İklim Değişikliği ile Uluslararası Mücadelenin Ekonomik ve Mali

Transkript

İklim Değişikliği ile Uluslararası Mücadelenin Ekonomik ve Mali
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AVRUPA BİRLİĞİ VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ
BAŞKANLIĞI
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE ULUSLARARASI MÜCADELENİN
EKONOMİK VE MALİ BOYUTU
VE
AVRUPA BİRLİĞİ POLİTİKALARI
AVRUPA BİRLİĞİ UZMANLIĞI YETERLİK TEZİ
Hazırlayan
İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN
Tez Danışmanı
MÜGE HAYRİYE GÜVENÇ
Ankara
Temmuz 2010
ONAY SAYFASI
İsa COŞKUN
Maliye Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı
Ertan ERÜZ
Maliye Bakanlığı
Bütçe ve Mali Kontrol
Genel Müdürlüğü
Genel Müdür Yardımcısı
Pelin KUZEY
Maliye Bakanlığı
ABDİD Başkan V.
Prof. Dr. Mehmet TOKAT
Hacettepe Üniversitesi
İİBF Dekanı
Öğretim Üyesi
Hasan AYKIN
Maliye Bakanlığı
Teftiş Kurulu Başkanlığı
Başkan Yardımcısı
DOĞRULUK BEYANI
Avrupa Birliği Uzmanlığı Yeterlik Sınavı çerçevesinde sunduğum bu çalışmayı,
bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yol ve yardıma başvurmaksızın
yazdığımı, yararlandığım eserlerin kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu,
bunlardan her seferin gönderme yaparak yararlandığımı belirtir, bunu onurumla
doğrularım.
.... / .... / ....
İbrahim Barış ŞAYLAN
i
ÖZGEÇMİŞ
İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN
1983 yılında Konya’da doğdu. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi
(ODTÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden
yüksek şeref derecesiyle mezun oldu. Aynı yıl ODTÜ Uluslararası İlişkiler
Bölümü’nde yüksek lisans öğrenimine başladı ve yüksek lisans öğrenimini 2009
yılının Ağustos ayında tamamladı. Bununla birlikte, aynı bölümde 2006-2007
eğitim-öğretim yılının sonbahar döneminde, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı
kapsamında Kocaeli Üniversitesi adına Araştırma Görevlisi olarak çalışmalarını
sürdürdü. 2007 yılının Nisan ayında Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış
İlişkiler Dairesi Başkanlığı’nda Avrupa Birliği Uzman Yardımcısı olarak göreve
başladı. Avrupa Birliği Uzman Yardımcılığı süresi boyunca özellikle Avrupa
Birliği’nin çevre ve iklim değişikliği politikaları, Birleşmiş Milletler kapsamında
yürütülen uluslararası iklim değişikliği müzakereleri ve Türkiye’nin bu alandaki
stratejisi konusunda uzmanlaştı. Yazar İngilizce bilmektedir.
ii
İÇİNDEKİLER
DOĞRULUK BEYANI .......................................................................................... i
ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................... ii
İÇİNDEKİLER .................................................................................................... iii
KISALTMALAR ................................................................................................. vi
TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ ................................................................... viii
GİRİŞ ......................................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNA İLİŞKİN TEMEL HUSUSLAR
1.1. KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: GENEL
BİR DEĞERLENDİRME ....................................................................................5
1.1.1. İklim Değişikliğinin Tanımı ve Ortaya Çıkışı ....................................5
1.1.2. Sera Gazları ve Sera Etkisi ..................................................................6
1.1.3. İklim Değişikliğinin Nedenleri ...........................................................12
1.1.4. İklim Değişikliğinin Etkileri ve Sonuçları ........................................16
1.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN EKONOMİK VE MALİ BOYUTU ............21
1.2.1. İklim Değişikliğine Yönelik Uyum Maliyetleri ................................21
1.2.2. Emisyon Azaltım Maliyetleri .............................................................28
İKİNCİ BÖLÜM
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE VE
İŞBİRLİĞİ
2.1. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE
SÖZLEŞMESİ’NE (BMİDÇS) KADAR YAŞANAN GELİŞMELER ...........34
2.1.1. 1992 Rio Konferansına Kadar Gelinen Süreç ..................................35
2.1.2. BMİDÇS Öncesi Müzakere Süreci: Hükümetlerarası Müzakere
Komitesi ve Rio Konferansı .........................................................................38
2.2. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE
SÖZLEŞMESİ (BMİDÇS) ..................................................................................41
2.2.1. Amaç ve Temel İlkeler .......................................................................42
2.2.2. Yükümlülükler ....................................................................................44
2.2.3. Başlıca Organlar .................................................................................48
2.2.4. Prosedürel Konular ve Diğer Hususlar ............................................50
iii
2.3. KYOTO PROTOKOLÜ’NE GİDEN SÜREÇ ...........................................52
2.3.1. COP-1–COP-3 .....................................................................................52
2.4. KYOTO PROTOKOLÜ ...............................................................................54
2.4.1. Hedef ve Yükümlülükler ....................................................................55
2.4.2. Kyoto Protokolü Altındaki Esneklik Mekanizmaları .....................58
2.4.2.1. Ortak Yürütme .....................................................................59
2.4.2.2. Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) ..............................61
2.4.2.3. Emisyon Ticareti ..................................................................63
2.4.3. Başlıca Organlar ve Diğer Hususlar .................................................65
2.5. 2012 SONRASI DÖNEME İLİŞKİN ULUSLARARASI İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ MÜZAKERELERİ ...................................................................70
2.5.1. COP-4–COP-10: Mevcut İklim Değişikliği Rejiminin
Güçlendirilmesine Yönelik Müzakereler ....................................................71
2.5.2. COP-11/CMP-1–COP-15/CMP-5: 2012 Sonrası Döneme İlişkin
Müzakereler ..................................................................................................75
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELENİN EKONOMİK VE MALİ
BOYUTU
3.1. BMİDÇS VE KYOTO PROTOKOLÜ ALTINDAKİ MALİ
MEKANİZMA .....................................................................................................84
3.1.1. Mali Mekanizma .................................................................................85
3.1.2. Küresel Çevre Fonu (GEF) ................................................................86
3.1.3. İklim Değişikliği Rejimi Kapsamındaki Fonlar ...............................88
3.1.3.1. En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu ................................................90
3.1.3.2. Özel İklim Değişikliği Fonu ...................................................90
3.1.3.3. Güven Fonu .............................................................................91
3.1.3.4. Uyum Fonu ..............................................................................92
3.1.4. İkili, Bölgesel ve Çok Taraflı Düzeyde Sağlanan Diğer Mali
Kaynaklar ......................................................................................................94
3.1.5. Mali Mekanizma ve Finansman Konusunda 2012 Sonrası Döneme
İlişkin Başlıca Öneriler ve Yaşanan Gelişmeler ......................................102
3.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEYE YÖNELİK MALİ
ÖNLEM VE ARAÇLAR ...................................................................................107
3.2.1. Çevre Vergileri ve Harçlar ...............................................................108
3.2.2. Mali Teşvik ve Sübvansiyonlar .......................................................118
3.2.3. Emisyon Ticareti ...............................................................................121
iv
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKASI
4.1. AB’NİN MEVCUT İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİ KAPSAMINDAKİ
POZİSYONU VE POLİTİKALARI ................................................................130
4.1.1. AB’nin BMİDÇS ve Kyoto Protokolü Kapsamındaki Yeri ve
Yükümlülükleri ...........................................................................................131
4.1.2. AB’nin İklim Değişikliğiyle Mücadeleye Yönelik Mevcut Politika
ve Düzenlemeleri .........................................................................................135
4.2. AB’NİN 2012 SONRASI DÖNEME YÖNELİK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
POLİTİKA VE STRATEJİLERİ .....................................................................145
4.2.1. 2012 Sonrası Döneme Yönelik Müzakereler: AB’nin Pozisyonu ve
Stratejisi .......................................................................................................145
4.2.1.1. Müzakerelerde Görüşülen Temel Konulardaki AB
Tutumu ...............................................................................................146
4.2.1.2. İklim Değişikliğinin Finansman Boyutu Konusundaki AB
Görüşleri .............................................................................................150
4.2.2. AB’nin İklim Değişikliğiyle Mücadelede Geleceği Yönelik
Adımları .......................................................................................................155
4.2.2.1. İklim ve Enerji Paketi ...........................................................155
4.2.2.2. Diğer Önlem ve Gelişmeler ...................................................162
BEŞİNCİ BÖLÜM
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE: GELECEĞE YÖNELİK
ÖNGÖRÜLER, AB VE TÜRKİYE
5.1. TÜRKİYE’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİNDEKİ YERİ VE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARINA GENEL BİR BAKIŞ .............168
5.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE YÖNELİK ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ
SÜRECİNDEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE’YE OLASI
YANSIMALARI .................................................................................................184
5.3. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE EKONOMİK VE MALİ AÇIDAN
MÜCADELE: YENİLİKÇİ MALİ ARAÇ VE MEKANİZMALAR VE
TÜRKİYE ...........................................................................................................188
5.4. GELECEĞE YÖNELİK ÖNGÖRÜLER: AB VE TÜRKİYE ...............193
SONUÇ ................................................................................................................197
KAYNAKÇA ......................................................................................................206
EK: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ALANINDAKİ ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ
SÜRECİNE İLİŞKİN KRONOLOJİ ...............................................................232
v
KISALTMALAR
AB
Avrupa Birliği
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
AB-ETS
Avrupa Birliği Emisyon Ticareti Sistemi
AKAKDO
Arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği ve ormancılık
Ar-Ge
Araştırma-Geliştirme
AWG-KP
Ek-1 Tarafları için İlave Taahhütler Geçici Çalışma Grubu
AWG-LCA
Uzun Dönemli İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu
BAEP
Buenos Aires Eylem Planı
BBGÇG
Berlin Buyruğu Geçici Çalışma Grubu
BEP
Bali Eylem Planı
BM
Birleşmiş Milletler
BMİDÇS
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
CDM
Temiz
Kalkınma
Mekanizması
(Clean
Development
Mechanism)
CH4
Metan
cm
Santimetre
CMP
Taraflar Toplantısı (Conference of Parties serving as the
meeting of Parties to the Kyoto Protocol)
CO2
Karbondioksit
COP
Taraflar Konferansı (Conference of Parties)
DMÖ
Dünya Meteoroloji Örgütü
DPT
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
EEA
Avrupa Çevre Ajansı (European Environment Agency)
ENB
Yeryüzü Müzakereleri Bülteni (Earth Negotiations Bulletin)
GEF
Küresel Çevre Fonu (Global Environment Facility)
GSMH
Gayri Safi Milli Hasıla
GSYH
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
HFCs
Hidrofluorokarbonlar
vi
IISD
Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü
(International Institute for Sustainable Development)
IPCC
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli
(Intergovernmental Panel on Climate Change)
İDKK
İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu
KDV
Katma Değer Vergisi
LDCs
En Az Gelişmiş Ülkeler (Least Developed Countries)
LDCF
En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (Least Developed Countries
Fund)
NAMAs
Ulusal koşullara uygun azaltım eylemleri (Nationally
appropriate mitigation actions)
N2O
Diazotmonoksit
ODA
Resmi
Kalkınma
Yardımları
(Official
Development
Assistance)
OECD
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
ÖTV
Özel Tüketim Vergisi
PEGSÜ
Pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler
PFCs
Perfluorokarbonlar
ppm
Milyonda birim (parts per million)
SBI
Uygulama
Yardımcı
Organı
(Subsidiary
Body
for
Implementation)
SBSTA
Bilimsel
ve
Teknolojik
Danışma
Yardımcı
Organı
(Subsidiary Body for Scientific and Technological Advice)
SCCF
Özel İklim Değişikliği Fonu (Special Climate Change Fund)
SF6
Kükürt heksafluorid
SIDS
Gelişmekte olan Küçük Ada Devletleri (Small Island
Developing States)
UEA
Uluslararası Enerji Ajansı
UNDP
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
UNEP
Birleşmiş Milletler Çevre Programı
UNFCCC
United Nations Framework Convention on Climate Change
(Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi)
vii
TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ
TABLOLAR:
Tablo 1: BMİDÇS’nin Ek-1 Listesi ..................................................................45
Tablo 2: BMİDÇS’nin Ek-2 Listesi ..................................................................46
Tablo 3: Kyoto Protokolü’nün Ek-B Listesi ....................................................56
Tablo 4: COP ve CMP Müzakere Oturumları ................................................83
Tablo 5: İklim Değişikliği Rejimi Kapsamındaki Başlıca Fonlar..................89
Tablo 6: İkili Düzeydeki İklim Değişikliği Fonları .........................................95
Tablo 7: Bölgesel ve Çok Taraflı Düzeydeki İklim Değişikliği Fonları ........98
Tablo 8: Kyoto Protokolü’ne İlişkin Yük Paylaşım Anlaşması Kapsamında
AB-15 Ülkelerinin Emisyon Hedefleri .............................................133
Tablo 9: Çaba Paylaşım Kararı Kapsamında AB Ülkelerinin 2020 yılı için
Emisyon Hedefleri (2005 yılı seviyesine göre) ................................159
ŞEKİLLER:
Şekil 1:
Sera Etkisi .............................................................................................9
Şekil 2:
Atmosferdeki Karbondioksit (CO2) Birikimi ..................................10
Şekil 3:
Sera Gazı Emisyon Kaynaklarının Sektörler Açısından Yüzdesel
Dağılımı (2004) ....................................................................................12
Şekil 4:
BMİDÇS ve Kyoto Protokolü Kapsamında Oluşturulan Kurumsal
Mekanizma ..........................................................................................68
viii
GİRİŞ
Küresel bir çevre sorunu olan iklim değişikliğinin, çevresel etkilerinin yanı
sıra ekonomi, kalkınma ve finansman gibi alanlarda birçok önemli etkisi
bulunmaktadır. İklim değişikliğinin yol açtığı ciddi ekonomik kayıp ve maliyetler,
dünya ekonomisine olumsuz yönde yansımakta ve ülkeleri hem ulusal hem de
uluslararası düzeyde iklim değişikliğine karşı önlem almaya yöneltmektedir. Bu
doğrultuda, salt bir çevre sorunu olmayan iklim değişikliğiyle etkin bir şekilde
mücadele edilebilmesi, çevre ve ilgili diğer sektörel politikaların yanı sıra,
ekonomi ve maliye politikası alanlarında da harekete geçilmesini zorunlu
kılmaktadır. Böylece, iklim değişikliğinin ve bu sorunla mücadelenin ekonomik
etkilerinin maliyet etkin araçlarla asgari düzeye indirilmesi sağlanabilecek ve
dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde düşük karbonlu ekonomilere
dönüşüm
gerçekleştirilebilecektir.
Ayrıca,
iklim
değişikliğiyle
mücadele
sürecinin, enerji arzı güvenliği, istihdam, rekabet edebilirlik, teknoloji ve
inovasyon gibi birçok alanda ilerleme sağlanması açısından itici bir güç olması,
bu sürecin ekonomik ve mali boyutunu daha önemli bir hale getirmektedir.
Bu bakımdan, son yıllarda iklim değişikliğiyle ekonomik ve mali açıdan
mücadelede yaratılacak mali kaynaklar ve yatırım olanakları ile bu yönde
başvurulacak ekonomi ve maliye politikası araçları küresel düzeyde daha sık
tartışılır hale gelmiştir. Bu yöndeki stratejilerin ve mali önceliklerin tespit
edilmesi, özellikle Avrupa Birliği (AB) genelinde olmak üzere gelişmiş birçok
ülkede öncelik arz eden konular arasında yerini almaktadır. Bununla birlikte,
iklim değişikliğine karşı başlatılan uluslararası işbirliği sürecindeki belirleyici rolü
ve bu alandaki kapsamlı politika ve stratejileri ile AB, iklim değişikliğiyle
mücadelede üzerinde durulmaya değer uluslararası bir aktör olarak öne
çıkmaktadır. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliği politikaları, AB ile katılım
müzakerelerini yürüten Türkiye’yi de yakından ilgilendirmesi bakımından önem
arz eden bir konudur.
1
Bununla birlikte, Türkiye’de de iklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin
hususlar son yıllarda giderek önem kazanmaktadır. 2004 yılında Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) ve 2009 yılında da
Kyoto Protokolü’ne taraf olan Türkiye’nin, iklim değişikliğine karşı attığı adımlar
daha da hızlanmaktadır. Bu doğrultuda, son yıllarda Birleşmiş Milletler (BM)
kapsamında yürütülen iklim değişikliği müzakerelerine daha aktif katılım
sağlayan Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin ulusal düzeydeki
çalışmalarına da büyük önem vermektedir. Özellikle, Mayıs 2010’da Ulusal İklim
Değişikliği Strateji Belgesi’nin kabul edilmesi ve böylece iklim değişikliğiyle
mücadele amacıyla 2010-2020 dönemine yönelik temel strateji ve hedeflerin
belirlenmesi, Türkiye açısından son yıllarda yaşanan önemli bir gelişme olmuştur.
Ayrıca, 2010 yılı içinde de iklim değişikliği eylem planının hazırlanmasının
hedeflenmesi, Türkiye’nin konuya ilişkin ulusal düzeydeki çalışmalarının
yoğunlaşarak devam edeceğinin göstergesidir. Bu bakımdan, iklim değişikliği
alanındaki uluslararası işbirliği sürecinin yanı sıra, konunun ekonomik ve mali
boyutu ile AB’nin bu yöndeki politikalarının incelenmesi, Türkiye’nin gelecekte
oluşturacağı iklim değişikliği politikaları açısından daha önemli bir hale gelmiştir.
İklim değişikliği, birçok sektörü ve politika alanını ilgilendirmesi
bakımından çok kapsamlı bir konuyu teşkil etmektedir. Bu nedenle bu çalışmada,
genel itibariyle, iklim değişikliğinin bilimsel ve teknik boyutu, bu alandaki
uluslararası işbirliği ve müzakere süreci, iklim değişikliğiyle mücadelenin
ekonomik ve mali yönü ile AB ve Türkiye’nin iklim değişikliği politikaları
hakkında değerlendirmelere yer verilecektir.
Bu çalışmanın amacı, son yıllarda uluslararası platformlarda ve AB
çapında öne çıkan bir konu olan iklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik ve
mali boyutu kapsamında, başvurulabilecek ekonomi ve maliye politikası
önlemleri ile AB politikalarının aydınlatılmasıdır. Bu bağlamda, iklim
değişikliğinin siyasi, ekonomik ve mali açıdan önemine vurgu yapılarak, bu
alandaki uluslararası işbirliği sürecinde farklı sektör ve politika alanlarında alınan
önlemler ile bu yöndeki AB politika ve stratejilerinin önümüzdeki dönemde
Türkiye’ye ne şekilde yansıyacağının tespit edilmesi ve bu yönde geleceğe
2
yönelik öngörü ve değerlendirmelerde bulunulması bu çalışmanın amaçları
arasında yer almaktadır.
Bu çerçevede, çalışmanın ilk bölümünde, iklim değişikliği sorunu
hakkında genel bir bakış açısının kazandırılması amacıyla, bu küresel sorunun
ortaya çıkışı, etkileri ve sonuçları ile ekonomik ve mali açıdan önemine ilişkin
genel bir değerlendirme yapılacaktır. Böylece, iklim değişikliğinin ne denli ciddi
bir küresel sorun olduğu ve bu yönde uluslararası işbirliğine neden gerek
duyulduğu vurgulanmaya çalışılacaktır.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise, iklim değişikliği alanındaki uluslararası
işbirliği ve müzakere süreci ve böylelikle oluşturulan iklim değişikliği rejimi ele
alınacaktır. Bu amaçla, iklim değişikliği rejiminin oluşturulmasına giden süreç,
BMİDÇS, Kyoto Protokolü ve 2012 sonrası döneme ilişkin uluslararası
müzakereler çalışmanın ikinci bölümünün konusunu oluşturmaktadır. Bu bölüm
kapsamında, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla oluşturulan işbirliği süreci,
mevcut iklim değişikliği rejimine ilişkin temel hususlar ve 2012 sonrası döneme
yönelik olarak ortaya çıkan önemli gelişmelerin aydınlatılması hedeflenmektedir.
Çalışmanın
üçüncü
bölümünün
konusunu,
iklim
değişikliğiyle
mücadelenin ekonomik ve mali boyutu oluşturmaktadır. Bu bölümde ilk olarak,
iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla oluşturulan mali mekanizma ve fonlar ile
buna paralel ikili, bölgesel ve çok taraflı girişimler çerçevesindeki finansman
seçenekleri üzerinde durulacaktır. Akabinde, 2012 sonrası dönem için mali açıdan
oluşturulması öngörülen işbirliği mekanizmalarına ilişkin hususlar incelenecektir.
İklim değişikliğine karşı finansman alanında atılan işbirliği adımlarının
açıklanmasının ardından, bu küresel sorunla mücadelede özellikle ulusal ve
bölgesel düzeyde uygulanan ekonomi ve maliye politikası araçları ele alınacaktır.
Bu çerçevede bu bölümde, doğrudan veya dolaylı olarak iklimin korunması
amacını taşıyan vergisel düzenlemeler, mali teşvik ve sübvansiyonlar ve emisyon
ticareti sistemi gibi ekonomi politikası araçlarına odaklanılacaktır. Böylece,
ekonomi ve maliye politikası kapsamındaki önlem ve araçların, iklim
3
değişikliğiyle mücadele sürecinde oynayabileceği kilit rolün vurgulanması
amaçlanmaktadır.
Çalışmanın dördüncü bölümünde ise, iklim değişikliği alanındaki işbirliği
süreci ile bu yöndeki politikaları açısından özel bir konumda bulunan AB’nin,
iklim değişikliği politika ve stratejileri açıklanacaktır. Bu bakımdan dördüncü
bölümde ilk olarak, AB’nin mevcut iklim değişikliği rejimi, yani BMİDÇS ve
Kyoto Protokolü kapsamındaki yeri ve yükümlülükleri ele alınacaktır. Sonrasında,
AB’nin başvurduğu politika önlemleri ile iklim değişikliğine ekonomik ve mali
açıdan yaklaşımı üzerinde durulacaktır. AB’nin mevcut iklim değişikliği politika
ve uygulamalarının açıklanmasının ardından, Birliğin 2012 sonrası döneme ilişkin
uluslararası iklim değişikliği müzakerelerindeki pozisyonu ve stratejileri hakkında
değerlendirmelerde bulunulacaktır. Bu bölümün son kısmında ise, AB’nin 2012
sonrası döneme ilişkin Birlik çapında uygulayacağı politika önlemleri ile bu
yönde yaşanacak olası gelişmeler incelenecektir. Bu çerçevede bu bölümde, hem
iklim değişikliğine karşı uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesinde öncü role
sahip olan hem de AB’ye üyelik yolundaki Türkiye’nin iklim değişikliği
politikalarının gelecekteki yönelimini yakından ilgilendiren AB’nin, bu alandaki
politika ve uygulamalarının ortaya konması planlanmaktadır.
Çalışmanın beşinci bölümü, iklim değişikliğiyle mücadele sürecinde
Türkiye’nin konumu ve bu sürecin çeşitli açılardan Türkiye’ye olası
yansımalarının aydınlatılmasını amaçlamaktadır. Bu doğrultuda beşinci bölümde,
Türkiye’nin mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamındaki pozisyonu ile 2012
sonrası döneme ilişkin politika ve stratejileri ele alınacaktır. Bu bölümde ayrıca,
Türkiye’nin doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlayan ya da bu
mücadeleye dolaylı olarak katkı yapan politikaları ile buna paralel çeşitli mali
önlem ve düzenlemelerine değinilecektir. Bu bölümde son olarak, iklim
değişikliği alanındaki işbirliği süreci, bu sürecin ekonomik ve mali boyutu,
AB’nin bu alandaki politikaları ve küresel düzeyde yaşanan mevcut gelişmelerin
Türkiye üzerindeki olası yansımaları hakkında genel bir değerlendirmede
bulunulacaktır.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SORUNUNA İLİŞKİN TEMEL HUSUSLAR
Bu bölümde, küresel bir sorun olan iklim değişikliğinin kapsamlı bir
değerlendirmesi yapılacaktır. Bu çerçevede, ilk olarak iklim değişikliğinin tanımı
üzerinde durulacak ve bu doğrultuda iklim değişikliğinin ortaya çıkışında rol alan
etmenler ile iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ve sonuçları incelenecektir. Bu
bölümde ayrıca, salt bir çevre sorunu olmayan iklim değişikliğinin ekonomik ve
mali boyutunun öneminin vurgulanması amacıyla, bu küresel sorunun ekonomi ve
yatırımlar açısından mevcut yansımalarına ve konuya ilişkin geleceğe yönelik
tahmin ve öngörülere yer verilecektir.
1.1. KÜRESEL BİR SORUN OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: GENEL
BİR DEĞERLENDİRME
İklim değişikliği sorununun genel bir değerlendirmesinin yapılabilmesi; bu
sorunun tanımı, nedenleri ve bu sorunun ortaya çıkardığı etki ve sonuçların
incelenmesi ile mümkün olacaktır. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin tanımı ve
nedenleri
kapsamında
sera
etkisi
ve
insanların
bu
süreçteki
rolüne
odaklanılacaktır. Ayrıca, sorunun arz ettiği önemin altının çizilmesi amacıyla,
iklim değişikliğinin etki ve sonuçlarına ilişkin başlıca hususlar hakkında bilgi
verilecektir.
1.1.1. İklim Değişikliğinin Tanımı ve Ortaya Çıkışı
İklim sisteminde 4,6 milyar yıllık jeolojik tarih boyunca çeşitli
değişiklikler gözlemlenmiştir. 18. yüzyılda gerçekleşen sanayi devrimine kadar
iklimde yaşanan bu değişiklikler genellikle doğal bir süreç içinde ortaya çıkmıştır.
Ancak sanayi devrimi ile birlikte, özellikle fosil yakıt tüketimi ve insan
nüfusundaki hızlı artış ve sanayileşmeye bağlı olarak ortaya çıkan diğer
5
gelişmeler, iklimdeki bu doğal değişim sürecine insan faktörünü de dahil etmiştir.
Bu bağlamda, halihazırda uluslararası siyasi ve ekonomik gündemde önemli bir
yer tutan iklim değişikliğinin tanımı yapılırken, bu sorunun ortaya çıkışında etkili
olan insan faktörünün de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu
çerçevede, BMİDÇS’ye göre iklim değişikliği şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek
olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan
1
faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik.”
İklim değişikliği alanında önemli bir bilimsel otorite olan Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ise, iklim değişikliğini, “doğal değişiklikler veya
insan faaliyetleri sonucunda belirli bir zaman içinde iklimde ortaya çıkan
değişiklikler”2 olarak tanımlamaktadır. Bu bakımdan, iklim değişikliğinin küresel
bir sorun olarak ortaya çıkışında insanoğlunun önemli bir rol oynadığı
söylenebilir. Peki, insanoğlunun iklim değişikliğinin bir sorun olarak ortaya
çıkmasındaki rolü nedir? Bu doğrultuda, öncelikli olarak sera gazları ve sera etkisi
ve dolayısıyla iklim değişikliğinin nedenleri üzerinde durulmalıdır.
1.1.2. Sera Gazları ve Sera Etkisi
İklim sisteminde gözlenen bu değişiklikte başlıca rolü sera gazları
oynamaktadır. BMİDÇS’ye göre sera gazları, “hem doğal hem de insan kaynaklı
olup, atmosferdeki kızıl ötesi radyasyonu emen ve tekrar yayan gaz oluşumları”3
anlamına gelmektedir. Atmosferde bulunan sera gazlarının hepsi insan kaynaklı
değildir. Bu çerçevede, su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), metan (CH4)
diazotmonoksit (N2O) ve ozon (O3) atmosferde doğal olarak bulunan sera
gazlarıdır. Ancak söz konusu gazların atmosferdeki birikimleri insanların
gerçekleştirdiği çeşitli faaliyetler sonucu artış göstermekte ve bu süreç iklim
1
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), Birleşmiş Milletler (BM),
1992, Madde 1(2).
2
Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC), “Summary for Policymakers,” Climate
Change 2007: The Physical Science Basis, Contribution of Working Group I to the Fourth
Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, (Der. S. Solomon ve ö.),
Cambridge University Press, Cambridge, 2007a, s. 2,
3
BMİDÇS, Madde 1(5).
6
sistemini olumsuz yönde etkilemektedir. Öte yandan, atmosferde doğal olarak
bulunmayan ve sadece insanların gerçekleştirdiği endüstriyel faaliyetler sonucu
ortaya çıkan sera gazları da mevcuttur. İnsan kaynaklı sera gazları olarak da
adlandırılan
bu
gazların
en
önemlileri
hidrofluorokarbonlar
(HFCs),
perfluorokarbonlar (PFCs) ve kükürt heksafluorid (SF6) gazlarıdır.
Bu doğrultuda, BMİDÇS, Kyoto Protokolü ve çeşitli Taraflar Konferansı
(COP) ve Taraflar Toplantısı (CMP) kararlarından oluşan uluslararası iklim
değişikliği rejiminde, kontrol altına alınması gereken sera gazları, CO2, CH4, N2O,
HFCs, PFCs ve SF6 olarak belirlenmiştir.4 İklim değişikliği rejimi kapsamında
mücadele edilecek sera gazlarının tespit edilmesiyle, bu sera gazlarıyla
ilişkilendirilen sektörler ve kaynak kategorileri de belirlenmiştir. Bu çerçevede
Kyoto Protokolü’nde, enerji, endüstriyel işlemler, çözücü diğer ürün kullanımı,
tarım ve atık sektörleri ile bu alanlara ilişkin alt kategoriler önlem alınması
gereken alanlar olarak saptanmıştır.5 Böylece, iklim değişikliği ile mücadele
sürecinde ülkelerin alacakları politika önlemleri ve yönelecekleri öncelikli sektör
ve alanlara ilişkin genel çerçeve hukuksal açıdan oluşturulmuştur.
Öte yandan, tüm sera gazlarının iklim sistemi üzerinde aynı etkiye sahip
olduğu da düşünülmemelidir. Bahse konu sera gazları, atmosferik ömürleri
(atmosferde kalma süreleri) ve küresel ısınma potansiyelleri6 açısından da kendi
aralarında farklılık gösterebilmektedir. Örneğin, 100 yıllık bir dönem içinde
CO2’nin küresel ısınma potansiyeli 1 birim olarak alındığında, CH4, N2O, SF6,
PFCs ve HFCs’nin küresel ısınma potansiyelleri sırasıyla 21, 310, 23.900, 65009200 ve 140-11.700 birim olarak hesaplanmıştır.7 Atmosferik ömürleri açısından
söz konusu gazlar incelendiğinde, CO2’nin atmosferik ömrü farklılık göstermekle
4
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Yönelik Kyoto Protokolü, BM, 1998,
Ek-A, (Bundan böyle “Kyoto Protokolü” olarak anılacaktır).
5
Kyoto Protokolü, Ek-A.
6
Küresel ısınma potansiyeli kısaca, bir sera gazının belirli bir zaman içinde (100 yıl) atmosferde
ortaya çıkardığı ısınma etkisinin değeridir. Bu değer, CO 2’nin 1 birim alınmasına göre hesaplanır
ve atmosferik ömür gibi diğer faktörlerle birlikte değerlendirilerek söz konusu sera gazının küresel
ısınmadaki ağırlığının tespitinde kullanılır. International Petroleum Industry Environmental
Conservation Association, Climate Change: A Glossary of Terms, London, April 2007, s. 34.
7
IPCC, Climate Change 1995: The Science of Climate Change: Summary for Policymakers and
Technical Summary of the Working Group I Report, 1995a, s. 22,
http://unfccc.int/ghg_data/items/3825.php
7
birlikte, CH4, N2O, SF6, PFCs ve HFCs’nin atmosferik ömürlerinin sırasıyla 12±3,
120, 3200, 2600-50.000 ve 3-264 yıl olduğu tespit edilmiştir.8 Bu bağlamda,
küresel ısınma potansiyelleri ve atmosferik ömürleri açısından söz konusu
gazların, iklim sisteminde farklı seviye ve sürelerde etkili olabildikleri
anlaşılmaktadır. Bu nedenle, iklim değişikliği nedeniyle günümüzde yaşanan
olumsuzlukların çok öncelere dayandığı, öte yandan halihazırda iklim
değişikliğine yol açan faaliyet ve eylemlerin olumsuz etkilerinin uzun zaman
sonra ortaya çıkacağının öne sürülmesi yanlış olmayacaktır.
Sera gazları ile iklim değişikliği arasındaki bağlantının anlaşılması, sera
etkisinin açıklanması ile mümkün olacaktır. Bu çerçevede, sera etkisi:
“Atmosferdeki gazların gelen güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri
salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı daha az geçirgen olması nedeniyle
yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini
9
düzenleyen bu doğal süreç”
olarak tanımlanmaktadır. Aslında doğal süreç içinde oluşan sera etkisi yaşamsal
bir öneme sahiptir. Nitekim sera etkisi sayesinde yeryüzündeki küresel ortalama
hava sıcaklığı, sera etkisi olmaması durumuna kıyasla 33°C daha fazladır.10 Sera
etkisinin gerçekleşmemesi halinde tüm canlıların yaşamını kaybedeceği11 ve
yeryüzünün “yaşamın sürdürülemeyeceği büyük bir kar topuna”12 dönüşeceği öne
sürülmektedir. Bu bağlamda, sera etkisinin yeryüzündeki canlı yaşamanın devamı
için vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, bazı bilim
8
a.g.e., s. 22.
Murat Türkeş, U.M. Sümer, G. Çetiner, “Küresel iklim değişikliği ve olası etkileri,” Çevre
Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Seminer Notları, Ankara,
2000, s. 3.
10
Sera etkisi sayesinde 15°C olan küresel ortalama hava sıcaklıklarının, bu sürecin yaşanmaması
durumunda -18°C olacağı değerlendirilmektedir. John Weier, “Global Warming,” Earth
Observatory NASA, 8 April 2002,
http://earthobservatory.nasa.gov/Features/GlobalWarming/global_warming_2002.pdf
(15 Aralık 2009)
11
Mikdat Kadıoğlu, Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye: Bildiğiniz Havaların Sonu, Güncel
Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2007, s. 61.
12
Knut H. Alfsen, “Climate Change and Sustainability in Europe,” CICERO Policy Note 2001:03,
Oslo, October 2001, s. 3, http://www.cicero.uio.no/media/1436.pdf (16 Aralık 2009)
9
8
adamları bu doğal sürecin sera etkisi yerine “atmosferik etki” olarak
adlandırılmasının daha doğru olacağını iddia etmektedir.13
Öte yandan, insanların atmosferdeki sera gazı birikiminin artmasına neden
olan çeşitli faaliyetleri sonucu, bu doğal denge süreci bozulmakta ve uzaya geri
salınması gereken uzun dalgalı ışınımlar artan sera gazı birikiminden dolayı
atmosferde kalarak yeryüzünün daha fazla ısınmasına yol açmaktadır. Doğal
sürece ek olarak insan kaynaklı etmenler nedeniyle ortaya çıkan bu süreç ise
“kuvvetlenen ya da kuvvetlenmiş sera etkisi”14 olarak adlandırılmaktadır.
Aşağıdaki şekilde sera etkisinin oluşumu şematik olarak gösterilmektedir.
Kaynak: BMİDÇS, İklime Özen Göstermek: İklim Değişikliği ve Kyoto Protokolü için Kılavuz,15
Ankara, Ağustos 2004, s. 2.
Şekil 1: Sera Etkisi
13
R.G. Fleagle ve J.A. Businger, An Introduction to Atmospheric Physics, Academic Press,
International Geophysical Series, New York, Cilt: 5, 1963; R. Lee, “The ‘Greenhouse’ Effect,”
Journal of Applied Meteorology, Cilt: 12, Sayı: 3, April 1973, s. 557.
14
Murat Türkeş, “Hava, iklim, şiddetli hava olayları ve küresel ısınma,” Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2000 Yılı Seminerleri, Teknik Sunumlar, Seminerler Dizisi 1, Ankara, 2001, s.
191.
15
Türkçe basım Çevre ve Orman Bakanlığı ile Birlemiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)
ortak projesi olan Ulusal Çevre ve Kalkınma Programı’nın eşgüdümünde ve BMİDÇS
Sekretaryası’ndan sağlanan teknik destekle gerçekleştirilmiştir,
9
Aslında sera gazları ile iklim değişikliği arasındaki bağlantı 19. yüzyıldan
beri bilinmektedir. Örneğin, 1827 yılında Fransız bilim adamı Jean Baptiste
Joseph Fourier, atmosferdeki bazı gazların sıcaklık artışına neden olduğunu tespit
etmiş; 1896 yılında Svante Arrhenius ise CO2 gazının başlıca sera gazı olduğunu
bulmuş ve sera gazı birikimindeki artışın etkileri ile ilgili çeşitli araştırmalar
yapmıştır. Özellikle 1950’li yıllara kadar Guy Stewart Callendar, Gilbert N. Plass,
Roger Revelle ve Hans Suess16 gibi bilim adamları sera gazları ve sera etkisi
üzerinde önemli çalışmalar yapmış ve bu doğrultuda iklim değişikliği bilimine
önemli katkıları olmuştur.
Atmosferdeki CO2 birikiminin sistematik bir şekilde ölçümüne başlandığı
1958 yılı, iklim değişikliği biliminin gelişimi açısından önemli bir yıl olmuştur.
Hawaii’de bulunan Mauna Loa Gözlemevi’nde bu yıldan beri yapılan ölçümler,
CO2 birikimindeki artışın 20. yüzyılın ikinci yarısından beri ne kadar büyük
boyutlara vardığını gözler önüne sermiştir.
Kaynak: http://scrippsco2.ucsd.edu/graphics_gallery/mauna_loa_record/mauna_loa_record.html
(2 Ocak 2010)
Şekil 2: Atmosferdeki Karbondioksit (CO2) Birikimi
16
Bkz. Spencer Weart, “The Discovery of the Risk of Global Warming,” Physics Today,
American Institute of Physics, January 1997, s. 34-40.
10
Yukarıdaki şekilden de anlaşılacağı üzere, normalde 180-330 ppm17 arasında
seyreden CO2 birikimi,18 günümüzde 390 ppm seviyesine yaklaşmıştır. Keeling
eğrisi olarak da adlandırılan söz konusu grafik, iklim değişikliği kapsamında
insanoğlunun yeryüzünde yarattığı etkiyi gösteren en bilindik simgelerden biri
olarak görülmektedir.19
2004 yılında tüm sera gazları içindeki %76,7’lik payıyla en yaygın sera
gazı olan CO2’nin atmosferdeki birikiminin20 bu derece artış göstermesi, iklim
değişikliğinin bu kadar sık gündeme gelmesinde etkili olan en önemli sebeplerden
biridir. Öte yandan, 1970-2004 dönemi içinde küresel düzeyde sera gazı
emisyonlarının %70 arttığı saptanmış ve ayrıca 2000-2030 döneminde ise bu
gazların, %25-90 civarında artış gösterebileceği tahmin edilmektedir.21 Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından hazırlanan bir raporda ise,
emisyon azaltım önlemlerinin alınmaması durumunda küresel sera gazı
emisyonlarının 2050 yılı itibariyle %50 artış kaydedebileceği öngörülmektedir.22
Sera gazı emisyonları ile ilgili dikkat çekici diğer gelişme ise, CO2 ve CH4 gibi
önemli sera gazlarındaki birikimlerin son 650.000 yıllık dönem içindeki en
yüksek seviyelerine ulaşmış olmasıdır.
Söz konusu göstergeler ve son bilimsel çalışmalar, mevcut eğilimin devam
etmesi durumunda atmosferdeki sera gazı emisyon birikiminin tehlikeli boyutlara
ulaşabileceğinin habercisi niteliğindedir. Tabi ki nüfus artış hızı, ekonomik,
teknolojik ve sosyal açıdan gelecekte ortaya çıkabilecek gelişmeler, sera etkisinin
ve sera gazı emisyon birikimlerinin göstereceği seyri büyük ölçüde etkileyecektir.
17
ppm (parts per million): milyonda birim - sera gazı moleküllerinin kuru hava içinde bulunan
toplam moleküle oranı. Sera gazlarının atmosferdeki birikimlerinin hesaplanmasında
kullanılmaktadır. IPCC, 2007a, s. 2.
18
Kelly Levin ve Jonathan Pershing, “Climate Science 2006-Major New Discoveries,” World
Resources Institute Issue Brief, Washington D.C., March 2006, s. 2.
19
http://scrippsco2.ucsd.edu/program_history/keeling_curve_lessons.html (20 Aralık 2009)
20
CO2 dışındaki diğer sera gazlarının payına bakıldığında, CH 4’ün %14,3; N2O’nun %7,9 ve SF6,
HFCs ve PFCs’nin %1,1’lik bir paya sahip olduğu görülmektedir. IPCC, Climate Change 2007:
Synthesis Report: Contribution of Working Groups I, II and III to the Fourth Assessment Report of
the IPCC (Der. R.K Pachauri ve A. Reisinger), Geneva, 2007b, s. 5.
21
a.g.e., s. 2.
22
OECD, Preparation of the 4-5 June 2008 Council Meeting at Ministerial Level: The Economics
of Climate Change, C(2008)60, Paris, 4 April 2008, s. 5.
11
1.1.3. İklim Değişikliğinin Nedenleri
İklim değişikliğinin nedenleri, sera gazları ve dolayısıyla sera etkisi ile
yakından bağlantılıdır. Nitekim, IPCC tarafından da belirtildiği üzere,
“20. yüzyılın ortalarından beri küresel ortalama hava sıcaklıklarında gözlemlenen
artışın önemli bir kısmı, insan kaynaklı sera gazı birikimlerindeki artıştan dolayı
ortaya çıkmaktadır.”23 Daha önce de ifade edildiği üzere, iklim değişikliğine yol
açan sera gazı emisyonlarındaki birikim, insanların gerçekleştirdiği çeşitli faaliyet
ve eylemler nedeniyle artış göstermektedir. Genel olarak bakıldığında, 2004 yılı
verilerine göre sera gazı emisyonlarının %25,9’u enerji, %19,4’ü sanayi, %17,4’ü
ormancılık, %13,5’i tarım, %13,1’i ulaştırma, %7,9’u konut ve %2,8’i atıklardan
kaynaklanmaktadır.24
Ulaştırma
13%
Atık
3%
Konut
8%
Tarım
14%
Ormancılık
17%
Enerji
26%
Sanayi
19%
Şekil 3: Sera Gazı Emisyon Kaynaklarının Sektörler Açısından Yüzdesel
Dağılımı (2004)
Özellikle, başta sanayi (örneğin demir-çelik, çimento ve kimyasal
ürünlerin üretimi) ve enerji alanlarında olmak üzere, konutlarda (ısınma amaçlı)
ve ulaştırma sektöründe yoğun bir şekilde kullanılan fosil yakıtlar, en önemli sera
23
24
IPCC, 2007b, s. 5.
a.g.e., s. 5.
12
gazı emisyon kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca, ormanların tahrip edilmesi25 ve
arazi kullanımında çevreye zarar verebilecek uygulamalar nedeniyle iklim
değişikliğiyle mücadelede önleyici unsurlardan olan yutak26 alanlar azalmakta ve
böylece sera etkisi daha fazla hissedilmektedir. Konuya ilişkin olarak örneğin anız
yakma, çeltik üretimi, hayvancılık, gübreleme ve tarımda enerji kullanımı gibi
tarımsal faaliyet ve etkinlikler iklim değişikliğinin nedenleri arasında sayılabilir.
Yukarıda bahsedilen tüm faaliyet ve alanlara ilişkin olarak insanoğlunun
iklim sistemi üzerinde yarattığı bu olumsuz durumun temelde hızla artış gösteren
insan nüfusu ile bağlantılı olduğu söylenebilir. 1800 yılında yaklaşık 980 milyon
olan dünya nüfusu,27 1959 yılında 3 milyar, 2010 yılının başında ise yaklaşık 6,8
milyara ulaşmıştır.28 Böylece, 1800 yılından beri yaklaşık 6 kat artış gösteren
dünya nüfusu ile birlikte, başta enerji, gıda ve barınma gibi birçok alanda büyük
bir ihtiyaç ve talep ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, yeni ve giderek artmakta olan
ihtiyaç ve talepler, gelişen teknoloji ile birleşerek üretimin ve tüketimin ciddi
oranda artmasına yol açmıştır. Örneğin, 1980-2006 yılları arasında dünya birincil
enerji talebi %62 artış göstermiş;29 böylece fosil yakıtların tüketilmesi sonucunda
atmosfere büyük oranda sera gazı salınmıştır.
Gelecekte de dünya nüfusundaki artışın ve enerji talebinde ortaya çıkan bu
yöndeki eğilimin benzer şekilde devam edeceği düşünülmektedir. Dünya
nüfusuna ilişkin geleceğe yönelik tahminlere bakıldığında, dünya nüfusunun
2020’li yıllarda 8,1 milyar; 2050’li yıllarda 9,8 milyar ve 2080’li yıllarda ise 10,7
25
Örneğin, sadece bir araçtan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının, ancak 140 tane ağaç ile telafi
edilebilmesi, bir ağacın bile iklim değişikliği ile mücadelede ne kadar önemli olduğunu
göstermeye yeterlidir. Liette Vaseur, “Global Warming,” Encyclopedia of World Environmental
History, Volume II, (Der. Shepard Krech III, J.R. McNeill ve Carolyn Merchant), Routledge, New
York, 2004, s. 591.
26
Yutak, “bir sera gazını atmosferden uzaklaştıran herhangi bir süreç” olarak tanımlanmaktadır.
Yutak alanlara örnek olarak, fotosentez yapabilen ormanlar ve öteki vejetasyon toplulukları
verilebilir. Murat Türkeş, “İklim Değişikliği ve Küresel Isınma Olgusu: Bilimsel Değerlendirme,”
Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi,
(Der. Etem Karakaya), Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 32.
27
Chris Spence, Global Warming: Personal Solutions for a Healthy Planet, Palgrave Macmillan,
New York, 2005, s. 10.
28
http://www.census.gov/main/www/popclock.html (10 Ocak 2010)
29
http://www.world-nuclear.org/info/inf16.html (10 Ocak 2010)
13
milyar olacağı öngörülmektedir.30 Bununla birlikte, mevcut politikaların devam
etmesi durumunda, 2030 yılına kadar dünya enerji talebinin %40 oranında artış
gösterebileceği belirtilmektedir.31 Nitekim, konuya ilişkin son göstergeler
geleceğe yönelik tahmin ve öngörüleri doğrular niteliktedir. Örneğin, 1970-2004
yılları
arasındaki
dönemde,
enerji
üretiminden
kaynaklanan
sera
gazı
emisyonlarında %145, ulaştırma sektöründen %120, sanayi sektöründen %65 ve
arazi kullanımı ve ormancılıktan kaynaklananlar da ise %40 oranında artış
gözlemlenmiştir.32
İnsanoğlunun iklim üzerindeki bu etkisi, şimdiye kadar yapılan çeşitli
bilimsel çalışmalar aracılığıyla daha iyi anlaşılmıştır. Özellikle son 20 yıl
içerisinde hızla ilerleyen iklim değişikliği bilimi sayesinde, insanların iklim
değişikliği sorununun ortaya çıkısındaki bu rolüne ilişkin kuşkular giderek
azalmış ve iklim değişikliği sorunu tüm boyutları ile aydınlatılmaya başlanmıştır.
Bu çerçevede, IPCC tarafından yayımlanan çeşitli bilimsel raporlar iklim
değişikliğinin nedenleri ve etkilerinin anlaşılmasında yol gösterici olmuştur.
Örneğin, IPCC’nin 1990 yılında yayınladığı Birinci Değerlendirme Raporu’nda
bazı belirsizliklere rağmen, atmosferdeki sera gazlarının birikiminde gözlemlenen
artışın nedeninin insanların gerçekleştirdiği faaliyetler olduğu belirtilmiş, 1995
tarihli İkinci Değerlendirme Raporu’nda ise, daha net bir şekilde küresel iklim
üzerinde gözle görülür bir derecede insan etkisinden bahsedilmiştir.33 2001 yılında
yayınlanan Üçüncü Değerlendirme Raporu’nda, BMİDÇS’nin nihai hedefine
ulaşılmasında sera gazı emisyonlarının azaltılmasının büyük öneme sahip olduğu
30
Hadley Center for Climate Prediction and Research, Climate Change and its Impacts:
Stabilization of CO2 in the Atmosphere, The Met Office, London, October 1999, s. 10,
http://www.metoffice.gov.uk/research/hadleycentre/pubs/brochures/COP5.pdf
31
Uluslararası Enerji Ajansı’na (UEA) göre, bu artışın %90’nının, OECD üyesi olmayan
ülkelerden kaynaklanacağı ve bu artışın yarısından Çin ve Hindistan’ın sorumlu olacağı
vurgulanmaktadır. International Energy Agency (UEA), World Energy Outlook 2009, Executive
Summary, Paris, 2009, s. 4.
32
IPCC, “Summary for Policymakers,” Climate Change 2007: Mitigation. Contribution of
Working Group III to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate
Change, (Der. B. Metz ve ö.), Cambridge University Press, Cambridge, 2007c, s. 3.
33
IPCC, Climate Change 1995: IPCC Second Assessment Report, Geneva, 1995b, s. 5,
http://www.ipcc.ch/pdf/climate-changes-1995/ipcc-2nd-assessment/2nd-assessment-en.pdf
14
bilimsel olarak vurgulanmıştır.34 Son olarak 2007 yılında yayınlanan Dördüncü
Değerlendirme Raporu’nda, iklim sisteminin açık ve net bir şekilde ısınmakta
olduğu daha kesin bir dille ifade edilmiş ve insanların bu sürece ciddi boyutta
katkı yaptığının altı çizilmiştir.35
Özellikle iklim değişikliği gibi son derece teknik ve birçok alanı kapsayan
bir konuda yapılan bilimsel çalışmalar, bu soruna karşı uluslararası mücadelenin
başlatılması ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu tür çalışmalar,
uluslararası kamuoyunun dikkatini iklim değişikliğinin üzerine çekilmesini
sağlamış ve böylece işbirliğinin artırılmasında teşvik edici işlev görmüşlerdir.
Nitekim, IPCC’nin iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin geliştirilmesine olan
katkısı, BMİDÇS’nin en yüksek mercii olan Taraflar Konferansı tarafından da
tanınmış ve bu çerçevede IPCC’nin Dördüncü Değerlendirme Raporu, günümüze
kadar iklim değişikliğini ele alan en kapsamlı ve yetkin çalışma olarak kabul
edilmiş ve tüm taraflar iklim değişikliği politikalarını oluştururken bu rapordan
yararlanmaya çağrılmıştır.36
Sonuç itibariyle, iklim değişikliğinin ortaya çıkmasında rol oynayan tüm
bu etmenlerin, bir şekilde birbirleriyle ilgili olduğu ve birbirlerini etkiledikleri
görülmektedir. Böylesine çok boyutlu bir küresel sorunun nedenlerinde olduğu
gibi, etki ve sonuçlarında da, böyle bir etkileşimin bulunduğu, yani iklim
değişikliğinin bazı etkilerinin diğer başka olumsuz sonuçların doğmasına yol
açtığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, “küresel iklim değişikliğinin, her şeyin bir
şekilde birbiriyle bağlantılı olduğunu benimseyen görüşün en iyi örneğini teşkil
ettiğini”37 öne sürmek yanlış olmayacaktır.
34
IPCC, Climate Change 2001: Synthesis Report: Summary for Policymakers, (Der. R. T. Watson
ve ö.), Geneva, 2001, http://www.ipcc.ch/pdf/climate-changes-2001/synthesis-spm/synthesis-spmen.pdf
35
IPCC, 2007b, s. 2.
36
United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC), “Decision 5/CP.13:
Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change,” 8 th plenary
meeting, 14-15 December 2007, s. 29; Report of the Conference of the Parties on its Thirteenth
Session, held in Bali from 3 to 15 December 2007, FCCC/CP/2007/6/Add.1, 14 March 2008.
37
Eugene B. Skolnikoff, The Elusive Transformation: Science, Technology and the Evolution of
International Politics, Princeton University Press, Princeton, 1993, s. 183.
15
1.1.4. İklim Değişikliğinin Etkileri ve Sonuçları
İklim değişikliğinin, sıcaklık artışı, kuraklık, çölleşme, buzul ve kar
kütlelerinin erimesi ve dolayısıyla deniz seviyesinin artması, olağandışı hava
olaylarının daha sık yaşanması, yağmur ve buharlaşma paternlerinin değişmesi,
biyolojik çeşitliliğin azalması, sağlık riskinin artması, tarımsal üretimin düşmesi,
kıtlık ve göçün artması gibi birçok etkisi ve çeşitli alanlarda olumsuz sonucu
bulunmaktadır.
İklim değişikliğinin etkileri, zaman zaman iki kategori altında da ele
alınabilmektedir. Bu çerçevede, tarımsal üretim, enerji arzı, altyapı sistemleri
üzerinde görüldüğü gibi ekonomik yansımaları öne çıkanlar piyasa etkileri olarak;
sağlık ve çevreye ilişkin etkiler gibi insan ve toplum üzerindeki daha geniş
kapsamlı etkiler ise piyasa dışı etkiler olarak adlandırılmaktadır.38 Sosyal yönü
öne çıkan piyasa dışı etkiler, mali ve ekonomik etkilerle birbirlerini besler bir
şekilde etkileşim içerisindedir. Bu bakımdan, bu kısımda ilk olarak piyasa dışı
etkiler olarak da adlandırılan, yani çevre ve insanlar üzerindeki daha kapsamlı
etkiler incelenecektir. Ekonomiye ilişkin etki ve sonuçlar, diğer bir deyişle piyasa
etkileri ise, izleyen kısımda ele alınacaktır.
İklim değişikliğinin en önemli etkilerinden biri küresel ortalama hava
sıcaklıklarında yaşanan artış ve dolayısıyla küresel ısınmanın ortaya çıkmasıdır.
Bu etkinin önemi, canlı yaşamını derinden etkilemesi ve iklim değişikliğinin diğer
etki ve sonuçlarıyla da bir şekilde bağlantılı olmasından gelmektedir. Konuya
ilişkin mevcut bilimsel verilere göre, 1906-2005 yılları arasındaki dönemde
küresel ortalama hava sıcaklıkları 0,74°C artış göstermiştir.39 15.000-50.000 yıl
önce yaşanan son buzul çağından beri küresel ortalama hava sıcaklıklarının sadece
5°C değiştiği40 dikkate alındığında, son yüzyılda yaşanan bu artışın ne kadar ciddi
boyutlara ulaştığı daha iyi anlaşılmaktadır. Özellikle, 1850 yılından beri
38
OECD, The Economics of Climate Change Mitigation: Policies and Options for Global Action
Beyond 2012, Paris, 2009, s. 35.
39
IPCC, 2007a, s. 5.
40
Kadıoğlu, 2007, s. 256.
16
kaydedilen en sıcak 12 yılın 11’i, 1995-2006 arasındaki 12 yıl içerisinde
kaydedilmiş olup; 1998 ve 2005 yılları sırasıyla şu ana kadar kaydedilen en sıcak
yıllar olarak tarihe geçmiştir.41 Yapılan tahminlere göre, 21. yüzyıl sonu itibariyle
küresel ortalama hava sıcaklarındaki artışın 1,8°C ile 4°C arasında olabileceği
öngörülmektedir.42 Bu sıcaklık artışlarının diğer birçok alanda olumsuz
yansımaları olacağı aşikardır.
İklim değişikliğinin, sıcaklık artışlarıyla da ilişkilendirilebilecek diğer bir
etkisi ise buzul ve kar kütlelerinin erimesi ve sonucunda deniz suyu seviyesinin
yükselmesidir. Uydu verilerine göre, 1960’lı yıllardan beri, yeryüzündeki kar
kütlesinin %10’luk bir kısmı erimiştir.43 Diğer bir dikkat çekici gelişme ise,
Kuzey Buz Denizi’ndeki buz kütlesinin 2007 yılı itibariyle en küçük seviyesine
ulaşması ve ilk kez bu bölgeden gemiler için bir geçiş yolunun açılması
olmuştur.44 Gelecekte de buzul ve kar kütlelerinin erimesine ilişkin bu etkilerin
iklim değişikliğine karşı önlem alınmaması durumunda artarak devam edeceği
düşünülmektedir. Örneğin, Ernest Hemingway’ın Kilimanjaro’nun Karları adlı
kitabı ile ünlenen Kilimanjaro Dağı’ndaki buz kütlesinin 2015 yılı itibariyle yok
olacağı tahmin edilmektedir.45
İklim değişikliğinin bir sonucu olarak buzul ve kar kütlelerinin erimesi,
deniz suyu seviyesinin yükselmesine neden olmaktadır. Yapılan araştırmalara
göre 20. yüzyıl boyunca deniz suyu seviyesi 17 santimetre (cm) artış
göstermiştir.46 Ayrıca yapılan hesaplamalar, deniz suyu seviyesinin 21. yüzyılın
sonuna kadar 18-59 cm arasında artış gösterebileceğini ortaya koymaktadır.47
41
IPCC, 2007a, s. 5-36. Nitekim son bir rapora göre, 1998, 2002, 2003 ve 2005 yıllarından sonra
en sıcak 5. yılın 2009 yılı olarak kayıtlara geçtiği ifade edilmektedir. Aon Benfield Impact
Forecasting LLC, Annual Global Climate and Catastrophe Report, Chicago, Illinois, 2009, s. 7.
42
R. K. Pachauri, “Climate change is unequivocal,” Climate Action, (Der. David Simpson),
Sustainable Development International and UNEP, London, December 2007, s. 24.
43
Peter Bunyard, “Crossing the Threshold,” The Ecologist, Cilt: 34, Sayı: 1, February 2004, s. 5558; Global Climate Change, (Der. Paul McCaffrey), The Reference Shelf, Cilt: 78, Sayı: 1, H.W.
Wilson Company, New York, 2006, s. 90.
44
Pew Center on Global Climate Change, Climate Change 101: Understanding and Responding to
Global Climate Change, Washington D.C., January 2009, s. 5,
http://www.pewclimate.org/docUploads/Climate101-Complete-Jan09.pdf
45
Spence, 2005, s. 49.
46
IPCC, 2007a, s. 7.
47
a.g.e., s. 13.
