02 - Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi

Transkript

02 - Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
BESLENME
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül-Ekim-Kasım-Aralık 2014 Sayı:02 Cilt:01 Kış Dönemi
September-October-November-December 2014 Issue:02 Volume:01 Winter Term
İÇİNDEKİLER
BİR GRUP İLKÖĞRETİM SINIF ÖĞRETMENİNİN
BESLENME BİLGİ DÜZEYİ
ASSESSMENT OF SYMPTOMS OF LACTOSE
1-12
INTOLERANCE AND MILK CONSUMPTION
HABITS OF PRIMARY SCHOOL STUDENTS Aydan ERCAN, Selen YILMAZ, Necmettin ALTUNDAĞ
36-44
Ezgi TOPTAŞ BIYIKLI, Mehmet AKMAN
KETOJENİK DİYETİN ANTİEPİLEPTİK ETKİSİ
13-24
EXPLORING THE LEVEL OF NUTRITION
Rahime Evra ÇAKIR, Mendane SAKA
KNOWLEDGE AND INFLUENCING FACTORS IN A
TOPLU YEMEK ÜRETEN İŞLETME
TURKISH COMMUNITY SAMPLE
MUTFAKLARININ HİJYEN DURUMLARININ
Ayten Aylin ALSAFFAR
DEĞERLENDİRİLMESİ
45-57
25-35
YETİŞKİNLERİN KENDİ DİYETLERİNE
Gülperi HAKLI, Funda Pınar ÇAKIROĞLU
İLİŞKİN TUTUMLARI Aslı UÇAR, Yahya ÖZDOĞAN, Ayşe Özfer ÖZÇELİK
II
58-66
BAŞ EDİTÖR
Aslı UÇAR
BAŞ EDİTÖR YARDIMCILARI
Nazan AKTAŞ
Yahya ÖZDOĞAN
ULUSLARARASI YAYIN KURULU
Arash RASHİDİ
Azadeh DAVARİ
Paul JOHNSTON
İSTATİSTİK VE ÖLÇME DEĞERLENDİRME
Gökhan DELİCEOĞLU
Işık BAYRAKTAR
Saliha ALTIPARMAK
YÖNETİM KURULU
Ayşe Özfer ÖZÇELİK
Metin Saip SÜRÜCÜOĞLU
Funda Pınar ÇAKIROĞLU
Münevver ARISOY
Çetin YAMAN
Gülten HERGÜNER
Fatih ÇATIKKAŞ
Murat KORKMAZ
Gökşen ARAS
Ali Serdar YÜCEL
Aslı UÇAR
Nazan AKTAŞ
Yahya ÖZDOĞAN
Gökşen ARAS
Av. Onur BAYKAN
TEKNİK EDİTÖR
Burhan MADEN
KAPAK TASARIM
Ozan KARABAŞ
İLETİŞİM VE SEKRETERLİK
Esma ASİL
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Murat KORKMAZ
DİL EDİTÖRLERİ
Gökşen ARAS (İngilizce)
Gülsemin HAZER (Türkçe)
YAYIN KURULU
Aslı UÇAR
Nazan AKTAŞ
Serkan YILMAZ
Yahya ÖZDOĞAN
Murat KORKMAZ
Metin Saip SÜRÜCÜOĞLU
Ayşe Özfer ÖZÇELİK
Funda Pınar ÇAKIROĞLU
Münevver ARISOY
Gülsemin HAZER
Gökşen ARAS
Ali Serdar YÜCEL
Saliha ALTIPARMAK
Esma Asil
Gülten HERGÜNER
Nalan AKDOĞAN
Ümran SEVİL
III
IV
DİĞER DERGİLERİMİZ
1. BESLENME ALIŞKANLIKLARI
2. KADIN HASTALIKLARI VE JİNEKOLOJİ
3. ORTOPEDİ TRAVMATALOJİ
4. PAZARLAMA VE PAZAR ARAŞTIRMALARI
5. MÜHENDİSLİK VE FEN BİLİMLERİ
6. İKTİSAT VE EKONOMİ YÖNETİMİ
7. MULTİDİSİPLİNER SOSYAL BİLİMLER
8. EDEBİYAT VE İLETİŞİM ARAŞTIRMALARI
9. OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ARAŞTIRMALARI
10. HEMŞİRELİK
11. MİMARLIK VE TASARIM
12. PSİKİYATRİ VE PSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARI
13. MÜZİK VE SAHNE SANATLARI
14. EKONOMİ YÖNETİMİ VE ARAŞTIRMALARI
V
http://www.dbhadergisi.com
http://www.jacsdergisi.com
http://www.otshdergisi.com
http://www.uhpadergisi.com
http://www.hmfdergisi.com
http://www.iibdergisi.com
http://www.uhbabdergisi.com
http://www.uhedergisi.com
http://www.aceddergisi.com
http://www.khsdergisi.com
http://www.mtddergisi.com
http://www.uhpdergisi.com
http://www.uhmadergisi.com
http://www.uheyadergisi.com
Doç. Dr. Aslı UÇAR
Baş Editör
Değerli Okurlar.,
Beslenme alanında yapılan çalışmaların yer aldığı DBHAD “Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları
Dergisi” nin ikinci sayısını çıkarmanın heyecanını yaşıyorum. Bilindiği gibi dergimizi yılda üç sayı olarak çıkartmayı
hedefledik. Alanında henüz çok yeni olan dergimizin bu sayısı 2014 yılı itibariyle son sayımız olup, bir sonraki
sayımız 2015 Nisan ayında yayınlanacaktır. Dergimizin bu sayısında 6 makaleye yer verdik. Bu çalışmalardan
2’si derleme, diğerleri araştırma makalesi niteliğindedir. Tabi ki makalelerin dergide yer alabilmesi sürecinde
birçok kişinin emeği geçmiştir. Bu nedenle başta yazarlarımız olmak üzere, dergimize gönderilen makalelerin
en kısa sürede değerlendirilmesine katkı sağlayan hakemlerimize ve dergi ekibimizde yer alan kişilere teşekkür
ediyorum. Dergimizin bu sayısında yer alan makalelerin de, alanda çalışan kişilerin yapacağı diğer çalışmalara
katkı sağlayacağını düşünüyorum. Alanında yeni olan dergimize göndermiş olduğunuz yayınların sayısındaki
artışın bizleri çok sevindirdiğini ifade etmek isterim. Dergimizin göndereceğiniz çalışmalarla zenginleşeceğinin
bilincindeyiz. Bu nedenle de dergimizin üniversiteler tarafından kabul gören indekslerde yer alması için her türlü
çalışmayı yapmaktayız. Çıkan her yeni sayımızla birlikte dergimizin alanda kabul edilen ve uluslararası tanınan
bir dergi olarak yer alacağına inanıyoruz. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere tüm okurlarımıza, yazarlarımıza ve
dergimiz bilim kurullarında yer alan bilim insanlarına sağlık, esenlik ve mutluluklar diliyorum. Saygılarımla…
(Dergimizde etik kurul raporu gerektiren her türlü çalışmada yazar(lar) editörlüğe ve derginin sistemine yayın
yüklerken gerekli etik kurul rapor bilgilerini girmekle yükümlüdür. Hiçbir koşul ve şartlarda oluşan ya da oluşacak
bir sorunda – problemde dergimiz, yayın kurulu, imtiyaz sahibi, yazı işleri, hakem ve bilim kurulları sorumluluk
kabul etmez. Yazar(lar) bu bilgiyi dergiye yazılı olarak vermekle yükümlüdür. Bu konuda tüm sorumluluk yazar(lar)
a aittir).
Basın Yayın Kanunun “5187” gereğince basılı eserler yoluyla işlenen fiillerden doğan maddi ve manevi
zarar m-13-14 kapsamında dergimizde yayınlanan yayınların içeriği ve hukuki sorumluluğu tek taraflı olarak
yazar(lar) a aittir. Dergimiz, yönetim, hakem, editör, bilim ve imtiyaz sahibi bu yükümlülükleri kabul etmez.
Dergimizde bilimsel içerikli, literatüre katkı yapan, bilimsel anlamda değer ifade eden çalışmalar kabul edilir
ve yayınlanır. Bunun dışında siyasi, politik, hukuki ve ticari içerikli fikri sınai haklar kanununa aykırılık içeren
yayınlara yer verilmez. Olası bir olumsuzluk durumunda yazar(lar) doğabilecek her türlü maddi ve manevi
zararı peşinen kabul etmiş ve yüklenmiştir. Bu nedenle ikinci üçüncü ve diğer şahıs ile kurumlar konusunda
dergimiz yönetimi ve kurulları hiçbir sorumluluğu kabul etmez. Bu yönde dergimiz ve kurulları üzerinde bir
hukuki yaptırım uygulanması söz konusu olamaz. Eserlerin içeriği ve mevcut durumu yazar(lar) ait olup dergimiz
bu yayınların sadece yayınlanması ve literatüre kazandırılması aşamasında görev üstlenmiştir. Tüm okuyucu,
kamuoyu ve takipçilerine ilanen duyurulur.
VI
Dear Readers.,
I am thrilled to announce the second issue of the “International Peer Reviewed Journal of Nutrition Research”,
a journal including research on nutritional sciences. We aim to publish three issues per year and this journal issue,
which is quite new in the field, is the last issue of 2014 with the next planned to be published in April 2015. We
placed six articles in this issue, two of them are review articles with the remaining articles original research. I would
like the acknowledge the many valuable authors, researchers, reviewers, who contributed to this issue and the
editorial team. I believe the articles in this issue will contribute greatly to the future research in the related fields.
Also I would like to say that the number of articles submitted to our newcomer journal is making us thrilled. We
know that our journal will only move forward by the valuable work of the researchers around the world. Therefore
we are working hard to get our journal listed in the indexes accepted by universities. With every new issue we
believe our journal will move closer to being a national and internationally recognized journal in the field of
nutrition. With all the respect and love to our distinguished readers, authors, and scientific committe members of
our journal, we look forward to working with you in the upcoming issues.
Sincerely
(In any kind of study requiring ethical board report in our journal, author(s) is/are obliged to enter the data
of necessary ethical board report while uploading their publication in editorship and journal system. Our journal,
publication board, grant holder, editorial office, referee and science boards do not undertake any responsibility
for a problem to occur under any circumstances and conditions. Author(s) is/are obliged to give this information
to journal in written. All liability in this issue belongs to author(s)).
As per the “5187” of Press Law, material and emotional damage arising from the actions via published
works, the content and legal responsibility of the publications published in our journal within the scope of m-13-14
unilaterally belong to author(s). Our journal, executive board, referees, editor, science board and publisher don’t
accept these obligations. The scientifically valuable papers with scientific content which contribute to literature
are accepted and published in our journal. Apart from this, the papers with political, legal and commercial
content which are against the intellectual property rights are not accepted. in case of a possible negative situation,
author(s) is/are regarded as accepting and undertaking all kinds of possible material and emotional damage
beforehand. Therefore, our journal’s management and other boards don’t accept any responsibility regarding
the second, third and other persons and institutions under any condition. in this sense, a legal sanction on our
journal and its boards is out of question. The content and the current status of the papers belong to author(s)
and our journal only takes part in the publication of these papers and contribution to literature. Respectfully
announced to all readers, public and followers by publication.
VII
BESLENME
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
BİR GRUP İLKÖĞRETİM SINIF ÖĞRETMENİNİN BESLENME
BİLGİ DÜZEYİ
A GROUP OF PRIMARY SCHOOL TEACHERS NUTRITION
KNOWLEDGE LEVEL
Aydan ERCAN1, Selen YILMAZ1, Necmettin ALTUNDAĞ2
Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
2
Batman Merkez 1 Numaralı Toplum Sağlığı Merkezi
1
Özet: Çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi için yapılan
girişimler arasında “aile” ve “okul” odaklı çalışmalar
önem taşıdığından, özellikle günün ortalama sekiz
saatini öğrenciler ile geçiren öğretmenler bu çalışmaların temel unsurlarıdır. Öğrenciler öğretmenlerini her
yönden olduğu kadar beslenme davranışı olarak da rol
model almakta böylece öğretmenlerin beslenme bilgi
düzeyleri önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı
öğretmenlerin beslenme bilgi düzeylerini belirlemektir.
Çalışma, İstanbul Şişli ilçesi özel ilköğretim okullarında
(n=9) görev yapan öğretmenlerden (n=472) çalışmaya
gönüllü olarak katılmayı kabul eden 150 sınıf öğretmeni
ile yürütülmüştür. Verilerin toplanmasında kullanılan
anket formu iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
öğretmenlerin demografik özellikleri; ikinci bölümde ise
15 sorudan oluşan beslenme bilgi testi yer almaktadır.
Öğretmenlerin beslenme bilgi puanları; 7 puan ve altı
düşük, 8-9 puan arası orta, 10 puan ve üzeri yüksek
bilgi düzeyi olarak belirlenmiştir. Çalışmaya katılan
öğretmenlerin %42.0’si düşük, %36.0’sı ise orta derecede beslenme bilgisine sahiptir. Kadın öğretmenlerin
beslenme bilgi puanı erkek öğretmenlerden daha yüksektir
(p<0.05). Öğretmenler besin öğeleri gereksinim ve besin
kaynakları konularında yetersiz bilgi düzeyine sahiptir.
Sonuç olarak, ileriki yaşlarda yaşam kalitesi ve sağlık
düzeyini doğrudan etkileyecek beslenme alışkanlıklarının
çocukluk çağında kazanılması için düzenli aralıklarla
öğretmenlere beslenme eğitimleri verilmeli ve öncelikle
öğretmenlere doğru beslenme bilgi ve alışkanlıkları
kazandırılmalıdır.
Abstract: Childhood obesity prevention studies are
very important which target to “family” and “school”
bases. Teachers are the key elements of this studies
who spend approximately eight hours a day with
students. Teachers are role models for their students
to get the nutritional habits as well as all features.
Thus, the nutritional knowledge of teachers rise in
importance.The aim of this study is to determine the
level of nutrition knowledge of teachers. This study
was carried out with 150 classroom teachers who work
(n = 472) in private schools in Istanbul Sisli district
(n = 9). Teachers agreed to participate voluntarily in
the study.The questionnaire which consists of two
parts.was used in collecting the data. In the first part
of the demographic characteristics of teachers were
inculded. The second part was the nutrition knowledge
test consisting of 15 questions.Nutrition knowledge
scores Teachers’ were classified as low (<7), moderate (8-9) and high(10>). The 42.0% of teachers
who participated is low in nutritional knowledge
and 36.0% them is moderate. Nutritional knowledge
scores of female teachers is higher than male teachers (p <0.05). Teachers have insufficient knowledge
about nutrient requirements and food sources. As a
result, eating habits which directly affect the level of
quality of life and health in future years have to be
acquired in childhood. Thus nutrition education for
teachers should be given at regular intervals for right
nutrition knowledge and habits.
Key Words: Teachers, Nutrition Knowledge Test,
Nutrition Knowledge Score, Obesity
Anahtarlar Kelimeler: Öğretmen, Beslenme Bilgi Testi,
Beslenme Bilgi Puanı, Obezite
1
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
Giriş
beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının
kazandırılmasında, okulların büyük bir etkiye
sahip olduğu da bilinmektedir. İlköğretimin ilk
5 yılında genellikle tek bir sınıf öğretmeni ve/
veya az sayıda farklı alan öğretmenleri ile günün
yaklaşık 8 saatini okul ortamında geçiren 6-12
yaş grubu çocuklar için öğretmenleri önemli rol
modeller olabilmektedirler. Doğru ve etkin model
oluşturabilmeleri için öğretmenlerin de sağlıklı
beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarına sahip
olmaları; bu nedenle de bu konularında tekrar eğitim
almalarının olumlu sonuçlar getirdiği çalışmalarla
gösterilmiştir (Perez-Rodrigo ve Aranceta, 2003).
Çalışmalar, öğretmenler aracılığı ile öğrenciler
dolaylı yoldan beslenme eğitimlerinin, doğrudan
öğrencilere verilen beslenme eğitimlerinden
daha etkin olduğunu ve daha olumlu davranış
değişikleri sağladığını göstermiştir (Michele et
al., 2007; Kealey et al., 2002; Aranceta, 2001).
Çocukluk ve ergenlerde görülen, başta obezite olmak
üzere beslenmeyle ilişkili tüm hastalıklar yaşamın
ileri yıllarında kronik ve metabolik hastalıklar ile
komplikasyonlarının gelişimi için zemin hazırlaması nedeniyle halk sağlığı açısından önemlidir
(Molnar, 2000). Ancak, yetersiz ve/veya dengesiz
beslenme nedenli bu hastalıklar çoğunlukla önlenebilir niteliktedir. Uluslar arası Obezite Çalışma
Grubu (IOTF) tüm dünyada 5-17 yaş arası çocuk
ve ergenin yaklaşık %10.0’unun obez olduğunu
bildirmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalar erişkin
obezitesinin %33.0’ünün çocukluk döneminde
başladığını ve çocukluk çağındaki obezitenin
yetişkin yaştaki morbidite riskini, yetişkin iken
obez olma koşulundan bağımsız olarak arttırdığını
göstermektedir (Dalton, 2004). Ülkemizde ise ülke
genelinde yürütülmüş bir çalışma bulunmamakla
birlikte, bölgelere göre yapılan çalışmalardan elde
edilen sonuçlar çocukluk çağı obezite sıklığının
yaklaşık %7.8 oranında olduğunu göstermektedir
(Yabancı, 2011).
Okullar yalnızca akademik başarıları gerçekleştirildiği öğretim kurumları değil aynı zamanda yaşam
kalitesini arttıracak, doğru sağlık ve beslenme
alışkanlıkları kazandıracak eğitim kurumlarıdır.
Bu nedenle okullar çocuklukta ya da yetişkinlikte
gelişme riski olan birçok hastalığın önlenmesi için
uygulanan ulusal çabaların önemli bir parçasıdır.
Okullarda uygulanan beslenme programları ve
öğretmenlerin bu konudaki bilgi ve tutumları
birçok hastalık riskini azaltırken çocukların
eğitime katılımı ile akademik performansını ve
yaşam kalitesini arttırma potansiyeline sahiptir
(Vural, 2002).
Bilinmektedir ki çocukluk çağında gelişen obezite
ileriki dönemlerde koroner kalp hastalığı, diyabet,
hipertansiyon ve böbrek hastalıkları gibi kronik
hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Bu yüzden
çocukluk döneminden başlayarak obezitenin
tedavisinden önce önlenmesi hedeflenmelidir
(Csabi et al., 2000). Çocukluk çağı obezitesinin önlenmesi için yapılan girişimler arasında
“aile-temelli” ve “okul-temelli” çalışmalar yer
almaktadır. Aile-temelli çalışmalarda; ebeveynlerin fiziksel aktivite ve yeme alışkanlıklarının
çocukları etkilediği ve bu açıdan ebeveynlerin
birer rol modeli olduğu kabul edilmektedir (Sahota et al., 2001). Öte yandan çocuklara sağlıklı
Bu çalışmanın amacı öğretimin ilk yıllarında
çocuklarının sağlığını koruma ve sürdürmede
önemli etkisi olan ve beslenme bilgisini bu çağ
çocuklarına aktarmada temel rol oynayan sınıf
2
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
öğretmenlerinin beslenme konusundaki bilgi
düzeylerini belirlemektir.
ramı kullanılarak değerlendirilmiştir. Beslenme
bilgi düzeyine göre yapılan karşılaştırmalarda
bağımsız t test ve ki kare yöntemi kullanılmıştır.
Güven aralığı % 95.0 olarak alınmış ve p<0.05
olan değerler istatistiksel olarak anlamlı kabul
edilmiştir.
Materyal ve Yöntem
Bu çalışma İstanbul-Şişli ilçesinde bulunan tüm özel
ilköğretim okullarda (n=9) yürütülmüştür. Okullar,
iki ard arda iki gün ziyaret edilmiş ve çalışmaya
bu okullarda görev yapan öğretmenden (n=472)
gönüllü olarak kabul eden 150 sınıf öğretmeni
çalışmaya katılmıştır. Verilerin toplanmasında
yüz yüze görüşülerek anket formu kullanılmıştır.
Anket formu öğretmenlerin demografik özellikleri
ve 15 sorudan oluşan beslenme bilgi testi (BBT)
olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Öğretmenlerin beslenme bilgi puanları (BBP) çeyrek
yüzdelikler alınarak gruplandırılmıştır. Buna göre
7 puan ve altı düşük, 8-9 puan arası orta, 10 puan
ve üzeri yüksek bilgi düzeyi olarak belirlenmiştir.
Çalışmada elde edilen veriler SPSS 17 paket prog-
Sonuçlar
Çalışmaya yaş ortalaması 37.9±7.52 olan 52’si
(%34.6 ) kadın, 98’i ( %65.4 ) erkek olmak üzere
150 öğretmen katılmıştır. Öğretmenlerin %12.0’si
bekar, %88.0’i evlidir ve %82.7’sinin en az bir
çocuk sahibidir. Katılımcıların %95.3’ü eğitim
fakültesi mezunu olup, %63.4’ü 11 yıl ve daha
fazla süredir öğretmenlik yapmakta; %45.4’ü ise
2-5 yıl süre ile şuan ki okullarında görev yapmaktadır. Öğretmelerin demografik özellikleri Tablo
1’de gösterilmiştir.
3
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
Tablo 1: Öğretmenlerin Demografik Özellikleri
Medeni Durum
Kadın
Erkek
Toplam
S
%
S
%
Evli
42
80.8
90
91.8
132
88.0
Bekar
10
19.2
8
8.2
18
12.0
Çocuk yok
10
19.2
16
16.3
26
17.3
1 çocuk
21
40.4
18
18.4
39
26.0
2 çocuk
14
26.9
36
36.7
50
33.4
≥3 çocuk
7
13.4
28
28.6
35
23.3
Eğitim fakültesi
49
94.2
94
95.9
143
95.3
Yüksek okul
3
5.8
4
4.1
7
4.7
1-5 yıl
4
7.7
4
4.1
8
5.3
6-10 yıl
21
40.4
26
26.5
47
31.3
11-15 yıl
22
42.3
51
52.0
73
48.6
16 ve üzeri
5
9.6
17
17.3
22
14.8
S
%
Çocuk Sayısı
Mezun Olunan Okul
Öğretmenlik Süresi
Şu anda görev yapılan okuldaki görev süresi
1 ve altı
11
21.2
17
17.3
28
18.6
2-5 yıl
28
53.8
40
40.8
68
45.4
6-10 yıl
13
25.0
29
29.6
42
28.0
11 ve üzeri
0
0.0
12
12.2
12
8.0
Tam gün
22
42.3
26
26.5
48
32.0
Yarım gün
30
57.7
72
73.5
102
68.0
Çalışma Türü
Öğretmenlerin BBP değerleri Tablo 2’de gösterilmektedir. Toplam 15 puan üzerinden yapılan
değerlendirmede öğretmenlerin BBP ortalaması
8.02±1.79 puandır. Çeyrek yüzdelikler alınarak
gruplandırılan bilgi puan düzeylerine göre çalış-
maya katılan öğretmenlerin %42.0’sinin beslenme
bilgi düzeyinin düşük, %36.0’sının ise orta olduğu
tespit edilmiştir. Öğretmenlerin ancak %21.3’ü 9
ve üzeri puan almıştır.
4
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
Tablo 2. Katılımcıların Bilgi Puanlarına Göre Dağılımları
Sınıflandırılmış Bilgi Puanı
S
%
<7 puan
63
42.0
8-9 puan
55
36.7
>9 puan
32
21.3
Toplam Bilgi Puanı
±S.s
8.02±1.79
Bazı değişkenler ile öğretmenlerin BBP ortalamaları
arasındaki ilişki Tablo 3’de gösterilmiştir. Buna
göre kadın öğretmenlerin beslenme bilgi puanları
erkek öğretmenlere göre daha yüksektir ve bu fark
istatistiksel açıdan önemlidir (p<0.05). Çalışmaya katılan yüksek okul mezunu öğretmenlerin
BBP değeri öğretmenlik lisesi mezunlarına göre
daha yüksektir ancak istatistiksel olarak önemli
bulunmamıştır.
Min
Max
4
13
görülmektedir. Beslenme ile ilgili haberlere her
zaman ilgi duyan ve bu haberlerde her zaman
seçici olduğunu söyleyen öğretmenlerin BBP
ortalaması daha yüksektir ve istatistiksel olarak
da önemli bulunmuştur (p<0.05).
Beslenme eğitimini okul ve diyetisyenden alan
öğretmenlerin BBP ortalaması, beslenme eğitimi
almayan ya da doktordan alan öğretmenlerden
daha yüksek olmakla beraber istatistiksel açıdan
Öğrencilerin okul beslenme listelerinin hazırlan- önemli değildir. Katılımcıların hem çocuk sayısı
ması ile öğretmenlerin BBP arasında istatistiksel hem de öğretmenlik süreleri ile bilgi puanları
açıdan bir fark bulunmamıştır. Medyadaki haberlere arasında negatif yönde ancak istatistiksel açıdan
hiçbir zaman güvenmediğini söyleyen öğretmen- anlamlı olmayan bir ilişki saptanmıştır (r:-137,
lerin ortalama BBP’nın, genellikle ve her zaman p=0.95; r:-130, p = 0.11).
güvenen öğretmenlere göre daha yüksek olduğu
5
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
Tablo 3. Katılımcıların Bazı Özellikleri ve Aldıkları Bilgi Puanları Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Bilgi Puanı
S
%
Min
Max
p
Kadın
52
34.7
8.42±1.57
4.00
13.00
.048*
Erkek
98
65.3
7.81±1.87
4.00
11.00
143
94.2
7.97±1.78
4.00
11.00
7
5.8
9.00±1.73
7.00
13.00
Okulumuzda özel bir beslenme saati yok
23
15.3
7.86±1.84
4.00
12.00
Öğrenci istediğini getiriyor
98
65.3
7.96±1.80
4.00
13.00
Beslenme listesini öğretmen hazırlıyor
12
8.0
8.16±1.74
4.00
10.00
Beslenme listesi öğretmen ve ailenin
ortak kararı ile hazırlanıyor
9
6.0
9.11±1.36
7.00
11.00
Hiçbir zaman
96
64.0
8.15±1.73
4.0
13.0
Genellikle
12
8.0
7.66±1.82
4.00
10.00
Her zaman
42
28.0
7.83±1.93
4.00
12.00
Hiçbir zaman
39
26.0
7.94±1.23
6.00
11.00
Genellikle
41
27.3
8.12±1.72
4.00
11.00
Her zaman
70
46.7
8.01±2.09
4.00
13.00
Hiçbir zaman
31
20.7
7.74±1.15
5.00
10.00
Genellikle
62
41.3
8.03±2.01
4.00
13.00
Her zaman
57
38.0
8.17±1.83
4.00
12.00
Hayır
132
88.0
7.93±1.73
4.00
12.00
Okuldan
11
7.3
9.18±1.88
7.00
13.00
Diyetisyenden
4
2.7
9.75±0.50
9.00
10.00
Doktordan
3
2.0
5.66±1.52
4.00
7.00
±S.s
Mezuniyet
Eğitim Fakültesi
Yüksek Okul
.360
Beslenme Listesi
.145
Medyaya Güven
.679
Beslenme İle İlgili Haberlere İlgi
.042*
Beslenme İle İlgili Haberlerde Seçicilik
.044*
Beslenme Eğitimi
.006
*p<0.05
Çalışmaya katılan öğretmenlerin en çok doğru ve
en çok yanlış cevap verdikleri üç soru Tablo 4’de
verilmiştir. Buna göre 150 öğretmenin katıldığı
çalışmada; hangi yiyecek grubu en sağlıklıdır
6
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
sorusuna 143 kişi; hangisi kalsiyum için iyi bir
kaynak değildir sorusuna 101 kişi ve hangisi yumurta için en iyi saklama yöntemidir sorusuna 79
kişi doğru cevap vermiştir. Hangisi C vitamini için
iyi bir kaynak değildir sorusuna 146 kişi; enerji
değeri en düşük olan hangisidir sorusuna 133 kişi
ve yeterli beslenme nedir sorusuna ise 124 kişi
yanlış cevap vermiştir.
Tablo 4. Katılımcıların En Çok Doğru ve En Çok Yanlış Cevapladığı Üç Soru
En çok yanlış cevap verilen sorular
S
%
Hangisi C vitamini için iyi bir
kaynak değildir?
