Bilim Teknik - Tire Belediyesi İbn

Transkript

Bilim Teknik - Tire Belediyesi İbn
Bilim
ve
Teknik
yıldız takımı
B İ L İ M V E T E K N İ K D E R G İ S İ N İ N E K İ D İ R - S AY I 9 - H A Z İ R A N 2 0 0 9
Neden
Astronomi?
İlk medeniyetlerde günümüzdeki gibi ışıklandırma olmadığı için
geceleri gökyüzü tüm çıplaklığıyla gözler önündeydi.
O dönemlerde insanlar zamanlarının büyük bir kısmını açık havada geçirdiklerinden
gökyüzündeki değişik gök cisimlerinin ve gök olaylarının
farkına kolaylıkla varmışlardır.
Kuş Gözlemciliği Fotoğrafçılığı
Bilgisayarlar Rakiplerimiz mi?
En Değerli Biyokompozit: Sedef
Parçacıkların
Dünyası
Evrenimiz nelerden oluşmuştur?
Nereden gelmiştir?
Neden böyle davranır?
Bu soruların yanıtlarını tam olarak bilemiyoruz,
fakat son yıllarda çevremizdeki evren hakkında pek çok bilgi edindik.
Bu araştırmalar gözlerimizle görebildiğimizin ötesinde,
minik parçacıklardan ve bunların arasında gidip gelen habercilerden
oluşan bir dünya olduğunu gösterdi bize.
Bu resimli kitap, sizi parçacıkların büyüleyici dünyasıyla ve
onların şaşırtıcı davranışlarıyla tanıştıracak.
Parçacıklarla ilgili araştırmaların yapıldığı laboratuvarlardan biri,
Avrupa Nükleer Araştırma Konseyi CERN’ in laboratuvarıdır.
Burada CERN’ in parçacıkların yaratıldığı ve incelendiği
güçlü makinelerini, yani hızlandırıcıları ve dedektörleri tanıtacağız.
Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan parçacıklara geçelim...
Brian Southworth
Georges Boixader
POPÜLER BİLİM KİTAPLARI
Sahibi
TÜBİTAK Adına Başkan
Prof. Dr. Nüket Yetiş
Popüler Bilim Yayınları Müdürü
Genel Yayın Yönetmeni
Adnan Bahadır /[email protected]
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Ömer Cebeci
Doç. Dr. Tarık Baykara
Prof. Dr. Atilla Güngör
Adnan Kurt
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Onat
Prof. Dr. Muharrem Yazıcı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Duran Akca /[email protected]
Yazı ve Araştırma
Alp Akoğlu /[email protected]
İlay Çelik /[email protected]
Bülent Gözcelioğlu
/[email protected]
Redaksiyon
Umut Hasdemir /[email protected]
Sevil Kıvan /[email protected]
Özlem Özbal /[email protected]
Adem Uludağ /[email protected]
Grafik Tasarım - Uygulama
Ödül Evren Töngür /[email protected]
Web
Sadi Atılgan /[email protected]
Sinan Erdem /[email protected]
Mali Yönetmen
H. Mustafa Uçar /[email protected]
yıldız takımı
B İ L İ M V E T E K N İ K D E R G İ S İ N İ N E K İ D İ R - S AY I 9 - H A Z İ R A N 2 0 0 9
Değerli Okurlarımız,
TÜBİTAK’ın 42 yıldır yayımlamakta olduğu ve bilimi topluma yayma misyonuyla her yaş
gurubunu kucaklayan popüler bilim yayınlarının öncüsü Bilim ve Teknik dergisinin
üç ayda bir verdiği yeni bir Yıldız Takımı ekiyle karşınızdayız.
Çağlar boyunca birçok ressama ve şaire esin kaynağı olan astronomiyi kapak konusu
yaptık ve Haziran sayımızın eki olarak görüşlerinize sunduk. Yıldız Takımı ekimizde neler var?
Kökleri tarih öncesine kadar uzanan ve en eski bilim dalı olan astronomi bilimi neleri inceler,
astronomi biliminin diğer bilim dalları ile ilişkisi nedir, astronominin bir birimi var mıdır ve
benzeri birçok sorunuza, “Neden Astronomi?” başlıklı yazımızda cevap bulacaksınız.
Kuşların göç yolları üzerinde yer alan ve birçok kuş cennetine sahip ülkemizin amatör kuş
gözlemcileri: Yararlanacağınızı ve ilgiyle okuyacağınızı düşündüğümüz kuş gözlemciliği ve
fotoğrafçılığı yazısına ekimizde yer verdik. Kuş gözlemciliği nasıl yapılır, fotoğraf çekmenin
incelikleri ve ilkeleri nelerdir gibi soruların cevaplarını siz okuyucularımızın bilgisine sunduk.
Kendi zekâsını taklit edip geliştirerek en az kendisi kadar zeki ve çok daha hızlı makineler
yapmanın peşinde olan bilim insanı sizce bunu başarabilecek mi? İlginç bulacağınız yapay
zekâ ile ilgili yazımızı ve günümüzde çok değerli bir biyokompozit olarak kabul edilen sedefin
nasıl oluştuğu ve sedef işlemeciliği ile ilgili yazımızı keyifle okuyacağınız ümit ediyoruz.
Sevgilerle,
Adnan Bahadır
Okur İlişkileri - İdari Hizmetler
Lale Edgüer /[email protected]
E. Sonnur Özcan /[email protected]
Yeter Sivrikaya /[email protected]
Basım Tarihi: 28.05.2009
2
8
12
2 /Neden Astronomi?
Astronomi en eski bilim dallarından biridir
ve diğer bilim dallarının tarihsel gelişimi
astronomininkiyle iç içe olmuştur. Örneğin
matematik, fizik, kimya gibi birçok bilim
dalının gelişmesine astronomi çalışmaları
önemli katkı sağlamıştır.
8 /Bilgisayarlar Rakiplerimiz mi?
1950 yılında Alan Turing ortaya bir teori attı.
Bu teoriye göre, fiziksel olan her şey,
dört basit işlem ile gösterilebilirdi.
Sesler, görüntüler, bilimsel hesaplamalar,
videolar, karmaşık sistemler ve
diğer her şey.
12 /Dedektifler İpucu Peşinde
Dizilerdekiler gibi, gerçek yaşamdaki
dedektiflerin de görevi, suçluların
yakalanmasını sağlayacak izleri
bulmak ve bunları bilimsel yöntemlerle
incelemek.
14 /En Değerli Biyokompozit: Sedef
İnsanoğlunun keşfettiği en değerli
maddelerden biri olan sedef, binlerce yıl
öncesinde bile mücevher yapımında ve
eşyaların süslenmesinde kullanılıyordu.
18 /Kuş Gözlemciliği Fotoğrafçılığı
Kuş gözlemciliği, yaban hayat gözlemciliği
türleri arasında en yaygın olandır.
Bunun en önemli nedeni kuşların cezbedici
özellikleri olsa gerek.
22 /Dokunmatik Ekranlara Bir Şeyler Oluyor
Özellikle mobil cihazların yaygınlaşmasıyla,
dokunmatik ekranlar piyasada yaygın bir
şekilde kullanılmaya başlandı. Dokunmatik
ekranlı cihazlar tasarlamak, tasarımcıların
işini de çok kolaylaştırıyor.
26 /Matemanya
14
NEDEN ASTRONOMİ
Astronomi bir bilimdir; “Gök bilimi”.
Bazı tanımlarına bakılacak olursa;
• Gezegenler, yıldızlar, galaksiler gibi
tüm gökcisimlerinin yapısını, özelliklerini
ve hareketlerini inceleyen bir bilimdir.
• Dünya atmosferi dışındaki tüm
gökcisimleri ve maddelerle bunların
fiziksel ve kimyasal özelliklerini çalışır.
Kısaca, Evren’in içerdiği her gök cismi,
maddesi ve gök olayı astronominin
çalışma alanına girmektedir.
Yıldızları seyrederken gökyüzünün
görkemliliğine hayran kalırız. Gökyüzü
ve gök cisimlerinin insanoğlunun ilgisini
ne zaman çekmeye başladığını tarih
kitaplarından öğrenemeyiz.
Çünkü astronominin kökleri tarih
öncesine iner. Çevremizi bilinçli olarak
incelemeye başladığımızda gökyüzüne
olan ilgimiz de artar. Hemen hemen
tüm kültürler gökcisimleri ve gök
olaylarıyla ilgilenmiştir. Başlangıçta
bu olaylar fark edilerek gözlenmiş,
zaman içinde de bu olayları doğuran
nedenler araştırılmaya başlanmıştır.
Bu olayları gözlemeye iten nedenlerin
başında merak gelir. Gözümüzün
algıladığı ve hareketlerini fark
edebildiğimiz gökcisimleri öncelikle
Güneş, Ay ve parlak yıldızlar olduğundan,
cevabı merak edilen ilk sorular da
onlarla ilgilidir: “Güneş’in, Ay’ın ve
yıldızların hareketleri neden farklıdır?”
ya da “Güneş ve Ay tutulmaları nasıl ve
ne sıklıkla oluşur?” gibi.
2
Astronominin İlkleri
En eski bir bilim dalı olan astronomi;
ilk medeniyetlerle doğmuştur.
• Ay ve Güneş’in gökyüzündeki görünür
hareketleri, bu iki gök cisminin tutulmalar
göstermesi ve olayların hep dönemli olarak
gerçekleşmesi dikkatlerini çekmiştir.
İlk medeniyetlerde günümüzdeki gibi
ışıklandırma olmadığı için geceleri gökyüzü tüm çıplaklığıyla gözler önündeydi. O dö-
lanmışlardır.
• İşlerini planlayabilmek için Ay ve
Güneş’in görünür hareketlerine dayalı tak-
nemlerde insanlar zamanlarının büyük bir
vimler oluşturmuşlardır.
kısmını açık havada geçirdiklerinden gökyüzündeki değişik gök cisimlerinin ve gök olaylarının farkına kolaylıkla varmışlardır. Bir kıs-
• Birbirine yakın görünen yıldızları gruplara ayırarak takımyıldızları belirlemeye çalışmışlardır.
• Yıldızların konumlarını yön bulmada kul-
mını sıralamak gerekirse,
İlk medeniyetlerden birini kuran Babilliler
tarımla uğraşırlardı ve ticaret yaptıkları top-
• Gökcisimlerinden bazılarının diğerleri gibi göz kırpmadıklarını ve bunların diğerlerinden farklı hareket ettiklerini görmüşler ve da-
lumlarla kültür alışverişi içindeydiler. Uzun süre düzenli olarak gözledikleri Ay ve Güneş tutulmalarının rastgele değil, dönemli olduğu-
ha sonraları onlara ‘gezegen’, diğer parıltılara
nu saptadılar. Ayrıca gökyüzünde, yılın fark-
ise ‘yıldız’ demişlerdir.
lı zamanlarında görülen yıldızların farklı ol-
Yıldız Takımı Haziran 2009
?
ASTRONOMİ ASLINDA “HER ŞEY”İN ÇALIŞILMASIDIR.
ÇÜNKÜ “HER ŞEY EVREN’İN BİR PARÇASIDIR”
numlarındaki belli doğrultuların yılın belli zamanlarında gökyüzünde önemli yönleri gösteriyor olması, piramitlerin yapılırken astronomiyle ilişkilendirilerek yapılmış olduğunu
uydularından Ariel ve Umbriel, Mars’ın uydularından Phobos ve Deimos, Jüpiter’in uydu-
hip olunması, konum belirleme ve yön bulma
bilgileri gerektiriyordu. Ayrıca dini görevleri (oruç, namaz, hac gibi) yerine getirirken zaman ve yön belirleyebilmek için gök cisimleri
yıldız bu yüzyılda keşfedildi. Plüton (1930)
ve hız kazanan yeni gezegen araştırmaları bu yüzyıla damgasını vurdu. 1959’da çar-
Bazı Keşifler
duklarını fark ettiler ve birbirine yakın görülen
yıldızları belli şekillere benzeterek takımyıldızları oluşturdular. Bu takımyıldızlara, bazen
kulağa kaba (Büyük Ayı) bazen de romantik
(Berenis’in saçı) gelen mitolojik kökenli isimler verilmiştir. Bir yıldız bir takımyıldız parseline ait olacak şekilde yapılan bu gruplandırmalar, yıldızları kolayca bulmak ve öğrenip akılda
tutmak için kullanılan sanal bir yöntemdir.
Eski Mısırlı astronomların en önemli çalışmaları takvim yapmak olmuştur. Takvim yapmalarındaki amaç tarımı düzenli yürütebilmekti. Toprakların çok az bir kısmının verimli olduğu Mısır’da tarım, mevsimlerin zamanını önceden bilmeyi, yani takvim bilgisini
gerekli kılmıştı. O zamanlar Nil nehrinin taşma zamanı gökyüzünün en parlak yıldızı olan
Akyıldız’ın (Sirius) doğu yönünde görünme
zamanına rastlıyordu. Mısır piramitlerinin ko-
gezegeni ve uydularından Triton, Satürn’ün
uydularından Hyperion ve Phoebe, Uranüs’ün
akla getirmektedir.
