10. Üroonkoloji Kongresi

Transkript

10. Üroonkoloji Kongresi
ÜROONKOLOJİ
DERNEĞİ - 1999
Üroonkoloji 'erne÷i
10. Üroonkoloji
Kongresi
%ø/'ø5ø g=E7/E5ø Kø7$%,
26 – 30 Ekim 2011
Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
www.uroonkolojikongresi.org
Bilimsel Sekreterya
Dr. Sinan Sözen
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara
Telefon: + 90 (312) 202 62 32
Faks:
+ 90 (312) 202 62 02
E-Posta: [email protected]
[email protected]
Kongre Sekreteryası
Serenas Uluslararası Kongre Organizasyon A.Ş.
Turan Güneş Bulvarı 5. Cad. No:13
06550 Yıldız - Çankaya, Ankara
Telefon: + 90 (312) 440 50 11
Faks:
+ 90 (312) 441 45 62
E-Posta: [email protected]
Url:
www.serenas.com.tr
İÇİNDEKİLER
Hoşgeldiniz ........................................................................................................................................... V
Bilimsel Program ................................................................................................................................ VI
Destekleyen Kuruluşlar ................................................................................................................ XIX
Genel Bilgiler ..................................................................................................................................... XX
Bildiri Özetleri Listesi .......................................................................................................................... 1
Sözel Bildiriler .................................................................................................................................... 23
Video Bildiriler ....................................................................................................................................89
Poster Bildiriler ............................................................................................................................... 109
Dizin .................................................................................................................................................... 281
Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu
Başkan
Dr. Levent Türkeri
II. Başkan
Dr. Çağ Çal
Genel Sekreter
Dr. Sinan Sözen
Sayman
Dr. Sümer Baltacı
Üyeler
Dr. Süleyman Ataus
Dr. Aydın Mungan
Dr. Gökhan Toktaş
IV
10. Üroonkoloji Kongresi
10. Üroonkoloji Kongresi
Değerli Meslektaşlarımız,
Türk Üroonkoloji Ailesinin en büyük mesleki ve bilimsel platformu olan 10. Üroonkoloji Kongresini gerçekleştirmenin ve sizlerle biraraya gelmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Bildiğiniz gibi, ilk kez 1993 yılında Prof. Dr. Haluk Özen tarafından Ankara Üroonkoloji Kursu
olarak düzenlenen kongremiz konusunda dünyaca ünlü yabancı konuşmacıların katılımı ile her
defasında dahada gelişmiş ve ilk kez Kasım 2009 tarihinde 9. Üroonkoloji Kongre’si adıyla Derneğimizin resmi kongresi sıfatına kavuşmuştur.
10. Üroonkoloji Kongresine Amerika Birleşik Devletleri’nden Dr. E. Klein, Dr. J. Peabody,
Dr. S. Lerner, Dr. A. Stephenson, Dr. G. Andriole, Dr. D. Petrylak, Dr. JA. Efstathiou, Dr. A. Kamat ve
Avrupa’dan Dr. A. Heidenreich, Dr. B. Kiemeney, Dr. R. Montironi, Dr. B. Tombal, Dr. R. Cremers ve
Dr. M. Marberger’in yanısıra birbirinden değerli 75 yerli konuşmacı ve oturum başkanı hocamız
katılacaklardır. Davetli konuşmacıları bakımından düzeyi yüksek uluslararası toplantıları aratmayan kongremizde gerçekleştirilecek olan ve ülkemizde son iki yıl içinde yapılmış bilimsel çalışmaların sunulacağı poster, sözlü ve video oturumları da ülkemizin bilimsel üretkenliğine katkıda
bulunacaktır.
Bilimin, mesleki paylaşımın ve sosyal iletişimin meslek içi siyaset kaygılarıyla örselendiği günümüzde özlediğimiz paylaşım ve sinerji ortamını bulacağımızdan emin olarak, başarılı bir kongre
diliyoruz.
Saygılarımızla,
Dr. Levent Türkeri
Üroonkoloji Derneği Başkanı
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
V
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
„ 27 Ekim 2011,Perşembe
SALON A
08:00 – 08:15
Açılış Seremonisi
08:15 – 08:35
EAU Konferansı
Dr. Michael Marberger
08:35 – 10:05
PSA ve Prostat Kanseri
Oturum Başkanları: Dr. Haluk Özen, Dr. Yaşar Bedük
08:35 – 08:55
PSA ve Gelecek
Dr. Axel Heidenreich
08:55 – 09:15
Yeni Milenyumda Prostat Kanser Taraması: Ürologlar Erkeklere Ne Söylemeli?
Dr. Gerald Andriole
09:15 –10:05
Aktif İzlem
Uygulanması Güvenli Değildir Dr. Axel Heidenreich
Güvenlidir ve Önerilebilir Dr. Gerald Andriole
10:05 – 10:30
KAHVE MOLASI
10:30 – 12:30
Üroonkolojik Cerrahide İnce Noktalar
Oturum Başkanları: Dr. Michael Marberger, Dr. Gerald Andriole
10:30 – 10:50
Küçük Renal Kitlelerde Biyopsi ve Aktif İzlem
Dr. Michael Marberger
10:50 – 11:10
Küçük Renal Kitlelerin Minimal İnvaziv Tedavisi: Kriyo , HIFU, RF, Mikrodalga Ablasyon
Dr. Michael Marberger
11:10 – 11:30
Açık Parsiyel Nefrektomi
Dr. Eric Klein
11:30 – 12:00
Laparoskopik/Robot Yardımlı Radikal Sistektomi
Dr. James Peabody
12:00 – 12:30
Açık Radikal Sistektomi: Erkek/Kadın
Dr. Seth Lerner
12:30 – 13:00
ÖĞLE YEMEĞİ
13:00 – 14:00
Uydu Sempozyumu
“Udenafil” Erektil Disfonksiyon tedavisinde
yeni PDE 5 inhibitorü
13:00-13:15
Dünya’da ve Türkiye’de Cinselliğe Bakış
Dr. Bülent Alıcı
13:15-13:30
“Udenafil”in Moleküler Biyolojisi ve Diğer PDE5 İnhibitörleri ile Karşılaştırılması
Dr. Adil Esen
13:30-13:45
Udenafilin Klinik Etkinliği ve Tolerabilitesi – Klinik Çalışmalar
Dr. Emre Akkuş
13:45-14:00
Soru-Cevap
VI
10. Üroonkoloji Kongresi
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
14:00 – 15:30
Üroonkoloji’de Genç Ürologlar
(Üroonkoloji Derneği ve Uluslararası Genç Ürologlar Derneğinin Ortak Toplantısı)
Üroonkolojik Olgu Tartışmaları: Mesane Kanseri
Moderatör: Dr. Haluk Özen
Panel:
Dr. Sinan Sözen, Dr. Ashish Kamat, Dr. Emre Huri, Dr. Cenk Acar
Amerika’da Uzmanlık Sonrası Üroonkoloji Eğitim Programları
Uzmanlık Sonrası Eğitimi İçin Ne Yapmam Gerekiyor?
Dr. Ashish Kamat
Panel:
Türkiye’de Uzmanlık Sonrası Üroonkoloji Eğitim Programlarının Durumu ve Geleceği
Küresel Sertifikasyon Programları Türkiye’de Düzenlenebilir mi?
Moderatörler: Dr. Sacit Yıldız, Dr. Levent Türkeri
Panel:
Dr. Sinan Sözen, Dr. Bülent Akdoğan, Dr. Tuncay Taş, Dr. Aslı Uncugil,
Dr. Faruk Yencilek, D. Ali Ersin Zümrütbaş
15:30 – 16:00
KAHVE MOLASI
16:00 – 18:00
Yüksek Riskli Lokalize Prostat Kanseri
Oturum Başkanları: Dr. Fadıl Akyol, Dr. Uğur Altuğ
16:00 –16:15
Tedavi Radikal Prostatektomi ile Başlamalı
Dr. Eric Klein
16:15 –16:30
Tedavi Radyoterapi ile Başlamalı
Dr. Jason A. Efstathiou
16:30 – 16:50
Modifiye Gleason Sistemi ve Prognostik Anlamı
Dr. Rodolfo Montironi
16:50 – 17:10
Lokal İlerlemiş Prostat Kanseri Tedavisinde Radyoterapi: Güncel Sonuçlar (IMRT, 3D,
Proton Işın Terapisi, Brakiterapi)
Dr. Jason A. Efstathiou
17:10 – 18:00
Açık - Minimal İnvaziv RP: Pozitif Cerrahi Sınır Oranları ve Ek Tedavi Gereksinimleri
Açık: Dr. Axel Heidenreich
Robotik: Dr. James Peabody
SALON B
14:00 – 15:30
Eğitim Kursu - Patoloji
Prostat ve Mesane
Oturum Başkanları: Dr. Sait Şen, Dr. Turgut Alkibay
14:00 – 14:30
Üroonkologların Patologlardan Beklentileri
Dr. Levent Türkeri
14:30 – 15:00
Patologların Üroonkologlara Verebileceği Bilgiler: Kanser Varlığında Prostat Biyopsi Raporları
Dr. Rodolfo Montironi
15:00 – 15:30
Patologların Üroonkologlara Verebileceği Bilgiler: Mesane Tümörlerinde Raporlama
Dr. Kutsal Yörükoğlu
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
VII
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
SALON C
14:00 – 15:30 Eğitim Kursu: Mesane Kanseri
Oturum Başkanı: Dr. Çağ Çal
14:00 - 14:05
Mesane Kanseri- Giriş
Dr. Çağ Çal
14:05 - 14:15
Mesane Tümörlerinin Transüretral Rezeksiyonu
Dr. Çağ Çal
14:15 - 14:30
Erken Tek Doz İntravezikal İnstilasyon: Tam Değerini Biliyor muyuz?
Dr. Mustafa Kaplan
14:30 - 14:45
T1 Yüksek Riskli Non-Invaziv Mesane Tümörlerinin Tedavisi
Dr. Gökhan Toktaş
14:45 - 15:00
Mesane Koruyucu Stratejileri: Üç Modaliteli Yaklaşım
Dr. Gökhan Özyiğit
15:00 - 15:15
Radikal Sistektomi: Kime? Ne Zaman?
Dr. Süleyman Ataus
15.15 - 15:30
Üriner Diversion: İpuçları ve Püf Noktaları
Dr. Can Öbek
18:00
VIII
AÇILIŞ KOKTEYLİ
10. Üroonkoloji Kongresi
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
„ 28 Ekim 2011, Cuma
SALON A
08:00 – 10:00
Oturum Başkanları: Dr. Uğur Kuyumcuoğlu, Dr. Sevil Bavbek
08:00 – 08:20
Radikal Prostatektomi Sonrası Adjuvan veya Kurtarma Radyoterapisi: Hangisi Daha İyidir?
Dr. Jason A. Efstathiou
08:20 – 08:40
Kastrasyona Direnç Mekanizmaları ve Güncel Tedavi Stratejileri
Dr. Bertrand Tombal
08:40 – 09:00
Kastrasyona Dirençli Prostat Kanserinde Güncel Kemoterapi
Dr. Daniel Petrylak
09:00 – 10:00
Olgu Tartışması: Prostat Kanseri
Moderatör: Dr. Haluk Özen
Panel:
Dr. Gerald Andriole, Dr. Eric Klein, Dr. James Peabody, Dr. Bertrand Tombal,
Dr. Daniel Petrylak
10:00 – 10:30
KAHVE MOLASI
10:30 – 12:00
Mesane Kanseri
Oturum Başkanları: Dr. Kutsal Yörükoğlu, Dr. Orhan Göğüş
10:30 – 11:00
Üroonkolojide Neden Daha İyi Biyobelirleyiciler Kullanmıyoruz?
Dr. Bart Kiemeney
11:00 – 11:20
Ürotelyal Kanserde WHO/ISUP Sınıflandırması
Dr. Rodolfo Montironi
11:20 – 11:40
Cerrahinin Kalitesi ve Kasa İnvaze Olmayan Mesane Kanserinde Cerrahi Risk Gruplarının
Tanımı
Dr. Seth Lerner
11:40 – 12:00
Mesane Kanserinde BCG’nin Başarısız Olduğu Durumlarda Ne Yapılmalı?
Dr. Andrew Stephenson
12:00 – 13.00
Uydu Sempozyumu
Silodosin: BPH Tedavisinde Yeni Kavramlar
Moderatör: Dr. Levent Türkeri
Benign Prostat Hiperplazisi: Doğal Seyir
Dr. Talha Müezzinoğlu
Alfa Blokerlerin Farmakolojik Özellikleri ve Yeni Moleküller
Dr. Tufan Tarcan
Alfa Bloker Tedavisinde Güncel Bilimsel Veriler
Dr. Çağ Çal
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
IX
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
13.00 – 14:00
ÖĞLE YEMEĞI
14:00 – 18:00
Prostat ve Mesane Patolojileri Konulu Pratik Kurs
Oturum Başkanı: Dr. Dilek Ertoy Baydar
14:00 – 15:00
Prostat’da Makro ve Mikro Asiner Proliferasyon
Dr. Rodolfo Montironi
15:00 – 16:00
Mesane: Ürotelyal Kanserin Morfolojik Varyantları
Dr. Kürşat Yıldız
16:00 – 18:00
Olgu Tartışmaları
Dr. Rodolfo Montironi, Dr. Kutsal Yörükoğlu
16:00 – 16:30
KAHVE MOLASI
SALON B
14:00 – 16:00
Sözel Sunumlar – Böbrek Kanseri
Oturum Başkanları: Dr. Faruk Özcan, Dr. Murat Lekili
Yorumlayıcılar: Dr. Sinan Sözen, Dr. Haluk Akpınar, Dr. Bülent Öztürk
Yorumlayıcı: Dr. Haluk Akpınar
S1
Böbrek Kanserinde Hastalıksız Sağkalım Öngörüsü İçin Preoperatif Prognostik Model
Dr. Özgür Yaycıoğlu
S2
Trombüslü veya Adrenal Bez Metastazı Olan Böbrek Tümörü Hastalarında Sağkalımın Değerlendirilmesi
Dr. Mehmet İlker Gökçe
S3
Böbrek Hücreli Karsinomda 2010 Tnm Sınıflandırmasındaki Değişiklikler Prgonozu Öngörmede Katkı
Sağlamakta Mıdır?
Dr. Alp Özkan
S4
Rastlantısal Saptanmış Böbrek Tümörlerinin Rastlantısal Olmayan Böbrek Tümörleriyle Klinik Progresyon ve Sağkalım Açısından Karşılaştırılması
Dr. Emre Huri
S5
Renal Hücreli Kanser Histolojik Alt Tiplere Göre Prognoz Nasıl Değişiyor?
Dr. Halil Kızılöz
Yorumlayıcı: Dr. Sinan Sözen
S6
Küçük Böbrek Tümörlerinde Nefron Koruyucu Tedavi Alternatifleri: Radyofrekans Ablasyon – Kriyoablasyon, Açık – Laparoskopik Parsiyel Nefrektomi
Dr. İyimser Üre
S7
Anjiyomiyolipom Tedavisinde Endovasküler Anjiyoembolizasyon
Dr. Artan Koni
S8
Laparoskopik Parsiyel Nefrektomide Uzamış Sıcak İskemi Süresi Artmış Komplikasyon Oranlarıyla
İlişkilidir
Dr. Yakup Kordan
S9
4 cm’den Büyük Renal Kitlelerde Parsiyel Nefrektominin Etkinliği
Dr. Murat Akgül
S10 Küçük Renal Kitlelerde Açık ve Laparoskopik Parsiyel Nefrektomi
Dr. Uğur Altuğ
X
10. Üroonkoloji Kongresi
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
Yorumlayıcı: Dr. Bülent Öztürk
S11 Lokalize Renal Kitle Nedeniyle Cerrahi İşlem Uygulanan Hastalarda Radikal Nefrektomi ile Nefron Koruyucu Cerrahinin Glomerüler Filtrasyon Oranı Üzerine Etkileri
Dr. Ali Cansu Bozacı
S12 T2 Böbrek Tümörlerinde Elektif Nefron Koruyucu Tümör Cerrahisi:Tek Merkez- Tek Cerrah Sonuçları
Dr. Ahmet Tefekli
S13 pT2 Renal Kitlelerde Nefron Koruyucu Cerrahi’nin Yeri
Dr. Ali Cansu Bozacı
S14 7 Cm’ Den Büyük Tümörlerde Laparoskopik Nefrektominin Etkinliği
Dr. Murat Akgül
S15 Renal Kitlelerin Tedavisinde Transperitoneal Laparoskopik Radikal Nefrektomi Deneyimimiz
Dr. Çağatay Çiçek
SALON C
14:00 – 16:00
Sözel Sunumlar – Mesane Kanseri
Oturum Başkanları: Dr. Gürhan Günaydın, Dr. Zühtü Tansuğ
Yorumlayıcılar: Dr. Süleyman Ataus, Dr. Öztuğ Adsan, Dr. Cavit Can
Yorumlayıcı: Dr. Öztuğ Adsan
S16 Genişletilmiş Pelvik Lenf Bezi Disseksiyonu: Radikal Sistektomiden Önce veya Sonra?
Dr. Öztuğ Adsan
S17 Mikroskopik Hematüri Varlığında Mesane Kanseri Saptanmasında Risikocheck Sorgulama Formunun
Etkinliği
Dr. Yılören Tanıdır
S18 Kasa İnvaziv Olmayan Mesane Tümörü Olan Hastaların Kontrol Sistoskopilerinde ve Üst Üriner Sistemi
Tümörü Tanısında NMP-22’nin Etkinliği
Dr. Enis Coşkuner
S19 Transüretral Mesane Tümörü Rezeksiyonu Sonrası Erken Tek Doz Mitomycin-C Verilmesi Sonrasında
Uygulanacak Bcg Tedavisinin Etkinliğini Artırır Mı? Prospektif Randomize Bir Çalışma
Dr. Mehmet İlker Gökçe
S20 Lokal İleri Evre Mesane Kanserinde Haftalık Düşük Doz Gemsitabin ile Eş Zamanlı Definitif Kemoradyoterapi
Dr. Beste M. Atasoy
Yorumlayıcı: Dr. Süleyman Ataus
S21 Pt1 Mesane Tümörlü Hastalarda Tekrar Transüretral Rezeksiyonun (Re-Tur) Önemi
Dr. Barbaros Başeskioğlu
S22 Kas İnvaziv Olmayan Yüzeyel Mesane Tümöründe Re-Tur Yapılan ve Yapılmayan Olgularda Rekürensin
Değerlendirilmesi
Dr. Emre Huri
S23 Üst Üriner Sistem Değişici Epitel Hücreli Kanserlerde 5 Yıllık Sağkalım
Dr. Artan Koni
S24 Üst Üriner Sistem Tümörlerinin Tedavisinde Laparoskopik Nefroüreterektomi
Dr. Yakup Kordan
S25 Mesane Kanserinde İkincil Kanser; Sıklığı, Görülme Zamanı, İlişkisi, Önemi
Dr. Taner Divrik
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
XI
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
Yorumlayıcı: Dr. Cavit Can
S26 Abdominoperineal Rezeksiyon Sonrası ‘Double Barrelled Wet Kolostomi’ Tekniğinin Geçerliliği ve
Hacettepe Deneyimi
Dr. Sertaç Yazıcı
S27 Sıçan Kavernöz Sinir Hasarı Modelinde Adipoz Doku Kaynaklı Kök Hücrelerin Erektil Fonksiyonların
İyileştirilmesinde Etkinliği
Dr. Naşide Mangır
S28 Evre 1 Seminomlu Hastalarda Tedavi Seçim Kriterlerimiz ve Uzun Dönem Sonuçlarımız
Dr. Hasan Soydan
S29 “Ekstragonadal” Germ Hücreli Tümörler, “Primer Testiküler” Germ Hücreli Tümörlerden Farklı mıdır?
Dr. Halil Kızılöz
SALON D
14:00 – 16:00
Sözel Sunumlar – Prostat Kanseri
Oturum Başkanları: Dr. Reşit Tokuç, Dr. Erdinç Ünlüer
Yorumlayıcılar: Dr. Saadettin Eskiçorapçı, Dr. Sinan Ekici, Dr. Bülent Soyupak
Yorumlayıcı: Dr. Sinan Ekici
S30 Robot Yardımlı Radikal Prostatektomi: Açık Cerrahide Tecrübeli Tek Cerrahın Öğrenme Eğrisinde İlk
Sonuçları
Dr. Ahmet Tefekli
S31 Yüksek Riskli Lokalize Prostat Kanserinde Radikal Prostatektominin Etkinliği
Dr. Yılören Tanıdır
S32 Lokal İleri Evre veya Metastatik Prostat Kanseri Hastalarında Farklı LHRH Agonisti Tedavilerinin Serum
Testosteron Düzeyi ve Hastalık Seyri Üzerindeki Etkileri
Dr. Sertaç Yazıcı
S33 Hormon Refrakter Prostat Kanserinde İntermitan Kemoterapi: Prospektif Randomize Çalışmanın Uzun
Dönem Sonuçları
Dr. Haluk Özen
S34 Kastrasyona Dirençli Prostat Kanseri Hastalarında Dosetaksel Kemoterapisinin Etkinliği
Dr. Naşide Mangır
S35 Prostat Rebiyopsisi: Sınır Ne Olmalı?
Dr. Sertaç Yazıcı
Yorumlayıcı: Dr. Saadettin Eskiçorapçı
S36 Prostat Kanseri (PCa) Saptanmasında Sistematik 12 Örnek Biyopsi (12 Bx) Diğer Biyopsi Şemalarından
Anlamlı Olarak Üstündür
Dr. Hasan Yılmaz
S37 Stereotaktik Transperineal Prostat Saturasyon Biyopsisi
Dr. Sertaç Yazıcı
S38 Klinik Olarak Önemsiz Prostat Kanseri Radikal Prostatektomi Öncesi Öngörülebilir mi?
Dr. Şakir Ongün
S39 Aktif İzlem Kriterleri İleri Evre Prostat Kanserli Hastaları Öngörmede Yeterli mi?
Dr. Şakir Ongün
S40 Prostat Kanserli Hastalarda Beck Depresyon ve IIEF Skorları: Aktif İzleme Alınan Hastalar İle Radikal
Prostatektomi Yapılan Hastaların Karşılaştırılması
Dr. Furkan Dursun
XII
10. Üroonkoloji Kongresi
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
Yorumlayıcı: Dr. Bülent Soyupak
S41 Radikal Prostatektomi Sonrası Gelişen Anastomoz Darlıklarının Değerlendirilmesi
Dr. Taha Numan Yıkılmaz
S42 Radikal Prostatektomi Sonrası Erektil Disfonksiyonu Öngören Parametreler
Dr. Önder Kara
S43 Radikal Prostatektomide Cerrahi Sınır Pozitifliğini Öngörebilir miyiz?
Dr. Deniz Bolat
S44 Radikal Prostatektomi Sonrası Kontinans, Potans ve Psa Relapssız Yaşam (Trifekta) Öngörülebilir mi?
Dr. Saadettin Eskiçorapçı
SALON E
14:00 – 16:00
Video Sunumlar
Oturum Başkanları: Dr. Osman İnci, Dr. Uğur Altuğ
Yorumlayıcı: Dr. Cenk Yücel Bilen
V1 12 cm’lik Böbrek Tümöründe Robot-Yardımlı Disseksiyon ve Elektif Nefron Koruyucu Tümör Cerrahisi
Dr. Ahmet Tefekli
V2 Aşama Aşama Extraperitoneal Kadın Sistektomisi ve Genişletilmiş Lenfadenektomi
Dr. Cevper Ersöz
V3 Mesane ve Prostat Kanserinde Genişletilmiş Lenfadenektomi Deneyimlerimiz
Dr. Şinasi Yavuz Önol
V4 Radikal Nefrektomi ve Vena Kava Tümör Trombektomi: Torakoabdominal Ekstraperitoneal-Ekstraplevral Yöntem
Dr. Şinasi Yavuz Önol
V5 Laparoskopik Adrenalektomi: Uludağ Üniversitesi Deneyimi
Dr. Yakup Kordan
V6 Santral Renal Kitle: Laparoskopik Parsiyel Nefrektomi
Dr. Ender Özden
V7 Pelvik Böbrekte Kitle: Laparoskopik Radikal Nefrektomi
Dr. Ender Özden
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
XIII
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
SALON F
14:00 – 16:00
Video Sunumlar
Oturum Başkanları: Dr. Feridun Şengör, Dr. Aydın Mungan
Yorumlayıcılar: Dr. Volkan Tuğcu, Dr. Yıldırım Bayazıt
Yorumlayıcı: Dr. Volkan Tuğcu
V8 Laparoskopik Parsiyel Nefrektomi’de Yeni Nesil Dikenli Poliglikonat Sütür (V-Loc) Kullanılımı
Dr. Murat Arslan
V9 Laparoskopik Radikal Prostatektomi: Uludağ Üniversitesi Deneyimi
Dr. Onur Serin
V10 Tek Port İle Sağ Laparoskopik Adrenalektomi
Dr. Onur Karslı
V11 Tek Port İle Sol Laparoskopik Adrenalektomi
Dr. Onur Karslı
V12 Laparoskopik Radikal Sistektomi İle Birlikte En Bloc Üretrektomi
Dr. Onur Karslı
Yorumlayıcı: Dr. Yıldırım Bayazıt
V13 Onkolojik Üst Üriner Sistem Cerrahisindeki Komplikasyonlar ve Tedavi Yöntemleri
Dr. Mutlu Ateş
V14 Laparoskopik Radikal Sistektomi: Uludağ Üniversitesi Deneyimi
Dr. Yakup Kordan
V15 Laparoskopik Cerrahide Vasküler Komplikasyonlar: Laparoskopik Onarım
Dr. Ender Özden
V16 Robot Yardımlı Laparoskopik Radikal Prostatektomi :Endopelvik Fasya Açılmadan İntrafasyal Sinir Koruyucu Teknik
Dr. Alper Bitkin
V17 6 cm’lik Böbrek Tümöründe Transperitoneal Laparoskopik Parsiyel Nefrektomi
Dr. Alper Bitkin
XIV
10. Üroonkoloji Kongresi
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
„ 29 Ekim 2011, Cumartesi
SALON A
07:00 – 08:00
07:00 – 07:15
07:15 – 07:30
07:30 – 07:45
08:00 – 10:00
08:00 – 08:40
08:40 – 09:00
09:00 – 09:20
09:20 – 09:40
09:40 – 10:00
2010/2011 Yıllarının En Önemli Makaleleri
Oturum Başkanı: Dr. Sümer Baltacı
Cerrahi
Dr. Can Öbek
Radyoterapi
Dr. Gökhan Özyiğit
Tıbbi Onkoloji
Dr. Sevil Bavbek
Kasa İnvaze Mesane Kanseri
Oturum Başkanları: Dr. Atıf Akdaş, Dr. Ahmet Erözenci
Klinik Olarak Organa Sınırlı Mesane Kanserinin Tedavisi: Radikal Sistektomi
Dr. Seth Lerner
Radyoterapi + Kemoterapi
Dr. Jason A. Efstathiou
Kasa İnvaze Mesane Kanserinde Lenfadenektominin Önemi: Ne Kadar Çok O Kadar İyi mi
Demek?
Dr. Sümer Baltacı
Kasa İnvaze Mesane Kanserinde Neo-Adjuvan/Adjuvan Kemoterapi: Hangi Aşamadayız?
Dr. Andrew Stephenson
Üretra Tutulumu Olan Mesane Kanserinin Tedavisi
Dr. Seth Lerner
Metastatik Ürotelyal Kanserde Sistemik Kemoterapi ve Hedefe Yönelik Tedavi
Dr. Daniel Petrylak
10:00 – 10:30
KAHVE MOLASI
10:30 – 11:00
Oturum Başkanları: Dr. Üstünol Karaoğlan, Dr. Çağ Çal
İleal Konduit Diversiyonun Endikasyonları ve Komplikasyonları
Dr. Bertrand Tombal
Ortotopik Mesane Rekonstrüksiyonunun Endikasyonları ve Komplikasyonları
Dr. Seth Lerner
11:00 – 12:00
Panel:
12:00 – 13:00
Olgu Tartışması: Mesane Kanseri
Oturum Başkanı: Dr. Seth Lerner
Dr. Murat Koşan, Dr. Hayrettin Şahin, Dr. Bülent Akdoğan, Dr. Özgür Yaycıoğlu, Dr. Güven Aslan
Uydu Sempozyumu
Oturum Başkanları: Dr. Sevil Bavbek, Dr. Haluk Özen
Metastatik Renal Hücreli Kanserlerde Cerrahi ve
Hedefe Yönelik Tedavinin Rolü
Dr. Axel Bex
13:00 – 14:00
ÖĞLE YEMEĞI
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
XV
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
14:00 – 15:30
Eğitim Kursu: Üroonkolojide Daha İyi Biyo-Belirleyicilere Nasıl Ulaşılabilir?
Dr. Bart Kiemeney, Dr. Ruben Cremers
14:00 – 14:10
Giriş
14:10 – 15:10
Üroonkolojide Tanı ve Prognoz Belirleyicilerinin Etkin Olarak Araştırılmasında Basamaklı
Yaklaşım
15:10 – 15:30
İnteraktif Oturum
15:30 – 16:00
KAHVE MOLASI
SALON B
16:00 – 18:00
Üroonkolojik Cerrahide İnce Noktalar: Prostat ve Testis Kanseri
Oturum Başkanları: Dr. Levent Türkeri, Dr. Sinan Sözen
16:00 – 16:20
Laparoskopik/Robot Yardımlı Radikal Prostatektomi ve Pelvik Lenfadenektomi
Dr. James Peabody
16:20 – 16:40
Açık Radikal Prostatektomi ve Pelvik Lenfadenektomi
Dr. Axel Heidenreich
16:40 – 17:00
Testis Koruyucu Cerrahi
Dr. Andrew Stephenson
17:00 – 17:20
Retroperitoneal Lenf Nodu Diseksiyonu
Dr. Andrew Stephenson
17:20 – 17:40
Kemoterapi Sonrası Retroperitoneal Kitle Rezeksiyonu
Dr. Bertrand Tombal
17:40 – 18:00
Tartışma
SALON C
14:00 – 15:30
Eğitim Kursu : Üroonkolojide Yaşam Kalitesi
Oturum Başkanları: Dr. Talha Müezzinoğlu, Dr. Cüneyt İşeri
Yaşam Kalitesi Kavramı ve Ölçüm Yöntemleri
Dr. Erhan Eser
Yaşam Kalitesinin Klinikte Kullanımı
Dr. Ömer Aydemir
Ölçek Paneli: Üroonkoloji Alanında Kullanılan Ölçekler
Moderatör: Dr. Talha Müezzinoğlu
BPHYK-TR
Dr.Kamil Çam
SF36
Dr. Ömer Aydemir
EQ-5D
Dr. Erhan Eser
EORTC QLQ C30 ve Alt Modülleri
Dr. Talha Müezzinoğlu
XVI
10. Üroonkoloji Kongresi
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
SALON D
14:00 – 15:30
Eğitim Kursu: Prostat Kanseri
Oturum Başkanı: Dr. Ferruh Zorlu
Giriş; Doğal Seyir, Epidemiyoloji
Dr. Ferruh Zorlu
Tanı, (Fm, PSA , Biyopsi, Patolojinin Değerlendirilmesi, Evreleme, Metastaz
Değerlendirilmesi, Prognostik Faktörler ve Risk Gruplarının Saptanması)
Dr. Hakan Gemalmaz
Lokalize Hastalıkta Risk Durumuna Göre Tedavi (Aktif İzlem, Radikal Prostatektomi,
Patolojinin Değerlendirilmesi Radyoterapi, Neoadjuan ve Adjuvan Hormon Kullanımı)
Dr. Mustafa Kaplan
Definitiv Tedavi Sonrası Yükselen PSA
Dr. Kadir Baykal
Metastatik Hastalığın Tedavisi (Hormonal Tedavi Zamanlaması ve Çeşitleri)
Dr. Taner Divrik
Kastrasyona Dirençli Hastalığın Tedavisi (Tanımlama, Kemoterapi, Yeni Onaylanan İlaçlar,
Palyasyon)
Dr. Kamil Çam
20:00
CUMHURİYET BALOSU
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
XVII
10. Üroonkoloji Kongresi Bilimsel Programı
„ 30 Ekim 2011, Pazar
SALON A
08:00 – 10:00
Oturum Başkanları: Dr. Aydın Mungan, Dr. Gökhan Toktaş
08:00 – 08:20
cT1 Hastalıkta Radikal Nefrektomi: Laparoskopi Bu Kadar Başarılı İken Açık veya Robotik
Cerrahinin Yeri Var mı?
Dr. Levent Türkeri
08:20 – 08:50
Tartışma : Hedefe Yönelik Tedavilerin Varlığında Cerrahinin Zamanlaması
Moderatör: Dr. Süleyman Ataus
Önce Hedefe Yönelik Tedavi Sonra Ameliyat
Dr. Daniel Petrylak
Önce Ameliyat Sonra Hedefe Yönelik Tedavi
Dr. Axel Heidenreich
08:50 – 09:10
Metastatik RCC’li Hastalarda Hedefe Yönelik Tedavinin Optimal Kullanımı
Dr. Daniel Petrylak
09:10 – 10:00
Olgu Tartışmaları- Renal Hücreli Karsinom
Moderatör: Dr. Cemil Uygur
Panel:
Dr. Daniel Petrylak, Dr. Andrew Stephenson, Dr. Mustafa Erman, Dr. Hakan Özkardeş,
Dr. Uğur Mungan
10:00 – 10:30
KAHVE MOLASI
10:30 – 12:00
Testis kanseri
Oturum Başkanları: Dr. İbrahim Cüreklibatır, Güner Kemal Özgür
10:30 – 11:00
Yüksek Riskli NSGCT Tedavisi : RPLND
Dr. Andrew Stephenson
Yüksek Riskli NSGCT Tedavisi : İki Kür Kemoterapi
Dr. Daniel Petrylak
11:00 – 11:20
Kemoterapi Sonrası Rezidüel Kitlelerin Tedavisi
Dr. Haluk Özen
11:20 – 12:00
Olgu tartışmaları: Testis Kanseri
Moderatör: Dr. Andrew Stephenson
Panel:
Dr. Ali Tekin, Dr. Yakup Kordan, Dr. Ali Güneş, Dr. Asıf Yıldırım, Dr. Yavuz Akman
12:00
XVIII
KAPANIŞ
10. Üroonkoloji Kongresi
10. Üroonkoloji Kongre’sini Destekleyen Kuruluşlar
Üroonkoloji Derneği ve 10. Üroonkoloji Kongresi Organizasyon Komitesi aşağıda
isimleri alfabetik sırayla yazılı tüm kuruluşlara katkılarından dolayı teşekkür eder.
Abbott Labaratuarları İthalat İhracat ve Tic. Ltd. Şti.
AstraZeneca İlaç Sanayi ve Tic.Ltd.Şti.
Bayer Türk Kimya San. Ltd. Sti
Lilly İlaç Ticaret Ltd. Şti.
Mustafa Nevzat İlaç Sanayii A.Ş.
Abdi İbrahim İlaç Sanayi ve Tic A.Ş.
Astellas Pharma İlaç Ticaret ve Sanayi A.Ş
Biolitec Tıbbı Cihazları Satış ve Pazarlama Ltd. Şti.
Boehringer Ingelheim İlaç Tic. A.Ş.
DR. F. FRİK İLAÇ A.Ş.
EOS TIP TEK. LTD.ŞTİ.
Er-Kim İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş
Ferring İlaç San. ve Tic. Ltd. Şti.
Novartis Sağlık, Gıda ve Tarım Ürünleri San. ve Tic. A.Ş.
Onko Koçsel İlaçları
Pfizer İlaçları Ltd.Şti.
Sanofi-aventis İlaçları Ltd. Şti.
Serene Dış Tic. Ltd. Şti.
TeknoLab A.Ş.
Yeni Recordati İlaç ve Hammaddeleri San. ve Tic. A.Ş
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
XIX
Genel Bilgiler
KONGRE MERKEZİ
Cornelia Diamond Resort,
İskele Mevkii Belek – Antalya
Telefon: + 90 (242) 710 16 00
Faks: + 90 (242) 715 33 54
KONGRE TARİHLERİ
26 – 30 Ekim 2011
KONGRE DİLİ
Kongre dili Türkçe’ dir.
Yabancı konuşmacıların yer aldığı oturumlarda Simültane Tercüme yapılacaktır.
KREDİLENDİRME
Kongre Türk Tabipler Birliği Sürekli Tıp Eğitimi Kredilendirme Kurulu tarafından
25,5 TTB-STE kredi puanı ile kredilendirilmiştir. Bu krediden yararlanmak isteyen
katılımcıların, değerlendirme formlarını doldurup kayıt masasına iletmeleri rica olunur.
POSTER BİLDİRİLER
Yaptıkları çalışmaları poster şeklinde sunacak olan araştırmacıların, posterlerini
kendilerine bildirilen tarihte, bilimsel program başlangıcında asmaları ve yine
bildirilen tarihte bilimsel program bitişine kadar sergilemeleri gerekmektedir.
AÇILIŞ KOKTEYLİ
27 Ekim 2011 tarihinde saat 18:00’de Açılış Kokteyli düzenlenecektir.
CUMHURİYET BALOSU
29 Ekim 2011 tarihinde saat 20:00’de sanatçı grubu eşliğinde Cumhuriyet Balosu
düzenlenecektir.
KATILIM BELGESİ
Tüm bilimsel program katılımcılarına katılım belgeleri 30 Ekim 2011 tarihinde
kongre kayıt masasından alabileceklerdir.
ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÖDÜLLERİ
Üroonkoloji Bilim Ödülü – 10.000 TL
Üroonkoloji Araştırma Ödülü – 5. 000 TL
Üroonkoloji Kongresi – En iyi Bildiri Ödülü - 3.000 TL
XX
10. Üroonkoloji Kongresi
BİLDİRİ ÖZETLERİ LİSTESİ
S1
BÖBREK KANSERİNDE HASTALIKSIZ SAĞKALIM
ÖNGÖRÜSÜ İÇİN PREOPERATİF PROGNOSTİK MODEL:
ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ ÇALIŞMASI
S3
BÖBREK HÜCRELİ KARSİNOMDA 2010 TNM
SINIFLANDIRMASINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER PRGONOZU
ÖNGÖRMEDE KATKI SAĞLAMAKTA MIDIR?
1
1
Özgür Yaycıoğlu, 2Saadettin Eskiçorapçı, 3Erdem
Karabulut, 4Bülent Soyupak, 5Çağatay Göğüş, 6Taner
Divrik, 7Levent Türkeri, 8Sertaç Yazıcı, 8Haluk Özen,
9
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Prognozu
Çalışma Grubu.
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Adana
Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 3Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Bioistatistik Anabilim Dalı, 4Çukurova Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 5Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 6Tepecik Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Üroloji Bölümü, 7Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 8Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 9Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü
Prognozu Çalışma Grubu.
S2
TROMBÜSLÜ VEYA ADRENAL BEZ METASTAZI OLAN
BÖBREK TÜMÖRÜ HASTALARINDA SAĞKALIMIN
DEĞERLENDİRİLMESİ: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK
MERKEZLİ ÇALIŞMASI
1
Mehmet Ilker Gökce, 2Özgür Yaycıoğlu, 3Saadettin
Eskiçorapçı, 4Taner Divrik, 5Cavit Can, 6Özgür
Uğurlu, 7Mustafa Aldemir, 8Sümer Baltacı,
9
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma
Grubu, 10Haluk Özen.
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi,
Üroloji Anabilim Dalı, 3Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 4SB. Tepecik Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Üroloji Kliniği, 5Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 6Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği, 7Ankara Atatürk
Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, 8Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 9 Üroonkoloji
Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 10Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
2
Tayyar Alp Özkan, 2Kürşat Yıldız, 3Ali Sarıbacak,
Özdal Dillioğlugil.
4
1
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji
Kliniği, 2Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim
Dalı, 3Yozgat Yerköy Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, 4Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
S4
RASTLANTISAL SAPTANMIŞ BÖBREK TÜMÖRLERİNİN,
RASTLANTISAL OLMAYAN BÖBREK TÜMÖRLERİYLE
KLİNİK PROGRESYON VE SAĞKALIM AÇISINDAN
KARŞILAŞTIRILMASI: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK
MERKEZLİ ÇALIŞMASI
1
Emre Huri, 2Saadettin Eskiçorapçı, 3Özgür
Yaycıoğlu, 4Cavit Can, 5Özgür Uğurlu, 6Buğra Içli,
7
Gökhan Faydacı, 8Mustafa Aldemir, 9Üroonkoloji
Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 10Haluk
Özen.
1
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 3Adana Başkent Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı,
4
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 5Özel Diyarbakır Alman Hastanesi, Üroloji
Kliniği, 6Haydarpaşa Numuner Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
1.Üroloji Kliniği, 7İstanbul Kartal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Üroloji Kliniği, 8Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği, 9Üroonkoloji Derneği Böbrek
Tümörü Çalışma, 10Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
2
S5
RENAL HÜCRELİ KANSER HİSTOLOJİK ALT TİPLERE
GÖRE PROGNOZ NASIL DEĞİŞİYOR?
Üroonkoloji Derneği Çok Merkezli Türkiye Çalışması
Halil Kızılöz, Saadettin Eskiçorapçı, Özgür Yaycıoğlu, Sertaç
Yazıcı, Abdullah Demirtaş, Buğra İçli, Mustafa Yücel Boz,
Ahmet Soylu, Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma
Grubu*, Levent Türkeri
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
1
S6
KÜÇÜK BÖBREK TÜMÖRLERİNDE NEFRON KORUYUCU
TEDAVİ ALTERNATİFLERİ: RADYOFREKANS ABLASYON
– KRİYOABLASYON, AÇIK – LAPAROSKOPİK PARSİYEL
NEFREKTOMİ
S11
LOKALİZE RENAL KİTLE NEDENİYLE CERRAHİ İŞLEM
UYGULANAN HASTALARDA RADİKAL NEFREKTOMİ
İLE NEFRON KORUYUCU CERRAHİNİN GLOMERÜLER
FİLTRASYON ORANI ÜZERİNE ETKİLERİ
İyimser Üre1, Cenk Acar2, Ali Furkan Batur1, Serhat
Gürocak1, Bora Küpeli1, Sinan Sözen1
1
Ahmet Güdeloğlu, 1Bülent Akdoğan, 1Ali Cansu
Bozacı, 1Artan Koni, 1Kubilay Inci, 1Haluk Özen.
1
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara,
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
2
S7
ANJİYOMİYOLİPOM TEDAVİSİNDE ENDOVASKÜLER
ANJİYOEMBOLİZASYON
S12
T2 BÖBREK TÜMÖRLERİNDE ELEKTİF NEFRON
KORUYUCU TÜMÖR CERRAHİSİ:TEK MERKEZ- TEK
CERRAH SONUÇLARI
1
Artan Koni, 1Halil Kızılöz, 2Bora Peynircioğlu,
Bülent Akdoğan, 2Barbaros Çil, 1Haluk Özen
1
1
3
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı
1
2
S8
LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİDE UZAMIŞ
SICAK İSKEMİ SÜRESİ ARTMIŞ KOMPLİKASYON
ORANLARIYLA İLİŞKİLİDİR
1
Tarık Esen, 1Ahmet Tefekli, 2Ahmet Musaoğlu,
Metin Vural, 2Fatin Cezayirli.
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2İstanbul Amerikan Hastanesi
Üroloji Bölümü, 3İstanbul Amerikan Hastanesi Radyoloji
Bölümü.
S13
PT2 RENAL KİTLELERDE NEFRON KORUYUCU
CERRAHİ’NİN YERİ
1
Hakan Vuruşkan, 1Yakup Kordan, 1Bülent Oktay,
İsmet Yavaşcaoğlu, 1Hasan Serkan Doğan, 1Çağatay
Çiçek.
1
Ali Cansu Bozacı, 1Ahmet Güdeloğlu, 1Bülent
Akdoğan, 1Alp Tuna Beksaç, 1Cenk Bilen, 1Haluk
Özen.
1
1
S9
4 CM’ DEN BÜYÜK RENAL KİTLELERDE PARSİYEL
NEFREKTOMİNİN ETKİNLİĞİ
S14
7 CM’ DEN BÜYÜK TÜMÖRLERDE LAPAROSKOPİK
NEFREKTOMİNİN ETKİNLİĞİ
1
Naşide Mangır, 2Hasan Hüseyin Tavukçu, 1Murat
Akgül, 1Ahmet Şahan, 1Ilker Tinay, 1Levent Türkeri.
1
Naşide Mangır, 1Ilker Tinay, 1Murat Akgül, 1Mahir B.
Özgen, 2Hasan Hüseyin Tavukçu, 1Levent Türkeri.
1
1
2
2
S10
KÜÇÜK RENAL KİTLELERDE AÇIK VE LAPAROSKOPİK
PARSİYEL NEFREKTOMİ
S15
RENAL KİTLELERİN TEDAVİSİNDE TRANSPERİTONEAL
LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFREKTOMİ DENEYİMİMİZ
1
Aykut Aykaç, 1M. Uğur Altuğ, 1Fuat Demirel, 1Cemil
Aydın, 2Fatih Yalçınkaya, 1Murat Çakan.
1
1
SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma 2. Üroloji
Kliniği, 2SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma 1.
Üroloji Kliniği.
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Karaman Devlet Hastanesi.
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Karaman Devlet Hastanesi.
Hakan Vuruşkan, 1Yakup Kordan, 1Çağatay Çiçek,
Aykut Sönmez, 1İsmet Yavaşçaoğlu, 2Berna Aytaç.
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
2
10. Üroonkoloji Kongresi
S16
GENİŞLETİLMİŞ PELVİK LENF BEZİ DİSSEKSİYONU:
RADİKAL SİSTEKTOMİDEN ÖNCE VEYA SONRA? TÜRK
ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ ÇALIŞMASI
S19
TRANSÜRETRAL MESANE TÜMÖRÜ REZEKSİYONU
SONRASI ERKEN TEK DOZ MİTOMYCİN-C VERİLMESİ
SONRASINDA UYGULANACAK BCG TEDAVİSİNİN
1
Haluk Özen, 2Özgür Uğurlu, 3Sümer Baltacı, 2Öztuğ ETKİNLİĞİNİ ARTIRIR MI? PROSPEKTİF RANDOMİZE
Adsan, 4Güven Aslan, 5Cavit Can, 6Gürhan Günaydın, BİR ÇALIŞMA
7
Atilla Elhan, 3Yaşar Bedük.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
2
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
II. Üroloji Kliniği, 3Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 4Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 5Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 6Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 7Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik
Bölümü.
S17
MİKROSKOPİK HEMATÜRİ VARLIĞINDA MESANE
KANSERİ SAPTANMASINDA RİSİKOCHECK SORGULAMA
FORMUNUN ETKİNLİĞİ
1
Ilker Tinay, 1Naşide Mangır, 1Hasan Hüseyin
Tavukçu, 2Asıf Yıldırım, 3Sümer Baltacı, 4Bülent
Günlüsoy, 5Mustafa Kaplan, 7Aydın Mungan, 6Murat
Bozlu, 8Yılören Tanıdır, 1Levent Türkeri.
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 3Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Izmir Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Üroloji Kliniği, 5Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 6Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 7Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 8Izmit Seka Devlet Hastanesi.
2
1
Ömer Gülpınar, 2Ahmet Hakan Haliloğlu, 1Mehmet
İlker Gökce, 1Çağatay Göğüş, 1Sümer Baltacı.
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Ufuk
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
S20
LOKAL İLERİ EVRE MESANE KANSERİNDE HAFTALIK
DÜŞÜK DOZ GEMSİTABİNLE EŞ ZAMANLI DEFİNİTİF
KEMORADYOTERAPİ
1
Beste M Atasoy, 2Faysal Dane, 1Ilknur Alsan Çetin,
Ayşegül Üçüncü Kefeli, 1Roman Ibrahimov, 2N.
Serdar Turhal, 1Ufuk Abacıoğlu, 3Levent Türkeri.
1
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi
Anabilim Dalı, 2Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Iç
Hastalıkları Anabilim Dalı Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, 3Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
S21
PT1 MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARDA TEKRAR
TRANSÜRETRAL REZEKSİYONUN (RE-TUR) ÖNEMİ
1
Cavit Can, 1Barbaros Başeskioğlu, 1Ata Özen,
Harun Kılıççalan, 1Metin Kale.
1
1
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı
S18
KASA İNVAZİV OLMAYAN MESANE TÜMÖRÜ OLAN
HASTALARIN KONTROL SİSTOSKOPİLERİNDE VE ÜST
ÜRİNER SİSTEMİ TÜMÖRÜ TANISINDA NMP-22’NİN
ETKİNLİĞİ
Enis Coşkuner, 2Tayyar Alp Özkan, 3Ibrahim Çevik,
Özdal Dillioğlugil, 5Atıf Akdaş.
S22
KAS İNVAZİV OLMAYAN YÜZEYEL MESANE TÜMÖRÜNDE
RE-TUR YAPILAN VE YAPILMAYAN OLGULARDA
REKÜRENSİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1
1
Emre Huri, 1Mümtaz Dadalı, 1Yasin Aydoğmuş,
İbrahim Yardımcı, 1Arif Aydın.
4
1
1
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Derince Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 3Yeni
Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 5Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
2
1
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Üroloji Kliniği.
S23
ÜST ÜRİNER SİSTEM DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELİ
KANSERLERDE 5-YILLIK SAĞKALIM
1
Artan Koni, 1Bülent Akdoğan, 1Levent Mert Günay,
Halil Kızılöz, 1Cenk Yücel Bilen, 1Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
3
S24
ÜST ÜRİNER SİSTEM TÜMÖRLERİNİN TEDAVİSİNDE
LAPAROSKOPİK NEFROÜRETEREKTOMİ
1
Hakan Vuruşkan, 1Ismet Yavaşcaoğlu, 1Yakup
Kordan, 1Bülent Oktay, 1Sinan Çelen, 1Hasan Serkan
Doğan.
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
S29
“EKSTRAGONADAL” GERM HÜCRELİ TÜMÖRLER,
“PRİMER TESTİKÜLER” GERM HÜCRELİ TÜMÖRLERDEN
FARKLI MIDIR?
1
Halil Kızılöz, 1Bülent Akdoğan, 1Mustafa Sertaç
Yazıcı, 1Artan Koni, 1Younis Haceeb Taher, 1Haluk
Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
S25
MESANE KANSERİNDE İKİNCİL KANSER; SIKLIĞI,
GÖRÜLME ZAMANI, İLİŞKİSİ, ÖNEMİ
1
Rauf Taner Divrik, 1Ali Feyzullah Şahin, 1Muammer
Altok, 1Hüseyin Tarhan, 1Ferruh Zorlu.
S30
ROBOT YARDIMLI RADİKAL PROSTATEKTOMİ: AÇIK
CERRAHİDE TECRÜBELİ TEK CERRAHIN ÖĞRENME
EĞRİSİNDE İLK SONUÇLARI
1
1
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji Kliniği
Ahmet Tefekli, 2Ahmet Musaoğlu, 1Tarık Esen.
1
S26
ABDOMİNOPERİNEAL REZEKSİYON SONRASI ‘DOUBLE
BARRELLED WET KOLOSTOMİ’ TEKNİĞİNİN GEÇERLİLİĞİ
VE HACETTEPE DENEYİMİ
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2İstanbul Amerikan Hastanesi,
Üroloji Bölümü.
S31
YÜKSEK RİSKLİ LOKALİZE PROSTAT KANSERİNDE
RADİKAL PROSTATEKTOMİNİN ETKİNLİĞİ
1
M. Sertaç Yazıcı, 1Bülent Akdoğan, 1Ali Cansu
Bozacı, 1İlhan Erkan, 2Erhan Hamaloğlu, 1Haluk
Özen.
1
Naşide Mangır, 1Tuncay Top, 1İlker Tinay, 2Yılören
Tanıdır, 1Levent Türkeri.
1
1
2
2
S27
SIÇAN KAVERNÖZ SİNİR HASARI MODELİNDE
ADİPOZ DOKU KAYNAKLI KÖK HÜCRELERİN EREKTİL
FONKSİYONLARIN İYİLEŞTİRİLMESİNDE ETKİNLİĞİ
S32
LOKAL İLERİ EVRE VEYA METASTATİK PROSTAT
KANSERİ HASTALARINDA FARKLI LHRH AGONİSTİ
TEDAVİLERİNİN SERUM TESTOSTERON DÜZEYİ VE
HASTALIK SEYRİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim
Dalı.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Kocaeli Izmit Seka Devlet Hastanesi.
1
Naşide Mangır, 1Cem Akbal, 1Ferruh Şimşek, 1Tufan
Tarcan, 1Levent Türkeri.
1
Ayşe Veyhürda Dikmen, 1Bülent Akdoğan, 1M.
Sertaç Yazıcı, 1Haluk Özen, 1İlhan Erkan, 1Çelik Taşar.
1
1
S28
EVRE 1 SEMİNOMLU HASTALARDA TEDAVİ SEÇİM
KRİTERLERİMİZ VE UZUN DÖNEM SONUÇLARIMIZ
1
S33
HORMON REFRAKTER PROSTAT KANSERİNDE
İNTERMİTAN KEMOTERAPİ: PROSPEKTİF RANDOMİZE
ÇALIŞMANIN UZUN DÖNEM SONUÇLARI
1
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Hasan Soydan, 1Cumhur Yeşildal, 1Ferhat Ateş,
Cüneyt Adayener, 1Temuçin Şenkul, 1Kadir Baykal.
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji Servisi
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Haluk Özen, 1Bülent Akdoğan, 1Ali Ergen, 1Levent
Mert Günay, 1Yeter Kırdal, 1Kubilay Inci, 1Cenk Yücel
Bilen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
4
10. Üroonkoloji Kongresi
S34
KASTRASYONA DİRENÇLİ PROSTAT KANSERİ
HASTALARINDA DOSETAKSEL KEMOTERAPİSİNİN
ETKİNLİĞİ
1
Naşide Mangır, 1İlker Tinay, 1Levent Türkeri.
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
S39
AKTİF İZLEM KRİTERLERİ İLERİ EVRE PROSTAT
KANSERLİ HASTALARI ÖNGÖRMEDE YETERLİ Mİ?
1
Şakir Ongün, 1Serdar Çelik, 2Gülen Gül Niflioğlu,
Güven Aslan, 2Burçin Tuna, 1Mehmet Uğur
Mungan, 3Sarp Üner, 2Kutsal Yörükoğlu.
1
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim
Dalı, 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı
Anabilim Dalı.
2
S35
PROSTAT REBİYOPSİSİ: SINIR NE OLMALI? (WHAT İS
THE LİMİT?)
1
M. Sertaç Yazıcı, 1Bülent Akdoğan, 1Ahmet
Güdeloğlu, 1Ali Cansu Bozacı, 1Ali Ergen, 1Haluk
Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
S40
PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA BECK DEPRESYON
VE IIEF SKORLARI: AKTİF İZLEME ALINAN HASTALAR
İLE RADİKAL PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARIN
KARŞILAŞTIRILMASI
S36
PROSTAT KANSERİ (PCA) SAPTANMASINDA
SİSTEMATİK 12 ÖRNEK BİYOPSİ (12 BX) DİĞER BİYOPSİ
ŞEMALARINDAN ANLAMLI OLARAK ÜSTÜNDÜR
1
1
S41
RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI GELİŞEN
ANASTOMOZ DARLIKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Hasan Yılmaz, 2Tayyar Alp Özkan, 2Murat Üstüner,
Ali Sarıbacak, 2Nazım Mutlu, 2Özdal Dillioğlugil.
3
1
T.C Sağlık Bakanlığı Izmit Seka Devlet Hastanesi, 2Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
3
T.C Sağlık Bakanlığı Yerköy Devlet Hastanesi.
Hasan Soydan, 1Furkan Dursun, 1Ömer Yılmaz,
Sezgin Okçelik, 1Cüneyt Adayener, 1Kadir Baykal.
1
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji Servisi.
1
Taha Numan Yıkılmaz, 1Ayhan Dirim, 1Cem Yücel,
Mehmet İlteriş Tekin, 1Hakan Özkardeş.
1
1
S37
STEREOTAKTİK TRANSPERİNEAL PROSTAT
SATURASYON BİYOPSİSİ
1
M. Sertaç Yazıcı, 1Bülent Akdoğan, 1Önder Kara, 1Ali
Cansu Bozacı, 1Cenk Yücel Bilen, 2Dilek Ertoy Baydar,
3
Hüseyin Lüleci, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim
Dalı, 3Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve
Reanimasyon Anabilim Dalı.
2
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
S42
RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI EREKTİL
DİSFONKSİYONU ÖNGÖREN PARAMETRELER
1
M. İrfan Dönmez, 1Gizem Muratoğlu, 1Önder Kara,
Bülent Akdoğan, 1Sertaç Yazıcı, 1Cenk Bilen, 1Ali
Ergen, 1Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
S38
KLİNİK OLARAK ÖNEMSİZ PROSTAT KANSERİ RADİKAL
PROSTATEKTOMİ ÖNCESİ ÖNGÖRÜLEBİLİR Mİ?
1
Şakır Ongün, 1Serdar Çelik, 2Gülen Gül Niflioğlu,
Güven Aslan, 2Burçin Tuna, 1Mehmet Uğur
Mungan, 2Kutsal Yörükoğlu.
1
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim
Dalı.
2
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
5
S43
RADİKAL PROSTATEKTOMİDE CERRAHİ SINIR
POZİTİFLİĞİNİ ÖNGÖREBİLİR MİYİZ? ÇOK MERKEZLİ
ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇALIŞMASI
1
Saadettin Eskiçorapçı, Deniz Bolat, 2Erdem
Karabulut, 3Sümer Baltacı, 4Asıf Yıldırım, 5Sinan
Sözen, 6Ferhat Ateş, Çağrı Şekerci, 7Fatih Kurtuluş,
8
Ayhan Dirim, 9Talha Müezzinoğlu, 10Cavit Can,
11
Murat Bozlu, 12Hakan Gemalmaz, 13Sinan Ekici,
14
Haluk Özen 15Levent Türkeri, 16Üroonkoloji Derneği
Böbrek Tümörü Çalışma Grubu.
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı,
3
Ankara Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, 4Göztepe Eğitim
ve Araştırma Hastanesi 1. Üroloji Anabilim Dalı, 5Gazi
Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, 6Gata Haydarpaşa Üroloji
Anabilim Dalı, 7Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1.
Üroloji Anabilim Dalı, 8Başkent Üniversitesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 9Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 10Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 11Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
12
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 13Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 14Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 15Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.16Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu
6
S44
RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI KONTİNANS,
POTANS VE PSA RELAPSSIZ YAŞAM (TRİFEKTA)
ÖNGÖRÜLEBİLİR Mİ? ÇOK MERKEZLİ ÜROONKOLOJİ
DERNEĞİ ÇALIŞMASI
1
Saadettin Eskiçorapçı, 2Erdem Karabulut, 3Sümer
Baltacı, 4Asıf Yıldırım, 5Sinan Sözen, 6Ferhat Ateş,
Çağrı Şekerci, 7Fatih Kurtuluş, 8Ayhan Dirim, 9Talha
Müezzinoğlu, 10Cavit Can, 11Murat Bozlu, 12Hakan
Gemalmaz, 13Sinan Ekici, 14Levent Türkeri, 15Haluk
Özen, 16Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü
Çalışma Grubu.
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim
Dalı, 3Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
4
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Üroloji Kliniği,
5
Gazi Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, 6Gata Haydarpaşa
Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı, 7Taksim Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, 1. Üroloji Anabilim Dalı, 8Başkent Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 9Celal Bayar Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 10Osmangazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 11Mersin Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 12Adnan Menderes
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 13Maltepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 14Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 15Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,16Üroonkoloji
Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu.
2
10. Üroonkoloji Kongresi
V1
12 CM’LİK BÖBREK TÜMÖRÜNDE ROBOT-YARDIMLI
DİSSEKSİYON VE ELEKTİF NEFRON KORUYUCU TÜMÖR
CERRAHİSİ
1
Ahmet Tefekli, 2Ahmet Musaoğlu, 1Tarık Esen.
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2İstanbul Amerikan Hastanesi
Üroloji Bölümü.
V2
AŞAMA AŞAMA EXTRAPERİTONEAL KADIN SİSTEKTOMİ
VE GENİŞLETİLMİŞ LENFADENEKTOMİSİ
1
Cevper Ersöz, 1Mehmet Remzi Erdem, 1Ramazan
Topaktaş, 1Emre Can Polat, 1İsmail Başıbüyük, 1Fatih
Elbir, 1Abdullah Armağan, 1Abdulkadir Tepeler,
1
Tolga Akman, 1Şinasi Yavuz Önol.
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi.
V3
MESANE VE PROSTAT KANSERİNDE GENİŞLETİLMİŞ
LENFADENEKTOMİ DENEYİMLERİMİZ
1
Mehmet Remzi Erdem, 1Cevper Ersöz, 1Ramazan
Topaktaş, 1Emre Can Polat, 1İsmail Başıbüyük, 1Fatih
Elbir, 1Abdulkadir Tepeler, 1Tolga Akman, 1Abdullah
Armağan, 1Şinasi Yavuz Önol.
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı
V6
SANTRAL RENAL KİTLE: LAPAROSKOPİK PARSİYEL
NEFREKTOMİ
1
Ender Özden, 1Fatih Ataç, 1Yakup Bostancı, 1Aykut
Sırtbaş, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu, 1Ali Faik Yılmaz,
1
Şaban Sarıkaya.
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
V7
PELVİK BÖBREKTE KİTLE: LAPAROSKOPİK RADİKAL
NEFREKTOMİ
1
Ender Özden, 1Fatih Ataç, 1Yakup Bostancı, 1Alper
Demir, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu, 1Ali Faik Yılmaz,
1
Şaban Sarıkaya.
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
V8
LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ DE YENİ NESİL
DİKENLİ POLİGLİKONAT SÜTÜR (V-LOC) KULLANILIMI:
VİDEO SUNUMU.
1
Murat Arslan, 1Tansu Değirmenci, 1Bülent
Günlüsoy, 1Ömer Koraş, 1Zafer Kozacıoğlu,
1
Süleyman Minareci.
1
Izmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği.
V4
RADİKAL NEFREKTOMİ VE VENA KAVA
TÜMÖR TROMBEKTOMİ: TORAKOABDOMİNAL
EKSTRAPERİTONEAL-EKSTRAPLEVRAL YÖNTEM
1
Şinasi Yavuz Önol, 1Cevper Ersöz, 1Mehmet Remzi
Erdem, 1Emre Can Polat, 1Ramazan Topaktaş,
1
İsmail Başıbüyük, 1Fatih Elbir, 1Abdullah Armağan,
1
Abdulkadir Tepeler, 1Tolga Akman.
V9
LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ ULUDAĞ
ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ:
1
Hakan Vuruşkan Kordan, 1Onur Serin, 1Yakup
Kordan, 1İsmet Yavaşcaoğlu, 1Berna Çalışır, 1Bülent
Oktay.
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hastanesi.
V10
TEK PORT İLE SAĞ LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ
V5
LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ: ULUDAĞ
ÜNIVERSİTESİ DENEYİMİ
1
Yıldırım Bayazit, 1Volkan İzol, 1Onur Karslı, 1İsmail
Karlıdağ, 1Fatih Gökalp, 1Veysi Kaya, 1Şaban Doran.
1
1
1
V11
TEK PORT İLE SOL LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ
Yakup Kordan, 1Hakan Vuruşkan, 1İsmet
Yavaşcaoğlu, 1Hasan Serkan Doğan, 1Çağdaş
Gökhun Özmerdiven, 1Bülent Oktay.
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi.
1
Yıldırım Bayazit, 1Fatih Gökalp, 1Volkan İzol,
İsmail Karlıdağ, 1Veysi Kaya, 1Onur Karslı, 1I. Atİlla
Arıdoğan, 1Şaban Doran.
1
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
7
V12
LAPAROSKOPİK RADİKAL SİSTEKTOMİ İLE BİRLİKTE EN
BLOC ÜRETREKTOMİ
V15
LAPAROSKOPİK CERRAHİDE VASKÜLER
KOMPLİKASYONLAR: LAPAROSKOPİK ONARIM
1
Yıldırım Bayazit, 1Volkan İzol, 1Onur Karslı, 1Fatih
Gökalp, 1İsmail Karlıdağ, 1I. Atilla Arıdoğan, 1Nihat
Satar, 1Şaban Doran.
1
Ender Özden, 1Fatih Ataç, 1Yakup Bostancı, 1Turgut
Serdaş, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu, 1Ali Faik Yılmaz,
1
Şaban Sarıkaya.
1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi.
V13
ONKOLOJİK ÜST ÜRİNER SİSTEM CERRAHİSİNDEKİ
KOMPLİKASYONLAR VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ
1
Mutlu Ateş, 1Mustafa Karalar, 1Bünyamin Yıldırım,
Cemil Ay.
1
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
V14
LAPAROSKOPİK RADİKAL SİSTEKTOMİ: ULUDAĞ
ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ
1
Ismet Yavaşcaoğlu, 1Yakup Kordan, 1Hakan
Vuruşkan, 1Kaan Gökçen, 1Hasan Serkan Doğan.
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
V16
ROBOT YARDIMLI LAPAROSKOPİK RADİKAL
PROSTATEKTOMİ: ENDOPELVİK FASYA AÇILMADAN
İNTRAFASYAL SİNİR KORUYUCU TEKNİK
1
Ali İhsan Taşçı, 1Volkan Tuğcu, 1Alper Bitkin,
Doğukan Sökmen, 1Hakan Polat.
1
1
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Üroloji Kliniği.
V17
6 CM’LİK BÖBREK TÜMÖRÜNDE TRANSPERİTONEAL
LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ
1
Volkan Tuğcu, 1Ali Ihsan Taşçı, 1Alper Bitkin, 1Erkan
Sönmezay, 1Nadir Kalfazade.
1
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Üroloji Kliniği.
8
10. Üroonkoloji Kongresi
P1
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 P5
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
İNTRAVEZİKAL MİTOMİSİN-C İNSTİLASYONU İLE
MESANENİN YÜZEYEL ÜROTELYAL KARSİNOMLARINDA
İNDÜKLENEN AKUT İNTERSTİSYEL PNOMÖNİ
MGMT PROMOTER METİLASYONUNUN PROGNOSTİK
1
DEĞERİ
Adem Emrah Coğuplugil, 2Alper Gündoğan,
2
Nesrin Çandır, 1Ibrahim Yıldırım, 2Seyfettin Gümüş,
Turgay Ebiloğlu, 1Zafer Demirer, 1Engin Kaya, 1Giray
Ergin.
1
1
Gata Üroloji Anabilim Dalı, 2Gata Göğüs Hastanesi ve TBC.
Anabilim Dalı.
1
Vildan Caner, 2Nilay Şen Türk, 1Özge Can, 3Sadettin
Eskiçorapçı, 1Gülseren Bağcı, 3Levent Tuncay.
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim
Dalı, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji
Anabilim Dalı, 3Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı
P2
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
P6
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
DÜŞÜK DERECELİ MESANE KANSERLERİ İLE YÜKSEK
MESANENİN PRİMER T HÜCRELİ LENFOMASI: OLGU
DERECELİ MESANE KANSERLERİNİN P16, P53
SUNUMU
GENLERİNDE DEĞİŞİKLİKLER VE KROMOZOMAL
1
Yaşar Issı, 1Kaan Bal, 1Burak Özçift, 1Fikret Şengül,
BOZUKLUKLAR AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI
1
Deniz Abat, 2Nihal İnandıklıoğlu, 2Osman
Demirhan, 2Erdal Tunç, 3Şeyda Erdoğan, 1Zühtü
Tansuğ.
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim
Dalı, 3Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim
Dalı.
2
1
Ahmet Bölükbaşı.
1
Izmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği.
P7
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE TÜMÖRÜ İÇİN SIRADIŞI BİR METASTAZ YERİ:
CİLT
1
P3
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN PLAZMASİTOİD ÜROTELYAL KARSİNOMU:
OLGU SUNUMU
1
Burak Özçift, 1Kaan Bal, 1Yaşar İssı, 1Ahmet
Bölükbaşı, 1Alper Cihat Erdal.
1
Izmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Üroloji Kliniği.
P4
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN SÜPERFİSYEL ÜROTELYAL
KARSİNOMLARINDA HÜCRE SİKLUS DÜZENLEYİCİLERİ
P53, MDM-2, P14ARF VE CASPASE-8’İN PROGNOSTİK
DEĞERİ
1
Nilay Şen Türk, 2Sadettin Eskiçorapçı, 2Zafer Aybek,
Levent Tuncay.
2
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim
Dalı, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
Halil Kızılöz, 1Artan Koni, 1Mesut Altan, 1Burhan
Özdemir, 1Mustafa Sertaç Yazıcı, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P8
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
TÜMÖR YÜKÜNÜN FAZLA OLDUĞU KASA İNVAZE
OLMAYAN MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARIN SADECE
TUR-M İLE TEDAVİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1
Ata Özen, 1Cavit Can, 1Barbaros Başeskioğlu,
Harun Kılıççalan, 1Aydın Yenilmez.
1
1
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
P9
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
YÜZEYEL MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARIN TANI VE
TAKİBİNDE NMP22 TESTİNİN DEĞERLİLİĞİ
1
Caner Doğan, 1Asıf Yıldırım, 2Ebru Zemheri, 1Bilal
Günaydın, 1Serhat Göçer, 1Sarp Korcan Keskin,
1
Erem Kaan Başok.
1
SB. İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2SB. İstanbul Medeniyet
Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji
Bölümü.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
9
P10
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MAKROSKOBİK HEMATÜRİ İLE BAŞVURAN
HASTALARDA NMP-22 TESTİNİN VE İDRAR
SİTOLOJİSİNİN TANIDAKİ ÖNEMİ
1
Berk Öngel, 1Asıf Yıldırım, 2Ebru Zemheri, 1Caner
Doğan, 1Bilal Günaydın, 1Serhat Göçer, 1Sarp Korcan
Keskin, 1Erem Kaan Başok.
1
SB. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2SB. İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji
Bölümü.
P15
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
İNSAN MESANE KANSERİ HÜCRE HATTINDA (T24) WNT
ANTAGONİSTLERİNİN EPİGENETİK DÜZENLENMELERLE
APOPTOZ YOLAĞINDAKİ GENLERİN İFADE EDİLMESİNE
OLAN ETKİLERİ
1
Nuray Varol, 1Ece Konaç, 1H. İlke Önen, 2Serhat
Gürocak, 1Ebru Alp, 1Akın Yılmaz, 1Sevda Menevşe,
2
Sinan Sözen.
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik
Anabilim Dalı, 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
P11
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
KARACİĞER METASTEZEKTOMİLİ OPERE
GASTROİNTESTİNAL STROMAL TÜMÖRLÜ VE
METAKRON MESANE KANSERLİ GERİATRİK YAŞTAKİ
HASTADA TEDAVİ YÖNETİMİ
P16
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ENDOTELYAL NİTRİK OKSİT SENTAZ ENZİMİNİN
GENETİK POLİMORFİZMLERİNİN MESANE
TRANSİZYONEL HÜCRELİ KANSER OLGULARINDA
DEĞERLENDİRİLMESİ
1
1
Aziz Toker, 2Erkan Erkan, 2Uğur Yücetaş, 2Akın Soner
Amasyalı, 2Gökhan Toktaş, 3Erdinç Ünlüer.
Ümmügül Üyetürk, 2Uğur Üyetürk, 1Özlem Uysal
Sönmez, 1Kaan Helvacı, 1Burçin Budakoğlu, 1Ülkü
Yalçıntaş Arslan, 1Berna Öksüzoğlu.
1
S.B Dr. Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji Eğitim ve Araştıma
Hastanesi, II. Tıbbi Onkoloji Kliniği, 2Abant Izzet Baysal
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
1
Muş Devlet Hastanesi, 2SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Üroloji Kliniği, 3Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Kliniği.
P17
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
P12
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 İNVAZİV MESANE KANSERİNDE LENF NODU METASTAZI
MESANENİN PRİMER MALİGN MELANOMU
SAPTANMASINDA PET-CT’NİN TANISAL DEĞERİ
1
Artan Koni, 1Bülent Akdoğan, 2Dilek Ertoy Baydar,
M. Sertaç Yazıcı, 1M. İrfan Dönmez, 1Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe
Üniversitesi Patoloji Anabilim Dalı.
1
Fetullah Gevher, 1Murat Gezer, 1Çetin Demirdağ,
Metin Halaç, 1Kerim Sönmezoğlu, 1Süleyman Ataus,
1
Can Öbek.
1
1
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
P13
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN İNVERTED ÜROTELYAL KARSİNOMU:
P18
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
NADİR GÖRÜLEN BİR OLGU SUNUMU
LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFROÜRETEREKTOMİ
1
Ozan Akay, 1Engin Kaya, 1Adem Emrah Coğuplugil, SIRASINDA HÜCRE EKİMİ RİSKİNİ AZALTMADA DİSTAL
1
ÜRETER VE MESANE İRRİGASYON TEKNİĞİ
Giray Ergin, 1Turgay Ebiloğlu, 2Salih Deveci, 1Zafer
Demirer, 1Yaşar Özgök, 1Lütfü Tahmaz, 1Kürşat
Çeçen
1
Gata Üroloji Anabilim Dalı, 2Gata Patoloji Anabilim Dalı.
1
Yıldırım Bayazit, 1Volkan İzol, 1Onur Karslı, 1Eyüp
Kaplan, 1İsmail Karlıdağ, 2Gülşah Şeydaoğlu, 1Nihat
Satar, 1Şaban Doran.
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim
2
P14
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 Dalı.
ROBOT YARDIMLI LAPAROSKOPİK PROSTATEKTOMİ
SIRASINDA PELVİK LENF NODU DİSSEKSİYONU:
P19
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
PREOPERATİF VE POSTOPERATİF BULGULARIN
ÜST ÜRİNER SİSTEM ÜROTELYAL TÜMÖRLÜ
KARŞILAŞTIRILMASI
HASTALARDAKİ TEDAVİ SONUÇLARIMIZ
1
Selçuk Keskin, 1İlter Tüfek, 2Ali Rıza Kural, 2Burak
Argun, 3Fatih Atuğ, 3Haluk Akpınar, 4Can Öbek.
1
Acıbadem Üniversitesi, 2Acıbadem Maslak Hastanesi, 3Bilim
Üniversitesi, 4Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
10
1
Hasan Soydan, 1Furkan Dursun, 1Ferhat Ateş,
Ömer Yılmaz, 1Kenan Karademir, 1Kadir Baykal.
1
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji Servisi.
10. Üroonkoloji Kongresi
P20
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE KANSERİNDE GLUTATYON S-TRANSFERAZ GEN
POLİMORFİZİMLERİ VE DNA HASARI
1
Murat Savaş, 1Adem Altunkol, 1Mehmet Gülüm,
Halil Çiftçi, 2Fuat Dilmeç, 1Ercan Yeni.
1
1
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
2
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı.
P25
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN MİKROPAPİLLER ÜROTELYAL KARSİNOMU:
MESANE KORUYUCU CERRAHİ Mİ? ERKEN SİSTEKTOMİ
Mİ?
1
Hüseyin Koçan, 1Akın Soner Amasyalı, 1Uğur
Yücetaş, 2Kemal Behzatoğlu, 1Soner Ulusoy,
1
Gökhan Toktaş, 3Erdinç Ünlüer.
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği,
Kafkas Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı.
2
P21
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN PRİMER MALİGN MELANOMU
Adem Altunkol, 1Halil Çiftçi, 1Murat Savaş, 1Mehmet
Gülüm, 2M. Emin Güldür, 3B. Sabri Keser.
3
1
1
P26
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
PREPUBİK ÜRETREKTOMİ, TEKNİK
2
1
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 3Özel
Şanmed Hastanesi.
Ali Cansu Bozacı, 1Halil Kızılöz, 1Bülent Akdoğan,
Yunus Tahir, 1M. Sertaç Yazıcı, 1Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P22
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE TÜMÖRÜNDE SİSTEKTOMİ SONRASI
SAĞKALIMIN ÖNGÖRÜLMESİNDE KULLANILAN
NOMOGRAMLARIN DOĞRULUK VE UYUM
DEĞERLENDİRMESİ
1
Mehmet İlker Gökce, 1Kadir Türkölmez, 1Ömer
Gülpınar, 1Cihat Özcan, 2Kenan Köse, 1Yaşar Bedük.
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
2
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı.
P27
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
LAPAROKOPİK RADİKAL SİSTEKTOMİ DENEYİMİMİZ
1
Fatih Ataç, 1Ender Özden, 1Yakup Bostancı, 1Reşat
Demir, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu, 1Ali Faik Yılmaz,
1
Şaban Sarıkaya.
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
P28
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
P23
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 DÜŞÜK RİSKLİ MESANE TÜMÖRÜNDE SİSTOSKOPİ
CCR2-64I MESANE KANSERİ GELİŞİMİNDE BİR RİSK
TAKİP PROTOKOLÜ TÜRK TOPLUMUNA UYGUN MU?
FAKTÖRÜMÜDÜR?
1
Uğur Yücetaş, 1Hüseyin Koçan, 2Kemal Behzatoğlu,
1
1
2
Fehmi Narter, 3Bedia Ağaçhan, 2Ergin Yücebaş,
Feridun Şengör, 3Turgay İsbir
3
1
1
3
2
Üsküdar Devlet Hastanesi, 2Haydarpaşa Numune Hastanesi,
İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü,
Moleküler Tıp Anabilim Dalı.
Akın Soner Amasyalı, 1Erkan Erkan, 1Gökhan Toktaş,
Erdinç Ünlüer.
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji Kliniği,
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
3
P24
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 P29
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE TÜMÖRÜNDE FASCİN-1 VE CLAUDİN-4
MESANE KANSERLİ HASTALARDA RİSK KONTROLU
EKSPRESYONLARININ PROGNOSTİK ÖNEMİ
SORGULAMASININ (RISIKOCHECK©) PROGNOSTİK
1
1
2
1
ÖNEMİ
Zafer Demirer, Emın Aydur, Ali Fuat Çiçek, Adem
Emrah Coğuplugil, 2Önder Öngürü, 1İbrahim
Yıldırım, 1M. Lütfi Tahmaz, 3Serdar Göktaş.
1
Gata, Üroloji Anabilim Dalı, 2Gata, Patoloji Anabilim Dalı,
Selçuk Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
3
1
A. Kadir Yıldız, 1N. Aydın Mungan, 1İbrahim
Dönmez, 1Bülent Akduman, 1Hüsnü Tokgöz, 1Bülent
Erol.
1
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
11
P30
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
SİSTOSKOPİYİ RANDEVULU YAPMAK ANKSİYETEYİ
ARTIRIR MI?
ÖN ÇALIŞMA
P35
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÖBREK TÜMÖRLERİNDE LAPAROSKOPİK VE
AÇIK RADİKAL NEFREKTOMİNİN ANALJEZİK
GEREKSİNİMLERİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI
1
1
Uğur Yücetaş, 1Aytaç Ateş, 1Soner Ulusoy, 1Akın
Soner Amasyalı, 1Erkan Erkan, 1Gökhan Toktaş,
2
Erdinç Ünlüer.
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
2
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
P31
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
YÜZEYEL MESANE TÜMÖRLERİNDE POSTOPERATİF
İNTRAVEZİKAL BCG VE MİTOMİSİN C TEDAVİSİNİN
NÜKS ÜZERİNE ETKİSİ
1
Kürşad Zengin, 1M. Nurettin Sertçelik, 1Fatih
Yalçınkaya, 1Orhan Yiğitbaşı, 1O. Raif Karabacak,
1
Tevfik Sarıkaya.
Cabir Alan, 1Ahmet Reşit Ersay, 2Hasan Koçoğlu,
Hasan Anıl Kurt, 1Yunus Ertung, 1Gökhan Baştürk.
1
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi, Üroloji Kliniği.
P36
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ: PEROPERATİF
VERİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1
Ender Özden, 1Fatih Ataç, 1Yakup Bostancı, 1Cengiz
Beyaz, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu, 1Ali Faik Yılmaz,
1
Şaban Sarıkaya.
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
1
SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
P32
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL ARTERİYOVENÖZ MALFORMASYONU (AVM)
TAKLİT EDEN RENAL HÜCRELİ KARSİNOM (RHK)
OLGUSU
P37
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÖBREK TÜMÖRÜNÜN TEDAVİSİNDE LAPAROSKOPİK
RADİKAL NEFREKTOMİ: RETROPERİTONEOSKOPİK VEYA
TRANSPERİTONEAL YAKLAŞIM?
1
Fatih Ataç, 1Ender Özden, 1Yakup Bostancı, 1Cengiz
Beyaz, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu, 1Ali Faik Yılmaz,
1
Şaban Sarıkaya.
1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
1
1
1
Deniz Bolat, A. Ersin Zümrütbaş, I. Cenk Acar,
Saadettin Y. Eskiçorapçı, 2A. Bakı Yağcı, 3Ender
Düzcan, 1Ö. Levent Tuncay.
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyodiagnostik
Anabilim Dalı, 3Denizli Özel Tanı Patoloji Labaratuvarı.
1
2
P38
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
HÜCRE DÖNGÜ VE APOPTOZ İLİŞKİLİ BAZI GENLERİN
P33
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 RENAL HÜCRELİ KARSİNOM GELİŞİMİNDEKİ ROLLERİ
PARSİYEL NEFREKTOMİ OLGULARINDA PADUA
1
Ece Konaç, 1Ebru Alp, 1H. İlke Önen, 2Ali Furkan
SKORLAMA SİSTEMİNİN KULLANIMI
Batur, 3İpek Işık Gönül, 1Sevda Menevşe, 4Sinan
1
Sözen.
1
1
Enis Kervancioğlu, 1Ayhan Dirim, 1Eray Hasırcı,
Hakan Özkardeş.
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P34
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
TORAKS ÖN DUVARINA METASTAZ YAPAN RENAL
HÜCRELİ KARSİNOM: OLGU SUNUMU
1
Cabir Alan, 1Ahmet Reşit Ersay, 2Hasan Koçoğlu,
Yunus Ertung, 1Hasan Anıl Kurt.
1
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi, Üroloji Anabilim
Dalı
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik
Anabilim Dalı, 2Görele Devlet Hastanesi, 3Gazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 4Gazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
P39
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA VHL, TIMP-3 VE
RASSF1A GENLERİNİN TRANSKRİPTOMİK DÜZEYİNDEKİ
İFADELERİ
1
Ece Konaç, 1Ebru Alp, 1H. İlke Önen, 2Ali Furkan
Batur, 3İpek Işık Gönül, 4İyimser Üre, 1Sevda
Menevşe, 5Sinan Sözen.
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik
Anabilim Dalı, 2Görele Devlet Hastanesi, 3Gazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 4Bolvadin Devlet Hastanesi,
5
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
12
10. Üroonkoloji Kongresi
P40
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 P45
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL HÜCRE KARSİNOMA HÜCRE HATTINDA (CAKİ-2) RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA KARBONİK ANHİDRAZ 9
DNA METİLTRANSFERAZ İNHİBİTÖRÜ (DAC) UYARTILI
VE HIF-1Α’NIN PROGNOSTİK DEĞERİ
1
APOPTOZİS
Bilal Günaydın, 1Asıf Yıldırım, 2Ebru Zemheri,
Ece Konaç, 1Nuray Varol, 1Akın Yılmaz, 1Sevda
Menevşe, 2Sinan Sözen.
2
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik
Anabilim Dalı, 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
1
SB. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2SB. İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji
Bölümü.
1
Şeyma Özkanlı, 1Serhat Göçer, 1Sarp Korcan Keskin,
Erem Kaan Başok.
1
P41
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
P46
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÜYÜK BÖBREK KİTLELERİNDE BİYOPSİ GEREKLİ
RENAL KİTLE NEDENİYLE OPERE EDİLEN HASTALARDA
MİDİR?
YILLAR İÇİNDE 1000 VAKA’NIN BİZE ÖĞRETTİKLERİ
1
1
1
1
Ramazan Altıntaş, Fatih Oğuz, Ali Beytur, Serhan
Çimen, 1Ali Güneş.
1
Inönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
1
Ahmet Güdeloğlu, 1Bülent Akdoğan, 1Ali Cansu
Bozacı, 1Emrullah Söğütdelen, 1Kubilay İnci, 1Haluk
Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P42
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
OLGU SUNUMU: SAĞ ATRİYOTOMİ Mİ? 6 KÜR SUNİTİNİB
P47
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
Mİ?
BÖBREK
KANSERİ
TANISINDA
İDRARDAKİ MMP-2 VE
1
Ahmet Güdeloğlu, 1Bülent Akdoğan, 1Mesut Altan,
MMP-9’ UN ÖNEMİ
2
3
1
Mustafa Erman, Z. Volkan Kaynaroğlu, Haluk
Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Bilim
Dalı, 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi
Anabilim Dalı.
2
1
Ezgi İnalpolat Yücel, 2Çağ Çal, 1Çağdaş Aktan, 3Sait
Şen, 4Rashad Mammadov, 2Adnan Şimşir, 3Banu
Sarsık, 1Buket Kosova.
1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı,
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 3Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 4Merkezi
Neftçiler Hastanesi Üronefroloji Departmanı.
2
P43
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL HÜCRELİ KARSİNOMUN GEÇ OMENTUM
P48
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
METASTAZI
RENAL KORTİKAL TÜMÖRLERİN TEDAVİSİNDE AÇIK
1
1
1
1
Yaşar İssı, Kaan Bal, Burak Özçift, Fikret Şengül,
VE LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFREKTOMİLERİN
1
Ahmet Bölükbaşı.
KLİNİKOPATOLOJİK ANALİZİ
1
Izmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği.
İyimser Üre1, Ali Furkan Batur1, Cenk Acar2, Serhat
Gürocak1, Bora Küpeli1,
P44
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 Sinan Sözen1
İNSİDENTAL VE SEMPTOMATİK TANI ALAN BÖBREK
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
TÜMÖRLERİNİN, CERRAHİ SONRASI HİSTOPATOLOJİK
2
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
SONUÇLARI VE ERKEN TANIDA TARAMA
PROGRAMLARININ ÖNEMİ.
P49
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
1
Fatih Oğuz, 1Ali Beytur, 1Ramazan Altıntaş, 1Özkan
LAPAROSKOPİ
ÇAĞINDA
PARSİYEL
NEFREKTOMİ;
1
1
Özbek, Ramazan Kırteke, Ali Güneş.
HANGİ GEREKÇEYLE AÇIK PARSİYEL NEFREKTOMİ
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
UYGULADIK !
1
M. Uğur Altuğ, 1Cemil Aydın, 1Fuat Demirel, 2Fatih
Yalçınkaya, 1Aykut Aykaç.
1
S.B Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma 2. Üroloji
Kliniği, 2SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma 1.
Üroloji Kliniği.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
13
P50
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 P55
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ANJİYOMİYOLİPOM TEDAVİSİNDE ENDOVASKÜLER
BERRAK HÜCRELİ BÖBREK KANSERİNDE MODİFİYE
ANJİYOEMBOLİZASYON
FUHRMAN GRADELEME SİSTEMİ PROGNOZU ÖNGÖRÜR
1
MÜ? ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ
Artan Koni, 1Halil Kızılöz, 2Bora Peynircioğlu,
1
ÇALIŞMASI
Bülent Akdoğan, 2Barbaros Çil, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı.
2
P51
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
KARŞILAŞTIRMALI AÇIK VE LAPAROSKOPİK
NEFREKTOMİ DENEYİMLERİMİZ
1
Mutlu Ateş, 1Mustafa Karalar, 1Bünyamin Yıldırım,
Fatih Pektaş, 1Cemil Ay, 2Bülent Akdoğan, 1Emre
Tüzel, 3Cem Güler.
1
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 3Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
Saadettin Eskiçorapçı, Özgür Yaycıoğlu, Deniz
Bolat, Ayhan Dirim, Ferhat Ateş, Erem Kaan Basok,
Mustafa Kaplan, Barbaros Başeskioğlu, Böbrek
Tümörü Çalışma Grubu*, Levent Türkeri
P56
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÖBREK TÜMÖRLERİNDE GÜNCELLENEN TNM
SINIFLAMASINA GÖRE RADYOLOJİK EVRE PATOLOJİK
EVREYİ VE PROGNOZU GÖSTEREBİLİR Mİ?:
ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ TÜRKİYE
ÇALIŞMASI
1
Cenk Acar, 1Saadettin Eskiçorapçı, 2Özgür
P52
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 Yaycıoğlu, 3Taner Divrik, 4Sertaç Yazıcı, 5Abdullah
Demirtaş, 6T. Alp Özkan, 7Gökhan Faydacı,
T-2 BÖBREK TÜMÖRLERİNDE LAPAROSKOPİK
8
Üroloonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma
RETROPERİTONEAL RADİKAL NEFREKTOMİ VE EŞ
Grubu, 9Levent Türkeri
ZAMANLI LENF NODÜLÜ DİSSEKSİYONU
1
Mutlu Ateş, 1Mustafa Karalar, 1Bünyamin Yıldırım,
Fatih Pektaş, 1Cemil Ay.
1
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2Adana Başkent
Üniversitesi Tıp Fakültesi, 3Izmir Tepecik Eğitim Araştırma
Hastanesi, 4Kastamonu Üniversitesi Tıp Fakültesi, 5 Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi, 6Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi,
7
Kartal Dr. Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 8
Üroloonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu,
9
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi.
P53
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ROBOTİK PARSİEL NEFREKTOMİ HASTALARINDA
P57
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ÖĞRENME EĞRİSİNİN PERİOPERATİF BULGULAR
RASTLANTISAL SAPTANMIŞ BÖBREK TÜMÖRLERİNİN
ÜZERİNE ETKİSİ
RASTLANTISAL OLMAYAN BÖBREK TÜMÖRLERİYLE
1
İlter Tüfek, 2Burak Argun, 1Selçuk Keskin, 3Haluk
KLİNİK VE PATOLOJİK VERİLER AÇISINDAN
3
4
2
Akpınar, Fatih Atuğ, Can Öbek, Ali Rıza Kural.
KARŞILAŞTIRILMASI: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK
1
2
3
Acıbadem Üniversitesi, Acıbadem Maslak Hastanesi, Bilim
MERKEZLİ ÇALIŞMASI
4
Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
1
Sadettin Eskiçorapçı, 2Emre Huri, 5Özgür Yaycıoğlu,
Taner Divrik, 5Ayhan Dirim, 6Cavit Can, 7Ferhat Ateş,
8
Özgür Uğurlu, 9Böbrek Tümörü Çalışma Grubu,
10
Haluk Özen.
4
P54
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
LOKALİZE RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA SAĞKALIMDA
EN ÖNEMLİ BAĞIMSIZ PROGNOSTİK GÖSTERGE:
CERRAHİ SINIR
1
Bülent Akdoğan, 1Ahmet Güdeloğlu, 1Burhan
Özdemir, 1Kubilay Inci, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
14
1
Denizli Pamukkale Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 3Adana
Başkent Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Izmir Tepecik
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 5Adana Başkent
Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, 6Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 7Gata
Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
8
Özel Diyarbakır Alman Hastanesi, Üroloji Kliniği, 9Üroonkoloji
Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 10Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
2
10. Üroonkoloji Kongresi
P58
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 P62
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
SARKOMATÖZ BÖBREK HÜCRELİ KARSİNOMLU
RETROPERİTONEAL LAPAROSKOPİK ADRENAL
HASTALARIN GENEL ÖZELLİKLERİNİN
CERRAHİSİ: DEĞİŞEN TEKNİK YAKLAŞIM
1
DEĞERLENDİRİLMESİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
Murat Arslan, 1Tansu Değirmenci, 1Bülent
1
Ümmügül Üyetürk, 1Kaan Helvacı, 1Özlem Uysal
Sönmez, 1Burçin Budakoğlu, 1Ülkü Yalçıntaş Arslan,
1
Berna Öksüzoğlu.
Günlüsoy, 1Bumin Örs, 1Zafer Kozacıoğlu, 1Süleyman
Minareci, 1Ali Rıza Ayder.
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği.
1
SB. Dr. Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, II. Tıbbi Onkoloji Kliniği.
P63
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
HACETTEPE’DE 6 YILLIK ADRENALEKTOMİ
P59
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011 SONUÇLARIMIZ
LOKALİZE RENAL HÜCRELİ KARSİNOM PROGNOZUNDA 1Halil Kızılöz, 1Ali Cansu Bozacı, 1M. İrfan Dönmez,
MİKROVASKÜLER İNVAZYON, NEKROZ, SARKOMATOİD 1Kubilay İnci, 1Cenk Yücel Bilen.
DİFERANSİASYON GİBİ HİSTOPATOLOJİK RİSK
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
FAKTÖRLERİNİN ÖNEMİ: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK
MERKEZLİ ÇALIŞMASI
1
P64
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
Ferhat Ateş, 2Saadettin Eskiçorapçı, 3Özgür
TESTİS KORUYUCU CERRAHİ’DE NADİR GÖRÜLEN BİR
Yaycıoğlu, 4Sertaç Yazıcı, 5Ayhan Dirim, 6Erem
PATOLOJİ
Kaan Başok, 7T. Alp Özkan, 8Mustafa Yücel Boz,
9
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Calışma
Grubu, 10Haluk Özen.
1
1
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi,
Pamukkale Üniversitesi, Üroloji Bilim Dalı, 3Başkent
Üniversitesi, Adana Uygulama Hastanesi, 4Kastamonu
Üniversitesi, Üroloji Bilim Dalı, 5Başkent Üniversitesi, Ankara
Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, 6Göztepe Eğitim Hastanesi,
1. Üroloji Servisi, 7Kocaeli Üniversitesi, Üroloji Bilim Dalı,
8
Kartal Lütfi Kırdar Eğitim Hastanesi, 2. Üroloji Servisi,
9
Üroonkoloji Derneği, Böbrek Çalışma Grubu, 10Hacettepe
Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Halil Kızılöz, 1Younis Haceeb Taher, 1Artan Koni,
Mustafa Sertaç Yazıcı, 1Ali Ergen, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
2
P65
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
PRİMER TESTİKÜLER BURKİTT LENFOMA OLGUSU
1
Halil Kızılöz, 1Osman Aziyev, 1Artan Koni, 1Mustafa
Sertaç Yazıcı, 1Fazıl Tuncay Akı, 1Serdar Tekgül.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P60
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
P66
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL PELVİS LEİMYOSARKOMU: OLGU SUNUMU
“EKSTRAGONADAL” GERM HÜCRELİ TÜMÖRLER,
1
Onur Kizer, 1Elnur Mammadov, 1Volkan Şen, 1İlhan
“PRİMER TESTİKÜLER” GERM HÜCRELİ TÜMÖRLERDEN
Çelebi, 2Kutsal Yörükoğlu, 2Burçin Tuna.
FARKLI MIDIR?
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
2
1
Halil Kızılöz, 1Bülent Akdoğan, 1Sertaç Yazıcı, 1Ali
Cansu Bozacı, 1Burhan Özdemir, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P61
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
TESTİKÜLER VE NON TESTİKÜLER GERM
P67
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HÜCRELİ TÜMÖRLERDE KEMOTERAPİ SONRASI
TESTİKÜLER
VE
NON
TESTİKÜLER
GERM
RETROPERİTONEAL LENF NODU DİSEKSİYONU
HÜCRELİ TÜMÖRLERDE KEMOTERAPİ SONRASI
DENEYİMİMİZ
RETROPERİTONEAL LENF NODU DİSEKSİYONU
1
Halil Kızılöz, 1Younis Haceeb Taher, 1Bülent
DENEYİMİMİZ
1
1
Akdoğan, Mustafa Sertaç Yazıcı, Tolga Tombul,
Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
1
Halil Kızılöz, 1Yunus Tahir, 1Bülent Akdoğan, 1Sertaç
Yazıcı, 1Tolga Tombul, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
15
P68
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 P74
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
YOLK KESESİ ELEMENTLİ TESTİS TÜMÖRÜ HER ZAMAN
SİSPLATİN İÇERİKLİ KEMOTERAPİ GERM HÜCRELİ
İYİ PROGNOZLU MUDUR? OLGU SUNUMU
TESTİS TÜMÖRÜ OLAN HASTALARDA KAN LİPİD
1
DÜZEYLERİNİ ETKİLERMİ?
Ümmügül Üyetürk, 1Özlem Uysal Sönmez, 1Kaan
Helvacı, 1Burçin Budakoğlu, 1Ülkü Yalçıntaş Arslan,
Berna Öksüzoğlu.
1
Gökhan Koç, 1Rauf Taner Divrik, 1Nuri Ünlü, 1Volkan
Bulut, 1Ferruh Zorlu.
1
SB. Dr. Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, II. Tıbbi Onkoloji Kliniği.
1
1
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği.
P75
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
P69
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 KORDUN MALİGN FİBROZ HİSTİOSİTOMASI : OLGU
SKROTAL TÜMÖRÜ TAKLİT EDEN TÜBERKÜLOZ
SUNUMU
EPİDİDİMİT
1
1
1
1
Ramazan Altıntaş, 1Fatih Oğuz, 1Ali Beytur, 1Serhan
Çimen, 1Ali Güneş.
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
Cabir Alan, Ahmet Reşit Ersay, Hasan Anıl Kurt,
Hasan Koçoğlu, 1Yunus Ertung.
2
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi Üroloji Kliniği.
P70
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 P76
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TESTİS KANSERİ:TEK MERKEZ DENEYİMİ
PARATESTİKÜLER LİPOSARKOM: OLGU SUNUMU
1
Onur Eşbah, 1Burçin Budakoğlu, 1Öznur Bal, 1Berna
Öksüzoğlu.
1
Volkan Şen, 1Onur Kizer, 1Ömer Demir, 2Burçin
Tuna.
1
SB. Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve
Araştırma Hastanesi.
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
2
P71
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 P77
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PARATESTİKÜLER KİTLELER: 3 OLGU SUNUMU
GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRLERİNDE MASPIN
1
EKSPRESYONUNUN YERİ VE ANJİYOGENEZİS
Deniz Abat, 1Ali Börekoğlu, 1Mutlu Değer, 2Şeyda
Erdoğan, 3Bülent Soyupak, 1Yıldırım Bayazıt, 1Zühtü FAKTÖRLERİ İLE İLİŞKİSİ
Tansuğ.
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
2
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı,
3
Acıbadem Adana Hastanesi.
1
Hüseyin Çelik, 2Tahsin Turunç, 2Nebil Bal, 3Ömer
Balıkçı, 2Levent Peşkircioğlu, 2Hakan Özkardeş.
1
Osmaniye Devlet Hastanesi, 2Başkent Üniversitesi Tıp
Fakültesi, 3Viranşehir Devlet Hastanesi.
P72
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 P78
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ASKERLİK DÖNEMİNDEKİ BİR GRUP GENÇ ERKEĞİN
PARATESTİKÜLER ALVEOLAR RABDOMYOSARKOM:
TESTİS KANSERİ HAKKINDAKİ BİLGİ DÜZEYLERİNİN
OLGU SUNUMU
SORGULAMASI VE MUAYENE BULGULARI
1
1
2
1
Hasan Hüseyin Tavukçu, 2Levent Türkeri.
1
Karaman Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, 2Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Mustafa Burak Hoşcan, Ahmet Tunçkıran, Taylan
Oksay, 2Alper Özorak.
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2Süleyman Demirel
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P73
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PARATESTİKÜLER BENİGN MEZOTELİYOMA: OLGU
P79
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
SUNUMU VE LİTERATÜRÜN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
PENİSİN MALİGN LEZYONLARIYLA KARIŞAN BİR
(PARATESTİCULAR BENİGN MESOTELİOMA: A CASE
GENİTAL LAYŞMANYAZİS OLGUSU
REPORT AND REVİEW OF THE LİTERATURE)
1
Mehmet Gülüm, 2Yavuz Yeşilova, 1Murat Savaş,
1
Erkan Erdem.
1
1
Özel Mersin Sistem Cerrahi Tıp Merkezi, Üroloji Kliniği.
1
Ercan Yeni, 1Halil Çiftçi.
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı.
2
16
10. Üroonkoloji Kongresi
P80
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 P86
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
RENAL MÜSİNÖZ TÜBÜLER VE İĞSİ HÜCRELİ
HİDROÜRETERONEFROZU OLAN VE OLMAYAN
KARSİNOMA
HASTALARIN BÖBREK PELVİS VE PROKSİMAL
1
ÜRETERLERİNDEKİ CAJAL HÜCRELERİNİN
Abdullah Demirtaş, 1Numan Baydilli, 1Muharrem
DEĞERLENDİRİLMESİ
Özkaya, 1Atila Talişen.
1
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi.
1
Ömer Balıkçı, 2Tahsin Turunç, 2Nebil Bal, 3Hüseyin
Çelik, 2Hakan Özkardeş.
1
P81
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HİDROJEN GAZI İNHALASYONUNUN BÖBREK İSKEMİ/
REPERFÜZYON HASARINA ETKİSİ
1
Ekrem Akdeniz, 1Y. Kamil Yakupoğlu, 1Ender Özden,
Bilge Can, 1Yakup Bostancı, 1Şaban Sarıkaya, 1Ali
Faik Yılmaz.