4
2.7
139
92.7
Kuru soğan
7
4.7
Portakal
0
0
1 ince dilim kızarmış ekmek
44
29.3
1 kase şekersiz mısır gevreği
34
22.7
15 adet iri üzüm
17
11.3
1 paket form bisküvi
55
36.7
Fizyolojik ve psikolojik olarak doygunluk
durumu
22
14.7
Her şeyden ve çeşitli yemek
97
64.7
Maddi olanaklarla uyumlu yemek
5
3.3
Hepsi
26
17.3
3
2.0
143
95.3
Hamburger + Patates kızartma + Ayran
4
2.7
Hamburger+Kola+Salata
0
0
Süt-yoğurt
8
5.3
101
67.3
Çökelek-lor
2
1.3
Fındık-fıstık
39
26.0
Alındıktan sonra hemen buzdolabına
konulmalıdır.
79
52.7
Alındıktan sonra yıkanıp buzdolabına
konulmalıdır.
63
42.0
Alındıktan sonra oda sıcaklığında
saklanmalıdır
4
2.7
Alındıktan sonra yıkanıp oda sıcaklığında
saklanmalıdır.
4
2.7
Enerji değeri en düşük olan
hangisidir?
Yeterli beslenme nedir?
Kuşburnu çayı
Patates
Toplam
146
133
124
En çok doğru cevap verilen sorular
Hangi yiyecek grubu en
sağlıklıdır?
Hangisi kalsiyum için iyi bir
kaynak değildir?
Hangisi yumurta için en iyi
saklama yöntemidir?
Hamburger + Patates kızarma + Kola
Hamburger + Ayran + Salata
Portakal-limon
7
143
101
79
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
Tartışma
orta olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin beslenme bilgi düzeylerini saptamak amacıyla Ankara
merkez ilkokullarında görevli 114’ü erkek, 286’sı
kadın öğretmen üzerinde yapılan bir çalışmada
ise öğretmenlerin beslenme konusunda yeterli
bilgiye sahip olmadıkları, herhangi bir beslenme
eğitimi almadıkları belirlemiştir. Ayrıca bu çalışmada erkek öğretmenlerin %68.0’inin, kadın
öğretmenlerin %76.0’sının beslenme kursuna
katılmak istedikleri ve özellikle öğretmenlerin
besin değeri yüksek olan yiyeceklerin seçimi,
yiyeceklerde bulunan vitamin ve mineraller ile
çocuk beslenmesi konularında yetersiz oldukları
saptanmıştır (Hacıbeyoğlu, 1976).
Yeterli ve dengeli beslenme başta okul öncesi ve
ilkokul çağındaki çocuklar olmak üzere tüm yaş
gruplarının en öncelikli gereksinimlerindendir.
Bu nedenle beslenme eğitimine küçük yaşlarda
başlanmalı, doğru alışkanlıkların kazandırılması
için en etkin yöntemler ve yollar seçilmelidir.
Çocuk, okul sıralarında beslenme eğitimi ile büyüme, gelişme ve sağlığın korunması arasındaki
ilişkileri; yiyeceklerin besin değerleri ve günlük
besin gereksinmelerini; evde ve ev dışında uygun
besin seçimini öğrenir (Koçoğlu vd., 2001). Bu
yaşlarda kazanılacak olumlu beslenme alışkanlıkları ve besin tercihleri, beslenme kaynaklı sağlık
sorunlarının ortaya çıkmasını engeller. Bu konuda
kreşlere, anaokullarına, ilköğretim ve diğer eğitim
kurumlarına önemli görevler düşmektedir. Çünkü
bu kurumlarda öğretmen öğrencisiyle anne, baba
ve diğer yakınlarından daha fazla beraber olmakta,
öğrencilerin davranışlarını, görünüşlerini, öğrenme
becerilerini her gün daha yakından izleyebilmekte
ve en önemlisi de onlara rol model olmaktadır
(Gürel vd., 2004). Beslenme eğitimi konusunda
da öğretmenin üzerine düşen görevi başarı ile
yerine getirebilmesi için öncelikle kendisinin
yeterli beslenme bilgisine ve alışkanlıklarına sahip
olmasının yanında uygun eğitim araç ve gereçlerinin sağlanması ile olanaklıdır. Bu çalışmada da
öğretmenlerin beslenme bilgilerinin belirlenmesi
amaçlanmıştır.
Bu çalışmada öğretmenlerin cinsiyetleri, öğrenim
düzeyleri ve medeni durumları gibi demografik
özellikleri ile BBP arasındaki ilişki değerlendirilmiştir.
Buna göre; çalışmaya katılan kadın öğretmenlerin
beslenme bilgi düzeyleri erkek öğretmenlerden
daha yüksektir ve bu durum istatistiksel olarak da
önemlidir (p<0.05). Yapılan bir başka çalışmaya
54’ü kadın olmak üzere 134 öğretmen katılmış ve
kadın öğretmenlerin %88.7’si, erkek öğretmenlerin
%71.8’i eğitim sürecinde beslenme konusunda
bilgi aldığını; kadın öğretmenlerin %93.2’si,
erkek öğretmenlerin ise %78.7’si bu bilgileri
besin seçiminde kullandığını belirtmiştir. Yine bu
araştırmada kadın öğretmenler temel beslenme
bilgileri içeren sorulara erkek öğretmenlere göre
daha yüksek oranda doğru cevaplar vermişlerdir
(Kayapınar, 2011).
Çalışmaya katılan öğretmenlerin toplam 15 puan
üzerinden değerlendirilen BBP ortalamaları
8.02±1.79 puandır. Bilgi puan düzeyleri düşük,
orta ve yüksek olarak üç gruba ayrıldığında çalışmaya katılan öğretmenlerin %42.0’sinin bilgi
düzeyinin düşük, %36.0’sının ise bilgi düzeyinin
Çalışmaya katılan öğretmenlerin %94.2’si (n=143)
öğretmen lisesi mezunu iken sadece %5.8’i (n=7)
yüksek okul mezunudur. Yüksek okul mezunu
olan öğretmenlerin BBP ortalaması (9.00±1.73)
öğretmen lisesi mezunlarının ortalamasından yük-
8
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
sektir (7.97±1.78). Ancak her iki okuldan mezun
olan öğretmenlerin sayıları arasındaki büyük fark
nedeniyle istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Evli olan öğretmenlerin BBP’ı daha yüksek
olmakla birlikte öğretmenlerin medeni durumları
ile BBP arasında istatistiksel açıdan önemli bir
fark bulunmamıştır. Öğretmenlerin beslenme eğitimi alması ile ilgili yapılan çalışmaların oldukça
olumlu sonuçları bulunmaktadır. Bu konu ile ilgili
571 öğrenci üzerinde 36 hafta süreyle yapılan
bir çalışmada; katılımcılar iki gruba ayrılmış ve
birinci gruba sağlıklı beslenme konusunda eğitim
doğrudan öğrencilere verilirken, diğer grupta
ise eğitim öğretmenlere verilmiştir. Çalışmanın
sonucunda öğretmenlerin eğitim aldığı gruptaki
öğrencilerin, doğrudan diyetisyenden eğitim alan
öğrencilere göre meyve, sebze ve kurubaklagil
tüketimleri artarken; şeker, kolalı içecekler ve
cips tüketimleri azalmıştır (Michele et al., 2007).
süren bir başka çalışmada ise; sağlıklı beslenme
ile fiziksel aktivite alışkanlıkları kazandırma
üzerine öğretmenlere eğitim verilmiştir. Bunun
sonucunda öğrencilerin beslenme bilgi düzeyleri
ve sebze meyve tüketimleri artmıştır (Datar ve
Sturm, 2004).
Bu çalışmada, BBT içerisinde bir değerlendirme
yapılarak en çok doğru ve yanlış cevap verilen
sorular gözden geçirilmiştir. Katılımcılar en yüksek
oranda (%95.3) en sağlıklı menü sorusuna doğru
cevap vermişlerdir. Daha sonra en çok doğru
cevaplanan sorular ise besinleri saklama yöntemi
ile ilgili olan sorulardır. C vitamini kaynakları
ile ilgili soru ise öğretmenlerin en yüksek oranda
yanlış olarak cevapladıkları sorudur (%92.7). Enerji
içeriği en düşük olan besin ise en çok yanlış cevap
verilen ikinci sorudur (%88.7). Çalışmada en dikkat
çekici yanlış cevaplanan sorulardan birisi de yeterli
beslenmenin tanımı sorusudur (%82.7). Çalışmaya katılan öğretmenlerin yanlış cevap verdikleri
soruların genellikle besin öğesi gereksinimleri ve
kaynakları ile ilgili sorular olduğu görülmektedir.
Benzer bir çalışmada da öğretmenlerin özellikle
besin türleri, gereksinimler gibi sorularda yanlış
cevap verdikleri bildirilmiştir. Çalışmada öğretmenlere temel besin maddeleri ve bunların tüketimi
bilgisiyle ilişkili sorular sorulmuştur.
Yapılan bir başka çalışmada ise; 2. ve 4. sınıf
öğretmenlerine bir akademik yıl süresince eğitim
verilmiş ve buna ek okulda oyun alanları geliştirilmiştir. Çalışmanın sonucunda öğrencilerin
BKI ve fiziksel aktiviteleri değişmese de; sebze
ve meyve tüketimleri artmıştır (Rudolf et al.,
2001). Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan
bir çalışmada; öğretmenlere 12 hafta süre ile
45’er dakika verilen beslenme eğitimi sonucunda
öğrencilerin bilgi, tutum ve davranışlarının pozitif
yönde değiştiği gözlemlenmiştir (Caballero et
al., 2003). Öğretmenlerin beslenme eğitimleri
ile ilgili yapılmış bir diğer çalışmada da; öğretmen ve öğrencilere 4 ders saati süresince diyetle
alınan yağ miktarını kontrol etme üzerine eğitim
verilmiş ve çalışmanın sonucunda diyetle alınan
yağ miktarının düştüğü gözlemlenmiştir (Frenn
et al., 2003). Toplamda 4 okul dönemi (14 ay)
Protein, karbonhidrat ve yağ tüketimi ile ilgili
sorularda her 3 öğretmenden sadece 2’sinin temel besin maddeleri ve gereksinimi konusunda
bilgi sahibi olduğu tespit edilmiştir; çalışmanın
sonucunda öğretmenlerin lifli gıdalar, vitaminmineral kaynağı besinler gibi konularda yeterli
bilgiye sahip olmadıkları rapor edilmiştir. Bu
çalışmanın sonuçları da öğretmenlerin daha genel
ve çoğu kişinin bilebileceği sorulara doğru yanıt
9
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
verirken daha spesifik ve öğrencilerin yaşlarına
göre beslenme gereksinimleri ile ilgili soruları
yanıtlayamadıklarını göstermiştir ( Lytle et al.,
2005). Özelikle obezite ve ilişkili hastalıklarda
en temel tedavi yöntemi olan ağırlık kaybı ile
ilgili soru %40.0 oranında yanlış cevaplanmıştır.
Bu sonuç öğretmenlerin beslenme, besin seçimi
ve vücut ağırlığı yönetimi ile ilgili konularda da
bilgilendirilmeye ihtiyaç duyduklarını göstermiştir.
Bu araştırmaya göre öğretmenlerin beslenme ile
ilgili bilgi kaynakları sorgulandığında %88.0’i
beslenme eğitimi almadığını, yalnızca %7.3’ü
okuldan, %2.7’si diyetisyenden, %2.0’si ise
doktordan beslenme eğitimi aldığı görülmektedir.
Çalışmaya katılan öğretmenlerin BBP’nın düşük
olması beslenme eğitimi almayan öğretmen sayısındaki fazlalık ile açıklanabilir.
Sonuç olarak bu çalışmada eğitimin erken dönemlerinki çocuklara örnek olacak ve doğru alışkanlıklar
kazandıracak öğretmenlerin sağlıklı beslenme
konusunda eğitime gereksinimleri olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin bu konudaki bilgilerini
arttırılması ve doğru beslenme alışkanlıklarının
kazandırılması amacıyla öğretmenlik eğitiminin
verildiği fakülte müfredatları beslenme eğitimi
derslerini de içermelidir. Halen çalışmakta olan
öğretmenler için ise hizmet içi eğitim programları
veya ek eğitim programları hazırlanabilir. Beslenme
uzmanlarının okullarda vereceği düzenli beslenme
eğitimleri yalnızca öğrencileri değil, öğretmenleri
de hedef kitle içerisine almalıdır (Garipağaoğlu
ve Özgüneş, 2008).
Yapılan çalışmaların sonuçları öğretmenlere verilen
eğitimlerin, öğretmenlerin sağlık durumları ve
Öğretmenlere medya beslenme bilgi kaynak- morallerini olumlu yönde etkilediğini, bununda
larına güvenip güvenmedikleri sorulduğunda da eğitim kalitesini yükselttiğini göstermektedir
öğretmenlerin %64.0’ü medyaya güvenmediğini (Michele et al., 2007; Caballero et al., 2003; Rusöylemiştir. Medyaya hiçbir zaman güvenmeyen dolf et al., 2001; Datar ve Sturm, 2004; Frenn
öğretmenlerin beslenme bilgi puanları medyaya et al., 2003; Gürel vd., 2004).
her zaman ve bazen güvenen öğretmenlerden
Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çadaha yüksektir ancak bu fark istatistiksel olarak
lışmada öğretmenlere verilen beslenme eğitimi
anlamlı değildir. . Beslenme ile ilgili haberlerinde
öncesi ve sonrasında öğrenciler incelendiğinde
seçici olan öğretmenlerin beslenme bilgi puanları
özellikle obezite prevalansında azalma görülmüş
seçici olmayan öğretmenlere göre daha yüksek
ayrıca öğrenciler sağlıklı yaşam ve fiziksel aktivite
bulunmuştur (p<0.05). Çalışmaya katılan öğretalışkanlıkları kazanmışlardır (Robinson et al.,
menlere beslenme ile ilgili haberlere ilgi duyup
2005). Şili Sağlık Bakanlığı, şişmanlık, diyabet,
duymadıkları sorulduğunda ise %46.0’sı her zaman
hipertansiyon, koroner kalp hastalıkları gibi kronik
ilgi duyduğunu söylemiş ancak yanlıca %38.0 bu
hastalıkların devlet bütçesinde önemli yer tutması
haberlerde her zaman seçici olduğunu belirtmiştir.
nedeniyle, 1997’de Sağlığı Düzenleme Programı
Beslenme haberlerinde seçici olan öğretmenlerin
başlatmış ve bu program içerisinde yer alan Sağlıklı
beslenme bilgi puanları seçici olmayan öğretmenlere
Okullar Projesi’nde sağlıklı beslenme ve fiziksel
göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.05).
aktivite konusunda, bilgi, tutum ve davranışların
değiştirilmesi için eğitim günleri düzenlemiştir
10
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
(Briggs et al., 2003). Bu gibi örnekler dünyada
longitudinal study, Am J Public Health, 94;
çokça görülmekte ve en kısa zamanda ülkemizde
1501-1506
de uygulamaya geçilmelidir. Bu çalışma ulaşım
FRENN, M., MALIN, S., BANSAL, N. K.,
zorlukları nedeniyle İstanbul ili Şişli ilçesi ile
(2003). Stage-based interventions for low-fat
sınırlandırılmıştır. Çalışmaya katılan öğretmen
diet with middle school students, J Pediatr
sayısı ile tüm sınıf öğretmenlerini yansıtmamakNurs, 18; 36-45
la beraber daha sonraki çalışmalara ışık tutacak
veriler sağlamıştır.
GARİPAĞAOĞLU, M., VE ÖZGÜNEŞ, N.,
(2008). Okullarda Beslenme Uygulamaları,
Kaynaklar
Çocuk Dergisi, 8,152-159.
ARANCETA, J., (2001). School-based nutrition
GÜREL, F. S., GEMALMAZ, A.. VE DİŞÇİGİL
education:lessons learned and new perspecG., (2004). Bir grup ilköğretim öğretmeninin
tives, Public Health Nutrition, 4; 131-139
beslenme hakkındaki bilgi düzeyleri, bilgi
BRIGGS, M., SAFAII, S., AND BEALL, D. L.,
kaynakları ve fizik aktivite durumları, ADÜ
(2003). Society for Nutrition Education and
Tıp Fakültesi Dergisi, 5; 21- 26
American School Food Service AssociationHACIBEYOĞLU, G., (1976). Ankara merkez
Nutrition services: an essential component
ilkokullarında görevli öğretmenlerin beslenme
of comprehensive school health programs.
bilgi düzeylerinin saptanması, Yayınlanmamış
Position of the American Dietetic Association,
Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi,
J Am Diet Assoc, 103; 505-514
Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
CABALLERO, B., CLAY, T., DAVIS, S. M.,
KAYAPINAR, F. Ç., (2011). Kadın ve Erkek
(2003). Pathways:a school-based, randomized
İlköğretim Öğretmenlerinin Beslenme Alışkancontrolled trial for the prevention of obesity
lıkları ve Bilgi Düzeylerinin Karşılaştırılması,
in American Indian schoolchildren, Am J Clin
Türkiye Klinikleri Dergisi, 3; 8-15
Nutr, 78; 1030-1038
KEALEY, K.A., PETERSON, A.V., GAUL, M.A.,
CSABİ, G., TÖRÖK, K., JEGES, S., (2000). PreAND DINH, K. T., (2002). Teacher training
sence of metabolic cardiovascular syndrome
as a behavior change process: principles and
in obese children, Eur J Pediatr, 159; 91-94
results from a longitudinal study, Health Educ
DALTON, S., (2004). Our overweight children.
Behav, 27; 64-81
What parents, schools, and communities can
KOÇOĞLU, G., ATİLLA, S., PANCAR, E., (2001).
to do control the fatness epidemic, pp.200Or-An 75. Yıl Sağlık Ocağı Bölgesi’ndeki 3
237, Oakland:University of California Press
İlköğretim Okulunda Çalışan Öğretmenlerde
DATAR, A., AND STURM, R., (2004). Physical
Bazı Kronik Hastalıklar ve Risk Faktörleri,
education in elementary school and body
Hacettepe Toplum Hekimliği Bülteni, Sayı 3
mass index:evidence from the early childhood
11
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID5, K 24
www.dbhadergisi.com
LYTLE, L. A., KUBIK, M. Y., AND STORY, ROBINSON, T. N., KILLEN, J. D., KRAEMER,
M., (2005). Soft drinks, candy and fast
H. C. et al., (2005). Dance and reducing
food:What parents and teachers think about
television viewing to prevent weight gain in
the middle school food environment, J Am
African-American girls: the Stanford GEMS
Diet Assoc,105; 233-239
pilot study, Ethnicity&Disease, 13; 65-77
MICHELE, F., PANUNZIOA, D., ANTONIETTA, RUDOLF, M. C., SAHOTA, P., DIXEY, R.,
A., ALESSANDRA, P., AND SHARRON,
HILL, A. J., BARTH, J.H., AND CADE,
D., (2007). Nutrition education intervention
J., (2001). Randomised controlled trial of
by teachers may promote fruit and vegetable
primary school based intervention to reduce
consumption in Italian students, Nutrition
risk factors for obesity, BMJ, 323; 1029-1032
Research, 27; 524–528
SAHOTA, P., RUDOLF, M. C. J., DIXEY, R.,
MOLNAR, D., (2000). Livingstone B. Physical
(2001). Evaluation of implementation and
activity in relation to overweight and obesity
effect of primary school based intervention to
in children and adolescents, Eur J Pediatr,
reduce risk factors for obesity, BMJ, 323; 102.
159; 45-55
VURAL, M., (2002). En Son Değişiklikleri ile
PEREZ-RODRIGO, C., AND ARANCETA,
İlköğretim Okul Programı, Erzurum: Yakutiye
J., (2003). Nutrition education in schools:
Yayıncılık
experiences and challenges, Eur J Clin Nutr,
YABANCI, N., (2011). Okul Sağlığı ve Beslenme
57; 82-85
Programları, Preventive Medicine Bulletin, 10; 3
12
BESLENME
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
KETOJENİK DİYETİN ANTİEPİLEPTİK ETKİSİ
ANTIEPILEPTIC EFFECTS OF KETOGENIC DIET
Rahime Evra ÇAKIR1 , Mendane SAKA1
Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
1
Özet: Pediatrik epilepsiye yönelik beslenme tedavisi
olarak bilinen ketojenik diyetin (KD) son yıllarda
yapılan klinik çalışmalarda etkili olduğu bulunmuştur.
Bu makalede ketojenik diyetin birçok deneysel ve
klinik çalışmalar sonucunda keton cisimcikleri, yağ
asitleri ve glukoz sınırlandırması ile nöbet kontrolü
üzerindeki antikonvülsan ve uyarıcı etkisini ortaya
koyan metabolik yolaklar incelenmiştir. Kronik
ketozisin trikarboksilik asit döngüsüne etki ederek
beyinde Gamma Amino Bütirik Asit (GABA) sentezini
arttırdığı, reaktif oksijen türleri oluşumunu kısıtladığı
(ROS) ve beyin dokusunda enerji üretimini arttırdığı
düşünülmektedir. Birçok nöro-inhibitör aktivitelerinin
arasında, ketojenik diyetin nöral eşleşmemiş protein
(UCPs) ekspresyonu, çok sayıda enerji metabolizma
genlerinin toplu up regülasyonu ve mitokondriyal biyogenezi azaltarak çoklu doymamış yağ asidi (PUFA)
miktarını arttırdığı belirlenmiştir. Bu etkiler ROS
oluşumunu kısıtlarken enerji üretimini arttırmaktadır.
Glukoz sınırlandırılması ve oksidatif fosforilasyonun
artmasının sonucunda, glikolitik akışın azaldığı,
böylece metabolik KATP kanallarını aktive ettiği ve
nöronları ve/veya gliaları hiperpolarize ettiği hipotezi
ortaya atılmıştır. Ketojenik diyetin klinik yararlarını
tek bir mekanizmayla açıklamak mümkün olmasa da,
sinaptik fonksiyonların stabilizasyonunu ve beyinde
nöbetlere karşı direnci artırması, sağladığı değişiklikler
içinde yer almaktadır.
Abstract: The ketogenic diet (KD) is a broadly effective treatment for medically refractory epilepsy. In this
review, we present one intersecting view of how the
KD may exert its anticonvulsant activity against the
backdrop of several seemingly disparate mechanistic
theories.We summarize key insights gleaned from
experimental and clinical studies of the KD, and focus
particular attention on the role that ketone bodies,
fatty acids, and limited glucose may play in seizure
control. Chronic ketosis is anticipated to modify the
tricarboxcylic acid cycle to increase GABA synthesis in
brain, limit reactive oxygen species (ROS) generation,
and boost energy production in brain tissue. Among
several direct neuro-inhibitory actions, polyunsaturated
fatty acids increased after KD induce the expression
of neuronal uncoupling proteins (UCPs), a collective
up-regulation of numerous energy metabolism genes,
and mitochondrial biogenesis. These effects further
limit ROS generation and increase energy production. As a result of limited glucose and enhanced
oxidative phosphorylation, reduced glycolytic flux is
hypothesized to activate metabolic KATP channels
and hyperpolarize neurons and/or glia. Although it
is unlikely that a single mechanism, however well
substantiated, will explain all of the diet’s clinical
benefits, these diverse, coordinated changes seem
poised to stabilize synaptic function and increase the
resistance to seizures throughout the brain.
Anahtar Sözcükler: Ketojenik Diyet, Antiepileptik
Etki,Epilepsi
Key Words: Ketogenic Diet, Antiepileptic Effect,Epilepsy
13
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
Giriş
karbonhidrat içeren bir diyettir. Klasik ketojenik
diyet; 3:1-4:1 yağ/karbonhidrat+protein oranından
oluşan uzun zincirli doymuş trigliserit (TG) tüketiminden oluşmuştur. Diyetin kalorisinin büyük
çoğunluğu (>%90) yağlardan elde edilmektedir.
Birkaç gün aç kalmayı takiben, kan glukozu,
idrar ketonları ve çeşitli metabolik değişkenler
yakından incelenmektedir. Ketojenik diyetin en
önemli özelliği; karaciğerde keton cisimcikleri
üretimine neden olmasıdır. Keton cisimcikleri,
enerji kullanımı ve beyin gelişimi için glukoza
karşı alternatif bir yakıttır ve hücre zarı ile trigliseritlerin biyosentezi için gerekli yapıyı oluşturur.
Ketojenik diyet antikonvülsan etkileri ile nöbet
kontrolü üzerine kanıtlar sunmaktadır (Bough
ve Rho, 2007).
Çocuklarda görülen dirençli epilepsi hastalığında
nöbetler antikonvülzan ilaçlar ile kontrol altına
alınırken, bazı durumlarda özel diyetler ile tedaviye devam edilmiştir (Kossoff et al., 2009). KD,
ilaca dirençli epilepsisi olan çocuklarda ek tedavi
olarak kullanılmakta olan, 4:1 oranında yağdan
zengin, karbonhidrat ve proteinden düşük içerikli
özel bir diyettir (Velioğlu, 2014). 1921 yılından
bu yana küçük değişimlerle epilepsi hastası çocuklarda kullanılmaktadır (Freeman et al., 2007).
Tedavinin orijinal protokolü olan yüksek yağ,
düşük karbonhidrat diyeti Rochester’da Mayo
Kliniğinde uygulanmaya başlanmış ve Johns
Hopkins Hastanesi tarafından yaygınlaştırılmıştır. Medikal ve nutrisyonel tedavinin beraber
yürütüldüğü çalışmalarda, hala uygulanması
gereken durumlar ve protokol hakkında net bir
bilgi sağlanamamıştır (Kossoff et al., 2009). Son
yıllarda Almanya’da ulusal düzeyde önerilmiş
olan protokol haricinde, günümüze kadar henüz
uluslararası kabul edilmiş bir özgün diyet protokolü bulunmamaktadır (Klepper et al., 2004).
Bugüne kadar yapılan sistematik gözden geçirme
ve meta analiz çalışmalarının sınıf 3 ve sınıf 4
düzeyinde olduğu görülmektedir (Cross and
Neal, 2008). Bununla beraber, yeni çalışmaların
sonuçları KD’nin çocuklardaki etkinliğinin yeni
bir antiepileptik ilaca geçme ile benzer olduğunu
göstermektedir. Kullanımı kolay olmayan KD’in
bildirilen yan etkileri, kabızlık, asidoz, hiperkolesterolemi, böbrek taşı ve açlıktır (Velioğlu, 2014).
Keton Cisimcikleri
Karbonhidrat tüketiminin ve glukoz kullanılabilirliğinin azalması sonucu enerji, yağların keton
cisimciklerine yani β-hidroksibutirat, asetoasetat
ve az miktarda asetona dönüşümü ile elde edilir. Karaciğer, keton cisimciklerinin ana sentez
organıdır (Maalouf et al., 2009). Bir günlük aç
kalma veya ketojenik diyet uygulaması sonucu
keton cisimcikleri, serebrospinal düzeyin kısmen
azalmasıyla kanda düşük milimolar konsantrasyona
ulaşır. Keton cisimcikleri kan beyin bariyerini
proton bağımlı, monokarboksilik asit taşıyıcıları
ie geçer ve sinire diffüzyon veya monokarboksilik
asit taşıyıcıları yoluyla girer (Nehlig, 2004; Morris,
2005). Aç kalma ve ketojenik diyet, ketonların
kan beyin bariyeri geçirgenliğini ve monokarboksilik asit taşıyıcılarının ekspresyonunu arttırır.
Ayrıca KD, hipokampusun CA3 bölgesinde glial
proliferasyonu da arttırır. Bu durum herhangi
bir fonksiyonel zarara neden olmazken belirli
Ketojenik Diyet Nedir?
KD, 1920’li yıllarda keton cisimciklerinin epilepsi
üzerinde tedavi edici özelliği olduğu düşünülerek
ortaya atılan; yüksek yağ, düşük protein, düşük
14
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
bir miktar keton cisimciği sentezini de sağlar
(Maalouf et al., 2009).
KD’in antikonvülsan etkisine katkıda bulunduğu
sonucuna varılmıştır (Bough ve Rho, 2007).
Ketojenik Diyetin Etki Mekanizması
İn vivo farmakodinamik çalışmalar ACA ve
asetonun antikonvülsan ajanlar olduğunu belirtse de, keton cisimciklerinin sinaptik geçiş veya
nöronal uyarıcılığı doğrudan etkilediği kesin
olarak kanıtlanmamıştır (Bough ve Rho, 2007).
Keton Cisimciklerinin Antikonvülsan Etkisi
Betahidroksibutirat (BHB) kanda ölçülen baskın
keton cisimciğidir ve bu nedenle KD uygulamasının
klinik sonucunun göstergesi olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda, yapılan çalışmalar ketonemi ve
antikonvülsan etki arasındaki ilişkiyi göstermektedir. KD sonucu, BHB düzeyinin kanda dirençli
bir yükseliş göstermesine rağmen, plazma BHB
seviyesi ve nöbet koruyuculuğu arasında önemli
bir ilişkiye rastlanmamıştır (Bough et al., 1999b;
Thavendiranathan et al., 2000). KD uygulaması
ile saatler içinde ortaya çıkan ketonemi, optimal
nöbet koruyucu etkisini günler hatta haftalar sonra
göstermektedir.
