tüketici hakları ve güncel sorunlar
Transkript
tüketici hakları ve güncel sorunlar
TÜKETİCİ HAKLARI VE GÜNCEL SORUNLAR Konuşmacı: Turhan Çakar Tarih: 13.04.2009 Yer: Atılım Üniversitesi Açılış Konuşması: Atılım Üniversitesi Ekonomi Topluluğu’nun konferanslar dizisinin yenisine hoş geldiniz. Bugünkü konuğumuz Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar. Turhan Bey bize bugün günümüzdeki tüketici haklarıyla ilgili bir konuşma yapacaklar. Bildiğiniz gibi tüketim topluluğunda yaşıyoruz; gündelik problemlerimiz ve genel olarak belirleyici ve yaşadığımız sıkıntılar içerisinde belki de gündelik problemlerimizin başında tüketimle ilgili tüketiciler olarak haklarımızla ilgili bilgilerimiz ya da belirsizliklerimiz var. Kendisi belirli konularda özellikle günümüzde ön plana çıkan tüketimle ilgili temel davranışlarımız ya da problemlerimizle ilgili belirli konularda bizi bilgilendirmek üzere bugün üniversitemize geldiler arzu ederseniz ben şimdi sözü kendilerine bırakıyorum. Turhan Çakar: Öncelikle hepinize davetinizden dolayı teşekkür ediyorum. Tüketici hakları yaşamımızın en önemli alanlarından bir tanesi, yaşamak için tüketmek zorundayız, ancak tüketirken de kendimizi tüketmemeliyiz, çevremizi tüketmemeliyiz, dünyamızı tüketmemeliyiz. Peki, ülkemizde bugünlerde ne gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Satın aldığımız mal ve hizmetlerde ne gibi haklarımız var; sağlığımız güvenliğimiz çevremiz nasıl risk altında, ekonomimizi nasıl etkiliyor? Suyumuzu havamızı nasıl etkiliyor üretim tüketim ilişkileri? Peki, biz ne yapacağız? Tüketici olarak ne yapmalıyız. Bu konular çok yoğun ve çok kapsamlı konular. Öncelikle tüketici hakları derneğini bir tanıtayım size; 18 Ocak 1991 yılında kuruldu. Genel merkezi Ankara’da Onur Çarşısında, daha önce Gökdelen diye bir binada o binada 16 faaliyet yürüttük ancak iki sene önce bina özelleşti. Ekonominin bir gereği olarak yarı fiyatına özelleşti, orada 200 üzerinde firma vardı, kuruluş vardı, dernek vardı, avukat vardı ve topluma daha çok yararlıydı o zaman ama bir tane adama sattılar orayı Tarık Kahraman diye birisine o binanın değeri 103 milyon dolardı, yarı fiyatına sattılar. Bu bir yolsuzluktur aslında. Hem de özelleştirme idaresi 103 milyon dolar biçtiği halde. Oradan çıktık iki yıldır Onur Çarşısında faaliyet gösteriyoruz. Derneğimiz kamu yararına bir dernek adı “Tüketici Hakları Derneği”; dernek kurulurken tüketici haklarından bahsedilmiyordu, tüketici hakları kavramı bilinmiyordu. Adını verirken yarım gün tartıştık arkadaşlarla, iyi ki adını Tüketici Hakları Derneği koyduk. Türkiye’de en azından Tüketici Hakları kavramı biliniyor ama altını doldurmak lazım bu kavramın ve Türkiye’de 38 jürimiz var. Faaliyet alanımız çok yoğun yani ucu bucağı olmayan hemen her konu bizi ilgilendiriyor. Toplu iğnesinden, buzdolabından çamaşır makinesine kadar havasından suyuna kadar, gıdasından, eğitimine, sağlığına kadar hemen her konu aklınıza gelen insanlığı ilgilendiren doğrudan ve dolaylı olarak bizi ilgilendiriyor, derneğimizi ilgilendiriyor. Tüketici Hakları Derneği, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bizim de üyesi olduğumuz adı “Consumers International” yani Ulusal Tüketici Örgütünün üyesidir ve o örgütün 1985 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunduğu öneriler oybirliği ile tüm dünyada kabul edildi tüm dünyada bunların adına evrensel tüketici hakları deniliyor. Biz de bu hakların Türkiye’deki uygulanması konusunda mücadele veren bir örgütüz ve o örgütün de üyesiyiz. Bugüne kadar özellikle ilk ve orta dereceli okullarda, üniversitelerde değişik meslek örgütlerinin hatta siyasi partilerin üyelerine yönelik halka yönelik çok çeşitli yüzlerce konferans verdik, yüz binlerce öğrencilerimize konferans verdik, binlerce radyo televizyon programı yaptık, her gün on binin üzerinde şikayet değerlendirdik; bu şikayetlerin %90’ı tüketici lehine sonuçlandı. Genel anlamda su, elektrik, doğalgaz, ulaşım birçok konuda davalar açtık; aldatıcı yanıltıcı bankacılık hizmetlerinde açtık, bu davaların bir kısmını kazandık, bir kısmı devam ediyor. Halka bize şikayete gelenlere yüzlerce davalar açtırdık; derneğimiz çok yoğun hemen her kamu kurumunun Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre Balkanlığı, Telekomünikasyon Kurumumuz, 1 belediyeler tüm bu kamu kurumlarının bize karşı, tüketiciye karşı sorumlulukları vardır, çıkarttıkları yasal düzenlemeler vardır. Ancak tüm bu devasa konularda yasal düzenlemeler iyi kötü bizi ilgilendiren ve oralarda haklarımız olan bu mevzuat ne derece uygulanıyor. Ne derece piyasa denetimi gözetimine değer veriliyor ilgili kamu kuruluşları tarafından, bizler haklarımızı ne kadar biliyoruz. İlgili kamu kuruluşları bu haklarımıza ne kadar saygılı, firmalar ne kadar saygılı, bu konuda büyük sorunlar var. Özellikle sanayileşmelerin olmadığı dönemlerde doğrudan doğruya üreticiyle tüketici karşı karşıya gelebiliyordu o zaman tüketici kavramı falan yoktu deniyordu ki tüketici dikkat etsin. Böyle sorunlarda yaşanmıyordu fakat ne zaman ki sanayileşme başladı üretim, tüketim, dağıtım işleri yerelden uluslararası düzeye ulaştı, üreticiyle tüketici karşı karşıya gelemez oldu. Dolayısıyla mal ve hizmet sayısı arttı, mallar karmaşıklaştı, yüzlerce binlerce girdiden oluşan televizyon gibi bilgisayar gibi kavramlar oluşmaya başlayınca dolayısıyla mağduriyetler de başladı. Özellikle 1870’li yıllarda tekelleşmenin başladığı dönemlerle birlikte büyük mağduriyetler de başladı. Tüketicinin sağlık ve güvenliğini nispeten tehlikeye sokan uygulamalar başladı. Daha çok sanayileşme batıda başladığı için bu sorunlarda batıda başladı. Örneğin gıdaların üzerine daha yeşil görünsünler diye bakır sülfat püskürtüyorlarmış. İlaçlar insanların ölümüne neden oluyormuş ve dolayısıyla bu hareketler bundan yüz sene önce Amerika’da başladı. Avrupa’da başladı ve 1930’lu yıllarda örneğin sağlıksız ve güvensiz gıda maddelerine karşı kadınların öncülüğündeki bu hareket tüm dünyada bayanlar öncülük etti onların öncülüğünde büyük boykot hareketleri başladı. Bu boykot hareketleri hemen hemen aklınıza gelen her konuda gıdadır, ulaşımdır, eğitimdir, sağlıktır, bilgisayardır, televizyondur, otomobildir, hemen her konuda tüketicinin kullandığı dayanıksız malı hizmetler konusunda aldatıcı yanıltıcı; reklamlar konusunda sağlıksız, güvensiz mal ve hizmetlere ilişkin büyük boykot hareketleri gelişti. Bu boykot hareketleri Avrupa’ya sıçradı ve dünyanın değişik ülkelerine sıçradı, bu tepkiler sonucunda 1962 yılında Amerika Devlet Başkanı John Kennedy dört tüketici hakkını açıklamak durumunda kaldı. Daha sonra 62 yılında bizim de üyesi olduğumuz Uluslararası Tüketici Örgütü kuruldu. 