek felsefe yapmaktır, bir yorumcu ya da eleştirici kimliğiyle varlığa dokunmaktır. Gülmek onaylamak değil eleştirmektir.” İşte böyle... Gülmek ve güldürmek o kadar kolay değil... Hele düşünmeye katkıda bulunan gülmece hiç kolay değil... Bunu ülkemizde gazetelerin, dergilerin sayfalarında yapanlar karikatüristlerdir. Biz de ise karikatür bazı dönemlerde ülkeyi yönetenlerin korkulu rüyası olmuştur. Gündelik hayatında yüzü asık, gülmeyi “kırıtmak” olarak algılayan çağdışı zihniyet, gülenler ve güldürenlerden nefret ettiler. Ama gülmenin ve de düşüncenin önüne geçmek mümkün değil. Bu sayfalarda düşünmek için güldüren bir karikatüristin öyküsü var: Kamil Masaracı... Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nce üç kez “Yılın Karikatürcüsü” ödülleri, tüm dünya basınında çıkan karikatürler arasında “Birincilik Ödülü” (Jezz Dergisi-Yugoslavya 1989), 3. Youmiuri Karikatür Yarışması “The inner” ödülü (Japonya 1981) bulunuyor. TRT’nin kültür programlarına “Yürüyen Çizgiyle” karikatürler çizdi. Metin yazarlığı yaptı. Karikatürcüler Derneği başkanlığına seçildi (199 ). Animasyon çalışmalarında bulundu. 1985’ten bu yana Cumhuriyet’te çiziyor. İki albümü var. Çamurla oynamaya başladı (Milattan Sonra 1999). Espri’nin yüksek ateşe dayandığını kanıtladı. Seramiklerini (Seramiki) Ankara’da sergiledi (M.S. 2000). Eczacıbaşı Vitra Seramik Sanat Atölyesi’nde karikatür tiplerinin seramik heykelleri yapıldı ve İstanbul’da sergilendi (M.S. 2003). FECO (Karikatürcü Kuruluşları Federasyonu) ve İFJ ( luslararası Gazeteciler Federasyonu) üyesidir. Sergilerin gerçekleştiği ülkeler: Almanya, Azerbaycan, Bulgaristan, Fransa, Hollanda, İngiltere, İskoçya, Japonya. Düşünce suçsa oturup bir kez daha düşünelim Masaracı, otobiyografisini yazıya şöyle dökmüş: “1950 yılında Antakya’da dünya nüfusuna katkı olsun diye doğdu. Bir süre matematik ve fizik okuduktan sonra İ.Ü. Orman Fakültesi’ni bitirdi. Ani sayılabilecek bi kararla karikatüre başladı. Birçok dergi ve gazetede çizdi. Almanya’ya gitti. Die Tageszeitung ve Der Kassenarzt’da çizdi. Dokuzu yurtdışında toplam 32 kişisel sergi açtı. Bu işler olurken ödüller almayı ihmal etmedi. lusal ve uluslararası 25 ödül falan. Bunlar arasında Çağdaş Gazeteciler Derneği’nce dokuz kez, Kitap uarının konusu çocuk edebiyatıydı sizin de karikatür dünyanızda çocukların ayrı bir yeri var Bocuk ve Key ibol tiplerinin yaratıcısısınız erhalde bu uarın daha bir anlamı oldu sizin için Evet, aynen öyle... Çocuklarla gençlerle ilgili tüm etkinliklere katılmaya ayrı bir önem veriyorum. Mesela Kitap Fuarı’nda imzaladığım “Kültürlü Hadiseler” adlı çalışmam özellikle burası için planlanmamıştı. Bu dönemde, herşeye rağmen, çevremizde gelişen hadiselere rağmen, siyasi karikatürlere gençlerin ilgisini yoğun oldu. Gençlerin karikatüre ilgisi artıyor, bu da beni sevindiriyor. Elbette karikatür çizme isteğimi de arttırıyor. Sadece yazar ve çizer burada değil, geniş bir kitlenin kitaba olan ilgisine de dikkat çekmek isterim. Bu tür etkinliklere sadece istanbul’da değil ülkenin her kentinde yoğun ilgi var. Demek ki kitap olmadan olmuyor. KIŞ 31 Bu son kitabınız Kültürlü adiseler umhuriyet azetesinde çıkan karikatürler mi Evet, kültür sayfasında yayınlanan karikatürler. Cumhuriyet gazetesinde kültür sayfasındaki karikatür köşesi Türk basınında da bir ilk aslında... Ben başladıktan sonra bir gazetenin kültür sayfasında sabit bir köşe oluştu ve kültür hayatımıza ilişkin kesitleri, hadiseleri orada çiziyorum, karikatürize ediyorum. 199 yılından beri bu köşeyi çiziyorum, çok ilgi de görüyor. Şimdi bu çalışmaları Caretta yayından kitaplaştırdık. Fuarda da çok yoğun bir ilgi gördü. Herkesin ekonomik sorunlara odaklandığı bir ortamda, zaman diliminde kültür hayatımıza da dikkat çekmiş oluyoruz. Ekonomik sorunlarımız var tamam ama kültür hayatımızı da göz ardı etmeyelim, oradaki sorunlarımızı da gözden kaçırmayalım istiyorum. Siz Karikatür Derneği Başkanlığı yaptınız, yılı aşkındır çiziyorsunuz Ama ürkiye de son yılda özellikle karikatüre bakış nasıl Siyasilerle bir hoş örü eksikliği var mı Karikatür aslında olumsuzluklara takılmadan, tam tersi onları özendirici unsur olarak da tekrar alıp karikatür çizmeye, o serüveni yaşamaya devam etmeli. Olumsuzluklar bize sadece esin kaynağı olmalı. Yani engellemeler ya da hoşgörüsüzlükler karikatüristleri hırslandırıyor. Daha bir işe güce sarılmamızı sağlıyor. Bizim mürekkebimizi arttırıyor, kalemimizi güçlendiriyor, biz önümüze bakıyoruz. ar ılanan azeteciler var, cezaevlerinde olan azeteciler var Son yıllarda hiç soruşturma eçiren karikatürünüz oldu mu 32 KIŞ Benim olmadı ama siz de biliyorsunuz çizerler zaman zaman bu tür baskılar görüyor. Yargılamalar, suçlamalar hiçbir zaman eksik olmadı. Bu Türk hadisiyasi hayatında yıllardan beri olagelen bir hadi se günümüzde ise iyice sıradan hale geldi. Ama karikatürcü dediğim gibi devam ediyor çizmeye, vazgeçmiyor çizmekten, doğruları söylemekten, çelişkileri göz önüne sermekten çekinmiyor. Zaten bu böyle olmalı... Bizim tek istediğimiz gülümseyen bir dünya, düşünce özgürlüğünün engellere takılmadığı bir dünya. Bunu istemek suçsa oturup bir daha düşünelim. Düşünce suçsa oturup bir daha düşünelim. Anadolu da seminerlere ittiğinizi biliyorum ocuklarla, ençlerle özellikle il ileniyorsunuz Böyle enç karikatüristlere bir uyarınız, tavsiyeniz var mı Karikatürde ilk hareket önüne beyaz bir k ğıt koymaktan geçer... Beyaz sayfa, bir kurşun kalem, bir de çizdiğini değiştirmek istediğinde lazım olacak bir silgi hepsi bu kadar. Ama bunların dışında asli bir unsur var. Gözünü dört açacasın... Ülken için, dünya için, öğrenmek için... Gözünü dört açacaksın. Bu da yetmez bence, çocuklar gözlerinizi dört çarpı dört açın... Dört çarpı dört... ok okumak lazım ünkü bir karikatür bazen bir kitabı anlatır denir Öyle diyorlar. Çocukların dünyası ile karikatür çok birbirine yakışıyor. Çocuklar karikatür lafı geçtiği zaman hemen kulaklarını dikiyorlar, gözlerini açıyorlar. Karikatür çizerken de önce onların isteklerinden başlayarak anne-babasını güldürmek, çevresini güldürmek, yaşadığı kentin insanını güldürmek, ülkesinin insanını güldürmek ve bu mesajı da lken için, dünya için özünü dört açacaksın Bu da yetmez çocuklar özlerinizi dört çarpı dört açın göndererek gülümseyen bir dünyada, birlikte barış içinde yaşamak için çiziyorum. Karikatürün zaten hedefi bu, barışçı bir dünya, gülümseyen bir dünya, bunun da suç sayılmadığı bir dünya. Bütün isteğimiz bu. Beşiktaşlı olduğunuzu biliyoruz Beşiktaş size ne i ade ediyor Karikatür dünyanızı da etkiler mi Beşiktaş Beşiktaş hakikaten mutlu insanların yeri. Ben bunu Beşiktaş’ın sokaklarında, caddelerinde dolaşırken duyumsuyorum. Beşiktaş’ta yaratılan hava, yaşadığımız soluduğumuz hava gerçekten istediğimiz bir hava. Bu havayı solurken de bir özgürlük hissediyorsunuz. Beşiktaş güzel bir semt oldu. Ben bunu içtenlikle söylüyorum. İnsanıyla, düzenlediği etkinliklerle bir kültür semti oldu. Kültür bu sürekli artan kültür etkinlikleri de o insan boyutunu geliştirdi... Kültüre önem veren insanlar yaşıyor. Mutluyum, Beşiktaş semtinde yaşadığım için şanslı hissediyorum kendimi. Bir karikatürcü olarak da orada soluduğum hava benim işime yarıyor, sevinçliyim desem zaten yetiyor, her şeyi anlatmış oluyorum. B KIŞ 33 Etkinlik e e e e 'e karş Yazı DR. ALPER TÜRKEN Fotoğraf ERDEM AYDIN, ŞENOL KAŞIKÇI luslararası Hegel Derneği’nin iki yılda bir düzenlediği luslararası Hegel Kongresi ilk kez İstanbul’da yapıldı. Beşiktaş Belediyesi 3- Ekim tarihleri arasındaki etkinliğe ev sahipliği yaptı. H egel için felsefe tarihinin en tartışmalı ismi demek yanlış olmaz. En fazla hayranlık duyulan ve de en fazla nefret edilen filozof olduğu da söylenebilir. Hegel’in felsefi sistemi bazılarına göre Antik Yunan’dan gelen metafizik geleneğinin varmış olduğu en olgun noktayı ve hatta tamamlanmış biçimini temsil ediyor. Başkalarına göre ise metafizik gelenekte terkedilmesi gereken en kötü alışkanlıklar en saf ifadesini onun düşüncesinde buldu. O bir yandan akılcı eğilimlerin en üst noktası olarak görüldü, diğer yandan da mistik, anlaşılamaz, bilim-dışı ve hatta anlamsız olanın modern akla yönelttiği en büyük tehdit olarak algılandı. 34 KIŞ Hegel’in felsefesi, ilgileri ve eğilimleri yönünden birbirinden çok farklı olan Strauss, Bauer, Mar , Feuerbach, Engels, Michelet, Marheineke, Heidegger, Dewey, Bradley, Croce, Dilthey, Sartre, Gadamer gibi pek çok önemli düşünüre ilham kaynağı oldu. Öte yandan Schopenhauer, Schelling, Kierkegaard, Stirner, Nietzsche, Peirce, James, Popper, Russell, Heidegger ve Deleuze gibi düşünürler tarafından birbirinden çok farklı nedenler ve motivasyonlarla yoğun bir şekilde eleştirildi. 20. yüzyılın ilk yarısında, özellikle de yerleşik analitik felsefe geleneği yönünden, güncel önemini tümüyle yitirmiş bir düşünür olarak değerlendirilen Hegel’e olan ilgi 1970 lerden bu yana hızla arttı. Günümüzün bir Hegel rönesansına sahne olmakta olduğunu söylemek abartılı olmaz. Hegel, 21. yüzyılın küreselleşme, ya- bancılaşma, medeniyetler çatışması korkusu, çevre sorunları, tüketim çılgınlığı, küresel ekonomik kriz ve terörle örülü karmaşık sorunlarıyla başa çıkmak için ihtiyaç duyduğumuz yeni felsefi ve kültürel sıçramanın ilham kaynağı olmaya en güçlü aday filozof. İşte bu ilginç tarihsel bağlam içerisinde dünyanın dört bir yanından gelen 200’ü aşkın felsefeci ve araştırmacıları, felsefe tarihinin bu önemli ve tartışmalı ismini konuşmak üzere İstanbul’da toplandı. Karmaşa, çelişkiler ve dinamizmin şehri İstanbul çelişki ve ayrımda birliği gören Hegel’i tartışmak için belki de en uygun ortamdı. Uluslarası e el Kon resi Beşiktaş ta Dünyanın Hegel felsefesine adanmış en eski derneği olan luslararası Hegel Derneği tarafından iki yılda bir düzenlenen luslarası Hegel Kongresi’nin yirmidokuzuncusu Beşiktaş Belediyesi’nin sponsorluğu ve Boğaziçi Belediyesi’nin desteğiyle 3- Ekim 2012 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlendi. Almanya, ABD, Kanada, Kore, Japonya, İran, Avusturalya, İngiltere, Fransa, Avusturya, İspanya, İtalya, Yunanistan, Hırvatistan, Polonya, Macaristan’ın da aralarında yeraldığı dünyanın dört bir köşesinden gelen ikiyüzden fazla Hegel araştırmacısı ve uzmanının katıldığı kongre 195 yılından bu yana gerçekleştirilen kongreler arasında en geniş ve çeşitli katılıma sahne olan kongrelerden biri oldu. Kongrenin planlama ve organizasyonu Prof. Dr. Önay Sözer başkanlığında Dr. Alper Türken’in Genel Sekreterliğinde, Doç. Dr. Sanem Yazıcıoğlu, Dr. Murat Katoğlu, Dr. Birden Güngören, Mehmet Barış, Aziz Yardımlı, Onur Taşyakan’dan oluşan organizasyon komitesi ve gönüllü öğrencilerden oluşan yerel yürütme komitesi tarafından gerçekleştirildi. Kongre’nin açılışı 3 Ekim 2012 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Berna Kılınç, Organizasyon Komitesi Başkanı Prof. Dr. Önay Sözer ve luslararası Hegel Derneği Başkanı Prof. Dr. Andreas Arndt’ın konuşmalarıyla gerçekleştirildi. 4- Ekim 2012 tarihlerinde ise Akatlar Kültür Merkezi kongrenin mek nı oldu. Kongrede ana konuşmacı olan İlber Ortaylı, Prof. Dr. Brady Bowman, Prof. Dr. ilfried Ver Eecke, Prof. Dr. Theodore Geraets, Prof. Dr. Violetta aibel, Prof. Dr. Claudia Bickmann, Prof. Dr. Maria del Carmen Paredes-Martin, Dr. Eva Bockenheimer, Dr. Alper Türken, Prof. Dr. Ryosuke Ohashi, Prof. Dr. Erzs bet R zsa, Prof. Dr. Birgit Sandkaulen, Prof. Dr. alter Jaeschke birer saatlik sunumlar gerçekleştirken dünyanın dört bir yanından gelen 200’ü aşkın Hegel uzmanı parallel oturumlarda Hegel felsefesini farklı yönleriyle ele alıp tartıştılar. e el, hayatı ve eserleri Hegel 1770 yılında eski bir ilahiyatçı ve memur ailesinin büyük çocuğu olarak Stutgart’ta dünyaya gelir. 1778’den itibaren burslu olarak Tubingen’de okur. Burada hem kişisel hem de felsefi gelişiminde büyük rol oynayacak şair Hölderlin ve filozof Schelling ile sıkı bir dostluk kurar. Tübingen’de felsefe ve ilahiyat öğrenimini tamamlayan Hegel 1793-179 arasında Bern’de, 1797-1800 arasında Frankfurt Main’de özel öğretmenlik yaptıktan sonra 1801’den itibaren Jena Üniversitesi’nde öğretim üyesi olur. Aynı yıl ilk felsefi eserini Fichte ve Schelling’in “Felsefe Sistemleri Arasındaki Fark” başlığıyla yayınlar. Schelling’le birlikte “Kritische Journal der Philosophie”nin editörlüğünü yapar. İlk büyük eseri ve başyapıtı sayılan “Tin’in Fenomenolojisi”ni 180 ’da Napolyon’un kuşatmasındaki Jena’da top atışları altında tamamlar. 1807’de basılan bu eser felsefe tarihi’nin Plato’nun Diyalogları, Aristo’nun Metafiziği, Descartes’ın Meditasyon’ları, Dr Alper ürkan, Pro Dr Bir it Sandkaulan, Pro Dr Andres Arndt Kant’ın Arı sun Eleştirisi gibi yeni bir çığır açan en önemli eserleri arasında yerini alır. Hegel bu eserde bilincin nihai amacı olan mutlak bilgiye ulaşma sürecinde geçtiği farklı aşamaları oluşturan bilinç biçimlerini sistematik bir şekilde ele alır. Hegel’e göre Fenomenoloji’nin amacı, bilinci felsefi bilgiye ya da mutlak bilgiye hazırlamak ve ulaştırmaktır. Fenomenolojinin konusu bilincin bu amaca ulaşma yolunda yaşadığı felsefi serüvendir. Hegel ile ilgili hemen herkesin üzerinde anlaştığı tek konu belki de onun başyapıtı diyebileceğimiz Tin’in Fenomenolojisi’nin felsefe tarihi’nin anlaşılması en zor eserlerinin başında geldiğidir. e el Kon resi e el e el e karşı ana başlığı altında Beşiktaş ta toplandı Hegel, 1807’de savaş nedeniyle Jena’yı terk etmek zorunda kalarak Nürnberg’e gelir. Burada “Bamberg Gazetesi”nin editörlüğü ve ardından Nürnberg Egidien Lisesi’nde müdürlük ve felsefe öğretmenliği görevlerini üstlenir. Bu dönemde bir diğer başyapıtı olan “Mantık Bilimi”ni tamamlar. Hegel’e göre varoluşun tüm alanları, bilinç, doğa, tin ve tarih gibi, akla uygun ortak bir mantıksal yapıya uyarlar. Gözlerimizi ister deneyimizin en kişisel ve öznel alanlarına çevirelim, isterse doğanın derinliklerine ya da toplumsal ve tarihsel olaylara, karşı karşıya kaldığımız olgular akla uygun ve ortak bir kavramsal içeriğe ya da mantıksal yapıya sahiptir. Bu mantıksal yapı olguları ve düşünceleri kendi tarihselliklerini ve bireyselliklerini aşan zorunlu ilişkilerle birbirine bağlar. Bilincin, olguların bu evrensel kavramsal içeriğini bilebilmesi için felsefi bilmeye ya da mutlak bilmeye hazır olması gerekir. “Tin’in Fenomenolojisi”nde felsefi bilmeye hazırlanan bilincin Mantık Bilimi’ndeki uğraşı, bu evrensel mantıksal yapıyı sistematik olarak tanımak ve bilmektir. 181 ’da Heidelberg Üniversitesinde akademik kariyerine dönen Hegel, burada Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’ni yazar. “Mantık Bilimi”nin daha kısa ve basitleştirilmiş ve bu nedenle “Küçük Mantık” da denen, pek çok yön- KIŞ 35 sefi bilme çelişen unsurları aralarındaki bu karşılıklı diyalektik ilişki ve ait oldukları organik birlik içerisinde bilme ilkesine dayalıdır. Öte yandan bu birlik unsurların farklılıklarının yitip gittiği soyut bir birlik değil ayrımlarının korunduğu bir birliktir. Bütün ancak kendisini oluşturan bu çelişen yanlarla vardır. Karşıt iki unsur “ayrımda birlikleri” içerisinde kavrandığında ortaya yeni ve daha üst bir unsur çıkar. Fakat bu unsurun da kendi karşıtıyla bir gerilim içerisinde olduğu görünür. Yapılması gereken onun da karşıtıyla oluşturduğu “ayrımda birlik”in kavranmasından başka birşey değildir. Bu yöntem bizi bütün ayrımları Mutlak İdea ya da Mutlak Tin’in organik birliği içerisinde varolan farklı unsurlar olarak ele alan Hegelci Mutlak İdealizm’e ulaştırır. Bu yönüyle Hegel düşüncesi modern topluma büyük ölçüde hakim olan atomcu ve bireyci tutumdan ayrılır. “Karşıtların ayrımda birliği” düşüncesi Hint, Tibet, Mısır, Antik Yunan, İslam Tasavvufu ve Batı Mistisizm’i gibi pek çok farklı gelenekte var olan ortak bir temadır. Hegel bu kadim temayı Avrupa Aydınlanması’nın ve özellikle Kant’ın geliştirmiş olduğu kavramsal araçların eşsiz bir kullanımıyla çok geniş kapsamlı bir felsefi sistem noktasına yükseltmiştir. den yenilenmiş bir versiyonuyla başlayan Ansiklopedi, Doğa Felsefesi ve Tin Felsefesi ile tamamlanır. Hegel, bu eserlerde Mantık’ta oluşturduğu kategori sistemi ve felsefi yöntemi varoluşun iki temel alanı olan doğa ve tin alanlarına uygulamaktadır. Hegel’e göre Ansiklopedi’nin bütününde anlatım bulan felsefi sistem ve onun tutarlı iç bütünlüğü, varoluşun tümünün Mantık’ta ortaya koymuş olduğu mantıksal yapı tarafından belirlendiğinin ispatıdır. Hegel’in Felsefi Bilimler Ansiklopedisi belki de düşünce tarihinin en iddialı projesidir. 