Rapor - Özgürlük Araştırmaları Derneği
Transkript
Rapor - Özgürlük Araştırmaları Derneği
Liberal Perspektif Rapor Sayı: 5 Ocak 2016 TÜRKIYE'DE SIYASI PARTILER VE DEMOKRASI Murat Yanık Liberal Perspektif Rapor Sayı: 5 Ocak 2016 TÜRKIYE'DE SIYASI PARTILER VE DEMOKRASI Murat Yanık © Murat Yanık, 2016 © Özgürlük Araştırmaları Derneği, 2016 Bu çalışmadaki görüşler yazarlara aittir. Özgürlük Araştırmaları Derneği ve Friedrich Naumann Vakfı'nın kurumsal görüşlerini yansıtmaz. Murat Yanık İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Yanık, 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1995-1997 döneminde “Başkanlık Sistemi ve Türkiye’de Uygulanabilirliği” isimli tez çalışmasıyla yüksek lisans; 2002 tarihinde “Parti İçi Demokrasi” ismini taşıyan tezi ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Yüce Divan” isimli kitabıyla Anayasa Hukuku doçenti olmuştur. “Anayasa Hukukçuları Derneği” kurucu başkanı olan yazar, 2006 yılında İngiltere Southampton Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, 2011-2012 yıllarında Georgetown Hukuk Fakültesinde misafir öğretim üyesi olarak bulunmuş ve çeşitli araştırma ve incelemeler yapmıştır. ÖZGÜRLÜK ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ Turgut Reis Caddesi.No:15/4 Mebusevleri, Çankaya / ANKARA [email protected] www.ozgurlukarastirmalari.com (312) 213 24 00 ozgurlukarastirmalari ozgurlukar İÇINDEKILER I. Özet. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 II. Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 III. Siyasi Parti Kavramı ve Siyasi Partiler Hukukunun Oluşumu ve Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 IV. Siyasi Partiler ve Demokrasi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 A. Partiler Demokrasisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11 B. Parti İçi Demokrasi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13 C. Parti İçi Demokrasinin Önemi ve Hukuksal Zorunluluğu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 V. Siyasi Partiler Hukukunun Temel Sorunları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18 A. Yapısal Sorunlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .19 a. Örgütlenme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19 b. Üyelik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21 c. Parti İçi Seçimler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 d. Aday Belirleme Yöntemleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 e. Kongreler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27 f. Parti Disiplini . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31 B. Parti İçi Demokrasi’nin Yaşama Geçememesi . . . . . . . . . . . . . . 35 a. Lider Sultası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35 b. Oligarşik Yapı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .39 C. Parti İçi Demokrasiye Aykırılığın Yasal Yaptırımının Yokluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41 D. Siyasi Yozlaşma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46 E. Kamuoyu, Baskı Grupları ve Medya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51 VI. Sorunların Çözülmesinin ve Parti İçi Demokrasinin Gerçekleşmesinin Koşulları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 53 A. Düşünsel ve Kültürel Düzeyde. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .54 B. Hukuksal Düzeyde. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55 a. Anayasa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .56 b. Yasal Mevzuat. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57 c. Diğer Mevzuat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 75 VII. Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77 VIII. Kaynakça . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81 Değerli Özgürlük Dostu, Yasama ve yürütme faaliyetlerinin, iktidar-muhalefet ilişkisinin ve siyasal karar alma süreçlerinin en önemli aktörü olan siyasi partiler liberal demokrasilerin vazgeçilmez unsurudur. Zira iktidarın kullanılması ve denetlenmesi, toplumdaki her türlü siyasal görüşün yönetime iletilmesi, bireysel hakların korunması ve demokrasinin sorunsuz işlemesi bakımından en önemli rol siyasi partilere düşmektedir. Türkiye’de köklü bir siyasi parti geleneği bulunmakla birlikte mevcut siyasi partilerin yapısı, kurumsallaşma düzeyleri ve işleyiş mekanizmaları liberal demokrasilere yakışmayacak ölçüde demokratik ve özgürlükçü ilkelerden uzaktır. Anayasa değişikliği tartışmalarının gündemi işgal ettiği günümüzde belki başkanlık sistemi tartışmalarından daha önemli bir konu olarak siyasal partiler, ne yazık ki, hak ettiği ölçüde ilgiye mazhar olamamaktadır. Oysa hangi hükümet sistemi (başkanlık ya da parlamenter) uygulanırsa uygulansın, sistemin liberal demokrasiye uygun biçimde işlemesinin garantisinin siyasal partiler olduğunu unutmamak gerekir. Bu minvalde, siyasal partiler mevzuatındaki değişiklik en az anayasa değişikliği kadar elzem bir konu olarak yasa yapıcıların önünde durmaktadır. Doç. Dr. Murat Yanık tarafından kaleme alınan “Türkiye’de Siyasi Partiler ve Demokrasi” başlıklı bu raporda hem Türkiye’de siyasi partiler hukukunun sorunlarının fotoğrafı çekilmekte hem de bu sorunların çözülmesi ve parti içi demokrasinin geliştirilmesine yönelik liberal perspektiften öneriler sunmaktadır. Genel olarak raporda mevcut Siyasi Partiler Kanunu’na dair örgütlenme özgürlüğü, finansmanın denetlenebilir ve şeffaf olması, kadın, genç, dezavantajlı grupların siyasete katılımının arttırılması, parti kapatmalarının zorlaştırılması, seçim barajının düşürülmesi, aday belirleme yönetimin demokratikleştirilmesi, parti disiplininin şeffaf ve yargıya açık hale getirilmesi, delegelik ve üyelik sisteminin düzenlenmesi gibi konularda liberal demokrasilere uygun değişiklik önerileri sunulmaktadır. Akademik literatüre, kamuoyunun ilgisine ve yasa yapıcılara yol gösterici bir kılavuz niteliği taşıyan bu değerli raporu kaleme alan Doç. Dr. Murat Yanık’a teşekkürlerimi sunuyorum. Doç. Dr. Bican Şahin Özgürlük Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı i ÖZET Bu raporda siyasi partiler hukukunun temel sorunlarına değinilmiş ve bu sorunların üstesinden gelmek üzere demokratik ilkelere uygun birtakım öneriler sunulmuştur. ◾◾ Türkiye’de siyasi partilere ilişkin sorunların başında örgütlenme gelmektedir. Zira mevcut SPK ile çoğulcu ve özgürlükçü bir örgütlenmeye gitmek ve parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek mümkün değildir. Bu doğrultuda birtakım değişiklikler önerilmektedir: Bir parti il ve ilçe örgütleri kurmak yerine hiç taşra örgütü kurmadan, tamamen internet üzerinde örgütlenmeyi tercih edebilmeli; “siyasi partilerin genel merkezi, Ankara'da bulunur” vb. örgütsel kısıtlamalar ortadan kaldırılmalı; yerel teşkilatların hangi şartlarda görevden alınabilinecekleri somut genel bir yasal çerçeveye oturtulmalı; siyasi partilerin, seçimlerde başka bir partiyi destekleme kararı alamayacaklarını düzenleyen SPK’nın 90. maddesinin 2. fıkrası yürürlükten kaldırılmalıdır. ◾◾ Türkiye’de düzenli ve güvenceli bir parti üyeliği ve delegelik sistemi yoktur. Bu eksikliği gidermek üzere suni üye uygulamasına son vermek; üyelik başvurularının reddedilme sebeplerinin ilgili kanunda tadat edilmesi ve takdiri nitelik taşımaması, ayrıca üyelik talebinin reddine karşı yargı yolunun açık olması; temel parti politikaları ve kararları yine tüm üyelerin katılımıyla demokratik bir şekilde, gerekirse elektronik oylamayla belirlenmesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın adeta parti komiserliği gibi çalışmasına son vermek ve üyelik kayıtlarını tutma yetkisini alarak, seçim kurullarına vermek gerekmektedir. ◾◾ Parti içi seçimlerin anti-demokratik olması ve oligarşik delegelik sistemi öteden beri Türkiye’de siyasi partiler hukukunun önemli problemlerinden olagelmektedir. Bu sorunları çözmek üzere; çağdaş çoğulcu demokratik ilkelere göre, temsilciler çok dereceli seçim sistemi yerine daima tek dereceli seçimle ve doğrudan seçilmeli; parti içi seçimlerde nispi temsil sistemi uygulanmalı ve parti içi muhalefetin haklarını koruyacak bir düzenleme yapılmalı; parti genel başkanlarının nitelikli çoğunlukla seçilmesi sağlanmalı; her seviyedeki parti içi seçimler “yargı teminatı” altına alınmalı; delegeler ise, kongrelerde liste usulü seçilmemeli, ilçe üyeleri parti üyeleri içerisinden üçer isim seçmeli ve en çok oy alan üyeden itibaren sıralama suretiyle delege sayısınca il delegesi belirlenebilmeli, daha sonra bu üyeler aynı şekilde il delegeleri listelerinde yer alan üyeler arasından aynı yöntemle genel merkez delegelerini seçebilmelidir. ◾◾ Partilerin yerel örgütlerini aday belirleme sürecine katmak üzere, önseçim yöntemi bütün partiler için zorunlu hale getirilmeli; bunun yanında parti merkezlerine de, parti adaylarının % 10’u kadar merkez adayı belirleme yetkisi verilebilir. Halihazırda genel seçimlerden 75 gün önce tercihen yapılması öngörülen önseçimin, daha önceki bir tarihte yapılarak “adayların yerelde yoğun ve uzun süreli çalışmalarının” sağlanması gerekmektedir. Ayrıca seçilebilecek yerden %30 kadın kotasının konması, daha doğru olacaktır. ◾◾ Parti kongrelerinin yapısında ve uygulanmasında yozlaşma bulunmaktadır. Parti iii LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR içi demokrasiye zarar veren mevcut durum değiştirilmeli; kongreler, gerçek anlamda partilerin en yüksek müzakere, tartışma ve karar organı olmalıdır. ◾◾ Sayesinde oligarşik grupların kolayca partinin ve kongrelerin kaderini tayin edebildiği, parti içi demokrasiyi sekteye uğratan “delegelik sistemi” kaldırılmalı ve bunun yerine doğrudan demokrasi ilkesinin bir gereği olarak, parti üyelerinin tamamının siyasi katılımı sağlanmalıdır. ◾◾ Ülkemizde parti içinde yaşanan en küçük bir disiplin sorunu, ceza ve tasfiyelerle sonuçlanmaktadır. Yapılması gereken, parti disiplinini reddetmek yerine, onun bir baskı aracı haline gelmesini ve kötüye kullanılmasını önlemektir. “Kanunsuz suç ve ceza olmaz”, “suçsuzluk asıldır” ve “koruma tedbirleri istisnadır” gibi maddi ceza hukukunun temel ilkelerinin siyasi partiler kanununda ve uygulamasında yaşama geçmesi sağlanmalıdır. Disiplin sürecinin belirli bir süre içinde bitirilmesi ve işlemlerin şeffaflaşması öngörülmelidir. Bununla yetinilmemeli ve ilgili yargısal süreçler gözden geçirilmeli ve hızlandırılmalıdır. Bunun yanında partiden ihraç gibi önemli disiplin kararlarının ilgili kurullarda 2/3 çoğunlukla verilmesi de, kanunda düzenlenmelidir. ◾◾ Birtakım yapısal ve kültürel nedenlerle partilerde lider sultası oluşmaktadır. Bu durumu ve engellemek ve parti içi demokrasiyi gerçekleştirebilmek için yasama, yürütme ve yargılama (disiplin) fonksiyonları partinin farklı organlarınca yerine getirilmeli. Ayrıca parti genel başkanları, belirli durumlarda güvensizlik oyu verilerek düşürülebilmelidir. ◾◾ Türkiye’de parti içi demokrasinin gelişmemesinin önemli nedenlerinden biri de parti içi demokrasiye aykırılık durumunda belli yaptırımların öngörülmemesidir. Bu doğrultuda siyasi partilerin parti içi demokrasi esaslarını uygulamamaları nedeniyle partilerin herhangi bir yaptırıma uğrayıp uğramayacakları belirlenmelidir. Ayrıca anayasa ve SPK’daki parti yasakları sınırlandırılmalı ve partilere kademeli bir ceza sistemi öngörülmelidir. Son olarak, parti içi demokrasiye aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle partilere kapatma cezası verilemese de, bu tür aykırılıkların makul ve somut yaptırımlara kavuşturulması gerekmektedir. ◾◾ Anayasa’da yapılması gereken en önemli değişiklik, siyasi partilerin kapatılmasının daha da zorlaştırılması olmalıdır. Siyasi partiler, şiddete başvurma gibi, çok istisnai hallerde kapatılmalıdır. ◾◾ Anayasa’nın 68/5 maddesinde yer alan “kamu görevlileri ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar” ibaresi kaldırılmalı, üyelik yasakları katılımcı demokrasiyi gerçekleştirmek için sınırlı tutulmalıdır. ◾◾ Yasal değişikliklerle parti harcamalarının ve seçim masraflarının şeffaflığı; gelirlerin parti içindeki dağılımı ve mali denetimi sağlanmalıdır. Parti gelirleri, sadece parti merkezi tarafından merkezin giderleri için harcanmamalı ve mutlaka belli bir oran yerel teşkilatlara, eğitime, araştırma ve geliştirmeye ayrılmalıdır. iv GIRIŞ Bilindiği gibi insanoğlunun günümüzde en fazla tercih ettiği yönetim şekli, eşit ve özgür yurttaş inancına dayalı demokrasidir. Demokrasi, insanlığın kültürel ve tarihsel birikiminin bir ürünüdür. Belirtmeliyiz ki, bütün çekiciliğine rağmen demokrasi gerçekleştirilmesi, korunması ve yaşatılması zor bir sistemdir. Diğer yandan çağdaş demokrasiler, artık partiler demokrasisi halini almıştır. Gerçekten siyasi partiler, çağdaş demokratik sistemin vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilmektedir. Siyasi partilere yer verilmeyen bir yönetim biçiminin demokratik olarak nitelendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Günümüzde siyasi partilerin siyasal, toplumsal ve yönetsel işlevlerinin görece artmış olması, onların bilimsel araştırma ve çalışmalara daha fazla konu olmalarına ve daha çok tartışılmalarına neden olmaktadır. Nitekim ülkemizde de anayasal demokrasimizin en fazla dikkat çeken ve tartışılan kurumu siyasi partiler ve onu düzenleyen Siyasi Partiler Kanunu’dur. Aslında çağdaş anlamda siyasi partilerin ortaya çıkışları oldukça yeni olmakla beraber, partiler çok hızlı bir gelişme göstererek, kısa zamanda birçok ülkede siyasi yaşamın vazgeçilmez unsuru ve aracı haline gelmişler, böylece olağanüstü bir önem kazanmışlardır. Bu nedenle Schattschneider’in belirttiği gibi, “demokrasiyi yaratmış olan partilerdir ve çağdaş demokrasi partiler dışında düşünülemez”.1 Artık, siyasi partiler olmadan demokratik sistemin işlemeyeceği düşünülmektedir. Bununla beraber, demokrasi, siyasi partilerden kaynaklanan çeşitli sorunlar ve kusurlar nedeniyle yoğun eleştirilere uğramaktadır. Çağdaş siyasi partiler, yaklaşık iki yüz yıllık bir geçmişe sahiptir. Siyasi partilerin ilk ortaya çıkışları Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İngiltere’de olmuştur. Uzun süre serbest bir gelişim çizgisi gösteren siyasi partilerin, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya ve İtalya’da yaşanan kötü tecrübelerden sonra, hukuksal bir çerçeveye oturtulmasının gerekliliği anlaşılmıştır. Bundan dolayı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, önce İtalya ve Almanya’dan başlayarak, daha sonra diğer bazı devletlerde siyasi partiler anayasal ve yasal düzenlemelere konu olmaya başlamışlardır. Ülkemizde 1961 Anayasası yürürlüğe girinceye kadar Dernekler Hukukuna tabi olan siyasi partiler, 1961 ve 1982 Anayasaları ile özel olarak düzenlenmiştir. Her iki anayasada ayrıntılı olarak düzenlenen siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilmiştir. 1 Özbudun, Ergun, Siyasi Partiler, Sevinç Matbaası, Ankara 1979, s. 1. 1 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Diğer yandan, uzun yıllardır demokrasi yolunda ilerleyen ülkemiz halihazırda demokrasi açısından tatminkâr bir konumda değildir. Yapılan objektif araştırma ve değerlendirmelerin neredeyse tamamında ülkemiz demokratik ülkeler arasında görülmemektedir. Üstelik son bir kaç yılda ülkemiz demokrasi ve özgürlükler açısından daha da geriye gitmiştir. Son açıklanan 2015 AB İlerleme Raporu’nda da, bu durum açıkça görülmektedir. Tüm bu göstergelere göre ülkemiz nüfus, askeri ve ekonomik güç ve benzeri açılardan dünyada ilk 20 ülke arasında yer alırken, söz konusu demokrasi olduğunda, ilk 70 ülke arasına girememektedir. Bu hazin ve acı durumun sebeplerinden Yapılan objektif biri ve belki de en önemlisi, özgülrükçü ve demokratik araştırma ve değerolmayan siyasi partiler düzenidir. Gerçekten ülkemizin lendirmelerin neredeyse demokratikleşmesinin önündeki en büyük engelin siyatamamında ülkemiz desi partiler düzeni olduğu konusunda, kamuoyunda ve mokratik ülkeler arasındoktrinde ortak bir kanaat vardır. da görülmemektedir. Çalışmamızda bu perspektiften yola çıkarak demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin demokratik hukuk devleti açısından ülkemizdeki durumunu ele almaya çalışacağız. Bunu yaparken demokrasinin gerçekleştirilmesinin çağdaş zorunlu ve temel araçlarından biri olan siyasi partilerin demokrasi açısından durumlarını detaylı olarak ele almaya çalışacağız. Bu bağlamda siyasi partilerimizin demokrasimize katkı mı yaptıkları, yoksa onun yaşama geçmesinin önündeki engellerden biri mi oldukları sorunsalını da tartışmaya çalışacağız. Yine demokrasi açısından ülkemizin beklentilerin uzağında olmasının nedenlerini siyasi partiler bağlamında irdelemeye çalışacağız. Bütün bunları yaparken ülkemiz siyasi partiler hukukunun ve özellikle bu hukukun temelini oluşturan Siyasi Partiler Kanunu’muzun özgürlükler ve çağdaş demokrasi açısından durumunu kapsamlı bir şekilde ele almaya çalışacağız. Zira, ülkemizde siyasi özgürlükler ve demokrasinin önündeki en büyük engelin siyasi partiler hukuku olduğu, uzun yıllardır yoğun olarak tartışılmaktadır. Çalışmamız, bu sorunlara ve tartışmalara değindikten sonra, elde edilen bulgulardan yola çıkarak, sonuç bölümünde bazı çözüm önerilerimizin sunulmasıyla son bulacaktır. I. SIYASI PARTI KAVRAMI VE SIYASI PARTILER HUKUKUNUN OLUŞUMU VE GELIŞIMI “Parti” kavramı, mevzuatımıza 1961 Anayasası ile girmiştir. Daha sonra bu kavrama, 13 Temmuz 1965 tarihli 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda(SPK), 1982 Anayasası’nda ve 24 Nisan 1983 tarihli hâlihazırda yürürlükte olan 2820 sayılı SPK’da yer verilmiştir. ozgurlukarastirmalari.com 2 <RAPOR ADI> Öğretide herkesin üzerinde uzlaştığı bir siyasi parti tanımı bulunmamaktadır.2 Kuşkusuz bunda, sahip olunan düşünsel farklılıklar etkili olmaktadır. Ayrıca, siyasi partilerin sahip oldukları dinamik yapı, onlar üzerinde ortak bir tanımlama yapılmasını önleyen diğer bir etkendir. Ancak, günümüzde siyasi iktidarın oluşumunda çok önemli bir işleve sahip olan siyasi partilerin, en azından temel unsurlarını kapsayan açık bir tanımının yapılması gerekmektedir. Parti kavramı açısından Almanya’da yürürlükte bulunan Siyasi Partiler Kanunu’nun 2. paragrafının 1. fıkrasında yapılan tanım, genellikle başka ülkeler tarafından da ölçü alınan bir tanımdır. Buna göre: “Partiler, ya uzunca bir süre için federal devlet alanında ya da bir eyalet alanında siyasi irade oluşumunu etkileme ve halkın federal mecliste ya da bir eyalette temsil edilmesine katılma amacı güden ve içinde bulundukları gerçek ilişkilerin genel görünümü ve özellikle örgütlerinin kapsamı ve sağlamlığı, üyelerinin sayısı ve kamu önündeki görüntüleri açısından bu amacın ciddiliği konusunda yeterli bir güvence sunabilen yurttaş birlikleridir”.3 Burada dikkati çeken bir nokta bu tanımda iktidarı ele geçirme amacının yer almamasıdır. Ülkemizde ise 1961 Anayasası, siyasi partilerle ilgili düzenlemelere yer vermekle birlikte, partilerin tanımına ilişkin bir düzenleme içermemektedir. Siyasi partilerle ilgili ayrıntılı düzenlemeler içeren 13 Temmuz 1965 tarihli ve 648 sayılı SPK’nın 1. maddesi siyasi partileri, “Siyasi partiler, toplum ve devlet düzenini ve kamu faaliyetlerini, TBMM üyeliği ve özel kanunlarına göre mahalli idareler yolu ile ve belirli görüşleri yönünde yönetmek, denetlemek ve etkilemek için sürekli çalışma amacını güden ve programı açık olan kuruluşlardır” şeklinde tanımlamaktadır. Kanunumuzun bu tanımına göre, partilerin temel unsurları şunlardır: a) toplum ve devlet düzenini yönetmek, etkilemek ve denetlemek b) seçimlere katılma c) sürekli ve örgütlü olmak d) programları açık olmak. Buna rağmen kanunun bu tanımı, bazı yazarlar tarafından eleştirilmiş ve siyasi iktidarı kısmen veya tamamen elde etme unsurunu içermeyen bir düzenlemenin, siyasi partinin temel unsurunu ihmal eden bir yaklaşım olduğu belirtilmiştir.4 2 Yapılan çeşitli tanımlar ve tartışmalar için bkz: Yanık, Murat, Parti İçi Demokrasi, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 6-11. Ayrıca çalışmamızda yer yer bu kitabımızdan yararlanılmıştır. 3 Sağlam, Fazıl, Siyasi Partiler Hukukunun Güncel Sorunları, Beta Basım, İstanbul 1999, s. 40. 4 Savcı, Bahri, Siyasi Partiler Kanunu Dolayısıyla Bazı Mütaalalar, AÜSBFD. c. 19, S. 1, 1964, s. 318; Kuzu, Burhan, 1961 ve 1982 Anayasaları’nda ve Bunlara İlişkin Siyasi Par- 3 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Siyasi partiler, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi 1982 Anayasası’nda da ayrıntılı olarak düzenlenmişlerdir. Anayasanın 68. ve 69. maddeleri, esas olarak partilerin anayasal çerçevesini çizmekte ve onların demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduklarını vurgulamaktadır. 1982 Anayasası döneminde yürürlüğe giren 24 Nisan 1983 tarih ve 2820 sayılı SPK ise, 648 sayılı eski SPK gibi, partileri özel olarak düzenlemiştir. 2820 sayılı Kanun’un 3. maddesi siyasi partiyi “Anayasa ve kanunlara uygun olarak, milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yolu ile, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık programları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir devlet ve toplum içinde çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır” şeklinde tanımlamıştır. Görüldüğü üzere yeni tanımlamada da siyasi partilerin iktidarı ele geçirme amaçları açıkça belirtilmemiştir. Ancak, öğretide Kuzu’nun da belirttiği gibi, belki “milli iradenin oluşmasını sağlayarak” cümlesinden bir iktidarı ele geçirme amacı çıkarılabilir.5 O halde örgütlenme, süreklilik, siyasi iktidarı ele geçirme gibi, çağdaş partilerin temel unsurlarını taşımayan oluşumları, parti olarak kabul edemeyiz. Diğer yandan siyasi partilerin hukuksal düzenlemelere konu olduktan sonra, özellikle 1961 Anayasası’nda olduğu gibi, 1982 Anayasası’nda da, “demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak kabul edildikten, kapatılmalarının Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bırakılmasından ve bazı kamu kaynaklarından ve mali yardımdan yararlanmaları söz konusu olduktan sonra, “hukuksal nitelikleri”nin belirlenmesi zorunluluğu ortaya çıkmış6 ve bu konu gerek öğretide, gerekse AYM kararlarında, değişik vesilelerle tartışma konusu olmuştur.7 Öğretide ve yargısal içtihatlarda, siyasi partilerin kamu tüzel kişisi veya özel hukuk tüzel kişisi olduğuna dair görüşler olduğu gibi, her iki düşünceyi uzlaştırmaya çalışan görüşler de vardır. Örneğin AYM, siyasi partilerin bazı sınırlı hallerde kamu hizmeti yaptığını kabul etse de, tiler Kanunları’nda Siyasi Parti Kavramı, Kuruluşu ve Kapatma Rejimi (Karşılaştırmalı Bir İnceleme), İÜHFM. c. 52, S. 1-4, İstanbul 1988, s. 148. 5 Kuzu, s. 150. 6 Özcan, Hüseyin – Yanık, Murat, Siyasi Partiler Hukuku, Der Yayınları, İstanbul 2014, Üçüncü Baskı, s. 58. 7 Daha geniş bilgi için bkz. Erdoğan, Didem, Anayasal Demokrasilerde Siyasi Partilerin Hukuki Niteliği, Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı), İstanbul 2014. ozgurlukarastirmalari.com 4 <RAPOR ADI> partilerin kamu hukuku kurumları olarak kabul edilemeyeceğini ve devlet örgütü içinde düşünülemeyeceğini belirtmektedir. Çünkü partiler, devletin hiçbir müdahalesi olmaksızın örgütlenmelerini ve çalışmalarını sürdürürler.8 Anayasa Mahkemesi bu konuda 2011 yılında verdiği kararlarında “... partilerin uyacakları esasların Anayasa’da yeralması, çalışmalarının anayasa ve yasalara uygunluğunun özel biçimde denetlenmesi, onların olağan bir dernek olmadıklarını” belirtmektedir.9 Yine Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruyla ilgili son zamanlarda verdiği bir kararında ise “Buna göre siyasi partilerin hukuki nitelikleri bakımından kamu tüzel kişisi olmadıkları açıktır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararlarında(E.1992/2, Siyasî Parti Kapatma, K.1994/1, K.T. 10/2/1994.; E.2008/1, Siyasî Parti Kapatma, K.2008/2, K.T. 30/7/2008) siyasi partilere ilişkin Anayasa’da yer alan özel düzenlemeler dikkate alınarak, siyasi partilerin olağan derneklerden farklı oldukları vurgulanmışsa da bu tespit onların bireysel başvuru usulünde 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca özel hukuk tüzel kişileri olarak başvuru yapabilmelerine engel değildir”10 demiştir. Teziç’e göre ise siyasi partileri, halkın siyasi düşünce ve inançlarının oluşmasında birer araç olan “serbest kuruluşlar” olarak nitelendirmek gerekir.11 Özbudun, siyasi partilerin, sivil toplumla devlet kurumları arasında köprü oluşturan, bu özellikleri itibariyle de bazı açılardan özel hukuk tüzel kişilerine, bazı açılardan da kamu hukuku tüzel kişilerine benzeyen, “kendilerine özgü (sui generis)” kuruluşlar olduğunu belirtmektedir.12 Görüldüğü gibi partilerin hukuksal niteliği tartışmalıdır. Gerçekten siyasi partilerin bazı durumlarda bir tür kamu hizmeti gördükleri yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, partilerin bütün faaliyetlerini böyle düşünmek de doğru değildir. Ayrıca siyasi partiler, toplum hayatının sürekli değişen ve gelişen unsurlarıdır. Bu gelişmenin belirli bir anda hukuk kalıpları içinde dondurulmasına olanak yoktur.13 Sonuç olarak, siyasi partileri kısmen kamu hizmeti yapan “kamusal 8 Anayasa Mahkemesi’nin konu ile ilgili görüşleri için bkz: AMK., E. 1970/12, K. 1971/13, Kt. 2.2. 1971, AMKD, S. 9, s. 287. 9 AMK., E. 2005/3, K. 2011/1, Kt. 12. 10. 2011, RG: 28444. 10 AYM., B. No: 2014/5425, Kt.:23.07.2014, § 24. 11 Teziç, Erdoğan, Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 1996, s. 316. 12 Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 4. Baskı, Ankara 1995, s. 73. 13 Özcan-Yanık, s. 60. 5 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR nitelikte sui generis” kuruluşlar olarak nitelendirmek gerekir. Zira, aksi halde siyasi partilerin mevcut hukuksal ve anayasal statülerini izah etmek güçleşir. Buraya kadar yaptığımız belirlemeden yola çıkarak, ülkemizde bir siyasi parti olarak nitelendirilebilecek ilk siyasi örgütün, İttihat ve Terakki Cemiyeti olduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyetin kurulması aşamasında yasama organında birinci ve ikinci grup adında iki siyasi eğilim varsa da, 1923’den 1945 yılına kadar olan tek parti döneminin başat siyasi gücü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olmuştur. 1924 yılında kabul edilen yeni anayasada siyasi partilerle ilgili herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Ayrıca, tek parti döneminde ne Anayasada ne de mevzuatta çok partili yaşama engel bir yasal hüküm mevcut değildi. 1909 Cemiyetler Kanunu 1938 yılına kadar yürürlükte kalmış ve 1924 Anayasası’nın 70. maddesi (1909 değişikliği ile Kanun-ı Esasi’nin benimsediği gibi) ile dernek kurma hakkı ilke olarak benimsenmişti. Bununla berasiyasi partileri kısber, bu dönemde CHP kısa süreli denemeler haricinde, men kamu hizmeti tek parti olarak iktidarı tekelinde bulundurmuştur. yapan “kamusal nitelikte sui generis” kuruluşlar olarak nitelendirmek gerekir. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra esen demokrasi rüzgârının da etkisiyle, eski tek parti dönemi baskıcı ilkelerini gevşetmeye başlamıştır. Bu bağlamda, o zamanın tek partisi olan CHP tarafından 1945 yılında Demokrat Parti’nin (DP) kurulmasından önce, Nuri Demirağ’ın Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasına müsaade edilmiştir. Daha sonra CHP’den ayrılan milletvekilleri tarafından kurulan DP, tek parti yönetiminin bir baskı aracı haline gelmiş olan devlet bürokrasisini hedef almış ve topluma ekonomik kalkınma sağlayacağı vaadiyle kısa zamanda büyük destek bularak 1950 yılında iktidara gelmiştir. Öyle ki, bu partinin sloganı olan “yeter söz milletin” ifadesi, bu döneme damgasını vurmuştur. 1950-60 arasındaki DP iktidarından sonra yapılan 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinin olumsuz sonuçlarından birisi olan çok partili yaşamın kesintiye uğraması, fazla sürmemiştir. 12 Ocak 1961 günü hükümet aracılığı ile siyasi partilere, faaliyete geçmeleri için izin verilmiş ve 9 Temmuz 1961 tarihinde halkoyuyla kabul edilen 1961 Anayasası ile yeniden anayasal çok partili yaşama geçilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri 1971 yılında bir kere daha demokratik yönetime müdahale ederek, yaklaşık iki yıl süren “12 Mart Rejimi” denen askeri ara döneme geçilmiştir. 