17
Böyle bir durumda, Hollanda, Bangladeş, Vietnam, Bahama Adaları, Karayipler
ve Mısır gibi birçok kıyı ve ada ülkesi ile nehir deltalarında bulunan bölgelerin
sular altında kalabileceği tahmin edilmektedir. Dünya nüfusunun yaklaşık
%20’sinin kıyı bölgelerinde yaşadığı dikkate alındığında, bu durumun ne kadar
büyük sosyo-ekonomik sorunlara yol açabileceği oldukça düşündürücüdür. AB
Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu’nun 14 Mart 2008 tarihli “İklim
Değişikliği ve Uluslararası Güvenlik” başlıklı raporunda, bu durumun özellikle
ada devletleri arasında sınır ve toprak çatışmalarına neden olabileceği ve 2020 yılı
itibariyle milyonlarca insanın yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda
kalabileceği vurgulanmaktadır.48 Mevcut verilere göre, küresel hava sıcaklarının
3-4°C arasında artış göstermesi durumunda, 330 milyon kişinin seller nedeniyle
yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalacağı öngörülmektedir.49
İklim değişikliğinin su kaynakları üzerinde de önemli olumsuz etkileri
bulunmaktadır. Su kaynakları, içme suyu açısından taşıdıkları önemin yanında,
tarımsal üretimin sürdürülebilmesi için de hayati bir önem arz etmektedir.50
Ancak, iklim değişikliği sonucu Afrika ve Doğu Akdeniz gibi bölgelerde su
kıtlığının ve kuraklığın ortaya çıkabileceği ve ayrıca gıda güvenliğinin tehlikeye
girebileceği düşünülmektedir. Halihazırda 1,7 milyar insanın su sıkıntısı olan
ülkelerde yaşadığı ve 2025 yılı itibariyle bu sayının 5 milyara çıkabileceği tahmin
edilmektedir.51 Başka bir çalışmaya göre ise, 2080 yılı itibariyle 1,8 milyar
insanın su kıtlığı ile karşı karşıya kalabileceği öngörülmektedir.52 Bu çerçevede,
özellikle Akdeniz Havzası, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) batı kesimi,
Afrika kıtasının güneyi ve Brezilya’nın kuzeydoğusu gibi yarı kurak ve kurak
birçok bölgenin iklim değişikliğinden dolayı su kaynaklarının azalması ve su
kıtlığı sorunları ile karışılacağı vurgulanmaktadır. Ayrıca, kuraklığa ilişkin olarak
48
Paper from the High Representative and the European Commission to the European Council,
Climate Change and International Security, (S113/08), 14 March 2008,
http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/reports/99387.pdf
49
UNDP, Human Development Report 2007/2008: Fighting climate change: Human solidarity in
a divided world, Palgrave Macmillan, New York, 2007, s. 9.
50
Kullanılmakta olan su kaynaklarının 3’te 2’si, tarım alanlarının sulanmasına ayrılmaktadır. John
Houghton, Global Warming: The Complete Briefing, Cambridge University Press, Cambridge,
2004, s. 162.
51
Der. Michael Williams, Climate Change Information Kit, UNEP and UNFCCC, September
2002, s. 13.2, http://unfccc.int/resource/docs/publications/infokit_2002_en.pdf
52
UNDP, 2007, s. 9.
18
yapılan bir çalışmada, 1970’li yıllardan beri kuraklığın etkili olduğu bölgelerin
büyüklüğünün iki katına çıktığı saptanmıştır.53 Yapılan tahminler, iklim
değişikliğinin önüne geçilmemesi durumunda, 2100 yılı itibariyle dünyanın 3’te
1’ine denk düşen bir alanın çöle dönüşebileceğini ortaya koymaktadır.54
İklim değişikliği nedeniyle, fırtına, sel ve taşkın ile sıcak hava dalgaları
gibi olağandışı hava ve iklim olaylarının daha sık ve şiddetli bir şekilde
yaşanacağı öngörülmektedir. Nitekim son yıllarda, büyük miktarda can ve mal
kaybına neden olan olağandışı hava ve iklim olayları ve felaketlerinin (2003 ve
2007 yıllarında Avrupa’da yaşanan sıcak hava dalgaları ile Asya ve Meksika’da
2007 yılında gerçekleşen seller gibi) daha sık yaşandığı görülmektedir. Örneğin,
1980-2000 yılları arasında tropik kasırgaların her yıl yaklaşık 120 milyon kişiyi
etkilediği ve 250 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olduğu hesaplanmıştır.
Ayrıca, 2000 yılından 2004 yılına kadar her yıl 262 milyon insanın iklimle
ilişkilendirilebilecek felaketlerden olumsuz etkilendiği tespit edilmiştir.55
Halk sağlığı da, iklim değişikliğinden dolayı kötüleşen gıda, hava ve su
kalitesi ve dolayısıyla ortaya çıkan olumsuz çevre koşullarından kötü yönde
etkilenmektedir. Hava sıcaklarının artması, sıtma ve dang hastalığı 56 gibi bulaşıcı
hastalıkların etki alanını genişletmekte; kalp ve solunum yolları gibi
rahatsızlıkların ise daha çok insanı olumsuz yönde etkilemesine neden olmaktadır.
Su kaynakları ve içme suyunun kalitesinin düşmesi sonucu, kolera ve ishal gibi
hastalıklar, özellikle gelişmemiş bölgelerde daha etkili ve zararlı olabilmektedir.
Örneğin, iklim değişikliği, 2000 yılı içinde dünya çapında yaşanan ishalin
yaklaşık %2,4’ünden, orta gelirli ülkelerdeki sıtma hastalığının %6’sından ve
sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkan dang hastalığının %7’sinden sorumludur.57
53
Jeffrey Kluger, “The Tipping Point,” Time, 3 April 2006, s. 36.
Nesrin Algan, “İklim Etiği,” Mülkiye, Cilt: 32, Sayı: 259, Yaz 2008, s. 201.
55
UNDP, 2007, s. 8.
56
Dang Hastalığı (Dengue Fever), sivrisinek ısırmasıyla bulaşan ve bir virüsle gelişen tropikal bir
hastalıktır. Yüksek ateş, titreme, terleme, vücutta sancılar, kilo kaybı, kusma, ishal, deride kan
lekeleri ve lenf bezlerinin büyümesi gibi belirtileri vardır. Sıcaklık ve yağışlarda yaşanan artış bu
hastalığın yaygınlaşmasındaki başlıca nedendir. http://www.spitall.com/hastalik-belirtileri/danghastaligi-dang-hummasi-dengue-fever (1 Temmuz 2010)
57
World Health Organization, The World Health Report 2002: Reducing Risks, Promoting
Healthy Life, Geneva, 2002, s. 72.
54
19
Başlangıçta her ne kadar bu oranlar düşük sanılsa da, ishalin her yıl 1,9 milyon
kişinin, sıtmanın ise 900 bin kişinin ölümüne neden olması,58 iklim değişikliğinin
halk sağlığı açısından önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
İklim değişikliğinin diğer önemli bir etkisi biyolojik çeşitlilik ve
ekosistemler üzerinde gözlemlenmektedir. İklim değişikliğinin bu konudaki
etkileri, hava sıcaklıklarında yaşanacak artışa göre farklılık göstermektedir. Daha
düşük düzeyde gerçekleşecek sıcaklık artışlarında, yeni iklim koşullarına uyum
sağlayabilecek canlı sayısının oranı artacaktır. Örneğin, 1980-1999 dönemine
kıyasla hava sıcaklarında ortaya çıkacak 1,5-2,5°C’lik bir artışın, bitki ve hayvan
türlerinin %20-30’nun neslinin tükenmesine neden olacağı,59 3,5°C’lik bir artışta
ise bu oranın %40-70’e60 çıkacağı tahmin edilmektedir. Konuyla ilgili olarak
yapılan diğer bir araştırmada ise, küresel ortalama hava sıcaklıklarındaki artışın
tahmin edildiği gibi devam etmesi durumunda, 2050 yılı itibariyle 1 milyondan
fazla canlı türünün yok olma riskiyle karşılaşabileceği ifade edilmektedir.61
Sonuç olarak, iklim değişikliği tüm dünyayı farklı seviye ve yoğunlukta
olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle iklim değişikliğine karşı kırılgan olan
ekosistemler ile gelişmemiş bölgelerde yaşayan toplumlar bu süreçten büyük zarar
görmektedir. İklim değişikliğinden kaynaklanan bu etki ve sonuçlar büyük
ekonomik maliyetleri ve kayıpları da beraberinde getirmektedir. Bunun yanında,
iklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak emisyon azaltım önlemleri de ciddi
boyutlarda yatırım yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bundan dolayı, bu sorunun
ekonomik ve mali boyutunun aydınlatılması, iklim değişikliğinin daha kapsamlı
bir şekilde değerlendirilebilmesini sağlayacaktır.
58
World Health Organization, Climate Change and Health, Report by the Secretariat, Executive
Board, 122nd Session, Provisional agenda item 4.1, EB122/4, 16 January 2008, s. 1.
59
IPCC, “Summary for Policymakers,” Climate Change 2007: Impacts, Adaptation and
Vulnerability. Contribution of Working Group II to the Fourth Assessment Report of the IPCC,
(M. L. Parry ve ö.), Cambridge University Press, Cambridge, 2007d, s. 11.
60
IPCC, 2007b, s. 14.
61
Kluger, 2006, s. 33 ve United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization
(UNESCO), “Talking to Chris Thomas: Nowhere to run,” The New Courier, April 2004, s. 4,
http://unesdoc.unesco.org/images/0013/001350/135045e.pdf
20
1.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN EKONOMİK VE MALİ BOYUTU
Son dönemde iklim değişikliği ile ilişkilendirilebilecek hava olayları ve
doğal afetler sonucu yaşanan tecrübeler ve yeni bilimsel bulgular, iklim
değişikliğinin başta az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri olmak
üzere dünya ekonomisini olumsuz yönde etkilediğini ortaya koymaktadır. Önlem
alınmaması durumunda ise, dünya ekonomisi üzerindeki ekonomik maliyetlerin
ve dolayısıyla iklim değişikliğine karşı mücadele için gerekli mali kaynak ve
yatırım ihtiyacının artacağı hesaplanmaktadır. İklim değişikliğinin ekonomik ve
mali boyutunun önemi çerçevesinde bu kısımda, bu küresel sorunun ortaya
çıkardığı ekonomik maliyetler ve yatırım ihtiyacı ile konuya ilişkin geleceğe
yönelik öngörülere odaklanılacaktır.
Bu çerçevede, iklim değişikliğinin ekonomik etkileri ve bu süreçte
karşılaşılacak yatırım ihtiyacı iki başlık altında incelenecektir. İlk olarak, iklim
değişikliğinin olumsuz etkileri sonucu ortaya çıkan ekonomik kayıp ve zararlar ile
bu olumsuz etkilere karşı alınacak önlemler uyum maliyetleri kapsamında ele
alınacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sera gazı emisyonlarındaki
birikimin önüne geçilmesi amacıyla alınan önlemlerin ekonomik maliyeti ve buna
ilişkin yatırım ihtiyacı ise emisyon azaltımı başlığı altında değerlendirilecektir.
Bu
bağlamda,
ekonomik
maliyetlere
ilişkin
mevcut
tahmin
ve
hesaplamaların genelde, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri sonucu ortaya çıkan
ekonomik zarar ve iklim değişikliğine uyum sağlanmasına yönelik yatırım
maliyetleri ile ilgili olduğu söylenebilir. Bu ekonomik etki ve maliyetlerin de
öncelikli olarak bölgelerin iklim değişikliğine ne şekilde ve seviyede maruz
kaldıklarına ve ayrıca gelişmişlik düzeylerine göre de farklılık gösterdiği
unutulmamalıdır.
1.2.1. İklim Değişikliğine Yönelik Uyum Maliyetleri
İklim değişikliği sadece canlı yaşamını ve çevreyi olumsuz yönde
etkilemekle
kalmayıp,
telafisi
zor
ekonomik
kayıpları
da
beraberinde
21
getirmektedir. Daha sık ve şiddetli bir şekilde yaşanan olağandışı hava ve iklim
olayları ve dolayısıyla iklimle ilişkilendirilebilecek doğal afetler sonucu ciddi
ekonomik maliyetler ortaya çıkmaktadır. Böylece, hem bu ekonomik kayıp ve
zararlar hem de değişen iklimsel koşullara uyum sağlanabilmesi için alınan
önlemler, büyük bir mali kaynak ihtiyacının doğmasına yol açmaktadır. Genel
olarak uyum maliyetleri olarak adlandırılabilecek bu maliyetler, iklim
değişikliğinin etkilerinin boyutu ve sıklığı, ortaya çıktığı bölgenin coğrafi ve
sosyo-ekonomik
koşulları
ve
gelişmişlik
düzeyine
göre
farklılık
gösterebilmektedir. Örneğin, konuyla ilgili olarak yapılan hesaplamalar, küresel
hava sıcaklıklarında 2,5°C’lik bir artışın ortaya çıkaracağı maliyetin, küresel
ekonominin %1,5-1,9’u kadar olacağını ve bu oranın olumsuz etkilerin daha fazla
hissedileceği Afrika kıtasında %4 ve Hindistan’da ise %5’e kadar çıkabileceğini
öngörmektedir.62 Ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele sürecinde alınacak
emisyon azaltım önlemlerinin boyutu da bu maliyetleri önemli düzeyde
etkileyecektir.
Bu çerçevede, uyum
maliyetlerinin
yakından incelenmesi,
iklim
değişikliğinin dünya ekonomisi ve ülkelerin ekonomi ve kalkınma politikaları
açısından önemini daha net ortaya koyacaktır. Örneğin, 1980-2004 yılları arasında
iklimle ilişkilendirilebilecek doğal afetlerden dolayı ortaya çıkan ekonomik
kaybın 1,4 trilyon dolara ulaştığı hesaplanmaktadır.63 Öte yandan, Küresel İnsani
Forum (Global Humanitarian Forum) tarafından yayınlanan bir rapora göre ise,
iklim değişikliği her yıl 300 bin kişinin ölümüne ve yıllık 125 milyar dolarlık bir
ekonomik kaybın oluşmasına neden olmaktadır.64 Küresel düzeyde ortaya çıkan
bu maliyetler ve can kaybı, iklim değişikliği gibi bir çevre sorununun önlem
alınmaması durumunda hangi boyutlara ulaşabileceğini açık bir şekilde
göstermektedir.
62
House of Lords, Select Committee on Economic Affairs, The Economics of Climate Change,
Volume I: Report, 2nd Report of Session 2005-06, London, 2005, s. 52.
63
Der. Paul R. Epstein ve Evan Mills, Climate Change Futures: Health, Ecological and Economic
Dimensions, The Center for Health and the Global Environmental Harvard Medical School,
September 2006, s. 22,
http://chge.med.harvard.edu/programs/ccf/documents/ccf_report_oct_06.pdf
64
Global Humanitarian Forum, Human Impact Report Climate Change: The Anatomy of A Silent
Crisis, Geneva, 2009, s. 1, http://ghfgeneva.org/Portals/0/pdfs/human_impact_report.pdf
22
Bu genel verilerin yanı sıra çeşitli ülkelerde yaşanan iklimsel felaketlere
ilişkin bilgiler de, iklim değişikliğinin ekonomik açıdan olumsuz etkilerinin
şiddetini giderek artırdığını göstermektedir. Yaşanan olaylar, iklim değişikliğinin
özellikle küçük ada ülkeleri ve az gelişmiş ülkeler açısından taşıdığı hayati önemi
gözler önüne sermektedir. Örneğin, 2004 yılında küçük bir ada ülkesi olan
Grenada’da yaşanan Ivan Kasırgası nedeniyle, Grenada’nın Gayri Safi Yurtiçi
Hasılasının (GSYH) %200’ü büyüklüğünde bir ekonomik kayıp ortaya çıkmış ve
söz konusu ülkenin altyapı sisteminin %90’nı tahrip olmuştur.65 Bununla birlikte,
iklim değişikliği gelişmiş ülkelerin ekonomileri ve altyapılarını da olumsuz yönde
etkilemektedir. 2005 yılında ABD’de yaşanan ve ABD ekonomisine yaklaşık 125
milyar dolarlık bir zarar veren Katrina Kasırgası66 konuya ilişkin verilebilecek
dikkate değer bir örnektir. Öte yandan, bu ekonomik kayıplar sigortacılık gibi
farklı sektörleri de olumsuz yönde etkilemektedir. Nitekim, 2004 yılında ABD ve
Japonya’da yaşanan şiddetli fırtınalar nedeniyle sigortalı mülkler üzerinde oluşan
kaybın 32 milyar avro olduğu hesaplanmıştır.67 Diğer bir çarpıcı örnek ise, bu tür
felaketlerle verilen mücadelede yapılan yatırımların büyüklüğü ile ilgilidir.
Örneğin, 1992 yılından beri sadece Güney ve Güneydoğu Asya, Orta Amerika ve
Doğu Afrika bölgelerinde fırtına, sel ve kuraklıkla uluslararası mücadele için
harcanan paranın yaklaşık 2,7 trilyon doları bulduğu öngörülmektedir.68 Bu
bakımdan ülkeler, iklim değişikliğinin yol açtığı olumsuz etkilere uyum
sağlayabilmek ve bu etkilere karşı daha dayanıklı ve hazırlıklı olabilmek için
ulusal kaynaklarından ciddi bir pay ayırmaktadırlar. Bu konudaki diğer önemli bir
örnek Hindistan’ın yaptığı yatırımlarla ilgilidir. Hindistan, GSYH’sinin %2’sini
iklim değişikliğine uyum çalışmaları kapsamında tarım, su kaynakları, sağlık ve
hijyen, kıyı alanları, ormanlar ve afet risk azaltımı alanındaki faaliyetlere
ayırmaktadır.69
65
Organization of Eastern Caribbean States, “Grenada, One year after Hurricane Ivan, Finance
Minister says ‘Economy is recovering nicely,’” 9 September 2005,
http://www.oecs.org/Press/news_Grenada_1yearlater.html (22 Kasım 2009)
66
Red Cross/Red Crescent, Climate Guide, Geneva, November 2007, s. 15,
http://www.climatecentre.org/downloads/File/reports/RCRC_climateguide.pdf
67
AllianzGroup ve WWF, Climate Change&the Financial Sector: An Agenda for Action, London,
June 2005, s. 25.
68
Feinstesin International Center, The Humanitarian Costs of Climate Change, (Mackinnon
Webster ve ö.), December 2008, s. 12.
69
R. Ray, India: Adaptation Approaches and Strategies, presentation at the workshop on
Addressing Action on Adaptation, UNFCCC Dialogue on Long-Term Cooperative Action to
23
Gelecekte altyapı sistemlerinin, iklimle ilişkilendirilebilecek bu tür
felaketlere karşı daha dayanıklı olacak şekilde yapılandırılması, olası ekonomik
kayıp ve zararların azaltılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Ancak, altyapı
sistemlerinin (yol, köprü, kanalizasyon, baraj ve su bentlerinin sağlamlaştırılması
ve yenilerinin yapılması gibi) iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyumunun
maliyetli bir süreç olduğu görülmektedir. Nitekim, yapılan çalışmalara göre,
dünya
genelinde
altyapı
sistemlerinin
iklim
değişikliğine
uyumunun
sağlanabilmesinin maliyeti, 2030 yılı itibariyle 7,8-130 milyar dolar arasında
değişmektedir.70 Altyapı sistemlerine ilişkin bu maliyetler daha yakından
incelendiğinde, 2030 yılı itibariyle yeni içme suyu altyapılarının oluşturulması
için 11 milyar dolar, sahil ve su kanallarının iyileştirilmesi için 11 milyar dolar ve
uyuma yönelik yeni altyapı olanaklarının yapılması için 8-130 milyar dolar
arasında bir mali kaynağa ihtiyaç olacağı anlaşılmaktadır.71 Sadece OECD
ülkelerine ilişkin yapılan hesaplamalar ise, bu ülkelerde altyapının uyumu için
yılda 15-150 milyar dolar arasında bir kaynağın gerekeceğini ve bu mali kaynağın
söz konusu ülkelerin toplam GSYH’lerinin %0,05-0,5 arasına denk düşeceğini
öngörmektedir.72 İlk bakışta altyapı sistemlerinin uyumu için büyük bir mali
kaynağa ihtiyaç olacağı görülse de, uzun vadede iklim değişikliğinin neden
olabileceği ekonomik kayıplar düşünüldüğünde, bu yatırımların daha az maliyetli
politika seçenekleri arasında yer aldığı anlaşılacaktır.
İklim değişikliği ayrıca, özellikle enerji, turizm, tarım, ormancılık,
balıkçılık ve sanayinin bazı kolları olmak üzere iklimsel koşullara bağlı üretim
yapan veya hizmet veren sektörler ile altyapı sistemleri ve konutlarda büyük
ekonomik zararların oluşmasına yol açabilmektedir. İklim değişikliğine uyum
kapsamında enerji sektörü incelendiğinde, enerji üretimi ve talebinde ciddi
Address Climate Change by Enhancing Implementation of the Convention, Bonn, 17 May 2007;
Richard J.T. Klein ve Asa Persson, Financing Adaptation to Climate Change: Issues and
Priorities, European Climate Platform Report No. 8, October 2008, s. 4.
70
D. Satterthwaite, Adaptation Options for Infrastructure in Developing Countries, a report to the
UNFCCC
Secretariat
Financial
and
Technical
Support
Division,
2007,
http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/pdf/satterthwaite.
pdf ve OECD, Economic Aspects of Adaptation to Climate Change: Costs, Benefits and Policy
Instruments, (Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser), Paris, 2008, s. 59.
71
UNFCCC, Investment and Financial Flows to Address Climate Change, Bonn, 2007a, s. 176.
72
Der. Nicholas Stern, Stern Review: The Economics of Climate Change, HM Treasury, London,
2006, s. xxi, Bkz. www.sternreview.org.uk
24
dalgalanmaların oluşabileceği öngörülmektedir. Sıcaklık artışları nedeniyle
klimaların daha fazla kullanılması ve buzdolaplarının daha fazla soğutulması ile
enerji talebi artacak; öte yandan kışın ısıtma sistemlerinden daha düşük düzeyde
yararlanılması sonucu enerji talebi düşüş gösterebilecektir. Ancak, bu konuya
ilişkin maliyet çalışmaları genelde ABD ile sınırlıdır. Yapılan hesaplamalara göre,
ABD’de soğutma amacıyla artan elektrik talebinin 2050 yılı itibariyle 4-9 milyar
dolar, 2100 yılı için ise 16-39,8 milyar dolar (1990 fiyatları bazında) daha fazla
olacağı öngörülmektedir.73 Öte yandan, su kaynaklarının azalması nedeniyle
hidroelektrik santrallerden sağlanan enerji üretiminde düşüşlerin yaşanacağı ve
bunun da ekonomiyi olumsuz yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Nitekim, yine
ABD’ye ilişkin bir örnekte, 2007 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle hidroelektrik
üretiminin ulusal düzeyde %15, ABD’nin güneydoğu kesiminde ise %45 oranında
düştüğü tespit edilmiştir.74 Tüm bu gösterge ve tahminler, ekonomik üretimin ve
günlük yaşamın sürdürülmesinde hayati bir role sahip olan enerji sektörünün de
iklim değişikliğinden bir şekilde etkileneceğini ortaya koymakta ve bu sektörde de
iklim değişikliğine uyum çalışmalarının başlatılmasını gerekli kılmaktadır. Öte
yandan, enerji sektörüyle ilgili yapılacak uyum çalışmalarının emisyon azaltımı
önlemleri ile yakından bağlantılı olacağı da unutulmamalıdır.
Tarım sektörü de iklim değişikliğinin olumsuz ekonomik etkilerinden en
fazla zarar gören ve gelecekte yoğun bir şekilde uyum çalışmalarını gerekli kılan
bir alanı teşkil etmektedir. Tarım sektörü ayrıca, gıda güvenliğinin sağlanması ve
halk sağlığını doğrudan etkilemesi açısından da önem arz etmektedir. Günümüzde
800 milyon insanın yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya olduğu ve gelir ve
nüfus artışına bağlı olarak gıda tüketiminin önümüzdeki 30-40 yıl içinde ikiye
katlanacağı75
dikkate
alındığında,
tarımsal
üretimin
önemi
daha
iyi
anlaşılmaktadır. Nitekim, Afrika kıtasında Gayri Safi Milli Hasılanın (GSMH)
73
E.T. Mansur, R. Mendelson ve W. Morrison, A Discrete Continous Choice Model of Climate
Change Impacts on Energy, Social Science Research Network, Yale School of Management
Working Paper No. ES-43, Yale Univesity, New Haven, 2005, s. 40-41.
74
Frank Ackerman ve Elizabeth A. Stanton, The Cost of Climate Change: What We’ll Pay if
Global Warming Continues Unchecked, Natural Resources Defense Council, May 2008, s. 11.
75
Türkeş, 2008, s. 44.
25
%40’ını, istihdamın ise %70’sini oluşturan tarım sektörü,76 tarım ve dolayısıyla
iklim değişikliğinin bir bölgenin ekonomisi için ne kadar önemli olabileceği
gösteren en somut örneklerden biridir. Ancak, iklim değişikliği nedeniyle (su
kaynaklarının azalması ve iklimsel afetler gibi), özellikle tropikal ve subtropikal
bölgelerde tarımsal üretkenliğin azalacağı veya zarar göreceği ve böylece tarımsal
üretimin ekonomiye hakim olduğu bölgelerde ciddi sosyo-ekonomik sıkıntıların
ortaya çıkacağı söylenebilir. Örneğin, 2002 yılında Avustralya’da yaşanan
kuraklık sonucu tarımsal çıktılar %30 azalmış, GSYH’de %1,6 oranında düşüş
gözlenmiş ve 70 bin kişi işsiz kalmıştır.77 Ayrıca, tarımsal üretimin azalması ve su
kıtlığı nedeniyle sulama maliyetlerinin yükselmesi, son yıllarda küresel düzeyde
yaşanan gıda fiyat artışlarını tetikleyen etmenler arasında yer almıştır. Tüm
bunlar, tarım alanındaki önlemlerin, uyum çalışmaları arasında neden öncelik arz
ettiğini açıklayıcı niteliktedir. Ancak gerekli iklim değişikliği politikalarının
uygulanmaması durumunda, 2030 yılı itibariyle başta tarım olmak üzere
ormancılık ve balıkçılık alanlarında yıllık 14,23 milyar dolarlık ek bir yatırıma
ihtiyaç duyulacak ve bu yatırımın bir kısmının kuraklığa dayanıklı tohum
çeşitlerinin bulunması gibi araştırma faaliyetlerine, diğer bir kısmının ise tarımsal
alanların genişletilmesi ile fiziksel sermaye yatırımlarına (sulama altyapısına
yönelik yatırımlar gibi) ayrılması gerekecektir.78
İklim değişikliğinin diğer bir ekonomik etkisi, turizm sektöründe
gözlemlenmektedir. Gelecekte deniz suyu seviyesinin yükselmesi ile kıyı
bölgeleri ve plajlar zarar görecek, kıyıya yakın turistik tesislerin yeni şartlara göre
yeniden konumlandırılmaları gerekebilecektir. Ayrıca, mercan adalarının iklim
değişikliğinden dolayı zarar göreceği ve bu alandaki turizmin de sekteye
uğrayacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, deniz suyu seviyesinin
yükselmesine karşı kıyı bölgelerde alınacak tedbirler (altyapı yatırımları gibi)
sonucunda, özellikle ada ülkeleri ile deniz seviyesine ve nehir deltalarına yakın
76
Scott Fields, “Continental Divide: Why Africa’s Climate Change Burden is Greater,”
Environmental Health Perspective, Cilt: 113, Sayı: 8, August 2005, s. 536.
77
AllianzGroup ve WWF, 2005, s. 13.
78
B. McCarl, Adaptation Options for Agriculture, Forestry and Fisheries, a report to the
UNFCCC
Secretariat
Financial
and
Technical
Support
Division,
2007,
http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/pdf/mccarl.pdf;
Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser, 2008, s. 50.
26
konumlanmış yerleşim bölgelerinde büyük maliyetler ortaya çıkabilecektir.
Örneğin, 2030 yılı itibariyle deniz suyu seviyesindeki yükselmenin ortalama 8,99,1 cm olması durumunda, küresel düzeyde yıllık 4-10,6 milyar dolarlık kıyı
koruma maliyetinin ortaya çıkacağı öngörülmektedir.79 Öte yandan, kış sporlarına
yönelik turizm faaliyeti yürüten bölgelerde, kar örtüsünün azalması ve kaybolması
nedeniyle bu sektöre ilişkin doğal girdiler kaybolabilecektir. Örneğin, 2050 yılı
itibariyle İsviçre Alplerinin üzerindeki buz kütlesinin %75’inin, 2100 yılı
itibariyle ise tümünün yok olacağı hesaplanmaktadır.80 Bu durumda, kış turizmine
yönelik yapılan maliyetli yatırımların atıl durumda kalabileceği ve bu yatırımların
uygun bölgelere kaydırılmasının ise ciddi bir maliyet getireceği düşünülmektedir.
İklim değişikliği nedeniyle, bazı sanayi kollarındaki üretim de olumsuz
yönde etkilenecektir. Bu olumsuz etkilerin, özellikle tarım ve ormancılık
sektörleriyle doğrudan bağlantılı olan, gıda işleme ve kağıt üretimi gibi sanayi
kollarında daha yoğun hissedileceği öngörülmektedir. İklim değişikliği ayrıca,
sağlık harcamalarında da artış yaşanmasına neden olmaktadır. Daha önce de
belirtildiği üzere, iklim değişikliği bazı salgın hastalıkların daha etkili bir şekilde
geniş bölgelere yayılmasına ve gıda güvenliği açısından sıkıntıların doğmasına
yol açmaktadır. Bu doğrultuda, iklim değişikliğine uyum kapsamında sağlık
sektörüne ilişkin bir maliyet çalışmasında, 2030 yılı itibariyle ishal, yetersiz
beslenme ve sıtma gibi hastalıklardan kaynaklanacak maliyetin 4-5 milyar doları
bulacağı hesaplanmıştır.81
Görüldüğü üzere, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, enerji, tarım,
ormancılık, balıkçılık, turizm, sağlık ve sanayi sektörlerinin yanı sıra altyapı
sistemleri gibi alanlarda ciddi maliyetleri ortaya çıkarmaktadır. Genel olarak
bakıldığında, bu alanlarda yapılacak çalışmalar için gerekli yatırımın 2030 yılına
79
R. J. Nicholls, Adaptation Options for Coastal Areas and Infrastructure: An Analysis for 2030, a
report to the UNFCCC Secretariat Financial and Technical Support Division, 2007,
http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/pdf/nicholls..pdf;
Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser, 2008, s. 35.
80
a.g.e., 2008, s. 60.
81
K. Ebi, Health Impact of Climate Change, a report to the UNFCCC Secretariat Financial and
Technical Support Division, 2007, s. 4.
http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/pdf/ebi.pdf
27
kadar toplam 225 milyar dolara ulaşacağı öngörülmektedir.82 Ayrıca gerekli
çalışmaların bir an önce yapılmaması durumunda, bu maliyetlerin giderek artacağı
düşünülmektedir. Nitekim yapılan çalışmalar bu yaklaşımı doğrular niteliktedir.
Örneğin, 2030 yılı itibariyle uyum önlemleri için gereken mali kaynağı, Dünya
Bankası yıllık 10-40 milyar dolar olarak hesaplamakta; Oxfam ise bu maliyetin
yıllık 50 milyar dolardan fazla olabileceğini vurgulamaktadır. 83 Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ise 2015 yılı itibariyle iklim değişikliğine
uyum için yıllık 86 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç duyulacağını ifade
etmektedir.84 Uyum maliyetleri konusundaki bu eğilimin, sera gazı emisyonlarını
azaltmaya yönelik olarak alınacak önlemlerin hızı ve boyutu ile yakından
bağlantılı olduğu unutulmamalıdır.
1.2.2. Emisyon Azaltım Maliyetleri
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin önüne geçilebilmesi, sera gazı
emisyonlarının azaltılmasına yönelik uygulanacak politika ve önlemler ile
mümkün olacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında alınacak emisyon
azaltım
önlemlerinin
maliyeti,
teknolojik
gelişmeler,
alternatif
enerji
kaynaklarının bulunması, toplumların yaşam tarzındaki değişimler ve yeni
eğilimler ve ülkelerin ekonomi politikaları ve önceliklerine göre farklılık
gösterecektir. Bu maliyetler ayrıca, sera gazı emisyonlarındaki birikimin belirli bir
seviyeye düşürülmesi ve dolayısıyla küresel düzeyde sıcaklık artışının
sınırlandırılmasına yönelik belirlenecek somut hedefler ve bu hedeflerin
uygulanacağı bölge ve sektörlere göre de değişebilmektedir. Bu bakımdan,
bölgeler arasıda var olan maliyet farklılıkları, konuya ilişkin verilebilecek açık bir
örneği teşkil etmektedir. Örneğin, emisyon azaltımına yönelik yatırımlar, yatırım
ve işgücü maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle gelişmiş ülkelerde daha maliyetli,
bu maliyetlerin daha düşük düzeyde seyrettiği gelişmekte olan ülkelerde ise daha
makul düzeyde olabilmektedir.
82
Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser, 2008, s. 56.
UNFCCC, Investment and Financial Flows to Address Climate Change: An Update, Bonn,
2009, s. 30.
84
UNDP, 2007, s. 194.
83
28
Emisyon azaltımı ile ilgili maliyet hesaplamalarında, çeşitli senaryolar
bazında farklı maliyetler ortaya çıkmaktadır. BMİDÇS Sekretaryası, sera gazı
emisyonlarının 2030 yılında 2000 yılı seviyesine göre %25 daha aşağı
çekilmesinin küresel ekonomiye getireceği maliyeti, 200-210 milyar dolar olarak
hesaplamakta ve bunun küresel hasılanın %0,3-0,5’i, küresel yatırımın ise %1,11,7’si kadar olacağını dile getirmektedir.85 Yapılan hesaplamalara göre, sektörler
bazında emisyon azaltımı için gerekli olan ilave yatırım ve mali akış, ulaştırma
sektörü için 88 milyar dolar, konutlar için 51 milyar dolar, sanayi sektörü için 36
milyar dolar, tarım sektörü için 35 milyar dolar, Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge)
faaliyetleri için 35-45 milyar dolar, ormancılık için 21 milyar dolar ve atık
yönetimi için 1 milyar dolardır.86 Ayrıca, emisyon azaltımına ilişkin yapılan
çeşitli senaryolar, benimsenen hedeflere göre de farklı maliyetlerin ortaya
çıkacağını göstermektedir. Örneğin, CO2 emisyonlarını 450 ppm, tüm sera gazı
emisyonlarını ise 550 ppm seviyesinde sabitlemenin ekonomik maliyeti, 2050
yılında küresel milli hasılanın yaklaşık %5’i kadar olacaktır.87 Diğer bir senaryoya
göre ise, 2050 yılı itibariyle, emisyonların 2005 yılı seviyesine kıyasla %50
oranında azaltılması, 2050 yılındaki küresel milli hasılanın %9’una denk
düşecektir.88
Öte yandan, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik eylemlerde geç
kalınması, bir an önce harekete geçilmesine kıyasla çok daha maliyetli bir sürecin
yaşanmasına yol açacaktır. Konu hakkındaki çalışmalar bu öngörüyü haklı
çıkarmaktadır. Örneğin, Stern Raporu, sera gazı emisyonlarını iklim değişikliği ile
mücadelede makul seviyede sabitlemenin, küresel ekonomiye maliyetinin %1
civarında olacağını; bunun da 2015 yılında 134 milyar dolara, 2050 yılında ise
930 milyar dolara tekabül edeceğini hesaplamaktadır.89 Yine aynı rapora göre,
iklim değişikliği ile mücadelede harekete geçilmemesi durumunda ortaya çıkacak
maliyet ve risklerin her yıl küresel GSYH’nin en az %5’ine denk düşeceği ve
85
UNFCCC, 2007a, s. 170-172.
a.g.e., s. 172.
87
OECD, The Economics of Climate Change Mitigation: Policies and Options for the Future,
(Der. Jean-Marc Burniaux ve ö.), OECD Economics Department Working Papers, No. 658, Paris,
2008, s. 19.
88
a.g.e., s. 19.
89
Bkz. Der. N. Stern, 2006.
86
29
iklim değişikliğinin daha geniş kapsamlı sonuçları dikkate alındığında ise bu
oranın %20’ye kadar yükselebileceği ifade edilmektedir.90 IPCC ise, sera gazı
emisyonlarının azaltılmasının 2030 yılında küresel ekonomiye getireceği
maliyetin %0,2-2,5; 2050’de ise %4 civarında olacağını tahmin etmektedir.91 Tüm
bu çalışmalar, gerekli önlemlerin vakit kaybetmeksizin alınmasının, gelecekte
karşılaşılacak maliyetleri azaltacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Öte yandan, iklim değişikliğine karşı harekete geçilmemesi, telafi edilmesi
zor maliyetlerle karşılaşılması ile sonuçlanabilecektir. Bu bağlamda, yeni iklim
değişikliği politikalarının uygulanmaması durumunda, iklim değişikliğinin ortaya
çıkaracağı ekonomik kaybın 2100 yılında küresel hasılanın %23’ü kadar olacağı
öngörülmektedir.92 Ayrıca, sera gazı emisyonlarını sınırlamak için harekete
geçilmemesi durumunda, 2100 yılı itibariyle ortaya çıkacak yıllık ekonomik
zararın 20 trilyon doları bulabileceği öngörülmekte; ancak küresel hava
sıcaklıklarındaki
artışın
sanayileşme
öncesi
döneme
kıyasla
2°C’de
sınırlandırılması sayesinde bu zararın yarısının ortaya çıkmadan önlenebileceği
tahmin edilmektedir.93 Mevcut tahminler, daha uzun vadede karşılaşılacak
maliyetlerin ise üstesinden gelinemeyecek boyutlara ulaşacağını göstermektedir.
Nitekim, Avrupa Komisyonu Çevre Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir
çalışmada, yeni iklim politikalarının benimsenmemesi durumunda 2200 yılına
kadar iklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek toplam ekonomik zararın 74 trilyon
avroyu bulabileceği (2000 yılı fiyatlarına göre) tahmin edilmektedir.94 Görüldüğü
üzere, iklim değişikliği ile mücadele, dünya ekonomisini derinden etkileyecek
boyutlara sahiptir. Bu maliyetler, iklim değişikliğinin salt bir çevre sorunu
olmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Böylece iklim değişikliğinin
ülkelerin kalkınma süreçleri, ekonomik büyümeleri ve refahlarını doğrudan
90
a.g.e.
IPCC, 2007c, s. 12.
92
Claudia Kemfert ve Katja Schumacher, Cost of Inaction and Costs of Action in Climate
Protection, DIW Berlin Final Report of Project FKZ 904 41 362 for the German Federal Ministry
of the Environment, 2005; OECD, Cost of Inaction on Key Environmental Challenges, Paris,
2008, s. 79.
93
Frank Ackerman ve Elizabeth Stanton, Climate Change - the Costs of Inaction, Report to
Friends of the Earth England, Wales and Northern Ireland, 11 October 2006, s. 25.
94
P. Watkiss ve ö., The Impacts and Costs of Climate Change, AEA Technology Environment ve
Stockholm Environment Institute, commissioned by European Commission DG Environment,
Oxford, August 2005, s. 46, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/final_report2.pdf
91
30
ilgilendiren küresel bir sorun olarak ele alınması, bu sorunun çözümüne yönelik
daha uygun bir yaklaşım olacaktır.
Bu süreçte ayrıca, ülkelerin ekonomik büyümeleri de olumsuz yönde
etkilenebilecektir. OECD’nin emisyon azaltımına ilişkin senaryolarında, iklim
değişikliğiyle
mücadeleye
yönelik
gerekli
politikaların
uygulanmaması
durumunda, 2008-2050 yılları arasındaki döneminde dünya ekonomisindeki
büyümenin ortalama yaklaşık %0,13 daha az gerçekleşeceği ve 2025 yılından
sonra bu etkinin daha da sertleşeceği öngörülmektedir.95 Bu durumda ise, 2050
yılı itibariyle küresel GSYH’nin %4,8 daha aşağıda olacağı vurgulanmakta ve
GSYH’de oluşacak bu kaybın, beşeri ve sermaye kaynaklarının, ürün ve hizmet
üretmek yerine, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve uyum alanlarındaki
faaliyetlere yönlendirilmelerinden kaynaklanacağı öne sürülmektedir.96
Öte yandan, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında uygulanacak
emisyon azaltım önlemlerinin iyi tasarlanmaması, diğer bazı alanlar üzerinde
olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Son yıllarda, çevreye daha dost
olması açısından bioyakıtlara ABD ve Avrupa’da yoğun bir talep oluşmuş ve
dolayısıyla bioyakıt üretimine yönelik tarımsal ürünlerden bu alanda daha çok
yararlanılmıştır. Bu süreç, küresel düzeyde bioyakıt üretimi için gerekli tarımsal
ürünlerin fiyatları ve dolayısıyla gıda fiyatlarının artması ve bu ürünlerin ithalini
yapan
düşük
gelirli
ülkelerin
ekonomik
sıkıntıyla
karşılaşması
ile
sonuçlanmıştır.97 Doğru şekilde uygulanmayan emisyon azaltım eylemleri diğer
bazı alanlarda da olumsuz bir şekilde hissedilebilecektir. Nitekim, emisyon
azaltımına
yönelik
maliyet-etkin
önlemlerin
ve
politika
araçlarının
uygulanmaması durumunda, ekonomik büyümede yavaşlama, rekabet gücünde
azalma ve yüksek enflasyon gibi olumsuz etkilerle karşılaşılabilecektir.98 Stern
Raporu da, iklim değişikliğinin göz ardı edilmesi durumunda ekonomik
büyümenin ciddi boyutta zarar göreceğini, önümüzdeki dönemde de tıpkı büyük
95
OECD, Climate Change Mitigation: What do we do?, Paris, 2008, s. 11.
a.g.e., s. 11.
97
International Monetary Fund (IMF), World Economic Outlook: Housing and the Business Cycle,
World Economic and Financial Surveys, April 2008, s. 1.
98
a.g.e., s. 42.
96
31
savaşların ve 20. yüzyılın ilk yarısındaki ekonomik buhranın yol açtığı gibi belli
başlı ekonomik ve sosyal faaliyetlerde önemli gerilemelerin yaşanacağını
öngörmektedir.99
Emisyon azaltımı için gerçekleştirilmesi gereken eylemlerin, ekonomik
maliyetlerinin yanında, önemli getirilerinin olacağı da göz ardı edilmemelidir. Bu
doğrultuda atılan adımlar sayesinde, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve
düşük karbonlu enerji teknolojilerine yönelik yatırımlar artış gösterecek ve bir
yandan enerji arzındaki maliyetler düşürülüp enerji güvenliği sağlanırken, diğer
yandan bu alanlarda önemli istihdam fırsatları yaratılacaktır. Mevcut veri ve
tahminler, bu beklentileri destekler niteliktedir. Örneğin, Uluslararası Enerji
Ajansı (UEA) tarafından, halihazırda temiz enerjiye (güneş ve rüzgar enerjisi)
yönelik yatırımın 20 milyar dolar olduğu ve bu yatırımın 10 yıl içinde 100 milyar
dolara çıkabileceği vurgulanmakta ve ayrıca 2000-2004 yılları arasında
yenilenebilir ve temiz enerji teknolojilerine yönelik yatırımın %150 oranında artış
gösterdiği kaydedilmektedir.100 Kuşkusuz bu tür yatırımlar, bu alanlardaki
istihdamın artmasını sağlayacak ve dikkate değer bir ekonomik hareketlenmenin
ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır. UEA’ya göre, iklim değişikliği ile
mücadele sayesinde (emisyonların 450 ppm seviyesinde sabitlenmesi), 2010-2030
yılları arasındaki döneminde ulaştırma, konut ve sanayi alanındaki enerji
faturalarında küresel düzeyde 8,6 trilyon dolarlık bir tasarruf sağlanabilecektir.101
Bu çerçevede, iklim değişikliğinin maliyetleri değerlendirilirken, bu süreçte elde
edilecek ekonomik getiri ve avantajların göz önünde bulundurulması yerinde
olacaktır.
Bu tür maliyetlerin hesaplanmasında genellikle doğrudan maliyetler, yani
teknoloji ve Ar-Ge, yenilenebilir enerji ve enerji verimliği, ulaştırma, sanayi, atık
yönetimi, tarım ve ormancılık alanlarındaki yatırımlar dikkate alınmaktadır.
Ancak zaman zaman bu hesaplamalara, bu kapsamda ele alınmayan iklim
değişikliği
politikalarının
(çevre
vergileri
ve
emisyonların
99
Der. N. Stern, 2006, s. ii.
AllianzGroup ve WWF, 2005, s. 45.
101
UEA, 2009, s. 9.
100
32
fiyatlandırılması/ticareti gibi) refah düzeyi ve ekonomi üzerindeki etkilerinin de
dahil edilmesi gerektiği öne sürülmektedir.102 Nitekim, özellikle mali boyutu öne
çıkan bu tür politikaların ekonomik hayatı, üretim ve tüketimi ve sosyo-ekonomik
göstergeleri doğrudan etkilediği göz önünde bulundurulduğunda, emisyon azaltım
maliyetlerinin
aslında
daha
kapsamlı
değerlendirilmesinin
gerektiği
anlaşılmaktadır.
Emisyon azaltımına yönelik tüm bu önlemler, çevresel açıdan katkılarının
yanı sıra, gelecekteki maliyetlerin azaltılması ve yeni yatırım fırsatlarının
yaratılması açısından da önem taşımaktadır. Alınacak önlemlerin boyutu ve
zamanlaması, ekonomik büyüme ve kalkınma, rekabet gücü, kıt kaynakların etkin
kullanımı ve iklim değişikliğine uyum sağlanabilmesi gibi konularda belirleyici
olacaktır. Ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında alınacak önlemler ve
yapılacak yatırımlar, enerji güvenliği, ekonomi, sağlık, turizm ve tarım gibi birçok
alanda önemli faydalar getirecektir.
Şimdiye kadar üzerinde durulan tüm bu hususlar, iklim değişikliğinin ve
bu sorunla mücadelenin ne kadar ciddi bir süreç olduğunu açıkça göstermiştir.
Ayrıca, iklim değişikliği gibi böylesine maliyetli bir küresel çevre sorunuyla
mücadelede, bireysel bazda alınacak tedbirlerin tek başına yeterli olmayacağı
aşikardır. Bundan dolayı, iklim değişikliğiyle etkin bir şekilde mücadele,
uluslararası düzeyde bir işbirliği mekanizmasının kurulması ile başarılabilecektir.
Nitekim, şu ana kadar bu doğrultuda önemli adımlar atılmış bulunmaktadır. Bu
bağlamda, iklim değişikliğine yönelik gerçekleştirilen girişimler neticesinde
BMİDÇS ve Kyoto Protokolü imzalanmış ve böylece uluslararası iklim
değişikliği rejiminin oluşturulması sağlanmıştır.
102
House of Lords, Select Committee on Economic Affairs, 2005, s. 43.
33
İKİNCİ BÖLÜM
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI ULUSLARARASI
MÜCADELE VE İŞBİRLİĞİ
Bu bölümde, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası işbirliğinin
oluşturulması amacıyla günümüze kadar atılan adımlar üzerinde durulacaktır.
İklim değişikliği gibi ciddi olumsuz yansımaları olan küresel bir sorun ile
mücadele edilebilmesi, ancak uluslararası alanda işbirliğinin geliştirilmesi ile
mümkün olacaktır. Bu çerçevede, bu bölümde ilk olarak BMİDÇS’nin
imzalandığı 1992 tarihli Rio Konferansı’na kadarki süreç incelenecektir.
Sonrasında, iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin temellerini oluşturan
BMİDÇS ve 1997 yılında kabul edilen Kyoto Protokolü ayrıntılı olarak
açıklanacaktır. Bu bölümde son olarak, Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi
sonrasında yaşanan gelişmeler ile Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük
döneminin sona ereceği 2012 yılı sonrasındaki döneme yönelik uluslararası iklim
değişikliği müzakerelerine odaklanılacaktır. Bu bağlamda, 1992 yılından beri
iklim değişikliği rejimine ilişkin olarak ortaya çıkan önemli gelişmeler, söz
konusu anlaşmaların yanı sıra COP ve CMP oturumlarında alınan kararlar
çerçevesinde değerlendirilecektir.
2.1.
BİRLEŞMİŞ
MİLLETLER
İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ
ÇERÇEVE
SÖZLEŞMESİ’NE (BMİDÇS) KADAR YAŞANAN GELİŞMELER
BMİDÇS’nin kabul edildiği 1992 Rio Konferansı’na kadarki süreçte, iklim
değişikliği
alanında işbirliğinin başlatılmasına ve bir iklim değişikliği
anlaşmasının imzalanmasına zemin hazırlayan önemli gelişmeler yaşanmıştır.
Dolayısıyla, iklim değişikliğine karşı işbirliğine giden süreçte 1992’ye kadar
yaşanan gelişmelerin incelenmesi, mevcut iklim değişikliği rejiminin temellerinin
daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
34
2.1.1. 1992 Rio Konferansı’na Kadar Gelinen Süreç
Daha önceki bölümde de belirtildiği üzere, iklim değişikliğine yönelik ilgi,
öncelikle bilimsel düzeyde olmak üzere 19. yüzyılın başlarına kadar
uzanmaktadır. Bu ilginin, hava kirliliği gibi çevresel sorunların uluslararası
düzeyde etkili olmaya başladığı 20. yüzyılın ikinci yarısı ile birlikte daha da
yoğunlaştığı görülmektedir. Özellikle, 1960’lı ve 1970’li yıllarda çevresel
sorunlara ilişkin birçok yayın yapılmış103 ve çeşitli konferanslar (1968 yılında
Paris’te yapılan Biyosfer Konferansı gibi) düzenlenmiştir. Bu dönemde çevresel
sorunlara karşı artan ilgi, Time dergisinin 1970 yılını çevre yılı olarak ilan
etmesinde de görülmektedir.104 Çevresel sorunlara karşı artan bu genel ilginin,
zamanla iklim değişikliğine de yöneldiği ve günümüzde iklim değişikliğinin en
fazla tartışılan çevre sorunu olduğu ifade edilebilir.
Çevresel sorunlara yönelik bu ilgi, BM tarafından 5-16 Haziran 1972
tarihlerinde Stockholm’de 113 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen BM İnsan
Çevresi Konferansı, diğer bir ifadeyle Stockholm Konferansı ile doruk noktasına
ulaşmıştır. Bahse konu konferans neticesinde, bir Eylem Planı ve Bildirge
imzalanmış ve 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü olarak kutlanması kabul
edilmiştir. Bu konferansın en önemli çıktılarından biri ise, küresel çevre
konularına yönelik ilginin BM kapsamında kurumsallaşmasını sağlayan Birleşmiş
Milletler
Çevre
Programı’nın
(UNEP)
kurulması
olmuştur.
Stockholm
Konferansında, iklim değişikliği ile ilgili konular da ele alınmıştır. Örneğin,
konferansta kabul edilen İnsan Çevresine İlişkin Eylem Planı’nda, iklim
değişikliğinin etkilerinin oluşturabileceği ciddi risklere atıfla, bu etkilerin ortaya
çıkma olasılığı ve boyutunun iyi değerlendirilmesi ve ilgili ülkelerle bu konuda
istişarelerde
bulunulması
gerektiği
yönünde
hükümetlere
tavsiyede
103
Rachel Carson’ın Silent Spring (1962), Steward Udall’ın The Quite Crisis (1963), Max
Nicholson’ın The Environmental Revolution (1970), Roma Kulübü tarafından yayımlanan Limits
to Growth (1972) ve William Ophul’un Ecology and the Policies of Scarcity (1977) adlı kitapları
buna örnek olarak verilebilir. Özellikle, Silent Spring adlı kitabın 1962 yılında New York Times’ta
en fazla satanlar listesinde uzun süre kalması, çevreye yönelik artan ilgilinin bir göstergesi olarak
değerlendirilebilir.
104
Bkz. Time, 4 January 1971, s. 21-22.
35
bulunulmuştur.105 Uluslararası çevre politikası ve hukuku açısından dönüm
noktası olan Stockholm Konferansı, çevresel konularda uluslararası işbirliğinin
başlangıcı olarak kabul edilmektedir.106
İklim değişikliği alanında uluslararası işbirliğinin oluşmasında etkili olan
diğer bir gelişme ise, 12-13 Şubat 1979 tarihlerinde Dünya Meteoroloji Örgütü
(DMÖ) tarafından Cenevre’de düzenlenen Birinci Dünya İklim Konferansı’dır.
Bu konferans, iklim değişikliği ile ilgili mevcut bilgilerin, gelecekte atmosferde
yaşanabilecek
değişikliklerin
değerlendirilmesi
amacıyla
ve
insanoğlunun
yapılmıştır.
bu
Konferansın
süreçteki
sonuç
rolünün
bildirgesinde,
atmosferdeki insan kaynaklı değişikliklerin önüne geçilebilmesi için iklim
değişikliği hakkında daha çok bilgiye ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır.107 Bu
konferansın, iklim değişikliği konusunda uluslararası alanda daha fazla bilimsel
çalışmanın yapılmasını teşvik edici bir rol oynadığını söylemek yanlış
olmayacaktır.
Bu süreçteki önemli etkinliklerinden biri de, 9-15 Ekim 1985 tarihlerinde
Villach’ta (Avusturya) DMÖ, UNEP ve Uluslararası Bilimsel Birlikler
Konseyi’nin işbirliğinde gerçekleştirilen iklim değişikliği ve sera gazları
konusundaki bilimsel konferanstır. Bu konferansın sonucunda, küresel düzeyde
ortalama sıcaklıkların insanlık tarihi boyunca görülmemiş bir şekilde artış
gösterdiği ve gelecekte yaşanacak ısınmanın ise hükümetlerin politikalarına göre
şekilleneceği vurgulanmıştır.108
105
United Nations, Action Plan for the Human Environment, Recommendation 70, United Nations
Conference on the Human Environment, 1972.
106
Mostafa K. Tolba ve ö., The World Environment: 1972-1992: two decades of challenge,
Chapman&Hall, London, 1992, s. 742; Lorraine Eliot, The Global Politics of the Environment,
Houndmills, Macmillan Press, Basingstoke, Hampshire, 1998, s. 7.
107
World Meteorological Organization, Declaration of the World Climate Conference, IOC/SABIV/INF.3, 12-23 February 1979,
http://www.dgvn.de/fileadmin/user_upload/DOKUMENTE/WCC-3/Declaration_WCC,pdf
108
UNEP, World Meteorological Organization and International Council of Scientific Unions,
Conference Statement: International Assessment of the Role of Carbon Dioxide and of other
Greenhouse Gases in Climate Variations and Associated Impacts, 9-15 October 1985,
http://ozone.unep.org/Meeting_Documents/ccol/ccol8/ccol8-related_activities_to_work_of_cc.8602-24.doc
36
27-30 Haziran 1988 tarihlerinde Toronto’da gerçekleştirilen “Değişen
Atmosfer: Küresel Güvenliğe Yönelik Etkiler” başlıklı konferans bu süreçteki
diğer önemli bir gelişmedir. Bu konferansta, 2005 yılı itibariyle küresel CO2
emisyonlarının 1988 yılına göre %20 oranında azaltılması gerektiği belirtilmiş ve
sanayileşmiş ülkelerin bu küresel hedefin gerçekleştirilmesinde öncü role sahip
oldukları kabul edilmiştir.109 Konferansta ayrıca, protokollerle güçlendirilecek bir
uluslararası çerçeve sözleşmesinin yapılması yönünde hükümetlere çağrıda
bulunulmuştur. Böylece, uluslararası kamuoyunun iklim değişikliği alanında
işbirliği yapılması ve bu yönde somut adımların atılması konusunda hükümetler
üzerindeki baskısı giderek artmaya başlamıştır. Nitekim bu doğrultudaki çağrılar,
Ottowa Konferansı (1988), Tata Konferansı (1989), Lahey Konferansı (1989) ve
Noordwijk Bakanlar Konferansı (1989) ile tekrarlanmış ve iklim değişikliği
uluslararası gündemde yoğun olarak tartışılır hale gelmiştir.
BMİDÇS’nin imzalanmasına giden süreçte yaşanan diğer önemli bir
gelişme ise, 29 Ekim-7 Kasım 1990 tarihlerinde DMÖ ve UNEP tarafından
Cenevre’de 137 ülke ve AB’nin110 katılımıyla düzenlenen İkinci Dünya İklim
Konferansı’dır. Bu konferansta, ilkinin aksine iklim değişikliğinin bilimsel
boyutuna odaklanılması yerine, küresel düzeyde siyasi bir işbirliğinin gerekliliği
vurgulanmış ve bu doğrultuda 1992 Rio Konferansı’nda bir çerçeve anlaşmanın
ve protokollerin kabul edilmesi yönünde çağrıda bulunulmuştur.111
İklim değişikliği gibi çok boyutlu ve bilimsel bir konuda yapılan bu tür
konferans ve yayınlar, iklim değişikliğine yönelik ilgi ve farkındalığın uluslararası
düzeyde artmasını sağlamıştır. Böylece, hükümetlerin iklim değişikliği alanında
işbirliği yapmaları yönünde baskı ve bilinç oluşmuş ve dolayısıyla bu konunun
uluslararası siyasi gündemde öncelikli olarak yer alması sağlanmıştır. Nitekim bu
109
The Conference Statement: The Changing Atmosphere: Implications For Global Security,
Toronto, Ontario, 27-30 June 1988, http://www.cmos.ca/ChangingAtmosphere1988e.pdf
110
13 Aralık 2007 tarihinde Lizbon’da AB Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından imzalanan ve
1 Aralık 2009 günü yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile, daha önce tüzel kişilik açısından
Avrupa Topluluğu olarak anılan Birlik artık AB olarak tüzel kişilik kazanmıştır. Bu bakımdan,
tezde termilojik açıdan bütünlüğün sağlanması amacıyla Avrupa Topluluğu yerine AB terimi
kullanılmıştır.
111
UNFCCC, Fact Sheet 221: The Second World Climate Conference, Geneva, 29 October-7
November 1990, http://unfccc.int/resource/ccsites/senegal/fact/fs221.htm
37
yönde atılan adımlar, 1992 Rio Konferansı’nda kabul edilmek üzere iklim
değişikliği alanında bir çerçeve sözleşmenin yapılmasına ilişkin müzakerelerin
başlatılması ile sonuçlanmıştır.
2.1.2. BMİDÇS Öncesi Müzakere Süreci: Hükümetlerarası Müzakere
Komitesi ve Rio Konferansı
Rio Konferansı sırasında kabul edilen BMİDÇS öncesinde, bu
sözleşmenin şekillendirilmesi ve ayrıntılarının tespit edilmesi için taraflar arasında
bir dizi müzakere oturumu düzenlenmiştir. Bu bağlamda, söz konusu
müzakerelerin başlatılmasında BM Genel Kurulu belirleyici bir rol oynamıştır.