2
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji
Anabilim Dalı.
Viranşehir Devlet Hastanesi, 2Başkent Üniversitesi Tıp
Fakültesi, 3Osmaniye Devlet Hastanesi.
P87
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ÜRİNER SİSTEMİN İNFLAMATUAR MYOFİBROBLASTİK
TÜMÖRLERİ: 3 OLGU SUNUMU
1
Deniz Bolat, 1Saadettin Y. Eskiçorapçı, 1Ali Ersin
Zümrütbaş, 2Nilay Şen Türk, 1İ. Cenk Acar, 1Ö. Levent
Tuncay.
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
2
P82
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TÜBERKÜLOZ PROSTATİT: OLGU SUNUMU VE
LİTERATÜRÜN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ (TUBERCULOUS
P88
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTATİTİS: A CASE REPORT AND REVİEW OF THE
NADİR GÖRÜLEN PROSTATİK SOL LOB HİPERPLAZİSİ:
LİTERATURE)
POLİPOİD SİSTİT
1
Erkan Erdem.
1
1
Özel Mersin Sistem Cerrahi Tıp Merkezi, Üroloji Kliniği.
1
İbrahim Yıldırım, 1Turgay Ebiloğlu, 1Ali Gürağaç,
Engin Kaya, 1Emrah Coğuplugil, 1Giray Ergin, 1Zafer
Demirer, 1Murat Dayanç.
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi.
P83
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ÜRETRANIN PRİMER MALİGN MELANOMU: VAKA
P89
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
SUNUMU VE TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
PROSTAT KANSERİNDE KODON 12 VE 13 KRAS
1
Naşide Mangır, 1Çağrı Akın Şekerci, 1Ahmet Şahan,
ONKOGENİNİN TEK VE KOMBİNE MUTASYON
1
Levent Türkeri.
PREVALANSI
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
1
Cabir Alan, 1Öztürk Özdemir, 1Ahmet Reşit Ersay,
Hasan Koçoğlu, 2İbrahim Ethem Karaşen, 1Ali Erhan
Eren.
2
P84
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
GENİTAL DEV KONDİLOMA AKÜMÜNATA (BUSCHKELOWENSTEİN HASTALIĞI): OLGU SUNUMU
1
Fatih Oğuz, 1Ali Beytur, 1Ramazan Altıntaş, 1Ender
Akdemir, 2Ahmet Soylu, 1Ali Güneş.
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji ve
Genetik Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi Üroloji
Kliniği.
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Özel
Malatya Gözde Hastanesi Üroloji Kliniği.
P90
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
RADİKAL PROSTATEKTOMİDE PROSTAT BÜYÜKLÜĞÜ
İLE CERRAHİ SINIR POZİTİFLİĞİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
P85
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 DOĞRU MU ?
1
LAPARASKOPİK ÜROLOJİK ONKOLOJİDE İLK İKİ YILLIK
Uğur Yücetaş, 1Yusuf Şahin, 1Akın Soner Amasyalı,
1
DENEYİMLERİMİZ
Erkan Erkan, 1Gökhan Toktaş, 2Erdinç Ünlüer.
1
1
1
Cabir Alan, 1Ahmet Reşit Ersay, 2Hasan Koçolu,
Hasan Anıl Kurt, 1Ali Erhan Eren, 1Gökhan Baştürk.
2
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi Üroloji Kliniği.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
17
P91
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LAPAROKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ:
PEROPERATİF VE POSTOPERATİF ERKEN DÖNEM
VERİLERİ
1
Fatih Ataç, 1Ender Özden, 1Yakup Bostancı, 1Serdar
Savaşçı, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu, 1Ali Faik Yılmaz,
1
Şaban Sarıkaya.
P96
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESMENLERİNDE
YÜKSEK TERSİYER GLEASON PATERN BULUNMASININ
HİSTOPATOLOJİK SONUÇLAR VE BİYOKİMYASAL
BAŞARISIZLIK ÜZERİNE ETKİSİ
1
Mehmet Giray Sönmez, 1Ahmet Hakan Haliloğlu,
Erhan Demirelli, 1Orhan Göğüş.
1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
1
Ufuk Üniversitesi Dr. Rıdvan Ege Hastanesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
P92
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ASAP NEDENİYLE YAPILAN İKİNCİ BİYOPSİDEKİ KOR
SAYISININ ÖNEMİ
P97
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ (TRUS) EŞLİĞİNDE
YAPILAN PROSTAT BİYOPSİLERİNDE PERİPROSTATİK
SİNİR BLOKAJINA LİDOKAİN JEL VEYA LİDOKAİN
PRİLOKAİN KREM EKLENMESİNİN BİYOPSİ
SIRASINDAKİ AĞRIYA ETKİSİ
1
Uğur Yücetaş, 2Murat Demiray, 1Akın Soner
Amasyalı, 1Erkan Erkan, 1Gökhan Toktaş, 3Erdinç
Ünlüer.
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,
Afşin Devlet Hastanesi, 3Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Kliniği.
2
1
Volkan B, 1Osman Koca, 1Hüseyin Tarhan, 1Ersin
Konyalıoğlu, 1Mehmet Yoldaş, 1Taner Divrik, 1Ferruh
Zorlu.
1
Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği.
P93
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HEMATÜRİ ŞİKAYETİYLE GELEN HASTADA PROSTAT
KANSERİNİN NADİR BİR VARYANTI OLAN PROSTAT
DUKTAL ADENOKARSİNOMU TANISI: OLGU SUNUMU
1
Burak Özçift, 1Kaan Bal, 1Yaşar İssı, 1Ahmet
Bölükbaşı, 1Orkun Yılmaz.
1
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği.
P98
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PERİRPOSTATİK SİNİR BLOKAJIYLA YAPLAN 12
KOR PROSTAT BİYOPSİSİNİN EREKTİL VE İŞEME
FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ
1
Hüseyin Tarhan, 1İlker Akarken, 1Ersin Konyalıoğlu,
Osman Koca, 1Mehmet Yoldaş, 1Taner Divrik,
1
Ferruh Zorlu.
1
P94
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 1Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği.
SİSTEMATİK 12 ÖRNEK BİYOPSİ (12 BX) YERİNE DAHA
AZ ÖRNEK SAYILI KOMBİNASYONLARLA BENZER
P99
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT KANSERİ (PCA) ORANLARINA ULAŞILABİLİR
KASTRE REZİSTANS PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA
Mİ?
SİSTEMİK KEMOTERAPİ İLE PSA DEĞİŞİMİNİN
1
Hasan Yılmaz, 2Tayyar Alp Özkan, 2Murat Üstüner,
PROGNOZ ÜZERİNE ETKİSİ
3
Ali Sarıbacak, 2Nazım Mutlu, 2Özdal Dillioğlugil.
1
T.C Izmit Seka Devlet Hastanesi, 2Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 3T.C Yerköy Devlet Hastanesi.
P95
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LAPAROSKOPİK EKSTRAPERİTONEAL RADİKAL
PROSTATEKTOMİDE RETROGRAD VE ANTEGRAD
TEKNİKLERİN KARŞILAŞTIRILMASI
1
Volkan Tuğcu, 1Mehmet Yücel, 1Hakan Polat, 1Ali
İhsan Taşçı.
1
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
1
Orhan Yığıtbaşı, 1M. Nurettin Sertçelik, 1Fatih
Yalçınkaya, 1Kürşat Zengin, 1Osman Karabacak,
1
Tevfik Sarıkaya.
1
Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji
Kliniği.
P100
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİSİ ÖNCESİ UYGULANAN ORAL
MİDAZOLAMIN HASTANIN ANKSİYETESİNİ VE
RAHATSIZLIĞINI GİDERMEDEKİ ETKİNLİĞİ
1
Alpaslan Yüksel, 1R. Yavuz Akman, 2Hakan
Özkardeş.
1
Başkent Üniversitesi İstanbul Uygulama ve Araştırma
Hastanesi, 2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi.
18
10. Üroonkoloji Kongresi
P101
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
AKTİF İZLEM PROTOKOLUNDA İKEN RADİKAL
PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARIN KLİNİK VE
PATOLOJİK VERİLERİ
P106
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKALİZE PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA AKTİF
İZLEM SONUÇLARIMIZ
1
1
Hasan Soydan, 1Ömer Yılmaz, 1Ferhat Ateş, 1Kenan
Karademir, 1Temuçin Şenkul, 1Kadir Baykal.
1
Hasan Soydan, 1Furkan Dursun, 1Ömer Yılmaz,
İlker Akyol, 1Kenan Karademir, 1Kadir Baykal.
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi.
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi.
P102
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HORMONAL TEDAVİ ALAN PROSTAT KANSERLİ
HASTALARDA KEMİK MİNERAL YOĞUNLUĞU
DEĞERLERİ:GATA HAYDARPAŞA EĞİTİM HASTANESİ
SONUÇLARI
1
Hasan Soydan, 1Ferhat Ateş, 1Ömer Yılmaz, 1Sezgin
Okçelik, 1Cumhur Yeşildal, 1Kadir Baykal.
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi.
P103
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE PROSTAT
BİYOPSİ YAPILAN HASTALARDA FOSFOMİSİN VE
LEVOFLOKSASİN PROFİLAKSİSİNİN ETKİNLİĞİ
1
Şakir Ongün, 1Güven Aslan, 2Vildan Avkan Oğuz.
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
2
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları
Anabilim Dalı.
P104
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİLERİNİN VİYANA NOMOGRAMI (VN)
PROTOKOLÜNE GÖRE ALINMASI PROSTAT KARSİNOMU
(PCA) SAPTANMASINDA SİSTEMATİK 12 ÖRNEK
BİYOPSİYE (12BX) ÜSTÜNLÜK SAĞLAR MI?
P107
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT KARSİNOMU EVRELENDİRMESİNDE
PARMAKLA REKTAL MUAYENE VE İNTRAOPERATİF
PALPASYONUN DEĞERİ.
1
Tayyar Alp Özkan, 2Ali Sarıbacak, 3Hasan Yılmaz,
Kerem Teke, 5Bahar Müezzinoğlu, 4Özdal
Dillioğlugil.
4
1
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Yozgat Yerköy Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, 3Kocaeli
Seka Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, 4Kocaeli Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 5Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
2
P108
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
KASTRASYONA REFRAKTER PROSTAT KANSERİ
HASTALARINDA DOCETAXEL TEDAVİSİNİN YANINDA
ANTİANDROJEN TEDAVİ UYGULAMASININ SAĞKALIM
ÜZERİNE ETKİSİ
1
Mehmet İlker Gökce, 1Ömer Gülpınar, 1Kadir
Türkölmez, 1Sümer Baltacı, 1Yaşar Bedük.
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı
P109
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİDE
YENİ NESİL DİKENLİ POLİGLİKONAT SÜTÜR
1
Hasan Yılmaz, 2Tobias Klatte, 3Tayyar Alp Özkan,
(V-LOC) KULLANILARAK YAPILAN POSTERİOR
3
Murat Üstüner, 3Nazım Mutlu, 2Mesut Remzi, 3Özdal REKONSTRÜKSİYON VE VEZİKOÜRETRAL
Dilloğlugil.
ANASTOMOZUN ERKEN DÖNEM SONUÇLARI
1
T.C. Izmit Seka Devlet Hastanesi, 2Viyana Üniversitesi, Üroloji
Departmanı, 3Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
1
Murat Arslan, 1Tansu Değirmenci, 1Bülent
Günlüsoy, 2Ali Serdar Gözen, 1Zafer Kozacıoğlu, 1Ali
Rıza Ayder.
1
P105
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
DOSETAKSEL KEMOTERAPİSİ 75 VE ÜZERİ YAŞ
KASTARASYONA DİRENÇLİ PROSTAT KANSERİ
HASTALARINDA DA GÜVENLE KULLANILABİLEN BİR
TEDAVİDİR
1
Naşide Mangır, 1Levent Türkeri.
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Heidelberg Üniversitesi, Slk- Kliniken Hastanesi, Üroloji
Kliniği.
2
P110
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKALİZE PROSTAT KANSERİ HASTASININ AMELİYAT
KARARI VERME SÜRECİ
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
1
Can Öbek, 1Çağatay Doğan, 1Zübeyr Talat, 1Hamdi
Özkara, 1Süleyman Ataus, 1Veli Yalçın.
1
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
19
P111
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 P116
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
AKTİF İZLEM İLE TAKİP EDİLEN LOKALİZE PROSTAT
HEMOLİZ’İN PSA ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
1
KANSERLİ HASTALARDA 5-ALFA REDÜKTAZ
Hasan Salih Sağlam, 2Osman Köse, 1Öztuğ Adsan.
İNHİBİTÖRLERİNİN PROGNOZA ETKİSİ
1
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2Sakarya Eğitim ve
10
Tayyar Alp Özkan, 10Levend Özkan, 10Ali Sarıbacak,
Hasan Yılmaz, 10Bahar Müezzinoğlu, 10Özdal
Dillioğlugil.
Araştırma Hastanesi.
10
1
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji
Kliniği, 2Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloiji Anabilim
Dalı, 3Yozgat Yerköy Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, 4Kocaeli
Seka Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, 5Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı
P112
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
BİR ÜNİVERSİTE KLİNİĞİNDE ÜROLOGLARIN LOKALİZE
PROSTAT KANSERİNDE AKTİF İZLEMİ BENİMSEME
ORANI
1
Can Öbek, 1Çağatay Doğan, 1Zübeyr Talat, 1Hamdi
Özkara, 1Süleyman Ataus, 1Veli Yalçın.
P117
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT KANSERİ HÜCRELERİNDE TÜMÖR
BASKILAYICI RASSF1A, EDRNB1 VE METASTAZ İLE
İLİŞKİLİ MMP2, ICAM GENLERİNİN MRNA PROFİLLERİ
1
Ece Konaç, 1H. İlke Önen, 2Ali Furkan Batur, 1Ebru
Alp, 3Serhat Gürocak, 4Esra Karakuş, 4İpek Işık Gönül,
5
İyimser Üre, 1Sevda Menevşe, 1Abdullah Ekmekçi,
3
Sinan Sözen.
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik
Anabilim Dalı, 2Görele Devlet Hastanesi, 3Gazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Gazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 5Bolvadin Devlet Hastanesi.
1
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
P118
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
AG490 VE S3I-201’İN ANJİYOJENEZİS İLİŞKİLİ JAK/
P113
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 STAT3 SİNYAL YOLAĞINDA TRAIL DİRENÇLİ PROSTAT
KANSER HÜCRE HATLARINDAKİ (LNCAP, PC3)
ÖNCEDEN PROSTAT CERRAHİSİ GEÇİREN HASTALARDA
MOLEKÜLER ETKİLERİ
RADİKAL PROSTATEKTOMİ DENEYİMİMİZ
1
M. Sertaç Yazıcı, 1Bülent Akdoğan, 1Cenk Yücel
Bilen, 1Ali Ergen, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P114
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKAL İLERİ EVRE PROSTAT KANSERİNDE
GENİŞLETİLMİŞ RADİKAL PROSTATEKTOMİ
1
Emre Can Polat, 1Ramazan Topaktaş, 1Mehmet
Remzi Erdem, 1Cevper Ersöz, 1İsmail Başıbüyük,
1
Fatih Elbir, 1Abdulkadir Tepeler, 1Tolga Akman,
1
Abdullah Armağan, 1Şinasi Yavuz Önol.
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi.
1
Venhar Gürbüz, 1Ece Konaç, 1Nuray Varol, 1Akın
Yılmaz, 2Serhat Gürocak, 1Sevda Menevşe, 2Sinan
Sözen.
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik
Anabilim Dalı, 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
P119
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
RADİKAL PROSTATEKTOMİYE BAĞLI
KOMPLİKASYONLARIN PREOPERATİF ASA RİSKLERİNE
GÖRE VE MODİFİYE CLAVİEN SINIFLAMA SİSTEMİ
KULLANILARAK GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
1
Taha Numan Yıkılmaz, 1Ayhan Dirim, 1Yalçın
Kızılkan, 1M. İlteriş Tekin, 1Hakan Özkardeş.
P115
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011 1Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
LOKAL İLERİ VE İLERİ EVRE PROSTAT KANSERİNDE
MAKSİMAL ANDROJEN BLOKAJI TEDAVİSİNİN
P120
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HEMATOLOJİK, BİYOKİMYASAL VE KEMİK DANSİTESİ
PROSTAT
KANSERİ
NEDENİ
İLE
BİLATERAL SKROTAL
ÜZERİNE ETKİLERİ
ORŞİEKTOMİ VE PASAJ AMAÇLI TUR PROSTATEKTOMİ
1
1
2
Erhan Demirelli, Ahmet Hakan Haliloğlu, Ömer
YAPILAN OLGULARDA SPESİMENLERİN
Gülpınar, 1Giray Sönmez, 2Yaşar Bedük, 1Sadettin
DEĞERLENDİRİLMESİ
Küpeli.
1
Ufuk Üniversitesi Dr. Rıdvan Ege Hastanesi, 2Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi.
1
Eray Hasırcı, 1Ayhan Dirim, 1Numan Yıkılmaz, 1Enis
Kervancıoğlu, 2Merih Tepeoğlu, 1Hakan Özkardeş.
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Başkent
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
20
10. Üroonkoloji Kongresi
P121
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TAZE VE KURUTULMUŞ İDRARDAN ELDE EDİLEN
SERBEST PSA VE TOTAL PSA DEĞERLERİ SERUMDAKİ
SERBEST PSA VE TOTAL PSA DEĞERLERİNİ YANSITIR
MI?
P126
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
GNRH ANTAGONİSTİ TEDAVİSİ ALAN HASTADA
GELİŞEN HİPOFİZER GONADOTROP HÜCRE ADENOMU;
LİTERATÜRDEKİ İLK OLGU
1
Hasan Salih Sağlam, 2Osman Köse, 2Fatma Özdemir,
1
Öztuğ Adsan.
1
Bülent Akdoğan, 1M. İrfan Dönmez, 2Gökhan
Bozkurt, 3Figen Söylemezoğlu, 2Tunçalp Özgen,
1
Haluk Özen.
1
1
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2Sakarya Eğitim ve
Araştırma Hastanesi.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi
Anabilim Dalı, 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji
Anabilim Dalı.
2
P122
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
3411 HASTADA YAPILAN PROSTAT BİYOPSİ
P127
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
SONUÇLARIMIZ
PSA
<10
NG/
ML
VE
TÜM
VÜCUT
KEMİK
1
Uğur Yücetaş, 1Soner Ulusoy, 1Emre Karabay, 1Akın
SİNTİGRAFİSİNDE ŞÜPHELİ LEZYONU OLAN
1
1
Soner Amasyalı, Erkan Erkan, Gökhan Toktaş,
OLGULARDA RRP ÖNCESİ MR GEREKLİ MİDİR?
2
Erdinç Ünlüer.
1
Naşide Mangır, 1Murat Akgül, 1Çağrı Akın Şekerci,
İlker Tinay, 1Levent Türkeri.
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
2
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
1
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P123
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİSİNDE SEDASYON VE ANALJEZİ:
PROSPEKTİF RANDOMİZE BİR ÇALIŞMA
1
Tünkut Doğanca, 1Abdurrahman Savsin, 1Sarper
Erdoğan, 1Fatih Özdemir, 1Fatiş Altındaş, 1Can Öbek.
1
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
P128
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKALİZE PROTAT KANSERİNDE AKTİF İZLEM ANKET
ÇALIŞMASI
1
Tayyar Alp Özkan, 2Ali Sarıbacak, 3Levend Özkan,
Hasan Yılmaz, 5İbrahim Çevik, 3Özdal Dillioğlugil.
4
1
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Yozgat Yerköy Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, 3Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Kocaeli Seka
Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, 5Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
2
P124
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİSİ KOR SAYISI İLE KANSER SAPTAMA
ORANI ARASINDAKİ İLİŞKİ
1
Uğur Yücetaş, 1Aytaç Ateş, 1Yusuf Şahin, 1Akın
Soner Amasyalı, 1Erkan Erkan, 1Gökhan Toktaş,
2
Erdinç Ünlüer.
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
2
P125
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİSİ SONRASI AKUT BÖBREK
YETMEZLİĞİ GELİŞEN OLGU SUNUMU
Uğur Üyetürk, 1Adnan Gücük, 1Eray Kemahlı,
Ahmet Metin.
P129
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ANTİBİYOTİK TEDAVİSİNİN SERUM PSA DEĞERLERİ VE
BİYOPSİ KARARI ÜZERİNE ETKİSİ
1
Murat Demiray, 1Akın Soner Amasyalı, 1Uğur
Yücetaş, 1Bülent Mansuroğlu, 1Yusuf Şahin,
1
Mahmut Gökhan Toktaş, 2Süleyman Erdinç Ünlüer.
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 2Kafkas
Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı.
1
1
1
Abant Izzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
P130
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT İĞNE BİYOPSİSİ: PARÇA UZUNLUĞU
FARKEDER
1
Tünkut Doğanca, 1Sinan Erdal, 1Haydar Durak,
Sarper Erdoğan, 1Can Öbek.
1
1
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
21
P131
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
DEĞİŞİK ÖRNEKLERİN TMPRSS2:ERG GEN FÜZYONU
ANALİZLERİ VE RADİKAL PROSTATEKTOMİ GEÇİREN
HASTALARDA PROGNOSTİK FAKTÖRLER İLE İLİŞKİSİ
1
Hasan Hüseyin Tavukçu, 1Naşide Mangır, 1Mustafa
Özyürek, 1Levent Türkeri.
P133
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKALİZE DÜŞÜK RİSKLİ PROSTAT KANSERİ 5 YILLIK
AKTİF İZLEM SONUÇLARIMIZ
Halil Kızılöz, Fuad Guliyev, Alp Tuna Beksaç, Bülent
Akdoğan, Sertaç Yazıcı, Haluk Özen
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
P132
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TRANSREKTAL ULTRASONAGRAFİ (TRUS) EŞLİĞİNDE
YAPILAN PROSTAT BİYOPSİSİNDE PROFLAKTİK
ANTİBİYOTİK KULLANIM SÜRESİNİN ENFEKSİYONU
KORUMADAKİ ETKİNLİĞİ
1
Yavuz Balaban, 1Ersin Konyalıoğlu, 1Hüseyin Tarhan,
Osman Koca, 1Taner Divrik, 1Ferruh Zorlu.
1
1
Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği.
22
10. Üroonkoloji Kongresi
SÖZEL
S1
BÖBREK KANSERİNDE HASTALIKSIZ SAĞKALIM ÖNGÖRÜSÜ İÇİN
PREOPERATİF PROGNOSTİK MODEL: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK
MERKEZLİ ÇALIŞMASI
1
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2Pamukkale
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Bioistatistik Anabilim Dalı,
4
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 5Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 6Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Bölümü, 7Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 8Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 9Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü
Prognozu Çalışma Grubu.
Amaç: Böbrek kanseri olan hastalarda nefrektomi öncesinde, patolojik veriler olmaksızın, ameliyat sonrası hastalıksız sağkalım öngörüsü yapmak için kullanılabilecek bir prognostik model geliştirmek.
Gereç ve Yöntem: Ameliyat sırasında uzak metastazı olmayan, 1987 ve 2007 yılları arasında radikal veya parsiyel nefrektomi yapılmış 1889 hastaya ait çok merkezli veri tabanı
retrospektif olarak incelendi. Preoperatif değişkenlerin hastalıksız sağkalımı öngörmedeki
prognostik değerleri Cox regresyon analizi ile incelendi. Oluşturulan modelin internal validasyonu için bootstrapping tekniği kullanıldı.
Bulgular:Nüks gelişimi saptanmayan hastaların medyan takip süresi 25 ay (1-222 ay) olarak belirlendi. Takip sırasında 258 hastada (%13.7) nüks hastalık gelişti. Cerrahi tedaviden
nükse kadar geçen medyan süre 13 ay (1-153 ay) olarak belirlendi. Yaş, cinsiyet, başvuru semptomları, radyolojik tümör boyutu, klinik tümör evresi, radyolojik lenf nodu varlığı nüks gelişimini gösteren faktörler olarak belirlendi. Regresyon analizi sonuçları tabloda verilmiştir. Analiz
sonucu 5 yıllık hastalıksız sağkalım olasılıklarını gösteren model şekilde verilmiştir.
Sonuç: Böbrek tümörü için oluşturulan hastalıksız sağkalım öngörü modeli cerrahi öncesi hasta bilgilendirilmesinde ve gelecekte uygulanması muhtemel neoadjuvan tedavi protokolleri için hasta seçiminde kullanılabilir.
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Prognozu Çalışma Grubu
Ayhan Dirim, Cavit Can, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş, Ferhat Ateş, Özgür Uğurlu,
Erem Kaan Başok, Buğra İçli, T. Alp Özkan, Recep Büyükalpelli, Mustafa Kaplan, Ali Ayyıldız,
Ahmet Soylu, Gökhan Faydacı, Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Mustafa Yücel Boz,
Mustafa Aldemir, Murat Bozlu.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
25
SÖZEL
Özgür Yaycıoğlu, 2Saadettin Eskiçorapçı, 3Erdem Karabulut, 4Bülent Soyupak,
Çağatay Göğüş, 6Taner Divrik, 7Levent Türkeri, 8Sertaç Yazıcı, 8Haluk Özen,
9
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Prognozu Çalışma Grubu.
5
Değişkenler
Univariate
Multivarite
HR (95% CI)
p değeri
HR (95% CI)
Yaş
1.01 (1.002-1.021)
0.017
1.01 (0.998-1.020)
p değeri
.155
Cinsiyet
0.64 (0.479-0.820)
0.002
0.64 (0.472-0.840)
.002
SÖZEL
Başvuru şekli
Rastlantısal
1.00
0.000
1.00
0.000
Lokal
semptomlar
1.98 (1.496-2.643)
0.001
1.51 (1.116-2.069)
.010
Sistemik
semptomlar
4.10 (2.933-5.689)
0.001
2.35 (1.632-3.364)
.001
Radyolojik boyut
1.02 (1.014-1.020)
0.001
1.01 (1.004-1.012)
.001
T1a
1.00
0.000
1.00
0.000
T1b
1.63 (0.913-3.333)
.113
1.24 (0.690-2.626)
.470
T2
3.85 (2.267-7.813)
.001
1.74 (0.944-3.984)
.111
T3a
4.33 (2.524-8.997)
.001
1.88 (0.967-4.199)
.074
T3b
10.56 (5.583-22.232)
.001
3.88 (1.982-8.929)
.001
T4
9.85 (4.912-21.707)
.001
2.27 (1.084-5.983)
.046
Radyolojik lenf
nodu
4.99 (3.670-6.749)
0.001
2.47 (1.692-3.617)
.001
Klinik evre
Üroonkoloji Derneği Preoperatif Nomogramı
5 yıllık hastalıksız sağkalım olasılığı
26
10. Üroonkoloji Kongresi
S2
TROMBÜSLÜ VEYA ADRENAL BEZ METASTAZI OLAN BÖBREK
TÜMÖRÜ HASTALARINDA SAĞKALIMIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ ÇALIŞMASI
1
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma
Merkezi, Üroloji Anabilim Dalı, 3Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4SB. Tepecik Eğitim
ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 5Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 6Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği, 7Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, 8Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 9 Üroonkoloji Derneği
Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 10Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: TNM evreleme sistemi böbrek tümörlerinin prognozunda en önemli kriterlerden
biridir. Bu çalışmada evreleme sisteminde kullanılan adrenal invazyonu ve venöz trombüs
varlığının sağkalıma olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 1987-2007 yılları arasında 25 merkezde böbrek tümörü
nedeniyle opere edilen 1890 hastaya ait veriler incelenmiştir. Adrenal invazyonu ve venöz
trombüs varlığının sağkalıma olan etkinin belirlenmesi için Kaplan Meier yaşam analizi ve
çoklu Cox regresyon analizi yapılmıştır. Çoklu cox regresyon analizi sırasında yaş, cinsiyet,
performans durumu, tümör boyutu, lenf nodu tutulumu, evre, tümör derecesi, histolojik
tipi, adjuvan tedavi verilmesi parametreleri incelenmiştir.
Bulgular: Adrenal invazyon veya venöz trombüs varlığı olan hastalarda rekürrensiz sağkalım, hastalığa bağlı sağkalım ve genel sağkalımın daha kısa olduğu tespit edilmiştir. Bu
bulgulara ait Kaplan Meier eğrileri şekil 1’ de verilmiştir. Çok değişkenli analiz sonucunda
her 2 parametrenin de genel sağkalım, hastalıksız sağkalım ve rekürrensiz sağkalım açısından
bağımsız risk faktörleri olmadığı tespit edilmiştir ve çok değişkenli analiz sonuçları tablo1’
de özetlenmiştir.
Sonuç: Adrenal invazyonu veya tümör trombüsü olan hastalarda sağkalımın daha kısa
olduğu tespit edilmiştir. Ancak bu parametrelerin sağkalım üzerine bağımsız risk faktörleri
olmadıkları gösterilmiştir.
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu
Levent Türkeri, Çağatay Göğüş, Ayhan Dirim, Sertaç Yazıcı, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş,
Ferhat Ateş, Erem Kaan Başok, Buğra İçli, T. Alp Özkan, Recep Büyükalpelli, Mustafa Kaplan,
Ali Ayyıldız, Ahmet Soylu, Gökhan Faydacı, Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin,
Mustafa Yücel Boz, Murat Bozlu.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
27
SÖZEL
Mehmet Ilker Gökce, 2Özgür Yaycıoğlu, 3Saadettin Eskiçorapçı, 4Taner Divrik,
Cavit Can, 6Özgür Uğurlu, 7Mustafa Aldemir, 8Sümer Baltacı,
9
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 10Haluk Özen.
5
Genel sağkalım
Hastalığa özgü sağkalım
SÖZEL
OR
% 95 CI
P
değeri
OR
% 95 CI
Rekürrensiz sağkalım
P
değeri
OR
% 95 CI
P
değeri
Yaş
1,023
1,001-1,045
0,037
1,006
0,979-1,034
0,650
1,010
0,995-1,026
0,181
Cinsiyet
1,501
0,903-2,495
0,117
2,112
1,054-4,235
0,035
1,462
0,993-2,152
0,055
Performans durumu
1,93
1,186-3,141
0,008
1,646
0,875-3,097
0,122
1,048
0,716-1,535
0,809
Patolojik boyut
1,005
1,000-1,011
0,062
1,011
1,004-1,017
0,002
1,012
1,008-1,016
0,0001
Adrenal invazyon
1,023
0,570-2,931
0,540
1,276
0,456-3,566
0,642
1,672
0,915-3,056
0,095
Renal ven invazyonu
1,056
0,533-2,091
0,877
1,405
0,613-3,218
0,422
0,738
0,423-1,286
0,284
Patolojik evre
2,230
1,273-3,907
0,005
1,966
0,951-4,064
0,068
1,552
1,018-2,368
0,041
Lenf nodu tutulumu
3,200
1,748-5,860
0,0001
3,203
1,477-6,948
0,003
2,480
1,535-4,007
0,0001
Fuhrmann derecesi
2,537
1,544-4,169
0,0001
3,188
1,647-6,167
0,001
1,368
0,928-2,018
0,113
Adjuvan tedavi
0,822
0,416-1,622
0,572
0,974
0,443-2,141
0,948
2,818
1,834-4,332
0,0001
Adrenal invazyon ve trombüs için Kaplan Meier eğrileri
28
10. Üroonkoloji Kongresi
S3
BÖBREK HÜCRELİ KARSİNOMDA 2010 TNM SINIFLANDIRMASINDAKİ
DEĞİŞİKLİKLER PRGONOZU ÖNGÖRMEDE KATKI SAĞLAMAKTA MIDIR?
1
Tayyar Alp Özkan, 2Kürşat Yıldız, 3Ali Sarıbacak, 4Özdal Dillioğlugil.
1
SÖZEL
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji
Anabilim Dalı, 3Yozgat Yerköy Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, 4Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
Giriş: Böbrek hücreli karsinomların (BHK) klinik gidişini belirleyen en önemli etkenler patolojik evre ve tümörün derecesidir. BHK patolojik evreleme için uygulanan TNM
sınıflandırmasında 2010 yılında bazı değişiklikler yapılmıştır. Tümör çapı 10 cm’den fazla
olan olgular pT2b olarak yeni bir kategoriye ayrılırken adrenal invazyonu olan olgular pT3a
yerine pT4 olarak sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmada 2010 TNM sınıflandırmasında yapılan değişikliklerin hastaların progresyonsuz sağkalım (PS) ve kansere özgü sağkalımı (KÖS)
açısından 2002 sistemi ile karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 1997-2011 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji
AD.’da radikal veya parsiyel nefrektomi yapılmış BHK tanılı hastaların verileri geriye dönük
tarandı. TNM 2002’ye göre pT2 ve pT3a olarak sınıflandırılmış toplam 100 hasta TNM
2010’a göre tekrar sınıflandırılmıştır. Hastaların PS ve KÖS hesaplamaları 2002 ve 2010
TNM sınıflamasına göre karşılaştırıldı.
İstatistiksel analizde PS ve KÖS’e göre geçen sürenin değerlendirilmesi Kaplan-Meier
yöntemi, gruplar arası karşılaştırmalar ise Log-rank testi ile yapıldı.
Bulgular: Ortalama izlem süresi 27,72 − 22,8 ay idi. TNM 2002’ye göre hastaların %70’i
pT2, %30’u pT3a idi. Hastaların %79’u konvansiyonel, %9’u papiller, %11’i kromofob ve
%1’i multiloküler kistik tip BHK idi. TNM 2010 patolojik gruplara göre KÖS yaşam tabloları
tabloda görülmektedir. TNM 2002’ye göre pT2 olan hastalar ile TNM 2010’a göre pT2a ve
pT2b olarak sınıflandırıldığında pT2a ve pT2b gruplarında arasında PS (log-rank p=0,85) ve
KÖS (log-rank p=0,19) açısından istatistiksel anlamlı farklılık izlenmedi. TNM 2002’ye göre
pT3a olan hastaların TNM 2010’a göre pT3a ve pT4 olarak tekrar sınıflandırılması sonrası PS
(log-rank p=0,0018) ve KÖS (log-rank p=0,0066) istatistiksel anlamlı olarak farklı idi.
Sonuç: BHK’ tümör boyutuna göre yapılan pT2a ve pT2b ayrımı PS ve KÖS’de farklılık
yaratmamaktadır. TNM 2010’da adrenal invazyonuna bağlı pT4 olarak sınıflandırılan BHK
olguları PS ve KÖS’ün daha kötü olduğu izlenmektedir.
TNM 2010 Patolojik Grup
36.ay KÖS (%)
72.ay KÖS (%)
pT2a
81
81
pT2b
75
68
6.ay KÖS (%)
12.ay KÖS (%)
pT3a
88
73
pT4
66
33
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
29
S4
SÖZEL
RASTLANTISAL SAPTANMIŞ BÖBREK TÜMÖRLERİNİN,
RASTLANTISAL OLMAYAN BÖBREK TÜMÖRLERİYLE KLİNİK
PROGRESYON VE SAĞKALIM AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI:
ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ ÇALIŞMASI
1
Emre Huri, 2Saadettin Eskiçorapçı, 3Özgür Yaycıoğlu, 4Cavit Can, 5Özgür Uğurlu,
Buğra Içli, 7Gökhan Faydacı, 8Mustafa Aldemir,
9
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 10Haluk Özen.
6
1
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 3Adana Başkent Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 5Özel Diyarbakır Alman Hastanesi, Üroloji Kliniği, 6Haydarpaşa Numuner Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, 1.Üroloji Kliniği, 7İstanbul Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 8Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği, 9Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma, 10Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Bu çalışmada rastlantısal olarak tespit edilmiş böbrek tümörü olgularının rastlantısal olmayan böbrek tümörleriyle klinik progresyon ve sağkalım açısından karşılaştırılması
yapılmış, sonuçlar değerlendirilmiştir.
Materyal ve Metod: Bu çalışma Üroonkoloji Derneği veritabanı oluşturma sistemine
göre çok merkezli olarak planlandı. Hastalara ait yaş, cinsiyet, lokal ve sistemik semptomlar,
operasyon tipi (parsiye/radikal, açık/laparoskopik), adjuvan tedavi, rekürens, rekürense kadar geçen süre (ay) , takip süresi (ay) ve genel sağkalım verileri değerlendirildi. Gelen veriler
doğrultusunda rastlantısal saptanmış ve rastlantısal olmayan semptomatik böbrek tümörü
olguları takip süresince klinik progresyon ve sağkalım açısından karşılaştırıldı. Tanı anında
metastatik olgular çalışmaya dahil edilmedi. İki grup arasındaki istatistiksel değerlendirme
SPSS 17 kullanılarak yapıldı ve p değeri 0.05 olarak belirlendi.
Bulgular: Çok merkezli veriler ışığında 1889 böbrek tümörü olgusu çalışmaya dahil edildi. Rastlantısal saptanan olguların sayıyı 821 iken, olmayanların sayısı 1068 idi. Rastlantısal
grubun ortalama takip süresi 37.0, olmayan grubun ise 30.3 ay idi (p<0.01). Rastlantısal
709 olguya radikal, 112’ye parsiyel nefrektomi, rastlantısal olmayan 982 olguya radikal,
86’ya parsiyel nefrektomi uygulandı, iki grup arasındaki fark anlamlıydı (p<0.05). Cerrahi
yaklaşım (açık/lap.) açısından fark saptanmadı (p>0.05). Raslantısal olan (20) ve olmayan
(20) toplam 40 hastaya laparoskopik girişim uygulandı, bunlardan 4 ‘ü parsiyel, 37’si radikal
nefrektomi idi. Rastlantısal olmayan grupta adjuvan tedavi verilme oranı ve sistemik veya
lokal rekürens anlamlı olarak yüksek idi (p<0.05). Rekürense geçen kadar süre açısından
anlamlı fark yoktu (p>0.05) (Tablo 1). Genel sağkalım rastlantısal olmayan tümörlerde daha
kısa saptanırken kanser nedeniyle ölenlerin sayısı bu grupta daha fazlaydı (Şekil 1).
Sonuç: Rastlantısal olmayan böbrek tümörlerinde klinik progresyon açısından genel sağkalım ve kanser spesifik sağkalım daha düşüktür. Ancak rekürense kadar geçen süre açısından
fark olmamasının, iki grup arasında rastlantısal olma özelliğinin genel sağkalım açısından
daha önemli kılabileceği öngörülebilir.
30
10. Üroonkoloji Kongresi
Rekürens
Var
Yok
Rekürense kadar geçen süre
(ay)
Kanser Spesifik Ölüm Sayısı
Rastlantısal
71
750
22.6
39
Rastlantısal Olmayan
187*
881*
18.3**
112*
SÖZEL
Şekil 1. Genel sağkalımın Kaplan-Meier ile değerlendirilmesi (p<0.001)
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu
Levent Türkeri, Çağatay Göğüş, Ayhan Dirim, Sertaç Yazıcı, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş,
Ferhat Ateş, Erem Kaan Başok, T. Alp Özkan, Recep Büyükalpelli, Mustafa Kaplan, Ali Ayyıldız,
Ahmet Soylu, Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Mustafa Yücel Boz, Murat Bozlu.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
31
S5
RENAL HÜCRELİ KANSER HİSTOLOJİK ALT TİPLERE GÖRE PROGNOZ
NASIL DEĞİŞİYOR?
SÖZEL
Üroonkoloji Derneği Çok Merkezli Türkiye Çalışması
Halil Kızılöz, Saadettin Eskiçorapçı, Özgür Yaycıoğlu, Sertaç Yazıcı, Abdullah Demirtaş, Buğra İçli, Mustafa Yücel
Boz, Ahmet Soylu, Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu*, Levent Türkeri
Amaç: Böbrek hücreli kanser nedeniyle ameliyat edilen hastaların patolojik tanılarındaki
histolojik alt tiplerin prognostik önemlerinin Üroonkoloji Derneğinin düzenlediği çok merkezli bir öalışmayla değerlendirmesi.
Gereç ve Yöntemler: Böbrek hücreli kanser nedeniyle ameliyat edilmiş ve 22 ayrı merkezden gelen, toplam 1774 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların patoloji
sonuçlarındaki bulgular histolojik alt tiplerine göre sınıflandırıldı. Tekli sağkalım analizi ile
her alt tipin sağkalım üzerine etkisi değerlendirildi. Ayrıca alt tiplerin etkileri kendi aralarında
karşılaştırıldı.
Bulgular: Hastaların ortalama takip süresi 33(0-222) aydı. Histolojik alt tipine göre hastaların %80.5’inde (n=1356) berrak hücreli, %7.8’sinde (n=131) kromofob, %10,6’sında
(n=178) papiller, %0.7’sinde (n=11) toplayıcı kanal ve %0.5’inde (n=8) sınıflandırılamayan
böbrek hücreli kanser mevcuttu. 5 ve 10 yıllık genel sağkalım oranları sırasıyla berrak hücreli
%91.9 ve 84.9; kromofob %96.1 ve 93.5; papiller %91.7 ve 80.5 hesaplandı. Toplayıcı kanal
tipi ve sınıflandırılamayan tipler için 5 yıllık genel sağkalım sırasıyla %82,5 ve %31.3 (pooled
analiz Log Rank (Mantel-Cox) sig.p<0.001) bulundu. Histolojik alt tiplere göre 5 ve 10 on
yıllık nükssüz sağkalım analizinde ise sırasıyla berrak hücreli %83.9 ve 82.9; kromofob %95 ve
95; papiller %85.6 ve 82.3 hesaplandı. Toplayıcı kanal tipi ve sınıflandırılamayan tipler için 5
yıllık nükssüz sağkalım %69,3 ve 37.5 (pooled analiz Log Rank (Mantel-Cox) sig. p<0.0001)
bulundu. Benzer olarak 5 ve 10 yıllık hastalığa özgü sağkalım analizlerinde ise sırasıyla berrak
hücreli %94 ve 89; kromofob %100 ve 97.2; papiller %94.2 ve 87.4 hesaplandı. Toplayıcı
kanal tipi ve sınıflandırılamayan tipler için 5 yıllık hastalığa özgün sağkalım sırasıyla %82.5 ve
31.3 (pooled analiz Log Rank (Mantel-Cox) sig. p<0.0001) bulundu. Herbir alt tip için ikili
ve çoklu karşılaştırma analizleri (Paired ve pooled) yapıldı. Buna göre, hem genel sağkalımda
hem de nükssüz sağkalımda toplayıcı kanal ve sınıflandırılamayan histolojilerde nüks riski belirgin olarak yüksek, sağkalım düşüktü (p<0.001). Berrak hücreli, kromofob hücreli ve papiller
böbrek hücreli kanserler arasında nüks riski ve sağkalım açısından istatistiksel belirgin bir fark
izlenmemesine rağmen klinik önem gösterebilecek farklar saptandı.
Sonuç: Renal hücreli kanserlerde histolojik tipin prognozla olan ilişkisi birçok çalışmada
gösterilmiştir. Üroonkoloji Derneğinin bu çok merkezli çalışmasının önemi ise Türkiye’de
ilk kez bu büyüklükte bir hasta sayısı ile ve çok merkezli veriler eşliğinde yapılmış olmasıdır.
Böbrek Tümörü Çalışma Grubu
Haluk Özen, Çağatay Göğüş, Ayhan Dirim, Cavit Can, Çağ Çal, Ferhat Ateş, Özgür Uğurlu,
Erem Kaan Başok, T. Alp Özkan, Recep Büyükalpelli, Ali Ayyıldız, Ahmet Soylu, Gökhan Faydacı,
Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Barbaros Başekioğlu, Mustafa Aldemir, Murat Bozlu.
32
10. Üroonkoloji Kongresi
S6
KÜÇÜK BÖBREK TÜMÖRLERİNDE NEFRON KORUYUCU TEDAVİ
ALTERNATİFLERİ: RADYOFREKANS ABLASYON – KRİYOABLASYON,
AÇIK – LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ
SÖZEL
İyimser Üre1, Cenk Acar2, Ali Furkan Batur1, Serhat Gürocak1, Bora Küpeli1,
Sinan Sözen1
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
Amaç: Kliniğimizde küçük böbrek tümörlerinin tedavisi için uyguladığımız nefron koruyucu tedavi (açık ve laparoskopik parsiyel nefrektomi, kriyoterapi ve radyofrekans ablasyon) alternatiflerini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntem: Ekim 2006-Eylül 2011 tarihleri arasında küçük böbrek tümörü olan 87 hastanın 17 (%19,5)’sine laparoskopik parsiyel nefrektomi, 44 (%50,6)’üne açık parsiyel nefrektomi, 14 (%16,1)’üne kriyoablasyon ve 12 (%13,8) hastaya ise radyofrekans ablasyon (RFA)
uygulandı. Açık parsiyel nefrektomi yapılan 44 hastadan birden çok tümörü olan 3’üne eş
zamanlı RFA uygulandı. Ablatif işlemler öncesinde doku tanısı amacıyla perkütan biyopsi
alındı. Hastaların demografik özellikleri, işlem süreleri, iskemi süreleri, kanama miktarları,
komplikasyon oranları, patolojik sonuçları ve hastanede yatış süreleri değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 55,4 (26-84) yıldı. Ortalama tümör boyutu 3,32
(1-9) cm’di. Açık parsiyel nefrektomi uygulanan hastalarda işlem süresi laparoskopik parsiyel nefroktomi uygulanan hastalara göre daha kısaydı (p:0,01). Bu iki gruptaki hastaların
ortalama iskemi zamanları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı
(p>0,05). Kriyoterapi işlemi 1 (%7) hastaya laparoskopik diğer hastalara perkütan yoldan
uygulanırken, RFA, 6 (%40) hastaya perkütan, 5 (%33,3) hastaya laparoskopik, 4 (%26,7)
hastaya da açık cerrahi ile uygulandı. Açık RFA yapılan 4 hastadan 3’üne açık parsiyel nefrektomi ile eş zamanlı olarak RFA uygulandı. Hastaların demografik ve uygulanan tedavi
özellikleri tablo 1 ve 2 ‘de verilmiştir.
Sonuç: Laparoskopik cerrahide artan tecrübeyle birlikte uygulanan parsiyel nefrektomilerde açık cerrahiye benzer iskemi ve toplam operasyon sürelerine ulaşılmaya başlanmıştır. Radyofrekans ablasyon ve kriyoterapi yöntemleri komorbiditeleri olan hastalarda, işlem ve hastanede kalış süresinin kısa ve minimal morbid olması nedeniyle önemli tedavi alternatifleridir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
33
Tablo 1. Hastaların demografik özellikleri
Yaş
Cinsiyet
Açık Parsiyel
(n=44)
Kriyoterapi
(n=14)
Radyofrekans
Ablasyon(n=15)
p değeri
53,4 (38-71)
53,4 (29-76)
60,8 (26-84)
59,9 (38-77)
0,169
Kadın
8 (%47,1)
15 (%34,1)
3 (%21,4)
2 (%13,3)
0,4
Erkek
9 (%52,9)
29 (%65,9)
11 (%78,6)
13 (%86,7)
Tümör Boyutu (cm)
SÖZEL
Lap. Parsiyel
(n=17)
Tümör Lokalizasyonu
Orta Pol
Üst Pol
3,35 (1,5-8,9)
3,8 (2-9)
2,4 (1-4)
2,4 (1-4,5)
0,005
Alt pol
7 (%41,2)
16 (%36,3)
9 (%64,3)
7 (%46,6)
0,72
5 (%29,4)
16 (%36,3)
3 (%21,4)
4 (%26,7)
5 (%29,4)
12 (%27,4)
2 (%14,3)
4 (%26,7)
Tablo 2. Hastalara uygulanan tedavi özellikleri
Lap. Parsiyel
(n=17)
Açık Parsiyel
(n=44)
Kriyoterapi
(n=14)
Radyofrekans
Ablasyon (n=15)
p değeri
İşlem Süresi (dk)
163,8
(100-210)
140
(80-200)
61,1
(20-90)
89,4
(45-120)
<0,01
İskemi Süresi (dk)
22,4
(0-45)
20,1
(0-60)
-
-
0,66
364,7
(0-1000)
444,1
(0-1800)
0
558
(0-5000)
0,10
3,7
(3-5)
5
(2-18)
2
(1-4)
5,9
(1-35)
0,08
1*
-
-
1**
-
40,8 (9-58)
17,3 (2-43)
28,5 (2-37)
20,9 (1-32)
<0,01
Kanama (ml)
Hospitalizasyon (gün)
Komplikasyon
Takip Süresi (ay)
* Postop gelişen pulmoner tromboemboli
** Perirenal hematom
34
10. Üroonkoloji Kongresi
S7
ANJİYOMİYOLİPOM TEDAVİSİNDE ENDOVASKÜLER
ANJİYOEMBOLİZASYON
1
Artan Koni, 1Halil Kızılöz, 2Bora Peynircioğlu, 1Bülent Akdoğan, 2Barbaros Çil,
Haluk Özen
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji
Anabilim Dalı.
SÖZEL
1
Giriş: Renal anjiyomiyolipomlar (AML) akut kanamalara sebep olabilen, nadir görülen
böbrek tümörleridir. Çalışmamızda renal anjiomyolipomların tedavi seçeneklerinden biri
olan endovasküler embolizasyonun etkinliğini prospektif olarak araştırılmıştır.
Materyal ve Metod: AML tanısı alan hastalar iki gruba ayrıldı: 1.grup embolizasyon
uygulanan hastalardan, 2.grup izlem protokolüne alınan hastalardan oluştu. Tümör çapı
4 cm’den büyük olan hastalar ve/veya öncesinde kanama hikayesi olan hastalara polivinil
alkol (PVA) partikül yöntemi ile endovasküler embolizasyon uygulandı. Bütün hastalara
tek seans embolizasyon uygulanıp aynı teknik ve aynı embolizan ajan kullanılarak işlem
yapıldı. Hastalar işlem öncesi, işlemden sonra 1.gün, 3.ay, 6.ay ve 12.ayda manyetik rezonans görüntüleme (MR) ile değerlendirildi. Her değerlendirme sonrası AML’lerin hacimleri
santimetre küp (cm³) cinsinden hesaplandı. Birden fazla AML’si olanlarda toplam hacim
hesaplanıp kaydedildi. Dört cm’den küçük asemptomatik hastalar izlem grubuna alınıp 6
ayda bir ultrasonografi (US) ile tümörün boyut değişikliği değerlendirildi. Hayat kalitesi
SF-36 enstrümanı ile değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 42,3 yıl, takip süresi 23,47 aydı. Hastaların %93,3’ü
kadındı. İlk ve 2. gruptaki hasta oranları %53,3 ve %46,7 idi. AML’lerin %13,3’ü sağ, %60’ı
sol, %26,7’si bilateral yerleşimliydi. Birinci gruptaki hastaların %12,5’ine sağ, %50’sine sol,
%37,5’ine bilateral embolizasyon yapıldı. AML hacim ortalaması embolizasyon grubunda 142,51 cm³ iken izlem grubunda 1,53 cm³ olarak hesaplandı. Embolizasyon sonrası
AML’lerin hacimlerinde 1.günde %43, 3.ayda %71, 6.ayda %80 ve 12.ayda %84,5 düşüş
saptandı. Embolizasyon yapılan hastaların hiçbirinde işlem sırasında komplikasyon görülmedi. İşlem sonrası bütün hastalar bir gün hastanede gözlem altında tutuldu. İşlem sonrası
takipte önemli bir komplikasyon görülmedi. İşlem sonrası birinci gün hariç, hiçbir hastada
rutin analjezik kullanım ihtiyacı olmadı. Ortalama 2 yıl olan takip süresince, hastaların hayat kalitesinde işlem öncesine göre bir fark izlenmedi.
Sonuç: AML tedavisinde endovasküler embolizasyon, tümörün boyutlarında önemli bir
küçülme sağlayan, komplikasyon riski minimal olan etkin, güvenilir ve güncel bir tedavi
seçeneğidir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
35
S8
LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİDE UZAMIŞ SICAK İSKEMİ
SÜRESİ ARTMIŞ KOMPLİKASYON ORANLARIYLA İLİŞKİLİDİR
1
Hakan Vuruşkan, 1Yakup Kordan, 1Bülent Oktay, 1İsmet Yavaşcaoğlu,
Hasan Serkan Doğan, 1Çağatay Çiçek.
SÖZEL
1
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) serimizin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: 2007-2011 yılları arasında böbrekte yer kaplayan lezyon nedeniyle LPN
yapılan 37 hasta (E/K:22/17, sağ/sol: 21/16, ortalama yaş: 54,8±12 yıl) retrospektif olarak
değerlendirildi. Yirmiüç hastada kitle insidental olarak saptandı. Üç hasta dışında tüm hastalarda pedikül klempi kullanıldı. İki hasta dışında tüm hastalarda transperitoneal yaklaşım
kullanıldı.
Bulgular: Ortalama kitle boyutu, sıcak iskemi süresi (SİS), operasyon süresi, kanama
miktarı, postoperatif yatış süresi sırasıyla 30±11 mm, 25,6±12,7 dk, 207±268 ml ve 3,9±3
gündü. Operasyon sırasında 4 hastada radikal nefrektomiye, 1 hastada da açık cerrahiye
geçildi. Yedi hastaya kan transfüzyonu yapıldı. Kitlelerin patolojik değerlendirilmesinde 13
hastada iyi huylu kitle, 9 hastada berrak hücreli, 9 hastada papiller hücreli kanser saptandı.
Patolojik evre olarak 3 hasta dışında hepsi T1’di. Dört hastada cerrahi sınır pozitifliği saptandı. Altı hastada ameliyat sırasında toplayıcı sistem açıldı ve intrakorporeal olarak onarıldı. Ortalama 17,8±13,2 aylık takipte rekürrens saptanmadı. Ameliyat öncesi ve sonrası
Hb değerlerinde anlamlı bir düşüş (13±1,2 vs 11,5±1,5, p<0,001) ve kreatinin değerlerinde
anlamlı bir yükseliş saptandı (0,9±0,2 vs 1±0,3, p<0,001). SİS<30 dk olan hastalar, SİS>=30
dk olan hastalarla karşılaştırıldığında kitle boyutu ya da operasyon süresi açısından fark bulunmazken komplikasyon gelişme oranlarının SİS >=30 dk olan hastalarda anlamlı olarak
yüksek olduğu saptandı (%6 vs %45, p=0.022).
Sonuç: LPN yapılan olguların önemli bir kısmı iyi huylu patolojilere sahiptir. SİS’in
uzaması komplikasyon oranlarını yükseltmektedir. Erken dönem sonuçlar LPN’in etkin ve
güvenilir olduğunu düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: laparoskopi, parsiyel nefrektomi, sıcak iskemi
36
10. Üroonkoloji Kongresi
S9
4 CM’ DEN BÜYÜK RENAL KİTLELERDE PARSİYEL NEFREKTOMİNİN
ETKİNLİĞİ
1
Naşide Mangır, 2Hasan Hüseyin Tavukçu, 1Murat Akgül, 1Ahmet Şahan,
Ilker Tinay, 1Levent Türkeri.
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Karaman Devlet Hastanesi.
SÖZEL
1
Giriş : Bu çalışmanın amacı 4 cm’ den büyük soliter renal kitlelerde parsiyel nefrektominin etkinliğini araştırmaktır.
Materyal Metod : 2000- 2010 yılları arasında renal kitle nedeniyle kliniğimizde parsiyel
nefrektomi yapılan hastaların verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Radyolojik tümör
boyutuna göre hastalar 4 cm’ den büyük ve 4 cm’ den küçük olarak ikiye ayrılarak perop
kanama miktarları ve sıcak iskemi süreleri açısından karşılaştırıldı.
Bulgular : Yaş ortalamaları 56,9 yıl (26 - 79) olan 21 erkek 18 kadın toplam 39 hastanın verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Tümör boyutu radyolojik incelemede ortalama
34,1 mm (12 - 76) ve patolojik incelemede ortalama 32,5 mm (12 - 70) ölçülmüştür. Tümör lokalızasyonları 12 hastada alt pol, 13 hastada üst pol ve 14 hastada orta kesim olarak
belirlendi. Patoloji sonuçları 30 hastada RCC berrak hücreli tip, 5 hastada RCC papiller
tip, 2 hastada RCC kromofob hücreli tip ve 2 hastada anjiomiyolipom olarak rapor edilid.
Ortalama takip süresi 33,8 ay (10 - 111) olan serimizde 1 hastada lokal nüks ve 1 hastada
uzak metastaz saptandı.
Sonuç : Parsiyel nefrektomi tümör boyutu 4 cm’ den büyük hastalarda da güvenle uygulanabilmektedir. Postoperatif komplikasyon ve peroperatif kanama miktarı büyük tümörlerde daha fazla gibi görünse de istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
Tm < 4 cm (n: 24)
Tm> 4 cm (n:15)
Yaş ortalamaları
55(±12)
60(±9)
0,1*
Fuhrman grade
1,9(±0,6)
2,2(±0,8)
0,1**
Perop kanama miktarı
346(±340)
506(±390)
0,1**
Sıcak iskemi süresi
22,7(±5,6)
27,7(±12,6)
0,1**
Ortalama takip süreleri, ay
28,8(±26,8)
36,3(±25,4)
0,1**
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
P değeri
37
S10
KÜÇÜK RENAL KİTLELERDE AÇIK VE LAPAROSKOPİK PARSİYEL
NEFREKTOMİ
1
Aykut Aykaç, 1M. Uğur Altuğ, 1Fuat Demirel, 1Cemil Aydın, 2Fatih Yalçınkaya,
Murat Çakan.
SÖZEL
1
1
SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma 2. Üroloji Kliniği, 2SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve
Araştırma 1. Üroloji Kliniği.
Amaç: Kliniğimizde küçük renal kitle nedeniyle 2001 – 2010 tarihleri arasında açık parsiyel nefrektomi (APN) uygulanan 62 ve 2008- 2010 tarihleri arasında laparoskopik parsiyel
nefrektomi (LPN) uygulanan 13 olguya ait veriler değerlendirildi.
Yöntem: APN subkostal yoldan ekstraperitoneal olarak uygulanırken, LPN transperitoneal veya retroperitoneal yoldan 3-5 trokar kullanılarak uygulandı. Hastalar demografik
özellikleri, tümör boyut ve lokalizasyonları, postoperatif hemoglobin ve kreatinin değerleri,
iskemi, hastanede yatış ve operasyon süreleri, komplikasyonları ve patoloji sonuçları bakımından karşılaştırıldı.
Bulgular: APN ile LPN uygulanan olgular, yaş (p=0,387), tümör boyutu (p=0,672), Hb
miktarındaki değişim (p=0,879), serum kreatininde artıs (p=0,883) yönünden benzer olarak
bulundular. LPN grubunda ortalama sıcak iskemi süresi 28 dk(14-55) iken, APN grubunda
17 dk(12-28) göreceli olarak kısa bulundu. LPN grubunda ortalama operasyon süresi 123
dk (80-200) iken, APN grubunda 93 dk (75-130) bulundu. APN grubunda ortalama hastanede yatıs süresi 7 gün iken(3-31), LPN grubunda 5 gün(2-13) (p=0,029) olarak istatistiksel olarak anlamlı kısa bulundu. Komplikasyon açısından her iki grub değerlendirildiğinde,
APN grubunda % 6.45 ( 4/62 )(Clavien Grade, 1 hasta 3B, 3 hasta 4A) iken, LPN grubunda
%7.69 (1/13)(Clavien G2) olarak bulundu. Patolojik incelemede cerrahi sınırda tümör varlığı, sadece APN uygulanan 4 hastada görüldü ve takiplerinde nüks gözlenmedi.
Sonuç: LPN, APN’ye benzer onkolojik sonuçlar elde edilen ve deneyimli merkezlerde
renal kitle boyutunun kısıtlayıcı faktör oluşturmadığı bir yöntemdir. LPN, APN’ye nazaran
daha az hastanede yatış süresi ve analjezik ihtiyacı, daha iyi kozmetik sonuçlar alınmasına
karşın, öğrenme eğrisindeki güçlükleri, sıcak iskemi süresinin uzunluğu aşılması gereken
problemleri olarak görülmektedir.
38
10. Üroonkoloji Kongresi
S11
LOKALİZE RENAL KİTLE NEDENİYLE CERRAHİ İŞLEM UYGULANAN
HASTALARDA RADİKAL NEFREKTOMİ İLE NEFRON KORUYUCU
CERRAHİNİN GLOMERÜLER FİLTRASYON ORANI ÜZERİNE ETKİLERİ
1
SÖZEL
Ahmet Güdeloğlu, 1Bülent Akdoğan, 1Ali Cansu Bozacı, 1Artan Koni, 1Kubilay Inci,
Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Bu çalışma, radikal nefrektomi (RN) ile nefron koruyucu cerrahinin (NKC) uzun
dönem böbrek fonksiyonları üzerine etkisini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır.
Materyal: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda Ocak
1990-Nisan 2011 tarihleri arasında renal kitle nedeniyle ameliyat edilen 1016 hastaya ait veriler retrospektif olarak toplanmıştır. Tanı anında metastatik olduğu bilinen 78 olgu çalışma
dışı tutulup, 938 hastanın verileri incelenmiştir.
Bulgular: Çalışmaya alınan olguların 579’u (%61,7) erkek ve 359’u (%38,3) kadındır. 624 olguya (%66,5) RN, 314 olguya (%33,5) NKC yapılmıştır. Hastaların ortalama
yaş ve takip süresi RN grubunda 56,07±12,21 yıl ve 46.7±51.2 ay iken, NKC grubunda
51,87±12,25 yıl ve 39.9±48.9 aydır. RN ve NKC uygulanan grupta erkek/kadın oranı 1.61
ve 1.62’dir. İnsidental başvuru oranları %43 ve %67,9 olarak saptanmıştır. Ortalama radyolojik tümör boyutu sırasıyla 75±33,5 mm ve 37,8±26 mm’dir (p<0.001). Ortalama ameliyat
süresi RN ve NKC grupları için 137.6±59,3 ve 139,5±51,6 dakikadır. NKC uygulanan
grupta ortalama sıcak iskemi süresi 18,9±6,8 (3-36) dakikadır. Ortalama yatış süresi bu
gruplarda sırasıyla 6,14±4,54 ve 6,30±5,64 gündür. Komplikasyon görülme oranı NKC’de
daha fazladır. Benign patoloji oranları sırasıyla %10,2 ve %29’dur (p<0.001).
Ameliyat öncesi GFR değeri 60 ml/dk/1,73m2’den büyük ve küçük olma oranları tüm
hastalar için sırasıyla %84,48 ve %15,52 olarak bulunmuştur. Ameliyat öncesi GFR değerlerine bakılmaksızın RN yapılan hastalardan %58,5’inin NKC uygulananların %29,7’ünün
ameliyat sonrası GFR değeri <60’dır (p<0.01). Ameliyat öncesi RN ve NKC gruplarında
GFR ≥60 olma oranları %82.4 ve %88.3’tür. Uzun dönem takip sonunda preoperatif GFR’ı
≥60 olan hastaların bu değerin altına düşme oranları RN ve NKC yapılan gruplarda sırasıyla
%52,4 ve %25,2 olarak tespit edilmiştir (p<0.01). Ameliyat öncesi GFR değeri <60 olan
hastaların uzun dönem takipte GFR değeri ortalamaları RN ve NKC yapılan gruplarda sırasıyla 46.6’dan 37’ye ve 49’dan 46’ya azalmıştır. 10 yıllık genel sağkalım oranları bu gruplar
için sırasıyla %94 ve %98 olarak bulunmuştur.
Sonuç: RN yapılan hastalarda NKC uygulananlara göre uzun dönem takipte GFR daha
fazla oranda azalmaktadır. Uzun dönemde RN ameliyatının masum bir işlem olmadığını
bilinmeli ve teknik olarak çıkarılması mümkün olan her renal kitleye artık günümüzde lokalize böbrek tümörünün standart tedavisi haline gelmiş olan NKC işlemini uygulamalıdırlar.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
39
S12
T2 BÖBREK TÜMÖRLERİNDE ELEKTİF NEFRON KORUYUCU TÜMÖR
CERRAHİSİ:TEK MERKEZ- TEK CERRAH SONUÇLARI
1
Tarık Esen, 1Ahmet Tefekli, 2Ahmet Musaoğlu, 3Metin Vural, 2Fatin Cezayirli.
SÖZEL
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2İstanbul Amerikan Hastanesi Üroloji Bölümü, 3İstanbul Amerikan Hastanesi
Radyoloji Bölümü.
Amaç: Ufak böbrek tümörlerinde nefron koruyucu tümör cerrrahisinin (NKTC) onkolojik ve fonksiyonel başarısı kanıtlanmış olsa da, >7 cm tümörlerde NKTC’nin sonuçları
hakkında bilgilerimiz sınırlıdır. Çalışmamızda, (tek bir merkezde, tek bir cerrah tarafından)
>7 cm böbrek tümörlerinde uygulanan elektif NKTC sonuçlarını irdeledik.
Hastalar ve Yöntem: Tek bir merkezde, tek cerrah (TE) tarafından 2001- 2011 tarihleri arasında, toplam 110 NKTC (88 açık, 15 robot yardımlı, 7 laparoskopik) uygulandı.
Bu olgulardan diğer böbreği sağlam olan, elektif NKTC yapılan ve tümör çapının >7 cm
(T2,N0M0) olan 10 olgunun, ameliyat bulguları, patoloji raporları, komplikasyon oranları,
fonksiyonel ve onkolojik izlem süreçleri incelendi.
Bulgular: T2 böbrek tümörlerine elektif NKTC (1 robot yardımlı, 9 açık) yapılan 10
olgunun yaş ortalaması 45.2±11.3 (30-61) yıl, ortalama ameliyat süresi 117.5±16.2 (95150) dakikaydı. Olguların 7’sinde böbrek pedikülü kontrol edildi ve ortalama sıçak iskemi
süresi 15.3±3.8 (10-21) dakikaydı. Histopatolojik incelemede, ortalama tümör çapı 8.2±1.6
(7-12) cm’di, 9’unda böbrek hücreli kanser (3 berrak hücreli, 3 kromofob, 2 papiller, 1
multikistik) ve 1’inde anjiomiyolipom rapor edildi. Komplikasyon olarak, 1 olguda kan
transfüzyon gereksinimi ve 2 olguda geçici serum kreatinin yükselmesi dışında başka sorun
gözlenmedi. Ortalama 38.4±22.3 aylık onkolojik takiplerinde, bir olguda postop 10.ayda
nüks gelişti ve radikal nefrektomi uygulandı. Hiçbir olguda metastaz gelişmedi.
Sonuç: İzlem süresinin kısa olmasına ve kısıtlı olgu sayına rağmen, ilk bulgularımız tecrübeli ellerde T2 böbrek tümörlerinde ve iyi seçilmiş olgularda, elektif NKTC’nin, yayınlarda da bildirildiği gibi, başarılı sonuçlar verdiğini göstermektedir.
40
10. Üroonkoloji Kongresi
S13
PT2 RENAL KİTLELERDE NEFRON KORUYUCU CERRAHİ’NİN YERİ
1
Ali Cansu Bozacı, 1Ahmet Güdeloğlu, 1Bülent Akdoğan, 1Alp Tuna Beksaç,
Cenk Yücel Bilen, 1Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
41
SÖZEL
Amaç: pT2 renal kitlelerde nefron koruyucu cerrahi (NKC) sonuçlarını değerlendirmek.
Giriş: pT2 renal kitlelerde NKC ve radikal nefrektominin (RN) benzer sonuçlar verdiği
birçok çalışma ile gösterilmiştir. Yedi cm’den büyük çaplı kitlelerde ise deneyim sınırlıdır
ancak NKC’nin seçilmiş hastalarda yeterli tümör kontrolü sağlayabilen, renal fonksiyonların
korunması adına uygun bir seçenek olabileceğine dair çalışmalar da mevcuttur.
Yöntem ve Gereçler: Haziran 1985-Mart 2011 tarihleri arasında, 7cm ve üzeri renal kitlesi olan 21 hastaya yapılan 22 NKC datası retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaş, takip süresi ve tümör boyutları sırasıyla; 43.5±2.5,
60±25 ay ve 10.7±1 cm (6.6-24 cm) idi. Hastaların 11’inde zorunlu NKC endikasyonu
bulunuyordu. Bilateral tümörü olan 4 hastanın birisine bilateral NKC yapılırken 2 hastanın
karşı böbreğine radikal nefrektomi yapıldı. Kitlelerin 3’ü solid, 1’i solid-kistik, geri kalanlar
kistik yapıdaydı. 9 vakada tümör alt polde, 4 vakada orta polde, 6 vakada üst polde, 3 vakada
ise birden fazla polü kaplar nitelikteydi. Vakaların 5 tanesinde tümör ekzofitik görünümdeydi. Hiçbir vakada uzak metaztaz, lokal invazyon, vasküler invazyon, venöz trombüs, lenfadenopati bulgusuna rastlanmadı. Patolojik değerlendirmede şeffaf hücreli RHK, AML, kist
hidatik, kistik nefroma ve diğer iyi huylu patoloji oranları sırasıyla; 6 (%27.2), 8 (%36.4), 2
(%9.1), 2 (%9.1) ve 4 (%18.2) olarak bulundu.
Ortanca ameliyat ve yatış süresi sırasıyla 150 (60-300) dakika ve 6 (3-55) gündü. Dört
hastanın birer ünite transfüzyon ihtiyacı oldu. Ameliyat sonrası yara yeri enfeksiyonu ve
spontan düzelen uzamış drenaj ikişer vakada izlendi. AML olan 2 vakanın cerrahi sınırı
pozitif geldi. Soliter böbrekli iki RHK vakasında 3. ayda akciğer metastazları saptandı, bu
hastalardan birisi kaybedildi, diğeri interferon + sorafenib tedavisi ile takibe alındı.
Sonuç: Klinik evresi T2 olan seçilmiş vakalarda parsiyel nefrektomi ameliyat ve sağkalım
başarısı literatürdeki birçok yayın ile desteklenmiştir. Preoperatif radyolojik incelemelerde
unifokal, vasküler ve toplayıcı sistem invazyonu olmayan, lokalizasyonu cerrahi tekniğe elverişli ve ameliyat sonrası kalan renal parankimin yeterli olacağı düşünülen olgularda NKC
uygulanabilecek güvenli bir işlemdir. Görüntülemede benign natür izlenimi veren kitlelerde
lezyon boyutuna bakılmaksızın, teknik seçimi NKC yönünde zorlanmalıdır.
S14
7 CM’ DEN BÜYÜK TÜMÖRLERDE LAPAROSKOPİK NEFREKTOMİNİN
ETKİNLİĞİ
1
Naşide Mangır, 1Ilker Tinay, 1Murat Akgül, 1Mahir B. Özgen, 2Hasan Hüseyin Tavukçu,
Levent Türkeri.
SÖZEL
1
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Karaman Devlet Hastanesi.
Amaç: Laparoskopik radikal nefrektominin 7 cm’den büyük tümörlerde etkinliğini araştırmak
Materyal ve Metod: 1999- 2010 yılları arasında kliniğimizde renal kitle nedeniyle Açık
ve laparoskopik radikal nefrektomi yapılan hastaların verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalar tümör boyutu ≤7 cm (Grup 1) ve tümör boyutu >7 (Grup 2) cm olmak üzere iki gruba ayrılarak perop kanama miktarları, hastanede yatış süreleri ve patolojik bulguları yönünden karşılaştırılmıştır.
Bulgular: Toplam 118 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalamaları 61,8
(±11,9, min:34 max:86) dır. 49 hastanın 7 cm’den küçük tümörü (Grup 1), 69 hastanın
7 cm’den büyük tümörü(Grup 2) bulunmaktaydı. Grup 1 deki hastaların 15(%30,6) tanesine laparoskopik, 34(%69,3) tanesine açık nefrektomi yapıldı. Grup 2’deki hastaların 11
(%15,9) tanesine laparoskopik 58(%84,0) tanesine açık nefrektomi yapıldı. Tüm gruplarda
perop kanama miktarları ve hastanede yatış süreleri laparoskopik radikal nefrektomi yapılan
hastalarda anlamlı olarak daha az bulundu (Tablo 1 ve Tablo 2).
Tablo 1. 7 cm’ den küçük tümörlerde açık ve laparoskopik
nefrektominin karşılaştırılması
(*Student T test, **Mann Whitney U test)
n
Ortalama
Yaş
laparoskopik 15 61,4(±11,1)
Grade
laparoskopik 15
acik
acik
34
laparoskopik 15
34
4,6(1,0)
Perop
kanama(ml)
laparoskopik 15
20(±77)
Yatiş
süresi (gün)
42
acik
34
laparoskopik 15
acik
34
4,5(0,9)
Yaş
Grade
2,9(±1,0)
0,000**
58
laparoskopik 11
acik
0,5**
0,000**
laparoskopik 11
acik
0,1**
389(±355)
5,0(±2,2)
N
Ortalama
P
değeri
62,4(±9,1)
0,86*
0,83*
2,4
Tümör
boyutu(cm)
acik
P değeri
34 62,1(±11,6)
2,0
Tablo 2. 7 cm’den büyük tümörlerde açık ve laparoskopik
nefrektominin karşılaştırılması
(* Student T test, **Mann Whitney U test)
58
Tümör
Boyutu(Cm)
laparoskopik 11
Perop
Kanama(Ml)
laparoskopik 11
Yatiş Süresi
(Gün)
acik
acik
acik
laparoskopik
58
61,7(±13,0)
2,7(±0,7)
0,4**
2,5(±0,7)
8,0(±1,0)
0,09**
9,3(±2,5)
20,1(±25,2)
0,000**
58 840,5(±1042)
11
4,0(±3,0)
58
7,2(±5,7)
0,001**
10. Üroonkoloji Kongresi
S15
RENAL KİTLELERİN TEDAVİSİNDE TRANSPERİTONEAL
LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFREKTOMİ DENEYİMİMİZ
1
Hakan Vuruşkan, 1Yakup Kordan, 1Çağatay Çiçek, 1Aykut Sönmez,
İsmet Yavaşçaoğlu, 2Berna Aytaç.
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
Amaç: Renal kitle nedeniyle transperitoneal laparoskopik radikal nefrektomi uygulanan
olguların cerrahi ve onkolojik sonuçlarının değerlendirilmesi.
Gereç-Yöntem: Ocak 2004 ve ağustos 2011 tarihleri arasında 211 hastaya renal kitle tanısı ile laparoskopik transperitoneal radikal nefrektomi uygulandı. Hasta verileri operasyon
parametreleri ve onkolojik sonuçlar açısından değerlendirildi.
Bulgular: Ortalama yaşı 52,4 olan 117 erkek 96 kadın hasta.Ortalama kitle boyutu T1
olgularda 3,8 (2,3-6,6) cm, T2 ve üstü olgularda 9,1 (7,3-15) cm olarak saptandı. 112 olguda T1 tümör, 78 olguda T2 tümör, 13 olguda T3 tümör ve 3 Olguda T4 tümör saptandı. 2
Olgunun patolojisi ksantogranülomatöz pyelonefrit, 1 Olgunun Büyük B Hücreli Lenfoma,
2 olgunun ise onkositoma olarak raporlandı. Peroperatif ortalama kan kaybı 45 (10-550) ml,
ortalama operasyon süresi 107(35-280) dakika, ortalama hastanede kalış süresi 2,2 (1-10)
gün olarak belirlendi. 12 olguda postoperatif veya peroperatif transfüzyon gereksinimi oldu.
Ortalama 40 Aylık takip süresince sadece 2 olgu hastalığa bağlı kaybedildi.
Sonuç: Onkolojik sonuçları ve minimal invaziv bir teknik olması nedeni ile transperitoneal laparoskopik nefrektomi renal kitlelerin tedavisinde giderek artan bir şekilde tercih
edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Laparoskopik transperitoneal radikal nefrektomi, Minimal invazif,
Renal kitle
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
43
SÖZEL
1
S16
GENİŞLETİLMİŞ PELVİK LENF BEZİ DİSSEKSİYONU: RADİKAL
SİSTEKTOMİDEN ÖNCE VEYA SONRA? TÜRK ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ
ÇOK MERKEZLİ ÇALIŞMASI
SÖZEL
1
Haluk Özen, 2Özgür Uğurlu, 3Sümer Baltacı, 2Öztuğ Adsan, 4Güven Aslan, 5Cavit Can,
Gürhan Günaydın, 7Atilla Elhan, 3Yaşar Bedük.
6
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
II. Üroloji Kliniği, 3Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 5Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 6Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 7Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Bölümü.
Amaç: Radikal cerrahi sırasında sistektomi öncesi veya sonrasında; genişletilmiş pelvik
lenf bezi disseksiyonun morbidite, çıkartılan lenf bezi sayısı ve operasyon süresi üzerine olan
etkilerini belirlemek.
Hastalar ve Yöntem: Daha önceki çok merkezli prospektif çalışmamızın verilerini kullandık. Toplam 118 hastada radikal sistektomi ve genişletilmiş pelvik lenf bezi disseksiyonu
yapıldı. Yüzonsekiz hastanın 48 (%40,7)tanesine sistektomi öncesi genişletilmiş pelvik lenf
bezi disseksiyonu uygulandı (grup 1). Kalan 70 hastada ise (%59,3) radikal sistektomi sonrası lenf bezi disseksiyonu yapıldı. Her iki grup lenf bezi disseksiyon süreleri, radikal sistektomi
süresi, toplam operasyon süreleri, peroperatif morbidite ve alınan toplam lenf bezi sayısı
bakımından karşılaştırıldı.
Bulgular: Her iki grubun klinik ve patolojik özellikleri birbirine benzerdi (p>0.05). Ortalama radikal sistektomi süresi ve ortalama total operasyon süreleri 1.grupta ikinci gruba
göre daha kısaydı (p<0.001). Ortalama çıkartılan lenf bezi sayısı grup 1 de 27.31±10.36 iken
grup 2 de 30.87±8.30 olarak bulunmuştur(p=0.041). Sadece presakral bölgede çıkartılan
ortalama lenf bezi sayısı grup 1 de daha az bulunmuştur(p=0.001). Her iki grupta da intraoperatif ve postoperatif komplikasyonlar ve dren çekilme süreleri arasında fark bulunmamıştır
(sırasıyla p=0.058, p=0.391, p=0.613).
Tartışma: Radikal sistektomi öncesinde genişletilmiş lenf bezi disseksiyonu yapıldığı
zaman radikal sistektomi süresi ve dolayısıyla toplam operasyon süresi, diğer gruba göre
analamlı drecede kısa bulunmuştur. Cerrahi sürenin önemli olduğu ve yaşlı hastalar gibi
komorbiditenin yüksek olduğu hasta gruplarında radikal sistektomi öncesinde genişletilmiş
lenf bezi disseksiyonu yapılması avantajlı görülmektedir ancak radikal sistektomi sonrasında
ilave lenf bezi kontrolü için presakral alanın yeniden gözden geçirilmesi önerilir.
44
10. Üroonkoloji Kongresi
S17
MİKROSKOPİK HEMATÜRİ VARLIĞINDA MESANE KANSERİ
SAPTANMASINDA RİSİKOCHECK SORGULAMA FORMUNUN
ETKİNLİĞİ
1
SÖZEL
Ilker Tinay, 1Naşide Mangır, 1Hasan Hüseyin Tavukçu, 2Asıf Yıldırım, 3Sümer Baltacı,
Bülent Günlüsoy, 5Mustafa Kaplan, 7Aydın Mungan, 6Murat Bozlu, 8Yılören Tanıdır,
1
Levent Türkeri.
4
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 3Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Izmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 5Trakya
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 6Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
7
Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 8Izmit Seka Devlet Hastanesi.
Amaç: RisikoCheck© sorgulama formu mesane kanseri riskini belirlemede kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı mikroskopik hematürisi olan hastalarda mesane kanseri saptanmasında RisikoCheck© sorgulama formunun etkinliğini araştırmaktır.
Materyal ve Metod: Türkiye’deki 7 farklı merkezden mikroskopik hematürisi olan toplam 302 hastanın verileri prospektif olarak toplanmıştır. Tüm hastalar idrar tahlili/ kültürü,
idrar sitolojisi, idrarda NMP-22, üriner sistem radyolojik incelemesi (USG, IVP, BT veya
MR) ile değerlendirilmiş ve RisikoCheck© riskleri düşük, orta ya da yüksek olarak belirlenmiştir. Ardından tüm hastalara sistoskopi yapılmış ve gerektiğinde şüpheli alanlardan biyopsi
alınmıştır. Sistoskopi bulguları altın standart olarak alınarak RisikoCheck©, NMP-22 ve
idrar sitolojisinin özgüllük ve duyarlılıkları hesaplanmıştır.
Bulgular: Yaş ortalamaları 56,6 (±11,4) yıl olan toplam 146 erkek ve 156 kadın hasta
çalışmaya dahil edilmiştir. Radyolojik değerlendirme yöntemi 254 hastada USG, 14 hastada
IVP ve 34 hastada BT/MR’ dır. Toplam 22 hastada radyolojik olarak şüpheli tümör saptanmıştır. İdrar sitolojisi 9 hastada pozitif ve 20 hastada şüpheli olarak rapor edilmiş, NMP-22
12 hastada pozitif olarak bulunmuştur. Sistoskopide tümör saptanan hasta sayısı 18’dir. Hastaların RisikoCheck© risk grupları, idrar sitolojisi bulguları, NMP-22 sonuçları ve bunların
sistoskopik bulguları Tablo 1‘de gösterilmiştir. NMP-22 ve RisikoCheck© birlikte kullanıldığında sistoskopi bulgularını öngörme oranları Tablo 2’ de gösterilmiştir. RisikoCheck©
risk grubu tek başına kullanıldığında mikroskopik hematüri hastalarının mesane kanseri
riskini belirlemede duyarlılığı %72 ve özgüllüğü %62’dir. RisikoCheck© risk grubu ile
NMP-22 birlikte kullanıldığında mikroskopik hematüri hastalarının mesane kanseri riskini
belirlemede duyarlılığı %88’e yükselmekte ve özgüllüğü (%62) değişmemektedir (Tablo 3).
Sonuç: RisikoCheck© risk grubu sınıflaması NMP-22 testi ile birlikte mikroskopik hematüri saptanan hastalardaki mesane kanseri bulunma olasılığını kabul edilebilir düzeyde
öngörebilir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
45
Sistoskopi bulgusu
Tümör var
Tümör yok
TOPLAM
RisikoCheck© risk grubu
Düşük (%)
5 (2.8)
176 (97.2)
181
Orta (%)
5 (6.6)
71 (93.4)
76
Yüksek (%)
8 (19.0)
34 (81.0)
42
Malignite negatif (%)
8 (3,1)
248 (96,9)
256
Malignite şüpheli (%)
2 (10.0)
18 (90,0)
20
Malignite pozitif (%)
3 (33,3)
6 (66,7)
9
SÖZEL
İdrar Sitolojisi
NMP 22
Pozitif (%)
5 (41,7)
7 (58,3)
12
Negatif (%)
6 (4,1)
141 (95,9)
147
Duyarlılık(%)
46
Özgüllük(%)
PPD(%)
NPD(%)
RisikoCheck© yüksek ya da orta risk
72
62
11
97
NMP- 22 pozitif
45
95
41
95
NMP- 22 pozitif ve/ veya RisikoCheck© yüksek risk
73
75
22
96
NMP- 22 pozitif ve/ veya RisikoCheck© yüksek ya da orta risk
88
62
12
98
10. Üroonkoloji Kongresi
S18
KASA İNVAZİV OLMAYAN MESANE TÜMÖRÜ OLAN HASTALARIN
KONTROL SİSTOSKOPİLERİNDE VE ÜST ÜRİNER SİSTEMİ TÜMÖRÜ
TANISINDA NMP-22’NİN ETKİNLİĞİ
1
Enis Coşkuner, 2Tayyar Alp Özkan, 3İbrahim Çevik, 4Özdal Dillioğlugil, 5Atıf Akdaş.
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Derince Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı, 5Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
3
Giriş: Kasa invaziv olmayan mesane tümör (KİOMT)’lerinin yaklaşık %2’sinde üst üriner sistem tümörleri (ÜÜST) teşhis edilmektedir. Bu nedenle KİOMT’larda düzenli olarak
üst üriner sistem (ÜÜS) takibi yapmak gerekmektedir. Günümüzde bu takip genel olarak
intravenöz pyelografi (İVP), bilgisayarlı tomografi (BT) ile ürografi gibi yöntemlerle yapılmaktadır. Bu çalışmada sistoskopik olarak KİOMT takibi yapılan hastalarda ve ÜÜST
tanısında kalitatif NMP-22 testinin rolü araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: 2009-2011 yılları arasında KİOMT (değişici epitel hücreli kanser)
takibi için 122 hastaya 205 sistoskopi yapıldı. Bunlardan düzenli takiplerine gelen ve NMP22 testi (Bladder Chek®) yapılan 95 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması
60,7 (27-88) idi. Bu hastalara yapılan 145 sistoskopi (en az 1 - en çok 5) değerlendirildi.
KİOMT’lu hastaların takibinde, düzenli sistoskopi ve NMP-22’ye ek olarak, yüksek dereceli
(YD) tümörlerde her yıl, düşük dereceli (DD) olanlarda ise 2 yılda bir ÜÜS değerlendirmesi
(İVP veya BT-Ürografi) yapıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların sistoskopi ve NMP-22 test sonuçları Tablo
1’de verilmiştir. Bu sonuçlara göre testin duyarlılığı düşük (%44,4), fakat özgüllüğü çok yüksek (%98,4) bulunmuştur (PPV = %80, NPV = %92,6, ki-kare p=0,0000). NMP-22’nin
negatif, sistoskopinin pozitif olduğu 10 sistoskopinin 8’inde DD, 2’sinde ise YD tümör
mevcuttu. NMP-22 ve sistoskopinin pozitif olduğu 8 sistoskopinin hepsinde YD tümör
saptandı.
Toplam 95 hastanın 2’sinde (%2,1) YD-ÜÜS tümörü saptandı. Bu 2 hasta NMP-22 ve
sistoskopi sonucu negatif olan 125 sistoskopi (75 hasta) içinde idi (Tablo 1).
Sonuç: NMP-22 DD KİOMT’ları saptayamamaktadır. Bu nedenle NMP-22 pozitifliği
KİOMT’un YD olduğuna işaret etmektedir. YD KİOMT’da ise özgüllüğü çok yüksektir.
Ancak ÜÜST tanısında (YD olsa bile) güvenilir değildir.
Sistoskopi (-)
Sistoskopi (+)
Toplam
NMP-22 (+)
2
8
10
NMP-22 (-)
125
10
135
Toplam
127
18
145
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
47
SÖZEL
1
S19
SÖZEL
TRANSÜRETRAL MESANE TÜMÖRÜ REZEKSİYONU SONRASI ERKEN
TEK DOZ MİTOMYCİN-C VERİLMESİ SONRASINDA UYGULANACAK
BCG TEDAVİSİNİN ETKİNLİĞİNİ ARTIRIR MI? PROSPEKTİF
RANDOMİZE BİR ÇALIŞMA
1
Ömer Gülpınar, 2Ahmet Hakan Haliloğlu, 1Mehmet İlker Gökce, 1Çağatay Göğüş,
Sümer Baltacı.
1
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Çalışmada kasa invaze olmayan mesane kanseri tanısı alıp progresyon için orta ve
yüksek risk grubunda bulunan ve BCG tedavisi verilen hastalarda operasyon sonrası erken
dönemde verilen tek doz mitomycin-c tedavisnin BCG tedavi başarısına olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve yöntem: Çalışmaya kliniğimizde Kasım 2004-Mayıs 2006 yılları arasında orta
yüksek risk grubunda kasa invaze olmayan mesane kanser nedeniyle opere edilen ve BCG
tedavisi verilen 51hasta dahil edilmiştir. Hastalar iki gruba randomize edilmiştir ve bir gruba
erken dönemde tek doz mitoycin verilmiş (grupA) diğer gruba ise verilmemiştir (grup B).
hastaların rekürrens ve rekürense kadar geçen süreleri ana sonlanım noktası olarak kabul
edilmiştir.
Bulgular: Ortanca takip süresi 41 ay (8-64 ay) olarak bulunmuştur. Grup A da 25 ve
grup B de 26 hasta bulunmaktadır. Grup a da rekürrens oranı %36 (9/25) ve grup B de
rekürrens oranı %19.3 olarak bulunmuştur ancak aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamıştır (p=0.052). rekürrense kadar geçen ortan ca süre grup A için 8 ay, grupB için
7 ay olarak bulunmuştur (p=0.12). rekürrens için Kaplan Meier eğrisi figure 1’ de gösterilmiştir. Rekürrense etki eden faktörlerin belirlenmesi için çok değişkenli analiz yapılmıştır
vemitomycin verilmesi anlamlı bir factor olarak bulunmamıştır (HR: 0,69 (0,45-1,47) , P=
0,61) sonuçlar tablo 1’ de özetlenmiştir.
Sonuç: Orta yüksek risk grubunda bulunanhastalarda BCG tedavisi öncesi tek doz mitomycin c verilmesi ile rekürrens oranı ve rekürrense kadar geçen sure açısından fark saptanmamaktadır. Mitomycin C uygulaması rekürrense etki eden bağımsız bir fakatör değildir.
48
10. Üroonkoloji Kongresi
Parametre
Hazard ratio (95% CI)
P değeri
Yaş >65
0,72 (0,24-1,47)
0,41
Cinsiyet (erkek)
1,41 (0,89-1,85)
0,57
Tumor evresi (pT1)
1,72 (1,24-2,41)
0,02
Tumor boyutu (>3 cm)
2,4 (1,15-3,41)
0,01
2,9 (1,57-6,21)
0,004
Daha önceki rekürrens oranı
1,56 (1,11-2,58)
0,01
Mitomycin C uygulaması
0,69 (0,45-1,47)
0,61
SÖZEL
Tumor derecesi
Şekil 1. Kaplan - Meier analizi sonuçlar
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
49
S20
LOKAL İLERİ EVRE MESANE KANSERİNDE HAFTALIK DÜŞÜK DOZ
GEMSİTABİNLE EŞ ZAMANLI DEFİNİTİF KEMORADYOTERAPİ
1
Beste M Atasoy, 2Faysal Dane, 1Ilknur Alsan Çetin, 1Ayşegül Üçüncü Kefeli,
Roman Ibrahimov, 2N. Serdar Turhal, 1Ufuk Abacıoğlu, 3Levent Türkeri.
SÖZEL
1
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı, 2Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Iç
Hastalıkları Anabilim Dalı Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, 3Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Bu çalışmada medikal olarak inoperatif ya da hasta reddi nedeniyle cerrahi yapılamayan kasa invaze mesane kanserinde radyosensitizan amaçlı gemsitabinle eş zamanlı
uygulanan radyoterapinin sonuçları bildirilmektedir.
Gereç ve Yöntem: Marmara ÜTF Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı’nda 2000-2009
yılları arasında tedavi görmüş 24’ü erkek toplam 26 hasta geriye dönük incelendi. Ortanca
yaş 73 (aralık:49-79 yaş); histopatolojik tanı transisyonel hücreli (23), invaziv üretelyal (2)
ve skuamöz hücreli (1) kanser şeklindeydi. Klinik, endoskopik ve radyolojik olarak evre T2abN0M0 (23), T3a-bN0M0 (3) idi. Tüm hastalara kemoradyoterapi (KRT) öncesi erken evre
nedeniyle 1-3 kere transüretral rezeksiyon uygulanmıştı. Dokuz hastada bu dönemde intravezikal kemoterapi ya da BCG uygulaması vardı. Radyoterapi lineer akseleratör (18MV) ile
konvansiyonel fraksiyon şemasına göre ortanca 63 Gy ve üç boyutlu konformal tedavi planlamasıyla gerçekleştirildi. Gemsitabin radyoterapiyle eş zamanlı haftalık 75mg/m2 olarak
planlandı. Grad ≥3 toksiste olması durumunda eş zamanlı kemoterapi kesilerek radyoterapiye tek başına devam edildi. KRT’nin tamamlanmasından üç ay sonra ilk sistoskopik inceleme yapıldı ve ilk iki yıl üç ay arayla tekrarlandı. Sağkalım analizlerinde, lokal progresyonsuz
sağkalım (LPSK), olaysız sağkalım (OSK) ve hastalıksız sağkalım (HSK) tanımları yapıldı.
Sağkalım eğrileri Kaplan-Meier yöntemi ile çizdirildi.
Bulgular: Tüm hastalar radyoterapiyi planlandığı şekilde tamamladı. Eş zamanlı gemsitabin ortanca 910 mg olarak 21 hastada (%80.7) arasız ve kesilmeden uygulandı. Kesilme
nedeni grad 3 trombositopeni (1), miyokard enfarktüsü (1), pnömoni (1) hastanın istememesi (2) şeklindeydi. Üriner toksisite %48 (grad 2 (5), grad I (7)), gastrointestinal toksisite
%42 (grad 2 (5), grad 1 (6)), hematolojik toksisite %15 hastada (grad 1 (4), grad 3(1))
izlendi. Ortanca takip 28 ay (aralık, 3-96 ay) idi. Hastaların 14 (%53.8)’ünde lokal ve/
veya sistemik progresyon görüldü. Üç yıllık LPSK, OSK ve HSK sırasıyla %62.6, %43.8
ve %63.6 oldu. Takiplerde 10 hasta kaybedildi. Ölümlerde metastatik hastalık (2 akciğer, 2
kemik, 1 karaciğer, 1 intarabdominal uzak metastaz) ve histolojik olarak doğrulanmış ikinci
primer pankreas kanseri (1) vardı. Dört hastada ölüm sırasında lokal progresyon görüldü.
Sadece lokal progresyon izlenen beş hasta sistemik kemoterapi ve/veya intravezikal tedavinin
eklendiği transüretral rezeksiyon uygulandı. Daha önce cerrahiyi kabul etmeyen bir hastaya
da sistektomi uygulanarak kür sağlandı.
Sonuç: Cerrahinin uygulanamadığı lokal ileri evre mesane kanserinde gemsitabinle eş
zamanlı radyoterapi etkinlik ve toksisite açısından alternatif bir tedavi olabilir.
50
10. Üroonkoloji Kongresi
S21
PT1 MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARDA TEKRAR TRANSÜRETRAL
REZEKSİYONUN (RE-TUR) ÖNEMİ
1
Cavit Can, 1Barbaros Başeskioğlu, 1Ata Özen, 1Harun Kılıççalan, 1Metin Kale.
1
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
51
SÖZEL
Giriş: Mesane tümörlerinde transüretral rezeksiyonun (TUR-M) iki amacı vardır. Birincisi histopatolojik evrelendirme için yeterli örneğin alınması, ikincisi ise tümör kitlesinin
tümüyle ortadan kaldırılmasıdır. Yapılan çalışmalarda ilk TUR-M’nin vakaların önemli bir
kısmında (%15-75) yetersiz kaldığı bilinmektedir. Yinelenen TUR-M’nin avantajı doğru
evreleme ile uygun tedavi seçeneğini belirlemek ve özellikle kasa invaze olmayan mesane
tümörlerinde rezeksiyonu tam olarak yapmaktır.
Amaç: Primer mesane tümörü nedeniyle kliniğimizde TUR-M yapılan ve patolojik evresi pT1 olan hastalarda yapılan Re-TUR sonuçlarını değerlendirmek.
Yöntem: 1997-2010 yılları arasında primer mesane tümörü nedeniyle TUR-M yapılıp
sonucu pT1 olan toplam 130 hastaya aynı cerrah tarafından Re-TUR-M uygulandı. Uzun
dönem takibi yapılabilen 109 hastanın verileri SPSS 17.0 data veri sistemi ile, Re-TUR’un
rekürrense ve progresyona etkisi değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların 123 (%94,6) erkek, 7’si (5,4) kadın olup ortalama yaş 61,7 (31-82)
yıl idi. 130 hastanın Re-TUR sonucunda malignite görülme oranı %40 olarak saptandı.
Re-TUR sonucunda 20 hastada Ta (%15,4), 19 hastada T1 (%14,6), 4 hastada T1+CIS
(%3,1), 6 hastada CIS (%4,6) görüldü ve 3 hastada T2 (%2,3) tümör nedeniyle evre yükselmesi saptandı. Takibi yapılabilen 109 hastanın ortalama takip zamanı 54,3 (12-163, Std
32,5) aydı. Rekürrense kadar geçen süre ortalama 17,5 (3-52, Std 14,5) ay iken, progresyona
kadar geçen süre ortalama 26,5 (6-55, Std 15,6) ay idi. Hiç rekürrensi olmayan hasta sayısı
64 (%58,7), ortalama takip süresi 44,8 ay (12-132, Std 28,3), hiç progresyonu olmayan
hasta sayısı ise 95 (%87,1), ortalama takip süresi 53,4 ay (12-163, Std 33,4) olarak bulundu. Hastaların 1 ve 3 yıılık rekürrenssiz sağ-kalım oranları sırasıyla %87, %62; 1 ve 3 yıllık
progresyonsuz sağ-kalım oranları ise sırasıyla %98, %94 bulundu.
Sonuç: Özellikle T1 tümörlerde hem tümör kitlesinin tamamının ortadan kaldırılabilmesi, hem de doğru evrelemeyi yaparak uygun tedavinin belirlenebilmesi için Re-TUR hayati öneme sahiptir. Re-TUR yapılan hastalarda rekürrenssiz ve progresyonsuz sağ-kalım
oranları, literatürdeki Re-TUR yapılmayan olgulara göre daha yüksektir.
S22
KAS İNVAZİV OLMAYAN YÜZEYEL MESANE TÜMÖRÜNDE RETUR YAPILAN VE YAPILMAYAN OLGULARDA REKÜRENSİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Emre Huri, 1Mümtaz Dadalı, 1Yasin Aydoğmuş, 1İbrahim Yardımcı, 1Arif Aydın.
SÖZEL
1
1
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Üroloji Kliniği.
Amaç: Çalışmada kas invaziv olmayan yüzeyel mesane tümör olgularında re-tur gereksinimi olan ve olmayan hastaların takip dönemlerindeki rekürens durumları değerlendirilmiştir.
Materyal ve Metod: Kliniğimizde primer mesane tümörü tanısı almış 24 hasta çalışmaya
dahil edildi. Birinci grup dahil edilme kriterleri (Tekrar TUR grubu): TUR sonrası inkomplet
olma durumu, patoloji sonucu yüksek dereceli tümör olan veya ilk TUR sonrası kas dokusu
saptanmamış hastalar olarak belirlendi. İkinci grup ise ilk TUR sonrası ikinci TUR gereksinimi olmayan hastalar idi. Yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, meslek durumu değerlendirildi. Her
hastaya standart mesane tümör transüretral rezeksiyon planlandı. Cerrahi sonrası tümör evre
ve derecesi değerlendirildi, sistoskopi ile 2 yıl süresince takip yapıldı. Rekürens değerlendirildi.
İstatistik analizi SPSS 17.0 kullanılarak yapıldı. P değeri 0.05 olarak belirlendi.
Bulgular: Yaş ortalaması 65,0 (47-82) idi. Tüm hastalarda sigara kullanım öyküsü mevcuttu. 3 hastada mesleki risk faktörü bulunmaktaydı. Birinci grupta; 6 (%25) hastaya inkomplet
TUR-M sonrası ikinci TUR-M, 6 (%25) hastaya komplet TUR-M sonrası patoloji sonucuna
göre re-TUR-M, ikinci grupta 12 (%50) hastaya komplet TUR-M operasyonları yapıldı. Hastaların patoloji sonuçları Tablo 1’de belirtildi. Komplet TUR-M yapılan ve patolojisi Ta gelen
6 (%25) hastaya postoperatif tek doz intravezikal mitomisin-C (MMC), komplet TUR-M
veya ikinci/Re- TUR-M sonrası sırasıyla T1-G1 veya Ta/T1-G1 gelen 5 (%20.8) hastaya 6
hafta intravezikal MMC ve iki patolojisinden birinde T1-G3 olan 13 (%54.2) hastaya 6 hafta
BCG tedavisi uygulanmıştır. İzlem sonunda inkomplet TUR-M yapılan 6 hastanın 2’sinde,
re-TUR-M yapılan 6 hastanın 3’ünde, komplet TUR-M yapılan 12 hastanın 4’ünde rekürrens
saptanmıştır. İnkomplet TUR-M ile re-TUR-M, inkomplet TUR-M ile komplet TUR-M,
re-TUR-M ile komplet TUR-m ve inkomplet ve re-TUR-M yapılan hastaların toplamı ile
komplet TUR-M yapılan hastaların 2 yıllık izlemleri sonunda rekürrens göstermeleri açısından
gruplar arası anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05). (Tablo 2)
Sonuç: Kas invaziv olmayan mesane tümörlerinde tümör boyutu nedeniyle tek seansta
komplet TUR yapılamayan veya patoloji nedeniyle re-TUR ihtiyacı olan hastaların rekürens
sıklıkları ilk seansta komplet TUR yapılan hastalardan kısa-orta dönemde farklı olmayacağı ön
görülebilir.
