to view this document

Transkript

to view this document
Genisleme Yorgunlugunun Ötesinde?
I. Bölüm
Hollanda’daki Türkiye Tartiúmasi
24 Nisan 2006
www.esiweb.org - [email protected]
ESI Dizisi
Genisleme Yorgunlugunun Ötesinde?
Her ne kadar "genisleme yorgunlugu" terimi yeni icad edilmis olsa da, kasdedilen olgunun geçmisi,
Fransa'nin Birlesik Krallik'in üyeligini veto ettigi 1960'lara dayanmakta. Söz konusu yorgunluk,
Avrupa Birligi'nin kendisi ile yasit aslinda. "Genisleme Yorgunlugunun Kisa Tarihçesi" kitabi
henüz yazilmis degil. Ancak, yazildigi takdirde bu kitap, büyük ihtimalle, Avrupa kamuoyunun saat
sarkaçi gibi bir genisleme sevki, bir genisleme yorgunlugu arasindaki gitgellerini anlatirdi.
Genisleme her zaman yogun olarak tartisilan ve siyasi hesaplara dahil edilen bir konu.
Fransa'da, 1977 yilinin muhalefet lideri François Mitterrand, Le Nouvel Observateur dergisinde
yayinlanan bir röportajinda söyle diyordu: "Ortak Pazar'in serbest ticaret bölgesine
indirgenmemesine dikkat edilmeli. Ne Yunanistan ne de Ispanya, Topluluk'a üye olabilecek
konumda degil. Üyelik ne onlarin ne de bizim çikarimiza. Baska seçenekler düsünülmeli, bu yönde
adimlar atilmali". Bu tarihten dört yil sonra François Mitterrand, Fransa Cumhurbaskani seçildi.
Görev süresinin bittigi 1995'te Yunanistan, Ispanya ve Portekiz, 10 seneyi askin bir süredir AB
üyesiydiler, Avusturya, Finlandiya ve Isveç'le müzakereler tamamlanmisti ve komünizm sonrasi
döneme geçmis olan Orta ve Dogu Avrupa ülkelerinin üyeligi yolunda ilk adimlar atiliyordu.
1996'da Avrupa ile ilgili konularda taninmis degerli analist Perry Anderson, genislemenin Avrupa
bütünlesme süreci ile elde edilen kazanimlari tehlikeye atacagindan endise duyuyordu. Anderson'a
göre, "dogu istikametinde yapilacak küçük bir genislemenin dahi, en çabuk hissedilecek etkisi
muazzam bir mali kriz" olacakti. Doguya dogru genisleme, "Birligin varolan kurumlarini
çökertecek" ve Avrupa'da tek para birimi uygulamasina geçisi basarisizliga ugratacakti. Ancak,
1996'dan on sene sonra ve on yeni üyeli bir Avrupa Birligi'nde, bahsi edilen AB kurumlari hala isler
durumda ve Euro yürürlükte. Belki bütçe görüsmeleri uzun sürüyor, hatta bazen uzlasmazliklar çok
sert müzakerelere sebep oluyor, fakat bu durum, çok yakin bir geçmiste, taraflarin 2014 yilina kadar
yürürlükte olacak olan bütçe konusunda anlasmalarini engellemedi.
2005 baharinda Fransa ve Hollanda'da AB Anayasasina iliskin halkoylamalarinda red cevabi
çikmasindan sonra, genisleme tartismalari yogunluk kazandi. Tüm Avrupa'da, önde gelen bazi
siyasetçiler, yavaslamanin elzem oldugundan veya bir süre bu konuyu askiya alma ihtiyacindan,
hatta artik hiçbir genisleme yapilmamasi gereginden bahsetmeye basladilar. Medyada genislemeye
karsi olan seslere sik sik yer verildigi için, genisleme sürecinin geleceginin süpheli oldugu izlenimi
ortaya çikiyor.
2005, yari yüzyillik AB genisleme tarihinde belirgin bir kirilma noktasi mi yoksa birligin sikça
yasadigi bunalim ve kendinden süphe dönemlerinden biri mi? Genisleme yorgunlugu, aday
ülkelerde reformlarin yavaslamasina yol açarak, bu ülkelerde istikrarsiz ortamlar yaratip kendini
dogrulayan bir kehanete dönüsebilir mi?
Bu sorulara yanit arama amaciyla ESI, AB'nin anahtar konumundaki ülkelerinde süregelen
genisleme tartismalarini "Genisleme Yorgunlugunun Ötesinde?" basligi altinda inceliyor. Bu
çalisma dizisi, Türkiye'nin geleneksel destekçilerinden biri olan Hollanda arastirilmasi ile basliyor
ve Hollandalilar'in, 1999 sonrasi, bu konuda ne tür yaklasimlar sergilediklerini irdeliyor. ESI
Arastirma dizisinde Hollanda'yi, Avusturya, Almanya, Fransa ve baska AB ülkeleri takip edecek.
www.esiweb.org - [email protected]
Rapor Özeti
Avrupa’da, Türkiye’nin geleneksel müttefiklerinden olan Hollanda, Türkiyenin Avrupa Birli÷ine
katılımı ile ilgili olarak yürütülen tartıúmalarda anahtar rol oynadı. AB, 2004’te, Hollanda’nın
dönem baúkanlı÷ında, Türkiye ile müzakerelerin baúlatılması yönünde karar aldı.
Hollanda’da Türkiye’nin AB’ye katılımı ile ilgili süren tartıúma çok güç bir zemin üzerinde yol
almakta. Ülkenin ekonomik büyümesi 2002’de gerçek bir duraklama dönemine girdi. Son yıllarda
iúsizlik arttı ve kamu harcamalarında zorunlu ve sancılı kısıtlamalara gidildi. 1990’ların güveni
yerini belirsizli÷e bıraktı; göç ve kültürel de÷erlerin korunması ile ilgili hararetli tartıúmalar baúladı.
Popülist politikacı Pim Fortuyn, 2002’de bir suikaste kurban gitmeden önce birçok tabuyu sarsarak
göçmenlere ve øslam’a karúı platformlarda hızlı bir çıkıú yaptı. Kasım 2004’de Hollandalı film
yapımcısı Theo van Gogh Amsterdam sokaklarında øslamcı bir militan tarafından öldürüldü. 2005
Haziran’ında ise Hollanda kamuoyu, ülkenin siyasi elitinin destekledi÷i Avrupa Anayasası tasla÷ını
büyük bir ço÷unlukla reddetti.
Bu politik girdaba ve göçe karúı aúırı hassasiyetin oluúmasına ra÷men, Türkiye’nin üyeli÷i lehine bir
konsensüs geliútirildi ve olumlu bir tutum benimsendi. Siyasi yelpazede yer alan tüm politikacılar,
Türkiye’de baúlayan de÷iúimler konusunda derinlemesine bilgilendiler, Türkiye’nin AB’ye
katılımının sa÷layaca÷ı yararlar ve ödenecek bedeller üzerine ciddi de÷erlendirmeler yaptılar.
2004 Aralık ayında AB’nin görüúmeleri baúlatma kararını beklerken Hollanda’daki bazı kurumlar
konunun de÷iúik yönlerini inceleme görevini üstlendiler: Türkiye’nin øslami kültürel mirası ile
Avrupa’daki gelenekler ne kadar örtüúüyor? Türkiye, AB üyesi olabilmek için çok mu fakir ? Bu
üyelik Hollanda’daki vergi mükelleflerine kaça mal olacak? Katılımdan sonra Hollanda’ya ne kadar
büyüklükte bir göç bekleniyor? Bu çalıúmalardan alıntılar, politikacıların konuúmalarında kullanıldı
ve medyada yer aldı. Sonuç, önemli ölçüde bilgiye dayalı bir tartıúma oldu.
2005 sonbaharındaki Eurobarometer araútırmalarına göre Hollanda nüfusunun %55’i Türkiye’nin
katılımına karúı. Bununla birlikte, katılımı destekleyen % 41’de oldukça yüksek bir miktar ve bu
durum, tüm AB üyeleri arasında Hollanda’nın 4. sırada olmasını sa÷lıyor. Sözkonusu araútırmanın
neticelerine ra÷men Hollanda’da hem hükümetteki hem de muhalefetteki politikacılar “ödünsüz
fakat adil” bir yaklaúım sergileyerek seçmene Türkiye’nin Avrupa kriterlerine uyması halinde bir
úans daha anlatıyorlar. Din ve kültürel kimlik uyuúmazlı÷ı argümanına karúı çıkarak, adil
muamelenin önemi vurguluyor, Türkiye’nin katılımının øslam Dünyasına olumlu bir iúaret
olaca÷ının altını çiziyorlar.
Hollanda, geniúlemenin gelece÷i konusunda Avrupa’da yapılan tartıúmaların anlaúılmasında büyük
önem taúımakta. Bu çalıúmamızda gözlemimiz, Hollandalı politikacıların yaklaúımının ölçülü
olmasına ra÷men, geniúleme yorgunlu÷u yansıtmadı÷ı yolunda. Büyük partileri temsil eden
Hollandalı politikacılar, kendilerini kamuoyu araútırmalarının yönlendirmesine izin vermeyerek,
tartıúmalara liderlik ediyorlar. Hollanda øúçi Partisi (halen muhalefette) geniúleme konusunu
savunmaya devam ediyor ve bu durum seçimlerde oy kaybına yol açmıyor. Di÷er üye ülkelerde de
yo÷un ve bilinçli tartıúmaların yapılması, kamuoyunun görüúünü, “ödünsüz ama adil” bir tutuma
döndürülebilir. Bu tutum, hak edilen yeni üyeliklere, yani baúarılı geniúlemelere, kapıyı açık
bırakmakta...
www.esiweb.org - [email protected]
~ øçindekiler ~
I.
Giriú ..........................................................................................................................................1
II.
Bir ‘Overleg’ Süreci .................................................................................................................2
1.
Diplomatik Gelenekler .............................................................................................................2
2.
Uzman Görüúü ve Kamuoyundaki tartıúma .............................................................................3
a)
b)
c)
d)
e)
3.
Medeniyetler çatıúması mı?................................................................................................4
Türkiye’de Tarım Nüfusu Fazla mı? ..................................................................................5
Türkiye çok mu yoksul? .....................................................................................................7
Fazla Türk Göçmen mi Olacak?.........................................................................................7
Medyadaki Tartıúmalar.......................................................................................................8
Parti Politikaları........................................................................................................................9
a)
b)
c)
d)
Hristiyan Demokatlar (CDA) ...........................................................................................10
Liberaller (VVD) ..............................................................................................................12
øúçi Partisi (PvdA) ............................................................................................................13
Küçük Partiler...................................................................................................................15
III.
Halk ve Kamuoyu Araútırmaları ............................................................................................17
IV.
‘Ödünsüz Fakat Adil’in Gelece÷i...........................................................................................20
Bu çaliúma østanbul'daki Hollanda Baúkonsoloslu÷u'nun deste÷i ile gerçekleúmiútir. Geniú kapsamli
olan úemsiye proje- Türkiye konusunda Avrupa'daki Tartıúma- Açık Toplum Ensitüsü Türkiye
Temsilcili÷i tarafından desteklenmektedir.
www.esiweb.org - [email protected]
1
I.
Giriú
Hollanda, Avrupa Birli÷i’nin geniúlemesine ve Türkiye’nin üyelik arzusuna her zaman destek verdi.
Türkiye’ye adaylık statüsü verilmemesinden dolayı AB-Türkiye iliúkilerinin gergin oldu÷u bir
dönemde, 1999’un baúlarında, Hollandalı bir grup siyasetçi incelemelerde bulunmak üzere
Türkiye’ye gitti. Grubun baúında eski Baúbakan Hristiyan Demokrat Ruund Lubbers bulunuyordu.
Varılan sonuç:
“Nüfusunun ço÷unlu÷u Müslüman olan büyük bir ülkenin üyeli÷e kabul edilip edilemeyece÷i
sorusu, her ne kadar boyut farkı olsa da, ilkesel temelde Birli÷in önceki geniúlemelerindeki
karúı karúıya kaldı÷ı sorulardan farklılık arz etmiyor.”
Temmuz 2004’te, yani Hollanda AB Baúkanlı÷ını devraldı÷ında, Baúbakan Jan Peter Balkenende
Avrupa Birli÷i Parlamentosu’nda Türkiye konusunda uyulacak bir dizi ilke açıkladı.
“[Türkiye ile ilgili] karara daha önce, yani 2002’de sıkıca kendimizi ba÷ladı÷ımız temel
ilkelere uygun bir úekilde varılmalı. Bu da ancak ortaya konan kriterlere sadakat ve yeni bir
kriter yaratmama ile gerçekleúebilir.”
Yılın sonunda, Hollanda Baúkanlı÷ı tarihi bir uzlaúı sa÷layarak Türkiye ile katılım müzakerelerinin
baúlamasını sa÷ladı.