BM Genel Kurulu, 1980’li yıllar boyunca, iklim değişikliğinin önemini
vurgulayan ve bu soruna karşı bir an önce önlem alınması yönünde çağrıda
bulunan
önemli
kararlar
almış
ve
işbirliği
sürecinin
hızlandırılmasını
sağlamıştır.112 Bu bağlamda, 21 Aralık 1990 tarih ve 45/212 sayılı BM Genel
Kurul Kararı113 ile iklim değişikliği alanında etkin bir çerçeve sözleşmesinin
oluşturulması amacıyla bir Hükümetlerarası Müzakere Komitesi114 kurulmuştur.
BM şemsiyesi altında kurulan bu Komite, Rio Konferansı’na kadar müzakerelerin
tamamlanması amacıyla Şubat 1991-Mayıs 1992 arasında 5 oturum düzenlemiş ve
bu oturumlara 150’den fazla ülke katılım sağlamıştır. Bu oturumlarda, bağlayıcı
yükümlülükler, emisyon azaltımına ilişkin hedefler ve takvim, mali ve teknolojik
konular, çerçeve sözleşmesinin temel ilkeleri ile yasal ve prosedürel hususlar
üzerinde müzakereler yapılmıştır.
Söz konusu Komite ile başlatılan müzakere sürecinin önemi, Komitenin
açılış oturumunda BM Genel Sekreteri adına konuşma yapan BM temsilcisi
Antoine Blanca tarafından açık bir dille ifade edilmiştir. Konuşmada, bu
müzakere sürecinin insanlarla gezegen arasındaki savaşın bir sonucu olduğu
112
Bu kararlar için bkz. United Nations General Assembly, Resolution 42/186: Environmental
Perspective to the Year 2000 and Beyond, 96th plenary meeting, A/RES/42/186, 11 December
1987 ve United Nations General Assembly, Resolution 43/53: Protection of global climate for
present and future generations of mankind, 70th plenary meeting, A/RES/43/53, 6 December 1988.
113
United Nations General Assembly, Resolution 45/212: Protection of global climate for present
and future generations of mankind, 71st plenary meeting, A/RES/45/212, 21 December 1990.
114
Bundan sonra “Komite” olarak anılmıştır.
38
belirtilmiş ve bu sürecin İkinci Dünya Savaşı’na son veren San Francisco
Konferansı ile paralellik gösterdiği vurgulanmıştır.115 Yapılan müzakereler olumlu
sonuçlanmış ve böylelikle iklim değişikliğine ilişkin çerçeve sözleşmenin kabul
edilmesi konusunda, Komitenin 9 Mayıs 1992 tarihli 5. Oturumu sırasında
anlaşma sağlanmıştır. Ancak Komite daha sonrasında, taahhütler, mali
mekanizma, gelişmekte olan ülkelere yönelik mali ve teknik yardım ile yasal,
prosedürel
ve
kurumsal
konuları
görüşmek
üzere
6
oturum
daha
gerçekleştirmiştir. Komite son kez Şubat 1995’te BMİDÇS’nin en yüksek organı
olan COP’un ilk oturumuna yönelik hazırlıkların tamamlanması amacıyla bir
araya gelmiştir. BMİDÇS’nin kabul edilmesinin ardından yaklaşık 3 yıl süren ve
zaman zaman “anlaşma sonrası müzakereler” olarak da adlandırılan bu süreç,
taraflar arasında diyaloğun artırılmasına ve ayrıca BMİDÇS’nin amaçları ve
uygulanması açısından güçlendirilmesine büyük katkı sağlamıştır.116
İklim değişikliği alanında işbirliği yapılmasını amaçlayan tüm çabalar, 314 Haziran 1992 tarihlerinde Rio’da 172 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen BM
Çevre ve Kalkınma Konferansı, diğer bir ifadeyle Rio Konferansı ile başarıya
ulaştırılmıştır. 1972 Stockholm Konferansı’nın bir devamı niteliğinde olan bu
konferans ile çevre ve kalkınma alanlarındaki hedeflerin uzlaştırılması
amaçlanmış117 ve bu konuda somut adımlar atılmıştır. Konferans sonucunda,
BMİDÇS’nin yanı sıra, Çevre ve Kalkınmaya ilişkin Rio Bildirgesi, Gündem 21,
BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve Orman İlkeleri gibi çevre konusunda
önemli belgeler kabul edilmiş ve ayrıca Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu ile
çölleşmeyle mücadele alanında bir sözleşmenin imzalanması için hükümetlerarası
müzakere komitesinin kurulması kararlaştırılmıştır. Konferansta elde edilen tüm
bu çıktılar sayesinde, çevre ve iklim değişikliğine yönelik o zamana kadar
gösterilen işbirliği çabalarının en üst seviyesine ulaştığı söylenebilir. Sonuç
115
United Nations General Assembly, Report of the Intergovernmental Negotiating Committee for
a Framework Convention on Climate Change on the Work of its First Session, Washington D.C.,
4-14 February 1991, A/AC.237/6, 8 March 1991, s. 3-4.
116
International Institute for Sustainable Development (IISD), “A daily report of the Eleventh
Session of the INC for a Framework Convention on Climate Change,” Earth Negotiations Bulletin
(ENB), Cilt: 12, Sayı: 11, 20 February 1995, s. 8.
117
Lynton Keith Caldwell, International Environmental Policy: From the Twentieth to TwentyFirst Century, Duke University Press, London, 1996, s. 114.
39
itibariyle Rio Konferansı, Konferansın Genel Sekreteri Maurice Strong tarafından
da belirtildiği üzere, “insanlık için tarihi bir andır”118 ve mevcut iklim değişikliği
rejiminin oluşturulmasında bir dönüm noktasıdır.
BMİDÇS ve Kyoto Protokolü ile ilgili ayrıntılara geçmeden önce, iklim
değişikliği rejiminin oluşturulmasında da izlenen bir yöntem olan, sırasıyla
çerçeve sözleşmesi ve protokol yapılması yoluyla işbirliğine gidilmesi sürecinin
incelenmesi, bu işbirliğinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Uluslararası
çevre hukuku kapsamında, işbirliği yapılması amaçlanan çevre konularına ilişkin
kural ve normlar, yeni gelişme ve koşullara açık ve uyarlanabilir bir çerçeve ya da
şemsiye anlaşması yoluyla da düzenlenebilmektedir.119 Böylece, konuya ilişkin
gelecekte atılabilecek işbirliği adımlarının güvence altına alınması, ancak temel
ilkeler, hedefler, prosedürel hususlar ve kurumsal mekanizmaların belirlendiği bir
çerçeve sözleşmesi ile mümkün olmaktadır.120 Çerçeve sözleşmesi, gelecekte
ortaya çıkabilecek yeni durumlara göre değişikliklerin yapılmasına ve devamında
bir ya da birden fazla protokolün kabul edilmesine imkan vermektedir.121 Bu
doğrultuda, çerçeve sözleşmesi temel alınarak yapılan tamamlayıcı bir protokol
aracılığıyla, çerçeve sözleşmesinde belirtilen genel hususlar daha ayrıntılı ve kesin
bir şekilde ifade edilerek mevcut işbirliğinin ilerletilmesi sağlanabilmektedir.122
Bu bağlamda, çerçeve sözleşmesi işbirliğine konu olan sorunun tanımı ve olası
çözüm yollarına ilişkin genel çerçeveyi belirlerken, protokoller daha çok
uygulamaya ilişkin ayrıntılara odaklanmaktadır.123
İklim değişikliği alanında çerçeve sözleşmesi-protokol yönteminin
izlenmesinde, yukarıda belirtilen hususlar ışığında çeşitli etmenlerin rol aldığı
118
United Nations Conference on Environment and Development, 1992,
http://www.un.org/geninfo/bp/enviro.html (29 Aralık 2009)
119
Şule Güneş, “Karadeniz’de Çevresel İşbirliği, 1992 Bükreş Sözleşmesi,” ODTÜ Geliştirme
Dergisi, Cilt: 28, Sayı: 2, 2001, s. 326.
120
Gareth Porter ve J. W. Brown, Global Environmental Politics, Westview Press, Boulder,
Colorado, 1996, s. 17.
121
Patricia W. Birnie ve Alan E. Boyle, International Law and the Environment, Clarendon Press,
Oxford, 1992, s. 13.
122
Elliot L. Richardson, “Climate Change: Problems of Law Making;” The International Politics
of the Environment: Actors, Interests, and Institutions, (Der. Andrew Hurrell ve Benedict
Kingsbury), Clarendon Press, Oxford, 1992, s. 172.
123
Lawrence Susskind ve Connie Ozawa, “Negotiating More Effective International
Environmental Agreements;” Der. Hurrell ve Kingsbury, 1992, s. 144.
40
söylenebilir. Geçmişte, iklim değişikliği alanında yeterli bilimsel kanıtın
bulunmaması, ülkelerin iklim değişikliğine şüpheyle yaklaşmalarına yol açmıştır.
İklim değişikliği hakkında yeterli bir değerlendirme, ancak bu alandaki bilimsel
bilgi birikimi ve ortaya çıkacak yeni gelişmeler sayesinde yapılabilecektir.
Yapılan bilimsel çalışmalar, iklim değişikliğinin nedenlerini ve insanoğlunun bu
süreçteki rolünü açıkça ortaya koymuş ve bu sorununun gün geçtikçe daha ciddi
boyutlara ulaştığını göstermiştir. Böylece çerçeve sözleşmesi-protokol yönteminin
benimsenmesi, işbirliği sürecine esneklik kazandırmış ve yeni gelişmelere uyum
sağlayabilecek bir işbirliği mekanizmasının geliştirilmesiyle, daha dinamik ve
kapsayıcı bir işbirliği süreci oluşturulmuştur. Bu doğrultuda izleyen kısımda, ilk
olarak iklim değişikliği rejiminin temelini oluşturan BMİDÇS ve sonrasında bu
sözleşmeyi tamamlayıcı bir niteliğe sahip olan Kyoto Protokolü incelenecektir.
2.2.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE
SÖZLEŞMESİ (BMİDÇS)
1991-1992 yılları arasında müzakere edilen BMİDÇS, Rio Konferansı
sırasında 154 ülke ve AB tarafından imzalanarak kabul edilmiştir. BMİDÇS, 50
ülkenin katılım belgesini BM Genel Sekreterine iletmesinin ardından 21 Mart
1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.124 Şu ana kadar BMİDÇS’ye, 193 ülke ve AB
taraf olmuştur.125 BMİDÇS’nin kabul edilmesi ile, iklim değişikliğiyle mücadele
yönünde 1992 yılına kadar atılan adımlar meyvesini vermiş ve böylece iklim
değişikliği rejiminin temellerinin atılması sağlanmıştır. Diğer bir ifadeyle
BMİDÇS, iklim değişikliği konusunda “gelecekte oynanacak oyunun sınırlarını
ve temel kurallarını belirlemiştir.”126
124
BMİDÇS’nin 23. Maddesinde, sözleşmenin ellinci onay, kabul, uygun bulma veya katılım
belgesinin tevdiini izleyen doksanıncı gün yürürlüğe gireceği belirtilmektedir.
125
United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC), Status of Ratification,
(en son güncelleme 16 Ekim 2009 tarihi itibariyle yapılmıştır),
http://unfccc.int/files/essential_background/convention/status_of_ratification/application/pdf/unfcc
c_ratification_20091016.pdf (2 Şubat 2010)
126
Sebastian Oberthür ve Hermann E. Ott, The Kyoto Protocol: International Climate Policy for
the 21st Century, Springer, Berlin, 1999, s. 33.
41
Bu çerçevede, bu kısımda BMİDÇS’nin amaç ve temel ilkeleri, bu
sözleşme ile getirilen yükümlülükler ve kurulan başlıca organlar ve sözleşme ile
ilgili önemli sayılabilecek diğer hususlar üzerinde durulacaktır.
2.2.1. Amaç ve Temel İlkeler
BMİDÇS’nin amaç ve temel ilkeleri, sözleşmenin önsöz bölümü ile ilk
maddelerinde net bir şekilde ifade edilmiştir. Önsöz bölümünde ilk olarak, iklim
değişikliğinin insanlığın ortak kaygısını teşkil ettiği ve sorunun ortaya çıkışında
özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere insanoğlunun önemli bir rol oynadığı
kabul edilmiştir. Önsöz kısmında ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele sürecinde
günümüz ve gelecek kuşakların hakları, devletlerin hükümranlık hakkı ve
ekonomik kalkınma öncelikleri ile iklim değişikliğine karşı işbirliği amacıyla
BMİDÇS’ye kadar atılan adımlara özel bir vurgu yapılmıştır.
Önsöz
kısmında
işbirliğine
zemin
hazırlayan
sürecin
ve
iklim
değişikliğinin öne çıkan özellikleri vurgulandıktan sonra, sözleşmenin ilk
maddelerinde amaç ve ilkelere ilişkin hususlara yer verilmiştir. Bu çerçevede,
BMİDÇS’nin nihai amacı “atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi
üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir düzeyde durdurmayı
başarmak” olarak belirlenmiş ve bu süreçte ekosistemin iklim değişikliğine doğal
olarak uyum sağlaması, gıda arzı güvenliği ve sürdürülebilir ekonomik
kalkınmanın güvence altına alınması gerektiği dile getirilmiştir.127 Böylece iklim
değişikliği rejiminin temelleri, insanoğlunun bu sorunun ortaya çıkışındaki rolü ve
etkisinin kabul edilmesi ve bu etkinin ortadan kaldırılması yönünde bir amacın
belirlenmesi ile atılmıştır.128 Bu doğrultuda insan kaynaklı sera gazı
emisyonlarındaki
birikimin
önlenmesi,
BMİDÇS’nin
nihai
amacının
gerçekleştirilmesinde odak noktası haline gelmiştir.
127
BMİDÇS, Madde 2.
John Vogler, The Global Commons: Environmental and Technological Governance, John
Wiley&Sons Ltd, Chichester, West Sussex, 2000, s. 138.
128
42
Bu nihai amaca ulaşılması için BMİDÇS kapsamında bazı temel ilkeler
belirlenmiş ve gelecekteki eylemlerin bu ilkelerin dikkate alınmak suretiyle
gerçekleştirilmesi gerektiği yönünde anlaşmaya varılmıştır. Bu çerçevede, eşitlik,
ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar,129 ihtiyat ilkesi,130 ülkelerin özgün
koşullarının dikkate alınması ve maliyet etkin politika ve önlemlere öncelik
verilmesi131 BMİDÇS tarafından belirlenen temel ve öncelikli ilkelerdir. Bununla
birlikte, gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumlulukları nedeniyle öncü role sahip
oldukları ve gelişmekte olan ülkelerin bu sorundan dolayı karşılaştıkları
zorlukların,
alınacak
önlemlerde
göz
önünde
bulundurulması
gerektiği
vurgulanmıştır. Öte yandan, iklim değişikliğiyle mücadelenin uluslararası ticareti
ve ülkelerin sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınmalarını engellemeyecek
şekilde tasarlanması gerektiği de BMİDÇS’nin ilkeleri kapsamında altı çizilen
diğer hususlar arasındadır.132
Tüm bu ilke ve öncelikler arasında, özellikle ortak fakat farklılaştırılmış
sorumluluklar ile sürdürülebilir kalkınma ilkeleri, iklim değişikliğine karşı
işbirliği sürecinde öne çıkarak daha belirleyici bir rol oynamıştır. Nitekim, izleyen
kısımda da görüleceği üzere, BMİDÇS kapsamındaki yükümlülükler ve bu
yükümlülüklerin boyutu, bu ilkeler temel alınarak belirlenmiş ve taraflar arasında
sorumluluk ve kapasiteye göre bir paylaşımın yapılması amaçlanmıştır. Bu
bakımdan, BMİDÇS tarafından belirlenen amaç ve ilkeler, iklim değişikliğine
karşı gelecekte atılacak işbirliği adımlarının temelini ve genel çerçevesini
oluşturmaktadır.
129
Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluklar ilkesinden, sorunun ortaya çıkışında ve bu soruna karşı
önlem alınmasında tarafların ortak sorumluluklarının bulunduğunun kabulü ve bu soruna ilişkin
tarihsel sorumluklar, kalkınma seviyesi ve ulusal koşullar gibi sosyo-ekonomik ve ekolojik
etmenlerdeki farklılıklarından dolayı tarafların konumlarına uygun farklılaştırılmış sorumlulukları
üstlenmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. A Center for International Sustainable Development Law
Legal Brief, The Principle of Common But Differentiated Responsibilities: Origin and Scope,
http://www.cisdl.org/pdf/brief_common.pdf (2 Mart 2010) ve Christopher D. Stone, “Common
But Differentiated Responsibilities in International Law,” The American Journal of International
Law, Sayı: 98/276, April 2004.
130
İhtiyat ilkesi (precautionary principle) özetle, bir çevre sorununa ilişkin bilimsel belirsizliklerin
bulunması durumunda dahi, çevre üzerinde oluşabilecek olumsuz etkilerin önlenmesi için bu
soruna karşı harekete geçilmesini gerektirmektedir. Nükhet Turgut, “İhtiyat İlkesi,” Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 45, Sayı: 1-4, 1996.
131
BMİDÇS, Madde 3.
132
BMİDÇS’nin ilkeleri için bkz. Michael R. Molitor, “The United Nations Climate Change
Agreements;” The Global Environment Institutions, Law and Policy, (Der. Norman J. Vig ve
Regina S. Axelrod), Congressional Quarterly Inc, Washington D.C., 1999, s. 230.
43
2.2.2. Yükümlülükler
BMİDÇS kapsamındaki yükümlülükler, ortak fakat farklılaştırılmış
sorumluluklar, ulusal ve bölgesel açıdan tarafların özgün kalkınma öncelikleri,
hedefleri ve koşulları dikkate alınarak belirlenmiştir.133 Bu bağlamda, sözleşmeye
katılan tarafların iklim değişikliği ile mücadelede kapasite ve koşullarına uygun
yükümlülükleri üstlenmesi amacıyla, Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı taraflar olmak üzere
üç ana grup oluşturulmuştur. Ek-1 listesinde, 1992 yılı itibariyle OECD üyeleri
arasında bulunan ve genellikle sanayileşmiş ülkeler olarak da adlandırılan taraflar
yer almakta ve bu tarafların tarihsel sorumlulukları nedeniyle iklim değişikliğine
karşı mücadelede öncü rol oynamaları gerektiği kabul edilmektedir. Bu nedenle,
BMİDÇS kapsamında sadece Ek-1 taraflarına sera gazı emisyonlarının
sınırlandırılması
ve
azaltılması
ile
ilgili
yükümlülüklerin
getirilmesi
amaçlanmıştır. Bu çerçevede BMİDÇS’de, anılan tarafların Montreal Protokolü134
ile denetlenmeyen insan kaynaklı sera gazı emisyonlarını ayrı ayrı ya da ortak
olarak
2000
yılına
kadar
1990
seviyesine
çekmelerini
amaçladıkları
belirtilmektedir.135
Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, Ek-1 listesinde, söz konusu OECD
üyelerinin yanı sıra Rusya Federasyonu, Baltık ülkeleri ve Orta ve Doğu Avrupa
ülkeleri bulunmaktadır.136 OECD üyeleri dışında Ek-1 listesinde yer alan bu
ülkeler, BMİDÇS kapsamında pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler
(PEGSÜ)
olarak
adlandırılmış
ve
bu
ülkelerin
bazı
esnekliklerden
yararlanabilmelerine olanak sağlanmıştır. Bu çerçevede, bu ülkeler emisyon
azaltımına ilişkin olarak 1990 yılı yerine daha farklı bir baz yılı (örneğin 1995
133
BMİDÇS, Madde 1(4).
Montreal Protokolü, ozon tabakasını incelten maddelerle mücadele amacıyla, Ozon Tabakasının
Korunmasına İlişkin Viyana Sözleşmesi temel alınarak 1987 yılında kabul edilmiş ve 1989 yılında
yürürlüğe girmiştir.
135
BMİDÇS, Madde 4(2).
136
AB üyeliği nedeniyle Malta, Ek-1 listesine dahil edilmesi yönünde başvuruda bulunmuş
(UNFCCC, Proposal from Malta to amend Annex I to the Convention, 13 May 2009,
FCCC/CP/2009/2, http://unfccc.int/resource/docs/2009/cop15/eng/02.pdf) ve bu talebi 2009
yılının Aralık ayında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen COP-15’te kabul edilmiştir.
Bu çerçevede bu değişiklik, BMİDÇS’nin 16(3) Maddesine göre 2010 yılının ikinci yarısında
yürürlüğe girecektir.
134
44
yılını) tespit edebilme hakkına sahiptirler.137 PEGSÜ’ye bazı esnekliklerin
tanınmasında, Soğuk Savaş sonrasında bu ülkelerde yaşanan ekonomik gerileme
ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarında ortaya çıkan azalmanın etkili olduğu
söylenebilir.
Amerika Birleşik
Devletleri
Belçika
Avrupa Birliği138
Avustralya
Beyaz Rusya a/
Bulgaristan a/
Büyük Britanya ve
Kuzey İrlanda
Birleşik Krallığı
Finlandiya
Çek Cumhuriyeti a/*
Danimarka
Estonya a/
Fransa
Hırvatistan a/*
Hollanda
İrlanda
İspanya
İsveç
İsviçre
İtalya
İzlanda
Japonya
Letonya a/
Lihtenştayn
Litvanya a/
Lüksemburg
Kanada
Macaristan a/
Monako
Norveç
Polonya a/
Portekiz
Romanya a/
Rusya Federasyonu a/
Slovakya a/*
Slovenya a/*
Türkiye
Ukrayna a/
Yeni Zelanda
Almanya
Avusturya
Yunanistan
Kaynak: http://unfccc.int/parties_and_observers/parties/annex_i/items/2774.php (15 Ocak 2010)
* 13 Ağustos 1998 tarihinde yürürlüğe giren ve COP 3’te kabul edilen 4/CP.3 sayılı değişiklik
uyarınca Ek-1 listesine eklenen ülkeler.
a/ Pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler (PEGSÜ).
Tablo 1: BMİDÇS’nin Ek-1 Listesi
BMİDÇS kapsamında ayrıca, Ek-1 taraflarından ulusal emisyon azaltım
politikaları ve önlemlerini benimsemeleri ve bu önlemler ve sonuçlarına ilişkin
ulusal
bildirimleri
ile
sera
gazı
envanterlerini
hazırlayarak
BMİDÇS
Sekretaryası’na iletmeleri beklenmektedir. Bu bildirim ve raporlama süreci, diğer
taraflara kıyasla Ek-1 tarafları için daha sıkı, düzenli ve ayrıntılı bir şekilde
uygulanmaktadır.
137
BMİDÇS, Madde 4(6).
BMİDÇS’nin orginal metninde Ek-1 ve Ek-2 listelerinde Avrupa Topluluğu olarak
anılmaktadır. Bkz. 110. Dipnot.
138
45
Ek-2 listesinde ise, aşağıdaki tabloda da belirtildiği üzere, PEGSÜ
haricinde Ek-1 listesinde yer alan OECD üyeleri bulunmaktadır.139 Ek-2 tarafları,
Ek-1 listesinde yer almalarından kaynaklanan yükümlülüklerinin yanında, iklim
değişikliği
ile
mücadeleye
yönelik
olarak
gelişmekte
olan
ülkelerde
gerçekleştirilen emisyon azaltımı ve uyum eylem ve önlemlerine mali ve
teknolojik destek sağlamak ile yükümlüdürler.140
Avusturya
Amerika Birleşik
Devletleri
Belçika
Finlandiya
Fransa
Büyük Britanya ve
Kuzey İrlanda Birleşik
Krallığı
Hollanda
İspanya
İsveç
İsviçre
İtalya
İzlanda
Japonya
Lüksemburg
Kanada
Norveç
Portekiz
Yeni Zelanda
Yunanistan
Almanya
Avrupa Birliği
Avustralya
Danimarka
İrlanda
Kaynak: http://unfccc.int/essential_background/convention/background/items/1348.php (15 Ocak
2010)
Tablo 2: BMİDÇS’nin Ek-2 Listesi
Ek-1 dışı taraflar ise, genellikle gelişmekte olan ülkelerin yer aldığı ve
iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden ve buna karşı alınan önlemlerden en
fazla etkilenen ülkelerden oluşmaktadır. BMİDÇS kapsamında Ek-1 dışı tarafların
iklim değişikliği ile mücadelede yetersiz kalan kapasitelerinden dolayı mali ve
teknolojik desteğe ihtiyaç duydukları vurgulanmıştır. Öte yandan bu grup, üye
ülkelerinin gelişmişlik düzeyi açısından kendi içerisinde farklılık göstermektedir.
Örneğin, Çin, Hindistan, Bangladeş, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri gibi birçok
düşük gelirli ülkenin yanında, Meksika ve Güney Kore gibi 1992 yılından sonra
OECD’ye üye olmuş ülkeler, petrol ihraç eden Orta Doğu ülkeleri ile Singapur ve
İsrail gibi yüksek gelirli ülkeler bu grup içinde yer almaktadır. Bu grup içinde
bulunan ve şu an 49 ülkeden oluşan En Az Gelişmiş Ülkelere (Least Developed
139
Bununla ilgili tek istisna Türkiye’dir. Türkiye kendi talebi üzerine, 2001 yılında Marakeş’te
gerçekleştirilen COP-7’de alınan 26/CP.7 no.lu karar gereğince Ek-2 listesinden çıkarılmıştır. Bu
konudaki ayrıntılara daha sonraki bölümlerde yer verilecektir.
140
BMİDÇS, Madde 4(3), 4(4) ve 4(5).
46
Countries-LDCs) ise, iklim değişikliğine karşı kırılganlıklarından dolayı özel
önem atfedilmiş ve mali ve teknolojik açıdan önceliğe sahip olduklarının altı
çizilmiştir.141 Ek-1 dışı taraflarının, emisyon azaltımı ve mali konularda
yükümlülükleri bulunmamaktadır. Öte yandan bahse konu taraflar, uyum
eylemleri gibi iklim değişikliği ile mücadele yönündeki faaliyetlerini daha esnek
koşullarda da olsa bildirme yükümlülüklerine sahiptirler. Ancak, Ek-1 dışı
taraflarının iklim değişikliğine karşı gösterecekleri çabaların, bu ülkelere
sağlanacak mali ve teknolojik desteğe bağlandığı da unutulmamalıdır.
Bu gruplar bazında belirlenen farklılaştırılmış yükümlülüklerin yanı sıra,
BMİDÇS ile tüm taraflara ortak yükümlülükler de getirilmiştir. Genel
yükümlülükler olarak da adlandırılabilecek bu yükümlülükler şu şekildedir:
-
Montreal Protokolü ile denetlenmeyen insan kaynaklı tüm sera gazlarının
kaynaklarca salımı ve yutaklarca uzaklaştırılmasına ilişkin emisyon
envanterlerinin geliştirilmesi,
-
Emisyon azaltımı ve uyum önlemlerini kapsayan ulusal ve bölgesel
programların hazırlanması,
-
Montreal Protokolü ile denetlenmeyen tüm sera gazı yutak ve haznelerinin
korunması ve sürdürülebilir yönetiminin sağlanması,
-
Uyum alanında işbirliği yapılması,
-
Sosyal, ekonomik ve çevresel politika ve eylemlerde iklim değişikliğinin
dikkate alınması,
-
İklim değişikliği ile ilgili bilimsel, teknolojik, teknik, sosyo-ekonomik
araştırma, bilgi değişimi, öğretim, eğitim ve kamu bilincinin artırılması
konularında işbirliği yapılması ve
-
Uygulamaya ilişkin olarak COP’a bilgi verilmesi.142
141
Bkz. BMİDÇS, Madde 4(8), 4(9) ve 12(5). Söz konusu ülkeler, BM tarafından düşük gelir
düzeyi, yetersiz insan kaynakları kapasitesi ve ekonomik kırılganlık ölçütlerine göre belirlenmekte
ve bu liste düzenli aralıklarla güncellenmektedir. United Nations Conference on Trade and
Development, The Least Developed Countries Report 2006: Developing Productive Capacities,
New York ve Geneva, 2006, s. iii, http://www.unctad.org/en/docs/ldc2006_en.pdf
142
BMİDÇS, Madde 4(1).
47
2.2.3. Başlıca Organlar
BMİDÇS ile, iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin sürdürülebilir
kılınması ve daha da ilerletilmesi amacıyla güçlü organlar kurulmuştur.
Uluslararası çevre politikası alanında kurumsallaşmanın yeterli derecede
sağlanamamış olmasının, bu durumun ortaya çıkmasında etkili olduğu
söylenebilir.143 Normların oluşturulması ve tarafların bu normlara uygun hareket
etmesinin sağlanmasında etkin rol alan bu tür güçlü kurumsal düzenlemeler
genellikle, karar verici yetkiye sahip bir taraflar konferansı ya da toplantısı,
sekretarya
ve
bir
veya
birden
çok
uzmanlaşmış
yardımcı
organdan
oluşmaktadır.144 Bu çerçevede, BMİDÇS ile Taraflar Konferansı (Conference of
Parties-COP), Sekretarya, Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı
(Subsidiary Body for Scientific and Technological Advice-SBSTA), Uygulama
Yardımcı Organı (Subsidiary Body for Implementation-SBI) ve mali mekanizma
oluşturulmuştur. Bu bağlamda, BMİDÇS kapsamında taraflarca üstlenilen zayıf
taahhütlerin ve iklim değişikliği sorununun karmaşık yapısının, bu tür güçlü
kurumlarla dengelendiği öne sürülmektedir.145
COP, BMİDÇS’nin en yüksek ve karar alıcı organı olarak, sözleşmenin
amaçlarına ulaşılması ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinin sağlanmasını
gözden geçirmek ve uygulamayı güçlendirmek ile yetkilidir. COP, aksi
kararlaştırılmadığı sürece, her yıl bir kez toplanır ve oturumlarına BMİDÇS
tarafları, gözlemci statüye sahip taraflar, BM ve BM’nin uzmanlık kuruluşları ve
BMİDÇS Sekretaryası tarafından uygun görülen kurum ve kuruluşlar katılabilir.
Ancak, sadece BMİDÇS taraflarının karar alma sürecinde oy hakkı vardır.146
Sonuç itibariyle COP’un, tarafların düzenli olarak bir araya gelip müzakerelerde
143
Ulrich Beyerlin, “State Community Interests and Institution-Building in International
Environmental Law,” Zeitschrift Für Auslandisches Öffentliches Recht und Völkerrecht, 56, 1996,
s. 603-604; Şule Güneş, Uluslararası Hukuk Açısından Çevresel Etki Değerlendirmesi, Siyasal
Kitabevi, Ankara, 2007, s. 138.
144
Robin Churchill ve Geir Ulfstein, “Autonomous Institutional Arrangements in Multilateral
Environmental Agreements: A Little-Noticed Phenomenon in International Law,” The American
Journal of International Law, Cilt: 94, 2000, s. 623.
145
Alexandre Kiss ve Dinah Shelton, International Environmental Law 1994 Supplement,
Transnational Publishers, New York, 1994, s. 131 ve Jørgen Wettestad, Designing Effective
Environmental Regimes: The Key Conditions, Edward Elgar Publishing, Cheltenham, 1999, s. 215.
146
COP’un yetki ve görevleri için bkz. BMİDÇS, Madde 7.
48
bulunmalarını ve iklim değişikliğine karşı uluslararası işbirliğini daha da ileri
götürmelerini sağlayan uluslararası bir platform olarak işlev gördüğü söylenebilir.
BMİDÇS kapsamında ayrıca geçici bir Sekretarya kurulmuştur. Söz
konusu Sekretarya, COP ve yardımcı organların oturumları için gerekli
düzenlenmeleri yapmak, BMİDÇS ile ilgili raporlar hazırlamak ve bilgi
paylaşımını sağlamak ve taraflara BMİDÇS’nin uygulanması konusunda teknik
destek vermek ile yükümlüdür.147 Sekretarya ayrıca, COP’un ve yardımcı
organlara ilişkin resmi belgelerin hazırlanması, Ek-1 taraflarının ulusal
bildirimlerinin gözden geçirilmesi ve sera gazı envanterlerinin toplanması
konularında da hizmet vermektedir. Bu çerçevede, BMİDÇS’nin etkin bir şekilde
uygulanması ve organlar arasında gerekli eşgüdümün sağlanması açısından
Sekretarya önemli bir işlevi yerine getirmektedir. BMİDÇS Sekretaryası, COP’un
ilk oturumunda alınan karar neticesinde, 1996 yılı itibariyle kalıcı hale
getirilmiştir.
SBSTA, BMİDÇS’ye ilişkin bilimsel ve teknolojik konularda, COP’a bilgi
ve danışmanlık sağlanması ile görevlidir.148 Bu doğrultuda, temiz teknolojilerin
geliştirilmesi
ve
transferinin
sağlanması,
ulusal
bildirim
ve
emisyon
envanterlerinin hazırlanmasına ilişkin metodolojilerin geliştirilmesi gibi konular
SBSTA’nın sorumlulukları arasındadır.149 Daha önce de belirtildiği üzere, iklim
değişikliği biliminin bu alanındaki işbirliğinin ilerletilmesine büyük katkısı
olmuştur. Bu çerçevede SBSTA, bilimsel ve teknolojik konulardaki çalışmalarını
IPCC ile eşgüdüm içerisinde yürütmekte ve iklim değişikliğinin bilimsel
boyutunun işbirliği ve müzakere süreci ile bütünleştirilmesinde önemli bir rol
oynamaktadır. Nitekim, iklim değişikliği gibi “bilimsel dil ile politika ihtiyaçları
arasında sürekli bir uyumsuzluğun var olduğunu gösteren klasik bir örneği”150
147
BMİDÇS, Madde 8.
BMİDÇS, Madde 9(1).
149
UNFCCC, A Guide to the Climate Change Convention Process, Bonn, 2002, s. 20,
http://unfccc.int/resource/guideconvkp-p.pdf
150
Andrew C. Revkin, “Ideas&Trends: Global Waffling; When Will We Be Sure?, The New York
Times, 10 September 2000,
http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9C00E3D61039F933A2575AC0A9669C8B63&n
=Top/Reference/Times%20Topics/People/R/Revkin,%20Andrew%20C (12 Şubat 2010)
148
49
teşkil eden böyle bir konuda, bilimsel boyutun sürece dahil edilmesini sağlayan
SBSTA’nın, bu alandaki işbirliği açısından önemi aşikardır.
SBI
ise,
BMİDÇS’nin
uygulanmasına
ilişkin
konularda
COP’a
danışmanlık görevinde bulunmaktadır.151 Bu bağlamda, bütçe ve idari hususların
yanı sıra ulusal bildirimler ve emisyon envanterleri ile tarafların mali yardım
konusundaki taahhütlerinin gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi SBI’nın
sorumluluğu altındadır. COP’un yetki ve rehberliği altında olan SBSTA ve
SBI’nın oturumları, tüm tarafların katılımına açık olarak genellikle Haziran ve
Aralık aylarında olmak üzere her yıl iki kez düzenlenmektedir.152
BMİDÇS ile, COP’un yetki ve rehberliği altında ve COP’a karşı sorumlu
bir mali mekanizma da oluşturulmuştur. Mali mekanizma, teknoloji transferi dahil
olmak üzere bağış ve kolaylıklar yoluyla mali kaynakların temin edilmesinden
sorumlu olup; bu doğrultuda ikili, bölgesel veya çok taraflı kanallar aracılığıyla
gelişmekte olan taraflar için mali kaynak yaratılması amaçlanmaktadır.153
BMİDÇS, mali mekanizmanın yürütülmesi görevini geçici olarak Küresel Çevre
Fonu’na (Global Environment Facility-GEF) vermiştir.154
2.2.4. Prosedürel Konular ve Diğer Hususlar
Sözleşmenin uygulanmasına yönelik bilgi paylaşımının sağlanması
amacıyla sunulacak bildirim ve raporlara ilişkin kurallar, BMDİÇS kapsamında
öne çıkan prosedürel konular arasında yer almaktadır. BMİDÇS’nin etkin olarak
uygulanması, tarafların bu konuda gerçekleştirdikleri eylemleri güvenilir bir
şekilde ve zamanında Sekretarya’ya ve dolayısıyla diğer taraflara ulaştırması ile
yakından bağlantılıdır. Bu nedenle BMİDÇS ile, yükümlülüklerin yerine
151
BMİDÇS, Madde 10.
UNFCCC, “Decision 3/CP.4: Review of Financial Mechanism,” Report of the Conference of
the Parties at its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, Addendum,
Part Two: Action taken by the Conference of the Parties at its Fourth Session,
FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999, s. 8.
153
BMİDÇS, Madde 11.
154
Mali mekanizma ve dolayısıyla GEF ile ilgili bilgilere, tezin üçüncü bölümde ayrıntılı olarak
yer verilecektir.
152
50
getirilmesi, sera gazı envanterleri, uygulanan politika ve önlemlere ilişkin
hazırlanacak bildirim ve raporlar hakkındaki prosedürler ve takvim belirlenmiş ve
ayrıca bu konudaki uygulamalara büyük önem verilmiştir.
BMİDÇS ayrıca, sözleşmenin uygulanmasına ilişkin ortaya çıkabilecek
sorunların çözümü ve anlaşmazlıkların halli için gerekli mekanizmaların
oluşturulmasına da zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda, COP’un birinci
oturumunda, uygulamaya ilişkin sorunların çözümü için çok taraflı bir danışma
sürecinin oluşturulacağı belirtilmiştir.155 Bu doğrultuda, 1995 yılında düzenlenen
COP-1’de, 13. Maddeye ilişkin Geçici Çalışma Grubu kurulmuş ve söz konusu
çalışma grubu kapsamındaki çalışmalar 1998 yılındaki COP-4’e kadar
tamamlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, Ek-1 ve Ek-1 dışı taraflar arasında
coğrafi açıdan adil bir temsilin ve rotasyonun sağlanacağı ve bilimsel, sosyoekonomik ve çevresel alanlardaki uzmanların yer alacağı bir Çok Taraflı Danışma
Komitesi oluşturulmuştur. Bu Komite, teknik ve mali açıdan bilgi gerektiren
hususlarda sorunun aydınlatılması ve çözüme kavuşturulması amacıyla önerilerde
bulunmakla görevlendirilmiştir.156 Bu çerçevede bu sürecin, kolaylaştırıcı bir
şekilde, işbirliği içerisinde ve zamanında gerçekleştirileceği ve bu sürece adli ve
çatışma içeren unsurların dahil edilmeyeceği vurgulanmıştır.157
BMİDÇS, çok taraflı danışma süreciyle çözüme kavuşturulamayacak
durumlarda,
anlaşmazlıkların
halli
için
başvurulacak
mekanizmayı
da
geliştirmiştir. Bu çerçevede, sorun hakkında taraflar arasında müzakerelerin
yapılması ya da tarafların rızası durumunda uzlaştırma komisyonunun kurulması,
sorunun Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesi ve uluslararası tahkime
gidilmesi gibi çözüm yolları BMİDÇS ile getirilmiştir.158
155
BMİDÇS, Madde 13.
UNFCCC, “Decision 10/CP.4: Multilateral Consultative Process and Annex: Multilateral
Consultative Process;” Terms of Reference in Report of the Conference of the Parties on its Fourth
Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January
1999, s. 42-47.
157
a.g.e., s. 43.
158
BMİDÇS, Madde 14.
156
51
BMİDÇS’de, araştırma ve sistematik gözlemin desteklenmesi ve iklim
değişikliğine ilişkin eğitim, öğretim ve kamuoyu bilincinin artırılması yönünde
işbirliği yapılması hususlarına da yer verilmiştir.159 BMİDÇS kapsamında ayrıca,
sözleşme ve eklerinde yapılacak değişiklikler ve daha sonrasında protokollerin
kabul edilmesine ilişkin ayrıntılar ile oy verme, geri çekilme, çekince koyma gibi
konularda da başvurulacak prosedür ve yöntemler tespit edilmiştir.160 Özellikle,
BMİDÇS’nin 17. Maddesi sayesinde sözleşmeyi temel alan bir protokolün
yapılmasına olanak sağlanmış ve böylece Kyoto Protokolü’ne giden sürecin
hukuki açıdan önü açılmıştır. BMİDÇS ile ayrıca, BM ve BM’nin uzman
kurumlarından birine Üye Devletler veya Uluslararası Adalet Divanı Yasası’na
taraf olan Devletlerin ve bölgesel ekonomik entegrasyon teşkilatlarının
sözleşmeye katılabilecekleri kaydedilmiş161 ve böylelikle AB de sözleşmeye taraf
olabilmiştir.
2.3.
KYOTO PROTOKOLÜ’NE GİDEN SÜREÇ
BMİDÇS’nin 1994 yılında yürürlüğe girmesinin ardından, kurulan işbirliği
mekanizmaları harekete geçirilmiş ve bu doğrultuda sözleşmenin en yüksek
organı olan COP’un oturumları düzenlenmeye başlanmıştır. Bu süreçte, iklim
değişikliği alanında işbirliğinin ilerletilmesi ve Kyoto Protokolü’nün kabul
edilmesi konularında önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Bu bağlamda, bu kısımda
BMİDÇS’nin yürürlüğe girmesi ile Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi
arasındaki süreç, bu dönemde gerçekleştirilen COP oturumları çerçevesinde ele
alınacaktır.
2.3.1. COP-1–COP-3
COP’un ilk oturumu (COP-1), BMİDÇS’nin yürürlüğe girmesini takiben
28
Mart-7
Nisan
1995
tarihlerinde
Almanya’nın
Berlin
kentinde
gerçekleştirilmiştir. COP-1’de, öncelikli olarak sera gazı emisyonlarının
159
Bkz. BMİDÇS, Madde 5-6.
Bkz. BMİDÇS, Madde 15-25.
161
BMİDÇS, Madde 20.
160
52
azaltılmasına ilişkin Ek-1 taraflarınca üstlenilen yükümlülüklerin yeterliliği
konusu tartışılmıştır. COP-1’de yapılan görüşmeler neticesinde ayrıca, Berlin
Buyruğu’nun kabul edilmesi ile Berlin Buyruğu Geçici Çalışma Grubu’nun
(BBGÇG) kurulması kararlaştırılmıştır. Berlin Buyruğu kapsamında, 2000 yılı
sonrası döneme yönelik olarak Ek-1 taraflarının üstlenecekleri taahhütleri
güçlendirecek bir protokol veya hukuksal belgenin kabul edilmesini amaçlayan
yeni süreç başlatılmıştır.162
Berlin Buyruğu ile başlatılan bu yeni süreçte, öncelikle Ek-1 taraflarının
emisyonların azaltılmasına yönelik hedeflerine ilişkin takvimin belirlenmesi
(örneğin, 2005, 2010 veya 2020 yılına kadarki takvim) üzerinde durulmuş ve
süreçte
gelişmekte
olan
ülkelere
yeni
yükümlülüklerin
getirilmesinden
kaçınılmıştır. 1997 tarihli COP-3’e kadar çalışmalarını tamamlayan BBGÇG
sayesinde, sanayileşmiş ülkelerin iklimi korumaya yönelik taahhütlerinin
güçlendirilmesi ve bu amaçla bir protokolün imzalanması konularında önemli bir
yol kat edilmiştir.163 COP-1 boyunca ayrıca, gelişmiş ülkelerin ilk ulusal
bildirimlerinin gözden geçirilmesi ele alınmış ve ortak yürütme alanındaki
projelere ilişkin dört yıllık bir pilot dönemin başlatılması ve geçici olarak
Cenevre’de konuşlandırılan Sekretarya merkezinin Almanya’nın Bonn kentine
taşınması kararlaştırılmıştır.
COP-2, 8-19 Temmuz 1996 tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre kentinde
düzenlenmiştir. COP’un bu oturumu öncesinde, IPCC tarafından açıklanan ve
iklim üzerinde gözle görülür bir derecede insan etkisinin bulunduğunu vurgulayan
İkinci Değerlendirme Raporu, bu toplantıya yönelik ilgi ve beklentilerin artmasına
neden olmuştur. Bu bağlamda, COP-2’de kabul edilen Cenevre Bakanlar
Bildirgesi’nde, COP-3’te imzalanmak üzere yasal açıdan bağlayıcı bir protokol
veya hukuksal belgeye yönelik müzakerelerin hızlandırılarak sonuçlandırılması
162
UNFCCC, “Decision 1/CP.1: the Berlin Mandate: Review of the Adequacy of Article 4,
paragraph 2 (a) and (b), of the Convention, including proposals related to a protocol and decisions
on followup,” Report of the Convention of the Parties on its First Session, held at Berlin from 28
March to 7 April 1995, FCCC/CP/1995/7/Add.1, 6 June 1995, s. 4.
163
Oberthür ve Ott, 1999, s. 47.
53
çağrısında bulunulmuştur.164 Ancak, aralarında Avustralya, Yeni Zelanda ve
Rusya’nın bulunduğu bazı ülkeler bu bildirgeyi desteklememiştir. COP-2
sırasında ortaya çıkan diğer önemli bir gelişme ise, müzakerelerde isteksiz
görünen ABD’nin bağlayıcı yükümlülükler konusu da dahil olmak üzere iklim
değişikliği müzakerelerine daha olumlu yaklaşmaya başlaması olmuştur.
BMİDÇS’nin yürürlüğe girmesi sonrasında iklim değişikliğine karşı
işbirliği alanında yaşanan en önemli gelişme, 1-11 Aralık 1997 tarihlerinde
Japonya’nın Kyoto kentinde gerçekleştirilen COP-3 sırasında kabul edilen Kyoto
Protokolü olmuştur. Böylece, Berlin Buyruğu ile başlatılan ve yasal açıdan
bağlayıcı
bir
protokolün
kabul
edilmesini
amaçlayan
süreç
başarıyla
sonuçlandırılmıştır. Tabi ki bu süreçte, çeşitli konularda büyük görüş ayrılıkları da
yaşanmıştır. Örneğin, Ek-1 taraflarının emisyonların sınırlandırılması ve
azaltılması konusundaki yükümlülükleri ile gelişmekte olan ülkelerin sürece ne
şekilde katılacağı hususlarında ciddi tartışmalar yaşanmıştır. Özellikle gelişmiş
ülkeler, gelişmekte olan ülkelerden emisyonların azaltılması yönündeki çabalara
katkı sağlamalarını; gelişmekte olan ülkeler ise, tarihsel sorumlulukları nedeniyle
gelişmiş ülkelerin daha ciddi taahhütler üstlenmelerini beklemiştir. Ancak, bu tür
görüş ayrılıkları Kyoto Protokolü ile bir şekilde uzlaştırılmış ve iklim
değişikliğiyle mücadelede tarihi bir adımın atılması sağlanmıştır.
2.4.
KYOTO PROTOKOLÜ
Şüphesiz, yasal açıdan bağlayıcı yükümlülükler ve somut hedefler getiren
Kyoto Protokolü, iklim değişikliğine karşı atılan en önemli işbirliği adımıdır.
BMİDÇS’nin genel çerçevesini çizdiği işbirliği sürecine ilişkin ayrıntılar, Kyoto
Protokolü ile belirlenmiş ve böylece bu süreçte atılacak adımlar ve kullanılacak
araçlar açıkça ortaya konmuştur. Bu bakımdan Kyoto Protokolü, BMİDÇS’nin
ilke ve hedefleri ile kurumsal mekanizması temel alınarak yapılandırılmıştır. 11
Aralık 1997 tarihinde kabul edilen Kyoto Protokolü, Rusya Federasyonu’nun
Kasım 2004’te anlaşmayı onaylamasından 90 gün sonra 16 Şubat 2005 tarihinde
164
UNFCCC, “The Geneva Ministerial Declaration,” Report of the Conference of the Parties on
its Second Session, held at Geneva from 8 to 19 July 1996, FCCC/CP/1996/15/Add.1, 29 October
1996, s. 73.
54
yürürlüğe girmiştir.165 Bu doğrultuda Kyoto Protokolü’ne, şu ana kadar AB dahil
toplam 190 taraf katılmıştır.166
Bu kısımda, Kyoto Protokolü kapsamındaki hedef ve yasal açıdan
bağlayıcı
yükümlülüklere,
kurulan
yeni
organlara,
oluşturulan
yeni
mekanizmalara ve Protokol ile ilgili önemli sayılabilecek diğer hususlara
odaklanılacaktır.
2.4.1. Hedef ve Yükümlülükler
Kyoto Protokolü kapsamındaki hedef ve yükümlülükler, BMİDÇS’nin
ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi temelinde taraflar arasında
yapılan farklılaştırma (Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı taraflar arasında) çerçevesinde
şekillendirilmiştir.
Kyoto
Protokolü,
BMİDÇS
kapsamındaki
hedef
ve
yükümlülükleri yasal açıdan bağlayıcı hale getirmiş ve bu doğrultuda atılacak
adımları
daha
da
somutlaştırmıştır.
Kyoto
Protokolü’nde,
tarafların
farklılaştırılmış sorumluluklarının yanı sıra, tüm tarafların yerine getirmesi
gereken genel yükümlülükler de bulunmaktadır.
Bu çerçevede, tüm taraflar;
-
emisyonlara ilişkin verilerin kalitesinin artırılmasına yönelik ilerleme
sağlamak,
-
ulusal emisyon azaltımı ve uyum programlarını başlatmak,
-
çevreye dost teknolojilerin geliştirilmesi, transferi ve bu teknolojilere
erişimin sağlanması yönünde adım atmak,
-
iklim değişikliği alanında sistematik gözlem, bilimsel araştırma ve ağlara
yönelik uluslararası işbirliğini artırmak,
165
Kyoto Protokolü’nde, bu Protokolün, “Ek-1’de yer alan tarafların 1990 yılı toplam CO2
emisyonlarının en az %55’ine tekabül eden Ek-1’deki tarafların dahil olduğu, BMİDÇS’nin en az
55 tarafının, onay, kabul, uygun bulma ya da katılım belgelerini Depoziter’e tevdi ettikleri tarihten
sonraki doksanıncı gün yürürlüğü gireceği” belirtilmektedir. Kyoto Protokolü, Madde 25(1).
166
Kyoto Protocol, Status of Ratification, (en son güncelleme 3 Aralık 2009 günü yapılmıştır),
http://unfccc.int/files/kyoto_protocol/status_of_ratification/application/pdf/kp_ratification_200912
03.pdf (10 Şubat 2010)
55
-
iklim değişikliğiyle ilgili eğitim, öğretim, kamuoyunun bilinçlendirilmesi
ve kapasite geliştirme faaliyetlerine destek vermek
ile yükümlüdür.167 İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik somut adımları
destekleyecek şekilde tasarlanan bu genel yükümlülükler ile, küresel düzeyde
işbirliğinin gerçekleştirilmesi için tüm taraflarca öncelik verilmesi gereken
konuların belirlenmesi sağlanmıştır.
Bu doğrultuda Kyoto Protokolü’nün başlıca hedefi, iklim değişikliğine
karşı verilen mücadelenin başarıyla sonuçlanması amacıyla, tarafların 2008-2012
yılları arasındaki dönemde sera gazı emisyonlarını 1990 yılı düzeylerinin en az
%5 daha altına çekmelerinin sağlanmasıdır.168 Bu bağlamda, farklılaştırılmış
sorumluluklar çerçevesinde Ek-1 taraflarına ayrı ayrı sayılaştırılmış emisyon
azaltım ve kontrol hedefleri belirlenmiş ve bu hedefler Kyoto Protokolü’nün Ek-B
listesinde gösterilmiştir.
Taraflar
Avusturya, Belçika, Bulgaristan,* Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya,
Avrupa Birliği, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya,
Letonya,* Litvanya,* Lihtenştayn, Lüksemburg, Monako, Hollanda,
Portekiz, Romanya,* Slovakya,* Slovenya,* İspanya, İsveç, İsviçre,
Büyük Britanya Birleşik Krallığı ve Kuzey İrlanda
ABD
Kanada, Macaristan,* Japonya, Polonya*
Hırvatistan*
Yeni Zelanda, Rusya Federasyonu,* Ukrayna*
Norveç
Avustralya
İzlanda
Emisyon azaltım ve
kontrol hedefleri
%-8
%-7
%-6
%-5
%0
%1
%8
%10
Kaynak: http://unfccc.int/kyoto_protocol/items/3145.php (16 Şubat 2010)
* Pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler (PEGSÜ)
Tablo 3: Kyoto Protokolü’nün Ek-B Listesi
Yukarıdaki tabloda da görüleceği üzere, birçok tarafa sera gazı
emisyonlarını 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesinin %5 ila %8 daha aşağısına
167
168
Kyoto Protokolü, Madde 11.
Kyoto Protokolü, Madde 3.
56
çekmeleri yükümlülüğü getirilirken, Yeni Zelanda, Rusya Federasyonu ve
Ukrayna’nın
emisyonlarını
aynı
seviyede
tutması
ve
Norveç’in
%1,
Avustralya’nın %8 ve İzlanda’nın ise %10 oranında emisyonlarını artırabileceği
öngörülmektedir. Bu durum, emisyonlarını sabit tutma ya da artırma hakkı verilen
bu ülkelerin Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği sıradaki emisyon oranlarının,
1990 yılı seviyesinin daha altında veya bu seviyeye çok yakın olmasından
kaynaklanmıştır. Ayrıca AB üye ülkelerine (AB-15), balon yöntemi ile Ek-B
listesinde belirlenen toplam emisyon azaltma hedeflerini kendi aralarında oransal
olarak paylaşabilme imkanı da tanınmıştır.169 Ek-B listesinde belirtilen emisyon
hedefleri dışında hiçbir tarafın emisyon sınırlama veya azaltım yükümlülüğü
bulunmamaktadır.
Öte yandan, Ek-1 listesinde bulunmalarına rağmen Türkiye ve Belarus’un
Ek-B listesinde yer almadıkları görülmektedir. Ek-1 tarafı olarak Türkiye’nin EkB’de yer almaması, Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği dönemde BMİDÇS’ye
taraf bir ülke olmamasından kaynaklanmaktadır.170 Bir Ek-1 tarafı olan Belarus da
aynı nedenle Ek-B’de yer almamakla birlikte, bu listeye alınma yönünde COP
kararının alınmasını sağlamıştır.171 Protokolün Eklerinde değişikliğin yapılmasını
öngören böyle bir COP Kararının yürürlüğe girebilmesi için tarafların dörtte
üçünün onayı gerekli olup; bu süreç ulusal parlamentolar düzeyinde halen
sürmektedir.
Daha
önceki
kısımlarda
da
belirtildiği
üzere,
Kyoto
Protokolü
kapsamındaki hedef ve yükümlülüklerle ilgili olarak ayrıca, mücadele edilecek
sera gazları ve bu gazlarla ilişkili sektörler de tespit edilmiş ve bunlar Protokolün
Ek-A listesinde belirtilmiştir. Bu bağlamda Kyoto Protokolü’nün Ek-A listesi ile,
emisyonları azaltılması ve kontrol altına alınması gereken sera gazları CO2, CH4,
169
Kyoto Protokolü’nün 4. Maddesi kapsamında, tarafların yükümlülüklerini ortak olarak yerine
getirebilmelerine de imkan tanınmıştır. AB kapsamında balon yöntemi olarak da adlandırılan bu
konudaki ayrıntılar, tezin AB ile ilgili bölümünde ele alınacaktır.
170
Türkiye BMİDÇS’ye 2004 yılında, Kyoto Protokolü’ne ise 2009 yılında taraf olmuştur.
171
UNFCCC, “Decision 10/CMP.2: Proposal from Belarus to amend Annex B to the Kyoto
Protocol,” Report of the Conference of Parties serving as the meeting of Parties to the Kyoto
Protocol on its second session, held at Nairobi from 6 to 17 November 2006,
FCCC/KP/CMP/2006/10/Add.1, 2 March 2007, s. 36-37.
57
N2O, HFCs, PFCs ve SF6 olarak belirlenmiş ve ayrıca, enerji, endüstriyel işlemler,
çözücü diğer ürün kullanımı, tarım ve atık sektörlerinde önlem alınması gerektiği
ifade edilmiştir.
Kyoto Protokolü ile, raporlama ve bildirim konularındaki yükümlülüklere
de daha sıkı kural ve prosedürler getirilmiştir. Bu doğrultuda, özellikle Ek-B’de
yer alan tarafların sunacakları rapor ve ulusal bildirimlerin, takvimlendirme ve
denetlenme açısından daha sert kurallara tabi tutulması hükme bağlanmıştır. Mali
yükümlülüklere ilişkin olarak ise, BMİDÇS’nin ilgili hükümleri paralelinde, Ek-2
taraflarının gelişmekte olan ülkelere karşı sorumlulukları tekrar hatırlatılmış ve bu
yönde somut adımların atılması gerektiği açıkça vurgulanmıştır.
2.4.2. Kyoto Protokolü Altındaki Esneklik Mekanizmaları
Kyoto Protokolü, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sera gazı
emisyonlarının sınırlandırılması ve azaltılması alanında işbirliğinin artırılması ve
bu yöndeki taahhütlerin maliyet-etkin bir şekilde yerine getirilmesinin sağlanması
amacıyla
üç
yeni
esneklik
mekanizmasını
devreye
sokmuştur.
Kyoto
Mekanizmaları olarak da bilinen bu esneklik mekanizmaları; Ortak Yürütme
(Joint Implementation), Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development
Mechanism-CDM) ve Emisyon Ticareti’nden (Emission Trading) oluşmaktadır.
Kyoto Protokolü ile temel hukuki çerçevesi oluşturulan bu mekanizmalara ilişkin
kurumsal ve prosedürel ayrıntılar ise, 2001 yılında gerçekleştirilen COP-7’de
kabul edilen Marakeş Uzlaşmaları ile şekillendirilmiştir. Genel olarak bu üç
mekanizmanın da, sera gazı emisyonlarının küresel bir sorun olduğunu kabul eden
ve bu doğrultuda emisyon azaltımının nerede gerçekleştirildiğine daha az önem
veren bir bakış açısıyla geliştirildiği söylenebilir.172
Bu mekanizmalar kapsamında getirilen esneklikler aracılığıyla, bir yandan
tarafların emisyon hedeflerine katılımının en üst seviyeye çıkarılması, öte yandan
da bu sürecin en az maliyetle atlatılarak elde edilecek fayda ve getirilerin taraflar
172
Raoul Weiler, “The Kyoto Protocol and its Socio-ethical Aspects,” (Der. Etienne Vermeersch),
Reading the Kyoto Protocol: Ethical Aspects of the Convention on Climate Change, Eburon, Delft,
2005, s. 39.
58
arasında paylaşımının sağlanması amaçlanmıştır. BMİDÇS Sekretaryası Eski İcra
Sekreteri Cutajar tarafından da belirtildiği üzere,
“Kyoto Protokolü, sera gazı emisyonlarının en az maliyetle sınırlandırılması
amacıyla esnek hedefleri içeren ve piyasa mekanizmalarını kullanan bir
173
ekonomik araç olarak ele alındığı takdirde en iyi şekilde anlaşılacaktır.”
Böylece, piyasa ve proje temelli mekanizmaların devreye sokulması ile
iklim değişikliği alanındaki işbirliği sürecine yenilikçi yaklaşımların entegre
edilmesi de sağlanmıştır.