İslam dünyasının ilk dönemlerinde bilimin gelişmesini etkileyen çeşitli nedenler olmuştur: Daha çok göçer bir yaşam tarzına sa-
gözlenip kayıt altına alınıyordu. İslam dünyasının astronomiye en önemli katkısı, modern
anlamda ilk gözlemevlerinin kurulmasıdır.
NGC 6618
19. Yüzyıl: Asteroidlerin keşfiyle, bilinen cisimlerin sayısında bir hayli artış oldu: Neptün
su Amalthea.
20. Yüzyıl: Binlerce asteroid ve kuyruklu-
parak da olsa Ay’a ilk kez inen insansız uzay
aracı Luna 2 oldu. Ay’ın karanlık yüzeyine ait
ilk resimlerse Luna 3’le çekildi. Ay’a ilk insanlı iniş 20 Temmuz 1969’da gerçekleşti. Apollo 11’in üç astronotundan Neil Armstrong ve
Edwin Aldrin, Ay üzerinde yürüyen ilk kişilerdi. Ay, halen insanların ziyaret edebildiği tek
uzay cismidir. Çekirdek birleşme reaksiyonlarının keşfi ve hızlı dijital bilgisayarların kulla-
Tarih öncesi çağlardan 17. yüzyıla kadar
yıldızlar, üzerinde yaşadığımız Dünya,
uydumuz Ay, en yakın yıldız olan Güneş
nımı sayesinde yıldızların yaşamlarının farklı evrelerine nasıl ilerlediklerine ilişkin ayrıntılı resme 20. yüzyılda ulaşıldı. Böylece yıldız-
ile Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn
gezegenleri biliniyordu.
ların kendi kütle çekimi altında büzülmeyi
başlatacak kadar yoğun gaz bulutları olarak
ASTRONOMİ HEMEN HEMEN BÜTÜN KÜLTÜRLERİN
İLGİ ODAĞINI VE DERİN KÖKENİNİ OLUŞTURUR.
BU ASTRONOMİNİN PRATİK KULLANIMININ VE FELSEFİ
ANLAMININ BİR SONUCUDUR
17. Yüzyıl: Galileo Galilei (1564-1642) teles-
oluşumlarına başlamalarından, bir beyaz cü-
kobunu gökyüzüne çevirdiği zaman o güne ka-
ce veya bir süpernova patlaması ile nötron
yıldızına dönüşebilmelerine varan tüm ev-
dar çıplak gözle görünenden çok daha sönük
gök cisimlerini görme olanağına kavuştu. Böylece 17. yüzyılın sonlarında, bilinen gökcisimlerinin sayısında artış oldu: Jüpiter’in uydularından
Callisto, Europa, Ganymede, Io ve Satürn’un uydularından Titan, Iapetus, Rhea, Dione, Tethys.
18. Yüzyıl: Yeni kuyrukluyıldızlar keşfedildi. Ayrıca Wilhelm Herschel (1738-1822) tarafından Güneş Sistemi’nin yedinci gezegeni
Uranüs ile onun uydularından Oberon ve Titania ile Satürn’ün uydularından Enceladus ve
Mimas bu yüzyılın önemli keşifleri oldu.
rim süreçleriyle ilgili bilgiler detaylandırıldı.
Bu, astrofiziğin üstün başarılarından bir tanesidir.
21. Yüzyıl: Gezegen tanımının yeniden yapılandırılmasının ardından Uluslararası Astronomi Birliği (IAU) Ağustos 2006’daki toplantısında Plüton’un “gezegen” sınıfından çıkarılarak “cüce gezegen” sınıfına alındığını duyurdu. İçerisinde bulunduğumuz bu yeni yüzyılda uzaya seyahat ve Güneş Sistemi dışı yeni
gezegen araştırmaları önem kazanmıştır.
3
Astronomi
Astronomide, uzaklık kavramı ve ayrıntıları
görebilmek çok önemlidir.
Uzaklık: Yeryüzünde iki yerleşim yeri arasındaki uzaklığın milimetre veya santimetrelerle ölçülmesi ne kadar anlamsızsa Evren’de
bu uzaklığa astronomi birimi denmiştir; yaklaşık 150.000.000 km.
yebilme şansına sahip olmadığımız için doğalarını ancak bulunduğumuz yerden birtakım
Işık Yılı (IY): Boşluktaki hızı saniyede
araçlarla gözleyip, elde edilen gözlemsel veri-
300.000 km olan ışığın bir yılda kat ettiği yoldur; yaklaşık 10 trilyon km.
Parsek (pc): 206265 AB = 3.26 IY.
leri analiz ederek anlayabiliriz. Kaliteli gözlem
verisi elde edebilmek ve hassas sonuçlara ulaşabilmek için gözlemcilerin gözlerinin iyi eğitilmiş olması, kullanılan araçların kalitesi kadar
de uzaklıkları metre veya kilometrelerle ölçmek imkânsızdır. Bu nedenle gökcisimlerinin
uzaklıklarını ölçmek için astronomide kullanılan bazı ölçü birimleri vardır: “Astronomi Biri-
Ayrıntıyı görebilmek: Baktığımız şeyi görmek kadar gördüğümüz şeyin ayrıntısını yakalayabilmek de önemlidir. Astronomi çalışmala-
önemli olmuştur.
Gökbilimcilerin bir kısmı gök cisimlerinin
yapısı ve evrim durumlarına ilişkin yasalar
mi”, “Işık Yılı” ve “Parsek”.
Astronomi Birimi (AB): Dünya ile Güneş
rı, yeryüzündeki cisimler üzerine yapılan çalışmalardan farklıdır. Yıldızları, galaksileri yakın-
gibi kuramsal konular üzerinde çalışırlar. Diğer kısmı ise gözlemevlerinden ve atmosfer
arasındaki ortalama uzaklık birim olarak seçilip
dan ve hatta gerektiğinde dokunarak incele-
dışına gönderilen uydulardan elde edilen bü-
GÜNEŞ
4
MERKÜR
VENÜS
DÜNYA
MARS
Yıldız Takımı Haziran 2009
Yüzük bulutsusu
Kedigözü bulutsusu
yük miktardaki gözlemsel veriyi analiz ederek,
bulgularını bilimsel makalalerde yayınlarlar.
olarak teleskoplarla kendileri gözlem yaparlar.
Çalışma prensipleri ise gözlem, hesap, yorum
Bazı astronomlarsa çalıştıkları konularla ilgili
ve tartışmadır.
URANÜS
JÜPİTER
Astronomi zaman
hakemliği; takvimler;
hava durumundaki günlük,
mevsimlik ve uzun süreli
değişimler; deniz
ya da uçak yolculuğu;
Güneş ışımasının etkileri,
tutulmalar, asteroid
ve meteorların Yer ile
çarpışmaları konularında
belli pratik uygulamalara
sahiptir.
NEPTÜN
SATÜRN
5
Astronominin
Diğer Bilimlerle İlişkisi
• Astronomi gözlemleri sadece
• Helyum elementi (1868) Dünya
astronomi adına yapılmamakta ve Genel
üzerinde keşfedilmeden önce, Güneş’e
Astronomi en eski bilim dallarından biridir
Çekim Yasası gibi fizikteki belli başlı
kuramların doğrulanması için de önemli
ait elektromanyetik tayfların çalışılması
sırasında keşfedildi. Benzer şekilde
ve diğer bilim dallarının tarihsel gelişimi
bilgiler sağlamaktadır. Astronomi,
astronomininkiyle iç içe olmuştur. Örneğin
çekim gücü, ışık, tayf gibi fiziğin
argon ve neon gibi bazı elementlerin keşfi
de tayfsal analizlerle mümkün olmuştur.
matematik, fizik, kimya gibi birçok bilim
birçok genel kavramını resmeder.
Kimyanın gelişmesine katkıda bulunan
dalının gelişmesine astronomi çalışmaları
önemli katkı sağlamıştır. Astronominin
Ayrıca gezegenlerin ve yapma uyduların
hareket denklemlerinin Genel Çekim
tayfsal çalışmalarda yıldızdan gelen ışık
basit anlamda prizmadan geçirildiğinde
bilim insanlarına çok büyük ölçekte bir
laboratuvar ortamı sunması onu diğer fen
bilimlerinden ayrıcalıklı kılar:
Yasası ile ifade edilebilmesi bu
bilimin evrensel doğasını ve
mükemmelliğini ortaya koymaktadır.
renklerine ayrılır. Tıpkı gök kuşağında
olduğu gibi yıldız ışığının dalgaboylarına
ayrılarak kimyasal element bollukları
Evren’in Temel Yapıtaşları ve Genel Manzarası
Bilimlerin en eskisi olan ve uydu teknolojisiyle birlikte hızla gelişen astronomi sayesinde Evren’in yapılaşmış bir sistem olduğunu anlıyoruz.
Bu yapılaşma sisteminde Evren’in atomları diyebileceğimiz yıldızların
önemi büyüktür. Gece gökyüzüne baktığımızda, yaydıkları ışık nedeniyle onları görebiliriz. Yıldızların kaynağı çok büyük kütleli yıldızlararası gaz
ve toz bulutlarıdır. Bulut içerisindeki hareketlilik bulutun küçük bir bölümünün daha yoğun olmasına neden olduğu anda kendi kütlesel çekim
alanının etkisiyle çökme meydana getirir. Kendi ağırlığının etkisiyle çökerken basınç ve yoğunluk öyle artar ki sıcaklığın milyonlarca dereceye
ulaşması çekirdek birleşme reaksiyonlarının başlamasına yol açar. Bu
nükleer tepkimelerde hafif çekirdekli hidrojen atomları helyuma dönüşmekte ve bu sırada muazzam bir enerji açığa çıkmaktadır. Yıldızın merkez bölgesinde açığa çıkan bu enerjinin dışarıya doğru yönelmiş basıncı,
çekim gücünü dengeleyerek çökme sürecini durdurur. Böylece bir yıldız
doğar. Bazı yıldızlararası bulutlarda çok sayıda yıldız bir arada oluşabilir.
Belli hacim içerisinde gruplaşan bu yıldız toplulukları, yıldız kümelerini
(102 ila 106 yıldız), galaksileri (106 ila 1012 yıldız), galaksi gruplarını veya
galaksi kümelerini oluşturur.
Bir yıldızın ışık yayması onun enerji kaybettiği ve böylece evrim sürecinde olduğu anlamına gelir. Yıldızların elektromanyetik tayfları astrofizikçiler tarafından incelenip atmosferlerindeki element bollukları hesap-
landığında, yıldızların temel olarak hidrojen ve helyumdan oluştukları
ve diğer element bolluklarının ise %1-2 gibi bir oranda bulunduğu saptanmıştır. Buna rağmen yıldızların tayfları birbirinden çok farklılık gösterir. Bu durum ışığını aldığımız yüzey katmanı sıcaklığının yıldızlardaki
farklılıklarından kaynaklanır. 20. yüzyılın başlarında, parlaklık ve sıcaklıkları bilinen yıldızlar incelendiğinde yıldızların evrimine ilişkin önemli
bilgilere ulaşıldı. Ejnar Hertsprung ve Henry Russell, yıldızların parlaklık
ve sıcaklık bağlılığını inceleyerek astronomi için en önemli diyagramı
(Hertzsprung-Russell Diyagramı) ortaya koydular. Yıldızların evrimlerine
ilişkin pek çok sonuç çıkarılmış olsa da en temel gerçek; yıldızların kendi
kütle çekimleri altında büzülmeyi başlatacak kadar yoğun gaz ve toz bulutları olarak varlıklarına başlamaları, kendi ağırlıklarının etkisiyle çökerken yüksek basınç ve sıcaklıktan dolayı hafif çekirdekli hidrojen atomlarının birleşerek helyum oluşturması esasına dayanan termonükleer
yanmadan doğmalarıdır. Yaşamları süresince, kütle bakımından daha
büyük olan yıldızlar daha enerjik ve parlaktırlar; fakat bu durum onların
daha hızlı evrimleşmeleri yaşlanmaları anlamına gelir. Sonuçta nükleer
yakıtları ve dolayısıyla enerjilerini çabucak ve tamamen tüketerek evrim
sürecini tamamlarlar. Evrimlerinin son aşamasına gelen yıldızlar oluşumları sırasındaki başlangıç kütlelerine göre ya beyaz cüce, ya nötron yıldızı
ya da karadelik olurlar.
Astronomi; merak, hayal gücü,
birlikte bir şeyler keşfetmenin ruhu ve
buluşlarla beslenir.