Halbuk çok yakın tarihlerde, Hollanda’da, ulusal kimlik, øslam ve göç tehlikesi üzerine bir dizi sıcak
tartıúma yaúandı. Kamuoyunun, øslami köktendincili÷e dair endiúeleri 11 Eylül’den sonra daha ciddi
boyutlara ulaútı. 2002 yılında , sosyolog ve köúe yazarı Pim Fortuyn, øslam geri bir kültürdür diye
yazınca úöhrete kavuútu. Fortuyn, Avrupa’nın geniúlemesinin Hollanda’nın zararına olaca÷ını
savundu ve göçün Hollandalıların yaúam biçimini ciddi biçimde tehdit etti÷ini açıkladı. Sonuçta
Fortuyn yeni kurdu÷u parti ülke seçimlerinde ikinci olmadan birkaç hafta önce öldürüldü. Kasım
2004’te ise Hollandalı film yapımcısı Theo van Gogh, Amsterdam sokaklarında bir øslamcı militan
tarafından gerçekleútirilen bir suikaste kurban gitti.
ABD Baúkanı Clinton’un, G-8 toplantısında tüm dünyaya model olarak gösterdi÷i ve herkesin
“Hollanda Mucizesi”ni tartıútı÷ı 1990’lardaki özgüveni giderek yerini ruhunu aramaya, kararsızlı÷a
ve endiúeye bırakan bir ülke vardı artık. XX. Yüzyılın son on yılında, % 4’ü bulan ekonomik
büyüme 2002’nin sonlarına do÷ru yerini gerçek bir duraklamaya bıraktı. øúsizlik arttı ve kamu
harcamalarında zorunlu kesintilere gidildi. Avrupa Birli÷i’ndeki geliúmelere dair yaúanan hayal
kırıklı÷ı ilerledi, ki bu hayal kırıklı÷ı AB bütçesine en büyük katkıyı Hollanda’nın yaptı÷ı
gerçe÷inden de beslenerek kuvvetlendi. Haziran 2005’de Avrupa Anayasası tasla÷ı % 61.6’lık oy
oranı ile -ülkenin belli baúlı siyasetçilerinin taslak lehine deste÷ine ra÷men- reddedildi.
Bu durum aslında Türkiye konusunda kamuoyunun düúüncesini kesin olarak olumsuz yönde
de÷iútirmeye yeterdi. Ancak göreve gelen de÷iúik hükumetlere ra÷men Türkiye’nin üyeli÷i
lehindeki siyasi konsensüs de÷iúmedi. Bugün Hollanda Parlamentosu alt kamarası Tweede Kamer’in
150 üyesinin sadece 14’ü Türkiye’nin üyeli÷ine karúı tavır almıú partilere mensup. Bu konsensüs 14
Nisan 2006’da parlamentodaki bir oturumda teyit edildi. Geniúlemenin sınırlarına dair süregelen
etkin tartıúmalara ra÷men kabul edilen görüú verilmiú sözlerin tutulması yönünde. Neden Hollanda
siyaset sahnesindeki gitgeller Türkiye konusuna daha fazla etki yapmadı? Neden Hollandalı
politikacılar Avrupa’nın di÷er taraflarında úahit olunan popülizme kapılmayıp Türkiye’ye karúı tavır
www.esiweb.org - [email protected]
2
almadı? Konunun dinamiklerini anlamak için ESI, Hollanda’da çok sayıda siyasetçi, araútırmacı,
iúadamı ve sivil toplum temsilcisi ile görüútü.
II.
Bir ‘Overleg’ Süreci
Uzlaúma ilkesi Hollanda siyaset hayatının vazgeçilmezi. Kimse bu ülke parlamentosunda tekbir
partinin tam ço÷unlu÷a sahip oldu÷unu hatırlamıyor. Güçlü bir nisbi temsil sistemi de÷iúik siyasi
görüúlerin varlı÷ını garantiliyor. Hükumet hep bir koalisyondan do÷uyor. Baúbakan bakanlarının
kararlarını de÷iútiremiyor. Bu durum Hollandalı siyaset bilimcilerce, yapıúkan krep úurubu stroop
‘dan türeyen ve stroperig adı verilen bir siyasi sürecin baúlamasına yol açıyor. Kararlar, karúılıklı
danıúmaların ve uzlaúmaların yo÷un oldu÷u bu sistemde, ortaklaúa alınıyor. Konsensüs oluúturmak
amacını güden bu süreç Hollanda dilinde ‘overleg’ úeklinde adlandırılıyor.
Overleg tercümesi kolay bir sözcük de÷il. Türkçe’deki en yakın tabir istiúare – sürece dahil olan
partilerin baútan sona bilgi alıúveriúinin sa÷lanması. Han van der Horst overleg’i úöyle tanımlıyor:
“Hollandalılar çalıúma saatlerinin ço÷unu overleg’e harcarlar... Overleg’in sonunda herkes
karúısındakinin iste÷ine dair bir fikre sahip olur. Sistemin do÷ru çalıúması için bu çok
önemlidir. Tüm sorulardan, yorumlardan ve tepkilerden sonra genel kabul görecek
konsensüsün sınırları az çok ortaya çıkar. Baúkan, ço÷u zaman, ‘bütün burunlar aynı yöne
dönmüútür’ anlamına gelen de neuzen weer in dezelfde richting wijzen, cümlesini
memnuniyetle telaffuz ederek toplantıyı bitirir.”
Overleg en iyi úartlarda beleid adı verilen politik bir duruúla sonuçlanan zor bir süreçtir. Beleid’e
ulaúmak için harcanan zaman ve gayret nedeni ile konunun taraflarınca varılan sonuca büyük önem
atfedilir ve beleid zor de÷iútirilir. “Bir beleid’i de÷iútirmek mümkündür ancak bu tür bir de÷iúiklik
bir gecede olmaz. Neticede her cümlesi uzun uzun tartıúılmıú bir siyasi duruútan bahsediyoruz.”
1998’den bu yana Hollanda’da süren Türkiye tartıúması iyi bir overleg süreci örne÷i olarak
algılanabilir: Siyasi yelpazenin bütün kanatlarında yapılan tartıúmalar ve herkesin bilgilendirilmesi
neticesinde kademeli olarak bir konsesüs oluúturulması. Bu durum, Hollandalı siyasetçileri Türkiye
konusunda ölçülü davranmaya ve bu ülkenin AB ile bütünleúme arzusuna dengeli yaklaúmalarının
baúlıca sebebini teúkil ediyor. Söz konusu yaklaúım bir taraftan Türkiye’nin katetti÷i mesafeyi ve
AB’nin verdi÷i sözlerin önemini kabullenirken öbür taraftan bu ülkenin devam eden ilerleme
sürecine de eleútirel bir bakıú getirmekte.
1.
Diplomatik Gelenekler
Barıú, Kârlar ve ølkeler Hollanda Dıú politikası hakkında Joris Voor Hoeve tarafından yazılan
kitabın dikkat çeken baúlı÷ı. Yazar, Hollanda dıú politika gelene÷ini Atlantikçi, Avrupa yanlısı,
serbest ticaret taraftarı ve uluslararası idealizm destekçisi olarak tanımlıyor. Serbest ticarete olan
inanç derin köklere sahip. Bu kökler Birleúik Vilayetler’in dünya çapında bir ticaret imparatorlu÷u
yönetti÷i döneme dayanıyor. Bugün ihracaatı GSMH’sinin % 60’na mütekabil olan Hollanda,
dünyanın en açık ekonomilerinden birine sahip. Ancak, ülkenin dıú politika gelene÷inde idealizm de
önemli bir yer tutuyor. Bir Hollandalı uzmanın dedi÷i gibi Hollandalılar kendilerini adalet, hoúgörü
ve dürüstlük idealleri ile tanımlıyor. ønsan haklarının teúvik edilmesi dıú politikanın resmi hedefleri
arasında ve büyük destek görüyor. Yakın tarihli Eurobarometer kamuoyu yoklamaları,
www.esiweb.org - [email protected]
3
Hollandalıların Türkiye’nin insan hakları sicili konusunda di÷er Avrupa ülkelerinden daha hassas
oldu÷unu ortaya koyuyor.
Avrupa’nın bütünleúmesine destek Hollanda’da geleneksel olarak yüksek, fakat, birkaç yıldır bu
alanda bir düúüú gözleniyor. 1990’a kadar Hollanda AB bütçesine yaptı÷ı katkıdan daha fazlasını
söz konusu bütçeden alıyordu. Bu durum 1990’lı yıllarda ortak tarım politikası reformları
neticesinde de÷iúti ve Hollanda GSMH’sinden en büyük payı veren AB ülkesi konumuna geçti.
1999’da yaptı÷ı bir konuúmada, Maliye Bakanı Gerrit Zalm, bu soruna çözüm bulunmaması
halinde ülkesinin geniúlemeyi engelleyebilece÷ini söyledi. Bu memnuniyetsizlik sıradıúı politikacı
Pim Fortuyn’un parlamasında ve 2002’de açıkça dile getirdi÷i geniúleme karúıtı görüúlerin
baúarısında önemli rol oynadı.
Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik iliúkilerin tarihi 17. yüzyılda baúlar. Bu geçmiú,
Hollanda’nın kurucusu Orange Hanedanı’ndan William’ın øspanyol Habsburglara karúı Osmanlı
ømparatorlu÷u ile ittifak arayıúına girmesine uzanır. Birleúik Vilayetler Konstantiniye’de
büyükelçilik açan ilk Avrupa Devletleri arasında. II. Dünya Savaúı sonrasında Türkiye ve Hollanda
NATO’da müttefik oldu. 1960’larda Türkler, misafir iúçi olarak Hollanda’ya gittiler ve bu göçün
neticesinde, bugün Hollanda, 320-350 binlere varan Türk nüfusuyla Avrupa’da en geniú Türk
toplumuna sahip ülkelerden biri. øki ülke arasında güçlü ekonomik ba÷lar var: 1980-2002 arasında
Türkiye’ye gelen do÷rudan yabancı yatırımın % 16’sı Hollanda kökenli. Öteyandan 2002-2003
döneminde, Hollanda, Almanya Birleúik Krallık ve ABD’nin önüne geçerek Türkiye’deki en büyük
yabancı yatırımcı konumuna geldi.
Hollanda diplomasisi ile ilgili úu noktayı belirtmekte fayda var: Bu ülke, Türkiye ile her zaman
yakın iliúki içinde oldu. 1963 yılında AET –Türkiye ortaklık anlaúmasını Avrupa Ekonomik
Toplulu÷u adına Hollanda Dıúiúleri Bakanı Joseph Luns imzaladı. ùu anda görevde bulunan
Dıúiúleri Bakanı Ben Bot 1986-89 arasında Ankara’da Büyükelçilik yaptı ve Türkiye ile sıkı
ba÷larını koparmadı. 1999’dan 2005’e kadar Türkiye’de Büyükelçilik görevinde bulunan Sjoerd
Gosses, ESI ile yaptı÷ı söyleúi de “II. Dünya Savaúı’ndan sonra Dıúiúleri Bakanlı÷ı’nda çalıúan ve
sözü dinlenen herkesin Türkiye’nin demokratikleúmesine ve Avrupalılaúma sürecine destek
oldu÷unu” belirtti. Dıúiúleri camiasının büyük ço÷unlu÷u Türkiye’nin AB’ye üyeli÷inin bir zaman
meselesi oldu÷una kani. Bu çerçevede, Hollanda Türkiye’ye 2002’den 2006'nın baúlarına kadar
Avrupalılaúma amacıyla kullanılmak üzere 22 milyon € yardımda bulunması da manidar.
Görüldü÷ü gibi diplomatik seviyede Türkiye ve Hollanda arasındaki ba÷lar son derece kuvvetli;
ancak yakın iliúki kurulması ilkesi önde gelen dıúiúleri mensuplarınca benimsense de halk tarafından
aynı kabulü görmüyor. Söz konusu ba÷lar kamuoyunda, ve hatta siyasi partiler nezdinde az
tartıúıldı. Bu durum Avrupa Birli÷i’nin ve geniúlemenin siyasi gündeme oturmasıyla de÷iúti.
2.
Uzman Görüúü ve Kamuoyundaki tartıúma
Her modern yönetim sistemi siyasetçilere zor konularda yollarını bulmada destek olan uzmanlara
yer verir. Uzmanlara ihtiyaç, net ço÷unlu÷un oluúmadı÷ı uzlaúma sanatının icra edildi÷i bir sistemde
daha da gereklidir; uzmanlar ortak zemini yaratır ve ideolojik farklılıkları gidermeye yardım eder.
Hollanda’daki Türkiye tartıúması Avrupa’da bu konuda yapılan en bilgi ile beslenmiú tartıúma oldu.