1985 yılında da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Evrensel Tüketici Hakları dediğimiz haklar oybirliği ile kabul edildi. Türkiye’de biraz önce saydığımız tüm bakanlıkların yerel yönetimlerin bizlere yönelik hakları var ve çıkarttıkları birtakım mevzuatlar var. Dünya piyasasında tekeller var; yani 200 300 tane tekel dünya piyasasını istediği gibi yönlendiriyor. Tüm iletişim organları onların emrinde, televizyonlar, radyolar, yazılı görsel tüm araçlar onların emrinde reklamları istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Hatta bu konuda onların yönlendiricileri olan reklamcıların söylediği birkaç şey var. Tüketiciler hamamböceği gibidir, onlara ilacı verdikçe bağışıklık kazanırlar. Biliyorsunuz böceklere ilacı verdikçe bağışıklık kazanırlar ve artık o ilaçtan etkilenmezler daha çok yeni yeni zararlar meydana gelir, aynı şekilde biz tüketicileri hamamböceğine benzeterek daha çok reklamı sundukça artık onlar bu reklamlardan etkilenir ve piyasaya istediğiniz gibi sahip olursunuz anlamına gelen bu sözü söylemiştir. Gene bir reklamcı şunu söylemiştir, özellikle çocuklar çok büyük bir tehlike altında “reklamlarla çocukları kazanın tüm aileye sahip olun.” Çocuklar özellikle kendilerine yönelik reklamı yapılan yiyecektir içecektir, annesine ananesine babaannesine şunu bana alır mısın dediğinde maalesef çocukların karşısında kimse duramıyor alıveriyor. Dolayısıyla da o çocuğun isteği sorusuz sualsiz yerine getirildiği için o aileye sahip olunuyor. Ne oluyor tabii piyasayı istedikleri gibi yönlendirdiklerinden bizim karşılaştığımız birçok sorunlar da oluyor. Nedir bu sorunlar? Bir defa hepimizin yaşadığı büyük bir çevre kirliliği, büyük bir kaynak savurganlığı, ekonomilerinin istedikleri gibi yönlendirilmesi büyük bir işsizlik ekonomik krizler, vurgunlar soygunlar, pahallılık asıl ihtiyacımız olan temel mal ve hizmetlere ulaşılamaması ve çok daha önemlisi başta çocuklarımız olmak üzere sağlık ve güvenliğimizin büyük bir tehlike altında olması sorunuyla karşı karşıyayız. Geçen sene Birleşmiş Milletler Örgütünün çevre teşkilatı şunu açıkladı: Dünya kaynaklarının mevcut üretim sistemi ve tüketim sistemi yani kapitalizm yani içinde bulunduğumuz bu tüketim toplumu dünya kaynaklarının %60’ını mahvetti. Suyu, tarımı, mahvetti yerel çeşitlilikleri bitirdi. Bitki örtüsünü bitirdi, binlerce bitki örtüsü yok oldu, havayı kirletti, çevreyi kirletti, ozonu deldi. Ozonu deldiği için onun yarattığı tahribatlar acayip fırtınalar, seller bunu içinde yaşadığımız dünyaya sahip olan tek evren kapitalizm denen sistem üretti. Tüketici hakları öyle tencere tava işleri değil. O nedenle büyük bir tabloyu 2 önünüze getirip öyle bakmak lazım. Yarın üniversiteyi bitireceksiniz iş kaygısı var iş yok. Şuanda dünyanın en büyük krizlerinden birisi yaşanıyor, bu kriz öyle teğet meyet geçmedi öyle kalbimizden vurdu bizi ve asıl daha büyük tehlikeler önümüzdeki dönemler olacak ve hala büyük bir hainlik ve aymazlık mertebesinde bu yanlış politikalara devam ediliyor. Krizden kurtulmak için alınması gereken önlemler yerine tam tersine büyük bir aymazlık ve hainlik politikası hızla devam ediyor. Artık satacak bir şey kalmadı sularımıza sıra geldi kamu yararına denen şey ortadan kalktı tüm ekiplerimiz özelleşti daha doğrusu özelleşmedi peşkeş çekildi. Altın tepside peşkeş çekildi. Bundan 20 30 sene önce 20 30 milyar dolar değer biçilen Telekom bundan dört beş sene önce iki yıllık üç yıllık karına peşkeş çekildi, bir yabancıya tüm fabrikalarımız değerlerimiz yabancılaştı, bankalar yabancılaştı. Dünyada kendi kendine yeten 7 tarım ülkesi olmaktan otuz yıldan beri çıkartıldık. Artık ürettiğimiz tarım ürününden daha çok hem de ne olduğu belirsiz bizim sağlığımızı tehlikeye sokan hele hele çocuklarımızın sağlığını risk ve tehlikeye sokan milyarlarca dolar ödeyerek her yıl gıda maddesi ve tarım ürünü ithal ediyoruz; büyük bir çoğunluğu Amerika’dan gıda teknolojisinin bize sunduğu gıda maddelerini tüketmek durumunda kalıyoruz. Kola içiyoruz, gazoz içiyoruz, hamburger yiyoruz, hazır yiyecekler yiyoruz. Bunların nasıl bir tuzak olduğunu bu paraların nelere gittiğini biliyor musunuz? Bir tanesini örnek vereyim. Örneğin genetik yapısı değiştirilmiş ürünler GDO’lu ürünler deniliyor. 1996 yılından beri dünya pazarına sunulmaya başlandı. Düşünebiliyor musunuz milyonlarca yıldır yüz binlerce yıldır insanoğlunun deneye deneye yanıla yanıla şu zararlıdır, bu yararlıdır dediği ürünlerin yerine birdenbire bir gen teknolojisi çıktı ve bunu bitkilere tarımsal ürünlere uygulamaya başladılar. 