1818’de Hegel’e Alman felsefe dünyasındaki en saygın konum olan Berlin Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanlığı görevi teklif edilir. Hegel, kendisinden önce büyük filozof Fichte’nin yürüttüğü bu görevi kabul eder. Hegel, hayatını kaybettiği 14 Kasım 1831’e kadar Berlin’de büyük bir şöhret ve saygınlık içerisinde yaşar. Berlin döneminde siyaset felsefesi üzerine eseri olan ve Karl Mar ’a da büyük ilham kaynağı olacak “Hukuk Felsefesi’nin Esasları”nı ve “Felsefi Bilimler Ansiklopedisi”nin yeni baskılarını yazar. Hegel’in felsefe tarihi, din felsefesi, tarih felsefesi ve estetik üzerine vermiş olduğu dersler ölümünün ardından basılmıştır. Karşıtların ayrımda birliği Hegel’in felsefi yönteminin ve de genel olarak düşüncesinin en temelinde “karşıtların ayrımda birliği” düşüncesi yatar. Hegel’e göre birbirinin karşıtı olarak görünen düşünce belirlenimleri ya da olgular onların temelinde yatan bir bütünün farklı yanlarıdır. Bu bütün kendisini oluşturan karşıtların ya da çelişen unsurların “ayrımda birliğidir”. Böylece görünürde birbiriyle çelişen ve de birbirlerini dışlayan unsurlar aslında birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve birbirlerinden ayrı olarak düşünülemez. nsurlardan herhangi birini tek başına ele alarak tam olarak anlamak mümkün değildir ve ancak zıttıyla birlikte oluşturduğu organik birlik içerisinde düşünülerek kavranabilir. Fel- 36 KIŞ yüzyıl da e el Hegel, tarihteki bütün olayların arkasında onları yöneten bir akıl olduğunu düşünüyordu. İnsanlar, toplumlar ve uluslar görünürde kendi bireysel amaç ve hedeflerinin peşinde koşarken özde bu sınırlı amaçları aşan akla-uygun bir sistemin parçası olarak hareket ettiler. Ona göre bütün tarihsel ve toplumsal olaylar karşılıklı diyalektik bir etkileşim içerisinde organik bir bütün oluşturuyorlardı. Bu bütün ise belirli kurallar dahilinde akla uygun bir şekilde ve insanlığın özgürlüğünü her aşamasında bir üst düzeye taşıyacak şekilde tarihsel bir evrim sürecinden geçiyordu. Tek tek insanların eylemleri akla uygun olmasa da bu eylemlerin kollektif sonucu olarak ortaya çıkan tarihsel dönüşüm akla uygundu. Özgürlüğün anahtarı her bir tarihsel dönemin temel karakterini anlayıp onu bir üst düzeye taşımakta yatıyordu. Internet, iletişim ve sosyal ağlarla örülü adeta dijital bir sinir sistemiyle birbirini bağlanmış olan 21. yüzyıl küresel toplumu bu organik bütün düşüncesine belki şimdiye kadar yaşanmış bütün tarihsel dönemlerden daha çok uymuyor mu? Arap Baharı’nda Tunus’ta yakılan bir isyan kıvılcımının bütün bir Ortadoğu sistemini yeniden şekillendirdiğine şahit olduk. Önce Amerika’da ardından Güney Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin küresel ekonomik sistemin bütününde sonucu h l belirsiz kararsızlıklar yarattığını yaşadık. Tüketim kültürü, Hollywood ve MTV’nin dünyanın dört bir köşesindeki yaşam biçimlerini nasıl dönüştürdüğünü gördük. Ortadoğu insanının çaresizlik bilinciyle beslenen nefretinin ve terörün Amerika’nın toplumsal bilincini nasıl temelden sarstığına şahit olduk. Hegel’in yeryüzündeki varoluşumuzun organik bir bütün oluşturduğu tezi bugün hiçbir zaman olmadığı kadar akla yatkın görünüyor. Fakat Hegel ve de 21. yüzyılın gerçeğiyle hesaplaşmamız gereken zorlu soru bütün bu kaosun, savaşın, eşitsizliklerin, terörün kökeninde bir akıl olup olmadığı. Hegel, Jena’da Napoleon’un ordularının top atışının altında “Tin’in Fenomenolojisi”ni yazarken görünürdeki bütün çatışmaların, haksızlıkların ve kaosun arkasın- da insanlığın özgürleşme serüvenin yeni bir aşaması olduğuna inanıyordu. Bugün aynı duygusal ve entellektüel gücü kendimizde bulup karşı karşıya kaldığımız bu kaosta daha özgür bir dünyanın ayak seslerini duyabilir miyiz? ürkiye ve e el 18. yüzyıldan bu yana yaşadığımız toplumsal serüven sayıca bir elin parmaklarını geçmeyecek bir dizi toplumsal iç çelişkiyle şu ya da bu şekilde başa çıkma çabamızla özetlenebilir. Batı’nın bilimsel ve kültürel gelişmesi karşısında yaşadığımız çaresizlik, modern batı toplumunun değerleriyle önce Osmanlı sonra da Türkiye toplumunun geleneksel değerleri arasında yaşadığımız çelişkiler, laiklik ve din çelişkileri, ulusal kimlik, Kürt ve terör sorunları, uluslarası sistemdeki rolümüz ile ilgili çatışma ve kafa karışıklıklarımız ve tüm bu iç gerilimlerin etrafında şekillenen bir toplumsal kimlik ve bu toplumsal kimliğin içerisinde oluşan bireyselliğimiz Pro Dr Andreas Arndt Uluslararası e el Derneği Başkanı Şu ana dek gerçekleşen Hegel Kongreleri arasında en başarılılarından biri olan İstanbul’daki luslarası Hegel Kongresi; katılımcıların sayısı, temsil edilen ülkelerin ve tartışılan konuların çeşitliliği, sunumların yüksek kalitesi ve özellikle genç akademisyenlerin katkılarıyla bizim açımızdan önemli ve olağanüstü bir etkinlikti. Kongreyi organize eden Türk dostlarımıza yapmış oldukları mükemmel organizasyon ve rehberlik nedeniyle müteşekkiriz. Kongrenin Türkiye’deki ve uluslararası Hegel akademisyenleri topluluğu açısından itici bir güç oluşturduğunu umuyoruz: Hegel’in özgürlük felsefesi siyasi, toplumsal ve dinsel karşıtlıklarıyla küreselleşme dönemindeki modern toplum için ortak bir temel olmalıdır. Tüm bu çelişkilere organik bir bütünün iç serüveni, değişen ve kendisini zorlayan bir ortamda olgunlaşma süreci olarak yaklaşacak bir bakış açısından öğreneceğimiz birşeyler olamaz mı? Bütün bu sancılı serüvenin arka planında bir akıl, kollektif kimliğini ve özgürlüğünü arayan ortak bir toplumsal bilinç ve onun iç çatışmalarını görebilir miyiz? Türkiye felsefesi, batı akademizminin iç sorunlarıyla teknik yönden uğraşmanın ötesine geçip toplumsal serüvenimizin felsefi kavrayışına yöneldiği noktada bu tutum Hegel’de ilham kaynağı bulabilir. Galatasaray-Fenerbahçe, Türk-Kürt, laikmüslüman, Alevi-Sünni çelişkilerini birbirini tehdit eden değil, organik bir bütün içerisinde karşılıklı olarak birbirini belirleyen karşıtlıklar olarak görebiliriz. Bu çelişkileri bu şekilde görmeye başlamak bu çelişkilerin şu anda içerisinde bocaladıkları şiddet dolu ve yıkıcı niteliklerini dönüştürmemize imk n sunabilir. İşte bizi Hegel Kongresi’ni organize etmeye iten nedenlerin arasında Hegel’e olan akademik ilgimiz kadar bu sorular ve bize sunduğu umutlar da vardı. B Pro Dr nay Sözer Or anizasyon Komitesi Başkanı 3- Ekim 2012 tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi ve Beşiktaş Belediyesi’nin ev sahipliğiyle Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde gerçekleştirdiğimiz 29. luslararası Hegel Kongresi’nin basında, üniversite-öğrenci ilişkileri ve organizasyon hedefleri açısından kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyorum. Yerli basında gerek bir ajans gerekse özel dostluklara dayanarak kurmak istediği ilişki ne yazık ki istenilen sonuca ulaşamadı. Yalnızca bir gazetenin ekinde kongre kısa bir haberle tanıtıldı; bu gazetenin gönderdiği muhabirin yaptığı röportaj ise yayımlanmadı. Buna karşılık yabancı basında kongre gerektiği gibi yer aldı. Gerek Almanya’nın en ciddi gazetelerinden biri olan Frankfurter Allgemeine Zeitung 17 Ekim tarihli sayısında, ayrıca Aujourd’hui la Tur uie’nin Kasım sayısında tanıtıcı ve etkinliği içerik açısından değerlendiren yazılar çıktı. Bu durumun anlamı üzerinde düşünmek gerek. Organizasyon komitesinin başarısında çeşitli üniversitelerden katılan ve etkinlik gününe kadar çevremizde dalga dalga büyüyen felsefe öğrencilerinin katkısı büyüktür. Bu öğrencilerden ikisi ayrıca birer sunum yapmak için hazırlandılar fakat bunu ellerinde olmayan nedenlerle gerçekleştiremediler. Organizasyon komitesi içinde söz sahibi olmanın etkin ve bağımsız tavır kazanmanın bütün bu öğrencilerin kişiliğinin gelişmesine yardımcı olduğunu sanıyorum. Ne yazık ki üniversitemiz böyle bir tavrı kazanmada onlara yardımcı olamıyor. Kaynakça 1. Hegel, G. .F. Hegel’s Phenomenology of Spirit. trans. A. V. Miller. O ford, New York, Toronto, Melbourne: O ford niversity Press, 1991. 2. Hegel, G. .F. Hegel’s Science of Logic. trans. A.V. Miller. Amherst, New York: Humanity Books, 191 . 3. Hegel, G. .F. Hegel’s Philosophy of Mind. trans. A.V. Miller, O ford, New York: O ford niversity Press, 1971. 4. Hegel, G. .F. The Encyclopedia Logic. trans. T. F. Geraets, . A. Suchting, H. S. Harris. Indianapolis, Cambridge: Hacket Publishing Company, 1991. 5. Pinkard, Thierry Hegel A Biography, Cambridge, New York, Melbourne, Madrid: Cambridge niversity Press: 2000 Organizasyondaki hedefimiz gönüllüler olarak, Beşiktaş Belediyesi nin kendi içinden oluşturduğu heyetle uyumlu, disiplinli ve özverili çalışmaktı. Bunu başarabildiğimizi bir aydır sürekli elimize geçmekte olan kutlama ve teşekkür mektupları göstermektedir. Bu çalışma tarzı bundan böyle başka etkinlikler içinde bir model olarak kalacaktır. KIŞ 37 Semt arih e a i i e bba a a m te a i bir emt aha e i YAZI: SEÇİL SERPİL FOTO RAF ALATTİN TİMUR Süslü Karakol, Abbasağa Camii ve çeşmesiyle Osmanlı’dan kalma tarihi yapılarının yanı sıra cıvıl cıvıl parkı ve mahalle kahvesiyle tam bir İstanbul semti 38 K T arihi boyunca Beşiktaş’ın en işlek ve haraketli mahallerinden biri olan Abbasağa Mahallesi, Beşiktaş Meydanı’ndan Yıldız’a çıkan bulvarın solunda ve meydana yakın sokaklarda yer alır. Dikilitaş, Türkali ve Cihannüma mahallelerine komşudur. Beşiktaş’ın en eski mahallerinden biri olan Abbasağa Mahallesi’nde 41 sokak, 513 bina ve 2581 hane ve yaklaşık 000 nüfus vardır. Abbasağa Mahallesi, adını tarihi Abassağa Camii’nden alır. IV. Mehmet zamanında sarayda Darüssaade Ağası (saray kızlarının ağası) olan Abbas Ağa, camiyi 1 55 yılında yaptırmıştır. Abbas Ağa C mii 1834’te II. Mahmut tarafından tamir ettirilir. Bugünkü cami, ilk yapıldığı dönemden kalma değil, II. Mahmut’un yenileyerek yaptırdığı camidir. Cami de farklı dönemlerde yapılan bütün tamirlerle rağmen, II. Mahmut devrinin mimari özelliklerini taşır. Abbasağa C mii’nin dıştan görünüşü bir konağı andırır gibi yüksek duvarlarla kuşatılmıştır. Cami, kesme taştan dört duvar üzerine ahşap çatılı, kiremit döşelidir. Hünk r mahfili bulunan cami, dört minarelidir. Dar, yüksek duvarlarla çevrili cami avlusuna, kuzeyden iki kapı ile girilir. Bu kapılardan biri, önceleri hünk r mahfili iken şimdi cami imamının meşrutasına geçişi sağlar, diğeri ise doğrudan camiye girmek içindir. Cami, 1944 tarihinde bir dönem Toprak Mahsülleri Ofisi’nin emrine bırakılmış ve un deposu olarak kullanılmıştı. Cami, çeşme ve Sıbyan Mektebi ile birlikte küçük bir külliye şeklinde inşa edilmişti. Mektep günümüze ulaşamamıştır ancak çeşmesi bugün h l ayaktadır. (1) bitkisel motiflerle bezeli bir tepeliği de vardır. Abbasağa Çeşmesi, Taksim su yollarının inşasından çok önce yapılmış olduğu için başlangıçta yerli sulardan biriyle beslenmiş, Taksim Suyu şehre getirilince çeşme de bu şebekeye bağlanmıştır. Çeşmenin Vakıf defterlerinde var olduğu belirtilen iki lülesi günümüzde mevcut olmayıp, suyu da akmamaktadır. (2) aremağası Abbas Ağa, İstanbul un birçok yerine de eserler yaptırdı 1 9 yılında yapılan Abbasağa Çeşmesi, klasik tarzı ve kesme taştan yapısıyla dikkat çekmektedir. Çeşme üzerindeki kitabenin gerek metin gerekse tarih olarak birebir eşi yine Abbas Ağa tarafından Üsküdar, Dutlukahve’de yaptırdığı çeşmede de bulunmaktadır. Çeşmenin sivri kemerli nişi içinde yer alan ve üzeri kırık kaskemer, rozet motifleriyle bezenmiş olan aynataşı mermerden, testisetleri ile teknesi ise küfteki taşından yapılmıştır. Ayrıca çeşmenin saçak kısmı üzerinde yüzeyi rozet ve Lütfi Kırdar’ın belediye başkanlığına kadar caminin arkasında bir de “Abbasağa Mezarlığı” bulunuyordu. Dönemin kentleşme projeleri çerçevesinde mezar “Abbasağa Parkı”na çevrildi. Abbasağa Parkı bugün iki mahalle arasında sınır oluşturmaktadır. Bir kısmı Abbasağa Mahallesi’ne bağlı olup büyük bir kısmı Cihannüma Mahallesi’ne bağlıdır. 2003 yılında Beşiktaş Belediyesi tarafından yeniden düzenlenen park; konserden film gösterimlerine kadar birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Park gündüzleri de çocukların, emeklilerin ve köpek severlerin gözde mek nları arasında yer almaktadır. Mahallenin merkezindeki üneş saati Abbasağalıların sohbet ve çay içme mek nı KIŞ 39 Abbasağa nın sim eleri II Mahmut un diktirdiği kitabeli nişanlar Abbasağa Mahallesi, Osmanlı zamanından beri kullanılan bir yerleşim yeri olduğu için, az sayıda da olsa ahşap evlere bugün de rastlamak mümkündür. Ahşap evlerin çoğunluğu 19.yüzyıla ait yapılardır.Bu yapılar, yakındaki büyük sarayın erk nından vezir ve üst düzey devlet adamlarına ait konak ve evlerden oluşmaktadır. Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’na olan yakınlığından dolayı bölgede, özellikle 19. ve 20. yüzyılda dinamik, kozmopolit ve kalabalık bir yapılanma oluştu. Bazı evlerin çıkmalarındaki yıldız motifi çok daha büyük olarak Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır. (3) III. Selim kurduğu orduyu silahlandırdıktan sonra eski bir Osmanlı geleneği olan okçulukta bilinen nişan taşı dikmeyi, tüfek atışıyla sürdürmüştür. Daha sonra II. Mahmut da bu geleneği devam ettirmiş kumandalarıyla çıktığı seferlerde kitabeli nişanlar diktirmiştir. III. Selim ve II. Mahmut’un kırdığı atış rekorlarına hatıra olarak dikilen nişantaşları sayesinde bölge mesire sahası görünümü almıştı. Abbasağa Mahallesi’nde de padişahların diktirdiği bu nişan taşlarından bazılarına rastlamaktadır. Abbasağalılar yaz akşamlarında Beşiktaş Belediyesi nin düzenlediği Park Buluşmaları nda buluşuyor 40 KIŞ KIŞ 41 42 KIŞ Yaptığı atış talimleri esnasında III. Selim, bölgeye ahşap bir karakol inşa ettirdi. Abdülmecit tahta geçtiği zaman ise Ihlamur bölgesine iki kasır yaptırıp, çevreyi ağaçlandırarak yenilemiş ve özendirici bir hale getirmiştir. Teşvikiye Camii ve Yıldız Sarayı sayesinde, Yıldız Bulvarı ve Nişantaşı ekseni büyük bir rağbet görmüş ve yoğun bir yerleşim başlamıştı. Bu yeniden yapılandırma aşamasında III. Selim’in yaptırdığı karakol yıktırılarak yerine 18 ’da Aziziye Karakolu inşa edilmiştir. Karakolun cephesindeki yoğun bezemeden dolayı halk arasında “Süslü Karakol” adıyla anılmıştır. Süslü Karakol’un cephe tasarımında o dönem sıkça kullanılan neogotik üslup kullanılarak, sivri kemerli kapı ve pencereler yapılmıştır. Köşelerde sütunların taşıdığı kulecikler ve pencereler arasında cepheyi üç bölüme ayıran, dışarıya taşkın kolonlarla yapı askeri mimariyi andıran brütal bir görünümdedir. Yüksek bir platform üzerindeki iki katlı yapı özgün halini kaybetmeden önce dışarıdan k gir, içeriden ahşaptı. Zeminde koridor, kapı ve pencere çerçeveleri mermerli ve kapının iki yanında iki adet mermer sütun yer almaktaydı. İç mek nda ise özellikle tavan ve mobilyalarda kullanılan yağlı boya ve altın yaldızla oldukça yoğun bir bezemeye sahipti. Arkada k gir mutfak ve ahır yer almaktaydı. Girişteki yüksek sivri kemerli kapının üzerinde, beyaz mermer üzerinde kazılan güneş ışınları içine yerleştirilmiş II. Abdülhamid’in tuğrasını taşıyan büyük bir arma yer almaktaydı. (4) 1904 yılında II. Abdülhamit’e yapılan bombalı saldırının ardından, çevreye bu karakolu andıran küçük taş karakollar yaptırılmıştı. 1909’dan sonra bu taş karakollara Selanik’ten gelen jandarmalar yerleştirildi. 1910’da Süslü Karakol, Jandarma Mektebi olarak kullanılmış, yanlarına kurulan küçük barakalarda Çanakkale gazileri tedavi edilmiştir. 1922 yılından sonra ise kamusal bina kullanımından çıkmıştır. Bina bugün özel bir işletmeye ait restoran olarak kullanılmaktadır. (5) Edebiyatımızın çok değerli isimlerinden biri olan şair ve yazar Behçet Necatigil uzun bir dönem yaşadığı Beşiktaş’ı eserlerine de taşımıştır. Bir dönem, dinleyenlerde tiryakilik yaratan radyo oyunları da kaleme alan Necatigil, “Süslü Karakol Sokağı” adlı radyofonik oyunu da yazmıştır. Oyun ilk kez 31 Ağustos 19 7’de radyoda seslendirilmiştir. Daha sonra bu oyun, 1970 tarihinde yayımlanan “Üç Turunçlar” kitabında yer almıştır. ( ) Zaman sadece binaları sokakları değil mahallede yaşayanların yapısını da değiştirdi. Merkezi konumundan dolayı İstanbul’da yaşanan her türlü ekonomik, sosyo-kültürel değişimden birince derecede etkilenmektedir. Kentleşme projeleri kapsamında Barbaros Bulvarı’nın yapımı esnasından bir çok tarihi ahşap ev yıkıldı. Eskiden ailelerin ağırlıklı olarak yaşadığı mahalle nüfusu bugün değişime yüz tutmuştur. Beşiktaş’taki Galatasaray, Beykent ve Yıldız Teknik üniversitelerinden dolayı bölge öğrencilerin konaklamak için tercih ettiği bir mahalledir. Bunun yanı sıra yabancılar da Levent, Maslak, Taksim gibi merkezlerle kolay ulaşırlılığı, tenha nüfusu, tarihi evleri ve yeşil parkından dolayı da bölgede yaşamayı tercih etmektedir. Abbasağa Mahallesi’nde değişmeyen yerler ve tatlar da var. Meydanda yer alan tarihi mahalle kahvesi gibi 50 yılı aşkın süredir Yıldırım Ailesi tarafından işletilen kahve, demli çayı ve acı kahvesiyle mahalle sakinlerinin uğrak yerlerinden biridir. 