14 Ekim 1973’e kadar süren bu darbe döneminde ordu destekli hükümetler görev yapmış; ancak parlamento ve siyasi ozgurlukarastirmalari.com 6 <RAPOR ADI> partiler feshedilmemiş olmakla birlikte, ülke yarı askeri bir rejimle yönetilmiştir. Buna rağmen, yapılan değişiklikler ve alınan önlemler etkili olamamış ve sorunlar çözülemediği gibi, artarak 12 Eylül 1980’e kadar devam etmiştir. Yasama organının düzenli çalışamaması, kanun çıkaramaması, Cumhurbaşkanını seçememesi ve gün geçtikçe büyük boyutlara ulaşan ve önlenemeyen anarşi ve terör olayları, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin bahanesi olmuştur. Böylece ülkemizde bir kez daha çok partili yaşam askıya alınmış ve yaklaşık iki yıl süren ara dönemde, Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) 16 Ekim 1981 yılında çıkardığı 2533 sayılı Kanun’la, bütün siyasi partiler kapatılmış, siyasi faaliyetler yasaklanmış ve siyasi partiler ile üyeleri gözetim ve denetim altına alınmışlardır.14 27 Mayıs rejiminde siyasi partilerin faaliyetleri zayıflatılırken ve askıya alınırken, 12 Eylül Dönemi’nde siyasi partiler tamamen kapatılarak “çağdaş demokrasinin vazgeçilemez unsuru”ndan kolayca vazgeçilmiştir. Dönemin asker kökenli yöneticilerinde siyasi partilere olan güvensizlik, daha sonra çıkarılan Anayasa’nın siyasi partilerle ilgili hükümlerine ve 2820 sayılı SPK’ya yansımıştır. Anayasa’nın kabulünden sonra, 22 Nisan 1983 tarihinde bugün de yürürlükte olan 2820 sayılı SPK kabul edilmiş ve MGK’nın 24 Nisan 1983 tarih ve 74 sayılı kararıyla siyasi parti faaliyetlerinde bulunmayı yasaklayan MGK kararının yürürlükten kaldırıldığının açıklanması üzerine, yeniden çok partili yaşama geçilmiştir. 1980 sonrası bu yeni dönemin dikkat çekici özelliklerinden birisi, militan demokrasi anlayışının zorlama yorumlarıyla çeşitli partilerin gereksiz yere ve çok basit nedenlerle kapatılmasıdır. Her ne kadar son yıllarda yapılan anayasal ve yasal değişikliklerle parti kapatma zorlaştırıldıysa da, bu konuda henüz çağdaş demokrasiler seviyesine ulaşılamamış olması, Türk demokrasisi açısından büyük bir kayıptır. Bu dönemde yapılan bazı olumlu anayasal ve yasal değişiklikler, Siyasi Partiler Hukuku bakımından, yeterli ve doyurucu değildir. Zira bunlar çağdaş Siyasi Partiler Hukukunun demokratik ihtiyaçlarını karşılayacak ve sorunları giderecek düzeyde değildir. Aslında esas yapılması gereken Siyasi Partiler Hukuku mevzuatının sil baştan yeniden ele alınmasıdır. Zira genelde siyasi partilere, dolayısı ile günümüzün “partiler demokrasisine” karşı güvensizliği yansıtan ve sosyal gerçeklerle bağdaşmayan bir düşünceye (siyasi sorunların ayrıntılı hukuk düzenlemeleri ve sınırla14 Mumcuoğlu, Maksut, “2533 Sayılı Kanunla Siyasi Partilerin Kapatılması Olayına Bir Değişik Yaklaşım”, Bahri Savcıya Armağan, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara 1988, s. 349-359. 7 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR maları ile çözümlenebileceği düşüncesi) dayanan 2820 sayılı SPK, demokratik ülkelerde eşine rastlanmayan tek örnek olsa gerektir.15 Oysa, Türk’ün de belirttiği gibi, siyasi partiler için özel bir kanun yapmanın en temel nedeni, parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek ve partilerin demokrasi dışına çıkmalarını engellemek olmalıdır.16 Diğer yandan, son yıllarda siyasi partiler düzeninde yapılan bazı değişikliklerle siyasi partiler sistemi karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Aslında mevzuat değişikliğinin esasları, sınırı ve çerçevesi Anayasa’mızın 69. ve SPK’nın 4. maddesinde belirlenmiştir. Anayasa’nın 69. maddesinin 1. fıkrasına göre, “siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir”. 2820 sayılı 1983 tarihli Siyasi Partiler Kanunu’nun (SPK) 4. maddesinde ise, “siyasi partilerin kuruluşu, organlarının seçimi, işleyişi, faaliyetleri ve kararları, Anayasa’da nitelikleri belirtilen demokrasi esaslarına aykırı olamaz” denilmektedir. Görüldüğü gibi, bütün bu düzenlemeler, “parti içi hukuk” kavramına ve onun demokratik esaslara uygun olmasına vurgu yapmaktadır. Parti içi hukuk kavramı, temelde “parti üyelerinin hak ve ödevlerinin tespiti, parti örgütünün kuruluşu, parti içi çalışmaları, parti tüzüğünün ve programının hazırlanması, seçimlerde partiyi temsil edecek adayların belirlenmesi, partinin gelir ve giderlerinin hesaplanması ve parti içi disiplin işleri” gibi konuları kapsar. Ancak, parti içi hukuk düzenlemeleri bu esaslar çerçevesinde partilere göre bazı farklılıklar gösterebilir. Parti içi hukukun kaynağı elbette en başta Anayasa, SPK ve bunlara uygun olarak belirlenen parti tüzükleridir. Ancak parti içi hukukun bunların yanında parlamento grup yönetmeliği, parti disiplin yönetmeliği, parti programı v.b. diğer kaynakları da vardır. Tüm bu parti içi düzenlemeler birleşerek parti içi hukuku oluşturur. Son olarak belirtmek gerekir ki, Siyasi Partiler Hukukunun mevzuatı, bunlarla sınırlı değildir. 2820 sayılı SPK’nın 121. maddesine göre, Medeni Kanun, Dernekler Kanunu ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların SPK’ya aykırı olmayan hükümleri, partiler hakkında da uygulanır. Buna rağmen son dönemdeki bazı hukuksal iyileştirmelere karşın siyasi partiler pratiğinde çok olumsuz gelişmeler de gözlemlenmiş15 Kapani, s. 165. 16 Türk, H. Sami, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi - 1, TÜSİAD Yayını, İstanbul 1997, s. 70. ozgurlukarastirmalari.com 8 <RAPOR ADI> tir. Özellikle iktidar partisi AK Parti Tüzüğü’nde parti içi demokrasiye açıkça aykırı bir kısım değişiklikler yapılmıştır. Bütün bunlarla zaten çok güçlü olan parti merkez yönetimi ve liderliği, daha da güçlendirilmiştir. Aslında AK Parti’nin iktidarda olduğu son yıllarda kendi içinde yaptığı bu değişiklikler ve dönüşüm, ülke çapında demokrasiyi gerçekleştirme iradesi konusunda da şüphe doğurmaktadır.17 Oysa, demokratikleşmenin bayrağını tutan siyasi partilerin önce kendi içinde bunu başarmaları gerekmektedir. Hem inandırıcılık noktasında, hem de demokratik reformların hedefine ulaşması bakımından parti içi demokrasinin tesisi zorunluluktur. Parti içi demokrasi hiçbir partinin iç işi değil, bilakis Türk demokrasisinin kanayan yarasıdır.18 Bütün bu olumsuz gözlemler ve gelişmeler, elbette demokratikleşmenin ki AK Parti ile sınırlı değildir. Yarının iktidar adayları bayrağını tutan siyaolan muhalefet partilerinin de parti içi demokrasi açısi partilerin önce kendi sından, AK Parti’den farkı yoktur. Tek fark, AK Parti içinde bunu başarmaları iktidardadır ve ülkeyi yönetmektedir; dolayısıyla aldığı gerekmektedir. kararlar, herkesi etkilemektedir. Nitekim, son yıllarda ana muhalefet partisi olan CHP de maalesef tüzük değişikliği konusunda AK Parti’yi taklit etmeye başlamıştır. İki partinin tüzüklerinde son yıllarda yapılan değişiklere bakıldığında; bu değişikliklerin büyük çoğunluğunun birbirine benzer şekilde, parti içi demokrasiyi geriletmeye yönelik ve parti içinde demokrasiyi ortadan aldıracak nitelikte olduğu görülmektedir. İşte bu ve başka bazı nedenlerledir ki, ülkemiz muhalefet partileri, birçok tartışmanın odağında olan ve oldukça yıpranan iktidardaki Ak Parti karşısında 1 Kasım 2015 tarihinde yapılan genel seçimlerde büyük bir hezimete uğramışlardır. Yani muhalefet partilerimiz, 4 dönemdir iktidar17 Nitekim Özbudun’un da belirttiği gibi, bu şüpheyi haklı kılacak gelişmeler ve uygulamalar son 2-3 yılda yoğunlaşmıştır. Aslında bu gelişmelerin yaşanacağının işaretini partinin İstanbul il başkanlığını uzun dönem yapan ve 3 dönemdir milletvekilli olan Aziz Babuşçu 2011 seçimlerinden hemen sonra vermişti. Babuşçu’ya göre “10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklardır. Dün bizimle beraber şu veya bu şekilde yürüyenler yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklardır. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği ve kabul ettiği bir dönem gibi olmayacak”tır. Daha da ilginç olan bu açıklamalara karşı parti yönetiminden herhangi bir yalanlama, eleştiri veya tepki gelmemiştir. Özbudun, Ergun, Anayasalcılık ve Demokrasi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2015, s. 110. 18 Mutlu, Ozan, 1982 Anayasası ve Siyasi Partiler Kanunu’na Göre Parti İçi Demokrasi, Yüksek Lisans Tezi (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul, 2008, s. II. 9 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR da olan ve doğal olarak yıpranan ve yorulan bir iktidar partisi karşısında bile, başarısız olmayı başarabilmişlerdir. II. SIYASI PARTILER VE DEMOKRASI Kabul etmemiz gerekir ki son birkaç yüzyıldaki demokratik gelişmelerin, anayasacılığın ve özgürlükler hukukunun ana muharriki, liberal düşüncedir. Daha ötesi çağdaş demokratik hukuk devletini ve insan hakları anlayışını, büyük oranda liberal düşünceye borçluyuz. Gerçekten iki bin yıl sonra yeniden insanoğlunun yaşamına giren demokrasi, bu yeni formatını liberalizmin ana ilkelerinden almış ve büyük oranda liberalizm tarafından şekillendirilmiştir.19 Bu bağlamda, demokrasinin temel kavram ve kurumlarının liberalizme referansla tartışılması oldukça yerindedir.20 Maalesef liberalizm, bazılarınca yanlış bir şekilde, vahşi kapitalizm veya bencillik olarak anlaşılmaktadır. Oysa, liberalizm eşit ve özgür bireyi esas alır. Liberalizm, insan onuruna odaklanarak, insanı temel değer olarak ele alır. Bu açıdan birey olarak insanı hesaba katmayan, onun değer ve amaçlarından bağımsız bir “toplumsal ortak iyi” yoktur. Dolayısıyla, ne devlet ne de benzeri diğer kurumlar “birey”in dışındaki böyle bir ortak iyiyi bireylere dayatamaz. Devlet, toplum, parti veya bu tür diğer kurumlar “birey”e göre ikinci plandadır ve bunların “birey”in dışında özgün bir varlıkları olmadığı için kendilerine özgü “birey”den bağımsız amaçları da olamaz. Bu tür kurumlar ve devlet olsa olsa özgür ve eşit “birey”in amaçlarını gerçekleştirmeye yarayan birer araçtır.21 Elbette son tahlilde demokrasi, insan için temel ve bağımsız bir değer değildir; o çağımızda eşit, özgür ve çoğulcu bir toplumsal varoluşun ve yaşamın asgari güvence temelini oluşturur. Demokrasi herkesin değerlerini serbestçe yaşayabileceği barışçı birlikte var olma ve yaşama platformudur. Yani demokrasi, barış içinde bir arada olmanın alt yapısıdır.22 Bu platformun başarılı olması da demokrasi sadece herkesin kendi değerleri, farklılıkları ve konumu içinde yöneticilerin seçimle kabul edilmesine bağlıdır. işbaşına gelmesine indirgenemez. Özellikle bir ülkede her türden azınlığın temel hak ve hürriyetleri garanti altına alınmamışsa, o ülkeye demokratik demek mümkün değildir. Yani demokrasi 19 Sartori, Demokrasi, s. 418. 20 Şahin, Bican, Liberal Demokrasinin Temelleri: Güncel Demokrasi Tartışmaları, Editör: Bican Şahin, Orion Yayınları, 2008, s. 12. 21 Erdoğan, Liberal, 2, 21-22. 22 Erdoğan, Liberal, s. 279. ozgurlukarastirmalari.com 10 <RAPOR ADI> sadece yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesine indirgenemez. Çağdaş çoğulcu demokrasi, yöneticilerin adil ve serbest bir şekilde seçildikten sonra da, çoğulculuğa saygı duymasını, katılımcı, müzakereci ve özgürlükçü bir anlayışla ülkeyi yönetmesini gerektirir. Çağdaş demokraside genellikle halkın yönetime katılımı, temsilciler aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleşmektedir. Bu sistemlerde halk, düzenli aralıklarla yapılan yarışmacı seçimlerle kendi adına önemli kamusal meselelerde kararlar alacak olan temsilcilerini seçer. Seçimlerin yarışmacı olmasıyla anlatılmak istenen, onların kamusal meselelerin çözümüne yönelik gerçek alternatifler sunma iddiasında olan kişiler ve gruplar arasında geçmesidir. Bu kişi ve gruplar çoğu kez siyasi partiler olarak örgütlenirler. Bu, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü sayesinde mümkündür.23 Peki, bir demokraside halkın bu şekilde ortaya çıkan yönetiminin halk için, veya başka bir ifadeyle, halkın çıkarına olmasını garanti eden şey nedir? Basitçe, halkın kendi iradesiyle yetkilendirdiği temsilcilerin yönetiminin, yönetici azınlığın veya toplum içerisinde belli bir zümrenin çıkarına değil, genel olarak tüm toplumun çıkarına olması beklenir. Halkın temsilcilerinin, temsil ettikleri halkın çıkarını değil de kendi çıkarlarını takip etmelerinin önlenmesini sağlayan mekanizmaların birisi, yöneticilerin hesap vermesini garanti eden hukuk devleti ilkesi ise; bir diğeri de, düzenli aralıklarla yapılan özgür, adil, serbest ve yarışmacı seçimlerdir.24 A. Partiler Demokrasisi Bugün artık siyasi partiler olmadan çağdaş demokrasi işlemez hale gelmiştir. Bu nedenle günümüzde çok partili siyasi yaşamın olduğu klasik demokrasilere, “Partiler Demokrasisi” denmektedir. Gerçekten çağdaş demokrasinin partiler demokrasisi olduğu yargısında mübalağa görmemek gerekir. Çünkü geniş ve karmaşık bir toplumda siyasi partilerin aracılığı olmaksızın demokrasinin gerçekleştirilmesi zordur. Demokrasiyle yönetilen çağdaş Batı devletlerinde “partisiz demokrasi” alternatifinin denenmemiş olması, partilerin varlığıyla demokratik rejim arasındaki sıkı ilişkiyi kanıtlamaktadır.25 Zira günümüzde demokrasi, adeta partiler arası bir yarışı ifade eder hale gelmiştir.26 Bilindiği gibi demokrasi, çoğulcu bir rejimdir. Siyasi partiler ise, bir süzgeç niteliğinde olup, fikirleri toplama, gruplaştırma, biçimlendirme, kişileri yalnızlıklardan çıkarıp ülkenin yönetimine katma ve yöneltme fonk23 Şahin, Liberal, s. 13. 24 Şahin, Liberal, s.17. 25 Özbudun, s. 162. 26 Baer, s. 83 11 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR siyonunu yerine getirmeye çalışır. Bu nedenle demokrasi, siyasi partilere muhtaçtır ve partisiz demokrasi, şimdilik bir hayaldir. Bugün için partileri ortadan kaldırmak, demokratik hukuk düzenini yıkmak gibidir.27 Siyasi partiler olmasaydı birçok seçmen, dağınık, örgütsüz bir yığın olarak kalır; amaçlarını doğrudan dile getirme imkanı bulamazdı. Bu imkânı, siyasi partiler, benzer görüş taşıyan bireylerin bir araya gelip görüşlerini savunmalarını, yaymalarını, yeni taraftar kazanmalarını ve düşüncelerini eyleme dönüştürmelerini sağlamak suretiyle tanımaktadır.28 Bir toplum karmaşıklaştıkça ve çıkar öbeklerinin sayısı arttıkça, bu öbeklerin istemlerinin iktidara iletilmesinde sivil toplumla siyasi toplum arasında köprü görevi gören temsilcilerden yararlanılması, kaçınılmaz bir hal alır. Partisiz çoğunlukların durmadan değişen düşünceleriyle yönetilecek bir demokrasi düşünmek, neredeyse imkânsızdır.29 AYM de bir kararında, “...çağdaş demokrasilerde yurttaşların devlet yönetimine katılmaları temel koşuldur. (...) Kişilerin ayrı ayrı güçleriyle sonuç almaları zordur. Bireysel iradelerini birleştirip yönlendirerek onlara ağırlık kazandıran özgün kuruluşlara gereksinim duyulmuştur. Bu kuruluşlar, (...) vazgeçilmez öneme sahip olan siyasi partilerdir. Siyasi partiler, belli siyasi düşünceler çerçevesinde birleşen yurttaşların özgürce kurdukları ve özgürce katılıp ayrıldıkları kuruluşlardır. Kamuoyunun oluşumunda Siyasi partiler olmaönemli etkinliği olan siyasi partiler, (...) siyasi katılımsaydı birçok seçmen, ları somutlaştıran hukuksal yapılardır. Siyasi partiler, dağınık, örgütsüz bir yıdemokratik rejimin olmazsa olmaz şartıdır”30 demiştir. ğın olarak kalır; amaçlaAnayasa Mahkemesi’nin yeni tarihli bir başka kararınrını doğrudan dile getirda “demokratik siyasetin ancak siyasi partiler yoluyme imkanı bulamazdı. la üretilebildiği günümüz demokrasilerine (…) partiler demokrasisi denmektedir”31 ifadesi yer almaktadır. Bu nedenle, Siyasi Partiler Hukukunun gelişmesiyle, klasik demokrasi, yerini partiler demokrasisine bırakmıştır. Partiler demokrasisinin ise, gerçek anlamda yaşama geçmesinin yolu “parti içi demokrasi”den geçmektedir. 27 Tunaya, Siyasi Kurumlar, s. 279. 28 Almond, s. 33-34. 29 Touraine, Alain, Demokrasi Nedir?, Çev. Olcay Kunal, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997, s. 139-140.; SARTORİ, s. 162. 30 AMK., E. 1993/3, K. 1994/2, Kt. 16. 6. 1994., AMKD., S. 30, s. 1061-1229. 31 AMK(Siyasi Parti Kapatma)., E.: 2007/1, K.: 2009/4, Kt.: 11.12.2009. ozgurlukarastirmalari.com 12 <RAPOR ADI> B. Parti İçi Demokrasi Parti içi demokrasiyi, en dar anlamda “partinin iç eylem ve işlemlerinde demokrasi ilkelerinin uygulanması” olarak tanımlayabiliriz.32 Parti içi demokrasi, “partinin bütün kademelerinde görev alanların demokratik seçimle ve belirli bir süre için göreve gelmelerini ve partinin önemli sorunları hakkındaki çözüm önerilerinin alt kademelerden yukarı kademelere doğru gerçek ve demokratik bir süreç içerisinde oluşmasını” gerektirir.33 Nitekim Wright’a göre, partinin alt kademelerindekilerin fikirlerinin ve kararlarının akışı, parti yöneticileri tarafından engellenmediği ve parti yöneticileri, alt kademelerin fikir ve kararları üzerinde mutlak bir hakimiyet kurmadığı sürece, parti içi demokrasinin varlığından söz edilebilir.34 Ayrıca, parti içindeki düşünce ayrılıklarının, farklı çözüm önerilerinin, siyasi konulardaki farklı yorumların uygarca dile getirilebilmesi için de, parti içi demokrasi zorunludur. Çünkü “barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar.” Bu hakikata ulaşılması için demokratik partiler, parti içinde düşünce temelinde oluşan gruplaşmaları ve ayrılıkları doğal kabul ederler. Partinin sağlıklı politikalar üretebilmesi ve canlılığını koruyabilmesi için bu gibi grupları özendirirler. Demokratik partilerin, parti içi eleştirinin adeta yasak olduğu diğer partilere karşı üstünlüğü de burada, yani parti içi demokrasiyi özenle yaşatmasında aranmalıdır.35 Bu durum çoğulculuğu ve düşünsel zenginliği ortaya çıkarır. Anayasa Mahkemesi’ne göre ise “Siyasî partilerin örgüt içi düzenlerinin demokrasi esaslarına uygun olması, hukuki düzenlemelerle sınırlarının çizilerek, partilerdeki oligarşik eğilimlerin ve baskıların ortadan kaldırılması, demokratik örgüt yapısının kurularak lider, teşkilat, organlar ve adayların demokratik yöntemlerle belirlenmesi ve karar mekanizmasının tabandan tepeye oluşturulması parti içi demokrasi ilkesinin gereklerindendir”.36 Gerçekten parti içi demokrasi, partinin iç işleyişinde, yani parti yöneticilerinin belirlenmesi ve kararların alınmasında katılımcı anlayışın uygulanmasını; her türlü eleştiri, özeleştiri ve önerinin serbest olmasını ifade 32 Özcan-Yanık, s. 212. 33 Bosuter, Kudret, Parti İçi Demokrasi, Ankara 1969, s. 37. 34 Wright, E. William, “Comparative Party Models: Rational-Efficient and Party Democracy”, Colombus, Ohio 1971, s. 47. 35 Karakaş, Ercan, “CHP Yeniden Yapılanmaya İlişkin Öneriler”, (Çevrimiçi) http//www. sodev.org.tr, 13 10 2001. 36 AMK(Siyasî Parti-İhtar), E: 2005/3, K: 2011/1, Kt: 12.10.2011, R.G.: 17.10.2012-28444. 13 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR eder. Parti içi demokrasinin tam anlamıyla uygulanması halinde, parti içinde devinim sağlanır ve lider egemenliği önlenmiş olur.37 Parti içi demokrasi açısından ülkemizdeki siyasi partilere baktığımızda ise, hiyerarşik bir şekilde parti liderinin ve yakın çevresinin tartışılmaz egemenliğini görürüz.38 Bu oligarşik yapı, parti içi demokrasinin işlemesine engel teşkil eder. Ayrıca, bu oligarşik yapı, hem demokrasiye hem de her türlü değişime kapalıdır.39 Bu oligarşik yapı nedeniyle partide siyasi iradenin oluşum tekeli, parti yöneticilerinden oluşan bir azınlığın eline geçmektedir. Bu sürecin sonunda ise, üyelerce denetlenemeyen; tersine, parti örgütü sayesinde üyelerin yönlendirildiği ve yönetildiği bir yönetim şekli ortaya çıkmaktadır.40 Parti içi seçimlerde sandık çalmak, üyelere duyuru göndermemek, sahte oy kullanmak yaygındır. Daha ötesi, üst parti örgütleri, seçimle gelmiş alt örgütleri görevden almaktan ve yerlerine kendi yandaşlarını atamaktan çekinmezler. Tüzük maddeleri kolayca çiğnenir ve atama ile gelen yönetimler, üyelik ve delege operasyonunu tamamlayıncaya kadar, gerektiğinde aylarca görevde tutulurlar. Önseçimlerin bütün partililerin katılacağı bir şekilde yapılması gerekirken, önseçim adı altında merkez yoklaması ile yetinilir. Bu eksiklikler ve aykırılıklar listesini uzatabiliriz. Hemen hemen bütün partililer, büyük oranda parti içinde ahlakın ve hukukun değil, dayatma ve sahteciliğin hüküm sürdüğünü bilmektedirler.41 Bu yüzden de birçok nitelikli insan, siyasetten ve partilerden uzaklaşmaktadır. Ülke bazında demokrasinin yılmaz savunucusu olan siyasi partiler, içyapılarında bunu uygulamayı hiç akıllarına getirmemektedirler. Dolayısıyla Türkiye’de partiler demokrasisi, “liderler demokrasisine” dönüşmüştür.42 Belirtmeliyiz ki, parti içi demokrasiyi etkileyen çok sayıda ve farklı nitelikte etmenler vardır. Bu etmenlere bağlı olarak parti içi demokrasinin gerçekleşme koşulları ve derecesi değişmektedir. Parti içi demokrasi 37 Atar, Yavuz, Çağdaş Demokrasinin Siyasi Boyutu: Türkiye’de Demokratikleşme ve Anti-Demokratikleşme Göstergeleri, Yeni Türkiye, Eylül-Ekim 1997, s. 79. 38 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Çapoğlu, Gökhan, Türkiye’de Siyasi Tıkanıklığı Aşmak İçin, Stratejik Araştırmalar Vakfı, Ankara 1994. 39 Yanık, Murat, Başkanlık Sistemi ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Adalet Yayınevi, İstanbul 2013, s. 114. 40 Tanilli, Server, Devlet ve Demokrasi, 3. Bası, İstanbul 1982, s. 227. 41 Akat, A. Savaş, Sosyal Demokrasi Gündemi, Armoni Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1991, s. 7. 42 Bektaş, Arsev, “Türk Siyasal Demokrasisi, Sorunlar ve Nedenleri”, Yeni Türkiye, S. 23-24, 1998, s. 184-185. ozgurlukarastirmalari.com 14 <RAPOR ADI> kavramının tam olarak anlaşılabilmesi ve yaşama geçebilmesi için, onu çevreleyen ve etkileyen etmenler açıkça ortaya konmalıdır. Siyasi gelişme içinde, toplum ve onu oluşturan bireylerin siyasi birikimleri, kültürleri ve çağdaşlaşma düzeyleri büyük önem taşımaktadır. Çünkü bireylerin siyasi kurumlar karşısındaki değerleri, siyasi sisteme eğilimleri, tamamen taşıdıkları inançlarından, statülerinden ve bu yöndeki davranışlarından kaynaklanmaktadır.43 Ekonomik yapı ile siyasi yapı arasında da çok yönlü bir etkileşimin varlığı, bir gerçektir. Elbette demokratik özgürlükle ekonomik özgürlük kavramlarının örtüştüğü serbest piyasa ekonomisinde, bu etkileşim, en yüksek seviyededir. Zira bu iki kavram, birbirini tamamlamaktadır. Demokrasi, serbest piyasa ekonomisini gerektirmekte; serbest piyasa ekonomisi ise, ancak demokrasilerde tam anlamıyla gerçekleşebilmektedir. Aslında siyasi yapı, sosyal yapının bir izdüşümüdür. Partiler de, siyasi bir kurum olarak sosyal yapıya dayanmakta ve devam eden bir süreçte onunla etkileşim içinde bulunmaktadır. Bu bağlamda sosyal yapının siyasi yapıya gerçek anlamda yansıması için, parti içi demokrasi, yaşamsal bir önem arz etmektedir. Ülkemizde sosyal yapının gerçeğe uygun olarak temsil edildiğini söylemek mümkün değildir. Özellikle kadınlar, köylüler ve işçiler, siyasi yapıda kendilerine çok az yer bulabilmektedirler. Bunun nedeni ise, hem ekonomiktir; hem de partilerimizde demokratik katılım ilkelerinin uygulanmaması ve parti içi demokrasinin yaşama geçmemesidir. C. Parti İçi Demokrasinin Önemi ve Hukuksal Zorunluluğu Parti içi demokrasiyi düzenleyen Anayasa’nın 69. maddesinin 1. fıkrası; “siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları, demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir” hükmünü getirmiştir. Anayasa’mızın kanuna yaptığı atıf doğrultusunda konuyu düzenleyen SPK’nın “parti içi çalışmaların demokrasi esaslarına uygun olma zorunluluğu” başlığını taşıyan 93. maddesi de, “siyasi partilerin parti içi çalışmaları, parti yönetimi, denetimi, parti organları için yapılacak seçimler ile parti genel başkanlığınca, genel merkez organlarınca ve parti gruplarınca alınan kararları ve yapılan eylem ve işlemleri, parti tüzüğüne, parti üyeleri arasındaki eşitlik ilkesine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz” demektedir. Anayasa Mahkemesi’ne göre “(...) bu fıkra, parti içinde demokrasiyi egemen kılma ve oligarşik eğilimleri önlemeyi amaçlamaktadır. Esasen, siyasi partilerin kuruluş, işleyiş, faaliyet ve organlarının seçiminden söz 43 Tuncay, s. 67. 15 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR edildiğine göre, fıkrayla, parti içi demokrasinin amaçlandığı kuşkusuzdur. Siyasî partilerin örgüt içi düzenlerinin demokrasi esaslarına uygun olması, hukuki düzenlemelerle sınırlarının çizilerek, partilerdeki oligarşik eğilimlerin ve baskıların ortadan kaldırılması, demokratik örgüt yapısının kurularak lider, teşkilat, organlar ve adayların demokratik yöntemlerle belirlenmesi ve karar mekanizmasının tabandan tepeye oluşturulması parti içi demokrasi ilkesinin gerekleridir. Halkın siyasî partiler kanalıyla iktidar üzerinde etkili olabilmesi, parti ile halk arasındaki bağların kuvvetli olmasına, parti içinde demokratik bir karar alma mekanizmasının kurulmasına bağlıdır. Bu nedenle parti içi demokrasinin gerçekleşmesi, demokrasinin yaşaması ve işlemesi bakımından zorunludur.”44 Görüldüğü gibi parti içi demokrasiyle ilgili ülkemizde hukuksal düzenlemeler ve yargı içtihatları, parti içi demokrasinin ülkemiz için bir lüks olmadığını, tüm partilerin mutlaka uyması gereken anayasal ve yasal bir zorunluluk olduğunu açıkça emreder. Yani partiler, anayasa ve yasadaki diğer kurallara ve yasaklara uydukları gibi, gerek parti içi hukuklarında, gerekse parti içi uygulamalarında parti içi demokrasiyi yaşama geçirmek zorundadırlar.45 Gerçekten partiler, iktidara geldiklerinde tüm toplum düzeyinde kuracakları demokratik yapının bir örneğini, daha iktidara gelmeden parti içi işleyişlerde yaşama geçirmek zorundadırlar. Tersi durumda, demokrasiyi içlerinde özümsemeyenler, bunu ülke bazında yaşama geçiremezler. Gerçekten, kendi iç yapılarında ve uygulamalarında demokrasinin gereklerine uygun davranmayan, demokraparti içi demokrasi, tik kuralları geçerli ve etkin kılmayan siyasi partilerin, salt partilerin bir iç ‘demokratik devlet’ ilkesini tüm kural ve kurumlarıyla sorunu değildir. gerçekleştirmesini beklemek güçtür. Partilerde demokratik kuralların işlerliğini sağlayacak bir yapılanmanın gerekliliği kaçınılmazdır.46 Dolayısıyla, parti içi demokrasi, salt partilerin bir iç sorunu değildir. Çünkü parti içi demokrasi, demokrasiyi gerçekleştirmenin bir şartı olarak, hem yönetilenleri hem de yönetenleri birinci derecede ilgilendirmektedir. Demokrasi ve toplum için bu derece önemli bir kurumun, sadece partilerin iç işlerine ve kendi isteklerine bırakılması söz konusu olmamalıdır. Zira kendi içinde demokrasiye inanmayan ve gerçekleştirmeye çalışmayan bir partinin toplum adına demokrasi talep etmesini ve bunun 44 AMK., E. 2002/4, K. 2003/2, Kt. 22.01.2003, R.G.: 25166. 45 Özcan-Yanık, s. 216. 46 Sezer, Ahmet N., Milliyet, 06.09.2001, s. 1. ozgurlukarastirmalari.com 16 <RAPOR ADI> mücadelesini vermesini beklemek doğru olmaz.47 Zira, demokrasi, her şeyden önce çok seslilik, farklı fikir ve düşüncelerin karşılıklı olgunluk, hoşgörü ve saygı içerisinde yaşayabilmesidir. Siyasi zeminde bu farklılık ve çok seslilik, partiler arasında olduğu gibi aynı parti içinde de var olabilmelidir.48 Partiler, bir demokrasi kurumu olduğuna göre, öncelikle ve bizzat kendilerinin demokratik bir yapıya sahip olmaları gerekir.49 Tersi durumda zaman içinde inandırıcılıklarını ve güvenilirliklerini yitirirler. O halde parti içi demokrasi, demokrasinin gerçekleşmesinin olmazsa olmaz bir ön şartıdır diyebiliriz.50 Ancak hemen belirtelim ki bu ön şartın gerçekleşmesi bir siyasal rejimin demokratikleşmesi için yeterli olmayabilir. Yani parti içi demokrasi, demokrasi için önemli ve zorunlu bir ön şarttır; ancak demokrasinin gerçekleşmesi için tek ve yeterli ölçüt bu değildir.51 Gerçekten siyasi partilerin topluma öncülük edebilmesinin ve çoğulcu demokrasiyi yaşama geçirebilmesinin önkoşulu, parti içinde farklı fikirlerin bir arada yaşayıp yarışmalarına olanak veren bir parti içi hukuk ve demokrasi düzeninin kurulması ve işlerlik kazanmasıdır. Bu bağlamda parti içi demokrasi, demokratik bir yaşam için zorunlu bir araçtır. Çağdaş anlamda demokrasinin yerleşebilmesi için, siyasi partilerin fonksiyonel hale gelebilmesi; ulusal iradenin parlamentoya tam yansıyabilmesi ve demokratik örgüt yapısı içinde tartışma ortamının oluşturularak, çoğulculuk temeline dayanan geniş katılımlı siyasi kararların alınabilmesi; adil, eşit ve özgür seçimlerle lider, örgüt ve adayların belirlenerek demokratik uygulama yöntemlerinin bulunması; ancak parti içi demokrasinin varlığı ile mümkündür. Parti içi demokrasinin önemini artıran bir başka etmen ise, günümüzde parti içinde, özellikle iktidar partisinde alınan bir kararın, genellikle parlamentoda ve hükümette de aynen yaşama geçmesidir. Bu nedenle “parti merkezlerinde alınan kararların” nasıl ve hangi yöntemlerle alındığı, önem kazanmaktadır.52 Ülkemizde parti içi demokrasinin siyasi partiler için uyulması zorunlu 47 Bozoğlu, Esin, “Sosyal Demokrat Partilerde Örgütlenme Sorunu ve Çözüm Önerileri”, Sosyal Demokrat Değişim, S. 6, Ocak-Şubat 1997, s. 60. 48 Dülger, İbrahim, “Zavallı Demokrasi”, 11. 01. 2001, (Çevrimiçi) http://www.otuken. net, 15.11.2001. 49 Savcı, Bahri, “Türkiye’nin Şartları Açısından Siyasi Partiler Rejimine Bir Bakış (1)”, AÜSBFD., c. 20, No: 1, 1965, s. 176. 