Yapılan son çalışmalarda ACA veya asetonun;
potasyum kanallarının yeni sınıflarından olan
K2p kanalını aktive ederek hücre uyarıcılığını
düzenlediği iddia edilmektedir (Vamecq et al.,
2005). Bu maddelerin; kanalların aktivitesini pH,
osmolalite, sıcaklık, mekanik basınç ve bazı yağ
asitleri ile düzenlediği fakat keton cisimcikleri
(veya yağ asitleri) ve K2P kanalları ile ilişkili
kesin sonuçların elde edilemediği belirtilmiştir.
Bunun yanında β-hidroksibutirat ve asetoasetatın
ATP duyarlı potasyum kanallarını (KATP) aktive
ettiği belirtilmektedir (Maalouf ve Sullivan,
2007). Fakat keton cisimciklerinin KATP kanalını
kapatarak ATP düzeyini arttırdığı bilindiği için
bu etkinin önemi de belirsiz kalmaktadır (Bough
ve Rho, 2007).
Bazı çalışmalarda ise ketonların, BHB ile birlikte antikonvülsan etki gösterdiğinin kanıtları
bulunmaktadır. Aseton ve asetoasetat (ACA)
hayvanlara enjekte edildiğinde, ani nöbetleri hızlı
bir şekilde engellemiştir.1930’lu yıllarda benzer
bir çalışma ile, tavşanlara intraperitonal aseton
ve etil-asetoasit verildiğinde, bu cisimciklerin
GABA antagonisti olan thujone maddesi ile
uyarılmış nöbetleri koruduğu ortaya çıkmıştır
(Helmholz ve Keith, 1930; Keith, 1933). Diğer
çalışmalarda, akut ve kronik epilepsi nöbetleri
olan ratlara verilen aseton ve ACA’nın (BHB
değil) antikonvülsan etki gösterdiği saptanmıştır
(Likhodii et al., 2003; Rho et al., 2001). Klinik bir
çalışmada KD uygulanan kontrollü yedi epileptik
hastanın beşinin beyninde, aseton düzeyinin 1
mM’e kadar çıktığı manyetik rezonans (MR)
tekniği kullanılarak belirlenmiş ve asetonun,
Keton Cisimciklerinin Nöronal Uyarıcı
Etkisi
İnsanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda
keton cisimcikleri ve nöbet koruyuculuğu arasında
hala kesin bir ilişki bulunamamıştır fakat nöronal
uyarıcılığa etkisi üzerine çeşitli mekanizmalar öne
sürülmüştür (Lutas ve Yellen, 2013).
Son zamanlarda yapılan çalışmalarda; ketojenik
diyet uygulaması sonucu vezikülar glutamat
transporter (VGLUT2) ile sinaptik keselere
glutamat aktarımının; asetoasetatlar tarafından
inhibe edildiği belirtilmiştir (Juge et al., 2010).
15
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
Bu etki asetoasetata maruz kalan sinirlerde glutamat salınımını azaltabilmektedir. Asetoasetat
ile glutamat sinyalizasyonunun inhibisyonunun,
sinirsel uyarıcılığı azaltabilmesi, diyetin nöbet
azaltıcı etkisini ortaya çıkarabilmektedir. Buna ek
olarak asetoasit hızlı bir şekilde asetona yıkılır
veya BHB’a dönüştürülür. Ancak diyet tedavisi
sürecince beyindeki kronik asetoasit düzeyinin,
VGLUT2 inhibisyonunu sağlama etkisi net değildir (Lutas ve Yellen, 2013).
arasında ilişki oluşturmaktadır. Hücre içi ATP bu
kanalı ve aktivasyonunu inhibe eder veya ATP
tüketimi hiperpolarizasyon oluşumu ile hücresel
uyarıcılığı azaltır.
KD sonucu oluşan mekanizmalar ile KATP kanalları beyinde antikonvülsan etkiye neden olur.
Pompalar tarafından ATP tüketimi, KATP kanallarının ATP inhibisyonunu serbest hale getirmiştir,
böylece Na+/K+ pompaları kanalların aktivitesini
azaltmaktadır. KD sonucu BHB artışı, glikolitik
ATP üretiminde azalmaya neden olur, hipokampal dentat granül sinirlerinde KATP kanallarının
aktivitesini arttır böylece kanalın negatif geri
bildirim mekanizması ketojenik diyet etkisi ile
artmış olur (Lutas ve Yellen, 2013).
Bu mekanizmaların yanı sıra ketojenik diyet
sonucu, bir nörotransmitter inhibitörü olan
GABA üretimi artmaktadır. Glutamin ile meydana gelen glutamat döngüsü, keton cisimcikleri
varlığında daha aktiftir. Bu durum sinirsel geçişin
inhibisyonu için GABA sentezini sağlarken,
sinirsel geçişin aktivasyonu için glutamatın
tekrar paketlenmesi yolunda daha inaktiftir
(Yudkoff et al., 2007). KD sonucunda, GABA
üretiminin fazla olması beyindeki sinyalizasyonu engellemektedir fakat, bazı kemigenlerde
beyinde total GABA yükselişi saptanmamıştır
(Lutas ve Yellen, 2013).
Beyin adenozin düzeyinin nöbet hassasiyeti
üzerine etkisi
A1 reseptör aracılığıyla adenozin sinyalizasyonu
sinirsel uyarıcılığı azaltabilir. Ketojenik diyetin
antikonvülsan etki mekanizmalarından birinin
de beyin adenozin konsantrasyonunun artması
olduğu ileri sürülmüştür (Masino ve Geiger,
2008). Adenozin kinaz transgenik fareler ketojenik diyetle beslendiklerinde, beynin fazla
uyarımı azalmıştır. Glukoz veya DPCPX (A1
reseptörü engelleyici madde) enjekte edildiğinde
ketojenik diyetin nöbet azaltıcı etkisi tersine
dönmüştür.
Mitokondriyal metabolizma ve glikoliz üzerine
etkisi
Keton cisimcikleri mitokondride direkt metabolize olduğu için, mitokondriyal metabolizmanın
artışına bağlı olarak; glikoliz atlanabilir veya
inhibe olabilir. Bu durumda mitokondriyal ATP
üretimi artar ve glikolitik ATP üretimi azalır.
Ayrıca, hücre içi iyon konsantrasyonunu sağlayan pompaların glikolitik ATP’yi kullanabileceği
düşünülmektedir. Böylece, Na+-K+ ve Ca+2 iyon
pompaları tarafından submembran ATP tüketimi;
ATP bağımlı potasyum kanallarını aktive edebilir.
Bu durum metabolizma ve sinirsel uyarıcılık
Bu bulgular ketojenik diyetin hücre dışı
adenozin miktarını ve sinyalizasyonunu artırdığını böylece nöbet oluşumunu azalttığını
göstermektedir. Fakat insanlar veya diğer
kemirgenler üzerinde ortaya konmuş net bir
mekanizması ve kanıtı bulunmamaktadır
(Lutas ve Yellen, 2013).
16
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
Kalori Kısıtlamasının Antikonvülsan Etkisi
raldehit 3-P dehidrogenaz glikolitik enziminin,
KATP kanallarının aktivasyonunu düzenlediği
son çalışmalarda ortaya konmuştur. Glikolizi
düzenleyici enzim olan fruktoz 1,6 bifosfat konsantrasyonunun azalması da bu görüşle tutarlıdır.
ATP ve sitrat glikolizin geri bildirim inhibitörleri
olduğu için, KD tedavisi sonucu artışlarına bağlı
olarak glikolitik akış da sınırlanabilir (DeVivo et
al., 1978; Bough ve Rho, 2007).
Yapılan çalışmaların bazıları nöbet koruyucu
etki olarak ketojenik diyeti önerirken, diğer
çalışmalar diyette glukoz kısıtlamasının nöbet
koruyucu etkisinin asıl mekanizma olduğunu iddia
etmektedir. Kalori kısıtlaması ve/veya ketojenik
diyet sonucunda; ketozis ile beraber ketonemi
oluşumu kan glukozunun ‘ılımlı’ azalmasıyla
sonuçlanır. Yalnızca kalori kısıtlaması uygulaması ile epileptik farelerde nöbet hassasiyetini
engelleyici etki oluşmuş ve kan glukoz düzeyinin
azalmasıyla nöbetlerde de azalma gözlenmiştir.
Kalori kısıtlaması glikoliz yoluyla enerji üretimini
azaltarak sinirlerin nöbet oluşumu için gerekli olan
yüksek düzeydeki sinaptik aktiviteye ulaşımını
engellemektedir (Greene et al., 2003).
İkinci olarak, KD uygulaması sonucu serbest
yağ asitlerinin birikiminin de KATP kanallarının
aktivasyonuna neden olabileceği varsayımı ortaya
çıkmıştır (Bough ve Rho, 2007; Vamecq et al.,
2005). Çoklu doymamış yağ asitleri (PUFA)
kan-beyin bariyerini serbestçe geçerken, doymuş
yağlar taşıyıcıya ihtiyaç duyarlar. Sinir hücre
zarında biriken yağ asitleri kanalların ATP ile
etkileşimini azaltıp, inhibisyonuna neden olarak
KATP kanallarına etki ederler (Bough ve Rho, 2007).
Bazı çalışmalar ise KD tedavisinde kalori kısıtlamasının ATP bağımlı potasyum kanallarını (KATP)
aktive ettiğini varsaymaktadır (Bough ve Rho,
2007; Vamecq et al., 2005). Santral sinir sisteminde reseptör görevi gören bu kanallar Adenozin
trifosfat (ATP) / Adenozin difosfat (ADP) oranının
azalmasına bağlı olarak açılır ve hücre zarında
hiperpolarizasyona yol açar. Glukoz varlığında
ise KATP kanalları kapanır. Bu kanalların hipoksi,
iskemi, hipoglisemi gibi çeşitli metabolik stres
durumlarına karşı koruyucu etki gösterdiği ve
nöbet eşiğini düzenlediği tahmin edilmektedir.
Bazı çalışmalarda ise bu sonuçların aksine, KD
tedavisi sonrası (özellikle ATP) enerji depolarında
artış saptanmıştır. Bu durumda KATP kanallarının
kapanması ve hücre zarının depolarize olması
beklenmektedir. Ancak birçok çalışmada düşük
glukoz ve yüksek yağlı KD’in KATP kanallarını
aktive ettiği gözlenmiştir. KATP kanalları glikolitik
enerji kaynaklarıyla düzenlenmektedir. Glise-
Yapılan son çalışmalarda glukoz analoğu olan
2-deoksiglukoz’un (2-DG) da fosfoglukoz izomerazı ve glikolizi inhibe ettiği belirtilmektedir
(Stafstrom et al., 2005; Garriga-Canut et al.,
2006). Özellikle, 2-DG ağızdan verildiğinde iyi
tolere edildiği için, bu maddenin epilepsi için yeni
bir tedavi yöntemi olabileceği düşünülmektedir
(Pelicano et al., 2006).
Kalori Kısıtlamasının Hücresel ve Metabolik
Etkileri
Kalori kısıtlaması; DNA üzerinde yaşlanmaya
bağlı oksidatif stresi geciktirir. Kalori kısıtlamasının antioksidan özelliğinin ilk mekanizması
antioksidan savunmasını superoksit dismutaz,
glutatyon peroksidaz ve katalaz ile artırmasıdır.
İkincil olarak; ROS’nin mitokondriyal üretiminde
17
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
özellikle solunum zinciri ürünü olan kompleks 1
‘de azalma belirlenmiştir. Antioksidan kapasite
etkisi ile ilgili bir diğer mekanizma ise çiftleşmemiş
proteinlerdir (UCP). Bu proteinler mitokondriyal
zar potansiyelini ve ROS üretimini azaltır. Sonuç
olarak artmış UCP aktivitesinin; tahmini yaşam
süresini, iskemi, toksik, travmatik ve epileptik
yaralanmalara karşı sinirsel direnci arttırdığı
düşünülmektedir (Maalouf et al., 2009).
interferon gamma (IFNγ) düzeyi artmaktadır.
Sonuç olarak BNDF(Brain-derived neurotrophic
factor) geninin transkripsiyon aktivitesinin artması
ile sinirlerin normal gelişimini sağlamaktadır
(Maalouf et al., 2009).
Nörogenez; sinir dokusunun oluşumu anlamında
olup beynin çeşitli kısımlarında meydana gelmekte
ve yaşla beraber azalma göstermektedir (Abrous
et al., 2005). Olgun kemirgenlerle yapılan bir
çalışmada kalori kısıtlamasının BDNF düzeyini
arttırarak nörogenezi sağladığı belirtilmiştir (Lee
et al., 2002a).
Kalori kısıtlaması ile gen ekspresyonunu düzenleyen geniş ve çeşitli enzim ailesi olan Sirt1
artmaktadır. Birçok çalışma Sirt1 etkinliğinin
nöroprotektif olduğunu göstermiştir. Sirt1’deki
artış motor fonksiyonların yaşlanmaya bağlı bozukluklarını önlemektedir (Maalouf et al., 2009).
Şaperonlar proteinlerin katlanarak üç boyutlu hale
gelmesiyle oluşan, polipeptidlerin potansiyel toksik
bileşenlerle birleşmesini engelleyen proteinlerdir
(Young et al., 2004). Kalori kısıtlaması sonucu
beyin, kalp, karaciğer, barsak, iskelet kasları ve
makrofajlarda şaperon düzeyi artmaktadır. Kemirgenlerde şaperonun sinirleri koruyucu etkisi
görülmüştür (Maalouf et al., 2009).
Yağ Asitlerinin Antikonvülsan Etkisi
PUFA’ların [dokozahekzanoik asit (DHA C22:6w3),
araşidonik asit (AA,C20:4w6), eikosapentanoik
asit (EPA,C20:5w3) ] sinirsel uyarıcılığı azalttığına dair çalışmalar liteatürde yer almaktadır
(Bough ve Rho, 2007; Xiao ve Li, 1999). PUFA’ların nöbet engelleyici etkileri üzerine çeşitli
metabolizma yolları bulunmaktadır. İlk olarak;
PUFA’ların iyon kanalları aktivasyonunu direkt
önleyici etkisi olduğu belirtilmiştir. Omega 3 (w3)
yağ asitlerinin 1-Voltaj-kapılı Na+2 ve Ca+2 bağlı
kanalları inhibe ettiği sonucuna varılmıştır (Bough
ve Rho, 2007). İkinci olarak, PUFA’ların keton
cisimciği ile birleşip lipide duyarlı K2P kanallarını
etkin hale getirdiği belirtilmiştir (Vamecq et al.,
2005). Son olarak, PUFA’ların Na+/K+ -ATPaz
kanallarının etkinliğini arttırdığı ortaya konmuştur (Wu et al., 2004). Plazma hücrelerinde w-3
arttırılması ve w-6 -PUFA düzeyinin azaltılması,
sodyum pompası işlevinde önemli bir artışa neden olmaktadır. Bütün bu bulgular KD tedavisi
sonrası beyinde PUFA seviyesinin artmasıyla
sinirsel uyarıcılığın azaldığına dair kanıt olabilir
(Bough ve Rho, 2007).
Yaşlanma ve çeşitli sinirsel bozukluklar sonucu
birçok inflamatuar mediyatörlerin seviyesinde
artış gözlenmektedir. Bu inflamatuar sürecin
öncül maddelerinden birisi de NFKB ‘dir. İnsan
ve hayvan modellerinde kalori kısıtlaması sonucu
NFKB düzeyinin azaldığı, interlökin (IL1B, IL2,
IL4, IL6) ve tümör nekroz faktörü (TNFα) sentezlerinin bloke olduğu, pro-inflamatuar enzim
siklooksigenaz (COX-2) ile nitrik oksit sentaz
(iNOS) aktivitelerinin baskılandığı belirtilmiştir.
Bununla beraber beyin ve lökositlerde; kalori
kısıtlamasının sonucu, mikroglial hücreleri aktive eden ve beyinde inflamatuar yanıtı sağlayan
18
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
Uyarıcılığı azaltmanın yanısıra PUFA’lar eksitotoksisite ve nörodejenerasyonu engelleyebilir.
PUFA’lar transkripsiyon faktörleri olan PPARα
(peroksizom proliferatör etkinleştirilmiş reseptör
α) ile beyinde çeşitli genlerin ekspresyonunu
düzenler. PPARα ve koaktivatörü PGC-1’in
azalmasıyla; PUFA’lar mitokondriyal çiftleşmemiş
protein (UCPS) ekpresyonuna ve aktivasyonuna
sebep olmaktadır. Çalışmalarda UCP proteinlerin,
sinirsel uyarım ve yaşam süresini düzenlediği
tespit edilmiştir (Andrews et al., 2005; Bough
ve Rho, 2007). UCP proteinleri dolaylı yollardan ROS üretimini azaltmaktadır. UCP protein
seviyesinin artması, hücresel enerji üretimini
azaltmaktadır. Bununla beraber sinir dokusunda kronik UCP2 ekspresyonu, mitokondriyal
biyogenezi tetikleyerek hücresel ATP ve ADP
düzeyini arttırmaktadır. KD tedavisi ile de benzer
sonuçlar ortaya çıkmaktadır. KD, UCP ekspresyonunu indüklemekte, mitokondriyal biyogenezi
uyararak enerji üretimini arttırmaktadır (Bough
ve Rho, 2007).
belirtmektedir. İkinci olarak, KD sonrası ratların
hipokampuslerinde %46’lık önemli bir mitokondri
artışı ile tedavinin mitokondriyal biyogenezi arttırdığı ortaya konmuştur. Son olarak, KD sonrası
enerji metabolitlerinin düzeyi artmaktadır. KD
tedavisinin çeşitli transkriptasyonel, translasyonel
ve biyokimyasal mekanizmaları etkinleştirerek
oksidatif enerji üretimini arttırdığı belirtilmektedir
(Bough ve Rho, 2007).
Nörotransmitter Sistemin Antikonvülsan Etkisi
KD’in, nörepinefrin (NE) hormonunun reseptör
ve sinyalizasyon işlevinde etkisi görülmektedir.
KD ile noradrenerjik uyumun artışı antikonvülsan
etki göstermektedir. Fareler üzerinde yapılan bir
çalışma ile KD tedavisinin NE bazal salımını arttırdığı ve beyinde nöradrenerjik sinyalizasyonda
rol alabileceği düşünülmektedir (Bough ve Rho,
2007; Weinshenker ve Szot, 2002). KD tedavisinin NE salınımınıyla beraber, antikonvülsan
etki gösteren nöropeptid Y (NPY) ve galanin
gibi oreksigenik peptidlerin de salınımını arttırabileceği düşünülmektedir. (Rhim et al., 1997;
Richichi et al., 2004; Vezzani ve Sperk, 2004).
Galanin dirençli epilepsiyi (SSSE) sınırlamakta
(Saar et al., 2002) ve in vitro çalışmalarda sinaptik
geçişi azaltmaktadır (Schlifke et al., 2006). Fakat
bu peptidlerin etkilerinin KD tedavisi sonunda
oluştuğuna dair kesin kanıtlar bulunmamaktadır
(Bough ve Rho, 2007).
UCP ekspresyonu ve işlevinin artırılmasıyla ROS
üretiminin azaldığı görülmüş ve UCP’lerin sinir
koruyucu etkileri vurgulanmıştır. Sonuç olarak
KD tedavisinin; nöbete sebep olan ROS üretimi
artışıyla, nöroprotektif etkiyi sağlayan sinirsel
disfonksiyon arasındaki dengeyi sağlayabildiği
belirtilmektedir (Andrews et al., 2005; Veech,
2004; Veech et al., 2001).
KD, GABAerjik antagonistleri tarafından oluşan
nöbetler üzerinde önemli bir etkiye sahiptir (Bough
ve Rho, 2007). Yapılan çalışmalarda ketozisin
beyinde GABA üretimini arttırıcı etki gösterdiği
belirtilmektedir (Wang et al., 2003; Dahlin et al.,
2005). Beyinde GABA seviyesinin artmasıyla fazla
uyarımın azalacağı düşünülmektedir. Öncelikle,
PUFA’lar PPARα genini etkinleştirerek enerji
metabolizmasına bağlı birçok transkripsiyon genleri regüle etmektedir. PUFA’lar bu etkisini KD
tedavisi ile hücresel metabolizmayı düzenleyerek
kanıtlamıştır. KD sonrası oksidatif fosforilasyon
ile ilişkili birçok metabolik genin upregule olduğu
19
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
KD ve kalori kısıtlaması sonucu GAD (glutamik
asit dekarboksilaz) transkripsiyonu artmakta, daha
sonra sinaptozomlarda BHB ve ACA, GABA
oluşumunu arttırmaktadır. KD uygulaması ile
enerji depolarındaki artışın GABAerjik fonksiyonu
arttırdığı ve nöbet kontrolünü sağladığı savunulan
mekanizmalar arasındadır (Bough ve Rho, 2007).
MAD, nitelik olarak klasik KD’e benzemektedir
ve yaklaşık olarak 1:1 ketojenik orana sahiptir.
Bu diyetteki başlangıç karbonhidrat tüketimi 10
g/gün’dür ve 1 ile 3 ay arasında artış göstererek
15-20 g/gün olarak tüketilmektedir. Günümüzde
birçok merkez tarafından tercih edilen MAD’de
keton üretimi değişkendir, ayrıca protein, sıvı ve
kalori kısıtlaması olmadığından yemek planlama
daha kolaydır (Kossoff et al., 2009). LGIT diyeti
ise kan glukoz düzeyi sabit, dirençli epilepsisi olan
çocuklarda kullanılmakta ve KD mekanizmasına
benzer etki edebileceği belirtilmektedir (Pfeifer
ve Thiele, 2005). Bu diyette günlük karbonhidrat
tüketimi 40-60 g/gündür ve glisemik indeksi düşük
olan (<50) karbonhidrat türlerinin tüketimi ile
kan glukozunun düzenlenmesi sağlanmaktadır.
Klasik KD’e göre daha fazla yiyecek türü ve
protein içermektedir (Kossoff et al., 2009; Liu ve
Wang, 2013). Ketojenik diyete başlamadan önce
hastalar bireysel özelliklerine ve ihtiyaçlarına
göre değerlendirilmeli, ailelerin ve diyetisyenin
görüşleri doğrultusunda hastaya en uygun diyetin
uygulanmalı ve tedavinin sürekliliği sağlanmalıdır.
Ketojenik Diyet ve Diğer Alternatif Diyetler
Çocukluk çağı epilepsisinde günümüzde klasik KD
dışında, orta zincirli trigliserit (MCT) diyeti de
birçok vakada tercih edilen diyet tedavilerindendir
(Kossoff et al., 2009). Klasik KD, yağ türlerinden
LCT ve protein içerir ayrıca karbonhidrat içeriği
kısıtlıdır. MCT ise LCT’ye göre kalori başına
daha çok keton içerir, daha kolay emilir ve direkt
karaciğere taşınır (Liu ve Wang, 2013). Yapılan
20 yıllık çalışmalarda, bu iki diyet türünün de
doğru bir şekilde uygulanması sonucunda her
ikisinin de etkinliğinde herhangi bir farklılık
gözlenmemiştir (Schwartz et al., 1989; Neal et
al., 2008). Klasik KD enerjinin %90’ının yağdan,
%10’unun ise protein ve karbonhidrattan elde
edilmektedir MCT diyetinde ise MCT toplam
enerjinin %60’ını oluşturmaktadır. Fakat bu
oran bazen karın ağrısı, ishal ve kusma gibi yan
etkilere neden olabilir. Bu nedenle, enerjinin
%30’unun MCT ve %30’unun LCT’den elde
edildiği modifiye edilmiş MCT diyeti geliştirilmiş
ve çocukların tolere edebilme yetisine göre diyette
MCT oranının zamanla %60’a kadar çıkabileceği belirtilmektedir (Kossoff et al., 2009). Son
yıllarda ise epilepsi tedavisi için farklı iki diyet
tedavisi daha geliştirilmiştir: Değiştirilmiş Atkins
diyeti (MAD) ve düşük glisemik indeks tedavisi
(LGIT) (Pfeifer ve Thiele, 2005; Kossoff et al.,
2006; Kang et al., 2007b; Kossoff et al., 2007b).
Sonuç
Yaklaşık yüzyılı aşkın süredir klinik alanda
kullanılmasına rağmen, KD tedavisinin net olarak mekanizmaları hala bilinmemektedir. Buna
rağmen yapılan birçok çalışmada KD’in hücresel
metabolizma üzerinde önemli etkileri olduğu vurgulanmaktadır. Ketozis oluşumu, kalori kısıtlaması
ve yağ asitlerinin artması ile beyinde oluşan yanıt
birçok biyokimyasal ve genetik programları aktif
hale getirmektedir. Bu değişiklikler glikolitik yoldan enerji üretiminden oksidatif fosforilasyonla
enerji üretimine geçişe neden olmaktadır.Glikolitik
yolun enerji kaynağının azalmasına bağlı olarak
20
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
CROSS, J.H., & NEAL, E.G., (2008). The ketogenic dietupdate on recent clinical trials.
Epilepsia, 49 (8); 6-10
kapanan KATP kanallarını aktive ederek nöbetlere
karşı beyinde direnç oluşturmaktadır. Oksidatif
fosforilasyonun artmasıyla UCP ekspresyonu
gerçekleşir, mitokondriyal biyogenez ROS üre-
DAHLIN, M., ELFVING, A., UNGERSTEDT,
U., & AMARK, P., (2005). The ketogenic
diet influences the levels of excitatory and
inhibitory amino acids in the csf in children
with refractory epilepsy. Epilepsy Research,
64; 115–125.
timini sınırlandırır ve enerji depolarını arttırır.
Bu mekanizmalar sinirlerin disfonksiyonunu,
nöbetleri ve nörodejenerasyonu önlemektedir.
Fakat, epilepsi hastalarında KD tedavisi, hücre
tipine ve beyindeki bölgeye göre farklılık göstermektedir.Gelecekteki çalışmalar diyetin hastalık
DEVIVO, D.C., LECKIE, M.P., FERRENDELLI, J.S., & MCDOUGAL, DB J.R., (1978).
Chronic ketosis and cerebral metabolizm.
Annals of Neurology, 3; 331-337.
ve sağlık durumunda bireyde oluşturacağı etkileri
ortaya koymada önemli sonuçlar verecek ve
epilepsi tedavisi doğrultusunda yeni stratejilerin
gelişmesini destekleyecektir.
FREEMAN, J.M., KOSSOFF, E.H., & HARTMAN, A.L., (2007). The ketogenic diet: one
decade later. Pediatrics, 119; 535–543
Kaynaklar
ABROUS, D.N., KOEHL, M., & LE MOAL, M.,
(2005). Adult neurogenesis: from precursors
GARRIGA-CANUT, M., SCHOENIKE, B.,
QAZI, R., BERGENDAHL, K., DALEY, T.J.,
PFENDER, R.M., et al., (2006). 2-deoxyd-glucose reduces epilepsy progression by
nrsf ctbpdependent metabaolic regulation of
chromatin structure. Nature Neuroscience,
9; 1382–1387
to network and physiology. PhysiolRev, 85
(2); 523–569
ANDREWS, Z.B., DIANO, S., & HORVATH,
T.L., (2005). Mitochondrial uncoupling
proteins in the cns: in support of function
and survival. Nature Reviews Neuroscience,
GREENE, A.E., TODOROVA, M.T., MCGOWAN, R., & SEYFRIED, T.N., (2003).
Perspectives on the metabolic management on
epilepsy through dietary reduction of glucose
and elevation of ketone bodies. Journal of
Neurochemistry, 86; 529-537.
6; 829–840
BOUGH, K.J., VALIYIL, R., HAN, F.T., &
EAGLES, D.A., (1999b). Seizure resistance
is dependent upon age and calorie restriction
in rats fed a ketogenic diet. Epilepsy Research, 35; 21-28
HELMHOLZ, H.F., & KEITH, H.M., (1930).
Eight years’ experience with the ketogenic
diet in the treatment of epilepsy. JAMA, 95
(10); 707-709
BOUGH, K.J., & RHO, M.J., (2007). Anticonvulsant Mechanisms of the Ketogenic Diet.
Epilepsia, 48 (1); 43-58
21
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
JUGE, N., GRAY, J.A., OMOTE, H., MIYAJI,
T., INOUE, T., HARA, C., et al., (2010).