1996 yılından itibaren dünyaya bu ürünler sunuldu. Nedir bu gen teknolojisi GDO’lu ürünler örneğin sakın ola hormonla karıştırmayın bunu bir de böyle bulanıklık var kafalarda. Hormon çok masum kalır bunların yanında. Bu şu demektir onun özelliğini de istiyorlar. Örneğin sözüm ona Amerikan tarım tekelleri bunun öncülüğünü yaptı, onlar başlattı bu bitki örtüsündeki gen teknolojisini gerekçe olarak daha çok ürün almak için her mevsimde ürünün yetişmesini sağlamak için zararlılara karşı mücadele edebilmek için zararlı böceklere karşı etkilenmemesi için daha az tarım ilacı kullanmak için gibi gerekçelerle de sözüm ona bu genetik yapısı değiştirilmiş ürünleri ortaya çıkardılar. Bir büyük canavar yarattılar kendilerin deyimiyle Frankenstein yarattılar bu batının kendi deyimi. Örneğin mısıra, soyaya zarar veren böceği öldürmek amacıyla o zararlı böceği öldürecek zehirli bakterinin genini alıp mısıra aşılıyorlar, soyaya aşılıyorlar ve dolayısıyla GDO’lu ürünlerin tohumlarında o büyüdüğünde ve böcek diyelim ki mısırın gövdesine tanesine konduğunda o böcek ölüyor ve sürekli zehir üretiyor; yani o zehirli bakterinin özelliğini taşıyor sürekli onu taşıyor o böceği öldüren mısırı kim yiyor biz yiyoruz üstelikte para verip alıyoruz onu. Nasıl yiyoruz? Yaptığımız araştırmalarda 1996–1997 yılından beri bugüne kadar 10 milyar dolarlık mısır, mısır yağı, soya ve soya küspesi, pamuk girdi Türkiye 10 milyar dolarlık %80’i, 90’ı Amerika’dan olmak üzere bir kısmı Arjantin’den bir kısmı da Brezilya’dan ama %80’i, 90’ı Amerika’dan geliyor. Hazır ürünler hariç paketlenmiş ürünler hariç mısır, mısır yağı soya ve soya küspesi, pamuk hammadde olarak. Türkiye’de tüketilen soyanın %90’ı ithal ediliyor Amerika’dan tüketilen Mısır’ın %30’u ithal ediliyor, gene çoğu Amerika’dan aynı şekilde pamuğun büyük çoğunluğu Amerika’dan soya küspesi aynı şekilde ithal ediliyor. Örneğin mısırdan nişasta bazlı tatlandırıcı elde ediyoruz. O gelen GDO’lu mısırdan Türkiye’de fabrikalarda nişasta bazlı tatlandırıcı elde ediliyor. Nişasta bazlı tatlandırıcı, nişasta mısırdan olduğu için diğer adı glikoz şurubu, fruktoz şurubu, şeker pancarından elde edilen glikoz şurubu, fruktoz şurubu biraz daha ucuz olduğu için nereye konuluyor örneğin bu şuruplar gazozundan kolasına, meyve suyuna giriyor, hazır çorbalara, et suyu tabletlerine, soya, soya yağı, mısır yağı yani bin çeşit gıda maddesine girdi olarak kullanılıyor. Biz kola içtiğimizde gazoz içtiğimizde meyve suyu, içtiğimizde glikoz şurubu fruktoz şurubu yazdığında veya yazılmayanlar da var veya pasta aldığımızda, baklava aldığımızda ucuz olduğu için pastalarda baklavalarda bunlar şeker yerine bu glikoz şuruplarından elde ediyoruz, dolayısıyla onları yiyoruz. Paralar nereye gidiyor? Paralar emperyalist Amerikan gıda tekellerine tarım tekellerine gidiyor. Şimdi hem para veriyoruz sağlığımızı tehlikeye sokuyoruz tarımımızı bitiriyoruz. Türkiye’de yanlış tüketim nedeniyle ve üretim nedeniyle fabrikalar kapanıyor, dışa bağımlı bir büyüme ithalata bağımlı bir büyüme, dolayısıyla kriz iyice bunu gösterdi fabrikalar iyice kapandı. 3 Hala daha kapanmakta işsizlik artmakta ve dolayısıyla yarın bizi büyük tehlikeler beklemekte. Fransa’ya bir arkadaşımız gitmişti bizim derneğimizin onur ve disiplin kurulu üyesiydi. Fransa’da bir bölgede baktı ki orada ithal mallar satılmıyormuş Fransa’nın o bölgesinde yalnız o bölgede üretilen mallar satılıyormuş arkadaşın dikkatini çekmiş demiş ki niye bu mallar burada satılıyor. İthal mal almıyorsunuz bu benim dikkatimi çekti. Bunun nedeni ne diye sorduğunda şöyle bir cevap aldı biz dedi yalnızca bizim bölgemizde üretilen malları tüketiyoruz ithal mal almaya kalktığımızda aynı mal üreten fabrikalarımız kapatılır, aynı ürünü üreten çiftçimiz iflas eder ve dolayısıyla işimizi kaybederiz yoksullaşırız, mutluluğumuzu kaybederiz, onurumuzu kişiliğimiz kaybederiz. Bağımsızlığımızı kaybederiz işte sevgili gençler şimdi böylesi ucu bucağı olmayan o nedenle biz ne yediğimizi ne içtiğimizi kesinlikle sorgulamayız yediğimiz bir sağlıklı mı buna para veriyoruz. Sağlığıma zarar mı veriyor yarar mı veriyor? Bu para nereye gidiyor benim ekonomime yarar mı getiriyor zarar mı getiriyor. Para Amerika’ya gittiği için onun ekonomisi iyice kabarıyor, ben de yoksullaşıyorum kendi paramla onu daha da zengin ediyorum ve dolayısıyla benim ülkemde baskıları daha da artıyor. Şimdi bunun hesabını kitabını sormak durumundayız. Bunu yaşamımızda bir ilke kural haline getirmeliyiz. Benim param var ben istediğimi alır yerim, içerim dememeliyiz çok zorunlu olmadıkça çok gerekli olmadıkça ithal mal almamalıyız. Hele hele ülkemizde yaşadığımız bu kriz ve lütfen tüm alış verişlerimizde fişimizi faturalarımızı alalım. Fiş fatura almamanın iki sonucu var. Bir diyelim ki satın aldığımız cep telefonu özürlü çıktı üç ay sonra çalışmıyor. Ya da aldığımız günlerde çalışmıyor hakkımızı aramamız için fiş olması gerekir fiş olmayınca hakkımızı arayamıyoruz. İki, firmaların vergi kaçırmalarına neden oluyoruz. Bu memlekette hiç fiş fatura alınmadığından dolayı en az 50 milyar TL vergi kaçağı var. 50 milyar TL ne demektir. Türkiye kurtulur 50 milyar TL ile yani iki üç sene sonra kurtulur. Bir, bu bizim elimizde küçük büyük demeden faturamızı alacağız. Haklarımız için ve gelecekte iş bulabilmek için bu toplanan vergilerin yatırıma dönüşe bilmesi için. İki, yerli malı almadığımızdan dolayı Türkiye yolgeçen hanına döndüğünden dolayı en az yüz milyar dolar demeyeyim ben dolar ama yüz milyar TL bir kayıp var, yani yalnızca fiş fatura alınmaması ve gereksiz ithal mal tüketimi nedeniyle bu memlekete her yıl en az minimum 100 milyar TL kaçak var. Fatura-fiş ve yerli malı yüz milyar TL. Biz gereğini yaptık toplandı mı vergiler ya da toplanıyor mu soracağız ey hükümet diyeceğiz toplamıyorsa toplattıracağız. Toplattırmanın gereği neyse onu yapacağız. İki, topladı vergileri yüz milyarı topladı, nereye harcıyorsun bu paraları diyeceğiz. Nasıl denmesi gerektiğini de iyi biliyorsunuz bunlar bizim sorumluluğumuz ve görevimizdir bu ülkenin yurttaşı olarak iş bulabilmek için onurumuzu koruyabilmek için, ülkemizi koruyabilmek için, mutlu yaşayabilmek için çevremizi, havamızı, suyumuzu koruyabilmek için egemenlimizi, Cumhuriyetimizi