50 Aynı yönde bkz: Türköne, Mümtazer, Siyaset, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2011, s. 362. 51 Benzer yönde bkz: Küçük, s. 84. 52 Tuncay, Suavi, Parti İçi Demokrasi ve Türkiye, Gündoğan Yayınları, Ankara 1996. s. 198. 17 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR olan hukuksal bir ilke olduğunu böylece belirledikten sonra, bu ilkenin Türkiye pratiğinde yaşama geçip geçmediğini ve siyasi partilerle ilgili diğer sorunlu alanları belirlemeye çalışacağız. III. SIYASI PARTILER HUKUKUNUN TEMEL SORUNLARI Demokrasi ve parti içi demokrasinin ülkemizdeki uygulaması, aşağıda açıklayacağımız ampirik verilerden de anlaşılacağı gibi, çağdaş demokrasi anlayışından çok uzaktır. Bu uzaklığın, bir kısmının Siyasi Partiler Hukukundan, bir kısmının da diğer faktörlerden kaynaklanan çok çeşitli nedenleri vardır. Aslında Türkiye’de demokratik ve özgürlükçü Siyasi Partiler Hukukunun önündeki en büyük engel, siyasi partiler yelpazesinde demokrasiyi içtenlikle benimsememiş partilerin yaygınlığıdır. Partilere egemen olan kadroların büyük bir çoğunluğu, demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak düşünmemekte; onu, kendilerini siyasi iktidara götürmekle işlevini tamamlayacak bir araç olarak görmektedir. Daha baştan belirtmeliyiz ki, aslında siyasi partilerle ilgili sorunların birçoğu parti içi demokrasi sorunuyla bir şekilde ilişkili sorunlardır. Bu bağlamda ülkemizde Siyasi Partiler Hukukunun başlıca sorunlarını bu şekilde sıralayabiliriz: 1. Siyasi partilerin örgütlenmesi ve faaliyetlerindeki sınırlamalar, 2. Düzenli bir parti üyeliği ve delegelik sisteminin olmaması, 3. Anti-demokratik ve oligarşik delegelik sistemi, 4. Demokratik olmayan aday belirleme yöntemlerinin uygulanması, 5. Kongrelerin yapısında ve uygulanmasında yozlaşma, 6. Parti içi seçimlerin liyakat ve demokrasi esaslarına göre yapılmaması, 7. Disiplin mekanizmasının adaletsiz ve anti-demokratik işletilmesi, 8. Yapısal ve kültürel nedenlerle partilerde lider sultasının oluşması, 9. Partilerdeki merkezi oligarşik yapılanma, 10.Siyasi kurumsallaşmanın sağlanamaması nedeniyle ortaya çıkan siyasi yozlaşma, 11. Kamuoyu, baskı grupları ve medyanın olumsuz etkisi. Aşağıda bu sorunlara kısaca değinmeye çalışacağız. ozgurlukarastirmalari.com 18 <RAPOR ADI> A. Yapısal Sorunlar a. Örgütlenme Toplumsal gelişme ve teknolojideki hızlı değişim olgusuna rağmen, siyasi kurumlar, bu değişime ayak uydurmakta geç kalmışlardır. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri olarak, siyasi partilerin iç örgütlenmelerini gösterebiliriz. Siyasi partiler, iletişim teknolojisinin bugünkü ölçeklere kıyasla son derece geri olduğu bir dönemde oluştular. Sonuçta demokrasi-disiplin ve üye-yönetici dengelerini sistematik şekilde ikincileri lehine bozan merkeziyetçi parti yapıları oluştu.53 Türkiye’de parti örgütlerinin işleyişi, demokrasinin en önemli göstergesidir. Parti içi demokrasinin işleyebilmesi için, öncelikle iyi işleyen ideal bir örgütsel yapının varlığı gerekmektedir. Türkiye’de partiler kurulurken ilk örgütlenmesine, genellikle partinin alt kademeleri, parti üyeleri ve seçmenler karıştırılmamaktadır. Türkiye’de genellikle belli başlı aileler, üst düzeydeki öne çıkmış teknokratlar, siyasetçiler ve bürokratlar, zengin iş çevreleri, kısaca bütün askeri ve sivil seçkinler, siyasi örgütlerin kuruluş sürecinde söz sahibi olmuş ve partiyi destekleyenlerden “fikir değil” sadece “oy” ve destek istemişlerdir.54 Bu nedenlerle geniş halk yığınları, örgütlenme sürecinde siyasi katılımın dışında tutulmuşlar ve partilerin oligarşik kurucuları, partiyi kendilerinin vazgeçilmez bir hakkı, adeta tapulu bir mülkü gibi yönetmişlerdir. Geniş halk kitleleri ise, bu engeli aşamadığından, karizmatik liderlere yönelme ve onları destekleme eğilimi içine girmişlerdir.55 Partilerimizin böylece oluşan örgütsel yapıları içinde parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek oldukça zordur. Çünkü partilerde siyasi güç, daha baştan lider ve oligarşik bir grubun elindedir ve parti örgütünü her yönüyle bunlar yönlendirmekte ve yönetmektedir. Belirtmek gerekir ki, partilerimizin, “tepeden inme kurumsallaşma geleneği ve anlayışı”, bugün de varlığını sürdürmektedir.56 Örneğin demokrasi ve parti içi demokrasi kavramlarına büyük önem verdiklerini her fırsatta vurgulayan ve diğer partilerden varlık ve farklılık nedenlerinin bu kavramlar olduğunu iddia eden AK Parti, kuruluşu ve örgüt- 53 Akat, Sosyal Demokrasi, s. 171-172. 54 Tuncay, s. 170. 55 Tuncay, s. 170. 56 Özüerman, Tülay, Türkiye İçin Nasıl Bir Anayasa (Anayasaya Siyasi Yaklaşım), Alfa Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 76. 19 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR lenmesi aşamasında bu savlarının tersine hareket etmiştir.57 AK Parti, önceden belli olan ilkeler ışığında, küçük bir grup tarafından kurulmuş ve daha sonra, diğer kişilerin kendi ilkelerini ve programlarını kabul etmesini ve desteklemesini beklemiştir. Oysa demokratik bir parti, önce tepede değil, tabanda filizlenmeli ve örgütlenmeli; sonra yarışmacı, katılımcı ve çoğulcu bir yöntemle kurulmalı ve örgütlenmelidir. Bilindiği gibi, SPK’dan kaynaklanan nedenlerle Türk siyasi partilerinin örgüt yapıları, biçimsel olarak birbirine çok benzemektedir. Zira, SPK, tüm siyasi partilerin aynı biçimde örgütlenmesini zorunlu tutmuştur. Bunun sonucu olarak, mevcut SPK ile, çoğulcu ve özgürlükçü bir örgütlenmeye gitmek ve parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek mümkün değildir.58 Eğer partiler, en alt kademelerde örgütlenemez ve toplumla bağlarını doğrudan kuramazlarsa, ne gerçek anlamda demokratik olabilirler, ne de parlamentoya toplumun dinamizmini ve değişimini taşıyabilirler. Gerçekten yürürlükteki SPK, çağdaş demokratik devletlerdeki partilerin büyük çoğunluğunun benimsediği ve özünde demokratik ideolojiye tamamen uygun olan bir örgütlenme tipinin Türkiye’de gerçekleşmesine olanak vermemektedir.59 Tek tip bir parti örgütünü zorunlu kılan SPK’nın bu yöndeki hükümleri değiştirilerek her partinin, istediği gibi örgütlenmesine olanak verilmelidir. Tersi durumda, parti içinde informel ve illegal örgütlenmeler ortaya çıkabilmektedir. Eğer partiler, en alt kademelerde örgütlenemez ve toplumla bağlarını doğrudan kuramazlarsa, ne gerçek anlamda demokratik olabilirler, ne de parlamentoya toplumun dinamizmini ve değişimini taşıyabilirler.60 O halde vurgulamalıyız ki, parti içi demokrasinin yaşama geçmesi için her şeyden önce, siyasi partilerin örgüt yapılarının demokratik özellikler taşıması gerekmektedir. Bunun için parti liderlerinin rolü ve seçilme yöntemleri, örgütün merkeziyetçilik derecesi, liderliğin örgüt hiyerarşisi içindeki gücü, katılma derecesi, parti bürokrasisinin denetimi, parti 57 Vurgulamalıyız ki, AK Parti’yi bugün iktidarda olan ve demokrasiye önem verdiğini söyleyen bir parti olduğu için örnek verdik. Yoksa diğer yeni kurulan partilerimiz de, ondan farklı değildir. 58 Altan, Mehmet, “Demokrasi”, Demokrasi Sempozyumu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 13-14 Aralık 1997, s. 28. 59 Özbudun, Ergun, “Siyasi Partiler ve Demokrasi”, Siyasi Partiler ve Demokrasi Sempozyumu, TESAV Yayınları, İstanbul 1995, s. 5. 60 Kabasakal, Mehmet, Türkiye’de Siyasi Parti Örgütlenmesi, Tekin Yayınevi, İstanbul 1991, s. 136. ozgurlukarastirmalari.com 20 <RAPOR ADI> merkez kadrolarının partinin diğer bölümleriyle ilişkisi, üyeliğin temeli ve saygınlık derecesi gibi unsurlar önem taşımaktadır.61 b. Üyelik Siyasi Partiler Hukukunun yapısal sorunlarından biri de, düzenli ve şeffaf bir parti üyeliği sisteminin olmamasıdır. Aslında parti üyeliği sisteminin yozlaşmasının temel nedeni, partilerdeki oligarşik güçlerin parti örgütü üzerindeki egemenliklerini koruma ve devam ettirme düşünceleridir. Bu nedenle özellikle parti içi seçimler öncesinde, parti üyelerinin kayıtları ya silinmekte ya da değiştirilmektedir. Ya da asıl önemli olan, kişileri partilere sözde üye yapılmaktır. Partilerin resmi üye kayıt defterine kayıtlı üyeleri olabildiğince az ve istedikleri kişilerdir. Belirtmek gerekir ki, son yıllarda parti sicillerinin tutulduğu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Partiler Bürosu, bu konuda belli bir kurumsallaşma sağlamıştır. Nitekim bu düzenli ve şeffaf üyelik sistemi nedeniyle çifte üyelikler, toplu habersiz üyelikler ve başka bazı sorunlar giderilmeye başlanmıştır. Aslında parti tüzükleri incelendiğinde, parti üyeliğinin belirli bir prosedüre bağlandığı görülmektedir. Bu düzenlemelere göre, üyelik işlemlerinin düzenli bir şekilde yapılıp kayıtların tutulması ve bu bilgilerin parti merkezine iletilmesi gerekmektedir. Ancak, uygulamada, bu sistemin ya hiç işlemediği ya da yanlış veya eksik işlediği gözlemlenmektedir. Bu nedenlerden ötürü düzenli ve sistemli bir kayıt işlemi yapılmadığı için, bazen partiye kimin üye olduğunu veya kimin üye olmadığını anlamak, mümkün olmamaktadır. Uygulamada “üye ağaları” denilen kişiler, “naylon kayıt” diye tabir edilen, gerçek olmayan toplu üye kayıtları yaparak, parti ile alakası olmayan kişileri üye kaydettirmektedir. Öyle ki, “naylon üye” tabir edilen üyeler arasında o bölgede oturmayanlar, hayatta olmayanlar, hatta başka partiye üye olanlar bile görülmektedir.62 Bütün bu yozlaşmaların nedenlerinden birisi, ülkemizde son zamanlarda ortaya çıkan profesyonel siyasetçi kişiliğidir. Günümüzde siyaset, insanların çalışma zamanının büyük kısmının kendisine ayrılmasını gerektirmektedir. Profesyonel siyasetçi olarak siyasete atılmak isteyenler, bu faaliyet türüne tam zamanlı olarak angaje olmak durumundadırlar. Yani siyaset, artık insanın boş zamanlarında yapabileceği bir uğraş ol- 61 İbid., s. 18-19. 62 Tuncay, s. 201. 21 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR maktan çıkmıştır.63 Ortaya çıkan bu olgu sebebiyle siyaset, geniş halk kesimlerinden çok, salt bu işle ilgilenenlerin tekeline girmiştir. Bu nedenle de, geniş halk kesimlerinin sağlıklı siyasi katılım kanalları tıkanmıştır. c. Parti İçi Seçimler Siyasi partilerimizde liderlerin ve parti kademelerinin üyelerinin seçimleri, tam anlamıyla demokratik sayılamaz. Parti yöneticileri, 4 dereceli çoğunluk sistemiyle seçilmektedir.64 Ayrıca, SPK’da ve parti tüzüklerinde yer alan toplantı ve karar yeter sayı oranları da, demokratik ilkelerle tam bir uyum içinde değildir. Aslında parti içi demokrasi sorununun özünde, çok dereceli seçim sistemi yatmaktadır. Çağdaş çoğulcu demokratik ilkelere göre, temsilciler daima tek dereceli seçimle ve doğrudan seçilmelidir. Çok dereceli seçim sistemi, demokratik rejimlere aykırı bir yöntemdir. Geçmişte belki ulaşım olanaklarının zorluğu, haberleşme ağının olmaması vb. sebeplerden söz ederek, parti içinde tek dereceli seçim sistemine karşı çıkmanın makul bir izahı olabilirdi. Ancak, ulaşım, bilgi ve iletişim teknolojilerinin bu derece geliştiği bir demokrasinin en çağda, bu gerekçelerin tutarlı olmadığı açıktır. Mevcut hassas olduğu konulardurumu savunmak amacıyla getirilen savlar ise, son dan biri, seçimle gelinen derece ilginçtir ve çeşitli nedenlerle parti üyelerine gübir görevden seçim dışı vensizlik, partinin (ve dolayısıyla toplumun) yukarıdan yöntemlerle ayrılmayönetilmesi ve denetlenmesi arzusu ve buna benzer maktır. demokrasinin özü ile çelişen bir dizi özlem ve zafiyeti içermektedir.65 Parti içi demokrasinin ülkemizdeki en büyük engellerinden biri de, SPK’nın 19/5 ve 20/9 hükümleri ve bunların yanlış ve keyfi uygulanmasıdır.66 Kendisi de seçimle işbaşına gelmiş parti genel merkez yöneticileri, bu hükümden yararlanarak seçimle belirlenen fakat istemedikleri yerel parti örgütlerini görevden alabilmektedir. Bu durumda, seçilmiş yerel 63 Zira günümüzde siyasetle ilgilenenler için, hem profesyonel siyaset yapmak hem geçimlerini kendi düzenli işlerinden sağlamak pek olanaklı görünmemektedir. Yıldırım, s. 98-99. 64 Yani üyeler ilçe delegelerini, onlar il delegelerini ve onlar da parti merkez yöneticilerini seçmektedir. Bektaş, s. 113. 65 Akat, Sosyal Demokrasi, s. 146-150. 66 Aksi görüşte olan Tanör’e göre, “bu düzenlemeleri anti-demokratik bulmaya olanak yoktur; hatta aksine bunlar, belli ölçüde demokratik güvenceler konumundadır. Bu durumda parti içi demokrasi sorununun varlığını, kanunun getirdiği olumsuzluklardan ya da getiremediği güvencelerden çok, siyasi hayatın içinde aramak daha isabetli gibi görünmektedir”. Tanör, Bülent, Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri, TÜSİAD Raporu, İstanbul 1997, s. 41. ozgurlukarastirmalari.com 22 <RAPOR ADI> yöneticiler, genel merkez tarafından atanan seçilmemiş yöneticilerle yer değiştirmektedir. Oysa, demokrasinin en hassas olduğu konulardan biri, seçimle gelinen bir görevden seçim dışı yöntemlerle ayrılmamaktır. Bu nedenle, çok istisnai bazı hallerde ve yargısal yol açık olmak şartıyla parti yönetimleri yerel örgütleri görevden alabilmelidir. d. Aday Belirleme Yöntemleri Aday belirleme yöntemleri, Türk demokrasisinin ve Siyasi Partiler Hukukunun en önemli sorunlarından biridir. Zira parti içi demokrasinin en önemli ölçütlerinden birisi, aday belirleme yöntemidir. Bu durumdan kaynaklanan nedenlerle, çoğunlukla sistemin işlemesi kilitlenmekte ve parti içi demokrasinin gerçekleşmemesi nedeniyle siyasi sistem sağlıklı işlememektedir.67 Nitekim AYM, verdiği bir kararında, bu olguya vurgu yaparak, “...aday belirlemesi, parti içi demokrasiyi doğrudan ilgilendirir...” demiştir. Yine aynı kararında Mahkeme, önseçimin, “...demokratik bir yöntem olan, parti üyelerini önemli ölçüde artıran, katılımı sağlayan...” bir niteliğe sahip olduğunu belirterek “...partilerin elinden parti içi demokrasiyi gerçekleştirici, genişletici ve güçlendirici böyle bir yöntem alınamaz...” demektedir.68 Nasıl ki partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsuru ise, aday tespit yönteminin demokratik olması da, parti içi demokrasinin vazgeçilmez ilkesidir. Aslında, aday belirleme yönteminin niteliği, partinin niteliğini belirler.69 Bir partide aday gösterme yetkisi kimde ise, partinin esas sahibi odur.70 Ülkemizde SPK’nın yaptığı atıf nedeniyle, partiler, aday belirleme yöntemlerini, tüzüklerinde SPK’da belirlenen dört alternatif yöntem çerçevesinde serbestçe düzenleyebilmektedirler. Siyasi Partiler, seçimlere doğal olarak kendilerinin belirledikleri adaylarla katılırlar. Duverger’e göre, “günümüzde milletvekilleri, seçmenler tarafından seçilmeden önce, parti tarafından seçilmekte; seçmenler ise, bu seçimi onaylamaktan başka bir şey yapmamaktadır. Seçmen, birden çok aday arasında bir seçme yapabilir; ama bunların her biri, gene de bir parti tarafından aday gösterilmiştir”.71 Fakat bu adayların nasıl belirleneceği, parti içi demokrasi açısından önemli bir konudur. Nasıl ki partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsuru ise, aday tespit 67 Tuncay, s. 220. 68 AMK., E. 1987/23, K. 1987/27, Kt. 9. 10. 1987, AMKD., S. 23, s. 382-384. 69 Ranney, Political, s. 222. 70 Özbudun, s. 99. 71 Duverger, s. 454. 23 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR yönteminin demokratik olması da, parti içi demokrasinin vazgeçilmez ilkesidir. Bu konu, ulusal iradenin demokratik bir şekilde oluşmasında ve uygulamaya yansımasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Adayların nasıl tespit edileceği sorunu, tüm demokratik ülkelerde, parti merkezleri ile yerel örgütler arasında devamlı çatışma konusu olmuştur. Aday belirleme yetkisi, parti merkezine verilirse,72 bu, hem siyasi katılımı sınırlayacak hem de partilerdeki oligarşik yapıyı güçlendirecektir. Bu sakıncayı önleyen ve aday belirleme yetkisini tamamen yerel örgütlere veren kurum ise “önseçim”dir.73 Onseçim sistemi, ilk olarak ABD’de ortaya çıkmıştır. Bu sistemin temel özelliği, aday belirleme yetkisinin partili üyelere veya seçmenlere bırakılmasıdır. Bu yöntemde, seçimlerden önce, yargının yönetimi ve gözetimi altında parti içinde yapılan bir seçimle partinin adayları belirlenir.74 Aday göstermede temel sorun, bu işlemin niteliğindedir. Bazılarına göre, bu işlem, tıpkı seçimler gibi kamusal bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle adayları geniş bir taraftar veya üye kitlesine seçtirmek gerekir. Diğer bir kısım yazarlar ise, aday belirleme işleminin esas olarak partinin bir iç işi olduğunu belirtmektedirler. Buna göre de, aday belirleme yöntemini partiler, kendi içinde özgürce saptamalıdırlar.75 Yüksek Seçim Kurulu, verdiği bir kararında, aday belirleme işleminin “tamamıyla partilerin iç münasebetlerini ilgilendiren bir husus” olduğunu söylemiştir (R.G. 6.09.1973-14647). Oysa, Araslı’ya göre, aday belirleme yöntemi, partilerin iç işi olarak görülmemeli, kanunlarla düzenlenmelidir. Çünkü bu konuyu partilerin özgür düzenlemesine bırakmak, 72 Merkez yoklaması yöntemi, aday adaylarının, seçim çevrelerine göre aday ve liste sıralamalarının, doğrudan parti merkezi tarafından yapılmasıdır. Siyasi partilerimizin büyük çoğunluğunun tüzüklerinde düzenlenmiş olan merkez yoklaması yöntemi, ülkemizde 1983’den sonra en çok uygulanan aday belirleme yöntemidir. Merkez yoklaması yönteminde temel belirleyici yetki, parti genel merkezindedir. 73 Özbudun, s. 101. 74 Hemen belirtmek gerekir ki, SPK’nın öngördüğü önseçim sisteminin uygulanması, gerçekten çok zordur. Zira SPK’nın 37. maddesine göre, partilerin tüzüklerinde gösterilen merkez yoklaması dışındaki aday belirleme yöntemlerinde parti aday seçimleri seçim kurullarının yönetim ve denetimi altında yapılır. Ayrıca partiler tüzüklerinin gereği olarak bir seçim çevresinde bütün üyelerin iştiraki ile yapacakları önseçimde SPK’nın önseçimlerle ilgili hükümleri uygulanır. Buna göre aday tespitinin yapılacağı gün, Yüksek Seçim Kurulu tarafından genel seçimlerden en az 75 gün önceki bir tarih olarak belirlenip ilan edilir. Seçime katılacak bütün siyasi partilerin tüzüklerindeki usullere göre, il ve ilçelerde yapacakları aday tespitleri, bütün yurtta aynı günde yapılır. Genel seçimler için kabul edilen seçim çevresi, aday tespiti için de esas alınır (SPK, m. 37/3-4). 75 Özbudun, s. 99. ozgurlukarastirmalari.com 24 <RAPOR ADI> demokratik rejimlerin kucağında, anti-demokratik uygulamaların gelişmesine yardım etmektir.76 Demokratik aday belirleme yöntemi olan önseçim, ülkemizde ilk defa 1961 Anayasası döneminde 648 sayılı SPK’nın 29. maddesi ile Siyasi Partiler Hukuku mevzuatımıza girmiştir. Bu kurum, “aday listelerinin hazırlanmasını oligarşik heyetlere bırakmak yerine”, parti seçmen kütüğüne kayıtlı parti üyelerinin katılımına açmıştır.77 Ancak, 648 sayılı Kanun’un 29. maddesi, 26 Mayıs 1973 tarih ve 1783 sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve aday belirleme yöntemleri, partilerin tamamen kendi tüzük ve yönetmeliklerine bırakılmıştır.78 Bu dönemde önseçim, 1961 Anayasası’nın 55. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen “tek dereceli genel oy ilkesi”ne aykırılığı iddiası ile iptal davasına konu olmuştur. Konuyla ilgili kararında AYM, “milli iradeye değer veren memleketlerde partilerin aday tespit işlemlerini ve aday listelerinin düzenlenmesi meselesini, parti örgütünün ve parti lider kadrosunun inhisarından kurtarmak asıl olduğuna ve seçmenlere arz edilecek aday listesinin tanzimini oligarşik heyetlere bırakmamak gerektiğine ve parti adaylarının tespit ameliyesine parti üyelerinin katılmasının demokratik manası olacağına göre, bahis konusu Kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı bir ciheti yoktur”79 demiştir. Diğer yandan tıpkı 648 sayılı eski SPK gibi, 1982 Anayasası döneminde çıkarılan 22 Nisan 1983 tarih ve 2820 sayılı yürürlükteki SPK da, ilk halinde aday belirleme yöntemi olarak önseçim usulünü zorunlu tek aday belirleme yöntemi olarak öngörmüştü. Bununla beraber, bu zorunlu önseçim, hiç uygulanmamıştır. Zira 1983 seçimleri ile ilgili SPK’nın geçici 6. maddesi, “yapılacak ilk milletvekili genel seçimleri için önseçim yapılmaz” hükmünü getirmişti. Daha sonra ise, bu madde de, eski 29. maddenin akıbetine uğrayarak, 28 Mart 1986 tarihinde 3270 sayılı Kanun’la değiştirilmiştir. Yapılan bu değişiklikle, önseçim, zorunlu tek aday belirleme yöntemi olmaktan çıkarılmış ve aday belirleme usulü, tamamen partilerin tercihine bırakılmıştır. Bunun üzerine konuyla ilgili verdiği bir kararında AYM, aday belirlemenin “parti içi bir konu” olduğunu belirtmiştir.80 Ancak, AYM’nin bu görüşüne katılmak olanaklı değildir. Ayrıca, aday belirlemenin parti içi 76 Arasli, Oya, Adaylık Kavramı ve Türkiye’de Milletvekili Adaylığı, Sevinç Matbaası, Ankara 1972, s. 130. 77 Çağlar, Bakır, Anayasa Bilimi, Bir Çalışma Taslağı, İstanbul 1989, s. 235. 78 Koçak, s. 120. 79 AMK., E. 1965/36, K. 1967/12, Kt. 18.05.1967, R.G. 25.10.1967-12737. 80 AMK., E. 1986/17, K. 1987/11, Kt. 22.05.1987, R.G. 18.09.1987-19578. 25 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR bir konu olduğunu kabul etsek bile, Anayasa’nın 69. maddesine göre, partilerin iç düzeni demokratik olmalıdır. Bunun sağlanması için ise, partilerin kullandığı yöntemlerin de, demokratik olması gerekmektedir. Nitekim, AYM’nin başka bir kararı, bu görüşümüzü doğrular niteliktedir. 10 Eylül 1987 tarih ve 3403 sayılı Kanun’un önseçimi yasaklayan 8. maddesinin iptali istemiyle açılan davada AYM, “önseçimin demokratik bir yöntem ve bunu yasaklamanın da partilerin iç düzenine anti-demokratik bir müdahale olduğu; partilerin elinden parti içi demokrasiyi gerçekleştirici, genişletici ve güçlendirici bu yöntemin alınamayacağı ve seçmenin demokratik olmayan bir yöntemle saptanmış adaylara oy vermek zorunda bırakılamayacağı”81 hükmüne varmıştır. Anayasa Mahkemesi, böylece önseçimi yasaklayan hükmü iptal etmiş; ancak aday belirleme ile ilgili yeniden 1961 öncesine, yani aday belirlemenin partilere bırakılması sistemine dönülmüştür. Açıkçası bu, demokrasinin gelişim çizgisinden sapmadır. Böylece aday belirleme yetkisi, yeniden lider ve sınırlı bir oligarşik çevrenin eline geçmiştir. Zorunlu aday belirleme yöntemi olmaktan çıkarılan önseçim, zamanla partiler tarafından uygulanan aday belirleme yöntemi olmaktan tamamen çıkmıştır. Partilerin tüzüklerini incelediğimizde ise, hiçbir partinin demokratik bir aday belirleme yöntemi belirlemediğini söyleyebiliriz. Partilerimizin tamamı SPK’da düzenlenen aday belirleme yöntemlerinin tamamını tüzüklerine almışlar ve bunlardan hangisinin ne şekilde uygulanacağına parti yönetiminin karar vereceğini düzenlemişlerdir.82 Parti yönetimleri de kendilerine verilen bu yetkiyi bugüne kadar bazı istisnalar dışında, demokratik aday belirleme yöntemleri lehinde kullanmamışlardır. Örneğin, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde CHP’nin kısmi bir önseçim uygulaması dışında tüm partilerin adayları, parti liderliğince belirlenmiştir. Aslında ideal olan, 2820 sayılı SPK’nın ilk halinde olduğu gibi parti adaylarının, tüm üyelerin katılacağı gerçek bir önseçimle belirlenmesinin bir ilke olması; ancak istisna olarak belli bir oranda adayın parti yönetimin belirleyeceği yöntemle saptanmasına imkân tanınmasıdır. Elbette parti merkezine tanınan bu oran yüzde 10’u geçmemeli ve bu şekilde gösterilecek adayların belirli bir süre önce hangi illerden, hangi 81 AMK, E. 1987/23, K. 1987/27, Kt. 9.10.1987, R.G. 14.10.1987-19604.; Yani Anayasa Mahkemesi de olmasa, muhtemelen partilerimiz önseçimi tamamen yasaklayıp parti içi demokrasiyi ölüme mahkum edeceklerdi. 82 Bu konuda Ak Parti Tüzüğü m.124/3, CHP Tüzüğünün m. 58, HDP Tüzüğünün m. 48 ve MHP Tüzüğünün m. 89 hükümlerine bakılabilir. Hepsinin ortak yönü aday belirlemede parti yönetiminin yetkili kılınmasıdır. ozgurlukarastirmalari.com 26 <RAPOR ADI> sırada gösterileceklerinin ilan edilmesi gereklidir. Diğer yandan zaman zaman bazı partiler adaylarını önseçimle belirlediklerini iddia etseler de; bu sav, genellikle doğru değildir. Zira önseçim sisteminin nasıl ve hangi kurallara göre uygulanacağını SPK açıkça belirlemiştir. Dolayısıyla buradaki tanıma uygun bir şekilde yapılmayan bir aday belirleme işlemini, önseçim olarak değerlendirmek doğru değildir. Siyasi partilerin önseçim sistemini uygulamamasının çeşitli sebepleri vardır. Önseçimle parlamentoya gelen vekiller, daha bağımsız, daha güçlü ve güven duygusuna sahiptirler. Bu vekiller, partideki oligarşik liderlere itirazsız itaat etmezler ve seçmenlerin istek ve taleplerini parti gruplarına ve parlamentoya getirebilme oranları yüksektir.83 Bu durum ise, partiye egemen olmak isteyen oligarşik liderlerin işine gelmemektedir. kadınlar, bazı istisnalar dışında, hala büyük oranda siyasal karar mekanizmalarının dışında tutulmaktadır. Aday belirleme konusunda siyasi partiler hukukunun demokratik açıdan bir başka sorunu, kadınların aday gösterilmesindeki zorluklar ve eksik temsilidir. Özellikle Anayasa’mızın kadınlar lehine pozitif ayırımcılığa cevaz vermesinden sonra da kadınlar, bazı istisnalar dışında, hala büyük oranda siyasal karar mekanizmalarının dışında tutulmaktadır. Kadın kotasına kısmen de olsa yer veren CHP84 ve HDP85 dışındaki TBMM’de temsil edilen partilerimizin bu konuda Anayasa’nın pozitif ayrımcılık hükümleri doğrultusunda tutum takınmaları, yani siyasal mekanizmalara daha çok kadının elinin değmesi, eşitlik sorunlarının çözülmesine katkıda bulunacağı gibi, demokrasinin gerçekleşmesine de yardım edecektir. e. Kongreler aa. Yapısal Sorunlar Siyasi partilerin kongrelere verdikleri önem ve kongrelerin toplanış ve yapılış yöntemleri, partilerin oligarşik veya demokratik bir yapılanma 83 Tuncay, s. 214. 84 CHP Tüzüğü’nün 26.02.2012 tarihindeki olağanüstü kurultayda değiştirilmesiyle getirilen 61a madesiyle yerel teşkilatlar da dahil, partinin katıldığı milletvekili genel seçimlerinde merkez yoklaması yoluyla belirlenecek adayların saptanmasında, Parti Meclisi seçiminde, il, ilçe, belde yönetim organlarının seçiminde, il genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için adayların saptanmasında, kongre ve kurultay delegesi seçimlerinde en az yüzde otuz üç (33) kadın kotası uygulaması getirilmiştir. 85 HDP Tüzüğü’nün 3e maddesine göre, HDP tüm karar alma mekanizmalarında kadınlar lehine en az eşit temsili esas alır ve uygular. 27 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR içinde olup olmadıklarının en belirgin göstergelerinden birisidir.86 Gerçekten özellikle partilerin en üst karar mercii olan büyük kongrenin olağan ve olağanüstü olarak nasıl toplanacağı, çalışacağı ve karar alacağı, parti içi demokrasiyi temelden etkiler. Ülkemizde mevcut kongrelerin yapısal karakteristiği nedeniyle, yerel örgütlerin, parti politikalarının belirlenmesi ve kararların alınmasına katılımları mümkün olmamaktadır. Kongreler, genellikle önceden belli bir takım işlemleri yapmakla yetinmekte; bu nedenle parti politikalarının tartışılması olanağı sağlanmadığından, parti üyelerinin, kararların alınmasına katılma işlevleri de yerine getirilememektedir. Dolayısıyla, parti ile ilgili bütün kararlar, parti genel merkezleri ve çoğunlukla lider ve yakın çevresi tarafından alınmaktadır. Günümüzde ise partilerin gerek genel gerekse yerel kongreleri, maalesef parti yöneticilerinin seçildiği ve parti yönetiminin tanıtım ve reklamının yapıldığı yer olmaktan başka bir işlev görmemektedir. Parti liderliği, 2 gün boyunca Ankara’nın beş yıldızlı büyük bir otelinde, odalarında hediyeleri hazır bir şekilde, kongre delegelerini ağırlamakta ve sonrasında geniş ve güzel bir salonda siyasal katılım kanalları kapatılarak, parti liderliğinin reklam ve şovu eşliğinde kongre sona ermektedir. Esasında kongreler, gerçek anlamda partilerin en yüksek müzakere, tartışma ve karar organı olmalıdır. SPK’da yapılması gereken reformlardan biri de parti kongrelerinin oluşumunu, toplanmasını ve yapısını değiştirmektir. Parti kongreleri, üye ve delegelerin, kendilerini seçen parti merkez yöneticilerinin karar ve uygulamalarını onayladıkları bir seremoni olmaktan çıkarılmalı; gerçekten parti politikalarının tartışıldığı, oluşturulduğu ve önemli sorunların karara bağlandığı bir platform olmalıdır. bb. Delegelik Sistemi Parti içi demokrasinin en büyük sorunlarından birisi de, mevcut delegelik sistemidir. Partilerde her birimin oradaki üyeleri temsil eden delege denilen parti temsilcileri vardır. Partilerdeki hiyerarşik yapılanma içerisinde delegeler, parti örgütüne karşı sorumludurlar. Bu açıdan aslında parti örgütünün temeli “delege sistemi”dir. Delegeler, yerel düzeyde her türlü karar ve eylemde söz sahibidirler ve parti merkez yönetimini etkileyebilirler. Ancak, uygulamada tam tersine genel merkezin delegeler üzerinde daha etkili olduğu görülmektedir.87 86 Ibid., s. 188. 