Rapor - Özgürlük Araştırmaları Derneği

Transkript

Rapor - Özgürlük Araştırmaları Derneği
Liberal Perspektif
Rapor
Sayı: 5 Ocak 2016
TÜRKIYE'DE SIYASI PARTILER VE
DEMOKRASI
Murat Yanık
Liberal Perspektif
Rapor
Sayı: 5 Ocak 2016
TÜRKIYE'DE SIYASI PARTILER VE
DEMOKRASI
Murat Yanık
© Murat Yanık, 2016
© Özgürlük Araştırmaları Derneği, 2016
Bu çalışmadaki görüşler yazarlara aittir.
Özgürlük Araştırmaları Derneği ve Friedrich
Naumann Vakfı'nın kurumsal görüşlerini
yansıtmaz.
Murat Yanık
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa
Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi olan
Doç. Dr. Murat Yanık, 1994 yılında İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun
olmuştur. 1995-1997 döneminde “Başkanlık
Sistemi ve Türkiye’de Uygulanabilirliği”
isimli tez çalışmasıyla yüksek lisans; 2002
tarihinde “Parti İçi Demokrasi” ismini taşıyan
tezi ile doktora eğitimini tamamlamıştır.
Yüce Divan” isimli kitabıyla Anayasa Hukuku
doçenti olmuştur. “Anayasa Hukukçuları
Derneği” kurucu başkanı olan yazar, 2006
yılında İngiltere Southampton Üniversitesi
Hukuk Fakültesinde, 2011-2012 yıllarında
Georgetown Hukuk Fakültesinde misafir
öğretim üyesi olarak bulunmuş ve çeşitli
araştırma ve incelemeler yapmıştır.
ÖZGÜRLÜK ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ
Turgut Reis Caddesi.No:15/4
Mebusevleri, Çankaya / ANKARA
[email protected]
www.ozgurlukarastirmalari.com
(312) 213 24 00
ozgurlukarastirmalari
ozgurlukar
İÇINDEKILER
I. Özet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7
II. Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1
III. Siyasi Parti Kavramı ve Siyasi Partiler
Hukukunun Oluşumu ve Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2
IV. Siyasi Partiler ve Demokrasi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10
A. Partiler Demokrasisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11
B. Parti İçi Demokrasi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13
C. Parti İçi Demokrasinin Önemi ve
Hukuksal Zorunluluğu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15
V. Siyasi Partiler Hukukunun Temel Sorunları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18
A. Yapısal Sorunlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .19
a. Örgütlenme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19
b. Üyelik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21
c. Parti İçi Seçimler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22
d. Aday Belirleme Yöntemleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23
e. Kongreler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27
f. Parti Disiplini . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
B. Parti İçi Demokrasi’nin Yaşama Geçememesi . . . . . . . . . . . . . . 35
a. Lider Sultası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35
b. Oligarşik Yapı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .39
C. Parti İçi Demokrasiye Aykırılığın
Yasal Yaptırımının Yokluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41
D. Siyasi Yozlaşma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46
E. Kamuoyu, Baskı Grupları ve Medya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51
VI. Sorunların Çözülmesinin ve Parti İçi Demokrasinin
Gerçekleşmesinin Koşulları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 53
A. Düşünsel ve Kültürel Düzeyde. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .54
B. Hukuksal Düzeyde. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55
a. Anayasa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .56
b. Yasal Mevzuat. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57
c. Diğer Mevzuat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 75
VII. Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77
VIII. Kaynakça . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81
Değerli Özgürlük Dostu,
Yasama ve yürütme faaliyetlerinin, iktidar-muhalefet ilişkisinin ve siyasal karar alma
süreçlerinin en önemli aktörü olan siyasi partiler liberal demokrasilerin vazgeçilmez
unsurudur. Zira iktidarın kullanılması ve denetlenmesi, toplumdaki her türlü siyasal
görüşün yönetime iletilmesi, bireysel hakların korunması ve demokrasinin sorunsuz
işlemesi bakımından en önemli rol siyasi partilere düşmektedir.
Türkiye’de köklü bir siyasi parti geleneği bulunmakla birlikte mevcut siyasi partilerin yapısı, kurumsallaşma düzeyleri ve işleyiş mekanizmaları liberal demokrasilere yakışmayacak ölçüde demokratik ve özgürlükçü ilkelerden uzaktır. Anayasa değişikliği
tartışmalarının gündemi işgal ettiği günümüzde belki başkanlık sistemi tartışmalarından daha önemli bir konu olarak siyasal partiler, ne yazık ki, hak ettiği ölçüde ilgiye
mazhar olamamaktadır. Oysa hangi hükümet sistemi (başkanlık ya da parlamenter)
uygulanırsa uygulansın, sistemin liberal demokrasiye uygun biçimde işlemesinin garantisinin siyasal partiler olduğunu unutmamak gerekir. Bu minvalde, siyasal partiler
mevzuatındaki değişiklik en az anayasa değişikliği kadar elzem bir konu olarak yasa
yapıcıların önünde durmaktadır.
Doç. Dr. Murat Yanık tarafından kaleme alınan “Türkiye’de Siyasi Partiler ve Demokrasi” başlıklı bu raporda hem Türkiye’de siyasi partiler hukukunun sorunlarının
fotoğrafı çekilmekte hem de bu sorunların çözülmesi ve parti içi demokrasinin geliştirilmesine yönelik liberal perspektiften öneriler sunmaktadır.
Genel olarak raporda mevcut Siyasi Partiler Kanunu’na dair örgütlenme özgürlüğü, finansmanın denetlenebilir ve şeffaf olması, kadın, genç, dezavantajlı grupların
siyasete katılımının arttırılması, parti kapatmalarının zorlaştırılması, seçim barajının
düşürülmesi, aday belirleme yönetimin demokratikleştirilmesi, parti disiplininin şeffaf ve yargıya açık hale getirilmesi, delegelik ve üyelik sisteminin düzenlenmesi gibi
konularda liberal demokrasilere uygun değişiklik önerileri sunulmaktadır.
Akademik literatüre, kamuoyunun ilgisine ve yasa yapıcılara yol gösterici bir kılavuz
niteliği taşıyan bu değerli raporu kaleme alan Doç. Dr. Murat Yanık’a teşekkürlerimi
sunuyorum.
Doç. Dr. Bican Şahin
Özgürlük Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
i
ÖZET
Bu raporda siyasi partiler hukukunun temel sorunlarına değinilmiş ve bu sorunların
üstesinden gelmek üzere demokratik ilkelere uygun birtakım öneriler sunulmuştur.
◾◾ Türkiye’de siyasi partilere ilişkin sorunların başında örgütlenme gelmektedir. Zira
mevcut SPK ile çoğulcu ve özgürlükçü bir örgütlenmeye gitmek ve parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek mümkün değildir. Bu doğrultuda birtakım değişiklikler önerilmektedir: Bir parti il ve ilçe örgütleri kurmak yerine hiç taşra örgütü
kurmadan, tamamen internet üzerinde örgütlenmeyi tercih edebilmeli; “siyasi
partilerin genel merkezi, Ankara'da bulunur” vb. örgütsel kısıtlamalar ortadan
kaldırılmalı; yerel teşkilatların hangi şartlarda görevden alınabilinecekleri somut
genel bir yasal çerçeveye oturtulmalı; siyasi partilerin, seçimlerde başka bir partiyi destekleme kararı alamayacaklarını düzenleyen SPK’nın 90. maddesinin 2.
fıkrası yürürlükten kaldırılmalıdır.
◾◾ Türkiye’de düzenli ve güvenceli bir parti üyeliği ve delegelik sistemi yoktur. Bu
eksikliği gidermek üzere suni üye uygulamasına son vermek; üyelik başvurularının reddedilme sebeplerinin ilgili kanunda tadat edilmesi ve takdiri nitelik taşımaması, ayrıca üyelik talebinin reddine karşı yargı yolunun açık olması; temel
parti politikaları ve kararları yine tüm üyelerin katılımıyla demokratik bir şekilde, gerekirse elektronik oylamayla belirlenmesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın adeta parti komiserliği gibi çalışmasına son vermek ve üyelik kayıtlarını
tutma yetkisini alarak, seçim kurullarına vermek gerekmektedir.
◾◾ Parti içi seçimlerin anti-demokratik olması ve oligarşik delegelik sistemi öteden
beri Türkiye’de siyasi partiler hukukunun önemli problemlerinden olagelmektedir. Bu sorunları çözmek üzere; çağdaş çoğulcu demokratik ilkelere göre, temsilciler çok dereceli seçim sistemi yerine daima tek dereceli seçimle ve doğrudan
seçilmeli; parti içi seçimlerde nispi temsil sistemi uygulanmalı ve parti içi muhalefetin haklarını koruyacak bir düzenleme yapılmalı; parti genel başkanlarının
nitelikli çoğunlukla seçilmesi sağlanmalı; her seviyedeki parti içi seçimler “yargı
teminatı” altına alınmalı; delegeler ise, kongrelerde liste usulü seçilmemeli, ilçe
üyeleri parti üyeleri içerisinden üçer isim seçmeli ve en çok oy alan üyeden itibaren sıralama suretiyle delege sayısınca il delegesi belirlenebilmeli, daha sonra
bu üyeler aynı şekilde il delegeleri listelerinde yer alan üyeler arasından aynı
yöntemle genel merkez delegelerini seçebilmelidir.
◾◾ Partilerin yerel örgütlerini aday belirleme sürecine katmak üzere, önseçim yöntemi bütün partiler için zorunlu hale getirilmeli; bunun yanında parti merkezlerine
de, parti adaylarının % 10’u kadar merkez adayı belirleme yetkisi verilebilir. Halihazırda genel seçimlerden 75 gün önce tercihen yapılması öngörülen önseçimin,
daha önceki bir tarihte yapılarak “adayların yerelde yoğun ve uzun süreli çalışmalarının” sağlanması gerekmektedir. Ayrıca seçilebilecek yerden %30 kadın
kotasının konması, daha doğru olacaktır.
◾◾ Parti kongrelerinin yapısında ve uygulanmasında yozlaşma bulunmaktadır. Parti
iii
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
içi demokrasiye zarar veren mevcut durum değiştirilmeli; kongreler, gerçek anlamda partilerin en yüksek müzakere, tartışma ve karar organı olmalıdır.
◾◾ Sayesinde oligarşik grupların kolayca partinin ve kongrelerin kaderini tayin edebildiği, parti içi demokrasiyi sekteye uğratan “delegelik sistemi” kaldırılmalı ve
bunun yerine doğrudan demokrasi ilkesinin bir gereği olarak, parti üyelerinin
tamamının siyasi katılımı sağlanmalıdır.
◾◾ Ülkemizde parti içinde yaşanan en küçük bir disiplin sorunu, ceza ve tasfiyelerle
sonuçlanmaktadır. Yapılması gereken, parti disiplinini reddetmek yerine, onun bir
baskı aracı haline gelmesini ve kötüye kullanılmasını önlemektir. “Kanunsuz suç
ve ceza olmaz”, “suçsuzluk asıldır” ve “koruma tedbirleri istisnadır” gibi maddi
ceza hukukunun temel ilkelerinin siyasi partiler kanununda ve uygulamasında
yaşama geçmesi sağlanmalıdır. Disiplin sürecinin belirli bir süre içinde bitirilmesi
ve işlemlerin şeffaflaşması öngörülmelidir. Bununla yetinilmemeli ve ilgili yargısal
süreçler gözden geçirilmeli ve hızlandırılmalıdır. Bunun yanında partiden ihraç
gibi önemli disiplin kararlarının ilgili kurullarda 2/3 çoğunlukla verilmesi de, kanunda düzenlenmelidir.
◾◾ Birtakım yapısal ve kültürel nedenlerle partilerde lider sultası oluşmaktadır. Bu
durumu ve engellemek ve parti içi demokrasiyi gerçekleştirebilmek için yasama,
yürütme ve yargılama (disiplin) fonksiyonları partinin farklı organlarınca yerine
getirilmeli. Ayrıca parti genel başkanları, belirli durumlarda güvensizlik oyu verilerek düşürülebilmelidir.
◾◾ Türkiye’de parti içi demokrasinin gelişmemesinin önemli nedenlerinden biri de
parti içi demokrasiye aykırılık durumunda belli yaptırımların öngörülmemesidir.
Bu doğrultuda siyasi partilerin parti içi demokrasi esaslarını uygulamamaları nedeniyle partilerin herhangi bir yaptırıma uğrayıp uğramayacakları belirlenmelidir.
Ayrıca anayasa ve SPK’daki parti yasakları sınırlandırılmalı ve partilere kademeli
bir ceza sistemi öngörülmelidir. Son olarak, parti içi demokrasiye aykırı eylem ve
işlemleri nedeniyle partilere kapatma cezası verilemese de, bu tür aykırılıkların
makul ve somut yaptırımlara kavuşturulması gerekmektedir.
◾◾ Anayasa’da yapılması gereken en önemli değişiklik, siyasi partilerin kapatılmasının daha da zorlaştırılması olmalıdır. Siyasi partiler, şiddete başvurma gibi, çok
istisnai hallerde kapatılmalıdır.
◾◾ Anayasa’nın 68/5 maddesinde yer alan “kamu görevlileri ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar” ibaresi kaldırılmalı, üyelik yasakları katılımcı demokrasiyi gerçekleştirmek için sınırlı tutulmalıdır.
◾◾ Yasal değişikliklerle parti harcamalarının ve seçim masraflarının şeffaflığı; gelirlerin parti içindeki dağılımı ve mali denetimi sağlanmalıdır. Parti gelirleri, sadece
parti merkezi tarafından merkezin giderleri için harcanmamalı ve mutlaka belli
bir oran yerel teşkilatlara, eğitime, araştırma ve geliştirmeye ayrılmalıdır.
iv
GIRIŞ
Bilindiği gibi insanoğlunun günümüzde en fazla tercih ettiği yönetim
şekli, eşit ve özgür yurttaş inancına dayalı demokrasidir. Demokrasi,
insanlığın kültürel ve tarihsel birikiminin bir ürünüdür. Belirtmeliyiz ki,
bütün çekiciliğine rağmen demokrasi gerçekleştirilmesi, korunması ve
yaşatılması zor bir sistemdir.
Diğer yandan çağdaş demokrasiler, artık partiler demokrasisi halini
almıştır. Gerçekten siyasi partiler, çağdaş demokratik sistemin vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilmektedir. Siyasi partilere yer verilmeyen bir yönetim biçiminin demokratik olarak nitelendirilmesine olanak
bulunmamaktadır.
Günümüzde siyasi partilerin siyasal, toplumsal ve yönetsel işlevlerinin görece artmış olması, onların bilimsel araştırma ve çalışmalara daha
fazla konu olmalarına ve daha çok tartışılmalarına neden olmaktadır.
Nitekim ülkemizde de anayasal demokrasimizin en fazla dikkat çeken
ve tartışılan kurumu siyasi partiler ve onu düzenleyen Siyasi Partiler
Kanunu’dur.
Aslında çağdaş anlamda siyasi partilerin ortaya çıkışları oldukça yeni
olmakla beraber, partiler çok hızlı bir gelişme göstererek, kısa zamanda
birçok ülkede siyasi yaşamın vazgeçilmez unsuru ve aracı haline gelmişler, böylece olağanüstü bir önem kazanmışlardır. Bu nedenle Schattschneider’in belirttiği gibi, “demokrasiyi yaratmış olan partilerdir ve
çağdaş demokrasi partiler dışında düşünülemez”.1 Artık, siyasi partiler
olmadan demokratik sistemin işlemeyeceği düşünülmektedir. Bununla
beraber, demokrasi, siyasi partilerden kaynaklanan çeşitli sorunlar ve
kusurlar nedeniyle yoğun eleştirilere uğramaktadır.
Çağdaş siyasi partiler, yaklaşık iki yüz yıllık bir geçmişe sahiptir. Siyasi partilerin ilk ortaya çıkışları Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İngiltere’de olmuştur. Uzun süre serbest bir gelişim çizgisi gösteren siyasi
partilerin, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya ve İtalya’da yaşanan kötü
tecrübelerden sonra, hukuksal bir çerçeveye oturtulmasının gerekliliği
anlaşılmıştır. Bundan dolayı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, önce İtalya
ve Almanya’dan başlayarak, daha sonra diğer bazı devletlerde siyasi
partiler anayasal ve yasal düzenlemelere konu olmaya başlamışlardır.
Ülkemizde 1961 Anayasası yürürlüğe girinceye kadar Dernekler Hukukuna tabi olan siyasi partiler, 1961 ve 1982 Anayasaları ile özel olarak düzenlenmiştir. Her iki anayasada ayrıntılı olarak düzenlenen siyasi partiler,
demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilmiştir.
1
Özbudun, Ergun, Siyasi Partiler, Sevinç Matbaası, Ankara 1979, s. 1.
1
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Diğer yandan, uzun yıllardır demokrasi yolunda ilerleyen ülkemiz halihazırda demokrasi açısından tatminkâr bir konumda değildir. Yapılan
objektif araştırma ve değerlendirmelerin neredeyse tamamında ülkemiz
demokratik ülkeler arasında görülmemektedir. Üstelik son bir kaç yılda
ülkemiz demokrasi ve özgürlükler açısından daha da geriye gitmiştir.
Son açıklanan 2015 AB İlerleme Raporu’nda da, bu durum açıkça görülmektedir. Tüm bu göstergelere göre ülkemiz nüfus, askeri ve ekonomik
güç ve benzeri açılardan dünyada ilk 20 ülke arasında yer alırken, söz
konusu demokrasi olduğunda, ilk 70 ülke arasına girememektedir. Bu hazin ve acı durumun sebeplerinden
Yapılan objektif
biri ve belki de en önemlisi, özgülrükçü ve demokratik
araştırma ve değerolmayan siyasi partiler düzenidir. Gerçekten ülkemizin
lendirmelerin neredeyse
demokratikleşmesinin önündeki en büyük engelin siyatamamında ülkemiz desi partiler düzeni olduğu konusunda, kamuoyunda ve
mokratik ülkeler arasındoktrinde ortak bir kanaat vardır.
da görülmemektedir.
Çalışmamızda bu perspektiften yola çıkarak demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin demokratik hukuk devleti açısından ülkemizdeki durumunu ele almaya çalışacağız. Bunu yaparken demokrasinin gerçekleştirilmesinin çağdaş zorunlu ve
temel araçlarından biri olan siyasi partilerin demokrasi açısından durumlarını detaylı olarak ele almaya çalışacağız. Bu bağlamda siyasi partilerimizin demokrasimize katkı mı yaptıkları, yoksa onun yaşama geçmesinin
önündeki engellerden biri mi oldukları sorunsalını da tartışmaya çalışacağız. Yine demokrasi açısından ülkemizin beklentilerin uzağında olmasının
nedenlerini siyasi partiler bağlamında irdelemeye çalışacağız.
Bütün bunları yaparken ülkemiz siyasi partiler hukukunun ve özellikle
bu hukukun temelini oluşturan Siyasi Partiler Kanunu’muzun özgürlükler ve çağdaş demokrasi açısından durumunu kapsamlı bir şekilde ele
almaya çalışacağız. Zira, ülkemizde siyasi özgürlükler ve demokrasinin
önündeki en büyük engelin siyasi partiler hukuku olduğu, uzun yıllardır
yoğun olarak tartışılmaktadır.
Çalışmamız, bu sorunlara ve tartışmalara değindikten sonra, elde edilen bulgulardan yola çıkarak, sonuç bölümünde bazı çözüm önerilerimizin sunulmasıyla son bulacaktır.
I. SIYASI PARTI KAVRAMI VE SIYASI PARTILER HUKUKUNUN
OLUŞUMU VE GELIŞIMI
“Parti” kavramı, mevzuatımıza 1961 Anayasası ile girmiştir. Daha sonra
bu kavrama, 13 Temmuz 1965 tarihli 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda(SPK), 1982 Anayasası’nda ve 24 Nisan 1983 tarihli hâlihazırda yürürlükte olan 2820 sayılı SPK’da yer verilmiştir.
ozgurlukarastirmalari.com
2
<RAPOR ADI>
Öğretide herkesin üzerinde uzlaştığı bir siyasi parti tanımı bulunmamaktadır.2 Kuşkusuz bunda, sahip olunan düşünsel farklılıklar etkili olmaktadır. Ayrıca, siyasi partilerin sahip oldukları dinamik yapı, onlar
üzerinde ortak bir tanımlama yapılmasını önleyen diğer bir etkendir.
Ancak, günümüzde siyasi iktidarın oluşumunda çok önemli bir işleve
sahip olan siyasi partilerin, en azından temel unsurlarını kapsayan açık
bir tanımının yapılması gerekmektedir.
Parti kavramı açısından Almanya’da yürürlükte bulunan Siyasi Partiler
Kanunu’nun 2. paragrafının 1. fıkrasında yapılan tanım, genellikle başka
ülkeler tarafından da ölçü alınan bir tanımdır. Buna göre: “Partiler, ya
uzunca bir süre için federal devlet alanında ya da bir eyalet alanında
siyasi irade oluşumunu etkileme ve halkın federal mecliste ya da bir
eyalette temsil edilmesine katılma amacı güden ve içinde bulundukları gerçek ilişkilerin genel görünümü ve özellikle örgütlerinin kapsamı
ve sağlamlığı, üyelerinin sayısı ve kamu önündeki görüntüleri açısından
bu amacın ciddiliği konusunda yeterli bir güvence sunabilen yurttaş
birlikleridir”.3
Burada dikkati çeken bir nokta bu tanımda iktidarı ele geçirme amacının yer almamasıdır.
Ülkemizde ise 1961 Anayasası, siyasi partilerle ilgili düzenlemelere yer
vermekle birlikte, partilerin tanımına ilişkin bir düzenleme içermemektedir. Siyasi partilerle ilgili ayrıntılı düzenlemeler içeren 13 Temmuz 1965
tarihli ve 648 sayılı SPK’nın 1. maddesi siyasi partileri, “Siyasi partiler,
toplum ve devlet düzenini ve kamu faaliyetlerini, TBMM üyeliği ve özel
kanunlarına göre mahalli idareler yolu ile ve belirli görüşleri yönünde
yönetmek, denetlemek ve etkilemek için sürekli çalışma amacını güden
ve programı açık olan kuruluşlardır” şeklinde tanımlamaktadır.
Kanunumuzun bu tanımına göre, partilerin temel unsurları şunlardır:
a) toplum ve devlet düzenini yönetmek, etkilemek ve denetlemek b)
seçimlere katılma c) sürekli ve örgütlü olmak d) programları açık olmak.
Buna rağmen kanunun bu tanımı, bazı yazarlar tarafından eleştirilmiş ve
siyasi iktidarı kısmen veya tamamen elde etme unsurunu içermeyen bir
düzenlemenin, siyasi partinin temel unsurunu ihmal eden bir yaklaşım
olduğu belirtilmiştir.4
2 Yapılan çeşitli tanımlar ve tartışmalar için bkz: Yanık, Murat, Parti İçi Demokrasi,
Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 6-11. Ayrıca çalışmamızda yer yer bu kitabımızdan
yararlanılmıştır.
3 Sağlam, Fazıl, Siyasi Partiler Hukukunun Güncel Sorunları, Beta Basım, İstanbul
1999, s. 40.
4 Savcı, Bahri, Siyasi Partiler Kanunu Dolayısıyla Bazı Mütaalalar, AÜSBFD. c. 19, S. 1,
1964, s. 318; Kuzu, Burhan, 1961 ve 1982 Anayasaları’nda ve Bunlara İlişkin Siyasi Par-
3
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Siyasi partiler, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi 1982 Anayasası’nda da
ayrıntılı olarak düzenlenmişlerdir. Anayasanın 68. ve 69. maddeleri, esas
olarak partilerin anayasal çerçevesini çizmekte ve onların demokratik
siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduklarını vurgulamaktadır.
1982 Anayasası döneminde yürürlüğe giren 24 Nisan 1983 tarih ve
2820 sayılı SPK ise, 648 sayılı eski SPK gibi, partileri özel olarak düzenlemiştir. 2820 sayılı Kanun’un 3. maddesi siyasi partiyi “Anayasa ve
kanunlara uygun olarak, milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yolu ile,
tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları
ve açık programları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik
bir devlet ve toplum içinde çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel
kişiliğe sahip kuruluşlardır” şeklinde tanımlamıştır.
Görüldüğü üzere yeni tanımlamada da siyasi partilerin iktidarı ele geçirme amaçları açıkça belirtilmemiştir. Ancak, öğretide Kuzu’nun da belirttiği gibi, belki “milli iradenin oluşmasını sağlayarak” cümlesinden bir
iktidarı ele geçirme amacı çıkarılabilir.5
O halde örgütlenme, süreklilik, siyasi iktidarı ele geçirme gibi, çağdaş partilerin temel unsurlarını taşımayan oluşumları, parti olarak kabul
edemeyiz.
Diğer yandan siyasi partilerin hukuksal düzenlemelere konu olduktan
sonra, özellikle 1961 Anayasası’nda olduğu gibi, 1982 Anayasası’nda da,
“demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak kabul edildikten, kapatılmalarının Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bırakılmasından ve
bazı kamu kaynaklarından ve mali yardımdan yararlanmaları söz konusu olduktan sonra, “hukuksal nitelikleri”nin belirlenmesi zorunluluğu
ortaya çıkmış6 ve bu konu gerek öğretide, gerekse AYM kararlarında,
değişik vesilelerle tartışma konusu olmuştur.7
Öğretide ve yargısal içtihatlarda, siyasi partilerin kamu tüzel kişisi
veya özel hukuk tüzel kişisi olduğuna dair görüşler olduğu gibi, her iki
düşünceyi uzlaştırmaya çalışan görüşler de vardır. Örneğin AYM, siyasi partilerin bazı sınırlı hallerde kamu hizmeti yaptığını kabul etse de,
tiler Kanunları’nda Siyasi Parti Kavramı, Kuruluşu ve Kapatma Rejimi (Karşılaştırmalı
Bir İnceleme), İÜHFM. c. 52, S. 1-4, İstanbul 1988, s. 148.
5 Kuzu, s. 150.
6 Özcan, Hüseyin – Yanık, Murat, Siyasi Partiler Hukuku, Der Yayınları, İstanbul 2014,
Üçüncü Baskı, s. 58.
7 Daha geniş bilgi için bkz. Erdoğan, Didem, Anayasal Demokrasilerde Siyasi Partilerin Hukuki Niteliği, Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı), İstanbul 2014.
ozgurlukarastirmalari.com
4
<RAPOR ADI>
partilerin kamu hukuku kurumları olarak kabul edilemeyeceğini ve devlet örgütü içinde düşünülemeyeceğini belirtmektedir. Çünkü partiler,
devletin hiçbir müdahalesi olmaksızın örgütlenmelerini ve çalışmalarını
sürdürürler.8
Anayasa Mahkemesi bu konuda 2011 yılında verdiği kararlarında “...
partilerin uyacakları esasların Anayasa’da yeralması, çalışmalarının anayasa ve yasalara uygunluğunun özel biçimde denetlenmesi, onların olağan bir dernek olmadıklarını” belirtmektedir.9
Yine Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruyla ilgili son zamanlarda verdiği bir kararında ise “Buna göre siyasi partilerin hukuki nitelikleri bakımından kamu tüzel kişisi olmadıkları açıktır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararlarında(E.1992/2, Siyasî Parti Kapatma,
K.1994/1, K.T. 10/2/1994.; E.2008/1, Siyasî Parti Kapatma, K.2008/2, K.T.
30/7/2008) siyasi partilere ilişkin Anayasa’da yer alan özel düzenlemeler dikkate alınarak, siyasi partilerin olağan derneklerden farklı oldukları
vurgulanmışsa da bu tespit onların bireysel başvuru usulünde 6216 sayılı
Kanun’un 46. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca özel hukuk tüzel
kişileri olarak başvuru yapabilmelerine engel değildir”10 demiştir.
Teziç’e göre ise siyasi partileri, halkın siyasi düşünce ve inançlarının
oluşmasında birer araç olan “serbest kuruluşlar” olarak nitelendirmek
gerekir.11
Özbudun, siyasi partilerin, sivil toplumla devlet kurumları arasında
köprü oluşturan, bu özellikleri itibariyle de bazı açılardan özel hukuk tüzel kişilerine, bazı açılardan da kamu hukuku tüzel kişilerine benzeyen,
“kendilerine özgü (sui generis)” kuruluşlar olduğunu belirtmektedir.12
Görüldüğü gibi partilerin hukuksal niteliği tartışmalıdır. Gerçekten siyasi partilerin bazı durumlarda bir tür kamu hizmeti gördükleri yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, partilerin bütün faaliyetlerini böyle düşünmek
de doğru değildir. Ayrıca siyasi partiler, toplum hayatının sürekli değişen ve gelişen unsurlarıdır. Bu gelişmenin belirli bir anda hukuk kalıpları
içinde dondurulmasına olanak yoktur.13
Sonuç olarak, siyasi partileri kısmen kamu hizmeti yapan “kamusal
8 Anayasa Mahkemesi’nin konu ile ilgili görüşleri için bkz: AMK., E. 1970/12, K. 1971/13,
Kt. 2.2. 1971, AMKD, S. 9, s. 287.
9 AMK., E. 2005/3, K. 2011/1, Kt. 12. 10. 2011, RG: 28444.
10 AYM., B. No: 2014/5425, Kt.:23.07.2014, § 24.
11 Teziç, Erdoğan, Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 1996, s. 316.
12 Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 4. Baskı, Ankara 1995, s. 73.
13 Özcan-Yanık, s. 60.
5
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
nitelikte sui generis” kuruluşlar olarak nitelendirmek gerekir. Zira, aksi
halde siyasi partilerin mevcut hukuksal ve anayasal statülerini izah etmek güçleşir.
Buraya kadar yaptığımız belirlemeden yola çıkarak, ülkemizde bir siyasi parti olarak nitelendirilebilecek ilk siyasi örgütün, İttihat ve Terakki
Cemiyeti olduğunu söyleyebiliriz.
Cumhuriyetin kurulması aşamasında yasama organında birinci ve ikinci grup adında iki siyasi eğilim varsa da, 1923’den 1945 yılına kadar olan
tek parti döneminin başat siyasi gücü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)
olmuştur. 1924 yılında kabul edilen yeni anayasada siyasi partilerle ilgili
herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Ayrıca, tek parti döneminde ne
Anayasada ne de mevzuatta çok partili yaşama engel bir yasal hüküm
mevcut değildi. 1909 Cemiyetler Kanunu 1938 yılına kadar yürürlükte
kalmış ve 1924 Anayasası’nın 70. maddesi (1909 değişikliği ile Kanun-ı Esasi’nin benimsediği gibi) ile dernek
kurma hakkı ilke olarak benimsenmişti. Bununla berasiyasi partileri kısber, bu dönemde CHP kısa süreli denemeler haricinde,
men kamu hizmeti
tek parti olarak iktidarı tekelinde bulundurmuştur.
yapan “kamusal nitelikte
sui generis” kuruluşlar
olarak nitelendirmek gerekir.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra esen demokrasi rüzgârının da etkisiyle, eski tek parti dönemi baskıcı ilkelerini gevşetmeye başlamıştır. Bu bağlamda, o
zamanın tek partisi olan CHP tarafından 1945 yılında
Demokrat Parti’nin (DP) kurulmasından önce, Nuri
Demirağ’ın Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasına müsaade edilmiştir.
Daha sonra CHP’den ayrılan milletvekilleri tarafından kurulan DP, tek
parti yönetiminin bir baskı aracı haline gelmiş olan devlet bürokrasisini
hedef almış ve topluma ekonomik kalkınma sağlayacağı vaadiyle kısa
zamanda büyük destek bularak 1950 yılında iktidara gelmiştir. Öyle ki,
bu partinin sloganı olan “yeter söz milletin” ifadesi, bu döneme damgasını vurmuştur.
1950-60 arasındaki DP iktidarından sonra yapılan 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinin olumsuz sonuçlarından birisi olan çok partili yaşamın
kesintiye uğraması, fazla sürmemiştir. 12 Ocak 1961 günü hükümet aracılığı ile siyasi partilere, faaliyete geçmeleri için izin verilmiş ve 9 Temmuz 1961 tarihinde halkoyuyla kabul edilen 1961 Anayasası ile yeniden
anayasal çok partili yaşama geçilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri 1971 yılında bir kere daha demokratik yönetime
müdahale ederek, yaklaşık iki yıl süren “12 Mart Rejimi” denen askeri
ara döneme geçilmiştir. 14 Ekim 1973’e kadar süren bu darbe döneminde ordu destekli hükümetler görev yapmış; ancak parlamento ve siyasi
ozgurlukarastirmalari.com
6
<RAPOR ADI>
partiler feshedilmemiş olmakla birlikte, ülke yarı askeri bir rejimle yönetilmiştir. Buna rağmen, yapılan değişiklikler ve alınan önlemler etkili
olamamış ve sorunlar çözülemediği gibi, artarak 12 Eylül 1980’e kadar
devam etmiştir.
Yasama organının düzenli çalışamaması, kanun çıkaramaması, Cumhurbaşkanını seçememesi ve gün geçtikçe büyük boyutlara ulaşan ve
önlenemeyen anarşi ve terör olayları, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin
bahanesi olmuştur. Böylece ülkemizde bir kez daha çok partili yaşam
askıya alınmış ve yaklaşık iki yıl süren ara dönemde, Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) 16 Ekim 1981 yılında çıkardığı 2533 sayılı Kanun’la, bütün
siyasi partiler kapatılmış, siyasi faaliyetler yasaklanmış ve siyasi partiler
ile üyeleri gözetim ve denetim altına alınmışlardır.14
27 Mayıs rejiminde siyasi partilerin faaliyetleri zayıflatılırken ve askıya
alınırken, 12 Eylül Dönemi’nde siyasi partiler tamamen kapatılarak “çağdaş demokrasinin vazgeçilemez unsuru”ndan kolayca vazgeçilmiştir.
Dönemin asker kökenli yöneticilerinde siyasi partilere olan güvensizlik,
daha sonra çıkarılan Anayasa’nın siyasi partilerle ilgili hükümlerine ve
2820 sayılı SPK’ya yansımıştır.
Anayasa’nın kabulünden sonra, 22 Nisan 1983 tarihinde bugün de yürürlükte olan 2820 sayılı SPK kabul edilmiş ve MGK’nın 24 Nisan 1983
tarih ve 74 sayılı kararıyla siyasi parti faaliyetlerinde bulunmayı yasaklayan MGK kararının yürürlükten kaldırıldığının açıklanması üzerine, yeniden çok partili yaşama geçilmiştir.
1980 sonrası bu yeni dönemin dikkat çekici özelliklerinden birisi, militan demokrasi anlayışının zorlama yorumlarıyla çeşitli partilerin gereksiz yere ve çok basit nedenlerle kapatılmasıdır. Her ne kadar son yıllarda
yapılan anayasal ve yasal değişikliklerle parti kapatma zorlaştırıldıysa
da, bu konuda henüz çağdaş demokrasiler seviyesine ulaşılamamış olması, Türk demokrasisi açısından büyük bir kayıptır.