52
10. Üroonkoloji Kongresi
Operasyon
n
İnkomplet TUR-M
6
Komplet TUR-M
6
12
1.TUR-M Patoloji
n
2.TUR-M Patoloji
5
T1-G1
1
Benign
1
T1-G3
2
Ta
1
T1-G1
2
T1-G3
1
T1-G1
3
Benign
5
T1-G3
1
Ta
1
T1-G1
1
T1-G3
6
Ta
2
T1-G1
4
T1-G3
SÖZEL
Re-TUR-M
n
p
[İnkomplet TUR-M] - [Re TUR-M]
0,699
[İnkomplet TUR-M] - [Komplet TUR-M]
1
[Re TUR-M] - [Komplet TUR-M]
0,616
[İnkomplet TUR-M+Re TUR-M] - [Komplet TUR-M]
0,755
[İnkomplet TUR-M] - [Re TUR-M] - [Komplet TUR-M]
0,774
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
53
S23
ÜST ÜRİNER SİSTEM DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELİ KANSERLERDE
5-YILLIK SAĞKALIM
1
Artan Koni, 1Bülent Akdoğan, 1Levent Mert Günay, 1Halil Kızılöz, 1Cenk Yücel Bilen,
Haluk Özen.
SÖZEL
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Üst üriner sistem değişici epitel hücreli tümörü nedeniyle nefroüreterektomi yapılan hastalarda sağkalım analizi yapmak.
Materyal-Metod: Temmuz 1987’den bugüne ortalama yaşı 60.8±11.5 olan toplam
110 hastaya (K/E=18/92) nefroüreterektomi yapıldı (açık/laparoskopik=95/15). Ortalama
57.4±5.6 ay takip edilen hastaların 5-yıllık genel sağkalım analizleri yapıldı. Yaş, cinsiyet,
anemi, sigara, taş hastalığı ve mesane tümörü öyküleri, pT evresi, tümör derecesi, tümör
yerleşimi (renal pelvis/üreter) ve ameliyat tekniği (açık/laparoskopik) prognostik faktörler
olarak değerlendirildi. Tek değişkenli analizde anlamlı bulunan parametreler cox-regresyon
analizine tabi tutuldu.
Bulgular: 5-yıllık genel sağkalım oranı %62.5±0.06, ortalama yaşam beklentisi 155.7 ay
(114.5-197 ay) olarak bulundu. Tek değişkenli analizde pT evresi, tümör derecesi, mesane
tümörü öyküsü, tümör yerleşimi ve anemi varlığı sağkalımı etkileyen faktörlerdi (sırasıyla:
p=0.000, p=0.000, p=0.000, p=0.002 ve p=0.007). Tümör derecesi, pT evresi ve mesane
tümörü öyküsü sağkalımı belirleyen bağımsız değişkenlerdi.
Sonuç: Yüksek evre, derece ve mesane tümörü öyküsü üst üriner sistem değişici epitel
hücreli kanserlerinde daha kötü sağkalımı ortaya koymaktadır.
54
10. Üroonkoloji Kongresi
Değişken
Hastalar (n)
Cins
Yaş
Sigara öyküsü
Taş hikayesi
Mesane tümörü
öyküsü
Primer tümör
lokalizasyonu
Multilokalizasyon
Ameliyat tekniği
Evre
Grade
Çok Değişkenli Analiz
5 yıllık
sağkalım
P (Log-rank
test)
Odds
Ratio
95% CI
P (cox
regresyon
analizi)
0.132
0.39
0.1-1.44
0.160
0.180
1.23
0.61-2.45
0.553
0.007
1.68
0.81-3.49
0.158
0.109
1.95
0.7-5.42
0.196
0.471
0.9
0.41-2
0.812
<0.001
2.47
1.14-5.36
0.021
0.002
1.5
0.76-3.06
0.23
0.06
1.34
0.64-2.77
0.429
0.885
0.69
0.17-2.78
0.612
<0.001
2.27
1-5.16
0.05
<0.001
4.14
1.82-9.39
0.001
E
39/92
42.3
61.4±0.06
K
4/18
22.2
66.6±0.14
≤60
18/50
36
65±0.74
>60
25/60
41.6
60.2±0.71
Var
19/35
54.3
38.6 ±0.97
Yok
24/72
33.3
73.2±0.59
Var
35/73
47.9
59.6±0.06
Yok
7/34
20.6
72.1±0.09
Var
13/35
37.1
66.6±0.09
Yok
29/75
38.6
48±0.79
Var
15/24
62.5
22.2±0.12
Yok
28/86
32.5
72.5±0.06
Pelvis
26/82
31.7
65.1±0.06
Üreter
17/28
60.7
39.2±0.11
Var
19/43
44.2
51±0.09
Yok
24/67
35.8
68.8±0.06
Açık
40/95
42.1
62.2±0.06
Laparoskopik
3/15
20
77.5±0.11
Yüzeyel
11/50
22
84.3±0.06
Invaziv
32/60
53.3
42.1±0.08
3
27/56
48.2
35.2±0.09
1-2
16/54
29.6
82.7±0.06
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
SÖZEL
Anemi
Tek Değişkenli Analiz
%
55
S24
ÜST ÜRİNER SİSTEM TÜMÖRLERİNİN TEDAVİSİNDE LAPAROSKOPİK
NEFROÜRETEREKTOMİ
1
Hakan Vuruşkan, 1Ismet Yavaşcaoğlu, 1Yakup Kordan, 1Bülent Oktay, 1Sinan Çelen,
Hasan Serkan Doğan.
SÖZEL
1
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Üst üriner sistem tümörlerinin (ÜÜST) tedavisinde laparoskopik nefroüreterektomi (LNU) deneyimimizin değerlendirilmesi.
Gereç-Yöntem: 2006-2010 yılları arasında ÜÜST ön tanısıyla LNU yapılan ve patolojisi tümör çıkan hastalar değerlendiridi. Tüm hastalarda nefrektomi laparoskopik olarak
gerçekleştirilip, spesimen ve mesaneden cuff çıkarılması Gibson insizyondan açık cerrahi ile
gerçekleştirildi.
Bulgular: Yirmidört hastaya (E/K:17/7, ort.yaş:68,5±8,7) LNU uygulanmıştır. Onbir
hastada tümör renal pelviste, 7 hastada üreterde ve 6 hastada da hem pelvis hem üreterde yerleşimliydi. Üç hastada mesane tümörü hikayesi mevcuttu. Dokuz hastada ise yandaş
hastalık mevcuttu. Operasyon süresi, kanama miktarı ve postoperatif yatış için ortalama
değerleri sırasıyla 180,7±80,8 dakika, 104,5±88,6 ml ve 7,7±15,7 gündü. Postoperatif dönemde 5 hastaya operasyona bağlı kanama nedenli olmayan Hb düşüklüğü nedeniyle kan
transfüzyonu yapıldı. Operasyon öncesi ve sonrası kreatinin değerlerinde farklılık yoktu. Bir
hastada derin ven trombozu, 1 hastada konjestif kalp yetmezliği ve 1 hastada da postoperatif
dönemde solunum arresti komplikasyonu gelişti. Tüm hastalar destek tedavisyle sorunsuz
iyileşti. Ortalama 13,8±15,1 aylık takip süresi içinde 7 hastada rekürrens (4 mesane, 2 uzak,
1 lokal) gelişti. Tümör patolojilerinin hepsi değişici epitelyum karsinomuydu ve 5’i düşük,
19’ü yüksek dereceliydi. Evreler incelendiğinde 9 hastada Ta-1 ve 15 hastada T2-4 olduğu
görüldü. Takip süreci sonunda hastalıksız izlem, hastalıklı izlem, hastalıktan ölüm ve takipsizlerin dağılımı 11, 6, 4 ve 3 şeklindeydi. Hastalıksız izlemde olanlarla diğer hastalar karşılaştırıldığında tümör evreleri, dereceleri, cinsiyet ve lokalizasyon dağılımlarında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık saptanmadı.
Sonuç: ÜÜST tedavisinde LNU’nun erken dönem sonuçları kabul edilebilir görülmektedir. Ancak, daha uzun takibi olan, daha geniş hasta serilerinin açık cerrahi grubuyla karşılaştırılmasının yapılması gereklidir.
56
10. Üroonkoloji Kongresi
S25
MESANE KANSERİNDE İKİNCİL KANSER; SIKLIĞI, GÖRÜLME ZAMANI,
İLİŞKİSİ, ÖNEMİ
1
Taner Divrik, 1Ali Feyzullah Şahin, 1Muammer Altok, 1Hüseyin Tarhan,
Ferruh Zorlu.
1
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji Kliniği.
SÖZEL
1
Amaç: Mesane kanserli hastalarda ikincil kanser görülme sıklığı, görülme zamanı, mesane kanseri ile olan ilişkisi ve klinik önemini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntem: Tepecik Üroloji Kliniğinde 1990-2011 yılları arasında takip edilen 1598 mesane kanserli hastanın verileri geriye dönük incelendi. Hastalara ait veriler (yaş, cinsiyet,
meslek, sigara içimi, vs.), mesane kanserine ait veriler (histoloji, evre, grade, vs.) ve ikincil
kansere ait veriler kaydedildi. İkincil kanser özellikleri ve bunu etkileyen faktörler araştırıldı.
Bulgular: Hastaların tanı anındaki ortalama yaşı 62,04 (19-97) idi. 1598 hastanın
137’sinde (%8,4) ikincil kanser öyküsü saptandı. Değerlendirmeye histolojik verilerine ulaşılan 1462 hasta alındı. Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması 62,25 (19-97) idi ve
124 hastada (%8,5) ikincil kanser saptandı (Tablo-1). Ortak etiyolojik kökene sahip olan
42 Akciğer Ca ve 11 Larinks Ca hastası (Grup-1) ile ikincil kanser görülmeyen 1338 hasta
(Grup-2) karşılaştırıldı (Tablo-2). Grup-1’deki 53 hastanın 13’ünde (%27,7) mesane tümörü tanısından önce, birinde (%2,1) aynı anda ve 33 hastada (%70,2) ise daha sonra ikincil
kanser tanısı saptandı. İkincil kanser tanısı, 33 hastada, ortalama 53,5 ay sonra saptandı.
Grup-1’de toplam içilen sigara miktarı (paket*yıl) Grup-2’ye göre belirgin yüksek saptandı.
Riskli meslek öyküsü, sigara içimi, tümör özellikleri yönünden fark görülmedi.
Sonuçlar:
1. Mesane tümörüne en sık eşlik eden ikincil kanser Akciğer kanseridir (Normal popülasyona göre 75 kat daha sık).
2. Akciğer ve Larinks Ca görülen hastaların %65’i yüzeyel (Ta,T1) mesane tümörü olan
hastalardır. Ortalama 54 ay sonra ikincil kanser tanısı konmuştur.
3. Yüzeyel mesane tümöründe uzun sağkalım göz önüne alındığında, bu hastaların takibinde (özellikle 5. yıldan itibaren) toraks BT ile kontrol önerilmelidir.
4. Toplam tüketilen sigara miktarı ile, Akciğer Ca riski daha da artmaktadır.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
57
SÖZEL
İkincil kanser
Hasta sayısı (n) Görülme sıklığı (%)
42
2,9
33,9
Prostat Ca
22
1,5
17,7
GIS Ca (Kolon, ince barsak, Mide)
18
1,3
14,5
Larinks Ca
11
0,8
8,9
Beyin tm
7
0,5
5,6
RCC
5
0,3
4,0
Meme Ca
4
0,3
3,2
BCC (cilt)
3
0,2
2,4
Testis tm
3
0,2
2,4
Serviks Ca
2
0,1
1,6
Lösemi
2
0,1
1,6
Pankreas Ca
2
0,1
1,6
Malin histiositom
1
0,1
0,8
Epitel kaynaklı
1
0,1
0,8
Karaciğer Ca
1
0,1
0,8
Özellik
Hasta sayısı
Grup-1 (Akciğer Ca veya
Larinks Ca görülen hastalar)
Grup-2 (Sekonder
Ca görülmeyen
hastalar)
P
53
1338
63,92±7,87
62,23±11,66
Mesane tümörü evresi (%)
Ta
T1
T2
>T2
8 (15,7)
25 (49)
10 (19,6)
2 (3,9)
173 (15,6)
460 (41,6)
320 (28,9)
33 (3,0)
CIS (%)
+
10 (90,9)
1 (9,1)
183 (85,9)
30 (14,1)
Sigara içimi (%)
Hiç içmemiş
İçmiş, bırakmış
Halen içiyor
3 (6,3)
10 (20,8)
35 (72,9)
166 (16,0)
218 (21,1)
651 (62,9)
57,34±29,29
43,17±24,09
0,0001
5 (14,7)
130 (16,3)
0,514
Ortalama yaş (SD)
Toplam sigara içimi
(ortalama paket*yıl)
Riskli meslek öyküsü (%)
58
İkincil kanserler arasındaki sıklığı (%)
Akciğer Ca
0,294
0,680
0,640
0,170
10. Üroonkoloji Kongresi
S26
ABDOMİNOPERİNEAL REZEKSİYON SONRASI ‘DOUBLE BARRELLED
WET KOLOSTOMİ’ TEKNİĞİNİN GEÇERLİLİĞİ VE HACETTEPE
DENEYİMİ
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi
Anabilim Dalı.
Amaç: Abdominoperineal rezeksiyon (APR) yapılan hastalarda, üriner ve gastrointestinal
sistem revizyonunda ‘Double Barrelled Wet Kolostomi’ (DBWK) tekniğinin geçerliliğinin
araştırılması.
Yöntem ve Gereçler: 2006–2011 yllları arasinda Hacettepe Üniversitesi Genel Cerrahi ve
Üroloji Anabilim Dalları’nda gerçekleştirilen toplam 9 adet abdominoperineal rezeksiyon +
wet ileostomikolostomi hastasının dosyaları retrospektif olarak tarandı. Hastaların ameliyat
sonrası dönemde böbrek fonksiyon testleri, üriner sistem ve pelvik görüntülemeleri (USG,
BT) ile yapılan takipleri değerlendirildi.
Bulgular: Yaş ortalaması 55.6 (30-79) olan grubun özellikleri Tablo1’de özetlenmiştir.
Simultane intestinal ve üriner diversiyon amacıyla 3 hastaya wet kolostomi, 5 hastaya double
barrelled wet kolostomi, 1 hastaya double barrelled wet ileostomi uygulandı.
Cerrahi sonrası ortalama yatış süresi 17.1 gün (7 - 37) olan hastalar ortalama 10.3 (2
- 20) ay takip edildi. Hastaların hiçbirinde cerrahiye bağlı ölüm (postoperatif ilk 1 ay) izlenmedi. Radyoterapi hikayesi olan 2 hastada üreterokolonik anastomozdan kaçak izlendi. Her
iki hasta bilateral perkütan nefrostomi ile 2 ay takip edildikten sonra çekilen antegrad pyelografilerinde kaçak saptanmaması üzerine nefrostomiler çekildi, US ile yapılan takiplerde
minimal bilateral hidronefroz gözlendi. Toplam 6 hastada primer hastalığın uzak metastazı
ve progresyonu izlendi. Bunlardan 2 tanesinde uzak metastaza bağlı ölüm gerçekleşti.
İzlenen komplikasyonlar ve tedavileri Tablo2’de özetlenmiştir.
Sonuç : DBWK pelvik ekzanterasyon sonrası ürinerintestinal sistemin ortotopik rekonstruksiyonunun sağlanamadığı durumlarda kullanılan basit, etkili, güvenli bir prosedürdür.
İlgili komplikasyonları konservatif veya minimal invaziv yöntemler ile giderilebilmektedir.
Geçirilmiş tedavi ve cerrahilerin ameliyat komplikasyonlarını arttırdığı bilinse de eldeki hasta sayısı bu tedavilerin diversiyon başarısızlığındaki rolünü saptamak için yetersizdir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
59
SÖZEL
M. Sertaç Yazıcı, 1Bülent Akdoğan, 1Ali Cansu Bozacı, 1İlhan Erkan, 2Erhan Hamaloğlu,
Haluk Özen.
1
SÖZEL
Cinsiyet/yaş
Primer tanı
Önceki tedaviler
Cerrahi prosedür
Üriner diversiyon
TAH+BSO+Kemoradyoterapi
APR + Sistektomi
Wet kolostomi
Radyoterapi
APR + TAH + BSO +
Sistektomi
Wet kolostomi
K/52
Serviks kanseri
K/47
Serviks kanseri
Wet kolostomi
Kolorektal kanser
Anterior rezeksiyon +
Kemoradyoterapi
APR + Sistoprostatektomi
E/74
Kolorektal kanser
Sağ hemikolektomi +
Kemoterapi
APR + Sistoprostatektomi
E/49
Double-barrelled
wet kolostomi
Kolorektal kanser
Anterior rezeksiyon +
Kemoradyoterapi
APR + Sistoprostatektomi
E/62
Double-barrelled
wet kolostomi
Kolorektal kanser
Radyoterapi (Prostat ca
nedeni ile)
APR + Sistoprostatektomi
E/79
Double-barrelled
wet kolostomi
Ülseratif kolit + Kontrakte
mesane + Vezikovajinal fistul
Hemikolektomi +
Sulfasalazine ve siklosporin
Proktokolektomi + Sistektomi
K/30
Double-barreled
wet ileostomi
E/56
Kolorektal kanser
Anterior rezeksiyon +
Kemoradyoterapi
APR + Sistoprostatektomi
Double-barrelled
wet kolostomi
E/52
Kolorektal kanser
Kolostomi açılması
APR + Sistoprostatektomi +
Sakrektomi
Double-barrelled
wet kolostomi
Cinsiyet/
Yaş
Patoloji
Erken komplikasyon
Tedavi
Son durum
Uzak metastaza bağlı ölüm
K/52
Endometriyal karsinom
Batın içi abse
Drenaj+antibiyotik
K/47
Epidermoid karsinom
Üreterokolonik anastomoz kaçağı
Nefrostomi ile izlem
Hastalıksız izlem
E/74
Adenokarsinom
Yok
Yok
Uzak metastaz progresyonu
E/49
Musinoz adenokarsinom
Yok
Yok
Uzak metastaza bağlı ölüm
E/62
Nöroendokrin tumor
Yok
Yok
Uzak metastaz progresyonu
Hastalıksız izlem
E/79
Adenokarsinom
Sağ pnömohidrotoraks
Drenaj+antibiyotik
K/30
Ülseratif kolit
Yok
Yok
Hastalıksız izlem
E/56
Adenokarsinom
Üreterokolonik anastomoz kaçağı
Nefrostomi ile izlem
Uzak metastaz progresyonu
E/52
Musinöz adenokarsinom
Sakral abse
Drenaj+antibiotik
Uzak metastaz progresyonu
60
10. Üroonkoloji Kongresi
S27
SIÇAN KAVERNÖZ SİNİR HASARI MODELİNDE ADİPOZ DOKU
KAYNAKLI KÖK HÜCRELERİN EREKTİL FONKSİYONLARIN
İYİLEŞTİRİLMESİNDE ETKİNLİĞİ
1
Naşide Mangır, 1Cem Akbal, 1Ferruh Şimşek, 1Tufan Tarcan, 1Levent Türkeri.
SÖZEL
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç : Bu çalışmanın amacı sıçanlarda bilateral kavernöz sinir hasarı sonrası oluşan erektil
işlev bozukluğunun düzeltilmesinde adipoz doku kaynaklı mezenkimal kök hücrelerin(ADMKH) intrakavernozal enjeksiyonunun etkinliğini araştırmak ve kök hücre enjeksiyonunun
otolog ya da allojenik olarak yapılmasının fark oluşturup oluşturmadığını ortaya çıkarmaktır.
Materyal ve Metod : Çalışmanın başında tüm sıçanlara bilateral paratestiküler yağ doku
eksizyonu yapıldı. Eksize edilen paratestiküler yağ dokudan MÜTF Üroloji Araştırma Laboratuarı’ nda AD-MKH izole edildi. Yağ doku eksizyonunun 15. gününde tüm sıçanlara alt
abdominal insizyon ile bilateral kavernöz sinir hasarı uygulandı ve gruplara göre intrakavernozal kök hücre ve kök hücre lizat enjeksiyonu yapıldı( Tablo 1). Enjeksiyon sonrası 1. ayda
intrakavernöz basınç ölçümü yapılarak İntrakavernozal Basınç/ Ortalama Arter basıncı(İKB/
OAB) değerleri hesaplandı. Ardından sıçanlar sakrifiye edilerek penis dokuları histolojik ve
moleküler inceleme için ayrıldı.
Bulgular : Toplam 36 adet 350- 500 gr ağırlığında erkek Sprague- Dawley sıçan kullanılmıştır. Paratestiküler yağ dokudan elde edilen AD-MKH’ ler flowsitometrik olarak tanımlanmış ve bu hücrelerin CD90 ve CD 44 pozitif; CD11b, CD 34 ve CD45 negatif hücreler oldukları gösterilmiştir. Ayrıca elde edilen kök hücreler iki farklı dokuya farklılaştırılarak birden
fazla dokuya farklılaşabilme kapasiteleri gösterilmiştir(Resim 1). Enjeksiyon sonrası 1. ayda yapılan İKB/ OAB değerleri karşılaştırıldığında Sham grubunun(Grup 1), PBS enjeksiyonu grubuna göre(Grup 2) anlamlı olarak yüksek olduğu görülmektedir, sırasıyla 73,1 (±10,3) ve 47,1
(±14,2) (Mann Whitney U test p: 0,009). Otolog kök hücre enjeksiyonu yapılan grup(Grup
5), Grup 2 ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur, sırasıyla 62,1
(±12,3) ve 47,1 (±14,2) (Mann Whitney U test, p: 0,05). Allojenik kök hücre enjeksiyonu
yapılan grup(Grup 3) ile PBS enjeksiyonu yapılan grup(Grup 2) karşılaştırıldığında bulunan
fark istatistiksel olarak anlamlı değildir, sırasıyla 61,0 (±10,6) ve 47,1 (±14,2). Kök hücrelerin
otolog ya da allojenik enjeksiyonu arasında anlamlı bir fark izlenmemiştir. Allojenik ya da
otolog kök hücre lizatı enjeksiyonu yapılan gruplar(Grup 4 ve Grup 6), PBS enjeksiyonuna
üstünlük gösterememişlerdir(Resim 2). Korpus kavernozum dokusunun immünhistokimyasal
incelemesi sonucunda kök hücre enjeksiyonu yapılan sıçanlarda nNOS expresyonunun PBS
grubuna göre daha fazla olduğu izlenmiştir. RT- PCR incelemesi sonucunda korpus kavernozumdaki nNOS expresyonunun kök hücre enjeksiyonu yapılan gruplarda PBS enjeksiyonu
yapılan gruba göre daha fazla olduğu izlenmiştir.
Sonuç : AD-MKH enjeksiyonu kavernöz sinir hasarı sonrasında oluşan erektil işlevlerin
geri kazanılmasında etkili bir tedavi yöntemi olabilir. Kök hücrelerin otolog ya da allojenik
olarak elde edilmesi fonksiyonel sonuçları değiştirmemektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
61
SÖZEL
Gruplar
Grubun tanımı
Hayvan
sayısı
1. Sham grubu
Yalancı opere grup
6
2. Kavernoz sinir hasari, otolog ADKKH
enjeksiyonu
Kavernöz sinir hasarı oluşturulan ve ayni seansta daha once
hazırlanmış otolog ADKKH enjeksiyonu yapılan grup
6
3. Kavernoz sinir hasari, otolog ADKKH lizat
enjeksiyonu
Kavernöz sinir hasarı oluşturulan ve aynı seansta daha once
hazırlanmış ADKKH lizat enjeksiyonu yapılan grup
6
4. Kavernoz sinir hasari, PBS enjeksiyonu
Kavernöz sinir hasarı oluşturulan ve aynı seansta
PBS enjeksiyonu yapılan grup(hasarlı kontrol grubu)
6
5. Kavernoz sinir hasari, allojenik ADKKH
enjeksiyonu
Kavernöz sinir hasarı oluşturulan ve aynı seansta daha once
hazırlanmış allojenik ADKKH enjeksiyonu yapılan grup
6
6. Kavernoz sinir hasari, allojenik ADKKH lizat
enjeksiyonu
Kavernöz sinir hasarı oluşturulan ve aynı seansta daha once
hazırlanmış allojenik ADKKH lizat enjeksiyonu yapılan grup
6
Şekil 1. Hücrelerin adipojenik ve osteojenik farklılaşma sonrası 3. haftadaki görünümleri
Grafik 1. Deney gruplarının İKB/OAB oranlarının grafiği
62
10. Üroonkoloji Kongresi
S28
EVRE 1 SEMİNOMLU HASTALARDA TEDAVİ SEÇİM KRİTERLERİMİZ VE
UZUN DÖNEM SONUÇLARIMIZ
1
Hasan Soydan, 1Cumhur Yeşildal, 1Ferhat Ateş, 1Cüneyt Adayener, 1Temuçin Şenkul,
Kadir Baykal.
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji Servisi.
SÖZEL
1
Amaç. Klinik evre 1 seminomlu hastalarda tedavi seçim kriterlerimiz ve uzun dönem
sonuçlarını araştırmak
Gereç ve Yöntem: GATAHaydarpaşa Eğitim hastanesi Üroloji servisinde takip edilen testis tümörlü hastalardan patolojileri seminom olup, klinik evre 1 olan hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların başvuru şekli, tümör boyutu, rete testis invazyon
varlığı, TNM evresi ve uygulanan tedavi ile takip süreleri kaydedildi. Hastalar risk grupları
ve uygulanan tedavilere göre karşılaştırıldı.
Sonuçlar:1994-2011 tarihleri arasında seminom tanısı alan 34 hastanın verileri değerlendirildi. Bunların 28’inin klinik evre 1 seminomu vardı. 16’sı sağ tarafta, 12’si sol tarafta
idi. 17 hasta testiste şişlik, 1 hastada infertilite, 2 hasta orşiektomi yapılmış olarak, 6 hasta
testiküler ağrı ve/veya şişlik, 2 hasta testiste sertlik yakınması nedeni ile başvurmuştu. Hastaların spermatositik seminom saptanan biri hariç hepsinde klasik seminom saptandı. Tümör
boyutu ortalaması 4,01(0,3-10,5) cm idi. 5 hastada rete testis invazyonu vardı. 20 hastaya
orşiektomi sonrasında adjuvan RT, 2 hastaya adjuvan kemoterapi yapıldı. 6 hasta ise izlem
protokoluna alındı. Ortalama takip süresi 5.59 (1-16) yıl idi. Risk faktörlerine ve yapılan
ek tedaviye göre nüks oranları Tablo-1.’de gösterilmiştir. Hiçbir hastada nüks gelişmemiştir.
Sonuç: Sonuçlarımız evre 1 seminomlu hasta grubumuzun çoğuna ek tedavi verildiğini
göstermektedir. Nüks açısından hastalar arasında risk gruplarına göre ve aldığı tedaviye göre
farklılık olmadığı görülmüştür.
Uygulanan tedavi
Tümör boyutu >4 cm
Tümör boyutu Sadece Rete testis Tümör boyutu <4 cm ve
rete testis invazyonu (+)
>4 cm
invazyonu (+)
rete testis invazyonu (-)
Nüks
Orşiektomi
-
3
-
3
Orşiektomi+RT
3
5
-
12
-
Orşiektomi+kt
-
1
1
-
-
2,5
4
7
6,4
-
-
-
-
Takip süresi
Nüks
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
-
63
S29
“EKSTRAGONADAL” GERM HÜCRELİ TÜMÖRLER, “PRİMER
TESTİKÜLER” GERM HÜCRELİ TÜMÖRLERDEN FARKLI MIDIR?
1
Halil Kızılöz, 1Bülent Akdoğan, 1Mustafa Sertaç Yazıcı, 1Artan Koni,
Younis Haceeb Taher, 1Haluk Özen.
SÖZEL
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş:Ekstragonadal germ hücreli tümörler (EGGHT) tüm GHT’lerin %5-10’unu oluşturmaktadır. En sık oluşum yeri ön mediasten olsa da primer yeri retroperiton dışı olduğunda primer gonadal germ hücre tümörlerine göre daha kötü prognozludurlar.
Yöntem:Kliniğimizde 2005 yılından sonra tanı konup takip edilen 11 EGGHT’li hastanın demografik, klinik ve patolojik verileri retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 37.9±14.5’idi. Hastaların 9’unda ilk klinik semptom
karın ağrısıydı. Diğer iki hasta supraklaviküler kitle ve dispne nedeniyle hastaneye başvurmuştu. Bir hastaya tedavi öncesi tanısal retroperitoneal kitle biyopsisi, bir hastaya da supraklaviküler
kitleden eksizyonel biyopsi yapıldı. Diğer tüm hastalarda tanı, serum tümör belirteç yüksekliği
ve klinik bulgulara dayanılarak konuldu. Tüm hastalarda testisler olası primer oluşum yeri için
fizik muayene ve testis ultrasonu ile değerlendirildi. Sadece bir hastada testiküler şüpheli kitle
sebebiyle orşiektomi yapıldı ve patoloji sonucu epidermoid kist olarak geldi. Tüm hastalarda
primer retroperitoneal GHT mevcuttu. Hastaların %63.9’unda tanı anında akciğer, karaciğer
veya kemik iliği metastazı tespit edildi. Hastaların sadece %36’sı düşük risk grubundaydı. Sadece bir hastaya standart 3 döngü BEP kemoterapisi uygulanırken diğer tüm hastalar BEP’e
ek veya BEP dışında başka bir rejim uygulandı. Ortalama kemoterapi döngü sayısı 5.67±2.23
idi. Bu yüksek döngü sayısına rağmen kemoterapi sonrası hastaların sadece %27.2’sinde serum
belirteçleri normale döndü. Kemoterapi öncesi ortalama retroperitoneal kitle boyutu 7.8±2.39,
kemoterapi sonrası 7.5±3.47 cm bulundu. Tüm hastalara kemoterapi sonrası retroperitoneal
rezidü kitle eksizyonu ve lenf nodu diseksiyonu yapıldı (RPLND). RPLND patolojilerinde 2
hastada sadece teratom varken 6 hastada teratom ve/veya canlı hücre izlendi (%54.5). Operasyon sırasında toplam 6 hastada nefrektomi veya renal ven, vena cava, aort yaralanması gibi
komplikasyonlar gelişti. Bu komplikasyonların RPNLD patolojisi ile bir ilgisi saptanamadı.
Yine bu hastaların %83’ü yüksek risk grubundaydı. Yüksek riskli hastalarda düşük ve orta riskli
hastalara göre cerrahi sınır pozitifliği ve nüks oranları benzer bulunurken (%42.9 vs. %50)
(%75 vs. %50), mortalite %54.5 bulundu. Nüks eden hastaların hepsi kaybedildi. Bir hastada
postoperatif 24. ayda nüks olurken, diğer nüksler ilk 4 ay içinde oldu.
Sonuç:EGCCCG prognostik verilerine göre primer retroperitoneal germ hücreli tümörlerin, primer testiküler germ hücreli tümörlerle benzerlik gösterdiği bildirilmekle beraber,
hastalarımızın yarısından fazlasının yüksek risk grubunda olması, yüksek kemoterapi döngü
sayısına rağmen önemli bir kesiminde istenen belirteç düşüklüğüne erişilememesi ve hepsinde de rezidü kitle eksizyonu gereksinimi olması;yüksek cerrahi sınır pozitifliği, nüks ve
mortalite oranlarını açıklayıcıdır.
64
10. Üroonkoloji Kongresi
S30
ROBOT YARDIMLI RADİKAL PROSTATEKTOMİ: AÇIK CERRAHİDE
TECRÜBELİ TEK CERRAHIN ÖĞRENME EĞRİSİNDE İLK SONUÇLARI
1
Ahmet Tefekli, 2Ahmet Musaoğlu, 1Tarık Esen.
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2İstanbul Amerikan Hastanesi, Üroloji Bölümü.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
65
SÖZEL
Amaç: Açık cerrahi becerilerinin da Vinci robot yardımlı tekniğe transferi konusunda tartışmalar devam etmektedir. Çalışmamızda, açık cerrahide oldukça tecrübeli tek bir cerrahın,
robot yardımlı radikal prostatektomiye (RYRP) başladığındaki ilk sonuçları sunulmaktadır.
Hastalar ve Yöntem: Haziran 2010-2011 arasında, toplam 30 prostat kanseri olgusuna,
açık cerrahide tecrübeli (>1000 açık radikal prostatektomi) tek bir cerrah (TE) tarafından,
RYRP yapıldı. Hasta yaşları, vücut kitle indeksleri (VKİ), ameliyat öncesi PSA, klinik evre ve
erektil fonksiyonları prospektif olarak kaydedildi. Ortalama ameliyat süreleri, komplikasyon
oranları ve son patoloji bulguları değerlendirildi.
Bulgular: Olguların ortalama yaşı 53.7 (range:43-70) yıl, VKİ’leri 28.3 (range: 24-35)
kg/m2’ydi. Olguların 19 cT1, 10’u cT2, 1’i cT3 evresindeydi. Ortalama ameliyat süresi
153.3 (range:120-185) dakikaydı. Yalnız 1 olguda rektum yaralanması, kan transfüzyonu ve
açığa geçiş gerekti. Ortalama hastanede yatış süresi 4.1 (3-7) gündü. Son patolojik inceleme,
olguların 23’ünde pT2 (%8’inde cerrahi sınır pozitif ), 7’sinde pT3 (%28’inde cerrahi sınır
pozitif ) olarak bildirildi . Ortalama 6 aylık takip süresince, 20 olgu PDE-5 inhibitörü kullanarak veya kullanmadan ereksiyon sağlayabilirken, 25 olgu tam kontinandı.
Sonuç: İlk bulgularımız, açık cerrahideki tecrübenin gerek fonksiyonel sonuçlar bakımından, gerekse makul sayılabilecek onkolojik cerrahi sınırlar bakımından RYRP işlemine
yansıtabilineceğini göstermektedir.
S31
YÜKSEK RİSKLİ LOKALİZE PROSTAT KANSERİNDE RADİKAL
PROSTATEKTOMİNİN ETKİNLİĞİ
1
Naşide Mangır, 1Tuncay Top, 1İlker Tinay, 2Yılören Tanıdır, 1Levent Türkeri.
SÖZEL
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Kocaeli Izmit Seka Devlet Hastanesi.
Amaç : Bu çalışmada yüksek riskli lokalize prostat kanseri tanısı ile küratif radyoterapi(RT)
ve radikal retropubik prostatektomi(RRP) uygulanan hastaların karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Araç- Yöntem : 1993- 2010 yılları arasında yüksek riskli lokalize prostat kanseri tanısı ile
tedavi edilen 102 hastanın verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Bu hastalar klinik olarak
non-metastatik prostat kanseri olup PSA ≥20 ng/dL olan ve/veya biyopside primer Gleason
skoru 4 ve üzeri olan ve/ veya rektal tuşede evre T3 hastalık bulunan hastalardır. PSA progresyonu tanımı bu çalışma amacı için her iki grupta aynıdır ve tedavi sonrasında ölçülebilir
eşiğin altına düştükten sonra yükselen PSA(>0,2 ng/dL) olarak tanımlanmıştır.
Bulgular : Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalamaları 66,8(min: 43 max:81) dır.
Ortalama takip süresi 51,9(±28,9) aydır. Bu hastaların 60(%58,8) tanesine küratif RT(eş
zamanlı HT), 42(%41,2) tanesine RRP yapılmıştır. RRP sonrasında patolojik T3 hastalığı
olan ve/veya cerrahı sınır pozitifliği olan ve/veya ekstrakapsüller yayılımı olan toplam 19 hastada ek tedavi uygulanmıştır (3 tanesine adjuvan HT, 6 tanesi adjuvan KT, 11 tanesine adjuvan RT). Birinci yılda biyokimyasal progresyonsuz sağkalım oranları RRP grubunda %89,7
ve RT grubunda %70,7’ (Tablo 1), üçüncü yılda ise RRP grubunda %78,9 ve RT grubunda
%64,3’ tür (Tablo 1). İki grup arasında 1. yıl ve 3. yıl biyokimyasal progresyonsuz sağkalım
oranları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir(sırasıyla p:0,10 ve p:0,45).
Sonuç : Yüksek riskli lokalize prostat kanseri tedavisinde RRP ile sağlanan progresyonsuz
sağkalım oranları en az radyoterapi(RT)ve hormonal tedavi kombinasyonu düzeyinde olup,
söz konusu hasta grubunda iyi seçilmiş olgularda son derece etkili bir tedavi alternatifidir.
1. yıl
%
N
%
RRP grubu
26/29
89,7
15/19
78,9
RT grubu
12/41
70,7
18/28
64,3
P: 0,10
66
3. yıl
n
P: 0,45
10. Üroonkoloji Kongresi
S32
LOKAL İLERİ EVRE VEYA METASTATİK PROSTAT KANSERİ
HASTALARINDA FARKLI LHRH AGONİSTİ TEDAVİLERİNİN SERUM
TESTOSTERON DÜZEYİ VE HASTALIK SEYRİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
1
SÖZEL
Ayşe Veyhürda Dikmen, 1Bülent Akdoğan, 1M. Sertaç Yazıcı, 1Haluk Özen,
İlhan Erkan, 1Çelik Taşar.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Lokal ileri evre ve metastatik prostat kanseri tedavisinde, lüteinize edici hormonsalgılatıcı hormon (LHRH) analogları başarıyla uygulanmaktadır. Farklı LHRH analoglarının testosteron düzeyini ne kadar düşürdüğü net olarak gösterilememiştir. Bu çalışmada
lokal ileri evre veya metastatik prostat kanseri nedeniyle en az 6 ay LHRH agonisti tedavisi
(löprolid asetat-LA veya goserelin asetat-GA) alan hastalarda, farklı LHRH analoglarının
total testosteron düzeyini ne kadar düşürdüğünü tespit etmek ve bunun hastalık seyri ile
ilişkisini belirlemek amaçlandı.
Materyal ve metod: Kliniğimizde, LA ve GA ile tedavi edilen ardışık 48 ve 56 hasta
çalışmaya dahil edildi. Bilateral orşiyektomi yapılmış olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi.
Bulgular: LA (n=48) ve GA (n=56) kollarındaki hastaların ortalama yaşları, sırasıyla
76,4±9,4 ve 75,8±8,1 yıl olarak bulundu. Kastrasyon düzeyi olarak serum testosteron düzeyinin 50 ng/dl olması kabul edildi, istatistiksel değerlendirmelerde literatürde sıkça kullanılan 20 ng/dl düzeyi değerlendirmeye alındı. LA ve GA kollarında serum testosteron
düzeyleri <20 ng/dl olan hasta oranları sırasıyla, %91,7 ve %71,4 olup, LA ve GA kollarında
serum testosteron düzeyleri ≥20 ng/dl olan hasta oranları ise sırasıyla; %8,3 ve %28,6 olarak
bulundu (p=0,009). GA kullanmakta olan bir hastada (%3,9) serum testosteron düzeyi 89
ng/dl saptandı.
LA ve GA kollarındaki hastaların evre dağılımları, vücut kitle indeksi değerleri (VKİ>25),
terapötik ve/veya palyatif radyoterapi alma oranları, hastalık veya PSA progresyon oranları
arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Progresyon olan ve olmayan hastaların serum testosteron düzeyleri arasında anlamlı fark yoktu (p=0,0899).
Sonuç: Bu çalışmada LA kolunda daha düşük testosteron düzeylerine ulaşıldığı, GA kolundaki bir hastada kastre düzeye ulaşılamadığı ve hastalık progresyonun testosteron düzeyi
ile ilişkili olmadığı görülmüştür. Testosteronun çok düşük düzeylere düşmesinin hastalığın
sağkalımı ve biyokimyasal nüksüzlük oranlarını nasıl etkilediği henüz net olarak bilinmemekle beraber son yıllarda bu konunun gündemde olması nedeniyle daha ileri ve uzun takipli çalışmalar ile bu sorulara yanıt verilebileceğini ifade etmek istiyoruz.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
67
S33
HORMON REFRAKTER PROSTAT KANSERİNDE İNTERMİTAN
KEMOTERAPİ: PROSPEKTİF RANDOMİZE ÇALIŞMANIN UZUN DÖNEM
SONUÇLARI
SÖZEL
1
Haluk Özen, 1Bülent Akdoğan, 1Ali Ergen, 1Levent Mert Günay, 1Yeter Kırdal,
Kubilay Inci, 1Cenk Yücel Bilen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Kastrasyona dirençli prostat kanserinde (CRPC) intermitan ve devamlı Dosetaksel kemoterapisinin sağkalım, PSA cevabı, hayat kalitesi ve toksisite üzerine etkisini karşılaştırmalı, prospektif randomize bir çalışma ile araştırmak.
Material ve Metod: Ocak 2004 ile Aralık 2009 arasında toplam 83 CRPC’li hasta sürekli
kol (SK) ve intermitan kola (İK) ayrıldı. Sürekli kolda 41, intermittan kolda 42 hasta randomize edilidi. Bütün hastalara ilk gün 75 mg/m2 dosetaksel 1 saatlik intravenöz infüzyon
şeklinde, 21 günde bir döngü kemoterapi verildi. SK’da tedavi kesintisiz 12 döngü olarak
planlandı. İK’da her 4 döngü sonunda hastalık progresyonuna kadar tedaviye ara verildi.
Tekrar tedaviye alınma kriterleri olarak PSA’nın, nadir seviyesinin %80’i kadar artış veya ağrı
skorunda 2 puanlık artış veya yeni metastatik lezyonun saptanması veya hastalık progresyonunun diğer belirtileri Kabul edildi. PSA, ağrı skoru (VAS), hayat kalitesi (QLQ-C30, versiyon 3.0) ve hastalık evrelemesinin klinik değerlendirmesi her döngü öncesi yapıldı. Toksisite
CTC-NCI kriterleri kullanılarak derecelendirildi.
Sonuçlar: SK ve İK’da ortalama yaş, PSA ve hemoglobin değerleri sırasıyla; 67.6±1.3 ve
66.2±1.2 yıl; 244.8±65.4 ve 147.4±29.7 ng/mL, 12.3±0.2 ve 12.5±0.2 g/dL idi (p>0.05).
ortalama kemoterapi döngü sayısı SK ve İK’da sırasıyla 10.6±0.8 ve 9.6±0.8 idi (p=0.358).
Dört, 8, 12 ve 16 döngü sonundaki PSA cevabı SK’da 61.9%, 29.4%, 45.5% and 57.1;
İK’da 62.8%, 50%, 44.4% and 57.1% olarak bulundu. İK’da birinci, ikinci ve üçüncü aranın median süresi sırasıyla; 12 (n=18, range: 4-52), 16 (n=9, range: 6-34) ve 14 (n=3, range: 12-15) hafta idi. Tedavi başarısızlığına kadar geçen ortalama sure SK ve İK’da sırasıyla;
15.5±6.6 ve 12.7±3.7 ay idi (p=0.496). İki yıllık genel sağkalım oranları SK ve İK’da benzerdi (58.7% vs. 52.9%); median sağkalım SK ve İK’da sırasıyla; 30.4±4.5 (95%CI=21.6-39.2)
ve 27±2.8 (95% CI=21.5-32.5) ay olarak bulundu (log rank p=0.879). Hayat kalitesinin
çoğu parametreleri anlamlı olarak değişmedi. En sık görülen grade 3-4 yan etkiler: alopesi,
tat değişiklikleri ve sıcak basması olup her iki kolda benzer oranlarda görüldü. Hiçbir kolda
toksisiteye bağlı tedavi kesilmedi.
Sonuç: Hasta sayısı az olmasına rağmen bu çalışma, tüm CRPC’li hastaların intermitan
kemoterapi için aday olabileceğini göstermiştir. CRPC’li hastalardaki intermitan kemoterapi
stratejisini daha iyi ortaya koymak için yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
68
10. Üroonkoloji Kongresi
S34
KASTRASYONA DİRENÇLİ PROSTAT KANSERİ HASTALARINDA
DOSETAKSEL KEMOTERAPİSİNİN ETKİNLİĞİ
1
Naşide Mangır, 1İlker Tinay, 1Levent Türkeri.
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
69
SÖZEL
Amaç: Dosetaksel kemoterapisinin kastrasyon dirençli prostat kanseri hastalarında genel sağkalımı arttırdığı bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı dosetaksel kemoterapisini genel
sağkalım, genel sağkalımı etkileyen faktörler, klinik yanıt ve toksisite açısından değerlendirmektir.
Araç ve Yöntem: 1998- 2009 tarihleri arasında kastrasyona dirençli prostat kanseri tanısı
ile dosetaksel kemoterapisi alan hastaların verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalar
klinik değerlendirme sonucuna göre dosetaksel 75 mg/m2 3 haftada bir (1. rejim) ve ya
haftalık dosetaksel 35 mg/m2 2/3 hafta (2. rejim) almışlardır. Genel sağkalım, genel sağkalımı etkileyebilecek faktörler (yaş, Gleason skoru, metastaz, PSA yanıtı, PSA yarılanma
zamanı, PSA doubling time ve tedavi rejimi) ve tedavi toksisitesi analiz edilmiştir. Sağkalım
ve sağkalımı etkileyen faktörler Kaplan Meier analizi ve Cox regresyon analizi kullanılarak
yapılmıştır.
Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları 70(±8,8) yıldır. Hastaların 33 tanesine 1. rejim ve
12 tanesine de 2. rejim uygulanmıştır. Ortanca sağkalım 20,0 (SE 6,46; 95% CI 7,3- 32,6)
aydır. Hastaların % 45’inde PSA’da en az % 50’lik düşüş saptanmış, % 15’inde PSA değişmemiş ve % 40’ında PSA progresyonu saptanmıştır. Tek değişkenli analizde genel sağkalımı
etkileyen 3 faktör bulunmuştur; üçüncü kür sonunda PSA’nın >%50 düşmesi, dosetaksel
75 mg/m2 3 haftada bir alınması ve metastazı olmaması. Ancak çok değişkenli analizde
incelendiğinde bu faktörlerden hiçbirinin genel sağkalımı etkilemediği görülmektedir. Hastanın yaşı, Gleason skoru, tanı anındaki PSA değeri, kastarasyon dirençli prostat kanseri
olana kadar geçen zaman, dosetaksel kür sayısı, diğer komorbiditelerin varlığı, PSA yanıtı ve
PSA DT’ın genel sağkalımı etkilemediği görülmektedir. En sık görülen toksisite lökopeni ve
ikinci en sık toksisite anemidir. Ancak lökopeni sadece bir hastada doz kısıtlayıcı olmuştur.
Sonuç: Dosetaksel kemoterapisi kabul edilebilir toksisite ile uygulanabilmektedir. Üçüncü kür sonunda PSA’sı düşen, dosetaksel 75 mg/m2 3 haftada bir alan ve metastazı olmayan
kastrasyona dirençli prostat kanseri hastalarında genel sağkalım avantajı eğilimi bulunmaktadır.
SÖZEL
70
10. Üroonkoloji Kongresi
SÖZEL
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
71
S35
PROSTAT REBİYOPSİSİ: SINIR NE OLMALI? (WHAT İS THE LİMİT?)
1
M. Sertaç Yazıcı, 1Bülent Akdoğan, 1Ahmet Güdeloğlu, 1Ali Cansu Bozacı, 1Ali Ergen,
Haluk Özen.
1
SÖZEL
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Prostat rebiyopsisinde Hacettepe deneyimimizi sunmak.
Yöntem-Gereçler: Kliniğimizde daha önceden standart 10 kor biyopsi yapılmış 283 hastaya transrektal ultrason (TRUS) kılavuzluğunda 327 adet prostat rebiyopsisi yapıldı. Rebiyopsi standart 12 kor + 4 transizyonel zon (TZ) biyopsisi şeklinde uygulandı. Rebiyopsi
endikasyonu 4 ng/ml’den fazla serum PSA (Prostat Spesifik Antijen) seviyesi, artan serum
PSA ve/veya anormal parmakla rektal muayene ve/veya ilk biyopside yüksek gradeli prostatik
intraepitelyal neoplazi (HGPIN) veya atipik küçük asinar proliferasyon (ASAP) bulunması
idi. Rebiyopsi sonucu benign gelen 33 hastaya daha sonra TRUS eşliğinde template kılavuzluğunda stereotaktik transperineal prostat saturasyon biyopsisi (STPB) yapıldı ve prostat
kanser tespit oranı değerlendirildi.
Bulgular: TRUS kılavuzluğunda rebiyopsi yapılan hastaların %19.9’unda prostat kanseri
tespit edildi. İlk biyopsisi HGPIN ve ASAP olan hastalarda prostat kanser oranları sırasıyla
%34.5 ve %53.3 idi. İkinci, üçüncü ve dördüncü kez biyopsi yapılan hastalarda prostat
kanser oranları sırasıyla %22.1, %14.6 ve %0 olarak bulundu. Çok değişkenli analizde PSA
dansitesi (PSAD) ve ilk biyopside ASAP veya HGPIN varlığının prostat kanserini öngören
faktörler olduğu tespit edildi. Rebiyopsi sonucu malignite saptanmayan ve genel anestezi
altında TRUS eşliğinde stereotaktik transperineal prostat saturasyon biyopsisi yapılan 33
hastanın 10’unda (%30.3) prostat kanseri tespit edildi.
Sonuç: TRUS eşliğinde yapılan rebiyopsi sayısı arttıkça kanser yakalama oranları azalmaktadır. Ancak negatif çıkan rebiyopsilerden sonra bazı hastalarda yapılan transperineal
saturasyon biyopsisindeki yüksek tümör bulma oranları algoritmada rebiyopsinin saturasyon
biçiminde yapılması gerektiği yönündeki bir görüşü de gündeme getirmektedir.
72
10. Üroonkoloji Kongresi
S36
PROSTAT KANSERİ (PCA) SAPTANMASINDA SİSTEMATİK 12 ÖRNEK
BİYOPSİ (12 BX) DİĞER BİYOPSİ ŞEMALARINDAN ANLAMLI OLARAK
ÜSTÜNDÜR
1
SÖZEL
Hasan Yılmaz, 2Tayyar Alp Özkan, 2Murat Üstüner, 3Ali Sarıbacak, 2Nazım Mutlu,
Özdal Dillioğlugil.
2
1
3
T.C Sağlık Bakanlığı Izmit Seka Devlet Hastanesi, 2Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
T.C Sağlık Bakanlığı Yerköy Devlet Hastanesi.
Giriş: Prostat biyopsilerinde alınacak örnekler konusunda henüz bir standarta ulaşılamamıştır. Çalışmamızda,sistematik 12 örnek biyopsi (12Bx) ile bulduğumuz PCa saptama oranlarını, Hodge (J.Urol.142:66,1989), Presti (J.Urol.163:163,2000) ve Gore
(J.Urol.165:1554,2001)’ un tariflediği biyopsi şemaları ile karşılaştırdık.
Yöntem-Gereç: 2005-2011 arasında total PSA’ sı (tPSA) 2-10 ng/ml olan ve ilk kez 12Bx
alınan ardışık 1091 hasta çalışmaya alındı. Hastaların yaş, TRUS ile prostat hacimleri ve histopatolojik sonuçları kayıt edildi. Histopatolojik sonuçlara göre benign patolojiler, HGPİN
ve ASAP ‘kanser yok’, adenokarsinomlar ise ‘kanser var’ olarak sınıflandırıldı. Veriler değişik
biyopsi şemalarına Şekil) göre değerlendirildi ve tümör derecesine (Gleason toplamı <7 ve
≥7) göre PCa oranları karşılaştırıldı.
Bulgular: Ortalama hasta yaşı 64(40-90), prostat hacmi ise 56(10-246) ml idi. Biyopsi
şemalarının PCa saptama oranları ve tümör derecesine göre karşılaştırması Tablo 1, istatistiki
analizi ise Tablo 2’de görülmektedir. 12Bx, Gore 10 örnek, Presti 10 örnek, Presti 8 örnek,
6 örnek uzak lateral ve 6 örnek parasagital (Hodge) şemalarına göre PCa oranları sırasıyla
%30,3; % 28,4; %28,6; %26,4; %23,7; %22,1 bulundu. 12Bx diğer tüm şemalara göre
anlamlı derecede daha fazla PCa saptadı (p<0,05). Diğer şemalar kendi aralarında karşılaştırıldığında, Gore 10 örnek ve Presti 10 örnek ( p=0,7518) ile 6 örnek uzak lateral ve 6
örnek parasagital (p=0,1575) karşılaştırmaları dışında tüm karşılaştırmalarda PCa oranları
anlamlı olarak farklıydı (Tablo 2). 12Bx diğer şemalara göre değerlendirildiğinde Gore 10
örnekte %1,5, Presti 10 örnekte %2,7, Presti 8 örnekte %6,9, 6 örnek uzak lateralde %10,8
ve 6 örnek parasagitalde % 13,8 daha az yüksek dereceli PCa saptanacaktı. Değişik biyopsi
şemalarının tümör derecesine göre (Gleason<7 veya Gleason≥7) PCa oranlarının istatistiki
analizi Tablo 2’dedir.
Sonuç: 12Bx ile tüm diğer şemalara göre anlamlı oranda daha fazla PCa saptanmaktadır. Ayrıca biyopsilerin diğer şemalara göre alınması, yüksek dereceli prostat kanserlerinin
azımsanmayacak bir kısmının saptanamamasına yol açmaktadır. Presti ve Gore’ un 10 örnek
şemaları, PCa ve düşük veya yüksek dereceli tümör saptama oranları açısından farklı değildir.
İlgili makalelerinde fark yayınlanmamasına karşın Presti 10 örnek, Presti 8 örnekten ve 12Bx
de Gore 10 örnekten anlamlı olarak daha fazla PCa saptamaktadır.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
73
Tablo 1. Değişik biyopsi şemalarına göre PCa saptama oranları ve bunların tümör derecesi (Gleason toplamı)’ ne göre
karşılaştırması (N=1091).
12 Bx
Gore 10 Presti 10
Presti 8
6 Örnek
Uzak Lateral
6 Örnek
Parasagital (Hodge)
%30.3
(331/N)
%28.4
(310/N)
%28.6
(312/N)
%26.4
(288/N)
%23.7
(259/N)
%22.1
(241/N)
Derece
Düşük
(Gls<7)
%15
(164/N)
%13.6
(148/N)
%14.1
(154/N)
%13.2
(144/N)
%11.7
(128/N)
%11.0
(120/N)
Yüksek
(Gls≥7)
%15.3
(167/N)
%14.8
(162/N)
14.5
(158/N)
%13.2
(144/N)
%12.0
(131/N)
%11.1
(121/N)
SÖZEL
% Kanser Saptama Oranı (n/N)
Tablo 2. Tablo 1’deki verilerin istatistiki analizi.
Biyopsi Şemaları
Kanser saptama
Oranları
Düşük (gls<7)
Derece
Gore 10-12 Bx
p<0,05
p<0,05
p=0,06
Presti 10-12 Bx
p<0,05
p=0,05
p<0,05
Presti 8-12 Bx
p<0,05
p<0,05
p<0,05
6 Örnek Uzak Lateral-12 Bx
p<0,05
p<0,05
p<0,05
6 Örnek Parasagital-12 Bx
p<0,05
p<0,05
p<0,05
Presti10- Gore10
p=0.75
p=0,45
p=0,42
Presti8- Gore10
p<0,05
p=0,70
p<0,05
6 Örnek Uzak Lateral- Gore 10
p<0,05
p<0,05
p<0,05
6 Örnek Parasagital- Gore10
p<0,05
p<0,05
p<0,05
Presti8- Presti10
p<0,05
p<0,05
p<0,05
6 Örnek Uzak Lateral- Presti10
p<0,05
p<0,05
p<0,05
6 Örnek Parasagital- Presti10
p<0,05
p<0,05
p<0,05
6 Örnek Uzak Lateral- Presti 8
p<0,05
p=0,08
p<0,05
6 Örnek Parasagital- Presti8
p<0,05
p<0,05
p<0,05
6 Örnek Uzak Lateral- 6 Örnek Parasagital
p=0,15
p=0,55
p=0,32
Yüksek(gls≥7)
Şekil . Karşılaştırılan biyopsi şemaları.
74
10. Üroonkoloji Kongresi
S37
STEREOTAKTİK TRANSPERİNEAL PROSTAT SATURASYON BİYOPSİSİ
1
M. Sertaç Yazıcı, 1Bülent Akdoğan, 1Önder Kara, 1Ali Cansu Bozacı, 1Cenk Yücel Bilen,
Dilek Ertoy Baydar, 3Hüseyin Lüleci, 1Haluk Özen.
2
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji
Anabilim Dalı, 3Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
75
SÖZEL
Amaç: Önceden transrektal ultrason (TRUS) eşliğinde en az iki kez prostat biyopsisi yapılmış hastalarda stereotaktik transperineal prostat saturasyon biyopsisinin (STPSB) prostat
kanseri tespit oranı ve morbiditesi değerlendirildi.
Materyal Metod: Kliniğimizde daha önceden TRUS eşliğinde en az iki kez prostat biyopsisi yapılan 48 hastaya (ortalama yaş 60.9) STPSB yapıldı. Prostat rebiyopsi endikasyonları 4 ng/ml’den fazla serum PSA (Prostat Spesifik Antijen) seviyesi, artan serum PSA ve/
veya anormal parmakla rektal muayene ve/veya önceki biyopsilerde yüksek gradeli prostatik
intraepitelyal neoplazi (HGPIN) veya atipik küçük asinar proliferasyon (ASAP) bulunması
idi. Biyopsi, genel anestezi altında litotomi pozisyonunda gerçekleştirildi. İşlem öncesi rutin antibiyotik profilaksisi uygulandı. Biplanar TRUS probuna takılmış perineal brakiterapi
templeti kullanılarak bilgisayar programı aracılığı ile midgland aksiyel planda x ve y; sagital
planda ise z koordinatları 5 mm aralıklarla belirlendi ve prostatın 3 boyutlu haritalandırılması yapıldı. Templet kılavuzluğunda TRUS eşliğinde transperineal biyopsi alındı. Prostat
hacmi 40 cc’nin üstünde olan hastalarda koronal düzlemde distalden ek örnekleme yapıldı.
İşlem sonunda prostat kanser tespit oranı ve morbiditesi değerlendirildi.
Bulgular: Hasta başına ortalama biyopsi kor sayısı prostat volumüne (cm3) yakın idi
(r=0.860). Ortalama serum PSA değeri 15.9 ng/ml (4.03 - 59.57 ng/ml aralığında) olarak
bulundu. Ortalama 54.9 kor (24 – 106 kor ralığında) biyopsi alındı. STPSB yapılan 48
hastanın 15’inde (%31) prostat kanseri tespit edildi. Kanser saptanan hastalarda ortalama
malign kor yüzdesi %11.9 olarak bulundu. Templet biyopsisi 10 mm aralıklarla yapılsaydı
3 hastada kanser tespit edilemeyecekti. Transizyonel zon PSA dansitesi (TZPSAD) kanser
tespit edilen hastalarda tespit edilmeyenlere oranla anlamlı derecede daha yüksek bulundu
(p=0.044). Beş hastada (%10) işlem sonrası üriner retansiyon gelişti ve kateterize edildi.
Epididimoorşit gelişen diğer bir hasta ise antibiyotik ile tedavi edildi. Hastaların hiçbirinde
sepsis, ciddi üriner veya rektal kanama gözlenmedi.
Sonuç: STPSB genel anestezi altında gerçekleştirilen ancak hastanede yatışa gerek duyulmadan tamamlanabilen bir işlemdir. Başlangıç sonuçlarımız kabul edilebilir komplikasyon
oranları ile daha önce ortalama ikiden daha fazla biyopsi olup tümör saptanmayan grup düşünüldüğünde çok önemli oranda prostat kanseri tanısı koyabilen bir yöntem olarak dikkati
çekmektedir.
S38
KLİNİK OLARAK ÖNEMSİZ PROSTAT KANSERİ RADİKAL
PROSTATEKTOMİ ÖNCESİ ÖNGÖRÜLEBİLİR Mİ?
1
Şakır Ongün, 1Serdar Çelik, 2Gülen Gül Niflioğlu, 1Güven Aslan, 2Burçin Tuna,
Mehmet Uğur Mungan, 2Kutsal Yörükoğlu.
SÖZEL
1
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi
Patoloji Anabilim Dalı.
Amaç: Bu çalışmada radial prostatektomi (RP) materyallerinde klinik olarak önemsiz kabul edilen tümör hacmi ≤ 0,5 cm3 ve total Gleason skoru ≤ 6 olan prostat kanserli olguların
, RP öncesi öngörülüp öngörülemeyeceği araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2001 ile Ağustos 2011 tarihleri arasında kliniğimizde prostat
kanseri tanısıyla RP yapılan ve kayıtları yeterli olan 325 hastanın bilgileri incelendi. Patoloji
spesmeninde tümör hacmi ≤ 0,5 cm3 ve toplam Gleason skoru ≤ 6 olan olguların ilk tanı
anındaki yaş, PSA değeri, prostat volümü, biyopsideki pozitif kor sayısı ve biyopsideki tümör
yüzdesi karşılaştırıldı.
Bulgular: 60 (%18,4) olguda klinik olarak önemsiz prostat kanseri saptandı. Bu hastalarla diğer 265 hasta(%81,6) arasında biyopsideki pozitif kor sayısı ve tümör yüzdesi bakımından (p<0,0001) istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu.
Sonuç: Klinik olarak önemsiz prostat kanserli hastaların büyük çoğunluğunun (%33)
biyopsilerinde tek odakta ve ≤ %5 tümör tutulumu bulunmaktadır. Bu parametreler klinik
olarak önemsiz prostat kanserinin operasyon öncesi öngörülmesinde önemli veriler olarak
görünmektedir.
KLİNİK OLARAK ÖNEMSİZ
PROSTAT KANSERİ HASTALARI
n=60(%)
DİĞER HASTALAR
n=265(%)
Yaş
60,56(47-73)
62,8(43-80)
Ortalama PSA (ng/ml)
7,01(3,1-24,2)
9,07(1,1-47)
Prostat volümü (cm3)
63,40(24-120)
52,80(13-153)
RP Tümör volümü (cm3)
0,16(0,01-0,5)
4,43(0,02-60)
Biyopside 1 odakta tutulum
37(%61)
79(%29,8)
Biyopside 2 odakta tutulum
18(%30)
66(%24,9)
5(%9)
120(%45,2)
Biyopside ≥ 3 odakta tutulum
Biyopsi korlarında ≤ %5 tümör tutulumu
30(%50)
41(%15,4)
Biyopsi korlarında %10 tümör tutulumu
19(%31)
41(%15,4)
Biyopsi korlarında ≥ %20 tümör tutulumu
11(%19)
183(%69,2)
Gleason 3+3=6 ve tek odakta ≤%5 tümör tutulumu olanlar
20(%33)
27(%10,1)
76
10. Üroonkoloji Kongresi
S39
AKTİF İZLEM KRİTERLERİ İLERİ EVRE PROSTAT KANSERLİ
HASTALARI ÖNGÖRMEDE YETERLİ Mİ?
1
Şakir Ongün, 1Serdar Çelik, 2Gülen Gül Niflioğlu, 1Güven Aslan, 2Burçin Tuna,
Mehmet Uğur Mungan, 3Sarp Üner, 2Kutsal Yörükoğlu.
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi
Patoloji Anabilim Dalı, 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı.
SÖZEL
1
Amaç: Aktif izlemde amaç hastaların küratif tedavi şansını kaybetmeden aşırı veya gereksiz tedavi edilmelerini azaltmaktır. Prostat kanseri tanısıyla radikal prostatektomi(RP)
uygulanmış hastalardan aktif izlem kriterlerine uygun hastaların RP patoloji sonuçlarını ve
bu hastalarda aktif izlem kararının doğruluğunu değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç Yöntem: Ocak 2001-Ağustos 2011 tarihleri arasında kliniğimizde prostat kanseri tanısıyla RP yapılan kayıtları yeterli olan 325 hastanın bilgileri incelendi. Bu hastalardan 151’i literatürde Berglund ve ark. tarafından belirlenmiş aktif izlem kriterlerine
uygundu(PSA<10, Gleason skoru ≤3, ≤3 kor biyopsi pozitifliği, ≤50% tümör tutulumu, T1
klinik evre). Bu hastaların RP patoloji sonuçları; gleason skoru, ekstrakapsüler yayılım, seminal vezikül tutulumu,tümör volümü açısından değerlendirildi. Hastalar RP total Gleason
skoru ≥ 7, evre T3, biyokimyasal nüks kriterlerinden en az birisine sahip olanlar ve hiçbirine
sahip olmayanlar olarak iki gruba ayrılarak lojistik regresyon modeli ile incelendi. Modellemede hastaların cerrahi esnasındaki yaşı, PSA değeri, biyopsideki odak sayısı, biyopsideki
tümör yüzdesi ve RP sonrası tümör volümü değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 61.3, PSA ortalaması 6.21,RP ortalama tümör volümü 1.23’tü. Hastaların RP Gleason skoru sonuçları incelendiğinde %66,2 ’si 3+3, %32,4’ü
3+4, %0,6’sı 4+3, % 0,6’sı 4+4 olarak geldi. % 10,5 hastada ekstraprostatik yayılım, %1,9
hastada ise seminal vezikül tutulumu izlendi. Lojistik regresyon modelinde; RP’de total Gleason skoru ≥ 7, evre T3 ve biyokimyasal nüksü öngörmede RP sonrası tümör volümü dışındaki kriterlerin başarısız olduğunu saptadık. RP sonrası tümör volümü 1cm³ artığında; RP
total Gleason skoru ≥7, evre T3 ve biyokimyasal nüks kriterlerinden en az birinin gelişme
olasılığı 2,4 kat artmaktadır. (OR=2,368)
Sonuçlar: Aktif izlem protokollerinin mevcut kriterlerle uygulanması T3 tümöre sahip
hastaların doğru tedaviyi almasını engellemektedir. Lokalize prostat kanserinde aktif izlem
tedavi seçeneklerinden biri olmasına karşın aktif izleme başlama kriterlerinin halen yetersiz
olduğunu düşünmekteyiz. RP sonrası tümör volümünü öngörebilecek kriterlerin ortaya konulması aktif izlemi daha güvenli bir seçenek haline getirecektir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
77
SÖZEL
AKTİF İZLEM KRİTERLERİNE UYAN
HASTALARn=151(%)
YAŞ
61,33(47-73)
63,37(43-80)
ORTALAMA PSA (ng/ml)
6,21(2,5-9,8)
10,57(2,4-47)
RP TÜMÖR VOLÜMÜ
1,23(0,01-12,7)
5,18(0,07-36)
RP GLEASON 3+3=6
100(66.2)
28(16.0)
RP GLEASON 3+4=7
49(32.4)
106(60.9)
RP GLEASON 4+3=7
1(0.6)
23(13.2)
RP GLEASON 4+4≥8
1(0.6)
16(9.1)
16(10.5)
41(23.5)
3(1.9)
27(15.5)
EXTRAPROSTATİK YAYILIM
SEMİNAL VEZİKÜL TUTULUMU
78
DİĞER HASTALARn=174(%)
RP TOTAL GLEASON SKORU≥7, EVRE T3, BİYOKİMYASAL NÜKS
n
%
HİÇBİRİ OLMAYANLAR
88
58,3
EN AZ BİRİ OLANLAR
63
41,7
TOPLAM
151
100,0
10. Üroonkoloji Kongresi
S40
PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA BECK DEPRESYON VE IIEF
SKORLARI: AKTİF İZLEME ALINAN HASTALAR İLE RADİKAL
PROSTATEKTOMİ YAPILAN HASTALARIN KARŞILAŞTIRILMASI
1
SÖZEL
Hasan Soydan, 1Furkan Dursun, 1Ömer Yılmaz, 1Sezgin Okçelik, 1Cüneyt Adayener,
Kadir Baykal.
1
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji Servisi.
Amaç: Aktif izleme alınan hastalar ile radikal prostatektomi yapılan hastaların Beck depresyon ve IIEF skorlarında farklılık olup olmadığını ortaya koymak
Gereç ve Yöntem: GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji kliniği prostat kanseri
veritabanı retrospektif olarak taranarak, aktif izleme alınan ve bu hastalarla benzer ameliyat
öncesi klinik ve patolojik özellikleri olan radikal prostatektomi yapılan hastalar karşılaştırıldı. Yaş, PSA, klinik evre, pozitif kor sayısı, Gleason skoru kaydedildi. Hastalarla yüzyüze
görüşülerek Beck depresyon skalası ve IIEF dolduruldu. SPSS programı ile iki grup arasında
farklılık olup olmadığı araştırıldı.
Bulgular: Aktif izlem grubunda 18 hasta vardı. PSA değeri ortalaması 6,56(4,21-9,3) ng/
ml idi. Klinik evre; 1 hastada T1b, 17 hastada T1c idi. Tümörü TUR-P ile saptanan 1 hasta
hariç tüm hastaların pozitif kor sayısı 12’de 1 idi. Hastaların hepsinin Gleason skoru 3+3’dü.
Ortalama takip süreleri 16,8(3-41) ay idi. Radikal prostatektomi grubundaki 17 hastaların
ameliyat öncesinde potens; 14 hastada tam, 3 hastada kısmi olarak vardı. Ameliyat esnasında
bilateral sinir koruyucu radikal prostatektomi yapılan 3 hasta hariç diğer hastalarda sinir
korumaya dikkat edilmemişti. Ameliyat sonrasında hafif stres tipi idrar kaçırması( günde 1
petten az) olan 5 hasta dışında hastaların tümü kontinan idi. Her iki grubun IIEF skorları ve
Beck depresyon skorlarına göre dağılımı tablo-1.’de verilmiştir. Ağır erektil işlev bozukluğu
olan hastalar radikal prostatektomi grubunda daha yüksek idi.
Sonuç: Aktif izlem grubunda cerrahi grubuna göre ağır erektil işlev bozukluğunun daha
az olması ve Beck depresyon skorlarının benzer olması, aktif izlemin lokalize prostat kanserinde geçerli bir seçenek olduğunu destekliyor gibi gözükmektedir
IIEF
Beck depresyon skoru
1-10 11-16
17-21
22-25
26-30
0-9
10-16
(ağır) (orta) (hafif-orta) (hafif) (erektil işlev (minimal) (hafif)
sağlam)
17-29
(orta)
30-63
(şiddetli)
Aktif izlem
5
2
3
2
6
13
3
2
-
Radikal
prostatektomi
12
1
2
-
2
11
5
-
1
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
79
S41
RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI GELİŞEN ANASTOMOZ
DARLIKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
1
Taha Numan Yıkılmaz, 1Ayhan Dirim, 1Cem Yücel, 1M. İlteriş Tekin,
Hakan Özkardeş.
SÖZEL
1
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Radikal prostatektomi sonrasında gelişen anastomoz darlıklarında risk faktörlerinin belirlenmesi ve darlıkla olan ilişkilerinin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.
Hastalar ve Yöntem: Lokalize prostat kanseri nedeni ile radikal prostatektomi yapılan 95
olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Hasta yaşı, anastomoz tekniği, drenaj miktarı, sonda çekilme zamanı ve cerrahi sınır pozitifliği gibi parametreler anastomoz darlığı açısından
gözden geçirildi.
Bulgular: Doksanbeş olgunun 14’ünde (%14.7) anastomoz darlığı saptandı Olguların
yaş ortalaması 61.4 yıl (48-75 yıl) idi. Altmış yaş ve altındaki 35 olgunun 6’sında (%17)
darlık görülürken, 60 yaş üstü hastaların ise 8’inde (%15) darlık gözlendi (Tablo 1). Tüm
olgularda 6 adet (saat; 2-11; 3-9; 5-7) anastomoz sütürü kullanıldı. Toplam 37 olguda (%38)
anastomoz sırasında eversiyon sütürü konuldu. Bu olguların 8’inde (%21) darlık gelişirken,
eversiyon sütürü konulmayan 58 olgunun sadece 6’sında (%10.3) darlık izlendi (Tablo 1).
Ortanca sonda çekilme zamanı 14 gün (12-33 gün) idi. Bir olguda üretral kateter üzerinden
anastomoz sütürünün geçmesi nedeni ile sonda 33. günde çekildi. Sondası 14 günden önce
çekilen 9 olgunun 2’sinde (%22), 14 günden sonra çekilen 19 olgunun ise 4’ünde (%21)
darlık geliştiği gözlendi. Ortalama drenaj miktarı 90 mL (0-2,250 mL) olarak belirlendi.
Anastomoz darlığı gelişmeyen olgularda ortalama drenaj miktarı 32 mL (0-570 mL) iken,
darlık gelişen olgularda 323 mL (0-2,250 mL) idi. Postoperatif aşırı drenaj nedeniyle sonda traksiyonu uygulanan 4 olgunun 3’ünde (%75) darlık gözlendi. Risk faktörleri birlikte
değerlendirildiğinde eversiyon sütürü konulan ve 90 mL’den fazla drenajı olan grupta 8 olgunun 5’inde (%62) darlık (drenajı 90 mL altında olan 29 hastadan sadece 3’ünde (%10)
darlık gelişmişti), eversiyon sütürü, traksiyon uygulaması ve 90 mL üzeri drenaj grubunda
ise 2 olgunun ikisinde de darlık geliştiği görüldü. Yine cerrahi sınır pozitifliği olan 13 olgunun 4’ünde (%31) darlık saptandı (Tablo 1).
Sonuç: Radikal prostatektomi uygulanan hastalarda postoperatif drenaj miktarı, sondaya
traksiyon uygulamaları ve mesane boynuna konulan eversiyon dikişleri anastomoz darlığı
gelişimi açısından risk oluşturuyor gibi görünmektedir. Bu risk faktörleri dışında bahsedilen
diğer faktörlerin de olası risk açısından sağlıklı değerlendirilebilmeleri için daha geniş hasta
serili çalışmalara gereksinim vardır.
80
10. Üroonkoloji Kongresi
Darlık n (%)
Toplam
Var
Yok
≤60
6 (17)
29 (83)
35
>60
8 (15)
52 (85)
60
Yaş (yıl)
Eversiyon sütürü
8 (21)
29 (79)
37
Yok
6 (10.3)
52 (89.7)
58
≤90
6 (7)
75 (93)
81
>90
8 (57)
6 (43)
14
SÖZEL
Var
Ortalama Drenaj miktarı (mL)
Ortalama sonda çekilme zamanı (gün)
<14
2 (22)
7 (78)
9
14
8 (12)
59 (88)
67
>14
4 (21)
15 (79)
19
Cerrahi sınır pozitifliği
Var
4 (31)
9 (69)
13
Yok
10 (14)
72 (86)
82
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
81
S42
RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI EREKTİL DİSFONKSİYONU
ÖNGÖREN PARAMETRELER
1
M. İrfan Dönmez, 1Gizem Muratoğlu, 1Önder Kara, 1Bülent Akdoğan, 1Sertaç Yazıcı,
Cenk Yücel Bilen, 1Ali Ergen, 1Haluk Özen.
SÖZEL
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Radikal prostatektomi sonrası erektil disfonksiyon (ED) oranlarını ve ED’yi belirleyen faktörleri analiz etmek.
Materyal: 1994-2011 yılları arasında toplam 812 hastaya Radikal Retropubik Prostatektomi (RRP) uygulandı. D’amico risk sınıflandırmasına göre yüksek riskli bulunan ve cerrahi
sırasında lokal ileri evre hastalık bulguları olan hastalara sinir koruyucu cerahi yapılmadı.
Erektil fonksiyonu verileri olan ve telefonla bu bilgilere ulaşılabilen 643 hasta çalışmaya
alındı.
Bulgular: Yaş (p<0.01), tanı öncesi PSA (p=0.02), biyopsi gleason skoru (p=0.01), biyopsi tümör yüzdesi (p=0.01), cerrahi tipi (sinir koruyucu veya açık-laparoskopik, p<0.01) ve
sistemik hastalık varlığı (p=0.02) ED’yi belirlemede anlamlı faktörler olarak bulundu. Klinik T evresi, cerrahi sınır pozitifliğinin ED’yi öngörmede etkisi olmadığı görüldü (sırasıyla,
p=0.06 ve p=0.189). Bilateral sinir koruyucu, tek taraflı sinir koruyucu ve sinir koruyucu
olmayan ameliyatlar sonrası ereksiyon fonksiyon oranları sırasıyla; %48.2, %36.4 ve %13.4
olarak bulundu (p<0.01). 1994 yılından bu yana olan dönem üçe ayrılarak yapılan ED değerlendirmesinde dönemler arasında fark görülmedi.
Sonuç: Lokalize prostat kanseri tedavisinde RRP, ilk sırada gelen tedavi yöntemidir.
Genç, sistemik hastalığı olmayan ve D’amico düşük risk grubu hastalarda sinir koruyucu
RRP ile kabul edilebilir erektil fonksiyon oranları elde edilebilir.
82
10. Üroonkoloji Kongresi
ED -
ED+
P
224/348 (64.4)
<0.01
228/323 (70.6)
0.03
244/347 (70.3)
0.03
143/199 (71.9)
0.06
0.04
N (%)
Ortalama yaş
>62
<62
Tanı PSA
>7.5
<7.5
95/323 (29.4)
68/311 (21.9)
243/311 (78.1)
Gleason skor
7
≥8
≤6
103/347 (29.7)
51/223 (22.9)
172/223 (77.1)
9/59 (15.3)
50/59 (84.7)
T evresi
T2
>T3
T1c
56/199 (28.1)
83/318 (26.1)
235/318 (73.9)
4/39 (10.3)
1994-2000
2001-2005
252/293 (86)
35/39 (89.7)
Sinir koruyucu
yok
7/48 (14.6)
41/48 (85.4)
Tek taraflı
8/19 (42.1)
11/19 (57.9)
Çift taraflı
8/15 (53.3)
7/15 (46.7)
Nerve sparing
Non
2006-2011
124/348 (35.6)
SÖZEL
Yıl
41/293 (14)
14/106 (13.2)
92/106 (86.8)
Unilateral
9/41 (22)
32/41 (78)
Bilateral
32/54 (54.2)
27/54 (45.8)
Non
26/195 (13.3)
169/195 (86.7)
Unilateral
18/35 (51.4)
17/35 (48.6)
<0.01
Nevre sparing
<0.01
Bilateral
39/90 (43.3)
51/90 (56.7)
Biyopsi tümör yüzdesi
>%5
<%5
53/154 (34.4)
101/154 (65.6)
0.01
72/306 (23.5)
234/306 (76.5)
Sinir koruma
Unilateral
Bilateral
Non
47/350 (13.4)
203/350 (86.6)
<0.01
35/95 (36.4)
60/95 (63.2)
79/164 (48.2)
85/164 (51.8)
Teknik
Açık
Laparoskopik
31/34 (91.2)
0.021
Cerrahi sınır
Negatif
Pozitif
31/145 (21.4)
114/145 (78.6)
0.189
119/443 (26.9)
324/443 (73.1)
162/609 (26.6)
3/34 (8.8)
447/609 (73.4)
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
83
S43
RADİKAL PROSTATEKTOMİDE CERRAHİ SINIR POZİTİFLİĞİNİ
ÖNGÖREBİLİR MİYİZ? ÇOK MERKEZLİ ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ
ÇALIŞMASI
SÖZEL
1
Saadettin Eskiçorapçı, Deniz Bolat, 2Erdem Karabulut, 3Sümer Baltacı, 4Asıf Yıldırım,
Sinan Sözen, 6Ferhat Ateş, Çağrı Akın Şekerci, 7Fatih Kurtuluş, 8Ayhan Dirim,
9
Talha Müezzinoğlu, 10Cavit Can, 11Murat Bozlu, 12Hakan Gemalmaz, 13Sinan Ekici,
14
Haluk Özen 15Levent Türkeri, 16Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu.
5
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi, Biyoistatistik Anabilim
Dalı, 3Ankara Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, 4Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Üroloji Anabilim
Dalı, 5Gazi Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, 6Gata Haydarpaşa Üroloji Anabilim Dalı, 7Taksim Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji Anabilim Dalı, 8Başkent Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, 9Celal Bayar
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 10Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
11
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 12Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 13Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 14Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 15Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.16Üroonkoloji Derneği Böbrek
Tümörü Çalışma Grubu.
Amaç: Bu çok merkezli çalışmada radikal prostatektomide cerrahi sınır pozitifliğini öngörüsü için olası parametrelerin analizi yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Üroonkoloji Derneği bünyesinde yürütülen bu çok merkezli çalışmada 1993-2011 yılları arasında 12 merkezde lokalize prostat kanseri nedeni ile radikal prostatektomi uygulanan 1607 hastaya ait veriler incelenmiştir. Radikal prostatektomi sonrası
patolojide cerrahi sınır pozitifliğini öngörecek olası parametrelerin (yaş, PSA, klinik evre,
tanı Gleason skor, pozitif biyopsi kor oranı, önceki TUR, cerrahi deneyim, sinir koruma vb.)
tekli ve çoklu cox regresyon analizi ve t test ile etkinlikleri incelenmiştir.
Bulgular: Tekli analizlerde tanı PSA, klinik evre, Gleason skor, biyopsideki pozitif kor
oranı, önceki TUR öyküsü, cerrahi deneyim, sinir koruma durumu cerrahi sınır pozitifliğini
öngörmede anlamlı bulunmuştur. Bununla birlikte çoklu analizde tanı PSA, biyopsideki pozitif kor oranı, cerrahi deneyim ve sinir koruma cerrahi sınır pozitifliği bakımından anlamlı
olarak kalmıştır (Tablo 1).
Sonuç: Lokalize prostat kanseri nedeniyle radikal prostatektomi yapılan hastalarda cerrahi sınır pozitifliğini öngörebilmek için en önemli parametreler tanı PSA, biyopsideki pozitif kor oranı, cerrahi deneyim ve sinir koruma durumu olarak saptanmıştır. Bu bulgular,
Türkiye’de ilk kez bu ölçekte ve büyüklükte çok merkezli çalışma sonucunda bulunması
nedeniyle önem kazanmaktadır.
84
10. Üroonkoloji Kongresi
Tablo 1. Cerrahi sınır öngörmedeki parametrelerin etkinliği
Tek değişkenli
Çoklu
%95 GA
%95 GA
Değişkenler
OR
Alt
Üst
p
OR
Alt
Üst
p
Tanı PSA
1,04
1,03
1,06
0,000
1,03
1,01
1,05
0,006
Evre2
1,65
1,30
2,10
<0,001
Evre3
3,67
1,56
8,63
0,003
3+4
1,43
1,04
1,96
0,027
4+3
1,65
1,04
2,60
0,032
>7
1,92
1,18
3,14
0,009
Pozitif Kor Oranı
21,28
10,67
42,45
<0,001
15,56
7,14
33,90
<0,001
Önceki Tur
1,66
1,04
2,65
0,032
Cerrahi Deneyim
2,38
1,67
3,39
<0,001
2,35
1,22
4,54
0,011
Klinik Evre
<0,001
SÖZEL
Gleason
0,004
Sınır Koruma
0,006
0,021
Unilateral
1,11
0,77
1,60
0,577
1,81
1,11
2,97
0,018
Bilateral
0,65
0,48
0,86
0,003
0,81
0,51
1,30
0,386
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu,
Haluk Özen, Çağatay Göğüş, Sertaç Yazıcı, Cavit Can, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş, Özgür
Uğurlu, Buğra İçli, T. Alp Özkan, Recep Büyükalpelli, Ali Ayyıldız, Ahmet Soylu, Gökhan
Faydacı, Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Mustafa Yücel Boz, Mustafa Aldemir,
Murat Bozlu.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
85
S44
RADİKAL PROSTATEKTOMİ SONRASI KONTİNANS, POTANS VE PSA
RELAPSSIZ YAŞAM (TRİFEKTA) ÖNGÖRÜLEBİLİR Mİ? ÇOK MERKEZLİ
ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇALIŞMASI
SÖZEL
1
Saadettin Eskiçorapçı, 2Erdem Karabulut, 3Sümer Baltacı, 4Asıf Yıldırım, 5Sinan Sözen,
Ferhat Ateş, Çağrı Akın Şekerci, 7Fatih Kurtuluş, 8Ayhan Dirim, 9Talha Müezzinoğlu,
10
Cavit Can, 11Murat Bozlu, 12Hakan Gemalmaz, 13Sinan Ekici, 14Levent Türkeri,
15
Haluk Özen, 16Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu.
6
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik
Anabilim Dalı, 3Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi
1. Üroloji Kliniği, 5Gazi Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, 6Gata Haydarpaşa Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı,
7
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji Anabilim Dalı, 8Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 9Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 10Osmangazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 11Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 12Adnan Menderes
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 13Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
14
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 15Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı,16Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu.
Amaç: Lokalize prostat kanserinde yapılan radikal prostatektominin 3 temel amacı onkolojik kontrol(PSA relapssız yaşam), kontinans ve potansın sağlanmasıdır. Üroonkoloji
Derneğinin bu çok merkezli çalışmasında radikal prostatektomi sonrası kontinans, potans
ve PSA relapssız yaşam (TRİFEKTA) öngörüsü için olası parametrelerin analizi yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Üroonkoloji Derneği bünyesinde yürütülen bu çok merkezli çalışmada
1993-2011 yılları arasında 12 merkezde lokalize prostat kanseri nedeni ile radikal prostatektomi uygulanan 1607 hastaya ait veriler incelenmiştir. Radikal prostatektomi sonrası kontinans, potans ve PSA relapssız yaşam (TRİFEKTA) öngörecek olası parametrelerin (yaş, PSA,
klinik evre, tanı Gleason skor, pozitif biyopsi kor oranı, diyabet, aterosklerotik damar hastalığı, hiperkolesterolemi, preoperatif potans, preopatif kontinans, preoperatif IIEF skoru,
önceki TUR, cerrahi deneyim, sinir koruma, RRP Gleason skoru, RRP evre, cerrahi sınır,
kapsül invazyonu-ECE-, Seminal vezikül ve lenf nodu tutulumu, penil rehabilitasyon) tekli
ve çoklu cox regresyon analizi ve t test ile etkinlikleri incelenmiştir.
Bulgular: Tekli analizlerde yaş, tanı PSA, biyopsideki pozitif kor oranı, cerrahi deneyim,
sinir koruma, ECE, SV, LN tutulumu TRİFEKTAyı öngörmede anlamlı bulunmuştur. Bununla birlikte çoklu analizde yaş, tanı PSA, biyopsideki pozitif kor oranı, cerrahi deneyim,
sinir koruma, LN tutulumu anlamlı olarak kalmıştır.
Sonuç: Lokalize prostat kanseri nedeniyle radikal prostatektomi yapılan hastalarda kontinans, potans ve PSA relapssız yaşam (TRİFEKTA) öngörebilmek için en önemli parametreler yaş, tanı PSA, biyopsideki pozitif kor oranı, cerrahi deneyim, sinir koruma, LN tutulum
olarak saptanmıştır. Bu bulgular, Türkiye’de ilk kez bu ölçekte ve büyüklükte çok merkezli
çalışma sonucunda bulunması nedeniyle önem kazanmaktadır.
86
10. Üroonkoloji Kongresi
Tablo 1. Radikal prostatektomi sonrası kontinans, potans ve PSA relapssız yaşam (TRİFEKTA) öngörmede olası
parametrelerin etkinliği
Tek değişkenli
Çoklu
%95 GA
%95 GA
OR
Alt
Üst
p
OR
Alt
Üst
p
Yaş
0,98
0,96
1,00
0,038
0,96
0,93
1,00
0,026
0,92
0,88
0,97
0,001
0,13
0,06
0,27
<0,001
Tanı PSA
0,93
0,90
0,96
<0,001
Pozitif Kor Oranı
0,32
0,13
0,79
0,014
Cerrahi Deneyim
1,97
1,33
2,92
Sınır Koruma
0,001
<0,001
<0,001
Unilateral
5,58
3,32
9,37
<0,001
8,25
4,23
16,08
<0,001
Bilateral
19,35
12,97
28,87
<0,001
24,99
13,97
44,70
<0,001
0,31
0,07
1,47
0,141
Ece
SÖZEL
Değişkenler
0,007
Fokal
0,67
0,46
0,98
0,040
Yaygın
0,30
0,12
0,76
0,011
SV
0,11
0,04
0,30
<0,001
LN
0,13
0,03
0,53
0,005
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu,
Haluk Özen, Çağatay Göğüş, Sertaç Yazıcı, Cavit Can, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş, Özgür
Uğurlu, Buğra İçli, T. Alp Özkan, Recep Büyükalpelli, Ali Ayyıldız, Ahmet Soylu, Gökhan
Faydacı, Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Mustafa Yücel Boz, Mustafa Aldemir,
Murat Bozlu
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
87
VİDEO BİLDİRİLER
V1
12 CM’LİK BÖBREK TÜMÖRÜNDE ROBOT-YARDIMLI DİSSEKSİYON VE
ELEKTİF NEFRON KORUYUCU TÜMÖR CERRAHİSİ
1
Ahmet Tefekli, 2Ahmet Musaoğlu, 1Tarık Esen.
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2İstanbul Amerikan Hastanesi Üroloji Bölümü.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
91
VİDEO
Amaç: Giderek daha sık karşımıza çıkan böbrek tümörlerinde, ‘nefron koruyucu tümör
cerrahisi (NKTC)’nin önemi giderek artmakta ve uygulama alanları genişlemektedir. Video
sunumuzda, T2 evresinde genç bir böbrek tümörü hastamıza uyguladığımız NKTC yöntemi gösterilmektedir.
Hasta ve Yöntem: Gastrointestinal şikayetleri nedeniyle yapılan batın ultrasonunda, sol
böbrek alt polde 12 cm çaplı tümöral kitle (sağ böbrek normal) tespit edilen 30 yaşındaki
bayan hastada, gerekli klinik evrelendirmeler sonrası bilgilendirilerek elektif NKTC planlandı. İşleme, lumbotomi pozisyonunda, batına yerleştirilen toplam 5 trokardan, transperitoneal olarak da Vinci robotu yardımıyla başlandı ve kolon mediale alınarak sol böbrek ve alt
polündeki kitle ortaya kondu, pedikül tamamen açığa cıkarıldı. Yaklaşık 90 dakika süren sorunsuz robot yardımlı disseksiyon sonrası, yaklaşık 10 cm’lik bir lumbotomi insizyonu ile,
sol böbrek alt polu yüzeye yaklaştırıldı. Pedikül klempe edilmeden alt pol elle komprese edilerek, alt poldeki 12 cm’lik kitle, sağlam böbrek dokusundan 2 mm kadar cerrahi sınır bırakılarak, eksize edildi. Toplayıcı sistemin tamiri sonrası, renorafi 2/0 monofilament emilebilen sutürlerle, Surgicell tamponlar üzerinden yapıldı.
Bulgular: Toplam ameliyat süresi 150 dakikaydı. Tahmini kan kaybı 200 ml’di. Loj dreni postop 2. gün alındı ve hasta 3. gün hastaneden çıkarıldı. Patoloji raporu, kromofob renal
hücreli karsinom ve Fuhrman grade 2 olarak (pT2) rapor edildi. İyileşme süresince komplikasyon ve izlem süresince (6ay) sorun izlenmedi.
Sonuç:Robot yardımlı NKTC sonrası tümörün beden dışına alınması için zaten gerekecek olan insizyonun, robot yardımlı disseksiyon sonunda, tümör eksizyonu aşamasında alt
polün elle kompresyonu ve daha hızlı renorafi için kullanımı, uygun hastalarda ameliyat süresini ve komplikasyon oranlarını kısaltabilecek bir yöntem olarak düşünülmelidir.
V2
AŞAMA AŞAMA EXTRAPERİTONEAL KADIN SİSTEKTOMİ VE
GENİŞLETİLMİŞ LENFADENEKTOMİSİ
1
Cevper Ersöz, 1Mehmet Remzi Erdem, 1Ramazan Topaktaş, 1Emre Can Polat,
İsmail Başıbüyük, 1Fatih Elbir, 1Abdullah Armağan, 1Abdulkadir Tepeler,
1
Tolga Akman, 1Şinasi Yavuz Önol.
VİDEO
1
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi.
Amaç: Kasa invazif mesane kanserli kadınlarda radikal sistektomi standart bir tedavidir.
Bu hastaların postoperatif dönemde oluşabilecek komplikasyonları azaltmak, yaşam kalitesini arttırmak için ekstraperitoneal sistouretrektomi yaptığımız vakayı sunacağız.
Materyal Metod: Kasa invazif mesane kanserili kadın hastalar preoperatif dönemde jinekolojik olası bir patoloji açısından değerlendirilir ve riskli hastalarda jinekolojik organlar korunmayıp, diğerlerinde koruyucu yaklaşım tercih edilir. Sistektomi yapılacak hastalar anestezi altında bimanual muayene edilip mesane ve uretranın çevre dokularla olan ilişkisi tesbit edilir. Extraperitoneal sistektomi şu aşamalardan oluşur: 1. Sol paraumblikal göbek altı
median cilt insizyonu 2. Paryetal periton her iki yanda mediale çekilerek iliak damarlar, promontorium ve aort bifurkasyonu 2-3 cm kranialine kadar vizualize edilip ve genişletilmiş
ekstraperitoneal lenfadenektomi yapılması 3. Extraperitoneal mesane serbestleştirilmesi, oblitere umblikal arter, inferior, superior ve uterin arterlerin bağlanması 4. Ureterin diseke edip
serbestleştirilmesi 5.Endopelvik fasya açılıp uretrovesikal uretropubik ligamanların kesilmesi 6. Mesane kubbesindeki peritona dokunmadan arka ve yanlardan tamamen serbestleştirilmesi 7. Sakrum önünden rektumun arkasından diseksiyonun genişletilmesi 8. Sol ureterin
kesilip sağa transfer edilmesi 9. Uterus korunanlarda vajen ön duvarıyla uretra arası serbestleştirilmesi ve uretra 1/3 proksimalinin kesilmesi (uterus korunduğunda mesane retrograd
kraniale doğru serbestleştirilir) 10. Histerektomi de yapılacak vakalarda batına girilir, overlerin korunmayacağı olgularda overyen pedikul ve ligamanlar kesilir. Konfigüre edilecek barsak segmenti periton flapları kapatılarak tamamen ekstraperitonealize edilmiş olur.
Sonuç: Extraperitoneal retrograd sistektomi barsak komplikasyonlarını azaltıp, hastanın
kısa sürede günlük aktivitelerine dönmesini sağlamaktadır. Ayrıca uygun hasta gruplarında
jinekolojik organların korunması aktif bir cinsel yaşam ve cinsel kimliğin devam etmesi nedeniyle tercih edilmelidir. Radikal sistektomi tek başına morbiditesi yüksek bir operasyon olduğundan, komplikasyonları en aza indirirken cerrahi sınırları da negatif sağlama konusunda hassas davranılmalıdır.
92
10. Üroonkoloji Kongresi
V3
MESANE VE PROSTAT KANSERİNDE GENİŞLETİLMİŞ
LENFADENEKTOMİ DENEYİMLERİMİZ
1
Mehmet Remzi Erdem, 1Cevper Ersöz, 1Ramazan Topaktaş, 1Emre Can Polat,
İsmail Başıbüyük, 1Fatih Elbir, 1Abdulkadir Tepeler, 1Tolga Akman,
1
Abdullah Armağan, 1Şinasi Yavuz Önol.
1
VİDEO
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Lenfadenektomi, mesane ve prostat kanser cerrahisinin önemli bir parçasıdır. Mesane ve ileri evre prostat kanserli olgularda uyguladığımız genişletilmiş lenfadenektominin
teknik inceliklerini bu videoda sunuyoruz.
Materyal Metod: 2004 -2011 yıllarında 53 ileri evre prostat kanserli ve 29 kasa invazif
mesane kanserli vaka dahil edildi. Genişletilmiş lenfadenektomi sınırlarımız kranialde aort
bifurkasyonunun 2-3 cm superioru, medialde mesane yan duvarı, kaudalde derin sirkümfleks ven ve femoral kanal, lateralde genitofemoral sinir, posteriorda obturator adele ve obturator fossada internal iliak damarların altına kadar ve presakral lenf nodlarını içerir. Lenfadenektomi süresi 15dk ile 55 dk arsındadır. Genişletilmiş lenfadenektomi kasa invazif mesane
kanserlilerin tamamına ve Gleason skoru 7 ve üzeri, PSA’sı 10 ve üzeri olan ileri evre prostat
kanserli vakalara uygulanmıştır. Tüm vakalarda öncelikle extraperitoneal lenfadenektomi yapıldı ve sistektomiler de extraperitoneal olarak tamamlandı, yalnızca konfigüre edilecek barsak segmenti alınırken kısa süreliğine periton açıldı.
Bulgular: Genişletilmiş lenfadenektomi yapılan prostat kanserlilerin 30’una ekstirpatif
radikal prostatektomi yapıldı, 4 vakada rektuma girildi ve primer kapatıldı. Sistektomi yapılanların 6’sı bayandı ve bunların 2’sine uterus koruyucu sistektomi yapıldı. Ortalama 32
(14-72) lenf nodu çıkarıldı. Paraaortik ve presakral lenf nodları dışındakiler unblock gönderildi. Lenf nodlarına hiçbir vakada frozen yapılmadı. Radikal prostatektomi yapılan 4 hastada, sistektomililerin de 3’ünde lenf nodu pozitif çıktı.
Sonuç: Prostat kanserlilerde nod pozitifliği düşük oranda rapor edilse de moleküler düzeyde yapılan incelemeler bu oranların daha yüksek olduğunu gösterilmiştir. Bütün kasa invazif mesane kanserli hastalara küratif etkisinden dolayı genişletilmiş lenfadenektomi yapılmalıdır. Prostat kanserli olgularda ise, orta ve yüksek risk gruplu hastalarda küratif etki amaçlanarak genişletilmiş lenfadenektomi yapılmalıdır. Genişletilmiş lenfadenektominin kesin
evrelemedeki rolü tartışılamaz.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
93
V4
RADİKAL NEFREKTOMİ VE VENA KAVA TÜMÖR TROMBEKTOMİ:
TORAKOABDOMİNAL EKSTRAPERİTONEAL-EKSTRAPLEVRAL
YÖNTEM
VİDEO
1
Şinasi Yavuz Önol, 1Cevper Ersöz, 1Mehmet Remzi Erdem, 1Emre Can Polat,
Ramazan Topaktaş, 1İsmail Başıbüyük, 1Fatih Elbir, 1Abdullah Armağan,
1
Abdulkadir Tepeler, 1Tolga Akman.
1
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hastanesi.
Amaç: Renal kitle ile başvuran hastaların % 4-10’unda venöz sistem içine ilerlemiş tümör trombüsü saptanmaktadır. Bu videoda ekstraperitoneal-ekstraplevral açık radikal nefrektomi ve kaval tümör trombektomi operasyon tekniğimiz sunulmaktadır.
Yöntem ve Gereçler: 1996-2011 yılları arasında vena kavaya uzanım gösteren trombüslü, renal kitleli 18 hasta opere edildi. Bunlardan evre 1,2,3 ve 4 trombüsü olan hasta sayısı sırasıyla 5, 9, 3 ve 1’di. Hastaların hepsine flank ve ilk yardım pozisyonunda 9.-10. veya
11. kot alınarak torakoabdominal ekstraperitoneal-ekstraplevral radikal nefrektomi ve tümör trombektomi uygulandı. Böbreğin çevre dokulardan diseksiyonu sonrası ilk olarak renal arter kontrolu sağlandı ve bağlandı. Renal ven ve vena kavanın diseksiyonu sonrası evre 1
trombüslü 4 hastaya satinsky ile lateral kaval klemp, evre 2,3,4 olan 14 hastaya sırasıyla distal, karşı renal ven ve proksimal vena kavaya buldog yada satinsky kros klemp konularak kavatomi ile trombüs temizlendi. Bir olguda operasyon esnasında tümör trombüsünün atriuma uzandığı tespit edilmesi üzerine trombüs atriumdan el yardımıyla çıkartıldı. Sol renal tümörü olan 4 olguya abdominal vena kava ve aortaya tam hakimiyet sağlanması için rektus
kası da kesilerek periton mediale alındı ve retroperitoneal olarak işleme devam edildi. Vena
kava primer onarıldı. Operasyon esnasında açılan plevra diyafram kası ile birlikte toraks tüpü
konulmadan sütüre edildi. Ameliyat süresi, kanama miktarı, post-op kreatinin değerleri, perpostop komplikasyonlar ve takiplerinde rekurrens olan hastalar kayıt edildi.
Bulgular: Ortalama operasyon süresi 130 dk, kanama miktarı 500-3000 ml olarak gözlendi. Hastalar 2-10 gün aralığında taburcu edildi. Hastaların hiçbirine toraks tüpü takılması gerekmedi. Post-op paralitik ileus gelişen 3 hasta medikal tedavi sonrası şifa ile taburcu edildi, diğer hastalarda barsak komplikasyonu görülmedi. Ortalama takip süresi 26 ay (
10-54 ay) olarak kayıt edildi. Takiplerinde 4 hastada 2 yıl içinde uzak metastaz saptandı.
