hukuk dergýsý

Transkript

hukuk dergýsý
HUKUK DERGÝSÝ
YIL: 3 SAYI: 25 / OCAK 2012
Hukuki Makaleler
Yüksek Mahkeme Kararları
Mevzuat Özetleri
Hukuk Haberleri
Kültür Sanat
Önemli Bilgiler
YAZILIM TÝCARET
LÝMÝTED ÞÝRKETÝ
LEGES
HUKUK DERGİSİ
Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti. adına
Sahibi ve Sorumlu Müdür
Ömer Faruk KAHRAMAN
Genel Yayın Yönetmeni:
Av. Zehra Birsen YAMAK
Av. Aytekin DÜRMELİ
Haber MüdürüYayın Danışmanı
Bekir ÜSKÜDAR
Av. Osman Orçun GÜNDÜZ
Kültür - Sanat Danışmanı
Av. Zehra Birsen YAMAK
Reklam Koordinatörü
Sertaç Koray SUNGUR
Yıl : 3
Sayı : 25
ISSN 1309-9620
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Her ay yayımlanır.
Basıldığı Yer:
Yıldız Matbaacılık ve Baskı Sistemleri
Ziya Gökalp Mah.42/4 Sok.No:18/2 Zeytinburnu - İSTANBUL - TÜRKİYE
Tel.: 0212 558 01 05 – 416 09 39
Yönetim Yeri:
Sümer Mah. 29/5 Sk. No: 2 Nur Apt. K:4 D:11 Zeytinburnu-İstanbul-TÜRKİYE
Tel: 0212 547 60 80 Fax: 0212 547 60 82
www.legeshukukdergisi.com • e-posta: [email protected]
Reklam : [email protected]
Kapak Tasarım : Oktay KILIÇ
Dizgi - Tasarım : Oktay KILIÇ
Düzeltmen
: Ali KALFA
Copright 2010 Bu derginin tüm yayın hakları Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti.’ye aittir.
Her hakkı saklıdır. Alıntılarda kaynak göstermek zorunludur.
YILLIK ABONELİK BEDELİ (12 SAYI): PEŞİN 350 TL - VADELİ 400 TL
DANIŞMA KURULU
uProf. Dr. Tekin AKILLIOĞLU
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uProf. Dr. Ali AKYILDIZ
Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı
uProf. Dr. Aydın AYBAY
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kurucu Dekan
uProf. Dr. Ufuk AYDIN
Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
uProf. Dr. Abdullah DİNÇKOL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
uProf. Dr. Yücel ERTEKİN
Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
uProf. Dr. Nüvit GEREK
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
uProf. Dr. Hüseyin HATEMİ
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Hukuk Anabilim Dalı Başkanı
uProf. Dr. Yusuf KARAKOÇ
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
uProf. Dr. İsmail KAYAR
Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
uProf. Dr. Ahmet M. KILIÇOĞLU
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölüm Başkanı
uProf. Dr. Nevzat KOÇ
İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
uProf. Dr. Erkan KÜÇÜKGÜNGÖR
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uProf. Dr. Hayrettin ÖKÇESİZ
Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uProf. Dr. Mesut ÖNEN
İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hava ve Uzay Hukuku
uProf. Dr. Selçuk ÖZTEK
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim
Dalı Başkanı
uProf. Dr. Haluk Hadi SÜMER
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
uProf. Dr. Mustafa TOPALOĞLU
Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı
uProf. Dr. Devrim ULUCAN
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı
Başkanı
uProf. Dr. Ali Dursun ULUSOY
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uProf. Dr. M. Fatih UŞAN
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı
uProf. Dr. Feridun YENİSEY
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uDoç. Dr. Şebnem AKİPEK
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uDoç. Dr. Ali Şafak BALI
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi Ve Sosyolojisi Anabilim Dalı
Başkanı
uDoç. Dr. Ramazan ÇAĞLAYAN
Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı
uDoç. Dr. Mustafa ÇEKER
Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı
uDoç. Dr. Mehmet DEMİR
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı
uDoç. Dr. M. Macit KENANOĞLU
Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı
uDoç. Dr. Köksal KOCAAĞA
Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Başkanı
uDoç. Dr. Didem ALGANTÜRK LIGHT
İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uDoç. Dr. Tekin MEMİŞ
Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uDoç. Dr. Yüksel METİN
Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı
uDoç. Dr. Demet ÖZDAMAR
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı
uDoç. Dr. Oğuz SANCAKDAR
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı
uDoç. Dr. Pervin SOMER
Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uDoç. Dr. Reyhan SUNAY
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
uDoç. Dr. Kemal ŞENOCAK
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uDoç. Dr. Metin TOPÇUOĞLU
Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı
uYard. Doç. Dr. Ahmet Haluk ATALAY
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi
uYard. Doç. Dr. Mustafa AVCI
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı
uYard. Doç. Dr. Mesut AYGÜN
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Özel Hukuk Anabilim Dalı
uYard. Doç. Dr. Fatma KOCABAŞ
Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı
uYard. Doç Dr. İbrahim SUBAŞI
Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu Sigortacılık Bölümü
İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Öğretim Üyesi
uYard. Doç. Dr. Filiz TEPECİK
Anadolu Üniversitesi Hukuk Mali Hukuk Anabilim Dalı
uYard. Doç. Dr. Esra YAKUT
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı
uYard. Doç. Dr. Bülent YÜCEL
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı
uM. Handan SURLU
Yargıtay Onursal 1. Başkanvekili (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanı)
uDerya KONAK (Kırklareli Hakimi)
uAv. Türkay ASMA (Ankara Barosu)
uAv. Boran ÇİÇEKLİ (İstanbul Barosu)
uAv. Murat Volkan DÜLGER (İstanbul Barosu)
uAv. Fatma Çağla YAVUZ DÜRMELİ (İstanbul Barosu)
uAv. Sadi DÜZGÜN (İstanbul Barosu)
uAv. Şerafettin EKİCİ (İstanbul Barosu)
uAv. Sema GÜLEÇ (Ankara Barosu)
uAv. Aşkın Bora GÜNDÜZ (İstanbul Barosu)
uAv. Elif ÖZDEMİR HASÇAĞAN (İstanbul Barosu)
uAv. Seyfettin İSKENDEROĞLU (İstanbul Barosu)
uAv. Özgür KARABULUT (İzmir Barosu)
uAv. İlker ONAY (İstanbul Barosu)
uAv. Nuri POLAT (İstanbul Barosu)
uAv. Ali Musa SARIÇİMEN (İstanbul Barosu)
uAv. Ali ÜSTÜNBAŞ (Ankara Barosu)
İÇİNDEKİLER
HUKUKİ MAKALELER
Belirsiz Alacak Davası - Kısmi Dava İlişkisi....................................................................... 11
Hızlı İade Yöntemi: Avrupa Tutuklama Emri Suiistimal Ediliyor....................................... 27
İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davasının Konusu.............................................31
Kooperatiflerde Avukat Bulundurma Zorunluluğu Ve Buna Aykırılığın Cezası.................. 57
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları..............................................................................65
Yargıtay Hukuk Daire Kararları...........................................................................................78
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları............................................................................... 167
Yargıtay Ceza Daire Kararları............................................................................................ 198
Danıştay Daire Kararları.................................................................................................... 237
MEVZUAT ÖZETLERİ
Kanunlar............................................................................................................................. 257
Bakanlar Kurulu Kararları.................................................................................................. 257
Yönetmelikler..................................................................................................................... 258
Genelgeler..........................................................................................................................263
Tebliğler..............................................................................................................................264
Milletlerarası Antlaşmalar.................................................................................................. 266
HUKUK HABERLERİ
Avukatlar, Fransa’ya karşı boykota destek çağrısında bulundu.........................................271
‘Önleme dinlemesindeki bulgular, ceza yargılamasında kullanılamaz’.............................271
HSYK’dan 93 hakim ve savcının . ....................................................................................272
yeniden mesleğe kabul edilme talebine ret.........................................................................272
Tanıklık ücretine zam yapıldı.............................................................................................273
Kira sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe kefil sorumluluğu 1 yıl olacak........................... 274
Danıştay’dan, düşük promil alkole izin yok....................................................................... 274
‘Avukatların karşılaştıkları engeller standartlara aykırı’....................................................276
“Ailede farklı soyadı, toplum düzenini sarsar”..................................................................277
ÖNEMLİ BİLGİLER
Kıdem Tazminatı Tavanı....................................................................................................281
Dönemler İtibariyle Asgari Ücret....................................................................................... 282
Asgari Ücret Ve Dönem Tutarları.......................................................................................283
Asgari Ücret Ve Dönem Tutarları.......................................................................................283
Asgari Ücret Uygulamasında Yeni Dönem........................................................................284
Yıllık Ücretli İzin Süreleri.................................................................................................. 286
İhbar Tazminatı (Akdin Feshinde Bildirim Süreleri).........................................................286
İşsizlik Sigortası Primi....................................................................................................... 286
Gelir Vergisi Tarifesi..........................................................................................................287
Katma Değer Vergisi Oranları............................................................................................ 288
Kurumlar Vergisi Oranı......................................................................................................288
Geçici Vergi Oranları.......................................................................................................... 288
Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı......................................................289
Yasal Faizler Ve Yürürlük Süreleri..................................................................................... 289
Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları...............................................................................290
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre Gecikme Zammı Oranları... 291
Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler................................................................291
Enflasyon Oranları (Aylara Ve Yıllara Göre)..................................................................... 292
Değerli Kağıtlar (2011)...................................................................................................... 295
Damga Vergisi Harçları (2011)........................................................................................... 296
Yargı Harçları (2011).......................................................................................................... 298
Noter Harçları (2011).........................................................................................................302
Vergi Yargısı Harçları (2011).............................................................................................. 304
Tapu Ve Kadastro Harçları (2011)...................................................................................... 305
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (2011)..............................................................................308
Avukatlık Ücret Tarifesi.....................................................................................................312
Cmk Avukatlık Ücret Tarifesi (2011)................................................................................. 315
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları . .....................................................316
ABD Doları ($)................................................................................................................... 316
Euro (€) ............................................................................................................................. 316
Humk Ve İİK Parasal Sınırları............................................................................................317
İyuk Parasal Sınırları.......................................................................................................... 317
Karşılıksız Çeklerde Bankaların Ödemekle ......................................................................317
Yükümlü Oldukları Tutarlar...............................................................................................317
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Süreler.......................................................... 318
Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi....................................................................................... 319
ARAMA İNDEKSLERİ
Kanun Maddelerine Göre Arama İndeksi...........................................................................321
Kavramlara Göre Arama İndeksi........................................................................................327
HUKUKİ MAKALELER
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
Av. M. İhsan DARENDE
HIZLI İADE YÖNTEMİ: AVRUPA TUTUKLAMA EMRİ SUİİSTİMAL EDİLİYOR
Jago Russell
Çev.: Av. Dr. Didem Özalpat
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
Av. Talih UYAR
KOOPERATİFLERDE AVUKAT BULUNDURMA ZORUNLULUĞU VE
BUNA AYKIRILIĞIN CEZASI
Soner ALTAŞ
SAYI : 25
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
11
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
Av. M. İhsan DARENDE
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), etkin hukuki koruma sağlamayı
ve hak arama özgürlüğünün efektif kullanımını amaç edinmiştir. Bu amaçla düzenlenen
müesseselerden birisi de, “belirsiz alacak davası”dır. Belirsiz alacak davası1, Hükümet
Tasarısı’nda yer almadığı halde, Adalet Komisyonu görüşmeleri sırasında eklenmiş bir
müessesedir2. Tasarıya sonradan eklendiği ve yeterince tartışılmadığı için, reform niteliği taşıyan bu müessese ve bilhassa “kısmi dava” ile ilişkisi, uygulamada tereddütlere
yol açmıştır. Özellikle “dava tipi”nin hukuki yararla ilgili olması ve hukuki yararın da
dava koşulu niteliği taşıması sebebiyle tereddütler kaygıya dönüşme eğilimi taşımaktadır3.
Başka bir makalede4 belirtildiği üzere, HMK, 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Usulü Kanunu (HUMK)’un temel felsefesi korunarak hazırlanmıştır5. Bununla birlikte,
HUMK’ta yer alan ve aksayan, eskiyen, güncelliğini yitiren, adil yargılanma hakkı ile
bağdaşmayan hükümlerde revizyon yapılmış, dil sadeleştirilmiş ve güncellenmiş6, hak
1 Terminolojinin uygun seçilmediği açıktır. Bu dava türünün en yaygın kullanımı, alacak değil, tazminat davalarında
karşımıza çıkmaktadır. Alacak davalarında belirsizlik istisnai nitelik taşımaktadır. Bu sebeple amaca uygun kavram;
“belirsiz değerli dava” veya benzeri şekilde olmalıydı.
2 Adalet Komisyonu Raporu
3 Yanlış dava tipinin seçilmesi halinde, hukuki yarar yokluğu sebebiyle –usulden de olsa- “davanın reddi” ihtimalinin
bulunması kaygılara yol açmaktadır.
4 M. İhsan Darende, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Delil Sunma Zamanı, Türk Hukuk Sitesi Kütüphanesi, Bilimsel Çalışmalar Bölümü (http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1410.htm)
5 Genel Gerekçe’den: “Bu ilkelerden birincisi, yepyeni bir tasarı hazırlamak yerine, mevcut 1086 sayılı Kanunun
temel felsefesi korunup, mevcut hükümleri değerlendirilerek tasarının hazırlanmasıdır. Zira 1086 sayılı Kanunun
kabulünden bugüne kadar yaklaşık 80 yıllık bir yargılama hukuku tecrübesi ve kültürü oluşmuştur. Bu süre içinde,
doktrinde birçok kitap, tez ve makaleler yazılmış, farklı görüşler tartışılmış, yargı kararlarıyla ortaya çıkan
ciddi bir içtihat birikimi ortaya çıkmıştır. Tüm bu birikimin yok sayılmasının doğru olmayacağı düşüncesi ile
yeni bir yargılama sistemi yerine, mevcut yargılama hukuku kurallarının gözden geçirilmesi, aksayan yönlerinin
tespit edilerek düzeltilmesi, geçen süre içinde eskiyen, güncelliğini kaybeden, ihtiyacı karşılamayan kurumların
yenilenmesi, karşılaştırmalı hukuk çerçevesinde yeni kurum ve kuralların kabul edilmesi, uygulamada ortaya
çıkan sorunlara, temel kavram ve kurumlan zedelemeden cevap verecek yeni düzenlemelerin kabul edilmesi ilkesi
benimsenmiştir.”
6 Genel Gerekçe’den: “Tasarıda güncel ve akıcı bir dil kullanılması ilkesi benimsenmiştir. Ancak özellikle hukukî kavramlar konusunda, Üzerinde tereddüt edilmeyen, yerleşmiş, herkesin anladığı kavram ve terimler aynen muhafaza
edilmiştir. Türk Medenî Kanunu’nun, özel hukuk alanında temel Kanun olması dikkate alınarak, mümkün olduğun-
12 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
arama özgürlüğünün etkin kullanımını sağlayan, ilkelere bağlı, hızlı, güvenli ve adil bir
yargılama süreci tesis edilmeye çalışılmıştır.
Yukarıda belirtildiği üzere, HUMK düzenlemesinin geliştirildiği hususların en
önemlilerinden birisi “belirsiz alacak davası”dır. Gerekçede de 7 belirtildiği üzere bu
müessese, hukuki korumayı etkin hale getirebilmek amacıyla düzenlenmiştir. Ancak
kısmi dava ile aralarındaki benzerlikler, her iki dava çeşidinin açıkça belirlenmesini ve
farklarının ortaya konmasını gerektirmektedir:
Belirsiz alacak davası HMK’nın 107. maddesinde düzenlenmiş olup, bu hüküm
şöyledir: “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin
olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu
hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle
belirsiz alacak davası açabilir./ (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu
anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir./ (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde,
tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”
Mukayeseye başlayabilmek için, hemen, kısmi davaya ilişkin hükmün de dercedilmesi yararlı olacaktır (HMK 109): “(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir
ca, bu Kanunun kabul ettiği kavramlar ve terimler öncelikle tercih edilmiştir. Belirli bir alanda uygulaması olan
kavram ve kurumların, o alanda yerleşmiş kavram ve terimlerin kullanılmasına özen gösterilmiştir. Kavram, kurum
ve terim bakımından karışıklığa meydan vermemek için, mümkün olduğunca teknik kavramlarda aynı terimler kullanılmaya çalışılmıştır. Esas olarak doktrin ve uygulamada genel kabul gören terimler kullanılmaya çalışılmıştır.
Genel kabul görmeyen terimlere Tasarıda yer verilmemesine özen gösterilmiştir. Örneğin “bağımlı katılan” yerine,
“fer’î müdahil”, “bağımsız katılan” yerine, “aslî müdahale” terimleri kullanılmıştır.”
7 Madde 107’nin gerekçesinden: “Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını
ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının
tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra
tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk
sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca, daha sonra kendi
talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya
zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı
hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve
gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlâl edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün
olduğunca geniş şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk Hukukunda
artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek ‘etkin hukukî koruma’nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir.
Kaldı ki miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde birtakım sınırlamalar getirmek,
dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da
meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm
üretmediği gerçektir./ Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar
ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir.
SAYI : 25
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
13
olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir./ 2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz./
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli
dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği
anlamına gelmez.”
Görüldüğü gibi, iki hükümde de benzer kavramlar kullanılmıştır: Gerek belirsiz alacak davasında gerekse kısmi davada vurgu, alacağın miktarının belirli olup olmamasına yapılmıştır. Tereddüt ve kaygılar da bu vurgudan kaynaklanmaktadır. Hatta belirsiz
alacak davasının ihdas edilmesi sonucunda, kısmi dava müessesesinin uygulanma ihtimali kalmadığı, daha doğrusu çok dar bir alanla sınırlandığı dahi ileri sürülmektedir.
Ancak benzer kavramlar kullanılmış olsa da, iki müessesenin farklı durumlar için
düzenlendiği açıktır:
BELİRSİZ DAVA VE KISMİ DAVA ARASINDAKİ KONU
FARKLILIĞI
Belirsiz alacak davası, alacağın miktar yahut değerinin, davanın açıldığı tarihte
belirlenmesinin, objektif veya sübjektif açıdan imkânsız olduğu durumlar için düzenlenmiştir. Kısmi davada hukuki yararın bulunmadığı kabul edilen durum ise; miktar
hususunda taraflar arasında tartışma olmaması veya açıkça belirli bulunmasıdır. Hiç
kuşkusuz miktar veya değerin, sözleşme, senet, belge (veya çok istisnai olarak, “asgari
ücret” miktarı gibi, mevzuat) tarafından açıkça belirlenmiş olmadığı durumlar arasında, bunları belirlemenin, objektif veya sübjektif olarak imkânsız olduğu durumlar da
mevcuttur. Yani belirsiz alacak davasının koşulu olan belirleme imkânsızlığı, kısmi
dava için aranan hukuki yarar şartını karşılamaktadır. Ancak miktarın açıkça belirli olmadığı durumlar bununla sınırlı değildir. Miktarı belirlemenin imkânsız olmadığı, yani
miktarın davacı tarafından da belirlenebilecek durumda olduğu, ancak senet, belge,
sözleşme vs. tarafından açık bir belirlemenin yapılmadığı her türlü uyuşmazlık, müddeabihin bölünebilir olması koşuluyla, kısmi davaya konu edilebilecektir.
Bir başka deyişle kısmi dava tipi, belirsiz davaya konu olabilecek uyuşmazlıkları da
kapsamına alan “üst küme” niteliği taşımaktadır. Yani (konusu bölünebilen) her belirsiz
alacak davası, istenirse kısmi dava şeklinde de açılabilir. Ya da belirsiz alacak davası
biçiminde açılmış davada, davacı, miktar belirlenebilir hale gelmesine rağmen, değeri
artırmayabilir ve bu suretle dava, kısmi daya dönüşmüş olur. Daha doğrusu belirsiz
alacak davası, başlangıçtaki niteliği itibariyle, kısmi davanın özel olarak düzenlenmiş
bir türevidir, yani kısmi dava niteliği taşımaktadır. Çünkü burada da, uyuşmazlığın,
sonradan artırılabilir bir kısmı dava edilmektedir. Kısmi davadan -doğurduğu sonuçlar
14 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
bakımından- farkı ise tam ve kesin miktar belirlenebilir olduğunda, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmadan artırım imkânı tanınmasıdır8. Nitekim 107. maddenin
ikinci fıkrasında: “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı
veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı,
iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir” denmektedir. Burada davacıya bir hak sunulmaktadır; yükümlülük
yüklenmekte değildir. Davacı bu hakkı kullanmaya zorlanamaz. Dolayısıyla alacak
belirlenebilir olmasına rağmen davacı miktarı artırmadıysa, dava tümüyle kısmi davaya dönüşmüş olur; davacı ek dava açarak, alacağın kalan kısmını talep edebilir. Gerçekten de, 107. maddenin üçüncü fıkrasında; “ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği
hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul
edilir” denmek suretiyle belirsiz alacak davasının, başlangıçta, kısmi dava niteliği taşıdığı vurgulanmıştır. Çünkü bu fıkranın düzenlendiği 107. maddenin başlığı “belirsiz
alacak ve tespit davası”dır. Belirsiz alacak davasını açıklayan bir hükümde, kısmi eda
davasından söz edilmesi ve kısmi eda davası açmanın mümkün olduğu durumlarda, belirsiz tespit davası açılabileceğinin vurgulanması, belirsiz alacak davasının, başlangıçta
kısmi dava niteliği taşıdığını göstermektedir. Ancak miktarı belirlemenin imkânsızlığı
sebebiyle kanun koyucu, sonradan yapılacak artırımı, iddianın genişletilmesi yasağına
tabi tutmamıştır. Yani iki dava tipinin sonuçları açısından farkı, alacağın miktarının
belirlendiği anda ortaya çıkmaktadır.
8 Alacağın tümü için zamanaşımını kesme ve faiz başlatma, diğer farklardır.
SAYI : 25
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
15
KISMİ DAVADA HUKUKİ YARAR
Ancak kısmi dava açılabilecek durumlar, sadece değeri belirlemenin imkânsız olduğu olgularla sınırlı değildir. Değerin açıkça belirlenmiş olmadığı her durumda kısmi
dava açılabilir. Miktar veya değer, taraflarca, sözleşme veya ekleri ile açıkça belirlenmiş veya alacak senede bağlanmış olabilir. Ya da taraflar arasında, uyuşmazlığın değeri
konusunda tartışma yoktur da başka hususlarda uyuşmazlık çıkmıştır. İşte miktar veya
değer bu suretle açıkça belirlenmiş ise kısmi dava açmakta hukuki yarar bulunmamaktadır. Ancak miktarın belirlenmesi mümkün olmakla birlikte, belirtilen şekillerde (sözleşme, senet vs) açık bir belirleme yapılmış değilse, kısmi dava açmakta hukuki yarar
mevcuttur. Daha açık bir deyimle, uyuşmazlığın değeri, hesaplama ve değerlendirmeye
gerek kalmaksızın, sözleşme, senet, belge vs. ile açıkça ortaya konmuş ise kısmi dava
açılamaz. Buna karşılık, değeri belirlemek için hesaplama veya değerlendirme yapmak
gerekiyorsa, bölünebilir nitelikteki bu uyuşmazlık, kısmi davaya konu edilebilir. Burada “hesaplama” kavramına açıklık getirmekte fayda vardır: Sözleşme, senet veya ekleri
gibi bir belgede yer alan verileri, hukuk kuralları ile karşılaştırılmasını gerektirmeden
ve dış verilere ihtiyaç duyulmaksızın, tek dereceli basit dört işlemin uygulanması ile sonuca götüren işlemleri, “açıkça belirlenme” durumunun içinde değerlendirmek gerekmektedir. Örneğin sözleşmede belirlenen aylık kira bedelini esas alarak, iki aylık kira
alacağının tespiti için, aylık bedel, sadece iki sayısı ile çarpılacaktır. Burada yapılan
tek dereceli hesaplama, alacağın “belirli miktarlı” olma niteliğini değiştirmemektedir.
Kanun koyucunun amacı, hak arama özgürlüğünü sınırlandırmak değil, etkin olarak
koruma altına almaktır. Miktar veya değeri açıkça belirli uyuşmazlıkların kısmi davaya
konu edilmesi, davacının hakkını kötüye kullanmasına engel olmak ve yargılama sisteminin, gereklilik olmadığı halde, aynı uyuşmazlık için, birden çok dava ile meşgul edilmesini engellemek için yasaklanmıştır. Çünkü kısmi dava yolu, miktar veya değerin
hesaplamayla veya değerlendirmeyle belirlenebileceği durumlarda, bu belirlemenin,
yargılama faaliyeti ile gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla ihdas edilmiştir. Hakkı
ihlal edilen şahıs, bu ihlalin miktarını belirlemek için, belli hesaplama veya değerlendirmeler yapmak zorundaysa, onu tam miktar üzerinden dava açmaya zorlamak, hak
arama özgürlüğünü sınırlandırma sonucunu doğuracaktır. Çünkü aynı hesaplama veya
değerlendirmeyi, davalı başka, yargıç başka şekilde yapabilecektir. Oysa ortada bir hak
ihlali iddiası vardır ve ihlale uğrayan şahsın, miktar veya değerin farklı şekillerde belirlenebilecek olmasından kaynaklanan tüm riski; harcı, yargılama masraflarını vs. baştan
itibaren üstlenmesini istemek, hak aramayı zorlaştıracaktır. Bu sebeple ona, hakkının
bir kısmını talep edip, tam ve kesin miktar yargısal faaliyet sonucunda belirlendikten sonra, geri kalan kısmı dava etme imkânı tanımak, hukuk devleti ilkesinin doğal
sonucudur. Böylece miktar veya değerin farklı yöntemlerle belirlenebilecek olmasından kaynaklanan risk, dağıtılmış olacaktır. Oysa miktarın açık olduğu uyuşmazlıklarda
böyle bir imkân tanınmasına ihtiyaç yoktur. Tam tersine, miktarın açıkça belirlenmiş
16 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
olduğu, ayrı bir hesaplama veya değerlendirmeye ihtiyaç duyulmayan durumlarda, davacıya, alacağı parça parça dava etme hakkı tanımak, bir yandan yargısal sistemin,
gereksiz yere birçok dava ile meşgul edilmesine ve böylece tıkanmasına sebebiyet verecektir; diğer yandan bu birçok davanın tüm riski davalıya yıkılacak; birden fazla
yargılama masrafı ödemesine neden olunacaktır. İşte bu sebeple kanun koyucu, miktar
veya değerin açıkça belirlenmiş veya tartışmasız olduğu durumlarda, kısmi dava açma
hakkı tanımamış, bu konuda hukuki yarar olmadığını belirtmiştir.
Uyuşmazlık miktarının tartışmasız olup olmadığı ise elbette dava açıldığı an itibariyle değerlendirilecektir. Davadan önce yapılan görüşmelerle, ikrarla, ihtarnamelerle,
icra takibine miktar itibariyle itiraz edilmemiş olmasıyla davacı, daha dava açmadan
önce, miktarın tartışmasız olduğunu bilmektedir. Bu gibi durumlarda, davalının davadan sonra miktara da itiraz etmesi sonucu değiştirmez. Davacı böyle durumlarda, kısmi
dava değil, tam dava açacaktır. Tersine, miktar hususunda önceden tartışma bulunması
sebebiyle kısmi dava açılan hallerde, davalının dava sırasındaki ikrar veya kabulü sonucunda, başta var olan hukuki yarar ortadan kalkmayacak, yani kısmi dava, miktarın
tartışmasız hale geldiği gerekçesiyle, dava şartı noksanlığından reddedilemeyecektir.
BELİRSİZ DAVANIN ŞARTLARI
Miktar veya değerin tam ve kesin miktarını belirleme imkânsızlığı hangi durumlarda kabul edilecektir? Yukarıda açıklandığı üzere kanun koyucu iki ayrı imkânsızlık
durumu belirlemiştir: Birincisi objektif, ikincisi ise sübjektif, yani davacı açısından
imkânsızlıktır. İmkânsızlık, miktarın hiç kimse tarafından kesin olarak belirlenememesi durumunda objektif, sadece davacıdan beklenemeyecek olması durumunda ise
sübjektif niteliktedir. Örneğin beden bütünlüğün bozulması durumunda, zarar kapsamının belirlenebilmesi, belli süreler beklenmesini, vücudun iyileşme sürecinin gözlenmesini gerektirmektedir. Bu süreçten önce dava açıldığında, zararın kapsamını belirlemek, sadece davacı açısından değil, herkes için, yani objektif olarak imkânsızdır.
Buna karşılık, zararın kapsamında genişleme olmasa dahi, miktarı belirlemek, teknik
bilgilerin varlığına, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasına, karmaşık hesaplamalar yapılmasına bağlı olabilir. Örneğin destekten yoksun kalma tazminatında,
birçok istatistikî verinin kullanıldığı logaritmik hesapların yapılması gerekmektedir.
Böyle hesaplamaları yapabilmek, teknik konularda uzman olmayı gerektirmektedir.
Davacıdan böyle bir uzmanlığı beklemek mümkün olmadığı gibi ona, dava açmadan
önce, uzmanına hesaplattırma mükellefiyeti de yüklenemez. Bu gibi durumlarda, kesin
miktarı belirlemek, herkes için değilse de, davacı açısından imkânsızdır. Özetle kesin
miktarı belirlemek, teknik veya hukuki uzmanlık gerektiriyorsa, kural olarak sübjektif
imkânsızlık mevcuttur.
Belirsiz alacak davası, kural olarak tazminat taleplerinde söz konusu olacaktır. Çün-
SAYI : 25
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
17
kü kusurun ve zararın belirlenebilmesi, olgunun hukuki normlarla karşılaştırılmasını
ve ayrıca teknik bilgiye sahip olmayı gerektirmektedir. Alacak davalarında ise kural
olarak, miktarı belirleme imkânsızlığı bulunmamaktadır. Bu sebeple alacak davaları,
kural olarak, belirsiz alacak davasına konu edilemeyecektir. Tekrar belirtelim ki, miktarın açıkça belirlenmiş olmaması başka şeydir, belirlemenin –objektif veya sübjektif
olarak- imkânsız olması başka… Yani miktarı açıkça belirli olmayan alacak davaları,
belirsiz alacak davasına konu edilemezse de, kısmi dava şeklinde ileri sürülebilir. Özellikle işçi alacakları, kural olarak, belirsiz alacak davası şeklinde değil, “kısmi dava”
tipinde dava edilmelidir. Çünkü alacakların büyük çoğunluğunda, miktar, sözleşme
esas alınarak belirlenebilmekte ancak bazı normatif değerlendirmeler de yapılmaktadır.
Sözleşme esas alınarak alacağın miktarını belirlemede, kural olarak, imkânsızlıktan söz
edilemez. Ancak miktarın açıkça belirlenmiş olmadığı da kuşkusuzdur. Çünkü nispeten
karmaşık olabilecek hesaplamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple işçi alacakları,
kural olarak, belirsiz değil, kısmi davaya konu edilebilecektir. Elbette her iki yönde
de, kuralın istisnaları olabilecektir. Örneğin uzun süreli fazla çalışma alacağı davalarında, çalışma sürelerini gösteren belge veya delillerin işverenin yedinde bulunduğu,
bu sebeple işçinin net süreyi belirlemesinin dahi bu belgelere ulaşmasına bağlı olduğu
olaylarda, işçi açısından, miktarı belirlemede imkânsızlık olacağı aşikârdır. Dolayısıyla
önceden kalıp ve kurallar oluşturmak yerine, her somut olayın özelliklerine göre, miktar belirlemenin imkânsız olup olmadığını değerlendirmek gerekecektir.
Özetle belirsiz alacak davasının şartı, alacak veya değerin tam ve kesin miktarını belirlemede, objektif veya sübjektif açıdan imkânsızlık bulunmasıdır. Sübjektif
imkânsızlığa, davacının iki yöndeki bilgi noksanlığı sebep olabilir: Birincisi, hakkın
dayandığı maddi olgular hakkındaki bilgisizliktir. Örneğin sözleşmede, alacağın miktarını belirlemeye esas olacak verileri tespit etme yetkisi, taraflardan birisine bırakılmış
ve onun belirlemesi, diğer yana bildirilmemiş olabilir. Ya da hesaplamaya esas alınacak belgeler, sadece taraflardan birinde bulunabilir. Bu tür durumlardaki bilgisizlik,
alacağın dayandığı olguya ilişkindir ve dava içinde, karşı tarafın verdiği bilgilerle bu
eksiklik tamamlandığında, miktar artırılabilecektir. Nitekim 107. maddenin ikinci fıkrasında: “Karşı tarafın verdiği bilgi … sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve
kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi
yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir” denmektedir. İkincisinde ise olguya ilişkin bilgide noksanlık yoktur. Ancak olgunun tasnif ve
değerlendirilmesi, teknik bilgiyi gerektirmektedir ve davacıda noksan olan bu teknik
bilgidir. Daha çok tazminat davalarını ilgilendiren bu durumda da, teknik bilgideki
noksanlık, davacı açısından tespit imkânsızlığı yaratmaktadır. Nitekim 107. maddenin
ikinci fıkrasında: “… tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin
olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir” denmektedir.
18 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
ZAMANAŞIMIN KESİLMESİ
Belirsiz alacak davasıyla ilgili düzenleme, bu tipe uygun davanın açıldığı anda, alacağın tümü için zamanaşımın kesilip kesilmediği hususunda da tartışma yaratmıştır. Bir
görüşe göre9; bu dava hakkı, miktarı belirlemedeki imkânsızlık sebebiyle tanındığından, asgari miktar üzerinden açılan dava, tüm alacak için zamanaşımını keser. Çünkü
kanunun amacı hukuki korumayı etkin olarak sağlamaktır: Etkin koruma sağlamayı
amaçlayan bir kanun, belirlenmesi imkânsız olan miktar açısından, zamanaşımının işlemesine izin veremez.
Kanun koyucunun sübjektif amacının da bu yönde olduğu tahmin edilmektedir10.
Ancak bu görüşün ihtiyatla ele alınması gerekmektedir:
Özel hukuk, kural olarak, şahısların birbirleriyle sürekli olarak kurdukları ve çoğu
günlük hayatın içinde yer alan özel ilişkileri konu aldığından, yani özel ilişkileri düzenlemeye yöneldiğinden, ilişki kalıp ve kategorileri oluşturmuştur. Bu kalıp ve kategorilerin sağladığı güven duygusu, işlemleri kolaylaştırır, ilişkilerin hızla ve güvenle
kurulmasının temelini oluşturur. Böylece özel hayattaki sınırsız ihtiyaçlar, hızla giderilir ve bunu sağlayan toplumsal işbölümü, işlemlerin dayandığı kalıp ve kategoriler
üzerinde kurulur11.
Özel hukuk ilişkilerindeki güven ve çabukluk ihtiyacı, bu ilişkileri konu alan uyuşmazlıkların da hızla çözümlenmesini zorunlu kılar. Uyuşmazlıkların çözümündeki yavaşlık, ilişki kurarken, uyuşmazlık çıkabileceğini de öngören şahsın güven duygusunu
zedeler. Başka bir deyişle, uyuşmazlıkların kısa sürede çözümlenmeyeceğini öngören
9 Nezih Sütçü, Belirsiz Alacak Davası, Türk Hukuk Sitesi Kütüphanesi, Bilimsel Çalışmalar Bölümü (www.turkhukuksitesi.com/makale_1415.htm)
10 107. maddenin gerekçesinde: “Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması
bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava
açması istenmekte, ayrıca, daha sonra kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında
da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten
bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında
tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa
hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlâl
edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son
dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek ‘etkin
hukukî koruma’nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir. Kaldı ki miktar ya da değeri belirsiz bir alacak
için dava açılması gerektiğinde birtakım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında
yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri
bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir.” denmektedir. Bu açıklama,
doğrudan zamanaşımı ile ilgili değilse de, hukuki korumaya ve miktarın belirlenmesindeki güçlüğe yapılan atıf,
sübjektif amacın bu yönde olduğunu ortaya koymaktadır.
11 M. İhsan Darende, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Delil Sunma Zamanı, Türk Hukuk Sitesi Kütüphanesi, Bilimsel Çalışmalar Bölümü (http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1410.htm)
SAYI : 25
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
19
kişiler, özel hukuk ilişkisi kurarken, uyuşmazlık çıkma ihtimalini de düşünerek rahatsız
olur, yeterince güven duyamaz, bu da özel ilişkilerindeki akıcılığa zarar verir, toplumsal
işbölümünü aksatır. Bu sebeple özel hukuk yargılamasında çabukluk ihtiyacı, sadece
uyuşmazlığın tarafları için değil, toplum için de vazgeçilmez önemdedir. Başka deyişle,
her somut uyuşmazlığın en kısa sürede çözüme bağlanmasında kamu yararı mevcuttur.
Tüm hukuk dalları gibi, yargılama hukukunun uzak (ve kanımca asli) amacı da,
toplumsal ilişkileri yaşanabilir kılmak, toplumsal ilerleme yolunu açık tutmak, böylece
toplumun, tüm üyelerini en yüksek bilgi ve refah seviyesine çıkarmasını sağlamaktır.
Bu sebeple devlete düşen görev, şahıslara etkin hukuki koruma ve en az onun kadar
önemli, etkin hak arama özgürlüğü tanımak; daha doğrusu, hak arama özgürlüğünü
etkin olarak kullanmayı sağlayacak tüm araçları temin etmektir. Hak arama özgürlüğünün etkin kullanımının güvence altına alınmadığı bir toplumda, özel hukuk ilişkisine
duyulan güven de ortadan kalkar.
Bu yönden bakıldığında, kesin miktarını belirleyemeyeceği bir uyuşmazlığı, asgari
değer üzerinden dava eden şahsı, alacağın tümü açısından zamanaşımını kesmiş saymak, etkin hukuki korumanın koşulu gibi gözükmektedir. Ancak bu yorum tarzında,
kendisi için hiç risk teşkil etmeyecek çok küçük bir miktarı dava eden şahsın, hukuk
sistemi üzerinden talihini denemesine imkân tanınmış olacaktır. Dava açmayı risksiz
gören birçok şahsın bu yola başvurması halinde, yargı sisteminin tıkanmasına yol açılacak ve bu durumda ise kamu açısından etkin hukuki koruma sağlama amacı zarar
görecektir. Çünkü yargısal faaliyetin hızını azaltacak her yığılma, etkin hukuki koruma
imkânını da zayıflatacaktır. O halde, “tek tek şahıslara, hak arama özgürlüğünü etkin
şekilde kullandırma” amacı ile bu özgürlüğün özensizce kullanılması sebebiyle, “toplumun hukuki korumasında meydana gelecek zayıflamayı engelleme” gayesi arasında
denge kurulması zorunludur. Aksi takdirde, yargı sistemi üzerinden talih deneme fırsatının özensizce kullanılması, sistemi tıkayabilir ve bu da kanunun amacı olan etkin
hukuki korumayı sağlamak yerine zafiyete uğratır.
Açıkçası, belirsiz alacak davası açan şahısların sorumlu davranmasını sağlamak
zorunludur. Bu da iki şekilde olabilir: Birincisinde, dava edilen uyuşmazlığın belirlenebilir asgari değerini değil de, bunun çok altında bir miktarı göstererek dava açan
şahsı kötü niyetli kabul etmek ve belirlenebilen asgari değeri göstermediği için, belirsiz alacak davası açmada hukuki yararı bulunmadığı sonucuna varmak; yani dava
şartı noksanlığı sebebiyle davayı usulden reddetmektir (HMK 114/1-h). İkincisinde ise
zamanaşımının, kısmi davada olduğu gibi, belirsiz alacak davasında da, sadece dava
edilen miktar için kesildiğini kabul etmek ve böylece iddia ettiği hakta ciddiyet taşıyan
şahısları korumaya almaktır. Bu yorum tarzında davacı, daha sorumlu davranacak ve
uyuşmazlığın miktarını daha özenle tespit edecektir.
20 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Kanun koyucunun sübjektif amacı, birinci seçeneğe daha yakın gibidir. 107. maddenin gerekçesinde; “Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi,
muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir” denmek
suretiyle belirsiz alacak davasında, hesaplanabilecek bir asgari değerin dava edilmesinin amaçlandığı ortaya konmuştur. Yani kanun koyucu, tam ve kesin miktarı belirleme
imkânı olmayan şahsın, keyfi bir değer göstererek değil, hesaplanabilen asgari değer
üzerinden dava açacağını varsaymıştır. Ancak hukuk devletinde geçerli yorum ilkesi,
sübjektif amaca göre değil, objektif amaca göre yorumdur. Bu ilkeye göre, kanun koyucunun değil, kanunun ne amaçladığı araştırılır ve mevcut kuralın, hangi toplumsal
ihtiyaca cevap vermek üzere ihdas edildiği belirlenmeye çalışılır.
Kanunun objektif amacının da bu doğrultuda olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kısmi
davayı tanımlayan 109. maddede; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” dendiği halde, belirsiz alacak davasını izah açıklayan 107. maddede: “alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari
bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir” cümlesi yer
almaktadır. Yani kısmi davada, dava edilecek bölüm için hiçbir sınırlandırma yapılmazken, belirsiz alacak davasında, “asgari bir miktarın” gösterilmesi zorunlu tutulmuştur.
Burada öngörülen asgari miktar, hiç kuşkusuz, dava açıldığı anda, alacağın belirlenebilir durumda olan en az tutarıdır. Yani davacı, kısmi dava yerine, belirsiz alacak davası
açmak istiyorsa, belirlenebilir en az tutarı dava etmek zorundadır. Bu dava tipinin dava
şartı budur. Davacının, kısmi davada olduğu gibi, keyfi olarak belirleyeceği bir miktar
üzerinden dava açması mümkün değildir. Dolayısıyla belirlenebilir asgari tutarın altında bir değer gösterilerek açılan belirsiz alacak davası, dava şartı noksanlığı sebebiyle
reddedilmelidir. Bu suretle yargı sistemi üzerinden talih denemelerinin önüne geçilebilir.
Ancak burada da, hesaplanabilecek asgari değer nasıl ve ne zaman belirlenecektir?
Bu değerlendirmenin başlangıçta yapılması halinde, sadece çok küçük meblağlı davalar (dava şartı noksanlığından) reddedilecek ancak bu, sistemin deneme tahtasına çevrilmesini engellemeye yetmeyecektir. Bu değerlendirme, tam miktar hesaplandıktan
sonra yapılacak olursa dava, bu kez de çok daha ileri ve dolayısıyla geç bir aşamada
reddedilecek, bu da ciddi hak kayıplarına yol açacaktır. Kanımca bu husus dava şartı
ile ilgili olduğundan, değerlendirmenin ön inceleme aşamasında yapılması zorunludur: HMK’nın 137. maddesi uyarınca; “Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve
ilk itirazları inceler…” ve 138. maddesi uyarınca: “Mahkeme, öncelikle dava şartları
ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir”12. Belirsiz alacak
12 Basit yargılama usulünde de aynı düzenleme mevcuttur (HMK 320/2): “Daha önce karar verilemeyen hâllerde
mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler.”
SAYI : 25
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
21
davasının ön inceleme aşamasında yargıç, ileri sürülen uyuşmazlık bakımından, belirlenebilir asgari tutarı hesaplamalı veya hesaplatmalı ve dava şartı yerine gelmemişse,
davayı usulden reddetmelidir. HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca: “Mahkeme, dava
şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı
noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu
süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle
usulden reddeder.” Buradaki dava şartı, hukuki yarar noksanlığına ilişkin olduğu için,
süre verilerek giderilmesi mümkün değildir. Ancak bu değerlendirmede, asgari tutarın
aşikâr şekilde altında olan davalar için red yoluna gidilmeli, bu tutara yakın miktarlar
içinse dava şartının tahakkuk ettiği kabul edilmelidir.
Bu keyfiliği engellemenin ikinci yolu ise zamanaşımın, sadece dava edilen miktar için kesildiğini kabul etmektir. Böylece hakları konusunda daha ciddi ve özenli
olan kişilerin dava açmaları sağlanacak, risk almadan talihini denemek isteyen kişiler
korunmayacaktır. Ya da hakkını ciddi olarak arayan şahsın daha sorumlu davranması
sağlanmış olacaktır. Bu değerlendirmeden önce, karşılaşılabilecek çeşitli ihtimalleri
gözden geçirmek yararlı olacaktır:
Belirsiz alacak davası açıldığında, zamanaşımın, alacağın tümü için kesildiği kabul
edildiği takdirde, davacı, miktar kesinleştikten sonra değeri artırmak yerine, ilk hükmün kesinleşmesini bekleyip, daha sonra ek dava açmak isterse ne olacaktır? Yani davacı, belirsiz alacak davasının sağladığı hakkı kullanmak yerine, talebini kısmi davaya
dönüştürse, böylece karar, alacağın tümü değil de dava edilen kısmı hakkında verilirse,
hüküm, hangi miktarda alacak için zamanaşımını kesecektir? Bu soruya verilebilecek
tek cevap, zamanaşımının, sadece hükmedilen miktar için kesileceğidir. Çünkü talep
artık, kısmi davaya dönüşmüştür. O halde, daha önce alacağın tümü için kesilmiş olan
zamanaşımı, yani hükmedilmeyen alacak miktarı için, daha önceden, salt belirsiz alacak davası açılmış olması sebebiyle kesilmiş olan zamanaşımı, davadaki son işlemden itibaren yeniden işlemeye başlayacak demektir. Bu durumda ise davalı, uzun süre,
davacının baskısı altında kalacaktır. Oysa zamanaşımı, alacaklının, hakkını uzun süre
takipsiz bırakması sebebiyle borçluda doğan güveni korumak ve onu, süresiz olarak
alacaklının baskısı altında kalmaktan kurtarmak için ihdas edilmiş bir müessesedir13.
Yani zamanaşımı, borçlunun hukuki güvenliğine ve korunmasına hizmet etmektedir ve
bu uygulamada borçlunun güvenlik duygusu ihlal edilmiş olacaktır.
Bir başka yorum tarzında ise, asgari değer üzerinden açılan davada, zamanaşımının tüm alacak yönünden kesilebilmesi için, davacının, miktar belirlendiğinde değeri
13 Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Top, Borçlar hukuku Genel Hükümler, 6. baskı,
sayfa 1382,1383 (burada zamanaşımı müessesesinin sebepleri dört başlık altında toplanmıştır: 1-Uzun süre ihtilaf
konusu yapılmayan alacağın, ya sona erdiği ya da baştan beri meydana gelmemiş olması olasılığının yüksekliği
2-Alacağa uzun süre kayıtsız kalan şahsın bu hakkının artık korunmaya değer olmadığı 3- Uzun süre önceki
ihtilafların yenilenmesinin kamuya zarar vermesi 4- Eski işler yüzünden mahkemelerin işinin artırılmaması
22 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
artırması aranacak; yani davacı değeri artırmayarak, talebini kısmi davaya döndürür
ise zamanaşımının, baştan itibaren, sadece dava edilen kısım için kesildiği kabul edilecektir. Yani zamanaşımın başlangıçta tüm alacak için kesildiği kabul edilse de, talep
sonradan kısmi davaya dönüşmekle, sanki bozucu şart gerçekleşmiş gibi, dava edilemeyen miktar için önceden ortaya çıkan kesilme sonucunun, sonradan ortadan kalktığı
varsayılacaktır. Daha açık bir ifade ile belirsiz alacak davasının, ancak davanın içinde
artırım yapıldığı takdirde bu vasfını koruyacağı kabul edilecek, artırım yapılmadığı
takdirde ise başlangıçtan itibaren kısmi dava özelliği taşıdığı sonucuna varılacaktır.
Zaten yukarıda açıklandığı üzere belirsiz alacak davası, kısmi davanın bir türevidir.
Bu yorum tarzının üstün tarafı şudur: Kısmi davada davacı, ilk dava sonuçlandıktan
ve miktar belirlendikten sonra ek dava açarak, davalıyı uzunca bir süre baskı altında
tutabilmektedir. Eğer kısmi dava, dava edilmeyen miktar için de zamanaşımını keserse,
davacı bu imkânı daha kolay bir şekilde kullanacaktır. Bu da zamanaşımı müessesesinin kabulünü gerektiren kamu yararına aykırılık teşkil edecektir. İşte bu sebeple, yani
ek dava açma imkânı yüzünden, kısmi davada zamanaşımı, sadece dava edilen kısım
için kesilir14. Oysa belirsiz alacak davasının özelliği, miktarın, davanın içinde artırılmasıdır. Bu davayı kısmi davadan ayıran özellik budur. Davacı, miktarı davanın içinde
artırmazsa dava, zaten bir türevi olduğu kısmi davaya dönüşür. Miktar davanın içinde
artırıldığında, davacının, davalıyı baskı altında tuttuğundan da söz edilemez, hakkını
uzun süre takipsiz bıraktığından da. Dava uzun sürmüş ve bu arada zamanaşımı süresi dolmuşsa, bunun kabahati, davacıya değil, yargı sistemine aittir. Yani davalının
baskı altında kalması, davacıdan değil, sistemden kaynaklanmıştır. Bu durumda, belirlenebilen asgari tutarı başlangıçta dava eden, tam miktarı belirlemesi de imkânsız
olan davacıyı, yargılama sürecinin uzun sürmesinden kaynaklanan zamanaşımı riskine
karşı korumak gerekmektedir. Özetle davacı, asgari miktarı davanın içinde artırdığı
takdirde, dava, belirsiz alacak niteliğini sürdürecek; aksi takdirde, başlangıçtan itibaren
kısmi dava olarak nitelendirilecektir. Belirsiz alacak davasında, değerin dava içinde,
genişletme yasağına tabi olmadan artırma hakkının bulunması ve bu hakkın, başlangıçtaki belirleme imkânsızlığından kaynaklanması karşısında, dava değerinin, baştan
itibaren, hükmedilen miktar olarak kabul edilmesi zorunludur. Yani davacının, daha
en başta dahi, hükmedilen miktarı dava ettiğini kabul etmek gerekecektir. Bu durumda
hem davalı, davacı tarafından baskı altında tutulmuş olmayacak hem de davacı, hakkını uzun süre akim bırakmamış olacaktır. Dolayısıyla davanın belirsiz alacak niteliğini
muhafaza ettiği hallerde, zamanaşımının, baştan itibaren alacağın tümü için kesildiği
kabul edilmelidir.
Belirsiz davada davacı, tahkikat sonucu belirlenen miktarı kabul etmek istemezse,
örneğin bilirkişi raporuna itiraz ederse ancak mahkeme itirazı reddederse ne yapacaktır? Değeri bilirkişinin belirlediği miktara artırır ve mahkeme de bu miktar üzerinden
14 Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, beşinci baskı, cilt: 1, sayfa: 979
SAYI : 25
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
23
hüküm kurarsa, zamanaşımı hangi miktar üzerinden kesilecektir? Sadece hükmedilen
miktar üzerinden kesilirse ve hüküm kanun yolu yargılamasında davacı yararına bozulur da, sonradan değerin daha fazla olduğu belirlenirse, bu fark alacak miktarı açısından zamanaşımı nasıl değerlendirilecektir? Daha doğrusu, tahkikat sonucu ortaya çıkan
miktarı eksik de bulsa, değeri artıran ve bu miktar alacağına hükmedilen davacının,
kanun yoluna başvurmakta hukuki yararı mevcut mudur? Kanımca miktarı yetersiz
bulan davacı, artırımı, bilirkişi raporuna göre değil, kendi ileri sürdüğü değere kadar
yapmalıdır. Böylece hem kanun yoluna gitme hakkı kazanacak hem de zamanaşımın bu
miktar üzerinden kesilmesini sağlamış olacaktır. Buna karşılık davacı, değeri, raporda
belirtilen miktara kadar artırır ve mahkeme de buna hükmederse, tüm talebi karşılanmış
olduğundan, kanun yoluna gitmekte hukuki yararının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Özetle belirsiz alacak davasının kötüye kullanılarak, yargı sisteminin tıkanmasının engellenmesi için; asgari tutarın altında açılan davalarda dava şartı noksanlığından
dolayı red yolu tercih edilmeli; miktarın davanın içinde artırıldığı ve böylece dava niteliğinin muhafaza edildiği belirsiz alacak davalarında, zamanaşımının, başlangıçtan
itibaren alacağın tümü üzerinden kesildiği kabul edilmeli; buna karşılık, miktar dava
içinde artırılmıyorsa, dava, başlangıçtan itibaren, kısmi davaya dönüştüğünden, zamanaşımının, sadece dava edilen değer için kesildiği sonucuna varılmalıdır. Toplumun
hukuki korunmasını sağlama hususundaki kamu yararı ile şahsi hak arama özgürlüğü
arasındaki denge bu suretle kurulabilir.
MANEVİ TAZMİNAT
Belirsiz alacak düzenlemesi ile tartışma konusu edilen hususlardan birisi de, manevi tazminat davalarıdır. Bir görüşe göre manevi tazminat davalarında, tam ve kesin
miktar, hâkimin hakkaniyete dayalı takdir hakkını kullanması ile belirleneceğinden,
davacının tam ve kesin miktarı belirlemesi imkânsızdır ve bu sebeple manevi tazminat
istekleri de, belirsiz alacak davasına konu edilebilir15.
Uygulamada, manevi tazminat taleplerinin bölünemez nitelik taşıdığı ve bu sebeple kısmi davaya konu edilemeyeceği kabul edilmektedir16. Bu görüşün gerekçesi ise,
15 Nezih Sütçü, Belirsiz Alacak Davası, Türk Hukuk Sitesi Kütüphanesi, Bilimsel Çalışmalar Bölümü www.turkhukuksitesi.com/makale_1415.htm (makalede, Hakan Pekcanıtez’in 2011 yılı baskılı “Belirsiz Alacak Davası” adlı eserine atıfla; “Burada manevi tazminat talebi bölünmemekte, aslında manevi tazminatın tamamının tespiti ile tahsili
talep edilmektedir” açıklaması yapılmıştır.
16 Yargıtay HGK’nın 25.11.2009 t. ve 2009/21-484E/2009/572 sayılı kararında: “Uyuşmazlık manevi tazminatın bölünüp bölünmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve
üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak
suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur.
Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Manevi acı, tazminata hükmedilirken
davalısına göre değişiklik göstermez. Yargıtay H.G.K. nın 25.09.1996 gün ve 1996/21-397-637 sayılı kararı ile
24 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
üzüntü ve acının zamana yayılamayacağının kabulüdür. Doktrinde ise, “manevi tazminatın hesaplanmasının mümkün olmadığı” gerekçesine dayalı bir Yargıtay içtihadına17
atıfla, manevi tazminatın, kısmi dava şeklinde açılamayacağı, yani tam dava biçiminde
açılması gerektiği ileri sürülmüştür18.
Kanımca manevi tazminatın bölünemeyeceğinin ileri sürülmesi mümkün değildir.
Öncelikle ölüm ya da bedensel bütünlüğün bozulması halinde, hatta şahsi hak ihlalinde
duyulan üzüntünün, bir anda doğup sona erdiğini kabul etmek mümkün değildir; yani
acı zamana yaygındır. İkinci olarak, bölünüp bölünemeyeceği araştırılan olgu, zararın
kendisi değil, giderim için uygulanacak yaptırım olmalıdır. Üzüntüyü hafifletebilmek
için hükmedilecek bir miktar para söz konusu olduğunda, bu paranın bölünemeyeceğini ileri sürmek doğru değildir. Kaldı ki, mala verilen zararlarda da, zararlı sonuç, bir
defada gerçekleşip bittiği halde, tazminat için öngörülen paranın bölünebileceği kabul
edilmekte ve dolayısıyla bu taleplerin, kısmi davaya konu edilmesi hususunda duraksama yaşanmamaktadır.
Ancak maddi hukukumuzda, manevi tazminatın hesaplanabilmesini mümkün kılan
araçlar ihdas edilmemiştir. Elbette hâkim, zararın kapsamını, durumun özelliklerine,
bilhassa kusurun ağırlığına göre belirleyecek (BK 51), mağdurun birlikte kusurunu,
zararın kapsamına etkisini, hakkaniyeti gözeterek indirim yapabilecektir. BK’nın 56.
maddesi uyarınca; “hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın
manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir./ Ağır bedensel zarar veya ölüm
hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir
miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” Ancak tüm bu durumlarda hâkim, hesaplama işlemi yapmayacaktır, zararı belirlerken, kusurun ağırlığı gibi hususlarda teknik
bilgi alabilecektir ancak miktarı belirlemede sadece vicdanını ve takdir hakkını esas
alacaktır. Kısaca manevi tazminatın belirlenmesi ne özel ne de teknik bilgiye bağlıdır.
Münhasıran hâkimin takdir hakkı içinde yer almaktadır. Dolayısıyla bu hak bölünebilir olsa da, hesaplanabilir değildir veya hâkimden başkası tarafından belirlenebilir
nitelik taşımamaktadır. Bir başka deyişle belirsizlik, teknik bilgi yoklundan, hukuki
değerlendirme noksanlığından vs. değil, BK’nın, bu tazminatı belirleme yetkisini münhasıran hâkime bırakmasından kaynaklanmaktadır. Böyle olunca bu davayı belirsiz
alacak davası şeklinde nitelemek, tek belirleyici olan hâkimi, hükümden önce kararını
açıklamaya zorlama sonucu doğurmaktadır. İster (belirsiz) tespit, isterse (belirsiz) eda
davası şeklinde olsun, tek belirleyici hâkimin, takdirini hükümden önce açıklamaması
durumunda, miktarın dava içinde artırılması imkânı mevcut değildir. Hâkim takdirini
karardan önce açıklar ise, bu kez de, talebin kabul edilip edilmeyeceği de dâhil olmak
13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı da bu doğrultudadır” denmektedir.
17 9. HD’nin 30.01.1979 t. ve 343/1495 sayılı kararı
18 Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, beşinci baskı, cilt: 1, sayfa: 972, 973
SAYI : 25
BELİRSİZ ALACAK DAVASI - KISMİ DAVA İLİŞKİSİ
25
üzere, reyini belli etmiş olacaktır ki, bu, tarafsızlığa gölge düşürerek, kamu yararı açısından onulmaz zararlara sebebiyet verecektir.
Üstelik Kanun’un bu dava tipi ile amaçladığı, davacıyı, hâkimin belirleyeceği kesin
miktarın değil, hükmedebileceği tahmini miktarın belirlenebilir olmaması durumundaki imkânsızlığın sonuçlarından korumaktır. Bu sebeple 107. maddenin ikinci fıkrasında: “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin
tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir” denmektedir. Yani Kanun, değerin kesin olarak belirlendiği değil, belirlenmesinin mümkün hale geldiği durumda artırım hakkı tanımıştır. Bunun ötesine geçerek,
hâkimin kesin tespitini aramak, Kanun’un amacının çok dışına çıkmakta, üstelik çok
daha önemli bir kamu yararını ihlal etmektedir; hâkimin tarafsızlığından kuşku duyulmasına yol açacaktır.
Dolayısıyla manevi tazminat taleplerinin belirsiz alacak davası tipinde ileri sürülemeyeceği kanısındayım. Kaldı ki belirsiz davada, miktar artışının tahkikat bitmeden
önce yapılması gerekmektedir. Oysa manevi tazminatın miktarı ancak hükümle ortaya
çıkacaktır. Bu da, Kanun’un, manevi tazminatı belirsiz alacak davası olarak nitelemeyi
amaçlamadığını göstermektedir. Maddi hukuk açısından, manevi tazminatın hesaplanabilmesini mümkün kılan normatif düzenlemeler yapılması yararlı olacaktır ancak bu,
kanun koyucunun görev ve yetki alanında kalan bir iştir. Kanun hükümlerini, sözcüklerin bağlamından kopartarak yorumlamak, kanun koyucunun yetkisini gasp anlamı
taşıyacaktır. Manevi tazminat istemi, belirsiz alacak davasına konu olamayınca, tespit
davası şeklinde de açılamayacaktır. Çünkü “eda davası imkânı mevcut iken, tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı” şeklindeki yerleşmiş görüş, HMK 107/3
hükmü ile sadece belirsiz alacak davaları açısından terk edilmiştir. Hükümde kısmi
eda davasından söz ediliyor olsa da, yukarıda açıklandığı üzere, bunun sebebi, belirsiz
davanın, kısmi davanın türevi olarak görülmesidir. Nitekim 107. madde, başlığından da
anlaşılacağı üzere, sadece belirsiz alacak ve tespit davalarını düzenlemektedir.
TEREDDÜTLÜ DİĞER HUSUSLAR
Tereddüt oluşan son bir iki hususa da değinmekte yarar vardır: Tam davanın kısmi
dava ile veya belirsiz dava ile veya her üçünün birlikte dava edilmesi mümkün müdür? HMK’nın 110. maddesi uyarınca: “Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden
bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için,
birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır.” Bu koşullara
uyulduktan sonra, farklı türdeki bu taleplerin birlikte dava konu edilmesi mümkündür.
Bu durumda, örneğin tam dava konusu edilmesi gereken bir talebin, diyelim belirsiz
26 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
alacak şeklinde ileri sürülmüş olması halinde, bu talep diğerlerinden ayrılarak (HMK
167) dava koşulu eksikliğinden reddedilecek, dava şartı gerçekleşmiş diğer taleplerin
incelenmesine ise devam olunacaktır.
Belirsiz tespit davasında da asgari bir değerin gösterilmesi zorunludur. Ancak tam
ve kesin miktar belirlenebilir hale geldiğinde davacı, tespitini istediği miktarı artırabilecek ve böylece tam miktar üzerinden tespit hükmü kurdurabilecektir.
Av. M. İhsan DARENDE
SAYI : 25
HIZLI İADE YÖNTEMİ : AVRUPA TUTUKLAMA EMRİ SUİİSTİMAL EDİLİYOR
27
HIZLI İADE YÖNTEMİ: AVRUPA TUTUKLAMA EMRİ
SUİİSTİMAL EDİLİYOR1
Jago Russell2
Çev.: Av. Dr. Didem Özalpat3
Avrupa Birliği 2002 yılında kişilerin bir Avrupa ülkesinden diğer bir Avrupa ülkesine iadesini sağlamak için hızlı bir yöntem olan Avrupa Tutuklama Emri kurumunu
oluşturdu. Avrupa Tutuklama Emri, Avrupa’nın terörizm tehdidine karşı tepkisinin sonucu olarak hızlı bir biçimde getirildi ve bununla sınır ötesi ağır suçla daha etkin bir
biçimde mücadale amaçlandı.
Yeni sistem, suçluların iadesinin klasik engellerini ortadan kaldırdı. “Karşılıklı tanıma” ilkesine dayanmaktadır. Bir ülke bir kişinin iadesini talep ediyorsa diğer ülkelerin
bu kararı çok soru sormaksızın tanıması gerekmektedir.
Avrupa Birliği’nin bu tip işbirliği, şüphesiz suça karşı mücadelede yardımcı olabilir.
Böylece, insanlar suç işleyip Avrupa’nın açık sınırlarından geçerek adaletten kaçamazlar. Avrupa Tutuklama Emri maalesef pratikte amacına uygun olarak kullanılmamaktadır. Nitekim müteakip davaların da gösterdiği gibi, Avrupa Tutuklama Emri bazı önemli davalarda aslında adaletsizliklere sebep oldu.
İadenin adaletsizlikle sonuçlanabileceği durumda tutuklama emirlerini kaldırmak
için hiçbir bir yol bulunmamaktadır. Örneğin, Deborah Dark, 1990 yılında verilmiş
olan altı yıllık hapis cezasını çekmesi için iadesini isteyen Fransız hükümeti tarafından
Avrupa’da takip edilmektedir.
Yeniden Tutuklanma Riski
Deborah’a uyuşturucuyla yüklü bir arabayı İspanya’dan Fransa’ya götürmesi için
komplo kurulmuştur. Uyuşturucu maddeler hakkında hiçbir şey bilmediği için bidayet
1 Law Society Gazette’te yayınlanan makale (14.01.2010) , Jago Russell’ın 12/08/2011 tarihli izni ile Türkçe’ye çevrilmiştir.
2 Fair Trials International Direktörü
Fair Trials International, kendi ülkesinden başka bir ülkede cezai takibatla karşılaşan insanların temel hakları için
mücadele eden Londra bazlı insan hakları yardım kurumudur.
3 Adana Barosu
28 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
mahkemesi Deborah’ı tüm suçlardan akladı; fakat savcı kararı temyiz etti.
Ne Deborah ne de avukatı temyiz başvurusundan haber edildiği için, hiçkimse
Deborah’ın savunmasını yapmak üzere mahkemede bulunmadı ve Deborah hapis cezasına mahkûm oldu. Deborah, bir aile tatili dönüşünde Alicante Havalimanı’nda tutuklandığı 2008 yılına kadar bu durumdan haberdar değildi. Yargılamayı beklemede
geçen bir aydan sonra, İspanya mahkemeleri aradan uzun yıllar geçtiği için kendisini iade etmeyi reddetti. Deborah Britanya’ya geri döndü; fakat Gatwick’te yeniden
tutuklandı. Neyse ki, Britanya mahkemeleri kendisini iade etmenin haksızlık olacağı
hususunda karara vardılar. Ancak, Fransa tutuklama emrini kaldırmayı reddetmektedir.
Bu da, Deborah’ın Britanya’yı terketmesi durumunda yeniden tutuklanacağı anlamına
gelmektedir.
Avrupa Tutuklama Emri ağır suçla mücadele için düzenlenmiş olmakla beraber,
Avrupa Tutuklama Emirleri çoğu kez hafif suçlar için yayınlanmaktadır. Bu, polis ve
mahkemeler üzerinde ağır bir baskı oluşturmaktadır. İnsanları Avrupa’da bir ülkeden
başka bir ülkeye hafif suçlar için göndermek aslında büyük ölçüde orantısızdır.
Örneğin, isminin açıklanmasını istemeyen MJ, İspanya’ya tatile gittiğinde onsekiz yaşındaydı. Tanınmış bir seyahat acentasından satın alındığı anlaşılan sahte iki 50
Euro’nun otel odasında bulunması sebebiyle İspanya’dayken tutuklandı. Sonunda serbest bırakıldı ve Britanya’ya geri dönmesine izin verildi. Dört sene sonra Organize
Suçlar Bürosu’ndan polis memurlarınca Avrupa Tutuklama Emri’ne dayanarak tutuklanana değin hiçbir şekilde haber almadı. İspanya’ya iade edildi ve dokuz hafta gibi
bir süreyi bilmeyerek iki sahte banknot bulundurması sebebiyle yüksek güvenlikli bir
cezaevinde geçirdi.
Yabancı Mahkemeler
Müvekkillimizlerinden Andrew Symeou, geçen Temmuz ayındaki iadesinden bu
yana bir Yunan cezaevinde aylar geçirdi. Yunan vatandaşı olmadığı için kefalet talebi
reddedildi. Britanya mahkemeleri, Andrew Symeou’ya karşı açılan davanın tanıkların dayak zoruyla alındığını iddia ettikleri iki ifadeye dayalı olduğu gerçeğini Andrew
Symeou’nun iadesini emretmeden önce dikkate almayı maalesef reddetti.
Başka bir müvekkil Garry Mann, kırk sekiz saatlik bir zaman diliminde kendisini
tutuklanmış, davası görülmüş ve mahkûm olmuş olarak bulduğu bir duruşmadan sonra
çarptırıldığı cezayı çekmek üzere Portekiz’e iade edilip edilmeyeceği kararını bekliyor.
Duruşmada hazır bulunan Britanyalı bir polis memuru, Garry’nin ne denli bir avukat
tayin etmek olanağından yoksun olduğunu ya da sağlanan çevirinin düşük niteliğinden
dolayı dava işlemlerini anlayamadığını açıkladı.
Avrupa Tutuklama Emirleri, Avrupa’da binlerce kişinin naklinde kullanıldı. 2008 yılında yaklaşık olarak 14.000 Avrupa Tutuklama Emri düzenlendi. Sadece Britanya’dan
351 kişi Avrupa Tutuklama Emri gereğince iade edildi. Bu sayıların artması bekleniyor.
Nisan ayında Britanya, tutuklama emirlerinin çıkartılmasına yönelik bir pan-Avrupa
SAYI : 25
HIZLI İADE YÖNTEMİ : AVRUPA TUTUKLAMA EMRİ SUİİSTİMAL EDİLİYOR
29
sistemine katılacak. İçişleri Bakanlığı bunun İngiltere’deki toplam tutuklama sayısının
üç katı civarında bir sayıyla sonuçlanabileceğini tahmin ediyor. Bu, sistem düzeltilmezse adaletsizlikle sonuçlanacak çok fazla dava anlamına da gelecek.
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
31
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA
TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
Av. Talih UYAR
İİK. mad. 277/I’de; iptâl davasının, «İİK. 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı tasarruflar nedeniyle açılabileceği» belirtilmiştir (İİK. mad. 277)1.
I- Maddede kullanılmış bulunan «tasarruflar» sözcüğünün hatalı olduğu doktrinde2
belirtilmiştir. Gerçekten, borçlunun ������������������������������������������������
«İİK. mad.
������������������������������������������
277 anlamında iptâl edilebilen tasarrufları» sadece «malvarlığındaki bir hakka doğrudan etki yaparak, o hakkı başkasına
nakleden veya sınırlayan, külfet yükleyen veya değiştiren veya sona erdiren hukukî
işlemler» olarak tanımlanan3 tasarruf işlemleri (tasarrufi muameleler)nden ibaret bulunmadığı gibi, tasarruf işlemlerinin ancak bir bölüm olarak dahil olduğu ve doktrinde4 «hukukî bir sonuç doğurmak üzere yapılan irade beyanları» olarak tanımlanan
«hukukî işlem»lerden ibaret değildir. Bu madde gereğince iptâli söz konusu olanlar,
«hukukî işlem» kavramından daha geniş olan, onu da içeren ve doktrinde5 «kendisine
hukuk düzenince hukukî bir sonuç bağlanmış olan beşeri (insan) fiilleri» �������������
olarak tanımlanan hukukî fiiller’dir.6 Nitekim kaynak yasanın Almanca metninde, bu konuda «tasarruf» değil «hukukî fiil» kavramı yer almaktadır.7 Bu nedenle, İİK. mad. 277 vd. geçen
«tasarruf» kavramını,«hukukî işlem»leri, «hukukî fiil»leri de içerir şekilde, en geniş
anlamıyla kabul etmek gerekir.8 Örneğin, borçlunun «protesto çekmemesi», «haksız bir
ödeme emrine itiraz etmemesi», «zamanaşımı def’inde bulunmaması», «davayı kabul
etmesi», «davadan feragat etmesi», «yeminden çekinmesi», «kanun yoluna başvurmaktan kaçınması», «hukukî işlem» olmadığı halde birer «hukukî fiil» sayılır ve iptal dava1 MADDE 277/I - «İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 nci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir...»
2 UMAR, B. Türk İcra - İflâs Hukukunda İptâl Davası, 1963, s: 54 vd.
3 TUHR, von. (Çev. Edege, C.) Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı (C: 1-2, 1983, s: 189) - SCHWARZ, A. B. Borçlar
Hukuku, s: 163 - AYİTER, K. Medeni Hukukta Tasarruf Muameleleri, 1953, s: 13
4 ATAAY, A. Medeni Hukukun Genel Teorisi, 1980, s: 317 vd. - OĞUZMAN, K. Medeni Hukuk Dersleri, 1948, s:
106 vd. - ÖZSUNAY, E. Medeni Hukuka Giriş, 1986, s: 318 vd. - İMRE, Z. Medeni Hukuka Giriş, 1994, s:205
vd. - ZEVKLİLER, A. / ACARBEY, M. B. / GÖKYAYLA, K. E. Medeni Hukuk (Giriş, Başlangıç Hükümleri, Kişiler
Hukuku, Aile Hukuku), 1999, s: 131 vd.
5 ATAAY, A. age. s: 310 vd. - OĞUZMAN, K. age. s: 99 - ÖZSUNAY, E. age. s: 319 - İMRE, Z. age. s: 207 - ZEVKLİLER, A. / ACARBEY, M. B. / GÖKYAYLA, K. E. age. s: 1295
6 UMAR, B. age. s: 54 vd. - GÜRDOĞAN, B. İflâs Hukuku Dersleri, 1966, s: 222, dipn. 615 - SARISÖZEN, İ. İcra ve
İflâs Hukukuna Göre İptal Davasında Yargılama Usulü (ABD. 1977/1, s: 52 vd.)
7 UMAR, B. age. s: 54 vd. - ÜSTÜNDAĞ, S. İflâs Hukuku, 8. Bası, 2009, s: 295
8 KURU, B. İcra ve İflâs Hukuku, C: 4, 1997, s: 3410 - KURU, B. İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2004, s: 1197
32 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
sına konu yapılabilir.9 Nitekim, İsviçre Federal Mahkemesi;10 «borçlunun anlaşmalı
olarak hakkında icra takibine geçen alacaklının» yaptığı takibe itiraz etmemesi yani
‘itirazdan kaçınması’ halinde, bu davranışa karşı, asıl alacaklıların iptal davası
açabileceğine» karar vermiştir. Yargıtay’da, «borçlunun ‘muvazaalı olarak kardeşine
borçlanıp kendisi hakkında takip yaptırıp, taşınmazlarını haciz ettirmesi işleminin,
iptal davasına konu edilebileceğini»11 belirtmiştir.
Şu halde, borçlunun gerek «dava dışındaki», gerek -sulh, feragat, kabul
gibi- «icra takibi içindeki» en geniş anlamı ile hukukî işlemleri, iptâl davasına konu
olabilecektir.12 Kısaca, borçlunun; alacaklıları aleyhine malvarlığını azaltıcı nitelik
taşıyan her türlü -en geniş anlamı ile- hukukî işlemleri, iptâl davasına konu olabilir.
İptal davasına konu olan işlemler -kural olarak- maddi hukuk bakımından
tamamen geçerli olan ancak alacaklıları zarara sokan işlemlerdir. Örneğin, «devredilen
şirket hisseleri»,13 «alacağın temliki»,14 «devredilen miras hisseleri»,15 «tapuya şerh
verilerek güçlendirilen satış vaadi sözleşmeleri»,16 «satılan taşınmazlar»,17 «boşanma
protokolü uyarınca devredilen taşınır ve taşınmazlar»,18 «havale işlemleri»,19 «parası
borçlu tarafından verilerek eşi (oğlu vs.) adına tescil ettirilen taşınır/taşınmazlar»,20
«borçlunun malvarlığının artışını önleyen işlemler»,21 «borçlunun, aleyhine açılan
tapu iptali ve tescil davasını kabul etmesi»,22 «borçlunun, miras bırakandan kalan
taşınmazlardan pay istemeyip, kendisine intikal edecek payları kardeşlerine devretmesi işlemi»,23 «borçluların, mirasın reddi konusundaki işlemleri»,24 «kişisel hakların
kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler»,25 «nam-ı müstear konusu işlemler»,26
«adi ortaklığın feshine ilişkin sözleşme»,27 «borçlu tarafından yapılan ölünceye kadar
9 UMAR, B. age. s: 54, dipn. 4 - ÜSTÜNDAĞ, S. age. s: 294
10 Bknz: BGE. 65 III, s: 133 (Naklen; ÜSTÜNDAĞ, S. Medeni Yargılama Hukuku 7. Bası, 2000, C: 1-2, s: 762)
11 Bknz: 15. HD. 15.9.1990 T. 3485/3290
12 ÜSTÜNDAĞ, S. age. s: 294
13 Bknz: 17. HD. 19.4.2010 T. 2848/3607; 22.2.2010 T. 9772/1356; 12.11.2009 T. 8068/7497
14 Bknz: 17. HD. 5.7.2010 T. 564/6375; 19.4.2010 T. 2387/3606; 1.3.2010 T. 9111/1733; 11.2.2010 T. 10446/1043 vb.
15 Bknz: 17. HD. 23.2.2010 T. 9831/1437
16 Bknz: 17. HD. 22.2.2010 T. 10739/1362; 5.5.2008 T. 1637/2353; 15.HD. 30.9.2002 T. 3158/4300
17 Bknz: 17. HD. 15.2.2010 T. 503/1144
18 Bknz: 17. HD. 11.2.2010 T. 10940/1042; 24.3.2009 T. 4342/1702; 17.2.2009 T. 3448/733
19 Bknz: 17. HD. 28.12.2009 T. 6547/8779
20 Bknz: 17. HD. 14.9.2009 T. 6101/5325; 15.6.2009 T. 2886/4235; 14.5.2009 T. 1791/3139
21 Bknz: 17. HD. 4.5.2009 T. 148/2805
22 Bknz: 17. HD. 14.4.2009 T. 5384/2350
23 Bknz: 17. HD. 14.2.2008 T. 4110/617
24 Bknz: 17. HD. 11.2.2008 T. 5540/513
25 Bknz: 15. HD. 15.5.2002 T. 1010/2526
26 Bknz: 14. HD. 19.10.2001 T. 5932/6946; 15. HD. 29.4.1993 T. 2212/2029
27 Bknz: 13. HD. 3.5.1982 T. 2826/3119
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
33
bakma sözleşmesi»28 «borçlunun, üçüncü kişideki alacağını kızına devretmesi işlemi»29
hakkında iptal davası açılabileceği gibi, borçlunun «bir taşınır ya da taşınmaz malın
başkasına bağışlaması»nın, «borç ikrarında bulunması»nın, «ticari işletmesini üçüncü
bir kişiye devretmesi»nin vs. iptali için, «iptal davası» açılabilir.
Yüksek mahkeme30 «borçlunun iptale tabi tasarruflarının üç grup altında ve
İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiş olduğunu, ancak, bu maddelerde
iptal edilebilecek bütün tasarrufların sınırlı olarak sayılmamış olduğunu, kanunun iptale tabi bazı tasarrflar için genel bir tanımlama yaparak, hangi tasarrufların iptale
tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmış (İİK. md. 281) olduğunu,
bu yasal nedenle de, davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine
dayanılmış olsa dahi, mahkemenin bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine
göre iptal kararı verilebileceğini» belirtmiştir...
II- Buna karşın;
a) «Maddi hukuk» (BK. mad. 20) bakımından hükümsüz olan işlemler
hakkında, iptâl davası açılmasına gerek yoktur.31 Çünkü, bu gibi durumlarda, tasarruf
konusu mal ya da hak, borçlunun malvarlığından çıkmamıştır. Hükümsüz olan bu
tasarrufa dayanarak, üçüncü kişinin «istihkak davası» açması halinde (İİK. mad. 97;
228) davalı alacaklı (iflâsta; iflâs masası) savunma yoluyla «hükümsüzlük iddiası»nı
ileri sürebilir. Buna karşın, alacaklı (İİK. mad. 99) ya da iflâs idaresinin, üçüncü kişiye
karşı açtığı istihkak davasında, davacı-alacaklı ya da iflâs idaresinin, «üçüncü kişinin o
malı hükümsüz bir tasarruf sonucunda ele geçirdiğini ve bu nedenle, malın borçluya ait
olduğunu» kanıtlaması gerekir. Görüldüğü gibi, aslında ayrı nitelikte davalar olmalarına
rağmen gerek «istihkak davası»nın ve gerekse «iptâl davası»nın amacı aynı olup, bu
da alacaklılarına zarar vermek isteyen borçlunun tasarruflarına karşı alacaklıları korumaktadır.32 Bu amaca, istihkak davasında, borçlu ile üçüncü kişi arasında yapılan tasarrufun hükümsüz olması nedeniyle, «malın borçlunun malvarlığından çıkmadığı» iptâl
davasında da, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarrufun geçerli olduğu, malın böylece borçludan üçüncü kişinin malvarlığına geçtiği ancak, bu tasarrufun İİK. 278 vd.
göre iptâle konu olduğu, bu nedenle davacı - alacaklının (iflâsta; iflâs masasının) «mal
borçlunun malvarlığındaymış gibi, cebri icra yolu ile, o malın bedelinden alacağını
almak yetkisine sahip olduğu» iddia edilerek ulaşılır.
b) Takip hukuku bakımından hükümsüz olan (İİK. mad. 191/1, 290)
28 Bknz: 13. HD. 16.4.1974 T. 640/925
29 Bknz: İİD. 4.11.1968 T. 9095/9886
30 Bknz: 17. HD. 7.6.2010 T. E.4656, K:5233
31 UMAR, B. age. s: 16 - ANSAY, S. Ş. Hukuk, İcra ve İflâs Usulleri, 1960, s: 325 - KURU, B. age. C: 4, s: 3413 - ULUKAPI, Ö. İcra ve İflâs Hukuku, s: 284 - GÜRDOĞAN, B. age. s: 222 - PEKCANITEZ, H. / ATALAY, O. / ÖZKAN,
M. S. / ÖZEKES, M. İcra ve İflâs Hukuku, 7. Bası, 2009, s:694 - MUŞUL, T. İcra ve İflâs Hukuku, 3. Baskı, 2008, s:
1281; 1289 - ÖZKAYA, E. İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 2004, s: 214; 1005
32 KURU, B. age. C: 4, s: 3416 - KURU, B. El Kitabı, s: 1199
34 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
işlemler hakkında iptâl davası açılmasına gerek yoktur.33 Çünkü, bu durumda, tasarruf
konusu mal ya da hak, borçlunun malvarlığından çıkmamıştır.
c) «Muvazaalı işlem»ler (BK. mad. 18) hakkında iptâl davası açılmasına gerek olup olmadığı doktrinde tartışmalıdır. Bu konuda «iptâl davası açılmasına gerek
bulunmadığını» ileri sürenler bulunduğu gibi, «iptâl davası açılabileceğini» kabul
edenler de vardır.
«Muvazaalı işlemler hakkında iptâl davası açılmasına gerek
bulunmadığını» ileri sürenlere göre,34 İİK. 277 vd. göre iptâl davasına konu olan
tasarruflar geçerli tasarruflar’dır. İşlemin muvazaalı olması halinde, işlem konusu
taşınır/taşınmazın mülkiyeti borçlu ile işlemde bulunan üçüncü kişiye geçmemiş
olduğundan, bu durumda iptâl davası açılamaz. Şeklen üçüncü kişinin üzerinde gözüken
örneğin; aracın, taşınmazın alacaklı tarafından haciz ve satışının istenmesi gerekir...
Muvazaalı işlemler hukuki sonuç doğurmadığından, «iptâl davası»na değil «istihkak davası»na konu yapılabilir: Eğer, muvazaalı tasarrufa konu yapılmış olan mal,
borçlunun elinde bulunduğu için üçüncü kişi, «istihkak davası» açarak (İİK. mad. 97)
‘malın kendisine ait olduğunu’ ileri sürerse, davalı-alacaklı veya iflas masası, «muvazaa» iddiasını -tıpkı «hükümsüzlük» iddiası gibi- davaya vereceği cevapta ileri sürebilir. Eğer mal üçüncü kişinin elinde bulunduğu için (İİK. mad. 99), alacaklı ya da
iflas masası, üçüncü kişiye karşı «istihkak davası» açmak zorunda kalmışsa, bu davada
alacaklı veya iflas masasının ‘üçüncü kişinin, o malı muvazaalı bir işlem sonucunda ele
geçirdiğini’ ileri sürmesi ve bunu kanıtlaması gerekir. Bir işlemin muvazaalı olmasından dolayı iptâli, BK’nun 18. maddesi mümkündür. Zira, muvazaada, malvarlığı devri
muvazalıdır ve bu hali ile de devir gerçekten arzu edilmiş değildir. Bu nedenle de, İİK.
mad. 277 vd. eden hükümlerin uygulanmasına ihtiyaç ve zaruret yoktur. Burada, İİK.
mad. 277 vd. hükümlerinin uygulanamamasının nedeni, muvazaalı işlemler ile borçlu
malvarlığı dışına çıkarılmış gibi görünen malların, yine borçlu malvarlığında kalmış
olması ve bu nedenle de alacaklıların müdahale alanı dışına çıkarılmamış olmasıdır...
Bu bakımdan, «muvazaa iddiası» ile «tasarrufun iptâli davası»nın bir arada bulunması
mümkün değildir...
«Muvazaalı işlemler hakkında iptâl davası açılabileceğini» kabul edenlere
göre35 borçlunun muvazaalı tasarrufları hakkında İİK. mad. 277 vd. göre iptâl davası ya
33 UMAR, B. age. s: 16 - GÜRDOĞAN, B. age. s: 222
34 UMAR, B. age. s: 17 - KURU, B. age. C: 4, s: 3413 vd. - KURU, B. El Kitabı, s: 1198 vd. - BELGESAY, M. R. İcra
ve İflas Kanunu Şerhi, 1950, s: 264 - GÜRDOĞAN, B. age. s: 222 - MUŞUL, T. age. s: 1289 vd. - MUŞUL, T. İflas
Suçları (Taksiratlı ve Hileli İflas Suçları ile Diğer İflas Suçları) 1998, s: 95, dipn. 285a - MUŞUL, T. İcra ve İflas
Hukuku ile İlgili Bilirkişi Raporları ve Hukuki Mütalâalar, 2006, s:833 vd., 899 vd., 907 vd. 1000 vd. - ÜSTÜNDAĞ,
S. age. s: 286 - ÜSTÜNDAĞ, S. Medeni Usul, İcra ve İflas Hukukçuları Toplantısı, II-III,2004, s: 207 vd. - KARATAŞ, İ. / ERTEKİN, İ. Tasarrufun İptali Davaları, 1998, s: 133 vd. - DELİDUMAN, S. Medeni Usul, İcra ve İflas
Hukukçuları Toplantısı, s: 211 - AKŞENER, H.Ş. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2007, s: 117
- ASLAN, K. Hacizde İstihkak Davası, 2005, s: 492 vd. - ATALAY, S. Türk İflas Hukuku, C: 1, s: 670 - PEKCANITEZ,
H. / ATALAY, O. / ÖZKAN, M. S. age. s: 695
35 ESENER, T. Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler, 1956, s: 108 - KOSTAKOĞLU, C. Takip Hukukunda
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
35
da BK. mad. 18’e göre muvazaalı işlemin hükümsüzlüğünün tesbiti için dava açılabilir.
Muvazaa davasının iptâl davasını bertaraf ettiği kabul edilecek olursa, İİK’nun
277 vd.’da öngörülen iptâl davasının pratik öneme kaybolmuş olur ve bu yorum şekli
borçlu ile borçlunun mal kaçırma fiiline katılan kötü niyetli üçüncü kişileri koruyucu
bir sonuç yaratacağından hukuk mantığı ile bağdaşamaz.
Bu görüşlerden hangisi daha doğrudur ve uygulamada benimsenmektedir? Konunun daha iyi değerlendirebilmesi için «muvazaa» hakkında şu hususların açıklanması yararlı olacaktır. Bilindiği gibi, «tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile gerçek
durumu onlardan gizleyerek kendi gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında
geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına» muvazaa ve bu şekilde yapılan işlemlere
de muvazaalı işlemler denilir.36 Başka bir deyişle, muvazaa; «açıklanan beyanlarının
gerçek maksatlarına uymadıklarını bildikleri halde, âkitlerin (tarafların) kastettikleri
durumdan başka bir ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermeleri hali»37 «tarafların
üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kendi gerçek iradelerine uymayan haksız eylem niteliğinde anlaşmaları»dır.38
Bu tanımlardan da anlaşıldığı gibi, «muvazaalı bir hukuki işlem»den bahsedilİptal Davaları (Yasa D. 1989/8, s: 1040 - Adalet D. 1989/6, s: 263 vd.) - Aynı görüşte: GÜNEREN, A. İstihkak Davaları ile Tasarruf İptal Davaları, 2004, s: 1017 vd. - GÜNEREN, A. Tasarruf İptâl Davaları, 2008, s:7 - AKKAYA, T.
Alacaklıdan Mal Kaçırmaya Yönelik Muvazaalı Tasarrufların İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen İptal Davasına
Konu Olup Olamayacağı Sorunu (Legal Medeni Usul ve İcra İflâs Hukuku Dergisi, 2006/3, s: 681 - YILDIRIM, M.
K. İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s: 142 - ÜLKÜ, F. M. Muvazaa Davaları ile İptal Davaları Arasındaki
İlişki (Manisa Bar. D. 1997/Tem.-Ekim, S: 62-63, s: 84) - YAVUZ, N. Alacaklılardan Mal Kaçırmaya Yönelik işlemlerin Hukuken Nitelendirilmesi Sorunu ve Bu Amaçla Yapılan Muvazaalı İşlemler Hakkındaki Yargıtay Uygulamasından Örnekler (1986/1-2, Ocak-Nisan 1986, s: 106 - Yarg. D. 1999/3, Tem./1999, s: 224 - Tür. Not. Bir. Huk. D.
Ağustos/1999, S: 103, s: 8 vd.) - KILIÇOĞLU, A. age. s: 103 - UYAR, T. İcra ve İflas Yasasında Düzenlenen İptal
Davasının Hukuki Niteliği ve Konusu (İBD. 1984/10-11-12, s: 574 vd; 581)- YAVUZ, N. Muvazaa, İnançlı İşlem,
Nam-ı Müstear ve Kanuna Karşı Hile Davaları, 2. Baskı, 2001, s. 140 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun
İptali Davaları, 3. Baskı, 2008, s:53
36 Bknz: OĞUZMAN, K. / SELİÇİ, Ö. / OKTAY, S. Eşya Hukuku, 2006, s: 301 - OĞUZMAN, K. / ÖZ, T. Borçlar
Hukuku (Genel Hükümler), 1998, s: 106 - ESENER, T. Türk Hususî Hukukunda Muvazaalı Muameleler, 1956, s:7;
Borçlar Hukuku, s: 83 - FEYZİOĞLU, F. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler). C: 1, 1976, s: 187 - TEKİNAY, S. S.
Borçlar Hukuku, 358 - ÖNEN, T. Borçlar Hukuku, 1995, s:45 - REİSOĞLU, S. Borçlar Hukuku, 1981, s: 48 - İNAN,
A. N. Borçlar Hukuku, s: 178 - TEKİL, F. Borçlar Hukuku, 1981, s: 70 - ÖZSUNAY, E. Borçlar Hukuku, 1, s: 92
- BAŞTUĞ, İ. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1984, s: 93 - AYBAY, A. Borçlar Hukuku Dersleri, 2000, s: 46 KAYNAR, R. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1975, s: 34 - SAYMAN, F. H. - ELBİR, H. K. Türk Borçlar Hukuku
(Umumi Hükümler), 1965, s: 249 - TUNÇOMAĞ, K. Türk Borçlar Hukuku, C: 1, 1976, s:291 - KURAK, N. Muvazaa
ve Yargıtay Kararları (Adalet D. 1989/4, s: 37 vd.) - SARIGÖLLÜ, E. Muvazaa (ABD. 1989/4, s: 665 vd.) - POSTACIOĞLU, İ. Nam-ı Müstear Meselesi, Vekalet ve İtimat Mukavelesi ile Muvazanın Karşılıklı Münasebetleri (İHFM.
1947, S: 3, s: 1021) - POSTACIOĞLU, İ. Gayrimenkullerin Ferağına Müteallik Akitlerde Şekle Riayet Mecburiyeti,
1945, s: 114 - ÖZSUNAY, E. Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta İnançlı Muameleler, s: 219 - UYGUR, T.
Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu, C: 1, 2003, s: 728 - KILIÇOĞLU, A. M. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler),
2004, s: 115 - KARAHASAN, M. R. Türk Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), C: 1, 2003, s: 203 - EREN, F. Borçlar
Hukuku (Genel Hükümler), 1998, s: 324 vd. - OĞUZMAN, K. / ÖZ, T. age. s: 108 vd. - OĞUZMAN, K. / SELİÇİ, Ö.
/ OKTAY, S. age. s: 301 - AKKAYA, T. agm. s: 666 - YAVUZ, N. age. s: 3
37 Bknz: İçt. Bir. K. 7.10.1953 T. 8/7 (RG. No: 8569; (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları «Yargıtay Yayınları» C:
IV, Hukuk Bölümü, s: 516 vd.)
38 Bknz: 4. HD. 13.3.2008 T. 7208/3253; 9.4.2007 T. 2654/4665
36 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
mek için; a) Tarafların iradeleri ile beyanları arasında isteyerek yaratılmış bir uygunsuzluk, b) Üçüncü kişileri aldatmak (muvazaa) niyeti, c) Taraflar arasında gizli işlemi
yaratan muvazaa sözleşmesi bulunmalıdır.
Tüm «muvazaalı işlemler»de; a) Üçüncü kişileri aldatmak için yapılmış «görünürdeki işlem», b) Görünürdeki işlemin taraflar arasında hüküm ifade etmeyeceğini tesbit eden «muvazaa anlaşması» bulunur. Bu öğeleri içeren muvazaaya «mutlak
(=âdi=basit) muvazaa» denilir.39 Bu muvazaada; taraflar aslında aralarında hukuki
işlem yapmadıkları halde üçüncü kişileri yanıltmak ve onlara karşı bir işlem yapmış
gibi görünmek amacı ile görünüşte bir işlem yapmışlardır. Örneğin; alacaklıların icra
takibinden kurtulmak için, bir borçlu, mallarını bir arkadaşına devreder ve «bu devrin
gerçekte aralarında hiç bir hukukî sonuç doğurmayacağı» borçlu ile arkadaşı arasında
kararlaştırılırsa «mutlak muvazaa» söz konusu olur... Eğer taraflar arasında yaptıkları bir işlemi, kendi gerçek iradelerine uymayan ve sırf üçüncü kişileri yanıltmak için
yaptıkları başka bir işlemin altına gizlemişlerse, bu tür muvazaaya «nisbî (mevsuf)
muvazaa» denilir.40 Bu muvazaa türünde, görüldüğü gibi, «görünürdeki işlem» ve
«muvazaa anlaşması» yanında ayrıca -tarafların gerçek iradelerine uygun- bir «gizli
işlem» bulunur. Örneğin; taraflar gerçekte «bağışlama» yapmak istedikleri halde, bunu
«satış sözleşmesi» biçiminde yaparlar. Böylece, görünürdeki işlem «satış» olduğu halde, gizli işlem «bağışlama»dır.
Tarafların üçüncü kişileri yanıltmak için, muvazaalı olarak yaptıkları (görünürdeki) işlemin -bu konuda Borçlar Kanununda açık bir hüküm olmamakla beraber«hükümsüz (bâtıl) olduğu» gerek doktrin41 ve gerekse Yargıtay42 tarafından öteden
beri duraksamasız belirtilmiştir. Hükümsüzlüğün nedeni, taraflarca açıklanan beyanların, onların gerçek iradelerine uymaması, başka bir deyişle bu beyanların «irade
beyanı» niteliği taşımamasıdır... Görünürdeki işlemin hükümsüzlüğü taraflarca ileri
sürülebileceği gibi, bunu ileri sürmede hukuki yararı bulunan üçüncü kişiler (örneğin; işlemde bulunan kimsenin alacaklıları) tarafından da ileri sürülebilir. Hakim de,
muvazaayı kendiliğinden dikkate alır. Ayrıca, muvazaa iddiası, taraflarca herkese karşı
ileri sürülebilir. Ancak; a) BK. mad. 18/II uyarınca, yazılı borç ikrarına dayanarak muvazaalı alacağı iktisap etmiş olan iyiniyetli (MK. mad. 3) üçüncü kişilere karşı borçlu;
39 Ayrıntılı bilgi için bknz: ESENER, T. age. s: 41 vd. - FEYZİOĞLU, F. age. s: 192 - TEKİNAY, S. S. 360 - ÖNEN, T.
age. s: 47 - REİSOĞLU, S. age. s: 49 - İNAN, N. age. s: 179 - OĞUZMAN, K. / ÖZ, T. age. s: 109 - EREN, F. age. s:
318 - KILIÇOĞLU, A. age. s: 100 - ÖZKAYA, E. s: 173 vd. - TEKİL, F. age. s: 68 - ÖZSUNAY, E. age. s: 93 - AKBAY,
A. age. s: 47 - KURAK, N. agm. s: 38 - SARIGÖLLÜ, E. agm. s: 667 - YAVUZ, N. age. s: 4
40 Ayrıntılı bilgi için bknz: ESENER, T. age. s: 42 - FEYZİOĞLU, F. age. s: 192 vd. - TEKİNAY, S. S. age. s: 360
- ÖNEN, T. age. s: 47 vd. - ÖZSUNAY, E. age. s: 94 - İNAN, A. N. age. s: 180 vd. - KURAK, N. agm. s: 38 - SARIGÖLLÜ, E. agm. s: 668 - ÖZKAYA, E. age. s: 174 vd. - EREN, F. age. s: 318 - OĞUZMAN, K. / ÖZ, T. age. s: 109
- KILIÇOĞLU, A. age. s: 100 - YAVUZ, N. age. s: 4 vd.
41 Ayrıntılı bilgi için bknz: ESENER, T. s: 49 vd. - FEYZİOĞLU, F. age. s: 195 - İNAN, A. N. age. s: 182 vd. - REİSOĞLU, S. age. s: 50 vd. - ÖZSUNAY, E. age. s: 97 vd. - AKBAY, A. age. s: 47 vd. - TUNÇOMAĞ, K. age. s: 300
vd. - YAVUZ, N. age. s: 5
42 Bknz: HGK. 3.6.1964 T. 422/398 (RENDA, N. / ONURSAN, G. Borçlar Hukuku (Dördüncü Hukuk Dairesinin Emsal
Kararlarıyla, C: II), 1973, No: 376 vb.)
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
37
muvazaa iddiasında bulunamaz. b) Muvazaalı bir sözleşme gereğince bir malı devralan
kimse, emin sıfatıyla zilyet durumunda olduğundan, ondan iyiniyetle o malı iktisap
eden kimsenin iktisabı korunur (MK. mad. 990) ve ona karşı muvazaa iddiasında bulunulamaz. c) Muvazaalı sözleşme ile mülkiyeti devredilen bir taşınmaz ise, görünürde
malik lehine olan tapu kaydına, iyiniyetle güvenerek, ondan o taşınmazı iktisap eden
kimsenin bu iktisabı korunur (MK. mad. 1023) ve ona karşı muvazaa iddiası ileri sürülemez.
Görünürdeki işlemin hükümsüzlüğü -taraflarca ve üçüncü kişilerce- def’i olarak ileri sürülebileceği gibi43 bu konuda -taraflarca ve üçüncü kişilerce- bir davada da
açılabilir.44 Bu davada, yapılan görünürdeki işlemin, «muvazaa nedeniyle hükümsüz
olduğunun tesbiti» istenir. Bu dava hukukî niteliği bakımından bir «menfi tesbit
davası»dır.