2.4.2.1. Ortak Yürütme
Kyoto
Protokolü’nde
ortak
yürütme
kavramı
doğrudan
kullanılmamaktadır. Ancak Protokolün 6. Maddesinde, Ek-1 taraflarının sera gazı
emisyonlarının azaltılması ya da insan kökenli yutaklarca uzaklaştırılmasını
amaçlayan projeleri, diğer Ek-1 taraflarında belirli şartlar altında (projelerin özgün
getiri -additionality-174 sağlaması ve ilgili tarafların onayının alınması gibi)
uygulayabileceği ifade edilmektedir. Bu yöndeki hedef ve şartlar doğrultusunda,
yatırımcı Ek-1 tarafının175 ev sahibi Ek-1 tarafında emisyon azaltımı sağlayacak
projeler yürütülebilmesine imkan tanınmıştır. Böylece ev sahibi ülke bu tür
projeler sayesinde yatırımcı ülkeye satmak üzere Emisyon Azaltım Birimi
173
Michael Zammit Cutajar, "Reflections on the Kyoto Protocol-Looking Back to See Ahead,”
International Review for Environmental Studies, Cilt: 5, Sayı: 1, 2004, s. 62.
174
Özgün getiri; projenin mevcut şartlarda uygulanamayacağının ve ayrıca bu projenin ilave bir
emisyon azaltımı gerçekleştirileceğinin kanıtlanması durumunda geçerlidir. Böyle bir durumda
projenin, sera gazı emisyon azaltımı sağlaması (çevresel getiri), proje sayesinde elde edilen gelirin
projenin yapılabilirliğini artırması (finansal ve yatırım getirisi) ve projenin uygulandığı yerdeki en
uygun teknolojik kaynakların kullanılması (teknolojik getiri) gibi konularda fark yaratması
gerekmektedir. Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Kyoto Protokolü
Esneklik Mekanizmaları ve Diğer Uluslararası Emisyon Ticareti Sistemleri, 13 Mayıs 2008 tarih
ve B.18.ÇYG.0.02.00.04-020/8366 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Özel İhtisas Komisyonu
Raporu, Ankara, Aralık 2008, s. 17.
175
Sadece Ek-B listesi altında belirlenmiş bir emisyon azaltım veya sınırlama hedefi bulunan Ek-1
tarafları ortak yürütme mekanizmasından yararlanabilir ve bu konuda işbirliği yapabilirler. Bkz.
UNFCCC, “Decision 9/CMP.1: Guidelines for the implementation of Article 6 of the Kyoto
Protocol,” Report of the Conference of the Parties serving as the Meeting of the Parties to the
Kyoto Protocol on its First Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005,
FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.2, 30 March 2006, s. 6.
59
(Emission Reduction Units)176 kazanabilecektir. Bu bağlamda, satılan birim
miktarı ev sahibi ülkeye tahsis edilen emisyon miktarından düşülürken, yatırımcı
ülkenin ise satın aldığı birimler kadar toplam emisyon kotası artacaktır.
Ortak
yürütme
mekanizması
kapsamında
alınıp
satılan
bu
birimlerin/kredilerin onaylanmasına ilişkin uygunluk kriterlerinin tespiti amacıyla
iki farklı prosedür geliştirilmiştir. Seri-1 (Track-1) olarak adlandırılan ilk
prosedüre göre, tüm uygunluk kriterlerini karşılayan ev sahibi ülkeler kendi proje
ve kredilerini doğrulayabilirken; Seri-2 (Track-2) kapsamında ise tüm uygunluk
kriterlerini karşılayamayan ev sahibi ülkelerdeki projelerin Ortak Yürütme Üst
Kurulu (Joint Supervisory Committee)177 tarafından onaylanması gerekmektedir.
Bu doğrultuda söz konusu uygunluk kriterleri arasında başlıca olarak, Kyoto
Protokolü’ne taraf olunması, ilgili tarafların proje konusundaki onayının alınması,
tahsis edilmiş emisyon hedeflerinin hesaplanmış ve kayıt altında tutulmuş olması,
ulusal kayıt sistemi ve bununla ilgili mercilerin kurulmuş olması (Yetkili Odak
Noktası gibi) bulunmaktadır.178 2005 yılındaki COP-11/CMP-1’de, ancak 2000
yılı itibariyle başlatılmış olan ve gerekli kriterleri karşılayan projelerin ortak
yürütme projesi olarak kabul edileceği ve bu projeler kapsamında Emisyon
Azaltım Birimlerinin ise 2008 yılı itibariyle kazanılabileceği kararlaştırılmıştır.179
Proje temelli olan bu mekanizma sayesinde, bir yandan yatırımcı ülkeye
hedeflerine ulaşmasında kolaylık tanınmakta, öte yandan ev sahibi ülkeye de
teknoloji transferi ve yabancı yatırım çekilmesi konusunda önemli bir fırsat
sunulmaktadır. Ortak yürütme projeleri genelde, Rusya, Bulgaristan ve Ukrayna
başta olmak üzere yatırım maliyetlerinin daha düşük olduğu PEGSÜ’de
gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede, Şubat 2010 itibariyle toplam 285 ortak
176
Bir Emisyon Azaltım Birimi, bir ortak yürütme projesi aracılığıyla sera gazı emisyonlarında
gerçekleştirilen 1 ton CO2 eşdeğer azaltıma tekabül etmektedir. International Petroleum Industry
Environmental Conservation Association, April 2007, s. 27.
177
Söz konusu komite, ortak yürütme projelerinin uygulanması ve bu kapsamda kazanılan
kredilerin doğrulanmasının sağlanması amacıyla 2005 yılında Montreal’de gerçekleştirilen COP11/CMP-1 ile kurulmuştur.
178
Bkz. Etem Karakaya, “Proje Temelli Esneklik Mekanizmaları: Temiz Kalkınma Mekanizması
ve Ortak Yürütme,” Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik
ve Politik Analizi, (Der. Etem Karakaya), Bağlam Yayınları, İstanbul, 2008, s. 185.
179
UNFCCC, Uniting on Climate: A guide to the Climate Change Convention and the Kyoto
Protocol, Bonn, 2007b, s. 2.
60
yürütme projesinin Proje Tasarım Dokümanı hazırlanarak yayınlanmış olup; bu
projeler genellikle CH4 azaltımı, çimento ve kömür ile yenilenebilir enerji ve
enerji verimliliği alanlarında yürütülmektedir.180 Ancak, bu yönde kazanılacak
azaltım kredilerinin geç kullandırılmaya başlanması (2008 yılı itibariyle) ve ulusal
düzeydeki bazı kurumsal eksiklikler nedeniyle, ortak yürütme kapsamındaki
projeler, Protokol kapsamındaki diğer proje temelli mekanizma olan CDM
projeleri kadar ilgi çekememiştir.181
2.4.2.2. Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM)
Temiz Kalkınma Mekanizması’nın (CDM) oluşturulması yönündeki öneri
Kyoto Protokolü’nün kabulünün hemen öncesinde yapılmış ve bu öneri üzerinde
müzakereler kısa sürede tamamlanmıştır. Bu bakımdan, CDM’ye ilişkin
hususların Kyoto Protokolü’ne nihai halinin verilmesinde merkezi bir konuma
oturması ve bu yöndeki müzakerelerin hızla tamamlanması, CDM’nin ortaya çıkış
sürecinin, ‘Kyoto Sürprizi’ olarak adlandırılmasına neden olmuştur.182
Kyoto Protokolü’nün 12. Maddesine göre CDM, Ek-1 taraflarının emisyon
hedeflerine ulaşmalarına; Ek-1 dışı tarafların ise sürdürülebilir kalkınmalarını
gerçekleştirebilmeleri ve BMİDÇS’nin nihai amacına katkıda bulunabilmelerine
destek verilmesi amacıyla geliştirilmiştir. Böylece CDM, diğer proje temelli
mekanizma olan ortak yürütmeden, işbirliği yapan ülkeler bağlamında
ayrılmaktadır. CDM kapsamında, emisyon hedefi belirlemiş bir Ek-1 tarafı,183
emisyon hedefi olmayan Ek-1 dışı bir ülkede sera gazı emisyonlarını azaltmaya
yönelik bir proje gerçekleştirmesi durumunda, Sertifikalandırılmış Emisyon
Azaltım Kredisi (Certified Emission Reductions) kazanır ve bu kredi miktarı Ek-1
tarafının toplam emisyon azaltım hedefinden düşülür. CDM sayesinde, Ek-1
180
http://cdmpipeline.org/ji-projects.htm#1 (23 Şubat 2010)
Katia Karousakis, Joint Implementation: Current Issues and Emerging Challenges,
OECD/IEA, COM/ENV/EPOC/IEA/SLT(2006)7, October 2006, s. 8,
http://www.oecd.org/dataoecd/45/32/37672335.pdf
182
Büyükelçi Raul Estrada Oyuela tarafından 24 Nisan 1998 tarihinde Kolombiya Üniversitesi’nde
(New York) düzenlenen konferansta yapılan “From Kyoto to Buenos Aires: Technology Transfer
and Emission Trading” başlıklı sunum; Jacob Werksman, “The Clean Development Mechanism:
Unwrapping the Kyoto Surprise,” Review of European Community and International
Environmental Law, Cilt: 7, Sayı: 2, 1998, s. 147.
183
Yani Ek-B listesinde yer alan Ek-1 taraflarının hükümetleri ya da özel sektör kuruluşları.
181
61
tarafları hedeflerine daha az maliyetle ulaşma şansı yakalarken, Ek-1 dışı ülkeler
ise kalkınma süreçlerine katkı sağlayacak doğrultuda yabancı yatırım ve teknoloji
transferinden yararlanabilmektedirler.184 CDM ayrıca, Ek-1 dışında yer alan
gelişmekte olan ülkeleri Kyoto Protokolü’nün hedeflerinin gerçekleştirilmesine
aktif olarak dahil etmesi yönünden de önem arz etmektedir.185
CDM projelerinin, ilgili tarafların gönüllü katılımı çerçevesinde iklim
değişikliğinin azaltılmasına yönelik gerçek, ölçülebilir ve uzun vadeli yararlar ile
ilave emisyon azaltımı sağlayacak şekilde geliştirilmesi gerekmektedir.186
CDM’den yararlanabilmek için ilgili tüm tarafların ulusal düzeyde CDM
organlarını kurması ve Kyoto Protokolü’ne taraf olmaları gerekmekle birlikte; Ek1 tarafları için ilave şartlar da getirilmiştir. Bu bakımdan Ek-1 taraflarının
CDM’den yararlanabilmeleri için ayrıca, tahsis edilmiş emisyon miktarlarını
hesaplamış, sera gazlarının tahminine yönelik bir ulusal sistem, ulusal kayıt
dairesi ve emisyon azaltımı kapsamında yapılacak alım-satımlara ilişkin
hesaplama sistemlerini kurmuş ve yıllık sera gazı envanterlerini hazırlamış
olmaları gerekmektedir.187
CDM kapsamındaki faaliyetler, CMP yetkisi ve rehberliği altında
gerçekleştirilmekte ve Temiz Kalkınma Mekanizması İcra Kurulu tarafından
denetlenmektedir.188
İcra
Kurulu
ayrıca,
CDM
projelerinin
işleyişinin
sağlanmasına yönelik idari ve denetim görevleri çerçevesinde projelerin tescili,
yürütülmesi ve neticesinde kazanılan kredilerin onaylanması konularında da
faaliyet
göstermektedir.
Bu
doğrultuda,
projelerin
daha
iyi
işleyişinin
sağlanmasına yönelik ulusal düzeyde idari düzenlemelerin yapılması da
gerekmektedir (Seçilmiş Ulusal Otorite’nin kurulması gibi).
184
H. C. de Coninck, F. Haake ve N. H. van der Linden, Technology transfer in the Clean
Development Mechanism, Energy Research Centre of the Netherlands, January 2007,
http://www.ecn.nl/docs/library/report/2007/e07009.pdf
185
Courtney Cabot Venton ve Sara Shaw, Carbon Trading, A Tearfund briefing paper,
Teddington, May 2008, s. 8.
186
Kyoto Protokolü, Madde 12(5).
187
UNEP, CDM: Information and Guidebook, (Der. Myung-Kyoon Lee), The UNEP Project
CD4CDM, June 2004,
http://www.cd4cdm.org/Publications/cdm%20guideline%202nd%20edition.pdf
188
Kyoto Protokolü, Madde 12(4).
62
CDM projeleriyle ilgili diğer önemli bir husus ise, bu projelerden yukarıda
belirtilen
amaçların
yanı
sıra
iklim
değişikliğine
uyum
faaliyetlerinin
desteklenmesi yönünde de yararlanılmasıdır. Uyum faaliyetlerinin finansmanının
sağlanması açısından Kyoto Protokolü kapsamında kurulan Uyum Fonu’na CDM
projeleri aracılığıyla mali kaynak aktarılmaktadır. Bu çerçevede, CDM
projelerinden kazanılan Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredilerinin %2’si
oranında mali bir kesinti yapılmaktadır. Böylece söz konusu projelere bir nevi
uluslararası vergi getirilmiş olmaktadır.
Kasım 2001’de başlatılıp ilk kredinin Ekim 2005’de kazanıldığı ve şu ana
kadar 2059 projenin kayıtlı olduğu CDM kapsamında, gelişim sürecindeki
projeler de dahil toplam 4200 proje bulunmakta ve bu projelerin 2008-2012
döneminde 2,9 milyar ton CO2 eşdeğer azaltıma tekabül eden azaltım kredisi
sağlayacağı öngörülmektedir.189 Kayıtlı projeler genellikle Asya ve Pasifik (%75)
ve Latin Amerika ve Karayipler (%22) bölgelerine odaklanmış190 ve bu projelerin
büyük kısmı yenilenebilir enerji kaynakları alanında olmak üzere enerji endüstrisi
(%60) ve atık sektörüne (%18) yönelik olarak uygulanmıştır.191 Bu bağlamda
CDM projeleri, bölgesel dağılım açısından dengesizlikler nedeniyle ciddi
eleştirilere maruz kalmaktadır. Nitekim, bu projelerin Çin, Hindistan, Güney
Kore, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerde yoğunlaştığı görülmekte, öte yandan
kapasite eksiklikleriyle birlikte bu yönde büyük ihtiyaçları bulunan Afrika
ülkelerinde bu projeler nadiren gerçekleştirilmektedir. Bu bakımdan, bölgesel
açıdan adil ve dengeli bir proje dağılımının sağlanması hususu halihazırda
müzakerelerde yoğun olarak tartışılmaktadır.
2.4.2.3. Emisyon Ticareti
Kyoto Protokolü altındaki piyasa temelli tek mekanizma olan emisyon
ticareti ile, Ek-B’de yer alan tarafların emisyon hedeflerini (Kyoto Protokolü’nün
3. Maddesi kapsamında) gerçekleştirebilmeleri amacıyla emisyonların alınıp
189
http://cdm.unfccc.int/Statistics/index.html (22 Şubat 2010)
http://cdm.unfccc.int/Statistics/Registration/RegisteredProjByRegionPieChart.html (20 Şubat
2010)
191
http://cdm.unfccc.int/Statistics/Registration/RegisteredProjByScopePieChart.html (20 Şubat
2010)
190
63
satılmasını kapsayacak şekilde işbirliğine gidebilmelerine olanak sağlanmıştır.192
Böylece, diğer mekanizmalarda da olduğu gibi, emisyon hedefi bulunan tarafların,
hedeflerine daha etkin-maliyetle ulaşmaları yönünde bir esnekliğin getirilmesi
amaçlanmıştır.
Emisyon ticaretinin yapılabilmesi için öncelikle sera gazı emisyonlarının
sınırlandırılması ve azaltılması yönündeki taahhütler ile ilgili sayısallaştırılmış
hedeflerin açıkça belirlenmesi gereklidir. Bu bakımdan Kyoto Protokolü
kapsamında, Ek-B’de yer alan tarafların 2008-2012 dönemine ilişkin emisyon üst
sınırları (Tahsis Edilmiş Emisyon Miktarı - Assigned Amount) yani bu ülkelerin
bu dönemde gerçekleştirebilecekleri emisyon miktarları tespit edilmiştir. Emisyon
ticareti çerçevesinde Ek-B tarafları, kendilerine tahsis edilen emisyon kotalarını
aşmaları durumunda, bunu sera gazı emisyonu kotalarını aşmamış olan diğer EkB taraflarından Tahsis Edilmiş Emisyon Birimleri (Assigned Amount Units) satın
alarak telafi edebilme imkanına kavuşmuşlardır. Kyoto Protokolü altında, yetkili
ulusal mercilerce emisyon miktarı tahsis edilen özel sektör kuruluşları ve
işletmeler de emisyon ticaretinden yararlanabilmekte, ancak bu durumda da
Protokol taraflarının hedeflerin gerçekleştirilmesindeki nihai sorumlulukları halen
devam etmektedir. Emisyon ticareti ile ayrıca, diğer mekanizmalarla ilişkili olan
yani, ortak yürütme mekanizması dahilindeki Emisyon Azaltım Birimleri, CDM
kapsamındaki Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredisi ve yutak alanların
artırılmasından sağlanan Uzaklaştırma Birimlerinin (Removal Units) ticareti de
yapılabilmektedir.193
Kyoto Protokolü ile temel çerçevesi çizilen emisyon ticaretine ilişkin
ayrıntılar, diğer mekanizmalarda da olduğu gibi, 2001 yılında COP-7 ile
tamamlanmıştır. Bu doğrultuda emisyon ticaretine katılım sağlama koşulları, ortak
yürütme
mekanizması
kapsamındaki
katılım
kuralları
ile
aynı
şekilde
tasarlanmıştır.194 Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için ticareti yapılan emisyon
192
Kyoto Protokolü, Madde 17 ve Madde 3(10)(11).
OECD/International Energy Agency, Act Locally, Trade Globally: Emission Trading for
Climate Policy, Paris, 2005, s. 36, http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2005/act_locally.pdf
194
Naci Tolga Saruç ve Etem Karakaya, “Emisyon Ticareti ve Karbon Piyasası,” Küresel Isınma
ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, (Der. Etem
Karakaya), Bağlam Yayınları, İstanbul, 2008, s. 207.
193
64
birimleri Uluslararası İşlem Logu (International Transaction Log) aracılığıyla
elektronik olarak kayıt ve kontrol altına alınmaktadır. Aşırı aktarımın önlenmesi
amacıyla, tarafların yükümlülük dönemi rezervleri saptanmış ve böylece bu
rezervlerin aşılması durumunda ilgili tarafların daha fazla ticaret yapmasının
önüne geçilmesine çalışılmıştır. Ayrıca, emisyon ticareti ile elde edilen kredilerin,
Kyoto Protokolü’nün sonraki yükümlülük dönemlerine de devredilmesine imkan
tanınmıştır. Öte yandan, Kyoto Protokolü’ne ilişkin olarak ulusal ve bölgesel
düzeyde emisyon ticareti planlarının kurulması da mümkün olup; bunlar arasında
AB Emisyon Ticareti Sistemi (AB-ETS) ile Norveç ve Birleşik Krallık’taki
emisyon planları örnek olarak sayılabilir.
Emisyon ticareti, kamusal açıdan ortak bir mal olan atmosferi, ticari bir
mala çevirmesi ve bu doğrultuda kirleten öder ilkesine zıt bir şekilde hareket
edilmesine yol açması bakımından zaman zaman eleştirilmektedir.195 Bu
bakımdan, emisyon ticareti aracılığıyla, atmosferin korunması sonucu ortaya
çıkacak maliyetler ile ülkelerin bu sürece ilişkin ekonomik beklentilerinin bir
şekilde dengelenmeye çalışıldığı söylenebilir.
Sonuç itibariyle, esneklik mekanizmalarına ilişkin tüm bu süreçler, iklim
değişikliği rejimi kapsamındaki hedeflere, en kısa zamanda, en etkin maliyetle ve
en yüksek katılımla ulaşılmasının sağlanması için geliştirilmiş olup; bu
mekanizmaların yararları ve iklim değişikliğiyle mücadeleye ne derecede katkı
sağlayabildikleri ancak Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi yani 2012
yılı sonrasında yapılacak kapsamlı değerlendirme ve analizler sayesinde
anlaşılabilecektir.
2.4.3. Başlıca Organlar ve Diğer Hususlar
Kyoto Protokolü genel itibariyle BMİDÇS ile oluşturulan kurumsal
mekanizmayı korumuştur. Kyoto Protokolü ile, Protokol kapsamında karar verici
en üst organ olarak CMP kurulmuş; CMP oturumlarının COP ile birlikte
195
Raoul Weiler, 2005, s. 53.
65
yapılması kararlaştırılmıştır.196 Ancak CMP oturumlarında sadece Kyoto
Protokolü’nün tarafları oy kullanabilmektedir. Bu çerçevede ilk CMP oturumu,
Kyoto Protokolü’nün 2005 yılında yürürlüğe girmesinin ardından toplanmış ve şu
ana kadar toplam beş CMP oturumu düzenlenmiştir. Kyoto Protokolü’nde,
BMİDÇS ile kurulan SBSTA ve SBI’nın, Protokol kapsamında da yardımcı
organlar olarak hizmet vereceği ifade edilmiştir.
Öte yandan, Kyoto Protokolü ile oluşturulan yükümlülüklere uyum ve
esneklik mekanizmaları, yeni organların kurulması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.
Bu çerçevede, daha önce de ifade edildiği üzere, Kyoto Protokolü kapsamında
CDM projelerinin işleyişinden sorumlu bir İcra Kurulu ve ayrıca ortak yürütme
projelerinin işleyişinin sağlanmasına yönelik bir Üst Kurul oluşturulmuştur.
Kyoto Protokolü ile kurulan en dikkat çekici organ ise Kolaylaştırıcı ve Yaptırım
Birimlerinden oluşan Uyum Komitesi (Compliance Committee)’dir. Kyoto
Protokolü’nde, yükümlülüklere uyulmaması durumuna ilişkin prosedür ve
mekanizmaların CMP-1’de belirlenmesi gerektiği kararlaştırılmış197 ve böylece
söz konusu oturumda Uyum Komitesi’nin kurulması sağlanmıştır. Bu komitenin
Kolaylaştırıcı Birimi (Facilitative Branch), özellikle Ek-1 taraflarının emisyon
azaltım ve kontrol yükümlülükleri başta olmak üzere, taahhütlerin yerine
getirilmesinin sağlanması için taraflara tavsiyede bulunmak ve yardım etmek ile
sorumludur.
Kolaylaştırıcı
Birim,
tarafların
yükümlülüklerini
yerine
getirebilmelerine yönelik bir fırsat daha yaratmakla birlikte, yükümlülüklerin
başarıyla
uygulanması
önündeki
zorluklar
hakkında
ilgili
organların
bilgilendirilmesi işlevini de görmektedir.198 Bu bakımdan, söz konusu birimin,
“emisyon hedeflerinin başarılmasında sorunlarla karşılaşabilecek Ek-1 tarafları
için bir nevi erken uyarı sistemini”199 teşkil ettiği söylenebilir.
196
Kyoto Protokolü, Madde 13.
Kyoto Protokolü, Madde 18.
198
Juliette van der Jagt, “Elaborating an international compliance regime under the Kyoto
Protocol;” Issues in International Climate Policy, (Der. Ekko C. van Ierland, Joyeeta Gupta ve
Marcel T.J. Kok), Edward Elgar Pub., Cheltenham, Northampton, 2003, s. 227.
199
David Hunter, James Salzman ve Durwood Zaelke, International Environmental Law and
Policy, New York Foundation Press, New York, 2002, s. 648.
197
66
Yaptırım Birimi (Enforcement Branch) ise, yine emisyon hedeflerine
ilişkin yükümlülükler başta olmak üzere, taahhütlere uyulmamasının doğuracağı
sonuçların belirlenmesinden sorumludur. Eğer bir taraf, kendisi için belirlenen
emisyon kotasını aşması sonucu yükümlülüğünü yerine getiremezse, aşan
miktarın ikinci yükümlülük döneminde telafi edilmesi ve ayrıca ek olarak bu
dönemdeki emisyon hedefi kapsamında %30 daha fazla azaltım yapılması
gerekmektedir. Bu cezaların yanı sıra, anılan tarafın yükümlülüklere uyum eylem
planını hazırlaması gerekmekte ve emisyon ticareti kapsamında alım satım
yapması da askıya alınabilmektedir.200 Marakeş Uzlaşmaları ile şekillendirilen ve
cezai unsurları içeren bu yaptırım mekanizması, iklim değişikliği rejimini,
günümüze kadar sadece kolaylaştırıcı mekanizmalara sahip diğer çok taraflı çevre
anlaşmalarından
farklılaştırmakta
ve
daha
iddialı
bir
hal
almasını
sağlamaktadır.201
Bu kurumların yanı sıra, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamında çeşitli
alt uzmanlık organlarının oluşturulması da mümkündür. Nitekim, günümüze kadar
iklim değişikliği rejimi kapsamında, Teknoloji Transferi Uzman Grubu, En Az
Gelişmiş Ülkeler Uzman Grubu ve Ek-1 dışı Tarafların Ulusal Bildirimi Danışma
Grubu Uzmanları gibi alt gruplar kurulmuştur. Bu bağlamda ayrıca, Ek-1 Tarafları
için İlave Taahhütler Geçici Çalışma Grubu (AWG-KP) ve Uzun Dönemli
İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu (AWG-LCA) da oluşturulmuş ve bu geçici
çalışma grupları Kyoto Protokolü’nün birinci yükümlülük döneminin sonlanacağı
2012 yılı sonrasına yönelik uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinin
yürütülmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Bu çerçevede, mevcut iklim
değişikliği rejimi kapsamında oluşturulan kurumsal mekanizma aşağıdaki şekilde
gösterilmektedir.
200
http://unfccc.int/kyoto_protocol/compliance/introduction/items/3024.php (17 Şubat 2010)
Bkz. Jutta Brunnée, “Europe, the United States and the Global Climate Regime: All Together
Now?,” Journal of Land Use, Cilt: 24, Sayı: 1, Fall 2009, s. 1-44, s. 7; Jutta Brunnée, “The Kyoto
Protocol: Testing Ground for Compliance Theories?,” Zeitschrift Für Auslandisches Öffentliches
Recht und Völkerrecht, 63, 2003, s. 255-280, s. 279 ve Geir Ulfstein ve Jacob Werksman, “The
Kyoto Compliance System: Towards Hard Enforcement;” (Der. Olav Schram Stokke, Jon Hovi ve
Geir Ulfstein), Implementing the Climate Regime:International Compliance, Earthscan, London,
2005, s. 39-63, s. 59.
201
67
Uyum Komitesi
COP/CMP
Kolaylaştırıcı
Birim
Yaptırım
Birimi
Ortak Yürütme
Üst Kurulu
CDM İcra Kurulu
SBSTA
SBI
Mali
MekanizmaGEF
IPCC
Sekretarya
Kaynak: UNFCCC, 2002, s. 15, http://unfccc.int/resource/guideconvkp-p.pdf
202
Şekil 4: BMİDÇS ve Kyoto Protokolü Kapsamında Oluşturulan Kurumsal
Mekanizma
Kyoto Protokolü’nde ayrıca, Ek-1 taraflarının emisyonların azaltılması ve
kontrolüne
ilişkin
hedeflerini
sürdürülebilir
kalkınma
çerçevesinde
gerçekleştirebilmelerinin sağlanması için çeşitli politika ve önlemlere de yer
verilmiştir. Bu çerçevede, enerji verimliliğinin artırılması, sera gazı yutaklarının
(ormanlar gibi) korunması ve genişletilmesi, emisyon verilerinin kalitesinin
artırılması, sürdürülebilir tarımın desteklenmesi, yenilenebilir enerji seçenekleri
ve çevreye dost teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, emisyon
azaltımına yönelik politika ve önlemlerin teşvik edilmesi (özellikle ulaştırma
202
Söz konusu kaynaktan yararlanılarak oluşturulan bu şekil üzerinde birtakım güncelleme ve
değişiklikler yapılmıştır.
68
sektöründe) gibi konularda çeşitli politika önerileri sıralanmıştır.203 Bu politika ve
önlem önerileri içinde ayrıca, mali politika açısından önem arz eden bir öneri de
geliştirilmiştir. Bu bağlamda,
“sera gazı emisyonlarına yol açan sektörlerde, BMİDÇS’nin amacına ve piyasa
araçlarının uygulanmasına aykırı olan piyasa uyumsuzluklarının, mali
teşviklerin, vergiler ile gümrük istisnalarının ve sübvansiyonların, kademeli
204
olarak azaltılmaları ya da ortadan kaldırılmaları”
konusunda politika ve önlemlerin uygulanması öngörülmektedir. Bahse konu
politika ve önlem önerileri yasal açıdan bağlayıcı bir dille ifade edilmemiştir.
Ancak, bu alanlarda atılabilecek somut işbirliği adımlarının, 21. yüzyıl içinde
önemli gelişmelere yol açabileceği düşünüldüğünde, bu önerilerin sahip oldukları
önemin göz ardı edilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır.205 Nitekim günümüzde,
ulusal düzeyde uygulanan ve zaman zaman uluslararası boyutta da uygulanması
önerilen çeşitli
çevre
vergileri ve
mali
teşvikler ile çevreye
zararlı
sübvansiyonların kaldırılması (özellikle fosil yakıtlara yönelik) hususları yoğun
olarak tartışılmakta ve bu yönde önemli adımlar da atılmaktadır. Örneğin, G-20
kapsamında fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonların kaldırılması kararlaştırılmış
olup; bu durumun ciddi sosyo-ekonomik sonuçları olacağı ortadır.
Kyoto Protokolü’nde, protokol metni ve ekleri üzerinde yapılacak
değişiklikler ve oy verme, protokolden çekilme, yürürlüğe girme ve çekince
koyma konularına ilişkin kural ve prosedürler de belirlenmiştir.206 Bu bağlamda
dikkat çeken bir husus, Kyoto Protokolü ve eklerine yönelik değişikliklerin
kabulünde uzlaşının aranması ve uzlaşının sağlanamadığı durumlarda ise kabul
için tarafların dörtte üç çoğunluğuna ihtiyaç duyulmasıdır. Bu durumun, Belarus
örneğinde de görüldüğü gibi, değişiklik önerilerinin kabulündeki süreci uzattığı ve
sistemi daha hantal hale getirdiği öne sürülebilir. Ancak, böylesine hassas bir
konuda mümkün olduğu kadar çok tarafın rızasının alınması, bu alandaki
işbirliğinin daha sağlam temeller üzerine oturmasını sağlayacaktır.
203
Kyoto Protokolü, Madde 2.
Kyoto Protokolü, Madde 2(1)(v).
205
Oberthür ve Ott, 1999, s. 29.
206
Bkz. Kyoto Protokolü, Madde 20-21 ve Madde 22-27.
204
69
Sonuç itibariyle, BMİDÇS temelinde oluşturulan Kyoto Protokolü ile,
2012
yılına
kadar
iklim
değişikliğiyle
mücadeleye
yönelik
işbirliği
mekanizmasının oluşturulması sağlanmıştır. Böylece, bu dönemdeki hedefler,
yükümlülükler, politika seçenekleri ve araçları ile işbirliği organları belirlenmiş ve
iklim değişikliğinin önüne geçilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Ancak,
Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi olan 2012 yılının giderek yaklaşıyor
olması, 2012 sonrası döneme ilişkin iklim değişikliği rejiminin belirlenmesini ve
bu yönde müzakerelerin başlatılmasını gerekli kılmıştır. Bu bağlamda, izleyen
kısımda Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği COP-3 sonrası dönem ve 2012
sonrası müzakereler ele alınacaktır.
2.5.
2012 SONRASI DÖNEME İLİŞKİN ULUSLARARASI İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ MÜZAKERELERİ
İklim değişikliği alanındaki işbirliği süreci, 1997 tarihli COP-3 sırasında
Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi sonrasında daha da yoğunlaşarak devam
etmiştir. COP-3 sonrası düzenlenen COP oturumlarında, Kyoto Protokolü’nün
teknik ayrıntıları üzerinde görüşmeler sürdürülmüş ve iklim değişikliği rejiminin
güçlendirilmesi yönünde önemli adımlar atılmıştır. Bu doğrultuda yaşanan önemli
gelişmelerden biri ise, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesi sonucu Protokolün
en yüksek organı olan CMP oturumlarının düzenlenmeye başlanması olmuştur.
Öte yandan, Kyoto Protokolü kapsamındaki ilk yükümlülük döneminin 2012
yılında
sonlanacak
olması
nedeniyle,
2007
yılında
Endonezya-Bali’de
gerçekleştirilen COP-13/CMP-3’te, 2012 sonrası döneme yönelik müzakerelerin
başlatılması ve bu müzakerelerin 2009 yılında düzenlenecek COP-15/CMP-5’e
kadar sonuçlandırılması kararlaştırılmıştır. Böylece, iklim değişikliğine karşı
işbirliği süreci yeni bir boyut kazanmış ve 2008-2009 yılları iklim değişikliği
konusunda yoğun görüşmelerin yapıldığı bir dönem olmuştur.
Bu çerçevede bu kısımda ilk olarak, Kyoto Protokolü’nün ayrıntıları ve
uygulanmasına ilişkin hususların yoğun bir şekilde ele alındığı COP-4 ve COP-10
arasındaki süreç incelenecektir. Sonrasında, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe
girmesi ile birlikte başlayan COP-11/CMP-1 ve COP-15/CMP-5 arasındaki
70
dönemde görüşülen konular ve 2012 yılı sonrası döneme yönelik iklim değişikliği
müzakereleri üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda, iklim değişikliği konusundaki
müzakereler, nihai kararların alındığı COP ve CMP oturumları temelinde
değerlendirilecek olup; bu toplantılara hazırlık niteliği arz eden diğer alt düzey
toplantılardan (SBSTA ve SBI ile AWG-LCA ve AWG-KP oturumları gibi)
bahsedilmeyecektir.
2.5.1. COP-4–COP-10:
Mevcut
İklim
Değişikliği
Rejiminin
Güçlendirilmesine Yönelik Müzakereler
Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi sonrasında düzenlenen ilk COP
oturumu olan COP-4, 2-14 Kasım 1998 tarihlerinde Arjantin’in Buenos Aires
kentinde gerçekleştirilmiştir. COP-4’te, esneklik mekanizmaları, yutaklar,
yükümlülüklere uyum ve gelişmekte olan ülkelere ilişkin bazı konulardaki
ayrıntıların açıklığa kavuşturulması ve Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesine
ilişkin hazırlıkların tamamlanmasına yönelik takvimi belirleyen Buenos Aires
Eylem Planı (BAEP)207 kabul edilmiştir. BAEP ile ayrıca, BMİDÇS’nin daha iyi
uygulanması amacıyla mali mekanizma, teknoloji geliştirme ve transferi, ortak
yürütülecek faaliyetler gibi konularda somut bir ilerlemenin sağlanması gerektiği
de vurgulanmıştır. COP-4, tarafların Kyoto Protokolü’nün kabulü sonrasından
kazanılan ivmeyi sürdürme ve işbirliğini ilerletme yönündeki çabaları açısından
önemli sayılabilecek bir toplantıdır.
Bir sonraki COP oturumu yani COP-5 ise, 25 Ekim-5 Kasım 1999
tarihlerinde Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleştirilmiş olup; bu oturum diğer
COP toplantılarına kıyasla pek önemli gelişmelere sahne olmamıştır. COP-5
süresince taraflar, BMİDÇS’nin daha iyi uygulanması ve Kyoto Protokolü’nün
2002 yılı itibariyle yürürlüğe girmesinin sağlanmasını hedefleyen BAEP
kapsamında yürütülecek çalışmalara odaklanmıştır. COP-5’te ayrıca, kapasite
geliştirme, teknoloji geliştirme ve transferi, esneklik mekanizmaları ve ulusal
bildirimlere ilişkin hususlar hakkında görüşmeler yapılmıştır.
207
UNFCCC, “Decision 1/CP.4: The Buenos Aires Plan of Action,” Report of the Conference of
Parties on its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998,
FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999, s. 4.
71
COP-6 ise, taraflar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar nedeniyle zorlu bir
şekilde geçmiştir. Bu bakımdan COP-6, görüşmelerin kesilmesi nedeniyle iki
aşamada gerçekleştirilebilmiştir. Bu çerçevede, COP-6’nın ilk bölümü 13-25
Kasım 2000 tarihlerinde Hollanda’nın Lahey kentinde; ikinci bölümü ise 16-27
Temmuz
2001
tarihlerinde
Bonn’da
yapılmıştır.
İlk
bölümde,
Kyoto
Protokolü’nün uygulanması ve operasyonel ayrıntılara ilişkin hararetli konular
görüşülmüştür. Bu çerçevede, yutaklar, arazi kullanımı, esneklik mekanizmaları
(özellikle emisyon ticareti), yükümlülüklere uyum, finansman ve gelişmekte olan
ülkelerin Protokol kapsamındaki yükümlüklere katkıları hakkında ciddi görüş
ayrılıkları yaşanmıştır. Bu çıkmaz, AB, ABD ve benzer aktörler ile gelişmekte
olan ülkelerin sera gazı emisyonlarının azaltılması önlemlerinin şekli ve
uygulanması konusunda yıllardır süren anlaşmazlıklarının ortaya çıkardığı bir
“tren kazasına” da benzetilmektedir.208
COP-6’nın ikinci bölümünde ise, Kyoto Protokolü’nün ayrıntılarına ilişkin
yarım kalan işlerin tamamlanması amaçlanmıştır. Bu oturum, Mart 2001’de sera
gazı emisyonlarının büyük kısmından sorumlu olan ABD’nin 209 Kyoto
Protokolü’nü onaylamayacağını tekrarlamasının ardından yaşanan karamsar bir
ortamda gerçekleştirilmiştir.210 Bu olumsuz atmosfere rağmen taraflar, BAEP’in
uygulanmasına ve COP-6’nın ilk bölümünde sonuç alınamayan konulara (esneklik
mekanizmaları, karbon yutakları, yükümlülüklere uyum ve finansman) ilişkin
Bonn Anlaşması’nı kabul etmişlerdir. Bu bakımdan AB, Bonn Anlaşması’nın
Kyoto Protokolü’nün devam etmesini sağladığını vurgulamış;211 G-77/Çin
208
Henry D. Jacoby ve David M. Reiner, “Getting climate policy on track after The Hague,”
International Affairs, Cilt: 77, Sayı: 2, 2001, s. 297.
209
ABD, 2000 yılı itibariyle küresel sera gazı emisyonlarının %20,6’sından; 1850-2002 arasındaki
dönemde ortaya çıkan CO2 emisyonlarının ise %29,3’ünden sorumludur. Kevin A. Baumert,
Timothy Herzog ve Jonathan Pershing, Navigating the Numbers: Greenhouse Gas Data and
International Climate Policy, World Resource Institute, Washington D.C., 2005, s. 12-31.
210
Aslında, ABD bu yöndeki bir Senato Kararını (Byrd-Hagel Resolution, 105th Congress, 1st
Session, S. RES. 98, 25 July 1997, http://www.nationalcenter.org/KyotoSenate.html) oybirliğiyle
25 Temmuz 1997’de almıştır. 2001 yılında ise, ABD Başkanı Bush, Çin ve Hindistan gibi ülkeler
dahil dünyanın %80’nini yükümlülüklerden muaf tutan ve ABD ekonomisine ciddi boyutlarda
zarar verecek olan Kyoto Protokolü’ne karşı olduklarını kesin bir dille tekrarlamıştır. Bkz. U. S.
White House, Office of the Press Secretary, Text of a Letter from the President to Senators Hagel,
Helms, Craig, and Roberts, 13 March 2001,
http://www.gcrio.org/OnLnDoc/pdf/bush_letter010313.pdf
211
Suraje Dessai, The Climate Regime from The Hague to Marrakesh: Saving or Sinking the Kyoto
Protocol?, Tyndall Center for Climate Change Research, Working Paper 12, December 2001, s. 8,
http://www.tyndall.ac.uk/publications/working_papers/wp12.pdf
72
Grubu212 ise bu anlaşmayı “çok taraflılığın tek taraflılık üzerindeki zaferi”213
olarak gördüklerini açıklamıştır.
COP-6’daki zorlu görüşmeler sonrasında düzenlenen COP-7 ise, 29 Ekim10 Kasım 2001 tarihlerinde Fas’ın Marakeş kentinde gerçekleştirilmiştir. COP-7,
Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülüklere ilişkin operasyonel ayrıntıların
sonuçlandırılması açısından önemli bir toplantı olmuştur. Bu toplantıda,
Protokolün zamanında yürürlüğe girmesi ve yeterli düzeyde uygulanmasının
sağlanmasına yönelik konuları ve taslak kararları ele alan Marakeş Uzlaşmaları
kabul
edilmiştir.
Ancak
söz
konusu
Uzlaşmalara
ilişkin
ayrıntıların
müzakerelerine, izleyen COP oturumlarında da devam edilmiştir. COP-7’de
ayrıca, esneklik mekanizmalarına ilişkin kural, prosedür ve rehber ilkeler kabul
edilmiş ve yükümlülüklere uyum, finansman, kapasite geliştirme ve arazi
kullanımı, arazi kullanım değişikliği ve ormancılık (AKAKDO) alanlarında
önemli kararlar alınmıştır. Bu toplantıda alınan diğer önemli bir karar ise,
BMİDÇS’nin
Ek-2
listesinde
yapılan
değişiklik
olmuştur.
Türkiye’nin
BMİDÇS’nin Ek-1 ve Ek-2 listelerinden silinmesi talebi üzerine yapılan
müzakereler COP-7 ile neticelendirilmiş ve Türkiye’nin Ek-2 listesinden silinerek
“Ek-1 listesinde özel koşulları tanınmış ve diğer Ek-1 taraflarından farklı
konumda olan bir ülke olarak”214 BMİDÇS kapsamında yerini alması kabul
edilmiştir.
23 Ekim-1 Kasım 2002 tarihlerinde Hindistan’ın Yeni Delhi kentinde
gerçekleştirilen COP-8’de öncelikle Marakeş Uzlaşmaları’nın uygulanması
hakkındaki konular görüşülmüştür. COP-8’de kabul edilen “İklim Değişikliği ve
212
G-77/Çin Grubu, 1964 yılında BM kapsamında kurulan ve çoğunlukla gelişmekte olan
ülkelerden oluşan 130’dan fazla üyeye sahip bir müzakere grubudur. Söz konusu Grup, BM
kapsamında tartışılan iklim değişikliği müzakerelerine aktif katılım sağlamakta ve böylece
üyelerinin daha güçlü pozisyon alabilmelerini sağlamaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.g77.org/
213
G-77/Çin Grubu Dönem Başkanı Büyükelçi Bagher Assadi tarafından COP-6’nın ikinci
bölümünde (Bonn, 22 Temmuz 2001) yapılan konuşma; IISD, “Summary of the Resumed Sixth
Session of the Conference of Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 16-27
July 2001,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 176, 30 July 2001, s. 14.
214
UNFCCC, “Decision 26/CP.7 on Amendment to the list in Annex II to the Convention (9
November 2001),” Report of the Conference of the Parties on its seventh session, held at
Marrakesh from 29 October to 10 November 2001, Addendum, Part Two: Action taken by the
Conference of the Parties, FCCC/CP/2001/13/Add.4, 21 January 2002, s. 5.
73
Sürdürülebilir Kalkınmaya ilişkin Delhi Bakanlar Bildirgesi” ile sosyo-ekonomik
kalkınmanın gerçekleştirilmesi, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve iklim
değişikliğine
uyumun
sağlanmasının
gelişmekte
olan
ülkelerin
iklim
değişikliğiyle mücadele kapsamında öncelikli ihtiyaçları arasında olduğu
vurgulanmıştır.215 COP-8, sadece gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler
arasındaki ayrılığa sahne olmamış, aynı zamanda daha kapsamlı taahhütlerin
alınmasına yönelik harekete geçmenin henüz mümkün olmadığını da açıklığa
kavuşturmuştur.216
1-12 Aralık 2003 tarihlerinde İtalya’nın Milano kentinde gerçekleştirilen
COP-9’da ise, CDM kapsamında yürütülecek ağaçlandırma ve ormansızlaşma
faaliyetleri, AKAKDO, mali mekanizma konuları görüşülmüştür. Söz konusu
toplantıda ormancılık ve yutak alanlarla ilgili konulara odaklanılmasından dolayı
COP-9, “Orman COP’u” olarak adlandırılmaktadır.217
Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesinden önceki son COP oturumu
olan COP-10, 6-18 Aralık 2004 tarihlerinde Arjantin’in Buenos Aires kentinde
yapılmıştır. COP-10’da, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle mücadelede
sağlanacak desteği kapsayan bir paket üzerinde anlaşılmıştır. Ayrıca, Uyum ve
Karşı Önlemlere İlişkin Buenos Aires Çalışma Programı kabul edilmiş ve bu
çalışma programında etkilenebilirliğin -etkiye açık olma- (vulnerability) bilimsel
açıdan değerlendirilmesi, uyum eylemlerinin desteklenmesi ve bu yöndeki
çabaların sürdürülebilir kalkınma planlarıyla bütünleştirilmesi konularına yer
verilmiştir.218 Genellikle, emisyon azaltımı ile ilgili hususlara öncelik verilen COP
oturumlarında, ilk defa uyum konularının bu denli yoğun bir şekilde tartışılması
nedeniyle bu oturuma zaman zaman, “Uyum COP’u” da denilmektedir.219
215
UNFCCC, “Decision 1/CP.8: Delhi Ministerial Declaration on Climate Change and Sustainable
Development,” Report of the Conference of the Parties on its Eight Session, held at New Delhi
from 23 October to 1 November 2002, FCCC/CP/2002/7/Add.1, 28 March 2003, s. 3-5.
216
IISD, “Summary of the Eighth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on
Climate Change: 23 October-1 November 2002,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 209, 4 November 2002, s. 2.
217
IISD, “Summary of the Ninth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on
Climate Change: 1-12 December 2003,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 231, 15 December 2003, s. 2.
218
UNFCCC, “Decision 1/CP.10: Buenos Aires programme of work on adaptation and response
measures” Report of the Conference of the Parties on its Tenth Session, held at Buenos Aires from
6 to 18 December 2004, FCCC/CP/2004/10/Add.1, 19 April 2005, s. 2-6.
219
IISD, “Summary of the Tenth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on
74
2.5.2. COP-11/CMP-1–COP-15/CMP-5: 2012 Sonrası Döneme İlişkin
Müzakereler
Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesiyle birlikte, bu kapsamda
oluşturulan kurumsal mekanizmalar da işlemeye başlamıştır. Böylece, Kyoto
Protokolü’nün yürürlüğe girmesi sonrasında düzenlenen COP-11 ile eş zamanlı
olarak ilk CMP oturumu gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede COP-11/CMP-1, 28
Kasım-10 Aralık 2005 tarihlerinde Kanada’nın Montreal kentinde yapılmıştır.
COP-11/CMP-1 kapsamındaki en önemli gelişmelerden biri, 2001 yılında
üzerinde anlaşılan ancak ayrıntılarına ilişkin müzakereleri sürdürülen Marakeş
Uzlaşmaları’nın nihai hale getirilip kabul edilmesi olmuştur. “Kural Kitabı (rule
book)” olarak da adlandırılan Marakeş Uzlaşmaları, COP-11/CMP-1 Başkanı
Stéphane Dion’a göre, Kyoto Protokolü’nün tam olarak uygulanmasını sağlayacak
tarihi bir adımdır.220 Böylece, Kyoto Protokolü kapsamındaki esneklik
mekanizmaları olan emisyon ticareti, CDM ve ortak yürütmenin resmi olarak
başlatılması sağlanmıştır. COP-11/CMP-1‘de ayrıca, Ortak Yürütme Üst
Kurulu’nun kurulması kararlaştırılmış ve ülkelerin sera gazı emisyon değerlerinin
nasıl ölçüleceği ile tarımsal araziler ve ormanlarca yutulan CO2 miktarının
tespitine ilişkin kurallar belirlenmiştir. COP-11/CMP-1 oturumunu önemli kılan
diğer bir gelişme ise, Ek-1 taraflarının 2012 sonrası döneme ilişkin ilave
yükümlülüklerinin belirlenmesi konusunda müzakerelerin başlatılması kararı
olmuştur.221 Bu bağlamda, söz konusu müzakerelerin yürütülmesini sağlamak
üzere Kyoto Protokolü kapsamında AWG-KP kurulmuş222 ve ayrıca BMİDÇS
Climate Change: 6-18 December 2004,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 260, 20 December 2004, s. 14.
220
UNFCCC, Press Release: “Montreal climate conference adopts ‘rule book’ of the Kyoto
Protocol,” 30 Kasım 2005,
http://unfccc.int/files/press/news_room/press_releases_and_advisories/application/pdf/press05113
0_marrakesh.pdf
221
UNFCCC, “Decision 1/CMP.1: Consideration of Commitments for Subsequent Periods for
Parties included in Annex-1 to the Convention under Article 3, paragraph 9, of the Kyoto
Protocol,” Report of the Conference of the Parties serving as the Meeting of the Parties to the
Kyoto Protocol on its First Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005,
FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.1, 30 March 2006, s. 3.
222
AWG-KP, Kyoto Protokolü’nün 3(9) no.lu Maddesi (Ek-I taraflarının müteakip dönemler için
taahhütlerinin, Madde 21(7)’deki şartlara göre kabul edilecek olan, bu Protokolün Ek-B’sindeki
değişikliklerle belirlenecek ve bu Protokol’ün Taraflar toplantısı olarak işlev gören Taraflar
Konferansı (CMP), yukarıdaki 1. paragrafta atıfta bulunulan ilk taahhüt döneminin bitiminden
(2012) en az yedi yıl önce (2005) bu taahhütleri değerlendirmeye başlayacaktır) temelinde
kurulmuştur. AWG-KP çalışmalarını CMP’ye raporlamakla yükümlüdür.
75
kapsamında uzun dönemli işbirliğine yönelik taraflar arasında bir diyaloğun
başlatılması konusunda anlaşma sağlanmıştır.223
COP-12/CMP-2 ise, 6-17 Kasım 2006 tarihlerinde Kenya’nın Nairobi
kentinde
gerçekleştirilmiştir.
Bu
oturumda,
Kyoto
Protokolü
esneklik
mekanizmaları, yükümlülüklere uyum prosedürleri, kapasite geliştirme, iklim
değişikliğine uyum ve BMİDÇS’nin uygulanmasına ilişkin konular ele alınmıştır.
COP-12/CMP-2’de ayrıca, ilk kez Kyoto Protokolü’nün eklerinde bir değişikliğin
yapılmasını içeren bir karar (Belarus’un Kyoto Protokolü’nün Ek-B listesine
eklenerek emisyon azaltım veya sınırlama taahhüdü üstlenmesinin sağlanması)
alınmıştır.224 Afrika ülkeleri başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler için
öncelik arz eden uyum ve kalkınma konularına ağırlık vermesinden dolayı, COP12/CMP-2 genellikle “Afrika COP’u” olarak algılanmaktadır.225 Bu çerçevede
bahse konu oturumlarda, Uyum Fonu’nun kurulması ile iklim değişikliğine uyuma
ilişkin Nairobi Çalışma Programı’nın kabul edilmesi ve CDM kapsamında
kapasite geliştirme çerçevesinin oluşturulması gibi gelişmekte olan ülkeleri
yakından ilgilendiren konularda önemli adımlar atılmıştır.
COP-13/CMP-3, 3-15 Aralık 2007 tarihlerinde Endonezya’nın Bali
adasında düzenlenmiştir. Bu toplantı, 2012 sonrası döneme yönelik iklim
rejiminin belirlenmesine ilişkin müzakerelerin ikinci ayağının (AWK-KP’nin
yanında) yani AWG-LCA sürecinin başlatılması açısından büyük önem arz
etmektedir. Hatırlanacağı üzere, COP-11/CMP-1’de BMİDÇS kapsamında olmak
üzere taraflar arasında uzun dönemli işbirliği için bir diyaloğun başlatılması
yönünde anlaşılmaya varılmıştı. Bu çerçevede, Bali’de yapılan müzakereler
sonucu Bali Eylem Planı (BEP) kabul edilmiş ve 2009 yılı sonundaki
223
UNFCCC, “Decision 1/CP.11: Dialogue on Long-term Cooperative Action to Address Climate
Change by Enhancing Implementation of the Convention,” Report of the Conference of the Parties
on its Eleventh Session, held at Montreal from 28 November to 10 December 2005,
FCCC/CP/2005/Add.1, 30 March 2006, s. 3-4.
224
IISD, “Summary of the Twelfth Conference of the Parties to the UN Framework Convention on
Climate Change and Second Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol: 6-17 November 2006,”
ENB, Cilt: 12, Sayı: 318, 20 November 2006, s. 1.
225
C. Okereke ve ö., Assessment of Key Negotiating Issues at Nairobi Climate COP/MOP and
What It Means for the Future of the Climate Regime, Tyndall Center for Climate Change
Research, Working Paper 106, June 2007, s. 3,
http://www.tyndall.ac.uk/publications/working_papers/twp106.pdf
76
COP-15/CMP-5’e kadar BMİDÇS’nin daha iyi uygulanmasını sağlamak amacıyla
iki yıl sürecek bir müzakere sürecinin başlatılması kararlaştırılmıştır. Bu amaçla
yapılacak müzakerelerin yürütülmesi için AWG-LCA kurulmuş ve AWGLCA’nın görevini AWG-KP ile paralel olarak 2009 yılı sonunda tamamlaması
planlanmıştır. BEP kapsamında müzakerelerin;
-
emisyon azaltımı,
-
iklim değişikliğine uyum,
-
teknoloji
geliştirme
ve
transferi
(emisyon
azaltımı
ve
uyumun
desteklenmesi için),
-
finansman (emisyon azaltımı, uyum ve teknoloji alanında işbirliğinin
desteklenmesine yönelik) ve
-
kapasite geliştirme
yapıtaşları temelinde sürdürülmesi ve uzun dönemli küresel emisyon azaltım
hedefleri dahil uzun dönemli işbirliği eylemine ilişkin ortak bir vizyonun
oluşturulması hedeflenmiştir.226 Bu bakımdan BEP, tüm ülkeleri ilgilendiren iklim
değişikliğiyle mücadelenin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birlikte hareket
etmesi sayesinde başarılabileceğini gösteren ortak anlayışın bir eseri olarak227
algılanmaktadır.
COP-13/CMP-3’te ayrıca, Kyoto Protokolü altında Uyum Fonu’nun
ayrıntıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmış, gelişmekte olan ülkelerde
ormansızlaşmadan kaynaklanan emisyonların azaltılması konusunda bir karar
alınmış ve teknoloji transferi, esneklik mekanizmaları, kapasite geliştirme, ulusal
bildirimler ve iklim değişikliği ile mücadelenin getireceği olumsuz etkiler gibi
alanlarda önemli adımlar atılmıştır.228 Bali’de gerçekleştirilen bu oturum
226
UNFCCC, “Decision 1/CP.13: Bali Action Plan,” Report of the Conference of the Parties on its
Thirteenth Session, held in Bali from 3 to 15 December 2007, FCCC/CP/2007/6/Add.1, 14 March
2008, s. 3-7.
227
UN General Assembly, Implementation of United Nations environmental conventions: Report
of the Executive Secretary of the United Nations Framework Convention on Climate Change on
the United Nations Climate Change Conference, A/63/294, 15 August 2008, s. 3.
228
IISD, “Summary of the Thirteenth Conference of the Parties to the UN Framework Convention
on Climate Change and Third Meeting of Parties to the Kyoto Protocol: 3-15 December 2007,”
ENB, Cilt: 12, Sayı: 354, 18 December 2007, s. 1.
77
neticesinde, 2012 sonrası dönem için iklim değişikliğine karşı işbirliği alanında
önemli bir süreç başlatılmıştır. Bu doğrultudaki hususlar, 2008 ve 2009 yılları
içerisinde AWG-LCA ve AWG-KP kapsamında düzenlenen bir dizi müzakere
oturumunda görüşülmüştür. Ancak bu süreçteki esas dönüm noktalarını sırasıyla
2008 ve 2009 yıllarında düzenlenen COP-14/CMP-4 ve COP-15/CMP-5
oturumları ve bu oturumlarda ortaya çıkan gelişmeler teşkil etmektedir.
COP-14/CMP-4, 1-13 Aralık 2008 tarihlerinde Polonya’nın Poznan
kentinde düzenlenmiştir. 2012 sonrası döneme yönelik olarak BEP ile başlatılan
müzakere sürecinin tam ortasında düzenlenen bu oturum, müzakerelerin gidişatını
ve tarafların bu konudaki pozisyonunu en üst seviyede göstermesi açısından önem
arz etmektedir. Bu çerçevede, Poznan’da hükümetler 2009 yılı sonuna kadar
kapsamlı bir anlaşmanın sağlanması için “tam müzakere moduna” geçilmesi
yönünde pozisyon almışlardır.229 Ayrıca, AWG-LCA Başkanı tarafından Kyoto
Protokolü sonrası döneme ilişkin taslak bir müzakere belgesinin hazırlanarak
Haziran 2009’a kadar taraflara sunulması kararlaştırılmıştır. COP-14/CMP-4
boyunca mali konular üzerinde (Uyum Fonu’na ilişkin kurumsal düzenlemeler ve
gelişmekte olan ülkelerin uyum ihtiyaçlarının karşılanması için ilgili fonlardan
tahsis edilecek kaynaklar başta olmak üzere) gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasında ciddi tartışmalar yaşanmış ve hatta bu nedenle 12 Aralık’ta bitirilmesi
öngörülen görüşmeler 13 Aralık gününe sarkmıştır.
Öte yandan, COP-14/CMP-4 sırasında, iklim değişikliği müzakerelerini de
yakından ilgilendirecek şekilde uluslararası siyasi ve ekonomik boyutta önemli
gelişmeler de yaşanmıştır. Bu bağlamda, ABD’de yapılan başkanlık seçimi
sonucu, iklim değişikliğine karşı işbirliğine Bush yönetimine kıyasla daha sıcak
bakan Obama yönetimi göreve başlamış ve böylece ABD’nin bu sürece daha fazla
katkı sağlayacağı yönündeki beklentiler artmıştır. Bu süreç zarfındaki diğer
önemli bir gelişme ise AB ülkeleri arasında (özellikle eski ve yeni üye ülkeler
arasında) iklim ve enerji paketine ilişkin olarak yük paylaşımı konusunda yaşanan
229
UNFCCC, “Decision 1/CP.14: Advancing the Bali Action Plan,” Report of the Conference of
the Parties on its Fourteenth Session, held in Poznan, Poland from 1 to 13 December 2008,
FCCC/CP/2008/7/Add.1, 18 March 2009, s. 2.