NGC 2264
6
Kırmızı süperdev yıldız V838 Mon bölgesi
Yıldız Takımı Haziran 2009
açısından incelenmesi, atom ve iyonlar
halindeki elementlerin çalışılmasına
Astronomlar dünyadaki tüm süper
bilgisayarların geniş bir bölümünü
olanak tanır. Tayfsal çalışmaların kimyaya
kullanırlar.
Astrobiyoloji: Gökcisimlerinde canlı
yaşamın hangi şartlarda mümkün olduğunu
veya olabileceğini araştırır.
yaptığı katkılar yanında, kuantum
mekaniğinin gelişimine de önemli
katkıları olmuştur.
• Jeoloji bilimleriyle uğraşanlar,
gezegenlerdeki ve Ay’daki
Astrokimya: Moleküler astrofizik. Uzaydaki
molekülleri ve Dünya dışındaki maddeleri
çeşitli ortamların farklı özelliklerini
çalışır. Uzayda (yaşam için gerekli olan en
• Astronomi hesaplamaları; trigonometri,
logaritma, işlem gibi matematiğin
çeşitli dallarının gelişmesini teşvik
astronominin bulgularını kullanarak
inceleme imkânı bulurlar.
Tüm bu gelişmeler olurken son yıllarda
temel karbon içerikli) organik bileşiklerin
oluşum ve dağılımlarıyla ilgilenir.
Astronomi, özellikle ilk ve ortaöğretim
eder. Günümüzdeyse bu hesaplamalar
gelişmiş bilgisayarlarla sürdürülmektedir.
astronomi sayesinde yeni bilim
dalları da doğmaktadır:
okullarının müfredat programlarında
gittikçe önem kazanmaktadır.
Astronomi Buluşları
Güneş Sistemi’ndeki bir gezegenin sadece tek bir uydusuna gönderilecek bir uzay sondası için niçin milyarlarca dolar harcanmaktadır? Milyarlarca ışık yılı uzaklıkta bulunan ve milyarlarca yıldızdan bir tanesinin
Süpernova kalıntısı
milyarlarca yıl süren evriminin nasıl gerçekleştiğini kaç kişi merak eder?
Günlük yaşamın sorunlarına dalmış, çalışmak ve vergisini ödemekle
meşgul pek çok kişi için astronomi ilginç gelmeyebilir.
Evren’in bir parçası olan Dünya’daki tüm canlıların yaşamı, uzayda
Eski çağlarda tarımsal faaliyetleri gerçekleştirebilmek, gece yolculukları sırasında kervanlara yön verebilmek, dini günleri belirlemek gibi
olup bitenlerden ayrı düşünülemez. Yukarıdaki ve benzer sorulara verilebilecek cevaplardan biri, insanoğlunun her zaman nerede yaşadığını
anlamaya gereksinim duyması ve üzerinde yaşadığı Dünya’yı keşfetme
gereksinimler gökyüzüne ilgi doğurmuş, böylece astronomi günlük yaşantımıza girerek bugünlere gelmiştir. Astronomi bilgisine günümüzde
belki ihtiyaç duymuyoruz gibi gelebilir ama pek çoğumuzun sonuçların-
arzusuna sahip olmasıdır.
dan faydalandığı, bazı astronomi buluşlarını sıralayacak olursak:
1) Uydular sayesinde uydu-TV izleyebiliyor ve cep telefonlarını kullanabi-
Neden Astronomi?
• Astronomi evrendeki gök cisimlerinin boyutları ve yaşları
hakkında bilgi verir ve böylece onların zaman ölçeği, uzaklıkları
ve boyutları hakkında daha soyut düşünebilmemizi sağlar.
• Astronomi, gerektiği gibi öğretilirse rasyonel düşünmenin
gelişmesine ve bilimin doğasını anlamaya yardımcı olur.
• Astronomi nereden geldiğimizi ve içinde yaşadığımız uzay
ile zamanın kozmik kökenini ortaya çıkarmaktadır. Evrenin
liyoruz. Hava tahminlerini de uydular sayesinde elde edebiliyoruz.
2) Dijital fotoğraf makineleri ve kameralar, uzay gözlemlerinde kullanılan
CCD (Çift Geçirgenli Aygıt) kameralardan türetilmiştir.
3) X-ışın teknolojisi hastanelerde kullanılmaktadır.
4) Düşük gürültülü amplifikatörler (elektronik sinyalleri güçlendiren aygıt), gök cisimlerinin radyoelektrik dalgaları alanındaki elektromanyetik
ışımasını inceleyen radyo astronomların keşfidir.
5) Yıldız bulmak için kullanılan bazı yazılımlar uyarlanarak tıpta kanser
hücrelerini yok etmek için kullanılmaktadır.
6) Ve tabii ki pek çok amaç için kullanılabilen güneş panelleri...
merkezi, galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve yaşamı oluşturan
atom ve moleküller gibi birçok konuyu kapsamaktadır.
Ve olası yaşam belirtilerini arar. Bu da en temel sorulardan
bir tanesiyle ilgilidir: “Evrende yalnız mıyız?”
• Çağlar boyunca birçok ressam ve şair astronomiden
esinlenmiştir.
Kutluay Yüce
Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi
Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü
• Astronomi ayrıca milyonlarca insan için açık havada
yapılabilen bir hobidir.
7
BİLGİSAYARLAR RAK
Medeniyet, insanın doğayı çeşitli
yönleri ile taklit etmesi ve geliştirmesi ile
başlar. Tohumun büyümesinin taklidi ile
tarım, doğal barınma koşullarının taklidi ile
inşaat, doğadaki varlıkların başka varlıklar
ile eşleştirilmesi ile matematik ve diğer
birçok disiplin de doğanın anlaşılması ve
geliştirilmesi ile ortaya çıktı.
Daha sonra insanlık, bu süreçteki zekâsını
sistemli olarak çalıştırıp bilimleri ortaya
çıkardı. Ve başka hayvanların zekâlarını
kullanmayı; onları evcilleştirmeyi öğrendi.
Özellikle koruma ve ulaşım işinde
hayvanların zekâ ve becerilerinden uzun
zaman faydalanıldı.
Sonraki aşamada, zeki olmayan ama
tasarlandıkları işleri hızla ve neredeyse
hatasız yapabilen makineler ürettik.
Devasa kütleleri yerinden kaldırabilen,
yüzlerce metrelik binalar inşa
edebilen makineler gibi. Bu sefer kendi
zekâmızı esas alıyor fakat mekanik işleri
robotlara, makinelere yaptırıyorduk.
Şimdi, zekâ konusunda üçüncü devrimin
öncesindeyiz. Bu sefer kendi zekâmızı taklit
edip geliştirerek, en az bizim kadar zeki ve
bizden çok daha hızlı makineler yapmanın
peşindeyiz; yani yapay zekânın.
Bilgisayarlar zeki mi?
1950 yılında Alan Turing ortaya bir teori
attı. Bu teoriye göre, fiziksel olan her şey, dört
basit işlem ile gösterilebilirdi. Sesler, görüntüler, bilimsel hesaplamalar, videolar, karmaşık sistemler ve diğer her şey. Yani etrafımızda gördüğümüz, herhangi bir biçimde anladığımız ve herhangi bir biçimde kâğıda veya başka bir ortama kaydedilebilen her şey,
dört işlem ile ifade edilebilirdi. Ve Turing, bilgisayarın atası olan “Turing Makinesi”ni ortaya attı.
Bilgisayarlar hâlâ tüm karmaşık işlemleri,
daha doğrusu yaptıkları her şeyi dört işlem
ile yaparlar: 1’i sil 0 yaz, 0’ı sil 1 yaz, bir karakter sağa git, bir karakter sola git. Ve bu işlemlerden milyonlarcasını, kimi zaman milyarlarcasını bir saniyede yapabilirler. Fakat yine de
bu, bilgisayarları zeki yapmaz. Çünkü bilgisayarlar karar veremez, ancak önceden söylenen yerlerde dururlar.
Bu karmaşık kavramı açıklamak için bir örnek verelim; iki sayısına iki ekleyelim. Ve asal
bir sayı elde edene dek bu işlemi tekrar edelim. Düşünebilen ve karar verebilen bir insan,
bunu birkaç kere dener, olmadığı zaman da
sebebini arar ve durur. Sebebi, asal sayıların
tek olması ve bizim ikiye iki ekleyerek daima
çift sayılara ulaşmamızdır. Fakat işlem yapma aygıtı olan bilgisayar, sonsuza veya bir insan onu durduruncaya dek aynı işlemi tekrar
eder. İşte karar vermek derken bunu kastediyorum.
Ve insanın bir farkı daha var; duyu organları ile algıladıklarının hangilerini geçici hafızaya alıp sonra atacağına, hangilerini saklayacağına tamamen kendisi karar veriyor. Örneğin dolaşırken gördüğünüz bir kişinin elbise rengini mi, ayakkabı rengini mi, saç rengini mi, göz rengini mi, yoksa bunlardan birkaç tanesini mi kalıcı olarak hafızaya aldığınıza -çoğunlukla siz fark etmeden- karar veriyorsunuz. Ve bunlar, durum ve zamana göre
değişiklik gösteriyor.
8
Yıldız Takımı Haziran 2009
KİPLERİMİZ Mİ?
İşte yapay zekâ demek, bunların tamamını insanın yaptığı gibi yapan makine demek oluyor. Öğrenen, öğrendiklerinden kendi seçtiği bir kısmını hafızasında saklayan,
öğrendiklerini ne zaman uygulayacağına da
kendi karar veren bir makine.
Peki, bu hayal gerçekleşirse ne olur? Basitçe söylemek gerekirse, insanın yaptığı her
işi ondan çok daha hızlı yapabilen, asla yorulmayan, uykuya ihtiyaç duymayan, dinlenmesi gerekmeyen bir makinemiz olur. Ve beynimizle yaptığımız işlerin yarattığı dünyayı değişik bir biçimde yeniden şekillendirmemize
sebep olur. Peki, hangi işleri beynimizi kullanarak yapıyoruz? Hayatımızın hangi aşamalarını beynimiz ile şekillendiriyoruz?
Bu konuda verilecek tek cevap var: tamamını. Gün içinde yaptığımız tüm işleri, mesleğimiz ne olursa olsun, önce beynimizi kullanarak yapıyoruz. Bir inşaatçı inşaatı nereye
ne zaman nasıl yapacağına, yaparken hangi
hamleleri hangi sıra ile yapacağına ve diğer
her şeye beyni ile karar verip yapıyor. Dünyadaki tüm meslekler için söylenebilir bu. Dolayısıyla, insan beynini taklit eden bir makine
yapmak, tüm dünyayı yeniden şekillendirebilecek, yaşama, üretme biçimimizi kökünden
değiştirebilecek bir çalışma anlamına geliyor.
İnsan beyni...
İnsan beyni sinir hücrelerinden oluşur. Sinir hücreleri, boyları kimi zaman metreleri bulan kollar ve ortada bir çekirdekten ibarettir.
Kollardaki zarın içerisinde ve dışarısında bulunan artı ve eksi yüklü moleküllerin yer değiştirmesi ile elektrik akımı oluşturulur ve tıpkı müzik setinin hoparlörlerinde olduğu gibi,
Visual Photos
elektrik akımı ile veri taşınması esastır. Kısaca
hücrelerden geçen elektrik akımlarının bir veri ileti sistemi oluşturduğunu biliyoruz. Fakat
mekanizmalara dair pek detaylı bilgimiz yok;
örneğin hafıza işi nasıl yapılıyor? Bunlar, beynin henüz çözümlenememiş sırları.
9
Yapay zekâ ama nasıl?
Elbette böylesi bir fikri hayata geçirmek
için tek bir yol görünmüyor. Bu konuda çalışan iki grup var, ikisinin de görüşlerini aktarmaya çalışacağım.
Bunlardan ilki, ABD’de kurulu Singularity
Institute (Yapay Zekâ Enstitüsü). Bu, enstitünün yapay zekâ konusunu bir bilgisayar programı ile hayata geçirebileceğini düşündüğü
izlenimini veriyor. Zira enstitünün araştırmaları bilginin ve zekânın niteliği, nasıl ölçülebileceği ve nasıl bir süreç ile programlanabileceği üzerine yoğunlaşıyor.
Diğeri ise İsviçre’nin Lozan kentinde kurulu Blue Brain Project (Mavi Beyin Projesi). Bu
projedeki araştırmacıların izlediği yol her beyin hücresinin fiziksel birer nesne olduklarını
kabul etmekten geçiyor. Bundan sonra, beyindeki her hücrenin tek tek elektronik özelliklerini araştırıp ulaştıkları sonucu kaydediyorlar. Elimizde bir hücre olsun. Bu hücreye
gelen elektrik sinyallerini bulmak zor değil.
lışan bir bilgisayar üretebilecekler. IBM sponsorluğunda yürüttükleri çalışmalarda şimdiye
dek beynin %10’undan fazla bir kısmını incelediklerini açıklıyorlar ve hedefleri uluslararası bir oluşum haline gelmek ve çalışmayı hızlandırmak.