Sonuç: Renal kitle ve kaval tümör trombüslü olgularda yüksek torakoabdominal
ekstraplevral-ekstraperitoneal yaklaşım, vena kava, aorta ve diğer damarlara tam bir hakimiyet sağlayan ve post-op morbiditesi az olan bir yaklaşımdır.
94
10. Üroonkoloji Kongresi
V5
LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ: ULUDAĞ ÜNIVERSİTESİ
DENEYİMİ
1
Yakup Kordan, 1Hakan Vuruşkan, 1İsmet Yavaşcaoğlu, 1Hasan Serkan Doğan,
Çağdaş Gökhun Özmerdiven, 1Bülent Oktay.
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
VİDEO
1
Amaç: Adrenal kitlelerin tedavisinde laparoskopik cerrahi deneyimimizin paylaşılması
Yöntem-Gereçler: Mart 2004 ile Ağustos 2011 tarihleri arasında laparoskopik adrenalektomi (LA) uygulanan 60’ı kadın 39’u erkek toplam 99 hastaya uygulanan 103 LA’nın verileri retrospektif olarak incelendi
Bulgular: Hiçbir olguda açık cerrahiye geçiş gerekmedi. 1 olguya retroperitoneal ve diğerlerine transabdominal LA uygulandı. Hastaların ortalama yaşı 49,2±11,33 yıl olarak saptandı. Kırk yedi olguya sağ, 48 olguya sol ve 4 olguya bilateral LA uygulandı. Ortalama kitle boyutu 36,33±16,52 mm idi. Olguların ortalama operasyon süresi 118,8±52,83 dakika
ve ortalama kan kaybı 62,7±62,19 ml olarak ölçüldü. Bir olguda intraoperatif distal pankreas yaralanması gerçekleşti. Bunun dışında majör bir komplikasyon izlenmedi. Olguların hastanede ortalama kalış süresi 3,9±3,88 gün ve ortalama takip süresi 22,1±17,26 aydır. Hiçbir
hastada postoperatif erken veya geç komplikasyon izlenmedi. Patolojik olarak 56 olguda adenom, 5 olguda adrenokortikal hiperplazi,13 olguda feokromasitoma, 3 olguda adrenokortikal kanser, 12 olguda metastatik adenokarsinom, 3 hastada onkositom 3 olguda myelolipom, 2 olguda adrenal kist,1 olguda ganglionöroma ve 1 olgu normal adrenal gland saptandı
Sonuçlar: Transperitoneal laparoskopik adrenalektomi, adrenal kitlelerin tedavisinde düşük morbiditesi, kabul edilebilir cerrahi ve onkolojik sonuçlarıyla güvenli ve minimal invaziv bir yöntemdir
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
95
V6
SANTRAL RENAL KİTLE: LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ
1
Ender Özden, 1Fatih Ataç, 1Yakup Bostancı, 1Aykut Sırtbaş, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu,
Ali Faik Yılmaz, 1Şaban Sarıkaya.
1
VİDEO
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Teknik zorluklar ve uzamış sıcak iskemi nedeniyle santral yerleşimli renal kitlelerde laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) gereğinden az kullanılmaktadır. Bu videoda santral yerleşimli bir renal kitlede uyguladığımız LPN deneyimimiz sunmayı amaçladık.
Hasta ve Metod: Sağ yan ağrısı nedeniyle başvuran 58 yaşındaki kadın hastada, sağ böbrekte santral yerleşimli ( PADUA skor 11 ) 60x50 cm çaplı kitle tespit edildi. Hastaya transperitoneal LPN planlandı. Hasta 60 derece sağ yan pozisyona alındı. Umblikal 1 cm kesi ile
Veress iğnesi eşliğinde peritoneal alana girildi ve pnömoperitoneum oluşturuldu. Takiben
umblikusa 10 mm, sağda midklavikuler hatta bir adet 12 mm, bir adet 5 mm lik ve ksifoidin
2 cm altında bir adet 5 mm lik toplam 4 port girildi. İnen kolon deviye edildi ve retroperitoneal alana ulaşıldı. Renal arter ve ven serbestlendi. Tümör üzerinde perirenal yağ dokusu bırakılarak serbestlendi. Sınır koter yardımı ile belirlendikten sonra 2 adet endo-bulldog yardımı ile renal arter ve ven kapatıldı ve soğuk makas yardımıyla parankimden ayrıldı. Toplayıcı sistem vicryl ile kontinu kapatıldı. Hazırlanan surgicell rulo arada kalacak şekilde parankim vicryl sütür ile kapatıldı. Bulldog klempler alındıktan sonra kanamanın olmadığı görüldü, loja dren konuldu ve işleme son verildi.
Bulgular: İlk portun girişinden kitlenin vücut dışına alınmasına kadar geçen süre 103 dakika, sıcak iskemi süresi 19 dakika, tahmini kan kaybı 150 ml idi. Patolojik inceleme sonucunda multiloküle kistik renal hücreli karsinom olarak rapor edildi. Cerrahi kesi yüzeyinde
tümör negatifti. Postoperatif 3. Gün dreni çekilen hasta taburcu edildi.
Sonuç: Santral renal kitlelerde LPN, seçilmiş olgularda güvenle uygulanabilir bir yöntemdir.
96
10. Üroonkoloji Kongresi
V7
PELVİK BÖBREKTE KİTLE: LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFREKTOMİ
1
Ender Özden, 1Fatih Ataç, 1Yakup Bostancı, 1Alper Demir, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu,
Ali Faik Yılmaz, 1Şaban Sarıkaya.
1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
97
VİDEO
Amaç: Bu videoda hematüri nedeniyle değerlendirilirken, sağ pelvik böbrekte kitle tespit
edilen hastaya uyguladığımız laparoskopik radikal nefrektomi deneyimimizi sunmayı amaçladık.
Hasta ve Yöntem: 41 yaşında erkek hastanın bilgisayarlı tomografi tetkikinde pelvik yerleşimli sağ böbrekte 6 cm çaplı kitle izlendi. Preoperatif dönmede vasküler yapıların daha net
olarak değerlendirilmesi amacıyla hastaya BT Anjiyografi yapıldı. Anjiyografide, sağ common iliak arterden çıkan ana renal arter ve sağ eksternal iliak arterden çıkan minör kanlanması mevcuttu. Hastanın sağ renal veninin aorta arkasında sol renal ven ile birleşerek vena
kavaya tek ven olarak drene olduğu saptandı.
Hasta 60 derece sağ yan pozisyona alındı, umblikustan veress iğnesi ile girilerek pnömoperitoneum oluşturuldu. Umblikusa bir adet 10 mm’lik, 5 cm altında orta hatta bir adet 5
mm’lik, sağ pararektal bir adet 10 mm’lik ve sağ krista iliaka medialine bir adet 5 mm’lik
port yerleştirildi. Ardından böbrek üzerindeki barsak mezosu serbestlendi ve peritonun arka
yaprağı açıldı. Uygun diseksiyon sonrasında pelvisin ana vasküler yapıları ortaya konduktan
sonra renal arter Hem-O-Lok kliplerle, renal ven Hem-O-Lok klipler ve lapraklip ile, üreter
ise metal klipler ile kontrol edildi. Spesmen endobag içerisine alındıktan sonra 5 cm’lik Gibson insizyondan çıkarıldı.
Bulgular: İlk portun girişinden böbreğin dışarı alınmasına kadar geçen süre 95 dakika,
tahmini kan kaybı 150 ml idi. Hastanın postoperatif 2. gün dreni çekildi ve sorunsuz şekilde taburcu edildi. Patolojik inceleme sonucu şeffaf hücreli RCC Fuhrman grade 2 (T1b) olarak raporlandı.
Sonuç: Deneyim arttıkça nadir gözlenen olgularda da laparoskopik yaklaşım güvenle
kullanılabilen alternatif bir yöntemdir. Ancak öncesinde detaylı vasküler incelemenin yapılması olası vasküler yaralanmaları önlemede yararlı olacaktır.
V8
LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ DE YENİ NESİL DİKENLİ
POLİGLİKONAT SÜTÜR (V-LOC) KULLANILIMI: VİDEO SUNUMU.
1
Murat Arslan, 1Tansu Değirmenci, 1Bülent Günlüsoy, 1Ömer Koraş, 1Zafer Kozacıoğlu,
Süleyman Minareci.
VİDEO
1
1
Izmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği.
Amaç: Bu videoda, laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) uyguladığımız böbrek tümörlü hastada böbreğin dikenli poliglikonat (V-Loc) sütür ile kapatılmasını sunuyoruz.
Gereç ve Yöntem: Polikliniğimize refere edilen 48 yaşındaki kadın hastanın sol böbrek
alt-orta poldeki 4,5 cm lik tümörü mevcuttu. Hastaya retroperitoneal LPN kararı alındı.
LPN si gerçekleştirildikten sonra 26mm iğneli 15cm uzunluğunda 3/0 V-Loc dikiş materyali kullanılarak ilk önce kaliksiyel sistem dikildi. Daha sonra parankimal sütürler konularak pediküldeki bulldog klemp açıldı. Kanaması olmadığı gözlenen hastaya silikon dren konularak işleme son verildi.
Bulgular: Böbreğin sıcak iskemi zamanı 16 dk olarak saptandı. Peroperatif kanama 250
cc olarak saptandı. Hastanın sondası 1.gün, dreni postoperatif 2. gün çekildi. Patoloji sonucu böbreğin berrak renal hücreli karsinomu cerrahi sınır negatif olarak değerlendirildi.
Sonuç: LPN sonrası V-Loc sütür materyali ile yapılan kaliksiyel ve parankimal tamir
daha hızlı ve daha güvenli olduğunu söyleyebiliriz. Düğüm gerektirmemesi nedeniyle sıcak iskemi zamanını azaltmaktadır. Yara dudaklarını birbirine kitleyen dikenli yapısıyla kanamayı da minimale indirmekte ve araya kan durdurucu madde koymak gerekmemektedir.
98
10. Üroonkoloji Kongresi
V9
LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
DENEYİMİ:
1
Hakan Vuruşkan Kordan, 1Onur Serin, 1Yakup Kordan, 1İsmet Yavaşcaoğlu,
Berna Çalışır, 1Bülent Oktay.
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi.
VİDEO
1
7 Yıllık periyodda yapılan LRP serisinin peroperatif verilerini, morbidite, fonksiyonel ve
onkolojik sonuçlarını ortaya koyduk.
Yöntem-Gereçler:Mart 2004-ağustos 2011 tarihleri arasında toplamda 270 hastaya ekstrperitoneal LRP uygulandı. Onkolojik sonuçlar patolojik inceleme ve postoperatif PSA düzeyleri ile ortaya konuldu. Kontinans ve potansi kapsayan fonksiyonel veriler hasta anketleri
ile ortaya konuldu. BULGULAR: Ortalama operasyon süresi 181 dakika (48-540), ortalama
kan kaybı 135 ml (50-600), ortalama hastanede kalış süresi 3,5 gün (1-17) ve ortalama kateterizasyon süresi 9,3 gün (6-17) idi. 19 hastaya (%7) perioperatif veya postoperatif dönemde
kan transfüzyonu ihtiyacı doğdu. Vakaların % 66,9’sinde patolojik evre pT2 ve %33,1’sinde
pT3 olarak raporlandı. Toplam cerrahi sınır pozitifliği oranı %8,5, ortalama 31 aylık takip
süresinde adjuan radyoterapiyi gerektiren biyokimyasal rekürrens %6.6 idi. 1. Yıllık takipte
hastaların %90’ı kontinan, %6’sının minimal stres inkontinans (1ped/gün) ve hastaların sadece %4’ünün cerrahi girişin gerektirecek düzeyde inkontinansı mevcuttu. Potens sağlamaya uygun olan hastaların %60’ında potens izlendi.
Sonuçlar: LRP teknik olarak iyi tanımlanmış, iyi onkolojik ve fonksiyonel sonuçlar sağlayan bir prosedürdür.
Anahtar Kelimeler: laparoskopik radikal prostatektomi, kontinans ve potens
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
99
V10
TEK PORT İLE SAĞ LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ
1
Yıldırım Bayazit, 1Volkan İzol, 1Onur Karslı, 1İsmail Karlıdağ, 1Fatih Gökalp, 1Veysi Kaya,
Şaban Doran.
1
VİDEO
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Amaç: Küçük adrenal kitlelerin cerrahi tedavisi için, laparoskopide deneyimli merkezlerde standart olarak bu yöntem kullanılmaktadır. Son yıllarda gelişen tek port yöntemi de adrenalektomi için uygun bir seçenektir. Laparoskopik adrenalektomi, sağ ve sol tarafta küçük
teknik farklılıklar içermektedir. Bu videoda, tek port ile sağ laparoskopik adrenalektomi tekniği gösterilmektedir.
Hasta ve Yöntem: Sağ adrenalde 4.3 cm.’lik nonfonksiyone kitle saptanan 42 yaşındaki
kadın hastada, laparoskopik adrenalektomi tek port kullanılarak gerçekleştirildi. Operasyonda 5 mm. 30o laparoskop, fleksibl makas ve grasper, SILSTM Port ve standart laparoskopik
donanım kullanıldı. Tek port, sağ subkostal pararektal bölgeye yerleştirildi. Ayrıca, sağ subkostal bölge lateraline yapılan küçük bir insizyondan itilen 3.5 mm çaplı bir stile, karaciğer
ekartasyonu için kullanıldı. Transperitoneal yaklaşımla kolon medialize edilerek vena cava,
sağ renal ven ve adrenal kitle görüntülendi. Kitle, vena cava lateralinden başlanarak harmonik makas yardımıyla eksize edildikten sonra torba içine alınıp çıkartıldı. Dren konulmadı.
Bulgular: Operasyon 70 dakika sürdü, intraoperatif komplikasyon olmadı. Hasta aynı
gün mobilize edilip, 1. günde oral başlanarak problemsiz taburcu edildi. Histopatolojik incelemede ise myelolipom saptandı.
Sonuç: Adrenal kitlelerin minimal invaziv cerrahisinde laparoskopik tek port adrenalektomi, seçilmiş olgularda uygulanabilir bir tekniktir. Standart laparoskopiye göre daha pahalı
ve teknik zorlukları olmasına rağmen deneyimli merkezlerde güvenle uygulanabilir.
100
10. Üroonkoloji Kongresi
V11
TEK PORT İLE SOL LAPAROSKOPİK ADRENALEKTOMİ
1
Yıldırım Bayazit, 1Fatih Gökalp, 1Volkan İzol, 1İsmail Karlıdağ, 1Veysi Kaya, 1Onur Karslı,
I. Atilla Arıdoğan, 1Şaban Doran.
1
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
101
VİDEO
Amaç: Adrenal kitlelerin minimal invaziv tedavisinde kabul görmüş bir yöntem olan laparoskopi, son yıllarda tek port kullanılarak da uygulanmaya başlamıştır. Laparoskopik adrenalektomi, sağ ve sol tarafta küçük teknik farklılıklar içermektedir. Bu videoda, tek port ile
sol laparoskopik adrenalektomi tekniği gösterilmektedir.
Hasta ve Yöntem: İnsidental olarak 4 cm.’lik nonfonksiyone sol adrenal kitle saptanan 65
yaşındaki kadın hastaya tek port kullanılarak laparoskopik adrenalektomi uygulandı. Operasyonda 5 mm. 30o laparoskop, fleksibl makas ve grasper, SILSTM Port ve standart laparoskopik donanım kullanıldı. Sol subkostal pararektal bölgeye port yerleştirildi, transperitoneal yaklaşımla kolon medialize edilip dalak serbestlendikten sonra sol renal ven ve adrenal ven
bulundu. Adrenal ven kliplenerek kesildi. Diğer vasküler yapıların ultrasonik makasla kontrolü ve posterior diseksiyondan sonra böbrek üst polü ile bağlantıları kesilen adrenal bez torba içine alınarak çıkartıldı. Dren konulmadı.
Bulgular: Operasyon 75 dakika sürdü, kanama minimaldi, intraoperatif komplikasyon
olmadı. Hasta postoperatif dönemde anestezi etkisi geçince mobilize oldu, ertesi sabah oral
başlanarak problemsiz taburcu edildi. Histopatolojik incelemede pseudokist ve yoğun kalsifikasyon saptandı.
Sonuç: Tek port ile laparoskopik adrenalektomi, seçilmiş olgularda standart laparoskopiye alternatif olarak uygulanabilecek bir yöntemdir.
V12
LAPAROSKOPİK RADİKAL SİSTEKTOMİ İLE BİRLİKTE EN BLOC
ÜRETREKTOMİ
1
Yıldırım Bayazit, 1Volkan İzol, 1Onur Karslı, 1Fatih Gökalp, 1İsmail Karlıdağ,
I. Atilla Arıdoğan, 1Nihat Satar, 1Şaban Doran.
VİDEO
1
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Amaç: Karsinoma in situ gibi üretral invazyon şüphesi veya mesane boynu, prostatik
stroma ve üretra tutulumu olan mesane kanserli hastalarda radikal sistoprostatektomi ile birlikte üretrektomi yapılması gerekmektedir. Üretra değişik insizyonlardan, prostat distalinden transekte edilerek veya kesilmeden en bloc çıkartılabilir. Bu videoda, laparoskopik radikal sistektomi ile birlikte en bloc üretrektomi operasyonunun görüntüleri sunulmaktadır.
Hasta ve Yöntem: İnvaziv mesane kanseri olan ve prostatik üretra biyopsisinde de tümör
saptanan 67 yaşındaki erkek hastaya laparoskopik radikal sistektomi ve üretrektomi uygulandı. Laparoskopik radikal sistektomi sırasında, hastanın supin pozisyonu değiştirilmeden
penis sağ lateralinden skrotuma doğru 5 cm’lik bir inguinoskrotal insizyon yapılarak penis
deglove edilip üretra serbestlendi. Üretra, distali penis glansından ayrıldıktan sonra pelvis içine çekilerek laparoskopik radikal sistektomi spesimeni ile en bloc şekilde organ torbası içine alındı. Ardından, genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu, bilateral üreter serbestlenmesi, sol
üreterin sigmoid mezosunda oluşturulan tünelden sağ tarafa geçirilmesi ve kullanılacak ileum segmentinin ölçülüp üreterler ve ileuma askı sütürleri konulması işlemleri yine laparoskopik olarak yapıldı ve 5 cm’lik mini laparotomi ile ileal loop üriner diversiyon uygulandı.
Üretrektomi lojuna dren konulmadı.
Bulgular: İntraoperatif komplikasyon gelişmedi. Bağırsak motilitesi postoperatif ikinci günde normale dönen hasta üçüncü gün ağızdan beslenmeye başlandı. Drenleri ikinci
ve dördüncü günlerde çekilen hasta, aritmi nedeniyle kardiyoloji tarafından takip ve tedavi
edildi. Postoperatif 10. gün taburcu edilirken üreteral stentleri çekildi. Elevasyon ve antienflamatuvar ile düzelen skrotal ödem dışında cerrahi problem görülmedi.
Sonuç: Üretrektomi endikasyonu olan invaziv mesane kanserli hastalarda, laparoskopik
radikal sistektomi sırasında pozisyon değiştirilmesine gerek kalmaksızın, inguinoskrotal insizyon ile en bloc üretrektomi yapılabilir. Bu yöntemin avantajları üretranın kesildiği yöntemlere göre onkolojik açıdan daha güvenli olması, hasta pozisyonu değiştirilmeden yapılabildiğinden zaman kazandırması ve majör komplikasyon oranının düşük olmasıdır.
102
10. Üroonkoloji Kongresi
V13
ONKOLOJİK ÜST ÜRİNER SİSTEM CERRAHİSİNDEKİ
KOMPLİKASYONLAR VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ
1
Mutlu Ateş, 1Mustafa Karalar, 1Bünyamin Yıldırım, 1Cemil Ay.
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
103
VİDEO
Amaç: Laparoskopik cerrahi yaparken olası komplikasyonlarını ve bunların en optimal
tedavi şeklini bilmek esastır. Bu videoda onkolojik üst üriner sistem cerrahisi sırasında dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta ve oluşabilecek travmalardaki tedavi yöntemleri
üzerinde durduk.
Vaka Sunumu: Bu videoda radikal nefrektomi ve retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu
sırasında dikkat edilmesi gereken cerrahi prensipler üzerinde dururken oluşan 2 damar yaralanması ve bu komplikasyonlardaki olası tedavi prensipleri sunulmuştur. İlk vakada sağ retroperitoneal laparoskopik radikal nefrektomi (RLRN) sırasında renal arterin çevresi right
angle ile tam olarak diseke edilmeden weg klip koyulmaya çalışılıyor. Renal venin vena cavaya girdiği yer klibin kilitlenen ucu içinde kalıyor. Kanama gelişmemesi üzerine operasyona devam ediliyor. Ameliyat sonrası kontrolde kanama olmaması üzerine vena cava üzerine
surgicel yerleştirilip ameliyat sonlandırılıyor. İkinci vakada sol RLRN sonrası retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu (RPLND) sırasında lomber arterin kliplenmesi yapılıyordu. Fazla
traksiyona bağlı lomber arterin aortaya giriş yerinden kopması sonucu kanama başladı. Kanama metal klip ile kontrol altına alındı ancak aortaya çok yakın bipolar enerji kullanıldığı
için kanama tekrar başladı ve ancak 2. metal klip ile durdurulabildi. Aorta ve kliplerin üzerine spongostan yerleştirilerek ameliyata son verildi.
Sonuç: Laparoskopik cerrahide artan tecrübeyle birlikte komplikasyon oranlarıda azalmaktadır ve oluşan komplikasyonlarada yine laparoskopik olarak müdahale edilebilmektedir. Renal arter ve vene weg klip koyulmadan önce çevresinin right angle ile serbestlenip weg
klip koyulurken klibin kilitlenen ucu içinde herhangi başka bir doku girmediğinden emin
olunmalıdır. RPLND sırasında karşımıza çıkan lomber arter gibi küçük damarların diseksiyonu sırasında fazla traksiyondan kaçınılmalı. Bu gibi damarlarda oluşabilecek yaralanmalarda kanama kontrolü yaparken büyük damarlarla yakın komşuluktan dolayı bipolar enerji kullanımı kontrollü yapılmalıdır.
V14
LAPAROSKOPİK RADİKAL SİSTEKTOMİ: ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
DENEYİMİ
1
Ismet Yavaşcaoğlu, 1Yakup Kordan, 1Hakan Vuruşkan, 1Kaan Gökçen,
Hasan Serkan Doğan.
VİDEO
1
1
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Kliniğimizde uygulanan laparoskopik radikal sistektomi (LRS) deneyimlerimizin sunulması
Gereç-Yöntem: Mayıs 2006-Temmuz 2011 tarihleri arasında laparoskopik LRS, lenfadenektomi ve üriner diversiyon uygulanan 88 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların 81’i erkek, 7’si kadındır. Hastaların ortalama yaşı ise 61,7 (41–90) yıldır.
Bulgular: Ortalama toplam ameliyat süresi 353,1 (210–540) dakika olup laparoskopik
sistektomi ve lenfadenektomi ise 210 (90–310) dakika sürmüştür. Sekiz hastada aynı seansta unilateral nefroüreterektomi bir hastada bilateral nefroüreterektomi uygulanmıştır. 79
hastada ileal loop, 9 hastada ortotopik diversiyon uygulanmıştır. Ortalama kan kaybı 254,3
(50–1200) ml olup altı hastaya operasyon sırasında kan transfüzyonuna gereksinim duyulmuştur. Ameliyat sonrası hastanede yatış süresi ise ortalama 16,03 (7–42) gündür. İntraoperatif dönemde hiçbir hastada komplikasyon gelişmemiş ve açık cerrahiye geçmek gerekmemiştir. Postoperatif erken dönemde ise 11 hastada yüzeyel yara enfeksiyonu ve dikiş açılması, 3 hastada eviserasyon, 2 hastada enterokutanöz fistül, 1 hastada sepsis, 3 hastada ise uzamış ileus geliştiği görülmüştür. Patolojik değerlendirmede 68 hastada (%77,2) organa sınırlı
(evre pT0/pT1/pT2/pT3a) ve 20 hastada (%22,8) ekstravezikal tümör (evrepT3b/pT4) olduğu görülmüştür. Lenf nodu pozitifliğinin 88 hastanın 13’ünde (%14,7) bulunduğu saptanmıştır. 13 hastada lenf nodu pozitifliği, üç hastada histopatolojik olarak yassı hücreli kanser ve bir hastada nöroendokrin karsinom saptanması nedeniyle adjuvan kemoterapi uygulanmıştır. Ortalama 18,7 (1–51) aylık takip süresinde, adjuvan tedavi alan hastalarımız da
dâhil olmak üzere, sağkalım oranımız %94,3’dür (83/88). Takip süreci içerisinde hiçbir hastada port yeri ekimi saptanmamıştır.
Sonuç: Kendi klinik deneyimimiz literatürle uyumlu olacak şekilde LRS’nin onkolojik
prensiplerden ödün vermeden güvenle yapılabileceğini göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Laparoskopi; mesane tümörü; sistektomiler
104
10. Üroonkoloji Kongresi
V15
LAPAROSKOPİK CERRAHİDE VASKÜLER KOMPLİKASYONLAR:
LAPAROSKOPİK ONARIM
1
Ender Özden, 1Fatih Ataç, 1Yakup Bostancı, 1Turgut Serdaş, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu,
Ali Faik Yılmaz, 1Şaban Sarıkaya.
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
VİDEO
1
Amaç: Bu videoda, farklı operasyonlar sırasında karşılaştığımız vasküler komplikasyonların laparoskopik onarımı gösterilmektedir.
Materyal ve Metod: İlk olgumuz, 83 yaşında erkek hasta, sol radikal nefrektomi sonrasında hilar bölgedeki lenf nodu eksize edilirken renal ven güdüğünün makas ile açıldığı gözlenmiş ancak ilginç olarak kanama gözlenmemiştir. Oluşan renal ven defekti 5/0 prolen ile
çift sıra onarılmıştır. Postoperatif dönemde sorun yaşanmamış ve hasta taburcu edilmiştir.
Çıkarılan lenf nodu metastatik olarak rapor edilmiştir.
İkinci olgumuz olan, 46 yaşındaki bayan hastaya sol böbrek hilusunun anterioruna yerleşmiş olan 5,5 cm boyutundaki feokromasitoma ile uyumlu kitle eksize edilirken renal arter diseke edildikten sonra renal ven diseksiyonu sırasında renal vende açıklık gözlenmiş ve
bu defekt 5/0 prolen ile onarılmıştır. Kitle feokromasitoma olarak raporlanmış ve kontrol
BT’sinde böbreğin kanlanmasının normal ve renal venin intakt olduğu gözlenmiştir.
55 yaşındaki 3. olgumuza ise laparoskopik radikal prostatektominin vezikoüretral anastomozu sırasında, sağ krista iliaka medialinde bulunan 5 mm çapındaki trokar ucundan kaynaklanan eksternal iliak vende yaralanma gözlenmiştir. Kanama grasper ile kontrol altına
alındıktan sonra yine 5/0 prolen ile kontrol altına alınmıştır.
Bulgular: Farklı laparoskopik operasyonlar sırasında eksternal iliak ven ve renal ven yaralanması gibi major vasküler problemlerle karşılaşılmasına rağmen, uygun manevralar ve sütür teknikleri ile vasküler onarımlar yapılabilmiştir.
Sonuç: Üroloji pratiğinde major damarların yaralanması ile zaman zaman karşılaşılmaktadır. Laparoskopide temel yaklaşım, vasküler yaralanmalarla karşılaşılmaması için azami hazırlığın ve dikkatin sağlanmasıdır. Ancak bu tip komplikasyonlarla laparoskopik olarak baş
edilebilmesi için cerrahın temel sütür atma becerisine sahip olması gerekmektedir. Tüm bunlara rağmen açık ameliyat için gerekli bütün hazırlıkların önceden yapılmış olması hasta sağlığı için vazgeçilmezdir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
105
V16
ROBOT YARDIMLI LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ:
ENDOPELVİK FASYA AÇILMADAN İNTRAFASYAL SİNİR KORUYUCU
TEKNİK
Ali İhsan Taşçı, 1Volkan Tuğcu, 1Alper Bitkin, 1Doğukan Sökmen, 1Hakan Polat.
VİDEO
1
1
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği.
Amaç: Bu videoda lokalize prostat kanserli hastaya endopelvik faysa açmadan yapılan
intrafasyal sinir koruyucu robot yardımlı laparoskopik radikal prostatektomi operasyonu sunuyoruz.
Metod: 51 yaşında, PSA değeri 5,1 ng/ml olan hastanın biyopsi sonucu prostat adenokarsinom Gleason skor: 3+3:6 saptandı. Rektal tuşe normal, IIEF:23, PV:25 cc olan hastaya
4-arm da Vinci® SI HD sistem kullanılarak 5 portlu transperitoneal yaklaşım ile robot yardımlı laparoskopik radikal prostatektomi yapıldı.
Bulgular: Operasyon süresi:120 dk. Operasyon esansındaki kan kaybı yaklaşık 110 cc.
Perioperatif komplikasyon olmadı. Dren postoperatif 2.gün alınarak hasta aynı gün taburcu edildi. Üretral katater postoperatif 7.gün çıkarıldı. Patoloji sonucu pT2a, Gleason skor
3+3:6 prostat adenokarsinom, cerrahi sınır negatif olarak geldi.
Sonuç: Robot yardımlı laparoskopik radikal prostatektomi, lokalize prostat kanserli hastaların tedavisinde güvenle kullanılan minimal invaziv bir yöntem olup, optik büyütme ve
yüksek çözünürlü 3 boyutlu görüntü imkanı sayesinde sinir koruyucu cerrahi başarılı bir şekilde yapılmaktadır.
106
10. Üroonkoloji Kongresi
V17
6 CM’LİK BÖBREK TÜMÖRÜNDE TRANSPERİTONEAL LAPAROSKOPİK
PARSİYEL NEFREKTOMİ
1
Volkan Tuğcu, 1Ali Ihsan Taşçı, 1Alper Bitkin, 1Erkan Sönmezay, 1Nadir Kalfazade.
1
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
107
VİDEO
Amaç: Bu videoda sağ böbrek üst pol posteriorunda 60 mm’lik tümörü olan hastaya uygulanan transperitoneal laparoskopik parsiyel nefrektomi ameliyatı sunulmaktadır.
Yöntem: 61 yaşında erkek hasta rutin taramalar esnasında sağ böbrek üst pol posteriorunda 60 mm’lik tümör saptandı. Hastaya transperitoneal laparoskopik parsiyel nefrektomi uygulandı. Operasyon, lateral dekübitis pozisyonunda 5 trokardan gerçekleştirildi. Üreter ve gonadal ven izlenerek renal pediküle ulaşıldı. Renal arter, damar askısıyla kilitlenip sıkıştırıldı. Renal ven damar askısıyla kontrol altına alındı. Tümör dokusu soğuk makas ile rezeke edildi. Parankim onarımı arkasına hem-o-lok klips atılan 2/0 vicryl yardımıyla yapıldı.
Bulgular: Operasyon süresi 165 dakikaydı. Sıcak iskemi süresi 18 dakika, ameliyat sırasında kanama yaklaşık 210 mililitreydi. Ameliyat sonrası 2. gün hastanın dreni çekildi. Postoperatif 3.gün taburcu edildi. Patoloji sonucu papiller tip renal hücreli karsinom olarak rapor edildi. Cerrahi sınırı negatif geldi.
Sonuç: Böbrek tümörlerinin tedavisinde laparoskopik parsiyel nefrektomi diğer tedavi
seçenekleriyle karşılaştırıldığında daha az invaziv bir tedavi yaklaşımı olarak kabul edilmektedir. 4 cm’den büyük tümörlerde laparoskopik parsiyel nefrektomi güvenli ve uygulanabilir bir tekniktir. Bununla birlikte bu sonuçların doğrulanabilmesi için daha uzun süre takip
edilen çalışmalar gerekmektedir.
POSTER
P1
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
İNTRAVEZİKAL MİTOMİSİN-C İNSTİLASYONU İLE İNDÜKLENEN AKUT
İNTERSTİSYEL PNOMÖNİ
1
Adem Emrah Coğuplugil, 2Alper Gündoğan, 2Nesrin Çandır, 1Ibrahim Yıldırım,
Seyfettin Gümüş, 1Turgay Ebiloğlu, 1Zafer Demirer, 1Engin Kaya, 1Giray Ergin.
2
Gata Üroloji Anabilim Dalı, 2Gata Göğüs Hastanesi ve TBC. Anabilim Dalı.
POSTER
1
Giriş: Antineoplastik ajanlara bağlı advers reaksiyonlar arasında akciğerler de sıklıkla tutulan hedef organlar arasındadır. Mitomisin-C (MMC), Streptomyces caespitosis’ den derive
edilen bir antineoplastik olup mesane kanseri başta olmak üzere çeşitli kanserlerin tedavisinde kullanılır. Sistemik MMC uygulaması sonrası pulmoner toksisite %3-12 arasında
bildirilmiştir. Ancak intravezikal MMC instilasyonu sonrasında sistemik yan etkiler nadiren
görülür ve akciğer tutulumu ise literatürde olgu sunumlarıyla sınırlıdır.
Olgu Sunumu: Kronik böbrek yetmezliği nedeniyle hemodiyaliz görmekte olan 66 yaşında bir erkek hastaya hematüri şikayetiyle yapılan tanısal sistoskopide mesane tümörü
(mesane sağ yan duvarda yaklaşık 1 sm boyutlu tek papiller tm) tanısı kondu ve ardından
anestezi altında TUR-TM yapıldı. Postoperatif erken dönem 40 mg intravezikal MMC uygulandı. Patoloji sonucu non-invaziv düşük dereceli papiller ürotelyal karsinom olarak rapor
edildi ve MMC instilasyonunun devamına karar verildi. Daha önce herhangi bir pulmoner
hastalık öyküsü olmayan hasta, üçüncü MMC instilasyonundan 4 gün sonra başlayan ve
tedricen artan nefes darlığı yakınmasıyla acil servise başvurdu ve hastada ileri derecede solunum yetmezliği saptandı (SaO2:%66.1, PaO2: 41.6 mmHg, PaCO2: 30.3 mmHg, HCO3:
20.8 mmol/L, ateş: 36,7). Solunum sistemi muayenesinde sağda daha fazla olmak üzere
her iki hemitoraksta ince raller saptandı.Toraks yüksek rezolusyonlu bilgisayarlı tomografide interstisyel pnömoni ile uyumlu olarak; sağ akciğer üst ve her iki akciğer alt loblarda
yaygın buzlu cam dansiteleri, interlobüler septalarda kalınlaşma ve bilateral plevral effüzyon gözlendi. Hastada solunum yetmezliği tablosu bulunduğundan bronkoskopi yapılmadı.
Hastaya 1 hafta önce üriner enfeksiyon tanısıyla geniş spektrumlu antibiyotik (karbepenem
ve siprofloksasin) uygulandığından ve ateş yüksekliği bulunmadığından mevcut klinik tablo
enfeksiyon lehine değerlendirilmedi. Hasta yoğun bakıma alınarak akut interstisyel pnömoni tanısıyla non-invaziv mekanik ventilasyon uygulandı. MMC tedavisi ise sonlandırıldı.
Tedavi olarak 3 gün 1gr/gün, müteakiben 60mg/gün prednizolon uygulandı. Tedavinin 10.
gününde hastanın solunum yetmezliği tamamen, radyolojik bulgularıda tama yakın geriledi.
Sonuç: İntravenöz MMC uygulanmasına bağlı interstisyel pnömoni bilinen bir antitedir. Ancak, intravezikal MMC instilasyonundan sonra gelişen olgular oldukça seyrekte olsa
görülebilmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
111
P2
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
DÜŞÜK DERECELİ MESANE KANSERLERİ İLE YÜKSEK DERECELİ
MESANE KANSERLERİNİN P16, P53 GENLERİNDE DEĞİŞİKLİKLER VE
KROMOZOMAL BOZUKLUKLAR AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI
POSTER
1
Deniz Abat, 2Nihal İnandıklıoğlu, 2Osman Demirhan, 2Erdal Tunç, 3Şeyda Erdoğan,
Zühtü Tansuğ.
1
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji
Anabilim Dalı, 3Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
Amaç: İnvaziv olmayan düşük dereceli mesane kanserleri ile invaziv yüksek derecelilerin
kromozomal düzensizlikleri (KD) ile p16 ve p53 genlerindeki değişikliklerin karşılaştırılması
amaçlandı.
Yöntem ve Gereçler: Mart 2009 ile Mart 2010 arasında 34 mesane kanserli hastadan eş
zamanlı alınan mesane kanser dokusu ile kan örneklerinin kültürü yapıldı. Kan ve doku kültürlerinden üretilen hücrelerin kromozomlarındaki yapısal ve sayısal değişikliklerin tespiti
için sitogenetik yöntemler kullanıldı. Aynı sayıdaki sağlıklı kontrol grubunun kan kültürleri
de KD bakımından incelendi. Ayrıca 32 hastanın kanserli doku örnekleri FISH yöntemiyle
p16 ve p53 genleri için analiz edildi. Kontrol grubu ile hastaların KD karşılaştırıldı. Ayrıca,
histopatolojik incelemeye göre hastalar düşük dereceli ve yüksek dereceli tümörü olanlar
olmak üzere ayrıldı. Yaş, vücut kitle indeksi (VKİ), sigara içme süresi, KD, p16 ve p53 değişimleri yönünden karşılaştırıldı.
Bulgular: Yaş ortalaması 60,6 yıl olan 30’u erkek ve 4’ü kadın 34 hasta çalışmaya alındı.
Hastalardaki ortalama KD sayısı [20±36,2 (0–182)] ile kontrol grubu [1,3±1,6 (0–5)] karşılaştırıldığında fark mesane kanserli hastalarda anlamlı şekilde yüksekti (p=0,0001). Histopatolojik inceleme sonrası 11 (%32,3) hastada düşük dereceli papiller ürotelyal karsinom,
22 (%64,7) hastada yüksek dereceli papiller ürotelyal karsinom ve 1 (%3) hastada CIS (karsinoma in situ) olduğu saptandı. Düşük dereceli ve yüksek dereceli tümörü olan hastalarda
yaş, (VKİ), sigara içme süresi ve KD açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı
(p=0,971, p=0,106, p=0,561, p=0,714). Ancak, p16 ve p53 gen değişiklikleri tümör derecesi yüksek olanlarda önemli derecede yüksekti (p=0,002 ve p=0,039). 1q21, 1q32, 3p21
ve 5q31 bölgelerinde değişiklikleri özellikle yüksek dereceli tümörü olan hastalarda gördük.
Diğer sayısal ve yapısal bozukluklar her iki grupta benzerdi.
Sonuç: p16 ve p53 genlerindeki hasarın yüksekliği ile tümörün yüksek dereceli olması
arasında paralellik görüldü.Mesane kanserli hastalarımızın etiyolojisinde, 1, 2, 3, 5 ve 9.
kromozomlardaki yapısal bozukluklar ile 8, 17, 21, 22, X ve Y kromozomlarındaki sayısal
bozuklukların rol oynadığı tespit edildi. Özellikle 1q21, 1q32, 3p21 ve 5q31 bölgelerindeki değişiklikleri sıklıkla yüksek dereceli mesane kanseri olan hastalarda gördük. Bu gen
bölgeleri mesane kanserinin progresyonunda önemli rol oynayabilir ve ayrıntılı incelenmesi
gerekmektedir.
112
10. Üroonkoloji Kongresi
P3
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN PLAZMASİTOİD ÜROTELYAL KARSİNOMU: OLGU
SUNUMU
1
Burak Özçift, 1Kaan Bal, 1Yaşar İssı, 1Ahmet Bölükbaşı, 1Alper Cihat Erdal.
1
Izmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Üroloji Kliniği.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
113
POSTER
Giriş: Ürotelyal karsinomun plazmasitoid varyantı Dünya Sağlık Örgütünün son sınıflamasında ürotelyal karsinomun nadir varyantı olarak tanımlanmıştır. Mesanenin plazmositoid ürotelyal karsinomu çok nadir bir tümördür . Taradığımız Türkçe ve İngilizce literatürde
bildiğimiz kadarıyla şimdiye kadar yaklaşık olarak yalnızca 30 olgu bildirilmiştir.
Olgu Sunumu: Yaklaşık 5 ay önce mesanedeki tümöral kitleye transüretral
rezeksiyon(TUR) yapılan hastanın TUR materyali histopatolojik ve immunohistokimyasal
incelemesi lamina propriayı invaze eden yüksek gradeli plazmasitoid özellikler içeren ürotelyal karsinom olarak raporlanmış. TUR materyali muskularis propriayayı içermediğinden kas
invazyonu belirtilememiş . Ameliyattan sonraki 1. ve 3. ayda hastanın sistoskopileri opere
olduğu merkezde yapılmış. Hastada nüks izlenmediği belirtilmiş.TUR yapıldıktan 4 ay sonra olguda gelişen assit ve karaciğer enzimlerinin yüksekliği nedeniyle başka bir merkezden
hasta hastanemize yönlendirilmiş. Acil servisce kabul edilen hasta gastroentoroloji kliniğince
ileri tetkik amacıyla interne edildi. Makroskopik hematürisi olmayan hastanın yapılan idrar tetkikinde mikroskopik hematürisi de yoktu. Tarafımızca yapılan fizik muayenede batın distandüydü. Dijital rektal muyenede prostat grade 1 benign ancak mesane tabanından
mesane boynuna doğru sert ve fikse kitle palpe edilmekteydi.Yapılan sistoskopide mesane
içi bakıda bilateral orifisler olağan olup idrar jet akımları izlendi. Trigon ve mesane tabanında mukozadan kabarık olmayan endure görünümlü eski rezeksiyon alanı görüldü. Bu
endure alan transüretral olarak rezeke edildi.TUR ile alınan biyopsilerin histopatolojik ve
immunhistokimyasal değerlendirmesisonucu ürotelyal karsinom (plazmositoid komponenet
içeren)’ (pT1G3) olarak raporlandı. Alınan assit sitolojisi benign sitoloji olarak raporlandı.
Hastanın endoskopi ve rektosigmoidoskopisinde patolojik bir bulguya rastlanmadı. Assit
etyolojisinin,akut pankreatite bağlı olduğu tespit edildi. Hastanın genel durumunun düşkün
olması, batında yaygın assit olması, gerek muayene gerekse radyolojik olarak kitlenin rezektabl olmaması nedeniyle hastanın tümör konseyi kararı olarak kemoterapi alması uygun
görüldü. Hastanın kemoterapisi devam etmektedir.
Plasmasitoid karsinomun ayırıcı tanısı ve doğru teşhisi hayati öneme haizdir çünkü bunların çoğu yüksek dereceli histolojiye sahip olup ileri evrede tanıları konulabilmektedir. Plazmositoid ürotelyal karsinomlar çok az görülen tümörler olup özellikle küçük biopsiler de
ayrıcı tanıda herzaman akılda tutulmalıdır
P4
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN SÜPERFİSYEL ÜROTELYAL KARSİNOMLARINDA HÜCRE
SİKLUS DÜZENLEYİCİLERİ P53, MDM-2, P14ARF VE CASPASE-8’İN
PROGNOSTİK DEĞERİ
POSTER
1
Nilay Şen Türk, 2Saadettin Eskiçorapçı, 2Zafer Aybek, 2Levent Tuncay.
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
Amaç: Ürotelyal karsinomların patogenezinde hücre siklus kontrol yolaklarında çok sayıda değişiklik olduğu bilinmektedir. Araştırmacılar, hücre siklusunu düzenleyici yolaklardaki
çok sayıdaki gen defektlerinin, ürotelyal karsinomların agresif yönde ilerlemesinde arttırıcı ya da sinerjistik etki gösterdiğini öne sürmektedir. Bu nedenle, tek belirtecin analizi ile
karşılaştırıldığında, çok sayıda bağımsız belirteçlerin kombinasyonun kullanılması, hastanın
klinik gidişatını çok daha doğru olarak öngörebilecektir. Bu çalışmada amacımız, pTa ve
pT1 ürotelyal karsinom olgularında morfolojik ve klinik verilerle p53, mdm-2, p14ARF ve
Caspase-8 protein ekspresyonu durumlarını tek ve kombine şekilde karşılaştırarak, rekürrens
ve agresif gidiş gibi risklerin ön görülmesi açısından bir parametre olarak kullanılabilirliğini
araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: TUR materyalinde, ilk kez ürotelyal karsinom tanısı almış, pTa ve pT1
evreye sahip toplam 70 olgu çalışmaya alındı. Tüm olgularda tümör dokusunu en iyi yansıtan parafin bloklardan hazırlanan kesitler, p53, mdm-2, p14ARF ve Caspase-8 antikorları ile
immunohistokimyasal yöntemle boyanarak ekspresyon durumları değerlendirildi.
Bulgular: p53 protein ekspresyonu olguların %42,9’unda, mdm-2 protein ekspresyonu
%98,6’sında, p14ARF protein ekspresyonu %57,1’inde saptandı. Caspase-8 protein ekspresyonu olguların %18,6’ında zayıf, %55,7’sinde orta ve %25,7’sinde kuvvetli olarak tespit
edildi. P53, mdm-2 ve p14ARF protein ekspresyon durumları ile tümör evresi ve derecesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı (p>0,05). Caspase-8 protein
ekspresyonu ise, pT1 ürotelyal karsinomlarda pTa ürotelyal karsinomlara göre istatistiksel
olarak anlamlı şekilde yüksek saptandı (p=0,006). Ancak Caspase-8 protein ekspresyonu
ile tümör derecesi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı (p>0,05). Tek ve
multiple belirteç analizleri ile tümör rekürrensi ve progresyonu arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki saptanmadı (p>0,05).
Sonuç: Hücre siklus düzenleyicileri olarak görev yapan p53, mdm-2, p14ARF ve Caspase-8, klinikopatolojik parametreler dikkate alındığında, süperfisyel ürotelyal karsinomların
başlangıç rezeksiyonu sonrasında hastalığın rekürrensi veya progresyonu hakkında ek prognostik bilgi sağlamamaktadır.
114
10. Üroonkoloji Kongresi
P5
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN YÜZEYEL ÜROTELYAL KARSİNOMLARINDA MGMT
PROMOTER METİLASYONUNUN PROGNOSTİK DEĞERİ
1
Vildan Caner, 2Nilay Şen Türk, 1Özge Can, 3Saadettin Eskiçorapçı, 1Gülseren Bağcı,
Levent Tuncay.
3
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi
Patoloji Anabilim Dalı, 3Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Mesanede ortaya çıkan malign tümörlerin yaklaşık %95’ini ürotelyal karsinomlar oluşturmaktadır. Promoter metilasyonu aracılığı ile önemli kanser genlerinin sessizleşmesi, DNA tamiri ve sinyal iletimi gibi birçok moleküler yolağı etkileyerek kanserin patogenezinde rol oynamaktadır. Bu çalışmada, pTa ve pT1 ürotelyal karsinom olgularında
O6-metilguanin-DNA metiltransferaz (MGMT) geni promoter metilasyon durumunun
rekürrens ve progresyon risklerinin öngörülmesi açısından bir parametre olarak kullanılabilirliğinin belirlenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: TUR materyalinde ilk kez ürotelyal karsinom tanısı almış pTa ve pT1
evreye sahip toplam 22 olgu çalışmaya alındı. Tüm olgularda tümör dokusunu en iyi yansıtan parafin bloklardan hazırlanan kesitlerden, genomik DNA izolasyonunu takiben bisulfit
uygulaması yapıldı. Çalışma grubuna ait DNA örneklerinde MGMT promoter metilasyon
durumu, metilasyona özgün gerçek-zamanlı PCR (MSP) ile belirlendi.
Bulgular: Yüzeyel ürotelyal karsinomlarda MGMT promoter metilasyon sıklığı %36
(8/22) olarak belirlendi. Evreye göre değerlendirildiğinde, istatistiksel olarak bir anlamlılık belirlenmemekle birlikte, pT1 ürotelyal karsinomlarda metilasyon sıklığının pTa ürotelyal karsinomlara göre yaklaşık 2 kat arttığı belirlendi (p=0.07). Tümor derecesine göre
değerlendirildiğinde ise, yüksek dereceli karsinomlarda metilasyon sıklığının düşük dereceli
karsinomlara göre 3 kat artmış olduğu belirlendi (p=0,09). MGMT metilasyon durumu,
tümor rekürrensi ve progresyonu ile karşılaştırıldığında ise, istatistiksel olarak anlamlı bir
ilişki saptanmadı.
Sonuç: Bir DNA tamir geni olan MGMT geni promoter metilasyon durumu, yüzeyel
ürotelyal karsinomların tümör derecesi ve evresi hakkında klinik açıdan ek veri sağlamasına
karşın, başlangıç rezeksiyonu sonrasında hastalığın rekürrensi ve progresyonu hakkında ek
prognostik veri sağlamamaktadır. Bu çalışmanın bulguları aynı zamanda ürotelyal karsinomların oldukça heterojen hücre populasyonlarını içerdiklerini desteklemektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
115
POSTER
1
P6
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN PRİMER T HÜCRELİ LENFOMASI: OLGU SUNUMU
1
Yaşar Issı, 1Kaan Bal, 1Burak Özçift, 1Fikret Şengül, 1Ahmet Bölükbaşı.
POSTER
1
Izmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği.
Giriş: Mesane tümörlerinin büyük çoğunluğu epitelyumdan kaynaklanır. Nonepitelyal tümörler oldukça nadirdir.Bunlar içerisinde erişkinlerde en sık gözleneni
leiomyosarkom,çocuklarda ise rabdomyosarkomdur.Mesanenin primer lenfoması çok daha
nadir olup, tüm mesane kanserleri içerisinde %0,2 oranında görülmektedir . Mesane lenfomalarında en sık başvuru semptomu hematüridir. .Mesanenin primer lenfoması tanısı koyabilmek için doku tanısına ek olarak nodal biopsi ve bilgisayarlı tomografi çekmek gerekir.
Biz bu vakada polikliniğimize başvuran 56 yaşındaki erkek hastada tespit edilen mesanenin
primer T hücreli lenfoması’nı sunacağız.
Olgu sunumu: 56 yaşında erkek hasta, 3 aydır aralıklı olarak devam eden makroskopik hematüri ve dizüri nedeniyle polikliniğimize başvurdu. Yapılan fizik muayenede herhangi bir patolojik bulgu saptanmadı. Laboratuar analizinde beyaz küre:6300/mm3,
hemoglobin:11,9mg/dl psa:0,29 ng/dl olarak ölçüldü.Yapılan ulrasonografide mesane sol
lateral duvarda düzensizlik saptandı
Bu bulgular eşliğinde sistoskopi yapıldı. Mesane trigonda ve sol yan duvarda yüzeyden
kabarık solid görünümlü şüpheli lezyonlar gözlenmesi üzerine hastaya transüretral rezeksiyon yapıldı ve aynı seansta idrar sitolojisi alındı.
Patolojik inceleme sonucu T hücreli lenfoma infiltrasyonu olarak geldi.Alınan idrar sitolojisi sonucu malign idrar sitolojisi olarak raporlandı.
Bunun üzerine lenfomanın olası primer odağını tespit amacıyla hastaya Toraks,Abdomen
ve Pelvis tomografileri çekildi. Bu tetkiklerde herhangi bir büyümüş lenf noduna, yada karaciğer ve/veya dalak yayılımına rastlanmadı. Ancak çekilen Boyun BT’de Nazofarengeal yumuşak doku solda daha belirgin olmak üzere her iki yanda hipertrofik görünümde olduğundan bu bölgeden biopsi alındı. Alınan biopsinin patolojik değerlendirilmesi sonucu lenfoid
doku hiperplazisi şeklinde rapor edildi. Bu bulgular ışığında lenfomanın primer kaynağının
mesane olduğuna karar verilerek hasta Adjuvan kemoterapi için hematoloji kliniğine yönlendirildi.Hematoloji kliniğinde CHOP protokolü başlandı. Şu anda hastanın hematoloji
tarafından tedavisi devam etmektedir.
Bizim vakamızda Mesanenin Primer Lenfoması tanısı,sistemik hematolojik maligniteler
dışlandıktan sonra kondu.Yapılmış olan çalışmalar sonucunda Mesanenin Primer Lenfoması tedavisinde ortak konsensus oluşmamıştır. Kemoterapi;Radyoterapi yada cerrahi tedavi
yararlı olabilmektedir. Bu tedavilerin birbirlerine üstünlükleri hakkında literatütde yeterli
veri yoktur. Bu durumda biz bu vakada lenfomanın etkin tedavi yöntemlerinden birisi olan
kemoterapiyi tercih ettik. Tur sonrası T hücreli lenfoma patolojisi gelen ve Kemoterapi tedavisi alan hastayı sunduk. Literatürde araştırdığımız kadarıyla bu vaka, Türkçe ilk yayınlanmış
olan Mesanenin Primer T Hücreli Lenfoması’dır
116
10. Üroonkoloji Kongresi
P7
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE TÜMÖRÜ İÇİN SIRADIŞI BİR METASTAZ YERİ: CİLT
1
Halil Kızılöz, 1Artan Koni, 1Mesut Altan, 1Burhan Özdemir, 1Mustafa Sertaç Yazıcı,
Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
117
POSTER
Amaç: Kliniğimizde takibi sırasında yaygın cilt metastazları geliştiren invaziv bir mesane
tümörü olgusunu sunacağız.
Olgu: Ağrısız pıhtılı hematüri şikayeti ile gelen 66 yaşındaki bir erkek hastada tetkiklerde
mesanede bir divertikül içi solid kitle lezyonu farkedildi. Yapılan TUR-M patoloji sonucunda submukozaya invaze yüksek dereceli papiller ürotelial karsinom (HGUC) ve eşlik eden
karsinoma insitu (CIS) izlendi. Ek değerlendirme olarak, tüm batın ve toraks tomografi
incelemesinde perivezikal yağ dokuya invaze, mesane içini dolduran kitle tespit edildi. Lenf
nodu tutulumu ve akciğer metastazı bulgusu izlenmedi. Elde edilen klinik bulgulara dayanılarak hastaya 4 döngü neoadjuvan sisplatin ve gemsitabin kemoterapisi verildi. 4 ay içerisinde tamamlanan kemoterapi sonrası tekrarlanan abdomen BT’de daha önce tarif edilen
kitle lezyonunun küçüldüğü izlendi. Takiben hastaya radikal sistoprostatektomi, iki taraflı
pelvik lenf nodu diseksiyonu ve ileal kondüit ameliyatı yapıldı. Patoloji sonucu pT3bN2Mx,
mesane trigonu ve ön duvarını tutan 10x6x6 cm boyutlarında HGUC geldi. Her iki taraftan
çıkarılan toplam 22 lokorejyonal lenf nodlarından 8’inde ekstrakapsüler uzanım gösteren
UC metastazı izlenmişti. Gösterilen spesimende iki taraflı üreter uçlarında hastalık izlenmedi. Patolojik değerlendirmede tüm cerrahi sınırlar salimdi. Yapılan kemik sintigrafisinde
herhangi bir patoloji izlenmedi. Hasta ameliyattan 19 gün sonra sıhhatle taburcu edildi. Taburculuğu takiben 1 ay içerisinde hasta, hipotansiyon, dehidratasyon, halsizlik, yoğun sırt ve
bel ağrısı şikayeti ile geldi. Fizik muayenede, sırtta, omuzda ve boyunda ağrılı, solid subkütan
nodüller izlendi. Boyun kökü ve submandibular bölgede ortası nekroz gösteren ağrılı nodüler lezyonlar farkedildi. Yapılan kranial, toraks ve abdomen BT’de göğüs duvarında, skapula
üzerinde ve submandibular sahada çoklu ciltaltı ve cilt yerleşimli kistik nekrotik lezyonlar
bulundu. Ciltten yapılan eksizyonel biyopside metastatik UC tanısı doğrulandı. Adjuvan
sisplatin ve gemsitabin kemoterapi rejimi uygulanan hasta ilk döngü sonrası klinik olarak
gözlenebilen kısa süreli bir iyileşme gösterdi. Lezyonlarada kısmen küçülme ve ağrıda azalma
dışında genel durum düzelmesi dikkat çekiciydi. İlerleyen dögülerde kliniği kötüleşen hasta
üçüncü döngü tedaviyi tamamlayamadan öldü.
Sonuç: Cilt , mesane UC’si için seyrek tutulan bir metastaz yeridir. Mesane tümörü için
en sık metastaz yerleri, lokorejyoner lenf nodları, akciğer, karaciğer ve kemiktir. Mesane
tümörlü hastlarda bu organlar tutulmadan yaygın cilt metastazı görülmesi çok daha seyrek
rastlanan bir durumdur. Hastanın, cilt lezyonlarının ortaya çıkış hızı ve radyolojik değerlendirmede solid organlar ve beyin salim görülse de çok kısa bir sürede ölmesi hastalığın
doğasının da son derece saldırgan olduğunu telkin etmektedir.
POSTER
Şekil 1. Boyunda cilt metastazı
Şekil 2. Sırtta cilt metastazı
118
10. Üroonkoloji Kongresi
P8
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
TÜMÖR YÜKÜNÜN FAZLA OLDUĞU KASA İNVAZE OLMAYAN
MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARIN SADECE TUR-M İLE TEDAVİSİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
1
POSTER
Ata Özen, 1Cavit Can, 1Barbaros Başeskioğlu, 1Harun Kılıççalan, 1Aydın Yenilmez.
1
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş: Yüzeyel mesane tümörünün tedavisinde sistektominin kullanımı mutlaka, mevcut
intravezikal tedavinin yararları ve limitleri, major cerrahinin morbiditesi ve bireyde yüksek
riskli yüzeyel hastalığın progresyon potansiyelini tahmin edebilme olasılığı göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Yüzeyel hastalıkta sistektomi, tümör yükünün çok fazla
olduğu düşük ve orta dereceli hastalıkta ya da erken intravezikal tedavinin başarısız olduğu
persistant ya da rekürren yüksek riskli hastalarda uygundur.
Amaç: Yüksek tümör yüküne sahip kasa invaze olmayan mesane tümörlerinin sadece
transüretral rezeksiyon (TUR) ile tedavisinin değerlendirilmesi
Yöntem: 1998-2010 yılları arasında primer mesane tümörü nedeniyle kliniğimizde takip
edilen kasa invaze olmayan minumum 20 gr doku rezeke edilen 38 hasta çalışmaya dahil
edildi. Bütün hastalara 2 ila 4 hafta sonra Re-TUR (Re-TUR’lar) yapıldı. Tek rezeksiyon
veya tekrarlayan rezeksiyonlar sonucunda malignite tespit edilmeyen hastalar takip edildi.
Tümör hacmi yüksek olup ancak kasa invazif mesane tümörü saptanan hastalar çalışmaya
dahil edilmedi.
Bulgular: Hastaların 37’si erkek 1’i kadın olup ortalama yaş 62 (35-81) yıl idi. Rezeke
edilen tümörün ortalama ağırlığı 84,8 (20-260) gram olarak ölçüldü. 30 hastanın patolojisi
pT1 (%78,9), 8 hastanınki ise pTa olarak rapor edildi. Tümörün tamamı ortalama 2,2 (2-3)
TUR seansında temizlendi. Hastaların ortalama takip süresi 54,4 (12-118) ay idi. 4 hastaya
progresyon, 2 hastaya da tedaviye dirençli yüksek dereceli rekürrens nedeniyle toplam 6
(%15,7) hastaya radikal sistoprostatektomi yapıldı. Yapılan takiplerde 2 hasta tümör nedeniyle, 4 hasta tümör dışı nedenle toplam 6 hasta (%15,7) ex oldu. 4 hastaya üst üriner sistem
tümör rekürrensi nedeniyle nefroüreterektomi ve parsiyel sistektomi yapıldı.
Sonuç: Her ne kadar düşük ve orta dereceli tümör yükünün çok fazla olduğu kasa invaze olmayan mesane tümörlerinde sistektomi bir seçenek olsa da, tümörün tamamının tek
rezeksiyon ile ya da tekrarlayan rezeksiyonlarla ortadan kaldırılabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle yaşam beklentisi uzun, genç, yüksek riskli ve tedaviye dirençli olmayan seçilmiş hasta grubunda hastaya mesanesiyle yaşama şansı sağladığı için sadece TUR
ile tedavi akılda tutulması gereken bir seçenek olmalıdır.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
119
P9
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
YÜZEYEL MESANE TÜMÖRLÜ HASTALARIN TANI VE TAKİBİNDE
NMP22 TESTİNİN DEĞERLİLİĞİ
1
Caner Doğan, 1Asıf Yıldırım, 2Ebru Zemheri, 1Bilal Günaydın, 1Serhat Göçer,
Sarp Korcan Keskin, 1Erem Kaan Başok.
POSTER
1
1
SB. İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2SB. İstanbul
Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü.
Amaç: Bu çalışmada mesane tümörü tanısında ve yüzeyel mesane tümörü tanılı hastaların takibinde NMP22 testinin etkinliği araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ile Aralık 2008 tarihleri arasında başvuran hastalar içerisinde
hematüri saptanmış veya mesane tümörü tanısı olup kontrol amaçlı başvurmuş olan toplam
204 hasta prospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Sistoskopi öncesi alınan idrar örneği ile sitoloji ve NMP22 testi çalışıldı. Her iki testinde duyarlılık, özgüllük, pozitif kestirim değeri, negatif kestirim değeri ve pozitif test sonucunun olasılık oranı bulundu. Mesane kanseri tanısı alan
hastalar evre, derece, sayı, boyut ve risk açısından kategorize edilip NMP22 testi ile sitolojinin
her biri için ROC eğrileri elde edildi. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel
metodların (ortalama, standart sapma, sıklık dağılımları) yanı sıra nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi kullanıldı. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi.
Bulgular: Hematüri nedeni ile araştırılan grupta toplam 87 hasta olup NMP22 testinin
duyarlılık oranı %70, özgünlük oranı %80, pozitif kestirim değeri %68, negatif kestirim
değeri %81 ve pozitif test sonucunun olasılık (LR+) oranı 3,42 olarak bulundu. Sitolojinin
duyarlılık oranı %27, özgünlük oranı %96, pozitif kestirim değeri %82, negatif kestirim
değeri %68 ve pozitif test sonucunun olasılık (LR+) oranı 7,36 olarak bulundu. Yapılan
analizlerde her iki testin tanısal performans değerleri arasında hiçbir kategoride istatistiksel
olarak anlamlı sonuç bulunmadı (p>0,05). NMP22 testi ile sitoloji kombine edildiğinde
duyarlılık oranı %73, özgünlük oranı %78, pozitif kestirim değeri %67, negatif kestirim
değeri %82 ve pozitif test sonucunun olasılık (LR+) oranı 3,27 saptandı.
Mesane tümörü tanısı olup takip edilen grupta toplam 49 hasta olup NMP22 testinin
duyarlılık oranı %33, özgünlük oranı %76, pozitif kestirim değeri %31, negatif kestirim
değeri %78 ve pozitif test sonucunun olasılık (LR+) oranı 1,37 olarak saptandı. Sitolojinin
duyarlılık oranı %25, özgünlük oranı %97, pozitif kestirim değeri %75, negatif kestirim
değeri %80 ve pozitif test sonucunun olasılık (LR+) oranı 9,25 olarak saptandı. Yapılan analizlerde her iki testin tanısal performans değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı sonuç
bulunmadı (p>0,05). NMP22 testi ile sitoloji kombine edildiğinde duyarlılık oranı %42,
özgünlük oranı %76, pozitif kestirim değeri %36, negatif kestirim değeri %80 ve pozitif test
sonucunun olasılık (LR+) oranı 1,71 olarak saptandı.
Sonuç: NMP22 testi, mesane kanseri tanısında sistoskopiye yardımcı olarak kullanılabilir. Mesane kanseri tanılı hastaların takibinde tek başına ya da idrar sitolojisi ile kombinasyonunun tanı koydurucu gücü sınırlıdır.
120
10. Üroonkoloji Kongresi
P10
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MAKROSKOBİK HEMATÜRİ İLE BAŞVURAN HASTALARDA NMP-22
TESTİNİN VE İDRAR SİTOLOJİSİNİN TANIDAKİ ÖNEMİ
1
Berk Öngel, 1Asıf Yıldırım, 2Ebru Zemheri, 1Caner Doğan, 1Bilal Günaydın,
Serhat Göçer, 1Sarp Korcan Keskin, 1Erem Kaan Başok.
1
SB. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2SB. İstanbul
Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü.
POSTER
1
Amaç: Bu çalışmanın amacı makroskobik hematüri ile başvuran hastalarda nükleer matriks protein-22 (NMP22) testinin ve idrar sitolojisinin mesane ürotelyal kanserini saptamadaki değerini tespit etmektir.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ve Eylül 2010 tarihleri arasında makroskobik hematüri
şikayeti ile başvuran 117 hastadan sistoskopik muayene öncesi idrar örneği toplandı. İdrar
örneğinin sabah ilk idrar olmaması şartı konuldu. Hastaların hiçbiri daha önce mesane kanseri tanısı almamıştı. İdrar örneğinde NMP22 seviyesi ölçümü için NMP22 BladderCheck™
testi kullanıldı ve kalan idrarla sitoloji çalışıldı. NMP22 BladderCheck testinin ve idrar sitolojisinin mesane ürotelyal kanserini saptamadaki duyarlılık, özgüllük ve öngörü değerleri
saptandı.
Bulgular: 117 hastanın 43 tanesi (%36,7) mesane ürotelyal kanseri olarak tespit edildi. Duyarlılık, özgüllük, pozitif kestirim değeri, negatif kestirim değerleri sırasıyla sadece
NMP22 testi için %66, %76, %74, %69, sadece idrar sitolojisi için %66, %88, %85, %72
ve her iki test kombine edildiğinde %71, %95, %94, %76 olarak saptandı.
Sonuç: Makroskopik hematüri şikayeti ile başvuran hastalarda idrar sitolojisini NMP22
testi ile kombine etmek testin mesane ürotelya kanseri saptamadaki duyarlılığını ve pozitif
kestirim değerini arttırmaktadır.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
121
P11
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
KARACİĞER METASTEZEKTOMİLİ OPERE GASTROİNTESTİNAL
STROMAL TÜMÖRLÜ VE METAKRON MESANE KANSERLİ GERİATRİK
YAŞTAKİ HASTADA TEDAVİ YÖNETİMİ
POSTER
1
Ümmügül Üyetürk, 2Uğur Üyetürk, 1Özlem Uysal Sönmez, 1Kaan Helvacı,
Burçin Budakoğlu, 1Ülkü Yalçıntaş Arslan, 1Berna Öksüzoğlu.
1
1
S.B Dr. Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji Eğitim ve Araştıma Hastanesi, II. Tıbbi Onkoloji Kliniği, 2Abant Izzet
Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş: Gastrointestinal stromal tümörler (GİST), gastrointestinal sistemin herhangi bir
yerinden gelişebilen, mezenkimal orjinli nadir görülen tümörlerdir. Batı ülkelerinde 1215/1.000.000 oranında görüldüğü tahmin edilmektedir.Tanı yaşı ortalama 60’tır. Mesane
kanseri tüm malignitelerin %4.5’unu oluşturan, 75 yaş üzerindeki erkeklerde gençlere göre
2 kat daha fazla sıklıkta görülen, etyolojisinde çevresel, mesleksel maruziyetlerin ve sigaranın
önemli rol oynadığı tümörlerdir.
Olgu: Aralık 2003’de gastrointestinal sistem kanamasıyla başvuran 70 yaşındaki erkek hastanın endosonografisinde duedonum 2. kıtada lümeni dolduran kitle, batın bilgisayarlı tomografisinde (BT) karaciğer sol lobda iki adet en büyüğü 2 cm’lik hipoekoik lezyon görüldü. Hastaya ince barsak rezeksiyonu, karaciğer metastazektomisi yapıldı. Patolojisi yüksek riskli GİST,
karaciğerde metastaz olunca imatinib 400 mg başlanıldı. Takibinde karaciğerde herhangi bir
lezyon izlenmedi. Ağustos 2008’de hematüri şikayetiyle çekilen batın BT’sinde karaciğer sol
lob 3x2 cm, sağ lob 4x3 cm hipodens lezyonlar, mesane sağ arka duvarında 3x2.5 cm düzensiz
duvar kalınlaşması izlendi. Mesaneye yapılan transüretral rezeksiyonun (TURBT) patolojisinde transizyonel hücreli karsinom, high grade, kas tabakasına invaze şeklinde raporlandı. Karaciğerdeki lezyonların hangi tümöre ait olduğunun anlaşılması için biyopsi uygulandı. GİST
metastazı olarak gelen hastaya yaşı ve performansı nedeniyle sistektomi operasyonu yapılamadı. Mesaneye 11 fraksiyonda toplamda 2200 cGy radyoterapi uygulandı. Bu tedaviye bağlı
sistit şikayetleri olunca destek tedavisi verildi. İmatinibe devam edildi. Sisplatin-gemsitabin
kemoterapisi yerine kreatinin yüksekliği nedeniyle Haziran 2010’da karboplatin-gemsitabin
uygulandı. Bir kür sonrası kan değerlerinde ve performans düşüklüğü nedeniyle kemoterapi
kesildi. Takipte Ekim 2010’da batın ultrasonografisinde sağ böbrek parenkimi incelmiş, grade 3 hidroüreteronefroz, mesane tabanında ve sağ lateral kesimde duvar kalınlaşması izlendi.
Hastaya tekrar TURBT yapıldı. Üreter orifislerinin tümörle kapalı olduğu görüldü. Hastanın
progresif kreatinin yüksekliği nedeniyle sağ böbreği nonfonksiyone olduğundan, sol böbreğine
Şubat 2011’de nefrostomi katederi takıldı. Palyatif tedaviyle takibe devam edilirken kreatinin
yüksekliği nedeniye Haziran 2011’de hemodiyaliz programına alındı.
Sonuç: GİST’lerde ana tedavi yöntemi cerrahidir. Hem kemoterapi hem de radyoterapiye oldukça dirençlidirler. İmatinible başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Kasa invaze mesane tümöründe sistektomi tercih edilir. Kötü performans ve yandaş hastalıklar nedeniyle
yapılamıyorsa, tek başına radyoterapi ve kemoterapide seçenekler arasındadır. Küratif tedavi
yaklaşımlarında gençlerde ve geriatrik hastalarda tedavi prensipleri benzerdir. Ancak metastatik, performans durumu kötü ve yandaş hastalığı olanlarda amaç palyasyonu sağlamaktır.
122
10. Üroonkoloji Kongresi
P12
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN PRİMER MALİGN MELANOMU
1
Artan Koni, 1Bülent Akdoğan, 2Dilek Ertoy Baydar, 1M. Sertaç Yazıcı,
M. İrfan Dönmez, 1Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Patoloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
123
POSTER
Giriş: Primer mesane malign melanomu çok nadirdir. Şu ana kadar 19 primer mesane
malign melanomu vakası bildirilmiştir. Merkezimize başvuran primer mesane kaynaklı malign melanomu olgusu tartışılacaktır.
Vaka Sunumu: 52 yaşında erkek hasta, gastrik şikayetlerle başvurduğunda çekilen abdominal ultrasonografide mesane posterior-sol duvarında yer alan kitle saptanmış. Yapılan
TUR-M sonucu muskularis propriayı invaze malign melanom saptanması üzerine kliniğimize yönlendirilmiş. Patoloji spesimenleri Hacettepe Üniversitesi Patoloji Anabilim Dalı
tarafından incelenerek MelanA, HMB-45 ve S100 belirteçleri pozitif çıkması üzerine malign
melanom tanısı doğrulandı. Hasta Medikal Onkoloji, Gastroenteroloji, Göz hastalıkları,
KBB, Dermatoloji bölümlerince değerlendirildi ve olası bir primer malign melanoma odağı
saptanamadı. Hastaya PET-BT taraması yapıldı, mesane sol duvarında 13 mm lik artmış
FDG tutumu gösteren bir lezyon görüldü. Hastaya primer mesane malign melanomu tanısıyla radikal sistoprostatektomi + ileal loop + genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu yapıldı.
Hasta postoperatif 6.günde taburcu edildi. Patoloji sonucunda pT2N0M0, mesane posterior duvarın sol superiorunda bulunan 35x30x15 mm’lik tümörün muskularis propriaya >1/2
invaze olduğu görüldü, LVİ negatif, tüm cerrahi sınırlar salim, 39 adet reaksiyoner lenf nodu
saptandı. Hastaya posoperatif başka herhangi bir tedavi uygulanmadı. Postoperatif 3.ayda
çekilen TAP CT’de nüks saptanmadı. Hasta hastalıksız izlemde.
Tartışma: Malign melanom en sık deri kaynaklı olmak üzere göz, meme, gastrointestinal
sistem, orofarenks, genitoüriner sistem kaynaklı olabilir. Genitoüriner sistem kaynaklı melanomlar en sık üretra ve peniste görülmektedir. Primer mesane melanomları malign melanomların %0,2’sinden azını oluşturmaktadır. Diğer bütün sistemler gözden geçirilip primer
odak olmadığı kanıtlandıktan sonra primer genitoüriner melanomdan bahsedilebilir. Mesane kaynaklı malign melanom son derece nadir görüldüğünden standart tedavi protokolleri
oluşturulmuş değildir. Son yıllarda birçok tedavi seçeneği mevcut olsa da literatürde rapor
edilen primer mesane kaynaklı malign melanomun prognozu hala kötüdür.
P13
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN İNVERTED ÜROTELYAL KARSİNOMU: NADİR GÖRÜLEN
BİR OLGU SUNUMU
1
Ozan Akay, 1Engin Kaya, 1Adem Emrah Coğuplugil, 1Giray Ergin, 1Turgay Ebiloğlu,
Salih Deveci, 1Zafer Demirer, 1Yaşar Özgök, 1M. Lütfi Tahmaz, 1Kürşat Çeçen
POSTER
2
1
Gata Üroloji Anabilim Dalı, 2Gata Patoloji Anabilim Dalı.
Giriş: Mesanenin endofitik büyüme paterni gösteren lezyonlarından olan inverted papillomlar nadir görülen ve genellikle benign olarak değerlendirilen tümörlerdir. İnverted karsinomlar ise çok daha nadir görülür, malign paterne sahiptirler ve morfolojik olarak inverted
papillomlardan ayırmak güçtür.
Olgu Sunumu: 84 yaşında erkek hasta dizüri ve ağrısız gros hematüri ile polikliniğimize başvurdu. Hastanın sigara ve alkol kullanımı öyküsü vardı. Fizik muayenede bilateral alt
ekstremite ödemi ve skrotal ödem saptandı. Serum kreatinin seviyesi 1.62 mg/dl ve hemoglobin seviyesi 9.2 g/dl idi. Üriner sistem ultrasonunda, düzensiz mesane duvarı kalınlaşması, mesane lümeninde diffüz solid tümöral oluşumlar ve bilateral hidronefroz (sağda grade 2
ve solda grade 4) ile retroperitoneal alanda lenfadenopatiler (LAP) saptandı. Manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ile renal, paraaortik, parakaval, interaortokaval, parailiak ve obturator alanlarda çok sayıda konglomerat yapmış LAP saptandı. İlaveten MRI’da sakral, femoral, lomber vertebral ve iliak kemik metastazları da saptandı. Sistoskopide beyaz sarı renkte,
ürotelyum ile kaplı çok sayıda solid tümöral lezyon gözlendi (Şekil 1). Lezyonlar mümkün
olduğunca rezeke edildi (Şekil 2) ve patoloji sonucu düşük dereceli inverted karsinom (lamina propriya invazyonu +, kas dokusu - ) olarak rapor edildi. Metastatik mesane kanseri olarak göz önüne alınan hasta, ileri tetkik ve tedavi planlanırken postoperatif 20’nci günde kardiyak nedenlerden dolayı kaybedildi.
Sonuç: Çok nadir görülen inverted ürotelyal karsinomlar, inverted papillomlar ile benzer morfolojik özelliklere sahiptir ancak biyolojik davranışları, tedavileri ve prognozları çok
farklıdır. Bu nedenle inverted karsinomları papillomlardan ayırt etmek kritik öneme sahiptir
ve ilave patolojik incelemeler gereklidir.
124
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Şekil 1. Ürotelyumla kaplı endofitik büyüme paterni gösteren mesane içi lezyonlar
Şekil 2. Lezyonların rezeksiyon sırasındaki görüntüsü
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
125
P14
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ROBOT YARDIMLI LAPAROSKOPİK PROSTATEKTOMİ SIRASINDA
PELVİK LENF NODU DİSSEKSİYONU: PREOPERATİF VE
POSTOPERATİF BULGULARIN KARŞILAŞTIRILMASI
POSTER
1
Selçuk Keskin, 1İlter Tüfek, 2Ali Rıza Kural, 2Burak Argun, 3Fatih Atuğ, 3Haluk Akpınar,
Can Öbek.
4
1
Acıbadem Üniversitesi, 2Acıbadem Maslak Hastanesi, 3Bilim Üniversitesi, 4Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
Giriş: Pelvik lenf nodu disseksiyonu (PLND) lenf nodu metastazını saptamada en güvenilir yöntemdir. Bu çalışmada robot yardımlı laparoskopik radikal prostatektomi (RYRP)
sırasında PLND uygulanan ve uygulanmayan hastaların bulguları karşılaştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Mart 2005 ve Temmuz 2011 tarihleri arasında kliniğimizde 300 hastaya RYRP, 176 hastaya RYRP+PLND uygulandı. PLND grubunda 11 hastaya (ilk 70 hastada) standart, 165 hastaya genişletilmiş PLND yapıldı. Hastaların karşılaştırmalı bulguları
Tablo-1’de sunulmaktadır.
Sonuçlar: Standart PLND grubunda ortalama 4 (2-6), genişletilmiş PLND grubunda 15
(7-47) lenf nodu çıkarıldı. Lenf nodu pozitifliği standart ve genişletilmiş PLND grubunda
sırasıyla %9 (1/11) ve %12.7 (21/165) olarak bulundu. Ortalama PSA ve pozitif cerrahi
sınır (PCS) oranı lenf nodu metastazı (+) ve (-) olan hastalarda sırasıyla 11.8 ng/ml ve %45
ve 9.8 ng/ml ve %11.1 olarak saptandı. Cerrahi sınır (+) hasta grubunda, lenf nodu metastazı (+) ve (-) hastalarda pT3 oranı sırasıyla 8/9 (%88.8) ve 12/18 (%66.6) olarak bulundu.
Yorum: Genişletilmiş PLND, RYRP sırasında kabul edilebilir komplikasyon oranları
ve kan kaybı ile güvenle uygulanabilir. Çıkarılan lenf nodu sayıları açık serilerle benzerdir.
PLND grubunda komplikasyon oranları benzerken, hastanede kalış süresi daha uzundur.
126
RYRP (300 hst)
RYRP+PLND (176 hst)
Operasyon süresi (dk)
172.5 (75-420)
189.6 (105-390)
Perop-postop. komplikasyon
10 (%3.0)
7 (%3.9)
Hastanede kalış süresi (ort)
3.8 gün
4.8 gün
PSA (ort)
5.61 (1-16) ng/ml
10.29 (1-40) ng/ml
Kan kaybı (ort)
318.7 ml
268.2 ml
Gleason skor (ortanca)
6.1 (5-7)
6.8 (5-9)
10. Üroonkoloji Kongresi
P15
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
İNSAN MESANE KANSERİ HÜCRE HATTINDA (T24) WNT
ANTAGONİSTLERİNİN EPİGENETİK DÜZENLENMELERLE APOPTOZ
YOLAĞINDAKİ GENLERİN İFADE EDİLMESİNE OLAN ETKİLERİ
1
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
Wnt antagonistlerini şifreleyen genlerin (sFRP, DKK, WIF-1) kontrol bölgelerinde
DNA metilasyonu/ histonların deasetilasyonu gibi epigenetik değişimler sonucu gözlenen
ifade kayıpları Wnt/β-katenin sinyal yolağının aktifleşmesine neden olur. Çalışmamız, T24
insan mesane kanseri hücre hattında histon deasetilaz inhibitörlerinden Trikostatin-A (TSA)
ve DNA metiltransferaz inhibitörlerinden 5-aza-2’ deoksisitidinin (DAC) tek başlarına ve
birlikte kullanımlarının, mesane kanseri tedavisinde uygulanan kemoterapötik ajanlar olan
gemsitabin+sisplatinin apoptotik etkileri üzerine olan değişimlerinin transkripsiyonel ve
protein düzeylerinde sinerjik etkilerinin araştırılması hedeflenmiş ilk kapsamlı çalışmadır.
Gemsitabin+sisplatin, DAC ve TSA’nın tek başlarına ve birlikte kullanımlarının hücre
canlılığı üzerine olan etkisi, sitotoksik ve apoptotik dozlar ile H3 histonunun asetilasyon
düzeylerinin belirlenmesinde ELISA yöntemi kullanılmıştır. Wnt antagonist genlerinin metilasyon profilleri ile DAC ve TSA ajanlarının tek başlarına ve birlikte kullanımları sonrasındaki epigenetik değişiklikler metilasyona özgü PCR (MSP) ile değerlendirilmiştir. Belirtilen
ilaçların tek başlarına ve birlikte kullanımları durumlarında CTNNB1, GSK-3β, WNT5A,
c-MYC, CCND1, CASP-3, CASP-9, CASP-8, BCL-2, BCL2L1, sFRP-2, DKK-3 ve WIF1 genlerinin transkripsiyonel ifade düzeylerindeki farklılıklar kantitatif eş zamanlı PCR yöntemiyle belirlenmiştir.
Bulgularımıza göre β-katenin ifadelenmesi, Wnt antagonist reaktivasyonu ve ayrıca kanonikal Wnt/β-katenin yolağının hedef genleri, c-MYC ve CCND1 ifadelenme düzeyleri
azalmaktadır. Ayrıca, DAC, TSA, Gemsitabin + sisplatin kombinasyonu GSK3β mRNA
düzeyinin artmasına ve bunun sonucu olarak CCND1 mRNA düzeyinin azalmasına neden
olmaktadır. BCL2L1 ifadelenmesi, DAC+TSA kombinasyonu kullanımı sonrasında önemli derecede azalmaktayken, BCL-2 ifadelenmesi kontrole göre artmaktadır. Aynı zamanda,
CASP-3 mRNA ve aktif CASP-3 protein düzeyleri kontrole göre artmaktadır.
DAC, TSA, Gemcitabin+Sisplatin kombinasyonunun uygulanması sonrasında kanonikal
Wnt/β-katenin sinyal yolağının inhibisyonuyla, hücre proliferasyonunda azalma meydana gelmiştir. Çalışmamızın in vivo olarak desteklenmesi durumda, yeni epigenetik biyobelirteçlerin
tanımlanarak erken tanıda hekime yardımcı olabilecek olması, bu tarz pre-klinik çalışmaların
kliniğe katkı sağlaması açısından yeni bir yaklaşım sunabileceğini düşündürmektedir.
* Bu proje TÜBİTAK-Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı
(1001)-Proje No: SBAG 110S137 tarafından desteklenmiştir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
127
POSTER
Nuray Varol, 1Ece Konaç, 1H. İlke Önen, 2Serhat Gürocak, 1Ebru Alp, 1Akın Yılmaz,
Sevda Menevşe, 2Sinan Sözen.
1
P16
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ENDOTELYAL NİTRİK OKSİT SENTAZ ENZİMİNİN GENETİK
POLİMORFİZMLERİNİN MESANE TRANSİZYONEL HÜCRELİ KANSER
OLGULARINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
POSTER
1
Aziz Toker, 2Erkan Erkan, 2Uğur Yücetaş, 2Akın Soner Amasyalı, 2Gökhan Toktaş,
Erdinç Ünlüer.
3
1
Muş Devlet Hastanesi, 2SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 3Kafkas Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Kliniği.
Amaç: Mesane transizyonel hücreli kanser olgularında endotelyal nitrik oksit sentaz
(eNOS) gen polimorfizmlerini değerlendirdik.
Materyal-Metot: Kliniğimizde Ocak 2010 ile Ağustos 2010 tarihleri arasında mesane
transizyonel hücreli kanser tanısı almış 64 olgu ile bu gruba benzer epidemiyolojik özelliklere sahip mesane transizyonel hücreli kanser bulgusu olmayan 80 olgu, eNOS geninin iki
polimorfizmi (intron 4 tandem tekrarı ve Glu298Asp) açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 64 hastanın (50 erkek, 14 kadın) yaş ortalaması 64.48±11.52 ve kontrol grubundaki 80 olgunun (70 erkek, 10 kadın) yaş ortalaması
56.76±10.63 idi. Mesane tümörü tanılı hastaların 39’u düşük riskli ve 25’i yüksek riskli mesane tümörü özellikleri taşıyordu.eNOS geninin intron 4 polimorfizmi değerlendirildiğinde
hem kontrol grubunda hem de hasta grubunda “bb” genotipinin yüksek oranda görüldüğü
saptandı. Bu açıdan gruplar arasında fark yoktu (p=0.147).eNOS geninin Glu298Asp polimorfizminde ise kontrol grubunda “GG” homozigot genotip daha yüksek oranda görülürken hasta grubunda “GT” heterozigot genotipin daha sık bulunduğu gözlendi. Ancak
gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=335). Her iki polimorfizmin
allel dağılımına bakıldığında hasta ve kontrol grubu arasında anlamlı fark saptanmadı (Tablo
1)Mesane tümörü tanılı hastalarda eNOS geni polimorfizmleri ayrı ayrı incelendiğinde allel
dağılımı açısından anlamlı fark olmadığı görüldü. Her iki polimorfizm birlikte ele alınıp
değerlendirildiğinde yüksek riskli hasta grubunda (Yüksek dereceli, pT1, pT2 ve karsinoma
in-situ) hastaların %50’sinin “bbGG” genotipine sahip olmasına rağmen gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (Tablo 2)
Sonuç: Yaptığımız çalışmada yüksek riskli mesane tümöründe “bbGG” genotipi daha
sık gözükmesine rağmen, eNOS geninin intron 4 ve Glu298Asp polimorfizmi açısından
mesane tümörü ile kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır.
128
10. Üroonkoloji Kongresi
İntron 4Polimorfizmi
Glu298AspPolimorfizmi
Hasta Grubu
p
3 (%3.8)
0(%0)
0.147
ab
9(%11.2
12(%18.8)
bb
68(%85)
52(%81.2)
GG
46(%57.5)
30(%46.9)
GT
29(%36.2)
31(%48.4)
3(%4.7)
TT
5(%6.3)
aaGG
3(%3.8)
0(%0)
abGG
5(%6.3)
4(%6.3)
abGT
4(%5)
8(%12.5)
bbGG
38(%47.4)
26(%40.6)
bbGT
25(%31.2)
23(%35.9)
bbTT
5(%6.3)
3(%4.7)
0.335
0.351
Düşük Riskli
Yüksek Riskli
p
İntron 4Polimorfizmi
ab
8(%21)
4(%16)
0.751
bb
31(%79)
21(%84)
Glu298AspPolimorfizmi
GG
18(%46)
12(%48)
GT
19(%49)
12(%48)
1(%4)
İntron 4 ve Glu298AspPolimorfizmi
TT
2(%5)
abGG
4(%10)
0(%0)
abGT
4(%10)
4(%16)
bbGG
14(%37)
12(%48)
bbGT
15(%38)
8(%32)
bbTT
2(%5)
1(%4)
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
POSTER
İntron 4 ve
Glu298AspPolimorfizmi
Kontrol Grubu
aa
0.973
0.443
129
P17
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
İNVAZİV MESANE KANSERİNDE LENF NODU METASTAZI
SAPTANMASINDA PET-CT’NİN TANISAL DEĞERİ
1
Fetullah Gevher, 1Murat Gezer, 1Çetin Demirdağ, 1Metin Halaç, 1Kerim Sönmezoğlu,
Süleyman Ataus, 1Can Öbek.
POSTER
1
1
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş ve Amaç: Bu çalışmada invaziv mesane kanserli hastalarda lenfatik metastazı öngörmede PET-CT’nin rolünü araştırmayı amaçladık.
Metod: Radikal sistektomi ve genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu uygulanan hastalara
ameliyat öncesinde PET-CT çekildi. Görüntüleme bulguları ve ameliyat sonrası elde edilen
lenf nodu patolojisi karşılaştırıldı.
Bulgular: Nisan 2009-Subat 2011 tarihleri arasında 31 hastaya radikal sistektomi ve beraberinde genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu uygulandı. Çıkarılan ortalama lenf nodu sayısı
22 idi (7-65). PET-CT bulgusu olarak lenf nodu metastazı 13 hastada saptandı. Bu 13 hastanın lenf nodu histolojik incelemesi sonucu 6 hastada gerçekten pozitiflik saptandı. Ameliyat
öncesi PET-CT bulgusu negatif olan 18 olgunun 3 tanesinde lenfatik metastaz saptandı.
Yöntemin duyarlılığı %66, özgüllüğü %68, pozitif tanısal oranı %46, negatif tanısal oranı
ise %83 olarak saptandı.
Sonuç: İnvaziv mesane kanserinde PET-CT’nin lenfatik metastaz saptama oranı güvenilir seviyelerde saptanmadı. Genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu halen patolojik evrede altın
standart olma özelliğini sürdürecek gibi görünmekte.
130
10. Üroonkoloji Kongresi
P18
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFROÜRETEREKTOMİ SIRASINDA
HÜCRE EKİMİ RİSKİNİ AZALTMADA DİSTAL ÜRETER VE MESANE
İRRİGASYON TEKNİĞİ
1
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik
Anabilim Dalı.
Amaç: Üst üriner sistemin (ÜÜS) değişici epitel hücreli karsinomunda (DEHK) standart
tedavi açık radikal nefroüreterektomidir (ARNU). Alternatif bir yöntem olarak gelişmekte
olan laparoskopik radikal nefroüreterektomi (LRNU) tekniğindeki önemli bir tartışma noktası, distal üreter ve mesane kafının onkolojik prensiplere uygun olarak eksizyon şeklidir.
Bu posterde, LRNU sırasında hücre ekimi riskini azaltabilmek için uyguladığımız teknik ve
sonuçları sunulmaktadır.
Hastalar ve yöntem: Üst üriner sistem DEHK nedeniyle LRNU uygulanan hastaların
13’ünde distal üreter ve mesane irrigasyonu yöntemi uygulandı. Operasyon öncesinde, ucu
üreterin 1/3 distal kısmında, varsa üreter tümörünün distalinde olacak şekilde üreter kateteri yerleştirildi. Dört (%30) hastaya retroperitoneoskopik, 9 (%70) hastaya transperitoneal
laparoskopik girişim yapıldı. Laparoskopiye geçildiğinde önce distal üreter bulunarak üreter
kateterinin ucunun hemen proksimaline klip konuldu. Üreter kateterinden önce distile su
ve sonra da hastanın üretral kateteri klemplendikten sonra Mitomycin C verilerek distal
üreter irrige edildi ve distal üreteri yıkayan Mitomycin C solüsyonunun mesanede kalması
sağlandı. LRNU’nun nefrektomi aşaması tamamlandıktan sonra distal üreter ve mesane kafı
eksizyonuna başlanırken üreter kateteri çekildi. Üretral kateterin klempi açılarak mesane
boşaltıldı ve eksizyon gerçekleştirildi.
Bulgular: Ortalama operasyon süresi 206±63 dakika oldu. İki hastada obezite ve spesimen büyüklüğü nedeniyle açık operasyona geçildi. Majör komplikasyon görülmezken, minör komplikasyon 2 (%15) hastada görüldü. Histopatolojik incelemede 5 (%38) hastada
düşük dereceli, 8 (%62) hastada yüksek dereceli DEHK saptandı. Ortalama izlem süresi
29±16 ay (6–62) ay oldu. Takipte olan 12 hastanın 4’ünde (%30) mesanede rekürrens, 2’sinde (%15) uzak metastaz saptandı. Yedi (%53) hasta ise hastalıksız olarak takiptedir. Hiçbir
hastada lokal nüks saptanmadı. Takip süresince 1 hasta böbrek yetmezliği, 1 hasta ise uzak
metastaz nedeniyle kaybedildi.
Sonuç: LRNU sırasında distal üreterin irrigasyonu, üreter distaline ve mesaneye taşınmış
tümör hücrelerini uzaklaştırarak hücre ekimi ve dolayısıyla lokal nüks olasılıklarını azaltabilecek bir yöntem olabilir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
131
POSTER
Yıldırım Bayazit, 1Volkan İzol, 1Onur Karslı, 1Eyüp Kaplan, 1İsmail Karlıdağ,
Gülşah Şeydaoğlu, 1Nihat Satar, 1Şaban Doran.
2
P19
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ÜST ÜRİNER SİSTEM ÜROTELYAL TÜMÖRLÜ HASTALARDAKİ TEDAVİ
SONUÇLARIMIZ
1
Hasan Soydan, 1Furkan Dursun, 1Ferhat Ateş, 1Ömer Yılmaz, 1Kenan Karademir,
Kadir Baykal.
POSTER
1
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji Servisi.
Amaç: Üst üriner sistem ürotelyal tümörü olan hastalardaki tedavi sonuçlarımızı ortaya
koymak
Gereç ve Yöntem: GATA Haydarpaşa Üroloji Servisi polikliniğinde üst üriner sistem tümörü olduğu saptanan hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması, geçmişinde
mesane tümör hikayesi varlığı, tümör lokalizasyonu, patolojik evresi, cerrahi sınır durumu,
üreteral cuff çıkartılıp çıkartılmaması, nüks durumu kaydedildi. Hasta verileri SPSS programı ile karşılaştırıldı
Sonuçlar: 2005-2011 yılları arasında kliniğimizde 21 hastaya üst üriner sistem ürotelyal tümörü ön tanısıyla nefroüreterektomi yapıldı. Hastaların yaş ortalaması 68,09(4787) idi. Ürotelyal kanserli 6(%37,5) hastanın geçmişinde yüzeyel mesane tümörü vardı.
2 hastada tanı anında mesane de tümör saptandı. Geçmişinde mesanede tümör öyküsü
olanlarla olmayanların klinik ve patolojik değerlendirmesi sonrasında aralarında farklılık
bulunmamıştır(Tablo-1). Ürotelyal kanser saptanan 16 hastanın 10(%62,5)’unda renal pelvis ve kaliks, 2’sinde üreter alt bölüm, 2’sinde üreter üst bölüm, 1’i üreter orta bölüm, , 1’inin
üreterde mültipl yerleşimli tümörü vardı. Ürotelyal kanserlerin 4’ü pT2, 4’ü pTaLG, 2’si
pT1LG, 3’ü pT3, 1’i pT4, 2’i pT1HG idi. Ürotelyal kanseri olup üreteral cuff çıkarılmayan
8 hastadan 7’sinin tümör renal pelvis yerleşimli, 1’inde üreter orta bölüm yerleşimli idi. Cuff
çıkarılmaması hastalarda ileri yaş ve genel durum bozukluğu gibi nedenlerle o anda cerrahın
tercihi olarak uygulanmıştır. Ürotelyal karsinomların ortalama 43,75 (7-100) mm idi.Hastaların hiçbirinde üreter alt uçta tümör devamlılığı yoktu. pT3 tümörü olan bir hastada post
operatif 15.ayda perivezikal kitle gelişti ve yeniden opere edildi. Mesane’ de 2 hastada pTa
LG, 1 hastada pT1 HG nüks gelişti. Üreteral cuff çıkarılmayan 2 hastada nüks gelişti. Nükslerden 1’i güdük bölgesinde, diğeri mesane de farklı bir yerde idi. Ortalama nüks gelişim
süresi 12,5(6-20) aydır. Ameliyat sonrası nüks eden hastalarla etmeyen hastalar Tablo-2’de
karşılaştırılmış ve istatistiksel anlamlı farklılık bulunmamıştır.
Sonuç: Kliniğimizin üst üriner sistem tümörlerindeki onkolojik sonuçları güncel literatür ile uyumlu gözükmektedir. Renal pelvis yerleşimli tümörü olanlarda üreteral cuff çıkarmaksızın üreterin mesanede intramural seviyeden cerrahi sınır kontrolu yapılarak bağlanması cerrahi prensiplere aykırı olmakla beraber küçük olan serimizde güvenli bir yöntem gibi
gözükmektedir.
132
10. Üroonkoloji Kongresi
Tümör öyküsü
VAR
Tümör lokalizasyonu
YOK
Üreter alt bölüm
1
2
Üreter orta-üst bölüm
2
1
3
7
Yüksek
4
6
Düşük
2
4
Tümör boyutu
<3cm
2
2
≥3cm
4
8
Ta
2
2
T1
1
3
T2
3
2
T3
-
2
T4
-
1
Lokal evre
POSTER
Böbrek renal pelvis
Tümör derecesi
NÜKS
VAR
Tümör lokalizasyonu
YOK
Üreter alt bölüm
1
3
Üreter orta-üst bölüm
-
2
Böbrek renal pelvis
3
7
Tümör derecesi
Yüksek
3
7
Düşük
1
5
Tümör boyutu
<3cm
1
3
>3cm
3
9
Ta
1
3
T1
-
4
T2
1
3
T3
2
1
T4
-
ex
Lokal evre
Güdük
Çıkarıldı
2
6
Çıkarılmadı
2
6
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
133
P20
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE KANSERİNDE GLUTATYON S-TRANSFERAZ GEN
POLİMORFİZİMLERİ VE DNA HASARI
1
Murat Savaş, 1Adem Altunkol, 1Mehmet Gülüm, 1Halil Çiftçi, 2Fuat Dilmeç,
Ercan Yeni.
POSTER
1
1
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji
Anabilim Dalı.
Amaç: Sitokrom P450 (faz I) ve glutatyon-S-transferazı da (faz II) içeren çok sayıda enzim kanserojenlerin aktivasyonu veya detoksifikasyonunda rol almaktadırlar. Epidemiyolojik
çalışmalar, mesane kanserinin özellikle sigara ile kuvvetli ilişkisi olduğunu ve bu kanserin
gelişme riskinin kişisel farklılıklara bağlı olarak kanserojen-metabolizan genlerle bağlantılı
olabileceğini göstermektedir. Bu çalışmada CYP1A ve GSTP1 gen polimorfizmleri ile mesane kanseri arasındaki ilişkinin olup olmadığı araştırıldı
Yöntem ve Gereç: Çalışma 60 hasta ve 60 kontrol grubu verileri değerlendirilerek yapıldı.
CYP1A1 ve GSTP1 genotipleri multiplex PCR, allel spesifik–PCR ve sınırlandırılmış parça
uzunluk polimorfizm-PCR yöntemleri kullanılarak belirlendi.
Bulgular: Çalışmamızda, GSTP1 geni için mesane kanseriyle pozitif ya da negatif bir
ilişki [odds ratios (OR) = 0.86; %95 confidence interval (CI) = 0.40–1.84)] gösterilemedi.
Buna mukabil, CYP1A1 TC (heterozigot) geniyle mesane kanseri arasında istatistiksel olarak
anlamlı ilişki görüldü (OR = 3.74, % 95 CI = 1.66–8.41).
Sonuç: Bu veriler GSTP1 genotip prevalansının mesane kanseri ile anlamlı bir ilişkisinin
olmadığını, CYP1A1 geni TC varyantı varlığının ise mesane kanseri gelişimine katkıda bulunabileceğini göstermektedir.
134
10. Üroonkoloji Kongresi
P21
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN PRİMER MALİGN MELANOMU
1
Adem Altunkol, 1Halil Çiftçi, 1Murat Savaş, 1Mehmet Gülüm, 2M. Emin Güldür,
B. Sabri Keser.
3
1
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim
Dalı, 3Özel Şanmed Hastanesi.
Resim 1. Bazılarının sitoplazmasında melanin pigmenti izlenen atipik
melanositlerden oluşan tümör dokusu izlenmektedir (H.E., x200)
Resim 2. Atipik melanositlerde S-100 ile güçlü pozitif boyanma
görülmektedir (S-100, x200)
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
135
POSTER
Amaç: Primer malign melanomların büyük çoğunluğu gözün koroid membranı ve deriden kaynaklanıp, makül, papül, plak ve nodül formlarında olabilen asimetrik, düzensiz sınırlı büyümüş pigmente lezyon olarak görünür. Oral mukoza yüzeyi, anogenital bölge, zarlar ve
özefagus diğer anatomik olarak orjin alan bölgelerdir. Bu vaka eşliğinde amacımız son derece
nadir görülen genitoüriner sistemin primer malign melanomasını vurgulamayı amaçladık.
Yöntem ve Gereç: 52 yaşında sağlıklı erkek hastada rutin tetkikler esnasında pelvik ultrasonografi sonucu mesane sol yan duvarında 4x3 cm ebadında kanlanması olan kitle tespit edildi.