78
görüş ayrılığı olmuştur.230 Öte yandan, etkisini giderek artıran küresel ekonomik
kriz de büyük maliyetleri gerektiren iklim değişikliği ile mücadele sürecini ve
dolayısıyla bu süreçte önemli bir dönemeç olan Poznan iklim görüşmelerini
etkilemiştir. Bu nedenle hükümetlerin emisyon azaltımı ve finansman alanında
işbirliğine daha temkinli yaklaştıkları görülmüştür. Bu bakımdan, COP-14/CMP4’ün iklim değişikliği müzakerelerinde önemli bir gelişmenin yaşanması için ideal
bir siyasi ve ekonomik ortamda gerçekleştirilmediğinin söylenmesi yanlış
olmayacaktır.231
Günümüze kadar düzenlenen en son COP/CMP oturumu olan COP15/CMP-5,232 7-19 Aralık 2009 tarihlerinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde
yapılmış ve söz konusu toplantıların üst düzeyli oturumlarına 119 Devlet ve
Hükümet Başkanı katılım sağlamıştır. 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminin
belirlenmesi açısından uluslararası toplumun büyük beklentileri içerisinde
gerçekleştirilen Kopenhag Konferansı’nın en önemli çıktıları, Malta’nın
BMİDÇS’nin Ek-1 listesine dahil edilmesinin kararlaştırılması ile çeşitli
tartışmalar içerisinde COP tarafından not edilen Kopenhag Mutabakatı233
olmuştur.
Kopenhag Mutabakatı, hukuki açıdan bağlayıcı bir niteliğe sahip olmayan
ancak uluslararası düzeyde belirli ülkeler öncülüğünde (ABD, Çin, Hindistan,
Brezilya ve Güney Afrika)234 oluşan siyasi bir uzlaşıyı ortaya koyan bir metindir.
Gelişmekte olan bazı ülkeler (Tuvalu, Nikaragua, Venezüella, Küba, Ekvador,
Bolivya ve Kosta Rika gibi),235 hukuki açıdan bağlayıcı olmayan bahse konu
230
Bu konudaki ayrıntılara, tezin AB ile ilgili bölümünde yer verilecektir.
IISD, “Summary of the Fourteenth Conference of Parties to the UN Framework Convention on
Climate Change and Fourth Meeting of Parties to the Kyoto Protocol: 1-12 December 2008,” ENB,
Cilt: 12, Sayı: 395, 15 December 2008, s. 18.
232
Bundan sonra Kopenhag Konferansı olarak anılacaktır.
233
COP, söz konusu Mutabakatı kabul etmemiş, bunun yerine bu Mutabakatın mevcudiyetini
işaret eder bir şekilde bu Mutabakatı not etmiştir (take notes). Bunun başlıca nedeni, Kopenhag
Mutabakatı’nın, tüm müzakere taraflarının dahil edilmesi yerine, oturumların son günlerine doğru
birkaç ülkenin liderliğinde yaklaşık 29 ülke tarafından şekillendirilerek tüm tarafların kabulüne
açılmasıdır.
234
Climatico, “Copenhagen De-briefing: An Analysis of COP-15 for Long-term Cooperation,”
January 2010, s. 25, http://www.climaticoanalysis.org/wp-content/uploads/2010/01/climaticocop15-analysis1.pdf
235
“Copenhagen climate deal meets qualified UN welcome,” 19 December 2009,
http://news.bbc.co.uk/2/hi/8422133.stm (2 Şubat 2010)
231
79
Mutabakata, meşru bir şekilde oluşturulmadığı ve iklim değişikliği ile mücadelede
yetersiz kalacağı açısından karşı çıkmıştır. G-77/Çin Grubu’nun Dönem
Başkanlığını yürüten Sudan delegesi Lumumba Stanislas Dia-Ping metni “tarihin
en berbat anlaşması” olarak nitelemiştir.236 Öte yandan, BM Genel Sekreteri Ban
Ki-Moon ise, bu Mutabakatın önemli bir başlangıç olduğunu ifade etmiştir.237
Netice itibariyle, birçok karşıt görüşe rağmen Kopenhag Mutabakatı’nda
öngörülen sürecin işletilmesi yönünde adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu konudaki
gelişmelere geçmeden, Mutabakat içinde yer alan başlıca hususların ele alınması
yararlı olacaktır.
Bu çerçevede Kopenhag Mutabakatı’nda öne çıkan hususlar şunlardır:238
 İklim değişikliği ile mücadelede bilimsel gerçeklere uygun olarak küresel
hava sıcaklıklarındaki artışın sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2°C’de
sabitlenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Bu hedefin hakkaniyet ve
sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde gerçekleştirileceği ve
sürdürülebilir kalkınma için düşük-emisyonlu kalkınma stratejilerinin
zaruri olduğu vurgulanmıştır.
 Emisyon azaltımı hedefine ulaşılabilmesi için sanayileşmiş ülkelerin
ekonomi genelinde 2020 yılına ilişkin sayılaştırılmış emisyon hedeflerini
bireysel ya da ortak olarak gerçekleştirmeleri öngörülmüştür.239 Yükselen
ekonomiler dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin240 ise, ulusal
236
Morocco Post, “Controversial accord in Copenhagen is ‘The worst in history,’ said the
Sudanese delegate,” 19 December 2009,
http://www.moroccopost.net/politics/507-controversial-accord-in-copenhagen-is-the-worst-inhistory-said-the-sudanese-delegate/ (10 Şubat 2010)
237
Climate change deal marks an ‘essential beginning,’
http://www.un.org./apps/news/story.asp?NewsID=33305&Cr=Copenhagen&Cr1= (2 Şubat 2010)
238
UNFCCC, “Decision 2/CP.15: Copenhagen Accord,” Report of the Conference of the Parties
on its fifteenth session, held in Copenhagen from 7 to 19 December 2009, Addendum, Part Two:
Action taken by the Conference of the Parties at its fifteenth session, FCCC/CP/2009/11/Add.1, 30
March 2010.
239
Bu hedeflerin 31 Ocak 2010 tarihine kadar Mutabakat ekinde yer alan ilk tabloda listelenmesi
gerekmektedir.
240
Ek-1 dışı taraflar kastedilmektedir.
80
koşullarına uygun emisyon azaltımı faaliyetleri yürüteceği ve bu yöndeki
çabalarını iki yılda bir raporlayacağı kaydedilmiştir.241
 Gelişmiş ülkelerin, emisyon azaltımı, ormansızlaşma ile mücadele, uyum,
teknoloji geliştirme ve transferi, kapasite geliştirme ve BMİDÇS’nin daha
iyi uygulanmasının sağlanması amacıyla gelişmekte olan ülkelere mali
kaynak sağlamaları gerektiği ifade edilmiştir. Bu çerçevede, 2010-2012
dönemine yönelik gelişmiş ülkelerin taahhütlerinin 30 milyar dolar
olacağı, 2020 yılına kadar ise gelişmekte olan ülkelere yıllık 100 milyar
dolarlık bir mali yardımın yapılmasının öngörüldüğü kaydedilmiş ve bu
yardımların kamu ve özel, ikili ve çok taraflı yollarla yapılabileceği
belirtilmiştir.
 Bu amaçla, COP’un rehberliği ve sorumluluğunda bir Üst Düzey Panelin
kurulması ve bu Panelin alternatif mali kaynaklar dahil olmak üzere olası
gelir kaynakları üzerinde çalışmalar yapması kabul edilmiştir.
 Emisyon azaltımı, uyum, ormansızlaşma ile mücadele, kapasite geliştirme,
teknoloji geliştirme ve transferi ile ilgili gelişmekte olan ülkelerdeki proje,
program, politika ve diğer faaliyetleri desteklemek amacıyla BMİDÇS’nin
mali mekanizmasının yürütücü birimi olarak Kopenhag Yeşil İklim
Fonu’nun kurulması kararlaştırılmıştır.
 Teknoloji geliştirme ve transferi ile ilgili ilerleme sağlanması için bir
Teknoloji Mekanizması kurulmasına karar verilmiş ve bu yöndeki
çabaların
ülkelerin
ulusal
koşulları
ve
önceliklerine
göre
gerçekleştirileceği vurgulanmıştır.
 Bu
Mutabakatın
uygulanmasının
değerlendirilmesi
ve
gözden
geçirilmesinin 2015 yılına kadar tamamlanması gerektiği ifade edilmiştir.
Kopenhag Zirvesi sonrasında, 40 gelişmiş ülke, 2020 yılı itibariyle
emisyonların azaltılması ve sınırlandırılması yönündeki taahhütlerini; 30
gelişmekte olan ülke, emisyon azaltım planlarını ve 39 ülke ise Mutabakata ilişkin
241
Bu çerçevede Mutabakatın, Ek-1 taraflarının ekonomi genelinde 2020 yılı sayılaştırılmış
emisyon hedefleri ile gelişmekte olan tarafların - Ek-1 dışı taraflar - ulusal programlarına uygun
azaltım eylemlerinin işleneceği tablolardan oluşan iki eki bulunmaktadır.
81
ilave bilgiyi BMİDÇS Sekretaryası’na iletmiştir (Şubat 2010 itibariyle).242 Bu
doğrultuda örneğin, 2020 yılına kadar Avustralya sera gazı emisyonlarını 2000
yılına göre %5 ila %15-25 arasında, ABD (bu yöndeki teklifin federal düzeyde
yasalaşması durumunda) ve Kanada 2005 yılına göre %17, Japonya 1990 yılına
göre %25 ve AB 1990 yılına kıyasla %20-%30 oranlarında sayısallaştırılmış
emisyon azaltım hedefi olarak açıklamışlardır.243 Ek-1 listesinde bulunmayan
birçok ülke de (Brezilya, Çin, Endonezya, Hindistan, Meksika, Güney Kore,
Singapur ve Güney Afrika gibi), ulusal koşullarına uygun emisyon eylemleri
konusunda Sekretarya’ya bildirimde bulunmuşlardır.244 Kopenhag Zirvesi’nde her
ne kadar önemli gelişmeler yaşansa da, bu zirvenin 2012 sonrası döneme ilişkin
hukuksal açıdan bağlayıcı ve somut hedefler içeren bir anlaşma metni ile
sonuçlanmaması uluslararası toplumda hayal kırıklığı yaratmıştır. Kopenhag’da
yaşanan bu sürecin başarıyla sonuçlanamamasında, bu zirve öncesinde yapılan
esas müzakerelerde (2008-2009 yılındaki alt düzeyli AWG-LCA ve AWG-KP
müzakere oturumları) yeterli siyasi isteğin ve liderliğin bulunmayışının etkili
olduğu öne sürülmektedir.245
Ancak,
bu
yöndeki
müzakerelerin
Kopenhag
ile
sonlandığı
düşünülmemelidir. Nitekim, 2010 yılı içinde daha fazla müzakere oturumunun
düzenlenmesi ve hatta BM kapsamında üst düzeyde görüşmelerin yapılması
konusu halen tartışılmaktadır. Ayrıca, 2010 yılı içinde dört adet müzakere
oturumunun düzenlenmesi planlanmaktadır. Bu doğrultudaki esas dönüm
noktasını ise, aşağıdaki tabloda da belirtildiği üzere, 29 Kasım-10 Aralık 2010
tarihlerinde Meksika’nın Kankun kentinde yapılacak olan COP-16/CMP-6 teşkil
edecektir. Böylece, 2010 yılının ortalarından itibaren iklim değişikliği müzakere
gündeminin giderek yoğunlaşacağı ve taraflar arasında daha hararetli tartışmaların
yaşanacağı anlaşılmaktadır.
242
Bu ülkelerin, enerji kaynaklı küresel sera gazı emisyonlarının %80’inden sorumlu olduğu
belirtilmektedir. Bkz. UNFCCC, Press Release: “First round of formal UN climate change
negotiations to take place in April in Bonn, Germany,” Bonn, 23 February 2010,
http://unfccc.int/files/press/news_room/press_releases_and_advisories/application/pdf/pr_2010022
2_april_mtg.pdf
243
http://unfccc.int/home/items/5264.php (17 Şubat 2010)
244
http://unfccc.int/home/items/5265.php (17 Şubat 2010)
245
Benito Müller, Copenhagen 2009: Failure or final wake-up call for our leaders?, Oxford
Institute for Energy Studies, EV 49, February 2010, s. ii,
http://www.oxfordenergy.org/pdfs/EV49.pdf
82
COP/CMP
COP-1
COP-2
COP-3
COP-4
COP-5
COP-6 Bölüm-1
COP-6 Bölüm-2
COP-7
COP-8
COP-9
COP-10
COP-11/CMP-1
COP-12/CMP-2
COP-13/CMP-3
COP-14/CMP-4
COP-15/CMP-5
COP-16/CMP-6 (düzenlenecek)
Tarih
28 Mart - 7 Nisan 1995
8-19 Temmuz 1996
1-11 Aralık 1997
2-14 Kasım 1998
25 Ekim - 5 Kasım 1999
13-24 Kasım 2000/
13-27 Temmuz 2001
29 Ekim - 9 Kasım 2001
23 Ekim - 1 Kasım 2002
1-12 Aralık 2003
6-18 Aralık 2004
28 Kasım - 10 Aralık 2005
6-17 Kasım 2006
3-15 Aralık 2007
1-13 Aralık 2008
7-19 Aralık 2009
29 Kasım-10 Aralık 2010
Toplantı Yeri
Berlin - Almanya
Cenevre - İsviçre
Kyoto - Japonya
Buenos Aires - Arjantin
Bonn - Almanya
Lahey - Hollanda/
Bonn - Almanya
Marakeş - Fas
Yeni Delhi - Hindistan
Milano - İtalya
Buenos Aires - Arjantin
Montreal - Kanada
Nairobi - Kenya
Bali - Endonezya
Poznan - Polonya
Kopenhag - Danimarka
Kankun - Meksika
Tablo 4: COP ve CMP Müzakere Oturumları
Sonuç itibariyle, 1972 yılında düzenlenen Stockholm Konferansı sonucu
çevre sorunlarına yönelik artan siyasi ilgi, 1992 yılındaki Rio Konferansı ile doruk
noktasına ulaşmış ve bu konferans sırasında iklim değişikliği rejiminin temellerini
oluşturan BMDİÇS kabul edilmiştir. BMİDÇS, getirdiği kural, temel ilke ve
amaçlarla iklim değişikliği alanında atılacak işbirliği adımlarının yönünü ve genel
çerçevesini belirlemiştir. 1997 tarihli COP-3 oturumunda BMİDÇS temel alınarak
kabul edilen Kyoto Protokolü ise, getirdiği bağlayıcı ve sayısallaştırılmış hedefler
ve esneklik mekanizmaları sayesinde işbirliği adımlarının daha ilerletilmesini
sağlamıştır. Böylece iklim değişikliği rejimi kapsamında güçlü kurumlardan
oluşan bir işbirliği mekanizması oluşturulmuş ve COP ve CMP oturumları ile
işbirliğinin daha da ilerletilmesi sağlanmıştır. Tüm bu COP ve CMP oturumları,
mevcut iklim değişikliği rejiminin şekillendirilmesi ve 2012 sonrası döneme
ilişkin sürecin belirlenmesi açısından önemli bir rol oynamış ve bu sorunla
mücadelede önemli bir işlev üstlenmişlerdir. Şüphesiz, iklim değişikliği gibi ciddi
ekonomik ve mali etkileri olan küresel bir sorunla etkin bir şekilde mücadele
edilebilmesi, siyasi düzeyde yapılan işbirliğinin yanı sıra ekonomik ve mali
açıdan önlemlerin alınmasını de gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda, izleyen
bölümde iklim değişikliğine karşı işbirliği alanında oluşturulan mali mekanizmaya
ilişkin konular ile birlikte iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik ekonomik ve
mali politika araçları üzerinde durulacaktır.
83
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELENİN
EKONOMİK VE MALİ BOYUTU
Bu bölümde ilk olarak iklim değişikliği rejimi kapsamında, özellikle
gelişmekte olan ülkelere destek sağlanması için kurulan mali mekanizma ve fonlar
ile diğer platformlarda oluşturulan çeşitli mali kaynak seçenekleri incelenecektir.
Bu çerçevede ayrıca, mevcut mali mekanizma ve fonların yanı sıra 2012 sonrası
döneme ilişkin olarak kurulması öngörülen mali mekanizma hakkındaki önerilere
ve bu doğrultuda yaşanan gelişmelere odaklanılacaktır. Böylece, iklim
değişikliğiyle uluslararası mücadele sürecinde mali ve ekonomik açıdan
oluşturulan işbirliği mekanizmasının aydınlatılması amaçlanmaktadır.
Öte yandan, iklim değişikliği ile mali ve ekonomik açıdan mücadele
sadece mevcut mali mekanizma ve fonlardan ibaret değildir. Bu bağlamda, iklim
değişikliğiyle mücadelede başvurulabilecek çeşitli ekonomi ve maliye politikası
araçları da mevcuttur. Çevrenin korunmasına yönelik vergisel düzenlemeler, mali
teşvikler ve sübvansiyonlar, karbon emisyonlarının fiyatlandırılması amacını
taşıyan emisyon ticareti sistemi ve bütçe açısından alınabilecek mali tedbirler bu
politikalar arasında sayılabilir. Bu bakımdan bu bölümde, iklim değişikliği ile
mücadelede yararlanılabilecek bu tür ekonomi ve maliye politikası araçları ve
seçenekleri ele alınacaktır.
3.1.
BMİDÇS
VE
KYOTO
PROTOKOLÜ
ALTINDAKİ
MALİ
MEKANİZMA
İklim değişikliğine karşı verilen mücadele özellikle gelişmekte olan
ülkeler başta olmak üzere birçok ülkenin ekonomisine ağır yük ve maliyet
getirmektedir. Bu maliyetli sürecin üstesinden gelinebilmesi ve gelişmekte olan
ülkelerin de mücadeleye dahil olmalarının sağlanabilmesi, ancak yeterli düzeyde
84
mali kaynak ve fonun yaratılması ile mümkün olacaktır. Bu doğrultuda, ortaya
çıkan ihtiyaçların karşılanabilmesi ve iklim değişikliği ile etkin bir şekilde
mücadele edilebilmesi için mali bir işbirliği mekanizması kurulmuş ve söz konusu
mali mekanizma altında ve bu mekanizmayla ilişkili olarak ikili, bölgesel ve çok
taraflı iklim değişikliği fonları oluşturulmuştur. Bu çerçevede, bu bölümün ilk
kısımda, iklim değişikliği rejiminin mali mekanizması ve bu alandaki çeşitli
fonlar incelenecek ve devamında bahse konu mekanizma ve fonlar hakkında 2012
sonrası döneme yönelik yaşanan gelişmeler ele alınacaktır.
3.1.1. Mali Mekanizma
Daha önceki kısımlarda da vurgulandığı üzere, iklim değişikliğiyle
mücadele, özellikle gelişmemiş ülkelerin karşılayamayacağı derecede büyük
maliyetler getirebilmektedir. İklim değişikliği gibi küresel çevre sorunlarıyla
mücadelenin başarıyla sürdürülebilmesi ve gelişmiş ülkeler dışındaki ülkelerin de
işbirliğine katkı sağlayabilmeleri, ancak yeterli mali kaynağa sahip etkin bir mali
mekanizmanın kurulması ile mümkün olabilecektir. Bu bakımdan, gerekli
finansman kaynaklarının yaratılması, bu kaynakların ihtiyacı olan ülkelere
aktarılması ve kaynakların etkin kullanımının sağlanması mücadelede sonuç
alınabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi açısından büyük
öneme sahiptir.
Bu bağlamda, iklim değişikliği rejimi oluşturulurken, ülkeler arasında hem
bu sorunun ortaya çıkışındaki sorumlulukları hem de bu sorunla mücadele
edebilme kapasiteleri açısından birtakım farklılıkların bulunduğu kabul edilmiş ve
bu doğrultuda tarafların farklılaştırılmış yükümlülüklere sahip oldukları bir
işbirliği mekanizması oluşturulmuştur. Bu yaklaşım zemininde BMİDÇS, Ek-2
taraflarına, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik olarak gelişmekte olan
ülkelere ikili, bölgesel ve çok taraflı kanallar aracılığıyla mali ve teknolojik
yardımda bulunmaları (hibe ya da kredi biçiminde) yükümlülüğünü getirmiştir.246
Bu yükümlülüklerin Ek-2 taraflarınca üstlenilmesinde, bu tarafların iklim
değişikliğinin oluşmasındaki tarihsel sorumlulukları ve OECD’ye üye olmaları ile
246
Bkz. BMİDÇS, Madde 4(3) ve Madde 11; Kyoto Protokolü, Madde 11.
85
ilişkilendirilen göreceli ekonomik gelişmişlik seviyelerinin rol oynadığı
söylenebilir.
Bu çerçevede, iklim değişikliği rejimi kapsamında, BMİDÇS ile COP’un
yetkisi ve rehberliği altında bir mali mekanizma oluşturulmuş ve bu
mekanizmanın GEF tarafından geçici olarak yürütülmesi kararlaştırılmıştır.247
GEF’in geçici olarak yetkilendirilmesinin arkasında, mali mekanizmanın yönetim
sisteminin gelecekte daha adil, şeffaf ve evrensel olacak şekilde yeniden
yapılandırılması hedefinin bulunduğu söylenebilir. GEF’in bu konumu 1998
yılında alınan COP kararı ile kalıcı hale getirilmiş ve ayrıca COP’un her 4 yılda
bir mali mekanizmayı gözden geçirmesi kararlaştırılmıştır.248 COP, iklim
değişikliği politikaları, program öncelikleri ve mali kaynaklardan yararlanmaya
ilişkin uygunluk kriterleri ile ilgili konularda GEF’e sürekli rehberlik sağlamakta,
GEF ise iklim değişikliği alanındaki çalışmalarını her yıl düzenli olarak COP’a
rapor etmektedir.249
3.1.2. Küresel Çevre Fonu (GEF)
GEF, küresel çevre projeleri ile sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi
için gelişmekte olan ülkelere finansman sağlanması amacıyla Dünya Bankası,
UNDP ve UNEP tarafından Ekim 1991’de pilot bir program olarak kurulmuştur.
Daha sonrasında, BM Gıda ve Tarım Örgütü, Asya Kalkınma Bankası, Afrika
Kalkınma Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Uluslararası Tarımsal
Kalkınma Fonu, BM Sınai Kalkınma Örgütü ve Amerika Ülkeleri Kalkınma
Bankası gibi kuruluşlar GEF kapsamındaki projelerin yürütücü ortakları olarak bu
sürece dahil olmuşlardır.250 GEF, 1994 yılında pilot programlıktan çıkarılarak
bağımsız bir kuruluş haline getirilmiştir. 180 üye ülkesi olan GEF’e, BM ve
organlarına üye olan her devlet katılabilir. GEF’in başlıca organları Genel Kurul,
247
BMİDÇS, Madde 21(3).
UNFCCC, “Decision 3/CP.4: Review of Financial Mechanism,” Report of the Conference of
the Parties at its Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, Addendum,
Part Two: Action taken by the Conference of the Parties at its Fourth Session,
FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999, s. 8.
249
BMİDÇS, Madde 11.
250
http://www.gefweb.org/interior_right.aspx?id=50 (19 Şubat 2010)
248
86
Konsey ve Sekretarya’dır. Konsey bu organlar arasında ana yönetim mercii olarak
en etkili organdır.251
GEF, iklim değişikliğinin yanı sıra biyolojik çeşitlilik, ozon tabakası, arazi
bozunumu, kalıcı organik kirleticiler ve uluslararası sular odak alanlarında da
faaliyet göstermektedir. Bu kapsamda GEF, BMİDÇS’nin yanında BM Biyolojik
Çeşitlilik Sözleşmesi, Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin Stockholm Sözleşmesi
ve BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’nin de mali mekanizmasını yürütmekle
yetkilendirilmiştir. GEF bugüne kadar, 165’ten fazla gelişmekte olan ülke ile
pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkelerde 2400 projeye destek vermiş ve
bu kapsamda 1991 yılından beri 8,8 milyar dolarlık bir mali kaynağın
kullanılmasını ve 38,7 milyar doları aşan eş finansmanın oluşmasını
sağlamıştır.252 GEF kapsamında iklim değişikliği ile ilgili olarak söz konusu
ülkelerde 2,7 milyar dolarlık yatırım yapılmış, 17,2 milyar dolar eş finansman
sağlanmış ve böylece 1 milyar ton sera gazı emisyonunun atmosfere
bırakılmasının önüne geçilmiştir.253
GEF, çevrenin korunmasına yönelik katkısı ve gelişmekte olan ülkelere
sağladığı mali destek bakımından önemli bir işlev üstlenmekle birlikte, kuruluş
amacı ve yönetim yapısı açısından eleştirilmektedir. Nitekim GEF’in, gelişmiş
ülkelerce ve çeşitli akademik çalışmalarda, “gelişmiş ülkelerin çevreye ve az
gelişmiş ülkelere olan borcunun ödenmesi” şeklinde algılandığı görülmekte ve
ayrıca bu mekanizmanın gelişmiş ülkelerin bir tür “günah çıkarma girişimi”
251
Konsey’deki üye sayısı 32 olup; bu ülkelerin 14’ü gelişmiş, 16’sı gelişmekte olan ve 2’si pazar
ekonomisine geçiş ülkesidir. Konsey’deki yönetim sisteminde, coğrafi açıdan dengeli temsilin
sağlanması temel alınmaktadır. Konsey’de karar alınabilmesi için öncelikle 32 üye arasında
uzlaşının sağlanması gerekmekte, ancak bu sağlanamazsa çift aşamalı çoğunluk sistemi
uygulanmaktadır. Bu sistemde ise, tüm üye ülkelerin %60’ının onayının yanında, katkı veren
ülkelerin de %60’ının alınacak kararı kabul etmesi gerekmektedir. Bu durum karar alma sürecinde,
katkı sağlayıcı üyeler olan gelişmiş ülkelerin ağırlıklarını artırmaktadır. Bkz. Global Environment
Facility, Rules of Procedure for the GEF Council, October 2007, s. 16,
http://www.thegef.org/gef/sites/thegef.org/files/publication/11488_English.pdf
252
GEF Fact Sheet: About the Global Environment Facility, June 2009,
http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/About%20the%20GEF.pdf (19 Şubat 2010)
253
Söz konusu sera gazı emisyon miktarı, yıllık insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının %5’ine
tekabül etmektedir. Bkz. GEF Fact Sheet: Focal Area: Climate Change, June 2009,
http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/ClimateChange-FS-June2009.pdf (19 Şubat
2010)
87
olarak işlev gördüğü de düşünülmektedir.254 Öte yandan gelişmekte olan ülkeler
GEF’i, Konsey kararlarında uzlaşının sağlanamadığı durumlarda, karar alma
sürecinde gelişmiş ülkelere üstünlük sağlayan çift aşamalı çoğunluk sistemi
nedeniyle eleştirmekte ve GEF’in adil ve eşit bir yönetime sahip olmadığını öne
sürmektedir. Bu nedenle, 2012 sonrası müzakerelerin finansman bölümünde, mali
mekanizmanın yönetim sistemi ile ilgili hususlar hararetli bir şekilde tartışılmakta
ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin önerilerinde bu konu kapsamlı olarak ele
alınmaktadır.
GEF, iklim değişikliği rejimi kapsamında COP’un sağladığı rehberlik
doğrultusunda, gelişmekte olan ülkelerin ulusal bildirimlerinin hazırlanması,
kapasite geliştirme, kamu bilincinin artırılması, teknoloji geliştirme ve transferi,
iklim değişikliğine uyum ve emisyon azaltımı alanlarında destekleyici faaliyetler
yürütmektedir. Ayrıca, emisyon azaltım faaliyetlerine ilişkin olarak özellikle
enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, ulaştırma, arazi kullanımı, arazi kullanım
değişikliği ve ormancılık alanlarında GEF desteği sağlanmaktadır. 2006-2010
yıllarında GEF kapsamındaki iklim değişikliği faaliyetlerine yönelik hesaplanan
fon miktarı 990 milyon dolar civarında olup; bu kaynakların büyük kısmı emisyon
azaltım faaliyetlerine (özellikle enerji alanındaki) yöneliktir.255
3.1.3. İklim Değişikliği Rejimi Kapsamındaki Fonlar
İklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan mali mekanizma altında
gelişmekte olan ülkelerin kullanımına yönelik çeşitli fonlar oluşturulmuştur.
Kurulan fonlar, öncelikle emisyon azaltımı ve uyuma yönelik olup, bu fonlar
öncelikleri, yönetimleri ve destek vermeyi hedefledikleri ülkeler açısından
farklılık arz etmektedir. Bu çerçevede, GEF’in yönetimi altında doğrudan iklim
değişikliği rejimi kapsamında kurulan iki özel fon bulunmaktadır. Bu fonlar, En
Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (LDCF-Least Developed Countries Fund) ve Özel
İklim Değişikliği Fonu’dur (SCCF-Special Climate Change Fund). Ancak, GEF
şemsiyesi altında yer alan Güven Fonu’ndan (Trust Fund) da iklim değişikliğiyle
254
Bülent Duru, “Dünya Bankası, GEF ve Küresel Çevre Sorunları,” Çevre ve Mühendis, Mart
2004, Sayı: 26, s. 33-42.
255
UNFCCC, 2007a, s. 172.
88
mücadeleye yönelik alan ve faaliyetlerde yararlanılmaktadır. LDCF ve SCCF’nin
temel amacı, iklim değişikliğine uyum kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik
projelerin desteklenmesi yoluyla LDCs ile gelişmekte olan ülkelerin iklim
değişikliğine karşı etkilenebilirliklerinin azaltılmasıdır.256 Ancak, Güven Fonu ile
uyum faaliyetlerine kıyasla emisyon azaltımı sağlayacak faaliyetlere daha çok
destek verilmesi hedeflenmektedir.
İklim değişikliği rejimi kapsamında oluşturulan fonlardan bir diğeri Kyoto
Protokolü altında kurulan Uyum Fonu (Adaptation Fund)’dur. Bu fon GEF
tarafından yönetilmeyip, kendi ayrı yönetim mekanizmasına sahiptir. Bu
çerçevede, doğrudan iklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan fonlar, LDCF,
SCCF ve Uyum Fonu’dur. Ancak, GEF’in iklim değişikliği odak alanı altında yer
alan Güven Fonu da iklim değişikliği rejimi kapsamında yararlandırılan önemli
bir fondur. Aşağıdaki tabloda da temel özellikleri verilen söz konusu fonlar, iklim
değişikliğiyle mücadelede gelişmekte olan ülkelere verdikleri katkıdan dolayı
büyük önem arz etmektedir.
Fon
Temel Hedefi
Desteklenen
Alanlar
LDCF
LDCs’nin iklim
değişikliğine uyuma
yönelik acil ihtiyaçlarının
karşılanması
İklim değişikliğine
uyumun desteklenmesi
Su kaynakları, gıda
güvenliği, tarım, sağlık,
doğal afetlere hazırlık
ve risk yönetimi
Sağlık, tarım, su
kaynakları ve kırılgan
ekosistemler
Enerji verimliliği ve
tasarrufu, yenilenebilir
enerji, ulaştırma, uyum
ve kapasite geliştirme
Su kaynakları ve arazi
yönetimi, tarım,
altyapı, kırılgan
ekosistemler, kapasite
geliştirme ve afet
yönetimi
SCCF
Güven
Fonu
Uyum
Fonu
Emisyon azaltımı, iklim
değişikliğine uyum ve
genel ihtiyaçlar konusunda
destek sağlanması
Kyoto Protokolü
kapsamında iklim
değişikliğine uyumun
desteklenmesi
Başlıca
Taahhüt
Edilen/
Öngörülen
Kaynak
Miktarı
180,8 milyon
dolar (2009
itibariyle)
Tahsis Edilen
Kaynak
Miktarı
(2009)
123 milyon
dolar (2009
itibariyle)
3,1 milyar
dolar (2010
itibariyle)
91, 20 milyon
dolar
80-300 milyon
dolar (20082012 dönemi
için öngörülen
yıllık miktar)
18,70 milyon
dolar
111,80
milyon dolar
2,55 milyar
dolar
Tablo 5: İklim Değişikliği Rejimi Kapsamındaki Başlıca Fonlar
256
UNDP, 2007, s. 188.
89
3.1.3.1. En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu (Least Developed Countries FundLDCF)
LDCF, en az gelişmiş ülkelerin acil uyum ihtiyaçlarını karşılamayı
hedefleyen projeleri desteklemek amacıyla 2001 yılında COP-7’de alınan karar
neticesinde oluşturulmuştur.257 LDCF, öncelikli olarak iklim değişikliğinin
olumsuz etkilerine açık olan LDCs’nin özel ihtiyaçlarını desteklemeyi
hedeflemekte ve bu doğrultuda söz konusu ülkelerin acil ihtiyaçlarını ortaya
koyan Ulusal Uyum Eylem Programları’nın hazırlanması ve uygulanmasına katkı
sağlamaktadır.258 LDCF kapsamında yapılan kaynak tahsisinde, LDCs taraflarının
eşit ve dengeli erişimine öncelik verilmektedir.
Bu fon kapsamında ön plana çıkan sektörler, su kaynakları, gıda güvenliği
ve tarım, sağlık, doğal afetlere hazırlık ve risk yönetimidir. 2009 yılı itibariyle
LDCF kapsamındaki gönüllü katkılar 180,8 milyon dolara ulaşmış259 ve bu
kaynakların ancak bir kısmı (yaklaşık 111,80 milyon dolar) anılan ülkelere tahsis
edilmiştir. Öte yandan, 4 yıl içinde bu kaynağın 500 milyon dolara çıkarılması
öngörülmektedir.260
3.1.3.2. Özel İklim Değişikliği Fonu (Special Climate Change Fund-SCCF)
SCCF, 2001 yılında LDCF ile birlikte aynı COP oturumunda alınan
kararla kurulmuştur. Bu fon ile sağlık, tarım, su kaynakları ve kırılgan
ekosistemleri kapsayacak bir şekilde gelişmekte olan ülkelerin uzun vadeli uyum
ihtiyaçlarının karşılanması amaçlanmaktadır. SCCF, uyum, teknoloji transferi,
enerji, ulaştırma, sanayi, tarım, ormancılık, atık yönetimi alanlarında ve ayrıca
257
Bkz. UNFCCC, “Decision 7/CP.7: Funding under the Convention,” Report of the Conference of
Parties on its Seventh Session, held at Marrakesh from 29 October to 10 November 2001,
FCCC/CP/2001/13/Add.1, 21 January 2002, 21 January 2002, s. 43-45.
258
GEF Fact Sheet: The Least Developed Countries Fund (LDCF), August 2009,
http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/LDCF-factsheets09.pdf (1 Mart 2010)
259
Bu fona katkı sağlayan ülkeler şunlardır: Almanya, Avusturya, Avusturya, Birleşik Krallık,
Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Kanada,
Lüksemburg, Norveç, Portekiz, Yeni Zelanda, Bkz. GEF, Status Report on the Special Climate
Change Fund and the Least Developed Countries Fund, LDCF/SCCF Council Meeting, 12
November 2009, Washington D.C., GEF/LDCF.SCCF.7/Inf.2, 14 October 2009, s. 3.
260
http://www.gefweb.org/interior_right.aspx?id=194; http://www.climatefundsupdate.org/listing
(1 Mart 2010)
90
ekonomileri fosil yakıtlara ve enerji yoğun ürünlere bağlı gelişmekte olan ülkelere
destek sağlanmasında rol oynamaktadır.261
İkili ya da çok taraflı kanallar yoluyla ilave kaynak sağlanmasında önemli
bir işlev gören bu fon ile LDCF ve Uyum Fonu kapsamında yürütülen faaliyetler
de tamamlayıcı bir şekilde desteklenmiş olacaktır.262 SCCF altındaki uyum
kaynaklarının tahsisinde, coğrafi ve sektörel açından dengeli bir dağılımın
sağlanmasına özen gösterilmektedir. 2009 yılı itibariyle SCCF kapsamındaki
gönüllü katkılar 123 milyon dolara ulaşmış ve bu kaynağın yaklaşık 90,2 milyon
doları ülkelere kullandırılmıştır.263
3.1.3.3. Güven Fonu (Trust Fund)
1991-1994 yılları arasındaki dönemde pilot olarak uygulanan ve 1994
yılında kurulan Güven Fonu, GEF’in faaliyet gösterdiği altı odak alanı için ortak
bir fon kaynağıdır. GEF kapsamında iklim değişikliğine yönelik mali kaynağın
büyük kısmı Güven Fonu altında yer almaktadır. Güven Fonu ile, emisyon
azaltımı
ve
uyum
ile
ilgili
operasyonel
programların
desteklenmesi
hedeflenmektedir. İklim değişikliğine ilişkin Güven Fonu kapsamındaki fonlardan
sadece BMİDÇS’nin 4.1 no.lu Maddesi kapsamındaki önlemlerin uygulanması
neticesinde ortaya çıkan marjinal maliyetler karşılanabilmekte; geri kalan diğer
maliyetler ise ikili ve çok taraflı kanallar dahil alıcı ülkelerce karşılanmaktadır. Bu
fonlar, GEF tarafından toplanan kaynakların öngörülebilirliği ve şeffaflığının
artırılması amacıyla 2005 yılında oluşturulmuş olan Kaynak Tahsis Çerçevesi’ne
(Resource Allocation Framework) tabidir. Bu çerçevede kaynaklar, her ülkenin
GEF projelerini başarıyla uygulamaya yönelik kapasite, politika ve uygulamaları
261
GEF, Programming to Implement the Guidance for Special Climate Change Fund Adopted by
the Conference of the Parties to the United Nations Framework Convention on Climate Change at
its Ninth Session, GEF Council Meeting, 17-19 November 2004, GEF/C.24/12, 15 October 2004,
s. 3-4, http://www.ifad.org/operations/gef/climate/11.pdf
262
Der. Semra Cerit Mazlum, İklim Değişikliği Müzakereleri Kılavuzu Türkiye, Ankara, 2009,
(Söz konusu belge, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonunda, UNDP tarafından yürütülen
“Türkiye’de İklim Değişikliği Yönetim Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi” kapsamında
hazırlanmıştır).
263
Bu fona katkı sağlayan ülkeler şunlardır: Almanya, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya,
Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada, Norveç, Portekiz. GEF, 2009, s. 1 ve
bkz. http://www.climatefundsupdate.org/listing (10 Nisan 2010)
91
temel alınarak alıcı ülkelere tahsis edilmekte ve ayrıca projenin sağlayacağı
küresel çevre getiri potansiyeli de dikkate alınmaktadır.
Ancak, bu fonun iklim değişikliği odak alanı kapsamındaki kaynakların
çoğu emisyon azaltım faaliyetlerine yönelik olup; bu faaliyetler genellikle enerji
verimliliği ve tasarrufu ile yenilenebilir enerji alanlarında yoğunlaşmakta ve
ayrıca ulaştırma sektörüne ilişkin çalışmalara da katkı sağlanmaktadır. Emisyon
azaltımının yanında, Güven Fonu altında Uyuma Yönelik Stratejik Öncelik,264
kolaylaştırıcı faaliyetler265 ve Küçük Destek Programları ile özellikle uyum ve
kapasite
geliştirme
alanlarında
iklim
değişikliğiyle
mücadeleye
destek
sağlanmaktadır. Şu ana kadar yaklaşık 3,1 milyar dolar kaynak taahhüt edilen
Güven Fonu ile, 2009 yılına kadar iklim değişikliği alanındaki projelere yaklaşık
2,55 milyar dolarlık kaynak sağlanmıştır.266
3.1.3.4. Uyum Fonu (Adaptation Fund)
Kyoto Protokolü altında oluşturulan Uyum Fonu, Protokole taraf ve
özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine açık gelişmekte olan ülkelerde
yürütülen uyum proje ve programlarını finanse etmek amacıyla 2001 yılında
COP-7’de
alınan
kararla
kurulmuştur.267
Uyum
Fonu’na,
başta
CDM
kapsamındaki proje faaliyetlerinden elde edilen Sertifikalandırılmış Emisyon
Azaltım Kredileri üzerinden %2 oranında yapılan mali kesinti ve diğer
kaynaklardan finansman sağlanmaktadır. Bu bakımdan Uyum Fonu, BMİDÇS ve
Kyoto Protokolü kapsamında sadece donör ülkelerin gönüllü katkılarına bağlı
olmayan ve kaynak yaratılmasında Resmi Kalkınma Yardımları (Official
Development
Assistance-ODA)
yerine
Kyoto
Protokolü
esneklik
mekanizmalarından yararlanan ilk ve tek fondur.268
264
Uyum önlemleri kapsamında idari kapasitenin geliştirilmesi ve iklim değişikliğine karşı
etkilenebilirliğin azaltılmasına yönelik bir pilot program.
265
Ulusal bildirimlerin hazırlanmasına destek sağlanması gibi.
266
http://www.climatefundsupdate.org/listing (10 Nisan 2010)
267
Bkz. UNFCCC, “Decision 10/CP.7: Funding under the Kyoto Protocol,” Report of the
Conference of Parties on its Seventh Session, held at Marrakesh from 29 October to 10 November
2001, FCCC/CP/2001/13/Add.1, 21 January 2002, 21 January 2002, s. 52-53.
268
Richard J.T. Klein ve Asa Persson, October 2008, s. 1-9.
92
Fon, CMP rehberliği altında ve CMP’ye karşı sorumlu olarak faaliyet
göstermektedir. Daha önce de belirtildiği üzere, bu fon GEF yerine 2007 yılında
düzenlenen COP-13/CMP-3 ile kurulması kararlaştırılan Uyum Fonu Kurulu
tarafından yönetilmektedir.269 Uyum Fonu Kurulu, stratejik öncelik, politika ve
kılavuz ilkelerin geliştirilmesi, operasyonel politika ve kriterlerin belirlenmesi,
projelerin kararlaştırılması ve fonun izlenmesi ve gözden geçirilmesi hususlarında
faaliyet göstermektedir.270 Bu Kurul, BM kapsamındaki bölgesel grupların her
birinden 2’şer temsilci, gelişmekte olan küçük ada devletleri ve LDCs’den 1’er
temsilci, Ek-1 taraflarından 2 temsilci, Ek-1 dışı taraflardan 2 temsilci olmak
üzere 16 üyeden oluşmakta ve 2 senelik bir dönem için seçilen üyeler, üst üste en
fazla 2 dönem görev yapabilmektedir.271
Kurulun üyelik yapısı itibariyle, gelişmekte olan ülkelerin karar alma
sürecinde önemli bir ağırlığı bulunmaktadır. Bu durumda, uyum konusunun bu
ülkeler için taşıdığı önemin yanı sıra, söz konusu ülkelerin GEF’e kıyasla daha
adil bir fon yönetiminin oluşturulması yönündeki yoğun baskı ve taleplerinin rol
oynadığı söylenebilir. 2008 yılında Poznan’da alınan kararlara göre, fonun bir an
önce faaliyete geçirilmesi; fona gelişmekte olan ülkelerin doğrudan erişiminin
sağlanması ve ayrıca Kurula tüzel kişilik kazandırılması kararlaştırılmıştır.272 Son
olarak Kopenhag’da konuya ilişkin önemli bir karar alınmamakla birlikte, Uyum
Fonu’na ilişkin bu yöndeki gelişmeler, fonun gelecekte daha etkili olacağının
işaretleri olarak algılanabilir.273
Uyum Fonu ile 2008-2012 yılları arasındaki dönemde yıllık 80-300 milyon
dolar arasında kaynak sağlanacağı tahmin edilmektedir.274 Ayrıca, CDM projeleri
üzerinde uygulanan mali kesintiden sağlanan gelirin beklendiği gibi gerçekleşmesi
269
Bkz. UNFCCC, “Decision 1/CMP.3: Adaptation Fund,” Report of the Conference of Parties
serving as the meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its third session, held in Bali from 3
to 15 December 2007, FCCC/KP/CMP/2007/9/Add.1, 14 March 2008, s. 3-8.
270
a.g.e., s. 3-4.
271
a.g.e., s. 4.
272
UNFCCC, “Decision 1/CMP.4: Adaptation Fund,” Report of the Conference of Parties serving
as the meeting of the Parties to the Kyoto Protocol on its fourth session, held in Poznan from 1 to
12 December 2008, FCCC/KP/CMP/2008/11/Add.2, 19 March 2009.
273
Alpha Kaloga ve Sven Harmeling, The Adaptation Fund in Copenhagen: summary of
outcomes, Germanwatch, December 2009, s. 1, http://www.germanwatch.org/klima/afb200912.pdf
274
UNFCCC, 2007a, s. 169.
93
ve fiyat ve kredilerin alım-satımındaki duruma bağlı olarak 2012 yılı itibariyle bu
fon
için
160-950
öngörülmektedir.
milyon
dolar
arasında
kaynak
yaratılabileceği
275
Bununla birlikte, CDM projelerine yönelik talep durumuna göre fonun
2030 yılı itibariyle, 100-500 milyon dolar ila 1-5 milyar dolar arasında kaynak
yaratılmasını sağlayabileceği tahmin edilmektedir.276 2009 yılı itibariyle Uyum
Fonu kapsamında 18,70 milyon dolarlık kaynak tahsisatı yapılmıştır.277
3.1.4. İkili, Bölgesel ve Çok Taraflı Düzeyde Sağlanan Diğer Mali Kaynaklar
İklim değişikliği rejimi kapsamında oluşturulan ve yararlandırılan bu
fonların yanı sıra, iklim değişikliğiyle mücadeleye önemli katkısı olan ikili,
bölgesel ve çok taraflı düzeyde çeşitli mali kaynak seçenekleri de bulunmaktadır.
Nitekim, BMİDÇS ile Ek-2 taraflarının mali yükümlülüklerini yerine getirirken
ikili, bölgesel ve çok taraflı kanalları kullanabilmelerine imkan tanınmıştır.278 Bu
doğrultuda, gelişmiş ülkeler, uluslararası mali kuruluşlar ve kalkınma bankaları
tarafından oluşturulan ikili, bölgesel ve çok taraflı fonlar, iklim değişikliği
alanında farklı platformlarda mali işbirliği yapılmasına zemin hazırlamaktadır.
Japonya, Almanya, Birleşik Krallık, İspanya, Norveç, Avustralya ve AB
tarafından iklim değişikliği alanında sağlanan finansman kaynakları ikili
düzeydeki başlıca fonlar olup, aşağıdaki tabloda bu fonlara ilişkin temel hususlara
yer verilmektedir.
275
Richard J. T. Klein ve Asa Persson, October 2008, s. 7.
UNFCCC, 2007a, s. 184.
277
http://www.climatefundsupdate.org/listing (10 Nisan 2010)
278
BMİDÇS, Madde 11(5).
276
94
Fon/Kurucu
Amaç ve Desteklenen
Alanlar
Serin Yeryüzü Ortaklığı
(Japonya)
Uluslararası İklim Girişimi
(Almanya)
Çevresel Dönüşüm Fonu Uluslararası
Pencere (Birleşik Krallık)
Emisyon azaltımı, temiz enerji
kaynak ve teknolojileri
Emisyon azaltımı, uyum ve
biyolojik çeşitlilik
Uyum, emisyon azaltımı,
ormancılık, temiz enerji ve
teknolojiler
Uyum
Bin Yıl Kalkınma Hedeflerini
Gerçekleştirme Fonu - Çevre ve
İklim Değişikliği Tematik Penceresi
(İspanya/UNDP)
Uluslararası İklim ve Orman Girişimi
(Norveç)
Uluslararası Orman Karbon Girişimi
(Avustralya)
Küresel İklim Değişikliği İttifakı
(AB)
Emisyon azaltımı ve
AKAKDO
Emisyon azaltımı ve
AKAKDO
Emisyon azaltımı, uyum,
AKAKDO, karbon piyasaları
ve afet risk yönetimi
Öngörülen Mali
Kaynak Miktarı/
Dönem
10 milyar dolar
(2008-2012)
Yıllık 120 milyon
avro (2008-2012)
1,6 milyar dolar
(2008-2010)
90 milyon dolar
(2007-2010)
2,2 milyar dolar
(2007-2012)
200 milyon dolar
(2007-2011)
60 milyon avro
(2008-2010)
Tablo 6: İkili Düzeydeki İklim Değişikliği Fonları
Japonya tarafından ikili düzeyde bir girişim olarak kurulan Serin Yeryüzü
Ortaklığı (Cool Earth Partnership) ile 2008-2012 yıllarını kapsayan 5 yıllık bir
dönem için 10 milyar dolar tutarında finansman kaynağı (hibe ve kredi şeklinde)
kullandırılacaktır.279 Bu doğrultuda, temiz enerji kaynakları ve teknolojilerine
yönelik erişimin artırılması ve bu kaynak ve teknolojilerin yaygınlaştırılmasına
destek sağlanması amaçlamaktadır. Almanya ise, 2008-2012 döneminde
uluslararası düzeydeki iklim girişimlerini desteklemeye yönelik olarak kurduğu
Uluslararası İklim Girişimi (International Climate Initiative) aracılığıyla 2008
yılından itibaren her yıl yaklaşık 120 milyon avroluk bir kaynağın yaratılmasını
sağlamıştır.280 Bu çerçevede, gelişmekte olan ülkeler, PEGSÜ ve yükselen
ekonomilere iklim değişikliğiyle mücadele için kaynak tahsis edilmesi
amaçlanmakta ve bu kaynaklar öncelikli olarak emisyon azaltımı, iklim
değişikliğine
uyumun
yönlendirilmektedir.
desteklenmesi
ve
biyoçeşitliliğin
korunmasına
281
279
http://www.mofa.go.jp/policy/economy/wef/2008/mechanism.html (2 Mart 2010)
Federal Ministry for the Environment, Nature Conservation and Nuclear Safety, The
International Climate Initiative of the Federal Republic of Germany, November 2009, s. 4.
http://www.preventionweb.net/files/12951_brochureikienbf1.pdf
281
a.g.e., s. 4-5.
280
95
Birleşik
Krallık’ın
Çevresel
Dönüşüm
Fonu
(Environmental
Transformation Fund) kapsamındaki Uluslararası Pencere ile 2008-2010
döneminde yaklaşık 1,6 milyar dolarlık bir mali kaynağın oluşturulması taahhüt
edilmiştir.282 Büyük kısmının Dünya Bankası’nın İklim Yatırım Fonları
aracılığıyla kullandırılması öngörülen bu kaynak aracılığıyla yoksulluğun
azaltılması, çevrenin korunması ve iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik
gelişmekte
olan
amaçlanmıştır.
283
ülkelerdeki
program
ve
projelerin
desteklenmesi
Bununla birlikte, İspanya’nın UNDP ile ortaklaşa olarak
kurduğu ve 2007-2010 dönemine yönelik olan Bin Yıl Kalkınma Hedeflerini
Gerçekleştirme Fonu - Çevre ve İklim Değişikliği Tematik Penceresi284
kapsamında ülkelerin iklim değişikliğine uyum kapasitelerinin artırılması
amacıyla yaklaşık olarak toplam 90 milyon dolarlık bir kaynak tahsis edilmiştir.285
İkili düzeyde oluşturulan önemli bir diğer kaynak ise Norveç tarafından
kurulan Uluslararası İklim ve Orman Girişimi (International Climate and Forest
Initiative)’dir. 2007 yılında kurulmuş olan bu Girişim ile 2012 yılına kadar 2,2
milyar dolar kaynak sağlanması öngörülmektedir.286 Norveç’in bu Girişimi
çerçevesinde, ormansızlaşmanın önlenmesi ve orman arazilerinin korunması
sağlanarak gelişmekte olan ülkelerde ormancılık sektöründen kaynaklanan sera
gazı emisyonlarının azaltılması hedeflenmekte ve bu doğrultuda BM ve Dünya
Bankası
başta
olmak
üzere
çeşitli
uluslararası
kuruluşlarla
işbirliği
yapılmaktadır.287 Norveç’in bu Girişimi sayesinde AKAKDO’nun yeni iklim
rejimine dahil edilecek mekanizmaların geliştirilmesi de hedeflenmektedir.288 Öte
yandan Avustralya, kurmuş olduğu Uluslararası Orman Karbon Girişimi
(International Forest Carbon Initiative) ile 2007-2011 yılları arasındaki dönem
282
UNFCCC, 2009, s. 80.
Department for Business Enterprise and Regulatory Reform, UK Environmental
Transformation Fund Strategy, September 2008, s. 45-46,
http://www.berr.gov.uk/files/file47575.pdf
284
MDG Achivement Fund - Environment and Climate Change Thematic Window
285
http://www.mdgfund.org/content/environmentandclimatechange (2 Mart 2010)
286
http://www.irinnews.org/report.aspx?ReportId=86265 (2 Mart 2010)
287
http://www.regjeringen.no/en/dep/md/Selected-topics/climate/the-government-of-norwaysinternational-/why-a-climate-and-forest-initiative.html?id=547202 (2 Mart 2010)
288
Norwegian Ministry of the Environment, Factsheet: The Government of Norway’s
International Climate and Forest Initiative,
http://www.regjeringen.no/upload/MD/Vedlegg/Klima/klima_skogprosjektet/faktaark230409eng.p
df (2 Mart 2010)
283
96
için 200 milyon dolarlık bir kaynak oluşturmuş ve bu kaynağın AKAKDO
alanında gerçekleştirilecek emisyon azaltım faaliyetlerine yönlendirilmesini
planlamıştır.289 Bu bağlamda, Endonezya, Papua Yeni Gine ve Asya kıtasındaki
diğer bazı ülkeler, Dünya Bankası ile Avustralya arasında yakın işbirliği
çalışmaları sürdürülmektedir.
AB’nin Küresel İklim Değişikliği İttifakı (Global Climate Change
Alliance) ile LDCs ve Gelişmekte olan Küçük Ada Devletleri (Small Island
Developing States-SIDS) gibi iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkelere
yönelik olarak 2008-2010 döneminde 60 milyon avroluk bir kaynağın yaratılması
hedeflenmiştir.290 Bu İttifak kapsamında, iklim değişikliğine uyumun ve
ormansızlaşmadan kaynaklanan emisyonların azaltımının desteklenmesi, CDM
aracılığıyla küresel karbon piyasasına katılımın artırılması, afet risk yönetiminin
iyileştirilmesi ve iklim değişikliğinin yoksulluğun azaltılması amacını taşıyan
çabalarla bütünleştirilmesi konularına öncelik verilmiştir. Böylelikle, Bin Yıl
Kalkınma Hedefleri’nin291 gerçekleştirilmesi, emisyon azaltım çabalarına LDCs
ve SIDS gibi iklim değişikliğinin etkilerine açık düşük gelirli ülkelerin de katkı
sağlaması, AB ile LDCs ve SIDS arasında iklim değişikliği alanında bir diyaloğun
kurulması amaçlanmaktadır.292 İkili düzeyde sağlanan bu fonlar genellikle
emisyon azaltım faaliyetlerini desteklemeye yöneliktir. Bu bakımdan gelişmekte
olan ülkeler açısından büyük öneme sahip olan uyum konusunun ikili düzeyde
geri plana atıldığı söylenebilir. Ayrıca bu tür fonların iklim değişikliği ile
289
http://www.climatechange.gov.au/government/initiatives/international-forest-carboninitiative.aspx (2 Mart 2010)
290
http://ec.europa.eu/development/policies/9interventionareas/environment/climate/climate_en.cf
m (2 Mart 2010)
291
6-8 Eylül 2000 tarihlerinde New York’ta 189 BM üye ülkesinin katılımıyla düzenlenen Bin Yıl
Zirvesi’nde, barış, güvenlik, çevre, yardıma muhtaç grupların korunması, insan hakları ve
yönetişim konuları ile ilgili kararlar alınmış ve bu kararlar Binyıl Bildirisi olarak kabul edilerek
dünyaya duyurulmuştur. Bu bildiri kapsamında tespit edilen başlıca sekiz hedef BM Bin Yıl
Kalkınma Hedefleri olarak kabul edilmektedir. Bu hedefler arasında yoksullukla mücadele
edilmesi, eğitimin yaygınlaştırılması, cinsiyet eşitliğinin sağlanması, anne ve çocukların
korunması, salgın hastalıklarla mücadele edilmesi, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve
kalkınma
için
küresel
ortaklıkların
geliştirilmesi
bulunmaktadır.
Bkz.
http://www.un.org/millenniumgoals/
292
Commission of the European Communities, Building a global climate change alliance between
the European Union and poor developing countries most vulnerable to climate change,
Communication from the Commission to the Council and the European Parliament, Brussels,
COM(2007) 540 final, 18.09.2007, s. 4.
97
mücadeleye yönelik yeni mali kaynakları mı teşkil ettiği yoksa ODA’nın bir
devamı niteliğinde mi olduğu tartışma konusudur.293
Söz konusu ikili düzeydeki mali kaynakların yanında, aşağıdaki tabloda da
görüleceği üzere, iklim değişikliği alanında bölgesel ve çok taraflı düzeyde
uluslararası mali kuruluş ve kalkınma bankalarınca sağlanan çeşitli mali kaynaklar
da mevcuttur.