Bu dönemde yapılan bazı olumlu anayasal ve yasal değişiklikler, Siyasi
Partiler Hukuku bakımından, yeterli ve doyurucu değildir. Zira bunlar
çağdaş Siyasi Partiler Hukukunun demokratik ihtiyaçlarını karşılayacak
ve sorunları giderecek düzeyde değildir. Aslında esas yapılması gereken
Siyasi Partiler Hukuku mevzuatının sil baştan yeniden ele alınmasıdır.
Zira genelde siyasi partilere, dolayısı ile günümüzün “partiler demokrasisine” karşı güvensizliği yansıtan ve sosyal gerçeklerle bağdaşmayan
bir düşünceye (siyasi sorunların ayrıntılı hukuk düzenlemeleri ve sınırla14 Mumcuoğlu, Maksut, “2533 Sayılı Kanunla Siyasi Partilerin Kapatılması Olayına Bir
Değişik Yaklaşım”, Bahri Savcıya Armağan, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara 1988, s. 349-359.
7
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
maları ile çözümlenebileceği düşüncesi) dayanan 2820 sayılı SPK, demokratik ülkelerde eşine rastlanmayan tek örnek olsa gerektir.15 Oysa,
Türk’ün de belirttiği gibi, siyasi partiler için özel bir kanun yapmanın
en temel nedeni, parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek ve partilerin demokrasi dışına çıkmalarını engellemek olmalıdır.16
Diğer yandan, son yıllarda siyasi partiler düzeninde yapılan bazı değişikliklerle siyasi partiler sistemi karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal
almıştır.
Aslında mevzuat değişikliğinin esasları, sınırı ve çerçevesi Anayasa’mızın 69. ve SPK’nın 4. maddesinde belirlenmiştir. Anayasa’nın 69.
maddesinin 1. fıkrasına göre, “siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin
uygulanması kanunla düzenlenir”. 2820 sayılı 1983 tarihli Siyasi Partiler
Kanunu’nun (SPK) 4. maddesinde ise, “siyasi partilerin kuruluşu, organlarının seçimi, işleyişi, faaliyetleri ve kararları, Anayasa’da nitelikleri belirtilen demokrasi esaslarına aykırı olamaz” denilmektedir.
Görüldüğü gibi, bütün bu düzenlemeler, “parti içi hukuk” kavramına
ve onun demokratik esaslara uygun olmasına vurgu yapmaktadır.
Parti içi hukuk kavramı, temelde “parti üyelerinin hak ve ödevlerinin
tespiti, parti örgütünün kuruluşu, parti içi çalışmaları, parti tüzüğünün
ve programının hazırlanması, seçimlerde partiyi temsil edecek adayların belirlenmesi, partinin gelir ve giderlerinin hesaplanması ve parti içi
disiplin işleri” gibi konuları kapsar. Ancak, parti içi hukuk düzenlemeleri
bu esaslar çerçevesinde partilere göre bazı farklılıklar gösterebilir.
Parti içi hukukun kaynağı elbette en başta Anayasa, SPK ve bunlara
uygun olarak belirlenen parti tüzükleridir. Ancak parti içi hukukun bunların yanında parlamento grup yönetmeliği, parti disiplin yönetmeliği,
parti programı v.b. diğer kaynakları da vardır. Tüm bu parti içi düzenlemeler birleşerek parti içi hukuku oluşturur.
Son olarak belirtmek gerekir ki, Siyasi Partiler Hukukunun mevzuatı,
bunlarla sınırlı değildir. 2820 sayılı SPK’nın 121. maddesine göre, Medeni Kanun, Dernekler Kanunu ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların SPK’ya aykırı olmayan hükümleri, partiler hakkında da
uygulanır.
Buna rağmen son dönemdeki bazı hukuksal iyileştirmelere karşın
siyasi partiler pratiğinde çok olumsuz gelişmeler de gözlemlenmiş15 Kapani, s. 165.
16 Türk, H. Sami, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi
Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi - 1, TÜSİAD Yayını, İstanbul 1997, s. 70.
ozgurlukarastirmalari.com
8
<RAPOR ADI>
tir. Özellikle iktidar partisi AK Parti Tüzüğü’nde parti içi demokrasiye
açıkça aykırı bir kısım değişiklikler yapılmıştır. Bütün bunlarla zaten çok
güçlü olan parti merkez yönetimi ve liderliği, daha da güçlendirilmiştir.
Aslında AK Parti’nin iktidarda olduğu son yıllarda kendi içinde yaptığı
bu değişiklikler ve dönüşüm, ülke çapında demokrasiyi gerçekleştirme
iradesi konusunda da şüphe doğurmaktadır.17
Oysa, demokratikleşmenin bayrağını tutan siyasi partilerin önce kendi
içinde bunu başarmaları gerekmektedir. Hem inandırıcılık noktasında,
hem de demokratik reformların hedefine ulaşması bakımından parti içi
demokrasinin tesisi zorunluluktur. Parti içi demokrasi hiçbir partinin iç işi
değil, bilakis Türk demokrasisinin kanayan yarasıdır.18
Bütün bu olumsuz gözlemler ve gelişmeler, elbette
demokratikleşmenin
ki AK Parti ile sınırlı değildir. Yarının iktidar adayları
bayrağını tutan siyaolan muhalefet partilerinin de parti içi demokrasi açısi partilerin önce kendi
sından, AK Parti’den farkı yoktur. Tek fark, AK Parti
içinde bunu başarmaları
iktidardadır ve ülkeyi yönetmektedir; dolayısıyla aldığı
gerekmektedir.
kararlar, herkesi etkilemektedir. Nitekim, son yıllarda
ana muhalefet partisi olan CHP de maalesef tüzük değişikliği konusunda AK Parti’yi taklit etmeye başlamıştır. İki partinin tüzüklerinde son yıllarda yapılan değişiklere bakıldığında;
bu değişikliklerin büyük çoğunluğunun birbirine benzer şekilde, parti içi
demokrasiyi geriletmeye yönelik ve parti içinde demokrasiyi ortadan
aldıracak nitelikte olduğu görülmektedir.
İşte bu ve başka bazı nedenlerledir ki, ülkemiz muhalefet partileri, birçok tartışmanın odağında olan ve oldukça yıpranan iktidardaki Ak Parti
karşısında 1 Kasım 2015 tarihinde yapılan genel seçimlerde büyük bir
hezimete uğramışlardır. Yani muhalefet partilerimiz, 4 dönemdir iktidar17 Nitekim Özbudun’un da belirttiği gibi, bu şüpheyi haklı kılacak gelişmeler ve uygulamalar son 2-3 yılda yoğunlaşmıştır. Aslında bu gelişmelerin yaşanacağının işaretini partinin İstanbul il başkanlığını uzun dönem yapan ve 3 dönemdir milletvekilli
olan Aziz Babuşçu 2011 seçimlerinden hemen sonra vermişti. Babuşçu’ya göre “10
yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde paydaş olanlar, gelecek 10
yılda bizimle paydaş olmayacaklardır. Dün bizimle beraber şu veya bu şekilde yürüyenler yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklardır. Onlar da şu
ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu
ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir.
İnşa dönemi onların arzu ettiği ve kabul ettiği bir dönem gibi olmayacak”tır. Daha da
ilginç olan bu açıklamalara karşı parti yönetiminden herhangi bir yalanlama, eleştiri
veya tepki gelmemiştir. Özbudun, Ergun, Anayasalcılık ve Demokrasi, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2015, s. 110.
18 Mutlu, Ozan, 1982 Anayasası ve Siyasi Partiler Kanunu’na Göre Parti İçi Demokrasi,
Yüksek Lisans Tezi (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul, 2008,
s. II.
9
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
da olan ve doğal olarak yıpranan ve yorulan bir iktidar partisi karşısında
bile, başarısız olmayı başarabilmişlerdir.
II. SIYASI PARTILER VE DEMOKRASI
Kabul etmemiz gerekir ki son birkaç yüzyıldaki demokratik gelişmelerin, anayasacılığın ve özgürlükler hukukunun ana muharriki, liberal düşüncedir. Daha ötesi çağdaş demokratik hukuk devletini ve insan hakları anlayışını, büyük oranda liberal düşünceye borçluyuz.
Gerçekten iki bin yıl sonra yeniden insanoğlunun yaşamına giren demokrasi, bu yeni formatını liberalizmin ana ilkelerinden almış ve büyük
oranda liberalizm tarafından şekillendirilmiştir.19 Bu bağlamda, demokrasinin temel kavram ve kurumlarının liberalizme referansla tartışılması
oldukça yerindedir.20
Maalesef liberalizm, bazılarınca yanlış bir şekilde, vahşi kapitalizm
veya bencillik olarak anlaşılmaktadır. Oysa, liberalizm eşit ve özgür bireyi esas alır. Liberalizm, insan onuruna odaklanarak, insanı temel değer
olarak ele alır. Bu açıdan birey olarak insanı hesaba katmayan, onun
değer ve amaçlarından bağımsız bir “toplumsal ortak iyi” yoktur. Dolayısıyla, ne devlet ne de benzeri diğer kurumlar “birey”in dışındaki böyle
bir ortak iyiyi bireylere dayatamaz. Devlet, toplum, parti veya bu tür diğer kurumlar “birey”e göre ikinci plandadır ve bunların “birey”in dışında
özgün bir varlıkları olmadığı için kendilerine özgü “birey”den bağımsız
amaçları da olamaz. Bu tür kurumlar ve devlet olsa olsa özgür ve eşit
“birey”in amaçlarını gerçekleştirmeye yarayan birer araçtır.21
Elbette son tahlilde demokrasi, insan için temel ve bağımsız bir değer
değildir; o çağımızda eşit, özgür ve çoğulcu bir toplumsal varoluşun ve
yaşamın asgari güvence temelini oluşturur. Demokrasi herkesin değerlerini serbestçe yaşayabileceği barışçı birlikte var olma ve yaşama platformudur. Yani demokrasi, barış içinde bir arada olmanın alt yapısıdır.22 Bu platformun başarılı olması da
demokrasi sadece
herkesin kendi değerleri, farklılıkları ve konumu içinde
yöneticilerin seçimle
kabul edilmesine bağlıdır.
işbaşına gelmesine indirgenemez.
Özellikle bir ülkede her türden azınlığın temel hak
ve hürriyetleri garanti altına alınmamışsa, o ülkeye
demokratik demek mümkün değildir. Yani demokrasi
19 Sartori, Demokrasi, s. 418.
20 Şahin, Bican, Liberal Demokrasinin Temelleri: Güncel Demokrasi Tartışmaları, Editör:
Bican Şahin, Orion Yayınları, 2008, s. 12.
21 Erdoğan, Liberal, 2, 21-22.
22 Erdoğan, Liberal, s. 279.
ozgurlukarastirmalari.com
10
<RAPOR ADI>
sadece yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesine indirgenemez. Çağdaş
çoğulcu demokrasi, yöneticilerin adil ve serbest bir şekilde seçildikten
sonra da, çoğulculuğa saygı duymasını, katılımcı, müzakereci ve özgürlükçü bir anlayışla ülkeyi yönetmesini gerektirir.
Çağdaş demokraside genellikle halkın yönetime katılımı, temsilciler
aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleşmektedir. Bu sistemlerde halk, düzenli
aralıklarla yapılan yarışmacı seçimlerle kendi adına önemli kamusal meselelerde kararlar alacak olan temsilcilerini seçer. Seçimlerin yarışmacı olmasıyla anlatılmak istenen, onların kamusal meselelerin çözümüne yönelik gerçek alternatifler sunma iddiasında olan kişiler ve gruplar arasında
geçmesidir. Bu kişi ve gruplar çoğu kez siyasi partiler olarak örgütlenirler.
Bu, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü sayesinde mümkündür.23
Peki, bir demokraside halkın bu şekilde ortaya çıkan yönetiminin halk
için, veya başka bir ifadeyle, halkın çıkarına olmasını garanti eden şey
nedir? Basitçe, halkın kendi iradesiyle yetkilendirdiği temsilcilerin yönetiminin, yönetici azınlığın veya toplum içerisinde belli bir zümrenin çıkarına değil, genel olarak tüm toplumun çıkarına olması beklenir. Halkın
temsilcilerinin, temsil ettikleri halkın çıkarını değil de kendi çıkarlarını
takip etmelerinin önlenmesini sağlayan mekanizmaların birisi, yöneticilerin hesap vermesini garanti eden hukuk devleti ilkesi ise; bir diğeri de,
düzenli aralıklarla yapılan özgür, adil, serbest ve yarışmacı seçimlerdir.24
A. Partiler Demokrasisi
Bugün artık siyasi partiler olmadan çağdaş demokrasi işlemez hale gelmiştir. Bu nedenle günümüzde çok partili siyasi yaşamın olduğu klasik
demokrasilere, “Partiler Demokrasisi” denmektedir. Gerçekten çağdaş
demokrasinin partiler demokrasisi olduğu yargısında mübalağa görmemek gerekir. Çünkü geniş ve karmaşık bir toplumda siyasi partilerin aracılığı olmaksızın demokrasinin gerçekleştirilmesi zordur. Demokrasiyle
yönetilen çağdaş Batı devletlerinde “partisiz demokrasi” alternatifinin
denenmemiş olması, partilerin varlığıyla demokratik rejim arasındaki
sıkı ilişkiyi kanıtlamaktadır.25 Zira günümüzde demokrasi, adeta partiler
arası bir yarışı ifade eder hale gelmiştir.26
Bilindiği gibi demokrasi, çoğulcu bir rejimdir. Siyasi partiler ise, bir süzgeç niteliğinde olup, fikirleri toplama, gruplaştırma, biçimlendirme, kişileri yalnızlıklardan çıkarıp ülkenin yönetimine katma ve yöneltme fonk23 Şahin, Liberal, s. 13.
24 Şahin, Liberal, s.17.
25 Özbudun, s. 162.
26 Baer, s. 83
11
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
siyonunu yerine getirmeye çalışır. Bu nedenle demokrasi, siyasi partilere
muhtaçtır ve partisiz demokrasi, şimdilik bir hayaldir. Bugün için partileri
ortadan kaldırmak, demokratik hukuk düzenini yıkmak gibidir.27
Siyasi partiler olmasaydı birçok seçmen, dağınık, örgütsüz bir yığın
olarak kalır; amaçlarını doğrudan dile getirme imkanı bulamazdı. Bu imkânı, siyasi partiler, benzer görüş taşıyan bireylerin bir araya gelip görüşlerini savunmalarını, yaymalarını, yeni taraftar kazanmalarını ve düşüncelerini eyleme dönüştürmelerini sağlamak suretiyle tanımaktadır.28
Bir toplum karmaşıklaştıkça ve çıkar öbeklerinin sayısı arttıkça, bu
öbeklerin istemlerinin iktidara iletilmesinde sivil toplumla siyasi toplum
arasında köprü görevi gören temsilcilerden yararlanılması, kaçınılmaz
bir hal alır. Partisiz çoğunlukların durmadan değişen düşünceleriyle yönetilecek bir demokrasi düşünmek, neredeyse imkânsızdır.29
AYM de bir kararında, “...çağdaş demokrasilerde yurttaşların devlet
yönetimine katılmaları temel koşuldur. (...) Kişilerin ayrı ayrı güçleriyle
sonuç almaları zordur. Bireysel iradelerini birleştirip yönlendirerek onlara ağırlık kazandıran özgün kuruluşlara gereksinim duyulmuştur. Bu
kuruluşlar, (...) vazgeçilmez öneme sahip olan siyasi partilerdir. Siyasi partiler, belli siyasi düşünceler çerçevesinde birleşen yurttaşların özgürce kurdukları ve özgürce katılıp
ayrıldıkları kuruluşlardır. Kamuoyunun oluşumunda
Siyasi partiler olmaönemli etkinliği olan siyasi partiler, (...) siyasi katılımsaydı birçok seçmen,
ları somutlaştıran hukuksal yapılardır. Siyasi partiler,
dağınık, örgütsüz bir yıdemokratik rejimin olmazsa olmaz şartıdır”30 demiştir.
ğın olarak kalır; amaçlaAnayasa Mahkemesi’nin yeni tarihli bir başka kararınrını doğrudan dile getirda “demokratik siyasetin ancak siyasi partiler yoluyme imkanı bulamazdı.
la üretilebildiği günümüz demokrasilerine (…) partiler
demokrasisi denmektedir”31 ifadesi yer almaktadır.
Bu nedenle, Siyasi Partiler Hukukunun gelişmesiyle, klasik demokrasi, yerini partiler demokrasisine bırakmıştır. Partiler demokrasisinin
ise, gerçek anlamda yaşama geçmesinin yolu “parti içi demokrasi”den
geçmektedir.
27 Tunaya, Siyasi Kurumlar, s. 279.
28 Almond, s. 33-34.
29 Touraine, Alain, Demokrasi Nedir?, Çev. Olcay Kunal, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
1997, s. 139-140.; SARTORİ, s. 162.
30 AMK., E. 1993/3, K. 1994/2, Kt. 16. 6. 1994., AMKD., S. 30, s. 1061-1229.
31 AMK(Siyasi Parti Kapatma)., E.: 2007/1, K.: 2009/4, Kt.: 11.12.2009.
ozgurlukarastirmalari.com
12
<RAPOR ADI>
B. Parti İçi Demokrasi
Parti içi demokrasiyi, en dar anlamda “partinin iç eylem ve işlemlerinde
demokrasi ilkelerinin uygulanması” olarak tanımlayabiliriz.32 Parti içi demokrasi, “partinin bütün kademelerinde görev alanların demokratik seçimle ve belirli bir süre için göreve gelmelerini ve partinin önemli sorunları hakkındaki çözüm önerilerinin alt kademelerden yukarı kademelere
doğru gerçek ve demokratik bir süreç içerisinde oluşmasını” gerektirir.33
Nitekim Wright’a göre, partinin alt kademelerindekilerin fikirlerinin ve kararlarının akışı, parti yöneticileri tarafından engellenmediği ve parti yöneticileri, alt kademelerin fikir ve kararları üzerinde mutlak bir hakimiyet
kurmadığı sürece, parti içi demokrasinin varlığından söz edilebilir.34
Ayrıca, parti içindeki düşünce ayrılıklarının, farklı çözüm önerilerinin,
siyasi konulardaki farklı yorumların uygarca dile getirilebilmesi için de,
parti içi demokrasi zorunludur. Çünkü “barika-i hakikat müsademe-i
efkardan doğar.” Bu hakikata ulaşılması için demokratik partiler, parti
içinde düşünce temelinde oluşan gruplaşmaları ve ayrılıkları doğal kabul ederler. Partinin sağlıklı politikalar üretebilmesi ve canlılığını koruyabilmesi için bu gibi grupları özendirirler. Demokratik partilerin, parti
içi eleştirinin adeta yasak olduğu diğer partilere karşı üstünlüğü de burada, yani parti içi demokrasiyi özenle yaşatmasında aranmalıdır.35 Bu
durum çoğulculuğu ve düşünsel zenginliği ortaya çıkarır.
Anayasa Mahkemesi’ne göre ise “Siyasî partilerin örgüt içi düzenlerinin demokrasi esaslarına uygun olması, hukuki düzenlemelerle sınırlarının çizilerek, partilerdeki oligarşik eğilimlerin ve baskıların ortadan
kaldırılması, demokratik örgüt yapısının kurularak lider, teşkilat, organlar ve adayların demokratik yöntemlerle belirlenmesi ve karar mekanizmasının tabandan tepeye oluşturulması parti içi demokrasi ilkesinin
gereklerindendir”.36
Gerçekten parti içi demokrasi, partinin iç işleyişinde, yani parti yöneticilerinin belirlenmesi ve kararların alınmasında katılımcı anlayışın uygulanmasını; her türlü eleştiri, özeleştiri ve önerinin serbest olmasını ifade
32 Özcan-Yanık, s. 212.
33 Bosuter, Kudret, Parti İçi Demokrasi, Ankara 1969, s. 37.
34 Wright, E. William, “Comparative Party Models: Rational-Efficient and Party Democracy”, Colombus, Ohio 1971, s. 47.
35 Karakaş, Ercan, “CHP Yeniden Yapılanmaya İlişkin Öneriler”, (Çevrimiçi) http//www.
sodev.org.tr, 13 10 2001.
36 AMK(Siyasî Parti-İhtar), E: 2005/3, K: 2011/1, Kt: 12.10.2011, R.G.: 17.10.2012-28444.
13
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
eder. Parti içi demokrasinin tam anlamıyla uygulanması halinde, parti
içinde devinim sağlanır ve lider egemenliği önlenmiş olur.37
Parti içi demokrasi açısından ülkemizdeki siyasi partilere baktığımızda
ise, hiyerarşik bir şekilde parti liderinin ve yakın çevresinin tartışılmaz
egemenliğini görürüz.38 Bu oligarşik yapı, parti içi demokrasinin işlemesine engel teşkil eder. Ayrıca, bu oligarşik yapı, hem demokrasiye hem
de her türlü değişime kapalıdır.39
Bu oligarşik yapı nedeniyle partide siyasi iradenin oluşum tekeli, parti
yöneticilerinden oluşan bir azınlığın eline geçmektedir. Bu sürecin sonunda ise, üyelerce denetlenemeyen; tersine, parti örgütü sayesinde üyelerin
yönlendirildiği ve yönetildiği bir yönetim şekli ortaya çıkmaktadır.40
Parti içi seçimlerde sandık çalmak, üyelere duyuru göndermemek, sahte oy kullanmak yaygındır. Daha ötesi, üst parti örgütleri, seçimle gelmiş
alt örgütleri görevden almaktan ve yerlerine kendi yandaşlarını atamaktan çekinmezler. Tüzük maddeleri kolayca çiğnenir ve atama ile gelen
yönetimler, üyelik ve delege operasyonunu tamamlayıncaya kadar, gerektiğinde aylarca görevde tutulurlar. Önseçimlerin bütün partililerin katılacağı bir şekilde yapılması gerekirken, önseçim adı altında merkez yoklaması ile yetinilir. Bu eksiklikler ve aykırılıklar listesini uzatabiliriz. Hemen
hemen bütün partililer, büyük oranda parti içinde ahlakın ve hukukun değil, dayatma ve sahteciliğin hüküm sürdüğünü bilmektedirler.41 Bu yüzden de birçok nitelikli insan, siyasetten ve partilerden uzaklaşmaktadır.
Ülke bazında demokrasinin yılmaz savunucusu olan siyasi partiler, içyapılarında bunu uygulamayı hiç akıllarına getirmemektedirler.
Dolayısıyla Türkiye’de partiler demokrasisi, “liderler demokrasisine”
dönüşmüştür.42
Belirtmeliyiz ki, parti içi demokrasiyi etkileyen çok sayıda ve farklı nitelikte etmenler vardır. Bu etmenlere bağlı olarak parti içi demokrasinin
gerçekleşme koşulları ve derecesi değişmektedir. Parti içi demokrasi
37 Atar, Yavuz, Çağdaş Demokrasinin Siyasi Boyutu: Türkiye’de Demokratikleşme ve
Anti-Demokratikleşme Göstergeleri, Yeni Türkiye, Eylül-Ekim 1997, s. 79.
38 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Çapoğlu, Gökhan, Türkiye’de Siyasi Tıkanıklığı
Aşmak İçin, Stratejik Araştırmalar Vakfı, Ankara 1994.
39 Yanık, Murat, Başkanlık Sistemi ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Adalet Yayınevi, İstanbul 2013, s. 114.
40 Tanilli, Server, Devlet ve Demokrasi, 3. Bası, İstanbul 1982, s. 227.
41 Akat, A. Savaş, Sosyal Demokrasi Gündemi, Armoni Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1991,
s. 7.
42 Bektaş, Arsev, “Türk Siyasal Demokrasisi, Sorunlar ve Nedenleri”, Yeni Türkiye, S.
23-24, 1998, s. 184-185.
ozgurlukarastirmalari.com
14
<RAPOR ADI>
kavramının tam olarak anlaşılabilmesi ve yaşama geçebilmesi için, onu
çevreleyen ve etkileyen etmenler açıkça ortaya konmalıdır.
Siyasi gelişme içinde, toplum ve onu oluşturan bireylerin siyasi birikimleri, kültürleri ve çağdaşlaşma düzeyleri büyük önem taşımaktadır.
Çünkü bireylerin siyasi kurumlar karşısındaki değerleri, siyasi sisteme
eğilimleri, tamamen taşıdıkları inançlarından, statülerinden ve bu yöndeki davranışlarından kaynaklanmaktadır.43
Ekonomik yapı ile siyasi yapı arasında da çok yönlü bir etkileşimin
varlığı, bir gerçektir. Elbette demokratik özgürlükle ekonomik özgürlük
kavramlarının örtüştüğü serbest piyasa ekonomisinde, bu etkileşim, en
yüksek seviyededir. Zira bu iki kavram, birbirini tamamlamaktadır. Demokrasi, serbest piyasa ekonomisini gerektirmekte; serbest piyasa ekonomisi ise, ancak demokrasilerde tam anlamıyla gerçekleşebilmektedir.
Aslında siyasi yapı, sosyal yapının bir izdüşümüdür. Partiler de, siyasi
bir kurum olarak sosyal yapıya dayanmakta ve devam eden bir süreçte
onunla etkileşim içinde bulunmaktadır. Bu bağlamda sosyal yapının siyasi yapıya gerçek anlamda yansıması için, parti içi demokrasi, yaşamsal bir önem arz etmektedir.
Ülkemizde sosyal yapının gerçeğe uygun olarak temsil edildiğini söylemek mümkün değildir. Özellikle kadınlar, köylüler ve işçiler, siyasi yapıda kendilerine çok az yer bulabilmektedirler. Bunun nedeni ise, hem
ekonomiktir; hem de partilerimizde demokratik katılım ilkelerinin uygulanmaması ve parti içi demokrasinin yaşama geçmemesidir.
C. Parti İçi Demokrasinin Önemi ve Hukuksal Zorunluluğu
Parti içi demokrasiyi düzenleyen Anayasa’nın 69. maddesinin 1. fıkrası;
“siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları, demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir” hükmünü getirmiştir. Anayasa’mızın kanuna yaptığı atıf doğrultusunda konuyu düzenleyen SPK’nın “parti içi çalışmaların demokrasi
esaslarına uygun olma zorunluluğu” başlığını taşıyan 93. maddesi de,
“siyasi partilerin parti içi çalışmaları, parti yönetimi, denetimi, parti organları için yapılacak seçimler ile parti genel başkanlığınca, genel merkez organlarınca ve parti gruplarınca alınan kararları ve yapılan eylem
ve işlemleri, parti tüzüğüne, parti üyeleri arasındaki eşitlik ilkesine ve
demokrasi esaslarına aykırı olamaz” demektedir.
Anayasa Mahkemesi’ne göre “(...) bu fıkra, parti içinde demokrasiyi
egemen kılma ve oligarşik eğilimleri önlemeyi amaçlamaktadır. Esasen,
siyasi partilerin kuruluş, işleyiş, faaliyet ve organlarının seçiminden söz
43 Tuncay, s. 67.
15
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
edildiğine göre, fıkrayla, parti içi demokrasinin amaçlandığı kuşkusuzdur. Siyasî partilerin örgüt içi düzenlerinin demokrasi esaslarına uygun
olması, hukuki düzenlemelerle sınırlarının çizilerek, partilerdeki oligarşik
eğilimlerin ve baskıların ortadan kaldırılması, demokratik örgüt yapısının
kurularak lider, teşkilat, organlar ve adayların demokratik yöntemlerle
belirlenmesi ve karar mekanizmasının tabandan tepeye oluşturulması
parti içi demokrasi ilkesinin gerekleridir. Halkın siyasî partiler kanalıyla
iktidar üzerinde etkili olabilmesi, parti ile halk arasındaki bağların kuvvetli olmasına, parti içinde demokratik bir karar alma mekanizmasının
kurulmasına bağlıdır. Bu nedenle parti içi demokrasinin gerçekleşmesi,
demokrasinin yaşaması ve işlemesi bakımından zorunludur.”44
Görüldüğü gibi parti içi demokrasiyle ilgili ülkemizde hukuksal düzenlemeler ve yargı içtihatları, parti içi demokrasinin ülkemiz için bir lüks
olmadığını, tüm partilerin mutlaka uyması gereken anayasal ve yasal bir
zorunluluk olduğunu açıkça emreder. Yani partiler, anayasa ve yasadaki
diğer kurallara ve yasaklara uydukları gibi, gerek parti içi hukuklarında,
gerekse parti içi uygulamalarında parti içi demokrasiyi yaşama geçirmek zorundadırlar.45
Gerçekten partiler, iktidara geldiklerinde tüm toplum düzeyinde kuracakları demokratik yapının bir örneğini, daha iktidara gelmeden parti içi
işleyişlerde yaşama geçirmek zorundadırlar. Tersi durumda, demokrasiyi içlerinde özümsemeyenler, bunu ülke bazında yaşama geçiremezler.
Gerçekten, kendi iç yapılarında ve uygulamalarında demokrasinin gereklerine uygun davranmayan, demokraparti içi demokrasi,
tik kuralları geçerli ve etkin kılmayan siyasi partilerin,
salt partilerin bir iç
‘demokratik devlet’ ilkesini tüm kural ve kurumlarıyla
sorunu değildir.
gerçekleştirmesini beklemek güçtür. Partilerde demokratik kuralların işlerliğini sağlayacak bir yapılanmanın
gerekliliği kaçınılmazdır.46
Dolayısıyla, parti içi demokrasi, salt partilerin bir iç sorunu değildir.
Çünkü parti içi demokrasi, demokrasiyi gerçekleştirmenin bir şartı olarak,
hem yönetilenleri hem de yönetenleri birinci derecede ilgilendirmektedir.
Demokrasi ve toplum için bu derece önemli bir kurumun, sadece partilerin iç işlerine ve kendi isteklerine bırakılması söz konusu olmamalıdır.
Zira kendi içinde demokrasiye inanmayan ve gerçekleştirmeye çalışmayan bir partinin toplum adına demokrasi talep etmesini ve bunun
44 AMK., E. 2002/4, K. 2003/2, Kt. 22.01.2003, R.G.: 25166.
45 Özcan-Yanık, s. 216.
46 Sezer, Ahmet N., Milliyet, 06.09.2001, s. 1.
ozgurlukarastirmalari.com
16
<RAPOR ADI>
mücadelesini vermesini beklemek doğru olmaz.47 Zira, demokrasi, her
şeyden önce çok seslilik, farklı fikir ve düşüncelerin karşılıklı olgunluk,
hoşgörü ve saygı içerisinde yaşayabilmesidir. Siyasi zeminde bu farklılık
ve çok seslilik, partiler arasında olduğu gibi aynı parti içinde de var olabilmelidir.48 Partiler, bir demokrasi kurumu olduğuna göre, öncelikle ve
bizzat kendilerinin demokratik bir yapıya sahip olmaları gerekir.49 Tersi
durumda zaman içinde inandırıcılıklarını ve güvenilirliklerini yitirirler.
O halde parti içi demokrasi, demokrasinin gerçekleşmesinin olmazsa
olmaz bir ön şartıdır diyebiliriz.50 Ancak hemen belirtelim ki bu ön şartın
gerçekleşmesi bir siyasal rejimin demokratikleşmesi için yeterli olmayabilir. Yani parti içi demokrasi, demokrasi için önemli ve zorunlu bir ön
şarttır; ancak demokrasinin gerçekleşmesi için tek ve yeterli ölçüt bu
değildir.51
Gerçekten siyasi partilerin topluma öncülük edebilmesinin ve çoğulcu
demokrasiyi yaşama geçirebilmesinin önkoşulu, parti içinde farklı fikirlerin bir arada yaşayıp yarışmalarına olanak veren bir parti içi hukuk ve
demokrasi düzeninin kurulması ve işlerlik kazanmasıdır. Bu bağlamda
parti içi demokrasi, demokratik bir yaşam için zorunlu bir araçtır.
Çağdaş anlamda demokrasinin yerleşebilmesi için, siyasi partilerin
fonksiyonel hale gelebilmesi; ulusal iradenin parlamentoya tam yansıyabilmesi ve demokratik örgüt yapısı içinde tartışma ortamının oluşturularak, çoğulculuk temeline dayanan geniş katılımlı siyasi kararların
alınabilmesi; adil, eşit ve özgür seçimlerle lider, örgüt ve adayların belirlenerek demokratik uygulama yöntemlerinin bulunması; ancak parti içi
demokrasinin varlığı ile mümkündür.
Parti içi demokrasinin önemini artıran bir başka etmen ise, günümüzde parti içinde, özellikle iktidar partisinde alınan bir kararın, genellikle
parlamentoda ve hükümette de aynen yaşama geçmesidir. Bu nedenle
“parti merkezlerinde alınan kararların” nasıl ve hangi yöntemlerle alındığı, önem kazanmaktadır.52
Ülkemizde parti içi demokrasinin siyasi partiler için uyulması zorunlu
47 Bozoğlu, Esin, “Sosyal Demokrat Partilerde Örgütlenme Sorunu ve Çözüm Önerileri”, Sosyal Demokrat Değişim, S. 6, Ocak-Şubat 1997, s. 60.
48 Dülger, İbrahim, “Zavallı Demokrasi”, 11. 01. 2001, (Çevrimiçi) http://www.otuken.
net, 15.11.2001.
49 Savcı, Bahri, “Türkiye’nin Şartları Açısından Siyasi Partiler Rejimine Bir Bakış (1)”,
AÜSBFD., c. 20, No: 1, 1965, s. 176.
50 Aynı yönde bkz: Türköne, Mümtazer, Siyaset, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2011, s. 362.
51 Benzer yönde bkz: Küçük, s. 84.
52 Tuncay, Suavi, Parti İçi Demokrasi ve Türkiye, Gündoğan Yayınları, Ankara 1996. s. 198.
17
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
olan hukuksal bir ilke olduğunu böylece belirledikten sonra, bu ilkenin
Türkiye pratiğinde yaşama geçip geçmediğini ve siyasi partilerle ilgili
diğer sorunlu alanları belirlemeye çalışacağız.
III. SIYASI PARTILER HUKUKUNUN TEMEL SORUNLARI
Demokrasi ve parti içi demokrasinin ülkemizdeki uygulaması, aşağıda
açıklayacağımız ampirik verilerden de anlaşılacağı gibi, çağdaş demokrasi anlayışından çok uzaktır. Bu uzaklığın, bir kısmının Siyasi Partiler
Hukukundan, bir kısmının da diğer faktörlerden kaynaklanan çok çeşitli
nedenleri vardır.
Aslında Türkiye’de demokratik ve özgürlükçü Siyasi Partiler Hukukunun önündeki en büyük engel, siyasi partiler yelpazesinde demokrasiyi
içtenlikle benimsememiş partilerin yaygınlığıdır. Partilere egemen olan
kadroların büyük bir çoğunluğu, demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak
düşünmemekte; onu, kendilerini siyasi iktidara götürmekle işlevini tamamlayacak bir araç olarak görmektedir.