Görünürdeki (muvazaalı) işlem, belirtildiği şekilde «hükümsüz» olur ve belirtilen sonuçları doğururken, görünürdeki işlemin altında (gizli) bir işlem varsa -yani,
bir «nisbi muvazaa» söz konusu ise- bu gizli işlem, tarafların gerçek iradelerine uygun
olduğu için, genel ve (şekil) koşulları yerine getirilerek yapılmış ise, geçerli olur.45
Buraya kadar -konumuz bakımından önem taşıdığı için- niteliğini belirtmeye
çalıştığımız «muvazaalı işlemler» hakkında, İİK. mad. 277 vd. göre «iptâl davası açılamayacağı» doktrinde46 genellikle belirtilmesine rağmen, kanımızca -biraz sonra değineceğimiz Yargıtay’ın bu konudaki içtihatlarındaki görüşe de katılarak- «muvazaalı
işlemler hakkında iptâl davası açılabileceğini- kabul eden görüş47 daha doğrudur.
«Muvazaa davası» -daha doğrusu; yapılan işlemin muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğunu belirtmek için açılan tesbit davası- ile «iptâl davası» güttükleri amaç
bakımından birbirlerine yaklaşırlarsa da, gerçekte, nitelikleri, koşulları, doğurduğu
sonuçlar bakımından birbirinden farklıdırlar. «İptal davası»da, borçlunun tasarruf
işlemlerinden zarar gören -ve elinde «aciz vesikası» bulunan- alacaklılar tarafından
açılabilir. Ancak, «iptâl davası», borçlu tarafından geçerli olarak yapılan tasarruf
işlemlerinin -davacı bakımından- hükümsüz olduğunu tesbit ettirmek için açıldığı halde,
«muvazaa davası»nda, borçlunun yaptığı tasarruf işleminin gerçekte hiç yapılmamış
olduğunun tesbiti istenir... «İptal davası... aynî olmayıp kişisel (şahsi) bir dava olduğu
halde, «muvazaa davası» ayni bir davadır ve sonunda muvazaa kanıtlanırsa, dava
konusu mal, borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış hale gelir. Taşınmaza ilişkin
muvazaa davalarında, hakim «tapu kaydınında (borçlu adına) düzeltilmesine» karar
43 ESENER, T. age. s: 56 - ÖZSUNAY, E. age. s: 97 - İNAN, A. N. age. s: 183 - von Tuhr. A. Borçlar Hukuku, C: 1-2
(Terc. Edege, C.) s: 274 - TUNÇOMAĞ, K. age. s: 301
44 ÖZDİL, Z. Sözleşmenin Tarafı Olmayan Kişinin «Muvazaa» İddiası (Yarg. D. 1984/4, s: 444 vd. - İzmir Bar. D.
1984/4, s: 33 vd.) - YAVUZ, N. age. s: 6
45 ESENER, T. age. s: 102 vd. - von Tuhr. A. age. s: 274 - TUNÇOMAĞ, K. age. s: 301
46 Bknz: Yuk. dipn. 33 civarı
47 Bknz: Yuk. dipn. 34 civarı
38 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
verir. «Muvazaa iddiası» zamanaşımına bağlı olmadan ileri sürülebildiği halde48 49
«iptâl davası»nın, tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren en geç hak düşürücü süre olan
beş yıl içinde açılması gerekir (İİK. mad. 284).
«Muvazaalı tasarrufun hangi tarihte yapıldığı» önem taşımamasına -ve bu
nedenle; az önce belirttiğimiz gibi her zaman muvazaa iddiasının ileri sürülebilmesine
rağmen; «iptâl konusu tasarrufun İİK. mad. 277 vd. göre iptâl davası sonucunda iptâl
edilebilmesi için, davacı alacaklının alacağının doğumundan sonra yapılmış olması»
öteden beri Yargıtayın yerleşmiş içtihatları ile istenmektedir...
Aynı amaca yönelik bulunmakla beraber, nitelikleri, koşulları birbirinden farklı
olan bu davalar karşısında, alacaklıların durumu ne olmalıdır?
Kanımızca, borçlunun muvazaalı bir işlemde bulunduğunu öğrenen alacaklı,
dilerse İİK. mad. 277 vd. göre «iptâl davası» dilerse BK. mad. 18’e göre «muvazaa davası» (daha doğrusu, yapılan işlemin muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğu konusunda
tesbit davası) açabilmelidir. Alacaklının, muvazaalı işlem hakkında «iptal davası» açamayıp, «muvazaa davası» açması gerektiğini savunmak, teorik esaslara uygun olmakla
beraber, özellikle, muvazaa davalarında, «muvazaa iddiasının isbatı» konusunda alacaklılar çok güç durumda kalabilir. Gerçekten, «muvazaanın üçüncü kişilerce isbatında
yazılı delile gerek yok ve bu konuda tanık dinletilebilirse»de50 alacaklı, muvazaa iddiasını kanıtlayabilmek için tanık beyanından da yararlanmıyor olabilir. Halbuki, iptal
davasında davacı - alacaklı, borçlunun muvazaalı işlemi hakkında tanık dinletmeden de
-dava konusu işlemin, kanunun öngördüğü belirli kimseler arasında veya belirli süreler
48 ESENER, T. age. s: 107 - ÖZKAYA, E. age. s: 215-1006 - UYGUR, T. age. C: 1, s: 734 - OĞUZMAN, K. / SELİÇİ,
Ö. / ÖZDEMİR, S. O. age. s: 301, dipn. 319 - ALTAY, S. age. C: 1, s: 671 - YAVUZ, N. age. s: 6
49 Bknz: «...Muvazaa iddiasına dayanan davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süre söz konusu olamaz. Anılan yön,
yargısal uygulamada benimsenmiş bulunmaktadır...» ‘1. HD. 10.12.1987 T. E: 9438, K: 11993’ (YKD. 1988/4, s:
469)
- «...bu temlikin muvazaalı olup geçerli bulunmadığını ileri sürerek işbu iptâl ve tescil davasını açmıştır. Böylece
dava, mülkiyete ve aynî hakka ilişkindir. Bu tür davalarda kural olarak dava zamanaşımı sözkonusu olmaz.
Bu nedenle, olayda BK’nun 125. ve MK’nun 638. maddelerinin uygulama yeri yoktur...» ‘1. HD. 28.2.1984 T.
E:1206, K: 2145’ (Manisa Bar. D. 1985/Temmuz, s: 17)
- «...muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı konusu gerek uygulamada ve gerekse bilimsel görüşlerde oybirliği ile benimsenmiş bulunduğuna; bu nedenle hakimin muvazaayı istek olmaksızın resen gözönünde tutması
gerektiğine; muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zamanın geçmesi ile görünüşteki işlemin geçerli hale
geleceği kuşkusuz bulunduğuna, muvazaanın gerek def’an ve gerekse dava yolu ile her zaman ileri sürülebileceğine, bir başka ifadeyle muvazaa iddialarında zamanaşımı söz konusu olmadığına göre (Kenan Tunçomağ; Türk
Borçlar Hukuku, C: 1, Genel Hükümler, s: 300 vd., özellikle dipn. 19 ile ilgili metin ve dipnotta anılan eserler;
Becker, Borçlar Kanunu Şerhi, 87). Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak
gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ‘HGK. 22.6.1983 T. E: 1981/1-497, K: 1983/713’
(İKİD. 1983/10, s: 2090 - YKD. 1984/2, s: 189 - Bursa Bar. D. 1984/Kasım, s: 30)
- «...Borçlar Yasasının 18. maddesine dayanılarak açılan iptâl davalarında zamanaşımı söz konusu değildir. Hal
böyle olunca, yazılı olduğu üzere, davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. ‘1. HD. 25.1.1983
T. E: 1982/14813, K: 1983/430’ (Yayımlanmamıştır)»
Aynı doğrultuda: 17. HD. 12.6.2008 T. E: 630, K: 3223
50 ESENER, T. age. s: 109 - FEYZİOĞLU, F. age. s: 210 - TUNÇOMAĞ, K. age. s: 312 - İNAN, A. N. age. s: 187 POSTACIOĞLU, İ. Şehadetle İspat Memnuiyeti ve Hudutları, 1964, s: 230 - ÖZKAYA, E. age. s: 206
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
39
içinde yapılmış olduğunu (İİK. mad. 278, 279, 280) kanıtlamak suretiyle- kendi yararına, tasarrufun iptali konusunda, mahkemeden bir karar alabilir.
Davacı - alacaklı, «muvazaa»yı her türlü kanıtla isbat edebilecek durumda ise,
«muvazaa davası» açabileceği gibi, «iptâl davası»da açabilir. Ancak, iptâl davası süreye bağlı olduğundan (İİK. mad. 284) eğer davacı - alacaklı, bu süreyi geçirmişse ya da
iptâl davasına konu ettiği tasarruf, İİK. mad. 278, 279 ve 280’deki bir ve iki yıllık sürelerden daha önce yapılmışsa, davacı - alacaklının «muvazaa davası» açması gerekir.
Çünkü, bu dava, zamanaşımına bağlı olmadığından, her zaman açılabilir.51
Eğer davacı - alacaklı, açtığı «muvazaa davası»nı kazanırsa, mahkemeden alacağı ilâmı, icra dairesine sunarak, dava konusu taşınmazın -borçlunun borcundan dolayı- haczedilmesini isteyebilir. Ayrıca «iptâl davası» açmasına gerek yoktur.52
Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan anlaşıldığı gibi, davacı - alacaklının,
borçlunun yaptığı muvazaalı tasarrufun iptâlini isteyebilmesine karşı çıkmamak gerekir. Aksi takdirde, «muvazaalı olan, dolayısı ile hükümsüz olan hiç bir hukukî sonuç
doğurmamış olan bir işlemin iptâli istenemez» gerekçesiyle, alacaklıların bu dava hakkından yararlanamayacakları ileri sürülürse, borçluların uygulamada sık sık başvurdukları pek çok muvazaalı işlemlere göz yumulması gerekir. Örneğin; borçlu, alacaklılarının muhtemel icra takibinden etkilenmemek ve mallarının haczini önlemek için, bir
yakınına muvazaalı olarak borç senedi verip, maaşına haciz koydurursa ya da bir taşınmazı üzerine muvazaalı borç ikrarında bulunup ipotek kurdurursa, gerçek alacaklıları
bu tasarrufların «muvazaalı olduğunu» nasıl kanıtlıyacaklardır? Eğer bu gibi durumlarda «alacaklılar, iptal davası açamasınlar, çünkü ortada geçerli bir tasarruf yoktur,
muvazaa davası açsınlar» denilirse, muvazaanın isbatı konusundaki güçlük -hatta,
imkansızlık- nedeniyle, borçluların kötüniyetli davranışı ödüllendirilmiş olur. Halbuki, bu gibi durumlarda borçlulara «iptal davası» açma olanağı da tanınırsa, alacaklılar
hiç olmazsa, İİK. mad. 278-280’de öngörülen durumların varlığını -örneğin; borçlu ile
işlemde bulunan kimsenin, borçlunun İİK. mad. 278/III-1’de öngörülen hısımı ya da
evlatlığı olduğunu veya kurulan ipoteğin İİK. mad. 279/III-1’deki bir yıllık süre içinde
kurulmuş olduğunu- kanıtlamak suretiyle, borçlunun muvazaalı olarak yaptığı tasarrufu iptal ettirerek, bu tasarruftan etkilenmeyebilirler...
Veya, belirtilen durumlarda «iptâl davası açılamaz yahut iptâl davası açılmasına gerek yoktur, çünkü muvazaalı tasarruflar hiçbir hüküm doğurmadığından, bu işleme konu mal ve alacaklar borçlunun malvarlığı dışına çıkmamış olduğundan alacaklı
bunları haciz ettirip, sattırarak -gerekirse istihkak davası açarak- alacağına kavuşabilir» şeklinde düşünülürse; borçlu tarafından muvazaalı olarak başkasına devredilmiş
(ya da üzerinde ipotek kurulmuş uzun süreli kira şerhi verilmiş) taşınmaz ya da sicile
kayıtlı (kara, deniz ve hava taşıtları vb. gibi) taşınırlar hakkında alacaklının -yapılan
51 Bknz: Yuk. dipn. 47, 48 civarı
52 ESENER, T. age. s: 107
40 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
devir ya da ipotek işlemini yok sayarak- «haciz» ve «satış» işlemini yürütmesi teknik
olarak mümkün değildir. «Bu gibi durumlarda ‘İİK. mad. 94/II uyarınca alacaklının
talebi üzerine icra müdürlüğünce tasarruf konusu taşınmazın tapu kaydı üzerine haciz
konulabileceği’ konusundaki görüşün uygulamada benimseneceğini sanmadığımız gibi
İcra ve İflâs Kanunu hükümlerini öteden beri çok dar yorumlayan Yargıtay 12. Hukuk
Dairesinin de bu görüşe sıcak bakacağını sanmıyoruz...
Alacaklıların «muvazaa nedeni»ne dayanarak İİK. mad. 277 vd. göre iptâl davası açamamalarını istemek teorik esaslara uygun olmakla beraber bu görüş uygulamada özellikle taşınmazlara ve sicile kayıtlı taşınırlara ilişkin muvazaalı işlemlerden
kaynaklanan tüm sorunları çözememektedir...
Sonuç olarak, borçlunun malvarlığını azaltmak (mal kaçırmak) amacıyla yaptığı muvazaalı işlemlerden zarar gören alacaklı dilerse özel hüküm niteliğindeki İİK.
mad. 277 vd. göre iptâl davası, dilerse genel hüküm niteliğindeki BK. mad. 18’e göre
muvazaa davası açabilir.53 54 İİK. mad. 277 vd.’da düzenlenmiş «iptâl davası», genel
hükümlere (BK. mad. 18) göre «muvazaa davası» açılmasını önlemez…55 Ayrıca davacı-alacaklı bu konuda mahkemede terditli (kademeli) dava da açabilir (HUMK. mad.
74, 179/5). Yani; borçlunun mal kaçırmak amacıyla yaptığı tasarruflardan zarar gören alacaklı, açtığı davada önce «işlemin muvazaalı olduğunun tesbiti ile buna göre
hüküm kurulmasını» (yani; borçlunun yaptığı işlemin hükümsüzlüğünün, hiç yapılmamış olduğunun tesbitini), bu (muvazaa) iddiasının kabul edilmemesi halinde ise «İİK.
mad. 277. vd. göre tasarrufun iptâline karar verilmesini» talep edebilir. Ya da önce
«İİK. mad. 277 vd. göre tasarrufun iptâlini» bu kabul edilmediği taktirde «muvazaa
nedeniyle hükümsüzlüğün tesbitine karar verilmesini» isteyebilir. Davacı birinci halde
«ispat yükünün gereğini yerine getirmeme ihtimalini dikkate alarak, ikinci halde ise
«iptâl sebeplerine ilişkin objektif koşulların gerçekleşmeme ihtimali nedeniyle» terditli
(kademeli) talepte bulunur.56
Hatta doktrinde,57 bu davaların birbirinden farklı olmaları nedeniyle, aynı
anda ayrı ayrı açılarak görülebileceği, bu durumda «derdestlik itirazı»nda bulunulamayacağı ve birisinde verilen kararın diğeri için «kesin hüküm» teşkil etmeyeceği ancak,
«muvazaa davası» sonuçlanıp karar kesinleştiğinde, «iptâl davası»nın konusuz kalacağı ileri sürülmüştür...
nedir?
Yargıtay’ın «muvazaa nedenine dayalı iptâl davaları» konusundaki tutumu
53 Bknz: 1. HD. 22.5.1984 T. 3005/6104
54 Aynı görüşte AKKAYA, T. agm. s: 681 - ÖZKAYA, E. age. s: 215
55 Bknz: 15. HD. 11.10.1993 T. 3423/3940
56 AKKAYA, T. agm. s: 677 vd. - ASLAN, K. Hacizde İstihkak Davası, 2005, s: 493 - ALTAY, S. Türk İflas Hukuku,
2004, C: 1, s: 671 - BELGESAY, M. R. İcra ve İflas Hukuku, 2. Cilt, İflas, 1946, s: 88 - BELGESAY, M. R. İcra ve
İflas Kanunu Şerhi, 1949, s: 264
57 ÖZKAYA, E. age. s: 215
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
41
Yerel mahkemeler tarafından İİK. 277 vd. dayanılarak açılan davalar sonucunda verdikleri kararlar, yakın zamana kadar temyizen Yargıtay 15. Hukuk Dairesi tarafından incelenmekteyken (daha önce bu kararlar Yargıtay İİD. ve 12. Hukuk Dairesi
ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından inceleniyordu) 1.2.2007 tarihli Yargıtay
Başkanlar Kurulu Kararı ile 29.1.2007 tarihinden itibaren Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından incelenmeye başlanmıştır (Bknz: Yargıtay Kararları Dergisi, Mart/2007,
s: 424). Ayrıca, «muvazaa (BK. mad. 18) nedenine dayalı iptâl» (veya «iptâl ve tescil) istemleri hakkında yerel mahkemeler tarafından verilmiş olan kararlar öteden beri
-«haksız fiil»den kaynaklanmaları nedeniyle- temyizen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
tarafından incelenmektedir.
Bu Dairelerin (ve Dairelerin kararlarına karşı yerel mahkemelerce «direnme kararı» verilmesi üzerine, uyuşmazlığı çözümleyen Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu’nun) olaya bakış açısı farklı olmuştur.
Gerçekten;
A) Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, bu konudaki içtihatlarında;
- « ‘Cironun muvazaaya dayalı olduğu’nun, iptâl davasına konu
yapılabileceğini»58
- «Muvazaalı borç ikrarlarının, iptâl davasına konu edilebileceğini»59
B) Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, bu konudaki içtihatlarında;
- «Muvazaalı borç ikrarının (borçlanmanın) iptâl davasına konu olabileceğini»60
- «Muvazaalı taşınmaz devir işlemi hakkında iptâl davası açılabileceğini»61
belirtilmişken;
C) Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, bu konudaki içtihatlarının bir kısmında
«muvazaalı işlemler hakkında iptâl davası açılabileceğini» bir kısmında ise «iptâl
davasının geçerli tasarrufları için sözkonusu olabileceğini, muvazaalı tasarruflar için
iptâl davası açılamayacağını» aşağıda sunulduğu şekilde belirtmiştir:
aa) - « ‘Muvazaalı’ borç ikrarı ve takip hakkında İİK’nun 277 vd. göre iptâl
davası açılabileceğini»62
- « ‘Borçlunun muvazaalı olarak diğer davalı üçüncü kişiye borçlandığı’ ileri
58 Bknz: 12. HD. 14.3.1988 T. 5283/2978
59 Bknz: İİD. 9.6.1966 T. 8057/8007
60 Bknz: 13. HD. 13.2.1978 T. 5021/535
61 Bknz: 13. HD. 18.4.1975 T. 2153/2622
62 Bknz: 15. HD. 20.2.2002 T. 5385/865; 15.11.1999 T. 4175/4058
42 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
sürülerek, bu borç senedinin iptâli istemiyle İİK. 277 vd. göre dava açılabileceğini»63
- «Muvazaalı işlemler hakkında iptâl davası açılabileceğini»64
- « ‘Borçlunun ‘muvazaalı olarak kardeşine borçlanıp, kendisi hakkında takip
yaptırıp taşınmazlarını haciz ettirmesi’ işleminin iptâl davasına konu edilebileceğini»65
bb) - «Tasarrufun iptâli davalarının kanun uyarınca geçerli tasarruflar için
sözkonusu olabileceğini, başka bir deyişle muvazaalı olmayan, geçerli satışların
tasarrufun iptâli davasının konusunu teşkil edebileceğini»66
- «İİK. 277 vd. göre iptâl davası açma hakkının, genel hükümlere göre (BK.
18) muvazaa davası açılmasını engellemeyeceğini»67
belirtmiştir.
D) Bugün iptâl davası hakkında verilen kararları temyizen inceleyen Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, bu konudaki içtihatlarında;
- «‘Borçlu ile üçüncü kişi arasındaki icra takibinin kendi alacağının tahsilini
önlemeye yönelik olduğu’ iddiası ile davacı-alacaklı tarafından açılmış olan ‘alacağın muvazaalı olduğunun tesbiti ve takibin iptaline karar verilmesi’ istemini içeren
davanın ‘tasarrufun iptali’ (İİK. 277 vd.) değil ‘muvazaanın iptali’ (BK. 18) davası
olduğunu; bu davada, davacı tarafından davalı-borçlu hakkında açılmış olan ‘tazminat davası’nın kesinleşmesi beklenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»68
- «Borçlu ile üçüncü kişi arasındaki işlemin ‘muvazaa nedeniyle’ iptalinin
istenebileceğini»69
- «İptal davalarının ‘borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların
hükümsüz kılınması için ‘açıldığını’ muvazaa davalarının ise ‘borçlunun yaptığı tasar������
rufi işlemin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi’ amaçladığını, İİK. 277
vd.’da düzenlenmiş olan iptal davası açma hakkının, davacının genel hükümlere göre
muvaza nedenine dayalı dava açmasına engel teşkil etmediğini»70
- «���������������������������������������������������������������������������
����������������������������������������������������������������������������
Mal kaçırmak amacı ile muvazaalı olarak yapılan satışın iptalinin istenebi63 Bknz: 15. HD. 24.10.1994 T. 3652/6122; 5.4.1994 T. 1516/2040
64 Bknz: 15. HD. 5.3.1992 T. 917/1106; 14.11.1990 T. 4381/11547
65 Bknz: 15. HD. 15.9.1990 T. 3485/3260
66 Bknz: 15. HD. 18.9.2002 T. 3326/3957; 16.1.2002 T. 5624/97; 5.6.2001 T. 2478/3026; 15.2.2001 T. 514/873;
29.11.2000 T. 4908/5266
67 Bknz: 15. HD. 11.10.1993 T. E: 3423/3940
68 Bknz: 17. HD. 28.9.2009 T. 6788/5741
69 Bknz: 17. HD. 24.7.2009 T. 6030/1710
70 Bknz: 17. HD. 12.5.2009 T. 2906/3094
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
43
leceğini, bu durumda İİK. 278, 279 ve 280. maddelerde öngörülen iptal sebeplerinin
araştırılması gerekeceğini»71
- «Muvazaaya dayalı olarak tasarrufun iptâli davası açılabileceğini, muvazaalı işlemin dışında kalan davacı-alacaklının, muvazaa iddiasını her türlü delille isbat
edebileceğini»72
- «Muvazaalı borç ikrarının (ve icra takibinin) iptâli için dava açabileceğini»73
- «‘Tasarrufun iptâli davası’ ile ‘muvazaa (BK. 18) nedeniyle tapu ip-tâli ve
tescil davası’nın terditli olarak açılabileceğini, muvazaa hukuki nedenine dayalı davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin söz konusu olmadığını»74
- «Muvazaa nedenine dayalı iptâl davaları» ile «İİK. 277 vd. dayalı iptâl
davaları» arasında sadece güttükleri «amaç» bakımından bir benzerlik bulunmadığı;
İİK. 277 vd. dayalı iptâl davalarının «borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış olan
bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için» açıldığı, buna karşın muvazaa davalarının ise «alacaklı ve borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış
olduğunu tesbit ettirmeyi» amaçladığı, bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının
icra takibine geçmesine ve aciz belgesi almasına gerek bulunmadığı sadece davacının,
danışıklı (muvazaalı) işlemde bulunmuş olan kişide bir alacağının bulunmasının yeterli
olduğu, İİK’nun 277 vd. maddelerinde düzenlenmiş olan iptâl davası açma hakkının,
davacının genel hükümlere (BK. 18) dayanarak «muvazaa davası»nı açmasına engel
teşkil etmediği, davacının muvazaa iddiasını kanıtlaması durumunda, iddianın dava
konusu taşınmazın aynına ilişkin olmayıp, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu
gözetilerek, dava sonucunda İİK’nun 283/I. maddesinin benzetme yoluyla (kıyasen)
uygulanarak «iptâl ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazın haciz ve satışını
isteyebilmesi» yönünde hüküm kurulması gerekeceğini»75
- «Davacı-alacaklının dilerse BK’nun 18. maddesine göre, dilerse İİK’nun
277 vd. göre ‘muvazaa sebebiyle’ iptâl davası açabileceğini; HUMK’nun 76. maddesine göre ‘bir davada ileri sürülen maddi olgu ve bulgulara göre yasa maddelerini bulmak ve davanın hukuki nitelendirmesi yapmanın hakimin doğrudan görevi olduğunu»76
belirtmiştir.
E) Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu konudaki içtihatlarında;
71 Bknz: 17. HD. 18.5.2009 T. 1716/3303
72 Bknz: 17. HD. 19.11.2008 T. 2804/5381; 4.11.2008 T. 3947/5089; 15.5.2008 T. 5260/6830
73 Bknz: 17. HD. 16.9.2008 T. 1246/4471; 15.4.2008 T. 1204/1936
74 Bknz: 17. HD. 17.6.2008 T. 630/3223; 27.3.2008 T. 5099/1546
75 Bknz: 17. HD. 8.10.2007 T. 4397/3011
76 Bknz: 17. HD. 15.11.2007 T. 3042/3663; 17.7.2007 T. 3519/2534
44 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
- «İİK. 277 vd. ve BK. 18’e göre ‘muvazaa’ nedeniyle iptal davası
açılabileceğini»77
- «Danışıklı (muvazaalı) olan bir hukuki işlem ile üçüncü kişiye zarar verilmesinin, ona karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğinde olduğu, üçüncü kişinin danışıklı
(muvazaalı) işlem ilehaklarının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için, onun danışıklı işlemde bulunanda bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek
amacıyla danışıklı işlemin yapılmış olması gerektiğini»78
- «BK›nun 18. maddesine dayalı tasarrufun iptali davalarında, İİK›nun 277.
maddesinde düzenlenen koşulların aranmayacağını»79
- «Muvazaalı icra takibinin iptâli için iptâl davası açılabileceğini»80
- «Davacı alacaklı tarafından ‘kendisine borçlu olan davalı ile diğer davalı
üçüncü kişi arasındaki işlemin, danışıklı (muvazaalı) olduğu, kendisini alacağından
yoksun bırakmak amacıyla yapılmış olduğu ileri sürülerek BK. 18’e dayanılarak iptal
davası açılabileceğini, muvazaanın, onlara karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğinde
olduğunu, bu davanın dinlenebilmesi için, davacı-alacaklının ayrıca ‘aciz belgesi’ne
dayanmak zorunda olmadığı, davadan muvazaanın varlığının anlaşılması halinde, İİK.
283/1’e göre ‘iptal ve tescil olmaksızın taşınmazın haciz ve satışının istenebileceğine’
karar verilmesi gerekeceğini»81
- «Muvazaanın ‘tarafların, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kendi gerçek
iradelerine uymayan haksız eylem niteliğinde anlaşmaları’ olduğunu, muvazaa
iddiasının her zaman ileri sürülebileceğini (bu durumda zamanaşımının ya da hak
düşürücü sürenin söz konusu olmayacağını)»82
- «Muvazaalı işlemler (haciz, satış, ipotek vs.) hakkında iptâl davası
açabileceğini»83
- «Danışıklı (muvazaalı) işlem (BK. 18) nedeniyle, hakları zarara uğratılan
üçüncü kişilerin, bu danışıklı (muvazaalı) işlemin geçersizliğini ileri sürebileceklerini,
çünkü danışıklı (muvazaalı) bir hukuki işlemin onlara karşı işlenmiş bir ‘haksız
fiil’ niteliğinde olduğu, ‘desteklerini öldüren’ davalının (ya da ‘trafik kazasında
yaralanmasına neden olan’ davalının veya ‘boşanma davasına bağlı olarak açılan
maddi/veya manevi tazminat davalarında, boşandığı eşinin’) diğer davalıya-kendilerine
77 Bknz: 4. HD. 24.3.2010 T. 2797/3315; 11.3.2010 T. 15119/2684; 13.7.2009 T. 7584/9369 vb.
78 Bknz: 4. HD. 12.5.2009 T. 12633/6745
79 Bknz: 4. HD. 5.3.2009 T. 7929/3172
80 Bknz: 4. HD. 1.5.2008 T. 2996/6066; 8.11.2007 T. 12753/13696; 31.5.2007 T. 4760/7445
81 Bknz: 4. HD. 17.3.2008 T. 6100/3475; 17.3.2008 T. 1813/3444; 21.2.2008 T. 5775/2100 vb.
82 Bknz: 4. HD. 13.3.2008 T. 7208/3253; 9.4.2007 T. 2654/4665
83 Bknz: 4. HD. 10.12.2007 T. 2393/15778; 24.5.2007 T. 5742/7066; 13.12.2004 T. 6067/14091 vb.
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
45
tazminat ödememek için- yaptığı danışıklı (muvazaalı) satış işleminin iptâli istemiyle
davacılar (alacaklılar) tarafından açılan iptâl davasında, davacıların açtıkları
tazminat (ya da ceza) davasının sonucunun beklenilmeden, davacıların davalıdan ne
kadar alacaklı olduğu belirlenmeden, iptâl davasının sonuçlandırılamayacağını»84
- «İİK. 277 vd. göre ‘tasarrufun iptâli davası’ açılabilmesi için, davacının
davalıdaki alacağından dolayı yaptığı icra takibinin kesinleşmiş olması ve bu takip (ler)
sonucu alacaklının ‘aciz belgesi’ne dayanması gerekirse de, davacı-alacaklı tarafından
açılmış veya açılacak alacak (tazminat) davasını sonuçsuz (karşılıksız) bırakmak
amacı ile kötü niyetli borçlu-davalı ile diğer davalı üçüncü kişi arasında yapılmış olan
danışıklı (muvazaalı) mal kaçırmaya yönelik hukuki işlemlerin (tasarrufların) iptâli
için de -BK. 18’e dayalı olarak- iptâl davası açılabileceğini, bu davanın dinlenebilmesi
için, davacı-alacaklının ayrıca ‘aciz belgesi’ ibraz etmesine gerek bulunmadığını»85
- «18 yaşını henüz doldurmuş birinin, satın alma tarihine çok yakın tarihlerde
yapılmış olan kira sözleşmeleriyle gelir sağlayacağının ve bu gelirle 4.865.000.000 TL
bedelle taşınmaz satın alacağının kabulünün hayatın olan akışına ters düşeceğinden,
davacının, davalı borçlu hakkında, alacağının tahsili için yaptığı icra takibinden
sonra, davalı borçlu ile diğer davalı kızı arasındaki satışın muvazaalı olduğu sonucuna
varılarak açılan iptâl davasının kabulü doğrultusunda karar verilmesi gerekeceğini»86
belirtmiştir.
F) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun da bu konuda kesin bir tavır sergilemediğini -özellikle kararların gerekçe bölümünde- kimi kez «muvazaalı işlemler hakkında
iptâl davası açılabileceği»87 kimi kez ise «iptâl davasının geçerli tasarruflar için
sözkonusu olabileceğini, muvazaalı işlemlerin iptâl davasına konu olamayacağını»88
ifade ederek, bu konuda çelişkili kararlar vermiştir...
Burada, muvazaa nedenine (BK. 18) dayalı‘iptâl’ (ya da «iptâl ve tescil»)
istekleri hakkında Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin -kimi kez oyçokluğu kimi kez de
oybirliği ile- oluşturduğu ve yıllardır hiç sapma göstermeden aynı doğrultuda devam
eden içtihatlarının89 isabetli olup olmadığına da değinmek istiyoruz. Yüksek mahkeme bu içtihatlarında «davacı alacaklının, herhangi bir aciz vesikası ibraz etmeden
hatta alacağının kesinleşmesini beklemeden, borçlu hakkında açtığı teminat/alacak
davası devam ederken ‘borçlunun üçüncü kişilerle muvazaalı işlemlerde bulunduğunu’
-örneğin; taşınır/taşınmaz mallarını başkalarına devrettiğini/sattığını/üzerinde
84 Bknz: 4. HD. 1.11.2007 T. 13999/13413; 26.10.2007 T. 13684/13083; 9.4.2007 T. 2660/4675 vb.
85 Bknz: 4. HD. 21.6.2007 T. 6454/8425; 24.5.2007 T. 8388/6948; 7.3.2007 T. 3924/2876 vb.
86 Bknz: 4. HD.4.11.2004 T. 12951/12703
87 Bknz: HGK. 4.7.2007 T. 4-450/449; 14.4.2007 T. 4-79/77; 3.5.2000 T. 4-823/85; 11.6.1997 T. 4332/520; 9.4.1975
T. 12-1274/528
88 Bknz: HGK. 14.4.2004 T. 15-182/220; 3.5.2000 T. 4-823/851
89 Bknz: Yuk. dipn. 76-85
46 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
ipotekler kurduğunu/kaydına uzun süreli kira sözleşmelerin iptâlini isteyebileceğini,
bunda hukuki yararı bulunduğunu, çünkü borçlunun üçüncü kişilerle yaptığı bu tür
muvazaalı işlemlerin ‘haksız eylem’ niteliğinde bulunduğunu, ancak bu tür davalarda
davacının asıl amacı davalı-borçludaki alacağını tahsil etmek olduğundan, -davacı
dilekçesinde ‘tapu (trafik) kaydının iptâli ile tekrar davalı borçlu adına tescilini’
istemiş dahi olsa- davacıyı haklı bulan mahkemenin -İİK. mad. 283 hükmünü kıyasen
uygulayarak- tapu ya da trafik kaydının iptâline (ve tekrar borçlu adına tesciline) gerek
kalmaksızın (dava konusu taşınmazların tesciline gerek kalmaksızın) ‘dava konusu
taşınmazların/taşınırların haciz ve satışını isteyebilmesi’ yönünde hüküm kurulması
gerekeceğini» oyçokluğu ile belirtirken, bu içtihatların «karşı oy» yazısında «İİK.
277 vd. göre iptâl davası açabilmek için ‘alacağının kesinleşmesi’ne ve ‘aciz vesikası’
olması gereken davacı alacaklının bunları yerine getirmeden, açtığı tazminat/alacak
davasında ‘alacak veya tazminatın doğum tarihine yakın tarihlerde borçlunun üçüncü
kişilerle muvazaalı işlemlerde bulunarak malvarlığını kaçırdığını’ ileri sürüp, bu
işlemlerin iptâlini istemeyeceği, eğer buna olanak tanınırsa, İİK. 277 vd. maddelerinin
uygulama alanı kalmayacağı, çünkü herkesin alacak/tazminat istemli davalarında
-davanın sonuçlanmasını, alacağının kesinleşmesini beklemeden, borçlu hakkında aciz
vesikası almadan- iptâl isteminde bulunarak amacına kolaylıkla ulaşabileceği, bu davaların hem «yasal dayanağı»nın bulunmadığı hem de bu aşamada davacının -henüz
alacağı kesinleşmediği için- dava açmakta «hukuki yararı» bulunmadığı, ayrıca davacının asıl alacak ve tazminat davasını kaybetmesi halinde, davalıların (borçlu ve
üçüncü kişilerin) tasarruf haklarının kısıtlanmış olmasından doğacak zararlarının kimin tarafından karşılanacağının bir sorun olarak ortaya çıkacağı» ileri sürülmüştür...
Kanımızca, alacaklı -alacağı kesinleşmeden, borçlu hakkında aciz vesikası almadan- «borçlunun, üçüncü kişilerle muvazaalı işlemlerde (BK. mad. 18) bulunarak,
mallarını kaçırdığını» ileri sürerek açtığı davada haklı görülmesi halinde, mahkemece
muvazaalı işlem iptâl edilip, dava konusu taşınmaz/sicile kayıtlı taşınır tekrar borçlu
adına tescil edilmelidir. Burada, İİK. mad. 277’deki koşulları yerine getirerek dava
açmamış olan davacıya -bu koşulların yerine getirilmesi halinde uygulanabilecek olanİİK. mad. 283’e göre «dava konusu taşınmaz/taşınır üzerinde haciz ve satış isteyebilme
yetkisi» verilmemelidir... Davacının amacının, «yaptığı/yapacağı icra takibi sonucunda
alacağını tahsil etmek olanağına kavuşmak» olması, davacının istemi doğrultusunda
BK. mad. 18’e göre karar verilmesine engel teşkil etmemelidir…90
lir.91
d) «Nam-ı müstear» ile gizlenmiş işlemler hakkında iptâl davası açılabiSözlük anlamı «bir kişinin, sanat, edebiyat, ticaret hayatında yahut faaliyette
90 Bu konuda; sayın M.H.SURLU’nun HGK. 3.5.2000 T. 4-823/851 sayılı kararı altındaki “muhalefet şerhi”ne bknz.
91 Bu konuda ayrıntılı ve nitelikli bir inceleme için bknz: ERDÖNMEZ, G. Nam-ı Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları (Bankalar Der. Aralık/2006, S: 59, s: 84 vd.)
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
47
bulunduğu herhangi bir işte, kimliğini gizlemek için seçtiği ad»92 olan -ve uygulamada «mehlâs» ya da «takma ad» da denilen- nam-ı müstear durumunda, borçlu çeşitli
nedenlerle -özellikle, konumuz bakımından, alacaklılarından mal kaçırmak amacı ile«kendi adını gizleyerek, yapmak istediği hukuki işlemi bir başkasına, kendi hesabına»
yaptırır.93
Borçlunun adını gizleyerek, borçlu hesabına ancak kendi adına hareket ederek
üçüncü kişilerle işlemde bulunan bu kişiye nam-ı müstear denilir.
Uygulamada, borçlunun gerçekte kendi adına satın almak üzere bedelini ödediğini bir taşınmazı veya aracı, alacaklılarından kaçırmak amacı ile yakınları adına
tescil ettirmiş olması halinde, tasarruf (hukukî işlem) dışarıdan üçüncü kişiler arasında
yapılmış görünmesine rağmen, gerçekte bedeli borçlunun malvarlığından çıkmış fakat
karşılığı, borçlunun arkasına gizlendiği kişinin malvarlığına girmiştir.94
Medeni Kanun ve Borçlar Kanununda bu kurumu düzenleyen açık bir hüküm
bulunmamasına rağmen, gerek doktrinde95 ve gerekse -aşağıda belirteceğimiz gibiYargıtay içtihatlarında; «nam-ı müstear iddialarının dinlenebilir» olduğu kabul edilmektedir.
Kanımızca tüm nam-ı müstear vasıtasıyla işlem yapılan durumlarda İİK. 277
vd. göre iptâl davası açılabilir.96 97
Yüksek mahkeme -eski tarihli- bir kararında «borçlu kocanın, borcunu
ödememek amacıyla kendisine ait (parasını ödeyerek/satın aldığı) aracı, trafikte karısı
adına tescil ettirmesi olayının nam-ı müstear demek olduğunu, İİK. 277 vd. göre değil,
BK. 18’e göre iptâli gerekeceğini»98 vurgulamışken daha sonraki kararlarında;
- «Borçlunun,hakkında yapılan icra takibini sonuçsuz bırakmak için ‘parasını
ödeyerek satın aldığı taşınmazı, kız kardeşi adına tescil ettirmesi’ işleminin iptâl
davasına konu olabileceğini»99
- «Bedeli borçlu tarafından ödenip tapu kaydı eşi adına oluşturulan taşınmaz
92 Türk Hukuk Lügatı, 3. Baskı, 1991, s: 266 - ŞENER, E. Hukuk Sözlüğü, 2001, s: 586 - YILMAZ, E. Hukuk Sözlüğıü,
2004, s: 897
93 Bknz: 4. HD. 3.7.1973 T. 7053/7760
94 KOSTAKOĞLU, C. agm. (Ad. D. 1989/6, s: 12 - Yasa D. 1989/8, s: 104 vd.)
95 KOSTAKOĞLU, C. agm (Ad. D. 1989/6, s: 12 - Yasa D. 1989/8, s: 104 vd.) - ERDÖNMEZ, G. agm. s: 86
96 Karş: MUŞUL, T. age. s:1290
97 Karş: ERDÖNMEZ, G. agm. s: 85 vd. (Bu görüşe göre; «şahısta muvazaa» yani, «taraflardan birisinin ismini,
üçüncü kişilerden gizlemek amacı ile, başka bir kişinin öne sürülmesi» durumunda örneğin; borçlu (B) ve onunla
birlikte hareket eden (C), alacaklılardan mal kaçırmak için (Ü) ile anlaşırlar ve (C) ile (Ü) arasında bir satış akdi
yapılırsa, bu satış akdi «muvazaalı olduğu» için muvazaalı tasarruflar hakkında da İİK. 277 vd. göre iptâl davası
açılamayacağından- alacaklılar tarafından «muvazaa davası»na (BK. 18) konu edilebilir...)
98 Bknz: 4. HD. 3.7.1973 T. 7053/7760
99 Bknz: 14. HD. 19.10.2001 T. 5932/6946
48 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
hakkında açılan iptâl davasının kabulü gerekeceğini»100
- «Borçlu tarafından parası ödenerek satın alınan ancak borçlunun isteği üzerine karısı adına tapuya tescil edilen taşınmaz hakkında iptâl davası açılabileceğini, çünkü
kocanın bu işleminin gerçekte karısı yararına yapılmış ‘bağış’ niteliğini taşıyacağını»101
belirtmiştir.
e) Borçlandırıcı (iltizami) işlemler hakkında iptâl davası açılmasına gerek
yoktur.102 Çünkü, «borçlandırıcı işlemler sonucunda -ayrıca «tescil» ya da «teslim»
gibi tasarrufi işlem yapılmadan- mal borçlunun malvarlığından çıkmamış olduğu için
iptâl davası açılmasına gerek kalmadan, alacaklı o malı haczettirebilir ya da borçlunun
iflâsı halinde o mal da iflâs masasına girer.
Nitekim, yüksek mahkeme, borçlunun yaptığı «satış vaadi» hakkında iptâl
davası açılamayacağını,103 eğer «satış vaadi tapuya şerh verilmişse, o zaman iptâl
davasına konu olabileceğini»104 belirtmiştir.
f) Borçlunun haczedilmeyen (İİK. mad. 82) bir malını malvarlığından çıkarması, iptâl davasına konu olamaz. Çünkü, borçlunun bu işleminden alacaklıları
zarar görmüş değildir. Bir malın haczinin mümkün olup olmadığına karar verme yetkisi
icra mahkemesine ait olmakla beraber (İİK. mad. 82) iptâl davasında, «iptâli istenen
tasarruf konusu mal ya da hakkın haczinin mümkün olup olmadığını», davaya bakan
mahkeme karar verecektir.105
Ancak doktrinde ileri sürülen diğer bir görüşe göre106 «ne lehine iptâle
tâbi tasarruf yapılmış olan üçüncü kişi ve ne de borçlu ‘iptâle tâbi tasarruf konusu
malın haciz edilemeyeceğini ileri süremez... Çünkü, üçüncü kişi, alacaklı ile borçlu
arasındaki icra takibinde taraf değildir. Borçlu da; tasarruf konusu mal üçüncü kişinin
mülkiyetine geçmiş olduğundan ve tasarrufun iptâline karar verilmesiyle borçlunun
mülkiyetine geri dönmeyeceğinden, haczedilmezlik iddiasında bulunamaz... ‘Borçlu’ ya
da ‘üçüncü kişi’ bu hususu şikayet yolu ile icra mahkemesine bildiremeyeceği gibi, iptâl
davasında da mahkemede ileri süremezler...»
100
Bknz: 15. HD. 29.4.1993 T. 2212/2029
101
Bknz: 15. HD. 21.10.1988 T. 2561/3344; 26.4.1984 T. 775/1466
102
UMAR, B. age. s: 56 - KURU, B. age. C: 4, s: 3411 - El Kitabı, s: 1197 - BERKİN, N. age. s: 491 - ANSAY,
S. Ş. age. s: 325 - GÜRDOĞAN, B. age. s: 222 - GÜRDOĞAN, B. İptal Davaları («İcra ve İflas Kanunu Değişiklik
Tasarısı Hakkında Seminer»e sunulan bildiri) s: 157 - MUŞUL, T. age. s:1286 – BÖRÜ, L. İcra ve İflâs Hukukunda
Zarar Verme Kasdından Dolayı İptal Davası «İİK. m. 280» (AÜHFD. 2009, : 58, S: 3, s: 488 vd.)
103
Bknz: 13. HD. 9.10.1979 T. 3558/4980
104
Bknz: 17. HD. 22.2.2010 T. 10739/1362; 5.5.2008 T. 1637/2353; 15. HD. 30.9.2002 T. 3158/4300; 20.9.1995
T. 3945/4845; 26.1.1990 T. 5153/160; 19.12.1990 T. 4739/5602
105
GÜRDOĞAN, B. age. s: 223, dipn. 617 - SARISÖZEN, İ. İcra ve İflas Hukukuna Göre İptal Davalarında
Yargılama Usulü (ABD. 1977/2, dipn. 3)
106
KURU, B. age. C: 4, s: 3476 vd. - KURU, B. El Kitabı, s: 1210
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
49
Yüksek mahkeme de bu konudaki içtihatlarında;
- « ‘Mesken’ niteliğindeki taşınmaza ilişkin borçlunun tasarrufunun iptâline
karar verilmesi halinde, taşınmazın mülkiyeti borçluya dönmeyeceğinden, borçlu tarafından bu taşınmaz hakkında ‘haczedilmezlik şikayeti’nde (‘meskeniyet iddiası’nda)
bulunulamayacağını»107 108
- «Tasarrufun iptâli davasını kazanan alacaklının, bu ilamı icra dosyasına
koyarak, üçüncü kişi adına kayıtlı bulunan taşınmaza -borçlusunun borcundan dolayı- haciz koydurması üzerine, taşınmaz maliki üçüncü kişi tarafından -icra takibine
taraf olmadığı, takipte ‘borçlu’ sıfatını taşımadığı için- «haczedilmezlik şikayeti»nde
bulunulamayacağını»109 110
- «İptal davasına bakan mahkemenin ‘dava konusu taşınmazın borçlunun
meskeni olup olmadığını’ araştıramayacağını, borçlunun dava konusu taşınmazı -diğer
davalı- üçüncü kişiye satmakla meskeniyet iddiasından vazgeçmiş sayılacağını»111
belirtmiştir.
g) Borçlunun kişilik haklarından olan ve aile hukukuna giren; boşanma,
evlat edinme, nesebin tanınması gibi eylem ve işlemleri iptâl davasına konu olamaz.112
h) Alacaklılarına zarar vermek amacı ile borçlunun kasden yaptığı ihmali
işlemler de, iptâl davasına konu olabilir. Örneğin; borçlunun kasden ödeme emrine itiraz etmemesi113 114 veya alacak davasında kasden zamanaşımı def’inde bulunmamış olması da iptâl davasının konusunu teşkil edebilir. Bu durumda, alacaklılar açtıkları iptâl
davasında, borçlunun alacaklarına zarar vermek kasdıyla hareket ettiğini isbat ederek, «ödeme emrine itirazda bulunulmuş veya zamanaşımı def’inde bulunulmuş gibi,
haklarının saklı kalmasını» talep edebilirler. Bu istem üzerine, borçlunun ihmali işlemlerinin iptâline karar veren mahkeme, «davacıların itiraz hakkını veya zamanaşımını
kullanmalarına» karar verebilir.115
ı) İptal davası, borçlunun alacaklılarına zarar vermek kasdı ile yaptığı hukuki
işlemlere yönelik olduğundan, borçlunun aleyhine açılan bir davada, karşı tarafla
107
Bknz: 12. HD. 6.6.2005 T. 9692/12254; 12.2.2005 T. 1234/3437; 20.9.1995 T. 11388/11631
108
Karş: 12. HD. 26.11.1992 T. 7896/14934; 21.11.1983 T. 7982/9211
109
Bknz: 12. HD. 8.2.2005 T. 24990/2109; 20.9.1995 T. 11388/11631
110
Karş: 12. HD. 17.2.2004 T. 26637/3061
111Bknz: 15. HD. 17.3.1997 T. 826/1399; 27.2.1995 T. 706/1077; 17.12.1987 T. 3690/4496
112
UMAR, B. age., s: 61 - GÜRDOĞAN, B. age. s: 223 - ANSAY, S. Ş. age. s: 326 - BERKİN, N. age. s: 494
113
Bknz: FMK. 19.10.1939 T. (JdT 1940 II, 29) Naklen; BERKİN, N. age. s: 513
114
Bknz: 15. HD. 15.9.1990 T. 3485/3260
115
BERKİN, N. age. s: 514
50 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
anlaşarak davayı kaybetmiş olması halinde, alacaklıları, alınan mahkeme kararının
«hile» nedeniyle iptâlini sağlamak için İcra ve İflâs Kanununa göre bir iptal davası açamazlar.116 Alacaklılar ancak, karara karşı «yargılamanın iadesi» yoluna (HUMK. mad.
446) başvurabilirler.117
j) «Cebri icra yolu ile yapılan satışlar» hakkında da -kural olarak- iptâl davası açılamaz.118 Çünkü, ortada, borçlunun serbest iradesi ile yaptığı bir tasarruf yoktur.
Halbuki; ancak borçlunun -mal kaçırmak amacı ile- üçüncü kişilerle yaptığı tasarruflar
iptâl davasına (İİK. mad. 277 vd.) konu olabilir. Yani, «cebri icra yolu ile yapılan
satışlar, borçlu tarafından yapılmış bir tasarruf» niteliğinde değildir...
Ancak, borçlu -alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla- anlaştığı üçüncü bir
kişiyle muvazaalı olarak borç ilişkisi yaratarak, aleyhine takip yapılmasını sağlayarak
malvarlığına dahil malların ihale ile satılmasını gerçekleştirmişse, bu tür ihaleler hakkında iptâl davası açılabilir...
Yüksek mahkeme, bu konuya ilişkin olarak;
- «Kural olarak ‘cebri icra yoluyla yapılmış olan satışlar (ihaleler) hakkında’
iptâl davası açılamayacağını, ancak «alacaklısından mal kaçırmak amacına yönelik
bir (muvazaalı) alacak- borç ilişkisi yaratılarak, takip yapılmak suretiyle gerçekleştirilen ihaleler hakkında iptâl davası açılabileceğini»119
- «İcra dairesince, tapu sicilindeki on yıllık kira şerhiyle birlikte satılan ipotekli taşınmaz hakkında, iptâl davası açılamayacağını»120
belirtmiştir.
k) Borçlunun taraf olmadığı (yani borçlu tarafından yapılmamış olan)
işlemler, iptâl davasına konu olamaz.121 Örneğin; borçlunun karısının «borçlunun
yetiştirdiği tütünlerin kendisine ait olduğu» konusunda Tekel Müdürlüğüne verdiği
beyanname hakkında iptâl davası açılamaz.122
Borçlunun vekaleten yapmış olduğu tasarruflar da, iptâl davasına konu ola116
Bknz: 13. HD. 24.9.1974 T. 2095/1919; 3. HD. 25.6.1956 T. 841/3633
117
KURU, B. El Kitabı, s: 1198 - age. C: 4, s: 3412 - ALTAY, S. age. C: 1, s: 674 - PEKCANITEZ, H. / ATALAY,
O. / ÖZKAN, M. S. / ÖZEKES, M. age. s: 697
118
KURU, B. age. C: 4, s: 3412 - KURU, B. El Kitabı, s: 1197 vd.
119
Bknz: 17. HD. 27.5.2010 T. 2141/4792; 18.9.2008 T. 2637/4156; 16.9.2008 T. 1246/4471; 1.5.2008 T.
188/2286
120
Bknz: İİD. 5.4.1969 T. 1668/3785
121
vb.
Bknz: 17. HD. 28.9.2009 T. 5861/5737; 11.6.2009 T. 3811/4138; 7.5.2009 T. 41/2897; 9.3.2009 T. 5251/1207
122
Bknz: 15. HD. 12.9.1988 T. 328/2777
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
51
maz.123
Ekonomik değeri bulunmayan işlemler -örneğin; ...... Büyükşehir
Belediyesince tahsis edilen işletme hakkının devrine ilişkin işlem- hakkında iptâl
davası açılamaz…124
Tasarrufun iptâli davası açılabilmesi için, iptâle konu olabilecek somut bir
tasarruf bulunması gerekir.125 Belli bir tasarruf bildirilmeden, muhtemelen alacak ve
borç ilişkisinin iptâli için iptâl davası açılamaz…126
Kadastro tesbit tutanakları, borçlunun iradesi dışında, 3402 sayılı Kadastro Kanununda belirtilen usul ve şekillere göre düzenlendiğinden, kadastro tutanağı ve
içeriği hakkında -borçlunun, kadastro çalışmaları sırasında, kendisine ait tapusuz taşınmazları bildirdiği kişi (eşi) adına tesbit ve tescil ettirmesi işlemi hakkında- iptâl davası
açılamaz.127
keme;
III- Açılmış olan tasarrufun iptali davası bazan konusuz kalır. Yüksek mah-
- «Davanın dayanağı olan alacağın ödenmiş olması halinde davanın konusuz
kalmış olacağını»128
- «Alacaklı tarafından ‘borçluya ait olduğu yargı kararıyla belirlenen’ mallar
üzerinde haciz/muhafaza işlemi yapılmış olması halinde, alacaklının satış isteme imkanı doğmuş olacağından, iptal davasının konusuz kalmış olacağını»129
- «Dava konusu taşınmazın, ipotek borcu nedeniyle alacağına mahsuben -dava
dışı- ipotekli alacaklıya ihale edilmiş olması halinde, davanın o taşınmaz yönünden
konusuz kalmış olacağını»130
- «Tasarrufun iptali davaları icra takibine bağlı davalar olduğundan, alacağın
herhangi bir şekilde ödenmemesi veya alacaktan vazgeçilmesi halinde, davanın konusuz kalmış olacağını»131
lII- Bir tasarrufun İİK. mad. 277 vd. göre iptâl davasına konu olabilmesi
için, «davacı-alacaklının alacağının doğumundan sonra yapılmış olması» gerekir
123
Bknz: 15. HD. 1.12.1986 T. 4402/4059
124
Bknz: 17. HD. 22.5.2008 T. 384/2764
125
Bknz: 17. HD. 8.4.2008 T. 4699/1760
126
Bknz: 17. HD. 27.3.2008 T. 5233/1548
127
Bknz: 17. HD. 26.1.2009 T. 6151/172; 24.1.2008 T. 4045/268; 21.1.2008 T. 5529/178
128
Bknz: 17. HD. 19.11.2009 T. 5751/7739; 4. HD. 18.6.2009 T. 5045/8146; 17. HD. 13.4.2009 T. 5924/2311
129
Bknz: 17. HD. 20.4.2009 T. 2730/2467
130
Bknz: 17. HD. 3.2.2009 T. 4447/336
131
Bknz: 17. HD. 27.1.2009 T. 74/263
52 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
mi? Doktrinde tartışmalı olan bu konuda ileri sürülen -ve çoğunlukla savunulan (egemen olan)- görüşe göre132 «bir tasarrufun iptâl edilebilmesi için, davacı-alacaklının
alacağının, dava konusu yapılan bu tasarruftan önce doğmuş olması gerekir. Borçlunun
tasarrufta bulunurken, o tarihte (tasarruf tarihinde) mevcut olmayan bir alacaklısına
zarar vermesi mümkün değildir. Alacaklı, borçlu ile işlemde bulunurken -örneğin;
ona borç verirken ya da ona bir taşınır ya da taşınmazını satarken işlem (tasarruf)
tarihindeki durumunu dikkate alır. Borçlunun mâli durumu hakkında alacaklının
gerekli araştırmayı yaparak, ona göre, borçlu ile işlemde bulunması gerekir. Tedbirli
bir kişi gibi gerekli araştırmayı yapmayan kimse bunun sonucuna katlanır... Başka bir
deyişle, alacaklı, borçlunun tasarruf (işlem) tarihindeki mal varlığına güvenerek onunla
işlem yaptığından, işlem tarihinden (borcun doğum tarihinden) önceki tasarruflar
iptâl davasına konu olamaz... Ayrıca; İİK. 277 vd. maddelerinin Millet Meclisi Adalet
encümeninde müzakeresi sırasına, ‘alacaklıların, muamelede bulunduğu sırada,
borçlunun mâli durumunu bilmeleri gerekeceği’ belirtilerek, ‘borçlu veya müflisin,
borçlu olmadığı bir zamandaki tasarrufunu muteber saymanın doğru olmayacağı’
belirtilmiştir...»
Diğer bir görüşe göre133 ise «iptâl davasının açılabilmesi için, alacaklının
alacağını iptâle tâbi tasarruftan önce veya sonra doğmuş olması önemli değildir. Başka
bir ifade ile, alacaklının alacağı, iptâli istenen tasarruftan sonra doğsa bile alacaklı,
kendi alacağının doğumundan önce yapılmış olan tasarrufun iptâlini isteyebilir...»134
Yüksek mahkeme bu konudaki içtihatlarında birinci görüşe katılmıştır…135
6183 sayılı Kanuna göre amme (kamu) alacaklarının tahsili yönünden açılacak iptâl davalarında «borcun doğum tarihine bakılmaksızın, borçlunun
tasarruflarının -6183 sayılı Kanunun 24-31. maddeleri çerçevesinde- iptâline karar
verilebileceği» doktrinde136 ileri sürülmüşse de, yüksek mahkeme137 bu görüşe katıl132
KURU, B. age. 26.1.2009 T. 6151/172; C: 4, s: 3417 vd - MUŞUL, T. age. s:1292 - MUŞUL, T. Bilirkişi
Raporları ve Hukuki Mütalâalar, C: 2, 2006, s: 887, 928 - KOSTAKOĞLU, C. Takip Hukukunda İptal Davaları (Ad.
D. 1989/6, s: 21 vd; Yasa D. 1989/6, s: 1048 vd.) - GÜNEREN, A. Tasarruf İptal Davaları, 2008, s: 1069 - KALE,
S. Aciz Halindeki Borçlunun, Bir veya Birkaç Alacaklısını Kayıran Hukuki Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası (İİK.
mad. 279) (Prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan, s: 193) - ŞENER, A. age. s: 1190 - KARATAŞ, İ. / ERTEKİN, E. age.
s: 74 - ŞİMŞEK, E. age. s: 863
133
ÜSTÜNDAĞ, S. age. s: 284 - BERKİN, M. İflâs Hukuku, 1972, s: 499 - BERKİN, N. İflâs Hukuku Rehberi,
1980, s: 110 - YILDIRIM, M. K. age. s: 139, 288 vd. – UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, 3.
Bası,. s:828 vd. - ALTAY, S. age. C: 1, s: 675 – KURU, B./ARSLAN, R./YILMAZ, E. İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı,
17. Baskı, 2004, s:681
134
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun
İptali Davaları, 4. Bası.«s: 1562 vd.»
135
Bu konudaki içtihatlar için bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. a.g.e. s: 1761 vd.
136
KOSTAKOĞLU, C. 6183 sayılı Kanuna Göre Amme Alacaklarının Tahsili Yönünden İptal Davaları (Yarg.
D. 1991/1-2, s: 14; Yasa D. 1990/9, s: 1237)
137
Bknz: 17. HD. 2.2.2010 t. 9979/708; 19.1.2010, 10392/101; 6.4.2009 T. 6170/2085 vd. 9.10.2007 T.
3034/3010; 15. HD. 5.10.2004 T. 2573/4847; 2.4.2002 T. 1363/1549; 1.4.2002 T. 5792/1502; 4.10.1999 T.
2389/3628 vb. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. a.g.e. s: 2026 vd.
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
53
mamış ve «6183 sayılı Kanuna dayanılarak açılan tasarrufun iptâli davalarında iptâl
kararı verilebilmesi için, davacı idarenin kamu alacağının dava konusu tasarruftan
önce doğmuş olması gerekeceğini» belirtmiştir...
IV- «İptal davası»nın niteliğinin daha iyi anlaşılabilmesi için, bu davanın
«istihkak davası»ndan farklı olay yönünün de açıklanması yararlı olur. Bilindiği gibi,
haczedilen malın üçüncü kişinin bulunması ve üçüncü kişinin de o mal üzerinde «istihkak iddiasında» bulunması halinde, alacaklının -icra mahkemesinde- o kimse aleyhine
«istihkak davası» açması gerekir (İİK. mad. 99).138 Davacı - alacaklı, açtığı bu davada,
«dava konusu malın üçüncü kişiye değil, borçluya ait olduğunu» ileri sürer ve bunu
kanıtlamaya çalışır.
Halbuki, «iptâl davası»nda, davacı - alacaklı, «davalılardan üçüncü kişinin,
dava konusu malın maliki olduğunu» önceden kabul etmiş ve bunu bile bile bu davayı açmıştır. Davacı-alacaklı, iptâl davasında, «davalılardan borçlunun, diğer davalı
üçüncü kişiye, dava konusu malı devrettiğini ve üçüncü kişinin ‘malik’ olduğunu (ya
da ‘rehin hakkı sahibi’ olduğunu) ancak, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki işlemin
İİK. mad. 278, 280’de öngörülen varsayımlardan dolayı kendisi hakkında geçersiz
olduğunu ve bu devre (tasarruf işlemine) rağmen, kendisine o mal üzerinde cebri icra
hakkı, tanınmasını» -yani, o malı haczettirip sattırma ve satış parasından alacağını
alma hakkı tanınmasını- ister.
Eğer davacı - alacaklı, dava konusu malın mülkiyetinin üçüncü kişiye geçip
geçmediği konusunda kesin bilgi sahibi olmadığı için, bu malın «borçluya ait olduğu»
kanısıyla istihkak davası açar ve davalı-üçüncü kişi de, «o malın kendisine ait olduğunu
(devredildiğini)» ileri sürerse, davacı - alacaklı, «borçlu ile üçüncü kişi arasındaki devir
işleminin iptâlini» isteyebilir.
V- İptal davasına konu olabilecek ve neticede iptâl edilebilecek tasarruflar, İcra
ve İflâs Kanununda, üç grup halinde; 278, 279 ve 280 inci maddelerde öngörülmüştür.
İİK. mad. 278, 279 ve 280’de iptâl edilebilecek (iptâle tâbi) tasarrufların neler olduğu,
teker teker sayılarak (tahdidi olarak) belirtilmiş değildir. Yasanın bu maddelerinde,
bazı iptâle tâbi tasarruflar sayılmış ise de, bu sayma sınırlayıcı (tahdidi) değildir.
Hangi tasarrufun iptâle tâbi bulunduğunu, olayın koşullarına göre -maddedeki genel
tanımlamalar çerçevesinde- hakim takdir edecektir (İİK. mad. 281/I).139
İcra ve İflâs Kanunun 278-280. maddelerinde öngörülen «iptâl edilebilecek»
(iptâle tâbi) tasarruflar ileride «ÜÇÜNCÜ BÖLÜM»; §A, §B ve §C’de ayrıntılı olarak
açıklanmıştır...
138
Ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T. İcra Hukukunda İstihkak Davaları, 3. Bası, 1994, s: 1003 vd. - UYAR, T.
Gerekçeli-İçtihatlı İİK. Şerhi, C: 6, 2006, s: 8795 vd.
139
Bknz: 17. HD. 14.12.2009 T. 6423/8377 vb. - 15. HD. 16.2.2005 T. 5141/808; 21.10.2004 T. 3131/5291;
HGK. 25.11.1987 T. 15-381/873
54 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
VI- Buraya kadar «İcra ve İflâs Kanununa göre açılacak olan iptâl davalarına
konu olabilecek tasarruflar» hakkında yaptığımız açıklamalar, kural olarak, 6183 sayılı
Kanun -mad. 24-31- uyarınca açılacak olan iptal davaları bakımından da aynen
geçerlidir.
Başka bir deyişle, 6183 sayılı Kanun uyarınca açılacak iptâl davaları ile İİK.
mad. 277 vd. göre açılacak iptâl davaları aynı «hukuki nitelikte»dir.140 Bu davalar sonucunda, davanın kabulü halinde mahkemece «iptâl ve tescil» kararı değil, «dava
konusu taşınır/taşınmaz üzerinde davacı alacaklıya haciz ve satış isteme yetkisinin
tanınması...» yönünde hüküm kurulur.
Bu kanunda da, iptâl konusu olabilecek tasarruflar İcra ve İflâs Yasasına paralel şekilde üç grup halinde -a) «İvazsız tasarruflar» (mad. 27, 28) (İİK. mad. 278), b)
«Aciz halinde iken (ödeme güçsüzlüğü içinde iken yapılan tasarruflar» (mad. 29) (İİK.
mad. 279), c) «Kamu alacağını ödememek amacı ile yapılan tasarruflar» (mad. 30)
(İİK. mad. 280) şeklinde- düzenlenmiştir.141
Yüksek mahkeme, «6183 sayılı Kanuna göre açılabilecek iptâl davalarının
konusu»na ilişkin olarak;
- «Borçlunun, diğer davalı üçüncü kişinin açtığı tapu iptali ve tescil davasını
kabul ederek, dava konusu taşınmazı davalı üçüncü kişi adına tescil edilmesini sağlayan tasarrufun iptali davasına konu olabileceğini»142
- «Borçlu tarafından yapılmamış olan tasarruflar hakkında iptal davası
açılamayacağını»143
- «Devredilen şirket hisseleri hakkında «tasarrufun iptali davası»
açılabileceğini»144
- «6183 sayılı Kanunun 24 vd. maddelerine göre açılan tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için ‘kamu veya kurum alacağının iptal konusu tasarruftan
önce doğmuş bulunması’ ve ‘kurum/kamu alacağını tahsili için yapılan icra takibinin
kesinleşmiş olması gerekeceğini»145
- «Kamu alacağının tahsili için, 6183 s. Kanuna göre muvazaalı işlemlerin
140
KOSTAKOĞLU, C. 6183 sayılı Kanuna Göre Amme Alacaklarının Tahsili Yönünden İptal Davası (Yarg. D.
1991/1-2, s: 19)
141
GERÇEK, A. Kamu Alacaklarının Takip ve Tahsil Hukuku, 2010, s:169 vd. - ASKAN, F. 6183 sayılı AATUHK. Uyarınca Kamu İcra Hukukunda Tasarruf İptal Davaları, 2007, s:63 vd. - GÜNEREN, A. age., s:740 vd.
142
Bknz: 17. HD. 1.3.2010 T. 218/1741
143
Bknz: 17. HD. 23.11.2009 T. 6735/7776
144
Bknz: 17. HD. 17.11.2009 T. 3071/7592
145
Bknz: 17. HD. 9.6.2009 T. 2875/4093
SAYI : 25
İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ KONUSU
55
iptâlini sağlamak için dava açılabileceğini»146
- «İptâl davasına konu olabilecek tasarrufların 6183 s. Kanunda üç gurup
halinde’ düzenlenmiş olduğunu»147
- «Cebri icra yoluyla, icra dairesince yapılan ihalelerin iptâli için -6183 sayılı
Kanun uyarınca, kamu alacağından dolayı- iptâl davası açılamayacağını»148
- «Gerek uygulamada gerek doktrinde kira akitlerinin tasarrufun iptâli davasına konu edilebileceği kabul edildiğinden, 6183 sayılı Kanun uyarınca da kamu alacağını engeller nitelikteki borçlu tarafından yapılmış olan kira sözleşmesinin iptâli için de iptâl davası açılabileceğini»149
belirtmiştir.
*
146
Bknz: 17. HD. 4.11.2008 T. 4007/5090
147
Bknz: 17. HD. 21.1.2008 T. 5529/178
148
Bknz: 15. HD. 5.11.2003 T. 4290/5246; 24.1.1991 T. 5427/157; 25.6.1990 T. 1367/309
149
Bknz: 15. HD. 18.5.1998 T. 1988/2084
SAYI : 25
KOOPERATİFLERDE AVUKAT BULUNDURMA ZORUNLULUĞU
57
KOOPERATİFLERDE AVUKAT BULUNDURMA
ZORUNLULUĞU VE BUNA AYKIRILIĞIN CEZASI1
Soner ALTAŞ2
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Başmüfettişi
Giriş:
Kooperatifler “tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini
ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler
tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli” ortaklıklardır.3 (KK, m.1). Ülkemizde, kooperatifçiliğin en yaygın ve bilinen türü konut yapı kooperatifleridir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı’nın verilerine göre, Bakanlığın düzenleme ve denetimine tabi olan ve 21 farklı alanda
faaliyet gösteren yaklaşık 78.000 adet kooperatiften 61.722 adedi yapı kooperatifi hüviyetindedir. Yine, 78.000 adet kooperatifin toplamda 4.600.000 olan ortak sayısının 2.290.000’ini yapı
kooperatifi ortakları oluşturmaktadır. Dolayısıyla, ülkemizde faaliyet gösteren yapı kooperatifleri, bütün kooperatifler içerisinde % 79 gibi ağırlıklı bir paya sahip bulunmaktadır4.
Yapı kooperatifleri, esas olarak 1163 sayılı Yasada belirtilen hükümlere tabi olmakla birlikte,
zaman zaman sair kanunlar ile birtakım yükümlülüklerin kapsamına dahil edilmeleri de mümkün olabilmektedir. Bunlardan birisi de Avukatlık Kanunu ile yapı kooperatiflerine getirilen
sözleşmeli avukat bulundurma zorunluluğudur. Ancak, bu zorunluluk bütün yapı kooperatiflerini değil, sadece bahsigeçen Kanunun öngördüğü koşullara uyanları kapsamaktadır. Dolayısıyla,
bu çalışmamızda, hangi yapı kooperatiflerinin sözleşmeli avukat bulundurmak zorunda oldukları ile bu yükümlülüğe aykırı hareket edilmesi durumunda uygulanacak olan cezalar üzerinde
durulacaktır.
1 Bu çalışmada belirtilen görüşler yazarına ait olup, çalıştığı Kurumunu bağlamaz.
2 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Başmüfettişi
3 Türk Ticaret Kanunu’nun 136ncı maddesinde ticaret şirketleri tadadî olarak sayılmış ve bunlar arasında kooperatiflere de yer
verilmiştir.
4 Sanayi ve Ticaret Bakanlığı elektronik ağı, http://www.sanayi.gov.tr/webedit/gozlem.aspx?sayfaNo=3436, erişim:14/02/2010
58 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
II. Sözleşmeli Avukat Bulundurmak Zorunda Olan Yapı Kooperatifleri:
Avukatlık, 19/3/1969 tarih ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu5’nun birinci maddesinde, “kamu
hizmeti ve serbest bir meslek” olarak tarif edilmektedir. Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun
olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır(AK, m.2/f.1).
Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır(AK, m.2/f.3).
1136 sayılı Kanunun 26/02/1970 tarih ve 1238 sayılı Kanun ile değiştirilen 35inci maddesinde, yalnız avukatların yapabileceği işler düzenlenmiş ve “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa verme, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda
gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etme ve savunma, adli işlemleri takip etme, bu işlere
ait bütün evrakı düzenleme” işlerinin, yalnız baroda yazılı avukatlara ait olduğu belirtilmiştir6.
Bununla birlikte, aynı maddenin üçüncü fıkrasına 02/05/2001 tarih 4667 sayılı Kanunun
22nci maddesiyle eklenen7 ve 23.01.2008 tarih 5728 sayılı Kanunun 329uncu maddesi ile değiştirilerek 08/02/2008 tarihinden itibaren yürürlüğe sokulan düzenlemede, “dava açmaya yeteneği
olan herkesin kendi davasına ait evrakı düzenleyebileceği, davasını bizzat açabileceği ve işini
takip edebileceği” hüküm altına alınmış, ancak, anılan hükmün hemen devamında “üye sayısı
yüz veya daha fazla olan yapı kooperatiflerinin8 sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorunda oldukları” belirtilmiştir. Bilindiği üzere, kooperatiflerde “üyelik” değil “ortaklık” sözkonusudur.
Fakat, uygulamada “kooperatif ortağı” yerine “kooperatif üyesi” tabirinin kullanılması yaygın
bir şekilde benimsenmiştir. Kanımızca, sözkonusu düzenlemede uygulamadaki yerleşik ifade
esas alınmış ve “ortak” yerine “üye” tabiri sehven kullanılmıştır. Buna karşın, çalışmamızda,
“üye” yerine kanuni tabir olan “ortak” kelimesi kullanılacaktır.
Bu düzenleme çerçevesinde, ortak sayısı yüz ve üzerinde olan yapı kooperatifleri, sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadırlar. Bir başka deyişle, ortak sayısı yüz ve daha fazla olan
yapı kooperatifleri, 1136 sayılı Kanunun 35inci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen davaya ait evrakı düzenleme, davayı bizzat açma ve takip etme hakkını, ancak sözleşmeli avukatları
vasıtasıyla kullanabilecektir.
Ortak sayısı yüzün altında kalan yapı kooperatifleri ile ortak sayısı ne olursa olsun sair kooperatif türleri –tüketim, eğitim, motorlu taşıyıcılar kooperatifleri, vs– için ise bu yönde bir
zorunluluk bulunmamaktadır. Bu itibarla, ortak sayısı 100 ve daha fazla olan yapı kooperatifleri
dışında kalan kooperatifler, kooperatif tüzel kişiliği adına açılacak davaların evrakını yetkili
5 7/4/1969 tarih ve 13168 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
6
Hukuk ve Ceza Muhakemeleri Usulleri kanunları ile diğer kanun hükümleri saklıdır(AK, m.35/f.4).
7
02/05/2001 tarih 4667 sayılı Kanunun 22nci maddesiyle Avukatlık Kanunu’nun 35 inci maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen hükümler aynen şu şekildedir: “Ancak, 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 272nci maddesinde ön görülen esas
sermaye miktarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı
kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadır. Bu fıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşlara mahallin en büyük
mülkî idare amiri tarafından sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler
için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin bir aylık brüt tutarı kadar para cezası verilir. Verilen para cezalarına dair
kararlar ilgililere Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. Bu cezalar 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edilir ve Hazineye gelir kaydedilir.”
8
Konut yapı kooperatifleri, toplu işyeri yapı kooperatifleri, küçük sanayi sitesi yapı kooperatifleri bu kapsamda değerlendirilebilir.
SAYI : 25
KOOPERATİFLERDE AVUKAT BULUNDURMA ZORUNLULUĞU
59
organları eliyle bizzat düzenleyebilir, davayı bizzat açabilir ve takip edebilirler. Ancak, zorunlu
olmamakla birlikte, ortak sayısı yüzün altında kalan yapı kooperatifleri ile sair kooperatiflerin,
gerek duyulması halinde sözleşmeli avukat bulundurmalarının önünde yasal bir engel de bulunmamaktadır.
III. Sözleşmeli Avukat Bulundurma Zorunluluğunun Doğduğu An:
1136 sayılı Kanunun 35inci maddesinin üçüncü fıkrasında “üye sayısı yüz veya daha fazla
olan yapı kooperatiflerinin sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorunda oldukları” belirtilmekle
birlikte, anılan düzenlemede bu zorunluluğun ne zaman doğacağına dair bir açıklık bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, yapı kooperatifleri, en az 7 ortak tarafından imzalanacak ana sözleşme ile
kurulurlar(KK, m.2/f.1). Dolayısıyla, kooperatifin kurulduğu anda anılan zorunluluğun doğması mümkün değildir. Buna karşılık, eğer yapı kooperatifi yüz veya daha fazla kişinin katılımıyla
kuruluyor ise, bu durumda, kooperatifin tüzel kişilik kazanması ile birlikte, yani kooperatifin ticaret siciline tescil edilmesi ile birlikte, sözleşmeli avukat zorunluluğu da doğmuş olacaktır(KK,
m.7). Ancak, uygulamaya bakıldığında, bu kadar geniş kişinin katılımı ile kooperatif kurulması
olasılığın çok düşük olduğu görülecektir.
Kuruluştaki ortak sayısı yüzün altında olan yapı kooperatiflerinde ise, sözleşmeli avukat
bulundurma zorunluluğu, sonradan kooperatife ortak olarak giren kişilerle birlikte, yüz ortak
sayısına ulaşıldığı anda doğacaktır.
IV. Sözleşmeli Avukata Ödenecek Ücretler:
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’nın 24/12/2009 tarih ve 27442 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi’ne göre, Avukatlık Kanunu’nun 35inci maddesi gereği sözleşmeli avukat bulundurması gereken kooperatifler, bu avukatlara, 2010 yılında aylık
500 TL ücret ödeyeceklerdir.
Bu ücret, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.
Avukat tarafından takip edilen dava veya işle ilgili olarak düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer
işlemler ayrı ücreti gerektirmez. Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde itirazen görülen
işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirmektedir9.
Gene, anılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre, “takip edilen dava, takip ve işlerde
tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücretinin, yıllık avukatlık ücretinin (12x500=6.000 TL)
üzerinde olması durumunda, aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenecektir. Vekalet ücretinin,
bu miktarın altında kalması durumunda ise, normal aylık ücret ödemelerine devam edilecek
olup, avukata ayrıca bir ödemede bulunulmayacaktır.
9
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi, m.2
60 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
V. Sözleşmeli Avukat Bulundurma Zorunluluğuna Uymayan Yapı Kooperatiflerine Verilecek İdarî Para Cezası:
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35inci maddesinin, 23/1/2008 tarih ve 5728 sayılı Kanunun 329uncu maddesi ile değişik üçüncü fıkrasına göre, ortak sayısı yüz veya daha fazla olduğu
halde sözleşmeli avukat bulundurma yükümlülüğünü yerine getirmeyen yapı kooperatiflerine,
Cumhuriyet Savcısı tarafından, sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin iki
aylık brüt tutarı kadar idarî para cezası verilir. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 29/12/2009
tarih ve 2009/1 sayılı kararı ile, 16 yaşından büyükler için uygulanacak asgari ücretin brüt tutarı,
01/01/2010-30/06/2010 döneminde 729.-TL, 01/07/2010-31/12/2010 döneminde ise 760,50.TL olarak belirlenmiştir10.
Dolayısıyla, ortak sayısı yüz ve üzeri olan, ancak sözleşmeli avukat bulundurmayan yapı
kooperatiflerine, kooperatif merkezinin bulunduğu yerdeki Cumhuriyet Savcısı tarafından
verilecek idari para cezası, 01/01/2010-30/06/2010 döneminde aylık 1.458.-TL, 01/07/201031/12/2010 döneminde ise aylık 1.521.-TL olarak uygulanacaktır. Örneğin; 2010 yılının Mart
ayında sözleşmeli avukat bulundurma zorunluluğu doğduğu halde iki ay boyunca sözleşmeli
avukat bulundurmayan bir yapı kooperatifine 2.916 TL (1.458x2=2.916 TL) idari para cezası
verilecektir. Bu zorunluluğun Mart ayında değil de, Eylül ayında doğması ve yine iki ay boyunca sözleşmeli avukat bulundurulmaması durumunda ise, ilgili yapı kooperatifine 3.042 TL
(1.521x2=3.042 TL) idarî para cezası verilecektir.
VI. Sözleşmeli Avukat Bulundurma Zorunluluğuna Yönelik Eleştiriler:
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35inci maddesinin üçüncü fıkrası ile getirilen sözleşmeli avukat bulundurma zorunluluğuna ilişkin yasal düzenlemeye yönelik eleştirilerin başında,
“sözkonusu zorunluluğun kooperatiflerden sadece yapı kooperatiflerini kapsadığı, 1.000 ortaklı
üretici veya tüketici kooperatifinin avukat bulundurma zorunluluğu yokken 100 ortaklı yapı
kooperatiflerinin zorunluluk kapsamına alındığı, bu haliyle kooperatif türleri arasında bir ayrım
yaparak ve üye sayısı kriteri koyarak yapılan bu tasnifin objektif, hukuki ve hakkaniyetli olmadığı, bu türden bir tasnifin kamu yararını değil, toplumdaki bir meslek grubunu desteklemeyi
amaçladığı ve bunun finansmanını da bazı toplum kesimlerine yüklediği intibaını doğurduğu,
ayrıca özel hukuk tüzel kişisi olan yapı kooperatiflerini, yine özel hukuk kişisi olan avukatlarla
sözleşme yapmaya zorlamanın Anayasanın 48inci maddesinde belirtilen sözleşme yapma serbestisine aykırılık teşkil ettiği” yönündeki değerlendirmeler gelmektedir11.
Diğer bir eleştiri ise, avukatlık mesleğinin artık hukuk branşları itibariyle ihtisaslaştığı, sözgelimi gayrimenkul-imar-inşaat ihtilaflarında uzmanlaşmış bir avukatla, ceza veya icra davalarında ihtisaslaşmış bir avukatın aynı olamayacağı, ancak, sözkonusu düzenlemede böyle bir
ayrım yapılmayıp sadece avukat bulundurma zorunluluğu getirilmekle yetinildiği yönündedir12.
10 31 Aralık 2009 tarih ve 27449 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
11 KUTSAL, Ahmet, BASAT, Özkan, Sözleşmeli Avukat Bulundurma, 28/08/2008, www.muhasebetr.com, Erişim: 14/02/2010
12 KUTSAL, BASAT, agm
SAYI : 25
KOOPERATİFLERDE AVUKAT BULUNDURMA ZORUNLULUĞU
61
Ayrıca, avukat bulundurma zorunluluğuna ilişkin yasal düzenleme gereği kooperatif adına sadece sözleşmeli avukatın dava açabileceği yönündeki düzenlemenin Kooperatifler
Kanunu’ndan kaynaklanan bazı hükümlerin uygulanmasında da tereddüt yaşanmasına sebep
olacağı kanısındayız. Örneğin, KK.nun 98inci maddesi yollaması gereği kooperatifler hakkında
da uygulama imkanı olan TTK.nun 341inci maddesinin ikinci fıkrasına göre kooperatif adına
dava açma yetkisi denetçilere ait olacaktır. Yine, KK.nun 53üncü maddesinde, kanuna, anasözleşme hükümlerine ve iyi niyet esaslarına aykırı olduğu iddiası ile genel kurul kararları aleyhine
dava açılması düzenlenmiştir. Dolayısıyla, kooperatif genel kurulunun, yönetim kurulu üyeleri
aleyhine dava açılmasına karar vermesi durumunda, davayı kim açacaktır: KK.nun 98nci maddesi ve TTK m.341/f.2 gereği kooperatif denetçileri mi, yoksa AK m.35/f.3 gereği sözleşmeli
avukat mı?
Bütün bu eleştirilere karşılık, 1136 sayılı Kanunun 35inci maddesinin üçüncü fıkrası halihazırda yürürlüktedir. Bu nedenle, yerindeliğini ve hukukîliğini tartışmak yerine, anılan yasal
düzenlemenin gereğinin ifası, kooperatifin ciddi yekûn tutacak idari para cezalarına muhatap
olmasına mani olacaktır.
VI. Özet Ve Sonuç :
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, ortak sayısı
yüz veya daha fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadırlar.
Ortak sayısı yüzün altında kalan yapı kooperatifleri ile ortak sayısı ne olursa olsun sair kooperatif türleri –tüketim, eğitim, motorlu taşıyıcılar kooperatifleri, vs- için ise böyle bir zorunluluk
bulunmamaktadır. Sözleşmeli avukat bulundurma zorunluluğu, yüz veya daha fazla kişinin katılımıyla kurulan yapı kooperatiflerinde, kooperatifin tüzel kişilik kazanması ile birlikte; kuruluştaki ortak sayısı yüzün altında olan yapı kooperatiflerinde ise ortak sayısı yüze ulaştığı anda
doğar. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, yapı kooperatifleri, sözleşmeli avukatlarına, 2010
yılında asgarî 500 TL aylık ücret ödeyeceklerdir. Ancak, takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücretinin, yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olması durumunda,
aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenecektir.
Sözkonusu yasal düzenlemede, ortak sayısı yüz ve üzeri olduğu halde sözleşmeli avukat bulundurma yükümlülüğünü yerine getirmeyen yapı kooperatiflerine, Cumhuriyet Savcısı tarafından, sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından
büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin iki aylık brüt tutarı kadar idarî
para cezası verilmesi öngörülmektedir. Bu çerçevede, sözkonusu idarî para cezasına muhatap
olmamak için, ortak sayısı yüz ve daha fazla olan yapı kooperatiflerinin yönetim kurullarının,
sözleşmeli avukat bulundurma yükümlülüğüne riayet etmeleri menfaatlerine olacaktır.
Öte yandan, kooperatiflerden sadece yapı kooperatifi hüviyetinde olanlara getirilen sadece
zorunluluğun objektif, hukuki ve hakkaniyetli olmadığı, kkoperatifleri sözleşme yapmaya zorlayarak Anayasa’da güvence altına alınan sözleşme yapma serbestisine aykırılık teşkil ettiği
yönünde haklı eleştiriler yer almaktadır. Bu nedenle, konunun, Türkiye Barolar Birliği ile kooperatiflerin en üst kuruluşu olan Türkiye Millî Kooperatifler Birliği arasında karşılıklı olarak
müzakere edilmesinin ve ortak bir çözüm arayışına gidilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI
YARGITAY HUKUK
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
65
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 15.06.2011
Esas: 2011/10-170
Karar: 2011/413
♦♦ HİZMET TESPİTİ
♦♦ BAĞIMSIZ ÇALIŞMA SÜRESİNİN TESPİTİ İSTEMİ
♦♦ BAĞKUR SİGORTALILIĞINDA BORÇLANMA VE BAŞVURU SÜRESİ
♦♦ GİRİŞ BİLDİRGESİNİN KURUMA İNTİKALİ
ÖZET: Taraflar arasındaki “tesbit” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda;İş Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
( ... Dava hukuki nitelikçe; 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadarki dönemde Bağ-Kur’a kayıt ve tescili bulunmayan, ancak, bu tarihten sonra Kurumca, 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescili yapılan davacının; Vezirköprü Şoförler odasında Esnaf Sicil Memurluğu’nda ve Vezirköprü Mal
Müdürlüğü’nde devam eden oda ve vergi kaydına dayalı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma süresinin tespiti istemine ilişkindir.
4956 sayılı Kanun ile eklenen 1479 sayılı Kanunun geçici 18. maddesinde belirtilen
altı aylık süre içinde 01.09.2003 tarihinde Kuruma intikal eden giriş bildirgesine
göre 04.10.2000 tarihi itibarıyla tescili yapılan davacının söz konusu madde hükmünden yararlanıp yararlanmayacağı hususu uyuşmazlık konusudur.
1479 sayılı Kanunun Geçici 18.maddesinde öngörülen “yazılı başvuru” şartı, şekil
şartı olmayıp; sigortalının, 04.10.2000 tarihi öncesi döneme ilişkin vergiye kayıtlı
olduğu süreyi, yasada belirtilen altı aylık süre içinde, Kuruma başvuruda bulunması veya borçlanma süresine ilişkin primi ödemesi halinde, prim ödemesinin de,
borçlanma iradesini ortaya koymuş olacağı kabul edilerek sözkonusu maddeden
yararlanması için yeterli sayılmalıdır. Ancak altı aylık yasal sürenin geçirilmesi
halinde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak değerlendirilmesi mümkün
bulunmamaktadır.
Mahkemece yapılacak iş, davacının 1479 sayılı Kanunun Geçici 18.maddesi uyarınca yazılı başvurusunun bulunup bulunmadığı, yazılı başvurusu bulunmasa dahi,
vergiye kayıtlı bulunduğu döneme ilişkin prim borcunun anılan maddede öngörülen yasal süre içinde ödenip ödenmediği hususunun araştırılarak, ödenmiş ise bu
hususun borçlanma iradesini ortaya koyduğu kabul olunarak davanın kabulüne,
aksi takdirde ise reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş
olması, usul ve yasaya aykırıdır denilerek Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
66 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma
kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi
usul ve yasaya aykırı
bulunarak Yerel Mahkemenin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir..
İlgili Kanun/Madde:
4956/m.47- geçici18
DAVA: Taraflar arasındaki “tesbit” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda;Samsun 2.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.04.2009 gün ve
36 - 238 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
10.Hukuk Dairesinin 12.07.2010 gün ve E:2009/11246, K:2010/10914 sayılı ilamı ile;
( ... Dava hukuki nitelikçe; 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar ki dönemde Bağ-Kur’a kayıt ve tescili bulunmayan, ancak, bu tarihten
sonra Kurumca, 04.10.2000 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı
olarak tescili yapılan davacının; Vezirköprü Şoförler odasında 07.01.1987 tarihinden,
Esnaf Sicil Memurluğu’nda 03.04.1987 tarihinden, Vezirköprü Mal Müdürlüğü’nde
06.01.1987 tarihinden itibaren devam eden oda ve vergi kaydına dayalı olarak kendi
nam ve hesabına bağımsız çalışma süresinin tespiti istemine ilişkindir.
1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesine paralel nitelikte bir
düzenleme bulunmadığı için, kural olarak hizmet tespiti davası açılmasının mümkün
olmadığını dikkate alan yasa koyucu, sigortalılık niteliğini taşıdıkları hâlde Kuruma
tescil edilmemiş kişilere zaman zaman kendi ad ve hesaplarına bağımsız çalıştıkları
süreleri borçlanma ve bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi olanağını
tanımıştır.
02.08.2003 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 4956 sayılı
Kanun’un 47. maddesi ile 1479 sayılı Kanun’a eklenen geçici 18.maddesinde; sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış
olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetlerinin 04.10.2000 tarihinden itibaren
başlayacağı belirtilmiş; aynı maddede, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay
içinde Kuruma yazılı olarak başvurmak şartıyla, 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve
tescilini yaptırmayanlara, 20.04.1982 - 04.10.2000 tarihleri arasında vergiye kayıtlı oldukları süreyi borçlanma imkanı getirmiştir.
Somut olayda, 4956 sayılı Kanun ile eklenen 1479 sayılı Kanunun geçici 18. maddesinde belirtilen altı aylık süre içinde 01.09.2003 tarihinde Kuruma intikal eden giriş
bildirgesine göre 04.10.2000 tarihi itibarıyla tescili yapılan davacının söz konusu madde hükmünden yararlanıp yararlanmayacağı hususu uyuşmazlık konusudur.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
67
1479 sayılı Kanunun Geçici 18.maddesinde öngörülen “yazılı başvuru” şartı, şekil şartı olmayıp; sigortalının, 04.10.2000 tarihi öncesi döneme ilişkin vergiye kayıtlı
olduğu süreyi, yasada belirtilen altı aylık süre içinde, Kuruma başvuruda bulunması
veya borçlanma süresine ilişkin primi ödemesi halinde, prim ödemesinin de, borçlanma
iradesini ortaya koymuş olacağı kabul edilerek sözkonusu maddeden yararlanması için
yeterli sayılmalıdır. Ancak altı aylık yasal sürenin geçirilmesi halinde anılan maddeye
göre, 04.10.2000 tarihi öncesi vergiye kayıtlı olunan dönemin 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Mahkemece yapılacak iş, davacının 1479 sayılı Kanunun Geçici 18.maddesi uyarınca yazılı başvurusunun bulunup bulunmadığı, yazılı başvurusu bulunmasa dahi, vergiye kayıtlı bulunduğu 06.01.1987 - 04.10.2000 dönemine ilişkin prim borcunun anılan maddede öngörülen yasal süre içinde ödenip ödenmediği hususunun araştırılarak,
ödenmiş ise bu hususun borçlanma iradesini ortaya koyduğu kabul olunarak davanın
kabulüne, aksi takdirde ise reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm
kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... ),
Gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da
benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel
Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.06.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT HÜKÜMLERİ
4956/m.47-geçici18
Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu ile İlgili Değişiklikler
MADDE 47. — 1479 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen geçici 13, 14, 15 ve 16 ncı
maddeleri aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiş ve Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 18. — Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 4.10.2000 tarihine kadar
kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 4.10.2000 tarihinden
itibaren başlar. Ancak, bu Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıkları,
bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20.4.1982-
68 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
4.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olarak 49
uncu ve ek 15 inci maddelere göre hesaplanacak prim borçlarının tamamını, tebliğ tarihinden itibaren bir
yıl içinde, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının yürürlükte olan prim tutarı üzerinden ödemek
kaydıyla bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 25.05.2011
Esas: 2011/5-210
Karar: 2011/355
♦♦ KAMULAŞTIRMASIZ EL KOYMA
♦♦ HUSUMET
♦♦ MADDİ HATA
♦♦ USUL KURALLARI DOĞRUDAN DOĞRUYA KAMU DÜZENİYLE
İLGİLİ OLUP TARAFLAR YARARINA USULÜ KAZANILMIŞ HAK
OLUŞTURMAMAKTADIR
ÖZET: Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Dava konusu taşınmaza 1960 yılında el atıldığı anlaşılmaktadır.
5999 sayılı Yasa ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenen Geçici 6.madde
ile Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış
olmasına rağmen 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis
yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı
tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle,
bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiyle dava açmış olanlar; bu
madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde idareye ve mahkemeye verecekleri
dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık tutanağının mah-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
69
kemeye sunulmasından sonra davaya devam edilir.” hükmü getirilmiş olduğundan,
bu düzenleme doğrultusunda işlem yapılarak sonucuna göre; karar verilmek üzere
denilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca;
Dava; kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar, Belediye tarafından kaldırım yapmak, yol açmak ve asfaltlanmak suretiyle taşınmaza fiilen el konulduğunu, bu suretle taşınmaza davalı idare tarafından
kamulaştırmasız el atıldığını iddia ederek tazminatın davalıdan tahsiline, fiilen el
konulan kısmın yasa gereği davalı belediye adına tapuya tescilini istemiştir.
Davalı Belediye, 30 yıldan fazladır yol olarak kullanıldığını, fiilen yol olarak kullanılan kısmın asfaltlama yapıldığını ancak taşınmazı yol halinde davalının getirmediğini husumetin kendilerine düşmeyeceği savunmasında bulunmuştur.
Mahkemece, husumetin Karayolları Genel Müdürlüğüne yöneltilmesi gerekirken
davalıya yöneltilmesi yerinde görülmediğinden pasif husumet yokluğu nedeniyle
davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece, Yerel Mahkemenin kararı uzlaşma yönünden bozulmuştur.
Husumet sorunu çözülmeden Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesi gereğince taraflara uzlaşma teklif edilemeyeceği gerekçesi ile Mahkemece önceki hükümde
direnilmiştir.
Hemen belirtmelidir ki, mahkemenin pasif husumetten davanın reddine ilişkin kararı davacı tarafça temyiz edilmiş; sadece bu husus temyiz nedeni olarak bildirilmiştir.
Özel Dairece bu husus gözden kaçırılarak maddi hata sonucu, esasa ilişkin bir red
kararı varmış gibi değerlendirme yapılarak, Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6.
maddesine işaretle karar bozulmuş; husumet yönünden ise herhangi bir inceleme
ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu haliyle bozmanın açıkça maddi hataya dayalı
olduğu ve davacı yanın temyiz itirazlarını karşılamadığı belirgindir.
Bilindiği üzere usul kuralları ( görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hata ) kamu düzeni ile doğrudan bağlantılı olup, taraflar yararına
usulü kazanılmış hak oluşturmamaktadır. O halde, temyiz edilmiş olmasına rağmen
dairece husumet konusunun incelenmemiş olması açık bir maddi hata olarak kabul edilmeli; üzerinde dairece karar verilmemiş bir hususta direnme de söz konusu
olamayacağından Hukuk Genel Kurulunca bu aşamada yapılacak bir inceleme bulunmamakla, davacının maddi hata nedeniyle incelenmemiş olan temyiz itirazları
incelenmek üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
İlgili Kanun/Madde: 2942/geçici 6ıncı madde
70 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
DAVA : Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın
pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen 11.07.2006 gün ve 2004/577 E2006/188 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 05.07.2010 gün ve 2006/10628-2010/13278 sayılı ilamı
ile;
( ... Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, dava konusu taşınmaza 1960 yılında el atıldığı
anlaşılmaktadır.
30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5999 sayılı Yasa ile 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanununa eklenen Geçici 6.madde ile Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya
kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis
edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiyle dava açmış
olanlar; bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini
bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin
neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye sunulmasından sonra davaya devam edilir.” hükmü getirilmiş olduğundan, bu
düzenleme doğrultusunda işlem yapılarak sonucuna göre;
Karar verilmek üzere hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428.maddesi gereğince bozulmasına, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer
olmadığına... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama
sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava; kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar H., A. R., S. O. ve A. İ. vekili dava konusu 2671 parsel sayılı taşınmazda müvekkillerinin paydaş olduklarını, davalı Antakya Belediyesi tarafından kaldırım
yapmak, yol açmak ve asfaltlanmak suretiyle taşınmaza fiilen el konulduğunu, bu suretle taşınmaza davalı idare tarafından kamulaştırmasız el atıldığını iddia ederek tazminatın davalıdan tahsiline, fiilen el konulan kısmın yasa gereği davalı belediye adına
tapuya tescilini istemiştir.
Davalı Antakya Belediyesi Tüzel Kişiliği vekili ise 30 yıldan fazladır yol olarak
kullanıldığını, fiilen yol olarak kullanılan kısmın asfaltlama yapıldığını ancak taşınma-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
71
zı yol halinde davalının getirmediğini husumetin kendilerine düşmeyeceğini ifadeyle
davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davaya konu parselin Karayolları Genel Müdürlüğüne ait karayolu
ağında olduğu bu nedenle davanın Karayolları Genel Müdürlüğüne yöneltilmesi gerekirken davalıya yöneltilmesi yerinde görülmediğinden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının temyizi üzerine Özel Dairece, mahkeme kararı yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece husumet sorunu çözülmeden Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6.
maddesi gereğince taraflara uzlaşma teklif edilemeyeceği gerekçesi ile önceki hükümde direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Hemen belirtmelidir ki, mahkemenin pasif husumetten davanın reddine ilişkin kararı davacı tarafça temyiz edilmiş; sadece bu husus temyiz nedeni olarak bildirilmiştir.
Özel Dairece bu husus gözden kaçırılarak maddi hata sonucu, esasa ilişkin bir red
kararı varmış gibi değerlendirme yapılarak, Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. maddesine işaretle karar bozulmuş; husumet yönünden ise herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu haliyle bozmanın açıkça maddi hataya dayalı olduğu ve
davacı yanın temyiz itirazlarını karşılamadığı belirgindir.
Bilindiği üzere usul kuralları ( görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm
itirazı, harç ve maddi hata ) kamu düzeni ile doğrudan bağlantılı olup, taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşturmamaktadır. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun
15.03.1972 gün ve 1968/1-277-176, 01.03.1995 gün ve 1995/7-641-117, 23.01.2002
gün ve 2001/1-1010-2002/1, 12.07.2006 gün ve 2006/4-519-527 sayılı kararları, Baki
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-2001 Baskı, cilt 5, sayfa 4771 vd. )
O halde, temyiz edilmiş olmasına rağmen dairece husumet konusunun incelenmemiş olması açık bir maddi hata olarak kabul edilmeli; üzerinde dairece karar verilmemiş bir hususta direnme de söz konusu olamayacağından Hukuk Genel Kurulunca bu
aşamada yapılacak bir inceleme bulunmamakla, davacının maddi hata nedeniyle incelenmemiş olan temyiz itirazları incelenmek üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan gerekçeyle, maddi hataya dayalı Özel Dairenin 05.07.2010 gün
ve 2006/10628-13278 K. sayılı kararının kaldırılarak, maddi hata nedeniyle incelenmemiş olan davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5.HUKUK
DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 25.05.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2942 sayılı KAMULAŞTIRMA KANUNU’NA eklenen geçici 6ıncı madde
Geçici Madde 6 – (Ek: 18/6/2010-5999/1 md.)
Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen
72 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin
bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen
veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi
esastır.