Bulgular: Hastanın dijital rektal muayenesinde prostat yumuşak vasıflıydı ve nodül palpe
edilmedi. Hastanın alt üriner sisteme ait şikayeti yoktu. Preoperatif dönemde dermatoloji, oftalmoloji, gastroenteroloji ve göğüs hastalıkları konsültasyonu istendi. Patolojik bir durum rapor edilmedi. Preoperatif anestezi onayı alındıktan sonra transüretral rezeksiyon için operasyona alındı. Mesanenin sol yan duvarında 4x3 cm ebadında büyük koyu renkli tümöral doku görüldü. Tümör dokusu rezeke edildi. Histopatolojik incelemede, bir kısmında melanin pigmenti izlenen atipik melanositlerden oluşan solid adacıklar halinde tümör dokusu izlenmiştir (Resim 1). Tümör dokusunun lamina propria ve müskülaris propria invazyonu yaptığı saptanmıştır. İmmünohistokimyasal incelemede tümör hücrelerinde S-100, HMB-45 ve NSE ile (Resim
2-3) pozitif boyanma saptanmıştır. Yapılan biyokimyasal incelemeler ve görüntüleme yöntemlerinde metastaz saptanmadı. Hasta kendi isteği üzerine farklı bir merkeze başvurdu. Hastaya
radikal sistektomi ve ileal kondüit ameliyatı uygulandı. Postoperatif kontrollerinde herhangi bir
anormal durum gözlenmedi. Hasta halen kliniğimiz tarafından takip edilmektedir.
Sonuç: Genitoüriner sistemin primer melanoması, tüm melanomların yaklaşık olarak
%0,2 sini oluşturan son derece nadir bir kanser türüdür. Mesanenin malign melanomu transüretral rezeksiyon ile tedavi edilir ve prognozu cesaret vericidir. Potansiyel tedavi edilebilir
hastalığı olanlarda radikal sistektomi bir seçenektir.
P22
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE TÜMÖRÜNDE SİSTEKTOMİ SONRASI SAĞKALIMIN
ÖNGÖRÜLMESİNDE KULLANILAN NOMOGRAMLARIN DOĞRULUK VE
UYUM DEĞERLENDİRMESİ
POSTER
1
Mehmet İlker Gökce, 1Kadir Türkölmez, 1Ömer Gülpınar, 1Cihat Özcan,
Kenan Köse, 1Yaşar Bedük.
2
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik
Anabilim Dalı.
Giriş: Kasa invaze mesane tümörünün standart tedavsi radikal sistektomidir ve sistektomi sonrası elde edilen veriler ile sağkalımın öngörülmesi önemli bir problemdir. Bu amaçla
nomogramlar üretilmiştir. Bu nomogramlardan en sık kullanılanları Uluslararası Mesane
Kanser Nomogramı ve BCRC nomogramlarıdır. Bu çalışmada amaç bu iki nomogramın
doğuluğunun test edilmesi ve birbirleri ile uyumunun incelenmesidir.
Gereç ve yöntem: AÜTF üroloji kliniğinde 1990-2009 yılları arasında radikal sistektomi
yapılan ve düzenli takipleri olan 196 hastanın verileri incelenmiştir. Hastaların Uluslararası
Mesane Kanser Nomogramı ve BCRC nomogramı ile 5 yıllık sağkalım beklentileri hesaplanmıştır. Nomogramlarda kullanılan parametereler kullanılarak Cox regresyon analizi ile
5 yıllık sağkalım beklentileri araştırılmış ve Bland-Altman Yöntemi ile elde edilen verilerin
korelasyon analizi yapılmıştır.
Bulgular: Uluslararası Mesane Kanser Nomogramı ile Cox regresyon analizinden elde
edilen sağkalım beklentileri arasında istatistiksel anlamlı bir uyum saptanmıştır (r=0,7014,
p=0,01). BCRC nomogramı ile Cox regresyon analizinden elde edilen sağkalım beklentileri
karşılaştırıldığında daha yüksek düzeyde uyum saptanmıştır (0.7936, p=0,01). Her 2 nomogram arasındaki uyum incelendiğinde oldukça yüksek düzeyde bir uyum saptanmıştır
(r=0.9656, p=0,01).
Sonuç: Yaygın olarak kullanılan 2 nomogramın hem birbirleri ile hem de cox regresyon
analizinden elde edilen sağkalım beklentileri ile yüksek derecede uyum gösterdikleri tespit
edilmiştir. Bu iki nomogramın Türk populasyonu için doğruluklarının test edilmesi için
ulusal çok merkezli geniş hasta sayılı çalışmalar yol gösterici olacaktır.
136
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Şekil 1. nomogramların doğruluk ve uyum analizleri
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
137
P23
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
CCR2-64I MESANE KANSERİ GELİŞİMİNDE BİR RİSK
FAKTÖRÜMÜDÜR?
1
Fehmi Narter, 3Bedia Ağaçhan, 2Ergin Yücebaş, 2Feridun Şengör, 3Turgay İsbir
POSTER
1
Üsküdar Devlet Hastanesi, 2Haydarpaşa Numune Hastanesi, 3İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma
Enstitüsü, Moleküler Tıp Anabilim Dalı.
Kemokinler çeşitli inflamatuar hastalaıklarda etkili güçlü proinflamatuar sitokinlerdir.
Proinflamtuar gen polimorfizmleri inflamatuar proteinlerin üretim ve konsantrasyonlarında
değişikliklere sebep olur. Biz kemokin ve kemokin reseptör genlerinin(MCP-1 A-2518G ve
CCR2-V64I)polimorfizmleri ile mesane kanseri riski arasında ki olası riski araştırdık. 72
mesane kanserli ve 76 sağlıklı benzer yaşta ki kontrol grup üyelerinin genotiplerini PCRRFLP ile analiz ettik. Kontrol ve hasta grupları arasında MCP-1 A-2518G (P = 0.012) ve
CCR2-V64I genotiplerinin (P = 0.004) sıklığı açısından anlamlı farklılıklar saptandı.MCP1 A-2518G GG genotip sıklığı kontrol ve hasta gruplarında 0.039 ve 0.11 olarak bulundu.
Sonuçta GG genotipinde ki bireylerde mesane kanseri açısından 3-kat artmış risk saptandı
(P = 0.08). CCR2-64I/64I genotip sıklığı ise kontrol ve hasta gruplarında 0.02 ve 0.13 olarak bulundu. Analiz sonucu 64I/64I genotipini taşıyan olgularda diğer genotiplerle karşılaştırıldığında mesane kanseri açısından 5.9-kat artmış risk saptandı. CCR2-V64I heterozigot
veya homozigot varyant genotip (64I/64I + wt/64I)taşıyan bireyler, wild-tip genotipli (wt/
wt)bireylerle karşılaştırıldığında mesane kanseri açısından 2.9-kat artmış risk saptanmıştır.
CCR2-V64I heterozigot veya homozigot wild-tip genotip (wt/wt + wt/64I) sıklığı kontrol
grubu ile karşılaştırıldığında belirgin derecede azdır. Bu bulgular ışığında CCR2-64I’nin
mesane kanseri için yeni bir risk faktörü olabileceği görüşündeyiz.
138
10. Üroonkoloji Kongresi
P24
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE TÜMÖRÜNDE FASCİN-1 VE CLAUDİN-4
EKSPRESYONLARININ PROGNOSTİK ÖNEMİ
1
Zafer Demirer, 1Emin Aydur, 2Ali Fuat Çiçek, 1Adem Emrah Coğuplugil,
Önder Öngürü, 1İbrahim Yıldırım, 1M. Lütfi Tahmaz, 3Serdar Göktaş.
2
Gata, Üroloji Anabilim Dalı, 2Gata, Patoloji Anabilim Dalı, 3Selçuk Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
POSTER
1
Giriş: Mesane tümörlerinin çoğu tanı anında invaziv değildir, ancak oldukça yüksek
oranda nüks ve progresyon gösterirler.Son zamanlarda bazı tümörlerde; fascin ve claudin
ekspresyon derecelerinin, tümörün farklılaşması, agresifliği ve metastaz potansiyeliyle ilişkili
olduğu bildirilmiştir.Biz mesane tümörlü hastaların primer TUR-MT örneklerindeki fascin-1 ve claudin-4 ekspresyon seviyelerinin prognostik rolünü araştırdık.
Gereç Yöntem: 1995-2010 yılları arasındaki mesane tümörlü hastaların primer TURMT patolojik örnekleri değerlendirildi ve hastaların tıbbi özellikleri kaydedildi. Mesane tümörü tanısı öncesinde diğer bir organa ait tümör tanısı alanlar, pelvik RT ve/veya sistemik
KT hikâyesi olanlar, standart takip ve/veya tedavi uygulandığına dair verileri eksik olanlar
ve patolojik örneklerinde kas dokusu görülmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı.Dahil edilen
hastalara ait preparatlarda en yoğun tümör alanı içeren bir blokta fascin-1 ve claudin-4 ekspresyon parametreleri (yoğunluk, yaygınlık ve immünohistokimyasal skoru) değerlendirildi
ve elde edilen bulgular prognostik açıdan karşılaştırıldı.
Bulgular: 102 hastaya ait pimer TUR-MT örneklerinde immünohistokimyasal boyama
yapıldı.Hastaların,11’i kadın(%10,8) 91’i erkek(%89,2) idi.Yaş ortalamaları 61,23±13,02(2394) olan hastaların ortanca takip süreleri 37(12-160) aydı. Hastaların tümör derecesi ve evresine göre sayıları sırasıyla; papillom(13), düşük malignite potansiyelli neoplazm (DMPPÜN,12),
düşük dereceli papiller üretelyal karsinoma(DDPÜK,36), yüksek dereceli papiller üretelyal
karsinoma(YDPÜK,41), Ta(51), T1(30) ve T2(21) idi.Fascin-1 ekspresyon parametrelerinden; yoğunluk kategorilerinin, ortalama yoğunluk değerlerinin, immünohistokimya skoru
(İHS), ortalama İHS’larının hem tümör derecesi hem de tümör evresiyle istatistiksel anlamlı
bir ilişkisi vardı.Claudin-4 ekspresyon parametrelerinden; yoğunluk kategorilerinin, ortalama
yoğunluk değerlerinin hem tümör derecesi hem de tümör evresiyle istatistiksel anlamlı bir
ilişkisi vardı.Ayrıca, claudin-4 İHS kategorileriyle tümör evresi arasında da istatistiksel anlamlı
bir ilişki vardı.Hem tümör dereceleri(DDPÜK ve YDPÜK) hem de tümör evreleri(T1 ve T2)
için fascin-1 İHS ile claudin-4 İHS ve fascin-1 İHS kategorilerinin ile claudin-4 İHS kategorilerinin arasında negatif korelasyon ilişkisi gösterilmiştir.
Sonuç: Fascin-1 ve claudin-4 ekspresyon parametrelerinin hem tümör derecesi hem de
tümör evresiyle ilişkili olduğunu saptadık.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
139
Fascin-1 ekspresyon
parametreleri
n
POSTER
Yoğunluk
Yaygınlık
İHS
İHSK
Ta(n=51)
%
T1(n=30)
n
%
T2(n=21)
n
%
n
Toplam(n=102)
P
%
0
2
4
2
6
0
0
4
4,2
1
22
43
3
10
0
0
25
24,5
2
20
39
11
37
6
29
37
36,1
3
7
14
14
47
15
71
36
35,2
0
2
4
2
6
0
0
4
4,2
1
9
18
5
17
3
14
17
16,5
33,3
2
23
45
8
27
3
14
34
3
17
33
15
50
15
72
47
46
0
2
4
2
7
0
0
4
4,2
1-3
27
53
6
20
3
14
36
35,2
4-6
20
39
10
33
6
29
36
35,2
9
2
4
12
40
12
57
26
25,4
<4
29
57
8
27
3
14
40
39,2
≥4
22
43
22
73
18
86
62
60,8
0,001*
0,084
0,001*
0,001*
Şekil 1. Fascin-1 3+ immünohistokimyasal boyama
140
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Şekil 2. Claudin-4 3+ boyama
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
141
P25
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANENİN MİKROPAPİLLER ÜROTELYAL KARSİNOMU: MESANE
KORUYUCU CERRAHİ Mİ? ERKEN SİSTEKTOMİ Mİ?
1
Hüseyin Koçan, 1Akın Soner Amasyalı, 1Uğur Yücetaş, 2Kemal Behzatoğlu,
Soner Ulusoy, 1Gökhan Toktaş, 3Erdinç Ünlüer.
POSTER
1
1
3
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği,
Kafkas Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş: Mesane kanseri mikropapiller varyantı nadir görülmekle birlikte agresif bir karaktere sahiptir. Radikal sistektomi standart tedavi olarak düşünülse de mesane koruyucu
cerrahi de uygulanabilmektedir. Çalışmamızda mikropapiller mesane kanserli (MPMK) hastaların tedavi sonuçlarını analiz etmeyi amaçladık.
Materyal ve Metod: Mayıs 2008 ve Haziran 2011 tarihleri arasında transuretral rezeksiyon (TUR) sonrası MPMK tanısı alan 7 hasta (5 erkek, 2 kadın) çalışmaya dahil edildi. Retrospektif olarak hastaların pre – postoperatif klinik ve patolojik verileri, tedavi alternatifleri
ve sağkalım oranları değerlendirildi.
Bulgular: Ortalama yaş 62.29±14.55 ve ortalama takip süresi 19.71±15.72 ay (2-39 ay)
olarak hesaplandı. İlk TUR patolojisi 6 hastada T1 ve 1 hastada T2 olarak rapor edildi.
Hastaların tamamı yüksek dereceli tümöre sahipti. Hastaların %71,4’ünde (5/7) tümör
çapı 3 cm’den büyük olarak izlendi. Multifokalite %85,7 (6/7) hastada saptandı. Altı hastada (%85,7) tümör solid görünümde iken 1 hastada papiller yapıdaydı. Patoloji raporunda
%70-80 oranında mikropapiller varyant mevcuttu. Karsinoma in situ 3 hastada saptandı
(%42,8). Radikal sistektomi 2 hastada uygulanırken diğerleri mesane koruyucu cerrahiye
yönlendirildi. Adjuvan intravezikal BCG tedavisi 2 hastaya uygulandı. Takip süresince 3
hastada (%42,8) metastaz görüldü ve bu hastaların ikisinde (%28.5) mesane kanserine bağlı
ölüm gerçekleşti . Her 2 ölen hastanın da mesane koruyucu cerrahiye yönlendirilen grupta
olması anlamlıydı.
Sonuç: Mikropapiller varyantlı mesane kanseri agresif bir seyir izlemekle birlikte erken
sistektomi sağkalımı artırabilir. Ancak bu bilgiyi destekleyen daha geniş serili randomize
kontrollü çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
142
10. Üroonkoloji Kongresi
P26
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
PREPUBİK ÜRETREKTOMİ, TEKNİK
1
Ali Cansu Bozacı, 1Halil Kızılöz, 1Bülent Akdoğan, 1Yunus Tahir, 1M. Sertaç Yazıcı,
Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
143
POSTER
Amaç: Üretra tutulumu açısından yüksek riskli kas invazif mesane kanserlerinde üretrektomi deneyimimizi gözden geçirerek yeni bir teknik olan retropubik üretrektomiyi tartışmak.
Yöntem ve Gereçler: 2005-2011 yıları arasında üretrektomi yapılan 6 mesane tümörlü
olgunun demografik, klinik ve patolojik verileri retrospektif olarak değerlendirildi.
Prepubik üretrektomi basamakları, abdominal insizyonun penis şaftı tabanına kadar
uzatılması, penis şaftı ve distal üretranın diseksiyonu, penisin invajine edilmesi, üretranın
korpus kavernosum ve corpus spongiosumdan künt ve keskin diseksiyonlar ile ayrılması,
intraglanüler üretra diseksiyonu, penil, bulbar, membranöz üretra diseksiyonu ve spesimenin en blok çıkartılması, prepubik loja dren yerleştirilmesi ve penise erken dönemde baskılı
pansuman yapılması olarak özetlenebilir.
Bulgular: Toplam altı üretrektomi hastasının yaş ortalaması 66,5±6.6 yıldı. Sistektomi
öncesi primer CIS olan 4 hastanın ikisi intravezikal immünoterapiye dirençli kas invazif
olmayan mesane tümörüydü. Radyolojik değerlendirmede 1 hastada obturator lenf nodu
saptanırken aynı hastanın patolojik evrelemesinde mesane dışında hastalık ve common iliak
lenf nodu tutulumu izlendi. Sistektomi öncesi hasta verileri tablo 1 de özetlendi.
Üretrektomiye ek olarak 2 hastaya enblok nefroüreterektomi + sistoprostatektomi yapılırken 4 hastaya sadece sistoprostatektomi yapıldı. Üretrektomilerin 3’ü prepubik, 3’ü perineal
yaklaşımla yapıldı. Hiçbir hastada ameliyat ve sonrasında cerrahi komplikasyon izlenmedi.
Üretra patolojisinde tümöral oluşum sadece bir hastada rastlandı. Ortalama 15 ay takip
sonunda üretra tümörü olmayan bir hastada ameliyat sonrası 3. ayda korpus kavernozumda
nüks izlendi ve 1. yılda diyaliz komplikasyonundan kaybedildi. Patolojisi pT3BN1M0 olan
bir hasta yaygın karaciğer metastazları geliştirerek kaybedildi. Diğer 4 hasta hastalıksız olarak
izlemde.
Sonuç: Multifokalite, CIS eşlik eden tümörler, mesane boynu veya trigon yerleşimli mesane kanserleri ve sistektomi sıarsında distal üretra cerrahi sınırın positif olması üretra tutulumu açısından risk teşkil etmektedir ve bu hastalara eş zamanlı üretrektomi yapılmalıdır.
Prepubik üretrektomi; perineal üretrektomiye kıyasla daha kısa ameliyat süresi, ayrı insizyon
gerektirmemesi, aşırı lithotomi pozisyonu gerektirmemesi ve komplikasyon oranının az olması sebebi ile üroonkologlar tarafından bilinmesi ve uygulanması gereken bir tekniktir.
P27
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
LAPAROKOPİK RADİKAL SİSTEKTOMİ DENEYİMİMİZ
1
Fatih Ataç, 1Ender Özden, 1Yakup Bostancı, 1Reşat Demir, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu,
Ali Faik Yılmaz, 1Şaban Sarıkaya.
1
POSTER
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Kasa invaziv mesane tümörlü hastalarda laparoskopik radikal sistektomi deneyimlerimizi sunmayı amaçladık.
Yöntem: Ağustos 2009 - Mayıs 2011 tarihleri arasında laparosopik radikal sistoprostatektomi yapılan 16 hasta çalışmaya alındı. Tüm olgular erkekti. Hastaların ortalama yaşı 62,9±8
(49–77) yıl, preoperatif patolojik evreleri 2 (%12,5) olgu T1, 12 (%75) olgu T2, 2 (%12,5)
olgu ise T3 idi. Tüm hastalarda sistektomi ve standard lenf nodu diseksiyonu laparoskopik
yapılırken, diversiyon aşaması 1 hasta hariç umblikus altı 5 cm lik vertikal insizyondan ekstrakorporeal olarak gerçekleştirildi. 1 hastaya total intrakorporeal ileal konduit yapıldı. 4
olguda kontinan diversiyon ekstarkorporeal olarak yapıldıktan sonra, uretra-poş anastomozu
laparoskopik olarak yapıldı.
Bulgular: Ortalama insüflasyon süresi 213.4 ± 55.7, ortalama toplam cerrahi süresi 385
± 92 dakika, ortalama kan kaybı 331 ± 183 (110-750) ml, ortalama yatış süresi 16,7 ± 7,2
(7-35) gün idi. 1 hastaya eş zamanlı nefroüreterektomi yapıldı ve sistektomi spesimeni ile
enblok çıkarıldı. Postoperatif dönemde 5 hastada (%31) komplikasyon gözlendi. Bir hasta ileus nedeniyle postoperatif dönemde opere edildi. Bir hastada konservatif olarak tedavi
edilen ileus, 1 hastada ise konservatif olarak tedavi edilen idrar ekstravazasyonu, bir hastada
pnömoni gözlendi. İki hastaya da kan transfüzyonu yapıldı.
Patoloji raporu, 4 (%25) olguda T0, 6 (%37,5) olguda T2, 4 (%25) olguda T3a, 1 (%6)
olguda T3b, 1 (%6) olguda T4a olarak rapor edildi. Bilateral pelvik lenf nodu diseksiyonuyla, ortanca 18 (4-30) adet lenf nodu çıkarıldı. Tüm olgularda cerrahi sınır negatif, 6 (%37)
olguda da lenf nodu metastazı rapor edildi.
Sonuç: Laparoskopide deneyim arttıkça seçilmiş olgularda radikal sistektomi laparoskopik olarak da yapılabilir. Ancak uzun dönem onkolojik sonuçlarına ihtiyaç vardır.
144
10. Üroonkoloji Kongresi
P28
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
DÜŞÜK RİSKLİ MESANE TÜMÖRÜNDE SİSTOSKOPİ TAKİP
PROTOKOLÜ TÜRK TOPLUMUNA UYGUN MU?
1
Uğur Yücetaş, 1Hüseyin Koçan, 2Kemal Behzatoğlu, 1Akın Soner Amasyalı,
Erkan Erkan, 1Gökhan Toktaş, 3Erdinç Ünlüer.
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 2SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji
Kliniği, 3Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
Amaç: Düşük riskli mesane tümöründe kılavuzlarda belirtilen sistoskopi takip protolünün uygulanabilirliği araştırıldı.
Materyal-Metot: Son 10 yıl içinde kliniğimizde primer mesane tümörü tanısıyla transüretral rezeksiyon yapılan, patolojisi pTa düşük grade olan ve en az 5 yıllık takip süreleri olan
hastalar retrospektif olarak incelendi. Düşük riskli mesane tümörü tanısı olan, 3. ay kontrol
sistoskopide nüks saptanmayan ve ilk iki yıl 3 ay arayla sistoskopi ile takip edilen 51 hasta
(39’u erkek, 12’si kadın) çalışmaya dahil edildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 57.37±12.21(29-80), ortalama nüks süresi
25.76±32.45 ay idi (Tablo 1). Hastaların %71’inde (51 hastanın 36’sında) ilk 15 ayda ve
%80’inde ilk iki yılda rekürrens gözlenmiştir. Dokuzuncu ay kontrol sistoskopide nüks saptanmayan hastalar ele alındığında ise %67’sinde (30 hastanın 20’sinde) ilk iki yılda nüks
olduğu tespit edilmiştir (Tablo 2).
Sonuç: Düşük riskli mesane tümöründe rekürrensin büyük çoğunluğu (%80’i) ilk iki yılda gerçekleşmiştir. Dokuzuncu ayda nüks saptanmayan hastalara odaklanıldığında bile rekürrens oranı ilk iki yılda %67 gibi yine yüksek oranda görülmüştür. Hatta 9. ay kontrol sistoskopisinde nüks saptanmayan hastaların yarısında (30 hastanın 15’i)ilk 6 ayda nüks gerçekleşmiştir. Eğer kılavuzlarda belirtilen takip protokolü uygulanmış olsaydı, nüks saptanan
bu hastalarda en az 6 aylık tanı gecikmesi olacaktı. Bundan dolayı düşük risk mesane tümöründe 9. ay yapılan kontrol sistoskopide nüks saptanmasa bile ilk iki yıl 3 ay arayla sistoskopi takibinin daha uygun olacağı kanaatindeyiz.
Nüks
Süresi(Ay)
1. yıl
nüks
2. yıl
nüks
3. yıl
nüks
Tamamı(51 Hasta)
25.76±32.45
Tüm hastalar(51 Hasta)
%59
%80
%80
6. ayda nüks olmayan(39 Hasta)
31.85±34.98
6. ayda nüks olmayan(39 Hasta)
%62
%74
%77
9. ayda nüks olmayan(30 Hasta)
38.70±37.32
9. ayda nüks olmayan(30 Hasta)
%60
%67
%70
12. ayda nüks olmayan(21 Hasta)
50.14±39.52
12. ayda nüks olmayan(21 Hasta)
%52
%52
%57
15. ayda nüks olmayan(15 Hasta)
64.20±38.60
15. ayda nüks olmayan(15 Hasta)
%33
%33
%47
24. ayda nüks olmayan (10 Hasta)
85.20±29.09
24. ayda nüks olmayan (10 Hasta)
%0
%10
%20
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
145
POSTER
1
P29
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
MESANE KANSERLİ HASTALARDA RİSK KONTROLU
SORGULAMASININ (RISIKOCHECK©) PROGNOSTİK ÖNEMİ
1
A. Kadir Yıldız, 1N. Aydın Mungan, 1İbrahim Dönmez, 1Bülent Akduman,
Hüsnü Tokgöz, 1Bülent Erol.
POSTER
1
1
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Mesane kanserlerinin yaklaşık %75-85’i mukoza(Ta-CIS)veya submukozaya(T1) sınırlıyken %20-25’lik kısım ise kasa invazivdir. Ancak risk faktörleri tüm mesane kanserleri
için geçerlidir. Bu risk faktörleri ürotelial karsinojenlere mesleki temas ve sigaradır. Bu epidemiyolojik bilgiler ışığında belirlenen ve mesane kanseri oluşum riskinin değerlendirildiği
risikocheck (RC) adlı bigisayar yazılım programı geliştirilmiştir. RC’de hastalar düşük, orta
ve yüksek risk olarak 3 gruba ayrılmıştır. Çalışmamızda 8 yıl boyunca takip ettiğimiz aynı
evre ve grade’de olan mesane kanserli hastalarda RC ile belirlenen risk düzeyi ile hastalığın
prognozu arasında bir ilişkinin olup olmadığının tespiti amaçlanmıştır.
Materyal ve metod: ZKÜ Tıp Fakültesi Üroloji A.D’nda 2002-2009 arasında evre TaT1(TNM,2002), grade 1-3 (WHO,1973) kasa invaze olmayan mesane tümörlü 77 erkek
5 kadın toplam 82 hasta retrospektif incelendi.RC ile hastaların risk grupları tespit edildi.
Hastaların bulunduğu risk grupları ile mesane tümörü patolojik evre ve grade’leri, ilerleme
süreleri ve nüks sayı/süresi arasındaki ilişki incelendi.
Bulgular: RC’e göre düşük riskli 25, orta riskli 29, yüksek riskli 28 hasta tespit edildi.
Düşük riskli hastalarda ilerleme görülmezken, nüks oranı %12 olarak saptandı. Orta risk
grubundaki hastaların %6.9’unda ilerleme, %17.2’sinde nüks; yüksek risk grubunda ise ilerleme %25, nüks %39.3 olarak tespit edildi. Veriler değerlendirildiğinde tümör evresi ile RC
risk grupları arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı (p=0.007)iken, tümörün grade’i ile
RC risk grupları arasındaki ilişki ise anlamlı bulunmamıştır (p=0.835). RC risk grupları ile
ilerleme arasındaki (p=0.005) ve nüks arasındaki ilişki (p=0.041) istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur. İlerleme ve nükse kadar geçen süre ve nüks sayısı ile RC arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (Sırası ile p=1.00, p=0.566 ve p=0.415 ).
Sonuç: RC sorgulama formuna göre risk arttıkça hastaların nüks ve ilerleme gösterme
riski artmaktadır. RC risk grubu arttıkça mesane tümörü patolojik evresi de artmaktadır.
Buna karşın, ilerleme ve nükse kadar geçen süre ve nüks sayısı ile RC risk grupları arasında
bir ilişki saptanmamıştır. Çalışmamız, kasa invaze olmayan mesane tümörlerinde TUR-Tm
sonrası takiplerinde oluşabilecek olan nüks ve ilerlemenin öngörülmesi için RC sorgulama
formu kullanılabileceği, RC’nin prognostik bir değeri olabileceğini göstermektedir.
146
10. Üroonkoloji Kongresi
P30
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
SİSTOSKOPİYİ RANDEVULU YAPMAK ANKSİYETEYİ ARTIRIR MI?
ÖN ÇALIŞMA
1
Uğur Yücetaş, 1Aytaç Ateş, 1Soner Ulusoy, 1Akın Soner Amasyalı, 1Erkan Erkan,
Gökhan Toktaş, 2Erdinç Ünlüer.
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
POSTER
1
Amaç: Sistoskopi öncesi ve sonrası anksiyete ölçümleri yapılarak randevu verilen ve verilmeyen gruplar arasında fark olup olmadığı araştırıldı.
Materyal-Metot: Haziran- Ağustos 2011 tariheri arasında tanısal sistoskopi planlanan
33 hasta iki gruba randomize edildi. Birinci grupta randevu verilmeden aynı gün sistoskopi
işlemi gerçekleştirildi.İkinci grupta ise randevu verilerek sistoskopi işlemi başka bir gün yapıldı.Bütün hastalara işlemden önce ve hemen sonra vizüel ağrı sorgulaması (VAS), anksiyete
sorgulamaları (STAI 1-Durumluk anksiyete ölçeği, STAI 2-Sürekli anksiyete ölçeği, BECK
anksiyete sorgulaması) uygulandı. Ayrıca randevu verilen gruptaki hastalara ek olarak randevu aşamasında VAS ve anksiyete sorgulamaları yapıldı. Çalışmaya alınan hastaların ağrı ve
anksiyete skorları kaydedildi ve değişimler hesaplandı.
Bulgular: Randevu verilmeden sistoskopi yapılan gruptaki 3’ü kadın 16 hastanın yaş ortalaması 49±13.32 ve ortalama 5 gün sonrasına randevu verilerek sistoskopi yapılan gruptaki
4’ü kadın 17 hastanın yaş ortalaması 45.82±13.12 idi (Tablo 1).Gruplar kendi içlerinde ele
alındığında işlem öncesi ve işlem sonrası ağrı ve anksiyete skorlarında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim saptanmadı. Her iki grup ağrı ve anksiyete skorlarındaki değişim açısından
karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (Tablo 2).
Sonuç: Yaptığımız bu çalışmada sistoskopinin anksiyetede değişikliğe sebep olmadığını ve ayrıca randevu verilen ve verilmeyen gruplar karşılaştırıldığında randevu verilmesinin
anksiyete artışına sebep olmadığını saptadık.
Yaş
Randevusuz
Randevulu
P
49±13.32
45.82±13.12
0.641
VAS rand. aşaması
-
3.82±2.81
-
VAS işlem öncesi
2.93±3.52
3.88±3.1
0.384
VAS işlem sonrası
0.256
3.31±3.22
4.88±2.45
BECK rand. aşaması
-
13.71±10.02
-
BECK işlem öncesi
14.50±10.60
14.24±9.42
0.905
BECK işlem sonrası
0.295
15.63±11.74
10.71±9.60
STAI 1 rand. aşaması
-
43.76±9.14
-
STAI 1 işlem öncesi
45.47±10.51
39.65±12.21
0.354
0.168
STAI 1 işlem sonrası
45.63±8.33
38.94±12.32
STAI 2 rand. aşaması
-
42.06±8.17
-
STAI 2 işlem öncesi
41.07±6.38
39.41±7.12
0.757
STAI 2 işlem sonrası
43.60±8.27
40.06±7.90
0.451
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
147
Randevusuz
İşlem öncesi
İşlem sonrası
Randevulu
P
İşlem öncesi
P
İşlem sonrası
P
2.93±3.52
3.31±3.22
0.685
3.88±3.1
4.88±2.45
0.199
0.589
14.50±10.60
15.63±11.74
0.573
14.24±9.42
10.71±9.60
0.214
0.106
STAI 1 değişim
45.47±10.51
45.63±8.33
0.933
39.65±12.21
38.94±12.32
0.784
0.796
STAI 2 değişim
41.07±6.38
43.60±8.27
0.362
39.41±7.12
40.06±7.90
0.646
0.810
POSTER
VAS değişim
BECK değişim
148
10. Üroonkoloji Kongresi
P31
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
YÜZEYEL MESANE TÜMÖRLERİNDE POSTOPERATİF İNTRAVEZİKAL
BCG VE MİTOMİSİN C TEDAVİSİNİN NÜKS ÜZERİNE ETKİSİ
1
Kürşad Zengin, 1M. Nurettin Sertçelik, 1Fatih Yalçınkaya, 1Orhan Yiğitbaşı,
O. Raif Karabacak, 1Tevfik Sarıkaya.
1
POSTER
1
SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
Amaç: Kliniğimizde opere edilen yüzeyel mesane tümörlü hastalarda, postoperatif dönemde en sık kullanılan iki intravezikal ajan olan BCG ve mitomisin c’nin nüks üzerine
etkisini bulmayı amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2002 ile Nisan 2006 arasında kliniğimizde primer veya nüks
mesane tümörü nedeniyle TUR-MT yapılan ve patolojisi yüzeyel mesane tümörü gelen 127
hastanın dosyası retrospektif olarak incelendi. Bu hastaların 41 tanesi postoperatif 14. günden başlamak kaydıyla 6 hafta haftada bir kere ve daha sonra ayda bir kez olmak üzere bir
yıllık idame intravezikal BCG tedavisi almıştı. 26 hastaya ise postoperatif dönemde ilk 6
saatte ve daha sonra 8 hafta boyunca haftada bir kere olmak üzere intravezikal mitomisin c
verildi. Farklı ek tedavi alan ya da hiç almyan 60 hasta çalışmaya dahil edilmedi. Hastalar
postoperatif dönemde ilk yıl 3 ayda bir, ikinci yıl 6 ayda bir ev eğer ikinci yılın sonunda
halen nüks izlenmemişse yılda bir olmak üzere sistoskopi ile değerlendirildi.
Bulgular: İntravezikal BCG ve mitomisin c alan grupta yaş, cinsiyet, tümör sayısı, tümör
büyüklüğü ve evre açısından istatistiksel açıdan anlamlı fark yoktu. Çalışmaya dahil edilen tüm
olgular için yapılan hesaplamada beklenen nükssüz yaşam süresi 51.9 ay olarak bulundu. BCG
grubunda ortalama beklenen nükssüz yaşam süresi 58.1 ay iken, bu süre intravezikal mitomisin c alan grupta 34.6 ay olarak bulundu ve iki grup ortalama beklenen nükssüz yaşam süresi
açısından kıyaslandığında, istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu görüldü. (p=0.017) BCG
grubunda 13 (%31.7) hastada nüks izlenirken, bu sayı mitomisin c alan grupta 9 (%34.6)
idi. Takip süresince nüks gelişen olgularda her iki grup için yaş, cinsiyet, tümör sayısı, tümör
büyüklüğü ve evre açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. BCG grubu için 1 ve
3 yıllık nükssüz yaşam olasılıkları sırasıyla %92.7 ve %75.7 olarak hesaplanırken, mitomisin c
grubu için 1 ve 3 yıllık nükssüz yaşam olasılıkları sırasıyla %76.9 ve %62.9 olarak hesaplandı.
Sonuçlar: Yüzeyel mesane tümörlü hastalarda postoperatif adjuvan idame intravezikal BCG
tedavisinin, mitomisin c’ye göre nüks oranlarını azaltmada daha etkili olduğu görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Yüzeyel Mesane Tümörü, BCG, Mitomisin c
İstatistikler
BCG (n=41)
MMC (n=26)
Toplam (n=67)
Kaba Nükssüz Yaşam
28/41 (%68.3)
17/26 (%65.4)
45/67 (%67.2)
Bir Yıllık Nükssüz Yaşam
%92.7
%76.9
%86.6
İki Yıllık Nükssüz Yaşam
%82.3
%64.9
%75.0
Üç Yıllık Nükssüz Yaşam
%75.7
%62.9
%69.2
Beklenen Nükssüz Yaşam Süresi
58.1 ay
34.6 ay
51.9 ay
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
149
P32
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL ARTERİYOVENÖZ MALFORMASYONU (AVM) TAKLİT EDEN
RENAL HÜCRELİ KARSİNOM (RHK) OLGUSU
1
Deniz Bolat, 1A. Ersin Zümrütbaş, 1Cenk Acar, 1Saadettin Eskiçorapçı,
A. Bakı Yağcı, 3Ender Düzcan, 1Levent Tuncay.
POSTER
2
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Radyodiagnostik Anabilim Dalı, 3Denizli Özel Tanı Patoloji Labaratuvarı.
Amaç: Renal AVM, intrarenal arteriyel ve venöz sistem arasındaki anormal bağlantılar
sonucu ortaya çıkan nadir bir patolojidir. Konjenital (primer) ya da travma, biyopsi ve tümör
gibi kazanılmış nedenlere bağlı (sekonder) olabilir. Konjenital renal AVM’li olgular sıklıkla
hematüri, karın ağrısı gibi semptomlar sergilerken, kazanılmış olanlarda sıklıkla hipertansiyon ve kalp yetmezliği bulgularına rastlanır. Burada RHK’ya sekonder bir renal AVM olgusunu sunmaktayız.
Olgu Sunumu: 48 yaşında erkek hastanın sol yan ağrısı, zaman zaman olan makroskopik hematüri, çarpıntı ve efor dispnesi semptomları nedeniyle yapılan tetkiklerinde; akciğer
grafisinde kardiyomegali görünümü ve EKG’sinde atriyal flutter ile uyumlu kardiyak aritmi
izlendi. Hastanın tüm batın tomografisinde sol böbrekte tübüler yapıda anarşik vasküler
yapıların eşlik ettiği 7x6 cm’lik renal AVM ile uyumlu görünüm ve renal vende ileri derecede
genişleme olduğu görüldü. Hastanın yapılan renal anjiyografisinde ileri derecede genişlemiş
sol renal ven ile birlikte renal ven ile renal arter dalları arasında yüksek debili AV fistülle
uyumlu görünüm ve eşlik eden anarşik vasküler yapılar izlendi. Radyoloji Bölümü ile yapılan konsültasyonda yoğun damarsal yapılar nedeniyle herhangi bir solid tümöral oluşumun
seçilemediği ve yüksek debili fistül nedeniyle embolizasyon yapılmasının riskli olduğunun
bildirilmesi üzerine hastaya sol nefrektomi yapıldı. Patoloji sonucu berrak hücreli tip renal
hücreli karsinom pT3aNo olarak geldi. Takiplerde hastanın başlangıçtaki şikayetlerinin gerilediği belirlendi.
Sonuç: Hipertansiyon ve kalp yetmezliğinin nedenlerinden birisi de renal AVM’lerdir.
Renal AVM’li hastalarda altta yatabilecek bir RHK olasılığı unutulmamalı ve hastaların tedavi ve takipleri buna göre planlanmalıdır.
150
10. Üroonkoloji Kongresi
P33
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
PARSİYEL NEFREKTOMİ OLGULARINDA PADUA SKORLAMA
SİSTEMİNİN KULLANIMI
1
Enis Kervancioğlu, 1Ayhan Dirim, 1Eray Hasırcı, 1Hakan Özkardeş.
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
151
POSTER
Amaç: Renal tümörlerin büyüklüğüne, yerleşimine ve derinliğine göre standardizasyon
sağlamak amacıyla geliştirilen PADUA skorlama sisteminin cerrahi tedavi sonuçlarına ve
komplikasyonlarına olan etkisini değerlendirmek.
Materyal ve Yöntem: Merkezimizde 2000 ile 2010 yılları arasında parsiyel nefrektomi
uygulanan ve yaş ortalaması 53 yıl (30-81 yıl) olan 61 olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların
42’si erkek 19’u kadın idi. Üç olguda soliter böbrek mevcuttu. Radyolojik ortalama tümör
çapı 28 mm (10-100 mm) olarak belirlendi. Yine radyolojik olarak 3 olguda tümörün hilus
ile ilişkisi mevcuttu. Tümör lokalizasyonu, boyutu, egzofitik-endofitik olma durumu, renal
kenar ve hilus tutulumu ile toplayıcı sistemle ilişkisine yönelik olarak PADUA skorlama
sisteminin (Tablo 1) parsiyel nefrektomi uygulanan olgularda cerrahi tedavi sonuçlarına (iskemi süresi, dren süresi) ve tedavi gerektiren komplikasyonlara (ekstravazasyon, transfüzyon
gerektiren kanama) olan etkisi değerlendirildi.
Bulgular: PADUA skorlama sistemine göre olguların dağılımı Tablo 1’de verilmiştir. Cerrahi yöntem olarak 56 olguda enükleorezeksiyon, 3 olguda wedge rezeksiyon, 2 olguda ise
heminefrektomi uygulandı. Patolojik tümör boyutu ortalama 30 mm (10-68 mm); iskemi
süresi ortalama 21 dakika (11-30 dk) olarak belirlendi. Toplam 11 olguda toplayıcı sistem
onarımı yapıldı. Ortalama dren kalış süresi 4 gün (2-12 gün) idi. Toplam 4 olguda ekstravazasyon nedeniyle müdahale gerekti. PADUA skorlama sistemine göre cerrahi sonuçların
ve komplikasyonların dağılımı Tablo 2’de verilmiştir. PADUA skoru 9 olan bir olgu yetersiz
hasta sayısı nedeniyle hariç tutulduğunda, PADUA skoru arttıkça transfüzyon gerektiren
kanama, iskemi süresi ve toplayıcı sistem hasarında artış olduğu görülmektedir.
Sonuç: Preoperatif PADUA skorlama sisteminin kullanılması cerrahi tedavi sonuçlarını
ve komplikasyonlarını öngörmede yol gösterici bir değerlendirme yöntemi olarak gözükmektedir.
Tablo 1. PADUA skorlama sistemine göre olguların dağılımı
ANATOMİK ÖZELLİKLER
Skor
n
Alt/Üst
1
19/15
Orta
2
27
>%50
1
57
<%50
2
4
Endofitik
3
0
Longitüdinal (polar) lokalizasyon
POSTER
Egzofitik Oran
Renal Kenar
Lateral
1
47
Medial
2
14
Tutulum yok
1
58
Tutulum var
2
3
Tutulum yok
1
58
Tutulum var
2
3
<4
1
55
4.1-7
2
4
>7
3
2
Renal Sinüs
Toplayıcı Sistem
Tümör Boyutu (cm)
Tablo 2. PADUA skorlama sistemine göre cerrahi sonuçların ve komplikasyonların dağılımı
PADUA
skoru
Ortalama
yaş (yıl)
Sayı(n)
6
56
28
28
1
7
54
20
26
-
8
53
11
41
9
55
2
61
152
Ortalama patolojik Ekstravazasyon Dren
tümör boyutu (mm)
(n)
süresi
(gün)
Transfüzyon
gerektiren
kanama (n)
Ortalama
iskemi
süresi
(dk)
Toplayıcı
sistem
onarımı (n)
3
2
17
1
4
2
22
2
2
5
4
20
7
1
9
1
28
1
10. Üroonkoloji Kongresi
P34
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
TORAKS ÖN DUVARINA METASTAZ YAPAN RENAL HÜCRELİ
KARSİNOM: OLGU SUNUMU
1
Cabir Alan, 1Ahmet Reşit Ersay, 2Hasan Koçoğlu, 1Yunus Ertung, 1Hasan Anıl Kurt.
1
Olgu: 58 yaşında erkek hasta 1,5 yıl önce sol yan ağrı şikayeti ile polikliniğimize başvurdu. Yapılan USG incelemede sağ böbrekte 120x100 mm boyutunda kitle tespit edildi.
Kontrastlı Abdominal BT incelemede kitlenin solid karakterde olması ve kontrast tutması
üzerine hastaya Renal hücreli karsinom (RCC)ön tanısı ile Laparaskopik radikal nefrektomi
operasyonu uygulandı. Patolojik değerlendirme sonucu RCC Fuhrman grade 4 olarak saptanan hastanın cerrahi sınırda tümör mevcut değildi. Post operatif 3.ay USG ve 6. ay BT
incelemesinde patolojiye rastlanmayan hasta daha sonra kontrollerine gelmemiştir. 1 ay önce
öksürme şikayeti ile göğüs hastalıkları polikliniğine müracat eden hastanın incelemelerinde
toraks ön duvarda 80x28 mm boyutunda kitle görülmesi üzerine polikliniğimize gönderildi. Abdominal BT incelemede operasyon lojunda rezidü tümör izlenmeyen hastada Göğüs
cerrahisi konsültasyonu neticesinde medianoskopi ile girilerek kitleden eksizyonel biyopsi
alındı. Patolojik inceleme RCC fuhrmann grade 4 ile uyumlu geldi. Yapılan incelemelerde
hasta da başka odakta metastaz bulunmadığından dolayı metastazektomi uygulanmasına karar verilerek Göğüs cerrahisi kliniğine sevkedildi.
Şekil . Kitlenin Toraks BT Görüntüsü
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
153
POSTER
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
P35
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÖBREK TÜMÖRLERİNDE LAPAROSKOPİK VE AÇIK RADİKAL
NEFREKTOMİNİN ANALJEZİK GEREKSİNİMLERİ AÇISINDAN
KARŞILAŞTIRILMASI
POSTER
1
Cabir Alan, 1Ahmet Reşit Ersay, 2Hasan Koçoğlu, 1Hasan Anıl Kurt, 1Yunus Ertung,
Gökhan Baştürk.
1
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi, Üroloji
Kliniği.
Amaç: Bu çalışmada, böbrek tümörlerinde laparoskopik radikal nefrektomi ve açık radikal
nefrektomi ameliyatı sonrasında postoperatif ağrı ve morfin tüketimini karşılaştırılmayı amaçladık.
Hastalar ve yöntem: 2009-2011 yılları arasında böbrek tümörü tanısı almış olan 60 hasta
çalışmaya dahil edildi. 32 hasta laparaskopik yöntemle tedavi edilirken 28 hastaya açık cerrahi yöntem uygulanmıştır. Post-operatif dönemde ağrı kontrolü için; tüm hastalara PCA
(morfin) takıldı. Ağrısı devam eden hastalara ilave olarak diklofenak sodyum intramüsküler
enjekte edildi. Postoperatif ağrı; premedikasyon öncesi hastalara öğretilen 10 puan skalalı
visual analog skala (VAS) kullanılarak postoperatif dönemde 1., 2., 4., 8., 12., 18., ve 24.
saatlerde (VAS) değerlendirildi. İntraoperatif ve postoperatif sonuçlar postoperatif kurtarıcı
analajezik dozları ile birlikte dikkatli bir şekilde kaydedildi.
Sonuçlar: Ortalama operasyon süresi laparaskopik radikal nefrektomi için 210 dk (128dk310 dk), açık radikal nefrektomi için 142 dk (110-180 dk). Kanama miktarları laparaskopik
radikal nefrektomi için 236 cc (110-450 cc), açık radikal nefrektomi için 186 cc (90-350cc)
olarak belirlendi. Ağrı skoru açısından değerlendirildiğinde iki grubun VAS değerleri anlamlı
bir fark göstermedi (tablo-1).Analjezik (morfin) gereksinimi laporoskopi grubunda anlamlı
derecede daha düşüktü (tablo-2) (P=0.031). İlave analjezik gereksinimi açısından her iki grup
arasında fark izlenmedi. Yan etkiler açısından gruplar arasında fark görülmedi.
Tartışma: Böbrek tümörlerinde laparoskopik nefrektomi açık ile nefrektomi, perioperatif
sonuçlar açısından karşılaştırıldığında, benzer özellikler göstermekle birlikte, postoperatif ağrı
kontrolü ve analjezik ihtiyacı konusunda laparaskopik uygulamalar önemli bir avantaj sağlar.
154
VAS
Laparoskopi
Açık Cerrahi
0 hour
5,96±2,01
5,72±1,81
2 hour
3,80±1,58
4,60±1,46
4 hour
3,20±1,28
3±1,19
8 hour
2,48±1,15
2,66±1,31
12 hour
2,16±1,06
2,45±1,18
18 hour
1,56±1,08
1,76±0,83
24 hour
1,04±0,61
1,31±0,89
Laparoscopi
Açık nefrektomi
PCA morfin dozu (mg)
39,80±28,27 mg
84,38±63,96 mg
10. Üroonkoloji Kongresi
P36
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
LAPAROSKOPİK PARSİYEL NEFREKTOMİ: PEROPERATİF VERİLERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
1
Ender Özden, 1Fatih Ataç, 1Yakup Bostancı, 1Cengiz Beyaz, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu,
Ali Faik Yılmaz, 1Şaban Sarıkaya.
1
POSTER
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Kliniğimizde uygulanan laparoskopik parsiyel nefrektomi verilerini sunmayı
amaçladık.
Gereç - Yöntem: Kasım 2009 - Temmuz 2011 tarihleri arasında böbrek tümörü ön tanısıyla 27 hastaya laparoskopik parsiyel nefrektomi yapıldı. Ortalama yaşı 53,6 ± 15,86 (2168) yıl olan hastaların, 15’i erkek, 12’si ise kadın idi. 13 olguda transperitoneal yaklaşım, 14
olguda ise retroperitoneal yaklaşım uygulandı. Ortalama tümör çapı 42,5 ± 14,54 (15-72)
mm idi. Tüm olguların PADUA skorları hesaplandı. Olguların 6’sında renal arter klemplenmedi . İlk 3 hastaya, preoperatif DJ stent takıldı. Hastaların peroperatif, patolojik sonuçları
değerlendirmeye alındı. eGFR değerleri MDRD formülüne göre hesaplandı.
Bulgular: Ortalama cerrahi süresi 124,4 ± 40 (60-200) dakika, ortalama sıcak iskemi süreleri 15,21 ± 10,27 (0-36) dakika ve ortalama PADUA skoru 9,24 ± 2,11 (6-13), ortalama
preopGFR 81,3 ± 21,8 (36-117) ml/dk , ortalama postop 1.aydaki GFR değeri 68,8 ± 17,35
(36-94) ml/dk , ortalama yatış süresi 4 ± 1,6 (2-8) gün, ortalama tahmini kan kaybı 223 ±
161 (50-600) ml idi. İki hastada cerrahi sınırlar kanama ve inflame perinefritik yağ dokusu
nedeniyle net değerlendirilemediği için elektif şartlarda açığa geçildi. 3 olguda hematüri ve
bir olguda pulmoner emboli gözlendi. 25 hastada renal hücreli karsinom, 1 hastada multikistik nefroma, diğer 1 hastada ise anjiomyolipom olarak rapor edildi. Tüm olgularda cerrahi
sınır temiz olarak rapor edildi.
Hastalar ilk 10 hasta (Grup 1) ve sonraki hastalar (Grup2) olmak üzere iki ayrı grupta
irdelendiğinde, iki grubun verileri ve karşılaştırılmalı sonuçları Tablo 1’de gösterilmektedir.
Operasyon süreleri, sıcak iskemi süreleri ve PADUA skorlaması açısından iki grup arasında anlamlı fark gözlendi.
Sonuç: Seçilmiş olgularda laparoskopik parsiyel nefrektomi, açık cerrahiye bir alternatif
olabilmektedir. Tecrübe arttıkça, daha komplike hastalar daha kısa operasyon ve sıcak iskemi
süreleri elde etmek mümkün olabilmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
155
Yaş
POSTER
Cinsiyet (E/K)
Grup 2
p
50.6±15.22
0.264
%80
41.2
0.05
Tümör boyutu (mm)
37.3±12
45.5±15.3
0.124
Preop eGFR
72±23.1
88±18.6
0.165
PADUA skoru
7.8±1.5
9.8±2.11
0.043
Operasyon süresi
149.5±37.1
107.6±33.26
0.014
Sıcak iskemi süresi
22.9±6.56
10.6±9.4 (0-23)
0.002
Tahmini kan kaybı
205±114
193±172
0.843
% 10
%11.7
0.802
4.6
3.67
0.103
68.8±
68.7±16.4
0.926
Komplikasyon (Clavien)
Yatış süresi
Postop 1. Ay eGFR
156
Grup 1
58.8±16.4
10. Üroonkoloji Kongresi
P37
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÖBREK TÜMÖRÜNÜN TEDAVİSİNDE LAPAROSKOPİK RADİKAL
NEFREKTOMİ: RETROPERİTONEOSKOPİK VEYA TRANSPERİTONEAL
YAKLAŞIM?
1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Günümüzde laparoskopik radikal nefrektomi böbrek tümörü cerrahisinde standart yöntem olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada laparoskopik radikal nefrektomi deneyimizi sunmayı amaçladık.
Gereç- Yöntem: Ağustos 2009 ve Temmuz 2011 tarihleri arasında böbrek tümörü tanısıyla 57 hastaya laparoskopik radikal nefrektomi operasyonu yapıldı. Hastaların ortalama
yaşı 60,5 ± 14,6 (29–85) yıl, erkek/kadın oranı 39/18 idi. Kitle 32 olguda sağ, 25 olguda ise
sol böbrekte idi. 29 olguda transperitoneal, 28 olguda ise retroperitoneal yaklaşım uygulandı. Ortalama tümör çapı 62.4 ± 25 (30–126) mm idi.
Bulgular: Ortalama cerrahi süre 121,8 ± 41,4 (30–215) dakika ve tahmini kan kaybı 122
± 102,5 (10–600) ml, ortalama hastanede yatış süresi ise 5,4 ± 6,2 (2–34) gündü. Toplam
1 (%1.7 ) hastada peroperatif, 6 (%10.5) hastada postoperatif komplikasyon izlendi. Sağ
hiler bölgede lenfadenopati izlenen ve sağ böbrek hilus ve üst polü yapışıklık nedeniyle serbestlenemeyen bir hastada elektif şartlarda açık yönteme geçildi. Patolojik olarak olguların
49’unda renal hücreli karsinom, 3’ünde onkositom, diğer 1 hastada ksantogranülamatöz
pyelonefrit, 1 hastada renal adenom, 1 hastada multikistik nefroma ve 2 hastada kronik
inflamatuar aktif proçes izlendi. 22 olgu pT1, 21 olgu pT2, 3 olgu pT3a, 3 olguda ise lenf
nodu metastazı saptandı. Tüm olgularda cerrahi sınırlar negatif olarak rapor edildi. MDRD
formülüne göre hesaplanan eGFR değerleri preoperatif 71,6 ± 27,7 (7-118) ml/dk ve postopertif erken dönemde 52.8 ± 19,9 (7-89) ml/dk olarak hesaplandı. Hastalar transperitoneal
giriş yapılan (Grup 1) ve retroperitoneal giriş yapılanlar (Grup2) olmak üzere iki ayrı grupta
irdelendiğinde, iki grubun verileri ve karşılaştırılmalı sonuçları tablo 1’de gösterilmektedir.
Sonuç: Böbrek tümörlerinin tedavisinde retroperitoneal ve transperitoneal laparoskopik
radikal nefrektomi güvenli ve etkin bir tedavi yöntemi olarak uygulanabilmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
157
POSTER
Fatih Ataç, 1Ender Özden, 1Yakup Bostancı, 1Cengiz Beyaz, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu,
Ali Faik Yılmaz, 1Şaban Sarıkaya.
1
Transperitoneal
Retroperitoneal
29
28
59.8±14.9
61.1±11.5
23/6
24/9
0.285
68.74±26.89
55.7±20.05
0.210
Preop eGFR
71.8±29.2
71.4±26.7
0.489
Postop eGFR
52.6±20.7
53.1±19.4
0.546
Port Sayısı
3.91±0.28
3.2±0.47
0.001
N
Yaş
Cinsiyet (E/K)(%)
POSTER
Tümör boyutu (mm)
0.721
Operasyon süresi
122.9±39.8
120.6±44
0.840
Tahmini kan kaybı
132.5±88.5
111.3±116.3
0.952
% 13.7
%7.1
0.104
5
3.67
0.108
Komplikasyon (Clavien)
Yatış süresi
158
p
10. Üroonkoloji Kongresi
P38
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
HÜCRE DÖNGÜ VE APOPTOZ İLİŞKİLİ BAZI GENLERİN RENAL
HÜCRELİ KARSİNOM GELİŞİMİNDEKİ ROLLERİ
1
Ece Konaç, 1Ebru Alp, 1H. İlke Önen, 2Ali Furkan Batur, 3İpek Işık Gönül,
Sevda Menevşe, 4Sinan Sözen.
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, 2Görele Devlet Hastanesi, 3Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 4Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
POSTER
1
Hücre döngüsü, genetik hasarın bir sonraki hücre nesillerine aktarımını en alt düzeye indirmek için sıkı bir düzenleme altındadır. Hücre döngüsündeki ilerleyiş esas olarak
siklinler, ilişkili kinazlar ve bunların inhibitörleri tarafından kontrol edilir. Hücre döngüsü
kontrolünün kaybı aşırı hücre çoğalmasına bağlı olarak kanser oluşumu ile sonlanmaktadır.
Programlı hücre ölümü olan apoptoz ise tümörlerde, hem büyüme hem de regresyon başta
olmak üzere patolojik süreçlerde çok önemli rolleri vardır. BCL2L1ve BCL2, hücrelerin
apoptozunu düzenleyen protein ailesinin anti-apoptotik birer üyeleridir. Bu anti-apoptotik
proteinlerin ifade düzeyinin fazlalığı hastalığın tedaviye direnç göstermesine neden olmaktadır. Çalışmamızda hücre döngü genlerinden siklin D1 (CCND1) ve anti-apoptotik genlerden BCL2L1 ve BCL2 mRNA ifade düzeylerinin renal hücreli kanser (RHK) oluşumundaki
etkisini araştırmayı hedefledik.
RNA’lar RHK tanısı konmuş neoadjuvan tedavi almamış ve aynı hastaların ayrı lokalizasyonlardan alındıktan sonra normal oldukları histopatolojik olarak doğrulanan toplam 138
doku örneğinden elde edildi. Bu dokulardan total RNA izolasyonu yapıldıktan sonra cDNA
sentezi gerçekleştirildi. Elde edilen cDNA’ler kullanılarak çalışılan CCND1, BCL2L1 ve
BCL2 genlerinin mRNA ifade düzeyleri kantitatif Real Time PCR yöntemi ile belirlendi.
Bu genlere ait ifadelenme düzeyleri housekeeping gen olan GAPDH geninin mRNA’sının
ifadelenem miktarına göre normalize edildi.
Tümör ve normal doku örneklerine ait sonuçlar karşılaştırıldığında, hastaların tümör dokularında BCL2L1 3.53 kat, CCND1 2.82 kat, BCL 1.96 kat artış belirlenmiştir (p<0.05).
8 benign tümörde (4 onkositom, 3 angiyomyolipom, 1 metanefrik adenom) ise kendi sağlıklı kontrolü ile karşılaştırıldığında tümör dokusunda BCL2L1 10.2 kat, BCL2 10.7 kat ve
CCND1 8.6 kat arttığı saptanmıştır (p<0.05).
Hücre döngüsü ve apoptoz yolağında etkin olan bu genlerin ifade değişimleri ile renal
hücreli kanser arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmamız, CCND1, BCL2L1 ve BCL2 genlerinin ifade edilme örüntüsündeki değişimin renal hücreli kanserin progresyonu ile ilişkili
olabileceğine dikkat çekmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
159
P39
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA VHL, TIMP-3 VE RASSF1A
GENLERİNİN TRANSKRİPTOMİK DÜZEYİNDEKİ İFADELERİ
1
Ece Konaç, 1Ebru Alp, 1H. İlke Önen, 2Ali Furkan Batur, 3İpek Işık Gönül, 4İyimser Üre,
Sevda Menevşe, 5Sinan Sözen.
POSTER
1
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, 2Görele Devlet Hastanesi, 3Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 4Bolvadin Devlet Hastanesi, 5Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı.
Familyal ve birçok sporadik renal hücreli karsinomda (RHK) Von Hippel-Lindau (VHL)
tümör supressör genindeki ekspresyon değişimleri ve mutasyonlar; anjiyojenez, invazyon,
metabolizma ve hücre çoğalmasının kontrolünde görev alan genlerin ifadesinin kontrol kaybıyla sonuçlanır. Matriks metalloproteinaz (MMP)’lar ve inhibitörleri (TIMP) ekstrasellüler
matriks homeostazının sürdürülmesinde önemli rol oynarlar. RASSF1A insanlarda görülen
birçok malignensilerde epigenetik olarak susturulmuş (hipermetile) bir tümör baskılayıcı
gendir. Bu çalışmada, renal hücre karsinomunda VHL, TIMP-3 ve RASSF1A genlerinin
mRNA ve protein düzeyindeki ifadelerini araştırmayı amaçladık.
Neoadjuvan tedavi almamış 79 RHK olgusunun radikal nefrektomi spesimenlerindeki
ayrı lokalizasyonlardan alındıktan sonra benign ve malign oldukları histopatolojik olarak
doğrulanmasını takiben toplam 69 böbrek kanserli hasta (138 doku örneği) çalışma grubuna
dahil edildi. Çalışmada genel olarak dokudan RNA ve protein izolasyonu, Revers transkriptaz PCR (RT-PCR), Kantitatif Real Time PCR, western blot analizi yapıldı. mRNA ifade
edilme düzeylerini normalize etmek için GAPDH housekeeping geni kullanıldı.
Malign doku normal doku ile karşılaştırıldığında TIMP3 tümör dokusunda 1.3 kat,
RASSF1A 1.4 kat artış göstermesine rağmen istatistiksel olarak herhangi bir farklılık bulunmadı. Diğer yandan, malign dokuda VHL gen ifade düzeyinde ise normal dokuya göre
2.8 kat artış saptandı (p<0.05). Onkositom olgularında ise TIMP3 kendi sağlıklı dokusuna
göre 3.2 kat, RASSF1A 3.8 kat arttığı; VHL’nin ise 2.2 kat azaldığı belirlenmiştir (p<0.05).
Transkripsiyon düzeyinde anlamlı bulunan doku homojenatındaki VHL, TIMP-3 ve RASSF1A protein miktarları ve hastaların klinik özellikleri arasında uyumlu bir ilişki saptanmıştır.
Renal hücreli böbrek kanseri gelişiminde bahsedilen gen ve ürünlerinin rolleri hastalığın moleküler temelinin aydınlatılmasında ilgili genlerin metilasyon profillerini belirlemek
suretiyle, erken tanı olanaklarının öngörüsünün sağlanabilmesinde ve buna bağlı post-op
hastalık takibinin etkin şekilde yapılabilmesinde fikir verebileceği düşüncesindeyiz.
160
10. Üroonkoloji Kongresi
P40
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL HÜCRE KARSİNOMA HÜCRE HATTINDA (CAKİ-2) DNA
METİLTRANSFERAZ İNHİBİTÖRÜ (DAC) UYARTILI APOPTOZİS
1
Ece Konaç, 1Nuray Varol, 1Akın Yılmaz, 1Sevda Menevşe, 2Sinan Sözen.
1
Güçlü gelişimsel regülatör yolaklardan biri olan Wnt yolağı, negatif regülatörlerce kontrol edilir. Bu sinyal yolaklarındaki ifadelenme değişimleri tümörogeneze yol açmaktadır.
Wnt yolağının antagonisti olarak bilinen sFRP2 (salgılanan Frizzled ilişkili protein 2)’nin
kaybı sıklıkla renal hücre karsinomlarında (RCC) meydana gelmekte ve erken karsinogenezde önemli rol oynamaktadır. Bununla birlikte, sFRP2 kaybının RCC üzerine moleküler
etki mekanizması her yönüyle aydınlatılamamıştır. Bu çalışmada amacımız, RCC hücre hattı
olan Caki-2’de Wnt sinyal yolağının aktivasyonuna yol açan sFRP2’in hipermetilasyonunun
hücre proliferasyonu ve apoptozisi sürecindeki rolüne ışık tutmaktır.
DNA metiltransferaz inhibitörlerinden 5-aza-2’ deoksisitidinin (DAC) kullanımını takiben sFRP2’nin apoptotik yolak ve hücre proliferasyonu üzerine etkisini, transkripsiyonel ve
protein düzeylerinde RCC hücre hattı olan Caki-2’de araştırıldı. Doz-cevap eğrileri yardımı
ile hücrelerin çoğalmasını %50 oranında baskılayan doz olarak bilinen IC50 değerleri hesaplandı. Hücre proliferasyonu BrdU ve WST-1 assay; sFRP2’nin metilasyon durumu metilasyona özgü PCR; sFRP2, apoptotik genler (antiapoptotik BCL-2, proapoptotik BAX) ve
β-katenin ifadelenmesi kantitatif eş zamanlı PCR; aktif kaspaz 3 protein düzeyi ise Western
blot ve Elisa yöntemleri kullanılarak analiz edildi.
DAC uygulaması sonrasında hücre proliferasyonunda ve sFRP2’nin reaktivasyonu
β-katenin ve anti-apoptotik gen BCL2’nin ifade edilme düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı derecede azalma saptanmıştır. Ayrıca, azalmış BCL2 mRNA ifadelenme düzeyi, CASP-3
mRNA ve aktif CASP-3 protein düzeylerindeki belirlenen artış ile ilişkili olduğu gözlemlenmiştir.
Çalışmamız, DAC kullanımının kanonikal Wnt/β-katenin yolağının baskılanmasına ve
bunun sonucu olarak hücre proliferasyonunda azalma olduğunu göstermiş ve bu sinyal yolağının regülasyonunun renal kanserlerin tedavisi için daha etkin stratejiler sağlayabilecek
potansiyelli olabileceğini düşündürmüştür.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
161
POSTER
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
P41
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÜYÜK BÖBREK KİTLELERİNDE BİYOPSİ GEREKLİ MİDİR?
1
Ramazan Altıntaş, 1Fatih Oğuz, 1Ali Beytur, 1Serhan Çimen, 1Ali Güneş.
POSTER
1
Inönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Büyük böbrek kitlesinin tanısını koymak amacıyla uygulanan perkütan iğne biyopsisi işlemi sonrasında komplikasyon gelişen olgunun sunumu
Giriş-Yöntemler: Son zamanlarda radyolojik görüntüleme tekniklerindeki gelişmenin de
etkisiyle saptanan küçük böbrek kitlelerinin sayısındaki artışa paralel olarak böbrek tümörlerinin insidansı da artmıştır. Küçük böbrek kitleleri 4 cm. den küçük böbrek tümörleri olup
böbrek tümörlerinin % 48-66’sını oluştururken, kalanını büyük kitleler oluşturur. Her ne
kadar böbrek kitle biyopsilerinin doğru tanı koymada başarı oranı % 90’ dan yüksek ise de
büyük kitlelerde sistemik bir hastalık olmadığı müddetçe biyopsi önerilmemektedir. Çünkü bu kitlelerin büyük çoğunluğu kanser olup tanı için radyolojik görüntüleme yöntemleri
(Ultrasonografi, kontrastlı CT ve MRI) yeterli kabul edilmekte ve nefrektomi standart tedavi olarak kalmaktadır. Aynı zamanda böbrek biyopsi uygulamalarında kanama, perirenal
hematom, pnömotoraks, organ yaralanmaları, işlem esnasında tümör ekimi ve arteriovenöz
fistül oluşumu da olası komplikasyonlardır.
Olgu: Erkek hasta, 64 yaşında, yaklaşık 2 yıldır mevcut olan sol yan ağrısı, sık idrara çıkma ve idrar yaparken zorlanma şikayetleri ile Mayıs/2011’de özel bir hastaneye başvurmuş.
Yapılan radyolojik tetkiklerde sol böbrekte 10x10 cm çapında kistik kitle tespit edilmiş ve
bu kistten aspirasyon biyopsi örneği alınmış. Biyopsi sonrası gaz-gaita çıkışı olmayınca genel
cerrahi uzmanı tarafından ileus ve peritonit ön tanısı ile opere edilmiş ve mevcut durumun
biyopsiden kaynaklanan kolon perforasyonuna sekonder olduğu görülerek gerekli onarım
yapılmış. Hasta tedavisi tamamlandıktan sonra biyopsi patoloji sonucunun Papiller Renal
Hücreli Karsinom gelmesi üzerine kliniğimize sevk edilmiş. Hastaya kliniğimizde sol radikal
nefrektomi yapıldı. Operasyon esnasında barsakların ve pankreasın batın ön duvarına yapışık olduğu görüldü ve genel cerrahi tarafından bridektomi işlemi yapıldı. Ameliyat sonrası
herhangi bir gastrointestinal problemle karşılaşılmadı ve hasta tedavisini takiben taburcu
edildi. Patoloji sonucu Papiller Renal Hücreli Karsinom olarak geldi.
Sonuç: Sistemik bir hastalık veya soliter böbrekli olan hastalar dışında, büyük böbrek
kitlesi olan hastalarda olası komplikasyonlar da göz önüne alındığında radyolojik görüntülemeler gibi noninvasif yöntemler teşhis için yeterli bulunmaktadır.
162
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Şekil 1. Büyük kistik böbrek kitlesi
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
163
P42
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
OLGU SUNUMU: SAĞ ATRİYOTOMİ Mİ? 6 KÜR SUNİTİNİB Mİ?
1
Ahmet Güdeloğlu, 1Bülent Akdoğan, 1Mesut Altan, 2Mustafa Erman,
Z. Volkan Kaynaroğlu, 1Haluk Özen.
3
POSTER
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal
Onkoloji Bilim Dalı, 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı.
Amaç: Bilateral böbrek tümörü ve sağ atriyuma kadar uzanan vena kava trombüslü renal
hücreli karsinom (RHK) hastasında bir tirozin kinaz inhibitörü tedavisinin trombüsü geriletici ve cerrahiyi kolaylaştırıcı etkisini ortaya koymak.
Materyal ve Metod: 58 yaşında hematüri şikayeti ile başvuran bilateral RHK’lı ve vena
kava trombüslü erkek hastaya tedavi öncesi ve sonrası manyetik rezonans (MR) ile görüntülenerek 6 kür sunitinib tedavisinden sonra sağ radikal nefrektomi (RN) ile birlikte vena
kavadan trombektomi ve daha sonra sol RN yapılmıştır.
Bulgular: Ekim 2009 tarihinde sağ böbrek anterior kesiminde 8 cm, sol böbrek alt polde
5 cm RHK ile uyumlu kitle ve sağ böbrekten sağ atriyuma kadar uzanan tümör trombüsü
saptanan hastaya, sağdaki kitleden yapılan iğne biyopsisi sonucu berrak hücreli RHK olarak
rapor edilmiştir. Hastanın aydınlatılmış onamı alındıktan sonra 1-28. günler arası 50 mg/
gün sunitinib içeren 42 günlük kürlerden toplam 6 kürlük tedavi başlanmıştır. Bu tedavi
sonrası MR’da sağdaki tümör 8 cm’den 6 cm’e küçülmesine rağmen; soldaki 5 cm’den 8.3
cm’e büyümüştür. Tümör trombüsü de sağ atriyumdan inferior vena kavada intrahepatik
segment girişi düzeyine kadar gerilemiştir. Hastaya Haziran 2010 tarihindeki laparatomide
trombüsün infrahepatik düzeye kadar gerilediği ve bu nedenle torakotomiye ve pompaya
ihtiyaç kalmadan kavatomi ile trombektomi gerçekleştirilmiştir. Eylül 2010 tarihinde de sol
RN yapılan hasta, diyalizle birlikte 12 aydır hastalıksız olarak takip edilmektedir.
Sonuç: Sunitinib; metastatik RHK’da sağkalım avantajı göstermiş olması yanında, vena
kava trombüslü hastalarda trombüsü gerileterek, mortalitesi ve morbiditesi yüksek olan sağ
atriyotomiye olan gereksinimi ortadan kaldırabilir ve cerrahiyi oldukça kolay yapılabilir bir
hale getirebilir.
164
10. Üroonkoloji Kongresi
P43
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL HÜCRELİ KARSİNOMUN GEÇ OMENTUM METASTAZI
1
Yaşar İssı, 1Kaan Bal, 1Burak Özçift, 1Fikret Şengül, 1Ahmet Bölükbaşı.
1
Izmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
165
POSTER
Giriş ve Amaç: Renal hücreli kanser (RHK) yüksek metastaz potansiyeline sahip bir
tümördür. RHK de metastaz insidansı, primer tümörün boyutu, histolojisi ve patolojik evresinden etkilenmektedir.
RHK hastalarında rekürrens riski ilk 3 ila 5 yıl içinde zirve yapmaktadır. Beş yıldan sonra
ise rekürrens ihtimali %10 olarak belirtilmektedir.Bu hastalıkta 45 yılı bulan geç rekürrens
bildirilmiştir.
RHK da geç rekürrensler sıklıkla akciğer ve kemik metastazı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte pankreas, beyin, sürrenal bez ve tiroid gibi organlarda da görülebilmektedir. Periton ve omentum RHK metastazı açısından son derece nadir odaklardır.
Omentuma lokalize soliter metastazlar ise son derece nadirdir. Bu nadir durumun klinik
önemini dokümante etmek amacıyla, bu bildiride, kliniğimizde RHK nedeniyle opere edilen ve opersayondan 9 yıl sonra omentumda soliter izole metastaz geliştiren bir olgunun
klinik bulgularını ve tedavi sonuçlarını yayınladık.
Olgu Sunumu: 62 Yaşında bayan hastaya 2001 yılında sağ renal kitle nedeniyle sağ radikal nefrektomi operasyonu uygulandı.Postoperatif olarak yapılan histopatolojik inceleme
sonucunda Renal Hücreli Karsinom T3a Grade2 olarak geldi.Hastanın postoperatif 5. yıla
kadar olan takiplerinde herhangi bir nüks ya da metastaz saptanmadı.Ancak hasta,5.yıl sonrası takip dışı kaldı.Postoperatif 9.yılda hastanın karın bölgesinde ele gelen kitle nedeniyle
yaptığı başvurusunda yapılan fizik muayenede sağ alt kadranda ele gelen 4 cm çapında mobil
kitle saptandı.Bunun üzerine çekilen bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntülemelerinde sağ alt kadranda,abdominal kavitede barsak anslarının arasında yaklaşık 4-4.5
cm lik irregüler lobüle konturlu, yoğun biçimde kontrast tutan bir yumuşak doku saptandı.
Belirtilen yumuşak doku şekilsiz olduğu belirtildi.Kitleden alınan biopsinin histopatolojik
değerlendirmesi “Epitelyal Malign Tümör (Berrak Hücreli)” olarak gelmesi üzerine hastaya laparotomi uygulandı.Yapılan operasyonda intraabdominal alanda karaciğer inferior yüzünde omentumda 4x4 cmlik hipervasküler kitle görüldü.Bu kitle tamamiyle eksize edildi.
Kitlenin yapılan histopatolojik inceleme sonucu “Malign Epitelyal Tümör,Nüks Renal Kitle
olup ön planda Renal Hücreli Karsinom-Klasik Varyantı ile uyumludur” şeklinde raporlandı.Postoperatif 1 yıldır takipte olan hastada nüks yada metastaza rastlanmadı.
Sonuç: RHK metastazlarının tedavisi teknik olarak mümkün olan durumlarda cerrahi
rezeksiyondur. İzole metastazlarda yapılan cerrahi rezeksiyonun sağkalımı arttırdığı gösterilmiştir. Bizim vakamızda omentuma lokalize soliter izole kitlenin cerrahi eksizyonu başarılı
bir şekilde yapılmıştır.
Biyolojik davranışı kestirilemeyen ve geç dönemde herhangi bir organa metastaz yapabilen RHK, yaşam boyu takibi gereken bir hastalıktır.
P44
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
İNSİDENTAL VE SEMPTOMATİK TANI ALAN BÖBREK TÜMÖRLERİNİN,
CERRAHİ SONRASI HİSTOPATOLOJİK SONUÇLARI VE ERKEN TANIDA
TARAMA PROGRAMLARININ ÖNEMİ.
POSTER
1
Fatih Oğuz, 1Ali Beytur, 1Ramazan Altıntaş, 1Özkan Özbek, 1Ramazan Kırteke,
Ali Güneş.
1
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: İnsidental tanı alan böbrek tümörlerinin ve semptomatik böbrek tümörlerinin
cerrahi sonrası patoloji bulguları karşılaştırıldı.
Materyal ve Metod: 2006-2011 yılları arasında renal kitle tanısıyla cerrahi uygulanan insidental tanı alan ve semptomatik renal kitle bulgularıyla başvuran hastaların yaşı, cinsiyeti,
tümör evresi, patoloji bulguları karşılaştırıldı.
Bulgular: Ortalama yaşı 53,7 olan 67 hastaya renal kitle tanısıyla cerrahi uygulandı. Hastaların 36’sı (% 52’1)renal kitle semptomlarının (palpable kitle, ağrı ve hematuri) en az biriyle başvurdu, insidental tanı alan 31 (% 47,9) hastanın 8’i (% 34, 7) üroloji polikliniğinde,
23 hasta (% 65,3 ) ise farkı şikâyetlerle başka kliniklerce tanı alan ve refere edilen hastalardan
oluşmaktaydı. Hastaların yaşları ve cinsiyet arasında anlamlı bir fark yoktu. Semptomatik
olan grupta 25 (% 69,24) hasta evre 1–2, 11 (% 30,8) hasta evre 3–4 olarak tanı almıştır.
İnsidental tanı alan grupta ise 30 (% 96) hasta evre 1–2, 1 (% 4) hasta evre 3–4 olarak tanı
almışlardır.
Tartışma: Renal hücreli kanserler yetişkin kanserlerinin %2’ sini oluşturmaktadır. Günümüzde görüntüleme yöntemlerinin gelişmesi ile birlikte böbrek tümörleri çoğunlukla rastlantısal olarak saptanmaktadır. Semptomlar ortaya çıkması kitlenin etkisine, metastik lezyonlara, hemorajiye ve paraneoplatik sendromlara bağlı olarak görülebilmektedir ki, bu da
evre 3 ve ya 4 böbrek tümörü anlamına gelmektedir. Yapılan çalışmalarda; evre 1 tümörlerde
5 yıllık sağkalım % 90–100, evre 2’de % 75–90, evre 3’de % 60–70 ve evre 4’de % 15–30
olarak bildirilmiştir. İnsidental tanı alan böbrek tümörler ile, semptomatik böbrek tümörlerinin 10 yıllık sağ kalımları karşılaştırıldığında sırayla %95 ve %69 olarak bulunmuştur.
Semptomlar ortaya çıkmadan böbrek tümörlerini tanımak sağkalım oranını belirgin olarak
arttırmaktadır. Bizim çalışmamızda da insidental hasta grubunda düşük evre böbrek tümörleri oranı semptomatik hasta grubuna göre daha fazla, ileri evre böbrek tümörü oranıda daha
az oranda bulunmuştur.
Sonuç: Malignitelerde prognozu belirleyen en önemli faktör, erken dönemde tanı konulmasıdır. Meme kanserinde mamografi tetkiki ile tarama programı mortalite de % 30’a
ulaşan, paps smear taramasıyla servix kanserinden ölümlerde % 50–70 oranında azalmalar
bildirilmiştir. Böbrek tümörlerinin erken tanısı, tedavi başarısını ve sağkalımı belirgin olarak
arttıdığı göz önüne alındığında % 75-80 doğruluğu olan ultrasonografi ile tarama programları böbrek tümörlerinin tedavi başarısını ve sağkalımı arttıracağı kanaatindeyim.
166
10. Üroonkoloji Kongresi
P45
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA KARBONİK ANHİDRAZ 9 VE HIF1Α’NIN PROGNOSTİK DEĞERİ
1
Bilal Günaydın, 1Asıf Yıldırım, 2Ebru Zemheri, 2Şeyma Özkanlı, 1Serhat Göçer,
Sarp Korcan Keskin, 1Erem Kaan Başok.
1
SB. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2SB. İstanbul
Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü.
POSTER
1
Amaç: Renal hücreli kanserin doğal seyrini öngörmede güncel prognostik faktörler yeterli kalmamaktadır. Bu çalışmada, Karbonik anhidraz-9 (CA9) ve hipoksi indüklenebilir
faktör 1-α (HIF-1α)’nın prognostik değeri ile anatomik, histopatolojik ve klinik prognostik
faktörlerle arasındaki ilişkiyi değerlendirdik.
Materyal ve Method: Böbrek kanseri tanısı ile radikal nefrektomi yapılmış olan ve patolojisi berrak hücreli renal kanser gelen 39 hastanın parafine gömülü doku örneklerinden immünohistokimyasal analiz yapıldı. Tüm patolojik değerlendirmeler önceki patoloji sonuçları
ve klinikopatolojik değişkenlerden habersiz, tek bir patoloji uzmanı (EZ) tarafından yapıldı.
CA9 ve HIF-1α immünoreaktivite düzeyleri dört grupta sınıflandırıldı: CA9 için %0, %125, %26-50, >%50 ve HIF-1α için ≤%1-10, %11-50, %51-80, >%80. CA9 ve HIF-1α boyanmaları hasta yaşı, cinsiyet, tümör hacmi ve nüks durumu, T evresi ve Fuhrman derecesi
ile karşılaştırıldı. İstatistiksel sonuçlar, p<0.05 anlamlılık düzeyinde değerlendirildi.
Bulgular: Berrak hücreli böbrek kanserli tüm hastaların yaş dağılımında 23’ü (%59) 50
yaşından büyük; 16’sı (%41) 50 yaşından küçüktü. 28 (% 71,8) hasta erkek ve 11 (%28,2)
hasta kadındı. Bu hastaların 34’ü (%87,2) hayatta; 5’i (%12,8) RCC nedeniyle exitus idi.
Yedi (%17,9) hastada nefrektomi sonrası rekürrens olmuştu. On-iki (%30,8) tümör 4
cm.’den küçük; 13 (%33,3) tümör 4-7 cm arasında ve 14’ü (%35.9) 7 cm.’den büyüktü.
Yirmi-dört (%61,5) hasta T1; 15 (%38,2) hasta T2 evreydi. Otuz-üç (%84,6) hasta Fuhrman derece 2; 6 (%15,4) hasta Fuhrman derece 3’tü. Boyanma dereceleri farklı olduysa da,
tüm patolojik preparatlarda hem CA9 hem de HIF-1α için immünohistokimyasal boyanma
pozitifti ( 7 %1-25, 15 %26-50, 17 > %50 CA9 için; 11 < %10, 10 %10-50, 14 %50-80,
4 > %80 HIF-1α için). CA9 pozitif hastalar arasında, %1-25’lik gruptaki erkek hasta sayısı
%26-50 ve > %50’lik gruptan istatistiksel olarak daha fazlaydı (p=0.019). Tümör hacmine göre, HIF-1α immunoreaktivitesi pozitif hastalarda, İmmunoreaktivitesi ≤ %10 olan
grupta > 4 cm tümör bulunma oranı istatistiksel olarak diğer gruplardan anlamlı olarak
azdı (p=0.01). CA9 ve HIF-1α grupları diğer klinikopatolojik özellikler ile karşılaştırıldı,
istatistiksel fark bulunamadı.
Sonuçlar: CA9 ve HIF-1α ekspresyonunun diğer prognostik klinikopatolojik özelliklerle
arasında bir ilişki olmadığını saptadık. Spearman sıra korelasyon testi uygulandığında, CA9
ve HIF-1α arasında korelasyon bulduk.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
167
P46
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL KİTLE NEDENİYLE OPERE EDİLEN HASTALARDA YILLAR
İÇİNDE 1000 VAKA’NIN BİZE ÖĞRETTİKLERİ
1
Ahmet Güdeloğlu, 1Bülent Akdoğan, 1Ali Cansu Bozacı, 1Emrullah Söğütdelen,
Kubilay İnci, 1Haluk Özen.
POSTER
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Bu çalışmada, renal kitle nedeniyle opere edilen hastalara, operasyon tiplerine ve
patolojilerine ait özelliklerin yıllar içindeki değişimlerinin gösterilmesi amaçlanmıştır.
Materyal: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda Ocak
1990-Nisan 2011 tarihleri arasında renal kitle nedeniyle ameliyat edilen 1016 hastaya ait veriler retrospektif olarak toplanmıştır. Tanı anında metastatik olduğu bilinen 71 olgu çalışma
dışı tutulup, 945 hastanın verileri incelenmiştir. Bu hastalar ameliyat oldukları yıllara göre
1990-1996, 1997-2003, 2004-2011 olmak üzere 3 gruba ayrılmıştır.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşları her 3 grupta da sırasıyla; 53.2±11.4, 54.5±12.4
ve 55.3±12.6’dır. Erkek/Kadın oranları ise sırasıyla; 1.91, 1.3 ve 1.63’dür. Gruplara göre
yıllar içinde ortalama tümör boyutları 74.7mm’den 63.5mm’ye ve 56.6mm’ye küçülmüştür (p<0.01). İnsidental olarak saptanan tümörlerin oranı da artarak %35.7’den %48.2’ye
ve %58.4’e yükselmiştir (p<0.01). Ameliyat yöntemlerinde ise NKC sırasıyla; %17.4’den
%28.8’e yükselmiş ve son 7 yılda %41.8 oranında yapılır hale gelmiştir (p<0.01). Patolojik
incelemede de pT1a tümörlerin oranı %10.3’den %31.1’e ve %39.3’e yükselirken (p<0.01),
benign tümörlerdeki değişim yıllar içinde anlamlı farklılık göstermemiştir (sırasıyla; %19,
%18 ve %14.9). Cerrahi sınır pozitifliği de sırasıyla; %8.9, %5.6 ve %7 olarak değişim
göstermiştir.
Sonuç: Kliniğimizde renal kitle nedeniyle opere edilen yaklaşık 1000 hastanın verilerine
göre yıllar içinde hastaların yaş ortalamalarında, cinsiyetlerinde, benign lezyonlarda ve pozitif cerrahi sınır oranında farklılık saptanmazken, ortalama tümör boyutu küçülmüş, insidental saptanan tümörlerin oranı, NKC yapılma oranı ve pT1a tümörlerin oranı artmıştır.
168
10. Üroonkoloji Kongresi
P47
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÖBREK KANSERİ TANISINDA İDRARDAKİ MMP-2 VE MMP-9’ UN
ÖNEMİ
1
Ezgi İnalpolat Yücel, 2Çağ Çal, 1Çağdaş Aktan, 3Sait Şen, 4Rashad Mammadov,
Adnan Şimşir, 3Banu Sarsık, 1Buket Kosova.
2
3
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, 2Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı,
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 4Merkezi Neftçiler Hastanesi Üronefroloji Departmanı.
Amaç: Göreceli olarak nadir görülmesine rağmen, böbrek kanserlerinde erken tanı konulması, tedavi başarısını %70-100 düzeyine çıkarabilmektedir. Ancak günümüzde giderek daha sık saptanan rastlantısal küçük renal kitlelerin ayırıcı tanısında önemli zorluklar
yaşanmaktadır. Matriks metalloproteaz-2 (mmp-2) ve - 9 (mmp-9) ekstrasellüler matriks
elemanlarını degrade eden metalloproteaz enzim ailesine üyedirler. Böbrek kanserinde maddelerin geri emilimlerinde ya da tübüllerin membran yapılarında oluşabilecek bir bozukluk
nedeniyle idrar mmp seviyesi artabilir. Bu hipoteze dayanılarak, çalışmada; sağlıklı birey ve
böbrek kanserli olguların idrar mmp-2 ve mmp-9 düzeyleri kantitatif olarak belirlendi.
Gereç ve yöntem: Böbrek kanserli 22 olgudan (ortanca yaş 58,36 ± 11,34) nefrektomi öncesi ve sonrasında (30.-60. Günler arası) alınan idrar örnekleriyle, sağlıklı 33 bireyin
(ortanca yaş 60,69 ± 7,99) örnekleri araştırıldı. Sabah ilk idrarlarında kreatinin ve protein
değerlerinin yanı sıra elısa yöntemiyle mmp-2 ve mmp-9 düzeyleri, jelatin zimografi yöntemiyle de aktivite tayinleri yapıldı. Ayrıca, kanser nedeniyle opere edilen olguların böbrek dokularında mmp-9 protein ekspresyon miktarları immünohistokimyasal yöntemle belirlendi.
Bulgular: Cerrahi sonrası idrar mmp-2 değerleri, preoperatif ve kontrol olgularının idrarlarına göre daha yüksektir. Çalışma grubunun pre- ve postoperatif idrar örneklerindeki
mmp-2 değerleri arasında istatistiksel anlamlı (p = 0,04) farklılık belirlendi.
Gruplar arasında idrar mmp-9 değerleri açısından anlamlı bir ilişki saptanmadı. Ancak,
mmp-9 değerleri sırasıyla sağlıklı kontrollerde az, preoperatif örneklerde artmış ve postoperatif örneklerde gerilemiş görünmektedir.
Jelatin zimografiyle kontrol ve çalışma grubunda 72 kda (mmp-2), 92 kda (mmp-9) ve
125 kda (mmp-9 ngal) moleküler ağırlıklarındaki protein bantları gözlendi.
İmmünohistokimyasal analize göre böbrek kanserli olguların doku materyallerinde
mmp-9 ekspresyonu saptanmadı.
Sonuç: İdrar mmp-2 düzeyinde cerrahi sonrası saptanan artış, böbrek kanserinin erken
tanısında bir belirleyici olarak kullanılmasına izin vermemektedir. İstatistiksel anlamlı farklılık belirlenememesine karşın preoperatif idrar örneklerinde artmış idrar mmp-9 değerlerinin
cerrahi sonrası gerilemesi dikkat çekicidir. Teknik zorluklara rağmen idrar mmp-9 düzeyinin
belirlenmesi özellikle küçük renal kitlelerin ayırıcı tanısında belirteç olarak işlev görebilir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
169
POSTER
1
P48
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
POSTER
RENAL KORTİKAL TÜMÖRLERİN TEDAVİSİNDE AÇIK VE
LAPAROSKOPİK RADİKAL NEFREKTOMİLERİN KLİNİKOPATOLOJİK
ANALİZİ
İyimser Üre1, Ali Furkan Batur1, Cenk Acar2, Serhat Gürocak1, Bora Küpeli1,
Sinan Sözen1
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim
Dalı.
Amaç: Bu çalışmada amacımız, kliniğimizde laparoskopik ve açık radikal nefrektomi
uygulanan olguların operasyonel verilerini ve onkolojik takiplerinden elde edilen verilerini
retrospektif olarak değerlendirmek ve bu parametreler açısından bu iki yöntem arasındaki
farklılıkları ortaya koymaktır.
Yöntem: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda renal kortikal tümör
nedeniyle açık radikal nefrektomi (ARN) geçiren 59 ve laparoskopik radikal nefrektomi
(LRN) geçiren 57 hastanın Gazi Üniversitesi dosyaları ve Üroonkoloji dosyaları taranmıştır.
Hastaların demografik verileri, operasyon süresi, kanama miktarı, cilt kesi uzunluğu, komplikasyonlar, hospitalizasyon süresi gibi klinik verileri ve histopatolojik incelemelerinden elde
edilen veriler kaydedilmiştir.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşları; LRN grubunda 57,2 (34-85), ARN grubunda ise
60,1’dir (14-83) (p:0,2). LRN yapılan grupta tümör boyutu ortalama 49,1 mm (10-135),
ARN yapılan grupta ise 77,4 mm (20-140) idi (p<0,001). Ortalama operasyon süresi LRN
uygulanan grupta ortalama 126,7 dk. ve ARN uygulanan grupta ortalama 138,4 dk. olarak
saptandı (p:0,119). Operasyon esnasında gerçekleşen kan kaybı; ARN grubunda ortalama
491,5 ml, LRN grubunda ise ortalama 119,6 ml olarak saptandı (p<0,001). LRN grubunda
insizyon uzunluğunun ortalama 10,1 cm, ARN grubunda ise 19,4 cm olduğu tespit edildi
(p<0,001). LRN grubunda hospitalizasyon süresinin ortalama 3,05 gün, açık cerrahi grubunda ise 4,43 gün olduğu tespit edildi (p<0,001). Hastaların ortalama takip süreleri LRN
grubunda 33,8 (1-73) ay ve ARN grubunda 25,9 (2-57) aydı. 4 (%3,4) hastada operasyon
sonrası lokal rekürrens gelişmiş olup, bu 4 hastanın tamamı ARN grubundaydı. 11 hastada
operasyon esnasında metastaz yok iken, daha sonra uzak metastaz geliştiği saptandı ve bu
hastaların 8’i (%72) ARN grubundaydı.
Sonuç: Laparoskopik radikal nefrektomi, uygun hasta seçimi yapıldığında artık günümüzde nefron koruyucu cerrahi uygulanamayan T1 ve T2 evreli renal hücreli kanser olgularında açık cerrahiye göre daha kısa hospitalizasyon ve iyileşme süresi, daha az kanama ve açık
cerrahiye benzer operasyon süreleri ve onkolojik sonuçlarla altın standart tedavi yöntemi
haline gelmiştir. Ancak T3 evreli tümörler için açık cerrahi halen ilk tercih edilen yöntem
olma özelliğini korumaktadır.
170
10. Üroonkoloji Kongresi
Tablo 1. Gruplara Göre Klinik Veriler.
Tümörlü Böbrek
Tümör Lokalizasyonu
LRN (n:57)
ARN (n:59)
p değeri
Sağ
32 (%56,1)
28 (%47,5)
0,361
Sol
25 (%43,9)
31 (%52,5)
13 (%22,8)
16 (%27,1)
29 (%50,9)
21 (%35,6)
Üst Pol
0,246
15 (%26,3)
22 (%37,3)
Tümör Boyutu (mm)
49,1 (10-135)
77,4 (20-14)
Operasyon Süresi (dk)
126,8 (80-240)
138,5 (75-330)
0,119
Kanama Miktarı (ml)
119,6 (0-850)
491,5 (0-2200)
<0,001
İnsizyon Uzunluğu (cm)
10,1 (6-16)
19,5 (9-30)
<0,001
Transfüzyon Miktarı (Ünite)
0,18 (0-3)
1,4 (0-8)
<0,001
Dren Süresi (gün)
1,9 (1-4)
2,8 (1-10)
<0,001
Hospitalizasyon (gün)
3,0 (1-7)
4,4 (1-12)
<0,001
POSTER
Alt Pol
Orta Pol
<0,001
Tablo 2. Gruplara Göre Patolojik Veriler
Histopatolojik Tip
Patolojik Evre
Fuhrman Derecesi
Cerrahi Sınır
LRN (n:57)
ARN (n:59)
Şeffaf Hücreli
42 (%73,7)
43 (%72,9)
Papiller
8 (%14,0)
7 (%11,9)
Kromofob
2 (%3,5)
4 (%6,8)
Kollektör Kanal
1 (%1,8)
-
Onkositom
3 (%5,3)
1 (%1,7)
4 (%6,8)
Anjiyomiyolipom
-
Metanefrik Adenom
1 (%1,8)
-
T1a
20 (%37,7)
2 (%3,7)
T1b
20 (%37,7)
11 (%20,4)
T2
10 (%18,9)
18 (%33,3)
16 (%30,2)
T3a
2 (%1,6)
T3b
1 (0,9)
5 (%9,4)
T3c
-
2 (%3,7)
1
6 (%11,3)
2 (%3,7)
2
29 (%54,7)
21 (%38,9)
3
17 (%32,1)
21 (%38,9)
4
1 (%1,9)
10 (%18,5)
Negatif
57 (%100)
54 (%91,5)
Pozitif
-
5 (%8,5)
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
171
P49
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
LAPAROSKOPİ ÇAĞINDA PARSİYEL NEFREKTOMİ; HANGİ
GEREKÇEYLE AÇIK PARSİYEL NEFREKTOMİ UYGULADIK !
1
M. Uğur Altuğ, 1Cemil Aydın, 1Fuat Demirel, 2Fatih Yalçınkaya, 1Aykut Aykaç.
POSTER
1
S.B Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma 2. Üroloji Kliniği, 2SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve
Araştırma 1. Üroloji Kliniği.
Giriş: Halen renal tümörlerde radikal nefrektomi altın standart olsa da, günümüzde 7
cm altında uygun renal tümörlerde laparoskopik radikal nefrektomi standart hale gelmiştir.
Soliter böbrekli, kötü renal fonksiyonlu, bilateral renal tümörlü, tümör boyutu 7 cm’den
küçük hastalarda radikal nefrektomi yapmama isteği parsiyel nefrektomi fikrinin doğmasına
sebep olmuştur. Bu yazımızda kasım 2007-temmuz 2011 tarihlerinde yaptığımız 14 laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) ve 16 açık parsiyel nefrektomi (APN) uygulamalarımızı değerlendirdik. Yöntem: Kliniğimizde 2007 yılından bu yana yurtdışında laparoskopi eğitimi
almış deneyimli üroonkolog cerrah başkanlığındaki ekip tarafından laparoskopik ameliyatlar
yapılmaktadır. RCC ön tanılı 30 olgunun 14’üne LPN, 16’sına ise APN uygulandı. LPN
yapılan 14 olgunun 8’ine transabdominal, 6’sına retroperitoneal, APN yapılan 16 olgunun
tamamına retroperitoneal yoldan girişim uygulandı. APN subkostal bölgeden, LPN ise kitlenin böbrekteki yerleşimine göre 3-5 trokar kullanılarak transabdominal veya transperitoneal
girişimle yapıldı. Bulgular:Her iki grubun, yaş, cinsiyet ve vucut kitle indeks oranları benzer
bulundu. LPN olgularının tamamı egzofitik yerleşimli iken, APN olgularının 9 tanesi endofitik yerleşimliydi. 2 olgunun boyutları ve lokalizasyonları LPN için uygun olmasına rağmen
bilateral olmaları, 1 olguda tümörlerinin birden çok olması, 1 olguda pediküle komşu tümör
yerleşimi ve 3 olguda da KOAH nedeniyle anesteziyoloji kliniğinin önerisiyle APN uygulandı. Tümör boyutu APN grubunda ortalama 5,25cm (3,5-8) iken, LPN grubunda ortalama
3,9cm (2-8) ile göreceli olarak daha küçük bulundu. LPN yapılan olguların ortalama sıcak
iskemi süresi 21.3 (17-55)dakika, APN yapılan olguların ortalama soğuk iskemi süresi ise 22
(15- 29) dakika olarak bulundu. LPN olgularının ortalama ameliyat süresi 129 (70-220)dakika iken, APN uygulanan olgularının ortalama ameliyat süresi 85 (75-130)dakika bulundu.
Postoperatif ortalama hemoglobin düşüşü LPN yapılan olgularda 2.3 (1.9-4.3)gr/dl iken,
APN yapılan olgularda 3.5 (3-6.3)gr/dl idi. Ortalama hastanede yatış süresi, LPN yapılan
olgularda 4.6 (3-9)gün, APN yapılan olgularda ise 4.4 (4-7)gün olarak bulundu. LPN yapılan hastaların postoperatif analjezik ihtiyaçlarının daha az ve daha erken mobilize oldukları
gözlendi. 30 olgunun tamamının patoloji sonuçları RCC olarak bulunurken sadece 1 LPN
yapılan olgunun cerrahi sınırında tümör mevcuttu. Sonuç: Parsiyel nefrektomi, <4-7 cm.’lik
böbrek tümörlerinde radikal nefrektomiye benzer onkolojik sonuçlara ulaşmakta ve böbrek fonksiyonlarının korunmasını sağlamaktadır. Deneyimli ellerde laparoskopik yöntemle
de parsiyel nefrektomi başarıyla uygulanabilir. Buna karşın, hastanın/tümörün koşulları ve
cerrahın deneyimi göz önünde tutulduğunda, 4-7 cm’lik böbrek tümörlerinde açık parsiyel
nefrektominin altın standart olarak yerini koruduğu söylenebilir.
172
10. Üroonkoloji Kongresi
P50
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ANJİYOMİYOLİPOM TEDAVİSİNDE ENDOVASKÜLER
ANJİYOEMBOLİZASYON
1
Artan Koni, 1Halil Kızılöz, 2Bora Peynircioğlu, 1Bülent Akdoğan, 2Barbaros Çil,
Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji
Anabilim Dalı.
POSTER
1
Giriş: Renal anjiyomiyolipomlar (AML) akut kanamalara sebep olabilen, nadir görülen
böbrek tümörleridir. Çalışmamızda renal anjiomyolipomların tedavi seçeneklerinden biri
olan endovasküler embolizasyonun etkinliği prospektif olarak araştırılmıştır.
Materyal ve Metod: AML tanısı alan hastalar iki gruba ayrıldı: 1.grup embolizasyon
uygulanan hastalardan, 2.grup izlem protokolüne alınan hastalardan oluştu. Tümör çapı
4 cm’den büyük olan hastalar ve/veya öncesinde kanama hikayesi olan hastalara polivinil
alkol (PVA) partikül yöntemi ile endovasküler embolizasyon uygulandı. Bütün hastalara
tek seans embolizasyon uygulanıp aynı teknik ve aynı embolizan ajan kullanılarak işlem
yapıldı. Hastalar işlem öncesi, işlemden sonra 1.gün, 3.ay, 6.ay ve 12.ayda manyetik rezonans görüntüleme (MR) ile değerlendirildi. Her değerlendirme sonrası AML’lerin hacimleri
santimetre küp (cm³) cinsinden hesaplandı. Birden fazla AML’si olanlarda toplam hacim
hesaplanıp kaydedildi. Dört cm’den küçük asemptomatik hastalar izlem grubuna alınıp 6
ayda bir ultrasonografi (US) ile tümörün boyut değişikliği değerlendirildi. Hayat kalitesi
SF-36 enstrümanı ile değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 42,3 yıl, takip süresi 23,47 aydı. Hastaların %93,3’ü
kadındı. İlk ve 2. gruptaki hasta oranları %53,3 ve %46,7 idi. AML’lerin %13,3’ü sağ, %60’ı
sol, %26,7’si bilateral yerleşimliydi. Birinci gruptaki hastaların %12,5’ine sağ, %50’sine sol,
%37,5’ine bilateral embolizasyon yapıldı. AML hacim ortalaması embolizasyon grubunda 142,51 cm³ iken izlem grubunda 1,53 cm³ olarak hesaplandı. Embolizasyon sonrası
AML’lerin hacimlerinde 1.günde %43, 3.ayda %71, 6.ayda %80 ve 12.ayda %84,5 düşüş
saptandı. Embolizasyon yapılan hastaların hiçbirinde işlem sırasında komplikasyon görülmedi. İşlem sonrası bütün hastalar bir gün hastanede gözlem altında tutuldu. İşlem sonrası
takipte önemli bir komplikasyon görülmedi. İşlem sonrası birinci gün hariç, hiçbir hastada
rutin analjezik kullanım ihtiyacı olmadı. Ortalama 2 yıl olan takip süresince, hastaların hayat kalitesinde işlem öncesine göre bir fark izlenmedi.