Aralık 2004 AB Zirvesi kararı öncesi aralarında düúünce kuruluúları, üniversiteler, hükumete
www.esiweb.org - [email protected]
4
danıúmanlık yapan kurulların bulundu÷u Hollanda kurumları Türkiye hakkında bir dizi ayrıntılı
çalıúma yaptı. Bu çalıúmalar, politika üreticileri ve ulusal medya tarafından ivedilikle irdelendi.
Böylelikle Avrupa’nın birçok ülkesinde teorik tartıúmalara konu olmaktan öteye geçmeyen sorunlar
Hollanda’da ciddi bir úekilde ele alınmıú oldu: Türkiye çok mu yoksul? Türkiye’nin üyeli÷i
Hollandalı vergi mükelleflerine ne kadara mal olacak? Türkiye’nin øslami kültür mirası Avrupa
gelenekleri ile ba÷daúamaz mı? Üyeli÷i takiben Hollanda’ya göç etmesi beklenen Türklerin sayısı
nedir? Dikkatlice yapılan bu maliyet ve kar hesabı, aslında köklerini Hollanda ticaret elitinin
geleneklerinde bulmakta: E÷er mizan hatalıysa sonuç baúarısızlıktır.
a)
Medeniyetler çatıúması mı?
Hükumet politikaları belirlemek için çaba gösteren Hollanda Bilim Kurulu (WRR) tarafından
Haziran 2004’te aralarında Leiden Üniversitesi’nde çalıúan Türkiye uzmanı Eric Zürcher’in de
bulundu÷u bir ekip tarafından önemli bir rapor hazırlandı: Avrupa Birli÷i, Türkiye ve øslam.
Metinde iki temel soru soruluyor :
x
x
Türkiye nüfusunun ço÷unlu÷unun Müslüman olması ülkenin AB üyeli÷ine engel
teúkil ediyor mu?
Türkiye Avrupa arasında kültürel bir fay hattı var mı? Samuel Huntington’un “Batı
Hristiyanlı÷ı’nın bitti÷i ve øslam ile Ortodoksluk’un baúladı÷ı yerde Avrupa biter”
sözlerinin geçerlili÷i nedir?
Yazarlar ilk olarak Avrupa’da devlet ve din iliúkisini inceledi. Vardıkları sonuç, “Türkiye’deki
durumun kıyaslanabilece÷i kesin ve belirgin bir Avrupa kıstası yok.” 2000 yılı verilerine göre 48
Avrupa Devleti arasında otuz kadarı (bir) dini veya dini kurumları teúvik ediyor. Bu listede
Yunanistan ve Finlandiya’nın yanısıra Devlet Baúkanı’nın aynı zamanda resmi kilisenin de baúı
oldu÷u øngiltere’yi de görmek mümkün. Geriye kalan devletler laik addediliyor; dini ne
destekliyorlar ne de dıúlıyorlar. Bunların arasında Fransa bulunuyor ancak bu ülkede bile Baúbakan
“-her ne kadar son söz Vatikan’da da olsa- kardinalleri ve psikoposları önerme yetkisine haiz.”
Rapor daha sonra Türkiye’de øslam ve devlet iliúkisini inceledi ve “øslam’da hiçbir zaman din ve
devletin ayrılmadı÷ı úeklinde süregelen kliúenin gerçe÷i yansıtmadı÷ı” sonucuna vardı:
“Osmanlı ømparatorlu÷u ve Türkiye’de son 150 yıldır süren modernleúme gayretleri Rönesans,
Humanizma ve Aydınlanma menúe’li de÷erler sisteminin uluslararası boyutta yaygınlaúması
ve kabulü ile baúat gitti. Daha 1839 yılında kiúinin ve mallarının dokunulmazlı÷ı Sultan
tarafından kabul edilen liberal ilkeler arasında yer alıyordu. 1856’da ise tüm Osmanlı
uyrukluların kanun önünde eúitli÷i resmi politika haline geldi. 1876’da, yani Thorbecke’nin
yaptı÷ı ve Hollanda’yı parlamenter demokrasi haline getiren anayasa reformundan 28 yıl
sonra, bir Osmanlı anayasası kabul edildi.”
Yazarlara göre, Osmanlı ømparatorlu÷u pratikte büyük çapta ve kabul görmüú laik bir idare
sistemine sahipti. XIX. Yüzyılda Türk reformcuları øslami dayanaklar bularak liberal de÷erleri
savundular ve “Kur’an metinlerinin ve øslami geleneklerin yeniden yorumuyla demokrasinin aslında
øslam’ın özünde oldu÷unu göstermeye çalıútılar.” Raporu hazırlayanlara göre Modern Türkiye
Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisi olan Kemalizm yüzyıldan beri süren kurumların laikleúmesinin son
www.esiweb.org - [email protected]
5
perdesi olarak algınabilir. Dolayısıyla, “demokrasi ve insan hakları gibi batı de÷erlerine Türkiye’nin
özünde yabancı oldu÷unu söylemek anlamsız.”
Rapor, aynı zamanda, Türkiye’deki øslami hareketler hakkında varolan soru iúaretlerini gidermeye
çalıútı. Buna göre, geleneksel derviú tarikatlarından aralarında Nurcuların da bulundu÷u yeni
akımlara kadar øslami yelpazenin ortak çabası, geleneksel standart ve de÷erlerle modern bilim ve
teknolojiye olan inancı barıútırmak. Türkiye’de, köktenci unsurlar yine rapora göre marjinal boyutta.
Yazarlar, Türkiye’nin Avrupalı olmadı÷ı iddiasının Avrupa veya “Batı” medeniyetinin kesin
hatlarla belirlenmesi güç bir tanımı ve Türkiye gerçe÷inin yetersiz anlaúılması üzerine kuruldu÷unu
söylüyor.
Rapor, Hollanda Hükumeti’nin yurtiçinde ve yurtdıúında Türk øslamı’nın AB üyeli÷ine engel teúkil
etmedi÷i görüúünü dile getirmesini öneriyor. Bu savlar daha sonra, birçok Hollandalı politikacı
tarafından benimsendi. 21 Temmuz 2004’de Baúbakan Balkenende, Avrupa Parlamentosu’nu úöyle
bilgilendirdi:
“Korkular, örne÷in øslam korkusu kararlarımızda yönlendirici olmamalı. Herhangi bir dine
engeller çıkarmak Avrupa’nın ortak de÷erleri ile uyuúmuyor. Muhalefetimiz dinlere de÷il
kuvvet zoruyla bir yerlere ulaúmaya çalıúan ve dini bunu alet eden insanlara ve gruplara karúı
olmalı. Sorun øslam’da de÷il.”
Balkenende Temmuz 2004’te baúka bir demecinde “Müslümanlar, Hristiyanlar ve di÷erleri rahatça
beraber yaúayabiliyorlar” úeklinde konuútu. Avrupa øúleri Bakanı Atzo Nicolai ise WRR’ın yaptı÷ı
çalıúmayı úu úekilde de÷erlendirildi:
“Türkiye’nin AB’ye üyeli÷i tartıúmalarında dini hususların konu edilmesi hiç uygun
olmayacak. Türkiye, devletin laik karakterini açık seçik kabul ediyor. Bu açıdan sadece
Fransa ile karúılaútırılabilir. Di÷er Avrupa devletleri Türkiye’yi örnek bile alabilirler.”
Türkiye hakkında Kasım 2004’de düzenlenen tartıúmada Nicolai úunları iletti :
“De÷iúik dinlere hoúgörü ile yaklaúmak, Avrupa’nın hayati önem arz eden bir özelli÷idir.
‘Avrupa Birli÷i, Türkiye ve øslam’ raporunda Avrupa’nın savundu÷u ve altını çizdi÷i laik
özelli÷in tıpkı demokratik anayasal düzen gibi Türkiye’de derin kök saldı÷ı belirtiliyor.”
Sonuçta, Hollandalı politikacılar Samuel Huntington’un Hristiyanlık ve øslam arasındaki kültürel
fay hattı tezine karúı duran bu çalıúmaya dört elle sarıldı. Amaç, sadece, dinin Türkiye’nin üyelik
arzusu önünde engel teúkil etmedi÷inin gösterilmesi de÷il aynı zamanda söz konusu üyelikle bu
bölücü tezin reddi yönünde tüm dünyaya güçlü bir iúaret gönderilmesiydi. Hristiyan Demokrat
(CDA) Partinin, AB konusunda sözcülü÷ünü yapan Jan Jacob van Dijk, ESI’ye fikrini, “Türkiye’yi
desteklemek için öne sürdü÷ümüz tüm sebepler arasında en önemlisi bu ülkenin AB üyeli÷inin
Huntington’un ‘medeniyetler çatıúması’ fikrini çürütecek olmasıydı” úeklinde açıkladı.
b)
Türkiye’de Tarım Nüfusu Fazla mı?
2004 yılında WRR, kendi inisyatifi ile hazırladı÷ı rapor dıúında, çeúitli bakanlıklar tarafından
Türkiye’nin AB üyeli÷inin ekonomik açıdan de÷erlendirilmesi amacıyla yaptırılan önemli bir dizi
çalıúma daha yayınladı. Türkiye’nin Avrupa Birli÷i Üyeli÷inin Tarım, Gıda Sektörü, Kırsal Bölgeler
www.esiweb.org - [email protected]
6
ve Yapısal Politikalar Açısından Sonuçları adlı çalıúma Tarım Bakanlı÷ı tarafından sipariú edildi.
Bu 254 sayfalık araútırma Wageningen’deki Tarım Üniversitesi’nde yazıldı.
Hollanda Avrupa’daki en büyük tarımsal ürün ihracatçısı. Gıda ve içecek sanayii dünyanın en
büyükleri arasında. Aynı zamanda AB bütçesine net katkısı sebebi ile Türkiye’ye tarımsal ve yapısal
deste÷in maliyetinin yüksek olması beklentisi gerçek endiúelere yol açmakta.
Rapor, Türk tarım sektörünün yapısal zaafiyetine de÷iniyor. Türkiye dünya çapında tarımsal üretim
yapan bir ülke. Bu sektör ülkenin GSMH’sinin % 12’sini, istihdamın % 34’ünü ve ürün ihracatının
da % 11’ini temsil ediyor. Türkiye’de 7 milyon kiúi tarımda çalıúıyor, ki bu rakam AB-15’deki
toplam tarım iúçisi sayısına eúit. Üstüne, sektörün verimi düúük. øúçi baúına yaratılan katma de÷er
AB-15’deki seviyenin sadece 1/8’i oranında.
Türkiye’de tarlalar ailelere ait, küçük ve parça parça. Her ne kadar son 10 yılda toprak
birleútirilmesi uygulamasına geçilmiú olsa da 2001 yılında AB’de 19 hektar olan ortalama tarla
büyüklü÷ü Türkiye’de sadece 6 hektardı. Raporda úöyle deniyor: “Türkiye’nin üyeli÷i birçok yeni,
aúılması gereken sorunu beraberinde getirecek ancak sorunlar daha önceki geniúlemelerde
karúılaúılmayan bir boyutta ve mahiyette AB’nin karúısına çıkacak.”
Türkiye’nin önünde sancılı düzenlemeler var. Nüfusun % 40’a yakını (27.3 milyon kiúi) kırsal
alanda yaúıyor. Bölgelerarası gelir eúitsizlikleri çok yüksek ve bir sosyal güvenlik a÷ı bulunmuyor.
Kırsal alanlarda yoksullukla mücadele, tarımda verimlili÷i arttıracak büyük yatırımlar gerektiriyor.
Bunun yanında tarımda oluúacak iúgücü fazlasını istihdam etmeye yönelik önlemler úart.
Türk Devleti geleneksel olarak tarım politikalarında zayıf kalıyor. Ulusal tarla geniúletme sisteminin
uzun yıllardır yetersiz iúlemesi Türk tarımının teknolojik açıdan geri kalmıúlı÷ında önemli rol
oynuyor. 20. yüzyılın son yarısında etkin bir kırsal kalkınma politikası olmadı.
“Uzun yıllardır Türk tarım sektörü oy kazanma yarıúında siyasi futbola alet edildi. Verimlilik
arttırıcı ve toplumun bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçlarına yanıt verecek uzun vadeli
politikaların uygulandı÷ı bir alan olmadı.”
Ancak, son yıllarda Türk tarım politikasında kökten bir yön de÷iúikli÷i gerçekleúti. Fiyat deste÷i ve
tarım sübvansiyonları kaldırıldı. Ülke, Avrupa Birli÷i ortak tarım politikasına uyum amacı ile
do÷rudan gelir deste÷i sistemine geçti. Gıda sanayinin teúvi÷i ve gıda kalitesinin arttırılması amacı
ile önlemler alındı. Kısa bir süre içinde Türkiye, AB deste÷ini etkili olarak kullanmak amacı ile
kurumsal yapısını ve politikalarını de÷iútirmeye baúladı.