87 Bektaş, s. 113, 177. ozgurlukarastirmalari.com 28 <RAPOR ADI> Delegelik sistemi sayesinde parti içindeki oligarşik gruplar, kolayca partinin ve kongrelerin kaderini tayin edebilmektedirler. Partiye hâkim olabilmek ve bunu devam ettirebilmek için yerel delegelikleri ele geçirmek yeterlidir. Bu nedenle partilerin yerel örgütlerinde parti içi mücadele, delegelik üzerinde yoğunlaşır. Aslında kanunlarda ve parti tüzüklerinde, delege seçimlerinin nasıl yapılacağına dair hükümler mevcuttur. Ancak, bunların hukuken varlığı, fazla bir şey ifade etmemektedir. Daha çok, bu hükümleri uygulayan parti yöneticilerinin demokrasiyi benimsemeleri ve içselleştirmeleri önem taşımaktadır. Zira, siyasi partilerde en yoğun şekilde tüzük ihlalleri, delege seçimlerinde yaşanmaktadır. Parti içi hizipler ve ekipler, bir şekilde delege seçimlerinde üstünlük kazanmaya çalışırlar. Parti yönetimini ellerinde tutanlar, delegeliklerin kendilerinin veya kendilerine yakın kişilerin elinde olması yönünde büyük gayret gösterirler. Bugün en fazla 1500 delegenin seçtiği bir parti lideri, istediği kişiyi milletvekili yapmakta, istediğini bakan yapmakta ve dilediği kararı, hiçbir parti organına danışmadan alabilmekte ve uygulayabilmektedir. Gerektiğinde yeni üye yazımlarıyla veya başka yollarla, genel kongre delegelerini de yine o lider seçmektedir.88 Yani parti içinde kapalı devre bir döngü vardır. Eğer bir partinin merkez yönetimi yerel bir teşkilatta başarısız olmuşsa, yani o teşkilatın yönetimi ve delegelikleri muhaliflerin eline geçmişse, yapılan ilk şey ya seçimleri iptal etmek ya da o teşkilatı görevden almak veya kapatmaktır. Böylece Delegelik sistemi samerkez liderliğine karşı en küçük bir oluşumun bile fiyesinde parti içindeki lizlenmesine fırsat verilmez. Bu derece önemli bir role sahip olan delegelerin parti üyeleri tarafından ve demokratik yöntemlerle seçilmesi gerekir. Ancak, ülkemizde, düzenli ve şeffaf bir parti üyeliği kayıt sistemi olmadığı için, adaletli ve demokratik bir delege seçiminin yapılması zordur. oligarşik gruplar, kolayca partinin ve kongrelerin kaderini tayin edebilmektedirler. Bazı hallerde ise parti merkez yönetimi, parti üyeleri ve delegelikleri kontrollerinde tutmak amacıyla partiye üye kaydını yasaklar veya sınırlandırır. Örneğin, 2002 Ocak sonu itibarıyla, MHP’de üye kayıt işlemleri parti merkez yönetimi tarafından sınırlanmış ve yasaklanmıştır. Yerel birimlerde en fazla üye sayısı 399 olarak belirlenmiştir. Bunun nedeni Parti Tüzüğü’ne göre, üye sayısı 400’ü aşan yerlerde delege seçiminin zorunlu olmasıdır. Böylece o 399 kişi, sürekli üye ve delege olarak kalır. 88 Çekirge, Fatih, “Seçmenini Seçen Liderler, Sabah, 04 01 1998. 29 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Atamayla gelen il başkanı, kendisine yakın isimleri delege yapar. Bu yolla il ve ilçe başkanlığı seçimleri, garanti altına alınır. Bu yaklaşım ve benzer uygulamalar, sadece MHP’de değil, bütün partilerimizde görülmektedir. Bunun nedeni, parti üyeliğinin ve delegelik sisteminin bir “parti görevi” olarak değil, parti oligarşik yönetimlerini güçlendirme aracı olarak görülmesidir. Bu nedenle parti yönetimleri, parti üyelerini kontrol altında tutmaya ve güvendikleri insanları partiye üye kaydetmeye özen gösterirler. Bu sebeplerden ötürü, delegelik sistemi, parti içi demokrasiyi ortadan kaldıran en önemli nedenlerden biridir. Delegelik sistemi, yürürlükteki mevzuata uygun işlese bile, bu sistemin demokratik olduğunu söylemek olanaklı değildir. Çünkü temsil sisteminden kaynaklanan “delegelik sistemi”, özünde anti-demokratik bir nitelik taşımaktadır. Zira hem “temsil sistemi” hem de iki dereceli mevcut delegelik sistemi, özünde gerçek demokrasiye aykırı bir yöntemdir. Bu yapısal bozukluk nedeniyle, parti içlerinde “delege ağaları” diye isimlendirilen bir zümre doğmuştur. Bunlar, parti üyelerinin çoğunluğunu ellerinde bulundurmaya çalışarak partide iktidar sahibi olmaya çalışırlar. Öyle ki, delege ağaları, parti aidatını kendileri ödeyerek, olanak nispetinde kendilerine bağlı olanları, hatta ölmüş kişileri bile partiye üye yapmaya çalışırlar. Bu nedenle parti içinde daha yüksek konumlara gelmek isteyenler, şanslarını arttırmak amacıyla, “asker delege” denen partililerin sayısını yüksek tutmaya gayret ederler.89 Maalesef ülkemizde toplumsal hayattaki cemaat kültürü, siyasi yaşama da egemen olmuştur. Yapısı itibariyle bireyciliğin geri planda olduğu toplumumuzda sadece dinsel gruplaşmalar değil; sanat, spor, bilim, hukuk, bürokrasi ve nihayet siyaset alanında da bir lider etrafında hiyerarşik cemaatleşme, o alanda var olmanın, en azından güçlü olabilmenin ve tutunabilmenin altın kuralı haline gelmiştir. Sorgulamadan, araştırmadan, soru sormadan, merak etmeden, sadece bir lider ve oluşum etrafında toplanıp saf tutarak yaşamda kendine yer edinmek, bugün göreceli başarıya giden en kestirme ve kolay yoldur.90 Aslında demokrasinin özünde birey özgürlüğü yatmaktadır. Bireysel özgürlük demokrasinin ilk şartıdır. Ait olduğu toplumdan ya da gruptan kendini soyutlayamadan koşulsuz yükümlülük ve sadakat hisseden bireylerin var olduğu yapı demokratik olamaz. Öyle bir yapıda demokrasi yerine koşulsuz itaat ve bağlılık kültürü gelişir. İtaat etmeyenler de aforoz edilir.91 89 Yıldırım, s. 66. 90 Mutlu, s. 74. 91 Mutlu, s. 73. ozgurlukarastirmalari.com 30 <RAPOR ADI> Bütün bu nedenlerden ötürü, temsili demokrasinin sulandırılmış bir yöntemi olan “delegelik sistemi” kaldırılmalı ve bunun yerine doğrudan demokrasi ilkesinin bir gereği olarak, parti üyelerinin tamamının siyasi katılımı sağlanmalıdır. Aksi takdirde bugüne kadar gelen yozlaşmış delegelik sistemi parti içi demokrasinin önünde büyük bir engel olarak durmaya devam edecektir. Örneğin, son alarak AK Parti 12 Eylül 2015 olağan büyük kongresinden önce, delegelerin yaklaşık 900 tanesinden alındığı iddia edilen altı imzalı üstü boş diDemokratik siyasi lekçelerin, parti yetkili kurullarının belirlenmesinde ne partiler, parti disipkadar etkili olduğu, kamuoyunda yoğun olarak tartışıllini, parti içi demokrasi mıştır. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, delegeye yön ve örgüt dinamizmi araverenler sayesinde partinin gerçek sahibinin ve onun sında bir denge kurmak adına iş görenlerin durumu belirlenmektedir. zorundadırlar. f. Parti Disiplini Demokratik rejimlerde bir parti, belli amaçlarla kurulmuş ve belirli ilkelere dayanan siyasi amaçları olan örgütlü bir kurumdur. Hedeflerine varabilmek için ahenk içinde ve disiplinli bir şekilde çalışmak zorundadır. Ancak, partilerdeki disiplin, hiçbir zaman bir ordu disiplini niteliğinde değildir.92 Bu nedenle partilerde disiplin olgusu, demokratik ilkelerle sınırlıdır. Gerçekten üye ile parti arasındaki ilişkinin en çok önem kazandığı alanlardan birisi şüphesiz parti disiplin işleridir.93 Demokratik siyasi partiler, parti disiplini, parti içi demokrasi ve örgüt dinamizmi arasında bir denge kurmak zorundadırlar. Bununla beraber parti disiplini ile parti içi demokrasiyi bağdaştırmak önemli bir sorundur. Parti içi demokrasi ile parti disiplini arasında kurulması gereken denge ise, genellikle sağlanamamıştır.94 Ülkemizde parti içinde en küçük bir disiplin sorunu, ceza ve tasfiyelerle sonuçlanmaktadır. Partilerimizin tüzük ve yönetmelikleri incelendiğinde, bütün partilerimizin bu konuda geniş ve ayrıntılı hükümler içerdikleri ve disiplinli parti niteliğinde oldukları söylenebilir. Elbette parti disiplini, çağdaş parlamenter demokrasilerin bir gerçeğidir. Bu nedenle yapılması gereken, parti disiplinini reddetmek yerine, onun bir baskı aracı haline gelmesini ve kötüye kullanılmasını önlemektir. Ancak, siyasi partilerdeki kuvvetli parti disiplini, bazen parti merkez- 92 Turgut, s. 293. 93 Hatta bazı yazarlara göre, “siyaset, artık bir disiplin olmuştur”. Yıldırım, s. 98. 94 Bektaş, s. 125-128. 31 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR lerince partinin birlik ve beraberliğini sağlamaktan çok, rakiplerini elimine etmek ve kendilerine muhalefet edilmesine olanak vermemek için kullanılmaktadır.95 Aslında parti üyeleri, aşırı disiplinli bir parti içinde tam olarak özgür olamazlar. Çünkü bu durumda, daima, parti menfaatlerinin halkın menfaatleri olduğunu zannederler.96 Bundan dolayı da, günümüzde temsilciler, artık halkın değil, partilerin temsilcileri haline gelmişlerdir.97 Bu nedenle parti üyelerinin, eleştirme yetkilerini ortadan kaldıracak ölçüde, parti organlarına aşırı bağlanmaları doğru değildir.98 Ülkemizde aşırı disiplin ve temsil krizi önemli bir sorundur. Gerçekten bugün ülkemizde milletvekilleri kimin vekilidir? Veya kimi temsil etmektedir? Gerekçesi ne olursa olsun ülkemizde acilen çözülmesi gereken temel sorunlardan biri de, aslında milletin vekili ve temsilcisi olması gereken milletvekillerinin pratikte milletin vekilliğini ve temsilciliğini yaptığını söylemek mümkün değildir. Ülkemizdeki olgusal gerçekliğe baktığımızda siyaset yapmak isteyen bir aday, başka ülkelerde olduğu gibi milletin kapısına gitmek yerine, partilere ve liderlerinin kapısına gitmektedirler. Milletin beğenisini ve onayını almaya çalışmak yerine parti liderliğinin beğenisini ve onayını almaya çalışmaktadırlar. Zira, çarpık siyasi sistemimiz gereği son tahlilde onların vekil olmasına millet değil; onları seçilecek yerden aday listelerine koyan parti liderliği karar vermektedir. Yani milletin vekili daha seçilirken parti liderinin gözünün içine bakmak mecburiyetindedir. Hele bu milletvekili, yasama organında komisyonlarda veya yönetimde görev almak ya da bakanlık koltuğuna oturmak istiyorsa, bilmektedir ki bu görevlerin yolu mutlaka parti liderliğinden geçmektedir. Yine daha seçilir seçilmez bir sonraki dönem de milletvekili olmak istiyorsa, bunun da yolunun parti liderliğinden ve 4 yıllık partiyle uyumlu performansından geçtiğini bilmektedir. Elbette, bu umumi manzaraya aykırı hareket eden ve karakter ve kişiliğinden ödün vermeyen milletvekilleri de olmaktadır. Ancak; bu tür siyasetçilerin genellikle kısa sürede kendilerini siyaset çarkının dışında buldukları da bir gerçektir. İşte bu çarpık düzenin tersine çevrilmesi; yani milletvekillerinin gerçekten milletin vekili olması, milletin gözünün içine bakması ve sadece milleti temsil etmesi ve ondan emir ve talimat alması, sağlanmalıdır. Keza parti disiplini, hiçbir durumda insanın birey olarak benliğini ve 95 Ibid., s. 192. 96 Mayo, s. 75. 97 Şen, s. 113. 98 Beetham – Boyle, s. 80. ozgurlukarastirmalari.com 32 <RAPOR ADI> özgürlüğünü ortadan kaldırıcı nitelikte olmamalıdır. Öyle ki, bu bağlanma nedeniyle, son zamanlarda parlamentolar, asli fonksiyonlarını kaybetmişler, adeta komisyonlarda ve parti gruplarında alınan kararları aynen onaylayan bir kurum haline gelmişlerdir. Bu nedenle milletvekillerinin, artık siyasi kararları özgür şekilde alamadıkları için, gerçek bir halk temsilcisi sayılmalarına imkân yoktur. Bu halleriyle milletvekilleri, “sadece bir siyasi parti görevlisi” konumuna gelmişlerdir.99 Ülkemizde de parlamenterlerimiz, parti genel merkezinden veya genel başkandan izin almadan, birçok konuda görüş dahi belirtememektedirler. Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek için, yasama çalışmalarını parti gruplarının tekelinden çıkarmak, milletvekillerinin parti içindeki durumunu güçlendirmek ve onlara grup disiplini dışında bağımsız hareket etme imkânı tanımak gerekir. Tersi durumda, parti disiplini nedeniyle, milletvekilleri, halen ülkemizde olduğu gibi, halkın temsilcileri olmak yerine partilerin temsilcileri olmaya ve halkın taleplerinin mücadelesini vermek yerine, partilerinin (veya sadece parti liderliğinin) menfaatlerinin mücadelesini vermeye devam edeceklerdir. Aslında, parti disiplini, ilgili partinin vazgeçilmez temel görüşleri için olmalıdır. Bunun dışında, parti politikası açısından yaşamsal bir değere sahip olmayan konularda, parti üyelerinden parti disiplinine uymayı beklememek gerekir. Kısacası, parti üyelerinin parti disiplininden etkilenmeyen serbest bir hareket alanı olmalıdır. Bu nedenle parti disiplininin parti programı, parti kurumsal kararları ve seçim beyannamesi ile sınırlandırılması gerekir. Nitekim bugün TBMM’de parti gruplarının nasıl oy kullandığına baktığımızda bu gerçekliği apaçık görürüz. TBMM’de tüm milletvekilleri genellikle gündemi takip etmezler ve müzakerelere katılmazlar; sadece yoklama ve oylamalara katılırlar. Oylamalarda ise neredeyse istisnasız olarak parti grup yönetiminin iradesi ve isteği doğrultusunda oy kullanırlar.100 Gerçekten parti disiplinin ülkemizde yanlış anlaşıldığı ve uygulandığı en önemli alanlardan birisi de yasama organındaki parti gruplarının yö99Leibholz, Gerhard, “Demokrasinin Yirminci Yüzyıldaki Hüviyet Değişikliği”, Çev. Nermin Abadan – Vehbi Gül, AÜSBFD, c. 27, No. 3-4, 1962, s. 234-238. 100Bu durumun istisnası genelde mizahi durumlarda gerçekleşir. Önceki yasama döneminde hem iktidar, hem anamuhalefet partisi parlamento gruplarının başına bu olay gelmiştir. Şöyle ki, grup başkanları yanlış el kaldırdığı için düşünmeden ve muhakeme etmeden sadece grup başkanına bakarak el kaldıran grup milletvekilleri de el kaldırmıştır. Daha sonra bu yanlışlık fark edilmiş; ancak bir defa yanlış oy kullanılmış ve karar verilmiştir. Aslında bu olgusal gerçeklik, parlamentomuzun ve parti gruplarının hazin durumunu anlatan güzel bir tablodur. 33 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR netimidir. Bilindiği gibi çağdaş demokrasi, sadece partilerin iktidara nasıl geleceklerini değil, seçimden sonra yasama organındaki temsilcilerin ve iktidara gelenlerin bu iktidarı nasıl kullanacaklarını da düzenler. Yani demokrasi, sadece demokratik ve adil seçimlerin yapılması anlamına gelmez. Yasama ve yürütmede görev alan seçilmişlerin bu görevlerini demokrasi esaslarına göre yürütmeleri gerekir. Dolayısıyla demokratik olduğu iddiasında olan siyasi iktidarlar ve partiler, siyasi kararları, her zaman çağdaş demokrasiye uygun bir şekilde almalıdırlar. Yani siyasi katılım kanallarını sonuna kadar açmalılar ve siyasi kararlar çok yönlü ve çok boyutlu siyasi müzakereler sonucunda oluşturulup, yasama ve yürütme tarafından ete kemiğe büründürülmelidir. Bu süreçte parlamentoda çoğunluğa sahip iktidarı elinde bulunduran partinin kendi içinde karar alma süreci ise, parti içi demokrasi gereğince alttan üste doğru tüm parti teşkilatının ve üyelerinin katılımıyla tartışmalar ve müzakereler sonucunda oluşturulmalı ve partinin yetkili kurulları tarafından ete kemiğe büründürülüp uygulanabilir düzenlemelere ve kararlara dönüştürülmelidir. Bunların tersi, yani dar bir kadroyla parti merkezinde kararlar alıp, sonra bu kararları partinin kurumsal kararıymış gibi parti kararları ve daha sonra iktidar olmanın verdiği kolaylıktan yararlanıp bu kararları anayasal organların (yasama ve yürütme) kararları haline getirmek ve bunu yaparken anayasal organları ve bunların üyelerini bu karar alma ve müzakere süreçlerine katılımını engellemek veya dikkate almamak demokrasiyle bağdaşır değildir. Bu bağlamda, ülkemizde siyasi kararların en önemli yaşama geçme aracı olan yasa yapımı konusunda çok ciddi sorunlar, özensizlikler ve demokrasiye aykırılıklar vardır. Örneğin, yasalar son yıllarda eskisinden daha fazla oranda yürütme kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle, son zamanlarda yasaların demokratik ülkelerin hiçbirinde görülmeyen bir oranda, % 90’nından fazlası, yürütme kaynaklıdır. Yürütme kaynaklı bu öneriler, yasamada görüşülürken, parti disiplini nedeniyle adeta hiç tartışılmadan kabul edilirler. Oysa yasama organı çok yönlü tartışma ve müzakereler sonucu yasa yapmayacaksa ne yapacaktır? Kendi yasama iktidarına bile sahip çıkamayan Yasama, yürütmeyi nasıl denetleyecektir? Bilindiği gibi demokratik hukuk devletinde çıkarılan yasaların soyut ve genel olması gerekir ki, bu yasalarla hiç bir grup ve kişi menfaati gözetilmesin. Yani yasama, insanların özgürce kendi özgün amaçlarını gerçekleştirmelerine genel ve soyut yasalarla öngörülebilir bir hukuksal çerçeve oluşturmalıdır. Dolayısıyla siyasi iktidarı ele geçiren bir siyasi ozgurlukarastirmalari.com 34 <RAPOR ADI> parti, her türlü değerin keyfi bir şekilde dağıtımını yapıyorsa, orada hukuk devletinin varlığından ve hukuk güvenliğinden bahsedilemez.101 Ülkemizde gözlemlediğimiz disiplinle ilgili sorunlardan biri de, kavramsal olarak ve hukuki nitelik olarak “parti” niteliğine sahip olan bazı tüzel kişilerin, bu hukuksal duruma rağmen kurumlarını parti gibi görmemeleri ve davranmamaları yatmaktadır. Örneğin bazı parti liderleri, işlerine geldiğinde partilerini bir davanın veya ideolojinin taşıyıcı kurumu gibi göstermeye çalışmakta ve disiplin hukukuna göre değil; davanın sorgulanamayan meçhul ilke ve öğretilerine göre hareket etmeye çalışmaktadırlar. Böylece, parti liderliğinin bazı politika veya kararlarına karşı çıkanları, davaya ihanet etmekle suçladıkları ve bu kişileri sosyal linçe uğratmaya çalıştıkları gözlemlenmektedir. Oysa, bir ideoloji veya dava ile parti aynı şey değildir. Elbette bir düşünsel Nasıl ki, yasama, ideoloji veya davanın temel alındığı partiler kurulabilir. yürütme ve yargı Ama bir kere kurulduktan sonra artık o parti, ideolojinin ayrılığı, siyasi sistemler veya davanın sorgulanamayan meçhul ilke ve öğretiiçin demokrasinin temel lerine göre değil; Siyasi Partiler Hukuku’na tabi olarak gerekleridir; bu gerçek, çalışmak ve yönetilmek zorundadırlar. B. Parti İçi Demokrasi’nin Yaşama Geçememesi a. Lider Sultası partiler için de geçerlidir. Parti örgütlerinde aynı kişiler, hem yasama hem yürütme hem de yargı organı görevini yüklenmemelidir. Çağdaş demokrasiler, yakın çağda mutlak monarşilere karşı savaşmış ve bu savaştan büyük zaferler elde etmiştir. Demokrasinin bu mücadelesi, bir ülkenin kaderinin bir tek kişinin elinde olmaması ve tek bir kişinin veya oligarşik bir azınlığın bütün ülkeye hükmetmemesi içindi. Demokrasi, aynı mücadeleyi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi partilerin kendi içinde vermeye başlamıştır. Demokrasi, burada da mutlak iktidarlara son vermeli ve özgürlüklerin güvencesi olan özgürlükçü demokrasi ve hukukun üstünlüğünü, parti içinde de hâkim kılmalıdır. Nasıl ki, yasama, yürütme ve yargı ayrılığı, siyasi sistemler için demokrasinin temel gerekleridir; bu gerçek, partiler için de geçerlidir. Parti örgütlerinde aynı kişiler, hem yasama hem yürütme hem de yargı organı görevini yüklenmemelidir. Yasama konusunda, salt olarak kongre ve sınırlı olarak merkez karar ve yürütme kurulu; yürütme işlerinde, genel başkan ve başkanlık divanı; yargılama konusunda ise, bağımsız çalışan parti disiplin kurulları ve bağımsız ve tarafsız yargı yetkili olmalıdır. Bu sayede parti içinde bir denge kurulabilir ve işleyiş daha demokratik olabilir. 101 Erdoğan, s. 28. 35 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Tersi durumda, ülkede yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler ayrılığını savunurken; parti içinde “kuvvetler birliğini” uygulamak tutarsızlıktır. Zira kuvvetler birliğinin uygulandığı mutlakiyet rejimleri, çok gerilerde kalmıştır.102 Günümüzde birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de parti genel başkanları, çeşitli yollarla kongreleri kontrol altına almaya çalışmakta, istedikleri ekipleri iş başına getirmekte, parti yönetim ve karar organlarına kolayca hakim olabilmekte ve böylece bütün güçleri kendilerinde toplayarak muhalefet edilemez bir parti yönetimi haline gelmektedirler. Bu durumun demokratik olmadığı açıktır. Türk partilerinin yapısına baktığımızda, demokratik merkeziyetçilik ilkesine dayalı bir yapılanma dikkati çeker. Parti merkezlerini oluşturan bir lider ve onun çekirdek kadrosu etrafında yukarıdan aşağıya doğru örgütlenmiş bu yapıda, liderin egemenliği sulta derecesinde keskinleşebilmektedir. Bu durumda, partinin, dayandığı toplumsal kesimlerle ilişkisi, genelde parti lideri aracılığıyla kurulmaktadır.103 Bu nedenle, ülkemiz, lider sultası altında, kimlik ve kişiliğini kaybetmiş siyasi partilerin oluşturduğu bir parlamento aritmetiğine kilitlenmiş ve yozlaşmanın bataklığında boğulmak üzeredir.104 Aslında siyaset yapanlar ve parti üyeleri için, ülkemizde iki seçenek vardır. Ya parti liderliğinin yanında olup, liderliği körü körüne destekleyecekler ya da ilk seçimde Meclis veya parti dışında kalacaklar. Bu durum, aslında Türkiye’de demokrasinin en büyük zaaf ve sorunlarından birisidir. Zira bu yüzden, düşünen, fikir üreten, kişilikli ve nitelikli insanlar, politikadan uzaklaşmaktadır.105 Bu nedenle partilerimizin örgütleri, lider sultası altında çok zayıf ve güçsüz bir yapılanmaya sahiptirler. Bu nedenle, ülkemizde, partilerden ve onların ekip ve programlarından çok, liderler tanınır ve partiler, liderlerinin adıyla anılır. Öyle ki, bazı seçmenler, destekledikleri partinin adını bile bilmez. Oysa, kurumsallaşmış ve devamlı işleyen bir parti mekanizması olsa, hem lider sultası oluşmaz, hem de sistem liderler nedeniyle tıkanmaz. Bu konuda vurgulanması gereken bir konu da, lider sultasının hangi sebeplerden ve nasıl oluştuğudur. Öncelikle belirtmeliyiz ki, bu olumsuzluğun tek nedeni, mevcut Siyasi Partiler Hukuku mevzuatı değildir. 102Akat, Sosyal Demokrasi, s. 152. 103Tosun, Demokratikleşme, s. 381. 104Bozoğlu, s. 60. 105Ünal, s. 203. ozgurlukarastirmalari.com 36 <RAPOR ADI> Aslında burada temel neden, Duverger’in “iç çember” adını verdiği “liderin oligarşik çevresi”dir. Bütün sosyal gruplarda liderlerin yanında bir çekirdek kadro bulunur. Duverger’in de belirttiği gibi, uygulamada liderler, kendilerini üstün varlıklar olarak görmek ve göstermek isterler. Roma Devleti’nde kazanılan zaferlerden sonra Kapitol tepesine çıkarken görevli bir memur, liderlere, durmadan “unutma sen de bir insandan başka bir şey değilsin” diye tekrar edermiş.106 Aynı şekilde bizim kültürümüzde var olan, “gururlanma padişahım senden büyük Allah var” sözü de bunu çağrıştırmaktadır. Aslında, böyle bir memuru veya sözlü uyarıyı liderlerin yanından ve kulağından hiç eksik etmemek gerekir. Eğer bu iç çemberi oluşturan çekirdek kadro erdemli ve demokratik bir tutum takınabilse, hiçbir yerde lider sultası oluşmaz. Geçmişte Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş ve Özal gibi bazı parti liderlerimizde görülen otoriter eğilimler, maalesef bugün de varlığını devam ettirmektedir. Bu bağlamda günümüzde en karizmatik lider, “reis” sıfatıyla anılan Ak Parti’nin eski lideri Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’dır. Bu tür liderliğin oluşmasında medyanın önemli bir rolü vardır. Günümüzde partiler halkla birebir temas kurmak, yani kişisel ikna çabaları yerine daha çok kitle iletişim yöntemlerini kullanmaktadırlar. Bu tür siyasal propaganda yöntemleri de parti ve örgütten çok, parti liderinin ön plana çıkmasına, iktidarının artmasına ve giderek iktidarın kişiselleşmesine yol açmaktadır.107 Bazı partilerde bu siyasal propagandaya manevi unsurlar ve çeşitli mitler de eklenerek parti lideri “milli şef”, “kurtarıcı” ve “reis” gibi sıfatlarla adeta kutsallaştırılmaktadır. Aslında neden ve kökenleri ne olursa olsun, ülkemizde tek parti döneminde gelişen “sorgulanamayan lider” anlayışı, maalesef rekabetçi siyaset dönemine de taşınmıştır. Her ne kadar “milli şef” rütbesi siyasi rekabete geçilirken lağvedilmiş olsa da, CHP bu kavramın etkisinden kendisini kurtaramamıştır. Bu nedenlerle Türk siyasetinde lidere karşı çıkmama geleneği daha sonraki dönemlerde devam etmiş, bugün de geçerliğini koruyan bir kalıptır. Özetle, zaman içinde ülkemizde yasal bazı araçların da yardımıyla lider oligarşisinin yerleşik bir kültüre dönüştüğü ve kurumsallaştığını söyleyebiliriz.108 Elbette bazılarına göre, emek ve çaba gösterip külfeti taşımaktansa, bir liderin arkasında durup nimeti paylaşmak daha akılcı ve pratik bir yoldur. 106Duverger, Maurice, Seçimle Gelen Krallar, Çev. Necati Erkurt, İstanbul 1986, s. 47. 107Özkan, Abdullah, Siyasal İletişim Stratejileri, Tasam Yayınları, İstanbul 2007, s. 120. 108Turan, Lider Oligarşisi, s. 8-9. 37 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Artık bir parti lideri değil de ölümsüz ve kutsal bir davanın böylesine yüceltilen liderine karşı gelmek veya onu eleştirmek, imkânsız hale gelmektedir. Zira, artık o “dokunulmaz, hata yapmaz kutsal!” bir önderdir. Parti liderinin kutsandığı böyle bir partide eşitlik ve özgürlüğe dayalı bir demokrasinin yaşama geçmesi hayal bile edilemez. Gerçekten karizmatik liderliğin hâkim olduğu siyasal hareketlerde iktidarın kişiselleşmesi zirve yapar ve bu çok güçlü kişisel iktidara karşı parti içinde muhalefet yapmak imkânsızlaşır. Üstelik bu karizmatik liderlik partinin sınırlarının dışına çıkıp toplumun belli bir kesimi tarafından benimsenirse, bu tür liderlere karşı ne parti içinde ne de ülkede karşı çıkmak zorlaşır. Çünkü bu karizmatik liderliğe inanan geniş toplumsal kesimler, giderek, “kutsal lider”lerinin iktidarın yegâne meşru sahibi olduğunu düşünür ve bu kişiselleşmiş iktidara karşı gelmenin gayri meşru ve anti-demokratik bir tutum olduğuna inanırlar. Bir liderin başarısının en büyük ölçütü, seçimler ya da başka deyişle lider tarafından formüle edilen parti politika ve amaçlarının halk tarafından ne ölçüde uygun bulunduğudur. Öteden beri devam eden benzer anlayış ve uygulamalar göstermektedir ki, partilerimiz ve liderleri, siyasi katılıma ve parti içi demokrasiye bir değer ve önem vermemektedir. Öyle ki, bırakın sıradan partili üyeleri, partinin yönetiminde yer alanlar bile, parti içinde “düşünce ve ifade özgürlüğü” gibi en temel demokratik haklarını dahi kullanamamaktadır. Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek için parti liderliği konusunda yapısal değişiklikler yapmak gerekir. Ülkemizde önce partilerimizi “hikmetinden sual olunmaz kutsal kurtarıcı”lardan kurtarmak zorunludur. Günümüzde çağdaş batı demokrasilerinde, başarısız sayılan liderler ve Tony Blair örneğinde olduğu gibi başbakanlar bile, kolaylıkla değiştirilebilmektedir. Hatta seçim kaybeden liderin değişmesi, bir gelenek haline gelmiştir. Bir liderin başarısının en büyük ölçütü, seçimler ya da başka deyişle lider tarafından formüle edilen parti politika ve amaçlarının halk tarafından ne ölçüde uygun bulunduğudur.109 Ülkemizde ise parti liderlerinin değişmesi ve görevi bırakması neredeyse imkânsızdır. Parti genel başkanı olan kişiler, ölüm, cumhurbaşkanı olma, askeri darbeye maruz kalma veya büyük bir skandal gibi olağanüstü bir durum yaşanmadığı sürece ömür boyu görev yaparlar. Hâlbuki Avrupalı çağdaşları çoktan emeklilik günlerinin sakince tadını çıkarmaya başlamış olan Türk siyasetinin doğal önderleri, ne kadar seçim kaybetseler de partilerinin başında durmaya devam etmektedir. 109Şaylan, s. 63. ozgurlukarastirmalari.com 38 <RAPOR ADI> İlginçtir, hastalık diyebileceğimiz bu durum sağ siyasette olduğu kadar belki de ondan daha çok sol siyasette görülmektedir. Öncelikle siyasi partilerin seçim kaybedildiği zaman istifa eden ve bunu bir lütuf olarak değil görev bilinciyle gerçekleştiren; bunun karşılığında ilk kongrede yeniden seçilmeyi beklemeyen genel başkanların işbasına gelmeleri gerekmektedir. Elbette parti genel merkez yönetiminin buna göre şekillenmesi, gerektiği takdirde liderin görevini bırakması için lidere baskı dahi kurabilmesi gerekmektedir.110 b. Oligarşik Yapı Siyasi partilerin oligarşik eğilimler taşıdığı konusunda ilk teoriyi, Ostrogorski ve Michels ileri sürmüştür. Ostrogorski’ye göre, partiler, demokrasiye yaklaştıkları oranda görünüşteki bir şekilciliğe sürüklenmişlerdir. Demokrasi, geniş kitlelerin faal olmasını gerektirir; ancak, geniş kitleler, doğaları gereği pasiftirler. Dolayısıyla çağımızda siyasi işlerle ilgilenmesi gereken insanların sayısı çoğaldıkça, kamu işlerine ilgi azalmaktadır. Bu durum, bütün siyasi kararların belirli bir azınlık tarafından alınmasına sebep olmaktadır.111 Michels’in “oligarşinin tunç kanunu” olarak adlandırdığı teorisine göre ise; her örgütlenme, doğal olarak demokrasiyi yıkar ve onu oligarşiye çevirir. Gerçekten ona göre; “örgütlenmek demek, oligarşiye yönelmek demektir. Örgütlenmenin güçlü olduğu yerde, demokrasi daha az uygulanır ve oligarşi eğilimi, bütün örgütlerin doğasında saklıdır”. Bu bir demir kanundur, ne kaçınılabilir, ne de önlenebilir bir süreçtir.112 Aynı şekilde Gaetano Mosca da, Michels gibi, oligarşinin kaçınılmaz bir olgu olduğunu belirtmektedir.113 Bu teoriye göre, insan topluluklarında azınlık yönetimi kaçınılmazdır ve bu nedenle demokrasinin gerçekleştirilmesi olanaksızdır. Demokratik ideale ulaşma yolunda çaba gösterme gereği, azınlıkların her zaman yönettiğine ilişkin temel ampirik gerçeği değiştiremez. Azınlıklar, her zaman yönetiyorsa, bu takdirde demokrasi hiçbir zaman gerçekleşemez ve pratikte demokrasi dediğimiz şey, azınlık tahakkümünün maskesinden başka bir şey değildir. 