Tazminat müracaatı üzerine, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının
malikin müracaat ettiği tarihteki tahmini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teşkil
edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmak ve bu
Kanunun 11 inci ve 12 nci maddelerine göre hesaplanmak suretiyle tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre teşkil olunan uzlaşma komisyonunca, müracaat tarihinden
itibaren en geç altı ay içerisinde 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini
değer bildirilmeksizin, talep sahibi uzlaşma görüşmelerine davet edilir.
Uzlaşma; nakdi ödeme, idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak
tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı kullandırılması suretiyle yapılabilir.
Uzlaşma görüşmeleri, hukuki veya fiili engel bulunmadığı takdirde davete icabet tarihinden itibaren en
geç altı ay içerisinde sonuçlandırılır ve uzlaşmaya varılıp varılmadığı, malik veya temsilcisi ile komisyon
üyeleri tarafından imzalanan bir tutanağa bağlanır. Bu tutanak ile uzlaşma görüşmelerine ilişkin bilgi ve
belgeler, açılacak davalarda taraflar aleyhine delil teşkil etmez. Uzlaşmaya varılması halinde, üzerinde
uzlaşılan hakkın türünü, tanınma şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunulacak ise miktarını ve ödeme
şartları ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair muvafakati de ihtiva eden bir sözleşme akdedilerek
bu sözleşme çerçevesinde işlem yapılır ve uzlaşma konusu taşınmazlar resen tapuya tescil veya terkin
edilir.
Uzlaşılan nakdi tazminat bedeli, bütçe imkanları dahilinde, sonraki yıllara sari olacak şekilde taksitli
olarak da ödenebilir. Taksitli ödeme süresince, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt
Faizine İlişkin Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir.
İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya
ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik
tarafından sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının müracaat tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki
esaslara göre mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine ve malike
tazminat ödenmesine hükmedilir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen tazminata ilişkin temyiz hakkı saklıdır.
Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç
olması halinde, idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerden yüzde iki pay
ayrılır. Kesinleşen alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması halinde, ödemeler, sonraki yıllara sari olacak şekilde, garameten ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe
imkanları ile alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca
kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem
yapılabilir. Bu maddenin tazminata ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan
kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya
hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde
hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme
yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin
hükümlerine göre işlem yapılabilir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
73
Vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı bu
maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiyle dava açmış olanlar; bu madde hükümlerine göre
uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde
idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye
sunulmasından sonra davaya devam edilir.
Bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 09.02.2011
Esas: 2010/4-715
Karar: 2011/52
♦♦ ZARAR GÖRENİN KENDİ EYLEMİ DIŞINDA BAŞKASININ
EYLEMİNİN ETKİSİ BULUNMADIĞI DURUMLARDA
ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN BÖLÜŞÜK SORUMLULUĞUNDAN SÖZ
EDİLEMEYECEĞİ
♦♦ PSİKOLOJİK SORUNLARI OLAN KİŞİNİN ASKERE ALINMASI
♦♦ İDARENİN HİZMET KUSURU
♦♦ RÜCUAN TAZMİNAT
ÖZET: Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın incelenmesi sonucu
Özel Dairece;
Davacı idare, askerlik görevini yerine getirmek üzere B... İkinci Jandarma Eğitim
Komutanlığı’na teslim olup ertesi gün intihar ederek yaşamına son veren er Girit’in
yakınları tarafından açılan tazminat davasında, ölümün intihar eden erin ağır kusuru ile birlikte idare görevlilerinin bölüşük hizmet kusurundan kaynaklandığı sonucuna varılarak maddi ve manevi tazminat ödemekle sorumlu tutularak ödediği tazminatın, erin intihar ettiği birliğin tabur komutanı, bölük komutanı, revir baştabibi
ve kısım amiri olan davalılardan rücu yoluyla alınmasını istemiştir.
74 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Davalılar ise, askeri savcılık tarafından haklarında kusurları bulunmadığı gerekçesi ile kovuşturma açılmasına yer olmadığına karar verildiğini belirterek istemin
reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, tabur komutanının olay tarihinde görevli olmaması nedeni ile
onun hakkındaki davanın reddine, bölük komutanı ve kısım amirinin %15, revir
baştabibinin %10 oranında kusurlu oldukları yönündeki bilirkişi raporu uyarınca
istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Askere alındıktan bir gün sonra intihar ederek yaşamına son veren erin psikolojik
olarak askerlik yapmaya elverişli olmadığı aşikar olup bu durumdaki kişinin askere
alınması davacı idarenin hizmet kusurunu oluşturur. Askeri savcılık tarafından olay
ile ilgili olarak yapılan soruşturmada; erin ölümünde kendi eylemi dışında başka
bir kimsenin eyleminin etkisi bulunmadığı kabul edilerek kovuşturma yapılmasına
yer olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda, davalıların bölüşük kusurundan söz
edilemez.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalıların sorumluluğu yönünde karar
verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır... ) denilerek Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca;
Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve
yasaya aykırıdır denilerek direnme kararı bozulmuştur.
İlgili Kanunlar:
Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
DAVA : Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; ( Bilecik Asliye Hukuk Mahkemesi )’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.05.2008 gün ve 2007/202 E.- 2008/399 K. sayılı kararın incelenmesi davacı
ve davalılardan Turgay ve Mustafa vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
Dördüncü Hukuk Dairesi’nin 22.06.2009 gün ve 2008/13238-8398 sayılı ilamı ile;
( ... Dava, rücu yoluyla tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir
bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ile davalılardan Turgay ile Mustafa tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı idare, askerlik görevini yerine getirmek üzere B... İkinci Jandarma Eğitim
Komutanlığı’na teslim olup ertesi gün intihar ederek yaşamına son veren er Girit’in
yakınları tarafından açılan tazminat davasında, ölümün intihar eden erin ağır kusuru ile
birlikte idare görevlilerinin bölüşük hizmet kusurundan kaynaklandığı sonucuna varılarak maddi ve manevi tazminat ödemekle sorumlu tutularak ödediği tazminatın, erin
intihar ettiği birliğin tabur komutanı, bölük komutanı, revir baştabibi ve kısım amiri
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
75
olan davalılardan rücu yoluyla alınmasını istemiştir.
Davalılar ise, askeri savcılık tarafından haklarında kusurları bulunmadığı gerekçesi
ile kovuşturma açılmasına yer olmadığına karar verildiğini belirterek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, tabur komutanının olay tarihinde görevli olmaması nedeni ile
onun hakkındaki davanın reddine, bölük komutanı ve kısım amirinin %15, revir baştabibinin %10 oranında kusurlu oldukları yönündeki bilirkişi raporu uyarınca istemin
kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Er Girit’in 10.12.2003 günü askere alındığı, bir gün sonra 11.12.2003 günü intihar
ederek yaşamına son verdiği anlaşılmaktadır. Olayın meydana geliş biçimi ve zamanı
ölen erin psikolojik olarak askerlik yapmaya elverişli olmadığını göstermektedir. Bu
durumdaki bir kişinin askere alınması davacı idarenin hizmet kusurunu oluşturur. Askeri savcılık tarafından olay ile ilgili olarak yapılan soruşturmada; er Girit’in geçirmiş
olduğu psikolojik bunalım sonucu intihar ettiği, ölümünde kendi eylemi dışında başka
bir kimsenin eyleminin etkisi bulunmadığı kabul edilerek kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda, davalıların bölüşük kusurundan söz edilemez.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalıların sorumluluğu yönünde karar
verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır... ),
Gerekçesiyle ve oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden
yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca
da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı ve davalılardan Turgay ve Mustafa vekilinin temyiz itirazlarının
kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin
harcının davalılara geri verilmesine, 09.02.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
76 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 02.02.2011
Esas: 2010/6-734
Karar: 2011/17
♦♦ ALTIN VE ZİYNET EŞYALARI KOLAYCA TAŞINABİLDİĞİNDEN
KADININ ÜZERİNDE BULUNMASI ESASTIR. KARİNENİN AKSİNİ
İDDİA EDEN TARAF İDDİASINI İSPATLA MÜKELLEFTİR
♦♦ ZİYNET EŞYALARI YA DA BEDELİ TALEBİ
♦♦ TANIK BEYANLARIYLA DAVANIN KABUL EDİLEMEYECEĞİ
ÖZET: Dava, ziynet eşyasının aynen, olmadığında bedelinin tahsili istemine ilişkin
olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekilince
temyiz edilmiştir.
Özel Dairece;
Altın ve ziynet eşyaları kolay saklanan taşınabilen ve götürülebilen nitelikte eşyalardandır. Hayatın olağan akışına göre bu tür eşyaların kadının üzerinde olması ve
evden ayrılırken de yanında götürmüş olması esastır.
Olayımızda davacı kadın ziynet eşyalarının eşi tarafından elinden alınarak bozdurulduğunu iddia etmişse de bu konuda dinlettiği tanıklarının görgüye dayalı net
ve kesin beyanları bulunmadığı gibi evi terk ederken sözü edilen ziynet eşyalarının
zorla elinden alındığını veya götürmesine engel olunduğunu, bunların müşterek konutta kaldığını da kanıtlayamamıştır.
Mahkemece soyut ve duyuma dayalı tanık beyanlarına değer verilerek davanın kabulü doğru değil ise de davacı dava dilekçesinin deliller bölümünde vs. delillere
de dayandığından bunun yemin delilini de kapsadığı sonucuna varılarak davalıya
yemin teklif edip etmeyeceği sorularak sonucuna göre bir karar vermek gerekir denilerek Yerel Mahkemenin kararı bozulmuşur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca;
Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve
yasaya aykırı görülerek direnme kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun:
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU
DAVA : Taraflar arasındaki “Ziynet eşyasının aynen, olmadığı taktirde bedelinin
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
77
tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sincan 2. Aile Mahkemesince
davanın kabulüne dair verilen 29.01.2009 gün ve 2008/369 E., 2009/63 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.10.2009 gün ve 8185-8650 sayılı ilamı ile;
( ... Dava, ziynet eşyasının aynen, olmadığında bedelinin tahsili istemine ilişkin
olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekilince
temyiz edilmiştir.
Davacı vekili 1 gramise, 2 künye, 2 yüzük, 1 küpe, 1 saat, 20 adet bilezik ve 113
adet çeyrek altının evlilik birliği içerisinde rızası hilafına elinden alınarak bozdurulduğunu ve geri verilmediğini iddia etmiş; davalı ise davacının evden ayrılırken sözü
edilen ziynet eşyalarını beraberinde götürdüğünü savunmuştur.
Altın ve ziynet eşyaları kolay saklanan taşınabilen ve götürülebilen nitelikte eşyalardandır. Hayatın olağan akışına göre bu tür eşyaların kadının üzerinde olması ve
evden ayrılırken de yanında götürmüş olması esastır.
Olayımızda davacı kadın ziynet eşyalarının eşi tarafından elinden alınarak bozdurulduğunu iddia etmişse de bu konuda dinlettiği tanıklarının görgüye dayalı net ve kesin
beyanları bulunmadığı gibi evi terkederken sözü edilen ziynet eşyalarının zorla elinden
alındığını veya götürmesine engel olunduğunu, bunların müşterek konutta kaldığını da
kanıtlayamamıştır.
Mahkemece soyut ve duyuma dayalı tanık beyanlarına değer verilerek davanın kabulü doğru değil ise de davacı dava dilekçesinin deliller bölümünde vs. delillere de
dayandığından bunun yemin delilini de kapsadığı sonucuna varılarak davalıya yemin
teklif edip etmeyeceği sorularak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama
sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca
da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel
Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 02.02.2011
gününde oybirliği ile karar verildi.
78 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 24.03.2011
Esas: 2011/439
Karar: 2011/3447
♦♦ ECRİMİSİL EN AZ KİRA GELİRİ, EN ÇOĞU TAM GELİR
YOKSUNLUĞUDUR.
♦♦ BAĞIMSIZ BÖLÜME EL ATMANIN ÖNLENMESİ
♦♦ SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ GEREĞİNCE YAPILMASI GEREKEN
ÖDEMELERİN YAPILMAMASI
ÖZET: Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, davacının kayden maliki olduğu bağımsız bölümle ilgili davacı şirket ile
davalı şirket arasında noterde düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi gereğince yapılması gereken ödemelerde davalı şirketin temerrüde düşmesi nedeniyle,
davacı şirketin akdi feshettiğini, davalı şirketin konutu terk ve müvekkiline teslim
etmediğini, diğer davalının da taşınmazda fiilen tasarrufta bulunduğunu, ayrıca
davalı şirketin sözleşmeden kaynaklanan hak ve alacaklarını başka şirkete temlik
etmesi sebebiyle sözleşmeye ilişkin herhangi bir hususa da dayanamayacağını ileri
sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerinde bulunmuştur.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi davasının kabulüne ve ecrimisil isteğinin kısmen
kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Davalıların kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir haklarının bulunmadığından
elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik
yoktur.
Ecrimisil isteği bakımından ise; ecrimisil, en azı kira geliri, en çoğu ise tam gelir
yoksunluğudur.
Oysa somut olayda, mülk ( Ziraat Mühendisi ) ve inşaat mühendisi bilirkişilerin,
dosyada mevcut davacı şirket ile davalı şirket arasında düzenlenen 8.10.2002 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi hükümleri uyarınca değerlendirme yaparak
ecrimisil saptamaları usul ve yönteme aykırı olduğundan böylesi bir rapora dayalı
olarak hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Bildirilen ve bildirilecek olan emsaller de dikkate alınarak, bilirkişilerden ek rapor alınmak veya gerektiğinde yeniden
yerinde uygulama yapılmak suretiyle bilimsel verilere uygun ve denetime elverişli
olacak biçimde ecrimisilin hesaplanması gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması nedeniyle Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
79
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, davacı Avni’nin kayden maliki olduğu 6653 sayılı parseldeki 15.Blok 1
nolu bağımsız bölümle ilgili davacı şirket ile davalı şirket arasında 8.10.2002 tarihinde
noterde düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi gereğince yapılması gereken
ödemelerde davalı şirketin temerrüde düşmesi nedeniyle, davacı şirketin anılan akdi
28.7.2008 tarihli fesih ihbarnamesiyle feshettiğini, ancak davalı şirketin konutu terk ve
müvekkiline teslim etmediğini, diğer davalının da taşınmazda fiilen tasarrufta bulunduğunu, ayrıca davalı şirketin sözleşmeden kaynaklanan hak ve alacaklarını başka şirkete
temlik etmesi sebebiyle sözleşmeye ilişkin herhangi bir hususa da dayanamayacağını
ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerinde bulunmuş, bilahare ıslah
suretiyle ecrimisil miktarını arttırmıştır.
Davalılar, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan hakka dayalı kullanım nedeniyle elatmanın önlenmesi ve ecirimisil istenemeyeceğini, davacı şirketin
akdin feshine ilişkin beyanının hukuka aykırı olup, taraflarınca da kabul edilmediğini
ve satış vaadi sözleşmelerinin tek taraflı bir beyan ve ihbar ile sona erdirilemeyeceğini,
davalı şirketin bu sözleşmeden kaynaklanan hak ve alacaklarını da ... Bankası A.Ş.’ne
temlik ettiğini, taşınmazda fuzuli şagil olmadıklarını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
İhbar olunan, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi davasının kabulüne, ecrimisil isteğinin kısmen
kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekili ile ihbar olunan vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş
olmakla; Tetkik Hakimi Sevinç Türközmen’in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya
incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi davasının kabulüne, ecrimisil isteminin ise, kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan deliller ile çekişme konusu 6653 sayılı parseldeki A Tipi
15 Blok Zemin Kat 1 numaralı piyesli konut nitelikli taşınmazın kayden davacılardan
Avni’ye ait olduğu, davalıların kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir haklarının bulunmadığı, ancak davalıların haklı ve geçerli bir neden olmaksızın taşınmaza müdahale ettikleri belirlenmek ve bu olgu mahkemece benimsenmek suretiyle elatmanın
önlenmesi isteğinin kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yöne
değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Ecrimisil isteği bakımından ise; bilindiği üzere, 25.5.1938 tarih 29/10 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ecrimisil, en azı kira geliri, en çoğu ise tam gelir
yoksunluğudur.
80 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Oysa somut olayda, mülk ( Ziraat Mühendisi ) ve inşaat mühendisi bilirkişilerin,
dosyada mevcut davacı şirket ile davalı şirket arasında düzenlenen 8.10.2002 tarihli
gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi hükümleri uyarınca değerlendirme yaparak ecrimisil saptamaları usul ve yönteme aykırı olduğu gibi, ecrimisil konusundaki bu belirlemenin anılan İnançları Birleştirme Kararına da uygun olduğu söylenemez. O halde,
böylesi bir rapora dayalı olarak hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Hal böyle olunca; bildirilen ve bildirilecek olan emsaller de dikkate alınarak, bilirkişilerden ek rapor alınmak veya gerektiğinde yeniden yerinde uygulama yapılmak
suretiyle bilimsel verilere uygun ve denetime elverişli olacak biçimde ecrimisilin hesaplanması gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
SONUÇ : Ecrimisile ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan
peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 09.03.2011
Esas: 2011/864
Karar: 2011/2670
♦♦ EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE YIKIM
♦♦ KAT İRTİFAKINDAN DOĞAN DAVALARIN SULH
MAHKEMELERİNDE GÖRÜLECEĞİ
ÖZET: Dava, kat irtifakı kurulmuş taşınmazda ortak alana elatmanın önlenmesi ve
yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 6 nolu bağımsız bölümün maliki
davalının ise 5,12 ve 13 nolu bağımsız bölümlerin maliki olduğu, davacının davalının bağımsız bölümlerini tasdikli projeye aykırı olarak büyük inşa ederek ve eklentiler yaparak ortak yerlere elattığı, bunun yanısıra binaların dış görüntüsünü bozacak şekilde imalatlar yaptığını ileri sürülerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Kat irtifakı ve kat irtifak sahibi 634 Sayılı Yasanın 2/C. maddesinde açıkça tanımlanmış, Görevli mahkeme başlığını taşıyan Ek 1. maddesinde aynen “ Bu kanunun
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
81
uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” hükmüne yer vermiştir.
Somut olayda, kat irtifakı kurulduğu anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki çekişmenin çözümünde görevli olan mahkemenin Sulh Hukuk
Mahkemesi olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken bu husus göz
ardı edilerek işin esası bakımından karar verilmiş olması doğru değildir gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
634 /m.2-c
DAVA : Taraflar arasında görülen davada:
Davacı, kat irtifakı kurulu 6 bağımsız bölüm numaralı dubleks meskenin kendisine,
5,12 ve 13 bağımsız bölüm numaralı dubleks meskenlerin ise davalı adına kayıtlı olduğunu, davalının yasal mevzuata ve yönetim planına aykırı olarak sözkonusu bağımsız
bölümlerini tasdikli projeye aykırı olarak büyük inşa ederek ve eklentiler yaparak ortak
yerlere elattığı gibi, binalarının dış görüntüsünü bozacak şekilde imalatlar yaptığını
ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuş, karşı davası ile de; davacının 6 bağımsız bölüm
numaralı meskeninde tasdikli projeye ve yönetim planına aykırı inşaat yaptığını ileri
sürerek davacının elatmasının önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuş, Bodrum Sulh
Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonunda davacı-karşı davalı tarafından açılan davanın görev yönünden reddine, davalı-karşı davacı tarafından açılan davanın ise
yenileninceye kadar HUMK’un 409. maddesi gereğince işlemden kaldırılmasına ve
dosyadan tefrikine karar verilmiş, verilen karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Mahkemece, komşuluk hukuku yönünden davalının herhangi bir tecavüzünün bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla: Tetkik Hakimi
Gamze Ünal’ın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp,
düşünüldü:
KARAR : Dava, kat irtifakı kurulmuş taşınmazda ortak alana elatmanın önlenmesi
ve yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 6 nolu bağımsız bölümün maliki
davalının ise 5,12 ve 13 nolu bağımsız bölümlerin maliki olduğu, davacının davalının
bağımsız bölümlerini tasdikli projeye aykırı olarak büyük inşa ederek ve eklentiler yaparak ortak yerlere elattığı, bunun yanısıra binaların dış görüntüsünü bozacak şekilde
imalatlar yaptığını ileri sürülerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; kat irtifakı ve kat irtifak sahibi 634 Sayılı Yasanın 2/C. maddesinde açıkça tanımlanmış ve buna göre “ Bir arsa üzerinde ileride kat mülkiyetine konu
olmak üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya birden çok yapının bağımsız
82 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
bölümleri için o arsanın maliki veya ortak malikleri tarafından bu kanun hükümlerine
göre kurulan irtifak hakkına kat irtifakı, bu hakka sahip olanlara da kat irtifak sahibi denileceği” hüküm altına alınmış, sonraki maddelerde de kat irtifakının kurulması,
kat irtifak sahiplerinin hakları ile borçlarına ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Yine aynı
kanunun Görevli mahkeme başlığını taşıyan Ek 1. maddesinde aynen “ Bu kanunun
uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” hükmüne yer vermiştir.
Somut olaya gelince; dosya arasına alınan tapu kayıtları, yönetim planı içeriği ve
bilirkişi raporlarına göre, taşınmazın projesinin Turgutreis Belediyesince 27.05.1993
tarihinde onaylanarak kat irtifakı kurulduğu anlaşılmaktadır.
Öyleyse, taraflar arasındaki çekişmenin çözümünde görevli olan mahkemenin Sulh
Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken bu husus
gözardı edilerek işin esası bakımından yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru
değildir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin
harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
634 /m.2-c
KAT MÜLKİYETİ KANUNU
c) (Değişik: 13/4/1983 - 2814/1 md.) Bir arsa üzerinde ileride kat mülkiyetine konu olmak üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya birden çok yapının bağımsız bölümleri için o arsanın maliki veya
ortak malikleri tarafından bu Kanun hükümlerine göre kurulan irtifak hakkına (kat irtifakı); bu hakka
sahip olanlara da (kat irtifak sahibi);
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 18.07.2011
Esas: 2011/10699
Karar: 2011/12514
♦♦ EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI DURUMUNDA
BOŞANMAYA KARAR VERİLECEĞİ
♦♦ BOŞANMA
♦♦ KUSUR
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
83
ÖZET: Davacı-davalı kadının kocasına hakaret ve tehdit ettiği, kocasına tokat atmak suretiyle fiziksel şiddet uyguladığı; buna karşılık davalı-davacı kocanın da eşine basit tıbbi müdahale gerektirir şekilde fiziksel şiddet uyguladığı ve bu eyleminden dolayı ceza mahkemesince mahkumiyetine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Türk Medeni kanununu 166/2. maddesindeki boşanma koşullarının gerçekleştiği
görülmekle, boşanmaya karar verilmeyip davanın reddine karar verilmiş olması
bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
4721/m.166-2
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün her iki dava yönünden temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan 10.05.2011
günü duruşmalı temyiz eden davacı-davalı Elif ile vekili ve karşı taraf davalı-davacı
Mustafaile vekili geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek
karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davacı-davalı kadının kocasına
hakaret ve tehdit ettiği, kocasına tokat atmak suretiyle fiziksel şiddet uyguladığı; buna
karşılık davalı-davacı kocanın da eşine basit tıbbi müdahale gerektirir şekilde fiziksel
şiddet uyguladığı ve bu eyleminden dolayı ceza mahkemesince mahkumiyetine karar
verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını gerektiren olaylarda her iki taraf da kusurlu olmakla birlikte, davacı-davalı kadının daha
fazla kusurlu olduğu, her iki taraf da boşanma istediğinden kadının davası bakımından
Türk Medeni kanununu 166/2. maddesindeki boşanma koşullarının gerçekleştiği görülmektedir. Açıklanan nedenlerle, davacı-davalı kadının boşanma davasının da kabulü
ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davasının reddi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Davacı-davalı kadının temyizinin kabulü ile hükmün yukarıda açıklanan
nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların kocanın boşanma davası ve ferilerine yönelik temyizinin incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir
edilen 825,00 TL. vekalet ücretinin Mustafa’dan alınıp Elif’e verilmesine, istek halinde
temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15
gün içinde karar düzeltme yolu acık olmak üzere, 18.07.2011 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
84 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.166-2TÜRK MEDENİ KANUNU
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz
hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin
devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 02.05.2011
Esas: 2010/6923
Karar: 2011/7452
♦♦ BOŞANMA VE AYRILIK DAVASINDA HAKİM, DAVA SÜRESİNCE
ÖZELLİKLE EŞİN VE ÇOCUKLARIN GEÇİMİNE, BAKIM VE
KORUNMASINA İLİŞKİN GEÇİCİ ÖNLEMLERİ KENDİLİĞİNDEN
ALMASI GEREKECEĞİ
♦♦ GEÇİCİ ÖNLEMLERİN RESEN ALINMASI GEREĞİ
♦♦ TEDBİR NAFAKASI
ÖZET: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesinde kusur tespiti, tedbir ve
yoksulluk nafakası ile tazminatlar yönünden temyiz edilmekle,
Özel Dairece;
Takip edilmediğinden açılmamış sayılan boşanma davasına ilişkin dava dilekçesinde yer alan davalının “eşini sevmediğine” ilişkin beyanına ve evlilik birliğine
ilişkin görevlerini yerine getirmemek maksadıyla ortak konutu terk ederek, eşiyle
birlikte yaşamaktan ısrarla kaçındığının anlaşılmasına göre davalının aşağıdaki
bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli
olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, malların yönetimine ve çocukların
bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden almak zorundadır.
O halde; tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden
geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hük-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
85
medilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunarak
Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 4721/m.169, 185-2-3, 186-1-3, 215, 223, 242, 244, 262,263,
264, 267
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm davalı tarafından; kusur
tespiti, tedbir ve yoksulluk nafakası ile tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak
okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı tarafından 13.10.2005 tarihinde açılıp, takip edilmediğinden
açılmamış sayılan boşanma davasına ilişkin dava dilekçesinde yer alan davalının “eşini
sevmediğine” ilişkin beyanına ve evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmemek
maksadıyla ortak konutu terk ederek, eşiyle birlikte yaşamaktan ısrarla kaçındığının
anlaşılmasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları
yersizdir.
2-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli
olan, özellikle eşlerin barınmasına ( TMK. md.186/1 ) geçimine, ( TMK md.185/3 )
malların yönetimine ( TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215 ) ve çocukların
bakım ve korunmasına ( TMK.md.185/2 ) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden ( resen
) almak zorundadır ( TMK.169 ). O halde; Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3.
maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına
hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2.bentte gösterilen sebeple tedbir nafakası yönünden BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin yukarıda
1.bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme
yolu açık olmak üzere, 02.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METNİ
4721/m.169 TÜRK MEDENİ KANUNU
Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin
barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici
önlemleri re’sen alır.
86 LEGES Hukuk Dergisi
4721/m.185-2-3
OCAK 2012
TÜRK MEDENİ KANUNU
Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine
beraberce özen göstermekle yükümlüdürler.
Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar
4721/m.186-1-3
TÜRK MEDENİ KANUNU
Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.
Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.
4721/m.215 TÜRK MEDENİ KANUNU
Eşlerden birinin açık veya örtülü olarak mallarının yönetimini diğer eşe bırakması hâlinde, aksi kararlaştırılmış olmadıkça vekâlet hükümleri uygulanır.
4721/m.223 TÜRK MEDENİ KANUNU
Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma
ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.
Aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan paylı mülkiyet konusu maldaki payı
üzerinde tasarrufta bulunamaz.
4721/m.242 TÜRK MEDENİ KANUNU
Mal ayrılığı rejiminde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim,
yararlanma ve tasarruf haklarını korur.
4721/m.244 TÜRK MEDENİ KANUNU
Eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf
haklarını korur.
4721/m.262 TÜRK MEDENİ KANUNU
Eşler, ortaklık mallarını evlilik birliğinin yararına uygun olarak yönetirler.
Olağan yönetim sınırları içinde her eş, ortaklığı yükümlülük altına sokabilir ve ortak mallarda tasarrufta bulunabilir.
4721/m.263 TÜRK MEDENİ KANUNU
Olağan yönetim dışında kalan konularda eşler, ancak birlikte veya biri diğerinin rızasını almak suretiyle ortaklığı yükümlülük altına sokabilir veya mallarda tasarrufta bulunabilir.
Rızanın bulunmadığını bilmeyen veya bilecek durumda olmayan üçüncü kişiler için bu rıza var sayılır.
Evlilik birliğinin temsiline ilişkin hükümler saklıdır.
3. Ortaklık malları ile meslek veya sanat icrası
4721/m.264 TÜRK MEDENİ KANUNU
Eşlerden biri, diğerinin rızasıyla ortaklık mallarını kullanarak, tek başına bir meslek veya sanat icra
ederse, bu meslek veya sanata ilişkin bütün hukukî işlemleri yapabilir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
87
4721/m.267 TÜRK MEDENİ KANUNU
Eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi kişisel mallarını yönetme ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.
Kişisel mallara giren gelirler varsa, yönetim giderleri bu gelirlerden karşılanır.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 09.05.2011
Esas: 2011/6798
Karar: 2011/7997
♦♦ KİRA TESPİTLERİNDE, MUSAKKAF (ÜSTÜ DAM YA DA TAVANLA
ÖRTÜLÜ) TAŞINMAZLARDA 6570 SAYILI KANUN, MUSAKKAF
OLMAYAN TAŞINMAZLARDA BORÇLAR KANUNU HÜKMÜ
UYGULANIR.
♦♦ BORÇLAR KANUNUNA TABİ TAŞINMAZLARIN KİRA TESPİTİNDE
GÖREV UYUŞMAZLIĞIN DEĞERİ ÜZERİNDEN BELİRLENİR
ÖZET: Dava dilekçesinde kira parasının 01.01.2009 gününden başlayarak yıllık
26.000,00 TL olarak tesbiti istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre “belediye teşkilatı olan yerlerde, iskele, liman ve istasyonlardaki musakkaf gayrimenkullerin” kiralanmaları ile ilgili ihtilaflar yasanın konusunu oluşturur.
Taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesine göre kiralanan İl Özel İdaresine ait
binanın terası ve çatısıdır. Kiralanan yer musakkaf olmayıp, 6570 sayılı yasaya tabi
yerlerden değildir.
Taraflar arasındaki kira ilişkisi Borçlar Kanunu hükümlerine tabi olup, mahkemenin görevi uyuşmazlığın değerine göre belirleneceğinden 2009 yılı itibarıyla davaya
bakmakla Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.
88 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Mahkemece, dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddi gerekirken, işin esası
hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir ve Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
6570/m.1
DAVA : Dava dilekçesinde kira parasının 01.01.2009 gününden başlayarak yıllık
26.000,00 TL olarak tesbiti istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü ile yıllık kira parasının 26.000,00 TL olarak tesbiti cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından
temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar
okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, 01.01.2009 tarihinde başlayan dönem kira parasının 26 000,00
TL olarak tesbiti talep edilmiş, mahkemece, davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm,
süresinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre “belediye teşkilatı olan yerlerde, iskele, liman ve istasyonlardaki musakkaf gayrimenkullerin”
kiralanmaları ile ilgili ihtilaflar yasanın konusunu oluşturur.
Taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesine göre kiralanan İl Özel İdaresine ait
binanın terası ve çatısıdır. Kiralanan yer musakkaf olmayıp, 6570 sayılı yasaya tabi
yerlerden değildir.
Buna göre taraflar arasındaki kira ilişkisi Borçlar Kanunu hükümlerine tabi olup,
mahkemenin görevi HUMK.nun 1. maddesindeki genel kurala ( uyuşmazlığın değerine
) göre belirlenir.
HGK.nun 13.05.1994 tarih ve 1994/3-174 E.- 1994/336 K. sayılı ilamında ifade
edildiği üzere dava HUMK.nun 8. maddesinde anılan kira sözleşmesine dayanan bir
kira tesbit davası olarak nitelendirilemez.
Davada tesbiti istenilen yıllık kira parası 2009 yılı görev sınırının üzerinde olup
davaya Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.
Mahkemece, dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddi gerekirken, işin esası
hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan
temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.05.2011 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
89
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6570/m.1
GAYRIMENKUL KİRALARI HAKKINDA KANUN
Madde 1 - Belediye teşkilatı olan yerlerle, iskele, liman ve istasyonlardaki gayrimenkullerin (Musakkaf olmıyanları hariç) kiralanmalarında kiralıyanla kiracı arasındaki hukuki münasebetlerde bu kanun ile
Borçlar Kanununun bu kanuna aykırı olmayan hükümleri tatbik olunur.
Mabetler kiraya verilemez ve ibadethane haricinde hiçbir iş için de kullanılamaz.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 15.02.2011
Esas: 2010/20783
Karar: 2011/1840
♦♦ KİRALANANDAKİ AYIBIN GİDERİLMESİ, BU OLMADIĞI
TAKDİRDE KİRACININ KİRADAN TENZİLAT İSTEYEBİLECEĞİ
♦♦ GÖREVLİ MAHKEMENİN YILLIK KİRA MİKTARINA GÖRE TAYİN
OLUNACAĞI
ÖZET: Davacı kiracı vekili, davacının kiracı olarak bulunduğu daireye üst kattaki
dairenin banyosundan su sızdığını belirterek, arızanın giderilmesi için üst kat daireye giriş izni verilmesini, ayıbın giderilememesi halinde ayıp oranında ödenen aylık
kiranın tenzilini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının kiracı olması nedeniyle Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre aktif
husumet ehliyeti bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Borçlar Kanunu 249. ve 250inci maddeleriyle akitten maksut olan kullanma mümkün olamayacak veya ehemmiyetli surette menfaat azalacak bir hale düştüğü takdirde, kiracı, ücretten mütenasip bir miktarın tenzilini talep edebileceği gibi; ayıp
münasip bir müddet zarfında bertaraf edilmezse, akdi dahi feshedebilir” hükmünü
getirmiştir.
Davada, kiralananda meydana gelen ayıbın giderilmesi, bu olmadığında kiranın
tenzili talep edilmiştir.
Davanın bu niteliği gereği uyuşmazlığın, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hak-
90 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
kında Kanun’a ve Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre değil Borçlar Kanunu’nun 249 ve
250. maddesi gereğince genel hükümlere göre çözümlenmesi gerekir.
HUMK’un 8. maddesinde Sulh Hukuk Mahkemesinin bakacağı dava ve işler arasında bu davanın yer almadığı anlaşılmaktadır. Bu gibi davalarda yıllık kira parası
mahkemenin görevinin belirlenmesinde esas alınır. Mahkemece Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılmak üzere görev yönünden dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, davalılardan birinin yönetici olması Kat Mülkiyeti Kanunu’nun uygulanmasını gerektirmeyeceği düşünülmeden hüküm kurulması doğru bulunmayarak
Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
6570 S.K. 818/m.249, 250
1086/m.8
DAVA : Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün
kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı kiracı vekili dava dilekçesinde, davacının kiracı olarak bulunduğu daireye üst katdaki dairenin banyosundan su sızdığını belirterek üst kat dairenin
maliki ile bu dairede ikamet eden kişiden ve yöneticiden arızanın giderilmesi için üst
kat daireye giriş izni verilmesini, ayıbın giderilememesi halinde ayıp oranında ödenen
aylık 3.125 TL kiranın tenzilini talep etmiştir.
Davalı A. cevabında, davacının kiracı olarak bulunduğu dairenin ve üst kat dairenin
maliki olduğunu, davanın reddini beyan etmiş, diğer davalı N. ise cevabında, 3. katta
oturduğunu, yönetici olduğunu, dava ile ilgisinin bulunmadığını beyan etmiştir.
Mahkemece, davacının kiracı olması nedeniyle Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre aktif
husumet ehliyeti bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosya kapsamına göre, 15.01.1988 tarihli kira sözleşmesi ile davacının davalı A.’e
ait 1 nolu dairede kiracı olduğu, halen ödenen kiranın aylık 3.125 TL ve davacının
dairesine üst kattan su sızıntısı olduğu 25.07.2008 tarihli ihtarname ile anlaşılmaktadır.
BK’nın 249/2.maddesinde “Kiralanan, akitten maksut olan kullanmayı mümkün
olamayacak yahut intifa ehemmiyetli surette azalacak bir halde teslim olunursa kiracı akdi feshe yahut ücretten münasip bir miktarın tenzilini istemeye salahiyettardır”.
BK’nın 250/1. maddesinde de “Kiralanan, kira müddeti zarfında kiracının kusuru olmaksızın akitten maksut olan kullanma mümkün olamayacak veya ehemmiyetli surette
menfaat azalacak bir hale düştüğü takdirde, kiracı, ücretten mütenasip bir miktarın tenzilini talep edebileceği gibi; ayıp münasip bir müddet zarfında bertaraf edilmezse, akdi
dahi feshedebilir” hükmü getirilmiştir.
Davada, kiralananda meydana gelen ayıbın giderilmesi, bu olmadığında kiranın tenzili talep edilmiştir.
Davanın bu niteliği gereği uyuşmazlığın, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkın-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
91
da Kanun’a ve Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre değil Borçlar Kanunu’nun 249 ve 250.
maddesi gereğince genel hükümlere göre çözümlenmesi gerekir.
HUMK’un 8. maddesinde Sulh Hukuk Mahkemesinin bakacağı dava ve işler arasında bu davanın yer almadığı anlaşılmaktadır. Bu gibi davalarda yıllık kira parası mahkemenin görevinin belirlenmesinde esas alınır. Dava tarihi itibariyle yıllık kira parası
6.330 TL’dan fazladır.
Bu durumda, mahkemece; davanın değeri itibariyle Asliye Hukuk Mahkemesinde
bakılmak üzere görev yönünden dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken,
davalılardan N.’in yönetici olması Kat Mülkiyeti Kanunu’nun uygulanmasını gerektirmeyeceği düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı
şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan
temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.02.2011 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
818/m.249, 250
BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Madde 249 - Mucir, mecuru akitten maksut olan kullanmağa salih bir halde müstecire teslim etmek ve
icar müddeti zarfında bu halde bulundurmak ile mükelleftir.
Mecur, akitten maksut olan kullanmak mümkün olmıyacak yahut intifa ehemmiyetli suretle azalacak
bir halde teslim olunursa müstecir akdi feshe yahut ücretten münasip bir miktarın tenzilini istemeğe salahiyettardır.
Eğer ayıp, müstecirin yahut kendisiyle birlikte yaşayan kimselerin yahut işçilerin sıhhati için ciddi bir
tehlike teşkil etmekte ise; mucir, bu tehlikeye akdi yaparken vakıf olmuş veya fesih hakkından feragat etmiş
olsa bile yine icarı feshedebilir.
Madde 250 - Mecur, icare müddeti zarfında müstecirin bir kusuru olmaksızın akitten maksut olan
kullanılmak mümkün olmıyacak veya ehemmiyetli surette azalacak bir hale düştüğü takdirde, müstecir,
ücretten mütenasip bir miktarın tenzilini talep edebileceği gibi; ayıp münasip bir müddet zarfında bertaraf
edilmezse, akdi dahi feshedebilir.
Mucir, kendisinin bir kusuru olmadığını ispat edemez ise tazminat ile mükellef olur.
1086/m.8
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga)
(Değişik madde: 26/02/1985 - 3156/2 md.)
Sulh mahkemesi:
I - İflas davalarıyla vakfa ilişkin davalar hariç olmak üzere, mamelek hukukundan doğan değer veya
miktarı beş milyar lirayı geçmeyen davaları, *1*
II - Dava konusu olan şeyin değerine bakılmaksızın:
1. İcra ve İflas Kanununun onuncu babında yer alan 269 ve 272 nci ve sonraki maddeleri hükümleri
hariç olmak üzere, kira sözleşmesine dayanan her türlü tahliye, aktin feshi yahut tesbit davaları, bu davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat davaları ve bunlara karşılık olarak açılan davaları,
92 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
2. Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ait davaları,
3. Taşınır ve taşınmaz mallarda yalnız zilyetliğin korunması ile ilgili davaları.
4. (Değişik alt bend: 09/01/2003 - 4787 S.K./9. md.) Borçlar Kanununun 91, 92 nci maddelerinde
mahkeme veya hakime verilen işleri,
5. Mirascılık belgesi verilmesi hakkındaki isteklerle, bu belgenin değiştirilmesi veya iptali davalarını,
III - Bu ve diğer kanunların sulh mahkemesi veya hakimlerini görevlendirdiği dava ve işleri,
Görür.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 13.04.2011
Esas: 2010/3747
Karar: 2011/4104
♦♦ AYRIK DURUMLARIN VARLIĞI HALİNDE, AYIRT ETME GÜCÜ
BULUNMAYANLARIN DA HAKSIZ EYLEMLERİ NEDENİYLE
VERDİKLERİ ZARARDAN SORUMLU TUTULABİLECEKLERİ
♦♦ YENİDEN YARGILANMA YAPILMASINI GEREKTİRMEYEN
KARARLARIN DÜZELTİLEREK ONANACAĞI
ÖZET: Haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece
davanın kısmen kabulüne dair verilen karar temyizen incelenmiş,
Özel Dairece;
Dayıları olan davalının, vergi dairelerine ve cumhuriyet savcılıklarına verdiği şikayet dilekçelerinde; hırsızlık, soygunculuk, devleti dolandırmak, kendisini öldürmek
üzere çete kurmak, PKK yanlısı olmak, PKK’nın işlerini finanse etmek, yasadışı
iş yapmak, evine uyuşturucu koymaya çalışmak, maliyecilerle grup seks ve fuhuş
yapmak, Boğaziçi Vergi Dairesi Müdürüne yüksek dozajda ilaç vererek ölümüne
neden olmak vb. şekilde suçladığını, bu asılsız iddiaların kişilik haklarına saldırı
oluşturduğu belirten davacılar, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını
istemişlerdir.
Dosya içeriğinden; “Paranoid sendrom” denilen hastalığı nedeniyle cezai sorumluluğu bulunmadığı İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun raporları ile belirlenen davalının,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
93
vesayet altına alınmasına ilişkin Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kararının Yargıtayca
onandığı anlaşılmaktadır.
Kural olarak, haksız eylem nedeniyle verilen zararlarda sorumluluk kusura dayanır.
Kusur sorumluluğu için de Medeni Yasa’nın 13. maddesinde belirtilen ayırt etme
gücünün varlığı gerekli ve yeterli koşuldur. Diğer yandan, aynı Yasa’nın 15. maddesi gereğince yasada gösterilen ayrık durumların varlığı durumunda, ayırt etme
gücü bulunmayanlar da haksız eylemleri nedeniyle verdikleri zararlardan sorumlu
tutulabilirler. Bu ayrık durumlardan birisi de Borçlar Yasası’nın 54/1. maddesinde
düzenlenmiş bulunan hak ve adalete dayalı nesnel ( objektif ) sorumluluktur.
Bu düzenleme ile yargıca, her olayı çevreleyen koşullar gözetilmek suretiyle, geniş
bir takdir yetkisi verilmiştir. Özellikle, haksız eylemde bulunanın sorumluluğunun
onun yönünden rahatlıkla katlanılabilir; zarara uğrayan yönünden de hissedilebilir
ölçüde ekonomik sonuçlar doğurması durumunda, ayırt etme gücü bulunmayanın
sorumlu tutulması benimsenebilir.
Dava konusu olayda, davalı tarafın istenen tazminatı karşılayacak ekonomik güce
sahip olduğu benimsenip Borçlar Yasası’nın 54. maddesi de gözetilerek, davacılar
yararına manevi tazminat takdir edilmiş ise de tarafların akraba olması, her iki tarafın da ekonomik durumunun iyi olması, davalının ceza ehliyetinin tam olmaması
nedeniyle verilen tazminatın davalı yönünden caydırıcı gücünün bulunmadığı, hak
ve adalet ilkesine göre belirlenen tazminat tutarlarından uygun bir indirim yapılması gerekir.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilmeyerek davacılardan her biri yararına
takdir edilen 5.000,00’er TL manevi tazminat fazladır. Davacılar yararına daha
alt düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere kararın bozulması gerekirse de
belirlenen bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın 438/7. maddesi gereğince, davacılar yararına 2.500,00’er TL manevi tazminat takdir olunmak suretiyle, kararın düzeltilerek
onanması uygun görülmüştür.
İlgili Kanun/Madde:
4721/m.13, 15
818/m.54
DAVA : Davacı L. Y. ve Ş. B. Y. vekili tarafından, davalı E. O. vasisi R. S. S. aleyhine 11.05.2005 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat
istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne
dair verilen 24/12/2009 günlü kararın Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne ve miktar
itibariyle duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından
hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine
94 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Öteki temyiz itirazına gelince; dava, haksız şikayet nedeniyle kişilik haklarına
saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz olunmuştur.
Dayıları olan davalının, vergi dairelerine ve cumhuriyet savcılıklarına verdiği şikayet dilekçelerinde; hırsızlık, soygunculuk, devleti dolandırmak, kendisini öldürmek
üzere çete kurmak, PKK yanlısı olmak, PKK’nın işlerini finanse etmek, yasadışı iş yapmak, evine uyuşturucu koymaya çalışmak, maliyecilerle grup seks ve fuhuş yapmak,
Boğaziçi Vergi Dairesi Müdürüne yüksek dozajda ilaç vererek ölümüne neden olmak
vb. şekilde suçladığını, bu asılsız iddiaların kişilik haklarına saldırı oluşturduğu belirten davacılar, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemişlerdir.
Dosya içeriğinden; “Paranoid sendrom” denilen hastalığı nedeniyle cezai sorumluluğu bulunmadığı İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun 06.05.2005 ve 07.06.2007 günlü
raporları ile belirlenen davalının, vesayet altına alınmasına ilişkin Kadıköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 10.02.2009 gün ve 2005/760-2009/72 sayılı kararının Yargıtay 2.
Hukuk Dairesince onandığı anlaşılmaktadır.
Kural olarak, haksız eylem nedeniyle verilen zararlarda sorumluluk kusura dayanır. Kusur sorumluluğu için de Medeni Yasa’nın 13. maddesinde belirtilen ayırt etme
gücünün varlığı gerekli ve yeterli koşuldur. Diğer yandan, aynı Yasa’nın 15. maddesi
gereğince yasada gösterilen ayrık durumların varlığı durumunda, ayırt etme gücü bulunmayanlar da haksız eylemleri nedeniyle verdikleri zararlardan sorumlu tutulabilirler. Bu ayrık durumlardan birisi de Borçlar Yasası’nın 54/1. maddesinde düzenlenmiş
bulunan hak ve adalete dayalı nesnel ( objektif ) sorumluluktur.
Bu düzenleme ile yargıca, her olayı çevreleyen koşullar gözetilmek suretiyle, geniş
bir takdir yetkisi verilmiştir. Bu bağlamda, ayırt etme gücü bulunmayanın eyleminin
doğurduğu özel tehlike, nesnel ölçüler içinde ona yüklenebilecek bir kusurun varlığı,
eylemin gerçekleştiği sıradaki öznel ( sübjektif ) durumu ve zarara uğrayana yönelik
tutumu ile tarafların ekonomik ve sosyal varlıklarının göz önünde tutulması gerekir.
Özellikle, haksız eylemde bulunanın sorumluluğunun onun yönünden rahatlıkla katlanılabilir; zarara uğrayan yönünden de hissedilebilir ölçüde ekonomik sonuçlar doğurması durumunda, ayırt etme gücü bulunmayanın sorumlu tutulması benimsenebilir.
Dava konusu olayda, davalı tarafın istenen tazminatı karşılayacak ekonomik güce
sahip olduğu benimsenip Borçlar Yasası’nın 54. maddesi de gözetilerek, davacılar yararına manevi tazminat takdir edilmiş ise de tarafların akraba olması, her iki tarafın da
ekonomik durumunun iyi olması, davalının ceza ehliyetinin tam olmaması nedeniyle
verilen tazminatın davalı yönünden caydırıcı gücünün bulunmadığı, yukarıda açıklanan hak ve adalet ( hakkaniyet ) ilkesine göre belirlenen tazminat tutarlarından uygun
bir indirim yapılması gerekir.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilmeyerek davacılardan her biri yararına takdir edilen 5.000,00’er TL manevi tazminat fazladır. Davacılar yararına daha alt
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
95
düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere kararın bozulması gerekirse de belirlenen bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden Hukuk Usulü
Muhakemeleri Yasası’nın 438/7. maddesi gereğince, davacılar yararına 2.500,00’er TL
manevi tazminat takdir olunmak suretiyle, kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) sayılı bentte gösterilen nedenlerle
hüküm fıkrasının manevi tazminat takdirine ilişkin 1 nolu bendinde yer alan “...5.000...”
biçimindeki sayı dizisinin silinerek yerine “...2.500...” sayı dizisinin yazılmasına; harç
alınmasına ilişkin 3 nolu bendinde yer alan “...540...” ve “...810...” biçimindeki sayı
dizilerinin ayrı ayrı silinerek yerlerine sırası ile “...270,00” ve “...1.080,00...” sayı dizilerinin yazılmasına; taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine ilişkin 4 ve 5 nolu bentlerinde yer alan “...1.200...” biçimindeki sayı dizilerinin ayrı ayrı silinerek yerlerine
sırası ile “...1.000,00...” sayı dizilerinin yazılmasına; yargılama giderine ilişkin 6 nolu
bendinde yer alan “...56,17...” biçimindeki sayı dizisinin silinerek yerine “...28,08...”
sayı dizisinin yazılmasına; öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddiyle
kararın düzeltilmiş bu biçiminin ONANMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde
geri verilmesine, 13.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.13
TÜRK MEDENİ KANUNU
Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt
etme gücüne sahiptir.
4721/m.15
TÜRK MEDENİ KANUNU
Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri
hukukî sonuç doğurmaz.
818/m.54
BORÇLAR KANUNU
Hakkaniyet iktiza ediyorsa hakim, temyiz kudretini haiz olmayan kimseyi ika ettiği zararın tamamen
yahut kısmen tazminine mahkum eder.
Temyiz kudretini muvakkaten ızaa eden kimse, bu halde iken yapmış olduğu zararı tazmine mecburdur.
Şukadar ki kendi kusuru olmaksızın ika edilmiş olduğunu ispat eder ise mesul olmaz.
96 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 02.03.2011
Esas: 2011/2224
Karar: 2011/2154
♦♦ MADDİ HATAYA DAYALI BOZMA KARARLARINDA YARARINA
KARAR BOZULAN DAVALI YÖNÜNDEN KAZANILMIŞ HAK
OLUŞTURMAZ.
♦♦ MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
♦♦ KAZANILMIŞ HAK OLUŞTURMAYACAK KARAR
ÖZET: Dava, davacı küçük çocuğun misafirliğe gittiği evin teras kısmından geçen
yüksek gerilim enerji nakil hattındaki elektrik akımına kapılarak yaralanması nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, Belediye Başkanlığı hakkında görevsizliğe ilişkin önceden verilen kararın
kesinleşmesi nedeniyle yeniden karar verilmesine yer olmadığına; diğer davalı hakkındaki istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Dairemizce, bozma öncesi verilen karar “...yerel mahkemece benimsenen bilirkişi
raporunda davalılardan Müessese Müdürlüğü 3/8, diğer davalı Belediye Başkanlığı
3/8, dava dışı yapı sahibi 2/8 oranlarda kusurlu bulunmuşlar; ne var ki davacılar,
yapı sahibi aleyhine dava açmamışlardır. Bu durumda, hakkında dava açılmayan
yapı sahibinin kusur oranına karşılık gelen zarar tutarının belirlenen maddi tazminattan indirilerek, diğer davalının kalan zarardan sorumlu tutulması...” gerektiği
gerekçesi ile bozulmuştur.
Yerel mahkeme bozmaya uyarak 2/8 oranındaki yapı sahibinin kusuru indirilmiştir.
“Dairemiz bozma kararı maddi hataya dayalı olduğundan yerel mahkemece bozmaya uyulmuş olması, yararına karar bozulan davalı Müessese Müdürlüğü yönünden
kazanılmış hak oluşturmaz. Yapı sahibinin kusur oranı daha önce bilirkişi raporunda dikkate alındığından ve belirlenen bu zarara karar verilmesi gerekirken ikinci
kez kusur indirimi yapılmış olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
DAVA : Davacı ve diğerleri vekili tarafından; davalı Şahinbey Belediye Başkanlığı ve TEDAŞ Müessese Müdürlüğü aleyhine 03.11.2006 gününde verilen dilekçe ile
maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda;
davalı belediye hakkında karar verilmesine yer olmadığına , davalı Tedaş hakkındaki
davanın kısmen kabulüne dair verilen 23.11.2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacılar ile davalılardan TEDAŞ Müessese Müdürlüğü vekilleri tarafından süresi
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
97
içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi
tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : 1 - Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin
değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı Tedaş Müessese
Müdürlüğü’nün temyiz itirazları reddedilmelidir.
2 - Davacıların temyiz itirazına gelince; dava, davacı küçük çocuğun misafirliğe gittiği evin teras kısmından geçen yüksek gerilim enerji nakil hattındaki elektrik akımına
kapılarak yaralanması nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davalılardan Şahinbey Belediye Başkanlığı hakkında
görevsizliğe ilişkin önceden verilen kararın kesinleşmesi nedeniyle yeniden karar verilmesine yer olmadığına; diğer davalı TEDAŞ Müessese Müdürlüğü hakkındaki istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiş; karar davacılar ile davalılardan TEDAŞ
Müessese Müdürlüğü tarafından temyiz olunmuştur.
Yerel mahkemece daha önce verilen 28.12.2009 günlü karar Dairemizce, “...yerel
mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda davalılardan TEDAŞ Müessese Müdürlüğü 3/8, diğer davalı Şahinbey Belediye Başkanlığı 3/8, dava dışı yapı sahibi 2/8 oranlarda kusurlu bulunmuşlar; ne var ki davacılar, yapı sahibi aleyhine dava açmamışlardır. Bu durumda, hakkında dava açılmayan yapı sahibinin kusur oranına karşılık gelen
zarar tutarının belirlenen maddi tazminattan indirilerek, diğer davalının kalan zarardan
sorumlu tutulması...” gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.
Dosya içeriğinden; yerel mahkemece bozmadan önce verilen 28.12.2009 günlü kararda benimsenen 19.09.2008 günlü bilirkişi raporunda davacı küçüğün % 40 orandaki
sürekli iş göremezlik zararının 104.952,77 TL olarak hesaplandığı, bu tutardan dava
dışı yapı sahibinin 2/8 kusuru oranında indirim yapılarak kalan 6/8 kusur karşılığı olan
78.714,58 TL sürekli iş göremezlik zararının ödetilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yerel mahkeme bozmaya uyarak 2/8 oranındaki yapı sahibinin kusuru indirilmiş
78.714,58 TL’den ikinci kez 2/8 oranında bir indirim yaparak 59.035,93 TL’ye karar
vermiştir.
Yukarıda açıklanan Dairemiz bozma kararı maddi hataya dayalı olduğundan yerel
mahkemece bozmaya uyulmuş olması, yararına karar bozulan davalı TEDAŞ Müessese Müdürlüğü yönünden kazanılmış hak oluşturmaz. Yapı sahibinin kusur oranı daha
önce bilirkişi raporunda dikkate alındığından ve belirlenen bu zarara karar verilmesi
gerekirken ikinci kez kusur indirimi yapılmış olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) sayılı bentte gösterilen nedenlerle
davacılar yararına BOZULMASINA; davalı TEDAŞ Müessese Müdürlüğü’nün temyiz
itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve temyiz eden davacılardan peşin alınan
harcın istek halinde geri verilmesine, 02.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
98 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
5. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 14.07.2011
Esas: 2011/5672
Karar: 2011/13387
♦♦ KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA
♦♦ TAZMİN TALEBİYLE AÇILAN DAVADA UZLAŞMA
♦♦ TAPU İPTALİ VE TESCİL
ÖZET: Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili
davası ile Kamulaştırma Kanununun 38. maddesine dayanan tapu iptali ve tescil
davasının kısmen kabulüne dair verilen Özel Daireden çıkan bozma kararına karşı
karar düzeltilmesi istenilmiştir.
Kadastrosu yapılan tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık
hak düşürücü süre geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak dava açılamayacağından bahisle hüküm Özel Dairemizce bozulmuş ise de;
Anayasa Mahkemesince yasanın yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi nedeniyle bozma kararının yasal dayanağı kalmadığı anlaşıldığından, bozma kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra yapılan inceleme sonunda;
Dava kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili, birleştirilen dava ise;
Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesine dayanan tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünce dava konusu taşınmazın bir bölüm ünün
1957 yılında kamulaştırılması nedeniyle idare adına tapusunun oluştuğu ve dava
konusu taşınmaza 1957 yılında el atıldığı anlaşılmıştır.
30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5999 sayılı Yasa ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen geçici 6. madde ile “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırma hiç yapılmamış olmasına rağmen, 09.10.1956 tarihi ile
04.11.1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin
bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara
kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, bu madde yürürlüğe girmeden önce
tazmin talebiyle dava açmış olanlar, bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna
gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay
içinde idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler.
Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir;
uzlaşılmaması halinde uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye sunulmasından sonra
davaya devam edilir.” hükmü getirilmiştir. Bu durumda;
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
99
1-Mahkeme mahallinde fen bilirkişisi marifetiyle keşif yapılıp, dosya içinde bulunan Devlet Demiryolları kamulaştırma krokisinin ve davalı idare adına oluşan tapu
kaydı zemine uygulanarak taşınmazın kamulaştırma alanında kalıp kalmadığı, kalmış ise ne kadarının kaldığı ve varsa davalı ( karşı davacı ) idarenin tapu kapsamı
dışında kalan ve kamulaştırmasız el atılan bölüm kesin olarak tespit olunduktan
sonra, kamulaştırılan bölüm yönünden kişi adına oluşan tapu kaydı iptal edilerek
davalı ( karşı davacı ) Devlet Demiryolları adına tesciline karar verilirken, kamulaştırma dışında kalan ve idarece kamulaştırmasız el atılan bölüm yönünden davalı
( karşı davacı ) idarenin tapu iptal ve tescil davası açma imkanı kalmadığından
birleşen dosyanın bu yönden reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
2-Kamulaştırılan alan dışında kalıp, kamulaştırmasız el atılan bölüm yönünden taraflar arasında uzlaşma sağlanamayacağı anlaşıldığından, esastan inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davacı ( karşı davalı )nın açmış
olduğu tazminat davasının reddine karar verilmesi, doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı ( karşı davalı ) vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA
karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
geçici 6ıncı
3402/m.12-3
5999 sayılı yasa ile eklenen 2942/m.
DAVA : Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davası ile Kamulaştırma Kanununun 38. maddesine dayanan tapu iptali ve tescil davasının
kısmen kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay’ca BOZULMASI hakkında Daireden çıkan kararı kapsayan 06.07.2010 gün ve 2009/10935
Esas - 2010/13385 Karar sayılı ilama karşı davalı-karşı davacı vekili yönünden verilen
dilekçe ile karar düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkin asıl
davanın reddine, Kamulaştırma Kanununun 38. maddesine dayanan tapu iptal ve tescil
davasının kabulüne dair verilen hüküm Dairemizce bozulmuş, bu karara karşı davalı (
karşı davacı ) idare vekilince karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Birleştirilen tapu iptal ve tescil davası yönünden mahkemece verilen kabul kararı
5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesi gözönüne alınarak, kadastrosu yapılan tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık hak
düşürücü süre geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak dava
açılamayacağından bahisle hüküm Dairemizce bozulmuş ise de;
Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih ve 2009/31 esas, 2011/27 sayılı kararı ile
5841 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Kanun’un 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlenin
iptali ile ve iptal kararının resmi gazetede yayımlanacağı güne kadar yasanın yürütme-
100 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
sinin durdurulmasına karar verildiğinden, bozma kararının yasal dayanağı kalmadığı
anlaşıldığından, Dairemizin 05.07.2010 gün ve 2009/10935-2010/13385 sayılı bozma
kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra yapılan inceleme sonunda;
Dava kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili, birleştirilen dava ise; Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesine dayanan tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı ( karşı davacı ) Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün açmış olduğu tescil davasının kabulüne, davacı ( karşı davalı ) nın açmış olduğu tazminat
davasının reddine karar verilmiş, hüküm davacı ( karşı davalı ) vekilince temyiz edilmiştir. Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünce dava konusu taşınmazın bir bölüm
ünün 1957 yılında kamulaştırılması nedeniyle idare adına tapusunun oluştuğu ve dava
konusu taşınmaza 1957 yılında el atıldığı anlaşılmıştır.
30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5999 sayılı Yasa ile 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’na eklenen geçici 6. madde ile “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya
kamulaştırma hiç yapılmamış olmasına rağmen, 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi
arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis
edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen
veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, bu madde yürürlüğe girmeden önce tazmin talebiyle dava açmış
olanlar, bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini bu
maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler.
Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir;
uzlaşılmaması halinde uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye sunulmasından sonra davaya devam edilir.” hükmü getirilmiştir. Bu durumda;
1-Mahkeme mahallinde fen bilirkişisi marifetiyle keşif yapılıp, dosya içinde bulunan Devlet Demiryolları kamulaştırma krokisinin ve davalı idare adına oluşan tapu
kaydı zemine uygulanarak taşınmazın kamulaştırma alanında kalıp kalmadığı, kalmış
ise ne kadarının kaldığı ve varsa davalı ( karşı davacı ) idarenin tapu kapsamı dışında
kalan ve kamulaştırmasız el atılan bölüm kesin olarak tespit olunduktan sonra, kamulaştırılan bölüm yönünden kişi adına oluşan tapu kaydı iptal edilerek davalı ( karşı davacı ) Devlet Demiryolları adına tesciline karar verilirken, kamulaştırma dışında kalan
ve idarece kamulaştırmasız el atılan bölüm yönünden davalı ( karşı davacı ) idarenin
tapu iptal ve tescil davası açma imkanı kalmadığından birleşen dosyanın bu yönden
reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
2-Kamulaştırılan alan dışında kalıp, kamulaştırmasız el atılan bölüm yönünden taraflar arasında uzlaşma sağlanamayacağı anlaşıldığından, esastan inceleme yapılarak
sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davacı ( karşı davalı )nın açmış olduğu tazminat davasının reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı ( karşı davalı ) vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
101
hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,
davacı-karşı davalıdan peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine, davalı-karşı davacıdan peşin alınan karar düzeltme harcının istenildiğinde iadesine, 14.07.2011
gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVUAT METİNLERİ
3402/m.12-3 KADASTRO KANUNU
Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten
itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava
açılamaz. (Ek cümle: 25/02/2009-5841 S.K./2.mad) Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet
veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.
5999 sayılı kanunla 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6ıncı madde
GEÇİCİ MADDE 6 - Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış
olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu
yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen
veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma
yoluna gidilmesi esastır.
Tazminat müracaatı üzerine, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının
malikin müracaat ettiği tarihteki tahmini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teşkil
edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmak ve bu
Kanunun 11 inci ve 12 nci maddelerine göre hesaplanmak suretiyle tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre teşkil olunan uzlaşma komisyonunca, müracaat tarihinden
itibaren en geç altı ay içerisinde 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini
değer bildirilmeksizin, talep sahibi uzlaşma görüşmelerine davet edilir.
Uzlaşma; nakdi ödeme, idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak
tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı kullandırılması suretiyle yapılabilir.
Uzlaşma görüşmeleri, hukuki veya fiili engel bulunmadığı takdirde davete icabet tarihinden itibaren en
geç altı ay içerisinde sonuçlandırılır ve uzlaşmaya varılıp varılmadığı, malik veya temsilcisi ile komisyon
üyeleri tarafından imzalanan bir tutanağa bağlanır. Bu tutanak ile uzlaşma görüşmelerine ilişkin bilgi ve
belgeler, açılacak davalarda taraflar aleyhine delil teşkil etmez. Uzlaşmaya varılması halinde, üzerinde
uzlaşılan hakkın türünü, tanınma şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunulacak ise miktarını ve ödeme
şartları ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair muvafakati de ihtiva eden bir sözleşme akdedilerek
bu sözleşme çerçevesinde işlem yapılır ve uzlaşma konusu taşınmazlar resen tapuya tescil veya terkin
edilir.
Uzlaşılan nakdi tazminat bedeli, bütçe imkanları dahilinde, sonraki yıllara sari olacak şekilde taksitli
olarak da ödenebilir. Taksitli ödeme süresince, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt
Faizine İlişkin Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir.
İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya
ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik
tarafından sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın veya
üzerinde tesis edilen irtifak hakkının müracaat tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki
esaslara göre mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine ve malike
102 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
tazminat ödenmesine hükmedilir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen tazminata ilişkin temyiz hakkı saklıdır.
Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç
olması halinde, idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerden yüzde iki pay
ayrılır. Kesinleşen alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması halinde, ödemeler, sonraki yıllara sari olacak şekilde, garameten ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe
imkanları ile alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca
kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem
yapılabilir.
Bu maddenin tazminata ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan
kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya
hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde
hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme
yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin
hükümlerine göre işlem yapılabilir.
Vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı bu
maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiyle dava açmış olanlar; bu madde hükümlerine göre
uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde
idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye
sunulmasından sonra davaya devam edilir.
Bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez.”
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 13.07.2011
Esas: 2011/7524
Karar: 2011/8020
♦♦ KİRA SÖZLEŞMELERİNDE MUACCELİYET ŞARTI
♦♦ SÖZLEŞME HİTAMINDAN ÖNCE KİRALANANIN TAHLİYE
EDİLMİŞ OLMASI DURUMUNDA KİRACININ SORUMLULUĞU
♦♦ USULÜNE UYGUN TEBLİGAT
ÖZET: Dava, temerrüt nedeniyle tahliye ve alacak istemine ilişkindir.
Davalı vekili ise, temerrüt ihtarnamesinin müvekkiline tebliğ edilmediğini, davanın
yasal koşullarının oluşmadığını ve kiralananın tahliye edildiğini belirterek davanın
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
103
reddini savunmuştur. Mahkemece kiralananın tahliyesine ve kira alacağının davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede, bir ayın kirasının süresinde ödenmemesi halinde herhangi bir ihtar ve ihbara
gerek olmaksızın kira dönemi sonuna kadar bütün kiraların muaccel olacağı kararlaştırılmıştır. Davada, kira paralarının vadesinde ödenmediği ileri sürülmüştür.
Bu hale göre sözleşmedeki muacceliyet koşulunun gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
Ne var ki davalı kiralananın tahliye edilerek anahtarının tutanak ile davacıya teslim
edildiğini bildirmiştir.. Taşınmazın sözleşme süresinden önce tahliye edilmesi durumunda tahliye tarihinden sonraki dönem için kiracının sorumluluğu taşınmazın
aynı koşullarda kiraya verilebileceği makul süre ile sınırlı olduğundan mahkemece
bu yön üzerinde durulup kiralananın anahtarının usulünce teslim edilip edilmediği
belirlenerek tahliye tarihine kadarki kira alacağının tahsiline karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Öte yandan davalı şirkete gönderilen temerrüt ihtarnamesinin tebliğinde, “şirket
temsilcisinin işyerinde bulunmadığı veya evrakı alamayacak durumda” olduğuna
ilişkin tebligat parçasına bir açıklama yazılmamıştır. Bu durumda şirket çalışanına
yapılan tebligat geçersizdir. Bu nedenle tahliyeye karar verilemez denilerek Yerel
Mahkemenin hükmü bozulmuştur..
İlgili Kanun/Madde:
818/m.260
7201/m.12,13 Tebligat Tüzüğü 17,18
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tahliye-alacak davasına dair karar davalılar tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar
okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, temerrüt nedeniyle tahliye ve alacak istemine ilişkindir. Mahkemece alacak isteminin kısmen kabulüne, kiralananın temerrüt nedeniyle tahliyesine karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davalılardan C... Hazır Giyim A.Ş.’nin kiracı, diğer davalı Yusuf’un
ise müteselsil kefil olduğunu, davalı kiracının temerrüt ihtarnamesine rağmen Ocak ve
Şubat 2010 ayları kira paraları süresi içinde ödemediğinden, sözleşmedeki muacceliyet koşulunun gerçekleştiğini bildirerek kiralananın temerrüt nedeniyle tahliyesine ve
muacceliyet koşulu uyarınca bir yıllık kira parasının da davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili ise, temerrüt ihtarnamesinin müvekkiline tebliğ edilmediğini, davanın yasal koşullarının oluşmadığını ve kiralananın tahliye edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece kiralananın tahliyesine ve 145.200
TL alacağın davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Davada dayanılan ve hükme esas alınan 01.06.2009 başlangıç tarihli, 3 yıl 7 ay
104 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin 4/2. maddesinde kira paralarının her ayın 5. gününe kadar banka hesabına
ödeneceği, bir ayın kirasının süresinde ödenmemesi halinde herhangi bir ihtar ve ihbara gerek olmaksızın ilgili kira dönemi sonuna kadar bütün kiraların muaccel olacağı
kararlaştırılmıştır. Davada, Ocak ve Şubat 2010 kira paralarının vadesinde ödenmediği
ileri sürülmüş, bunun aksi davalı kiracı tarafından yöntemine uygun delillerle kanıtlanamamıştır. Bu hale göre sözleşmedeki muacceliyet koşulunun gerçekleştiğinin kabulü
gerekir. Ne var ki davalı kiralananın tahliye edilerek anahtarının 02.07.2010 tarihli tutanak ile davacıya teslim edildiği bildirilmiş ve buna ilişkin tutanak temyiz dilekçesine
eklenmiştir. Taşınmazın sözleşme süresinden önce tahliye edilmesi durumunda tahliye
tarihinden sonraki dönem için kiracının sorumluluğu taşınmazın aynı koşullarda kiraya
verilebileceği makul süre ile sınırlı olduğundan mahkemece bu yön üzerinde durulup
kiralananın anahtarının usulünce teslim edilip edilmediği belirlenerek tahliye tarihine
kadarki kira alacağının tahsiline karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı
şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Öte yandan davalı şirkete gönderilen temerrüt ihtarnamesinin “adreste birlikte
çalışan Şemi imzasına” tebliğ edildiği görülmektedir. Şirket adına tebligat yapılan
Şemi’nin şirket çalışanı olduğu belirtilmiştir. Şirket temsilcisinin işyerinde bulunmadığı veya evrakı alamayacak durumda olduğuna ilişkin tebligat parçasına bir açıklama yazılmamıştır. Bu durumda şirket çalışanına yapılan tebligat 7201 sayılı Tebligat
Kanunu’nun 12 ve 13. maddeleri ve Tebligat Tüzüğü’nün 17 ve 18. maddelerine aykırı
olup, geçersizdir. Şayet kiralananın yasal tesliminin gerçekleştiğinin kabul edilmesi,
kira sözleşmesinin yürürlükte bulunduğunun kabulü durumunda söz konusu ihtarname
tebliğ edilemediğinden hukuki sonuç doğurmaz. Bu nedenle Borçlar Kanunu’nun 260.
maddesi uyarınca da tahliyeye karar verilemez. Mahkemece anılan hususlar gözardı
edilerek yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün ( BOZULMASINA ), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 13.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVUAT METİNLERİ
818/m.260
BORÇLAR KANUNU (Mülga)
Müstecir icar müddetinin hitamından evvel muacceliyet kesp eden kiraları tediye etmemiş bulunursa,
mucir altı ay veya daha fazla müddetli icarlarda otuz günlük ve daha az müddetli icarlarda altı günlük
bir mehil tayin ederek birikmiş olan kira bu müddet zarfında verilmediği takdirde mehlin hitamında akdi
feshedeceğini müstecire ihtar edebilir.
Bu mehil, ihtarın müstecire tebliğ edildiği günden itibaren başlar. Bu mehlin tenkisine yahut tediyeden
teahhür halinde akdin hemen feshedilebileceğine dair yapılan mukaveleler batıldır.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
105
7201/m.12,13TEBLİGAT KANUNU
Madde 12 –Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine
yapılır.
Bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir.
Hükmi şahısların memur ve müstahdemlerine tebligat:
Madde 13 – Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mütat
iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. TEBLİGAT TÜZÜĞÜ m.17,18
LERE TEBLİGAT:
HÜKMİ ŞAHISLARA VE TİCARETHANE-
Madde 17 - Hükmi şahıslara tebliğ salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise yalnız birine
yapılır.
Vekaletlerin ve bunların teşkilatının, mülhak ve hususi bütçeli idarelerle belediyelerin, köylerin ve hususi kanunlarına müsteniden kurulmuş olan teşekküllerle, şirketlerin ve cemiyetlerin salahiyetli oldukları
mümessilleri tabi kanunlara ve statülerine göre tayin edilir.
Hükmi ve hakiki şahsa ait bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticarethanenin o
muamelede salahiyetli ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir.
HÜKMİ ŞAHISLARIN MEMUR VE MÜSTAHDEMLERİNE TEBLİGAT:
Madde 18 - Yukarıki Madde mucibince tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mütat iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ,
hükmi şahsın o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Şu kadar ki, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, hükmi şahsın yerdeki teşkilatı veya
personeli içinde vazife itibariyle tebligatın muhatabı olan hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen bir
kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle tavzif edilmiş bir şahıs olması lazımdır.
Bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tesbit edildiği takdirde tebligat, o yerdeki diğer bir
memur veya müstahdeme yapılır.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 25.05.2010
Esas: 2010/1030
Karar: 2010/3133
♦♦ ABONESİZ SU KULLANIMINDA, BİNA MALİKLERİ SORUMLU
TUTULAMAZLAR, SU KULLANIMINDAN FİİLİ KULLANIM YAPAN
GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLER SORUMLUDUR.
♦♦ HAKSIZ FİİLDEN KAYNAKLANAN TAZMİNAT
♦♦ KAÇAK SUDAN SORUMLULUK
106 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
ÖZET: Dava, haksız fiilden kaynaklanan tazminat alacağının tahsili için başlatılan
icra takibine karşı öne sürülen itirazın iptali istemine ilişkindir. Yerel Mahkemece
davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Somut olayda; davalılar ile dava dışı müteahhit arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlenmiş, kaçak su kullanımı davalılar tarafından değil, dava dışı müteahhit tarafından gerçekleştirilmiştir. Bina maliklerinin abonesiz su kullanım bedelinden sorumlu olacaklarına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığından, kural
olarak bu bedelden ancak fiili kullanım yapan gerçek ve tüzel kişiler sorumludur.
Yasal düzenlemelere aykırı şekilde hüküm verilemez.
Binanın yapımında kullanılan kaçak su ile ilgisi bulunmayan davalılar aleyhine
açılan davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken aksine
hüküm kurulması kararın bozulmasını gerektirmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi taraflarca istenilmekle, temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya
incelendi, dosyadaki belgeler okundu, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği
görüşüldü:
KARAR : 1-Dava, haksız fiilden kaynaklanan tazminat alacağının tahsili için başlatılan icra takibine karşı öne sürülen itirazın iptali istemine ilişkindir.
İddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere, bu yolla
saptanan dava niteliği ile dosya kapsamında toplanıp değerlendirilen delillere, delillerin takdir, tahlil ve tartışımına ilişkin hükümde gösterilen gerekçelere göre davacı
tarafın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının REDDİNE, peşin ödenen 570,00 TL
harçtan temyiz harcının mahsubu ile fazla ödenen 485.75 TL harcın istek halinde davacı tarafa iadesine,
2-Davalı tarafın temyiz itirazlarına gelince; mahkemece davanın kısmen kabulüne
karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosyada toplanan delillere ve yasal düzenlemelere
uygun düşmemiştir.
Bina maliklerinin abonesiz su kullanım bedelinden sorumlu olacaklarına ilişkin
yasal bir düzenleme bulunmadığından, kural olarak bu bedelden ancak fiili kullanım
yapan gerçek ve tüzel kişiler sorumludur.
Somut olaya gelince; davacı taraf, mülkiyeti davalılara ait arsada yapılan inşaatta
davalıların abonesiz olarak kaçak su kullandığını öne sürmüştür. Davalı taraf, inşaatta kaçak su kullanımıyla ilgilerinin olmadığını, inşaatın dava dışı müteahhit tarafından yapıldığını savunmuştur. Davalılar ile dava dışı müteahhit arasında 10.06.1996
tarihinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlenmiş, binaya ilişkin iskan belgesi ise
22.12.2000 tarihinde alınmıştır. Kaçak su tutanağının 24.02.1999 tarihinde ve binanın
yapımı sırasında kullanılan kaçak sudan dolayı tutulduğu, davalıların oturdukları dönemde kullandıkları suyun kaçak olduğu gerekçesiyle tutulmadığı dikkate alındığında,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
107
kaçak su kullanımının davalılar tarafından değil, dava dışı müteahhit tarafından gerçekleştirildiği kuşkusuzdur. Yasal düzenlemelere aykırı şekilde hüküm verilemez.
SONUÇ : Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan olgular dikkate alınarak, dava konusu yerde binanın yapımında kullanılan kaçak su ile ilgisi bulunmayan davalılar aleyhine açılan davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar] verilmesi gerekirken, yazılı
şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davalı tarafın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin ödenen 570,10 TL harcın istek halinde davalı tarafa iadesine, 25.05.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 11.04.2011
Esas: 2010/5567
Karar: 2011/2071
♦♦ BOŞANMA SONRASI EŞLERİN BİRBİRİNDE KALAN EŞYALARININ
GERİ İSTENMESİNDE UYGULANACAK ZAMAN AŞIMI BİR YIL
OLMAYIP ON YILDIR, BU HALDE GÖREVLİ MAHKEME AİLE
MAHKEMESİDİR
♦♦ ÇEYİZ EŞYALARININ AYNEN GERİ VERİLMESİNE İLİŞKİN
İSTİHKAK DAVALARI
♦♦ ZAMANAŞIMI
ÖZET: Davacı kadın, evlenirken yanında götürdüğü çeyiz ve şahsi eşyalarının davalı eşin konutunda kaldığını, boşanmalarından sonra eşyaların geri verilmediğini,
mobilya eşyasının aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde dava
tarihi itibariyle bedellerin tutarının yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar
verilmesini istemiştir.
Davalı; davacının dava açma hakkının olmadığını, davacının talep hakkının zamanaşımına uğradığını, boşanma davası açılırken eşyalarla ilgili dava açma hakkını
saklı tutmadığını, evi terk ederken de evde bulunan tüm şahsi eşyalarını yanında
götürdüğünü belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
108 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Mahkemece, “TMK’nın 178. maddesi gereğince bir yıllık zamanaşımı süresinin
dolduğunu gerekçe göstermek suretiyle davanın zamanaşımından reddine” karar
verilmiştir.
Özel Dairece;
İstek, dava dilekçesinde belirtilen eşyaların mevcut ise aynen iadesine, olmadığı
takdirde bedelinin tahsiline ilişkindir. Davada Aile Mahkemesi görevlidir.
Eşyaların geri istenmesi davası “İstihkak Davası” olarak kabul edilmektedir.
Mahkemece, yapılacak araştırma ve inceleme sonucu istenen eşyaların aynen mevcut olduğunun saptanması halinde uyuşmazlık bu açıdan mülkiyet hakkına dayandığından olayda zamanaşımı söz konusu olamaz. Eşlerden her biri kişisel eşyalarını
her zaman mal rejiminin sona ermesinden önce ya da sonra isteyebilir. Bu istek mal
rejiminin tasfiyesi halinde, istenilecek katkı payı, değer artış payı veya artık değere
katılma alacağı olarak nitelendirilemez ve değerlendirilemez. Bu tür eşyalarla ilgili
dava, boşanmanın fer’i ( eki ) niteliğinde davalar olarak da düşünülemez.
O halde, eşyaların aynen geri verilmesine ilişkin istihkak davaları her zaman açılabildiğinden zaman aşımına tabi değildirler.
Dava konusu eşyaların aynen mevcut olmadığının belirlenmesi halinde ise, eşyaların toplam bedeline karar verilmesi gerekeceğinden bu halde, somut olayda zamanaşımı söz konusu olur.
Eşleri başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre, taraflar arasındaki geçerli mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir.
Eşyaların aynen mevcut olmaması halinde istenen eşya bedeli “tazminat” niteliğinde bulunduğundan olayda BK’nın 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı
süresi uygulanır. Bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği görüşüyle davanın reddine
karar verilmesi doğru görülmemiştir gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
4721/m.178, 220-1, 223-1, 226-1, 683-1
DAVA : Aynur ile Cavit aralarındaki eşya alacağı davasının reddine dair ( Pınarhisar Asliye Hukuk ( Aile ) Mahkemesi )’nden verilen 03.03.2010 gün ve 90/25 sayılı
hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla
dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde; vekil edeninin Pınarhisar Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin 2005/22 E., 2005/38 K. sayılı ilamıyla boşandığını, evlenirken yanında
götürdüğü çeyiz ve şahsi eşyalarının davalı eşin konutunda kaldığını, boşanmalarından
bugüne kadar davalı tarafından eşyaların geri verilmediğini, hatta eşyalar ortak konuttan alınarak ağabeyiyle annesinin evine götürdüğünü açıklayarak çeyiz ve şahsi eşyası
olarak birlikte götürdüğü toplam 67 adet eşya ile dava dilekçesi ekinde sunulan ve vekil
edeni tarafından 1/2 oranında katkısı bulunan 14 adet mobilya eşyasının aynen iadesi-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
109
ne, aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde dava tarihi itibariyle bedellerin tutarının
yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı asil 27.03.2008 havale tarihli cevap dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında; davacının dava açma hakkının olmadığını, davacının talep hakkının zamanaşımına uğradığını, boşanma davası açılırken eşyalarla ilgili dava açma hakkını saklı tutmadığını, evi terk ederken de evde bulunan tüm şahsi eşyalarını yanında götürdüğünü
belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, “TMK’nın 178. maddesi gereğince bir yıllık zamanaşımı süresinin
dolduğunu gerekçe göstermek suretiyle davanın zamanaşımından reddine” karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, çeyiz ve şahsi eşyalar ile mobilya türünde eşyaların aynen iadesi, aynen iadesinin olanaklı olmaması halinde, dava tarihi itibariyle bedellerinin toplamının yasal
faiziyle birlikte davalıdan tahsili isteğine ilişkindir ( TMK m. 683, 220, 222/1, 223/1,
226/1 ).
Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşü somut olguya uygun düşmemektedir. Bir davada maddi olayları ileri
sürmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve dayanılan kanun maddesini belirlemek ise hakime aittir ( HUMK m. 74, 75 ve 76 ). Bundan ayrı Dairenin 28.04.2009
gün ve 2009/1201, 2009/2042 sayılı bozma ilamında da değinildiği gibi, somut olayda
ve istek gözönünde tutulduğunda görevli mahkemenin Aile Mahkemesi olduğu konusunda bir duraksama söz konusu değildir. İstek, dava dilekçesinde belirtilen eşyaların
mevcut ise aynen iadesine, olmadığı takdirde ise, bedelinin tahsiline ilişkindir. Taraflar
23.09.2002 tarihinde evlenmişler ve eldeki dava ise 10.03.2008 tarihinde açılmıştır. O
halde, davada Aile Mahkemesi görevlidir.
Dava, eşyanın iadesine, olmadığı takdirde bedelin tahsiline ilişkindir. Görüldüğü
gibi davacı davasını kademeli ( terditli ) açmıştır. Öncelikle birinci kademede; eşyaların aynen iadesini istemiş, aynen iadesinin olanaklı bulunmadığı yani eşyalar aynen
mevcut değil ise, bu takdirde ikinci kademede; bedellerin tazminini istemiştir. Şu halde, davacı birinci seçenek ile aynı ( mülkiyet ) hakkına dayanarak istekte bulunmuştur.
Mülkiyet hakkının içeriği gözetildiğinde; “bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin
sınırları içinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, tasarruf özgürlüğüne yönelik saldırılara karşı elatmanın önlenmesi
davasını açabileceği gibi istihkak davasını da açabilir ( TMK m. 683/1-2 ). Şu halde
eşyaların geri istenmesi davası, bu olgu çerçevesinde ve bu anlamda “İstihkak Davası”
olarak kabul edilmektedir.
Davanın, kişisel malların nelerden ibaret olduğunu öngören TMK’nın 220, “Her eş,
yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bu mallar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğunu” ifade eden
aynı Kanun’un 223/1, “Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır” düzenlemesine
yer veren TMK’nın 226/1 ve “Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden
kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” hükmüne yer veren TMK’nın 222/1, 683
110 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
madde ve fıkralarına dayalı olarak açıldığının kabulü gerekir.
Mahkemece, yapılacak araştırma ve inceleme sonucu ( davacı dava dilekçesinde “vs
delail” demekle aynı zamanda yemin deliline de dayanmıştır ) istenen eşyaların aynen
mevcut olduğunun saptanması halinde uyuşmazlık bu açıdan mülkiyet hakkına dayandığından olayda zamanaşımı söz konusu olamaz. Eşlerden her biri kişisel eşyalarını
her zaman mal rejiminin sona ermesinden önce ya da sonra isteyebilir. Bu istek mal
rejiminin tasfiyesi halinde, istenilecek katkı payı, değer artış payı veya artık değere katılma alacağı olarak nitelendirilemez ve değerlendirilemez. Bu tür eşyalarla ilgili dava,
boşanmanın fer’i ( eki ) niteliğinde davalar olarak da düşünülemez.
O halde, eşyaların aynen geri verilmesine ilişkin istihkak davaları her zaman açılabildiğinden zamanaşımına tabi değildirler ( 8. HD 17.12.2009 tarih, 2009/2348 E.,
2009/6173 K.; 2. HD 28.06.2006 tarih, 2006/843-8767 E.K. ).
Dava konusu eşyaların aynen mevcut olmadığının belirlenmesi halinde ise, eşyaların toplam bedeline karar verilmesi gerekeceğinden bu halde, somut olayda zamanaşımı söz konusu olur.
Taraflar 23.09.2002 tarihinde evlenmişler, 30.04.2004 tarihinde açılan ve kabulle
sonuçlanan, 05.06.2006 tarihinde kesinleşen boşanma kararıyla boşanmışlardır. Eşleri
başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre, evlendikleri 23.09.2002
tarihinden boşanma davasının açıldığı 30.04.2004 tarihine kadar eşler arasında yasal
edinilmiş mallara ( artık değere ) katılma rejimi geçerlidir ( MK m. 202 ). Taraflar
arasındaki geçerli mal rejimi boşanma davasının açıldığı 30.04.2004 tarihinde sona
ermiştir ( MK m. 225/2 ).
Eşyaların aynen mevcut olmaması halinde istenen eşya bedeli “tazminat” niteliğinde bulunduğundan olayda TMK’nın 178. maddesi değil, aynı Kanun’un 5. maddesi yoluyla BK’nın 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır.
TMK’nın 5. maddesinde; “Bu Kanun ve BK’nın genel nitelikli hükümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk tüzel kişilerine uygulanır” denilmektedir.
BK’nın 125. maddesinde ise; “Bu Kanun’da başka surette hüküm mevcut olmadığı
takdirde her dava 10 senelik müruru zamana tabidir” hükmüne yer verilmiştir. BK’nın
132/1-3. bendinde ise; “Nikah ( evlilik ) devam ettiği sürece karı kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında, zamanaşımı işlemez” bu durum karşısında
olay çözüme kavuşturulurken bu maddelerin de gözönünde tutulması gerekir.
Şu halde, boşanma kararının kesinleştiği 05.06.2006 tarihinden eldeki eşya davasının açıldığı 10.03.2008 tarihine kadar BK’nın 125. maddesinde belirtilen 10 yıllık
zamanaşımı süresi henüz geçmediğinden işin esasına girilerek iddia ve savunma doğrultusunda toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken olayda uygulama yeri olmayan TMK’nın 178. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği görüşüyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı olan yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
111
HUMK’nın 428. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 11.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4721/m.220 TÜRK MEDENİ KANUNU
Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da
herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. Manevî tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.
2. Sözleşmeye göre
4721/m.222-1TÜRK MEDENİ KANUNU
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
4721/m.223-1TÜRK MEDENİ KANUNU
Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma
ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.
4721/m.226-1TÜRK MEDENİ KANUNU
Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır.
4721/m.683-1TÜRK MEDENİ KANUNU
Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma,
yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü
haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.
112 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 11.07.2011
Esas: 2011/31621
Karar: 2011/23534
♦♦ TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİNİN ARDINDAN ÜCRET
VE İKRAMİYE BAKIMINDAN, 2822 SAYILI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ
GREV VE LOKAVT KANUNUNUN 61. MADDESİNDEKİ
BANKALARCA UYGULANAN EN YÜKSEK İŞLETME KREDİSİ
FAİZİ YERİNE YASAL FAİZİN UYGULANACAĞI
♦♦ TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN İMZALANMADIĞI DÖNEM
♦♦ İŞÇİLİK ALACAKLARI
♦♦ FAİZ
ÖZET: Davacı işçi, davalı Bakanlığa ait işyerinde sendika üyesi işçi olarak çalışmaya devam ettiğini ve ait Toplu İş Sözleşmelerinin ilgili hükümlerinin tam olarak
uygulanmaması sebebiyle ücretlerinin eksik ödendiğini, ücret, teşvik ikramiyesi,
ilave tediye ve ikramiye farkı alacaklarının ödetilmesi isteğiyle bu davayı açmıştır.
Mahkemece isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Taraflar arasında temel uyuşmazlık, ücret artışlarının toplu iş sözleşmesi hükümleri
uyarınca tam olarak yapılıp yapılmadığı ve süresi sona eren toplu iş sözleşmesinin
art etkisi noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece, aynı ya da farklı bir bilirkişiden rapor alınarak ve çerçeve protokollerinin işverence bildirilen tarihlerden ileriye dönük olarak uygulanması suretiyle
istek konusu alacaklara dair hesaplamalar yapılmadığı,
Davacı vekili tarafından verilen ıslah talebinde, ıslah tarihi itibarıyla zamanaşımına uğrayan kısmın düşüldüğü belirtilmişse de, bu yönde denetime elverişli bir
hesap raporu sunulmadığından, bu yönden de bilirkişiden hesap raporu alınarak
davalının ıslaha karşı zamanaşımı defi değerlendirilmediği,
Mahkemece hüküm altına alınan ücret farkı ile ikramiye için yasal faiz yerine en
yüksek işletme kredisi faizine karar verildiği
Faiz konusunda infazda tereddüt oluşturacak şekilde karar verildiği
Gerekçeleriyle Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 2822/m.61
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
113
DAVA : Davacı, ücret alacağı, ilave tediye, teşvik primi ve ikramiye fark alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi,
gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı işçi davalı Bakanlığa ait işyerinde sendika üyesi işçi olarak çalışmaya devam ettiğini ve 7-14. dönemlere ait Toplu İş Sözleşmelerinin ilgili hükümlerinin tam olarak uygulanmaması sebebiyle ücretlerinin eksik ödendiğini, yine 14.
dönem toplu iş sözleşmesinin bitiminden itibaren iyileştirmelerin yapılmadığını ileri
sürerek, ücret, teşvik ikramiyesi, ilave tediye ve ikramiye farkı alacaklarının ödetilmesi
isteğiyle bu davayı açmıştır.
Davalı işveren ücret artışlarının toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre yapıldığını
savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiş, kararı davalı vekili temyiz
etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde
değildir.
2-Taraflar arasında temel uyuşmazlık, ücret artışlarının toplu iş sözleşmesi hükümleri uyarınca tam olarak yapılıp yapılmadığı ve 31.12.2004 tarihinde süresi sona eren
toplu iş sözleşmesinin art etkisi noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, süresi sona eren toplu iş sözleşmesinin ardından protokol hükümleri 01.01.2005 tarihinden itibaren uygulanmıştır.
2005 ve 2007 yılları Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolleri hükümleri uyarınca yapılan hesaplama hatalı olmuştur. Sözü edilen Protokoller davalı
işyeri ile ilgili olmayıp, kamuda uygulanmakta olan toplu iş sözleşmelerini ilgilendirmektedir. Maliye Bakanlığı’nın davalıyı muhatap alan 08.08.2005 tarihli yazısında,
2005 yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü’nün 08.08.2005
tarihinden itibaren davalı işyerinde de uygulanması gerektiği belirtilmiştir. 2007 yılı
Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü’nün ise 01.09.2007 tarihinden itibaren uygulanması gerekir. Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir ( Yargıtay 9. HD 06.10.2009 gün 2009/9135 E., 2009/25976 K.; Yargıtay 9. HD
18.05.2010 gün 2010/17087 E., 2010/13864 K. ).
Davalıya ait işyerinde 31.12.2004 tarihinde süresi biten Toplu İş Sözleşmesinin ardından bir süre toplu iş sözleşmesi imzalanamamış, yetkiyi alan başka bir sendika ile
02.03.2009 tarihinde toplu iş sözleşmesi yapılmıştır. Toplu iş sözleşmesinin imzalanamadığı dönemde kazanılmış hak oluşturmamak üzere işverence sözü edilen çerçeve
protokolleri hükümleri Maliye Bakanlığı tarafından bildirilen tarihlerden itibaren uy-
114 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
gulanmalıdır.
Davalının bilirkişi raporuna bu yönden itirazları dikkate alınmaksızın karar verilmesi hatalı olmuştur. Gerekirse aynı ya da farklı bir bilirkişiden rapor alınmalı ve çerçeve
protokollerinin işverence bildirilen tarihlerden ileriye dönük olarak uygulanması suretiyle istek konusu alacaklara dair hesaplamalar yapılmalıdır.
3- Davacı tarafça yapılan ıslahın ardından davalı vekili usulüne uygun olarak zamanaşımı defini ileri sürmüştür. Mahkemece ıslah talebinde ıslah tarihi itibarıyla zamanaşımına uğrayan kısım düşülerek talepte bulunulduğu gerekçesiyle davalının sözü edilen
savunması üzerinde durulmamıştır. Davacı vekili tarafından verilen ıslah talebinde, ıslah tarihi itibarıyla zamanaşımına uğrayan kısmın düşüldüğü belirtilmişse de, bu yönde
denetime elverişli bir hesap raporu sunulmamıştır. Gerekirse bu yönden de bilirkişiden
hesap raporu alınmalı ve davalının ıslaha karşı zamanaşımı defi değerlendirilmelidir.
4- Mahkemece hüküm altına alınan ücret farkı ile ikramiye için en yüksek işletme
kredisi faizine karar verilmiş, davalı vekili kararı açıkça faiz yönünden temyiz etmiştir.
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun 61. maddesinde,
“Toplu iş sözleşmesine dayanan eda davalarında ifaya mahkum edilen taraf, temerrüt
tarihinden itibaren, bankalarca uygulanan en yüksek işletme kredisi faizi üzerinden
temerrüt faizi ödemeye de mahkum edilir” şeklinde kurala yer verilerek uygulanması gereken faiz türü belirtilmiştir. Toplu iş sözleşmesinden doğan istekler bakımından
sözü edilen faizin uygulanması yerinde ise de, toplu iş sözleşmesinin süresinin sona ermesinin ardından iş sözleşmesi hükmü olarak devam eden kurallar gereği ödenen ücret
ve ikramiye bakımından 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun
61. maddesinde öngörülen faizin uygulanması doğru değildir. Toplu iş sözleşmesinin
süresinin sona erdiği 31.12.2004 tarihi sonrası için davaya konu ücret farkı ile ikramiye alacakları iş sözleşmesinden doğmakla anılan tarihten sonra doğan alacaklar bakımından yasal faize karar verilmelidir. Dairemizin 07.10.2008 gün ve 2008/26533
E., 2008/25710 K. sayılı kararı da bu yönde olup, mahkemece toplu iş sözleşmesinin
süresinin sona erdiği tarihten sonrası için de bankalarca işletme kredilerine uygulanan
en yüksek faize karar verilmesi hatalı olmuştur. Davaya konu ücret farkı ile ikramiye
farkı alacaklarının bir kısmı 31.12.2004 tarihinden daha sonra doğmakla, sözü edilen
alacaklar belirlenerek yasal faize karar verilmelidir.
Öte yandan mahkemece hüküm altına alınan ücret ve ikramiye yönünden dava ve
ıslah tarihlerinden itibaren faize karar verildiği belirtilmiş, aynı hüküm fıkrasında aynı
istekler için bilirkişi raporunda belirlenen ödenmesi gereken tarihlerden itibaren faize
karar verildiği açıklanmıştır. Bu şekilde faiz konusunda infazda tereddüt oluşturacak
şekilde karar verilmesi de hatalı olup, ayrı bir bozma nedenidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten ( BOZULMASINA ),
peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.07.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
115
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2822/m.61
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ, GREV VE LOKAVT KANUNU
Toplu iş sözleşmesine dayanan eda davalarında ifaya mahkum edilen taraf, temerrüt tarihinden itibaren, bankalarca uygulanan en yüksek işletme kredisi faizi üzerinden temerrüt faizi ödemeye de mahkum
edilir.
Ayni taahhüdünü yerine getirmeyen veya eksik yerine getiren taraf derhal ifaya mahkum edilir. Tarafların tazminat hakları saklıdır.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 14.02.2011
Esas: 2011/474
Karar: 2011/2785
♦♦ 4857 SAYILI İŞ KANUNUNUN 18INCI MADDESİNDEKİ İŞ
GÜVENCESİNDEN YARARLANACAK İŞÇİNİN, AYNI İŞVERENİN İŞ
YERİNDE EN AZ ALTI AY KIDEMİNİN BULUNMASI GEREKTİĞİ
♦♦ İŞYERİNİN DEVRİNDEN İŞÇİNİN KIDEM SÜRESİNİN
ETKİLENMEYECEĞİ
ÖZET: Davacı vekili, müvekkilinin davalı Belediyenin temizlik işlerini ihale ile alan
Ltd. Şti bünyesinde çalışırken, yapılan yeni ihale ile işin davalı A... f... Ltd. Şti.ne verilmesi üzerine bu şirkette çalışmaya devam ettiğini, iş sözleşmesinin geçerli neden
olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine
karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta
geçen süre ücretinin belirlenmesini istemiştir.
Davalı müvekkili firma ile diğer davalı arasındaki iş ilişkisinin asıl-alt işveren ilişkisi olmayıp asıl işverenin diğer davalı belediye olduğunu, kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, iş güvencesi hükümlerinden yararlanmak için işçinin kıdeminin
en az 6 ay olması gerektiği, sözleşmenin belirsiz süreli olması gerektiği, bu nedenlerle davacının işe iadesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar
verilmesini talep etmiştir.
Davalı Belediye Başkanlığı vekili, davacı ile müvekkili arasında iş sözleşmesi bu-
116 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
lunmadığını, davacının temizlik işlerini üstlenen davalı şirketin işçisi olduğunu işe
iade şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini
savunmuştur.