Metabolic control of vesicular glutamate
transport and release. Neuron, 68; 99–211
factor is required for basal neurogenesis
and mediates, in part, an enhancement of
neurogenesis by dietary restriction in the
hippocampus of adult mice. J Neurochern,
82 (6); 1367-1375
KANG, H.C., LEE, H.S., YOU, S.J., KANG,
D.C., KO, T.S., & KIM, H.D., (2007b).
Use of a modified Atkins diet in intractable
childhood epilepsy. Epilepsia, 48; 182–186
LIKHODII, S.S., SERBANESCU, I., CORTEZ,
M.A., MURPHY, P., SNEAD, O.C., &
BURNHAM W.M., (2003). Anticonvulsant
properties of acetone, a brain ketone elevated
by the ketogenic diet. Annals of Neurology,
54(1), 219-226.
KEITH, H.M., (1933). Factors influencing experimentally produced convulsions. Archives
of Neurology Psychiatry, 29; 148-154
KLEPPER, J., LEIENDECKER, B., RIEMANN,
E., & BAUMEISTER, F.A., (2004). The
ketogenic diet in German-speaking countries.
Klin Padiatr, 216 (5); 277-85
LIU, Y.C., & WANG, H., (2013). Medium-chain
Triglyceride Ketogenic Diet, An Effective
Treatment for Drug-resistant Epilepsy and
A Comparison with Other Ketogenic Diets.
Biomed J., 36 (1); 9-15
KOSSOFF, E.H., MCGROGAN, J.R., BLUML,
R.M., PILLAS, D.J., RUBENSTEIN, J.E.,
& VINING E.P., (2006). A modified Atkins
diet is effective for the treatment of intractable
pediatric epilepsy. Epilepsia, 47; 421–424
LUTAS, A., & YELLEN, G., (2013). The Ketogenic diet: metabolis influences on brain
excitability and epilepsy. Trends Neurosci.,
36 (1); 32-40
KOSSOFF, E.H., TURNER, Z., BLUML, R.M.,
PYZIK, P.L., & VINING, E.P., (2007b). A
randomized, crossover comparison of daily
carbohydrate limits using the modified Atkins
diet. Epilepsy Behav., 10; 432–436
MAALOUF, M., & SULLIVAN, P.G., (2007).
Ketones inhibit mitochondrial production of
reactive oxygen species production following
glutamate excitotoxicity by increasing NADH
oxidation. Neuroscience, 145 (1); 256-264
KOSSOFF, E.H., ZUPEC-KANIA, B.A., AMARK,
P.E., BALLABAN-GIL, K.R., CHRISTINA
BERGQVIST, A.G., BLACKFORD, R., et
al., (2009). Optimal clinical management of
children receiving the ketogenic diet: recommendations of the International Ketogenic
Diet Study Group. Epilepsia, 50 (2); 304-317
MAALOUF, M.A., RHO, J.M., & MATTSON,
M.P., (2009). The Neoroprotective Properties
of Calorie Restriction, Ketogenic Diet, and
Ketone Bodies. Brain Res Rev., 59(2); 293-315
MASINO, S., & GEIGER, J., (2008). Are
purines mediators of the anticonvulsant/
neuroprotective effects of ketogenic diets.
Trends Neurosci., 31; 273–281
LEE, J., DUAN, W., &MATTSON, M.P., (2002a).
Evidence the brain-derived neurotrophic
22
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
MORRIS A.A., (2005). Cerebral ketone body
metabolism. J Inherit Metab Dis., 28 (2);
109-121
DURING, M.J., & VEZZANİ, A., (2004).
Anticonvulsant and antiepileptogenic effects
mediated by adeno-associated virus vector
neuropeptide y expression in the rat hippocampus. The Journal of Neuroscience, 24;
3051–3059
NEAL, E.G., CHAFFE, H.M., EDWARDS,
N., LAWSON, M.S., SCHWARTZ, R.H., &
CROSS, J.H., (2008). Growth of children
on classical and medium chain triglyceride
diets. Pediatrics, 122 (2); 334-40
SAAR, K., MAZARATI, A.M., MAHLAPUU, R.,
HALLNEMO, G., SOOMETS, U., KILK, K.,
HELLBERG, S., POOGA, M., TOLF, B.R.,
SHI, T.S., HOKFELT, T., WASTERLAIN,
C., BARTFAI, T., & LANGEL, U., (2002).
Anticonvulsant activity of a nonpeptide
galanin receptor agonist. Proceedings of the
National Academy of Sciences of the United
States of America. 99; 7136–7141
NEHLIG, A., (2004). Brain uptake and metabolism of ketone bodies in animal models.
Prostaglandins Leukot Essent Fatty Acis, 70
(3); 265-375
PELICANO, H., MARTİN, D.S., XU, R.H., &
HUANG, P., (2006). Glycolysis inhibition
for anticancer treatment. Oncogene, 25;
4633–4646
PFEIFER, H.H., & THIELE, E.A., (2005).
Low-glycemic-index treatment: a liberalized
ketogenic diet for treatment of intractable
epilepsy. Neurology, 65; 1810–1812
SCHLIFKE, I., KUTEEVA, E., HOKFELT,
T., & KOKAIA, M., (2006). Galanin expressed in the excitatory fibers attenuates
synaptic strength and generalized seizures
in the piriform cortex of mice. Experimental
Neurology, 200, 398–406
RHIM, H., KINNEY, G.A., EMMERSON, P.J.,
& MILLER, R.J., (1997). Regulation of
neurotransmission in the arcuate nucleus of
the rat by different neuropeptide y receptors.
The Journal of Neuroscience, 17; 2980–2989
SCHWARTZ, R.H., EATON, J., BOWER,
B.D., & AYNSLEY-GREEN, A., (1989).
Ketogenic diets in the treatment of epilepsy:
short-term clinical effects. Dev Med Child
Neurol., 31; 145–151
RHO, J.M., ANDERSON, G.D., DONEVAN,
S.D., & WHITE, H.S., (2001). Acetoacetate,
acetone, and dibenzylamine (a contaminant
in 1-(+)-betahydroxybutyrate) exhibit direct
anticonvulsant actions in vivo. Epilepsia,
43; 358-361
STAFSTROM, C.E., KRIEGLER, S.M., VALLEY, M.T., OCKULY, J.C., ROOPRA, A.S.,
& SUTULA, T.P., (2005). 2-deoxyglucose
exerts anticonvulsant and antiepileptic actions
in experimental epilepsy models. Epilepsia,
46; 268–269
RICHICHI, C., LIN, E.J., STEFANIN, D.,
COLELLA, D., RAVIZZA, T., GRIGNASCHI, G.,VEGLIANESE, P., SPERK, G.,
THAVENDIRANATHAN, P., MENDONCA,
A., DELL, C., LIKHODII, S.S., MUSA,
K., IRACLEOUS, C., CUNNANE, S.C., &
23
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID10, K 33
www.dbhadergisi.com
BURNHAM, W.M., (2000). The mct ketogenic diet: effects on animal seizure models.
Experimental Neurology, 161; 696-213
of gaba levels in a ketogenic diet. Magnetic
Resonance in Medicine, 49; 615– 619
WEINSHENKER, S., & SZOT, P., (2002). The
role of catecholamines in seizure sesceptibility; new results using genetically engineered
mice. Pharmacology & Therapeutics, 94
(16); 213-233
VAMECQ, J., VALLEE, L., LESAGE, F.,
GRESSENS, P., & STABLES, J.P., (2005).
Antiepileptic pıpular ketogenic diet; emerging twists in an ancient story. Progress in
Neurobiology, 75; 1-8
WU, B.J., HULBERT, A.J., STORLIEN, L.H.,
& ELSE, P.L., (2004). Membrane lipids and
sodium pumps of cattle and crocodiles: an
experimental test of the membrane pacemaker theory of metabolism. American Journal
of Psychology, Regulatory, Integrative and
Comperative Psychology, 287; 633-641
VEECH, R.L., CHANCE, B., KASHIWAYA,
Y., LARDY, H.A., & CAHILL, G.F. J.R.,
(2001). Ketone bodies, potential therapeutic
uses. IUBMB Life, 51, 241–247
VEECH, R.L., (2004). The therapeutic implications of ketone bodies: the effects of
ketone bodies in pathological conditions:
ketosis, ketogenic diet, redox states, insulin
resistance, and mitochondrial metabolism.
Prostaglandins Leukot Essent Fatty Acids,
70; 309–319
XIAO, Y., & LI, X., (1999). Polyunsaturated fatty
acids modify mouse hippocampal neuronal
excitability during excitotoxic or convulsant
stimulation. Brain Research, 846 (1); 112–121
YOUNG, J.C., AGASHE, V.R., SIEGERS, K.,
& HARTL, F.U., (2004). Pathways of chaperone-mediated protein folding in the cytosol.
Nat Rev Mol Cell Biol., 5 (10); 781–791
VELİOĞLU, S.K., (2014). İlaca Dirençli Epilepsisi Olan Çocuklarda Farmakolojik Olmayan
Alternatif Tedavi Yaklaşımları: Vagus Sinir
Stimülasyonu ve Ketojenik Diyet. Epilepsi,
20 (1); 59-63
YUDKOFF, M., DAIKHIN Y., MELØ, T.M.,
NISSIM, I., SONNEWALD, U., & NISSIM,
I., (2007). The ketogenic diet and brain
metabolism of amino acids: relationship to
the anticonvulsant effect. Annu. Rev. Nutr.,
27; 415–430
VEZZANI, A., & SPERK, G., (2004). Overexpression of npy and y2 receptors in epileptic
brain tissue: an endogenous neuroprotective
mechanism in temporal lobe epilepsy. Neuropeptides, 38; 245–252
WANG, Z.J., BERGQVIST, C., HUNTER, J.V.,
JIN, D.,WANG, D.J.,WEHRLI, S., & ZIMMERMAN, R.A., (2003). In vivo measurement
of brain metabolites using twodimensional
double-quantum mr spectroscopy–exploration
24
BESLENME
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
TOPLU YEMEK ÜRETEN İŞLETME MUTFAKLARININ HİJYEN
DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF HYGIENE STATUS OF CATERING FIRMS’KITCHENS
Gülperi HAKLI1, Funda Pınar ÇAKIROĞLU2
Ankara Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu, Beslenme Bilimleri Bölümü
Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
1
2
Özet: Bu çalışma, toplu yemek üretimi yapan işletmelerin
mutfaklarının hijyen durumlarını saptamak amacıyla faaliyet
gösteren 5 işletme mutfağında yürütülmüştür. Araştırmada
“Toplu Beslenme Sistemlerinde Hijyen Değerlendirme
Formu” uygulanmış ve işletme mutfakları “çok iyi”
(%86–100), “iyi” (%71–85), “kabul edilebilir” (%61–70)
ve “hijyen açısından yetersiz” (%60 ve altında) olarak
sınıflandırılmıştır. Çalışmada ayrıca, işletme mutfakları,
çalıştırdıkları işçi sayıları ve günlük üretilen yemek porsiyon
sayıları bakımından incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda,
işletmeler hijyen değerlendirme formu ölçütlerinden toplamda ortalama 850.4±42.4 puan almıştır. Bu puan, alınması
gereken toplam puanın %85.0’ine karşılık gelmektedir.
Çalışma alanları dikkate alındığında ise en düşük ortalama puanın tuvalet ve diğer alanlardan (alınması gereken
puanın %72.0’si karşılanmış); en yüksek ortalama puanın
ise besin hijyeninden (alınması gereken puanın %100.0’ü
karşılanmış) alındığı saptanmış, sonuçta; 3 işletme mutfağının genel hijyen durumunun “iyi” derecede, 2 işletme
mutfağının ise “çok iyi” derecede olduğu bulunmuştur.
Ayrıca, işletme mutfaklarından 3’ünün çalıştırdığı personel
sayısının olması gereken personel sayısının altında kaldığı
saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda, bu işletmelerde besin
güvenliği yönetim sisteminin uygulanması ile sorunların
daha kolay çözülebileceği, sistemin daha etkin ve verimli
işleyeceği ve besin güvenliğini sağlamada sıfır hataya yakın
bir üretimin gerçekleşeceği kanısına varılmıştır.
Abstract: This study was carried out in five catering firms in
order to determine hygiene status of their kitchens. “Hygiene
evaluation form for catering system” was used in the study
and the kitchens were categorized on (86–100%) scores as
“excellent”, (71–85%) scores as “good”, (61–70%) scores as
“acceptable” and (60% - below ) scores “lack of hygiene”.
In addition, the catering firms were examined according
to the number of staff employed and the number of food
servings per day in the study. At the end of the study, the
catering firms had mean 850.4±42.4 scores from hygiene
evaluation criteria form in total. This scores corresponded
to %85.0 of total score that need to be taken. Considering
the areas, it was found that the lowest mean scores were
taken from the toilets and other areas (72.0% of the scores
to be taken), and the highest mean scores were taken from
the food hygiene (100.0% of the scores to be taken). As
a result; it was determined that the general hygiene status
of three kitchens were found “good”, the general hygiene
status of two kitchens were found “very good”. It was
also determined that the number of staff working in three
of kitchens, was insufficient. At the end, it has been concluded that the problem can be solved more easily through
the implementation of food safety management systems in
these enterprises, the system will operate more efficiently
and effectively and in ensuring food safety ,the near-zero
error production will take place.
Key Words: Hygiene, Catering, Kitchen
Anahtar Kelimeler: Hijyen, Toplu Yemek, Mutfak
25
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
Giriş
Food and Agriculture Organization-Gıda Tarım
Örgütü (FAO) ve WHO Besin Güvenliği Uzman
Komitesi, kontamine besin tüketiminden doğan
besin kaynaklı hastalıkların dünyadaki en sık
görülen sağlık sorunu olduğuna işaret etmektedir. Her yıl, dünya genelinde milyonlarca insan
kontamine olmuş gıdaları tüketmeleri sebebiyle
hastanede tedavi olmakta ya da ölmektedir (FAO/
WHO, 2002). Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmada besin zehirlenmelerinin en çok görüldüğü
yerler sırasıyla; evler (%42), restaurant, motel ve
barlar (%19) olarak bildirilmiş olup, hastaneler
için bu oran % 3 olarak rapor edilmiştir. WHO
tarafından 1993‐1998 yılları arasında 42 ülkede
yapılmış bir araştırma sonucunda 23.538 besin
zehirlenmesi vakası rapor edilmiştir (FAO/WHO,
2002; Domínguez et al., 2002).
Son yıllarda kent yaşamının getirdiği ekonomik,
sosyal ve kültürel değişimlerin (kadının çalışma
hayatında daha fazla yer alışı, işyerlerinin evlerden uzak mesafelerde oluşu, okullardaki eğitimin
tam güne yayılmış olması, bazı sosyal olayların
kutlamalarının, iş görüşmelerinin dışarıda yemekli
toplantı ile yapılıyor olması vb.) sonucu olarak
ev dışında yemek yeme oranı artmış aynı şekilde
bu sektörde hizmet veren işletmelerin sayısı da
artmıştır. Nüfusunun önemli bir kısmının günde
en az bir öğün ev dışında yemek yediği varsayıldığında, bu sektörün tüketici/müşteri beslenmesi üzerinde etkili olduğu açıktır (Beyhan ve
Ciğerim, 1995).
Sağlığa verilen önemin artmasıyla, bilinçli tüketicilerin son yıllarda bu sektörden beklentileri;
yedikleri yiyeceklerde kalite, güvenilirlik, ekonomiklik, temiz ve hijyenik bir ortam, iyi bir
yemek servis hizmeti olmuştur (Kutluay-Merdol
vd., 2003). İyi beslenme, tüketicilere sunulan
güvenli ve sağlıklı gıda ile gerçekleşir. Az gelişmiş
ülkelerde birçok kişi, kıtlık, güvenilir olmayan su,
uygun olmayan gıda saklama koşulları, hijyenik
koşullarda üretilip tüketilmeyen gıdalar, yetersiz
temizlik ve hammaddeler üzerindeki böcek ilaçları
kalıntıları ve hijyen eğitimi eksikliğinden dolayı
zehirlenmektedir. Gıda zehirlenmeleri sadece az
gelişmiş ülkelere özgü bir sonuç değildir. Gelişmiş
ülkelerde de hijyenik koşullar altında saklanmadan
sunulan yiyecekler, ucuz gıda talebi, özensiz gıda
hazırlama, gıda zehirlenmelerine yol açmaktadır
(World Health Organization-Dünya Sağlık Örgütü
(WHO), 2007; Soner ve Özgen, 2002).
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü Yıllığı’nda yer alan verilere göre; 2005
yılı için Türkiye’de rapor edilen bakteri kaynaklı
besin zehirlenmesi vaka sayısı 26.298 olarak
kaydedilmiştir (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2005).
Dolayısıyla bu sektördeki en önemli konu, tüketicinin
sağlığına zarar vermeyecek yiyecek sağlayarak
gıda zehirlenmesi ve gıda kaynaklı hastalıkların
önlenmesidir. Besin kaynaklı hastalıklara/besin
zehirlenmelerine neden olan etmenler arasında
kimyasal maddeler, doğal besin toksinleri, metaller,
tarım ilaçları deterjanlar, plastikler, parazitler ve
mikroorganizmalar (bakteri, küf, maya) sayılabilir
(Bilici, 2008). Hijyen, günümüz yiyecek-içecek
sektörünün en önemli gereksinimidir ve mutfakta
hijyen, yiyecek maddelerini alıp, hazırlayıp,
müşteri masasına taşıyana kadar geçen zamanda
mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel tüm risklerin
kontrolü ve önlenmesin yönelik faaliyetleri içer26
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
mektedir (Kutluay-Merdol vd., 2003; Türkkan,
2003; Türksoy, 2002; Akdağ ve Arslan, 1993).
açısından tuvaletler ve diğer alanlarda eksikler
olduğu belirlenmiştir (Elmacıoğlu vd., 1999).
Ağrı’da yapılan çalışmada da, personelin el
hijyenlerinin ve lokantaların genel hijyen durumunun iyi olmadığını tespit edilmiştir. Ayrıca
personelin elleri ile alet-ekipman ve çevreden
alınan örneklerde gıda zehirlenmelerine yol
açan mikroorganizmalar saptanmıştır (Fidan ve
Ağaoğlu, 2004). Yapılan başka bir çalışmada ise,
mutfaklarda bulunan çöp kutularının kapaklarının
bulunmadığı, el yıkamak için yeterli miktarda
sabun ve havlu olmadığı tespit edilmiştir (Çıkmaz,
1997). Bu alanlarda hijyene dikkat etmemek doğrudan müşteri sağlığını etkiler ve gıda kaynaklı
hastalıkların, gıda zehirlenmelerinin oluşmasına
neden olur. Bu çalışmada da toplu yemek üretimi
yapan işletmelerin mutfaklarının fiziki koşulları,
araç ve gereç durumları, personel ve gıda hijyeni
yönünden incelenmesi amaçlanmıştır.
Ticari mutfakta hijyen, kesin bir gerekliliktir. Bir
yiyecek hizmeti veren işletmenin temizliğini kişisel hijyen ve sanitasyon kuralları belirler (Baş ve
Sağlam, 1997). Hijyeni sağlamada, gıda hijyeni,
personel hijyeni, fiziki koşulların ve araç-gerecin hijyenine dikkat edilmelidir. Besin kaynaklı
zehirlenme vakalarının en yaygın nedenleri;
yetersiz soğutma (%46), hazırlama ve tüketim
arasında bir veya daha fazla gün olması (%21),
enfekte personel (%20),yanlış ısı uygulaması
(%16), yetersiz pişirme (%16), yetersiz ısıtma
(%16), kontamine malzeme kullanımı (%11), kros
kontaminasyon (%7), araç‐gereçlerin yetersiz
temizlenmesi (%7), kötü yiyecek malzemelerinin
kullanılması (%5) ve artan yemeklerin kullanımı
(% 4 ) olarak rapor edilmektedir (Baş, 2004).
Toplu beslenme yapan kuruluşlarda güvenilir
besin hazırlama aşamalarında, hijyeni sağlamak
için üç faktöre dikkat edilmelidir, bunlar: mutfak
ve mutfakta kullanılan araç gereç temizliği ile
ilgili fiziksel faktörler, besinin ve kişisel hijyenin
sağlanması ile ilgili üretim sürecine ait faktörler,
personel hijyeni ve bu konuda eğitimin sağlanması
ile ilgili kişisel faktörlerdir (Baş, 2004).
Materyal ve Yöntem
Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırma, toplu
yemek üretimi yapan işletmelerin mutfaklarının
fiziki koşulları, araç ve gereç durumları, personel
ve gıda hijyeni yönünden incelenmesi amacıyla
yapılmıştır. Araştırma, Ankara’da, 2012 MartAğustos aylarında, çalışmaya katılmayı kabul
eden toplam 5 işletme mutfağında yapılmıştır.
Araştırma kapsamına alınan işletmelerin herhangi
bir gıda güvenliği sistem belgesi yoktur. Araştırmada, işletme mutfakları ziyaret edilmiş ve 1 ay
içerisinde birbirini takiben 3 gün boyunca sabahtan
akşama kadar 3’er kez gözlem yapılmıştır. Gözlem
süresince, işletme mutfakları, “Hijyen Değerlendirme Formu” ölçütleri yönünden incelenmiştir
(Ciğerim ve Beyhan, 1994).
Yapılan bir araştırmada, pişmiş gıdalarda pişme
işlemi sonrası bozulmaların genellikle insan aracılığı ile olduğu, personelin hareketli olmasından
dolayı bakterileri kolayca taşıdığı, işyerlerinde
kullanılan alet ve ekipmanların, işyeri tabanının, kullanılan suyun, ambalaj malzemesinin ve
tezgâhların mikrobiyolojik bulaşmada en önemli
etkenler olduğu bulunmuştur (Turantaş ve Ünlütürk, 1986). Samsun’da lokantalarda yapılan bir
çalışmada, personel hijyeninde ve fiziki alanlar
27
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
Bu form, kuru ve soğuk depolama alan ve
sayıları bakımından incelenmiştir. Elde edilen
uygulamaları (21 ölçüt=195 puan), yiyecek üre-
veriler doğrultusunda; işletme mutfaklarının hiz-
tim alan ve uygulamaları (hazırlama ve pişirme
mete sunduğu günlük yemek (porsiyon) sayısı ile
birlikte), (24 ölçüt=210 puan), bulaşıkhane ve çöp
çalıştırdıkları işçi sayıları arasındaki oran bulunarak
atımı alan ve uygulamaları (13 ölçüt=95 puan),
personel sayısının yeterliliği değerlendirilmiştir.
Personel sayısının yeterliliğinin hesaplanmasında
tuvalet ve diğer alanlar (soyunma yerleri, duş ve
John F. Johnson tarafından geliştirilen formül
banyolar) uygulamaları (10 ölçüt=130 puan),
kullanılmıştır (Lendal et al., 2008). Bu çalışma-
personel hijyeni uygulamaları (20 ölçüt = 270
da, 20 iş günü üzerinden hesaplama yapılmıştır.
puan), gıda hijyeni uygulamaları (10 ölçüt=100
Buna göre;
puan) olmak üzere toplam 98 ölçütten (toplam
1000 puan) oluşturulmuştur. Tüm ölçütler eşit
Y = 2.99 + 0.82X, Y = Gerekli personel sayısı,
puan değerinde olmayıp, her bir ölçüt önemli-
X = 1 ayda çıkarılan 1000 yemek sayısıdır. Araş-
lik düzeyine göre puanlandırılmıştır. Sonuçta
tırma sonucunda elde edilen veriler, SPSS 13.0
mutfaklar alınan toplam puanların yüzdeleri
istatistiksel paket programından yararlanılarak
hesaplanarak sınıflandırılmıştır. Sınıflamada,
değerlendirilmiştir.
toplam puanın %60 ve altında puan alan işletme
Bulgular
mutfakları “hijyen açısından yetersiz”; % 61–70
Tablo 1’de araştırmaya alınan işletme mutfaklarında
puan alanlar “kabul edilebilir”; %71–85 puan
günlük çıkan yemek porsiyon sayısı, çalışan ve
alanlar “iyi”; %86–100 puan alanlar “çok iyi”
olması gereken personel sayısı verilmiştir. Buna
şeklinde değerlendirilmiştir.
göre; 5 işletme mutfaklarından 3’ünün çalıştırdığı
Çalışmada ayrıca, işletme mutfakları, çalıştırdıkları
personel sayısının olması gereken personel sayı-
işçi sayıları ve günlük üretilen yemek porsiyon
sının altında kaldığı Tablo 1’dengörülmektedir.
Tablo 1. İşletme Mutfaklarında Günlük Çıkan Yemek Porsiyon Sayısı,
Çalışan ve Olması Gereken Personel Sayısı
İşletme mutfakları
Yemek porsiyon sayısı
Çalışan personel sayısı
Olması gereken
personel sayısı
1 no’lu
1.100
28
21
2 no’lu
1.200
25
25
3 no’lu
2.000
24
36
4 no’lu
1.500
20
28
5 no’lu
1.250
20
24
28
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
Tablo 2. İşletme Mutfaklarının Hijyen Değerlendirme Formu Ölçütlerinden Alınan Puanlar
ve Toplam Puan Üzerinden Alınan Yüzde Değerler(%)
Puanlar
Depolama
alanları
Puan
%
Puan
%
Puan
%
Puan
Alınabilecek en
yüksek puan
195
100.0
210
100.0
95
100.0
130
100.0
270
1 no’lu İşletme
mutfağı
130
67.0
131
62.4
88
92.6
78
60.0
2 no’lu İşletme
mutfağı
158
81.0
166
79.0
95
100.0
104
3 no’lu İşletme
mutfağı
158
81.0
210
100.0
95
100.0
4 no’lu İşletme
mutfağı
167
85.6
184
87.6
80
5 no’lu İşletme
mutfağı
158
81.0
140
66.6
95
Puan
Üretim alanları
%
Bulaşıkhane/
Çöp atımı
Tuvalet ve
diğer alanlar
Besin hijyeni
Toplam puan
%
Puan
%
Puan
%
100.0
100
100.0
1000
100.0
270
100.0
100
100.0
797
79.7
80.0
243
90.0
100
100.0
866
86.6
104
80.0
243
90.0
100
100.0
910
91.0
84.2
91
70.0
230
85.2
100
100.0
852
85.2
100.0
91
70.0
243
90.0
100
100.0
827
82.7
Tablo 2’de işletme mutfaklarının hijyen değerlendirme formu ölçütlerinden aldıkları puanlar
ve toplam puan üzerinden aldıkları yüzdeler
(%) verilmiştir. Tablo, toplam puanlar üzerinden
incelendiğinde; işletme mutfaklarından hiçbirinin
Personel
hijyeni
tam puan alamadığı görülmektedir. En düşük puanı 1 no’lu işletme mutfağının (797), en yüksek
puanı ise 3 no’lu işletme mutfağının (910) aldığı
belirlenmiştir.
Tablo 3. İşletme Mutfaklarının Ortalama Hijyen Puanları
Χ ±SS
Minimum
Maksimum.
Alınması
gereken
puan
%
Depolama alanları
154.2±14.1
130
167
195
79.0
Üretim alanları
166.2±32.2
131
210
210
79.1
Bulaşıkhane/Çöp atımı
90.6±6.6
80
95
95
95.3
Tuvalet ve diğer alanlar
93.6±10.9
78
104
130
72.0
Personel hijyeni
245.8±14.6
230
270
270
91.0
Besin hijyeni
100.0±0.0
100
100
100
100.0
Toplam puan
850.4±42.4
797
910
1000
85.0
Tablo 3’te işletme mutfaklarının hijyen değerlendirme formu ölçütlerinden aldıkları ortalama puanları
ve almaları gereken puan üzerinden yüzdeleri
(%) verilmiştir. İşletme mutfaklarının toplamda
ortalama 850.4±42.4 puan aldıkları; bölümlere
göre incelendiğinde ise, depolama alanlarından
154.2±14.1, üretim alanlarından 166.2±32.2, bu-
laşıkhane ve çöp atımından 90.6±6.6, tuvalet ve
diğer alanlardan 93.6±10.9, personel hijyeninden
245.8±14.6, gıda hijyeninden 100.0±0.0 puan
aldıkları bulunmuştur (Tablo 3).
Tablo 4’te, işletme mutfaklarının hijyen durumları
sınıflaması (%) verilmiştir. Tablo, toplam puanlar
29
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
üzerinden incelendiğinde, 3 işletme mutfağının
genel hijyen durumunun “iyi” derecede olduğu, 2
işletme mutfağının ise “çok iyi” derecede olduğu
bulunmuştur. Tablo 4, alanlara göre incelendiğinde
ise; işletme mutfaklarının tamamının gıda hijyeni
konusunda “çok iyi” derecede oldukları; tuvalet
ve diğer alanlar konusunda ise 1 işletmenin (%20
.0) “hijyen açısından yetersiz” olarak derecelendirildiği görülmektedir.