Daha baştan belirtmeliyiz ki, aslında siyasi partilerle ilgili sorunların
birçoğu parti içi demokrasi sorunuyla bir şekilde ilişkili sorunlardır. Bu
bağlamda ülkemizde Siyasi Partiler Hukukunun başlıca sorunlarını bu
şekilde sıralayabiliriz:
1. Siyasi partilerin örgütlenmesi ve faaliyetlerindeki sınırlamalar,
2. Düzenli bir parti üyeliği ve delegelik sisteminin olmaması,
3. Anti-demokratik ve oligarşik delegelik sistemi,
4. Demokratik olmayan aday belirleme yöntemlerinin uygulanması,
5. Kongrelerin yapısında ve uygulanmasında yozlaşma,
6. Parti içi seçimlerin liyakat ve demokrasi esaslarına göre yapılmaması,
7. Disiplin mekanizmasının adaletsiz ve anti-demokratik işletilmesi,
8. Yapısal ve kültürel nedenlerle partilerde lider sultasının oluşması,
9. Partilerdeki merkezi oligarşik yapılanma,
10.Siyasi kurumsallaşmanın sağlanamaması nedeniyle ortaya çıkan siyasi yozlaşma,
11. Kamuoyu, baskı grupları ve medyanın olumsuz etkisi.
Aşağıda bu sorunlara kısaca değinmeye çalışacağız.
ozgurlukarastirmalari.com
18
<RAPOR ADI>
A. Yapısal Sorunlar
a. Örgütlenme
Toplumsal gelişme ve teknolojideki hızlı değişim olgusuna rağmen, siyasi kurumlar, bu değişime ayak uydurmakta geç kalmışlardır. Bunun
en çarpıcı örneklerinden biri olarak, siyasi partilerin iç örgütlenmelerini
gösterebiliriz. Siyasi partiler, iletişim teknolojisinin bugünkü ölçeklere
kıyasla son derece geri olduğu bir dönemde oluştular. Sonuçta demokrasi-disiplin ve üye-yönetici dengelerini sistematik şekilde ikincileri lehine bozan merkeziyetçi parti yapıları oluştu.53
Türkiye’de parti örgütlerinin işleyişi, demokrasinin en önemli göstergesidir. Parti içi demokrasinin işleyebilmesi için, öncelikle iyi işleyen ideal bir örgütsel yapının varlığı gerekmektedir.
Türkiye’de partiler kurulurken ilk örgütlenmesine, genellikle partinin
alt kademeleri, parti üyeleri ve seçmenler karıştırılmamaktadır. Türkiye’de genellikle belli başlı aileler, üst düzeydeki öne çıkmış teknokratlar,
siyasetçiler ve bürokratlar, zengin iş çevreleri, kısaca bütün askeri ve sivil seçkinler, siyasi örgütlerin kuruluş sürecinde söz sahibi olmuş ve partiyi destekleyenlerden “fikir değil” sadece “oy” ve destek istemişlerdir.54
Bu nedenlerle geniş halk yığınları, örgütlenme sürecinde siyasi katılımın dışında tutulmuşlar ve partilerin oligarşik kurucuları, partiyi kendilerinin vazgeçilmez bir hakkı, adeta tapulu bir mülkü gibi yönetmişlerdir. Geniş halk kitleleri ise, bu engeli aşamadığından, karizmatik liderlere
yönelme ve onları destekleme eğilimi içine girmişlerdir.55 Partilerimizin
böylece oluşan örgütsel yapıları içinde parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek oldukça zordur. Çünkü partilerde siyasi güç, daha baştan lider
ve oligarşik bir grubun elindedir ve parti örgütünü her yönüyle bunlar
yönlendirmekte ve yönetmektedir.
Belirtmek gerekir ki, partilerimizin, “tepeden inme kurumsallaşma
geleneği ve anlayışı”, bugün de varlığını sürdürmektedir.56 Örneğin demokrasi ve parti içi demokrasi kavramlarına büyük önem verdiklerini
her fırsatta vurgulayan ve diğer partilerden varlık ve farklılık nedenlerinin bu kavramlar olduğunu iddia eden AK Parti, kuruluşu ve örgüt-
53 Akat, Sosyal Demokrasi, s. 171-172.
54 Tuncay, s. 170.
55 Tuncay, s. 170.
56 Özüerman, Tülay, Türkiye İçin Nasıl Bir Anayasa (Anayasaya Siyasi Yaklaşım), Alfa
Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 76.
19
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
lenmesi aşamasında bu savlarının tersine hareket etmiştir.57 AK Parti,
önceden belli olan ilkeler ışığında, küçük bir grup tarafından kurulmuş
ve daha sonra, diğer kişilerin kendi ilkelerini ve programlarını kabul etmesini ve desteklemesini beklemiştir. Oysa demokratik bir parti, önce
tepede değil, tabanda filizlenmeli ve örgütlenmeli; sonra yarışmacı, katılımcı ve çoğulcu bir yöntemle kurulmalı ve örgütlenmelidir.
Bilindiği gibi, SPK’dan kaynaklanan nedenlerle Türk siyasi partilerinin
örgüt yapıları, biçimsel olarak birbirine çok benzemektedir. Zira, SPK,
tüm siyasi partilerin aynı biçimde örgütlenmesini zorunlu tutmuştur. Bunun sonucu olarak, mevcut SPK ile, çoğulcu ve özgürlükçü bir örgütlenmeye gitmek ve parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek
mümkün değildir.58
Eğer partiler, en alt
kademelerde örgütlenemez ve toplumla
bağlarını doğrudan kuramazlarsa, ne gerçek
anlamda demokratik
olabilirler, ne de parlamentoya toplumun dinamizmini ve değişimini
taşıyabilirler.
Gerçekten yürürlükteki SPK, çağdaş demokratik
devletlerdeki partilerin büyük çoğunluğunun benimsediği ve özünde demokratik ideolojiye tamamen uygun olan bir örgütlenme tipinin Türkiye’de gerçekleşmesine olanak vermemektedir.59
Tek tip bir parti örgütünü zorunlu kılan SPK’nın bu
yöndeki hükümleri değiştirilerek her partinin, istediği
gibi örgütlenmesine olanak verilmelidir. Tersi durumda, parti içinde informel ve illegal örgütlenmeler ortaya çıkabilmektedir.
Eğer partiler, en alt kademelerde örgütlenemez ve toplumla bağlarını
doğrudan kuramazlarsa, ne gerçek anlamda demokratik olabilirler, ne
de parlamentoya toplumun dinamizmini ve değişimini taşıyabilirler.60
O halde vurgulamalıyız ki, parti içi demokrasinin yaşama geçmesi için
her şeyden önce, siyasi partilerin örgüt yapılarının demokratik özellikler taşıması gerekmektedir. Bunun için parti liderlerinin rolü ve seçilme
yöntemleri, örgütün merkeziyetçilik derecesi, liderliğin örgüt hiyerarşisi içindeki gücü, katılma derecesi, parti bürokrasisinin denetimi, parti
57 Vurgulamalıyız ki, AK Parti’yi bugün iktidarda olan ve demokrasiye önem verdiğini
söyleyen bir parti olduğu için örnek verdik. Yoksa diğer yeni kurulan partilerimiz de,
ondan farklı değildir.
58 Altan, Mehmet, “Demokrasi”, Demokrasi Sempozyumu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 13-14 Aralık 1997, s. 28.
59 Özbudun, Ergun, “Siyasi Partiler ve Demokrasi”, Siyasi Partiler ve Demokrasi
Sempozyumu, TESAV Yayınları, İstanbul 1995, s. 5.
60 Kabasakal, Mehmet, Türkiye’de Siyasi Parti Örgütlenmesi, Tekin Yayınevi, İstanbul
1991, s. 136.
ozgurlukarastirmalari.com
20
<RAPOR ADI>
merkez kadrolarının partinin diğer bölümleriyle ilişkisi, üyeliğin temeli
ve saygınlık derecesi gibi unsurlar önem taşımaktadır.61
b. Üyelik
Siyasi Partiler Hukukunun yapısal sorunlarından biri de, düzenli ve şeffaf
bir parti üyeliği sisteminin olmamasıdır. Aslında parti üyeliği sisteminin
yozlaşmasının temel nedeni, partilerdeki oligarşik güçlerin parti örgütü
üzerindeki egemenliklerini koruma ve devam ettirme düşünceleridir. Bu
nedenle özellikle parti içi seçimler öncesinde, parti üyelerinin kayıtları
ya silinmekte ya da değiştirilmektedir. Ya da asıl önemli olan, kişileri
partilere sözde üye yapılmaktır. Partilerin resmi üye kayıt defterine kayıtlı üyeleri olabildiğince az ve istedikleri kişilerdir.
Belirtmek gerekir ki, son yıllarda parti sicillerinin tutulduğu Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı Partiler Bürosu, bu konuda belli bir kurumsallaşma sağlamıştır. Nitekim bu düzenli ve şeffaf üyelik sistemi nedeniyle
çifte üyelikler, toplu habersiz üyelikler ve başka bazı sorunlar giderilmeye başlanmıştır.
Aslında parti tüzükleri incelendiğinde, parti üyeliğinin belirli bir prosedüre bağlandığı görülmektedir. Bu düzenlemelere göre, üyelik işlemlerinin düzenli bir şekilde yapılıp kayıtların tutulması ve bu bilgilerin parti
merkezine iletilmesi gerekmektedir. Ancak, uygulamada, bu sistemin ya
hiç işlemediği ya da yanlış veya eksik işlediği gözlemlenmektedir. Bu
nedenlerden ötürü düzenli ve sistemli bir kayıt işlemi yapılmadığı için,
bazen partiye kimin üye olduğunu veya kimin üye olmadığını anlamak,
mümkün olmamaktadır.
Uygulamada “üye ağaları” denilen kişiler, “naylon kayıt” diye tabir
edilen, gerçek olmayan toplu üye kayıtları yaparak, parti ile alakası olmayan kişileri üye kaydettirmektedir. Öyle ki, “naylon üye” tabir edilen
üyeler arasında o bölgede oturmayanlar, hayatta olmayanlar, hatta başka partiye üye olanlar bile görülmektedir.62
Bütün bu yozlaşmaların nedenlerinden birisi, ülkemizde son zamanlarda ortaya çıkan profesyonel siyasetçi kişiliğidir. Günümüzde siyaset,
insanların çalışma zamanının büyük kısmının kendisine ayrılmasını gerektirmektedir. Profesyonel siyasetçi olarak siyasete atılmak isteyenler,
bu faaliyet türüne tam zamanlı olarak angaje olmak durumundadırlar.
Yani siyaset, artık insanın boş zamanlarında yapabileceği bir uğraş ol-
61 İbid., s. 18-19.
62 Tuncay, s. 201.
21
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
maktan çıkmıştır.63 Ortaya çıkan bu olgu sebebiyle siyaset, geniş halk
kesimlerinden çok, salt bu işle ilgilenenlerin tekeline girmiştir. Bu nedenle de, geniş halk kesimlerinin sağlıklı siyasi katılım kanalları tıkanmıştır.
c. Parti İçi Seçimler
Siyasi partilerimizde liderlerin ve parti kademelerinin üyelerinin seçimleri, tam anlamıyla demokratik sayılamaz. Parti yöneticileri, 4 dereceli
çoğunluk sistemiyle seçilmektedir.64 Ayrıca, SPK’da ve parti tüzüklerinde yer alan toplantı ve karar yeter sayı oranları da, demokratik ilkelerle
tam bir uyum içinde değildir.
Aslında parti içi demokrasi sorununun özünde, çok dereceli seçim sistemi yatmaktadır. Çağdaş çoğulcu demokratik ilkelere göre, temsilciler
daima tek dereceli seçimle ve doğrudan seçilmelidir. Çok dereceli seçim
sistemi, demokratik rejimlere aykırı bir yöntemdir. Geçmişte belki ulaşım olanaklarının zorluğu, haberleşme ağının olmaması vb. sebeplerden
söz ederek, parti içinde tek dereceli seçim sistemine
karşı çıkmanın makul bir izahı olabilirdi. Ancak, ulaşım,
bilgi ve iletişim teknolojilerinin bu derece geliştiği bir
demokrasinin en
çağda, bu gerekçelerin tutarlı olmadığı açıktır. Mevcut
hassas olduğu konulardurumu savunmak amacıyla getirilen savlar ise, son
dan biri, seçimle gelinen
derece ilginçtir ve çeşitli nedenlerle parti üyelerine gübir görevden seçim dışı
vensizlik, partinin (ve dolayısıyla toplumun) yukarıdan
yöntemlerle ayrılmayönetilmesi ve denetlenmesi arzusu ve buna benzer
maktır.
demokrasinin özü ile çelişen bir dizi özlem ve zafiyeti
içermektedir.65
Parti içi demokrasinin ülkemizdeki en büyük engellerinden biri de,
SPK’nın 19/5 ve 20/9 hükümleri ve bunların yanlış ve keyfi uygulanmasıdır.66 Kendisi de seçimle işbaşına gelmiş parti genel merkez yöneticileri,
bu hükümden yararlanarak seçimle belirlenen fakat istemedikleri yerel
parti örgütlerini görevden alabilmektedir. Bu durumda, seçilmiş yerel
63 Zira günümüzde siyasetle ilgilenenler için, hem profesyonel siyaset yapmak hem
geçimlerini kendi düzenli işlerinden sağlamak pek olanaklı görünmemektedir. Yıldırım, s. 98-99.
64 Yani üyeler ilçe delegelerini, onlar il delegelerini ve onlar da parti merkez yöneticilerini seçmektedir. Bektaş, s. 113.
65 Akat, Sosyal Demokrasi, s. 146-150.
66 Aksi görüşte olan Tanör’e göre, “bu düzenlemeleri anti-demokratik bulmaya olanak
yoktur; hatta aksine bunlar, belli ölçüde demokratik güvenceler konumundadır. Bu
durumda parti içi demokrasi sorununun varlığını, kanunun getirdiği olumsuzluklardan ya da getiremediği güvencelerden çok, siyasi hayatın içinde aramak daha isabetli gibi görünmektedir”. Tanör, Bülent, Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri,
TÜSİAD Raporu, İstanbul 1997, s. 41.
ozgurlukarastirmalari.com
22
<RAPOR ADI>
yöneticiler, genel merkez tarafından atanan seçilmemiş yöneticilerle
yer değiştirmektedir. Oysa, demokrasinin en hassas olduğu konulardan
biri, seçimle gelinen bir görevden seçim dışı yöntemlerle ayrılmamaktır.
Bu nedenle, çok istisnai bazı hallerde ve yargısal yol açık olmak şartıyla
parti yönetimleri yerel örgütleri görevden alabilmelidir.
d. Aday Belirleme Yöntemleri
Aday belirleme yöntemleri, Türk demokrasisinin ve Siyasi Partiler Hukukunun en önemli sorunlarından biridir. Zira parti içi demokrasinin en önemli
ölçütlerinden birisi, aday belirleme yöntemidir. Bu durumdan kaynaklanan
nedenlerle, çoğunlukla sistemin işlemesi kilitlenmekte ve parti içi demokrasinin gerçekleşmemesi nedeniyle siyasi sistem sağlıklı
işlememektedir.67
Nitekim AYM, verdiği bir kararında, bu olguya vurgu
yaparak, “...aday belirlemesi, parti içi demokrasiyi doğrudan ilgilendirir...” demiştir. Yine aynı kararında Mahkeme, önseçimin, “...demokratik bir yöntem olan, parti
üyelerini önemli ölçüde artıran, katılımı sağlayan...” bir
niteliğe sahip olduğunu belirterek “...partilerin elinden
parti içi demokrasiyi gerçekleştirici, genişletici ve güçlendirici böyle bir yöntem alınamaz...” demektedir.68
Nasıl ki partiler,
demokrasinin vazgeçilmez unsuru ise,
aday tespit yönteminin
demokratik olması da,
parti içi demokrasinin
vazgeçilmez ilkesidir.
Aslında, aday belirleme yönteminin niteliği, partinin niteliğini belirler.69
Bir partide aday gösterme yetkisi kimde ise, partinin esas sahibi odur.70
Ülkemizde SPK’nın yaptığı atıf nedeniyle, partiler, aday belirleme yöntemlerini, tüzüklerinde SPK’da belirlenen dört alternatif yöntem çerçevesinde serbestçe düzenleyebilmektedirler.
Siyasi Partiler, seçimlere doğal olarak kendilerinin belirledikleri adaylarla katılırlar. Duverger’e göre, “günümüzde milletvekilleri, seçmenler
tarafından seçilmeden önce, parti tarafından seçilmekte; seçmenler ise,
bu seçimi onaylamaktan başka bir şey yapmamaktadır. Seçmen, birden
çok aday arasında bir seçme yapabilir; ama bunların her biri, gene de
bir parti tarafından aday gösterilmiştir”.71 Fakat bu adayların nasıl belirleneceği, parti içi demokrasi açısından önemli bir konudur.
Nasıl ki partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsuru ise, aday tespit
67 Tuncay, s. 220.
68 AMK., E. 1987/23, K. 1987/27, Kt. 9. 10. 1987, AMKD., S. 23, s. 382-384.
69 Ranney, Political, s. 222.
70 Özbudun, s. 99.
71 Duverger, s. 454.
23
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
yönteminin demokratik olması da, parti içi demokrasinin vazgeçilmez
ilkesidir. Bu konu, ulusal iradenin demokratik bir şekilde oluşmasında ve
uygulamaya yansımasında çok önemli bir rol oynamaktadır.
Adayların nasıl tespit edileceği sorunu, tüm demokratik ülkelerde, parti
merkezleri ile yerel örgütler arasında devamlı çatışma konusu olmuştur.
Aday belirleme yetkisi, parti merkezine verilirse,72 bu, hem siyasi katılımı sınırlayacak hem de partilerdeki oligarşik yapıyı güçlendirecektir. Bu
sakıncayı önleyen ve aday belirleme yetkisini tamamen yerel örgütlere
veren kurum ise “önseçim”dir.73
Onseçim sistemi, ilk olarak ABD’de ortaya çıkmıştır. Bu sistemin temel
özelliği, aday belirleme yetkisinin partili üyelere veya seçmenlere bırakılmasıdır. Bu yöntemde, seçimlerden önce, yargının yönetimi ve gözetimi altında parti içinde yapılan bir seçimle partinin adayları belirlenir.74
Aday göstermede temel sorun, bu işlemin niteliğindedir. Bazılarına
göre, bu işlem, tıpkı seçimler gibi kamusal bir nitelik taşımaktadır. Bu
nedenle adayları geniş bir taraftar veya üye kitlesine seçtirmek gerekir.
Diğer bir kısım yazarlar ise, aday belirleme işleminin esas olarak partinin bir iç işi olduğunu belirtmektedirler. Buna göre de, aday belirleme
yöntemini partiler, kendi içinde özgürce saptamalıdırlar.75
Yüksek Seçim Kurulu, verdiği bir kararında, aday belirleme işleminin
“tamamıyla partilerin iç münasebetlerini ilgilendiren bir husus” olduğunu söylemiştir (R.G. 6.09.1973-14647). Oysa, Araslı’ya göre, aday belirleme yöntemi, partilerin iç işi olarak görülmemeli, kanunlarla düzenlenmelidir. Çünkü bu konuyu partilerin özgür düzenlemesine bırakmak,
72 Merkez yoklaması yöntemi, aday adaylarının, seçim çevrelerine göre aday ve liste
sıralamalarının, doğrudan parti merkezi tarafından yapılmasıdır. Siyasi partilerimizin
büyük çoğunluğunun tüzüklerinde düzenlenmiş olan merkez yoklaması yöntemi,
ülkemizde 1983’den sonra en çok uygulanan aday belirleme yöntemidir. Merkez
yoklaması yönteminde temel belirleyici yetki, parti genel merkezindedir.
73 Özbudun, s. 101.
74 Hemen belirtmek gerekir ki, SPK’nın öngördüğü önseçim sisteminin uygulanması, gerçekten çok zordur. Zira SPK’nın 37. maddesine göre, partilerin tüzüklerinde
gösterilen merkez yoklaması dışındaki aday belirleme yöntemlerinde parti aday
seçimleri seçim kurullarının yönetim ve denetimi altında yapılır. Ayrıca partiler tüzüklerinin gereği olarak bir seçim çevresinde bütün üyelerin iştiraki ile yapacakları
önseçimde SPK’nın önseçimlerle ilgili hükümleri uygulanır. Buna göre aday tespitinin yapılacağı gün, Yüksek Seçim Kurulu tarafından genel seçimlerden en az 75 gün
önceki bir tarih olarak belirlenip ilan edilir. Seçime katılacak bütün siyasi partilerin
tüzüklerindeki usullere göre, il ve ilçelerde yapacakları aday tespitleri, bütün yurtta
aynı günde yapılır. Genel seçimler için kabul edilen seçim çevresi, aday tespiti için
de esas alınır (SPK, m. 37/3-4).
75 Özbudun, s. 99.
ozgurlukarastirmalari.com
24
<RAPOR ADI>
demokratik rejimlerin kucağında, anti-demokratik uygulamaların gelişmesine yardım etmektir.76
Demokratik aday belirleme yöntemi olan önseçim, ülkemizde ilk defa
1961 Anayasası döneminde 648 sayılı SPK’nın 29. maddesi ile Siyasi Partiler Hukuku mevzuatımıza girmiştir. Bu kurum, “aday listelerinin hazırlanmasını oligarşik heyetlere bırakmak yerine”, parti seçmen kütüğüne
kayıtlı parti üyelerinin katılımına açmıştır.77 Ancak, 648 sayılı Kanun’un
29. maddesi, 26 Mayıs 1973 tarih ve 1783 sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve
aday belirleme yöntemleri, partilerin tamamen kendi tüzük ve yönetmeliklerine bırakılmıştır.78
Bu dönemde önseçim, 1961 Anayasası’nın 55. maddesinin 2. fıkrasında
düzenlenen “tek dereceli genel oy ilkesi”ne aykırılığı iddiası ile iptal davasına konu olmuştur. Konuyla ilgili kararında AYM, “milli iradeye değer
veren memleketlerde partilerin aday tespit işlemlerini ve aday listelerinin düzenlenmesi meselesini, parti örgütünün ve parti lider kadrosunun
inhisarından kurtarmak asıl olduğuna ve seçmenlere arz edilecek aday
listesinin tanzimini oligarşik heyetlere bırakmamak gerektiğine ve parti
adaylarının tespit ameliyesine parti üyelerinin katılmasının demokratik
manası olacağına göre, bahis konusu Kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı bir ciheti yoktur”79 demiştir.
Diğer yandan tıpkı 648 sayılı eski SPK gibi, 1982 Anayasası döneminde çıkarılan 22 Nisan 1983 tarih ve 2820 sayılı yürürlükteki SPK da, ilk
halinde aday belirleme yöntemi olarak önseçim usulünü zorunlu tek
aday belirleme yöntemi olarak öngörmüştü. Bununla beraber, bu zorunlu önseçim, hiç uygulanmamıştır. Zira 1983 seçimleri ile ilgili SPK’nın
geçici 6. maddesi, “yapılacak ilk milletvekili genel seçimleri için önseçim yapılmaz” hükmünü getirmişti. Daha sonra ise, bu madde de, eski
29. maddenin akıbetine uğrayarak, 28 Mart 1986 tarihinde 3270 sayılı
Kanun’la değiştirilmiştir. Yapılan bu değişiklikle, önseçim, zorunlu tek
aday belirleme yöntemi olmaktan çıkarılmış ve aday belirleme usulü,
tamamen partilerin tercihine bırakılmıştır.
Bunun üzerine konuyla ilgili verdiği bir kararında AYM, aday belirlemenin “parti içi bir konu” olduğunu belirtmiştir.80 Ancak, AYM’nin bu
görüşüne katılmak olanaklı değildir. Ayrıca, aday belirlemenin parti içi
76 Arasli, Oya, Adaylık Kavramı ve Türkiye’de Milletvekili Adaylığı, Sevinç Matbaası,
Ankara 1972, s. 130.
77 Çağlar, Bakır, Anayasa Bilimi, Bir Çalışma Taslağı, İstanbul 1989, s. 235.
78 Koçak, s. 120.
79 AMK., E. 1965/36, K. 1967/12, Kt. 18.05.1967, R.G. 25.10.1967-12737.
80 AMK., E. 1986/17, K. 1987/11, Kt. 22.05.1987, R.G. 18.09.1987-19578.
25
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
bir konu olduğunu kabul etsek bile, Anayasa’nın 69. maddesine göre,
partilerin iç düzeni demokratik olmalıdır. Bunun sağlanması için ise,
partilerin kullandığı yöntemlerin de, demokratik olması gerekmektedir.
Nitekim, AYM’nin başka bir kararı, bu görüşümüzü doğrular niteliktedir. 10 Eylül 1987 tarih ve 3403 sayılı Kanun’un önseçimi yasaklayan 8.
maddesinin iptali istemiyle açılan davada AYM, “önseçimin demokratik bir yöntem ve bunu yasaklamanın da partilerin iç düzenine anti-demokratik bir müdahale olduğu; partilerin elinden parti içi demokrasiyi
gerçekleştirici, genişletici ve güçlendirici bu yöntemin alınamayacağı ve
seçmenin demokratik olmayan bir yöntemle saptanmış adaylara oy vermek zorunda bırakılamayacağı”81 hükmüne varmıştır.
Anayasa Mahkemesi, böylece önseçimi yasaklayan hükmü iptal etmiş;
ancak aday belirleme ile ilgili yeniden 1961 öncesine, yani aday belirlemenin partilere bırakılması sistemine dönülmüştür. Açıkçası bu, demokrasinin gelişim çizgisinden sapmadır. Böylece aday belirleme yetkisi, yeniden lider ve sınırlı bir oligarşik çevrenin eline geçmiştir. Zorunlu aday
belirleme yöntemi olmaktan çıkarılan önseçim, zamanla partiler tarafından uygulanan aday belirleme yöntemi olmaktan tamamen çıkmıştır.
Partilerin tüzüklerini incelediğimizde ise, hiçbir partinin demokratik
bir aday belirleme yöntemi belirlemediğini söyleyebiliriz. Partilerimizin
tamamı SPK’da düzenlenen aday belirleme yöntemlerinin tamamını tüzüklerine almışlar ve bunlardan hangisinin ne şekilde uygulanacağına
parti yönetiminin karar vereceğini düzenlemişlerdir.82 Parti yönetimleri
de kendilerine verilen bu yetkiyi bugüne kadar bazı istisnalar dışında,
demokratik aday belirleme yöntemleri lehinde kullanmamışlardır.
Örneğin, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde CHP’nin kısmi
bir önseçim uygulaması dışında tüm partilerin adayları, parti liderliğince belirlenmiştir.
Aslında ideal olan, 2820 sayılı SPK’nın ilk halinde olduğu gibi parti
adaylarının, tüm üyelerin katılacağı gerçek bir önseçimle belirlenmesinin bir ilke olması; ancak istisna olarak belli bir oranda adayın parti yönetimin belirleyeceği yöntemle saptanmasına imkân tanınmasıdır.
Elbette parti merkezine tanınan bu oran yüzde 10’u geçmemeli ve bu
şekilde gösterilecek adayların belirli bir süre önce hangi illerden, hangi
81 AMK, E. 1987/23, K. 1987/27, Kt. 9.10.1987, R.G. 14.10.1987-19604.; Yani Anayasa Mahkemesi de olmasa, muhtemelen partilerimiz önseçimi tamamen yasaklayıp parti içi
demokrasiyi ölüme mahkum edeceklerdi.
82 Bu konuda Ak Parti Tüzüğü m.124/3, CHP Tüzüğünün m. 58, HDP Tüzüğünün m. 48
ve MHP Tüzüğünün m. 89 hükümlerine bakılabilir. Hepsinin ortak yönü aday belirlemede parti yönetiminin yetkili kılınmasıdır.
ozgurlukarastirmalari.com
26
<RAPOR ADI>
sırada gösterileceklerinin ilan edilmesi gereklidir.
Diğer yandan zaman zaman bazı partiler adaylarını önseçimle belirlediklerini iddia etseler de; bu sav, genellikle doğru değildir. Zira önseçim
sisteminin nasıl ve hangi kurallara göre uygulanacağını SPK açıkça belirlemiştir. Dolayısıyla buradaki tanıma uygun bir şekilde yapılmayan bir
aday belirleme işlemini, önseçim olarak değerlendirmek doğru değildir.
Siyasi partilerin önseçim sistemini uygulamamasının
çeşitli sebepleri vardır. Önseçimle parlamentoya gelen
vekiller, daha bağımsız, daha güçlü ve güven duygusuna sahiptirler. Bu vekiller, partideki oligarşik liderlere itirazsız itaat etmezler ve seçmenlerin istek ve
taleplerini parti gruplarına ve parlamentoya getirebilme oranları yüksektir.83 Bu durum ise, partiye egemen
olmak isteyen oligarşik liderlerin işine gelmemektedir.
kadınlar, bazı istisnalar dışında, hala büyük oranda siyasal karar
mekanizmalarının dışında tutulmaktadır.
Aday belirleme konusunda siyasi partiler hukukunun demokratik açıdan bir başka sorunu, kadınların aday gösterilmesindeki zorluklar ve
eksik temsilidir. Özellikle Anayasa’mızın kadınlar lehine pozitif ayırımcılığa cevaz vermesinden sonra da kadınlar, bazı istisnalar dışında, hala
büyük oranda siyasal karar mekanizmalarının dışında tutulmaktadır.
Kadın kotasına kısmen de olsa yer veren CHP84 ve HDP85 dışındaki
TBMM’de temsil edilen partilerimizin bu konuda Anayasa’nın pozitif ayrımcılık hükümleri doğrultusunda tutum takınmaları, yani siyasal mekanizmalara daha çok kadının elinin değmesi, eşitlik sorunlarının çözülmesine katkıda bulunacağı gibi, demokrasinin gerçekleşmesine de yardım
edecektir.
e. Kongreler
aa. Yapısal Sorunlar
Siyasi partilerin kongrelere verdikleri önem ve kongrelerin toplanış ve
yapılış yöntemleri, partilerin oligarşik veya demokratik bir yapılanma
83 Tuncay, s. 214.
84 CHP Tüzüğü’nün 26.02.2012 tarihindeki olağanüstü kurultayda değiştirilmesiyle getirilen 61a madesiyle yerel teşkilatlar da dahil, partinin katıldığı milletvekili genel
seçimlerinde merkez yoklaması yoluyla belirlenecek adayların saptanmasında, Parti
Meclisi seçiminde, il, ilçe, belde yönetim organlarının seçiminde, il genel meclisi ve
belediye meclisi üyelikleri için adayların saptanmasında, kongre ve kurultay delegesi seçimlerinde en az yüzde otuz üç (33) kadın kotası uygulaması getirilmiştir.
85 HDP Tüzüğü’nün 3e maddesine göre, HDP tüm karar alma mekanizmalarında kadınlar lehine en az eşit temsili esas alır ve uygular.
27
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
içinde olup olmadıklarının en belirgin göstergelerinden birisidir.86 Gerçekten özellikle partilerin en üst karar mercii olan büyük kongrenin olağan ve olağanüstü olarak nasıl toplanacağı, çalışacağı ve karar alacağı,
parti içi demokrasiyi temelden etkiler.
Ülkemizde mevcut kongrelerin yapısal karakteristiği nedeniyle, yerel
örgütlerin, parti politikalarının belirlenmesi ve kararların alınmasına katılımları mümkün olmamaktadır. Kongreler, genellikle önceden belli bir
takım işlemleri yapmakla yetinmekte; bu nedenle parti politikalarının
tartışılması olanağı sağlanmadığından, parti üyelerinin, kararların alınmasına katılma işlevleri de yerine getirilememektedir. Dolayısıyla, parti
ile ilgili bütün kararlar, parti genel merkezleri ve çoğunlukla lider ve yakın çevresi tarafından alınmaktadır.
Günümüzde ise partilerin gerek genel gerekse yerel kongreleri, maalesef parti yöneticilerinin seçildiği ve parti yönetiminin tanıtım ve reklamının yapıldığı yer olmaktan başka bir işlev görmemektedir. Parti
liderliği, 2 gün boyunca Ankara’nın beş yıldızlı büyük bir otelinde, odalarında hediyeleri hazır bir şekilde, kongre delegelerini ağırlamakta ve
sonrasında geniş ve güzel bir salonda siyasal katılım kanalları kapatılarak, parti liderliğinin reklam ve şovu eşliğinde kongre sona ermektedir.
Esasında kongreler, gerçek anlamda partilerin en yüksek müzakere,
tartışma ve karar organı olmalıdır.
SPK’da yapılması gereken reformlardan biri de parti kongrelerinin oluşumunu, toplanmasını ve yapısını değiştirmektir. Parti kongreleri, üye
ve delegelerin, kendilerini seçen parti merkez yöneticilerinin karar ve
uygulamalarını onayladıkları bir seremoni olmaktan çıkarılmalı; gerçekten parti politikalarının tartışıldığı, oluşturulduğu ve önemli sorunların
karara bağlandığı bir platform olmalıdır.
bb. Delegelik Sistemi
Parti içi demokrasinin en büyük sorunlarından birisi de, mevcut delegelik sistemidir. Partilerde her birimin oradaki üyeleri temsil eden delege
denilen parti temsilcileri vardır. Partilerdeki hiyerarşik yapılanma içerisinde delegeler, parti örgütüne karşı sorumludurlar. Bu açıdan aslında
parti örgütünün temeli “delege sistemi”dir.
Delegeler, yerel düzeyde her türlü karar ve eylemde söz sahibidirler ve
parti merkez yönetimini etkileyebilirler. Ancak, uygulamada tam tersine
genel merkezin delegeler üzerinde daha etkili olduğu görülmektedir.87
86 Ibid., s. 188.
87 Bektaş, s. 113, 177.
ozgurlukarastirmalari.com
28
<RAPOR ADI>
Delegelik sistemi sayesinde parti içindeki oligarşik gruplar, kolayca
partinin ve kongrelerin kaderini tayin edebilmektedirler. Partiye hâkim
olabilmek ve bunu devam ettirebilmek için yerel delegelikleri ele geçirmek yeterlidir. Bu nedenle partilerin yerel örgütlerinde parti içi mücadele, delegelik üzerinde yoğunlaşır.
Aslında kanunlarda ve parti tüzüklerinde, delege seçimlerinin nasıl
yapılacağına dair hükümler mevcuttur. Ancak, bunların hukuken varlığı, fazla bir şey ifade etmemektedir. Daha çok, bu hükümleri uygulayan parti yöneticilerinin demokrasiyi benimsemeleri ve içselleştirmeleri
önem taşımaktadır. Zira, siyasi partilerde en yoğun şekilde tüzük ihlalleri, delege seçimlerinde yaşanmaktadır. Parti içi hizipler ve ekipler, bir
şekilde delege seçimlerinde üstünlük kazanmaya çalışırlar. Parti yönetimini ellerinde tutanlar, delegeliklerin kendilerinin veya kendilerine yakın
kişilerin elinde olması yönünde büyük gayret gösterirler.