Yeni kolonicilik mi?
Projedeki araştırmacılar da, benzer biçimde
elektrik sinyalleri verip her hücrenin bu sinyale verdiği tepkiyi kaydediyor. Ve varsayımları doğru ise, her hücre yerine bir bilgisayar iş-
İnsana yapılan müdahaleler, doğal olarak
insan üzerinde fark yaratacak. Teknolojik ek-
lemcisi yerleştirdiklerinde, tıpkı beyin gibi ça-
olanlara ve diğerlerine dönüşecek bir ayrıma
leri olanlar ve olmayanlar yetenekli ve zeki
Diğer Gelişmeler
Gelecek
D
Y
cinin öğrenme yeteneğine dair bir kayıt bulunmasa da, hücre-kablo
bağlantısı ilk kez bu kadar açıkça kurulmuş oldu.
2006’da da, bir grup araştırmacı, fare beyninden alınan hücre kül-
son on yılda izin verdi. Sinir hücrelerinin biçimlerinden elektronik yapılarına, yapay sinir ağlarının davranışları, karmaşıklık, bilgi teorisindeki
gelişmeleri görüntüleme, hesaplama ve iletişim olanaklarının gelişme-
türüne uçuş simülasyonu kullanmayı “öğretmişler”di. Bu kültür, pilotların eğitime tabi tutulduğu simülasyonu kullanmış, ilk birkaç denemede başarısız olduktan sonra yaptığı hatalardan öğrenmiş ve uçağı düşürmeden havada tutmayı başarmıştı.
si ile konu derinlikli bir nitelik kazandı.
Tahminler, önümüzdeki on yıl içinde ilk yapay zekâ uygulaması ile
karşılaşacağımız yönünde. Bundan sonra da, insan beynine çeşitli ekler
yapılması olanaklı olabilir. Uygun yerler ve uygun devreler tespit edil-
Diğer yandan da, ABD’de bir grup araştırmacı, 20 yılı aşkın bir süre
kronik depresyon hastası olan bir hastanın beynine elektronik bir devre yerleştirmişti. Devreyi doğru yere yerleştirdikten sonra, beş gün boyunca doğru ayarı arayan ekip, bu arama süreci boyunca hastanın ruh
dikten sonra, dil, hafıza, zekâ ve beynin diğer işlevlerine dönük ekler
giderek küçülen yongalar sayesinde mümkün olabilecek. Daha sonra
da, biyolojik yapılardan -ve dolayısıyla insandan da- bağımsız, kendi
halinde çalışacak ve çeşitli işlevleri yerine getirecek sadece elektronik
halinin bir durumdan diğerine sürüklendiğini gözlemişti. Araştırmacılar, doğru ayarı bulduklarında hastanın artık depresyon yaşamadığını
görmüşlerdi. Bu araştırma, insan beynini elektronik devre ile birleşti-
olacak yapılar hedefte. Tahminler, önümüzdeki 20 yıl içinde biyolojik
parçası olmayan zekâ sahibi makinelerin yapılacağı, önümüzdeki 40 yıl
içinde de bizim şu anki zekâmızın, üretilebilen yapay zekâ yanında ih-
ren ilk çalışma idi.
mal edilebilir kalacağı yönünde.
10
Visual Photos
apay zekâ konusu, her ne kadar araştırmacıların (ve bilimkurgu yazarlarının) gündeminde uzun süredir bulunuyor olsa da, teknik
imkânlar bu konunun bilimsel bir araştırmaya tabi tutulmasına ancak
photos.com
iğer yandan, geçtiğimiz haftalarda bir grup araştırmacı, organik
bir işlemciyi -diğer bir deyişle bir beyin parçasını- elektronik bir
robota bağlamayı başardı. Her ne kadar araştırma raporunda işlem-
Yıldız Takımı Haziran 2009
kü teknolojik eklerle, insanlar bir ömür boyu
40 yıl sonra üretilebilecek yapay zekâ makinelerinin bizim yüz yılda yaptığımız tüm buluşları dört dakikada yapabileceğini söylüyor.
karsa, 40 yıl sonra dünya tamamen değişecek, sosyal yapılar ve beynimizle yaptığımız
her şeyi yapma biçimimiz değişecek. “Bu bir
okumaları gereken kitabı bir saatte kayde-
Evet, tahmin abartılı olabilir, ama en fazla on
devrim ve her devrim gibi kazananları ve kay-
debilir ve/veya normal bir insanın birkaç katı
zeki olabilirler. Ve dolayısıyla bilgi üretimi bir
kat abartılı olduğunu düşünelim. Bu durumda bu süre dört dakikadan 40 dakikaya çıkar.
bedenleri olacak.”
Unutmamak gerekir ki kırk yıl, doğru bi-
tarafta muazzam bir hızla artarken, diğer yanda bu hıza yetişme imkânı dahi kalmayabilir.
Bu fark, dünya nimetlerinin dağılımındaki
Bu hızla buluş yapabilen bir medeniyetin kar-
çimde çalışarak değerlendirilirse bu konuda
çok önemli ve azımsanmayacak işler yapılabi-
sebebiyet verecek. Bu, dünyanın net bir biçimde ikiye bölünmesine sebep olabilir. Çün-
eşitsizliği kat be kat artırabilir. Diğer yandan
da, bundan sonraki ufuklarımız, saf insan ufku
olmayacaktır. Beynimiz değil, ürettiğimiz beyinler bundan sonraki ufkumuzu belirleyebilir. Yapay Zekâ Enstitüsü’nden E. Yudkowsky,
şısında kim durabilir?
Sonsöz yerine
lecek bir süre. Aksi halde de baş döndüren gelişmelerin dışında kalırsak bir solukta geçebilecek bir zaman dilimi. Dolayısıyla zaman yitirmeden çalışmaya başlamak gerekiyor.
Dünyamız, zekâ konusunda üçüncü büyük devrimin eşiğinde. Tahminler doğru çı-
photos.com
Kaynaklar
Turing, A.M., “Computing machinery and intelligence”,
Mind, 59, 433-460.
Hofstadter, Douglas R., Goedel, Escher, Bach, 1999, Basic Books.
Singularity Summit 2007 videos, E.Yudkowsky
www.singinst.org
bluebrain.eplf.ch
http://www.wireheading.com/misc/artificial-brain.html
BBC Visions of Future Series 1- The Intelligence Revolution, 2006
E. Erdal Bektaş* - M. Umut Çağlar**
*ODTÜ Fizik Bölümü
** Texas Üniversitesi
11
DEDEKTİFLER
Televizyondaki polisiye
dizileri izliyorsanız,
“en dikkatli suçlu bile
arkasında iz bırakır”
sözünü duymuş
olabilirsiniz.
Dizilerdekiler gibi,
gerçek yaşamdaki
dedektiflerin de görevi,
suçluların yakalanmasını
sağlayacak izleri bulmak
ve bunları bilimsel
yöntemlerle incelemek.
Yazı ve çizim: Bilgin Ersözlü
12
Yıldız Takımı Haziran 2009
İPUCU PEŞİNDE
Olay yerinin incelenmesi, tıpkı bir
Hırsızlar DVD oynatıcıyı yerinden
yapboz çözmek gibi; ama, dedek-
sökerken biraz uğraşmışa benzi-
tiflerin önce bu yapbozun parça-
yor; çünkü televizyon sehpası par-
larını bulmaları gerekiyor! Bu evde
mak izleriyle dolu. Parmak izleri,
bir hırsızlık gerçekleşmiş. Görünen
bir olay yerinde bulunabilecek en
o ki, hırsızlar arkalarında birçok iz
önemli ipuçlarından biridir. Her in-
bırakmış. Dedektifler, olay yerini
sanın parmak izi, avuç içi izi, hatta
korumaya almış; hırsızların yaka-
dudak izi başkalarınınkinden fark-
lanmasını sağlayacak ipuçlarını
lıdır. Olay yerinde bulunan parmak
topluyorlar.
izleri, polis merkezinde, suçlulara
ait parmak izlerinin bulunduğu
Pencerenin kırılarak açılmış olma-
veritabanındaki izlerle karşılaştı-
sı, eve buradan girildiğini göste-
rılacak. Yani bu parmak izlerinin
riyor. Yerdeki cam kırıklarından
sahibi daha önce bir suç işlemişse,
birine bir parça kan bulaşmış.
olay yerinde parmak izlerini bırak-
Hırsızlardan birinin camı kırarken
masıyla nüfus cüzdanını düşürmesi
elini kesmiş olabileceğini düşünen
arasında pek fark yok!
bir dedektif, kan örneği alıyor. Kan
örneğini, “DNA analizi” için labo-
Su bardağında da bir dudak izi var.
ratuvara götürecek. İnsanlarda,
Bu iz ev sahibine ait değilse, iş ba-
DNA’nın % 99’luk bölümü ortak-
şında susayan hırsızlardan birinin
tır. Yani, bu bölüm tüm insanlarda
kimliğini açığa çıkaracak önemli
aynıdır. Geri kalan % 1’lik bölüm,
bir ipucu olabilir. Halının üzerinde,
her bireyde farklıdır ve bireysel
yalnızca rengine bakarak bile ev
özelliklerimizi belirler. DNA analizi
sahibine ait olmadığı söylenebile-
sayesinde, bu farklılıklardan DNA
cek bir saç teli var. Peki, bu saç teli
örneğinin kime ait olduğu ortaya
hırsızlardan birine ait olabilir mi?
çıkarılabilir.
Saç kökündeki hücrelerden DNA
örneği elde edilebilir! Saç telinde
Ev sahibinin ifadesine göre, hır-
yapılacak kimyasal incelemelerse,
sızlar evdeki birkaç tabloyu, DVD
sahibinin yaşam tarzı hakkında
oynatıcıyı ve dizüstü bilgisayarı
bilgi verebilir. Elbette, olayla ilgili
çalmış. Dedektifler, hırsızların bir
şüpheli birileri bulunursa, şüpheli-
şeyler çalmakla yetinmeyip salon-
lerin saç telleriyle bu saç teli mik-
da bir süre oturup keyif çatmış ola-
roskop altında karşılaştırılabilir.
bileceklerini düşünüyorlar. Buna
işaret eden çeşitli ipuçları var. Ör-
Evin kedisinin su kabını kimin devir-
neğin, bir kere ısırıldıktan sonra
diği bilinmez; ama hırsızlardan biri-
sehpaya bırakılmış elmadaki diş
nin salondan çıkmadan önce yerde-
izleri hırsızlardan birine aitse, bu
ki suya bastığı ortada. Koridordaki
mükemmel bir ipucu olacak. Bu
ayak izi, sahibinin hangi model ve
nedenle, elma çürümeye başlama-
kaç numara ayakkabı giydiğinin bu-
dan önce fotoğrafı çekilmeli...
lunması için yeter de artar bile!
13
En Değerli
Biyokompozit
Doğada canlı organizmalar çok
farklı yapıda biyokompozitler
oluştururlar. Bu biyokompozitler
içerisinde organik ve inorganik bileşikler
bir arada bulunabilir. Canlıların
içinde bulundukları çevre koşulları,
sıcaklık, basınç gibi etkenlere göre
şekillenen bu mikro yapılar gelecekte
üretilecek sentetik malzemeler
açısından büyük önem taşıyor.
Günümüzde bu mikro yapıların nasıl ve
ne şekilde oluştuğunu araştıran
bilim insanları, onları taklit ederek
uzay çağı teknolojilerini üretmeye
çalışıyorlar. Mikro yapıya sahip
biyokompozitlerin başında da sedef,
geyik boynuzu, ipek, örümcek ağı,
kirpi oku ve deniz süngerleri gelir.
Canlı organizmalar tarafından
oluşturulmuş ve kendilerine has
özellikleri bulunan bu malzemeler
bulundukları ortama en iyi şekilde
uyum sağlamışlardır.
Bu yazıda size sedefin nasıl oluştuğunu
ve geçmişten günümüze hangi
alanlarda kullanıldığını anlatacağız.
14
SEDEF
Yıldız Takımı Haziran 2009
Sedefi oluşturan sıvı, kabukların iç kısmına yapışmakla kalmaz, bir kısmı da canlının içerisine giren
nesnelerin etrafında katmanlar oluşturur. Bu nesne bir kum taneciğiyse “inci” denen farklı bir biyomalzeme
oluşur. İnciyi yapan istiridye ne kadar uzun süre yaşarsa inci de o ölçüde büyük ve değerli olur.