Tablo 4. İşletme Mutfaklarının Hijyen Durumları
Hijyen Durumları
Depolama
alanları
Üretim
alanları
Bulaşıkhane/
Çöp atımı
Tuvalet ve
diğer alanlar
Personel
hijyeni
Besin hijyeni
Toplam
puan
n
%
n
%
n
%
N
%
n
%
n
%
n
%
Hijyen açısından yetersiz ( ≤ %60)
-
-
-
-
-
-
1
20.0
-
-
-
-
-
-
Kabul edilebilir (% 61-70)
1
20.0
2
40.0
-
-
2
40.0
-
-
-
-
-
-
İyi (%71-85)
4
80.0
1
20.0
1
20.0
2
40.0
1
20.0
-
-
3
60.0
Çok iyi (%86-100)
-
-
2
40.0
4
80.0
-
-
4
80.0
5
100.0
2
40.0
Toplam
5
100.0
5
100.0
5
100.0
5
100.0
5
100.0
5
100.0
5
100.0
Tartışma ve Sonuç
Çalışma sonucunda, işletmeler hijyen değerlendirme formu ölçütlerinden toplamda ortalama
850.4±42.4 puan almışlardır ve bu alınması
gereken toplam puanın %85.0’ine karşılık gelmektedir. Ölçütler alanlara göre incelendiğinde
ise en düşük ortalama puanların tuvalet ve diğer
alanlardan (alınması gereken puanın %72.0’si
karşılanmış), depolama alanlarından (alınması
gereken puanın %79.0’u karşılanmış) ve üretim
alanlarından (alınması gereken puanın %79.1’i
karşılanmış) alındığı görülmektedir. Tuvalet ve
diğer alanlardan alınan puanlar 78–104 arasında
değişmekte olup, toplamda alınması gereken 130
puanın altında kalmıştır. Bu puanlar değerlendirildiğinde; 1 işletme hijyen açısından yetersiz,
2 işletme kabul edilebilir diğer 2 işletme ise iyi
kategorisinde yer almıştır (Tablo 2,3).
Toplu yemek üreten şirketlerde müşterilerin/tüketicilerin doyuruculuk, kalite, güvenilirlik, ekonomiklik, temiz, rahat/konforlu bir atmosfer ve iyi
bir servis hizmeti beklentilerinin karşılanabilmesi
için çalışanların gerekli bilgi ve beceriye sahip
olması önemlidir. Çalışanlar, yiyeceğin siparişi,
satın alınması, depolanması, hazırlanması, pişirme
ve servisi, çöp ve artıkların kaldırılması, hijyenik
koşulların sağlanması gibi yapılması gerekli pek
çok işlemi yürütmek zorundadırlar. Özellikle
mutfak içinde yapılacak işler için yeterli sayıda
personel çalıştırmak yemeğin saatinde, istenilen
miktarda, istenilen kalite ve sağlıklı koşullarda
çıkmasında etkilidir. Bu çalışmanın sonucunda
1ve 2 no’lu işletme dışında diğer üç işletmede
bulunması gereken personel sayısına ulaşılmadığı
belirlenmiştir (Tablo 1). Araştırma süresince personel yetersizliği sonucu yemeklerin zamanında
yerine ulaşmadığı, personelin uzun saatler çalıştığı
ve birden fazla sorumluluk yüklenmek zorunda
kaldıkları gözlenmiştir.
Hijyen, sağlıklı ortamın korunması ve her türlü
hastalık yapan etkenden arındırılmasıdır. Mutfaktaki
hijyenden söz edildiğinde ise gıdaya, araç-gerece,
personele ait her türlü ayrıntının düşünülerek
hijyenik ortamın yaratılması gerekir. Özellikle
personele ait alanlar düşünülmediğinde, personel,
30
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
kişisel hijyenini sağlamada güçlük çekebilir ve
bu durum tehlike yaratır. Personelin kullandığı
tuvalet, duş, dinlenme vb. alanlarının da hijyen
kurallarına uygun olması gerekir. Çünkü yemek
üretiminin en önemli unsuru personeldir ve personelin hijyen kurallarına uymasını sağlamak
için uygun koşulların sağlanması zorunludur.
Sargın (2005), Ankara’da 4 ve 5 yıldızlı otellerin
hijyen durumlarının değerlendirilmesi amacıyla
yürüttüğü araştırmasında, bu çalışmayla benzer
şekilde, tuvalet ve diğer alanlardan alınması
gereken puanın yalnızca %72.0’sinin alındığını
belirlemiştir. Samsun’da yapılan bir çalışmada,
lokanta mutfaklarında personel hijyeni ile tuvalet
ve diğer alanlarda yetersizliklerin olduğu saptanmıştır. Dündar vd., (2000), yaptıkları çalışmada,
personel hijyeninin yetersiz durumda olduğunu,
personel hijyeninde en yetersiz kalınan konunun
da el ve iş giysilerinin temizliğinin yeterince
sağlanamaması olduğunu belirlemiş, hastane
mutfaklarının tuvalet ve duş alanlarının hijyeninde
yetersizlikler saptamış, hastanelerin %50.0’sinde,
tuvalet ve diğer alanlarının durumu “kabul edilebilir”, %12.0’sinin de “hijyen açısından yetersiz”
olduğunu belirlemiştir.
sağlanması yiyeceklerin sağlığı bozacak duruma
gelmesini engellemek için önemlidir. Çalışmanın
sonunda depolama alanından alınması gereken
puanın %79.0’unun sağlanabildiği ve 1 işletmenin
“kabul edilebilir” 4’ünün ise “iyi” derecede olduğu
saptanmıştır (Tablo2,3). Yapılan bir çalışmada,
işletmelerin depolama ünitelerine ait olan araçgereçlerin miktar yönünden uygunluk durumu
incelenmiş ve yeterli olması beklenen araç-gereç
sayısı 64 iken bu sayı 21 olarak bulunmuştur.
Depolama alanındaki araç-gerecin; kapasitesi
%67.0 oranında, materyal yönünden araç-gereç
uygunsuzluğu %27.0 oranında yetersiz olarak
belirlenmiştir. Başka bir çalışmada, yine en fazla
araç-gereç yetersizliği (%71.0) depolama bölümüne ait bulunmuştur (Kızıltan, 1998).
Toplu beslenme hizmetlerinde yiyeceklerin
hazırlanması ve pişirilmesi üretim aşamasıdır.
Bu aşamada besinlere personelden, hazırlamada
kullanılan araç gereçlerden ve diğer besinlerden
bakteri geçişi söz konusudur. Bu nedenle, fiziki
alanlar, ekipman hijyeni ve personel hijyeni çok
önemli bir yer tutmaktadır. Olsen et al., (2000),
ABD’de yaptıkları araştırmada, bakteri kaynaklı
gıda zehirlenmelerinin yaklaşık %21.0’i gıdaların
yetersiz ısıtılmasından, %13.0’ü kontamine olmuş araç gereçten, %14.0’ü de yetersiz personel
hijyeni nedeni ile kaynaklandığını saptamıştır.
Besinlerin satın alındıktan sora depolanmaları,
bozulmalarını ve sağlık açısından zararlı hale
gelmelerini önleme ve kontrol açısından büyük
önem taşır. Depolama esnasında uygun koşuları
sağlanmayan besinler çabuk bozulur, besin ögesi
kayıpları oluşur ve besinler sağlığı tehdit eder hale
gelebilir (Bulduk, 2002). Her yiyeceğe uygun
depolama alanlarının bulunması, yiyeceklerin
depolara uygun şekilde yerleştirilmesi, depoların sıcaklık ve nem kontrollerinin yapılması,
depolarda kullanılacak araç-gereçlerin uygun ve
yeterli olması, depolarda temizlik ve sanitasyonun
Personel hijyeni, ellerin ve gıdayla teması mümkün olabilen diğer vücut bölgelerinin temizliğinin
tümünü içerir. Gıdaların mikrobiyolojik kalitesi,
işyerinde çalışanların hijyeniyle yakından ilgilidir. Çünkü işyeri çalışanları gıdalardaki hem
saprofit ve hem de patojen mikroorganizmaların
potansiyel kaynağını teşkil eder. Gıda işyerlerinde
çalışanlar özellikle solunum (örn: üst solunum
31
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
yolu enfeksiyonu, anjin, pnömoni, tüberküloz)
ve sindirim sistemi hastalıklarına (örn: dizanteri,
kolera, tifo) neden olan etkenlerin gıdalara bulaşmasında önemli rol oynarlar. Gıdaların üretildiği
alanda çalışan herkesin kişisel temizliğine özen
göstermesi gerekir. Tırnaklar kısa kesilmiş olmalı,
eller sürekli temiz tutulmalı, açıkta yara olmamalıdır. Personel hijyeni, ayrıca işçilerin çalışırken
giydiği elbiseler ile takıları da (örn: saat, bilezik)
içerir Çalışırken başlık, maske, bone, eldiven ve
iş üniforması gibi uygun giysiler giyilmesi iyi
bir personel hijyeni için gereklidir. Bu giysiler
kolay temizlenebilir olmalı ve temiz tutulmalıdır
(Atasever, 2000).
iyi, 2 işletme çok iyi kategorisinde yer almıştır
(Tablo 2,3). Keskin vd., (1999), 147 adet işyerinde yaptıkları bir inceleme sonucunda, üretim
alanlarında yetersiz hijyen koşulları ve denetim
eksikliği olduğunu belirlemişlerdir. Pişirme
işlemi, yiyeceklerde bulunan biyolojik risklerin
yok edilmesi açısından kritik bir noktadır. 11
adet yemek fabrikasının sanitasyon açısından
değerlendirilmesini kapsayan çalışmada ise;
personel hijyeni ve yiyeceklerin hazırlanması-depolanmasında yetersizlikler bulunmuştur
(Erdoğan vd., 1997). Sargın (2005), Ankara’da,
otellerin hijyen durumlarının değerlendirilmesi
amacıyla yürüttüğü araştırmasında, otel mutfaklarının üretim alanlarında alınması gereken
puanın ortalama %77.0’sinin alındığını, dolayısıyla
üretim alanlarında hijyenik koşulların tam olarak
oluşturulmadığını belirlemiştir.
Üretim alanlarında çapraz bozulmayı önlemenin
en etkili yolu hazırlama aşamasında tüm yiyecek
gruplarının ayrı tezgâhlarda hazırlanmasıdır.
Besinler hazırlanırken, kesme, doğrama, dilimleme, karıştırma, süsleme, porsiyonlama gibi pek
çok değişik işlemden geçer. Her bir besin kendi
grubuyla aynı birimde hazırlanmalıdır. Örneğin
et, sebze ve hamurlu yiyecekler aynı tezgâhta
hazırlanmamalıdır. Çiğ yiyecekler ve pişmiş
yiyeceklerin birbiri ile teması engellenmelidir.
Pişirilmek üzere hazır hale getirilmiş özellikle et,
süt, yumurta içeren yiyecekler mutfak sıcaklığında
bekletilmeden hemen pişirme işlemine alınmalı ya
da soğutuculara kaldırılmalıdır Uygunsuz hijyen
koşullarında hazırlanan gıdada oluşan mikroorganizmalar, pişirme işlemi iyi yapılmazsa veya gıda
ısıya dayanıklı bir mikroorganizma barındırıyorsa
gıda zehirlenmelerine neden olabilir (Bilici, 2008;
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2007).
Şayin Sert ve Bilgin (2008), Edirne il merkezindeki hastanelerde mutfak ve personel hijyeninin
belirlenmesi üzerine yaptıkları çalışmada; hastane
mutfaklarında çalışan personelin %40.0’nın çalışırken eldiven kullanmadığı, %80.0’in maske
kullanmadığı, mutfakların %80.0’inde dezenfektanlı
el yıkama sabunu bulunmadığı, %40.0’ında kağıt
havlu bulunmadığı, %80.0’ninde mutfak girişinde
dezenfektanlı havuz bulunmadığı %80.0’inin
mutfak girişinde ziyaretçiler için galoş, bone,
tek giyimlik önlük olmadığı, %60.0’ında mutfak
personeline özel tuvalet ve duş alanı bulunmadığı, %80.0’inde ayrı el yıkama lavabosu
bulunmadığı, %60.0’ında mutfak personeline
ait sanitasyon kurallarına uygun giyinme ve soyunma odalarının bulunmadığını belirlemişlerdir.
Sneed et al., (2004), Amerika Birleşik Devletleri
(ABD)’nde yaptıkları bir çalışmada gıdalarda
çapraz bulaşmaya neden olabilecek gıda ile te-
Çalışma sonucunda işletmelerin aldığı puanların
131–210 arasında değiştiği ve alınması gereken
puanın %79.1’ini karşıladıkları belirlenmiştir. Bu
sonuca göre 2 işletme kabul edilebilir, 1 işletme
32
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
mas eden yüzeylerdeki mikrobiyolojik kalitenin
ATASEVER, M., (2000). Besin İşyerlerinde: Hij-
belirlenmesinde temizlik ve sanitasyonun etkisini
yen, Besinlerin Hazırlanması ve Muhafazası
değerlendirmişler. Sonuçta, bu yüzeylerin çok
.Y.Y.Ü. Vet. Fak. Dergisi, 11(2); 117-122
azının kurallara uygun olduğu, fiziki alanlar ve
BAŞ, M., (2004). Besin Hijyeni Güvenliği ve
ekipman hijyenine dikkat edilmediğinde çapraz
HACCP. pp. 502, Ankara: Sim Matbaacılık
bulaşmaların olduğunu belirlemişlerdir.
BAŞ, M., & SAĞLAM, F., (1997). Otel beslenme
Sonuç olarak; kontrol edilen mutfakların genel
servis personelinin kişisel ve çevre hijyen
hijyen durumlarında tüketici sağlığı açısından
bilgisinin ölçülmesi. Beslenme ve Diyet
potansiyel bir risk kaynağı oluşturabilecek bö-
Dergisi, 26(1); 28–32
lümler olduğu, mutfak hijyenin bir bütün olarak
BEYHAN, Y., & CİĞERİM, N., (1995). Toplu
düşünülmesi gerekliliği göz önüne alındığında,
Beslenme Sistemlerinde Menü Yönetimi ve
HACCP/ISO 22000 tabanlı besin güvenliği
yönetim sisteminin uygulanması ile daha kolay
Denetimi, pp.127, Ankara: Kök Yayıncılık.
çözülebileceği, sistemin daha etkin ve verimli
BİLİCİ, S., (2008). Toplu Beslenme Sistem-
işleyeceği ve besin güvenliğini sağlamada sıfır
leri Çalışanları İçin Hijyen El Kitabı, T.C.
hataya yakın bir üretimin gerçekleşeceği kanısına
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri
varılmıştır. Besin güvenliğinin sağlanmasında en
Genel Müdürlüğü Beslenme Bilgi Serisi 1,
önemli role sahip olan personele eğitim seviye-
pp. 10, 30-35, Ankara: Klasmat Matbaacılık
lerine göre, hijyen eğitiminin en yalın şekilde,
BULDUK, S., (2002). Gıda ve Personel Hijyeni,
görsel eğitim araçları kullanılarak yapılması için
pp. 206, Ankara: Detay Yayıncılık
gerekli ortam ve imkan sağlanmalı, bu konuda
eğitim almış diyetisyen ve beslenme uzmanlarına
ÇIKMAZ, N.K., (1997). A.Ü. Tıp fakültesi
yer verilmelidir. Eğitimlerin devamında personel,
hastaneleri ve dekanlık mutfak, yemekhane
üretim sırasında da denetlenerek personelin konu
çalışanlarının besin hijyeni ile ilgili bilgi ve
ile ilgili kendini disipline etmesi, hijyen uygula-
uygulamaları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
malarını alışkanlık haline getirmeleri özellikle el
Tezi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, pp.
hijyeni kavramının üzerinde önemle durulması
91, Ankara
gerekmektedir. Gıda sanayi ile üniversiteler ara-
CİĞERİM, N., & BEYHAN, Y., (1994). Toplu
sında yeterli işbirliği sağlanmalıdır.
Beslenme Sistemlerinde Hijyen, pp.48,
Kaynaklar
Ankara: Kök Yayıncılık.
AKDAĞ, F., & ARSLAN, P., (1993). Hızlı Hazır
DOMI´NGUEZ, C., GO´MEZ, I., &
Yemek Sistemi (Fast Food), pp.96, Ankara:
ZUMALACA´RREGUİ, J., (2002). Preva-
Türkiye Diyetisyenler Derneği Yayını: 6,
lence of Salmonella and Campylobacter in
Sinem Ofset.
retail chicken meat in Spain (Short Com33
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
munication). International Journal of Food
Microbiology, 72 (1-2); 165– 168
karşılaşılan sorunlar, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, pp.153, Ankara.
DÜNDAR, C., ELMACIOĞLU, F., TOPBAŞ,
M., &PEKŞEN, Y., (2000). Samsun il
merkezindeki hastane mutfaklarında hijyen
durumunun değerlendirilmesi. Türk Hijyen
ve Deneysel Biyoloji Dergisi, 57(1); 1–6
KUTLUAY MERDOL, T., BEYHAN, Y., CİĞERİM, N., SAĞLAM, F., TAYFUR, M.,
BAŞ, M., & DAĞ, A., (2003). Sanitasyon/
Hijyen Eğitimi Rehberi, 2. Baskı, pp.142,
Ankara: Hatipoğlu Yayınları.
ELMACIOĞLU, F., DABAK, Ş., DÜNDAR,
C., TOPBAŞ, M., & PEKŞEN, Y., (1999).
Samsun il merkezindeki lokanta mutfaklarının hijyen durumunun değerlendirilmesi.
Beslenme ve Diyet Dergisi, 28(2); 54–58
LENDAL, H.K., & DIANE, W., (2008). Study
Guide to Accompany Management by Menu,
4th edition, pp. 411, New Jersey: John Wiley
& Sons, Inc., Hoboken
ERDOĞAN, S., AKAR, S., & AĞCA, H., (1997).
Yemek fabrikalarının sanitasyon açısından
değerlendirilmesi. V. Halk Sağlığı Günleri,
pp.44, Isparta.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI (MEB)., (2007).
MEGEP (Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi - Yiyecek
İçecek Hizmetleri, Sanitasyon, pp.4, Ankara:
Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
FİDAN, F., & AĞAOĞLU, S., (2004). Ağrı
bölgesinde bulunan lokantaların hijyenik
durumu üzerine araştırmalar. Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi,
15 (1–2); 107–114
OLSEN, S.J., MACKINON, L., GOULDING,
J., BEAN, N.H., & SLUTSKER, L., (2000).
Surveillance for foodborne disease outbreak
in United States, 1993–1997. Morbidity
and Mortality Weekly Report, Surveillance
Summaries, 49; 1–51.
FOOD AND AGRICULTURE ORGANIZATION
(FAO)/ WORLD HEALTH ORGANIZATION
(WHO)., (2002). Pan European conference
on food safety and quality. http:/www.fao.
org, 18.11.2014
KESKİN, Y., HAYRAN, O., & KOCAOĞLU,
B.A., (1999). Lokanta kebapçı kafeterya ve
köftecilerdeki sağlık risklerinin incelenmesi.VI.
Ulusal Halk Sağlığı Günleri, pp. 42, Malatya
SARGIN, Y., (2005). Ankara’daki dört ve beş
yıldızlı otellerde çalışan yiyecek ve içecek
personelinin hijyen bilgileri ve uygulamalarının incelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, pp.101, Ankara
KIZILTAN, G., (1998). Günde beş yüz ve üzeri
kişiye yemek servisi yapan toplu beslenme
kurumlarında kullanılan araç-gereçler, yemek üretim ve servis kalitesine etkileri ve
SNEED, J., STROHBEHN, C., GILMORE,
S.A., & MENDONCA, A., (2004). Microbiological evaluation of food service contact
surfaces in Iowa assisted – living facilities.
34
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID13, K 18
www.dbhadergisi.com
TURANTAŞ, F., & ÜNLÜTÜRK, A., (1986).
Staphyloccus Aureus’un gelişmesinde ve
enterotoksin üretimine su aktivitesinin etkisi. Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
Dergisi, 4 (1); 111–119
Journal American Dietetic Association, 104
(11); 1722–1724
SONER, A., & ÖZGEN, I., (2002). Yiyecekiçecek isletmelerinde uluslar arası hijyen
standartları. Turizmde Sağlık ve Beslenme;
Sorunlar ve Çözümler Sempozyumu, pp.
49- 62, Alanya
TÜRKAN, C., (2003). Mutfak Teknolojisi, pp.
354, İstanbul: UBF Food Solutions.
TÜRKSOY, A., (2002). Yiyecek & İçecek Hizmetleri Yönetimi, pp.349, Ankara: Turhan
Kitapevi
ŞAYİN SERT, T., & BİLGİN B., (2008). Edirne il merkezindeki hastanelerde mutfak ve
personel hijyeninin belirlenmesi. Türkiye
10. Gıda Kongresi, pp. 1061-64, Erzurum
WORLD HEALTH ORGANIZATION (WHO),
(2007). The world health report 2007 - A safer
future: Global public health security in the
21st century. http://www.who.int/whr/2007/
en/index.html, 29.07.2013.
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2005). Annual of
general directorate of primary health care.
www.saglik.gov.tr/istatistikler, 26.05.2008
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2007). Sağlıklı gıda
tüketimi ve hijyen. http://sbu.saglik.gov.tr/
default.asp?sayfa=detay&id=45 , 26 05. 2008
35
BESLENME
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
ASSESSMENT OF SYMPTOMS OF LACTOSE INTOLERANCE AND
MILK CONSUMPTION HABITS OF PRIMARY SCHOOL STUDENTS
İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNDE SÜT TÜKETİMİ VE LAKTOZ
İNTOLERANSI BELİRTİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ezgi TOPTAŞ BIYIKLI1 Mehmet AKMAN2
Selçuk Üniversitesi, Akşehir Kadir Yallagöz Sağlık Yüksekokulu, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
2
Mevlana Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
1
Özet: Çalışmanın amacı, Konya ilindeki ilköğretim
öğrencilerinin süt tüketimlerini ve laktoz intoleransı
belirtilerini değerlendirmektir. Araştırma, ilköğretim
okullarından rastgele örnekleme yöntemiyle seçilmiş
10-15 yaş arası 599 erkek, 601 kız olmak üzere toplam
1200 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Öğrencilerin
%44.3’ü düzenli olarak süt içme alışkanlığına sahip
değildir ve %2.7’si hiç süt tüketmemektedir. Her gün
süt içen öğrencilerin ise %64.6’sı önerilen miktarın
altında tüketmektedir. Öğrencilere laktoz intoleransının tanımı yapıldıktan sonra, laktoz intoleransına
sahip olma durumları hakkında değerlendirmede
bulunmaları istendiğinde; %29.1’i bu belirtileri nadiren yaşadığını, %7.5’i her süt tüketiminin ardından
belirtileri yaşadığını, %1.0’i ise hekim tarafından
laktoz intoleransı tanısı aldığını belirtmiştir. Bu
belirtileri hisseden öğrencilerin sadece %1.4’ünün
laktoz intoleransının tedavisi için hekim önerisiyle
ilaç kullandığı görülmüştür. Öğrencilerin %46.2’si
belirtilerin kendi kendine geçmesini beklemekte;
%30.1’i belirti hissettiği zaman süt içmeyi kesmekte,
%12.5’i süt tüketimini azaltıp daha çok fermente ürün
tüketmekte, %9.8’i ise laktozsuz süt tüketmektedir.
Sonuç olarak, laktoz intoleransı ile ilgili belirti yaşayan
çok sayıda öğrenci bulunmasına rağmen hastalık tanısı
almış öğrenci sayısı oldukça azdır. Laktoz intoleransı
hakkında öğrencilerin, ebeveynlerin ve öğretmenlerin
bilgilendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Abstract: The purpose of the study is to evaluate
the milk consumption and the symptoms of lactose
intolerance in primary school students in Konya. The
study was conducted with between 10-15 ages 1200
primary school students (601 girls,599 boys) who
were selected by random sampling. The 44.3% of
students do not consume milk regularly and 2.7%
do not consume milk. Though 64.6% of the students
consume milk routinely, but the amount of the milk that
consume is under the recommended amount. After the
lactose intolerance defined to the students they asked
to evaluate their situation, 29.1% considered that they
have rarely and 7.5% after ever milk consumption
have these symptoms. Only 1.0% of the students
stated that they were diagnosed of lactose intolerance by a physician. Besides this 1.4% of students
who feel these symptoms of lactose intolerance use
the drug treatment by physician’s recommendation.
The 46.2% of students tend to heal the symptoms
spontaneously, 30.1% stop milk consumption, 12.5%
reduce milk consumption and increase fermented
milk products, and 9.8% consume lactose-free milk.
A statistically significant difference was not found
when the results were evaluated according to age
and gender, (p>0.05). As a result, although there are
many students who have the symptoms associated
with lactose intolerance the number of students is very
rare who diagnosed with the disease. The students,
teachers and the parents have to be informed about
lactose intolerance.
Anahtar Kelimeler: Süt Tüketimi, Süt, Laktoz,
İlköğretim Öğrencisi
Key Words: Milk Consumption, Milk, Lactose, Primary School Students
36
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID15 K36
www.dbhadergisi.com
Introductıon
dividual (Baysal vd., 2008).Symptoms related
to lactose intolerance are generally caused by
genetic deficiency or insufficient amounts of
lactase enzyme in the small intestine or a decrease in milk consumption from infancy to
adulthood, by the individual (Kırdar, 2009).
The objective of this study was to determine
the habits of milk consumption and identify
the symptoms of lactose intolerance in primary
school students aged between 10-15 years, in
Konya province of Turkey.
School age has a critical importance in acquiring a healthy eating habits and suitable nutritional behavior. Milk and milk products have
a very important place in childhood nutrition
and must be consumed regularly for healthy
growth and development. At the same time,
they are a significant source of protein, vitamin B group such as riboflavin and important
minerals especially calcium and phosphorus,
all of which play an important role in the development of children.
Materials and Methods
However recently, proposed rise of clinical
symptoms associated with milk consumption
has affected individuals’ milk intake to the
extent that, lately people have limited their
consumption or do not consume milk at all
(Yücemen, 1993). Most commonly known
clinical aspect related to milk consumption, is
lactose intolerance. Widely found in humans,
lactose intolerance is defined as an inability
to digest and breakdown disaccharide lactose
into monosaccharides, glucose and galactose
due to insufficient levels of lactase enzyme
(Akbulut vd., 2008; Kerber et al., 2007).
This was planned as a cross-sectional study,
and was carried out on randomly selected 7
primary schools, six of which were public and
one primary, located in the center of the city
of Konya, Turkey. The study was carried out
during spring term of 2010-2011 curriculum
years. Students aged between 10-15 years,
from fourth, fifth, sixth, seventh and eighth
grade were included in the study. Of the 5682
students in total, 1200 (21.1% of total population) were randomly selected. In order to include a proportional distribution of students
in terms of age groups in the study, adjustments were made to include a homogenous
population from each grade and ensure divisibility by 5 for easier calculation. Written permission with endorsement was obtained from
the Konya Governorship and Directorate of
Konya provincial education, prior to the execution of this study.
Individuals with lactose intolerance experience
flatulence in small intestine, bloating, abdominal pain, cramps, diarrhea and occasional vomiting within a couple of hours after consumption of food containing lactose (Karslıgil vd.,
2003; Kırdar, 2009). Usually symptoms start
between 30 minute and 2 hours after lactose intake (Yerlikaya & Karagözlü, 2008). Severities
of symptoms vary depending on the amount of
lactose consumed, accompanying diet ingredients and acquired lactose-resistance by the in-
In this study a questionnaire form developed
and based on similar studies and opinions from
health experts in this area, was administered.
The form consisted of questions related to stu37
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID15 K36
www.dbhadergisi.com
dents’ demographic data, factors associated
with milk consumption and symptoms associated with lactose intolerance. The statistical
analysis was performed using SPSS version
16.0 (Statistical Package for the Social Science) package program. Descriptive statistics
were given as frequencies and percentiles.
Chi-square (x2) and Kruskal-Wallis H test
were used as non-parametric test. P<0.05 was
considered as statistically significant.
gender and age are provided in Table 1. The
percentage of students consuming milk on a
daily basis was 55.7%. On the other hand,
percentage of students who have never consumed milk was 2.7% (32). The frequency of
students’ milk consumption according to gender and age was significant (p<0,05).