koruyabilmek için, ailemizi koruyabilmek için bunları yapmak zorundayız, bunlar bizim elimizde. Günlük yaşamda örneğin o kadar sorunlarla karşılaşıyoruz ki cep telefonu ile ilgili bir sürü dolandırıcılıklar var, cep telefonu dolandırıcılıkları internet dolandırıcılıkları bir yem atıyorlar ve düşünmeden aklanıyorlar orada internette dolandırıyorsunuz kontörler gidiyor hesaplardan paralar çekiliyor. Bir sürü korsan firmalar var ve bunlara kimler çanaklık ediyor biliyor musunuz? Turkcell, Vodafone. Bugünlerde onların peşindeyiz aman dikkatli olun. Bankalar, yıllık kart ücretleriyle bir soygun, hesap işletim ücreti bir soygun; 2009’da yeni bir soygun türü çıkarttılar Cumhuriyet’te bir yazı yazdık Cumhuriyet bunu Ankara ekinde yayınladı. Ankara ekinde “Tüketici Hakkını Arıyor” diye bir köşe var orada her hafta cuma günleri bir yazı çıkar şimdi o konuda araştırmalarımız var o yayınlanacak. 2009’da yeni vergiler çıkarıyor. Bankalarda yeni bir şey var para yatırma diye bir şey bir buçuk TL kesiyorlar. Bir banka emeklisi bir mektup yazdı bize, bakkal çalıştırıyorum dükkan kirasını yatırmaya gittim, yüz TL, Vakıf Bank’a yatırdım. Herhangi bir havale yok bir şubeden diğer şubeye havale, mal sahibinin hesabına yüz TL yatıracağım diyor ve benden 25 TL isteyerek işine gelirse demişler havale ücreti yerine koymuşlar. Yine aynı kişiye her ay 4 TL kesmişler. Kredi çekmiş kredi kullanmış herhalde konut kredisi benden diyor zamanında aldığım krediden peşin 1800 TL kestiler her şeyi kestiler, her ay 4 TL neyin bedeli oluyor. Bankalar çıldırdı kafayı yedi, yemedi yani soyuyorlar resmen. 4 Bu yıllık kart ücretleri konusunda Yargıtay’ın çok kolay güzel bir kararı var. Tüketicinin korunması hakkında yasanın altıncı maddesinde sözleşmelerdeki haksız şartlar diye bir hüküm var, sözleşmelerdeki haksız şartlar şimdi diyor ki o altıncı maddede tüketici haklarının korunmasına ilişkin yasada bankalar olsun, su olsun, doğalgaz olsun, elektrik olsun, satın aldığımız herhangi bir şey olsun yani sözleşme koşulları tüketiciyle müzakere edilerek standart sözleşme yapılmışsa ve bu tüketiciyle müzakere edilmeden bir sözleşme yapılmışsa o şart dengesizliğine sebep olmuşsa o şart geçersizdir. Yargıtay’ın vermiş olduğu kararda bu bankalar zaten standart sözleşme hazırlıyorlar. Oraya koymuşlar yıllık kart ücreti banka diyor Yargıtay’ın kararında banka tüketiciyle müzakere ederek yıllık kart ücreti alacağını kanıtlayamamıştır o nedenle bu şart haksız kazançtır, bu ücreti alamazsın geçersizdir diyor. Hangi banka tüketiciyle müzakere edebilir, ettiğini kanıtlayabilir. Kanıtlayamaz çünkü hiçbir banka müzakere etmeden standart sözleşmeyi önceden hazırlıyor. O nedenle Yargıtay kararını emsal göstererek ekstrenizi bulun beş yıl geriye dönük 2004 ve daha sonraki yıllar olmak üzere ödediğiniz yıllık kart ücretlerini sizin ailenizin anneniniz, babanızın ödediği yıllık kart ücretlerini talep edebilirsiniz derneğimize gelin size yardımcı olalım. Bir form var formu dolduruyorsunuz, o formla ikamet ettiğiniz Çankaya sınırlarında ikamet ediyorsanız Çankaya Kaymakamlığında önce hakem heyetine gideceksiniz, ikamet ettiğiniz tüketici hakları sorumlusuna göndereceğiz sizi. Mamak’taysanız Mamak Kaymakamlığına Keçören’deyseniz Keçiören Kaymakamlığı Heyetine gideceksiniz. Aynı şekilde hesap işletim ücretinde de yine haksız olduğu alınamayacağına ilişkin alınan ücretin tüketiciye iade edilmesine ilişkin önce Çankaya Kaymakamlığı tüketici aleyhine karar veriyor banka itiraz ediyor Tüketici Mahkemesine ve Tüketici Mahkemesi tüketiciyi haklı buluyor, hakem heyeti kararını uygun buluyor ve bankanın itirazını reddediyor. Hesap işletimi konusunda da aynı şekilde ödemişseniz hesap işletim ücretini o aynı şekilde yıllık kart ücretinde olduğu gibi ekstralarınızı alarak onları da gelip talep edebilirsiniz aynı şekilde başka haksız ücretler alınırsa onları da talep edebilirsiniz. Tüketicinin korunması hakkında kanun var ancak birçok kanun var da bir tanesi çok önemli bir kanun bu tüketici haklarının korunmasına ilişkin doğrudan doğruya mal ve hizmetine ilişkin bir yasa önemli bir yasa. Yasada ayıplı mal ve hizmet tanımı var. Bu tanıma göre ayıplı mal ve hizmet şu demektir. Mal ve hizmetle ilgili bir kullanma kılavuzu varsa ki olmak zorunda tüm sanayi mallarında Türkçe kullanma kılavuzu olmak zorunda. Tanıtma ve kullanma kılavuzunda birkaçına uyulmuyorsa o ayıplı mal ve hizmettir. Ayıplı mal ve hizmetle ilgili bir yasal dayanak varsa ve uyulmuyorsa o standartlara ve yasal dayanağa o mal ve hizmet ayıplamalı hizmettir. Beklediğimiz yararı göremiyorsak ayıplı mal ve hizmettir. Ayıplı mal ve hizmetlerden dolayı satıcılar imalatçı ve üretici ithalatçı tüketiciye karşı zincirleme sorumludur. Zaman zaman tüketici esnafa gidiyor bakıyor ki esnaf kapalı ne yapacak peki? İthalatçıya gidecek ya da üreticiye gidecek hakkını arayacak yeterli faturası fişi olsun. Üç çeşit ayıp var. Bir açık ayıp, iki gizli ayıp, üç hileli ayıp. Açık ayıp hemen farkına varabileceğimiz ayıplardır, örneğin satın aldığımız bir mobilyanın kırık olması bir cep telefonunun çalışmıyor olması aldığımız buzdolabının çalışmıyor olması ya da aldığımız gömleğin yırtık sökük olması gibi bunlar açık görülen ayıplardır. Gizli ayıplar mal kullanırken ortaya çıkan ayıplardır. Bu ayıplardan tüketici hatalı olmayacak yani tüketici malı doğru kullanacak tanıtımına uygun kullanacak bu koşullarda ortaya çıkan ayıplar gizli ayıplardır. Birde hileli ayıplar vardır. Açık gizli ve hileli ayıplardan dolayı hak arama süreleri vardır. Açık ayıplarda otuz gün, gizli ayıplarda iki yıl; iki yıllıkta ortaya çıkan ayıplarda hakkınızı arayabiliyorsunuz. Önce satıcıya, satıcıdan olumsuz cevap alıyorsanız hiçbir tartışmaya girmeden hakkınızı yasal yollardan Tüketici Hakları Derneğine gelmenizde yarar var. İlgili yerlerde hakem heyetlerinde ve tüketici mahkemelerinde haklarınızı arayabiliyorsunuz. Peki, bu ayıplardan dolayı kaç çeşit hakkımız var. Dört tane hakkımız var. Bir, bu ayıplı malın yenisiyle değiştirilmesi, iki, ayıplı hizmetse hizmetin yenilenmesi, ayıplı mala hizmet ödediğimiz bedeli isteme hakkımız; üç, istersek ücretsiz tamir hakkımız garantiye tabi bir malsa buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon vs. gibi garantiye tabi varsa garanti süreci içerisinde ücretsiz tamir hakkı ayıp kadar bedelde indirim hakkı var. Açık ayıp gizli ayıp süresinde gittiniz faturam bu bunu aldım sizden bu telefon çalışmıyor. Ben bunun yenisini istiyorum hayır yenisini veremem diyemez bedelini istiyorum bedelini veremem diyemez neyi tercih ediyorsak yerine getirmek zorundadır. 