Fon/Kuruluş
Amaç ve Desteklenen Alanlar
İklim Yatırım Fonları
- Temiz Teknoloji Fonu
- Stratejik İklim Fonu
(Dünya Bankası)
Orman Karbon Ortaklığı
Olanağı ve Karbon Ortaklığı
Olanağı (Dünya Bankası)
Sürdürülebilir Enerji Girişimi
(Avrupa İmar ve Kalkınma
Bankası)
Temiz Enerji ve Çevre
Programı
(Asya Kalkınma Bankası)
İklim Değişikliği Fonu
(Asya Kalkınma Bankası)
Afrika’da Kalkınma için İklim
Programı Özel Fonu
(Afrika Kalkınma Bankası)
Sürdürülebilir Enerji ve İklim
Girişimi
(Amerika Ülkeleri Kalkınma
Bankası)
Emisyon azaltımı, temiz
teknolojiler, enerji verimliliği,
uyum ve ekosistemler
Öngörülen Mali Kaynak
Miktarı/Dönem
6,3 milyar dolar
(2008 ve sonrası)
Emisyon azaltımı, ormancılık,
kapasite geliştirme ve teknik
yardım
Emisyon azaltımı, enerji
verimliliği ve temiz enerji
800 milyon dolar
(2008-2020)
Emisyon azaltımı, uyum, enerji
verimliliği ve karbon piyasası
-
Emisyon azaltımı, uyum,
ormancılık ve arazi yönetimi
Uyum ve risk yönetimi
40 milyon dolar
(2009 ve sonrası)
136 milyon dolar
(2009-2012)
Emisyon azaltımı, enerji
verimliliği, yenilenebilir enerji,
karbon piyasalarına erişim,
uyum ve biyoyakıt
-
2,7 milyar avro (2006-2008)
3-5 milyar avro (2009-2011)
Tablo 7: Bölgesel ve Çok Taraflı Düzeydeki İklim Değişikliği Fonları
Bu kaynaklar arasında en dikkati çeken Dünya Bankası ve bölgesel
kalkınma bankaları tarafından 2008 yılında ortaklaşa olarak oluşturulan, düşük
karbonlu ve iklim değişikliğine dayanıklı kalkınmanın desteklenmesini amaçlayan
İklim Yatırım Fonları (Climate Investment Funds)’dır. Bu fonlar, Temiz
Teknoloji Fonu (Clean Technology Fund) ve Stratejik İklim Fonu’ndan (Strategic
Climate Fund) oluşmaktadır. Bu çerçevede, Temiz Teknoloji Fonu ile enerji ve
293
Neil Bird ve Leo Peskett, “Recent bilateral initiatives for climate financing: Are they moving in
the right direction?” Overseas Development Institute Opinion 112, September 2008,
http://www.odi.org.uk/resources/download/2402.pdf
98
ulaştırma
sektörlerinde
düşük
karbonlu
teknolojilerin
geliştirilmesi,
konuşlandırılması ve transferi ile binalarda, sanayi ve tarım sektörlerinde enerji
verimliliğinin desteklenmesi amaçlanmaktadır.294 Stratejik İklim Fonu ise, Orman
Yatırım Programı, Yenilenebilir Enerjiyi Destekleme Programı ve İklim
Dayanıklılık Pilot Programından oluşmakta olup; bu fon ile iklim değişikliğine
yönelik dönüşüm sağlayacak yaklaşımların desteklenmesi amaçlanmaktadır. Bu
çerçevede, Stratejik İklim Fonu ile, emisyon azaltımı ve uyuma ek kaynak
yaratılması, yoksulluğun azaltılması, sürdürülebilir kalkınma temelinde karbon
açısından zengin ekosistemlere destek sağlanması hedeflenmektedir.295 İklim
Yatırım Fonları kapsamında, Ocak 2010 itibariyle 13 ülke tarafından 6,3 milyar
dolarlık mali kaynak taahhüt edilmiştir.296 Dünya Bankası kapsamında ayrıca,
2008-2020 dönemini kapsayan ve 300 milyon dolarlık bir kaynağı teşkil eden
Orman Karbon Ortaklığı Olanağı (Forest Carbon Partnership Facility) ve 500
milyon dolar tutarında Karbon Ortaklığı Olanağı (Carbon Partnership Facility)
bulunmakta ve bu doğrultuda ormancılık alanında emisyon azaltımı, kapasite
geliştirme ve teknik yardım konusunda gelişmekte olan ülkelere finansman
desteği sağlanmaktadır.297
Öte yandan, bölgesel ve çok taraflı kalkınma bankaları da, 1990’lı yılların
başından beri iklim değişikliğinin yoksulluğun azaltılması ve kalkınma üzerinde
olumsuz etkileri bulunduğunu dikkate almış ve stratejik yönelimlerini bu duruma
göre şekillendirmiştir. Bu doğrultuda, söz konusu kuruluşlar Dünya Bankası
Grubu ile yapılan işbirliğinin yanı sıra, iklim değişikliğine yönelik önceliklerini
belirlemiş ve bu çerçevede başta enerji verimliliği olmak üzere ulaştırma,
ormancılık ve teknolojik gelişim alanlarında mali destek sağlamışlardır. Bu
çerçevede örneğin, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın Sürdürülebilir Enerji
Girişimi (Sustainable Energy Initiative) kapsamında 2006-2008 döneminde enerji
294
World Bank, The Clean Technology Fund, 9 June 2008, s. 6,
http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/sites/climateinvestmentfunds.org/files/Clean_Technolo
gy_Fund_paper_June_9_final.pdf
295
World Bank, The Strategic Climate Fund, 3 June 2008, s. 9-10,
http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/sites/climateinvestmentfunds.org/files/Strategic_Clima
te_Fund_final.pdf
296
http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/funding-basics (3 Mart 2010)
297
UNFCCC technical paper: Review of the experience of international funds, multilateral
financial institutions and other sources of funding relevant to the current and future investment
and financial needs of developing countries, FCCC/TP/2007/4, 21 November 2007c, s. 12
99
verimliliği ve temiz enerji alanlarında toplam 2,7 milyar avro değerinde yatırım
yapılması sağlanmış ve 2009-2011 döneminde 3-5 milyar avro arasında mali
kaynağın yaratılması amaçlanmıştır.298 Ayrıca, Avrupa Yatırım Bankası da
emisyon azaltımı, uyum, Ar-Ge ve inovasyon, teknoloji transferi ve karbon
piyasaları konularına yönelik çeşitli finansman kaynakları oluşturmuştur.
Asya Kalkınma Bankası iklim değişikliğiyle mücadelenin finansmanı
çalışmalarına önem veren diğer bir bölgesel kalkınma bankasıdır. Banka’nın
Temiz Enerji ve Çevre Programı (Clean Energy and Environment Program)
kapsamında, enerji verimliliği, karbon piyasası ve uyum gibi alanlara ilişkin
girişim ve fonlar oluşturulmuştur.299 Asya Kalkınma Bankası ayrıca, 2009 yılında
40 milyon dolar tutarında İklim Değişikliği Fonu’nu (Climate Change Fund)
kurmuş ve bu fon ile emisyon azaltımı, uyum, ormanların korunması ve arazi
kullanım yönetimi alanındaki faaliyetlere destek sağlamayı amaçlamıştır.300
Afrika Kalkınma Bankası da özellikle Afrika ülkelerinin iklim değişikliğinden
dolayı maruz kaldığı olumsuzlukları dikkate almış ve risk yönetimi ve uyum
politikaları konularında çeşitli çalışmalar başlatmıştır. Nitekim Afrika Kalkınma
Bankası, 2010 yılı itibariyle her yıl 5 ila 10 arasında uyum projesine mali destek
sağlayacağını duyurmuş bulunmaktadır.301 Banka söz konusu faaliyetlerini, İklim
Risk Yönetimi ve Uyum Stratejisi (Climate Risk Management and Adaptation
Strategy) ve Temiz Enerji Yatırım Çerçevesi (Clean Energy Investment
Framework) temelinde geliştirmektedir. Bununla birlikte, 2009-2012 döneminde
136 milyon dolarlık bir bütçeye sahip Afrika’da Kalkınma için İklim Programı
Özel Fonu’nun (Climate for Development in Africa Programme Special Fund)
2009 yılı sonunda kurulması kararlaştırılmıştır.302 Ayrıca, Amerika kıtasında da
bölgesel bir kalkınma bankası olan Amerika Ülkeleri Kalkınma Bankası iklim
298
http://www.ebrd.com/country/sector/energyef/sustain.htm (3 Mart 2010)
Bkz. Asian Development Bank, Climate Change Asian Development Bank Programs:
Strengthening Adaptation and Mitigation in Asia and the Pacific, December 2009,
http://www.adb.org/Documents/Brochures/Climate-Change/Brochure.pdf ve UNFCCC technical
paper, 2007c, s. 23-27.
300
Asian Development Bank, Climate Change Fund: 2009 Progress Report, 2009, s. 5,
http://www.adb.org/Documents/Climate-Change/CCF-Progress-Report-2009.pdf
301
The Multilateral Development Banks and the Climate Change Agenda, A Joint Report,
November 2007, s. 12.
302
http://www.afdb.org/en/news-events/article/afdb-board-approves-the-establishment-of-climdevafrica-special-fund-5485/ (3 Mart 2010)
299
100
değişikliğiyle mücadeleye destek vermektedir. Amerika Ülkeleri Kalkınma
Bankası’nın Sürdürülebilir Enerji ve İklim Değişikliği Girişimi (Sustainable
Energy and Climate Change Initiative) ile öncelikli olarak enerji verimliliği ve
yenilenebilir enerji, karbon piyasalarına erişim, uyum ve biyoyakıt konularında
faaliyet gösterilmekte ve bölgedeki ülkelere mali destek sağlanmaktadır.
İkili, bölgesel ve çok taraflı düzeyde iklim değişikliğiyle mücadele
amacıyla oluşturulan bu girişim, program ve fonlar, iklim değişikliğine karşı
gerek duyulan mali kaynakların karşılanmasında önemli bir rol oynamaktadır.
İklim değişikliğiyle mücadelede ortaya çıkan büyük finansman ihtiyacının
karşılanmasına yönelik çeşitli platform ve kanallar aracılığıyla yürütülen bu
faaliyetler, bu mücadele sürecinin daha etkili bir şekilde sürdürülmesini
sağlamaktadır. Özellikle, son yıllarda bu yöndeki mali kaynaklar başta enerji
sektörü olmak üzere daha çok emisyon azaltımına yönlendirilmekte ve ayrıca
uyum
ve
ormancılık
alanlarındaki
finansman
desteğinde
de
artış
gözlemlenmektedir. Ancak özellikle gelişmekte olan ülkeler tarafından, iklim
değişikliğiyle mücadeledeki bu kaynakların yetersiz düzeyde kaldığı, bu fonların
yönetim mekanizmalarında sorunların bulunduğu ve ayrıca uyum önlemlerine
yönelik daha fazla mali kaynağın yaratılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Nitekim, iklim değişikliğinin finansmanı konusunda reform ve yeniliklerin
yapılması ihtiyacı müzakerelerde ön plana çıkan başlıklar arasında yerini almıştır.
Bu bağlamda, 2012 sonrası döneme ilişkin yeni iklim değişikliği rejimi
kapsamında oluşturulacak mali mekanizma ve fonların etkinliği ve boyutu,
gelecekte iklim değişikliğiyle mücadelenin başarıyla sonuçlandırılmasında önemli
bir rol oynayacaktır. Bu bakımdan izleyen kısımda, bu konuda 2012 sonrası
döneme ilişkin öneriler ve yaşanan gelişmeler incelenecektir.
101
3.1.5. Mali Mekanizma ve Finansman Konusunda 2012 Sonrası Döneme
İlişkin Başlıca Öneriler ve Yaşanan Gelişmeler303
Kuşkusuz, iklim değişikliği kapsamındaki mevcut mali mekanizma ve
fonlar önemli bir işlev görmekle birlikte, çeşitli sorun ve eksiklikleri de içinde
barındırmaktadır. Bu sorunlar ve yaşanan tecrübeler ile iklim değişikliğine karşı
gerek duyulan mali ihtiyaçlar, 2012 sonrası dönem için oluşturulması öngörülen
mali mekanizma ve fonlara rehberlik sağlayacaktır. Bu çerçevede bu kısımda,
2012 sonrasına ilişkin iklim değişikliği müzakereleri kapsamında ve mevcut sorun
ve ihtiyaçlar temelinde, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü taraflarınca bu döneme
yönelik getirilen başlıca mali mekanizma ve finansman önerileri ile bu doğrultuda
yaşanan önemli gelişmeler üzerinde durulacaktır.
Daha önce de belirtildiği üzere, finansman konusuna ilişkin 2012 sonrası
müzakereler, 2007 yılında COP-13/CMP-3 sırasında kabul edilen BEP ile
başlatılmıştı. Bu doğrultuda yürütülmekte olan müzakerelerde taraflar ihtiyaç ve
öncelikleri ile mevcut eksiklikler temelinde çeşitli öneriler geliştirmiş ve bu
öneriler müzakerelerde tartışılmıştır. AWG-LCA altında yürütülen finansman
müzakerelerinde, COP-15/CMP-5’e kadar hararetli görüşmeler yapılmış ve
özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya
çıkmıştır. Bu çerçevedeki temel tartışma;
-
iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik mali kaynakların nasıl ve kim
tarafından yaratılacağı,
-
mali mekanizmaya ilişkin kurumsal yapı ve düzenlemeler,
-
COP’un bu süreçteki rolü ve finansman altında kurulacak yönetimin sahip
olacağı temsil sistemi ve
-
kamu ve özel sektör kaynaklarının bu sistemdeki rolü
üzerine odaklanmıştır.304
303
Bu kısım, 2008-2009 yılları arasında gerçekleştirilen çeşitli AWG-LCA oturumlarında tartışılan
hususlar ve bu toplantılar boyunca yazarın edindiği izlenimler çerçevesinde oluşturulmuştur.
304
Bkz. Third World Network Bangkok News Update 16, “Disagreement over financial
architecture for climate actions,” 7 December 2009,
102
Bu görüş ayrılıklarının başında, iklim değişikliğinin yol açtığı büyük
maliyetlere kıyasla mevcut mali kaynak ve fonların yetersiz düzeyde
bulunmasının yer aldığı söylenebilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş
ülkelerin iklim değişikliği konusundaki tarihsel sorumluluklarını hatırlatmakta ve
bu ülkelerin yeterli finansman kaynağı yaratması gerektiğini vurgulamaktadırlar.
Öte yandan gelişmiş ülkeler ise, kaynakların yetersiz kaldığını belirtmekle
birlikte, ancak tüm ülkelerin mali kaynaklara katkı sağlaması ve kaynakların etkin
kullanılması sayesinde bu sorunların aşılabileceğinin altını çizmektedirler. Bu
bakımdan iklim değişikliğiyle mücadelede yaşanan mali kaynak sıkıntısı, bu
kaynakların hangi ülkelerce yaratılması gerektiği tartışmasını da ortaya
çıkarmaktadır.305
Nitekim mevcut önerilerin bazılarında bu konular ele alınmaktadır. Bu
yöndeki önerilerde;
-
Ek-1 taraflarının GSMH’lerinin en az %0,5 ila %1,5’i arasında bir oranda
katkı vermesi;
-
Dünya İklim Değişikliği Fonu’nun (Yeşil Fon) kurularak, LDCs dışında
tüm tarafların bu fona katkı sağlaması ve bu katkıların Ek-1 tarafları için
zorunlu, Ek-1 dışı taraflar için ise gönüllü olması;
-
LDCs dışında tüm tarafların katkı sağlayacağı Küresel İklim Fonu’nun
kurulması ve fonun gelişmekte olan ülkelerin emisyon azaltımı ve uyum
politika, program ve projelerini desteklemesi
gibi hususlara yer verilmektedir.306 Ancak, gelişmekte olan ülkelerin, BMİDÇS ve
Kyoto Protokolü ile sağladıkları avantajlı konumlarını sürdürerek, önümüzdeki
süreçte de herhangi bir mali yükümlülük üstlenmeyi arzu etmedikleri
anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda, yapılacak yeni bir iklim değişikliği anlaşmasında,
http://www.twnside.org.sg/title2/climate/bangkok.news02.htm
305
Bilindiği üzere, mevcut iklim değişikliği rejiminde sadece Ek-2 taraflarının mali kaynak
sağlanması konusunda yükümlülükleri bulunmaktadır. Ancak çeşitli finansman önerilerinde,
BMİDÇS’ye aykırı düşecek şekilde Ek-2 dışı taraflarına da mali yükümlülük getirilmesi
öngörülmektedir.
306
AWG-LCA Draft text: Non-paper No. 54, “Contact Group on enhanced action on the
provision of financial resources and investment,” 6 November 2009,
http://unfccc.int/files/kyoto_protocol/application/pdf/54fin61109.pdf
103
BMİDÇS’nin ilke ve hedeflerine öncelik veren yaklaşımlar müzakerelerde ön
plana çıkmaktadır. Ayrıca, mali kaynak miktarının artırılması ve bu amaçla çeşitli
yeni fonların kurulması da müzakerelerin gündemindedir. Bu çerçevede,
Sözleşme altında Emisyon Azaltım Fonu, Çok Taraflı Teknoloji Fonu, Özel Fon
ve Kapasite Geliştirme Fonu gibi fonların kurulması önerilmektedir. Bazı
önerilerde ise;
-
uluslararası vergilerin getirilmesi,307
-
CDM dışındaki esneklik mekanizmalarından da (Ortak Yürütme ve
Emisyon Ticareti) mali kesinti yapılması,
-
CDM projeleri üzerinde halihazırda uygulanan %2’lik mali kesintinin
artırılması,
-
emisyon kotalarının açık artırma ile satılması ve
-
gelişmiş ülkeler tarafından yükümlülüklerin yerine getirilmemesine karşı
mali yaptırımların uygulanması
yoluyla iklim değişikliğine yönelik daha fazla mali kaynak yaratılması
amaçlanmaktadır.308
Öte yandan, mevcut kaynakların dağılımının emisyon azaltım ve uyum
faaliyetleri arasında dengeli bir şekilde yapılmasının sağlanması müzakerelerde
gündeme gelen diğer bir konudur. Uyum alanında büyük ihtiyaçları bulunan ve bu
yöndeki faaliyetlere öncelik veren gelişmekte olan ülkeler, acil uyum
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla daha fazla mali kaynak yaratılması
gerektiğini savunmaktadırlar. Müzakerelerde bu yönde çeşitli öneriler de
sunulmuştur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerce sunulan bu önerilerde, BMİDÇS
altında Sözleşme Uyum Fonu’nun kurulması ve bu fona kaynak sağlamak üzere
sermaye transferlerinden %2’lik bir vergi kesilmesi, İklim Sigorta Fonu’nun
307
Örneğin, fosil yakıtlardan kaynaklanan kişi başı CO2 emisyonlarının tonu üzerine 2 dolar
tutarında küresel bir verginin getirilmesi; Ek-1 taraflarında üretilen karbon-yoğun ürünler ile bu tür
hizmetler üzerine vergi getirilmesi; uçak biletlerine uluslararası uyum vergisi getirilmesi;
uluslararası deniz taşımacılığı ve uluslararası havacılığa vergi getirilmesi ve para transferlerine
vergi konulması gibi.
308
Bkz. UNFCCC, 2009, s. 44-45, 91 ve AWG-LCA, Non-paper No. 54.
104
kurulması
ve
öngörülmektedir.
uçak
biletlerine
uluslararası
uyum
vergisi
getirilmesi
309
Müzakerelerdeki diğer bir görüş ayrılığı ise iklim değişikliğine ilişkin
fonların yönetimi ve temsil sistemi ile bu fonlara erişim olanakları hakkındadır.
Gelişmekte olan ülkeler, mevcut mali mekanizma ve fonların yetersiz kaldığına
atıfla, COP’un tam yetkisi ve rehberliği altında yeni organların kurulmasını ve
finansman sisteminin reforma tabi tutulmasını desteklemektedirler. Bu çerçevede,
COP tarafından bir kurulun (İcra Kurulu/Yönetim Konseyi/Uluslararası Yürütme
Organı gibi) atanması ve Uyum için Finansman ve Teknoloji İcra Organı ile
Emisyon Azaltımı için Finansman ve Teknoloji İcra Organı’nın oluşturulması gibi
öneriler bu ülkelerce tartışmaya açılmıştır. Yönetim ve temsil sistemi ile ilgili
olarak ise gelişmekte olan ülkeler, COP altında bölgesel açıdan eşit, adil ve
dengeli bir temsil sisteminin kurulmasını ve Kyoto Protokolü altındaki Uyum
Fonu’nun yönetimine benzer bir yapının oluşturulmasını önermektedirler.
Gelişmekte olan ülkeler ayrıca, kurulacak fonlara doğrudan erişimin sağlanacağı
ve bürokratik prosedürlerin mümkün olduğunca az uygulanacağı bir sistemin
oluşturulmasını desteklemektedirler. Öte yandan, gelişmiş birçok ülke mevcut
mekanizmaların daha etkin hale getirilerek kullanılması gerektiğini, yeni
kurumların kurulmasının ek maliyet getireceğini ve zaman kaybına yol açacağını
ifade etmekte ve ayrıca karar alma sürecinde donörlerin ağırlıklı olacağı bir
sistemin oluşturulması yönünde bir yaklaşım sergilemektedirler.
Finansman konusundaki görüş ayrılılıkları arasında, mali kaynakların
yaratılmasında kamu ve özel sektör kaynaklarının rolü ile ilgili hususlar da yer
almaktadır. Gelişmekte olan ülkeler, kamu tarafından sağlanacak finansmanın
gerekli mali kaynakların yaratılmasındaki öncelikli rolüne atıfla; bu çerçevede,
özel sektör finansmanı ile piyasa araçlarının ancak tamamlayıcı bir role sahip
olacağını belirtmektedirler. Bu bağlamda, gelişmekte olan ülkelerin özel sektör
kaynaklarına ilişkin çekincelerinin arkasında, özel sektörün kar elde edeceği
seçeneklere olumlu yaklaştığı, gelişmekte olan ülkelerde özel sektörün yeterince
güçlü olmadığı ve gelişmiş ülkelerin mali yükümlülüklerini özel sektöre devretme
309
Bkz. a.g.e.
105
eğilimi göstermeleri gibi konularda bu ülkelerin taşıdığı endişeler yatmaktadır.
Gelişmiş ülkeler ise, özellikle emisyon azaltım faaliyetlerinde özel sektör
kaynaklarının öncelik arz ettiğini; diğer alanlarda (kapasite geliştirme ve uyum)
ise kamu kaynaklarının önemli rol oynayacağını ve karbon piyasalarının ve piyasa
temelli mekanizmaların iklim değişikliği ile mücadelede büyük öneme sahip
olduğunu vurgulamaktadırlar. Gelişmiş ülkeler böylece, iklim değişikliğiyle
mücadelede tek başına yeterli olmayacağı öngörülen kamu kaynaklarının, özel
sektör finansmanı ile dengelenmesini ve ayrıca kendileri üzerinde oluşacak mali
yükün özel sektörle paylaşılarak hafifletilmesini amaçlamaktadırlar. Özellikle AB
ile bazı gelişmiş ülkeler, karbon emisyonlarının fiyatlandırılması amacı
çerçevesinde proje ve piyasa temelli mekanizmaların iklim değişikliğiyle
mücadelede önemli roller oynayabileceğini belirtmektedirler.
Finansman konusundaki tüm bu görüş ayrılıkları ve ilgili diğer konular,
2009 yılının sonunda düzenlenen COP-15/CMP-5’e kadar tartışılmış; ancak
halihazırda somut bir sonuca ulaşılamamıştır.310 Öte yandan her ne kadar çeşitli
meşruiyet sorunlarını içinde barındırsa da Kopenhag Mutabakatı, 2012 sonrası
dönemde finansman sisteminin nasıl şekillendirileceği yönünde önemli işaretler
vermektedir. Daha önceki bölümde de belirtildiği üzere, Kopenhag Mutabakatı
ile, gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele alanında gelişmekte olan
ülkelere mali kaynak sağlamaları gerektiği ifade edilmiş; bu çerçevede, 20102012 döneminde 30 milyar dolar, 2020 yılına kadar ise yıllık 100 milyar dolarlık
bir mali yardımın yapılması öngörülmüş ve bu yardımların kamu ve özel, ikili ve
çok taraflı yollarla yapılabileceği belirtilmiştir. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerde
bu alanlarda yürütülen proje, program, politika ve diğer faaliyetleri desteklemek
amacıyla BMİDÇS’nin mali mekanizmasının yürütücü birimi olarak Kopenhag
Yeşil İklim Fonu’nun kurulması kararlaştırılmıştır. Bu Fonun kurulmasında,
Meksika’nın finansman önerisinde311 yer alan fikirlerden esinlenildiği ve bu
310
Bu görüşmeler sonucu AWG-LCA’nın Non-paper No. 54 adlı belgesi oluşturulmuş ve ayrıca
Kopenhag Mutabakatı’nda finansman konusunda atılacak adımlara ilişkin bazı hususlara yer
verilmiştir.
311
Meksika, Dünya İklim Değişikliği Fonu’nun (Yeşil Fon) kurulmasını önermiştir. Öneride,
LDCs dışında tüm tarafların bu fona katkı sağlaması ve bu katkıların Ek-1 tarafları için zorunlu,
Ek-1 dışı taraflar için ise gönüllü olması ve fondan ancak LDCs ile katkı sağlayanlar
yararlanabilmesi öngörülmektedir. Fondan, gelişmekte olan ülkelere daha fazla mali kaynak
akışının sağlanması için Ek-1 tarafları sağladıkları katkının ancak %50’sine kadarki kısmını
106
doğrultuda yük paylaşımı konusunda belirsizliklerin bulunduğu da öne
sürülmektedir.312 Ancak, Kopenhag Mutabakatı ile öngörülen bu sürecin
ayrıntıları henüz belirlenmemiş olup; halihazırda bu konuda bir uzlaşıya da
varılmamıştır. Bu bakımdan 2012 sonrası döneme ilişkin iklim değişikliği
rejiminin finansman boyutu 2010 yılı ve sonrasında yapılacak müzakereler ile
netleştirilecektir.
Bu bölümde şu ana kadar iklim değişikliğiyle mücadelenin mali boyutuna
ilişkin olarak iklim değişikliği rejimi ve uluslararası işbirliği süreci çerçevesinde
atılan adımlar ve uygulanan mali önlemler ele alınmıştır. Bu çerçevede, mevcut
iklim değişikliği rejimi kapsamında kurulan mali mekanizma ve fonlar ile
finansman konusunda 2012 sonrası döneme ilişkin yaşanan gelişmeler
incelenmiştir. Ancak iklim değişikliğiyle ekonomik ve mali açıdan mücadelede,
oluşturulan bu mekanizma ve fonların yanı sıra, çeşitli ekonomi ve maliye
politikası araçları ve önlemlerine de başvurulabilmektedir. Bu bakımdan, vergisel
ve bütçesel önlemler başta olmak üzere iklim değişikliği rejimi ve işbirliği
sürecinden ayrı olarak uygulanan çeşitli maliye politikası araçlarının incelenmesi,
iklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik ve mali boyutuna ilişkin yaşanan
gelişmelerin ve bu yönde atılan adımların anlaşılmasında faydalı olacaktır.
3.2.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEYE YÖNELİK MALİ
ÖNLEM VE ARAÇLAR
İklim değişikliğine karşı ekonomik ve mali açıdan verilen savaşım sadece
uluslararası işbirliği sürecinde oluşturulan mali mekanizma ve fonlardan ibaret
değildir. Ayrıca, maliyet etkin ve piyasa temelli araçlar olarak çeşitli ekonomi ve
maliye politikası önlemlerine de iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında
başvurulmaktadır.
İklim
değişikliğiyle
mücadelenin
etkin
bir
şekilde
sürdürülebilmesi ve bu sürecin mali etkilerinin büyüklüğü, ekonomi ve mali
kullanabileceklerdir. Fon, mevcut bir mali kuruluş tarafından yönetilecektir. Fon, emisyon azaltımı
faaliyetlerini destekleyecek ve mali katkıların bir kısmı Kyoto Protokolü Uyum Fonu’na
yönlendirilecektir. Estados Unidos Mexicanos, Mexican Proposal for a World Climate Change
Fund: Green Fund (Söz konusu belge 28 Eylül-9 Ekim 2009 tarihlerinde Bangkok’ta
gerçekleştirilen iklim değişikliği müzakere oturumlarında dağıtılmıştır).
312
Bkz. Müller, 2010, s. 5.
107
açıdan alınabilecek önlemleri ön plana çıkarmıştır. İklim değişikliğine karşı
koyulması amacıyla uygulanacak başlıca ekonomi ve maliye politikası araçları
arasında çevre vergileri (yeşil vergiler veya ekolojik vergiler olarak da
adlandırılmaktadır), mali teşvik ve sübvansiyonlar ve emisyon ticareti sistemleri
ile ilgili yapılabilecek düzenlemeler yer almaktadır. Bu araçların sadece iklim
değişikliği konusunda değil aynı zamanda çevrenin korunması amacını taşıyan
diğer alan ve faaliyetlerde de (su ve hava kirliliğinin önlenmesi, ozon tabakasının
ve ormanların korunması gibi) kullanıldığı görülmektedir. Daha çok sera gazı
emisyonlarının kontrol altına alınmasını amaçlayan bu araçlarla birlikte
sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliğine uyum açısından önem taşıyan
bütçesel
önlemler de
oynamaktadır.
Bu
iklim değişikliğiyle
çerçevede
bu
mücadelede önemli
kısımda,
iklim
bir rol
değişikliğine
karşı
yönlendirilebilecek başlıca ekonomik ve mali önlem ve politikalar ile bu alandaki
uygulamalar üzerinde durulacaktır.
3.2.1. Çevre Vergileri ve Harçlar
Temelde
devletlerin
işlev
ve
faaliyetleri
ile
kamu
hizmetlerini
sürdürebilmesini sağlamak üzere gelir amaçlı uygulanan vergi ve harçlar, son
zamanlarda çevrenin korunmasına ilişkin denetim, kontrol ve doğrudan
düzenlemeleri (kural, standartlar ve mevzuat gibi) desteklemeye yönelik olarak
başvurulan politika araçları arasında yer almaya başlamıştır. Bu bağlamda,
çevrenin korunması amacıyla yapılacak vergisel düzenlemeler, uygun şekilde
tasarlandığı
takdirde
iklim
değişikliği
ile
mücadeleye
olumlu
katkı
sağlayabilecektir. Emisyon vergisi ya da karbon vergisi başta olmak üzere iklim
değişikliğini yakından ilgilendiren enerji, ulaştırma ve sanayi sektörlerinde sera
gazı emisyonlarının kontrol altına alınmasına yönelik olan vergisel düzenlemeler,
iklim değişikliğiyle mücadelede önemli rol oynamaktadır. Bu bakımdan,
vergilendirme alanında iklim değişikliği ile ilgili yapılacak düzenlemeler daha çok
emisyon azaltım faaliyetlerine yönelik olmaktadır.
Çevre vergileri, “tüketildiğinde veya kullanıldığında çevre üzerinde belirli
negatif
etkiler
ortaya
çıkaran
fiziksel
ya
da
benzeri
bir
birimin
108
vergilendirilmesiyle ortaya çıkan vergiler”313 olarak tanımlanmaktadır. Çeşitli
iktisadi faaliyetler ve dolayısıyla gerçekleşen üretim ve tüketim neticesinde çevre
üzerinde genellikle negatif veya olumsuz dışsallıklar314 (hava, su ve toprak
kirliliği ve sera gazı emisyonları gibi) ortaya çıkmakta ve bu tür dışsallıklardan
kaynaklanan maliyetler, iktisadi faaliyetler sonucu belirlenen piyasa fiyatlarının
içine dahil edilmek yerine tüm toplum tarafından karşılanmaktadır. Bu doğrultuda
çevre vergileri ile, negatif dışsallıkların ve ortaya çıkan maliyetlerin en aza
indirgenmesi ve bundan sorumlu olanların da maliyet üstlenmesi sağlanarak bu
maliyetlerin içselleştirilmesi hedeflenmektedir.315
Piyasa temelli ve maliyet-etkin araçlar olan çevre vergileri, çevreye zararlı
faaliyetler ile mal ve hizmetlerin maliyetini yükseltmesi, fiyat etkisi yaratarak
üretici ve tüketicilerin davranışlarını yönlendirmesi,316 vergi gelirlerini artırması
ve emek ve sermaye üzerindeki vergi yükünü düşürerek ekonomik canlılığın
oluşmasını sağlaması açısından önemli bir işlev üstlenmektedir.317 Zaman zaman
yeşil vergi reformları olarak da adlandırılan ve vergilendirme sisteminde çevrenin
daha çok göz önünde bulundurulması amacını taşıyan bu süreçte, çevreyi koruma
amaçlı vergilendirme yöntemlerine çeşitli şekillerde başvurulabilmektedir. Bu
çerçevede;
-
çevreye daha zararlı mal ve hizmetlerin daha az vergilendirilmesine yol
açan vergi çarpıklıklarının giderilmesi ve vergide farklılaştırılmanın
313
A. Naci Arıkan, “Çevre Vergilerinin Önemi ve Kalkınma,” Vergi Dünyası, Sayı: 336, Ağustos
2009, s. 35.
314
Dışsallık (extarnality), “toplumun herhangi bir üyesi veya iktisadi ünitesi tarafından yapılan
üretim ve tüketim sonucu meydana gelen fayda ve maliyetlerin, toplumun diğer üyelerine veya
iktisadi ünitelerine intikal etmesi veya taşınması” olarak tanımlanmaktadır. Şerafettin Aksoy,
Kamu Maliyesi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1991, s. 61.
315
Kürşat Yerlikaya, “Karbon Vergisi,” Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi,
Cilt: VII, Sayı: 1-2, Haziran 2003, s. 692 ve bkz. Düriye Toprak, “Sürdürülebilir Kalkınma
Çerçevesinde Çevre Politikaları ve Mali Araçlar,” Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 4, Güz 2006, s. 153 ve Suzi Kerr, Ecological Tax Reform, Report
prepared for the Ministry of Environment, MOTU Economic&Public Policy Research, 23 January
2001, s. 4, http://www.motu.org.nz/files/docs/MEL0266.pdf
316
Fiyat etkisi ile, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde çevreye zararlı iktisadi faaliyetlerin
sınırlandırılması ve çevreye dost üretim ve tüketim yöntemlerini özendirilmesi sağlanabilmektedir.
Naci Ağbal, “Çevrenin Korunması ve Çevre Vergileri-I,” Yaklaşım, Yıl: 9, Sayı: 100, Nisan 2001,
s. 66.
317
Emrah Ferhatoğlu, “Avrupa Birliği’nde Ortak Çevre Politikası Çerçevesinde Çevre Vergileri,”
e-yaklasım, Sayı: 3, Ekim 2003, s. 2-3,
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/cevre_vergisi.pdf
109
sağlanması (kömür, kurşunlu benzin ve mazottan çevreye daha dost
ürünlere kıyasla daha az vergi alınmasının ortadan kaldırılması ve kirletme
seviyesine göre vergilendirme yapılması),
-
mevcut vergilerin kısıtlanması ve yeni çevre vergilerinin getirilmesi
(karbon vergisi gibi yeni vergiler getirilirken, enerji vergileri, emek ve
gelir üzerindeki vergilerin azaltılması)
yoluyla
vergilendirme
alanında
çevreyi
koruma
amaçlı
düzenlemeler
gerçekleştirilebilir.318 Bu doğrultuda, son yıllarda çevre vergisi uygulamalarının
giderek yaygınlaştığı görülmektedir. OECD ülkelerine ilişkin olarak yapılan bir
çalışmada, bu ülkelerde çevreyle ilişkilendirilebilecek toplam 375 adet vergi
bulunduğu, bu vergilerin OECD ülkelerinin GSYH’lerinin %2-2,5’ine tekabül
ettiği ve oluşan bu gelirin %90’nının motorlu taşıtlar ve yakıtlarından sağlanmakta
olduğu tespit edilmiştir.319
Bu doğrultuda, çevre ve iklimin korunmasını amaçlayan ve sık olarak
başvurulan vergi düzenlemeleri şu şekildedir:320
-
Emisyon vergileri (toprak, su ve havaya bırakılan ya da salınan atık madde
ve emisyonların seviyesine göre belirlenen vergilerdir. Karbon vergisi, bu
vergiler arasındaki en bilindik olanıdır),
-
Ürün temelli vergiler (ihtiva ettikleri zararlı maddeler nedeniyle
kullanıldıklarında ya da ortama bırakıldıklarında çevreyi olumsuz
etkileyen ürünler. Naylon poşet bu ürünlere örnek olarak verilebilir),
-
Kullanım temelli vergiler (atık su ve çevre temizlik vergisi gibi çevre
temizliğine yönelik belirli hizmetlerin sürdürülmesi ve bu hizmetlerden
yararlanılması için kaynak oluşturma amacıyla ödenen hizmet harcı ve
vergi) ve
318
M. Bahattin Kulu, “Çevre Vergileri ve Gelişmiş Ülkelerdeki Uygulaması,” Vergi Dünyası,
Sayı: 234, Şubat 2001, s. 48.
319
Rekabet ve sosyo-ekonomik açıdan olumsuz etkiler oluşturma potansiyelleri ve bu yöndeki
endişeler nedeniyle bu tür vergiler üzerinde birçok istisna bulunmaktadır. Söz konusu 375 vergi
kapsamında 1150 istisna uygulanmaktadır. OECD, The Political Economy of Environmentally
Related Taxes, Paris, 2006, s. 10-42.
320
Ali Değirmendereli, “Çeşitli Ülkelerde Uygulanan Ekolojik Vergiler,” Mevzuat Dergisi, Yıl: 3,
Sayı: 33, Eylül 2000, http://www.mevzuatdergisi.com/2000/09a/01.htm ve Arıkan, 2009, s. 37.
110
-
Vergi farklılaştırması (yeni vergilerin getirilmesi yerine, özellikle Katma
Değer Vergisi (KDV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve satış vergileri gibi
mevcut dolaylı vergilerin çevrenin korunması hedefiyle ve kirletme
oranları temelinde farklılaştırılması; örneğin, kurşunsuz benzinin kurşunlu
benzine kıyasla daha fazla vergilendirilmesi).
Çevre vergileri oluşturulurken, sosyo-ekonomik boyut, kalkınma, büyüme,
gelir dağılımı, uluslararası ticaret ve rekabet gibi unsurlar üzerindeki etkilerinin
dikkate alınması, bu tür vergilerin daha kolay ve etkin uygulanmasını
sağlayacaktır. Nitekim bu tür vergiler uygulanırken, hanehalkı ve işletmeler
üzerinde oluşabilecek vergi yükünün düşürülmesi veya dengelenmesi ve
ekonomik canlılık ile rekabet gücünün sürdürülmesi amacıyla emek, istihdam ve
gelir üzerindeki vergiler düşürülebilmekte321 ve böylece, toplumun farklı
kesimlerinden gelebilecek tepkiler azaltılabilmektedir. Ayrıca, çevre vergilerinin
genellikle enerji ve ulaştırma sektörleri gibi toplumun temel gereksinimleriyle
ilgili ürün ve hizmetleri kapsayan alanlarda uygulanıyor olması, bu vergilere daha
hassas yaklaşılmasını gerekli kılmaktadır. Çevre vergilerinin çıkış sloganının
“çalışana üretene değil atığa vergi”322 şeklinde tasarlanması bu yaklaşımı
doğrular niteliktedir. Bu bakımdan çevre vergileri, çevrenin korunmasının yanı
sıra, başta enerji alanında olmak üzere ekonomik verimliliğin artırılması,
istihdamın olumlu yönde etkilenmesi ve teknolojik gelişimin ve inovasyonun
özendirilmesi açısından öne çıkan ekonomi ve maliye politikası araçları arasında
yerini almaktadır. Ayrıca, çevre vergilerinden elde edilecek gelirlerin başta
çevresel amaçlar olmak üzere özellikle istihdam ve rekabet üzerindeki olumsuz
etkilerinin323 azaltılması amacıyla kullanılabilmesine olanak sağlanması, bu
321
Çevre vergileri aracılığıyla, istihdam ve gelir vergisi alanlarında yaratılan bu olumlu durum,
çifte karlılık ya da çifte getiri (double dividend) olarak tanımlanmaktadır. International Monetary
Fund Fiscal Affairs Department, The Fiscal Implication of Climate Change, March 2008, s. 11.
322
A. Tarık Jamali, Ekolojik Vergiler, Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk Anabilimdalı, İstanbul, 2005, s. 76.
323
Bu etkiler özellikle, enerji-yoğun sektörlerde üretim maliyetlerinin artması sonucu, uluslararası
boyutta bu vergileri uygulamayan ülkelere göre rekabet gücünün ve pazar payının düşmesi ve
böylece ekonomik büyüme ve istihdamın azalması şeklinde olabilmektedir. Ancak, ekonomik
birimler arasında kazananlar ve kaybedenlerin bulunduğu bir transfer şekli olan vergide, bu
transferin genelinin nötr ile sonuçlanacağı ve ayrıca uzun vadede ekonomik etkinlik ve
verimliliğin artırılmasını sağlayacak bu vergilerin kirlilikle mücadele yoluyla toplam maliyeti
indirerek rekabeti olumlu yönde etkileyeceği de öne sürülmektedir. Ayrıca, bu doğrultuda çevre
111
vergilerin daha da yaygınlaşmanı sağlayabilecektir. Sonuç itibariyle çevre
vergileri, vergi yükünün emekten tüketime ve çevresel zararlara neden olan
faaliyetlere yönlendirildiği ve aynı zamanda vergi tabanın genişletildiği daha
kapsamlı vergi reformlarının (yani yeşil vergi reformu) bir parçası olarak da
algılanmaktadır.324
Bir tür emisyon vergisi olan karbon vergisi, son zamanlarda iklim
değişikliğiyle mücadelede sık başvurulan çevre vergileri arasında yer almaktadır.
Karbon vergisi kısaca, “kaynağı ne olursa olsun karbon emisyonları üzerinde
belirli bir oranda alınan vergiler”325 şeklinde tanımlanmaktadır. Karbon vergisi
ile, iktisadi faaliyetler kapsamında üretilen ürün ve sunulan hizmetler nedeniyle
ortaya
çıkan
karbon
emisyonlarına
birim
başına
vergi
getirilmesi
amaçlanmaktadır. Bu tür vergiler, bazen doğrudan bu emisyonlar yerine, bu
emisyonların temel kaynakları olan petrol ürünleri, doğal gaz, likit petrol gaz,
kömür
ve
sıkıştırılmış
kömür
tozu
gibi
fosil
yakıtlar
üzerinde
de
uygulanabilmektedir. Bu çerçevede, karbon emisyonlarından sorumlu olanların ve
sorumluluk derecelerinin saptanmasının zor olması, bu vergilerin genellikle
dolaylı vergiler olarak fosil yakıtlar üzerinde uygulanmasını zorunlu kılmıştır.326
Karbon vergisi, iklim değişikliyle mücadelede, işletmeler ve tüketiciler
açısından, hem daha etkili bir araç olarak işlev görmekte hem de maliyet etkin bir
şekilde çevresel hedeflere ulaşılmasına olanak sağlamaktadır.327 Nitekim fosil
yakıtlar üzerine getirilen bu tür vergiler, enerji tasarrufu ve verimliliği ile
yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmekte, düşük karbonlu teknolojilerin
geliştirilmesi, kullanımı ve yaygınlaştırılmasını sağlamaktadır. Böylece, hem
iklim değişikliğinin engellenmesi için gereken sera gazı emisyon azaltımı
başarılmakta hem de ekonomik üretim daha verimli bir şekilde yapılabilmektedir.
vergilerinin uygulanmasında uluslararası rekabete konu sektörlere, istisna ve geçiş süresi gibi
kolaylıklar da sağlanmaktadır. Bkz. Kulu, 2001, s. 52.
324
Katri Kosonen ve Gaëtan Nicodème, Taxation papers: The role of fiscal instruments in
environmental policy, European Union, Working Paper No. 19 2009, June 2009, s. 5 ve Ali
Değirmendereli, 2000.
325
International Monetary Fund Fiscal Affairs Department, 2008, s. 12.
326
Kürşat Yerlikaya, 2003, s. 699-700.
327
Her Majesty Treasury, Tax and the environment: using economic instruments, November 2002,
s. 26, http://hm-treasury.gov.uk/d/adtaxenviron02-332kb.pdf
112
Kuşkusuz bu durumun, istihdam ve rekabet edebilirlik açısından uzun vadede
olumlu yansımaları da olacaktır. Karbon vergileri de, yeşil vergi uygulamalarında
olduğu gibi, hanehalkı ve işletmeler üzerinde oluşabilecek mali yük ve dolayısıyla
olası siyasi maliyet ve riskler nedeniyle, istihdam ve rekabet açısından dengeleyici
çeşitli unsurları328 beraberinde getirmektedir. Nitekim, karbon vergisinin
genellikle enerji-yoğun ürün ve hizmetlerde uygulanmasının, düşük gelirli
hanehalkının bütçesini ve bu sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin gelirlerini
derinden etkileyeceği ve bu bakımdan gerileyici bir niteliğe sahip olacağı öne
sürülmektedir.329 Ayrıca, kirliliğin kaynağına göre ve çevresel zararın belirli bir
bölgede veya bu bölgeye özgün olarak ortaya çıkması durumunda, doğrudan
düzenleyici önlemler
doğurabilmekte
ve
emisyon vergilerine
istenen
çevresel
kıyasla
sonucun
daha
daha
etkili
kolay
sonuçlar
ulaşılmasını
sağlayabilmektedir.330 Bundan dolayı, iklim değişikliği politikası ile vergi
reformunun bütünleştirilebilmesi zor bir siyasi görevin başarılmasını gerekli
kılmaktadır.331 Bununla birlikte, karbon vergilerinin oluşturulmasında kapsamlı
değerlendirmelerin ve fayda-maliyet analizlerinin yapılması, uygulamada
etkinliğin sağlanması açısından önem arz etmektedir.
Karbon vergisinin hangi düzeyde uygulanacağının tespit edilmesi ise diğer
bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. Bu oranın, atmosfere bırakılan CO2
emisyonlarının neden olduğu sosyal zarara eşit bir değerde olması yani ortaya
çıkan marjinal sosyal maliyet ile marjinal sosyal faydanın eşitlenmesini
sağlayacak bir düzeyde olması gerektiği vurgulanmaktadır.332 Böylece, karbon
vergisi oranının, marjinal emisyon azaltım maliyetinden yüksek olması
durumunda, işletmeler daha az maliyetli seçenek olan emisyon azaltımına
yöneleceklerdir.333 BMİDÇS ve Kyoto Protokolü gibi uluslararası anlaşmalarda
belirtilecek somut emisyon hedefleri, karbon vergisinin düzeyinin belirlenmesinde
328
Emek ve gelir üzerindeki vergilerin düşürülmesi ile çeşitli geçiş süreleri ve istisnalar gibi.
Corbett A. Grainger ve Charles D. Kolstad, “Who Pays for a Carbon Tax?,” 1 December 2008,
s. 19, http://stanford.edu/dept/france-stanford/Conferences/Climate/Kolstad.pdf (2 Mart 2010)
330
Katri Kosonen ve Gaëtan Nicodème, 2009, s. 6.
331
Joseph E. Aldy ve Robert N. Stavins, Economic Incentives in a New Climate Agreement, Issue
Paper, The Harvard Project on International Climate Agreements, the Climate Dialogue 7-8 May
2008,
Copenhagen,
Denmark,
s.
1,
http://belfercenter.ksg.harvard.edu/files/RSJA%20Paper%20Economic%20Incentives%20080430.pdf
332
International Monetary Fund Fiscal Affairs Department, 2008, s. 9 ve Ağbal, 2001, s. 68.
333
Naci Tolga Saraç ve Etem Karakaya, 2008, s. 198.
329
113
rol oynayacak diğer bir etmendir.334 Karbon emisyonlarının etkili bir şekilde
kontrolü, bu verginin fosil yakıtların ihtiva ettikleri karbon miktarıyla orantılı
olmasını gerektirmektedir.335 Karbon vergilerinin ülke koşullarına uygun şekilde
tasarlanması, ilk başta düşük oranlı ve daha sonrasında aşamalı olarak artırılması
sayesinde bu verginin uygulanması kolaylaşacak ve böylece hanehalkı ve
işletmelere vergiye uyum sağlama fırsatı verilmiş olacaktır.336 Bu bağlamda,
birçok ekonomist başlangıçta CO2 tonu başına 5-20 dolar arası karbon vergisi
getirilmesini önermektedir.337 Ancak, karbon emisyonlarının fiyatlandırılmasına
dayanan yani fiyat temelli olan bu mali politika aracının, hükümetlerin politika ve
öncelikleri ile fosil yakıtların fiyatlarında yaşanacak gelişmelerle yakından
bağlantılı olduğu unutulmamalıdır.338
Fransa, Finlandiya, Norveç, İsveç, Danimarka ve Birleşik Krallık gibi
birçok ülkede, karbon vergilerinin ve daha genel bir ifadeyle çevre vergilerinin
yoğun olarak uygulandığı görülmektedir. 1980’li yılların sonuna doğru, başta
İskandinav ve diğer Avrupa ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerde uygulanmaya
başlanan karbon vergileri, 1991 yılında enerji vergisi olarak AB çapında da
uygulanmak istenmesine rağmen üye ülkelerin muhalefeti nedeniyle hayata
geçirilememiştir. Fransa, karbon vergisi olarak ele alınabilecek bir vergi olan hava
kirliliği vergisi ile (1985 yılından itibaren), karbon vergisinin ilk uygulayıcıları
arasında yerini almıştır.339 Finlandiya ise, karbon vergisini doğrudan uygulayan
ilk ülke olmuştur. Bu doğrultuda, 1990 yılında karbonun tonu başına 4,2 avro
olarak belirlenen bu vergi, 1998 yılında 62,9 avroya yükseltilerek340 daha etkili bir
334
The Royal Society, Economic instruments for the reduction of carbon dioxide emissions,
Council of the Royal Society, Policy Document 26/02, November 2002, s. 7,
http://royalsociety.org/WorkArea/DownloadAsset.aspx?id=5775
335
Etem Karakaya ve Mustafa Özçağ, “Sürdürülebilir Kalkınma ve İklim Değişikliği:
Uygulanabilecek İktisadi Araçların Analizi,” s. 4,
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/manas.pdf (1 Nisan 2010)
336
Global Utmaning, Carbon taxation – a forgotten climate policy tool?, Stockholm, December
2009, s. 13, http://www.globalutmaning.se/upl/files/35153.pdf
337
Karbon vergisinin, CO2 tonu başına 20 dolar olarak belirlenmesi durumunda, küresel düzeyde
100 milyar dolarlık vergi gelirinin oluşacağı tahmin edilmektedir. Bkz. Lawrence H. Goulder ve
W.H. Parry, “Instrument Choice in Environmental Policy,” Review of Environmental Economics
and Policy, Cilt: 2, Sayı: 2, Summer 2008, http://www.rff.org/documents/RFF-DP-08-07.pdf
338
Kemal Derviş, The Climate Change Challenge, WIDER Annual Lecture 11, United Nations
University World Institute for Development Economics Research (UNU-WIDER), Helsinki, 2008,
s. 26.
339
A. Tarık Jamali, 2005, s. 243.
340
OECD, Green Tax Reforms in OECD Countries: An Overview, Paris, 2004, s. 7.
114
hale getirilmiştir. Çevre vergilerindeki bazı kolaylık ve istisna uygulamalarına
paralel olarak Finlandiya, elektrik sektörünü karbon vergisinden tamamen muaf
tutmuştur.341 Norveç’te CO2 vergisi 1991 yılında hayata geçirilmiş ve başta
mineral yağları kapsayan bu vergi zamanla benzin, ağır yakıtlar ve kömür
üzerinde de uygulanmaya başlanmıştır. Norveç de, ülke ekonomisi açısından
büyük öneme haiz petrol sektörünün bu vergiden olumsuz etkilenmemesi ve bu
alandaki
yatırımların
azalmaması
derecelendirmeye tabi tutmuştur.
için
bu
sektörde
karbon
vergisini
342,343
İsveç’te karbon, sülfür ve nitrojen oksit emisyonları üzerinde 1991 yılında
vergi uygulanmaya başlanmış ve bu doğrultuda KDV tabanı genişletilmiş, gelir
vergisi oranı indirilmiş344 ve enerji vergileri yarı yarıya düşürülmüştür.
Danimarka’da, 1992 yılında akaryakıtlar üzerine CO2 vergisi getirilmiş olup, bu
vergi Enerji Paketi ile 1996 yılında yükseltilmiştir. Bu kapsamda elde edilen vergi
gelirleri, işverenlerin sosyal güvenlik primlerini ödemeleri ve enerji tasarrufu
alanlarında yapılacak yatırımların desteklenmesine yönlendirilmiştir.345 Genellikle
bu ülkelerde uygulanan karbon vergileri kapsamında, enerji ve gelir üzerindeki
vergilerin düşmesi sağlanmış, ihracat yapan işletmelere istisnalar tanınmış ve ülke
koşullarına bağlı olarak bazı sektörlere muafiyetler verilmiştir.
Birleşik Krallık ise, 1 Nisan 2001’den itibaren geçerli olacak şekilde,
enerji kullanımına yönelik mevcut vergilere ilave olarak İklim Değişikliği
Vergisi’ni uygulamaya koymuştur. Ticari amaçla kullanılan enerji kaynaklarına
(yenilenebilir enerji kaynakları istisnaya tabi tutulmuştur) ilişkin uygulanan bu
vergi aracılığıyla elde edilen gelirin bir kısmı (yıllık yaklaşık 1 milyar dolar) etkin
enerji yöntemlerinin teşviki, kalan kısmı ise sosyal güvenlik primlerinin ödenmesi
341
A. Tarık Jamali, 2005, s. 152.
a.g.e., s. 152.
343
Bu vergiye yönelik siyasi baskılar nedeniyle ancak CO2 emisyonlarının yaklaşık %60’ından
sorumlu olan kesimin vergiye tabi olması sağlanabilmiştir. Bu bakımdan hedeflenen emisyon
azaltım miktarına ulaşılamamasından dolayı Norveç’in, 2008 yılında AB Emisyon Ticareti
Sistemi’ne katıldığı öne sürülmektedir. Leila Abboud, “An Exhausting War on Emissions,” Wall
Street Journal, 30 September 2008 ve Pew Center on Global Climate Change, Tax Policies to
Reduce Greenhouse Gas Emissions, Fall 2008, s. 7.
344
OECD, 2004, s. 7 ve Joseph Aldy, Eduardo Ley ve Ian Parry, What is the role of carbon taxes
in climate change mitigation?, The World Bank Prem Notes, Special Series on the Economics of
Climate Change, Sayı: 2, July 2008, s. 3.
345
OECD, 2004, s. 8.
342
115
için kullanılmaktadır.346 Öte yandan, hükümet ile enerji yoğun sanayi işletmeleri
arasında enerji verimliliğinin artırılması ve karbon emisyonlarının azaltılması
konusunda gönüllü iklim değişikliği anlaşmaları yapılması durumunda, bahse
konu işletmelere İklim Değişikliği Vergisi’nde %80 oranında iskonto hakkı
tanınmıştır. Bu ülkelerin yanı sıra, Hollanda, İtalya, Almanya, Güney Kore,
Kanada, Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi çeşitli ülkelerde, emisyon oranlarına
göre çeşitli çevre vergilerinin uygulandığı görülmektedir.
Karbon vergisi gibi emisyon vergilerinin yanında çeşitli alanlardaki dolaylı
vergiler ve vergilerin farklılaştırılması gibi düzenlemeler aracılığıyla da iklim
değişikliğiyle mücadeleye yönelik adımlar atılmaktadır. Bilindiği üzere, iklim
değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının büyük kısmı enerji
tüketiminden ve dolayısıyla fosil yakıt kullanımından kaynaklanmaktadır. Bu
doğrultuda karbon vergisiyle paralel olarak yapılacak vergi farklılaştırılması
yoluyla sera gazı emisyonlarının kontrolü sağlanabilmektedir. Örneğin, sera gazı
emisyonlarının temel kaynağı olan fosil yakıtlar üzerindeki vergi yükünün, kirlilik
seviyeleri baz alınarak farklılaştırılması; güneş, jeotermal ve rüzgar enerjisi gibi
iklime dost yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtlara kıyasla daha düşük
seviyede vergilendirilmesi bu kapsamda ele alınmaktadır.
Enerji sektörünün yanında, iklimin korunmasına yönelik uygulanabilecek
çevre vergileri için diğer önemli bir alan ise ulaştırma sektörüdür. Bu alanda da,
iklime dost ve enerji verimli ulaştırma teknolojilerinin, ürün ve hizmetlerin
teşvikine
yönelik
vergi
düzenlemeleri
yoluyla
emisyon
azaltımı
sağlanabilmektedir. Motorlu taşıtlar vergisinin yaş ve motor gücü dikkate alınarak
iklime dost şekilde tasarlanması, kilometre başına salınan CO2 emisyonları ve kat
edilen kilometre oranına göre farklı oranlarda uygulanacak vergiler bu tür mali
önlemlere örnek teşkil etmektedir. Bu doğrultuda, Avusturya, Danimarka, Norveç,
Finlandiya ve Almanya taşıtların kirlilik yaratma ve emisyon seviyelerine göre
taşıt alım vergisi ve motorlu taşıtlar vergisi uygulamaktadır. 347 Ayrıca,
346
A. Tarık Jamali, 2005, s. 246.
Kulu, 2001, s. 49 ve Mark Schofield ve Toula Theodosiou, Green taxes in other develop
countries, Chapter five: CIOT Green Tax Report, May 2009, s. 19,
http://www.pwc.co.uk/pdf/chartered_institute_of_taxation_green_taxes_report_may_2009.pdf
347
116
Hollanda’nın Schipol Havaalanını kullanan yolcular yaptıkları uçak yolculukları
sonucu ortaya çıkan emisyonlar nedeniyle havaalanı vergisine tabi olmaktadır.
Ancak, bu durum, vergi ödemek istemeyen yolcuların Belçika gibi farklı
güzergahları seçerek Hollanda’ya gitmelerine yol açmış olduğu ve böylelikle artan
hava trafiği ve aktarmalı yolculukların daha fazla emisyonun salınması ile
neticelendiği öne sürülmektedir.348 Bu bakımdan, iklim değişikliği alanında sera
gazı emisyonları ile mücadele amaçlı vergisel düzenlemeler, getirecekleri etki ve
sonuçlar da düşünülerek tasarlanmalıdır.
Bu tür çevre vergilerinin yanı sıra, kirlilik harçları (hava, su ve toprak
kirliliği alanlarında), emisyon harçları (civa, fosfor, nitrojen, sıvı, katı atıklar
üzerinden), kullanım harçları ve üretim harçları gibi mali araçlara da çevrenin
korunması amacıyla başvurulabilmektedir.349 Özellikle kirlilik harçları bu harçlar
arasında en bilindik olanıdır. Belirli çevresel amaçların ve hizmetlerin
gerçekleştirilmesi, çevrenin temizlenmesi ve korunmasına yönelik faaliyetlerin
finansmanı amacını taşıyan kirlilik harçları, zaman zaman getirilecek yeni
vergilere tercih edilmekte; ancak bu harçlara bütçe politikasında esneklik
sağlamamaları nedeniyle temkinle yaklaşılmaktadır.350
Genellikle, atık su ve çevre temizlik vergisi olarak karşılaşılan kirlilik
harçları, iklim değişikliğiyle mücadelede uyum açısından önemli katkılar
sağlayabilmektedir. Nitekim, kirlilik harçları ile elde edilen gelirin yine çevresel
amaçlarla kullanılması, bu alanlardaki yatırımın artması ve böylece daha ileri
teknolojilerle verimli bir şekilde hizmet verilebilmesine imkan tanıyacaktır.
Örneğin, kuraklık ve su kıtlığının giderek ağırlaştığı bölgelerde yapılacak altyapı
yatırımlarıyla atık su ve su kaynakları daha verimli bir şekilde kullanılabilecektir.
Bununla birlikte, atıklardan kaynaklanan emisyonların azaltılması konusunda da
çevre temizlik vergileri aracılığıyla ilerleme sağlanabilecektir.
348
Schofield ve Theodosiou, 2009, s. 19.
Ayşegül Mutlu, “Küresel Kamusal Mallar Bağlamında Sağlık Hizmetleri ve Çevre Kirlenmesi:
Üretim, Finansman ve Yönetim Sorunları,” Maliye Dergisi, Sayı: 150, Ocak-Haziran 2006, s. 66.
350
A. Tarık Jamali, 2005, s. 98.
349
117
3.2.2. Mali Teşvik ve Sübvansiyonlar
Mali teşvik ve sübvansiyonlar ile ilgili yapılacak düzenlemeler, çevrenin
korunması ve iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynayabilmektedir.
Bu alandaki düzenlemelerden kasıt, sadece iklime dost yeni teşvik veya
sübvansiyonların getirilmesi değil, aynı zamanda iklime zararlı teşvik ve
sübvansiyonların kaldırılması ya da yeniden düzenlenmesini de kapsamaktadır.