Sonuç: AML tedavisinde endovasküler embolizasyon, tümörün boyutlarında önemli bir
küçülme sağlayan, komplikasyon riski minimal olan etkin, güvenilir ve güncel bir tedavi
seçeneğidir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
173
P51
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
KARŞILAŞTIRMALI AÇIK VE LAPAROSKOPİK NEFREKTOMİ
DENEYİMLERİMİZ
1
Mutlu Ateş, 1Mustafa Karalar, 1Bünyamin Yıldırım, 1Fatih Pektaş, 1Cemil Ay,
Bülent Akdoğan, 1Emre Tüzel, 3Cem Güler.
POSTER
2
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı, 3Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Laparoskopi iki binli yıllardan sonra hızlı teknolojik gelişmelerin ve açık seriler ile
benzer onkolojik sonuçlarının yanında artmış hasta konforu ile ürolojik cerrahide daha geniş
uygulama alanı bulmuştur. Kliniğimizde uygulanan açık ve laparoskopik serileri karşılaştırarak seçilmiş vakalardaki sonuçlarımızı değerlendirdik.
Materyal metot: Kliniğimizde Haziran 2010’a kadar açık yapılan 39 basit nefrektomi
(BN), 33 T1-2 radikal nefrektomi (RN) ve 4 parsiyel nefrektomi (PN)(Grup 1) ile Mayıs
2010’dan günümüze kadar laparoskopik yapılan 13 BN, 18 T1-2 RN ve 3 PN’nin (Grup 2)
preoperatif, peroperatif ve postoperatif verilerini karşılaştırdık. Haziran 2010’dan sonra laparoskopi için uygun olmayan 4 hastaya (2 ek morbidite, 1 ileri evre ve 1 ksantogranulomatöz
piyelonefrit) açık cerrahi uygulandı.
Sonuç: Benzer klinik evrede hasta içeren Grup 1 ve Grup 2 de diğer preoperatif demografik veriler ve ameliyat süreleri benzer iken (sırasıyla yaş; 54.2-57.9, erkek oranı; %50%52.9, sekonder vaka oranı; %11.8-%11.7, ameliyat süreleri; 170-195 dakika), Grup 2 de
diğer peroperatif ve post-operatif veriler daha iyiydi (sırasıyla hemoglobin düşüş yüzdesi;
%14-%8.9, kan transfüzyon ortalaması; 2.13-0.65 ünite, sonda süresi; 2.17-1.38 gün, dren
süresi; 4.9-3.32 gün, hastanede yatış süresi; 7.75-3.62 gün) (p<0.05). Patolojik değerlendirmede Grup 1 de 4 hasta (%5.3) lokal ileri evreyken Grup 2 dekilerin hepsi lokalizeydi.
Gruplarda sırasıyla 5 (%8.3) ve 4 (%11.7) hastada komplikasyon görüldü.
Tartışma: T1-2 böbrek tümörlerinde benzer onkolojik etkinliğin yanında laparoskopinin
BN vakalarında da avantajlı bazı peroperatif ve postoperatif veriler sağlamasından dolayı
yeterli tecrübe edinildikten sonra tercih edilecek ameliyat tekniği olduğunu düşünüyoruz.
Laparoskopi için ciddi ek morbiditesi olmayan uygun vaka seçimi başarı için kilit nokta
olabilir.
174
10. Üroonkoloji Kongresi
P52
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
T-2 BÖBREK TÜMÖRLERİNDE LAPAROSKOPİK RETROPERİTONEAL
RADİKAL NEFREKTOMİ VE EŞ ZAMANLI LENF NODÜLÜ
DİSSEKSİYONU
1
POSTER
Mutlu Ateş, 1Mustafa Karalar, 1Bünyamin Yıldırım, 1Fatih Pektaş, 1Cemil Ay.
1
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş: Laparoskopik retroperitoneal cerrahinin ürolojide bulduğu yaygın uygulama alanlarına T2 böbrek tümörlerinin de girebileceğini göstermek için uyguladığımız retroperitoneal laparoskopik radikal nefrektomi (RLRN) deneyimlerimizi sunduk.
Materyal ve Metot: Nisan 2010 ile Ağustos 2011 tarihleri arasında preoperatif evrelemesi
T2, yaş ortalaması 65.6 (60-78) olan 6 hastaya (4 erkek, 2 kadın) RLRN uyguladık. Retroperitonun balon dilatasyonu sonrası maksimum alan elde etmek için renal arter ve venin
kontrolünden önce disseksiyon inferiorda psoas üzerinden üreterin iliak damarları çaprazladığı yere, medialde aort ve vena cava inferiorun medialine, superiorda böbrek lateralinden
dalak ve karaciğer sınırına kadar ilerletildi. Böbreğin anterior ve medial yüz diseksiyonu hiler
kontrol sonrası yapıldı ve böbrek endobag içine konulduktan sonra tüm hastalara retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu uygulandı.
Sonuç: Preoperatif tomografilerinde ortalama kitle boyutu 75.8mm (70-85) olan, 4’ü sol
2’si sağ böbrek yerleşimli tümörlerin nefrektomileri ortalama 221.7 dakika (150-300) sürdü.
Hemoglobin düşüş yüzdesi %9.8 iken, 4 hastaya ortalama 1.7 ünite kan verildi. Hastalar
ortalama 3.17 günde (2-5) taburcu edildi. Bir hastada lomber arter, bir hastada gonadal ven
yaralanması dışında komplikasyon gelişmedi. Patolojik değerlendirmede bir hasta onkositom, bir hasta TCC iken diğer 4 hasta RCC idi. Patolojik tümör boyutu ortalama 72mm
(65-80) idi. Ortalama 4.7 adet (2-16) lenf nodu diseksiyonu yapılırken hepsi reaktif lenf
nodülü olarak değerlendirildi.
Tartışma: RLRN gerekli laparoskopik tecrübe sonrası büyük böbrek tümörlerine uygulanabilir. İleri evre böbrek tümörlerinde RLRN’da önemli noktanın yeterli retroperitoneal
alan oluşturulması ve retroperitoneal girişimlerde referans noktalarının (psoas, ana damarlar,
üreter, periton sınırı) anatomik olarak iyi ortaya koyulması olduğunu düşünüyoruz.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
175
P53
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
ROBOTİK PARSİEL NEFREKTOMİ HASTALARINDA ÖĞRENME
EĞRİSİNİN PERİOPERATİF BULGULAR ÜZERİNE ETKİSİ
1
İlter Tüfek, 2Burak Argun, 1Selçuk Keskin, 3Haluk Akpınar, 3Fatih Atuğ, 4Can Öbek,
Ali Rıza Kural.
POSTER
2
1
Acıbadem Üniversitesi, 2Acıbadem Maslak Hastanesi, 3Bilim Üniversitesi, 4Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
Giriş: Robot yardımlı parsiel nefrektomi (RYPN) küçük renal kitlelerin tedavisinde ümit
verici minimal invaziv bir yöntemdir. Optimal sonuçlar için öğrenme eğrisinin tamamlanması gereklidir.
Amaç: Parsiel nefrektomi hastalarında öğrenme eğrisinin perioperatif bulgular üzerindeki etkisini değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Nisan 2008-Ağustos 2011 tarihleri arasında kliniğimizde 36 hastaya
deneyimli tek bir robotik cerrah tarafından RYPN uygulandı.İlk 18 hastanın (grup-I) perioperatif bulguları son 18 hastanın (grup-II) postoperatif bulguları ile karşılaştırıldı. Tüm
hastalarda transperitoneal yol kullanıldı.
Sonuçlar: Ortalama tümör çapı 32.7 (12-52) mm. idi. Ortalama operasyon ve sıcak
iskemi süresi grup-I’de 161 ve 25 dakika, grup II’de 139 ve 19.5 dakika idi. Ortalama kan
kaybı grup I ve II’de sırasıyla 250 ml ve 170 ml olarak bulundu. Histopatolojik inceleme
sonucunda grup I’de 16 hastada, Grup II’de tüm hastalarda renal hücreli karsinom saptandı.
Grup I’de 1 hastada onkositom, 1 hastada kalsifiye benign lezyon mevcuttu. Her iki grupta
da tüm hastalarda cerrahi sınır negatifti. Grup I’de 2 hastada Clavien grade III, 1 hastada
grade I, grup II’de 1 hastada Clavien grade-II komplikasyon görüldü. Grup II’de Clavien
grade II komplikasyon gelişen hastaya 2 ünite kan transfüzyonu yapıldı.
Yorum: RYPN operasyonlarında öğrenme eğrisinin tamamlanması ile optimal perioperatif sonuçlar elde edilebilir. Önceden edinilmiş robotik cerrahi deneyimi öğrenme eğrisinin
daha güvenli bir şekilde geçilmesini sağlar.
176
10. Üroonkoloji Kongresi
P54
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
LOKALİZE RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA SAĞKALIMDA EN ÖNEMLİ
BAĞIMSIZ PROGNOSTİK GÖSTERGE: CERRAHİ SINIR
1
Bülent Akdoğan, 1Ahmet Güdeloğlu, 1Burhan Özdemir, 1Kubilay Inci, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
177
POSTER
Amaç: Bu çalışmada renal hücreli karsinom (RHK) nedeniyle ameliyat edilen hastalarda
10 yıllık genel sağkalım analizini ortaya koymak amaçlanmıştır.
Materyal: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı’nda Ocak
1990-Nisan 2011 tarihleri arasında renal kitle nedeniyle ameliyat edilen 1016 hastaya ait
veriler retrospektif olarak toplanmıştır. Tanı anında metastatik olduğu bilinen 71 olgu ve
patolojisi benign olarak rapor edilen 155 olgu çalışma dışı tutulup, 790 hastanın verileri incelenmiştir. Ortalama yaşın altında kalan gurup, genç hasta, üstünde kalanlar ise yaşlı hasta
olarak kabul edilmiştir. Tek değişkenli sağkalım analizi için Kaplan Meier eğrileri oluşturulmuştur, Bağımsız prognostik faktörleri öngörmek için ise Cox Regresyon analizi yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya alınan olguların 522’si (%66.1) erkek ve 268’i (%33.9) kadındır. Ortalama yaş 55’dir. Semptomatik ve insidental başvuru oranları sırasıyla; %45.9 ve
%46.6’dır. 564 olguya (%71.4) RN, 226 olguya (%28.6) NKC yapılmıştır. Patolojisi berrak
hücreli RHK olarak rapor edilen hasta oranı %72,3 iken, iyi seyirli tümörlerin (papiller ve
kromofob hücreli) oranı %24 ve toplayıcı sistem karsinomu ile sarkomatoid diferansiyasyon
gösteren RHK oranı ise %3.8’dir. Lezyonların %66.5’inin Fuhrman grade’i düşük (grade
1-2) iken %33.5’i yüksek grade’e (grade 3-4 ) sahiptir. Hastaların pT evreleri incelendiğinde
ise pT1a, pT1b, pT2a, pT2b, pT3 ve pT4 tümörler sırasıyla; %30.7, %27.5, %12, %4.7,
%22.1 ve %3.1 olarak bulunmuştur. 43 hastanın (%5.4) cerrahi sınırı pozitif olarak rapor
edilmiştir. Hastaların ortanca takip süresi 18 aydır (3-243ay). RHK hastalarının tek değişkenli 10-yıllık genel sağkalım analizinde; yaş ve cinsiyet anlamlı bulunmazken; insidental
başvuru, NKC yapılmış olması, cerrahi sınır negatifliği, papiller ve kromofob hücreli histoloji, pT1 evre ve düşük grade’li tümörler sağkalım avantajı göstermiştir. Çok değişkenli Cox
regresyon analizinde ise cerrahi sınır pozitifliği, patolojik T evresi ve Fuhrman grade’inin
sağkalımı etkileyen bağımsız parametreler olduğu gösterilmiştir (sırasıyla; p= 0.005, 0.006,
0.049). Bu analizde sağkalımı etkileyen en güçlü parametrenin cerrahi sınır pozitifliği olduğu bulunmuştur.
Sonuç: Bölümümüzde lokalize RHK nedeniyle opere edilen 790 hastanın verilerine göre
cerrahi sınır pozitifliği sağkalımı etkileyen en önemli parametredir (p=0.005).
P55
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
POSTER
BERRAK HÜCRELİ BÖBREK KANSERİNDE MODİFİYE FUHRMAN
GRADELEME SİSTEMİ PROGNOZU ÖNGÖRÜR MÜ? ÜROONKOLOJİ
DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ ÇALIŞMASI
Saadettin Eskiçorapçı, Özgür Yaycıoğlu, Deniz Bolat, Ayhan Dirim, Ferhat Ateş,
Erem Kaan Basok, Mustafa Kaplan, Barbaros Başeskioğlu, Böbrek Tümörü Çalışma
Grubu*, Levent Türkeri
Amaç: Böbrek tümörü nedeniyle opere olup berrak hücreli kanser tanısı alan hastalarda
modifiye Fuhrman grade sisteminin prognostik önemini araştırmak
Materyal-Metod: Böbrek tümörü nedeniyle opere edilmiş ve berrak hücreli kanser tanısı
almış hastaların kayıtları 22 merkezden retrospektif olarak toplandı. Konvansiyonel dörtlü
Fuhrmnan grade sistemi ikili (1+2 ve 3+4) ve üçlü (1+2; 3; 4) modifiye Fuhrman grade
sistemleri ile karşılaştırıldı. Sağkalım için univaryant analiz Kaplan-Meier testi ile yapılırken
ROC analizi ile eğri altında kalan alanlar her grup için ayrı ayrı hesaplandı ve karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya 1609 hasta dahil edildi. Ortalama izlem süresi 33 aydı (1-222).
Univaryant analizde her üç sistem kanser spesifik sağkalım için anlamlıydı ( p< 0.000- her
üçü için). ROC analizi ile eğri altında kalan alanlar dörtlü, üçlü ve ikili modeller için sırasıyla
0,672, 0,649, 0,657. Dörtlü Fuhrman grade sisteminin eğri altında kalan alanı üçlü sisteme
(z= 2.832; p= 0.004) ve ikili sisteme (z= 3.623; p=0.0003) anlamlı olarak yüksektir.
Sonuç: Dörtlü Fuhrman grade sistem ikili ve üçlü Fuhrman sistemlerine göre istatistiksel
olarak anlamlı olarak prognozu daha başarılı öngörmesine rağmen her üç sistem de tek başlarına prognoz değerlendirmesi için çok da yeterli görülmemektedir.
Böbrek Tümörü Çalışma Grubu*,
Haluk Özen, Çağatay Göğüş, Sertaç Yazıcı, Cavit Can, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş, Özgür
Uğurlu, Buğra İçli, T. Alp Özkan, Recep Büyükalpelli, Ali Ayyıldız, Ahmet Soylu, Gökhan
Faydacı, Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Mustafa Yücel Boz, Mustafa Aldemir,
Murat Bozlu
178
10. Üroonkoloji Kongresi
P56
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
BÖBREK TÜMÖRLERİNDE GÜNCELLENEN TNM SINIFLAMASINA GÖRE
RADYOLOJİK EVRE PATOLOJİK EVREYİ VE PROGNOZU GÖSTEREBİLİR
Mİ?: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ TÜRKİYE ÇALIŞMASI
1
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2Adana Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 3Izmir Tepecik Eğitim Araştırma
Hastanesi, 4Kastamonu Üniversitesi Tıp Fakültesi, 5 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, 6Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi, 7Kartal Dr. Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 8 Üroloonkoloji Derneği Böbrek Tümörü
Çalışma Grubu, 9Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Amaç: 2009 yılında güncellenen TNM böbrek tümörü sınıflamasına göre radyolojik ve
patolojik evre arasındaki ilişkinin araştırılması ve kansere özgü sağkalım üzerine etkilerinin
belirlenmesi amaçlandı.
Hastalar ve Metodlar: 1987-2007 yılları arasında non-metastatik böbrek tümörü nedeniyle radikal ve parsiyel nefrektomi uygulanan 26 klinikten toplam 1850 hasta retrospektif
olarak değerlendirildi. Cerrahi öncesi çekilen Abdominal BT’lerinden elde edilen radyolojik
evreleri ile birlikte patolojik evreleri,nükleer grade ve histolojik tip gibi histopatolojik param
etreleri,rekürrensleri,adjuvan tedavileri, takip süreleri ve kansere bağlı sağkalım verileri kaydedildi. Veri yetersizliği nedeniyle Vena Kava’da supradiaframatik tümör trombüsü saptanan
hastalar çalışma dışı bırakıldı. Radyolojik evre için duyarlılık ve pozitif kestrim değerleri
hesaplandı. Her iki evrelemenin kansere özgü sağkalımı belirleme yeteneğinin değerlendirilmesi için Kaplan-Meier yaşam analizi ve konkordans indeksi (c- indeks) kullanıldı.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 56.75±12.5 yıldı. Ortalama takip süreleri 33.18±29.7
aydı. Hastaların 1146 (%61.8)’sı erkek, 709(%38.2)’u kadındı. 1657 (%89.3) hastaya radikal nefrektomi 198 (%10.7) hastaya parsiyel nefrektomi uygulandı. Ortalama radyolojik
tümör boyutu 67.15±33.6 mm ve patolojik tümör boyutu 68,44±35.6 mm olarak ölçüldü
(p=0.003). Hastaların 433 (%23.4)’ü pT1a,535 (%28.9)’i pT1b,228 (%12.3)’i pT2a,133
(%7,2)’ü pT2b,388 (%21)’i pT3a,19(%1)’u pT3b, 114 (%6,2)’ü pT4 evrelerindeydi.Radyolojik T evresinin duyarlılık ve pozitif kestrim değerleri Tablo1’de verildi.Buna göre T3b
ve T4 hastalar hariç,T evresi arttıkça radyolojik evrenin duyarlılığı ve pozitif kestrim değerlerinin azaldığı görüldü. Ayrıca,N evresinin duyarlılığı %56.9 ve özgüllüğü %94.4 olarak
hesaplandı. Kaplan-Meier analizine göre radyolojik ve patolojik T evrelerinin kansere özgü
sağkalım açısından istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulundu (p<0.001) (Şekil1). Radyolojik ve patolojik evrelerinin c-indeksleri sırasıyla,0.70 ve 0.74 olarak hesaplandı.
Sonuç: Radyolojik T evresi arttıkça patolojik evreyi belirlemedeki duyarlılığı azalmaktadır. Ancak,T3b hasta sayısının az olması ve T4 hastalarda abdominal BT’nin lokal invazyonu
göstermedeki gücünün daha iyi olması bu hasta gruplarında duyarlılığın daha yüksek saptanmasının nedeni olabilir. Ayrıca, güncellenen TNM evrelemesine göre radyolojik evrenin
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
179
POSTER
Cenk Acar, 1Saadettin Eskiçorapçı, 2Özgür Yaycıoğlu, 3Taner Divrik, 4Sertaç Yazıcı,
Abdullah Demirtaş, 6Tayyar Alp Özkan, 7Gökhan Faydacı,
8
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 9Levent Türkeri
5
kansere özgü sağkalımı belirlemede patolojik evreye benzer olması cerrahi öncesi prognozun
belirlenmesinde kullanılabileceğini göstermektedir.
T1a
T1b
T2a
T2b
T3a
T3b
T4
76,2
69,7
58,3
37,6
26,8
100
45,6
Pozitif Kestrim Değeri(%)
75,6
60,3
47
42,7
45,6
59,3
38,2
POSTER
Radyolojik evre
Duyarlılık(%)
Şekil 1. Hastaların radyolojik evreye göre kansere özgü sağkalım grafiği
Üroloonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu
Haluk Özen, Çağatay Göğüş, Ayhan Dirim, Cavit Can, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş,
Ferhat Ateş, Özgür Uğurlu, Erem Kaan Başok, Buğra Içli, Recep Büyükalpelli, Mustafa Kaplan,
Ali Ayyıldız, Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Mustafa Yücel Boz, Mustafa Aldemir,
Murat Bozlu
180
10. Üroonkoloji Kongresi
P57
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RASTLANTISAL SAPTANMIŞ BÖBREK TÜMÖRLERİNİN RASTLANTISAL
OLMAYAN BÖBREK TÜMÖRLERİYLE KLİNİK VE PATOLOJİK VERİLER
AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK
MERKEZLİ ÇALIŞMASI
Saadettin Eskiçorapçı, 2Emre Huri, 5Özgür Yaycıoğlu, 4Taner Divrik, 5Ayhan Dirim,
Cavit Can, 7Ferhat Ateş, 8Özgür Uğurlu, 9Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma
Grubu, 10Haluk Özen.
6
1
Denizli Pamukkale Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Adana Başkent Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Izmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji
Kliniği, 5Adana Başkent Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı, 6Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, 7Gata Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 8Özel Diyarbakır Alman
Hastanesi, Üroloji Kliniği, 9Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 10Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
3
Amaç: Bu çalışmada rastlantısal olarak tespit edilmiş böbrek tümörü olgularının rastlantısal olmayan böbrek tümörleriyle klinik ve patolojik özellikler açısından karşılaştırmalı
değerlendirilmesi yapılmıştır.
Materyal ve Metod: Çalışma çok merkezli olarak planlandı. Veriler Üroonkoloji Derneği
böbrek tümörü çalışma grubunun hazırlamış olduğu veritabanı sistemine göre kaydedildi.
Rastlantısal ve rastlantısal olmayan semptomatik böbrek tümörü hastalarında yaş, cinsiyet,
tümör lokalizasyonu, lokal ağrı, hematüri, palpabl mass, lokal veya sistemik semptom, radyolojik ve patolojik özellikler değerlendirildi. Çalışmaya tanı anında metastatik olgular dahil
edilmedi. İki grup arasındaki istatistiksel değerlendirme SPSS 17 kullanılarak yapıldı ve p
değeri 0.05 olarak belirlendi.
Bulgular: Çalışmaya 1889 hasta dahil edildi. 821 olguda rastlantısal, 1068 olguda semptomatik böbrek tümörü saptandı. İki grubun yaş ortalamaları arasındaki fark anlamlı değildi
(p=0.15). İki grup arasında tümörün tarafı açısından anlamlı fark saptanmazken cinsiyet,
palpabl mass, lokal veya sistemik semptom, radyolojik ve patolojik boyut, perinefrik invazyon, adrenal ven invazyonu renal ven invazyonu, gerota dışı invazyonu, lenfnodu invazyonu,
radyolojik vena cava invazyonu, klinik ve patolojik T ve N evreleri arasında anlamlı fark saptandı (p<0.05). Rastlantısal saptanmış böbrek tümörlerinde yukarıda belirtilen fark klinik
ve patolojik olarak saptanan daha düşük dereceli tümör lehine idi. Radyolojik ve patolojik
perinefrik invazyon, adrenal invazyon, renal ven invazyonu ve gerota dışı invazyon iki grup
değerlendirilmesi Tablo 1’de gösterilmiştir. Gruplara ait histolojik tümör tipleri arasındaki
fark anlamlı olarak saptanırken (p<0.05) değerler Tablo 2’de gösterilmiştir. Ayrıca rastlantısal
olmayan grupta Fuhrman grade daha yüksek, sarkomatoid diferansiyasyon, patolojik nekroz
ve mikrovasküler invazyon daha sıklıkla saptandı (p<0.05). İstatistiksel olarak klinik ve patolojik korelasyon tüm parametrelerde benzer olarak saptandı.
Sonuç: Rastlantısal saptanmış böbrek tümörlerinde klinik ve patolojik veriler sempto26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
181
POSTER
1
matik olgulara göre daha iyidir. Yaş ve tümörün hangi tarafta olduğu rastlantısal böbrek
tümörlü olgularda bir gösterge olarak nitelendirilemeyebilir. Verilerin değerlendirilmesi ile
rastlantısal olarak saptanmış daha az semptomatik olguların klinik ve patolojik açıdan ne
denli önemli olduğu vurgusu yapılabilir.
N
(hasta sayısı)
POSTER
Rastalantısal
821
Rastlantısal Olmayan
1068
TOPLAM
1889
PNI
R
94
241*
335
AI
P
115
290*
405
R
20
52*
72
RVI
P
17
56*
73
R
23
93*
116
GDI
P
21
121*
142
R
21
63*
84
P
18
49*
67
Histolojik Tip
Kromofob
Rastlantısal
Toplam
Berrak Hücreli Toplayıcı Sistem Ulaşılamayan Data Papiller
Sınıflandırılmamış
5*
(-)
71
813*
12*
71
96*
(+)
67*
618
0
44
89
3
138
1431
12
115
185
8
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu
Levent Türkeri, Çağatay Göğüş, Sertaç Yazıcı, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş, Erem Kaan
Başok, Buğra Içli, T.alp Özkan, Recep Büyükalpelli, Mustafa Kaplan, Ali Ayyıldız, Ahmet Soylu,
Gökhan Faydacı, Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Mustafa Yücel Boz, Mustafa
Aldemir, Murat Bozlu
182
10. Üroonkoloji Kongresi
P58
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
SARKOMATÖZ BÖBREK HÜCRELİ KARSİNOMLU HASTALARIN GENEL
ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
1
Ümmügül Üyetürk, 1Kaan Helvacı, 1Özlem Uysal Sönmez, 1Burçin Budakoğlu,
Ülkü Yalçıntaş Arslan, 1Berna Öksüzoğlu.
1
POSTER
1
SB. Dr. Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II. Tıbbi Onkoloji Kliniği.
Giriş: Böbrek hücreli kanser (BHK) erişkin malignitelerinin %2-3’ünü oluşturmaktadır.
Dünyada insidansı yıllık %2 oranında artmaktadır. Erkeklerde kadınlardan 2 kat daha fazla
görülmektedir. Ortanca görülme yaşı 65’tir. Böbrekte görülen tümörlerin yaklaşık %90’ı
BHK ve bunların da %85’i berrak hücreli kanserdir. Daha az sıklıkla görülen alt tipler ise papiller, kromofob ve toplayıcı kanal tümörleridir. Sarkomatöz tümörler, herhangi bir hücre alt
tipinden gelişebilir. Sarkomatöz içerik BHK’in yaklaşık %8’inde bulunmaktadır. Sarkomatöz farklılaşma BHK hastalarında kötü prognozu ve artmış metastaz riskini göstermektedir.
Materyal ve Metod: Hastanemizde Nisan 2008-Temmuz 2011 tarihleri arasında BHK
tanısı alan hastalar retrospektif olarak incelendi. Bu hastalardan sarkomatöz BHK tanısı
alanların yaşları, cinsiyetleri, ECOG performans durumları, patolojik subtipleri, evreleri ve
aldıkları tedaviler kaydedildi.
Bulgular: Hastane veri tabanına göre 209 BHK’li hasta olduğu bulundu.Bu grubun
içinde ortanca yaşı 53 yıl olan (min 45-maks 69) 7 (%3.3) sarkomatöz BHK’li hasta saptandı. Hastaların tamamı erkekti. Altı (%85.7) hasta ECOG 2, 1 (%14.3) hasta ECOG 1
olarak değerlendirilmişti. En sık görülen hücre alt tipinin 3 (%42.9) hastada berrak hücre,
1 (%14.3) hastada kromofob hücre olduğu bulundu. Üç (%42.9) hastanın alt tipi belirlenememişti. Beş (%71.4) hasta evre 4, 1(%14.3) hasta evre 3, 1 (%14.3) hasta evre 2 olarak
evrelenmişti. En sık metastaz yerinin akciğer (3 hastada) ve karaciğer (2 hastada) olduğu
görüldü. Hastaların 5’ine (%71.4) radikal nefrektomi, 1’ine (%14.3) parsiyel nefrektomi
uygulandığı,1’ine (%14.3) herhangi bir operasyon uygulanmadığı bulundu. Sistemik tedavi
olarak 2 (%28.6) hastanın tedavi almak istemediği,1 (%14.3) hastaya tedavi planlanmadığı,
2 (%28.6) hastaya interferon tedavisi ve 2 (%28.6) hastaya kemoterapi (antrasiklin içerikli)
tedavisi başlandığı bulundu.
Sonuç: BHK’in erken evrelerinde tedavi cerrahidir. Kemoterapinin ve radyoterapinin
yeri yoktur. İleri evre hastalıkta primer tümör ve metastazlarının rezeksiyonu mümkünse
yapılmalıdır. İleri evrede radyoterapi beyin ve kemik metastazlı hastalarda palyatif olarak
uygulanmaktadır. İmmunoterapi (rolü azalmış olmakla beraber) ve hedefe yönelik ajanlar
sorafenib, sunitinib, everolimus ve temsirolimus tedavide standart olmamakla birlikte kullanılabilmektedir. Geleneksel kemoterapi ajanları özellikle gemsitabin+adriyamisin ise sadece
sarkomatöz BHK’de düşük yanıt oranlarına rağmen kullanılabilmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
183
P59
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
POSTER
LOKALİZE RENAL HÜCRELİ KARSİNOM PROGNOZUNDA
MİKROVASKÜLER İNVAZYON, NEKROZ, SARKOMATOİD
DİFERANSİASYON GİBİ HİSTOPATOLOJİK RİSK FAKTÖRLERİNİN
ÖNEMİ: ÜROONKOLOJİ DERNEĞİ ÇOK MERKEZLİ ÇALIŞMASI
1
Ferhat Ateş, 2Saadettin Eskiçorapçı, 3Özgür Yaycıoğlu, 4Sertaç Yazıcı, 5Ayhan Dirim,
Erem Kaan Başok, 7Tayyar Alp Özkan, 8Mustafa Yücel Boz,
9
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Çalışma Grubu, 10Haluk Özen.
6
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi, 2Pamukkale Üniversitesi, Üroloji Bilim Dalı, 3Başkent
Üniversitesi, Adana Uygulama Hastanesi, 4Kastamonu Üniversitesi, Üroloji Bilim Dalı, 5Başkent Üniversitesi,
Ankara Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı, 6Göztepe Eğitim Hastanesi, 1. Üroloji Servisi, 7Kocaeli Üniversitesi,
Üroloji Bilim Dalı, 8Kartal Lütfi Kırdar Eğitim Hastanesi, 2. Üroloji Servisi, 9Üroonkoloji Derneği, Böbrek Çalışma
Grubu, 10Hacettepe Üniversitesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Lokalize RCC nedeniyle nefrektomi uygulanan olguların prognozu üzerinde
Mikrovasküler invazyon(MVİ), nekroz, sarkomatoid diferansiasyon(SD)gibi patolojik parametrelerin etkilerini araştırmak.
Gereç Yöntem: 1987-2007 yılları arasında 25 Üroloji Kliniği’nde lokalize renal kitle
nedeniyle nefrektomi uygulanmış 1889 olgunun verileri retrospektif olarak incelendi. Olguların yaş, patolojik evre, tümör çapı, Fuhrman derecesi, MVİ, nekroz ve SD özellikleri
belirlendi. Takip süreleri içinde meydana gelen nüksler, ek tedaviler, ölümler ve sebepleri
kaydedildi. MVİ, nekroz ve SD özelliklerine göre takip sonuçları karşılaştırıldı. Bu grupların
lokalize RCC için tanımlanan UISS, SSIGN, Karakiewicz, Cindolo, Leibovich, Sorbellini ve
Yaycıoğlu nomogramlarından çıkarılan sağkalım verileri kıyaslandı.
Bulgular: Olguların 1178’i erkek ve 711’i kadındı. Yaş ortalaması 56.71±12.50 (18108). Sarkomatoid diferansiasyon 113 olguda, patolojik nekroz 317 olguda, mikrovasküler
invazyon 128 olguda belirlendi. Ortalama takip süreleri 5 yıldan fazlaydı.Sarkomatoid diferansiasyon olan ve olmayan olgular yaş ve tümör boyutu açısından benzerken Fuhrman derecesi, nüks etme durumu ve ek tedavi ihtiyacı SD gösterenlerde daha fazlaydı. SSIGN total
puanı fazla, 1,3,5,7,10 yıllık nükssüzlük ihtimalleri daha azdı. Karakiewicz puanı ile 1,2,5 ve
10 yıllık RCC spesifik nükssüz sağkalım daha düşüktü. UISS risk puanı daha fazla, 1,2,3,4,5
yıllık genel sağkalım daha düşüktü. UISS’ye göre 1,2,3,4,5 yıllık hastalığa özgü sağkalım
daha düşüktü. UISS’ye göre 1,2,3,4,5 yıllık başarısızlık ihtimali daha fazlaydı. Leibovich risk
puanı daha yüksek ve 1,3,5,7,10 yıllık metastazsız sağkalım daha düşüktü. Yaycıoğlu risk
puanı daha yüksek ve 1,2,5 yıllık hastalıksız sağkalım daha kötüydü.Aynı sonuçlar patolojik
nekroz ve MVİ varlığı için de saptandı. Nekroz olan grubun yaşı ve tümör boyutu nekroz
olmayan gruba göre daha fazlayken, Fuhrman derecesi, ek tedavi gereksinimi, nüks etme
oranı daha yüksekti. MVİ olan grupta ise olmayanlara göre yaş benzerken, tümör boyutu,
Fuhrman derecesi, ek tedavi gereksinimi ve nüks oranı daha fazlaydı.
Sonuç: MVİ, nekroz ve SD gibi patolojik parametrelerin, UISS, SSIGN, Leibovich,
184
10. Üroonkoloji Kongresi
Karakiewicz, Cindolo, Yaycıoğlu gibi şu ana kadar belirlenmiş tüm öngörü modelleri için
prognostik öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu patolojik kriterlere sahip hastaların nüks
açısından daha sıkı takip edilmeleri önerilebilir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
185
POSTER
Uroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü Calışma Grubu
Levent Türkeri, Çağatay Göğüş, Cavit Can, Çağ Çal, Abdullah Demirtaş, Özgür Uğurlu,
Buğra İçli, Recep Büyükalpelli, Mustafa Kaplan, Ali Ayyıldız, Ahmet Soylu, Gökhan Faydacı,
Semih Ayan, Murat Lekili, Hayrettin Şahin, Mustafa Aldemir, Murat Bozlu
P60
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RENAL PELVİS LEİMYOSARKOMU: OLGU SUNUMU
1
Onur Kizer, 1Elnur Mammadov, 1Volkan Şen, 1İlhan Çelebi, 2Kutsal Yörükoğlu,
Burçin Tuna.
2
POSTER
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji
Anabilim Dalı.
Amaç: Leiomyosarkomlar renal sarkomların alt tipi olup erişkin malign böbrek tümörlerinin %0,5-1,5’ ini oluşturur. Leiomyosarkomlar sıklıkla periferik yerleşimli ve renal kapsül
kökenli olup, nadiren santral yerleşimli ve renal pelvis düz kas hücrelerinden köken almaktadır. Renal pelvis tutulumu çok nadir olup literatürde çok az vaka bildirilmiştir. Kliniğimizde
radikal nefroüreterektomi yapılan renal pelvis düz kas kaynaklı leiomyosarkom olgusunu
sunmayı amaçladık.
Olgu sunumu : 37 yaşında bayan hasta 1 yıldır olan sağ yan ağrısı şikayetiyle kliniğimize
başvurdu. Hastanın özgeçmişi ve fizik muayenesi normaldi. Yapılan rutin değerlendirmesinde kan biyokimyasında anormallik saptanmadı. Tam idrar tetkikinde RBC : 10/HPF,
idrar sitolojisi malignite yönünden negatif olarak geldi. Hastanın çekilen batın MR’nda
sağ böbrek renal pelvisde 4x5x5 cm boyutlarında transizyonel hücreli karsinom ile uyumlu olabileceği düşünülen kitlesel lezyon saptandı. Hasta üst üriner sistem tümörü olarak
değerlendirilip operasyona alındı. Öncesinde yapılan sistoskopide mesanede kitlesel lezyon
saptanmadı. Yapılan sağ retrograd piyelografide sağ böbrek pelvikaliksiyel sisteminde dilatasyon ve sağ böbrek renal pelviste dolum defekti saptandı. Hastaya sağ nefroüreterektomi
yapıldı. Patoloji sonucu renal pelvis düz kas kökenli leiomyosarkom olarak geldi. Tümör
renal paranime invaze, cerrahi sınır negatifti. Hastaya adjuvan kemoterapi ve radyoterapi
düşünülmedi. Rutin takipte olan hastanın postoperatif 3. yıl takiplerinde operasyon lojunda
nüks ve metastaz saptanmadı.
Sonuç: Renal pelvis leiomyosarkomları son derece nadir tümörlerdir. Hastanın klinik
prezentasyonu ve görüntüleme yöntemleri preoperatif tanı koymaya yeterli değildir. Kesin
tanı eksplorasyon ile konulur. En iyi tedavi yöntemi cerrahi rezeksiyondur.
186
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Şekil 1. Renal leimyosarkom preop MR görüntüsü
Şekil 2. Renal pelvis leimyosarkom makroskopik görünüm
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
187
P61
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
TESTİKÜLER VE NON TESTİKÜLER GERM HÜCRELİ TÜMÖRLERDE
KEMOTERAPİ SONRASI RETROPERİTONEAL LENF NODU
DİSEKSİYONU DENEYİMİMİZ
POSTER
1
Halil Kızılöz, 1Younis Haceeb Taher, 1Bülent Akdoğan, 1Mustafa Sertaç Yazıcı,
Tolga Tombul, 1Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: 2005-2011 yılları arasında 3 üroonkolojik cerrah tarafından yapılmış toplam 65
KS-RPLND’nin demografik, patolojik ve klinik verilerini retrospektif olarak değerlendirmek.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 33.1’idi. Primer tümör yeri 11 hastada testis dışı, 27
hastada sol testis, 27 hastada sağ testisti. Primer testis tümör patolojisi 5 hastada seminomdu.
Ekstragonadal tümörlerin hepsi seminom dışı GHT’idi. Lokal tümör evresi 30 hastada pT2,
24 hastada pT1 idi. Tedavi öncesi ekstragonadal tümörler hariç hastaların %50.7’sinde (33
hasta) iyi prognostik kriterler mevcuttu. Ekstragonadal tümörler dahil hastaların %89’u karışık
tip GHT patolojisine sahipti. Kemoterapi öncesi ortalama retroperitoneal kitle çapı 9.5 cm,
kemoterapi sonrası 6.7 cm idi. Yüksek riskli hastalar hariç tüm hastalara BEP kemoterapisi
verildi. Yüksek riskliler ve ekstragonadal tümörler hariç hastalara 4.3 döngü kemoterapi verildi.
KS-RPLND patolojilerinde dezmoplazi ve nekroz oranları %40, teratom oranı %33.8, teratom dışı canlı GHT oranı %23 olarak bulundu. Bir hastada çıkarılan kitlenin malign mezenkimal tümör olduğu rapor edilirken bir hastada retroperitoneal kitle çıkarılamadı. Ekstragonadal ve yüksek riskli tümörler hariç peroperatif ciddi miktarda kanama olmadı. Bütün hastalar
için toplam komplikasyon oranı %23 iken, ekstragonadal tümörler ve yüksek riskli hastalar
çıkarıldığında bu oran %6 olarak bulundu. Serimizde primer testiküler tümörde yolk sac ya
da teratom gibi kemoradyorezistan olarak bilinen matür embriyonik tümörlerin varlığı ile kemoterapi sonrası retroperitoneal rezidü kitle spesimenlerinde canlı hücre varlığı arasında ilişki
gösterilemedi. Yine primer tümör boyutu ve T evresi ile retroperitoneal kitle boyutu arasında
bir ilişki izlenmese de (p>0.05) lenf nodu büyüklüğü ile tanı anında metastaz riski arasında çift
değişkenli analizde bir korelasyon saptandı ( p=0.028). Hastalardan 9’u germ hücreli tümör ile
ilişkili sebeplerden öldü. RPLND sonrası nüks oranı %12.3 (8/65), nüks sonrası ölüm oranı
%62 olarak bulundu (5/8). Mortalite ve nüks ile RPLND cerrahi sınır pozitifliği arasında
anlamlı bir ilişki yoktu. Nüks eden bütün hastalarda RPLND patolojisinde teratom ve/veya
GHT vardı. Ortalama nüks süresi 2.15 ay olarak hesaplandı. İki aydan daha kısa sürede nüks
edenler ve RPLND sonrası serum belirteçlerinin hiç düşmediği hastalarda mortalite %100’dü.
Sonuç: KS-RPLND ürolojinin en zor ameliyatlarından biridir. Canlı GHT oranı gelişmiş
ülkelerde %10’lardayken ülkemizde %23’ler düzeyinde olması bizdeki tümörlerin etkin kemoterapiye rağmen daha ileri evre olmalarıyla açıklanabilir. Teratom ve GHT varlığı yüksek
nüks riski nedeniyle adjuvan tedavi ve izlem protokolünün sıkı tutulması açısından son derece
önemlidir.
188
10. Üroonkoloji Kongresi
P62
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
RETROPERİTONEAL LAPAROSKOPİK ADRENAL CERRAHİSİ: DEĞİŞEN
TEKNİK YAKLAŞIM
1
Murat Arslan, 1Tansu Değirmenci, 1Bülent Günlüsoy, 1Bumin Örs, 1Zafer Kozacıoğlu,
Süleyman Minareci, 1Ali Rıza Ayder.
1
POSTER
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği.
Giriş: Laparoskopik adrenalektomi (LA), adrenal cerrahisinde altın bir standart haline gelmiş olup transperitoneal veya retroperitoneal yaklaşım ile yapılabilir. Bu çalışmada,
benign ve malign adrenal bezin hastalıklarında uyguladığımız laparoskopik retroperitoneal
adrenalektomideki (LRA) 6 yıllık deneyim ile cerrahi teknik olarak lateralden artık tercih
ettiğimiz posterior yaklaşıma sunuyoruz (PRA).
Materyal ve metod: Ocak 2006 ve Temmuz 2011 yılları arasında, tek bir cerrah, 26
lateral LRA ve 11 PRA uyguladı. Tüm hastaların tümör özellikleri, operatif ve perioperatif
komplikasyonları ve sonuçları değerlendirildi.
Bulgular: Bir hastada çevreye yapışıklık nedeniyle açık cerrahiye dönüldü. Ortalama tümör boyutu 4.2 x 3.4 cm, ortalama ameliyat süresi 110 dakika ve ortalama kan kaybı 150 cc
idi. Peri-operatif verileri ve komplikasyonlar açısından sol ve sağ cerrahi girişimler arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Bir hastada pleural yaralanma nedeniyle trokardan
göğüs tüpü takılması ve 2 hastada vena cava ve 1 hastada adrenal ven yaralanmaları nedeniyle
metal klip ile kontrol,1 hastada hiperkapni gelişmiş olup komplikasyon oranı %14,8 olarak
saptandı.
Sonuç: Bu çalışma, benign ve malign adrenal kitlelerinde lateral retroperitoneal yaklaşımın güvenilirlik, uygulanabilirlik ve tekrarlanabilirliğini göstermektedir. Ama biz kliniğimizde, adrenal bez cerrahisinde kitleye doğrudan erişim ve minimal manipülasyon temelinde posterior retroperitoneal yaklaşım tekniğini uygun bularak değiştirdik. Bu aynı zamanda,
per-operatif morbidite, ameliyat süresi ve hastanede kalış süresinin azalmasına neden oldu.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
189
P63
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
HACETTEPE’DE 6 YILLIK ADRENALEKTOMİ SONUÇLARIMIZ
1
Halil Kızılöz, 1Ali Cansu Bozacı, 1M. İrfan Dönmez, 1Kubilay İnci, 1Cenk Yücel Bilen.
POSTER
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: 2005-2011 yılları arası yapılan laparoskopik adrenalektomilerde demografik veriler, patolojik sonuçlar ve sağkalımın değerlendirilmesi.
Materyal ve Metod: Toplam 18 hastaya ait 19 adrenalektomi verisi retrospektif olarak
değerlendirildi.
Bulgular: 13’ü erkek (%72.2), 5’i kadın (%27.8) olan, laparoskopik adrenalektomi vakalarının yaş ortalaması 51.5±10.5’idi. Çıkarılan adrenallerin %56’sı sağ(10), %44’ü sol(8) taraflıydı. Başvuru yakınmaları; rastlantısal (%50), hipertansiyon ve karın ağrısıydı. Ortalama
lezyon çapı 3.9±2.1 cm idi. Neoadjuvan kemoterapi alan iki hastanın kitlelerinde %50’nin
üzerinde küçülme kaydedildi. Tüm hastalara transperitoneal teknikle yaklaşıldı. Çoğunlukla
4, bazı vakalarda 3 trokar girişi yeterliydi. Ortalama giriş sayısı 3.72 olarak hesaplandı. Ortalama kanama miktarı 55 cc idi. Bir hastada vena kava açılması sonrası laparoskopiden açığa
geçiş gerekirken, diğer hiçbir hastada major vasküler-visseral bir yaralanma olmadı. Başka bir
hastada dalak kapsülünde oluşan 1 cm’lik laserasyon argon lazerle başarılı bir şekilde tedavi
edildi. Bir hastada ise ameliyat sonrası 5.günde batın içi, ameliyat loju dışında sıvı lokülasyonu gelişti. Tüm hastalarda batın içi dren bırakılırken ortalama dren çekme süresi 1.7,
hastanede kalış süresi 2.4 gündü. Patoloji sonuçlarında lezyonların %78’inin primer adrenal,
%22’sinin metastatik olduğu izlendi. Ortanca tümör boyutu, malign kitlelerde 6 (4-8), benign olanlarda 3 (1-9) cm olarak belirlendi. En sık rastlanan benign lezyonlar adrenokortikal
adenom 8 (%44.4) ve endotelial kist 3 (%17); malign lezyonlar metastatik adenokanser 3
(%17) ve feokromasitoma 2 (%11) idi. Serimizde cerrahi sınır pozitifliği %22 (2) iken bu
lezyonların birisinde tomografide diyafram invazyonu izlenmekteydi. Hiçbir hastada lokal
nüks gelişmezken iki hastada uzak nüks gelişti. Nükslerin her ikisi de adrenale metastatik
akciğer kanseriydi. Ortalama nüks süresi 14.5 ay bulunurken takipte primeri akciğer kanseri
olan bir hasta 18. ayda uzak organ nüksü sonrası öldü.
Sonuç: Kliniğimizde 6 yıllık bir sürede hızla gelişen minimal invaziv üroloji pratiğinde,
ekstrem vakalar dışında, benign ve insidental adrenal kitlelere transabdominal laparoskopik
yaklaşımın morbiditesinin düşük ve tercih edilebilir olduğu kanısındayız.
190
10. Üroonkoloji Kongresi
P64
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
TESTİS KORUYUCU CERRAHİ’DE NADİR GÖRÜLEN BİR PATOLOJİ
1
Halil Kızılöz, 1Younis Haceeb Taher, 1Artan Koni, 1Mustafa Sertaç Yazıcı, 1Ali Ergen,
Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
191
POSTER
Amaç: Kliniğimizde, testis koruyucu cerrahi yapılmış bir hastada tanımlanmış testiküler
kistadenoma olgusunu sunuyoruz.
Olgu: Bilinen bir hastalığı olmayan 33 yaşındaki erkek hasta sol testiste ağrı nedeniyle
kliniğimize başvurdu. Yapılan fizik muayenede sol testiste 1 cm’lik kistik lezyon palpe edildi.
Diğer testis muayene bulguları normaldi. Diğer sistem muayenellerinde de anlamlı bir patolojiye rastlanmadı. Serum markerları normal sınırlarda (αfp/βhcg: 1.1/<1) olan hastanın
skrotal doppler ultrasonografi sonucu sol testiste intratestiküler 12 mm’lik lobüle konturlu ve hipoekoik semisolid lezyon olarak raporlandı. Alt abdomen MR görüntülemede sol
testiste ince duvarlı hipointens 9 mm kistik kitle dışında herhangi bir patoloji izlenemedi.
Hastaya inguinal yaklaşımla skrotal eksplorasyon yapıldı. Testiküler kitlenin eksiztonunu
takiben yapılan intra operatif patoloji konsültasyonu dondurulmuş kesit sonucu ile testis
koruyucu cerrahi uygulandı. Patolojik incelemede müsinöz kistadenoma, kist duvarında düz
kas dokusu ve çevre testiste normal spermatogenetik aktivite izlendi.
Tartışma: Testis tümörleri genç erişkin yaş grubunda daha çok germ hücre kökenli olurlarken çok seyrek olarak paratestiküler dokular ve embriolojik rudimenter kalıntılardan gelişebilir. Müsinöz testis tümörleri nadir görülen germ hücre dışı testis neoplazmlarından
biridir. Bu tümörler oldukça seyrek rastlanan lezyonlar olduğu için doğal davranışları hakkında çok az bilgi vardır. Ancak sinonimleri olan ovaryan müsinöz kistler ve kistadenomalar
gözden geçirilirse oldukça iyi bir seyir gösterdikleri düşünülebilir. Bir teoriye göre ovi-duct
benzeri bir yapı ve rudimenter kalmış bir ovaryan dokudan köken aldığı iddia edilmiştir.
Başka bir teori ise, tunika vajinalis mesotelial hücrelerinden köken aldığı iddiasıdır. Başka
bir söylem de apendix testis gibi müllerien artıklardan köken alabileceğidir. Ancak, intratestiküler yerleşimli olan lezyonların, totipotansiyel germ hücrelerinin tamamen maturasyonu
sonucu oluşabileceği de teorik olarak mümkündür. Bu yüzden bu olgu, çok iyi diferansiye
olmuş bir teratom olarak da yorumlanabilir. Çevre dokuda hiç TIN görülmemesi de bu teorinin bir handikapıdır. Literatürde skrotum içi yerleşimli toplam 23 primer müsinöz tümör
tanımlanmış, bunlardan 14’ü primer intratestiküler yerleşimli müsinöz kist, bunlardan 6
tanesi borderline, 4 tanesi kistadenoma ve 3 tanesi kistadenokarsinomadır. Bu tümör tiplerinin histogenezi hala tartışmalıdır. Müsinöz kistler ve kistadenomalar benign lezyonlar
olarak adlandırılsalar da primer yerleşkenin eksizyonundan 2 yıl sonra masif retroperitoneal
yayılma vakaları bildirilmiştir. Sonuç olarak, testis ve skrotum kökenli müsinöz tümörler
son derece nadirdir. Bu tip tümörler izlendiğinde, lezyonların metastatik olmadığının ortaya
konulması hayati öneme sahiptir. Erişkinde testiküler metastatik müsinöz –seröz ve kistik
tümörlerin %53’ünü bu organların tümörü oluşturur.
P65
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
PRİMER TESTİKÜLER BURKİTT LENFOMA OLGUSU
1
Halil Kızılöz, 1Osman Aziyev, 1Artan Koni, 1Mustafa Sertaç Yazıcı, 1Fazıl Tuncay Akı,
Serdar Tekgül.
1
POSTER
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş : Hematolojik malgniteler çocukluk çağında erişkin döneme nazaran oldukça sık
karşılaşılan hastalıklardır. Nonsolid tümörler olan lösemiler ve lenfomalar en çok kemik iliği,
lenforetiküloendotelial sistem ve merkezi sinir sistemini tutarlarken lenfomalar için testis
tutulumu ve primer testis lenfomaları çok seyrek izlenir. Kliniğimizde tedavi edilmiş olan 7
yaşındaki Burkitt lenfoma olgusu sunulacaktır.
Olgu: Bir aydır sağ testiste ağrı ve sertlik şikayeti olan hastaya epididimorşit tanısı ile
iki döngü antibiyotik tedavisi verilmiş. Tedavisinin başlandığı klinikte yapılan skrotal ultrasonda, herhangi bir patoloji izlenmemiş olan hasta, Ağustos 2011’de kliniğimize başvurdu.
Yapılan sistemik muayenede sağ testiküler hassasiyet ve birkaç santimetrelik sert noduler yapı
dışında ek bir patolojiye rastlanmadı. Hastanemizde yapılan ultrasonda sağ testis parankimini dolduran 22.5x15.5 mm ve 18x22 mm boyutlarında, doppler incelemede hipervaskülarizasyon gösteren, normal testis parankimini çevreye çizgisel tarzda iten solid kitle lezyonları
bulundu. Serum alfafetoprotein (AFP) ve beta-insan koryonik gonadotropin (b-HCG) seviyeleri normal ölçülen hastaya, sağ inguinal orşiyektomi yapıldı. Patoloji sonucunda oldukça
immatür ve yüksek dereceli bir neoplazi olarak izlenen lezyona Burkitt lenfoma tanısı konuldu. Rete testis, epididim, tunika vajinalis ve spermatik kord tutulumu izlenmedi. Evreleme
sırasında karın ve göğüs tomografisi normal sınırlarda bulundu; periferik yaymada patolojik
bir görünüm yoktu. Sonuçta hastaya primer testiküler Burkitt lenfoma tanısı konuldu. Hastanın tedavisi ve takibi, hastanemiz Pediatrik Onkoloji bölümünde devam etmektedir.
Tartışma : Literatürde bugüne kadar sadece 4 primer testis Burkitt lenfoma vakası bildirilmiştir. Günümüzde, Burkitt lenfoma için üç temel klinik varyant tanımlanmıştır : endemik, sporadik ve immun yetmezlikle ilişkili varyantlar. Endemik varyant, ekvatoral Afrika’da
çocukluk çağında izlenen en sık malignitedir. İleri evre Burkitt lenfomada testisin tutulumu,
diğer organlar ve kemik iliği tutulumu sonrası olabilse de primer testiküler Burkitt lenfoma
oldukça seyrek görülen klinik bir durumdur. Yine hastanemiz Pediatrik Onkoloji bölümünde 2005 yılında primer testiküler Burkitt lenfomalı 13 yaşında pediatrik bir olgu rapor edilmiştir. Hastalığın endemik olduğu tropikal Afrika’da bulunan Nijerya’dan yapılan başka bir
bildiride endemik Burkitt lenfomanın seyrek olarak görüldüğü lokalizasyonlar bildirilmiş,
106 Burkitt’li hastanın 21’inde seyrek olarak görülen lokalizasyonlar tanımlanmıştır. Buna
göre 6 renal, 4 ovarian, 4 periferik lenf nodu, 3 meme ve 3 testis tutulumu bildirilmiştir.
Erişkin dönemde de üriner sistem tutulumu seyrek durumlardır. Sonuç olarak, testis, Burkitt
lenfoma için oldukça seyrek görülen primer bir oluşum yeridir. Bu konuda bilgi birikimi çok
az olduğu için orşiyektomi sonrası yapılacak optimal tedavi hala bilinmemektedir.
192
10. Üroonkoloji Kongresi
P66
27 Ekim 2011-28 Ekim 2011
“EKSTRAGONADAL” GERM HÜCRELİ TÜMÖRLER, “PRİMER
TESTİKÜLER” GERM HÜCRELİ TÜMÖRLERDEN FARKLI MIDIR?
1
Halil Kızılöz, 1Bülent Akdoğan, 1Sertaç Yazıcı, 1Ali Cansu Bozacı, 1Burhan Özdemir,
Haluk Özen.
1
POSTER
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş ve Amaç: Ekstragonadal germ hücreli tümörler (EGGHT) tüm GHT’lerin %510’unu oluşturmaktadır. En sık oluşum yeri ön mediasten olsa da primer yeri retroperiton
dışı olduğunda primer gonadal germ hücre tümörlerine göre daha kötü prognozludurlar.
Yöntem: Kliniğimizde 2005’den itibaren takip edilen 11 EGGHT’li hastanın verileri
retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 37.9±14.5’idi. Hastaların 9’unda ilk klinik semptom
karın ağrısıydı. Bir hastaya tedavi öncesi tanısal retroperitoneal kitle biyopsisi, bir hastaya da
supraklaviküler kitleden eksizyonel biyopsi yapıldı. Diğer tüm hastalarda tanı, serum tümör
belirteç yüksekliği ve klinik bulgulara dayanılarak konuldu. Tüm hastalarda testisler olası
primer oluşum yeri için fizik muayene ve testis ultrasonu ile değerlendirildi. Tüm hastalarda
primer retroperitoneal GHT mevcuttu. Hastaların %63.9’unda tanı anında akciğer, karaciğer veya kemik iliği metastazı tespit edildi. Hastaların sadece %36’sı düşük risk grubundaydı.
Tüm hastalara tanı sonrası sisplatin temelli kemoterapi uygulandı. Sadece bir hastaya standart 3 döngü BEP kemoterapisi uygulanırken diğer tüm hastalar BEP’e ek veya BEP dışında
başka bir rejim aldı. Ortalama kemoterapi döngü sayısı 5.67±2.23 olarak hesaplandı. Bu
yüksek döngü sayısına rağmen kemoterapi sonrası hastaların sadece %27.2’sinde serum belirteçleri normale döndü. Kemoterapi öncesi ortalama retroperitoneal kitle boyutu 7.8±2.39,
kemoterapi sonrası 7.5±3.47 olarak hesaplandı. Tüm hastalara kemoterapi sonrası retroperitoneal rezidü kitle eksizyonu ve lenf nodu diseksiyonu yapıldı. RPLND patolojilerinde 2
hastada sadece teratom varken 6 hastada teratom ve/veya canlı hücre izlendi (%54.5). Operasyon sırasında toplam 6 hastada nefrektomi veya renal ven, vena cava, aort yaralanması gibi
komplikasyonlar gelişti. Bu komplikasyonun RPNLD patolojisi ile bir ilgisi saptanamadı.
Yine bu hastaların %83’ü yüksek risk grubundaydı. Yüksek riskli hastalarda düşük ve orta
riskli hastalara göre cerrahi sınır pozitifliği ve nüks oranları benzer bulunurken (%42.9 vs.
%50) (%75 vs. %50), mortalite %54.5 olarak hesaplandı. Nüks eden hastalarda mortalite
%100’dü. Bir hastada postoperatif 24. ayda nüks olurken, diğer nüksler ilk 4 ay içinde oldu.
Sonuç: Seyrek rastlanan EGGHT’leri literatürde en sık ön mediastende izlenirken tüm
hastalarımızda retroperitoneal yerleşimliydi. EGCCCG prognostik verilerine göre primer
retroperitoneal germ hücreli tümörlerin, primer testiküler germ hücreli tümörlerle benzerlik
gösterdiği bildirilmekle beraber, hastalarımızın yarısından fazlasının yüksek risk grubunda
olması, yüksek kemoterapi döngü sayısına rağmen önemli bir kesiminde istenen belirteç
düşüklüğüne erişilememesi ve hepsinde de rezidü kitle eksizyonu gereksinimi olması; yüksek
cerrahi sınır pozitifliği, nüks ve mortalite oranlarını açıklayıcıdır.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
193
P67
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TESTİKÜLER VE NON TESTİKÜLER GERM HÜCRELİ TÜMÖRLERDE
KEMOTERAPİ SONRASI RETROPERİTONEAL LENF NODU
DİSEKSİYONU DENEYİMİMİZ
POSTER
1
Halil Kızılöz, 1Yunus Tahir, 1Bülent Akdoğan, 1Sertaç Yazıcı, 1Tolga Tombul,
Haluk Özen.
1
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş ve Amaç: Retroperitoneal lenf nodları germ hücreli testis tümörlerinde (GHTT) en
sık tutulan metastaz bölgesidir. Bu çalışmada kliniğimizde yapılmış KS-RPLND sonuçları değerlendirilmiştir.
Yöntemler: Kliniğimizde 2005 - 2011 yılları arasında yapılmış toplam 65 KS-RPLND
verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Ekstragonadal tümörler hariç tüm hastalara uygun
retroperitoneal lenfatik alan diseksiyonu yapıldı. Teratom dışı canlı GHT patolojisi olanlara
adjuvan 2 kür kemoterapi verildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 33.1’idi. Primer tümör yeri 11 hastada testis dışı, 27
hastada sol, 27 hastada sağ testisti. Primer testis tümör patolojisi 5 hastada seminomdu. Ekstragonadal tümörlerin hepsi seminom dışı GHT’idi. Lokal tümör evresi 30 hastada pT2, 24 hastada pT1 idi. Tedavi öncesi ekstragonadal tümörler hariç hastaların %50.7’sinde (33 hasta) iyi
prognostik kriterler mevcuttu. Ekstragonadal tümörler dahil hastaların %89’u karışık tip GHT
patolojisine sahipti. Kemoterapi öncesi ortalama retroperitoneal kitle çapı 9.5 cm, kemoterapi
sonrası 6.7 cm idi. Yüksek riskli hastalar hariç tüm hastalara BEP kemoterapisi verildi. Yüksek
riskliler ve ekstragonadal tümörler hariç hastalara 4.3 döngü kemoterapi verildi.
KS-RPLND patolojilerinde dezmoplazi ve nekroz oranları %40, teratom oranı %33.8,
teratom dışı canlı GHT oranı %23 olarak bulundu. Bir hastada çıkarılan kitlenin malign mezenkimal tümör olduğu rapor edilirken bir hastada retroperitoneal kitle çıkarılamadı. Bütün
hastalar için toplam komplikasyon oranı %23 iken, ekstragonadal tümörler ve yüksek riskli
hastalar çıkarıldığında bu oran %6 olarak bulundu. Serimizde primer testiküler tümörde yolk
sac ya da teratom gibi kemoradyorezistan olarak bilinen matür embriyonik tümörlerin varlığı
ile kemoterapi sonrası retroperitoneal rezidü kitle spesimenlerinde canlı hücre varlığı arasında
ilişki gösterilemedi. Yine primer tümör boyutu ve T evresi ile retroperitoneal kitle boyutu arasında bir ilişki izlenmese de (p>0.05) lenf nodu büyüklüğü ile tanı anında metastaz riski arasında çift değişkenli analizde bir korelasyon saptandı ( p=0.028). Hastalardan 9’u germ hücreli tümör ile ilişkili sebeplerden öldü. RPLND sonrası nüks oranı %12.3 (8/65), nüks sonrası ölüm
oranı %62 olarak bulundu (5/8). Mortalite ve nüks ile RPLND cerrahi sınır pozitifliği arasında
anlamlı bir ilişki yoktu. Nüks eden bütün hastalarda RPLND patolojisinde teratom ve/veya
GHT vardı. Ortalama nüks süresi 2.15 ay olarak hesaplandı. İki aydan daha kısa sürede nüks
edenler ve RPLND sonrası serum belirteçlerinin hiç düşmediği hastalarda mortalite %100’dü.
Sonuç: Canlı GHT oranı gelişmiş ülkelerde %10’lardayken ülkemizde %23’ler düzeyinde
olması bizdeki tümörlerin etkin kemoterapiye rağmen daha ileri evre olmalarıyla açıklanabilir.
Teratom ve GHT varlığı yüksek nüks riski nedeniyle adjuvan tedavi ve izlem protokolünün sıkı
tutulması açısından son derece önemlidir.
194
10. Üroonkoloji Kongresi
P68
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
YOLK KESESİ ELEMENTLİ TESTİS TÜMÖRÜ HER ZAMAN İYİ
PROGNOZLU MUDUR? OLGU SUNUMU
1
Ümmügül Üyetürk, 1Özlem Uysal Sönmez, 1Kaan Helvacı, 1Burçin Budakoğlu,
Ülkü Yalçıntaş Arslan, 1Berna Öksüzoğlu.
1
POSTER
1
SB. Dr. Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II. Tıbbi Onkoloji Kliniği.
Giriş: Testis tümörleri nadir görülmekle birlikte, 15–35 yaş arası erkeklerde sık görülen
malign tümörlerdir. Erkeklerdeki tüm malign tümörlerin %1-2’sini oluşturmaktadır. %95’i
germ hücreli tümörlerdir (GHT).GHT seminomatöz ve nonseminomatöz (embriyonal
hücreli karsinom, teratom, koriyokarsinom, yolk kesesi tümörü) olarak ayrılmaktadır. Yolk
kesesi tümörleri infant ve çocuklarda sık görülen, GHT’lerin yaklaşık %65’ini oluşturan
tümörlerdir. Sıklıkla agresif olmayan seyirlidirler. Fakat yetişkinlerde nadirdir. Sıklıkla diğer
histolojik tiplerle kombinasyon halindedir. Yetişkinlerde ve ekstragonadal yerleşimli olanlarda özellikle agresif seyretmektedir.
Olgu: Aralık 2008’de karın ağrısıyla başvuran 27 yaşındaki hastanın batın bilgisayarlı
tomografisinde (BT) sağ paraaortik alanda tespit edilen 7 cm’lik kitle eksize edildi. Patolojisi
kolon seroza ve mukozasına invaze GHT (immunofenotipik olarak yolk kesesi tümörü) olarak raporlandı.Yapılan skrotal ultrasonografisinde sağ testis 29x23x35 mm boyutlarında, sol
testis 23x22x32 mm boyutlarında, parankimi homojen olarak raporlandı. Evre IIC olarak
evrelenen,Beta Human Koriyonik Gonadotropin (BHCG):0 ve alfa fetoprotein (AFP):2000
ng/ml (0-8.1) olarak ölçülen hastaya 4 kür bleomisin, etoposid ve sisplatin kemoterapisi
verildikten çekilen batın BT’sinde paraaortik alanda 2.5 cm’lik kitle görülmesi ve AFP:8.6
ng/ml olarak ölçülmesi üzerine haziran 2009’da bu kitle eksize edildi. Patoloji sonucu fibroadipöz doku olarak raporlanınca takibe alındı. Takipte çekilen batın BT’sinde Şubat 2010’da
sağ paraaortik alanda 11 cm’lik aortayı çevrelenen, intraaortokaval 5.4 cm’lik ve karaciğer sağ
lob 4 cm’lik kitleler tespit edilince hastaya otolog kemik iliği nakli planlandı. Hastaya 2 kür
ifosfamid, etoposid ve karboplatin yüksek doz kemoterapisi verildikten sonra nakil yapıldı.
Remisyon sağlanan hastanın nakilden 8 ay sonraki batın BT’sinde sağ paramedian retroperitoneal yerleşimli 5 cm’lik kitle tespit edildi. AFP:2215 ng/ml olarak ölçülen hastaya Ekim
2010’da gemsitabin-paklitaksel kemoterapisi başlanıldı. Üç kür sonrası retroperitoneal yerleşimli kitlede progresyon izlenen hastanın AFP:9811 ng/ml ölçülmesi üzerine hastaya Ocak
2011’de gemsitabin-oksaliplatin kemoterapisi başlandı.İki kür sonra kitlede kısmi regresyon
izlenen hastanın halen kemoterapisi devam etmektedir.
Sonuç: Testis kanserinde birinci seçim kemoterapi genellikle küratiftir. Hastaların çok az
bir kısmında kurtarma kemoterapi rejimlerine (vinblastin-ifosfamid-sisplatin, paklitakselifosfamid-sisplatin, iki kür yüksek doz kemoterapi sonrası otolog kemik iliği nakli gibi) ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tedaviler birinci seçenek kemoterapiye nazaran daha düşük kür
şansına sahiptirler(%25-50). Üçüncü sıra kemoterapi olarak gemsitabin-paklitaksel ve
gemsitabin-oksaliplatin kullanılabilen kemoterapi seçenekleridir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
195
P69
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
SKROTAL TÜMÖRÜ TAKLİT EDEN TÜBERKÜLOZ EPİDİDİMİT
1
Ramazan Altıntaş, 1Fatih Oğuz, 1Ali Beytur, 1Serhan Çimen, 1Ali Güneş.
POSTER
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Uzun süreli tüberküloz tedavisi alan hastada skrotal tümörü taklit eden ve epididimektomi patolojisi tüberküloz epididimit gelen olgunun sunumu.
Giriş-Yöntemler: Genitoüriner sistem tüberkülozu, nadir görülen spesifik kronik granulomatöz bir enfeksiyondur. Eğer epididim ve/veya testis tutulmuş ise çoğunlukla bu ilk
tutulum yeridir ve sistemik bulguların yerine skrotal şişlik, sertlik, bazen cilde fistülizasyon
görülür. Tedavi mevcut tüberküloz ilaçlarıyla sağlanır. Yaklaşık 6 ay önce tüberküloz tedavisi
başlayıp devam eden ve diğer konvansiyonel medikal tedavilere yanıt vermeyen cilde fistülize
olmuş ayırıcı tanıda tümör düşündüğümüz skrotal kitlesi oluşan miliar tüberkülozlu olguyu
sunuyoruz.
Olgu: Erkek hasta, 18 yaşında, Aralık/2010’da ilk olarak bel ağrısı şikayeti ile doktora
başvurmuş ve yaklaşık 2 ay boyunca farklı hastalıklar düşünülerek farklı tedaviler almış.
Şubat/2011’de bel ağrısına ilave olarak halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, aslında 5 aydır varolup hastanın ifade etmediği öksürük, balgam ve burun akıntısı şikayetleri için alınan tüm
batın CT değerlendirmesi sonucu sağ seminal vezikül ve prostat bezinde çok sayıda nodüler
lezyonlar olduğu görülmüş ve apse odakları olabilecekleri düşünülmüş(resimler). Transrektal
USG eşliğinde prostat biyopsisi yapılıp patoloji sonucu nekrotizan granulomatöz enflamasyon gelmesi ve prostat aspirasyon sıvısında granülomatöz inflamasyonu destekleyen epiteloid
histiyositler, nekrotik değişiklikler görülmesi üzerine miliar tüberküloz olarak kabul edilmiş
ve hastaya 4’lü antitüberküloz tedavi (izoniazid, rifampisin, etambutol, pirazinamid) başlanmış. 9 ay kullanması önerilmiş. Mevcut tedavi ile hastanın kliniği düzelmiş. Hastanın
tedavisi devam ederken 6 ay sonra sol skrotumda şişlik olması üzerine epididimoorşit düşünülerek tedavi başlanmış fakat ilave antibiyotik tedaviye rağmen iyileşme olmayıp ciltte
fistülizasyon oluşmuş. Alınan akıntı örneğinde Pseuodomonas üremiş ve antipseudomonal
tedavi verilmiş. Tedaviye rağmen akıntının devamı üzerine kliniğimize başvurmuş. Skrotal
USG’de sol epididimde çok sayıda nekrotik ve kistik alanlar görüldü. Cerrahi eksplorasyon
sonucu sol epididimektomi yapıldı ve tedavisi tamamlanınca taburcu edildi. Patoloji sonucu
granülomatöz iltihap olup tüberkülozla uyumluydu. Hastanın üriner tüberküloz için alınan
idrar örneklerinde sonuç negatif geldi. Hastanın mevcut antitüberküloz tedavisini 9 aya tamamlaması önerildi.
Sonuç: Geçmiş veya devam eden tüberküloz öyküsü olanlarda şikayet ve bulgular mevcut
ise genitoüriner tüberkülozdan şüphelenilmelidir. Tedavilere yanıt vermeyen dirençli olgularda ayırıcı tanıda brusella, diğer mikobakteri suşlar, parazitik (flariasis), fungal (aspergilloz)
enfeksiyonlar ve tümör düşünülmelidir. Teşhis ve aynı zamanda tedavinin de parçası olarak
cerrahi önerilmektedir.
196
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
sağ seminal vezikülde nodüller
prostatta nodüller
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
197
P70
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TESTİS KANSERİ:TEK MERKEZ DENEYİMİ
1
Onur Eşbah, 1Burçin Budakoğlu, 1Öznur Bal, 1Berna Öksüzoğlu.
POSTER
1
SB. Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
Giriş:Testis kanseri tüm erkek malignitelerinin %1’ini oluşturmasına rağmen 15-35 yaşlar arasındaki erkeklerde en sık görülen solid tümördür. Tümörlerin %90-95’i germinal dokudan kaynaklanır. Germ hücreli tümörler (GHT) prognoz ve tedavi seçenekleri açısından
seminamatöz ve non-seminamatöz germ hücreli tümörler olarak iki gruba ayrılır. GHT’ler
hem lokal radyoterapiye hem de sistemik kemoterapiye yanıtları çok iyi olup kür şansı olan
tümörlerdir. Bu çalışmada, testis tümörlü hastaların demografik özellikleri ve klinik deneyimimizi sunmayı amaçladık.
Metod: Bu çalışmada; kliniğimizde 2008 ila 2011 tarihleri arasında testis karsinomu
tanısı alıp takibe alınan, hastaların verileri retrospektif olarak incelenerek kaydedildi.
Bulgular: Verileri değerlendirmeye uygun 37 hasta analiz edilmiştir. Ortanca izlem süresi
50 hafta olarak (1 - 335+) tespit edilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 35,4 (21-56) olarak
bulunmuştur. Histolojik alt gruplara göre incelendiğinde; hastaların 14 ‘ü (%37,8) seminom
grubuna , 23 (%62,2) hasta non-seminamatöz gruba dahil olup bu hastalardan 20’sinde
(%54,1) mikst germ hücreli tümör görülmüştür. Seminom grubunda 13 hasta (%92.8) evre
I, 1 hasta (%7.1) evre II dir. Non-seminamatöz grupta ise 9 hasta (%39.1) evre I, 8 (%34.7)
hasta evre II ve 6 (%26) hasta evre III olarak tespit edilmiştir.
Hastalar prognostik açıdan incelendiğinde; Seminamatöz gruptaki hastaların tamamı
(%100) iyi prognostik grupta, non-seminamatöz grupta ise 14 hasta (60.9) iyi prognostik
grupta, 5 hasta (%21.7) orta prognostik grupta ve 3 hasta (%13) kötü prognostik grupta
tespit edilmiştir.
Tedavide non-seminamatöz grupta yer alan 23 hastanın 19’una (%82,6) BEPx4 (Bleomisin, sisplatin ve etoposit) , 2 hastaya (%8.6) BEPx4 + EPx2 kemoterapisi verilmiş, 2 hastaya ise (%8.6) evre 1a olmaları nedeniyle kemoterapi uygulanmamıştır. Seminom grubunda
5 (%35.7)hasta RT ile , 5 (%35.7) hasta tek ajan kemoterapi(karboplatin AUC:7) ile tedavi
edilmiştir. 4 (%28,6) hasta ise ilaçsız izleme alınmıştır. 9 hastada relaps görülürken relapssız
yaşam süresi ortanca 11 aydır. Kısa takip süresi nedeniyle ortanca genel yaşam süresine ulaşılamamıştır.
Sonuç: Hastaların kısa takip süresi nedeniyle yaşam süreleri ile ilgili analizlerde anlamlılık düzeyine ulaşılamamıştır.Ancak yaş ortalamasının beklenenden yüksek olması ve relapsız
sağkalım sürelerinin kısa olması takip süreleri uzadığında daha net olarak yorum yapılabilecek noktalardır.
198
10. Üroonkoloji Kongresi
P71
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PARATESTİKÜLER KİTLELER: 3 OLGU SUNUMU
1
Deniz Abat, 1Ali Börekoğlu, 1Mutlu Değer, 2Şeyda Erdoğan, 3Bülent Soyupak,
Yıldırım Bayazit, 1Zühtü Tansuğ.
1
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji
Anabilim Dalı, 3Acıbadem Adana Hastanesi.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
199
POSTER
Amaç: Oldukça nadir görülen paratestiküler kitle ile kliniğimize başvuran 3 olgu sunulmaktadır.
1. Olgu: 50 yaşında erkek hasta, Mayıs 2007’de yaklaşık 3 yıldır penis kökünde olan ağrısız
küçük bir şişliğin son 7-8 aydır artması şikayetiyle başvurdu. Skrotal Ultrasonografide(USG)
perine bölgesinde büyük boyutta içerisinde yer yer milimetrik boyutta kalsifikasyonlar içeren
yumuşak doku kitlesi izlendi.Pelvik BT’de perinede penis kökü düzeyinden başlayıp orta
hatta ekspanse olan ovoid şekilli 10x7 cm’lik kistik oluşum gözlendiği rapor edildi.Ardından
hastaya perine orta hattına yapılan insizyondan testis korunarak kist duvarı eksize edildi.
Patoloji sonucu epidermal kist geldi.
2. Olgu: 28 yaşında erkek hasta, Temmuz 2008’de yaklaşık 7 aydır olan skrotum altından
perineye kadar uzanan ağrısız şişlik şikayeti ile başvurdu. Skrotal Renkli Doppler USG’de;
sol inferior paratestiküler alandan başlayıp orta hatta perineye boyunca kaudale doğru
uzanım gösteren 6x4x9cm boyutlarında düzgün sınırlı ovoid şekilli, iç yapısı heterojenite
gösteren solid kitle saptandığı rapor edildi. Pelvik MR’da; solda skrotum içinde, sol testisi
süperiomediale iten, posteriora doğru perineal yağ dokuya kadar uzanan, en geniş yerinde
yaklaşık 12 x 3.5 cm boyuta ulaşan nispeten düzgün sınırlı kitlesel lezyon izlendi. Tümör
belirteçleri; LDH: 388 IU/L, AFP:3.27 ng/mL, B-HCG: 0.00 ng/mL ölçüldü. Perine orta
hattına yapılan insizyonla, düzgün sınırlı kitle eksize edildi ve patoloji sonucu soliter fibröz
tümör olarak rapor edildi.
3. Olgu: 17 yaşında erkek hasta Mayıs 2011’de 1 gün önce başlayan kasık bölgesi ve
skrotumda ağrı ve sağ testiste şişlik şikayeti ile başvurdu. Fizik muayenede sağ testis şiş ve
sert palpe edildi. Tümör belirteçleri LDH: 201 IU/L, AFP: 2,03 ng/mL, B-HCG: 0,14 ng/
mL ölçüldü. Skrotal USG’de; sağ skrotum içinde ve epididim dışı yerleşim gösteren ve maksimum boyutları 4,5x5,5x6 cm olarak ölçülen solid özellikte tümoral kitlenin testise belirgin
bası yaptığı izlendi. Sağ yüksek orşiektomi yapıldı ve patoloji sonucu paratestiküler bölgede
rabdomyosarkom geldi. Hasta kemoterapi tedavisi almaktadır.
Sonuç: Oldukça az görülen paratestiküler kitlelerin büyük kısmı benin karakterde olmakla birlikte az bir kısmı malindir. Benin olanlar ağrısız olup yavaş büyüme eğilimindeyken, malin olanlar ağrılı ve hızlı büyüme eğilimindedirler. USG yanında diğer görüntüleme
yöntemleri de değerli bilgiler vermektedir. Benin lezyonlarda testis koruyucu cerrahi yapılması önemlidir.
P72
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ASKERLİK DÖNEMİNDEKİ BİR GRUP GENÇ ERKEĞİN TESTİS KANSERİ
HAKKINDAKİ BİLGİ DÜZEYLERİNİN SORGULAMASI VE MUAYENE
BULGULARI
POSTER
1
Hasan Hüseyin Tavukçu, 2Levent Türkeri.
1
Karaman Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, 2Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Testis kanseri açısından risk altında olan genç erkeklerin testis kanseri hakkında
bilgi düzeylerini sorgulamak, bu konuda farkındalık oluşturmak ve kendi kendine testis muayenesini öğretmek amaçlandı.
Gereç Yöntemler: Çalışmaya askerlik döneminde olan kıta hizmetinde farklı yaşlarda ve
çalışmaya katılmaya onay veren askerler dahil edildi. Yaş, öğrenim düzeyi, testis kanseri bilgi
düzeyini sorgulayan 10 soruluk anket formu dolduruldu ve tüm katılımcılara testis muayenesi uygulandı. Anket öncesinde 1 kez ürolojik muayene ve testis kanseri açısından kısa bir
seminer verildi.
Bulgular: Çalışmaya anket doldurmayı ve muayene olmayı kabul edip, onamları alınan
108 asker katıldı. Yaş ortalaması 22,2 (19-33) ‘di. Öğrenim durumu sorgulandığında %21
üniversite, %37 lise, %25 ortaokul, %17 ilkokul mezunu olduğu bildirildi. Çalışmaya katılanların %90’ ının testis kanseri hakkında hiç bilgisi yoktu. Bilgisi olanların okul, medya
internet, arkadaş ve tıbbi kaynaklar olarak oranları aynıydı. Testis kanserinin en sık görüldüğü yaş sorulduğunda 3’ te birinin yanlış bildiği görüldü. Testis kanserinin en sık görülen
belirtisi sorulduğunda %18.5 bildiğini belirtti, 4’ te üçü şişlik, 4’ te biri ağrı olarak belirtti.
Kendi kendine testis muayenesi yapmayı biliyor musunuz sorusuna %17 evet cevabı verdi.
Ne sıklıkla testis muayenesi yaptıkları sorulduğunda 18’ inden 14 ‘ ü ayda bir, kalanlar ise
yılda bir olarak cevap verdi. Ankete katılanların hiçbirinin akrabalarında bu hastalık olmadığı öğrenildi. Anket sonrasında yapılan muayeneler sonucunda hiçbir katılımcıda kanser bulgusu saptanmadı; 1’ inde sol testis palpe edilmedi, birinde sol testis atrofik, 1’ inde bilateral
atrofik testis ve sol grade 3 varikosel, 1’ inde sağ inguinal herni, 1’ inde sağ hidrosel, 14’ ünde
sol grade 3 varikosel ve 6’ sında sol grade 2 varikosel saptandı.
Sonuç: Ülkemiz genç erkeklerinin bir aynası olan yaş grubunda testis kanseri farkındalık
durumu beklenildiği gibi oldukça düşük tespit edildi. Ayrıca testis kanseri açısından kendi
kendine testis muayenesi eğitimi için lise öncesi yaşlarda eğitim verilmesinin ve hatta askeri
birliklerde bu eğitimin yinelenmesi gerektiğinin farkındalık yaratmak açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Anahtar kelimeler:testis kanseri, kendi kendine muayene, eğitim yaşı
200
10. Üroonkoloji Kongresi
P73
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PARATESTİKÜLER BENİGN MEZOTELİYOMA: OLGU SUNUMU VE
LİTERATÜRÜN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ (PARATESTİCULAR BENİGN
MESOTELİOMA: A CASE REPORT AND REVİEW OF THE LİTERATURE)
1
POSTER
Erkan Erdem.
1
Özel Mersin Sistem Cerrahi Tıp Merkezi, Üroloji Kliniği.
34 yaşında erkek hasta sol testiste ağrı ve şişlik nedeniyle kliniğimize başvurdu. Yapılan
fizik muayenede sol epididim komşuluğunda 2x1 cm’lik, testisten ve epididimden ayrı, düzgün sınırlı, sert kitle palpe edildi. Tümör belirteçleri normal olan hastanın yapılan skrotal
ultrasonografisinde sol epididim içerisinde,heterojen-hiperekojen alanlar içeren solid kitle
izlendi. Kitle eksizyonu yapılan hastanın spesimenin histolojik ve patolojik incelemesi benign mezotelioma(adenomatoid tümör) olarak değerlendirildi. Bu olgu ve literatür eşliğinde
testiküler ve paratestiküler tümörlerin ayırıcı tanısında benign mezotelioma göz önünde bulundurulmalıdır.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
201
P74
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
SİSPLATİN İÇERİKLİ KEMOTERAPİ GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRÜ
OLAN HASTALARDA KAN LİPİD DÜZEYLERİNİ ETKİLERMİ?
1
Gökhan Koç, 1Taner Divrik, 1Nuri Ünlü, 1Volkan Bulut, 1Ferruh Zorlu.
POSTER
1
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği.
Amaç: Sisplatin içerikli kemoterapi germ hücreli testis tümörlerinin tedavisinde yaygın
olarak kullanılmaktadır. Ancak bu tedavinin uzun dönem komplikasyonları giderek önem
kazanmaktadır. Bu çalışmamızda germ hücreli testis tümörü olan ve sisplatin içerikli kemoterapi alan hastaların uzun dönem sonundaki kan lipid düzeylerini değerlendirdik.
Yöntem: Çalışmaya Aralık 1989 ile Aralık 2001 tarihleri arasında germ hücreli testis
tümörü tanısı almış, bilinen bir kardiyovasküler hastalık öyküsü olmayan olgular alındı.
Sisplatin içerikli kemoterapi alan olgular Grup1, almayan olgular ise Grup 2 olarak adlandırıldı. En az beş yıllık izlem sonunda her iki grubun trigliserid (TG), total kolesterol,
yüksek dansiteli lipoprotein (HDL), düşük dansiteli lipoprotein (LDL), çok düşük dansiteli
lipoprotein (VLDL) düzeyleri incelendi. Bu değerler hem normal değerler ile karşılaştırıldı
hem de iki grup arasında istatistiksel fark olup olmadığına bakıldı. Sürekli değişkenler için
student’s t- test istatistiksel yöntemi kullanıldı ve p<0,05 değeri anlamlı kabul edildi.
Sonuçlar: Grup1’de 39, Grup2’de 50 olgu mevcuttu. Grup1’in ortalama yaşı 27,
Grup2’nin 36’dı. Grup1’in ortalama izlem süresi 110 ay (60-187), grup2’nin 107 aydı (60282). Grup1’in total kolesterol değeri 199,5 ± 44,1mg/dl, trigliserid değeri 189,9 ± 131mg/
dl, HDL değeri 38,3 ± 7,3mg/dl, LDL değeri 116,6 ± 51,7mg/dl, VLDL değeri 38,2 ±
22,1mg/dl olarak bulunurken grup2’de ise sırasıyla 210,3 ± 41mg/dl, 156,6 ± 10,5mg/dl,
41,6 ± 10,9mg/dl, 141,9 ± 28,1mg/dl, 34,6 ± 26,7mg/dl olarak bulundu. Her iki grubun total kolesterol, TG, HDL, VLDL değerleri arasında istatistiksel anlamlı fark yokken
grup2’nin LDL değeri grup1’e göre anlamlı derecede fazlaydı.
Sonuç: Germ hücreli testis tümörleri tedavisinde kullanılan sisplatin içerikli kemoterapinin uzun dönemde kan lipid değerleri üzerine olumsuz etkisi saptanmdı.
202
10. Üroonkoloji Kongresi
P75
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
KORDUN MALİGN FİBROZ HİSTİOSİTOMASI : OLGU SUNUMU
1
Cabir Alan, 1Ahmet Reşit Ersay, 1Hasan Anıl Kurt, 2Hasan Koçoğlu, 1Yunus Ertung.
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi Üroloji
Kliniği.
Şekil 1. malign fibröz histiositoma ait patolojik görünüm
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
203
POSTER
Olgu: 65 yaşında erkek hasta, sağ inguinal bölgede ağrısız kitle ile başvurdu. Kitlenin 6
aydan beri mevcut olduğunu belirten hastanın fizik muayenesinde inguinal kanaldan başlayıp sağ alt kadrana uzanan sert, fikse kitle palpe edildi. USG incelemede 82x43 mm boyutundaki kitlenin testisle bağlantısı olmadığının belitildi. Yapılan ekslorasyonda kitlenin
kordu tamamen sardığı saptandı. 1 cm’lik güvenlik sınırı bırakılarak kitle kord ile beraber tamamen çıkarıldı. Patolojik inecelemede testiste tümoral olşum saptanmazken, kitlenin kord
kaynaklı malign fibröz histiositoma (MFH) olduğu belirtildi. Hasta medikal onkolojiye sevk
edildi.
Tartışma: MFH yüksek malign potansiyelli tümörlerdendir. Literatür taramasında korda
ait MFH tek olgu sunumu şeklinde vakalar olarak görülmektedir. MFH olgularının geç tanı
almaları kötü prognoza neden olur. Radikal operasyon en iyi tedavi şeklidir. Operasyondan
sonra adjuvan olarak kemoterapi yada radyoterapi uygulanmasının lokal rekürrens yada metastazları önlemede etkili olduğu ifade edilmektedir.
P76
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PARATESTİKÜLER LİPOSARKOM: OLGU SUNUMU
1
Volkan Şen, 1Onur Kizer, 1Ömer Demir, 2Burçin Tuna.
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji
Anabilim Dalı.
POSTER
1
Amaç: Paratestiküler liposarkomlar spermatik kord etrafındaki adipoz dokudan köken
alan ve nadiren dev boyutlara ulaşan mezenkimal tümörlerdir. Kliniğimizde inguinal orşiektomi yapılan paratestiküler liposarkom olgusunu sunmayı amaçladık
Olgu:Genel cerrahi bölümünde sağ inguinal herni nedeni ile tetkik edilen ve operasyon
planlanan 79 yaşında erkek hasta sol skrotal kitle nedeni ile danışıldı. Hastanın 1 yıldır skrotum sağında şişlik, son 4 aydır da skrotum sol tarafında ele gelen sertlik ve şişlik yakınmaları
mevcuttu. Ele gelen şişlik ve ağırlık hissi dışında ek bir semptomu yoktu. Yapılan genital
muayenesinde skrotum solunda yaklaşık 15 cm’ lik sert fikse kitlesel lezyon ve skrotumun
sağında da 10 cm’ lik inguinal herni ile uyumlu şişlik mevcuttu (Resim 1). Sağ testis normal
olarak palpe edilirken sol testis palpe edilemedi. Diğer fizik muayene bulguları olağandı.
Hastaya yapılan skrotal ultasonografide sol hemiskrotumu kaplayan polipoid uzanım gösteren kitlesel lezyon görüldü. Çekilen bilgisayarlı tomografisinde sol hemiskrotumda 15 x 10
x 12,5 cm boyutlarında heterojen yağ ve solid alanları bulunan kalsifikasyonlar gösteren ilk
planda paratestiküler malign mezenkimal tümörü düşündüren kitlesel lezyon saptandı. Sağda ise inguinal herni saptandı (Resim 2).Bunun üzerine hastaya yüksek inguinal orşiektomi
operasyonu uygulandı.
Hastanın patoloji sonucu miksoid / yuvarlak hücreli liposarkom olarak geldi (Resim3).
Postop dönemde ek bir tedavi uygulanmayan hastanın 1. yıl kontrollerinde lokal nüks ya da
metastaz saptanmadı.
Sonuç: Literatürde nadir görülen, tanı, görüntüleme ve tedavi evresi ayrıntılı olarak dökümente edilen bu olgumuzun literatüre katkı sağlayacağı görüşündeyiz. İleri yaşta görülen
dev skrotal kitlelerde liposarkom ayırıcı tanıda akılda bulundurulması gereken bir durumdur
204
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Resim 1. kitlenin preop görünümü
Resim 2. Miksoid liposarkom makroskopik görüntü
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
205
P77
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
GERM HÜCRELİ TESTİS TÜMÖRLERİNDE MASPIN EKSPRESYONUNUN
YERİ VE ANJİYOGENEZİS FAKTÖRLERİ İLE İLİŞKİSİ
1
Hüseyin Çelik, 2Tahsin Turunç, 2Nebil Bal, 3Ömer Balıkçı, 2Levent Peşkircioğlu,
Hakan Özkardeş.
POSTER
2
1
Osmaniye Devlet Hastanesi, 2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 3Viranşehir Devlet Hastanesi.
Testiküler germ hücreli tümörler (TGHT) 15-40 yaş arası erkeklerde en sık görülen
solid tümörlerdir. Germ hücreli tümörlerin patogenezi tam olarak bilinmemekle birlikte,
moleküler çalışmalarda genetik değişiklikler ile ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Maspin
serpin süper ailesine ait bir serin proteaz inhibitörüdür. Maspin ekspresyonu meme, prostat
ve kolon kanseri gibi bazı tümörlerde azalırken, pankreas, over ve mide kanserlerinde artmaktadır. Bu çalışmada TGHT ile maspin ve diğer prognostik faktörler (VEGF, p53, Ki-67,
CD31) arasında ilişki araştırıldı.
Çalışmaya radikal orşiektomi yapılan 14’ü seminom, 18’i seminom dışı toplam 32 germ
hücreli tümör hastası dahil edildi. Maspin, VEGF, p53, Ki-67 ve CD31 avidin-biotin kompleks peroksidaz metodu ile çalışıldı. Tüm tümör hücreleri; sitoplazmik boyanmalarına göre
maspin pozitif ve negatif olarak skorlandı.
Toplam 18 seminom dışı germ hücreli hastanın 6’sında stoplazmik maspin ekspresyonu
pozitif iken, 14 seminom hastasının sadece birinde maspin ekspresyonu pozitif idi. Maspin
ekspresyonu ile p53 ekspresyonu arasında pozitif korelasyon bulunurken (p<0,001) maspin
ekspresyonu ile VEGF, Ki-67, CD31, tümör evresi, boyutu ve hormon düzeyleri arasında
korelasyon saptanmamıştır.
Litaratürde birçok çalışmanın aksine, çalışmamızda maspin ile VEGF gibi anjiogenetik faktörler arasında ilişki saptanmamıştır. Bu sonuç Maspin’in TGHT’lerde anjiogenezis
dışı farklı bir etki mekanizması olduğunu düşündürmektedir. Çalışmamızda Maspin’in daha
kötü prognoza sahip olan non-seminomatöz tümörlerde seminomlara kıyasla daha yüksek
oranda eksprese edilmeleri dikkat çekicidir. Buradan hareketle Maspin’in testis tümörlerinde
kötü prognostik bir faktör olduğu söylenemez. TGHT’lerde maspin rolünü anlamak için
daha büyük serili çalışmalara ihtiyaç vardır.
206
10. Üroonkoloji Kongresi
P78
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PARATESTİKÜLER ALVEOLAR RABDOMYOSARKOM: OLGU SUNUMU
1
Mustafa Burak Hoşcan, 1Ahmet Tunçkıran, 2Taylan Oksay, 2Alper Özorak.
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2Süleyman
Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
207
POSTER
Giriş: Yetişkin paratestiküler rabdomyosarkomu oldukça nadirdir ve yüksek oranda malignite potansiyeline sahiptir. Genellikle skrotum içi bir kitle olarak ortaya çıkar. Tümörle
ilişkili ağrı vakaların %7’sinde görülür. Paratestiküler bölgede rabdomyosarkomun tüm histolojik alt tipleri görülebilirse de, en sık olanı embriyonaldir. Bunu alveolar, pleomorfik ve
karışık tip izlemektedir.
Olgu sunumu: 21 yaşında bir erkek hasta kliniğimize sağ skrotumda üç aydır olan ağrısız büyüme şikayetiyle başvurdu. Fizik muayenede sağ testis üst polde yaklaşık 6x6 cm
boyutlarında düzensiz sınırlı ve nodüler kitle saptandı. Testis tümör belirteçleri dahil bütün
laboratuar bulguları normal sınırlar içindeydi. Skrotal ultrasonografi incelemesi sağ testis
üst polünde yaklaşık 60x50x40 cm boyutlarında hipoekoik solid kitle olduğunu gösterdi.
Preoperatif değerlendirme maligniteyi tam olarak ayırt edemediği için sağ radikal orşiektomi
yapıldı. Histolojik tanı paratestiküler alveolar rabdomyosarkomdu. Radikal orşiektomi sonrası hasta kemoterapi için medikal onkoloji bölümüne yönlendirildi.
Sonuç: Rabdomyosarkomlar nispeten nadir görülmelerine rağmen testis ve paratestiküler malign tümörlerin ayırıcı tanısında göz önünde bulundurulmalıdırlar. Paratestiküler
rabdomyosarkomlar hızla büyüyebilir, bundan dolayı mümkün olduğunca erken tanı konup
tedavi edilmelidirler. Cerrahi rezeksiyon gereklidir ve buna ek olarak kemoterapi standart
tedavidir.
P79
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PENİSİN MALİGN LEZYONLARIYLA KARIŞAN BİR GENİTAL
LAYŞMANYAZİS OLGUSU
1
Mehmet Gülüm, 2Yavuz Yeşilova, 1Murat Savaş, 1Ercan Yeni, 1Halil Çiftçi.
POSTER
1
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim
Dalı.
Giriş: Tripanazomalardan layşmanya türlerinin sebep olduğu bir grup hastalıktır. Üç cins
layşmanya vardır ve buna bağlı olarak üç ayrı klinik tablo ortaya çıkar:
1. Leishmania tropica, layşmanyazis kutis’i (şark çıbanı) yapar.
2. Leishmania Braziliensis, mukokutanöz layşmanyazis’i yapar.
3. Leishmania Donovani, Kala-azar visseral layşmanyazis’i yapar.
Layşmanyazis kutis’in ‘şark çıbanı’, ‘Antep çıbanı’, ‘Halep çıbanı’ ve ‘yıl çıbanı’ gibi değişik bölgesel isimleri vardır. Yurdumuzda özellikle Güneydoğu Anadolu bölgemizde sık,
diğer bölgelerde ise seyrek olarak görülür. Hastalığın inkübasyon periyodu 15 gün ile 6 ay
arasında değişir. Hastalık yüzde, yanak, burun, alın çene, dudak, el, önkol gibi açık bölgelere
lokalizasyon gösterir. En sık görülen komplikasyon kozmetik açıdan hoş olmayan bir sikatris
oluşmasıdır. Ülsere olan şekillerde sekonder mikroorganizmaların araya girmesiyle erizipel,
sellülit gibi diğer komplikasyonlar gelişebilir. Geç komplikasyon olarak skatrisler üzerinde
yassı hücreli karsinom meydana gelebilir. Tanı anamnez (epidemiyolojik özellikler) ve klinik
görünüm ile konulabileceği gibi en kesin yol parazitin smear ve kültürle tespit edilmesidir.
Olgu sunumu: 45 yaşında erkek hasta. Yaklaşık 4 yıldır mevcut olan peniste kırmızı
kabuklu yara şikayeti ile cildiye polikliniğine başvurdu. Kaşıntı ve ağrının olmadığını ifade
eden hasta ilk 2 yıl boyunca doktora başvurmamış. Boyutlarında artış olunca yaklaşık 2 yıl
önce dermatolojiye başvurmuş medikal tedavi almış. Yapılan fizik muayenesinde glans penisi tamamen saran üzerinde serö-hemorajik kurut ve fissürün olduğu sınırları düzensiz ve
belirsiz verrüköz plak mevcuttu (Resim1, 2). Hastadan yapılan layşmanya smear ve kültürü
pozitifti. Klinik ve laboratuar sonucu kutanoz layşmanyazis tanısı konuldu. Yapılan cilt biyopsilerinde tümör negatif geldi. Cildiye ile konsülte edilerek haftada 2 defa intralezyoner
Meglümin antimonat (Glucantime) tedavisi başlandı.
Tartışma: Layşmanyazis kutis ülkemizde Güneydoğu anadolu bölgesi haricinde pek rastlanmaz. Genital laşmanyazis ise atipik yerleşimli, oldukça nadir görülen bir tablodur. Penis
lokalizasyonlu laysmanyazis lezyonları görünüm olarak penisin malign lezyonları ile karışabileceğinden, bu tür lezyonlara sahip tümör negatif, özellikle de güneydoğu anadolu kökenli
hastalarda genital layşmanyazis ayırıcı tanıda dikkate alınmalıdır.
208
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Resim 1
Resim 2
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
209
P80
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
RENAL MÜSİNÖZ TÜBÜLER VE İĞSİ HÜCRELİ KARSİNOMA
1
Abdullah Demirtaş, 1Numan Baydilli, 1Muharrem Özkaya, 1Atila Talişen.
POSTER
1
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Giriş: Sitogenetik ve morfolojik özelliklerdeki tanımlamaların gelişmesi ile birkaç böbrek
hücreli karsinom tipi son yıllarda belirlendi. Ancak şimdiye kadar renal hücreli tümörlerin
%60-70 i tam olarak tiplendirilemedi. Müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinoma henle kulpu yada distal tübül hücrelerinden köken alan, nadir görülen iyi prognozlu , düşük malign
potansiyelli böbrek hücreli karsinomdur.