5 Peki, getirmedi ben hak mak tanımıyorum istediğiniz yere gidin dedi ne yapacaksınız. Hiç tartışmayın fişinizle, garanti belgenizle, kullanma kılavuzunuzla lütfen gelin bize ya da bulunduğunuz yerde tüketici örgütü yoksa hakem heyetlerine giderek hakkınızı arayabiliyorsunuz. Hakem heyetleri ayda iki kez toplanıyor. On beş günde bir toplanıyor ve en geç üç ay içerisinde karar vermek durumunda ve 936 TL’nin altında uyuşmazlık konusu malın hizmetin bedeli zaten tüketici sorunu hakem heyetine başvuru zorunluluğumuz var ama 936 TL’nin üzerindeyse ister hakem heyetine isterse doğrudan doğruya tüketici mahkemesine de gidebiliyorsunuz. Garantiye tabi mallarda şöyle bir sorun çıkıyor. Diyelim ki cep telefonu aldınız aradan geçti on sekiz ay cep telefonu ilk arızayı tamir ettirmek zorunda değilsiniz ama ne yazık ki firmalar tamire yönlendiriyorlar. Tamir tuzağına sakın ola düşmeyin. Çünkü bilerek ya da bilmeyerek tamire gittiğinde ikinci arızada ben bunu değiştirmek istiyorum diyemezsiniz. Artık tamir tuzağına düştüğünüzde ya da bedel iadesinin koşulları var; ilk arıza ile son arıza arasında bir yıl olmak üzere ve garanti süreci içerisinde kalmak üzere aynı arızayı üçüncü kez yaparsa ve elinizde aynı arızadan iki kez tamir gördüğüne dair 2 tane fiş varsa o bir yıllık süre içerisinde farklı arızaları beş kez yaparsa dört kez farklı arızalı yaptığına ilişkin dört tane fiş varsa ya da otuz iş gününden fazla serviste kalırsa ya da toplam garanti süresi içinde aynı ya da farklı arızaları yedinci kez yaparsa ve elinizde altı tane fiş varsa ancak yenisini isteyebilirsiniz ya da ödemiş olduğunuz bedeli isteyebilirsiniz. İşte bunun için tamir tuzağına düşmeyin tamir ettirmek durumunda değilsiniz. O nedenle hiç tartışmaya da gerek yok yeter ki haklarınızı bilin ve bilginizden haklarınızdan emin olun çünkü bu haklarından yeterince emin olmadıkları için firmalar tarafından servisler tarafından yanlış yönlendiriliyor. Diyelim ki garanti süreci içerisinde herhangi dönemde arızalandı ben bunun yenisini istiyorum ya da parasını istiyorum dediğinizde baktınız gördünüz demagoji yapamaya başladı ipe un sermeye başladı hiç tartışmaya gerek yok yeter ki faturanız olsun fişiniz belgeniz olsun. Bazen de şöyle oluyor firma diyor ki tamam isteğinizi yerine getireceğiz ama diyor cep telefonunu getir, televizyonunu getir, faturayı da getir, garanti belgesini de getir tamam. Tüketici götürüyor teslim ediyor cep telefonunu faturayı da veriyor garanti belgesini de veriyor. Aradan geçiyor iki ay tamir edip veriyor kendisine ben tamir istememiştim, yenisini istemiştim parasını istemiştim. Fakat orada bir tutanak tutulmadığı için ben tamirini istemiyorum yenisini ya da bedelini istiyorum diye tüketici imza atacağız adını ve tarihi yazacağı bir tutanak düzenlemediği için tutanağın bir tanesi kendisinde bir tanesi de firmada kalmadığı için tüketici onu kanıtlayamıyor. İsteğini kanıtlayamıyor. Bu şekilde teslim ettiğinde bunu kanıtlayacak yazacak ben bunu istemiyorum yenisini istiyorum, neyi tercih ediyorsa ya da bedelini istiyorum diye not düşecek o da elinde olacak. Bu fatura fiş vermeler çok ender oluyor ama fatura fiş verdiğinde ortada malda yok tamirde etmiyor. Malda yok ben senden mal falan almadım ben seni tanımıyorum diyor, kanıtlayamıyor. Peki diyor niye fatura ile garanti belgesini verdiniz onlara, firma istedi diyor belgeleri, olur mu diyor firma belgeleri verdi ona kanıtları yok ettin. Sakın ola garanti belgesini ve faturayı vermeyin; servise, satıcıya garanti belgesini faturayı vermeyin; ille de istiyorsa onların fotokopilerini verin. Yok, asıllarını istiyoruz derlerse anlayın ki orada bir tezgah var ve hemen bize gelin. Hızlı elektro manyetik kirlilik nedeniyle kanser hızla artıyor artık istatistiklerde manyetik kirlilikten dolayı yol açan hastalıklar hızla yukarıya çıkmaya başlıyor. Ve müthiş bir kanser patlaması var Türkiye’de, yanlış beslenme çevre kirliliği, gıda üç temel etken. Çocuklarımız çok büyük bir tehlikede, okullarda tam anlamıyla çok büyük bir tezgah var. Bunu ben söylemiyorum bilim insanları söylüyor. Üç yüz okulda araştırma yaptık, okulda satılanları bilim kuruluşlarına gönderdik, bunlar nedir ne yapar; alerjiden kansere kadar varan etkiler yapar dediler. Başka birçok etkiler hipertansiyon obezite. Bir tanesi gıda, bir tanesi elektro manyetik kirlilik. Cep telefonları çok yüksek frekansa sahip elektro manyetik mikro dalga zehirler var. Baz istasyonları aynı şekilde aynı dalgaları yayar, televizyon vericileri aynı dalgaları yayar, yüksek frekansa sahip bu dalgalar baş ağrısı, baş dönmesi, bunama, unutkanlık, sinirlilik, parkinson hastalığı, hücrenin kanserleşmesi, çocuklarda beyin tümörü, hamileler ve yaşlılar için çok büyük tehlike, hücrenin kanserleşmesi kan kanseri, bellek, dikkat, zaman algılamada azalma ve daha birçok etkenlere yol açıyor. 