Doğru şekilde tasarlanan mali teşvikler sayesinde, birey ve işletmeler iklime dost
üretim yolları, teknolojileri ve iktisadi faaliyet alanlarına yöneltilebilecektir.
Emisyon vergilerinde görüldüğü gibi emisyonların veya kirliliğin fiyatlandırılması
yerine, tersi davranışları ödüllendirme yöntemini benimsemiş olan teşvikler,
“kirleticilere davranışlarını değiştirmek için gerekli kaynakların sağlanması veya
öngörülen kural ve standartlara uyum sağlayabilmeleri için gerekli yardımların
yapılması”351 olarak tanımlanmaktadır. Mali teşvikler, emisyon azaltımına
yönelik geri dönüşsüz hibeler, düşük faizli krediler, çevre dostu makine ve
teçhizat için hızlandırılmış amortisman uygulamaları ve vergi ve harçlara ilişkin
tanınacak
istisnalar352
şeklinde
iklim
değişikliğine
karşı
harekete
geçirilebilmektedir.
Özellikle teknolojik gelişim ve inovasyonun özendirilmesi amacına
yönelik Ar-Ge teşvikleri, iklim değişikliği ile mücadelede öncelik verilen mali
araçlar arasında yer almaktadır. Bu alandaki teşvikler, iklim değişikliği ile
mücadelede hem sera gazı emisyon azaltımı hem de uyum konularında ilerleme
sağlanmasına zemin hazırlayacaktır. Böylelikle, daha verimli ve dayanıklı
teknolojilerin (hibrid araçlar, enerji verimli makine ve teçhizat gibi) üretilmesi
sayesinde sera gazı emisyon azaltımının yanında iklim değişikliğinden
kaynaklanan olumsuz etkilere (kuraklık, sel ve fırtınaların yarattığı zararlar gibi)
daha dayanıklı olunabilecektir. Ayrıca, ekonomik üretimde etkinliğin ve uzun
vadede rekabet gücünün artırılması neticesinde ekonomik büyüme ve istihdam
üzerinde olumlu yansımaları gözlemlenecektir.
351
352
a.g.e., s. 101.
a.g.e., s. 101.
118
Başta AB üye ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkede bu tür Ar-Ge faaliyetleri, düşük karbonlu teknolojiler ve yenilenebilir
enerji kaynaklarına yönelik teşviklerin uygulandığı görülmektedir. Örneğin,
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde, yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi amacıyla
güneş ve jeotermalden elektrik üretmek amacıyla yapılacak yatırımlara %10’luk
bir yatırım indirimi uygulanmaktadır.353 Ayrıca, ABD’de hibrid araçların
modellerine göre çeşitli vergi indirimleri bulunmakta,354 Londra’da hibrid araçlar
işgaliye ücretinden muaf tutulmakta, İrlanda’da bu araçların tescil vergisinde %50
indirim yapılmakta ve İspanya ve İsviçre’de hibrid araçlara %50’ye varan KDV
indirimleri sağlanmaktadır.355 Hollanda da ise, çevre dostu araçlar olan
bisikletlerin alım ve tamirinde daha düşük düzeyde KDV uygulanmaktadır. Kenya
ise, enerji verimli fırınların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla Ar-Ge
faaliyetlerini desteklemekte ve böylece bu fırınların daha düşük fiyatlarda
piyasaya sunularak kırsal ve fakir bölgelerdeki nüfusun bu tür fırınlara erişimini
kolaylaştırmaktadır.356
Bu teşvikler içerisinde
iklim
değişikliğine
uyum
kapsamında tarımsal ürünlerde çeşitliliği ve kuraklığa dayanıklılığı artıracak
girişimlerin desteklenmesi de yer almaktadır. Bununla birlikte, konutlarda enerji
tasarrufunu desteklemek amacıyla çeşitli teşvik uygulamaları da bulunmaktadır.
Örneğin, ABD’nin New York kentinde enerji tasarrufu sağlayan çevreye dost
binaların inşası sürecinde yeşil bina kredisi şeklinde bir teşvik bulunmaktadır.357
Öte yandan, bu tür mali teşvikler kamusal harcamaların artırılmasına ve
harcamaların finansmanı için yeni vergilerin getirilmesi veya belirli ürün ve
hizmetler üzerindeki vergi yükünün ağırlaştırılmasına neden olabilmektedir.
Ayrıca, bu tür teşvikler zaman zaman piyasaya beklenenden çok daha fazla
oyuncunun dahil olmasına zemin hazırlayabilmekte; bu durum da ihtiyaçtan fazla
üretime ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarında yükselmeye yol açabilmektedir.
353
IISD, Making Budgets Green: Leading Practices in Taxation and Subsidy Reform, 1994, s. 6,
http://www.iisd.org/pdf/greensumm.pdf
354
http://www.hybridcars.com/federal-incentives.html (15 Mart 2010)
355
http://www.turkishny.com/old/en/headline-news/7185-cevre-dostu-araclar-turkiyedecezalandiriliyor.html (15 Mart 2010)
356
UNFCCC, 2009, s. 75.
357
A. Tarık Jamali, 2005, s. 306.
119
Mali teşvikler, zaman zaman doğrudan ya da dolaylı sübvansiyonlar
şeklinde de uygulanabilmektedir. Bu durumun, piyasa üzerinde ciddi etkileri
olabilmekte ve hatta bazen sera gazı emisyonlarında artış yaşanması da
gözlemlenebilmektedir. Kamu harcamaları, vergi teşvikleri ve tüketicilerce
doğrudan ödeme şeklinde olabilen sübvansiyonların arka planında genelde belirli
sosyal, ekonomik ve çevresel amaçlar bulunmaktadır. Bu doğrultuda, yenilenebilir
enerji kaynakları ve Ar-Ge’nin teşvik edilmesi ve düşük gelirli grupların enerji
kaynaklarına erişiminin kolaylaştırılması gibi alanlarda destek sağlanması
sübvansiyon uygulamalarında gözlemlenmektedir. Sübvansiyonlar, kirletenin
kirliliği azaltmaya gücü yetmediği ya da hakkaniyet ve gelir dağılımı konularının
vergi ve benzeri önlemlerin alınmasına imkan vermediği durumlarda önemli bir
rol oynayabilmektedir.358 Ancak enerji ve tarım sektörlerinde sağlanan bazı
sübvansiyonlar, maliyetlerin düşmesi nedeniyle enerji ve su tasarrufunun azalması
ve toprağın aşırı kullanılması gibi olumsuz sonuçlar da doğurabilmektedir. Bu
durumda, negatif dışsallığı ortaya çıkaran bu tür sübvansiyonlar kirleten öder
ilkesine aykırı düşmektedir.359 Bu nedenle, sübvansiyonların iklim değişikliğiyle
mücadeleye
katkı
sağlayacak
şekilde
tasarlanması
ve
çevreye
zararlı
sübvansiyonların (özellikle fosil yakıtlar üzerindeki) tamamıyla ortadan
kaldırılması gündemdedir.
Örneğin, son yıllarda fosil yakıtların üretimi ve tüketimine yönelik
sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılması, G-20 ve OECD’nin gündeminde
yoğun olarak yer almaktadır. Sübvansiyonlar nedeniyle fosil yakıtların düşük
fiyatlarda
seyretmesi,
artırmaktadır.
360
tüketimi
ve
dolayısıyla
sera
gazı
emisyonlarını
OECD’ye göre, küresel düzeyde ticaretin serbestleştirilmesi ve
sanayi ve enerji sektörlerinde kullanılan fosil yakıtlar üzerindeki sübvansiyonların
kaldırılması ile, 2010 yılı itibariyle enerji kaynaklı CO2 emisyonlarının yaklaşık
%6 azaltılması ve gelirin %0,1 artırılması sağlanabilecektir.361 Halihazırda, enerji
358
Her Majesty Treasury, 2002, s. 31,
a.g.e, s. 32,
360
Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerde akaryakıtların sübvanse edilmesi kırsal bölgelerde
ısınma amaçlı odun yakılmasını önlemekte ve böylece ormansızlaşmanın azaltılmasını
sağlamaktadır.
361
OECD, Environmental Effects of Liberalising Fossil Fuels Trade: Results from the OECD
Green Model, Unclassified Document No. COM/TD/ENV(2000)38/FINAL, Paris, 2000, s. 17.
359
120
alanındaki sübvansiyonların yıllık 250-300 milyar doları bulması ve bu kaynağın
yaklaşık 180-200 milyar dolarının sadece fosil yakıtlara yönelik olması,362 fosil
yakıtlar üzerindeki sübvansiyonların kaldırılmasının ne denli hassas bir konu
olduğunu göstermektedir. Ancak, fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonların
kaldırılması sayesinde, karbonun küresel düzeyde fiyatlandırılabilmesinin
başarılacağı ve iklim değişikliğiyle mücadeleye verilecek katkının yanında
kaynakların daha etkin kullanımının sağlanabileceği öngörülmektedir.363
3.2.3. Emisyon Ticareti
Bir önceki bölümde, Kyoto Protokolü kapsamında bir esneklik
mekanizması olarak oluşturulan emisyon ticareti konusuna değinilmiş ve bu
konuda iklim değişikliği rejimi kapsamında yapılan düzenlemelere yer verilmişti.
Bu kısımda ise, emisyon ticareti ile ilgili hususlar, iklim değişikliği rejiminden
bağımsız bir şekilde piyasa temelli ekonomik bir araç olarak değerlendirilecek ve
bu doğrultuda emisyon ticaretinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki rolü üzerinde
durulacaktır.
Emisyon azaltım kredisi ticareti (emission reduction credit trading) ve
emisyon üst sınırı ve ticareti (cap and trade)364 olmak üzere iki çeşidi bulunan
emisyon ticareti, ticareti yapılabilir permiler sistemleri365 arasında en bilindik
olanıdır. Emisyon azaltım kredisi ticareti kapsamında enerji üretimi ve tüketimi
gibi kriterlere göre işletmelere emisyon tahsisatları yapılır ve ilave önlemler
almaksızın bu hedeflerde belirtilen emisyon miktarları altında kalmayı başaran
362
Sübvansiyonların geri kalanı ise şu alanlara dağıtılmaktadır: 33 milyar doları düşük karbonlu
enerji kaynaklarının teşviki, 10 milyar doları yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi, 16
milyar doları nükleer güç santralleri ve 6 milyar doları ise biyoyakıtlara yöneliktir. OECD
ülkelerinde ise sübvansiyonları büyük kısmı Ar-Ge faaliyetlerinin desteklemesi amacıyla
verilmektedir. Bkz. UNFCCC, 2007a, s. 44.
363
Jean-Marc Burniaux ve ö., “The economics of climate change mitigation: How to build the
necessary global action in a cost-effective manner,” OECD Economics Department Working
Papers, No. 701, June 2009, s. 23.
364
Tahsisat ticareti (allowance trade) olarak da adlandırılmaktadır.
365
Ticareti yapılabilir emisyon permileri, emisyon azaltımına yönelik ekonomik teşvik sağlanması
yoluyla emisyonların kontrol altına alınmasını amaçlayan idari bir yaklaşım olup, genellikle hava,
su ve toprak kirliliğinin önlenmesi alanlarında uygulanmaktadır. Bu çerçevede, belirlenen emisyon
kotaları doğrultusunda hedeflere ulaşılması için işletmelere emisyon permilerinin ticaretini
yapabilmeleri olanağı sağlanarak, çevrenin korunması maliyet etkin bir şekilde
başarılabilmektedir. OECD, 2009, s. 61.
121
işletmeler piyasada satmak üzere kredi kazanırlar.366 Böylece tespit edilen
emisyon hedeflerinden daha fazla emisyon azaltan işletmelere kredi satmalarına
imkan tanınması yoluyla avantaj sağlanmaktadır.367 Emisyon üst sınırı ve ticareti
kapsamında ise, kirletici işletmelere sabit bir miktarda emisyon üst sınırı ya da
kotaları tahsis edilmekte ve bu işletmelerin belirlenen kotaları aşmaları
durumunda ise bunu, kotalarının altında kalan işletmelerden emisyon permisi satın
alarak telafi etmeleri imkanı tanınmaktadır. Emisyon ticareti sistemleri, emisyon
hedeflerine ulaşılması açısından karbon vergilerine kıyasla daha kesin ve
öngörülebilir sonuçların elde edilmesine zemin hazırlamaktadır.368
Emisyon ticareti kapsamında, tahsisatların ne şekilde yapıldığı büyük
önem arz etmektedir. Bu çerçevede tahsisatlar, kirleticilerin geçmişteki kirletme
oranları temelinde ücretsiz olarak (grandfathering) veya açık artırma usulüyle
(auctioning) yapılmaktadır. Emisyon permilerinin ücretsiz olarak dağıtılması bazı
sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Ücretsiz olarak yapılan
tahsisat sonucu, diğer yöntemle elde edilebilecek gelirden vazgeçilmiş olacak ve
böylece bu alanda yapılacak yatırımların finansmanının sağlanması zorlaşacaktır.
Ayrıca, ücretsiz olarak yapılan tahsislerde işletmelerin geçmişteki kirletme
seviyelerinin baz alınması, geçmişte en çok kirletmiş olanın en yüksek sınıra hak
kazanması ve böylece dolaylı olarak ödüllendirilmesi gibi çevresel amaçlara ters
düşecek bir durumun oluşmasına neden olabilmektedir.369 Açık artırma ile yapılan
tahsisler ise karbon vergilerine benzer sonuçlar doğurmakta ve böylece istihdam
ve gelir üzerindeki bozucu vergilerin azaltılması ya da diğer kamu program ve
projelerinin finansmanı sağlanabilmektedir. Bu bakımdan, açık artırma usulünün
benimsenmesi,
emisyon
ticareti
uygulamasını
vergisel
düzenlemelere
yaklaştırmakta ve bu uygulamanın ekonomik bir araç olarak ön plana çıkmasını
sağlamaktadır.
366
European Environment Agency (EEA), Using the market for cost-effective environmental
policy: Market-based instruments in Europe, EEA Report, No 1/2006, s. 18.
367
Saraç ve Karakaya, 2008, s. 200.
368
OECD, 2008, s. 19.
369
The Royal Society, 2002, s. 4,
122
Emisyon permilerinin fiyatları370 serbest piyasada belirlenmekle birlikte,
ticaretin kapsamı, emisyon çeşitlerinin tespiti, kaynaklar, kotalar ve denetim gibi
ticarete ilişkin diğer temel hususlar ise merkezi otoritelerin kararları ile
şekillendirilmektedir. Ancak emisyon permilerinin fiyatlarının arz-talep durumuna
göre serbest piyasada belirlenmesi, fiyatlarda belirsizliğe ve oynaklığa neden
olabilmektedir. Emisyon ticareti sistemlerinde fiyat belirsizliğinin bulunması veya
fiyatların oynak olması, iklim değişikliği politikalarına ilişkin desteğin azalması
ile inovasyon, Ar-Ge ve yeni teknolojilere yönelik yatırımın düşmesi gibi
olumsuzluklarla
sonuçlanabilecektir.371
Ayrıca,
emisyon
ticareti
karbon
vergilerinin aksine mevcut mekanizmalar temelinde uygulanamamakta ve idari ve
denetim bakımından ciddi maliyetlerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Ticareti yapılabilir emisyon permileri düzenlemeleri kapsamında emisyon
ticareti sistemi ilk olarak ABD’de, daha sonra ise birçok Avrupa ülkesi ile birlikte
Kanada, Meksika ve Yeni Zelanda’da da uygulanmaya başlamıştır.372 Örneğin,
Danimarka, 1999 tarihli Sera Gazları Ticaret Sistemi Yasası ile bu alanda AB
ülkeleri arasında öncü rolü oynamıştır. 2001-2003 dönemini kapsayan bu emisyon
ticareti ile sadece büyük işletmeler ve elektrik santrallerinden kaynaklanan CO2
emisyonları hedef alınmıştır.373 2002-2006 dönemine yönelik olarak Birleşik
Krallık’ta başlatılan ve ilk endüstriler arası sera gazı emisyon ticaretine örnek
teşkil eden Birleşik Krallık Emisyon Ticareti Sistemi ile enerji tüketiminden
kaynaklanan sera gazı emisyonlarının kontrolü hedeflenmiş374 ve daha sonra bu
sistem AB-ETS kapsamına dahil edilmiştir.
370
Karbonun fiyatı ton başına 15-60 dolar arası değişmekte ve bu petrol fiyatlarında varil başına 28 dolar arasında yansımaktadır. 21. yüzyılın ortasına kadar karbonun uygun şekilde
fiyatlandırılması sayesinde elde edilecek gelirin küresel GSYH’nin %1-2’si civarında olacağı
öngörülmektedir. Çalışmalarda, karbon fiyatlarının alınacak emisyon hedeflerine de bağlı olacağı
görülmektedir. Nitekim, fiyatların emisyonların 450 ppm seviyesinde tutulması ile daha yüksek
düzeyde seyredeceği, sırasıyla 550 ppm ve 650 ppm seviyeleri hedeflerinde ise giderek düşüş
göstereceği anlaşılmaktadır. Bkz. International Monetary Fund Fiscal Affairs Department, 2008, s.
14-16.
371
Aldy ve Stavins, 2008, s. 2 ve OECD, 2009, s. 63.
372
İlk uygulamalar, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonları yerine, hava kirliliğinin
önlenmesi kapsamında nitrojen oksit (NOx) ve kükürt dioksit (SO2) emisyonları üzerinde
gerçekleştirilmiştir.
373
Saraç ve Karakaya, 2008, s. 205.
374
a.g.e., s. 205.
123
İklim değişikliği ile mücadelede maliyet etkin bir piyasa aracı olan
emisyon ticareti, uygulamada farklılık arz etse de, ortaya çıkarttığı sonuçlar
açısından emisyon vergilerine benzerlik göstermektedir. Bu bakımdan emisyon
ticareti ile de, sera gazı emisyonlarının fiyatlandırılması ve böylece emisyonların
belirli bir seviyede tutulması amaçlanmaktadır. Karbon vergisi ile kirletme fiyatı
belirlenip emisyonların hangi seviyede tutulacağı konusunda kirleticilere esneklik
sağlanırken, emisyon ticareti ile ise kotalar yoluyla hedeflenen emisyon miktarı
tam olarak belirlenmekte ve kirletme fiyatı diğer bir ifadeyle emisyon
permilerinin375
fiyatını
piyasadaki
arz-talep
durumuna
göre
şekillendirilmektedir.376 Her ne kadar emisyon azaltım sürecinde ekonomik
büyümenin seyrini olumsuz etkilememeyi amaçlayan maliyet etkin önlemler
olarak ön plana çıkan emisyon ticareti sistemleri, “zenginlerin parasını verip
dünyayı kirletme hakkını satın alıyor olması” açısından büyük eleştiri
toplamaktadır.377
İklim değişikliği ile mücadele sürecinde uygulanan bu tür ekonomi ve mali
politika araçları kapsamında (özellikle karbon vergileri ve emisyon ticareti ile)
elde edilen gelirlerin ne şekilde kullanılacağı ise konunun diğer bir boyutunu
oluşturmaktadır. Bu gelir, kamu borçlarının ödenmesi, arzu edilen kamu
programlarının başlatılması ve iklime dost teknolojilerin desteklenmesi amacıyla
kullanılabilmektedir.378 İklimin korunmasına yönelik alınan bu tedbirler sayesinde
oluşan gelirin, yine iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik alanlarda
kullanılması ve bu doğrultuda özel fonların kurularak iklim değişikliğine karşı
kamu yatırımının artırılması seçenekler arasındadır. Ancak kaynakların genel
bütçeye dahil edilmesi yerine iklimi koruma amaçlı belirli fonlara aktarılmasına,
bütçe disiplinine aykırı düşebileceği için temkinle yaklaşılmaktadır.
Öte yandan, yatırım bütçesi çerçevesinde, iklim değişikliğiyle mücadeleye
katkı sağlayacak projelere destek ve öncelik verilmesi, gelir açısından benimsenen
çevreci yaklaşımın harcama ve yatırım açısından da devam ettirilmesini
375
Emisyon permileri, işletmelerin emisyon ticareti kapsamında kirletme haklarının tespitinde
kullanılmaktadır. Örneğin, 1 emisyon permisi 1 ton CO2 emisyonuna eşit olarak ele alınmaktadır.
376
Karakaya ve Özçağ, s. 5 ve The Royal Society, 2002, s. 3.
377
A. Tarık Jamali, 2005, s. 145.
378
Aldy ve Stavins, 2008, s. 2.
124
sağlayacaktır.
Devlet
bütçelerinin,
bir
ülkedeki
ekonomik
faaliyetlerin
yönlendirilmesindeki rolü dikkate alındığında, kamu kaynaklarının çevresel
amaçlarla tahsisinin, çevrenin korunmasına ek olarak sürdürülebilir kalkınmaya
da katkı sağlayacağı ortadadır. Bu bakımdan, kamu kaynakları ve yatırımlarının
çevreye ve iklime dost altyapı sistemlerinin inşası (örneğin, raylı taşıma
sistemleri) gibi alanlarda yoğunlaştırılması veya bu tür yatırımlara öncelik
verilmesi iklim değişikliğiyle mücadele açısından önem arz etmektedir. Ayrıca,
kamu kaynaklarının iklim değişikliğine uyum konusunda öncü rolü göz önünde
bulundurulduğunda, bu alanda kaynakların etkin kullanımının sağlanması ve özel
sektör yatırımını teşvik edecek düzenlemelerin yapılması iklimin korunmasına
büyük katkı sağlayacaktır. Bununla birlikte, bütçe hazırlık sürecinde, iklim
değişikliğinin daha sık ve şiddetli olarak hissedilen olumsuz etkilerinin (sel,
fırtına ve kuraklık gibi iklimle ilişkilendirilebilecek afetler) ve dolayısıyla ortaya
çıkabilecek ekonomik zarar ve maliyetin dikkate alınması, iklim değişikliğine
karşı verilen mücadelenin başarıyla sürdürülmesini sağlayacaktır. Vergi sistemi
ile birlikte kamu harcamaları ve yatırımlarında çevrenin ve dolayısıyla iklimin
korunmasının gözetilmesi, bu sürecin “Yeşil Vergi Reformu” veya “Ekolojik
Vergi Reformu” olarak da adlandırılmasına yol açmıştır.379
Sonuç olarak, ekonomik ve mali önlem ve düzenlemeler, iklim değişikliği
rejimi kapsamında kurulan mali mekanizma ve fonların yanında ulusal düzeyde
iklim değişikliğiyle mali açıdan mücadeleye daha fazla katkı verilmesini
sağlamaktadır. İklim değişikliğiyle savaşım amacıyla oluşturulan mali kaynak ve
fonlar, özellikle iklim değişikliğinden en fazla etkilenen gelişmekte olan ülkelerin
sürdürülebilir kalkınmalarını gerçekleştirebilmeleri açısından büyük öneme
sahiptir. Mali kaynakların yeterli düzeyde, öngörülebilir ve sürdürülebilir bir
şekilde oluşturulması ve gelişmekte olan ülkelerin bu kaynaklara erişiminin
kolaylaştırılması, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine karşı daha güçlü
savaşım verebilmelerine zemin hazırlayacaktır. Ancak, bu mali kaynak ve fonlar
tek başlarına yeterli olmayacaktır. Yaratılan mali kaynakların yanı sıra, ekonomik
ve
mali
önlem
ve
araçlara
başvurulması,
bu
mücadelenin
başarıyla
sürdürülmesinde belirleyici bir rol oynayacaktır. Bu bakımdan, karbon vergileri,
379
A. Tarık Jamali, 2005, s. 77.
125
uygun mali teşvikler, emisyon ticareti ve çevre dostu kamu yatırımları iklim
değişikliğinin ekonomik ve mali boyutu açısından önemli bir yer tutmaktadır.
Enerji arzı güvenliğinin sağlanması, sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi,
rekabet gücünün artırılması, inovasyon ve teknolojik gelişimin teşvik edilmesi
açısından da olumlu yansımaları olan bu maliyet-etkin araçlar, böylelikle son
yıllarda iklimin korunmasında daha büyük önem kazanmış ve daha sık başvurulan
önlemler arasında yerini almıştır.
Bu
noktada
AB,
iklim
değişikliği
rejiminin
sürdürülmesi
ve
güçlendirilmesine verdiği destek, belirlediği iddialı emisyon azaltım hedefleri,
uyguladığı emisyon ticareti sistemi ve mali politika ve önlemleri ile iklim
değişikliği konusunda uluslararası arenada ön plana çıkmaktadır. Nitekim
halihazırda, emisyon ticareti sistemi ile karbon piyasasında öncü rolü oynayan
AB, iklim değişikliği politika ve stratejileriyle uluslararası iklim değişikliği
rejimini ve müzakerelerini etkileyebilme kapasitesine haiz olan önemli siyasi
aktörler arasında yer almaktadır. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliği alanındaki
politika ve stratejileri ile mevcut iklim değişikliği rejimine ve 2012 sonrası
döneme yönelik pozisyonu, AB ile tam üyelik yolunda katılım müzakerelerini
yürüten Türkiye açısından da önem arz etmektedir. Bu nedenle, izleyen bölümde
AB’nin iklim değişikliği alanındaki pozisyonu, politikaları ve stratejileri üzerinde
durulacaktır.
126
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN (AB) İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKASI
İklim değişikliğiyle mücadele alanında öncü bir role sahip olan AB, hem
kendi içinde hem de uluslararası boyutta bu yönde önemli ve iddialı adımlar
atmaktadır. AB’nin iklim değişikliği alanındaki öncü konumu aslında, 1970’li
yıllardan beri AB genelinde çevre konusunda ortaya çıkan farkındalığın bir
sonucu olmuştur. Bununla birlikte, AB’nin çevre politikasının temelinde, çevrenin
korunmasının Birlik vatandaşlarının yaşam kalitelerini doğrudan ilgilendirmesi ve
üretim maliyetleri ile pazara giriş koşullarını etkileyen farklı çevre standartlarının
malların serbest dolaşımı ve rekabet üzerinde olumsuz yansımalarının olacağı
yönündeki yaklaşım bulunmaktadır.380
Bu bağlamda, AB’nin çevre politikasının başlangıç noktası, Üye Devletler
tarafından Birlik çapında ayrı bir çevre politikasının oluşturulması yönündeki
kararın alındığı 1972 tarihli Paris Zirvesi olarak kabul edilmektedir. Bu Zirve
sonrasında başlatılan süreç, Birliğin çevre politikasına ilişkin hedef ve
önceliklerini gösteren çevre eylem programlarının hazırlanması ve çevreye ilişkin
hususların Birlik kapsamındaki çeşitli anlaşmalara381 dahil edilmesi ile
güçlendirilerek sürdürülmüştür. Bu doğrultuda, günümüze kadar hazırlanan altı
çevre eylem programı sayesinde çevre konuları Birliğin gündeminde daha fazla
yer almaya ve öncelik kazanmaya başlamıştır. Nitekim, 2002-2012 dönemini
kapsayan 6. Çevre Eylem Programı’nda AB’nin çevre alanındaki öncelikli
gündem maddeleri arasına iklim değişikliğiyle mücadele de dahil edilmiştir.382
Bununla birlikte, iklim değişikliğinin giderek şiddetlenen çevresel ve sosyo380
Sevim Budak, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa Topluluğu’nun Çevre Politikası
ve Türkiye’nin Uyum Sorunu, Büke Yayınları, İstanbul, 2000, s. 104-105.
381
Avrupa Tek Senedi (1987), çevreyi Birliğin temel hedeflerinden biri haline getirmiş ve böylece
Birliğin çevre politikası alanında hukuksal yetkiye haiz olması sağlanmıştır. Maastricht Anlaşması
(1992) ise, Birliğin çevre politikasının genel hedef ve ilkelerini belirlemiş, sürdürülebilir büyüme
açısından çevrenin diğer politika alanları ile bütünleştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
382
Bkz. European Commission, 6th Environmental Action Programme: Environment 2010: Our
Future, Our Choice, COM(2001)31, Official Journal L 242, Brussels, 2001.
127
ekonomik etkileri, bu küresel sorunun AB’nin gündeminde ön sıralara
yükselmesini sağlamıştır. Sonuç itibariyle, AB’nin iklim değişikliğine karşı
mücadelede aldığı önlemler ve kat ettiği yol, Birliği uluslararası iklim değişikliği
rejimi açısından önemli bir aktör haline getirmiştir.
AB’nin iklim değişikliği politikasına ilişkin ayrıntılara geçmeden önce,
AB’nin bu alandaki politikasının temel dayanakları ile politika oluşturma sürecine
değinilmesi yararlı olacaktır. Çevre konusu, Birlik ve Üye Devletler arasında
paylaşılan yetki alanlarından biridir. Lizbon Antlaşması’na kadar, Birliğin çevre
alanında yetki kullanabilmesi için;
-
çevrenin korunması ve kalitesinin artırılması,
-
insan sağlığının korunması,
-
doğal kaynakların temkinli ve rasyonel kullanımı ve
-
bölgesel ve dünya genelindeki çevresel sorunlarla mücadele amacıyla
uluslararası seviyede alınacak önlemlerin desteklenmesi
gibi belirli hedefleri katkı sağlaması gerekmekteydi.383 Lizbon Antlaşması ile ise,
bu hedefler arasına İrlanda’nın teklifiyle ilk kez iklim değişikliğiyle mücadele de
dahil edilmiştir.384 Böylece, iklim değişikliğiyle uluslararası mücadele Birlik
hukuku açısından da AB’nin çevre alanındaki başlıca hedeflerinden biri haline
gelmiş ve AB’nin bu alanda oynadığı liderlik rolü açıkça kabul edilmiştir.385
Sonuç itibariyle, iklim
değişikliğine karşı
uluslararası
arenada
verilen
mücadelenin desteklenmesinde Birlik spesifik bir yetki kazanmış386 ve bu
doğrultuda iklim değişikliği müzakerelerinde güçlü ve tek sesli hareket edebilmesi
yönünde somut bir adım atılmıştır.
383
Consolidated Versions of the Treaty on European Union and of the Treaty Establishing the
European Community, Official Journal of the European Union C 321, 29.12.2006. Title XIX:
Environment, Article 174.
384
Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union, Official Journal
of the European Union C 115, 09.05.2008.
385
http://europa.eu/lisbon_treaty/faq/index_en.htm#10 (2 Nisan 2010)
386
http://www.womenforeurope.ie/index.php/news/131-the-lisbon-treaty-enabling-us-to-tackleclimate-change (2 Nisan 2010)
128
27 Üye Devletten oluşan AB, iklim değişikliği alanında yürütülen
uluslararası müzakerelerde, 6 ayda bir Üye Devletler arasında rotasyona tabi olan
AB Dönem Başkanlığı tarafından temsil edilmekte ve Dönem Başkanlığı
müzakereler süresince açıklamalarını ‘Avrupa Birliği ve Üye Devletler adına’
yapmaktadır. AB’nin müzakerelerde izleyeceği strateji, daha öncesinde konu
başlığına ilişkin olarak Komisyon tarafından yapılan çalışmalar ve ilgili AB
Bakanlar Konseyi’nde alınan kararlar temelinde tasarlanmaktadır. AB ülkeleri ve
Komisyon, müzakere başlıklarına yönelik sürekli istişarelerde bulunarak
müzakerelerde AB’nin pozisyonunu tespit etmektedirler. Özetle, AB Dönem
Başkanı ve AB Bakanlar Konseyi aracılığıyla Üye Devletler, bu alanda belirleyici
aktörlerdir. Öte yandan, Lizbon Antlaşması sonrasında, Avrupa Komisyonu ile
Birlik için Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’nin iklim
değişikliği müzakerelerinde daha aktif olmaları beklenmekle birlikte, Üye
Devletlerin bu yöndeki gelişmelere pek sıcak bakmayacağı düşünülmektedir.387
Nitekim, Kopenhag Zirvesi’nde Birliğin tek sesli olarak temsili konusunda
yaşanan sıkıntıların, AB’nin müzakere kapasitesini zayıflatıcı etki yarattığı öne
sürülmektedir.388
Bu
doğrultuda,
tıpkı
AB’nin
Dünya
Ticaret
Örgütü
kapsamındaki müzakerelerde ticaretten sorumlu Komisyon Üyesi tarafından
temsil edildiği gibi, iklim müzakerelerinde de benzer bir stratejinin izlenmesinin
yararlı olacağı ifade edilmektedir.389
Bu çerçevede bu bölümde, uluslararası iklim değişikliği rejiminin
oluşturulması ve güçlendirilerek sürdürülmesinde liderlik rolünü üstlenen AB’nin
iklim değişikliği alanındaki politika ve düzenlemeleri üzerinde durulacaktır. Bu
doğrultuda ilk olarak, mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamında, AB’nin
pozisyonu ve yükümlülükleri ile iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla
belirlenen politika, strateji ve önlemler incelenecektir. Ayrıca, AB’nin iklim
387
Piotr Maciej Kaczyński, Single voice, single chair?: How to re-organise the EU in
international negotiations under the Lisbon rules, Centre for European Policy Studies, No. 207,
March 2010, s. 2-4, http://www.ceps.eu/book/single-voice-single-chair-how-re-organise-euinternational-negotiations-under-lisbon-rules
388
Monica Alessi, Anton Georgiev ve Christian Egenhofer, Messages from Copenhagen:
Assessments of the Accord and Implication for the EU, European Climate Platform Report, No. 9,
April 2010, s. 8, http://www.ceps.eu/book/messages-copenhagen-assessments-accord-andimplications-eu
389
a.g.e., s. 8.
129
değişikliğiyle mücadeleye ekonomik ve mali açıdan yaklaşımı da bu bölümde ele
alınacaktır. Bununla birlikte, 2012 sonrası döneme ilişkin uluslararası iklim
değişikliği müzakereleri kapsamında, finansman başta olmak üzere tartışılmakta
olan temel hususlara yönelik AB’nin politika ve stratejileri ile bu döneme yönelik
olarak AB genelinde atılan adımlar ve yaşanan gelişmeler bu bölümün ikinci
kısmının konusunu oluşturmaktadır.
4.1. AB’NİN MEVCUT İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİ KAPSAMINDAKİ
POZİSYONU VE POLİTİKALARI
AB, iklim değişikliğiyle mücadeleyi BMİDÇS kabul edilmeden önce
gündemine getirmiş ve bu doğrultuda çeşitli adımlar atmıştır. Bu çerçevede, sera
gazı emisyonlarının azaltılması yönünde AB genelindeki ilk somut adımlardan
biri, 21 Haziran 1989 tarihli Konsey ilke kararı olmuş ve bu karar AB’nin bu
alandaki politikalarının oluşturulmasında yol gösterici bir işlev görmüştür. Bu ilke
kararı ile, iklim değişikliğiyle mücadeleyle çatışan Birlik politikalarının gözden
geçirilmesi, enerji tasarrufu ve verimliliğinin artırılması, iklime dost alternatif
enerji kaynaklarının geliştirilmesi başta olmak üzere sera gazı emisyonlarının
azaltılması hususlarına yönelik Komisyon tarafından somut önerilerin sunulması
kararlaştırılmıştır.390 Sonrasında, Haziran 1990’da gerçekleştirilen AB Devlet ve
Hükümet Başkanları Zirvesi’nde iklim değişikliğiyle mücadele konusu gündemde
ilk defa yer almış ve Komisyon emisyon azaltımı konusunda somut öneriler
geliştirmeye ve Üye Devletler ise iklim sözleşmesinin bir an önce kabul edilmesi
yönünde çaba göstermeye davet edilmiştir.391 Bununla birlikte, Çevre ve Enerji
Bakanlarının ortaklaşa düzenlediği 29 Ekim 1990 tarihli Konsey toplantısında,
AB’nin toplam CO2 emisyonlarını 2000 yılı itibariyle 1990 yılı seviyesine
düşürmesi yönünde karar alınmış ve böylece Birlik çapında ilk defa ortak emisyon
azaltım hedefi belirlenmesi yönünde adım atılmıştır.392
390
Council Resolution of 21 June 1989 on the greenhouse effect and the Community, Official
Journal C 183, COM/88/0656-02, 20.07.1989, s. 4-5.
391
Conclusions of the Presidency, Annexes: The environmental imperative, European Council in
Dublin, 25-26 June 1990, s. 22, http://www.europarl.europa.eu/summits/dublin/du2_en.pdf
392
Marc Pallemaerts, The EU’s climate change policy: from hot air to hard law, Institute for
European Environment Policy, 16 October 2008,
http://www.ies.be/files/repo/Marc%20Pallemaerts%20151008.pdf
130
1992 yılında düzenlenen Rio Konferansı’nda kabul edilen BMİDÇS
sonrasında AB’nin iklim değişikliği politikası, temelleri atılan iklim değişikliği
rejimi çerçevesinde şekillendirilmeye başlamıştır. Bu dönemde AB, iklim
değişikliğine yönelik çabalarını, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe
girmesine ve sağlam temeller üzerine kurulu bir iklim değişikliği rejiminin
oluşturulmasına yöneltmiştir. Bu doğrultuda, 15 Aralık 1993 tarih ve 94/69/EC
sayılı Konsey Kararı393 ile BMİDÇS’yi onaylayan AB, 21 Aralık 1993 itibariyle
BMİDÇS’ye taraf olmuştur. İklim değişikliği rejimi açısından diğer bir dönüm
noktası olan Kyoto Protokolü ise AB tarafından 25 Nisan 2002 tarih ve
2002/358/EC sayılı Konsey Kararı394 ile onaylanmış ve 31 Mayıs 2002 tarihinde
Protokole taraf olunmuştur. Bu çerçevede, AB’nin iklim değişikliği alanındaki
politika ve uygulamalarının anlaşılabilmesi için AB’nin BMİDÇS ve Kyoto
Protokolü kapsamındaki yeri ve yükümlülüklerinin incelenmesi gerekmektedir.
4.1.1. AB’nin BMİDÇS ve Kyoto Protokolü Kapsamındaki Yeri ve
Yükümlülükleri
AB,
iklim
değişikliğiyle mücadele kapsamında başta sera
gazı
emisyonlarının kontrolü olmak üzere birçok alanda kilit bir konuma sahiptir.
Küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %12’sinden sorumlu olan AB’nin,395
emisyon azaltımı alanında uygulayacağı politikalar, iklim değişikliğiyle küresel
mücadele açısından önem arz etmektedir. Bu bakımdan, iklim değişikliğinin
ortaya çıkmasında hatırı sayılır bir sorumluluğu sahip olan başta AB-15 ülkeleri396
olmak üzere AB ülkelerinin, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü kapsamındaki
yükümlülükleri AB’nin bu alanda belirleyeceği politika ve stratejileri yakından
ilgilendirmektedir.
393
Council Decision 94/69/EC of 15 December 1993 concerning the conclusion of the United
Nations Framework Convention on Climate Change, Official Journal L 33, 07.02.1994.
394
Council Decision 2002/358/EC of 25 April 2002 concerning the approval, on behalf of the
European Community, of the Kyoto Protocol to the United Nations Framework Convention on
Climate Change and the joint fulfilment of commitments thereunder, Official Journal of European
Union L 130, 15.05.2002.
395
Ormansızlaşmadan kaynaklanan sera gazı emisyonları da dahil edildiğinde bu oran %11
olmaktadır. AB’nin toplam sera gazı emisyonlarının %80’i AB-15 ülkelerinden
kaynaklanmaktadır. EEA, Greenhouse Gas Emission Trends and Projections in Europe 2009:
Tracking Progress towards Kyoto Targets, EEA Report No 9/2009, 2008, s. 19.
396
Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda,
İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Lüksemburg, Portekiz, Yunanistan.
131
Bölgesel ekonomik bütünleşme teşkilatı olarak BMİDÇS ve Kyoto
Protokolü’ne katılan taraflar arasında tek örneği teşkil eden AB, müzakerelerde
grup halinde hareket etmektedir. AB, Birlik olarak BMİDÇS’nin hem Ek-1 hem
de Ek-2 listesinde bulunmaktadır. AB’nin bu konumu, Birliğin emisyon azaltımı
yapmasının yanında, gelişmekte olan ülkelere teknoloji ve finansman alanlarında
destek sağlamasını da gerekli kılmaktadır. Kyoto Protokolü kapsamında ise, Ek-B
listesinde yer alan AB, sayısallaştırılmış bir emisyon azaltım hedefine sahip olup,
bu yönde gerekli adımları atmakla sorumludur.
AB, iklim değişikliğine yönelik işbirliği alanında her ne kadar ortak
hareket etse de, mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamında farklı statü ve
yükümlülüklere sahip Üye Devletleri içinde barındırmaktadır. Bu çerçevede, AB
Üye Devletleri arasında Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı taraflar bulunmaktadır. Şu anki
birçok AB ülkesinin, BMİDÇS’nin kabul edildiği dönemde AB’ye katılmamış
olması ile farklı ekonomik kalkınma seviyelerine sahip olmaları bu durumda etkili
olmuştur. Halihazırda Malta ve Güney Kıbrıs dışında tüm AB Üye Devletleri,
BMİDÇS’nin Ek-1 listesinde yer almaktadır.397 Ancak, Ek-1 listesindeki AB
ülkeleri arasında ise, PEGSÜ olarak adlandırılan ve dolayısıyla farklı konuma
sahip ülkeler de bulunmaktadır.398 AB içindeki bazı Üye Devletler (Almanya ve
Fransa gibi) ise, Ek-1 listesinde yer almalarının yanı sıra ayrıca, BMİDÇS’nin
yapıldığı aşamada OECD’ye üye olmalarından dolayı Ek-2 listesine de dahil
edilmiştir. İklim değişikliği rejiminden kaynaklanan bu farklılıkların yanında,
daha yüksek refah seviyesine sahip AB ülkeleri399 ile daha düşük gelir düzeyli AB
ülkeleri400 arasında da iklim değişikliğiyle mücadele konusunda daha iddialı ve
somut adımlar atılması konusunda görüş ayrılıkları yaşanabilmektedir.
Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı dahil tüm grupları içinde barındıran AB’nin
mevcut iklim rejimi kapsamında Birlik olarak üstlendiği yükümlülükler AB-15
397
Daha once de belirtildiği üzere, 2009 yılı sonunda düzenlenen COP-15’te Malta’nın Ek-1
listesine dahil olması kabul edilmiştir. Ancak bu kararın yürürlüğe girmesi için gereken yasal süre
henüz tamamlanmamıştır.
398
PEGSÜ içindeki AB Üye Devletleri: Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya,
Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya.
399
Daha iddialı hedeflerin benimsenmesi için çabalayan ve genellikle kuzeyde yer alan ülkeler.
400
Avrupa’nın güney ve doğusunda yer alan ve iddialı hedeflere kuşkuyla bakan ülkeler.
132
ülkeleri kapsamında düşünülmelidir. Ek-1 dışı taraflar olan Malta ve Güney
Kıbrıs haricindeki tüm AB ülkelerinin, Kyoto Protokolü’nün Ek-B listesinde
belirtilmiş yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu çerçevede, BMİDÇS ve Kyoto
Protokolü kapsamında AB (AB-15), sera gazı emisyonlarını 2008-2012
döneminde 1990 seviyesinin %8 daha altına çekme yükümlülüğü üstlenmiştir.401
Bu ortak hedef söz konusu 15 ülke arasında AB hukuku açısından bağlayıcı bir
şekilde dağıtılmış ve böylece farklılaştırılmış ulusal hedefler belirlenmiştir. 1998
yılında yapılan yük paylaşım anlaşması çerçevesinde maliyet-etkin ve adil olacak
şekilde ulusal koşullara göre farklılaştırılmış emisyon kotaları belirlenmiştir.
Aşağıdaki tabloda, AB-15 arasında yapılan yük paylaşımına göre üstlenilen
hedefler gösterilmektedir.
Üye Devlet
Almanya
Avusturya
Belçika
Birleşik Krallık
Danimarka
Finlandiya
Fransa
Hollanda
Emisyon Hedefi
- %21
- %13
- %7,5
- %12,5
- %21
%0
%0
- %6
Üye Devlet
İrlanda
İspanya
İsveç
İtalya
Lüksemburg
Portekiz
Yunanistan
Emisyon Hedefi
+ %13
+ %15
+ %4
- %6,5
- %28
+ %27
+ %25
Kaynak: Council Decision 2002/358/EC of 25 April 2002, Annex II, s. 20.
Tablo 8: Kyoto Protokolü’ne İlişkin Yük Paylaşım Anlaşması Kapsamında
AB-15 Ülkelerinin Emisyon Hedefleri
Bu paylaşım, daha önce de belirtildiği üzere, emisyon hedeflerinin ortak olarak
yerine getirilmesine izin veren Kyoto Protokolü çerçevesinde yapılmıştır. AB-15
ülkelerinin emisyon hedeflerini ortak olarak yerine getirmesini yönelik olan yük
paylaşım anlaşması kapsamında ortaya çıkacak bir başarısızlık durumunda, her
ülke Protokol kapsamında kendileri için ayrı ayrı belirtilen emisyon hedeflerinden
sorumlu olacaktır.
401
Aynı dönem için Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya,
Slovakya ve Slovenya %8, Macaristan ve Polonya ise %6 emisyon azaltımı yükümlülüğü
üstlenmiştir.
133
Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülüklere ulaşılması amacıyla AB
genelinde yapılan çalışmalar sonucu, 1990-2008 döneminde AB-27’nin sera gazı
emisyonları %10,7; AB-15’in ise %5,5 oranında düşüş sağlanmıştır.402 AB-27 için
bu oranın yüksek olması, bu ülkeler içinde 1990’lı yılların ilk yarısında ekonomik
gerilemeye yaşayan ve dolayısıyla emisyonları düşüş gösteren PEGSÜ taraflarının
bulunması rol almıştır. Öte yandan, 2009 yılına gelindiğinde AB-15’in %5,5
oranında emisyon azaltımı başardığı ve böylece Kyoto Protokolü kapsamındaki
%8’lik hedefe giderek yaklaştığı görülmekte ve 2012 yılına kadar bu hedefe
ulaşmakta zorlanmayacağı anlaşılmaktadır.
AB, iklim değişikliğine karşı işbirliği sürecinin başından beri uluslararası
iklim değişikliği rejiminin oluşturulması yönünde gayret gösteren başlıca
aktörlerden biridir.403 Bu bakımdan AB, iklim değişikliğini sadece ciddi bir
küresel çevre sorunu olarak görmemekte, ayrıca kendisini bu alanda küresel
liderliği kazandıracak bir politika aracı olarak algılamaktadır.404 Özellikle,
ABD’nin Kyoto Protokolü sürecinden çekilmesi, AB’nin iklim değişikliği
alanında liderliği üstlenmesini hızlandırmıştır. ABD’nin çekilmesi sonucu Kyoto
Protokolü’nün yürürlüğe girebilmesi için gereken şartların405 karşılanması zora
girmiş, ancak AB diplomatik alanda yaptığı ataklar ile Rusya Federasyonu’nun
Protokole taraf olmasını sağlamış ve böylece Kyoto Protokolü yürürlüğe
girebilmiştir. AB de, kalkınma ve küresel iklim politikası alanındaki lider rolü ve
bu yönde kullandığı politika araçlarının çeşitliliği nedeniyle kendisini iklim
değişikliğinin etkileriyle mücadele benzersiz bir pozisyonda görmektedir. 406 Her
ne kadar AB’nin liderlik rolü Kopenhag Zirvesi’nde zayıflasa da, Birliğin
kapsamlı ve uzun vadeli iklim değişikliği politikaları, AB’nin bu konumunu
sürdürmesinde belirleyici olacaktır.407 Bu çerçevede, AB’nin iklim değişikliği
402
EEA, 2008, s. 16.
Charlotte Bretherton ve John Vogler, The European Union as a Global Actor, Routledge, New
York, 2006, s. 106.
404
Jon Hovi, Tora Skodvin ve Steinar Andresen, “The Persistence of the Kyoto Protocol: Why
Other Annex I Countries Move on Without the United States,” Global Environmental Politics,
Cilt: 3, Sayı: 4, November 2003, s. 15.
405
Bkz. Kyoto Protokolü, Madde 25(1).
406
Bkz. Paper from the High Representative and the European Commission to the European
Council, 14 March 2008, s. 2,
407
AB, Kopenhag Mutabakatı’nın not edildiği Kopenhag Zirvesi’nde beklendiği kadar etkili
olamamış ve durum AB’nin öncü konumunu olumsuz yönde etkilemiştir. Bu bakımdan, liderlik
403
134
rejimi kapsamındaki hedeflerine ulaşmak için belirlediği politikalar ve
başvurduğu önlem ve düzenlemelerin incelenmesi, AB’nin iklim değişikliğiyle
mücadeledeki durumunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
4.1.2. AB’nin İklim Değişikliğiyle Mücadeleye Yönelik Mevcut Politika ve
Düzenlemeleri
AB, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında, özellikle emisyon azaltımı
hedeflerine ulaşmak amacıyla çeşitli politika ve programları devreye sokmuştur.
Bu
bağlamda,
iklim
değişikliği
alanında
AB’nin
genel
stratejisinin
belirlenmesinde başlatılan İklim Değişikliği Programlarının önemli bir yeri
bulunmaktadır. Örneğin, 2000-2004 dönemini kapsayan ve AB’nin iklimle ilgili
sürdürülen faaliyetleri ile paralel şekilde oluşturulmuş olan Birinci Avrupa İklim
Değişikliği Programı ile, AB-ETS başta olmak üzere esneklik mekanizmaları,
enerji, sanayi ve ulaştırma sektörlerinde iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik
birçok yenilikçi önlem ve politikanın oluşturulmasına zemin hazırlanmıştır.408
2005 yılında başlatılan İkinci Avrupa İklim Değişikliği Programı, ekonomik
büyüme ve istihdamın artırılmasına da uygun olacak şekilde emisyon azaltımının
sağlanmasına yönelik maliyet etkin ve kapsamlı politika önlemlerinin uygulamaya
geçmesini amaçlamaktadır.409 Bu amaçla, esneklik mekanizmaları, Ar-Ge
faaliyetleri, enerji, ulaştırma, sanayi ve tarım gibi sektörlerde gerekli
düzenlemelerin yapılması ve önlemlerin alınması AB’nin iklim değişikliği
politikaları kapsamına dahil edilmiştir. 2005 yılından itibaren başlatılan bu süreç,
AB’nin 2012 sonrası döneme ilişkin iklim değişikliği politikasının öncelikleri ve
hedefleri açısından da önem arz etmektedir.
rolünü sürdürmek isteyen AB’nin, bu gidişatı kendi lehine çevirmesi gerekmektedir. Nitekim,
AB’nin 2020 yılına yönelik %20 emisyon azaltım hedefi yerine %30 gibi daha iddialı bir hedef
belirlemesinin, Birliğin Kopenhag Zirvesi’nde liderlik açısından kaybettiği prestijin telafi
edilmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bkz. Thomas Spencer, Kristan Tangen ve Anna
Korppoo, “The EU and the Global Climate Regime: Getting back in the game,” The Finnish
Institute of International Affairs, Briefing Paper 55, 25 February 2010, www.upifiia.fi/assets/publications/UPI_Briefing_Paper_55_2010.pdf
408
European Commission, The European Climate Change Programme: EU Action against
Climate Change, 2006, s. 5,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/eu_climate_change_progr.pdf
409
a.g.e., s. 9.
135
AB’nin iklim değişikliğine karşı harekete geçirdiği eylemlerin temelinde
enerji sektöründen kaynaklanan emisyonların kontrol altına alınması yatmaktadır.
AB’nin iklim değişikliği politikasını enerji politikaları ile paralel şekilde
oluşturmasında öncelikle, AB’nin sera gazı emisyonlarının büyük kısmının fosil
yakıtlar ve dolayısıyla enerji sektöründe kaynaklanmasının rol aldığı söylenebilir.
Nitekim, AB-27 çapındaki sera gazı emisyonlarının %80’inin enerji kaynaklı
olması ve bu emisyonların başta elektrik üretimi, ısınma, kara taşımacılığı, tarım,
ve sınai üretimi (demir ve çelik endüstrisi gibi) ile hanehalkı tarafından kullanılan
fosil yakıtlardan kaynaklanması bu durumu doğrular niteliktedir.410 AB’nin enerji
sektörüne odaklanmasındaki diğer bir etmen ise, Birliğin enerji arzı güvenliği ve
ekonomik ve ticari çıkarlarının bu alandaki stratejilerle yakından bağlantılı
olmasıdır. Büyük oranda fosil yakıt ithalatına bağlı olan AB’nin 2008 yılındaki
toplam enerji tüketiminin %55’i ithal yollarla karşılanmıştır.411 Bununla birlikte,
bu oranın ilave önlem alınmazsa (business as usual senaryosuna göre) giderek
artacağı da öngörülmektedir. Nitekim yapılan tahminlere göre, ilave önlem
alınmadığı takdirde, 2030 yılı itibariyle bu oran %65’e çıkabilecektir.412 Özellikle
zaman zaman Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan sorunlar nedeniyle AB’nin
enerji arzı güvenliği açısından ciddi sıkıntılarla karşılaşması, bu konunun Birlik
açısından daha önemli hale gelmesine neden olmuştur.413 Enerji arzı güvenliğinin
410
Ayrıca, bu emisyonların %83’ünü CO2 emisyonlarının teşkil etmesi, AB’nin öncelikle
mücadele edeceği sera gazının CO2 olmasına yol açmıştır. Bkz. EEA, 2008, s. 16.
411
Eurostat, “Climate change and energy indicators, July 2009,
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Climate_change_and_energy_indic
ators (4 Nisan 2010)
412
Bu çerçevede, 2030 yılında AB çapında doğalgaz ithalatına bağımlılık %57’den %84’e, petrole
bağımlılık ise %82’den %93’e yükselebilecektir. European Commission, Communication from the
Commission to the European Council and the European Parliament: An Energy Policy for
Europe, COM(2007) 1 final, Brussels, 10.01.2007, s. 3.
413
AB’nin Rusya’dan ithal ettiği doğalgaz, Birliğin doğalgaz tüketiminin %25’ine tekabül etmekte
ve bunun %80’i Ukrayna aracılığıyla sevk edilmektedir. Bu da Birliğin toplam enerji tüketiminin
%7’sine denk düşmektedir. Ancak İspanya ve Portekiz gibi ülkeler bu sorundan pek fazla
etkilenmezken, doğalgaz tüketiminde %100 oranında Rusya’ya bağlı olan Baltık ülkeleri ve
Slovakya için bu sorun hayati önem arz edebilmektedir. Bu bağlamda, 2009 yılının başında Rusya
ve Ukrayna arasında doğalgaz üzerindeki çeşitli anlaşmazlıklar (fiyat gibi) nedeniyle ortaya çıkan
kriz sonucu, Rusya Ukrayna’ya doğalgaz vermeyi kesmiş ve bu durum Ukrayna aracılığıyla
Rusya’dan doğalgaz ithal eden birçok AB ülkesi (özellikle Bulgaristan, Yunanistan, Romanya,
Hırvatistan, Macaristan, Slovenya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, İtalya, Almanya ve
Fransa) kış ortasında büyük sıkıntıyla karşı karşıya kalmış ve sorun yapılan anlaşmayla
çözülmüştür. Öte yandan, 2005 yılının sonunda yine benzeri bir kriz yaşanmış ve Avrupa’ya sevk
edilen doğalgazın %30’u geçici olarak kesilmişti. Bkz. Arzu Yorkan, “Ukrayna-Rusya Doğalgaz
Krizi: Avrupa ve Türkiye Zor Günler Geçiriyor,” http://www.abbulteni.org/makale-veyorumlar/183-ukrayna-rusya-doal-gaz-krizi-avrupa-ve-tuerkiye-zor-guenler-geciriyor.html
136
yanında,
enerji
piyasalarında
oluşacak
fiyat
artışları
nedeniyle
Birlik
ekonomisinde ciddi olumsuz yansımalar gözlemlenebilecektir. Örneğin, 2030
yılında petrol fiyatının varil başına 100 dolara yükselmesi, AB’nin enerji ithalatı
faturasını 170 milyar avro kadar artıracak, bu durum ise her AB vatandaşının
cebinden yıllık 350 avro daha fazla para çıkmasına yol açacaktır.414
Bu doğrultuda AB, iklim değişikliğiyle mücadele politikalarını, enerji arzı
güvenliğinin sağlanması ve enerji kaynaklarında çeşitliliğin artırılması ile
bütünleştirerek tasarlamaktadır. Dolayısıyla AB, enerji verimliliği ve tasarrufu,
yenilenebilir enerji kaynakları alanlarında alınacak önlemlere büyük önem
vermekte ve bu yönde somut adımlar atmaktadır. Örneğin, 2001 yılında kabul
edilen ve rüzgar, güneş, hidroelektrik, jeotermal, biyogaz, biyokütle gibi fosil
yakıt dışı kaynakları kapsayan Yenilenebilir Enerji Direktifi ile, yenilenebilir
enerji kaynaklarından üretilen elektriğin payının 2010 yılı itibariyle %22’nin
üzerine çıkarılması ve toplam enerji tüketiminin %12’sinin bu kaynaklardan
yapılması hedeflenmektedir.415 Ancak daha sonra bu hedeflerin tam olarak
gerçekleştirilebilmesi için daha uzun vadeli hedefleri kapsayan eylemler
belirlenmiş ve böylece bu yöndeki eylemler AB’nin iklim değişikliği konusundaki
2020 yılı hedefleriyle bütünleştirilmiştir.
AB, enerji tüketimi nedeniyle binalardan kaynaklanan emisyonların
kontrol altına alınması için de büyük çaba göstermektedir. Nitekim, AB’nin
toplam enerji tüketiminin %40’ı, CO2 emisyonlarının ise %36’sından sorumlu
olan binalar416 konusunda alınacak önlemler, AB’nin iklim değişikliği hedeflerine
ulaşması bakımından önem arz etmektedir. Bu doğrultuda, 2002 yılında kabul
edilen Binalarda Enerji Performansı Direktifi, binalarda (konut, büro ve kamu
binaları gibi) enerji performansı açısından asgari standartların belirlenmesini ve
bu yönde ölçme ve sertifikalandırma dahil gerekli düzenlemelerinin yapılmasını
(3 Nisan 2010) ve Ercüment Tezcan, “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası: Sorunlar ve Muhtemel
Çözümler,” Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurulu, 06.02.2009,
http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=867 (3 Nisan 2010)
414
European Commission, 10.01.2007, s. 4.
415
Directive 2001/77/EC of the European Parliament and of the Council of 27 September 2001 on
the promotion of electricity produced from renewable energy sources in the internal electricity
market, Official Journal of the European Communities L 283, Brussels, 27.10.2001, s. 35.