In a research which investigated milk consumption of 297 students aged between 6-14
years, it was reported that 5.1% of students
never consumed milk and 71.7% of students
consumed milk on a daily basis (Yıldız,
2009). Another research on 1000 students aged
between 10-15 years reported that 32.8% consumed milk daily, 40.1% of them consumed
milk several times a week, 10.4% consumed
milk several times a month, 13.0% consumed
milk rarely. The percentage of students who
never consumed milk was 3.6% (Tutumlu,
2011). Therefore, our results related to milk
consumption frequency were in congruence to
the results of similar investigations.
Results and Discussion
The ages and genders of students within the
scope of this study were analyzed. Out of
711 students in the age group of 10-12 years,
358 were females (50.4%) and 353 males
(49.6%). Of 489 students in the age group of
13-15 years, 243 were females (49.7%) and
246 were males (50.3%). Group age 10-12
years comprised 59.2% of the total number
of students. Distribution of the frequencies
of students’ milk consumption according to
Table 1. Frequencies of Students’ Milk Consumption According to Gender and Age
Gender
Years
Daily
f
Girls
Boys
%
The Frequency of Milk Consumption
Frequently Frequently
Rarely
in a week in a month
f
%
f
%
f
%
Total
None
f
%
f
%
%
10-12
224 62.6
83
23.2
22
6.1
20
5.6
9
2.5
358
100.0
59.6
13-15
113 46.5
73
30.0
28
11.5
23
9.5
6
2.5
243
100.0
40.4
Total
337 56.1 156
26.0
50
8.3
43
7.2
15
2.5
601
100.0
100.0
10-12
214 60.6
89
25.2
27
7.6
17
4.8
6
1.7
353
100.0
58.9
13-15
117 47.6
77
31.3
17
6.9
24
9.8
11
4.5
246
100.0
41.1
Total
331 55.3 166
27.7
44
7.3
41
6.8
17
2.8
599
100.0
100.0
668 55.7 322
26.8
94
7.8
84
7.0
32
2.7
1200 100.0
100.0
TOTAL
Boys χ2 =15.617 Sd= 4 p=0.004 Girls χ2=17.362 Sd=4 p=0.002 f: frequency
38
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID15 K36
www.dbhadergisi.com
It was observed that 64.6% of students who
consumed milk on a daily basis, consumed
less than two glasses, an amount, lower than
the recommended portion. The correlation
between the amount of milk consumption,
gender and age groups of students who consumed milk daily was not significant for both
male and female students (p>0,05).
ous reasons provided by students for not liking milk, were analyzed for gender and age
groups by the chi-square test. Difference between male and female students were found
to be statistically insignificant (p>0,05) .
Çetin investigated the reasons of disliking
milk among individuals who did not have a
habit of milk consumption. 10.67% identified
taste to be the major cause of their dislike,
11.44% chose smell, 14.15% stated physical
discomfort on milk consumption, however,
63.77% provided no specific reason, simply
did not have the habit of consuming milk
(Çetin, 2003). In another study, reported that
the percentage of subjects who did not prefer
to drink milk because of its smell was 23.6%,
taste was 33.71%, who had allergic conditions related to milk was 13.48% and other
reasons were 29.21% (Tarakçı et al., 2003).
It was determined that 15.1% of students
who included this study did not like drinking
milk. The distribution of reasons, provided
by the students, for disliking milk according
to gender and age has been given in Table 2.
As listed in Table, out of the reasons provided
by 182 students, for not liking milk, 53.8%
stated taste to be the major cause of dislike,
28.6% chose smell and 17.6% pointed out to
their past experiences of allergies, nausea,
vomiting and diarrhea related to milk. Vari-
Table 2. Reasons for Disliking Milk According to Gender and Age
The Reasons to Dislike Drinking Milk
Gender
Girls
Boys
Years
Smell
Taste
Allergia
Nausea,
Vomiting,
Diarrhea
Undesirable
Total
experiance
f
%
f
%
f
%
f
%
f
%
f
%
%
10-12
10
22.2
26
57.8
0
0.0
6
13.3
3
6.7
45
100.0
51.1
13-15
14
32.6
22
51.2
1
2.2
4
9.3
2
4.7
43
100.0
48.9
Total
24
27.3
48
54.5
1
1.1
10
11.4
5
5.7
88
100.0
100.0
10-12
14
30.5
26
56.5
2
4.2
2
4.2
2
4.2
46
100.0
48.9
13-15
14
29.2
24
50.0
1
2.1
7
14.5
2
4.2
48
100.0
51.1
Total
28
29.8
50
53.1
3
3.2
9
9.6
4
4.3
94
100.0
100.0
52
28.6
98
53.8
4
2.2
19
10.5
9
4.9
182
100.0
100.0
TOTAL
Boys χ2=3.150 Sd= 4 p=0.533
Girls χ2=2.556 Sd=4 p=0.635 f: frequency
39
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID15 K36
www.dbhadergisi.com
Other study reported that, 31.8% of subjects
who did not consume milk indicated they did
not simply like drinking milk, 51.5% pointed
out that they did not have habit of milk consumption, 10.6% indicated that they experienced health problems after drinking milk
and 6.1% stated other reasons for not consuming milk (Akbay & Tiryaki, 2007).
disliking milk was due to its taste (38.6%)
and smell (37.6%). The percentage of students who did not want to drink milk because
of the clinical conditions as allergies etc. was
10.1%. There was statistically significant difference between reasons for disliking milk
based on gender. They found that the numbers of female students disliked the smell
(41.9%) and taste (41.4%) of milk more than
male students (Şimşek and Açıkgöz, 2011).
In another study, carried out by Tutumlu on
primary school students, the major reason for
their dislike to consume milk was due to its
taste (28%) and smell (20.6%) respectively
(Tutumlu, 2011). Symptoms of lactose intolerance on milk consumption, as stated by the
students participating in this study, according
to their gender and age, has been provided in
Table 3.
Yıldız in his research carried out on 297 primary school students aged 6-14 years, evaluated the reasons for their unwillingness to
drink milk. The reasons reported were; experience of health problems (6.4%), dislike
due to its smell (16.1%), taste (13%), drank
milk unwillingly (3.2%) and 61.3% claimed
that they had no reasons for disliking milk
(Yıldız, 2009). Şimşek and Açıkgöz investigated milk consumption habits of university
students and reported that major reason of
40
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID15 K36
www.dbhadergisi.com
Table 3. Symptoms of Lactose Intolerance on Milk Consumption
According to Gender and Age
G
Symptoms which are felt
e
n
d
Years
Total
Abdominal
Pain
Diarrhea
Bloating
Pyrosis
Flatulence
Abdominal
Cramp
Vomitting
None
f
26
7
57
4
14
1
2
238
349
%
7.4
2.0
16.3
1.1
4.0
0.3
0.6
68.2
100.0
e
r
10-12
G
13–15
i
r
Total
l
f
12
3
50
11
21
1
3
136
237
%
5.1
1.3
21.1
4.6
8.9
0.4
1.3
57.4
100.0
f
38
10
107
15
35
2
5
374
586
%
6.5
1.7
18.3
2.6
6.0
0.3
0.9
63.8
100.0
s
B
o
10-12
13-15
y
s
Total
TOTAL
f
22
5
74
6
23
3
0
214
347
%
6.3
1.4
21.3
1.7
6.6
0.9
0.0
61.7
100.0
f
20
3
40
7
21
0
3
141
235
%
8.5
1.3
17.0
3.0
8.9
0.0
1.3
60.0
100.0
f
42
8
114
13
44
3
3
355
582
%
7.2
1.4
19.6
2.2
7.6
0.5
0.5
61.0
100.0
f
80
18
221
28
79
5
8
729
1168
%
6.8
1.5
18.9
2.4
6.8
0.4
0.7
62.4
100.0
Boys χ2=10.760 Sd= 7 p= 0.149
Girls χ2=19.196 Sd=7 p= 0.008 f: frequency
37.6% of all students experienced some
symptoms after drinking milk. They complained of flatulence (18.9%), abdominal
pain (6.8%) and bloating (6.8%) respectively.
Occurrence of symptoms following milk
consumption was statistically significant in
either age groups in female students (p<0.05)
but not in male students (p>0.05).
ed that 58.5% of students participating in his
study did not experience any symptoms but
among the rest, 16.6% experienced abdominal pain and 7.8% reported bloating following milk consumption (Tutumlu, 2011).
After students were informed about lactose
intolerance, among the students who believed
that that may have lactose intolerance, it was
observed that 62.4 % of students did not complain of any symptoms, 7.5% were not sure
whether they suffered from lactose intolerance although they experienced some symptoms. 29.1% of students rarely experienced
In a study performed by Yücemen on 558
subjects, he reported symptoms of abdominal
pain, (52.4%), nausea (60.6%) and diarrhea
(80.4%) respectively, following milk consumption (Yücemen, 1993). Tutumlu report41
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID15 K36
www.dbhadergisi.com
symptoms of lactose intolerance. Among the
percentage of students, who were not sure
whether they had lactose intolerance themselves, was 37.6%, only 1.0% of students
stated that they were sure as they had been
diagnosed previously as lactose intolerant.
When lactose intolerant students were analyzed according to sex and age groups with
chi-square test, there were statistically significant difference for female students (p<0.05)
but not for male students (p>0.05).
mation regarding lactose intolerance and its
treatment. Treatment methods which students
followed on experiencing the symptoms as
per sex and age groups were analyzed with
chi-square test; results were found to be statistically insignificant for both female and
male students (p>0.05). In Tutumlu’s study,
on investigating the treatment methods that
the students followed when they experienced
lactose intolerance symptoms, 39.5% indicated that they did nothing and waited for the
symptoms to subside on its own. On the other
hand, doctor’s advice was followed by 19.6%,
10.2% stopped drinking milk on experiencing
the symptoms, 7.9% never consumed milk
to protect themselves from symptoms, 3.8%
of them consumed milk product with lactase,
10.5% consumed fermented dairy products
instead of milk, 8.5% did not consume products with lactose (Tutumlu, 2011).
Tutumlu reported that more than half of the
students participating in his study (50.6%)
did not complain about the lactose intolerance. 8.7% suffered from lactose intolerance symptoms when they drank milk each
time. However, they were not sure whether
they were lactose intolerant. 39.2% stated
that they seldom experienced symptoms of
lactose intolerance. The percentage of students sure of being lactose intolerance was
1.5% (Tutumlu, 2011). On investigating the
methods to overcome their symptoms of lactose intolerance of 438 students, it was found
that, only 1.4% took the prescribed medication for the treatment of lactose intolerance.
46.2% just waited until the symptoms subsided on its own, 30.1% stopped consuming
milk while the symptoms persisted, 12.5%
decreased the amount of milk consumption
and opted out for fermented milk products
instead, and 9.8% of them consumed lactosefree milk consistently.
Conclusions
In our study, it is evident that a large number of students did not have a habit of milk
consumption. Among the students who had
this habit, most of their amount of daily milk
consumption was inadequate. Although some
of the students experienced the symptoms of
lactose intolerance, which is one of the reasons of inadequate milk consumption, it was
found that the proportion of students who
were knowledgeable about lactose intolerance was very little. Parents also were not
aware of lactose intolerance. It was concluded that students should be informed about
importance of milk in their nutrition and the
amount of milk consumed daily.
Since students followed the methods of treatment inefficiently, it may be considered that
their parents did not have sufficient infor42
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID15 K36
www.dbhadergisi.com
Parents and teachers must be informed about
factors effecting milk consumption, protective and preventive factors. Especially parents were responsible to investigate if their
child was consuming adequate quantity of
milk and if there was a problem, discuss with
health professionals, research proper treatment methods, use products with lactase or
substitute pills, develop new strategies for
their children to increase their milk consumption or amount of dairy products which could
substitute for milk in the diet.
alışkanlıklarının karşılaştırmalı olarak incelenmesi: Kahramanmaraş örneği, KSÜ
Fen ve Mühendislik Dergisi, 10(1); 89-96
AKBULUT, G., ÇİFTÇİ, H., & YILDIZ, E.,
(2008). Sindirim Sistemi Hastalıkları ve
Beslenme Tedavisi, Klasmat Matbaacılık, Ankara
BAYSAL, A., AKSOY, M., BOZKURT, N.,
MERDOL, T., PEKCAN, G., BESLER,
T., KEÇECİOĞLU, S., MERCANLIGİL, S. & YILDIZ E., (2008). Diyet El
Kitabı (5.Basım). Ankara: Hatiboğlu Yayınevi.
It was recommended that school milk project (program) must be made mandatory and
popular, enabling significant increase in milk
consumption among students. These projects
(programs) already started in the state must
maintain its continuity, must be followed up
and supported by the teachers and school
management. It was also suggested that in
the school canteens, sugar and fizzy drinks
should substitute for milk and dairy products.
Nutritionists should visit schools and provide
nutrition education to schools, teachers and
management on a periodic basis.
ÇETİN, C., (2003). İstanbul ilinde içme sütü
tüketim alışkanlıkları ve bu alışkanlıkları etkileyen faktörlerin belirlenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Trakya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
Edirne
KARSLIGİL, T., KILIÇ, İ.H., & BALCI,
İ., (2003). Altı yaş çocuklarda rotavirus
gastroenteritleri ve bunun laktoz intoleransı üzerine etkisi, Türk Mikrobiyoloji
Cemiyeti Dergisi, 33; 137-142
Acknowledgement
This study was carried out by benefiting from
a part of the MA Thesis conducted by Lecturer Ezgi Toptaş Bıyıklı under the supervision of Assist. Prof. Mehmet Akman in the
Department of Nutrition Education at Selçuk
University.
References
KERBER,
M,.
OBERKANINS,
C.,
KRIEGSHÄUSER, G., KOLLERITS,
B., GLANINGER, A., DOSSENBACH,
FD. & LEDOCHOWSK, M., (2007).
Hydrogen breath testing versus LCT genotyping for the diagnosis of lactose intolerance: A matter of age?, Clinica Chimica Acta, 383; 91-96
AKBAY, C., & TİRYAKİ, GY., (2007). Tüketicilerin ambalajlı ve açık süt tüketim
KIRDAR, S.S., (2009). Probiyotiklerin beslenme ve sağlık üzerine etkileri, Diyabet
43
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID15 K36
www.dbhadergisi.com
YERLİKAYA, O., & KARAGÖZLÜ, C.,
(2008). İnsan beslenmesinde inek sütü.
10. Gıda Kongresi; 21-23 Mayıs, Erzurum, Türkiye.
ve Yaşam Dergisi, 32; 52-57
ŞİMŞEK, B., & AÇIKGÖZ, İ., (2011). Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencilerinin içme sütü tüketim alışkanlıklarının
belirlenmesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi,
21(1); 12-18
YILDIZ, N., (2009). Altı – on dört yaş grubu
çocukların süt tüketim durumu. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Erciyes
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Kayseri
TARAKÇI, Z., SELÇUK, Ş., ŞAHİN, K. &
COŞKUN, H., (2003). Üniversite öğrencilerinin içme sütü tüketim alışkanlıkları
üzerine bir araştırma, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri
Dergisi, 13(1);15-21
YÜCEMEN, J., (1993). Yetişkin bireylerde
süt tüketim alışkanlığı, laktoz sindirim
güçlüğü ve intoleransı üzerine bir araştırma. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
TUTUMLU, Ş., (2011). 10-15 Yaş Aralığındaki İlk Öğretim Öğrencilerinde Süt ve
Süt Ürünleri Tüketim Alışkanlığı, Laktoz
Sindirim Güçlüğü ve İntoleransı Üzerine
Bir Araştırma. Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Konya
44
BESLENME
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
EXPLORING THE LEVEL OF NUTRITION KNOWLEDGE AND
INFLUENCING FACTORS IN A TURKISH COMMUNITY SAMPLE
ÜNIVERSİTE ÇALIŞANLARININ BESLENME BİLGİ DÜZEYİNİN
BELİRLENMESİ VE DEMOGRAFİK FAKTÖRLERİN BİLGİ
DÜZEYİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI
Ayten Aylin ALSAFFAR
Özyeğin University, School of Applied Sciences, Gastronomy and Culinary Arts Department, Istanbul, Turkey
Abstract: The aim of the study is to explore the level
of general nutrition knowledge of university staff using
a general nutrition knowledge questionnaire (GNKQ)
and examine the effects of demographic variation in
knowledge. A total of 385 employees (aged 18 and
over) of a university in Istanbul participated in the study
by completing the modified, translated and validated
form of GNKQ by Parmenter and Wardle (1999).
Participants completed the written questionnaires in
their own time, without any supervision. Significant
differences in knowledge between demographic groups
were found, with the middle aged group (35 to 50
years) having better knowledge than both the younger
and the older group and people with a university or
post-graduate degree performing much better than
people completing primary or high school (p<0.05).
No difference was found between the knowledge
levels of males and females. The mean general
knowledge score was found as 46%. Although the
majority of the group (75%) had a university degree
or above, there were serious gaps in knowledge even
on daily recommendations. Possible reasons of lack
of knowledge in such a well-educated group were
discussed along with the recent public health nutrition
efforts in Turkey.
Özet: Çalışmanın amacı üniversite çalışanlarının genel
beslenme bilgisi düzeyinin belirlenmesi ve demografik
faktörlerin bilgi düzeyine etkisinin saptanmasıdır.
Çalışmaya İstanbul’da bir üniversitede çalışan ve 18
yaş ve üzerinde olan 385 kişi katılmıştır. Parmenter
ve Wardle (1999)’ın genel beslenme bilgisi anketinin
modifiye ve valide edilmiş hali kullanılmıştır. Katılımcılar
anketi istedikleri zamanda, herhangi bir gözlem
altında tutulmadan tamamlamışlardır. Demografik
gruplar arasındaki beslenme bilgi düzeyi farkının
önemli olduğu bulunmuştur. 35-50 yaşları arasında
olan grubun beslenme bilgisinin diğer gruplara göre
daha iyi olduğu saptanmıştır. Lisans ya da lisansüstü
derecesi olan çalışanların bilgi düzeyinin ilkokul ya
da lise mezunu olan kişilerden daha yüksek olduğu
saptanmıştır. Kadın ve erkek çalışanlann bilgi düzeyinde farklılık gözlenmemiştir. Anketten elde edilen
ortalama puan %46’dır. Çalışmaya katılan kişilerin
%75’inden fazlası lisans ya da lisansüstü derecesine
sahip olmasına rağmen, katılımcıların bilgi düzeyinin
yetersiz olduğu saptanmıştır. Çalışmada yer alan ve
iyi eğitim görmüş olan bu grubun beslenme bilgi
düzeyindeki eksikliklerin nedenleri Türkiye’deki
halk sağlığı ve beslenme ile ilgili programlardan da
bahsedilerek tartışılmıştır.
Key Words: Nutrition Knowledge, Turkey, Demographics, University Staff
Anahtar Kelimeler: Beslenme Bilgisi, Türkiye, Demografik Faktörler, Üniversite Çalışanları
45
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Introduction
21.6% of the participants had received information about nutrition. This information was mainly
provided by the doctors (55%) and nurses and
midwives (13%) (T.C. Sağlik Bakanliği, 2004).
In the Committee Report for National Food and
Nutrition strategy (Devlet Planlama Teşkilati,
2003), lack of nutrition knowledge was identified
as an important factor that prevents people from
making healthful choices in their diet. Raising
awareness about the importance of nutrition and
the delivery of nutrition education programs
were declared as a priority for the government
to ensure the adoption of healthier eating habits
(Devlet Planlama Teşkilati, 2000).
Turkey faces two kinds of nutritional problems,
diet-related chronic diseases on one side and
undernutrition and micronutrient deficiences on
the other side (Pekcan and Karaağaoğlu, 2000).
Cardiovascular diseases (CVD), cancer and
diabetes are the three leading causes of death
in Turkey; these conditions accounted for 65%
of the nation’s deaths in 2012 (Türkiye Istatistik Kurumu, 2013). Apart from these diseases,
vulnerable populations suffer from iron, iodine
and vitamin D and A deficiencies. About 30 to
50% of children and 50% of pregnant/lactating
women have been reported to have iron deficiency
anaemia (Pekcan, 1984; Wetherilt et al., 1992;
Çetin and Aydin, 1999; Pekcan and Karaağaoğlu,
2000; Erdem et al., 2009; Karaoğlu et al., 2010;
Köksal et al., 2011). Approximately one-third
(30,5%) of the population was reported to have
iodine deficiency and related health problems
such as goitre (Urgancioğlu and Hatemi, 1989;
Ersoy et al., 2006). The prevalence of rickets
(due to vitamin D deficiency) in children was
reported to range between 4.0 to 20.0% (Köksal,
1974; Öcal et al., 1983; Bostan et al., 2003; Özer
et al., 2003). Approximately 12% of preschool
aged children and 23% of pregnant women
in Turkey were deficient in vitamin A (World
Health Organization, 2009). These deficiencies
result from inappropriate eating patterns and
habits that are caused by high food costs, lack
of nutrition knowledge and incorrect practices of
food preparation, cooking and storage (Pekcan
and Karaağaoğlu, 2000).
In order to establish the baseline level of nutrition
knowledge and measure changes in knowledge,
reliable and valid tools are necessary (Contento et
al., 2002). There are many studies that attempted
to develop and validate a nutrition knowledge
questionnaire for use in the general population
in other countries (Sapp and Jensen, 1997; Parmenter and Wardle, 1999; Obayashi et al., 2003;
Hendrie et al., 2008a; Hendrie et al., 2008b;
Dickson-Spillmann et al., 2011; El-Sabban and
Badr, 2011; Bacardi-Gascon et al., 2012; FerroLebres et al., 2014).
There are also a number of studies that aimed to
measure nutrition knowledge of sub-populations
in Turkey (such as adolescents, physicians, interns, cooks, students) (Bodur and Çatalkaya,
1996; Çaliştir et al., 2005; Özçelik et al., 2007;
Yilmaz and Özkan, 2007; Özçelik and Uçar,
2008; Şanlier et al., 2009; Şahingöz and Şanlier,
2011; Özdoğan and Özçelik, 2011a; Özdoğan
and Özçelik, 2011b; Çekal, 2012; Sabbag and
Sürücüoğlu, 2012; Uçar et al., 2012; Deniz and
In a study carried out among members of general
public in Turkey (n=15124), it was found that only
46
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Alsaffar, 2013). The content and the style of the
questions differed in these specific questionnaires.
In addition, most of them have not been validated
and therefore they were not appropriate for the
measurement of the nutrition knowledge of the
general public.
Materials and methods
Questionnaire by Parmenter and Wardle (1999).
The questionnaire contained a total of 127 items
in four sections: (1) experts’ recommendations
regarding increasing and decreasing intake of
different food groups (11 items), (2) nutrient
knowledge (70 items), (3) food choice (which
asks people to choose between different options,
such as to pick a bread which contains greater
amounts of vitamins and minerals) (11 items)
and (4) the relationships between diet and disease
(35 items). The participants answered on a range
of different scales such as ‘more, same, less, not
sure’, ‘yes, no, not sure’, ‘high, low, not sure’,
‘agree, disagree, not sure’ or a choice of four
different food options. Demographic questions
covered age, gender, occupation, level of education, marital status and number of children.
Participants
Questionnaire improvement
This cross-sectional study used a convenience
sample of 385 university employees (consisting
of academic and administrative staff) and a paperbased questionnaire to measure general nutrition
knowledge. Subject participation was voluntary;
to be eligible for the study participants had to be
at least 18 years old and there were no other exclusion criteria. None of the participants reported
that they had nutrition-related qualifications. All
participants signed an informed consent form.
The validity and reliability of the modified and
translated form of the general nutrition knowledge
questionnaire (GNKQ) by Parmenter and Wardle
(1999) was measured in a recent study (Alsaffar,
2012). This study reported low reliability values
for sections A and C. For this reason, the questionnaire used in Alsaffar (2012) was reviewed
by an expert panel of dieticians and some items
were re-formulated. In order to measure the reliability and the validity, the final questionnaire
was administered to university students studying
either nutrition (n=192) or engineering (n=70). The
final questionnaire had higher internal reliability
values (Cronbach’s alpha) for sections A, C, D
and the overall questionnaire when compared to
the values given in Alsaffar (2012) (0.55>0.47,
0.59>0.43, 0.85>0.81 and 0.92>0.89, respectively).
Section B had the same reliability value (0.88)
Previously, Alsaffar (2012) determined the validity
and reliability of a modified and translated version of general nutrition knowledge questionnaire
(GNKQ) by Parmenter and Wardle (1999). The
aim of the present study is to explore the level
of general nutrition knowledge within a Turkish community sample using the GNKQ and
examine the effects of demographic variation
on knowledge.
Ethical approval
The study was approved by the Research Evaluation Committee of Yeditepe University.
Materials
Nutrition knowledge was assessed by the modified and translated form of Nutrition Knowledge
47
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
as the previous study. The final questionnaire
also satisfied the requirements for test-retest reliability (Pearson correlation values ranging from
0.53 to 0.73 for individual sections and 0.74 for
the overall questionnaire) and construct validity
(comparison of mean scores between nutrition
and engineering students, p=0.000 for all sections
and the overall questionnaire).
multiple comparisons, the significance level was
adjusted by dividing 0.05 level with the number
of tests (i.e., 3) (Ntoumanis, 2001).
Results
Sample characteristics
A sample response rate of 76.7% (n=385) was
achieved, comprising 34.5% men and 65.5%
women (See the Table). The per cent of the participants aged 18 to 34 (49.1) was more than the
group aged 35 to 50 (36.2). The majority of the
participants (75.0%) had a university or a postgraduate degree. Most of the participants were
married (58.0%). The percentage of people who
did not have any children was 47.2%.
Procedure
The questionnaires were sent to and received
from the participants by internal post during
January and February 2013. The participants were
requested to complete the form by not getting
any help from other sources (i.e. from another
employee or the Internet).
Nutrition knowledge
Statistical analysis
The Table 1 shows the mean scores of correct
responses for all sections and the whole questionnaire.
The raw data from each participant’s responses
were coded numerically. The responses were
converted to 1 and 0 for correct and incorrect
answers, respectively (‘not sure’ responses were
also coded as incorrect). Correct responses from
each section were added to give a section score
and the four section scores were summed up to
give an overall knowledge score out of 127. Data
were entered and analysed using the Statistical
Package for Social Sciences Statistical Software
package version 20.0 (SPSS Inc., Chicago, IL,
USA). Descriptive statistics were used to analyse
the demographic information. Univariate analysis
was used to examine the effect of demographic
characteristics on nutrition knowledge levels. As
the data did not meet the requirements of a normal
distribution, non-parametric tests (Kruskal Wallis
and Mann-Whitney U tests) were employed. A
p value of 0.05 was considered significant. For
Section 1 - Dietary recommendations
Out of the maximum 11 points on this section the
mean score was 6.0 (SD 2.8). The majority of the
participants were aware of the recommendations
to decrease sugar, meat, starch, fat and salt intake
(ranging between 68 to 92%). The participants
who were aware of the recommendations about
increasing vegetable, fruit and dietary fibre intake varied between 65 to 85%. Eighty-nine per
cent did not know that the recommended daily
intake of fruits and vegetables was as many as
five servings, with just over 50% believing that
up to three portions would be adequate. Only 42
per cent were aware of the advice to cut down on
saturated fat. Eighty-three per cent did not know
48
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Table 1. Univariate Analysis of Demographic Variance in Hutrition Knowledge (n=385) (p<0.05)
Sample
Characteristics
n
%
A. Nutrition
recommendations (11)
Mean
SD
sig
NS
A. Nutrient knowledge
(70)
Mean
B. Food choice
(11)
SD
sig
NS
Mean
SD
sig
NS
C. Diet – disease
relationship (35)
Mean
SD
sig
NS
Overall nutrition score
(127)
Mean
SD
sig
NS
Gender
Male
130
34.5
6.22
1.68
Female
247
65.5
6.35
1.72
18-34
187
49.1
6.07
1.71
35 - 50
138
36.2
6.63
0.71
51 and above
56
14.7
6.25
1.41
2.4
5.78
2.11
40.51
10.68
39.92
10.88
39.01
10.71
41.51
2.83
39.89
9.19
32.89
12.24
6.92
2.05
6.83
2.04
6.69
2.10
6.96
0.71
6.91
1.41
5.33
2.69
19.73
6.34
20.42
5.99
19.67
5.75
20.93
5.66
19.04
2.83
18.56
11.56
73.34
17.06
73.52
16.07
71.45
15.37 *a
76.03
8.49
72.09
6.36
62.56
24.46
Age (years)
*a
NS
NS
NS
Highest level of education
Received no
education
9
NS
*b
*b
NS
Primary school
30
7.9
6.10
2.01
35.47
9.95
6.00
2.07
18.10
7.09
65.67
14.08
High school
56
14.8
6.00
1.65
35.54
10.63
5.64
2.21
18.80
7.11
65.98
16.98
University
136
36.0
6.39
1.58
40.99
9.43
6.97
1.78
20.71
5.48
77.05
14.05
Masters or above
147
38.9
6.46
1.66
42.86
10.43
7.46
1.89
20.76
5.43
77.54
15.02
Single
147
38.8
6.35
1.70
40.97
9.94
7.03
1.90
20.65
5.49
75.01
14.91
Married
220
58.0
6.27
1.70
39.55
11.23
6.68
2.21
19.62
6.67
72.12
17.39
Widowed
12
3.2
6.00
1.76
37.58
13.21
7.08
1.62
20.67
6.73
71.33
16.28
0
175
47.2
6.40
1.66
41.12
10.07
7.19
1.79
20.73
5.26
75.44
14.25
1
100
27.0
6.20
1.66
40.67
10.76
6.67
2.28
20.81
5.84
74.35
16.45
2
67
18.1
6.25
1.80
39.43
12.10
6.85
1.92
19.36
6.76
71.90
17.45
3 or more
29
7.8
6.59
1.74
35.55 11.84
5.86
2.57
16.97
9.73
64.97
22.41
*b
Marital status
NS
NS
NS
NS
NS
Number of children
a
NS
NS
*c
NS
NS
Participants aged 35 to 50 have significantly higher level of knowledge than the participants aged 18 to 34.
b
‘University and Masters or above’ have significantly higher level of knowledge than ‘Primary school’ and ‘High school’.
c
‘No children’ has significantly higher level of knowledge than ‘3 or more children’.
that daily salt consumption should not exceed 6
g (a teaspoonful).
half of the participants did not know that bean
salad had a high protein content. Only 35% of
the participants knew that nuts contained lower
amounts of saturated fat. One-third of the participants knew that iron in spinach was not as
useful (bioavailable) as red meat. Sixty-six per
cent believed that brown sugar was a healthier
alternative to white sugar.