6 Ankara’da üç noktada televizyon vericileri var. Bir Hüseyin Gazi Mahallesi tepelerinde, iki Şentepede, üç Dikmen tepelerinde, üçünün dosyaları elimizde iki yere gittik çağırdılar bizi bir HüseyinGazi Mahallesi’ne gitmiştik, bir de geçen sene Dikmen’de çocuklara konferansa gittik hep gece kondu olan yoksul mahalleler. HüseyinGazi Mahallesi’nde 15 yıldan beri mücadele veriyorlar. Mahallenin yarısı bu dalgalar nedeniyle kanser. Üç sene önce konferansa gittik onları nasıl oradan söktüreceklerini haklarını anlattık 70 kişi falan vardı akşamüzeri gitmiştik konferansa tek tek onları dinlemeye başladık. Bu saydıklarımı aynen bana saydılar. Bende şu oldu, oğlumda bu oldu vs. buraya gelmeden önce bende yoktu, üç sene önce geldim bende bu oluştu. Buradan gittim bir sene sonra düzeldim. Bu konuda çok güzel bir Yargıtay kararı var. Diyor ki Yargıtay kararı; baz istasyonları, televizyon vericileri, aynı etkiyi yaptığı için onlarda aynı şeyler yerleşme yerlerinin dışına kurulmalı, Dikmen’e gittik çocukların yarıdan çoğunun başı ağrıyor. Çünkü cep telefonu kullanıyor. Bir de televizyon vericinin etkisi var. Şimdi okula gidiyoruz çocuklara kimin cep telefonu var diyoruz, herkes parmak kaldırıyor. Sekiz yaşındaki çocuklar da parmak kaldırıyor. Diyor ki bilim insanları, cep telefonları çocukta beyin tümörü yapar. 16 yaşındaki çocuklar bunu kullanmamalı, hiçbir kişi yaşı ne olursa olsun vücudunda bulundurmamalı kalbinin üstünde belinde bulundurmamalı o dalgalar duvardan öte tarafa öte taraftan da bu tarafa geçebiliyor. Ama herkes başının altında onunla uyuyor. Kullanın ama çantada bulundurun akşam odanızda bunu bulundurmayın. Başka yerde olsun bilinçli kullanın. Bakın bunları getirin yan yana yumurta pişiyor bunlarla otobüsler duruyor, elektromanyetikler bozuluyor, uçaklar düşüyor, Samsun’da üç sene önce bir otobüs devrildi. Diyelim siz burada konuşuyorsunuz sağınızda solunuzda insanlar var o dalgalar yayıldığı için sağınızdaki solunuzdaki insanlar da etkileniyor. Sigarada olduğu gibi yani duman altı olayı var ya pasif içici gibi burada da böyle bir şey var. Kalabalık yerlerde konuşmayın ve çok fazla tutmayın kulağınıza gece yatmayın bunlarla. Sağlık her şeyin başı ve SAR değeri en düşük olan cep telefonunu tercih edin. (Bazı şirketler hakkında çıkan yazılar) Şirketin Adı: ADİDAS Faaliyet Alanı: Spor ayakkabısı, Giysi, Spor malzemeleri Şirket Hakkında Suçlamalar: Mal üretimi yaptırdığı firmalarda sömürü, çocukların çalıştırılması, cinsel taciz ve diğer usulsüzlükler Şirketin Adı: BAYER AG Faaliyet Alanı: İnsanların kullandığı ilaçlar, hayvanlar için ilaç, bitki koruma maddeleri ve ev haşerelerine karşı zehir Şirket Hakkında Suçlamalar: Savaş bölgelerinden ham madde ithali, etik olmayan ilaç testlerinin finansmanı, gelişmekte olan bir ülkenin hayata öneme sahip bir ilacı üretip pazarlanmasının engellenmesi, tehlikeli bitki zehirlerinin satışı Şirketin Adı: BP Faaliyet Alanı: Akaryakıt ve petrol ürünlerinin pazarlanması Şirket Hakkında Suçlamalar: İç savaş ve silah ticaretinin finanse edilmesi, petrol çıkarılan bölgelerde, yaşam temellerinin yok edilmesi, askeri rejimlerle iş birliği Şirketin Adı: BRISTOL-MYERS SQUIBB COMPANY Faaliyet Alanı: İlaç Şirket Hakkında Suçlamalar: Etik olmayan ilaç deneylerinin finanse edilmesi; gelişmekte olan bir ülkede hayati önemi olan ilaçların üretilmesinin ve pazarlamasının engellenmesi 7 Şirketin Adı: C&A Faaliyet Alanı: Moda mağazası Şirket Hakkında Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü, cinsel taciz ve diğer kötü koşullar Şirketin Adı: CHICCO (Artsana s.p.a) Faaliyet Alanı: Oyunca, bebek ve çocuklar için Chicco marka kozmetik, tüm diğer ürünler ve çocuk arabası Şirket Hakkında Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda hayati tehlike yaratabilecek kötü koşullar, yangın mağdurları için tazminat ödenmemesi Şirketin Adı: CHIQUITA BRAND INTERNATIONAL INC. Faaliyet Alanı: Muz ve Chiquita marka meyve suyu Şirket Hakkında Suçlamalar: Tarlalarda çalışan işçilerin sömürülmesi, tehlikeli tarım zehirlerinin kullanılması Şirketin Adı: FRESH DEL MONTE PRODUCE INC Faaliyet Alanı: Muz, ananas ve diğer meyveler Şirket Hakkında Suçlamalar: Tarlalarda çalışan işçilerin sömürülmesi, tehlikeli tarım zehirlerinin kullanılması Şirketin Adı: DEUTCHE BANK AG. Faaliyet Alanı: Bankacılık Şirket Hakkında Suçlamalar: Etik olmayan projelere kredi verilmesi, borçlu aleyhine yürütülen spekülatif işlemler Şirketin Adı: THE WALT DISNEY COMPANY Faaliyet Alanı: Mizah dergileri , filmler (Mickey Mouse, Donald Duck, Cinderella, Peter pan) kitaplar Şirket Hakkında Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü ve kötü koşullar Şirketin Adı: EXXON MOBİL CORPORATION Faaliyet Alanı: Akaryakıt ve petrol ürünleri, mobil petrol istasyonları Şirket Hakkında Suçlamalar: İç savaş ve silah ticaretinin finanse edilmesi, petrol çıkarılan bölgelerde yaşam temellerinin yok edilmesi, korunması için alınan önlemlere karşı lobi çalışması Şirketin Adı: FORD MOTOR COMPANY Faaliyet Alanı: Ford, Volvo, Mazda, Jaguar, Land Rover, Aston, Martin marka otomobillerin üretimi Şirket Hakkında Suçlamalar: Nasyonal sosyalizm döneminde Ford tesislerinde zorla çalıştırılan işçilere tazminat ödenmesini reddetme, üretim tesislerinde cinsel ve ırkçı saldırılar 8 Şirketin Adı: GENERAL MOTORS CORP. Faaliyet Alanı: Cadillac, Chevrolet, Isuzu, Opel, Saab, Vauxhall marka otomobillerin üretimi Şirket Hakkında Suçlamalar: Emisyon hacminin yüksek olmasının yol açtığı çevre kirliliği; imalat yaptırdığı firmalarda, sömürü ve güvenlik standartlarının yeterli olmaması Şirketin Adı: Levi Strauss Faaliyet Alanı: Jean , Levi’s, Dockers marka giysi üretimi Şirket Hakkında Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü, cinsel taciz ve kötü koşullar Şirketin Adı: Mc Donald’s Corporation Faaliyet Alanı: Hamburger, Cheesburger, Big Mac, Chicken Suçlamalar: Çocukların çalıştırılması, imalat yaptırdığı firmalarda sömürü, ve kötü çalışma koşulları, olumsuz ekolojik ve sosyal sonuçlar doğuracak ölçüde