Bugün en fazla 1500 delegenin seçtiği bir parti lideri, istediği kişiyi milletvekili yapmakta, istediğini bakan yapmakta ve dilediği kararı,
hiçbir parti organına danışmadan alabilmekte ve uygulayabilmektedir.
Gerektiğinde yeni üye yazımlarıyla veya başka yollarla, genel kongre
delegelerini de yine o lider seçmektedir.88 Yani parti içinde kapalı devre
bir döngü vardır.
Eğer bir partinin merkez yönetimi yerel bir teşkilatta başarısız olmuşsa, yani o teşkilatın yönetimi ve delegelikleri muhaliflerin eline geçmişse, yapılan ilk şey ya seçimleri iptal etmek ya da
o teşkilatı görevden almak veya kapatmaktır. Böylece
Delegelik sistemi samerkez liderliğine karşı en küçük bir oluşumun bile fiyesinde parti içindeki
lizlenmesine fırsat verilmez.
Bu derece önemli bir role sahip olan delegelerin parti üyeleri tarafından ve demokratik yöntemlerle seçilmesi gerekir. Ancak, ülkemizde, düzenli ve şeffaf bir
parti üyeliği kayıt sistemi olmadığı için, adaletli ve demokratik bir delege seçiminin yapılması zordur.
oligarşik gruplar, kolayca
partinin ve kongrelerin
kaderini tayin edebilmektedirler.
Bazı hallerde ise parti merkez yönetimi, parti üyeleri ve delegelikleri
kontrollerinde tutmak amacıyla partiye üye kaydını yasaklar veya sınırlandırır. Örneğin, 2002 Ocak sonu itibarıyla, MHP’de üye kayıt işlemleri parti merkez yönetimi tarafından sınırlanmış ve yasaklanmıştır. Yerel
birimlerde en fazla üye sayısı 399 olarak belirlenmiştir. Bunun nedeni
Parti Tüzüğü’ne göre, üye sayısı 400’ü aşan yerlerde delege seçiminin
zorunlu olmasıdır. Böylece o 399 kişi, sürekli üye ve delege olarak kalır.
88 Çekirge, Fatih, “Seçmenini Seçen Liderler, Sabah, 04 01 1998.
29
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Atamayla gelen il başkanı, kendisine yakın isimleri delege yapar. Bu yolla il ve ilçe başkanlığı seçimleri, garanti altına alınır.
Bu yaklaşım ve benzer uygulamalar, sadece MHP’de değil, bütün partilerimizde görülmektedir. Bunun nedeni, parti üyeliğinin ve delegelik sisteminin bir “parti görevi” olarak değil, parti oligarşik yönetimlerini güçlendirme aracı olarak görülmesidir. Bu nedenle parti yönetimleri, parti
üyelerini kontrol altında tutmaya ve güvendikleri insanları partiye üye
kaydetmeye özen gösterirler. Bu sebeplerden ötürü, delegelik sistemi,
parti içi demokrasiyi ortadan kaldıran en önemli nedenlerden biridir.
Delegelik sistemi, yürürlükteki mevzuata uygun işlese bile, bu sistemin demokratik olduğunu söylemek olanaklı değildir. Çünkü temsil sisteminden kaynaklanan “delegelik sistemi”, özünde anti-demokratik bir
nitelik taşımaktadır. Zira hem “temsil sistemi” hem de iki dereceli mevcut delegelik sistemi, özünde gerçek demokrasiye aykırı bir yöntemdir.
Bu yapısal bozukluk nedeniyle, parti içlerinde “delege ağaları” diye
isimlendirilen bir zümre doğmuştur. Bunlar, parti üyelerinin çoğunluğunu ellerinde bulundurmaya çalışarak partide iktidar sahibi olmaya çalışırlar. Öyle ki, delege ağaları, parti aidatını kendileri ödeyerek, olanak
nispetinde kendilerine bağlı olanları, hatta ölmüş kişileri bile partiye
üye yapmaya çalışırlar. Bu nedenle parti içinde daha yüksek konumlara
gelmek isteyenler, şanslarını arttırmak amacıyla, “asker delege” denen
partililerin sayısını yüksek tutmaya gayret ederler.89
Maalesef ülkemizde toplumsal hayattaki cemaat kültürü, siyasi yaşama da egemen olmuştur. Yapısı itibariyle bireyciliğin geri planda olduğu toplumumuzda sadece dinsel gruplaşmalar değil; sanat, spor, bilim,
hukuk, bürokrasi ve nihayet siyaset alanında da bir lider etrafında hiyerarşik cemaatleşme, o alanda var olmanın, en azından güçlü olabilmenin ve tutunabilmenin altın kuralı haline gelmiştir. Sorgulamadan, araştırmadan, soru sormadan, merak etmeden, sadece bir lider ve oluşum
etrafında toplanıp saf tutarak yaşamda kendine yer edinmek, bugün
göreceli başarıya giden en kestirme ve kolay yoldur.90
Aslında demokrasinin özünde birey özgürlüğü yatmaktadır. Bireysel özgürlük demokrasinin ilk şartıdır. Ait olduğu toplumdan ya da gruptan kendini soyutlayamadan koşulsuz yükümlülük ve sadakat hisseden bireylerin
var olduğu yapı demokratik olamaz. Öyle bir yapıda demokrasi yerine
koşulsuz itaat ve bağlılık kültürü gelişir. İtaat etmeyenler de aforoz edilir.91
89 Yıldırım, s. 66.
90 Mutlu, s. 74.
91 Mutlu, s. 73.
ozgurlukarastirmalari.com
30
<RAPOR ADI>
Bütün bu nedenlerden ötürü, temsili demokrasinin sulandırılmış bir
yöntemi olan “delegelik sistemi” kaldırılmalı ve bunun yerine doğrudan
demokrasi ilkesinin bir gereği olarak, parti üyelerinin tamamının siyasi
katılımı sağlanmalıdır.
Aksi takdirde bugüne kadar gelen yozlaşmış delegelik sistemi parti içi
demokrasinin önünde büyük bir engel olarak durmaya devam edecektir. Örneğin, son alarak AK Parti 12 Eylül 2015 olağan
büyük kongresinden önce, delegelerin yaklaşık 900
tanesinden alındığı iddia edilen altı imzalı üstü boş diDemokratik siyasi
lekçelerin, parti yetkili kurullarının belirlenmesinde ne
partiler, parti disipkadar etkili olduğu, kamuoyunda yoğun olarak tartışıllini, parti içi demokrasi
mıştır. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, delegeye yön
ve örgüt dinamizmi araverenler sayesinde partinin gerçek sahibinin ve onun
sında bir denge kurmak
adına iş görenlerin durumu belirlenmektedir.
zorundadırlar.
f. Parti Disiplini
Demokratik rejimlerde bir parti, belli amaçlarla kurulmuş ve belirli ilkelere
dayanan siyasi amaçları olan örgütlü bir kurumdur. Hedeflerine varabilmek için ahenk içinde ve disiplinli bir şekilde çalışmak zorundadır. Ancak,
partilerdeki disiplin, hiçbir zaman bir ordu disiplini niteliğinde değildir.92
Bu nedenle partilerde disiplin olgusu, demokratik ilkelerle sınırlıdır.
Gerçekten üye ile parti arasındaki ilişkinin en çok önem kazandığı
alanlardan birisi şüphesiz parti disiplin işleridir.93 Demokratik siyasi partiler, parti disiplini, parti içi demokrasi ve örgüt dinamizmi arasında bir
denge kurmak zorundadırlar. Bununla beraber parti disiplini ile parti
içi demokrasiyi bağdaştırmak önemli bir sorundur. Parti içi demokrasi ile parti disiplini arasında kurulması gereken denge ise, genellikle
sağlanamamıştır.94
Ülkemizde parti içinde en küçük bir disiplin sorunu, ceza ve tasfiyelerle sonuçlanmaktadır. Partilerimizin tüzük ve yönetmelikleri incelendiğinde, bütün partilerimizin bu konuda geniş ve ayrıntılı hükümler içerdikleri ve disiplinli parti niteliğinde oldukları söylenebilir. Elbette parti
disiplini, çağdaş parlamenter demokrasilerin bir gerçeğidir. Bu nedenle yapılması gereken, parti disiplinini reddetmek yerine, onun bir baskı
aracı haline gelmesini ve kötüye kullanılmasını önlemektir.
Ancak, siyasi partilerdeki kuvvetli parti disiplini, bazen parti merkez-
92 Turgut, s. 293.
93 Hatta bazı yazarlara göre, “siyaset, artık bir disiplin olmuştur”. Yıldırım, s. 98.
94 Bektaş, s. 125-128.
31
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
lerince partinin birlik ve beraberliğini sağlamaktan çok, rakiplerini elimine etmek ve kendilerine muhalefet edilmesine olanak vermemek için
kullanılmaktadır.95
Aslında parti üyeleri, aşırı disiplinli bir parti içinde tam olarak özgür
olamazlar. Çünkü bu durumda, daima, parti menfaatlerinin halkın menfaatleri olduğunu zannederler.96 Bundan dolayı da, günümüzde temsilciler, artık halkın değil, partilerin temsilcileri haline gelmişlerdir.97 Bu
nedenle parti üyelerinin, eleştirme yetkilerini ortadan kaldıracak ölçüde,
parti organlarına aşırı bağlanmaları doğru değildir.98
Ülkemizde aşırı disiplin ve temsil krizi önemli bir sorundur. Gerçekten
bugün ülkemizde milletvekilleri kimin vekilidir? Veya kimi temsil etmektedir? Gerekçesi ne olursa olsun ülkemizde acilen çözülmesi gereken
temel sorunlardan biri de, aslında milletin vekili ve temsilcisi olması gereken milletvekillerinin pratikte milletin vekilliğini ve temsilciliğini yaptığını söylemek mümkün değildir.
Ülkemizdeki olgusal gerçekliğe baktığımızda siyaset yapmak isteyen
bir aday, başka ülkelerde olduğu gibi milletin kapısına gitmek yerine,
partilere ve liderlerinin kapısına gitmektedirler. Milletin beğenisini ve
onayını almaya çalışmak yerine parti liderliğinin beğenisini ve onayını
almaya çalışmaktadırlar. Zira, çarpık siyasi sistemimiz gereği son tahlilde onların vekil olmasına millet değil; onları seçilecek yerden aday listelerine koyan parti liderliği karar vermektedir. Yani milletin vekili daha
seçilirken parti liderinin gözünün içine bakmak mecburiyetindedir. Hele
bu milletvekili, yasama organında komisyonlarda veya yönetimde görev almak ya da bakanlık koltuğuna oturmak istiyorsa, bilmektedir ki
bu görevlerin yolu mutlaka parti liderliğinden geçmektedir. Yine daha
seçilir seçilmez bir sonraki dönem de milletvekili olmak istiyorsa, bunun
da yolunun parti liderliğinden ve 4 yıllık partiyle uyumlu performansından geçtiğini bilmektedir. Elbette, bu umumi manzaraya aykırı hareket
eden ve karakter ve kişiliğinden ödün vermeyen milletvekilleri de olmaktadır. Ancak; bu tür siyasetçilerin genellikle kısa sürede kendilerini
siyaset çarkının dışında buldukları da bir gerçektir. İşte bu çarpık düzenin tersine çevrilmesi; yani milletvekillerinin gerçekten milletin vekili
olması, milletin gözünün içine bakması ve sadece milleti temsil etmesi
ve ondan emir ve talimat alması, sağlanmalıdır.
Keza parti disiplini, hiçbir durumda insanın birey olarak benliğini ve
95 Ibid., s. 192.
96 Mayo, s. 75.
97 Şen, s. 113.
98 Beetham – Boyle, s. 80.
ozgurlukarastirmalari.com
32
<RAPOR ADI>
özgürlüğünü ortadan kaldırıcı nitelikte olmamalıdır. Öyle ki, bu bağlanma nedeniyle, son zamanlarda parlamentolar, asli fonksiyonlarını
kaybetmişler, adeta komisyonlarda ve parti gruplarında alınan kararları
aynen onaylayan bir kurum haline gelmişlerdir. Bu nedenle milletvekillerinin, artık siyasi kararları özgür şekilde alamadıkları için, gerçek bir
halk temsilcisi sayılmalarına imkân yoktur. Bu halleriyle milletvekilleri,
“sadece bir siyasi parti görevlisi” konumuna gelmişlerdir.99 Ülkemizde
de parlamenterlerimiz, parti genel merkezinden veya genel başkandan
izin almadan, birçok konuda görüş dahi belirtememektedirler.
Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek için, yasama çalışmalarını parti
gruplarının tekelinden çıkarmak, milletvekillerinin parti içindeki durumunu güçlendirmek ve onlara grup disiplini dışında bağımsız hareket
etme imkânı tanımak gerekir. Tersi durumda, parti disiplini nedeniyle,
milletvekilleri, halen ülkemizde olduğu gibi, halkın temsilcileri olmak
yerine partilerin temsilcileri olmaya ve halkın taleplerinin mücadelesini
vermek yerine, partilerinin (veya sadece parti liderliğinin) menfaatlerinin mücadelesini vermeye devam edeceklerdir.
Aslında, parti disiplini, ilgili partinin vazgeçilmez temel görüşleri için
olmalıdır. Bunun dışında, parti politikası açısından yaşamsal bir değere sahip olmayan konularda, parti üyelerinden parti disiplinine uymayı
beklememek gerekir. Kısacası, parti üyelerinin parti disiplininden etkilenmeyen serbest bir hareket alanı olmalıdır. Bu nedenle parti disiplininin parti programı, parti kurumsal kararları ve seçim beyannamesi ile
sınırlandırılması gerekir.
Nitekim bugün TBMM’de parti gruplarının nasıl oy kullandığına baktığımızda bu gerçekliği apaçık görürüz. TBMM’de tüm milletvekilleri
genellikle gündemi takip etmezler ve müzakerelere katılmazlar; sadece yoklama ve oylamalara katılırlar. Oylamalarda ise neredeyse istisnasız olarak parti grup yönetiminin iradesi ve isteği doğrultusunda oy
kullanırlar.100
Gerçekten parti disiplinin ülkemizde yanlış anlaşıldığı ve uygulandığı
en önemli alanlardan birisi de yasama organındaki parti gruplarının yö99Leibholz, Gerhard, “Demokrasinin Yirminci Yüzyıldaki Hüviyet Değişikliği”, Çev.
Nermin Abadan – Vehbi Gül, AÜSBFD, c. 27, No. 3-4, 1962, s. 234-238.
100Bu durumun istisnası genelde mizahi durumlarda gerçekleşir. Önceki yasama döneminde hem iktidar, hem anamuhalefet partisi parlamento gruplarının başına bu olay
gelmiştir. Şöyle ki, grup başkanları yanlış el kaldırdığı için düşünmeden ve muhakeme etmeden sadece grup başkanına bakarak el kaldıran grup milletvekilleri de el
kaldırmıştır. Daha sonra bu yanlışlık fark edilmiş; ancak bir defa yanlış oy kullanılmış
ve karar verilmiştir. Aslında bu olgusal gerçeklik, parlamentomuzun ve parti gruplarının hazin durumunu anlatan güzel bir tablodur.
33
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
netimidir. Bilindiği gibi çağdaş demokrasi, sadece partilerin iktidara nasıl geleceklerini değil, seçimden sonra yasama organındaki temsilcilerin
ve iktidara gelenlerin bu iktidarı nasıl kullanacaklarını da düzenler. Yani
demokrasi, sadece demokratik ve adil seçimlerin yapılması anlamına
gelmez. Yasama ve yürütmede görev alan seçilmişlerin bu görevlerini
demokrasi esaslarına göre yürütmeleri gerekir. Dolayısıyla demokratik
olduğu iddiasında olan siyasi iktidarlar ve partiler, siyasi kararları, her
zaman çağdaş demokrasiye uygun bir şekilde almalıdırlar. Yani siyasi
katılım kanallarını sonuna kadar açmalılar ve siyasi kararlar çok yönlü
ve çok boyutlu siyasi müzakereler sonucunda oluşturulup, yasama ve
yürütme tarafından ete kemiğe büründürülmelidir.
Bu süreçte parlamentoda çoğunluğa sahip iktidarı elinde bulunduran
partinin kendi içinde karar alma süreci ise, parti içi demokrasi gereğince
alttan üste doğru tüm parti teşkilatının ve üyelerinin katılımıyla tartışmalar ve müzakereler sonucunda oluşturulmalı ve partinin yetkili kurulları tarafından ete kemiğe büründürülüp uygulanabilir düzenlemelere
ve kararlara dönüştürülmelidir.
Bunların tersi, yani dar bir kadroyla parti merkezinde kararlar alıp,
sonra bu kararları partinin kurumsal kararıymış gibi parti kararları ve
daha sonra iktidar olmanın verdiği kolaylıktan yararlanıp bu kararları
anayasal organların (yasama ve yürütme) kararları haline getirmek ve
bunu yaparken anayasal organları ve bunların üyelerini bu karar alma
ve müzakere süreçlerine katılımını engellemek veya dikkate almamak
demokrasiyle bağdaşır değildir.
Bu bağlamda, ülkemizde siyasi kararların en önemli yaşama geçme
aracı olan yasa yapımı konusunda çok ciddi sorunlar, özensizlikler ve
demokrasiye aykırılıklar vardır. Örneğin, yasalar son yıllarda eskisinden
daha fazla oranda yürütme kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle, son zamanlarda yasaların demokratik ülkelerin hiçbirinde görülmeyen bir oranda, % 90’nından fazlası, yürütme kaynaklıdır. Yürütme
kaynaklı bu öneriler, yasamada görüşülürken, parti disiplini nedeniyle
adeta hiç tartışılmadan kabul edilirler. Oysa yasama organı çok yönlü tartışma ve müzakereler sonucu yasa yapmayacaksa ne yapacaktır?
Kendi yasama iktidarına bile sahip çıkamayan Yasama, yürütmeyi nasıl
denetleyecektir?
Bilindiği gibi demokratik hukuk devletinde çıkarılan yasaların soyut
ve genel olması gerekir ki, bu yasalarla hiç bir grup ve kişi menfaati
gözetilmesin. Yani yasama, insanların özgürce kendi özgün amaçlarını
gerçekleştirmelerine genel ve soyut yasalarla öngörülebilir bir hukuksal
çerçeve oluşturmalıdır. Dolayısıyla siyasi iktidarı ele geçiren bir siyasi
ozgurlukarastirmalari.com
34
<RAPOR ADI>
parti, her türlü değerin keyfi bir şekilde dağıtımını yapıyorsa, orada hukuk devletinin varlığından ve hukuk güvenliğinden bahsedilemez.101
Ülkemizde gözlemlediğimiz disiplinle ilgili sorunlardan biri de, kavramsal olarak ve hukuki nitelik olarak “parti” niteliğine sahip olan bazı tüzel
kişilerin, bu hukuksal duruma rağmen kurumlarını parti gibi görmemeleri ve davranmamaları yatmaktadır. Örneğin bazı parti liderleri, işlerine geldiğinde partilerini bir davanın veya ideolojinin taşıyıcı kurumu gibi
göstermeye çalışmakta ve disiplin hukukuna göre değil; davanın sorgulanamayan meçhul ilke ve öğretilerine göre hareket etmeye çalışmaktadırlar. Böylece, parti liderliğinin bazı politika veya kararlarına karşı çıkanları,
davaya ihanet etmekle suçladıkları ve bu kişileri sosyal linçe uğratmaya
çalıştıkları gözlemlenmektedir. Oysa, bir ideoloji veya
dava ile parti aynı şey değildir. Elbette bir düşünsel
Nasıl ki, yasama,
ideoloji veya davanın temel alındığı partiler kurulabilir.
yürütme ve yargı
Ama bir kere kurulduktan sonra artık o parti, ideolojinin
ayrılığı, siyasi sistemler
veya davanın sorgulanamayan meçhul ilke ve öğretiiçin demokrasinin temel
lerine göre değil; Siyasi Partiler Hukuku’na tabi olarak
gerekleridir; bu gerçek,
çalışmak ve yönetilmek zorundadırlar.
B. Parti İçi Demokrasi’nin Yaşama Geçememesi
a. Lider Sultası
partiler için de geçerlidir.
Parti örgütlerinde aynı
kişiler, hem yasama hem
yürütme hem de yargı
organı görevini yüklenmemelidir.
Çağdaş demokrasiler, yakın çağda mutlak monarşilere karşı savaşmış ve bu savaştan büyük zaferler elde
etmiştir. Demokrasinin bu mücadelesi, bir ülkenin kaderinin bir tek kişinin elinde olmaması ve tek bir kişinin veya oligarşik
bir azınlığın bütün ülkeye hükmetmemesi içindi. Demokrasi, aynı mücadeleyi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi partilerin kendi içinde
vermeye başlamıştır. Demokrasi, burada da mutlak iktidarlara son vermeli ve özgürlüklerin güvencesi olan özgürlükçü demokrasi ve hukukun
üstünlüğünü, parti içinde de hâkim kılmalıdır.
Nasıl ki, yasama, yürütme ve yargı ayrılığı, siyasi sistemler için demokrasinin temel gerekleridir; bu gerçek, partiler için de geçerlidir. Parti örgütlerinde aynı kişiler, hem yasama hem yürütme hem de yargı organı
görevini yüklenmemelidir. Yasama konusunda, salt olarak kongre ve sınırlı olarak merkez karar ve yürütme kurulu; yürütme işlerinde, genel başkan ve başkanlık divanı; yargılama konusunda ise, bağımsız çalışan parti
disiplin kurulları ve bağımsız ve tarafsız yargı yetkili olmalıdır. Bu sayede
parti içinde bir denge kurulabilir ve işleyiş daha demokratik olabilir.
101 Erdoğan, s. 28.
35
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Tersi durumda, ülkede yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler
ayrılığını savunurken; parti içinde “kuvvetler birliğini” uygulamak tutarsızlıktır. Zira kuvvetler birliğinin uygulandığı mutlakiyet rejimleri, çok
gerilerde kalmıştır.102
Günümüzde birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de parti genel başkanları, çeşitli yollarla kongreleri kontrol altına almaya çalışmakta, istedikleri ekipleri iş başına getirmekte, parti yönetim ve karar organlarına
kolayca hakim olabilmekte ve böylece bütün güçleri kendilerinde toplayarak muhalefet edilemez bir parti yönetimi haline gelmektedirler. Bu
durumun demokratik olmadığı açıktır.
Türk partilerinin yapısına baktığımızda, demokratik merkeziyetçilik ilkesine dayalı bir yapılanma dikkati çeker. Parti merkezlerini oluşturan
bir lider ve onun çekirdek kadrosu etrafında yukarıdan aşağıya doğru
örgütlenmiş bu yapıda, liderin egemenliği sulta derecesinde keskinleşebilmektedir. Bu durumda, partinin, dayandığı toplumsal kesimlerle ilişkisi, genelde parti lideri aracılığıyla kurulmaktadır.103
Bu nedenle, ülkemiz, lider sultası altında, kimlik ve kişiliğini kaybetmiş
siyasi partilerin oluşturduğu bir parlamento aritmetiğine kilitlenmiş ve
yozlaşmanın bataklığında boğulmak üzeredir.104
Aslında siyaset yapanlar ve parti üyeleri için, ülkemizde iki seçenek
vardır. Ya parti liderliğinin yanında olup, liderliği körü körüne destekleyecekler ya da ilk seçimde Meclis veya parti dışında kalacaklar. Bu durum, aslında Türkiye’de demokrasinin en büyük zaaf ve sorunlarından
birisidir. Zira bu yüzden, düşünen, fikir üreten, kişilikli ve nitelikli insanlar, politikadan uzaklaşmaktadır.105
Bu nedenle partilerimizin örgütleri, lider sultası altında çok zayıf ve
güçsüz bir yapılanmaya sahiptirler. Bu nedenle, ülkemizde, partilerden
ve onların ekip ve programlarından çok, liderler tanınır ve partiler, liderlerinin adıyla anılır. Öyle ki, bazı seçmenler, destekledikleri partinin adını
bile bilmez. Oysa, kurumsallaşmış ve devamlı işleyen bir parti mekanizması olsa, hem lider sultası oluşmaz, hem de sistem liderler nedeniyle
tıkanmaz.
Bu konuda vurgulanması gereken bir konu da, lider sultasının hangi
sebeplerden ve nasıl oluştuğudur. Öncelikle belirtmeliyiz ki, bu olumsuzluğun tek nedeni, mevcut Siyasi Partiler Hukuku mevzuatı değildir.
102Akat, Sosyal Demokrasi, s. 152.
103Tosun, Demokratikleşme, s. 381.
104Bozoğlu, s. 60.
105Ünal, s. 203.
ozgurlukarastirmalari.com
36
<RAPOR ADI>
Aslında burada temel neden, Duverger’in “iç çember” adını verdiği “liderin oligarşik çevresi”dir. Bütün sosyal gruplarda liderlerin yanında bir
çekirdek kadro bulunur. Duverger’in de belirttiği gibi, uygulamada liderler, kendilerini üstün varlıklar olarak görmek ve göstermek isterler.
Roma Devleti’nde kazanılan zaferlerden sonra Kapitol tepesine çıkarken görevli bir memur, liderlere, durmadan “unutma sen de bir insandan
başka bir şey değilsin” diye tekrar edermiş.106 Aynı şekilde bizim kültürümüzde var olan, “gururlanma padişahım senden büyük Allah var”
sözü de bunu çağrıştırmaktadır. Aslında, böyle bir memuru veya sözlü uyarıyı liderlerin yanından ve kulağından hiç eksik etmemek gerekir.
Eğer bu iç çemberi oluşturan çekirdek kadro erdemli ve demokratik bir
tutum takınabilse, hiçbir yerde lider sultası oluşmaz.
Geçmişte Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş
ve Özal gibi bazı parti liderlerimizde görülen otoriter eğilimler, maalesef bugün de varlığını devam ettirmektedir. Bu bağlamda günümüzde
en karizmatik lider, “reis” sıfatıyla anılan Ak Parti’nin eski lideri Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’dır.
Bu tür liderliğin oluşmasında medyanın önemli bir rolü vardır. Günümüzde partiler halkla birebir temas kurmak, yani kişisel ikna çabaları
yerine daha çok kitle iletişim yöntemlerini kullanmaktadırlar. Bu tür siyasal propaganda yöntemleri de parti ve örgütten çok, parti liderinin ön
plana çıkmasına, iktidarının artmasına ve giderek iktidarın kişiselleşmesine yol açmaktadır.107
Bazı partilerde bu siyasal propagandaya manevi unsurlar ve çeşitli
mitler de eklenerek parti lideri “milli şef”, “kurtarıcı” ve “reis” gibi sıfatlarla adeta kutsallaştırılmaktadır.
Aslında neden ve kökenleri ne olursa olsun, ülkemizde tek parti döneminde gelişen “sorgulanamayan lider” anlayışı, maalesef rekabetçi
siyaset dönemine de taşınmıştır. Her ne kadar “milli şef” rütbesi siyasi
rekabete geçilirken lağvedilmiş olsa da, CHP bu kavramın etkisinden
kendisini kurtaramamıştır. Bu nedenlerle Türk siyasetinde lidere karşı
çıkmama geleneği daha sonraki dönemlerde devam etmiş, bugün de
ge­çerliğini koruyan bir kalıptır. Özetle, zaman içinde ülkemizde yasal
bazı araçların da yardımıyla lider oligarşisinin yerleşik bir kültüre dönüştüğü ve kurumsallaştığını söyleyebiliriz.108 Elbette bazılarına göre,
emek ve çaba gösterip külfeti taşımaktansa, bir liderin arkasında durup
nimeti paylaşmak daha akılcı ve pratik bir yoldur.
106Duverger, Maurice, Seçimle Gelen Krallar, Çev. Necati Erkurt, İstanbul 1986, s. 47.
107Özkan, Abdullah, Siyasal İletişim Stratejileri, Tasam Yayınları, İstanbul 2007, s. 120.
108Turan, Lider Oligarşisi, s. 8-9.
37
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Artık bir parti lideri değil de ölümsüz ve kutsal bir davanın böylesine
yüceltilen liderine karşı gelmek veya onu eleştirmek, imkânsız hale gelmektedir. Zira, artık o “dokunulmaz, hata yapmaz kutsal!” bir önderdir.
Parti liderinin kutsandığı böyle bir partide eşitlik ve özgürlüğe dayalı bir
demokrasinin yaşama geçmesi hayal bile edilemez.
Gerçekten karizmatik liderliğin hâkim olduğu siyasal hareketlerde iktidarın kişiselleşmesi zirve yapar ve bu çok güçlü kişisel iktidara karşı
parti içinde muhalefet yapmak imkânsızlaşır. Üstelik bu karizmatik liderlik partinin sınırlarının dışına çıkıp toplumun belli bir kesimi tarafından benimsenirse, bu tür liderlere karşı ne parti içinde ne de ülkede karşı çıkmak zorlaşır. Çünkü bu karizmatik liderliğe inanan geniş toplumsal
kesimler, giderek, “kutsal lider”lerinin iktidarın yegâne meşru sahibi olduğunu düşünür ve bu kişiselleşmiş iktidara karşı gelmenin gayri meşru
ve anti-demokratik bir tutum olduğuna inanırlar.
Bir liderin başarısının en büyük ölçütü,
seçimler ya da başka
deyişle lider tarafından
formüle edilen parti politika ve amaçlarının halk
tarafından ne ölçüde uygun bulunduğudur.
Öteden beri devam eden benzer anlayış ve uygulamalar göstermektedir ki, partilerimiz ve liderleri, siyasi
katılıma ve parti içi demokrasiye bir değer ve önem
vermemektedir. Öyle ki, bırakın sıradan partili üyeleri,
partinin yönetiminde yer alanlar bile, parti içinde “düşünce ve ifade özgürlüğü” gibi en temel demokratik
haklarını dahi kullanamamaktadır.
Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek için parti liderliği konusunda yapısal değişiklikler yapmak gerekir.
Ülkemizde önce partilerimizi “hikmetinden sual olunmaz kutsal kurtarıcı”lardan kurtarmak zorunludur.
Günümüzde çağdaş batı demokrasilerinde, başarısız sayılan liderler
ve Tony Blair örneğinde olduğu gibi başbakanlar bile, kolaylıkla değiştirilebilmektedir. Hatta seçim kaybeden liderin değişmesi, bir gelenek
haline gelmiştir. Bir liderin başarısının en büyük ölçütü, seçimler ya da
başka deyişle lider tarafından formüle edilen parti politika ve amaçlarının halk tarafından ne ölçüde uygun bulunduğudur.109
Ülkemizde ise parti liderlerinin değişmesi ve görevi bırakması neredeyse imkânsızdır. Parti genel başkanı olan kişiler, ölüm, cumhurbaşkanı
olma, askeri darbeye maruz kalma veya büyük bir skandal gibi olağanüstü bir durum yaşanmadığı sürece ömür boyu görev yaparlar.
Hâlbuki Avrupalı çağdaşları çoktan emeklilik günlerinin sakince tadını çıkarmaya başlamış olan Türk siyasetinin doğal önderleri, ne kadar
seçim kaybetseler de partilerinin başında durmaya devam etmektedir.
109Şaylan, s. 63.
ozgurlukarastirmalari.com
38
<RAPOR ADI>
İlginçtir, hastalık diyebileceğimiz bu durum sağ siyasette olduğu kadar
belki de ondan daha çok sol siyasette görülmektedir. Öncelikle siyasi
partilerin seçim kaybedildiği zaman istifa eden ve bunu bir lütuf olarak değil görev bilinciyle gerçekleştiren; bunun karşılığında ilk kongrede yeniden seçilmeyi beklemeyen genel başkanların işbasına gelmeleri
gerekmektedir. Elbette parti genel merkez yönetiminin buna göre şekillenmesi, gerektiği takdirde liderin görevini bırakması için lidere baskı
dahi kurabilmesi gerekmektedir.110
b. Oligarşik Yapı
Siyasi partilerin oligarşik eğilimler taşıdığı konusunda ilk teoriyi, Ostrogorski ve Michels ileri sürmüştür. Ostrogorski’ye göre, partiler, demokrasiye yaklaştıkları oranda görünüşteki bir şekilciliğe sürüklenmişlerdir.
Demokrasi, geniş kitlelerin faal olmasını gerektirir; ancak, geniş kitleler,
doğaları gereği pasiftirler. Dolayısıyla çağımızda siyasi işlerle ilgilenmesi gereken insanların sayısı çoğaldıkça, kamu işlerine ilgi azalmaktadır.
Bu durum, bütün siyasi kararların belirli bir azınlık tarafından alınmasına
sebep olmaktadır.111
Michels’in “oligarşinin tunç kanunu” olarak adlandırdığı teorisine göre
ise; her örgütlenme, doğal olarak demokrasiyi yıkar ve onu oligarşiye
çevirir. Gerçekten ona göre; “örgütlenmek demek, oligarşiye yönelmek
demektir. Örgütlenmenin güçlü olduğu yerde, demokrasi daha az uygulanır ve oligarşi eğilimi, bütün örgütlerin doğasında saklıdır”. Bu bir
demir kanundur, ne kaçınılabilir, ne de önlenebilir bir süreçtir.112 Aynı
şekilde Gaetano Mosca da, Michels gibi, oligarşinin kaçınılmaz bir olgu
olduğunu belirtmektedir.113
Bu teoriye göre, insan topluluklarında azınlık yönetimi kaçınılmazdır
ve bu nedenle demokrasinin gerçekleştirilmesi olanaksızdır. Demokratik ideale ulaşma yolunda çaba gösterme gereği, azınlıkların her zaman
yönettiğine ilişkin temel ampirik gerçeği değiştiremez. Azınlıklar, her
zaman yönetiyorsa, bu takdirde demokrasi hiçbir zaman gerçekleşemez ve pratikte demokrasi dediğimiz şey, azınlık tahakkümünün maskesinden başka bir şey değildir.
110 Mutlu, s. 83.
111 Abadan, Nermin, “Siyasi Partilerde Oligarşik Temayüller”, AÜSBFD., c. 14, No:2-3,
1959, s. 114.
112 Michels, Robert, Political Parties: A Sociological Study of the Oligarchical Tendency
of Modern Democracy, Free Press, New York 1962, s. 327.
113 Dahl, A. Robert, Demokrasi ve Eleştirileri, Çev. Levent Köker, Yetkin Yayınları, Ankara 1993, s. 337.
39
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Duverger de, parti örgütlerinin demokratik öğretiye uymadığını, iç yapılarının önemli ölçüde otokratik ve oligarşik olduğunu, parti yöneticilerinin gözüktüğü gibi üyelerce değil, parti merkezindeki liderler tarafından seçildiğini belirtmektedir.114
Kısacası, partiler, kitlelere dayanması ve kitleleri söz sahibi yapması
gerekirken, parti merkez yönetimlerini güçlendirmişlerdir. Parti kararları, aşağıdan yukarı oluşmak yerine, parti içindeki oligarşik liderler tarafından alınmakta; daima demokratik yöntemlerle yapıldığı söylenen
seçimlerin, aslında parti yöneticilerinin otokratik yöntemlerle iş başına
getirilmesinden başka bir işe yaramadığı görülmektedir.115
Günümüz çağdaş demokrasilerinde, her ne kadar seçilmiş temsilcilerin ve onların çoğunluğunun karar verdiğinden bahsediyorsa da, aslında
esas karar verici organ, oligarşik parti yönetimleridir.116
Günümüzde özellikle ülkemiz gibi parlamenter rejimlerde, yerleşik
oligarşi nedeniyle, kararların alınmasında ve kanunların yapılmasında
yasama organının onayı, otomatik bir nitelik arz etmektedir.117 Nitekim
ülkemizde, hükümeti oluşturan partinin lider kadrolarının aldığı kararların, Parlamento’da hemen hiç tartışılmadan yasama tasarruflarına dönüştüklerini gözlemlemekteyiz.