Mahkemece davacının, yeni ihaleyi alan davalı şirketin dava konusu işyerini işçileri
ile birlikte devraldığı, davacının da ara vermeden aynı işyerinde çalışmaya devam
ettiği, iş akdine sözlü olarak son verildiği, taşeron firmalar değişmesine rağmen
davacının ara vermeden aynı işyerinde ve aynı işi yapmaya devam etmesi nedeniyle
6 aylık kıdem süresinin hesabında aynı işyerinde geçen toplam çalışmasının dikkate
alınması gerektiği, yine davalı belediye tarafından diğer davalıya yaptırılan işin
süreklilik arz eden bir iş olması nedeniyle davacının belirsiz süreli iş sözleşmesi ile
çalıştığı, davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu, davalı
tarafından fesih için geçerli bir neden ileri sürülemediği gibi fesih sebebini açık
ve kesin bir şekilde belirten yazılı bir fesih bildiriminin de bulunmadığı, her ne kadar davalı Belediye tarafından davacı hakkında tutanak düzenlenmişse de işçinin
davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle iş akdinin feshi için savunma alınması
şart olup davalı tarafından bu şartın da yerine getirilmediği, feshin geçerli nedene
dayanmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Özel Dairece;
4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için fesih bildirimin yapıldığı tarihte aynı işverene ait işyeri
veya işyerlerinde fasılalı da olsa iş ilişkisine dayalı kıdeminin en az altı ay olması
gerekir.
Altı aylık süre zarfında iş sözleşmesinin feshinde 18. maddede düzenlenen geçerli
sebepler aranmaz. Ancak, işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanmasını engellemek amacıyla, işverenin iş sözleşmesini altı aylık sürenin bitimine bir kaç gün
kala feshetmesi, dürüstlük kuralına aykırılıktan dolayı geçersiz kılınabilir. Kanun
altı aylık kıdemi olan işçilerin iş güvencesinden yararlanacaklarını öngördüğüne
göre, bu sürenin fesih bildiriminin işçiye ulaştığı tarihte doldurulmuş olması şarttır.
Geçici iş ilişkisiyle ( ödünç iş ilişkisiyle ) çalışan işçinin altı aylık kıdemi, işçinin başka işverende ( ödünç alan ) geçen süresi, işverende geçirilmiş gibi sayılır.
Söz konusu işçinin daha sonra ödünç alan işverenin işyerinde yeni bir iş ilişkisi
kapsamında istihdam edilmesi halinde, onun nezdinde ödünç iç ilişkisi kapsamında
geçirilmiş süreler, yeni iş ilişkisindeki altı aylık kıdem süresinin hesabında dikkate alınmaz. Çıraklık ilişkisi, altı aylık kıdem süresinin hesabında dikkate alınmaz.
Buna karşılık stajyer olarak geçirilen süre, iş ilişkisi kapsamında gerçekleştirilmiş
olması halinde sürenin hesabında dikkate alınacaktır.
Aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde iş ilişkisi hukuken kesintiye uğramış
olsa dahi, işçinin o işverene bağlı işyerlerinde geçen hizmet süreleri birleştirilmelidir. Devirle işverenin değişmesi altı aylık kıdem süresini etkilemeyecektir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
117
Altı aylık kıdem şartı öngören düzenleme, İş Kanunu’nun 21’nci maddesinin son fıkrası uyarınca sözleşme ile aksi kararlaştırılamayacak hükümler arasında sayılmadığından, bu süreyi kısaltan veya tamamen ortadan kaldıran sözleşme hükümlerini
geçerli kabul etmek gerekir.
Somut olayda davalı belediyenin temizlik, su sayacı okuma, sökme-takma park bahçe, bakım ve düzenleme büro hizmeti ve toplu ulaşım hizmetlerini ihale ile alt işverenlere yaptırdığı, davacının alt işveren işçisi olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin son
alt işveren olan davalı şirket tarafından feshedildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden
anlaşılmaktadır.
Davacı ve davalı şirket asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayandığını
ileri sürmüşlerse de bu husus yeterli delillerle kanıtlanmamıştır. Kaldı ki, ilişkinin
tarafı davalı şirketin kendi muvazaasına dayanması da mümkün değildir.
SGK kayıtlarında işyerinin devrinden önce davacının önceki alt işverene bağlı çalışmasının sona erdiği ve davacının bir aydan fazla bir süre ara verdikten sonra
davalı şirkette çalışmaya başladığı görülmektedir. Davacının son alt işverene bağlı
çalışması 6 aydan azdır. Davalılar davacının altı aylık kıdeminin bulunmadığını,
iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağını savunmuşlardır. Davacı ise alt
işverenlerin değişmesi aşamasında ara vermeden çalıştığını ileri sürmüş, dinlenen
davacı tanıkları iddiayı doğrulamıştır. Ancak, resmi kayıtlar karşısında sadece aynı
durumdaki davacı tanıklarının beyanları ile sonuca gidilemez.
Davalı şirketin bu sürede işleri ne şekilde ve hangi işçilerle yürüttüğü, önceki alt
işverenle yapılan sözleşmenin uzatılıp uzatılmadığı gibi hususlar da araştırılarak
dosya içeriği ile birlikte değerlendirmeye tabi tutulmak suretiyle davacının 6 aylık
kıdeminin bulunup bulunmadığı tereddüde yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur. Bu
nedenle Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur..
İlgili Kanun/Madde:
4857/m.2-6, 4, 7, 18, 19-2, 21, 66,
DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi S. Göktaş tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı Hacılar Belediyesinin temizlik işlerini ihale ile alan K... E... Ltd. Şti bünyesinde çalışırken, yapılan yeni ihale ile işin davalı
A... f... Ltd. Şti.ne verilmesi üzerine bu şirkette çalışmaya devam ettiğini, müvekkilinin
belediyenin her türlü işinde çalıştırıldığını, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilme-
118 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
sini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücretinin
belirlenmesini istemiştir.
Davalı A... f... Tic. Ltd. Şti. vekili müvekkili firmada kimin çalışacağı, ne kadar çalışacağı, kimin iş akdinin feshedilip edilmeyeceği hususlarının diğer davalı Belediye’ye
ait olduğunu, müvekkili şirketin işçi alım çıkarılmasında kesinlikle hiç bir söz hakkının
bulunmadığını, ihale sonucu müvekkili firmanın işçi çalıştırdığını, iş akitleri fesih edilen işçilerin iş akitlerinin fesih işlemini diğer davalı Belediyenin yaptığını, müvekkili
firma ile diğer davalı arasındaki iş ilişkisinin 4857 sayılı İş kanunun 2/6 maddesinde
yer alan asıl-alt işveren ilişkisi olmayıp asıl işverenin diğer davalı belediye olduğunu, kural olarak asıl işin bölünerek alt işverene verilmesinin mümkün olmadığını, bu
nedenle kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, diğer davalı ile aralarında alt-asıl
işveren ilişkisi olduğu ve muvazaa olmadığı kabul edilse dahi 4857 sayılı Kanunun 18.
maddesi gereğince iş güvencesi hükümlerinden yararlanmak için işçinin kıdeminin en
az 6 ay olması gerektiği, oysa müvekkili şirkette çalışmasının 6 aydan az olduğunu,
yine sözleşmenin belirsiz süreli olması gerektiği ancak davacı ile yapılan sözleşmenin
belirli süreli olduğunu, bu nedenlerle davacının işe iadesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Belediye Başkanlığı vekili, davacı ile müvekkili arasında iş sözleşmesi bulunmadığını, temizlik işlerinin davalı A... f... Hiz. Org Tem. San. Tic. Ltd. Şti.’ne ihale edildiğini ve davacının temizlik işlerini üstlenen davalı şirketin işçisi olduğunu, iş
emirlerinin davalı şirket tarafından verildiğini, işçilerin özlük haklarının ve maaşlarının davalı şirket tarafından sağlandığını, müvekkili ile diğer davalı şirket arasındaki
sözleşmenin 1 yıl süreli olduğunu, işe iade şartlarının oluşmadığını belirterek davanın
reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacının davalı şirketten önce dava dışı K...-E... firmasında çalıştığı,
yeni ihaleyi alan davalı şirketin dava konusu işyerini işçileri ile birlikte devraldığı, davacının da ara vermeden aynı işyerinde çalışmaya devam ettiği, en son davalı şirkette
çalışmakta iken ihale süresi dolmadan iş akdine sözlü olarak son verildiği, taşeron firmalar değişmesine rağmen davacının ara vermeden aynı işyerinde ve aynı işi yapmaya
devam etmesi nedeniyle 6 aylık kıdem süresinin hesabında aynı işyerinde geçen toplam
çalışmasının dikkate alınması gerektiği, davalı vekillerinin kıdeme ilişkin savunmasının yerinde olmadığı, yine davalı belediye tarafından diğer davalıya yaptırılan işin
belli bir tamamlanması için yaptırılan bir iş olmayıp süreklilik arz eden bir iş olması
nedeniyle davacının belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalıştığı, davalılar arasında asıl
işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu, davacının iş sözleşmesinin sözlü olarak ve
hiçbir neden bildirilmeden feshedildiği, davalı tarafından fesih için geçerli bir neden
ileri sürülemediği gibi fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirten yazılı bir fesih
bildiriminin de bulunmadığı, her ne kadar davalı Belediye tarafından davacı hakkında
tutanak düzenlenmişse de 4857 sayılı İş Kanunun 19/2. maddesi gereğince işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle iş akdinin feshi için savunma alınması şart olup
davalı tarafından bu şartın da yerine getirilmediği, feshin geçerli nedene dayanmadığı
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
119
gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için fesih bildirimin yapıldığı tarihte aynı işverene ait işyeri veya
işyerlerinde fasılalı da olsa iş ilişkisine dayalı kıdeminin en az altı ay olması gerekir.
İşçinin 6 aylık kıdem hesabına deneme ve askıda kalan süreler de dahil edilir. Başka
bir anlatımla bu hesapta fiili çalışma süreleri mutlak olarak aranmaz. Aynı Kanunun 66.
maddesinde belirtilen çalışma süresinden sayılan haller altı aylık kıdemin sayılmasında
dikkate alınacaktır. İşçinin feshe karşı koruyan hükümlerden yararlanabilmesi için, altı
aylık kıdem süresini aynı işveren nezdinde iş sözleşmesine dayanan iş ilişkisi içersinde
geçirmiş olması zorunludur.
Altı aylık süre zarfında iş sözleşmesinin feshinde 18. maddede düzenlenen geçerli
sebepler aranmaz. Süreli fesih yoluyla iş sözleşmesinin feshi mümkündür. Ancak, işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanmasını engellemek amacıyla, işverenin iş
sözleşmesini altı aylık sürenin bitimine bir kaç gün kala feshetmesi, dürüstlük kuralına
aykırılıktan dolayı geçersiz kılınabilir. Bireysel veya toplu iş sözleşmesi ile altı aylık
sürenin kısaltılması ya da tamamen kaldırılması mümkündür. Çünkü bu hüküm nisbi
emredicidir. Söz konusu sürenin, işverenin bildirim süresine ait ücreti peşin vermek
suretiyle iş sözleşmesini feshetmesi durumunda 17’nci maddedeki ihbar süreleri ile
doldurulması mümkün değildir.
Kanunda kıdemin esas alındığı haklarda, kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izinlerde
kıdem başlangıcı için, iş sözleşmesinin yapıldığı tarih değil; işçinin eylemli olarak işe
başladığı tarih göz önünde tutulduğu için iş güvencesine ilişkin kıdemin başlangıcında
da işe başlama tarihinin dikkate alınması uygun olacaktır. İşverenin işi kabulde temerrüde düşmesi veya işçinin hastalanması, kıdem süresinin başlangıcını engellemez, kıdem işlemeye başlar. Ancak, işçi, kusuruyla işe geç başlarsa, fiilen işe başladığı tarih,
altı aylık sürenin başlangıcı olarak kabul edilmelidir.
Kanun altı aylık kıdemi olan işçilerin iş güvencesinden yararlanacaklarını öngördüğüne göre, bu sürenin fesih bildiriminin işçiye ulaştığı tarihte doldurulmuş olması şarttır. Sürenin bildirim önelleri sonunda dolacak olması, güvenceden yararlanabilmek için
yeterli değildir. Dairemizin uygulaması bu yöndedir. ( 05.05.2008 gün ve 2007/33471
Esas, 2008/11128 Karar sayılı ilamımız ).
Bu sürenin tamamı iş sözleşmesine dayalı olarak geçirilmiş olmalıdır. Bu açıdan,
Kanun’daki aylık kıdem şartını, “altı aylık işçilik kıdemi” şekilde anlamak gerekir. Bu
nedenle işçinin iş ilişkisinden önce işverenle vekalet, ortaklık ilişkilerindeki süreler bu
sürenin hesabında dikkate alınmamalıdır. Geçici iş ilişkisiyle ( ödünç iş ilişkisiyle ) çalışan işçinin altı aylık kıdemi, 4857 sayılı İş Kanunun 7. maddesinden hareketle, işçinin
başka işverende ( ödünç alan ) geçen süresi, işverende ( ödünç veren ) geçirilmiş gibi
sayılır. Söz konusu işçinin daha sonra ödünç alan işverenin işyerinde yeni bir iş ilişkisi
kapsamında istihdam edilmesi halinde, onun nezdinde ödünç iç ilişkisi kapsamında
120 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
geçirilmiş süreler, yeni iş ilişkisindeki altı aylık kıdem süresinin hesabında dikkate
alınmaz. Çıraklık ilişkisi, İş Kanunu’nun 4’üncü maddesindeki istisnalar arasında sayıldığından, altı aylık kıdem süresinin hesabında dikkate alınmaz. Buna karşılık stajyer
olarak geçirilen süre, stajyerliğin İş Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasında anlamında
iş ilişkisi kapsamında gerçekleştirilmiş olması halinde sürenin hesabında dikkate alınacaktır.
4857 sayılı Kanun’da bu şekilde bir şart getirilmediğinden aynı işverenin bir veya
değişik işyerlerinde iş ilişkisi hukuken kesintiye uğramış olsa dahi, işçinin o işverene
bağlı işyerlerinde geçen hizmet süreleri birleştirilmelidir. Değişik işyerlerinde geçirilen
sürelerin toplanması, işverenin aynı olması koşuluna bağlıdır. Altı aylık kıdemin hesabında, otuz işçi ölçütü ile ilgili düzenlemeden farklı olarak açıkça bir düzenleme yer
almadığından daha önce çalışılan işyerlerinin aynı işkolunda bulunması şart değildir.
İş Kanunu’nun 6’ncı maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca işyerinin devrinde devralan
işveren, hizmet süresi ile ilgili haklarda işçinin devreden işveren yanında çalışmaya
başladığı tarihe göre işlem yapmak zorunda olduğundan, devirle işverenin değişmesi
altı aylık kıdem süresini etkilemeyecektir. Bu bağlamda, bir işyerinin, işvereni tarafından, bir şirkete sermaye olarak konulması halinde de, İş Kanunu’nun 6’ncı maddesi
anlamında işyerinin devri olarak kabul edilmeli kıdem süreleri birlikte hesaplanmalıdır.
Altı aylık kıdem şartı öngören düzenleme, İş Kanunu’nun 21’nci maddesinin son
fıkrası uyarınca sözleşme ile aksi kararlaştırılamayacak hükümler arasında sayılmadığından, bu süreyi kısaltan veya tamamen ortadan kaldıran sözleşme hükümlerini geçerli kabul etmek gerekir.
Sendika işyeri temsilcileri için 6 aylık kıdem koşulu aranmamalıdır. ( Dairemizin
21.07.2008 gün ve 25552-20932 sayılı kararı ).
Somut olayda davalı belediyenin temizlik, su sayacı okuma, sökme-takma park
bahçe, bakım ve düzenleme büro hizmeti ve toplu ulaşım hizmetlerini ihale ile alt işverenlere yaptırdığı, davacının alt işveren işçisi olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin son
alt işveren olan davalı şirket tarafından feshedildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden
anlaşılmaktadır.
Davacı ve davalı şirket asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayandığını
ileri sürmüşlerse de bu husus yeterli delillerle kanıtlanmamıştır. Kaldı ki, ilişkinin tarafı
davalı şirketin kendi muvazaasına dayanması da mümkün değildir.
SGK kayıtlarında işyerinin devrinden önce davacının önceki alt işverene bağlı çalışmasının sona erdiği ve davacının bir aydan fazla bir süre ara verdikten sonra davalı
şirkette çalışmaya başladığı görülmektedir. Davacının son alt işverene bağlı çalışması
6 aydan azdır. Davalılar davacının altı aylık kıdeminin bulunmadığını, iş güvencesi
hükümlerinden yararlanamayacağını savunmuşlardır. Davacı ise alt işverenlerin değişmesi aşamasında ara vermeden çalıştığını ileri sürmüş, dinlenen davacı tanıkları iddiayı
doğrulamıştır. Ancak, resmi kayıtlar karşısında sadece aynı durumdaki davacı tanıklarının beyanları ile sonuca gidilemez.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
121
Davalı şirketin bu sürede işleri ne şekilde ve hangi işçilerle yürüttüğü, önceki alt
işverenle yapılan sözleşmenin uzatılıp uzatılmadığı gibi hususlar da araştırılarak dosya
içeriği ile birlikte değerlendirmeye tabi tutulmak suretiyle davacının 6 aylık kıdeminin
bulunup bulunmadığı tereddüde yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır.
Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin
alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14.02.2011 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4857/m.2-6 İŞ KANUNU
Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin
bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu
iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren
arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş
sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle
hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi
halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği
ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.
4857/m.4
İŞ KANUNU
Aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;
a) Deniz ve hava taşıma işlerinde,
b) 50’den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde,
c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,
d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında dışardan
başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,
e) Ev hizmetlerinde,
f) İş sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere çıraklar hakkında,
g) Sporcular hakkında,
h) Rehabilite edilenler hakkında,
ı) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı
işyerlerinde.
Şu kadar ki;
a) Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve
boşaltma işleri,
b) Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler,
122 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
c) Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda görülen
işler,
d) Tarım işletmelerinde yapılan yapı işleri,
e) Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe işleri,
f) Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri
üreticileri ile ilgili işler,
Bu Kanun hükümlerine tabidir.
4857/m.7
İŞ KANUNU
İşveren, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi; holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisi
gerçekleşmiş olur. Bu halde iş sözleşmesi devam etmekle beraber, işçi bu sözleşmeye göre üstlendiği işin
görülmesini, iş sözleşmesine geçici iş ilişkisi kurulan işverene karşı yerine getirmekle yükümlü olur. Geçici
iş ilişkisi kurulan işveren işçiye talimat verme hakkına sahip olup, işçiye sağlık ve güvenlik risklerine karşı
gerekli eğitimi vermekle yükümlüdür.
Geçici iş ilişkisi altı ayı geçmemek üzere yazılı olarak yapılır, gerektiğinde en fazla iki defa yenilenebilir.
İşverenin, ücreti ödeme yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren, işçinin kendisinde
çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden işveren
ile birlikte sorumludur.
İşçi, işyerine ve işe ilişkin olup kusuru ile sebep olduğu zarardan geçici iş ilişkisi kurulan işverene
karşı sorumludur. İşçinin geçici sözleşmesinden aksi anlaşılmıyorsa, işçinin diğer hak ve yükümlülüklerine
ilişkin bu Kanundaki düzenlemeler geçici iş ilişkisi kurulan işverenle olan ilişkisine de uygulanır.
İşçiyi geçici olarak devralan işveren grev ve lokavt aşamasına gelen bir toplu iş uyuşmazlığının tarafı
ise, işçi grev ve lokavtın uygulanması sırasında çalıştırılamaz. Ancak, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Kanununun 39 uncu maddesi hükümleri saklıdır. İşveren, işçisini grev ve lokavt süresince
kendi işyerinde çalıştırmak zorundadır.
Toplu işçi çıkarmaya gidilen işyerlerinde çıkarma tarihinden itibaren altı ay içinde toplu işçi çıkarmanın konusu olan işlerde geçici iş ilişkisi gerçekleşmez.
4857/m.18
İŞ KANUNU
Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin
veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır.
Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak.
d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri
nedenler.
e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelme-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
123
mek.
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen
bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.
İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap
edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu
işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir.
İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve
idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve
21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz.
4857/m.19-2 İŞ KANUNU
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin
davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı
bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.
4857/m.21
İŞ KANUNU
İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel
hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe
başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört
aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde
ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan
ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki
fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak
için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez;
aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.
4857/m.66
İŞ KANUNU
Aşağıdaki süreler işçinin günlük çalışma sürelerinden sayılır:
a) Madenlerde, taşocaklarında yahut her ne şekilde olursa olsun yeraltında veya su altında çalışılacak
işlerde işçilerin kuyulara, dehlizlere veya asıl çalışma yerlerine inmeleri veya girmeleri ve bu yerlerden
çıkmaları için gereken süreler.
b) İşçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştırılmak üzere gönderilmeleri halinde
yolda geçen süreler.
c) İşçinin işinde ve her an iş görmeye hazır bir halde bulunmakla beraber çalıştırılmaksızın ve çıkacak
işi bekleyerek boş geçirdiği süreler.
d) İşçinin işveren tarafından başka bir yere gönderilmesi veya işveren evinde veya bürosunda yahut
işverenle ilgili herhangi bir yerde meşgul edilmesi suretiyle asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler.
124 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
e) Çocuk emziren kadın işçilerin çocuklarına süt vermeleri için belirtilecek süreler.
f) Demiryolları, karayolları ve köprülerin yapılması, korunması ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin
yerleşim yerlerinden uzak bir mesafede bulunan işyerlerine hep birlikte getirilip götürülmeleri gereken her
türlü işlerde bunların toplu ve düzenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri esnasında geçen süreler.
İşin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla işyerine götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden sayılmaz.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 14.07.2011
Esas: 2011/10902
Karar: 2011/11474
♦♦ SİGORTALILIĞIN 18 YAŞININ BİTİMİNDEN BAŞLAYACAĞI,
BUNDAN ÖNCEKİ ÇALIŞMALARIN YALNIZCA PRİM ÖDEME GÜN
VE SAYISINA EKLENECEĞİ
♦♦ HİZMET TESPİTİNDE HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
ÖZET: Dava, sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti istemine ilişkin olup Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Bir gün süreyle hizmet akdine dayalı olarak geçmesine karşın Kuruma bildirilmeyen çalışmanın ve bu tarihin sigortalılık başlangıcı olduğunun tespiti istemine ilişkin talebi içeren dava kabul edilmiştir.
506 sayılı Kanunu’nun 79. maddesinin onuncu fıkrasında; Kurumca çalıştıkları
saptanamayan sigortalıların, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş
yıl içerisinde mahkemeye başvurmalı öngörülmektedir. Hak arama yönünden kanun
ile getirilen süre, hak düşürücü niteliktedir. Söz konusu süre, 3395 sayılı Kanunla
on yıla çıkarılmış, daha sonra da 3995 sayılı kanunla yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup, halen geçerliliğini korumaktadır. Değinilen kuralın tek istisnası, kamu
kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkindir.
Diğer taraftan sadece hizmet akdine dayanılması halinde dahi sigortalılık söz konusu olamayacağı gibi, bu kapsamda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı
ve yeterli kanıtlar aranmalıdır.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
125
Ayrıca, 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanların
sigortalılık süresinin, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edileceği, ancak bu tarihten önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
primlerinin, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edileceği yönünde hüküm
öngörülmüştür.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik
inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğu
gibi, kabule göre; 10.02.1967 doğumlu olan davacının, on sekiz yaşın doldurulduğu
10.02.1985 tarihinden öncesine ait olan bir günlük hizmetin yalnızca prim ödeme
gün sayısına dahil edilip, sigortalılık başlangıcı olarak on sekiz yaşın doldurulduğu tarihin benimsenmesi gerekirken, mahkemece yukarıdaki düzenlemeler göz
ardı edilerek istemin aynen kabulü yönünde hüküm kurulması hatalı görülüp karar
bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
506/m.2, 6, 79-10, 108
DAVA : Dava, sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin
süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi Tolga Özmen tarafından düzenlenen
raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar
tespit edildi:
KARAR : 01.03.1976 - 31.03.1981 döneminde 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamında davalı işveren adına tescilli, ağaçlandırma faaliyetlerinin yürütüldüğü 24... sicil
numaralı işyerinde 27.07.1981 tarihinde bir gün süreyle hizmet akdine dayalı olarak
geçmesine karşın Kuruma bildirilmeyen çalışmanın ve bu tarihin sigortalılık başlangıcı olduğunun tespiti istemine ilişkin davanın mahkemece yapılan yargılamasında, söz
konusu işyerine ait 1981 yılının üçüncü dönem bordrosunda davacının Temmuz ayında
iki günlük hizmetinin yer aldığı anlaşılmakta olup, anılan bildirgenin varlığına ve bordro tanıklarının anlatımlarına dayanılarak talep kabul edilmiştir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunu’nun 79. maddesinin onuncu fıkrasında; yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya
Kurumca çalıştıkları saptanamayan sigortalıların, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile çalıştıklarını kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç
toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmıştır.
Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Söz konusu
Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre,
126 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun’un beşinci maddesiyle on yıla
çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun üçüncü maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup, halen geçerliliğini korumaktadır. Buna göre ilgili kişi hakkında; işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine
karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini
içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun hiç veya anılan süre içerisinde Kuruma
verilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda , hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması
zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki; değinilen kuralın tek istisnası,
kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa
dahi işveren tarafından ödenen ücret /maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması
olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiç biri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına
karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı
takdirde ilgili yönünden hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz.
Diğer taraftan davanın bir diğer yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanun’un 108. maddesinde sigortalılık süresi düzenlenmiş olup, sigortalı statüsünde bulunmayan bir kimsenin sigortalılık süresinden söz edilemez. Olağan olarak sigortalılık niteliği, 506 sayılı
Kanun’un 2. maddesine göre hizmet akdinin kurulması ve 6. maddesi gereğince çalışmaya başlanması ile edinilir. Sigortalılığın zorunlu, kişiye bağlı, devredilemez niteliği
gereğince bu tür davalar kamu düzenine ilişkin olup, özel bir duyarlılıkla ve özenle
yürütülmeleri zorunludur. Yöntemince düzenlenip yasal süresinde Kuruma verilen işe
giriş bildirgesi, kişinin işe alındığını gösteren yazılı kanıt niteliğinde ise de, eylemli
çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından kuşkusuz tek başına yeterli kabul
edilemez. 506 sayılı Kanun’un 2, 6 ve 108. maddelerindeki düzenlemelerde de belirtildiği gibi, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur ve fiili
çalışma saptanmadıkça, sadece hizmet akdine dayanılması halinde dahi sigortalılık söz
konusu olamayacağı gibi, bu kapsamda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı
ve yeterli kanıtlar aranmalıdır.
Ayrıca, anılan Kanunun 60. maddesinin ( G ) fıkrasında, bu maddenin uygulanmasında; 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanların sigortalılık süresinin, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edileceği, ancak bu tarihten
önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edileceği yönünde hüküm öngörülmüş olup, düzenlemedeki “malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanlar ibarelerinin, sigortalılar
yararına bir yorumla, tabi olması gerekenleri de kapsadığının kabulü gerekmektedir.
Bununla birlikte, anılan Kanunun geçici 54. maddesinde, 01.04.1981 tarihinden önce
malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında 60. maddenin (
G ) fıkrası hükmünün uygulanmayacağı belirtilmiştir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
127
Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; davacı hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmiş ise getirtilerek 1981 yılının
üçüncü dönem bordrosu ile birlikte söz konusu bildirgenin yasal hak düşürücü süre
içerisinde Kuruma verilip verilmediği belirlenmeli, ayrıca yukarıda sıralanan ve hak
düşürücü sürenin uygulanmasına engel oluşturan diğer olguların gerçekleşip gerçekleşmediği yöntemince araştırılmalı, böylelikle istemin hak düşürücü süreye uğrayıp uğramadığı açıklıkla saptandıktan sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik
inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi,
kabule göre; 10.02.1967 doğumlu olan davacının, söz konusu geçici 54. madde kapsamında 01.04.1981 gününden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescilinin
bulunmadığı belirgin olmakla, dava konusu yapılan ve on sekiz yaşın doldurulduğu
10.02.1985 tarihinden öncesine ait olan bir günlük hizmetin yalnızca prim ödeme gün
sayısına dahil edilip, sigortalılık başlangıcı olarak on sekiz yaşın doldurulduğu tarihin
benimsenmesi gerekirken, mahkemece yukarıdaki düzenlemeler göz ardı edilerek istemin aynen kabulü yönünde hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırı olup, bozma
nedenidir.
O halde davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve
hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,
temyiz harcının isteği durumunda davalı Orman Genel Müdürlüğü’ne geri verilmesine,
14.07.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
506/m.2
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
Bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar bu kanuna göre sigortalı sayılırlar.
10/07/1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması hakkındaki Kanuna göre çalıştırılan
Koruma Bekçileri bu kanuna tabidir.
Bu kanunda belirtilen Sosyal Sigorta yardımlarından sigortalılar ile bunların eş ve çocukları ve sigortalıların ölümlerinde bu kanuna göre hak sahibi olan kimseleri yararlanırlar.
506/m.6
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
Çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla kendiliğinden “Sigortalı” olurlar.
Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı tarihten başlar.
Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.
Sözleşmelere, sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamaz.
128 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
506/m.79-10 SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca
tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.
506/m.108
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk
defa çalışmaya başladığı tarihtir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis
yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm
tarihi arasında geçen süredir.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 11.04.2011
Esas: 2010/11282
Karar: 2011/5042
♦♦ SOSYAL GÜVENLİĞİN NİTELİĞİ GEREĞİ KAMU ALANINA
GİRMEKTE OLDUĞU
♦♦ KANUNLARIN GERİYE YÜRÜR SONUÇ DOĞURACAK ŞEKİLDE
YORUMLANAMAYACAĞI
♦♦ SOSYAL GÜVENLİK KURUMU PRİM ALACAKLARININ 10 YILLIK
ZAMAN AŞIMINA TABİ OLDUĞU
ÖZET: Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkin olup Mahkeme, davanın reddine
karar vermiştir.
Özel Dairece;
Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, zamanaşımı süresi bakımından, 3917 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceye ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden Kurumun alacak hakkı, Borçlar Kanununun
125. maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının
başlangıç tarihi, alacağın muaccel olduğu tarihtir. 08.12.1993 tarihi ve sonrasına
ilişkin prim ve gecikme zammı borcu yönünden ise, 6183 sayılı Kanunun “Tahsil
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
129
zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanacaktır ve
zamanaşımı süresi beş yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşı olacaktır. 5198 sayılı Kanun ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak 506 sayılı Kanunun 80. maddesinin beşinci
fıkrasında değişiklik yapılıp, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. maddesiyle birlikte 102. maddesinin
de uygulanmayacağı hükme bağlanarak 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten
önceki duruma dönülmüştür.
2008 yılı Ekim ayı başında yürürlüğe sokulan 5510 sayılı Kanunun; Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı başlığını taşıyan 93. maddesinin
2. fıkrasıyla, “ Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi
takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tabidir. Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme
kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim
elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma
intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile
kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise
bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak
uygulanır...” düzenlemesi getirilmiştir.
Bu kapsamda uyuşmazlığın çözümü, kanunların zaman bakımından uygulanmasına
ilişkin kuralların incelenmesini zorunlu kılmaktadır. “Kanunları uygulama durumunda bulunanların da, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdür. Kanunların geriye yürümemesi
kuralının istisnaları arasında; kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla kanunun
yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin olması ve
beklenen ( ileride kazanılacağı umulan ) haklar bulunmaktadır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni kanun veya düzenleyici kuralın etkilememesi ve onlar üzerinde
hukuki sonuç doğurmaması ise, kazanılmış hakları saklı tutma amacı gütmektedir.
5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin 2. fıkrasının geriye yürüyeceğine ilişkin bir
düzenlemede yoktur. Ancak, davalı Kurumun, davacıdan tahsil için icra takibi yürüttüğü prim ve işsizlik sigorta primi alacağının doğduğu mahkeme kararının Yargıtay onamasıyla kesinleştiği tarihte yürürlükte olduğundan anılan düzenlemenin
uygulanması gerekip, buna göre, başladığı 02.04.2009 tarihinden ödeme emrinin
davacıya tebliğ edildiği 15.03.2010 tarihi itibariyle davaya konu Kurum alacaklarına ilişkin olarak 10 yıllık zamanaşımının geçmediğinin belirgin olmasına ve hüküm
gerekçesinde davaya konu Kurum alacağının ihtirazi kayıtla ödendiği belirtilmiş olmasına karşın, buna ilişkin ödeme makbuzu dosyada bulunmadığından, davacı borcunu ödemiş ise, bunun hükmün infazında gözetilmesinin mümkün olmasına göre,
usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA karar verilmiştir.
130 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
İlgili Kanun/Madde: 5510/m.93-2 506/m.80, 128, 132 6183/m.102 818/m.125
DAVA : Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacının avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Arınmış tarafından düzenlenen
raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar
tespit edildi:
KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanunî gerektirici sebeplere ve özellikle; 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik uyarınca, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının
tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu durumda
zamanaşımı süresi bakımından, 3917 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden önceye ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden Kurumun alacak hakkı,
Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresine tabi
olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi hükmü gereğince
alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132.
ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de burada uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 tarihi ve sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı borcu yönünden
ise, 6183 sayılı Kanunun “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen
maddeleri uygulanacaktır. Anılan madde hükmüne göre zamanaşımı süresi beş yıl olup,
zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen
yıl başı olarak belirlenmiştir. 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanun
ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak 506 sayılı Kanunun 80. maddesinin
beşinci fıkrasında değişiklik yapılıp, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. maddesiyle birlikte 102. maddesinin
de uygulanmayacağı hükme bağlanarak 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki duruma dönülmüştür.
Sosyal güvenlik, niteliği gereği kamu hukuku alanına girmekte olup, hayatın çeşitli
sosyal riskleri karşısında topluma, insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyi sağlamayı amaçladığından, ücretler ile sigortalıların ve ölümleri durumunda hak sahiplerinin sosyal sigorta haklarının dokunulmaz olması sağlanarak, ücret ve sosyal sigorta
yardımlarının olanaklı olduğu ölçüde, anılan kişilerin ellerine geçmesi ve kendileri ile
geçimini sağlamak zorunda olduklarının gereksinimlerini sağlamaları için kanun koyucu tarafından bazı hükümleri dışında 2008 yılı Ekim ayı başında yürürlüğe sokulan
5510 sayılı Kanunun; Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı başlığını taşıyan 93. maddesinin 2. fıkrasıyla, “ Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme
süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tabidir. Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş
ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görev-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
131
li memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin
denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve
incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma
intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve
belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır...”
düzenlemesi getirilmiştir.
Bu kapsamda uyuşmazlığın çözümü, kanunların zaman bakımından uygulanmasına
ilişkin kuralların incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Kanunlar, metinlerinde belirtilen
tarihte yürürlüğe girer ve buna bağlı olarak hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkileyip etkilemeyecekleri, yani, geçmişe etkili olup olmadıkları ile ilgili mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, “toplum barışının temel dayanağı olan hukuka
ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir.
Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz.
Hukuk güvenliği bunu gerektirir. ( Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası,
Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka
Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73 ).”
Hukuk devletinin hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını
önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzenleyebilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu
güvenliğin sağlanabilmesi, her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına
kendisinin de uymasına bağlıdır. “Kanunları uygulama durumunda bulunanların da,
başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdür. ( Yargıtay HGK; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E. 1988/232
K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E. 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183
E. 2005/241 K; 14.03.2007 tarih ve 2007/3-121 E. 2007/128 K. sayılı kararları )”
Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnaları arasında; kazanılmış hakları
ihlal etmemek kaydıyla kanunun yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve
genel ahlaka ilişkin olması ve beklenen ( ileride kazanılacağı umulan ) haklar bulunmaktadır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni kanun veya düzenleyici kuralın etkilememesi ve onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması ise, kazanılmış hakları saklı
tutma amacı gütmektedir.
SONUÇ : Anılan istisnalardan olmayan 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin 2. fıkrasının geriye yürüyeceğine ilişkin bir düzenlemede yoktur. Ancak, davalı Kurumun,
davacıdan tahsil için icra takibi yürüttüğü 1994 yılı 9. ay ile 2002 yılı 2. aylar arası prim
ve işsizlik sigorta primi alacağının doğduğu mahkeme kararının Yargıtay onamasıyla
kesinleştiği 02.04.2009 tarihinde yürürlükte olduğundan anılan düzenlemenin uygu-
132 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
lanması gerekip, buna göre, başladığı 02.04.2009 tarihinden ödeme emrinin davacıya
tebliğ edildiği 15.03.2010 tarihi itibariyle davaya konu Kurum alacaklarına ilişkin olarak 10 yıllık zamanaşımının geçmediğinin belirgin olmasına ve hüküm gerekçesinde
davaya konu Kurum alacağının ihtirazi kayıtla ödendiği belirtilmiş olmasına karşın,
buna ilişkin ödeme makbuzu dosyada bulunmadığından, davacı borcunu ödemiş ise,
bunun hükmün infazında gözetilmesinin mümkün olmasına göre, yerinde görülmeyen
bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının davacıdan alınmasına, 11.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5510/m.93-2 SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU
(Değişik ikinci fıkra: 17/4/2008-5754/56 md.) Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir. Kurumun prim ve
diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu
idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya
bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan
bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on
yıl olarak uygulanır. Bu alacaklar için 89 uncu madde gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme
zammı, 88 inci maddede belirtilen ödeme süresinin son gününü takip eden günden itibaren uygulanır.
818/m.125
BORÇLAR KANUNU
Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.
6183/m.51
AMME ALACAKLARININ TAHSİLİ USULÜ HAKKINDA KANUN
(Değişik: 25/12/2003-5035/4 md.)
Amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren her ay
için ayrı ayrı % 4 oranında gecikme zammı tatbik olunur. Ay kesirlerine isabet eden gecikme zammı günlük
olarak hesap edilir.
Gecikme zammı bir milyon liradan az olamaz.
Gecikme zammı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre uygulanan vergi ziyaı cezalarında bu madde
uyarınca belirlenen oranda, mahkemeler tarafından verilen ve ceza mahiyetinde olan amme alacaklarında
ise bu oranın yarısı ölçüsünde uygulanır. Bunların dışındaki ceza mahiyetinde olan amme alacaklarına
gecikme zammı tatbik edilmez.
Bakanlar Kurulu, gecikme zammı oranlarını aylar itibarıyla topluca veya her ay için ayrı ayrı, yüzde
onuna kadar indirmeye, gecikme zammı oranı ile gecikme zammı asgari tutarını iki katına kadar artırmaya, ayrıca gecikme zammı oranını aylar itibarıyla farklı olarak belirlemeye ve gecikme zammını bileşik
faiz usulüyle aylık, üç aylık, altı aylık veya yıllık olarak hesaplatmaya yetkilidir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
133
6183/m.102 AMME ALACAKLARININ TAHSİLİ USULÜ HAKKINDA KANUN
Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvimi yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde
tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri
mahfuzdur.
Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.
506/m.80, 128, 132
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden
bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını
da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur. 77 nci maddenin (a)
fıkrası gereğince hak edilen ve fakat ödenmemiş olan ücretler üzerinden hesaplanacak primler hakkında
da yukarıdaki hüküm uygulanır. Kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarları Gelir ve Kurumlar Vergisi uygulamasında gider yazılamaz. Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde,
21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.
Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. Yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle tespit edilir.
Kurum alacaklarının tahsilinde 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir.
Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz. Dava ve icra takibi açılmış
olsa bile, prim ve diğer alacakların ödenmemiş kısmı için gecikme zammı tahsil olunur. Yangın, su baskını
ve deprem gibi tabii bir afete uğrayan ve bunu belgeleyen işverenlerin üç ay içinde talepte bulunmaları
halinde, mevcut prim borçları ile afetin meydana geldiği tarihten itibaren tahakkuk edecek üç aylık prim
borçları hadisenin vukubulduğu tarihten itibaren bir yıla kadar ertelenebilir. Prim borcunun ertelendiği
süre zamanaşımı işlemez ve ertelenen kısmına gecikme zammı uygulanmaz. Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içersinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve
kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz
diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri Kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken
ve müteselsilen sorumludur. Bu Kanunun ek 24 üncü maddesinde belirtilen Kurum ve Kuruluşlar tarafından süresi içinde kuruma ödenmeyen sosyal yardım zamları için bu madde hükümleri uygulanır.
506/m.128
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
Sigortalı çalıştırılan her türlü işlerde ve iş yerlerinde, her hangi ad altında kurulmuş veya kurulacak
olan borç verme, emekli ve yardım sandıkları ve benzerleri, faaliyetlerine ve kuruluş amaçlarına göre
ilgililere menfaatler sağlamaya devam edebilir.
Bu sandıklara paraca yardımda bulunmak veya bunların yüklerini paylaşmak halleri, bu Kanun gereğince işverene düşen ödevlerin yerine getirilmesine engel olamaz.
506/m.132
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
Bu Kanun gereğince yapılacak bildiriler hakkında 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uygulanır.
134 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 05.04.2011
Esas: 2011/2164
Karar: 2011/3907
♦♦ KREDİ KARTLARINDAN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKLARDA
BANKACI BİLİRKİŞİLERDEN RAPOR ALINMASI GEREKECEĞİ
♦♦ BANKACILIK İŞLEMİNDEN KAYNAKLANAN ALACAK
♦♦ BANKACI BİLİRKİŞİ
ÖZET: Davacı vekili, davalının müvekkili bankadan aldığı kredi kartı borcunu
süresi içinde ödemediğini, bu nedenle davalı ve kefili Y. E. aleyhine icra takibi yapıldığını, kefilin maaşından icra kesintisi yapılmaya devam edildiğini, kefilin fazladan
kesilen maaşı için istirdat davası açtığını ve davanın kefil lehine sonuçlandığını, bu
nedenle müvekkili bankanın kefile ödeme yaptığını, kefilden kesilen ve daha sonra
ona iade edilen paranın davalının borcundan düşüldüğünü ileri sürerek, reeskont
faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacı banka şubesinden aldığı kredi kartı borcunu ödeyemediği için kendisi ve kefili hakkında icra takibi yapıldığını, borcun tamamını ödediğini, buna rağmen kefili olan Y. E.’un maaşından da icra yoluyla kesinti yapıldığını, davacıya
mükerrer ödeme yapıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı banka tarafından borçlu ve kefilinden mükerrer tahsilat yapıldığı, asıl borçlunun borcun tamamını ödediği, davacının fazladan yaptığı tahsilatın iadesinden kaynaklanan alacağı
talep hakkının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Dava, bankacılık işleminden kaynaklanmakta olup uyuşmazlığın bu niteliğine göre
bankacı bilirkişiden rapor aldırılması gerekirken bankacı olmayan bilirkişilerden
birbiri ile çelişen iki rapor alınması ve mahkeme mali müşavirden alınan ilk rapora
itibar edilmeyerek ikinci rapor alındığı halde tekrar yetersiz bulunan ilk rapora
göre hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
İlgili Kanunlar: TÜRK TİCARET KANUNU
BORÇLAR KANUNU
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Çankırı Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilen 15/10/2008 tarih ve 2006/974-2008/1298 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi
davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıl-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
135
mış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi E. Kaplan tarafından düzenlenen rapor
dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm
belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının müvekkili bankadan aldığı kredi kartı borcunu
süresi içinde ödemediğini, bu nedenle davalı ve kefili Y. E. aleyhine icra takibi yapıldığını, icra takipleri devam ederken dava dışı Y. E.’un kefillikten kaynaklanan borcunun
tespiti için dava açtığını, bu dava devam ederken kefilin maaşından icra kesintisi yapılmaya devam edildiğini, adı geçen kefilin bu defa fazladan kesilen maaşı için istirdat
davası açtığını ve davanın kefil lehine sonuçlandığını, bu nedenle müvekkili bankanın
kefile 4.245,70 TL ödeme yaptığını, kefilden kesilen ve daha sonra ona iade edilen paranın davalının borcundan düşüldüğünü ileri sürerek, 4.245,70 TL’nin reeskont faizi ile
birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacı banka şubesinden aldığı kredi kartı borcunu ödeyemediği için kendisi ve kefili hakkında icra takibi yapıldığını, borcun tamamını ödediğini, buna rağmen
kefili olan Y. E.’un maaşından da icra yoluyla kesinti yapıldığını, davacıya mükerrer
ödeme yapıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı banka tarafından
borçlu ve kefilinden mükerrer tahsilat yapıldığı, dava dışı kefilin sorumlu olduğu miktarın üzerinde yapılan tahsilat için davacı bankaya karşı takip yaptığı ve fazla ödediği
kısmı geri aldığı, dava konusunun da kefile yapılan iadeden kaynaklanan alacak olduğu, oysa asıl borçlunun borcun tamamını ödediği, davacının fazladan yaptığı tahsilatın
iadesinden kaynaklanan alacağı talep hakkının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, bankacılık işleminden kaynaklanmakta olup uyuşmazlığın bu niteliğine göre
bankacı bilirkişiden rapor aldırılması gerekirken bankacı olmayan bilirkişilerden birbiri ile çelişen iki rapor alınması ve mahkeme mali müşavirden alınan ilk rapora itibar
edilmeyerek ikinci rapor alındığı halde tekrar yetersiz bulunan ilk rapora göre hüküm
kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği
halinde temyiz edene iadesine, 05.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
136 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 05.05.2011
Esas: 2010/27682
Karar: 2011/8437
♦♦ ALACAKLININ, ASIL BORÇLUYA MÜRACAAT ETMEDEN,
MÜŞTEREK VE MÜTESELSİL BORÇLU SIFATIYLA KEFİL OLAN
KİŞİNİN ALEYHİNE GENEL HACİZ YOLUYLA TAKİP İCRA
EDEBİLECEĞİ
♦♦ KREDİ SÖZLEŞMESİNDE TAŞINMAZIN BANKA LEHİNE İPOTEK
EDİLMESİ
♦♦ GENEL HACİZ YOLU İLE YAPILAN TAKİP
ÖZET: Müşteki borçlular, alacaklı banka ile dava dışı şirket arasındaki kredi sözleşmelerinin teminatı olarak, malik bulundukları taşınmazlar üzerinde banka lehine limit ipotekleri tesis etmişlerdir. İpotek resmi senetlerin 2.maddesi ile bu resmi
senetle lehine ipotek verdikleri şirketin borçları için, senetteki ipotek bedeli kadar
müşterek borçlu müteselsil kefil olduklarını da kabul etmişlerdir.
Özel Dairece;
Uyuşmazlık, ipotek akit tablosundaki bu hüküm nedeni ile şikayetçilerin aynı zamanda kefil olarak sorumlu tutulup tutulamayacağı ve kefalet sözleşmesinin geçerli
olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İpotek resmi senedinde yer alan bu kefalet akdi de BK’nun 484. maddesindeki koşulları taşıdığından geçerlidir.
Öte yandan; İİK’nun 45. maddesi asıl borçlular ile ilgili olarak düzenlenmiş olup,
alacağı rehinle temin edilen bir kimsenin “rehni veren” hakkında doğrudan doğruya genel haciz yolu ile takibe geçilmesini önlemekte ve rehinle temin edilmiş bir
alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile, alacaklının yalnız rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceğine ilişkin bulunmaktadır. Hemen belirtelim ki, İİK’nun 45.maddesi borçlu için getirilmiş bir kural olup, kefiller hakkında
uygulanmaz. Borçlar Kanunu’nun 487.maddesinde ise, “kefil, borçlu ile beraber
müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla
borcun ifasını deruhte etmiş ise alacaklı, asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde
tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhine takibat icra edebilir.” hükmü yer almaktadır. Şikayetçi borçlular müteselsil kefil olup, aleyhlerinde takip yapılması mümkün
bulunduğundan, borçlular hakkında usulsüz takip yapıldığından bahisle hacizlerin
kaldırılmasına karar verilmesi isabetsizdir. Müşteki borçlular hakkında takip yapılmasına engel bir hal bulunmadığından mahkemece şikayetin reddi yerine kabulü
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
137
isabetsizdir denilerek Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
818/m.484, 487
2004/m.45
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye
gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Müşteki borçlular, alacaklı banka ile dava dışı şirket arasındaki kredi
sözleşmelerinin teminatı olarak, malik bulundukları taşınmazlar üzerinde banka lehine
limit ipotekleri tesis etmişlerdir. İpotek resmi senetlerin 2.maddesi ile bu resmi senetle
lehine ipotek verdikleri şirketin borçları için, senetteki ipotek bedeli kadar müşterek
borçlu müteselsil kefil olduklarını da kabul etmişlerdir.
Uyuşmazlık, ipotek akit tablosundaki bu hüküm nedeni ile şikayetçilerin aynı zamanda kefil olarak sorumlu tutulup tutulamayacağı ve kefalet sözleşmesinin geçerli
olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
HGK’nun 2001/19-159 E. ve 2001/197 K. sayılı, 28.02.2001 tarihli kararında da
belirtildiği üzere; Borçlar Kanunu’nun 484. maddesine göre, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olacağı miktarın gösterilmesi yeterlidir. İpotek
resmi senedinde yer alan bu kefalet akdi de BK’nun 484. maddesindeki koşulları taşıdığından geçerlidir. Kaldı ki, tapu memuru huzurunda düzenlenmiş olan ve yukarıda
belirtilen hususu da içeren ipotek akit tablosunun müştekiler tarafından okunarak imza
altına alınmış olduğu da belirtilmektedir. Kefalet sözleşmesinin, tapu memurluğunda
kurulan ipotek sözleşmesi ile birlikte yapılmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Bu nedenle şikayetçi borçlular, hem ipotek veren üçüncü kişi, hem de müteselsil kefil
sıfatıyla sorumluluk altına girmiş bulunmaktadırlar.
Öte yandan; İİK’nun 45. maddesi asıl borçlular ile ilgili olarak düzenlenmiş olup,
alacağı rehinle temin edilen bir kimsenin “rehni veren” hakkında doğrudan doğruya
genel haciz yolu ile takibe geçilmesini önlemekte ve rehinle temin edilmiş bir alacağın
borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile, alacaklının yalnız rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceğine ilişkin bulunmaktadır. Hemen belirtelim ki, İİK’nun
45.maddesi borçlu için getirilmiş bir kural olup, kefiller hakkında uygulanmaz. Borçlar
Kanunu’nun 487.maddesinde ise, “kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek
müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhte etmiş ise
alacaklı, asıl borçluya müracat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhine
takibat icra edebilir.” hükmü yer almaktadır. Borçlar Kanunu’nun açıklanan hükmüne
ve takip dayanağı ipotek akdi içeriğinde kefaletin müteselsil olduğunun yazılmasına
göre, şikayetçi borçlular müteselsil kefil olup, aleyhlerinde yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda takip yapılması mümkün bulunduğundan, borçlular hakkında usulsüz takip yapıldığından bahisle hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi isabetsizdir
( HGK’nun 14.10.1972 tarih, 215/841 sayılı kararı - Prof.Dr.Baki Kuru İcra ve İflas
138 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Hukuku C:3-S:2395 ).
O halde, kredi sözleşmesine dayanılarak genel haciz yoluyla müşterek borçlu ve
müteselsil kefil olan müşteki borçlular hakkında takip yapılmasına engel bir hal bulunmadığından mahkemece şikayetin reddi yerine kabulü isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda
yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA
), 05.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
818/m.484
BORÇLAR KANUNU
Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes’ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine
mütevakkıftır.
818/m.487
BORÇLAR KANUNU
Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir
sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir.
Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur.
2004/m.45
İCRA İFLAS KANUNU
Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin
paraya çevrilmesi yoliyle takip yapabilir. Ancak rehinin tutarı borcu ödemeğe yetmezse alacaklı kalan
alacağını iflas veya haciz yoliyle takip edebilir.
(Değişik fıkra: 21/02/2007-5582 S.K./1.mad) 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan rehinle temin edilmiş alacaklar ile
Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takip yapılabilir veya haciz yoluna başvurulabilir.
Poliçe ve emre muharrer senetlerle çekler hakkındaki 167 nci madde hükmü mahfuzdur.
İpotekle temin edilmiş faiz ve senelik taksit alacaklarında, alacaklının intihabına ve borçlunun sıfatına
göre, rehinin paraya çevrilmesi veya haciz yahut iflas yollarına müracaat olunabilir.
(Ek fıkra: 27/05/1933 - 2228/1 md.; Mülga fıkra: 29/06/1956 - 6763/42 md.)
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
139
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 07.07.2011
Esas: 2011/2852
Karar: 2011/11222
♦♦ KARAR DÜZELTME
♦♦ KAÇAK SU KULLANIMI
♦♦ FATURA BEDELİNİN TAHSİLİ
ÖZET: Davacı, davalının konut su abonesi olduğunu, kaçak su kullandığını, kullanım bedelinin ödenmediğini bildirerek asıl alacak ve ferilerinin tahsili için icra
takibinde bulunduğunu, davalının takibe itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile
icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından
temyiz edilmiş, kararın Yargıtayca onanmasına karar verilmiş, davalı tarafça karar
düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Özel Dairece;
Dava konusu alacağın 6111 sayılı kanun kapsamında olması nedeniyle bu yasa hükümlerinden faydalanmak için başvurusunun olup olmadığı hususlarında deliller
toplanıp karar verilmesi gerekirken aksine hüküm verilmiş olması bozmayı gerektirir. Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın zühulen onandığı bu kez yapılan karar
düzeltme safhasında anlaşılmakla dairenin onama ilamının kaldırılarak açıklanan
nedenle kararın bozulması gerekir denilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
6111/1-g
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalının konut su abonesi olduğunu, kaçak su kullandığını,
kullanım bedelinin ödenmediğini bildirerek asıl alacak ve ferilerinin tahsili için icra
takibinde bulunduğunu, davalının takibe itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile icra
inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından
140 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
temyiz edilmiş, 21.12.2010 tarihli ve 2010/3880-17479 esas ve karar sayılı ilamla
onanmasına karar verilmiş, davalı tarafça karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Davacı, su abonesi olan davalının kaçak su kullanması nedeniyle düzenlenen faturayı ödememesi nedeniyle tahsili için eldeki davayı açmıştır. Mahkemece davanın
kabulüne karar verilmiş ise de; karar tarihinden sonra 25.2.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Sosyal Sigortalar
Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Ve Diğer Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki 6111 sayılı Kanunun 1. maddesinin ( g )
fıkrası ile 2560 Sayılı Kanun kapsamında kalan idarelerin vadesi 31.12.2010 tarihinden
önce olduğu halde bu kanunun yayınlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş bulunan su ve
atık su bedeli alacakları ile bu alacaklara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı
gibi feri alacakları hakkında bu kanun hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilerek,
aynı kanunun 18. maddesi hükmü gereğince borçluların bu kanun yayınlandığı tarihi
izleyen ikinci ayın sonuna kadar ilgili idareye başvuruda bulunmaları ve belirtilen şartları yerine getirmeleri yönünde hak tanınmış olmakla borcun yeniden yapılandırılması
yönünde bir düzenleme getirilmiştir.
Dava konusu alacağın 6111 sayılı kanun kapsamında olması nedeniyle bu yasa hükümlerinden faydalanmak için başvurusunun olup olmadığı hususları davalıya sorulup, talebi olduğu takdirde bu konudaki taraf delilleri toplanıp sonucuna göre karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı
gerektirir. Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın zühulen onandığı bu kez yapılan
karar düzeltme safhasında anlaşılmakla dairenin onama ilamının kaldırılarak açıklanan
nedenle kararın bozulması gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, Dairemizin 16.6.2010 tarihli ve
2010/3880-17479 esas ve karar numaralı onama ilamının kaldırılarak, açıklanan gerekçe ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde
iadesine, 07.07.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6111/1-g
BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI
KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
g) 20/11/1981 tarihli ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun kapsamındaki büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin vadesi
31/12/2010 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu halde bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş bulunan su ve atık su bedeli alacakları ile bu alacaklara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı
gibi fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacakları,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
141
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 07.02.2011
Esas: 2010/3958
Karar: 2011/1717
♦♦ SÖZLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ
♦♦ BANKALARIN KREDİ KARTI ÜYELERİNDEN KART ÜCRETİ
İSTEYEBİLECEKLERİ
ÖZET: Davacı, davalı bankanın kart üyelik ücretini iptal ettirmek için Kaymakamlık Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı’na yaptığı başvurunun kabul
edilmesi üzerine, davalı banka tarafından kartının kapatıldığını belirterek, kartın
kullanıma açılmasına 1.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece, 4077 sayılı Yasa’nın 5. maddesi uyarınca bankanın hizmet sağlamaktan haklı bir sebep olmaksızın kaçınamayacağı gerekçesiyle kredi kartının kullanıma kapatılması işleminin iptaline, manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Özel Dairece;
Davalı bankanın, davacıyı arayarak bundan böyle verdikleri kredi kartını kullanmaya devam edebilmesi için üyelik ücreti ödemesi gerektiğini, buna onay vermediği
takdirde aralarındaki üyelik sözleşmesini feshedip kredi kartını kullanıma kapatacağını ihtar ettiği, davacının buna yanaşmaması nedeniyle de verdikleri kredi kartını kullanıma kapattıkları, davacının bu yüzden eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Sözleşme özgürlüğü yasalarca güvence altına alınmış olup, bu özgürlüğün ancak
kamu yararı ile sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Bunun istisnası “iltihaki sözleşmeler” olarak adlandırılan kamu hizmeti görmekte olan ( Elektrik, su işletmeleri
gibi ) kamu idare ve müesseseleri ile bunlardan hizmet alan şahıslar arasında kurulan sözleşmelerdir.
Bankalar bunun aksine kar amacıyla kurulan müesseselerdir. Bu yüzden gördükleri
hizmetin karşılığını da isteyebilirler. Bankaların 5464 sayılı Yasa’nın 25. maddesi
gereğince belirledikleri bu kart ücretini ödemeye yanaşmayan kişilerle sözleşme
yapmaya zorlanamayacakları gibi, mevcut sözleşmeleri de bundan sonra sürdürmeye zorlanamazlar. Bu durumda davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksine hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır denilerek Yerel Mahkemenin kararı
bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
5464/m.25
4077/m.5
142 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi,
gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı bankanın kredi kartını 1997 yılından beri kullandığını,
kendisine Ekim 2008 tarihli faturada 45 TL üyelik ücreti yansıtıldığını, bu bedeli iptal
ettirmek için Konak Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı’na
yaptığı başvurunun kabul edilmesi üzerine, davalı bankanın kendisini arayarak sonraki
yıllarda üyelik ücreti alabilmek için onay istediğini, onay vermediği takdirde kartın
kapatılacağını bildirdiğini, kendisinin bunu kabul etmemesi üzerine de, kartının kapatıldığını belirterek, kartın kullanıma açılmasına 1.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalı Banka; istemediği bir sözleşmeyi sürdürmeye zorlanamayacağını, hiçbir
bankanın talepte bulunan kişiye kredi kartı verme zorunluluğu bulunmadığı gibi, bir
kredi kartı hamilinin de kredi ilişkisini sürdürmeye zorlanamayacağını, aralarındaki
sözleşmeye göre her iki tarafın tek taraflı olarak sözleşmeyi feshetme hakkı bulunduğunu, dava konusu işlemin 5464 sayılı Yasa’ya uygun olduğunu savunarak davanın
reddini dilemiştir.
Mahkemece, 4077 sayılı Yasa’nın 5. maddesi uyarınca bankanın hizmet sağlamaktan haklı bir sebep olmaksızın kaçınamayacağı gerekçesiyle kredi kartının kullanıma
kapatılması işleminin iptaline, manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm
temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davalı bankanın, davacıyı arayarak bundan böyle verdikleri kredi kartını kullanmaya devam edebilmesi için üyelik ücreti ödemesi gerektiğini, buna onay vermediği
takdirde aralarındaki üyelik sözleşmesini feshedip kredi kartını kullanıma kapatacağını
ihtar ettiği, davacının buna yanaşmaması nedeniyle de verdikleri kredi kartını kullanıma kapattıkları, davacının bu yüzden eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Sözleşme özgürlüğü yasalarca güvence altına alınmış olup, bu özgürlüğün ancak
kamu yararı ile sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Kural olarak herkes dilediği sözleşmeyi yapmakta serbest olduğu gibi, istemediği bir sözleşmeyi sürdürmek zorunda
da değildir. Bunun istisnası “ittihaki sözleşmeler” olarak adlandırılan kamu hizmeti
görmekte olan ( Elektrik, su işletmeleri gibi ) kamu idare ve müesseseleri ile bunlardan
hizmet alan şahıslar arasında kurulan sözleşmelerdir. Bu tür sözleşmelerde kamu idare
ve müesseseleri kar amacından ziyade kamu hizmeti görmekle yükümlü olduklarından
talep eden her şahısla sözleşme yapma zorunlulukları vardır.
Bankalar bunun aksine kar amacıyla kurulan müesseselerdir. Bu yüzden gördükleri
hizmetin karşılığını da isteyebilirler. Ayrıca çok sayıda banka bulunduğuna göre de,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
143
davacı kendi yükümlülüklerini yerine getirmek kaydıyla dilediği bankadan kredi kartı
kullanma imkanına da sahiptir. Bu durumda davacı ile davalı banka arasındaki sözleşmenin iltihaki bir sözleşme olmadığının kabulü gerekir. Bankalar gördükleri hizmetin
uygun bir karşılığını istemek hakkına sahiptir. Kredi kartı hizmetinin banka için riski
bulunduğu gibi bir maliyeti de bulunmaktadır. Bankanın bu maliyeti kredi kartı kullanıcılarına yansıtması doğaldır. Bankaların 5464 sayılı Yasa’nın 25. maddesi gereğince
belirledikleri bu ücreti kart kullanıcılarından istediklerinde, bunu ödemeye yanaşmayan kişilerle sözleşme yapmaya zorlanamayacakları gibi, mevcut sözleşmeleri de bundan sonra sürdürmeye zorlanamazlar. Taraflar arasında mevcut sözleşme hükümlerine
göre davalı bankanın davacıdan üyelik ücreti isteminin kabul edilmemesi nedeniyle
sözleşme özgürlüğü çerçevesinde aralarındaki sözleşmeyi feshetmesi ve kredi kartını
kullanıma kapatmasına engel bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu durumda davanın
reddine karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması
usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte belirtilen nedenlerle davacının tüm temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine,
07.02.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT HÜKÜMLERİ
5464/m.25
BANKA KARTLARI VE KREDİ KARTLARI KANUNU
Sözleşmede yapılacak değişiklikler kart hamiline bildirilir. Bu değişiklikler bildirimin yapıldığı döneme ilişkin son ödeme tarihinden itibaren hüküm ifade eder. Bildirimin ait olduğu döneme ilişkin son ödeme
tarihinden sonra kartın kullanılmaya devam olunması halinde, sözleşmede meydana gelen değişikliklerin
kabul edildiği addolunur. Faiz oranının artırılması durumunda ise bu değişikliğin hüküm ifade edebilmesi
için otuz gün önceden kart hamiline bildirilmesi zorunludur. Kart hamili faiz artırımına ilişkin bildirim
tarihinden itibaren en geç altmış gün içinde tüm borcunu ödeyip kredi kartını kullanmaya son verdiği
takdirde faiz artışından etkilenmez.
Kart hamili, talep etmek suretiyle kartı iptal ettirmek ve sözleşmeyi feshetmek hakkına sahiptir.
4077/m.5
TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN
(Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./6. md.)
Üzerinde “numunedir” veya “satılık değildir” ibaresi bulunmayan bir malın; ticari bir kuruluşun
vitrininde, rafında veya açıkça görülebilir herhangi bir yerinde teşhir edilmesi halinde satıcı bu malların
satışından kaçınamaz.
Hizmet sağlamada da haklı bir sebep olmaksızın kaçınılamaz.
Aksine bir teamül, ticari örf veya adet yoksa, satıcı bir mal veya hizmetin satışını o mal veya hizmetin
kendisi tarafından belirlenen miktar, sayı veya ebat gibi koşullara ya da başka bir mal veya hizmetin satın
alınmasına bağlı kılamaz.
Diğer mal satışı ve hizmet sağlama sözleşmelerinde de bu hüküm uygulanır.
144 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 11.04.2011
Esas: 2010/7860
Karar: 2011/3315
♦♦ YENİDEN YARGILAMAYA İHTİYAÇ GÖSTERMEYEN DURUMDA,
MAHKEME KARARININ YARGITAYCA DÜZELTİLEREK
ONANACAĞI
♦♦ TRAFİK KAZASINA DAYALI TAZMİNAT TALEBİ
♦♦ DAVANIN CÜZİ BİR KISMININ REDDEDİLMESİ
ÖZET: Davacı vekili, müvekkili şirkete ait, davalıya kasko sigortalı aracın, meydana gelen tek taraflı trafik kazası sonucu hasarlandığını, başvuruya rağmen davalı
sigorta şirketinin ödeme yapmadığını belirterek dava açmış, davalı vekili, hasarın,
belirtilen kaza ile oluşmasının mümkün olmadığını, davacının doğru ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediğini, ispat külfetinin yer değiştirdiğini bildirerek, davanın
reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, kazanın,
gerçekte davacının iddia ettiği biçimde olmadığının davalı sigorta şirketince ispatlanamadığı, kazanın oluş şekli ile hasarın uyumlu olduğu, rizikonun teminat kapsamında kaldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyizen yapılan inceleme sonucunda Özel Dairece;
Mahkemece, reddedilen kısım için davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi hakkaniyete aykırı olup, bozma nedeni ise de, bu yanılgının giderilmesi yargılamanın
tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
1086/m.438-7 DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün, süresi
içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirkete ait, davalıya kasko sigortalı aracın,
meydana gelen tek taraflı trafik kazası sonucu hasarlandığını, başvuruya rağmen davalı sigorta şirketinin ödeme yapmadığını belirterek, 14.361.00 TL’nın, ihbar tarihinden
itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
145
Davalı vekili, hasarın, belirtilen kaza ile oluşmasının mümkün olmadığını, davacının doğru ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediğini, ispat külfetinin yer değiştirdiğini
bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, kazanın, gerçekte davacının iddia ettiği biçimde olmadığının davalı sigorta şirketince ispatlanamadığı, kazanın oluş şekli ile hasarın uyumlu olduğu, rizikonun teminat kapsamında
kaldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 14.350.25 TL’nın, 14.03.2008 temerrüt
tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazla istemin
reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan
delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına
göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Mahkemece, reddedilen 10.75 TL’lık kısım için davalı lehine vekalet ücretine
hükmedilmesi hakkaniyete aykırı olup, bozma nedeni ise de, bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden, hükmün, HUMK.’nun
438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm
temyiz itirazlarının REDDİNE; ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hüküm fıkrasının 4. bendindeki “reddedilen miktara
göre hesaplanan 1.000.00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine”
tümcesinin hükümden çıkartılmasına ve hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 638,00 TL kalan harcın temyiz eden davalıdan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 11.04.2011
gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1086/m.438-7HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU
(Değişik madde: 30/04/1973 - 1711/1 md.;Değişik madde: 26/09/2004 - 5236 S.K./16.mad)
Yargıtayın bozma kararları ile onama kararları mahkeme yazı işleri müdürü tarafından derhâl taraflara tebliğ edilir.
Tebliğ giderleri, temyiz dilekçesiyle birlikte, temyiz isteminde bulunandan peşin olarak alınır. Bu giderlerin ödenmemesi hâlinde 426/D maddesi hükmü uygulanır.
146 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 15.03.2011
Esas: 2010/8578
Karar: 2011/2260
♦♦ KASKO SİGORTALI ARACIN TAM HASARI HALİNDE, ARACIN
SİGORTACIYA KALACAĞI VE HURDA BEDELİNİN TAZMİNATTAN
İNDİRELİMEYECEĞİ
♦♦ TAM HASARLI ARACIN SİGORTA ETTİRENE BIRAKILMASI
DURUMUNDA, ARACIN HURDA BEDELİNİN TAZMİNATTAN
DÜŞÜLECEĞİ
ÖZET: Davacı vekili, müvekkiline ait aracın davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile
sigortalı olduğunu, aracın meydana gelen tek taraflı kazada ağır hasar gördüğünü,
araç bedelinin sigortalıya ödenmediğini belirterek tazminatın ihbar tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, kazanın belirtilen yer ve tarihte meydana gelmediğini, hasarın kasko
sigortası teminatı kapsamında olmadığını savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Taraflar arasında geçerli kasko sigortası Poliçe Genel Şartları uyarınca “onarım
masrafları, sigortalı taşıtın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşar ya da taşıt onarım kabul etmez ise taşıt tam hasara uğramış sayılır. Bu durumda değeri
tamamen ödenen araç ve aksamı, talep ettiği takdirde sigortacının malı olur” hükmü öngörülmüştür. Sigortalı araç hurdasını sigorta ettirenin kendisine verilmesi
istenmedikçe, hurda bedelinin tazminattan düşülmesi olanaklı değildir. Zira, kasko
sigortasında amaç zarar bedelinin tamamen karşılanmasıdır.
Mahkemece, davacının uğradığı zararın tümüne hükmetmek gerekirken, hurda bedelinin tazminattan düşülmesine karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu
nedenle davacı yararına karar bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
Kasko Sigortası Genel Şartları 3.3.1.2
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi
içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait aracın davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, aracın meydana gelen tek taraflı kazada ağır hasar gördüğünü,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
147
araç bedelinin sigortalıya ödenmediğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak
üzere 16.850 TL. tazminatın ihbar tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, kazanın belirtilen yer ve tarihte meydana gelmediğini, hasarın kasko
sigortası teminatı kapsamında olmadığını davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulü ile; 10.000 TL. tazminatın 20.10.2007 tarihinden işleyecek yasal faizi ile
davalıdan tahsiline karar verilmiş hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1 - Davalı Yapı Kredi Sigorta A.Ş. vekilinin temyiz itirazları yönünden; Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı
vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2 - Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden; Dava, kasko sigortası poliçesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında geçerli kasko
sigortası Poliçe Genel Şartlarının 3.3.1.2. maddesi hükmü uyarınca “onarım masrafları, sigortalı taşıtın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşar ya da taşıt onarım
kabul etmez ise taşıt tam hasara uğramış sayılır. Bu durumda değeri tamamen ödenen
araç ve aksamı, talep ettiği takdirde sigortacının malı olur” hükmü öngörülmüştür. Bu
hükümden açıkça anlaşılacağı üzere davalı sigorta şirketi meydana gelen hasar bedelini tamamen poliçe limitleri içerisinde ödeme yükümlülüğü altında olup, sigortalı araç
hurdasını sigorta ettirenin kendisine verilmesi istenmedikçe, hurda bedelinin tazminattan düşülmesi olanaklı değildir. Zira, kasko sigortasında amaç zarar bedelinin tamamen
karşılanmasıdır.
Yukarıda açıklamalar karşısında mahkemece, davacının uğradığı zararın tümüne
hükmetmek gerekirken, hurda bedelinin tazminattan düşülmesine karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Yapı Kredi Sigorta A.Ş. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 445,50 TL kalan harcın temyiz eden davalı Yapı Kredi
Sigorta A.Ş’den alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya
geri verilmesine, 15.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları
3.3.1.2. Onarım masraflarının sigortalı taşıtın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşması ve aynı zamanda eksper raporu ile taşıtın onarım kabul etmez bir hale geldiğinin tespit edilmesi durumunda, araç tam hasara uğramış sayılır. Aracın tam hasara uğraması halinde, sigortacının azami sorumluluk haddini geçmemek üzere, hasar anındaki sigorta değeri ödenir. Bu
148 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
durumda, aracın Karayolları Trafik Yönetmeliğinin ilgili maddesi hükümleri doğrultusunda hurdaya ayrıldığına dair hurda tescil belgesi sigorta şirketine ibraz edilmeden araç sahibine sigorta tazminatı ödenmez. Değeri tamamen ödenen araç ve aksamı, talep ettiği takdirde sigortacının malı olur.
Onarım masraflarının sigortalı taşıtın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşsın veya aşmasın, ağır hasarlı
aracın onarımının mümkün olduğunun eksper raporu doğrultusunda tespit edilmiş olması durumunda, aracın
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin ilgili maddesi hükümleri doğrultusunda trafikten çekildiğine dair “trafikten
çekilmiştir” kaşeli tescil belgesi sigorta şirketine ibraz edilmeden araç sahibine sigorta tazminatı ödenmez.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 28.03.2011
Esas: 2011/2546
Karar: 2011/4128
♦♦ KAT MÜLKİYETİ KURULMASI SURETİYLE ORTAKLIĞIN
GİDERİLMESİ MÜMKÜNSE, TAŞINMAZIN SATILARAK PARAYA
ÇEVRİLMESİ SURETİYLE ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİNE KARAR
VERİLEMEYECEĞİ
♦♦ KAT MÜLKİYETİNE GEÇİŞTE UYGULANACAK YÖNTEM
ÖZET: Davacı taşınmaz üzerindeki ortaklığın satış yoluyla, davalı kat mülkiyeti
kurulmak suretiyle giderilmesini istemiş, mahkemece satış yoluyla ortaklığın giderilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Kat Mülkiyeti Yasasına göre, kat mülkiyetine konu olmaya elverişli bir taşınmaz
üzerindeki ortaklığın giderilmesi davasında, ortak maliklerden birinin yargılamanın herhangi bir aşamasında paylaşmanın kat mülkiyeti kurulması yoluyla yapılmasını istemesi durumunda, hakim, Kat Mülkiyeti Kanunu’ndaki yasal koşulların oluşması halinde ve 12. maddedeki belgeleri de tamamlattırıp taşınmaz mülkiyetinin kat
mülkiyetine çevrilmesine ve paylar denkleştirilmek suretiyle bağımsız bölümlerin
ortaklara ayrı ayrı özgülenmesine karar vermelidir.
Olayda, paydaş ve bağımsız bölümlerin sayısı itibariyle her bir paydaşa en az bir
bağımsız bölüm düştüğü, taşınmaz üzerindeki yapının Kat Mülkiyeti Yasası’nın
50/2. maddesi hükmüne uygun nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarında, tamamlanmış yapının fiili durumu ile onaylı
projesi arasında aykırılıklarının bulunması ya da yapının imara uygun ancak projesiz inşa edilmiş olması gibi kat mülkiyeti kurulmasına engel oluşturan eksikliklerin
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
149
mevcut olduğu durumlarda hemen kat mülkiyeti kurulamayacağı sonucuna varılmayarak, eksikliklerin giderilip yasal koşullara uygun hale getirilmesi mümkün ise bunun isteyen tarafa tamamlattırılması yoluna gidilmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Bu bakımdan somut olayda da mahkemece öncelikle davaya konu taşınmaz üzerindeki yapının onaylı projesinin ve sonradan değişiklik yapılmış ise buna ilişkin
tadilat projesinin olup olmadığının taraflara ve ilgili belediyeye sorulup etraflıca
araştırılması, ayrıca Kat Mülkiyeti Yasası’nın 12. maddesinde sayılan diğer belgelerin tamamlattırılması için kat mülkiyetine geçiş suretiyle ortaklığın giderilmesini
isteyen davalı tarafa yetki ve yeterli süre verilmesi, belirtilen koşulların oluşmaması
halinde ancak, satışa karar verilmesi gerekir.
Yetersiz araştırma ve eksik inceleme ile satış yoluyla ortaklığın giderilmesine karar
verilmiş olması doğru görülmemiştir.
İlgili Kanun/Madde:
634/m.12, 50-2
DAVA : Davacı taşınmaz üzerindeki ortaklığın satış yoluyla giderilmesini, davalı
kat mülkiyeti kurulmak suretiyle ortaklığın giderilmesini istemiş, mahkemece satış yoluyla ortaklığın giderilmesine karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Kat Mülkiyeti Yasası’nın 10. maddesi’nin beşinci fıkrası hükmüne göre
kat mülkiyetine konu olmaya elverişli bir taşınmaz üzerindeki ortaklığın giderilmesi davasında, ortak maliklerden birinin yargılamanın herhangi bir aşamasında paylaşmanın kat mülkiyeti kurulması yoluyla yapılmasını istemesi durumunda, hakim, Kat
Mülkiyeti Kanunu’ndaki yasal koşulların oluşması halinde ve 12. maddedeki belgeleri
de tamamlattırıp taşınmaz mülkiyetinin kat mülkiyetine çevrilmesine ve paylar denkleştirilmek suretiyle bağımsız bölümlerin ortaklara ayrı ayrı özgülenmesine karar vermelidir.
Dosyada toplanan belge ve bilgilere, özellikle bilirkişi raporu içeriğine göre dava
konusu taşınmazın üzerinde dört bağımsız bölümden oluşan kargir yapı mevcut olup,
bu taşınmaz tapuda davacı ve davalılar adlarına kayıtlıdır. Paydaş ve bağımsız bölümlerin sayısı itibariyle her bir paydaşa en az bir bağımsız bölüm düştüğü, taşınmaz
üzerindeki yapının Kat Mülkiyeti Yasası’nın 50/2. maddesi hükmüne uygun nitelikte
olduğu anlaşılmaktadır.
Kat Mülkiyeti Yasası hükümlerine uygun olarak, üzerinde kat mülkiyetine elverişli
yapı bulunan ortak taşınmazda kat mülkiyetine geçilebilmesi için, üzerindeki yapının
mimari projesine uygun biçimde tamamlanmış ya da projesi olmamakla birlikte fiili
durumuna göre çizdirilmiş imara ve fenne uygunluğu ilgili makamca onaylanmış projesinin olması, bağımsız bölümlerinin başlı başına kullanmaya elverişli bulunması (
150 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
M.1 ), yapının tümünün kargir olması ( M.50/2 ) ve her bir paydaşa en az bir bağımsız
bölüm düşmesi, ayrıca 12. maddede yazılı belgelerin ( belediyeden onaylı proje, yapı
kullanma belgesi ve yönetim planı ) tamamlattırılması gerekmektedir. Bu koşulların
gerçekleşmesi durumunda anılan Yasa’nın 10. maddesinin son fıkrası hükmünce taşınmazda kat mülkiyetine geçilebilecek ve açılan davada ortaklığın bu yolda giderilmesine karar verilebilecektir.
Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarında, tamamlanmış yapının fiili durumu ile onaylı projesi arasında aykırılıklarının bulunması ya da yapının imara uygun ancak projesiz
inşa edilmiş olması gibi kat mülkiyeti kurulmasına engel oluşturan eksikliklerin mevcut olduğu durumlarda hemen kat mülkiyeti kurulamayacağı sonucuna varılmayarak,
bu eksikliklerin giderilip yasal koşullara uygun hale getirilmesi mümkün ise bunun
isteyen tarafa tamamlattırılması yoluna gidilmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Bu bakımdan somut olayda da mahkemece öncelikle davaya konu taşınmaz üzerindeki yapının onaylı projesinin ve sonradan değişiklik yapılmış ise buna ilişkin tadilat
projesinin olup olmadığının taraflara ve ilgili belediyeye sorulup etraflıca araştırılması,
proje mevcut değilse, ilgili belediyeden alınacak ön bilgiye göre yapının mevcut haliyle imar mevzuatına ve bulunduğu yerin imar durumu ile fenne aykırılık oluşturmadığı
veya imara ya da projeye aykırılıklar giderildiği takdirde onay verilebileceğinin saptanması halinde, öncelikle aykırılıkların giderilmesi daha sonra yapının fiili durumunu
yansıtan projenin hazırlattırılıp, ilgili İmar Müdürlüğünün onayının ve buna bağlı olarak yapı kullanma izin belgesinin alınması, ayrıca Kat Mülkiyeti Yasası’nın 12. maddesinde sayılan diğer belgelerin tamamlattırılması için kat mülkiyetine geçiş suretiyle
ortaklığın giderilmesini isteyen davalı tarafa yetki ve yeterli süre verilmesi, bu hususlar
eksiksiz yerine getirildiği takdirde de; dava konusu taşınmaz üzerindeki yapıda her
bir bağımsız bölümün ( konumu, yüzölçümü, kullanım amacı ve eklentileri yerinde
incelenip irdelenerek ) değeri ve bu değere göre özgülenecek arsa payı uzman bilirkişi
aracılığıyla saptanıp varsa fiili taksime göre, taksim yoksa çekilecek kura ile önce her
bir paydaşa birer bağımsız bölüm özgülendikten sonra arta kalan bağımsız bölümlerin
pay oranları da gözetilmek suretiyle yine kura ile paydaşlara özgülenerek, gerekiyorsa
bedel farkı nedeni ile ödenecek ivaz da belirlenmek suretiyle payların denkleştirilmesi,
yönetim planı gibi belgeleri paydaşların ( tanınan süreye rağmen ) imzalamaktan kaçınması halinde bunların imzalanmış sayılması suretiyle araştırmanın tamamlanmasından
sonra kat mülkiyetine geçiş yoluyla ortaklığın giderilmesine; belirtilen koşulların oluşmaması halinde ancak, satışa karar verilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan hususlar yerine getirilmeden yetersiz araştırma ve eksik inceleme ile satış yoluyla ortaklığın giderilmesine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü
ile hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 28.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
151
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
634/m.12
KAT MÜLKİYETİ KANUNU
(Değişik: 14/11/2007-5711/5 md.)
Kat mülkiyetinin kurulması için, anagayrimenkulün kat mülkiyetine çevrilmesi hususunda o gayrimenkulün maliki veya bütün paydaşlarının aşağıda yazılı belgeler ile birlikte tapu idaresinde istemde
bulunması gerekir:
a) (Değişik: 23/6/2009-5912/2 md.) Anagayrimenkulde, yapı veya yapıların dış cepheler ve iç taksimatı bağımsız bölüm, eklenti, ortak yerlerinin ölçüleri ve bağımsız bölümlerin konum ve büyüklüklerine göre
hesaplanan değerleriyle oranlı arsa payları, kat, daire, iş bürosu gibi nevi ile bunların birden başlayıp
sırayla giden numarası ve bağımsız bölümlerin yapı inşaat alanı da açıkça gösterilmek suretiyle, proje müellifi mimar tarafından yapılan ve anagayrimenkulün maliki veya bütün paydaşları tarafından imzalanan,
yetkili kamu kurum ve kuruluşlarınca onaylanan mimarî proje ile yapı kullanma izin belgesi.
b) Bağımsız bölümlerin kullanılış tarzına, birden çok yapının varlığı halinde bu yapıların özelliğine
göre 28 inci maddedeki esaslar çerçevesinde hazırlanmış, kat mülkiyetini kuran malik veya malikler tarafından imzalanmış bir yönetim plânı.
c) (Mülga: 23/6/2009-5912/2 md.)
634/m.50-2 KAT MÜLKİYETİ KANUNU
Tümü kargir olmıyan yapılarda kat mülkiyeti kurulamaz.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 24.03.2011
Esas: 2010/14944
Karar: 2011/3876
♦♦ KONUT KREDİ SÖZLEŞMELERİ
♦♦ KONUT KREDİLERİNDE, HAYAT SİGORTASININ BANKANIN
KUSURUYLA YAPILMAMIŞ OLMASI DURUMUNDA, KREDİ
BORÇLUSUNUN VEFATINDAN SONRAKİ TAKSİTLERDEN
BANKANIN SORUMLU TUTULABİLECEĞİ
ÖZET: Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalıların murisi Z. Y. ile davalı
banka arasında konut kredisi sözleşmesi imzalandığı ve sözleşmenin 13.maddesi
uyarınca kredi borçlusuna Hayat Sigortası yaptırılması zorunluluğu bulunduğu, il-
152 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
gili banka şubesince ilk primin de kesildiği, bir süre sonra kredi borçlusunun vefat
etmesi üzerine, davalı bankanın kredi taksitlerini mirasçı olan davacılardan talep
edip, tahsilatta bulunduğu, sigorta priminin kesilmiş olmasına rağmen teknik arıza
nedeni ile Genel Müdürlük hesabına aktarılmadığı, bu durumun davalı bankanın
kusurundan kaynaklandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı banka vekili, müvekkilinin sigorta yaptırılamaması nedeni ile bir kusur ve
sorumluluğunun bulunmadığı nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Kararın temyizen incelenmesinde Özel Dairece;
Usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun ve Mevzuat: TÜRK TİCARET KANUNU BORÇLAR KANUNU
KONUT FİNANSMANI KAPSAMINDAKİ KREDİLERİN YENİDEN FİNANSMANINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK
DAVA : Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi Z. Y. ile davalı banka arasında
Konut Finansman Kredisi imzalandığını, sözleşme uyarınca, taşınmaz için hem konut
hem de zorunlu deprem sigortası ayrıca muris için hayat sigortası yaptırılması zorunluluğu nedeni ile Hayat Sigortası yaptırmak üzere muris Z. Y.dan 2.60.-TL tahsil edildiğini, ancak bu paranın davalı bankanın elektronik sistemde arıza meydana geldiği
için Anadolu Hayat A.Ş. hesabına aktarılamadığını ve sigortanın aktif hale gelmediğini
daha sonra muris Z. Y.’ın vefat ettiğini, davalı bankanın kusuru nedeni ile Hayat Sigortası yapılamadığı için kredi tahsilatlarının müvekkili mirasçılar tarafından ödendiğini
şayet sigorta yaptırılmış olsa idi taksitlerin sigorta tarafından ödeneceğini, bu nedenle
dava açma zarureti doğduğunu belirterek, müvekkillerinin davalı bankaya borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı banka vekili, müvekkili banka ile davalıların murisi Z. Y. arasında Konut
Kredi Sözleşmesi imzalandığını, sözleşme uyarınca Hayat Sigortası yaptırılması zorunluluğu nedeni ile murisin bir miktar para bıraktığını, ancak bu paranın sistemden
kaynaklanan arıza nedeni ile sigorta işlemi için kullanılamadığını, daha sonra da müşterinin takip etmemesi sonucu sigorta poliçesinin imzalatılamadığını ve sigorta yapılamadığını zaten murisin kalp hastası olduğunu, bu durumda hayat sigortası yapılamayacağını, müvekkilinin sigorta yaptırılamaması nedeni ile bir kusur ve sorumluluğunun
bulunmadığını öne sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalıların murisi Z. Y. ile davalı banka
arasında konut kredisi sözleşmesi imzalandığı ve sözleşmenin 13.maddesi uyarınca
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
153
kredi borçlusuna Hayat Sigortası yaptırılması zorunluluğu bulunduğu, ilgili banka şubesince ilk primin de kesildiği, bir süre sonra kredi borçlusunun vefat etmesi üzerine,
davalı bankanın kredi taksitlerini mirasçı olan davacılardan talep edip, tahsilatta bulunduğu, sigorta priminin kesilmiş olmasına rağmen teknik arıza nedeni ile Genel Müdürlük hesabına aktarılmadığı, bu durumun davalı bankanın kusurundan kaynaklandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm banka vekilince temyiz edilmiştir.
SONUÇ : Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün
ONANMASINA, yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 24.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 22.03.2011
Esas: 2011/2837
Karar: 2011/3648
♦♦ MÜTESELSİL KEFİL, KEFALET LİMİTİ VE KENDİ
TEMERRÜDÜNÜN HUKUKİ SONUÇLARI İLE SINIRLI OLMAK
KAYDIYLA ASIL BORÇLU YÖNÜNDEN HESAPLANAN BORÇTAN
SORUMLUDUR.
♦♦ İTİRAZIN İPTALİ
♦♦ TEMİNAT MEKTUBU DEVRE KOMİSYONLARINDAN
SORUMLULUK
ÖZET: Davacı vekili, müvekkili bankanın alacağının tahsili için girişilen icra
takibine davalılarca haksız itiraz edildiğinden bahisle itirazın iptalini dava etmiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Davacı bankanın temyizi, hesabın kat’i tarihinden takip tarihine kadar işleyen teminat mektubu devre komisyonlarından müteselsil kefil davalı M. Y.’ın da sorumlu
154 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
olduğu yönüne ilişkindir.
Bilirkişi raporunda hesabın kat’i tarihinden takip tarihine kadar işleyen teminat
mektubu devre komisyonları hesaplanmış ve mahkemece bilirkişi tarafından hesaplanan bu devre komisyonlarından dolayı asıl borçlunun sorumluluğuna hükmedilmiştir. Davalı M. Y. müteselsil kefil durumunda olup, kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile sınırlı olmak kaydı ile asıl borçlu yönünden hesaplanan
borçtan sorumludur. Davacı banka vekili bu yönleri gözetmeden görüş bildiren bilirkişi raporuna itiraz etmiş, ancak bu yöndeki itirazları değerlendirilmemiştir.
Davacı banka vekilinin itirazlarını değerlendirecek biçimde ek rapor alınarak bir
karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmeyerek
Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ile davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili banka tarafından verilen teminat mektubunun
faizsiz hesapta blokesi ve komisyon alacağı vs.nin tahsili için girişilen icra takibine
davalılarca haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, %40 icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava
etmiştir.
Davalılar teminat mektubunun Çorlu Asliye Hukuk Hakimliğince bankaya iade
edildiğini belirterek davanın reddi ile %40 tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller, benimsenen bilirkişi raporu ve talep nazara alınarak davanın kısmen kabulüne, takibin 7.370,66 TL üzerinden ( kefil M.
Y.’ın 801,10 TL’den sorumlu olmak üzere ) 1.165,50 TL asıl alacağa ( kefil M. Y. 76,66
TL asıl alacaktan sorumlu olmak üzere ) takip tarihinden itibaren %87,5 temerrüt faizi
yürütülerek %5 gider vergisi ile ve 1 adet 150 TL mer’i teminat mektup bedelinin depo
edilmesini teminen talepnamedeki diğer koşullarla devamına, fazla istemin reddine,
nakdi alacak miktarı üzerinden hesap olunan 2.948,26 TL icra inkar tazminatının ( kefil
M. Y.’ın 43,26 TL’den sorumlu olmak üzere ) davalılardan tahsiline karar verilmiş hüküm davacı vekili ile davalılarca temyiz edilmiştir.
1 - Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin
takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalıların temyiz itirazlarının reddi
gerekmiştir.
2 - Davacı bankanın temyizi, hesabın kat’i tarihinden takip tarihine kadar işleyen
teminat mektubu devre komisyonlarından müteselsil kefil davalı M. Y.’ın da sorumlu
olduğu yönüne ilişkindir.
Bilirkişi raporunda hesabın kat’i tarihinden takip tarihine kadar işleyen teminat
mektubu devre komisyonları hesaplanmış ve mahkemece bilirkişi tarafından hesapla-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
155
nan bu devre komisyonlarından dolayı asıl borçlunun sorumluluğuna hükmedilmiştir.
Davalı M. Y. müteselsil kefil durumunda olup, kefalet limiti ve kendi temerrüdünün
hukuki sonuçları ile sınırlı olmak kaydı ile asıl borçlu yönünden hesaplanan borçtan sorumludur. Davacı banka vekili bu yönleri gözetmeden görüş bildiren bilirkişi raporuna
itiraz etmiş, ancak bu yöndeki itirazları değerlendirilmemiştir.
Bu durumda mahkemece müteselsil kefilin sorumluluğu ile ilgili olarak belirtilen
ilkeler çerçevesinde davacı banka vekilinin itirazlarını değerlendirecek biçimde ek rapor alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilip varılacak uygun sonuç dairesinde bir
karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru
görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalıların temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 22.03.2011 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
YARGITAY
20. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 02.06.2011
Esas: 2011/6888
Karar: 2011/6759
♦♦ KADASTRO DAVALARININ LEHİNE TESPİT YAPILANLARA KARŞI
AÇILACAĞI
♦♦ 3402 SAYILI YASA’NIN EK 4. MADDESİ GEREĞİNCE YAPILAN
KADASTRO TESPİTİNDE HUSUMETİN HAZİNEYE YÖNELTİLMESİ
GEREKECEĞİ
ÖZET: Konu: Taşınmazın orman alanı dışına çıkarılan yerlerden olması nedeniyle
bahçe niteliğiyle Hazine adına tespit edilmiştir. Davacı, tutanağın beyanlar hanesinde kendi lehine şerh verildiğini ancak soy ismi “C.” olduğu halde tutanağın beyanlar hanesine “Ç.” olarak yazıldığından soy isminin düzeltilmesi istemiyle dava
açmıştır. Mahkemece, kadastro tutanağının beyanlar hanesindeki zilyetlik şerhinin
düzeltilmesine karar verilmiştir.
156 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Hüküm davalı Kadastro Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir
Özel Dairece;
Davacı dava dilekçesinde davalı olarak Kadastro Müdürlüğü’ne husumeti yönelterek dava açmıştır. Davacının asıl dava etmek istediğinin Kadastro Müdürlüğü değil
Hazine olduğu belirgin olup, yargılama sırasında Kadastro Müdürlüğü, Hazine vekili tarafından temsil edilmiş bulunmaktadır ve ortada belirgin bir biçimde temsilde
yanılma hali bulunduğundan bu durumun mahkemece re’sen gözetilmesi ve davanın usulünce gerçek hasma yönlendirilmesi için davacı tarafa olanak verilip taraf
teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında hüküm kurulması gerekçesiyle karar
bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
3402/m.4
6831/2-B
DAVA : Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasının yapılan duruşması
sonunda kurulan hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Kadastro Müdürlüğü vekili
tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar
verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin 3402 sayılı Yasa’nın
ek 4. maddesi uyarınca yapılan kadastrosu sırasında B... ilçesi, Z... Köyü 122 ada 1
parsel sayılı 1682,04 m2 yüzölçümündeki taşınmaz 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi
gereği orman niteliğini kaybedip, orman kadastro komisyonlarınca orman alanı dışına
çıkarılan yerlerden olması nedeniyle bahçe niteliğiyle Hazine adına tespit edilmiştir.
Davacı, tutanağın beyanlar hanesinde kendi lehine şerh verildiğini ancak soy ismi “C.”
olduğu halde tutanağın beyanlar hanesine “Ç.” olarak yazıldığından bahisle, tutanağın
beyanlar hanesinde geçen “Ç.” soy isminin “C.” olarak düzeltilmesi istemiyle dava
açmıştır. Mahkemece, davacının davasının kabulüne ve B... ilçesi, Z... köyü 122 ada
1 parsel sayılı, 1682,04 m2’lik taşınmazın kadastro tutanağının beyanlar hanesindeki
zilyetlik şerhinin “Cemile C.” olarak düzeltilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Kadastro Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 5831 sayılı Yasa’nın 8. maddesi gereğince 3402 sayılı Yasa’ya eklenen ek 4. maddesine göre yapılan kullanım kadastrosuna
itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır.
Kural olarak; kadastro davaları lehine tespit ya da kadastro komisyonlarınca adlarına tescile karar verilen gerçek veya tüzel kişilere karşı açılır. Dava, 3402 sayılı
Yasa’nın ek 4. maddesine göre yapılan kullanım kadastro tespitine itiraz niteliğindedir.
Davanın saptanan bu niteliğine göre husumetin taşınmazın tespit maliki olan Hazine’ye
yöneltilmesi zorunludur.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
157
Ancak;
Davacı dava dilekçesinde davalı olarak Kadastro Müdürlüğü’ne husumeti yönelterek dava açmıştır. Davacının asıl dava etmek istediğinin Kadastro Müdürlüğü değil Hazine olduğu belirgin olup, yargılama sırasında Kadastro Müdürlüğü, Hazine vekili tarafından temsil edilmiş bulunmaktadır ve ortada belirgin bir biçimde temsilde yanılma
hali bulunduğundan bu durumun mahkemece re’sen gözetilmesi ve davanın usulünce
gerçek hasma yönlendirilmesi için davacı tarafa olanak verilip taraf teşkili sağlandıktan
sonra işin esası hakkında hüküm kurulması gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde
hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır ( HGK 2010/7-70-86 sayılı kararı ).
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada
incelenmesine yer olmadığına, 02.06.2011 günü oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
3402/m.4
KADASTRO KANUNU
Kadastro bölgesindeki her köy ile belediye sınırları içinde bulunan mahallelerin her biri, kadastro
çalışma alanını teşkil eder.
Kadastro müdürü, kadastrosuna başlanacak mahalleyi veya köyü en az 15 gün önce bölge merkezi ile
çalışma alanı ve komşu köy, mahalle ve belediyelerde alışılmış vasıtalarla duyurur. Bu duyuruda çalışma
sınırlarının tespitine hangi gün ve saatte başlanacağı belirtilir.
(Değişik fıkra: : 22/02/2005 - 5304 S.K./3.mad) *1* Çalışma alanında orman bulunması ve 6831
sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde, orman kadastrosu ve
bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve
tespiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak, bu çalışmalarda kadastro ekibine, Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilâtınca görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım
müdürlüklerince görevlendirilecek bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren yedi gün içerisinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması halinde çalışmalar re’sen devam ettirilir. Ormanla ilgili yapılan itirazların incelenmesinde kadastro
komisyonuna da itiraza konu tespitlerde görev almayan Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilâtınca görevlendirilecek bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisi iştirak ettirilmesi zorunludur. Çalışma alanındaki
ormanların bu ekipçe sınırlandırma ve tespitleri yapılarak otuz günlük kısmî ilâna alınır. Bu alanlarda
orman kadastrosu yapılmış sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.
Kadastro ekibi; kadastro çalışma alanı sınırının tespitinde il ve ilçelerin belediye sınırları ile köy
sınırlarını dikkate alır. Bu sınırlar mahalle, belediye, köy idari sınırları sayılmaz.
Sınır tespitlerinde; komşu mahalle veya köyün bilgi ve belgelerinden istifade edilir.
Tespit edilen sınır harita veya ölçü krokisinde gösterilir.
Kadastro teknisyenlerince tespit edilen sınıra yedi gün içerisinde kadastro müdürlüğü nezdinde itiraz
edilebilir.
Kadastro müdürü, bu itirazı inceleyerek yedi gün içerisinde karara bağlar. İlgililer hazırsa tefhim,
değilse derhal tebliğ edilen bu karara karşı yedi gün içerisinde kadastro mahkemesine itiraz edilebilir. Bu
itiraz, duruşmasız ve gerektiğinde mahallinde inceleme yapılarak, onbeş gün içinde kesin karara bağlanır.
Ancak; tespit edilen bu sınıra karşı kesinleşmiş mahkeme kararı var ise aynı konuda itirazda bulunulamaz.
158 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Kadastro çalışma alanı içinde, ilk parsel için kadastro tutanağının düzenlenmesinden sonra idari teşkilat ve taksimatta yapılan değişiklik, başlanan kadastroyu durdurmaz.
6831/2-B
ORMAN KANUNU
B) 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım
alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler
ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları,
Orman sınırları dışına çıkartılır.
Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine adına, hükmi şahsiyeti haiz amme
müesseselerine ait ise bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır. Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 17.03.2011
Esas: 2010/295
Karar: 2011/2298
♦♦ MAHKEMECE BOZMA KARARINA UYULDUKTAN SONRA BOZMA
KARARI GEREKLERİNİN YERİNE GETİRİLMESİ MECBURİYETİ
♦♦ HİZMET TESPİTİ YÖNÜNDEN KURUMUN MAKTU AVUKATLIK
ÜCRETİNDEN SORUMLU TUTULACAĞI
ÖZET: Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde Kuruma eksik bildirilen çalışmalarının tespitiyle işçilik alacaklarının tahsiline verilmesini istemiştir. Mahkeme
bozmaya uyarak isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Özel Dairece;
Mahkemece bozma kararına uyulduğu halde, bozma kararı gerekleri yerine getirilmemiştir. Yapılacak iş, mahkemece uyulmasına karar verilen önceki bozma kararının gereklerini yerine getirmek, davacının ücretsiz izinli olduğu süreleri belirlemek,
çalıştığı süreyi kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit etmek ve tüm deliller birlikte
değerlendirilerek sonucuna göre karar vermektir.