Olgu Sunumu: 62 yaşında bayan hasta, bir yıldır süregelen sağ böğür ağrısı şikayeti ile
kliniğimize başvurdu. Yapılan bilgisayarlı tomografide sağ böbrek üst polde, 5cm çaplı, solid karakterli, heterojen kontrastlanan kitle lezyonu izlendi . Hastaya radikal nefrektomi
operasyonu uygulandı. Makroskobik olarak çevre dokulardan fibröz kapsül ile ayrılmış, gri
bej renkli, solid, 6X5cm ölçülerinde tümöral yapı mevcuttu. Mikroskobik olarak ;küçük ,
elonge, birbirleri ile paralel uzanan iğ şekili hücreler,tübül yapıları arasında sıkışmış soluk
müsinöz stroma ve Müsin ile fokal alanla pozitif boyanma görüldü(Resim 1). Tübül yapıları kübik ve yer yer oval nükleuslu hücreler ile döşeli idi. Yapılan immünohistokimyasal
çalışmalarda sitokeratin 7 ile pozitif (Resim 2). Vimentin ile fokal pozitif,CD10, Epitelyal
membran antijeni ve CD34 ile negatif boyanma gösterdi
Tartışma: Böbreğin müsinöz tübüler ve iğsi hücreli karsinomu nadir görülen ve son yıllarda tanımlanan renal hücreli karsinom tipidir. Şimdiye kadar literatürde 80 den az olgu
rapor edilmiştir . Genellikle bayanlarda sık görülür ve bir seride yaş ortalaması 53 olarak
bulunmuştur. Makroskobik olarak genellikle kesit yüzeyi bej renkli, çevre dokulardan kendini iyi sınırlamış bir tümördür. Mikroskobik olarak birbiri ile birleşmiş küboid hücrelerden
oluşan tübül yapıları ve igsi görünüme sahip bir morfoloji sunar.Bu yapılar Alcian Blue ile
güçlü poztif reaksiyon veren müsinöz veya mukoid stroma ile döşelidir. Müsinöz tübüler ve
iğsi hücreli karsinom daha önceleri sarkomatoid tip renal hücreli karsinomdan ve böbrek
sarkomlarından ayırt edilemiyordu. Olgumuzdaki morfolojik bulgular ve imunohistokimyasal çalışmalardan CK7 pozitifliği, papiller yapıların olmaması, ekstraselüler musin üretimi olması ve hücrelerde atipik özellik olmaması nedeniyle diğer papiller veya sarkamatoid
tip renal hücreli karsinom tanısından uzaklaşıldı. Tümör düşük malign potansiyel davranış
göstermektedir ancak, literatürde sarkomatoid diferansiasyon gösteren, lenf nodu ve uzak
organ metastazı yapan birkaç olgu bildirilmiştir. Günümüzde gerek histopatolojik morfolojinin ayırt edici olarak tanımlanması, gerek imminohistokimyasal yöntemlerin gelişmesi ,
iyi prognoza sahip müsinöz tübüler iğsi hücreli karsinomun , agresif sarkomatoid tip böbrek
tümörlerinden ayrımını kolaylaştırmıştır. Patologlar, bu nadir görülen, iyi prognozluböbrek
tümörünü, iğsi morfoloji gösteren diğer böbrek tümörlerinden ve papiller hücreli karsinomdan ayırmada akılda tutmalıdırlar.
210
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Resim 1:(ekstraselüler miksod stroma ve fokal müsin boyanması)(Hematoksilen-Eozinx100)
Resim 2: Sitokeratin 7 ile pozitif boyanmax40)
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
211
P81
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HİDROJEN GAZI İNHALASYONUNUN BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYON
HASARINA ETKİSİ
1
Ekrem Akdeniz, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu, 1Ender Özden, 2Bilge Can, 1Yakup Bostancı,
Şaban Sarıkaya, 1Ali Faik Yılmaz.
POSTER
1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Patoloji Anabilim Dalı.
Giriş: İskemi/reperfüzyon (İ/R) hasarı parsiyel nefrektomi veya böbrek nakli gibi böbreğin belli bir süre iskemik kaldığı durumlarda böbrek ve hasta sağkalımını etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Serbest radikaller, böbreklerde ve diğer organlarda gelişen iskemi/
reperfüzyon hasarının patofizyolojisinde önemli rol oynarlar. Hidrojen gazı kuvvetli bir antioksidan olup, serbest oksijen radikallerinin oluşumunu engelleyici etkisi vardır. Hidrojen
gazının koruyucu etkisi farklı iskemi reperfüzyon hücre ve doku modelleriyle gösterilmiştir.
Ancak hidrojen gazının renal İ/R hasarı etkileri üzerine yayınlanmış bir çalışma yoktur. Bu
deneysel çalışma, renal iskemi reperfüzyon hasarında, hidrojen gazının böbrek dokusundaki
koruyucu etkisini araştırmak amacıyla planlanmıştır.
Materyal Metod: Çalışmada 30 adet rat kullanılmıştır. Ratlar kontrol grubu (Grup 1),
İ/R grubu (Grup 2) ve İ/R+H2 gazı grubu (Grup 3) olmak üzere 3 gruba ayrılmıştır. Grup 2
ve Grup 3; erken dönem ve geç dönem olmak üzere 2 alt gruba ayrılmıştır. Ratlara orta hat
laparotomi uygulandıktan sonra, kontrol grubundaki deneklere hiçbir işlem yapılmaksızın
nefrektomi yapılırken, çalışma grubundaki ratlarda ise renal pedikül çevre dokulardan diseke
edilerek 45 dakika tam oklüzyona uğratılmış ve reperfüze edilmiştir. Erken dönem grupları
reperfüzyonun 6. saatinde; geç dönem grupları reperfüzyonun 14. gününde sol nefrektomi
sonrasında sakrifiye edildiler. Grup 3’teki ratlara preoperatif dönemde 60 dakika, işlem sırasında ve postoperatif dönemde 60 dakika olmak üzere ortalama 181.1±3.6 dk (175-185 dk)
hidrojen gazı inhalasyonu uygulanmıştır. Böbrekte gelişen İ/R hasarının erken döneminde
ve geç döneminde, hidrojen gazının etkileri hematoksilen&eozin (HE) ve periodic acidschiff (PAS) yöntemiyle histopatolojik olarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Histopatolojik değerlendirmede erken dönem gruplarda; tübül epitellerinde
fırçamsı-kenar kaybı, lüminal yüzeyde sitoplazmik yoğunlaşma ve ayrılmalar, basıklaşma,
nadiren bazal membrandan ayrılma, lüminal dilatasyon ve hyalen silendirler mevcuttu. Geç
dönem İ/R grubunda belirgin tübüler atrofi ve interstisyel fibrozis izlenmedi. Ancak tübül epitellerinde belirgin olarak rejenerasyon bulguları ve basıklaşma vardı. İnterstisyumda
odaksal inflamasyon mevcuttu. Gup 3’ün erken ve geç dönem alt gruplarında bu değişiklikler daha hafif derecede izlenmiştir (p=0.006).
Sonuç: Bu deneysel çalışmada, hidrojen gazının renal İ/R hasarında histopatolojik olarak
doku koruyucu bir etkisi olabileceği düşünülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Böbrek, İskemi-reperfüzyon, Hidrojen gazı, Histopatolojik değişiklikler
212
10. Üroonkoloji Kongresi
P82
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TÜBERKÜLOZ PROSTATİT: OLGU SUNUMU VE LİTERATÜRÜN GÖZDEN
GEÇİRİLMESİ (TUBERCULOUS PROSTATİTİS: A CASE REPORT AND
REVİEW OF THE LİTERATURE)
1
POSTER
Erkan Erdem.
1
Özel Mersin Sistem Cerrahi Tıp Merkezi, Üroloji Kliniği.
66 yaşında erkek hasta idrar yapamama şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Yapılan muayene ve tetkiklerde glob vezikale tespit edilerek sonda takılan ve sonrasında TUR-Prostatektomi
yapılan hastanın TUR materyalinin histolojik ve patolojik incelemesi Granülomatöz Prostatit (TBC Prostatit) olarak değerlendirildi. Sistemik değerlendirmede başka bir odakta TBC
tespit edilemedi.Bu olgu ve literatür eşliğinde tanısında prostatın benign patolojileri arasında
TBC Prostatit göz önünde bulundurulmalıdır.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
213
P83
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ÜRETRANIN PRİMER MALİGN MELANOMU: VAKA SUNUMU VE
TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
1
Naşide Mangır, 1Çağrı Akın Şekerci, 1Ahmet Şahan, 1Levent Türkeri.
POSTER
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç : Üretranın malign melanomu nadir görülen ve agresif seyreden bir mukozal bir
tümördür. Hastalığın doğal seyri ve prognozu çeşitlilik göstermektedir ve standart bir tedavi
yaklaşımı belirlenememiştir. Bu yüzden görülen her vakanın bildirilmesi hastalığın doğal
seyrinin ve tedavi yaklaşımlarının tanımlanması açısından önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı bir erkek üretral malign melanom vakası üzerinden tedavi yaklaşımlarını gözden
geçirmektir.
Materyal- Metod : 66 yaşında erkek hasta makroskopik hematüri şikayeti ile yapılan
sistoskopide bülböz üretrada 1 cm lik yüzeyden kabarık solid tümöral oluşum izlenmesi üzerine kliniğimize müracaat etti. Bu lezyondan alınan biyopsi sonucu malign melanom olarak
rapor edildi. Hastanın tüm batın ve akciğer BT incelemelerinde metastaz bulgusu izlenmedi
ve hastaya radikal sistoprostatektomi+ bilateral pelvik lenf nodu diseksiyonu+ üretrektomi+
ileal loop operasyonu uygulandı. Patoloji raporu üretra yerleşimli malign melanom S- 100,
HMB45 pozitif (lenfatif ve vasküler invazyon mevcut perinöral invazyon yok) şeklinde rapor
edildi. Postoperatif 4. ay kontrolünde genel durumu iyi ve nüks bulgusu izlenmedi.
Sonuç : Üretral malign melanom lokal eksizyondan total rezeksiyona kadar değişen bir
yelpazede tedavi edilmiştir. Literatürde bildirilen vaka sayısının azlığı nedeniyle standart bir
tedavi önermek mümkün değildir. Organ koruyucu cerrahi/ parsiyel rezeksiyon seçilmiş vakalarda tedavi seçeneği olabilse de çok yakın takip gerektirir ve ilk nüks bulgusunda total
rezeksiyona gidebileceği her zaman akılda tutulmalıdır.
214
10. Üroonkoloji Kongresi
P84
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
GENİTAL DEV KONDİLOMA AKÜMÜNATA (BUSCHKE- LOWENSTEİN
HASTALIĞI): OLGU SUNUMU
1
Fatih Oğuz, 1Ali Beytur, 1Ramazan Altıntaş, 1Ender Akdemir, 2Ahmet Soylu, 1Ali Güneş.
1
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Özel Malatya Gözde Hastanesi Üroloji Kliniği.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
215
POSTER
Giriş: Dev kondiloma aküminata (buschke–lowenstein tümörü) perianal bölgede tümör
karakterinde büyük kitleler oluşturan,derin dokulara infiltrasyon eğilimi olan ve yerleştiği
yerde ciddi destrüksiyonla seyreden verrükoz kanser tipidir. Hastalar genellikle genital bölgede kötü kokulu, akıntılı ve kanamaya neden olan kitle nedeniyle başvururlar. Kondiloma
aküminatanın etyolojisinde hpv virüsün en az 66 tipi tanımlanmış ancak sadece 12 subtipi
genital bölge kondilomlardan izole edilmiştir.Bunlardan tip 6,11,16,18 en sık karşılaşılan
etkendir.Tip 16 ve 18’in yanısıra tip 31,33,34,35’in etken olduğu durumlarda displazi ve
malign dönüşüm gelişebilmekdir. Predispozan faktörlerin başında hıv gibi sekonder immün
süpresyon yapan hastalıkarla beraber immün süpresif tedavi alan kronik hastalıklar sayılabilir. Bunun dışında düşük sosyoekonomik yaşam,uyuşturucu kullanımı,diabet ve immün
süpresyona sebep olabilecek malignitelerde risk artmaktadır. Kondilomata aküminatanın
dev formu buschke-löwenstein hastalığı ise ender görülür ve invazyon,fistül gelişimi gösterebileceği gibi skuamöz karsinomla birlikte olabilir. Yüksek nüks oranı (%66),malign transformasyon ihtimali (%30-56) nedeniyle temiz cerrahi sınır ile geniş eksizyon tercih edilen
tedavidir.
Olgu sunumu: 52 Yaşında erkek hasta penis üzerinde son 3 ayda hızlı bir şekilde büyüyen
kötü kokulu ve serohemorajik akıntıya neden olan kitle lezyonuyla başvurdu.(Resim 1).Hasta 1 yıl önce mide adenokarsinomu tanısıyla total gastrektomi operasyonu yapılmış ve kemoterapi kullanmış. Peniste yıllardır milimetrik multiple verrüköz lezyonlar varmış fakat son 3
ayda hızla lezyonlar büyümeye başlamış. Yapılan fizik muayenede penis kökünden ventrale
ve laterale doğru uzanım gösteren 7cm x 5cm boyutlarında mobil, karnabahar görünümünde kitle lezyonu tesit edildi. Hastaya genel anestezi altında kitle çevre dokulardan serbestlenerek eksize edildi.(Resim 2a).Penis cildi primer olarak kapatıldı(resim 2b). Histopatolojik
incelemede kondiloma aküminata tanısı konuldu ve skuamöz karsinomaya ait herhangi bir
değişiklik saptanmadı.Orta düzeyde displazi görüldü.Pcr’da hpv tip 16,18,33,34 ve 35 tespit
edildi. Hasta postoperatif 3.Gün taburcu edildi.
Sonuç: Hastamızda gelişen dev kondilomun sebebini malignite ve kulllanılan kemoterapiye bağlı gelişen immün süpresyona bağlamaktayız. Tespit edilen bu lezyonların malignite
potansiyeli ve dokuda oluşturacağı ciddi destrüksiyon göz önüne alınarak uygun tedavide
gecikilmemelidir.
POSTER
Resim 1. Penoskrotal yerleşimli verrüköz egzofitik kitle
Resim 2. A) kitle çevre çevre dokulardan serbestlenerek eksize edildi. B) cilt primer olarak sütüre edildi.
216
10. Üroonkoloji Kongresi
P85
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LAPARASKOPİK ÜROLOJİK ONKOLOJİDE İLK İKİ YILLIK
DENEYİMLERİMİZ
1
Cabir Alan, 1Ahmet Reşit Ersay, 2Hasan Koçoğlu, 1Hasan Anıl Kurt, 1Ali Erhan Eren,
Gökhan Baştürk.
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker Hastanesi Üroloji
Kliniği.
Amaç: Kliniğimizde son iki yıllık periyotta ürolojik kanserlerde uyguladığımız laparaskopik uygulamaların sonuçları retrospektif olarak incelendi.
Hastalar ve yöntem: Eylül 2009- Temmuz 2011 tarihleri arasında ortalama yaşı 55 olan
(45-78) olan 32’si erkek 14’ü kadın olan toplam 46 hastaya ürolojik kanser tanısıyla laparaskopik cerrahi uygulandı. Böbrek tümörü olan 32 hastaya laparaskopik radikal nefrektomi(22 intraperitoneal, 10 retroperitoneal), Adrenal tümörü olan 3 hastaya laparaskopik retroperitoneal adrenalektomi(1 sağ, 2 sol), Prostat kanseri saptanan 11 olguya ise laparaskopik
radikal prostatektomi uygulandı.
Bulgular: Ortalama operasyon süresi radikal nefrektomi için 210 dk (128dk-310 dk),
Adrenalektomi için 138 dk (108 dk- 228 dk), radikal prostatektomi için 378 dk (312 dk486 dk)olarak saptanmıştır. Ortalama kan kaybı, radikal nefrektomi için 236 cc (110-450
cc), adrenalektomi için 180 cc (110 cc-350 cc), radikal prostatektomi için 1100 cc (830 cc1800 cc). Radikal nefrektomi yapılan bir hastada vena cava’da yırtılma gelişmesi üzerine açık
operasyona geçildi. Bunun dışında hiçbir hastada major komplikasyon gelişmedi.
Sonuç: Yeterli cerrahi eğitim ve deneyimle birlikte üroonkolojik olgularda laparaskopik
uygulamalar düşük komplikasyon oranlarıyla etkili ve güvenilir bir şekilde uygulanabilir.
Uygulama süreci içerisinde kolaydan zora doğru olgu seçimi en önemli noktalardan biridir
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
217
POSTER
1
P86
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HİDROÜRETERONEFROZU OLAN VE OLMAYAN HASTALARIN BÖBREK
PELVİS VE PROKSİMAL ÜRETERLERİNDEKİ CAJAL HÜCRELERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
POSTER
1
Ömer Balıkçı, 2Tahsin Turunç, 2Nebil Bal, 3Hüseyin Çelik, 2Hakan Özkardeş.
1
Viranşehir Devlet Hastanesi, 2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, 3Osmaniye Devlet Hastanesi.
Cajal hücreleri, ilk olarak gastrointestinal sistemde pacemaker hücreler olarak tanımlandıktan sonra, bu hücrelerin ürogenital sistemdeki lokalizasyonları ve patofizyolojileri ile ilgili
çalışmalar son yıllarda hız kazanmıştır. Bu çalışmada, hidroüreteronefroza bağlı nonfonksiyone böbrek nedeniyle nefrektomi yapılan hastaların böbrek pelvis ve proksimal üreterlerindeki Cajal hücrelerinin sayı ve dağılımındaki değişimlerin incelenmesi amaçlanmıştır.
Çalışmamızda hidroüreteronefroza bağlı atrofi nedeniyle nefrektomi yapılan 63 çalışma
grubu olgusu ve böbrek tümörü nedeniyle nefrektomi yapılan, hidroüreteronefrozu olmayan
30 kontrol grubu olgusunun böbrek pelvisleri ve proksimal üreterlerinden kesitler alındı.
Elde edilen kesitlerin lamina propria ve muskularis propria tabakalarında CD117 kullanılarak Cajal hücrelerinin sayı ve dağılımları immünohistokimyasal olarak incelendi.
Hidroüreteronefroz nedeni ile nefrektomi yapılan çalışma grubunda renal pelvis ve proksimal üreter lamina propria ve muskularis propria katmanlarında CD117 ile pozitif boyanan
interstisiyel Cajal hücre sayısı, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha azdı. Her iki grupta
Cajal hücrelerinin dağılımları birbirlerine benzerdi.
Çalışma grubunda interstisyel Cajal hücrelerinin sayısında istatiksel olarak anlamlı azalma saptanması, bu hücrelerin üreter peristaltizminin düzenlenmesinden sorumlu hücreler
olabileceklerini göstermektedir. Üriner sistemde Cajal hücrelerinin, yapısal özelliklerinin ve
peristaltizm ile ilişkisinin daha iyi anlaşılması, üriner sistem nörofizyolojisinin aydınlatılmasına ve yeni tedavi yaklaşımları geliştirilmesine ışık tutacaktır. Üreterde obstrüksiyon sonrası
motiliteyi ve Cajal hücrelerinin morfolojik yapısını ve fonksiyonlarını daha iyi tanımlamak
için elektron mikroskobik çalışmalara ihtiyaç vardır.
218
10. Üroonkoloji Kongresi
P87
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ÜRİNER SİSTEMİN İNFLAMATUAR MYOFİBROBLASTİK TÜMÖRLERİ:
3 OLGU SUNUMU
1
Deniz Bolat, 1Saadettin Eskiçorapçı, 1Ali Ersin Zümrütbaş, 2Nilay Şen Türk,
Cenk Acar, 1Levent Tuncay.
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji
Anabilim Dalı.
POSTER
1
Amaç: İMT’ler, nadir görülen neoplazmlar olup malign potansiyeli bilinmemektedir.
Genitoüriner sistemde en sık mesanede görülen İMT’ler böbreklerde, renal pelviste ve üreterlerde de nadiren bildirilmiştir. Bu bildiride ikisi böbrekte, biri mesanede olmak üzere 3
tane IMT olgusunu sunmayı amaçladık.
Olgu Sunumları: Olgu-1: 52 yaşında erkek hasta sağ yan ağrısı şikayeti ile başvurdu.
Fizik muayenesinde (FM) sağ subkostal bölgede ele gelen kitlesi olan hastanın tüm batın
bilgisayarlı tomografi (BT) tetkikinde sağ böbrek orta-üst pol düzeyinde 10x8x6 cm’lik solid
kitle lezyonu izlenmesi üzerine hastaya sağ radikal nefrektomi yapıldı ve patoloji sonucu
İMT olarak bildirildi.
Olgu-2: Sol yan ağrısı yakınması ile başvuran 32 yaşındaki bayan hastanın FM’de patolojik bir bulguya rastlanmadı. Tüm batın BT’de sol böbrekte 10x7x7 cm boyutlarında solid
kitle lezyonu tespit edilmesi üzerine sol radikal nefrektomi yapıldı ve patoloji sonucu İMT
olarak geldi.
Olgu-3: 80 yaşında bayan hasta ağrısız pıhtılı gros hematüri şikayeti ile başvurdu. FM’de
herhangi bir patolojik bulguya rastlanmayan hastanın tüm batın BT’sinde mesane posteriorunda 3x3cm’lik ve sol yan duvar anteriorunda 2x1,5 cm’lik kitle görünümleri tespit edildi. Yapılan sistoskopisinde BT’de görülen lezyonlar teyit edilerek, transüretral rezeksiyon
(TUR) yapıldı. Patoloji sonucu yüksek dereceli invaziv papiller üretelyal karsinom pT1 olarak rapor edildi. 6 hafta sonra yapılan re-TUR patolojisi yüksek dereceli noninvaziv papiller
üretelyal karsinom pTa olarak gelmesi üzerine hastaya intravezikal BCG tedavisi önerildi.
Fakat tedaviyi kabul etmemesi üzerine uygulanamadı. Kontrollerine de gelmeyen hasta 2
yıl sonra hematüri yakınması ile başvurdu. BT’sinde mesane kubbe-ön duvar bileşkesinde 6
cm’lik kitle saptandı. Sistoskopide kubbeden ön duvara doğru uzanan 6 cm’lik solid, yüzeyi
kalsifiye tümöral oluşuma rastlandı ve TUR yapıldı. Patoloji sonucu İMT olarak raporlandı.
Sonuç: Genitoüriner sistemin IMT’leri son derece nadir görülen neoplazmlardır. Radyolojik olarak çoğu zaman malign neoplazmlardan ayrımlarının yapılamaması üzerine radikal
cerrahiler sık uygulanan tedavi modaliteleridir. Bu hastalar rekürrens ve malign transformasyon riski nedeniyle yakından takip edilmelidirler.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
219
POSTER
Şekil 1. Sağ renal inflamatuar myofibroblastik tümörlü olgunun bt görünümü
Şekil 2. Mesanedeki inflamatuar myofibroblastik tümörlü olgunun bt görünümü
220
10. Üroonkoloji Kongresi
P88
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
NADİR GÖRÜLEN PROSTATİK SOL LOB HİPERPLAZİSİ: POLİPOİD
SİSTİT
1
İbrahim Yıldırım, 1Turgay Ebiloğlu, 1Ali Gürağaç, 1Engin Kaya,
Adem Emrah Coğuplugil, 1Giray Ergin, 1Zafer Demirer, 1Murat Dayanç.
1
POSTER
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi.
Amaç: Polipoid sistit benign karakterde olan ve mesane içerisindeki malign görünümlü
makroskopik lezyonlar ile karışabilecek bir mesane patolojisidir. Papiller veya polipid görünümlü kitleler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kalıcı üretral kateter kullanımı gibi kronik
inflamatuar süreçler ile birlikteliği bildirilmektedir. Burada patoloji sonucu polipoid sistit
olarak raporlanan ancak gross hematüri ve infravesikal obstruksiyon semptomları ile başvuran bir erkek hasta sunulmuştur.
Hasta ve Yöntem: 18 yıl önce TUR P hikayesi olan 73 yaşında erkek hasta. Kliniğimize
makroskopik hematüri, sık idrara çıkma ve idrar yaparken zorlanma şikayeti ile başvurdu.
Hastanın yapılan tahlillerinde serum üre-kreatinin seviyeleri normal, tam kan beyaz küre
değeri normal, Hgb: 5.7 mg/dl olarak rapor edildi. Tam idrar tahlilinde ise makroskopik
hematüri olması nedeni ile lökosit değerlendirilememiş olarak rapor edildi.
Hastaya kliniğimizde 22F 3 yollu üretral kateter ile mesane irrigasyonu uygulandı. Hgb
değerinin düşük olması nedeni ile operasyondan önceki 3 gün içerisinde 6Ü eritrosit suspansiyonu transfüzyonu yapıldı. Aynı zamanda üretral kateter renginin açıldığı gözlendi.
Hastaya tüm batın tomografisi yapıldı. Tomografide (Fig 1) prostat sol lobundan mesane
içerisine doğru uzanım gösteren yaklaşık 4 cm boyutunda asimetrik prostat indentasyonu
ile uyumlu olabilecek ancak mesane kaynaklı kitlenin de ekarte edilemediği lezyon gözlendi.
Hastanın bu lezyonuna TUR uygulandı. Prostat sol lateral lobunun asimetrik olarak
büyüdüğü, üzerinde büllöz yapıların gözlendiği ve mesane sol lateral duvara kadar ilerlediği
izlendi.(Fig 2-3) Rezeksiyon sırasında kitlenin renginin ve yapısının prostat dokusuna ait
olduğu düşünüldü.(Fig 4)
Postop. dönemde hastada komplikasyona rastlanmadı. Rezeke edilen kitlenin patoloji
sonucu ise polipoid sistit olarak rapor edildi. Postop 2. ayda yapılan kontrolünde hastanın
sık idrara çıkma ve idrar yaparken zorlanma şikayetlerinin azaldığı gözlendi.
Tartışma:2008 yılında Lanze Z. ve arkadaşları 155 polipoid sistit vakasının 41 tanesinin
daha önceden malign olarak rapor edildiğini saptadı ve patologların tanıda tereddüt etmeleri
durumunda kronik inflamatuar bir süreci sorgulamaları gerektiğini vurguladı.
Bu vakada ise kronik inflamatuar bir süreç olmaması ve lezyonun prostat kaynaklı şekilde
olması vakayı ilginç kılmaktadır.
Sonuç: Polipoid sistit prostat kaynaklı tümöral patolojiler ile de karışabilmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
221
POSTER
Figure 1. Tomografik görüntü
222
10. Üroonkoloji Kongresi
P89
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT KANSERİNDE KODON 12 VE 13 KRAS ONKOGENİNİN TEK VE
KOMBİNE MUTASYON PREVALANSI
1
Cabir Alan, 1Öztürk Özdemir, 1Ahmet Reşit Ersay, 2Hasan Koçoğlu,
İbrahim Ethem Karaşen, 1Ali Erhan Eren.
2
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji ve Genetik Anabilim Dalı, 2Çanakkale Asker
Hastanesi Üroloji Kliniği.
POSTER
1
Amaç: Prostat kanseri spesifik gen/genlerin ve diğer genetik değişkenlerin rol oynadığı
bir kanserdir.KRAS protroonkogeninde 12. kodonda G nin T ye transversiyonu ve 13. kodonda G nin T ye transisyonu insanlarda görülen kanserlerin yaklaşık %20 sinden fazlasında
görülen nokta mutasyonudur. Bu çalışmada KRAS mutasyonunun prostat kanserli hastalarda prevalans ve prediktif değerinin araştırılması amaçlanmaktadır.
Method: Prostat ca nedeniyle opere edilen 30 prostat kanserli hastadan alınan tümöral dokularda KRAS mutasyonu araştırıldı. Alınan dokularda prostat tümörü histopatolojik
olarak tespit edildi ve kodon 12,13 KRAS nokta mutasyonları, revers hibridasyon ve direkt
sekans metodu ile tespit edildi.
Bulgular: 29 Adenokarsinom ve 1 küçük hücreli prostat karsinomunda KRAS mutasyonu 12 örnekte (40) bulundu. Bir örnekte (%3.44 ) kodon 12 değişmiş olarak bulundu. 2
örnekte (%6.8) kodon 13, 9 örnekte (%31) kombine kodon 12 ve 13 özellikle yüksek derece
tumöral dokuda değişmiş olarak bulundu.
Sonuç: Çalışmamız küçük temsili bir prostat kanseri grubuna dayanmış olmakla birlikte,
göreceli olarak az görülen kodon 12 ve 13 KRAS mutasyonlarının prostat karsinomun sık
olduğunu göstermsi açısından anlamlıdır. Bu konu ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
223
P90
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
RADİKAL PROSTATEKTOMİDE PROSTAT BÜYÜKLÜĞÜ İLE CERRAHİ
SINIR POZİTİFLİĞİ ARASINDAKİ İLİŞKİ DOĞRU MU ?
1
Uğur Yücetaş, 1Yusuf Şahin, 1Akın Soner Amasyalı, 1Erkan Erkan, 1Gökhan Toktaş,
Erdinç Ünlüer.
POSTER
2
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 2Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
Amaç: Radikal prostatektomi yapılan hastalarda prostat büyüklüğünün cerrahi sınır pozitifliği üzerine etkisi araştırıldı.
Materyal-Metot: Son 5 yıl içinde kliniğimizde radikal prostatektomi operasyonu gerçekleştirilen 78 hastanın kaydı retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, total PSA değeri,
prostat volümü, biyopside tümör saptanan kadran sayısı, Gleason skoru, peroperatif ve postoperatif transfüzyon miktarı, cerrahi sınır pozitifliği kaydedildi. Hastalar prostat büyüklüğüne göre 40 cc’den küçük ve 40 cc’den büyük olacak şekilde iki gruba ayrıldı. Her iki grup
cerrahi sınır pozitifliği açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 78 hastanın yaş ortalaması 61.71±5.68, PSA ortalaması
9.07±14.26, prostat volümü ortalaması 36.82±14.83 idi. Hastalar yaş, total PSA değeri,
tümör saptanan kadran sayısı, Gleason skoru, transfüzyon miktarı açısından karşılaştırıldığında prostat volümü 40 cc’den küçük olanlar ile prostat volümü 40 cc’den büyük olanlar
arasında anlamlı fark yoktu(Tablo 1).
Her iki grup cerrahi sınır pozitifliği açısından kıyaslandığında prostat büyüklüğü ile cerrahi sınır pozitifliği arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı(p=0.683)tespit edildi
(Tablo 2).
Sonuç: Retrospektif olarak yapılan bu çalışmada prostat büyüklüğü ile cerrahi sınır pozitifliği arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptamadık. Cerrahi sınır pozitifliğinin
prostat büyüklüğünden bağımsız olup uygulanan cerrahi teknik ve cerrahın tecrübesi ile
ilişkili olduğu düşüncesindeyiz.
Yaş
Total PSA
Tümör Saptanan
Kadran Sayısı
Gleason Skoru
Transfüzyon
Miktarı
1.Grup(PV<40 cc)
61.31±5.87
6.96±2.99
3.57±2.53
6.35±0.57
2.19±1.83
2.Grup(PV>40 cc)
62.34±5.39
8.66±7.59
3.47±2.90
6.29±0.60
2.43±2.03
0.533
0.669
0.482
0.759
0.588
p
1.Grup (Prostat Volümü<40 cc)
2. Grup (Prostat Volümü>40 cc)
Cerrahi Sınır Negatif
31
%61
18
%56
Cerrahi Sınır Pozitif
20
%39
14
%44
224
p
0.683
10. Üroonkoloji Kongresi
P91
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LAPAROKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİ: PEROPERATİF VE
POSTOPERATİF ERKEN DÖNEM VERİLERİ
1
Fatih Ataç, 1Ender Özden, 1Yakup Bostancı, 1Serdar Savaşçı, 1Yarkın Kamil Yakupoğlu,
Ali Faik Yılmaz, 1Şaban Sarıkaya.
1
POSTER
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Laparoskopik radikal prostatektomi (LRP) lokalize prostat kanserinin cerrahi tedavisinde güncel bir yöntemdir. Bu çalışmada kliniğimizde gerçekleştirilen LRP operasyonu
sonrası deneyimlerimizi sunduk.
Yöntem-Gereçler: Kliniğimizde Ağustos 2009 - Ağustos 2011 tarihleri arası klinik lokalize prostat kanseri belirlenen 63 hastaya LRP uygulandı. Hastaların preoperatif demografik,
klinik ve laboratuvar değerleri Tablo 1’de verilmiştir. Olguların ortalama yaşı 63 ± 7,6 (4175) yıl, PSA düzeyi 10,1 ± 8,8 (1,2-51) ng/ml, transrektal ultrasonografide prostat ağırlığı
42,8±21,4(20-110) ml ve preoperatif Gleason skoru 6,5 ± 0,6 (5-9) idi
Bulgular: Hastaların klinik evre, peroperatif, postoperatif verilerimiz ve onkolojik sonuçlarımız Tablo 1 ve Tablo 2’de sunulmuştur. Hastaların % 69’una pelvik lenfadenektomi
uygulandı.
Peroperatif 2 hastada rektum, 1 hastada iliak ven yaralanması izlenirken, her üç hastada
primer onarım gerçekleştirildi. Postoperatif dönemde 7 olguya kan transfüzyonu yapılırken;
3 olguda idrar ekstravazasyonu, 3 olguda İYE ve 1 olguda antibiyotik kullanımına bağlı
üremi gözlendi.
Sonuç: Lokalize prostat kanserinin tedavisinde LRP, uzun öğrenme eğrisine rağmen, altın standart olan açık cerrahiye benzer onkolojik sonuçlarla uygulanabilir.
Klinik Evre
T1a,T1b
T1c
T2a
2(%3)
36(%57)
25(%40)
Operasyon
Süresi (dk)
TKK (ml)
HKS (gün)
184,4 ± 43
(95–270)
450 ± 270
(100–1200)
ÜKS (gün)
5,7 ± 5,9
(2–41)
9,7 ± 4,8
(7–30)
n
Patolojik Evre
Preoperatif Gleason Skoru
PSA
Tümör Volümü ( %)
Komplikasyon
Postop
6.ay
3(%4.7)
14(%22)
35/41%85
CS (+)(%)
pT2
35
3 (%8.5)
pT3a
21
7 (%33.3)
pT3b
7
3 (%43)
<7
23
1 (%4)
7
34
10 (%29)
>7
6
2 (%33)
<4
7
2 (%28.5)
4–10
39
7 (%18)
>10
17
4 (%23.5)
<5
18
0
≥5–<10
22
4 (%18)
≥10
23
9 (%39)
63
13 (%20.6)
Toplam
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
Kontinans
Perop
225
P92
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ASAP NEDENİYLE YAPILAN İKİNCİ BİYOPSİDEKİ KOR SAYISININ
ÖNEMİ
1
Uğur Yücetaş, 2Murat Demiray, 1Akın Soner Amasyalı, 1Erkan Erkan, 1Gökhan Toktaş,
Erdinç Ünlüer.
POSTER
3
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 2Afşin Devlet Hastanesi, 3Kafkas Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Üroloji Kliniği.
Amaç: İlk biyopside ASAP saptanan olgularda ikinci biyopside kor sayısı ile kanser saptanma oranı arasındaki ilişkiyi araştırdık.
Materyal-Metot: Son 15 yılda 3411 hastaya yapılan prostat biyopsi sonuçları gözden geçirildi. İlk biyopside ASAP (Atipik small asiner proliferasyon) saptanan 302 hastanın 78’ine
(%26) rebiyopsi yapıldığı tespit edildi.Rebiyopsi yapılan bu 78 hasta kor sayısına göre üç
gruba ayrıldı. İlk grupta 6 kor biyopsi yapılan 16 hasta, ikinci grupta 10-12 kor biyopsi
yapılan 24 hasta ve üçüncü grupta 20 kor biyopsi yapılan 38 hasta mevcuttu. Bu üç grup
rebiyopsi ile elde edilen patoloji sonuçlarına göre karşılaştırıldı.
Bulgular: ASAP sonrası rebiyopsi yapılan 78 hastanın yaş ortalaması 63.92±7.01, PSA
ortalaması 10.12±8.35, prostat volümü ortalaması 46.69±23.49, PSA dansitesi ortalaması
0.25±0.23 idi (Tablo 1).20 kor biyopsi yapılan grupta kanser saptama oranı %47.4 iken
daha yüksek PSA ve PSA dansitesi ortalamasına sahip olan ve 6 kor biyopsi yapılan grupta
kanser saptama oranının %12.5 olduğu görülmüştür.Bu üç grup birbiriyle karşılaştırıldığında kor sayısı ile kanser saptama oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu
saptanmıştır (Tablo 2).
Sonuç: İlk biyopside ASAP saptanan olgularda yapılacak ikinci biyopside kor sayısı arttıkça kanser saptanma oranında da artış olduğunu saptadık.
Yaş
PSA
PV
PSAD
Toplam
63.92±7.01
10.12±8.35
46.69±23.49
0.25±0.23
1.Grup (6 kor)
66.38±5.85
18.42±12.01
51.69±20.59
0.40±0.28
2.Grup (10-12 kor)
64.67±5.82
9.15±5.81
53.25±28.59
0.24±0.30
3.Grup (20 kor)
62.42±7.88
7.24±5.17
40.45±19.74
0.19±0.11
0.249
< 0.0001
0.051
0.0035
p
1.Grup(6 kor)
2.Grup(10-12 kor)
3.Grup(20 kor)
Benign
9
%56.25
14
%58.3
15
High Grade PIN
1
%6.25
1
%4.2
1
%2.6
ASAP
4
%25
2
%8.3
4
%10.5
2
%12.5
7
%29.2
18
%47.4
Kanser
16
226
24
%39.5
p
0.039
38
10. Üroonkoloji Kongresi
P93
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HEMATÜRİ ŞİKAYETİYLE GELEN HASTADA PROSTAT KANSERİNİN
NADİR BİR VARYANTI OLAN PROSTAT DUKTAL ADENOKARSİNOMU
TANISI: OLGU SUNUMU
1
POSTER
Burak Özçift, 1Kaan Bal, 1Yaşar İssı, 1Ahmet Bölükbaşı, 1Orkun Yılmaz.
1
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği.
Giriş: Duktal adenokarsinom, tüm prostat karsinomlarının %0.2’sini oluşturan, prostat
adenokarsinomlarının nadir ve özel bir alt tipidir. Prostatik kanaldan kaynaklanır. Duktal
adenokarsinomlar saf olabildikleri gibi asiner adenokarsinomlar ile birlikte de görülebilirler.
Doğal seyri hakkında az sayıda literatür bilgisi olup , bu hastaların prognozu tipik prostatik
adeno karsinomdan daha kötüdür. Hastalar genellikle obstrüksiyon bulguları ve hematüri
şikayetleri ile kliniğe başvururlar. Bu hastalar için uygun tedavinin seçiminde, tümörün yayılım derecesine göre cerrahi, radyoterapi ve hormonoterapi yöntemlerinden biri veya bir
kaçı birlikte uygulanır. Duktal adenokarsinomlar, nadir görülmeleri ve patoloji pratiğinde az
görülen tümörler olduklarından tanı ve ayırıcı tanı problemlerine neden olabilmektedirler.
Olgu Sunumu: 78 yaşında erkek hasta üroloji polikliniğimize makroskopik hematüri
şikayeti ile başvurdu. Yapılan ultrasonografide prostat parankimi heterojen görünümde olup
prostatik üretrada yaklaşık olarak 3 mmlik kitlesel oluşum izlendi. Parmakla rektal muayenesi grade 1 benign olan hastaya gross hematürisi olması nedeniyle yapılan sistoüretroskopide
verru montanumun üzerinde yaklaşık olarak 0.2-0.3 cmlik papiller kitle izlendi. Kitleye
transüretral rezeksiyon(TUR) yapıldı. Histopatolojik inceleme sonucu prostat duktal adenokarsinomu (Gleason 4+4=8) olarak raporlandı. İmmunhistokimyasal olarak tümöral hücreler PSA diffüz pozitifliği göstermekteydi. Patoloji sonucu üzerine istenen PSA 44.85 ng/
ml olarak geldi. Patoloji sonucu sonrası lokal invazyon ve metastaz taraması amacıyla yapılan
tomografide lokal invazyon, metastaz veya lenfadenopatiye rastlanmadı. Ancak tüm vücut
kemik sintigrafisinde sol sakroiliak kanatta 4x3 cmlik prostat adenokarsinomuna metastazıyla uyumlu lezyona rastlandı.Hastaya androjen baskılayıcı tedavi(goserelin asetat 10.8 mg ,
bikaluatamid 50 mg ), intravenöz zoledronik asit 4 mg başlandı. Metastatik alan ve prostata
20 seans radyoterapi uygulandı. Tanı sonrası yaklaşık 1 yıldır takip altında olan hastanın en
son PSA değeri 0.38 ng/ml, total testesteron 15 ng/dl olup stabil seyretmektedir.
Prostat duktal adenokarsinomu klasik prostat karsinomlarına göre daha kötü prognozlu
oldukları ve erken metastaz yaptıkları için erken ve doğru teşhis edilmeleri önem kazanmaktadır. Prostat asiner karsinomu tanısı verirken bu tümör de akılda tutularak ayırıcı tanıda
mutlaka düşünülmelidir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
227
P94
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
SİSTEMATİK 12 ÖRNEK BİYOPSİ (12 BX) YERİNE DAHA AZ ÖRNEK
SAYILI KOMBİNASYONLARLA BENZER PROSTAT KANSERİ (PCA)
ORANLARINA ULAŞILABİLİR Mİ?
POSTER
1
Hasan Yılmaz, 2Tayyar Alp Özkan, 2Murat Üstüner, 3Ali Sarıbacak, 2Nazım Mutlu,
Özdal Dillioğlugil.
2
1
T.C Izmit Seka Devlet Hastanesi, 2Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 3T.C Yerköy Devlet
Hastanesi.
Giriş: PCa saptanmasında standart yöntem transrektal ultrasonografi eşliğinde biyopsidir. İlk biyopside alınacak örnek sayısı ise henüz standart değildir. Kliniğimizde uyguladığımız sistematik 12 örnek biyopsi (12 Bx) ile saptanan PCa’lerini, aynı hastalarda olası tüm 8’li
(8 Bx) ve 10’lu (10 Bx) kombinasyonlarda saptanabilecek PCa’leri ile karşılaştırdık.
Yöntem-Gereç: 2005-2011 arasında total PSA’ sı (tPSA) 2-10 ng/ml olan ve ilk kez 12Bx
(prostat sağ ve sol lob periferal zonda taban, orta ve apeksten medial ve lateral biyopsiler) alınan ardışık 1091 hasta çalışmaya alındı. Hastaların yaş, TRUS ile prostat hacimleri ve her bir
biyopsi odağı için histopatolojik sonuçları kayıt edildi. Histopatolojik sonuçlara göre benign
patolojiler, HGPİN ve ASAP ‘kanser yok’, adenokarsinomlar ise ‘kanser var’ olarak sınıflandırıldı. 12 Bx ile saptanan PCa yüzdeleri ile aynı hastalardaki olası tüm 8 Bx ve 10 Bx kombinasyonlarında saptanabilecek PCa yüzdeleri hesaplandı ve istatistiksel olarak karşılaştırıldı.
Bulgular: Ortalama hasta yaşı 64 (40-90), prostat hacmi 56 ( 10-246) ml ve ortalama
tPSA 6,4 (2-10) ng/ml idi. 12 Bx ile PCa saptama oranı %30,3’ tür. 12 Bx’ye göre 10 Bx ve
8 Bx kombinasyonlarında PCa saptama sayıları, yüzdeleri ve duyarlılıkları Tablo’da verilmiştir. 12 Bx’ye göre duyarlılığı en yüksek 10’ lu kombinasyonun duyarlılığı %94,26 iken, 8’li
kombinasyonlar için bu oran %87,61’ dir. Ancak 12 Bx’nin PCa saptama oranı tüm kombinasyonlardan istatistiksel anlamlı olarak daha yüksektir (p=0,000, Mc Nemar).
Sonuç: Bulgularımıza göre 12 Bx ile tüm olası 8 Bx ve 10 Bx kombinasyonlarından
anlamlı olarak daha fazla PCa saptanmaktadır. PCa saptanmasında tüm 8 Bx ve 10 Bx kombinasyonları 12 Bx’ ye göre yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle 12 Bx standart olmalıdır.
228
10. Üroonkoloji Kongresi
n
%
12 Bx
Bx Kombinasyonları Değerlendirmeye Alınan Bx Odakları
Tüm 12 Odak
331
30,3
100
10 Bx
Taban-orta-apeks lateraller ile orta-apeks medialler
311
28,5
93,95
Orta-apeks lateraller ile taban-orta-apeks medialler
310
28,4
93,65
Taban-orta-apeks lateraller ile taban-apeks medialler
310
28,4
93,65
Taban-apeks lateraller ile ile taban-orta-apeks medialler
304
27,9
91,84
Taban-orta-apeks lateraller ile taban-orta medialler
311
28,5
93,95
Taban-orta lateraller ile taban-orta-apeks medialler
312
28,6
94,26
Orta-apeks lateraller ile orta-apeks medialler
282
25,8
85,19
Taban-apeks lateraller ile taban-apeks medialler
279
25,6
84,29
Taban-orta lateraller ile taban-orta medialler
287
26,3
86,70
Taban-orta-apeks lateraller ile apeks medialler
286
26,2
86,40
Taban-orta-apeks lateraller ile orta medialler
288
26,4
87,00
Taban-orta-apeks lateraller ile taban medialler
286
26,2
86,40
Apeks lateraller ile taban-orta-apeks medialler
273
25,0
82,47
Orta lateraller ile taban-orta-apeks medialler
290
26,6
87,61
Taban lateraller ile ile taban-orta-apeks medialler
279
25,6
84,29
Taban-apeks lateraller ile orta-apeks medialler
281
25,8
84,89
Taban-orta lateraller ile orta-apeks medialler
288
26,4
87,00
Orta-apeks lateraller ile taban-apeks medialler
285
26,1
86,10
Taban-orta lateraller ile taban-apeks medialler
290
26,6
87,61
Orta-apeks lateraller ile taban-orta medialler
290
26,6
87,61
Taban-apeks lateraller ile taban-orta medialler
281
25,8
84,89
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
POSTER
8 Bx
Duyarlılık
229
P95
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LAPAROSKOPİK EKSTRAPERİTONEAL RADİKAL PROSTATEKTOMİDE
RETROGRAD VE ANTEGRAD TEKNİKLERİN KARŞILAŞTIRILMASI
1
Volkan Tuğcu, 1Mehmet Yücel, 1Hakan Polat, 1Ali İhsan Taşçı.
POSTER
1
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
Amaç: Laparoskopik radikal prostatektomi intraperitoneal veya ekstraperitoneal yaklaşımla yapılabilir. Ekstraperitoneal yaklaşımda antegrad ve retrograd olarak iki teknik uygulanmaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde antegrad ve retrograd tekniklerle yapılan laparoskopik ekstraperitoneal radikal prostatektomi serilerini karşılaştırmayı amaçladık.
Yöntem: Aralık 2006-Mayıs 2011 tarihleri arasında kliniğimizde yapılan 135 laparoskopik ekstraperitoneal radikal prostatektomi vakası çalışmaya alındı. İlk 42 hastada retrograd,
daha sonraki 93 hastaya antegrad teknik uygulandı. Grupların operatif verileri karşılaştırıldı.
Bulgular: Retrograd ve antegrad teknik gruplarında ortalama operasyon süreleri
244.6±25.9 ve 204±2 dk, operasyon esnasındaki kan kayıpları 532±145 ve 354±70 ml ve
transfüzyon oranları %33 ve %3 olarak saptandı.
Sonuç: Ekstraperitoneal laparoskopik prostatektomide antegrad tekniğin retrograd tekniğe göre kısa operasyon süresi, düşük kanama miktarı ve düşük transfüzyon oranları ile
avantajlı olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Antegrad, laparoskopi, radikal prostatektomi, retrograd
230
10. Üroonkoloji Kongresi
P96
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESMENLERİNDE YÜKSEK TERSİYER
GLEASON PATERN BULUNMASININ HİSTOPATOLOJİK SONUÇLAR VE
BİYOKİMYASAL BAŞARISIZLIK ÜZERİNE ETKİSİ
1
Ufuk Üniversitesi Dr. Rıdvan Ege Hastanesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş ve amaç: Bu çalışmada amaç, radikal prostatektomi spesmenlerinde yüksek tersiyer
patern bulunmasının histopatolojik sonuçlar ve PSA progresyonu üzerine etkisini değerlendirmektir.
Materyal metod: Çalışmada Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dr. Rıdvan Ege Hastanesi
Üroloji Kliniği’nde Ocak 2007 - Ocak 2011 tarihleri arasında klinik lokalize prostat kanseri
tanısı ile radikal prostatektomi operasyonu uygulanmış ve günümüze kadar takibe düzenli
olarak gelmiş olan, gleason skoru 5-8 (5 ve 8 dahil) olan, 71 hastanın spesmenleri tek patolog
tarafından tekrar incelenmiştir. Hastalar yüksek tersiyer gleason patern (gleason 4 veya 5)
bulunması açısından değerlendirildi. Tersiyer paternin bulunmasının histopatolojik sonuçlar
ve PSA progresyonu üzerine etkisi araştırıldı. Hastalar ilk iki yıl 3 ayda bir, sonraki 2 yıl 6
ayda 1, sonrasında yılda bir serbest ve total PSA ölçümü ve dijital rektal muayene yapılarak
takip edildi. PSA progresyonu serum total PSA değerinin 0,2 ng/ml ve daha üzerindeki artışı
olarak kabul edildi.
Bu çalışmada istatistiksel analiz SPSS for Windows Version 15.0 paket programında
yapıldı.Sonuçlar da, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
Bulgular: RP spesmenlerinde yüksek tersiyer patern bulunma oranı %15,4 olarak saptandı. Hastalar tersiyer patern pozitif ve negatif olarak sınıflandırıldı. Tersiyer patern pozitif
grupta diğer gruba göre preoperatif PSA değerinin yüksek olduğu(p=0.469), extrakapsüler
yayılım(p=0,031), lenf nodu invazyonu(P=0,05), seminal vezikül invazyonunun(p=0,022)
daha fazla görüldüğü, patolojik evrenin daha yüksek olduğu(p=0,005) saptandı. Hastalar
postoperatif ortalama 36,3 ay takip edildi. Tersiyer patern pozitif grupta anlamlı olarak PSA
rekürrensi daha fazla(p=0.001) ve PSA progresyon zamanı daha kısa olarak(p=<0.001) tespit
edildi. Her iki grupta da preoperatif yaş, klinik evre, gleason skorları, cerrahi sınır pozitifliği
açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı bulundu.
Çok değişkenli Cox regresyon analizde yüksek tersiyer patern, ekstrakapsüler yayılım,
seminal vezikül invazyonu , cerrahi sınır pozitifliği ve gleason skorların PSA rekürrensi üzerine etkisi incelendiğinde sadece yüksek tersiyer patern bulunmasının PSA rekürrensi üzerine
anlamlı etkisi olduğu belirlendi (p=0,034).
Sonuç: Radikal prostatektomi spesmenlerinde tüm gleason skorlarda yüksek tersiyer
patern bulunması kötü histopatolojik sonuçlar ve postoperatif biyokimyasal başarısızlık ile
ilişkilidir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
231
POSTER
Mehmet Giray Sönmez, 1Ahmet Hakan Haliloğlu, 1Erhan Demirelli, 1Orhan Göğüş.
1
P97
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
POSTER
TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ (TRUS) EŞLİĞİNDE YAPILAN
PROSTAT BİYOPSİLERİNDE PERİPROSTATİK SİNİR BLOKAJINA
LİDOKAİN JEL VEYA LİDOKAİN PRİLOKAİN KREM EKLENMESİNİN
BİYOPSİ SIRASINDAKİ AĞRIYA ETKİSİ
1
Volkan Bulut, 1Osman Koca, 1Hüseyin Tarhan, 1Ersin Konyalıoğlu, 1Mehmet Yoldaş,
Taner Divrik, 1Ferruh Zorlu.
1
1
Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği.
Amaç: TRUS eşliğinde prostat biyopsisinde periprostatik sinir blokajına (PPB) ek olarak
yapılan perianal-intrarektal lidokain-prilokain krem (PİLPK) ve perianal-intrarektal lidokain jel (PİLJ) uygulamasının prob girişi sırasındaki, periprostatik blok sırasındaki ve biyopsi
sırasındaki ağrıya etkisini araştırdık.
Metot: Prostat kanseri şüphesi ile prostat biyopsisi planlanan 180 hasta çalışmaya alındı.
Hastaların ağrı durumu Visuel Analog Ağrı Skalası (VAS) ile değerlendirildi. Hastalar yapılan anestezi uygulamasına göre 3 gruba ayrıldı. 1. gruba parmakla rektal muayene (PRM)
sırasında yalnızca vazelin kullanarak PPB yapılan 64 olgu, 2. gruba PİLJ+PPB yapılan 65
olgu, 3. gruba PİLPK+PPB uygulanan 61 olgu alındı. PRM, Prob girişi, sinir blokajı ve biyopsi iğne girişleri sırasındaki ağrı skorları VAS ile değerlendirildi. Bu skorların yaşla, prostat
hacmiyle, PSA değeriyle, tekrar biyopsiyle, prostat kanseri tanısı olmasıyla ilişkisi değerlendirildi.
Bulgular: Gruplar ağrı skorlarına göre, işlem öncesi yapılan PRM sırasındaki ağrı skoru (VAS-PRM) ve ultrason probunun ilk girişi sırasındaki ağrı skoru (VAS-PR) değerleri
Grup-1’de anlamlı düşük bulunmuştur (VAS-PRM: 1,16-2,09-1,9) (p=0,001) (VAS-PR:
2,14-3,46-3,22) (p=0,002).
PPB sırasındaki ağrı skoru (VAS-PPB) değerleri Grup-3’te anlamlı düşük bulunmuştur (1,92-2,35-1,71) (p=0,043). Biyopsi sırasındaki ağrı skorlarına (VAS-BX) bakıldığında
gruplar arasında anlamlı fark yoktu (2,19-2,08-1,73) (p=0,140) (Tablo-1). anorektal ağrı
eşik düzeylerinin (AAED) farklı olacağı düşünülerek ek anestezik maddelerin eşik düzeyine
etkisi değerlendirildi. VAS-PRM değeri 1 olanlar anorektal ağrı eşik düzeyi yüksek, VASPRM değeri 2 ve üzeri olanlar anorektal ağrı eşik düzeyi düşük olarak ayrıldı. Gruplar arasında bazal ağrı skorlarına göre diğer ağrı skorlarındaki değişimin oranına bakıldı.
Prob girişi ağrısında anorektal ağrı eşik düzeyi yüksek olanlarda da , düşük olanlarda da
gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). PPB sırasında, AAED düşük olanlarda
lidokain jel uygulanan grupta diğer gruplara göre anlamlı fark vardı (p=0.05). AAED yüksek olanlarda ise PPB sırasındaki ağrı oranları arasında fark yoktu (p=0,300). Biyopsi iğne
girişleri sırasındaki ağrı skorlarında ise; Grup-2 ve Grup-3’te, AAED düşük olanlarda da
(p=0.035), yüksek olanlarda da (p=0.018) anlamlı oranda düşme vardı.
Sonuç: PPB ek olarak yapılan krem veya jel uygulamaları prob girişi sırasındaki ağrıya
232
10. Üroonkoloji Kongresi
etki etmemektedir PPB+PİLPK uygulanan grupta periprostatik lidokain enjeksiyonu sırasındaki ağrı anlamlı oranda düşüktür.Anorektal ağrı eşik düzeyi düşük olanlarda PPB+PİLJ
uygulaması PPB ağrısın anlamlı azaltır. PPB+PİLPK uygulanan grup ve PPB+PİLJ uygulanan grupta biyopsi ağrısı, VAS-PRM oranına göre, PPB+Vazelin uygulanan gruba göre anlamlı oranda düşüktür.Yaş, prostat hacmi, PSA düzeyi, biyopside prostat kanseri saptanması,
tekrar biyopsi ağrı skorlarını etkilememektedir.
Grup-1
Grup-2
Grup-3
180
64
65
51
-
VAS-PRM
1,71±1,55
1,16±0,44
2,09±1,88
1,90±1,79
0,001
VAS-PR
2,92±2,21
2,14±1,49
3,46±2,46
3,22±2,42
0,002
VAS-PPB
2,02±1,43
1,92±0,99
2,35±1,87
1,71±1,19
0,043
VAS-BX
2,02±1,28
2,19±1,22
2,08±1,41
1,73±1,15
0,140
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
POSTER
Genel
Hasta sayısı
P
233
P98
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PERİRPOSTATİK SİNİR BLOKAJIYLA YAPLAN 12 KOR PROSTAT
BİYOPSİSİNİN EREKTİL VE İŞEME FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ
1
Hüseyin Tarhan, 1İlker Akarken, 1Ersin Konyalıoğlu, 1Osman Koca, 1Mehmet Yoldaş,
Taner Divrik, 1Ferruh Zorlu.
POSTER
1
1
Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği.
Amaç: Periprostatik sinir blokajıyla yapılan 12 kor prostat biyopsisinin erektil ve işeme
fonksiyonları üzerine etkisini değerlendirdik.
Materyal Metod: Prostat kanseri şüphesi olan 243 hastaya periprostatik sinir blokajı uygularak 12 kor prostat biyopsisi yapıldı. Hastalara biyopsi yapılmadan önce, biyopsi sonrası
7. gün ve 1. ayda International Prostat Semptom Skoru (I-PSS), Yaşam Kalitesi (QOL)
ve International Erektil Fonksiyon-5 (IIEF-5) değerlendirme formları dolduruldu. Prostat
kanseri tanısı alanlar ve biyopsi sonrası komplikasyon gelişen ve hospitalizasyon gerektiren
hastalar değerlendirme dışı bırakıldı.
Bulgular: Prostat kanseri saptanmayan ve komplikasyon görülmeyen 169 hasta çalışmaya alınmıştır. Biyopsi öncesi ortalama I-PSS 10.63 iken, biyopsi sonrası 7. gün ortalama
I-PSS skoru 12.83 bulundu (p<0.05). 1. ayda ise ortalama I-PSS skoru 11.7 olarak bulundu (p>0.05). Özellikle irritatif semptomlar açısından anlamlı farklılık vardı. Biyopsi öncesi
ortalama irritatif semptom skoru 7.5, 7. günde 10.1, 1. ayda 8.2 olarak saptandı. 7.günde
anlamlı farklılık mevcuttu (p<0.05). Obstruktif semptom skoru ortalaması sırasıyla biyopsi
öncesi 9.52, 7. gün 10.11, 1. ayda 9.98 idi (p>0.05). QOL ortalaması biyopsi öncesi 2.9, 7.
gün 4.5, 1. ayda 3.5’ idi (p<0.05). İİEF-5 skoru biyopsi öncesi 16.89, 7. gün 12.64, 1. ayda
14.79 idi (p<0.05). Özellikle 1. haftada anlamlı bir düşüş saptandı (p<0.05). 1. ayda devam
eden düşüş istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0.05).
Sonuç: Prostat biyopsisi özellikle irritatif semptomları artırarak geçici olarak işeme disfonksiyonuna sebeb olmaktadır. Geçici erektil disfonksiyon ilk hafta daha belirgin olarak
görülmektedir. Hastalar hem erektil fonksiyon kaybı, hem de işeme fonksiyon bozukluğu
açısından biyopsi öncesi mutlaka bilgilendirilmelidirler.
234
10. Üroonkoloji Kongresi
P99
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
KASTRE REZİSTANS PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA SİSTEMİK
KEMOTERAPİ İLE PSA DEĞİŞİMİNİN PROGNOZ ÜZERİNE ETKİSİ
1
Orhan Yiğitbaşı, 1M. Nurettin Sertçelik, 1Fatih Yalçınkaya, 1Kürşad Zengin,
Osman Karabacak, 1Tevfik Sarıkaya.
1
POSTER
1
Ankara Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji Kliniği.
Amaç: Kastre rezistans prostat kanserli hastalarda yapılan sistemik kemoterapi de; hastanın takibinde kullanılan ve objektif bir kriter olan PSA da ki değişimin hastanın yaşam süresi
üzerindeki etkisini inceledik.
Gereç ve yöntem: 1998-2010 tarihleri arasında kastre rezistans prostat kanserli 54 hastanın 23’ünde Epirubisin(30mg/m2, 8 hafta süre ile haftada bir defa ve 6-10 ay ayda bir
defa idame) ve estramustin fosfat(560mg/gün,oral, tedavi boyunca) kullanıldı. 31 hastaya da
dosetaksel(70mg/m2, 3 haftada bir 8 kür) ve prednizolon(10mg/gün, tedavi boyunca) verildi. Hastalar üçer ay aralarla kontrol edildi ve PSA değerleri gerektiğinde ayda bir tekrarlandı.
PSA değerleri; tedaviye rağmen artan veya değişmeyen, % 0-50 ve % 50 den fazla azalan
olmak üzere üç grupta incelendi.
Bulgular: Her iki tedavi grubunda da PSA sı yükselen 17(%31) hastanın ortalama yaşam
süresi 10,5(4-24) aydı. PSA değeri %0-50 arasında düşen 15(%28) hastanın ortalama yaşam
süresi 15(6-28) ay olarak tesbit edildi.. Buna karşılık PSA sı % 50 den fazla azalan 22(%41)
hasta da ortalama yaşam sürenin 22(12-48) ay olduğu gözlendi
Sonuçlar: PSA sı % 50 den fazla azalan hastalarda ortalama yaşam süresi diğer iki gruba
göre anlamlı olarak yüksek bulundu(p< 0.001). Dolayısı ile PSA; kemoterapi sırasında ve
sonrası takipte güvenilir bir prognostik faktör olarak değerlendirilebilir.
Anahtar kelimeler: Kastre rezistans prostat kanseri, kemoterapi, prostat spesifik antijen
PSA DEĞİŞİKLİĞİ
HASTA SAYISI
ORTALAMA YAŞAM SÜRESİ
PSA AYNI VEYA ARTMIŞ
17 (%31)
10,5 AY ( 4-24)
PSA % 0-50 AZALMIŞ
15 (%28)
15 AY (6-28)
PSA % 50 DEN FAZLA AZALMIŞ
22 (%41)
22 AY (12-48)
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
235
P100
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİSİ ÖNCESİ UYGULANAN ORAL MİDAZOLAMIN
HASTANIN ANKSİYETESİNİ VE RAHATSIZLIĞINI GİDERMEDEKİ
ETKİNLİĞİ
POSTER
1
Alpaslan Yüksel, 1R. Yavuz Akman, 2Hakan Özkardeş.
1
Başkent Üniversitesi İstanbul Uygulama ve Araştırma Hastanesi, 2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Amaç: Bu çalışmada transrektal ultrasound(TRUS ) eşliğinde yapılan prostat biyopsilerinde oral midazolamın bilinçli sedasyon yönünden periprostatik analjezi yöntemiyle karşılaştırılıp etkinliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Giriş:Birçok çalışma TRUS eşliğinde prostat biyopsisi sırasında hastaların farklı düzeylerde ağrı ve rahatsızlık duyduklarını rapor etmiştir.Birçok klinisyen biyopsi sırasında ağrı
yönetiminin önemini vurgulamaktadır. Analjezi yanında klinisyenlerin hastanın anksiyete ve
stres durumunu göz ardı etmemesi gerekir.Bu nedenle oral midazolam ile sağlanan bilinçli
sedasyon stressiz ve konforlu biyopsi işlemi için iyi bir alternatiftir.
Yöntem-Gereçler: Biyopsi planlanan 58 hasta randomize iki gruba ayrıldı.. Grup 1’deki
hastalara (29 hasta) işlemden 1 saat önce oral midazolam, grup 2 deki hastalara prilokain ile
periprostatik blokaj uygulandı.Ülkemizde midazolamın oral formu olmadığından hesaplanan dozda midazolamın ampül formu meyve suyuyla karştırılarak anestezi uzmanı eşliğinde
hastaya içirildi. Biyopsiden sonra her hastaya 1 ile 10 arasında ağrı durumunu değerlendiren
VAS anket formu dolduruldu. Ultrason probunun girişi sırasındaki ağrı VAS1, biyopsi iğnesinin girişi sırasındaki ağrı VAS2 olarak değerlendirildi.3 nokta ölçüt testi ile hastanın biyopsi öncesi anksiyete ve sonrasında rahatsızlık durumu değerlendirildi.(anksiyete: 0: sakin, 1:
hafif tedirgin 2: tedirgin); (rahatsızlık 0: rahat, 1:hafif rahatsız, 2: rahatsız)
Bulgular: Her iki grup arasında yaş, PSA değeri ve prostat volümü açısından istatistiksel
bir fark yoktu.Grup 1 deki hastaların VAS1 ve VAS2 açısından ağrı skorları Grup 2 deki hastalara göre düşük saptandı.(p<0,05) Grup 1 deki hastaların anksiyete ve rahatsızlık skorları
da grup 2 ye göre belirgin düşük saptandı.(p<0,05)
Sonuçlar : TRUS eşliğinde prostat biyopsisi öncesi uygulanan bilinçli sedasyon sağlayan
oral midazolam hastanın anksiyetesini ve rahatsızlığını azaltmada periprostatik lokal anesteziye iyi, güvenli ve pratik bir alternatiftir.
Grup 1
3-NOKTA-1
3-NOKTA-2
236
Sakin
Grup 2
24
82,80%
4
13,80%
Hafif tedirgin
5
17,20%
11
37,90%
χ²:30,5
Tedirgin-stresli
0
0,00%
14
48,30%
p=0,0001
Rahat
21
72,40%
4
13,80%
Hafif rahatsız
8
27,60%
14
48,30%
χ²:24,19
Rahatsız
0
0,00%
11
37,90%
p=0,0001
Grup 1
Grup 2
t
p
VAS1
1,79±0,82
2,9±1,15
-4,22
0,0001
VAS2
1,83±0,66 2,69±1,04
-3,78
0,0001
10. Üroonkoloji Kongresi
P101
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
AKTİF İZLEM PROTOKOLUNDA İKEN RADİKAL PROSTATEKTOMİ
YAPILAN HASTALARIN KLİNİK VE PATOLOJİK VERİLERİ
1
Hasan Soydan, 1Ömer Yılmaz, 1Ferhat Ateş, 1Kenan Karademir, 1Temuçin Şenkul,
Kadir Baykal.
1
POSTER
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi.
Amaç: Aktif izlem protokolünde iken radikal prostatektomi yapılan hastaların klinik ve
patolojik verilerini benzer klinik özelliklere sahip ve doğrudan radikal prostatektomi yapılan
hastalar ile karşılaştırmak
Gereç ve Yöntem: Lokalize prostat kanseri olup aktif izlem protokoluna alınan hastalardan, izlem sürecinde kontrol biyopsilerinde tümör progresyonu olduğu saptanan veya hasta
tercihi nedeni ile radikal prostatektomi yapılan hastaların verileri değerlendirildi. Yaş, PSA,
klinik evre, Gleason skoru, pozitif kor sayısı, ameliyat tarihine kadar geçen süre, ameliyat
Gleason skoru, patolojik evre, tümör yüzdesi, cerrahi sınır durumu kaydedildi. Kliniğimizin
radikal prostatektomi veri tabanından klinik özellikleri benzer olup ilk anda radikal prostatektomi yapılan aynı sayıda hasta da aynı parametreler bakımından araştırılarak, kaydedildi.
Sonuçlar: 2004-2011 yılları arasında 31 hasta aktif izlem protokoluna alınmış olup, hastalar ortalama 17(4-57) ay takip edilmişlerdir. 1.yıl sonunda biyopsi yapılan 17 hastanın
3’üne, 2. Yıl sonunda biyopsi yapılan 6 hastanın 2’sine radikal prostatektomi yapılmıştır.
Klinik veri tabanımızdan alınan ve tanı anında benzer özelliklere sahip olup radikal prostatektomi yapılan ve aktif izlemde iken radikal prostatektomi yapılan hastaların verileri karşılaştırmalı olarak tablo 1’dedir. İlk tanı anında radikal prostatektomi grubunun PSA değeri
(ortalama 5,18 ng/ml)daha düşük olmakla beraber diğer parametreler benzerdir. Aktif izlemde iken radikal prostatektomi yapılan hastaların ameliyat sonrası patolojik verileri değerlendirildiğinde,1 hastada tümör rapor edilmezken 1 hastada klinik önemsiz(<0,5cc) tümör
vardı. 3 hastada tümörde Gleason skorunda yükselme ve 1 hastada cerrahi sınır pozitifliği
vardı. Doğrudan radikal prostatektomi yapılan hastalarda ise 1’i hariç hepsinde klinik önemli tümör saptandı. Hiçbir hastada tümör Gleason skorunda ve evrede yükselme saptanmadı.
Sonuç: Aktif izleme alınmış hastalardaki tümör progresyon kriterleri hastaların çoğunda
radikal prostatektomi patoloji verileri ile uyumlu gibi gözükmektedir. Diğer bir deyişle aktif
izlem sonrası progresyon nedeni ile radikal prostatektomi yapılan hastaların tümörlerine ait
lokal evre ve Gleason skorlarının başlangıca göre ilerledikleri ve definitif tedaviyi gerektirdikleri gösterilmiştir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
237
Aktif izlem
(N:5)
Yaş
PSA(ng/ml)
Klinik evre
POSTER
Biyopsi Gleason skoru
Pozitif kor sayısı
Radikal prostatektomi
gerekçesi
1
2
3
4
5
238
Radikal prostatektomi
(N:5)
64,4(57-72)
65(56-71)
6,8(5,1-9,4)
5,18(2,8-6,8)
2T2a
3T1c
2 T2a
3T1c
3+3
3+3
1/12
1/12
Gleason skoru
Patolojik evre
Tümör
yüzdesi
Tümör hacmi
Cerrahi sınır
Tümör progresyonu(2.bx)
3+4
T2c
Hasta tercihi(3.bx)
3+3
T2c
%16
9cc
-
<%1
<0,4 cc
Tümör progresyonu (2.bx)
3+4
T2c
%5,7
-
2 cc
-
Tümör progresyonu (3. Bx)
Benign
-
-
-
-
Tümör progresyonu (2. Bx)
3+4
T3a
%10
5 cc
+
10. Üroonkoloji Kongresi
P102
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HORMONAL TEDAVİ ALAN PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA KEMİK
MİNERAL YOĞUNLUĞU DEĞERLERİ:GATA HAYDARPAŞA EĞİTİM
HASTANESİ SONUÇLARI
1
POSTER
Hasan Soydan, 1Ferhat Ateş, 1Ömer Yılmaz, 1Sezgin Okçelik, 1Cumhur Yeşildal,
Kadir Baykal.
1
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Üroloji Servisi.
Amaç: Hormonal tedavi alan prostat kanserli hastalarda kemik mineral yoğunluğunu
değerlendirmek
Gereç ve Yöntem: GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji servisinde prostat kanseri
tanısı alıp hormonal tedavi alan hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Yaş,
PSA, Klinik evre, biyopsi Gleason skoru, metastaz varlığı, uygulanan hormonal tedavi ve
kemik mineral yoğunluğu değerleri kaydedildi. Kemik mineral yoğunluğunun hormonal
tedavi başlama tarihine göre değelendirilmesi; 0-5, 6-24, 25-36,36+ ay şeklinde yapıldı. Kemik mineral yoğunluğu değerleri, femura ait ortalama T skoru ve lomber vertebralara ait
ortalama T skoru kaydedildi. T skorunun -1,5’dan büyük olması normal, -1,5 ile -2,5 arası
osteopeni, -2,5’dan küçük olması osteoporoz olarak kabul edildi. Lomber vertebra ve femur
ortalama T skorlarının kendi aralarında ve tedavi sürelerine göre farklılık gösterip göstermediği araştırıldı.
Sonuçlar: 2006-2011 yılları arasında hormonal tedavi yapılan 125 hastanın, 37’sinin
kemik mineral yoğunluğunun ölçüldüğü saptandı. Hastaların yaş ortalaması 76,06 (61-84)
idi. PSA değerleri 10 ng/ml’nin üzerinde olan hastalardan 11 hastada metastaz saptanırken,
13’ünde metastaz saptanmadı. 16 hastaya cerrahi, 21 hastaya ise medikal kastrasyon yapılmıştı. Kemik mineral yoğunluğu 11 hastada tedavi başlangıcında, 26 hastada ise ortalama 29
ay (6-88) sonra değerlendirilmişti. Lomber ve femur BMD skorları arası korelasyon %78.4
ve çok anlamlı bulundu (p<0.001). Tedaviye başlanmadan önce ve tedavinin ilk 5 ayında kemik mineral yoğunluğu ölçülmüş olan 11 hastanın 2’sinde lomber T skor ortalamasına göre
osteoporoz saptandı. Hasta sayımız yeterli olmadığı için, tedavi süresi ile lomber ve femur T
skorları arasında ilişki kurulamamıştır. Ancak 3 yıllık tedavi süresini tamamlayan 8 hastanın
hiçbirinde T skor ortalaması normal değildi. 7 hastada osteopeni 1 hastada osteoporoz vardı.
Sonuç: Sonuçlarımız hormonal tedavi başlanan hastalarda kemik mineral yoğunluğu
değerlendirmesinin gerektiği kadar yapılmadığını göstermektedir. Ayrıca başlangıç kemik
mineral yoğunluğu değerlendirmesi, bu hastalarda osteoporoz bulunabilme riski açısından
önemli gibi gözükmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
239
POSTER
Femur
Lomber vertebra
Süre
Normal
Osteopeni
Osteoporoz
Toplam
Normal
Osteopeni
Osteoporoz
Toplam
0-5
2
9
-
11
7
2
2
11
6-24
9
3
1
13
9
2
2
13
25-36
3
1
1
5
2
2
1
5
36+
-
7
1
8
7
1
8
14
20
3
37
13
6
37
TOPLAM
240
18
10. Üroonkoloji Kongresi
P103
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TRANSREKTAL ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE PROSTAT BİYOPSİ
YAPILAN HASTALARDA FOSFOMİSİN VE LEVOFLOKSASİN
PROFİLAKSİSİNİN ETKİNLİĞİ
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon
Hastalıkları Anabilim Dalı.
Amaç: Prostat biopsisi yapılan olgularda kinolonlar ile yapılan antibiyotik profilaksisinin
infeksiyon oranını azalttığı bildirilmektedir. Ancak son zamanlarda toplum kökenli üriner
sistem infeksiyonlarında bile kinolona dirençli Escherichiae coli sık görülmeye başlanmış
ve daha ucuz, etkin, alternatif antibiyotikler kullanılmaya başlanmıştır. Sunulan çalışmada,
transrektal prostat biyopsisi yapılan olgularda profilakside kullanılan tek doz 500mg levofloksasinin etkinliğinin, alternatif olabilecek tek doz 3g fosfomisinin etkinlikliği ile karşılaştırılması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 01 Ocak- 31 Temmuz 2011 tarihleri arasında yüksek PSA
ve/veya şüpheli rektal inceleme bulgusu nedeniyle prostat biyopsisi planlanan hastalar alındı. Tüm hastaların işlem öncesi idrar mikroskopilerine bakıldı ve idrar kültüründe üreme
olmadığı gösterildi. Hastalara işlemden 3 saat önce 100ml sodyum fosfat (Fleet enema) ile
rektal lavman uygulandı. Hasta dosyaları retrospektif olarak taranarak aldıkları antibiyotik
profilaksisine göre iki gruba ayrıldı. 110 hastaya tek doz 500mg levofloksasin işlemden 1 saat
önce, 104 hastaya da tek doz 3g fosfomisin işlemden 1 gece önce oral olarak verildi. Biyopsi
sonrası iki grup verileri infeksiyöz komplikasyonlar açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Kriterlere uyan 214 hasta çalışmaya dahil edildi. Yaş, PSA düzeyi, prostat hacmi, DM varlığı, geçirilmiş ürolojik girişim, işlem öncesi idrar mikroskopisi/ kültürü açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi. Biyopsi sonrası dizüri
yakınmalarıyla başvuran 17 (%7,9) hastada piyüri saptandı. Bu hastaların 12 (%70,5)’si
levofloksasin grubunda, 5 (%29.5)’i de fosfomisin grubundaydı. Biyopsi sonrası levofloksasin grubundaki 4 (%3,6) hastada, fosfomisin grubundaki 1 (%0,9) hastada ateş yüksekliği
gelişti. Ateş yüksekliği gelişen hastalardan her iki grupta da birer hastada idrar kültüründe
E.coli üremesi oldu. Diğer hastaların idrar ve kan kültürlerinde bakteri üremesi olmadı.
Hiçbir hastada sepsis ve işlemle ilgili ciddi komplikasyon olmadı.
Sonuçlar: Transrektal prostat biyopsisi yapılan hastalarda tek doz fosfomisin profilaksisi,
en az tek doz levofloksasin profilaksisi kadar etkili koruyuculuk sağlamaktadır. Fosfomisin
kullanılan hastalarda daha az piyüri görülmesi ve E. coli için artan florokinolon direnci göz
önüne alınırsa fosfomisin profilaksisi gelecek için iyi bir alternatif olarak gözükmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
241
POSTER
Şakir Ongün, 1Güven Aslan, 2Vildan Avkan Oğuz.
1
POSTER
LEVOFLOKSASİN
n=110 (%)
p
ATEŞ YÜKSEKLİĞİ
4 (3,6)
1 (0,9)
0.195
DİZÜRİ + PİYÜRİ
12 (10,9)
5 (4,8)
0.099
BAKTERİÜRİ
4 ( 3,6)
3 (2,8)
0.448
E. COLİ
1 (0,9)
1 (0,9)
0.952
KİNOLON DİRENÇLİ E. COLİ
2 (1,8)
1 (0,9)
0.594
ESBL(+) E. COLİ
1 (0,9)
-
0.330
-
1(0,9)
0.303
ENTEROCOCCUS SPP
242
FOSFOMİSİN
n=104 (%)
10. Üroonkoloji Kongresi
P104
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİLERİNİN VİYANA NOMOGRAMI (VN)
PROTOKOLÜNE GÖRE ALINMASI PROSTAT KARSİNOMU (PCA)
SAPTANMASINDA SİSTEMATİK 12 ÖRNEK BİYOPSİYE (12BX)
ÜSTÜNLÜK SAĞLAR MI?
Hasan Yılmaz, 2Tobias Klatte, 3Tayyar Alp Özkan, 3Murat Üstüner, 3Nazım Mutlu,
Mesut Remzi, 3Özdal Dillioğlugil.
2
1
T.C. Izmit Seka Devlet Hastanesi, 2Viyana Üniversitesi, Üroloji Departmanı, 3Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş: Prostat biyopsilerinde optimal örnek sayısı henüz net değildir. Remzi ve ark. örnek sayılarının 6-18 arasında değiştiği (prostat hacmi büyük genç hastalarda daha fazla,
hacmi küçük yaşlı hastalarda daha az örnek alınan) bir VN’ı (Tablo 1) oluşturmuşlardır
(J.Urol.174:1256,2005). Bu retrospektif çalışmada, 12Bx ile PCa saptama oranları VN’ na
göre karşılaştırıldı.
Gereç ve Yöntem: 2005-2011 arasında total PSA’ sı (tPSA) 2- 10 ng/ml aralığında olan
ve ilk kez 12Bx alınan 1091 ardışık hasta çalışmaya alındı. Benign patolojiler (HGPİN ve
ASAP) ‘kanser yok’, adenokarsinomlar ise ‘kanser var’ olarak sınıflandırıldı. Hastaların yaş,
prostat hacimleri ve histopatolojik sonuçları kullanılarak VN çalışması (VNÇ) verileri ile
karşılaştırıldı. Hastalar yaş (≤50, 51-60, 61-70, >70) ve prostat hacimlerine (≤30, 31-40,
41-50, 51-60, 61-70, >70 ) göre sınıflandırıldı.
Bulgular: Ortalama hasta yaşı 64 (40-90), prostat hacmi 56 (10-246) ml ve ortalama
tPSA 6,4 (2-10) ng/ml idi. 12Bx’lerde %30,3 PCa saptandı. VNÇ’ nda ise PCa oranı %36,7
idi (Tablo 2). 12Bx’de Gleason derecesi 4 veya 5 olan hastaların oranı %50,4 iken, VNÇ’
da %24,5 idi.
12Bx’lerde saptanan PCa’leri, VN’da12 örnekten az biyopsi alınan kategoriler(Tablo 1’de
italik olarak belirtildi; Grup I), 12 örnek alınanlar (Tablo 1’de koyu yazı ile belirtildi; Grup
II) ve 12 örnekten fazla alınanlara (Grup III) göre üç grupta karşılaştırıldı (Tablo 2). Grup
III’ de VNÇ’da istatistiksel olarak anlamlı oranda daha fazla PCa saptanırken (p=0,000),
Grup I’ de VNÇ’da anlamlı oranda daha az PCa saptanmıştır (p=0,039). Grup II’ de ise PCa
saptanması açısından anlamlı fark yoktur (p=0,532).
Sonuç: Genelde, VN ile PCa saptama oranı daha yüksektir. 12 örnekten daha fazla biyopsi alınan kategorilerde (prostat boyutu büyük genç hastalarda) PCa oranı VN’da daha
yüksek, VN’a göre 12 örnekten daha az alınan kategorilerde (prostat boyutu küçük yaşlı hastalarda) ise 12Bx’lerde daha yüksektir. Bu sonuçlar, biyopsi protokollerinin optimizasyonu
için yapılacak çok merkezli çalışmalara yol gösterici olabilir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
243
POSTER
1
Prostat Hacmi (ml)
Yaş (yıl)
POSTER
≤50
61-70
>70
≤30
8
8
8
6
31-40
12
10
8
6
41-50
14
12
10
8
51-60
16
14
12
10
61-70
18
16
14
12
>70
18
18
16
14
Gruplar
VNÇ
PCa
n
I
122
II
31
III
Toplam
244
51-60
12Bx
%
PCa
n
%
p
329
37,0
224
506
44,2
0,039
89
34,8
38
173
21,9
0,532
31
84
36,9
69
412
16,7
0,000
184
502
36,7
331
1091
30,3
10. Üroonkoloji Kongresi
P105
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
DOSETAKSEL KEMOTERAPİSİ 75 VE ÜZERİ YAŞ KASTARASYONA
DİRENÇLİ PROSTAT KANSERİ HASTALARINDA DA GÜVENLE
KULLANILABİLEN BİR TEDAVİDİR
1
POSTER
Naşide Mangır, 1Levent Türkeri.
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Dosetaksel kemoterapisi kastrasyona dirençli prostat kanserinde genel sağkalımı
arttıran tek tedavidir. Geriatrik hasta grubunda toksisite kaygılarıyla dosetaksel kullanımından kaçınılmaktadır. Bu çalışmanın amacı 75 ve üzeri yaş hasta grubunda haftalık dosetaksel
kullanımının güvenilirliğini ve genel sağkalım üzerine etkisini araştırmaktır.
Araç ve Yöntem: 1998- 2009 tarihleri arasında kastrasyona dirençli prostat kanseri tanısı
ile dosetaksel kemoterapisi alan hastalar < 75 yaş (Grup 1) ve >75 yaş (Grup 2) olarak ikiye
ayrılarak verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalar klinik değerlendirme sonucuna göre dosetaksel 75 mg/m2 3 haftada bir (1. rejim) ve ya haftalık dosetaksel 35 mg/m2
2/3 hafta (2. rejim) almışlardır. Genel sağkalım ve tedavi toksisitesi iki grup arasında analiz
edilmiştir. Sağkalım ve sağkalımı etkileyen faktörler Kaplan Meier analizi ve Cox regresyon
analizi kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular: Toplam 45 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların yaş ortalamaları 70 (±8,8)
yıldır. Grup 1’de toplam 27 hasta ve Grup 2’de toplam 18 hasta mevcuttur. Hastaların özellikleri Tablo 1’de gösterilmiştir. Hastaların Gleason skorları, kür başı PSA değerleri, kür sonu PSA
değerleri, tanı anındaki PSA değerleri ve aldıkları dosetaksel kür sayıları arasında anlamlı fark
yoktur. Ancak 75 ve üstü hastalara daha çok haftalık dosetaksel 35 mg/m2 2/3 hafta (2. rejim)
tedavisi verilmiştir. Genel sağkalım 75 yaş altı hastalarda 20 ay (%95 CI 9,3- 30,6) ve 75 yaş ve
üstü hastalarda 12 ay (%95 CI 0- 28,0) olarak bulunmuştur. İki grup arasındaki genel sağkalım
oranları istatistiksel olarak anlamlı değildir (log rank p: 0,14 - Şekil 1). Tedavi sırasında en çok
görülen toksisite lökopeni olup, bu sadece 1 hastada doz kısıtlayıcı olmuştur.
Sonuç: Dosetaksel kemoterapisi 75 yaş ve üstü hastalarda haftalık uygulamalar ile güvenle gerçekleştirilebilir.
Grup 1 (Yaş < 75)(n:27)
Grup 2(Yaş ≥ 75)(n:18)
Yaş
64,4(min:47 max:74)
78,4(min:75 max:87)
Dosetaksel kür sayısı
5,04(min:1 max: 11)
5,22(min: 1 max: 8)
0,6*
8(min:6 max:9)
7(min: 5 max:9)
0,2**
Gleason skoru
Tanı anında PSA
P değeri
54(min:7 max:1100)
22,5(min:10 max:192)
0,9*
Kür başı PSA değeri
62,5(min:7 max: 1054)
82,0(min: 14 max:1376)
0,4*
Kür sonu PSA
38(min: 0 max: 1829)
41(min:4 max: 1000)
0,2*
12/27
6/12
0,5***
Rejim 1
24
9
Rejim 2
3
9
Komorbidite varlığı
Tedavi planı
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
0,01***
245
POSTER
Şekil 1. 75 yaş altı ve 75 ve üstü hastaların genel sağkalım grafiği
246
10. Üroonkoloji Kongresi
P106
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKALİZE PROSTAT KANSERLİ HASTALARDA AKTİF İZLEM
SONUÇLARIMIZ
1
Hasan Soydan, 1Furkan Dursun, 1Ömer Yılmaz, 1İlker Akyol, 1Kenan Karademir,
Kadir Baykal.
1
POSTER
1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi.
Amaç: Klinik olarak lokalize prostat kanseri tanısı alıp aktif izlem protokoluna alınan
hastaların verilerini değerlendirmek
Gereç ve Yöntem: GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Üroloji servisi polikliniğine başvuran hastalardan prostat kanseri tanısı alıp, klinik olarak lokalize prostat kanseri olduğu
saptanandan tanı anındaki serum PSA değeri 10 ng/ml’den küçük, TRUS eşliğinde alınan
prostat biyopsisinde tek kor pozitifliği olan, Gleason skoru 6 olan ve klinik T1c ve T2a
olanlar çalışmaya dahil edildi. Bu hastalardan definitif tedavi yapılması kararlaştırılanlara
aktif izlem de bir seçenek olarak sunuldu. Aktif izleme alınan hastalar 3 ay aralıklarla serum
PSA, yılda 1 TRUS biyopsi yapılarak takip edildi. Yıl içerisindeki takiplerinde serum PSA
değerinde yükselme olanların, kontrol PSA ile yüksekliği doğrulandıktan sonra 1 yıl geçmesi
beklenmeden TRUS eşliğinde prostat biyopsileri yapıldı. Biyopside kadran sayısında artış
olması, farklı lokalizasyonda tümör saptanması ve Gleason skorunda artış olması progresyon
olarak kabul edildi ve definitif tedavi kararı verildi.
Sonuçlar: 2006-2011 tarihleri arasında 31 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş
ortalaması 65,7 idi. Serum PSA ortalamaları 7,03 ng /ml idi.2 hasta tümör TUR-P sonrasında saptanmıştı. Pozitif kor sayısı 26 olguda 1, 3 olguda 2 idi. Klinik evre 26 olguda T1c,
1 olguda T1a, 1 olgu T1b ve 3 olguda T2a idi. Hastaların 7’i henüz 1.yıl takibi içindedir.
Aktif izlemde 1. Yılını dolduran 17 olguya 2. biyopsi yapıldı. 17 olgunun 6(%35)’sına definitif tedavi yapıldı. Kalan 11 hastanın 3’ü halen 3. yılını doldurmamış olup, takibi devam
etmektedir. 1 hasta ise takipten çıkmıştır. Kalan 7 hastaya 3. Biyopsi yapılmış ve 2(%28)’sine
RRP yapılmıştır.4. yıl takibine devam edilen 5 hastanın 1’ine 4. bx. yapılmış, diğer 4 hasta
ise halen 4. yıl içinde olup takibe devam edilmektedir. Tüm takip dönemi boyunca hastaların
hiçbirisine normal planlanan zaman dışında biyopsi yapılmamıştır. 31 hastanın 8(%25)’ine
takip dönemi boyunca definitif tedavi yapılmıştır. 1. Yıl sonunda 7(%22) hasta, 2. Yıl sonunda 1(%3,1), 3. Yıl sonunda 0(%0) hasta takipten çıkmıştır. 15 hasta hala çalışmaya
devam etmektedir.
Sonuç: Sonuçlarımız lokalize prostat kanserli hastalarda aktif izlemin kabul edilebilir bir
tedavi seçeneği olduğunu desteklemektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
247
Îkinci biyopsi(17 hasta)
POSTER
3+3
2 ve
daha
fazla
kor
RRP
RT
İzleme
devam
Takipten
çıkan
248
3+4
4+3
3+3
Tek
kor
-
2
-
1
1
1
-
-
-
-
-
-
-
Üçüncü biyopsi (6 hasta)
Benign
3+3
2 ve
daha
fazla
kor
3+4
1
-
-
-
-
7
5
-
-
-
-
4+3
3+3
Tek
kor
Dördüncü biyopsi(1 hasta)
Benign
3+3
2 ve
daha
fazla
kor
3+4
4+3
3+3
Tek
kor
Benign
-
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
1
3
-
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
10. Üroonkoloji Kongresi
P107
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT KARSİNOMU EVRELENDİRMESİNDE PARMAKLA REKTAL
MUAYENE VE İNTRAOPERATİF PALPASYONUN DEĞERİ.
1
Tayyar Alp Özkan, 2Ali Sarıbacak, 3Hasan Yılmaz, 4Kerem Teke, 5Bahar Müezzinoğlu,
Özdal Dillioğlugil.
4
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2Yozgat Yerköy Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Kocaeli Seka Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, 4Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 5Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
3
Giriş: Prostat karsinomu (PK) tanı ve evrelemesinde parmakla rektal muayene (PRM)
hastalığın tanısında ve evrelendirmesinde rutin kullanılan bir yöntemdir. Çalışmamızda PK
tanısında PRM ve prostat çıkartıldıktan sonra intraoperatif palpasyonun (iOP) altın standart
olarak alınan pT ile uyumunu araştırdık.
Gereç ve Yöntem: 1999-2011 yılları arasında PK nedeniyle radikal prostatektomi (RP)
yapılan 332 hastanın dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Kayıtlarında eksiklik bulunan
63 hasta çalışma dışı bırakıldı. Hastalara operasyondan 1 gün önce PRM yapıldı. Tüm RP
spesimenleri prostat çıkartıldığı anda evrelendirme amacı ile intraoperatif olarak palpe (İOP)
edildi. PRM ile evreleme (cT) ve iOP bulgusuna ait T evresi TNM 2002’ye göre kayıt edildi.
Her iki yöntemle elde edilen veriler histopatolojik pT evresi ile karşılaştırıldı. pT’ye göre
sensitivite ve ROC analizinde eğri altındaki alanlarla (EAA) değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların cT, iOP ve pT dağılımları Tablo 1’de gösterilmiştir. %2,7 (7/269) hastada histopatolojik değerlendirmede PK saptanmadı (T0). Hastaların cT ve iOP ile T evrelemesinin pT’ye göre sensitivitesi ve ROC-EAA değerleri tablo 2’de
gösterilmiştir. T2b hariç tüm T evrelerinde iOP, PRM’den (cT) daha iyi idi. Prostata sınırlı
hastalıkta (pT2a, pT2b, pT2c) PRM ve iOP sensitiviteleri, prostat dışı hastalıktan (pT3a,
pT3b, pT4) çok daha yüksek idi (Tablo 2).
Sonuç: PRM ve iOP patolojik T evresini güvenli şekilde yansıtamamaktadır. Buna rağmen iOP, PRM’den (cT) daha fazla sensitiviteye sahiptir. PRM ve iOP evreleme için yeterli
değildir.
T Evresi
cT (%)
iOP (%)
pT (%)
T Evresi
Sensitivite %
cT2a
26,7
ROC-EAA (%95 CI)
0,13 (0,07-0,2)
iOP T2a
37,8
0,19 (0,11-0,26)
T1c
91 (33,8)
78 (29)
T2a
78 (29)
76 (28,2)
T2b
50 (18,6)
38 (14,1)
20 (7,4)
cT2b
20
0,10 (0,01-0,19)
T2c
42 (15,6)
58 (21,6)
120 (44,6)
iOP T2b
20
0,10 (0,01-0,19)
17,5
0,09 (0,05-0,12)
0,13 (0,09-0,17)
45 (16,7)
T3a
6 (2,2)
12 (4,5)
49 (18,2)
cT2c
T3b
1 (0,4)
6 (2,2)
25 (9,3)
iOP T2c
26,7
T4
1 (0,4)
1 (0,4)
3 (1,1)
cT3a
4,08
0,02 (0-0,05)
iOP T3a
8,16
0,04 (0,002-0,08)
cT3b
0
0
iOP T3b
4
0,02 (0-0,06)
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
249
POSTER
1
P108
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
KASTRASYONA REFRAKTER PROSTAT KANSERİ HASTALARINDA
DOCETAXEL TEDAVİSİNİN YANINDA ANTİANDROJEN TEDAVİ
UYGULAMASININ SAĞKALIM ÜZERİNE ETKİSİ
POSTER
1
Mehmet İlker Gökce, 1Ömer Gülpınar, 1Kadir Türkölmez, 1Sümer Baltacı,
Yaşar Bedük.
1
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Kastrasyona refrakter metastatik prostat kanseri tedavisinde docetaxel uygulaması standart tedavi olarak kabul edilmektedir. Docetaxel tedavisine geçilirken antiandrojen
tedaviye (ADT) devam edilip edilmemesi konusunda görüş birliği yoktur. Bu çalışmada
docetaxel tedavisi alan hasta grubunda antiandrojen tedavinin kesilmesinin sağkalıma olan
etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve yöntem: Mayıs 2001 – Ocak 2009 tarihleri arasında AÜTF üroloji klinğinde
docetaxel (75mg/m2) tedavisi verilen ve sağlıklı takipleri olan 102 hastanın verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Yaş, ADT öncesi PSA, ADT ile elde edilen en düşük PSA, en
düşük testosteron düzeyi, prostat kanseri ile ilişkili verileri ve sağkalım durumu kaydedilmiştir. ADT kesilen ve devam edilen gruplar sağkalım ve diğer parametreler açısından karşılaştırılmıştır.
Bulgular: İki grup arasında belirtilen parametreler açısından fark bulunmamıştır ve sonuçlar tablo1 de özetlenmiştir. Kaplan-Meier sağkalım analizi yapıldığında iki grupta sağkalım açısından anlamlı fark saptanmamıştır (şekil 1). ADT kesilen grupta testosteron düzeyi
tekrar yükselen hastalarda sağkalımın kastre kalan hastalara göre daha kötü olduğu tespit
edilmişse de bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (şekil 2).
Sonuç: Kastrasyona refrakter metastatik prostat kanseri tedavisinde docetaxel tedavisine
başlanırken ADT kesilmesi ile ADT devam edilmesine göre anlamlı sağkalım farkı saptanmamıştır. Bu konu üzerine daha geniş hasta serilerini içeren prospektif randomize çalışmalara ihtiyaç vardır.
Parametre (ortalama)
250
ADT + (n=63)
ADT – (n=39)
Yaş
69,8
70,5
HRT ile min PSA (ng/ml)
1,39
1,33
KTx öncesi PSA (ng/ml)
38,2
38,8
KTx ile min PSA (ng/ml)
13,5
10,9
Minumum testosteron
16,5
20,5
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
Şekil1 ve 2. Kaplan-Meier analizi sonuçlar
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
251
P109
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
POSTER
LAPAROSKOPİK RADİKAL PROSTATEKTOMİDE YENİ NESİL DİKENLİ
POLİGLİKONAT SÜTÜR (V-LOC) KULLANILARAK YAPILAN POSTERİOR
REKONSTRÜKSİYON VE VEZİKOÜRETRAL ANASTOMOZUN ERKEN
DÖNEM SONUÇLARI
1
Murat Arslan, 1Tansu Değirmenci, 1Bülent Günlüsoy, 2Ali Serdar Gözen,
Zafer Kozacıoğlu, 1Ali Rıza Ayder.
1
1
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2Heidelberg Üniversitesi, Slk- Kliniken Hastanesi,
Üroloji Kliniği.
Amaç: Laparoskopik radikal prostatektomi (LRP) sonrası dikenli poliglikonat (V-Loc)
ile yapılan posterior rekonstrüksiyon ve kontinü (Van velthoven) vezikoüretral anastomozun
(teknik I) ile örgülü poliglaktin 910 (Vicryl) posterior rekonstrüksiyonu ve monoflaman
Poliglikokapron 25 ile yapılan vezikoüretral anastomozun (teknik II) peroperatif ve postoperatif erken dönem sonuçlarının karşılaştırıldığı pilot bir çalışma amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2011 ile Temmuz 2011 tarihleri arasında kliniğimizde lokalize
prostat kanseri nedeniyle tek cerrah tarafından teknik I ile opere edilen 16 hastanın, rekonstruksiyon ve anastomoz süreleri, anastomoz sonrası kaçak kontrolleri, sistogram da kaçak
kontrolleri, sonda alım süreleri ve erken kontinans oranları prospektif olarak teknik II ile
yapılan 16 hastanin sonuçları ile karşılaştırıldı. İstatistiksel analiz SPSS kullanılarak yapıldı
ve p<0,05 anlamlı olarak kabul edildi.
Bulgular: V-Loc sütür materyali ve monoflaman ve örgülü vicryl ile yapılan ortalama
posterior rekonstruksiyon ve ortalama anastomoz zamanları sırasıyla 5,2(3-15) dk, 10,5(821) dk ve 19,8(12-42)dk, 36,4(22-65) dk olarak saptandı (p<0.05). Peroperatif kaçak kontrolünde ve postoperatif drenaj V-Loc sütür ile yapılan anastomozda daha az olarak saptandı
(p<0.05). Onuncu günde sonda alımında sistogram kaçak kontrolünde ve erken inkontinans
değerlendirilmesinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı.
Sonuç: V-Loc sütür materyali (teknik I) ile yapılan posterior rekonstruksiyon ve vezikoüretral anastomoz teknik II ile yapılana göre daha kısa sürmektedir. Dikenli poliglikonat
(V-Loc) kullanılan grupta postoperatif idrar kaçağı daha az olmakta ve böylece hastanede
kalış süresi belirgin olarak kısalmaktadır.
252
10. Üroonkoloji Kongresi
P110
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKALİZE PROSTAT KANSERİ HASTASININ AMELİYAT KARARI VERME
SÜRECİ
1
Can Öbek, 1Çağatay Doğan, 1Zübeyr Talat, 1Hamdi Özkara, 1Süleyman Ataus,
Veli Yalçın.
1
POSTER
1
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
Giriş ve Amaç: Bu çalışmada lokalize prostat kanseri tanısı almış olan hastanın ameliyat
kararı verme sürecinde yaşadığı deneyimi biraz daha iyi anlayabilmeyi, olaya biraz daha hastanın penceresinden bakabilmeyi hedefledik.
Metod: Nisan 2009-Eylül 2011 tarihleri arasında lokalize prostat kanseri tanısıyla radikal
prostatektomi olan 125 hasta telefonla ulaşılarak sorgulandı. Tüm görüşmeleri hastaların tedavi kararı sürecinde aktif rol almamış bir kişi (ÇD) gerçekleştirdi. Hastaların klinik bilgileri
ve yanıtlar bir veri tabanında toplandı.
Bulgular: 13 hasta değerlendirme dışı bırakıldı (5 ulaşılamayan, 1 Alzheimer, 4 pre-op
sondalı, 1 renal transplant adayı, 2 yeni ameliyatlı). Değerlendirilen 112 hastadan %23,2’si
kanser tanısından habersizdi. %19,6 hasta tedavi kararı verirken zorlandığını belirtti. Hastaların %32,1 ‘ine radyoterapi, %14,3’une de aktif izlem diğer bir seçenek olarak sunulmuştu.
Cerrahi dışında tedavi düşünmeyenlerin oranı %87,5 idi. Ortalama 2,7 (1-9) ürolog görüşü
alınmıştı. Tedavi kararını %51,7 hekim, %31,3 hasta, %17 hekim-hasta birlikte vermişti.
Doktorunun yeterli bilgi vermediğini düşünenler %18, yan etkileri anlatmadığını belirtenler
%20,5, yan etkilerin anlayacağı dilde anlatmadığını düşünenler %3,4, yan etkilerin daha
detaylı anlatmasını isteyenler %58,4’dü. Etkili tedavi nedir sorusuna %41 yaşam kalitesinin
korunması, %29,5 yaşam süresinin uzaması, %27,7 ise her iki faktörün birleşimi olduğu
yanıtını verdi. %43,8 hasta prostat kanseri konusunda yazı/yayın okumuş, %42 başkalarının
fikirlerine başvurmuştu. Evli bireylerde eşin karara katkısı %61,5 idi. Ameliyat olduğuna
pişman olanların oranı %16,1, pişmanlık konusunda kararsız olanların oranı da %4,5’du.