Günümüz Türk partilerinin tamamında, daha önce de ifade ettiğimiz
gibi, çok ciddi olarak oligarşi ve lider hakimiyeti vardır.118 Siyasi partilerde oligarşik eğilimlerin önlenmesi ve partilerin kararlarını demokratik bir şekilde alabilmesi, sosyo-ekonomik ve kültürel faktörlerle yakından ilgilidir. Ayrıca, bu sorunun temelinde, siyasi parti yöneticilerinin
siyaset kurumuna bakış açıları ve siyaset anlayışlarındaki yozlaşma
yatmaktadır.119
Bu bağlamda, azınlık tahakkümü teorisinin tarihsel, olgusal bazı dayanakları ve belli bir oranda tutarlı açıklaması olsa bile, bunun yazgısal zo114 Duverger, s. 210-217.
115 Payaslıoğlu, s. 46.
116Mills’e göre ise, demokrasilerde karar verici organ, partilerdeki oligarşik yapıların
ötesinde ülkedeki “iktidar seçkinleri”dir. Mills, Wright, İktidar Seçkinleri, Çev. Ünsal
Oskay, Bilgi Yayınevi, Ankara, (t. y.), s. 414.
117 Mayo, s. 77.
118 Turan’ın belirttiği gibi, Türk siyasi partilerinin ayırıcı özelliği, oligarşik liderliğin şu
veya bu tip bir partiye özgün olmayıp, niteliklerinden adeta bağımsız olarak, her
siyasi partide ortaya çıkmasıdır. Turan, İlter, Türk Siyasi Partilerinde Lider Oligarşisi:
Evrimi, Kurumsallaşması ve Sonuçları, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:45,
Ekim 2011, s. 3.
119 Akat, Sosyal Demokrasi, s. 172.
ozgurlukarastirmalari.com
40
<RAPOR ADI>
runlu bir kader olmadığını belirtmeliyiz. Özgürlükçü demokrasi ve parti
içi demokrasi, bu teoriyi savunanların iddia ettikleri gibi gerçekleştirilemeyecek ütopik idealler değildir.
Özellikle gelişmiş liberal demokrasilerin temeli olan eşit ve özgür bireylerin oluşturduğu toplum ve partilerde, devlet ve parti düzeyinde
demokrasinin yaşama geçmemesinin hiçbir bahanesi olamaz. Eğer, tek
tek bireyler yeterli yetkinliğe ve erdeme sahipse, her türlü egemenliklerini ve yetkilerini oligarklara veya bir başkasına tamamen delege
etmeyeceklerdir.
O halde, bireyleri eşit ve özgür olmayan ve parti içi demokrasinin yaşama geçmediği toplum ve partilerde her türlü oligarşinin ve sultanın
yaşama geçeceği bir gerçektir. Bu açıdan toplum ve parti düzeyinde
demokrasiyi yaşama geçirmenin ve oligarşiden kaçınmanın en pratik
yolu, liberal demokrasiyi, her düzeyde, tüm kurum ve ilkeleriyle yaşama
geçirmektir.
Oysa 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunumuz daha yürürlüğe girmeden,
hazırlayanlar tarafından yazılan gerekçesinde, bu Kanunun oligarşiye
engel olamayacağı açıkça belirtilmiştir. Bu gerekçede Kanunun varlık
nedeninin ve amacının partilerin lider ve liderlerine demokrasiyi hatırlatmaktan ibaret olduğu vurgulanmıştır.120 Yani SPK’nın oligarşiyi engellemek ve demokrasiyi gerçekleştirmek gibi bir amacı daha baştan
yoktur. Bu yaklaşım, ülkemiz partilerinde oligarşiyi daha da artırmış ve
partilerimiz parti içi demokrasi açısından daha geriye gitmişlerdir.
C. Parti İçi Demokrasiye Aykırılığın Yasal Yaptırımının Yokluğu121
Ülkemizde uygulanma zorunluluğuna rağmen, parti içi demokrasi
esaslarına uyulmadığı görülmektedir. Bu açıdan ülkemizdeki partilerin
eylem ve işlemlerini dikkate aldığımızda, birçok partinin parti içi demokrasi eksikliği nedeniyle, yaptırım tehlikesiyle karşı karşıya olduğu
söylenebilir. Zira partilerimizin parti içi demokrasinin asgari gerekliliklerine bile riayet etmediği tüm kamuoyunun malumudur. Öyle ki, parti
içi demokrasi açısından partilerimizin geri gittiği rahatlıkla söylenebilir.
Bu şekilde eylemsel olarak demokrasiyi kendi içinde tamamen ortadan
kaldıran partilerin demokrasi için tehdit oluşturduğu ve yaptırıma tabi
tutulmalarının demokratik bir gereklilik olduğu söylenebilir.
120Bkz. 2820 sayılı SPK’nın genel gerekçesinin sondan üçüncü paragrafı.
121 Bu konuda daha geniş bilgi ve tartışmalar için bkz. Yanık, Murat, Siyasi Partilerin
Parti İçi Demokrasi Esaslarına Uymaması Kapatma Nedeni Olabilir mi?, Haşim Kılıç’a Armağan, Seçkin Yayınları, Ankara 2015. Bu başlıkta bu makaleden yararlanılmıştır.
41
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
O halde mevzuatta ve uygulamadaki son gelişmeler doğrultusunda
ülkemizde siyasi partilerin parti içi demokrasi esaslarını uygulamamaları (veya parti içi demokrasiye aykırı eylemlerin odağı olması) nedeniyle partilerin herhangi bir yaptırıma uğrayıp uğramayacakları belirlenmelidir. Acaba bir siyasi parti, parti içi demokrasinin gereklerini yerine
getirmiyorsa, parti içi karar ve seçimlerde demokrasi ilkelerine aykırı
davranıyorsa ve eylemsel olarak demokrasiyi tehdit ediyorsa, Anayasa
Mahkemesi’nce cezalandırılabilir mi veya kapatılabilir mi?122
Acaba, Anayasa Mahkemesi bir partinin, parti içi demokrasiye aykırı
eylemlerin işlendiği bir odak olduğunu tespit ederse, kapatma kararı
verebilir mi? Verebilirse, AYM hangi hallerde ve şartlarda bir partinin bu
durumda olduğuna ve dolayısıyla kapatılabileceğine karar verebilecektir. Elbette, AYM bir partinin odak olduğunu tespit etse bile, kapatma
yaptırımı uygulamak yerine başka bir yaptırımın uygulanmasına da karar verebilir.
Anayasa’mıza göre, “bir partinin demokratik cumhuriyet ilkesine aykırı
eylemlerin odağı olması veya bir partinin sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayan eylemlerin odağı olması” halinde kapatma yaptırımı uygulanma
olasılığı vardır. Anayasa’mızın 68. maddesinde öngördüğü demokratik
cumhuriyet ilkesinin gerekliliklerinden biri de parti içi demokrasidir denebilir. Nitekim bunun bazı gerekleri yasalarımızda belirlenmiştir. Bu
nedenle, parti içi demokrasinin mevzuatımızdaki yasal gereklerine uymayan eylemlerde bulunan partilerin, Anayasa’mızın belirlediği demokratik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerde bulundukları söylenebilir.
Bu açıdan parti içi demokrasinin gereklerine aykırı nitelikteki eylemlerin parti üyelerince belirli bir yoğunlukla ve kararlılıkla işlenmesi ve
bu eylemlerin Anayasa’da belirlenen parti yetkililerince benimsenmesi
veya onaylanması halinde, AYM’nin, o partinin demokratik cumhuriyet
ilkesine aykırı eylemlerin odağı olduğuna ve dolayısıyla kapatılmasına
karar verebileceği iddia edilebilir.
O halde olması gereken noktasında ortaya atılan bu iddianın mevcut
hukuk kuralları çerçevesinde işler olup olmadığına ilişkin burada şu soruyu sormalıyız: Bir partinin parti içi demokrasiye aykırı eylemlerin odağı olması, Anayasa’mıza göre o partinin demokratik cumhuriyete aykırı
eylemlerin odağı olduğu anlamına gelir mi? Bu soruya olumlu cevap
vermek kolay değildir. Zira bunun ölçüsünü, bilimsel ve objektif olarak
122Bu soru salt teorik bir soru değildir. Zira 1983 yılında, benzer gerekçeyle açılan bir
davada AYM, konunun esasını tartışarak karar vermiştir. Bkz: AMK.(SPK), E.: 1983/3,
K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983.
ozgurlukarastirmalari.com
42
<RAPOR ADI>
ortaya koymak pek mümkün değildir. Zira, burada hukuk devletinin en
önemli unsurlarından olan “hukuk güvenliği”ne uygun olarak partilerin
hangi eylemlerin hukuka aykırı olduğunu, somut olarak bilmeleri gerekir.
Dolayısıyla ancak mevzuatımızda parti içi demokrasinin yasal gereklilikleri olarak düzenlenmiş hususlara partilerin eylemsel olarak uymaması,
Anayasa madde 68/4’e aykırı bir eylem olarak odak kavramının içine
girebilir. Bu durumda mevzuatımızda parti içi demokrasinin bir gereği
olarak pozitif düzenlemelere konu olmamış hususların, Anayasa madde
68/4’e aykırı bir eylem olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Parti içi demokrasinin tüm gerekleri mevzuatımızda düzenlenmiş değildir. Bilinen bir gerçektir ki, “demokratik cumhuriyetin gerekleri nelerdir?” sorusunun herkesçe kabul edilen açık ve somut bir cevabını vermek mümkün olmadığı için, buna karşı eylemlerden dolayı bir partinin
odak olduğunu söylemek kolay değildir. Bu şekilde yasal gereklilik haline getirilmemiş hususlara partilerin riayet etmesini beklemek ve riayetsizlikleri durumunda onları cezalandırmak, hukuk devleti anlayışı ile
bağdaşır bir durum değildir.
Diğer yandan, kapatma yaptırımı, partiler için çok ağır bir ceza olması
nedeniyle ancak istisnai bazı hallerde, başvurulması gereken son çare
olmalıdır. Bununla beraber partilere, parti içi demokrasinin yasal gerekliliklerine riayet etmedikleri için, AYM tarafından kapatma dışında bazı
yaptırımlar uygulanabilir.
Örneğin, parti içi demokrasiyi emredici nitelikte
düzenleyen SPK’nın “Siyasi Partilerle İlgili Yasaklar”
kapatma yaptırımı,
başlıklı 4. kısmındaki bu yasaklara aykırılık nedeniyle,
partiler için çok ağır
SPK’nın 104. maddesi doğrultusunda, partilere Yarbir ceza olması nedeniygıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başvurusu üzerine
le ancak istisnai bazı halAnayasa Mahkemesi’nce ihtar verilebilir. Nitekim, Ak
lerde, başvurulması geParti’nin 2005 yılında yaptığı bazı tüzük değişiklikreken son çare olmalıdır.
leri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca SPK’ya aykırılık nedeniyle ihtar istemine konu edilmiş ve AYM,
4 muhalif oya karşı oy çokluğu ile AK Parti’ye ihtar verilmesi talebini
reddetmiştir.123
Diğer yandan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 1983 yılında, Bizim Parti hakkında, bazı tüzük hükümlerinin demokrasi esaslarına (SPK
123SPK m. 93’e aykırılık nedeniyle ihtar isteminin reddine ilişkin örnek bu karar için bkz:
AMK(Siyasî Parti-İhtar), E: 2005/3, K: 2011/1, Kt: 12.10.2011, R.G.: 17.10.2012-28444.
Burada belirtmem gerekir ki, Alifeyyaz Paksüt, Fulya Kantarcıoğlu, Mehmet Erten
ve Fettah Oto tarafından yazılan karşıoy gerekçelerinde öne sürülen hususların bir
kısmına katılmamak mümkün değildir.
43
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
m. 93) aykırı olduğu gerekçesiyle kapatma davası124 açılmıştır. Bu davada Başsavcılık Bizim Parti’nin Tüzüğünün 56/n., 58/g., 65. ve 66. maddelerinin 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 93. maddesine aykırı
olması nedeniyle kapatılması gerektiğini iddia etmiştir. AYM, Bizim Parti’nin Tüzüğünün 56. maddesinin (n) bendinin ikinci fıkrasında yer alan,
“partinin bütün temel teşkilatının iller ve merkez teşkilatı ile birlikte disiplin kurullarının parti tüzüğü ve yönetmeliği hükümlerine uygun hareket etmek zorunda oldukları belirtildikten sonra bunlara aykırı kararlar
alındığı takdirde merkez karar ve yönetim kurulunun, büyük kongreye
karşı sorumluluğu üzerine alarak, bu karaları uygulatmama yetkisine
sahip olduğu; ancak disiplin kurulu kararı ile ilgili kararları, üçte iki çoğunlukla alması gerektiği” şeklindeki hükümlerin, Siyasi Partiler Kanunu’nun 58. maddesinde yer alan disiplin kurullarınca verilen cezaların
affedilebileceği kuralı gereğince, demokrasi ilkesine oy çokluğuyla aykırı bulmamıştır.125
Sonuç olarak AYM, bu davada, bazı iddialar açısından Bizim Parti”nin
kapanma kararı almış olması ve Kanun’un 108. maddesinde düzenlenen
hükmün ancak kapatma davalarında uygulanma kabiliyeti bulunduğu
gerekçesiyle karar vermeye yer olmadığına; SPK’nın 93. maddesi açısından ise, dava konusu Bizim Parti’nin Tüzüğünün 56/n., 58/g., 65. ve 66.
maddelerinin hükümlerinin 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 93.
maddesinde yer alan “Demokrasi Esasları”na aykırı olmadığına ve bu
maddeler nedeniyle açılan kapatma davasının reddine karar vermiştir.126
Ancak, bu çoğunluk kararına karşı 2 üye, yazdıkları karşıoy yazısında, Bizim Parti’ye tüzüğünün dava konusu maddeleri nedeniyle,
SPK’nın 104. maddesi doğrultusunda, ihtar cezası verilmesi gerektiğini
belirtmişlerdir.127
Başta da belirttiğimiz gibi günümüzde hukuksal değişiklikler ve yargısal içtihatlar nedeniyle, parti kapatma nedenleri, Anayasa’da sayılanlarla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla yukarıdaki örnekte olduğu gibi salt
SPK madde 93’e aykırılık nedeniyle bir parti hakkında kapatma dava-
124Daha geniş bilgi için Bkz: AMK.(SPK), E.: 1983/3, K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983.
125Yine aynı kararda AYM, bu partinin tüzüğünün 58. maddesinde yer alan “disiplin
kurullarınca verilmiş olan kararları kesinleşme tarihinden itibaren iki ay içinde tasvip etmediği taktirde uygulatmaz” hükmünü ve tüzüğün 65. ve 66. maddelerinde
merkez disiplin kurulu ile müşterek disiplin kurulu kararlarına karşı yapılacak itirazın
mercii olarak merkez karar ve yönetim kurulunun belirlenmiş olmasını, aynı gerekçeyle demokrasi ilkesine oy çokluğuyla aykırı bulmamıştır. AMK.(SPK), E.: 1983/3,
K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983.
126AMK.(SPK), E.: 1983/3, K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983.
127AMK.(SPK), E.: 1983/3, K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983.
ozgurlukarastirmalari.com
44
<RAPOR ADI>
sı açılamaz. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin SPK’nın 104/2’nin 2. cümlesini 2009 yılında iptal etmesi nedeniyle parti içi demokrasi esaslarına uyulmaması nedeniyle kapatma davası açılması
anlamsızlaşmıştır.128
partilerin parti içi
Bu karardan sonra bugüne kadar yasama organı aldemokrasi esaslarına
ternatif bir yaptırımı yasalarla düzenlemeyerek, paruymamasının Türk Hukuti içi demokrasi esaslarına uyulmamasını yaptırımsız
ku’nda etkin bir yaptırımı
bırakmayı tercih etmiştir. Maalesef anayasa yargısının
yoktur.
sonuçsuz kalmasının yanında bu konuda işletilebilecek adli yargı mekanizması da, Yargıtay’ın içtihatları
nedeniyle parti içi demokrasiye aykırılığın yaptırımı
çözümsüzlüğe ve denetimsizliğe mahrum edilmiştir. Yargıtay, bu konuda SPK 104 bağlamında kendisinin denetim yetkisine sahip olmadığına
karar vermiştir.129
Ayrıca partiler kendilerine verilen ihtar cezasının gereğini yerine getirmezlerse, bu durumda uygulanabilecek bir yaptırım var mıdır sorusunun
da cevaplanması gerekir. Bu nedenle verilmesi muhtemel cezalardan birisi devlet mali yardımından yoksun bırakmadır. Ancak bu yaptırımın da
devlet yardımı almayan partiler açısından bir anlamı yoktur.
Zira Anayasa Mahkemesi’ne göre, “ihtara uymayan tüm siyasi partiler için öngörülen “devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakma”nın, devlet yardımı almayan siyasi partiler açısından infaz kabiliyetinin olmadığı dikkate alındığında, bunlar açısından geçerli ve işlevsel bir yaptırım olduğu söylenemez. Bu durum, devlet yardımı almayan siyasi partilerin emredici hükümlere aykırı faaliyetlerinin yaptırımsız
kalması sonucunu doğurduğundan, bu tür partiler lehine bir ayrıcalık
oluşturur.”130 Görüldüğü gibi partilerin parti içi demokrasi esaslarına uymamasının
Türk Hukuku’nda etkin bir yaptırımı yoktur. Elbette tüm bu hususlardaki
belirlemeleri yapacak ve bir yaptırımın uygulanıp uygulanmamasına karar verecek olan ülkemizdeki tek yetkili hukuk otoritesi AYM’dir.
Ümit ederiz ki, demokratik bir hukuk devleti olan ülkemizde hiçbir
partimiz parti içi demokrasiye aykırı eylemleri nedeniyle herhangi bir
yaptırımla karşılaşmaz. Ancak, siyasi partilerimizin de, parti içi demokrasiye aykırı eylemleri nedeniyle AYM’nin bir ihtarı veya başka bir yaptırımıyla karşılaşmadan, iç işleyişlerini daha demokratik bir hale getir-
128AMK., E.: 2008/5, K.:2009/81, Kt.: 11/6/2009.
129Bkz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.05.2010 tarih ve E. 10630, K. 6141 sayılı kararı.
130AMK, E.: 2008/5, K.: 2009/81, Kt.: 11.6.2009, R.G.: 07.07.2009-27281.
45
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
melerinde yarar vardır. Aksi halde, kapatma cezası almasalar da, başka
bazı hukuksal yaptırımlarla karşılaşabilirler.
D. Siyasi Yozlaşma
Siyasi Partiler Hukukunun temel sorunlarından biri de, ülkemizde partilerin menfaat temin eden ve dağıtan örgütler olarak görülmesidir. Bu
durum, hem siyasi sistemi tıkamakta, hem de siyasi
partileri yozlaştırarak asıl düzlemlerinden saptırmaksiyasal yozlaşmatadır. Dolayısıyla ülkemizde siyaset, bir kamu hizmeti
nın en fazla görüldüaracı olarak görülmemekte; siyasetle ilgilenenler, bu
ğü kurumların başında
çabayı bir “yatırım” olarak görmekte ve karşılığını bekmaalesef siyasi partiler
lemektedirler. Özellikle bir kısım insanlar tarafından sigelmektedir. Maalesef
yaset, adeta “menfaat ve rant paylaştıran makine” gibi
ülkemizde siyasi partiler
algılanmaktadır. Oysa siyaset, erdemli insanların biriganimet elde etmeye
kim ve tecrübelerini ülke ve ulusun hizmetine sunmayarayan araçlara dönüşsının aracı olmalıdır.
müştür.
Siyasi yozlaşma, meşru olmayan bir özel çıkar uğruna kamu görevinin veya otoritesinin kötüye kullanılması vb. çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır.131
Bu yönüyle siyasal yozlaşmanın en fazla görüldüğü kurumların başında
maalesef siyasi partiler gelmektedir. Maalesef ülkemizde siyasi partiler
ganimet elde etmeye yarayan araçlara dönüşmüştür.132
Günümüzde siyasi yozlaşmanın en önemli 3 boyutu şunlardır:
1. Siyasetçilerin seçim kazanmak için kamu kaynak, olanak ve otoritesini keyfi olarak kullanmaları;
2. Siyasetçilerin seçimde başarılı olmak ve görevde kalmak için kamu
kaynak ve olanaklarını haksız olarak yakınlarına dağıtmaları ve
yağmalatmalarıdır;133
3. Yönetimin kamu yararı amacından saptırılarak ve halkın talep, istek
ve beklentileri göz ardı edilerek, hikmet-i hükümet, partisel, grupsal ve kişisel nitelikte öncelik ve isteklere göre gerçekleştirilmesi.134
131 Shattschneider’in görüşleri için bkz: Ranney, s. 527.
132Fedayi, Cemal, 21. Yüzyıla Taşıdığımız Sorun: Siyasal Yozlaşma - Teori ve Türkiye
Örneği, Liberal Düşünce, Güz 2000, s. 19.
133Çok kısa bir dönemde Kamu İhale Kanunu’nun 130 defa değişmesinde acaba ne gibi
bir kamu yararı vardır? Acaba bu değişiklikler sonrası kamu hangi yarar ve iyileştirmelere kavuşmuştur? Örneğin, asgari ücret bu değişikliklerle gerçekten onurlu bir
insanın yaşayabileceği asgari bir seviyeye mi çıkmıştır?
134Erdoğan, Liberal, s. 292.
ozgurlukarastirmalari.com
46
<RAPOR ADI>
Ülkemizde siyasi yozlaşmanın nedenlerinden biri, “hikmet-i hükümet”
veya “hikmetinden sual olunmaz” mitidir. Zira bu yargıya göre bazı durumları normal insanlar idrak edemezler. Diğeri ise, toplumsal kültürümüzün bir parçası olan patrimonyal siyaset anlayışıdır. Bu anlayışlara
göre ülkede üretilen tüm ekonomik değerler bir şekilde devlet babaya
aittir ve bu yüzden insanların geçim ve refahından devlet baba sorumludur.135 Bu nedenle her türlü yaşadığımız sorunda hemen şu klişe cümleyi duyarız: “nerde bu devlet”, “devlet baba bizi kurtarsın” ve “devlet
baba bir iyilik yapsın”.
Bu tarz siyaset ve kültür anlayışında, insanların vergileriyle oluşan
kamu hazinesi ve olanakları, halk için bir “nimetler ve kaynaklar havuzu” olarak görülür ve herkes siyasi iktidara (devlet babaya) yakınlığı
ölçüsünde bu havuzdan beslenmeye çalışır. Dolayısıyla devlet babaya
yaklaşmanın hayati önemdeki maddi ve manevi ödüllerin ve nimetlerin kaynağı sayıldığı bir siyasi kültürün sonucu, somut örneklerini son
yıllarda daha sık gördüğümüz türden kayırma, ödüllendirme ve nimet
dağıtma yoluyla siyasetin yozlaşmasıdır.136 Böylece maalesef partilerin
işlevi, salt kamu kaynaklarının dağıtılmasına indirgenmektedir.
Bir siyasetçi, siyasi yozlaşmanın nasıl oluştuğunu şöyle açıklamaktadır: “Bir aday, özellikle sonu ortada görünen bir seçimde aday olan kişi,
birçok şeyi riske atıyor demektir. Mesleğini, işini, aile düzenini, hatta seçimi açık farkla kaybederse, siyasi geleceğini bile. İkincisi, riske edilen
para, oldukça büyük miktarları bulduğundan ve risk de büyük olduğundan, kimse kendi kişisel parasını böyle bir maceraya atmak istemez. Bir
başka neden de, seçilecek adaylara bağış adı altında yatırım yapmaya
hazır para sahiplerinin olması. Bunlar, daha sonra seçilen makamlarla
işlerinin olduğunu düşünerek, buralara gelecek, kazanması muhtemel
güçlü adayların kampanyalarına gönüllü destek verirler”.137
Bu bağlamda partilerin finansman sorunu, siyasi yozlaşmayı tetikleyen en önemli unsurlardan biridir. Siyasi partilerin kendilerini mali yönden destekleyenlerin etkisi altına girmeleri, parti politikasının parti yönetimlerince değil, bu çevreler tarafından belirlenmesine yol açar. Parti
karar mekanizmasına, parti dışından telkinlerin hâkim olmasının parti içi
demokrasi ile uyuşmayacağı ise açıktır.138
Gerçekten ülkemizde Siyasi Partiler Hukuku’nun acil çözülmesi gereken temel sorunlarından biri partilerin menfaat ve rant temin eden ve
135Erdoğan, Liberal, s. 296.
136Erdoğan, Liberal, s. 296.
137Yıldırım, s. 65.
138Bosuter, s. 125.
47
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
dağıtan araçlar olarak görülmesidir. Türkiye’de siyasi partilerdeki yozlaşmanın temelinde yatan en önemli nedenlerden biri, “siyasi iktidarın
rant dağıtan bir mekanizma” olarak yapılanmış olmasıdır. Yani mevcut
ekonomik yapı içerisinde devleti yönetmek menfaat ve rant dağıtım ve
paylaşım sisteminde tek söz sahibi olmak demektir. Bu yapı ve anlayış
değişmediği sürece, parti içi demokrasi yönünde yapılacak düzenlemelerin istenen sonuçları vermesi olanaksızdır.139
Ayrıca, Türkiye’de siyasi partilere hâkim olan anlayışa göre, demokrasi,
iktidara gelmenin, yani siyasi ve ekonomik gücü elde etmenin bir aracı
olarak görülmektedir.140 Bu yaklaşımın sonucu olarak da, partiler, demokrasiyi geliştirmekten çok, siyasi iktidarı ele geçirme ve
tek başına ekonomiyi yönetme üzerine odaklanmışlar
ve partiler arasında iktidarı ele geçirme yarışı, her türTürkiye’de siyasi
lü değerin önüne geçmiştir.141 Bu nedenle Dülger, “Türk
partilerdeki yozlaşsiyasetinin koltuğunda, siyaset değil, ticaret oturuyor”
manın temelinde yatan
demektedir.142
en önemli nedenlerden
biri, “siyasi iktidarın rant
dağıtan bir mekanizma”
olarak yapılanmış olmasıdır.
Ayrıca, siyasi yozlaşma nedeniyle, günümüzde parlamenterler, asli fonksiyonlarından uzaklaşmışlardır.
Bu yozlaşma nedeniyle eski bakan ve siyasetçi Çelik,
parlamenterlerimizi “iş takip memuru, tavassutçu, imtiyaz ve berat dağıtıcıları, istihlak ve ihale takipçileri”
ifadeleri ile tasvir etmektedir.143
Öyle ki, parlamenterlerimiz, yasama faaliyetleri ve yürütmenin denetlenmesinden çok, diğer işlerle ilgilenmek zorunda kalmaktadır. Nitekim
taleplere, milletvekillerinin ayırdığı zamanı inceleyen Kalaycıoğlu, parlamenterlerin en az zamanı, ulusal sorunlara ayırdıklarını tespit etmiştir.144
Siyasi yozlaşmadan doğan bu zorunluluğun kaynağı ise, çift yönlüdür. Parlamenterlerin bize göre pratikte bugün için yaptıkları işleri şöyle
sıralayabiliriz:
139Mumcu, Erkan, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yük- seltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi – 1, TÜSİAD Yayını, s. 63.
140Turan, İlter, “Strong State, Weak Society, Mechanical Democracy: Turkey’s Democratic Predicament”, Koç Üniversity Working Paper Series 21, İstanbul 1997, s. 20.
141 Tosun, Demokratikleşme, s. 380.
142Dülger, Mehmet, “Siyasi Partilerin ve Seçim Kampanyalarının Finansmanı”, Siyasi
Partiler ve Demokrasi Sempozyumu, TESAV Yayınları, İstanbul 1995, s. 48.
143Çelik, Hüseyin, “Bizde Liderin Karizması Niçin Çok Mühimdir”, Türkiye Günlüğü, S.
25, Kış 1993, s. 66.
144Kalaycıoğlu, Ersin, “Türk Siyasi Sisteminde Değişim, Siyasi Patronaj ve Yozlaşma”,
Politik Yozlaşma ve Şeffaf Yönetim Sempozyumu, Doğuş Matbaası, İzmir 1994, s.
76.
ozgurlukarastirmalari.com
48
<RAPOR ADI>
1. İş bulma ve işe alma,
2. Tayin ve terfi işlemleri,
3. Sağlık ve ilaç yardımları,
4. İhale, kredi ve lisans gibi kamu kaynaklarının paylaşımı ve dağıtımı,
5. Ulaşım, su, elektrik, hastane, okul ve imar iskân gibi yerel bazı hizmetlerin görülmesi ve ulaştırılması,
6. Diğer benzeri işler.
Görüldüğü gibi, uygulamadaki bütün bu olgular, parlamenterlerin
fonksiyonlarını değiştirmekte ve bu nedenle özgürlükçü, adaletli ve
demokratik bir siyasi yapının oluşmasını engellemektedir. Seçmenlerin büyük bir kısmı, parlamenterlerden yukarıdaki hizmetleri sunmasını
beklemekte ve tersi durumda parlamenterin çalışmadığını ve başarılı
olmadığını kabul etmektedir. Bu yozlaşmış anlayış sebebiyle de, partilerde demokratik ortam ve parti içi demokrasi gerçekleşememektedir.
Siyasetçi, yeniden seçilebilmek ve bakan olabilmek için kendisine iletilen yukarıda saydığımız talepleri tatmin etmek, ya da en azından “çalışan” bir siyasetçi görüntüsü sunabilmek için bu isteklerden birçoğunu
yerine getiriyormuş gibi görünmek zorundadır. Siyasetçi, bu istekleri
yerine getirememesi halinde kaçınılmaz olarak, büyük bir olasılıkla, ilk
seçimle birlikte, parti ve devlet mekanizması içindeki yerini kaybeder ve
siyasi kariyeri son bulur.
Siyasi yozlaşma nedeniyle ülkemizde son zamanlarda ehliyetsiz kimselerin kamu kurumlarında istihdamı, yaygınlık kazanmıştır. Bu durum,
ülkemizde özellikle bakanlıklarda ve kamu iktisadi teşebbüslerinde oldukça yaygındır.145
Diğer yandan, ne yazık ki ülkemizde bugün siyaset, çoğunlukla “müteahhit”lerin devletten daha kolay ihale alabilmek için yaptıkları ek bir
uğraş haline gelmiştir. Birçok siyasi partinin özellikle yerel teşkilatlanmalarında bu meslek grubundan siyasetçilerin yönetici konumunda olduklarını görmekteyiz. Elbette her gruptan olması gerektiği gibi, mesleği müteahhit olan siyasetçilere de Türk siyasetinin ihtiyacı vardır; ancak
bugün gelinen tablo sıkıntı verici düzeydedir. Bu durum bir yandan da
yolsuzlukların önlenmesi noktasında iktidarların çok başarılı olamamasına yol açmaktadır. Çünkü seçim zamanında kendisini destekleyen partili müteahhitlerin seçimden sonra işbasına gelen belediye başkanından
elbette birtakım beklentileri olacaktır. Doğaldır ki, şehrin kaldırımları ye145Siyasi yozlaşma türleri ve ülkemizdeki görünümleri konusunda bkz: Aktan, C. Coşkun, Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi, AFA Yayınları, İstanbul 1992, s. 109.
49
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
nilenecek, belediyeye yeni bir hizmet binası inşa edilecek, en gösterişli
noktaya en fiyakalısından fıskiyeli bir havuz yapılacaktır.146
Buna karşılık ülkemizde maalesef salt siyasal nitelikte değil her türlü
yolsuzluk olaylarında ve bunlarla mücadelede, konu genellikle kişiselleştirilmektedir. Dolayısıyla, bu kişisel eyleme katılanların cezalandırılmasıyla sorunun giderileceği zannedilmektedir. Oysa sorun kişilerden
ziyade sistemseldir ve somut ve lokal vakaların cezalandırılması sistemsel sorunun çözümüne katkı sağlamamaktadır. Oysa siyasi ve idari yapı,
yolsuzluğa uygun bir zemin oluşturmaktadır. Elbette yolsuzluk yapanlar
cezalandırılmalı; ancak bu durum yolsuzluk üreten yapının dönüştürülmesini ve reforma tabi tutulmasını geciktirmemelidir.147
Bütün bu sorunların çözülmesi için yapılması gereken en önemli devrimlerden biri, Türk yönetim anlayışında hâkim olan “kayırma sistemi”nin kaldırılıp, yerine “liyakate dayalı yönetim sistemi”nin kurumsallaşmasıdır. “Kayırma sistemi”nde, kişinin bir devlet görevine alınmasında
ve atanmasında “akraba kayırmacılığı” (nepotizm), “eş-dost kayırmacılığı” (kronizm) ve “siyasi kayırmacılık” (patronaj ve partizanlık) gibi
siyasi yozlaşma ilişkileri hâkimdir.148
Günümüzde siyasi partilerin, çıkar gruplarının sözcülerinden ibaret
hale gelmeleri ve siyasi kayırmacılık kanalları haline dönüşmeleri, salt
siyasi partileri değil; demokrasiyi de yozlaştıran unsurlardan biridir.149
Gerçekten bugün siyasi yozlaşma nedeniyle demokrasimizin nefes alamaz hale geldiği böylesine zor bir zaman diliminde demokrasiden, özgürlükten ve barış içinde bir arada yaşamaktan ve yozlaşmanın son bulmasından bahsetmek rasyonel bir tutum mudur? Aslında buna benzer
bir soruyu 1000 yıl süreceği iddia edilen ve her türlü siyasi yozlaşmanın
zirve yaptığı 28 Şubat döneminde Mustafa Erdoğan, kendi kendisine sormuş ve cevabını da “EVET” olarak vermişti. Zira, yazarın benim de katıldığım görüşüne göre, başka çare veya yol da yoktur. Yazar, bu konudaki
görüşlerini dönemin sıcaklığı içinde 1998’de şöyle açıklamaktadır:
“Evet, kaba kuvvetin baskısına boyun eğmeden, her şeye rağmen demokrasiyi konuşmalıyız. Çünkü, demokrasi istiyorsak, bunun başka yolu
yoktur; kimse bize demokrasi bağışlamaz. Bu, kişi olarak kendimize-saygının, insan ve vatandaş olarak onurumuzu korumanın, bize biçilen “gü-
146Mutlu, s. 81.
147Fedayi, s. 21.
148Aktan, C. Coşkun, Kirli Devletten Temiz Devlete, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999,
s. 95.