Kabule göre de, davalı Kurum işçilik alacaklarından sorumlu olmadığından sadece
hizmet tespiti yönünden Kurumun maktu avukatlık ücretinden sorumlu tutulması
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
159
gerekirken işçilik alacakları üzerinden hesap edilen nispi avukatlık ücretinden de
sorumlu tutulmuş olması hatalı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır gerekçeleriyle Yerel Mahkemenin kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 506/m.130
DAVA : Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 28.8.1999-29.1.2004 tarihleri
arasında geçen ve Kuruma eksik bildirilen çalışmalarının tesbitiyle işçilik alacaklarının
tahsiline verilmesini istemiştir. Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mehmet Çekiç tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, davacının 28.08.1999-29.01.2004 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde
hizmet akdine dayalı olarak kesintisiz çalıştığının tespiti ile bir kısım işçilik alacaklarının davalı işveren tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma kararına uyulmasına karar verilerek davacının 28.08.199929.01.2004 tarihleri arasında davalı ya ait işyerinde asgari ücret ile kesintisiz olarak
çalıştığının tespitine ve bir kısım işçilik alacaklarının davalı işverenden tahsiline karar
verilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulduğu halde, bozma kararı gerekleri yerine getirilmemiştir. 9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bozma
kararına uyan Mahkeme artık bozma kararı gereğince işlem yapmak ve hüküm vermek
zorundadır. Uyulmasına karar verilen bozma kararında. 12.01.2000, 07.12.2000 ve
16.04.2003 tarihli işe giriş bildirgeleri ile hizmet cetvelinden ve dosya içinde bulunan
07.09.2000 ve 05.09.2001 tarihli durum tespit tutanaklarından davacının işyerinde sürekli çalışmadığı, işyerinde ücretsiz izin kullandırıldığı, tutanaklarda davacının adının
çalışanlar arasında bulunmadığı, izinli olan işçiler arasında da davacının olup olmadığının belli olmadığının anlaşıldığı, 506 sayılı Yasa’nın 130. maddesi gereğince bu maddenin uygulamasında teftiş, kontrol ve denetleme yetkisine sahip olanlar tarafından düzenlenen tutanakların aksi sabit oluncaya kadar muteber olduğu, yukarıda sözü edilen
belgeler ve dosya kapsamına göre davacının ücretsiz izinli olduğu süreleri belirleyip
dışlamak suretiyle hizmet tespitine karar verilmesi ve tespit edilen hizmet süresine göre
tazminat ve işçilik alacaklarının karar altına alınması gerektiği belirtildiği halde mah-
160 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
kemece davacının kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş, mahkemece uyulmasına karar verilen önceki bozma kararının gereklerini yerine getirmek, davacının ücretsiz izinli olduğu süreleri belirlemek, çalıştığı
süreyi kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit etmek ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermektir.
Kabule göre de, davalı Kurum işçilik alacaklarından sorumlu olmadığından sadece
hizmet tespiti yönünden Kurumun maktu avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekirken işçilik alacakları üzerinden hesap edilen nispi avukatlık ücretinden de sorumlu
tutulmuş olması hatalı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.03.2011
gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
506/m.130
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
(Değişik madde: 20/06/1987 - 3395/11 md.)
Sigorta müfettişleri bu Kanunun uygulanması bakımından, İş Kanununda belirtilen teftiş, kontrol ve
denetleme yetkisini haizdirler.
Sigorta müfettişleri tarafından tutulan tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar muteberdir.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 10.03.2011
Esas: 2011/256
Karar: 2011/2067
♦♦ İŞİN BİR BÖLÜMÜ DEVROLUNDUĞUNDA DEVREDENİN İŞVEREN
SIFATI DEVAM ETTİĞİNDEN KUSURLU OLMASA DA SORUMLU
OLDUĞU
♦♦ İŞ KAZASI SONUCU MALULİYETTEN DOĞAN TAZMİNAT
♦♦ MÜŞTEREK VE MÜTESELSİL SORUMLULUK
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
161
ÖZET: Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın
ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme kısmen kabulüne karar vermiştir.
Özel Dairece;
Uyuşmazlık, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe maruz kalan işçinin uğramış
olduğu maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının geçirdiği iş kazası nedeniyle kararda yazılı maddi ve manevi
tazminatın davalılardan Y... Elektrik Ltd. Şti. ile A... Elektrik Makine İnşaat Sanayi
ve Ticaret Ltd. Şti.’nden müteselsilen tahsiline, diğer davalı Türkiye Elektrik İletim
A.Ş. Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın reddine karar verilmiş ise de, davalılardan Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü hakkında kurulan hüküm doğru
değildir.
Gerçekten, bir iş kazası sonucu zarara uğrayan işçinin tazminat davası, işveren
veya kusurlu 3. kişilere karşı yöneltilir. Bundan başka, aracı olarak nitelendirilen
kişilerce işe alınan işçilerin uğrayacakları zarardan dolayı asıl işverenin aracı ile
birlikte sorumlu olacağı, olay tarihinde yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasa’nın 1.
maddesi gereğidir.
Somut olayda çözümlenmesi gerekli sorun, davalı Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel
Müdürlüğü ile davalı A... Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. arasındaki hukuki ilişkinin işveren-aracı veya üst-alt işveren biçiminde olup olmadığıdır.
Davalılardan A... Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ile Türkiye
Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü arasında 30.06.2000 tarihinde imzalanan
154 KV’LUK Enerji İletim Hatlarının Anahtar Teslimi Yapımına Ait Sözleşmede,
yüklenici, söz konusu işleri bu sözleşmenin ekinde yer alan genel şartnameye, teknik
şartnameye, fiyat formlarına, iş sahibince öngörülen iş programlarına, sözleşmenin ekinde iş sahibince verilen tüm resim ve dokümanlara uygun olarak ve gerekli
her türlü mühendislik, teknik hizmet, işçilik, tesis, araç-gereç, malzeme, nakliye imkanlarını kullanarak yapacak ve yapılmasını sağlayacaktır.” denilmektedir. Davalılardan A... Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’nin taşeronu olan
davalılardan Y... Elektrik Ltd. Şti.’nin işçilerinden davacı, elektrik enerji nakil hattına ait direk üzerinde hat bağlantısı işinde çalıştığı sırada, izolatöre geçici olarak
bağlanan çelik halatı çözmek için uzandığında üzerinde bulunduğu izolatörün ters
dönmesi sonucu 14 metre yükseklikten aşağıya düşerek yaralanmış ve %100 malul
kalmıştır.
İşin tamamı yerine bir bölümü devrolunduğunda devreden kişinin işverenlik sıfatı
devam ettiğinden kusuru olmasa da olay tarihinde yürürlükte bulunan 1475 sayılı
İş Kanunu’nun 1/son maddesi gereğince sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, enerji iletim hatlarının yapımı işi, davalılardan Türkiye Elektrik İletim A.Ş.
Genel Müdürlüğü’nün asıl işi olup, bu işi başka birine verse dahi işi alanla birlikte
sorumluluğu devam edeceğinden, İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın
162 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan karar bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde: 506/m.87-2
1475/m.1
DAVA : Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın
ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Zehra Ayan tarafından düzenlenen raporla
dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit
edildi:
KARAR : Uyuşmazlık, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe maruz kalan işçinin
uğramış olduğu maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının geçirdiği iş kazası nedeniyle kararda yazılı maddi ve manevi
tazminatın davalılardan Y... Elektrik Ltd. Şti. ile A... Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti.’nden müteselsilen tahsiline, diğer davalı Türkiye Elektrik İletim A.Ş.
Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın pasif dava ehliyeti bulunmaması nedeniyle ve
anahtar teslimi ihale makamı olması gerekçesiyle reddine karar verilmiş ise de, davalılardan Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü hakkında kurulan hüküm doğru
değildir.
Gerçekten, bir iş kazası sonucu zarara uğrayan işçinin tazminat davası, işveren veya
kusurlu 3. kişilere karşı yöneltilir. Bundan başka, aracı olarak nitelendirilen kişilerce
işe alınan işçilerin uğrayacakları zarardan dolayı asıl işverenin aracı ile birlikte sorumlu
olacağı, olay tarihinde yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasa’nın 1. maddesi gereğidir.
Somut olayda çözümlenmesi gerekli sorun, davalı Türkiye Elektrik İletim A.Ş.
Genel Müdürlüğü ile davalı A... Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
arasındaki hukuki ilişkinin işveren-aracı veya üst-alt işveren biçiminde olup olmadığıdır. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Kanunu’nun 1/son ve 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 87/2. maddesindeki açıklamalar ışığında aracıdan ( taşerondan ) sözedebilmek için öncelikle üst işveren ve bunun tarafından ortaya konulan
bir iş olmalı ve görülmekte olan bu işin bölüm ve eklentilerden bir iş alt işverene devredilmelidir.
Davalılardan A... Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ile Türkiye
Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü arasında 30.06.2000 tarihinde imzalanan 154
KV’LUK Enerji İletim Hatlarının Anahtar Teslimi Yapımına Ait Sözleşme ( M... HESKonaktepe HES )’nin “işin kapsamı” başlıklı 1 maddesinde aynen “bu sözleşme ilişik listede isimleri ve karakteristikleri, iş programlarında ikmal tarihleri belirtilen 154
KV’luk enerji iletim hatlarından iş sahibince güzergah etüdü yapılanlar dışındaki hatlarda güzergah etüdlerinin yapılması , plan-profillerin, güzergah ve istimlak planları-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
163
nın çizimi, bu sözleşmenin eki teknik şartnamenin ÇDE bölümünde belirtilen istimlak
işlerinin yapılması, ÇED onayı alınacak hatlarda ÇED çalışmalarının yapılması, direk
tevziatlarının yapılması, daha önce yüklenici tarafından imalatı yapılmamış direk tipleri için imalat prototiplerinin hazırlanması, galvanizli direk imalatlarının yapılması,
arazide direk montajları, hatların fiyat formlarında detayı belirtilen esaslar dahilinde
tel çekimi için gerekli iletken, toprak teli, izolatör ve hırdavat malzemesinin temini
ve nakliyesi veya bu malzemelerin iş sahibinin ambarlarından alınması ve nakliyesi,
fiyat formlarında hatta kullanılacağının belirtilmesi halinde ikaz kürelerinin, fiber optik
ve/veya alüminyum alloy çelik toprak telinin temini ve tesisi ile hatların tel çekimi
ve sehimlendirilmesi işlerinin yüklenici tarafından yapılması amacıyla düzenlenmiştir. Yüklenici, yukarıda ana hatları belirtilen söz konusu işleri bu sözleşmenin ekinde
yer alan genel şartnameye, teknik şartnameye, fiyat formlarına, iş sahibince öngörülen
iş programlarına, sözleşmenin ekinde iş sahibince verilen tüm resim ve dokümanlara
uygun olarak ve gerekli her türlü mühendislik, teknik hizmet, işçilik, tesis, araç-gereç,
malzeme, nakliye imkanlarını kullanarak yapacak ve yapılmasını sağlayacaktır.” denilmektedir. Davalılardan A... Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’nin
taşeronu olan davalılardan Y... Elektrik Ltd. Şti.’nin işçilerinden davacı, 30.06.2002
tarihinde, elektrik enerji nakil hattına ait direk üzerinde hat bağlantısı işinde çalıştığı
sırada, izolatöre geçici olarak bağlanan çelik halatı çözmek için uzandığında üzerinde
bulunduğu izolatörün ters dönmesi sonucu 14 metre yükseklikten aşağıya düşerek yaralanmış ve %100 malul kalmıştır.
İşin tamamı yerine bir bölümü devrolunduğunda devreden kişinin işverenlik sıfatı
devam ettiğinden kusuru olmasa da olay tarihinde yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş
Kanunu’nun 1/son maddesi gereğince sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, enerji iletim hatlarının yapımı işi, davalılardan Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel
Müdürlüğü’nün asıl işi olup, bu işi başka birine verse dahi işi alanla birlikte sorumluluğu devam edeceğinden, asıl işveren olarak taşeron şirketle birlikte müştereken ve
müteselsilen sorumlu olduğu düşünülmeksizin, davalı Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup,
bozma nedenidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm
bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi. 164 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1475/m.1
İŞ KANUNU
Bir hizmet akdine dayanarak herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişiye işçi, işçi çalıştıran tüzel
veya gerçek kişiye işveren, işin yapıldığı yere işyeri denir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine
bağlı bulunan yerlerle, dinlenme, çocuk emzirme, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya mesleki
eğitim yerleri ve avlu gibi sair eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
İşyerinde işveren adına hareket eden ve işin ve işyerinin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı muamele ve yüklemlerinden doğrudan doğruya işveren
sorumludur.
Bu kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da
uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve vecibeleri ortadan kaldırmaz.
Bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer bir işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve bu kanundan
veya hizmet akdinden doğan yüklemlerinden asıl işveren de birlikte sorumludur.
506/m.87-2 SOSYAL SİGORTALAR KANUNU
Bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş verenden iş alan ve kendi adına sigortalI çalıştıran
üçüncü kişiye aracı denir.
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI
YARGITAY CEZA
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
167
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 25.01.2011
Esas: 2010/6-259
Karar: 2011/6
♦♦ CEBİR VE ŞİDDET KULLANMAK SURETİYLE YAPILAN
HIRSIZLIĞIN YAĞMA SUÇUNU OLUŞTURACAĞI
♦♦ SANIĞIN ŞÜPHEDEN YARARLANACAĞI İLKESİ
ÖZET: Sanık Murat’ın yağma suçundan cezalandırılmasına, hakkında 53. maddenin uygulanmasına ilişkin, Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen hükmün temyizi üzerine
Özel Dairece;
Hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca; Mağdurun, ilk beyanında yumruk atma, ölümle tehdit,
bıçak çekme eylemlerinden bahsetmediği, sonraki ifadelerinin ise birbiriyle ve ilk
beyanıyla çeliştiği, kovuşturma aşamasında çelişkinin giderilemediği, aradan 25
gün geçtikten sonra üzerinde yakalanan sustalı bıçağın sanık tarafından olayda
kullanıldığının kesin olarak belirlenemediği, ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi gereğince eylemin hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulünde zorunluluk bulunduğu
gözetilmeden, yağma suçundan hüküm kurulmasının isabetsiz...”, olduğu görüşüyle
itiraz yasa yoluna başvurularak, özel daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel
mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
Ceza Genel Kurulu’nca;
Çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, mağdurun cep telefonunu kimliği belirsiz kişilerle birlikte alması eyleminin yağma mı, yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
sanık Murat’ın üzerinde bir adet sustalı bıçağın ele geçirildiği,
müdafi hazır olmaksızın yapılan teşhis işlemine göre; mağdur Ertan’ın olay günü
cep telefonunu mesaj çekmek amacıyla alan, geri istediğinde ise sustalı bıçak çekerek cep telefonunu geri vermeyen kişi olarak sanık Murat’ı 6 kişi arasından teşhis
ettiği,
Polis kriminal laboratuvarlığınca düzenlenmiş olan ekspertiz raporunda; sanık
Murat’ın üzerinde ele geçirilen sustalı bıçağın 6136 Sayılı Yasanın 4. maddesinde
yasak olarak belirtilen bıçaklardan olduğunun belirtildiği,
suça konu telefonun bedelinin 110.- YTL olduğunun belirtildiği,
168 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Anlaşılmaktadır.
Ssomut olay değerlendirildiğinde; mağdura ait cep telefonunun olay günü sanık
Murat ve yanında bulunan kimliği belirsiz kişilerce alınmış olduğu herhangi bir
kuşkuya yer vermeyecek şekilde kesindir. Ancak, cep telefonunun alınması sırasında
mağdura yönelik herhangi bir cebir, şiddet veya tehdit kullanılıp, kullanılmadığının
saptanması suç niteliğinin belirlenmesi açısından zorunluluk arz etmektedir. Sanığın tüm aşamalarda suçlamayı kabul etmediği ve görgü tanığı da bulunmayan
somut olayda, eylem sırasında sanık ve yanında bulunanlarca mağdura yönelik herhangi bir cebir, şiddet veya tehdit fiilinin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, ancak
mağdurun aşamalardaki anlatımlarının değerlendirilmesi suretiyle belirlenebilir.
Amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinin birisi de “kuşkudan sanık yararlanır” ( in dubio pro reo ) ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından göz önünde tutulması
gereken herhangi bir meseleye ilişkin kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir.
Mağdur Ertan, olay günü kolluk görevlilerince saptanan ilk beyanında; sanık Murat ve arkadaşlarının cep telefonunu bakmak için istediklerini, bakıp iade etmeleri
amacıyla verdiği cep telefonunu alıp olay yerinden kaçtıklarını belirtmiş, cep telefonunu vermesi yönünde sanık Murat ve arkadaşlarınca kendisine yönelen herhangi bir cebir, şiddet veya tehdit fiillerinden ve olay sırasında sanık Murat’ın elinde
bıçak bulunduğundan bahsetmemiş iken, olaydan yaklaşık bir ay sonra şüphe sonucu sanığın yakalanması ve üzerinde de sustalı bıçak bulunması üzerine kollukça
saptanan ikinci beyanında ise bu kez, olay günü verdiği ifadeden farklı olarak sanık
Murat’ın elinde sustalı bıçak olduğunu, bıçakla kendisini tehdit ederek telefonunu
aldıklarını söylemiş, sanık Murat’ı altı kişi arasından teşhis etmiş, ancak yargılama
aşamasında diğer iki anlatımından tamamen değişik olarak eylemin gerçekleştirilme şeklini farklı anlattığı gibi, sanık ve yanındakilerin yüzlerini görmediğini belirtmiştir.
Mağdurun aşamalardaki anlatımları birlikte değerlendirildiğinde, sanık Murat ve
kimliği belirlenemeyen kişilerce mağdurun cep telefonunun alınması sırasında sanık Murat tarafından mağdura bıçak çekildiği ve cep telefonunun bıçak tehdidi ile
alındığı hususu şüpheli hale gelmiştir. Eylemin gerçekleştirilme şekline ilişkin bu
şüphenin “kuşkudan sanık yararlanır” ( in dubio pro reo ) ilkesi gereğince sanık
lehine yorumlanması zorunludur.
Bu itibarla mağdura ait cep telefonunun bakılıp geri verilmek suretiyle alındıktan
sonra geri verilmeyerek olay yerinden kaçılması biçiminde gerçekleşen eylem; 765
sayılı TCY’nın 491/ilk, 5237 sayılı TCY’nın ise 141/1. maddesine uyan suçu oluşturduğundan Yargıtay C.Başsavcılığının suç niteliğine yönelik itirazının kabulü ile,
özel daire düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün
suç niteliğindeki yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
Diğer taraftan, kabul ve uygulamaya göre de, sanık hakkında hüküm verilirken,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
169
5237 Sayılı Yasanın 53. maddesi gereğince yapılan uygulama sırasında, 53. maddenin 1. fıkrasının c bendindeki kısıtlamanın, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından cezanın infazı tamamlanıncaya kadar değil,
koşullu salıvermeye kadar uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi de yasaya aykırı görülmüştür.
İtiraz nedeni konusunda varılan bu sonuç ve yerel mahkeme hükmünün, itiraz yasa
yolu üzerine Ceza Genel Kurulu’nca belirtilen yasaya aykırılıklar nedeniyle bozulmasına karar verilmiş bulunulması nedeniyle, özel daire düzelterek onama kararı
ile kesinleşen hükmün, ortaya çıkan bu yeni durum karşısında zamanaşımı yönünden de değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuş ise de, Yargıtay C.Başsavcılığınca
yapılan itiraz üzerine Ceza Genel Kurulu’nca verilen kararlara karşı yerel mahkemenin direnme hakkı bulunduğundan zamanaşımı konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
Öte yandan, yerel mahkeme hükmünün suç niteliğindeki yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verilmiş olması nedeniyle, sanığa hükmolunan cezanın infazının durdurulmasına ve bir başka suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde tahliyesine de karar verilmesi gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört genel kurul üyesi; “sanığın yağma suçundan
cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü isabetli olup, bu nedenle itirazın
reddine karar verilmelidir” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
1-Yargıtay... C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay Ceza Dairesi’nin düzelterek onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Ağır Ceza Mahkemesi’nin hükmünün, suç vasfındaki yanılgı ve 53. maddenin
yanlış uygulanması nedenleriyle BOZULMASINA,
4-Sanığın cezasının infazının DURDURULMASINA, bir başka suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini için Yargıtay
C.Başsavcılığına yazı yazılmasına,
Karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.62, 149-1-a-c
DAVA : Sanık Murat’ın yağma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 149/1-a-c ve 62.
maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 53. maddenin uygulanmasına ilişkin, Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 26.12.2005 gün ve
56-276 sayı ile verilen hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet Savcısı tarafından sanık
lehine temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nce 13.07.2010 gün
ve 22493-13506 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 13.12.2010 gün ve 285002 sayı ile;
170 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
“... 19.12.2003 günü, olayın gerçekleşmesinden hemen sonra, sıcağı sıcağına ve
etkiden uzak bulunan ilk ifadesinde mağdurun ‘... 20-25 yaşlarında 4 şahıs önüme geçerek lojmanlarda oturan Erkan’ı tanıyor musun dediler, ben de tanıyorum dedim, şu
anda nerede olduğunu biliyor musun dediler, ben de bilmiyorum dedim, bu sırada şahıslardan buğday tenli, 1.75 boylarında, zayıf, uzun saçlı olan elimdeki cep telefonumu
istedi ve bir mesaj çekip geri vereceğim dedi, ben de cep telefonumu verdim, şahıs
telefonla biraz oynadı, geri vermeyerek kaçtılar, peşlerinden koştum fakat yakalayamadım’ şeklinde beyanda bulunmasına rağmen, 14.01.2004 günlü ve sanık Murat’ın yakalanmasından sonra getirildiği polis merkezinde alınan ifadesinde ‘... tanımadığım 4
şahıs yolumu keserek Erkan isimli şahsı sordular, ben de tanıdığımı söyledim, Erkan’ın
nerede olduğunu sorduklarında bilmediğimi söyledim, bu esnada şahıslardan birisi cep
telefonumu istedi, önce vermek istemedim, ancak bu şahıs yanındaki şahsa hitaben
bıçağını çıkar dedi ve bu esnada ceplerimi kontrol etti, cebimden telefonumu aldı, geri
istediğimde mesaj çekip vereceğini söyledi, elinde biraz oynadıktan sonra bana yumruk
attı ve ‘s... git, seni burada öldürürüm’ dedi ve arkadaşının elinden bıçağı alarak bana
doğrulttu, sonra olay yerinden kaçıp gittiler, olay günü olayın verdiği korkudan bunları
söylemeyi unuttum, ayrıca bana attığı yumruktan dolayı herhangi bir şeyim olmadığı için doktora gitmedim” dediği, aynı gün yaptırılan teşhis işleminde sanık Murat’ı
teşhis ederek, telefonunu alan ve geri istediğinde kendisine sustalı tabir edilen bıçak
çeken şahsın sanık Murat olduğunu teşhis ettiğini söylediği, mahkemesince alınan
16.04.2004 tarihli ifadesinde ise olay günü 4 kişi ile karşılaştığını, bunlardan ikisinin
ayrılıp gittiklerini, kalan iki kişiden birinin üzerinde ne olduğunu sorduğunu, sadece
gazete olduğunu söylemesine rağmen bir numaraya bakacağını söyleyerek cebindeki
telefonu istediğini, korktuğu için verdiğini, telefonu biraz kurcaladıktan sonra istediğinde vermeyerek ikisinin birlikte kaçtıklarını, teşhis ve ifadeleri sırasında bunalıma
girdiği için yanlış beyanda bulunduğunu ifade etmiştir.
Mağdurun, ilk beyanında yumruk atma, ölümle tehdit, bıçak çekme eylemlerinden
bahsetmediği, sonraki ifadelerinin ise birbiriyle ve ilk beyanıyla çeliştiği, kovuşturma
aşamasında çelişkinin giderilemediği, aradan 25 gün geçtikten sonra üzerinde yakalanan sustalı bıçağın sanık tarafından olayda kullanıldığının kesin olarak belirlenemediği,
‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi gereğince eylemin hırsızlık suçunu oluşturduğunun
kabulünde zorunluluk bulunduğu gözetilmeden, yağma suçundan hüküm kurulmasının
isabetsiz...”, olduğu görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak, özel daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talep
olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : İnceleme, sanık hakkında yağma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel
Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, mağdurun cep telefonunu
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
171
kimliği belirsiz kişilerle birlikte alması eyleminin yağma mı, yoksa hırsızlık suçunu
mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
14.01.2004 tarihli el koyma tutanağına göre, sanık Murat’ın üzerinde bir adet sustalı
bıçağın ele geçirildiği,
14.01.2004 günü müdafi hazır olmaksızın yapılan teşhis işlemine göre; mağdur
Ertan’ın olay günü cep telefonunu mesaj çekmek amacıyla alan, geri istediğinde ise
sustalı bıçak çekerek cep telefonunu geri vermeyen kişi olarak sanık Murat’ı 6 kişi
arasından teşhis ettiği,
Polis kriminal laboratuvarlığınca düzenlenmiş olan 19.01.2004 tarih ve 2003/682
sayılı ekspertiz raporunda; sanık Murat’ın üzerinde ele geçirilen sustalı bıçağın 6136
Sayılı Yasanın 4. maddesinde yasak olarak belirtilen bıçaklardan olduğunun belirtildiği,
28.06.2005 günlü bilirkişi raporunda suça konu telefonun bedelinin 110.- YTL olduğunun belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur Ertan olayın hemen sonrasında kollukta; “19.12.2003 günü saat 15.30 sıralarında ikametimizden ayrıldım ve postaneye gittim, telefon faturalarını yatırdım,
tekrar eve gelirken lojmanlar içerisinde bulunan E... hah saha yanındaki kullanılmayan çay bahçesine geldiğim sırada daha önceden tanımadığım 20-25 yaşlarında 4 şahıs
önüme geçerek lojmanlarda oturan Erkan’ı tanıyor musun dediler, ben de tanıyorum
dedim, şu anda nerede olduğunu biliyor musun dediler, ben de bilmiyorum dedim, bu
sırada şahıslardan, buğday tenli, 1.75 boylarında, zayıf, uzun saçlı olan şahıs elimdeki... 5100 marka cep telefonumu istedi ve bir mesaj çekip geri vereceğim dedi, ben de
verdim, şahıs elinde telefonla biraz oynadı ve geri vermeyerek kaçtılar, peşlerinden
koştum fakat yakalayamadım, cep telefonumun İMEI numarası ... ...’dur, içerisindeki
simkart numarası ... ...’dir. Şahısları görsem tanırım”,
Sanık Murat’ın yakalandığı 14.01.2004 günü ise kollukta; “19.12.2003 günü saat
15:30 sıralarında ... Eski Polis Lojmanları Toplu Konutlar 1. Etap içerisinde bulunan
çay bahçesinin yanından geçtiğim esnada tanımadığım 4 şahıs benim yolumu keserek
Erkan isimli şahsı sordular, ben de tanıdığımı söyledim, Erkan’ın nerede olduğunu sorduklarında nerede olduğunu bilmediğimi söyledim, bu esnada şahıslardan birisi benim
cep telefonumu istedi, ben de önce vermek istemedim, ancak bu şahıs yanındaki şahsa
hitaben bıçağını çıkar dedi, bu esnada benim ceplerimi kontrol etti ve cebimden... 5100
marka cep telefonumu aldı. Ben telefonumu istediğimde önce mesaj çekip vereceğini
söyledi, ancak elinde biraz oynadıktan sonra bana yumruk attı ve “s... git, seni burada
öldürürüm” dedi, arkadaşının elinden bıçağı alarak bana doğrulttu, daha sonra da olay
yerinden kaçıp gittiler. Ben olay günü olayın vermiş olduğu korkudan bunları söylemeyi unuttum, ayrıca şahsın bana vurmuş olduğu yumruktan dolayı herhangi bir şeyim
olmadığı için doktora gitmedim, bu olayla ilgili olarak ... Polis Merkezi’ne olay günü
ifademi vermiştim, bu gün de polisler olay ile ilgili olarak bir kişiyi yakaladıklarını ve
172 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
teşhis için emniyete gelmem gerektiğini söylemeleri üzerine emniyete geldim ve yaptığım teşhiste ismini sonradan öğrendiğim Murat isimli şahsı teşhis ettim. Benim cebimden cep telefonumu alan, bana yumruk atan ve beni ölümle tehdit edip bıçak çekerek
“bana s... git” diyen şahıs teşhis etmiş olduğum Murat isimli şahıstır”,
Yargılama aşamasında ise; “Olay tarihinde telefon parasını yatırmış eve dönüyordum. Halkalı 1. Etap’da bulunan çay bahçesinin yanından geçerken dört kişi ile karşılaştım. Bunlardan iki tanesi ayrılıp gitti. Diğer iki tanesi yanımda kaldı. Yanımda
kalan kişilerden bir tanesinin elinin içinde bir şey vardı. Elini sıkıyordu. Bu nedenle
elindekini görmedim. Bu iki kişinin başlarında kış olması nedeniyle ağır atkı vardı.
Bu nedenle yüzlerini tam olarak göremedim. Yanımda kalan iki kişiden biri üzerimde
ne olduğunu sordu, ben sadece gazete olduğunu söyledim. Ancak cebimdeki telefonu
görmüş olacak ki bir numaraya bakacağını söyleyerek benden cep telefonumu istedi.
Ben de... 5100 marka cep telefonumu kendisine verdim. Telefonu biraz kurcaladı, ben
geri istediğimde “vermiyoruz” dedi ve telefonumu bana geri vermedi. Ondan sonra da
her ikisi de olay yerinden kaçıp gittiler. Benden telefonu istediklerinde korktuğum için
çıkarıp telefonu vermiştim. Ancak söylediğim gibi kişilerin yüzünü tam göremediğim
için şu anda huzurda bulunan sanığın o kişilerden biri olup olmadığını tam olarak teşhis
edemiyorum, sanıktan şikayetçi değilim”.
Şeklinde anlatımlarda bulunmuştur.
Mağdurun polis memuru olan babası Ender, 19.12.2003 günü kollukta; “19.12.2003
günü saat 16.30 sıralarında Eminönü’nde bulunduğum sırada evden telefonla eşim
Menekşe beni arayarak, 1987 doğumlu oğlum Ertan’ın cep telefonunun çalınmış olduğunu söylemesi üzerine hemen eve geldim, oğlum Ertan evde ağlıyordu, kendisine
ne olduğunu sorduğumda; postaneye telefon faturalarını yatırdıktan sonra, eve gelirken lojmanlar içerisinde bulunan E... halı saha yanındaki kullanılmayan çay bahçesi
önüne geldiğinde, daha önceden tanımadığı 20-25 yaşlarında 4 şahsın önüne geçerek
lojmanlarda oturan Erkan isimli şahsı tanıyıp tanımadığını sormuşlar, oğlum da tanıdığını söylemiş, şu anda nerede olduğunu biliyor musun demişler, oğlum da bilmediğini
söylemiş, daha sonra şahıslardan buğday tenli 1.75 boylarında zayıf, uzun saçlı olan
şahıs oğlumun elindeki... 5100 marka cep telefonunu bir mesaj çekebilir miyiz diyerek
almışlar, elinde telefonla biraz oynadıktan sonra geri vermeyerek alıp kaçmışlar, oğlum
peşlerinden koşmuş fakat yetişememiş, telefonun İMEI numarası ... ...’dur, içerisindeki
simkart numarası ... ...’dir. Oğlum şahısları görse tanıyabileceğini söyledi, oğlumun
telefonunu alarak kaçan meçhul şahıslardan davacı ve şikayetçiyim”,
Sanık Murat’ın yakalandığı 14.01.2004 günü ise kollukta; “19.12.2003 tarihinde
saat 15:30 sıralarında oğlum Ertan’ın toplu konutlar 1. Etap E... halı saha civarında tanımadığı 4 şahıs yolunu keserek bıçakla tehdit etmek sureti ile cep telefonunu zorla almışlar, ben konu ile ilgili olarak ... Polis Merkezinde ifade vermiştim. Ancak daha sonra olayla ilgili olarak bir kişi yakalandı ve teşhis için oğlum emniyete çağrıldı, oğluma
yaptırılan canlı teşhiste ismini burada öğrendiğim Murat isimli şahsı kesin olarak teşhis
etti, 19.12.2003 tarihinde oğlumun cep telefonunu bıçak zoru ile alan ve hakaret edip
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
173
ölümle tehdit ederek darp eden Murat ile yanında bulunan şahıslardan şikayetçiyim”,
Yargılama aşamasında ise; “Olayın oluş şeklini görmedim. Eşim bana durumu telefonla bildirdi. Ben o sırada görevdeydim. Akşam eve döndüğümde oğlum bana olayı
şimdi huzurda söylediği gibi anlattı. Tedirgin bir haldeydi. Ayrıca kendisine vurduklarını, ittiklerini, ellerindeki şeyin ne olduğunu göremediğini bana söyledi. Ben de bunun
üzerine şikayette bulundum. Olaydan bir ay kadar sonra eşim bana telefon açarak oğlumun telefonunu alan şahsın benzetilen kişinin 1. Etap’da lokanta ve marketin olduğu
yerde bulunduğunu bildirdi. Ben olay yerine geldim. Şahsı tanımıyordum. Oğlum bana
şahıs önünde diye bağırdı. Ben de oğlumun bana gösterdiği şahsı yakalayıp gerekli
yerlere telefonla bildirdim; şahsı gelip aldılar. Oğlum bana o zaman benziyordu diye
bu şahsı gösterdi” şeklinde anlatımlarda bulunmuştur.
Kollukta susma hakkını kullanan sanık Murat, sulh ceza mahkemesindeki sorgusunda; “Benim... 1. Etapta oturan kız arkadaşım vardır. Ben sık sık kız arkadaşımla buluşmak için oraya giderim, eve bırakmak için oraya giderim. 14.01.2004 günü saat 18:30
sıralarında okul dağılacaktı, kız arkadaşımı okuldan alacaktım, bu sırada birisi baba
baba diye bağırdı. Baba dediği şahıs da benim üzerime atladı, beni yerde sıkı tuttu, burda bekleyeceksin dedi. Daha sonra sivil polis geldi beni aldı, beni yakalayan şahıs sen
benim oğlumun telefonunu almışsın, oğlum seni tanıdı dedi. Bende kim o dedim, ancak
mağduru orda göremedim, zaten tanımıyordum. Bende bulunan sustalı bıçak geçen
hafta pazar pazarından satın aldığım, rengini beğendiğim bıçaktır. Bu bıçağı hevesim
olduğu için satın aldım. Ben kesinlikle üç kişi ile birlikte... 1. Etap E... halı saha yanında bulunan çay bahçesinin yanında herhangi bir kişiden ... 5100 cep telefonu gasp edip
sustalı bıçak çekmedim, mağdurun emniyette beni teşhis etmesini benzetme diyorum”,
Yargılama aşamasında ise; “Suçlamayı kabul etmiyorum. Suç tarihinde İkitelli...
Mah... Sokakta bulunan C... Tekstil firmasında işçi olarak çalışıyordum, işyerinde çalıştığıma dair kart da basmıştım. 19.12.2003 tarihinde saat 08.30’da işbaşı yaptım. Saat
23.00’e kadar işyerinde çalıştım. Bu nedenle suçlamayı kabul etmiyorum. Gasp suçunu
işlemedim, ancak daha sonra İkitelli 1. Etap’daki okulun yanında bulunan lokantanın
yanında oturuyordum. Müşteki Ender üzerime atılıp beni dövdü. Hatta cebimde bıçak
da vardı. Ancak ben kendisine bir şey yapmadım. Bıçağı da daha önce pazardan satın
almıştım” biçiminde savunmalarda bulunmuştur.
Savunma tanığı Orhan mahkemede; “Benim konfeksiyon atölyem vardır. Sanık
Murat benim işyerimde 2001 yılında çalışmıştır. Ayrıca 2003 yılında da değişik tarihlerde 15 gün çalışıp ara verip tekrar 15 gün çalışmak suretiyle değişik tarihlerde benim
işyerimde çalışmıştır. Ancak 2003 yılının hangi tarihlerinde çalıştığını bilemiyorum.
Benim olay hakkında görgüye dayalı bilgim yoktur. Atölyemde çalışan işçilerden olayı
duydum. Olayın Aralık ayında olduğunu duydum. Ayın onbeşi civarında olabilir. Olaydan tahminen 20-25 gün sonra gasp olayının vuku bulduğunu duydum. Sanık tutuklandıktan sonra olayın vuku olduğunu öğrendim. Sanığın olay tarihinde benim işyerimde
çalıştığına dair herhangi bir belge veya liste mevcut değildir. Çalışanları biz bir kağıda
yazardık ücretleri ödeyince kâğıtları atardık. Olay günü sanığın nerede olduğunu bilmi-
174 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
yorum, bu konuda bir bilgim yoktur”,
Savunma tanığı Nezir ise mahkemede; “Dokuz yıldır Orhan’a ait tekstil atölyesinede çalışmaktayım. Huzurda bulunan sanık Murat 2003 yılı sonuna kadar bizde iki
üç yıl reçmeci olarak çalıştı. Ben ustabaşı olmam nedeniyle tanırım. 2002 yılı sonunda
aynı sokakta 100 metre ileriden şimdiki yerine taşındığında kart makinamızı yeni yere
götürmediğimiz için işçiler girer çıkarken kart basmıyordu. Olay gününü hatırlamam,
ancak 2003 yılı Aralık ayında Pazartesi saat 08.00, Cumartesi 13.00 itibariyle ve hafta
için genelde saat 23.00’a kadar işyerimiz açıktı. Sanık da bizde fiilen çalışıyordu. Müsnet suçla ilgili görgüm yoktur” şeklinde anlatımlarda bulunmuşlardır.
Bu kanıtlar ışığında sanığın sabit kabul edilen eyleminin oluşturduğu suça ilişkin
değerlendirmeye gelince;
Hırsızlık suçunun temel şekli 765 sayılı TCY’nın 491/ilk maddesinde; “diğerinin
taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma”, 5237
sayılı TCY’nın 141/1. maddesinde ise; “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır
bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden
alma” olarak tanımlanmış, bu suçun nitelikli halleri de 765 sayılı TCY’nın 491. maddesinin 1 ila 5. fıkraları ile 492 ve 493. maddelerinde, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe
giren 5237 sayılı TCY’nın ise 142. maddesinde düzenlenmiştir.
Her iki yasada da benzer şekilde tanımlanan hırsızlık suçu; başkasına ait taşınabilir
bir malı sahibinin ( zilyed ) rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile bulunduğu yerden
almaktır.
765 sayılı TCY’nın 495 ila 499. maddelerinde düzenlenmiş olan yağma suçları ise
5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nda özel hükümler kitabında, kişilere karşı suçlara ilişkin
ikinci kısmın malvarlığına karşı suçlar başlıklı onuncu bölümünde 148 ila 150. maddelerinde düzenlenmiştir.
Yasanın 148. maddenin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında ise cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli
yağma, 150. maddede ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla
yağma ile yağmada değer azlığı yaptırıma bağlanmıştır.
Yağma suçunun temel şekli de 5237 Sayılı Yasanın 148/1. maddesinde; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik
bir saldırı gerçekleştirileceğinden ya da malvarlığı itibariyle büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına
karşı koymamaya mecbur bırakılması” biçiminde tanımlanmıştır.
765 sayılı TCY’nda “gasp” olarak tanımlanan yağma, esasında cebir veya tehdit
kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Yani cebri hırsızlıktır. Şu halde yağma; bir kimsenin menkul malını cebir, tehdit kullanarak almaktır. Hırsızlık ile yağma
suçları ortak unsurlara sahip olup, yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur,
malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mağdura ait cep telefo-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
175
nunun olay günü sanık Murat ve yanında bulunan kimliği belirsiz kişilerce alınmış
olduğu herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kesindir. Ancak, cep telefonunun
alınması sırasında mağdura yönelik herhangi bir cebir, şiddet veya tehdit kullanılıp,
kullanılmadığının saptanması suç niteliğinin belirlenmesi açısından zorunluluk arz etmektedir. Sanığın tüm aşamalarda suçlamayı kabul etmediği ve görgü tanığı da bulunmayan somut olayda, eylem sırasında sanık ve yanında bulunanlarca mağdura yönelik
herhangi bir cebir, şiddet veya tehdit fiilinin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, ancak
mağdurun aşamalardaki anlatımlarının değerlendirilmesi suretiyle belirlenebilir.
Amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinin birisi de “kuşkudan sanık yararlanır” ( in dubio pro reo ) ilkesidir. Bu ilkenin
özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından göz önünde tutulması gereken herhangi bir meseleye ilişkin kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir.
Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde
uygulanacağı gibi, dava koşulları bakımından da geçerlidir.
Mağdur Ertan, olay günü kolluk görevlilerince saptanan ilk beyanında; sanık Murat
ve arkadaşlarının cep telefonunu bakmak için istediklerini, bakıp iade etmeleri amacıyla verdiği cep telefonunu alıp olay yerinden kaçtıklarını belirtmiş, cep telefonunu
vermesi yönünde sanık Murat ve arkadaşlarınca kendisine yönelen herhangi bir cebir, şiddet veya tehdit fiillerinden ve olay sırasında sanık Murat’ın elinde bıçak bulunduğundan bahsetmemiş iken, olaydan yaklaşık bir ay sonra şüphe sonucu sanığın
yakalanması ve üzerinde de sustalı bıçak bulunması üzerine kollukça saptanan ikinci
beyanında ise bu kez, olay günü verdiği ifadeden farklı olarak sanık Murat’ın elinde
sustalı bıçak olduğunu, bıçakla kendisini tehdit ederek telefonunu aldıklarını söylemiş,
sanık Murat’ı altı kişi arasından teşhis etmiş, ancak yargılama aşamasında diğer iki
anlatımından tamamen değişik olarak eylemin gerçekleştirilme şeklini farklı anlattığı
gibi, sanık ve yanındakilerin yüzlerini görmediğini belirtmiştir.
Mağdurun aşamalardaki anlatımları birlikte değerlendirildiğinde, sanık Murat ve
kimliği belirlenemeyen kişilerce mağdurun cep telefonunun alınması sırasında sanık
Murat tarafından mağdura bıçak çekildiği ve cep telefonunun bıçak tehdidi ile alındığı hususu şüpheli hale gelmiştir. Eylemin gerçekleştirilme şekline ilişkin bu şüphenin
“kuşkudan sanık yararlanır” ( in dubio pro reo ) ilkesi gereğince sanık lehine yorumlanması zorunludur.
Dolayısıyla, mağdura ait cep telefonun sanık Murat ve kimliği belirlenemeyen kişilerce bıçak tehdidi ile değil, bakmak amacıyla alınıp, daha sonra geri verilmediğinin
kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla mağdura ait cep telefonunun bakılıp geri verilmek suretiyle alındıktan
sonra geri verilmeyerek olay yerinden kaçılması biçiminde gerçekleşen eylem; 765
sayılı TCY’nın 491/ilk, 5237 sayılı TCY’nın ise 141/1. maddesine uyan suçu oluşturduğundan Yargıtay C.Başsavcılığının suç niteliğine yönelik itirazının kabulü ile, özel
daire düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün suç ni-
176 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
teliğindeki yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
Diğer taraftan, kabul ve uygulamaya göre de, sanık hakkında hüküm verilirken,
5237 Sayılı Yasanın 53. maddesi gereğince yapılan uygulama sırasında, 53. maddenin
1. fıkrasının c bendindeki kısıtlamanın, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve
kayyımlık yetkileri açısından cezanın infazı tamamlanıncaya kadar değil, koşullu salıvermeye kadar uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi de yasaya aykırı görülmüştür.
İtiraz nedeni konusunda varılan bu sonuç ve yerel mahkeme hükmünün, itiraz yasa
yolu üzerine Ceza Genel Kurulu’nca belirtilen yasaya aykırılıklar nedeniyle bozulmasına karar verilmiş bulunulması nedeniyle, özel daire düzelterek onama kararı ile
kesinleşen hükmün, ortaya çıkan bu yeni durum karşısında zamanaşımı yönünden de
değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuş ise de, Yargıtay C.Başsavcılığınca yapılan itiraz
üzerine Ceza Genel Kurulu’nca verilen kararlara karşı yerel mahkemenin direnme hakkı bulunduğundan zamanaşımı konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
Öte yandan, yerel mahkeme hükmünün suç niteliğindeki yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verilmiş olması nedeniyle, sanığa hükmolunan cezanın infazının durdurulmasına ve bir başka suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde tahliyesine
de karar verilmesi gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört genel kurul üyesi; “sanığın yağma suçundan
cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü isabetli olup, bu nedenle itirazın reddine karar verilmelidir” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : AÇIKLANAN NEDENLERLE;
1-Yargıtay... C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 13.07.2010 gün ve 22493-13506 sayılı düzelterek
onama kararının KALDIRILMASINA,
3-Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.12.2005 gün ve 56-276 sayılı hükmünün, suç vasfındaki yanılgı ve 53. maddenin yanlış uygulanması nedenleriyle BOZULMASINA,
4-Sanığın cezasının infazının DURDURULMASINA, bir başka suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini için Yargıtay
C.Başsavcılığına yazı yazılmasına,
5-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE,
25.01.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.62
TÜRK CEZA KANUNU
Madde 62 - (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı hâlinde, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir.
Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
177
(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.
5237/m.141-1TÜRK CEZA KANUNU
Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak
maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
5237/m.142 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da
kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri
içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
f) Elektrik enerjisi hakkında,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak,
b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle,
c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak,
d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle,
e) Bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle,
f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak,
g) Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun, bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı
işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır.
(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi hâlinde, ikinci fıkraya göre cezaya hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenmesi hâlinde, onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(4) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.6.md) Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz.
5237/m.148-1TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir
saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit
178 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi,
altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
5237/m.149/1-a-c
TÜRK CEZA KANUNU
Madde 149 - (1) Yağma suçunun;
a) Silâhla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
5237/m.53
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum
ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi
olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek
veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, yoksun
bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya
kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm
olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler
hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan
cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu
hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin
kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili
süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
(6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak
üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar
verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.
765/m.491-1-5
TÜRK CEZA KANUNU (Mülga)
(Değişik : 9/7/1953 - 6123/1 md.)
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
179
Her kim, diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alırsa altı
aydan üç seneye kadar hapsolunur.
(Ek : 6/6/1991 - 3756/12 md.) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de taşınabilir mal sayılır.
Hırsızlık:
1. Resmi dairelerde ve evrak mahzenlerinde bulunan,Devlete ait mal ve evrak veya umumi müesseselerde muhafaza olunan yahut diğer mahallerde bulunup menafii umuma ait olan eşya hakkında vukubulursa;
2. Adet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibariyle umumun tekafülü altında bulunan eşya
hakkında işlenirse;
3. Hırsızla malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak veya bir yerde muvakkat olsun birlikte
oturmak yahut karşılıklı nezaket icaplarından ileri gelen itimadı suiistimal neticesi olarak sıyanetine terk
ve tevdi olunmuş eşya hakkında işlenirse;
4. Gündüzün bir bina içinde veya duvarla çevrilen müştemilatına girilerek işlenirse;
5. Mandıra, ağıl gibi hayvanata mahsus yerlerde bulunan yahut lüzumuna göre açık yerlerde veya
kırlarda bırakılan ve haklarında 492 nci maddenin 9 uncu fıkrasının tatbikı mümkün olmıyan hayvanları
bu yerden almak suretiyle işlenirse; cezası bir seneden beş seneye kadar hapistir.
765/m.492
TÜRK CEZA KANUNU (Mülga)
(Değişik : 9/7/1953 - 6123/1 md.)
Hırsızlık:
1. Geceleyin bir bina içinde yahut süknaya mahsus bir yerde veya müştemilatında işlenirse;
2. Kanunen veya Hükümetin emri ile resmen mühür altına alınmış şeyler hakkında işlenirse;
3. Çalınan şey umumi bir felaket ve musibetin tesir ve neticesini gidermek veya hafifletmek maksadiyle
hazırlanmış eşya hakkında olur yahut umumi musibet veya heyacandan yahut mal sahibinin uğradığı hususi bir felaketten mütevellit kolaylıktan istifade suretiyle yapılırsa;
4. Mezarlıkların veya mahfuz mezarların muhafaza veya tezyini için konulmuş yahut cesetle gömülmüş
eşya hakkında işlenirse;
5. İbadet olunan yerde mabede ait eşya hakkında işlenirse;
6. Her nevi nakil vasıtaları içinde seyahat eden yolcuların eşya ve parası hakkında yahut umuma
mahsus nakliye vasıtalarını işletmekte bulunan idarelerin dairelerinde veya istasyon ve iskele ve meydanlarında veya mabetlerin içinde yapılırsa;
7. Yankesicilik suretiyle işlenirse;
8. Ormanlarda kesilmiş odunlar ve istif edilmiş kereste ve ağaçlar ve sair yerlerde koparılmış veya
biçilmiş ve lüzumuna göre açıkta bırakılmış olan mahsuller ve tarlalarda bırakılmış ziraat aletleri hakkında işlenirse;
9. Meskün bir hanenin doğrudan doğruya müştemilatından olan veya duvarla çevrilmiş bulunan yerlerindeki hayvan hakkında işlenirse;
Suçlu iki seneden beş seneye kadar hapsolunur.
(Ek fıkralar: 28/9/19 - 1490/13 md.)
Hırsızlık enerji naklini veya haberleşme tesislerinin irtibatını sağlayan tel, kablo veya benzeri iletkenler hakkında işlenirse fail üç seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bu maddede yazılı suçlar ikiden fazla kimseler tarafından birlikte yapılır yahut suçun işlenmesinde
yukarıda yazılı hallerden iki veya daha fazlası birleşirse cezanın yukarı haddi verilir.
180 LEGES Hukuk Dergisi
765/m.493
OCAK 2012
TÜRK CEZA KANUNU (Mülga)
(Değişik : 9/7/1953 - 6123/1 md.)
Hırsızlık:
1 - Hırsızlığı işlemek veya çalınmış malı başka yere kaldırmak için duvar, kapı, pencere, demir parmaklık, kasa ve sandık gibi şahısları veya malları muhafaza için sağlam maddelerle ve muhkem surette
yapılmış şeyleri yıkmak, devirmek, kırmak, delmek veya mahvetmek veyahut suni vasıtalarla veya şahsi
çeviklik sayesinde bertaraf edilebilen maniaları kaldırarak veya aşarak hane ve sair yerlere girmek suretiyle işlenirse;
2. Cürmü işlemek veya çalınmış eşyayı başka yere kaldırmak için taklit anahtar yahut sair aletler
kullanarak veya sahibinin terk veya kaybettiği anahtarı elde ederek yahut haksız yere elinde bulundurduğu
asıl anahtarla bir kilidi açarak işlenirse;
3. Kıyafet değiştirerek işlenirse;
4. Salahiyeti olmaksızın resmi sıfat takınarek yapılırsa;
(Değişik : 12/6/1979 - 2248/20 md.) Cezası üç seneden sekiz seneye kadar hapistir.(1)
(Değişik : 6/6/1991 - 3756/13 md.) Bu maddede yazılı suçlar ikiden fazla kimseler tarafından birlikte
yapılır yahut suçun işlenmesinde yukarıda yazılı hallerden iki veya daha fazlası birleşirse veya sıvı yahut
gaz halindeki yakıtları nakleden boru hatlarından veya bunların depolarından işlenirse cezanın yukarı
haddi verilir.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 21.12.2010
Esas: 2010/11-246
Karar: 2010/266
♦♦ KANUN YARARINA TEMYİZ YOLUNA BAŞVURULABİLMESİ İÇİN
MAHKEME KARARININ KESİNLEŞMESİ GEREKECEĞİ
♦♦ SANIK LEHİNE OLAN KANUNUN UYGULANMASI
♦♦ TENSİP ZAPTININ DÜZENLENMESİNE KATILAN HAKİM
♦♦ SANIĞA HABER VERİLMEKSİZİN ATANAN ZORUNLU MÜDAFİİN
YÜZÜNE TEFHİM EDENİLEN HÜKÜM
ÖZET: 5237 sayılı TCY’nin yürürlüğe girmesi üzerine yapılan uyarlama yargılaması sonunda, Ağır Ceza Mahkemesi’nce “765 sayılı TCY daha lehe olduğundan,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
181
sanık hakkında yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, ancak; infazda ağır
hapis cezasının hapis olarak, ağır para cezasının ise adli para cezası olarak göz
önünde bulundurulmasına” karar verilmiştir.
Özel Dairece;
“... 5252 sayılı Yasa’nın 9. maddesi 1. fıkrası uyarınca usulüne uygun şekilde duruşma açılıp 5237 sayılı Yasa hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların
denetime imkan verecek şekilde gösterilip birbiriyle karşılaştırılması suretiyle lehe
hükmün belirlenip sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı
şekilde dosya üzerinde karar verilmes...” isabetsizliği nedeniyle mahkeme kararı
bozulmuştur.
Ağır Ceza Mahkemesi’nce bu kez;
“... Sanığın 5237 sayılı TCY’nin 158/1-f-son ve 43. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve infazın durdurulmasına... sanığın yokluğunda, sanık müdafi Av. Yurtseven’in yüzüne karşı, mütalaaya uygun, tefhim tarihinden
itibaren 7 gün içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere oybirliği ile...” karar verilmiş, gıyapta verilen bu hüküm katılan vekili ile sanığın zorunlu müdafiine tebliğ
edildikten sonra, temyiz edilmediğinden kesinleştirilmiştir.
Kesinleşen hükümle ilgili olarak;
Ağır Ceza Mahkemesi’nin hükmünün yasa yararına bozma yoluna başvurulması
üzerine;
Özel Dairece;
“ ...İncelenen dosya kapsamına göre; hükümlü Bayram’ın suç tarihinde müdahii
Naşide’nin çantasından çaldığı kredi kartını birçok kez kullanıp haksız menfaat
sağlayarak, bankayı vasıta kılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia ve kabul olunması karşısında, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı
TCK’nın 504/3, 80. maddelerinin 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı
TCK’nın da karşılığını oluşturan 245/1, 43. maddeleri ile karşılaştırma yapılarak
lehe yasanın belirlenmesi yerine uygulama yeri bulunmayan 5237 sayılı TCK’nın
158/1-f madde ve fıkrası iie karşılaştırma yapılmış olduğu anlaşılmış olup, yukarıda açıklanan hukuka aykırılık nedeniyle CMK’nın 309. maddesi uyarınca Adalet
Bakanlığı’nca Kanun Yararına Bozma istenip istenmeyeceğinin takdir ve ifası için
dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığı’na iadesine...” karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarnamesiyle;
“... Dosya kapsamına göre, sanığın suç tarihinde müdahil Naşide’nin çantasından
çaldığı kredi kartını birçok kez kullanıp haksız menfaat sağlayarak, bankayı vasıta
kılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia ve kabul olunması karşısında, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
504/3, 80. maddelerinin 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nda karşılığını oluşturan 245/1, 43. maddeleri ile karşılaştırma yapılarak lehe yasanın belirlenmesi yerine uygulama yeri bulunmayan 5237 sayılı
182 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-f madde ve fıkrası ile karşılaştırma yapılmış bulunulmasında isabet görülmemiştir...” nedenleri ile yeniden yasa yararına bozma yasa
yoluna başvurulmuştur.
Yargıtay İlgili Ceza Dairesi’nce de;
Cezanın infazı sırasında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın lehe hükümlerinin uygulanması talebi üzerine, mahkemece bozma üzerine duruşma açılarak, hükümlünün olayda uygulama yeri olmayan 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f-son ve 43. maddeleri uyarınca sonuç olarak 3 yıl 9 ay hapis cezası iie cezalandırıldığının anlaşılması
karşısında; hükümlünün eylemine uyan 765 sayılı TCK’nın 504/3, 80 ve 522. maddeleri iie 5237 sayılı TCK’nın 245/1, 43. maddelerinin karşılaştırılmasında 5237
sayılı TCK’nın uygulanması suretiyle yapılacak uyarlamanın her halükarda aleyhe
sonuç doğuracağı anlaşılmakla; kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen
ihbarnamedeki düşünce bu itibarla yerinde görüldüğünden, Ankara Dördüncü Ağır
Ceza Mahkemesi’nin 02.05.2006 gün ve 2006/105 esas, 2006/114 sayılı kararının
CMK’nın 309. maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak koşuluyla bozulmasına, hükümlü hakkındaki infazın 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f-son ve 43. maddeleri
ile hükmolunan 3 yıl 9 ay hapisten ibaret ceza üzerinden yerine getirilmesine, hükümdeki diğer hususların aynen muhafazasına karar verilmiştir.
“... İtiraz, öncelikle kesin hükümde değişiklik yargılaması sonucu verilen ve kanun
yararına bozma konusu edilen Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesinleşmediğine
ve dolayısıyla kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerektiğine
ilişkin bulunmaktadır.
Ağır Ceza Mahkemesi’nin mahkumiyet hükmünün kesinleşmesiyle sanık Bayram
ve müdahil Naşide’nin sırasıyla vekilleri olan Avukatlar M.E. ve H.A. ile vekalet
ilişkileri sona ermiş bulunmaktadır. Kararın kesinleşmesinden sonra bu vekalet ilişkisinin sürdüğüne ilişkin dosyada herhangi bir beyan, dilekçe veya başkaca belge
bulunmamaktadır.
Ağır Ceza Mahkemesi’nin evrak üzerinde yaptığı inceleme sonucu verdiği kesinleşmiş hükümde değişiklik yargılamasına ilişkin ek kararın Yargıtay ilgili Ceza
Dairesi tarafından bozulmasına müteakip yapılan tensip ile, hükümlü için müdafii
tayin edilmesi için Baro Başkanlığına müzekkere yazılmasına ve hükümlünün savunmasının alınması için talimat yazılmasına karar verilmiş, hükümlü Bayram’m
beyanı talimat yoluyla Baro tarafından görevlendirilen müdafii Avukatın huzurunda
saptanmış, mahkemece yapılan ilk oturum sonucunda sanığın yokluğunda, tayin
olunan zorunlu müdafii Avukatının yüzüne karşı, tefhim tarihinden itibaren 7 gün
içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere kanun yararına bozma konusu edilen karar verilmiştir.
Söz konusu karar, ilk yargılamada müdahilin vekili olan ve vekalet ilişkisi sona eren
Avukat H.Ali’ye tebliğ edilmiş, müdahil ile kendisine yargılamayı yapan mahkeme tarafından zorunlu müdafii tayin edildiğinden bilgisi bulunmayan sanığa tebliğ
edilmemiştir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
183
Kararın yasa yolu açıklamasında, yasa yoluna başvuru şekli gösterilmemesi ve yokluğunda karar verilenler yönünden yasa yolu süresinin başlangıcının tebliğden itibaren başlayacağının gözetilmemesi 5271 sayılı Yasa’nın 34/2, 231/2, 232/6. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır.
Karar, müdahil ile hükümlüye tebliğ edilmemesi nedeniyle kesinleşmemiştir.
Kesinleşmeyen karar, yasa yararına bozma incelemesine konu edilemeyeceğinden
kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi yerine yazılı şekilde karar
verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Kabule göre ise; kanun yararına bozma konusu edilen karar kesinleşmiş hükümde
değişiklik yargılaması sonucu verilen bir karardır. Bozma sonrası Yargıtay ilgili
Dairesinin işin esasına hükmetme hak ve yetkisinin cezanın kaldırılması veya daha
hafif bir ceza verilmesi ile sınırlı olmasından dolayı, Yargıtay Özel Dairesi’nin daha
ağır bir cezaya hükmetme yetkisi bulunmamaktadır. Bu durumda, ilgili Dairece hükmün bozulmasına karar verilmesi ile yetinilmesi, bozma sonrasında daha ağır cezanın hükmü veren ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda verilmesi
gerekmektedir.
Somut olayda, olaya uygulanacak hükümlerin karşılaştırılması sonucu lehe olan
hüküm, 765 sayılı Kanun hükümleridir. Bu bağlamda, yerel mahkemenin kesinleşmiş ilk kararında sanık hakkında teşdiden ceza tayini yoluna gidildiği de gözetilerek
Özel Daire’nin 5237 sayılı Kanun hükümlerinin hükümlü aleyhine sonuç doğuracağına ilişkin saptaması ve hükmü kanun yararına bozması isabetlidir. Ancak, hüküm
kesinleşmiş mahkumiyette değişiklik yargılaması sonucu verilen bir hüküm olması
nedeniyle aleyhe sonuç doğurmama ilkesinin geçerli olmayacağından yerel mahkeme hükmünün kanun yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerinin mahalli mahkemesince yapılmasına karar verilmesi yerine hükmün aleyhe sonuç doğurmayacak
bir biçimde bozulmasına karar verilmesinin isabetli olmadığı düşünülmüştür...” gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi’nin
14.10.2010 gün ve 19347-11240 sayılı kanun yararına bozma kararının kaldırılmasına, Ağır Ceza Mahkemesi’nin 02.05.2006 gün ve 205-114 sayılı hükmünün kesinleşmemesi nedeniyle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteminin reddine
karar verilmesi, talep edilmiştir.
Ceza Genel Kurulu’nca;
Hükümlü Bayram hakkında yapılan kesin hükümde değişiklik yargılaması sonunda,
02.03.2000 tarihinde işlediği eylem nedeniyle, dolandırıcılık suçundan 5237 sayılı
TCY’nin 158/1-f-son ve 43. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezasına karar
verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan
uyuşmazlık; yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilmiş bulunan hükmün, kesinleşmiş olup olmadığının belirlenmesi bağlamında, uyarlama yargılaması sırasında
hükümlünün bilgisi haricinde atanan zorunlu müdafiin yüzüne karşı yapılan tefhim
ile katılan vekiline yapılmış bulunan tebliğin, temyiz süresini başlatıp başlatmayacağı ve yasa yolu bildiriminin yeterli olup olmadığının saptanmasına ilişkin ise
184 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
de; ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında ağır ceza mahkemesi üye
hakimi sıfatıyla “sadece tensip zaptının hazırlanmasında” görev yaptığı belirlenen
Hakim Saniye’nin, bu davaya ilişkin hükmün yasa yararına bozma yasa yolu başvurusuna dayalı olarak Yargıtay ilgili Ceza Dairesi’nce incelenmesi üzerine verilen
kararlara iştirak etmiş olmasının, 5271 sayılı CYY’nin 23. maddesine aykırılık oluşturup oluşturmayacağı hususunun öncelikle çözümlenmesi gerekmiştir.
Bu durumda; çözümlenmesi gereken iki ayrı konu bulunmaktadır:
1- İlk derece mahkemesindeki yargılama sırasında tensip zaptının hazırlanmasına
iştirak eden Hakim Saniye’nin, temyiz incelemesi sonunda Özel Daire’ce verilmiş
olan karara da katılmış olmasının, 5271 sayılı CYY’nin 23. maddesine aykırılık
oluşturup oluşturmayacağı sorunu:
Dosya bu yönüyle incelendiğinde;
Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Hakim Saniye’nin, bu mahkemenin 2000/99 esas sayılı dosyasının 10.04.2000 tarihli tensip kararına, katıldığı ve bu tensipte, müşteki,
sanık ve tanıkların duruşmaya çağrılması ile sanığın doğum ve sabıka kaydının
celbine karar verildiği, sonraki aşamaya ise katılmadığı,
Daha sonra; anılan hakimin Yargıtay Üyeliğine atandığı, kesin hükümde değişiklik
yargılaması sonucu verilen hükmün kesinleştirilmesi ve bu hükme yönelik olarak
T.C. Adalet Bakanlığı’nca yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine,
Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi’ne gönderilen dosyada, Dairece yapılan incelemede 19.06.2009 ve 14.10.2010 tarihlerinde Hakim Saniye’nin de katılımıyla iki ayrı
karar verildiği, anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nin, “Bir karar veya hükme katıları hakim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz” şeklindeki 23.
maddesinin 1. fıkrası, 1412 sayılı CYUY’nin 22. maddesindeki benzer düzenlemeden
bir noktada ayrılmaktadır: Buna göre, 22. maddede “Aleyhine Kanun yollarından
birine müracaat edilmiş olan bir hükme iştirak eyleyen hakim mafevk mahkemesince bu hükme dair verilecek karara iştirak edemez” şeklinde yer alan düzenleme,
5271 sayılı CYY’de “hüküm” kelimesinin yanına “karar” kelimesi de eklenmek ve
bir anlamda yasağın alanı genişletilmek suretiyle değiştirilmiştir.
Somut olayda; ilk derece yargılama sırasında, sadece Ağır Ceza Mahkemesi’nce
10.04.2000 tarihinde yapılan ve sanık, müşteki ve tanıkların mahkemeye çağırılması ile sanığın doğum ve sabıka kaydının istenmesine ilişkin olan tensip zaptının
düzenlenmesine katıldığı anlaşılan Hakim Saniye’nin, aynı dava hakkında verilen
hükme yönelik olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay ilgili Ceza Dairesi’nce gerçekleştirilen incelemeye ve inceleme sonunda verilmiş bulunan kararlara katılmış bulunması; “tensip kararının”, “hakimin, sanığın
suçlu olup olmadığı konusunda düşünce oluşturduğunu gösteren kararlardan” olmaması nedeniyle, 5271 sayılı TCY’nin 23. maddesine aykırılık oluşturmaz.
Bu itibarla, ilk derece yargılaması sırasında, tarafları duruşmaya çağırmak ve ba-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
185
sit bilgileri toplamak biçiminde duruşma öncesi tedbirleri almaktan ibaret tensip
kararına katılmış olan Hakim Saniye’nin, aynı işle ilgili olarak yüksek görevli mahkemedeki inceleme ve karara da katılmış olmasında hukuka aykırılık bulunmadığı,
oybirliğiyle kabul edilmiştir.
2- Hükmün kesinlesip kesinleşmediği sorunu:
5271 sayılı CYY’nin 309. maddesine göre; ancak, hakim veya mahkeme tarafından
verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm veya
kararlarla ilgili olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulabilir. Olayımızda ise, 02.05.2006 gün ve 105-114 sayılı hükmün kesinleşip kesinleşmediği hususunun üç ana başlık altında incelenmesi gerekmektedir:
a- Yasa yolu bildirimindeki eksiklik:
Hükmün, sanığa haber verilmeksizin atanan zorunlu müdafiin yüzüne, sanık, katılan
ve katılan vekilinin ise gıyabında tefhim edildiği somut olayda, yasa yolu bildiriminde bulunulurken temyiz süresinin tefhimden itibaren 7 gün olduğunun belirtilmesi,
tefhimde hazır bulunmayan ancak hükmü temyiz etme hakkı bulunanlar yönünden
yanıltıcı nitelikte bir eksiklik olarak değerlendirilmiştir.
b- Kesin hükümde değişiklik yargılaması sırasında, kendisine zorunlu müdafii atandığından hükümlünün haberdar edilmemiş olması:
Mahkemenin istemi üzerine Baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafiinin yüzüne karşı yapılmış olan tefhim, kendisine zorunlu müdafii atandığından haberdar
edilmeyen hükümlü açısından hukuksal sonuç ifade etmediği gibi, temyiz süresini de
başlatmayacağından; öncelikle gerekçeli kararın, hakkında verilen karardan habersiz olan hükümlüye tebliğ edilmesi gerektiği düşünülmeden, yasa yararına bozma
başvurusu üzerine Özel Daire’ce bir karar verilmiş olması isabetli bulunmamıştır.
c- Katılan ile vekili arasındaki ilişkinin hükmün kesinleşmesinden sonra da devam
edip etmediği ve buna bağlı olarak katılan vekiline yapılmış bulunan tebliğin, katılan yönünden temyiz süresini başlatıp başlatmayacağı:
Dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerden; katılan Naşide’nin ilk derece yargılama
sırasında vekaletname ile atanmış Av. H.Ali tarafından temsil edildiği, bununla birlikte anılan avukatın ilk hükmün kesinleştiği 28.09.2001 tarihinden sonraki yargılamaya hiçbir şekilde iştirak etmediği, buna karşılık kesinleşip1 kesinleşmediği tartışılan ve katılan ile vekilinin yokluğunda verilen uyarlama hükmünün, bu avukata
tebliğ edilmekle birlikte temyiz de edilmediği anlaşılmaktadır.
Sona erdirilmediği sürece devam ettiği kabul edilen vekalet sözleşmesinin aksine
avukatlık sözleşmesinin süresiz olarak devam ettiğini kabul etmek mümkün değildir.
Bir şekle bağlı olarak yapılması şart olmayan bu sözleşme, müvekkilin vereceği
sözlü bir talimatla kurulabileceği gibi, vekilin müvekkilinin lehine işe girmesi ve
müvekkilinin buna izin vermesi ya da ses çıkarmaması şeklinde de ihdas edilebilir.
Olayımızda ise; katılan ile vekili arasındaki vekalet ilişkisinin devam ediyor olma
olasılığı bulunmakta ise de; vekilin, hükmün kesinleşmesinden sonra uyarlama yar-
186 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
gılaması sırasında da görev yapması konusunda katılan ile vekili arasında “açık”
veya “zımni” bir avukatlık sözleşmesi yapıldığına ilişkin bilgi ya da belge bulunmadığı gibi vekilin, müvekkili adına, onun kabul edebileceği bir işlemi gerçekleştirdiği ( örneğin hükmü temyiz ettiği ) de söylenemeyeceğinden, uyarlama hükmünün
katılan vekiline tebliği yeterli olmayıp katılanın kendisine de tebliğ edilmesi gerekir.
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; yasa yolu bildiriminin yanıltıcı
nitelikte eksiklik içermesi, hükümlüden habersiz olarak atanan zorunlu müdafiin
yüzüne karşı tefhim edilen hükmün ayrıca hükümlüye tebliğ edilmemesi ve aralarında bir avukatlık sözleşmesi bulunduğuna dair hiçbir bilgi ve belge bulunmamasına rağmen uyarlama yargılaması sonunda verilen hükmün, katılan yerine, katılan
vekiline tebliğ edilmiş olması nedenleriyle; hükümlü ve katılan yönünden eski hale
getirme yoluyla temyiz edilmesi halen olanaklı bulunmakla kesinleşmeyen hükümle
ilgili olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamaz.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma isteminin reddine, dosyanın, kararın ilgililere tebliğinin sağlanması için yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 765/m.80, 503, 522
5271/m.23
DAVA : Sanık Bayram’ın, nitelikli dolandırıcılık suçundan, 765 sayılı TCY’nin
504/3, 80 ve 522. maddeleri uyarınca, 4 yıl 9 ay ağır hapis ve 7.261.050.000 TL ağır
para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ( Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi
)’nce verilen 25.04.2001 gün ve 99-190 sayılı hüküm, temyiz edilmeksizin 28.09.2001
tarihinde kesinleşmiştir.
01 Haziran 2005 tarihinde 5237 sayılı TCY’nin yürürlüğe girmesi üzerine yapılan uyarlama yargılaması sonunda, Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nce
13.07.2005 gün ve 99-190 sayı ile; “765 sayılı TCY daha lehe olduğundan, sanık hakkında yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, ancak; infazda ağır hapis cezasının
hapis olarak, ağır para cezasının ise adli para cezası olarak gözönünde bulundurulmasına” karar verilmiş,
Hükümlü tarafından temyiz edilen hüküm, Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi’nce
13.02.2006 gün ve 535-754 sayı ile;
“... 5252 sayılı Yasa’nın 9. maddesi 1. fıkrası uyarınca usulüne uygun şekilde duruşma açılıp anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca da hükümlünün 765 sayılı TCK’nın
504/3, 80, 522. maddeleri gereğince cezalandırılmasına ilişkin kesinleşmiş mahkumiyet hükmü ile sonradan 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasa hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların denetime imkan verecek şekilde gösterilip birbiriyle karşılaştırılması suretiyle lehe hükmün belirlenip sonucuna göre hüküm
kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde dosya üzerinde karar verilmesi,...” isabetsizliğinden bozulmuştur.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
187
Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nce bu kez 02.05.2006 gün ve 105-114
sayı ile;
“... Sanığın 5237 sayılı TCY’nin 158/1-f-son ve 43. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve infazın durdurulmasına... sanığın yokluğunda,
sanık müdafi Av. Yurtseven’in yüzüne karşı, mütalaaya uygun, tefhim tarihinden itibaren 7 gün içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere oybirliği ile...” karar verilmiş,
gıyapta verilen bu hüküm katılan vekili ile sanığın zorunlu müdafiine tebliğ edildikten
sonra, temyiz edilmediğinden bahisle 31.05.2006 tarihinde kesinleştirilmiştir.
Kesinleşen hükümle ilgili olarak; Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün
25.07.2007 gün ve 39745 sayılı yazısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
16.08.2007 gün ve 165250 sayılı ihbarnamesiyle;
“... Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Kanun’un 158. maddesinin birinci fıkrasında
hapis cezası i/e birlikte beşbin güne kadar adli para cezası da öngörüldüğü halde, adli
para cezasına hükmedilmemesinde,
5237 sayılı Kanun’un 158. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alanxAncak ( e ), ( f ) ve ( j ) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının ait sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz’
hükmünün 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun’ia eklendiği, dolayısıyla, suç tarihi
itibarıyla yürürlükte bulunmayan aleyhe hükmün sanık hakkında uygulanamayacağı
cihetle, anılan maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi gereğince iki yıl hapis cezasına hükmediimesi gerektiği gözetilmeden üç yıl hapis cezasına hükmoiunmak suretiyle fazla hapis cezası tayininde,
İsabet görülmemiştir” nedenleri ile Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin
02.05.2006 gün ve 105-114 sayılı hükmü ile ilgili olarak yasa yararına bozma yasa
yoluna başvurulması üzerine; Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi’nce 19.06.2009 gün ve
6941-7792 sayı ile;
“ ...İncelenen dosya kapsamına göre; hükümlü Bayram’ın suç tarihinde müdahii
Naşide’nin çantasından çaldığı kredi kartını birçok kez kullanıp toplam 2.420.350.000
TL tutarında haksız menfaat sağlayarak, bankayı vasıta kılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia ve kabul olunması karşısında, suç tarihinde yürürlükte
bulunan 765 sayılı TCK’nın 504/3, 80. maddelerinin 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe
giren 5237 sayılı TCK’nın da karşılığını oluşturan 245/1, 43. maddeleri ile karşılaştırma yapılarak lehe yasanın belirlenmesi yerine uygulama yeri bulunmayan 5237 sayılı
TCK’nın 158/1-f madde ve fıkrası iie karşılaştırma yapılmış olduğu anlaşılmış olup,
yukarıda açıklanan hukuka aykırılık nedeniyle CMK’nın 309. maddesi uyarınca Adalet
Bakanlığı’nca Kanun Yararına Bozma istenip istenmeyeceğinin takdir ve ifası için dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığı’na iadesine...” karar verilmiş,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 15.09.2009 gün ve 52502 sayılı
yazısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.10.2009 gün ve 225157 sayılı ihbarnamesiyle;
188 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
“... Dosya kapsamına göre, sanığın suç tarihinde müdahii Naşide’nin çantasından
çaldığı kredi kartını birçok kez kullanıp toplam 2.420.350.000
Türk Lirası tutarında haksız menfaat sağlayarak, bankayı vasıta kılmak suretiyle
nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia ve kabul olunması karşısında, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 504/3, 80. maddelerinin
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda karşılığını
oluşturan 245/1, 43. maddeleri ile karşılaştırma yapılarak lehe yasanın belirlenmesi
yerine uygulama yeri bulunmayan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-f madde
ve fıkrası ile karşılaştırma yapılmış bulunulmasında isabet görülmemiştir...” nedenleri
ile yeniden yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmuştur.
Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi’nce de, 14.10.2010 gün ve 19347-11240 sayı ile;
“... İncelenen dosya içeriğine göre, Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşen 25.04.2001 gün ve 2000/99 esas, 2001/190 sayılı kararıyla hükümlünün, katılan Naşide’nin çantasından çaldığı kredi kartını birden çok kez alışverişte kullanarak
yüklenen suçu işlediğinin sübuta erdiği gerekçesiyle, mülga 765 sayılı TCK’nın 504/3.
maddesi uyarınca ait sınırdan uzaklaşılmak suretiyle takdi ren ve teşdiden 3 yıl ağır
hapis ve 4.840.700.000 TL ağır para cezası iie cezalandırıldığı, eylemin teselsül etmesi
nedeniyle hürriyeti bağlayıcı cezasının aynı Yasa’nın 80. maddesinin uygulanması suretiyle 1/6 oranında artırılması sonucu 3 yıl 6 ay ağır hapis ve 4.840.700.000 TL ağır
para cezası ile cezalandırıldığı, suça konu değerin suç tarihindeki ekonomik koşullar
dikkate alınıp pek fahiş olarak değerlendirilmesi üzerine aynı Yasa’nın 522. maddesi
iie cezasının takdiren 1/2 oranında artırılması iie hükümlünün sonuç olarak 4 yıl 9 ay
ağır hapis ve 7.261.050.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
cezanın infazı sırasında yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın lehe hükümlerinin uygulanması talebi üzerine, mahkemece bozma üzerine duruşma açılarak, hükümlünün
olayda uygulama yeri olmayan 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f-son ve 43. maddeleri uyarınca sonuç olarak 3 yıl 9 ay hapis cezası iie cezalandırıldığının anlaşılması karşısında; hükümlünün eylemine uyan 765 sayılı TCK’nın 504/3, 80 ve 522. maddeleri iie
5237 sayılı TCK’nın 245/1, 43. maddelerinin karşılaştırılmasında 5237 sayılı TCK’nın
uygulanması suretiyle yapılacak uyarlamanın her halükarda aleyhe sonuç doğuracağı
anlaşılmakla; kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce bu itibarla yerinde görüldüğünden, Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin
02.05.2006 gün ve 2006/105 esas, 2006/114 sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak koşuluyla bozulmasına, hükümlü hakkındaki
infazın 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f-son ve 43. maddeleri ile hükmolunan 3 yıl 9 ay
hapisten ibaret ceza üzerinden yerine getirilmesine, hükümdeki diğer hususların aynen
muhafazasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine...” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı’nca 29.11.2010 gün ve 225157 sayı ile;
“... İtiraz, öncelikle kesin hükümde değişiklik yargılaması sonucu verilen ve kanun
yararına bozma konusu edilen Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin 02.05.2006
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
189
gün ve 2006/105-114 sayılı kararının kesinleşmediğine ve dolayısıyla kanun yararına
bozma isteminin reddine karar verilmesi gerektiğine ilişkin bulunmaktadır.
Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25.04.2001 tarihli 2000/99- 2001/190
sayılı mahkumiyet hükmünün kesinleşmesiyle sanık Bayram ve müdahil Naşide’nin sırasıyla vekilleri olan Avukatlar M.E. ve H.A. ile vekalet ilişkileri sona ermiş bulunmaktadır. Kararın kesinleşmesinden sonra bu vekalet ilişkisinin sürdüğüne ilişkin dosyada
herhangi bir beyan, dilekçe veya başkaca belge bulunmamaktadır.
Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin evrak üzerinde yaptığı inceleme sonucu verdiği kesinleşmiş hükümde değişiklik yargılamasına ilişkin 13.07.2005gün ve
2000/99-2001/190 sayılı ek kararın Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi tarafından bozulmasına müteakip yapılan tensip ile, hükümlü için müdafii tayin edilmesi için Ankara
Barosu Başkanlığı’na müzekkere yazılmasına ve hükümlünün savunmasının alınması
için talimat yazılmasına karar verilmiş, hükümlü Bayram’m beyanı 12.04.2006 tarihinde talimat yoluyla Baro tarafından görevlendirilen müdafii Avukat Tacettin’in huzurunda saptanmış, mahkemece yapılan ilk oturum sonucunda sanığın yokluğunda, tayin
olunan zorunlu müdafii Avukat Yurtseven’in yüzüne karşı, tefhim tarihinden itibaren
7 gün içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere kanun yararına bozma konusu edilen
02.05.2006 gün ve 2006/105-114 sayılı karar verilmiştir.
Söz konusu karar, ilk yargılamada müdahilin vekili olan ve vekalet ilişkisi sona eren
Avukat H.Ali’ye 23.05.2006 tarihinde tebliğ edilmiş, müdahil ile kendisine yargılamayı yapan mahkeme tarafından zorunlu müdafii tayin edildiğinden bilgisi bulunmayan
sanığa tebliğ edilmemiştir.
Kararın yasa yolu açıklamasında, yasa yoluna başvuru şekli gösterilmemesi ve yokluğunda karar verilenler yönünden yasa yolu süresinin başlangıcının tebliğden itibaren
başlayacağının gözetilmemesi 5271 sayılı Yasa’nın 34/2, 231/2, 232/6. maddelerine
aykırılık oluşturmaktadır. Kararın, hükümlü ve müdahile yasa yolunun türü, süresi,
şekli, merciini gösteren ve başvuru süresinin kararın tebliğinden itibaren başlayacağını
içeren bir açıklama ile hükümlü ve müdahile tebliği gerekmektedir.
Karar, müdahil ile hükümlüye tebliğ edilmemesi nedeniyle kesinleşmemiştir.
Kesinleşmeyen karar, yasa yararına bozma incelemesine konu edilemeyeceğinden
kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Kabule göre ise; kanun yararına bozma konusu edilen karar kesinleşmiş hükümde
değişiklik yargılaması sonucu verilen bir karardır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun
20.06.2006 gün ve 124-165, 04.07.2006 gün ve 128-177 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, kesin hükümde değişiklik yargılamasına ilişkin kararlar infaz aşamasında
verilen ve infaza ilişkin hükümlerden olması nedeniyle aleyhe sonuç doğurmama ilkesinin geçerli olmadığı hükümlerdir. Dolayısıyla bu hükümlerin kanun yararına bozulması hükümlüler açısından aleyhe sonuç doğurabilir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun
30.01.2007 gün ve 348-16 sayılı kararı da bu yöndedir. Hükmün bozulması sonucu
190 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
hükümlü hakkında ilk kesinleşmiş hükümdeki cezayı geçmemek kaydıyla daha ağır bir
ceza verilebilir. Bozma sonrası Yargıtay ilgili Dairesinin işin esasına hükmetme hak ve
yetkisinin cezanın kaldırılması veya daha hafif bir ceza verilmesi ile sınırlı olmasından
dolayı, Yargıtay Özel Dairesi’nin daha ağır bir cezaya hükmetme yetkisi bulunmamaktadır. Bu durumda, ilgili Dairece hükmün bozulmasına karar verilmesi ile yetinilmesi,
bozma sonrasında daha ağır cezanın hükmü veren ilk derece mahkemesince yapılan
yargılama sonucunda verilmesi gerekmektedir.
Somut olayda, hükümlünün 765 sayılı TCK’rnn 504/3, 80, 522. maddelerine mümas eylemi Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.2010 gün ve 2010/11-17-65 sayılı kararında belirtildiği üzere 5237 sayılı TCK’rnn 141/1. maddesinde yazılı hırsızlık iie 245/1. maddesinde yazılı banka veya kredi kartlarını kötüye kullanma suçunu
oluşturmaktadır. Olaya uygulanacak hükümlerin karşılaştırılması sonucu lehe olan
hüküm, 765 sayılı Kanun hükümleridir. Bu bağlamda, yerel mahkemenin kesinleşmiş
ilk kararında sanık hakkında teşdiden ceza tayini yoluna gidildiği de gözetilerek Özel
Daire’nin 5237 sayılı Kanun hükümlerinin hükümlü aleyhine sonuç doğuracağına ilişkin saptaması ve hükmü kanun yararına bozması isabetlidir. Ancak, hüküm kesinleşmiş mahkumiyette değişiklik yargılaması sonucu verilen bir hüküm olması nedeniyle
aleyhe sonuç doğurmama ilkesinin geçerli olmayacağından yerel mahkeme hükmünün
kanun yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerinin mahalli mahkemesince yapılmasına karar verilmesi yerine hükmün aleyhe sonuç doğurmayacak bir biçimde bozulmasına karar verilmesinin isabetli olmadığı düşünülmüştür...” gerekçeleri ile itiraz yasa
yoluna başvurularak, Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi’nin 14.10.2010 gün ve 1934711240 sayılı kanun yararına bozma kararının kaldırılmasına, Ankara Dördüncü Ağır
Ceza Mahkemesi’nin 02.05.2006 gün ve 205-114 sayılı hükmünün kesinleşmemesi nedeniyle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi,
talep edilmiştir.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : İnceleme; hükümlü Bayram hakkındaki hükme hasren yapılmıştır.
Hükümlü Bayram hakkında yapılan kesin hükümde değişiklik yargılaması sonunda, 02.03.2000 tarihinde işlediği eylem nedeniyle, dolandırıcılık suçundan 5237 sayılı
TCY’nin 158/1-f-son ve 43. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezasına karar verilen
olayda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan uyuşmazlık;
yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilmiş bulunan hükmün, kesinleşmiş olup olmadığının belirlenmesi bağlamında, uyarlama yargılaması sırasında hükümlünün bilgisi haricinde atanan zorunlu müdafiin yüzüne karşı yapılan tefhim ile katılan vekiline
yapılmış bulunan tebliğin, temyiz süresini başlatıp başlatmayacağı ve yasa yolu bildiriminin yeterli olup olmadığının saptanmasına ilişkin ise de; ilk derece mahkemesince
yapılan yargılama sırasında ağır ceza mahkemesi üye hakimi sıfatıyla “sadece tensip
zaptının hazırlanmasında” görev yaptığı belirlenen Hakim Saniye’nin, bu davaya ilişkin hükmün yasa yararına bozma yasa yolu başvurusuna dayalı olarak Yargıtay Onbi-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
191
rinci Ceza Dairesi’nce incelenmesi üzerine verilen kararlara iştirak etmiş olmasının,
5271 sayılı CYY’nin 23. maddesine aykırılık oluşturup oluşturmayacağı hususunun
öncelikle çözümlenmesi gerekmiştir.
Bu durumda; çözümlenmesi gereken iki ayrı konu bulunmaktadır:
1- İlk derece mahkemesindeki yargılama sırasında tensip zaptının hazırlanmasına
iştirak eden Hakim Saniye’nin, temyiz incelemesi sonunda Özel Daire’ce verilmiş olan
karara da katılmış olmasının, 5271 sayılı CYY’nin 23. maddesine aykırılık oluşturup
oluşturmayacağı sorunu:
Dosya bu yönüyle incelendiğinde;
Ankara Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Hakim Saniye’nin, bu mahkemenin
2000/99 esas sayılı dosyasının 10.04.2000 tarihli tensip kararına, katıldığı ve bu tensipte, müşteki, sanık ve tanıkların duruşmaya çağrılması ile sanığın doğum ve sabıka
kaydının celbine karar verildiği, sonraki aşamaya ise katılmadığı,
Daha sonra; anılan hakimin Yargıtay Üyeliğine atandığı, kesin hükümde değişiklik
yargılaması sonucu verilen hükmün kesinleştirilmesi ve bu hükme yönelik olarak T.C.
Adalet Bakanlığı’nca yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay
Onbirinci Ceza Dairesi’ne gönderilen dosyada, Dairece yapılan incelemede 19.06.2009
ve 14.10.2010 tarihlerinde Hakim Saniye’nin de katılımıyla iki ayrı karar verildiği,
anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nin, “Bir karar veya hükme katıları hakim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz” şeklindeki 23.
maddesinin 1. fıkrası, 1412 sayılı CYUY’nin 22. maddesindeki benzer düzenlemeden
bir noktada ayrılmaktadır: Buna göre, 22. maddede “Aleyhine Kanun yollarından birine müracaat edilmiş olan bir hükme iştirak eyleyen hakim mafevk mahkemesince bu
hükme dair verilecek karara iştirak edemez” şeklinde yer alan düzenleme, 5271 sayılı
CYY’de “hüküm” kelimesinin yanına “karar” kelimesi de eklenmek ve bir anlamda
yasağın alanı genişletilmek suretiyle değiştirilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesine göre; “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...” Burada konumuz açısından üzerinde durulması gereken
husus, “tarafsız bir mahkeme” ilkesidir. Bu anlamda, özellikle ceza yargılamasında,
işin esası hakkında karar veren yargıcın duruşma evresi tamamlanmadan önce davaya
ilişkin başka roller üstlenip üstlenmediği hususu önem kazanmakta ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’nce zaman zaman, bu aşamada verilen kararlarla, “tarafsız mahkeme” ilkesinin zedelendiğine karar verilmektedir.
Bu konuyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları incelendiğinde;
AİHM’nin, ihlal kararı vermek için yargıcın duruşma öncesinde yapmış bulunduğu
yüzeysel değerlendirmeleri yeterli görmediği ve “duruşma yargıcının duruşmadan önce
192 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
kişinin suçlu olup olmadığı konusunda düşünce oluşturup oluşturmadığı” kıstasından
hareket ettiği görülmektedir. ( AİHM, Bulut. -Avusturya Davası, 22.02.1996 )
Bu bağlamda, yargıcın daha önceden bazı tedbirlere başvurmuş veya işlemler yapmış olmasının, esasa ilişkin olarak önceden belirlenmiş bir görüşe ulaştığını peşinen
göstermeyeceği kabul edilmektedir. ( AİHM, Fey.-Avusturya Davası, 24.02.1993 )
Bunun yanında; usul yasamızdaki yasaklamanın “ilk derece mahkemesince verilen
hükümlere” katılan hakimleri kapsadığında bir duraksama yaşanmamakta ise de; “karardan” ne anlaşılması gerektiği üzerinde durmak gerekmektedir. Zira, AİHM kararları
da nazara alındığında; yüksek görevli mahkemede görev yapma yasağının sadece, önceki yargılama sırasında, “kişinin suçlu olup olmadığı konusunda düşünce oluştuğunu
gösterir nitelikteki” kararlara katılan hakimleri kapsadığı kabul edilmelidir. Bunun dışında, hiçbir ayrım yapılmaksızın, önceki yargılama sırasındaki her türlü karara katılan
hakimlerin, yüksek görevli mahkemede görev yapamayacağını söylemek ise düzenlemenin amacıyla bağdaşmamaktadır.
Somut olayda; ilk derece yargılama sırasında, sadece Ankara Dördüncü Ağır Ceza
Mahkemesi’nce 10.04.2000 tarihinde yapılan ve sanık, müşteki ve tanıkların mahkemeye çağırılması ile sanığın doğum ve sabıka kaydının istenmesine ilişkin olan tensip zaptının düzenlenmesine katıldığı anlaşılan Hakim Saniye’nin, aynı dava hakkında
verilen hükme yönelik olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine
Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi’nce gerçekleştirilen incelemeye ve inceleme sonunda
verilmiş bulunan kararlara katılmış bulunması; “tensip kararının”, “hakimin, sanığın
suçlu olup olmadığı konusunda düşünce oluşturduğunu gösteren kararlardan” olmaması nedeniyle, 5271 sayılı TCY’nin 23. maddesine aykırılık oluşturmaz.
Bu itibarla, ilk derece yargılaması sırasında, tarafları duruşmaya çağırmak ve basit
bilgileri toplamak biçiminde duruşma öncesi tedbirleri almaktan ibaret tensip kararına
katılmış olan Hakim Saniye’nin, aynı işle ilgili olarak yüksek görevli mahkemedeki
inceleme ve karara da katılmış olmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, oybirliğiyle
kabul edilmiştir.
2- Hükmün kesinlesip kesinleşmediği sorunu:
5271 sayılı CYY’nin 309. maddesine göre; ancak, hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm veya
kararlarla ilgili olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulabilir. Dolayısıyla,
bir hüküm ya da karara ilişkin olarak yasa yoluna başvuru yoluna gidilebilmesinin en
önemli koşullarından birisi karar veya hükmün kesinleşmiş olmasıdır.
Olayımızda ise, 02.05.2006 gün ve 105-114 sayılı hükmün kesinleşip kesinleşmediği hususunun üç ana başlık altında incelenmesi gerekmektedir:
a- Yasa yolu bildirimindeki eksiklik:
Dosya incelendiğinde; sanığın ve katılan ile katılan vekilinin yokluğunda, sanığa
haber verilmeksizin atanan zorunlu müdafiin ise huzurunda tefhim edilen hükümdeki
yasa yolu bildiriminin, “Dair, sanığın yokluğunda, sanık müdafii Av. Yurtseven’in yü-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
193
züne karşı, mütalaaya uygun, tefhim tarihinden itibaren 7 gün içerisinde Yargıtay yolu
açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup, anlatıldı” şeklinde olduğu
görülmektedir.
Ceza Genel Kurulu kararlarında duraksamasız olarak belirtildiği üzere;
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2. fıkrasında: “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmüne yer verilmiş,
Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı CYY’nin;
34/2. maddesinde; “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir”,
231/2. maddesinde; “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları,
mercii ve süresi bildirilir”,
232/6. maddesinde ise; “Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne
olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına
başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir”.
Şeklindeki emredici düzenlemeler yer almıştır.
Buna göre; gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu süresi, başvuru yapılacak mercii ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur.
5271 sayılı CYY’nin 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasa
yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı
açıkça belirtilmiştir.
Anılan düzenlemelerden, hüküm ve kararlardaki yasa yolu bildiriminin; yasa yolu,
mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu yanında, açıkça anlaşılabilir ve her
türlü yanıltıcı ifadeden uzak olması gerektiği, sonucuna varılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında;
Hükmün, sanığa haber verilmeksizin atanan zorunlu müdafiin yüzüne, sanık, katılan
ve katılan vekilinin ise gıyabında tefhim edildiği somut olayda, yasa yolu bildiriminde
bulunulurken temyiz süresinin tefhimden itibaren 7 gün olduğunun belirtilmesi, tefhimde hazır bulunmayan ancak hükmü temyiz etme hakkı bulunanlar yönünden yanıltıcı nitelikte bir eksiklik olarak değerlendirilmiştir.
b- Kesin hükümde değişiklik yargılaması sırasında, kendisine zorunlu müdafii atandığından hükümlünün haberdar edilmemiş olması:
Dosya bu yönüyle incelendiğinde;
Soruşturma aşamasında bir avukat ile temsil edilmeyen hükümlünün, ilk derece
yargılama sırasında kendisine vekaletnameli bir avukat atadığı, bununla birlikte ilgili
avukatın 31.10.2000 günlü dilekçe ile davadan çekildiği, bu durumun da 24.11.2000
194 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
tarihinde hükümlüye tebliğ edildiği, ilk hükmün ilanen tebliğ edilmek suretiyle kesinleştirildiği,
Kesin hükümde değişiklik yargılaması sırasında ise; evrak üzerinde verilen ilk
hükmün Yargıtay’ca usule ilişkin bir nedene dayalı olarak bozulması üzerine yapılan
yargılama sırasında, Baroya yazı yazılarak hükümlüyü savunmak üzere bir avukatın
görevlendirilmesinin istendiği,
Aynı zamanda da, cezaevinde bulunduğu Edirne’de talimatla savunması alınan
hükümlüye, savunma sırasında yanında bulunması için Av. Tacettin’in atandığı ve bu
avukatın, talimatla ifadesi alındığı sırada hükümlünün yanında bulunmakla sınırlı bir
görevi ifa ettiği,
Yargılamanın yapıldığı Ankara Barosu’nca atanan Avukat “Yurtseven” isimli zorunlu müdafiiden ise hükümlünün hiçbir şekilde haberdar edilmediği,
Keza, Av. Yurtseven’in, bozmadan sonra 02.05.2006 tarihinde yapılan ve hükmün
tefhim edildiği tek celseye katıldığı, görülmektedir.
Bahsedilen avukatın yüzüne karşı verilen bu hüküm ayrıca hükümlüye tebliğ edilmediği gibi Av. Yurtseven tarafından da temyiz edilmemiştir.
Ceza Genel Kurulu’nun, 17.11.2009 gün ve 212-269 sayılı kararı başta olmak üzere
birçok kararında belirtildiği gibi;
Mevzuatımızda zorunlu müdafilik sistemini öngören yasanın amacı, kendisini savunmak için yeterli maddi olanağı bulunmayanların bu hakkı kullanamamalarından
kaynaklanabilecek olası hak kayıplarının önlenmesi, dolayısıyla da savunma hakkının
etkin kullanılabilmesinin sağlanması suretiyle adil yargılanmanın gerçekleştirilmesidir.
Bunun doğal sonucu olarak, maddi olanakları elverişli olan sanık nasıl ki vekaletname
vermek suretiyle dilediği avukatı serbestçe tayin edebiliyorsa, parası olmayan sanığın
da aynı şekilde müdafiliğini üstlenecek avukatı serbestçe belirleyebilmesi, en azından
kendisine tayin edilen avukatı beğenmediğinde değiştirme hakkının bulunması, daha
da ötesi, görülmekte olan davada kendisine müdafii olarak bir avukat atanacağının sanığa bildirilmesi gereklidir. Kendisine zorunlu bir müdafii görevlendirileceğinin sanığa
bildirilmediği ve sanığın bu konudaki iradesine değer verilmediği ya da başka bir ifadeyle sanığın bu konudaki iradesinin dosya kapsamından anlaşılamadığı durumlarda,
hükmün müdafii yanında sanığın kendisine de tebliğinin adil yargılanma hakkının bir
gereği olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mahkemenin istemi üzerine Baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafiinin
yüzüne karşı yapılmış olan tefhim, kendisine zorunlu müdafii atandığından haberdar
edilmeyen hükümlü açısından hukuksal sonuç ifade etmediği gibi, temyiz süresini de
başlatmayacağından; öncelikle gerekçeli kararın, hakkında verilen karardan habersiz
olan hükümlüye tebliğ edilmesi gerektiği düşünülmeden, yasa yararına bozma başvurusu üzerine Özel Daire’ce bir karar verilmiş olması isabetli bulunmamıştır.
c- Katılan ile vekili arasındaki ilişkinin hükmün kesinleşmesinden sonra da devam
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
195
edip etmediği ve buna bağlı olarak katılan vekiline yapılmış bulunan tebliğin, katılan
yönünden temyiz süresini başlatıp başlatmayacağı:
Dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerden; katılan Naşide’nin ilk derece yargılama sırasında vekaletname ile atanmış Av. H.Ali tarafından temsil edildiği, bununla birlikte
anılan avukatın ilk hükmün kesinleştiği 28.09.2001 tarihinden sonraki yargılamaya
hiçbir şekilde iştirak etmediği, buna karşılık kesinleşip1 kesinleşmediği tartışılan ve
katılan ile vekilinin yokluğunda verilen uyarlama hükmünün, bu avukata tebliğ edilmekle birlikte temyiz de edilmediği anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulu’nun 13.05.2008 gün ve 101-113 sayılı kararında da ifade edildiği üzere;
Sona erdirilmediği sürece devam ettiği kabul edilen vekalet sözleşmesinin aksine
avukatlık sözleşmesinin süresiz olarak devam ettiğini kabul etmek mümkün değildir.