110 Mutlu, s. 83. 111 Abadan, Nermin, “Siyasi Partilerde Oligarşik Temayüller”, AÜSBFD., c. 14, No:2-3, 1959, s. 114. 112 Michels, Robert, Political Parties: A Sociological Study of the Oligarchical Tendency of Modern Democracy, Free Press, New York 1962, s. 327. 113 Dahl, A. Robert, Demokrasi ve Eleştirileri, Çev. Levent Köker, Yetkin Yayınları, Ankara 1993, s. 337. 39 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Duverger de, parti örgütlerinin demokratik öğretiye uymadığını, iç yapılarının önemli ölçüde otokratik ve oligarşik olduğunu, parti yöneticilerinin gözüktüğü gibi üyelerce değil, parti merkezindeki liderler tarafından seçildiğini belirtmektedir.114 Kısacası, partiler, kitlelere dayanması ve kitleleri söz sahibi yapması gerekirken, parti merkez yönetimlerini güçlendirmişlerdir. Parti kararları, aşağıdan yukarı oluşmak yerine, parti içindeki oligarşik liderler tarafından alınmakta; daima demokratik yöntemlerle yapıldığı söylenen seçimlerin, aslında parti yöneticilerinin otokratik yöntemlerle iş başına getirilmesinden başka bir işe yaramadığı görülmektedir.115 Günümüz çağdaş demokrasilerinde, her ne kadar seçilmiş temsilcilerin ve onların çoğunluğunun karar verdiğinden bahsediyorsa da, aslında esas karar verici organ, oligarşik parti yönetimleridir.116 Günümüzde özellikle ülkemiz gibi parlamenter rejimlerde, yerleşik oligarşi nedeniyle, kararların alınmasında ve kanunların yapılmasında yasama organının onayı, otomatik bir nitelik arz etmektedir.117 Nitekim ülkemizde, hükümeti oluşturan partinin lider kadrolarının aldığı kararların, Parlamento’da hemen hiç tartışılmadan yasama tasarruflarına dönüştüklerini gözlemlemekteyiz. Günümüz Türk partilerinin tamamında, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, çok ciddi olarak oligarşi ve lider hakimiyeti vardır.118 Siyasi partilerde oligarşik eğilimlerin önlenmesi ve partilerin kararlarını demokratik bir şekilde alabilmesi, sosyo-ekonomik ve kültürel faktörlerle yakından ilgilidir. Ayrıca, bu sorunun temelinde, siyasi parti yöneticilerinin siyaset kurumuna bakış açıları ve siyaset anlayışlarındaki yozlaşma yatmaktadır.119 Bu bağlamda, azınlık tahakkümü teorisinin tarihsel, olgusal bazı dayanakları ve belli bir oranda tutarlı açıklaması olsa bile, bunun yazgısal zo114 Duverger, s. 210-217. 115 Payaslıoğlu, s. 46. 116Mills’e göre ise, demokrasilerde karar verici organ, partilerdeki oligarşik yapıların ötesinde ülkedeki “iktidar seçkinleri”dir. Mills, Wright, İktidar Seçkinleri, Çev. Ünsal Oskay, Bilgi Yayınevi, Ankara, (t. y.), s. 414. 117 Mayo, s. 77. 118 Turan’ın belirttiği gibi, Türk siyasi partilerinin ayırıcı özelliği, oligarşik liderliğin şu veya bu tip bir partiye özgün olmayıp, niteliklerinden adeta bağımsız olarak, her siyasi partide ortaya çıkmasıdır. Turan, İlter, Türk Siyasi Partilerinde Lider Oligarşisi: Evrimi, Kurumsallaşması ve Sonuçları, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:45, Ekim 2011, s. 3. 119 Akat, Sosyal Demokrasi, s. 172. ozgurlukarastirmalari.com 40 <RAPOR ADI> runlu bir kader olmadığını belirtmeliyiz. Özgürlükçü demokrasi ve parti içi demokrasi, bu teoriyi savunanların iddia ettikleri gibi gerçekleştirilemeyecek ütopik idealler değildir. Özellikle gelişmiş liberal demokrasilerin temeli olan eşit ve özgür bireylerin oluşturduğu toplum ve partilerde, devlet ve parti düzeyinde demokrasinin yaşama geçmemesinin hiçbir bahanesi olamaz. Eğer, tek tek bireyler yeterli yetkinliğe ve erdeme sahipse, her türlü egemenliklerini ve yetkilerini oligarklara veya bir başkasına tamamen delege etmeyeceklerdir. O halde, bireyleri eşit ve özgür olmayan ve parti içi demokrasinin yaşama geçmediği toplum ve partilerde her türlü oligarşinin ve sultanın yaşama geçeceği bir gerçektir. Bu açıdan toplum ve parti düzeyinde demokrasiyi yaşama geçirmenin ve oligarşiden kaçınmanın en pratik yolu, liberal demokrasiyi, her düzeyde, tüm kurum ve ilkeleriyle yaşama geçirmektir. Oysa 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunumuz daha yürürlüğe girmeden, hazırlayanlar tarafından yazılan gerekçesinde, bu Kanunun oligarşiye engel olamayacağı açıkça belirtilmiştir. Bu gerekçede Kanunun varlık nedeninin ve amacının partilerin lider ve liderlerine demokrasiyi hatırlatmaktan ibaret olduğu vurgulanmıştır.120 Yani SPK’nın oligarşiyi engellemek ve demokrasiyi gerçekleştirmek gibi bir amacı daha baştan yoktur. Bu yaklaşım, ülkemiz partilerinde oligarşiyi daha da artırmış ve partilerimiz parti içi demokrasi açısından daha geriye gitmişlerdir. C. Parti İçi Demokrasiye Aykırılığın Yasal Yaptırımının Yokluğu121 Ülkemizde uygulanma zorunluluğuna rağmen, parti içi demokrasi esaslarına uyulmadığı görülmektedir. Bu açıdan ülkemizdeki partilerin eylem ve işlemlerini dikkate aldığımızda, birçok partinin parti içi demokrasi eksikliği nedeniyle, yaptırım tehlikesiyle karşı karşıya olduğu söylenebilir. Zira partilerimizin parti içi demokrasinin asgari gerekliliklerine bile riayet etmediği tüm kamuoyunun malumudur. Öyle ki, parti içi demokrasi açısından partilerimizin geri gittiği rahatlıkla söylenebilir. Bu şekilde eylemsel olarak demokrasiyi kendi içinde tamamen ortadan kaldıran partilerin demokrasi için tehdit oluşturduğu ve yaptırıma tabi tutulmalarının demokratik bir gereklilik olduğu söylenebilir. 120Bkz. 2820 sayılı SPK’nın genel gerekçesinin sondan üçüncü paragrafı. 121 Bu konuda daha geniş bilgi ve tartışmalar için bkz. Yanık, Murat, Siyasi Partilerin Parti İçi Demokrasi Esaslarına Uymaması Kapatma Nedeni Olabilir mi?, Haşim Kılıç’a Armağan, Seçkin Yayınları, Ankara 2015. Bu başlıkta bu makaleden yararlanılmıştır. 41 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR O halde mevzuatta ve uygulamadaki son gelişmeler doğrultusunda ülkemizde siyasi partilerin parti içi demokrasi esaslarını uygulamamaları (veya parti içi demokrasiye aykırı eylemlerin odağı olması) nedeniyle partilerin herhangi bir yaptırıma uğrayıp uğramayacakları belirlenmelidir. Acaba bir siyasi parti, parti içi demokrasinin gereklerini yerine getirmiyorsa, parti içi karar ve seçimlerde demokrasi ilkelerine aykırı davranıyorsa ve eylemsel olarak demokrasiyi tehdit ediyorsa, Anayasa Mahkemesi’nce cezalandırılabilir mi veya kapatılabilir mi?122 Acaba, Anayasa Mahkemesi bir partinin, parti içi demokrasiye aykırı eylemlerin işlendiği bir odak olduğunu tespit ederse, kapatma kararı verebilir mi? Verebilirse, AYM hangi hallerde ve şartlarda bir partinin bu durumda olduğuna ve dolayısıyla kapatılabileceğine karar verebilecektir. Elbette, AYM bir partinin odak olduğunu tespit etse bile, kapatma yaptırımı uygulamak yerine başka bir yaptırımın uygulanmasına da karar verebilir. Anayasa’mıza göre, “bir partinin demokratik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olması veya bir partinin sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayan eylemlerin odağı olması” halinde kapatma yaptırımı uygulanma olasılığı vardır. Anayasa’mızın 68. maddesinde öngördüğü demokratik cumhuriyet ilkesinin gerekliliklerinden biri de parti içi demokrasidir denebilir. Nitekim bunun bazı gerekleri yasalarımızda belirlenmiştir. Bu nedenle, parti içi demokrasinin mevzuatımızdaki yasal gereklerine uymayan eylemlerde bulunan partilerin, Anayasa’mızın belirlediği demokratik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerde bulundukları söylenebilir. Bu açıdan parti içi demokrasinin gereklerine aykırı nitelikteki eylemlerin parti üyelerince belirli bir yoğunlukla ve kararlılıkla işlenmesi ve bu eylemlerin Anayasa’da belirlenen parti yetkililerince benimsenmesi veya onaylanması halinde, AYM’nin, o partinin demokratik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olduğuna ve dolayısıyla kapatılmasına karar verebileceği iddia edilebilir. O halde olması gereken noktasında ortaya atılan bu iddianın mevcut hukuk kuralları çerçevesinde işler olup olmadığına ilişkin burada şu soruyu sormalıyız: Bir partinin parti içi demokrasiye aykırı eylemlerin odağı olması, Anayasa’mıza göre o partinin demokratik cumhuriyete aykırı eylemlerin odağı olduğu anlamına gelir mi? Bu soruya olumlu cevap vermek kolay değildir. Zira bunun ölçüsünü, bilimsel ve objektif olarak 122Bu soru salt teorik bir soru değildir. Zira 1983 yılında, benzer gerekçeyle açılan bir davada AYM, konunun esasını tartışarak karar vermiştir. Bkz: AMK.(SPK), E.: 1983/3, K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983. ozgurlukarastirmalari.com 42 <RAPOR ADI> ortaya koymak pek mümkün değildir. Zira, burada hukuk devletinin en önemli unsurlarından olan “hukuk güvenliği”ne uygun olarak partilerin hangi eylemlerin hukuka aykırı olduğunu, somut olarak bilmeleri gerekir. Dolayısıyla ancak mevzuatımızda parti içi demokrasinin yasal gereklilikleri olarak düzenlenmiş hususlara partilerin eylemsel olarak uymaması, Anayasa madde 68/4’e aykırı bir eylem olarak odak kavramının içine girebilir. Bu durumda mevzuatımızda parti içi demokrasinin bir gereği olarak pozitif düzenlemelere konu olmamış hususların, Anayasa madde 68/4’e aykırı bir eylem olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Parti içi demokrasinin tüm gerekleri mevzuatımızda düzenlenmiş değildir. Bilinen bir gerçektir ki, “demokratik cumhuriyetin gerekleri nelerdir?” sorusunun herkesçe kabul edilen açık ve somut bir cevabını vermek mümkün olmadığı için, buna karşı eylemlerden dolayı bir partinin odak olduğunu söylemek kolay değildir. Bu şekilde yasal gereklilik haline getirilmemiş hususlara partilerin riayet etmesini beklemek ve riayetsizlikleri durumunda onları cezalandırmak, hukuk devleti anlayışı ile bağdaşır bir durum değildir. Diğer yandan, kapatma yaptırımı, partiler için çok ağır bir ceza olması nedeniyle ancak istisnai bazı hallerde, başvurulması gereken son çare olmalıdır. Bununla beraber partilere, parti içi demokrasinin yasal gerekliliklerine riayet etmedikleri için, AYM tarafından kapatma dışında bazı yaptırımlar uygulanabilir. Örneğin, parti içi demokrasiyi emredici nitelikte düzenleyen SPK’nın “Siyasi Partilerle İlgili Yasaklar” kapatma yaptırımı, başlıklı 4. kısmındaki bu yasaklara aykırılık nedeniyle, partiler için çok ağır SPK’nın 104. maddesi doğrultusunda, partilere Yarbir ceza olması nedeniygıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başvurusu üzerine le ancak istisnai bazı halAnayasa Mahkemesi’nce ihtar verilebilir. Nitekim, Ak lerde, başvurulması geParti’nin 2005 yılında yaptığı bazı tüzük değişiklikreken son çare olmalıdır. leri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca SPK’ya aykırılık nedeniyle ihtar istemine konu edilmiş ve AYM, 4 muhalif oya karşı oy çokluğu ile AK Parti’ye ihtar verilmesi talebini reddetmiştir.123 Diğer yandan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 1983 yılında, Bizim Parti hakkında, bazı tüzük hükümlerinin demokrasi esaslarına (SPK 123SPK m. 93’e aykırılık nedeniyle ihtar isteminin reddine ilişkin örnek bu karar için bkz: AMK(Siyasî Parti-İhtar), E: 2005/3, K: 2011/1, Kt: 12.10.2011, R.G.: 17.10.2012-28444. Burada belirtmem gerekir ki, Alifeyyaz Paksüt, Fulya Kantarcıoğlu, Mehmet Erten ve Fettah Oto tarafından yazılan karşıoy gerekçelerinde öne sürülen hususların bir kısmına katılmamak mümkün değildir. 43 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR m. 93) aykırı olduğu gerekçesiyle kapatma davası124 açılmıştır. Bu davada Başsavcılık Bizim Parti’nin Tüzüğünün 56/n., 58/g., 65. ve 66. maddelerinin 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 93. maddesine aykırı olması nedeniyle kapatılması gerektiğini iddia etmiştir. AYM, Bizim Parti’nin Tüzüğünün 56. maddesinin (n) bendinin ikinci fıkrasında yer alan, “partinin bütün temel teşkilatının iller ve merkez teşkilatı ile birlikte disiplin kurullarının parti tüzüğü ve yönetmeliği hükümlerine uygun hareket etmek zorunda oldukları belirtildikten sonra bunlara aykırı kararlar alındığı takdirde merkez karar ve yönetim kurulunun, büyük kongreye karşı sorumluluğu üzerine alarak, bu karaları uygulatmama yetkisine sahip olduğu; ancak disiplin kurulu kararı ile ilgili kararları, üçte iki çoğunlukla alması gerektiği” şeklindeki hükümlerin, Siyasi Partiler Kanunu’nun 58. maddesinde yer alan disiplin kurullarınca verilen cezaların affedilebileceği kuralı gereğince, demokrasi ilkesine oy çokluğuyla aykırı bulmamıştır.125 Sonuç olarak AYM, bu davada, bazı iddialar açısından Bizim Parti”nin kapanma kararı almış olması ve Kanun’un 108. maddesinde düzenlenen hükmün ancak kapatma davalarında uygulanma kabiliyeti bulunduğu gerekçesiyle karar vermeye yer olmadığına; SPK’nın 93. maddesi açısından ise, dava konusu Bizim Parti’nin Tüzüğünün 56/n., 58/g., 65. ve 66. maddelerinin hükümlerinin 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 93. maddesinde yer alan “Demokrasi Esasları”na aykırı olmadığına ve bu maddeler nedeniyle açılan kapatma davasının reddine karar vermiştir.126 Ancak, bu çoğunluk kararına karşı 2 üye, yazdıkları karşıoy yazısında, Bizim Parti’ye tüzüğünün dava konusu maddeleri nedeniyle, SPK’nın 104. maddesi doğrultusunda, ihtar cezası verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.127 Başta da belirttiğimiz gibi günümüzde hukuksal değişiklikler ve yargısal içtihatlar nedeniyle, parti kapatma nedenleri, Anayasa’da sayılanlarla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla yukarıdaki örnekte olduğu gibi salt SPK madde 93’e aykırılık nedeniyle bir parti hakkında kapatma dava- 124Daha geniş bilgi için Bkz: AMK.(SPK), E.: 1983/3, K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983. 125Yine aynı kararda AYM, bu partinin tüzüğünün 58. maddesinde yer alan “disiplin kurullarınca verilmiş olan kararları kesinleşme tarihinden itibaren iki ay içinde tasvip etmediği taktirde uygulatmaz” hükmünü ve tüzüğün 65. ve 66. maddelerinde merkez disiplin kurulu ile müşterek disiplin kurulu kararlarına karşı yapılacak itirazın mercii olarak merkez karar ve yönetim kurulunun belirlenmiş olmasını, aynı gerekçeyle demokrasi ilkesine oy çokluğuyla aykırı bulmamıştır. AMK.(SPK), E.: 1983/3, K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983. 126AMK.(SPK), E.: 1983/3, K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983. 127AMK.(SPK), E.: 1983/3, K.: 1983/3, Kt.: 1.11.1983. ozgurlukarastirmalari.com 44 <RAPOR ADI> sı açılamaz. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin SPK’nın 104/2’nin 2. cümlesini 2009 yılında iptal etmesi nedeniyle parti içi demokrasi esaslarına uyulmaması nedeniyle kapatma davası açılması anlamsızlaşmıştır.128 partilerin parti içi Bu karardan sonra bugüne kadar yasama organı aldemokrasi esaslarına ternatif bir yaptırımı yasalarla düzenlemeyerek, paruymamasının Türk Hukuti içi demokrasi esaslarına uyulmamasını yaptırımsız ku’nda etkin bir yaptırımı bırakmayı tercih etmiştir. Maalesef anayasa yargısının yoktur. sonuçsuz kalmasının yanında bu konuda işletilebilecek adli yargı mekanizması da, Yargıtay’ın içtihatları nedeniyle parti içi demokrasiye aykırılığın yaptırımı çözümsüzlüğe ve denetimsizliğe mahrum edilmiştir. Yargıtay, bu konuda SPK 104 bağlamında kendisinin denetim yetkisine sahip olmadığına karar vermiştir.129 Ayrıca partiler kendilerine verilen ihtar cezasının gereğini yerine getirmezlerse, bu durumda uygulanabilecek bir yaptırım var mıdır sorusunun da cevaplanması gerekir. Bu nedenle verilmesi muhtemel cezalardan birisi devlet mali yardımından yoksun bırakmadır. Ancak bu yaptırımın da devlet yardımı almayan partiler açısından bir anlamı yoktur. Zira Anayasa Mahkemesi’ne göre, “ihtara uymayan tüm siyasi partiler için öngörülen “devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma”nın, devlet yardımı almayan siyasi partiler açısından infaz kabiliyetinin olmadığı dikkate alındığında, bunlar açısından geçerli ve işlevsel bir yaptırım olduğu söylenemez. Bu durum, devlet yardımı almayan siyasi partilerin emredici hükümlere aykırı faaliyetlerinin yaptırımsız kalması sonucunu doğurduğundan, bu tür partiler lehine bir ayrıcalık oluşturur.”130 Görüldüğü gibi partilerin parti içi demokrasi esaslarına uymamasının Türk Hukuku’nda etkin bir yaptırımı yoktur. Elbette tüm bu hususlardaki belirlemeleri yapacak ve bir yaptırımın uygulanıp uygulanmamasına karar verecek olan ülkemizdeki tek yetkili hukuk otoritesi AYM’dir. Ümit ederiz ki, demokratik bir hukuk devleti olan ülkemizde hiçbir partimiz parti içi demokrasiye aykırı eylemleri nedeniyle herhangi bir yaptırımla karşılaşmaz. Ancak, siyasi partilerimizin de, parti içi demokrasiye aykırı eylemleri nedeniyle AYM’nin bir ihtarı veya başka bir yaptırımıyla karşılaşmadan, iç işleyişlerini daha demokratik bir hale getir- 128AMK., E.: 2008/5, K.:2009/81, Kt.: 11/6/2009. 129Bkz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.05.2010 tarih ve E. 10630, K. 6141 sayılı kararı. 130AMK, E.: 2008/5, K.: 2009/81, Kt.: 11.6.2009, R.G.: 07.07.2009-27281. 45 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR melerinde yarar vardır. Aksi halde, kapatma cezası almasalar da, başka bazı hukuksal yaptırımlarla karşılaşabilirler. D. Siyasi Yozlaşma Siyasi Partiler Hukukunun temel sorunlarından biri de, ülkemizde partilerin menfaat temin eden ve dağıtan örgütler olarak görülmesidir. Bu durum, hem siyasi sistemi tıkamakta, hem de siyasi partileri yozlaştırarak asıl düzlemlerinden saptırmaksiyasal yozlaşmatadır. Dolayısıyla ülkemizde siyaset, bir kamu hizmeti nın en fazla görüldüaracı olarak görülmemekte; siyasetle ilgilenenler, bu ğü kurumların başında çabayı bir “yatırım” olarak görmekte ve karşılığını bekmaalesef siyasi partiler lemektedirler. Özellikle bir kısım insanlar tarafından sigelmektedir. Maalesef yaset, adeta “menfaat ve rant paylaştıran makine” gibi ülkemizde siyasi partiler algılanmaktadır. Oysa siyaset, erdemli insanların biriganimet elde etmeye kim ve tecrübelerini ülke ve ulusun hizmetine sunmayarayan araçlara dönüşsının aracı olmalıdır. müştür. Siyasi yozlaşma, meşru olmayan bir özel çıkar uğruna kamu görevinin veya otoritesinin kötüye kullanılması vb. çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır.131 Bu yönüyle siyasal yozlaşmanın en fazla görüldüğü kurumların başında maalesef siyasi partiler gelmektedir. Maalesef ülkemizde siyasi partiler ganimet elde etmeye yarayan araçlara dönüşmüştür.132 Günümüzde siyasi yozlaşmanın en önemli 3 boyutu şunlardır: 1. Siyasetçilerin seçim kazanmak için kamu kaynak, olanak ve otoritesini keyfi olarak kullanmaları; 2. Siyasetçilerin seçimde başarılı olmak ve görevde kalmak için kamu kaynak ve olanaklarını haksız olarak yakınlarına dağıtmaları ve yağmalatmalarıdır;133 3. Yönetimin kamu yararı amacından saptırılarak ve halkın talep, istek ve beklentileri göz ardı edilerek, hikmet-i hükümet, partisel, grupsal ve kişisel nitelikte öncelik ve isteklere göre gerçekleştirilmesi.134 131 Shattschneider’in görüşleri için bkz: Ranney, s. 527. 132Fedayi, Cemal, 21. Yüzyıla Taşıdığımız Sorun: Siyasal Yozlaşma - Teori ve Türkiye Örneği, Liberal Düşünce, Güz 2000, s. 19. 133Çok kısa bir dönemde Kamu İhale Kanunu’nun 130 defa değişmesinde acaba ne gibi bir kamu yararı vardır? Acaba bu değişiklikler sonrası kamu hangi yarar ve iyileştirmelere kavuşmuştur? Örneğin, asgari ücret bu değişikliklerle gerçekten onurlu bir insanın yaşayabileceği asgari bir seviyeye mi çıkmıştır? 134Erdoğan, Liberal, s. 292. ozgurlukarastirmalari.com 46 <RAPOR ADI> Ülkemizde siyasi yozlaşmanın nedenlerinden biri, “hikmet-i hükümet” veya “hikmetinden sual olunmaz” mitidir. Zira bu yargıya göre bazı durumları normal insanlar idrak edemezler. Diğeri ise, toplumsal kültürümüzün bir parçası olan patrimonyal siyaset anlayışıdır. Bu anlayışlara göre ülkede üretilen tüm ekonomik değerler bir şekilde devlet babaya aittir ve bu yüzden insanların geçim ve refahından devlet baba sorumludur.135 Bu nedenle her türlü yaşadığımız sorunda hemen şu klişe cümleyi duyarız: “nerde bu devlet”, “devlet baba bizi kurtarsın” ve “devlet baba bir iyilik yapsın”. Bu tarz siyaset ve kültür anlayışında, insanların vergileriyle oluşan kamu hazinesi ve olanakları, halk için bir “nimetler ve kaynaklar havuzu” olarak görülür ve herkes siyasi iktidara (devlet babaya) yakınlığı ölçüsünde bu havuzdan beslenmeye çalışır. Dolayısıyla devlet babaya yaklaşmanın hayati önemdeki maddi ve manevi ödüllerin ve nimetlerin kaynağı sayıldığı bir siyasi kültürün sonucu, somut örneklerini son yıllarda daha sık gördüğümüz türden kayırma, ödüllendirme ve nimet dağıtma yoluyla siyasetin yozlaşmasıdır.136 Böylece maalesef partilerin işlevi, salt kamu kaynaklarının dağıtılmasına indirgenmektedir. Bir siyasetçi, siyasi yozlaşmanın nasıl oluştuğunu şöyle açıklamaktadır: “Bir aday, özellikle sonu ortada görünen bir seçimde aday olan kişi, birçok şeyi riske atıyor demektir. Mesleğini, işini, aile düzenini, hatta seçimi açık farkla kaybederse, siyasi geleceğini bile. İkincisi, riske edilen para, oldukça büyük miktarları bulduğundan ve risk de büyük olduğundan, kimse kendi kişisel parasını böyle bir maceraya atmak istemez. Bir başka neden de, seçilecek adaylara bağış adı altında yatırım yapmaya hazır para sahiplerinin olması. Bunlar, daha sonra seçilen makamlarla işlerinin olduğunu düşünerek, buralara gelecek, kazanması muhtemel güçlü adayların kampanyalarına gönüllü destek verirler”.137 Bu bağlamda partilerin finansman sorunu, siyasi yozlaşmayı tetikleyen en önemli unsurlardan biridir. Siyasi partilerin kendilerini mali yönden destekleyenlerin etkisi altına girmeleri, parti politikasının parti yönetimlerince değil, bu çevreler tarafından belirlenmesine yol açar. Parti karar mekanizmasına, parti dışından telkinlerin hâkim olmasının parti içi demokrasi ile uyuşmayacağı ise açıktır.138 Gerçekten ülkemizde Siyasi Partiler Hukuku’nun acil çözülmesi gereken temel sorunlarından biri partilerin menfaat ve rant temin eden ve 135Erdoğan, Liberal, s. 296. 136Erdoğan, Liberal, s. 296. 137Yıldırım, s. 65. 138Bosuter, s. 125. 47 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR dağıtan araçlar olarak görülmesidir. Türkiye’de siyasi partilerdeki yozlaşmanın temelinde yatan en önemli nedenlerden biri, “siyasi iktidarın rant dağıtan bir mekanizma” olarak yapılanmış olmasıdır. Yani mevcut ekonomik yapı içerisinde devleti yönetmek menfaat ve rant dağıtım ve paylaşım sisteminde tek söz sahibi olmak demektir. Bu yapı ve anlayış değişmediği sürece, parti içi demokrasi yönünde yapılacak düzenlemelerin istenen sonuçları vermesi olanaksızdır.139 Ayrıca, Türkiye’de siyasi partilere hâkim olan anlayışa göre, demokrasi, iktidara gelmenin, yani siyasi ve ekonomik gücü elde etmenin bir aracı olarak görülmektedir.140 Bu yaklaşımın sonucu olarak da, partiler, demokrasiyi geliştirmekten çok, siyasi iktidarı ele geçirme ve tek başına ekonomiyi yönetme üzerine odaklanmışlar ve partiler arasında iktidarı ele geçirme yarışı, her türTürkiye’de siyasi lü değerin önüne geçmiştir.141 Bu nedenle Dülger, “Türk partilerdeki yozlaşsiyasetinin koltuğunda, siyaset değil, ticaret oturuyor” manın temelinde yatan demektedir.142 en önemli nedenlerden biri, “siyasi iktidarın rant dağıtan bir mekanizma” olarak yapılanmış olmasıdır. Ayrıca, siyasi yozlaşma nedeniyle, günümüzde parlamenterler, asli fonksiyonlarından uzaklaşmışlardır. Bu yozlaşma nedeniyle eski bakan ve siyasetçi Çelik, parlamenterlerimizi “iş takip memuru, tavassutçu, imtiyaz ve berat dağıtıcıları, istihlak ve ihale takipçileri” ifadeleri ile tasvir etmektedir.143 Öyle ki, parlamenterlerimiz, yasama faaliyetleri ve yürütmenin denetlenmesinden çok, diğer işlerle ilgilenmek zorunda kalmaktadır. Nitekim taleplere, milletvekillerinin ayırdığı zamanı inceleyen Kalaycıoğlu, parlamenterlerin en az zamanı, ulusal sorunlara ayırdıklarını tespit etmiştir.144 Siyasi yozlaşmadan doğan bu zorunluluğun kaynağı ise, çift yönlüdür. Parlamenterlerin bize göre pratikte bugün için yaptıkları işleri şöyle sıralayabiliriz: 139Mumcu, Erkan, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yük- seltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi – 1, TÜSİAD Yayını, s. 63. 140Turan, İlter, “Strong State, Weak Society, Mechanical Democracy: Turkey’s Democratic Predicament”, Koç Üniversity Working Paper Series 21, İstanbul 1997, s. 20. 141 Tosun, Demokratikleşme, s. 380. 142Dülger, Mehmet, “Siyasi Partilerin ve Seçim Kampanyalarının Finansmanı”, Siyasi Partiler ve Demokrasi Sempozyumu, TESAV Yayınları, İstanbul 1995, s. 48. 143Çelik, Hüseyin, “Bizde Liderin Karizması Niçin Çok Mühimdir”, Türkiye Günlüğü, S. 25, Kış 1993, s. 66. 144Kalaycıoğlu, Ersin, “Türk Siyasi Sisteminde Değişim, Siyasi Patronaj ve Yozlaşma”, Politik Yozlaşma ve Şeffaf Yönetim Sempozyumu, Doğuş Matbaası, İzmir 1994, s. 76. ozgurlukarastirmalari.com 48 <RAPOR ADI> 1. İş bulma ve işe alma, 2. Tayin ve terfi işlemleri, 3. Sağlık ve ilaç yardımları, 4. İhale, kredi ve lisans gibi kamu kaynaklarının paylaşımı ve dağıtımı, 5. Ulaşım, su, elektrik, hastane, okul ve imar iskân gibi yerel bazı hizmetlerin görülmesi ve ulaştırılması, 6. Diğer benzeri işler. Görüldüğü gibi, uygulamadaki bütün bu olgular, parlamenterlerin fonksiyonlarını değiştirmekte ve bu nedenle özgürlükçü, adaletli ve demokratik bir siyasi yapının oluşmasını engellemektedir. Seçmenlerin büyük bir kısmı, parlamenterlerden yukarıdaki hizmetleri sunmasını beklemekte ve tersi durumda parlamenterin çalışmadığını ve başarılı olmadığını kabul etmektedir. Bu yozlaşmış anlayış sebebiyle de, partilerde demokratik ortam ve parti içi demokrasi gerçekleşememektedir. Siyasetçi, yeniden seçilebilmek ve bakan olabilmek için kendisine iletilen yukarıda saydığımız talepleri tatmin etmek, ya da en azından “çalışan” bir siyasetçi görüntüsü sunabilmek için bu isteklerden birçoğunu yerine getiriyormuş gibi görünmek zorundadır. Siyasetçi, bu istekleri yerine getirememesi halinde kaçınılmaz olarak, büyük bir olasılıkla, ilk seçimle birlikte, parti ve devlet mekanizması içindeki yerini kaybeder ve siyasi kariyeri son bulur. Siyasi yozlaşma nedeniyle ülkemizde son zamanlarda ehliyetsiz kimselerin kamu kurumlarında istihdamı, yaygınlık kazanmıştır. Bu durum, ülkemizde özellikle bakanlıklarda ve kamu iktisadi teşebbüslerinde oldukça yaygındır.145 Diğer yandan, ne yazık ki ülkemizde bugün siyaset, çoğunlukla “müteahhit”lerin devletten daha kolay ihale alabilmek için yaptıkları ek bir uğraş haline gelmiştir. Birçok siyasi partinin özellikle yerel teşkilatlanmalarında bu meslek grubundan siyasetçilerin yönetici konumunda olduklarını görmekteyiz. Elbette her gruptan olması gerektiği gibi, mesleği müteahhit olan siyasetçilere de Türk siyasetinin ihtiyacı vardır; ancak bugün gelinen tablo sıkıntı verici düzeydedir. Bu durum bir yandan da yolsuzlukların önlenmesi noktasında iktidarların çok başarılı olamamasına yol açmaktadır. Çünkü seçim zamanında kendisini destekleyen partili müteahhitlerin seçimden sonra işbasına gelen belediye başkanından elbette birtakım beklentileri olacaktır. Doğaldır ki, şehrin kaldırımları ye145Siyasi yozlaşma türleri ve ülkemizdeki görünümleri konusunda bkz: Aktan, C. Coşkun, Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi, AFA Yayınları, İstanbul 1992, s. 109. 49 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR nilenecek, belediyeye yeni bir hizmet binası inşa edilecek, en gösterişli noktaya en fiyakalısından fıskiyeli bir havuz yapılacaktır.146 Buna karşılık ülkemizde maalesef salt siyasal nitelikte değil her türlü yolsuzluk olaylarında ve bunlarla mücadelede, konu genellikle kişiselleştirilmektedir. Dolayısıyla, bu kişisel eyleme katılanların cezalandırılmasıyla sorunun giderileceği zannedilmektedir. Oysa sorun kişilerden ziyade sistemseldir ve somut ve lokal vakaların cezalandırılması sistemsel sorunun çözümüne katkı sağlamamaktadır. Oysa siyasi ve idari yapı, yolsuzluğa uygun bir zemin oluşturmaktadır. Elbette yolsuzluk yapanlar cezalandırılmalı; ancak bu durum yolsuzluk üreten yapının dönüştürülmesini ve reforma tabi tutulmasını geciktirmemelidir.147 Bütün bu sorunların çözülmesi için yapılması gereken en önemli devrimlerden biri, Türk yönetim anlayışında hâkim olan “kayırma sistemi”nin kaldırılıp, yerine “liyakate dayalı yönetim sistemi”nin kurumsallaşmasıdır. “Kayırma sistemi”nde, kişinin bir devlet görevine alınmasında ve atanmasında “akraba kayırmacılığı” (nepotizm), “eş-dost kayırmacılığı” (kronizm) ve “siyasi kayırmacılık” (patronaj ve partizanlık) gibi siyasi yozlaşma ilişkileri hâkimdir.148 Günümüzde siyasi partilerin, çıkar gruplarının sözcülerinden ibaret hale gelmeleri ve siyasi kayırmacılık kanalları haline dönüşmeleri, salt siyasi partileri değil; demokrasiyi de yozlaştıran unsurlardan biridir.149 Gerçekten bugün siyasi yozlaşma nedeniyle demokrasimizin nefes alamaz hale geldiği böylesine zor bir zaman diliminde demokrasiden, özgürlükten ve barış içinde bir arada yaşamaktan ve yozlaşmanın son bulmasından bahsetmek rasyonel bir tutum mudur? Aslında buna benzer bir soruyu 1000 yıl süreceği iddia edilen ve her türlü siyasi yozlaşmanın zirve yaptığı 28 Şubat döneminde Mustafa Erdoğan, kendi kendisine sormuş ve cevabını da “EVET” olarak vermişti. Zira, yazarın benim de katıldığım görüşüne göre, başka çare veya yol da yoktur. Yazar, bu konudaki görüşlerini dönemin sıcaklığı içinde 1998’de şöyle açıklamaktadır: “Evet, kaba kuvvetin baskısına boyun eğmeden, her şeye rağmen demokrasiyi konuşmalıyız. Çünkü, demokrasi istiyorsak, bunun başka yolu yoktur; kimse bize demokrasi bağışlamaz. Bu, kişi olarak kendimize-saygının, insan ve vatandaş olarak onurumuzu korumanın, bize biçilen “gü- 146Mutlu, s. 81. 