Section 2 - Nutrient knowledge
Of a possible 70 points for the section on nutrient
knowledge, the mean score was 35.5 (SD 14.8).
There was some confusion on the identification
of the foods that were high and low in sugar.
For example, only one quarter of the participants
correctly identified fruit yogurts and ketch-up as
having lower sugar content when compared to
squash. When asked to categorise foods either high
or low in fat, starch, salt, trans fats and dietary
fibre, correct answers were provided generally
by 56 to 90% of the participants. However, one
Section 3 - Everyday food choices
Out of the maximum of 11 points on this section,
the mean score was 6.0 (SD 2.8). Eight items in
this section were answered correctly by 60% or
more of the participants. Half of the participants
selected grilled chicken as a food that contains
49
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Demographic differences in knowledge
low-fat and high fibre instead of lentil and bulgur
patties. Almost half of the participants (45%)
thought that butter and sunflower oil provided
the same amount of calories. The item that was
answered correctly by the least of the participants
(19%) was about the energy content of the protein, fat and carbohydrate. As many as 60% of
the participants opted for sugar instead of fat as
the correct answer.
The sociodemographic variation in nutrition
knowledge is given in the Table. The scores of
the males and females did not seem to differ
significantly (for the individual sections and the
overall questionnaire). The participants aged 35
to 50 scored higher in Section A and the overall
questionnaire when compared to the other groups
(i.e. participants aged 18 to 34 and aged 51 and
above) (p=0.010 and p=0.009, respectively).
Level of education had a significant effect on
the scores of Sections B and C and the overall
questionnaire. Participants who had a university
or post-graduate degree (such as masters or PhD)
scored higher than the participants with lower
levels of education (i.e. primary school and high
school) (p=0.000 in each section). Marital status did
not seem to influence nutrition knowledge levels
significantly. Parents of three or more children
had significantly lower levels of knowledge in
Section C (p=0.037).
Section 4 - Diet-disease relationships
The mean score was 11.0 (SD 7.1) out of a possible 35 points. The participants were mostly
aware of the relationship between high fat intake
and diseases; however, 13% of them were unsure
about the link between fat intake and heart disease. Only 65% of the participants were able to
identify the consumption of fibre as a preventative
measure against heart disease. As many as 66%
of the participants believed that a reduction in
salt intake would help reduce the risk of cancer.
High blood pressure was correctly associated
with high salt intake by the majority of the participants (91%); however, only 65% were able
to identify kidney disease as another answer to
this question. When it comes the effects of sugar
intake on health, 45 to 57% of the participants
thought that cataract, anemia and hair loss were
linked to sugar consumption. The most poorly
answered question in this section concerned the
antioxidant activity of vitamins. The portion of
participants who were unsure about the antioxidant
vitamins ranged from 48 to 72%. The participants
who were able to identify vitamin C, E and A
to have antioxidant properties were 48, 33 and
21%, respectively.
Discussion
Although the participants were aware of the
major dietary guidelines on healthy eating, the
answers to specific questions in the same section
were poor. For example, the participants knew
about the importance of increasing the intake of
fruits and vegetables but they did not know how
many portions they need to consume daily. This
information is provided in the Turkish Dietary
Guidelines (Ministry of Health, 2006) but it is
likely that the participants in this study did not
acquire such knowledge. In order to improve
the nutrition knowledge of the Turkish people,
clear and simple messages derived from the dietary guidelines need to be disseminated to the
50
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
public through a variety of channels (such as
articles, brochures, radio announcement or paid
advertising (Devlet Planlama Teşkilati, 2003).
Another question that was poorly answered in
this section was about the daily consumption of
salt. A great majority of the participants were
unaware of the maximum recommendation for
salt intake. The amount of salt consumed daily by
Turkish people (18 g) exceeds the recommended
amount by three times. The Ministry of Health
initiated a programme in 2011 to reduce the salt
consumption and the first act in the programme
was to reduce the amount of salt in bread, which
is a staple food in Turkey and provides 44% of
the daily energy intake (T.C. Sağlik Bakanliği,
2011). It seems that more efforts are needed to
ensure that the message of the program to reach
wider public.
widely consumed in Turkey, beans stood as a food
that were not known much about in this section.
Only half of the participants knew that beans had
high protein content and one-third knew that they
had high dietary fibre content.
Participants performed well on the section on food
choices. The reason why the majority of them
believed that butter and sunflower oil provided
the same amount of calories could be due to the
fact that they are both classified under the group
‘fats’. Being able to answer such a question can be
achieved by looking at nutrition labels on foods.
Unfortunately, not all products contain nutrition
labels in Turkey; labelling is only compulsory if
a health/nutritional claim is made about the product (T.C. Gida Tarim ve Hayvancilik Bakanliği,
2011). In addition, Turkish consumers tend not to
use food labels as nutrition information sources.
A recent study carried out with people from 26
different regions of Turkey (n=1526) demonstrated that there was a need to improve Turkish
consumers’ awareness of nutrition labeling and its
components (Besler et al., 2012). The question
that was answered correctly by the least of the
participants was about the energy content of the
macronutrients. Many people made the mistake
of identifying sugar as the nutrient that provided
most of the calories. The participants could have
been misled by the implications of excessive
sugar consumption (such as obesity and diabetes)
and could have chosen this option. Similar to
other countries, cutting down on simple sugars
and refined grains have been announced by the
written media (Yildiz, 2008; T.R. Ministry of
Health, 2010) and health professionals as a step
toward healthier life in Turkey.
On the second section of the questionnaire the
majority of the participants correctly identified
the foods that contained trans fats (i.e. margarine,
cookies and crisps). In harmony with the EU
Legislation, Turkish Codex Alimentarius requires
food companies to list the trans fatty acid content
of the products (T.C. Gida Tarim ve Hayvancilik
Bakanliği, 2011). If the trans fatty acid content
of a food is less than 1% of total fat, companies
can make a claim that ‘The product does not
contain trans fatty acids’ on the package. This
information is also used to promote the product
as a ‘healthy’ option as a marketing strategy by
the companies. This could explain why many
of the participants were aware of the foods that
contained trans fatty acids. In the diet of Turkish
people, most of the protein is provided by the
plant sources namely lentils, chickpeas and dry
beans (Pekcan and Marchesich, 2001). Although
51
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
In general, the participants were aware of the
diet-disease relationships and they were most successful in answering the items on fat consumption.
The campaign started by the Ministry of Health
(‘Let us eat healthily and protect our heart’) (T.C.
Sağlik Bakanliği, 2004) and ‘Obesity Prevention
and Control Programme’ (T.R. Ministry of Health,
2010) seem to take the attention of the Turkish
people. The items that the participants had the
least of knowledge in this section of the questionnaire were related to the antioxiant vitamins. This
was similar to the results obtained in England
(Parmenter et al., 2000). The authors proposed
that the people in England did not know about
antioxidants as the findings of the studies were
new at that time. However, numerous works over
the past 20 years have studied the antioxidant
capacity of various food components (Lu and
Rasco, 2012). These vitamins are mentioned in
the Dietary Guidelines for Turkey (Ministry of
Health, 2006), but possibly this publication has
not received widespread publicity.
youngest group might be indicative of a lack of
interest in health issues. The scores of the group
aged 51 and above were similar to the youngest
group. Lower scores of the group aged 51 and
above could be attributed to having less possibilities to reach nutrition-based information. Also,
as people get older their views and habits about
food are more established and therefore they are
more difficult to change.
More educated people demonstrated significantly
better nutrition knowledge and this was in accordance with previous studies (Parmenter et al.,
2000; Wardle et al., 2000; Dallongeville et al.,
2001; Bonaccio et al., 2013). It is rather reasonable that people with higher degree of education
could be more interested in health and nutrition
related information. They could also easily comprehend complex information and make better
use of written material such as scientific articles
about health. It was also interesting to see that
people with no education had similar scores to
the ones who finished primary or high school.
This highlighted the fact that nutrition education
and physical activity in primary and high schools
need to be reinforced across Turkey.
Contrary to what was observed in the previous
studies (Parmenter et al., 2000; Özçelik and Uçar,
2008; Hendrie et al., 2008a; De Vriendt et al.,
2009; Bonaccio et al., 2013), the level of nutrition
knowledge of males and females did not differ
significantly in the present study.
The mean general knowledge score was 46%. This
was higher than the mean scores obtained from
a general population in a Mediterranean region
(40%) (Bonaccio et al., 2013) and lower than the
mean scores obtained with Belgian women (60%)
(De Vriendt et al., 2009) and British adults (58%)
(Wardle et al., 2000). It must be noted that apart
from the study of Wardle et al. (2000), which
utilised the original questionnaire, other studies
employed the modified versions and therefore
some caution needs to be exercised for further
Numerous studies reported that nutrition knowledge increased with age (Schaller and James,
2005; Hendrie et al., 2008a; De Vriendt et al.,
2009). In the present study, the middle-aged
group (35 to 50 years) performed best and this
was in line with previous studies (Parmenter
et al., 2000; Wardle et al., 2000). As suggested
by Parmenter et al., (2000), lower scores in the
52
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Acknowledgments
comparisons. Still, if the number of participants
having a university degree and above (i.e.75%) is
taken into account in the current study, the mean
knowledge score at 46% can be considered low.
The author would like to thank A H Bicer for
her help in entering student data, the employees
who took part in the study and Prof. J Wardle for
kindly allowing the use of the GNKQ in this study.
Limitations of the study include a relatively small
sample size (n=385) and the use of convenience
sampling in a specific geographic area. The sample was biased in favour of women and more
educated individuals. The greater participation of
women was expected as they are usually more
interested in food, nutrition and health-related
issues (Turrell, 1997). The response from less
educated individuals were low and this could
be attributed to the questionnaire being lengthy
and detailed.
References
ALSAFFAR, A. A., (2012). Validation of a
general nutrition knowledge questionnaire
in a Turkish student sample. Public Health
Nutrition 15(11): 2074-2085
BACARDI-GASCON, M., REVELES-ROJAS, C.,
WOODWARD-LOPEZ, G., CRAWFORD, P.
and JIMENEZ-CRUZ, A., (2012). Assessing
the validity of a physical activity questionnaire
developed for parents of preschool schildren
in Mexico. Journal of Health Population and
Nutrition 30(4): 439-446
Future research should, if possible, engage in a
more detailed study at the regional or national
level to address the areas of nutrition knowledge
that the public are most deficient of. The findings
then can be used to develop food and nutrition
policies, which would constitute the themes of
various health and nutrition campaigns. There
are some efforts from the government, particularly from the Ministry of Health (as outlined
earlier) to improve the nutrition knowledge and
dietary habits of the public, however, current
study indicated that an unacceptable number of
people were still unaware of the main dietary
recommendations. The last Turkish Dietary
Guidelines was published in 2006 and these
guidelines should be kept up-to-date. Any nutrition and health promotion strategy need to be
engaging, inexpensive and widely accessible to
most of the population. Finally, nutrition education should be progressively part of the school
curricula for all ages.
BESLER, H. T., BÜYÜKTUNCER, Z., & UYAR,
M. F., (2012). Consumer understanding and
use of food and nutrition labelling in Turkey.
Journal of Nutrition Education and Behaviour
44: 584-591
BODUR, S., & ÇATALKAYA, C., (1996). Internlerin beslenme ile ilgili tutumları ve diyet
tedavisi bilgi düzeyleri. Süleyman Demirel
Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 3(2): 37-41
BONACCIO, M., DI CASTELNUOVO, A.,
COSTANZO, S., DE LUCIA, F., OLIVIERI, M., DONATI, M. B., DE GAETANO,
G., IACOVIELLO, L. & BONANNI, A.,
(2013). Nutrition knowledge is associated
with higher adherence to Mediterranean Diet
53
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
and lower prevalence of obesity. Results from
the Moli-sani study. Appetite 68: 139-146
men from Northern France. Public Health
Nutrition 4: 27-33
BOSTAN, O., ÖKTEM, S., TOKUÇ, G., NARTER,
F. K., TUTAR, E., GIRIT, N., & ESMER,
K., (2003). Hastanemiz çocuk kliniğinde
yatan hastaların sosyodemografik özellikleri
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıp
Dergisi 14(1): 11-14
DE VRIENDT, T., MATTHYS, C., WERBEKE,
W., PYNAERT, I., & DE HENAUW, S.,
(2009). Determinants of nutrition knowledge
in young and middle-aged Belgian women
and the association with their dietary behaviour. Appetite 52: 788-792
CONTENTO, I. R., RANDELL, J. S., & BASCH,
C. E., (2002). Review and analysis of evaluation measures used in nutrition education
intervention research. Journal of Nutrition
Education and Behaviour 34: 2-25
DENIZ, M. S., & ALSAFFAR, A. A., (2013).
Assessing the validity and reliability of
a questionnaire on dietary fibre-related
knowledge in a Turkish student population.
Journal of Health, Population and Nutrition
31(4): 497-503
ÇALIŞTIR, B., DERELI, F., EKSEN, M., &
AKTAŞ, S., (2005). Muğla Üniversitesi
öğrencilerinin beslenme konusunda bilgi
düzeylerinin belirlenmesi. Uluslararası İnsan
Bilimleri Dergisi 2(2): 1-8
DEVLET PLANLAMA TEŞKILATI (2000). 8.
Beş Yıllık Kalkınma Planı 2001-2005. Ankara
DEVLET PLANLAMA TEŞKILATI (2003).
Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi Çalışma
Grubu Raporu. Ankara
ÇEKAL, N., (2012). The effect of nutrition
education programme on cooks’ knowledge
of nutrition and food preparation- cooking
methods. International Journal of Academic
Research 4(3): 66-74
DICKSON-SPILLMANN, M., SIEGRIST, M.,
& KELLER, C., (2011). Development and
validation of a short, consumer-oriented
nutrition knowledge questionnaire. Appetite
56: 617-620
ÇETIN, E., & AYDIN, A., (1999). İstanbul’da
yaşayan çocuk ve adolesanlarda anemi prevalansi ve anemilerin morfolojik dağılımı:
çocukların yaş, cinsiyet ve beslenme durumu
ile anne-babaların ekonomik ve öğrenim
durumunun anemi prevalansı üzerine etkileri.
Türk Pediatri Arsivi 34: 29-38
EL-SABBAN, F., & BADR, H. E., (2011). Assessment of nutrition knowledge and related
aspects among first-year Kuwait university
students. Ecology Of Food And Nutrition
50: 181-195
ERDEM, O., BUCAKTEPE, G., & KARA, I.,
(2009). Aile hekimliği polikliniğine başvuran kadınlarda demir eksikliği anemisi ve
gestasyon öyküsü ilişkisi. Dicle Tıp Dergisi
36(2): 123-126
DALLONGEVILLE, J., MARECAUX, N.,
COTTEL, D., BINGHAM, A. & AMOUYEL,
P., (2001). Association between nutrition
knowledge and nutrient intake in middle-aged
54
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
ERSOY, B., GÜNEŞ, H. S., GÜNAY, T., YILMAZ, LU, X., & RASCO, B. A., (2012). Determination
O., KASIRGA, E., & EGEMEN, A., (2006).
of antioxidant content and antioxidant activity
Interaction of two public health problems in
in foods using infrared spectroscopy and
Turkish school children: nutritional deficichemometrics: A review. Critical Reviews in
encies and goitre. Public Health Nutrition
Food Science and Nutrition 52(10): 853-872
9(8): 1001-1006
MINISTRY OF HEALTH (2006). Dietary GuiFERRO-LEBRES, V., MOREIRA, P., & RIBEdelines for Turkey. Ankara, Onur Matbaacılık
IRO, J. C., (2014). Adaptation, update and
NTOUMANIS, N., (2001). A Step-by-step Guivalidation of the general nutrition questionnaire
de to SPSS for Sport and Exercise Studies.
in a Portuguese adolescent sample. Ecology
London, Routledge
Of Food And Nutrition 53(5): 528-542
OBAYASHI, S., BIANCHI, L. J., & SONG, W.
HENDRIE, G. A., COVENEY, J., & COX, D.,
O., (2003). Reliability and validity of nutrition
(2008a). Exploring nutrition knowledge and
knowledge, social-physiological factors and
the demographic variation in knowledge levels
food label use scales from the 1995 diet and
in an Australian community sample. Public
health knowledge survey. Journal of Nutrition
Health Nutrition 11(12): 1365-1371
Education and Behaviour, 35: 83-92
HENDRIE, G. A., COX, D. N., & COVENEY,
ÖCAL, G., BEVKI, A., ABAL, G., TURHANOĞJ., (2008b). Validation of the general nutrition
LU, I., & USTA, N., (1983). Süt çocukluğu
knowledge questionnaire in an Australian
döneminde güncelliğini koruyan D vitamini
community sample. Nutrition and Dietetics
yetersizliğine bağlı raşitizm sorunu. Çocuk
65: 72-77
Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 26: 39-44
KARAOĞLU, L., PEHLIVAN, E., EĞRI, M.,
ÖZÇELIK, A. O., SÜRÜCÜOĞLU, M. S., &
DEPREM, C., GÜNEŞ, G., GENÇ, M. F.,
ALKAN, L. S., (2007). Survey on the nutrition
& TEMEL, I., (2010). The prevalence of
knowledge level of Turkish physicians: Annutritional anemia in pregnancy in an East
kara as sample. Pakistan Journal of Nutrition
Anatolian province, Turkey. BMC Public
6(6): 538-542
Health 10: 329-340
ÖZÇELIK, A. Ö., & UÇAR, A., (2008). Gender
KÖKSAL, E., AYAZ, A., KÜÇÜKERDÖNMEZ,
differences in adults’ knowledge about dietary
O. and BILGILI, N., (2011). Nutritional status
fats, cholesterol, fibre and energy. Pakistan
in school children: Deficiencies in iron, folic
Journal of Nutrition 7(2): 234-239
acid and vitamin B12. Scientific Research and
Essays 6(21): 4604-4610
ÖZDOĞAN, Y., & ÖZÇELIK, A. Ö., (2011a).
Development of a nutrition knowledge scale
KÖKSAL, O., (1974). Türkiye’de Beslenme.
for adolescents. 2nd International Conference
Ankara, Aydın Matbaası
55
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
on New Trends in Education and their Implications, Antalya Turkey, Siyasal Kitabevi
school students’ nutrition in Ankara, Turkey.
HealthMED 6(2): 616-620
ÖZDOĞAN, Y., & ÖZÇELIK, A. Ö., (2011b). SAPP, S., & JENSEN, H., (1997). Reliability and
Evaluation of the nutrition knowledge of
validity of nutrition knowledge and diet-health
sports department students of universities.
awareness tests developed from the1989 -1991
Journal of International Society of Sports
diet and health knowledge surveys. Journal
Nutrition 8(11): 11
of Nutrition Education 29: 63-72
ÖZER, I., ÖNER, D., SEVIM, H., KARAAĞAÇ, SCHALLER, C., & JAMES, E. L., (2005). The
A. T., MOLLAOĞLU, B., ABBASOĞLU,
nutritional knowledge of Australian nurses.
K., & KAVURMACI, D., (2003). Hafif ziNurse Education Today 25: 405-412
hinsel geriliği olan çocuklarda genel sağlık
ŞAHINGÖZ, S. A., & ŞANLIER, N., (2011).
durumu değerlendirilmesi. Adnan Menderes
Compliance with Mediterranean diet quality
Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 4(1): 9-12
index (KIDMED) and nutrition knowledge
PARMENTER, K., WALLER, J., & WARDLE,
levels in adolescents. A case study from
J., (2000). Demographic variation in nutrition
Turkey. Appetite 57: 272-277
knowledge in England. Health Education
ŞANLIER, N., KONAKLIOĞLU, E., & GÜÇER,
Research 15(2): 163-174
E., (2009). The relation between body mass
PARMENTER, K., & WARDLE, J., (1999). Deindices and nutritional knowledge, habit and
velopment of a general nutritional knowledge
behaviour of youths. Gazi Üniversitesi Eğitim
questionnaire for adults. European Journal of
Fakültesi Dergisi 29(2): 333-352
Clinical Nutrition 53: 298-308
T.R. MINISTRY OF HEALTH (2010). Obesity
PEKCAN, G., (1984). İlkokul çocuklarında demir
Prevention and Control Programme of Turyetersizliği anemisi, enfeksiyon ve okul başarısı
key 2010-2014. Ankara, Kuban Matbaacılık
arasındaki etkileşimler üzerinde bir araştırma.
Yayıncılık
Beslenme ve Diyet Dergisi 13: 51-66
T.C. GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANPEKCAN, G., & KARAAĞAOĞLU, N., (2000).
LIĞI (2011). Türk Gıda Kodeksi Etiketleme
State of Nutrition in Turkey. Nutrition and
Yönetmeliği. Resmi Gazete 28157
Health 14: 41-52
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2004). Sağlıklı
PEKCAN, G., & MARCHESICH, R., (2001).
Beslenelim Kalbimizi Koruyalım. Ankara,
Nutrition Country Profile of Turkey. Rome,
Gürler Matbaası
Food and Agriculture Organization
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI (2011). Türkiye Aşırı
SABBAG, C., & SÜRÜCÜOĞLU, M. S., (2012).
Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı 2011Influence of nutrition education on primary
2015. Ankara, Deniz Matbaacılık
56
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
TURRELL, G., (1997). Determinants of gender WETHERILT, H., AÇKURT, F., BRUBACHER,
G., OKAN, G., & TURDU, S., (1992). Blood
differences in dietary behavior. Nutrition
vitamin and mineral levels in 7-17 years old
Research 17: 1105-1120
Turkish children. International Journal for
TÜRKIYE ISTATISTIK KURUMU (2013).
Vitamin and Nutrition Research 62: 21-29
Ölüm Nedeni İstatistikleri 2010, 2011 ve
WORLD HEALTH ORGANIZATION (2009).
2012. 15847
Global prevalence of vitamin A Deficiency
UÇAR, A., ÖZDOĞAN, Y., & ÖZÇELIK, A. Ö.,
in populations at risk 1995-2005. Geneva
(2012). Does nutrition knowledge change nutrition behaviour? HealthMED 6(6): 2028-2034 YILDIZ, E., (2008). Diyabet ve Beslenme. Ankara,
Klasmat Matbaacılık
URGANCIOĞLU, I., & HATEMI, H., (1989).
Türkiye’de Endemik Guatr. İstanbul, Emek YILMAZ, E., & ÖZKAN, S., (2007). Investigation
of nutritional habits of university students.
Matbaacilik
Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi 2(6): 87-104
WARDLE, J., PARMENTER, K., & WALLER,
J., (2000). Nutrition knowledge and food
intake. Appetite 34: 269-275
57
BESLENME
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
YETİŞKİNLERİN KENDİ DİYETLERİNE İLİŞKİN TUTUMLARI
ATTITUDES OF ADULTS TOWARDS THEIR DIETS
Aslı UÇAR1, Yahya ÖZDOĞAN2, Ayşe Özfer ÖZÇELİK1
Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
1
2
Özet: Bu çalışma, yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin
tutumlarının değerlendirilmesi amacıyla planlanıp
yürütülmüştür. Araştırma; yaşları 22-69 arasında
değişen 247’si kadın, 153’ü erkek toplam 400 kişi
ile yürütülmüştür. Anket formu; yetişkinler hakkında
genel bilgiler ve yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin
tutumları olmak üzere iki bölümden oluşmuştur.
Araştırma sonucunda elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde, ortalama, standart sapma
ve yüzde değerleri gösteren tablolar hazırlanmıştır.
Cinsiyet ve medeni durum değişkeni için Independent
T Test, yaş grubu değişkeni için One-Way Anova testi
kullanılmıştır. Kadınların, bekar bireylerin ve ≤25 yaş
grubundaki bireylerin kendi diyetlerine ilişkin ortalama
puanları, diğer gruplardan daha yüksektir. Bireylerin
günlük diyetleri konusunda endişeli olmadıkları, ancak
var olan diyetlerinde değişiklik yapmak istedikleri
belirlenmiştir.
Abstract: This study was conducted to determine
the attitudes of adults towards their diets. The study
was done with the 400 adults (247 female, 153 male)
between the age of 22-69. The questionnaire form that
consisted of questions concerning general information
about adults, and items related to attitudes regarding to
their diets. To evaluate the data obtained as a result of
the study, mean, standart deviation and frequencies
tables were prepared. Independent t-test was used for
the variables gender and marital status, One-Way
Anova test was used for the age groups. The mean
general attitude score of womens’, single adults’ and
<25 age adults’ towards their diet (69.42+8.51) was
higher than the other groups. Adults were not worried about their daily diet, as a consequent they were
not willing to make a changes in their diet.
Key Words: Adult, Diet, Attitude
Anahtar Kelimeler: Yetişkin, Diyet, Tutum
58
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Giriş
yağ alımı; enerjinin % 15-30’ unu karşılayacak
şekilde sınırlandırılmalıdır. Sınırlar doymuş yağ
asitleri için enerjinin % 0-10’u, çoklu doymamış
yağ asitleri için enerjinin %3-7’ si, rafine şeker
alımı için enerjinin % 0-10’ u olacak şekilde
belirlenmiştir. Toplam yağ alımındaki kısıtlama
obezite, koroner kalp hastalıkları ve çeşitli kanser
türlerinin önlenmesine, çoklu doymamış yağ asitleri
normal büyüme ve doku fonksiyonu için elzem
yağ asitlerinin sağlanmasına katkıda bulunurken,
doymuş yağ asitleri kan kolesterol düzeylerindeki
artışlarla ve dolayısıyla koroner kalp hastalıklarıyla,
rafine şeker tüketimi ise diş çürükleri ile doğrudan
ilişkilidir. Diyet posası günlük 16-24 g olarak
önerilmiştir. Önerilen bu miktar posanın gastrointestinal fonksiyonlar üzerindeki olumlu etkilerini
temel almaktadır. Toplumsal düzeyde, 6 g’ dan
fazla tuz alımı hipertansiyon insidansı ile önemli
derecede ilişkili olması nedeniyle DSÖ, günlük
tuz alımının 6 g’ dan az olmasını önermektedir
(Anonymous, 2008).
Dünyadaki birçok ülkede yetersiz ve dengesiz
beslenmeye bağlı hastalıkların görülme oranı
artmaktadır (WHO, 2003; Bidlack, 1996). Bu
hastalıkların en önemli sebepleri sigara, alkol
kullanımı, hareketsizlik ve sağlıksız beslenmedir.
Bu risk faktörleri hipertansiyon, obezite, hiperglisemi ve hiperlipidemiye yol açmaktadır. Dünyada ölümlerin %13.0’ü hipertansiyon, %6.0’sı
yüksek kan şekeri ve %5.0’i obezite yüzünden
kaynaklanmaktadır (Anonymous, 2013).
Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve mutfak kültürü
yapısının giderek değiştiği, bu değişimin yaşam tarzı
ve beslenme alışkanlıklarına da yansıdığı ve kronik
hastalıkların artışında rolü olduğu üzerinde durulmaktadır (Arslan vd., 2006). Ülkemizde ölümlerin
%39.9’unu dolaşım sistemi hastalıkları oluşturmaktadır (TÜİK, 2010). Yüksek yağ, doymuş yağ ve
sodyum alımı yanında düşük kalsiyum ve düşük
posa (yetersiz meyve-sebze ve tam tahıl tüketimi)
alımı bazı kronik hastalıkların riskini arttırmaktadır
(Variyam et al., 1998). Doymuş yağların ve trans
yağ asitlerinin fazla tüketimi kalp hastalıkları ile,
sebze meyve tüketiminin yetersiz oluşu kardiyovasküler hastalıklar, mide ve kolorektal kanser riski
ile ilişkilidir (Anonymous, 2013). Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ), gelişen ve gelişmekte olan ülkelerde kronik hastalıkların görülme sıklığının diyet
ve yaşam stili değişiklikleriyle azaltılabileceğini
belirtmektedir (Anonymous, 2003).
Kişilerin sahip oldukları hastalıklar ya da risk
faktörlerinin besine yönelik tutumlarını etkilediği
bilinmektedir. Bu çalışma; Ankara’da yaşayan
yetişkin bireylerin kendi diyetlerine yönelik
tutumları belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Materyal ve Yöntem
Bu araştırma; Ankara ilinde yaşayan 22-69 yaş
arası (247 kadın, 153 erkek), en az üniversite mezunu yetişkinler üzerinde yapılmıştır. Gelişigüzel
örnekleme yöntemi ile seçilen gönüllü 400 birey
araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırma verileri, anket formu ile toplanmıştır. Anket
formu “Yetişkinler hakkında genel bilgiler” ve
“Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları”
olmak üzere iki bölümden oluşmuştur.
DSÖ, diyetle bağlantılı tüm hastalıkların önlenmesi
amacıyla toplam yağ, doymuş yağ asitleri, çoklu
doymamış yağ asitleri, protein, toplam karbonhidratlar, kompleks karbonhidratlar ve rafine şekerlerin
dahil olduğu ana besin ögesi grupları için alt ve üst
sınırlar belirlemiştir. DSÖ önerilerine göre toplam
59
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Bulgular
“Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları”
nı belirlemek için 27 ifadelik Likert tipi bir ölçek
kullanılmıştır (Turrel, 1997). Ölçekte yer alan
ifadeler; kesinlikle katılıyorum (5), katılıyorum
(4), kararsızım (3), katılmıyorum (2), hiç katılmıyorum (1) şeklinde derecelendirilmiştir.
Demografik Bilgiler
Araştırmaya katılan bireylerin %61.8’i kadın,
%38.2’si erkektir. Bireylerin çoğunluğu 26-35
yaş grubunda olup (%44.5), %30.0’u 36-45,
%14.5’i > 46, %11.0’i ise <25 yaş grubundadır.
Araştırmanın ilk aşamasında 40 kişiye uygulanan
anket formunda yer alan ifadelerin yetişkinlerin
görüşlerini ölçüp ölçmediğini belirlemek için yapı
geçerliği analizi yapılmıştır. Analiz sonucunda
anket formunda aynı ve farklı yapıyı ölçen sorular
belirlenmiş ve soruların bir yapı altında yer alıp
almadıkları ise madde faktör yük değeri ile incelenmiştir (Büyüköztürk, 2002). Faktör analizinde
yük değerlerinin 0.45 ve üstü olması önerilmektedir.
Ancak uygulamada 0.30 yük değeri alt sınır olarak
kabul edilmektedir. Bu çalışmada da madde ve
faktör yük değeri 0.30 ve daha yüksek olan cümleler seçilmiş, bu rakamın altında kalanlar anket
formundan çıkartılmıştır (Tabachinck ve Fidell,
1989). Anket formunun güvenirliği için iç güvenirlik
katsayısı “cronbach α”, yapı geçerliği için faktör
analizi uygulanmıştır. Bu analizin sonucuna göre
“Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları” nı
belirlemek için 26 ifade (Madde toplam korelasyon
değerleri 0.35-0.68, α :0.72) kullanılmış, 1 ifade
ölçekten çıkartılmıştır. Hesaplanan korelasyon
sayıları istatistiksel açıdan anlamlıdır (p<0.05).
Faktör analizine göre ölçek 3 faktöre ayrılmıştır.
Ölçekten alınabilecek en yüksek puan 130’dur.
Yetişkinlerin ortalama yaşları 35.65+8.6 yıldır
(kadın: 34.63+7.71, erkek: 37.29+9.69). Bireylerin %68.7’si üniversite mezunu olup, %17.5’i
yüksek lisans, %13.8’i doktora yapmıştır. Bireylerin %48.7’si sosyal bir alandan mezundur. Evli
olanların oranı %64.0’dür
Yetişkinlerin Kendi Diyetlerine İlişkin Tutumları
Çizelge 1’den görüldüğü gibi çalışmaya katılan
bireylerin çoğunluğu diyetin içeriğine yönelik
endişe duymada yer alan ifadelere katılmıyorum
ve kesinlikle katılmıyorum yanıtını vermiştir.
Bu ifadelere göre bireylerin kendi beslenmeleri
konusunda genel olarak endişe duymadıkları
sonucuna varılabilir. Bireyler hem besinlerinin
içerdiği yağ, tuz, şeker, kolesterol ve posa miktarı
konusunda endişe duymadıklarını hem de kendi
diyetlerinin gereğinden fazla yağ, şeker, tuz ve
kolesterol içermediğini düşünmektedir. Ayrıca
bireylerin çoğunluğu diyetlerindeki posa miktarının yeterli olduğunu düşünmektedir.
Araştırma sonucunda elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde, ortalama, standart sapma
( X ± S X ), standart hata (Sx) ve yüzde (%) değerleri
gösteren tablolar hazırlanmış, cinsiyet ve medeni
durum değişkeni için Independent T Test, yaş grubu
değişkeni için One-Way Anova testi kullanılmıştır.
Gruplar arası farklılığın hangi gruptan kaynaklandığını
anlamak için de LSD Test yapılmıştır.
Bununla birlikte diyeti kontrol etme isteğinde yer
alan ifadelerden bireylerin, besinlerin içerdiği yağ,
tuz, şeker, kolesterol ve posa miktarını kontrol
etmeye çalıştıkları ve bunları düşük miktarlarda
içeren besinlerin sağlıkları için daha iyi olduğuna
ilişkin ifadelere kesinlikle katılıyorum ve katılıyorum yanıtını verdikleri görülmektedir (Çizelge 1).
60
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Kararsızım
Katılmıyorum
Kesinlikle
katılmıyorum
12.5
24.0
26.8
29.5
7.2
Diyetimdeki tuz miktarı konusunda endişeliyim
6.8
18.0
23.2
34.2
17.8
Diyetimdeki şeker miktarı konusunda endişeliyim
9.2
28.5
17.8
29.2
15.2
Diyetimdeki kolesterol miktarı konusunda endişeliyim
7.5
19.5
28.0
30.5
14.5
Diyetimdeki posa miktarı konusunda endişeliyim
4.8
17.2
32.0
32.0
14.0
Diyetim gereğinden fazla yağ içeriyor
4.5
14.5
25.5
38.2
17.2
Diyetim gereğinden fazla şeker içeriyor
9.5
23.0
15.2
33.8
18.5
Diyetim gereğinden fazla tuz içeriyor
5.0
11.8
17.8
31.5
34.0
Diyetim gereğinden fazla kolesterol içeriyor
8.0
18.0
24.2
33.0
16.8
Diyetimdeki yağ miktarını kontrol etmeye çalışıyorum
18.0
52.0
16.0
11.5
2.5
Diyetimdeki tuz miktarını kontrol etmeye çalışıyorum
25.5
46.0
13.5
11.0
4.0
Diyetimdeki şeker miktarını kontrol etmeye çalışıyorum
18.2
46.0
16.2
14.2
5.2
Diyetimdeki kolesterol miktarını kontrol etmeye çalışıyorum
17.2
44.8
20.8
12.0
5.2
Diyetim yeterli miktarda posa içermektedir
18.0
42.8
29.8
7.0
2.5
Diyetimin yeterli miktarda posa içerdiği konusunda emin olmaya
çalışıyorum
10.8
43.2
27.5
15.5
3.0
Düşük yağlı besinler sağlığım için daha iyidir
35.5
48.8
8.5
6.0
1.2
Düşük tuzlu besinler sağlığım için daha iyidir
43.0
42.8
5.8
6.2
2.2
Şeker katılmamış besinler sağlığım için daha iyidir
29.5
41.2
14.5
10.8
4.0
Düşük kolesterollü besinler sağlığım için daha iyidir
42.2
46.0
8.0
3.2
0.5
Yüksek posalı besinler sağlığım için daha iyidir
40.2
40.0
14.2
4.8
0.8
Kendimi sağlıklı hissettiğim sürece, yediğim besinler konusunda
endişelenmeme gerek yok
5.0
21.0
12.2
42.0
19.8
Besinin tadı güzel olduğu sürece, ne yediğim konusunda
endişelenmeme gerek yok
3.0
10.5
7.0
44.0
35.5
Kilomu koruduğum sürece, ne yediğim konusunda endişelenmeme
gerek yok
8.0
17.8
7.8
43.8
22.8
Diyetim temel olarak sağlıklı ve besleyici besinlerden oluşmaktadır.
17.2
41.0
22.2
14.2
5.2
Dengeli bir diyetle besleniyorum
10.5
34.5
23.0
26.5
5.5
7.2
23.8
24.8
35.8
8.5
Kesinlikle
katılıyorum
Katılıyorum
Çizelge 1. Yetişkinlerin Kendi Diyetlerine İlişkin Tutumları (%)
Diyetin içeriğine yönelik endişe duyma
Diyetimdeki yağların miktarı konusunda endişeliyim.
Diyeti kontrol etme isteği
Diyetine yönelik algısı
Diyetim yeterli ve değiştirilmesine gerek yok
61
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
Diyetine yönelik algısında yer alan “Kendimi
sağlıklı hissettiğim sürece, yediğim besinler
konusunda endişelenmeme gerek yok” (%42.0),
besinin tadı güzel olduğu sürece, ne yediğim
konusunda endişelenmeme gerek yok” (%44.0),
“Kilomu koruduğum sürece, ne yediğim konusunda endişelenmeme gerek yok” (%43.8) ve
“Diyetim yeterli ve değiştirilmesine gerek yok”
(%35.8) ifadelerine bireylerin çoğunluğunun
katılmıyorum yanıtını verdikleri belirlenmiştir.
Bununla birlikte “Diyetim temel olarak sağlıklı
ve besleyici besinlerden oluşmaktadır” (%41.0)
ve “Dengeli bir diyetle besleniyorum” (%34.5)
ifadelerine katılıyorum yanıtını vermişlerdir.
mek için tek başına bir neden olamayacağının
farkındadırlar. Kendi diyetlerine ilişkin genel
algıları hep iyi olmasına karşılık “Diyetim yeterli
ve değiştirilmesine gerek yok” ifadesine katılmıyorum ve kesinlikle katılmıyorum yanıtını veren
katılımcıların çoğunluğu oluşturması, aslında
alışkanlıklarının yanlış olduğunu düşündükleri
şeklinde yorumlanabilir.
Değişkenlere Göre Ölçekten Alınan Ortalama
Puanlar
-Cinsiyet
Çizelge 2’den görüldüğü gibi kadınların (69.42+8.51)
kendi diyetlerine ilişkin ortalama genel algı puanları erkeklerden yüksektir (68.53+9.78). Aynı
çizelgede kadınların diyetlerinin içeriğinden
dolayı, erkeklerden daha fazla endişe duydukları
(p<0.01), erkeklerin ise diyetlerini kadınlara göre
daha fazla kontrol etmek istedikleri ve diyetlerine
yönelik algı puanlarının (p<0.05) kadınlardan
daha yüksek olduğu görülmektedir.
Genel olarak bireylerin günlük diyetleri konusunda
endişeli olmadıkları, buna bağlı olarak da var olan
diyetlerinde değişiklik yapma konusunda istekli
olmadıkları sonucuna varılabilir. Bununla birlikte,
bireyler kendilerini sağlıklı hissetmenin, var olan
vücut ağırlığını korumanın yeterli olmadığının,
besinin tadının güzel olmasının bir besini tüket-
Çizelge 2. Cinsiyete Göre Ölçeklerden Alınan Ortalama Puanlar
Erkek
Kadın
t
p
Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları
Diyetin içeriğine yönelik endişe duyma
28.18+7.01
Diyeti kontrol etme isteği
24.40+6.05
23.3+5.63
-1.785
Diyetine yönelik algısı
15.94+3.68
15.08+3.38
-2.403
0.017*
Toplam
68.53+9.78
69.42+8.51
0.958
0.338
*p<0.05, **p<0.01
62
31.0+6.90
3.934
0.000**
0.075
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
-Medeni durum
Çizelge 3. Medeni Duruma Göre Ölçeklerden Alınan Ortalama Puanlar
Evli
Bekar
t
p
Diyetin içeriğine yönelik endişe duyma
29.26+7.34
31.09+6.48
-2.480
0.014*
Diyeti kontrol etme isteği
23.26+5.63
24.61+6.05
-2.238
0.026*
Diyetine yönelik algı
15.46+3.37
15.32+3.79
0.366
0.715
Toplam
67.99+8.92
71.02+8.89
-3.271
0.001**
Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları
*p<0.05, **p<0.01
Bekar bireylerin ölçeklere ilişkin ortalama puanları
evli olanlardan daha yüksektir. Bekar bireylerin
kendi diyetlerine ilişkin daha pozitif bir tutumları
olduğu (p<0.01) belirlenmiştir.
-Yaş grubu
Çizelge 4. Yaş Grubuna Göre Ölçeklerden Alınan Ortalama Puanlar
<25
26-35
36-45
>46
F
p
Fark
Yetişkinlerin kendi diyetlerine ilişkin tutumları
Diyetin içeriğine yönelik
endişe duyma
29.70+5.57
29.55+6.91
29.95+7.91
31.17+7.09
0.777
0.508
Diyeti kontrol etme isteği
25.65+5.87
24.60+5.46
22.43+6.18
22.39+5.25
6.176
0.000**
1-3, 1-4
2-3, 2-4
Diyetine yönelik algısı
16.27+4.26
15.82+3.42
14.77+3.44
14.81+3.12
3.630
0.013**
1-3, 1-4
2-3
Toplam
71.63+9.20
69.97+8.14
67.16+10.16
68.37+8.25
3.760
0.011**
1-3, 2-3
*p<0.05, **p<0.01
Kırkaltı ve üstü yaş grubunda yer alan bireylerin
diyetlerinin içeriğine yönelik, diğer yaş gruplarından daha fazla endişe duydukları (31.17+7.09),
25 < yaş grubunda yer alanların ise diyetlerini
diğer gruplara göre daha fazla kontrol etmek
istedikleri (25.65+5.87) ve diyetlerine yönelik
algı puanlarının (16.27+4.26) daha yüksek olduğu
ortalama puanlardan görülmektedir. İleri yaşlarda
olan bireylerin çeşitli hastalıklardan dolayı endişe
duydukları, genç yaşta olan bireylerin ise beden
imajı algısından dolayı diyetlerini kontrol etmek
istedikleri düşünülebilir. Yapılan analiz sonucunda
faktörler bazında bireylerin aldıkları ortalama puanların daha genç yaştakiler ile ileri yaşta olanlar
arasında farklılık gösterdiği ve bunun istatistiksel
açıdan da önemli olduğu saptanmıştır (Çizelge 4).
Tartışma ve Sonuç
Bireylerin kendi diyetlerine ilişkin tutumlarını
belirlemeye yönelik ifadelerin hepsine çok önemli
yanıtını vermeleri durumunda alacakları puan
130’dur. Bireylerin aldıkları ortalama puan ise
63
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
73.17+9.86’dır (min:38, max:102). Tüm ifadelere
‘kesinlikle katılıyorum’ yanıtı verildiği zaman
alınacak puanlar Diyetin içeriğine yönelik endişe
duyma bölümünde 45, diyeti kontrol etme isteği
bölümünde 55, kendi diyetlerine yönelik algı bölümünde 30’dur. Araştırmaya katılan yetişkinlerin
aldıkları ortalama puanlar ise sırası ile 29.92+7.09
(min:11, max:45), 23.74+5.81(min:11, max:43),
19.50+3.94 (min:8, max:30) olarak belirlenmiştir. Bu bulgular değerlendirildiğinde; bireylerin
kendi diyetlerine ilişkin tutumlarının ortalama bir
düzeyde olduğu sonucuna varılabilir.
Sağlıklı beslenme açısından gıdanın içeriği ve
kişinin beslenme tarzı önem taşımaktadır. Bu
çalışma sonuçlarına göre bireyler için besinin
içeriği önemlidir. Ancak çalışma sonuçlarında
bireylerin kendi diyetlerinin içerdiği yağ, tuz,
şeker kolesterol ve posa miktarı konusunda
endişe duymadıkları halde içeriklerini kontrol
etmeye çalıştıkları belirlenmiştir. Bulgulardaki bu
çelişkili durum yeterli beslenme bilgisine sahip
olmamalarından kaynaklanıyor olabilir.
Kardiyovasküler hastalıklardan korunmada ve
tedavisinde diyetin total yağ, doymuş yağ ve kolesterol içeriklerinin düşük tutulması gerekmektedir
(Anonim, 2003; Anonim, 2004; Arslan vd., 2006;
Anonymous, 2008) DSÖ’ne göre, vücut ağırlığının
kontrolü için düşük enerjili ve az yağlı diyetle
beslenilmesi, diyetin sebze ve meyve içeriği ile
posa miktarının artırılması, diyetin toplam yağ
içeriğinin enerjinin %30.0’unu geçmemesi önerilmektedir. Yüksek yağ tüketimi obezite riskini
artıran bir faktördür (Anonim, 2004).
Yapılan bir çalışmada tuz ve yağ oranı yüksek
işlenmiş gıdaların, tüketim miktarının azaltılması,
meyve ve sebze tüketiminin artırılması gerektiği
bildirilmiştir. Bireylerin sağlık algıları ile besin
alım miktarları arasında önemli bir ilişki vardır.
Sağlık algısı yüksek olanların sebze ve meyve
tüketim oranlarının yüksek olduğu, yağ, şeker,
kırmızı et ve işlenmiş yiyecekleri ise tüketim
oranının düşük olduğu belirlenmiştir (Anonymous, 2001).
Yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi gibi demografik
özellikler kişilerin sağlıklı beslenme davranışlarında
ve algılamalarında büyük etkiye sahiptir (Margetts
et al., 1997). İsviçre’de yapılan bir çalışmada;
katılımcıların %82.0’si sağlıklı beslenmek için
tuzdan, %89.0’u şekerden, %52.0’si yüksek
kolesterollü yiyeceklerden %86.0’sı ise vücut
ağırlığının artışından sakınmanın önemli olduğunu
belirtmiştir. Sağlıklı beslenme konusuna kadınlar
ve eğitim seviyesi yüksek kişilerin, erkeklere ve
eğitim seviyesi daha düşük bireylere göre daha
ilgili oldukları ve değişikliğe daha açık oldukları
saptanmıştır (Girois et al., 2001).
ASH 30 çalışmasının sonucunda da meyve ve sebzelerin daha çok, et tüketiminin daha az olmasının
sağlıklı olduğu bildirilmiştir. Sağlıklı bir diyetin
genellikle düşük yağ ve şeker, yüksek meyve
ve sebze içeren gıdalardan oluştuğu, çalışmaya
katılan kişilerin %8.0’inin sağlıklı beslenmeyi
tuz tüketiminin azaltılması, %55.0’inin ise yağ
tüketiminin azaltılması şeklinde tanımladığı
belirlenmiştir (Lake et al., 2007)
Yapılan bir başka çalışmada da, bireylerin %50.4’ünün
günlük diyetlerinin tuz, %63.1’inin yağ oranının
düşük olmasını, %68.7’sinin sebze-meyve ağırlıklı
olmasını sağlıklı beslenme açısından çok önemli
şeklinde tanımladıkları saptanmıştır (Ulaş, 2008).
Ulaş’ın (2008) yaptığı çalışmada ise gıdanın tuz,
yağ oranının düşük olması ve vitamin mineral
64
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
ANONİM., (2004). Türkiye’ye özgü beslenme
rehberi. Erişim: 10 Mayıs 2014, http://www.
bdb.hacettepe.edu.tr/dokumanlar/torehberi.pdf
içeriğinin yüksek olmasına kadınların erkeklerden daha fazla önem verdikleri saptanmıştır.
Bu çalışmada da diyetin içeriğine yönelik olarak
kadınların daha yüksek puan aldıkları belirlen-
ANONYMOUS, (2001). Department for Environment, Food and Rural Affairs and
National Statistics. National Food Survey
2000. Annual report on food expenditure,
consumption and nutrient intakes. London:
The Stationery Office
miştir. Bu durum kadınların ailedeki bireylerin
beslenmelerinden sorumlu olmaları ve beslenme
konularına daha ilgili olmaları ile açıklanabilir.
Ergün’ün (2003) yaptığı çalışma sonuçlarına
göre; erkeklerin sağlıklı beslenme kavramında;
ANONYMOUS, (2003). Diet, nutrition and the
prevention of chronic diseases. Report of
a WHO Study Group. Geneva. Erişim: 10
Mayıs 2014, http://whqlibdoc.who.int/trs/
WHO_TRS_916.pdf
taze ve doğal besinler (%93.6), denge ve çeşitlilik (%85.7), daha fazla sebze ve meyvenin
(%78.8) öne çıktığı görülmektedir. Kadınların
sağlıklı beslenme kavramının temelini ise taze
ve doğal besinler (%90.7), daha fazla sebze ve
meyve (%82.8), denge ve çeşitlilik (%80.4) ile
ANONYMOUS, (2008). Diet, Nutrition and
the prevention of chronical diseases. WHO
Technical Report Series, No. 916
daha az yağ ve daha az yağlı ürünler (%80.4)
oluşturmaktadır. Artan yaş ile beraber ‘daha az
yağ ve daha az yağlı ürünler’ sağlıklı beslenme
ANONYMOUS, (2013). Türkiye Sağlıklı Beslenme
ve Hareketli Hayat Programı (2013-2017).
T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu, 3 Basım, Sağlık Bakanlığı Yayın
No:773, pp:81, Ankara
kavramında önem kazanmaktadır.
Sağlık sorunlarının ortaya çıkmaya başladığı
yetişkinlik döneminde, bireylerin sahip oldukları
beslenme bilgileri doğrultusunda doğru tercihler
yapmaya çalıştıkları düşünülmektedir. Bireylerin
ARSLAN, P., MERCANLIGİL, S., ÖZEL, H.G.,
AKBULUT, G.Ç., DÖNMEZ, N., ÇİFTÇİ,
H., KELEF, & ONAT, A., (2006). TEKHARF
2003–2004 taraması katılımcılarının genel
beslenme örüntüsü ve beslenme alışkanlıkları.
Türk Kardiyol Dern Arş, 34(6), 331-339
kendi diyetlerine ilişkin tutumlarının olumlu yönde gelişebilmesi için, hem beslenme konusunda
verilecek eğitime, hem de kamu imkanlarının
etkileyici ve doğru bir biçimde kullanılmasına
ihtiyaç vardır.
BIDLACK, W.R., (1996). “Interrelationships of
Food, Nutrition, Diet and Health: The National Association of State Universities and
Land Grant Colleges White Paper”, Journal
of the American College of Nutrition, 15(5),
422-433
Kaynaklar
ANONİM, (2003). Ulusal Gıda ve Beslenme
Stratejisi Çalışma Grubu Raporu (Ulusal Gıda
ve Eylem Planı I. Aşama Çalışması Eki ile)
(Rapor No: 2670). Erişim: 25 Eylül 2007
65
DBHAD Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi
Eylül / Ekim / Kasım / Aralık 2014 Sayı: 02 Cilt: 01 Sonbahar Kış
September / October / November / December 2014 Issue: 02 Volume: 01 Autumn Winter
ID20 K2
www.dbhadergisi.com
BÜYÜKÖZTÜRK, Ş., (2002). Sosyal bilimler
için veri analizi el kitabı. Ankara: Pegem
Yayıncılık
TABACHNICK, B.G., & FIDELL, L.S., (1989).
Using multivariate statistics. Harper Collins
Publishing, USA
ERGÜN, C., (2003). Sağlıklı beslenme kavramı
ve tüketici algısı üzerine bir araştırma. Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara
TURREL, G., (1997). Determinants of gender
differences in dietary behavior. Nutrition
Research, 17(7), 1105-1120.
TÜİK, (2010). Türkiye İstatistik Yıllığı 2009,
Türkiye İstatistik Kurumu Yayın No:3436,
pp:455, Ankara
GIROIS, S.B., KUMANYIKA, S.K., MORABIA,
A. & MAUGER, E., (2001). A comparison
of knowledge and attitudes about diet and
health among 35- to 75-year-old adults in
the United States and Geneva, Switzerland.
American Journal of Public Health, 91(3),
418-424
ULAŞ, B., (2008). Malatya asker hastanesinde
2007 yılında görev yapan personelin sağlıklı
beslenme konusundaki tutum ve davranışları.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İnönü
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Malatya
LAKE, A.A., HYLAND, R.M., RUGG-GUNN,
A.J. WOOD, C.E., MATHERS, J.C., ADAMSON, A.J., (2007). Healthy eating: Perceptions
and practice (the ASH 30 study) Appetite,
48, 176–182
VARIYAM, J.N., BLAYLOCK, J., & SMALLWOOD, D., (1998). USDA’s Healthy Eating
Index and Nutrition Information. (Rapor No:
1866). USDA: Food and Rural Economics
Division, Economic Research Service, USDA
MARGETTS, B.M., MARTINEZ, J.A., SABA,
A., HOLM, L., KEARNEY, M., & MOLES,
A., (1997). Definitions of ‘healthy’ eating:
a pan-eu survey of consumer attitudes to
food, nutrition and health. Eur J Clin Nutr,
51(2), 23-9
WHO, (2003). Diet, Nutrition and The Prevention
of Chronic Diseases. Report of a WHO Study
Group. Geneva. Erişim: 15.04.2014, http://
whqlibdoc.who.int/trs/WHO_TRS_916.pdf
66
HAKEM LİSTESİ
ÜNVANI ADI SOYADI BAĞLI OLDUĞU KURUM DR.
Ahmet KOLUMAN
GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI
DR.
Alev KESER
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Arash RASHİDİ
UNIVERSTY OF MEDICAL SCIENCE
DR.
Aslı AKYOL
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Aslı UÇAR
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Aydan ERCAN
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
DR.
Aylin AYAZ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Aynur Bütün AYHAN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ayşe Özfer ÖZÇELİK
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Azadeh DAVARİ
UNIVERSITY OF SAN DIAGO
DR.
Biriz ÇAKIR
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Çetin YAMAN
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Ebru YILMAZ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
DR.
Eda KÖKSAL
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
DR.
Elisabeth HOLD
STUDIENGANG DIATOLOGIE UNIVERSITY
DR.
Emel TÜFEKÇİ ALPHAN
OKAN ÜNİVERSİTESİ
DR.
Fatma NİŞANCI
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Filiz ÖZÇELİK
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Funda ELMACIOĞLU
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Funda Pınar ÇAKIROĞLU
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Gül KIZILTAN
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
DR.
Gülay KOÇOĞLU
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ
DR.
Gülden PEKCAN
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
DR.
Hülya YARDIMCI
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Kadir HALKMAN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Kamuran AYHAN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mehmet AKMAN
MEVLANA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Mendane SAKA
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
DR.
Metin Saip SÜRÜCÜOĞLU
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Muazzez GARİPAĞAOĞLU
MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ
DR.
Muhittin TAYFUR
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
DR.
Murat BAŞ
ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ
67
DR.
Münevver ARISOY
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nazan AKTAŞ
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nermin BİLGİÇLİ
NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nevin ŞANLIER
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nevzat ARTIK
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Nurcan YABANCI
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Paul JOHNSTON
BRIGHAM YOUNG UNIVERSITY
DR.
Petra RUST
UNIVERSITY OF VIENNA
DR.
Saniye BİLİCİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
DR.
Serkan YILMAZ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DR.
Sidiga WASHI
UNITED ARAB EMIRATES UNIVERSITY
DR.
Suzanne PISCOPO
UNIVERSITY OF MALTA
DR.
Yahya ÖZDOĞAN
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
DR.
Yasemin BEYHAN
HALİÇ ÜNİVERSİTESİ
68
69

Benzer belgeler