Ö
nce sedefin nerede bulunduğunu
ve nasıl oluştuğunu anlatalım. Sedef, genellikle karındanbacaklılar ve
kımından çok zengin olan bu sıvı, kabuğun iç
kısmında katmanlar halinde birikir. “Sedef” adı
iki kapaklı (iki kabuktan oluşan) yumuşakçaların bazı gruplarında yer alan türlerde bulunur. Bu canlıların kabuklarının iç kısmında bulunan ve kompozit bir malzeme olan sedef,
giren parazitlerin ve diğer nesnelerin, canlıya
zarar vermesine engel olur. Ancak tüm kabuklu canlıların oluşturduğu bu yapı aynı özelliği
canlı tarafından üretilir. Genellikle yanardöner
renkli ve parlak yapılı olan sedef, kendi kendi-
larındaki parlak, pürüzsüz ve beyaz renkli olan
katman, gerçek sedef olarak kabul edilir.
Sedef, günümüzde çok değerli bir malze-
ni tamir edebilen bir madde olarak bilinir.
Yumuşakçaların tek ya da iki adet olan kapakları, manto adı verilen sert bir yapıya sahiptir. Bu sert yapının iç kısmında bulunan
epitel hücreleri, canlıyı dış ortamdan gelecek tehlikelere karşı korumak için bir sıvı salgılar. Bu sıvı, canlının iki kapağı arasından içeriye herhangi bir şey girdiğinde onu etkisiz kılmak için daha da fazla salgılanır. Kalsiyum ba-
verilen bu parlak renkli ve kaygan tabaka, içeri
taşımaz. Genellikle istiridye türlerinin kabuk-
me olarak kabul edilir. Sedefin sahip olduğu
sağlam yapı birçok bilim insanının ilgisini çeker. Sedefin yapısında yaklaşık % 95 oranında
aragonit bulunur. Kalsiyum karbonattan oluşan ve kalsitin yakın akrabası olan bu mineral,
sert ve kırılgandır. Ancak neredeyse tümü bu
malzemeden oluşan sedef, aragonitten tam
3000 kat daha sağlam. Bilim insanları sedefin
aragonitten neden bu kadar sağlam olduğunu çözmeye çalışıyorlar. Yapılan araştırmalarda, sedefin dayanıklılığı mikro yapısına bağlanıyor. Bu nedenle bilim insanları sedef katmanının doğada nasıl oluştuğunu araştırıyorlar. Bu araştırma sonucunda yeterli bilgiler elde edildiğinde sedef yapay olarak laboratuvar ortamında oluşturulmaya çalışılacak. Eğer
sedef yapay olarak üretilebilirse özellikle seramik ve nanoteknoloji alanlarında büyük gelişmeler olacağı düşünülüyor. Günümüzde taramalı elektron mikroskobu (SEM) adı verilen
özel mikroskoplar sayesinde sedef katmanlarının mikro yapısı belirli ölçülerde ortaya çıkarıldı. Ancak tüm yapı henüz tam olarak anlaşılabilmiş değil. Nanobilimciler sedefin yapısını
ortaya çıkararak sentetik kompozit malzemeler üretmek istiyorlar.
15
Sedef İşlemeciliği
Sedef işlemeciliğinde öncelikle sedef içeren kabukların kenarları
Sedef işlemeciliğinde kullanılacak ağacın hem kolay işlenebilir, hem
kırılarak temizlenir, ön ve arka yüzleri parlatılır. Böylece sedef işlenmeye hazır duruma getirilir. Ancak sedef işlemeciliğinde sadece sedef
kullanılmaz. Hem renk seçeneklerini artırmak için hem de farklı motifler yapılabilmesi için sedefin yanı sıra, “bağa” denen kaplumbağa kabukları, boynuz ve kemik de kullanılır.
de dayanıklı olması gerekir. Bu nedenle sedef işlemeciliğinde en çok ceviz,
maun, gül gibi ağaçlar tercih edilir. Bu ağaçların da renklerini koyulaştırmak için genellikle zeytinyağı kullanılır. Ahşap malzeme işlenmeden önce
zeytinyağıyla silinir ve güneşte bekletilir. Sedef işlemeciliğinde günümüzde genellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait motifler kullanılır. Bu mo-
Sedef işlemeciliği, oyma-kakma ve kaplama yöntemi olmak üzere ikiye ayrılır. Oyma-kakma yönteminde, önce ahşap malzemeye işlenecek motif çizilir. Keski adı verilen çelik uçlu bıçaklarla çizilen motifin çevresi kanal şeklinde açılır. Açılan bu kanala kurşun, kalay ya da
tifler de genellikle geometrik desenler, çiçek ve yaprak gibi doğadan esinlenmiş desenlerden oluşur.
Sedef genellikle sıcak deniz akıntılarının görüldüğü sığ sularda yaşayan yumuşakçalarda oluşuyor. Bu nedenle doğu ülkeleri, Avrupa ve
gümüşten yapılan ince bir tel yatırılarak çekiçle dövülür. Ahşaba yerleştirilen bu tel, motifi daha belirgin hale getirir. Daha sonra motifin
iç kısmı oyulur. Ahşap üzerinde istenilen derinlik sağlandığında motifin ölçüsünde kesilmiş sedef parçası tutkal ve ağaç tozundan hazırlan-
Amerika’ya göre daha şanslı. Çünkü Avrupa’da ve Amerika’da sıcak su
akıntıları olmasına karşın sularının genellikle derin olması nedeniyle
sedef elde edilen yumuşakça türleri fazla bulunmuyor. Bu nedenle se-
mış macunla deliğe yapıştırılır. Sedef yaklaşık iki saat kurumaya bırakılır. Daha sonra zımparalanarak cilalanır ve kullanıma hazır hale gelir.
niyor ve kullanılıyor. Ülkemizdeyse sedef işlemeciliği en fazla Gaziantep ilinde yapılıyor. Sedef işlemeciliği yapan ustaya “sedefkâr” adı veriliyor. Zor ve zahmetli bir meslek olan sedefkârlık günümüzde pek faz-
Sedef kaplama denilen yöntemdeyse, istenilen şekilde kesilen sedef
parçaları düz bir zemine yapıştırılır.
def en çok Çin, Hindistan ve Uzakdoğu ülkelerinde yaygın olarak işle-
la ilgi görmüyor. Bu nedenle ülkemizde sedef işlemeciliğiyle uğraşan
ustaların sayısı hızla azalıyor. Ülkemizde sedef hammaddesinin doğal
olarak bulunmaması ve yurtdışından getirilmesi de sedef işlemeciliğinin azalmasının nedenleri arasında.
16
Yıldız Takımı Haziran 2009
Sedefin Tarihi
Sedefin özelliklerini kısaca anlattıktan
sonra biraz da sedefin tarihteki yerine baka-
Denizden çıktığı, az bulunduğu, beyaz renkli
(saflık ve temizlik sembolü) olduğu için o yıl-
lım. İnsanoğlunun keşfettiği en değerli mad-
larda altından daha fazla ilgi gördü. Bu ne-
delerden biri olan sedef, binlerce yıl öncesinde bile mücevher yapımında ve eşyaların süslenmesinde kullanılıyordu. Sedefi ilk
denle sedeften yapılan küpeler, kolyeler ve
bilezikler çok kullanılıyordu. Mücevherlerin
dışında özellikle süsleme sanatında kullanı-
kez Mezopotamya’da Sümerlerin (MÖ 3500-
lan sedef, ahşaptan yapılmış çeşitli eşyaların
2000) ahşap işlerinde kullandığı düşünülüyor. Daha yakın tarihlerdeyse Uzakdoğu, Güney Asya ve Hint sanatında sedef süsleme-
üzerine yerleştirilerek eşyanın daha değerli olmasını sağladı. Bu nedenle sedef özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde kapı,
ler kullanıldı. Osmanlı İmparatorluğu döne-
pencere, masa, sandalye, rahle ve kanepe gibi mobilyalarda kullanıldı.
mindeyse sedef yaygın olarak kullanılıyordu.
Sedef süslemeciliğin dışında tıp alanında da karşımıza çıkar. Örneğin uzun yıllardan beri geleneksel Çin tıbbında iyileştirici bir madde
olarak kullanılır. Amerika Birleşik Devletleri’nde yer alan Berkley Ulusal
araştırmalarda sedefin içerisinde bulunan kalsiyumun diğer kaynaklardaki kalsiyuma göre vücut tarafından daha kolay alındığı ortaya çıkarılmış. Bu nedenle sedefin içerisinde bulunan kalsiyumdan yapılan
Araştırma Laboratuvarı’nda yapılan çalışmalara göre kalsiyum beynimizden gelen sinyallerin sinirden sinire aktarılmasında önemli bir rol
oynuyor. Hücre içerisindeki kalsiyum dengesi sinirler arasındaki iletişimin başarılı bir şekilde gerçekleşmesini sağlıyor. Eğer hücrede kalsi-
ilaçların insanlar için daha faydalı olduğu kabul ediliyor.
Günümüze kadar süslemecilikte, mücevher yapımında ve tıp alanında kullanılan sedef bu alanlarda kullanılmaya devam ediyor. Ancak
yakın bir zamanda yapısının tam olarak aydınlatılmasıyla birlikte onu
yum dengesi bozulursa ortaya çeşitli hastalıklar çıkıyor. Çin’de yapılan
çok farklı alanlarda görebileceğiz.
Kaynaklar
Lin, A., Meyers, M. A., “Growth and Structure in Abalone Shell”,
Materials Science and Engineering, No: 390, s. 27-41, 2005.
Metzler, R. A., Abrecht, M., Olabisi, R. M., Ariosa, D., Johnson,
C. J., Frazer, B. H., Coppersmith, S. N., Gilbert, P. U. P. A.,
“Architecture of Columnar Nacre, and Implications for Its
Formation Mechanism” Physical Review Letters, Cilt 98, Sayı 26, s.
268102-1/4, 2007.
Mayer, G., “Rigid Biological Systems as Models for Synthetic
Composites”, Science, Cilt 310, Sayı 5751, s. 1144–1147, 2005.
Yarris, L., “Mother of Pearl Secret Revealed”, Berkley National
Laboratory Basın Bülteni, 25 Kasım 2008.
Köy, A., “Ahşap Süslemesinde Sedef Kakma Teknikleri”,
Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2005.
Yazı ve Fotoğraflar:
Cenk Durmuşkâhya
Dr., Celal Bayar Üniversitesi
Çevre Sorunları Araştırma Merkezi
17
KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ
Yanıbaşımızdaki Cennet
Belgesellerdeki doğal yaşam
ortamlarını, değişik hayvanları
pek çoğumuz ilgiyle izler ve
yine çoğumuz gördüğü
hayvanların bizlerden çok uzakta
yaşadığını düşünür: Sözgelimi
flamingolar. Adlarını duymayan,
belgesellerde izlemeyen
neredeyse kimse yoktur. Bilir
misiniz ki, ülkemizde her yıl on
binlerce flamingo üremekte,
barınmakta, beslenmektedir.
Hem de neredeyse burnumuzun
dibinde. Çoğumuzun fark
etmeden önünden geçip gittiği,
şehrin hemen içindeki bazı
alanlarda bile öylesine canlı bir
yaşam vardır ki. Çoğu zaman
gözlerimizin önünde, kimi zaman
da sadece bir dürbün uzaklıkta
olan bu sihirli dünyaya bir
göz atmaya ne dersiniz?
Kuş gözlemciliği nedir?
Kuş gözlemciliği, yaban hayat gözlemciliği türleri arasında en yaygın olandır. Bunun
en önemli nedeni kuşların cezbedici özellikleri olsa gerek. Kuşların birçok türü var. Her
mevsim ülkemize değişik türler gelip gözlerimizi şenlendirir. Değişik mevsimlerde örtündükleri değişik tüylerle bize adeta bir
moda gösterisi yaparlar. Hele sesleri, cıvıl cıvıldır. İlkbahar sabahında bülbülün keyifli
ötüşünü, şırıl şırıl akan bir derenin kenarında dinlemekten daha keyifli ne olabilir? Kuşların insanlara çekici gelmesinin çok önemli bir nedeni daha var. Bizim yapamadığımız
bir şeyi yapıyorlar: Uçuyorlar… Bir martının
kanadına takılıp süzülmeyi hangimiz istemez? Gökdoğanın aerodinamik özelliklerini
yansıtabilecek, onun gibi uçuş manevraları
yapabilecek bir uçağın hayalini kurmak bile
mümkün değil.
Nasıl kuş gözlemcisi olurum?
Her şey kuşları sevmekle başlıyor. İnsan
sevdiğini merak da ediyor. Yolunu gözler oluyor, sesini duymadığında kendini huzursuz
hissediyor. Sevgi, peşinde öğrenme merakını
getiriyor. Ne zaman gelirler, ne zaman giderler, nerelerde beslenir, barınır, ürerler, ne yerler? Öğrenmenin hemen ardından da koruma isteği geliyor. Kendinize, bu güzelliklerin
yok olmaması için ne yapabilirim, diye sormaya başlıyorsunuz. Gözlemcilikle başlayan
uğraş, doğa korumacılığa uzanıyor.