147Fedayi, s. 21. 148Aktan, C. Coşkun, Kirli Devletten Temiz Devlete, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 95. 149Erdoğan, s. 222. ozgurlukarastirmalari.com 50 <RAPOR ADI> dülecek sürü” rolünü elimizin tersiyle ittiğimizi göstermenin tek yoludur. Bu, ayrıca, bugünkü sindirme politikasının moral-bozucu etkisiyle, uygar, barışcı ve adil bir toplum oluşturma idealinden vazgeçmediğimizi; eteklerimizden çekiştiren, demokrasi çabamıza musallat olan dayatmacılar taifesinin bize insanca var-kalma mücadelemizi unutturamacağını göstermenin de tek yoludur.150 Yine Erdoğan’a göre, 28 Şubat’ta yaşananlardan sonra, artık Türkiye’de her kesimden insan -özellikle de İslamcılar- öğrenmiş olmalı ki, dünya görüşümüz ve hayat tarzı tercihimiz ne olursa olsun, hukuk devleti ve insan haklarına dayanan demokrasi hepimizin ortak varoluş zeminidir. Ancak böyle bir demokrasi içinde farklılıklarımızı koruyarak, barışçı bir biçimde bir-arada var olabiliriz. Bundan dolayı, herkesin farklı varoluş tarzlarına saygıyı, en azından onları hoş görmeyi içine sindirmesi ahlaki bir borç olduğu kadar, ortak varoluşumuzu güvence altına almanın da pratik zaruretlerinden biridir.151 E. Kamuoyu, Baskı Grupları ve Medya Baskı grupları, medya ve kamuoyu, demokrasiyi etkileyen çok önemli etmenlerdir. Baskı gruplarının siyasi iktidarı etkileme yöntemlerinden biri olan kamuoyunu oluşturmada en önemli araç olan bağımsız, özgür ve demokratik medya, demokrasi için büyük bir öneme sahiptir. Zira özgür ve demokratik bir medya, demokrasiye aykırı bütün karar ve eylemleri eleştirerek ve muhalefet ederek demokratik bir tepki ve duyarlılığın oluşmasını sağlar. Siyasi partiler hukukunun ülkemizdeki temel sorunlarından biri de gerçek demokrasilerde olduğu gibi serbestçe oluşan kamuoyunun, gerçek ve bağımsız sivil toplum kuruluşlarının ve özgür bir medyanın olmamasıdır. Zira demokratik devletlerde, kamuoyunun doğru ve gerçek yönde bilgilendirilmesi ve oluşması için, özgür, bağımsız ve tarafsız medya ve baskı grupları çok büyük öneme sahiptir. Gerçekten bu alanlar şeffaf ve dikkatli bir şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu bağlamda medya-siyaset ilişkisi başat önemdedir. Siyasi yozlaşmayla mücadelede çok önemli bir role ve etkiye sahip olan medya, aynı zamanda kötü niyetli sahiplerinin elinde siyasi yozlaşma için çok elverişli bir araca dönüşmektedir. Zira gelişen teknoloji yardımıyla da kamuoyunu ve siyaseti etkileme gücü oldukça artan medya, işadamları ve siyasetçiler için çok cazip bir yatırım aracı heline gelmiştir.152 150Erdoğan, Liberal, s. 325. 151 Erdoğan, Liberal, s. 325. 152Fedayi, s. 20. 51 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Günümüzde artık oy almak için kitlelere seslenen şey, bir insan, bir siyasetçi değil, onun yerine siyasetçinin kitle iletişim araçları tarafından oluşturulan “siyasi imaj”ıdır. Bireyin bir konu veya nesne hakkındaki zihinsel nitelikli bir bilgisi olan imaj,153 siyasetçiyi kendi kişisel benliğinden ayırır ve onu kitlelerin mümkün olduğu kadar geniş kesiminin beklentilerine uygun düşen içi boş bir görüntüye dönüştürür. Bütün bunlar algı yönetimi ile sağlanır. Bu durum, siyasetçiyi, kamuoyunun nabzını elinde tutmaya ve kendi kişisel siyasi tercihlerini bir yana bırakarak, seçmenlerine ona göre seslenmeye zorlar. Bu durumda akla şöyle bir soru gelebilir: Peki seçmenler, kimin için sandık başına gitmektedir? Bir kişi olarak siyasetçi için mi; yoksa içi boş bir “imaj” veya “algı” için mi? Siyasetçilerden birçoğu, yapılması gerekenleri kişisel olarak çok iyi bildikleri (ya da bildiklerini söyledikleri) bu tür durumlarda, bu yanlış algıları düzeltme çabası göstermemektedirler.154 Diğer yandan ülkemizde bazı hallerde baskı grupları ve medya, kamuoyunda edindikleri gücü, özel işlerindeki çıkarlarına hizmet amacıyla kullanabilmektedirler. Bazen de nesnelliği bir tarafa bırakarak, kaynak aktarımı karşılığında, iktidarı ilkesiz bir şekilde desteklemekten çekinmemektedirler.155 Baskı grupları ve medyanın olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması için, parti örgütünün açıklık ilkesini uygulaması ve baskıların talep indirgemesine dönüşümü gereklidir. Kısacası, baskı grupları, kamuoyu ve siyasi partiler birbirleriyle etkileşimi, açıklık ilkesine göre ve demokratik bir şekilde doğrudan yapabilmelidir.156 Ülkemizde 7 Haziran veya 1 Kasım 2015 seçimleri yapıldıktan sonra bize algısal olarak yaptırılmaya çalışılan tartışmalara baktığımızda, çok vahim bir durumla karşılaşmaktayız. Ülkenin çözüm bekleyen işsizlik, ekonomi, eğitim gibi birçok temel sorunu varken, sanki en öncelikli ve acil iş başkanlık sistemiymiş gibi veya benzeri birçok konuda suni tartışmalar başlatılmıştır. Yani 78 milyonu ilgilendiren ve kamuoyu yoklamalarının tümünde öncelikli ve acil çözülmesi gereken sorunlar arasında görülmeyen bu tür yapay tartışmalarla, bir yandan bizim temel sorunları ve çözümlerini tartışmamız engellenirken; diğer yandan kamusal sorunlar yerine kişisel veya grupsal sorunlara odaklanmamız dayatılmaktadır. Eğer, siyasi partilerde parti içi demokrasi, çoğulculuk ve müzakere 153Dalmış, İbrahim - Türkkahraman, Mimar, “Varolan ve İdeal Siyasetçi İmajı”, Liberal Düşünce, c. 4, S. 15, 1999, s. 77. 154Yıldırım, s. 113. 155Kırca, s. 38-39. 156Tuncay, s. 177. ozgurlukarastirmalari.com 52 <RAPOR ADI> kültürü yaşansaydı, elbette partilerimiz hepimizi ilgilendiren kamusal konulara daha öncelik ve ağırlık verirlerdi. İşte ülkemizde demokrasinin yaşama geçememesinin nedenlerinden birisi, medyanın siyasi partiler ve iktidarlar tarafından çeşitli yol ve yöntemlerle baskı altına alınması, kontrol edilmesi ve yönetilmesidir. Hatta bazı partilerin bizzat kendi medyalarını oluşturdukları ve bu sayede kamuoyu oluşturma ve algı yönetimine büyük önem verdikleri de söylenebilir. Bu bağlamda zaman zaman klasik medyada bazı partilerin günümüzün önemli medya araçlarından olan sosyal medyada etkin olmak ve algıyı yönetmek üzere sayısı yüzlerle ifade edilen çalışan ve sayısı binlerle ifade edilen gönüllü partizanlar istihdam ettiğine dair sıkça haberler çıkmaktadır. Partiler kurdukları bu medya ile bir yandan siyasal propaganda ve tanıtım ülkemizde demokyaparken, diğer yandan kamuoyunu ve algıyı kendi rasinin yaşama gelehlerine yönetmeye ve yönlendirmeye çalışmaktadır. çememesinin nedenle- rinden birisi, medyanın Diğer yandan, ülkemizde son yıllarda bağımsız ve siyasi partiler ve iktidarözgür medyanın çeşitli baskılara ve tehditlere maruz lar tarafından çeşitli yol kaldığı da gözlenmektedir. Bazı medya kurumları kave yöntemlerle baskı altıpatılırken veya zayıflatılmaya çalışılırken, bazı medya na alınması, kontrol edilçalışanları özgürlüklerini kaybetme tehlikesi ile karşı mesi ve yönetilmesidir. karşıyadır. Yine son yıllarda tutuklu ve hükümlü medya çalışanlarının sayısı artmıştır. Öyle ki, daha önce ülkemizde ve demokratik ülkelerde görülmeyen bir şekilde içinde medya kuruluşlarının da olduğu bazı şirketlere tartışmalı bir şekilde kayyımlar atanmakta veya bağımsız ve özgür medyanın çeşitli şekillerde işini yapması ve topluma ulaşması engellenmeye çalışılmaktadır. Oysa, çağdaş demokrasinin olmazsa olmazlarından biri özgür ve bağımsız medyadır. Ancak böyle bir medyanın denetiminde olan siyasi iktidarlar, günışığında şeffaf ve demokratik yönetimi sağlarlar. Böyle bir medyanın olmadığı, yani medyanın tek yanlı olduğu veya kontrol edildiği ülkelerde halkın serbestçe bilgilenmesi sağlanamayacağından, demokratik kararlar da sağlıklı ve doğru bir şekilde oluşmaz. Bu nedenlerle ülkemizde acil çözülmesi gereken sorunlardan biri de özgür ve bağımsız medyanın oluşturulmasının sağlanmasıdır. IV. SORUNLARIN ÇÖZÜLMESININ VE PARTI İÇI DEMOKRASININ GERÇEKLEŞMESININ KOŞULLARI Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı gibi, siyasi partiler hukukumuzun sorunları, karmaşık nitelikte çeşitli etmenlerin birleşiminden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla böylesine karmaşık sorunların çözümü 53 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR de o kadar basit ve kolay değildir. Bu tür sorunların çözümüne, çok boyutlu ve yönlü bir yaklaşımla ulaşılabilir. Bu bağlamda ülkemizde siyasi partilerin hukukunun sorunlarının düşünsel ve kültürel ve ayrıca hukuksal olmak üzere, başlıca iki düzeyde çözülebileceği söylenebilir. Zira insanla ilgili olan sorunların salt yapılacak hukuksal düzenlemelerle çözüleceği algısı, büyük bir yanılgıdır. Elbette hukuksal düzeyde yapılacak birçok şey vardır; ancak bunlar istenen sonuca ulaşmak için genellikle yetersiz kalırlar. Bu nedenle, sorunların çözümünde salt hukuksal etmenleri dikkate almak doğru olmadığı gibi, salt hukuk eliyle tılsımlı sonuçlara ulaşılabileceğini sanmak da yanlış olur. A. Düşünsel ve Kültürel Düzeyde Siyasi partilerin hukukunun sorunlarının çözümü ve demokrasinin gerçekleşmemesinin önündeki bazı engeller, toplumsal ve siyasi kültürden kaynaklanmaktadır.157 Zira partilerin ve partililerin kökenleri, geçmişleri ve ülkedeki yerleşik toplumsal ve siyasi kültür, partilerin yapılarını ve daha sonraki gelişme süreçlerini etkilemektedir. Bu açıklamalardan da anlaşılmaktadır ki, demokrasi, toplumsal ve siyasi kültürün yansıması, ürünü ve sonucudur. Dolayısıyla siyasi partilerin hukukunun sorunları, salt hukuksal bir sorun olmaktan çok, kültürle ilgili bir sorun şeklinde belirmektedir. Bu nedenle Türkiye’de var olan sorunların çözümü için, anayasal ve yasal kurumsallaşmanın hukuksal temellerinin eğitsel, düşünsel ve kültürel düzeyde oluşturulması gereklidir.158 Maalesef toplumsal yapımızda ve kültürümüzde, demokrasinin özü olan bireysellik bastırılmakta, kötü gösterilmekte ve her ne olursa olsun toplumsallık önde tutulmakta ve adeta kutsanmaktadır. Böylece birey hiçleştirilmeye ve toplumun önceliklerine ve kutsallarına bağlı olmaya ve uymaya zorlanmaktadır. Gerçekten bireylerde demokrasi, hak ve özgürlüklerle ilgili bir bilinç ve talebin toplumsal düzeyde varlığı halinde, parti üyeleri, parti yönetimlerinden demokratik norm ve ilkelere uyulmasını isteyebilirler. Yani, bireylerden gelecek demokratik talep, partileri parti içi demokrasi esaslarına uymaya zorlayacaktır. Ne var ki, asgari düzeyde de olsa demokrasi ile hak ve özgürlüklerle ilgili bilinç ve talep yoksa; hatta kişiler kendilerine partiler ve liderler tarafından sunulanları, lütuf olarak görüyorlarsa, bu tür toplumsal yapılarda, demokrasinin yeşereceğini söylemek mümkün değildir. Böyle bir toplumda parti içi demokrasi konusunda toplumdan 157Kabasakal, Türkiye’de, s. 132. 158Tuncay, s. 180. ozgurlukarastirmalari.com 54 <RAPOR ADI> ve parti üyelerinden talep olmayacağı için, parti içi demokrasi yaşama geçmez ve bireyler parti liderlerinin kendilerine sundukları ile onlara minnet ve şükran duyarak, herhangi bir tepki veya itirazda bulunmazlar.159 Bunun sonucunda giderek bireyler ve onların özgürlükleri, parti içinde eriyerek yok olur. O halde demokrasinin yerleşebilmesi için bazı hukuksal düzenlemelerin yapılması kadar, siyasi kültürün gelişmesine de ihtiyaç vardır.160 Parti içi demokrasi sürecindeki en büyük engel, temelden antidemokratik olan kültürün, toplumda demokratik kuralların yaygınlaşmasını engellemesi, demokratik kurumların bir türlü demokratik meşruluk kazanamamasıdır.161 Ülkemiz, yaklaşık yüz yıllık bir demokrasi tecrübesine sahiptir. Ancak, bu uzun süreçte ülkemizde demokrasinin kurum ve kurallarının tam olarak yerleştiğini söylemek, mümkün değildir. “Parti içi demokrasinin yokluğu”, “lider sultası” gibi söylemlerin yaygınlığı, demokrasi kültürümüzün yetersizliğinin bir göstergesidir.162 Bu eksikliğin en büyük nedeni, demokratik siyasi kültürün toplum ve bireyler tarafından benimsenip içselleştirilememesidir. Eğer demokrasi, toplum ve seçmenler tarafından gerçek anlamda benimsenir ve talep edilirse, partiler, seçmen tarafından cezalandırılmamak için, parti içi demokrasi ilkelerine uymak zorunda kalacaklardır. B. Hukuksal Düzeyde Siyasi partiler hukukunun da temel kaynağı, Anayasa ve başta SPK olmak üzere kanunlardır. Bu nedenle demokrasinin öncelikle anayasada ve kanunlarda teminat altına alınması gerekmektedir. Bu bağlamda daha önceki açıklamalarımızdan da anlaşıldığı gibi, yürürlükteki Siyasi Partiler Hukukumuzun mevcut düzenlemeleri, bu hususta yetersiz kalmaktadır. Bu durumda demokrasinin gerçekleşmesi için öncelikle yapılması gereken, demokrasiyi yaşama geçirecek hukuksal düzenlemelerin yapılmasıdır. Elbette bu çalışmada, yapılması gereken bütün değişiklikleri, tüm ayrıntılarıyla ele alma olanağı yoktur. Bu nedenle bu bölümde, temel nitelikteki bazı hukuksal sorunların aşılması için gerekli hususları vurgulamakla yetineceğiz. 159Aynı yönde bkz. Küçük, s. 335. 160Atar, s. 80. 161 Huntington, P. Samuel, Üçüncü Dalga: Yirminci Yüzyıl Sonlarında Demokratlaşma, Çev. Ergun Özbudun, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara 1993, s. 292. 162Sağlam, s. 147. 55 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR a. Anayasa Yapılan bir kısım önemli değişikliklere rağmen bugünkü Anayasamız, hala sivil toplum karşıtı otoriter niteliğini devam ettirmektedir. 4709 sayılı Kanun’la yapılan olumlu değişikliklere rağmen sivil toplum kuruluşlarının örgütlenme özgürlüğünü özünden zedeleyen 1982 Anayasası, daha demokratik, özgürlükçü ve katılımcı bir toplum ve örgüt yapısı kurma yolunda değiştirilmelidir. Bu bağlamda Anayasa’da yapılması gereken en önemli değişiklik, siyasi partilerin kapatılmasının daha da zorlaştırılması olmalıdır. Çağdaş demokrasinin gereği olarak siyasi partiler, şiddete başvurma gibi, çok istisnai hallerde kapatılmalıdır. Bu bağlamda siyasi partileri halkın kapatması esas olmalıdır. Daha temel ve köklü değişiklikler yapılarak siyasetin alanı genişletilmeli ve her insana ve her fikre açılmalıdır. Siyaset alanı, ancak eylem bazındaki şiddet fiilleri nedeniyle daraltılabilmelidir. Tersi durumda, ne ülke düzeyinde demokrasiyi, ne de partilerin içinde parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek mümkün olacaktır. Anayasada yapılacak değişiklikler, temel bir öneme sahiptir. Zira bütün bu sorunların odağında, demokAnayasa’da yapılmaratik, özgürlükçü ve katılımcı bir anayasamızın olması gereken en önemli ması yatmaktadır. Bu düşünceyi, dönemin darbe lideri değişiklik, siyasi partileKenan Evren’in şu sözleri doğrulamaktadır: “...Siyaset rin kapatılmasının daha yapmak, siyasi partilerin ehliyeti dahilinde ve onlada zorlaştırılması olmara aittir. Siyasi parti mahiyet ve hüviyetinde olmaksılıdır. zın ve siyasi partilerin tabi bulunduğu düzenlemeler içinde ve bir siyasi parti statüsünde olmaksızın hiçbir kurum, siyaset yapamaz...”. Oysa siyasi katılım, akla gelebilen her alanda ve düzeyde, bireysel olarak veya örgütlü olarak yapılabilmelidir.163 Belirtmeliyiz ki, askeri darbe döneminin ürünü bu Anayasa ve onun uzantısı Siyasi Partiler Kanunu, demokratik bir siyasi yaşam kurma amacında değil; denetim altında evcilleştirilmiş bir siyasi kurumsallaşma yaratma çabasındadır. Bunun için Türk siyasetinde istikrar ve demokrasi birbirine tercih edilmesi gereken kurumlar olarak algılanmaktadır. Yine bu yüzden lider sultası, parti disiplininin doğal bir sonucu sanılmaktadır.164 Bütün bu sorunlar, mevcut Anayasa değiştirilerek de çözülebilir; an163Özden, s. 83-85. 164Mutlu, s.1. ozgurlukarastirmalari.com 56 <RAPOR ADI> cak en iyisi, demokratik bir kurucu iktidar tarafından yeni bir anayasanın hazırlanmasıdır. Kuşkusuz, böyle bir anayasa, sadece Siyasi Partiler Hukukunun değil, ülkenin yaşadığı siyasi, ekonomik ve sosyal diğer sorunların da çözülmesine yardımcı olacaktır. Örneğin anayasal değişikliğe, Anayasa’nın 68/5 maddesindeki çoğu anlamsız ve gereksiz üyelik yasaklarının bir kısmının kaldırılmasıyla başlanabilir. Bilindiği gibi bu maddeye göre “kamu görevlileri ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar”. Oysa çağdaş çoğulcu katılımcı demokrasiler açısından kamu görevlilerinin veya belli bir yaşın üstündeki öğrencilerin partilere üye olamaması anlaşılacak gibi değildir.165 b. Yasal Mevzuat aa. Siyasi Partiler Kanunu Demokrasiyi yaşama geçirmek için, en önemli reform Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılmalıdır. Ancak demokrasiyi gerçekleştirmek için yapılması gereken bu düzenlemeler, aşırı ve kapsamlı olmamalıdır; çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, siyasi sorunların salt hukuksal yolla çözüme kavuşturulması olanaksızdır.166 Zira, SPK’nın kapsayıcı ve ayrıntılı düzenlemelerinin en büyük sakıncası, çok yönlü siyasi sorunlara hukuksal çözümler getirmeye çalışmak gibi, gerçekçi olmayan bir yaklaşım içinde olmasıdır. 2820 sayılı SPK’nın aşırı derecede ayrıntılı bir düzenlemenin tipik bir örneğini oluşturduğu kuşkusuzdur. Zira kendisinden etkilendiği Alman SPK’sının 41 maddeden oluşmasına karşılık, toplam 124 maddeden oluşan SPK, parti tüzüklerine bırakılması son derece normal olan pek çok gereksiz hüküm içermektedir. Oysa siyasi partiler, gevşek, özgürlükçü ve asgari bir anayasal ve yasal düzenleme çerçevesinde kendi içyapılarını ve faaliyetlerini diledikleri gibi belirleyebilmelidir.167 İlginçtir Kopenhag Kriterlerine uyum sağlayabilmek için tek gecede onlarca kanunda değişiklikler yapabilen, kendilerince acil konuları bir torbaya doldurup hemen çıkarılmasını sağlayan siyasi partilerimiz, kendilerini ve Türk siyasetini çok yakından etkileyen 12 Eylül askeri darbesinin yadigâr bıraktığı siyasi partiler hukukunu aynı şevkle iyileştirme çabası içine girmemişlerdir. 165Hatırlamak gerekirse, yükseköğretim elemanlarına ve öğrencilerine bu yasak, 1995 anayasa değişiklikleriyle kaldırılmıştır. 166Özbudun, s. 166. 167Özbudun, Demokrasi, s. 3. 57 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Yani devleti demokratikleştirme amacıyla hareket edenler önce kendilerini demokratikleştirme gereği duymamışlardır.168 Bu bağlamda, yasal düzenlemelerle çözüme kavuşturulması mümkün olan bazı sorunları aşağıdaki başlıklar altında sıralayabiliriz. 1. Parti Örgütlenmesi SPK, tek tip bir parti örgütlenme modeli empoze etmekten vazgeçmeli ve bu konuda partileri serbest bırakmalıdır. Örneğin bir parti, il ve ilçe örgütleri kurmak yerine hiç taşra örgütü kurmadan, tamamen internet üzerinde örgütlenmeyi tercih edebilmelidir. Bu bağlamda SPK’nın 8. maddesinde yer alan “siyasi partilerin genel merkezi, Ankara’da bulunur” vb. örgütsel kısıtlamalar da, ortadan kaldırılmalıdır. İsteyen partinin genel merkezi, başka bir şehirde, örneğin İstanbul’da olabilmelidir. SPK, tek tip bir parti örgütlenme modeli empoze etmekten vazgeçmeli ve bu konuda partileri serbest bırakmalıdır. Partilerde azınlık ve muhalefetin demokratik haklarını etkin kullanabilmesi için olağanüstü büyük kongrenin toplanması, gündemi ve karar almasıyla alakalı SPK’ya ayrıntılı demokratik düzenlemeler konmalıdır. Zira SPK’nın bu konularda suskun kalması, tüm partilerimizi cesaretlendirerek, tüzüklerinde demokratik muhalefet haklarını kullanılamaz hale getiren düzenlemelere yer vermelerini sağlamıştır. Parti örgütlenmesinde temel ilke, üye ve delegelerin ilçelere, ilçelerin illere, illerin genel merkeze hâkim olması olmalıdır. Oysa bizdeki durum bunun tam tersidir. Dolayısıyla partiler, en temel fonksiyonları olan “siyasi taleplere aracı olma” işlevini yerine getirememektedir. Yapılacak yasal değişiklikle parti merkezlerinin SPK 19/5’e göre yerel teşkilatları hangi şartlarda görevden alabilecekleri somut genel bir yasal çerçeveye oturtulmalıdır. Zira hâlihazırda SPK bu yetkiyi tamamen parti tüzüklerine bırakmıştır. Bu yüzden uygulamada bu konuda partiler keyfi davrandıkları için yoğun sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin yerel teşkilatlar somut ve önemli bir disipline aykırılık nedeniyle parti merkez disiplin kurulu kararıyla görevine son verilebilmeli ve parti üyeleri, yargı yoluna gitmeden bu karara karşı parti merkez karar ve yönetim kuruluna itiraz edebilmelidir. Ayrıca, siyasi partilerin, seçimlerde başka bir partiyi destekleme kararı 168Mutlu, s. 74. ozgurlukarastirmalari.com 58 <RAPOR ADI> alamayacaklarını düzenleyen, SPK’nın 90. maddesinin 2. fıkrası, yürürlükten kaldırılmalıdır. Zira, çağdaş siyasi partiler hukuku anlayışı içinde bir parti, başka bir partiyi destekleyebilmelidir. Bunun yasaklanması söz konusu olmamalıdır. 2. Parti Üyeliği ve Delegelik Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek için parti üyeliği ve delegelik sistemi, denetim, bilgi edinme ve bazı işlemlerin iptalini isteme gibi çeşitli haklarla geliştirilmelidir.169 Ayrıca, partilerde delege sistemi, ya kaldırılmalı170 ya da seçimleri ve çalışmaları düzenlenmelidir. Parti üyeliği ve delegelik sisteminin sorunlarının çözülmesi için, gelişmiş elektronik tekniklerinden yararlanılmalıdır. Bu amaçla şeffaf ve demokratik bir parti örgütünün kurulması ve parti genel merkezlerinin etkisinden uzak parti üye tüzüklerinin düzenlenmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Gerçekten siyasi partilerin sağlıklı ve demokratik bir yapıya kavuşmasının temel aracı, parti üyeliği ve delegelik sisteminin köklü bir şekilde gözden geçirilerek çağın ihtiyaç ve olanaklarına uygun hale getirilmesidir. Yapılacak reformların amacı bellidir: suni üye uygulamasına son vermek ve üyelerin parti içi etkinliklere katılmasını sağlamak. Bu nedenle üyelik başvurularının rededilme sebeplerinin ilgili kanunda tadat edilmesi ve takdiri nitelik taşımaması ve üyelik talebinin reddine karşı yargı yolunun açık olması gerekir. Delegeler ise, kongrelerde liste usulü seçilmemeli, ilçe üyeleri parti üyeleri içerisinden üçer isim seçmeli ve en çok oy alan üyeden itibaren sıralama suretiyle delege sayısınca il delegesi belirlenebilmelidir. Daha sonra bu üyeler aynı şekilde il delegeleri listelerinde yer alan üyeler arasından aynı yöntemle genel merkez delegelerini seçebilmelidir. Ayrıca temel parti politikaları ve kararları yine tüm üyelerin katılımıyla demokratik bir şekilde, gerekirse elektronik oylamayla belirlenmelidir. Bu bağlamda parti üyelerinin belli bir oranının isteği üzerine, bazı sorunların bütün parti üyelerinin katılabilecekleri bir referanduma sunulması, parti içi demokrasiyi geliştirecektir. Partilerin temel politikalarının belirlendiği en büyük karar organı büyük kongre, genelde 2-3 yılda bir toplanmaktadır. Oysa dünya ve ülke 169Sağlam, s. 77. 170Delegelik uygulamasıyla parti kongrelerinde 3 dereceli seçimle belirlenen parti yönetimi, çağdaş teknoloji kullanılarak, gerekirse elektronik seçim yöntemleriyle, tüm üyelerin katılımıyla tek dereceli olarak yapılabilir. 59 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR gündemi hızla değişmekte ve yeni gelişmeler olmaktadır. Bu durumlarda partinin karlılaştığı sorunların çözümü ve gereken kararların alınması parti yönetiminin tekeline kalmaktadır. İşte partinin iradesini oligarşik parti liderliğinin tekeline bırakmamak ve demokratik karar alma mekanizmalarını sağlamak için, parti içi referandum kurumu yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu bağlamda yapılması gereken en önemli değişikliklerden birisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın adeta parti komiserliği gibi çalışmasına son vermek ve üyelik kayıtlarını tutma yetkisini alarak, seçim kurullarına vermek gerekir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı parti kapatma veya diğer bazı nedenlerle kısmi olarak parti sicillerini tutmaya devam edebilir. Ancak bu konularda esas yetpartinin iradesini olikiler seçim kurullarına devredilmelidir. garşik parti liderliğinin tekeline bırakmamak ve demokratik karar alma mekanizmalarını sağlamak için, parti içi referandum kurumu yaşamsal bir öneme sahiptir. Diğer yandan SPK’nın 11. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde yer alan siyasi katılımı azaltıcı nitelikteki “parti üyesi olamayacaklar” listesi daraltılmalıdır. Bunun yanında üyeliğe kabul şartlarını düzenleyen 12. maddede yapılacak değişiklikle, siyasi partiler, üye olma taleplerini keyfi olarak reddedememeli ve ret kararı üzerine ilgililer önce parti yönetimine sonrasında ise yargı organlarına itiraz edebilmelidir. 3. Parti İçi Seçimler Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek amacıyla alınacak kurumsal tedbirler arasında, bütün kademelerdeki parti yöneticilerinin demokratik ilkelere uygun olarak seçilmeleri, parti organlarında üyelerin orantılı temsili, yönetim ve disiplin kurullarının organik bakımdan birbirlerinden ayrılması sayılabilir. Bu bağlamda alt kademelerden başlayarak her seviyede parti içi seçimlerin “yargı teminatı” altına alınması gerekmektedir. Bunun yanında parti içi seçimlerde nispi temsil sistemi uygulanmalı ve parti içi muhalefetin haklarını koruyacak bir düzenleme yapılmalıdır. Kısaca, anayasal bir ilke olan “temsilde adalet”, parti içindeki seçimlerde de yaşama geçirilmelidir. Parti içi demokrasinin ülkemizdeki en büyük engellerinden birisi, parti genel merkezlerinin SPK’nın 19/5 ve 20/9 hükümlerine dayanarak, yerel örgütün seçilmiş organ ve yöneticilerini, parti içi hukuka aykırı olarak görevden alabilmeleri ve yerlerine kendilerince atanmış kişileri görevlendirebilmeleridir. Bu sorunu, 1999 yılında çıkarılan 4445 sayılı Kanun da çözememiştir. ozgurlukarastirmalari.com 60 <RAPOR ADI> Aslında Işın Çelebi ve 23 milletvekilinin 6 Kasım 2001 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sundukları Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Öngören Kanun Teklifi’nde ise, bu sorunun çözümünü içeren değişiklik önerisi yer almaktaydı. Bu öneriye göre, SPK’nın 19. maddesinin 5. fıkrasına aşağıdaki hükmün eklenmesi talep edilmekteydi: “İşten el çektirilen il başkanı ve il yönetimi yerine getirilen geçici il başkanı ve il yönetim kurulu, 45 gün sonunda il kongresine gitmezse ve yeni il yönetiminin, il kongresi ile belirlenmesi gerçekleşmemiş ise, fesih edilen il başçağdaş demokrasikanı ve il yönetim kurulu üyeleri, 45 günün bitimindelerde başarısız olan ki tarihten başlayarak bir hafta içinde, verilen kararın parti liderleri, herhangi kanuna, parti tüzüğüne ve iç yönetmeliğe yetki, şekil, bir komplo teorisine sıusul ve esas bakımından aykırı bulunduğu iddiasıyla o ğınmak veya rasyonel ilin asliye hukuk mahkemesinde itiraz edilebilir. Maholmayan açıklama yapkeme, bu itirazları, diğer işlerden önce ve en geç 30 mak yerine derhal istifa gün içinde basit muhakeme usulüne göre inceleyerek etmektedir. karara bağlar. Bu karar kesindir. Mahkeme kararından önce yeni il kongresi toplanamaz”. Elbette bu tür bir öneri, benzer düzenleme içeren SPK’nın 20/9 hükmü için de geçerli olmalıdır. Böylece parti üst yönetimlerine, alt kademedeki seçilmiş organları görevden alma ve yerine yenisini getirme fırsat ve olanağı verilmemiş olacaktır. Bunun dışında parti genel başkanlarının seçimini düzenleyen SPK’nın 15. maddesi, yeniden düzenlenmeli ve genel başkanların daha nitelikli çoğunlukla seçilmesi sağlanmalıdır. Lider sultasına son vermek amacıyla ileri sürülen bir başka öneriye göre ise, parti genel başkanları, belirli durumlarda güvensizlik oyu verilerek düşürülebilmelidir. Böylece demokrasinin ve partilerin önü açılarak, değişmez liderler dönemi sona erecektir.171 Nitekim CHP parti tüzüğünde böyle bir kuruma yer vermiştir. Gerçekten çağdaş demokrasilerde başarısız olan parti liderleri, herhangi bir komplo teorisine sığınmak veya rasyonel olmayan açıklama yapmak yerine derhal istifa etmektedir. Ülkemizde ise maalesef böyle bir demokratik erdeme rastlamak mümkün değildir. Hatta partilerimiz son yıllarda parti tüzüklerinde parti içi muhalefete en küçük şans vermeyecek şekilde aslında SPK’ya da aykırı bazı düzenlemeler yapmışlardır. 171 Akyol, Şener, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yük- seltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi - 1, TÜSİAD Yayını, s. 26. 