Rapor, Türkiye’nin AB yapısal politikalarından çok yararlanaca÷ını ortaya koyuyor. Türk
tarımındaki yapısal sorunlar fazla ve çözümü zor. Ancak bunlar AB’nin bütünleúme politikalarının
kapsama alanına giriyor. Bu sorunların çözümlerinin maliyeti yüksek olacak. 2015 yılında AB’ye
üye olması halinde Türkiye, AB bütçesinin yapısal fonlarından ve bütünleúme politikalarından
(2004 rakamları ile) yılda tahminen 11 ile 18 milyar € arasında destek alacak. Bu durumda
Hollanda’nın tarım sanayiinde faaliyet gösteren úirketler, Türkiye kırsalının modernleúmesine
katkıda bulunma fırsatını de÷erlendirebilecekler.
www.esiweb.org - [email protected]
7
c)
Türkiye çok mu yoksul?
Bo÷az’ın Ötesindeki Fırsatlar – Türkiye’nin AB’ye Üyeli÷i Yolunda Büyüme, Do÷rudan Yabancı
Yatırım ve Ticaret Üzerine Araútırmalar isimli rapor Mayıs 2004’te Ekonomi Bakanlı÷ı tarafından
ısmarlandı. ABN-Amro’nun yayınladı÷ı çalıúmada, 2014 yılında Türkiye’nin olası üyeli÷inin
ekonomik sonuçları inceleniyor.
Raporda, Türkiye’deki önemli yapısal reformların IMF ile varılan anlaúmayla baúladı÷ı ve enflasyon
ve faiz oranlarının kontrol altına alındı÷ı belirtiliyor. Bu tür reformların devam etmesi halinde
yazarlara göre:
“Müzakerelere baúlama kararının kısa dönemde, ekonomik açıdan büyük etkisi olaca÷ı
muhakkak. Ço÷u zaman, böyle bir karar AB tarafından verilmiú bir kefalet mektubu olarak
algılanıyor. øú hayatındaki yaklaúımlar, bir nevi güvenilirlik úoku neticesinde, olumluya
dönecek. Türkiye farklı bir úekilde algılanmaya baúlanacak.”
Do÷rudan yabancı yatırımların, 2003 yılına kadar geçen 10 yıl zarfında, yılda 600 milyon €’luk bir
ortalamadan, 2005-2014 arası yılda 4 milyar €’luk bir miktara ulaúaca÷ı tahmin ediliyor. Rapora
göre, beklenti 2014’ten itibaren yılda 11 milyar €. Büyüme konusunda da benzer bir senaryo
öngörülüyor: 2014’e kadar ortalama % 4.9, bu tarihten sonra % 6.2. Sözkonusu büyüme oranlarının
gerçekleúmesi halinde Türk ekonomisi, 2024 yılında bugünkünün üç misli olacak. Böylece
Hollanda’nın Türkiye’ye ihracatının 2003 yılındaki 1.9 milyar €’lık hacmi, 2013’te 5.2 milyar €’ya,
üyelikten sonraki onuncu yılda ise 11 milyar €’ya tırmanacak.
Bu rapor, Ekonomi Bakanı baúkanlı÷ında iúadamlarından oluúan bir heyetin Türkiye’ye gelmesi ile
eúzamanlı yayınlandı. Hollanda iú çevreleri Ankara ile müzakerelerin baúlamasına yo÷un destek
verdiler. Bu yönde en belirgin örnek, Unilever Yönetim Kurulu Baúkanı olmasının dıúında, 50
büyük Avrupa úirketinin yöneticilerinin oluúturdu÷u Yuvarlak Masa adlı düúünce kurumunun
AB’nin Geniúlemesinden Sorumlu Çalıúma Grubunun da baúkanlı÷ını yürüten Anthony
Burgmans’ın, AB dönem baúkanlı÷ını devralan Hollanda Hükumetine sundu÷u öncelikler listesi.
Göze çarpan ise, listede birinci maddenin Türkiye’nin AB’ye katılması için çalıúması yönündeki
telkin…
d)
Fazla Türk Göçmen mi Olacak?
Hollanda’da ve tüm Avrupa’da göçten daha fazla siyaseten hassas konu bulmak güç. Göçmenlerin
Hollanda toplumuna uyum sa÷layamadı÷ı söylemi Pim Fortuyn’un seçim baúarısının ardındaki ana
tema idi. Hollanda’da, bugüne kadar her iktidar, göç ve ilticayı sınırlamak için yasal kısıtlamaları
arttırmak yoluna baúvurdu. Bunun tabii neticesi de Türkiye’nin AB üyeli÷inin göç sorunu merce÷i
altında de÷erlendirilmesi.
Mart 2004’te, merkezi planlama teúkilatı Central Planbureau (CPB), Türkiye Üyeli÷inin Ekonomik
Sonuçları adlı bir çalıúma yayınladı. CPB, 1945’te Nobel ödüllü Jan Tinbergen tarafından
hükumetin iste÷i ile kuruldu. Tinbergen’e göre ekonomi, mühendisli÷in bir dalıydı. Ünlü iktisatçı
ekonomik ilerlemeyi ölçülebilir kılmayı amaçladı. II. Dünya Savaúı sonrasının akılcı yaklaúımını
benimsedi. CPB’nin rolü, politika üreticileri için somut veriler sunmak ve gelecek için
makroekonomik modeller tasarlamak oldu.
www.esiweb.org - [email protected]
8
Raporu hazırlayanlar, Türkiye’nin üyeli÷inin AB ülkeleri için makroekonomik sonuçlarının küçük
ölçekte fakat olumlu olaca÷ı yönünde. Araútırmada ayrıca üyelik sonrasında 15 yıl sürebilecek uzun
vadeli bir göç uyarısı da yapılıyor. Her ne kadar gerçe÷e yakın öngörülerde bulunmak zor olsa da
CPB raporu úunları yazıyor:
“Türkiye ile AB arasındaki gelir farklılıkları, bu ülkeden AB’ye göçü teúvik ediyor. Orta ve
Do÷u Avrupa ülkelerinden gelecek göçle ilgili araútırmalara dayanarak, Türkiye’den toplam
2.7 milyon insanın sürekli yaúamak üzere AB’nin di÷er ülkelerine gidece÷ini tahmin
ediyoruz.”
Bu miktar Türkiye nüfusunun % 4’üne, AB-15’in ise % 0.7’sine eúit. CPB’ye göre yeni göçmenler,
daha önce gelen Türk göçmenlerinin yaúadı÷ı yerlere akın edecek. Bu durumda, Almanya toplam
göç edenlerin % 76’sını (2,000.000), Fransa % 8’ini (213,000), Hollanda % 4’ünü (107,000),
Birleúik Krallık % 2’sini (53,000) ve øtalya %1’ini (27,000) alacak.
Bu sayılar, kamuoyunda hızlı bir úekilde yankı buldu. Ekim 2004’te, ülkedeki en büyük üç politika
dergisinden biri olan Elsevier úöyle yazıyordu:
“15 yıllık bir süre zarfında Hollanda’ya 108,000 göçmen gelecek. CPB kabul etmeli ki e÷er
tüm gelecek olanlar az e÷itimli kiúilerse, Hollanda’da yaúayan az e÷itimlilerin gelir seviyesinin
düúmesi muhtemel.”
Kasım 2004’te, benzer bir çalıúma Ekonomik ve Sosyal Kurul tarafından hazırlandı. Baúlık,
Avrupa’nin Sıradaki Geniúlemesi, Türkiye’nin Özel Durumu. øú dünyası ve sendika temsilcilerini
biraraya getiren Ekonomik ve Sosyal Kurul, Hollanda’da politika üretiminde etkili olan bir di÷er
kurum. Kurul, raporunda, Türkiye’nin üyeli÷inin, büyüme, istihdam, serbest dolaúım ile AB
bütçesine etkilerini inceliyor. Varılan sonuçlardan birincisi, toplu bir göç hareketinden korkmaya
neden olmadı÷ı, ikincisi ise, sözkonusu üyeli÷in AB’ye maliyetinin gayrısafi birlik hasılasının % 0.1
ile 0.15’i arasında de÷iúece÷i ve bunun eldeki azami gelir sınırına göre kabul edilebilir oldu÷u.
Rapora göre,
“Türkiye’nin yapısal reform paketini uygulamaya devam etmesi halinde, bu ülkenin olası AB
üyeli÷ine karúı ileri sürülebilecek ciddi sosyo-ekonomik savlar bulmak mümkün de÷il.”
e)
Medyadaki Tartıúmalar
Arka arkaya yayınlanan bu raporlar, Hollanda toplumunun Türkiye üzerine tartıúmalarına di÷er AB
toplumlarına nazaran daha bilinçli bir úekilde dahil olmasını sa÷ladı. Eylül 2004’te, Dıúiúleri eski
Bakanı ve Ba÷ımsız Türkiye Komisyonu’nun üyesi Hans van den Broek’un sarf etti÷i úu cümle
dikkat çekiciydi: “Bu rapor enflasyonu, toplumun bilgilenmesine ve nesnel yaklaúım sergilemesine
yol açtı÷ı ölçüde, olumlu bir geliúme addedilebilir.”
Medya, uzman görüúünün toplumla buluúmasında aracı oldu. Her önemli konuda ve kritik anda,
yazılı basında tartıúmalar ve makaleler birbirini izledi. Liberal-merkez e÷ilimli NRC
Handelsblad’da Eylül 2004’te özel bir toplantı yapıldı. Amaç, Türkiye konusunda tavır tespit
etmekti.
www.esiweb.org - [email protected]
9
“Bakan Jan Brinkhorst ve Türkiye Uzmanı Erik Jan Zürcher, gazete tarafından bir bilgi edinme
toplantısına davet edildiler.Yazı øúleri Müdürü çekimser kaldı. Türkiye’nin üyeli÷ine karúı tek
görüú, ekonomi sayfası editöründen geldi. Sonuçta yayınlanan ve duruúumuzu kamuoyuna
yansıtan makale Türkiye lehine idi.”
Toplantının ardından kaleme alınan makalede “Türkiye’nin üyeli÷inden elde edilecek en büyük
kazanım, tüm dünyaya Avrupa’nın en büyük baúarılarının - barıú ve refah olgularının- bir øslam
ülkesine sunuldu÷unun gösterilmesi olacak” deniliyordu. Merkez solda yer alan, kaliteli gazete De
Volkskrant da benzer bir tavır takındı. Gazetenin dıú haberler editörü Eric Outshoorn úöyle
yazıyordu:
“Türkiye’nin üyeli÷i tek bir tartıúma konusu olmaktan ziyade bir tartıúma süreci úeklinde
karúımıza çıkıyor. 1998’de, Türkiye’nin büyük bir ülke oldu÷unu ve kimsenin bu ülke
hakkında yeterli bilgiye sahip olmadı÷ı kanaatine vardım. Bu ülkeye gittim ve o zamandan bu
zamana yılda üç dört kez gitmeye devam ettim. Gazetemizin tavrı, Kopenhag kriterlerini
yerine getiren bir Türkiye’nin AB üyesi olması yönünde.”
Trouw gazetesi, øslam’ın AB üyeli÷ine engel teúkil etmedi÷ini ve “kültürel çeúitlili÷in Avrupa
Birli÷i’nin bir özelli÷i oldu÷unu ve Türkiye’nin bu çeúitlili÷i daha da zenginleútirece÷ini” vurguladı.
Gazete, Türkiye’nin iúleyen bir demokrasiye sahip tek øslam ülkesi oldu÷unu da belirtirken,
Kopenhag kriterlerine uyumun Türkiye’nin demokratikleúmesine destek olaca÷ını, bu durumun da
di÷er øslam ülkeleri için önemli bir örnek teúkil edece÷ini yazdı.
Türkiye’nin üyelik hedefi tüm basında olumlu yankı bulmadı. Haftalık dergi HP/DeTijd Türkiye
hakkında eleútirel yorumlara yer verdi Ocak 2004’te, haftalık dergilerin en popüleri Elsevier,
Türkiye’nin üyeli÷i aleyhine yedi noktadan müteúekkil bir liste bastı. Aynı yılın Temmuz’unda ise
bir maliyet hesabı yaptı. Buna göre:
“Hollanda’da vergi mükelleflerinden alınacak ilave katkı paylarının miktarı yılda 0.8 ile 1.6
milyar €. Bu yüksek bir bedel, özellikle de ticaret hacminde beklenen küçük artıú ve yararlılı÷ı
sorgulanan büyük göç dalgası göz önünde bulundurulursa.”
Son tahlilde úunu söylemek mümkün: Hollandalılar Türkiye’nin AB üyeli÷i konusunda maliyet/kar
hesapları yaparak hissedilir derecede ölçülü bir tavır takındılar. Sorunları hiçbir zaman oldu÷undan
daha önemsiz göstermediler. Ancak, Türkiye’nin kalkınmasına statejik bir yatırımın AB’ye
kazandıracaklarının büyük oldu÷unu kabul ettiler.
3.