Sonuç: Tedavi/ameliyat kararı veren hastaların 1/4 u prostat kanseri tanısından habersizdi. Hekimler hastaların yarısında hasta adına karar veriyorlar ve diğer tedavi seçeneklerinden cok düşük oranda söz ediyorlar. Hastalar için etkili tedavi ağırlıkla yaşam kalitesinin
korunması; ancak çok azı aktif izlem konusunda bilgilendiriliyor ve/veya bunu bir seçenek
olarak düşünüyor. Hastalar ameliyatın yan etkileri konusunda daha fazla bilgilendirilmeyi
istiyor. Azımsanmayacak oranda hasta verdiği karardan pişmanlık duyuyor. Hekimler olarak
lokalize prostat kanseri olan hastamızı hastalığı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin yan etkileri konusunda yeterli bilgilendirmemekyetiz. Bu zor süreçte kendisi için en uygun seçimi
yapabilmesi adına hastamız için daha iyisini yapabiliriz ve yapmalıyız.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
253
P111
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
AKTİF İZLEM İLE TAKİP EDİLEN LOKALİZE PROSTAT KANSERLİ
HASTALARDA 5-ALFA REDÜKTAZ İNHİBİTÖRLERİNİN PROGNOZA
ETKİSİ
POSTER
2
Tayyar Alp Özkan, 1Levend Özkan, 3Ali Sarıbacak, 4Hasan Yılmaz,
Bahar Müezzinoğlu, 1Özdal Dillioğlugil.
5
1
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 2Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloiji
Anabilim Dalı, 3Yozgat Yerköy Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği, 4Kocaeli Seka Devlet Hastanesi Üroloji Kliniği,
5
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
Giriş: Lokalize prostat kanserli (PK) hastalarda aktif izlem (Aİ) kılavuzlarda tedavi alternatifleri arasında yerini almıştır. 5-α redüktaz inhibitörleri (5-ARI)’nin hem benign hem de
kanserli prostat hücrelerinde apoptozise yol açtıkları bilinmektedir. Bu çalışmada Aİ yapılan
hastalarda, 5-ARI’nın patolojik ilerleme üzerine etkisini araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Şubat 2002 –Nisan 2011 tarihleri arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi Üroloji AD’de, PK tanısı ile Aİ (PSA≤15 ng/ml, PSAD≤0,20, ≤cT2c, Gleason toplamı≤3+3, kanserli örnek sayısı (KÖS) ≤3, PK için tedavi almamış) yapılan 69 hastanın kayıtları değerlendirildi. Tüm hastalara ilk iki yıl 3 ayda bir PSA kontrolü, 6 ayda bir parmakla
rektal muayene (PRM), ikinci yıldan sonra 6 ay aralarla PSA kontrolü, PRM yapılmıştır.
PSA yüksekliği veya anormal PRM varlığında hemen, aksi takdirde birinci, üçüncü ve yedinci yıl biyopsi tekrarı yapıldı. Tekrar biyopsilerinde kanser saptanan hastalarda Gleason toplamı, KÖS veya kanserli örnek kanser yüzdesinde artış olması ‘patolojik ilerleme’ kabul edildi.
Sürekli değişkenler t testi, Wilcoxon rank-sum, kategorik değişkenler ki-kare testi ile değerlendirildi. Patolojik ilerleme veya definitif tedaviye kadar geçen süre Kaplan-Meier yöntemi, gruplar arası karşılaştırmalar Log-rank testi ile yapıldı.
Patolojik ilerlemeyi öngörüde kullanılabilecek bağımsız faktörler, Cox proportional hazard metodu ile tek değişkenli ve çok değişkenli analiz yöntemleri kullanılarak değerlendirildi. Yapılan tüm testlerde p <0,05 istatistiksel anlamlı kabul edildi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 69 hastanın yaş ortalaması 67±7,8 takip süresi ortanca
26 (IQR:18-42) ay idi. 5-ARI kullanan %42 (29/69) hastanın 5-ARI kullanım süresi ortanca 39 (IQR:23-45) ay idi. 5-ARI kullanmayan %58 (40/69) hastanın takip süresi ortanca
23,5 (IQR:17-37,5) ay idi (Tablo1).
5-ARI kullanan hastaların %34,5’inde (10/29 ), 5-ARI kullanmayan hastaların ise
%30’unda (12/40) patolojik ilerleme görüldü (p=0,693). Patolojik ilerleme olan 5-ARI
kullanan hastalarda, takip süresi ortalama 30,4±11 ay, kullanmayan hastalarda takip süresi
ortalama 26,8±11,5 idi (Log-rank p=0,4151).
Definitif tedaviye kadar geçen takip süresi, 5-ARI kullananlarda ortanca 24 (IQR:2039), 5-ARI kullanmayanlarda ortanca 17 (IQR:9-32) ay idi (p=0,0386).
Tek değişkenli analizde hiçbir değişkenin tek başına patolojik ilerlemeye etkisi saptanmadı. Patolojik ilerlemeye etkisi olabilecek bağımsız faktörleri saptayabilmek için oluşturulan
254
10. Üroonkoloji Kongresi
çok değişkenli modelde biyopside saptanan KÖS (p=0,029) ve yaş patolojik ilerleme ile
ilişkiliyken (p=0,017), 5-ARI kullanmak patolojik ilerlemeyle ilişkili değildi (p=0,148).
Sonuç: Çalışmamızda Aİ’de yaş ve KÖS patolojik ilerleme için önemli risk faktörleridir.
Biyopsilerinde KÖS’ü 2’den fazla olan ve ileri yaştaki hastalara Aİ önerilmemelidir. 5-ARI
ortalama 24 ay kullanımda patolojik ilerlemeyi azaltmada fayda sağlamamaktadır.
5-ARI Yok (n=40)
p değeri
66,5±6,1
67,7±8,9
0,3362
5,37 (4,3 6,5)
5,15 (4,0-7,1)
0,5233
PSAD (ng/ml/cc), ortalama ± SD
0,11±0,04
0,12±0,05
0,346
Prostat Hacmi (ml), ortanca (IQR)
51,9 (35-62,3)
42,8 (33,3-55,5)
0,2263
Başvuru PSA’sı (ng/ml) , ortanca (IQR)
3,5±1,2
-
-
Takip Süresi (ay), ortanca (IQR)
5-ARI’ya Başlama Zamanı (ay), ortalama ±SE
39 (23-45)
23,5 (17-37,5)
0,0131
Tekrar Biyopside İlerleme, n(%)
İlk Tekrar Biyopsi
Sonraki Tekrar Biyopsiler
10 (34,5)
7 (24,1)
3 (10,4)
12 (30)
12 (30)
0
0,693
0,179
-
Tekrar biyopsi Gleaoson toplamı 8-10 olan hastalar, n(%)
3 (10,4)
1 (2,5)
0,169
0
7 (100)
0,035
Hasta Tercihi ile Tedavi Uygulananlar, n(%)
POSTER
5-ARI Var (n=29)
Yaş (yıl), ortalama ± SD
5-ARI: 5-alfa redüktaz inhibitörleri, PSAD: PSA dansitesi,
SD: Standart sapma, SE: Standart hata IQR: Çeyrekler
arası açıklık.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
255
P112
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
BİR ÜNİVERSİTE KLİNİĞİNDE ÜROLOGLARIN LOKALİZE PROSTAT
KANSERİNDE AKTİF İZLEMİ BENİMSEME ORANI
1
Can Öbek, 1Çağatay Doğan, 1Zübeyr Talat, 1Hamdi Özkara, 1Süleyman Ataus,
Veli Yalçın.
POSTER
1
1
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
Giriş ve Amaç:2009 Nisan ayında yayınlanan Amerikan Üroloji Derneği (AUA) Rehberi PSA taraması ile tanı konan tüm prostat kanserli olgularda aktif izlemin bir seçenek
olarak hastayla konuşulmasını önermektedir. Ayrıca son yıllarda tüm rehberler düşük riskli
hastalarda aktif izlemin mutlak bir seçenek olarak hastayla paylaşılması gerekliliğini belirtmektedir. Biz kliniğimizde 2009 Nisan ayından sonra lokalize prostat kanseri tanısıyla radikal prostatektomi uygulanan hastalara tedavi seçenekleri arasında aktif izlemin önerilip
önerilmediğini sorguladık.
Metod: Nisan 2009-Eylül 2011 tarihleri arasında lokalize prostat kanseri tanısıyla radikal
prostatektomi uygulanan hastalar telefonla ulaşılarak sorgulandı. Tüm görüşmeleri hastaların tedavi kararı sürecinde aktif rol almamış bir kişi (ÇD) gerçekleştirdi. Hastaların pre-op ve
post-op klinik bilgileri bir veri tabanında toplandı. Aktif izlem önerilme oranı grubun geneli
ve D’Amico kriterlerine göre düşük risk grubu için ayrı ayrı değerlendirildi.
Bulgular: Ameliyat edilen 125 hastadan 13 hasta değerlendirme dışı bırakıldı (5 hastaya
ulaşılamadı, 1 hasta Alzheimer, 4 hasta pre-op sondalı, 1 hasta renal transplant adayı, 2 hasta
yeni ameliyatlı). Ortalama yaş 61,3, PSA 9,6 ng/ml, takip süresi 13,4 aydı. Tüm hasta grubunda aktif izlem önerilme oranı sadece %14,3 (16/112) idi. Verileri tam olan ve D’Amico
kriterlerine uyan hastalarda da ilginç olarak aktif izlem önerilme oranı aynıydı (7/50) %14.
Beş hasta doktorunun ameliyatsız tedaviyi önermiş olmasını dilediğini belirtirken, %16,1
hasta ameliyat olduğuna pişman olduğunu beyan etti. %4,5 hasta ise pişmanlık konusunda
kararsızdı.
Sonuç: Bu çalışmada Türkiye’de bir üniversite kliniğinde ürologların aktif izlemi pek
benimsemedikleri, bu seçeneği hastalarına uluslararası rehberlerin önerilenin çok altında
oranlarda önerdikleri saptanmıştır. Bu sonuçlar Türkiye’deki diğer eğitim kurumlarını ve/
veya Türkiye genelini yansıtmayabilir.
256
10. Üroonkoloji Kongresi
P113
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ÖNCEDEN PROSTAT CERRAHİSİ GEÇİREN HASTALARDA RADİKAL
PROSTATEKTOMİ DENEYİMİMİZ
1
M. Sertaç Yazıcı, 1Bülent Akdoğan, 1Cenk Yücel Bilen, 1Ali Ergen, 1Haluk Özen.
1
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
257
POSTER
Amaç: Daha önceden prostat cerrahisi geçiren hastalarda radikal prostatektominin cerrahi zorluğunu ve patolojik sonuçlarını değerlendirmek.
Yöntem-Gereçler: Kliniğimizde mesane çıkım obstrüksiyonu nedeniyle transüretral prostat rezeksiyonu (TUR-P), suprapubik transvezikal prostatektomi (SPTV-P) veya fotoselektif
prostat vaporizasyonu (PVP) yapılan 45 hastaya (Grup 1) daha sonra lokalize prostat kanseri
nedeniyle radikal retropubik prostatektomi (RRP) yapıldı. Bu grup, cerrahi zorluk, komplikasyonlar ve patolojik sonuçlar açısından RRP yapılan son 50 hasta (Grup 2) ile karşılaştırıldı. Cerrahi zorluk göstergesi olarak ortalama kan kaybı, transfüzyon ihtiyacı ve ortalama
ameliyat süresi dikkate alındı.
Bulgular: Her iki grup arasında ortalama yaş ve preoperatif PSA dağılımı açısından fark
yoktu. TUR-P (n=38), SPTV-P (n=5) ve PVP (n=2) yapılan hastalarda RRP teknik olarak
daha zordu. Daha önceden prostat cerrahisi geçiren grup (Grup 1), kontrol grubu (Grup 2)
ile karşılaştırıldığında ortalama operasyon süresi belirgin olarak daha uzun (173±40 dakikaya karşılık 143±33, P<0.001) ve ortalama kan kaybı daha fazla miktardaydı (1374±679
ml’ye karşılık 1103±611, P<0.05). Transfüzyon oranları açısından iki grup arasında belirgin
fark bulunmadı. Zor diseksiyon ve önceki cerrahilere bağlı yapışıklık nedeniyle Grup 1’deki
9 hastada (%20) bilateral veya unilateral sinir korunurken, Grup 2’deki 35 hastada (%70)
sinir korundu. Her iki grupta birer hastada peroperatif rektum perforasyonu oldu ve primer
olarak tamir edildi. Ortalama yatış süresi Grup 1’de 7.4±5.8 gün iken Grup 2’de 3.9±1.9
gün olarak bulundu (P<0.001). Cerrahi sınır pozitifliği (CS+), seminal vezikül invazyonu
(SVİ) ve ekstrakapsüler yayılım (EKY) açısından gruplar arasında belirgin fark gözlenmedi.
Patolojik evre dağılımı açısından bakıldığında pT2c dışında gruplar arasında belirgin fark
bulunmadı. Grup 1’de pT2c oranı iken %24 iken bu oran Grup 2’de %44 idi (P=0.046).
Sonuç: Önceden prostat cerrahisi geçiren hastalarda radikal prostatektomi güvenli bir şekilde uygulanabilir. Periprostatik fibrozis, bu hasta grubunda cerrahi sürenin uzaması dışında belirgin bir farka neden olmamaktadır. Kanama miktarında gözlenen farkın transfüzyon
oranlarına yansımamış olması klinik öneminin olmadığını düşündürmektedir.
P114
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKAL İLERİ EVRE PROSTAT KANSERİNDE GENİŞLETİLMİŞ RADİKAL
PROSTATEKTOMİ
1
Emre Can Polat, 1Ramazan Topaktaş, 1Mehmet Remzi Erdem, 1Cevper Ersöz,
İsmail Başıbüyük, 1Fatih Elbir, 1Abdulkadir Tepeler, 1Tolga Akman,
1
Abdullah Armağan, 1Şinasi Yavuz Önol.
POSTER
1
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi.
Giriş: Lokal ileri evre prostat kanser tedavisinde radikal retropubik prostatektominin
(RRP) yeri tartışmalıdır. Klinik T3 ve T4N0M0 prostat kanserli vakalarda nadiren RRP
uygulanmaktadır. Genellikle ileri evre prostat kanser vakalarında tek başına RRP tercih edilmeyip kombine tedaviler kullanılmaktadır. Genişletilmiş RRP ile yalnızca seçilmiş vakalarda
değil tüm lokal ileri evre prostat kanserlerinde kür sağlanabileceğini düşünmekteyiz.
Materyal-Metod: Kliniğimizde 2004 -2011 yılları arasında genişletilmiş RRP yapılan 30
(21’inin klinik evresi T3 ve 9’unun T4) vaka (ortalama yaş: 61.3 yaş( 43 -74 yaş) çalışmaya
alındı. Tüm hastaların rektal muayenesinde prostat sert ve fikse saptandı. PSA ortalama 35.4
ng/ml (21-69), Gleason skoru 7 ve üzerindeydi. Hiçbir hastada kemik sintigrafisinde metastaz saptanmadı. Tüm vakalarda Denonviller fasyasının her iki yaprağı çıkarıldı, 4 hastada
rektuma girildi ve eşzamanlı primer onarıldı. Genişletilmiş mesane boynu ve apeks diseksiyonu uygulandı. Sinir koruyucu cerrahi yapılmadı. Operasyon süresi ortalama:95dk (65dk195dk)idi. İntraoperatif kanama 300-1000cc(ortalama: 550cc) idi. Hastalarda dren kalış süresi 4 -10 gün (ortalama: 5.2 gün), üretral kateter kalış süresi ise 3-14 gündü (ortalama: 9.8
gün). Tüm hastalara her 3 ayda bir PSA takibi, 12. ayda ped testi ve üroflowmetri yapıldı.
Bulgular: 24 aylık takiplerinde, 13 hastada biyokimyasal nüks saptandı. Diğerlerinde
tPSA 0.2 ng/ml altındaydı. Hastaların 13’ü kontinan iken 2’sinde hafif inkontinans (1-2
ped/gün) görüldü. Hastaların 3’ünde mesane boynu darlığı görüldü. Fokal ve yaygın periprostatik yayılım olan vakaların 21’inde cerrahi sınır pozitifliği saptanmazken geri kalanlarda
cerrahi sınır pozitifliği nedeniyle adjuvan radyoterapi ve lenf nodu pozitifliği olan 2 hastada
adjuvan radyoterapi ile birlikte hormonoterapi başlandı. Cerrahi sınır pozitifliği olmadan
biyokimyasal nüks gelişen 4 hastada kurtarma radyoterapisi sonrasında yükselmeye devam
eden PSA nedeniyle aralıklı hormonoterapi başlandı.
Sonuç: Lokal ileri evre prostat kanserinde en uygun tedavi tartışmalıdır ve sıklıkla multimodal tedavi kullanılmaktadır. Hormonoterapi ve/veya radyoterapi yan etki ve lokal kontrol
açısından yetersiz kalmakta, yüksek tedavi maliyetleri doğurmaktadır. Genişletilmiş RRP’nin
takip süreleri yeterli olmamasına rağmen lokal ileri evre prostat kanserlerinde önemli tedavi
alternatifi olduğunu düşünmekteyiz.
258
10. Üroonkoloji Kongresi
P115
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKAL İLERİ VE İLERİ EVRE PROSTAT KANSERİNDE MAKSİMAL
ANDROJEN BLOKAJI TEDAVİSİNİN HEMATOLOJİK, BİYOKİMYASAL VE
KEMİK DANSİTESİ ÜZERİNE ETKİLERİ
1
POSTER
Erhan Demirelli, 1Ahmet Hakan Haliloğlu, 2Ömer Gülpınar, 1Giray Sönmez,
Yaşar Bedük, 1Sadettin Küpeli.
2
1
Ufuk Üniversitesi Dr. Rıdvan Ege Hastanesi, 2Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Amaç: Lokal ileri ve ileri evre prostat kanserli hastalarda Maksimal Androjen Blokajı (MAB) tedavisinin hemoglobin (Hb) değeri, trombosit sayısı gibi Kan Hücresel
Elemanları(KHE) ile ilgili parametreler, açlık kan şekeri (AKŞ), serum lipit düzeyleri ve
kemik mineral dansitesi(KMD) üzerinde yaptığı değişiklikleri belirlemek amaçlanmıştır.
Yöntem: Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dr. Rıdvan Ege Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Üroloji Anabilim Dalında prostat kanseri tanısı konan ve LHRH analoğu ve androjen reseptör blokörü kullanılarak MAB tedavisi uygulanan lokal ileri ve ileri evre prostat kanseri
hastalarının tedaviye başlamadan önce ve tedavinin 1. yılı sonundaki Hb değeri, hematokrit
değeri, trombosit sayısı, AKŞ, total kolesterol değeri(T.Kol), trigliserid(TG) değeri, yüksek
dansiteli lipoprotein(HDL) değeri, düşük dansiteli lipoprotein(LDL) değeri ve KMD değerleri kaydedildi. Olguların başlangıç ve bitiş sürecindeki sonuçları karşılaştırmalı olarak
yorumlandı.
Sonuç: MAB tedavisinin 1. yılında Hb değeri ve KMD değerinde istatistiksel olarak
anlamlı azalma saptandı. Ancak trombosit sayısındaki azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Buna karşın T.Kol, TG, LDL, HDL ve AKŞ değerlerinde ise istatistiksel olarak
anlamlı artış izlendi. Hb değerinde anlamlı düşüş olmasına rağmen hastalarımızda anemi
semptomları gelişmedi. Tedavi öncesi AKŞ değerleri, Metabolik Sendrom Tanı Kriteri olan
110 mg/dl’nin altında ölçülen 37 hastanın 14’ünde(%37,8) tedavi ile AKŞ değeri 110 mg/
dl’nin üzerine çıkmıştır. Ayrıca T skoru değerlendirmesinde hastalarımızın 4 tanesinde osteoporoz geliştiği saptanmıştır. Osteoporoz gelişen hastaların tümünün T skoru tedavi öncesinde osteopenik düzeyde idi. Hiçbir hastamızda kemik kırığı oluşmadı.
Tartışma: Çalışmamızda AKŞ değişiminin Metabolik Sendrom Riskine katkıda bulunduğu sonucuna varılmıştır. KMD’ deki düşüş başlangıçta osteopenik olan hastalarda daha
fazladır. Kemik kırığı oluşmama ve anemi semptomlarının gelişmeme nedeni ise çalışmamızın MAB tedavisinin erken verilerinin değerlendirilmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
259
P116
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
HEMOLİZ’İN PSA ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
1
Hasan Salih Sağlam, 2Osman Köse, 1Öztuğ Adsan.
POSTER
1
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
Amaç: Günlük üroloji pratiğinde, kan alma sırasında oluşabilecek hemolizin serum serbest PSA ve total PSA üzerindeki etkilerini araştırmak.
Materyal ve Metod: Yaşları 40- 84 arasında olan (ortalama 61±12) 39 erkek hasta çalışmaya alındı. Konuyla ilgili iyi eğitimli 2 hemşire tarafından hastaların sağ kolundan 18 G
iğneli enjektörle 4 cc kan alındıktan sonra bu kan eşit olarak iki ayrı tüpe yavaşça boşaltıldı
(1 ve 2. örnek). Aynı esnada hastanın sol kolundan 26 G insülin iğnesi uçlu enjektörle 2 cc
kan alındı ve turnike kan alımı sonuna kadar bekletildi, alınan kan bir tüpe forse edilerek
boşaltıldı (3. örnek). 2. örnekteki kan komle hemoliz edildi. Her üç örnekten serbest PSA,
total PSA ve potasyum (K) çalışıldı. Sonuçlar Wilcoxon ve paired t testleri ile PSA ve potasyum değişimlerini incelemek üzere değerlendirildi.
Bulgular: 26 G iğne ile K değerlerinde 1.7 kat değişim gözlenerek klinikte potasyum
yönünden anlamlı bir hemoliz olduğu düşünüldü. Bu esnada serbest PSA ve total PSA değerlerinde ortalama olarak sırasıyla %3 ve de % 7 oranında bir azalma görüldü. Bu değişim
komple hemoliz yapıldığına serbest PSA için %68 ve total PSA için %63 oranında bir düşme
şeklinde tespit edildi.
Sonuç: Günlük uygulamada kan alırken oluşabilecek hemoliz ile serbest PSA ve total
PSA eşit olmayan oranlarda düşme göstererek hem gerçek değerlerinin altında görülmekte
hem de serbest /total PSA oranının değişmesine neden olmaktadır. Bu şekilde elde edilen
hatalı sonuçların, küçük değerlerde olsa da, sınır vakalarda ve tedavi sonrası izlemde olan
prostat kanseri vakalarında önemli yanlış yorumlara neden olabileceği düşünülmüştür.
örnek
260
tPSA(ng/ml)
sPSA(ng/ml)
18 G iğne
2,493±3,862
0,535±0,893
K+ (mmol/L)
4,178±
26 G
iğne Hemoliz
2,322±3,588
0,929±2,299
0,518
±0,889 0,170±0,633
7,111±2,576
39,545±5,775
10. Üroonkoloji Kongresi
P117
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT KANSERİ HÜCRELERİNDE TÜMÖR BASKILAYICI RASSF1A,
EDRNB1 VE METASTAZ İLE İLİŞKİLİ MMP2, ICAM GENLERİNİN MRNA
PROFİLLERİ
1
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, 2Görele Devlet Hastanesi, 3Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, 5Bolvadin
Devlet Hastanesi.
Karsinomlar, malign fenotipi başlatan ve devam ettiren onkogenler ve tümör baskılayıcı
genlerde meydana gelen çok sayıda somatik genetik ve epigenetik değişimler ile ilişkilendirilir. Bu özgün moleküler değişimlerin saptanması, klinik takip ve yeni tanı almış prostat
kanserlerinde sonucun öngörülmesini sağlayabilir. Çalışmamızda metastaz ile ilişkili olan
MMP2 ve ICAM; tümör baskılayıcı genlerden RASSF1A ve EDRNB1 genlerinin mRNA
ifade düzeylerinin prostat kanser oluşumundaki olası etkisini araştırmayı hedefledik.
Neoadjuvan tedavi almamış 92 prostat kanserli hastanın tümör dokusu ile aynı hastalara
ait normal oldukları histopatolojik olarak doğrulanan 78 (28 prostat kanser, 11 BPH hastası)
doku örneği çalışma kapsamına dahil edildi. Çalışmada genel olarak dokudan RNA izolasyonu, Revers transkriptaz PCR (RT-PCR), Kantitatif Real Time PCR analizi yapıldı. mRNA
ifade edilme düzeylerini normalize etmek için GAPDH housekeeping geni kullanıldı.
Malign doku ve normal doku karşılaştırıldığında MMP2 ve RASSF1A mRNA düzeyinde
anlamlı bir farklılık bulunmadı. Ancak, EDRNB1 (1.8 kat) ve ICAM (1.8) mRNA düzeyinde malign dokularda normal doku örneklerine göre anlamlı azalma (down-regülasyon) bulundu. Ayrıca, bahsedilen gen ile hastaların klinik özellikleri arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır. Prostat kanserli ve BPH’lı hastalar (n=11) karşılaştırıldığında RASSF1A ve EDRNB1
genlerinde anlamlı bir fark bulunmamasına karşın, tümör dokusunda MMP2 mRNA ifade
edilme düzeyinde 2.28 ve ICAM’da ise 1.6 kat artma (up-regülasyon) görülmüştür.
Multidisipliner bir yaklaşımla değerlendirilmesi gereken prostat kanserinde, moleküler
biyolojik gen ekpresyon profili çalışmalarıyla bulunan yeni biyobelirteçler, kötü prognozlu
hastaların tanımlanmasında, takibinde ve hedefe yönelik tedavinin seçilmesinde daha etkin
öngörüye olanak verebilecektir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
261
POSTER
Ece Konaç, 1H. İlke Önen, 2Ali Furkan Batur, 1Ebru Alp, 3Serhat Gürocak, 4Esra Karakuş,
İpek Işık Gönül, 5İyimser Üre, 1Sevda Menevşe, 1Abdullah Ekmekçi, 3Sinan Sözen.
4
P118
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
AG490 VE S3I-201’İN ANJİYOJENEZİS İLİŞKİLİ JAK/STAT3
SİNYAL YOLAĞINDA TRAIL DİRENÇLİ PROSTAT KANSER HÜCRE
HATLARINDAKİ (LNCAP, PC3) MOLEKÜLER ETKİLERİ
POSTER
1
Venhar Gürbüz, 1Ece Konaç, 1Nuray Varol, 1Akın Yılmaz, 2Serhat Gürocak,
Sevda Menevşe, 2Sinan Sözen.
1
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji
Anabilim Dalı.
Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen genitoüriner kanserler içerisinde ilk sırada yer
almakta ve anjiyojenezis hastalığın ilerlemesinde rol oynamaktadır. Anjiyojenez, çok sayıdaki sinyal iletim yolakları tarafından düzenlenen kompleks çok aşamalı bir süreçtir. Sinyal
dönüştürücü ve transkripsiyon aktivatörler (STAT), başlıca STAT3, kritik çoklu fonksiyonu
olan bir düzenleyici faktördür. VEGF, MCL1 ve MMP’ ler gibi bazı anjiyojenik faktörleri
düzenleyen genlerin ifadelenmelerini uyarır. Araştırmamızda, JAK/STAT3 aracılığıyla aktive
olan VEGFA, VEGFC, VEGFR2, MMP2, MCL1’in (antiapoptotik faktör) transkripsiyonel (mRNA) ve protein ifadelenme düzeylerini, bu yolak aracılığıyla inaktive olan TRAIL
aracılı apoptozis mekanizması üzerine ilgili genlerin etkilerinin prostat kanserinin gelişiminde, metastazında ve anjiyojenezisindeki rollerini açığa çıkarmayı amaçladık.
Bu bağlamda, ilk olarak interlökin-6 (IL-6) negatif insan prostat hücre hattına (LNCaP)
IL-6 verilerek, JAK/STAT3 yolağının aktivasyonu sağlandı. LNCaP hücre hattında, çeşitli
doz ve inkübasyon sürelerinde AG490, S3I-201 ve TRAIL’ in sitotoksik ve apoptotik etkileri morfolojik, tek bir hücre düzeyinde (TUNEL), mRNA (real-time PCR) ve protein
(Western blot, ELISA) düzeylerinde araştırıldı. PC3 hücre hattı ise pozitif kontrol olarak
kullanılmıştır.
Çalışmamız, JAK/STAT3 yolağının inhibisyonunun, kaspaz 3 kaskadını aktive ederek
LNCaP hücrelerini kaspaz 9 kaskadı aracılığıyla, mitokondriyal yolu kullanarak TRAIL dirençli LNCaP hücrelerini apoptoza yönlendirdiğini ve JAK2 inhibitör AG490 veya STAT3
inhibitör S3I-201’in TRAIL ile birlikteliğinin bu etkiyi artırmadığını gösteren ve bu yolakta
rol alan birincil anjiyojenik faktörün VEGFA olduğunu gösteren ilk çalışmadır.
JAK/STAT3 yolağı hedefli kanser tedavisinde, AG490 ve S3I-201’in sitotoksitesi yüksek
kemoterapötik ajanlarla birlikte kullanılmasının, uygun apoptotik etkiye düşük doz ve sürede ulaştırabilmesine bağlı olarak, klinik açıdan yararlı olabileceğine dikkat çekmektedir. Ayrıca, JAK/STAT3 yolağının moleküler etkilerinin tam olarak belirlenmesi prostat kanserinin
tedavisi için yeni moleküler hedeflerin tanımlanmasına olanak sağlayacaktır.
262
10. Üroonkoloji Kongresi
P119
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
RADİKAL PROSTATEKTOMİYE BAĞLI KOMPLİKASYONLARIN
PREOPERATİF ASA RİSKLERİNE GÖRE VE MODİFİYE CLAVİEN
SINIFLAMA SİSTEMİ KULLANILARAK GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
1
POSTER
Taha Numan Yıkılmaz, 1Ayhan Dirim, 1Yalçın Kızılkan, 1M. İlteriş Tekin,
Hakan Özkardeş.
1
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Preoperatif Amerikan Anestezi Birliği (ASA) riski belirlenmiş radikal prostatektomi yapılan olgularda peroperatif ve postoperatif komplikasyonların Modifiye Clavien Sınıflandırma sistemine göre değerlendirilmesi.
Hastalar ve Yöntem: Kliniğimizde lokalize prostat kanseri nedeniyle radikal retropubik
prostatektomi (RRP) yapılan 95 olguya ait komplikasyonlar Modifiye Clavien sınıflama sistemi kullanılarak retrospektif olarak değerlendirildi. Bu komplikasyonlar ASA (American
Society of Anesthesiology) risk gruplarına göre incelendi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 95 olgunun yaş ortalaması 61.4 yıl (48-75 yıl), preoperatif ortalama PSA değeri 7.8 ng/mL (2.1-27 ng/mL) idi. Seksen iki hasta (%86) klinik
T1c idi. Patolojik evrelemede 25 olgu (%26) T2a, 32 olgu (%33) T2b, 11 olgu (%11) T2c,
15 olgu (%16) ise T3a olarak belirlendi. Hastaların komorbiditeleri değerlendirilerek preoperatif anestezi riskleri elde edildi. Hastaların ASA risk grubuna göre dağılımları 42 hasta
ASA-1; 44 hasta ASA-2; 9 hasta ASA-3 şeklinde idi. Preoperatif ASA-4 risk grubunda hasta
yoktu. Hastalar ASA risk skorlamasına göre düşük riskli; ASA I-II ve yüksek riskli; ASA IIIIV olmak üzere iki gruba ayrıldı. Radikal cerrahi sonrasında 47 olguda işleme bağlı 70 yan
etki geliştiği izlendi (Tablo 1). Bazı olgularda birden fazla komplikasyon geliştiği görülerek,
en yüksek Clavien dereceli olan komplikasyon değerlendirmeye dahil edildi (Tablo 2).
Sonuç: Anestezi (ASA) risk grubu yükseldikçe artacağı düşünülen komplikasyon sıkılığında beklenen sonuç gözlenmemiştir. Bu durum yüksek ASA risk grubundaki hasta sayısının yetersiz olmasına bağlanmıştır. Derin ven trombozu, pulmoner emboli, enfeksiyon gibi
sistemik komplikasyonlar sıklıkla yüksek ASA risk grubundaki hastalarda gözlemlenirken,
cerrahiye bağlı komplikasyonlar (kan transfüzyonu gerektiren kanama, inkontinans, üretra
darlığı gibi) ASA risk skorlamasından bağımsız olarak her iki grupta da gösterilmiştir. Bu haliyle cerrahiye bağlı komplikasyonların da değerlendirmeye alındığı modifiye Clavien sınıflamasını, ASA risk skorlamasından soyutlayarak kullanma gerekliliği bu iki sistemin kombine
kullanımına gölge düşürmektedir. Ancak istenmeyen yan etkilerin sınıflandırılmasına yönelik standart bir sistemin geliştirilememiş olması, tüm eksikliklerine karşın Clavien sistemini
ürolojik cerrahilere uygulanması noktasında halen en uygun yöntem haline getirmektedir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
263
P120
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT KANSERİ NEDENİ İLE BİLATERAL SKROTAL ORŞİEKTOMİ
VE PASAJ AMAÇLI TUR PROSTATEKTOMİ YAPILAN OLGULARDA
SPESİMENLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
POSTER
1
Eray Hasırcı, 1Ayhan Dirim, 1Taha Numan Yıkılmaz, 1Enis Kervancıoğlu, 2Merih
Tepeoğlu, 1Hakan Özkardeş.
1
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
Amaç: Prostat iğne biyopsisi ve ek değerlendirmeler sonrası lokal invazif veya metastatik
prostat kanseri nedeniyle bilateral skrotal orşiektomi ve eşzamanlı infravezikal obstrüksiyona
yönelik olarak pasaj amaçlı transüretral rezeksiyon (TUR-P) uygulanan olgularda elde edilen
spesimenlerin patolojik incelemelerinin gerekliliğini sorgulamaktır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 2000 ile 2011 yılları arasında prostat iğne biyopsisi ile prostat
kanseri tanısı konan ve ortalama yaşı 74.7 yıl (59-86 yıl) olan 20 hasta dahil edildi. Olguların
ortalama PSA değerleri 249.27 ng/dL (3.1–4335 ng/dL) ve 11’i metastatik prostat kanseri idi.
İnfravezikal obstrüksiyon ve prostat kanseri nedeniyle pasaj amaçlı TUR-P ve skrotal orşiektomi yapılan olguların cerrahi spesimenleri retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Patolog farkı gözetilmeden yapılan değerlendirmede prostatektomi spesimeninde
iğne biyopsisinden farklı olarak 5 olguda (%25) farklı bir Gleason skoru veya primer - sekonder patern değişikliği saptanmıştır. Dört olguda Gleason skorunda artma, 1 olguda ise patern
değişikliği izlenmiştir (Tablo 1). Tek patolog tarafından değerlendirme yapıldığında ise 3 olguda (%15) Gleason skorunda artma saptanmıştır. Yine 20 olgunun 13’ünde (%65) skrotal
orşiektomi spesimenleri histopatolojik değerlendirmeye alınmış ve hiçbirinde önemli patolojik
bulguya rastlanmamıştır.
Sonuç: Prostat kanseri tanısı bulunan, skrotal orşiektomi ve pasaj amaçlı TUR-P yapılan
olgularda spesimenlerin histopatolojik değerlendirmeye alınıp alınmaması konusunda görüş
birliği bulunmamaktadır. Olguların genellikle ileri evrede olması nedeniyle elde edilecek ek
patolojik verilerin tedavi planına katkı sağlamayacağı düşüncesi, orşiektomi spesimenlerinde
önemli bulgu beklentisinin oldukça düşük olması, patologların iş yükünü artırması ve ek maliyet getirmesi gibi nedenlerle patolojik değerlendirme gereksiz gibi görünmektedir. Primerden
farklı histopatolojik bulgu elde edilmesinin önemi daha geniş serilerde belirginleşebilir.
Farklı patolog ve tek patolog incelemesine göre prostat iğne biyopsisi ve prostatektomi spesimenlerindeki
Gleason skorlarının değerlendirilmesi.
Farklı Patolog İnceleme Tek Patolog İncelemesi
Gleason skoru
264
İğne Biyopsisi
TUR-P
İğne Biyopsisi
TUR-P
4+5=9
5+4=9
5+4=9
5+4=9
4+3=7
5+4=9
5+3=8
5+3=8
2+2=4
3+3=6
2+2=4
3+3=6
3+4=7
5+4=9
3+4=7
5+3=8
4+4=8
5+4=9
4+4=8
5+4=9
10. Üroonkoloji Kongresi
P121
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TAZE VE KURUTULMUŞ İDRARDAN ELDE EDİLEN SERBEST PSA VE
TOTAL PSA DEĞERLERİ SERUMDAKİ SERBEST PSA VE TOTAL PSA
DEĞERLERİNİ YANSITIR MI?
1
POSTER
Hasan Salih Sağlam, 2Osman Köse, 2Fatma Özdemir, 1Öztuğ Adsan.
1
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
Amaç: Taze idrar ile kurutularak daha sonra çözülmüş idrardan elde edilen freePSA(fPSA)
ve totalPSA (tPSA) değerlerinin serum fPSA ve tPSA değerlerini yansıtıp yansıtmadığını
araştırmak.
Materyal ve Metod: Yaşları 40-84 arasında 33 hastanın sabah kan serumları elde edilirken eş zamanlı olarak idrarlarının ilk 20 cc kadarı alınıp hemen laboratuvara gönderildi.
Otomatik pipetle her idrardan 3 kez 100 mikrogram alınarak kurutma kağıdında 3 ayrı yere
damlatıldı ve kuruduğu sınırlar işaretlendi. Serum ve taze idrardan elde edilen fPSA ve tPSA
değerleri elde edilip kaydedildi. 1 gün , 7 gün ve 28 gün sonra kuru idrar örnekleri çözülerek
fPSa ve tPSA değerleri elde edilip ilgili hasta adına kaydedildi. Sonuçlar SPSS programında
karşılaştırıldı.
Bulgular: Serum fPSA ve tPSA değerleriyle taze idrar ve kurutularak çözülen idrar fPSA
ve tPSA değerleri arasında zayıf korelasyon (r<0,24) görüldü. Taze idrar ile kurutulmuş idrar
değerleri arasında güçlü korelasyon (0,5< r <0,74) görülürken kurutulmuş idrar değerlerinin
1 gün, 7 gün ve 28. gün değerleri arasında çok güçlü korelasyonlar(r>0,75)görüldü.
Sonuç: Taze ve kurutulmuş idrardan elde edilen fPSA ve tPSA değerlerinin serum fPSA
ve tPSA değerlerini doğrudan yansıtmayacağı düşünüldü. Acak idrar PSA değerlerinin klinik
olarak benign ve malign süreçlerde ne anlama geldiğinin serum PSA değerlerinden bağımsız
olarak araştırılmasının daha doğru olabileceğini düşünmekteyiz.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
265
P122
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
3411 HASTADA YAPILAN PROSTAT BİYOPSİ SONUÇLARIMIZ
1
Uğur Yücetaş, 1Soner Ulusoy, 1Emre Karabay, 1Akın Soner Amasyalı, 1Erkan Erkan,
Gökhan Toktaş, 2Erdinç Ünlüer.
1
POSTER
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
Amaç: Kliniğimizde 3411 hastaya transrektal ultrasonografi eşliğinde yapılan prostat biyopsi sonuçları incelendi.
Materyal-Metot: Son 15 yılda 3411 hastaya yapılan toplam 3702 prostat biyopsinin sonuçları gözden geçirildi. Hastalar yaş, PSA, prostat volümü, PSA dansitesi, patoloji sonuçlarına göre karşılaştırıldı. Ayrıca ikinci ve üçüncü biyopsi sonuçları ve major komplikasyonlar
değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 63.98±7.53 (37-86), ortalama PSA değeri
13.97±30.33, ortalama prostat volümü 43.70±23.66 ve ortalama PSA dansitesi 0.40±0.85
idi. Hastaların patoloji sonuçları incelendiğinde ilk biyopside kanser saptanma oranı %22.3,
High Grade PIN saptanma oranı %3.2 ve ASAP (Atipik small asiner proliferasyon) saptanma oranı %8.9 olarak tespit edildi (Tablo 1).Hastalar PSA değerine göre 4 ng/ml’den küçük,
4-10 ng/ml ve 10 ng/ml’den büyük olarak üç gruba ayrıldığında; ilk grupta kanser saptanma
oranı %12.8, ikinci grupta %16.2 ve üçüncü grupta %32.5 olarak tespit edildi (Tablo 2).
Ayrıca 271 hastaya ikinci biyopsi, 20 hastaya üçüncü biyopsi yapıldı. İkinci biyopsi yapılan
50 hastada (%18.5) ve üçüncü biyopsi yapılan 4 hastada (%20) kanser saptanmıştır.
Prostat biyopsisine bağlı major komplikasyonlar incelendiğinde; 33 hastada hospitalizasyon ve parenteral antibiyoterapi gerektiren üriner sistem enfeksiyonu geliştiği, 7 hastanın
ürosepsis nedeniyle tedavi edildiği, bir hastanın ürosepsis sonucu ex olduğu, bir hastada
prostat biyopsisine bağlı pelvik hematom geliştiği görüldü.
Sonuç: Transrektal ultrasonografi eşliğinde 3411 hastaya yapılan prostat biyopsi sonuçlarına göre kanser saptanma oranımız ilk biyopside %22.3, ikinci biyopside %18.5 ve üçüncü
biyopside %20 olarak bulunmuştur. Ayrıca PSA değeri 10 ng/ml’den yüksek olan olguların
yaklaşık üçte birinde (%32.5) kanser saptanmıştır.Kanser saptanmayan hastaların yakın takip edilmesi, ikinci biyopsinin planlanması gerektiğini ve pelvik hematom, ürosepsis ve hatta
ölüm ile sonuçlanabilen komplikasyonlar nedeniyle prostat biyopsisinin masum bir işlem
olmadığını da unutmamız gerekir.
266
10. Üroonkoloji Kongresi
İlk Biyopsi
İkinci Biyopsi
Üçüncü Biyopsi
Benign
2239
%65.6
189
%69.7
14
%70
High Grade PIN
108
%3.2
10
%3.7
1
%5
ASAP
302
%8.9
22
%8.1
1
%5
Kanser
762
%22.3
50
%18.5
4
%20
3411
Benign
<4
20
4-10
>10
260
%81.2
1279
%73.4
700
High Grade PIN
5
%1.6
51
%2.9
52
%3.9
ASAP
14
%4.4
130
%7.5
158
%11.7
41
%12.8
282
%16.2
439
%32.5
Kanser
320
1742
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
POSTER
PSA
271
%51.9
1349
267
P123
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİSİNDE SEDASYON VE ANALJEZİ: PROSPEKTİF
RANDOMİZE BİR ÇALIŞMA
1
Tünkut Doğanca, 1Abdurrahman Savsin, 1Sarper Erdoğan, 1Fatih Özdemir,
Fatiş Altındaş, 1Can Öbek.
POSTER
1
1
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
Giriş ve Amaç: Prostat biyopsilerinde daha iyi anestezi/analjezi için arayış sürmektedir.
Pekçok küçük cerrahi girişimde yaygın olarak kullanılan sedasyon ve analjezi, prostat biyopsisinde rapor edilmemiştir. Bu çalışmada, trans rektal yoldan gerçekleştirilen prostat biyopsilerinde, sedasyon ve analjezi uygulamasının etkinliği ve uygulanabilirliği irdelenmişitir.
Materyal ve Metot: Mart 2008 – Eylül 2010 tarihlerinde TRUS eşliğinde prostat biyopsisi uygulanan hastalar 1:2 oranında lokal anestezi+sedasyon + analjezi veya yalnızca lokal
anestezi olarak 2 gruba randomize edildi. Sedoanaljezi kolundaki hastalar önceden anestezi
muayenesinden geçirildiler. Bütün biyopsiler ameliyathane şartlarında yapıldı. İşlem sırasında önce anal sfinkter ve rektuma %2’lik lidokain jel uygulandı, 5-10 dakika sonra US probu
yerleştirilerek 5 cc’lik lidokain (2%) + 5 cc.+ Bupivakain (0.5%) karışımı prostatın her iki
yanına enjekte edildi. Anestezi etkisi için 5 dk. beklendikten sonra biyopsiler alındı. Sedasyon kolundaki hastalara aynı işleme ek olarak midazolam + remifentanil sedoanaljezisi uygulandı (midazolam 0.04 mg/kg ve ilk 20 saniyede remifentanil 1 μgr/kg/dk, devamlı infüzyon
dozu 0,5 μgr/kg/dk ). Sedoanaljezi anestezi uzmanı varlığında, anestezi hemşiresi tarafından
verildi. Bu koldaki hastalar EKG, TA ve periferik oksijen saturasyonu ile takip edildi. Sedasyon seviyesi Ramsay Sedasyon skalasında 3-4 aralığında tutuldu. Ağrı skorlaması için verbal
nümerik skala, memnuniyet için vizüel bir skala (1 – 4) kullanıldı.
Sonuçlar: Toplam 331 hastanın bilgileri değerlendirildi. Lokal anestezi grubunda 235, sedasyon ve analjezi grubunda 96 hasta vardı. Ortalama yaş 65, PSA 10,2 ng/dl, ve prostat hacmi
47 cc idi. Oksijen satürasyonu düşen 4 hastada airway konması gerekti ve 1 hastada kooperasyonun bozulması üzerine kısa süreli supin pozisyona geçmek gerekti. Ağrı ve memnuniyet için
her iki grubun değerleri tabloda verilmiştir. Sedasyon ve analjezi grubunda ağrı skoru anlamlı
olarak daha düşük bulundu (p=0.008). Memnuniyet skoru her iki grupta aynıydı.
Yorum: Prostat biyopsisinde sedasyon ve analjezi güvenle uygulanabilecek bir yöntemdir ve
ağrıyı yalnızca lokal anestezi uygulamasına göre anlamlı olarak azaltmaktadır. Hasta memnuniyeti açısından 2 yöntem arasında fark saptanmamıştır. İşlemin “daha komplike hale” gelmesi ve
maliyet konusu tartışmalıdır ve her kurumun kendi şartlarında değerlendirilmelidir
268
Hasta
Ağrı Skoru
Memnuniyet Skoru
Toplam
331
1.19
Sedasyon ve Analjezi + LA
96
0.88
3.5
LA
235
1.31
3.49
3.5
10. Üroonkoloji Kongresi
P124
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİSİ KOR SAYISI İLE KANSER SAPTAMA ORANI
ARASINDAKİ İLİŞKİ
1
Uğur Yücetaş, 1Aytaç Ateş, 1Yusuf Şahin, 1Akın Soner Amasyalı, 1Erkan Erkan,
Gökhan Toktaş, 2Erdinç Ünlüer.
1
SB. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Kliniği.
POSTER
1
Amaç: 6 kor ile 10-12 kor prostat biyopsisinde kanser saptama açısından fark olup olmadığı retrospektif olarak incelendi.
Materyal-Metot: Son 15 yılda 3411 hastaya yapılan prostat biyopsi sonuçları gözden
geçirildi. Hastalar prostat biyopsi kor sayısına göre iki gruba ayrıldı. İlk grupta 6 kor biyopsi
yapılan 1009 hasta ve ikinci grupta 10-12 kor biyopsi yapılan 2402 hasta mevcuttu.
Bulgular: 6 kor biyopsi yapılan 1009 hastanın yaş ortalaması 65.23±6.52, PSA ortalaması 15.39±15.35 prostat volümü ortalaması 39.48±20.26, PSA dansitesi ortalaması 0,50±0.73
ve 10-12 kor biyopsi yapılan 2402 hastanın yaş ortalaması 63.46±7.86, PSA ortalaması
13.37±34.74, prostat volümü ortalaması 45.47±24.75, PSA dansitesi ortalaması 0.35±0.89
idi (Tablo 1).Daha yüksek PSA ve PSA dansitesi ortalamasına sahip hastaların oluşturduğu
6 kor biyopsi yapılan grupta kanser saptama oranı %18.1 iken 10-12 kor biyopsi yapılan
grupta kanser saptama oranı %24.1 olarak bulunmuştur. Her iki grup birbiriyle karşılaştırıldığında kanser saptama açısından 10-12 kor biyopsi yapılan grup lehine istatistiksel olarak
anlamlı sonuç elde edilmiştir. (Tablo 2)
Sonuç: Saf PSA değerine göre retrospektif olarak yapılan bu çalışmada 10-12 kor yapılan prostat biyopsisinde 6 kor biyopsiye göre istatistiksel olarak daha yüksek oranda kanser
tespit edildiğini saptadık. Bu sonuç prostat biyopsisinde standart hale gelen 12 kor biyopsi
protokolünü desteklemektedir.
Yaş
PSA
PV
PSAD
6 Kor Biyopsi
65.23±6.52
15.39±15.35
39.48±20.26
0.50±0.73
10-12 Kor Biyopsi
63.46±7.86
13.37±34.74
45.47±24.75
0.35±0.89
< 0.0001
< 0.0001
< 0.0001
< 0.0001
p
6 Kor Biyopsi
(1009 Hasta)
10-12 Kor Biyopsi
(2402 Hasta)
Benign
512
%50.7
1698
%70.7
High Grade PIN
101
%10
36
%1.5
ASAP
214
%21.2
88
%3.7
Kanser
182
%18.1
580
%24.1
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
p
< 0.0001
269
P125
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT BİYOPSİSİ SONRASI AKUT BÖBREK YETMEZLİĞİ GELİŞEN
OLGU SUNUMU
1
Uğur Üyetürk, 1Adnan Gücük, 1Eray Kemahlı, 1Ahmet Metin.
POSTER
1
Abant Izzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Giriş ve Amaç: Prostat biyopsisi digital rektal muayenesi anormal olan ve/veya PSA değeri normalden yüksek olan hastalara TRUS eşliğinde poliklinik şartlarında yapılabilmektedir.
Ancak prostat biyopsisinin hematüri, hematospermi, rektal kanama, idrar retansiyonu, ağrı
gibi travmatik ve yüksek ateş, bakteriyemi, üriner enfeksiyon, epididimit ve prostatit gibi
enfeksiyöz komplikasyonları azalan sıklıkta bile olsa hala görülmektedir.
Olgu: Alt üriner sistem semptomları nedeniyle yapılan tetkiklerinde PSA değerinin 5.56
ng/ml, serbest PSA değeri 0,78 ng/ml (fPSA/PSA:0.14) gelen 62 yaşındaki hasta prostat
kanseri ön tanısıyla polikliniğimize sevk edilmişti. Yapılan muayenede TR (+) normal kıvamda olan hastaya siprofloksasin 500 mg 2X1 başlandı. 3 Haftalık tedavinin ardından tekrar ölçülen PSA değeri 6.68 ng/ml, serbest PSA değeri 1,02 ng/ml (fPSA/PSA:0.15) olarak
saptandı. Özgeçmişinde hipertansiyon, diabetes mellitus öyküsü olan hastaya TRUS eşliğinde prostat biyopsisi yapıldı. Profilaktik olarak siprofloksasin 500 mg 2x1 ve metranidazol
500 mg 3x1 peroral başlanıldı. Hasta biyopsiden 3 gün sonra, 2 gündür olan üşüme, titreme,
ateş, çarpıntı ve bayılma şikayetleriyle acile başvurdu. Kardiyolojik patoloji saptanmayan
hastanın, kan kültüründe Klebsiella pnömoni üremesi ve üre, kreatinin değerlerinde progresif artış saptanması üzerine profilaktik olarak verilen antibiyotikleri kesilerek imipenem
ve piperasilin-tazobaktam tedavisi başlandı. Yapılan batın US’da postrenal ve renal patoloji
saptanmayan hasta akut böbrek yetmezliği tanısıyla hemodiyalize alındı. Toplamda 4 kez
hemodiyalize alındıktan sonra üre ve kreatinin değerleri normale dönen ve sonrasında normal olarak seyreden hastanın prostat biyopsi sonucu benign prostat hiperplazisi olarak geldi.
Hasta şu anda poliklinik takibi altındadır.
Sonuç: Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanserdir. Sağlıklı kişilerde PSA testinin
tarama için kullanılmasıyla fazla tanı konulmakta ve bu da insidansında artmayla sonuçlanmaktadır. Erken tanı ve müdahelenin mortalite üzerindeki etkisi ise hala tartışmalıdır.
Biyopsi endikasyonunda PSA düzeyi, muayene bulguları, prostat büyüklüğü, hastanın yaşı,
yandaş hastalıkları, daha önceki biyopsi öyküsü ve ailesindeki kanser yükü değerlendirilmeye
alınmalıdır. Özellikle yandaş hastalığı olan (diyabetes mellitus vb.) hastalarda prostat biyopsisi endikasyonu konurken daha dikkatli olunmalı ve olası komplikasyonlar açısından daha
ayrıntılı bilgi verilmelidir.
270
10. Üroonkoloji Kongresi
P126
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
GNRH ANTAGONİSTİ TEDAVİSİ ALAN HASTADA GELİŞEN HİPOFİZER
GONADOTROP HÜCRE ADENOMU; LİTERATÜRDEKİ İLK OLGU
1
Bülent Akdoğan, 1M. İrfan Dönmez, 2Gökhan Bozkurt, 3Figen Söylemezoğlu,
Tunçalp Özgen, 1Haluk Özen.
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir
Cerrahisi Anabilim Dalı, 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı.
Amaç: GnRH antagonisti tedavisi alan bir hastada izlemde gelişen hipofizer gonodotrop
hücre adenomu tartışılacaktır.
Olgu: İnsidental bakılan PSA değeri 20.59 ng/ml ve prostat hacmi 89 cc. olarak ölçülen
hastaya yapılan prostat iğne biyopsisi sonucu Prostat adenokarsinomu Gleason 5+5 (9/10
kor) olarak rapor edildi. Evreleme amacıyla yapılan tüm abdomen bilgisayarlı tomografisinde seminal veziküllere yayılım ile uyumlu bulgular saptanması üzerine yapılan prostat
manyetik rezonans görüntülemede seminal vezikül invazyonu gösterildi. Tüm vücut kemik
sintigrafisinde metastaz saptanmadı. Parmakla rektal muayene bulgusu eşliğinde klinik evre
3 kabul edilerek neoadjuvan GnRH antagonisti (degarelix) ve EBRT planlandı. Degarelix
yükleme ve idame tedavisine rağmen prostat hacminde azalma izlenmeyen, PSA yanıtı elde
edilemeyen ve kastre serum testosteron düzeylerine ulaşılamayan hastanın degarelix tedavisi
4. ayda kesilerek GnRH agonisti (leuprolide asetat) tedavisine geçildi. Bununla birlikte hastaya 2 ay 5040+2000 Gy EBRT uygulandı. Tanıdan sonraki 11. aydan itibaren başlayan baş
ağrısı ve gözlerine bası hissi nedeniyle yapılan kranial MR’da hipofiz adenomu ve paranazal
sinüs BT sonucunda sellar çeperi kalsifiye 3.7x2.8 cm boyutunda adenom aleyhine yorumlanan kitle ve anterior komunikan arterde anevrizma saptandı.
Fizik muayenesinde herhangi bir anormallik saptanmayan hastanın hormon parametrelerinin normal sınırlarda olduğu görüldü. (FSH: 10.7 miu/ml, Prl:17 ng/ml, Kortizol: 19
mcg/dl, GH: 0.1 ng/ml, ACTH: 49 pg/ml , Somatomedin C: 129 ng/ml, TSH: 2.09 iu/
ml) Hastaya beyin cerrahi bölümü tarafından pterional kranioplasti, transylvian yaklaşımla
anevrizma kliplenmesi, hipofiz adenomu eksizyonu ve duraplasti yapıldı. Patoloji sonucu
FSH ve LH sekrete eden gonadotrop hipofiz adenomuyla uyumlu olarak geldi.
Postoperatif 2. ayda ise kastrasyon amaçlı bilateral orşiyektomi uygulandı. Bu tedavi ile
PSA 0,49 ng/ml ve testosteron 49 ng/dl düzeyine geriledi.
Sonuç: GnRH antagonistleri ile ilgili Faz 3 çalışmalar agonistlere göre daha erken yanıt
elde edilmesi ve alevlenme olmaması gibi avantajlar gösterse de, uzun dönem toksisite halen
bilinmemektedir. Testosteron ve PSA yanıtsızlığının sebebi hipofiz adenomu olabileceği gibi,
bu adenom GnRH agonisti veya antagonisti tedavisi sonrası da gelişmiş olabilir.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
271
POSTER
1
P127
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PSA <10 NG/ ML VE TÜM VÜCUT KEMİK SİNTİGRAFİSİNDE ŞÜPHELİ
LEZYONU OLAN OLGULARDA RRP ÖNCESİ MR GEREKLİ MİDİR?
1
Naşide Mangır, 1Murat Akgül, 1Çağrı Akın Şekerci, 1İlker Tinay, 1Levent Türkeri.
POSTER
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç : Bu çalışmanın amacı lokalize prostat kanseri ön tanısı ile RRP planlanan ve PSA
değeri 10 ng/ml’ den düşük olup TVKS’ de şüpheli lezyonu olan hastalarda operasyon öncesi
MR görüntülemenin etkinliği araştırmak
Araç ve Yöntem : 2007- 2010 yılları arasında lokalize prostat kanseri nedeniyle RRP yapılan ve PSA değeri 10 ng/ml’ nin altında olan hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Bu hastalardan TVKS’ de şüpheli lezyonu olup MR ile değerlendirilen ve TVKS bulguları
normal olan hastalar postoperatatif parametreler açısından değerlendirildi.
Bulgular : Yaş ortalamaları 62,3(min: 44 max: 72) olan toplam 84 hasta çalışmaya dahil
edilmiştir. Hastaların ortalama preoperatif PSA değeri 6,1(min: 1,5 max: 9,9)’ dir. Ortalama takip süresi 15,1(min: 1 max: 40) ay olan serimizde TVKS’ de şüpheli lezyon olan ve
olmayan gruplarda CS pozitifliği, postoperatif adjuvan tedavi gerekliliği, postoperatif biyokimyasal rekürens oranları ve toplam Gleason skoru ortalamaları açısından anlamlı bir fark
bulunamamıştır(Tablo 1).
Sonuç : Bizim hasta grubumuzda PSA değeri 10 ng/mL’ den düşük olan olgularda TVKS’
de şüpheli lezyonu olanların MR görüntüleme ile değerlendirilmesi postopetratif sonuçlarda
bir iyileşme sağlamamaktadır.
272
TVKS negatif(n: 56)
TVKS şüpheli+ MRG (n: 26)
P değeri
Yaş
62,1(min:44 max: 72)
62,6(min: 49- 72)
0,68
Preop PSA
6,1(min:1,5 max:9,9)
6,2(2,3- 9,4)
0,74
CS pozitifliği
8/ 58(% 13,8)
4/26(%15,4)
0,8
Adjuvan tedavi
11/58(%19,0)
1/26(%3,8)
0,13
Postop biyokimyasal rekürens
1/58(%2,2)
1/26(%4,0)
0,6
Gleason toplam skoru
6,3(±0,85)
6,4(±0,91)
0,8
10. Üroonkoloji Kongresi
P128
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKALİZE PROTAT KANSERİNDE AKTİF İZLEM ANKET ÇALIŞMASI
1
Tayyar Alp Özkan, 2Ali Sarıbacak, 3Levend Özkan, 4Hasan Yılmaz,
İbrahim Çevik, 3Özdal Dillioğlugil.
5
1
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, 2Yozgat Yerköy Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği,
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, 4Kocaeli Seka Devlet Hastanesi, Üroloji Kliniği, 5Yeni
Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
3
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
273
POSTER
Giriş: Lokalize prostat karsinomunda (PK) aktif izlem (Aİ) için hasta seçim ve takip
kriterlerinde henüz fikir birliği yoktur. Gleason toplamı, tPSA, pozitif örnek sayısı (PÖS),
klinik evre (cT), pozitif örnekteki kanser oranı gibi çeşitli Aİ kriterleri vardır. Çalışmamızda
Türkiye’deki ürologların Aİ ile ilgili bilgi ve uygulamalarını içeren anket sonuçlarını değerlendirdik.
Gereç ve Yöntem: Bu anket çalışması 21. Ulusal Üroloji Kongresi ‘Prostat Kanserinde
Aktfi İzlem Güncelleme’ oturumu sırasında yapıldı. Oturum başlangıcında 280 adet isimsiz
anket formu dağıtıldı oturum sonunda gönüllüler tarafından yanıtlanan formlar toplandı.
10 sorudan oluşan anket, literatürdeki Aİ çalışmalarındaki farklılıklar ve sorunlardan yola
çıkılarak hazırlandı (Resim 1).
Bulgular: Dağıtılan formlardan %37,5’i (105/280) yanıtlandı. Katılımcıların görev bölgeleri ve kurumları tablo 1’de özetlenmiştir. Katılımcılara göre PK ile ilişkili literatürdeki
en önemli sorun, sırasıyla %54,3 (57/105) gereksiz tedavi (over treatment), %20,1 tarama, %17,1 tedavi ve %7,6 tanı idi. Katılımcıların günlük uygulamadaki en önemli sorunu
%55,2 (58/105) gereksiz tedavi, %17,1 tarama, %15,2 tedavi ve %12,4 tanı idi. Katılımcıların %81,9’u (86/105) Aİ konusunda bilgi sahibi iken %18.1’i (19/105) Aİ’den haberdar
değildi. Aİ protokolü Doğu Anadaolu Bölgesinde en az (%44,5), Ege bölgesinde en yüksek oranda (%100) bilindiği tespit edildi. Bilgi sahibi hekimlerin %62,8’i Aİ’yi hastalarına
önermektedir. Aİ dahil etme kriterleri %69,8 (60/86) tam olarak %27,9 kısmen bilindiği
halde %2,3 hiç bilinmiyordu. Kriterler %87,2 (75/86) onaylanırken, %12,8’i ise onaylamıyordu. Çoklu yanıt verilebilen ‘Hangi kriterler değiştirilebilir’ sorusuna %19,7 hiçbiri,
%18,3 PÖS, %16,2 tPSA üst sınırı, %14,1 pozitif örnekteki kanser oranı ve %10,6 tPSA
artış hızı, %10,6 Gleason toplamı, %10,6 cT yanıtı alındı. Katılımcıların %49,3’ü Aİ ile
ilgili en önemli kaygılarının hastaların düzenli takip edilememesi olduğunu belirttiler. %20
,4 metastaz gelişme riski, %16,2 lokal ilerleme riski ve %12,7 yetersiz kanıt düzeyi katılımcıların diğer kaygıları olarak bildirildi. Katılımcıların kurumları özel ve kamu ayrıca eğitim
(üniversite, eğitim araştırma hastanesi) ve hizmet hastanesi olarak gruplandığında Aİ bilgisi
ve Aİ protokolü önerilmesi açısından istatistiksel anlamlı farklılık saptanmadı.
Sonuç: Anket sonuçlarına göre PK ile ilgili olarak literatür ve günlük uygulamadaki en
önemli sorun gereksiz tedavidir. Aİ ile ilgili genel kaygı hastaların yeterli takip edilip edilemeyeceğidir.
Bölge
POSTER
Eğitim
Araştırma
Hastanesi, n(%)
Hizmet
Hastanesi, n(%)
Özel Hastane,
n(%)
Toplam,
n(%)
9 (8,6)
Akdeniz
4 (18,2)
1 (5,3)
3 (7)
1 (4,8)
Doğu Anadolu
1 (4,6)
2 (10,5)
4 (9,3)
2 (9,5)
9 (8,6)
0
2 (10,5)
6 (14)
2 (9,5)
10 (9,5)
Ege
Güney Doğu Anadolu
2 (9,1)
0
1 (2,33)
0
3 (2,86)
İç Anadolu
9 (4,9)
6 (31,6)
4 (9,3)
4 (19)
23 (21,9)
Karadeniz
3 (13,6)
3 (15,8)
6 (14)
1 (4,76)
13 (12,4)
Marmara
3 (13,6)
5 (26,3)
19 (44,2)
11 (52,4)
38 (36,2)
22
19
43
21
105
Toplam
274
Üniversite
Hastanesi, n(%)
10. Üroonkoloji Kongresi
POSTER
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
275
P129
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
ANTİBİYOTİK TEDAVİSİNİN SERUM PSA DEĞERLERİ VE BİYOPSİ
KARARI ÜZERİNE ETKİSİ
1
Murat Demiray, 1Akın Soner Amasyalı, 1Uğur Yücetaş, 1Bülent Mansuroğlu,
Yusuf Şahin, 1Gökhan Toktaş, 2Erdinç Ünlüer.
POSTER
1
1
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 2Kafkas Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç:Prospektif, randomize, kontrollü çalışmamızda amaç serum total PSA (tPSA) değeri 2,5-10 ng/ml arasında olan hastalarda antibiyoterapinin PSA ve türevleri ile diğer klinik
parametrelere etkisini araştırmak, PSA seviyelerindeki olası değişimin prostat kanseri (PCa)
tanısına yönelik yapılan transrektal biyopsi oranlarında yaratabileceği farklılıkları belirlemektir.
Materyal ve Metod: Çalışmaya Haziran 2009 ile Kasım 2010 tarihleri arasında polikliniğimize alt üriner sistem semptomları ile başvuran, parmakla rektal muayenesi normal olan
ve serum tPSA seviyeleri 2,5-10 ng/ml arasında tespit edilen 45-70 yaş arasında toplam 140
erkek hasta dahil edildi. Hastalar 2 gruba randomize edildi. Birinci gruba 21 gün süreyle
antibiyoterapi (levofloksasin 500 mg 1x1 oral) verildi, ikinci gruba ise tedavi verilmedi ve
kontrol grubu olarak kabul edildi. Tüm olgulara ilk başvuruda tPSA, sPSA, PV, PMR, üroflowmetri, IPSS, NIH-CPSI, IIEF testleri ve sorgulamaları yapıldı. Üç hafta sonra bu testler
tekrarlandı. Takip eden 10. ve 20. günlerde yeniden PSA kontrolü yapılarak son PSA kontrolünün yapıldığı gün transrektal ultrasonografi (TRUS) kılavuzluğunda prostat biyopsisi
yapıldı.
Bulgular: Hasta grubunda antibiyotik tedavisi ile tPSA ve sPSA/tPSA oranında azalma,
PSAD değerinde ise artış görüldü. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında antibiyoterapi alan
ve biyopsi sonucu prostat kanseri saptanmayan hasta grubunda PSA ve türevlerinde değişiklik görülürken, PCa saptanan hastalarda anlamlı değişim saptanmadı. Benzer şekilde
antibiyoterapi ile hastaların IPSS, QOL ve NIH-CPSI skorlarında istatistiksel olarak anlamlı
düşüş meydana gelirken, PCa saptanan hasta grubunda ise bu parametrelerde istatistiksel
olarak anlamlı fark saptanmadı. Prostat kanser oranları antibiyoterapi ve kontrol grupları
için sırasıyla %14.3 (n=10) ve %18.6 (n=13) olarak bulundu (p=0,494). Ayrıca antibiyotik
sonrası tPSA değerinde > %50 düşüş veya < 2,5 ng/dl olan hastalarda (n=8) PCa saptanmadı.
Sonuç: Serum tPSA değeri 2,5-10 ng/ml arasında olan hastalarda prostat biyopsisi öncesi
antibiyotik tedavisi, belli bir hasta grubunda PSA düzeyinde anlamlı düşüş sağlasa da PCa
riskini azaltmamaktadır. Ancak antibiyoterapi sonrası PSA değerinde >%50 düşüş veya < 2,5
ng/ml olması TRUS biyopsiden vazgeçme kriteri olarak kabul edilebilir.
Antibiyoterapi alan grup
Prostat kanseri
Kontrol grubu
PSA Ölçümler arasıdeğişim
yönü
n
p*
Yok
azalan artan
4614
Var
azalan artan
82
276
PSA Ölçümler arasıdeğişim
yönü
n
p*
0,001
azalanartan
3324
0,120
0,047
azalan artan
76
0,279
10. Üroonkoloji Kongresi
P130
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
PROSTAT İĞNE BİYOPSİSİ: PARÇA UZUNLUĞU FARKEDER
1
Tünkut Doğanca, 1Sinan Erdal, 1Haydar Durak, 1Sarper Erdoğan, 1Can Öbek.
1
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
277
POSTER
Giriş ve Amaç: Son yıllarda prostat biyopsisinde alınan parça sayısı arttırılarak örneklenen doku miktarı genişletilmiş ve bunun işlemin tanısal değerine pozitif katkısı olmuştur.
Prostat biyopsisinde örneklenen doku ve dolayısıyla tanısal değeri arttırmanın bir diğer yolu
da daha uzun parçalar almak olabilir. İlginç olarak bu konuda literatürde neredeyse hiç irdelenmemiştir. Biz bu çalışmada biyopsi parça uzunluklarının tanısal değere etkisini inceledik.
Ayrıca biyopside parça kalitesini değerlendirebilecek bir ölçüt değer saptamayı hedefledik.
Materyal ve Metot: Kliniğimizde 2008-2010 yılları arasında prostat kanseri şüphesi nedeniyle transrektal yoldan prostat biyopsisi yapılan 331 hastanın kayıtları incelendi.Biyopsi
işlemi aynı kişiler tarafından, aynı ekipmanla, ameliyathane şartlarında gerçekleştirildi ve
patoloji sonuçları standardize edildi. Biyopsi sırasında alınan parçalar yeterli görülmediği
taktirde hemen aynı bölgeden tekrar örnekleme yapıldı. Sonuçların standardizasyonu için
çalışmaya sadece periferik zondan 12-18 arası parça alınmış hastalar dahil edildi. HGPIN
tanılı hastaların sonucu benign olarak kabul edildi, ASAP sonuçlarıysa çalışma haricinde
bırakıldı. Kanserli ve benign tanılı hastaların ortalama parça uzunlukları karşılaştırıldı. Kaliteli parça tanımı için bir minimum ‘cut-off ’ değeri saptamak için istatistiksel analiz yapıldı.
Sonuçlar: Çalışmaya dahil edilme kriterlerini dolduran 245 hastanın kayıtları incelendi.
Ortalama yaş, PSA, ve prostat volümü sırasıyla 65.6+8.4 yıl, 9.5+10.5 ng/ml, and 44.4+22.5
cc olarak saptandı. Toplam kanser tanı oranı %30,2 idi (74 karsinom, 171 benign). Kanser
saptanan hastalarda ortalama parça uzunluğu 12.3 + 2.6 mm, benign tanılı hastalarda 11.4
+ 2.4 mm olarak saptandı. Kanser tanısı alan hastalarda ortalama parça uzunlukları anlamlı
olarak daha fazlaydı (p=0.015). Parça boyunun >11.9 mm olmasının, prostat kanseri tanısı
konma olasılığını yaklaşık 2,5 kat arttırdığı saptandı (OR 2.57 (1.46 – 4.52)). >11,9 mm
hasta grubunda kanser oranı %39 iken , <11,9 mm grubunda kanser oranı %23 olarak
saptandı.
Yorum: Prostat biyopsisinde alınan parçanın uzunluğu tanı oranını etkileyen önemli ve
bağımsız bir parametredir. Bu çalışma sonucunda >11,9 cm. üzerinde parça alımının kalite
değerlendirmesinde bir cut-off değeri olması gerektiği saptanmıştır. Biyopside bu uzunluğun
üzerinde parçalar alınmasına özen gösterilmelidir
P131
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
DEĞİŞİK ÖRNEKLERİN TMPRSS2:ERG GEN FÜZYONU ANALİZLERİ
VE RADİKAL PROSTATEKTOMİ GEÇİREN HASTALARDA PROGNOSTİK
FAKTÖRLER İLE İLİŞKİSİ
POSTER
1
Hasan Hüseyin Tavukçu, 1Naşide Mangır, 1Mustafa Özyürek, 1Levent Türkeri.
1
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı.
Amaç: Prostat kanseri hastalarında TMPRSS2 ve ERG gen füzyonu yüksek oranda rapor edilmektedir. Güncel birçok çalışma ile füzyonun klinik anlamlılığı ortaya konulmaya
çalışılmaktadır. Periferik kan, pubik kıl, radikal prostatektomi öncesi alınan idrar ve prostat
dokusu gibi değişik örneklerde gen füzyonu oranını cerrahi sonrası 40 hastada araştırdık.
Biyopside malignite saptanmayan 10 hasta kontrol grubunu oluşturdu.
Gereç Yöntem: Örnekler prostatik masaj sonrası alındı. Hastalar tümör evresi, PSA düzeyi, Gleason skoru ve cerrahi sınır durumu ile elde edilen örneklerde real time PCR ile gen
füzyonu varlığı değerlendirildi (Tablo 1).
Bulgular: PCR sonuçları ile evre, PSA düzeyi, Gleason skoru ve cerrahi sınır alt grupları
arasında anlamlı fark izlenmedi. PSA düzeyi ile idrar ve doku örneklerinde gen füzyon varlğı
arasında anlamlı pozitif korelasyon izlendi. PSA düzeyi ile pubik kıl PCR düzeyleri arasında
pozitif korelasyon izlenmekle birlikte, bu ilişki istatistiksel olarak anlamlı saptanmadı. İdrar örneklerinde gen füzyonu neredeyse doku örnekleri kadar belirgin saptanabilir olarak tespit edildi.
Sonuç: Çalışmamızda gen füzyonu durumu ile tümör evresi, derecesi, PSA düzeyi ve
cerrahi sınır alt grupları arasında fark saptanmadı. PSA düzeyleri ile idrar ve doku örnekleri
PCR düzeyleri arasında anlamlı pozitif korelasyon görüldü. Prostatik masaj sonrası idrar
sedimenti non invaziv bir yöntem olarak TMPRSS2:ERG gen füzyonu belirlenmesinde uygulanabilir bir seçenek olarak belirlendi.
Anahtar Kelimeler: prostat kanseri, TMPRSS2:ERG gen füzyonu, prognoz, real time
PCR.
(Ortalama)
278
Kontrol grup
RRP grup
Yaş
63.3
62.2
PSA(ng/ml)
5.57
8.05
Kantitatif periferik kan RT-PCR sonuçları (%)
2.528
6.152
Kantitatif idrar RT-PCR sonuçları (%)
3.361
10.895
Kantitatif pubik kıl RT-PCR sonuçları (%)
2.596
3.413
Kantitatif doku RT-PCR sonuçları (%)
2.905
11.037
10. Üroonkoloji Kongresi
P132
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
TRANSREKTAL ULTRASONAGRAFİ (TRUS) EŞLİĞİNDE YAPILAN
PROSTAT BİYOPSİSİNDE PROFLAKTİK ANTİBİYOTİK KULLANIM
SÜRESİNİN ENFEKSİYONU KORUMADAKİ ETKİNLİĞİ
1
POSTER
Yavuz Balaban, 1Ersin Konyalıoğlu, 1Hüseyin Tarhan, 1Osman Koca, 1Taner Divrik,
Ferruh Zorlu.
1
1
Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği.
Amaç: TRUS eşliğinde prostat biyopsisi yapılan hastalarda profilaktik antibiyotik kullanım süresinin etkinliği araştırdı.
Metot: Prostat kanseri şüphesi ile prostat biyopsisi yapılan 367 hasta retrospektif olarak
incelendi. Hastalar uygulanan profilaktik antibiyotik süresine göre 2 gruba ayrıldı. Grup- 1:
243 olgu 3 gün veya 3 günden daha fazla süre 2x500 oral siprofloksasin profilaksisi , Grup2: 124 olgu 1 gün (12 saat ara ile) 2x750 mg oral siprofloksasin profilaksisi alan hastalar .
Gruplar arasında yaş, kaçıncı biyopsi,PSA, IPSS, kor sayısı, prostat hacimleri ve komplikasyonlar açısından fark olup olmadığı değerlendirildi.
Bulgular: Gruplar arasında yaş, kaçıncı biyopsi olduğu, PSA değeri, IPSS, prostat hacmi
ve kanser saptama oranı açısından anlamlı bir farklılık yoktu. Alınan kor sayısı Grup-1 için
10,87 ve Grup-2 için 12,60 idi (p<0.001).
Grup-1’de 3 (%1,2) hastada ateş görülürken Grup-2’de 5 (%4,0) hastada ateş görüldü.
Grup-1’de 2 (%0,8), Grup-2’de 1 (%0,8) hasatada lokal enfensiyon görüldü. Grup-1’de hiçbir hastada akut prostatit görülmezken Grup-2’de 1 (%0,8) hastada akut prostatit görüldü.
Hiçbir hastada sepsis veya ciddi enfeksiyon izlenmedi. Sadece 1 hastada akut prostatit nedeniyle hastaneye yatış gerekti. Enfektif komplikasyonlara göre değerlendirildiklerinde her 2
grup arasında ateş, lokal enfeksiyon (epididimit, orşit vs), akut prostatit açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p=0,090-p=0,735-p=0,338).Tablo 1
Sonuç: Transrektal ultrason eşliğinde yapılan prostat biyopsisinde enfeksiyon komplikasyonlarını engellemede tek gün ciprofloksasin 2x750 mg antibiyotik proflaksisi aynı antibiyotiğin 3 veya daha uzun süre kullanımı kadar etkindir.
Tablo 1. Enfektif komplikasyonların dağılımı
Hasta sayısı
Ağrı skoru
Hematüri (%)
Genel
Grup-1
Grup-2
367
243
124
p
-
2,49±1,43
2,78±1,51
1,9±1,05
<0,001
52 (14,2)
25 (10,3)
27 (21,8)
0,003
Ateş
8 (2,2)
3 (1,2)
5 (4,0)
0,090
Lokal enfeksiyon (epididimit, orşit vs)
3 (0,8)
2 (0,8)
1 (0,8)
0,735
Prostatit
1 (0,3)
-
1 (0,8)
0,338
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
279
P133
29 Ekim 2011-30 Ekim 2011
LOKALİZE DÜŞÜK RİSKLİ PROSTAT KANSERİ 5 YILLIK AKTİF İZLEM
SONUÇLARIMIZ
POSTER
Halil Kızılöz, Fuad Guliyev, Alp Tuna Beksaç, Bülent Akdoğan, Sertaç Yazıcı,
Haluk Özen
Amaç: 2006-2011 yılları arasında aktif izleme alınan hastalarda klinikopatolojik ve biyokimyasal takip sonuçlarının analizi.
Materyal Metod: Aktif izleme alınan 42 düşük riskli lokalize prostat kanserli hastanın
demografik, klinikopatolojik ve biyokimyasal verileri retrospektif olarak değerlendirildi.
Sonuçlar: Aktif izlem sürecine alınan hastaların yaş ortalamaları 67±10’du. Tanı anında ortalama PSA değerleri 5,2±2,6 iken parmakla rektal muayenede %35’inin (13) şüpheli
bulgusu vardı. Tanı zamanında ortalama prostat hacmi 49.7±27,6 cc (15-113) ölçülürken
2 hastada ultrasonik olarak hipoekoik lezyonlar saptandı. Biyopsi ile tanı konan tüm hastalarda standart 10 kor ve üzeri örnekleme yapılırken 7 (%18.9) hastada tanı TUR prostatektomi sonrası konuldu. Tanı örneklemlerinin % 85.3’inde Gleason skor ≤6 bulunurken,
%13.5’inde (5) Gleason skor>6 bulundu. Tanı spesimenlerinde, patolojik iyi diferansiye
(Gleason≤6) hastalıklarda, ortanca biyopsi kor kanser oranı %15 hesaplanırken yüksek dereceli kanserlerde (Gleason≥7) bu değer %7 bulundu. Ortalama takip süresi 31.7 (4-86) aydı.
PSA kinetiğini değerlendirmek için PSA ikiye katlanma zamanı hesaplandı. Ortanca PSA
ikiye katlanma zamanı 45 ay bulundu. PSA kinetiği ile Gleason skoru, rektal tuşe bulgusu,
biyopsi kor yüzdesi arasında bir ilişki bulunamadı. 65 yaş üzerindeki hastalarda PSA ikiye
katlanma zamanının 65 yaşından genç hastalara göre daha uzun olması dikkat çekiciydi.
İzleme alınan hastaların sadece 12’si (%32.4) tekrar biyopsisini kabul etti. Tekrar biyopsisi
yapılanların da 4’üne (%10.4) radikal prostatektomi yapıldı. Hala izlemde olan 38 hastanın
takibi PSA değeri ve rektal muayene ile yapılmaktadır.
Sonuç: Aktif izlem sürecine alınan hastalarda sürece alınacak hastaların aydınlatılmış
onamlarıyla birlikte iyi seçilmesi, hastaları prostat kanseri tedavisinin yan etkilerinden korurken hastalığın yaratacağı morbidite ve mortalite riskini de iyi yönetmeyi gerektirir. Serimizde, takip süresince PSA kinetiğine göre hastaların 1/3’ünün takip biyopsisi yapılırken
beklenenden düşük oranda sürece müdahil olma gereksinimi doğmuştur. Az sayıda hastaya
takip biyopsisi yapılmış olması, muhtemelen derece ya da tümör yükü artımı sebebiyle definitif tedavi gereksinimi oranını düşük çıkarmıştır.
280
10. Üroonkoloji Kongresi
DİZİN
A
Abacıoğlu, Ufuk 50
Abat, Deniz 112, 199
Acar, Cenk 33, 150, 170, 179, 219
Adayener, Cüneyt 63, 79
Adsan, Öztuğ 44, 260, 265
Ağaçhan, Bedia 138
Akarken, İlker 234
Akay, Ozan 124
Akbal, Cem 61
Akdaş, Atıf 47
Akdemir, Ender 215
Akdeniz, Ekrem 212
Akdoğan, Bülent 35, 39, 41, 54, 59, 64,
67, 68, 72, 75, 82, 123, 143,
164, 168, 174, 177, 188, 257,
271, 280
Akduman, Bülent 146
Akgül, Murat 37, 42, 272
Akı, Fazıl Tuncay 192
Akman, R. Yavuz 236
Akman, Tolga 92, 93, 94, 258
Akpınar, Haluk 126, 176
Aktan, Çağdaş 169
Akyol, İlker 247
Alan, Cabir 153, 154, 203, 217, 223
Aldemir, Mustafa 27, 30
Alp, Ebru 127, 159, 160, 261
Altan, Mesut 117, 164
Altındaş, Fatiş 268
Altıntaş, Ramazan 162, 166, 196, 215
Altok, Muammer 57
Altuğ, M. Uğur 38, 172
Altunkol, Adem 134, 135
Amasyalı, Akın Soner 128, 142, 145,
147, 224, 226, 266, 269, 276
Argun, Burak 126, 176
Arıdoğan, I. Atilla 101, 102
Armağan, Abdullah 92, 93, 94, 258
Arslan, Murat 98, 189, 252
Arslan, Ülkü Yalçıntaş 122, 183, 195
Aslan, Güven 44, 76, 77, 241
Ataç, Fatih 96, 97, 105, 144, 155, 157,
225
Atasoy, Beste M 50
Ataus, Süleyman 130, 253, 256
Ateş, Aytaç 147, 269
Ateş, Ferhat 63, 84, 86, 132, 178, 181,
184, 237, 239
Ateş, Mutlu 103, 174, 175
Atuğ, Fatih 126, 176
Ay, Cemil 103, 174, 175
Aybek, Zafer 114
Ayder, Ali Rıza 189, 252
Aydın, Arif 52
Aydın, Cemil 38, 172
Aydoğmuş, Yasin 52
Aydur, Emin 139
Aykaç, Aykut 38, 172
Aytaç, Berna 43
Aziyev, Osman 192
B
Bağcı, Gülseren 115
Bal, Kaan 113, 116, 165, 227
Bal, Nebil 206, 218
Bal, Öznur 198
Balaban, Yavuz 279
Balıkçı, Ömer 206, 218
Baltacı, Sümer 27, 44, 45, 48, 84, 86,
250
Basok, Erem Kaan 178
Başeskioğlu, Barbaros 51, 119, 178
Başıbüyük, İsmail 92, 93, 94, 258
Başok, Erem Kaan 120, 121, 167, 184
Baştürk, Gökhan 154, 217
Batur, Ali Furkan 33, 159, 160, 170, 261
Bayazit, Yıldırım 100, 101, 102, 131, 199
Baydar, Dilek Ertoy 75, 123
Baydilli, Numan 210
Baykal, Kadir 63, 79, 132, 237, 239, 247
Bedük, Yaşar 44, 136, 250, 259
Behzatoğlu, Kemal 142, 145
Beksaç, Alp Tuna 41, 280
Beyaz, Cengiz 155, 157
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
Beytur, Ali 162, 166, 196, 215
Bilen, Cenk Yücel 41, 54, 68, 75, 82,
190, 257
Bitkin, Alper 106, 107
Bolat, Deniz 84, 150, 178, 219
Bostancı, Yakup 96, 97, 105, 144, 155,
157, 212, 225
Boz, Mustafa Yücel 184
Bozacı, Ali Cansu 39, 41, 59, 72, 75, 143,
168, 190
Bozkurt, Gökhan 271
Bozlu, Murat 45, 84, 86
Bölükbaşı, Ahmet 113, 116, 165, 227
Börekoğlu, Ali 199
Budakoğlu, Burçin 122, 183, 195, 198
Bulut, Volkan 202, 232
C
Can, Bilge 212
Can, Cavit 27, 30, 44, 51, 84, 86, 119,
181
Can, Özge 115
Caner, Vildan 115
Cezayirli, Fatin 40
Coğuplugil, Adem Emrah 111, 124,
139, 221
Coşkuner, Enis 47
Ç
Çakan, Murat 38
Çal, Çağ 169
Çalışır, Berna 99
Çandır, Nesrin 111
Çeçen, Kürşat 124
Çelebi, İlhan 186
Çelen, Sinan 56
Çelik, Hüseyin 206, 218
Çelik, Serdar 76, 77
Çetin, Ilknur Alsan 50
Çevik, İbrahim 47, 273
Çiçek, Ali Fuat 139
Çiçek, Çağatay 36, 43
281
Çiftçi, Halil 134, 135, 208
Çil, Barbaros 35
Çimen, Serhan 162, 196
D
Dadalı, Mümtaz 52
Dane, Faysal 50
Dayanç, Murat 221
Değer, Mutlu 199
Değirmenci, Tansu 98, 189, 252
Demir, Alper 97
Demir, Ömer 204
Demir, Reşat 144
Demiray, Murat 226, 276
Demirdağ, Çetin 130
Demirel, Fuat 38, 172
Demirelli, Erhan 231, 259
Demirer, Zafer 111, 124, 139, 221
Demirhan, Osman 112
Demirtaş, Abdullah 179, 210
Deveci, Salih 124
Dikmen, Ayşe Veyhürda 67
Dillioğlugil, Özdal 29, 47, 73, 228, 243,
249, 254, 273
Dilmeç, Fuat 134
Dirim, Ayhan 80, 84, 86, 151, 178, 181,
184, 263, 264
Divrik, Taner 25, 27, 57, 179, 181, 202,
232, 234, 279
Doğan, Caner 120, 121
Doğan, Çağatay 253, 256
Doğan, Hasan Serkan 36, 56, 95, 104
Doğanca, Tünkut 268, 277
Doran., Şaban 100, 101, 102, 131
Dönmez, İbrahim 146
Dönmez, M. İrfan 82, 123, 190, 271
Durak, Haydar 277
Dursun, Furkan 79, 132, 247
Düzcan, Ender 150
E
Ebiloğlu, Turgay 111, 124, 221
Ekici, Sinan 84, 86
Ekmekçi, Abdullah 261
Elbir, Fatih 92, 93, 94, 258
Elhan, Atilla 44
Erdal, Alper Cihat 113
282
Erdal, Sinan 277
Erdem, Erkan 201, 213
Erdem, Mehmet Remzi 92, 93, 94, 258
Erdoğan, Sarper 268, 277
Erdoğan, Şeyda 112, 199
Eren, Ali Erhan 217, 223
Ergen, Ali 68, 72, 82, 191, 257
Ergin, Giray 111, 124, 221
Erkan, Erkan 128, 145, 147, 224, 226,
266, 269
Erkan, İlhan 59, 67
Erman, Mustafa 164
Erol, Bülent 146
Ersay, Ahmet Reşit 153, 154, 203, 217,
223
Ersöz, Cevper 92, 93, 94, 258
Ertung, Yunus 153, 154, 203
Esen, Tarık 40, 65, 91
Eskiçorapçı, Saadettin 25, 27, 30, 84, 86,
114, 115, 150, 178, 179, 181,
184, 219
Eşbah, Onur 198
F
Faydacı, Gökhan 30, 179
G
Gemalmaz, Hakan 84, 86
Gevher, Fetullah 130
Gezer, Murat 130
Göçer, Serhat 120, 121, 167
Göğüş, Çağatay 25, 48
Göğüş, Orhan 231
Gökalp, Fatih 100, 101, 102
Gökce, Mehmet İlker 27, 48, 136, 250
Gökçen, Kaan 104
Göktaş, Serdar 139
Gönül, İpek Işık 159, 160, 261
Gözen, Ali Serdar 252
Guliyev, Fuad 280
Gücük, Adnan 270
Güdeloğlu, Ahmet 39, 41, 72, 164,
168, 177
Güldür, M. Emin 135
Güler, Cem 174
Gülpınar, Ömer 48, 136, 250, 259
Gülüm, Mehmet 134, 135, 208
Gümüş, Seyfettin 111
Günay, Levent Mert 54, 68
Günaydın, Bilal 120, 121, 167
Günaydın, Gürhan 44
Gündoğan, Alper 111
Güneş, Ali 162, 166, 196, 215
Günlüsoy, Bülent 45, 98, 189, 252
Gürağaç, Ali 221
Gürbüz, Venhar 262
Gürocak, Serhat 33, 127, 170, 261, 262
H
Halaç, Metin 130
Haliloğlu, Ahmet Hakan 48, 231, 259
Hamaloğlu, Erhan 59
Hasırcı, Eray 151, 264
Helvacı, Kaan 122, 183, 195
Hoşcan, Mustafa Burak 207
Huri, Emre 30, 52, 181
İ
İbrahimov, Roman 50
İçli, Buğra 30
İnandıklıoğlu, Nihal 112
İnci, Kubilay 39, 68, 168, 177, 190
İsbir, Turgay 138
İssı, Yaşar 113, 116, 165, 227
İzol, Volkan 100, 101, 102, 131
K
Kale, Metin 51
Kalfazade, Nadir 107
Kaplan, Eyüp 131
Kaplan, Mustafa 45, 178
Kara, Önder 75, 82
Karabacak, O. Raif 149
Karabacak, Osman 235
Karabay, Emre 266
Karabulut, Erdem 25, 84, 86
Karademir, Kenan 132, 237, 247
Karakuş, Esra 261
Karalar, Mustafa 103, 174, 175
Karaşen, İbrahim Ethem 223
Karlıdağ, İsmail 100, 101, 102, 131
Karslı, Onur 100, 101, 102, 131
Kaya, Engin 111, 124, 221
Kaya, Veysi 100, 101
10. Üroonkoloji Kongresi
Kaynaroğlu, Z. Volkan 164
Kefeli, Ayşegül Üçüncü 50
Kemahlı, Eray 270
Kervancıoğlu, Enis 151, 264
Keser, B. Sabri 135
Keskin, Sarp Korcan 120, 121, 167
Keskin, Selçuk 126, 176
Kılıççalan, Harun 51, 119
Kırdal, Yeter 68
Kırteke, Ramazan 166
Kızılkan, Yalçın 263
Kızılöz, Halil 35, 54, 64, 117, 143, 188,
190, 191, 192, 280
Kizer, Onur 186, 204
Klatte, Tobias 243
Koca, Osman 232, 234, 279
Koç, Gökhan 202
Koçan, Hüseyin 142, 145
Koçoğlu, Hasan 153, 154, 203, 217, 223
Konaç, Ece 127, 159, 160, 161, 261, 262
Koni, Artan 35, 39, 54, 64, 117, 123,
191, 192
Konyalıoğlu, Ersin 232, 234, 279
Koraş, Ömer 98
Kordan, Hakan Vuruşkan 99
Kordan, Yakup 36, 43, 56, 95, 99, 104
Kosova, Buket 169
Kozacıoğlu, Zafer 98, 189, 252
Köse, Kenan 136
Köse, Osman 260, 265
Kural, Ali Rıza 126, 176
Kurt, Hasan Anıl 153, 154, 203, 217
Kurtuluş, Fatih 84, 86
Küpeli, Bora 33, 170
Küpeli, Sadettin 259
L
Lüleci, Hüseyin 75
M
Mammadov, Elnur 186
Mammadov, Rashad 169
Mangır, Naşide 37, 42, 45, 61, 66, 69,
214, 245, 272, 278
Mansuroğlu, Bülent 276
Menevşe, Sevda 127, 159, 160, 161,
261, 262
Narter, Fehmi 138
Niflioğlu, Gülen Gül 76, 77
Özgen, Mahir B. 42
Özgen, Tunçalp 271
Özgök, Yaşar 124
Özkan, Levend 254, 273
Özkan, Tayyar Alp 29, 47, 73, 179, 184,
228, 243, 249, 254, 273
Özkanlı, Şeyma 167
Özkara, Hamdi 253, 256
Özkardeş, Hakan 80, 151, 206, 218, 236,
263, 264
Özkaya, Muharrem 210
Özmerdiven, Çağdaş Gökhun 95
Özorak, Alper 207
Özyürek, Mustafa 278
O
P
Oğuz, Fatih 162, 166, 196, 215
Oğuz, Vildan Avkan 241
Okçelik, Sezgin 79, 239
Oksay, Taylan 207
Oktay, Bülent 36, 56, 95, 99
Ongün, Şakir 76, 77, 241
Pektaş, Fatih 174, 175
Peşkircioğlu, Levent 206
Peynircioğlu, Bora 35
Polat, Emre Can 92, 93, 94, 258
Polat, Hakan 106, 230
Ö
Remzi, Mesut 243
Metin., Ahmet 270
Minareci, Süleyman 98, 189
Mungan, Aydın 45
Mungan, Mehmet Uğur 76, 77
Mungan, N. Aydın 146
Muratoğlu, Gizem 82
Musaoğlu, Ahmet 40, 65, 91
Mutlu, Nazım 73, 228, 243
Müezzinoğlu, Bahar 249, 254
Müezzinoğlu, Talha 84, 86
N
Öbek, Can 126, 130, 176, 253, 256,
268, 277
Öksüzoğlu, Berna 122, 183, 195, 198
Önen, H. İlke 127, 159, 160, 261
Öngel, Berk 121
Öngürü, Önder 139
Önol, Şinasi Yavuz 92, 93, 94, 258
Örs, Bumin 189
Özbek, Özkan 166
Özcan, Cihat 136
Özçift, Burak 113, 116, 165, 227
Özdemir, Burhan 117, 177
Özdemir, Fatih 268
Özdemir, Fatma 265
Özdemir, Öztürk 223
Özden, Ender 96, 97, 105, 144, 155, 157,
212, 225
Özen, Ata 51, 119
Özen, Haluk 25, 27, 30, 35, 39, 41, 44,
54, 59, 64, 67, 68, 72, 75, 82,
84, 86, 117, 123, 143, 164,
168, 177, 181, 184, 188, 191,
257, 271, 280
26-30 Ekim 2011, Cornelia Diamond Resort, Belek - Antalya
R
S
Sağlam, Hasan Salih 260, 265
Sarıbacak, Ali 29, 73, 228, 249, 254, 273
Sarıkaya, Şaban 96, 97, 105, 144, 155,
157, 212, 225
Sarıkaya, Tevfik 149, 235
Sarsık, Banu 169
Satar, Nihat 102, 131
Savaş, Murat 134, 135, 208
Savaşçı, Serdar 225
Savsin, Abdurrahman 268
Serdaş, Turgut 105
Serin, Onur 99
Sertçelik, M. Nurettin 149, 235
Sırtbaş, Aykut 96
Soydan, Hasan 63, 79, 132, 237, 239,
247
Soylu, Ahmet 215
Soyupak, Bülent 25, 199
Söğütdelen, Emrullah 168
Sökmen, Doğukan 106
Sönmez, Aykut 43
283
Sönmez, Giray 259
Sönmez, Mehmet Giray 231
Sönmez, Özlem Uysal 122, 183, 195
Sönmezay, Erkan 107
Sönmezoğlu, Kerim 130
Söylemezoğlu, Figen 271
Sözen, Sinan 33, 84, 86, 127, 159, 160,
161, 170, 261, 262
Ş
Şahan, Ahmet 37, 214
Şahin, Ali Feyzullah 57
Şahin, Yusuf 224, 269, 276
Şekerci, Çağrı Akın 84, 86, 214, 272
Şen, Sait 169
Şen, Volkan 186, 204
Şengör, Feridun 138
Şengül, Fikret 116, 165
Şenkul, Temuçin 63, 237
Şeydaoğlu, Gülşah 131
Şimşek, Ferruh 61
Şimşir, Adnan 169
T
Taher, Younis Haceeb 64, 188, 191
Tahir, Yunus 143
Tahmaz, M. Lütfi 124, 139
Talat, Zübeyr 253, 256
Talişen, Atila 210
Tanıdır, Yılören 45, 66
Tansuğ, Zühtü 112, 199
Tarcan, Tufan 61
Tarhan, Hüseyin 57, 232, 234, 279
Taşar, Çelik 67
Taşçı, Ali İhsan 106, 107, 230
Tavukçu, Hasan Hüseyin 37, 42, 45,
200, 278
Tefekli, Ahmet 40, 65, 91
Teke, Kerem 249
Tekgül, Serdar 192
Tekin, M. İlteriş 80, 263
Tepeler, Abdulkadir 92, 93, 94, 258
Tepeoğlu, Merih 264
Tinay, İlker 37, 42, 45, 66, 69, 272
Toker, Aziz 128
Tokgöz, Hüsnü 146
284
Toktaş, Gökhan 128, 142, 145, 147, 224,
226, 266, 269, 276
Tombul, Tolga 188
Top, Tuncay 66
Topaktaş, Ramazan 92, 93, 94, 258
Tuğcu, Volkan 106, 107, 230
Tuna, Burçin 76, 77, 186, 204
Tuncay, Levent 114, 115, 150, 219
Tunç, Erdal 112
Tunçkıran, Ahmet 207
Turhal, N. Serdar 50
Turunç, Tahsin 206, 218
Tüfek, İlter 126, 176
Türk, Nilay Şen 114, 115, 219
Türkeri, Levent 25, 37, 42, 45, 50, 61,
66, 69, 84, 86, 178, 179, 200,
214, 245, 272, 278
Türkölmez, Kadir 136, 250
Tüzel, Emre 174
Y
Yağcı, A. Bakı 150
Yakupoğlu, Yarkın Kamil 96, 97, 105,
144, 155, 157, 212, 225
Yalçın, Veli 253, 256
Yalçınkaya, Fatih 38, 149, 172, 235
Yardımcı, İbrahim 52
Yavaşçaoğlu, İsmet 36, 43, 56, 95, 99,
104
Yaycıoğlu, Özgür 25, 27, 30, 178, 179,
181, 184
Yazıcı, M. Sertaç 25, 59, 64, 67, 72, 75,
82, 117, 123, 143, 179, 184,
188, 191, 192, 257, 280
Yeni, Ercan 134, 208
Yenilmez., Aydın 119
Yeşildal, Cumhur 63, 239
Yeşilova, Yavuz 208
Yıkılmaz, Taha Numan 80, 263, 264
Yıldırım, Asıf 45, 84, 86, 120, 121, 167
U
Yıldırım, Bünyamin 103, 174, 175
Uğurlu, Özgür 27, 30, 44, 181
Yıldırım, İbrahim 111, 139, 221
Ulusoy, Soner 142, 147, 266
Yıldız, A. Kadir 146
Yıldız, Kürşat 29
Yılmaz, Akın 127, 161, 262
Ü
Yılmaz, Ali Faik 96, 97, 105, 144, 155,
Üner, Sarp 77
157, 212, 225
Ünlü, Nuri 202
Yılmaz,
Hasan
73, 228, 243, 249, 254,
Ünlüer, Erdinç 128, 142, 145, 147, 224,
273
226, 266, 269, 276
Yılmaz, Orkun 227
Üre, İyimser 33, 160, 170, 261
Yılmaz, Ömer 79, 132, 237, 239, 247
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü
Çalışma Grubu 27, 30, 84, 86, Yiğitbaşı, Orhan 149, 235
Yoldaş, Mehmet 232, 234
178, 179, 181, 184
Yörükoğlu, Kutsal 76, 77, 186
Üroonkoloji Derneği Böbrek Tümörü
Prognozu Çalışma Grubu 25 Yücebaş, Ergin 138
Üroonkoloji Derneği Çok Merkezli Türkiye Yücel, Cem 80
Yücel, Ezgi İnalpolat 169
Çalışması 32
Yücel, Mehmet 230
Üstüner, Murat 73, 228, 243
Yücetaş, Uğur 128, 142, 145, 147, 224,
Üyetürk, Uğur 122, 270
226, 266, 269, 276
Üyetürk, Ümmügül 122, 183, 195
Yüksel, Alpaslan 236
V
Varol, Nuray 127, 161, 262
Vural, Metin 40
Vuruşkan, Hakan 36, 43, 56, 95, 104
Z
Zemheri, Ebru 120, 121, 167
Zengin, Kürşad 149, 235
Zorlu, Ferruh 57, 202, 232, 234, 279
Zümrütbaş, A. Ersin 150, 219
10. Üroonkoloji Kongresi

Benzer belgeler