61 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR SPK’nın 14/6. fıkrasına göre “Olağanüstü toplantılar, genel başkanın veya merkez karar ve yönetim kurulunun lüzum göstermesi veya büyük kongre üyelerinin en az beşte birinin yazılı istemi üzerine yapılır”. Görüldüğü gibi bu hükümle SPK parti üyeleri ve delegelerin siyasal katılımını düzenleyen kolektif nitelikli bir hak ve özgürlüğe yer vermektedir. Ancak, partiler parti içi hukuklarında ve uygulamalarında bu hakkı kısıtlayacak, anlamsızlaştıracak ve kullanılmaz hale getirecek sınırlamalar ve şartlar öngörmektedirler. Bu nedenle pratikte bu haklar neredeyse kullanılamaz hale gelmiştir. Mesela MHP parti tüzüğünde 2009 yılında yapılan değişiklikle, parti üyelerinin beşte birinin “noter onaylı” isteği üzerine toplanacak olağanüstü kongrede, sadece toplantı gündeminde yer alan konular görüşülür, karara bağlanır ve seçim yapılamaz. Yani genel başkan sadece 3 yılda bir yapılan olağan kongrelerde seçilebilir. Dolayısıyla genel başkanlığa aday olmak isteyenlerin bu süreci beklemeleri gerekir. Elbette bu düzenlemenin parti içi demokrasiye, siyasal katılıma ve çoğulculuğa aykırı olduğu açıktır. Aynı şekilde Ak Parti’nin bu konuyu düzenleyen tüzüğünün 70. maddesine göre “Büyük kongre, Genel Başkan’ın veya Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun yahut büyük kongre delegelerinin en az beşte birinin yazılı talebi üzerine olağanüstü toplantıya çağırılır. Olağanüstü toplantı gündemi çağrıyı yapan tarafından belirlenir ve gündem dışında başka konu görüşülemez. Delegeler tarafından yapılacak olağanüstü toplantı talepleri ile gündem ve delege imzalarının noter onaylı olması zorunludur”. Benzer bir hükme CHP tüzüğünün 26.02.2012 tarihli 16. Olağanüstü Kurultay kararıyla değişik 54. maddesinde rastlarız; ancak bu düzenleme, diğerlerine nazaran biraz daha demokratiktir. Şöyle ki, bu düzenlemeye göre “Parti Meclisinin kararı ya da kurultay üyelerinin tam sayısının beşte birinin onbeş günlük süre içinde noterden onaylı imzaları ile yaptıkları başvurular üzerine Kurultay, Genel Başkanca olağanüstü toplantıya çağrılır. (...) Olağanüstü toplantıda yalnız gündemdeki konular görüşülür, seçim yapılmaz. Ancak Genel Başkan gündeme seçim maddesi koyabilir. Olağanüstü kurultay isteminde bulunan kurultay üyeleri sayısı üye tam sayısının salt çoğunluğunu sağlıyor ise gündeme, güvenoyu ve seçim maddesi konulabilir”. Görüldüğü gibi CHP ve AK Parti delegeleri, en azından salt çoğunluğun sağlanması halinde olağanüstü kurultay gündemine güvenoyu veya seçim maddesini koydurabilmektedirler.172 MHP’de ise olağanüstü 172Anayasa Mahkemesi parti yönetimi seçimleri için salt çoğunluk şartı arayan Ak Parti Tüzüğünün 70. maddesini SPK 14/6’ya aykırı bulmamıştır. Mahkeme, bu ka- ozgurlukarastirmalari.com 62 <RAPOR ADI> bir kurultayda ancak tüzük değişikliği yaparak veya tüzüğün ilgili hükmünü mahkemelerde iptal ettirerek, ancak gündeme seçim maddesi koydurulabilir. Yani bu durumda MHP tüzüğüne göre parti içi azınlığın ve muhalefetin demokratik yollarla parti liderliğini olağanüstü büyük kongrede değiştirme hakkı ve imkânı yoktur. Elbette bu tür bir düzenleme, partinin en büyük ve önemli karar organı olan büyük kongre173 üyelerinin parti yönetimini belirleme hakkını yok ettiği için parti içi demokrasiye ve SPK’ya açıkça aykırıdır.174 Kanadoğlu’nun isabetli olarak belirttiği gibi, SPK’ya göre bu şekilde toplanan olağanüstü büyük kongrede herhangi bir konu sınırlaması öngörülmemiştir.175 Dolayısıyla, SPK’nın 14. maddesiyle partinin en büyük karar organı olan büyük kongreye verilen “parti genel başkanını, partinin merkez karar ve yönetim kurulu ile merkez disiplin kurulu üyelerini gizli oyla seçmek” yetkisi, parti tüzüğünce parti üyelerinin elinden alınamaz. Yani tüzüklerdeki bu yöndeki düzenlemelerin açıkça yasaya aykırı olmaları nedeniyle bir geçerliliği yoktur. Yine SPK, büyük kongreyi olağanüstü toplantıya çağırabileceklerin sayısı bakımından gündeme ve konuya göre farklı bir oran da belirlememiştir.176 Bu nedenle aslında genel başkan seçimi de dâhil, büyük kongrenin yetki alanına giren her konu olağanüstü büyük kongrenin yetki alanına girebilir. Zira SPK 29’un atıf yaptığı Dernekler Kanunu’nda da aynı esaslar geçerlidir.177 Dolayısıyla parti tüzüklerinde yer alan olağanüstü kongre gündemi ile ilgili yukarıdaki sınırlamalar SPK’ya aykırıdır. Nitekim, CHP’nin 2004 yılında yaptığı böyle bir uygulama, anılan partinin “ihtar” cezası almasıyla sonuçlanmıştır. Bu kararda Anayasa Mahkemesi, olağanüstü kongreye çağrı için büyük kongre üye tam sayısının değil, “başvuru tarihindeki büyük kongre üye sayısı”nın esas alınacağı178 gibi, diğer bazı sorunlara da açıklık getirmiştir. Mahkeme’nin bu kararına göre: rarında haklı ve yerinde olarak parti içi azınlık hakları ile çoğunluk hakları arasında bir dengenin kurulması gerektiğine vurgu yapmıştır. AMK., E. 2005/3, K. 2011/1, Kt. 12.10.2011, R.G: 28444. 173Oysa, MHP tüzüğünün 62/1. fıkrasına göre Büyük Kongre, “partinin en üst düzeyde yetkili ve sorumlu karar organıdır. Parti teşkilâtının bütün birimleri 89 ile her türlü Parti faaliyeti ve Parti politikası hakkında son ve kesin karar verme yetkisine sahiptir”. 174Aynı yönde bkz. Küçük, 387. 175Kanadoğlu, Korkut, Siyasi Partiler Kanunu Şerhi, c. I, Beta Yayınları, İstanbul 2010, s. 150. 176Küçük, s.387. 177Saka, Zafer, Dernekler Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010, s. 93. 178Mahkeme böylece parti içi azınlığın olağanüstü büyük kongre talebinde bulunmasını kolaylaştırarak, parti içi demokrasinin yaşama geçmesine katkıda bulunmuştur. 63 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 2820 sayılı Yasa’nın 14. maddesinin altıncı fıkrasının emredici hükmüne karşın, yeterli sayıda delegenin, tüzük değişikliği amacıyla büyük kongrenin olağanüstü toplantıya çağrılmasına ilişkin istemlerinin gerekli uyarılar yapıldığı halde karşılanmadığını ileri sürerek, davalı Parti’ye aynı Yasa’nın 104. maddesinin ikinci fıkrası gereğince ihtar kararı verilmesini talep etmektedir. Parti de, istemde bulunanların bir kısmının taleplerini geri çekmeleri diğer bir kısmının ise çağrı için yetkili olmadıkları halde başvuru yaptıklarını belirterek, Kanun ve Tüzük’te öngörülen beşte bir oranına ulaşılamadığı gerekçesiyle tüzük değişikliği talebiyle yapılan olağanüstü kurultay çağrısının işleme konulmadığını ileri sürmüştür. Bu durumda, Yasa’da açıkça belirtilmedikçe üye tam sayısının esas alınması olanağı bulunmadığından kongre çağrısı ile ilgili beşte bir oranın hesaplanmasında delege tam sayısının değil, başvuru tarihindeki büyük kongre üyelerinin sayısının dikkate alınması gerekmektedir. Başvuru tarihindeki büyük kongre üyelerinin sayısı esas alındığında, 21.6.2004 tarihi itibariyle Yasa ve Tüzükle belirli beşte bir oranını aşan üyenin tüzük değişikliği için olağanüstü kongre çağrısında bulunduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin olağanüstü kongresinin toplanması için 348 delege, 6 Haziran 2004 ile 21 Haziran 2004 tarihleri arasında dilekçelerini Parti Genel Merkezine ulaştırmışlardır. Bunlardan 14 tanesinin hukuksal (istifa, ihraç veya tedbir gibi) engeli olduğu anlaşıldığından bu sayı 334’e düşmüştür. Olağanüstü kongre isteminden vazgeçen 78 delegeden sadece onbirinin, 21 Haziran 2004 tarihinden önce dilekçelerini geri aldıkları gözetildiğinde, vazgeçmelerinin hukuken geçerli olduğu tartışmasızdır. Ancak, beşte bir oranına ulaşan delegenin, süresi içinde yaptığı ve her hangi bir kabule bağlı olmayan toplu karar biçimindeki irade beyanıyla oluşan olağanüstü kongre çağrısı, hukuki sonuç doğurucu olup, bu sonuç hem kendilerini hem de parti yönetimini bağlayıcı niteliktedir. Bir başka ifadeyle belirlenen sürede oluşan istem, yenilik doğurucu olduğundan sonraki vazgeçmelerin hukuken geçerli olduğu kabul edilemez. Bu nedenle, belirli süreden sonra gerçekleşen vazgeçmelerle beşte bir oranın altına düşülmesi halinde, toplu karar biçimindeki sonucun önceden doğmuş olması ve bağlayıcı olan özelliği nedeniyle parti yönetiminin Genel Kurulu olağanüstü toplantıya çağırması gerekir. Buna göre, büyük kongre üyelerinin 21.6.2004 tarihi itibariyle beşte birinden fazlasının tüzük değişikliği için olağanüstü kongre çağrısında bulundukları sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Yasa’da aranan koşullar gerçekleştiği halde tüzük değişikliği için olağanüstü kongre ozgurlukarastirmalari.com 64 <RAPOR ADI> çağrısını yapmayan Parti’ye 2820 sayılı Yasa’nın 104. maddesi uyarınca ihtar kararı verilmesi gerekmektedir.”179 Görüldüğü gibi maalesef partilerimiz, hesap verme ile demokratik yarıştan kaçma ve parti yönetiminden ne pahasına olursa olsun ayrılmama konusunda çeşitli dirençler geliştirmişlerdir. Bu nedenle SPK’ya yeterli delegenin imzası toplandığında, seçim kurullarına başvuru yapılarak, kongrenin otomatik olarak toplanmasını sağlayıcı yeni hükümler konmalıdır. SPK’da öngörülmemesine rağmen parti tüzüklerinde olağanüstü kongre toplanması için “noter onaylı delege imzaları” aranmakta, genel başkanlığa aday olmak için bunu zorlaştıracak sayıda delegenin önerisini ve benzeri parti içi demokrasiyi, yarışmayı ve muhalefeti imkânsızlaştıran teorik düzenlemeler vardır. Bu tür düzenlemeler yüzünden tüm büyük partilerimizde parti içi muhalefet adına genel başkan adayı olmak neredeyse imkânsızlaşmıştır. Bu bağlamda Ak Parti tüzüğünün 11.11.2006 tarihli büyük kongresinde yapılan değişik m. 69/2. hükmüne göre “Genel Başkanlığa aday olabilmek için, üye tam sayısının en az yüzde yirmisinin yazılı önerisi gerekir. Bu öneri noter, divan başkanlığı veya divan başkanlığının görevlendireceği üyenin gözetiminde imzalanır.” Benzer şekildeki CHP tüzüğünün 26.02.2012 tarihli 16. Olağanüstü Kurultay kararıyla değişik madde 55a hükmüne göre “Genel Başkanlığa aday olabilmek için, üye tam sayısının en az yüzde onunun (%10) yazılı önerisi gerekir. Başkanlık Divanı öneriyi ve imza sahiplerinin adlarını okur ve varsa itirazları karara bağlar. Bir delege, adaylardan sadece biri için imza verir.” Büyük kongre üye tamsayısının belli bir bölümü tarafından hem de noter veya divan huzurunda imza vermek demek, aslında bir nevi açık önseçim demektir. Böylece aday, kendine oy verecekleri önceden açıkça imza attırmak suretiyle ekibini belli edecek ve böylece gizli oylamanın bir anlamı kalmayacaktır. Divanın ve mevcut parti yönetimin gözleri önünde muhalif birinin adaylığı için imza vermek, o kişinin seçilememesi halinde siyasi kariyerin sonlanması demektir. Bunun diğer anlatımı ise, partilerde başka aday istemiyoruzdur.180 Bu tür düzenlemeler, elbette parti içi demokrasi önünde aşılması zor birer engeldir. Ancak bunların daha da vahimi genel baskanlığa aday olanların büyük kongrede fiilen engellenmeleridir.181 179AYM, E: 2004/2 (Siyasî Parti-İhtar), K: 2005/4, Kt: 25.7.2005, R.G.: 25898. 180Mutlu, s. 19. 181 Mutlu, s. 19. 65 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Burada daha ilginç ve acı olan, partilerin ilk kurulduklarında ve tüzüklerinin ilk halinde bu kısıtlamalara ve engellere yer vermezken, daha sonra ortaya çıkan muhalif hareketleri engellemek için tüzük kurultaylarında bu tarzda değişikliğe gitmiş olmalarıdır. Üstelik bir partinin bu yönde yaptığı değişikliğin, daha sonra başka partilerce taklit edilmesi, üzücüdür. Elbette partilerimizin bu konulardaki muhteşem “buluşlar”ı bunlarla sınırlı değildir. Mesela bir partimiz muhalefeti desteklediklerini düşündükleri teşkilatlarını eskiden olduğu gibi yönetimini feshetmek yerine, teşkilatı tamamen kapatmayı tercih etmektedir. MHP genel merkezine üyeler tarafından bazı tepkilerin iletilmesi üzerine, daha önceki uygulamalarına benzer şekilde, MHP Genel Merkezi tarafından Parti’nin Aydın İl Başkanlığı’na gönderilen faksla, 25 yıldır hizmet veren MHP Kuyucak İlçe Teşkilatı kapatılmıştır.182 Yani MHP genel merkezi, en küçük teşkilat biriminin bile eleştiri ve muhalefetine müsaade etmeyerek, olası parti içi muhalefete destek verme tehlikesine karşı, teşkilat yöneticilerini görevden almak yerine, başlarını daha az ağrıtacaklarını düşündükleri yöntemle, yani tüm teşkilatı kapatarak, o ilçede faaliyetlerine son vermeyi tercih etmektedir. 4. Parti Disiplini Partilerimizde genellikle lider sultası ve oligarşi parti disiplin mekanizmasının hukuk ve demokrasiye aykırı bir şekilde işletilmesiyle ortaya çıkar. Bu yüzden parti içinde lider sultasını ve oligarşiyi arttırıcı ve güçlendirici parti disipliniyle ilgili her türlü yasal düzenlemeler kaldırılmalıdır. Bu anlamda hukuk devleti anlayışı ve hukukun temel ilkelerinin siyasi partiler hukukunda yaşama geçmesi için gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır. kanunsuz suç ve ceza olmaz, suçsuzluk asıldır ve koruma tedbirleri istisnadır gibi maddi ceza hukukunun temel ilkelerinin siyasi partiler kanununda ve uygulamasında yaşama geçmesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda kanunsuz suç ve ceza olmaz, suçsuzluk asıldır ve koruma tedbirleri istisnadır gibi maddi ceza hukukunun temel ilkelerinin siyasi partiler kanununda ve uygulamasında yaşama geçmesi sağlanmalıdır. Suç tanımları muğlak ve soyut ifadelerle değil, somut ve net olarak yapılmalıdır. Bir parti üyesi suçluluğu hukuksal olarak kesinleşene kadar partiye ihanetle suçlanmamalı ve partiden dışlanmamalıdır. Tedbirli olarak disipline sevk uygulaması, makul şüphenin değil, çok kuvvetli somut şüphenin olduğu çok istisnai hallerde uygulanması gereken bir yol olmalı ve bu kurum, parti 182http://www.birgun.net/haber-detay/mhp-surekli-bahceli-istifa-etsin-diye-arayan-ilce-teskilatini-kapatti-94525.html. ozgurlukarastirmalari.com 66 <RAPOR ADI> içi muhalefeti etkisizleştirmek ve parti çalışmalarından dışlamak amacıyla kullanılmamalıdır. SPK’nın 53. maddesinde “disiplin kararları, gerekçeleriyle birlikte en geç 30 gün içinde ilgiliye tebliğ olunur” denmektedir. Ancak buradaki süre, kararın verilmesi ile ilgili olmayıp, verilen kararın ilgilisine tebliğ edilmesine ilişkindir. Uygulamada da, genel merkezle anlaşmazlığa düşen üyeler, belli gerekçelerle tedbirli Anayasa ve SPK’daki olarak disiplin kurullarına sevk edilmekte ve kararlar parti yasakları sınırsüratle verilmeyerek aylarca geciktirilmekte; böylece, landırılmalı ve partilere üyenin parti içindeki faaliyetleri, süresi belli olmayan kademeli bir ceza sistemi bir biçimde dondurulmaktadır. Bu durumun, partileröngörülmelidir. de üyeyi baskı altında tutmaya yarayan ve seçimlerde aday olmalarını önleyen düzenlemelerden biri olduğu uygulamada ortaya çıkmaktadır. Oysa, disiplin sürecinin mümkün olduğunca çabuk işlemesi, hem üyeyi mağdur olmaktan, hem de disiplin gibi önemli bir hususu parti içi demokrasiyi zedeleyen bir kurum haline dönüşmekten kurtaracaktır.183 SPK’da bu yönde yapılacak değişiklikle, disiplin sürecinin belirli bir süre içinde bitirilmesi ve işlemlerin şeffaflaşması öngörülmelidir. Elbette bununla yetinilmemeli ve bununla ilgili yargısal süreçler gözden geçirilmeli ve hızlandırılmalıdır. Bunun dışında partiden ihraç gibi önemli disiplin kararlarının ilgili kurullarda 2/3 çoğunlukla verilmesi de, kanunda düzenlenmelidir. Zira, partilerimizde en küçük muhalefet yapanlar hemen partiden ihraç edilerek, hukuken ve fiilen muhalefet etmesi engellenmektedir. Çünkü ihraç edilen üye yargısal süreçleri işletip partiye yeniden dönene kadar gündemler değişmekte ve parti yönetimi bir şekilde konumunu tartışılmaz hale getirip sağlamlaştırmaktadır. 5. Partilere Yönelik Yaptırımlar Parti yasakları, Anayasa’da ve SPK’nın 78-96. maddelerinde sayılmıştır. SPK’nın konuyla ilgili 20 maddesinin salt başlıklarının okunması bile oldukça ürkütücüdür. Bu nedenle Anayasa ve SPK’daki parti yasakları sınırlandırılmalı ve partilere kademeli bir ceza sistemi öngörülmelidir.184 183Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasi Kriterleri: Görüşler ve Öncelikler, (Siyasi Partiler), No: 1, TÜSİAD, İstanbul 2001, (Çevrimiçi), www. tusiad.org.tr, 21.01.2002. 18417.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’la Anayasa’nın değiştirilen 69. maddesinin son fıkrası bu konuda bir ilerleme sağlamıştır. Ancak, bu düzenleme yeterli değildir. Bu düzenlemeye göre; “Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma 67 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Parti kapatmaya, diğer yaptırımların başarılı olamaması halinde, ancak partilerin şiddeti benimsemeleri veya uygulamaları halinde, son çare olarak başvurulmalıdır. Diğer yandan parti içi demokrasiye aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle partilere kapatma cezası verilemese de, bu tür aykırılıkların makul ve somut yaptırımlara kavuşturulması gerekir. 6. Aday Tespit Yöntemleri SPK’da yapılacak değişiklikle, aday tespit yöntemleri partilere bırakılmamalı; önseçim yöntemi, bütün partiler için SPK’nın ilk halinde olduğu gibi zorunlu hale getirilmelidir. Ancak bunun yanında parti merkezlerine de, parti adaylarının % 10’u kadar merkez adayı belirleme yetkisi verilebilir. Önseçim yöntemiyle alakalı yapılması gereken bir değişiklik de, genel seçimlerden 75 gün önce yapılması öngörülen önseçimin, daha önceki bir tarihte yapılarak “adayların yerelde yoğun ve uzun süreli çalışmalarının” sağlanmasıdır. Bu sayede parti merkezi ile parti tabanı arasındaki bağlantı, sağlıklı ve sürekli bir biçimde olacaktır.185 Burada önemli bir konu da, parti içinde partili aday adaylarına fırsat eşitliği içinde yarışma olanağının tanınmasıdır. Bunun yanında diğer bir sorun da Anayasa’mızın 10. maddesinde yapılan cinsiyet eşitliğini sağlayıcı pozitif ayrımcılığın SPK’ya yansıtılmasıdır. Daha önce belirttiğimiz gibi, uygulamada bazı partiler kadın kotasına tüzüklerinde kısmen de olsa yer vermektedir. Özellikle TBMM’de temsil edilen partilerimizin Anayasa’nın pozitif ayrımcılık hükümleri doğrultusunda tutum takınmaları, yani siyasal mekanizmalara daha çok kadının elinin değmeSPK’da yapılacak sini sağlayarak cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmeleri, bu değişiklikle, aday konudaki sorunların çözülmesine katkıda bulunacağı tespit yöntemleri partigibi, demokrasinin gerçekleşmesine de yardım edelere bırakılmamalı; öncektir. Ancak, partilerimizden bunu beklemek yerine seçim yöntemi, bütün SPK’ya partilerimizi bu yönde bağlayıcı hükümlerin partiler için SPK’nın ilk konması, örneğin seçilebilecek yerden % 30 kadın kohalinde olduğu gibi zotasının konması, daha doğru olacaktır. Böylece anayarunlu hale getirilmelidir. yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir”. Eğer bir parti devlet yardımı almıyorsa bu maddeye göre ona bir yaptırım uygulamak zordur. 185Teziç, Erdoğan, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi-1, TÜSİAD Yayını, İstanbul 1997, s. 31. ozgurlukarastirmalari.com 68 <RAPOR ADI> samızın gerçekleştirilmesini öngördüğü cinsiyet eşitliği partilerin keyfine bırakılmamış olur.186 7. Parti Finansmanı Siyasi partilerin finansmanı partilerin seçimlerde ve diğer demokratik süreçlerde üstlendikleri işlevler sebebiyle aynı zamanda seçimlerin ve demokrasinin finansmanı olmaktadır. Bu açıdan siyasi partilerin fi nansmanı sorunu, sadece bir mali sorun olmaktan çıkmakta ülkenin bütün bir siyasal sistemi ile ilişkili bir mesele haline gelmektedir.187 Bu nedenle parti gelirleri, harcamaları ve seçim masrafları, çağdaş demokratik devletlerde olduğu gibi yasal düzene kavuşturulmalı, ve olası siyasi yozlaşma ve yolsuzlukların önüne geçilmelidir. Zira yapılan araştırmalar neticesinde, siyasi partilerin mali denetiminin işlemediği görülmektedir. Bu nedenle partiler ve adayları, demokratik ve şeffaf olmayan bir süreçten korumak lazımdır. Aslında bu konuda 4709 sayılı Kanun’la Anayasa’ya hüküm konmuş ve bu konunun kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Ancak, aradan geçen 15 yıla rağmen henüz hiçbir düzenlemenin yapılmamış olmasının makul bir izahı olamaz. Gereken düzenlemeler, daha fazla gecikilmeksizin bir an önce yapılmalıdır. Yapılacak değişikliklerle parti harcamalarının ve seçim masraflarının şeffaflığı, gelirlerin parti içindeki dağılımı ve mali denetimi sağlanmalıdır. Parti gelirleri, sadece parti merkezi tarafından merkezin giderleri için harcanmamalı ve mutlaka belli bir oran yerel teşkilatlara, eğitime, araştırma ve geliştirmeye ayrılmalıdır. parti gelirleri, harcamaları ve seçim masrafları, çağdaş demokratik devletlerde olduğu gibi yasal düzene kavuşturulmalı, ve olası siyasi yozlaşma ve yolsuzlukların önüne geçilmelidir. Bu bağlamda partilerin gelir ve giderleri herkesin görebileceği şekilde elektronik ortama aktarılmalı ve herkesçe sürekli izlenebilmelidir. Yine bağışların188 ve harcamalarının batı demokrasilerinde olduğu gibi 186Bu tür uygulamanın anayasaya aykırı olması nedeniyle büyük ihtimalle iptal edileceği yönündeki karşıt görüşler için bkz: Kanadoğlu, Şerh, s. 168. 187Uzun, Cem Duran, Anayasa Önerilerinde Siyasi Partilerin Finansmani ve Yeni Bir Öneri, TBB Dergisi, 2011 (94), s. 237. 188Kaya’ya göre “Türkiye’de yapılan bağışların büyük bir bölümü kayıt dışıdır. Bu kayıtdışılık, bağış sahiplerinin devlet tarafından vergi konusunda birtakım incelemelere tabi tutulacağı korkusundan kaynaklanmaktadır. Bunun yanında siyasi partilere yüksek tutarlarda bağış yapanlar, kendilerine partiler tarafından vaad edilen bir takım şeylerin toplum tarafından bilinmesini istememektedirler”. Kaya, Muhammed Veysel, Politik Rekabette Siyasi Parti Finansmanının Rolü: Türkiye Örneği, (Doktora 69 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR sınırlandırılması ve böylece siyasette haksız rekabetin önlenmesi gerekir. Ayrıca bu sınırlama ve düzenleme olmadığı için, öteden beri iktidarda olan partiler, sadece kendi kaynaklarını değil; çeşitli kamu kaynak ve olanaklarını da aşırı derecede muhalefet partilerinin aleyhine kullanmaktadır. Bu konuda son yapılan 1 Kasım 2015 seçimlerinde sadece TRT ve Anadolu Ajansı gibi kamu kuruluşlarının tutum ve uygulamalarına bakılması yeterlidir.189 Diğer yandan ampirik araştırmalar da göstermektedir ki, partilerimiz bugün çalışmalarının finansmanını büyük oranda devlet yardımıyla sağlamaktadır. Zira, partilerimiz Anayasa Mahkemesi’ne beyan ettikleri gelirlerin çoğu, devlet yardımından oluşmaktadır. Bu oran, bazı partilerimizde % 80’nin üzerindedir. Devlet yardımına bağımlı hale gelen partiler tabanla ilişkilerini koparmakta, lider oligarşisi artmakta ve partiler giderek birbirlerine benzeyen rekabete açık olmayan ticari işletmeler haline gelmektedir.190 Bu nedenle partilerin kamu kaynak ve olanaklarından yararlanmasının kriterleri değiştirilmelidir. Mevcut kriter sadece başarıyı ve sayısal üstünlüğü esas almaktadır. Bu da yeni kurulan veya kurulacak olan partilerin aleyhine olmakta, mevcut partilerin işine gelmektedir. Bu konuda, temel kriter Devlet yardımına olarak resmi üye sayısı esas alınmalı ve partiler artan bağımlı hale gelen oranda yardım almalılar. Örneğin, onaylı asgari yüz bin partiler tabanla ilişkileriüyesi olan partilere onları demokratik yarışmadan ve ni koparmakta, lider olirekabetten geri bırakmayacak şekilde, kısmi bir yargarşisi artmakta ve pardım yapılabilir. Elbette yasama organında grubu veya tiler giderek birbirlerine belli bir sayıda milletvekili olanlara, seçime katılmaya benzeyen rekabete açık hak kazananlara ve seçimde başarılı olanlara daha fazolmayan ticari işletmeler la yardım yapılmalıdır. Ancak, siyasete yeni başlayan haline gelmektedir. partilerin de nefes alması ve yaşaması sağlanarak, demokratik muhalefetin ortaya çıkmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Bilindiği gibi siyasi partiler hukukumuza göre bir partinin genel seTezi), (Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı), Kütahya 2011, s. 175. 189Örneğin, RTÜK üyesi Ersin Öngel’in açıkladığı, 1 Kasım 2015 seçimleri öncesi TRT’nin son 25 günde partilere ayırdığı süreler dikkat çekicidir. Öngel’in açıkladığı rakamlara göre, TRT yayınlarında AK Parti’ye 30 saat, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 29 saat, CHP’ye 5 saat, MHP’ye 1 saat 10 dakika ve HDP’ye 18 dakika süre ayrılmıştır. http:// www.cagdasses.com/guncel/26089/trtnin-ayirdigi-surelere-muhalefetten-tepki. 190Gençkaya, Ömer F., Yeni Bir Siyasi Partiler Yasasına Doğru Öneriler: Üyelik, Liderlik, Adaylık ve Finansman, Ergun Özbudun’a Armağan, Ankara 2008, Yetkin Yayınları, c.2, s. 263. ozgurlukarastirmalari.com 70 <RAPOR ADI> çimlere katılması için ülkenin yarısında örgütlenmesi zorunluluktur. Bu zorunluluğun gereği olarak bir partinin ortalama 40 ilde teşkilat kurması ve bunları ayakta tutması, büyük bir ekonomik güç gerektirmektedir. Bu yüzden ülkemizde yeni bir parti kurulduğunda ilk sorulardan birisi şudur: “parayı veya desteği nerden bulmuş”. Demokrasinin sadece parası olanlar için değil, tüm eşit ve özgür bireyler için fırsat ve imkânlar sunması gerekir. Mevcut yasada partilere devletin mali yardımı için belirlenen asgari şartlar değiştirilerek, demokratik alternatiflerin asgari düzeyde de olsa adil ve rekabetçi bir şekilde yarışa katılması, sağlanmalıdır. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi 5/6 oyla o tarihteki yasal oran olan % 7’lik oranı, “yeterli” ve “hakça” bulmuşsa da, Mahkemenin çoğunluk kararına katılmak mümkün değildir.191 Zira, karşılaştırmalı hukuka bakıldığında devlet yardımından yararlanabilmek için bir siyasi partinin elde etmesi gereken asgari oy oranlarının %0.5 ile %3 arasında değiştiği görülmektedir.192 Nitekim kanun koyucu % 7’lik bu oranı, eleştiriler doğrultusunda, 13 Mart 2014’te Resmi Gazete’de yayımlanan 6529 sayılı Kanun ile % 3’e indirmiştir. Zira hakça olmayan bu yardımlar nedeniyle, ülkemizde bazı siyasi partilerin çok ciddi miktarlarda seçim harcaması yaptıkları ve partilerin harcamaları arasında ciddi uçurumlar oluştuğu görülmektedir. Her ne kadar daha fazla gelir elde etme başarısı gösteren siyasi partilerin, bu gelirlerini seçim harcamalarında kullanmaları doğal karşılansa da; partiler arasında harcama miktarları açısından büyük farklılıklar oluşmasını önleyecek makul sınırlar konulması, Batı demokrasilerinde görülen yaygın uygulamalardandır. Bu tür bir sınırlama ile güçlü partilerin sadece mali imkânları ile rakiplerine karşı tekelci ve ezici bir üstünlük kurmaları önlenebilir.193 Bu konuda Alman uygulamasında olduğu gibi partilerin üyelerinden aldığı üyelik aidatına ve bağışlara nispetle mali yardım yapılması da düşünülebilir. Bu yaklaşım partilerin üyeleriyle bağını güçlendireceği ve devlete bağımlılığı azaltacağı gibi, üyelerin parti içindeki önemini ve değerini de artıracaktır.194 Böylece partilerin salt devlet yardımını bekleyip üye aidatlarını ve bağışlarını toplamada tembelleşmesi ve sadece devlet yardımına bağımlı hale gelmesi de önlenecektir. 191 AMK., E.: 2008/42, K.: 2008/167, Kt.: 20.11.2008, R.G.:18.3.2009/27173. 192Çoban, Ali Rıza, Devlet Siyasi Partilere Hakça ve Yeterli Düzeyde Yardım Yapıyor Mu?, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Ankara 2008, S. 1-2, s. 631. 193Uzun, s. 254. 194Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Uzun, s. 250-251. 71 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Diğer yandan Batı demokrasilerinde bağış yapanların isimleri açıklanırken, Türkiye’de bu konuya ilişkin kamuoyuna herhangi bir bilgi verilmemektedir. Bu durum, toplum tarafından yadırganmakta ve bağış sahiplerine gerek siyasal gerekse yatırım alanlarında ayrıcalıklı bir durumun yaratıldığı izlenimini vermektedir. Bunun ortadan kaldırılması için bağış sahiplerinin isimlerinin açıklanması gerekir. Bağış sahiplerinin bağış tutarına göre çeşitli vergi indirimlerinden yararlanması gibi belirli teşvik edici uygulamaların getirilmesi de şeffaflık açısından doğru olacaktır.195 Siyasi partilerin finansmanı konusu, beraberinde bunların mali denetimini de gündeme getirmektedir. Partilerin gayrı meşru ya da yasal olmayan gelir kaynakları elde etmeleri, özellikle iktidar partilerini iş ve sermaye gruplarının baskısı altına sokabilmektedir.196 Bu nedenle Siyasi Partiler Hukuku’nun bu konudaki düzenlemeleri büyük önem taşımaktadır. Gerçekten siyasal partilerin mali denetimleri, çağımız demokrasi süreci içerisinde çok önemli bir siyaset sorunudur.197 Ayrıca belirtmek gerekir ki, demokrasinin açıklık rejimi olmasının doğal sonuçlarından biri de, siyasi parti faaliyetlerini, özellikle o faaliyetlerin yürütülmesini sağlayan mali kaynakların elde edilmesini ve kullanılmasını denetlemektir. Böyle bir denetim, en azından demokrasiyi şekli demokrasi olmaktan ve parasal gücü elinde bulunduran baskı gruplarının kontrolünden kurtaracaktır Siyasi partilerin mali denetimindeki temel fayda, demokrasinin korunmasıdır. Seçimdeki demokrasiye gölge düşürebilecek, partiler ve adaylar arasında açık bir eşitsizlik yaratacak maddi ilişkilerin önlenmesi, demokrasi açısından hayati önem taşımaktadır. Bu tür ilişkilerde denetim, partilerin gelir kaynakları ve giderleri ile ilgili kanuni düzenlemelerle ve gelir ve giderlerin denetimleriyle sağlanmaya çalışılmaktadır.198 1982 Anayasası’nın 69. maddesi, siyasi partilerin mali denetiminin Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacağını öngörmektedir. Bununla beraber, Anayasa Mahkemesi’nin siyasi partiler üzerindeki mali denetiminin daha çok etkili olabilmesi, kanunda siyasi partilerin gelir ve giderleri, mal edinimleri ve harcamaları konusunda saydamlığı sağlayacak daha etkili kurallara yer verilmesine bağlıdır.199 Bunun dışında bazı yazarların ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin de 195Kaya, s. 175. 