149Erdoğan, s. 222.
ozgurlukarastirmalari.com
50
<RAPOR ADI>
dülecek sürü” rolünü elimizin tersiyle ittiğimizi göstermenin tek yoludur.
Bu, ayrıca, bugünkü sindirme politikasının moral-bozucu etkisiyle, uygar, barışcı ve adil bir toplum oluşturma idealinden vazgeçmediğimizi;
eteklerimizden çekiştiren, demokrasi çabamıza musallat olan dayatmacılar taifesinin bize insanca var-kalma mücadelemizi unutturamacağını
göstermenin de tek yoludur.150
Yine Erdoğan’a göre, 28 Şubat’ta yaşananlardan sonra, artık Türkiye’de
her kesimden insan -özellikle de İslamcılar- öğrenmiş olmalı ki, dünya
görüşümüz ve hayat tarzı tercihimiz ne olursa olsun, hukuk devleti ve
insan haklarına dayanan demokrasi hepimizin ortak varoluş zeminidir.
Ancak böyle bir demokrasi içinde farklılıklarımızı koruyarak, barışçı bir
biçimde bir-arada var olabiliriz. Bundan dolayı, herkesin farklı varoluş
tarzlarına saygıyı, en azından onları hoş görmeyi içine sindirmesi ahlaki
bir borç olduğu kadar, ortak varoluşumuzu güvence altına almanın da
pratik zaruretlerinden biridir.151
E. Kamuoyu, Baskı Grupları ve Medya
Baskı grupları, medya ve kamuoyu, demokrasiyi etkileyen çok önemli
etmenlerdir. Baskı gruplarının siyasi iktidarı etkileme yöntemlerinden
biri olan kamuoyunu oluşturmada en önemli araç olan bağımsız, özgür
ve demokratik medya, demokrasi için büyük bir öneme sahiptir. Zira özgür ve demokratik bir medya, demokrasiye aykırı bütün karar ve eylemleri eleştirerek ve muhalefet ederek demokratik bir tepki ve duyarlılığın
oluşmasını sağlar.
Siyasi partiler hukukunun ülkemizdeki temel sorunlarından biri de gerçek demokrasilerde olduğu gibi serbestçe oluşan kamuoyunun, gerçek
ve bağımsız sivil toplum kuruluşlarının ve özgür bir medyanın olmamasıdır. Zira demokratik devletlerde, kamuoyunun doğru ve gerçek yönde
bilgilendirilmesi ve oluşması için, özgür, bağımsız ve tarafsız medya ve
baskı grupları çok büyük öneme sahiptir.
Gerçekten bu alanlar şeffaf ve dikkatli bir şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu bağlamda medya-siyaset ilişkisi başat önemdedir. Siyasi
yozlaşmayla mücadelede çok önemli bir role ve etkiye sahip olan medya, aynı zamanda kötü niyetli sahiplerinin elinde siyasi yozlaşma için
çok elverişli bir araca dönüşmektedir. Zira gelişen teknoloji yardımıyla
da kamuoyunu ve siyaseti etkileme gücü oldukça artan medya, işadamları ve siyasetçiler için çok cazip bir yatırım aracı heline gelmiştir.152
150Erdoğan, Liberal, s. 325.
151 Erdoğan, Liberal, s. 325.
152Fedayi, s. 20.
51
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Günümüzde artık oy almak için kitlelere seslenen şey, bir insan, bir
siyasetçi değil, onun yerine siyasetçinin kitle iletişim araçları tarafından
oluşturulan “siyasi imaj”ıdır. Bireyin bir konu veya nesne hakkındaki zihinsel nitelikli bir bilgisi olan imaj,153 siyasetçiyi kendi kişisel benliğinden
ayırır ve onu kitlelerin mümkün olduğu kadar geniş kesiminin beklentilerine uygun düşen içi boş bir görüntüye dönüştürür. Bütün bunlar algı
yönetimi ile sağlanır. Bu durum, siyasetçiyi, kamuoyunun nabzını elinde
tutmaya ve kendi kişisel siyasi tercihlerini bir yana bırakarak, seçmenlerine ona göre seslenmeye zorlar. Bu durumda akla şöyle bir soru gelebilir: Peki seçmenler, kimin için sandık başına gitmektedir? Bir kişi olarak
siyasetçi için mi; yoksa içi boş bir “imaj” veya “algı” için mi? Siyasetçilerden birçoğu, yapılması gerekenleri kişisel olarak çok iyi bildikleri (ya da
bildiklerini söyledikleri) bu tür durumlarda, bu yanlış algıları düzeltme
çabası göstermemektedirler.154
Diğer yandan ülkemizde bazı hallerde baskı grupları ve medya, kamuoyunda edindikleri gücü, özel işlerindeki çıkarlarına hizmet amacıyla kullanabilmektedirler. Bazen de nesnelliği bir tarafa bırakarak,
kaynak aktarımı karşılığında, iktidarı ilkesiz bir şekilde desteklemekten
çekinmemektedirler.155
Baskı grupları ve medyanın olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması
için, parti örgütünün açıklık ilkesini uygulaması ve baskıların talep indirgemesine dönüşümü gereklidir. Kısacası, baskı grupları, kamuoyu ve
siyasi partiler birbirleriyle etkileşimi, açıklık ilkesine göre ve demokratik
bir şekilde doğrudan yapabilmelidir.156
Ülkemizde 7 Haziran veya 1 Kasım 2015 seçimleri yapıldıktan sonra
bize algısal olarak yaptırılmaya çalışılan tartışmalara baktığımızda, çok
vahim bir durumla karşılaşmaktayız. Ülkenin çözüm bekleyen işsizlik,
ekonomi, eğitim gibi birçok temel sorunu varken, sanki en öncelikli ve
acil iş başkanlık sistemiymiş gibi veya benzeri birçok konuda suni tartışmalar başlatılmıştır. Yani 78 milyonu ilgilendiren ve kamuoyu yoklamalarının tümünde öncelikli ve acil çözülmesi gereken sorunlar arasında
görülmeyen bu tür yapay tartışmalarla, bir yandan bizim temel sorunları ve çözümlerini tartışmamız engellenirken; diğer yandan kamusal sorunlar yerine kişisel veya grupsal sorunlara odaklanmamız dayatılmaktadır. Eğer, siyasi partilerde parti içi demokrasi, çoğulculuk ve müzakere
153Dalmış, İbrahim - Türkkahraman, Mimar, “Varolan ve İdeal Siyasetçi İmajı”, Liberal
Düşünce, c. 4, S. 15, 1999, s. 77.
154Yıldırım, s. 113.
155Kırca, s. 38-39.
156Tuncay, s. 177.
ozgurlukarastirmalari.com
52
<RAPOR ADI>
kültürü yaşansaydı, elbette partilerimiz hepimizi ilgilendiren kamusal
konulara daha öncelik ve ağırlık verirlerdi.
İşte ülkemizde demokrasinin yaşama geçememesinin nedenlerinden
birisi, medyanın siyasi partiler ve iktidarlar tarafından çeşitli yol ve yöntemlerle baskı altına alınması, kontrol edilmesi ve yönetilmesidir. Hatta
bazı partilerin bizzat kendi medyalarını oluşturdukları ve bu sayede kamuoyu oluşturma ve algı yönetimine büyük önem verdikleri de söylenebilir. Bu bağlamda zaman zaman klasik medyada bazı partilerin günümüzün önemli medya araçlarından olan sosyal medyada etkin olmak ve
algıyı yönetmek üzere sayısı yüzlerle ifade edilen çalışan ve sayısı binlerle ifade edilen gönüllü partizanlar istihdam ettiğine
dair sıkça haberler çıkmaktadır. Partiler kurdukları bu
medya ile bir yandan siyasal propaganda ve tanıtım
ülkemizde demokyaparken, diğer yandan kamuoyunu ve algıyı kendi
rasinin yaşama gelehlerine yönetmeye ve yönlendirmeye çalışmaktadır.
çememesinin nedenle-
rinden birisi, medyanın
Diğer yandan, ülkemizde son yıllarda bağımsız ve
siyasi partiler ve iktidarözgür medyanın çeşitli baskılara ve tehditlere maruz
lar tarafından çeşitli yol
kaldığı da gözlenmektedir. Bazı medya kurumları kave yöntemlerle baskı altıpatılırken veya zayıflatılmaya çalışılırken, bazı medya
na alınması, kontrol edilçalışanları özgürlüklerini kaybetme tehlikesi ile karşı
mesi ve yönetilmesidir.
karşıyadır. Yine son yıllarda tutuklu ve hükümlü medya çalışanlarının sayısı artmıştır. Öyle ki, daha önce
ülkemizde ve demokratik ülkelerde görülmeyen bir
şekilde içinde medya kuruluşlarının da olduğu bazı şirketlere tartışmalı bir şekilde kayyımlar atanmakta veya bağımsız ve özgür medyanın çeşitli şekillerde işini yapması ve topluma ulaşması engellenmeye
çalışılmaktadır.
Oysa, çağdaş demokrasinin olmazsa olmazlarından biri özgür ve bağımsız medyadır. Ancak böyle bir medyanın denetiminde olan siyasi
iktidarlar, günışığında şeffaf ve demokratik yönetimi sağlarlar. Böyle bir
medyanın olmadığı, yani medyanın tek yanlı olduğu veya kontrol edildiği ülkelerde halkın serbestçe bilgilenmesi sağlanamayacağından, demokratik kararlar da sağlıklı ve doğru bir şekilde oluşmaz.
Bu nedenlerle ülkemizde acil çözülmesi gereken sorunlardan biri de
özgür ve bağımsız medyanın oluşturulmasının sağlanmasıdır.
IV. SORUNLARIN ÇÖZÜLMESININ VE PARTI İÇI DEMOKRASININ
GERÇEKLEŞMESININ KOŞULLARI
Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı gibi, siyasi partiler hukukumuzun sorunları, karmaşık nitelikte çeşitli etmenlerin birleşiminden
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla böylesine karmaşık sorunların çözümü
53
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
de o kadar basit ve kolay değildir. Bu tür sorunların çözümüne, çok
boyutlu ve yönlü bir yaklaşımla ulaşılabilir. Bu bağlamda ülkemizde siyasi partilerin hukukunun sorunlarının düşünsel ve kültürel ve ayrıca
hukuksal olmak üzere, başlıca iki düzeyde çözülebileceği söylenebilir.
Zira insanla ilgili olan sorunların salt yapılacak hukuksal düzenlemelerle
çözüleceği algısı, büyük bir yanılgıdır. Elbette hukuksal düzeyde yapılacak birçok şey vardır; ancak bunlar istenen sonuca ulaşmak için genellikle yetersiz kalırlar. Bu nedenle, sorunların çözümünde salt hukuksal
etmenleri dikkate almak doğru olmadığı gibi, salt hukuk eliyle tılsımlı
sonuçlara ulaşılabileceğini sanmak da yanlış olur.
A. Düşünsel ve Kültürel Düzeyde
Siyasi partilerin hukukunun sorunlarının çözümü ve demokrasinin gerçekleşmemesinin önündeki bazı engeller, toplumsal ve siyasi kültürden
kaynaklanmaktadır.157 Zira partilerin ve partililerin kökenleri, geçmişleri
ve ülkedeki yerleşik toplumsal ve siyasi kültür, partilerin yapılarını ve
daha sonraki gelişme süreçlerini etkilemektedir. Bu açıklamalardan da
anlaşılmaktadır ki, demokrasi, toplumsal ve siyasi kültürün yansıması,
ürünü ve sonucudur.
Dolayısıyla siyasi partilerin hukukunun sorunları, salt hukuksal bir sorun olmaktan çok, kültürle ilgili bir sorun şeklinde belirmektedir. Bu
nedenle Türkiye’de var olan sorunların çözümü için, anayasal ve yasal
kurumsallaşmanın hukuksal temellerinin eğitsel, düşünsel ve kültürel
düzeyde oluşturulması gereklidir.158
Maalesef toplumsal yapımızda ve kültürümüzde, demokrasinin özü
olan bireysellik bastırılmakta, kötü gösterilmekte ve her ne olursa olsun
toplumsallık önde tutulmakta ve adeta kutsanmaktadır. Böylece birey
hiçleştirilmeye ve toplumun önceliklerine ve kutsallarına bağlı olmaya
ve uymaya zorlanmaktadır.
Gerçekten bireylerde demokrasi, hak ve özgürlüklerle ilgili bir bilinç ve
talebin toplumsal düzeyde varlığı halinde, parti üyeleri, parti yönetimlerinden demokratik norm ve ilkelere uyulmasını isteyebilirler. Yani, bireylerden gelecek demokratik talep, partileri parti içi demokrasi esaslarına
uymaya zorlayacaktır. Ne var ki, asgari düzeyde de olsa demokrasi ile
hak ve özgürlüklerle ilgili bilinç ve talep yoksa; hatta kişiler kendilerine
partiler ve liderler tarafından sunulanları, lütuf olarak görüyorlarsa, bu
tür toplumsal yapılarda, demokrasinin yeşereceğini söylemek mümkün
değildir. Böyle bir toplumda parti içi demokrasi konusunda toplumdan
157Kabasakal, Türkiye’de, s. 132.
158Tuncay, s. 180.
ozgurlukarastirmalari.com
54
<RAPOR ADI>
ve parti üyelerinden talep olmayacağı için, parti içi demokrasi yaşama
geçmez ve bireyler parti liderlerinin kendilerine sundukları ile onlara
minnet ve şükran duyarak, herhangi bir tepki veya itirazda bulunmazlar.159 Bunun sonucunda giderek bireyler ve onların özgürlükleri, parti
içinde eriyerek yok olur.
O halde demokrasinin yerleşebilmesi için bazı hukuksal düzenlemelerin yapılması kadar, siyasi kültürün gelişmesine de ihtiyaç vardır.160
Parti içi demokrasi sürecindeki en büyük engel, temelden antidemokratik olan kültürün, toplumda demokratik kuralların yaygınlaşmasını engellemesi, demokratik kurumların bir türlü demokratik meşruluk
kazanamamasıdır.161
Ülkemiz, yaklaşık yüz yıllık bir demokrasi tecrübesine sahiptir. Ancak,
bu uzun süreçte ülkemizde demokrasinin kurum ve kurallarının tam olarak yerleştiğini söylemek, mümkün değildir. “Parti içi demokrasinin yokluğu”, “lider sultası” gibi söylemlerin yaygınlığı, demokrasi kültürümüzün yetersizliğinin bir göstergesidir.162 Bu eksikliğin en büyük nedeni,
demokratik siyasi kültürün toplum ve bireyler tarafından benimsenip
içselleştirilememesidir.
Eğer demokrasi, toplum ve seçmenler tarafından gerçek anlamda benimsenir ve talep edilirse, partiler, seçmen tarafından cezalandırılmamak için, parti içi demokrasi ilkelerine uymak zorunda kalacaklardır.
B. Hukuksal Düzeyde
Siyasi partiler hukukunun da temel kaynağı, Anayasa ve başta SPK olmak
üzere kanunlardır. Bu nedenle demokrasinin öncelikle anayasada ve kanunlarda teminat altına alınması gerekmektedir. Bu bağlamda daha önceki açıklamalarımızdan da anlaşıldığı gibi, yürürlükteki Siyasi Partiler Hukukumuzun mevcut düzenlemeleri, bu hususta yetersiz kalmaktadır. Bu
durumda demokrasinin gerçekleşmesi için öncelikle yapılması gereken,
demokrasiyi yaşama geçirecek hukuksal düzenlemelerin yapılmasıdır.
Elbette bu çalışmada, yapılması gereken bütün değişiklikleri, tüm ayrıntılarıyla ele alma olanağı yoktur. Bu nedenle bu bölümde, temel nitelikteki bazı hukuksal sorunların aşılması için gerekli hususları vurgulamakla yetineceğiz.
159Aynı yönde bkz. Küçük, s. 335.
160Atar, s. 80.
161 Huntington, P. Samuel, Üçüncü Dalga: Yirminci Yüzyıl Sonlarında Demokratlaşma,
Çev. Ergun Özbudun, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara 1993, s. 292.
162Sağlam, s. 147.
55
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
a. Anayasa
Yapılan bir kısım önemli değişikliklere rağmen bugünkü Anayasamız,
hala sivil toplum karşıtı otoriter niteliğini devam ettirmektedir. 4709
sayılı Kanun’la yapılan olumlu değişikliklere rağmen sivil toplum kuruluşlarının örgütlenme özgürlüğünü özünden zedeleyen 1982 Anayasası,
daha demokratik, özgürlükçü ve katılımcı bir toplum ve örgüt yapısı
kurma yolunda değiştirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasa’da yapılması gereken en önemli değişiklik, siyasi partilerin kapatılmasının daha da zorlaştırılması olmalıdır. Çağdaş
demokrasinin gereği olarak siyasi partiler, şiddete başvurma gibi, çok
istisnai hallerde kapatılmalıdır. Bu bağlamda siyasi partileri halkın kapatması esas olmalıdır.
Daha temel ve köklü değişiklikler yapılarak siyasetin alanı genişletilmeli ve her insana ve her fikre açılmalıdır. Siyaset alanı, ancak eylem
bazındaki şiddet fiilleri nedeniyle daraltılabilmelidir. Tersi durumda, ne
ülke düzeyinde demokrasiyi, ne de partilerin içinde parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek mümkün olacaktır.
Anayasada yapılacak değişiklikler, temel bir öneme
sahiptir. Zira bütün bu sorunların odağında, demokAnayasa’da yapılmaratik, özgürlükçü ve katılımcı bir anayasamızın olması gereken en önemli
ması yatmaktadır. Bu düşünceyi, dönemin darbe lideri
değişiklik, siyasi partileKenan Evren’in şu sözleri doğrulamaktadır: “...Siyaset
rin kapatılmasının daha
yapmak, siyasi partilerin ehliyeti dahilinde ve onlada zorlaştırılması olmara aittir. Siyasi parti mahiyet ve hüviyetinde olmaksılıdır.
zın ve siyasi partilerin tabi bulunduğu düzenlemeler
içinde ve bir siyasi parti statüsünde olmaksızın hiçbir
kurum, siyaset yapamaz...”. Oysa siyasi katılım, akla
gelebilen her alanda ve düzeyde, bireysel olarak veya örgütlü olarak
yapılabilmelidir.163
Belirtmeliyiz ki, askeri darbe döneminin ürünü bu Anayasa ve onun
uzantısı Siyasi Partiler Kanunu, demokratik bir siyasi yaşam kurma
amacında değil; denetim altında evcilleştirilmiş bir siyasi kurumsallaşma yaratma çabasındadır. Bunun için Türk siyasetinde istikrar ve demokrasi birbirine tercih edilmesi gereken kurumlar olarak algılanmaktadır. Yine bu yüzden lider sultası, parti disiplininin doğal bir sonucu
sanılmaktadır.164
Bütün bu sorunlar, mevcut Anayasa değiştirilerek de çözülebilir; an163Özden, s. 83-85.
164Mutlu, s.1.
ozgurlukarastirmalari.com
56
<RAPOR ADI>
cak en iyisi, demokratik bir kurucu iktidar tarafından yeni bir anayasanın hazırlanmasıdır. Kuşkusuz, böyle bir anayasa, sadece Siyasi Partiler
Hukukunun değil, ülkenin yaşadığı siyasi, ekonomik ve sosyal diğer sorunların da çözülmesine yardımcı olacaktır.
Örneğin anayasal değişikliğe, Anayasa’nın 68/5 maddesindeki çoğu
anlamsız ve gereksiz üyelik yasaklarının bir kısmının kaldırılmasıyla başlanabilir. Bilindiği gibi bu maddeye göre “kamu görevlileri ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar”. Oysa çağdaş
çoğulcu katılımcı demokrasiler açısından kamu görevlilerinin veya belli bir yaşın üstündeki öğrencilerin partilere üye olamaması anlaşılacak
gibi değildir.165
b. Yasal Mevzuat
aa. Siyasi Partiler Kanunu
Demokrasiyi yaşama geçirmek için, en önemli reform Siyasi Partiler
Kanunu’nda yapılmalıdır. Ancak demokrasiyi gerçekleştirmek için yapılması gereken bu düzenlemeler, aşırı ve kapsamlı olmamalıdır; çünkü
daha önce de belirttiğimiz gibi, siyasi sorunların salt hukuksal yolla çözüme kavuşturulması olanaksızdır.166 Zira, SPK’nın kapsayıcı ve ayrıntılı
düzenlemelerinin en büyük sakıncası, çok yönlü siyasi sorunlara hukuksal çözümler getirmeye çalışmak gibi, gerçekçi olmayan bir yaklaşım
içinde olmasıdır.
2820 sayılı SPK’nın aşırı derecede ayrıntılı bir düzenlemenin tipik bir
örneğini oluşturduğu kuşkusuzdur. Zira kendisinden etkilendiği Alman
SPK’sının 41 maddeden oluşmasına karşılık, toplam 124 maddeden oluşan SPK, parti tüzüklerine bırakılması son derece normal olan pek çok
gereksiz hüküm içermektedir. Oysa siyasi partiler, gevşek, özgürlükçü
ve asgari bir anayasal ve yasal düzenleme çerçevesinde kendi içyapılarını ve faaliyetlerini diledikleri gibi belirleyebilmelidir.167
İlginçtir Kopenhag Kriterlerine uyum sağlayabilmek için tek gecede
onlarca kanunda değişiklikler yapabilen, kendilerince acil konuları bir
torbaya doldurup hemen çıkarılmasını sağlayan siyasi partilerimiz, kendilerini ve Türk siyasetini çok yakından etkileyen 12 Eylül askeri darbesinin yadigâr bıraktığı siyasi partiler hukukunu aynı şevkle iyileştirme
çabası içine girmemişlerdir.
165Hatırlamak gerekirse, yükseköğretim elemanlarına ve öğrencilerine bu yasak, 1995
anayasa değişiklikleriyle kaldırılmıştır.
166Özbudun, s. 166.
167Özbudun, Demokrasi, s. 3.
57
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Yani devleti demokratikleştirme amacıyla hareket edenler önce kendilerini demokratikleştirme gereği duymamışlardır.168
Bu bağlamda, yasal düzenlemelerle çözüme kavuşturulması mümkün
olan bazı sorunları aşağıdaki başlıklar altında sıralayabiliriz.
1. Parti Örgütlenmesi
SPK, tek tip bir parti örgütlenme modeli empoze etmekten vazgeçmeli
ve bu konuda partileri serbest bırakmalıdır. Örneğin bir parti, il ve ilçe
örgütleri kurmak yerine hiç taşra örgütü kurmadan, tamamen internet
üzerinde örgütlenmeyi tercih edebilmelidir.
Bu bağlamda SPK’nın 8. maddesinde yer alan “siyasi partilerin genel
merkezi, Ankara’da bulunur” vb. örgütsel kısıtlamalar da, ortadan kaldırılmalıdır. İsteyen partinin genel merkezi, başka bir şehirde, örneğin
İstanbul’da olabilmelidir.
SPK, tek tip bir parti
örgütlenme modeli
empoze etmekten vazgeçmeli ve bu konuda
partileri serbest bırakmalıdır.
Partilerde azınlık ve muhalefetin demokratik haklarını etkin kullanabilmesi için olağanüstü büyük kongrenin toplanması, gündemi ve karar almasıyla alakalı
SPK’ya ayrıntılı demokratik düzenlemeler konmalıdır.
Zira SPK’nın bu konularda suskun kalması, tüm partilerimizi cesaretlendirerek, tüzüklerinde demokratik
muhalefet haklarını kullanılamaz hale getiren düzenlemelere yer vermelerini sağlamıştır.
Parti örgütlenmesinde temel ilke, üye ve delegelerin ilçelere, ilçelerin illere, illerin genel merkeze hâkim olması olmalıdır. Oysa bizdeki durum bunun tam tersidir. Dolayısıyla partiler, en
temel fonksiyonları olan “siyasi taleplere aracı olma” işlevini yerine
getirememektedir.
Yapılacak yasal değişiklikle parti merkezlerinin SPK 19/5’e göre yerel
teşkilatları hangi şartlarda görevden alabilecekleri somut genel bir yasal çerçeveye oturtulmalıdır. Zira hâlihazırda SPK bu yetkiyi tamamen
parti tüzüklerine bırakmıştır. Bu yüzden uygulamada bu konuda partiler keyfi davrandıkları için yoğun sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin yerel
teşkilatlar somut ve önemli bir disipline aykırılık nedeniyle parti merkez
disiplin kurulu kararıyla görevine son verilebilmeli ve parti üyeleri, yargı
yoluna gitmeden bu karara karşı parti merkez karar ve yönetim kuruluna itiraz edebilmelidir.
Ayrıca, siyasi partilerin, seçimlerde başka bir partiyi destekleme kararı
168Mutlu, s. 74.
ozgurlukarastirmalari.com
58
<RAPOR ADI>
alamayacaklarını düzenleyen, SPK’nın 90. maddesinin 2. fıkrası, yürürlükten kaldırılmalıdır. Zira, çağdaş siyasi partiler hukuku anlayışı içinde
bir parti, başka bir partiyi destekleyebilmelidir. Bunun yasaklanması söz
konusu olmamalıdır.
2. Parti Üyeliği ve Delegelik
Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek için parti üyeliği ve delegelik sistemi, denetim, bilgi edinme ve bazı işlemlerin iptalini isteme gibi çeşitli
haklarla geliştirilmelidir.169 Ayrıca, partilerde delege sistemi, ya kaldırılmalı170 ya da seçimleri ve çalışmaları düzenlenmelidir.
Parti üyeliği ve delegelik sisteminin sorunlarının çözülmesi için, gelişmiş elektronik tekniklerinden yararlanılmalıdır. Bu amaçla şeffaf ve
demokratik bir parti örgütünün kurulması ve parti genel merkezlerinin etkisinden uzak parti üye tüzüklerinin düzenlenmesi kaçınılmaz bir
zorunluluktur.
Gerçekten siyasi partilerin sağlıklı ve demokratik bir yapıya kavuşmasının temel aracı, parti üyeliği ve delegelik sisteminin köklü bir şekilde
gözden geçirilerek çağın ihtiyaç ve olanaklarına uygun hale getirilmesidir. Yapılacak reformların amacı bellidir: suni üye uygulamasına son
vermek ve üyelerin parti içi etkinliklere katılmasını sağlamak.
Bu nedenle üyelik başvurularının rededilme sebeplerinin ilgili kanunda
tadat edilmesi ve takdiri nitelik taşımaması ve üyelik talebinin reddine
karşı yargı yolunun açık olması gerekir. Delegeler ise, kongrelerde liste
usulü seçilmemeli, ilçe üyeleri parti üyeleri içerisinden üçer isim seçmeli
ve en çok oy alan üyeden itibaren sıralama suretiyle delege sayısınca il
delegesi belirlenebilmelidir. Daha sonra bu üyeler aynı şekilde il delegeleri listelerinde yer alan üyeler arasından aynı yöntemle genel merkez
delegelerini seçebilmelidir.
Ayrıca temel parti politikaları ve kararları yine tüm üyelerin katılımıyla
demokratik bir şekilde, gerekirse elektronik oylamayla belirlenmelidir.
Bu bağlamda parti üyelerinin belli bir oranının isteği üzerine, bazı sorunların bütün parti üyelerinin katılabilecekleri bir referanduma sunulması, parti içi demokrasiyi geliştirecektir.
Partilerin temel politikalarının belirlendiği en büyük karar organı büyük kongre, genelde 2-3 yılda bir toplanmaktadır. Oysa dünya ve ülke
169Sağlam, s. 77.
170Delegelik uygulamasıyla parti kongrelerinde 3 dereceli seçimle belirlenen parti yönetimi, çağdaş teknoloji kullanılarak, gerekirse elektronik seçim yöntemleriyle, tüm
üyelerin katılımıyla tek dereceli olarak yapılabilir.
59
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
gündemi hızla değişmekte ve yeni gelişmeler olmaktadır. Bu durumlarda partinin karlılaştığı sorunların çözümü ve gereken kararların alınması
parti yönetiminin tekeline kalmaktadır. İşte partinin iradesini oligarşik
parti liderliğinin tekeline bırakmamak ve demokratik karar alma mekanizmalarını sağlamak için, parti içi referandum kurumu yaşamsal bir
öneme sahiptir.
Bu bağlamda yapılması gereken en önemli değişikliklerden birisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın adeta parti komiserliği gibi çalışmasına son vermek ve üyelik kayıtlarını tutma yetkisini alarak, seçim kurullarına vermek gerekir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı parti kapatma
veya diğer bazı nedenlerle kısmi olarak parti sicillerini
tutmaya devam edebilir. Ancak bu konularda esas yetpartinin iradesini olikiler seçim kurullarına devredilmelidir.
garşik parti liderliğinin tekeline bırakmamak
ve demokratik karar
alma mekanizmalarını
sağlamak için, parti içi
referandum kurumu yaşamsal bir öneme sahiptir.
Diğer yandan SPK’nın 11. maddesinin 1. fıkrasının (b)
bendinde yer alan siyasi katılımı azaltıcı nitelikteki
“parti üyesi olamayacaklar” listesi daraltılmalıdır.
Bunun yanında üyeliğe kabul şartlarını düzenleyen
12. maddede yapılacak değişiklikle, siyasi partiler, üye
olma taleplerini keyfi olarak reddedememeli ve ret kararı üzerine ilgililer önce parti yönetimine sonrasında
ise yargı organlarına itiraz edebilmelidir.
3. Parti İçi Seçimler
Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek amacıyla alınacak kurumsal tedbirler arasında, bütün kademelerdeki parti yöneticilerinin demokratik
ilkelere uygun olarak seçilmeleri, parti organlarında üyelerin orantılı
temsili, yönetim ve disiplin kurullarının organik bakımdan birbirlerinden
ayrılması sayılabilir.
Bu bağlamda alt kademelerden başlayarak her seviyede parti içi seçimlerin “yargı teminatı” altına alınması gerekmektedir. Bunun yanında
parti içi seçimlerde nispi temsil sistemi uygulanmalı ve parti içi muhalefetin haklarını koruyacak bir düzenleme yapılmalıdır. Kısaca, anayasal bir ilke olan “temsilde adalet”, parti içindeki seçimlerde de yaşama
geçirilmelidir.
Parti içi demokrasinin ülkemizdeki en büyük engellerinden birisi, parti
genel merkezlerinin SPK’nın 19/5 ve 20/9 hükümlerine dayanarak, yerel
örgütün seçilmiş organ ve yöneticilerini, parti içi hukuka aykırı olarak
görevden alabilmeleri ve yerlerine kendilerince atanmış kişileri görevlendirebilmeleridir. Bu sorunu, 1999 yılında çıkarılan 4445 sayılı Kanun
da çözememiştir.
ozgurlukarastirmalari.com
60
<RAPOR ADI>
Aslında Işın Çelebi ve 23 milletvekilinin 6 Kasım 2001 tarihinde TBMM
Başkanlığı’na sundukları Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Öngören Kanun Teklifi’nde ise, bu sorunun çözümünü içeren değişiklik önerisi yer almaktaydı. Bu öneriye göre, SPK’nın
19. maddesinin 5. fıkrasına aşağıdaki hükmün eklenmesi talep edilmekteydi: “İşten el çektirilen il başkanı ve il yönetimi yerine getirilen geçici il başkanı ve il yönetim kurulu, 45 gün sonunda il
kongresine gitmezse ve yeni il yönetiminin, il kongresi
ile belirlenmesi gerçekleşmemiş ise, fesih edilen il başçağdaş demokrasikanı ve il yönetim kurulu üyeleri, 45 günün bitimindelerde başarısız olan
ki tarihten başlayarak bir hafta içinde, verilen kararın
parti liderleri, herhangi
kanuna, parti tüzüğüne ve iç yönetmeliğe yetki, şekil,
bir komplo teorisine sıusul ve esas bakımından aykırı bulunduğu iddiasıyla o
ğınmak veya rasyonel
ilin asliye hukuk mahkemesinde itiraz edilebilir. Maholmayan açıklama yapkeme, bu itirazları, diğer işlerden önce ve en geç 30
mak yerine derhal istifa
gün içinde basit muhakeme usulüne göre inceleyerek
etmektedir.
karara bağlar. Bu karar kesindir. Mahkeme kararından
önce yeni il kongresi toplanamaz”.
Elbette bu tür bir öneri, benzer düzenleme içeren SPK’nın 20/9 hükmü için de geçerli olmalıdır.
Böylece parti üst yönetimlerine, alt kademedeki seçilmiş organları
görevden alma ve yerine yenisini getirme fırsat ve olanağı verilmemiş
olacaktır.
Bunun dışında parti genel başkanlarının seçimini düzenleyen SPK’nın
15. maddesi, yeniden düzenlenmeli ve genel başkanların daha nitelikli
çoğunlukla seçilmesi sağlanmalıdır.
Lider sultasına son vermek amacıyla ileri sürülen bir başka öneriye
göre ise, parti genel başkanları, belirli durumlarda güvensizlik oyu verilerek düşürülebilmelidir. Böylece demokrasinin ve partilerin önü açılarak, değişmez liderler dönemi sona erecektir.171 Nitekim CHP parti tüzüğünde böyle bir kuruma yer vermiştir.
Gerçekten çağdaş demokrasilerde başarısız olan parti liderleri, herhangi bir komplo teorisine sığınmak veya rasyonel olmayan açıklama
yapmak yerine derhal istifa etmektedir. Ülkemizde ise maalesef böyle
bir demokratik erdeme rastlamak mümkün değildir. Hatta partilerimiz
son yıllarda parti tüzüklerinde parti içi muhalefete en küçük şans vermeyecek şekilde aslında SPK’ya da aykırı bazı düzenlemeler yapmışlardır.
171 Akyol, Şener, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yük- seltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi - 1, TÜSİAD Yayını, s. 26.
61
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
SPK’nın 14/6. fıkrasına göre “Olağanüstü toplantılar, genel başkanın
veya merkez karar ve yönetim kurulunun lüzum göstermesi veya büyük
kongre üyelerinin en az beşte birinin yazılı istemi üzerine yapılır”. Görüldüğü gibi bu hükümle SPK parti üyeleri ve delegelerin siyasal katılımını düzenleyen kolektif nitelikli bir hak ve özgürlüğe yer vermektedir.
Ancak, partiler parti içi hukuklarında ve uygulamalarında bu hakkı kısıtlayacak, anlamsızlaştıracak ve kullanılmaz hale getirecek sınırlamalar
ve şartlar öngörmektedirler. Bu nedenle pratikte bu haklar neredeyse
kullanılamaz hale gelmiştir.
Mesela MHP parti tüzüğünde 2009 yılında yapılan değişiklikle, parti
üyelerinin beşte birinin “noter onaylı” isteği üzerine toplanacak olağanüstü kongrede, sadece toplantı gündeminde yer alan konular görüşülür, karara bağlanır ve seçim yapılamaz. Yani genel başkan sadece 3
yılda bir yapılan olağan kongrelerde seçilebilir. Dolayısıyla genel başkanlığa aday olmak isteyenlerin bu süreci beklemeleri gerekir. Elbette
bu düzenlemenin parti içi demokrasiye, siyasal katılıma ve çoğulculuğa
aykırı olduğu açıktır.