Parti Politikaları
Hollanda Parlamentosu, Binnenhof, Lahey’de bulunuyor. øki kamarası var: alt meclis Tweede Kamer
ve önceleri sadece asillerin temsil edildi÷i, úimdilerde ise seçim sonuçlarına göre oluúan bir üst
meclis, Eerste Kamer. Geçmiúten bugüne, Hollanda Parlamentosunda üç parti önemli rol oynadı :
Hristiyan Demokratlar (CDA), øúçi Partisi (PvdA) ve Liberaller(VVD).
CDA, iki Kalvinist bir de Katolik partinin birleúmesiyle 1980’de kuruldu. CDA, 1990’ların
baúlarına kadar seçmenlerin üçte birinin oyunu alıyordu. 2002’den sonra ise hükumeti kurdu. 2003
itibarıyla da VVD ve D66 ile koalisyon orta÷ı. VVD, 1990’larda Frits Bolkenstein’ın önderli÷inde
liberal-muhafazakar bir çizgi benimsedi ve oy oranını arttırdı. Bu parti, serbest pazar ekonomisini
www.esiweb.org - [email protected]
10
ve liberal uluslararasıcılı÷ı savunuyor. øúçi Partisi ise, 2002’ye kadar uzun yıllar Baúbakan Wim
Kok liderli÷inde iktidarda kalan oluúum.
29 Ocak 2004 tarihindeki hükumet toplantısında Türkiye hakkındaki görüú ayrılıkları su yüzüne
çıktı ve basın konuya yo÷un ilgi gösterdi. Toplantının ertesinde, NRC Handelsblad úöyle yazıyordu:
“Dün, aralarında Tarım Bakanı Veerman (CDA) ve øçiúleri Bakanı Remkes (VVD)’in de
bulundu÷u bazı kabine üyeleri Türkiye aleyhine görüú açıkladılar. Bu kiúiler Türkiye’nin din
nedeni ile AB’ye üye olamayaca÷ını dile getirdiler.”
Baúka bir haber konuyu aúa÷ıdaki gibi yansıtıyordu:
“øçiúleri ve Tarım Bakanları bir øslam ülkesi olan Türkiye’nin AB’ye girmesine izin
verilmemeli diyorlar. Liberal kökenli bazı bakanlar ise bu üyeli÷e kültürel nedenlerden ziyade
siyasi nedenlerle karúı çıkmaktalar. Maliye Bakanı Gerrit Zalm, Türkiye’nin AB’ye girmesi ile
birlikte AB’den alaca÷ı deste÷in Hollandalı vergi mükelleflerine maliyetinin 1 milyar €
civarında olaca÷ını tahmin ediyor.”
Baúbakan Balkenende’nin toplantının sonucunda yaptı÷ı de÷erlendirme medyada “Benim için
önemli olan hakça davranmak” sözleriyle yankı buldu. Ancak bu beyana ve Hollandalılara has hak
gözetirlik özelli÷ine ra÷men, anlaúmaya varıldı÷ını söylemek mümkün gözükmüyordu. Hatta bir
bakan, ùubat ayında yapılacak ikinci bir toplantıdan da “umutsuz” du; çünkü hükumet üyeleri
arasında “derin görüú ayrılıkları” bulunuyordu.
Koalisyon hükumetlerinde, tarafları bir uzlaúma çevresinde buluúturmak her zaman zordur.
Türkiye’nin AB üyeli÷i konusunda ise durum biraz farklı. Tartıúmalar partiler arasında de÷il, her
partinin kendi içinde sürmekte.
a)
Hristiyan Demokatlar (CDA)
øktidarda bulunan Hristiyan Demokratlar’ın, Türkiye’nin üyeli÷ine iliúkin politikasını Baúbakan Jan
Peter Balkenende ve Dıúiúleri Bakanı Bernard (Ben) Bot belirledi. Fakat Hollandalı Hristiyan
Demokratlar’ın, Almanya, Fransa ve Avusturya’daki Hristiyan Demokratlar’dan neden farklı bir
tutum geliútirdiklerini anlamak için 2004 yılına kadar Avrupa Parlamentosu’nda uzun süre görev
yapmıú olan CDA üyesi Arie Oostlander’in rolünü incelemek lazım.
Oostlader, Avrupa Parlamentosu’nda 2002-2004 arası Türkiye raportörü olarak görev yapmadan
önce, bir düúünce kuruluúu olan ve Baúbakan Balkenende’nin de çalıúmıú oldu÷u, CDA Bilimsel
Kurulu’nun yöneticisiydi. Türkiye’ye yaptı÷ı ziyaretlerde ve bu ülkenin üyeli÷i ile ilgili yaptı÷ı
çalıúmalarda münakaúa yaratacak görüúler belirtmekten hiçbir zaman çekinmedi. Türkiye’nin
yıllardır neden AB’nin siyasi kriterlerine uyum sa÷layamadı÷ına dair açık sözlülü÷ü ile tanındı.
“Türkiye ile sorunlarımız siyasi. Bunlar daha ziyade insan hakları, kiúisel özgürlükler ve
demokrasinin tam iúlemesi önündeki engellere dair sonu gelmeyen bir úikayet dizisi olarak
karúımıza çıkıyor... Ancak, biz bu durumu yaratan, arka plandaki siyasi kültürü incelemeyi
tercih ediyoruz. Aslında, devlet-vatandaú iliúkisi bazen kemalizm adı verilen, derin kök salmıú,
zımni bir devlet felsefesine dayanıyor... (K)emalist fikirlerin üstüne inúa edilmiú bir devletin,
ancak uzun yıllar sonunda paylaúılan bir siyasi de÷erler silsilesi yaratabilmiú AB’ye üye bir
devlete dönüúmesi, yani bu de÷erleri kabul etmesi ve paylaúması, zorlu ve süre alacak bir iú.”
www.esiweb.org - [email protected]
11
Oostlander, önce “Kemalizm” dedi÷i ancak daha sonra Türkiye’den yükselen protestolar nedeni ile
“Türk Devletinin Benimsedi÷i Felsefe” úekline dönüútürdü÷ü olgunun hürriyetleri kısıtlayıcı
do÷asına tepki verdi. Aynı zamanda, askerlerce hazırlanan 1982 Anayasası’nın demokratik süreci
sekteye u÷ratan sınırlandırmalarının temel sorunu teúkil etti÷ini belirtti.
“Bu olgu Avrupa Birli÷i’nin kurucu de÷erleriyle ba÷daúmayan aúırı milliyetçilik,
merkeziyetçilik, ordu için güçlü bir rol, toplumun çıkarlarının bireylerin çıkarlarına nazaran
önceli÷ini kabul, sivil toplum için kısıtlı imkanlar, devletinin bütünlü÷üne kuvvetli bir vurgu
ve dine karúı katı bir tutum gibi ögeler içermekte.”
Oostlander, tıpkı di÷er Hollandalı Türkiye gözlemcileri gibi, 2002 yılında AKP’nin iktidara
gelmesinden memnuniyet duydu ve bunu hürriyet kısıtlayıcı geleneksel anlayıútan bir kopuú imkanı
úeklinde de÷erlendirdi. Ancak, AKP’nin demokratikleúme gündeminin birçok karúıt çıkar grubunu
rahatsız edece÷ini biliyordu ve reformların yavaú uygulanmasına dikkat çekiyordu. Öte yandan,
Oostlander’a göre din temelli tartıúma konu dıúı kalmalıydı.
“Nüfusunun büyük ço÷unlu÷u Müslüman olan bir devletin barıúçıl, demokratik ve anayasal
düzene saygılı bir devlet olamayaca÷ını gizlice savunan bir söyleme saygı duyulamaz.”
Oostlander, Türkiye hakkındaki tutumunu úöyle özetledi: “ödünsüz, adil ve açık... ønsanların
de÷iúece÷ine gerçekten inanıyorum. Aslında bu, oldukça Hrıstiyan bir inanç.”
Ab Klink, Oostlander’dan sonra CDA’nın Bilimsel Kurulu’nun baúına geçen kiúi. O da selefi gibi
øslam’ın, üyeli÷in önünde engel teúkil etmedi÷i görüúünü savundu. Hatta, AB ile bütünleúmenin,
Türkiye’de ve di÷er ülkelerde øslam’ı ve kurumlarını demokratikleútirece÷ini söyledi.
“Bence, demokratik ülkeler, dini saiklerle iúleyen siyasi parti veya okul gibi kurumlara, insan
hakları ve demokrasi de÷erlerine ba÷lı kaldıkları sürece sahip çıkmalılar. Benim için, bu
Türkiye’nin AB’ye üyeli÷ini destekleyici bir sav. Sözkonusu üyelik, demokratik bir øslami
gelene÷in geliúmesine yol açacak ve uzun vade dünya barıúına katkı sa÷layacak.”
ESI ile söyleúisinde Klink, Orta Anadolu illerinden Konya’da yaptı÷ı bir görüúmede tanıútı÷ı
muhafazakar iúadamının, kendisine babasını ve 1950’li yılların Hollanda Kalvinizm’ini hatırlattı÷ını
söyledi. Ancak, bu yaklaúımın 2004 baúında tüm CDA tarafından benimsenmedi÷ini de sözlerine
ekledi. CDA üyeleri arasında Türkiye ve øslam’ın AB gelene÷ine aykırılı÷ı hakkında yaygın bir kanı
vardı, ki bu kanı, ülkeye gelen göçmenlerin úehir hayatına uyum sa÷layamadı÷ı hissiyatını da bir
ölçüde yansıtıyordu. Ancak yine Klink’in söyledi÷i gibi “Herkesin midesine a÷rılar saplanıyordu,
fakat, Türkiye ile ilgili karar duygularla de÷il akılla alınmalıydı.”
CDA içinde di÷er bazı önemli úahsiyetler de bu olumlu yaklaúıma destek verdiler. Avrupa Konseyi
Parlamenterler Asamblesi’nin 2005’den beri baúkanlı÷ını yürüten René van der Linden, 2002’de
AKP’yi Avrupa Halk Partisi oluúumuna davet etti. Dıúiúleri eski Bakanı ve Dıú øliúkilerden sorumlu
AB Komiseri Hans van den Broek, baúkanlı÷ını Maarti Ahtisaari’nin yaptı÷ı Ba÷ımsız Türkiye
Komisyonu üyesi sıfatıyla Türkiye lehine tavır aldı.
Ancak bazı CDA parlamenterleri arasında kuúkuculuk hakimdi, ki parti içinde bir kesimin
temsilci÷ini yapan Maxime Verhagen ve partinin Avrupa konusnda sözcülü÷ünü yapan Jan Jacob
www.esiweb.org - [email protected]
12
Van Dijk bu kiúiler arasındaydı. 6 Ekim 2004 tarihinde Komisyon’un Türkiye de÷erlendirmesinin
yayınlanmasını takiben CDA içinde hararetli bir tartıúma yaúandı. Van Dijk’in anımsadı÷ına göre
birçok kiúi “Türkiye Hrıstiyan de÷il” diyerek karúı görüú bildirdi. Bu gergin toplantının ardından,
CDA’nın eski lideri Marnix van Rij, partisini açıkça popülizmin tehlikeleri konusunda uyardı.
2004 Ekim ayında, Verhagen ve van Dijk Türkiye’ye bir çalıúma ziyareti gerçekleútirdiler. Van
Dijk’in ESI’ye belirtti÷i gibi, bu bir dönüm noktasıydı. CDA’lılar AKP’nin kendi parti
kimliklerinden ve ideolojilerinden pek farklı olmadı÷ı sonucuna vardılar. Yapılan reformları olumlu
karúıladılar ve kalan sorunların çözülmesi amacıyla baskı yapılması gere÷ini belirttiler.
Sonunda, CDA, Arie Oostlander’in savundu÷u ödünsüz, adil ve açık yaklaúıma yakın bir tutumda
karar kıldı. Partinin, Dıú øliúkiler Komisyonu’nun 2004 A÷ustos’unda yayınladı÷ı Türkiye ve AB adlı
kitapçıkta úu dikatli sonuç cümlelerini okumak mümkün:
“Türkiye ile müzakerelere baúlamanın AB için bir risk oldu÷u muhakkak. Ancak soru, AB’nin
böyle bir riski almamasının mümkün olup olmadı÷ı.”
Parti, kültürel ve dini içerikli savları reddederek Türkiye’nin insan hakları, demokratikleúme ve
ekonomik reformlar konusunda yakın takibe alınmasını kabul etti. Türkiye’nin üyelik potansiyeli
oldu÷unu not etti, ancak göstermesi gereken kararlı çabaların da altını çizdi.
b)
Liberaller (VVD)
2004’ün sonbaharında Hollanda Liberal Partisi’nden medyada adı en çok geçen kiúi ne bir
Hollandalı parlamenterdi ne de Hollanda Hükumeti’nden biri idi; bu kiúi Avrupa Komisyonunda øç
Pazardan sorumlu, Firts Bolkestein’dı. Bolkestein, VVD’nin parti baúkanı olmadan önce uzun yıllar
Royal Dutch Shell’de çalıútı. 1990’larda ise Savunma Bakanlı÷ı görevini yaptı. Adı, genellikle
Avrupa hizmet sektörünün rekabete açılması teklifi ve Türkiye’nin AB’ye katılma ihtimaline güçlü
muhalefeti ile iliúkilendirilir.