İnsanların pek çoğu çevrelerindeki birkaç
kuş türünü, örneğin serçeleri, kumruları, kargaları, martıları tanır. Ama kanlarına gözlem-
Erguvani Balıkçıl - Ardea purpurea Göksu Deltası, İçel 2005
18
Karabaş Martı - Larus ridibundus - Gediz Deltası, İzmir, 2004
o kadar çok türü varmış ki... Hele bütün kuşlar bahar geldiğinde gelinliklerini ve damatlıklarını giyip en güzel sesleriyle düğün şarkıları söylemeye başladığında onları dinlemenin keyfi başka hiç bir şeye değişilmezmiş.
Kuş gözlemcisi olmak için öyle çok şey ge-
cilik girdi mi, bir de bakarlar ki hemen yanı
başlarında başka güzel kuşlar da varmış: Saka, ketenkuşu, ispinoz, florya, iskete… Tanıdıklarını sandıkları kuşlar sadece göründükleri kadar değilmiş. Örneğin yurdumuzda se-
rekmiyor. Temel donanıma zaten sahibiz: Dikkatli bir çift göz ve kulak yeterli. Bir kez kuşların farkına varmaya başladınız mı, arkası da
kiz değişik tür serçe, dokuz değişik tür baykuş, on değişik tür karga varmış, Martıların ise
fark ediyorsunuz. Pencerenizden dışarıya bakarak da kuş gözlemi yapabilirsiniz. Hele göç
geliyor. Her yerde bizimle birlikte olduklarını
Yıldız Takımı Haziran 2009
FOTOĞRAFÇILIĞI
Ak Pelikan - Pelecanus onocrotalus - Meriç Deltası, Edirne 2006
Kuş gözlemi sırasında
nelere dikkat edilmeli?
Kuş gözlem arazilerinde kendinizi korumaya özen göstermelisiniz. Giysileriniz kışın üşütmeyecek, yazın terletmeyecek özellikte olmalı. Ayakkabılarınız uzun yürüyüşler sırasında sizi rahatsız etmeyecek türden olmalıdır. Kocaman bir şapka kışın yağmurdan, yazın güneşten korunmanıza yardımcı olur. Yazın vücudunuzun açıkta kalan bölgelerine güneş kremi
sürmeyi, yürüyüşler sırasında bolca su içmeyi
de unutmamanızda yarar var elbette.
Gözlem sırasında ilk ve değişmez kural şudur: Kesinlikle zarar verme. Öncelik her zaman doğanındır. Bir anlamda, gözlem yapdönemlerinde binlerce kuştan oluşan kalabalık sürülere bile rastlayabilirsiniz. Çevrenizdeki bahçelerde, parklarda, koruluklarda, dere-
alanlardır. Başka hiçbir alanda göremeyeceğiniz canlı türleri barındırırlar. Buralardaki kuşlar
gerek renkleri, gerekse üstün kamuflaj yete-
lerde, göllerde, ormanlarda pek çok kuş gö-
nekleriyle gözünüzden kolayca kaçabilir. Hele
rebilirsiniz. Ormanlarda çok sayıda ötücü kuş
bulunur. Ama ağaçlar yoğun, ışık yetersiz olduğundan oralarda kuşları görmek zor olabi-
sulak alanlara, ormanlara doğru uzanıverdiniz
mi çeşitlilik birden artar. Bu kez, bu güzellikleri biraz daha uzaktan ama daha ayrıntılı izle-
lir. Kuşlar kendilerini daha çok sesleriyle bel-
yebilmek için gözlerinize biraz yardım gerekir.
li eder. Seslerini dinledikçe hangi sesin, hangi ötüşün ne anlama geldiğini de anlarsınız:
Alarm mı, kur mu, alan koruma mı… Bozkır-
Kolaylıkla bir dürbün edinebilir ve böylece bu
güzelleri hiç rahatsız etmeden, uzaktan gözlemleyebilirsiniz. Çok daha uzaktan izlemek
lar barındırdıkları eşsiz yaşam nedeniyle eşsiz
için ise bir teleskop gerekebilir.
mak için olsa bile orada bulunuyor olmak, doğaya müdahaledir. Bu müdahalenin, olabildiğince az zararla gerçekleşmesine özen gösterilmelidir. Hiçbir gözlem, bir canlının barınmasından, beslenmesinden, üremesinden
daha önemli değildir. Gözlem sırasında doğal yaşamın döngüsüne engel olunması, ciddi zararlara yol açabilir.
Kuş gözlemcilerinin ve fotoğrafçılarının
ortak buluşma noktalarından biri olan Trakuş ‘ta (www.trakus.org) benimseyip ilke haline getirdiğimiz etik kuralları buraya aynen almakta yarar var:
19
Neden Fotoğraf - Neden Gözlem?
dır. Böylece gördüğünüz kuşları binlerce
kişinin daha görmesine, çok sayıda insanın
bu güzelleri tanıyıp, bu işe gönül vermesine
bette kuş gözlemciliğinin yaygınlaşmasına
aracılık etmiş olursunuz. Kuş gözlemleri, fo-
uğraş olduğu için okullarımızda mutlaka kuş
gözlem kulüpleri kurulmalı. Kuşları sevdirme-
toğrafların paylaşıldığı ortamlar, sergiler bu
güzel uğraşın giderek daha da yayılmasına,
sevilmesine yol açar. İnsanlar tanıdıkça sever,
da katkıda bulunacak. Gözlemlemek fotoğraf
çekmekten daha kolay ve çok daha ucuz bir
ye ilkokul döneminde başlanmalı; lise ve üniversite düzeyinde kuş gözlem topluluklarının
sevdikçe korumaya çalışırlar. Dijital fotoğraf
kurulmasına, yaşatılmasına özen gösterilmeli.
canlıları başkalarına da göstermek istersiniz.
makinelerinin yaygınlaşmasıyla, yurdumuzda
da insanların bu alana ilgileri çığ gibi büyüdü.
Yakın zamana kadar sayıları çok az olan kuş
gözlemcilerine, hemen her ilde çok sayıda
Değişik illerdeki, sayıları yirmiye yaklaşan kuş
gözlem toplulukları geleceğe umutla bakmamıza yol açıyor. Rant savaşlarıyla giderek yok
olan sulak alanlarımızı gördükçe tutunacak
Fotoğraf çekmek bu iş için biçilmiş kaftan-
kuş fotoğrafçısı eklendi. Kuş fotoğrafçılığı el-
başka dalımız da yok açıkçası.
İbibik - Upopa epops - Gediz Deltası, İzmir 2006
Kuşları gözlemek çok zevkli bir hobidir.
Ama bir süre sonra gördüğünüz bu harika
Etik Kurallar
Doğa fotoğrafçısı veya gözlemcisi olan herkes
çevresel ve kişisel olmak üzere iki başlık
altında toplanmış şu koşulları ilke edinir.
I) Çevresel Koşullar
•Öncelik doğanın kendisindedir.
Gözlemci doğanın konuğu
olduğunu unutmaz.
•Bulunduğu alan neresi olursa olsun
işgalci olduğunu unutmaz ve
canlı-cansız tüm ekosisteme saygı gösterir.
•Varlığının, doğada hiçbir şeyin yerini
değiştirmesine neden olmaması gerektiğini
temel bir ilke olarak kabul eder.
•Çevreye mümkün olan en az zararı vermek
amacıyla, eğer varsa kullanılmış
patikaları izler.
•Doğadaki tüm canlıların yaşamlarının ve
yaşam alanlarının daha iyiye gitmesini
amaç edinir.
•Her canlının ve yaşam alanının
eşsiz olduğunu kabul eder.
•Özel mülklere, mülk sahibinin
izni olmadan girmez.
II) Kişisel Koşullar
•Fotoğrafını çekmeye çalıştığı veya
gözlemlediği canlının rahatsız olduğunu
hissederse, o canlıyı kaçırmaktansa
kendisi alandan uzaklaşır.
•Canlının yaşam alanına herhangi bir şey
fırlatmaz.
•Kullanıyorsa kamuflajını, herkesin
dikkatini çekecek, dolayısıyla alana ilgiyi
artıracak bir yere kurmaz.
•Yuvaya kesinlikle yaklaşmaz.
Daha yakın poz almak için kuşu kovalamaz.
•Kuşun ebeveyninin yuvaya yarım saattir
uğramadığını fark ederse
hemen kamuflajından uzaklaşır.
•İyi foto elde etmek için dalları kırmaz.
•Kuşları cezbetmek için ses çıkaran
araçlar kullanmaz. Gürültü etmez, göz alıcı
renklerde giysi giymez.
•Yuvalardan, yuva kolonilerinden,
kur alanlarından, kalabalık tüneklerden ve
önemli beslenme alanlarından uzak durur.
•Zorda kalmadıkça yapay ışık kullanmaz.
•Nadir bir canlı görürse o canlının alanına
hiçbir şekilde girmez ve alanı,
yetkili kurumlar dışında kesinlikle
ifşa etmez.
•Hiçbir şekilde yumurtayı, yuvayı veya
kuşu eline almaz.
•Etik kurallara uymadığını gözlediği
diğer gözlemcileri uyarır, onlara örnek olur.
•Bulunduğu tüm alanlardan güzel anılar
ve fotoğraflar dışında hiçbir şey almaz,
bu alanlara hiç bir şey bırakmaz.
Karabatak - Phalacrocorax carbo - Gediz Deltası, İzmir 2005
Kukumav - Athene noctua - Denizli, 2007
20
İzmir Yalıçapkını - Halcyon smyrnensis - Adana, 2005
Yıldız Takımı Haziran 2009
Kuş Fotoğrafı Nasıl Çekilir?
Nerede Elbette ki kuşların olduğu her yerde. Balkonunuz, parklar, bahçeler, sulak alan-
hale gelmesi bir soruna da yol açamaktadır:
Çekim sırasında hızla tükenen bellekler. Bu
lar, bozkırlar, yaylalar, ormanlar. Kuşlar hak-
korkar hale getirmiştir. Yuvadan yeni çıkmış
bir yavru bile insanı fark ettiğinde ilk tepkisi
kaçmak olacaktır. Hele yırtıcılar daha yüzlerce
kında bilginiz arttıkça hangi kuşların hangi
metre uzaktan sizi fark eder. Hele de elinizde
sıyla çözümlenmiştir. Bugün kuş fotoğrafçı-
yaşam alanlarında bulunduğunu, buralara
hangi mevsimlerde geldiklerini öğrenebilir-
tüfeğe benzer kocaman bir aletle (teleobjektifle) onlara doğru ilerliyorsanız. Bu nedenle
larının çoğu yanlarında gigabytelarca bellek,
gereğinde yedeklemek ve boşaltmak için de
siniz. Bu bilgilere kuşların davranış özellikleri bilgisi de eklenince, fotoğraflarını çekmek
için gereken temeller atılmış olacaktır. İyi kuş
kuş fotoğrafı çekerken gizlenme (yani kamuf-
yedekleme üniteleri taşırlar. Daha sonra fotoğrafların depolanması, yedeklenmesi, arşivlenmesi de evlerimizdeki bellek üniteleri-
fotoğrafı çekmenin en önemli sırrı iyi bir kuş
tır. Alınacak ilk önlem, giysilerinizin kuşların
sizi kolayca fark etmesini engelleyecek renk-
gözlemci olmaktır. Bunu yeterli, uygun donanım ve gizlenme izler.
laj) çok önemlidir. Kuşların sizi fark etmesini
önleyecek her türlü yöntem işinize yarayacak-
lerde olmasıdır. Bir çalının ardına gizlenebileceğiniz gibi, özel olarak yapılmış gizlenme giy-
da bellek kartlarının kapasitelerinin artma-
nin tetrabytelar düzeyine çıkmasına neden
olmuştur.
Çekim Sonrası Fotoğrafçının işi elbet-
Nasıl Kuşların aşırı avlanması hemen he-
sileri ve çadırlar da işinizi büyük ölçüde kolay-
men tüm kuşları içgüdüsel olarak insanlardan
laştırır. Elinizde ne kadar büyük teleobjektifler
olursa olsun, gizlenmeden kuşlara yaklaşıp fotoğraflarını çekmek neredeyse imkânsızdır.
te çekimle bitmez. Fotoğrafçıların çoğu işlenmemiş, ham formatlarda (raw, nef ) çekim
yapmayı yeğler. Bu formatlar, çekim sonrası
işleme aşamalarında büyük yarar sağlar. Raw
fotoğraflar fotoğraf işleme programlarında
Hangi Donanımla Kuş fotoğrafçılığında
en önemli donanımı teleobjektifler oluşturur. Genellikle, odak uzunluğu 400 mm’den
büyük olan objektifler yeğlenir. Çoğu kez ışık
(örneğin photoshop) tek tek elden geçirilir.