Aynı şekilde Ak Parti’nin bu konuyu düzenleyen tüzüğünün 70. maddesine göre “Büyük kongre, Genel Başkan’ın veya Merkez Karar ve Yönetim
Kurulu’nun yahut büyük kongre delegelerinin en az beşte birinin yazılı talebi üzerine olağanüstü toplantıya çağırılır. Olağanüstü toplantı gündemi
çağrıyı yapan tarafından belirlenir ve gündem dışında başka konu görüşülemez. Delegeler tarafından yapılacak olağanüstü toplantı talepleri ile
gündem ve delege imzalarının noter onaylı olması zorunludur”.
Benzer bir hükme CHP tüzüğünün 26.02.2012 tarihli 16. Olağanüstü
Kurultay kararıyla değişik 54. maddesinde rastlarız; ancak bu düzenleme, diğerlerine nazaran biraz daha demokratiktir. Şöyle ki, bu düzenlemeye göre “Parti Meclisinin kararı ya da kurultay üyelerinin tam sayısının
beşte birinin onbeş günlük süre içinde noterden onaylı imzaları ile yaptıkları başvurular üzerine Kurultay, Genel Başkanca olağanüstü toplantıya çağrılır. (...) Olağanüstü toplantıda yalnız gündemdeki konular görüşülür, seçim yapılmaz. Ancak Genel Başkan gündeme seçim maddesi
koyabilir. Olağanüstü kurultay isteminde bulunan kurultay üyeleri sayısı
üye tam sayısının salt çoğunluğunu sağlıyor ise gündeme, güvenoyu ve
seçim maddesi konulabilir”.
Görüldüğü gibi CHP ve AK Parti delegeleri, en azından salt çoğunluğun sağlanması halinde olağanüstü kurultay gündemine güvenoyu
veya seçim maddesini koydurabilmektedirler.172 MHP’de ise olağanüstü
172Anayasa Mahkemesi parti yönetimi seçimleri için salt çoğunluk şartı arayan Ak
Parti Tüzüğünün 70. maddesini SPK 14/6’ya aykırı bulmamıştır. Mahkeme, bu ka-
ozgurlukarastirmalari.com
62
<RAPOR ADI>
bir kurultayda ancak tüzük değişikliği yaparak veya tüzüğün ilgili hükmünü mahkemelerde iptal ettirerek, ancak gündeme seçim maddesi
koydurulabilir. Yani bu durumda MHP tüzüğüne göre parti içi azınlığın
ve muhalefetin demokratik yollarla parti liderliğini olağanüstü büyük
kongrede değiştirme hakkı ve imkânı yoktur. Elbette bu tür bir düzenleme, partinin en büyük ve önemli karar organı olan büyük kongre173
üyelerinin parti yönetimini belirleme hakkını yok ettiği için parti içi demokrasiye ve SPK’ya açıkça aykırıdır.174
Kanadoğlu’nun isabetli olarak belirttiği gibi, SPK’ya göre bu şekilde
toplanan olağanüstü büyük kongrede herhangi bir konu sınırlaması öngörülmemiştir.175 Dolayısıyla, SPK’nın 14. maddesiyle partinin en büyük
karar organı olan büyük kongreye verilen “parti genel başkanını, partinin merkez karar ve yönetim kurulu ile merkez disiplin kurulu üyelerini gizli oyla seçmek” yetkisi, parti tüzüğünce parti üyelerinin elinden
alınamaz. Yani tüzüklerdeki bu yöndeki düzenlemelerin açıkça yasaya
aykırı olmaları nedeniyle bir geçerliliği yoktur.
Yine SPK, büyük kongreyi olağanüstü toplantıya çağırabileceklerin
sayısı bakımından gündeme ve konuya göre farklı bir oran da belirlememiştir.176 Bu nedenle aslında genel başkan seçimi de dâhil, büyük kongrenin yetki alanına giren her konu olağanüstü büyük kongrenin yetki
alanına girebilir. Zira SPK 29’un atıf yaptığı Dernekler Kanunu’nda da
aynı esaslar geçerlidir.177 Dolayısıyla parti tüzüklerinde yer alan olağanüstü kongre gündemi ile ilgili yukarıdaki sınırlamalar SPK’ya aykırıdır.
Nitekim, CHP’nin 2004 yılında yaptığı böyle bir uygulama, anılan partinin “ihtar” cezası almasıyla sonuçlanmıştır. Bu kararda Anayasa Mahkemesi, olağanüstü kongreye çağrı için büyük kongre üye tam sayısının değil, “başvuru tarihindeki büyük kongre üye sayısı”nın esas alınacağı178 gibi,
diğer bazı sorunlara da açıklık getirmiştir. Mahkeme’nin bu kararına göre:
rarında haklı ve yerinde olarak parti içi azınlık hakları ile çoğunluk hakları arasında
bir dengenin kurulması gerektiğine vurgu yapmıştır. AMK., E. 2005/3, K. 2011/1, Kt.
12.10.2011, R.G: 28444.
173Oysa, MHP tüzüğünün 62/1. fıkrasına göre Büyük Kongre, “partinin en üst düzeyde
yetkili ve sorumlu karar organıdır. Parti teşkilâtının bütün birimleri 89 ile her türlü Parti
faaliyeti ve Parti politikası hakkında son ve kesin karar verme yetkisine sahiptir”.
174Aynı yönde bkz. Küçük, 387.
175Kanadoğlu, Korkut, Siyasi Partiler Kanunu Şerhi, c. I, Beta Yayınları, İstanbul 2010, s.
150.
176Küçük, s.387.
177Saka, Zafer, Dernekler Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010, s. 93.
178Mahkeme böylece parti içi azınlığın olağanüstü büyük kongre talebinde bulunmasını kolaylaştırarak, parti içi demokrasinin yaşama geçmesine katkıda bulunmuştur.
63
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 2820 sayılı Yasa’nın 14. maddesinin altıncı fıkrasının emredici hükmüne karşın, yeterli sayıda delegenin, tüzük değişikliği amacıyla büyük kongrenin olağanüstü toplantıya
çağrılmasına ilişkin istemlerinin gerekli uyarılar yapıldığı halde karşılanmadığını ileri sürerek, davalı Parti’ye aynı Yasa’nın 104. maddesinin
ikinci fıkrası gereğince ihtar kararı verilmesini talep etmektedir. Parti
de, istemde bulunanların bir kısmının taleplerini geri çekmeleri diğer
bir kısmının ise çağrı için yetkili olmadıkları halde başvuru yaptıklarını
belirterek, Kanun ve Tüzük’te öngörülen beşte bir oranına ulaşılamadığı
gerekçesiyle tüzük değişikliği talebiyle yapılan olağanüstü kurultay çağrısının işleme konulmadığını ileri sürmüştür.
Bu durumda, Yasa’da açıkça belirtilmedikçe üye tam sayısının esas
alınması olanağı bulunmadığından kongre çağrısı ile ilgili beşte bir oranın hesaplanmasında delege tam sayısının değil, başvuru tarihindeki
büyük kongre üyelerinin sayısının dikkate alınması gerekmektedir.
Başvuru tarihindeki büyük kongre üyelerinin sayısı esas alındığında,
21.6.2004 tarihi itibariyle Yasa ve Tüzükle belirli beşte bir oranını aşan
üyenin tüzük değişikliği için olağanüstü kongre çağrısında bulunduğu
anlaşılmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin olağanüstü kongresinin toplanması için
348 delege, 6 Haziran 2004 ile 21 Haziran 2004 tarihleri arasında dilekçelerini Parti Genel Merkezine ulaştırmışlardır. Bunlardan 14 tanesinin
hukuksal (istifa, ihraç veya tedbir gibi) engeli olduğu anlaşıldığından bu
sayı 334’e düşmüştür. Olağanüstü kongre isteminden vazgeçen 78 delegeden sadece onbirinin, 21 Haziran 2004 tarihinden önce dilekçelerini
geri aldıkları gözetildiğinde, vazgeçmelerinin hukuken geçerli olduğu
tartışmasızdır. Ancak, beşte bir oranına ulaşan delegenin, süresi içinde
yaptığı ve her hangi bir kabule bağlı olmayan toplu karar biçimindeki
irade beyanıyla oluşan olağanüstü kongre çağrısı, hukuki sonuç doğurucu olup, bu sonuç hem kendilerini hem de parti yönetimini bağlayıcı
niteliktedir. Bir başka ifadeyle belirlenen sürede oluşan istem, yenilik
doğurucu olduğundan sonraki vazgeçmelerin hukuken geçerli olduğu
kabul edilemez. Bu nedenle, belirli süreden sonra gerçekleşen vazgeçmelerle beşte bir oranın altına düşülmesi halinde, toplu karar biçimindeki sonucun önceden doğmuş olması ve bağlayıcı olan özelliği nedeniyle
parti yönetiminin Genel Kurulu olağanüstü toplantıya çağırması gerekir.
Buna göre, büyük kongre üyelerinin 21.6.2004 tarihi itibariyle beşte
birinden fazlasının tüzük değişikliği için olağanüstü kongre çağrısında
bulundukları sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Yasa’da aranan
koşullar gerçekleştiği halde tüzük değişikliği için olağanüstü kongre
ozgurlukarastirmalari.com
64
<RAPOR ADI>
çağrısını yapmayan Parti’ye 2820 sayılı Yasa’nın 104. maddesi uyarınca
ihtar kararı verilmesi gerekmektedir.”179
Görüldüğü gibi maalesef partilerimiz, hesap verme ile demokratik yarıştan kaçma ve parti yönetiminden ne pahasına olursa olsun ayrılmama
konusunda çeşitli dirençler geliştirmişlerdir. Bu nedenle SPK’ya yeterli delegenin imzası toplandığında, seçim kurullarına başvuru yapılarak, kongrenin otomatik olarak toplanmasını sağlayıcı yeni hükümler konmalıdır.
SPK’da öngörülmemesine rağmen parti tüzüklerinde olağanüstü
kongre toplanması için “noter onaylı delege imzaları” aranmakta, genel
başkanlığa aday olmak için bunu zorlaştıracak sayıda delegenin önerisini ve benzeri parti içi demokrasiyi, yarışmayı ve muhalefeti imkânsızlaştıran teorik düzenlemeler vardır. Bu tür düzenlemeler yüzünden
tüm büyük partilerimizde parti içi muhalefet adına genel başkan adayı
olmak neredeyse imkânsızlaşmıştır.
Bu bağlamda Ak Parti tüzüğünün 11.11.2006 tarihli büyük kongresinde
yapılan değişik m. 69/2. hükmüne göre “Genel Başkanlığa aday olabilmek için, üye tam sayısının en az yüzde yirmisinin yazılı önerisi gerekir.
Bu öneri noter, divan başkanlığı veya divan başkanlığının görevlendireceği üyenin gözetiminde imzalanır.”
Benzer şekildeki CHP tüzüğünün 26.02.2012 tarihli 16. Olağanüstü Kurultay kararıyla değişik madde 55a hükmüne göre “Genel Başkanlığa
aday olabilmek için, üye tam sayısının en az yüzde onunun (%10) yazılı önerisi gerekir. Başkanlık Divanı öneriyi ve imza sahiplerinin adlarını
okur ve varsa itirazları karara bağlar. Bir delege, adaylardan sadece biri
için imza verir.”
Büyük kongre üye tamsayısının belli bir bölümü tarafından hem de
noter veya divan huzurunda imza vermek demek, aslında bir nevi açık
önseçim demektir. Böylece aday, kendine oy verecekleri önceden açıkça imza attırmak suretiyle ekibini belli edecek ve böylece gizli oylamanın bir anlamı kalmayacaktır. Divanın ve mevcut parti yönetimin gözleri
önünde muhalif birinin adaylığı için imza vermek, o kişinin seçilememesi halinde siyasi kariyerin sonlanması demektir. Bunun diğer anlatımı
ise, partilerde başka aday istemiyoruzdur.180
Bu tür düzenlemeler, elbette parti içi demokrasi önünde aşılması zor
birer engeldir. Ancak bunların daha da vahimi genel baskanlığa aday
olanların büyük kongrede fiilen engellenmeleridir.181
179AYM, E: 2004/2 (Siyasî Parti-İhtar), K: 2005/4, Kt: 25.7.2005, R.G.: 25898.
180Mutlu, s. 19.
181 Mutlu, s. 19.
65
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Burada daha ilginç ve acı olan, partilerin ilk kurulduklarında ve tüzüklerinin ilk halinde bu kısıtlamalara ve engellere yer vermezken, daha
sonra ortaya çıkan muhalif hareketleri engellemek için tüzük kurultaylarında bu tarzda değişikliğe gitmiş olmalarıdır. Üstelik bir partinin bu
yönde yaptığı değişikliğin, daha sonra başka partilerce taklit edilmesi,
üzücüdür.
Elbette partilerimizin bu konulardaki muhteşem “buluşlar”ı bunlarla
sınırlı değildir. Mesela bir partimiz muhalefeti desteklediklerini düşündükleri teşkilatlarını eskiden olduğu gibi yönetimini feshetmek yerine,
teşkilatı tamamen kapatmayı tercih etmektedir. MHP genel merkezine
üyeler tarafından bazı tepkilerin iletilmesi üzerine, daha önceki uygulamalarına benzer şekilde, MHP Genel Merkezi tarafından Parti’nin Aydın
İl Başkanlığı’na gönderilen faksla, 25 yıldır hizmet veren MHP Kuyucak
İlçe Teşkilatı kapatılmıştır.182 Yani MHP genel merkezi, en küçük teşkilat
biriminin bile eleştiri ve muhalefetine müsaade etmeyerek, olası parti içi muhalefete destek verme tehlikesine karşı, teşkilat yöneticilerini
görevden almak yerine, başlarını daha az ağrıtacaklarını düşündükleri
yöntemle, yani tüm teşkilatı kapatarak, o ilçede faaliyetlerine son vermeyi tercih etmektedir.
4. Parti Disiplini
Partilerimizde genellikle lider sultası ve oligarşi parti disiplin mekanizmasının hukuk ve demokrasiye aykırı bir şekilde işletilmesiyle ortaya
çıkar. Bu yüzden parti içinde lider sultasını ve oligarşiyi arttırıcı ve güçlendirici parti disipliniyle ilgili her türlü yasal düzenlemeler kaldırılmalıdır. Bu anlamda hukuk devleti anlayışı ve hukukun temel ilkelerinin siyasi partiler hukukunda yaşama geçmesi için gerekli yasal değişiklikler
yapılmalıdır.
kanunsuz suç ve
ceza olmaz, suçsuzluk asıldır ve koruma
tedbirleri istisnadır gibi
maddi ceza hukukunun
temel ilkelerinin siyasi
partiler kanununda ve
uygulamasında yaşama
geçmesi sağlanmalıdır.
Bu bağlamda kanunsuz suç ve ceza olmaz, suçsuzluk
asıldır ve koruma tedbirleri istisnadır gibi maddi ceza
hukukunun temel ilkelerinin siyasi partiler kanununda
ve uygulamasında yaşama geçmesi sağlanmalıdır. Suç
tanımları muğlak ve soyut ifadelerle değil, somut ve
net olarak yapılmalıdır. Bir parti üyesi suçluluğu hukuksal olarak kesinleşene kadar partiye ihanetle suçlanmamalı ve partiden dışlanmamalıdır. Tedbirli olarak
disipline sevk uygulaması, makul şüphenin değil, çok
kuvvetli somut şüphenin olduğu çok istisnai hallerde
uygulanması gereken bir yol olmalı ve bu kurum, parti
182http://www.birgun.net/haber-detay/mhp-surekli-bahceli-istifa-etsin-diye-arayan-ilce-teskilatini-kapatti-94525.html.
ozgurlukarastirmalari.com
66
<RAPOR ADI>
içi muhalefeti etkisizleştirmek ve parti çalışmalarından dışlamak amacıyla kullanılmamalıdır.
SPK’nın 53. maddesinde “disiplin kararları, gerekçeleriyle birlikte en
geç 30 gün içinde ilgiliye tebliğ olunur” denmektedir. Ancak buradaki
süre, kararın verilmesi ile ilgili olmayıp, verilen kararın ilgilisine tebliğ
edilmesine ilişkindir. Uygulamada da, genel merkezle
anlaşmazlığa düşen üyeler, belli gerekçelerle tedbirli
Anayasa ve SPK’daki
olarak disiplin kurullarına sevk edilmekte ve kararlar
parti yasakları sınırsüratle verilmeyerek aylarca geciktirilmekte; böylece,
landırılmalı ve partilere
üyenin parti içindeki faaliyetleri, süresi belli olmayan
kademeli bir ceza sistemi
bir biçimde dondurulmaktadır. Bu durumun, partileröngörülmelidir.
de üyeyi baskı altında tutmaya yarayan ve seçimlerde
aday olmalarını önleyen düzenlemelerden biri olduğu
uygulamada ortaya çıkmaktadır.
Oysa, disiplin sürecinin mümkün olduğunca çabuk işlemesi, hem üyeyi mağdur olmaktan, hem de disiplin gibi önemli bir hususu parti içi
demokrasiyi zedeleyen bir kurum haline dönüşmekten kurtaracaktır.183
SPK’da bu yönde yapılacak değişiklikle, disiplin sürecinin belirli bir
süre içinde bitirilmesi ve işlemlerin şeffaflaşması öngörülmelidir. Elbette bununla yetinilmemeli ve bununla ilgili yargısal süreçler gözden geçirilmeli ve hızlandırılmalıdır.
Bunun dışında partiden ihraç gibi önemli disiplin kararlarının ilgili kurullarda 2/3 çoğunlukla verilmesi de, kanunda düzenlenmelidir. Zira,
partilerimizde en küçük muhalefet yapanlar hemen partiden ihraç edilerek, hukuken ve fiilen muhalefet etmesi engellenmektedir. Çünkü ihraç edilen üye yargısal süreçleri işletip partiye yeniden dönene kadar
gündemler değişmekte ve parti yönetimi bir şekilde konumunu tartışılmaz hale getirip sağlamlaştırmaktadır.
5. Partilere Yönelik Yaptırımlar
Parti yasakları, Anayasa’da ve SPK’nın 78-96. maddelerinde sayılmıştır. SPK’nın konuyla ilgili 20 maddesinin salt başlıklarının okunması bile
oldukça ürkütücüdür. Bu nedenle Anayasa ve SPK’daki parti yasakları
sınırlandırılmalı ve partilere kademeli bir ceza sistemi öngörülmelidir.184
183Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasi Kriterleri: Görüşler ve Öncelikler, (Siyasi Partiler), No: 1, TÜSİAD, İstanbul 2001, (Çevrimiçi), www.
tusiad.org.tr, 21.01.2002.
18417.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’la Anayasa’nın değiştirilen 69. maddesinin son
fıkrası bu konuda bir ilerleme sağlamıştır. Ancak, bu düzenleme yeterli değildir. Bu
düzenlemeye göre; “Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma
67
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Parti kapatmaya, diğer yaptırımların başarılı olamaması halinde, ancak
partilerin şiddeti benimsemeleri veya uygulamaları halinde, son çare
olarak başvurulmalıdır.
Diğer yandan parti içi demokrasiye aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle
partilere kapatma cezası verilemese de, bu tür aykırılıkların makul ve
somut yaptırımlara kavuşturulması gerekir.
6. Aday Tespit Yöntemleri
SPK’da yapılacak değişiklikle, aday tespit yöntemleri partilere bırakılmamalı; önseçim yöntemi, bütün partiler için SPK’nın ilk halinde olduğu gibi
zorunlu hale getirilmelidir. Ancak bunun yanında parti merkezlerine de,
parti adaylarının % 10’u kadar merkez adayı belirleme yetkisi verilebilir.
Önseçim yöntemiyle alakalı yapılması gereken bir değişiklik de, genel
seçimlerden 75 gün önce yapılması öngörülen önseçimin, daha önceki
bir tarihte yapılarak “adayların yerelde yoğun ve uzun süreli çalışmalarının” sağlanmasıdır. Bu sayede parti merkezi ile parti tabanı arasındaki
bağlantı, sağlıklı ve sürekli bir biçimde olacaktır.185
Burada önemli bir konu da, parti içinde partili aday adaylarına fırsat
eşitliği içinde yarışma olanağının tanınmasıdır.
Bunun yanında diğer bir sorun da Anayasa’mızın 10. maddesinde yapılan cinsiyet eşitliğini sağlayıcı pozitif ayrımcılığın SPK’ya yansıtılmasıdır.
Daha önce belirttiğimiz gibi, uygulamada bazı partiler kadın kotasına
tüzüklerinde kısmen de olsa yer vermektedir. Özellikle TBMM’de temsil edilen partilerimizin Anayasa’nın pozitif ayrımcılık
hükümleri doğrultusunda tutum takınmaları, yani siyasal mekanizmalara daha çok kadının elinin değmeSPK’da yapılacak
sini sağlayarak cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmeleri, bu
değişiklikle, aday
konudaki sorunların çözülmesine katkıda bulunacağı
tespit yöntemleri partigibi, demokrasinin gerçekleşmesine de yardım edelere bırakılmamalı; öncektir. Ancak, partilerimizden bunu beklemek yerine
seçim yöntemi, bütün
SPK’ya partilerimizi bu yönde bağlayıcı hükümlerin
partiler için SPK’nın ilk
konması, örneğin seçilebilecek yerden % 30 kadın kohalinde olduğu gibi zotasının konması, daha doğru olacaktır. Böylece anayarunlu hale getirilmelidir.
yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından
kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir”. Eğer bir parti devlet
yardımı almıyorsa bu maddeye göre ona bir yaptırım uygulamak zordur.
185Teziç, Erdoğan, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi-1, TÜSİAD Yayını, İstanbul 1997, s. 31.
ozgurlukarastirmalari.com
68
<RAPOR ADI>
samızın gerçekleştirilmesini öngördüğü cinsiyet eşitliği partilerin keyfine bırakılmamış olur.186
7. Parti Finansmanı
Siyasi partilerin finansmanı partilerin seçimlerde ve diğer demokratik süreçlerde üstlendikleri işlevler sebebiyle aynı zamanda seçimlerin
ve demokrasinin finansmanı olmaktadır. Bu açıdan siyasi partilerin fi­
nansmanı sorunu, sadece bir mali sorun olmaktan çıkmakta ülkenin bütün bir siyasal sistemi ile ilişkili bir mesele haline gelmektedir.187
Bu nedenle parti gelirleri, harcamaları ve seçim masrafları, çağdaş demokratik devletlerde olduğu gibi yasal düzene kavuşturulmalı, ve olası
siyasi yozlaşma ve yolsuzlukların önüne geçilmelidir. Zira yapılan araştırmalar neticesinde, siyasi partilerin mali denetiminin işlemediği görülmektedir. Bu nedenle partiler ve adayları, demokratik ve şeffaf olmayan
bir süreçten korumak lazımdır.
Aslında bu konuda 4709 sayılı Kanun’la Anayasa’ya
hüküm konmuş ve bu konunun kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Ancak, aradan geçen 15 yıla rağmen
henüz hiçbir düzenlemenin yapılmamış olmasının makul bir izahı olamaz. Gereken düzenlemeler, daha fazla
gecikilmeksizin bir an önce yapılmalıdır.
Yapılacak değişikliklerle parti harcamalarının ve seçim masraflarının şeffaflığı, gelirlerin parti içindeki
dağılımı ve mali denetimi sağlanmalıdır. Parti gelirleri, sadece parti merkezi tarafından merkezin giderleri
için harcanmamalı ve mutlaka belli bir oran yerel teşkilatlara, eğitime, araştırma ve geliştirmeye ayrılmalıdır.
parti gelirleri, harcamaları ve seçim masrafları, çağdaş demokratik devletlerde olduğu
gibi yasal düzene kavuşturulmalı, ve olası siyasi
yozlaşma ve yolsuzlukların önüne geçilmelidir.
Bu bağlamda partilerin gelir ve giderleri herkesin görebileceği şekilde
elektronik ortama aktarılmalı ve herkesçe sürekli izlenebilmelidir.
Yine bağışların188 ve harcamalarının batı demokrasilerinde olduğu gibi
186Bu tür uygulamanın anayasaya aykırı olması nedeniyle büyük ihtimalle iptal edileceği yönündeki karşıt görüşler için bkz: Kanadoğlu, Şerh, s. 168.
187Uzun, Cem Duran, Anayasa Önerilerinde Siyasi Partilerin Finansmani ve Yeni Bir
Öneri, TBB Dergisi, 2011 (94), s. 237.
188Kaya’ya göre “Türkiye’de yapılan bağışların büyük bir bölümü kayıt dışıdır. Bu kayıtdışılık, bağış sahiplerinin devlet tarafından vergi konusunda birtakım incelemelere tabi tutulacağı korkusundan kaynaklanmaktadır. Bunun yanında siyasi partilere
yüksek tutarlarda bağış yapanlar, kendilerine partiler tarafından vaad edilen bir takım şeylerin toplum tarafından bilinmesini istememektedirler”. Kaya, Muhammed
Veysel, Politik Rekabette Siyasi Parti Finansmanının Rolü: Türkiye Örneği, (Doktora
69
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
sınırlandırılması ve böylece siyasette haksız rekabetin önlenmesi gerekir. Ayrıca bu sınırlama ve düzenleme olmadığı için, öteden beri iktidarda olan partiler, sadece kendi kaynaklarını değil; çeşitli kamu kaynak
ve olanaklarını da aşırı derecede muhalefet partilerinin aleyhine kullanmaktadır. Bu konuda son yapılan 1 Kasım 2015 seçimlerinde sadece TRT
ve Anadolu Ajansı gibi kamu kuruluşlarının tutum ve uygulamalarına
bakılması yeterlidir.189
Diğer yandan ampirik araştırmalar da göstermektedir ki, partilerimiz bugün çalışmalarının finansmanını büyük oranda devlet yardımıyla
sağlamaktadır. Zira, partilerimiz Anayasa Mahkemesi’ne beyan ettikleri
gelirlerin çoğu, devlet yardımından oluşmaktadır. Bu oran, bazı partilerimizde % 80’nin üzerindedir. Devlet yardımına bağımlı hale gelen partiler tabanla ilişkilerini koparmakta, lider oligarşisi artmakta ve partiler
giderek birbirlerine benzeyen rekabete açık olmayan ticari işletmeler
haline gelmektedir.190
Bu nedenle partilerin kamu kaynak ve olanaklarından yararlanmasının kriterleri değiştirilmelidir. Mevcut kriter sadece başarıyı ve sayısal
üstünlüğü esas almaktadır. Bu da yeni kurulan veya
kurulacak olan partilerin aleyhine olmakta, mevcut
partilerin işine gelmektedir. Bu konuda, temel kriter
Devlet yardımına
olarak resmi üye sayısı esas alınmalı ve partiler artan
bağımlı hale gelen
oranda yardım almalılar. Örneğin, onaylı asgari yüz bin
partiler tabanla ilişkileriüyesi olan partilere onları demokratik yarışmadan ve
ni koparmakta, lider olirekabetten geri bırakmayacak şekilde, kısmi bir yargarşisi artmakta ve pardım yapılabilir. Elbette yasama organında grubu veya
tiler giderek birbirlerine
belli bir sayıda milletvekili olanlara, seçime katılmaya
benzeyen rekabete açık
hak kazananlara ve seçimde başarılı olanlara daha fazolmayan ticari işletmeler
la yardım yapılmalıdır. Ancak, siyasete yeni başlayan
haline gelmektedir.
partilerin de nefes alması ve yaşaması sağlanarak, demokratik muhalefetin ortaya çıkmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Bilindiği gibi siyasi partiler hukukumuza göre bir partinin genel seTezi), (Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı), Kütahya 2011, s. 175.
189Örneğin, RTÜK üyesi Ersin Öngel’in açıkladığı, 1 Kasım 2015 seçimleri öncesi TRT’nin
son 25 günde partilere ayırdığı süreler dikkat çekicidir. Öngel’in açıkladığı rakamlara göre, TRT yayınlarında AK Parti’ye 30 saat, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 29 saat,
CHP’ye 5 saat, MHP’ye 1 saat 10 dakika ve HDP’ye 18 dakika süre ayrılmıştır. http://
www.cagdasses.com/guncel/26089/trtnin-ayirdigi-surelere-muhalefetten-tepki.
190Gençkaya, Ömer F., Yeni Bir Siyasi Partiler Yasasına Doğru Öneriler: Üyelik, Liderlik,
Adaylık ve Finansman, Ergun Özbudun’a Armağan, Ankara 2008, Yetkin Yayınları,
c.2, s. 263.
ozgurlukarastirmalari.com
70
<RAPOR ADI>
çimlere katılması için ülkenin yarısında örgütlenmesi zorunluluktur. Bu
zorunluluğun gereği olarak bir partinin ortalama 40 ilde teşkilat kurması ve bunları ayakta tutması, büyük bir ekonomik güç gerektirmektedir.
Bu yüzden ülkemizde yeni bir parti kurulduğunda ilk sorulardan birisi
şudur: “parayı veya desteği nerden bulmuş”. Demokrasinin sadece parası olanlar için değil, tüm eşit ve özgür bireyler için fırsat ve imkânlar
sunması gerekir.
Mevcut yasada partilere devletin mali yardımı için belirlenen asgari
şartlar değiştirilerek, demokratik alternatiflerin asgari düzeyde de olsa
adil ve rekabetçi bir şekilde yarışa katılması, sağlanmalıdır.
Her ne kadar Anayasa Mahkemesi 5/6 oyla o tarihteki yasal oran olan
% 7’lik oranı, “yeterli” ve “hakça” bulmuşsa da, Mahkemenin çoğunluk
kararına katılmak mümkün değildir.191 Zira, karşılaştırmalı hukuka bakıldığında devlet yardımından yararlanabilmek için bir siyasi partinin elde
etmesi gereken asgari oy oranlarının %0.5 ile %3 arasında değiştiği görülmektedir.192 Nitekim kanun koyucu % 7’lik bu oranı, eleştiriler doğrultusunda, 13 Mart 2014’te Resmi Gazete’de yayımlanan 6529 sayılı Kanun ile % 3’e indirmiştir.
Zira hakça olmayan bu yardımlar nedeniyle, ülkemizde bazı siyasi
partilerin çok ciddi miktarlarda seçim harca­ması yaptıkları ve partilerin
harcamaları arasında ciddi uçurumlar oluştuğu görülmektedir. Her ne
kadar daha fazla gelir elde etme başarısı gösteren siyasi partilerin, bu
gelirleri­ni seçim harcamalarında kullanmaları doğal karşılansa da; partiler arasında harcama miktarları açısından büyük farklılıklar oluşmasını
önleyecek makul sınırlar konulması, Batı demokrasilerinde görülen yaygın uygulamalardandır. Bu tür bir sınırlama ile güçlü partilerin sadece
mali imkânları ile rakiplerine karşı tekelci ve ezici bir üstünlük kurmaları
ön­lenebilir.193
Bu konuda Alman uygulamasında olduğu gibi partilerin üyelerinden
aldığı üyelik aidatına ve bağışlara nispetle mali yardım yapılması da düşünülebilir. Bu yaklaşım partilerin üyeleriyle bağını güçlendireceği ve
devlete bağımlılığı azaltacağı gibi, üyelerin parti içindeki önemini ve
değerini de artıracaktır.194 Böylece partilerin salt devlet yardımını bekleyip üye aidatlarını ve bağışlarını toplamada tembelleşmesi ve sadece
devlet yardımına bağımlı hale gelmesi de önlenecektir.
191 AMK., E.: 2008/42, K.: 2008/167, Kt.: 20.11.2008, R.G.:18.3.2009/27173.
192Çoban, Ali Rıza, Devlet Siyasi Partilere Hakça ve Yeterli Düzeyde Yardım Yapıyor
Mu?, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Ankara 2008, S. 1-2, s. 631.
193Uzun, s. 254.
194Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Uzun, s. 250-251.
71
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Diğer yandan Batı demokrasilerinde bağış yapanların isimleri açıklanırken, Türkiye’de bu konuya ilişkin kamuoyuna herhangi bir bilgi verilmemektedir. Bu durum, toplum tarafından yadırganmakta ve bağış sahiplerine gerek siyasal gerekse yatırım alanlarında ayrıcalıklı bir durumun
yaratıldığı izlenimini vermektedir. Bunun ortadan kaldırılması için bağış
sahiplerinin isimlerinin açıklanması gerekir. Bağış sahiplerinin bağış tutarına göre çeşitli vergi indirimlerinden yararlanması gibi belirli teşvik edici
uygulamaların getirilmesi de şeffaflık açısından doğru olacaktır.195
Siyasi partilerin finansmanı konusu, beraberinde bunların mali denetimini de gündeme getirmektedir. Partilerin gayrı meşru ya da yasal
olmayan gelir kaynakları elde etmeleri, özellikle iktidar partilerini iş ve
sermaye gruplarının baskısı altına sokabilmektedir.196 Bu nedenle Siyasi
Partiler Hukuku’nun bu konudaki düzenlemeleri büyük önem taşımaktadır. Gerçekten siyasal partilerin mali denetimleri, çağımız demokrasi
süreci içerisinde çok önemli bir siyaset sorunudur.197 Ayrıca belirtmek
gerekir ki, demokrasinin açıklık rejimi olmasının doğal sonuçlarından
biri de, siyasi parti faaliyetlerini, özellikle o faaliyetlerin yürütülmesini
sağlayan mali kaynakların elde edilmesini ve kullanılmasını denetlemektir. Böyle bir denetim, en azından demokrasiyi şekli demokrasi olmaktan ve parasal gücü elinde bulunduran baskı gruplarının kontrolünden
kurtaracaktır
Siyasi partilerin mali denetimindeki temel fayda, demokrasinin korunmasıdır. Seçimdeki demokrasiye gölge düşürebilecek, partiler ve adaylar arasında açık bir eşitsizlik yaratacak maddi ilişkilerin önlenmesi, demokrasi açısından hayati önem taşımaktadır. Bu tür ilişkilerde denetim,
partilerin gelir kaynakları ve giderleri ile ilgili kanuni düzenlemelerle ve
gelir ve giderlerin denetimleriyle sağlanmaya çalışılmaktadır.198 1982
Anayasası’nın 69. maddesi, siyasi partilerin mali denetiminin Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılacağını öngörmektedir.
Bununla beraber, Anayasa Mahkemesi’nin siyasi partiler üzerindeki
mali denetiminin daha çok etkili olabilmesi, kanunda siyasi partilerin
gelir ve giderleri, mal edinimleri ve harcamaları konusunda saydamlığı
sağlayacak daha etkili kurallara yer verilmesine bağlıdır.199
Bunun dışında bazı yazarların ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin de
195Kaya, s. 175.
196Teziç, Anayasa, s. 324.
197Yücekök, Ahmet N, “Siyasi Partilerin Masraf Denetimi”, AÜSBFD., c. 27, No: 2, Ankara 1972, s. 65.
198İbid., s. 30.