1950’lerde Barbaros Bulvarı yapılırken Abbasağa’nın yapısal ve kültürel dokusu da köklü bir değişme uğradı. Bir çok tarihi eski İstanbul evi yıkıldı. İstanbul’un çoğu semtinde olduğu gibi Abbassağa Mahallesi’nde de bir zamanlar bahçeli, dut ağaçlı ahşap evler sıra sıra uzanırmış. Bugün kentleşme projeleri kapsamında bu tarihi dokudan çok azı kalmıştır. B Kaynakça 1. Hürel, Haldun (2010) Abbasağa, “İstanbul’un Ansiklopedik Öyküsü”, Kapı Yayınları, İstanbul. 2. Kargı, Haluk (1998) Abbasağa Çemesi, “Dünden Bugüne Beşiktaş”, Beşiktaş Belediye Başkanlığı, İstanbul 3. Hürel, Haldun (200 ) Abbasağa “İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık”, Dharma Yayınları, İstanbul. 4. Okçuoğlu, Tarkan (1998) Süslü Karakol, “Dünden Bugüne Beşiktaş”, Beşiktaş Belediye Başkanlığı, İstanbul 5. Okçuoğlu, Tarkan (1998) Süslü Karakol, “Dünden Bugüne Beşiktaş”, Beşiktaş Belediye Başkanlığı, İstanbul 6. necatgil.com (2012) Behçet Necati il in arşivinden KIŞ 43 Albüm Beşiktaş Re re k Beşiktaş Reng renk Fotoğraf Yarışması’nda objektiflere yansıyan Beşiktaş’ı albüm sayfalarımıza taşıdık. B eşiktaş İstanbul’un kültür, sanat ve eğitim merkezi. Bebek, Arnavutköy, Kuruçeşme ve Ortaköy’üyle Boğaziçi’nin en değerli bölgesi. Çırağan, Yıldız, Dolmabahçe sarayları ve Ihlamur Kasrı’nın, sekiz üniversitenin, on binlerce öğrencinin ev sahibi. Beşiktaş farklı kültürlerden beslenen İstanbulluların bir arada yaşadığı, ürettiği, hayatı paylaştığı bir merkez. Kısaca Beşiktaş reng renk Yılda bir yayımlanan özel sayı Atlas İstanbul ve Beşiktaş Belediyesi, Reng renk Beşiktaş’ı konu alarak bir fotoğraf yarışması düzenledi. “Beşiktaş Reng renk Fotoğraf Yarışması”yla amatör ve profesyonel bütün fotoğrafçılar ilçenin renklerini, güzelliklerini objektiflerine yansıttı. 2 Kasım 2012 tarihinde ise Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Atlas Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek, Atlas Fotoğraf Editörü Sinan Çakmak, Atlas fotoğrafçısı Turgut Tarhan, MSGSÜ Fotoğraf Bölümü Başkan Yardımcısı Doç. Ozan Bilgiseren’den oluşan yarışma jürisi tarafından en güzel Beşiktaş fotoğrafları seçildi. Yarışmaya katılan yüzlerce fotoğrafçının reng renk Beşiktaş fotoğrafları arasından dereceye girenleri ve sergilemeye hak kazananları sizler için albümümüze taşıdık. Jüri, birincilik ödülünü Nurten Öztürk’ün çektiği fotoğrafa, ikincilik ödülünü İpek Yeğinsü’ye, üçüncülük ödülü ise Aysun Afacan’a verdi. Sergilemeye değer bulunan eserlerin fotoğrafçı isimleri ise şöyle (soyadı alfabetiği): Gökmen Cengiz Akdağ, Gülten Akıncı, Kudret Balçiçek, Gül Ceylan, Zeynep Şebnem Çağlayan, Engin Çakar, Canan Çiçek, Asiye Korkmaz Doğan, Metin Ekinci, Murat İbranoğlu, İhsan İlze, Hüseyin Kara, Yusuf Karabacak, Selnur Okudan, Hazel Özkan, Ömer Şahin, Serdar Şeker. B+ Jüri 26 Kasım 2012’de Beşiktaş Belediyesi’nde toplandı. Birincilik ödülü Nurten Özturk İkincilik ödülü; İpek Yeginsu Üçüncülük ödülü; Aysun Afacan Portre Bir ta b e ik e a e i er Yazı CENGİZ ERDİL Fotoğraf CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ İstanbul’un her köşesinde onun ismi var Tarihi köşklerin, parkların, saray çevrelerinin onarım ve bakımını, Türkiye onun çabalarıyla öğrendi. 52 KIŞ B azı insanlar vardır, liderlikleri ile tarihin akışını değiştirir, bazıları yazdıkları ile insanlığın öncüsü olurlar; aydınlanma çağlarını başlatıp insanlığa yeni ufuklar açarlar. Bu insanların ortaya koyduğu eserler geçmişle gelecek arasında köprü; tarihe birer kayıt olur. İnsanlık tarihi böylece şekillenir. Bu köprülerin kurulması ise sıradışı insanların işidir. Çelik Gülersoy da böyle bir insandı. İstanbul’un geçmişini bugünüyle buluşturan önemli bir köprüydü Çelik Gülersoy’un öyküsü 23 Eylül 1930’da Hakk ri’de başlayıp uzun soluklu bir macera romanı gibi İstanbul’a uzanır. Jandarma komutanı olan baba Akif Bey, Şark görevi için Hakk ri’ye tayin olur. Yolların ancak katırlarla aşıldığı bir yerde, Çölemerik’te kerpiç bir evde dünyaya “Merhaba” der Çelik Gülersoy. Ve daha 15 günlük bir bebekken çileli bir yolculuk yapar. Ağabeyi Fikret Gülersoy o günleri şöyle anlatıyor: “Çelik, henüz 15 günlükken, babamızın üç yıllık hizmet süresini tamamlaması nedeniyle Hakk ri-Van yolculuğuna katıldı. Kış bastırmadan bir an önce Van’a ulaşma kaygısı, ailemizi telaşlandırmıştı. Bu iki il arasında yol olmadığından yolculuk katır sırtında yapılıyordu. Mevcut yol patika, yani keçiyolu, katırların doğal yetenekleri ile aşılabilen sarp kayalıklı, uçurumu bol bir yol. Bana sonradan anlattıklarına göre, beni katırın heybesine koymuşlar, Çelik ise katırın üzerindeki annemin kucağında... Tam beş gün süren 300 km’lik yol.” Hayatı boyunca seyahati çok seven Çelik Gülersoy’un yollarla tanışma öyküsü işte böyle başlar. O üç yaşındayken, Cumhuriyet’in 10. yılı şenlikleri sırasında aile İstanbul’a gelir. Önce Kariye Camii yakınında, bir yıl sonra ise Yıldız’da otururlar. Çelik Gülersoy, ilk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da gördü. Sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İş hayatına daha öğrenci iken atılmıştı. Hayatını verdiği Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, 1923 yılında Atatürk’ün emri ile kurulmuştu. Kurumun ilk başkanı, tarihçi ve diplomat olan Reşit Saffet Atabinen idi. Önce “Türk Seyyahin Cemiyeti” olan ismi, sonra “Türkiye Turing Kulübü” olmuş; 1930 yılında kamu yararına çalışır bir kurum olarak tanınmış, gümrük ve trafik mevzuatı ile de özel yetkiler ve görevler almıştı. Çelik Gülersoy, bu kuruma getir-götür işlerini üstlenen bir delikanlı olarak adım atmış, sonra hukuk danışmanı olmuş. 19 5 yılında kurucu başkan Reşit Saffet Atabinen vefat edince Çelik Gülersoy, genel müdürlüğe getirilmişti. urin çağ atlıyor Çelik Gülersoy, Türkiye’nin tarihine ve doğal güzelliklerine sahip çıkarak, turizm sektöründe dünya devleri arasına gireceğine, bundan tam 0 yıl önce inanmıştı. Genel müdürlük döneminde T RİNG ilk teknik yol yardım servisini kurdu. Turistlere kredi açılması sistemi hayata geçirildi. Yabancı dillerde Türkiye’yi tanıtan kitapların basımına ağırlık verildi. İlk enformasyon hizmetleri verilmeye başlandı. Daha büyük işler içinse kaynak gerekiyordu. Ve çok geçmeden o kaynak bulundu. Ağabeyi Fikret Gülersoy o günleri şöyle anlatıyor: “Kendisinin bir deyimi vardır: “Suyu bulduk”. Yani gelir kaynağını bulma girişimi. Bunu 1971 yılında Ankara’da başlattı. Kendisine ait 2 no’lu triptik projesini Gümrük Bakanlığı’na kabul ettirerek, yapılan protokol sonunda yükümlülüklerle birlikte bu gelir kaynağını hayata geçirmiştir. Bu onun kişisel başarısıdır.” Artık İstanbul, Çelik Gülersoy’un ellerinde yoğrulmaya hazırdı. Tarihi evlerin, mek nların, parkların, saray çevrelerinin onarım ve bakımını, Türkiye onun çabalarıyla öğrendi. Tarih bilincinin yaygınlaşmasında Çelik Gülersoy’un katkıları yadsınamaz. Sadece İstanbul değil, Safranbolu ilçesinde ilk ahşap ev onarımıyla adeta Anadolu’nun yeniden keşfedilmesini sağladı. Bugün Safranbolu bir turizm merkezi ise ve Kastamonu, Beypazarı gibi yerlerdeki tarihi dokuyu koruma çalışmaları sürüyorsa bu Çelik Gülersoy sayesindedir. Ülkemizin duayen hukukçularından, Çelik Gülersoy’un yakın arkadaşı Aydın Aybay ise İstanbul’da tarihi mek nların korunmasında Gülersoy’un yerini ve düşlediği İstanbul’u şöyle dile getiriyor: “İstanbul, bir yazarın nükteli ifadesinde belirttiği gibi, 1453’te Osmanlı Türkleri tarafından fethedilmiş, 1950’de Cumhuriyet Türkiyesi vatandaşlarınca istila edilmiştir. Zannediyorum bu olay KIŞ 53 1950 sonrasında Türkiye’de yaşamış okur yazarların başlıca sorunu olmuştur. Çelik Gülersoy, bu konuyu yakından izleyen bir kurumda genç yaştan itibaren görev yapmıştı. Bu kurum, tarihi mek nları yakından izleyen kültür ve sanat mensuplarının çalışmalarıyla ilgilenmiştir. İşte Gülersoy’un düşlediği İstanbul şehri ile ilgisi bu noktadandır. İtiraf etmek gerekir ki, imparatorluk dönemine ait kültür mek nları bu devirde büyük bir tahribata maruz kalmıştı. Aşiyan’daki evi, Sultanahmet, Kariye, Sarıyer ve Çengelköy’deki meydan çeşmeleri, Kapıkule Gümrüğü, Gülhane Parkı’nda Tanzimat Müzesi, Bolu Dağı’nda Koru Motel, Büyükada Fabiato Kültür Evi ve Büyükada İskelesi... Bu eserlerin onarımında, yapımında veya düzenlemesinde, İstanbul’u anlatan 0’ın üzerinde albüm-kitap ve Anadolu’nun kültürel varlıklarını tanıtan eserlerde onun emeği ve imzası vardı. 19 0’dan itibaren süreç ne kurtarılırsa k rdır şeklinde tezahür etmiştir. Elinde ne bir kamu gücü ne de parasal imkanı olmayan Gülersoy, bu yoksunluklara rağmen İstanbul şehrinin tarihi yapısını korumaya yönelik birçok kültür hizmetinin öncüsü olmuştur. Gülersoy, hukuk öğrenimi görmüştür. Onun için bu koruyucu tavrının, kent hukukuna dayanması gerektiğini biliyordu. Ama yukarıda belirttiğimiz gibi ne bir politik gücü ne de serveti vardı. Buna rağmen, bugün İstanbul’un h l muhafaza edilebilen güzelliklerini gözden kaçırmamak lazımdır. Kısaca söylemek gerekirse Çelik Gülersoy’un rüyası, İstanbul’un kendi tarihi değerleriyle, örneğin bir Venedik veya Roma gibi bir kent olarak kalması idi. Gülersoy ile ilgili pek çok anım var. Bunları Beşiktaş ile ilgili bir kitapta toplamak istiyorum.” Ancak bazıları suyu kaynağından kurutmaya karar verdiler. Turing Kulübü gelirlerine 1990 yazında bir gecede devlet el koydu. Sonra İstanbul’daki yapılarla ilgili sözleşmeyi belediye yenilemedi. Turing çöküşe geçmişti artık. Ve son Çelik Gülersoy’un İstanbul’da yaptıkları bir destandı. 20 yıl içinde onlarca tarihi yapı ve mek n düzenlendi. Taş ve çini ustalığı değer kazandı. Yok olmaya yüz tutan bu mesleklerin ustaları yeniden çırak yetiştirmeye başladı. El sanatlarının, Anadolu’nun geleneksel işlemelerinin yeniden kıymeti bilindi. İstanbul’daki eserlere gelince: Yıldız Parkı, Malta Köşkü, Pembe Sera, Çadır Köşkü, Yeşil Sera, Emirgan Korusu, Sarı Köşk, Pembe Köşk, Beyaz Köşk, Çamlıca Tepesi; Hidiv Kasrı, Yeşil Ev ve yanındakı Cedid Efendi Medresesi, Soğukçeşme Sokağı, Kariye Müzesi ve Oteli, Fenerbahçesi (Çelik Bey, hiçbir zaman “Fenerbahçe” demedi. “Fener”den bahçe olmaz, doğrusunun “Fenerbahçesi” olduğunu söylerdi) Şişli’deki Atatürk Evi, B bı li’nin anıtsal kapısı, Tevfik Fikret’in elik Gülersoy, ve atının 54 KIŞ uncu yılında Demirciköy deki kabri başında anıldı, emmuz Kurum büyük sarsıntıları, malvarlığını tasfiye ederek karşılamaya çalıştı. Bolu’daki Koru Motel, Kariye Otel ve evler satıldı; 1974 yılından beri imar ettiği ve bakım altında tuttuğu Soğukçeşme Sokağı’ndan çekildi. Çelik Gülersoy, küstü. Turing Genel Müdürlüğü’nü bıraktı. Temmuz 2003 tarihinde dostlarından bile gizlediği amansız hastalığa yenik düştü. Gazeteler, haberi “İstanbul aşığı Gülersoy öldü” , “İstanbul başın sağ olsun”, “En sevdiği müzik eşliğinde uğurlandı”, “İstanbul ona ağlıyor...” başlıklarıyla verdi. Benim hançerlenerek öldürülen şehrim Gülersoy’un dostlarından Gazeteci Yalçın Pekşen şöyle yazıyordu: “Çok hasta olduğunu sadece doktoru ile kendisi biliyordu. Dostlarıyla İstanbul’u konuşmayı, kendisinden söz etmeye tercih etmişti. İstanbul’un 50’li- 0’lı yıllardan sonraki halini Benim yok olan, yok edilen, hançerlenerek öldürülen şehrim’ sözleriyle tanımlıyordu. Ünlü bir heykeltıraş, Taşın fazlasını atıyorum, heykel ortaya çıkıyor’ demişti. Çelik Bey ise tarihi güzelliklerin tozunu, molozunu, sonradan eklenen briketlerini, çimentosunu ve çürüyen yerlerini atarak eski güzelliklerini ortaya çıkarmıştı.” B+ Çalışma hayatının 32 yılını Çelik Gülersoy ile geçiren gazeteci ağabeyimiz Ömer Kırkpınar sorularımızı yanıtladı. urin in tarihinde elik Gülersoy un yeri nedir 89 yıllık Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun elik Gülersoy ve mer Kırkpınar tarihinde Çelik Gülersoy önemli bir yer tutar. 55 yıl aralıksız genel müdür ve başkan olarak hizmet veren Çelik Bey, Turing için unutulamayacak bir değerdir, bir markadır. Bizler ve İstanbul halkı, onun eserleriyle gurur duyuyoruz. Turing, her zaman Çelik Gülersoy ile anılacak. O kadar önemli işler yaptı ki, karşılaştığı sorunlar mutlaka olmuştur Nasıl aşardı bu sorunları Çelik Bey için sorunların üstesinden gelmek, gelememekten daha kolaydı. Bir defa ikna kabiliyeti çok yüksekti. Bir İstanbul beyefendisi olmasının ötesinde, kültür mirasına olan saygısı ve bilgisi, sorunların çözümünde her zaman ona tartışılmaz bir artı kazandırmıştır. Bir hukukçu olmasına rağmen, Osmanlı ve Bizans-Roma mimarisinin tüm özelliklerine vakıftı. Şair ruhlu, mükemmel desen çizen ve kalemi kuvvetli bir kişiliğe sahipti. Bütün bu özelliklerinin yanı sıra “Ben yaptım oldu” diyecek kadar da kesin hüküm sahibiydi. İstanbul sevgisi, hatta aşkı, sorunların çözümünde önemli bir etkendi. e ik elik Bey için İstanbul ne i ade ediyordu Rahmetli Gülersoy, İstanbul’u “iç sızısı” olarak tanımlardı. Eski İstanbul’dan bahsederken gözleri dolar, bugünün İstanbul’u ise ona kasvetli gelirdi. İstanbul’un pek çok yerini birlikte gezdik. Gördüğü manzaralar karşısındaki “iç sızısı”nı bugün gibi anımsıyorum. Şehir dışına kaçışları da bu yüzden oldu. Önce Zekeriyaköy, ardından Demirciköy, daha sonra İznik Yalakdere ve en son Saros Döndü dolaştı, yine kopamadı, İstanbul’a, Sultanahmet’e geldi. Bir de Gülersoy’un İstanbul’a kazandırdığı önemli bir kitaplık vardır. İstanbul Kitaplığı, bünyesinde bulundurduğu 10 bini aşkın nadide kitapla h l emin ellerde. Vakıf, kendisinin vefatından önce belirlediği üç kişiden oluşan mütevelli heyeti tarafından yönetiliyor. Şimdi pek çok kitap yayınlanıyor ama Türkiye’nin ilk kaliteli kitapları 1985 2000 yılları arasında Turing ve İstanbul Kitaplığı yayınlarından çıktı. apmak istediklerini tam anlamıyla erçekleştirebildi mi Demirciköy’deki kabrinin başucunda kabartma bir mermer taş vardır. Taştaki kabartma bir İstanbul siluetidir. Ve o İstanbul silueti yarımdır. Yani, bu şehir için yapabileceği çok şey vardı da yapamadı, anlamındadır. Öncelikli olarak Büyükada’yı uluslararası kongre merkezi haline getirecekti. Havalimanından alacağı turist gruplarını deniz yolu ile Adalar’a taşıyacak ve onlar için şehir turu, Boğaz turu düzenleyecekti. Sultanahmet Meydanı’nı Roma dönemi orijinal konumunda turizme açacaktı. Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan Malta Köşkü ve Hıdiv Kasrı’nın yeniden Turing’e devrini sağlamaya çalışacaktı. er Beşiktaş Beşiktaş arşısı onun için bir operaydı Beşiktaş, Çelik Gülersoy’un gençliğini ve çalışma hayatının büyük bölümünü geçirdiği yerdi. Üç yaşında, annesinin kollarında geldiği İstanbul’da Beşiktaş’ı hep ayrı bir yere koydu Gülersoy... 1994 yılında “Beşiktaş; Daha Dün” adlı kitabını yayınladı. Gülersoy kitabını şöyle tanımlamış: “Bu bir etüd kitabı değil. İçinde, büyüdüğüm semt üstüne, belgesel yanı olan, ama daha çok duygusal birtakım yazılarım var.” Gülersoy, Beşiktaşlı çocukluğunu şöyle anlatıyor: “İstanbul’a geldiğimiz 1933 yılında kısa bir süre Kariye’de oturmuşuz. Az sonra da daha havadar’ bir semt olan Yıldız’a taşınmışız. O tepeye çıkış gerekçemiz, bu havadar oluşu. Yalnız tepeye hiçbir vesait-i nakliye çıkmıyor. Beşiktaş’a kadar tramvayla geleceksin. Orada inip, çarşı içinden, Maşuklar Yokuşu’na tırmanacaksın.” Gülersoy, Beşiktaş sınırlarını Dolmabahçe’den başlatır. Dolmabahçe’den Beşiktaş’a uzanan caddeyi “Ağaçlı ve yılın üç mevsimi koyu gölgeli cadde” olarak tanımlar. İstanbul’da sadece köşklerin, yalıların ve sarayların korunması için çaba harcamaz Çelik Gülersoy. Tutkunu olduğu asırlık çınarlar için de kolları sıvar ve a ilk kampanyaları başlatır. Şöyle yazıyor Gülersoy: “ Ağaçlar ayakta ölür.’ Bu böyledir ama; İstanbul’un çınarları eskiden bin yıldan fazla yaşardı. Sonra yine ayakta çürürdü. Eskiden, yani yollara lök lök asfalt dökülmeden, kaldırımlara silme beton çekilmeden, taşıt selleri, yolu kurşun dumanına boğmadan ve hoyrat ve duygusuz evlatları, gaz, ışık, su ve telefon için, döne döne ve bir kez bile aralarında anlaşmadan, ayrı ayrı yolları kaza boza delik deşik etmeden önceki zamanlarda...” Çelik Gülersoy için Beşiktaş’ta her yol çarşıya çıkar. Burayı anlatırken “Çarşı Operası” diyen Gülersoy 1940’lı yıllara dair şöyle bir Beşiktaş portresi çizer: “ Bedri Rahmi’nin bir tablosu gibidir burası. Beşiktaş’ın bu orta yeri çarşıdır ve çarşı, bugünkü kadar mahşer yeri misali değil tabii, ama o zaman da hareketlidir. Köyün ucundaki o ıssız türbe ile bu renkli pazarın aynı şehirde olduğuna da, doğrusu zor inanılır. Meydanlıktan sapınca, bir bereket dünyası selamlar sizi. Hem bostan, hem deniz ürünleri tabla tabla önünüzdedir. Denizden gelenler pul pul, iskelemizin balıkları. Yanında bereket dolu sebze küfeleri. Onlar da, çok değil, acık ötelerdeki Ihlamur Vadisi, Gayrettepesi ve Saatçi Bayırı bostanlarında yetişmiş zerzevat ile dolu”. KIŞ 55 itim B a a ak şa bir k Yazı CENGİZ ERDİL Fotoğraf ERDEM AYDIN Beşiktaş’ın tarihi okullarını tanıtmaya, denize nazır binasında yaklaşık bir asırdır denizcilik eğitimi verilen Ziya Kalkavan Denizcilik Anadolu Teknik Lisesi ile devam ediyoruz. B eşiktaş, tarihinde leventlerin ve bahriyenin yeri olarak bilinir. Osmanlı Donanması Haliç’de kurulur, Beşiktaş’dan demir alarak sefere çıkardı. Beşiktaş gözüpek leventlerin mekanıdır. Akdenizi Türk Gölü haline getiren Barbaros Hayrettin Paşa’nın Türbesi de İstanbul Boğazı’na kucağını açan Beşiktaş’ın tam orta yerindedir. Deniz sevdasının sardığı Beşiktaş, deniz emekçilerini de hiç unutmaz. Bu emekçilerin yetiştiği mekan nerede olacaktır ki ? Elbette Beşiktaş’ta... 1909 yılında Kaptan Hamit Naci Bey tarafından “Milli Ticareti Bahriye Kaptan ve Çarkçı Mektebi Alisi” adıyla açılan özel okul önce Azapkapı ya sonra Üsküdar a, 1927 yılından itibaren Ortaköy e taşındı. 56 KIŞ 1927’den itibaren önce Yüksek Deniz Ticaret Mektebi, 1982’den sonra da denizcilik meslek lisesi olarak eğitim veren Ziya Kalkavan Denizcilik Anadolu Teknik Lisesi bir asırdan fazla denizcilik eğitimi geleneğine sahip denizcilik okullarının son halkasıdır. Okul, tarihinden gelen denizcilik eğitimi geleneğiyle geleceğe köprü kurmayı, eğitim verdiği gençlerimizi çağın gereklerine göre ve Türk denizcilik sektörünün ihtiyaçlarına göre yetiştirmeyi ilke edindi. Boğaz kıyısında gözalan okul, Beşiktaş tan Ortaköy e kadar uzanan Çırağan Sarayı nın Matbah-ı mire ve Istabl-ı mire binalarından oluşuyor. Okulun açık ve kapalı alanları denizcilik eğitimi gereksinimlerine göre şekillendirildi. Ziya Kalkavan Denizcilik Anadolu Teknik Lisesi yetkilileri eğitim konusunda şu bilgileri veriyor; “Okulumuz, gerek konumu gerekse eğitim verdiği alandan dolayı okulu tanımayanlarda ilgi ve merak uyandırırken; bu kişilerde sıklıkla şekillenen sorular; okulumuzun nasıl öğrenci kabul ettiği, ne tür bir eğitim verdiği ve eğitim alan gençleri nasıl bir gelecek beklediği üzerinedir. Okulumuzun öğrenci kabulü ülkemizdeki diğer birçok liseden farklı olarak iki aşamalı sınavla yapılmaktadır. Bunlardan birincisi ülkemiz genelinde tüm ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin tabi olduğu SBS sınavıdır. SBS sınav sonuçlarına göre yapılan yerleştirmede okula kaydedilecek öğrenci sayısının bir katı kadar fazla aday öğrenci ön kayıt hakkı kazanmaktadır. Yani okul kayıt kontenjanı 120 ise 240 öğrenci SBS yerleştirme sonuçlarına göre ön kayıt hakkı kazanmıştır. Ön kayıt hakkı kazanan öğrenciler ikinci aşama sınavlara alınırlar. Bunlar, beden yeterlilik ve mülakat sınavlarıdır. İkinci aşama sınavlarda aday öğrenci, zorlu deniz koşullarında fiziki anlamda çalışabilme kapasitesi ve denizcilik alanında çalışma motivasyonu bakımından değerlendirilir. Bu aşamayı geçen aday öğrenci, yetkili sağlık kuruluşlarından birinden alınan “gemi adamı olur” sağlık raporuyla okula kesin kayıt hakkı kazanır. Kesin kayıt hakkı kazanarak kayıt yaptıran öğrencimiz 9. sınıfta ülkemiz genelindeki diğer tüm ortaöğretim kurumlarıyla aynı müfredata göre eğitim almaktadır. 10. sınıfta ise kültür dersleri diye adlandırdığımız; matematik, fen dersleri, Türk Edebiyatı, dil ve anlatım, sosyal dersler, yabancı dil ve beden eğitimi ile birlikte alan dersleri almaya başlar. Alan dersleri ise denizde güvenlik, yüzme ve mesleki gelişim türü derslerdir. 10. sınıfı başarıyla tamamlayarak 11. sınıfa geçmeye hak kazanan öğrencimiz artık kendine bir dal seçimi yapmalıdır. Denizcilik alanında eğitim veren okulumuzda; gemi elektroniği ve haberleşme, gemi yönetimi, gemi makineleri dallarında eğitim verilmektedir. Dal seçiminde esas “Milli Ticareti Bahriye Kaptan ve arkçı Mektebi Alisi adıyla açılan okul yılından beri Ortaköy’de eğitim veriyor alınan ölçüt, dal seçimi yapan öğrencimizin öncelikli tercihi ve istenilen dala ihtiyaçtan fazla tercih varsa seçim yapan öğrencimizin akademik başarısıdır. Artık dalına yerleşen öğrencimiz 11. ve 12. sınıflarda kendi dalıyla ilgili eğitim almaya başlar. Okulumuz teknik lise olduğu için öğrencimiz son iki senesinde dal dersleri ile birlikte özellikle matematik ve fen derslerini yoğun bir şekilde işler. 11. sınıftan 12. sınıfa geçerken öğrencimizin maalesef fazla yaz tatili yoktur. Kendi dalıyla alakalı bir işletmede yaz stajı yapma zamanı gelmiştir ve bu stajı tamamlamak zorundadır. KIŞ 57 Tüm bu zorlu sınav ve eğitim sürecinden geçen öğrencimiz 12. sınıf sonunda artık mezuniyet hakkı kazanmıştır ve zabit unvanıyla mezun olur. Mezunumuz isterse denize çıkar ve sektörde çalışabilmesi için gerekli olan uzak yol stajını tamamlar, isterse de alanında yüksek öğrenimine devam eder. Okulumuz her ne kadara erkek öğrenci ağırlıklı olsa da, kız öğrencileri de kabul etmektedir.” Okula adını veren armatör Ziya Kalkavan Türk denizcilik sektörünün, birlik ve beraberlik içinde sürekli gelişimi adına her türlü görevi üstlenen, hasta olduğu zamanlarda bile, öncelikle denizciliğin sorunlarını düşünen ve çözüm arayan bir insandı Ziya Kalkavan. Önce, Türk Armatörler Birliği’nin kurulması için ve daha sonra Deniz Ticaret Odasının kurulması, Türkiye Deniz Ticaret Odası’na dönüşmesiiçin büyük çaba harcadı. Ziya Kalkavan, 9 Haziran 1992 tarihinde vefat etti. B+ 58 KIŞ Ziya Kalkavan Denizcilik Anadolu eknik Lisesi, ırağan Sarayı nın Matbah ı Amire ve Istabl ı Amire binalarından oluşuyor KIŞ 59 Galeri Bir başke tte i eri e Söyleşi NESLİ YALÇIN Fotoğraf ALAATTİN TİMUR Ülkenin başkentinde başlayan sanat ve galericilik macerasını kültür başkenti İstanbul’da sürdüren Selvin Gafuroğlu’na konuk olduk. 60 KIŞ S elvin Ga uroğlu kimdir Sanata yakınlığı nasıl şekillenmiştir Sahip olduklarının kıymetini bilen ve tadına varan bir eş, anne ve büyükanne olmakla birlikte, 30 yıllık bir sanat macerasını doya doya yaşayan biriyim. Üniversitede çift ana dal yaparak kütüphanecilik ve sanat tarihi bölümlerinden mezun oldum. Eğitimim sırasında Milli Kütüphane’den burs kazanmıştım ve mezun olduktan sonra orada Güzel Sanatlar Bölümü’nde çalışmaya başladım. Türk resmine yakınlığım orada başladı. Aslında koleksiyoncu bir aileden geliyorum ve özellikle büyükelçi olan rahmetli amcam, 1 yaşımdan itibaren bana sık sık sanat eserleri hediye alarak ve bunları yorumlayarak büyümeme vesile oldu. İlk derslerimi “amcamdan aldım” diyebilirim. Üniversiteye başlayacağım dönemlerde sanatla iç içe olacağımı biliyordum. Ailem sanatla çok yakından ilgilenmekte ve icra etmekteydi. Benim de sanatın bir dalıyla ilgilenmem için ellerinden geleni yaptılar. Yatkınlığım vardı ancak ben bale, müzik ve resimde kendimi tam olarak ifade edememiştim. Mezuniyetime yakın zamanlarda az sayıda sanat galerisi vardı, Ankara’da ve bende de sanat galerisi açma fikri şekillenmeye başlamıştı. Başlarda genç yaşımın getirdiği çekimserlikle biraz sessiz bir giriş yaptığımı söyleyebilirim. Ticari bakış açısını göz ardı edişim ve sanatçıların duyarlılığını ön planda tutmam da bu sakinlikte etkiliydi sanırım. Beni çarpan, ışık veren bir şeyler bulduğumda, birlikte çalışmayı öneriyorum Galericilik nedir, bizdeki ve diğer toplumlardaki al ı hakkında neler söyleyebilirsiniz Bu çok kapsamlı ve de kapsayıcı bir alan aslında. Algısı da yıllar içerisinde değişiklik göstermiştir. Ben başladığımda, resim bile henüz çok baskın değilken, haliyle heykelin esamesi okunmuyordu. Desen ise bugün bile yeni yeni hak ettiği ilgiyi bulmaya başladı belki de. Biraz da sanatçıları sanata kanalize edebilmek için yeterli destek ve destekçi olmadığını vurgulamak gerek. Bankalar, sermaye sahipleri ve güç sahibi sanatseverler bir şekilde sanat eserleriyle ilgilenmektedirler ama bu tek başına yeterli değil. Bizde saklama, sergileme ve sevme eksikliği var. Hatta açıkçası bizim genlerimizde estetik yok, en azından yaygın ve baskın bir biçimde... Peki sanatseverlik Sanat eserleriyle ilişkimiz ise ne yazık ki modaya bağlı olabiliyor. Bir gün hiç tanımadığım bir bey Naile Akıncı’nın sergisi varken içeri bir hanımla girip, “Şunu, şunu, şunu istiyorum ” dedi. O bey almak için, ben ise vermemek için uzun uzun tartıştık. O dönemde duvarları tablolarla süslemek çok popüler bir davranıştı ve alım gücüne sahip olmak k fiydi. Aynı beyefendiyle aylar sonra Rus Sefareti’nin bir müzayedesinde karşılaştık. Eserlerin hemen hepsi vasatın da altındaydı ne yazık ki. O beyefendiyle Kitap Okuyan Kız ve avşan, an Göknil bir ara göz göze geldik, parlayan gözlerle “Ben alıyorum hepsini” diyerek gülümsedi. Bayrağı devamlı havadaydı ve tabiri caizse ne varsa alıyordu. O eserlerin arasında bir Hoca Ali Rıza var ve diğerlerinin arasında mücevher gibi parlıyordu. Ben “Onu alın ” diye sesleniyordum usulca, ama beyefendi yüzünü buruşturup, “Pek küçücük o, ne yapayım ben onu” diyerek almamıştı. Yıllar sonra o beyefendinin işleri bozulmuş ve tabloları elinden çıkarmak için kapı kapı dolaşmaya başlamış. Bana da geldi ve işte o zaman, yıllar önce neden tabloları satmamak için uğraştığımı da çok iyi şekilde anlamış oldu. Sanat eserlerini himaye etmek ya da yatırım yapmak sadece cebinizdeki parayla alakalı değildir. Sanatçılarınızla nasıl bir çalışma şekliniz var Benim kemik bir sanatçı grubum var. Bu, zaman içerisinde sözleşmeli dayatmalardan bağımsız şekilde, centilmenlik çerçevesinde oturdu. Elbette bu tutumum nedeniyle pek çok sıkıntı da yaşadım ama sanata ve sanatçıya bakış açım yüzünden aksini hiç yapamadım; zira sanatçı özgür olmalı. İstonbul Masalı, Berna üremen KIŞ 61 Nü, Martin Krastev Kurtlu Elma Medusa, Malik Bulut 62 KIŞ , emil Güç Ben çok geziyorum. Böylece genç ve umut veren sanatçılarla da karşılaşabiliyorum. Sanat eserine baktığımda bir şeyleri bulmak istiyorum ben. Emek istiyorum, ışık istiyorum, renk, form, dayanıklılık ve en önemlisi özgünlük istiyorum. İşte bu şekilde beni çarpan, ışık veren bir şeyler bulduğumda, onlara birlikte çalışmayı öneriyorum. Bunun dışında bahsettiğim gibi 7-8 sanatçıdan oluşan bir daimi grubum var. Dönüşümlü olarak 2-3 yılda bir onlarla sergi yapıyorum. ayata eçirdiğiniz pro elerden bahseder misiniz İlk yıllarda galericilikte farklı bir şey yapmak istedim. O zamanlar sanatçıları anlatan sanat kitapları yoktu. Kendi jenerasyonuma uygun, genç ve umut veren genç yetenekler serisi yapma kararı aldım. İşin matbaa aşaması pek iç açıcı değildi, çünkü renklerde bugünün tekniklerinden bahsetmek mümkün değildi. Borç alarak giriştim ve kitabı bastım. Önemli bir projeydi. Baskı hayalimdeki gibi olmadığı için benim açımdan biraz hayal kırıklığına sebep oldu ama yılmadım, sonrasında da ara ara kitapçıklar basmaya devam ettim. Neticede yoğun emek verilmiş çalışmalardan geriye basılı bir şeylerin kalması öyle önemli ve güzeldi ki, bence tüm sıkıntılara sonuna kadar değmişti. Asıl ses getiren projem ise galerimin 10. yılına tarihlenmiştir. Sanatçı arkadaşım Mehmet Aydoğdu ile konuşurken “Mail Art” tan haberdar oldum. Belçika’da Society Anonymous adlı bir şirketle irtibata geçtim. Onlar bana 5 kıtadan 550 adet sanatçının adresini gönderdiler. Ben o listedeki sanatçılara mektupla çağrıda bulundum. Galerimden bahsettim, mümkünse gönderdiğim A4 boyutlu ve logolu k ğıtları kullanarak, serbest çalışmaları ile katılımlarını talep ettim. Ben 10-15 kişinin göndermesini umut ederken 191 adet eser geldi. 2 ay kadar sergiledim ve hayal ettiğimin çok ötesinde, hem sanatseverler hem medya tarafından yankı buldu. Sonrasında tüm o eserleri “Mail Art” müzesine gönderdim. O projeyle birlikte yazdığım “10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra” başlıklı bir yazı vardı. İspanya’da bir sanat dergisi o yazımı kapağında kullanmıştı, daha sonra Amerika’dan, Yazarlar Birliği’nden bir mektup aldım. Aynı yazı vesilesiyle beni birliğe üye yapmışlar ve adıma bir kart düzenleyip göndermişlerdi. eni pro eleriniz nelerdir Dünyanın pek çok yerinde karşılaşmamıza rağmen bizde henüz yapılmamış olan, sanatçılarla ilgili bazı çalışmalar var. Bunlarla ilgili bir çalışmayı bitirmek üzereyiz. Aslında bitti demek daha doğru olur, çünkü çalışmanın diğer aşamalarını kendi kaynaklarımızla tamamladık ve sunum aşamasına geldik. İşin hak ettiği şekilde sunulabilmesi için belirli bir bütçe gerekiyor, henüz sponsorluğu netleştiremediğimiz için proje elimizin altında heyecanla bekliyor. Malum sebeplerden ötürü ne yazık ki bilgi veremiyorum ancak dilerim yakın zamanda başlı başına bu projeyle ilgili bir görüşme de gerçekleştirebiliriz. Bir süre önce İtalya’da yaşayan çok önemli bir heykeltıraşı Türkiye’ye getirmiştim. Bu benim için bir rüyaydı. Bu yıl da benzer şekilde bir çalışmamız var. Çok genç yaşına rağmen İtalya tarafından devlet sanatçısı olarak lanse edilen bir sanatçı var, gönlümden geçen, Türk-İtalyan hükümetleri ortaklığıyla bir sergi yapmak. Bunu yapmayı gerçekten çok istiyorum. İstanbul a elmeniz ve Arnavutköy ü seçmeniz nasıl oldu Eşim İstanbul geçmişliydi ancak oğlumun üniversite hayatı başlayana kadar Ankara’daydık. İstanbul’a yerleştiğimizde Nişantaşı’nda da bir galeri açtım. 2000 krizinden sonra ikisinden birini kapatmak zorunda kaldım ve bu Nişantaşı oldu. Ben yılın yarısını Ankara’da yarısını burada geçirmeye devam ettim. Bir süre sonra evimize de çok yakın olan bu mek nı hayata geçirme fırsatı buldum. zun zamandır aklımda olan, içimin gittiği bir yerdi burası. Hem yerli hem yabancı turist grubu uzun soluklu ve verimli şekilde dolaşabiliyor burada. Nitelikli galeri ziyaretçisi, sanatseverler gerçekten rahat ulaşım sağlayabiliyor ve çevreden de memnun kalarak ayrılabiliyor. İstanbul zaten kültür ve sanatın kalbi durumunda, Arnavutköy ise benim kendimi çok huzurlu hissettiğim, mutlu olduğum bir yer. Bu kadar kalabalığa, trafiğe rağmen, ben yanağımda yastık iziyle işe gelebilme lüksüne sahibim. Minotauro e Arianna Federico Severino Busto on Fiore, Federico Severino KIŞ 63 Sergi Resmin ta Söyleşi NAZAN ORTAÇ Fotoğraf İLKER AKGÜNGÖR Güçlü renkleri, yer çekiminden bağımsız figürleriyle eserleri hafızalara kazınan usta ressam Mustafa Ata’nın 4 yıllık sanat yolculuğu kitap oldu. Eserlerinden 150 tanesi ise “Mustafa Ata - Retrospektif 2012” kapsamında Beşiktaş Çağdaş’ta sanatseverlerle buluşuyor. E serleri, imzasına bakmaya gerek duyulmadan, 100 met- Bu ser ide nasıl bir seçki ile karşı karşıyayız re öteden dahi tanınan usta ressam Mustafa Ata’nın; 19 8’den bugüne dek gerçekleştirdiğim yapıtların bir arada sunulduğu bir seçkiyle karşı karşıyayız. 