Böyle bir kabul, birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Belli bir ücret karşılığı iş yapan vekilden, kesinleşen bir hükümden yıllarca sonra, bu hükümle ilgili yeni bir durum
ortaya çıktığında, o hususu da kendiliğinden halletmesi bir görev olarak beklenemez.
Şu durumda, yasal düzenlemelere uygun olanı, avukatlık sözleşmesinin hükmün kesinleşmesi ile sona ermesidir. Olağan olmayan yasa yolları bu sürece dahil edilmemelidir.
Ancak, açıkça sonlandırılmadığı veya diğer sona erme nedenleri bulunmadığı takdirde,
vekalet ilişkisi halen devam ediyor olacağından, kesinleşme sürecinden sonraki işlemler için de aynı avukatın işe devam etmesi isteniyorsa, ayrı bir avukatlık sözleşmesi
yapılmalıdır. Bir şekle bağlı olarak yapılması şart olmayan bu sözleşme, müvekkilin
vereceği sözlü bir talimatla kurulabileceği gibi, vekilin müvekkilinin lehine işe girmesi
ve müvekkilinin buna izin vermesi ya da ses çıkarmaması şeklinde de ihdas edilebilir.
Olayımızda ise; katılan ile vekili arasındaki vekalet ilişkisinin devam ediyor olma
olasılığı bulunmakta ise de; vekilin, hükmün kesinleşmesinden sonra uyarlama yargılaması sırasında da görev yapması konusunda katılan ile vekili arasında “açık” veya
“zımni” bir avukatlık sözleşmesi yapıldığına ilişkin bilgi ya da belge bulunmadığı gibi
vekilin, müvekkili adına, onun kabul edebileceği bir işlemi gerçekleştirdiği ( örneğin
hükmü temyiz ettiği ) de söylenemeyeceğinden, uyarlama hükmünün katılan vekiline
tebliği yeterli olmayıp katılanın kendisine de tebliğ edilmesi gerekir.
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; yasa yolu bildiriminin yanıltıcı
nitelikte eksiklik içermesi, hükümlüden habersiz olarak atanan zorunlu müdafiin yüzüne karşı tefhim edilen hükmün ayrıca hükümlüye tebliğ edilmemesi ve aralarında bir
avukatlık sözleşmesi bulunduğuna dair hiçbir bilgi ve belge bulunmamasına rağmen
uyarlama yargılaması sonunda verilen hükmün, katılan yerine, katılan vekiline tebliğ
edilmiş olması nedenleriyle; hükümlü ve katılan yönünden eski hale getirme yoluyla
temyiz edilmesi halen olanaklı bulunmakla kesinleşmeyen hükümle ilgili olarak yasa
yararına bozma yasa yoluna başvurulamaz.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma isteminin reddine, dosyanın, kararın ilgililere
tebliğinin sağlanması için yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
196 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi’nin, 14.10.2010 gün ve 19347-11240 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-T.C. Adalet Bakanlığı’nın yasa yararına bozma isteminin hükmün henüz kesinleşmemiş olması nedeniyle REDDİNE,
4-Dosyanın, gerekçeli kararın “temyiz süresinin tefhimde hazır bulunmayanlar için
tebliğden itibaren 7 gün olduğu” açıklamasıyla birlikte, hükümlü Bayram müdafii Av.
Yurtseven’e, hükümlü Bayram’a ve katılan Naşide’ye tebliğinin sağlanması ile temyiz dilekçesi verilmesi halinde gereğinin yapılması için Ankara Dördüncü Ağır Ceza
Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıma TEVDİİNE,
21.12.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5252/9-1
TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ
HAKKINDA KANUN
(1) 1 Nisan 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe
olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.
765/m.80
TÜRK CEZA KANUNU
(Mülga)
Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda
birden yarıya kadar artırılır.
765/m.503
TÜRK CEZA KANUNU
(Mülga)
Bir kişiyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının
zararına, kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlayan kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis ve
sağladığı haksız menfaatin bir misli kadar ağır para cezası verilir.
Fiili, mağdurda esasen var olan hatadan, hile ve desise kullanmak suretiyle yararlanarak gerçekleştiren kişi hakkında da birinci fıkrada yazılı ceza uygulanır.
765/m.522
TÜRK CEZA KANUNU
(Mülga)
Onuncu babda beyan olunan cürümlerin işlenmesinde cürmün mevzuu olan şeyin veya ika edilen zararın kıymeti pek fahiş ise mahkeme cürme mahsus olan cezayı yarısına kadar artırır ve eğer hafif ise
yarısına ve eğer pek hafif ise üçte birine kadar eksiltir.
Kıymet tayini için cürmün mevzuu olan şeyin yahut vaki zararın cürüm işlendiği zamandaki kıymeti
nazarı dikkate alınır. Yoksa failin istihsal eylediği menfaat hesap edilmez.
Eğer fail aynı neviden olan cürümlerden dolayı mükerrer bulunur veya bu babın ikinci faslında yazılı
cürümlerden birini işlemiş olursa cezayı tenkise mahal yoktur.
SAYI : 25
5271/m.23
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
197
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek
karar veya hükme katılamaz.
(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.
(3) Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz.
5271/m.34-2 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.
5237/m.43
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden
fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.
(Ek cümle: 29/06/2005-5377 S.K./6.mad) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü
uygulanır.
(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü
uygulanır.
(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.
5237/m.158-1-f
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Dolandırıcılık suçunun;
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle
5237/m.245-1TÜRK CEZA KANUNU
(Değişik madde: 29/06/2005-5377 S.K./27.mad)
(1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde
bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu
kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve
beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
198 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
Tarih: 27.04.2011
Esas: 2011/4173
Karar: 2010/2653
♦♦ CEZALARIN İÇTİMAI
♦♦ KANUN YARARINA TEMYİZ
♦♦ SANIĞIN HÜCREDE GECELİ GÜNDÜZLÜ TECRİT EDİLMESİ
ÖZET: Uyuşmazlığını konusu, hükümlünün başka bir suçu işlemek için adam öldürme ve geceleyin yağma suçlarından aldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 12
yıl hapis cezalarının içtimaında hücre cezasının gerekip gerekmediği yolundadır.
Gece vakti yağma ve başka bir suçu işlemek için öldürme suçlarından hükümlü F.
H.’nin, ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
ilişkin Ağır Ceza Mahkemesinin kararının infazı sırasında, infazda tereddüt doğurduğu ve eksik infaza neden olacağı gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosunun bahse konu kararın gözden geçirilmesi talebini içeren yazısına istinaden
anılan Mahkemece yine aynı şekilde infazın yapılmasına dair verilen karara karşı
itirazın kabulüne, hapis cezalarının 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73/1 maddesi
gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak içtimaına ilişkin ilgili Ağır
Ceza Mahkemesinin kararının, suçun işlendiği tarih dikkate alındığında, “hücre
cezasının da uygulanması gerektiği gözetilmeden yalnızca ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası olarak cezaların içtimaına karar verilmesinde isabet görülmediğinden
söz edilerek 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talebidir.
Özel Dairece;
Hükümlü F. H. 17.08.2001 tarihindeki bahse konu suçlarıyla ilgili ağırlaştırılmış
müebbet hapis ve 12 yıl hapis cezasına hükümlendirilmiş olmakla , 765 sayılı Yasanın 73/1 maddesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis ve diğeri şahsi hürriyeti bağlayıcı
muvakkat ceza olan 12 yıl hapis cezası için, ilave edilecek cezanın nev’i ve miktarına göre 20 günden az 6 yıldan fazla olmamak üzere geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle hücre süresi tayini gerektiğini hüküm altına almıştır. Bu
nedenle Giresun Ağır Ceza Mahkemesinin adı geçen ilamla ilgili infaz için verdiği
karar yerinde olup, bunu kaldıran Ordu Ağır Ceza Mahkemesinin kararında isabet bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görülerek
mezkûr kararın bozulmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.68, 73, 77
5271/m.309
5275/m.99
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
199
DAVA : Gece vakti yağma ve başka bir suçu işlemek için öldürme suçlarından hükümlü F. H.’nin, ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Giresun Ağır Ceza Mahkemesinin 23.12.2008 tarihli ve 2008/63 esas,
2008/295 sayılı kararın ın infazı sırasında, Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz ve
İlamat Bürosunun, adıgeçen hükümlünün kesinleşmiş cezalarının 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesi lehe kabul edilerek,
765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 68,73 ve 77. maddeleri gereğince toplama kararı
verilmesine dair 06.05.2010 tarihli talebi üzerine, tayin edilen cezaların birinin ağırlaştırılmış müebbet hapis, diğerinin hürriyeti bağlayıcı ceza olması nedeniyle, 3 yıl
süreyle geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet hapis cezası olarak infazına dair aynı Mahkemenin 10.05.2010 tarihli ve 2010/449 değişik iş sayılı
kararının infazda tereddüt doğurduğu ve eksik infaza neden olacağı gerekçesiyle Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosunun bahse konu kararın gözden geçirilmesi
talebini içeren 04.06.2010 tarihli yazısına istinaden anılan Mahkemece yine aynı şekilde infazın yapılmasına dair verilen 09.06.2010 tarihli ve 2010/529 değişik iş sayılı
kararına karşı itirazın kabulüne, hapis cezalarının 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
73/1 maddesi gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak içtimaına ilişkin
Ordu Ağır Ceza Mahkemesinin 22.07.2010 tarihli ve 2010/707 değişik iş sayılı kararını
kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre, hükümlünün bahse konu suçları işlediği tarihin 17.08.2001
olduğu ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73/1 maddesi uyarınca “cezalardan biri
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve diğeri şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat bir ceza
ise, ilave edilecek cezanın nev’i ve miktarına göre yirmi günden az ve altı seneden fazla
olmamak üzere geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası tatbik olunur.” hükmü uyarınca, hücre cezasının da uygulanması
gerektiği gözetilmeden yalnızca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak cezaların
içtimaına karar verilmesinde isabet görülmediğinden söz edilerek Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 18.02.2011 gün ve B.03.0.CİG.0.00.00.04-105-61
-0653-2011/1811/9992 sayılı yazılı istemlerine müsteniden anılan kararın 5271 sayılı
CMK.nun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.04.2011 tarih 119674 sayılı tebliğnamesine bağlı dosyası
Dairemize gönderilmekle okundu; gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : I )Olay
Geceleyin yağma ve başka bir suçu işlemek için adam öldürme suçlarından hükümlü F. H. hakkında öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis, yağma suçundan
da 12 yıl hapis cezasıyla tecziyesine ilişkin Giresun Ağır Ceza Mahkemesince verilen
23.12.2008 gün 2008/63-295 sayılı kesinleşmiş hükmün infazı sırasında 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 99. maddesi lehe kabul
edilerek 765 sayılı TCK.nun 68,73 ve 77 maddeleri gereğince yapılacak içtimada, cezalardan birinin ağırlaştırılmış müebbet hapis diğerinin muvakkat hürriyeti bağlayıcı
200 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
ceza olmasına göre 765 sayılı Yasanın 73. maddesi gereğince içtimada ağırlaştırılmış
müebbet hapis ve 20 günden az 6 yıldan fazla olmamak üzere geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gerektiği
yolundaki mahkemenin 10.05.2010 gün 2010/449 D.lş sayılı kararına infazda tereddüt
olacağı düşüncesiyle Trabzon C. Başsavcılığınca yeniden gözden geçirilmesi istenmiş,
ancak Giresun Ağır Ceza Mahkemesi kararda isabet sizlik görülmediğini ve infazın
buna göre yapılması gerektiğini belirtmiş ve vaki itiraz üzerine Ordu Ağır Ceza Mahkemesince hücre cezasını kaldırarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak cezaların
içtimaına karar verilmiş, bunun yasaya uygun olmadığı düşüncesiyle Yüksek Bakanlık
Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün ihbarıyla Yargıtay C. Başsavcılığı mezkur kararın
kaldırılmasını talep etmiştir.
II )Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Uyuşmazlığını konusu, hükümlünün başka bir suçu işlemek için adam öldürme ve
geceleyin yağma suçlarından aldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 12 yıl hapis cezalarının içtimaında hücre cezasının gerekip gerekmediği yolundadır.
III ) Hukuksal değerlendirme;
Hükümlü F. H., 17.08.2001 tarihindeki bahse konu suçlarıyla ilgili ağırlaştırılmış
müebbet hapis ve 12 yıl hapis cezasına hükümlendirilmiş olmakla , Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.04.2007 gün 32/97 sayılı ilamında da belirtildiği üzere 765 sayılı
Yasanın 73/1 maddesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis ve diğeri şahsi hürriyeti bağlayıcı
muvakkat ceza olan 12 yıl hapis cezası için, ilave edilecek cezanın nev’i ve miktarına
göre 20 günden az 6 yıldan fazla olmamak üzere geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle hücre süresi tayini gerektiğini hüküm altına almıştır. Bu nedenle Giresun
Ağır Ceza Mahkemesinin adı geçen ilamla ilgili infaz için verdiği karar yerinde olup,
bunu kaldıran Ordu Ağır Ceza Mahkemesinin 22.07.2010 tarihli ve 2010/707 D.İş kararında isabet bulunmadığından bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Bu nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Ordu Ağır Ceza Mahkemesinin 22.07.2010 tarih, 2010/707 D.lş sayılı
kararının, 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), 27.04.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
765/m.68
TÜRK CEZA KANUNU
(Değişik: 9/7/1953 - 6123/1 md.)
Bir kimse mütaaddit suçlardan dolayı Hüküm veya Ceza Kararnamesiyle mahküm edilirse cezalar bu
bap hükümlerine göre içtima ettirilir.
(1) 62 nci maddede, 64 üncü maddenin ikinci fıkrasında ve 65 inci maddenin (III) numaralı fıkrasında
yer alan “ölüm” ibareleri,14/7/2004 tarihli ve 5218 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle “ağırlaştırılmış
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
201
müebbet ağır hapis” olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.
(2) Bu maddede yer alan “idam” ibaresi,14/7/2004 tarihli ve 5218 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle
“ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis” olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.
765/m.73
TÜRK CEZA KANUNU
(Değişik: 9/7/1953 - 6123/1 md.)
(Ek birinci fıkra: 14/7/2004 - 5218/1 md.) Cezalardan biri ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve diğeri
şahsî hürriyeti bağlayıcı muvakkat bir ceza ise, ilave edilecek cezanın nev’i ve miktarına göre yirmi günden az ve altı seneden fazla olmamak üzere geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası tatbik olunur.
Cezalardan biri müebbet ağır hapis ve diğeri şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat bir ceza ise, ilave
edilecek cezanın nevi ve miktarına göre on günden az ve üç seneden fazla olmamak üzere geceli gündüzlü
bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet ağır hapis cezası tatbik olunur.
765/m.77
TÜRK CEZA KANUNU
(Değişik: 9/7/1953 - 6123/1 md.)
1) Aynı neviden şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat cezaların birleştirilmesi halinde tatbik edilecek
ceza ağır hapiste 36, hapiste 25, sürgünde 15, hafif hapiste 10 seneyi geçemez.
2) Başka neviden şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat cezaların mecmuu otuz seneyi geçemez. Bu haddi
aşan ceza miktarı sırası ile sürgün, hafif hapis, hapis ve ağır hapisten tenzil edilir.
3) Ağır para cezası ile hafif para cezası birleştiği takdirde çevrilecek cezanın nev’i hapistir.
—————————
(1) Sürgün cezası, 13/7/1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun geçici 2 nci
maddesiyle kaldırılmıştır.
4) Birleştirilen para cezalarının şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezaya çevrilmesi halinde bu ceza müddeti beş seneyi geçemez.
5) (Değişik: 21/11/1990 - 3679/4 md.) İçtima neticesinde uygulanacak süreli fer’i cezalar, kamu hizmetlerinden yasaklanma cezasında on, muayyen bir meslek ve sanatın icrasının tatilinde dört yılı geçemez.
6) Yukarıki fıkralarda yazılı yukarı hadlere baliğ olan cezalara kati surette mahkumiyetten sonra işlenen suçlardan dolayı verilecek cezalar aynen tatbik olunur.
5271/m.309 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün
Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına
bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223 üncü Maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren
202 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma
veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan
cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve
yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın
verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu Madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
5275/m.99
NUN
CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KA-
(1) Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar.
Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107 nci maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
Tarih: 27.04.2011
Esas: 2011/3298
Karar: 2011/2610
♦♦ YARGILAMANIN YENİLENMESİ HALİNDE ÖNCEKİ
YARGILAMADA GÖREV YAPAN HAKİMLERİN AYNI İŞTE GÖREV
ALAMAYACAKALARI
ÖZET: Sanıkların cezalandırılmalarına dair Uşak Ağır Ceza Mahkemesi kararının Yargıtay Ceza Dairesince onanmasına karar verilerek kesinleşmesini müteakip,
adı geçenlerin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin
ek kararına karşı itirazın reddine ilişkin Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinin kararı
temyizen incelenerek
Özel Dairece;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23/3 maddesinde yer alan, “Yargılamanın yenilenmesi halinde önceki yargılamada görev yapan hakim aynı işte görev
alamaz.” şeklindeki düzenleme ile aynı Kanun’un 318/1 maddedeki, “Yargılamanın
yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
203
değer olup olmadığına karar verir.” şeklindeki düzenlemeler karşısında, ilk kararı
veren heyetin olayla ilgili kanaatinin oluştuğu, görüşünün ilk hükümle belirginleştiği, yeniden yargılama aşamasında ya da bu aşamaya götürecek talebin kabule
değer olup olmadığına dair vereceği kararda önceki kanaat ve görüşünün etkisi
altında kalabileceği, bu sebeple adil yargılama hakkının bir uzantısı olarak olaya
tamamen yabancı, farklı bir heyetin yargılamanın yenilenmesine ilişkin istemi incelemesi gerektiği, ilk hükümde görev alan mahkeme heyetindeki hakimlerin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin 15.03.2010 tarihli karara iştirak
edemeyecekleri gözetilmeden, yazılı şekilde verilen karara karşı itirazın bu yönden
kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden söz edilerek, anılan kararın 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesine bağlı dosyası
Dairemize gönderilmekle okundu; gereği konuşulup düşünüldü:
Kasten öldürme, yağma, hürriyeti kısıtlama ve kasten yaralamaya teşebbüs suçlarından sanık Ö.’in 5237 sayılı Yasanın 82/1-h,149/1-c,109/2 ( iki kez ), 109/3-a-b (
iki kez ), 86/2,35/2,62 ( beş kez )ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından mahkumiyetine ilişkin sanık G.’in 5237 sayılı Yasanın 82/1-h,109/2 ( iki kez ), 109/3-a-b
( iki kez ) 6136 sayılı Yasanın 13/1, 62 maddeleri gereğince ( 4 kez ) olmak üzere
hapis ve adli para cezasıyla tecziyelerine dair Uşak Ağır Ceza Mahkemesince karar verildiği, Yargıtayca onanarak kesinleştiği, yargılamanın yenilenmesine ilişkin
hükümlülerin istemlerinin anılan mahkemenin aynı heyeti tarafından ilk kararın
esas ve karar numarası üzerinden reddine karar verildiği, bu karara vaki itirazın
Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinin kararıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Sanıklar hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararlarını veren mahkeme heyetinde
yer alan başkan ve üyelerin, sanıkların yargılamanın yenilenmesi talebini inceleyip
incelenemeyeceği hususu uyuşmazlık konusunu oluşturmaktadır.
Sanıkların yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmaları üzerine ilk hükmü veren Uşak Ağır Ceza Mahkemesi heyeti talebi yerinde bulmayarak bu talebi reddetmiş, vaki itiraz üzerine inceleme yapan Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesi de itirazı
yerinde görmeyerek reddetmiştir.
5271 sayılı CMK.nun 23/3 maddesi uyarınca “Yargılamanın yenilenmesi halinde
önceki yargılamada görev yapan hakim aynı işte görev alamaz.” Asıl kararı veren
heyette başkan ve üye olarak görev yapan hakimlerin yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine karar veren heyette de görev alması CMK.nun 23/3 maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine dair
kararın ortadan kaldırılmasına ve talebin kabulüne karar verilmesi yerine itirazın
reddine karar verilmesinin usule aykırı olduğu saptandığından; Uşak Ağır Ceza
Mahkemesinin yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine dair karara yönelik itirazın kabulü yerine, reddine ilişkin Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinin bozulmasına
karar vermek gerekmiştir.
204 LEGES Hukuk Dergisi
İlgili Kanun/Madde:
OCAK 2012
5271/m. 23-3, 318-1
DAVA : Kasten öldürme, yağma, hürriyeti kısıtlama ve kasten yaralamaya teşebbüs
suçlarından sanık Ö.’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82/1-h, 149/1-c, 109/2 (
iki kez ), 109/3-a-b ( iki kez ),86/2,35/2,62/1 ( beş kez ) maddeleri gereğince müebbet
hapis, 10 yıl hapis, 5 yıl hapis ( iki kez ) ve 1 ay 20 gün hapis; kasten öldürme, hürriyeti kısıtlama ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanun’a muhalefet suçlarından sanık G.’in, 5237 sayılı Kanun’un 82/1-h,109/2 ( iki
kez ), 109/3-a-b ( iki kez ), 6136 sayılı Kanun’un 13/1,62/1 ( dört kez ) maddeleri gereğince müebbet hapis, 5 yıl hapis ( iki kez ), 1 yıl 3 ay hapis ve 375,00 yeni
Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmalarına dair Uşak Ağır Ceza Mahkemesinin
20.02.2008 tarihli ve 2006/182 esas, 2008/44 sayılı kararının Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30.06.2009 tarihli ve 2008/11011 esas, 2009/4037 sayılı ilamı ile onanmasına karar
verilerek kesinleşmesini müteakip, adı geçenlerin yargılamanın yenilenmesi talebinin
reddine ilişkin aynı Mahkemenin 15.03.2010 tarihli ve 2006/182 esas, 2008/44 sayılı
ek kararına karşı itirazın reddine ilişkin Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2010
tarihli ve 2010/375 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23/3 maddesinde yer alan, “Yargılamanın yenilenmesi halinde önceki yargılamada görev yapan hakim aynı işte görev
alamaz.” şeklindeki düzenleme ile aynı Kanun’un 318/1 maddedeki, “Yargılamanın
yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule
değer olup olmadığına karar verir.” şeklindeki düzenlemeler karşısında, ilk kararı veren
heyetin olayla ilgili kanaatinin oluştuğu, görüşünün ilk hükümle belirginleştiği, yeniden yargılama aşamasında ya da bu aşamaya götürecek talebin kabule değer olup olmadığına dair vereceği kararda önceki kanaat ve görüşünün etkisi altında kalabileceği, bu
sebeple adil yargılama hakkının bir uzantısı olarak olaya tamamen yabancı, farklı bir
heyetin yargılamanın yenilenmesine ilişkin istemi incelemesi gerektiği, ilk hükümde
görev alan mahkeme heyetindeki hakimlerin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin 15.03.2010 tarihli karara iştirak edemeyecekleri gözetilmeden, yazılı şekilde
verilen karara karşı itirazın bu yönden kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet
görülmediğinden söz edilerek, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
11.01.2011 gün ve B.03.0.CİG.0.00.00.04-105-64-5896-2009/250/1804 sayılı yazılı
istemlerine müsteniden anılan kararın 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi gereğince
kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.02.2011
tarih 43298 sayılı tebliğnamesine bağlı dosyası Dairemize gönderilmekle okundu; gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : I )Olay;
Kasten öldürme, yağma, hürriyeti kısıtlama ve kasten yaralamaya teşebbüs suçlarından sanık Ö.’in 5237 sayılı Yasanın 82/1-h,149/1-c,109/2 ( iki kez ), 109/3-a-b ( iki kez
), 86/2,35/2,62 ( beş kez )ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından mahkumiyetine
ilişkin sanık G.’in 5237 sayılı Yasanın 82/1-h,109/2 ( iki kez ), 109/3-a-b ( iki kez )
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
205
6136 sayılı Yasanın 13/1, 62 maddeleri gereğince ( 4 kez ) olmak üzere hapis ve adli
para cezasıyla tecziyelerine dair Uşak Ağır Ceza Mahkemesince karar verildiği, heyette
başkan olarak Ömer Erdoğmuş ( 34485 ) üye olarak Fazilet Tuna ( 35222 ) ve Hasan
Akpolat’ın ( 36837 ) yer aldığı, Ağır Ceza Mahkemesi kararının Yargıtay 1. Ceza Dairesince 30.06.2009 gün 2008/11011 esas, 2009/4037 sayılı ilamla onanarak kesinleştiği, yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlülerin istemlerinin anılan mahkemenin
aynı heyeti tarafından 15.03.2010 gün 2006/182-2008/44 sayılı ilk kararın esas ve karar
numarası üzerinden reddine karar verildiği, bu karara vaki itirazın Alaşehir Ağır Ceza
Mahkemesinin 22.10.2010 gün 2010/375 sayılı kararıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
II )Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Sanıklar hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararlarını veren mahkeme heyetinde
yer alan başkan ve üyelerin, sanıkların yargılamanın yenilenmesi talebini inceleyip incelenemeyeceği hususu uyuşmazlık konusunu oluşturmaktadır.
III ) Hukuksal değerlendirme;
Uşak Ağır Ceza Mahkemesinin 20.02.2008 gün 2006/182 esas, 2008/44 sayılı
ilamıyla sanıklar hakkında verildiği mahkumiyet kararı,Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
30.06.2009 gün 2008/11011 esas, 2009/4037 sayılı ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
Sanıkların yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmaları üzerine ilk hükmü veren
Uşak Ağır Ceza Mahkemesi heyeti talebi yerinde bulmayarak 15.03.2010 tarihinde bu
talebi reddetmiş, vaki itiraz üzerine inceleme yapan Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesi de
22.10.2010 tarihli ve 2010/375 d.iş kararıyla itirazı yerinde görmeyerek reddetmiştir.
5271 sayılı CMK.nun 23/3 maddesi uyarınca “Yargılamanın yenilenmesi halinde
önceki yargılamada görev yapan hakim aynı işte görev alamaz.” Yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup olmadığına ilişkin kararın aynı mahkemece, fakat
asıl kararı veren başkan ve üyeler dışındaki hakimlerden oluşturulan heyetçe verilmesi
gerekir. Asıl kararı veren heyette başkan ve üye olarak görev yapan hakimlerin yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine karar veren heyette de görev alması CMK.nun
23/3 maddesine aykırılık oluşturmaktadır.Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine dair kararın ortadan kaldırılmasına ve talebin kabulüne karar verilmesi
yerine itirazın reddine karar verilmesinin usule aykırı olduğu saptanmıştır.
Bu nedenlerle; Uşak Ağır Ceza Mahkemesinin 15.03.2010 tarihli ve 2006/182 esas
2008/44 karar sayılı yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine dair karara yönelik
itirazın kabulü yerine, reddine ilişkin Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2010
tarihli ve 2010/375 d.iş sayılı kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
IV ) Sonuç ve karar:
SONUÇ : Bu nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 22.10.2010 tarih, 2010/375 D.İş sayılı
kararının, 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), 27.04.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
206 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5271/m. 23-3CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(3) Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz.
5271/m.318-1CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule
değer olup olmadığına karar verir.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
Tarih: 28.03.2011
Esas: 2009/38707
Karar: 2011/6171
♦♦ CEZANIN İNFAZINDAN SONRA DENETİMLİ SERBESTLİK
TEDBİRİNİN UYGULANMASI
♦♦ EKSİK KOVUŞTURMAYLA HÜKÜM VERİLEMEYECEĞİ
ÖZET: Adli sicil kaydına göre, tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık A. A.
hakkında hükmolunan hapis cezasının 5237 sayılı TCK.nun 58. maddesinin 6. ve 7.
fıkraları uyarınca, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mükerrir
hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına
karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bu sanık hakkında aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış ve dosya içeriğine göre, diğer temyiz itirazları
yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanık Z. K.’ın katılan A.’e karşı kasten yaralama suçunda kullandığı taşın, 5237
Sayılı TCK.nun 6. maddesinin 1. fıkrasının ( f ) bendinde açıklanan saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış veya saldırı ve savunma amacıyla yapılmış
olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli eşya olup olmadığı
hususları irdelenip kesin olarak belirlenmeden eksik kovuşturma ile taş silahtan
sayılarak sanığı cezasında 5237 sayılı TCK.nun 86/3-e maddesi uyarınca artırım
yapılması,
Olay yerinde bulunduğunu ileri sürüp kimliği ve adresini bildirdiği tanık dinlenerek
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
207
sonucuna göre, sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesi gerekirken eksik kovuşturma ile sanıklar hakkında
haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde dikkate alınacak zararın maddi zarar olduğu ve katılan K. A.’ın dosyaya yansıyan maddi bir zararının
da bulunmadığı gözetilmeden, sanık Z.’nın katılan K.’nın uğradığı zararı karşılamaya yanaşmadığı gerekçesiyle, bu katılana karşı kasten yaralama suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesi,
Her ne kadar, kararda sanık Z. K. hakkında katılan A.’e karşı silahla kasten yaralama suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına
karar verilmiş ise de; 5271 sayılı CMK.nun 231.maddesi uyarınca ve bu maddenin
6.fıkrasına 25.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Yasanın 7.maddesi ile
eklenen cümle de gözetilerek; hükmolunan cezanın tür ve süresine göre, sanık Z. K.
hakkında silahla kasten yaralama suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri
bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması
bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 5237/m.6-1, 58, 86-3-e
5271/m.231
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Adli sicil kaydına göre, tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık A.
A. hakkında hükmolunan hapis cezasının 5237 sayılı TCK.nun 58. maddesinin 6. ve
7. fıkraları uyarınca, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mükerrir
hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar
verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bu sanık hakkında aleyhe temyiz olmadığından
bozma nedeni yapılmamış ve dosya içeriğine göre, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1 )-Sanık Z. K.’ın katılan A.’e karşı kasten yaralama suçunda kullandığı ve ele geçirilemeyen taşın biçimi ve özellikleri katılan, sanık ve tanıklardan sorulup, katılan A.’e
ait adli raporda gösterilen yaralanmasının meydana geliş biçimi ve ölçütleri ile vücutta
meydana getirdiği tahribatın ağırlığı itibariyle bu taşın silah sayılmasına elverişli özellikler taşıyıp taşımadığı dolayısı ile 5237 Sayılı TCK.nun 6. maddesinin 1. fıkrasının
( f ) bendinde açıklanan saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış veya saldırı
ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli eşya olup olmadığı hususları irdelenip kesin olarak belirlenmeden eksik kovuşturma ile taş silahtan sayılarak sanığı cezasında 5237 sayılı TCK.nun 86/3-e maddesi
uyarınca artırım yapılması,
2 )-Katılan-sanık A. A. vekilinin 18.10.2006 tarihli oturumda olay yerinde bulun-
208 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
duğunu ileri sürüp kimliği ve adresini bildirdiği tanık T. D. dinlenerek sonucuna göre,
sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmediğinin
belirlenmesi gerekirken eksik kovuşturma ile sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
3 )-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/11-250, 2009/13 sayılı kararında da belirtildiği üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde dikkate alınacak zararın maddi zarar olduğu, manevi zararı kapsamadığı ve
katılan K. A.’ın dosyaya yansıyan maddi bir zararının da bulunmadığı gözetilmeden,
sanık Z.’nın katılan K.’nın uğradığı zararı karşılamaya yanaşmadığı gerekçesiyle, bu
katılana karşı kasten yaralama suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesi,
4 )-Her ne kadar, kararda sanık Z. K. hakkında katılan A.’e karşı silahla kasten
yaralama suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de; sanığa atılı silahla kasten yaralama suçunun soruşturması ve
kovuşturması şikayete bağlı suçlardan olmadığından hüküm tarihi itibariyle bu suçtan
kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin mümkün olmadığı gözetilerek hükümden sonra 08.02.2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı
gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa’nın 562.maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nun
231.maddesi uyarınca ve bu maddenin 6.fıkrasına 25.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren
6008 sayılı Yasanın 7.maddesi ile eklenen cümle de gözetilerek; hükmolunan cezanın
tür ve süresine göre, sanık Z. K. hakkında silahla kasten yaralama suçundan kurulan
hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan-sanık A. A. vekili ve sanık Z. K. müdafiinin
temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 28.03.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT HÜKÜMLERİ
5237/m.6-1 TÜRK CEZA KANUNU
Madde 6 - (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
a) Vatandaş deyiminden; fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi,
b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi,
c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da
herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,
d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler üye ve
hâkimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar,
e) Gece vakti deyiminden; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat
evvele kadar devam eden zaman süresi,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
209
f) Silâh deyiminden;
1. Ateşli silâhlar,
5237/m.58
TÜRK CEZA KANUNU
(6) Tekerrür hâlinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır.
(7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından
sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir.
5237/m.86-3-e
TÜRK CEZA KANUNU
(3) Kasten yaralama suçunun; e) Silâhla,
5271/m.231 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
Madde 231 - (1) Duruşma sonunda, 232 nci Maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına
geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl* veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir.
(7) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde,
mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak
üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya
sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına
ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
210 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
(9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık
taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve
denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya
denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar.
Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı
halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek
yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz
edilebilir.
(13) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara
mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak
Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için
kullanılabilir.
(14) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md;Değişik fıkra: 23/01/2008-5728 S.K./562.mad) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde
koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
Tarih: 04.04.2011
Esas: 2011/908
Karar: 2011/4383
♦♦ UZLAŞTIRMA UYGULAMASI
♦♦ TÜRK CEZA YASASININ MADDE 106/1-2 CÜMLESİNDE
DÜZENLENEN TEHDİT SUÇUNUN ŞİKAYETE BAĞLI OLDUĞU
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
211
ÖZET: Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle
Özel Dairece;
Cezaevinde hükümlü olan sanığın, kendi isteği üzerine tedavisi için enjeksiyon yapılmak üzere hastaneye götürülürken, elleri kelepçelenerek hastaneye gitmek istemediğini söyleyerek koluna giren askeri iteklemek ve çıktığımda seninle görüşürüz”
biçiminde sözler söyleyerek hastaneye gitmek istememesinden ibaret eyleminin,
sanığın hastaneye gitmeye zorlanamayacağı dikkate alınarak görevi yaptırmamak
için direnme suçunu oluşturmayacağı, görevli yakınana yönelik sarfettiği sözlerin
sair kötülük tehdidi niteliğinde olduğu ve şikayete bağlı tehdit suçunu oluşturduğu,
uzlaştırma uygulaması yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yerinde olmayan nitelendirme ve gerekçe hükümlülük kararı verilmesi,
Sanığın ellerine takılan kelepçenin sıktığını söyleyerek gevşetilmesini istediğinde,
görevli askerin “sen ne diyorsun lan” diye karşılık verdiğini savunması karşısında, sanık lehine TCY.nın 129.maddesinin uygulanma olanağı tartışılmadan, yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması, yasaya aykırı görülerek Yerel Mahkemenin kararı
bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.106-1-2, 129
5271/m.253, 254
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik,
ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe
içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Cezaevinde hükümlü olan sanığın, kendi isteği üzerine tedavisi için enjeksiyon
yapılmak üzere hastaneye götürülürken, elleri kelepçelenip görevli jandarma askerleri
tarafından koluna girildiğinde, bu şekilde hastaneye gitmek istemediğini söyleyerek
koluna giren askeri iteklemek ve sonrasında “niye böyle yapıyorsun biz buraya senin
için geldik” diye uyaran görevli uzman çavuş yakınana “tabi geleceksin, bunun için
maaş alıyorsun, çıktığımda seninle görüşürüz” biçiminde sözler söyleyerek elindeki
enjeksiyon torbasını atıp hastaneye gitmek istememesinden ibaret eyleminin, sanığın
hastaneye gitmeye zorlanamayacağı dikkate alınarak görevi yaptırmamak için direnme
suçunu oluşturmayacağı, görevli yakınana yönelik sarfettiği sözlerin sair kötülük tehdidi niteliğinde olduğu ve TCY.nın 106/1-2.cümlesinde düzenlenen şikayete bağlı tehdit
suçunu oluşturduğu, CYY.nın 253. ve 254.maddelerinde öngörüldüğü biçimde uzlaştırma uygulaması yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden,
yerinde olmayan nitelendirme ve gerekçe ile anılan yasanın 265/1.maddesi uyarınca
hükümlülük kararı verilmesi,
212 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
2- Sanığın ellerine takılan kelepçenin sıktığını söyleyerek gevşetilmesini istediğinde, görevli askerin “sen ne diyorsun lan” diye karşılık verdiğini savunması karşısında,
sanık lehine TCY.nın 129.maddesinin uygulanma olanağı tartışılmadan, yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanığın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 04.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.106-1-2
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir
saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle
tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silâhla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
5237/m.129 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar
indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
(2) Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi hâlinde, kişiye ceza verilmez.
(3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi hâlinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi
veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
5271/m.253 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(Değişik madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.24.md)
(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
213
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer
alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen
suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde, Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine
adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin,
mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır.
Cumhuriyet savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını
bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır.
(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya
yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî
temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi
gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.
(9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet
savcısı uzlaştırmayı kendisi gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir.
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı
görevlendirilmesi ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun
görülen belgelerin birer örneği verilir. Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine
uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün
içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.
(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin
kendisi veya kanunî temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı
kabul etmemiş sayılır.
(14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir; Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.
(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte Cumhuriyet savcısına verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da
içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır.
(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak
uzlaştıklarını beyan edebilirler.
(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muha-
214 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
faza eder.
(18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.
(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması
veya süreklilik arzetmesi halinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci
maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde,
soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.
(20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.
(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten
itibaren, uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek Cumhuriyet savcısına verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.
(22) Uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından çalışma ve masraflarıyla orantılı bir ücret takdir
edilerek ödenir. Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır.
(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına
başvurulabilir.
(24) Uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin hususlar, yönetmelikle düzenlenir.
5271/m.254 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(Değişik madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.25.md)
(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından
yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine
getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması,
takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı
işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
215
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
Tarih: 19.07.2011
Esas: 2009/1120
Karar: 2011/35635
♦♦ ÇOCUK KORUMA YASASINDA UZLAŞTIRMA
♦♦ FAİLİN ÇOCUK OLMASI DURUMUNDA CEZANIN
ERTELENMESİNE KARAR VERİLMESİ KOŞULLARI
♦♦ YARGILAMA GİDERLERİNİN -MÜTESELSİLEN DEĞİL- SEBEP
OLDUKLARI ZARAR TUTARINA GÖRE HER BİR SANIĞA
YÜKLETİLECEĞİ
♦♦ 18 YAŞINDAN KÜÇÜK SANIK HAKKINDAKİ PARA CEZASININ
ÖDENMEMESİ HALİNDE HAPİS CEZASINA ÇEVRİLEMEYECEĞİ
ÖZET : Uyuşmazlık; sanığın önceden kasıtlı suçtan hükümlülüğünün bulunması nedeniyle, 5395 sayılı yasanın 23. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığına dairdir.
Özel Dairece;
Hırsızlık suçunun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve
yasaya aykırılık bulunmamıştır.
Ancak;
Uyuşmazlığın tarafı devlet olup, fail ve mağdur ise sujedir. Uzlaşma kurumu onarıcı bir adalettir. Somut olayda; sanıkların eylemine uyan 5237 sayılı yasanın 142/1-b
bendi kapsamında kalan hırsızlık suçundan 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının
24. maddesi uyarınca uzlaştırma girişiminde bulunulması gerektiği düşünülmeden,
“765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesinde öngörülen cezanın alt sınırı 3 yıl hapis olduğundan uzlaşma hükümlerine tabi olmadığı” biçimindeki yasal olmayan gerekçe
ile uzlaşma kurumunun uygulama olanağına yer verilmemesi,
Sanıkların, memurun veya memuru doğrudan etkileyebilecek kişilere yönelik tehdit,
cebir ve şiddet eylemlerinin ne şekilde oluşturduğu açıklanıp tartışılmadan eylemin
765 sayılı TCY’nın 258 ( 5237 sayılı TCK.nun 265 ) maddesi kapsamında kabulüyle
yazılı şekilde uygulama yapılması,
18 yaşından küçük olan sanık hakkında hükmedilen para cezalarının ödenmemesi
halinde, hapse çevrilmeyeceği gözetilmeyerek 5275 sayılı Yasanın 106/4. maddesine
aykırı davranılması,
Yargılama giderlerinin her bir sanığın sebep olduğu tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesi gerektiği gözetilmeden, “müteselsilen” alınmasına karar verilmesi,
216 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Sanık ve ailesinin ekonomik durumunun elverişli olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, diğer koşulların oluşup oluşmadığı değerlendirmesini de içermeyen “zararın giderilmemiş olması” biçiminde yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile sanık E. U. hakkında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi, hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 5395/m.23, 24
765/m.493-1
5271/m.326-2
5275/m.106-4
5237/m.142-1-b
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik,
ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Sanık U. İ.’in önceden kasıtlı suçtan hükümlülüğünün bulunması nedeniyle, 5395 sayılı yasanın 23. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması
hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı anlaşılmakla yapılan incelemede;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan
hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimin takdirine göre, hırsızlık
suçunun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- ) Uzlaşma; uzlaşmazlığın taraflarının bu süreçte anlaştırılması ve anlaşmaları
anlamına gelir. Uyuşmazlığın tarafı devlet olup, fail ve mağdur ise sujedir. Anlaşma,
uzlaşmada bunları taraf haline getirmektedir. Sujeler ancak uzlaşmada anlaşır. Fail ve
mağdur karar sürecine katılmış olmakla, açıkladıkları irade esas alınıp uyuşmazlık çözümlenmelidir. Uzlaşma kurumu onarıcı bir adalettir. Bu bağlamda somut olayda; sanıkların eylemine uyan 5237 sayılı yasanın 142/1-b bendi kapsamında kalan hırsızlık
suçundan 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 24. maddesi uyarınca uzlaştırma girişiminde bulunulması gerektiği düşünülmeden, “765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesinde
öngörülen cezanın alt sınırı 3 yıl hapis olduğundan uzlaşma hükümlerine tabi olmadığı” biçimindeki yasal olmayan gerekçe ile uzlaşma kurumunun uygulama olanağına
yer verilmemesi,
2- ) Görevlilerin yakalamak istemeleri üzerine sanık U. İ.’in, jiletle kendi boynunu
kesmeye çalışmak ve bıçakla da sağ bacağını yaralamak suretiyle kendine zarar vermesi; diğer sanık E. U.’ın ise, suç işlemediğini belirtip karakola gitmek istemediğini
söylemesinin memurun veya memuru doğrudan etkileyebilecek kişilere yönelik tehdit,
cebir ve şiddet eylemlerinin ne şekilde oluşturduğu açıklanıp tartışılmadan eylemin
765 sayılı TCY’nın 258 ( 5237 sayılı TCK.nun 265 ) maddesi kapsamında kabulüyle
yazılı şekilde uygulama yapılması,
3- ) Kabul ve uygulamaya göre de;
a- ) 18 yaşından küçük olan sanık U. İ. hakkında hükmedilen para cezalarının öden-
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
217
memesi halinde, hapse çevrilmeyeceği gözetilmeyerek 5275 sayılı Yasanın 106/4.
maddesine aykırı davranılması,
b- ) Yargılama giderlerinin her bir sanığın sebep olduğu tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesi gerektiği gözetilmeden, “müteselsilen” alınmasına karar verilmesi suretiyle
5271 sayılı CMK’nun 326/2. maddesine aykırı hareket edilmesi,
c- ) 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23/2. fıkrasında; hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararının verilebilmesi için çocuğun daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaat gelmiş olması,
kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları itibarıyla bir cezaya hükmedilmesine gerek görülmemesi ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesi koşullarının bulunması gerektiği, ancak çocuğun ailesinin veya kendisinin
ekonomik durumunun elverişli olmaması halinde zararın giderilmesi koşulunun aranmayabileceğinin düzenlenmiş olması karşısında; diğer koşulların varlığı halinde sanık
ve ailesinin ekonomik durumunun elverişli olmaması durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için yakınanın uğradığı zararın giderilmesinin zorunlu olmadığı düşünülüp, sanık ve ailesinin ekonomik durumunun elverişli
olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, diğer
koşulların oluşup oluşmadığı değerlendirmesini de içermeyen “zararın giderilmemiş
olması” biçiminde yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile sanık E. U. hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar E. U. ve U. İ. savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle
isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 19.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
765/m.493-1 TÜRK CEZA KANUNU (Mülga)
1 - Hırsızlığı işlemek veya çalınmış malı başka yere kaldırmak için duvar, kapı, pencere, demir parmaklık, kasa ve sandık gibi şahısları veya malları muhafaza için sağlam maddelerle ve muhkem surette
yapılmış şeyleri yıkmak, devirmek, kırmak, delmek veya mahvetmek veyahut suni vasıtalarla veya şahsi
çeviklik sayesinde bertaraf edilebilen maniaları kaldırarak veya aşarak hane ve sair yerlere girmek suretiyle işlenirse;
5395/m.23
ÇOCUK KORUMA KANUNU
(Değişik madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.40.md)
Çocuğa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda, Ceza Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Ancak, bu
kişiler açısından denetim süresi üç yıldır.
218 LEGES Hukuk Dergisi
5395/m.24
OCAK 2012
ÇOCUK KORUMA KANUNU
(1) Ceza Muhakemesi Kanununun uzlaşmaya ilişkin hükümleri suça sürüklenen çocuklar bakımından
da uygulanır
5237/m.142-1-b
TÜRK CEZA KANUNU
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri
içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
5275/m.106-4CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN
(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5351 S.K./7.mad; Değişik fıkra: 01/03/2008 - 5739 S.K./5. md.) Çocuklar hakkında hükmedilen adlî para cezasının ödenmemesi hâlinde, bu ceza hapse çevrilemez. Bu takdirde
onbirinci fıkra hükmü uygulanır.
5271/m.326-2CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(2) İştirak halinde işlenmiş bir suç nedeniyle mahkûm edilmiş olanlara, sebebiyet verdikleri yargılama
giderleri ayrı ayrı yükletilir.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
Tarih: 02.02.2011
Esas: 2010/20342
Karar: 2011/938
♦♦ SANIĞIN KUŞKUDAN YARARLANACAĞI İLKESİ
♦♦ YÜZLEŞTİRME
ÖZET: Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle
Özel Dairece;
Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan kuşkudan sanık yararlanır
kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya
yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. O halde ceza yargılamasında
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
219
mahkûmiyet, büyük veya küçük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır.
Somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdurların aşamalardaki anlatımları özünde benzer olsa da önemli ayrıntılarda tutarlı olmadığı, dinlenen tanık beyanlarına göre ise, sanıkların olay bölgesinde devriye nöbeti tuttuklarının belirlendiği, bu durumda mağdurların ilk olayın gerçekleşmesinden 3-4 saat sonra tekrar geri geldiklerinde sanıkların nöbeti
devrettiklerinden karşılaşmalarının olanaklı bulunmaması, mağdurlar aşamalarda
elbiselerinin soyulup üstlerindeki tüm para ve değerli eşyaların zorla alındığını
belirtmelerine karşın, Bulgaristan polis görevlilerince iki devlet arasındaki protokol uyarınca Türk Polis görevlilerine teslim edildiklerinde üzerlerinde yapılan
aramada özellikle mağdur D. B.’ın üzerinde 800 dolar, mağdur Mehmet Biryar’ın
üzerinde de bir miktar para ile Seiko marka saatin ele geçirilmesi, soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin hiçbir aşamasında mağdurlarla sanıkların yüzleştirme ve
teşhis işleminin yaptırılmaması, maddi gerçek ve somut kanıtlarla desteklenmeyen
varsayımlarla hükümlülük kararı verilemeyeceği, sanıkların atılı suçu işledikleri
yönünde her türlü kuşkudan uzak, hukuken geçerli somut ve inandırıcı kanıtların
bulunmadığı gözetilmeden, yerinde ve yeterli olmayan gerekçelerle hükümlülüklerine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.
İlgili Kanun : 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm sanık ve savunmanları tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine
göre tayin edilen günde yapılan duruşma sonunda dosya okunarak gereği görüşülüp
düşünüldü:
KARAR : Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve duruşmalı inceleme sırasında ileri sürülen savunma doğrultusunda yapılan incelemede;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.04.2006 günlü, 2006/3-35/97 sayılı ve benzer
kararlarında ayrıntıları açıklandığı üzere, ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden
biri olan “in dubio pro reo” kuşkudan sanık yararlanır kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat
edilmesine bağlıdır. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından taşıdığı önemden dolayı gözönünde tutulması gereken herhangi bir meselede baş
gösteren kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama
alanı bulunan bu kural, bir suçun işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme
biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanabilecektir.
Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak
hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata
dayanmalıdır. Bu ispat teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak ver-
220 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
memelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. O halde ceza
yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak bir
kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu budur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdurların aşamalardaki anlatımları özünde benzer olsa da önemli ayrıntılarda
tutarlı olmadığı, mağdurların anlatımlarına göre ilk yağma eyleminin 02.04.2002 günü
saat 23.00 sıraları olduğu, sınırı geçemeyip olay yeri civarına dönüp kendilerine yönelik ilk eylemi gerçekleştiren kişilerle yeniden karşılaştıkları gün ve saatin 03.04.2002,
02.30 sıraları olduğu, dosyada bulunan nöbet çizelgeleri ile dinlenen tanık beyanlarına
göre ise, sanıkların 02.04.2002 günü saat 21.00-24.00 saatleri arasında olay bölgesinde
devriye nöbeti tuttuklarının belirlendiği, bu durumda mağdurların ilk olayın gerçekleşmesinden 3-4 saat sonra tekrar geri geldiklerinde sanıkların nöbeti devrettiklerinden
karşılaşmalarının olanaklı bulunmaması, mağdurlar aşamalarda elbiselerinin soyulup
üstlerindeki tüm para ve değerli eşyaların zorla alındığını belirtmelerine karşın, Bulgaristan polis görevlilerince iki devlet arasındaki protokol uyarınca 05.04.2002 günü
Türk Polis görevlilerine teslim edildiklerinde üzerlerinde yapılan aramada özellikle
mağdur D. B.’ın üzerinde 800 dolar, mağdur Mehmet Biryar’ın üzerinde de bir miktar
para ile Seiko marka saatin ele geçirilmesi, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin hiçbir aşamasında mağdurlarla sanıkların yüzleştirme ve teşhis işleminin yaptırılmaması
ve olayın geçtiği yer ve saat ile mağdurların aşamalardaki “olay yerinin karanlık olması nedeniyle teşhis yapamayabileceklerine” ilişkin beyanları ve aradan geçen süre de
dikkate alındığında bu aşamadan sonra sağlıklı bir teşhis yaptırılmasının olanaklı bulunmaması, maddi gerçek ve somut kanıtlarla desteklenmeyen varsayımlarla hükümlülük kararı verilemeyeceği, sanıkların atılı suçu işledikleri yönünde her türlü kuşkudan
uzak, hukuken geçerli somut ve inandırıcı kanıtların bulunmadığı gözetilmeden, yerinde ve yeterli olmayan gerekçelerle hükümlülüklerine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, Yerel Cumhuriyet Savcısı ile sanık ve savunmanlarının temyiz dilekçelerinde ve adı geçen sanık savunmanının duruşmada ileri sürdüğü
tüm itiraz ve savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, duruşmalı temyiz
incelemesi yapılan hükmün açıklanan nedenle istem gibi BOZULMASINA, bozma
nedenine göre sanığın tahliyesine başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü değilse telle salıverilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına ilişkin oybirliğiyle verilen karar 02.02.2011 gününde Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Erdal
Noyan’ın katıldığı oturumda, sanık savunmanının yüzüne karşı açıkça ve yöntemince
okunup anlatıldı.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
221
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
Tarih: 05.04.2011
Esas: 2010/14557
Karar: 2011/2772
♦♦ ÇOCUK DÜŞÜRME SUÇU
♦♦ KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR
ÖZET: Çocuk düşürme suçundan şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen kovuşturmaya yer olmadığına dair
karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca
verilen kararın temyizi istenmekle
Özel Dairece;
Oluş ve dosya içeriğinden, şüpheli hakkında çocuk düşürme suçundan kamu davasını açmayı gerektirir her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediğinden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmakla beraber, müşteki ile evli olan şüphelinin 28 haftalık hamile olduğu, müşteki ile
tartışması üzerine evi terk eden şüphelinin sağlık kontrollerine gitmemesi üzerine
hamilelik takibini yapan Aile Sağlık Merkezi ebesi ile yaptığı telefon görüşmesinde
evde düşük yaptığını söylediği, müştekinin C. Savcılığına yaptığı şikayet üzerine
Isparta Devlet Hastanesinde düşük yaptığı ve çocuğu aldıkları şeklinde çelişkili
beyanlarda bulunması üzerine yapılan araştırmada ilgili hastaneye herhangi bir
müracaatının bulunmadığı anlaşılmakla bu büyüklükte bir gebeliğin düşükle sonlanıp sonlanamayacağı, erken doğum halinde bebeğin canlı veya ölü olup olmadığı
ve delillerin takdir ve münakaşasının mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği gözetilerek itirazın kabulü ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın
kaldırılarak kamu davasının açılmasına karar verilmesi gerekirken red kararı verilmesi, yasaya aykırı görülerek Mahkeme kararı bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
5271/m.309
DAVA : Çocuk düşürme suçundan şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi
sonucunda Gelendost Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23.03.2010 tarihli ve
2009/405 soruşturma, 2010/62 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı
yapılan itirazın reddine ilişkin mercii ( AKŞEHİR ) Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca verilen 20.05.2010 tarihli ve 2010/490 değişik sayılı kararını kapsayan dosyası
ile ilgili olarak;
222 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Dosya kapsamına göre, şüpheli hakkında çocuğunu isteyerek düşürdüğüne dair
her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden kovuşturmaya
yer olmadığına karar verilmiş ise de, şüpheli ile müştekinin evli oldukları, şüphelinin
18.3.2009 tarihinde hamile olduğunun anlaşıldığı ve en son olarak 17.07.2009 tarihinde B... Aile Sağlık Merkezinde yapılan kontrolünde gebeliğin 28. haftasında olduğunun
belirlendikten sonra 2009 Ağustos ayından itibaren eş1erin ayrı yaşamaya başladığı,
müştekinin doğacak çocuğunun hayatından endişe etmesi üzerine yapılan soruşturma
neticesinde fazla kilolu olması sebebiyle evde veya yolda düşük yaptığı yönündeki şüpheli savunmasının tıbben geçerli olamayacağı, 28. haftadan sonra meydana gelen düşük
vakasının erken doğum olarak gerçekleşebileceği ve doğan ceninin de erken doğan bebek olarak canlı yada ölü olup olmadığının adli makamlarca değerlendirmesi gerektiği
cihetle, çocuk düşürme suçu ile ilgili delillerin kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu gibi bu delillerin mahkemesince takdir ve değerlendirilmesi gerektiği
gözetilmeksizin, itirazın kabulü ile kamu davasının açılmasına karar verilmesi yerine,
yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun
309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Genel Müdürlüğünün 18.10.2010 gün ve 64105 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay C.Başsavcılığının 09.11.2010 gün ve KYB/2010-270481 sayılı
ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Oluş ve dosya içeriğinden, şüpheli hakkında çocuk düşürme suçundan
kamu davasını açmayı gerektirir her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıt elde
edilemediğinden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmakla beraber, müşteki ile evli olan şüphelinin 17.07.2009 tarihinde 28 haftalık hamile
olduğu, müşteki ile tartışması üzerine evi terk eden şüphelinin sağlık kontrollerine
gitmemesi üzerine hamilelik takibini yapan B... Aile Sağlık Merkezi ebesi ile yaptığı
telefon görüşmesinde 19.09.2009 tarihinde evde düşük yaptığını söylediği, müştekinin
C. Savcılığına yaptığı şikayet üzerine Isparta Devlet Hastanesinde düşük yaptığı ve
çocuğu aldıkları şeklinde çelişkili beyanlarda bulunması üzerine yapılan araştırmada
ilgili hastaneye herhangi bir müracaatının bulunmadığı anlaşılmakla bu büyüklükte bir
gebeliğin düşükle sonlanıp sonlanamayacağı, erken doğum halinde bebeğin canlı veya
ölü olup olmadığı ve delillerin takdir ve münakaşasının mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği gözetilerek itirazın kabulü ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığına
ilişkin kararın kaldırılarak kamu davasının açılmasına karar verilmesi gerekirken red
kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay C.Başsavcılığının ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden Akşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 20.05.2010 gün ve 2010/490 değişik iş sayılı
kararının ( BOZULMASINA ), müteakkip işlemlerin mahallinde yapılmasına, evrakın Yüksek Adalet Bakanlığına gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine,
05.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
223
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5271/m.309 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
Madde 309 - (1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar
veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına
bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223 üncü Maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren
hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma
veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan
cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve
yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın
verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu Madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
YARGITAY
10. CEZA DAİRESİ
Tarih: 08.07.2011
Esas: 2011/13888
Karar: 2011/15137
♦♦ KARŞILIKSIZ ÇEK DÜZENLEME SUÇU
♦♦ KANUNİ SÜRESİNDEN ÖNCE İBRAZ EDİLEN ÇEKLERDEN ÖTÜRÜ
KARŞILIKSIZ ÇEK DÜZENLEME SUÇUNUN OLUŞMAYACAĞI
ÖZET: Karşılıksız çek keşide etme suçundan sanık hakkında, Asliye Ceza
Mahkemesi’nce 3167 sayılı Kanun’un 16/1-3. maddesi uyarınca verilen mahkûmiyet
hükmünün kesinleştiği, infaz aşamasında hükümlünün lehe hükümler uygulanarak
224 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
eski hükmün iptali ile infazın durdurulması yönündeki talebi üzerine, aynı Mahkeme tarafından “Sanık hakkında hükmün yasa ve usule uygun şekilde kesinleştiği
ve ardından ek karar ile taahhütname verilmediğinden infazın durdurulmasına yer
olmadığına dair karar verilmiştir. Sanığın infazın durdurulması içerikli talebinin
reddine” dair verilen karara itirazı üzerine, Ağır Ceza Mahkemesi’nce itirazın reddine” karar verilmiştir.
Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının kanun yararına bozulası istenmiştir.
Özel Dairece;
Yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı ‘Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’ yürürlükten kaldırılarak, dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiştir.
5941 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinde ise “31.12.2011 tarihine kadar, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı
geçersizdir.” denilmiştir.
Bu hükümlere göre; çek, üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ibraz edilmiş ise,
ibraz geçersizdir. Somut olayda, suç konusu çeklerin, bu tarihlerden önce bankaya
ibraz edildiği, üzerlerinde yazılı keşide tarihinden sonra ve yasal süre içinde yeniden ibraz edilmediği ve bu nedenle 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen
“çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme” suçunun yasal unsurunun oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Asliye Ceza Mahkemesi’nce taahhütname verilmediği gerekçesiyle “infazın durdurulması talebinin reddine” karar verildiği gözetilmeden, Tarsus Ağır Ceza
Mahkemesi’nce hükümlü tarafından yapılan “itirazın kabulü” yerine “itirazın reddine” karar verilmesi yasaya aykırı olup, kanun yararına bozma talebinde ileri
sürülen düşünce yerinde görülerek
Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararının, İNFAZININ DURDURULMASINA, hükümlü bu suç nedeniyle cezaevine alınmış ise SALIVERİLMESİNE karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde: 5941/m.5, 3-8
DAVA : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, karşılıksız çek keşide etme suçundan hükümlü İ. Y. hakkındaki kesinleşmiş hükmün infazı aşamasında TARSUS Ağır
Ceza Mahkemesi’nce verilen itirazın reddine ilişkin 28.03.2011 tarihli ve 2011/961
değişik iş sayılı kararının kanun yararına bozulması isteğini içeren 07.07.2011 tarihli
yazısı ile ekindeki dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
KARAR : Karşılıksız çek keşide etme suçundan sanık İ. Y. hakkında,Tarsus 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nce 25.11.2009 tarihinde 2009/19 esas ve 2009/546 karar sayı ile
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
225
3167 sayılı Kanun’un 16/1-3. maddesi uyarınca verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği, infaz aşamasında hükümlünün lehe hükümler uygulanarak eski hükmün iptali ile
infazın durdurulması yönündeki talebi üzerine, aynı Mahkeme tarafından 10.03.2011
tarihinde “Sanık hakkında 25/11/2009 tarih 2009/546 karar sayılı hükmün yasa ve usule uygun şekilde kesinleştiği ve ardından 12/02/2010 tarihli ek karar ile taahhütname
verilmediğinden infazın durdurulmasına yer olmadığına dair karar verilerek usulünce
kesinleştiği anlaşılmakla sanık İ. Y.’in infazın durdurulması içerikli talebinin reddine”
karar verildiği, hükümlünün bu karara itirazı üzerine Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi’nce
28.03.2011 tarihinde 2011/961 değişik iş sayı ile “Tarsus 4. Asliye Ceza Mahkemesinin
10.03.2011 tarih ve 2009/19 E., 2009/546 K. sayılı ek kararına sanık İ. Y. tarafından
yapılan itirazın reddine” karar verildiği anlaşılmıştır.
Kanun yararına bozma talebinde, ( ... Hükümlünün keşide ettiği 15/12/2009,
15/11/2009, 15/10/2009, 15/09/2009, 15/08/2009, 15/07/2009, 15/06/2009, 15/05/2009,
15/04/2009, 15/03/2009, 15/02/2009, 15/01/2009, 15/12/2008 keşide tarihli suça konu
çeklerin 19/11/2008 tarihinde ibraz edilmesi ve hükümden sonra 20/12/2009 tarihli
Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren ve 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’u yürürlükten
kaldıran 5942 sayılı Çek Kanunu’nun 5/1, Geçici 1/5. maddesi ile 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri uyarınca, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresinden önce ibrazı nedeniyle atılı suçtan 5941 sayılı Kanun
uyarınca sanığın beraatine ve infazın durdurulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde uyarlama yapılmasına yer olmadığına ve infazın devamına ilişkin kararlara
yönelik yapılan itirazın Tarsus Ağır Ceza Mahkemesince kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir... ) denilerek,
Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28.03.2011 tarihli kararının bozulması istenmiştir.
20.12.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı ‘Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’ yürürlükten kaldırılarak, dava konusu suçun unsurları
ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiştir.
5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinde “çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçu” düzenlenmiş ve bu suçun oluşması için, çekin “üzerinde
yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibraz edilmesi” bir
unsur olarak öngörülmüştür.
Aynı Kanunun 3. maddesinin 8. fıkrasında, ‘Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının Türk Ticaret Kanununun 707 nci maddesi
uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması halinde, bu çekle ilgili olarak hukuki takip yapılamaz. İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukuki takip yapılabilmesi
için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde bankaya ibraz
edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır.’ hükmü yer almaktadır.
5941 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinde ise “31.12.2011 tarihine kadar, üzerinde
yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçer-
226 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
sizdir.” denilmiştir.
Bu hükümlere göre; çek, üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ibraz edilmiş ise,
ibraz geçersizdir. Üzerinde yazılı keşide tarihine göre yasal ibraz süresi içinde yeniden ibraz edilmemiş ve ibraz süresi de geçmiş olan çekler yönünden 5941 sayılı Çek
Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenen suçun unsuru oluşmaz.
Somut olayda, 15.12.2008, 15.01.2009, 15.02.2009, 15.03.2009, 15.04.2009,
15.05.2009, 15.06.2009, 15.07.2009, 15.08.2009, 15.09.2009, 15.10.2009, 15.11.2009,
15.12.2009 keşide tarihli suç konusu çeklerin, bu tarihlerden önce 19.11.2008 tarihinde
bankaya ibraz edildiği, üzerlerinde yazılı keşide tarihinden sonra ve yasal süre içinde
yeniden ibraz edilmediği ve bu nedenle 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen “çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme” suçunun
yasal unsurunun oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Hükümlünün 07.03.2011 tarihli dilekçesinin, sonradan yürürlüğe giren 5941 sayılı
Çek Kanunu gereğince uyarlama talebi niteliğinde olduğu ve buna rağmen Tarsus 4.
Asliye Ceza Mahkemesi’nce taahhütname verilmediği gerekçesiyle “infazın durdurulması talebinin reddine” karar verildiği gözetilmeden, Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi’nce
hükümlü tarafından yapılan “itirazın kabulü” yerine “itirazın reddine” karar verilmesi
yasaya aykırı olup, kanun yararına bozma talebinde ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden;
SONUÇ : Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28.03.2011 tarihli ve 2011/961 değişik
iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince BOZULMASINA, aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca gerekli işlemlerin yapılması için, dosyanın adı geçen Mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, Tarsus 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin
25.11.2009 tarihli 2009/19 esas ve 2009/546 karar sayılı hükmünün İNFAZININ DURDURULMASINA, hükümlü bu suç nedeniyle cezaevine alınmış ise SALIVERİLMESİNE, başka suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde serbest bırakılmasının
sağlanması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına, 08.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5941/m.5
ÇEK KANUNU
MADDE 5- (1) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında,
çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine,
her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adlî
para cezası, çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve
çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının
devamına hükmeder. Bu davalar, çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka
şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görülür.
(2) Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
227
kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin malî işlerini
yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını
oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür.
(3) Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil
olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezaî sorumluluk çek hesabı sahibine aittir.
(4) Karşılıksız çek düzenleyen, adına karşılıksız çek düzenlenen ve ileri düzenleme tarihli çek üzerinde
yazılı tarihe göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmayan
gerçek ve tüzel kişi hakkında, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde resen mahkeme tarafından, karşılıksız çıkan her bir çekle ilgili olarak,
çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilir.
(5) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı ile ilgili olarak, herhangi bir adres değişikliği
bildiriminde bulunulmadığı sürece ilgilinin çek hesabı açtırırken bildirdiği adrese 11/2/1959 tarihli ve
7201 sayılı Tebligat Kanununun 35 inci maddesine göre derhal tebligat çıkarılır. Adresin bankaya yanlış
bildirilmesi veya fiilen terkedilmiş olması hâlinde de, tebligat yapılmış sayılır.
(6) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi, elindeki bütün çek
yapraklarını ait olduğu bankalara iade etmekle yükümlüdür. Bu kişi adına yeni bir çek hesabı açılamaz.
(7) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi, kararın kendisine
tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün içinde, düzenlemiş bulunduğu ve henüz karşılığı tahsil edilmemiş
olan çekleri, düzenleme tarihlerini, miktarlarını ve varsa lehtarlarını da göstermek suretiyle, muhatap
bankaya liste hâlinde vermekle yükümlüdür.
(8) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına ilişkin bilgiler, güvenli elektronik imza ile
imzalandıktan sonra, Adalet Bakanlığı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına elektronik ortamda bildirilir. Bu bildirimler ile bankalara yapılacak duyurulara
ilişkin esas ve usuller, Adalet Bakanlığının uygun görüşü alınarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
tarafından belirlenir.
(9) Karşılıksız kalan bir çekle ilgili olarak yapılan soruşturma veya kovuşturma neticesinde;
a) Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına,
b) Mahkeme tarafından, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın düşmesi veya davanın reddine,
karar verilmesi hâlinde, aynı kararda, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına da
karar verilir. Bu karar, kesinleşmesi hâlinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına sekizinci fıkradaki
usullere göre bildirilir ve ilân olunur.
(10) Koruma tedbiri olarak verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına yapılan itirazın
kabulü hâlinde, bu kararla ilgili olarak da sekizinci fıkradaki bildirim ve yayımlanma usulü izlenir.
(11) Birinci fıkrada tanımlanan suç nedeniyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına, ön ödemeye ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 297 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki tebliğnamenin tebliğine ilişkin hükümler uygulanmaz.
5941/m.3-8 ÇEK KANUNU
Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının Türk Ticaret Kanununun 707 nci maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak
hukukî takip yapılamaz. İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip yapılabilmesi için, çekin
üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır
işlemine tabi tutulması şarttır.
228 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
Tarih: 06.05.2011
Esas: 2011/2692
Karar: 2011/2398
♦♦ TÜRK VATANDAŞININ YABANCI ÜLKEDE SUÇ İŞLEMESİ
HALİNDE, YABANCI ÜLKEDE HAKKINDA HÜKÜM VERİLMEMİŞ
OLMASI VE TÜRKİYE’DE KOVUŞTURULABİLİRLİĞİN
BULUNMASI KOŞULUNUN VARLIĞI DURUMUNDA TÜRKİYE’DE
YARGILANABİLECEĞİ
ÖZET: Yurt dışında suç işlediği anlaşılan sanık hakkında verilmiş bulunan Yerel
Mahkeme kararının temyizen incelenmesi sonucu
Özel Dairece;
5237 sayılı TCK’nun 11. maddesi uyarınca, bir Türk vatandaşı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan
hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve
Türkiye’de kovuşturulabilirliğin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılabilir. Belirtilen koşullar kovuşturma şartı niteliğindedir.
Somut olayda; sanığın sahte imzalarla oluşturulmuş genel kurul kararlarını kullanarak katılanlara ait Turquoise şirketine kayıtlı Fransa’da bulunan taşınmazı satıp
bedelini aldığı iddia ve kabul olunup, taraflarca sunulan Aıx-En Provence İstinaf
Mahkemesi’nin kararına göre, sanığın suça konu sahte belgeleri Fransa’da kullanarak taşınmaz satışını gerçekleştirdiği ve satış bedelini yine aynı yerde bulunan
Credit Agricole şubesindeki şirket hesabına, sonrasında ise bu hesabın kapatılıp
bakiyenin Credit Lyonnais’deki 1353V nolu şahsi hesabına aktarılıp buradan peyder pey Finansbank Levent şubesindeki şahsi hesaba aktarıldığı kabul edilerek
Fransız Mahkemeleri’nin yetkili olduğuna karar verdiğinin anlaşılması karşısında;
iddianame kapsamına göre, yüklenen suçların tümünün yurt dışında işlendiği, aynı
eylem nedeniyle sanık hakkında yabancı ülkede kesinleşmiş bir hüküm verilip verilmediği Fransız adli mercileri nezdinde araştırılıp sonucuna göre sanığın hukuki
durumunun takdir ve tayini yerine, olumsuz kovuşturma şartının açıklığa kavuşturulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, yasaya aykırı görüldüğünden kararın bu nedenlerle BOZULMASINA karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5237/m.11, 13
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
229
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 5237 sayılı TCK’nun 11. maddesi uyarınca, bir Türk vatandaşı, 13 üncü
maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de
bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve
Türkiye’de kovuşturulabilirliğin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılabilir. Belirtilen koşullar kovuşturma şartı niteliğindedir. Bunun için failin Türk
olması, Türkiye’de bulunması ve bu eylem nedeniyle yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması gerekir. Yurtdışında işlediği suçtan dolayı Türk vatandaşı hakkında yabancı
ülkede mahkumiyet veya beraat kararı verilmiş ve kesinleşmiş olması halinde artık
Türkiye’de yeniden yargılama yapılamayacaktır.
Açıklamalar ışığında; sanığın sahte imzalarla oluşturulmuş genel kurul kararlarını kullanarak katılanlara ait Turquoise şirketine kayıtlı Fransa’da bulunan taşınmazı
satıp bedelini aldığı iddia ve kabul olunup, taraflarca sunulan Aıx-En Provence İstinaf Mahkemesi’nin 09.11.2006 tarihli kararına göre, sanığın suça konu sahte belgeleri
Fransa’da kullanarak taşınmaz satışını gerçekleştirdiği ve satış bedelini yine aynı yerde
bulunan Credit Agricole şubesindeki şirket hesabına sonrasında ise 19.12.2002 tarihinde bu hesabın kapatılıp bakiyenin Credit Lyonnais’deki 1353V nolu şahsi hesabına
aktarılıp buradan 20.12.2002 ve 28.03.2003 tarihleri arasında peyder pey Finansbank
Levent şubesindeki şahsi hesaba aktarıldığı kabul edilerek Fransız Mahkemeleri’nin
yetkili olduğuna karar verdiğinin anlaşılması karşısında; iddianame kapsamına göre
suça konu olup, sahte olduğu iddia olunan genel kurul kararları kullanılarak gerçekleştirilen Gresse noterliğince düzenlenmiş taşınmaz devrine ilişkin sahteliği ispat olununcaya kadar geçerli resmi belge niteliğinde olan belgelerin yurtdışında düzenlenip,
kullanılması ve paranın yurt dışındaki şahsi hesaba aktarılmasıyla menfaat temin edilerek neticenin gerçekleştiği cihetle, yüklenen suçların tümünün yurt dışında işlendiği,
aynı eylem nedeniyle sanık hakkında yabancı ülkede kesinleşmiş bir hüküm verilip
verilmediği Fransız adli mercileri nezdinde araştırılıp sonucuna göre sanığın hukuki
durumunun takdir ve tayini yerine, olumsuz kovuşturma şartının açıklığa kavuşturulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, katılanlar vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebepten dolayı 5320
Sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK. nun
321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.11
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir Türk vatandaşı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir
yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye’de bulun-
230 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
duğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve Türkiye’de kovuşturulabilirliğin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılır.
(2) Suç, aşağı sınırı bir yıldan az hapis cezasını gerektirdiğinde yargılama yapılması zarar görenin
veya yabancı hükûmetin şikâyetine bağlıdır. Bu durumda şikâyet, vatandaşın Türkiye’ye girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde yapılmalıdır.
5237/m.11
TÜRK CEZA KANUNU
(1) Aşağıdaki suçların, vatandaş veya yabancı tarafından, yabancı ülkede işlenmesi hâlinde, Türk
kanunları uygulanır:
a) İkinci Kitap, Birinci Kısım altında yer alan suçlar.
b) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci
Bölümlerde yer alan suçlar.
c) İşkence (madde 94, 95).
d) Çevrenin kasten kirletilmesi (madde 181).
e) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190).
f) Parada sahtecilik (madde 197), para ve kıymetli damgaları imale yarayan araçların üretimi ve
ticareti (madde 200), mühürde sahtecilik (madde 202).
g) Fuhuş (madde 227).
h) (Mülga bent: 26/06/2009-5918 S.K./1.mad)
i) Deniz, demiryolu veya havayolu ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması (madde 223, fıkra
2, 3) ya da bu araçlara karşı işlenen zarar verme (madde 152) suçları.
(2) (Ek fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./3.mad) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan
dolayı Türkiye’de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır.
(3) Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya
beraat kararı verilmiş olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye’de yargılama yapılır.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
Tarih: 18.04.2011
Esas: 2011/1938
Karar: 2011/2069
♦♦ EKSİK İNCELEMEYE DAYALI HÜKÜM
♦♦ İDDİANAMEDE GÖSTERİLMEYEN MADDELERİN
UYGULANMASININ SANIĞIN SAVUNMA HAKKINI
KISITLAYACAĞI
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
231
ÖZET: Konu; temin edilen çeklerin sahte düzenlenip kullanıldığı iddiasıyla açılan
davada sanıkların mahkûmiyetine karar verilmiştir.
Özel Dairece;
Sahte İsmail A. kimliği ile “... Tekstil San. ve Tic. Ltd.Şti. nin” hisseleri devralınıp,
bankada bu şirket adına çek hesabı açtırılarak, temin edilen çeklerin sahte olarak
düzenlenip kullanıldığı iddiasından ibaret olayda, toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesinden sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturmayla hüküm kurulması,
Sanıklara ek savunma hakkı tanınmadan, iddianamede gösterilmeyen 765 Sayılı
TCK.nun 342/2 maddesinin, 5237 Sayılı TCK. daki karşılığı olan 204/1-3 maddesinin uygulanması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması yasaya aykırı görülüp
hükmün BOZULMASINA karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
1-3
5320/m.8-1
1412/m.318
765/m.342-2
5237/m.204-
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Hükmolunan cezanın süresine göre koşulları oluşmadığından, sanıklar Serhat K. ve
Sabri K. müdafiinin süresinden sonra yaptığı incelemenin duruşmalı olarak yapılması
isteminin, 5320 Sayılı Yasanın 8/1 maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUY.nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede gereği
görüşüldü:
KARAR : Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının
reddine,
Ancak;
1- )Sahte İsmail A. kimliği ile “... Tekstil San. ve Tic. Ltd.Şti. nin” hisseleri devralınıp, bankada bu şirket adına çek hesabı açtırılarak, temin edilen çeklerin sahte olarak
düzenlenip kullanıldığı iddiasından ibaret olayda, sanıklar Serhat ve Sabri K. savunmalarında, “...kendilerine ait “... İnş. Teks. Gıda Hediyelik Eşya İth.İhr.San.Tic.Ltd.Şti.
deki” hisselerini gazetede verdikleri ilan üzerine başvuruda bulunan H. A. A. ve M. K.
isimli şahıslara devredip şirketle ilişkilerini kestiklerini, çeklerle bir ilgilerinin olmadığını, müştekileri tanımadıklarını...” belirttikleri, sanık H. A. A.’ın ise savunmasında,
diğer sanıklar Sabri ve Serhat K. ile müştekileri tanımadığını belirtmesine rağmen,
suça konu çeklerde birinci ciranta olarak görünen ... İnş. Teks. Gıda Hediyelik Eşya
İth.İhr.San.Tic.Ltd.Şti. kaşesi altındaki imzanın kendisine ait olduğunun tespit edilmesi
karşısında; sanıklar Serhat ve Sabri K. kardeşlerin... Tekstil San. ve Tic. Ltd.Şti. deki
hisselerini devrettikten sonra da şirketle ve şirketin yeni ortakları ile ilişkilerinin devam edip etmediğinin tespiti amacıyla , gerek... Tekstil San. Tic.Ltd.Şti. den, gerekse
232 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
... İnş. Teks. Gıda Hediyelik Eşya İth.İhr.San.Tic.Ltd.Şti. den hisse devralarak her iki
şirkette de ortak görünen ve bu nedenle tüm sanıklarla muhatap olduğu anlaşılan M.
K.’in tanık olarak beyanın alınması, her iki şirketin de faaliyet konusunun ne olduğu,
sanıklar Sabri ve Serhat K. ile sanık H. A. A.’ın birlikte ticari iş yapıp yapmadıkları,
müşteki İbrahim B.’tan yapılan alışverişten haberinin olup olmadığının.... Tekstil San.
ve Tic. Ltd.Şti. nin hisselerini birlikte devraldığı ve sahte İsmail A. ismini kullanan
şahsın kim olduğu, şirketin faaliyetlerinin devamı sırasında, yönetim kurulu toplantısı
gibi işler için de olsa bu şahısla muhatap olup olmadığı, sahte İsmail A. ismini kullanan
kişiyi sanıkların yanında görüp görmediği hususları sorulup, dosyada bulunan sanıklara ait fotoğrafların kendisine teşhis ettirilmesi, ( özellikle hangi fotoğrafın sanık H.
A. A.’a ait olduğu söylenmeden, tüm sanıkların fotoğrafları gösterilerek, ortağı olan
H. A.’nin hangisi olduğunun teşhis ettirilmesi ) İzmir 25.Noterliğinde düzenlenen 06
Mayıs 1999 tarihli hisse devir sözleşmeleri ekinde bulunan İsmail A.’e ait nüfus cüzdanı fotoğrafındaki şahsın gerçek kimliğini sonradan öğrenip öğrenmediği hususlarının
sorulmasından sonra toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesinden sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturmayla yazılı
şekilde hüküm kurulması,
2- )Sanıklara ek savunma hakkı tanınmadan, iddianamede gösterilmeyen 765 Sayılı
TCK.nun 342/2 maddesinin, 5237 Sayılı TCK. daki karşılığı olan 204/1-3 maddesinin
uygulanması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde
görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1 maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUY.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5320/m.8-1 CEZA MUH.KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ
HK. KANUN
Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş
olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin
dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır.
1412/m.318 CEZA USULÜ YASASI (Mülga)
Ağır cezaya mütaallik hükümlerde Temyiz Mahkemesi tetkikatını maznunun temyiz istidasındaki talebi
üzerine veya dilerse resen duruşma icrası suretiyle yapar. Duruşma gününden maznuna veya talebi üzerine müdafiine haber verilir. Maznun duruşmada hazır olabileceği gibi kendisini vekaletnameyi haiz bir
müdafi ile de temsil ettirebilir.
Maznun mevkuf ise bizzat ispatı vücut etmek talebinde bulunamaz.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Yargıtay)
233
765/m.342-2 TÜRK CEZA KANUNU (Mülga)
Eğer vesika kanunen sahteliği isbat olunmadıkça muteber olan resmi evrak kabilinden ise dört seneden on seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur.
5237/m.204-1-3
TÜRK CEZA KANUNU
Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde
değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde
olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI
DANIŞTAY
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
237
DANIŞTAY
1. DAİRE
Tarih: 09.02.2011
Esas: 2011/98
Karar: 2011/252
♦♦ MEN-İ MUHAKEME VE LÜZUM-U MUHAKEME
♦♦ DEKANIN LUZUM-U MUHAKEMESİ
♦♦ GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA
ÖZET: Araştırma görevlisinin işlediği iddia edilen suçlardan dolayı soruşturma
komisyonunun önerdiği cezalar arasında kamu görevinden çıkarma cezası gibi ağır
cezaların bulunduğu, önerilen cezaların ağırlığı karşısında disiplin amiri sıfatıyla Dekanın soruşturma dosyasının eksik olduğu veya önerilen cezaların konusunu
oluşturan fiillerin zamanaşımına uğradığı şeklinde ileri sürdüğü savunmaların geçerli olamayacağı, Dekanın disiplin amiri sıfatıyla soruşturmayı tekrar başlatma
yetkisine sahip olduğu, ancak bu yetkisini kullanmayıp soruşturma dosyasını da
yetkili disiplin kuruluna göndermediği, ayrıca zamanaşımı konusunu değerlendirme yetkisi disiplin cezası vermeye yetkili olan kurullara ait olup Dekanın böyle
bir yetkisinin bulunmadığı, şüpheli Dekanın disiplin amiri sıfatıyla üzerine düşen
görevi yerine getirmeyip soruşturma dosyasını disiplin cezası vermeye yetkili kurula göndermediğinin açık olduğu, araştırma görevlisinin görev süresinin uzatılıp
uzatılmaması konusunda karar vermek üzere toplanan Fakülte Yönetim Kurulu toplantısında yapılan oylamada şüpheli Dekanın çekimser oy kullandığı anlaşılmıştır.
Özel Dairece;
Açıklanan nedenlerle mevcut delillerin, atılı suçtan dolayı şüpheli hakkında kamu
davası açılması gerektiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu anlaşıldığından,
Üniversite Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili Kurulunun men-i muhakeme kararının
bozulmasına, şüphelinin lüzum-u muhakemesine, eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 257’nci maddesi gereğince yargılanmasına karar verilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
2547/m.53
5237/m.257
DAVA : ... Üniversitesi Rektörlüğünün 13.1.2011 tarih ve 26 sayılı yazısı ve eki
soruşturma dosyası ile yukarıda belirtilen Kurul kararı ve bu karara şikayetçi tarafından
yapılan itiraz Tetkik Hakimi Bihter Aydın’ın açıklamaları dinlenildikten sonra, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesi uyarınca incelendi;
Gereği Görüşülüp Düşünüldü :
238 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
KARAR : Dosyanın incelenmesinden, 1 inci maddeden, şüpheli hakkında başlatılan soruşturma kapsamında alınan ifadesinde, ... adlı araştırma görevlisi hakkında
düzenlenen soruşturma raporunun eksik olduğunu, iddiaların somut bilgi ve belgelere
dayanmadığını, ayrıca olay tarihi itibariyle suçun zaman aşımına uğramış olabileceğini
düşündüğünü, ayrıca görev süresinin dolması nedeniyle adı geçen araştırma görevlisinin görev süresinin uzatılıp uzatılmaması hakkında Fakülte Yönetim Kurulu tarafından
bir karar verileceği için konuyu bu aşamaya bırakmayı tercih ettiğini belirttiği görülmüş olmakla birlikte, bahsi geçen araştırma görevlisinin işlediği iddia edilen suçlardan
dolayı soruşturma komisyonunun önerdiği cezalar arasında kamu görevinden çıkarma cezası gibi ağır cezaların bulunduğu, önerilen cezaların ağırlığı karşısında disiplin
amiri sıfatıyla Dekanın soruşturma dosyasının eksik olduğu veya önerilen cezaların
konusunu oluşturan fiillerin zamanaşımına uğradığı şeklinde ileri sürdüğü savunmaların geçerli olamayacağı, kaldı ki soruşturma dosyasının eksik hazırlandığını düşünen
Dekanın disiplin amiri sıfatıyla soruşturmayı tekrar başlatma yetkisine sahip olduğu,
ancak bu yetkisini kullanmayıp soruşturma dosyasını da yetkili disiplin kuruluna göndermediği, ayrıca zamanaşımı konusunu değerlendirme yetkisi disiplin cezası vermeye
yetkili olan kurullara ait olup Dekanın böyle bir yetkisinin bulunmadığı, şüpheli Dekan
...’ın disiplin amiri sıfatıyla üzerine düşen görevi yerine getirmeyip soruşturma dosyasını disiplin cezası vermeye yetkili kurula göndermediğinin açık olduğu,
2 nci maddeden, ... adlı araştırma görevlisinin görev süresinin uzatılıp uzatılmaması
konusunda karar vermek üzere toplanan Fakülte Yönetim Kurulu toplantısında yapılan
oylamada 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 61 inci maddesinde yer alan bu kanunda sözü geçen juri ve kurullarda, her üyenin oyunu kabul veya ret yoluyla vermekle
görevli olduğu, çekimser oy kullanılamayacağı yolundaki hükmüne rağmen şüpheli
Dekan ...ın “çekimser” oy kullandığı anlaşılmıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle mevcut delillerin, atılı suçtan dolayı şüpheli hakkında kamu davası açılması gerektiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu anlaşıldığından, ... Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili Kurulun 23.11.2010 tarihli
men-i muhakeme kararının bozulmasına, şüphelinin lüzum-u muhakemesine, eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 257’nci maddesi gereğince yargılanmasına, yargılamanın Kocaeli Sulh Ceza Mahkemesinde yapılmasına, dosyanın ... Cumhuriyet
Başsavcılığına, kararın birer örneğinin ... Üniversitesi Rektörlüğü ile şikayetçiye gönderilmesine, 09.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2547SAYILI YÜKSEK ÖĞRETİM KANUNU
a. Yükseköğretim Kurul Başkanı Yükseköğretim Kurulu ile üniversite rektörlerinin, rektör üniversitenin, dekan fakültenin, enstitü ve yüksekokul müdürleri enstitü ve yüksekokulların, bu birimlerin genel
sekreter veya sekreterleri de sekreterlik personelinin disiplin amirleridir. Üniversite ve bağlı birimlerinin
yönetim kurulları aynı zamanda disiplin kurulu olarak görev yaparlar. Disiplin kurullarında profesörlerle
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
239
ilgili hususların görüşülmesinde doçent ve yardımcı doçentler, doçentlerle ilgili hususların görüşülmesinde de yardımcı doçentler disiplin kurullarına alınmazlar.
b. Öğretim elemanları,memur ve diğer personelin disiplin işlemleri, disiplin amirlerinin yetkileri, devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslara göre Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir.
c. (Değişik: 14/4/1982 - 2653/3 md.) Ceza soruşturması usulü:
Yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim kurumları yöneticilerinin, kadrolu
ve sözleşmeli öğretim elemanlarının ve bu kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
tabi memurlarının görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlar
hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:
(1) İlk soruşturma:
Yükseköğretim Kurulu Başkanı için, kendisinin katılmadığı, Milli Eğitim Bakanının başkanlığındaki
bir toplantıda, Yükseköğretim Kurulu üyelerinden teşkil edilecek en az üç kişilik bir kurulca, diğerleri için,
Yükseköğretim Kurulu Başkanınca veya diğer disiplin amirlerince doğrudan veya görevlendirecekleri uygun sayıda soruşturmacı tarafından yapılır.
Öğretim elemanlarından soruşturmacı tayin edilmesi halinde, bunların, hakkında soruşturma yapılacak öğretim elemanının akademik unvanına veya daha üst akademik unvana sahip olmaları şarttır.
(2) Son soruşturmanın açılıp açılmamasına;
a) Yükseköğretim Kurulu Başkan ve üyeleri ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri
hakkında Danıştayın 2 nci Dairesi,
b) Üniversite rektörleri, rektör yardımcıları ile üst kuruluş genel sekreterleri hakkında, Yükseköğretim
Kurulu üyelerinden teşkil edilecek üç kişilik kurul,
c) Üniversite, fakülte, enstitü ve yüksekokul yönetim kurulu üyeleri, fakülte dekanları ve dekan yardımcıları, enstitü ve yüksekokul müdürleri ve yardımcıları ile üniversite genel sekreterleri hakkında, rektörün
başkanlığında rektörce görevlendirilen rektör yardımcılarından oluşacak üç kişilik kurul,
d) Öğretim elemanları, fakülte, enstitü ve yüksekokul sekreterleri hakkında üniversite yönetim kurulu
üyeleri arasından oluşturulacak üç kişilik kurul,
e) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlar hakkında, mahal itibariyle yetkili il idare
kurulu,
Karar verir.
f) Yükseköğretim Kurulu ile üniversite yönetim kurullarınca oluşturulacak kurullarda görevlendirilecek asıl ve yedek üyeler bir yıl için seçilirler. Süresi sona erenlerin tekrar seçilmeleri mümkündür.
(3) Son soruşturmanın açılıp açılmamasına karar verecek kurullar üye tamsayısı ile toplanır. Kurullara ilk soruşturmayı yapmış olan üyeler ile haklarında karar verilecek üyeler katılamazlar. Noksanlar
yedek üyelerle tamamlanır. Diğer hususlarda bu Kanunun 61 inci maddesi hükümleri uygulanır.
(4) Yükseköğretim Kurulu ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında Danıştayın
2 nci Dairesinde verilen lüzum-u muhakeme kararına itiraz ile men-i muhakeme kararlarının kendiliğinden incelenmesi Danıştayın İdari İşler Kuruluna aittir. Diğer kurullarca verilen lüzum-u muhakeme
kararına ilgililerce yapılacak itiraz ile men-i muhakeme kararları kendiliğinden Danıştay 2 nci Dairesince
incelenerek karara bağlanır. Lüzum-u muhakemesi kesinleşen Yükseköğretim Kurulu ve Yükseköğretim
Denetleme Kurulu Başkan ve üyelerinin yargılanması Yargıtay ilgili ceza dairesine, temyiz incelemesi
Ceza Genel Kuruluna, diğer görevlilerin yargılanmaları suçun işlendiği yer adliye mahkemelerine aittir.
(5)Değişik statüdeki kişilerin birlikte suç işlemeleri halinde soruşturma usulü ve yetkili yargılama
mercii görev itibariyle üst dereceliye göre tayin olunur.
(6) Yükseköğretim Kurulu Başkanı ve rektörlerin 1609 sayılı Bazı Cürümlerden Dolayı Memurlar ve
Şerikleri Hakkında Takip ve Muhakeme Usulüne Dair Kanun kapsamına giren suçlarından dolayı yapılacak ceza soruşturmasında yukarıda belirtilen ceza kovuşturması usulü tatbik edilir. Bunlar dışında kalan
240 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
tüm görevliler için 1609 sayılı Bazı Cürümlerden Dolayı Memurlar ve Şerikleri Hakkında Takip ve Muhakeme Usulüne Dair Kanun hükümleri uygulanır.
1609 sayılı Bazı Cürümlerden Dolayı Memurlar ve Şerikleri Hakkında Takip ve Muhakeme Usulüne
Dair Kanun kapsamına giren suçlarından dolayı kanuni kovuşturma için gereken izin, Yükseköğretim Kurulu üyeleri ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri ve bu kuruluşların memurları (Üniversitelerarası Kurul memurları dahil) hakkında Yükseköğretim Kurulu Başkanından, üniversite yöneticileri
ve öğretim elemanları ile memurlar hakkında üniversite rektörlerinden alınır.
(7) İdeolojik amaçlarla Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetleri, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrılığına dayanılarak nitelikleri Anayasada
belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak maksadıyla işlenen suçlarla bunlara irtibatlı suçlar, öğrenme ve
öğretme hürriyetini doğrudan veya dolaylı olarak kısıtlayan, kurumların sükün, huzur ve çalışma düzenini
bozan boykot, işgal, engelleme, bunları teşvik ve tahrik, anarşik ve ideolojik olaylara ilişkin suçlar ile
ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinde, yukarıda yazılı usuller uygulanmaz; bu hallerde kovuşturmayı
Cumhuriyet Savcısı doğrudan yapar.
(8) Bu Kanunda yer almamış hususlarda 4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanun
hükümleri uygulanır.
5237/m.257 TÜRK CEZA KANUNU
Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek
suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir (Değişik
ibare: 08/12/2010-6086 S.K./1.mad.) menfaat , sağlayan kamu görevlisi, (Değişik ibare: 08/12/2010-6086
S.K./1.mad.) altı aydan iki yıla kadar, hapis cezası ile cezalandırılır.
DANIŞTAY
7. DAİRE
Tarih: 18.01.2011
Esas: 2010/5771
Karar: 2011/48
♦♦ ÖZEL TÜKETİM VERGİSİNDE ÖZÜRLÜ İSTİSNASI
♦♦ ÖZÜRLÜNÜN ARACI KAZA SONRASI KULLANILAMAZ HALE
GELDİĞİNDE ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ İSTİSNASINDAN TEKRAR
YARARLANACAĞI
ÖZET: Motorlu araç ticareti yapan davacı tarafından, özel tertibatlı araç ithal
eden özürlü şahsa, Özel Tüketim vergisi istisnasından beş yıllık süre içerisinde
yalnızca bir kez yararlanılabileceğinden bahisle salınan özel tüketim vergisine ve
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
241
kesilen vergi zıyaı cezasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden
Vergi Mahkemesinin kararının, Anayasada öngörülen sosyal devlet ilkesine aykırı
olduğu gibi, istisna hükmünün amacına da aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması
istenilmektedir.
Tetkik Hâkimlerinin düşünceleri: Olayda; davacı tarafından satılan aracın, alıcının
sakatlığına uygun tertibat içerdiğinin ve aracın da, kaza sonucu kullanılamaz hale
gelmiş olması çekişmesizdir.
Kanun, bizzat malûller tarafından iktisap edilen özel tertibatlı araçların özel tüketim vergisi dışında tutulabilmelerini, söz konusu araçların bizzat malul tarafından
kullanılması ve iktisap eden malulün fiziki engelinin gerektirdiği özel tertibatlı olarak imal edilmiş bulunması olmak üzere iki koşulun gerçekleşmesine bağlı kılmıştır.
Olayda, davacı şirket tarafından satılan araç için düzenlenen teknik raporda araca özürlü tertibatı monte edilmiş olduğu ve Eğitim ve Araştırma Baştabipliğinden
verilen raporda belirtildiği üzere, aracı satın alan kişinin de özel tertibatlı araç
kullanması gerektiği sabittir.
Olayda, davacı Şirketin özürlü araç sattığı kişi, satın aldığı aracı beş yıl süre ile
kullanıp, değiştirme imkanına sahip iken, ilk iktisap ettiği aracın kaza yapması sonucu kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle aracı Gümrük Müdürlüğüne terk ettiği
hususu dikkate alındığında, vergi istisnasının kötü niyetle kullanıldığı sonucuna varılamayacağı gibi, bizzat malûl tarafından kullanılma amacıyla satın alınan araç
için vergi muafiyetinden yararlandırılmayarak, davacı Şirket adına tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmediğinden, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerekmektedir.
Danıştay İlgili Dairesince;
4760 Sayılı Yasanın 7›nci maddesinin 2›nci fıkrasının ( b ) bendinde yer alan düzenlemeyle, Yasa Koyucu, özürlülerin, içinde bulundukları özel durum nedeniyle,
sosyal yaşama daha rahat adapte olmalarını sağlayarak, Anayasanın 61›inci maddesinin 2›nci fıkrasında ifadesini bulan, Devletin, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alacağı yolunda üstlendiği ödevlerin
yerine getirilmesi amaçlamıştır. Özürlü kişilerce, istisnadan faydalanılarak satın
alınan aracın; kaza veya herhangi bir sebeple kullanılamayacak hale gelmesi nedeniyle elden çıkarılması hali, istisnadan faydalanılarak diğer bir araç satın alınmasına engel değildir.
Özel tüketim vergisi tarh edilmesi ve vergi zıyaı cezası kesilmesi yolunda tesis edilen
işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir denilerek karar bozulmuştur.
İlgili Kanun/Madde:
4760/m.7-2
2709/m.61-2
242 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
İstemin Özeti : Motorlu araç ticareti yapan davacı tarafından; 2004 yılında, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7. maddesinin 2›nci fıkrasında öngörülen istisnadan yararlanmak suretiyle özel tertibatlı araç ithal eden özürlü şahsa, 2.2.2007 tarihinde satılan ve aynı istisnadan yararlandırılan araca ilişkin olarak, 4760 sayılı Kanunda
öngörülen istisnadan beş yıllık süre içerisinde yalnızca bir kez yararlanılabileceğinden
bahisle, 2007 yılının Şubat dönemi için salınan özel tüketim vergisine ve kesilen vergi
zıyaı cezasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı; 4760 sayılı Özel Tüketim
Vergisi Kanununun 7. maddesinin 2›nci fıkrasının ( b ) bendinde, ( II ) sayılı listedeki
kayıt ve tescile tabi mallardan 87.03, 87.03 ve 87.11 gümrük tarife ve istatistik pozisyonlarında yer alanların, bizzat kullanma amacıyla sakatlığına uygun hareket ettirici
özel tertibat yaptıran malul ve engelliler tarafından beş yılda bir defaya mahsus olmak
üzere ilk iktisabının özel tüketim vergisinden müstesna olduğu yolundaki hüküm dikkate alındığında; istisnanın ilk iktisap tarihinden itibaren beş yıllık süre için bir defa
ile sınırlandırıldığı, dolayısıyla, istisnadan yararlandırılan aracın herhangi bir sebeple
elden çıkması halinde, beş yıllık süre dolmadan satın alınacak araç için özel tüketim
vergisi ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle reddeden Ankara Üçüncü
Vergi Mahkemesinin 4.3.2008 gün ve E:2007/797; K:2008/307 sayılı kararının; beş
yılda bir defaya mahsus olmak üzere istisna tanınabileceğinin kabulünün, Anayasada
öngörülen sosyal devlet ilkesine aykırı olduğu gibi, istisna hükmünün amacına da aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hâkimi Kurtuluş BEYRİBEY›in Düşüncesi : 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7›nci maddesinin 2›nci fıkrasının ( b ) bendinde, Kanuna ekli ( II )
sayılı listedeki kayıt ve tescile tabi mallardan 87.03, 87.04 ve 87.11 gümrük tarife ve
istatistik pozisyonlarında yer alanların, bizzat kullanma amacıyla sakatlığına uygun
hareket ettirici özel tertibat yaptıran malul ve engelliler tarafından beş yılda bir defaya
mahsus olmak üzere ilk iktisabının, özel tüketim vergisinden müstesna olduğu hükmüne yer verilmiş olup, olayda; davacı tarafından satılan aracın, alıcının sakatlığına
uygun tertibat içerdiğinin taraflar arasında çekişmesiz olması ve alıcı tarafından daha
önce ithal edilen özel tertibatlı aracın da, kaza sonucu kullanılamaz hale gelmiş olması nedeniyle 25.5.2006 tarihinde Diyarbakır Gümrük Müdürlüğüne teslim edildiğinin
anlaşılması karşısında, Kanun koyucunun, birden fazla aracın aynı istisnadan yararlanılarak alınmasını önlemeye matuf beş yıllık sınırlamasının olayda uygulanamayacağı
sonucuna varılmakla, aksi yolda verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Nazlı YANIKDEMİR›in Düşüncesi: Temyiz başvurusu; davacı
Şirket tarafından 2.2.2007 tarihinde Necla KILIÇ›a satılan aracın beş yıllık süre içerisinde iktisap edilen özel tertibatlı ikinci araç olduğundan bahisle özel tüketim vergisi
tarhedilmesine ve vergi ziyaı cezası kesilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan
davayı reddeden mahkeme kararının bozulması istemiyle yapılmıştır.