çok et israfı Şirketin Adı: MERCEDES BENZ Faaliyet Alanı: Mercedes Benz Şirket Hakkında Suçlamalar: Bir kardeş kuruluşunun atom silahları ve insanlara karşı kullanılan mayın ticareti Şirketin Adı: MITSUBISHI Corp Faaliyet Alanı: Otomobil üretimi Suçlamalar: Yağmur ormanlarının tahrip edilmesi Şirketin Adı: Nestle Faaliyet Alanı: Çikolata ve gıda Şirket Hakkında Suçlamalar: Bebek maması ticaretinde uluslar arası camiada aforoz edilmiş pazarlama yöntemleri kullanmak; hammadde tedarikçileri aracılığıyla tarım işçilerinin sömürülmesi Şirketin Adı: NIKE Faaliyet Alanı: Spor ayakkabı ve spor ürünleri Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü, cinsel taciz ve kötü koşullar Şirketin Adı: Procter & Gamble Faaliyet Alanı: Gıda maddeleri, temizlik malzemesi, hijyen maddeleri Şirket Hakkında Suçlamalar: Hammadde sağlayan firmalarda sömürü, askeri diktatörlüklerle ticaret, çevre kirliliği Şirketin Adı: Reebok International LTD. Faaliyet Alanı: Reebok marka spor ayakkabısı ve spor kıyafet ve aksesuar Suçlamalar: İmalat yaptırdığı firmalarda sömürü ve kötü koşullar 9 Şirketin Adı: SAMSUNG GROUP Faaliyet Alanı: Mobil ve telsiz telefon, notebook, yazıcı, monitör, televizyon ve müzik seti, ev ve büro makineleri Şirket Hakkında Suçlamalar: Meksika’daki imalatçı firmalarda yasal olmayan uygulamalar, iç savaşın pervasızca finanse edilmesi Mercedes Benz’in Türkiye’de büyük bir olayı var 46 kişi ölmüştü Konya Karapınar’da otobüs kazasında. İmalat tasarımı yapıyoruz. 5 kişilik bilir kişi heyeti inceliyor, ODTÜ Makine Mühendisi Bölümünden bir profesör, ODTÜ Kimya Mühendisliği, ODTÜ Elektronik Mühendisliği Bölümünde 3 öğretim üyesi bir de KOSGEB’ten 4 kişilik heyet bir uzman olmak üzere 5 ayrı rapor hazırlıyorlar, hem yanan otobüsü inceliyorlar hem Türkiye’de üretilen otobüsleri inceliyorlar. İmalat tasarım hatalarını inceliyorlar beş ayrı 2185 sayfalık bir rapor hazırlıyorlar ve ne diyorlar biliyor musunuz raporda “pimi çekilmiş el bombası” bilim insanlarının öyle bir kavram kullanması kolay bir şey değil, pimi çekilmiş el bombası. Hiç çarpışma olmadı, otobüs yolda giderken yanmaya başlıyor hiç çarpışma olmadan; kaldı ki o çarpışma karşıdan bir tanker geliyor hafif çarpışmayla oluyor. Niye pekala? Çünkü tek bir bagaj elde etmek için ön tekerin önüne bir üç yüz litrelik akaryakıt deposu bir de arkasına toplam beş yüz litrelik bir depo, aralarda bir bağlantı izolesiz, hafif çarpmada kopuyor, bomba gibi patlıyor ve sabahleyin Konya’da aileler çocuklarını bekliyorlar sofralarını hazırlamışlar birer ceset torbasıyla karşılaşıyorlar. Aileler dava açıyor biz basında gördük 2000’li yıllarda hemen raporu istedik beş yüz sayfalık “toplatma” davası açtık. Mercedes bana yüz milyarlık tazminat davası açtı. Bilirkişiye iki yüz milyar” tazminat davası açtı. Konya Karapınar’da bizim de avukatımız olan şuan CHP Milletvekili Atilla Kart ona yüz bin tazminat davası açtı ve o tazminat davasında İstanbul’daki davada ne dedi biliyor musunuz ve bu otobüsler Alman ortaklar, Suudi ortaklar ve Türk ortaklar ve Mercedes’te çalışan birisi bir rapor gönderiyor adını vermiyor tabii korkuyor. Bilinmeyen gerçekler diye şimdi Mercedes’in Avrupa’ya sattığı otobüslerde önlem alınıyor, Türkiye’de alınmıyor. Bundan yedi sekiz sene önce Konya Karapınar’da bir duruşma vardı duruşmaya gittim orada profesörler var, uzmanlar var Türk mevzuatı böyle biz de Türk mevzuatına uygun ödüyoruz. Avrupa’da öyle istiyor onlara da öyle ödüyoruz. Şimdi biz “toplatma davası” açtık hala devam ediyor. Bir sürü sahtekarlıklar var ne sahtekarlıklar var. Sahte adli raporlar almalar. Bana yüz milyarlık tazminat davası açtıklarında mahkeme ne diyor biliyor musunuz, “bu tüketici örgütünün en tabi bir hakkıdır. küçük bir tereddüt dahi olsa bunu yapması doğaldır yapmalıdır, Almanya’da olsaydı bunu yapabilir miydiniz?” Türkiye sömürge bir ülke onlar temyiz veriyorlar Yargıtay’a en sonunda bitiyor bu dava. Diğer şeyler için de böyle. 2003 yılında AKP iktidara geldiğinde AKP Samsun Milletvekili Mustafa Uzunkaya Mercedes ile ilgili bir soruşturma önergesi veriyor. CHP de bir soruşturma önergesi veriyor. Sonra Mercedes herkese bir dosya dağıtıyor. Bizde birer dosya dağıttık Mecliste o zaman sanayi bakanı Ali Coşkun yani Mercedes’in avukatı bile kendini savunamaz, resmen savundu Mercedes’i o iki önerge birleşip tek önerge konusunu arkadan teyit ediyorlar çeker gideriz buradan gideriz falan diye biz son anda duyuyoruz bunu ve oylama da reddediliyor. Öyle kalıyor. Ama o dava hala devam ediyor otobüslerde de öyle yıllardan sonra bir sürü otobüsler yollarda yanmaya başlıyorlar çünkü Türkiye böyle bir ülke kolay bir ülke sömürge bir ülke o nedenle örgütlenmek zorundayız. Bizim dernek kamu yararına dayalı bir dernek yıllık aidatımız 25 TL, iki fotoğrafla üyemiz olabilirsiniz. Siz sevgili gençler bu örgüte sahip çıkın Türkiye’mizin halkımızın güçlü bağımsız bir tüketici hareketine şiddetle ihtiyacı var. Sizi bekliyoruz desteklerinizi bekliyoruz ve lütfen sorularınızı alalım arkadaşlar. Soru: Benim cep telefonu ile ilgili bir problemim var bunu sizinle paylaşmak istiyorum ne yapabiliriz diye. 9 ay önce ben bir telefon aldım ve iki ay sonra birtakım arızalar nedeniyle o 10 tamir hatasına ben düştüm ve telefon tamire gönderildi. Geldikten sonra telefonum düzelmişti ama üzerinden iki üç ay geçtikten sonra ama şuanda yine bir problemi var. Artık hiç açılmıyor bile. Turhan Çakar: Kaç kez tamir gördü? Cevap: Bir kere. Turhan Çakar: Garanti süresi devam ediyor. Şuan tekrar arızalı sanırım. Birinci tamirde fiş var mı elinizce? Elinizde birinci tamirden fişiniz varsa o zaman derhal tamire verin, ikinci fişi de alın tamir edilsin ama o birinci arızanın aynısını ikinciyi de yazın. Farklı şeyler yazmasınlar aynı olduğunu ona da yazın o fişi de alın ekime kadar aynı arızada artık servise