Bolkestein, konuúmalarında, gelecek tehlikelere iúaret etmek için bir dizi tarihi metafor (mecaz)
kullanıyor. 2004 yılında yazdı÷ı Avrupa’nın Sınırları adlı kitabında AB’yi Avusturya-Macaristan
ømparatorlu÷u gibi aúırı emperyal geniúlemeden dolayı çökebilece÷i konusunda uyarıyor.
“On-onbeú yıl içerisinde Türkiye’nin nüfusu AB’deki en kalabalık nüfus olabilir. Bu hem
Avrupa Birli÷i Konseyi’nde hem de Avrupa Parlamentosu’nda kayda de÷er bir etki demek.
Türkiye aynı zamanda en fakir ülkelerden biri olacak. Geçmiúte Avrupa çok erken çok fazla
vaadde bulunma hatasına düúmüútür. E÷er Türkiye üyeli÷e kabul edilirse Ukrayna, Beyaz
Rusya ve Moldova da kabul edilmeli. Bu yolun sonunda görkemli bir Gümrük Birli÷inden
biraz daha fazlasını içerecek bir Avrupa Birli÷i yatmaktadır.”
Türkiye AB’ye katılırsa “Viyana’nın 1683’deki ba÷ımsızlı÷ı hükümsüz kalır” diyen eski AB
Komiseri, Eylül 2004’te Leiden Üniversitesi’nde yaptı÷ı konuúmada Türkiye’nin katılımı ile
beraber AB’nin içe do÷ru bir çöküú yaúayaca÷ını ve bunun Avrupa’nın øslamlaúma tehlikesini de
beraberinde getirece÷ini düúünüyor.
Uyarıları dikkat çekmesine ra÷men Bolkestein, ne Avrupa Komisyonunda birlikte çalıútı÷ı
arkadaúlarını, ne Hollanda Hükumetini ne de Liberal Parti yönetimini etkileyebildi. Ekim 2004’teki
www.esiweb.org - [email protected]
13
“Türkiye Hakkında Tavsiye Kararına” karúı çıkan tek AB Komisyonu üyesiydi ve VVD içinde bu
görüúü ile yalnızdı.
VVD’de Türkiye politikası Maliye Bakanı Gerrit Zalm, Avrupa øúleri Bakanı Atzo Nikolai, ve 1999
Helsinki Zirvesi sırasında Hollanda Dıúiúleri Bakanı olan VVD lideri Jozias van Aartsen tarafından
úekillendirildi (Van Aarsten’in VVD liderli÷ini bırakması 8 Mart 2006’dır). VVD, 2002’de Türk
politikasının úeffaf olmadı÷ı ve insan haklarına saygılı davranılmadı÷ı gerekçesiyle Türkiye ile
müzakere tarihi tesbit edilmesi karúısında oy kullanırken, 2004’e kadar hükumetin “ödünsüz fakat
adil” nitelendirilen tutumunu destekledi.
Hollanda’nın Avrupa øúleri Bakanı Atzo Nikolai, ESI’ye VVD’nin en somut endiúesinin göç
oldu÷unu açıkladı. Temmuz 2004’te Nikolai, “øú gücü piyasasının Türk iúçilerinin iúgaline maruz
kalıp kalmayaca÷ını” sorgulayarak, iú gücünün serbest dolaúımını engelleyici geçici hükümler
getirilmesini önerdi. VVD üyeleri serbest dolaúım için bir emniyet maddesi olarak bu fikir etrafında
anlaúıp, kendi seçmenlerinin Türkiye’nin üyelik ihtimaline dair olan endiúelerine cevap verdiler.
Di÷er taraftan din ve kültür farklılıkları VVD liderleri tarafından bir kenara konmuútu. Mart
2004’te, Hollandalı AP Üyesi Jules Maaten, “Bizim Türkiye’ye aúık olup olmamamız önemli de÷il.
Türkiye bir aday ülke olarak kabul edildiyse Avrupa’nın bir parçası demektir” úeklinde konuútu.
Hollanda toplumu içinden øslam üzerine fikir yürüten en eleútirel sesler dahi kültürel entegrasyonu
Türkiye tartıúmalarının dıúında tutma konusunda hemfikir oldular. Nisan 2004’de, øslami kültüre
dayalı bazı uygulamaları eleútirmesi ile tanınan, Somali kökenli liberal milletvekili Ayaan Hirsi Ali
úöyle dedi:
“Türkiye’de yer alan de÷iúimler konusunda iyimserim. Bir gün Türkiye de Avrupa gibi
cinsiyet ayırımcılı÷ından ve kadınlara baskıcı tutumundan uzaklaúacak. O güne kadar Türk
Hükumeti insan hakları ve hürriyetler önündeki bütün engelleri kaldırmalı.”
Eylül 2004’te o zamanki VVD lideri Jozias van Aartsen, parti çizgisini tekrarladı :
“ølkesel temelde, Türkiye’nin AB üyeli÷i önünde hiçbir engel olmadı÷ı konusunda hemfikiriz.
Bununla birlikte bir dizi ödün verilmeyecek úartımız var. Yani, müzakere sürecini
etkileyebilme çabasındayız. ‘Asla’ demek, güçsüz kalmak ve masada olmamak sonucunu
getirir.”
2004’deki kamuoyu yoklamaları VVD seçmenlerinin üçte ikisinin Türkiye’nin katılımına karúı
oldu÷unu gösterse bile, Eylül’de parlamentonun 27 VVD üyesi de görüúmelerin baúlatılması lehinde
oy kullandı.
c)
øúçi Partisi (PvdA)
Aralık 2005’te, olumsuz neticelenen anayasa referandumuna ve ‘geniúleme yorgunlu÷u’ üzerine
yapılan sonsuz konuúmalara ra÷men, øúçi Partisi lideri Wouter Bos, AB geniúlemesine kendisinin
ilkesel deste÷inin sürdü÷ünü açıklayan bir kitap yayınladı.
“Avrupa büyüyor. Kriterler ödünsüz uygulanıyorsa bu iyi bir úey. Ülkeleri daha demokratik ve
anayasal devletler haline getiriyor. Bizim ekonomilerimiz için pazarlar açıyor.”
www.esiweb.org - [email protected]
14
Seçimler açısından, bu duruú øúçi Partisine zarar vermedi. Hatta 2006 belediye seçimlerini
kazanmalarını engellemedi. Hollanda Parlamentosu Dıú øliúkiler Komitesinden Frans Timmermans,
Haziran 2005’te ESI’ye úunları açıkladı:
“2004 yılında, parti üyelerimize, ülkenin de÷iúik bölgelerinde yapılan yedi de÷iúik tartıúma
gecesinde, hep Türkiye’nin bir úansı olması gerekti÷ini vurguladım. Gerçek inancım odur ki,
neticesi kesin olmayan bu süreçte, Türkiye’ye, en azından kriterlere uyum sa÷lama fırsatını
tanımalıyız. Bizim pozisyonumuz sabit.”
øúçi Partisi, Hollanda politikasında geleneksel olarak Hristiyan Demokratlara destek veren ikinci
parti konumunda. Ancak, 2002 seçimlerinde 150 üyeli mecliste elde ettikleri 23 sandalye, partinin
II. Dünya Savaúı’ndan bu yana en düúük skoru. O zamandan bu yana PvdA kendini süratle
toparladı. 2003 genel seçimlerde 42 sandalye aldı. 2006 belediye seçimlerinin ise galibi oldu.
Bu toparlanma Türkiye’ye yönelik olumlu tutum de÷iútirilmeden sa÷landı. Ocak 2004’te, Frans
Timmermans, de Volkskrant’ta “E÷er Türkiye’ye øslam’dan ötürü karúı çıkarsak, burada yaúamakta
olan Müslümanlara: ‘Buraya ait de÷ilsiniz’ demiú oluruz.” úeklinde görüú belirtti. 18 Mart 2004’de,
Parti Genel Baúkanı Wouter Bos da de Volkskrant’ta úöyle yazdı:
“Türkiye AB’ye aittir. Avrupa’ya odaklanan Türkiye, kıtamızda sürdürülebilir barıú ve
güvenli÷e destek demektir.”
Partisinin ileri gelenleri Bos’u bu cümlelerin kamuoyunda düúmanca bir tepkiye neden olaca÷ı
konusunda uyardı. Ancak bu pozisyon yine de, büyük çekiúmeler olmadan kabul gördü.
Kasım 2004’te Türkiye üzerine parlamentoda yapılan tartıúmada, øúçi Partisi, hükumetin ‘ödünsüz
fakat adil’ duruúunu destekledi. Frans Timmermans, VVD’li Hans van Balen ile birlikte,
Türkiye’nin üyeli÷inin hem Türkiye için hem de Avrupa Birli÷i için siyasi ve iktisadi avantajlarının
altını çizen ancak müzakere kurallarının ödünsüz uygulanmasını da úart koúan bir öneri sundu.
“Katılım müzakerelerinin baúlaması ancak aúa÷ıdaki úartlarda kabul edilebilir:
1. Türkiye, insan hakları ile ilgili anlaúmalara uymaz ise müzakereler derhal
ertelensin.
2. Kiúilerin serbest dolaúımı katılımla birlikte otomatik olarak gerçekleúmesin. Serbest
dolaúım ve geçiú dönemlerine dair ihtiyati tedbir maddelerini de içeren kararlar ayrı ve
oybirli÷i ile alınsın.
3. Türkiye’nin üye olabilmesi için adaylık süreci boyunca, Birlik, tarımsal ve yapısal
politikalarına ve maliyesine dair hayati reformları acilen gerçekleútirsin.”
2004’te Türkiye konulu AB Zirvesinin hemen öncesinde, Timmermans de Volkskrant’da úöyle
yazdı:
“E÷er Türkiye reformlarına devam eder ve önümüzdeki 15 yıl içerisinde AB’nin önlerine
koydu÷u istekleri yerine getirirse, Türkiye’nin üyeli÷i üzerine konuúacak ne kalır? AB eski
zamanların küçük samimi Batı Avrupalı arkadaúlar kulübü olarak kalamaz. E÷er istikrarsızlık
www.esiweb.org - [email protected]
15
sürekli kapımızı çalıyor ve kendi toplumumuz içinde bile hergün kendisini daha çok belli
ediyorsa, kendine yeten bir iç istikrardan, ne gibi bir kazancımız olabilir? AB görevini
tamamlayabilmek için kapısını, kendisini kriterlerini yerine getirmeye hazır ve muktedir tüm
Avrupa ülkelerine açık tutmalı.”
2004’te yapılan kamuoyu araútırmalarına göre øúçi Partisi’nin destekçilerinin CDA ve VVD’ye
nazaran daha küçük bir kısmı Türkiye’nin katılımı konusunda olumsuz yaklaúıma sahipti. øúçi
Partisi’nin Hollanda-Türk toplulu÷unda güçlü bir deste÷i var. 1998’de seçilen ve Meclis Savunma
Komitesi’nin halen baúkanı olan, Hollanda’nın ilk Türk kökenli milletvekili Sivas do÷umlu Nebahat
Albayrak, ESI ile görüúmesinde de belirtti÷i gibi, Türkiye’ye “Hayır” demenin, kendilerinin
Hollanda’daki varlı÷ına “hayır” demekle eúde÷er oldu÷unu savunuyor.
Hollanda’da øúçi Partisi aynı zamanda Avrupa Birli÷i’nin geniúlemesinin aslında neo-liberal bir
gündeme hizmet etti÷i ve ucuz iúçili÷i, düúük sosyal hakları korudu÷u hususunda sol cenahta zaman
zaman seslendirilen fikirlerden uza÷a dümen kırdı. Timmermans’ın ESI’ye söyledi÷ine göre :
“øúçi Partisinin kaybetti÷i hususunda tartıúmak anlamsız. Bu tartıúmanın anafikri
küreselleúmeyi herúeyin dıúında tutabilece÷imiz. Fransız solu bu konuda ikiyüzlü davranıyor.
AB’yi artık karúısında kendimizi savunmamız gereken bir olgu gibi sunduk. ølerici ve ileriye
dönük bir stratejimiz yok. Solcu entellektüeller ortada yoklar.”