4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7›nci maddesinin 2›nci fıkrasının ( b
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
243
) bendinde, ( II ) sayılı listede yer alan kayıt ve tescile tabi mallardan, 87.03, 87.04 ve
87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, bizzat kullanma amacıyla sakatlığına uygun
hareket ettirici özel tertibat yaptıran malul ve engelliler tarafından beş yılda bir defaya
mahsus olmak üzere ilk iktisabının, vergiden müstesna olduğu hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere, kanun, bizzat malûller tarafından iktisap edilen özel tertibatlı araçların özel tüketim vergisi dışında tutulabilmelerini, biri, söz konusu araçların bizzat malul tarafından kullanılması; diğeri de, iktisap eden malulün fiziki engelinin gerektirdiği
özel tertibatlı olarak imal edilmiş bulunması olmak üzere iki koşulun gerçekleşmesine
bağlı kılmıştır.
Olayda, davacı Şirket tarafından 2.2.2007 tarihinde satılan araç için düzenlenen ve
sahteliği hususunda bir tereddüt bulunmayan teknik raporda araca özürlü tertibatı monte edilmiş olduğu ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Baştabibliğinden verilen
30.1.2007 gün ve 2816 sayılı raporda belirtildiği üzere, aracı satın alan kişinin de özel
tertibatlı araç kullanması gerektiği sabittir.
Dolaylı vergiler alanında Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanması sürecinde, özürlü insanların sosyal hayata uyum sağlaması ve yaşam kalitelerinin arttırılması amaçlarıyla çıkarılan Yasa hükmüne göre, beş yıllık süre içerisinde iktisap edilen
ilk araç nedeniyle istisnadan yararlanılabilecek ise de, olayda, davacı Şirketin özürlü
araç sattığı kişi, satın aldığı aracı beş yıl süre ile kullanıp, değiştirme imkanına sahip
iken, ilk iktisap ettiği aracın kaza yapması sonucu kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle
8.6.2006 tarihinde Gümrük Müdürlüğüne terk ettiği hususu dikkate alındığında, vergi
istisnasının kötü niyetle kullanıldığı sonucuna varılamayacağı gibi, bizzat malûl tarafından kullanılma amacıyla satın alınan araç için vergi muafiyetinden yararlandırılmayarak, davacı Şirket adına tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
KARAR : Dosyanın incelenmesinden; motorlu araç ticareti yapan davacı tarafından; 2004 yılında, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7’nci maddesinin
2’nci fıkrasında öngörülen istisnadan yararlanmak suretiyle özel tertibatlı araç ithal
eden özürlü şahsa, 2.2.2007 tarihinde satılan ve aynı istisnadan yararlandırılan araca
ilişkin olarak, 4760 sayılı Kanunda öngörülen istisnadan beş yıllık süre içerisinde yalnızca bir kez yararlanılabileceğinden bahisle, 2007 yılının Şubat dönemi için salınan
özel tüketim vergisine ve kesilen vergi zıyaı cezasına ilişkin işlemin iptali istemiyle
açılan davanın, Mahkemece; beş yıl içinde birden çok kez araç satın alınması ve her iki
araç için vergi istisnasından faydalanılmasının, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7’nci maddesi hükmüne aykırı olduğu gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmıştır.
4760 sayılı Kanunun 7’nci maddesinin 2’nci fıkrasının ( b ) bendinde, 87.03 ( motor silindir hacmi 1.600 santimetreküpü aşanlar hariç ), 87.04 ( motor silindir hacmi
244 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
2.800 santimetreküpü aşanlar hariç ) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların,
bizzat kullanma amacıyla sakatlığına uygun hareket ettirici özel tertibat yaptıran malûl
ve engelliler tarafından beş yılda bir defaya mahsus olmak üzere ilk iktisabının, özel
tüketim vergisinden müstesna olduğu belirtilmiş; 15’inci maddesinin 2’nci fıkrasının (
a ) bendinde de, II sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tâbi olanların, veraset yoluyla intikaller hariç, ilk iktisabında istisna uygulanan malların istisnadan yararlananlar
dışındakilerce iktisabında, ilk iktisabındaki matrah esas alınarak adına kayıt ve tescil
işlemi yapılandan, kayıt ve tescili tarihinde geçerli olan oran üzerinden, bu tarihte özel
tüketim vergisi alınacağı hükmüne yer verilmiştir.
Anılan Yasanın 7’nci maddesinin 2’nci fıkrasının ( b ) bendinde yer alan düzenlemeyle, Yasa Koyucu, özürlülerin, içinde bulundukları özel durum nedeniyle, sosyal
yaşama daha rahat adapte olmalarını sağlayarak, Anayasanın 61’inci maddesinin 2’nci
fıkrasında ifadesini bulan, Devletin, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alacağı yolunda üstlendiği ödevlerin yerine getirilmesi
amaçlamıştır. Bu hükümdeki “beş yılda bir defaya mahsus olmak üzere ilk iktisap”
koşulu, düzenlemede aranılan diğer şartların yanında, özürlü kişi tarafından, istisnadan
yararlanılarak iki ayrı araç temin edilmesine engel teşkil etmekte ise de; 15’inci madde uyarınca, özürlü kişilerce, istisnadan faydalanılarak satın alınan aracın; kaza veya
herhangi bir sebeple kullanılamayacak hale gelmesi nedeniyle elden çıkarılması hali,
istisnadan faydalanılarak diğer bir araç satın alınmasına engel değildir.
Yukarıda açıklanan hukuki durum karşısında; ( müdahil ) ... isimli şahıs tarafından,
daha önce istisnadan yararlanılarak ithal edilen özel tertibatlı ilk aracın kaza sonucu
kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle Diyarbakır Gümrük Müdürlüğüne teslim edilmesinden sonra, davacıdan satın alınan ikinci araca ilişkin olarak istisnadan yararlandırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığından, aksi gerekçeyle, özel tüketim vergisi tarh
edilmesi ve vergi zıyaı cezası kesilmesi yolunda tesis edilen işlemin iptali istemiyle
açılan davayı reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının
bozulmasına, bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek
bulunmadığına, 18.01.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
4760/m.7-2 ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ KANUNU
2. (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tâbi mallardan, münhasıran aracı sakatlığına uygun hareket
ettirici özel tertibatı bulunanların malûl ve sakatlar tarafından beş yılda bir defaya mahsus olarak bizzat
kullanılmak üzere ilk iktisabı,
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
245
2709/m.61-2 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI
Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.
Yaşlılar, Devletçe korunur, Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla
düzenlenir.
DANIŞTAY
8. DAİRE
Tarih: 22.03.2011
Esas: 2008/11035
Karar: 2011/1750
♦♦ VEKALETİ OLMAYAN AVUKAT STAJYERİNE NÜFUS KAYIT
ÖRNEĞİ VERİLEMEYECEĞİ
ÖZET: İhtilaf, Türkiye Barolar Birliğince, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık
İşleri Genel Müdürlüğünün avukat stajyerlerine nüfus kayıt örneği verilmemesi yönündeki işleminin; yasal düzenlemeler ile bağdaşmadığı nedeniyle iptaline dairdir.
Özel Dairece;
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası uyarınca, nüfus müdürlüklerinden doğrudan
belge almaya vekillik belgesi ibraz edenler yetkili olup, bunun dışında kalan üçüncü
şahısların bir kişinin nüfus kaydına ilişkin örnek veya bilgi alamayacakları açık
olduğundan ve avukat stajyerlerinin avukatların yürüttüğü ( dava dosyası ) işlerle
ilgili fotokopi yoluyla örnek alabilmesi yetkisinin, resmi belge olan ve verilmesi özel
şarta bağlanmış olan nüfus kayıt örneği alınabilmesi yetkisini kapsamadığından;
verilmesi 5490 sayılı Yasa ile vekalet ibrazı şartına bağlanmış olan nüfus kayıt örneğinin, bu konuda haklarında ayrıksı bir düzenleme bulunmayan avukat stajyerlerine verilemeyeceği yönünde tesis edilen işlemde hukuka aykrılık bulunmadığı,
Öte yandan, Bilgi Edinme Kanununda bilgi edinme kapsamı dışında bulunan haller
belirtildikten sonra, kamu yararının gerektirdiği hallerde, kişisel bilgi veya belgeler,
kurum ve kuruluşlar tarafından ilgili kişiye en az yedi gün önceden haber verilerek,
yazılı rızası alınmak koşuluyla açıklanabileceği öngörüldüğünden, nüfus kayıtlarından bilgi alınmasının vekaletname ibrazına bağlı tutulduğu anlaşıldığından davalı
Bakanlığın işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı,
Avukat stajyerlerinin avukatların yürüttüğü ( dava dosyası ) işlerle ilgili fotokopi
246 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
yoluyla örnek alabilmesi yetkisinin, resmi belge olan ve verilmesi özel şarta bağlanmış olan nüfus kayıt örneği alınabilmesi yetkisini kapsamadığı
Yasa ile vekalet ibrazı şartına bağlanmış olan nüfus kayıt örneğinin, bu konuda
haklarında ayrıksı bir düzenleme bulunmayan avukat stajyerlerine verilemeyeceği
yönünde tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği
Gerekçeleriyle dava reddedilmiştir.
İlgili Kanun/Madde:
5490/m.9, 44
1136/m.2
4982/m.21
İstemin Özeti : İçişleri Bakanlığı›nın avukat stajyerlerine nüfus kayıt örneği verilmemesi yönünde Samsun Valiliği›ne hitaben yazdığı 13.6.2008 gün ve 15683 sayılı yazı üzerine, bu şekilde uygulama yapılamayacağı ileri sürülerek Türkiye Barolar
Birliğince İçişleri Bakanlığı›na karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İçişleri Bakanlığı
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün 21.10.2008 gün ve 16400 sayılı işleminin; 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 2.maddesi uyarınca avukatların kamu kurumları
nezdinde yürüttüğü işlerinde kendilerine yardımcı olunması bir zorunluluk olduğundan, yine aynı Yasa uyarınca avukatların stajyerleri aracılığı ile iş takip edebileceği,
belgelerden örnek alabileceği hüküm altına alındığından ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası uyarınca nüfus kayıt örneği alınması için vekalet ibrazı yönünde getirilen
zorunluluk avukatlar dışında vekil tayin edilen üçüncü şahıslar için uygulanabileceğinden, dava konusu işlemin yasal düzenlemeler ile bağdaşmadığı ve açıkça hukuka aykrı
olduğu ileri sürülerek iptali istemidir.
Savunmanın Özeti : Dava konusu işlemin 1136 sayılı Avukatlık Yasası ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası hükümleri dikkate alınarak tesis edildiği ve bu nedenle yasal
dayanaktan yoksun davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Volkan ÇAKMAK›ın Düşüncesi : Nüfus işlerinin yürütülmesi konusunda özel nitelikte bir yasal düzenleme olduğu açık olan 5490 sayılı Nüfus
Hizmetleri Yasası uyarınca, nüfus müdürlüklerinden doğrudan belge almaya vekillik
belgesi ibraz edenler yetkili olup, bunun dışında kalan üçüncü şahısların bir kişinin
nüfus kaydına ilişkin örnek veya bilgi alamayacakları açık olduğundan ve avukat stajyerlerinin avukatların yürüttüğü ( dava dosyası ) işlerle ilgili fotokopi yoluyla örnek
alabilmesi yetkisinin, resmi belge olan ve verilmesi özel şarta bağlanmış olan nüfus
kayıt örneği alınabilmesi yetkisini kapsamadığından ; verilmesi 5490 sayılı Yasa ile vekalet ibrazı şartına bağlanmış olan nüfus kayıt örneğinin, bu konuda haklarında ayrıksı
bir düzenleme bulunmayan avukat stajyerlerine verilemeyeceği yönünde tesis edilen
işlemde hukuka aykrılık bulunmadığı ve davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Radiye TİRYAKİ›nin Düşüncesi : Dava, İçişleri Bakanlığınca,
avukat stajyerlerine nüfus kayıt örneği verilmemesi yönünde Samsun Valiliğine hitaben yazılan yazı üzerine, bu şekilde uygulama yapılamıyacağı ileri sürülerek Türkiye
Barolar Birliğince İçişleri Bakanlığına yapılan itirazın reddine ilişkin 21.10.2008 günlü
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
247
16400 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
5490 sayılı Nüfus Kanununun 9. maddesi «Nüfus kayıtları ve bu kayıtların tutulmasına dayanak olan belgeler gizlidir. Bunlar, yetkili ve sorumlu memurlar ile teftiş ve
denetimi yetkisi olanlar dışında kimse tarafından görülüp incelenemez. Mahkemeler
bu hükmün dışındadır.» 44. maddesi ise «Nüfus kayıt örneklerini Bakanlık, dış temsilcilikler, asker alma işlemleri için Milli Savunma Bakanlığı, adli makamlar, adli işlemlerle sınırlı olmak üzere kolluk kuruluşları, evlenme işlemleri için evlendirme işlemini
yapmaya yetkili olanlar, ölüm işlemleri için resmi sağlık kuruluşları, kaydın sahipleri
veya bunların eşleri ile veli, vasi, alt ve üst soyları ya da bu kişilere ait vekillik belgesini ibraz edenler, nüfus müdürlüklerinden doğrudan almaya yetkilidirler» hükümlerini
amirdir.
Öte yandan, Bilgi Edinme Kanununun 21. maddesinde, bilgi edinme kapsamı dışında bulunan haller belirtildikten sonra, kamu yararının gerektirdiği hallerde, kişisel bilgi
veya belgeler, kurum ve kuruluşlar tarafından ilgili kişiye en az yedi gün önceden haber
verilerek, yazılı rızası alınmak koşuluyla açıklanabileceği öngörüldüğünden, yukarıda
belirtilen mevzuat hükümleri ve bu konudaki Danıştay 1.Dairesinin 20.4.2002 tarih
ve 2002/52 sayılı kararı gereğince, nüfus kayıtlarından bilgi alınmasının vekaletname
ibrazına bağlı tutulduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca Avukatlık Kanununun 46.maddesindeki hükümle avukatların sorumluluğu
altındaki stajyer ve sekreterlerin mahkemelerdeki dava dosyalarını inceleyebilecekleri
ve bu dosyalardan örnek alabileceklerinin anlaşılması karşısında, avukatların sorumluluğu altında olan stajyer ile yanında çalışanlara nüfus kayıt örneklerinin verilmeyeceği
yönündeki davalı Bakanlık işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
KARAR : Uyuşmazlık, İçişleri Bakanlığı’nın avukat stajyerlerine nüfus kayıt örneği verilmemesi yönünde Samsun Valiliği’ne hitaben yazdığı 13.6.2008 gün ve 15683
sayılı yazı üzerine, bu şekilde uygulama yapılamayacağı ileri sürülerek Türkiye Barolar Birliğince İçişleri Bakanlığfna karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün 21.10.2008 gün ve 16400 sayılı
işleminin iptali isteminden doğmuştur.
1136 sayılı avukatlık Yasasının 2.maddesinde; “Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya
ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak
kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest
davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir.” hük-
248 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
müne yer verilmiştir.
Aynı Yasanın “stajın yapılması ve stajyerin ödevleri” başlıklı 23.maddesinde; stajyerin, avukatla birlikte duruşmalara girmek, avukatın mahkemeler ve idari makamlardaki işlerini yapmak, dava dosyaları ve yazışmaları düzenlemek, baroca düzenlenen
eğitim çalışmalarına katılmak, baro yönetim kurulunca verilen ve yönetmelikte gösterilecek diğer ödevleri yerine getirmekle yükümlü olduğu; “stajyerlerin yapabileceği
işler” başlıklı 26.maddesinde ise; stajyerlerin, avukat yanında staja başladıktan sonra,
avukatın yazılı muvafakati ile ve onun gözetimi ve sorumluluğu altında, sulh hukuk
mahkemeleri, sulh ceza mahkemeleri ile icra tetkik mercilerinde avukatın takip ettiği
dava ve işlerle ilgili duruşmalara girebileceği ve icra müdürlüklerindeki işleri yürütebileceği belirtilmiştir.
Ayrıca Avukatlık Yasasının “İşlerin stajyer veya sekreterle takibi, dava dosyalarının
incelenmesi ve dosyadan örnek alma” başlıklı 46.maddesinde;avukatın, işlerini kendi sorumluluğu altındaki stajyeri veya yanında çalışan sekreteri eliyle de takip ettirebileceği, fotokopi veya benzeri yollarla örnek aldırabileceği, avukat veya stajyerin,
vekâletname olmaksızın dava ve takip dosyalarını inceleyebileceği, bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesinin zorunlu olduğu, vekâletname ibraz etmeyen avukata dosyadaki kağıt veya belgelerin örneği veya fotokopisinin verilemeyeceği hüküm
altına alınmıştır.
Diğer taraftan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının 9.maddesinde; “Nüfus kayıtları ve bu kayıtların tutulmasına dayanak olan belgeler gizlidir. Bunlar, yetkili ve
sorumlu memurlar ile teftiş ve denetim yetkisi olanlar dışında kimse tarafından görülüp
incelenemez. Mahkemeler bu hükmün dışındadır.” hükmüne yerilmiş olup aynı Yasanın “Nüfus kayıt örneğini almaya yetkili olanlar”başlıkiı 44.maddesinin 1.fıkrasında;
nüfus kayıt örneklerini nufüs müdürlüklerinden doğrudan almaya yetkili kişiler sayma
suretiyle belirlenmiş ve fıkranın “g” bendinde;kaydın sahipleri veya bunların eşleri ile
veli, vasi, alt ve üst soyları ya da bu kişilere ait vekillik belgesini ibraz edenlere yer
verilmiş maddenin devamında ise; birinci fıkranın ( g ) bendinde sayılan kişiler dışında
kalan üçüncü şahıslar medenî hal bilgisi dışında bir kişinin nüfus kaydına ilişkin örnek
veya bilgi alamazlar hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda alıntısı yapılan yasal düzenlemelerden açıkça anlaşıldığı üzere avukatlara
kamu kurumları nezdinde yürüttükleri işlerde yardımcı olunması yasal bir zorunluluktur ve avukatların yürürttükleri işlerle ilgili belge almaları için vekalet ibraz etmeleri
şarttır. Ayrıca avukat stajyerlerinin ise avukatla birlikte duruşmalara girmek, avukatın
mahkemeler ve idari makamlardaki işlerini yapmak, dava dosyaları ve yazışmaları düzenlemek gibi görevleri bulunmakla birlikte avukatın, işlerini takip edebilmesi ve dava
dosyasından fotokopi ve benzeri yollarla örnek alması mümkündür.
Buna karşılık nüfus işlerinin yürütülmesi konusunda özel nitelikte bir yasal düzenleme olduğu açık olan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası uyarınca, nüfus kayıtları ve
bu kayıtların tutulmasına dayanak olan belgeler gizli olduğu gibi, nüfus müdürlüklerinden doğrudan belge almaya vekillik belgesi ibraz edenler yetkili olup, bunun dışında
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
249
kalan üçüncü şahısların bir kişinin nüfus kaydına ilişkin örnek veya bilgi alamayacakları açıktır.
Ayrıca, nüfus kayıt örneği alınması konusunda avukat stajyerleri için ayrık bir düzenleme bulunmadığı gibi, 5490 sayılı Yasanın 44.maddesinin, vekalet ibrazı şartının
avukatlar için uygulanamayacağı şeklinde yorumlanması mümkün değildir. Bununla
birlikte avukat stajyerlerinin avukatların yürüttüğü ( dava dosyası ) işlerle ilgili fotokopi yoluyla örnek alabilmesi yetkisinin, resmi belge olan ve verilmesi özel şarta bağlanmış olan nüfus kayıt örneği alınabilmesi yetkisini kapsamadığı açıktır.
Diğer taraftan, yasa ile şartları açıkça belirlenmiş olan nüfus kayıt örneği verilmesi
konusunda, nüfus bilgilerine ulaşılacak kişi ile arasında vekalet ilişkisi bulunmayan
avukat stajyerlerine tanınması istenen bir çeşit muafiyetin 1136 sayılı Yasada belirlenmiş “yardımcı olma zorunluluğu” kapsamında değerlendirilemeyeceği tartışmasızdır.
Bu bilgiler ışığında; verilmesi 5490 sayılı Yasa ile vekalet ibrazı şartına bağlanmış
olan nüfus kayıt örneğinin, bu konuda haklarında ayrıksı bir düzenleme bulunmayan
avukat stajyerlerine verilemeyeceği yönünde tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, 114,50-TL yargılama giderinin
davacı üzerinde bırakılmasına,istenilmesi halinde artan 21,00-TL posta ücretinin davacıya iadesine, 22.03.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5490/m.9
NÜFUS HİZMETLERİ KANUNU
(1) Nüfus kayıtları ve bu kayıtların tutulmasına dayanak olan belgeler gizlidir. Bunlar, yetkili ve sorumlu memurlar ile teftiş ve denetim yetkisi olanlar dışında kimse tarafından görülüp incelenemez. Mahkemeler bu hükmün dışındadır.
(2) Nüfus kayıtlarına bu bilgileri işleyen memurlar ve Kimlik Paylaşımı Sistemi kapsamında nüfus
kayıtlarından faydalanan diğer görevliler de bu gizliliğe uymak zorundadırlar. Bu yükümlülük, kamu görevlilerinin görevlerinden ayrılmalarından sonra da devam eder.
5490/m.44
NÜFUS HİZMETLERİ KANUNU
(1) Nüfus kayıt örneklerini;
a) Bakanlık,
b) Dış temsilcilikler,
c) Asker alma işlemleri için Milli Savunma Bakanlığı,
ç) Adlî makamlar,
d) Adlî işlemlerle sınırlı olmak üzere kolluk kuruluşları,
e) Evlenme işlemleri için evlendirme işlemini yapmaya yetkili olanlar,
f) Ölüm işlemleri için resmî sağlık kuruluşları,
g) Kaydın sahipleri veya bunların eşleri ile veli, vasi, alt ve üst soyları ya da bu kişilere ait vekillik
250 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
belgesini ibraz edenler,
nüfus müdürlüklerinden doğrudan almaya yetkilidirler.
(2) Birinci fıkrada sayılanlar dışında kalan kurumlar ve tüzel kişiler, yazılı olarak başvurmak ve istem
nedenini açıkça belirtmek suretiyle Bakanlık veya mülkî idare amirinin emri ile nüfus kayıt örneğini alabilirler. Bakanlık bu madde hükümlerini işletmek üzere Kimlik Paylaşımı Sistemi kurar.
(3) Yerleşim yeri adresi ve diğer adres bilgilerinin verilmesi kişinin rızasına bağlıdır.
(4) Birinci fıkranın (g) bendinde sayılan kişiler dışında kalan üçüncü şahıslar medenî hal bilgisi dışında bir kişinin nüfus kaydına ilişkin örnek veya bilgi alamazlar.
Kimlik ve Adres Paylaşımı Sistemlerinin kullanılması
4982/m.21
BİLGİ EDİNME HAKKI KANUNU
Kişinin izin verdiği haller saklı kalmak üzere, özel hayatın gizliliği kapsamında, açıklanması halinde
kişinin sağlık bilgileri ile özel ve aile hayatına, şeref ve haysiyetine, mesleki ve ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak bilgi veya belgeler, bilgi edinme hakkı kapsamı dışındadır.
Kamu yararının gerektirdiği hallerde, kişisel bilgi veya belgeler, kurum ve kuruluşlar tarafından, ilgili
kişiye en az yedi gün önceden haber verilerek yazılı rızası alınmak koşuluyla açıklanabilir.
1136/m.2
AVUKATLIK KANUNU
(Değişik birinci fıkra : 2/5/2001 - 4667/2 md.) Avukatlığın amacı; hukuki münasabetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve
hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi,
kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.
Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis
eder.
1136/m.23
AVUKATLIK KANUNU
Staj kesintisiz olarak yapılır. Stajyerin haklı nedenlere dayanarak devam etmediği günler, engelin kalkmasından sonraki bir ay içinde başvurduğu takdirde, mahkeme stajı sırasında Adalet Komisyonu, avukat
yanındaki staj sırasında ise baro yönetim kurulu kararı ile tamamlattırılır. Stajın yapıldığı yere göre adalet komisyonu başkanı ve baro başkanı, haklı bir engelin bulunması halinde yanında staj yaptığı avukatın
da görüşünü alarak stajyere otuz günü aşmamak üzere izin verebilir.
Stajyer, avukatla birlikte duruşmalara girmek, avukatın mahkemeler ve idari makamlardaki işlerini
yapmak, dava dosyaları ve yazışmaları düzenlemek, baroca düzenlenen eğitim çalışmalarına katılmak,
baro yönetim kurulunca verilen ve yönetmelikte gösterilecek diğer ödevleri yerine getirmekle yükümlüdür.
Stajyerler, meslek kurallarına ve yönetmeliklerde belirlenen esaslara uymak zorundadırlar.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
251
DANIŞTAY
12. DAİRE
Tarih: 15.03.2011
Esas: 2008/8257
Karar: 2011/1110
♦♦ GEREKÇESİ FARKLI SONUCU AYNI OLAN KARARIN ONANACAĞI
♦♦ DİSİPLİN KURULUNUN AYRI BİR CEZA TAYİNİNE YETKİLİ
OLMADIĞI
ÖZET: Konu; öğretmen olan davacının 1702 sayılı Kanunun 22. maddesi gereğince 1 günlük maaş kesim cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali, işlem
nedeniyle maaştan yapılan kesintinin, kesinti tarihinden itibaren işletilecek yasal
faiziyle birlikte tazminen ödenmesi istemiyle dava açılmıştır. Kararın temyizen incelenmesi istenmiştir.
Savunma; Temyizi istenen kararın usul ve kanuna uygun olduğu, ileri sürülen nedenlerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesine uymadığı, bu
nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimlerinin görüşleri: İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de
bulunmadığından anılan kararın onanması gerektiği yolundadır.
Özel Dairce;
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu›nun 125/3. maddesinde, geçmiş hizmetleri
sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanının uygulanabileceği öngörülmüş,
disiplin kurullarının ayrı bir ceza tayinine yetkisi olmadığı, yetkili disiplin kurullarınca eylemin sabit görülmesi buna karşılık bir derece hafif ceza uygulanması
gerektiği yönünde kanaate ulaşılması durumunda, disiplin kurullarının bu yetkilerini kendilerinin kullanacağı, verecekleri kararların ise Yasa›da belirtilen makamlar
tarafından onaylanacağı kuşkusuzdur.
Dosyanın incelenmesinden; 657 sayılı Yasa›da öngörülen koşulların varlığı halinde
bir derece hafif ceza verme yetkisinin asıl cezayı vermeye yetkili disiplin kurulu veya
disiplin amirine ait olması karşısında, doğrudan kıdem indirilmesi cezasını verme
yetkisi bulunmayan Vali tarafından alt ceza uygulanmak suretiyle 1 günlük maaş
kesim cezası ile cezalandırmaya ilişkin olarak tesis edilen dava konusu işlemde yetki unsuru yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı anlaşıldığından, İdare Mahkemesinin, işin esasına ilişkin olarak somut bilgi belge olmaksızın tesis edilen işlemde
hukuka uyarlık bulunmadığı yolundaki gerekçesinde hukuki isabet bulunmamakta
ise de, karar yukarıda belirtilen gerekçe ile sonucu itibariyle yerindedir denilerek
252 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
temyiz isteminin reddiyle, İdare Mahkemesince verilen karar onanmıştır.
İlgili Kanun/Madde:
657/m.125-3, 126
1702/m.22, 23-1
İstemin Özeti : İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 16.10.2008 günlü, E:2008/278,
K:2008/1512 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyizi istenen kararın usul ve kanuna uygun olduğu, ileri
sürülen nedenlerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesine uymadığı, bu nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: Sevcan Gülşen
Düşüncesi : İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule
uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından anılan kararın
onanması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : Gül Filiz Ercan Aslantaş
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek
bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin
birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, öğretmen olan davacının 1702 sayılı Kanunun 22. maddesi gereğince 1 günlük maaş kesim cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali, işlem nedeniyle maaştan yapılan kesintinin, kesinti tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle
birlikte tazminen ödenmesi istemiyle dava açılmıştır.
İstanbul 1. İdare Mahkemesinin, 16.10.2008 günlü, E:2008/278, K:2008/1512 sayılı
kararıyla, davacının yaptığı sınavlarda, sınav başlamadan yaptığı duyuruda sağa sola
bakan öğrencilere çarpı işareti koyacağını, çarpı işaretli olanlardan da sınav notlarından
( 10 ) puan düşeceği yönündeki söylemi üzerine çarpı işareti konulan sınav kağıtlarından 10 puan düşürülmesi eyleminde, davacının bir öğrencisi aleyhine veya lehine
bitaraflıktan uzaklaşarak, taraflı olarak not takdir ettiği yönünde hiçbir somut bilgi ve
belge olmaksızın tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin
iptaline,maaşından yapılan kesintinin kesinti tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Davalı idare, İdare Mahkemesi kararının hukuk ve usule aykırı olduğunu öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
SAYI : 25
YÜKSEK MAHKEME KARARLARI (Danıştay)
253
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu›nun 125/3. maddesinde, geçmiş hizmetleri
sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlar
için verilecek cezalarda bir derece hafif olanının uygulanabileceği öngörülmüş, 126.
maddesinde ise uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarının disiplin amirleri tarafından; kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının, memurun bağlı olduğu kurumdaki
disiplin kurulunun kararı alındıktan sonra atamaya yetkili amirler, il disiplin kurullarının kararlarına dayanan hallerde valiler tarafından verileceği, Devlet memurluğundan
çıkarma cezasının amirlerin bu yoldaki isteği üzerine, memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verileceği, disiplin kurulu ve yüksek disiplin
kurulunun ayrı bir ceza tayinine yetkisi bulunmadığı, cezayı kabul veya reddedeceği,
ret halinde atamaya yetkili amirlerin 15 gün içinde başka bir disiplin cezası vermekte
serbest oldukları ve özel kanunların disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullarla
ilgili hükümlerinin saklı olduğu hükümleri yer almaktadır.
Bu bağlamda disiplin kurullarının ayrı bir ceza tayinine yetkisi olmadığı açık olmakla birlikte, soruşturmacı tarafından kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının
teklif edildiği hallerde, yetkili disiplin kurullarınca eylemin sabit görülmesi buna karşılık bir derece hafif ceza uygulanması gerektiği yönünde kanaate ulaşılması durumunda,
disiplin kurullarının bu yetkilerini kendilerinin kullanacağı, verecekleri kararların ise
Yasa›da belirtilen makamlar tarafından onaylanacağı kuşkusuzdur.
Dosyanın incelenmesinden; davacının yapılan soruşturma sonucunda 1702 sayılı
Yasa›nın 23. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kıdem indirilmesi cezası ile cezalandırılmasının teklif edildiği, İstanbul Valiliği İl Milli Eğitim Disiplin Kurulu›nun 4.12.2007
gün ve 123 sayılı kararı ile bir alt ceza uygulanmak üzere bu teklif reddedilmekle birlikte, davacının geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları ile sicillerinin olumlu olduğu
göz önüne alınarak, 657 sayılı Yasa›nın 126. maddesi uyarınca gerekli işlemin yapılması için dosyanın Valilik makamına gönderildiği ve Valilik makamı tarafından davacının
bir derece hafif ceza olarak 1702 sayılı Kanunun 22. maddesi gereğince 1 günlük maaş
kesim cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, 657 sayılı Yasa›da öngörülen koşulların varlığı halinde bir derece hafif
ceza verme yetkisinin asıl cezayı vermeye yetkili disiplin kurulu veya disiplin amirine
ait olması karşısında, doğrudan kıdem indirilmesi cezasını verme yetkisi bulunmayan
Vali tarafından alt ceza uygulanmak suretiyle 1 günlük maaş kesim cezası ile cezalandırmaya ilişkin olarak tesis edilen dava konusu işlemde yetki unsuru yönünden hukuka
uyarlık bulunmadığı anlaşıldığından, İdare Mahkemesinin, işin esasına ilişkin olarak
somut bilgi belge olmaksızın tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı yolundaki gerekçesinde hukuki isabet bulunmamakta ise de, karar yukarıda belirtilen gerekçe ile sonucu itibariyle yerindedir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin reddiyle, İstanbul
1. İdare Mahkemesince verilen 16.10.2008 günlü, E:2008/278, K:2008/1512 sayılı kararın yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan
davalı idare üzerinde bırakılmasına, 15.03.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
254 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
657/m.123
DEVLET MEMURLARI KANUNU
(Mülga madde: 13/02/2011-6111 S.K 117. mad.)
657/m.126
DEVLET MEMURLARI KANUNU
- (Değişik fıkra: 29/11/1984 - KHK 243/27 md.) Uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezaları disiplin
amirleri tarafından; kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, memurun bağlı olduğu kurumdaki disiplin
kurulunun kararı alındıktan sonra, atamaya yetkili amirler il disiplin kurullarının kararlarına dayanan
hallerde Valiler tarafından verilir.
(Değişik fıkra: 12/05/1982 - 2670/32 md) Devlet memurluğundan çıkarma cezası amirlerin bu yoldaki
isteği üzerine, memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verilir.
(Değişik fıkra: 12/05/1982 - 2670/32 md) Disiplin kurulu ve yüksek disiplin kurulunun ayrı bir ceza tayinine yetkisi yoktur, cezayı kabul veya reddeder. Ret halinde atamaya yetkili amirler 15 gün içinde başka
bir disiplin cezası vermekte serbesttirler.
(Değişik fıkra: 12/05/1982 - 2670/32 md) Özel kanunların disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullarla ilgili hükümleri saklıdır.
1702/m.22 İLK VE ORTA TEDRİSAT MUALLİMLERİNİN TERFİ VE TECZİYELERİ HK. KANUN
Maaş kesilmesi cezası şu hallerde verilir.
1 - Arkadaşlarına ve iş için gelenlere fena muamele etmek;
2 - Mektebin binasının ve eşyanın muhafazasına ihtimam etmemek;
3 - Talimatname ile uhdesine verilen işleri kasten yapmamak;
4 - Talebeyi dövmek;
5 - Aynı suçtan dolayı iki defa tevbih aldığı halde o fiili tekrar etmek;
6 - Arkadaşlarını ve maiyetini başkası yanında tahkir etmek;
7 - Gizlenmesi ve belli edilmemesi kabil olmayacak derecede sarhoş olarak gezmek.
Maaş, fiilin derecesine göre bir günlükten on beş günlüğe kadar kesilir.Daha ziyade kesilmez.
1702/m.23-1 İLK VE ORTA TEDRİSAT MUALLİMLERİNİN TERFİ VE TECZİYELERİ HK. KANUN
– Kıdem indirilmesi cezası şu hallerde verilir.
1 - İmtihanlarda not takdirinde bitaraflıktan ayrılmak;
MEVZUAT ÖZETLERİ
r Kanunlar
r Bakanlar Kurulu Kararları
r Yönetmelikler
r Genelgeler
r Tebliğler
r Milletlerarası Antlaşmalar
SAYI : 25
KANUNLAR / BAKANLAR KURULU KARARLARI
257
KANUNLAR
TARİH
15.12.2011
KANUN
NO
6252
6254
6255
6256
6257
6258
6259
18.12.2011
6253
KANUN
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava
Hizmetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya
İlişkin Protokol ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu
BAKANLAR KURULU KARARLARI
TARİH
KARAR
NO
01.12.201
2011/2468
02.12.2011
2011/2205
2011/2401
KONUSU
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nden Türkiye Cumhuriyetine Doğal Gaz Sevkiyatına Dair, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Hükümeti Arasında Anlaşma’nın, 5/6/2012
Tarihinden Geçerli Olmak Üzere Sona Erdirilmesi Hakkında Karar
Bazı Alanların Turizm Merkezi ile Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim
Bölgesi Olarak İlanı Hakkında Karar
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığında Kadro Karşılığı Çalıştırılacak Sözleşmeli Personel Hakkında Hizmet Sözleşmesi Esasları Hakkında Karar
258 LEGES Hukuk Dergisi
2011/2404
14.12.2011
2011/2511
2011/2516
2011/2517
2011/2518
20.12.2011
2011/2500
2011/2503
21.12.2011
2011/2476
2011/2478
2011/2488
22.12.2011
2011/2474
2011/2490
2011/2506
2011/2531
OCAK 2012
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığında Geçici Görevle Görevlendirilenlere Yapılacak Ek Ödemeye İlişkin Esaslar Hakkında Karar
Van’da Meydana Gelen Depremler Nedeniyle Zarar Gören Hayvan Yetiştiricilerine Yem Desteği Ödenmesi Hakkında Karar
İthalat Rejimi Kararına Ek Karar
Suriye Arap Cumhuriyeti Menşeli Bazı Tarım Ürünleri İthalatında Tarife
Kontenjanı Uygulanması Hakkında Karar
Van İli ve Çevresinde Meydana Gelen Deprem Nedeniyle Bu Yerlerde Görev Yapan Personele Tazminat ve Fiilen Fazla Çalışma Yaptırılan 657 Sayılı
Devlet Memurları Kanununa Tabi Personele Fazla Çalışma Ücreti Ödenmesi ile Öğretim Elemanlarının Geliştirme Ödeneği Oranlarında Değişiklik
Yapılması Hakkında Karar
Erzurum’un Yakutiye İlçesinde Yürütülen Kentsel Dönüşüm Çalışmaları
Kapsamında Bazı Taşınmazların Yakutiye Belediyesi Tarafından Acele Kamulaştırılması Hakkında Karar
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesine Tahsis Edilen
Sermayenin 50.000.000 (Ellimilyon) Türk Lirasına Çıkarılması Hakkında
Karar
Bazı Anlaşmaların Yürürlüğe Girdiği Tarihlerin Tespit Edilmesi Hakkında
Karar
Ankara İli, Akyurt ve Pursaklar İlçelerinde Bulunan Bazı Alanların Uluslararası Ankara Fuar ve Gelişme Sahası Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje
Alanı İlan Edilmesi Hakkında Karar
Bazı İllerimizde Meydana Gelen Çeşitli Afetler Nedeniyle Zarar Gören
Gerçek ve Tüzel Kişi Üreticilerin, T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine Olan Düşük Faizli Kredi Borçlarının Ertelenmesine Dair
Karar
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Taşra Teşkilatında Düzenleme Yapılması
Hakkında Karar
Arazi Toplulaştırması Hakkında Karar
Bahçeşehir Üniversitesi Rektörlüğüne Bağlı Olarak Eğitim Bilimleri Fakültesi ile Eğitim Bilimleri Enstitüsü Kurulması Hakkında Karar
1111 Sayılı Askerlik Kanununun Geçici 46 ncı Maddesi Uyarınca Bedelli
Askerlik Hizmetinden Yararlanma, Bedelin Ödenmesi ve Uygulamaya İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Karar
YÖNETMELİKLER
TARİH
01.12.2011
KONUSU
KOSGEB Organlarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı İnsan
Kaynakları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
SAYI : 25
02.12.2011
03.12.2011
04.12.2011
05.12.2011
06.12.2011
07.12.2011
YÖNETMELİKLER
259
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Sicil Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Afyon Kocatepe Üniversitesi Müzik Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Rize Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliği
2011/2257 Ürünlerin Enerji ve Diğer Kaynak Tüketimlerinin Etiketleme ve Standart
Ürün Bilgileri Yoluyla Gösterilmesi Hakkında Yönetmelik
Trafik Kazaları Nedeniyle İlgililere Sunulan Sağlık Hizmet Bedellerinin Tahsiline İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Koyun ve Keçi Türü Hayvanların Tanımlanması, Tescili ve İzlenmesi Yönetmeliği
Sığır Cinsi Hayvanların Tanımlanması, Tescili ve İzlenmesi Yönetmeliği
Gemi Acenteleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik
Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı
Merkez ve Taşra Teşkilatının Kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumluluk Esasları Hakkında
Yönetmelik
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Disiplin Amirleri Yönetmeliği
Rize Üniversitesi Öğrenci Yurtları Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Sigorta Bilgi Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bitki Karantinası Yönetmeliği
Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmelik (SHY-YOLCU)
Ahşap Ambalaj Malzemelerinin Isıl İşleme Tabi Tutulması ve İşaretlenmesine Dair Yönetmelik
KOSGEB KOBİ Uzman ve Uzman Yardımcılığı Sınav, Atama, Yetiştirilme, Görev ve
Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliği
Niğde Üniversitesi Yaz Okulu Eğitim-Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik
Ev ve Süs Hayvanlarının Ticari Olmayan Hareketlerinde Uygulanacak Hayvan Sağlığı
Şartlarına Dair Yönetmelik
Hayvanlarda Soy Kütüğü ve Ön Soy Kütüğü Esasları Hakkında Yönetmelik
Bozok Üniversitesi Proje Koordinasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Kırıkkale Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
KTO Karatay Üniversitesi Lisans ve Ön Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Bilimsel ve Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yönetmeliği
İhracata Yönelik Devlet Yardımları Kapsamında Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonundan
Yapılan Ödemelere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Basın ve Enformasyon Uzmanı ve Uzman Yardımcısı Sınav, Atama, Yetiştirilme, Görev
ve Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii A.Ş. (TÜLOMSAŞ) Genel Müdürlüğü Sicil Amirleri Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Gazikent Üniversitesi Satın Alma ve İhale Yönetmeliği
260 LEGES Hukuk Dergisi
08.12.2011
09.12.2011
11.12.2011
12.12.2011
13.12.2011
14.12.2011
15.12.2011
OCAK 2012
Mevlana Üniversitesi Mevlana Sosyal Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Suni Tohumlama, Tabii Tohumlama ve Embriyo Transferi Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik
Başkent Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Bilecik Üniversitesi Osmanlı Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Erciyes Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yönetmeliği
Konya Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Süleyman Şah Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Sınav Hizmetlerine Yönelik Mal ve
Hizmet Alımları Yönetmeliği
Atatürk Üniversitesi Nanobilim ve Nanomühendislik Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yönetmeliği
Gaziantep Üniversitesi Öğrenci Sağlık İşleri ve Sağlık Raporları Yönetmeliği
Veteriner Teşhis ve Analiz Laboratuvarları Yönetmeliği
Uçak Pilotu Lisans Yönetmeliği (SHY-1)’nde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik
Türkiye Barolar Birliği Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu Yönetmeliği
Deneysel ve Diğer Bilimsel Amaçlar İçin Kullanılan Hayvanların Refah ve Korunmasına
Dair Yönetmelik
Kanatlı Tifosu ile Kanatlılarda Pullorum Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Fikir ve Sanat Eserlerini İçeren Taşıyıcı Materyaller ile Bu Eserlerin Çoğaltılmasına Yarayan Teknik Cihazların Bedellerinden Yapılan Kesintilerin Kullanımına İlişkin Usul ve
Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Personeli Atama, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Sicil Amirleri Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun Denetim Çalışmalarına İlişkin Yönetmelik
Nakledilebilir Süngerimsi Beyin Hastalıklarına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Bombus Arısı Yönetmeliği
Bruselloz ile Mücadele Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Sığır Bovine Tüberkülozu Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Yüzme Havuzlarının Tabi Olacağı Sağlık Esasları ve Şartları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Gazikent Üniversitesi Kültürlerarası Diyalog ve Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yönetmeliği
Gazikent Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yönetmeliği
Hacettepe Üniversitesi Biyoetik Eğitim, Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Hacettepe Üniversitesi Tarihi ve Kültürel Mirası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Süleyman Şah Üniversitesi Psikolojik Travma Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
SAYI : 25
16.12.2011
17.12.2011
YÖNETMELİKLER
261
Süleyman Şah Üniversitesi Balkan Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Süleyman Şah Üniversitesi Ekonomik Etüdler Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Türk Hava Kurumu Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliği
Bitki Koruma Ürünlerinin Sınıflandırılması, Ambalajlanması ve Etiketlenmesi Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Milli Eğitim Bakanlığına Ait Bazı Yönetmeliklerin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Millî Eğitim Bakanlığının Yurt Dışı Teşkilatına Sürekli Görevle Atanacak Personel Hakkında Yönetmelik
Millî Savunma Bakanlığı Askerî İş Müfettişleri Yönetmeliği
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Birden Çok Medya Hizmet Sağlayıcıya Ortaklıkla İlgili Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Makina Mühendisleri Odası Serbest Müşavirlik
ve Mühendislik Hizmetleri ve Asgari Ücret Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Süleyman Şah Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bitki Karantinası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Bitkisel Gıda ve Yem İthalatının Resmi Kontrollerine Dair Yönetmelik
Canlı Hayvanlar ve Hayvansal Ürünlerde Belirli Maddeler ile Bunların Kalıntılarının
İzlenmesi İçin Alınacak Önlemlere Dair Yönetmelik
Gıda Hijyeni Yönetmeliği
Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik
Gıda ve Yemin Resmi Kontrollerine Dair Yönetmelik
Hayvan ve Ürünlerin Ülkeye Girişinde Ön Bildirim ve Veteriner Kontrollerine Dair Yönetmelik
Hayvansal Gıdaların Resmi Kontrollerine İlişkin Özel Kuralları Belirleyen Yönetmelik
Tıbbi Olmayan Veteriner Sağlık Ürünleri Yönetmeliği
Ürünlerin Ülkeye Girişinde Veteriner Kontrollerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik
Ülkeye Giriş Yapan Canlı Hayvanlarda Yürütülecek Veteriner Kontrollerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik
Yurt İçinde Canlı Hayvan ve Hayvansal Ürünlerin Nakilleri Hakkında Yönetmelik
Gemi Sağlık Resmi Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
Elektrik Piyasası Yan Hizmetler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Danıştay Personeli Atama ve Nakil Yönetmeliği
Belgelerin Sayıştaya Gönderilmesi, İadesi, Saklanması ve Yok Edilmesine İlişkin Yönetmelik
Kamu İdaresi Hesaplarının Sayıştaya Verilmesi ve Muhasebe Birimleri ile Muhasebe
Yetkililerinin Bildirilmesi Hakkında Usul ve Esaslar
Sayıştay Başsavcılığı Çalışma Yönetmeliği
Sayıştayca Bilirkişi ve Uzman Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik
262 LEGES Hukuk Dergisi
18.12.2011
19.12.2011
20.12.2011
21.12.2011
22.12.2011
OCAK 2012
Sayıştay Dairelerinin Çalışma Usul ve Esasları
Sayıştay Denetçilerinin Mesleki Etik Kurallarına İlişkin Usul ve Esaslar
Sayıştay Denetim Yönetmeliği
Sayıştay Genel Kurulu, Temyiz Kurulu ve Daireler Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları
Sayıştay Meslek Mensupları ile Savcılarına Ait Sicil Yönetmeliği
Sayıştay Meslek Mensuplarının Yabancı Ülkelere Gönderilmesi Hakkında Yönetmelik
Sayıştay Resmi Kıyafet Yönetmeliği
Sayıştay Yönetim Birimlerinin Görevleri ile Çalışma Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik
Avrasya Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yabancı Dil Hazırlık Sınıfları Eğitim Öğretim ve Sınav
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Muğla Üniversitesi Gıda Analizleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği İçmimarlar Odası Bilirkişilik Yönetmeliği
Mersin Üniversitesi Ortak Zorunlu Yabancı Dil ve Yabancı Dil Hazırlık Eğitim-Öğretim
Yönetmeliği
Afrika At Vebası Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Bal Arılarının Amerikan Yavru Çürüklüğü Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Bal Arılarının Küçük Kovan Kurdu ile Tropileaps Akarı Hastalığına Karşı Korunma ve
Mücadele Yönetmeliği
Durin Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Hayvan Hastaneleri Yönetmeliği
Ülkeye Girişte Veteriner Kontrollerine Tabi Olan Hayvan ve Ürünlere Dair Yönetmelik
Belediye Zabıta Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında 3030 Sayılı Kanunun Uygulanması ile
İlgili Yönetmeliğin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik
Dernekler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Biyosidal Ürünler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Personel Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına
Dair Yönetmelik
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Sürekli Uçuşa Elverişlilik ve Bakım Sorumluluğu Yönetmeliği (SHY M)
Kırıkkale Üniversitesi Ön Lisans ve Lisans Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Ordu Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Süleyman Demirel Üniversitesi Tarımsal Araştırma ve Uygulama Merkezi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Çevre ve Şehircilik Uzmanlığı Yönetmeliği
Atların Enfeksiyöz Anemisi Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Evcil Hayvan Genetik Kaynaklarının Tesciline İlişkin Yönetmelik
Evcil Hayvan Genetik Kaynaklarının Korunması ve Sürdürülebilir Kullanımı Hakkında
Yönetmelik
Hayvanların Tanımlanması ile Veteriner Biyolojik Ürünlerin Uygulama Ücretleri Yönetmeliği
SAYI : 25
23.12.2011
24.12.2011
YÖNETMELİKLER / GENELGELER
263
Hayvan Sağlığı Kabini Açılış, Çalışma ve Denetlenme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Ruam Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Büyükşehir Belediyeleri Özürlü Hizmet Birimleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Vaizlik, Kur’an Kursu Öğreticiliği, İmam-Hatiplik ve Müezzin-Kayyımlık Kadrolarına
Atama ve Bu Kadroların Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği
Çiftlik Hayvanlarının Refahına İlişkin Yönetmelik
Sığırlarda Löykoz Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Şarbon Hastalığına Karşı Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
Zoonozlar ve Zoonotik Etkenler, İlgili Antimikrobiyal Direnç ve Gıda Kaynaklı Salgınların İzlenmesi Yönetmeliği
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Bilim Kurulunun Çalışma Usul ve
Esaslarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
Hayvan Satış Yerlerinin Ruhsatlandırılma ve Denetleme Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı ve Korunması Yönetmeliği
İnsan Tüketimi Amacıyla Kullanılmayan Hayvansal Yan Ürünler Yönetmeliği
Sperma, Ovum ve Embriyo Üretim Merkezlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında
Yönetmelik
Risk Değerlendirme Komite ve Komisyonlarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Veteriner Tıbbi Ürünler Hakkında Yönetmelik
Veteriner Tıbbi Ürünlerde Yapılacak Değişikliklerle İlgili Yönetmelik
GENELGELER
TARİH
21.12.2011
KONUSU
Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Plânı (2011-2013) ile İlgili 2011/21
Sayılı Başbakanlık Genelgesi
264 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
TEBLİĞLER
TARİH
01.12.2011
02.12.2011
03.12.2011
06.12.2011
07.12.2011
08.12.2011
09.12.2011
10.12.2011
12.12.2011
12.12.2011
1.Mükerrer
13.12.2011
14.12.2011
16.12.2011
KONUSU
Ülkemiz ve Avrupa Birliğine Üye Ülkeler Tarafından Gümrük Vergilerinin Askıya Alınması ve Otonom Tarife Kontenjanı Açılması Talep Edilen Ürünlere İlişkin Tebliğ (İthalat:
2011/23)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/125)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/126)
İthalatta Gözetim Uygulanmasına İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 2007/5)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/127)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/128)
Sebze ve Meyve Ticareti ile Hal Kayıt Sistemi Hakkında Tebliğ (2011/1)
Dış Ticaret Sermaye Şirketlerine İlişkin Karar
Nargilelik Tütün Mamulü Teknik Düzenleme Tebliği (Tütün Mamulleri Seri No: 2)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/129)
Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2011/53)
Dahilde İşleme Rejimi Tebliği (İhracat: 2006/12)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(İhracat: 2011/19)
Yurt Dışı Tebligat ve İstinabe Taleplerinde Uyulması Gereken Usul ve Esaslara Dair Tebliğ
5939 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ve 7/1/2010 Tarihli ve 27455 Sayılı Resmî
Gazete’de Yayımlanan Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına
Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik ile 5664 Sayılı Konut
Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanuna 2/11/2011 Tarihli
ve 28103 Sayılı Mükerrer Resmî Gazete’de Yayımlanan 662 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 73 üncü Maddesi İle Eklenen Hükme Göre Tespit Edilen Hak Sahipleri
Listesi
Çevrenin Korunması Yönünden Kontrol Altında Tutulan Atıkların İthalatına Dair Dış Ticarette Standardizasyon Tebliği (Tebliğ No: 2011/3)’nde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Tebliğ (No: 2011/52)
Elektronik Defter Genel Tebliği (Sıra No: 1)
4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 16 ncı Maddesinin Birinci Fıkrasında Öngörülen İdari Para Cezası Alt Sınırının 31/12/2012 Tarihine Kadar Geçerli Olmak Üzere Artırılmasına İlişkin Tebliğ (No: 2012/1)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/130)
Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği
Suriye Arap Cumhuriyeti Menşeli Bazı Tarım Ürünleri İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanmasına İlişkin Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
2011 Yılı Kasım Ayına Ait Dahilde İşleme İzin Belgelerinin (D1) Listesi
2011 Yılı Kasım Ayına Ait Yurt İçi Satış ve Teslim Belgelerinin (D3) Listesi
2011 Yılı Kasım Ayına Ait Hariçte İşleme İzin Belgelerinin (H) Listesi
2011 Yılı Kasım Ayına Ait Vergi, Resim ve Harç İstisnası Belgelerinin (Y) Listesi
Firma Talebine İstinaden İptal Edilen Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi
SAYI : 25
17.12.2011
TEBLİĞLER
265
Re’sen Kapatılan Dahilde İşleme İzin Belgeleri Listesi
Gümrük Genel Tebliği (Gümrük İşlemleri) (Seri No: 89)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/131)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/132)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/133)
Gider Vergileri Genel Tebliği (Seri No: 88)
Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
Yurt Dışında Çalışan Türk Vatandaşlarının, Yurt Dışında Çalışma Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında 2147 Sayılı Kanuna İlişkin Tebliğin
Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
5510 Sayılı Kanun Gereğince Genel Sağlık Sigortalısı Sayılanlar, Sayılmayanlar, Sigortalılığın Başlangıcı, Kuruma Bildirilmesi Hakkında Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına
İlişkin Tebliğ
5510 Sayılı Kanun Gereğince Sigortalı Sayılanlar, Sayılmayanlar, Sigortalılığın Başlangıcı, Kuruma Bildirilmesi ve Sona Ermesi Hakkında Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına
İlişkin Tebliğ
Hizmet Borçlanma İşlemlerinin Usul ve Esasları Hakkında Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
İsteğe Bağlı Sigorta İşlemleri Hakkında Tebliğin Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Tebliğ
20.12.2011
Ulusal Meslek Standartlarına Dair Tebliğ
1.Mükerrer
21.12.2011 Türk Gıda Kodeksi Bira Tebliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ (No: 2011/58)
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/12/2011 Tarihli ve 2011/100 Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/12/2011 Tarihli ve 2011/101 Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/12/2011 Tarihli ve 2011/102 Sayılı Kararı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/12/2011 Tarihli ve 2011/105 Sayılı Kararı
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi
Van’da Meydana Gelen Depremler Nedeniyle Zarar Gören Hayvan Yetiştiricilerine Yem
22.12.2011
Desteği Ödenmesi Hakkında Uygulama Esasları Tebliği (No: 2011/60)
Uluslararası Banka Hesap Numarası Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ (Sayı: 2011/17)
Elektronik İmza ile İlgili Süreçlere ve Teknik Kriterlere İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
23.12.2011 2012 Yılı Tanıklık Ücret Tarifesi
Madeni Yağların Ambalajlanması ve Piyasaya Sunumu Hakkında Tebliğde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ
Petrol Piyasası Kanununun 19 uncu Maddesi Uyarınca 2012 Yılında Uygulanacak Para
Cezaları Hakkında Tebliğ
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması ve Doğal Gaz Piyasası Hakkında
Kanunun 9 uncu Maddesi Uyarınca 2012 Yılında Uygulanacak Para Cezaları Hakkında
Tebliğ
Elektrik Piyasası Kanununun 11 inci Maddesi Uyarınca 2012 Yılında Uygulanacak Para
Cezaları Hakkında Tebliğ
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 16 ncı Maddesi Uyarınca 2012 Yılında Uygulanacak
Para Cezaları Hakkında Tebliğ
266 LEGES Hukuk Dergisi
24.12.2011
OCAK 2012
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/134)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2011/135)
Kredi Kartı İşlemlerinde Uygulanacak Azami Faiz Oranları Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı: 2011/16)
MİLLETLERARASI ANTLAŞMALAR
TARİH
01.12.2011
KARAR
NO
2011/2412
2011/2433
2011/2461
02.12.2011
2011/2443
02.12.2011
2011/2426
1.Mükerrer
2011/2449
14.12.2011
2011/2514
16.12.2011
2011/2515
1.Mükerrer
21.12.2011
2011/2493
22.12.2011
2011/2480
KONUSU
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallık Hükümeti Arasında 9 Eylül 1977 Tarihinde Yapılmış Olan Uluslararası Karayolu Nakliyatına İlişkin Anlaşmayı Tadil Eden Anlaşma’nın
Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 6 Mayıs 2004 Tarihinde Bakü’de İmzalanan Sosyal Güvenlik
Sözleşmesi’nin Uygulanmasına İlişkin İdari Anlaşma’nın Revizyonu İle İlgili Ek İdari Anlaşma’nın Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enformasyon Alanında İşbirliği Protokolü’nün Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Macaristan Savunma Bakanlığı ve Polonya Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanı Arasında İcra Edilecek Noble Sword-2010 Tatbikatına İlişkin Teknik Düzenleme’nin Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Komisyonu Arasında İmzalanan
Katılım Öncesi Yardım Aracı Geçiş Dönemi Yardımına İlişkin Anlaşmalar
ve Notaların Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna ve Hersek Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komite’nin Anlaşma’ya Ek “Menşeli Ürünler” Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol 1’in Değiştirilmesi Hakkındaki 1/2011 Sayılı Kararı’nın Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Türkiye’ye İlişkin “İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Bileşeni” Altındaki Katılım Öncesi Yardım Aracından Sağlanan Topluluk Yardımına Yönelik
Çok Yıllı “İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı” ile
İlgili Finansman Anlaşması ile Bu Anlaşmayı Değiştiren Anlaşmanın Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında İmzalanan Kredi Anlaşmasının Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Seyşeller Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Vizelerin Karşılıklı Olarak Kaldırılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanması Hakkında Karar
SAYI : 25
MİLLETLERARASI ANTLAŞMALAR
2011/2487
23.12.2011
2011/2482
23.12.2011
2011/2530
1.Mükerrer
267
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Nota Teatisi Yoluyla Akdedilen, “Anadolu’da Ekonominin
Desteklenmesi” Konulu Anlaşma’nın Onaylanması Hakkında Karar
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ukrayna Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma’nın Onaylanması Hakkında Karar
Katılım Öncesi Yardım Aracı-Geçiş Dönemi Desteği ve Kurumsal Yapılanma Bileşeni-Kısım 1A ve 1B Çerçevesinde 2011 Türkiye Ulusal Programına
Yönelik Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Avrupa Komisyonu Arasında
Finansman Anlaşmalarının, Anlaşmalara Dair Beyanları İçeren Notalar ile
Birlikte Onaylanması Hakkında Karar
HUKUK HABERLERİ
r Avukatlar, Fransa’ya karşı boykota destek çağrısında
bulundu
r ‘Önleme dinlemesindeki bulgular, ceza yargılamasında
kullanılamaz’
r HSYK’dan 93 hakim ve savcının yeniden mesleğe kabul edilme talebine ret
r Tanıklık ücretine zam yapıldı
r Kira sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe kefil sorumluluğu 1 yıl olacak
r Danıştay’dan, düşük promil alkole izin yok
r ‘Avukatların karşılaştıkları engeller standartlara aykırı’
r “Ailede farklı soyadı, toplum düzenini sarsar”
SAYI : 25
HUKUK HABERLERİ
271
Avukatlar, Fransa’ya karşı boykota destek çağrısında bulundu
Samsun’da hukukçular, Fransa Ulusal Meclisi’nde oylanarak kabul edilen
sözde Ermeni soykırımını kabul etmeyenlerin cezalandırılmasını öngören
yasaya tepki gösterdi.
Samsun’da görev yapan Şenocak Hukuk Bürosu avukatları, bu konuda devletin alacağı her türlü kararın arkasında
olacaklarını belirterek, “Şenocak Hukuk
Bürosu olarak, 11 avukatımız ve 30’u aşkın personelimiz ile yapılan bu çirkin yanlıştan dönülünceye kadar desteğe devam
edeceğiz.” dedi.
Şenocak Hukuk Bürosu adına konuşan
Avukat F. Cem Şenocak, Türk ve Müslüman düşmanlığını bir devlet politikasına
dönüştüren bir zamanların sözde demokrat ve saygılı Fransa devletini her alanda boykot ettiklerini belirtti. “Sosyal ve
ekonomik her platformda Fransa devletini, Fransız menşeili her türlü ekonomik
değeri, ürünü boykot ediyoruz.” diyen
Şenocak şu açıklamayı yaptı: “Bir milli
görev olarak kabul ettiğimiz bu boykota
bütün Türk milletinin yekvücut olarak katılacağına olan sarsılmaz inancımla; tarihi
olayların ancak uzmanları tarafından karara bağlanacağını ve siyasilerin bu basit
oyunlarla lekeleyemeyeceği onurlu Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ferdi olmaktan
gururla, Şenocak Hukuk Bürosu olarak 11
avukatımız ve 30’u aşkın personelimiz ile
yapılan bu çirkin yanlıştan dönülünceye
kadar devam edeceğiz.”
SAMSUN CİHAN
‘Önleme dinlemesindeki bulgular, ceza yargılamasında kullanılamaz’
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, önleme
amaçlı iletişimin tespiti ve denetlenmesi sonucu elde edile bulguların, ceza
yargılamasında kullanılamayacağına
hükmetti.
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, silahlı
terör örgütüne yardım suçundan açılan bir
davada ‘’önleme amaçlı iletişimin tespiti
ve denetlenmesi’’ sonucunda elde edilen
bulgular neticesinde suç işlediği anlaşılan
sanığa, 6 yıl 3 ay hapis cezası verdi.
Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi de yerel mahkemenin
kararını onadı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı,
onama kararına itiraz ederek, sanık hakkındaki mahkumiyet kararının ‘’eksik inceleme’’ nedeniyle bozulması talebinde
bulundu. Başsavcılık, dava dosyasındaki
dinleme kayıtlarının, ‘’önleme dinlemesi’’ olarak isimlendirilen iletişimin tespiti
ve denetlenmesi kararı üzerine elde edilen
bulgular olduğuna işaret ederek, bu bulguların ceza yargılamasında delil olarak
kullanılamayacağını belirtti.
İtirazı görüşen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını kabul ederek, yerel mahkeme
kararını eksik inceleme nedeniyle bozdu.
272 LEGES Hukuk Dergisi
Kurul kararında, Türk hukuk sisteminde iletişimin tespiti ve denetlenmesi
konusunda iki türlü düzenleme bulunduğu, birinci düzenlemenin işlenmiş ya da
işlenmekte olan bir suça ilişkin delil elde
etmek için ikinci düzenlemenin de suç işlenmesinin önlenmesi için yapılan ‘’önleme dinlemesi’’ olarak adlandırılan iletişimin denetlenmesi olduğunu kaydetti.
Önleme amacıyla yapılan iletişimin
tespiti ve denetlenmesi sonucu ulaşılan
bulguların bir ceza soruşturması veya ka-
OCAK 2012
vuşturmasında delil olarak kullanılamayacağı ifade edilen Kurul kararında, “Van 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin iletişimin tespiti kararının önleme dinlemesi kararı niteliğinde olması karşısında bu şekilde ulaşılan
bulgular ceza yargılamasında delil olarak
kullanılamayacağından ve bulgulara dayalı hüküm kurulamayacağından, önleme
amaçlı iletişimin denetlenmesi sonucunda
ulaşılan bulgular dışındaki somut deliller
değerlendirilerek sanığın hukuksal durumunun tayin ve takdiri gerekmektedir”
ifadelerine yer verildi.
HSYK’dan 93 hakim ve savcının
yeniden mesleğe kabul edilme talebine ret
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), yeniden mesleğe kabul
edilme talebinde bulunan 93 hakim ve
savcının bu isteğini reddetti. Yeniden
mesleğe kabul edilen hakim ve savcı sayısı 2; meslekten çekilen hakim ve savcı
sayısı da 19 oldu.
HSYK Genel Kurulu, ilk toplantısını
yaptığı 25 Ekim 2010 tarihinden 29 Eylül
2011 tarihli toplantıya kadar geçen süre
içerisinde 287 karar aldı. Emeklilik onayı
yapılan hakim ve savcı sayısı 192; meslekten çekilen hakim ve savcı sayısı 19;
emeklilik hizmet hesabı yapılan hakim ve
savcı sayısı 80; asker dönüşü göreve başlama onayı 78; askerlik nedeniyle verilen
ücretsiz izin onayı 78; çeşitli mazeretlere ilişkin ücretsiz izin onayı 58; askerlik
tehir işlemlerine ilişkin MSB ile yapılan
yazışma 30 olarak gerçekleşti.
HSYK Mesleğe Kabul ve Meslekten
Çekilme Bürosu’nun yetki, görev ve sorumlulukları hakim ve savcı adaylarının
mesleğe kabul edilmesi işlemlerini yapmak, hakimlik ve savcılık görevine tekrar
atanma ile diğer hizmetlerden mesleğe
atanma talepleri hakkında verilen kararlara ilişkin işlemleri yürütmek olarak belirtiliyor. Bu büronun verilerine göre mesleğe kabul edilen adli yargı hakim ve savcı
aday sayısı 732, mesleğe kabul edilmeyen
adli yargı hakim savcı adayı bir, incelemeye alınan adli yargı hakim ve savcı aday
sayısı 7 oldu.
Mesleğe kabul edilen idari yargı hakim
aday sayısı 52, yeniden mesleğe kabul
edilme talebi reddedilen hakim ve savcı
sayısı 93, yeniden mesleğe kabul edilen
hakim ve savcı sayısı 2 olduğu öğrenildi. HSYK Başkanı tarafından adli yargı
hakim ve savcı adaylarının adaylık sürelerinin bir yıla indirilmesi teklifi üzerine,
adaylık süreleri bir yıla indirilen adli yargı
SAYI : 25
HUKUK HABERLERİ
hakim ve savcı aday sayısı bin 107 iken;
adaylık süreleri bir yıla indirilen idari yargı hakim aday sayısı da 50 oldu.
2010 Ağustos, 2010 Aralık ve 2011
Nisan ve Ağustos terfi defterlerine esas
olmak üzere toplam 6 bin 591 hakim ve
savcının terfi durumları görüşülerek karara bağlandı. Bin 43 hakim ve savcıya ait
terfi incelemesine esas ilk başvuru, yeniden inceleme ve yüksek lisans işlemleri
Kurul gündemine sunularak karara bağlandı. Terfi incelemesi soruşturma sonucunu bekleyen ya da durumu incelemeye
alınan 73 hakim ve savcının terfileri kurul
gündemine sunuldu ve karar verildi. Bin
750 hakim ve savcının intibak işlemi yapıldı. 80 il, 127 ilçe seçim kurulu için kı-
273
dem listeleri hazırlandı.
Kınama, uyarma, aylık kesme, derecesinin yükselmesini durdurma, yer değiştirme, meslekten çıkarma, ölüm ve zaman
aşımından işlemden çıkarma gibi işlemler
konusunda ceza ve nihai karar niteliğindeki karar sayıları 920 oldu. Açık Sicil
Bürosu’nda halen 12 bin 32 adet fiilen
çalışmakta olan hakim ve savcıya ait açık
sicil dosyası tutuluyor.
İkinci Daire Disiplin Bürosu’nca Genel Kurul’a sunulan itiraz ve meslekten
çıkarma başvuru sayısı istatistikleri ise
şöyle: İtiraz evrakı sayısı 25; meslekten
çıkarma başvuru sayısı 34; meslekten çıkarma yeniden inceleme sayısı ise 6.
Cihan
Tanıklık ücretine zam yapıldı
Adalet Bakanlığı, 2012 yılında uygulanacak olan tanıklık ücretini belirledi.
Cumhuriyet savcısı, mahkeme başkanı
veya hâkim tarafından çağrılan tanıklara verilecek ücreti belirleyen tarifeye
göre, tanıklık yapanlara günlük 15 TL
ile 30 TL arasında değişen para ödenecek.
Adalet Bakanlığı, 2012 yılında uygulanacak olan tanıklık ücretini belirledi.
Cumhuriyet savcısı, mahkeme başkanı
veya hâkim tarafından çağrılan tanıklara
verilecek ücreti belirleyen tarifeye göre,
tanıklık yapanlara günlük 15 TL ile 30 TL
arasında değişen para ödenecek.
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve ceza muhakemesi sırasında tanığa
verilecek ücretin miktarı ile ödenmesine
ilişkin usul ve esasları belirleyen 2012 yılı
tanıklık ücret tarifesi Resmi Gazete’nin
bugünkü sayısında yayımlandı. Ceza muhakemesi sırasında Cumhuriyet savcısı,
mahkeme başkanı veya hakim tarafından
çağrılan tanıklara, kaybedilen zamanla
orantılı olarak günlük 15 TL ile 30 TL
arasında değişen ücret ödenecek. 2011
yılında tanıklara ödenen günlük ücret 12
TL’ydi. Tanık hazır olabilmek için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet
ve beslenme giderleri de karşılanacak.
Yargılama giderlerinden sayılacak olan
tanıklık ücretinden vergi, resim ve harç
alınmayacak. Bu Tarife 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe girecek.
(ANKA)
274 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Kira sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe kefil sorumluluğu 1 yıl olacak
Yargıtay 6. Dairesi, uzayan kira
bedelinin ödenmemesi nedeniyle açılan icra davasında, kira sözleşmesinde
miktar ve tarih belirlenmediği sürece borcun kefilden alınamayacağına
hükmetti. Daire, sözleşmede aksi belirtilmedikçe, kefilin sorumluluğunun
sözleşme imzalandıktan sonra 1 yıl olacağına karar verdi.
İstanbul’da bir ev sahibi, kirasını ödemediği gerekçesiyle 1 yıl süreli kira sözleşmesine dayanarak kiracısından 31 bin
200 lira kira bedelinin ödenmesi ve kiracının tahliyesi talebiyle dava açtı.
İstanbul 14. İcra Hukuk Mahkemesi,
kiracı ve kira sözleşmesinde adı geçen kefili hakkında icra takibi başlatılmasına ve
kiracının tahliyesine karar verdi.
Kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 6. Hukuk Dairesinde
görüşüldü.
Daire, yerel mahkemenin kiracının
tahliyesi ve alacak borcun kiracıdan alınmasına ilişkin kısmını onadı, alacağın ke-
filden tahsiline ilişkin kısmını ise bozdu.
Dairenin kararında, Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun 2006 yılında verdiği bir
karara yer verildi.
Hukuk Genel Kurulunun gerekçesinde, kefilin, sözleşmede gösterilen kira süresi boyunca kiracının ödemekle yükümlü
olduğu kirayı, ev sahibine karşı sorumlu
olduğunun vurgulandığı ve sözleşmenin
uzaması halinde kefilin sorumluluğunun
devam edebilmesi için ‘’kefilin sorumluluğunun uzayan dönem için de devam
edeceğinin’’ sözleşmede açıkça belirtilmesi gerektiğinin belirtildiği kaydedildi.
Kurulun, kefilin sözleşmedeki sorumluluğunun azami hangi süreyle ve hangi
miktarla sınırlı olacağının açıkça gösterilmesinin şart olduğu sonucuna vardığı
vurgulandı.
Kararda, “Ne kadar uzayacağı belirsiz
bir kira süresine ilişkin olan ve kefili sınırsız bir sorumluluk altına sokan sözleşme
hükümleri geçerli değildir” denildi.
AA
Danıştay’dan, düşük promil alkole izin yok
Danıştay, ticarî taksi ve minibüs şoförlerinin 0,50 promilin altında alkol
almaları halinde bile araç kullanamayacaklarına karar verdi. Yüksek Mahkeme, ticarî araç şoförlerinin, ‘mesai
dışı’nda alsa da alkollü olarak direksiyon başına geçemeyeceğine hükmetti.
Danıştay 8. Dairesi, ticarî araç şoförlerinin mesai dışında bile olsa, düşük seviyede alkol alarak araç kullanamayacaklarına hükmetti. Cezaî sınır olarak kabul
edilen 0.50 promil alkol değerinin altında
0.24 promil alkolle yakalanan şoförün
ehliyetine 6 ay boyunca el konulmasına
yönelik davaya yapılan itirazı görüşen
SAYI : 25
Yüksek Mahkeme, işlemin hukuka uygun
olduğuna karar verdi.
Mersin 1. İdare Mahkemesi, gece yarısı saat 01.20’de ticarî minibüsüyle evine
giden şoförün 0.24 promil alkol seviyesi
tespit edildiği için ehliyetine el konulması işlemini iptal etmişti. İdare mahkemesi
gerekçeli kararında, ticarî minibüs sürücüsünün çalışma saatleri dışında ve yolcu
taşımacılığı yapmadığından normal araç
sürücüleri için öngörülen 0.50 promil alkol seviyesine tabi olduğuna vurgu yapmıştı. Ancak, İçişleri Bakanlığı bu karara itiraz etmiş ve davayı temyiz etmişti.
İtirazı değerlendiren Danıştay 8. Dairesi,
oybirliği ile idare mahkemesinin kararını bozdu. Gerekçede, Karayolları Trafik
Yönetmeliği’ne dikkat çekildi ve şöyle
denildi: “Ticarî yolcu taşımacılığı yapmak
üzere tescili yapılan araç sürücülerinin,
yolcu taşımacılığı yapmadığı zamanlarda
0.50 promil alkollü araç kullanabileceklerine ilişkin bir anlam çıkarmaya olanak
yoktur.”
Danıştay, mesai dışında ve yasal sınırın altında alkol alan minibüs şoförünün
ehliyetine 6 ay el konulmasında hukuka aykırılık olmadığına hükmetti. Kararın gerekçesinde ise Karayolları Trafik
Yönetmeliği’nin ‘Uyuşturucu ve keyif
verici maddelerle alkollü içeceklerin etkisinde araç sürme yasağı’ başlıklı maddesine dikkat çekti. Yönetmelik uyarınca
taksi, dolmuş, minibüs, otobüs, kamyon,
çekici gibi kamu hizmeti ve yük taşımacılığı yapan sürücülerin alkollü olarak bu
araçları kullanamayacağını belirtti.
Danıştay kararında, “Ticarî yolcu taşı-
HUKUK HABERLERİ
275
macılığı yapmak üzere trafik tescili yapılan araçların sürücülerinin, yolcu taşımacılığı yapmadığı zamanlarda 0.50 promil
alkollü araç kullanabileceklerine ilişkin
bir anlam çıkarmaya olanak yoktur.” denildi.
0.20 promilde bile kaza riski iki kat artıyor
Türkiye’de normal araç sürücüleri için
alkol sınırı 0.50 promil. Ambulans, itfaiye, polis, dolmuş, otobüs gibi toplu taşıma araçlarının şoförlerini de kapsayan
profesyonel sürücülerde bu oran 0 promil.
Trafik kazalarına karışan sürücülerin yüzde 69’unun alkollü olduğunun belirlendiğine dikkat çeken uzmanlar, yasal sınırın
altında da birçok ölümlü ve yaralamalı
kazanın meydana geldiğine işaret ediyor.
Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu Başkanı Sadi Çağdır, yayınladığı makalede
kandaki alkol düzeyinde her 0.20 promillik artışın ölümcül kaza riskini iki kat
artırdığını ifade ediyor: “Kandaki alkol
düzeyi 0.50 promilken pek çok kişi, 0.90
iken ise hemen hemen herkes etkilenmektedir. Yüzde 0.02 promilin altında bile
sürüş kabiliyetinde anlamlı bozulmalar
tespit edilmiştir.” 2007 yılına ait karayolu trafik istatistiklerine göre polis raporlu
4 bin 684 kazanın 3 bin 60’ı, sürücünün
yasal sınırın altında alkollü olmasından
kaynaklandı. Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefa Saygılı, alkollü
olup yaralanmalı kazaların yüzde 12’sinin
ve ölümlü kazaların yüzde 21’inin yasal
sınırın altında gerçekleştiğini vurguluyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığı’nın verilerine göre
276 LEGES Hukuk Dergisi
2011 yılının ilk 9 ayında 6 milyon 343 bin
181 trafik cezası işlemi uygulandı. Cezaların 3 milyon 313 bin 54’ü sürücülere,
3 milyon 20 bin 708’i aracın plakasına,
9 bin 419’u yayalara kesildi. Kesilen ce-
OCAK 2012
zaların tutarı ise 857 milyon 136 bin 660
TL’ye ulaştı. Bu dönemde ayrıca 79 bin
671’i alkollü araç kullanmaktan olmak
üzere toplam 91 bin 287 sürücünün ehliyetine el konuldu.
‘Avukatların karşılaştıkları engeller standartlara aykırı’
BM raporunun avukatlarla ilgili bölümünü paylaşıyoruz...
Avukatlar
Sıkça duyduğum bir başka kaygı ise
avukatların işlerini gündelik olarak yaparken kendilerine yargıçlar ve savcılar gibi
davranılmamasıdır. Bunun sembolik bir
örneği, mahkeme salonunda hem yargıçlar hem de savcılar podyumda yerlerini
alırken, avukatlar daha aşağı bir düzeyde,
sanıkların ve izleyicilerin yakınında bulunmaktadır. Hukuk mesleğinde, avukatlara, yargıçlar ve savcıların eşdeğeri hukukçular olarak davranılmalıdır. İşlerini
gerektiği gibi yapmalarında avukatların
karşılaştıkları bir diğer güçlük örneği de,
az önce değinilen sınırlamalar nedeniyle
mesleki görevlerini yaparken karşılaştıkları engellerdir.
Bunların arasında, dava dosyalarına
erişime getirilen sınırlamalar, kanıtların
açıklanmaması, savundukları kişilerle görüşmelerinin geciktirilmesi ve görevlerini
yerine getirirken savundukları kişiler ve
onların davalarıyla yersiz biçimde özdeşleştirilmeleri yer almaktadır.
Bütün bunlar, 1990 tarihli BM Avukatların Rolleriyle ilgili Temel İlkeler dahil
olmak üzere uluslararası standartlara uymamaktadır. Hukuk mesleğinin icrası ve
Baroya kabul açısından, bir Hukuk fakültesinden mezun olunduktan sonra ayrıca
bir sınavdan geçmek gibi bir koşul yoktur.
Ziyaretin sırasında temas ettiğim barolardan duyduğum kadarıyla baro üyeliği için
bir sınav ihdası uygun görülmektedir ve
ben de bu fikri destekliyorum.
Kapasite geliştirme
Sözlerimi tamamlarken, hukukta insan hakları eğitiminin yargı süreçlerinde
yer alan tüm kesimler için taşıdığı önemin
altını çizmek isterim. Bu, benim için çok
değerli, ayrıca İnsan Hakları Konseyine
Haziran 2010’da sunduğum ilk tematik
raporun da odağındaki konudur.
2003
yılında
Türkiye
Adalet
Akademisi’nin kurulması olumlu bir
gelişmedir. Akademi’nin yargıda profesyonelliği geliştirme açısından önemini
ve katkılarını belirtmeliyim. Eğitimin ve
kapasite geliştirmenin amaçları arasında
yargının tarafsızlığının güçlendirilmesi de
yer almalıdır ki yargıçlar ve savcılar gerek
SAYI : 25
HUKUK HABERLERİ
kurumlarına gerekse daha geniş anlamda
topluma 5 daha iyi hizmet verebilsinler.
Bu bakımdan, üniversiteler ve barolar
dâhil diğer kurumlarla işbirliği güçlendirilmelidir. Kapasite geliştirme, yargıçları
ve savcıları insan hakları, çocuk adaleti
ve özellikle suç mağdurlarının kadın ol-
277
duğu durumlarda toplumsal cinsiyet gibi
konularda sürekli olarak eğitecek biçimde
düzenlenmelidir.
gencbaro.org
“Ailede farklı soyadı, toplum düzenini sarsar”
Hukukun Egemenliği Derneği Genel
Başkanı Erdem Akyüz, çocuğun babasının soyadını almasını öngören kanun
hükmünün iptaline ilişkin, “Bir aileyi
oluşturan anne, baba ve çocukların her
birinin ayrı soyadlarını kullanmaları,
aile birliğini zayıflatıcı ve dedi.
Akyüz yaptığı yazılı açıklamada, Anayasa Mahkemesinin boşanan ailelerde
çocuğun soyadına ilişkin kararı üzerine,
bu kararın soğukkanlılıkla ve gerçekçi bir
açıdan değerlendirilmesi ve toplumu kargaşaya sürükleyecek yanılgılardan kaçınılması gerektiğini ifade etti. Akyüz “Evli
bir Avukat bayanın, kocasının soyadını
kullanmak istemediği, evlilik birliği devam ederken, bir başka soyadı olan kendi
kızlık soyadını kullanmaya devam etmek
istediği ve bu nedenle kocasının soyadının nüfus kaydından silinmesi istemi ile
açtığı dava Anayasa Mahkemesine intikal
etmiş ve Anayasa Mahkemesi bu isteği oy
çokluğu ile reddetmiştir. Bunun üzerine
11 yıl süren hukuk mücadelesine devam
eden davacı kadın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunmuş ve
AİHM, davacı kadının nüfus kaydından,
kocasının soyadının silinmesi ve evlilik
devam ederken davacı kadının, kocasının
soyadını değil bir başka soyadını kullana-
bileceği yolunda karar vermiştir. Bu suretle Türk hukuk sistemine henüz intikal
etmese bile, aile yaşamında ilk yol ayrımı
baş göstermiştir” dedi.
-”AİLE YAŞAMINDA İKİNCİ VE
ÖNEMLİ BİR YOL AYRIMI BAŞLAMIŞTIR”Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesinin de buna benzer ve “üzerinde
tartışılması gereken” bir karar verdiğini
söyleyen Akyüz, “Boşanan bir kadının,
velayeti kendisine verilen çocuğun, babasının soyadını değil, annesinin kızlık soyadını kullanması için açtığı dava
Anayasa Mahkemesine intikal etmiş ve
Anayasa Mahkemesi, boşanan ailelerde,
çocuğun velayetinin anneye verilmesi halinde, babasının değil, annesinin soyadı
ile nüfusa kaydedilebileceği yolunda gene
oy çokluğu ile karar vermiştir. Bu karar
doğrultusunda henüz yasalarımızda yeni
bir düzenleme yapılmamış olsa da aile yaşamında ikinci ve önemli bir yol ayrımı
başlatılmıştır” şeklinde konuştu.
Söz konusu davalarda verilen kararların, kadın erkek eşitliğinin yanlış yorumlanmasından kaynaklığını ifade eden Akyüz, olayın sosyal boyutunun da gözardı
edilmemesi gerektiğini ifade etti. Akyüz
278 LEGES Hukuk Dergisi
şunları kaydetti:
“Kadın erkek eşitliği aile ve toplumun
huzuru ve devamı için zorunlu unsurlardır. Bir ailede, tek bir soyadının kullanılması da bunun zorunlu bir sonucudur. Bir
aileyi oluşturan anne, baba ve çocukların
her birinin ayrı soyadlarını kullanmaları,
aile birliğini zayıflatıcı ve toplum düzenini sarsıcı niteliktedir. Ayrıca boşanan ai-
OCAK 2012
lelerde çocuğun velayetinin önce anneye,
sonra babaya verilmesi halinde çocuğun
soyadı mütemadiyen değişecek midir.
Mirasçılık, veraset ve akrabalık ilişkileri büyük ölçüde zarar görecektir. Bu tip
dava ve kararlarda, karar vericinin daha
dengeli, geniş bakış açılı olması gerekir.
Değişik şekildeki kararlar; adalet duygusunu, aile birliğini ve toplumu yıpratıcı
olacaktır.”
Anka
ÖNEMLİ BİLGİLER
r Kıdem Tazminatı Tavanı
r Dönemler İtibariyle Asgari Ücret
r Asgari Ücret ve Dönem Tutarları
r Asgari Ücret Ödemesinde Yeni Dönem
r Yıllık Ücretli İzin Süreleri
r İhbar Tazminatı (Akdin Feshinde Bildirim Süreleri)
r İşsizlik Sigortası Primi
r Gelir Vergisi Tarifesi
r Katma Değer Vergisi Oranları
r Kurumlar Vergisi Oranı
r Geçici Vergi Oranları
r Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı
r Yasal Faizler ve Yürürlük Süreleri
r Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları
r Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre
Gecikme Zammı Oranları
r Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler
r Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre)
r Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre)
r Değerli Kağıtlar
r Damga Vergisi Harçları
r Yargı Harçları
r Noter Harçları
r Vergi Yargısı Harçları
r Tapu ve Kadastro Harçları
r Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi
r CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi
r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (ABD Doları)
r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (Euro)
r HUMK ve İİK Parasal Sınırları
r İYUK Parasal Sınırları
r Karşılıksız Çeklerde Bankaların Ödemekle Yükümlü
Oldukları Tutarlar
r 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler
r Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
KIDEM TAZMİNATI TAVANI
TARİHİ
MİKTARI
01.01.2001 - 14.04.2001
646.560.000.- TL
15.04.2001 - 14.05.2001
663.000.000.- TL
15.05.2001 - 14.06.2001
730.700.000.- TL
15.06.2001 - 30.06.2001
768.100.000.- TL
01.07.2001 - 14.09.2001
807.500.000.- TL
15.09.2001 - 14.10.2001
835.950.000.- TL
15.10.2001 - 14.11.2001
884.830.000.- TL
15.11.2001 - 14.12.2001
938.330.000.- TL
15.12.2001 - 31.12.2001
978.020.000.- TL
01.01.2002 - 14.05.2002
1.076.400.000.- TL
15.05.2002 - 30.06.2002
1.103.540.000.- TL
01.07.2002 - 30.10.2002
1.160.150.000.- TL
01.10.2002 - 31.12.2002
1.260.150.000.- TL
01.01.2003 - 30.06.2003
1.323.950.000.-TL
01.07.2003 - 31.12.2003
1.389.950.000.-TL
01.01.2004 - 30.06.2004
1.485.430.000.-TL
01.07.2004 - 01.01.2004
1.574.740.000.-TL
01.01.2005 - 30.06.2005
1.648,90.- YTL
01.07.2005 - 31.12.2005
1.727,15.- YTL
01.01.2006 - 30.06.2006
1.770,63.- YTL
01.07.2006 - 31.12.2006
1.857,44.- YTL
01.01.2007 - 30.06.2007
1.960,69.- YTL
01.07.2007 - 31.12.2007
2.030,19.- YTL
01.01.2008 - 30.06.2008
2.087,92.- YTL
01.07.2008 - 31.12.2008
2.173,18.- YTL
01.01.2009 - 30.06.2009
2.260,05.- YTL
01.07.2009 - 31.12.2009
2.365,16.- YTL
01.01.2010 - 30.06.2010
2.423,88.- TL
01.07.2010 - 31.12.2010
2.517,01.- TL
01.01.2011 - 30.06.2011
2.623,23.- TL
01.07.2011 - 31.12.2011
2.731,85.- TL
281
282 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
DÖNEMLER İTİBARİYLE ASGARİ ÜCRET
TARİHİ
YAŞI
01.07.2001
31.07.2001
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
16 yaşından küçükler
16 yaşından büyükler
01.08.2001
31.12.2001
01.01.2002
30.06.2002
01.07.2002
31.12.2002
01.01.2003
31.12.2003
01.01.2004
30.06.2004
01.07.2004
31.12.2004
01.01.2005
31.12.2005
01.01.2006
31.12.2006
01.01.2007
30.06.2007
01.07.2007
31.12.2007
01.01.2008
30.06.2008
01.07.2008
31.12.2008
01.01.2009
30.06.2009
01.07.2009
31.12.2009
01.01.2010
30.06.2010
01.07.2010
31.12.2010
01.01.2011
30.06.2011
01.07.2011
31.12.2011
ÜCRETİ
124.920.000 TL
146.947.500 TL
142.749.000 TL
167.940.000 TL
188.700.750 TL
222.000.750 TL
213.210.000 TL
250.875.000 TL
256.500.000 TL
306.000.000 TL
360.000.000 TL
423.000.000 TL
378.000.000 TL
444.150.000 TL
415,80.- YTL
488,70.- YTL
450,00.- YTL
531,00.- YTL
476,70.- YTL
562,50.- YTL
491,40.- YTL
585,00.- YTL
515,40.- YTL
608,40.- YTL
540,60.- YTL
638,70.- YTL
567,00.- YTL
666,00.- YTL
589,50.- YTL
693,00.- YTL
621,00.- TL
729,00.- TL
648,00.- TL
760,50.- TL
679,50.- TL
796,50.- TL
715,50.- TL
837,50.- TL
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
ASGARİ ÜCRET VE DÖNEM TUTARLARI
16 yaşından küçükler için asgari ücretin brüt ve net tutarları
DÖNEMLER
01.01.2002 - 30.06.2002
01.07.2002 - 31.12.2002
01.01.2003 - 31.12.2003
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 31.12.2004
01.01.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 31.12.2006
01.01.2007 - 30.06.2007
01.07.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 30.06.2008
01.07.2008 - 31.12.2008
01.01.2009 - 30.06.2009
01.07.2009 - 31.12.2009
01.01.2010 - 30.06.2010
01.07.2010 - 31.12.2010
01.01.2011 - 30.06.2011
AYLIK BRÜT
AYLIK NET
188.700.750.- TL
213.210.000.- TL
256.500.000.- TL
360.000.000.- TL
378.000.000.- TL
415,80.- YTL
450,00.- YTL
476,70.- YTL
491,40.- YTL
515,40.- YTL
540,60.- YTL
567,00.- YTL
589,50.- YTL
621,00.- TL
648,00.- TL
679,50.- TL
139.704.087.- TL
157.264.965.- TL
190.532.250.- TL
257.940.000.- TL
270.837.000.- TL
297,92.- YTL
322,43.- YTL
341.55.- YTL
352,09.- YTL
414,92.- YTL
432,97.- YTL
466,21.- YTL
472,32.- YTL
444,57.- TL
518,97.- TL
546,20.- TL
ASGARİ ÜCRET VE DÖNEM TUTARLARI
16 yaşından büyükler için asgari ücretin brüt ve net tutarları
DÖNEMLER
01.01.2002 - 30.06.2002
01.01.2003 - 31.12.2003
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 31.12.2004
01.01.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 30.12.2006
01.01.2007 - 30.06.2007
01.07.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 30.06.2008
01.07.2008 - 31.12.2008
01.01.2009 - 30.06.2009
01.07.2009 - 31.12.2009
01.01.2010 - 30.06.2010
01.07.2010 - 31.12.2010
01.01.2011 - 30.06.2011
AYLIK BRÜT
222.000.750.- TL
306.000.000.- TL
423.000.000.- TL
444.150.000.- TL
488,70.- YTL
531,00.- YTL
562,50.- YTL
585,00.- YTL
608,40.- YTL
638,70.- YTL
666,00.- YTL
693,00.- YTL
729,00.- TL
760,50.- TL
796,50.- TL
AYLIK NET
163.560.000.- TL
226.000.000.- TL
303.080.000.- TL
318.230.000.- TL
350,15.- YTL
380,46.- YTL
403,02.- YTL
419,15.- YTL
435,92.- TL
457,63.- TL
477,19.- TL
496,53.- TL
521,89.- TL
544,44 TL
570,21 TL
283
284 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
ASGARİ ÜCRET UYGULAMASINDA YENİ DÖNEM
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin 5615 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle yeniden
düzenlenip 01.01.2008 tarihinde yürürlüğe konulmasıyla, anılan yasa hükmünde belirtilen oranlar üzerinden “asgari geçim indirimi” uygulaması başlatılmış; buna göre yasal asgari ücretlerin net tutarları
aşağıdaki biçimi almıştır:
ASGARİ ÜCRET 2008 YILI UYGULAMASI
01.01.2008 - 30.06.2008 arası
ASGARİ ÜCRETLİ
İndirimsiz
Bekar
Evli Çocuksuz
Evli 1 Çocuklu
Evli 2 Çocuklu
Evli 3 Çocuklu
Evli 4 Çocuklu
BRÜT AYLIK
608,40.- TL
608,40.- TL
608,40.- TL
608,40.- TL
608,40.- TL
608,40.- TL
608,40.- TL
NET AYLIK
435,92.- TL
481,55.- TL
490,67.- TL
497,52.- TL
504,36.- TL
508,93.- TL
513,49.- TL
01.07.2008 - 31.12.2008 arası
ASGARİ ÜCRETLİ
İndirimsiz
Bekar
Evli Çocuksuz
Evli 1 Çocuklu
Evli 2 Çocuklu
Evli 3 Çocuklu
Evli 4 Çocuklu
BRÜT AYLIK
638,70.- TL
638,70.- TL
638,70.- TL
638,70.- TL
638,70.- TL
638,70.- TL
638,70.- TL
NET AYLIK
457,63.- TL
503,26.- TL
512,39.- TL
519,23.- TL
526,08.- TL
530,64.- TL
535,20.- TL
ASGARİ ÜCRET 2009 YILI UYGULAMASI
01.01.2009 - 30.06.2009 arası
ASGARİ ÜCRETLİ
İndirimsiz
Bekar
Evli Çocuksuz
Evli 1 Çocuklu
Evli 2 Çocuklu
Evli 3 Çocuklu
Evli 4 Çocuklu
BRÜT AYLIK
666,00.- TL
666,00.- TL
666,00.- TL
666,00.- TL
666,00.- TL
666,00.- TL
666,00.- TL
NET AYLIK
477,19.- TL
527,13.- TL
537,13.- TL
544,62.- TL
552,11.- TL
557,11.- TL
562,10.- TL
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
285
ASGARİ ÜCRET 2009 YILI UYGULAMASI
01.07.2009 - 31.12.2009 arası
ASGARİ ÜCRETLİ
BRÜT AYLIK
NET AYLIK
İndirimsiz
693,00.- TL
496,53.- TL
Bekar
693,00.- TL
546,48.- TL
Evli Çocuksuz
693,00.- TL
556,47.- TL
Evli 1 Çocuklu
693,00.- TL
563,97.- TL
Evli 2 Çocuklu
693,00.- TL
571,46.- TL
Evli 3 Çocuklu
693,00.- TL
576,45.- TL
Evli 4 Çocuklu
693,00.- TL
581,45.- TL
ASGARİ ÜCRET 2010 YILI UYGULAMASI
01.01.2010 - 30.06.2010 arası
ASGARİ ÜCRETLİ
İndirimsiz
Bekar
Evli Çocuksuz
Evli 1 Çocuklu
Evli 2 Çocuklu
Evli 3 Çocuklu
Evli 4 Çocuklu
BRÜT AYLIK
729,00.- TL
729,00.- TL
729,00.- TL
729,00.- TL
729,00.- TL
729,00.- TL
729,00.- TL
NET AYLIK
521,89.- TL
576,57.- TL
587,50.- TL
595,70.- TL
603,91.- TL
609,37.- TL
614,84.- TL
01.07.2010 - 31.12.2010 arası
ASGARİ ÜCRETLİ
BRÜT AYLIK
NET AYLIK
İndirimsiz
760,50.- TL
544,44.- TL
Bekar
760,50.- TL
599,12.- TL
Evli Çocuksuz
760,50.- TL
610,05.- TL
Evli 1 Çocuklu
760,50.- TL
618,25.- TL
Evli 2 Çocuklu
760,50.- TL
626,45.- TL
Evli 3 Çocuklu
760,50.- TL
631,92.- TL
Evli 4 Çocuklu
760,50.- TL
637,38.- TL
286 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YILLIK ÜCRETLİ İZİN SÜRELERİ
4857 sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesine göre (10.06.2003 tarihinden itibaren) çalışanlara aşağıdaki süreler kadar ücretli yıllık izin verilir. Ancak 18 ve daha
küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin 20
günden az olamaz ve yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez. Yıllık izin hesabındaizin sürelerine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden
sayılmaz.
HİZMET SÜRESİ
1 yıldan 5 yıla kadar olanlara
5 yıldan fazla ve 15 yıldan az olanlara
15 yıl ve daha fazla olanlara
İZİN SÜRESİ
Yılda 14 gün
Yılda 20 gün
Yılda 26 gün
İHBAR TAZMİNATI (AKDİN FESHİNDE BİLDİRİM SÜRELERİ)
ÇALIŞMA SÜRESİ
İşi altı (6) aydan az sürmüş ise
İşi altı (6) aydan bir buçuk (1,5) yıla kadar sürmüş ise
İşi bir buçuk (1,5) yıldan üç (3) yıla kadar sürmüş ise
İşi üç (3) yıldan fazla sürmüş ise
İHBAR
SÜRESİ
2 Hafta
4 Hafta
6 Hafta
8 Hafta
TAZMİNAT
MİKTARI
2 haftalık ücret
4 haftalık ücret
6 haftalık ücret
8 haftalık ücret
İŞSİZLİK SİGORTASI PRİMİ
(4447 sayılı Kanun - Madde.: 49)
- 01.06.2000 - 31.12.2001 Tarihleri arasında (sigorta matrahı üzerinden);
İşçiden % 2, işverenden % 3 oranında kesinti yapılmıştır.
- 2002 yılından itibaren:
İşçiden % 1, işverenden % 2 oranında kesinti yapılmaktadır.