Bu sırada pek çok fotoğraf bellekte yenilerine
yer açmak için temizlenir. Hatalı kadrajlamalar, yetersiz ışığa kurban gidenler, kötü poz-
yeterli olmadığından, hele de hareketli anlar yakalanmaya çalışılacaksa, yani uçan kuşların fotoğrafları çekilecekse diyafram açıklı-
lananlar siliniverir. Eğer buna eliniz varmazsa bilgisayar belleğiniz kısa zamanda tükeniverecek demektir. Sonra da çektiğiniz fo-
ğı fazla olan objektifler yeğlenir (f 2,8-5,6). Dijital fotoğraf makinelerinin yaygınlaşıp ucuzlaması da kuş fotoğrafçılığının yaygınlaşmasında çok etkili olmuştur. Teleobjektiflerle çekim sırasında, ufak titremeler bile fotoğrafını-
toğraflarınıza keyifle bakmaya, ”neler çekmişim ben” demeye gelir sıra (unutmayın, bir
yıl sonra bu “harika” fotoğraflara baktığınızda hemen hemen hiçbirini beğenmeyeceksiniz). Ardından çektiğiniz fotoğrafları arkadaş-
zı çok kötü etkileyeceğinden fotoğraf makinesini sabitlemenin çok yararı olur. Bu amaçla yaygın olarak tek ayak (monopod) ve üç
ayak (tripod) destekler kullanılır. Otomobil
içinden yapılan çekimlerde fasulye torbala-
larınızla paylaşmaya başlarsınız. Bunun altında bir özendirme yatar biraz da. Keyifli bir
yarış başlar aranızda. “Bakın, bu gün ne çektim” demenin tadını çıkarırsınız akşam bilgisayar başına geçtiğinizde. Arkadaşınızın çek-
rı çok yararlıdır. U şeklinde, dikilmesi çok ko-
tiği fotoğrafları gördüğünüzde de, bir sonra-
lay olan bu torbalar otomobilin penceresine
konulursa objektife iyi bir destek sağlayabilir.
ki fotoğraf gününüzde nerelere gideceğinizi
planlamaya başlarsınız. Arada sırada da olsa
Tek sakıncası kuru fasulyenin pahalı ve ağır
olması. Ben bu nedenle ayçekirdeği koyma-
fotoğraflarınızın en beğendiklerinizden baskılar alırsınız özenle. Hangisini bastıracağınıza uzun süre karar veremezsiniz, “hepsini bir-
yı yeğliyorum.
Dijital makinelerin çok fazla fotoğraf çekmeye olanak sağlaması, makinelerin giderek
büyüyen mega piksellerde fotoğraflar üretir
Kuş gözlemi, Gediz Deltası, İzmir 2003 (Üstte)
Kuş gözlemi, Büyük Menderes Deltası, Aydın 2003 (Altta)
Web siteleri - ilgili kurum ve kuruluşlar
Trakuş-Türkiye’nin Anonim Kuşları: www.trakus.org
Kuş Gözlemciliği Sayfası-Kustr: www.kustr.org
Kuş araştırmaları Derneği: www.kad.org.tr
Doğa derneği: www.dogadernegi.org
İzmir Kuş Cenneti: www.izmirkuscenneti.gov.tr
Ege Doğal Yaşamı Koruma Derneği: www.egedoga.org
den” diyesiniz gelir, cebiniz engel olur. Bu harika ürünler duvarlarınızı süsler, sevdiklerinize güzel birer armağan olur.
Yazı ve Fotoğraflar:
Kazım Çapacı
Doç. Dr., Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kuş gözlemcisi
21
DOKUNMATİK EKRA
Bazı araştırmacılar, dokunmatik
ekranların sanki gerçek bir
tuşa basıyormuşçasına tepki
verebilmesini sağlayacak
yöntemler üzerinde çalışıyorlar.
Bir diğer grup ise hiç dokunmadan
kullanabileceğiniz ekranlar
üretme peşinde...
22
piyasada yaygın bir şekilde kullanılmaya
değişebiliyor. Örneğin mesaj yazarken
ekranı kaplayan dokunmatik klavye, müzik
dinlemeye karar verdiğinizde yerini sadece
başlandı. Dokunmatik ekranlı cihazlar
tasarlamak, tasarımcıların işini de çok
kolaylaştırıyor. Böylece cihazın üzerinde
müzikle ilgili kontrollere bırakıyor.
Gel gelelim, bu durum pratik kullanımda
birtakım sorunlara neden olmaya başladı.
yer alan tuşları sabit bir düzende
Çünkü dokunmatik ekranlar, klasik tuş
sıralamak zorunda kalmıyorlar. Cihazın
tüm fonksiyonları, o anda kullandığınız
yazılımın amacına bağlı olarak tamamen
takımlarında olduğu gibi bastığınızda
tepki vermiyorlar. Bu nedenle dokunmatik
ekranları kullanırken, tam olarak nereye
Özellikle mobil cihazların
yaygınlaşmasıyla, dokunmatik ekranlar
Yıldız Takımı Haziran 2009
ANLARA BİR ŞEYLER OLUYOR
gibi dikkat gerektiren durumlarda
hem de sık kullanılan fonksiyonların
gerçek bir tuşa basar gibi davranması
sağlanıyor. Yüksek lisans öğrencisi
tehlikeye neden olabiliyor.
İşte Carnegie Mellon Üniversitesi
araştırmacıları, bu iki özelliği bir araya
Chris Harrison ve bilgisayar bilimleri
profesörü Scott Hudson’ın ortaya
koyduğu yöntem, dokunmatik ekranla
getiren yeni bir dokunmatik ekran
bütünleştirilmiş plastik benzeri esnek
teknolojisi üzerinde çalışıyorlar.
Böylece hem ekrandaki fonksiyonlar
istendiği gibi değiştirilebiliyor,
bir polimer tabakası kullanıyor. Ekranla
polimer arasında kalan boşluklara da küçük
hava kanalları yerleştiriliyor.
dokunduğunuzu gözle takip etmeniz
gerekiyor. Bu da araç kullanımı
Cihazdaki küçük hava pompası yardımıyla
bu katmana hava verildiğinde, düz duran
polimer, kat yerlerinden esneyerek şişiyor ve
kabartma düğmelere dönüşüyor. İçerdeki
hava geri çekildiğinde, cihaz yine eski düz
görüntüsüne kavuşuyor. Araştırmacılar,
bu sayede ilk kez hem şekil değiştirerek
gerçek bir tuş hissi verebilen, hem üzerinde
istenen bilgiyi görüntüleyebilen, hem
de dokunmatik özelliğe sahip bir ekran
üretebildiklerini belirtiyorlar.
Dokunmatik ekranlar için geliştirilen yeni
yöntemle, istenen tuşların fiziksel olarak
öne çıkması sağlanabiliyor.
23
Görme Engellilere
Gün Doğuyor
Düz yüzeyleri istenen biçimde
kabartma desenlere dönüştürme fikrinin
uygulanabileceği tek alan dokunmatik
Diğer yandan herhangi bir kitabın
Braille alfabesine çevrilmesi maliyet
bir yana, kitabın kalınlığını da
en az iki kat artırıyor.
Yanko Design adlı bir tasarım
stüdyosu, bu sorunun kabartma harfleri
Görme engelliler, kitap okuyabilmek
görüntüleyebilen e-kitap okuyucu cihazlarla
çözülebileceğini düşünüyor. Tabii bu,
sayfalar çevrildikçe yüzey şeklinin de
değişmesi demek. Şimdilik bunu
için her bir harf veya sembolün
kabartma noktalarla simgelendiği
Braille alfabesini kullanmak zorunda.
nasıl yapacaklarını bilmeseler de, böyle bir
cihazın neye benzeyeceğini tasarlamaktan
geri durmamışlar.
ekranlar değil. Bunun en güzel
örneklerinden biri de görme engelliler
için hazırlanan kitaplara yönelik.
Yanko Design, gelecekte görme engelliler için hazırlanan e-kitap okuma cihazlarını soldaki ve sağdaki resimler gibi hayal etmiş.
NICT’in ürettiği bu cihazla, havadaki
görüntülere parmağınızı dokunmadan
hükmedebiliyorsunuz.
24
Yıldız Takımı Haziran 2009
düşüncesi gerçeğe o kadar uzak sayılmaz.
programlamaktan ibaret. Bu sayede cihaz
harfin içinde yer alan kabartma noktalar için
kısa ve şiddetli bir titreşim yayarken,
Bundan birkaç ay önce, Finlandiya’daki
boş noktalar için daha uzun ve zayıf
Tampere Üniversitesi’nden Jussi
Rantala’nın Nokia 770 Internet Tablet
bir titreşim gönderiyor. Aslında sonuçlar
akıcı bir okuma için şimdilik pratik değil,
ürünü üzerinde yaptığı denemelerin
sonuçları New Scientist dergisinde
yayımlandı. Rantala’nın yaptığı, aslında
zira tek bir harfin okunabilmesi için ideal
cihazın ekranında halihazırda
başlangıç olarak gördüğünü belirtiyor
ve zamanla kelimelerin, hatta cümlelerin
Yine de Braille alfabesini taşınabilir
cihazların ekranında görüntüleyebilme
var olan ve ekrana dokunulduğunda
cihazın titremesini sağlayan piezoelektrik
malzemenin davranışını yeniden
koşullarda bile yaklaşık 1,25 saniyeye
ihtiyaç var. Yine de Rantala bunu bir
benzer yöntemlerle bir bütün olarak
aktarılabileceğine inanıyor.
Dokunmadan Dokunmak
Kimileri biçim değiştiren dokunmatik ekranlarla ve kabartmaları
titreşim yoluyla aktarmakla uğraşırken bir grup araştırmacı da elinizi
bile değmeden kullanabileceğiniz “dokunmatik” ekranlar
Dahası Merkez, insan boyutundaki üç boyutlu görüntülere
üç yıl içinde erişebileceklerini iddia ediyor.
üretmenin peşinde. Bundan daha önce, dışbükey mercekler ve
içbükey aynalar yardımıyla havada duran görüntüler oluşturmaya
dair denemeler vardı. Fakat bunlar dar görüş açısı ve yetersiz
çözünürlük gibi nedenlerle pratik olarak nitelendirilmiyorlardı.
Hadi biraz daha ileri gidelim. Elinizi bir battaniyenin üzerinde tutup
havada gezdirerek bilgisayar ekranına hükmetmeye ne dersiniz?
Elektrostatik teorisine göre bunun pekâlâ mümkün olduğunu gören
meraklı bir ekip, üşenmeyip bunun için bir de arabirim geliştirmişler.
Japonya Ulusal Bilgi ve İletişim Enstitüsü (NICT) ise, geçtiğimiz ay
karmaşık optik düzenekler yardımıyla tüm bu dezavantajları
Deneyin şaşırtıcı sonuçlarını http://vimeo.com/4366452
adresinden izleyebilirsiniz.
ortadan kaldırarak, likit kristal ekrandan alınan görüntüyü havada
yeniden oluşturmayı başardığını açıkladı. Buna bir de
cam çerçeve olmadan, sadece bir kızılötesi dokunmatik panel
eklenmiş. Böylece havadaki görüntü üzerinde yer alan
kullanıcı arayüzünü, parmağınızı belli noktalarda dolaştırarak
kullanmak da mümkün olabiliyor. Bu, özellikle sağlık sektörünün
sterillik gereken alanlarında parmağınızı hiçbir yere
dokunmadan cihazlara hükmedebilme becerisi sağlayacak.
Kaynaklar
http://www.newscientist.com/article/mg20127015.700vibrating-touch-screen-puts-braille-at-the-fingertips.
html?DCMP=OTC-rss&nsref=online-news
http://www.yankodesign.com/2009/04/17/braille-e-book/
http://www.technologyreview.com/computing/22550/
http://www.newlaunches.com/archives/nict_developing_
floating_touch_display.php
Levent Daşkıran
25
MATEMANYA
O kadar da Değil!
Matematiği neden sevdiğimi hiç anlatmış mıydım sizlere?
Yani hani, ben renklerden narçiçeğini, çiçeklerden gülü, hayvanlardan kediyi,
mevsimlerden baharı, bilimlerden de Matematiği severim der gibi:
Matematik güzel huyludur da ondan. Asla beklenmedik davranışlara girmez.
Daha önce de yazmıştım: Siz hiç “ben 20’den büyük olmak istiyorum”
diyen 7 ile karşılaştınız mı? Ya da “ben de asal sayı olmak istiyorum” diyen bir çift sayı?
Diğer kurallar da böyle. Herkes yerli yerinde, kendi iç ilişkileri, akrabalıkları,
dostlukları ile yaşayıp giderler.