øúçi Parti’li politikacılar Avrupa Parlamentosu’nda bu tutumlarını sürdürdüler. Bayan Emine
Bozkurt, AP’nin Türk kökenli Hollandalı mensubu. Bozkurt, aynı zamanda Türkiye’de kadınların
durumu konusunda AP raportörü. Di÷er bir Türkiye destekçisi Jean Marinus Wiersma, Sosyalist
grubun baúkan yardımcısı ve AP Dıú øliúkiler Komitesi’nin üyesi. Wiersma’nın ESI’ye açıkladı÷ına
göre Hollandalı seçmen, øúçi Parti’sine Türkiye’ye deste÷inin bedelini seçimlerde sormadı.
“Avrupa Anayasası referandumundan sonra,
Hollanda’nın güneyinde bulunan seçim
bölgemde Türkiye üzerine yo÷un bir tartıúmayla karúılaútım. Partim, bugün yeni bir
de÷erlendirme sürecinde. Avrupa Birli÷i’nin geniúlemesi var olan sorunlarımıza eklenip
seçmenimizi kaybetmemize yol açmamalı. Türkiye insanlara anlatılması zor bir konu de÷il ve
seçmenin alıúkanlıklarını de÷iútirmiyor. Bizim Türkiye yanlısı olmamız seçmenimizi
etkilemez.”
d)
Küçük Partiler
Büyük üçlerin dıúında, birkaç küçük parti Hollanda Meclisi’nde 150 sandalyenin 37’sine sahip.
Birço÷unun Türkiye hakkındaki tavırları net.
Küçük sa÷cı partilerin tümü Türkiye’nin üyeli÷ine karúı. Buna 2004’de VVD’den ayrılmasının
ardından bu konuda referandum isteyen Geert Wilders de dahil. Referandum iste÷i Pim Fortuyn’un
LPF’sinden geriye kalanlar tarafından da destekleniyor. Ayrıca iki muhafazakar Hristiyan parti Reforme Parti (SGP veya Staadkundig Geregormeerde Partij) ve Hristiyan Birlik (Christen Unie)de AB Anayasası’na baúlangıç kısmında Tanrı’nın anılmaması nedeni ile karúı. SGP Hollanda’nın
en eski partisi ve parlamentoda 1922’den beri temsil ediliyor. Kadınların parlamento için aday
olmasına müsaade etmiyor.
Eski VVD Parlamenterlerinden ve Fritz Bolkestein’ın konuúmalarının metin yazarı Geert Wilders,
Eylül 2004’te “Groep Wilder”ı kurmak üzere partisinden ayrıldı ve kendini Pim Fortuyn’un siyasi
www.esiweb.org - [email protected]
16
mirasçısı ilan etti. VVD’de oldu÷u dönemde partinin daha muhafazakar liberal bir yöne gitmesini
istedi. Buna göre göçe, AB’nin geniúlemesine ve özellikle de Türkiye’nin üyeli÷ine olumsuz ve katı
bir politika benimsenmeliydi. Wilders hala “hayatının hiçbir döneminde Türkiye’nin AB üyeli÷i
lehine oy kullanmayaca÷ını” söylüyor.
Wilders’ın baú siyasi danıúmanı Bart Jan Spruyt’a göre, “Türkiye konusu, Geert Wilders’ın
ayrılmasında rol oynadı ama tek neden bu de÷il. Türkiye olmasa da ayrılıú gerçekleúecekti.”
Spruyt’un ESI’ye söyledi÷ine göre partisi AB’nin daha fazla geniúlemesine karúı, ve özellikle de
Türkiye’nin katılımını istemiyor. Çünkü “bu katılım Avrupa’ya daha çok Müslümanın gelmesine
neden olacak.” Wilders, “øslam ile demokrasinin asla ba÷daúamayaca÷ını” savunuyor. 2006’nın
sonbaharında Hollanda Parlamentosu Geert Wilders’ın Türkiye’nin katılımı için referandum
yapılması önerisini oylayacak. Yardımcıları bu teklifin ço÷unluk tarafından desteklenmeyece÷ini
kabul ediyor. Ancak, en azından “siyasi elitle halk arasındaki mesafenin ciddiye alınması gerekti÷i
konusunda” bir tartıúma baúlayaca÷ını umuyor.
Toplam 23 sandalyeye sahip orta solun üç partisi -Sosyalist Parti, GroenLinks ve D66- Türkiye’nin
destekçisi. 1972’de Maoist bir parti olarak kurulan SP, 1977’deki 0.29’luk oy oranını 2003’te 6.3’e
çıkardı. SP zımnen Türkiye yanlısı ama bu konuda açık bir tavrı yok. D66 koalisyon hükumetinde
yer alan partilerden biri ve Ekonomi Bakanlı÷ı’na sahip. GroenLinks ile birlikte, AB’nin Türkiye’ye
Kopenhag kriterlerine uyumu yolunda yardımcı olması taraftarı.
1966’da Amsterdamlı bir grup entellektüel tarafından kurulan D66’nın ilginç bir geçmiúi var. 1994
seçimlerinde oy oranını tarihinin en yüksek seviyesi olan % 15’e çıkartan parti 2003’te % 4’e
geriledi. Hollanda demokrasisine daha fazla do÷rudan katılımı destekleyen D66’da yapılan, Türkiye
hakkında iç referandum tartıúması ancak geçici bir konsensüs ile durdurulabildi. Hollanda Ekonomi
Bakanı Laurens Jan Brinkhorst aúa÷ıdaki tartıúmayı baúlatarak göç ile ilgili endiúelere nokta
konmasını sa÷ladı:
“øspanya ve Portekiz’in katılımından sonra Hollanda ve Almanya’da çalıúan øspanyol ve
Portekizli iúçilerin geri döndüklerini görmek bizleri úaúırttı. Almanya ve Hollanda’da yaúayan
Türklerin de aynı úeyi yapmaları ihtimali çok mu uzak?”
Brinkhorst, ESI’ye Türkiye ile ilgili görüúlerinin nasıl de÷iúti÷ini úu cümlelerle anlattı :
“ølk önce buradaki øslam toplumunun önemini ve kalıcılı÷ını kavradım. økinci olarak ise,
Avrupa toplumu kale duvarları içinde kalmamalı, açık olmalı ve Türkiye’ye hayır deyip
diyemeyece÷ini sorgulamalı diye düúünmeye baúladım. Üçüncü olarak da úuna kani oldum:
Türkiye’nin bölgesi stratejik öneme sahip. Be nedenle AB’ye katılan bir øslam ülkesinin Orta
Do÷u’da demokrasi açısından etkisinin büyük olacagına inanıyorum.”
Brinkhorst’un görüúü 2006’da D66 grup baúkanlı÷ına gelen Louisewies van der Laan tarafından
destekleniyor. Van der Laan, “Türklere, özellikle Müslüman oldukları için ihtiyacımız var”
demekten imtina etmiyor.
Almanya’nın Yeúilleri ile kıyaslanabilen GroenLinks 1970’lerin baúlarındaki seçimlerde tavan
yaptı. Son seçimlerde % 5.1’e inmeden önce 1998 seçimlerinde oyların % 7.27’sini aldı. 1998’den
beri Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eúbaúkanı olan Joost Lagendijk’ın kabiliyeti ve
gayreti neticesinde GroenLinks Brüksel’de çok iyi tanınıyor. Lagendijk 11 Ekim 2005’te internet
www.esiweb.org - [email protected]
17
sitesinde yer alan “Tam üyelikten baúka bir alternatif yoktur” yazısının savunmasını aúa÷ıdaki gibi
yaptı:
“Üyelik dıúındaki seçenekleri savunanların tezleri analaúılır de÷il. Bir taraftan haklı olarak
Türkiye’de birçokúeyin do÷ru gitmedi÷ini söylüyorlar. Örne÷in insan haklarına saygı ve
anayasal devlet olamama sıkıntısını vurguluyorlar, öte yandan bu sıkıntıların çözümü yolunda
AB’nin müdahil olmasını engelleyecek bir formüle yani taraflar arasında sadece ortak pazar ve
dıúiúleri politiklarında uyumu öngören formüle sarılıyorlar. Bunun anlamı AB’nin
Türkiye’deki reformlara karıúamamasından baúka birúey de÷il. Halbuki, Türkiye AB
iliúkilerinde reform yönünde oluúan baskının neticesinde gerçekleúen ölüm cezasının
kaldırılması, askerin politikadaki rolünün azaltılması, iúkencenin önlenmesi gibi önemli
geliúmeler AB adına dıú politika baúarısı addedilebilir.”
III.
Halk ve Kamuoyu Araútırmaları
Tüm Avrupa’da Türkiye yanlılarına sık sık yapılan eleútiri bu tutumun demokratik olmaması, elit
bakıú açısını yansıtması ve halktan kopuk olması úeklinde. Bu görüú Hollanda’da, özellikle, øúçi
Partisi ile ba÷lantılı Wiardi Beckman Stiching adlı vakfın üyesi, yazar René Cuperus’ten destek
görüyor. Cuperus bir süre önce Türkiye hakkındaki bir konuúmasında Brüksel’de úunları söyledi :
“Rahatsız edici ve uyarı niteli÷i taúıyan, Hollanda’da Türkiye üzerine hiçbir tartıúma
olmaması. Tekrar ediyorum hiçbir tartıúma olmaması. Olan úey ise, politika üreticileri ile karar
alıcılar dünyasını temsil eden önde gelen siyasetçiler ve kamuoyu arasındaki belirgin ayırıúım
çizgisi.”
Cuperus’a göre, problem siyasi sürecin antidemokratik tabiatından kaynaklanıyor. Türkiye
konusunda ‘elitler’ tarafından yazılan raporların birço÷u “teknokratik yüklemeler içeriyor, duyguları
ve siyaset imkanını yokediyor çünkü önce insanların bilgisizliklerini gidermelerini ö÷ütlüyor.
“Tartıúmalar dünyasını, konuúkan siyasi elit, entellektüeller ve uzmanlar -ki bunlar
Türkiye’nin üyeli÷i yanlısı- tekelinde tutuyor ... Seçmenin ço÷unlu÷u ise Türkiye’nin
katılımının karúısında. Hala onlarla köprü kurmayı baúaran tek isim Geert Wilders. Ancak bu
tehlikeli bir köprü.”
Cuperus, Hollanda kamuoyunun Türk tarihi, Türk siyaseti üzerine iyi bilgilendirilmedi÷ini ve Kıbrıs
konusu, Ermeni Soykırımı ya da Türkiye’nin insan hakları sicili gibi konulara fazla aldırmadı÷ını
söylüyor. Cuperus’e göre Türkiye’nin üyeli÷ine muhalefet, Avrupa’da Müslümanlara karúı olan
tutumun bir göstergesi.
“Hollanda’daki Türkler, Hollanda toplumuna en az entegre olmuú etnik grup. Paralel toplumlar
yaratarak, entegre olmayarak, yüksek iúsizlik ve suç oranları ile katılıma destek yerine köstek
oluyorlar. Son araútırmalar yerli Hollandalıların % 50’sinin Müslüman yaúam tarzının
batı/Hollanda yaúam tarzı ile ba÷daúmadı÷ını düúündüklerini ortaya koyuyor.”
Cuperus, kamuoyunda Türkiye aleyhtarlı÷ını, Fransa ve Hollanda’da yapılan AB Anayasası
referandumlarından sonra, AB’nin yaúadı÷ı derin krizin arttırdı÷ını söylüyor.
“Sıradan insanlar AB tarafından aldatıldıkları kanaatinde. Avrupa küreselleúme ve
serbestleúme karúısında koruyucu bir kalkan olamadı ve neo-liberal iletken rolü oynadı.
Geniúleme ucuz iúçili÷i ve herúeyden önemlisi yerinden edilmeyi ça÷rıútırıyor.”
www.esiweb.org - [email protected]
18
Araútırmamızın sonucunda, Cuperus’un, “Hollanda’da Türkiye üzerine tartıúılmıyor” sözlerinin
inandırıcı olmadı÷ını gördük. Bütün siyasi yelpazede, Hollandalı politikacılar Turkiye hakkında
daha fazla bilgi edinmek için önemli mesafe katetmiú, ve üyelik ihtimalinin maliyet ve karları
üzerine ciddi araútırmalar yaptırmıú. Bütün büyük partiler ve önemli sayıda bakanlık Türk
kurumlarıyla iliúki kurmuú ve yerinde tesbit amacı ile temsilci yollamıú. Medyada birçok tartıúma
yapılmıú ve tüm ülkede de÷iúik platformlarda konu münakaúa edilmiú. Türkiye’nin katılımına karúı
çıkan Frits Bolkestein’dan Geert Wilders’a, Katolik papaz Frans Wiertz’den René Cuperus gibi
kültürel sebelerle kötümserlere kadar uzanan birçok insan savlarını dile getirmiú. 2004 sonuna kadar
büyük konferanslar, (2003’de Amsterdam’da, 2004’de Maastricht’de) düzinelerce halka açık
seminer ve panel düzenlenmiú.