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
GELİR VERGİSİ TARİFESİ
2011 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ
- 9.400 TL’ye kadar %15
- 23.000 TL’nin 9.400 TL’si için 1.410 TL, fazlası %20
- 53.000 TL’nin 23.000 TL’si için 4.130 TL %27
- 53.000 TL’den fazlasının 53.000 TL’si için 12.230 TL %35
oranında vergilendirilir.
2011 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ (ÜCRETLİLER)
- 9.400 TL’ye kadar %15
- 23.000 TL’nin 9.400 TL’si için 1.410 TL, fazlası %20
- 80.000 TL’nin 23.000 TL’si için 4.130 TL, fazlası %27
- 80.000 TL’den fazlasının 80.000 TL’si için 19.520 TL, fazlası %35
oranında vergilendirilir.
2010 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ
Ücret gelirleri ve ücret dışında elde edilen diğer gelirler için uygulanacaktır.
- 8.800 TL’ye kadar % 15
- 22.000 TL’nin 8.800 TL’si için 1.320 TL, fazlası % 20
- 50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.960 TL, fazlası % 27
- 50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL’si için 11.520 TL, fazlası % 35
oranında vergilendirilir.
2009 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ
Ücret gelirleri ve ücret dışında elde edilen diğer gelirler için uygulanacaktır.
- 8.700 YTL’ye kadar % 15
- 22.000 YTL’nin 8.700 YTL’si için 1.305 YTL, fazlası % 20
- 50.000 YTL’nin 22.000 YTL’si için 3.695 YTL, fazlası % 27
- 50.000 YTL’den fazlasının 50.000 YTL’si için 11.525 YTL, fazlası % 35
oranında vergilendirilir.
287
288 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
2008 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ
Ücret gelirleri ve ücret dışında elde edilen diğer gelirler için uygulanacaktır.
- 7.800 YTL’ye kadar %15
- 19.800 YTL’nin 7.800 TL’si için 1.170 YTL, fazlası % 20
- 44.700 YTL’nin 22.000 TL’si için 3.570 YTL, fazlası % 27
- 44.700 YTL’den fazlasının 44.700 YTL’si için 10.293 YTL, fazlası % 35
oranında vergilendirilir.
2007 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ
Ücret gelirleri ve ücret dışında elde edilen diğer gelirler için uygulanacaktır.
- 7.500 YTL’ye kadar % 15
- 19.000 YTL’nin 7.500 YTL’si için 1.125 YTL, fazlası % 20
- 43.000 YTL’nin 19.000 YTL’si için 3.425 YTL, fazlası % 27
- 43.000 YTL’den fazlasının 43.000 YTL’si için 9.905 YTL, fazlası % 35
oranında vergilendirilir.
KATMA DEĞER VERGİSİ ORANLARI
TESLİM VE HİZMETLER
a- Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi işlemler için
b- Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için
c- Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için
ORAN
% 18
%1
%8
KURUMLAR VERGİSİ ORANI
Kurumlar Vergisi oranı
% 20
GEÇİCİ VERGİ ORANLARI
Gelir Vergisinden
Kurumlar Vergisinden
% 15
% 20
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
289
VERGİ USUL KANUNUNA GÖRE YENİDEN DEĞERLEME ORANI
YILI
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
ORANI
% 56
% 53.2
% 59
% 28,5
% 11,2
% 9,8
% 7,8
% 7,2
% 12
% 2,2
%7,7
DAYANAĞI
288 Sayılı. VUK. Genel Tebliği
301 Sayılı. VUK. Genel Tebliği
311 Sayılı. VUK. Genel Tebliği
325 Sayılı. VUK. Genel Tebliği
341 Sayılı VUK Genel Tebliği
353 Sayılı VUK. Genel Tebliği
363 Sayılı VUK Genel Tebliği
377 Sayılı VUK Genel Tebliği
387 Sayılı VUK Genel Tebliği
392 Sayılı VUK Genel Tebliği
401 Sayılı VUK Genel Tebliği
YASAL FAİZLER VE YÜRÜRLÜK SÜRELERİ
YÜRÜRLÜK TARİHLERİ
01.01.2000 - 30.06.2002
01.07.2002 - 30.06.2003
01.07.2003 - 31.12.2003
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 30.04.2005
01.05.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 31.12.2006
01.01.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 31.12.2008
01.01.2009 - 31.12.2009
01.01.2010’dan itibaren
FAİZ ORANLARI
% 60
% 55
% 50
% 43
% 38
% 12
%9
%9
%9
%9
%9
GÜN
911
365
184
181
304
245
365
365
365
365
---
290 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
TİCARİ TEMERRÜT (AVANS) FAİZ ORANLARI
3095 sayılı Yasanın 4489 sayılı Yasa ile değiştirilmesinden önceki dönem
YÜRÜRLÜK TARİHLERİ
FAİZ ORANLARI
GÜN
01.01.1990 - 19.09.1990
% 45
262
20.09.1990 - 22.11.1990
% 48,25
63
23.11.1990 - 14.02.1991
% 50,75
83
15.02.1991 - 26.01.1994
% 54,50
1075
27.01.1994 - 20.04.1994
% 65
83
21.04.1994 - 11.07.1994
% 98
81
12.07.1994 - 26.07.1994
% 85
14
27.07.1994 - 30.09.1994
% 75
65
01.10.1994 - 09.06.1995
% 64
252
10.06.1995 - 31.07.1995
% 60
91
01.08.1995 - 01.081997
% 57
731
02.08.1997 - 31.12.1999
% 80
881
3095 sayılı Yasanın 4489 sayılı Yasa ile değiştirilmesinden sonraki dönem
01.01.2003 - 30.06.2002
% 70
911
01.07.2002 - 30.06.2003
% 64
365
01.07.2003 - 31.12.2003
% 57
184
01.01.2004 - 30.06.2004
% 48
181
01.07.2004 - 30.06.2005
% 42
365
01.07.2005 - 31.12.2005
% 30
184
01.01.2006 - 31.12.2006
% 25
365
01.01.2007 - 31.12.2007
% 29
365
01.01.2008 - 30.06.2008
% 27
546
01.07.2009 - 31.12.2009
% 19
184
01.01.2010’dan itibaren
% 16
--
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
291
AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE
GECİKME ZAMMI ORANLARI
DÖNEMLER
GECİKME ZAMMI
ORANI (AYLIK)
YASAL
DÜZENLEME
31.08.1995-31.01.1996 Tarihleri Arasında
% 10
95/7138 s. BKK
01.02.1996-08.07.1998 Tarihleri Arasında
% 15
96/7798 s. BKK
09.07.1998-20.01.2000 Tarihleri Arasında
% 12
98/11331 s. BKK
21.01.2000-01.12.2000 Tarihleri Arasında
%6
2000/7 s. BKK
02.12.2000-28.03.2001 Tarihleri Arasında
%5
2000/1555 s. BKK
29.03.2001-30.01.2002 Tarihleri Arasında
% 10
2001/2175 s. BKK
31.01.2002-11.11.2003 Tarihleri Arasında
%7
2002/3550 s. BKK
12.11.2003-01.03.2005 Tarihleri Arasında
%4
2003/6345 s. BKK
02.03.2005-20.04.2006 Tarihleri Arasında
%3
21.04.2006- 18.11.2009 Tarihleri Arasında
% 2,5
2006/10302 s. BKK
19.11.2009 - 18.10.2010 Tarihleri arasında
% 1,95
2009/15565 s. BKK
19.11.2009 tarihinden itibaren
%1,40
2010/965 s. BKK
2005/8551 s. BKK
KİRA ARTIŞINA YARGITAY’CA UYGULANAN ENDEKSLER
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
2005 YILI 2006 YILI 2007 YILI 2008 YILI 2009 YILI 2010 YILI
ENDEKS ENDEKS ENDEKS ENDEKS ENDEKS ENDEKS
14,55
5,45
9,76
6,08
12,81
1,14
14,70
5,04
10,08
5,94
12,63
1.20
14,70
4,49
10,63
5,95
11,99
1,63
14,96
4,09
11,01
6,39
10,65
2,52
13,97
4,27
10,95
7,20
8,96
3,50
12,78
4,97
10,09
8,39
7,34
4,30
11,72
5,82
9,03
9,76
5,47
5,33
10,65
6,49
8,29
10,68
4,19
6,18
9,54
7,06
7,77
11,29
3,22
6,89
8,16
7,76
7,23
12,03
2,20
7,71
6,89
8,60
6,75
12,56
1,37
8,27
5,89
9,34
6,31
12,72
1,23
8,52
2011 YILI
ENDEKS
8,89
9,23
9,36
9,17
9,21
9,42
9,59
9,76
10,03
10,26
10,72
292 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
ENFLASYON ORANLARI (AYLARA VE YILLARA GÖRE)
Önceki aya göre
Önceki yılın
Aralık ayına
göre
TEFE TÜFE
4.2
5.3
6.8
7.2
8.8
8.4
10.8
10.7
11.2
11.3
12.5
12.0
15.5
13.6
18.0
16.1
21.7
20.1
25.5
24.0
27.5
27.7
30.8
29.7
5.6
2.6
8.9
4.9
12.4
8.2
14.4
10.4
11.5
12.0
10.9
11.6
Yıl
2002
2002
2002
2002
2002
2002
2002
2002
2002
2002
2002
2002
2003
2003
2003
2003
2003
2003
Aylar
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Haziran
Temmuz
TEFE
4.2
2.6
1.9
1.8
0.4
1.2
2.7
2.1
3.1
3.1
1.6
2.6
5.6
3.1
3.2
1.8
-1.9
-0.5
TÜFE
5.3
1.8
1.2
2.1
0.6
0.6
1.4
2.2
3.5
3.3
2.9
1.6
2.6
2.3
3.1
2.1
-0.2
-0.4
2003
Ağustos
-0.2
0.2
10.7
2003
Eylül
0.1
1.9
2003
Ekim
0.6
1.4
2003
Kasım
1.7
2003
Aralık
0.6
2004
OCAK
2.6
0.7
2004
Şubat
1.64
0.55
2004
Mart
2.10
0.89
2004
Nisan
2.65
2004
Mayıs
-0.03
2004
Haziran
2004
Temmuz
2004
Ağustos
0.8
0.6
7.3
2004
Eylül
1.85
0.94
9.31
2004
Ekim
3.23
2.22
12.84
2004
Kasım
0.75
1.54
2004
Aralık
0.13
0.45
2005
OCAK
-0.41
0.55
Önceki yılın
aynı ayına göre
12 aylık
ortalamalara
göre
TEFE TÜFE
66.8
57.5
72.1
60.7
75.4
62.8
75.3
62.8
73.6
61.7
71.5
60.1
69.1
58.4
66.3
56.6
63.0
54.2
59.0
51.2
54.6
48.2
50.1
45.0
45.9
41.3
42.1
37.9
39.4
35.5
37.8
33.8
35.4
31.7
33.8
30.7
TEFE
92.0
91.8
77.5
58.0
49.3
46.8
45.9
43.9
40.9
36.1
32.8
30.8
32.6
33.4
35.2
35.1
29.6
25.6
TÜFE
73.2
73.1
65.1
52.7
46.2
42.6
41.3
40.2
37.0
33.4
31.8
29.7
26.4
27.0
29.4
29.5
29.8
27.4
11.7
22.7
24.9
32.1
29.5
10.7
13.8
19.1
23.0
30.3
28.4
11.3
15.5
16.1
20.8
28.5
27.4
1.6
13.2
17.3
16.2
19.3
27.1
26.3
0.9
13.9
18.4
13.9
18.4
25.6
25.3
2.6
0.7
10.8
16.2
23.6
24.4
4.31
1.29
9.14
14.28
21.49
23.21
6.50
2.19
7.97
11.83
19.18
21.67
0.59
9.33
2.79
8.91
10.18
17.03
20.01
0.38
9.29
3.18
9.56
8.88
15.16
18.19
-1.05
-0.13
8.14
3.05
10.53
8.93
13.73
16.51
-1.52
0.22
6.50
3.28
9.44
9.57
12.51
15.11
3.6
10.5
10.0
11.6
14.0
4.85
12.50
9.00
11.16
12.87
7.18
15.48
9.86
11.16
12.02
13.69
8.83
14.40
9.79
11.07
11.29
13.84
9.32
13.84
9.32
11.09
10.58
-0.41
0.55
10,70
9.23
14,55
8.50
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
Önceki aya göre
Yıl
Aylar
2005
2005
Önceki yılın
Aralık ayına
göre
ÜFE
TÜFE
ÜFE
TÜFE
Şubat
0.11
0.02
-0.30
Mart
1.26
0.26
0.96
2005
Nisan
1.21
0.71
2005
Mayıs
0.20
0.92
2005
Haziran
-0.48
2005
Temmuz
2005
Ağustos
2005
2005
Önceki yılın
aynı ayına göre
293
12 aylık
ortalamalara
göre
ÜFE
TÜFE
ÜFE
TÜFE
0.57
10,58
8.69
14.70
8.44
0.83
11.33
7.94
15.03
8.40
2.18
1.55
10.17
8.18
14.96
8.42
2.38
2.49
5.59
8.70
13.97
8.53
0.10
1.89
2.59
4.25
8.95
12.78
8.69
-0.74
-0.57
1.14
2.00
4.26
7.82
11.72
8.68
1.4
0.85
2.18
2.87
4.32
7.91
10.65
8.64
Eylül
0.78
1.02
2.98
3.93
4.38
7.99
9.54
8.63
Ekim
0.68
1.79
3.69
5.79
4.57
7.52
8.16
8.47
2005
Kasım
-0.95
1.40
2.71
7.27
1.60
7.61
6.89
8.31
2005
Aralık
-0.04
0.42
2.66
7.72
2.66
7.72
5.89
8.18
2006
OCAK
1.96
0.75
1.96
0.75
5.11
7.93
5.45
8.07
2006
Şubat
0.26
0.22
2.22
0.97
5.26
8.15
5.04
8.03
2006
Mart
0.25
0.27
2.48
1.25
4.21
8.16
4.49
8.05
2006
Nisan
1.94
1.34
4.46
2.60
4.96
8.83
4.09
8.11
2006
Mayıs
2.77
1.88
7.36
4.53
7.66
9.86
4.27
8.21
2006
Haziran
4.02
0.34
11.68
4.88
12.52
10.12
4.97
8.32
2006
Temmuz
0.86
0.85
12.64
5.76
14.34
11.69
5.82
8.64
2006
Ağustos
-0.75
-0.44
11.80
5.30
12.32
10.26
6.49
8.84
2006
Eylül
-0.23
1.29
11.54
6.65
11.59
10.55
7.06
9.05
2006
Ekim
0.45
1.27
12.04
8.01
10.94
9.98
7.76
9.25
2006
Kasım
-0.29
1.29
11.72
9.40
11.67
9.86
8.60
9.44
2006
Aralık
-0.12
0.23
11.58
9.65
11.58
9.65
9.34
9.60
2007
OCAK
-0,05
1.00
-0,05
1.00
9.37
9.93
9.68
9.76
2007
Şubat
0.95
0.43
0.89
1.44
10.13
10.16
10.08
9.92
2007
Mart
0.97
0.92
1.88
2.36
10.92
10.86
10.63
10.15
2007
Nisan
0.80
1.21
2.69
3.60
9.68
10.72
11.01
10.30
2007
Mayıs
0.39
0.50
3.09
4.12
7.14
9.23
10.95
10.24
2007
Haziran
-0.11
-0.24
2.98
3.87
2.89
8.60
10.09
10.11
2007
Temmuz
0.06
-0.73
3.05
3.11
2.08
6.90
9.03
9.70
2007
Ağustos
0.85
0.02
3.93
3.13
3.72
7.39
8.29
9.46
2007
Eylül
1.02
1.03
4.98
4.19
5.02
7.12
7.77
9.17
2007
Ekim
-0.13
1.81
4.84
6.08
4.41
7.70
7.23
8.98
2007
Kasım
0.89
1.95
5.78
8.15
5.65
8.40
6,75
8.86
2007
Aralık
0,15
0,22
5,94
8,39
5,94
8,39
6,31
8,76
294 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Önceki aya göre
Önceki yılın
Aralık ayına
göre
ÜFE
TÜFE
Yıl
Aylar
ÜFE
TÜFE
2008
OCAK
0,42
0,80
0,42
2008
Şubat
2,56
1,29
3,00
2008
Mart
3,17
0,96
2008
Nisan
4.50
1.68
2008
Mayıs
2.12
1.49
13.39
2008
Haziran
0.32
-0.36
2008
Temmuz
1.25
0.58
2008
Ağustos
-2.34
2008
Eylül
-0.90
2008
Ekim
0.57
2.60
2008
Kasım
-0.03
0.83
2008
Aralık
-3.54
-0.41
8.11
2009
OCAK
0.23
0.29
0.23
2009
Şubat
1.17
-0.34
2009
Mart
0,29
2009
Nisan
0,65
2009
Mayıs
2009
Haziran
2009
Temmuz
2009
Ağustos
2009
Eylül
2009
2009
Önceki yılın
aynı ayına göre
12 aylık
ortalamalara
göre
ÜFE
TÜFE
ÜFE
TÜFE
0,80
6,44
8,17
6,08
8,61
2,11
8,15
9,10
5,94
8,53
6,26
3,09
10,50
9,15
5,95
8,40
11.04
4.82
14.56
9.66
6.39
8.33
6.38
16.53
10.74
7.20
8.47
13.76
6.0
17.03
10.61
8.39
8.64
15.18
6.61
18.41
12.06
9.76
9.07
-0,24
12.49
6,35
14.67
11.77
10.68
9.43
0.45
11.48
6.83
12.49
11.13
11.29
9.76
12.11
9.60
13.29
11.99
12.03
10.12
12.08
10.52
12.25
10.76
12.56
10.31
10.06
8.11
10.06
12.72
10.44
0.29
7.90
9.50
12.81
10.54
1.40
-0.06
6.43
7.73
12.63
10.41
1,10
1,70
1,05
3,46
7,89
11,99
10,29
0,02
2,35
1,07
-0,35
6,13
10,65
9,98
-0,05
0,64
2,30
1,71
-2,46
5,24
8,96
9,49
0,94
0,11
3,27
1,83
-1,86
5,73
7,34
9,08
-0,71
0,25
2,54
2,08
-3,75
5,39
5,47
8,52
0,42
-0,30
2,97
1,78
-1,04
5,33
4,19
7,99
0,62
0,39
3,60
2,18
0,47
5,27
3,22
7,52
Ekim
0,28
2,41
3,90
4,64
0,19
5,08
2,20
6,95
Kasım
1,29
1,27
5,24
5,96
1,51
5,53
1,37
6,53
2009
Aralık
0,66
0,53
5,93
6,53
5,93
6,53
1,23
6,25
2010
OCAK
0,58
1,85
0,58
1,85
6,30
8,19
1,14
6,16
2010
Mart
1,94
0,58
4,24
3,93
8,58
9,56
1,63
6,53
2010
Nisan
2,35
0,60
6,69
4,55
10,42
10,19
2,52
6,87
2010
Mayıs
-1,15
-0,36
5,47
4,17
9,21
9,10
3,50
7,20
2010
Haziran
-0,50
-0,56
4,93
3,59
7,64
8,37
4,30
7,41
2010
Temmuz
-0,16
-0,48
4,77
3,09
8,24
7,58
5,33
7,59
2010
Ağustos
1,15
0,40
5,98
3,50
9,03
8,33
6,18
7,8
2010
Eylul
0,51
1,23
6,52
4,77
8,91
9,24
6,89
8,16
2010
Ekim
1,21
1,83
7,80
6,69
9,92
8,62
7,71
8,45
2010
Kasım
-0,31
0,03
7,47
6,72
8,17
7,29
8,27
8,59
2010
Aralık
1,31
-0,30
8,87
6,40
8,87
6,40
8,52
8,57
SAYI : 25
295
ÖNEMLİ BİLGİLER
2011
Ocak
2,36
0,41
2,36
0,41
10,80
4,90
8,89
8,28
2011
Şubat
1,72
0,73
4,13
1,14
10,87
4,16
9,23
7,76
2011
Mart
1,22
0,42
5,40
1,57
10,08
3,99
9,36
7,29
* 2005 yılında (ÜFE) Üretici Fiyatları Endeksi’ne geçilmiştir.
DEĞERLİ KAĞITLAR (2011)
DEĞERLİ KAĞIDIN CİNSİ
1 - Noter kağıtları:
a) Noter kağıdı
b) Beyanname
c) Protesto, vekaletname, re’sen senet
2 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
3 - Pasaportlar
4 - Yabancılar için ikamet tezkereleri
5 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
6 - Nüfus cüzdanları
7 - Aile cüzdanları
8 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
BEDEL (TL)
5,40
5,40
10,80
54,00
149,00
5,00
50,00
-
9 - Sürücü belgeleri
67,00
10 - Sürücü çalışma belgeleri (karneleri)
67,00
11 - Motorlu araç trafik belgesi
67,00
12 - Motorlu araç tescil belgesi
50,00
13 - İş makinesi tescil belgesi
50,00
14 - Banka çekleri (Her bir çek yaprağı)
3,30
DAYANAĞI : 31 Aralık 2010 tarih ve 27802 sayılı Resmi Gazete
Yu­ka­rı­da­ki tab­lo­da be­lir­ti­len de­ğer­li ka­ğıt­lar 1.1.2011 ta­ri­hin­den iti­ba­ren mu­
ha­se­be bi­rim­le­ri, yet­ki­li me­mur­lar, no­ter­ler ve no­ter­lik gö­re­vi­ni ya­pan me­mur­lar ile
ban­ka­lar ta­ra­fın­dan yu­ka­rı­da be­lir­ti­len ye­ni be­del­ler üze­rin­den sa­tı­la­cak­tır.
Mu­ha­se­be bi­rim­le­rin­de ve yet­ki­li me­mur­lar­da, mev­cut de­ğer­li ka­ğıt­la­rın ye­ni­
den de­ğer­len­di­ril­me­si ve mu­ha­se­be­leş­ti­ril­me­si iş­lem­le­ri Mer­ke­zi Yö­ne­tim Mu­ha­se­be
Yö­net­me­li­ği hü­küm­le­ri­ne gö­re yü­rü­tü­lür.
296 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
DAMGA VERGİSİ HARÇLARI (2011)
(1) SAYILI TABLO
Damga Vergisine Tabi Kağıtlar
I. Akitlerle İlgili Kağıtlar
A. Belli parayı ihtiva eden kağıtlar:
1. Mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknameler
2. Kira mukavelenameleri (Mukavele süresine göre kira bedeli üzerinden)
3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri
4. Tahkimnameler ve sulhnameler
5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir kağıda taalluk edenler
6. (Değişik: 5766/10-b md) (Yürürlük 06.06.2008) Karayolları Trafik Kanunu uyarınca
kayıt ve tescil edilmiş ikinci el araçların satış ve devrine ilişkin sözleşmeler
B. Belli parayı ihtiva etmeyen kağıtlar:
1. Tahkimnameler
2. Sulhnameler
3. Turizm işletmeleri ile seyahat acentelerinin aralarında düzenledikleri kontenjan Sözleşmeleri (Belli parayı ihtiva edenler dahil)
(Binde 8,25)
(Binde 1,65)
(Binde 8,25)
(Binde 8,25)
(Binde 1,65)
(Binde 1,65)
(30,00 TL)
(30,00 TL)
(168,20- TL)
II. Kararlar ve mazbatalar
1. Meclislerden, resmi heyetlerden ve idari davalarla ilgili olmayarak Danıştaydan verilen mazbata, ilam
ve kararlarla hakem kararları:
a) Belli parayı ihtiva edenler
(Binde 8,25)
b) Belli parayı ihtiva etmeyenler
(30,00 TL)
2. (Değişik: 5766/10-c md.) (Yürürlük: 6.6.2008) İhale kanunlarına tabi olan veya olma(Binde 4,95)
yan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini haiz kurumların her türlü ihale kararları
III. Ticari işlemlerde kullanılan kağıtlar
1. Ticari ve mütedavil senetler:
a) Emtia senetleri:
aa) Makbuz senedi (Resepise)
ab) Rehin senedi (Varant)
ac) İyda senedi
ad) Taşıma senedi
b) Konşimentolar
c) Deniz ödüncü senedi
d) İpotekli borç senedi, irat senedi
2. Ticari belgeler:
a) Menşe ve Mahreç şahadetnameleri
b) Resmi dairelere ve bankalara ibraz edilen bilançolar ve işletme hesabı özetleri:
ba) Bilançolar
bb) Gelir tabloları
bc) İşletme hesabı özetleri
c) Barnameler
d) Tasdikli manifesto nüshaları
e) Ordinolar
(10,60- TL)
(6,30 TL)
(1,20 TL)
(0,55 TL)
(6,30 TL)
(Binde 8,25)
(Binde 8,25)
(10,60- TL)
(23,20 TL)
(11,30 TL)
(11,30 TL)
(1,20 TL)
(4,70- TL)
(0,55 TL)
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
f) Gümrük idarelerine verilen özet beyan formları
IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar
1. Makbuzlar:
a) Resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil) nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve belli parayı
ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına,
kişiler adına açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya emir ve havalelerine
tediyesini temin eden kağıtlar
b) Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye, yemek ve mesken
bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan
paralar (Ek:5766/10-ç md) (Yürürlük 06.06.2008) (Avans olarak ödenenler dahil) için
verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye olunduğu takdirde nakli
veya tediyeyi temin eden kağıtlar
c) Ödünç alınan paralar için verilen makbuzlar veya bu mahiyetteki senetler
d) İcra dairelerince resmi daireler namına şahıslara ödenen paralar için düzenlenen makbuzlar
2. Beyannameler (Bu beyannamelerin sadece bir nüshası vergiye tabidir):
a) Yabancı memleketlerden gelen posta gönderilerinin gümrüklenmesi için postanelerce
gümrüklere verilen liste beyannamelerde yazılı her gönderi maddesi için
b) Vergi beyannameleri:
ba) Yıllık gelir vergisi beyannameleri
bb) Kurumlar vergisi beyannameleri
bc) Katma değer vergisi beyannameleri
bd) Muhtasar beyannameler
be) Diğer vergi beyannameleri (damga vergisi beyannameleri hariç)
c) Gümrük idarelerine verilen beyannameler
d) Belediye ve il özel idarelerine verilen beyannameler
e) Sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri
f) (Ek:5838/15 md.)(Yürürlük: 28.02.2009) Elektronik ortamda birlikte verilen muhtasar
beyanname ve sigorta prim bildirgesinden sadece muhtasar beyanname için
3. Tabloda yazılı kağıtlardan aslı 1,00 Türk Lirasından fazla maktu ve nispi vergiye tabi
olanların resmi dairelere ibraz edilecek özet, suret ve tercümeleri.
297
(4,70- TL)
(Binde 8,25)
(Binde 6,6)
(Binde 6,6)
(Binde 6,6)
(0,55 TL)
(30,00 TL)
(40,10 TL)
(19,90 TL)
(19,90 TL)
(19,90 TL)
(40,10 TL)
(14,80 TL)
(14,80 TL)
(23,60 TL)
(0,55 TL)
298 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
YARGI HARÇLARI (2011)
(1) SAYILI TARİFE
Yargı Harçları :
A) Mahkeme harçları:
Hukuk ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında ve icra tetkik mercilerinde
I. Başvurma harcı:
Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya tevdi mahallinin tayini, ihtiyati
tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail ile ilgili taleplerde,
1. Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde (8,60 TL)
2. Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde (18,40 TL)
3. (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1⁄1⁄2004) Bölge Adliye
Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı vermesi sebebiyle yetkili veya görevli
mahkemeye yeniden başvurulması halinde bu harç alınmaz.) (28,20 TL)
II. Celse Harcı:
(Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.)
1. Sulh mahkemeleri:
a) Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktardan (10,60 TL)’den aşağı olmamak üzere (Binde 1,98)
b) Belli bir değer bulunmayan davalarda (10,60 TL)
2. Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (18,40TL)’den az olmamak üzere (Binde
1,98)
III. Karar ve ilam harcı:
1. Nispi harç:
a) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden (Binde 59,4)
Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı
nispeti binde 10’a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun izalesine dair olan hükümler
(Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden) (Binde 9,9)
c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden) (Binde 3,96)
d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli üzerinden) (Binde 9,9)
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
299
e) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1⁄1⁄2004) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen
uygulanır.
f) (5582 sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6⁄3⁄2007) Konusu belli bir
değerle ilgili bulunan davalarda ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38⁄A maddesinin
birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili
olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer
üzerinden (Binde 59,4)
Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı
nispeti binde 10’a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
Nispi harçlar (18,40 TL)’den aşağı olamaz.
2. Maktu harç:
a) 1’inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bulunmayan davalarda verilen esas
hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1’inci fıkra dışında kalan
kararlarında (18,40 TL)
b) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1⁄1⁄2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden veya tashihi karar taleplerinin reddine dair Yargıtay, Danıştay
ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında (38,20 TL)
c) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1⁄1⁄2004) Bölge Adliye
Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin icranın tehiri kararlarında (30,30 TL)
d) Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında (30,30 TL)
IV. Temyiz ve itiraz harçları
(5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen bölüm. Yürürlük:6⁄6⁄2008)
a) Yargıtay ve Danıştay’a yapılacak temyiz başvurularında (79,50 TL)
b) Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda (53,00 TL)
c) Ağır Ceza Mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda (39,70 TL)
(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürürlük;01⁄08⁄2010)
V. Keşif Harcı : 129,20 TL
(Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek
için)
B) İcra ve iflas harçları:
I. İcra harçları:
1. İcraya başvurma harcı (18,40 TL)
2. Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getirilmesi harcı (18,40 TL)
3. Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden:
300 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
a) Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel ödenen paralardan (Yüzde 3,96)
b) Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan (Yüzde 7,92)
c) Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi suretiyle tahsil olunan paralardan
(Yüzde 9,9)
d) Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, ücret, gündelik ve sair hizmet
gelirlerinin haczi suretiyle tahsil olunan paralardan (Yüzde 3,96)
e) Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanununun 125’inci maddesinin 3 üncü
fıkrası gereğince ödenen paralardan (Yüzde 1,98)
f) Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde:
aa) İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde (Yüzde 1,98)
bb) Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde (Yüzde 3,96)
g) Menkul tesliminde;
aa) İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde (Yüzde 1,98)
bb) İcra marifetiyle teslim halinde (Yüzde 3,96)
h) (5582 sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6⁄3⁄2007) 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38⁄A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından
kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığınınrehinle temin edilmiş alacaklarının
takibinde, bu bentte belirtilen tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır.
4. İdare harçları:
(Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzenlenmesi ve hesap tutulması için)
(12,80 TL)
II. İflas harçları:
1. Maktu harç:
İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı (30,30 TL)
2. Konunun değeri üzerinden harç:
a) İflasta paylaşılan para üzerinden (Yüzde 3,96)
b) Konkordatoda alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üzerinden (Binde 9,9)
(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürürlük;01⁄08⁄2010)
III. Haciz, teslim ve satış harcı : 43,00 TL
(Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur
eliyle yerine getirildiği her bir işlem için)
C) Ticaret sicili harçları:
I. Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil)
1. Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında:
a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde (136,20 TL)
b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde (390,40 TL)
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
301
c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde (879,60 TL)
2. Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için):
a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde (67,60 TL)
b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde (96,80 TL)
c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde (214,10 TL)
3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde:
(Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil)
(Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.)
a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde (67,60 TL)
b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde (96,80 TL)
c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde (214,10 TL)
4. Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil)
a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde (26,40 TL)
b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde (38,20 TL)
c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde (67,60 TL)
Şubelerin herbiri (Yabancı müesseselerin Türkiye’deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir.
II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları:
1. Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tamamının veya bir kısmının veya
memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11⁄1) (6,80 TL)
2. Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11⁄2,104,105) (22,60 TL)
D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım):
I. Suret harçları:
a) İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil) (1,20 TL)
b) Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher sayfasının suretlerinden (Tasdikli
fotokopiler dahil) (1,20 TL)
c) Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil) (2,90 TL)
d) Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
(2,90 TL)
Re’sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır.
II. Muhafaza harçları:
Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için, muhafaza olunan
değer üzerinden:
a) Bir yıla kadar (Binde 9,9)
b) Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için (Binde 4,95)
302 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
III. Defter tutma harçları:
a) Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde(10,60 TL)’den az olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden (Binde 3,96)
b) Miras işlerinde defter tutulmasında:
aa) Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerinden (Binde 3,96)
bb) Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borçlar bakiyesi eşit ise (28,20 TL)
c) İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden (28,20 TL)
IV. Miras işlerine ait harçlar:
Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresinde, bunların konusunu teşkil
eden değerler üzerinden (Binde 3,96)
(Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.)
V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar:
Medeni Kanunun 479’uncu maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim edilen resmi vasiyet
senetleri:
a) Belli bir meblağı ihtiva edenler (Binde 0,99)
b) Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler (38,20 TL)
NOTER HARÇLARI (2011)
(2) SAYILI TARİFE
I. Değer veya ağırlık üzerinden alınan nispi harçlar:
1. Muayyen bir meblağı ihtiva eden her nevi senet, mukavelename ve kağıtlardan beher imza
için (Binde 0,99)
Bütün imzalar için bu suretle alınacak harcın toplam miktarı (38,20TL)’den az, (19.565,00
TL)’den çok olamaz.
2. Emanet harçları:
Saklanmak üzere noterlere tevdi edilen değeri belli emanetlerden (Binde 1,98)
Harç miktarı (2,90 TL)‘den az olamaz, harç yıllık olarak hesaplanır. Bir yıldan fazla olan her yıl
için ilave olarak yarı harç alınır. Yıl kesirleri tam itibar olunur.
3. Gayrimenkul ve menkullerin idaresi harcı: (Binde 3,96)
Harç yıllık olarak hesaplanır, bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır.Yıl
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
303
kesirleri tam itibar olunur. Gayrimenkullerin değerleri belli değilse değerler takdir yolu ile tespit
edilir.
4. Konşimento yazılması harcı:
Konşimento yazılmasında eşyanın her gayrisafi tonundan (0,343 TL)
5. (3239 sayılı Kanunun 139 uncu maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.)
II. Maktu harçlar:
1. Belli meblağı ihtiva etmeyen ve alınacak harç miktarı kanun ve tarife de ayrıca gösterilmemiş
olan senet, mukavele ve kağıtlardaki imzaların beherinden (6,00 TL)
2. Her nevi tebliğ (6830 sayılı Kanun hükümleri muvacehesinde noterlerce muhataba yapılacak
tebliğler dahil) ihbar, ihtar ve protestolardan muhataba tebliğ edilecek beher nüsha için (10,60
TL)
3. Vekaletnameler:
a) Özel vekaletnamelerde beher imza için (5,00 TL)
b) Genel vekaletnamelerde beher imza için (7,90 TL)
4. Defter tasdiki:
a) Açılış, ara ve kapanış tasdik ve şerhleri (Beher defter için):
aa) İşletme defteri ve diğer her türlü defterler (14,80 TL)
bb) Serbest meslek kazanç defteri (18,40 TL)
cc) Bilanço esasına göre tutulan defterler (18,40 TL)
b) Açılış tasdiklerinde sayfaların mühürlenmesi:
100 sayfaya kadar (100 dahil) (4,90 TL)
100 sayfadan yukarı beher 50 sayfa ve fazlası için (4,90 TL)
(5035 sayılı Kanunun 35 inci maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Ticaret sicili memurluklarınca yapılacak defter tasdiki işlemlerinden yukarıda belirtilen harçlar aynen alınır.
5. Suretler ve tercümeler:
a) İlgililere veya ibraz edenlere verilecek her türlü mukavele, senet, yazılı kağıt ve kayıt suretlerinin ve fotokopilerinin beher sayfasından (1,20 TL)
b) Tercüme suretleri ve yabancı dille yazılmış kağıtların suretleri ve tercümeleri beher sayfasından (Fotokopiler dahil) (2,90 TL)
6. Saklanmak üzere noterlere tevdi olunan ve değeri belli olmayan emanetlerle vasiyetnameler
her yıl için (Yıl kesirleri tam sayılır) (10,60 TL)
7. Tespit ve tutanak harçları:
Mukavelename, senet veya yazılı kağıtların veya bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklinin ilgili
şahısların hüviyet ve ifadelerinin tespiti (10,60 TL)
8. Piyango, seçim ve toplantılarda hazır bulunmaktan alınacak harçlar;
Davet üzerine piyango ve hususi müesseselerin kur’a, seçim ve toplantılarında hazır bulunarak
düzenlenecek tutanaklarda (194,70 TL)
304 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
9. Düzeltme harcı:
Evvelki işin mahiyet ve değeri değişmemek şartıyla yapılacak düzeltmelere ait beyannamelerden beher imza için (2,30 TL)
10. Mukavele feshi harcı:
Değeri belli bir borç veya bir taahhüdün ikrarını tazammun etmeyen mukavelelerin feshinde
beher imza için (2,30 TL)
11. Belli bir meblağı ihtiva etmeyen umumi ibra, umumi makbuz, tahkimname, ölüme bağlı
tasarruf senet ve mukaveleleri, ölünceye kadar bakma akdi, vakıf, aile vakıfları, evlat edinme,
karı-koca haklarının idaresi, babalığı tanıma senetleri, miras taksim mukaveleleri, ifraz mukaveleleri ve bunlardan rücu ve bunların feshi ve bunların teferruatına dair senet, mukavele ve
kağıtların düzenlenmesinden ve noter tarafından re’sen düzenlenecek tutanaklardan (38,20 TL)
VERGİ YARGISI HARÇLARI (2011)
(3) SAYILI TARİFE
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezalara ilişkin uyuşmazlıklardan dolayı Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Danıştay’da açılan
davalarda
I- Başvurma harcı:
a) Vergi Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemelerine başvurma (18,40 TL)
b) Danıştaya başvurma (38,20 TL)
c) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürürlük:6/6/2008) Danıştay’a temyiz
başvurularında (79,50 TL)
d) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürürlük:6/6/2008) Bölge İdare Mahkemesine itirazen yapılan başvurularda (53,00 TL)
II- Nispi harçlar:
a) Vergi mahkemesi ile bölge idare mahkemesi kararlarında:
Tarhiyata ve ceza kesme işlemlerine karşı mükellefin dava açması üzerine vergi mahkemesinin
nihai kararları ile bölge idare mahkemesinin kararlarında, karar altına alınan uyuşmazlık konusu
vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değer
üzerinden (18,40 TL)‘den az olmamak üzere (Binde 3,96)
b) Danıştay kararlarında:
Karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
305
bağlı zam ve cezaların toplam değeri üzerinden (38,20 TL)‘den az olmamak üzere (Binde 7,92)
(Bu miktardan evvelce ödenen nispi harç mahsup edilir)
III- Maktu harç:
Yukarıdaki pozisyonlarda gösterilen ve nispi harca tabi tutulmamış olan tarhiyat veya ceza kesme ve diğer işlemlerle ilgili:
a) Vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarında (18,40 TL)
b) Danıştay kararlarında (38,20 TL)
c) Bölge idare mahkemesi ve Danıştayın yürütmenin durdurulması kararlarında (38,20 TL)
IV- Suret harçları:
Tarafların isteği üzerine verilecek karar suretleri için karar suretinin her sayfasından (Fotokopiler dahil) (0,90 TL)
TAPU VE KADASTRO HARÇLARI (2011)
(4) SAYILI TARİFE
I- Tapu işlemleri:
1. Kayıt harici kalmış olan gayrimenkullerin tescilinden takdir olunan değer üzerinden (Binde
9,9)
2. Deniz, göl ve nehir kıyılarında izinli ve izinsiz doldurma suretiyle iktisabedilen yerlerin tescilinden takdir edilecek değer üzerinden (Binde 1386)
3. (5831 sayılı Kanunun 6′ıncı maddesi ile değişen madde. Yürürlük: 27/1/2009)
a) Terekeye dahil taşınmaz malların kanuni ve atanmış mirasçılar arasında aynen veya ifrazen
yapılacak taksiminde kayıtlı değer üzerinden (Binde 19,8)
b) Taşınmaz malların ve sınırlı ayni hakların, intikalinde alınmamak kaydıyla, bağışlanmasından rücularda ve vasiyetlerin infazında veya piyango ve ikramiye suretiyle iktisabında kayıtlı
değer üzerinden (Binde 9,9)
4. Gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında, kanuni mirasçılar dışında intifa hakkından, kuru mülkiyet sahibi lehine ivazsız feragat edilmesinde ve süreli intifa
haklarında süre dolarak intifa hakkının sona ermesinde kayıtlı değer üzerinden (Binde 59,4)
5. Dalyan ve voli mahallerinin tescil, intikal, hibe, vasiyet, temlik ve sair tasarrufi muamelelerde
306 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
takdir olunacak kıymet veya bildirilen bedelden yüksek olanı üzerinden (Binde 59,4)
6. a) İfraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden (Binde 9,9)
b) (5831 sayılı Kanunun 7′inci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 27/1/2009) İmar parselasyon
planları uygulama sonucu şuyulanan parsellerin pay sahipleri arasında rızaen veya hükmen taksiminde kayıtlı değer üzerinden (Binde 9,9)
c) Yukarıdaki fıkralar dışında kalan ve müşterek mülkiyete konu olanların rızaen veya hükmen
pay sahipleri arasında, aynen veya ifrazen taksiminde kayıtlı değer üzerinden (Binde 3,96)
7. İpotek tesisinde:
a) İpotekte sağlanan borç miktarı üzerinden (Binde 3,96)
b) İpoteğe dahil gayrimenkullerden birisinin çıkarılarak başkasının ithalinde veya teminat ilavesinde borç miktarı üzerinden (Binde 3,96)
c) Mevcut ipotek derecelerinin sonradan istenilen değişikliklerinde borç miktarı üzerinden
(Binde 1,98)
8. Muvakkat tesciller:
Medeni Kanunun 921′inci maddesi (22/11/2001 gün ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun
1011 inci maddesi) gereğince yapılacak tescillerde kayıtlı değer üzerinden (Binde 1,98)
9. Mal birliği ve mal ortaklığının, mukaveleden mütevellit şüf’a, iştira ve vefa haklarının, aile
yurtlarının mutlak veya nakil ile mükellef mirasçı nasbının sicile şerhinden veya tescilinden
kayıtlı değer üzerinden (Binde 5,94)
10. Adi veya hasılat kira mukavelelerinin tapu siciline şerhinde mukavele müddetine göre hesaplanacak kira toplamı ve mukavele mevcut değilse veya mukavelede müddet belirtilmemişse
bir yıllık kira bedeli üzerinden (Binde 5,94)
11. Teferruatın tapu siciline kaydında beyan olunan değeri üzerinden, (Binde 3,96)
12. (5838 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle değişen fıkra, Yürürlük: 28/2/2009) Satış vaadi
sözleşmeleri ile irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde, sözleşmede
yazılı bedel üzerinden (Bu bedel, sözleşmeye konu gayrimenkulün emlak vergisi değerinden
az, emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz.) bedelsiz olanlarda emlak vergisi değeri
üzerinden (Binde 5,94)
13. a) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009) Arsa ve
arazi üzerine inşa olunacak bina vesair tesislerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm vesair tesis
için) (118,40 TL)
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş
bulunan sosyal mesken, işçi evleri ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde
(Her bir bağımsız bölüm için) (59,20 TL)
Tapu siciline tescil yapılmaması halinde de bu harcın tahsili aynı esaslar dahilinde yürütülür.
b) Meşfu payın şüf’a hakkı sahibi tarafından ilama müsteniden iktisabında, kayıtlı değer üzerinden (Binde 19,8)
c) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009) (a) fıkrası dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde (her bir işlem için) (59,20 TL)
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
307
14. Tapu harcı mevzuuna giren işlemlerle ilgili tescil ve şerhlerin terkininden (12,80 TL)
15. Yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden (Binde 1,98)
16. Gayrimenkullere ait haritaların kopyalarının verilmesinde her parsele ait kopya için (26,40
TL)
17. İlgililerin isteği üzerine gayrimenkullere ait verilecek kayıt örneklerinin her birisiyle çıkarılacak belge örneklerinin beher sayfasından (Fotokopiler dahil) (4,90 TL)
18. Taksim hakkının bertaraf edilmesinde bunun beyanlar hanesine işlenmesinde gayrimenkulün kayıtlı değeri üzerinden (Binde 9,9)
19. Muvazaa tarikiyle vaki tescillerin hükmen düzeltilmesinde kayıtlı değer üzerinden (Binde
118,8)
20. a) Gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut
trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında (4751 sayılı Kanunun 6/C maddesiyle değişen
ibare.Yürürlük:9/4/2002) gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak
üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şuyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı (Binde 16,5)
Tapuda kaydı bulunmayan gayrimenkullerin, zilyetlik devir sözleşmeleri ile devrinde de bu
fıkra hükümleri uygulanır.
Hesaplanacak harç, zilyetlik devir sözleşmeleri yapılmadan önce, şekli ve muhtevası Maliye
Bakanlığınca tespit edilecek bir beyanname ile bildirilir ve beyanname verme süresi içinde ödenir.
b) (4842 sayılı Kanunun 36 ncı maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:24/04/2003)
Gayrimenkullerin, irtifak haklarının ve gayrimenkul mükellefiyetinin sermaye şirketlerine sermaye olarak konulmasında ticaret mahkemesince tayin olunan değer üzerinden devir alan için
ve gayrimenkul devir hallerinde devir eden için (Binde 16,5)
c) (4369 sayılı Kanunun 78′inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998)
Gayrimenkul mükellefiyetinin tesis ve devir yoluyla iktisabında tesis ve devir için ödenen bedel
üzerinden (Bu bedel muayyen zamanlarda bir şey yapmak veya vermekten ibaret olduğu takdirde mükellefiyet bedeli beher sene verilecek veya yapılacak şeylerin 20 misline eşit sayılır) devir
alan için (Binde 16,5)
d) (4369 sayılı Kanunun 78′inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998)
Gayrimenkul hükmündeki daimi ve müstakil hakların tesis ve devri için ödenen bedel üzerinden
(5615 sayılı Kanunun 16 ıncı maddesi ile değiştirilen parantez içi hüküm. Yürürlük;4/4/2007)
(Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi değerinin yarısından az, iki
katından çok olamaz) devir alan için (Binde 16,5)
e) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009) Gayrimenkul
üzerine irtifak hakkı tesis ve devrinde (634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat
irtifakları hariç olmak üzere) tesis ve devir için ödenen bedel (Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) üzerinden devir alan için
(Binde 16,5)
308 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
f) (4369 sayılı Kanunun 78′inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük: 29/7/1998) İvaz karşılığında kuru mülkiyet iktisabında devir bedeli üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı
(Binde 16,5)
Yukarıdaki (e) fıkrasında yer alan intifa hakkı ile (f) fıkrasında yer alan kuru mülkiyetin değerleri bu Kanunun 64′üncü maddesinin son fıkrasına göre hesaplanan miktarlardan düşük olamaz.
II- Kadastro ve tapulama işlemleri:
Kadastro ve tapulama işlemleri sonucunda tapu siciline tescil edilen bazı gayrimenkullerde kayıtlı değer üzerinden:
a) Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda beyanname verenlere, tapulamada tespitte hazır bulunanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanmasında veya tapulanmasında,
(Binde 5,94)
b) Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda beyanname vermeyenlere, tapulamada tespitte hazır bulunmayanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanması veya tapulanmasında,
(Binde 9,9)
c)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname verenler ile tespitte hazır bulunanlardan, (Binde 7,92)
d)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname vermeyenler ile tespitte hazır bulunmayanlardan, (Binde 11,88)
(Yukarıdaki fıkralar gereğince ödenecek harç miktarı her parsel için (10,60 TL)‘den aşağı olamaz.)
Tapu ve kadastro işlemlerinde de nispi harçların en az miktarı (10,60 TL)‘dir.
(5035 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Kadastro işlemlerinin yenilenmesinden harç alınmaz.
AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ (2011)
Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi
GENEL HÜKÜMLER
Konu ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bütün hukuki yardımlarda avukat ile iş sahipleri arasında geçerli ücret sözleşmesi yapılmamış olan veya avukatlık ücretinin kanun gereği karşı tarafa yükletilmesi gereken
durumlarda, Avukatlık Kanunu ve bu Tarife hükümleri uygulanır. Bu Tarifede belirlenen ücretlerin altında avukatlık ücreti kararlaştırılamaz. Aksine yapılan sözleşmelerin ücrete ilişkin
hükümleri geçersiz olup, ücrete ilişkin olarak bu Tarife hükümleri uygulanır.
Avukatlık ücretinin kapsadığı işler
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
309
MADDE 2 – (1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye kadar olan
dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avukat tarafından takip edilen dava veya işle ilgili olarak
düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü halinde de avukatlık ücretine hükmedilemez.
(2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyizen
ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde itirazen görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti
gerektirir.
Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın reddinde
davalıların avukatlık ücreti
MADDE 3 – (1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık
ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde,
avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur.
(2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın
reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili
lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.
Birden çok avukat ile temsil
MADDE 4 – (1) Aynı hukuki yardımın birden çok avukat tarafından yapılması durumunda,
karşı tarafa bir avukatlık ücretinden fazlası yükletilemez.
Ücretin tümünü hak etme
MADDE 5 – (1) Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden avukat, Tarife
hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır.
Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret
MADDE 6 – (1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulh nedenleriyle;
delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra
giderilirse tamamına hükmolunur.
Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın
reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret
MADDE 7 – (1) Görevsizlik, yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline
veya davanın açılmamış sayılmasına; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine
getirilmesinden önce karar verilmesi durumunda, Tarifede yazılı ücretin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonraki aşamada ise tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı
miktarları geçemez.
(2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve
husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre
Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda
yazılı avukatlık ücretine hükmolunur.
(3) Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, işbölümü itirazı nedeniyle verilen
tüm gönderme kararları nedeniyle görevsizlik, gönderme veya yetkisizlik kararı verilmesi duru-
310 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
munda avukatlık ücretine hükmedilmez.
Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret
MADDE 8 – (1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur.
Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret
MADDE 9 – (1) Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden
Tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarın tamamı, vekalet ücreti olarak hükmolunur. Bu miktarlar, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye
göre belirlenmiş bulunan ücretten az olamaz.
(2) Nafaka davalarında reddedilen kısım için avukatlık ücretine hükmedilemez.
Manevi tazminat davalarında ücret
MADDE 10 – (1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar
üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre
hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci
bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer
taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem
olarak hükmedilir.
İcra ve iflas müdürlükleri ile icra mahkemelerinde ücret
MADDE 11 – (1) İcra ve İflas Müdürlüklerindeki hukuki yardımlara ilişkin avukatlık ücreti,
takip sonuçlanıncaya kadar yapılan bütün işlemlerin karşılığıdır. Konusu para veya para ile
değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (Değişik
cümle:RG-31/12/2010-27802)(1) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 1.500,00 TL’ye kadar olan icra
takiplerinde avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra dairelerindeki
takipler için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez.
(2) Aciz belgesi alınması, takibi sonuçlandıran işlemlerden sayılır. Bu durumda avukata tam
ücret ödenir.
(3) İcra mahkemelerinde duruşma yapılırsa Tarife gereğince ayrıca avukatlık ücreti hükmedilir.
Şu kadar ki bu ücret, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünün iki ve üç sıra numaralarında
gösterilen iş ve davalarla ilgili hukuki yardımlara ilişkin olup, Tarifenin üçüncü kısmına göre
belirlenecek avukatlık ücreti bu sıra numaralarında yazılı miktarları geçemez.
(4) Tahliyeye ilişkin icra takiplerinde bir yıllık kira bedeli tutarı, Nafakaya ilişkin icra takiplerinde nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden, icra mahkemelerinde açılan istihkak davalarında
üçüncü kısım gereğince hesaplanacak ücretlere hükmolunur.
(5) Borçlu itiraz süresi içerisinde borcunu öderse tarifeye göre belirlenecek ücretin dörtte üçü
takdir edilir. Maktu ücreti gerektiren işlerde de bu hüküm uygulanır.
Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
311
MADDE 12 – (1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların
konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci
fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası
hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Belirlenen bu ücret
Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre tespit edilen ücretten az olamaz.
Ceza davalarında ücret
MADDE 13 – (1) Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa
yükletilir.
(2) Ceza hükmü taşıyan özel yasa, tüzük ve kararnamelere göre yalnız para cezasına hükmolunan davalarda tarifeye göre belirlenecek avukatlık ücreti hükmolunan para cezası tutarını geçemez.
(3) CMK 141 ve devamı maddelerine göre tazminat için Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz.
(4) Çocuk mahkemelerinde görülen davalarda, asliye ceza; çocuk ağır ceza mahkemelerinde
görülen davalarda da ağır ceza mahkemeleri için Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde
öngörülen maktu ücretlere ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.
Danıştay’da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde, bölge idare,
idare ve vergi mahkemelerinde görülen dava ve işlerde ücret
MADDE 14 – (1) Danıştay’da ilk derecede veya duruşmalı olarak temyiz yoluyla görülen dava
ve işlerde, idari ve vergi dava daireleri genel kurulları ile dava dairelerinde, bölge idare, idare
ve vergi mahkemelerinde davaya cevap verme sürelerinin bitimine kadar anlaşmazlığın feragat
ya da kabul nedenleriyle ortadan kalkması veya bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi
durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, diğer durumlarda tamamına hükmedilir.
(2) Şu kadar ki, dilekçelerin görevli mercie gönderilmesine veya dilekçenin reddine karar verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmolunmaz.
(3) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen dava ve işlerde de yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır.
Uzlaşma tutanağının hazırlanmasında ücret
MADDE 15 – (1) Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde sözü edilen uzlaşma tutanağının
hazırlanmasında, konusu itibarıyla görevli mahkemeler için, bu Tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin 1/2 si uygulanır.
Tahkimde ücret
MADDE 16 – (1) Hakem önünde yapılan her türlü hukuki yardımlarda da bu Tarife hükümleri
uygulanır.
İş takibinde ücret
MADDE 17 – (1) Bu Tarifeye göre iş takibi; yargı yetkisinin kullanılması ile ilgisi bulunmayan
312 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
iş ve işlemlerin yapılabilmesi için, iş sahibi veya temsilci tarafından yerine getirilmesi kanunlara göre zorunlu olan iş ve işlemlerdir.
(2) Tarifede yazılı iş takibi ücreti bir veya birden çok resmi daire, kurum veya kuruluşça yapılan
çeşitli işlemleri içine alsa bile, o işin sonuçlanmasına kadar yapılan bütün hukuki yardımların
karşılığıdır.
Dava vekili ve dava takipçileri eliyle takip olunan işlerde ücret
MADDE 18 – (1) Dava vekilleri tarafından takip olunan dava ve işlerde de bu Tarife uygulanır.
(2) Dava takipçileri tarafından takip olunan dava ve işlerde bu Tarifede belirtilen ücretin 1/4 ü
uygulanır.
Tarifede yazılı olmayan işlerde ücret
MADDE 19 – (1) Tarifede yazılı olmayan hukuki yardımlar için, işin niteliği göz önünde tutularak, Tarifedeki benzeri işlere göre ücret belirlenir.
Uygulanacak tarife
MADDE 20 – (1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava
sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.
Yürürlük
MADDE 21 – (1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ
BİRİNCİ KISIM
BİRİNCİ BÖLÜM
Dava ve Takiplerin Dışındaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret
1. Büroda sözlü danışma (ilk bir saate kadar)
takip eden her saat için
2. Çağrı üzerine gidilen yerde sözlü danışma (ilk bir saate kadar)
takip eden her saat için
3. Yazılı danışma için
4. Her türlü dilekçe yazılması, ihbarname, ihtarname, protesto düzenlenmesinde
5. Sözleşmeler ve benzeri belgelerin hazırlanması
a) Kira sözleşmesi ve benzeri
b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetname, vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması
c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleşmesi vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler
155,00 TL
80,00 TL
300,00 TL
155,00 TL
300,00 TL
200,00 TL
300,00 TL
900,00 TL
900,00 TL
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
313
İKİNCİ BÖLÜM
İş Takibi Konusundaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret
Bir durumun belgelendirilmesi, ödeme aşamasındaki paranın tahsili veya bir belgenin
1.
örneğinin çıkarılması gibi işlerin takibi için
220,00 TL
Bir hakkın doğumu, tespiti, tescili, nakli, değiştirilmesi, sona erdirilmesi veya korun2.
ması gibi amaçlarla yapılan işler için
385,00 TL
Tüzel kişi tacirlerin ana sözleşmelerinin onanması, bu tacirlerin çalışma konuları ile
3. ilgili ruhsat ve imtiyazların alınması, devri ve Türk vatandaşlığına kabul edilme gibi
işlerin takibi için
1.650,00 TL
4. Vergi uzlaşma komisyonlarında takip edilen işler için
715,00 TL
5. Uluslararası yargı yerlerinde takip edilen işlerde
a) Duruşmasız ise
3.300,00 TL
b) Duruşmalı ise
5.500,00 TL
c) Konusu para olan işlerde ise ücret Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Avukatlık Kanununun 35 inci Maddesi Gereğince Bulundurulması
Zorunlu Sözleşmeli Avukatlara Aylık Ödenecek Ücret
1. Yapı kooperatiflerinde
2. Anonim şirketlerde
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişilerin Sözleşmeli Avukatlarına
1.
Ödeyecekleri Aylık Avukatlık Ücreti
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir.
İKİNCİ KISIM
BİRİNCİ BÖLÜM
Yargı Yerlerinde, İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olsa veya
550,00 TL
935,00 TL
935,00 TL
Para ile Değerlendirilebilse Bile Maktu Ücrete Bağlı Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
Görülmekte olan bir dava içinde olmamak koşulu ile ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir,
1.
delillerin tespiti, icranın geri bırakılması, ödeme ve tevdi yeri belirlenmesi işleri için:
a) Duruşmasız ise
200,00 TL
b) Duruşmalı ise
275,00 TL
2. Ortaklığın giderilmesi için satış memurluğunda yapılacak işlerin takibi için
385,00 TL
3. Ortaklığın giderilmesi ve taksim davaları için
825,00 TL
4. Vergi Mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için
a) Duruşmasız ise
550,00 TL
b) Duruşmalı ise
825,00 TL
İKİNCİ BÖLÜM
Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya
Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1. İcra Dairelerinde yapılan takipler için
2. İcra Mahkemelerinde takip edilen işler için
3. İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı işler için
4. İcra Mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için
180,00 TL
200,00 TL
360,00 TL
200,00 TL
314 LEGES Hukuk Dergisi
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
OCAK 2012
Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için
Sulh Mahkemelerinde takip edilen davalar için
Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için
Tüketici Mahkemelerinde takip edilen davalar için
Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde takip edilen davalar için
Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için
Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için
Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için
Askeri Mahkemelerde takip edilen davalar için
İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için
a) Duruşmasız ise
b) Duruşmalı ise
15. Bölge Adliye Mahkemelerinde takip edilen istinaf yolu ile görülen işlerin takipleri için
a) Bir duruşması olan işler için
b) Birden fazla duruşması ve keşif gibi avukatın da bulunması gereken sair işlemleri
olan işler için
16. Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için
17. Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ilk derecede görülen davalar için
a) Duruşmasız ise
b) Duruşmalı ise
Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyiz yolu ile görülen işlerin du18.
ruşması için
19. Uyuşmazlık Mahkemesindeki davalar için
20. Anayasa Mahkemesinde görülen dava ve işler için
a) Yüce Divan sıfatı ile bakılan davalar
b) Diğer dava ve işler
ÜÇÜNCÜ KISIM
Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan
veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1. İlk 22.000,00 TL için
2. Sonra gelen 33.000,00 TL için
3. Sonra gelen 55.000,00 TL için
4. Sonra gelen 165.000,00 TL için
5. Sonra gelen 440.000,00 TL için
6. Sonra gelen 660.000,00 TL için
7. Sonra gelen 1.100.000,00 TL için
8. 2.475.000,00 TL’dan yukarısı için
330,00 TL
550,00 TL
1.100,00 TL
550,00 TL
1.650,00 TL
2.200,00 TL
825,00 TL
2.200,00 TL
825,00 TL
550,00 TL
1.100,00 TL
550,00 TL
1.100,00 TL
2.200,00 TL
1.100,00 TL
2.200,00 TL
825,00 TL
825,00 TL
2.750,00 TL
2.200,00 TL
% 12
% 11
%8
%6
%4
%3
% 1,5
% 0,1
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
315
CMK AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ (2011)
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU GEREĞİNCE GÖREVLENDİRİLEN
MÜDAFİ VE VEKİLLERE YAPILACAK ÖDEMELERE İLİŞKİN 2011 YILI
CMK ÜCRET TARİFESİ
Amaç
MADDE 1 - (1) Bu Tarifenin amacı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi üzerine görevlendirilen müdafi veya vekillere ödenecek meblağları belirlemektir.
Kapsam
MADDE 2 - (1) Bu Tarife, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekillerin yapacakları hukuki yardımlar için uygulanır.
Dayanak
MADDE 3 - (1) Bu Tarife, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi gereğince
hazırlanmıştır.
Tarife
MADDE 4 - (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince yapılan hukuki yardımlara yönelik işlemlerde;
a) Soruşturma evresinde takip edilen işler için
b) Sulh ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için
c) Asliye ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için
ç) Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için
d) Çocuk mahkemeleri:
1) Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde Takip Edilen Davalar İçin
2) Çocuk Mahkemelerinde Takip Edilen Davalar İçin
e) Askeri mahkemelerde takip edilen davalar için
f) İcra ceza ve fikrî ve sınaî haklar ceza mahkemesi gibi mahkemelerde
takip edilen davalar için
g) Kanun yolları mahkemeleri:
1) Bölge adliye mahkemelerinde görülen duruşmalı davalar için
2) Yargıtayda görülen duruşmalı davalar için
ödenir.
Yürürlük
MADDE 5 - (1) Bu Tarife 01 Ocak 2011 tarihinde yürürlüğe girer.
160 TL
249 TL
274 TL
498 TL
498 TL
274 TL
274 TL
254 TL
498 TL
558 TL
316 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
TÜRKİYE CUMHURİYETİ MERKEZ BANKASI DÖVİZ KURLARI
ABD DOLARI ($)
(01.11.2011 - 30.11.2011)
EURO (€)
(01.11.2011 - 30.11.2011)
KASIM AYI
GÜNLÜK DOLAR KURLARI 2011
KASIM AYI
GÜNLÜK EURO KURLARI 2011
ABD Doları
TARİH
01.11.2011
02.11.2011
03.11.2011
04.11.2011
05.11.2011
06.11.2011
07.11.2011
08.11.2011
09.11.2011
10.11.2011
11.11.2011
12.11.2011
13.11.2011
14.11.2011
15.11.2011
16.11.2011
17.11.2011
18.11.2011
19.11.2011
20.11.2011
21.11.2011
22.11.2011
23.11.2011
24.11.2011
25.11.2011
26.11.2011
27.11.2011
28.11.2011
29.11.2011
30.11.2011
DÖVİZ
ALIŞ
1.7862
1.7714
1.7681
1.7442
1.7715
1.7715
1.7715
1.7715
1.7715
1.7787
1.7701
1.7715
1.7715
1.7715
1.7829
1.7935
1.8020
1.8072
1.8336
1.8336
1.8336
1.8329
1.8551
1.8548
1.8752
1.8548
1.8548
1.8548
1.8439
1.8409
SATIŞ
1.7948
1.7799
1.7766
1.7526
1.7800
1.7800
1.7800
1.7800
1.7800
1.7873
1.7786
1.7800
1.7800
1.7800
1.7915
1.8022
1.8107
1.8159
1.8424
1.8424
1.8424
1.8417
1.8640
1.8637
1.8842
1.8637
1.8637
1.8637
1.8528
1.8498
Euro
EFEKTİF
ALIŞ
1.7849
1.7702
1.7669
1.7430
1.7703
1.7703
1.7703
1.7703
1.7703
1.7775
1.7689
1.7703
1.7703
1.7703
1.7817
1.7922
1.8007
1.8059
1.8323
1.8323
1.8323
1.8316
1.8538
1.8535
1.8739
1.8535
1.8535
1.8535
1.8426
1.8396
SATIŞ
1.7975
1.7826
1.7793
1.7552
1.7827
1.7827
1.7827
1.7827
1.7827
1.7900
1.7813
1.7827
1.7827
1.7827
1.7942
1.8049
1.8134
1.8186
1.8452
1.8452
1.8452
1.8445
1.8668
1.8665
1.8870
1.8665
1.8665
1.8665
1.8556
1.8526
TARİH
01.11.2011
02.11.2011
03.11.2011
04.11.2011
05.11.2011
06.11.2011
07.11.2011
08.11.2011
09.11.2011
10.11.2011
11.11.2011
12.11.2011
13.11.2011
14.11.2011
15.11.2011
16.11.2011
17.11.2011
18.11.2011
19.11.2011
20.11.2011
21.11.2011
22.11.2011
23.11.2011
24.11.2011
25.11.2011
26.11.2011
27.11.2011
28.11.2011
29.11.2011
30.11.2011
DÖVİZ
ALIŞ
2.4451
2.4423
2.4345
2.4103
2.4165
2.4165
2.4165
2.4165
2.4165
2.4165
2.4159
2.4235
2.4235
2.4235
2.4163
2.4216
2.4279
2.4469
2.4667
2.4667
2.4667
2.4817
2.4874
2.4820
2.4857
2.4777
2.4777
2.4777
2.4634
2.4518
SATIŞ
2.4569
2.4541
2.4462
2.4219
2.4282
2.4282
2.4282
2.4282
2.4282
2.4282
2.4276
2.4352
2.4352
2.4352
2.4280
2.4333
2.4396
2.4587
2.4786
2.4786
2.4786
2.4937
2.4994
2.4940
2.4977
2.4897
2.4897
2.4897
2.4753
2.4636
EFEKTİF
ALIŞ
2.4434
2.4406
2.4328
2.4086
2.4148
2.4148
2.4148
2.4148
2.4148
2.4148
2.4142
2.4218
2.4218
2.4218
2.4146
2.4199
2.4262
2.4452
2.4650
2.4650
2.4650
2.4800
2.4857
2.4803
2.4840
2.4760
2.4760
2.4760
2.4617
2.4501
SATIŞ
2.4606
2.4578
2.4499
2.4255
2.4318
2.4318
2.4318
2.4318
2.4318
2.4318
2.4312
2.4389
2.4389
2.4389
2.4316
2.4369
2.4433
2.4624
2.4823
2.4823
2.4823
2.4974
2.5031
2.4977
2.5014
2.4934
2.4934
2.4934
2.4790
2.4673
SAYI : 25
ÖNEMLİ BİLGİLER
317
HUMK VE İİK PARASAL SINIRLARI
KONU
01.01.2011 Tarihinden itibaren geçerlidir
Sulh / Asliye Hukuk Görev Sınırı
Senetle İspat Sınırı
Temyiz Sınırı
Temyizde Duruşma Sınırı
Karar Düzeltme Sınırı
İcra Mahkemesi Temyiz Sınırı
7.780,00 TL
590,00 TL
1.540,00 TL
15.620,00 TL
9.350,00 TL
4.420,00 TL
İYUK PARASAL SINIRLARI
01.01.2011 Tarihinden itibaren geçerlidir.
KONU
Tam Yargı Davalarında Duruşma Talep Etme
8.380,00 TL’yi aşan
Sınırı
Vergi Davalarında Duruşma Talep Etme Sı8.380,00 TL’yi aşan
nırı
Tek Hakim’le Görülecek Davalar
8.380,00 TL‘yi aşmayan
Kurul Halinde Görülecek Davalar
8.380,00 TL ve üzeri
İtiraz Edilebilecek Kararlar
8.380,00 TL’ye kadar
Temyiz Edilebilecek Kararlar
8.380,00 TL üzeri
Mahkemece re’sen duruşma yapılmasına karar verilirken sınıra bakılmaz
KARŞILIKSIZ ÇEKLERDE BANKALARIN ÖDEMEKLE
YÜKÜMLÜ OLDUKLARI TUTARLAR
DÜZENLEME
Kanun
Tebliğ
Tebliğ
Tebliğ
Tebliğ
Tebliğ
Tebliğ
Kanun
Tebliğ
RESMİ GAZETE
TARİH VE NUMARASI
20.12.2009 - 27438
15.01.2009 - 27111
08.01.2008 - 26750
17.01.2007 - 26406
14.01.2006 - 26049
11.01.2005 - 25697
15.01.2004 - 25347
08.03.2003 - 25042
13.11.2002 - 24935
YÜRÜRLÜK TARİHİ
SORUMLULUK
TUTARI
20.12.2009
26.01.2009
28.01.2008
29.01.2007
30.01.2006
24.01.2005
19.01.2004
09.07.2003
02.12.2002
600.- TL
470.- TL
435.- YTL
410.- YTL
370.- YTL
350.- YTL
310.000.000.- TL
300.000.000.- TL
60.000.000.- TL
318 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNU’NDA SÜRELER
MD. KONU
25 Hakimin reddi
41 Eski hâle getirme
66
Bilirkişinin inceleme
74
Gözlem süresi
91
Gözaltı
SÜRE
Ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün
Engelin kalkmasından itibaren yedi gün
En fazla üç ay (Gerekçeli merci kararıyla en süresi fazla üç
ay uzatılabilir.)
Üç haftayı geçemez (resmi sağlık kurumunun istemi üzerine,
her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir, toplamı üç ayı geçemez)
***Y akalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre en fazla oniki saat
*** Yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez
*** Toplu olarak işlenen suçlarda her defasında bir günü
geçmemek üzere üç gün uzatılabilir.
***Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tuTutuklulukta geçecek
102
tukluluk süresi en çok bir yıl (Zorunlu hallerde gerekçeli olasüre
rak altı ay uzatılabilir)
***Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıl (Zorunlu hallerde üç yılı geçmemek
üzere uzatılabilir)
108 Tutukluluğun incelenmesi Otuz gün
135 İletişimin tespiti
En çok üç ay (Bir defa uzatılabilir)
En çok dört hafta (Bir defaya mahsus uzatılabilir)
140 Teknik araçlarla izleme
Müdafilik görevinden
yasaklama
Kovuşturmaya yer olma173
dığı kararına itiraz
151
174 İddianamenin iadesi
177
232
247
253
253
Sanığın savunma delillerinin toplanması istemi
Gerekçenin dosyaya
konulması
Çağrılan sanığın çağrıya
uyma süresi
Uzlaşma teklifine cevap
Uzlaştırma işlemlerinin
sonuçlandırılması
(örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak
gerekli görülmesi halinde bir haftadan fazla olmamak üzere
müteaddit defalar uzatılabilir)
Bir yıl (altı aydan fazla olmamak üzere iki defa yasaklanma
uzatılabilir)
Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün
İddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün
Duruşma gününden en az beş gün önce
Hükmün açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün
İşlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile saptanmasından itibaren onbeş gün
Kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün
Belgelerin örnekleri verildikten itibaren otuz gün (Cumhuriyet savcısının kararıyla yirmi gün uzatılabilir)
SAYI : 25
268
273
276
277
291
295
296
297
308
332
ÖNEMLİ BİLGİLER
Hakimin ya da mahkemenin kararlarına itiraz
İstinaf istemi
İstinaf isteminin reddi
halinde itiraz
İstinaf istemine cevap
Temyiz süresi
Süre tutumdan sonra
gerekçeli temyiz
Temyiz isteminin reddine
itiraz
Temyize cevap
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Daire kararına
itirazı
Cumhuriyet savcısı,
hâkim veya mahkeme
tarafından bilgi istemine
cevap
319
Öğrenme gününden itibaren yedi gün (başkaca hüküm yoksa)
Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün
Ret kararının tebliğinden itibaren yedi gün
Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün
Temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya
gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün
Ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün
Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
İlâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün (Sanığın
lehine itirazda süre aranmaz)
On gün
SÜRELERİN HESABI (Madde 39)
*** Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar.
*** Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla
karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer.
*** Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı
olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün
yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer.
*** Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.
*** Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır.
YARGITAY’IN YENİ TELEFON REHBERİ
YARGITAY DAİRESİ
BAŞKAN
GENEL SEKRETER
BAŞSAVCILIK
HUKUK GENEL KURULU BAŞKANLIĞI
CEZA GENEL KURULU BAŞKANLIĞI
TELEFON NUMARALARI
0312.416 10 12
0312.416 10 36
0312.416 10 20
0312.416 10 51
0312.416 10 61
320 LEGES Hukuk Dergisi
1. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
2. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
4. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
5. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
6. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
7. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
8. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
9. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
10. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
11. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
12. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
14. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
15. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
16. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
17. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
18. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
19. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
21. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
YARGITAY CEZA DAİRESİ
1. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
2. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
3. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
4. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
5. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
6. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
7. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
8. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
9. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
10. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
11. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
SANTRAL
C. BAŞSAVCILIĞI
OCAK 2012
0312.416 12 73
0312.416 13 09
0312.416 13 42
0312.416 13 75
0312.416 14 09
0312.416 14 37
0312.416 14 65
0312.416 14 96
0312.416 15 31
0312.416 15 63
0312.416 15 98
0312.416 16 36
0312.416 16 73
0312.416 17 02
0312.416 17 36
0312.416 17 63
0312.416 17 97
0312.416 18 30
0312.416 18 67
0312.416 18 96
0312.416 19 27
TELEFON NUMARALARI
0312.416 19 64
0312.416 19 74
0312.416 20 41
0312.416 20 80
0312.416 21 12
0312.416 21 52
0312.416 21 89
0312.416 22 24
0312.416 22 57
0312.416 22 96
0312.416 23 31
0312.416 10 00
0312.416 24 00
SAYI : 25
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
321
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6. madde 5999...................101
AMME ALACAKLARININ TAHSİLİ USULÜ HAKKINDA KANUN (6183)
Madde 51.......................................................................................................................... 132
Madde 102........................................................................................................................ 133
AVUKATLIK KANUNU (1136)
Madde 2............................................................................................................................ 250
Madde 23.......................................................................................................................... 250
BANKA KARTLARI VE KREDİ KARTLARI KANUNU (5464)
Madde 25.......................................................................................................................... 143
BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU VE DİĞER BAZI KANUN VE
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN (6111)
Madde 1-g......................................................................................................................... 140
BORÇLAR KANUNU (818)
Madde 54............................................................................................................................ 95
Madde 125........................................................................................................................ 132
Madde 484........................................................................................................................ 138
Madde 487........................................................................................................................ 138
BORÇLAR KANUNU (Mülga) (818)
Madde 249.......................................................................................................................... 91
Madde 250.......................................................................................................................... 91
Madde 260........................................................................................................................ 104
CEZA MUH.KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HK. KANUN
(5320)
Madde 8-1......................................................................................................................... 232
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (5271)
Madde 23-3....................................................................................................................... 206
Madde 23.......................................................................................................................... 197
Madde 34-2....................................................................................................................... 197
Madde 231........................................................................................................................ 209
Madde 253........................................................................................................................ 212
322 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Madde 254........................................................................................................................ 214
Madde 309........................................................................................................................ 201
Madde 309........................................................................................................................ 223
Madde 318-1..................................................................................................................... 206
Madde 326-2..................................................................................................................... 218
CEZA USULÜ YASASI (Mülga) (1412)
Madde 318........................................................................................................................ 232
CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN (5275)
Madde 99.......................................................................................................................... 202
Madde 106-4..................................................................................................................... 218
ÇEK KANUNU (5941)
Madde 3-8......................................................................................................................... 227
Madde 5............................................................................................................................ 226
ÇOCUK KORUMA KANUNU (5395)
Madde 23.......................................................................................................................... 217
Madde 24.......................................................................................................................... 218
DEVLET MEMURLARI KANUNU (657)
Madde 123........................................................................................................................ 254
Madde 126........................................................................................................................ 254
GAYRIMENKUL KİRALARI HAKKINDA KANUN (6570)
Madde 1.............................................................................................................................. 89
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (1086)
Madde 438-7..................................................................................................................... 145
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (Mülga) (1086)
Madde 8.............................................................................................................................. 91
İCRA İFLAS KANUNU (2004)
Madde 45.......................................................................................................................... 138
İLK VE ORTA TEDRİSAT MUALLİMLERİNİN TERFİ VE TECZİYELERİ HK. KANUN (1702)
Madde 22.......................................................................................................................... 254
Madde 23-1....................................................................................................................... 254
SAYI : 25
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
323
İŞ KANUNU (1475)
Madde 1............................................................................................................................ 164
İŞ KANUNU (4857)
Madde 2-6......................................................................................................................... 121
Madde 4............................................................................................................................ 121
Madde 7............................................................................................................................ 122
Madde 18.......................................................................................................................... 122
Madde 19-2....................................................................................................................... 123
Madde 21.......................................................................................................................... 123
Madde 66.......................................................................................................................... 123
KADASTRO KANUNU (3402)
Madde 4............................................................................................................................ 157
Madde 12-3....................................................................................................................... 101
KAMULAŞTIRMA KANUNU’NA eklenen geçici 6. madde (2942)......................71
KARA TAŞITLARI KASKO SİGORTASI GENEL ŞARTLARI............................147
KAT MÜLKİYETİ KANUNU (634)
Madde 2-c........................................................................................................................... 82
Madde 12.......................................................................................................................... 151
Madde 50-2....................................................................................................................... 151
NÜFUS HİZMETLERİ KANUNU (5490)
Madde 9............................................................................................................................ 249
Madde 44.......................................................................................................................... 249
ORMAN KANUNU (6831)
2-B.................................................................................................................................... 158
ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ KANUNU (4760)
Madde 7-2......................................................................................................................... 244
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (506)
Madde 2............................................................................................................................ 127
Madde 6............................................................................................................................ 127
Madde 79-10..................................................................................................................... 128
Madde 80.......................................................................................................................... 133
Madde 87-2....................................................................................................................... 164
Madde 108........................................................................................................................ 128
Madde 128........................................................................................................................ 133
Madde 130........................................................................................................................ 160
Madde 132........................................................................................................................ 133
324 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU (5510)
Madde 93-2....................................................................................................................... 132
TEBLİGAT KANUNU (7201)
Madde 12.......................................................................................................................... 105
Madde 13.......................................................................................................................... 105
TEBLİGAT TÜZÜĞÜ
Madde 17.......................................................................................................................... 105
Madde 18.......................................................................................................................... 105
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ, GREV VE LOKAVT KANUNU (2822)
Madde 61.......................................................................................................................... 115
TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN (4077)
Madde 5............................................................................................................................ 143
TÜRK CEZA KANUNU (5237)
Madde 6-1......................................................................................................................... 208
Madde 11.......................................................................................................................... 229
Madde 11.......................................................................................................................... 230
Madde 43.......................................................................................................................... 197
Madde 53.......................................................................................................................... 178
Madde 58.......................................................................................................................... 209
Madde 62.......................................................................................................................... 176
Madde 86-3-e................................................................................................................... 209
Madde 106-1-2................................................................................................................. 212
Madde 129........................................................................................................................ 212
Madde 141-1..................................................................................................................... 177
Madde 142-1-b................................................................................................................. 218
Madde 142........................................................................................................................ 177
Madde 148-1..................................................................................................................... 177
Madde 149 1-a-c............................................................................................................... 178
Madde 158-1-f.................................................................................................................. 197
Madde 204-1-3................................................................................................................. 233
Madde 245-1..................................................................................................................... 197
Madde 257........................................................................................................................ 240
TÜRK CEZA KANUNU (Mülga) (765)
Madde 68.......................................................................................................................... 200
Madde 73.......................................................................................................................... 201
Madde 77.......................................................................................................................... 201
Madde 80.......................................................................................................................... 196
Madde 342-2..................................................................................................................... 233
Madde 491-1-5................................................................................................................. 178
SAYI : 25
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
325
Madde 492........................................................................................................................ 179
Madde 493........................................................................................................................ 180
Madde 493-1..................................................................................................................... 217
Madde 503........................................................................................................................ 196
Madde 522........................................................................................................................ 196
TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ
HAKKINDA KANUN (5252)................................................................................196
TÜRK MEDENİ KANUNU (4721)
Madde 13............................................................................................................................ 95
Madde 15............................................................................................................................ 95
Madde 166-2....................................................................................................................... 84
Madde 169.......................................................................................................................... 85
Madde 185-2-3................................................................................................................... 86
Madde 186-1-3................................................................................................................... 86
Madde 215.......................................................................................................................... 86
Madde 220........................................................................................................................ 111
Madde 222-1..................................................................................................................... 111
Madde 223.......................................................................................................................... 86
Madde 223-1..................................................................................................................... 111
Madde 226-1..................................................................................................................... 111
Madde 242.......................................................................................................................... 86
Madde 244.......................................................................................................................... 86
Madde 262.......................................................................................................................... 86
Madde 263.......................................................................................................................... 86
Madde 264.......................................................................................................................... 86
Madde 267.......................................................................................................................... 87
Madde 683-1..................................................................................................................... 111
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (2709)
Madde 61-2....................................................................................................................... 245
YÜKSEK ÖĞRETİM KANUNU (2547)................................................................238
SAYI : 25
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
327
KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ
0–9
18 YAŞINDAN KÜÇÜK SANIK HAKKINDAKİ PARA CEZASININ
ÖDENMEMESİ HALİNDE HAPİS CEZASINA ÇEVRİLEMEYECEĞİ....................... 215
3402 SAYILI YASA’NIN EK 4. MADDESİ GEREĞİNCE YAPILAN
KADASTRO TESPİTİNDE HUSUMETİN HAZİNEYE YÖNELTİLMESİ
GEREKECEĞİ................................................................................................................... 155
4857 SAYILI İŞ KANUNUNUN 18inci MADDESİNDEKİ İŞ
GÜVENCESİNDEN YARARLANACAK İŞÇİNİN, AYNI İŞVERENİN İŞ
YERİNDE EN AZ ALTI AY KIDEMİNİN BULUNMASI GEREKTİĞİ......................... 115
A
ABONESİZ SU KULLANIMINDA, BİNA MALİKLERİ SORUMLU
TUTULAMAZLAR, SU KULLANIMINDAN FİİLİ KULLANIM YAPAN
GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLER SORUMLUDUR........................................................... 105
ALACAKLININ, ASIL BORÇLUYA MÜRACAAT ETMEDEN, MÜŞTEREK
VE MÜTESELSİL BORÇLU SIFATIYLA KEFİL OLAN KİŞİNİN
ALEYHİNE GENEL HACİZ YOLUYLA TAKİP İCRA EDEBİLECEĞİ....................... 136
ALTIN VE ZİYNET EŞYALARI KOLAYCA TAŞINABİLDİĞİNDEN
KADININ ÜZERİNDE BULUNMASI ESASTIR. KARİNENİN AKSİNİ
İDDİA EDEN TARAF İDDİASINI İSPATLA MÜKELLEFTİR........................................ 76
AYRIK DURUMLARIN VARLIĞI HALİNDE, AYIRT ETME GÜCÜ
BULUNMAYANLARIN DA HAKSIZ EYLEMLERİ NEDENİYLE
VERDİKLERİ ZARARDAN SORUMLU TUTULABİLECEKLERİ............................... 92
B
BAĞIMSIZ BÖLÜME EL ATMANIN ÖNLENMESİ........................................................ 78
BAĞIMSIZ ÇALIŞMA SÜRESİNİN TESPİTİ İSTEMİ.................................................... 65
BAĞKUR SİGORTALILIĞINDA BORÇLANMA VE BAŞVURU SÜRESİ.................... 65
BANKACI BİLİRKİŞİ....................................................................................................... 134
BANKACILIK İŞLEMİNDEN KAYNAKLANAN ALACAK........................................ 134
BANKALARIN KREDİ KARTI ÜYELERİNDEN KART ÜCRETİ
İSTEYEBİLECEKLERİ.................................................................................................... 141
328 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
BORÇLAR KANUNUNA TABİ TAŞINMAZLARIN KİRA TESPİTİNDE
GÖREV UYUŞMAZLIĞIN DEĞERİ ÜZERİNDEN BELİRLENİR................................. 87
BOŞANMA.......................................................................................................................... 82
BOŞANMA SONRASI EŞLERİN BİRBİRİNDE KALAN EŞYALARININ
GERİ İSTENMESİNDE UYGULANACAK ZAMAN AŞIMI BİR YIL
OLMAYIP ON YILDIR, BU HALDE GÖREVLİ MAHKEME AİLE
MAHKEMESİDİR............................................................................................................. 107
BOŞANMA VE AYRILIK DAVASINDA HAKİM, DAVA SÜRESİNCE
ÖZELLİKLE EŞİN VE ÇOCUKLARIN GEÇİMİNE, BAKIM VE
KORUNMASINA İLİŞKİN GEÇİCİ ÖNLEMLERİ KENDİLİĞİNDEN
ALMASI GEREKECEĞİ..................................................................................................... 84
C
CEBİR VE ŞİDDET KULLANMAK SURETİYLE YAPILAN HIRSIZLIĞIN
YAĞMA SUÇUNU OLUŞTURACAĞI............................................................................ 167
CEZALARIN İÇTİMAI..................................................................................................... 198
CEZANIN İNFAZINDAN SONRA DENETİMLİ SERBESTLİK TEDBİRİNİN
UYGULANMASI.............................................................................................................. 206
ÇEYİZ EŞYALARININ AYNEN GERİ VERİLMESİNE İLİŞKİN İSTİHKAK
DAVALARI........................................................................................................................ 107
ÇOCUK DÜŞÜRME SUÇU.............................................................................................. 221
ÇOCUK KORUMA YASASINDA UZLAŞTIRMA.......................................................... 215
D
DAVANIN CÜZİ BİR KISMININ REDDEDİLMESİ...................................................... 144
DEKANIN LUZUM-U MUHAKEMESİ.......................................................................... 237
DİSİPLİN KURULUNUN AYRI BİR CEZA TAYİNİNE YETKİLİ OLMADIĞI........... 251
E-F
ECRİMİSİL EN AZ KİRA GELİRİ, EN ÇOĞU TAM GELİR YOKSUNLUĞUDUR...... 78
EKSİK İNCELEMEYE DAYALI HÜKÜM...................................................................... 230
EKSİK KOVUŞTURMAYLA HÜKÜM VERİLEMEYECEĞİ....................................... 206
EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE YIKIM........................................................................... 80
SAYI : 25
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
329
EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI DURUMUNDA
BOŞANMAYA KARAR VERİLECEĞİ.............................................................................. 82
FAİLİN ÇOCUK OLMASI DURUMUNDA CEZANIN ERTELENMESİNE
KARAR VERİLMESİ KOŞULLARI................................................................................ 215
FAİZ................................................................................................................................... 112
FATURA BEDELİNİN TAHSİLİ...................................................................................... 139
G
GEÇİCİ ÖNLEMLERİN RESEN ALINMASI GEREĞİ.................................................... 84
GENEL HACİZ YOLU İLE YAPILAN TAKİP................................................................ 136
GEREKÇESİ FARKLI SONUCU AYNI OLAN KARARIN ONANACAĞI ................. 251
GİRİŞ BİLDİRGESİNİN KURUMA İNTİKALİ................................................................ 65
GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA.................................................................................... 237
GÖREVLİ MAHKEMENİN YILLIK KİRA MİKTARINA GÖRE TAYİN
OLUNACAĞI ..................................................................................................................... 89
H
HAKSIZ FİİLDEN KAYNAKLANAN TAZMİNAT........................................................ 105
HİZMET TESPİTİ................................................................................................................ 65
HİZMET TESPİTİ YÖNÜNDEN KURUMUN MAKTU AVUKATLIK
ÜCRETİNDEN SORUMLU TUTULACAĞI................................................................... 158
HİZMET TESPİTİNDE HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE......................................................... 124
HUSUMET........................................................................................................................... 68
İ
İDARENİN HİZMET KUSURU......................................................................................... 73
İDDİANAMEDE GÖSTERİLMEYEN MADDELERİN UYGULANMASININ
SANIĞIN SAVUNMA HAKKINI KISITLAYACAĞI...................................................... 230
İŞ KAZASI SONUCU MALULİYETTEN DOĞAN TAZMİNAT................................... 160
İŞÇİLİK ALACAKLARI................................................................................................... 112
İŞİN BİR BÖLÜMÜ DEVROLUNDUĞUNDA DEVREDENİN İŞVEREN
SIFATI DEVAM ETTİĞİNDEN KUSURLU OLMASA DA SORUMLU OLDUĞU...... 160
330 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
İŞYERİNİN DEVRİNDEN İŞÇİNİN KIDEM SÜRESİNİN ETKİLENMEYECEĞİ..... 115
İTİRAZIN İPTALİ............................................................................................................. 153
K
KAÇAK SU KULLANIMI................................................................................................ 139
KAÇAK SUDAN SORUMLULUK.................................................................................. 105
KADASTRO DAVALARININ LEHİNE TESPİT YAPILANLARA KARŞI
AÇILACAĞI .................................................................................................................... 155
KAMULAŞTIRMASIZ EL KOYMA.................................................................................. 68
KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA...................................................................................... 98
KANUN YARARINA TEMYİZ........................................................................................ 198
KANUN YARARINA TEMYİZ YOLUNA BAŞVURULABİLMESİ İÇİN
MAHKEME KARARININ KESİNLEŞMESİ GEREKECEĞİ........................................ 180
KANUNİ SÜRESİNDEN ÖNCE İBRAZ EDİLEN ÇEKLERDEN ÖTÜRÜ
KARŞILIKSIZ ÇEK DÜZENLEME SUÇUNUN OLUŞMAYACAĞI............................ 223
KANUNLARIN GERİYE YÜRÜR SONUÇ DOĞURACAK ŞEKİLDE
YORUMLANAMAYACAĞI ............................................................................................ 128
KARAR DÜZELTME........................................................................................................ 139
KARŞILIKSIZ ÇEK DÜZENLEME SUÇU..................................................................... 223
KASKO SİGORTALI ARACIN TAM HASARI HALİNDE, ARACIN
SİGORTACIYA KALACAĞI VE HURDA BEDELİNİN TAZMİNATTAN
İNDİRELİMEYECEĞİ .................................................................................................... 146
KAT İRTİFAKINDAN DOĞAN DAVALARIN SULH MAHKEMELERİNDE
GÖRÜLECEĞİ.................................................................................................................... 80
KAT MÜLKİYETİ KURULMASI SURETİYLE ORTAKLIĞIN
GİDERİLMESİ MÜMKÜNSE, TAŞINMAZIN SATILARAK PARAYA
ÇEVRİLMESİ SURETİYLE ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİNE KARAR
VERİLEMEYECEĞİ......................................................................................................... 148
KAT MÜLKİYETİNE GEÇİŞTE UYGULANACAK YÖNTEM.................................... 148
KAZANILMIŞ HAK OLUŞTURMAYACAK KARAR..................................................... 96
KİRA SÖZLEŞMELERİNDE MUACCELİYET ŞARTI.................................................. 102
KİRA TESPİTLERİNDE, MUSAKKAF (ÜSTÜ DAM YA DA TAVANLA
ÖRTÜLÜ) TAŞINMAZLARDA 6570 SAYILI KANUN, MUSAKKAF
OLMAYAN TAŞINMAZLARDA BORÇLAR KANUNU HÜKMÜ UYGULANIR........ 87
KİRALANANDAKİ AYIBIN GİDERİLMESİ, BU OLMADIĞI TAKDİRDE
SAYI : 25
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
331
KİRACININ KİRADAN TENZİLAT İSTEYEBİLECEĞİ................................................. 89
KONUT KREDİ SÖZLEŞMELERİ.................................................................................. 151
KONUT KREDİLERİNDE, HAYAT SİGORTASININ BANKANIN
KUSURUYLA YAPILMAMIŞ OLMASI DURUMUNDA, KREDİ
BORÇLUSUNUN VEFATINDAN SONRAKİ TAKSİTLERDEN BANKANIN
SORUMLU TUTULABİLECEĞİ..................................................................................... 151
KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR....................... 221
KREDİ KARTLARINDAN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKLARDA
BANKACI BİLİRKİŞİLERDEN RAPOR ALINMASI GEREKECEĞİ.......................... 134
KREDİ SÖZLEŞMESİNDE TAŞINMAZIN BANKA LEHİNE İPOTEK EDİLMESİ... 136
KUSUR................................................................................................................................ 82
M
MADDİ HATA..................................................................................................................... 68
MADDİ HATAYA DAYALI BOZMA KARARLARINDA YARARINA
KARAR BOZULAN DAVALI YÖNÜNDEN KAZANILMIŞ HAK OLUŞTURMAZ..... 96
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT.................................................................................... 96
MAHKEMECE BOZMA KARARINA UYULDUKTAN SONRA BOZMA
KARARI GEREKLERİNİN YERİNE GETİRİLMESİ MECBURİYETİ........................ 158
MEN-İ MUHAKEME ve LÜZUM-U MUHAKEME ...................................................... 237
MÜŞTEREK VE MÜTESELSİL SORUMLULUK.......................................................... 160
MÜTESELSİL KEFİL, KEFALET LİMİTİ VE KENDİ TEMERRÜDÜNÜN
HUKUKİ SONUÇLARI İLE SINIRLI OLMAK KAYDIYLA ASIL BORÇLU
YÖNÜNDEN HESAPLANAN BORÇTAN SORUMLUDUR. ....................................... 153
Ö
ÖZEL TÜKETİM VERGİSİNDE ÖZÜRLÜ İSTİSNASI................................................. 240
ÖZÜRLÜNÜN ARACI KAZA SONRASI KULLANILAMAZ HALE
GELDİĞİNDE ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ İSTİSNASINDAN TEKRAR
YARARLANACAĞI.......................................................................................................... 240
332 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
P-R
PSİKOLOJİK SORUNLARI OLAN KİŞİNİN ASKERE ALINMASI............................... 73
RÜCUAN TAZMİNAT........................................................................................................ 73
S
SANIĞA HABER VERİLMEKSİZİN ATANAN ZORUNLU MÜDAFİİN
YÜZÜNE TEFHİM EDENİLEN HÜKÜM....................................................................... 180
SANIĞIN HÜCREDE GECELİ GÜNDÜZLÜ TECRİT EDİLMESİ .............................. 198
SANIĞIN KUŞKUDAN YARARLANACAĞI İLKESİ................................................... 218
SANIĞIN ŞÜPHEDEN YARARLANACAĞI İLKESİ..................................................... 167
SANIK LEHİNE OLAN KANUNUN UYGULANMASI................................................ 180
SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ GEREĞİNCE YAPILMASI GEREKEN
ÖDEMELERİN YAPILMAMASI....................................................................................... 78
SİGORTALILIĞIN 18 YAŞININ BİTİMİNDEN BAŞLAYACAĞI, BUNDAN
ÖNCEKİ ÇALIŞMALARIN YALNIZCA PRİM ÖDEME GÜN VE SAYISINA
EKLENECEĞİ................................................................................................................... 124
SOSYAL GÜVENLİĞİN NİTELİĞİ GEREĞİ KAMU ALANINA GİRMEKTE
OLDUĞU........................................................................................................................... 128
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU PRİM ALACAKLARININ 10 YILLIK
ZAMAN AŞIMINA TABİ OLDUĞU................................................................................ 128
SÖZLEŞME HİTAMINDAN ÖNCE KİRALANANIN TAHLİYE EDİLMİŞ
OLMASI DURUMUNDA KİRACININ SORUMLULUĞU............................................ 102
SÖZLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ............................................................................................. 141
T
TAM HASARLI ARACIN SİGORTA ETTİRENE BIRAKILMASI
DURUMUNDA, ARACIN HURDA BEDELİNİN TAZMİNATTAN DÜŞÜLECEĞİ.... 146
TANIK BEYANLARIYLA DAVANIN KABUL EDİLEMEYECEĞİ................................ 76
TAPU İPTALİ VE TESCİL.................................................................................................. 98
TAZMİN TALEBİYLE AÇILAN DAVADA UZLAŞMA................................................... 98
TEDBİR NAFAKASI........................................................................................................... 84
TEMİNAT MEKTUBU DEVRE KOMİSYONLARINDAN SORUMLULUK............... 153
TENSİP ZAPTININ DÜZENLENMESİNE KATILAN HAKİM..................................... 180
SAYI : 25
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
333
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN İMZALANMADIĞI DÖNEM........................................ 112
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİNİN ARDINDAN ÜCRET
VE İKRAMİYE BAKIMINDAN, 2822 SAYILI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ
GREV VE LOKAVT KANUNUNUN 61. MADDESİNDEKİ BANKALARCA
UYGULANAN EN YÜKSEK İŞLETME KREDİSİ FAİZİ YERİNE YASAL
FAİZİN UYGULANACAĞI.............................................................................................. 112
TRAFİK KAZASINA DAYALI TAZMİNAT TALEBİ..................................................... 144
TÜRK CEZA YASASININ MADDE 106/1-2 CÜMLESİNDE DÜZENLENEN
TEHDİT SUÇUNUN ŞİKAYETE BAĞLI OLDUĞU...................................................... 210
TÜRK VATANDAŞININ YABANCI ÜLKEDE SUÇ İŞLEMESİ HALİNDE,
YABANCI ÜLKEDE HAKKINDA HÜKÜM VERİLMEMİŞ OLMASI VE
TÜRKİYE’DE KOVUŞTURULABİLİRLİĞİN BULUNMASI KOŞULUNUN
VARLIĞI DURUMUNDA TÜRKİYE’DE YARGILANABİLECEĞİ............................. 228
U
USUL KURALLARI DOĞRUDAN DOĞRUYA KAMU DÜZENİYLE
İLGİLİ OLUP TARAFLAR YARARINA USULÜ KAZANILMIŞ HAK
OLUŞTURMAMAKTADIR................................................................................................ 68
USULÜNE UYGUN TEBLİGAT...................................................................................... 102
UZLAŞTIRMA UYGULAMASI....................................................................................... 210
V
VEKALETİ OLMAYAN AVUKAT STAJYERİNE NÜFUS KAYIT ÖRNEĞİ
VERİLEMEYECEĞİ......................................................................................................... 245
Y
YARGILAMA GİDERLERİNİN -MÜTESELSİLEN DEĞİL- SEBEP
OLDUKLARI ZARAR TUTARINA GÖRE HER BİR SANIĞA YÜKLETİLECEĞİ.... 215
YARGILAMANIN YENİLENMESİ HALİNDE ÖNCEKİ YARGILAMADA
GÖREV YAPAN HAKİMLERİN AYNI İŞTE GÖREV ALAMAYACAKALARI ......... 202
YENİDEN YARGILAMAYA İHTİYAÇ GÖSTERMEYEN DURUMDA,
MAHKEME KARARININ YARGITAYCA DÜZELTİLEREK ONANACAĞI.............. 144
YENİDEN YARGILANMA YAPILMASINI GEREKTİRMEYEN
KARARLARIN DÜZELTİLEREK ONANACAĞI............................................................ 92
YÜZLEŞTİRME................................................................................................................ 218
334 LEGES Hukuk Dergisi
OCAK 2012
Z
ZAMANAŞIMI.................................................................................................................. 107
ZARAR GÖRENİN KENDİ EYLEMİ DIŞINDA BAŞKASININ EYLEMİNİN
ETKİSİ BULUNMADIĞI DURUMLARDA ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN
BÖLÜŞÜK SORUMLULUĞUNDAN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ...................................... 73
ZİYNET EŞYALARI YA DA BEDELİ TALEBİ................................................................. 76

Benzer belgeler