Sürpriz, şaşırtma yok.
Huysuzluk yok.
Zaman zaman, şaşkınlık yaratan
“numaralar”la karşılaşmıyor değiliz gerçi:
Örneğin “aklından bir sayı tut” diyerek
İşin aslının böyle olduğunu bildiğimizde
bir sorun yok. Hatta dediğim gibi,
sevimli ve keyifli.
başlayan sözde “sihirbazlıklar”ı düşünün.
İşin gerisini anlayınca, “oh be ferahladım”
deyip matematiği daha da seviyor insan.
Bakın şuna:
Ve hatta sık sık bizi bunaltan başka bir
gözbağcılık konusunu hatırlayalım:
x = y olsun.
“Aklından bir sayı tut, şimdi 3 ekle, 5’le çarp,
son sayıdan 15 çıkar, elde ettiğinin 2 katını al,
sondaki sıfırı at, bulduğun sayıyı söyle,
sana aferin diyeyim!”
iki taraftan y2 çıkaralım:
x2-y2 = xy-y2
ne yapmışız: Aklımızdan tutuğumuz sayı x
Çarpanlara ayıralım:
(x-y)(x+y) = y(x-y)
Ve x-y ile sadeleştirelim:
olsun. Yaptığımız işlemler sırasıyla şöyle:
x+y = y
x→x+3→5x+15→5x→10x→x
Bu sonuç şaşırtıyor değil mi?
x = y aldığımızdan:
Yani gördüğünüz gibi x daima denetimimiz
altında dolaşıp duruyor.
2y = y, veya
Böyle istediğimiz kadar gidebiliriz. Bakın
26
Eşitliğin iki tarafını da x ile çarpalım:
x2 = xy;
2 = 1 sonucunu bulmuş oluruz.
Yıldız Takımı Haziran 2009
Collatz Sanısı
25
76
Bu el çabukluğu marifet matematik,
aslında x = y koşulumuzun x-y = 0
sonucunu doğurduğu, bu nedenle de x-y
çünkü öyle bir sayı seçilirse ne olacağını
ile sadeleştirme işlemimizin sıfıra bölme
olduğundan hatalı olduğu sonucuna
varmamızı sağlar. Yani, gene bu
17, 12 adım; 52, 11 adımda 1’e iniyor
demektir. Bu sefer X0 = 15 seçelim.
gerçeği gördüğümüzde, yüzümüze
15→46→23→70→35→106→53→160→
bir gülümseme yayılır.
80→40→ Buradan sonra devam etmemiz
gerekmiyor. 11’in yolculuğunda da 40
sayısına uğramıştık. Oradan sonrası 8 adımda
Şaşıracak bir şey, gözbağcılığa geçit yok!
15 sayısının yolculuğuna bakalım:
1 sayısına inmiş. Önceden de 9 adım var;
Buraya kadar hem doğru hem de gönül
yelpazeleyici. Ama öyle şeyler var ki, insan
“bu da matematiğin muzipliği” deyip
geçemiyor. Her şey güllük gülistanlık değil.
Her ne kadar matematiği seviyoruz
o halde 15 sayısı 40’a kadar 9 adım, toplam
da ise 9+8= 17 adımda 1 saysına indi.
İlginç değil mi? İki sayı da aynı sona uğradılar.
11 en çok 52’ye yükselirken 15, 160’a kadar
çıktı ama oradan sanki serbest düşüşe
dedikse de, dikensiz gül bahçesi demedik.
O kadar da değil yani.
geçmiş gibi hızla 1’e çakıldı.
Bir başka örnek: X0 = 27
Bakın şuna:
Her hangi bir doğal sayı ele alalım.
Buna X0 diyelim. Eğer X0 çift ise
27, 82, 41, 124, 62, 31, 94, 47, 142, 71,
X0/2’ye, tek ise 3X0+1 e gidelim.
Hadi bu yeni sayıya X1 diyelim.
Böylece devam edelim:
X2 = X1/2 eğer X1 çift ise
= 3X1+1 eğer X1 tek ise.
Bir örnek yapalım: X0=11 olsun.
X1 = 34
X2 = 17
52→26→13→40→20→10→5→16→
8→4→2→1→4→2→1
görüldüğü gibi sonunda 4→2→1 döngüsüne
girdi. Kaç adım attık acaba?
Yaptığımız her 2’ye bölme ya da 3 ile çarpıp
1 ekleme işlemini bir adım sayarsak, 11 sayısı
14 adım sonunda 1 sayısına indi.
Ondan sonra, daha önce uğramış olduğu
4 sayısına gittiği için, yolculuğun sonu
kabul edip, 11 sayısının 14 adımda 1’e
502, 251, 754, 377, 1132, 566, 283, 850, 425,
1276, 638, 319, 958, 479, 1438, 719, 2158,
1079, 3238, 1619, 4858, 2429, 7288, 3644,
1822, 911, 2734, 1367, 4102, 2051, 6154,
3077, 9232, 4616, 2308, 1154, 577, 1732,
866, 433, 1300, 650, 325, 976, 488, 244, 122,
61, 184, 92, 46, 23, 70, 35, 106, 53, 160, 80,
40, 20, 10, 5, 16, 8, 4, 2, 1
Uzun uzadıya yazdım çünkü aslında
başlangıç ne olursa olsun, dizinin
öyle hemencecik 1’e indiğini
düşünmeyesiniz diye. 27 sayısı en yüksek
9232 sayısına kadar yükseliyor.
Sonra sanki birden kendisini yüksekte
tutan gizli el altından çekilivermiş
gibi hızla aşağıya, 1 sayısına iniyor.
19
9
58
28
29
30
14
??
15
?
44
46
22
23
11
70
34
35
17
106
52
55
24
26
100
12
13
80
6
40
3
20
21
10
64
5
32
16
Toplam adım sayısı 112.
8
Bu tuhaf durum, yani herhangi bir
4
indiğini söylüyoruz.
başlangıç sayısından başlayarak çift ise
yarısını almak, tek ise 3 katına bir
Bir başka sayı alalım.
Dikkat edelim de 11 sayısının 1’e inerken
ekleyerek ilerleme işleminde, hangi sayıyla
geçtiği sayılardan birisi olmasın;
18
214, 107, 322, 161, 484, 242, 121, 364, 182,
91, 274, 137, 412, 206, 103, 310, 155, 466,
233, 700, 350, 175, 526, 263, 790, 395, 1186,
593, 1780, 890, 445, 1336, 668, 334, 167,
X3 = 52
ve devam edelim:
38
biliyoruz demektir. Örneğin, 11 sayısı
14 adımda 1’e inerken, 34, 13 adım;
başlarsak başlayalım, sonunda
1’e inmeyen bir sayıya rastlanmamış.
2
1
27
Collatz Sanısı ya da Collatz Kestirimi
deniyor bu probleme.
Gerçi “münasebetsiz sayı”
diye bir şey de olmaz ama!
Bu grafikte, 9999’a kadar olan başlangıç
sayılarının (X0), 1’e ininceye kadarki
İşte size ünlü Collatz Sayıları, ya da
Collatz Kestirimi
kolaylık sağladığı için yaratıldığını anlamak
zor değil. Bu nedenle de insanda pek
uyku kaçırıcı etki yapmaz.
İlginç olan, dilde sayıları temsil etsin diye
çıkardığımız seslerin, nasıl olup da
öyle oldukları. Benim takıntım burada.
adım sayılarını görüyorsunuz.
Türkçemizde, bir sesini çıkarınca
250
1 sayısını kastediyoruz ve 1 rakamıyla
gösteriyoruz. 0’dan 10’a kadar her sayı için
başka sözcüklerimiz var. İki (2 işaretiyle
gösteriyoruz), üç (3 işaretiyle) ve devam
200
ediyoruz. On bir, sanki dilimizin tarihiyle
birlikte on tabanını biliyormuşuz gibi, on
ve bir seslerinin bileşimidir. On + bir dermiş
gibi. Bu yöntemle 20 sayısına kadar, belki
150
işin sırrını bulmuş gibi gelirsiniz ama,
oraya gelince dur: Yirmi kelimesi nereden
çıktı bilinmez. Yirmi sesi neren çıktı
değil mi? Yani “ikion” benzeri bir sesle
100
söyleyemez miydik? 20 rakamı işin aslının
2 tane 10 olduğunu zaten anlatıyor.
Ne oldu dilimizin, ta baştan on tabanına
göre basamaklı sayıları keşfettiği duygusuna.
50
Çöpe mi atalım? Otuz ve kırk da öyle.
Nereden geldiler, ya da neden gerek duydu
acaba atalarımız? Üçon, dördon, beşon,
altıon da diyebilirlerdi. Ya da daha uygun
1000
3000
Şimdi böyle rahat kaçıran, uyku bozan
olarak ikmiş, üçmüş, dörtmüş, beşmiş,
altmış, yetmiş, seksen (neden sekmiş değil?)
doksan (dokmuş) demek varken, ne akla
hizmet yirmi, otuz, kırk uydurmuşlar?
Hele elli, elli aklıma zarar veriyor.
durumlar nedeniyle matematiğe olan
sevgisi azalmaz insanın ama, taktımı da
takar. Ben son nefesinde böyle
El ile ilgisi ne acaba? Yani bir elde beş
parmak hesabıyla. Hemen aklıma
“bir elde beş parmak” şarkısı geliyor.
keyif kaçıran çözülememiş problemlerle
Diyeceksiniz ki; “ iyi de bu bir dil sorunu,
matematikle ilgisi yok ki!”
Öyle mi acaba? Gel de benim takıntılı kafama,
5000
7000
9000
Dikey eksende adım sayıları, yatay eksende ise X0 ‘lar.
Zaman zaman, sayıların böyle yükselip
yükselip, en yüksek noktadan hızla
1’e çakılması nedeniyle, bu sayılara
“dolu tanesi sayıları” dendiği de oluyor.
Her ne kadar henüz 1 sayısına inmemiş
bir başlangıç sayısına rastlanmamış
uğraşan matematikçiler bilirim.
ise de, “başlangıç sayısı ne olursa olsun,
sonunda mutlaka 1 sayısına iner”
tarzındaki bir önermeyi maalesef
kanıtlayabilmiş değil matematikçiler.
X0<
19.2x1058
sayısına kadar, başlangıç
ne olursa olsun, sonlu bir adımdan sonra
sayıların 1’e indikleri gösterildi. Ama bu
ispat değil haliyle. 19.2x1058 sayısı her ne
kadar yüksek görünse de, siz bakmayın;
oradan sonsuza kadar “sonsuz” yol var;
münasebetsiz bir sayının çıkıp 1’e inmeyi
reddetmeyeceğini kim garanti edebilir.
Malum, matematiğe merakınız varsa
bir gün mutlaka, sayılara kafayı takarsınız.
gecenin bir yarısında anlat!
Rakamlarla sayıları birbirinden ayırmayı
öğrenince (seslerle harfleri ayırmak gibi)
İşin aslı, ben matematiği bu rahat
kaçıran, takıntı yapan özelliklerinden
de, yani 500 işaretinin, ağzınızdan
çıkan beşyüz sesinin kolay bir temsilinden
ibaret olduğunu, bu sesin örneğin
Roma rakamlarıyla ‘C’ işaretiyle de
gösterilebileceğini anlayınca, iş biraz daha
dolayı seviyorum.
Uykunuzu kaçıran matematik olsun!
Bundan iyisi Şam’da kayısı!
karışır. Ama rakamları, seslerin sembolleri
olan harflerden ayırmanın, matematiğe
Muammer Abalı
28
Meraklı Zihinler
Meraklı Zihinler’de yirmi yedi deneme yer alıyor.
Bunlar bir zamanlar fen ile sosyal bilimler arasında var olan
o büyük uçurumu yazılarıyla kapatan, halkın tanıdığı
bilim adamları tarafından yazılmış. Kafalarının ve yüreklerinin
ürünü olan kişisel ve anlaşılması kolay denemeler.
Yazılanları anlamak için herhangi bir bilimsel birikim gerekmiyor.
Amacı okurları güdülemek ve onlara ilham vermek olan editör
John Brockman, yazarlara çocukluklarında onları
bir bilim adamı olmaya yönlendirecek neler olduğunu sormuş.
Hayatlarındaki dönüm noktalarını, rastlantıları,
onları etkileyen kişileri ve olayları anlatmalarını istemiş.
Sonuçta günümüzün en ilginç düşünürlerinden
bazılarının çocukluk günlerini okurların gözleri önüne seren
bir kitap ortaya çıkmış.
TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları bu kitabı yayımlarken
özellikle genç okurlara öğrenme hevesi aşılamayı amaçlıyor.
POPÜLER BİLİM KİTAPLARI
www.biltek.tubitak.gov.tr

Benzer belgeler