196Teziç, Anayasa, s. 324. 197Yücekök, Ahmet N, “Siyasi Partilerin Masraf Denetimi”, AÜSBFD., c. 27, No: 2, Ankara 1972, s. 65. 198İbid., s. 30. 199Sağlam, s. 188. ozgurlukarastirmalari.com 72 <RAPOR ADI> belirttiği gibi aslında mali denetim bir uzmanlık işidir. Bu nedenle bu denetimi işin uzmanlarına yaptırmak gerekir.200 Ayrıca, siyasi partilerin mali denetimi, etkinleştirilmeli ve hızlandırılmalıdır. Bu açıdan, bu denetimin Sayıştay’ca yapılması, daha yerinde olabilir. Yine, partilere ortak bir muhasebe ve kayıt sistemi zorunluluğu getirilmelidir. SPK ile ilgili buraya kadar belirttiğimiz değişiklik önerilerinin dışında da yapılması gereken birçok yasal düzenlemeler ve eksiklikler vardır. Bu eksiklik nedeniyle uygulamada birçok konuda partiler keyfi tutum ve davranışlar sergileyebilmekte ve daha kötüsü demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı birçok hususu tüzüklerinde düzenleyebilmektedirler. Örneğin, parti içi demokrasiye aykırılığın etkin bir hukuksal ve yargısal denetiminin ve yaptırımının olmaması, parti içi demokrasinin ülkemizde giderek gerilemesine neden olmaktadır. Bu yanlış uygulamaları ve aykırılıkları giderecek hukuksal ve yargısal bir süreç gerçekleşmediğinden partiler rahatlıkla demokratik hukuk devleti anlayışına aykırı tutum ve davranışlar içerisine girebilmektedirler. Hatta bu konuda partilerimiz birbirlerini taklit etmekten ve kötü örnek almaktan da çekinmemektedirler. Bu nedenle siyasi partilerle ilgili yargısal denetimin etkinleştirilmesi ve hukuksal yaptırımların uygulanabilir hale gelmesi gerekmektedir. Örneğin acilen parti içi demokrasiye aykırılık yargısal denetime tabi tutulmalı ve etkin, somut ve caydırıcı bir yaptırıma kavuşturulmalıdır. Anayasa Mahkemesi’nin siyasi partiler üzerindeki mali denetiminin daha çok etkili olabilmesi, kanunda siyasi partilerin gelir ve giderleri, mal edinimleri ve harcamaları konusunda saydamlığı sağlayacak daha etkili kurallara yer verilmesine bağlıdır. Diğer yandan aslında SPK’nın 78/c, 90/2 gibi bazı hükümleri zımnen ilga edilmiştir. SPK’nın 78/a 81, 89, 90/1, 94, 96/3 gibi bazı maddeleri ise yapılan anayasal değişiklikler ve AYM içtihatları nedeniyle anayasaya aykırı hale gelmişlerdir. Demokrasinin gerçekleştirilmesi için SPK’da yapılması gerekli yasal düzenlemeleri böylece belirttikten sonra, şimdi de yine bu alandaki önemli bir yasal mevzuat olan Seçim Kanunu’nda yapılması gerekli düzenlemelere değinebiliriz. bb. Seçim Kanunu Seçim sistemlerinin hem siyasi sistem, hem de siyasi partiler üzerinde önemli etkileri vardır. Bu nedenle seçim sistemleri, demokrasiyi belir- 200 Tanör, Siyasal Partiler Yasası, s. 45. 73 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR leyen en önemli etmenlerden biridir. İki taraflı bu etkileşim, uygulanan seçim sistemine göre farklı sonuçlar doğurmaktadır. Ülkemizde ve partilerimizde demokrasinin gerçekleştirilmesinin önündeki engellerden biri de, seçim sistemidir. Özellikle ülkemizde uygulanan seçim sistemi, partilerde odaklaşan oligarşik yapıları güçlendirmekte ve siyasi irade oluşumunu parti yönetimlerinin tekeline vermektedir. Bu bağlamda seçim sisteminde bu olumsuzlukları önleyecek düzeltmeler yapılmalıdır. Örneğin, mevcut sistem içinde seçmene açık liste, karma liste veya eskiden olduğu gibi tercihli201 oy kullanma olanakları verilebilir.202 Ayrıca, mevcut aday belirleme yöntemleriyle, seçim sistemi anlamsızlaşmaktadır. Zira seçmenler, anti-demokratik yöntemlerle belirlenen ve kendisine dayatılan listeleri, oylamak zorunda bırakılmaktadır.203 Bağımsız aday olabilme olanağı da, bu olumsuzluğu ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Çünkü siyaset, doğası gereği örgütlü yapılması gereken bir eylemdir. Seçim konusunda yapılacak değişiklikle, yasal altyapısı tamamlanamadığı için 1995 seçimlerinde uygulanamayan, son zamanlarda yoğun biçimde tartışılan ve AK Parti tarafından 2007 yılında hazırlatılan Anayasa Taslağı’nda da yer verilen “Türkiye Milletvekilliği”nin yaşama geçmesi, demokrasi açısından olumlu bir gelişme olacaktır. Zira, bölgesel siyasi mülahazaların dışında kalabilen, çeşitli konularda uzman kişilerin parlamenter olması, gerek parlamentoya gerekse partilere katkı sağlayacaktır. Ayrıca ülkemizde halihazırda uygulanan seçim sisteminde, ne temsilde adalet ne de yönetimde istikrar sağlanmaktadır. Dolayısıyla önerimiz aynı zamanda Anayasa’nın seçimlerle ilgili temel ilkesi olan, “temsilde adalet, yönetimde istikrar” ilkesinin gerçekleşmesine de, yardımcı olacaktır. Duverger’in de belirttiği gibi, seçimlerin bireysel nitelik taşıdığı ve seçim çevrelerinin parti etiketinden çok kişiye bağlı olduğu tek-isim sisteminde, seçilen temsilci bölgesinde kuvvetlidir ve bundan dolayı parti merkezine karşı daha bağımsızdır.204 Oysa ülkemizde uygulanan blok liste ve kesin sıralı nispi temsilde, parti merkezinin gücü, en yüksek noktaya çıkmaktadır. Bu durum ise, parti merkezinin otoriterliğini artırma201Gerçekten, parti içi demokrasiye katkı sağlayacak olan tercihli liste sisteminin tekrar getirilmesinde de yarar vardır. Seçmenler, parti yönetimlerinin dayattıkları listeleri onaylamak zorunda olmamalıdırlar. En temel demokratik haklardan biri olan tercih hakkının seçmenlere verilmesi gerekir. ozgurlukarastirmalari.com 202 Sağlam, s. 77. 203 Keçeciler, s. 34. 204 Duverger, s. 261. 74 <RAPOR ADI> sına neden olur. Bu nedenlerle demokrasi açısından en olumlu seçim sistemi, “dar bölge iki turlu çoğunluk seçim sistemi”dir. Zira burada adaylar, parti yönetimlerinden çok kendilerini seçenlere bağlı olmaktadırlar. Ayrıca, bu sistemde partiler de, kendi istediklerini değil, seçilebilecek adayları belirlemek zorundadırlar. Böylece seçilen vekil güçlenmekte ve partinin oligarşik merkez örgütüne direnç gösterebilmektedir. Elbette demokrasilerde eşine rastlanmayan % 10’luk seçim barajı, % 3-7 gibi makul oranlara çekilmelidir. Demokrasi açısından önemli bir olgu da, seçimlerin yönetimi, denetimi ve güvenliğidir. Seçimlerin adil, serbest, şeffaf ve güvenli bir şekilde yapılması demokrasi için büyük ülkemizde uygulaönem taşımaktadır. Zira demokrasinin yaşayabilmesi, nan blok liste ve keyerleşmesi ve ulusal egemenliğin gerçekleşmesi için, sin sıralı nispi temsilde, seçimlerin yönetimi, denetimi ve seçim güvenliği, vazparti merkezinin gücü, geçilmez bir öneme sahiptir. Bu bağlamda seçimlerin en yüksek noktaya çıkbağımsız yargı tarafından şeffaf bir şekilde yönetilmemaktadır. si ve denetlenmesi tartışılmaz bir gerekliliktir. Bu konudaki eksiklikler de giderilmelidir. c. Diğer Mevzuat aa. Siyasi Parti Tüzükleri Parti içi demokrasinin gerçekleştirilmesi için düşünsel ve yasal düzeyde yapılması gerekenlerin yanında partilerin tüzük ve yönetmeliklerinde de, birçok değişikliğin yapılması gerektiği yadsınmaz bir gerçektir. Duverger, partilerin tüzük ve yönetmelikleri hakkında “tüzük ve yönetmelikler ya gerçeği hiç tasvir etmez veya çok eksik eder; çünkü bunların oldukları gibi uygulandıkları enderdir” demektedir.205 Tüzük ve yönetmeliklerin yasal düzenlemelere aykırı olamaması, maalesef uygulamanın tüzük ve yönetmeliklerde yazılanlardan farklı olmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla tüzük ve yönetmelikler, gerçek durumu ve uygulamayı yansıtmamaktadır. Bazı yazarlara göre, parti içi demokrasinin önündeki en büyük engel, parti tüzükleridir. Parti içlerindeki anti-demokratik uygulamaların neredeyse tamamı, dayanağını bir şekilde, mevcut parti tüzüklerindeki hükümlerden almaktadır.206 Bu nedenle parti içi demokrasinin gerçekleşmesi için, parti tüzükleri, mutlaka demokratik ilkelere uygun olarak 205 Ibid., s. 11. 206 Özden, s. 96. 75 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR yeniden hazırlanmalıdır. Tüzük, bütün parti üyelerinin demokratik eşitlik ve özgürlüğünü sağlamalıdır. Siyasi partilerin tüzüklerinde yapılması gereken en önemli değişikliklerden biri, yasal zorlamayı beklemeden, parti yönetimlerinin “tek dereceli seçimle” seçilmelerinin düzenlenmesidir. Tüzüklerde yapılacak bu değişiklik, son derece basit olup; uygulanması, parti içi örgütlenme ve katılım açısından devrim sayılabilecek etkiler doğuracaktır. Tek dereceli seçim sistemi, teknolojinin son teknikleri kullanılarak kolayca uygulanabileceği gibi; parti tüzüğünün öngördüğü zamanlarda, en küçük parti örgütlenme biriminde kurulacak sandıklara, aynen ülke seçimlerinde olduğu gibi, parti üyelerinin gelerek oy atmaları ve böylece tüm parti organlarını doğrudan seçmeleri şeklinde de gerçekleştirilebilir. Ancak, mevcut liderler, parti ağaları ve oligarşik örgütlenmeler, bu sistemin uygulanmasını istemeyeceklerdir. Çünkü, delege düzeninin bozulması, onların yıllarca uğraşarak kurdukları çıkar ağını bozacak, parti üyelerinin partilerine sahip çıkmasına olanak tanıyarak, onların parti üstünde kurdukları egemenliği sarsacaktır.207 Ayrıca mevcut çok dereceli seçim sistemi içinde de iyileştirmeler de yapılabilir. Örneğin ilçe, il ve genel merkez yönetim kurullarının seçiminde, nispi temsil seçim sistemi uygulanabilir. Bu şekilde farklı fikir hareketlerinin parti içinde beraberce var olmasına imkân tanınır ve böylece, bir fikir hareketi için, parti organlaSiyasi partilerin türında ya mutlak hâkimiyet ya da hiç olmama gibi anzüklerinde yapılması ti-demokratik bir yapıya izin veren “çoğunlukçu” sistegereken en önemli demin sakıncalarından kurtulmuş olunur. ğişikliklerden biri, yasal zorlamayı beklemeden, parti yönetimlerinin “tek dereceli seçimle” seçilmelerinin düzenlenmesidir. Nispi temsil sistemi, özellikle ilçe ve il düzeyindeki parti içi seçimlerde görülen hukuki-ahlaki sorunların önemli bir bölümünü de çözecektir. Parti içi demokrasinin gerçekleşmesinin engellerinden biri olan belli görevlerin aynı kişide birleşmesi de ortadan kaldırılmalıdır. Bunun yerine tüzüklerde gerekli değişiklikler yapılarak, parti içi görevlerde, süre ve adet sınırlaması getirilmelidir.208 Nitekim AK Parti Tüzüğünün 75. maddesinde bununla ilgili olarak “(...) aynı kişi; kurucu genel başkanlık hariç, en fazla olağan 4 dönem genel 207Akat, Sosyal Demokrasi, s. 147. 208 ozgurlukarastirmalari.com 76 Sağlam, s. 77. <RAPOR ADI> başkan seçilebilir” hükmü yer almıştır. Ayrıca bu parti tüzüğünde, parti üyelerinin en fazla 3 dönem milletvekili olabilecekleri düzenlenmiştir. Önemli tartışmalara ve eleştirilere rağmen, bu hükmün uygulanmasından 7 Haziran 2015 seçimleri için vazgeçilmemesi, takdir edilmesi gereken yerinde bir uygulamadır. Bu bağlamda parti tüzüklerinde, parti üyeliği ile ilgili de bir kısım değişiklikler yapmak gereklidir. Örneğin toplu üyelik yasaklanmalı; üyeler, partilere tek tek kayıt olmalıdır. bb. Siyasi Parti Grup İç Yönetmelikleri Demokrasi konusunda önemli bir parti içi hukuk kaynağı da, parti grup iç yönetmelikleridir. Bilindiği gibi, grup iç yönetmelikleri, partilerin parlamento içi faaliyetlerinin düzenli ve etkili bir şekilde yürütülmesini ve grup disiplinini sağlamak amacı ile parti grubunun görevini, yetkilerini, sorumluluklarını, organlarını, faaliyetlerini ve çalışma esas ve usullerini düzenler. Grup iç yönetmelikleri, parti tüzüklerine ve SPK’ya uygun olarak parti gruplarınca hazırlanır ve uygulanır. Bu nedenle demokrasinin gerçekleşmesi için, grup iç yönetmeliklerinin de demokratik ilkelere uygun olması gerekir. Tersi durumda, parlamenterler, demokratik tutum ve eylemlerde bulunamayacaklardır. Bu konuda son zamanlarda yaygınlaşan ve mutlaka düzeltilmesi gereken bir uygulama da partilerimizin genelde Salı günü yapılan grup toplantılarının amacından saptırılarak parti liderliğinin şovuna dönüşmesidir. Büyük partilerin bu grup toplantıları, kamuoyuna açık yapılmakta ve çoğu zaman canlı olarak iletişim kanallarından yayınlanmaktadır. Böyle olunca aslında partilerin parlamento gruplarının müzakere ortamı olması ve gizli yapılması gereken bu toplantılar, parti liderlerinin haftalık propaganda ve basın toplantısı vasfına bürünmüştür. Kamuoyuna açık ve canlı olarak yayınlanan bu ortamda, grup üyesi milletvekillerin özgürce görüşlerini ortaya koymaları veya grup yönetimini eleştirmeleri imkânsızdır. Bu durum gerekirse hukuksal düzenlemeler yapılarak düzeltilmelidir. Bu toplantılar kamuoyuna kapatılmalı ve parti grupları parlamento çalışmaları başlamadan hemen önce yaptıkları bu toplantılarla parlamento çalışmalarına hazırlanmalı ve gündemdeki konuları kendi aralarında çok yönlü olarak müzakere edip, grup kararlarını oluşturmaları gerekir. SONUÇ Temelini 1982 Anayasası ve 2820 sayılı SPK’nın oluşturduğu Siyasi Partiler Hukuku, özellikle 1995, 1999, 2001 ve 2010 değişikliklerine kadar, demokrasi, özgürlük ve siyasi katılım açısından daha sınırlayıcı ve ya77 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR saklayıcı nitelikteydi. Bu değişikliklerle, eskiye oranla özgürlükçü yönde bazı yenilikler yapılmıştır. Ancak, yapılan önemli değişikliklere rağmen, bugünkü siyasi partiler hukuku, hala sivil toplum karşıtı, otoriter ve müdahaleci niteliğini devam ettirmektedir. Bu nedenle özgürlük ve çoğulculuk karşıtı siyasi partiler hukuku, daha demokratik, özgür ve katılımcı bir şekilde değiştirilmelidir. Zira, günümüzde Türk siyasi partileri, hem yapı itibariyle yozlaşmış hem de önemli ölçüde işlevsiz hale gelmişlerdir. Siyasi partiler, geleneksel parti anlayışına bağlılıkları ve bunu pekiştiren bazı yasal düzenlemeler yüzünden, halktan kopuk oligarşik örgütler niteliğine bürünmüş ve seçmenleri temsil etme yetenekleri, son derece zayıflamıştır. Günümüz Türk siyasi partilerinin tamamında çok ciddi olarak, lider sultası vardır. Bunun yanında parti merkez yönetimlerinin oligarşik tutum ve yaklaşımları, lider sultasını daha da yoğunlaştırmaktadır. Bu durumun esas nedeni ise, demokratik siyasi kurumsallaşmanın sağlanamaması ve demokrasinin bireyler tarafından içselleştirilmemesidir. Maalesef ülkemizde siyaset uzun yıllardır, her türlü menfaat, değer ve rantın dağıtımın yapıldığı ve yakınların kayırmacılığa tabi tutulduğu209 bir mekanizmaya, araca ve rant havuzuna dönüşmüştür. Siyasi iktidarı ele geçiren siyasi partiler kamu kaynaklarını ve her türlü değeri belirleyen, yöneten ve yeniden dağıtan bir organizasyona dönüşmüşlerdir. Oysa siyasi partilerin demokratik görevi bunlar değildir. Bu durum, hem siyasi sistemi tıkamakta, hem de siyasi partileri yozlaştırmaktadır. Dolayısıyla ülkemizde siyaset, bir kamu hizmeti aracı olarak görülmemekte; siyasetle ilgilenenler, bu çabayı bir yatırım olarak görmekte ve kısa sürede karşılığını beklemektedir. Özellikle bazı partiler tarafından siyaset, adeta “rant paylaştıran makine” gibi algılanmaktadır. Oysa siyaset, erdemli insanların birikim ve tecrübelerini ülkenin ve ulusun hizmetine sunmasının aracı olmalıdır. Günümüzde siyasi partiler olmaksızın demokrasinin yaşamasına ve işlemesine olanak yoktur. Bu nedenle demokrasiyi yaşatmak ve sürdürmek için siyasi partilerin demokratik bir iç yapıya sahip olmaları gerekmektedir. Tersi durumda, kendi içlerinde demokrasiyi uygulayamayan partilerin, ülke bazında demokrasi mücadelesi yapması gerçekçi olmayacaktır. Bundan dolayı siyasi partiler, iktidara geldiklerinde tüm top- 209 Ak Parti milletvekili Mehmet Metiner’in bu kayırmacılığı ve yozlaşmayı, her Cuma namazında okunan ayette akrabalarınızı kayırın kollayın dendiğini belirterek, dini bir temele dayandırmaya çalışması çok manidardır. http://www.evrensel.net/ video/43/akpli-mehmet-metinerden-torpile-ayetli-savunma. ozgurlukarastirmalari.com 78 <RAPOR ADI> lum düzeyinde kuracakları demokratik yapının bir örneğini, parti içinde yaşama geçirmek zorundadır. Parti içi demokrasiyi gerçekleştirmek üzere yapılacak hukuksal düzenlemeler, tek tip bir parti düzeni oluşturmaya değil, demokratik bir parti iç yapısı oluşturmaya yönelik olmalıdır. Parti içi demokrasi, demokrasinin tüm kurum ve kurallarının bireylerce benimsenip içselleştirilmesiyle yaşama geçirilebilir. Parti içi demokrasinin gerçekleşmesinde salt hukuksal etmenleri dikkate almak doğru olmadığı gibi, salt hukuk eliyle tılsımlı sonuçlara ulaşılabileceğini sanmak da yanlış olur. Elbette hukuksal düzenlemeler, parti içi demokrasinin yaşama geçirilmesinin en önemli ön şartıdır. Siyasi partilerin topluma öncülük edebilmesinin ve demokrasinin toplum ve devlet yaşamında sağlanabilmesinin önkoşulu, parti içinde farklı fikirlerin bir arada yaşayıp yarışmalarına olanak veren, parti içi demokrasinin yaşama geçmesidir. Bu bağlamda, partinin bütün kademelerinde görev alanların seçimle ve belirli bir süre için göreve gelmelerini, partinin önemli sorunları hakkındaki çözüm önerilerinin alt kademelerden yukarı kademelere doğru gerçek ve demokratik bir süreç içerisinde oluşmasını gerektiren Siyasi partilerin topparti içi demokrasi, bir amaç değildir, bir araçtır. luma öncülük edebilBu araçtan beklenen faydanın sağlanması için ülkemizde siyasi iktidarların ekonomik sistem üzerindeki tekeli ve yetkisi sınırlandırılmalıdır. Partilerin salt devlet yardımını bekleyip üye aidatlarını toplamada tembelleşmesi ve sadece devlet yardımına bağımlı hale gelmesi de önlenmelidir. Bütün bunlardan sonra vurgulamalıyız ki, mevcut SPK, herhangi bir yasal değişiklikle veya bir uyum yasasıyla düzeltilecek durumda değildir. Bu nedenle mevcut SPK, tamamen iptal edilerek, sil baştan çağdaş bir siyasi partiler kanununun yapılması gerekmektedir. mesinin ve demokrasinin toplum ve devlet yaşamında sağlanabilmesinin önkoşulu, parti içinde farklı fikirlerin bir arada yaşayıp yarışmalarına olanak veren, parti içi demokrasinin yaşama geçmesidir. Aslında bu gereklilik, AK Parti tarafından birçok defa hem parti hem de hükümet proğramlarında açıkça kamuoyuyla paylaşılmıştır. Ancak 13 yıldır iktidarda olan AK Parti, tüm bu vaatlerine ve sözlerine rağmen, bu konuda önemli bir değişim veya dönüşüm gerçekleştirmemiştir. Yine 13 yıllık bu AK Parti döneminde istendiğinde çok hızlı bir şekilde, hatta bir gecede, yasal değişikliklerin yapıldığı da görülmüştür. Ama konu siyasi partiler ve demokrasi olunca, 13 yılda maalesef çok az ilerleme sağlanmıştır. 79 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Aslında bu noktada trajik ve yaman bir çelişkimiz vardır. O da bütün bu yanlışlıkları yapan, göz yuman veya bize reva gören partilerden bunların hepsini unutup bir anda demokrasiyi yaşama geçirmesini beklememizdir. Yani sürekli, bilinçli ve kararlı olarak parti içi demokrasiye aykırı davrananlardan, şimdi birden parti içi demokrasiyi yaşama geçirecek önlemleri almalarını ve yasal değişiklikleri yapmalarını bekliyoruz. Partilerde lider sultasını kurup zümrüt tahta oturanlardan, gönül rızalarıyla buradan inmelerini veya tüm siyasi kariyer ve kazanımlarını lidere borçlu olan parti oligarklarının ve milletvekillerinin demokratik uyanışını ve isyanını bekliyoruz. Kanaatimce mevcut partilerimizle gerçekleşmeyecek bir hülyadır siyasi partiler hukubu beklentimiz. kunun sorunları, çö- zümsüz bir yazgı değildir. Bu nedenle ülkenin en önemli siyasi sorunu olan parti içi demokrasinin, bir ideal olmaktan çıkarılıp gerçekleştirilmesi için, bir an önce gerekli anayasal ve yasal değişiklikler yapılarak, demokrasinin yeşereceği ortam hazırlanmalıdır. O halde ne yapılmalı? İşe eğitimle ve kültürle başlamalı, demokrasiyi içselleştirmeli, tabandan yeni ve demokratik partiler yeşertmeli ve onlar eliyle demokrasiyi her düzeyde yaşama geçirmeliyiz. Zira bedel ödemeden, herhangi bir zahmete katlanmadan, elde edilen şeylerin değerini idrak edemiyoruz. Bu nedenle biraz acı çekmeli, kolaya kaçmamalı, zahmete katlanmalı ve bedeli neyse ödeyerek, demokrasiyi bir yaşam biçimi ve kültür haline getirerek yaşama geçirmeliyiz. Sonuç olarak vurgulamalıyız ki siyasi partiler hukukunun sorunları, çözümsüz bir yazgı değildir. Bu nedenle ülkenin en önemli siyasi sorunu olan parti içi demokrasinin, bir ideal olmaktan çıkarılıp gerçekleştirilmesi için, bir an önce gerekli anayasal ve yasal değişiklikler yapılarak, demokrasinin yeşereceği ortam hazırlanmalıdır. Çağdaş demokrasinin ilkeleri ışığında yapılacak bu değişikliklerle, önce bireyler demokrasiyi içselleştirecek ve sonrasında siyasi partiler ve ülke, demokratik bir yapıya kavuşacaktır. ozgurlukarastirmalari.com 80 <RAPOR ADI> KAYNAKÇA Abadan, Nermin, “Siyasi Partilerde Oligarşik Temayüller”, AÜSBFD., c. 14, No:23, 1959. Akat, A. Savaş, Sosyal Demokrasi Gündemi, Armoni Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1991. Aktan, C. Coşkun, Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi, AFA Yayınları, İstanbul 1992. Aktan, C. Coşkun, Kirli Devletten Temiz Devlete, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999. Akyol, Şener, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi - 1, TÜSİAD Yayını. Altan, Mehmet, “Demokrasi”, Demokrasi Sempozyumu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 13-14 Aralık 1997. Araslı, Oya, Adaylık Kavramı ve Türkiye’de Milletvekili Adaylığı, Sevinç Matbaası, Ankara 1972. Atar, Yavuz, Çağdaş Demokrasinin Siyasi Boyutu: Türkiye’de Demokratikleşme ve Anti-Demokratikleşme Göstergeleri, Yeni Türkiye, Eylül-Ekim 1997. Bektaş, Arsev, “Türk Siyasal Demokrasisi, Sorunlar ve Nedenleri”, Yeni Türkiye, S. 23-24, 1998. Bosuter, Kudret, Parti İçi Demokrasi, Ankara 1969. Bozoğlu, Esin, “Sosyal Demokrat Partilerde Örgütlenme Sorunu ve Çözüm Önerileri”, Sosyal Demokrat Değişim, S. 6, Ocak-Şubat 1997. Çağlar, Bakır, Anayasa Bilimi, Bir Çalışma Taslağı, İstanbul 1989. Çapoğlu, Gökhan, Türkiye’de Siyasi Tıkanıklığı Aşmak İçin, Stratejik Araştırmalar Vakfı, Ankara 1994. Çekirge, Fatih, “Seçmenini Seçen Liderler, Sabah, 04. 01. 1998. Çelik, Hüseyin, “Bizde Liderin Karizması Niçin Çok Mühimdir”, Türkiye Günlüğü, S. 25, Kış 1993. Çoban, Ali Rıza, Devlet Siyasi Partilere Hakça ve Yeterli Düzeyde Yardım Yapıyor Mu?, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Ankara 2008, S. 1-2. Dahl, A. Robert, Demokrasi ve Eleştirileri, Çev. Levent Köker, Yetkin Yayınları, Ankara 1993. Dalmış, İbrahim - Türkkahraman, Mimar, “Varolan ve İdeal Siyasetçi İmajı”, Liberal Düşünce, c. 4, S. 15, 1999. Duverger, Maurice, Seçimle Gelen Krallar, Çev. Necati Erkurt, İstanbul 1986. Dülger, Mehmet, “Siyasi Partilerin ve Seçim Kampanyalarının Finansmanı”, Siyasi Partiler ve Demokrasi Sempozyumu, TESAV Yayınları, İstanbul 1995. Dülger, İbrahim, “Zavallı Demokrasi”, http://www.otuken.net, 15.11.2001. Erdoğan Didem, Anayasal Demokrasilerde Siyasi Partilerin Hukuki Niteliği, Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 81 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Kamu Hukuku Anabilim Dalı), İstanbul 2014. Fedayi, Cemal, 21. Yüzyıla Taşıdığımız Sorun: Siyasal Yozlaşma - Teori ve Türkiye Örneği, Liberal Düşünce, Güz 2000. Gençkaya, Ömer F., Yeni Bir Siyasi Partiler Yasasına Doğru Öneriler: Üyelik, Liderlik, Adaylık ve Finansman, Ergun Özbudun’a Armağan, Ankara 2008, Yetkin Yayınları, c.2. Huntington, P. Samuel, Üçüncü Dalga: Yirminci Yüzyıl Sonlarında Demokratlaşma, Çev. Ergun Özbudun, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara 1993. Kalaycıoğlu, Ersin, “Türk Siyasi Sisteminde Değişim, Siyasi Patronaj ve Yozlaşma”, Politik yozlaşma ve Şeffaf Yönetim Sempozyumu, Doğuş Matbaası, İzmir 1994. Kanadoğlu, Korkut, Siyasi Partiler Kanunu Şerhi, c. I, Beta Yayınları, İstanbul 2010. Karakoyunlu, Yılmaz, “Perdeyi kaldırmak...”, Sabah, 26. 02. 2000. Kaya, Muhammed Veysel, Politik Rekabette Siyasi Parti Finansmaninin Rolü: Türkiye Örneği, Doktora Tezi, (Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı), Kütahya 2011. Kabasakal, Mehmet, Türkiye’de Siyasi Parti Örgütlenmesi, Tekin Yayınevi, İstanbul 1991. Kuzu, Burhan, 1961 ve 1982 Anayasaları’nda ve Bunlara İlişkin Siyasi Partiler Kanunları’nda Siyasi Parti Kavramı, Kuruluşu ve Kapatma Rejimi (Karşılaştırmalı Bir İnceleme), İÜHFM., c. 52, S. 1-4, İstanbul 1988. Leibholz, Gerhard, “Demokrasinin Yirminci Yüzyıldaki Hüviyet Değişikliği”, Çev. Nermin Abadan – Vehbi Gül, AÜSBFD, c. 27, No. 3-4, 1962. Michels, Robert, Political Parties: A Sociological Study of the Oligarchical Tendency of Modern Democracy, Free Press, New York 1962. Mills, Wright, İktidar Seçkinleri, Çev. Ünsal Oskay, Bilgi Yayınevi, Ankara, (t. y.). Mumcu, Erkan, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi – 1, TÜSİAD Yayını. Mumcuoğlu, Maksut, “2533 Sayılı Kanunla Siyasi Partilerin Kapatılması Olayına Bir Değişik Yaklaşım”, Bahri Savcıya Armağan, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara 1988. Mutlu, Ozan, 1982 Anayasası ve Siyasi Partiler Kanunu’na Göre Parti İçi Demokrasi, Yüksek Lisans Tezi (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul, 2008. Özbudun, Ergun, “Siyasi Partiler ve Demokrasi”, Siyasi Partiler ve Demokrasi Sempozyumu, TESAV Yayınları, İstanbul 1995. Özbudun, Ergun, Anayasalcılık ve Demokrasi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2015. Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 4. Baskı, Ankara 1995. Özbudun, Ergun, Siyasi Partiler, Sevinç Matbaası, Ankara 1979. ozgurlukarastirmalari.com 82 <RAPOR ADI> Özcan, Hüseyin – Yanık, Murat, Siyasi Partiler Hukuku, Der Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul 2014. Özkan, Abdullah, Siyasal İletişim Stratejileri, Tasam Yayınları, İstanbul 2007. Özüerman, Tülay, Türkiye İçin Nasıl Bir Anayasa (Anayasaya Siyasi Yaklaşım), Alfa Yayıncılık, İstanbul 1992. Tanilli, Server, Devlet ve Demokrasi, 3. Bası, İstanbul 1982. Tanör, Bülent, Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri, TÜSİAD Raporu, İstanbul 1997. Teziç, Erdoğan, Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 1996. Teziç, Erdoğan, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi-1, TÜSİAD Yayını, İstanbul 1997. Touraine, Alain, Demokrasi Nedir?, Çev. Olcay Kunal, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997. Tuncay, Suavi, Parti İçi Demokrasi ve Türkiye, Gündoğan Yayınları, Ankara 1996. Turan, İlter, “Strong State, Weak Society, Mechanical Democracy: Turkey’s Democratic Predicament”, Koç Üniversity Working Paper Series 21, İstanbul 1997. Turan, İlter, Türk Siyasi Partilerinde Lider Oligarşisi: Evrimi, Kurumsallaşması ve Sonuçları, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:45, Ekim 2011. Türk, H. Sami, Siyasi Partiler Yasası, TÜSİAD Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi - 1, TÜSİAD Yayını, İstanbul 1997. Türköne, Mümtazer, Siyaset, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2011. Sağlam, Fazıl, Siyasi Partiler Hukukunun Güncel Sorunları, Beta asım, İstanbul 1999. Saka, Zafer, Dernekler Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010. Savcı, Bahri, Siyasi Partiler Kanunu Dolayısıyla Bazı Mütalalar, AÜSBFD., c. 19, S. 1, 1964. Savcı, Bahri, “Türkiye’nin Şartları Açısından Siyasi Partiler Rejimine Bir Bakış (1)”, AÜSBFD., c. 20, No: 1, 1965. Şahin, Bican, Liberal Demokrasinin Temelleri: Güncel Demokrasi Tartışmaları, Editör: Bican Şahin, Oreon Yayınları, 2008. Uzun, Cem Duran, Anayasa Önerilerinde Siyasi Partilerin Finansmani ve Yeni Bir Öneri, TBB Dergisi, 2011 (94). Yanık, Murat, Siyasi Partilerin Parti İçi Demokrasi Esaslarına Uymaması Kapatma Nedeni Olabilir mi?, Haşim Kılıç’a Armağan, Seçkin Yayınları, Ankara 2015. Yanık, Murat, Başkanlık Sistemi ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Adalet Yayınevi, İstanbul 2013. Yanık, Murat, Parti İçi Demokrasi, Adalet Yayınevi, Ankara 2013. Yorgancıoğlu, Mehmet, Politikanın Seyir Defteri, Dönence, İstanbul 2000. 83 ozgurlukarastirmalari.com LIBERAL PERSPEKTIF: RAPOR Yücekök, Ahmet N, “Siyasi Partilerin Masraf Denetimi”, AÜSBFD., c. 27, No: 2, Ankara 1972. Wright, E. William, “Comparative Party Models: Rational-Efficient and Party Democracy”, Colombus, Ohio 1971. ozgurlukarastirmalari.com 84 Liberal Perspektif Rapor Sayı: 5 Ocak 2016 TÜRKIYE'DE SIYASI PARTILER VE DEMOKRASI Murat Yanık Turgut Reis Caddesi.No:15/4 Mebusevleri, Çankaya / ANKARA [email protected] www.ozgurlukarastirmalari.com (312) 213 24 00 ozgurlukarastirmalari ozgurlukar