19 yılından günümüze kadar süregelen sanat yol- culuğu, Beşiktaş Belediyesi’nin katkılarıyla kitap oldu. “Mustafa Ata - Retrospektif 2012” adlı, ustanın yaklaşık 1000 eserinin yer aldığı kitaptaki yapıtlarından 150 Kaç döneminizin eserlerini burada örmek mümkün Sanat hayatımda geçirdiğim evrelerin özenle seçilmiş örnekleri sunuluyor. tanesi ise 30 Ocak’a kadar, Mustafa Kemal Merkezi - Beşiktaş Çağdaş Sanat yaşamınızı nasıl, han i dönemlere ayırıyorsunuz Salonları’nda sergileniyor. Serginin hazırlıkları sırasında bir araya geldiği- Sanat hayatımı bir bütün olarak görmekteyim. Ancak belirli planda geçiş dönemleri söz konusudur. miz sanatçı ile 4 yıllık sanat yolculuğunu konuştuk 64 KIŞ yıllık sanat serüveninizin odağına neyi yerleştirirsiniz İnsan. Ser iyle eş zamanlı olarak kitap da çıktı Kitap ikri nasıl doğdu Zaten uzun zamandır hazırlığı içinde olduğum bir konuydu bu. Beşiktaş Belediye Başkanı Sayın İsmail Ünal’ın getirdiği kitap ve sergi önerisiyle hayata geçirilmiş oldu. esim nasıl irdi hayatınıza İdolleriniz var mıydı öykündüğünüz Geçmişe dönük düşündüğümde, zaten hayatımda hep var olan bir gerçeklik olarak hatırlıyorum. Akademiden önce de eğitim aldınız, değil mi Musta a Ata etrospekti Ser isi Ocak tarihine kadar ezilebilir Orta öğretim de yeterli olmasa da lisede, Akademi mezunu değerli hocam Temel Zühtü Ellezoğlu’nun yapıcı bir potansiyel olarak çok şey kattığını söyleyebilirim. Akademiden emekli olana kadar çalıştınız O yıllarla bu yıllar arasında nasıl bir ark var erkes yeni nesilden umutsuz Sizin düşünceniz nedir Yeni başlamış olan, bitmiş olandan çok daha umut vericidir. Gençler önemli bir potansiyeldir. Bir butik özelliği taşıyan o dönemin akademisi, bugün o özelliği sürdürmeye çalışıyor. Akademik hayatın sanatçılığınıza yansıması nasıl oldu Gençlerin iyi bir potansiyel olduğunu düşünüyorum. Çok değerli, işin erbabı olmuş, mesleğinin sorumluluğunu taşıyan hocalardan alınan eğitimin verdiği bir bilinçle sanat hayatına başlamayı önemsiyorum. Güçlü renkler ve dinamik insan i ürleri resimlerinizin odak noktası en i, anlatım özelliği olarak kullanıyorsunuz Merkez aldığınız resim anlayışınız nedir Dışavurumculuk Oluşturmaya çalıştığım, insanla nesnel gerçeklik arasında kurulan estetik ilişkinin dışavurumunda; yaşadığım coğrafyanın kültürel geçmişini özümseyerek evrensel bir dil kurma çabasıdır benimkisi. ekniğinizden bahseder misiniz Modellerle çalışmıyorsunuz bildiğim kadarı ile, hepsi hayal ücü değil mi Tüm yapıtlarım belli bir bilincin ürünüdür. Evet dışavurumcu ama denetlenebilir bir dışavurumculuk. an i ruh haliyle tuvalin önüne eçiyorsunuz, han i duy ular sizin sanatçı ruhunuzu tetikliyor Artı-eksi toplumsal her değer bir etkendir; yapıt oluşturmamda. Fi ürleriniz, yer çekimi yokmuş ibi duruyor tablolarınızda bu bilinçli bir tercih, değil mi Kesinlikle. Bütün sorun figürü lokalize etmeden evrensel değerlere ulaşmak. KIŞ 65 Sarmal Gelişim VI İsimsiz 66 uval zerine Karışık eknik uval zerine ağlıboya KIŞ cm cm akmak ur ay Koleksiyonu Fırça darbeleriniz ve i ürleri betimleme biçiminiz çağdaş resme irse de, i ürlerin hareket hali önesans tablolarını andırıyor İlk bakışta çok coşkulu ve çok renkli olmalarına rağmen, insanlarınız hep çok hüzünlü örünüyor Başlangıçtan bugüne kadar hareket noktam insan olmuştur. Rönesans’la birlikte gündeme gelen insanı, kendisini ve çevresini keşfetme bilincinden hareketle dönemin ustalarını örnek aldığım elbette söylenebilir ama, bugün geldiğim noktada yaşadığım coğrafyanın kültürel değerlerini de göz ardı etmemeyi çok önemsiyorum. Bütün bunların yanı sıra günümüz sanatı içinde çağdaş bir bireşim oluşturma kaygısını taşıyorum. ürkiye de sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz Herkes kendi şarkısını söylüyor. Koleksiyonculuk anlayışı bir hayli elişti Müzayedeler ve aleriler büyük il i örmeye başladı Nasıl buluyorsunuz Koleksiyoncular, galericiler, müzayedeciler, sanat tarihçileri, eleştirmenler ve sanatçıların etik değerlerini yeniden gözden geçirmelerini öneriyorum. Sizden habersiz kişisel ser inizin açılmasıyla ündeme elmiştiniz Sanatçıyı tanımayan alericilerin artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz Bir gün herkes ahlaklı olmayı öğrenmek zorunda kalacaktır. Eşiniz de ressam Gönül Karakan, bu birliktelik sizin sanatınıza nasıl yansıyor Eşimle aynı dili konuşuyoruz. Bu önemli. B+ Bubi, Adnan oker, İsmail nal, e ika nal ve Musta a Ata ser i açılışında bir araya eldiler Musta a Ata nın sanat yolculuğu Musta a Ata yıllık etrospekti Kendisini fırçanın buyruğuna, dolayısıyla özgürlüğüne adamış usta ressam Mustafa Ata’nın, farklı dönemlerine ait, eleştirmenlerin değerlendirmeleriyle sanatsal geçmişini ayrıntılı biçimde anlatan kitabı “Mustafa Ata - Retrospektif 2012”; Beşiktaş Belediyesi tarafından basıldı, hazırlandı. Renk kullanımı konusunda oldukça cesur olan, resimlerinde yalınl bir o kadar da estetik öğeler barındıran Ata’nın, 1000’e yakın eserinin yer aldığı kitabı da bir sanat eseri niteliğinde. sta sanatçının “Mustafa Ata - Retrospektif 2012” kitabında yer alan eserlerinin 150 tanesinin bulunduğu sergi; 11 Aralık 2012 - 30 Ocak 2013 tarihlerin arasında Mustafa Kemal Merkezi - Beşiktaş Çağdaş Salonları’nda sanatseverlerle buluşuyor. Birey Sarmal Işık cm uval zerine ağlıboya cm Figürleri yer çekiminden bağımsız kılarak, insan-mek n-zaman ilişkisine yeni bir boyut getiren Mustafa Ata karma sergi, 35 kişisel sergi, 5 online sergi ve yüzlerce karma sergiyle sanatseverlere ve koleksiyonerlere ulaştı. Farklı dokunuşları ve fırça darbeleriyle ünü yurtdışına uzanan Ata’nın; Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere ve Avusturya’da da önemli koleksiyonerlerde eserleri bulunuyor.. uval zerine Karışık eknik KIŞ 67 eşi Bir Cumhuriyet retme i Yazı ELİF ŞENGÜN Fotoğraf AYBÜKE SAKAO LU, ŞENOL KAŞIKÇI Küreselleşip küçülen dünyada “öğretmenlik” görevini yerine getirmeye kararlı, Öğretmenler Günü’nün baş öğretmeni Emine Yaşar Kutman ile görüştük. B eşiktaş Belediyesi’nin geleneksel olarak her yıl düzenlediği “24 Kasım Öğretmenler Günü Yemeği” bu sene Dedeman Otel’de düzenlendi. Yemeğe Beşiktaş’ta öğretmenlik yapan ve emekli olmuş 410 öğretmen katıldı. Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel, Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürü Necati Çolak ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın da katıldığı gece pek çok anlamlı sahneye tanık oldu. Emekli Öğretmen Emine Yaşar Kutman ise bu özel gecede yaptığı uyarıcı nitelikteki konuşmasıyla herkesi kendine hayran bıraktı. Peki Emine Yaşar Kutman, öğrencilerinin deyimiyle Yaşar Hoca kimdir? Kendisi Etiler Emekli Sandığı Huzurevi’nde kalıyor. Kanunen emekli ama kalben her zaman “görevli” bir öğretmen. Cumhuriyetimizin kuruluşu sırasında çekilen mahrumiyetleri idealizmiyle aşan bir kuşağın üyesi. 68 KIŞ Bu yıl 88 yaşının bilgeleşen güzelliğinde. Dile kolay 30 yıl, Tekirdağ’ın Şarköy ilçesine bağlı Mürefte beldesinde ilkokul öğretmeni olarak hizmet verdi. Ailesini kaybetmiş yalnız bir çocuk olarak öğretmen okulunda devlet bursuyla okudu. Yaşar Hanım, bunu asla unutmadı. Kendisine bir görev edindi: Çocuklara ve gençlere daha iyi bir gelecek için fırsat yaratmak Bu yüzden hep okudu, öğrendi. Bildiğini de öğretmekten vazgeçmedi. Yaşar Hoca’ya bugünkü eğitim-öğretim sistemimize baktığında dünden ne gibi farklar gördüğünü sorduk. Bize düşüncelerini şu sözlerle anlattı: “O zaman ki öğretim sistemiyle bu zaman ki arasında çok fark var yavrum. Biz o zamanlar şevkle aşkla ve olanla ittifak ederdik. Biz o zamanlar tüketici bir toplum değildik. Biz mümkün olduğu kadar üretici bir top- lumduk. Annene sor; büyükannene sor; eminim ki babasının veya eşinin o gömleği var ya o gömleğinin yakası eridiği zaman ters çevirmiştir. Kolluklarını ters çevirmiştir. Biz elbiselerimizi ters yüz ederdik. Yenilerdik evladım. O kadar tüketmeyen bir toplumduk. Çünkü o zamanlar paramız yoktu. Çok az bir maaşla çalışırdık. Ama mutluyduk. Ümitliydik. İleriye istekle aşkla şevkle bakıyorduk. Şimdiki gibi yarınımızdan endişe etmiyorduk. Biliyorduk ki az dahi olsa bir gelirimiz var onunla karşılayabileceğiz. İmk nlarımız nispetinde o gelirle mutlu bir yuva kurmaya gayret ederdik. Bir de ev kadınlarının ve ev erkeklerinin hakikaten gayreti vardı. Şimdi çok tüketici bir toplum olduk. Her şeyi aşırı bir şekilde tüketiyoruz. Çünkü başımızdaki idareciler ve onları idare eden daha büyük idareciler tüketici bir toplum olmamızı istiyor. Çünkü paraya doymuyorlar. O doyumsuzluk h l devam ediyor.” Yaşar Hoca bu durumu küresel sermayeye bağlıyor. Ülkemizin küreselleşme adımlarını ise şöyle aktarıyor: “Şimdi, bütün yöneticileri suçluyorum biliyor musun yavrum? Demokrat Parti başa geçtiğinde amaçları önce hakikaten iyiydi. Fakat Amerikan yardımları o zaman gelmeye başladı. Küresel sermaye, o zaman süt tozunu getirdi. Amerika’nın artık yağlarını bize gönderdi. Ve biz çocuklarımıza onları yemeği öğrettik. Churchill çizmeleri denilen potinleri ordunun artıklarını bize verdiler. Biz de çok büyük bir nimetmiş gibi onları aldık. Ama sonradan içimizdeki gençlerin çoğu oradaki hataları anladı. Ve Amerika Go Home ’ diye tepki gösterdiler.” Yaşar Hoca, Öğretmenler Günü için düzenlenen yemekteki ülkemizin tohumculuk ve tarım politikalarına vurgu yapan konuşmasıyla ilgili sorularımıza ise şöyle cevap verdi: “Kissinger, kim biliyor musunuz? Küresel sermayenin sahiplerine, bu elitlere hizmet veren bir adam. Yani Amerika’ya hizmet veren değil. Bugün Obama’ya hizmet veriyor değil bu insan. Yani bu zihniyet. Tabi şimdi orada Kissinger yok Clinton var. Karısı Hillary Clinton var. İşte onlar bu elit zümreye dahil insanlar ve bu dünyanın parasını doymayan bir açlıkla tüketen insanlar Bir gün kendi kendime dedim ki: Gider Ekvatora sığınırım.’ Sığınacağım yok ya orada ormanlık bölgeler var. Beni yakalayamaz küresel sermaye, dedim. Bir baktım ki Ölüm Tohumları kitabını oku- er şeye doydum Ama bil iye hiçbir zaman doymadım KIŞ 69 duğum zaman, kilometrelerce karelik yer almışlar oradan. Tapularını almışlar ve beynelmilel bir hukuk çıkarmışlar orada. Çiftçilik ve tohumculuk cahil köylüye bırakılmayacak kadar önemli bir şeydir; ancak, onu bizler idare edebiliriz diye. Şimdi tohumculuğumuzu geldiler aldılar elimizden. Devletimiz, tohumculuğumuzu onlara verdi. Ondan sonra Irak’tan tohum bankasını taşıdılar. Petrolünü taşıdılar. H l taşıyorlar. Fakat ondan sonra bakın viraneye çevirdiler memleketi. Sonra onları perişan bir şekilde bıraktılar. O bataklığın içinde şimdi cebelleşip duruyor o zavallılar Aynı şeyi Ortadoğu’da da yaptılar. Ne için petrol için. Petrol olmayan yere sokuldukları yok. Yeraltı madenleri olmayan yere sokuldukları yok. Verimli toprakları olmayan yere sokuldukları yok. Hep bunlar menfaat için, doymayan ihtiraslarını tatmin için ve dünyanın efendiliğine oynuyorlar. Ve bunu elde etmek için çalışıyorlar. Ve bizim üzerimizde, az gelişmiş memleketler olarak buna oynuyorlar. Ancak Atatürk’ün gösterdiği iz üzerinde gittiğimiz takdirde ancak bunlarla baş edebiliriz. Ne diyor Atatürk, Çiftçi üreterek o toprağı işlemezse o toprak bizim değildir.’ diyor. Şimdi dikkat edin, bakın. Etrafımızda tarımcılar kaldı mı? Bütün o köy çocukları şehirlerin varoşlarına geldi. Varoşlarda acayip bir kitle meydana geldi. Ne istediğini bilmeyen, sorumsuz tüketmeye açık ve işiz bir zümre. Onları idare etmek, yönetmek çok zor. Hayvancılığımız can çekişiyor. Dışarıdan işte angusları aldık getirdik. Ne ağzımızın tadı ne de yediklerimizde lezzet kaldı. Organizmalarıyla oynanan gıdaları yiyoruz.” 70 KIŞ Peki Yaşar Hoca’yı tarım ve tohumculukla ilgili bu kadar okumaya, araştırmaya neyin ittiğini soruyoruz. Bize gülümsüyor ve “Hayatta her şeye doydum. Güzelliğe, saltanata, sevgiye Her şeye doydum. Ama bilgiye hiçbir zaman doymadım yavrum” diyor ve bize söylenecek bir şey bırakmıyor. B+ Emine aşar Kutman ın konuşma metni Bu yaşımda şunu öğrendim. İnsanlar bir tiyatroda yaşıyor. Dünya, bir tiyatro sahnesi. Hepimize bir rol verilmiş. Kimi muhteris, kimi aşık, kimi yobaz, kimi ileriyi gören ilim adamı elhasıl hırs içinde yarını düşünmeden içindeki o hırsı tatmin etmek için birbirini kırıp inciten bir dünyada yaşıyoruz. Küresel sermayenin içimizi sömürdüğü şu anlarda keşke nerede yaşadığımızı, kimlerin dost olduğunu, kimin elinin kimin cebinde olduğunu bilebilsek. Ben sizlere şimdi, bu yeni bilgilerimin ışığında, h l okuyorum ve nasıl bir dünyada yaşadığımı öğrenmeye çalışıyorum. Diyeceksiniz: “Hocam, bir zamanlar 2. Dünya Savaşı’nı görmüşsün. Balkanlara Hitler dayandığı zaman İnönü’nün çaresizliğini görmüşsün. Türk ulusunun ne yapacağını bilmeden o karartma günlerini yaşamışsın. Şu kadar ekmekle 3 öğün geçirmişsin; hocam h l okumanın anlamı var mı?” Evet, hakikaten var Eğer bu demin ki gencin anlattığı gibi ilim ve aklı aynı zamanda yürütebiliyorsak karşımızdaki bizi sömüren insanlara karşı ilim, akıl ve paranın ekonomik gücüyle hitap edebiliyorsak ancak o zaman kalkınabiliriz. Türkler çok cömert insanlar. Türkler ekonomiyi eskiden ayıp gören insanlar. Ama bugün bakıyoruz küresel sermayenin sahipleri bizi öyle bir yakalamış ki ekonomik olarak Eğer biz gözümüzü açıp ekonomimizi düzlüğe çıkarmazsak eğer biz ilmi, aklımızı kullanmazsak çocuklarımızı demin ki genç arkadaşımın dediği gibi laboratuarlarda yetiştirmezsek, onlara onların gücüyle hitap etmezsek kazanmamız mümkün değil. Bu yurtta rahat yaşamamız mümkün değil. Onun için ben sizlere haddim olmayarak bir kitap tavsiye ediyorum. Şu meşhur Hayrettin Karaca var ya, bütün sermayesini Türk toprağına yatırmış, özverili, şahane bir adam. O benim çok yakın dostum, o bana bir kitap tavsiye etti: Ölüm Tohumları . Lütfen, bugünkü yaşamı, etrafımızda neler oluyor, kimler küresel sermayenin sahipleri, bizi bir piyon olarak bizi bir denek olarak kimler yönetiyor, sorularının cevaplarını öğrenmek istiyorsanız, bu savaşların nedenini okuyun. Tıpkı 30 sene önce ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın dediği gibi “Ben bir devletle müzakere etmek için gittiğim zaman elimde 4 tane ana faktör var. Çantamda birincisi petrol, ikincisi silah, üçüncüsü ilaç, dördüncüsü -işte en fecisi butohum.” Türkün tohumunu elinden aldılar. Tıpkı Atatürk’ün söylediği gibi “Sen bir yeri silahla alabilirsin ama eğer arkandan üretici-çiftçi gelip de o toprağı sahiplenmiyorsa, üretmiyorsa, işletmiyorsa o toprak senin değildir.” demiştir. Bugün topraklarımız inanmazsınız gizli güçler tarafından paylaşılıyor. Tohum ekonomimiz alınmış götürülüyor. Diyeceksiniz ki “Bu güzel gece de hocam, bunları söylemenin, içimizi karatmanın alemi var mı?” İçinizden bir kişiyi kazansam bunun için, k r diye düşünüyorum. Sizi sevgiyle kucaklıyorum Huzurlarınızdan sevgiyle ayrılıyorum. lüm ohumları azar F Bilim Gönül ayınları illiam En dahl KIŞ 71 a irişim i ha m a r e e a at a Söyleşi SEÇİL SERPİL Fotoğraf ALAATTİN TİMUR Sanatçı bir ailenin kızı olarak resim ve desenle her daim iç içe olan Türel Uçuk, kızının üniversiteye gitmesiyle profesyonel sanat hayatına başlamış oldu. 72 KIŞ T ürel çuk, onlarca sergi açmış olmasına rağmen öğrenmekten ve hayatı keşfetmekten vazgeçmiyor. Düzenlenen kurslara giderek kendini geliştirmeye ve yenilemeye devam ediyor. Ortaköy’deki atölyesinde 20 yıldır bir yandan sanatıyla ilgilenirken diğer yandan da kızı, eşi ve dostlarıyla vakit geçiriyor. Ortaköy de yıldır çiz isini sürdüren bir usta Porselen boyama sanatına nasıl başladınız anlatır mısınız Kızım Tuvana üniversiteye gidene kadar onunla ilgilendim; ev hanımlığı yaptım. O sıralarda bu atölye, eşimin mimarlık ofisiydi. O kendini emekli edince kızım da üniversiteye başlayınca ben de bu ofisi atölye olarak kullanmaya başladım. İlk hocam Zahir Güveli’ydi. Akbank’ta sanat danışmanlığı yapan değerli bir isimdi kendisi Sonrasında bir çok kurum ve kişinin atölyesine kursuna giderek dersler aldım. İstanbul Üniversitesi çini hocası fuk Baş’dan da dersler aldım. Aslında klasik resim eğitimi aldım ama resimde istediğim ustalığı yakalayamadım. Ama desen ve kalemim çok kuvvetlidir. Atölyenizde porselen dışında birçok başka materyallerle de çalıştığınız örülüyor Porselenler ve diğer çalıştığınız malzemelerden bahseder misiniz Genellikle sır üstü porselen çalışmayı seviyorum. Sır altı da çalıştığım oluyor ama sır üstünde istediğim serbest ifadeyi daha kolay yakalayabiliyorum. Bunun dışında sedef üzeri klasik ve özgün desen çalışmaları yaparım. Ayrıca gümüş varak üzeri-ne kabartma hat, klasik minyatür, Beykoz işi cam süsleme, camayna üzeri buzlama desen, kesme taş ve tabii toplama çakıllardan plaka kaya üzerine mozaik çalışmalarım da var. Yeni şeyler denemeyi seviyorum mesela beş yıl önce Gökçeada’da bir tezg hta gördüğüm sedeflerden yola çıkarak, kabukların üzerine desen yapmaya başladım. Kabukların doğal dokusu üzerine en çok kalyon yakıştığı için uzun bir süre kalyon çalıştım. Atölyenin duvarlarında da bu seri içinde yaptığım işleri görebilirsiniz. Bunun bir de sergisini açtım çok büyük ilgi gördü. Başkalarının da sedef kabukları üzerine çalışmalar yaptığını gözlemledim. Daha sonra internet üzerinden yaptığım araştırmalarda gördüm ki kabuklar üzerine resim yapan ilk Türk sanatçısı benim. izeceğiniz desen ya da kullanacağınız boyayı nasıl belirliyorsunuz zun süre desen çalıştığım için kalemim iyidir. Babam da askeri lisede resim öğretmenliği yapıyordu; onun da etkisi olmuştur. Çeşitliliği ve değişik şeyleri denemeyi seviyorum. Model ya da figürden örnek alarak geliştirdiğim desenler de var. Ama daha çok serbest çalışmayı seviyorum. Esasında mutlu bir insanım, kendimle mutlu olduğumu düşünüyorum ve hayata olumlu bakmaya çalıştığım için renkleri çok seviyorum; kırmızılar, maviler, yeşiller... Doğayı seviyorum. Fırça, zambak yaparken başka bir çiçek çıkarıyor, o da doğada oluyor. Ders vermeyi düşünüyor musunuz Geleceğe dair planlarız nedir Ders vermeyi düşünmüyorum. Bu işi keyif için yapıyorum. Yap Yaptıklarımın fotoğraflarını bir arşiv olarak saklıyorum. Vakit bulun bulunca bunları bir kitap haline getirmeyi çok istiyorum. Bu işe meraklı olanlara ne tavsiye edersiniz Bu iş pahalı bir sanat. Para kazanmak için yapılamaz. Kaliteli bir iş çıkarmak için porselenin, fırının ve boyanın çok iyi olma olması gerekiyor. Ben böyle çalışıyorum en azından. Benim mal malzemelerimin çoğu Almanya’dan geliyor. Bir sergide de ancak boya masraflarımı çıkarıyorum. Sabırlı olmaları gerekiyor. Çizim için öncesinde klasik eğitim almaları şart. Sonrasında zaten çize çize kendi tarzı ortaya çıkacaktır. B+ Atölye ürel ırağan addesi, Ortaköy Beşiktaş KIŞ 73 Fulya Sanat Bu sezon da dopdolu! Yazı B Fotoğraf FULYA SANAT ARŞİVİ Beşiktaş’ta sanatın nabzını tutan Fulya Sanat, üçüncü sezonunda Beşiktaşlıları sanatla buluşturmaya devam ediyor. Bu yıl üçüncü sanat sezonu için perde açan Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat; resitallerden, operaya, senfonik konserlerden oda müziğine birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Beşiktaş Belediyesi’nin bu salonda düzenlediği “Fulya Sanat Resitalleri” de büyük bir ilgiyle izleniyor. Geçtiğimiz aylarda Anjelika Akbar, Hakan Aysev, Borusan uartet, Kerem Görsev Trio gibi birçok önemli isim ve grubun konser verdiği etkinlikte 2013’ün ilk aylarında Tuluğ Tırpan Trio ve Hakan Şensoy, Rahşan Apay ve İbrahim Yazıcı, Cana Gürmen, İstanbul Gitar Üçlüsü, Şefika Kutluer, Gezgin ello sanatseverlerle buluşacak. Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nin ana mekânı da Fulya Sanat olacak. Beşiktaş Belediyesi’nin önem verdiği bir başka etkinlik olan “ iselerarası Klasik ve Caz Müzik Festivali” 26 Mart 2013’te Fulya Sanat’ta düzenlenecek. 74 KIŞ İstanbul Devlet Opera ve Balesi ve İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası da Fulya Sanat’ta sahne almaya devam ediyor. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası birbirinden özel konukları ve yeni repertuvarıyla geleneksel cuma konserlerinde yine Fulya Sanat’ı renklendirecek. İstanbul Devlet Opera ve Balesi bu sezonda Seyahatname, Bahar Şantiyesi, olfgang ve orenzo, Otello temsillerine devam ediyor. Bu yılın ses getiren temsili ise “Mançalı Şövalye” olacak. Fulya Sanat, 31 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın “Yaza Merhaba” konseriyle 2012-2013 sezonunu kapatacak. Ayrıntılı bilgiler ve bilet satın almak için www.fulyasanat.org adresini ziyaret edebilirsiniz. Beşiktaş Belediyesi nin düzenlediği Fulya Sanat Etkinlikleri sanatseverleri buluşturmaya devam ediyor Arp İkilisi Ocak İstanbul Gitar çlüsü uluğ ırpan rio ve akan ensoy Ocak ubat Sevil Ulucan einstein, Ulrich Martin, Erman İmayhan, uluğ ırpan Mart Demre Erdem, Selçuk Akyol, Nusret İspir, Selen Akçora, Onur zülmez, Ozan Evruk, ek Akçora, Sertan Sancar Mart ahşan Apay İbrahim azıcı e ika Kutluer Flüt esitali ubat Gez in ello Ocak ubat Burçin Buke, enay Lambaoğlu, Uğur alçın, Batuhan Büyükdoğan Mart Liselerarası Klasik ve az Müzik Festivali ihat Aşkın ve ana Gürmen Ocak Atilla Aldemir ve Ellen e ett Mart ağatay Akyol, em nertürk, Bora Akyol, z ür Baskın, Barış Uluçınar, Onur enler, Umur Kaçan Mart Mart Muhiddin Dürrüoğlu, z ür Aydın Mart KIŞ 75 Portre Atatürk’ün süvarisi: Eyüp Öncü Yazı ve Söyleşi NAZAN ORTAÇ Fotoğraf BURAK KARA D Yıl 1938 Atatürk, hasta yatağından kalkarak , “Mussolini Kupası”nı kazanan süvarilerini selamlamak için Dolmabahçe Sarayı’nın balkonuna çıkıyor. ünya binicilik tarihine isimlerini altın harflerle yazdıran “Atatürk’ün Süvarileri”, 1930’lu yıllarda büyük başarılara imza attı. Bu başarıların en büyüğü hiç kuşkusuz 1938 yılında İtalya’da, dönemin diktatörü Benito Mussolini adına verilen “Mussolini Kupası”nı kazanmaları idi. Yüzbaşılar Cevat Kula, Cevat Gürkan, Eyüp Öncü ve Teğmen Saim Polatkan’dan oluşan Türk ekibi, yarışın favorilerinden bile değildi. Yarışın Almanya ve İtalya arasında geçeceği düşünülürken, Türk ekibi müthiş bir başarıya imza atarak tüm favorileri geçip birinci olmuştu Ekip, saf altından kupayı bizzat 76 KIŞ Mussolini’nin elinden alırken, fotoğraflara da yansıdığı gibi, İtalyan diktatörün yüzü asıktı. Ekibin lideri olan Eyüp Öncü, ileriki yıllarda daha nice başarılara imza atarak, binicilik tarihimizin en önemli aktörlerinden oldu. Biz de, Olimpiyat ateşinin sıcaklığını coşkulu bir şekilde hissettiğimiz ve Türk sporcularının atletizmdeki başarılarıyla heyecanlandığımız bu günlerde, Eyüp Öncü’nün başarılarla dolu hayatını konuşmak üzere, oğlu, milli binici Kemal Öncü’nün kapısını çaldık. Kemal Öncü, babası gibi dünya çapında başarılı olmuş bir sporcu. Sekiz kez Türkiye Şampiyonu, 19 5 yılında Dünya Şampiyonu olmuş, yüzlerce kez ay yıldızlı formayı giymiş, farklı yarışlardan 900’e yakın kupa kazanmış. Babanız sadece başarılı bir binici değil, sporun başka branşlarında da başarılı olmuş Peki nasıl başlamış spora Babam 190 ’da doğmuş, Konya Askeri Lisesi’nde okumuş. O zaman hem futbola, hem üç adım ve tek adım atlamaya merak sarmış. Atletizmde Türkiye rekorları kırmış. Harp Okulu Takımı’nda futbol oynamış, Baba Hakkı (Yeten) ile aynı takımda oynamış. Atatürk, babama, “Sen Türkiye’yi temsil edecek iyi bir sporcu olacaksın” deyince, Atatürk’ün dört süvarisinden biri olmuş. Bizim soyadımızı da Atatürk vermiş; “Hep önde gideceksin, öncü olacaksın” diyerek “Öncü” koymuş. Aslında babam havacı olmak istiyormuş, ama Atatürk izin vermemiş ve onu süvari olmaya yönlendirmiş. Futbolu da, havacılığı da Atatürk’ün talimatıyla bir kenara bırakmış. Ne kadar doğru kararlar alan biri olduğu, bu örnekte bile görülüyor Babam binicilikte dünya birincisi oldu. 1932-34 yılları arasında babam üsteğmenken, Atatürk’ün korumalığını yapmış. Atatürk korumalarına hep, “Beni korumayın Neden yanımda geliyorsunuz? Halkım beni vurmaz, bana onlardan zarar gelmez” dermiş. Bir gün babam görevdeyken Atatürk’ün, Atatürk Orman Çiftliği’ne gideceği haberi gelmiş. Bu nedenle de korumalarının bir kısmının öncü kuvvet olarak çiftliğe gitmesi gerekmiş. Babam süvari, atına atlamış, hızla çiftliğin yolunu tutmuş. Hava kararmış. Kestirme bir yoldan giderken, atı çukura düşmüş. Yanındakilere “Beni bırakın, siz gidin tedbir alın” demiş. yılında Mussolini Kupası nı kazanıyorlar albuki avori değiller, kazanmaları büyük olay oluyor Yarışmada aslında Türkiye iddiasız. Almanlar ve İtalyanlar favori. Ama bizim ekip çok iyi. Çok iyi performans sergiliyor, atlar harika bir parkur çıkarıyorlar ve ekip birinci oluyor. Mussolini’nin morali bozuluyor. Adeta sahadan kaçıyor Türkler kazandı diye kupayı vermek istemiyor. Sonra ikna ediyorlar, “Bu sizin adınıza bir kupa, vermeniz gerekir” diye. Zorla sahaya inip, kupayı veriyor. Zaten fotoğrafı var suratı asık, hiç mutlu değil. Bu birincilik Atatürk’ün son yıllarında oluyor ve Ata büyük moral buluyor hasta Mussolini Eyüp ncü ye madalya verirken soldan birinci Eyüp Atatürk ün ncü ye hediye ettiği silah ve saat yatağında. Hatta Dolmabahçe’de bir seyir balkonu vardır, babamlar o balkonun önünden atlarıyla geçit yapıyorlar ve Atatürk, hasta hasta Mussolini Kupası’nı almış süvarilerini selamlıyor. Daha sonra binicileri halk omuzlarına alıp, Taksim’e çıkartıyor, kutlamalar yapılıyor. Atatürk bu birinciliği ödüllendirmiş. Süvarilere imzalı altın saat, bir tane alther marka tabanca ve bir at hediye ediyor. Hediye atın da bir yıllık bakımını üstleniyor. Atatürk, babamın ata binişini, stilini çok severmiş. Babam adeta ata yapışır, bir bütün olurdu. Bu ekip nasıl biraraya elmiş Mussolini Kupası’nı kazanan ekipte; babam Eyüp Öncü, Saim Polatkan, Cevat Gürkan ve Cevat Kula var. Bu dört binici “Atatürk’ün süvarisi” diye geçer. Hepsi asker. Süvari ekibi olarak biraraya geliyorlar. Hepsi birbiriyle çok uyumlu, atları ile bir bütünler. Ekip olarak Roma’da birinci olunca, Atatürk ncü KIŞ 77 çok mutlu oluyor. O zaman Hatay sorunu var çözülmemiş ve Atatürk çözmek istiyor. Bu birincilik, dünya kupası olarak geçerli bir kupa. Süvariler, Mussolini Kupası’nı kazanınca, Atatürk o moralle Antakya meselesini hallediyor. “Çok iyi biniyorsun ata” diye övermiş. “Sen binici ol, Türkiye’yi en iyi şekilde temsil edeceksin” dermiş. Zaten kendi de çok iyi ata binermiş. Ölümüne kadar hep görüşmüşler. İsmet İnönü ile de İstanbul Harbiye’de ata binerlermiş. Atatürk ün süvarilerinin binicilik tarihinde yeri çok özel Başarılarının sırrı ne idi Biniciliğin o yıllarda önemi de büyük Bu dört sporcu, dünya kupasını kazandı. Sonrasında da başka başarılar gelmiş. Bu ekipte dostluk ve arkadaşlık çok farklıymış. Atlarla anlaşmaları da çok mühim. Binicilik, iki canlının biraraya gelip yaptığı bir spordur. Bir gün siz iyi olursunuz at iyi olmaz, diğer gün at iyi olur siz iyi değilsinizdir. Bunu aynı güne denk getirip, neticeye varmaları ayrıcalık getirmiş. Böyle bir kupayı h l Türkiye kazanamadı. Bundan sonra kazanır mı, o bir soru işareti. Babam biniciliği bıraktıktan sonra, 1959’da Türk ekibinin başına geldi. Ve bu ekip Avrupa’ya gidince, Milletler Kupası’nı kazandı. Babam 19 0’ta albay olarak emekli oldu. Paşalığı çıkmıştı, ama o hakkı almadı. 19 0 ihtilalinde Roma Olimpiyatları sırasında emekliliği geldi. Ona dediler ki: “Albayım siz bir dilekçe verin, paşa olarak devam edin “Babam da, “Ben dilekçe paşası olmam” diyerek paşa olmayı kabul etmedi ve albay rütbesiyle emekli oldu. Babam emekli olana kadar hep askerler koşuyordu. Ondan sonra sivil biniciliğin de öncüsü oldu. Emekliliği, sivillerin yarışmasına da yol açtı. Babam, Türk biniciliğinin yapı taşıdır. 1983’de 7 yaşında vefat etti, hep ata bindi. Sipahi Ocağı’nda milli biniciler yetiştirdi. Ölene kadar antrenörlük yaptı. Beni de babam yetiştirdi. 19 5’te yılın sporcusu seçildim. 900 kupa aldım. Atatürk ile nasıl tanışmış İlk defa üsteğmenken tanışmış. O zaman 24 yaşındaymış. Atatürk çok zeki biri, ileri görüşlü. Halk bazen üstüne doğru gelirmiş, O, bakışlarıyla durdururmuş üstüne gelenleri. Her zaman Atatürk, “Beni korumayın” dermiş korumalarına. Sporu hep desteklermiş. Babamı çok teşvik etmiş. Sipahi Ocağı Kulübü’nü kurmuş. Atatürk’le beraber ata binerlermiş. Babamı hep, 78 KIŞ Binicilik ata sporumuz. Tıpkı güreş gibi. Dünyaya biniciliği biz öğrettik, ne yazık ki şimdi başkalarından öğrenmeye çalışıyoruz. Süvari okulları ve alayları kapandıktan sonra Türkiye’de bu iş gerilemeye başladı. Federasyonun yanlışları çok. Atlar artık çok güzel, yani malzeme çok iyi. Ama yürekli binicimiz yok. Türkiye’de bir ara binicilik çok iyiydi, gazeteler biniciliğe büyük yer ayırırdı. Artık ne başarı var ki? Biniciliğe aday sporcu bile yok artık Biz 1975-80’lere kadar Türkiye’deki atları terbiye edip, bir yerlere geldik Avrupa’da, şampiyonluklar kazandık. Artık atlar Avrupa’dan geliyor, malzemeler çok iyi, ama bunların üstünde binici yok. Türk halkı süvariliği de çok iyi bilirdi, şimdi at yarışını bildiği gibi. Biz Dolmabahçe Stadı’nı doldururduk, müsabakalar yapılırdı. Halk akın ederdi. Ama şimdi kimse ilgilenmiyor. Çocukların velisi bile izlemiyor artık. Babanızın Atatürk ün süvarisi olması, sizin hayatınızı nasıl şekillendirdi Babam beni de sporcu yaptı, 19 5’te yılın sporcusu oldum. 900 kupam var. 150 defa milli sporcu oldum, ay yıldızlı formayı giydim. Önce “Eyüp Öncü’nün oğlu” diyorlardı, gün geldi “Kemal Öncü’nün babası” demeye başladılar. Babamın bende çok emeği vardır; mek nı cennet olsun. O emek verdi, ben de karşılığını verdim. Derlerdi ki: “Eyüp Öncü sihirbaz. Dünyada üç isim sayılsa birisi Eyüp Öncü’dür... “Kısa sürede atı ve biniciyi yetiştirir, sahaya sürerdi. Hangi atla, hangi binici koordine olur da, yarış kazanır onu bilirdi. Atın, haletiruhiyesinden anlayan bir insandı. Ata ne yapalım ki, bu at koşsun ve müsabakayı kazansın, babam çok iyi bilirdi. Atlarla konuşurdu. Müsabaka günü kravatını takar, tribünde otururdu. “Benim artık size öğretecek bir şeyim yok. Siz öğrendiklerinizi sahada uygulayın ve bana güzel bir parkur izlettirin” derdi. Avusturya ve Lübnan’da antrenörlük yaptı. Lüb- Eyüp ncü emekliliğinden sonra sivil biniciliğin de öncüsü oldu Atatürk ün sipahileri solda Eyüp Sipahiler solda Eyüp ncü ncü KIŞ 79 Kitap Bi Tur Versene Yazı B Çizimler AYDAN ÇELİK Aydan elik çocukluğunda bağlandığı iki şeyi; çizmeyi ve bisikleti hiç bırakmıyor. 80 KIŞ Y azar, çizer, kendi deyimiyle bisiklet üzerinde çocukluğunu arayan bir insan Aydan Çelik. Aynı zamanda bir bisiklet tasarımcısı. 2010 yılında tasarladığı “İstanbul”u 2012 yılında “Karnaval” isimli bisiklet izledi. Sıcak söyleşilerini ve yazılarını B ’nın çeşitli sayılarında sizlerle paylaşmıştık. Aralık ayında Aydan Çelik’ten aldığımız yeni kitap’ haberini siz de duyun istedik. Kitabın ismi, başlığımıza da taşıdığımız “Bi Tur Versene”. İsminden de anlayacağınız üzere bir bisiklet kitabı. Çelik kitabını şöyle anlatıyor: “Bisikletin selesine oturan her canlı, vuslata ermiş şık misali kör olur. Ve dünyayı, olduğu gibi değil, olmasını istediği gibi görür ” Bir alıntı da kitabın önsözünü kaleme alan gazeteci Bağış Erten’den yapalım: “Şimdi sıra sizde. Aydan Çelik’le tanışma vakti. Sayfaları çevirin, Aydan Abi sizi bisikletine bindirsin ve Harikalar Diyarı’nda dolaştırsın. Ama şunu da unutmayın. Bu kitabı okuyup iki pedal çevirmeye heveslenmeyen bizden değildir.” Bu iki kalemşörün çağrılarına kulak verin. Haydi Beşiktaşlılar Sizleri bisiklet selesinde vuslata ermeye, olmadı iki pedal çevirmeye davet ediyoruz. Bisikletiniz yoksa Beşiktaş’ta size “bi tur verecek” bisikletsever bulacağınızı garanti ediyoruz. Bisiklet Manifestosu Eşitliktir: Bazen o sizi taşır, bazen siz onu. Özgürlüktür: Ferman padişahın, dağlar bizimdir. Kardeşliktir: Bir ağaç gibi tek ve hür öte yandan. Tevazudur: Estağfurullah beri yandan. ocukluktur: Hayatla izdivacın balayı günlerinden. Aylaklıktır: Akreple yelkovana nispet. Sük nettir: Ne der filozof: gürültü, zek yla ters orantılıdır. İdraktır: Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık. Rüyadır: Üç yaşında başlar, hayat boyu sürer. Hayal gücüdür: Durduğunda devrilir. Dengedir: Statükoyla alakasız. Şeytan arabasıdır: İtaat mi, o da kim? Aşktır: Her bahar sırtınızı ürpertir. ibidodur: Düz duvarlar sizindir. Bahardır: Papatyalarla aynı nebatattan. Yazdır: Yaz yaz bitmez bir metnin iki noktası. Kıştır: Her mevsim Vivaldi. Kendisidir: Doğan görünümlü Şahin değil. Devrimdir: Gerçekçi olur imk nsızı ister. Ütopyadır: Ayaklar hep havada. Kırmızıdır: Hayali cihan değer, hele bir ihtimal iken. Muhaliftir: İktidara müdanasız. Mesttir: Ömer Hayyam’ın üzüm suyundan. Bir lokma bir hırkadır: Derviş soyundan. Şehrazat’tır Bağdat’ta: Binbir geceden süzülür. Kerameti kendinden menkuldür: Bir bilen bilir, bir de binen. Bi tur versenedir: Boş arsaların ranta yenik düşmediği zamanlardan. Aşüftedir: Yoldan çıkartır. Mor Külhanidir: Kendi kendine çalan bir davul zurna. Rosinantedir: Don Kişot’un altında olsaydı değirmenler bizimdi. Rüzgargülüdür: Kır evinin verandasında. Yelken, balık dümen, su: Hepsi birdendir. İsyandır: Bush’u iki kere dehledi üzerinden. Şarabi eşkiyâdır: Şan verir ortalığa her bahar. Köroğludur: Otomobil icat olur mertlik bozulur. Tek kişilik karnavaldır: Dünyanın sokaklarından. Müslüman mahallesinde salyangozdur: Eyvallahı yoktur leme. Kel-alakadır: Bütün bağlamlardan muaf. KIŞ 81 Fotoröportaj Sabri Kayalı Bu iş baba mesleğim, kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum. Hem tamir yapıyorum hem yenisini satıyorum. Tahtakale’de eski ustaların içinde büyüdüm. Rum, Musevi, Müslüman ustalarım vardı. 30 senedir bu dükkânı işletiyorum. Eski ustalar ya işi bıraktı ya vefat etti; şimdi bir tek ben kaldım. eme i r Fotoröportaj FATİH PINAR Fotoğrafçı Fatih Pınar B dergisi için Beşiktaş Çarşısı’nı gezmeye devam ediyor. Hasan Topçu 62 yaşındayım. ırağan Meyhanesi’ni 1980 yılında 30 yaşındayken açtım. 32 yıldır Beşiktaş’ta yaşıyorum. Burada iş yapmak için önceden çevren olması gerekmiyor. Dürüst olman yeterli. Merkezi bir yer olduğu için müşteri seni buluyor. 82 KIŞ Bahri Kılıç 63 yaşındayım. Burayı eşimle birlikte 1999 yılında açtık. Beşiktaş’a İstanbul’un her tarafından alışverişe gelenler var. Bu yüzden seçtik. 