199Sağlam, s. 188.
ozgurlukarastirmalari.com
72
<RAPOR ADI>
belirttiği gibi aslında mali denetim bir uzmanlık işidir. Bu nedenle bu
denetimi işin uzmanlarına yaptırmak gerekir.200 Ayrıca, siyasi partilerin
mali denetimi, etkinleştirilmeli ve hızlandırılmalıdır. Bu açıdan, bu denetimin Sayıştay’ca yapılması, daha yerinde olabilir. Yine, partilere ortak
bir muhasebe ve kayıt sistemi zorunluluğu getirilmelidir.
SPK ile ilgili buraya kadar belirttiğimiz değişiklik önerilerinin dışında
da yapılması gereken birçok yasal düzenlemeler ve eksiklikler vardır.
Bu eksiklik nedeniyle uygulamada birçok konuda partiler keyfi tutum
ve davranışlar sergileyebilmekte ve daha kötüsü demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı birçok hususu tüzüklerinde düzenleyebilmektedirler.
Örneğin, parti içi demokrasiye aykırılığın etkin bir hukuksal ve yargısal
denetiminin ve yaptırımının olmaması, parti içi demokrasinin ülkemizde
giderek gerilemesine neden olmaktadır.
Bu yanlış uygulamaları ve aykırılıkları giderecek
hukuksal ve yargısal bir süreç gerçekleşmediğinden
partiler rahatlıkla demokratik hukuk devleti anlayışına aykırı tutum ve davranışlar içerisine girebilmektedirler. Hatta bu konuda partilerimiz birbirlerini taklit
etmekten ve kötü örnek almaktan da çekinmemektedirler. Bu nedenle siyasi partilerle ilgili yargısal denetimin etkinleştirilmesi ve hukuksal yaptırımların uygulanabilir hale gelmesi gerekmektedir. Örneğin acilen
parti içi demokrasiye aykırılık yargısal denetime tabi
tutulmalı ve etkin, somut ve caydırıcı bir yaptırıma
kavuşturulmalıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin siyasi partiler
üzerindeki mali denetiminin daha çok etkili
olabilmesi, kanunda
siyasi partilerin gelir ve
giderleri, mal edinimleri
ve harcamaları konusunda saydamlığı sağlayacak daha etkili kurallara
yer verilmesine bağlıdır.
Diğer yandan aslında SPK’nın 78/c, 90/2 gibi bazı
hükümleri zımnen ilga edilmiştir. SPK’nın 78/a 81, 89, 90/1, 94, 96/3
gibi bazı maddeleri ise yapılan anayasal değişiklikler ve AYM içtihatları
nedeniyle anayasaya aykırı hale gelmişlerdir.
Demokrasinin gerçekleştirilmesi için SPK’da yapılması gerekli yasal
düzenlemeleri böylece belirttikten sonra, şimdi de yine bu alandaki
önemli bir yasal mevzuat olan Seçim Kanunu’nda yapılması gerekli düzenlemelere değinebiliriz.
bb. Seçim Kanunu
Seçim sistemlerinin hem siyasi sistem, hem de siyasi partiler üzerinde
önemli etkileri vardır. Bu nedenle seçim sistemleri, demokrasiyi belir-
200
Tanör, Siyasal Partiler Yasası, s. 45.
73
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
leyen en önemli etmenlerden biridir. İki taraflı bu etkileşim, uygulanan
seçim sistemine göre farklı sonuçlar doğurmaktadır.
Ülkemizde ve partilerimizde demokrasinin gerçekleştirilmesinin önündeki engellerden biri de, seçim sistemidir. Özellikle ülkemizde uygulanan seçim sistemi, partilerde odaklaşan oligarşik yapıları güçlendirmekte ve siyasi irade oluşumunu parti yönetimlerinin tekeline vermektedir.
Bu bağlamda seçim sisteminde bu olumsuzlukları önleyecek düzeltmeler yapılmalıdır.
Örneğin, mevcut sistem içinde seçmene açık liste, karma liste veya
eskiden olduğu gibi tercihli201 oy kullanma olanakları verilebilir.202
Ayrıca, mevcut aday belirleme yöntemleriyle, seçim sistemi anlamsızlaşmaktadır. Zira seçmenler, anti-demokratik yöntemlerle belirlenen
ve kendisine dayatılan listeleri, oylamak zorunda bırakılmaktadır.203 Bağımsız aday olabilme olanağı da, bu olumsuzluğu ortadan kaldıracak
nitelikte değildir. Çünkü siyaset, doğası gereği örgütlü yapılması gereken bir eylemdir.
Seçim konusunda yapılacak değişiklikle, yasal altyapısı tamamlanamadığı için 1995 seçimlerinde uygulanamayan, son zamanlarda yoğun biçimde tartışılan ve AK Parti tarafından 2007 yılında hazırlatılan Anayasa
Taslağı’nda da yer verilen “Türkiye Milletvekilliği”nin yaşama geçmesi,
demokrasi açısından olumlu bir gelişme olacaktır. Zira, bölgesel siyasi
mülahazaların dışında kalabilen, çeşitli konularda uzman kişilerin parlamenter olması, gerek parlamentoya gerekse partilere katkı sağlayacaktır.
Ayrıca ülkemizde halihazırda uygulanan seçim sisteminde, ne temsilde
adalet ne de yönetimde istikrar sağlanmaktadır. Dolayısıyla önerimiz aynı
zamanda Anayasa’nın seçimlerle ilgili temel ilkesi olan, “temsilde adalet,
yönetimde istikrar” ilkesinin gerçekleşmesine de, yardımcı olacaktır.
Duverger’in de belirttiği gibi, seçimlerin bireysel nitelik taşıdığı ve seçim çevrelerinin parti etiketinden çok kişiye bağlı olduğu tek-isim sisteminde, seçilen temsilci bölgesinde kuvvetlidir ve bundan dolayı parti
merkezine karşı daha bağımsızdır.204 Oysa ülkemizde uygulanan blok
liste ve kesin sıralı nispi temsilde, parti merkezinin gücü, en yüksek noktaya çıkmaktadır. Bu durum ise, parti merkezinin otoriterliğini artırma201Gerçekten, parti içi demokrasiye katkı sağlayacak olan tercihli liste sisteminin tekrar
getirilmesinde de yarar vardır. Seçmenler, parti yönetimlerinin dayattıkları listeleri
onaylamak zorunda olmamalıdırlar. En temel demokratik haklardan biri olan tercih
hakkının seçmenlere verilmesi gerekir.
ozgurlukarastirmalari.com
202
Sağlam, s. 77.
203
Keçeciler, s. 34.
204
Duverger, s. 261.
74
<RAPOR ADI>
sına neden olur. Bu nedenlerle demokrasi açısından en olumlu seçim
sistemi, “dar bölge iki turlu çoğunluk seçim sistemi”dir. Zira burada
adaylar, parti yönetimlerinden çok kendilerini seçenlere bağlı olmaktadırlar. Ayrıca, bu sistemde partiler de, kendi istediklerini değil, seçilebilecek adayları belirlemek zorundadırlar. Böylece seçilen vekil güçlenmekte ve partinin oligarşik merkez örgütüne direnç gösterebilmektedir.
Elbette demokrasilerde eşine rastlanmayan % 10’luk seçim barajı, %
3-7 gibi makul oranlara çekilmelidir.
Demokrasi açısından önemli bir olgu da, seçimlerin yönetimi, denetimi ve güvenliğidir. Seçimlerin adil, serbest, şeffaf ve
güvenli bir şekilde yapılması demokrasi için büyük
ülkemizde uygulaönem taşımaktadır. Zira demokrasinin yaşayabilmesi,
nan blok liste ve keyerleşmesi ve ulusal egemenliğin gerçekleşmesi için,
sin sıralı nispi temsilde,
seçimlerin yönetimi, denetimi ve seçim güvenliği, vazparti merkezinin gücü,
geçilmez bir öneme sahiptir. Bu bağlamda seçimlerin
en yüksek noktaya çıkbağımsız yargı tarafından şeffaf bir şekilde yönetilmemaktadır.
si ve denetlenmesi tartışılmaz bir gerekliliktir. Bu konudaki eksiklikler de giderilmelidir.
c. Diğer Mevzuat
aa. Siyasi Parti Tüzükleri
Parti içi demokrasinin gerçekleştirilmesi için düşünsel ve yasal düzeyde yapılması gerekenlerin yanında partilerin tüzük ve yönetmeliklerinde
de, birçok değişikliğin yapılması gerektiği yadsınmaz bir gerçektir.
Duverger, partilerin tüzük ve yönetmelikleri hakkında “tüzük ve yönetmelikler ya gerçeği hiç tasvir etmez veya çok eksik eder; çünkü
bunların oldukları gibi uygulandıkları enderdir” demektedir.205 Tüzük ve
yönetmeliklerin yasal düzenlemelere aykırı olamaması, maalesef uygulamanın tüzük ve yönetmeliklerde yazılanlardan farklı olmasına neden
olmaktadır. Dolayısıyla tüzük ve yönetmelikler, gerçek durumu ve uygulamayı yansıtmamaktadır.
Bazı yazarlara göre, parti içi demokrasinin önündeki en büyük engel,
parti tüzükleridir. Parti içlerindeki anti-demokratik uygulamaların neredeyse tamamı, dayanağını bir şekilde, mevcut parti tüzüklerindeki
hükümlerden almaktadır.206 Bu nedenle parti içi demokrasinin gerçekleşmesi için, parti tüzükleri, mutlaka demokratik ilkelere uygun olarak
205
Ibid., s. 11.
206
Özden, s. 96.
75
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
yeniden hazırlanmalıdır. Tüzük, bütün parti üyelerinin demokratik eşitlik
ve özgürlüğünü sağlamalıdır.
Siyasi partilerin tüzüklerinde yapılması gereken en önemli değişikliklerden biri, yasal zorlamayı beklemeden, parti yönetimlerinin “tek dereceli seçimle” seçilmelerinin düzenlenmesidir.
Tüzüklerde yapılacak bu değişiklik, son derece basit olup; uygulanması, parti içi örgütlenme ve katılım açısından devrim sayılabilecek etkiler doğuracaktır. Tek dereceli seçim sistemi, teknolojinin son teknikleri
kullanılarak kolayca uygulanabileceği gibi; parti tüzüğünün öngördüğü
zamanlarda, en küçük parti örgütlenme biriminde kurulacak sandıklara,
aynen ülke seçimlerinde olduğu gibi, parti üyelerinin gelerek oy atmaları ve böylece tüm parti organlarını doğrudan seçmeleri şeklinde de
gerçekleştirilebilir.
Ancak, mevcut liderler, parti ağaları ve oligarşik örgütlenmeler, bu sistemin uygulanmasını istemeyeceklerdir. Çünkü, delege düzeninin bozulması, onların yıllarca uğraşarak kurdukları çıkar ağını bozacak, parti
üyelerinin partilerine sahip çıkmasına olanak tanıyarak, onların parti üstünde kurdukları egemenliği sarsacaktır.207
Ayrıca mevcut çok dereceli seçim sistemi içinde de iyileştirmeler de
yapılabilir. Örneğin ilçe, il ve genel merkez yönetim kurullarının seçiminde, nispi temsil seçim sistemi uygulanabilir. Bu şekilde farklı fikir hareketlerinin parti içinde beraberce var olmasına imkân
tanınır ve böylece, bir fikir hareketi için, parti organlaSiyasi partilerin türında ya mutlak hâkimiyet ya da hiç olmama gibi anzüklerinde yapılması
ti-demokratik bir yapıya izin veren “çoğunlukçu” sistegereken en önemli demin sakıncalarından kurtulmuş olunur.
ğişikliklerden biri, yasal
zorlamayı beklemeden,
parti yönetimlerinin “tek
dereceli seçimle” seçilmelerinin düzenlenmesidir.
Nispi temsil sistemi, özellikle ilçe ve il düzeyindeki
parti içi seçimlerde görülen hukuki-ahlaki sorunların
önemli bir bölümünü de çözecektir.
Parti içi demokrasinin gerçekleşmesinin engellerinden biri olan belli görevlerin aynı kişide birleşmesi de
ortadan kaldırılmalıdır. Bunun yerine tüzüklerde gerekli değişiklikler yapılarak, parti içi görevlerde, süre
ve adet sınırlaması getirilmelidir.208
Nitekim AK Parti Tüzüğünün 75. maddesinde bununla ilgili olarak “(...)
aynı kişi; kurucu genel başkanlık hariç, en fazla olağan 4 dönem genel
207Akat, Sosyal Demokrasi, s. 147.
208
ozgurlukarastirmalari.com
76
Sağlam, s. 77.
<RAPOR ADI>
başkan seçilebilir” hükmü yer almıştır. Ayrıca bu parti tüzüğünde, parti
üyelerinin en fazla 3 dönem milletvekili olabilecekleri düzenlenmiştir.
Önemli tartışmalara ve eleştirilere rağmen, bu hükmün uygulanmasından 7 Haziran 2015 seçimleri için vazgeçilmemesi, takdir edilmesi gereken yerinde bir uygulamadır.
Bu bağlamda parti tüzüklerinde, parti üyeliği ile ilgili de bir kısım değişiklikler yapmak gereklidir. Örneğin toplu üyelik yasaklanmalı; üyeler,
partilere tek tek kayıt olmalıdır.
bb. Siyasi Parti Grup İç Yönetmelikleri
Demokrasi konusunda önemli bir parti içi hukuk kaynağı da, parti grup
iç yönetmelikleridir. Bilindiği gibi, grup iç yönetmelikleri, partilerin parlamento içi faaliyetlerinin düzenli ve etkili bir şekilde yürütülmesini ve
grup disiplinini sağlamak amacı ile parti grubunun görevini, yetkilerini,
sorumluluklarını, organlarını, faaliyetlerini ve çalışma esas ve usullerini
düzenler. Grup iç yönetmelikleri, parti tüzüklerine ve SPK’ya uygun olarak parti gruplarınca hazırlanır ve uygulanır.
Bu nedenle demokrasinin gerçekleşmesi için, grup iç yönetmeliklerinin de demokratik ilkelere uygun olması gerekir. Tersi durumda, parlamenterler, demokratik tutum ve eylemlerde bulunamayacaklardır.
Bu konuda son zamanlarda yaygınlaşan ve mutlaka düzeltilmesi gereken bir uygulama da partilerimizin genelde Salı günü yapılan grup toplantılarının amacından saptırılarak parti liderliğinin şovuna dönüşmesidir. Büyük partilerin bu grup toplantıları, kamuoyuna açık yapılmakta ve
çoğu zaman canlı olarak iletişim kanallarından yayınlanmaktadır. Böyle
olunca aslında partilerin parlamento gruplarının müzakere ortamı olması
ve gizli yapılması gereken bu toplantılar, parti liderlerinin haftalık propaganda ve basın toplantısı vasfına bürünmüştür. Kamuoyuna açık ve canlı
olarak yayınlanan bu ortamda, grup üyesi milletvekillerin özgürce görüşlerini ortaya koymaları veya grup yönetimini eleştirmeleri imkânsızdır.
Bu durum gerekirse hukuksal düzenlemeler yapılarak düzeltilmelidir.
Bu toplantılar kamuoyuna kapatılmalı ve parti grupları parlamento çalışmaları başlamadan hemen önce yaptıkları bu toplantılarla parlamento çalışmalarına hazırlanmalı ve gündemdeki konuları kendi aralarında
çok yönlü olarak müzakere edip, grup kararlarını oluşturmaları gerekir.
SONUÇ
Temelini 1982 Anayasası ve 2820 sayılı SPK’nın oluşturduğu Siyasi Partiler Hukuku, özellikle 1995, 1999, 2001 ve 2010 değişikliklerine kadar,
demokrasi, özgürlük ve siyasi katılım açısından daha sınırlayıcı ve ya77
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
saklayıcı nitelikteydi. Bu değişikliklerle, eskiye oranla özgürlükçü yönde
bazı yenilikler yapılmıştır. Ancak, yapılan önemli değişikliklere rağmen,
bugünkü siyasi partiler hukuku, hala sivil toplum karşıtı, otoriter ve müdahaleci niteliğini devam ettirmektedir. Bu nedenle özgürlük ve çoğulculuk karşıtı siyasi partiler hukuku, daha demokratik, özgür ve katılımcı
bir şekilde değiştirilmelidir.
Zira, günümüzde Türk siyasi partileri, hem yapı itibariyle yozlaşmış
hem de önemli ölçüde işlevsiz hale gelmişlerdir. Siyasi partiler, geleneksel parti anlayışına bağlılıkları ve bunu pekiştiren bazı yasal düzenlemeler yüzünden, halktan kopuk oligarşik örgütler niteliğine bürünmüş ve
seçmenleri temsil etme yetenekleri, son derece zayıflamıştır.
Günümüz Türk siyasi partilerinin tamamında çok ciddi olarak, lider sultası vardır. Bunun yanında parti merkez yönetimlerinin oligarşik tutum
ve yaklaşımları, lider sultasını daha da yoğunlaştırmaktadır. Bu durumun
esas nedeni ise, demokratik siyasi kurumsallaşmanın sağlanamaması ve
demokrasinin bireyler tarafından içselleştirilmemesidir.
Maalesef ülkemizde siyaset uzun yıllardır, her türlü menfaat, değer ve
rantın dağıtımın yapıldığı ve yakınların kayırmacılığa tabi tutulduğu209
bir mekanizmaya, araca ve rant havuzuna dönüşmüştür. Siyasi iktidarı
ele geçiren siyasi partiler kamu kaynaklarını ve her türlü değeri belirleyen, yöneten ve yeniden dağıtan bir organizasyona dönüşmüşlerdir.
Oysa siyasi partilerin demokratik görevi bunlar değildir.
Bu durum, hem siyasi sistemi tıkamakta, hem de siyasi partileri yozlaştırmaktadır. Dolayısıyla ülkemizde siyaset, bir kamu hizmeti aracı
olarak görülmemekte; siyasetle ilgilenenler, bu çabayı bir yatırım olarak
görmekte ve kısa sürede karşılığını beklemektedir. Özellikle bazı partiler tarafından siyaset, adeta “rant paylaştıran makine” gibi algılanmaktadır. Oysa siyaset, erdemli insanların birikim ve tecrübelerini ülkenin ve
ulusun hizmetine sunmasının aracı olmalıdır.
Günümüzde siyasi partiler olmaksızın demokrasinin yaşamasına ve
işlemesine olanak yoktur. Bu nedenle demokrasiyi yaşatmak ve sürdürmek için siyasi partilerin demokratik bir iç yapıya sahip olmaları gerekmektedir. Tersi durumda, kendi içlerinde demokrasiyi uygulayamayan
partilerin, ülke bazında demokrasi mücadelesi yapması gerçekçi olmayacaktır. Bundan dolayı siyasi partiler, iktidara geldiklerinde tüm top-
209
Ak Parti milletvekili Mehmet Metiner’in bu kayırmacılığı ve yozlaşmayı, her
Cuma namazında okunan ayette akrabalarınızı kayırın kollayın dendiğini belirterek,
dini bir temele dayandırmaya çalışması çok manidardır. http://www.evrensel.net/
video/43/akpli-mehmet-metinerden-torpile-ayetli-savunma.
ozgurlukarastirmalari.com
78
<RAPOR ADI>
lum düzeyinde kuracakları demokratik yapının bir örneğini, parti içinde
yaşama geçirmek zorundadır.
Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek üzere yapılacak hukuksal düzenlemeler, tek tip bir parti düzeni oluşturmaya değil, demokratik bir parti
iç yapısı oluşturmaya yönelik olmalıdır. Parti içi demokrasi, demokrasinin tüm kurum ve kurallarının bireylerce benimsenip içselleştirilmesiyle
yaşama geçirilebilir.
Parti içi demokrasinin gerçekleşmesinde salt hukuksal etmenleri dikkate almak doğru olmadığı gibi, salt hukuk eliyle tılsımlı sonuçlara ulaşılabileceğini sanmak da yanlış olur. Elbette hukuksal düzenlemeler, parti
içi demokrasinin yaşama geçirilmesinin en önemli ön şartıdır.
Siyasi partilerin topluma öncülük edebilmesinin ve demokrasinin toplum ve devlet yaşamında sağlanabilmesinin önkoşulu, parti içinde farklı
fikirlerin bir arada yaşayıp yarışmalarına olanak veren, parti içi demokrasinin yaşama geçmesidir. Bu bağlamda, partinin bütün kademelerinde
görev alanların seçimle ve belirli bir süre için göreve gelmelerini, partinin önemli sorunları hakkındaki çözüm önerilerinin
alt kademelerden yukarı kademelere doğru gerçek ve
demokratik bir süreç içerisinde oluşmasını gerektiren
Siyasi partilerin topparti içi demokrasi, bir amaç değildir, bir araçtır.
luma öncülük edebilBu araçtan beklenen faydanın sağlanması için ülkemizde siyasi iktidarların ekonomik sistem üzerindeki
tekeli ve yetkisi sınırlandırılmalıdır.
Partilerin salt devlet yardımını bekleyip üye aidatlarını toplamada tembelleşmesi ve sadece devlet yardımına bağımlı hale gelmesi de önlenmelidir.
Bütün bunlardan sonra vurgulamalıyız ki, mevcut
SPK, herhangi bir yasal değişiklikle veya bir uyum
yasasıyla düzeltilecek durumda değildir. Bu nedenle
mevcut SPK, tamamen iptal edilerek, sil baştan çağdaş bir siyasi partiler kanununun yapılması gerekmektedir.
mesinin ve demokrasinin
toplum ve devlet yaşamında sağlanabilmesinin
önkoşulu, parti içinde
farklı fikirlerin bir arada
yaşayıp yarışmalarına
olanak veren, parti içi
demokrasinin yaşama
geçmesidir.
Aslında bu gereklilik, AK Parti tarafından birçok defa hem parti hem
de hükümet proğramlarında açıkça kamuoyuyla paylaşılmıştır. Ancak
13 yıldır iktidarda olan AK Parti, tüm bu vaatlerine ve sözlerine rağmen,
bu konuda önemli bir değişim veya dönüşüm gerçekleştirmemiştir. Yine
13 yıllık bu AK Parti döneminde istendiğinde çok hızlı bir şekilde, hatta bir gecede, yasal değişikliklerin yapıldığı da görülmüştür. Ama konu
siyasi partiler ve demokrasi olunca, 13 yılda maalesef çok az ilerleme
sağlanmıştır.
79
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Aslında bu noktada trajik ve yaman bir çelişkimiz vardır. O da bütün bu yanlışlıkları yapan, göz yuman veya bize reva gören partilerden
bunların hepsini unutup bir anda demokrasiyi yaşama geçirmesini beklememizdir. Yani sürekli, bilinçli ve kararlı olarak parti içi demokrasiye
aykırı davrananlardan, şimdi birden parti içi demokrasiyi yaşama geçirecek önlemleri almalarını ve yasal değişiklikleri yapmalarını bekliyoruz.
Partilerde lider sultasını kurup zümrüt tahta oturanlardan, gönül rızalarıyla buradan inmelerini veya tüm siyasi kariyer ve kazanımlarını lidere
borçlu olan parti oligarklarının ve milletvekillerinin demokratik uyanışını ve isyanını bekliyoruz. Kanaatimce
mevcut partilerimizle gerçekleşmeyecek bir hülyadır
siyasi partiler hukubu beklentimiz.
kunun sorunları, çö-
zümsüz bir yazgı değildir. Bu nedenle ülkenin
en önemli siyasi sorunu
olan parti içi demokrasinin, bir ideal olmaktan
çıkarılıp gerçekleştirilmesi için, bir an önce
gerekli anayasal ve yasal
değişiklikler yapılarak,
demokrasinin yeşereceği ortam hazırlanmalıdır.
O halde ne yapılmalı? İşe eğitimle ve kültürle başlamalı, demokrasiyi içselleştirmeli, tabandan yeni ve
demokratik partiler yeşertmeli ve onlar eliyle demokrasiyi her düzeyde yaşama geçirmeliyiz. Zira bedel
ödemeden, herhangi bir zahmete katlanmadan, elde
edilen şeylerin değerini idrak edemiyoruz. Bu nedenle
biraz acı çekmeli, kolaya kaçmamalı, zahmete katlanmalı ve bedeli neyse ödeyerek, demokrasiyi bir yaşam
biçimi ve kültür haline getirerek yaşama geçirmeliyiz.
Sonuç olarak vurgulamalıyız ki siyasi partiler hukukunun sorunları, çözümsüz bir yazgı değildir. Bu nedenle ülkenin en önemli siyasi sorunu olan parti içi
demokrasinin, bir ideal olmaktan çıkarılıp gerçekleştirilmesi için, bir an
önce gerekli anayasal ve yasal değişiklikler yapılarak, demokrasinin yeşereceği ortam hazırlanmalıdır. Çağdaş demokrasinin ilkeleri ışığında
yapılacak bu değişikliklerle, önce bireyler demokrasiyi içselleştirecek
ve sonrasında siyasi partiler ve ülke, demokratik bir yapıya kavuşacaktır.
ozgurlukarastirmalari.com
80
<RAPOR ADI>
KAYNAKÇA
Abadan, Nermin, “Siyasi Partilerde Oligarşik Temayüller”, AÜSBFD., c. 14, No:23, 1959.
Akat, A. Savaş, Sosyal Demokrasi Gündemi, Armoni Yayınları, 3. Baskı, İstanbul
1991.
Aktan, C. Coşkun, Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi, AFA Yayınları, İstanbul 1992.
Aktan, C. Coşkun, Kirli Devletten Temiz Devlete, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara
1999.
Akyol, Şener, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi - 1, TÜSİAD Yayını.
Altan, Mehmet, “Demokrasi”, Demokrasi Sempozyumu, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Yayınları, İstanbul 13-14 Aralık 1997.
Araslı, Oya, Adaylık Kavramı ve Türkiye’de Milletvekili Adaylığı, Sevinç Matbaası, Ankara 1972.
Atar, Yavuz, Çağdaş Demokrasinin Siyasi Boyutu: Türkiye’de Demokratikleşme
ve Anti-Demokratikleşme Göstergeleri, Yeni Türkiye, Eylül-Ekim 1997.
Bektaş, Arsev, “Türk Siyasal Demokrasisi, Sorunlar ve Nedenleri”, Yeni Türkiye,
S. 23-24, 1998.
Bosuter, Kudret, Parti İçi Demokrasi, Ankara 1969.
Bozoğlu, Esin, “Sosyal Demokrat Partilerde Örgütlenme Sorunu ve Çözüm
Önerileri”, Sosyal Demokrat Değişim, S. 6, Ocak-Şubat 1997.
Çağlar, Bakır, Anayasa Bilimi, Bir Çalışma Taslağı, İstanbul 1989.
Çapoğlu, Gökhan, Türkiye’de Siyasi Tıkanıklığı Aşmak İçin, Stratejik Araştırmalar Vakfı, Ankara 1994.
Çekirge, Fatih, “Seçmenini Seçen Liderler, Sabah, 04. 01. 1998.
Çelik, Hüseyin, “Bizde Liderin Karizması Niçin Çok Mühimdir”, Türkiye Günlüğü,
S. 25, Kış 1993.
Çoban, Ali Rıza, Devlet Siyasi Partilere Hakça ve Yeterli Düzeyde Yardım Yapıyor Mu?, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Ankara 2008, S.
1-2.
Dahl, A. Robert, Demokrasi ve Eleştirileri, Çev. Levent Köker, Yetkin Yayınları,
Ankara 1993.
Dalmış, İbrahim - Türkkahraman, Mimar, “Varolan ve İdeal Siyasetçi İmajı”, Liberal Düşünce, c. 4, S. 15, 1999.
Duverger, Maurice, Seçimle Gelen Krallar, Çev. Necati Erkurt, İstanbul 1986.
Dülger, Mehmet, “Siyasi Partilerin ve Seçim Kampanyalarının Finansmanı”, Siyasi Partiler ve Demokrasi Sempozyumu, TESAV Yayınları, İstanbul 1995.
Dülger, İbrahim, “Zavallı Demokrasi”, http://www.otuken.net, 15.11.2001.
Erdoğan Didem, Anayasal Demokrasilerde Siyasi Partilerin Hukuki Niteliği,
Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
81
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Kamu Hukuku Anabilim Dalı), İstanbul 2014.
Fedayi, Cemal, 21. Yüzyıla Taşıdığımız Sorun: Siyasal Yozlaşma - Teori ve Türkiye Örneği, Liberal Düşünce, Güz 2000.
Gençkaya, Ömer F., Yeni Bir Siyasi Partiler Yasasına Doğru Öneriler: Üyelik,
Liderlik, Adaylık ve Finansman, Ergun Özbudun’a Armağan, Ankara 2008,
Yetkin Yayınları, c.2.
Huntington, P. Samuel, Üçüncü Dalga: Yirminci Yüzyıl Sonlarında Demokratlaşma, Çev. Ergun Özbudun, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara 1993.
Kalaycıoğlu, Ersin, “Türk Siyasi Sisteminde Değişim, Siyasi Patronaj ve Yozlaşma”, Politik yozlaşma ve Şeffaf Yönetim Sempozyumu, Doğuş Matbaası,
İzmir 1994.
Kanadoğlu, Korkut, Siyasi Partiler Kanunu Şerhi, c. I, Beta Yayınları, İstanbul
2010.
Karakoyunlu, Yılmaz, “Perdeyi kaldırmak...”, Sabah, 26. 02. 2000.
Kaya, Muhammed Veysel, Politik Rekabette Siyasi Parti Finansmaninin Rolü:
Türkiye Örneği, Doktora Tezi, (Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı), Kütahya 2011.
Kabasakal, Mehmet, Türkiye’de Siyasi Parti Örgütlenmesi, Tekin Yayınevi, İstanbul 1991.
Kuzu, Burhan, 1961 ve 1982 Anayasaları’nda ve Bunlara İlişkin Siyasi Partiler
Kanunları’nda Siyasi Parti Kavramı, Kuruluşu ve Kapatma Rejimi (Karşılaştırmalı Bir İnceleme), İÜHFM., c. 52, S. 1-4, İstanbul 1988.
Leibholz, Gerhard, “Demokrasinin Yirminci Yüzyıldaki Hüviyet Değişikliği”, Çev.
Nermin Abadan – Vehbi Gül, AÜSBFD, c. 27, No. 3-4, 1962.
Michels, Robert, Political Parties: A Sociological Study of the Oligarchical Tendency of Modern Democracy, Free Press, New York 1962.
Mills, Wright, İktidar Seçkinleri, Çev. Ünsal Oskay, Bilgi Yayınevi, Ankara, (t. y.).
Mumcu, Erkan, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi – 1, TÜSİAD Yayını.
Mumcuoğlu, Maksut, “2533 Sayılı Kanunla Siyasi Partilerin Kapatılması Olayına
Bir Değişik Yaklaşım”, Bahri Savcıya Armağan, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara 1988.
Mutlu, Ozan, 1982 Anayasası ve Siyasi Partiler Kanunu’na Göre Parti İçi Demokrasi, Yüksek Lisans Tezi (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü),
İstanbul, 2008.
Özbudun, Ergun, “Siyasi Partiler ve Demokrasi”, Siyasi Partiler ve Demokrasi
Sempozyumu, TESAV Yayınları, İstanbul 1995.
Özbudun, Ergun, Anayasalcılık ve Demokrasi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2015.
Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 4. Baskı, Ankara 1995.
Özbudun, Ergun, Siyasi Partiler, Sevinç Matbaası, Ankara 1979.
ozgurlukarastirmalari.com
82
<RAPOR ADI>
Özcan, Hüseyin – Yanık, Murat, Siyasi Partiler Hukuku, Der Yayınları, Üçüncü
Baskı, İstanbul 2014.
Özkan, Abdullah, Siyasal İletişim Stratejileri, Tasam Yayınları, İstanbul 2007.
Özüerman, Tülay, Türkiye İçin Nasıl Bir Anayasa (Anayasaya Siyasi Yaklaşım),
Alfa Yayıncılık, İstanbul 1992.
Tanilli, Server, Devlet ve Demokrasi, 3. Bası, İstanbul 1982.
Tanör, Bülent, Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri, TÜSİAD Raporu, İstanbul 1997.
Teziç, Erdoğan, Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 1996.
Teziç, Erdoğan, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların
Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi-1, TÜSİAD Yayını, İstanbul 1997.
Touraine, Alain, Demokrasi Nedir?, Çev. Olcay Kunal, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997.
Tuncay, Suavi, Parti İçi Demokrasi ve Türkiye, Gündoğan Yayınları, Ankara 1996.
Turan, İlter, “Strong State, Weak Society, Mechanical Democracy: Turkey’s Democratic Predicament”, Koç Üniversity Working Paper Series 21, İstanbul
1997.
Turan, İlter, Türk Siyasi Partilerinde Lider Oligarşisi: Evrimi, Kurumsallaşması
ve Sonuçları, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:45, Ekim 2011.
Türk, H. Sami, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi - 1, TÜSİAD Yayını, İstanbul 1997.
Türköne, Mümtazer, Siyaset, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2011.
Sağlam, Fazıl, Siyasi Partiler Hukukunun Güncel Sorunları, Beta asım, İstanbul
1999.
Saka, Zafer, Dernekler Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010.
Savcı, Bahri, Siyasi Partiler Kanunu Dolayısıyla Bazı Mütalalar, AÜSBFD., c. 19,
S. 1, 1964.
Savcı, Bahri, “Türkiye’nin Şartları Açısından Siyasi Partiler Rejimine Bir Bakış
(1)”, AÜSBFD., c. 20, No: 1, 1965.
Şahin, Bican, Liberal Demokrasinin Temelleri: Güncel Demokrasi Tartışmaları,
Editör: Bican Şahin, Oreon Yayınları, 2008.
Uzun, Cem Duran, Anayasa Önerilerinde Siyasi Partilerin Finansmani ve Yeni
Bir Öneri, TBB Dergisi, 2011 (94).
Yanık, Murat, Siyasi Partilerin Parti İçi Demokrasi Esaslarına Uymaması Kapatma Nedeni Olabilir mi?, Haşim Kılıç’a Armağan, Seçkin Yayınları, Ankara
2015.
Yanık, Murat, Başkanlık Sistemi ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Adalet Yayınevi,
İstanbul 2013.
Yanık, Murat, Parti İçi Demokrasi, Adalet Yayınevi, Ankara 2013.
Yorgancıoğlu, Mehmet, Politikanın Seyir Defteri, Dönence, İstanbul 2000.
83
ozgurlukarastirmalari.com
LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR
Yücekök, Ahmet N, “Siyasi Partilerin Masraf Denetimi”, AÜSBFD., c. 27, No: 2,
Ankara 1972.
Wright, E. William, “Comparative Party Models: Rational-Efficient and Party
Democracy”, Colombus, Ohio 1971.
ozgurlukarastirmalari.com
84
Liberal Perspektif
Rapor
Sayı: 5 Ocak 2016
TÜRKIYE'DE SIYASI PARTILER VE
DEMOKRASI
Murat Yanık
Turgut Reis Caddesi.No:15/4
Mebusevleri, Çankaya / ANKARA
[email protected]
www.ozgurlukarastirmalari.com
(312) 213 24 00
ozgurlukarastirmalari
ozgurlukar

Benzer belgeler