vermenize gerek yok o iki fişle satıcıya gidiyorsunuz koşullar yerine geldi artık ben bunun değişmesini istiyorum. Demagoji yapmaya kalkıştığında hiç tartışmayın iki fişle faturanızla bize gelin. Soru: Şuanda telefonumun değiştirilmesini talep edemem değil mi? Turhan Çakar: Tamir hakkınızı kullandınız aynı arızayı üçüncü kez yapması gerekiyor aynı arızadan iki kez tamir gördüğüne dair zaman geçirmeden verin servise ve fişinizi de alın. Soru: Elektrikte muazzam faturalar geliyor. Bu konuda tüketicinin elindeki imkanlar neler. Doğrudan doğruya Tekelle muhatapsınız. Ben şu şirketten ya da şu bakkaldan alacağım diye bir seçeneğimiz de yok. Çok yönlü insanlar olarak hepimizin üretken faaliyetleri de var. Hocamızın da çok güzel gösterdiği gibi tüketici kimliklerimiz üzerinden doğru söylüyorsunuz iktisatçıdır arkadaşlar da çok iyi iktisatçıdırlar çok iyi bilirler tüketici teorisinden iktisatta nasıl kurguladığımızı tüketici figürü olarak algıladığımızda ama bu tüketici davranışlarının üzerinden bir saldırı yürütülüyor çok açık bu hakların örgütlenmesi ve hocamızın bahsettiği örgütlülük aslında bunu geriye çevirebilecek şeyler değil ama en azından bir yerde bir direnç oluşturması açısından çok açık benim düşüncem şu dünyayı daha iyi bir yer haline getirmez ama sadece ve sadece üretici faaliyette farklı şeyler paylaşabilecek kişileriz. Elektrikle ilgili spesifik olarak tüketici olarak nasıl önüne geçebiliyoruz bunun. Turhan Çakar: Bir dünyanın alım gücü, tüketicinin alım gücü, ulusal gelir ele alındığında dünyanın en pahalı ülkesi Türkiye, zaten bundan iki üç sene önce en pahalı elektrik de geçen gelen zamlarla arayı iyice açtık dünyanın en pahalı ulaşım başkenti Ankara’dır. Dünyanın en pahalı doğalgazı Türkiye’de. Dünyanın en yüksek vergisi Türkiye’de, dünyanın en yüksek iletişim vergisi Türkiye’de, Türkiye dünyanın en adaletsiz on ülkeleri arasında. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. İşimiz gücümüz dava açmak. Örneğin boykotlarla ancak bunun önüne geçebiliriz tüketici örgütlenmesinin önemi burada. Haksızlığa mı uğratıldık, sağlığımız ve güvenliğimiz risk altında mı? Çevremize zarar mı veriliyor, aldatıcı yanıltıcı reklamlar mı var, ekonomiye zarar mı veriliyor en büyük silahımız boykot ama bunun için örgütlenmemiz gerekiyor Türkiye’de bugüne kadar ciddi bir boykotlanma yaşanmadı. Ancak örgütlenme de bir boykottur. Örgütleneceğiz arkadaşlar başka çare yok. Örneğin Ankara’da hem kirli suyunu içiyorduk, hem de dünyanın en pahalı suyunu içiyorduk. Seçimler nedeniyle tuttuk biz kademeli su uygulaması var bir fiyat alınıyordu bir buçuk TL, 10 ile 30 m3 20 m3 inildi ekim ayında mesela ekim ayında üç dört TL 20 m3 üzerinde 5 küsur 1 metre küpü, TL %50 atık su bedeli çevre temizlik vergisi derken katlanarak gidiyor. 45 günlük okuma dönemi 30 gün dediğimde 45 günde faturalandırılıyor, tüketim 30 günden fazla olduğu için üst kademeye tırmanıyorsunuz ve fiyatlandırma da üst kademeden oluyor ve dolayısıyla faturalar şişti. Biz bunun için dava açtık kademeli fiyat uygulaması ve 35 günlük okuma döneminin iptali için bu dava devam ederken Kızılırmak suyu için müjde getiriyorum dendi. Bir anket yaptık %90’dan fazlası bu suyu içmiyor damacana suyuna yönlendirdi. Bu sefer damacana, tezgaha düştü parası olmayan zaten ister istemez hiç geliri olmayan birtakım insanlar su koksa da bulanık aksa da içmek durumunda kalıyor yemek yapmak durumunda kalıyor çok azınlıkta 11 olsa. Ön ödemeli sayaçlar suda ön ödemeli sayaçlar, elektrikte ön ödemeli sayaç doğalgazda ön ödemeli sayaç Sanayi bakanının İçişleri Bakanına yazdığı yazı var. Biz dava açtık geçen gün suda ön ödemeli sayaçların iptali için. Kamu yararında şöyle bir durum var önce hizmet sonra para. Ama ön ödemeli sayaç nedir? Yani parasını veriyorsunuz sayacı alıyorsunuz para veriyorsunuz su alıyorsunuz. Yani önce para sonra hizmet bu kamu yararına aykırı tüketici haklarına aykırı diyor sanayi bakanlığı hukuk da bunu böyle söylüyor evrensel haklar da bunu böyle söylüyor ama hala bu sayaçlar var doğalgazında var, elektriğinde var, suyunda var. Su için dava açtık, seçimlere iki ay kala bir rapor hazırladık, Karayalçın’a verdik dedik ki su fiyatı şu olmalı şöyle olmalı böyle olmalı rapor verdik kabul etti sağ olsun sonra bizim o raporun üstüne açıklama yaptı 45 günlük faturalandırmayı 30 güne indireceğim diye Gökçek de ben de kaldırıyorum dedi. Kaldırdı, su faturaları düştü dikkat ederseniz. O da yetmez kademelerin fiyatları da düşmesi lazım şimdi bu ön ödemeli sayaçların kalkması lazım. Büyük bir sayaç yığını var. Doğalgaz, su, elektrik sayacı makine kimya endüstrisi çok kaliteli sayaçlar üretiyorlardı. Kapattılar fabrikayı, özel firmalar akşam televizyonlarda izlemişsinizdir. Şimdi makinenin sayaç fabrikası özelleştirilecek zaten sayaç üretmiyordu. Büyük bir tezgah var Türkiye’de. Tüketici isterse ön ödemeli sayaç alır ona bir şey demiyoruz. Çünkü tüketicinin seçme hakkı var. İster mekanik sayaç seçer, ister elektronik ön ödemeli sayaç seçer. O tüketicinin isteğine bağlı bir şey seçme hakkı var çünkü ama kamu yararı tüketicinin tercihine bırakılmalıdır. Kamu yararında önce hizmet sonra bedel vardır. İşte bunun için örgütlü olmamız gerekiyor biz elimizden gelen büyük mücadeleyi veriyoruz ama güçlü bir hareket yarattığımızda bu vurgunlar bu soygunlar olamaz. Maalesef Türkiye bir otuz sene öncesinin Türkiye’si değil. Suda şöyle bir anlayış var diyor ki büyük ana kentler İSKİ kanuna tabi 1986 yılında kanunda şöyle bir değişiklik yapıldı belediyeler sudan en az %10 kar etmek zorunda, böyle bir şey olabilir mi en az %10. Hala geçerli bu. Kamu kar amacı güdemez gütmemeli. Siz iktisatçısınız bilmeniz lazım 24 Ocak kararları neoliberal politikalar Türkiye’nin kamusunu kamu olmaktan çıkardı. Bunun için örgütlenmemiz gerekiyor. Başka da çaremiz yok. 12