1977’den beri sektörün içinde olduğum için de doğal ürünleri seçiyorum. Ürünler önce benim süzgecimden geçiyor. Sabahattin Dikmen 1 yaşındayım. Ortaköy ve Beşiktaş arası mekik dokudum 8 yaşından beri... 1982’den beri de bu meslekteyim. Bu mek n 1989’da açıldı. Nezih kişiler gelir buraya. Herkes birbirini tanıyor. KIŞ 83 aber er şi i i e bi işim ar 29 Kasım - 2 Aralık 2012 tarihleri arasında düzenlenen CeBİT Bilişim Eurasia 2012 fuarına CNR Expo Fuar Merkezi ev sahipliği yaptı. CeBIT Bilişim Eurasia 2012, Avrasya Bölgesi’ndeki bilişim firmalarıyla birlikte işinde bilişimi kullanan kamu kurumlarını ve medya kuruluşlarını da aynı çatı altında buluşturdu. Beşiktaş Belediyesi’nin CeBIT Bilişim Eurasia 2012’de 6. salonda sergilediği uygulamalar arasında akıllı insan, akıllı çevre, mobilite, akıllı yaşam ve akıllı yönetim gibi uygulama örneklerinin yanı sıra ödüllü mobil uygulamalar ve Beşiktaş ilçesinin simgesi haline gelen heykelleri üç boyutlu izleme imkânı sunan yeni uygulamalar da yer aldı. Beşiktaşlıların hayatını kolaylaştırıyor Beşiktaş Belediyesi’nin bilişim uygulamaları arasında, hayatı kolaylaştıran ve Beşiktaşlıların kent yaşamında karşılaştıkları sorunları en aza indiren “şeffaf belediyecilik” uygulamaları da yer alıyor. Uygulama tablet bilgisayar ve akıllı telefonlar aracılığıyla kullanılabiliyor ve vatandaşların sosyal medya üzerinden Beşiktaş Belediyesi’ne istedikleri zaman ve doğrudan ulaşmalarına olanak sağlıyor. Beşiktaş Belediyesi’nin sunduğu bilişim uygulamalarından bir diğeri ise “Belediye Her Yerde” uygulaması. Vatandaşların belediyeye 84 KIŞ gelmeden vergi ödemelerini, kültür merkezi etkinliklerinin biletlerini almalarını, kent rehberi ile aradıkları yeri kolaylıkla bulmalarını, istek ve taleplerini paylaşabilmelerini sağlayan kiosklar, Beşiktaşlıların hayatını kolaylaştırıyor ve belediyeye “her yerde” erişim sağlıyor. KIŞ 85 aber er z ürlüğe olta atıldı 18 Kasım 2012 Pazar günü, Beşiktaş Belediyesi, Lions 118-T Federasyonu “Göz Nurunu Koruma ve Göz Eşitliği Komitesi” ile ortaklaşa düzenlenen “Özgürlüğe Olta Atalım” etkinliği gerçekleşti. Arnavutköy İskelesi’ne gelen balık tutma eğitimi almış görme engelliler Boğaz’a özgürlük için olta attılar. Avrupa dan misa ir eldi Comenius Okul Ortaklıkları “Smiling through Europe” projesi kapsamında Avrupa’nın yedi ülkesinden (Romanya, Galler, Portekiz, İspanya, Almanya, Fransa, Hırvatistan) onsekiz öğretmen ve yedi öğrenci, 13 Kasım 2012 Salı günü Beşiktaş Bilim ve Sanat Merkezi’ni 86 KIŞ ziyaret etti. Yabancı öğrenciler beşiktaşlı öğrencilerin evlerinde misafir oldular ve çok da mutlu bir şekilde ülkelerine geri döndüler. Proje, öğrenci davranışlarını olumlu yönde geliştirmeyi ve bu sayede gelecek kuşaklarda ön yargıların oluşmamasını amaçlıyor. ilekli Spor esisleri yenilendi Beşiktaşlıların her sabah yürüyüş yaptığı, çocukların ve gençlerin spor karşılaşmaları için kullandığı Çilekli Spor Tesisleri, üç aylık bir bakım ve yenileme çalışmalarının ardından tekrar Beşiktaşlıların hizmetinde. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ve Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel tarafından 12 Aralık 2012 tarihinde açılan tesis sporcularını bekliyor. Beşiktaş’ın amatör kulüplerinin başarısını arttırmak için hazırlanan Çilekli Spor Tesisleri’nde yapılan maçlar artık daha rahat izlenebilecek. Tesise yapılan yenilikler ise şöyle; tribünlerin üstü kapatıldı, koltuklar değiştirildi ve soyunma odaları yenilendi. Açılışta sonra Beşiktaş’taki amatör spor kulüplerine malzeme yardımında da bulunuldu. Bir ödül daha Beşiktaş Belediyesi; Ulaştırma Bakanlığı, Türkiye Bilişim Derneği, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun ortaklaşa düzenlediği “Bilişim Yıldızları E-Dönüşüm Yarışması”ndan ödülle döndü. Türkiye’nin dört bir yanından internet üzerinde dönüşüm sağlamış veya iş yapısını internet ortamına taşımış özel ya da kamusal alandaki tüm bilişim yıldızlarının katıldığı yarışmanın “e-kent” kategorisinde Beşiktaş Belediyesi “ikincilik ödülü”ne layık görüldü. Beşiktaş Belediyesi, 8 Kasım 2012 Perşembe günü Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlenen törende ödülünü aldı. KIŞ 87 aber er Vahram abimizi kaybettik Bebek sevdalısı Vahram Gesar geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti. Vahram Gesar’ın cenazesi vasiyeti üzerine Bebek Camisi’nde musalla taşına konuldu, Bebekliler Vahram abilerini dualarla uğurladı. Ailesi 105 yıldır Bebekli olan Vahram Gesar, Avusturya’da eğitim aldıktan sonra tekstilcilik işiyle uğraştı. Bebekliler Derneği’nin uzun yıllar yöneticiliğini yaptı. Derneğin gazetesinde çalıştı. Gesar, aynı zamanda Bebek şenliklerinin vazgeçilmez DJ’iydi Fırçasıyla en elleri aştı Akatlar Kültür Merkezi 3 Aralık 2012 tarihinde Dünya Engelliler Günü nedeniyle fırçasıyla engelleri aşan Hera Benlioğlu’nun resim sergisine ev sahipliği yaptı. Hera Benlioğlu “Selebral Palsi” hastası olduğu için resimlerini ağzı yardımıyla yapıyor. Lions 118-T işbirliğiyle açılan sergi 14 Aralık 2012 tarihine kadar sanatseverle buluştu. Galeri İdil İdil Yılmaz tarafından 2012 yılının başında açılan Galeri İdil, geleneksel ve çağdaş sanatın en seçkin örneklerini sanatseverlere ulaştırmak için köprü olmayı amaçlamakta. Zeki Kral’ın “60. Sanat Yılı” Sergisi’yle açılan galeri Akatlar’da bulunuyor. Adres: Ebululla Caddesi, Ülgen Sokak, 4.Gazeteciler Sitesi, No: 18/A1 Akatlar. 88 KIŞ Anneanneleriniz ibi beslenin Slow Food Türkiye, Yağmur Böreği ve Beşiktaş Belediyesi, Toprak Ana Günü (Terra Madre) kapsamında 11 Aralık 2012 tarihinde Prof.Dr. Kenan Demirkol’u “Beslenme Alışkanlıklarımız, Gıdaların Sağlığımız Üzerinde Etkisi” adlı konuşmasıyla Levent Kültür Merkezi’nde konuk olarak ağırladı. Demirkol, konuşmasında modern tarım yönteminin bir getirisi olarak dayatılan hibrit (melez) tohumlarının hem insan sağlığı üzerindeki zararlarına hem de küçük çiftçi için dezavantajlarından bahsetti. Çiftçinin her seferinde yeniden tohum almaya mecbur kaldığı için bu durumun çiftçileri zarara soktuğunu belirtti. Melez tohum kadar, yapay gübreleme ve ilaçlamaların da üretim kalitesini düşürdüğünden ve sağlığı tehdit ettiğinden söz eden Demirkol, ilaçlama adı altında toprağa, mahsule ve suya katılan zehirlerin insan vücudu tarafından tolere edilemediği dile getirdi. Demirkol, şu an dünyada dokuz milyar insanı doyuracak gıdanın olduğunu ancak para kazanma motivasyonundan dolayı bugün bir milyar insanın aç kaldığını, üretim fazlası olan gıdaların çöp olduğunun da altını çizdi. Ayrıca, gıda sektöründe maliyetlerin yaklaşık %17’sini ulaşım masrafları oluşturduğunu belirten Demirkol, herkesin kendi topraklarında yetişen ürünleri yemesini ve satın almasını teşvik edilmesi gerektiğini söyledi. Slow Food Türkiye destekçisi olan Demirkol, tarım ve hayvancılık alanında acilen geleneksel üretim koşullarına dönülmesi gerektiğini vurgularken, yaklaşık bir saatlik konuşması “anneannelerimiz gibi beslenin” diyerek özetledi. Demirkol, konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. Emekli öğretmenler öğrencileriyle buluştu Beşiktaş Yeni Levent Lisesi öğrencileri Öğretmenler Günü nedeniyle emekli öğretmenleriyle bir araya geldi. Beşiktaş Yeni Levent Lisesi’nden 25 yıl önce mezun olan öğrencilerin eşleri ve çocuklarıyla birlikte katıldığı yemek Ortaköy Karayolları Tesisleri’nde düzenlendi. Yılların özlemini gideren eski mezunlar, bu davranışlarıyla öğretmenlerine verdikleri saygıyı ve değeri göstermiş oldular. KIŞ 89 aber er Ustalara Say ı da bir demet tebessüm Sekizinci sezonuna Kemal Sunal gecesiyle başlayan Ustalara Saygı etkinliğinin 10 Aralık’taki ustaları Adile Naşit ve Selim Naşit’ti... Beşiktaş Belediyesi tarafından sekiz sezondur düzenlenen “Ustalara Saygı” toplantıları, 10 Aralık 2012 Pazartesi akşamı tiyatro ve sinemamızın ikinci kuşak “Naşit”leri Adile Naşit ve Selim Naşit için hazırlanan geceyle devam etti. Faruk Şüyün tarafından hazırlanan etkinlik, Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Ülkemizde mizahı yaratanların başında gelen babaları Komik-i Şehir Naşit Bey ile anneleri kantocu Amelya Hanım’dan aldıkları sanat sevgisi ve yetenekle kendileri de halkın sevgilisi olmayı başaran Adile Naşit - Selim Naşit kardeşler için hazırlanan anma gecesi, bu iki ünlü Naşit’in tiyatro ve sinemayla geçen yaşamlarına bir saygı duruşu niteliği taşıdı. Yağmur Kalyoncu’nun sunduğu gecede, aramızdan 1987’de ayrılan Adile Naşit ve 2000 yılında kaybettiğimiz Selim Naşit, tüm yaşamları boyunca yaptıkları gibi hatıralarıyla da seyircilerin yüzlerini güldürdü. İki kardeşin çocuk yaşlarda başladıkları uzun sanat yaşamları boyunca yollarının kesiştiği isimlerden; Ayşe Erbulak, Engin Ayça, Gülriz Sururi, Gülsen Tuncer, Güner Özkul, Erol Evgin, Halit Akçatepe, Halit Kıvanç, Kâmuran İnselel, Nilüfer Açıkalın, Selahattin Beyazıt, Temel Gürsu ve Zeki Alasya “Ustalara Saygı”ya konuk oldu. Serap Gedik’in TRT için hazırladığı “Naşit’ten Naşit’e” belgeselinden bölümlerin ve aile albümünden fotoğraflardan oluşan bir dia gösterisinin de izlenildiği etkinlikte; Selim Naşit’in eşi Peyker Özcan ve oğlu Naşit Özcan da sahneye gelerek duygu ve düşüncelerini seyircilerle paylaştı. 90 KIŞ Bize erçekleri kim österecek Ocak Şubat 2013 Programı • 2 Ocak “Beş Kırık Kamera” Yönetmen: Emad Burnat, Guy Davidi • 9 Ocak “Bıyık” Yönetmen: Belmin Söylemez • 16 Ocak “İşte Böyle” Yönetmen: Osman Şişman, Özlem Sarıyıldız • 23 Ocak “Davutpaşa’nın Külleri” Yönetmen: Ayten Başer • 6 Şubat “Koşucular Şehri”, Yönetmen: Jerry Rothwell • 13 Şubat “Gazze Kalkanı” Yönetmen: Tania Khalaf • 20 Şubat “Yaşam Marangozu” Yönetmen: Deniz Koçak • 27 Şubat “Dövmenin Dili” Yönetmen: Mihriban Sezen Dövmenin Dili, ubat “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” ülkemizin en uzun soluklu belgesel etkinliği olma yolunda sağlam adımlarla yürüyor. Beşiktaş Belediyesi’nin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Belgesel Sinemacılar Cemiyeti’yle birlikte düzenlediği belgesel etkinliği bu yıl dördüncü sezonuna girdi. Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nda dört sezondur dünyanın dört bir yanından yüzü aşkın belgesel gösterildi. Ve yüzü aşkın belgesel sinemacıyı ve gazeteciyi ağırladı. Belgesel severler dört sezondur aynı yerde, aynı günde ve saatte söyleşilerle zenginleştirilmiş belgesel gösterimlerini izlemeye alıştı. Dördüncü sezonun programında da bize gerçekleri gösteren belgeseller var. Gerçeklerin peşinden günlerini, aylarını harcayan belgesel sinemacılar var. Dördüncü sezon Soner Yalçın’ın yönettiği “Menekşe’den Önce” belgeseliyle 10 Ekim 2012’de başladı. Sivas katliamını anlatan belgeselin söyleşi bölümünün konukları Zeynep Altıok Akatlı, Halide Didem ve gazeteci Tuğçe Tatari’ydi. İzleyen hafta gösterilen “Şer Ekseninden Gece Masalları” Irak, İran ve Kuzey Kore’den üç çocuk masalını sinema perdesine aktardı. Atlas Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek belgeselin ardından izleyicileri “Binbir Gece Masalları”nın büyülü ama bir o kadar gerçek dünyasına götürdü. Kasım ayı sonunu Jerôme le Maire’in “Çay ya aşam Maran ozu, ubat da Elektrik” belgeseliyle, aralık ayını ise Serdar Güven’in “Salkım Söğüt Saçlım” belgeseliyle karşıladık. “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit”te daha önce de belgesellerini izlediğimiz Rodi Yüzbaşı’nın “Maya”sı 14 Kasım’da izleyecilere inanılmaz bir görsel şölen sundu. 21 Kasım’da gösterilen Fredrik Gertten’in “Koca Çocuklar Muza Gitti” belgeselinin konuğu gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’ydu. Etkinlik, Bingöl Elmas’ın çocuk gelin sorununu anlattığı “Evcilik” ve Murat Erün’ün engellilerinin de seyahat hakkını hatırlatan belgeseli “800 Kilometre Engelli” ile devam etti. Veli Kahraman’ın kaybolmaya yüz tutmuş Zazaca’yla ilgili belgeseli “Ana Dilim Nerede?” hem belgesel hem kurmaca özellikleriyle izleyecilere farklı bakışların belgesel sinemayı zenginleştireceğini gösterdi. 2012’yi Robin Hessman’ın “Benim Perestroikam” ve Servet Dilber, Aytunç Akad, Gürcan Öztürk yönetmenliğini üstlendiği “İstanbul Meyhaneleri” belgeselleriyle uğurladık. “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” yeni yılda yine farklı belgeselleri izleyiciyle buluşturacak. Görmeye hazır olanlara, her çarşamba, 19:00’da Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu’nda gerçekleri gösterecek. İstanbul Meyhaneleri, Aralık KIŞ 91 24 saat Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi Her konu için arayın... 7 gün 24 saat 444 44 55 BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹ ACİL NUMARALAR 110 Yangın İhbar Belediye Başkanlığı 112 Sıhhi İmdat Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70 İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr 121 Telefon Arıza 122 Ankesör Arıza 126 Kablo TV Arıza 154 Alo Trafik Belediye Başkanlığı (Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah. Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat) Faks: 0212 259 16 83 Özel Kalem Müdürlüğü Tel: 0212 280 48 00 155 Polis İmdat 156 Jandarma İmdat 158 Alo Sahil Güvenlik Emlak ve İstimlak Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 54 Teftiş Kurulu Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 94 175 Alo Tüketici 177 Orman Yangın İhbarı 182 Ruhsal Bunalım Danışma İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 96 Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 42 184 Sağlık Danışma 185 Su Arıza 186 Alo BEDAŞ Temizlik İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 65 Arnavutköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 265 12 66 Yazı İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 26 Levent Zabıta Karakolu Tel: 0212 269 53 08 Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 92 Gayrettepe Zabıta Karakolu Tel: 0212 272 37 89 3. Kolordu Komutanlığı Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1 Tel: 0212 365 12 00 Faks: 0212 285 03 23 Dikilitaş Semt Evi Emirhan Cad. Dilek Sk. No:2 Tel: 0212 261 29 26 Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137 Tel: 0212 318 86 00 Etiler Yaşam Evi Etiler Mah. Ahular Sk. No:19 Tel: 0212 263 43 69 Kadastro Müdürlüğü Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Tel: 0212 236 51 65 Ulus Yaşam Evi Nisbetiye Mah. Ilgın Sk. No: 3 Ulus- Tel: 0212 269 81 98 Darphane Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sk. No: 55 Tel: 0212 370 90 00 Ulus Semt Evi Ulus Mah. Yol Sk. No: 2 Ulus Tel: 0212 287 27 15 Deniz Müzesi Komutanlığı Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93 Ortaköy Yaşam Evi Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy Tel: 0212 227 33 94 Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge Müdürlüğü Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53 Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76 Mali Hizmetler Müdürlüğü Tel: 0212 319 41 23 Hukuk İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 28 Sağlık İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 04 Destek Hizmetler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 34 İmar ve Şehircilik Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 53 Zabıta Müdürlüğü Tel: 0212 260 60 05 Plan ve Proje Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 75 Evlendirme Dairesi Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah. Tel: 0212 260 64 97 Fen İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 63 Ortaköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 260 54 53 Park ve Bahçeler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 64 Çarşı Zabıta Karakolu Tel: 0212 258 16 73 187 Doğalgaz Acil 188 Cenaze Hizmetleri Gençlik Merkezi Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5 Tel: 0212 259 06 73 Kız Öğrenci Konuk Evi Çitlenbik Sk. No: 29 Yıldız Tel: 0212 236 10 24-25 Erkek Konuk Evi Prof. Dr. Bülent Tarcan Sk. No: 25/A Gayrettepe Tel: 0212 274 07 30, 0212 274 00 87 RESM‹ DA‹RELER Abbasağa Mahallesi, Güneş Saati 92 B+ KIŞ 2. Şube Emniyet Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sk. No: 7 Tel: 0212 214 40 10 Faks: 0212 214 47 00 Halk Eğitimi Merkezi Dikilitaş Mah. Leylak Sk. No:10 Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02 İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Nisbetiye Mah. Adnan Saygın Cad. Müderris Salih Rüştübey Sk. 2. Ulus Tel: 0212 325 49 28 Faks: 0212 325 91 20 İlçe Özel İdare Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 415 40 00 İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Başlık Sk. No:1 Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41 BEDAŞ Bedaş Genel Müdürlük Tel: 0212 311 36 00 Faks: 0212 361 86 86 Jandarma Bölge Komutanlığı Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1 Tel: 0212 213 44 00 Harp Akademileri Komutanlığı Yeni Levent Tel: 0212 398 01 00 Kaymakamlık Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11 İstanbul Merkez Komutanlığı Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65 Nüfus Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15 İlçe Emniyet Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Tel: 0212 327 50 80 Faks: 0212 260 99 99 Milli Saraylar Daire Başkanlığı Dolmabahçe Sarayı, Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92 Müftülük Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 41 Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10 Polis Eğitim Müdürlüğü Akat Mah. Selçuklar Sk. No: 24 Tel: 0212 352 36 90 Faks: 0212 352 36 92 Beşiktaş Tapu Müdürlüğü Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51 TRT İstanbul Televizyonu Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 83 Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16 Türk Telekom Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40 Tel: 0212 288 21 00 Faks: 0212 266 46 46 Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 11 Afet Yönetim Merkezi Karanfilköy Mah. Cumhuriyet Cad. Tel: 0212 352 24 38 - 0212 352 16 78 POLİS MERKEZLERİ Arnavutköy Polis Merkezi 1.Cadde No: 52 Arnavutköy Tel: 0212 263 60 07 Beşiktaş Polis Merkezi Yıldız Parkı girişi Çırağan