Dernekler, üniversiteler , ticaret odaları ve sendikalar yüksek katılımlı, alıúılmıúın dıúında
dikkatlerin dıú iliúkilere dönük oldu÷u yerel faaliyetler düzenlemiú. Amsterdam’daki Rode Hoed,
Felix Meritis Vakfı ya da De Balie gibi kuruluúlar Türkiye ve AB iliúkilerinde, øslam’ın rolünü,
Kürt/Ermeni sorunlarını da kapsayacak tartıúma zeminleri yaratmıú. Politiek Café’de siyasetçilerle
Türkiye konulu sohbetler yapılmıú.
Buna ra÷men, Cuperus hala elitlerin fikir birli÷inin sıradan insanları dıúladı÷ı konusunda haklı
olabilir mi? Kendisi, “tahrip edici kamuoyu araútırmalarını” güçlü halk muhalefetinin delili kabul
edip, Türkiye’nin tabiatıyla Avrupalı olmadı÷ı yönünde görüú aktarıyor. Ama, 2004 ve 2005
kamuoyu araútırmaları incelendi÷inde karúımıza daha karıúık bir tablo çıkıyor.
2004 ve 2005’teki Eurobarometre araútırmalarına göre ço÷u Hollandalı Türkiye’nin katılımının
karúısında: bu rakam 2005 sonbaharında % 55 idi. Hollandalıların % 61’i katılımın göçü patlataca÷ı
görüúünde. Buna ra÷men Türkiye’ye % 41’lik destek (% 31’lik AB deste÷i ile kıyaslandı÷ında)
Slovenya, øsveç ve Polonya’dan sonra Hollanda’yı en güçlü destek veren ülkeler arasında 4. sıraya
yerleútiriyor. Yaú ilerledikçe itirazlar artıyor, en güçlü destek Hollanda gençli÷inden geliyor.
Eurobarometre verilerine göre Hollandalıların ço÷unlu÷u (% 48’i) “Avrupa’nın geniúlemesinden”
yana. Aúa÷ıdaki tablonun gösterdi÷ine göre, (2005’in ilkbahar-sonbahar verileri) genç Hollanda
vatandaúları arasında geniúlemeye deste÷in, ortalamanın üzerine çıkarak arttı÷ını gösteriyor.
www.esiweb.org - [email protected]
19
Development of Dutch attitudes tow ards further EU enlargement
Relative majority of Dutch citizens in favour of further EU enlargement
in autumn 2005
60%
50%
49%
48%
50%
45%
46%
43%
40%
30%
20%
10%
7%
6%
6%
0%
in favour
against
Autumn 04
dk
Spring 05
Autumn 05
Kaynaklar: Eurobarometer 62, sonbahar 2004; Eurobarometer 63.4, ilkbahar 2005; Eurobarometer 64, sonbahar 2005
Eurobarometre’ye göre, kamuoyunun geniúlemeye ve Türkiye’nin katılımına karúı oluúu AB
Anayasası’nın seçmenlerce reddinde çok az rol oynadı. Hayır diyen seçmenlerin sadece % 3’ü
Avrupa Anayasası’nı Türkiye nedeniyle reddetti. Genelde geniúlemeye itiraz sadece % 6 tarafından
dile getiriliyor. AB Anayasası’na red oyu kullanılmasının en geçerli nedeninin bilgi eksikli÷i
oldu÷u ise hayırcı seçmenin % 32’si tarafından söyleniyor.
Dutch and European attitudes tow ards Turkey's EU accession
Support of Dutch citizens significantly above EU25 average
60%
55%
52%
50%
The Netherlands
EU25
41%
40%
31%
30%
20%
14%
7%
10%
0%
in favour
against
dk
ùekil 5, Kaynak: Eurobarometer 64, sonbahar 2005
Siyasi yelpazenin solunda yer alan deneklerin (Hollanda øúçi Partisi ve di÷er sol partilerin
yandaúları) büyük ço÷unlu÷u Türkiye’nin katılımını destekliyor. Merkezin sade % 37’si ve sa÷ın ise
www.esiweb.org - [email protected]
20
yanlız % 33’ü Türkiye’nin AB’ye katılımını savunuyor. Genel olarak Hollanda vatandaúlarının
Türkiye’nin üyele÷i hakkında ortalama Avrupalıdan daha fazla fikir sahibi olmalarından ötürü daha
talepkar bir yaklaúımları var. ùartların ödünsüz olarak uygulanmasını istiyorlar. AB deneklerinin
Türkiye’nin üyelikten önce insan haklarına saygı sorununun çözümüne dair beklentisi % 83.
Hollanda’ da bu rakam % 95’i buluyor.
Di÷er taraftan Avrupa kamuoyunun bir takım endiúelerini Hollandalılar da paylaúıyor. Hollandalı
deneklerin % 46’sı AB ile Türkiye arasındaki kültürel farklılıkların çok keskin oldu÷u kanısında. Bu
oran AB’de % 55.
Why Dutch citizens said "No" to the European Constitution
"Do not want Turkey in the European Union" only mentioned by 3% of "No"-voters
32%
Lack of information
19%
Loss of national sovereignty
14%
Opposing the national government / certain political parties
13%
Europe is too expensive
8%
I am against Europe / European construction / European integration
It will have negative effects on the employment situation in the
Netherlands / relocation of Dutch enterprises / loss of jobs
7%
Opposing further EU enlargement
6%
I do not see what is positive about the European Constitution
6%
3%
Do not want Turkey in the European Union
0%
5%
10%
15%
20%
25%
30%
35%
ùekil 11, Kaynak: Eurobarometer 64, sonbahar 2005
IV.
‘Ödünsüz Fakat Adil’in Gelece÷i
1999’dan beri Hollanda’da yapılan
Türkiye konulu tartıúmalar, Avrupa çapında yapılan
tartıúmaların bir aynası. Aynı endiúe ve sorular Hollanda’da da dile getiriliyor. En popülistinden en
akademi÷ine kadar her türlü tartıúma burada da gündeme giriyor.
Ekim 2005’te, René Cuperus, “AB’nin geniúlemesini birçok Hollandalı ‘aúırı hızlı olarak’
de÷erlendirmekte” diye uyardı.
“Çok kısa bir zaman önce trene on yeni vagon katıldı. Yeni vagonların katılıp katılmayaca÷ı
ise belirsiz, katılacaksa bile kaç tane? Biraz ara verme zamanı. Durup, trenin hızına, yönüne,
ve uzunlu÷una göre yakıt yüklemek lazım.”
Aslında Hollanda tartıúmalarında öne çıkan, Türkiye’ye iliúkin endiúelerin ne kadar derinli÷ine
araútırıldı÷ı gerçe÷i. Bugüne dek büyük partilere mensup Hollandalı siyasetçiler, kamuoyu
www.esiweb.org - [email protected]
21
araútırmalarını körükörüne takip etmek yerine tartıúmalara yön verdiler. Yo÷un göç beklentisi gibi
kamuoyunu bölen konular hakkında net pozisyon aldılar. Sabit kültürel ögelerden veya
Rotterdam’daki Türk göçmenlerin görüntülerinden ziyade, Türkiye’nin somut politikalarına ve vaat
etti÷i kurumsal de÷iúikliklere ait bir dizi úart öne sürdüler. Zaman zaman bazı popülist sesler çıksa
da tartıúmalar, önyargılara de÷il, delillere dayandırıldı.
2003’ten beri Türkiye Büyükelçisi olan Tacan øldem, Aralık 2005’te ESI’ye úöyle dedi:
“Hollandalı politika üreticileri ve sivil aktörler Türkiye dosyasını di÷er Avrupalılardan daha
iyi biliyorlar. Kabinede eleútirel görüúler vardı ama onların eleútirileri ve heyecanları
yatıútırıldı. ùimdi Turkiye hakkında bir konsensüse ulaúıldı.”
Zor politik atmosfere ra÷men, bu somut konsesüse ulaúılması Hollanda’da istiúareye dayalı ortak
yol bulma sisteminin ayakta oldu÷unun göstergesi. Bu politika belirleme gelene÷i içinde partiler
verilere göre karar alıyorlar. Alınan kararlar meúruiyet zeminine oturtuluyor ve muhalif duruúlar
ortak karar alındıktan sonra adeta buharlaúıyor. Böylece süreklilik sa÷lanıyor; hükumet merkeze
çekiliyor ve kökten siyaset de÷iúikliklikleri engelleniyor. “Ço÷unluk olma ümidi taúımayan
azınlıklar ülkesinin” tarihsel deneyimini yansıtan bir olgu bu.
Hollanda’da Türkiye’nin üyeli÷i ve geniúleme politikasını öngörülebilir kılan bu durum aynı
zamanda Türkiye’ye zorluklar çıkartıyor. Gözlemcilerin ortak pozisyonuna göre, üyelikle ilgili
endiúeler Türkiye’de yaúanan olumsuz olaylarla körükleniyor. øfade ve din özgürlü÷ü ile kadın
hakları konuları Hollanda’nın gündeminde. Gazetecilerin ve kültür adamlarının dava haberleri
gözlemcilere hemen yansıtılıyor ve bu haberler Hollanda’daki özgürlüklerle kıyaslanıyor. Örne÷in
Orhan Pamuk’un yargılanması Hollanda’da birçok gazetenin manúetinde yer aldı. Gözlemcilere
göre “insanlar Türkiye’yi yakından takip ediyorlar ve bu tür olayların neticeleri ile ilgileniyorlar.”
Dıúiúleri eski Bakanı ve “Ba÷ımsız Türkiye Komisyonu”nun Hollandalı üyesi Hans Van den Broek
úöyle diyor:
“Türkiye’de olan herhangi bir olay Hollanda’da ve di÷er Avrupa ülkelerinde tartıúma
baúlatıyor. Türkiye’deki dostlarımızın yılmaması lazım.”
Hollandalı siyasetçiler katılım kriterlerinin ödünsüz uygulanmasının taraftarı. Türkiye’nin sözlerini
yerine getirmesi husunde müzakerelerin resmen baúlamasından sonra da uyarmaya devam ettiler.
Örne÷in, Kasım 2005’de Hollanda øúçi Partisi milletvekili Jan Marinus Wiersma úunları söyledi :
“Türkiye’nin daha önceki yıllarda reformlar için úahit oldu÷umuz dinamizme dönmesi
hususunda ısrarlıyız. E÷er tarama sürecinden sonra reformlarda ilerleme görülürse, somut
müzakereler baúlayabilir.”
Hollanda’nın deste÷i Türkiye’nin katılım süreci boyunca de÷iúice÷ine dair verdi÷i söze ba÷lı.
CDA’lı politikacı ve Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Camiel Eurlings’e göre :
“Rotterdam’da bir cami yapmak ne kadar kolaysa Türkiye’de de bir kilise inúa etmek o kadar
kolay olmalı. Bu Türkiye’nin lehine. Ayrıca inanıyorum ki böylesi bir durum, Türkiye’nin
üyeli÷i hakkında, insanların görüúlerini etkileyecek.”
www.esiweb.org - [email protected]
22
Hollanda Parlamentosu’nda 11 Nisan 2006’da yapılan tartıúma esnasında, Hollanda Hükumeti,
üyeli÷e alternatif olarak de÷iúik biçimlerde sunulan “imtiyazlı ortaklık” formülünü reddetti.
Güneydo÷u Avrupa ülkeleri gözlerini gergin biçimde Lahey’e çevirmiúken ve Avrupa gezeteleri “
Hollanda geniúlemeyi frenliyor” baúlı÷ını atarken, hem liberal kökenli Avrupa øúleri Bakanı Atzo
Nicolai hem de Hristiyan Demokrat kökenli Dıúiúleri Bakanı Ben Bot verilen sözlerin tutulması
gereklili÷inin altını çizdiler. Daha önce de Dıúiúleri Bakanı Bot, Zagreb’te yaptı÷ı bir konuúmada,
hükumetlerin atması gereken “Avrupalılara yeniden ba÷lılıklarını hissettirecek” adımlara dikkat
çekerek, hiç de÷ilse Hollanda’da, dıúiúleri politikasının yönünü de÷iútirecek kadar kuvvetli bir
büyüme yorgunlu÷u olmadı÷ını dile getirmiúti:
“Birli÷in verdi÷i sözleri yerine getirmesi ve úu anki adayların ve Batı Balkanlar’ın üyelik
úartlarının de÷iútirilmemesi önemli ve gerekli. Sözlerimizi tutmalıyız... ønanıyorum ki eskiden
oldu÷u gibi geniúlemeyi muhteúem bir baúarı öyküsüne dönüútürebiliriz.”
Bu söylem geniúleme yorgunlu÷u söylemi de÷il. Hollanda, benzer yo÷unlukta ve dengeli
tartıúmaların di÷er AB ülkelerinde de yapılaca÷ını ve bunların neticesinde Türkiye ile gelecekte
aday olacak ülkelerin üyele÷i hakkında ödünsüz fakat adil nitelenen yaklaúımın genel kabul
görece÷ini umuyor.
www.esiweb.org - [email protected]

Benzer belgeler