Tel: 0212 327 52 77 Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sk. No: 1 Etiler Tel: 0212 263 17 67 Faks: 0212 263 17 66 Levent Polis Merkezi Hacı Adil Caddesi No:1 Levent Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 264 18 00 H‹ZMET B‹R‹MLER‹ İ.E.T.T. 1. Hareket Amirliği Tel: 0212 227 39 23 İ.E.T.T. İşletme Şefliği Tel: 0212 227 70 25 İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez Amirliği Tel: 0212 268 35 38 İGDAŞ Genel Müdürlüğü Tel: 0212 499 11 11 Faks: 0212 449 11 33 İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü Tel: 0212 499 22 22 Faks: 0212 499 22 09 İGDAŞ Etiler Şefliği Tel: 0212 499 32 41 Faks: 0212 499 32 44 İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği Tel: 0212 499 32 56 Faks: 0212 499 32 59 İSKİ Şube Müdürlüğü Tel: 0212 328 17 50 İSKİ Müşteri Hizmetleri Tel: 0212 301 74 30 MUHTARLIKLAR Abbasağa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Yüksel Sağat Cihannuma Mah. Çömezler Sk. No: 1 Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57 Akat Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84 Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Sedef İrteş Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sk. No: 27 Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95 Balmumcu Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cüneyt Doğan Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sk. No: 21 Tel: 0212 347 75 05 Faks: 0212 347 75 05 Ziya Kalkavan Denizcilik Anadolu Lisesi Bebek Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Aydın Onar Bebek Mah. Bebek Hamamı Sk. No: 8B Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00 Ortaköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Refik Namunlu Gürcü Kızı Sk. No: 4 Tel: 0212 261 65 21 Sefa Polikliniği Nüzhetiye Cad. No: 23/2 Tel: 0212 503 92 40 Merkez Sağlık Ocağı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 327 33 14 Faks: 0212 327 33 14 Cihannuma Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ertan Kurtlutepe Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sk. No: 15 D: 1 Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62 Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Zeki Bölükbaşı Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5 Tel: 0212 258 75 74 Transmed Polikliniği Levent Mah. Fulya Sk. No: 7 Tel: 0212 281 13 00 Ana Çocuk Sağlığı Merkezi Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. Gönenoğlu Sk. No: 10 kat: 1 Tel: 0212 327 31 66 Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Abdullah Sızmaz Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sk. No: 12A Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33 Türkali Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ahmet Bayraktar Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136 Tel: 0212 259 87 10 Etiler Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Seçil Eşki Etiler Mah. Ahular Sk. No: 19 Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28 Ulus Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Kadriye Gedik Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sk. No: 2 Tel: 0212 287 27 15 Faks: 0212 263 42 12 Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Necla Başar Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sk. No: 26 Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16 Vişnezade Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Reyhan Cinyusuf Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53 Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23 Konaklar Mahallesi Muhtarlığı Muhtar: Aslı Akyüz Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sk. No: 1 Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99 Yıldız Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Şevki Yıldırım Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1 Tel: 0212 261 50 05 Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah. Kırbaç Sk. No: 40 Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38 Kültür Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Dursun Gül Kültür Mah. Sekbanlar Sk. No: 88 Tel: 0212 265 07 55 Faks: 0212 263 35 37 Levazım Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ziya Uygur Levazım Mah. Koru Sk. No: 7 Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21 Levent Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Muzaffer Türk Levent Mah. Gonca Sk. No: 12 Tel: 0212 264 75 31 Mecidiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cemal Şensöz Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sk. No: 5 Tel: 0212 261 73 30 İSKİ Beşiktaş Şefliği Tel: 0212 301 74 10 Faks: 0212 301 66 78 Muradiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sk. No: 2 Tel: 0212 260 41 25 İTFAİYE Tel: 0212 227 81 19 - 0212 258 75 340212 259 15 06- 0212 259 15 070212 258 75 34- Faks: 0212 258 80 15 Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 30 Tel: 0212 281 71 61 SAĞLIK KURULUŞLARI Dentistanbul Diş Hastanesi Yıldız Cad. No: 71 Tel: 0212 310 56 00 Hattat Hastanesi Yeni Sülün Sk. No: 85, 3.Levent Tel: 0212 282 36 46 Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sk. No: 8 Tel: 0212 283 34 00 Levent Semt Polikliniği Levent Mah. Binbir Çiçek Sk. No: 2 Tel: 0212 268 35 45 Şaban Gündeş Aile Sağlığı Merkezi Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21 Tel: 0212 257 01 16 Ege Polikliniği Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16 Tel: 0212 325 40 46 Beşiktaş Semt Polikliniği Barbaros Bulvarı Bostancı Veli Sk. No:3 Tel: 0212 227 02 45 Cosmed Polikliniği Levent Mah. Yeni Sülün Sk. No: 105 Tel: 0212 283 22 21 Yaşasın Hayat Polikliniği Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39 Tel: 0212 236 73 00 Medis Polikliniği Konaklar Mah. Akasyalı Sk. No: 10 Tel: 0212 269 66 66 Micromed Polikliniği Sarmaşık Sk. No: 31 Levent Tel: 0212 281 68 00 Etiler Kardiyoloji Polikliniği Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Tel: 0212 352 52 51 Kranioplast Polikliniği Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 Tel: 0212 283 92 92 Refresh Polikliniği Levent Mah. Krizantem Sk. No: 19 Tel: 0212 324 74 54 Özel Tunç Polikliniği Kültür Mah. Çamlık Sitesi A 1 Blok D: 3 Tel: 0212 287 01 00 Güzel Günler Polikliniği Levent Mah. Güllü Sk. No: 4 Tel: 0212 278 27 71 SSK Beşiktaş Dispanseri Cihannüma Mah. Bostancı Veli Sk. No: 3 Tel: 0212 261 71 15 SSK Levent Dispanseri Binbir Çiçek Sk. Levent Tel: 0212 268 35 45 Dikilitaş Sağlık Ocağı Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sk. No: 4 Tel: 0212 327 17 89 Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 236 22 65 Verem Savaş Dispanseri Barbaros Bulvarı Bostancı Veli Sk. No: 3 Kat: 2 Tel: 0212 327 79 86 Semt Aile Sağlığı Merkezi Abbasağa Mah. Barbaros Bulvarı, Bostancı Veli Sk. No:3 Tel: 0212 236 99 97 Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109 Tel: 0212 236 77 62 NeoLife Tıp Merkezi Nisbetiye Mahallesi Yücel Sk. No: 6 1. Levent Tel: 0212 385 31 00 Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sk. No: 20 Tel: 0212 259 56 18 Levent Sağlık Ocağı Nisbetiye Mah. Yücel Sk. No: 15 Tel: 0212 279 58 26 Karanfilköy Sağlık Ocağı Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Tel: 0212 351 25 53 Baykent Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aydın Sk. No: 8 Tel: 0212 284 00 90 Boğaziçi Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sk. No: 7 Tel: 0212 227 00 00 Çebi Tıp Merkezi Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58 Tel: 0212 227 55 55 Ota Tıp Merkezi Sinanpaşa Mah. Cad. No: 23 Tel: 0212 227 84 50 Jinemed Tıp Merkezi Muradiye Mah. Deryadil Sk. No:1 Tel: 0212 260 40 40 Dikilitaş Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sk. No: 1A Tel: 0212 327 19 12 Acıbadem Etiler Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8 Tel: 0212 283 03 33 B+ KIŞ 93 24 saat International Etiler Tıp Merkezi Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Tel: 0212 280 40 30 Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80 Ortaköy Tıp Merkezi Balmumcu Mah. Varnalı Sk. No: 3 Tel: 0212 347 11 30 Acıbadem Fulya Hastanesi Dikilitaş Mah. Hakkı Yeten Cad. Yeşilçimen Sk. No: 23 Tel: 0212 306 44 44 Faks: 0212 306 40 00 Otim Med Diyaliz Merkezi Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sk. No: 9 Tel: 0212 327 87 47 Renmed Diyaliz Merkezi Levent Mah. Begonya Sk.No: 10 Tel: 0212 269 47 93- 0212 278 11 14 Türkiye Kanserle Savaş Vakfı Nisbetiye Mah. Yücel Sk. No: 6-8 Tel: 0212 278 83 41 Cosmed Est. ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yeni Sülün Sk. No: 17 Tel: 0212 283 91 81 Levent Genel Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yasemin Sk. No: 2/1 Tel: 0212 324 01 50 Acıbadem Levent Tıp Merkezi Levent Çarşı No: 17 Tel: 0212 324 01 48 İstanbul Ortopedi Merkezi Levent Mah. Çilekli Cad. No: 1 Tel: 0212 324 03 24 Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Manolyalı Sk. No: 15 Tel: 0212 283 92 70 Novita Cerrahi Merkezi Levent Mah. Manolyalı Sk. No: 5 Tel: 0212 284 97 03 Özel Aileden Biri Evde Bakım Hizmetleri Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 8 2 Blok D: 24 Tel: 0212 347 26 70 Dünya Göz Hastanesi Nisbetiye Cad. Yanarsu Sk. No :1 Tel: 444 44 69 Memorial Etiler Tıp Merkezi Nispetiye Cad. Erdölen İşhanı No. 38 Etiler Tel: 0212 324 99 99 Özel Gastro Med Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2 Tel: 0212 324 73 73 Fertijin Kadın Sağlığı Merkezi Bebek Mah. Bebek Yokuşu Sk. No: 6 Etiler Tel: 0212 287 57 75 Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13 Etiler Tel: 0212 324 30 10 OTELLER Bebek Oteli Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34 Tel: 0212 358 20 00 Faks: 0212 263 26 36 Conrad İstanbul Cihannüma Cad. Saray Mah. No: 5 Tel: 0212 310 25 25 Faks: 0212 259 66 67 Çırağan Palace Kempinski Çırağan Cad. No: 32 Tel: 0212 326 46 46 Faks: 0212 259 66 87 Dedeman Otel Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 52 Tel: 0212 337 39 00 Faks: 0212 356 19 50 Four Seasons Hotel Çırağan Cad. No:28 Devlet Güvenlik Mahkemesi Yanı Tel: 0212 381 40 00 Faks: 0212 381 40 10 La Maison Hotel Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 63 Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 227 42 78 Ortaköy Princess Hotel Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10 Tel: 0212 227 60 10 Faks: 0212 260 21 48 Parksa Hilton Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12 Tel: 0212 310 12 00 Faks: 0212 227 91 85 Radisson Sas Bosphorus Hotel Yıldız Mah. Çırağan Caddesi 46 Tel: 0212 310 15 00 Sürmeli Hotel Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sk. No: 3 Tel: 0212 272 11 60 Faks: 0212 272 75 32 The Plaza Otel Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165 Tel: 0212 274 13 13 Faks: 0212 273 15 90 Hotel Les Ottomans Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68 Tel: 0212 359 15 00 Faks: 0212 359 15 40 Swissôtel The Bosphorus, Istanbul Bayıldım Caddesi No: 2 MaçkaTel: 0212 326 11 00 , Faks: 0212 326 11 22 Fulya Sanat PARK CAFELERİ Kültür Cafe Kültür Mah. Orkide Sk. No: 7 Prof. Dr. Aykut Barka Deprem Parkı içi Kültür Merkezi Köyiçi Cad. No: 39 Tel: 0212 260 11 56 MÜZELER Sanatçılar Cafe Akat Mah. Tepecik Yolu No: 11A Sanatçılar Parkı içi Aşiyan Müzesi Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Tel: 0212 263 69 86 Sporcular Cafe Konaklar Mah. Ihlamur Sk. No: 6 Sporcular Parko içi Deniz Müzesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Tel: 0212 327 43 45 SİNEMALAR Akmerkez AFM Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56 Tel: 0212 282 05 05 Peugeot Cine City (Alkent Sitesi) Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sk. No: 3 Tel: 0212 352 16 66 Mayadrom AFM Akat Mah. Orkide Sk. No: 1 Tel: 0212 444 12 36 Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4 Tel: 0212 261 42 98 Şehir Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Yıldız Sarayı Tel: 0212 258 53 44 Yıldız Sarayı Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Tel: 0212 258 30 80 ÜNİVERSİTELER Bahçeşehir Üniversitesi Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sk. No: 4-6 Tel: 0212 236 54 90 Melih Cevdet Anday Sahnesi W Hotel Süleyman Seba Cad. No: 22 Tel: 0212 381 21 21 , Faks: 0212 381 21 81 Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16 Tel: 0212 351 93 82-84 Fulya Sanat Hakkı Yeten Cad. Ahçıoğlu Plaza No:10 Dikilitaş Tel: 0212 215 60 29-36 Faks: 0212 215 60 37 Boğaziçi Üniversitesi Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sk. No: 2 Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Tel: 0212 359 54 00 Galatasaray Üniversitesi Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Tel: 0212 227 44 80 Mustafa Kemal Merkezi Attila İlhan Sahnesi Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Tel: 0212 351 24 56 Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu Levent Mah. Çalıkuşu Sk. No: 2-4 Tel: 0212 325 73 71 Balmumcu Mahallesi Muhtarlığı 94 B+ KIŞ Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1 2 Tel: 0212 236 10 27 Yeditepe Üniversitesi Göz Merkezi Şakir Kesebir Cad. Gazi Umur Paşa Sk. No: 28 Balmumcu Tel: 0212 211 40 00 Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Mah. Hamam Sk. No: 2 Tel: 0212 259 70 70 TAKSİ DURAKLARI •Abbasağa Mahallesi Yıldız Taksi Tel: 0212 260 06 06 Conrad Taksi Tel: 0212 260 55 40 Çırağan Taksi Tel: 0212 227 72 66 •Akatlar Mahallesi KÜLTÜR MERKEZLERİ Akatlar Kültür Merkezi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yıldız Mah. Çiğdem Sk. No: 1 Tel: 0212 259 17 90 Karanfil Taksi Tel: 0212 651 97 68 Akatlar Taksi Tel: 0212 351 65 25 Site Taksi Tel: 0212 268 42 85 Mayadrom Taksi Tel: 0212 325 81 69 MKM Taksi Tel: 0212 352 02 41 - 61 •Arnavutköy Mahallesi Haliç Üniversitesi Çiğdem Sk. No: 2/A Gayrettepe Tel: 0212 288 69 69 İstanbul Bilim Üniversitesi Gayrettepe Mah. Büyükdere Cad. No: 120 Tel: 0212 213 64 86 İskele Taksi Tel: 0212 265 94 33 Sizin Taksi Tel: 0212 263 38 50 Bebek Taksi Tel: 0212 263 73 69 İstanbul Teknik Üniversitesi Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90 Tel: 0212 293 13 00 •Balmumcu Mahallesi Merkez Taksi Tel: 0212 263 72 45 İdil Taksi Tel: 0212 266 05 30 Cihan Taksi Tel: 0212 272 03 07 •Bebek Mahallesi Çınar Taksi Tel: 0212 265 22 37 İskele Taksi Tel: 0212 265 94 33 •Dikilitaş Mahallesi Esen Taksi Tel: 0212 272 29 07 Öz Ulaş Taksi Tel: 0212 266 18 17 •Konak Mahallesi Güven Taksi Tel: 0212 261 65 27 Oyak Site Taksi Tel: 0212 264 16 58 Dikilitaş Merkez Taksi Tel: 0212 261 56 26 Yeni Levent Taksi Tel: 0212 268 12 10 Emirhan Taksi Tel: 0212 260 75 35 4. Levent Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64 Öner Taksi Tel: 0212 211 66 63 Konaklar Taksi Tel: 0212 281 56 19 Koza Taksi Tel: 0212 267 17 00 Köşk Taksi Tel: 0212 264 44 23 •Etiler Mahallesi •Kuruçeşme Mahallesi Bahar Taksi Tel: 0212 351 10 58 Çeşme Taksi Tel: 0212 265 88 22 Bizim Taksi Tel: 0212 263 53 15 Park Taksi Tel: 0212 287 61 56 Attila İlhan Parkı •Levent Mahallesi Doğan Taksi Tel: 0212 265 36 96 Günaydın Taksi Tel: 0212 265 32 17 Özen Taksi Tel: 0212 287 04 02 •Gayrettepe Mahallesi Esentepe Taksi Tel: 0212 266 23 80 Sahil Taksi Tel: 0212 265 88 22 Sevgi Taksi Tel: 0212 282 43 77 Basın Taksi Tel: 0212 264 69 89 Levent Taksi Tel: 0212 264 16 17 Site Taksi Tel: 0212 268 42 85 Nisbetiye Taksi Tel: 0212 264 22 31 2. Ulus Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 79 Öz Turizm Taksi Tel: 0212 269 90 99 •Ortaköy Mahallesi Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 91 •Vişnezade Mahallesi Öz Ortaköy Taksi Tel: 0212 260 06 95 Aile Taksi Tel: 0212 261 48 55 Öz Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 259 41 52 Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 260 36 24 •Ulus Mahallesi •Kültür Mahallesi Levent Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64 Kültür Taksi Tel: 0212 265 72 72 Uygun Taksi Tel: 0212 269 22 65 Bulut Taksi Tel: 0212 265 77 11 Birlik Taksi Tel : 0212 269 01 87 •Levazım Mahallesi •Nisbetiye Mahallesi Levazım Taksi Tel: 0212 267 17 29 Birlik Taksi Tel: 0212 269 01 87 Merkez Taksi Tel: 0212 269 59 81 Merkez Taksi Tel: 0212 327 33 60 Ulus Vadi Taksi Tel: 0212 287 69 19 İSKELELER Öz Ulus Taksi Tel: 0212 263 05 06 Arnavutköy İskelesi Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad. Tel: 444 18 51 Ulus Taksi Tel: 0212 263 69 46 Bebek İskelesi Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Tel: 444 18 51 Kadıköy İskelesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Tel: 444 18 51 Üsküdar İskelesi Sinanpaşa Mah. İskele Cad. Tel: 444 18 51 Ortaköy İskelesi Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sk. Tel: 444 18 51 Ihlamur Kasrı B+ KIŞ 95