416
http://ec.europa.eu/energy/efficiency/buildings/buildings_en.htm (27 Mart 2010)
137
ve böylece bu alanda enerji verimliliğinin artırılmasını amaçlamaktadır.417 Kasım
2009’da bu Direktifin daha da güçlendirilmesi ve binalarda enerji verimliliğine
ilişkin daha sıkı kuralların getirilmesi yönünde anlaşma sağlanmıştır. Böylece,
AB’nin Kyoto Protokolü kapsamındaki hedefinin %70’ine tekabül eden bir
oranda emisyon azaltımının sağlanabileceği, enerji faturalarında hanehalkı başına
yıllık 300 avroluk bir tasarrufun yapılabileceği ve ayrıca AB çapında yenilikçi
inşaat girişimlerinin yaygınlaştırılabileceği öngörülmektedir.418
AB’nin iklim değişikliğiyle mücadeleyi yakından ilgilendiren diğer bir
önlemi ise, Ağustos 2005’te yürürlüğe giren Enerji Kullanan Ürünlerin EkoTasarım Gerekliliklerine İlişkin Direktif’tir. Ürünlerin tasarım aşaması, enerji
verimliliğinin artırılması ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarının azaltılması
açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, ürünlerin çevre üzerindeki
etkilerinin tasarım aşamasında tespit edilmesiyle, bu etkilerin %80’ninin önüne
geçilebileceği tespit edilmiştir.419 Bu bakımdan, bu Direktif ile daha tasarım
aşamasından itibaren enerji verimliliğine ilişkin standartların, enerji tüketen
ürünler420 üzerinde uygulanması ve böylece enerji verimli ve çevreye dost
ürünlerin
Birlik
içinde
üretilmesi
ve
kullanılmasının
sağlanması
hedeflenmektedir.421
Ayrıca, AB’de iklim değişikliği alanında uygulanan önlemler arasında ev
aletlerinin enerji tüketimi açısından etiketlenmesi de yer almakta ve bu çerçevede,
tüketicinin bu konuda bilgilendirilmesi yoluyla, enerji verimli ürünlerin daha çok
tercih edilmesi yönünde farkındalık yaratılması amaçlanmaktadır. Bununla
417
Directive 2002/91/EC of the European Parliament and of the Council of 16 December 2002 on
the energy performance of buildings, Official Journal of the European Union L 1, Brussels,
04.01.2003.
418
Press Release: “Commissioner Piebalgs welcomes political agreement on energy performance
of buildings,” IP/09/1733, Brussels, 18 November 2009,
http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/09/1733&format=HTML&aged=0&la
nguage=en&guiLanguage=en (27 Mart 2010)
419
http://ec.europa.eu/energy/efficiency/ecodesign/eco_design_en.htm (27 Mart 2010)
420
Ev aletleri, ısıtma ve havalandırma sistemleri, elektrik motorları, konut ve bürolarda aydınlatma
gibi.
421
Directive 2005/32/EC of the European Parliament and of the Council of 6 July 2005
establishing a framework for the setting of ecodesign requirements for energy-using products and
amending Council Directive 92/42/EEC and Directives 96/57/EC and 2000/55/EC of the
European Parliament and of the Council, Official Journal of the European Union L 191, Brussels,
22.07.2005.
138
birlikte, başta buzdolapları ve klimalar olmak üzere endüstriyel üretimde
kullanılan ve yüksek küresel ısınma potansiyeline sahip florlu sera gazlarına
yönelik de AB çeşitli önlemlere başvurmaktadır. Bu doğrultuda, 2006 yılında
kabul edilen Konsey Tüzüğü (Temmuz 2007 uygulama) ile Kyoto Protokolü’nün
kapsamına giren florlu sera gazlarından (HFCs, PFCs SF6) kaynaklanan
emisyonların azaltılması amaçlanmaktadır.422 Florlu sera gazlarının, küresel
ısınma potansiyellerinin yüksekliği göz önünde bulundurulduğunda, bu gazların
azaltılması için alınacak önlemlerin iklim değişikliğiyle savaşımda önemli
getirileri olacaktır.
AB’nin bu tür politika önlemleri ve düzenlemeleri arasında, doğrudan
iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik olan ve 25 Ekim 2003 tarihinde
yürürlüğe giren 2003/87/EC sayılı Direktif ile kurulan AB-ETS, AB’nin en
önemli ve en öne çıkan politika aracıdır. AB-ETS, Kyoto Protokolü’nden
esinlenerek geliştirilen klasik bir emisyon üst sınırı ve ticareti sistemidir. Enerji
sektörü (elektrik üretim santralleri ve petrol rafineleri gibi) ve karbon yoğun
sanayi kollarını (demir-çelik, çimento, cam, seramik ve kağıt sektörleri gibi) içine
dahil eden AB-ETS, AB’nin toplam sera gazı emisyonlarının %40’nı
kapsamaktadır.423 “Maliyet etkin ve ekonomik açıdan verimli bir şekilde sera gazı
emisyon azaltımının sağlanması,”424 AB-ETS kapsamında belirlenen temel
hedeftir.
Nitekim
tahminler,
emisyon
ticareti
sistemlerinin
sera
gazı
emisyonlarının azaltılmasının maliyetini %75 daha aşağıya çekebildiğini
göstermektedir.425
AB-ETS kapsamında, her ülke için ayrı ayrı belirlenen ulusal emisyon
tahsisat planları çerçevesinde, sisteme dahil işletmelere yönelik yıllık emisyon
422
Regulation (EC) No 842/2006 of the European Parliament and of the Council of 17 May 2006
on certain fluorinated greenhouse gases, Official Journal of the European Union L 161, Brussels,
14.06.2006.
423
European Commission, EU emissions trading: an open system promoting global innovation,
2007a, s. 7, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/emission_trading2_en.pdf ve A. Denny
Ellerman ve Paul L. Joskow, The European Union’s Emission Trading System in perspective, Pew
Center on Global Climate Change, May 2008, s. 3.
424
Directive 2003/87/EC of the European Parliament and of the Council of 13 October 2003
establishing a scheme for greenhouse gas allowance trading within the Community and amending
Council Directive 96/61/EC, Official Journal of the European Union, Brussels, 25.10.2003, s. 35.
425
European Commission, EU action against climate change: Leading global action to 2020 and
beyond, Luxembourg, 2008a, s. 16.
139
kotaları tespit edilmektedir. Bu tespit, işletmelerin geçmiş sera gazı emisyon
oranları (tahmini olarak) temel alınarak yapılmakta ve emisyon permilerin büyük
kısmı işletmelere ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. Devamındaki süreç ise, daha
önce emisyon ticareti sistemlerinde de belirtildiği gibi, hedeflerine ulaşan ve
ulaşamayan işletmeler arasında emisyon permisi alım satımını yani ticaretine
dayanmaktadır. Başlangıçta iklim değişikliği rejimi kapsamındaki diğer esneklik
mekanizmalarından bağımsız olarak kurulan AB-ETS, 2004 yılında kabul edilen
bir direktif426 ile Kyoto Protokolü kapsamındaki esneklik mekanizmalarıyla
bağlantılı hale getirilmiştir. Böylece, emisyon ticareti kapsamındaki işletmelere,
CDM ve ortak yürütme gibi mekanizmalarla da emisyon permisi kazanma imkanı
tanınmış ve dolayısıyla emisyonların daha az maliyetle düşürülmesi sağlanmıştır.
Ancak bu mekanizmalar aracılığıyla elde edilecek kredi miktarı belirli bir üst
sınıra tabi tutulmuştur.
2005 yılında başlatılan ve AB ülkelerinden 11.500 işletmeyi kapsayan ABETS, 2005-2007 yılları ile 2008-2012 yıllarını kapsayan iki dönemden
oluşmaktadır. 1 Ocak 2005 tarihinde başlatılan ilk dönemde, emisyon permilerinin
büyük kısmı (%95’inden az olmamak kaydıyla) ücretsiz, geri kalanı ise açık
artırma yoluyla tahsis edilmiştir. Bu dönemde öncelikle, sistem hakkında bilgi ve
tecrübe kazandırılması ve sistemin gelecekte daha etkin işlemesinin sağlanması
amaçlanmış ve bu yönde daha düşük hedefler belirlenmiş ve geçici istisnalar
getirilmiştir.427 Sistemin yeni işlemeye başlaması ve emisyon tahsisatları
yapılırken esnek davranılması, bu dönemde karbon fiyatının düşük seviyelerde
seyretmesine neden olmuştur. İkinci dönemde ise, emisyon kotalarının tahsisatı,
emisyon permilerinin en az %90’nın ücretsiz, geri kalanının ise açık artırmayla
dağıtılması şeklinde gerçekleştirilmektedir. İkinci dönemde AB, ilk dönemden
kaynaklanan
sorunları
dikkate
alarak,
özellikle
emisyon
tahsisatlarının
belirlenmesi başta olmak üzere, daha sıkı tedbirlere başvurmuştur. Ayrıca,
yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hususunda verilecek cezalar da artırılmıştır.
426
Directive 2004/101/EC of the European Parliament and of the Council of 27 October 2004
amending Directive 2003/87/EC establishing a scheme for greenhouse gas emission allowance
trading within the Community, in respect of the Kyoto Protocol’s project mechanisms, Official
Journal of the European Union L 338, Brussels, 13.11.2004.
427
Saruç ve Karakaya, 2008, s. 209.
140
İlk dönemde emisyon hedefine ulaşamayan işletmelere aşılan ton başına 40 avro
ceza uygulanırken, ikinci dönemde bu ceza 100 avroya çıkarılmıştır.428
AB çapında sera gazı emisyonlarının fiyatlandırılması ve kirleten öder
ilkesi temelinde yapılandırılan ve diğer sistemlere kıyasla daha fazla sayıda ülke
ve sektörü kapsayan AB-ETS altında yapılan işlemler, 2008 yılında yaklaşık 92
milyar dolara (63 milyar avro) ulaşmıştır.429 Toplam 126 milyar dolara (86 milyar
avro) ulaşan karbon piyasalarının büyük kısmını oluşturan AB-ETS, karbon
piyasaları açısından belirleyici bir konuma sahip olmasıyla da öne plana
çıkmaktadır. AB-ETS’nin ulaştığı büyüklük, iklim değişikliğiyle mücadelede AB
genelinde AB-ETS’nin ne denli önemli bir araç olduğunu açıkça göstermektedir.
Nitekim, AB temsilcileri de, AB-ETS’nin, Birliğin Kyoto Protokolü kapsamında
ve gelecekteki emisyon azaltım yükümlülükleri ve iklim değişikliği politikaları
açısından kilit bir role sahip olduğunu vurgulamaktadır.430 Tabi ki AB, emisyon
ticareti sistemi dışında da (özellikle AB-ETS kapsamında olmayan sektörlerde)
iklim değişikliğine karşı birçok politika aracını ve önlemini uygulamaya
koymuştur.
Başta AB-ETS ve enerji alanına odaklanan önlemlerinin yanı sıra, AB
çapında iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik piyasa temelli çeşitli ekonomik
ve mali düzenlemelere de (dolaylı vergilendirme, çevreye dost sübvansiyon ve
mali teşvikler gibi) başvurulmaktadır. AB’de, çevre politikasının bir parçası
olarak ekonomik araçların kullanımı ilk kez 1973 tarihli Birinci Çevre Eylem
Programı ile kabul edilmiştir.431 Daha sonra, Dördüncü Çevre Eylem
Programı’nda çevrenin kalitesinin sürdürülmesi ve artırılması için vergi ve
harçların uygun araçları teşkil ettiği vurgulanmış ve Beşinci ve Altıncı Çevre
428
European Commission, Linking Project credits to the EU emissions trading scheme,
COM(2003)403, 23 July 2003,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/linkingprojectcredits.pdf
429
Karan Capoor ve Philippe Ambrosi, State and Trends of the Carbon Market 2009, The World
Bank, Washington D.C., May 2009, s. 5.
430
Jon Birger Skjærseth ve Jørgen Wettestad, “The Origin, Evolution and Consequences of the EU
Emissions Trading System,” Global Environmental Politics, Cilt: 9, Sayı: 2, May 2009, s. 101102.
431
Anna Christiernsson, Environmental Taxation and EC Law, Lulea University of Technology, C
Extended Essay, 2004:018, s. 25, http://epubl.luth.se/1402-1773/2004/018/LTU-CUPP-04018SE.pdf
141
Eylem Programlarında da bu yöndeki araçların çevreye dost davranışların
geliştirilmesine yardımcı olacağının altı çizilmiştir.432 Bu bakımdan, Komisyon, iç
pazarın işleyişi, rekabet ve çevresel etkinliğin sağlanması üzerinde de olumlu
yansımalarının olacağı çevre vergilerinin Birlik çapında uyumlaştırılmasını
1970’li yıllardan beri teşvik etmektedir. Ayrıca, çevrenin korunması amacıyla
genel idari düzenlemelerin yanı sıra emisyon ticareti sistemleri, vergi ve
sübvansiyonlar gibi piyasa temelli ekonomik araçların da uygulanması gerektiği
Komisyon tarafından vurgulanmaktadır.433
Bununla birlikte, neredeyse tüm AB ülkelerinde çevreyle ilişkili vergilerin
uygulanmakta olduğu gözlemlense de, AB çapında halihazırda bir ortak bir çevre
vergisi
bulunmamaktadır.
Aslında,
“Avrupa
Birliği’nin
İşleyişine
Dair
Antlaşma”nın 192. Maddesinde, çevrenin korunmasına yönelik hedeflerin
gerçekleştirilmesi için mali içerikli önlemlerin Birlik tarafından alınabilmesine
olanak tanınmaktadır.434 Buna paralel olarak, daha önceki yıllarda, AB çapında bir
CO2 vergisinin getirilmesi konusunda çeşitli girişimler de olmuştur. Örneğin,
Haziran 1992’de emisyon azaltımı ve iklime dost enerji seçeneklerinin teşvikinin
sağlanması için enerji ürünleri üzerinde dolaylı bir vergi olarak CO2 vergisinin
uygulanması girişiminde bulunulmuş, ancak Birleşik Krallık’ın karşı çıkması
üzerine bu girişim hayata geçirilememiştir.435 Özellikle, vergilendirme alanındaki
düzenlemelerin Üye Devletler arasında oybirliğini gerekli kılması, AB genelinde
iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla yapılabilecek vergi düzenlemelerini
zorlaştırmaktadır.
Öte yandan, AB çapında doğrudan iklim değişikliğine yönelik bir çevre
vergisi uygulanmamakla birlikte, Üye Devletlerde bu yönde çeşitli uygulamalar
da mevcuttur.436 Çevrenin korunması amacıyla ulusal düzeyde uygulanan mali
düzenlemelerin, iç pazarı olumsuz etkilemeyecek ve rekabeti bozmayacak şekilde
432
a.g.e., s. 25.
European Commission, Green Paper on market-based instruments for environment and related
policy purposes, COM(2007) 140 final, Brussels, 28.03.2007b, s. 15.
434
Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union, Article 192 (ex
Article 175 TEC).
435
Sevim Budak, 2000, s. 84.
436
Tezin üçüncü bölümünde, AB ülkelerinde iklim değişikliğiyle ilişkili olarak uygulanan çevre
vergilerinden bahsedilmiştir.
433
142
ve kirleten öder ilkesi temelinde tasarlanması gerekmektedir. Bu bağlamda AB,
çevre vergilerini dört ana kategori altında değerlendirilmekte olup; bunlar enerji,
ulaştırma, kirlilik ve doğal kaynak vergileri olarak adlandırılmaktadır. AB
genelinde 2007 yılında çevre vergilerinden elde edilen toplam gelir GSYH’nin
%2,5’ine ve toplam gelirin ise %6,2’sine tekabül etmiş ve son 30 yılda çevre
vergilerinden sağlanan gelirde büyük bir artış yaşanmıştır.437 Bu vergi gelirlerinin
dörtte üçünü teşkil eden enerji ürünleri üzerinden alınan vergiler,438 AB’de çevre
vergileri arasında en ön plana çıkan vergilerdir. AB çapında enerji alanında
vergilendirmeye yönelik atılan en önemli adım ise, elektrik ve enerji ürünlerinin
vergilendirilmesine ilişkin 2003 tarihli Direktif439 olup; bu Direktif ile motor
yakıtı ve ısınma amaçlı kullanılan enerji ürünleri440 ile elektrik üzerinde
uygulanacak asgari vergi oranları tespit edilmiştir.441 Bu Direktif öncelikle, Birlik
genelinde bu alanda vergi uyumunun sağlanması, farklı vergi uygulamalarından
kaynaklanan iç pazar ve rekabet üzerindeki olumsuz yansımaların engellenmesi,
enerji ürünlerinde fiyat istikrarının sağlanması ve gelir elde edilmesini
amaçlamaktadır. Ancak, bu alandaki düzenleme ile enerji kaynaklarının daha
verimli kullanımı ve çevreye dost enerji tüketim seçeneklerinin teşviki
sağlanabilecek ve böylece emisyon azaltımı da gerçekleştirilebilecektir.442
AB, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında çevreye dost teknolojik
yatırımların
ve
Ar-Ge
faaliyetlerinin
desteklenmesine
yönelik
teşvik
uygulamalarına da büyük önem vermektedir. Buna paralel olarak, Yedinci
Çerçeve Programı kapsamında 2007-2013 dönemine yönelik araştırma ve
teknoloji geliştirme fonlarının büyük kısmı düşük karbonlu veya sıfır karbonlu
enerji teknolojilerine tahsis edilmiştir. Ayrıca, AB’de yerel yönetimlerin atık
sistemlerini oluşturmaları, çevrenin korunması, ormanların geliştirilmesi ve tarım
437
European Commission, Taxation trends in the European Union: Data for the EU Member
States and Norway, Brussels, 2009a, s. 115.
438
a.g.e, s. 116.
439
Council Directive 2003/96/EC of 27 October 2003 restructuring the Community framework for
the taxation of energy products and electricity, Official Journal of the European Union L 283,
Brussels, 31.10.2003.
440
Hidrokarbon türü enerji ürünleri kastedilmektedir.
441
Elektrik ve enerji ürünlerinin üretimi için kullanılmaları durumunda bu ürünler, Direktifte
öngörülen vergiden istisnaya tabi tutulmaktadır.
442
European Commission, Accompanying the Green Paper on market-based instruments for
environment and related policy purposes, Commission Staff Working Document, Brussels, xxx,
SEC(2007) 388, s. 12.
143
alanlarına çevreye dost desteklerin sağlanmasına yönelik sübvansiyonlar da
uygulanmaktadır.443 Bazı AB Üye Devletlerinde, enerji arzı güvenliğinin
sağlanmasına yönelik olarak enerji tasarrufu sağlayan ve enerji verimli malların
arzına düşük KDV oranları uygulanmakta ve böylece iklimin korunmasına katkı
sağlanabilmektedir.444 Bununla birlikte, AB ülkelerinde enerji verimli ürünlerin
teşviki için doğrudan sübvansiyonlar veya satın alım sonrasında vergi iadesi
(Hollanda), satın alım anında doğrudan verilen destekler (İspanya, Macaristan ve
Danimarka) ve eski ürünlerin yenileri ile değiştirilmesinde sağlanan destekler
(İspanya ve Macaristan) de görülmektedir.445 Örneğin, İtalya’da enerji verimli
buzdolapları ve dondurucuların (A+ ve A++ sınıfları) eskileriyle değiştirilmeleri
durumunda, satın alım sırasında vergi indirimi uygulamakta ve Fransa’da enerji
verimli olan yoğunlaşmalı kazanlar vergi indirimine tabi tutulmaktadır.446
Sonuç itibariyle, öncü konumu nedeniyle AB’nin iklim değişikliği
alanındaki politika ve eylemleri, iklim değişikliğe karşı başlatılan uluslararası
işbirliği süreci açısından belirleyici olacaktır. Bu bakımdan, AB’nin bu alanda
liderlik rolünü yerine getirmesi ve inanırlığı güvence altına alması, AB’nin iklim
değişikliğiyle mücadele ve Kyoto Protokolü kapsamında başarı sağlaması ile
yakından bağlantılıdır.447 Ayrıca, iklim değişikliği alanındaki hedeflerini
gerçekleştiren bir AB, genelde çevresel konularda öncü olan ABD karşısında
moral açıdan üstünlük sağlayacak; tersi durumda ise AB, uygulamada yetersiz
kalan ancak başarılı bir gündem belirleyici olarak algılanacaktır.448 Tüm bunlar,
AB’nin mevcut iklim değişikliği politikalarının yanında, 2012 sonrası döneme
yönelik politika ve stratejilerinin önemini daha da artırmaktadır. Nitekim, AB de
443
Ayşegül Mutlu, 2006, s. 66.
10 AB ülkesinde (Belçika, Birleşik Krallık, Estonya, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Macaristan,
Malta, Portekiz, Yunanistan) ulusal düzeyde enerji arzının sağlanması amacıyla düşük KDV
oranları uygulanmakta olup; 2004 yılında AB-15 ülkelerinde bu yönde sağlanan sübvansiyonlar
7,3 milyar avroya ulaşmıştır. Katri Kosonen ve Gaëtan Nicodème, 2009, s. 19.
445
a.g.e., s. 22.
446
a.g.e., s. 22.
447
Jørgen Wettestad, “The complicated development of EU climate policy,” Climate Change and
European Leadership: A Sustainable Role for Europe?, (Der. Joyeeta Gupta ve Michael Grubb),
Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, Boston, London, 2000, s. 26 ve bkz. Bretherton ve
Vogler, 2006, s. 110.
448
Pınar Bal, Turkey’s Position within the Global Climate Change Regime in the context of its
Accession to the European Union, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Avrupa
Birliği Enstitüsü, Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, İstanbul, 2007, s.
129.
444
144
bu dönem için daha iddialı hedefler belirlemekte ve kazanılan tecrübeler ışığında
daha kapsamlı iklim değişikliği politikaları oluşturmaktadır. Bu bağlamda, izleyen
kısımda AB’nin 2012 sonrası uluslararası iklim değişikliği rejimine yönelik
pozisyonu ile bu dönemde Birlik çapında uygulanması öngörülen önlem ve
düzenlemeler incelenecektir.
4.2. AB’NİN 2012 SONRASI DÖNEME YÖNELİK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
POLİTİKA VE STRATEJİLERİ
2012 sonrası döneme ilişkin iklim değişikliği rejiminin şekillendirilmesi
açısından AB’nin iklim değişikliği müzakerelerindeki politikaları ve pozisyonu
büyük önem arz etmektedir. Nitekim, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesinde
etkin bir rol oynayan AB, 2012 sonrası döneme yönelik iklim müzakerelerinin de
başarıyla sonuçlanabilmesi için büyük çaba sarf etmektedir. AB, iklim
değişikliğiyle mücadelenin güçlendirilerek sürdürülmesi ve tarafların daha iddialı
ve kapsamlı önlemler üzerinde anlaşması için çalışmakta ve iklim değişikliğini
gündeminin ön sıralarında tutmaktadır. Bu doğrultuda izleyen kısımda ilk olarak,
AB’nin 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi ve müzakerelerde görüşülen temel
hususlara ve finansman konusuna ilişkin politika ve stratejileri ele alınacaktır.
Daha sonraki kısımda ise, AB’nin 2012 sonrası iklim değişikliği rejimine yönelik
olarak Birlik çapında belirlediği iklim değişikliği hedefleri, politikaları ve
düzenlemeleri incelenecektir.
4.2.1. 2012 Sonrası Döneme Yönelik Müzakereler: AB’nin Pozisyonu ve
Stratejisi
Daha önceki bölümlerde de ifade edildiği üzere, 2012 sonrası iklim
değişikliği müzakereleri, hem BMİDÇS hem de Kyoto Protokolü altında
sürdürülmektedir. BMİDÇS kapsamındaki müzakereler ise, çeşitli teknik ve genel
hususların yanında temel olarak emisyon azaltımı, uyum, teknoloji ve finansman
konularında yürütülmektedir. Bu çerçevede, bu kısımda, AB’nin 2012 sonrası
döneme yönelik görüşmelerdeki pozisyonu ve temel konulara ilişkin stratejileri
ele alınacak ve sonrasında AB’nin finansman alanındaki yaklaşımı incelenecektir.
145
4.2.1.1. Müzakerelerde Görüşülen Temel Konulardaki AB Tutumu
AB’nin 2012 sonrası iklim değişikliği müzakerelerinde emisyon azaltımı
konusundaki temel hedefi küresel ortalama hava sıcaklıklarındaki artışın
sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2ºC’nin altında tutulmasına dayanmaktadır.
Böylece AB, 2ºC üzerinde yaşanacak ısınma neticesinde iklimde ortaya
çıkabilecek geri dönülmez değişiklikleri ve değişiklerden kaynaklanacak olası
güvenlik sorunlarının önüne geçmeyi planlamaktadır. Emisyon azaltımı
bağlamında AB, 2020 yılı itibariyle sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesine
göre %20 azaltma taahhüdünde bulunmuştur. Ayrıca diğer gelişmiş ülke
taraflarının da benzer şekilde iddialı hedefler üstlenmesi ve uluslararası bir
anlaşmaya varılması durumunda AB bu hedefini %30’a çıkartacağını da
açıklamıştır.449
Günümüz
sera
gazı
emisyonlarının
%30’unu
kapsayan
Kyoto
Protokolü’nün, 2°C hedefine ulaşılmasında yetersiz kalacağını düşünen AB,450
başta emisyon azaltımı, uyum, teknoloji ve finansman konularının tartışıldığı
BMİDÇS kapsamındaki müzakerelerin 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminin
belirlenmesi açısından büyük öneme sahip olduğunu kabul etmektedir. Bu
çerçevede AB, BMİDÇS kapsamında COP-15 sırasında not edilen ve halihazırda
birçok ülke tarafından desteklenen Kopenhag Mutabakatı’nın, BM kapsamında
sürdürülen müzakere sürecine rehberlik sağlayacak şekilde dahil edilmesi
yönünde bir yaklaşım sergilemektedir.451 Öte yandan AB, bahse konu Mutabakatı
desteklemekle birlikte, Mutabakatın hukuki açıdan bağlayıcı ve etkin bir
anlaşmaya varılması hususunda beklentilerini karşılamadığını da vurgulamaktadır.
Bu bakımdan AB, 2010 yılı içinde öncelikle uyum, ormancılık, teknoloji ve
449
Council of the European Union, Brussels European Council Presidency Conclusions (8/9
March 2007), 7224/1/07 REV 1, Brussels, 2 May 2007, s. 12.
450
European Commission, Communication from the Commission to the European Parliament, the
Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions:
International climate policy post-Copenhagen: Acting now to reinvigorate global action on
climate change, COM(2010) 86 final, Brussels, 09.03.2010, s. 5.
451
AB’ye göre Kopenhag Mutabakatı’nın en önemli başarılarından biri, küresel sera gazı
emisyonlarının %80’inden fazlasını temsil eden gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sera gazı
emisyon azaltım hedef ve eylemlerini ortaya koymalarını sağlamış olmasıdır. Bkz. a.g.e., s. 3-9.
146
izleme, raporlama ve doğrulama alanlarında somut bir ilerlemenin sağlanmasını452
ve 2011 yılında Güney Afrika’da gerçekleştirilecek COP-17/CMP-7’de hukuken
bağlayıcı bir anlaşmaya varılması yönünde bir stratejiyi benimsemiştir.
AB’ye göre bu küresel hedefe ulaşılabilmesi için gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerin geniş katılımıyla kapsamlı bir iklim değişikliği rejiminin kurulması
gerekmektedir. 2ºC hedefi doğrultusunda AB’nin pozisyonu, gelişmiş ülkelerin
iklim değişikliği ve olumsuz etkileriyle mücadelede öncü rol oynamaları ve daha
iddialı emisyon azaltım hedefleri üstlenmeleri gerektiği yönündedir. Bu bakımdan
AB’ye göre, gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını 2020 yılı itibariyle 1990
yılı seviyesine kıyasla %25-40 arasında, 2050 yılı itibariyle ise %80-95 arasında
azaltması gerekmektedir.453 AB, gelişmiş ülkelerin emisyon hedeflerinin dengeli
bir şekilde belirlenmesinde;
-
emisyon azaltımına yönelik ulusal kapasite ve gelişmekte olan ülkelerden
emisyon azaltım kredisi satın alabilme gücü,
-
sera gazı emisyonu azaltım potansiyeli,
-
sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik olarak ulusal düzeyde
gerçekleştirilen erken eylemler ve
-
nüfus eğilimleri ile toplam sera gazı emisyon miktarı
kriterlerinin baz alınması gerektiğini savunmaktadır.454
AB’ye göre emisyon azaltımı konusunda sadece gelişmiş ülkelere
sorumluluk düşmemektedir. Aynı zamanda, 2012 sonrasındaki dönemde
gerçekleştirilecek emisyon azaltım eylemlerine; Ek-1 tarafları, AB Üye Devletleri,
AB’ye aday ülkeler ve Ek-1 dışı listede bulunan göreceli olarak gelişmiş
452
European Council, European Council Conclusions 25-26 March 2010, EUCO 7/10, Brussels,
26 March 2010, s. 7.
453
UNFCCC, “Submission of France on behalf of the European Community and its member
states,” Ideas and Proposals on the Elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan,
Submission from Parties, Addendum, FCCC/AWGLCA/2008/MISC.5/Add.1, 21 November 2008,
s. 6.
454
UNFCCC, “Paper No. 15: Czech Republic on behalf of the European Community and its
Member States,” Ideas and proposals on the elements contained in paragraph 1 of the Bali Action
Plan, Submissions from Parties, Part 1, FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part I), 19 May 2009, s.
84.
147
ülkelerin455 hep birlikte katkı vermesinin gerektiği vurgulanmaktadır.456 Buna
göre, gelişmekte olan ülkeler sera gazı emisyonlarındaki artışı sınırlandırma
yönünde harekete geçmelidir. Bu çerçevede AB, gelişmekte olan ülkelerin de
2020 yılı itibariyle sera gazı emisyonlarındaki artışı %15-30 dolayında
azaltmalarını yani artıştan azaltım yapmalarını beklemektedir.457 Brezilya, Çin,
Hindistan, Güney Kore, Meksika ve Güney Afrika gibi Ek-1 dışında yer alan
büyük kirleticilerin iklim değişikliğine karşı alınacak emisyon azaltımı
önlemlerine katkı sağlamaları gerektiği AB tarafından vurgulanmaktadır.
AB’ye göre emisyon azaltım eylemleri ile uyumlu olacak şekilde, LDCs
dışında tüm gelişmekte olan ülkelerin düşük karbonlu kalkınma stratejileri ve
büyüme planlarını geliştirmeleri ve bu yöndeki stratejilerini belirlerken kendi iç
kaynakları
ve
gerekmektedir.
458
dış
kaynaklarla
Ayrıca,
yapılacak
gelecekteki
eylemleri
hedeflerin
farklılaştırılmaları
belirlenmesi
sürecinde,
geçmişteki emisyon azaltım çabalarının da dikkate alınması AB’nin önem verdiği
konular arasındadır. Gelişmekte olan ülkelerde emisyonların kontrol altına
alınması yönünde atılacak adımlarda, ormansızlaşma ile mücadelenin ön plana
çıkarılması, 2020 yılı itibariyle tropik ormanların yok olmasının yarı yarıya
düşürülmesi ve 2030 yılı itibariyle ise küresel orman kaybının tamamen
durdurulması, AB’nin vurguladığı eylemler arasında yer almaktadır.459
AB, 2ºC hedefi çerçevesinde uluslararası hava ve deniz taşımacılığının da
2012 sonrası iklim değişikliği rejimine dahil edilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Buna göre, 2020 yılı itibariyle küresel düzeyde, havacılık sektöründeki
emisyonların 2005 yılı seviyesine kıyasla %10, denizcilik sektöründe ise %20
455
Meksika ve Güney Kore gibi Ek-1 dışı listede bulunan OECD üyeleri ve OECD üyeliğine aday
ülkeler kastedilmektedir.
456
Council of the European Union, Council Conclusions: Further development of the EU position
on a comprehensive post-2012 climate agreement, Contribution of the Council (Environment) to
the Spring European Council (19 and 20 March 2009), 7128/09, Brussels, 3 March 2009, s. 3.
457
Council of the European Union, Council Conclusions: EU position for the Copenhagen Climate
Conference (7-18 December 2009), 14790/09, Brussels, 21 October 2009, s. 4.
458
European Commission, EU action against climate change: Leading global action to 2020 and
beyond, Luxembourg, 2009b, s. 23,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/post_2012_en.pdf
459
a.g.e., s. 21.
148
azaltılması
yönüde
bir
hedef
belirlenmelidir.460
Bu
hedeflerin
gerçekleştirilmesinde, diğer politika alanlarında da olduğu gibi, piyasa temelli
araçlardan yararlanılması AB’nin öncelikleri arasındadır. Bununla birlikte AB,
emisyon azaltımı yanında gıda güvenliğinin sağlanması, yoksulluğun azaltılması
ve uyuma katkılarından dolayı tarım ve ormancılık sektörlerinde de bir an önce
önlem alınmasına destek vermektedir.
Emisyon azaltımının yanında iklim değişikliğine uyum konusu da, AB’nin
2012 sonrası döneme yönelik öncelikleri arasında yer almaktadır. Nitekim,
uyumun, emisyon azaltımını tamamlayıcı bir işleve sahip olduğunu düşünen AB,
2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde uyum konularının kapsamlı olarak ele
alınmasına büyük önem vermektedir. AB özellikle, iklim değişikliğinden en çok
etkilenen LDCs, SIDS ve Afrika ülkelerinin uyum konusunda önceliğe sahip
olduklarını ve bu yönde önlemlerin bir an önce alınması gerektiğini kabul
etmektedir. Bu doğrultuda AB’ye göre, uyum eylemleri, ulusal ve sektörel
planlama, sürdürülebilir kalkınma politika ve stratejileri ve bu yöndeki işbirliği
süreciyle bütünleştirilmelidir.
AB ayrıca, bu süreç kapsamında Uyum için Eylem Çerçevesi’nin
oluşturulmasını da önermektedir. Uyum için Eylem Çerçevesi kapsamında, uyum
alanında uluslararası işbirliği ve dayanışmanın güçlendirilmesi için rehber
ilkelerin belirlenmesi, etkin politika araçlarının geliştirilmesi461 ve mali
kaynakların artırılması, iklim değişikliğinin etkilerinin izlenmesi ve tahmini ile
uyuma yönelik teknolojilerin geliştirilmesi ve transferi amaçlanmaktadır.462
Afrika, Karayipler ve Pasifik bölgelerinde yer alan gelişmekte olan ülkeler için bu
yönde girişimlerde bulunan AB böylece, sürdürülebilir kalkınma yolunda küresel
düzeyde iklim değişikliğine dayanıklılığın artırılmasını da hedeflemektedir. Uyum
alanındaki işbirliği açısından ayrıca, risk değerlendirme ve yönetimi, araştırma ve
sistematik gözlem gibi hususlar AB’ye göre önem arz etmektedir. Bununla
birlikte AB, gelişmekte olan ülkelerde afet risk azaltım stratejilerinin
uygulanması, ekosistemlerin iklim değişikliğine daha dayanıklı hale getirilmesi,
460
Council of the European Union, 21 October 2009, s. 7.
Örneğin, afet zararlarının telafisi çok taraflı sigorta mekanizmalarının oluşturulması gibi.
462
Bkz. UNFCCC, “Paper No. 15, 19 May 2009, s. 87-88.
461
149
BMİDÇS ile uyum alanını ilgilendiren diğer BM Sözleşmeleri’nin463 bütüncül bir
yaklaşımla ele alınmasını savunmaktadır.
İklim değişikliğiyle mücadelede önem arz eden konularından bir diğeri de
teknoloji alanında yapılacak işbirliğidir. Temiz ve iklime dost teknolojilerin
geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve transferi, küresel düzeyde gerçekleştirilecek
emisyon azaltım ve uyum eylemlerinin daha etkili ve başarılı olmasını
sağlayacaktır. Bu bağlamda AB, teknolojiye ilişkin olarak Ar-Ge ve bilgi
paylaşımının konusunda işbirliği yapılması (özellikle enerji alanında) ve küresel
düzeyde teknoloji hedeflerinin belirlenmesi yönünde bir yaklaşım izlemektedir.
Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerin teknoloji konusundaki ihtiyaçlarını ve
bu yöndeki engelleri ortaya koymalarını bekleyen AB, özel sektörün teknoloji
alanında işbirliği yapmaya teşvik edilmesi ve bu doğrultuda karbon piyasalarından
kolaylaştırıcı olacak şekilde yararlanılması gerektiğini düşünmektedir.464 Emisyon
azaltımı, uyum ve teknoloji başta olmak üzere müzakerelerde görüşülen tüm bu
hususlar, finansman konusunda sağlanacak işbirliği ile yakından bağlantılıdır. Bu
bakımdan, finansman konusu 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi açısından kilit
bir öneme sahiptir. İzleyen kısımda, AB’nin finansman konusundaki pozisyonu
değerlendirilecektir.
4.2.1.2.
İklim
Değişikliğinin
Finansman
Boyutu
Konusundaki
AB
Görüşleri465
İklim değişikliği müzakerelerinde ön plana çıkan müzakere başlıklarından
biri de finansman konusudur. İklim değişikliğiyle mücadelede özellikle
gelişmekte olan ülkelere mali kaynak yaratılmasına yönelik olan finansman
görüşmeleri, bu yönde büyük ihtiyaçlara sahip gelişmekte olan ülkeler için
öncelikli ve hassas bir konuyu teşkil etmektedir. Bu bağlamda, AB’nin finansman
konusundaki pozisyon ve görüşleri, iklim değişikliği alanındaki öncü konumu ve
463
Özellikle çölleşmeyle mücadele, su, toprak, biyoçeşitlilik ve sağlık alanlarındaki BM
Sözleşmeleri kastedilmektedir.
464
Council of the European Union, 21 October 2009, s. 21.
465
Bu kısımda, ağırlıklı olarak, 2008-2010 yılları arasında gerçekleştirilen çeşitli AWG-LCA
oturumlarında AB tarafından yapılan açıklamalar ve bu süreçte yazarın edindiği izlenimlerden
yararlanılmıştır.
150
ayrıca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında bu konuda anlaşma sağlanması
açısından önem arz etmektedir.
AB, öncelikle iklim değişikliğiyle mücadele için daha fazla mali kaynağa
ihtiyaç duyulduğunu kabul etmekte ve bu yönde gerekli adımların atılması için
çaba sarf etmektedir. AB, 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi kapsamında yeterli
miktarda mali kaynak yaratılmasının çeşitli yollarla mümkün olabileceğini
vurgulamaktadır. Bu çerçevede, AB’ye göre;
-
küresel karbon piyasaları (yaratılacak kaynakların %40’ı),
-
gelişmekte olan ülkelerdeki kamu ve özel iç finansman kaynakları
(yaratılacak kaynakların %20-40 arasında) ve
-
uluslararası düzeyde sağlanacak kamu finansman kaynakları
(yaratılacak kaynakların %20-40 arasında)
öne çıkan mali kaynak seçenekleri arasındadır.
Bu bakımdan, düzgün bir şekilde tasarlanacak uluslararası karbon
piyasasının önemli bir mali kaynağı teşkil edeceğini düşünen AB, bu yolla 2020
yılına kadar yıllık 38 milyar avroya kadar kaynak akışının sağlanabileceğini
tahmin
etmektedir.466
emisyonlarının
AB’ye
göre,
fiyatlandırılmasına
piyasa
dayalı
temelli
politikalar,
araçlar
iklim
ile
karbon
değişikliğiyle
mücadele sürecinde önemli bir işleve sahiptir. Emisyon üst sınırı ve ticareti ile
diğer piyasa temelli mekanizmalarla sera gazı emisyonlarının fiyatlandırılması
sayesinde, düşük karbonlu yatırımlar artırılabilecek ve emisyon hedeflerine
maliyet etkin şekilde ulaşılabilecektir. Bu bakımdan AB, karbon piyasalarının
genişletilerek küresel düzeyde karbon piyasasının kurulmasını ve OECD
ülkelerini kapsayacak şekilde bir emisyon ticareti sisteminin oluşturulmasını
desteklemektedir. AB ayrıca, CDM ve ortak yürütme mekanizmalarının da
reforma tabi tutularak daha etkin hale getirilmesine ve LDCs taraflarının CDM’ye
466
European Commission, Communication from the Commission to the European Parliament, the
Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions:
Stepping up international climate finance: A European blueprint for the Copenhagen deal,
COM(2009) 475/3, Brussels, s. 3.
151
katılımının artırılması yönünde önlem alınmasına öncelik tanımaktadır.467
Böylece, daha genişletilen ve etkin hale getirilen karbon piyasaları sayesinde,
iklim değişikliğiyle mücadele için önemli miktarda mali kaynak ve yatırım
yaratılabilecektir.
Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerdeki kamu ve özel iç finansman
kaynakları (özellikle enerji verimliliği yatırımları), AB tarafından öncelik verilen
mali kaynak seçenekleri arasında yer almaktadır. Nitekim AB, LDCs dışında
halihazırda tüm ülkelerin kendi iç kaynakları aracılığıyla iklim değişikliğinin
finansmanına katkı sağladığını vurgulamaktadır. Buna örnek olarak ise,
Brezilya’nın ormansızlaşma ile mücadelesinin büyük kısmını kendi ulusal
kaynakları ile yürüttüğü gösterilmektedir. Bu bakımdan AB’ye göre, bu yöndeki
kaynakların öneminin kabul edilmesi, yeterli düzeyde finansman kaynağı
yaratılması çabalarına katkı sağlayacaktır. Uluslararası kamu finansmanı
kapsamında ise, AB’nin pozisyonu, 2020 yılına kadar yıllık 22-50 milyar avro
civarında kaynak yaratılması ve bu kaynağa ödeme kapasitesi ve sera gazı
emisyonlarındaki sorumluluklara göre LDCs dışında tüm ülkelerin katkı vermesi
yönündedir.468 Bu doğrultuda, AB’nin %10-30 arasında bir oranla (2-15 milyar
avro arasında) iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası kamu finansmanına
katkı vermesi öngörülmektedir.469 AB ayrıca, iklim değişikliğiyle mücadele için
mali kaynak yaratılmasına gelişmiş ülkelerin yanı sıra LDCs dışında tüm ülkelerin
katkı vermesi gerektiği yönünde bir strateji izlemektedir. AB’nin bu yaklaşımı,
daha önceki kısımlarda belirtilen Meksika’nın finansman önerisine benzemekte ve
iklim değişikliğinin finansmanının evrenselleştirilmesine dayanmaktadır. Ancak,
bu strateji BMİDÇS kapsamında sadece Ek-2 taraflarına getirilen mali
yükümlülüklerin dışına çıkmakta ve böylece BMİDÇS’nin hükümlerine uygun
düşmemektedir. Bu durum, Ek-1 dışında yer alan gelişmekte olan ülkelerin
müzakerelerde AB’ye tepki göstermelerine yol açmakta ve bu da AB’nin öncü
konumunu olumsuz yönde etkilemektedir.
467
Council of the European Union, Council Conclusions on the further development of the EU
position on a comprehensive post-2012 climate agreement, (Contribution to the Spring European
Council), 2928th Environment Council Meeting, Brussels, 2 March 2009.
468
European Commission, 09.03.2010, s. 11.
469
a.g.e., s. 11.
152
AB, 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde, emisyon azaltımı, uyum ve
teknolojiye yönelik olarak yaratılacak mali kaynakların yeterli düzeyde,
öngörülebilir, şeffaf ve sürdürülebilir olması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu
çerçevede AB, yeni bir iklim değişikliği mali yapısında etkinlik,470 verimlilik471
ve eşitlik472 olmak üzere üç temel ilkenin geçerli olmasını önermektedir.473
Bununla birlikte AB, ulusal hükümetlerin, kamu ve özel sektör yatırımlarının
çekilmesinde ve piyasa temelli teşviklerin oluşturulmasındaki merkezi rolüne
atıfla; vergi, teşvik ve sübvansiyonlar aracılığıyla karbonun fiyatlandırılması
gerektiğini düşünmektedir. Bu çerçevede AB, kamu ve özel sektör yatırımlarını,
karbon piyasasını ve yenilikçi mali araçları içine alacak bir finansman sisteminin
oluşturulması gerektiğini savunmaktadır.
AB,
yeni
mali
araçların
oluşturulması
yerine
mevcut
araçların
değerlendirilip reforma tabi tutulmasını; oluşturulacak yeni mali araçlarda ise
getirecekleri katma değere göre karar verilmesi gerektiğini düşünmektedir.
AB’nin finansman konusundaki yenilikçi yaklaşımları kapsamında, emisyon
kotalarının açık artırma ile satılması ve açık artırma ile elde edilecek gelirin,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde emisyon azaltımı ve uyum için kullanılması
ön
plana
çıkmaktadır.474
Bununla
birlikte
AB,
yenilikçi
finansman
mekanizmalarının oluşturulmasında kamu maliyesi ilkeleri ile uyumlu, iyi analiz
edilmiş, adil, etkin ve verimli mali araçların üzerinde durulması; ulusal hükümet
ve parlamentoların ulusal bütçeleri üzerindeki tahsis haklarına saygı gösterilmesi
gerektiğinin de altını çizmektedir.
AB, 2012 sonrası dönemde, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü’nün mali
mekanizmasını yürüten GEF’in daha etkin ve verimli bir hale getirilmesi
470
Küresel hava sıcaklıklarındaki artışın sanayi öncesi döneme kıyasla 2C’nin altında tutulması
hedefine uygun bir şekilde iklim değişikliği ile mücadelede somut ve olumlu sonuçların ortaya
konması.
471
Maliyet-etkin araçlarla hedeflere ulaşılması ve mükerrerliğin önlenmesi.
472
Sorumlulukların tüm taraflarca adilce paylaşımı; yoksul ve iklim değişikliğinin olumsuz
etkilerine karşı açık olan ülkelerin daha az yüke sahip olması; şeffaf, hesapverebilir ve tüm
taraflarca kabul görmüş bir yönetişim sisteminin oluşturulması.
473
UNFCCC, “Paper No. 12B: France on behalf of the European Community and its Member
States,” Ideas and proposals on the elements contained in paragraph 1 of the Bali Action Plan,
Submissions from Parties, Addendum, Part I, FCCC/AWGLCA/2008/Misc.5/Add.2 (Part I), 10
December 2008, s. 120-121.
474
European Commission, 2009b, s. 25.
153
gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun yanında, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım
Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası gibi uluslararası mali kuruluşların
iklim değişikliğine yönelik oluşturdukları fonları ve ikili düzeyde sağlanan mali
yardımlara da olumlu yaklaşılmaktadır. Ancak AB bu tür fonların kurulması
öngörülen 2012 sonrası iklim değişikliği rejimine aykırı olmamasına önem
vermektedir.
AB, finansman konusunun kurumsal boyutuna ilişkin olarak da çeşitli
öneriler geliştirmiş ve bu doğrultuda bir takım mekanizmaların kurulmasını teklif
etmiştir. Bu bağlamda AB, BMİDÇS altında üst düzey bir forum veya organın
kurulmasını ve bu forum veya organın;
-
gelişmekte
olan
ülkelerde
iklim
değişikliğiyle
ilgili
yatırımların
finansmanına yönelik uluslararası mali kaynakların değerlendirilmesi,
-
uluslararası kamu kaynaklarının önceliklere göre dengeli dağılımının
sağlanması için gözden geçirilmesi ve
-
mevcut mali kaynaklar ile ihtiyaçlar arasında karşılaştırma yapılması
konularında görev almasını önermektedir.475 Bununla birlikte, şeffaflığın
sağlanmasını teminen bir koordinasyon mekanizmasının oluşturulması da AB
tarafından önerilen hususlar arasında yer almaktadır.
AB,
Kopenhag
Mutabakatı’nda
da
belirtildiği
üzere,
2010-2012
döneminde hızlı bir şekilde finansman yaratılması amacı doğrultusunda (toplam
30 milyar dolar), yıllık 2,4 milyar avro mali kaynak sağlamayı taahhüt etmiş
bulunmakta ve 2012 yılı sonrasında da bu yönde sorumluklarını yerine getirmeyi
sürdüreceğini açıklamaktadır.476 Bu çerçevede AB’ye göre, 2010-2012 döneminde
hızlı finansman sağlama eylemleri öncelikle, uyumun kalkınma ve yoksulluğun
azaltılması stratejileriyle bütünleştirilmesi, acil uyum eylemlerinin yerine
getirilmesi
475
476
ve
emisyon
azaltımına
yönelik
kapasite
geliştirilmesine
Council of the European Union, 21 October 2009, s. 20.
European Council, 26 March 2010, s. 8.
154
odaklanmalıdır.477 AB, 2012 sonrası döneme yönelik bir anlaşmanın sağlanması
durumunda ise, daha fazla finansman desteği sağlama yönünde taahhütte
bulunmaktadır. AB, önümüzdeki dönemde iklim değişikliği kapsamında
sağlayacağı mali desteğin, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile
mücadeleye yapacakları katkıya göre belirleneceğinin de altını çizmektedir.
Netice itibariyle, AB’nin finansman alanındaki pozisyonu giderek,
gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede atacağı adımlarla
ilişkilendirilmektedir. Ayrıca bu alanda önceliğin LDCs ve SIDS gibi iklim
değişikliğinin etkilerine en fazla açık olan ülkelere verilmesi yönünde bir
yaklaşım sergilemektedir. Öte yandan, gelişmekte olan ülkeler de, mevcut mali
kaynakların yetersizliğine atıfla, AB gibi öncü aktörlerden finansman alanında
daha iddialı girişimlerde bulunmasını beklemektedir. Bu bakımdan, birçok görüş
ayrılığının bulunduğu finansman konusundaki AB pozisyonu, 2012 sonrası dönem
için bir anlaşmaya varılmasında belirleyici bir etmen olacaktır.
4.2.2. AB’nin İklim Değişikliğiyle Mücadelede Geleceği Yönelik Adımları
AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik iklim değişikliği politikası ve bu
yöndeki hedefleri, 2009 yılında yasalaşma süreci tamamlanmış olan İklim ve
Enerji Paketi çerçevesinde şekillendirilmektedir. Bu paket ile Birlik çapında iklim
değişikliğini ilgilendiren birçok alanda yeni hedefler belirlenmiş ve bu yönde
çeşitli düzenlemelere gidilmiştir. Bu çerçevede, izleyen kısımda Birliğin 2012
sonrası döneme ilişkin stratejisinin merkezinde yer alan İklim ve Enerji Paketi
incelenecek ve sonrasında, buna paralel olarak belirlenen politika ve yaklaşımlar
ele alınacaktır.
4.2.2.1. İklim ve Enerji Paketi
AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik iklim değişikliği hedefleri, Ocak
2008’de Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve Aralık 2008’de Avrupa
Parlamentosu ve AB Konseyi’nde kabul edilen “İklim ve Enerji Paketi”ne
477
European Commission, 09.03.2010, s. 10.
155
dayanmaktadır. Haziran 2009 itibariyle yasalaşmış olan söz konusu paket ile
birçok hedef belirlenmiş ve hedeflere ulaşmak için gerekli önlemler tespit
edilmiştir. Bu doğrultuda AB, 2020 yılı itibariyle başlıca olarak;
-
sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesine kıyasla %20 daha aşağıya
çekmeyi,
-
yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji tüketimi içindeki payını
%20’ye çıkarmayı,
-
enerji verimliliğini %20 oranında artırmayı ve
-
ulaştırma sektöründe biyoyakıt ve diğer yenilenebilir yakıtların payını en
az %10’a yükseltmeyi
hedeflemektedir.478 Bu pakette ayrıca, AB-ETS’nin kapsamının genişletilmesi ve
güçlendirilmesi, karbon yakalama ve depolama ve taşıtlardan kaynaklanan CO2
emisyonları ile ilgili düzenlemelerin yapılmasına da yer verilmektedir.
Bu çerçevede, İklim ve Enerji Paketi birbirini tamamlayan çeşitli mevzuat
düzenlemelerinden oluşmaktadır. Paketteki kilit düzenlemelerden biri, 2013-2020
döneminde
uygulanacak
şekilde
AB-ETS’nin
gözden
geçirilmesi
ve
güçlendirilmesi olmuştur. 2013 yılı itibariyle başlayacak AB-ETS’nin, Birliğin
2020
yılı
için
belirlediği
emisyon
azaltım
hedefinin
üçte
ikisinin
gerçekleştirilmesini sağlayacağı tahmin edilmektedir.479 Bu dönem için belirlenen
AB-ETS düzenlemeleri doğrultusunda, enerji santralleri ve enerji yoğun sanayiler
başta olmak üzere bu sistem kapsamındaki sera gazı emisyonlarının 2020 yılı
itibariyle 2005 seviyesine göre %21 azaltılması hedeflenmektedir.480 Buna göre,
2013 yılından itibaren AB çapında emisyon tahsisatları ile ilgili tek bir emisyon
üst sınırı uygulanacak, sistemin kapsadığı sektör ve sera gazları genişletilecek ve
işletmelere büyük oranda ücretsiz tahsis edilen kotalar artık aşamalı olarak açık
478
European Commission, “Press release on the final adoption of Europe’s climate and energy
package: Climate Change: Commission welcomes final adoption of Europe’s climate and energy
package,” IP/08/1998, Brussels, 17 December 2008,
http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/08/1998&format=HTML&aged=0&la
nguage=EN&guiLanguage=en
479
European Commission, 2009b, s. 10.
480
European Commission, EU action against climate change: The EU Emissions Trading Scheme,
Luxembourg, 2009c, s. 12, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/ets_en.pdf
156
artırma usulüyle dağıtılacaktır. Bu doğrultuda, 2013 yılından itibaren emisyon
tahsisatlarının en az %20’si açık artırma yoluyla yapılacak ve bu oran 2020
yılında %70’e, 2027 yılında ise %100’e çıkarılacaktır.481 Özellikle bu süreçte
uluslararası rekabet açısından olumsuz etkilenecek enerji yoğun endüstrilere
istisnalar dahil çeşitli kolaylıklar da sağlanacaktır. Öte yandan enerji üretimi
tamamıyla açık artırmaya tabi tutulmuş; ancak bu alanda da on Üye Devlete482
açık artırmayla daha düşük oranda tahsisat yapabilmelerine imkan tanınmıştır.483
Tahsisatların %88’i AB-ETS kapsamındaki işletmelerin 2005 yılındaki
doğrulanabilir
emisyon
miktarlarına
göre
Üye
Devletler
arasında
paylaştırılacaktır. Tahsisatların %10 ise, ilave olacak şekilde düşük refah düzeyine
sahip bazı Üye Devletlere484 dağıtılacak ve böylece bu ülkelerin daha fazla açık
artırma geliri elde etmesi sağlanacaktır. Geri kalan %2’lik oran ise, Kyoto
Protokolü’nde öngörülen baz yıla göre emisyonlarını 2005 yılı itibariyle en az
%20 azaltmış olan ülkelere485 bonus olarak verilecektir.486 Böylece, bu ülkelere
iklim değişikliğine uyum ve düşük karbon ekonomisine geçişte destek verilmesi
amaçlanmaktadır. Açık artırma sonucu elde edilen gelirin en az yarısının, Birlik
içinde ve dışında iklim değişikliği ile mücadelede ve düşük karbonlu ekonomiye
geçişte
ortaya
gerekmektedir.
487
çıkacak
sosyal
etkilerin
azaltılması
için
kullanılması
AB çapında 2020 yılına kadar yıllık açık artırma gelirinin
tahmin olarak 30 ila 50 milyar avro488 dolayında gerçekleşeceği göz önünde
bulundurulduğunda, bu sistemin iklim değişikliğiyle mücadeledeki önemi daha iyi
481
Directive 2009/29/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009
amending Directive 2003/87/EC so as to improve and extend the greenhouse gas emission
allowance trading scheme of the Community, Official Journal of the European Union L 140,
Brussels, 05.06.2009, s. 66.
482
Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta,
Polonya ve Romanya.
483
Bu düşük oran 2013 yılında en az %30 olacak ve 2020 yılında %100 olacak şekilde aşamalı
olarak artırılacaktır. Council of the European Union, “Council adopts climate-energy legislative
package,” Brussels, 6 April 2009, 8434/09 (Press 77), s. 3.
484
Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta,
Polonya, Portekiz, Romanya. Slovakya, Slovenya ve Yunanistan.
485
Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya ve
Slovakya.
486
Bkz. European Commission, 2009c, s. 18.
487
Directive 2009/29/EC, s. 71-72.
488
European Commission, 2009c, s. 18.
157
anlaşılmaktadır. Ayrıca, açık artırmaya dayalı olan bu yeni sistemde, Birlik
çapında vergi benzeri bir etkinin yaratılması da sağlanabilecektir.
Mevcut AB-ETS’nin gözden geçirilmesi sonucu yapılan en önemli
değişikliklerden biri de havacılık sektörünün 2012’den itibaren sisteme dahil
edilmesi olmuştur.489 Nitekim, 1990-2004 yılları arasında havacılık sektöründen
kaynaklanan emisyonların %86 oranında artış göstermiş olması,490 AB’nin
havacılık sektöründe bu yönde bir önlem alınmasını açıklayıcı niteliktedir. Bu
çerçevede, Birlik havalimanlarına gelen ve bu havalimanlarından giden tüm
uçuşlarda, ortaya çıkan emisyonlar nedeniyle bedel ödenecektir. Bu süreçte,
yapılacak açık artırma ve alınacak önlemler nedeniyle havacılık sektörünün
karşılaşacağı
maliyetin
yıllık
yaklaşık
3
milyar
avro
olacağı
tahmin
edilmektedir.491 Havacılık sektöründe yapılan açık artırma gelirinin tamamının
iklim değişikliğiyle mücadeleye yönlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, havacılık
sektörünün yanı sıra, sera gazlarının yakalanması, sevkiyatı ve depolanması
alanında faaliyet gösteren işletmeler, petrokimya, alüminyum ve amonyak
endüstrilerinden kaynaklanan CO2 emisyonları başta olmak üzere çeşitli sektörler
ve emisyon kaynakları da 2013 itibariyle AB-ETS’ye tabi olacaktır. Gelecekte,
denizcilik sektörünün de sisteme dahil edilmesi gündemdedir.
İklim ve Enerji Paketi kapsamındaki önemli diğer bir adım ise, çaba
paylaşımı konusunda Üye Devletler arasında yapılan düzenlemedir. AB-ETS’nin
kapsamadığı sektörlerden (ulaştırma, konutlar, tarım ve atık gibi) kaynaklanan
emisyonların kontrolünü hedefleyen bu düzenleme çerçevesinde 2005 yılına
kıyasla, 2020 yılına kadar %10 emisyon azaltımının gerçekleştirilmesi
hedeflenmektedir. Refah seviyesine göre her Üye Devlet için ayrı bir emisyon
hedefi tespit edilen ve 25 Haziran 2009’da yürürlüğe giren Çaba Paylaşım Kararı
489
Bkz. Directive 2008/101/EC of the European Parliament and of the Council of 19 November
2008 amending Directive 2003/87/EC so as to include aviation activities in the scheme for
greenhouse gas emission allowance trading within the Community, Official Journal of the
European Union L 8, Brussels, 13.01.2009.
490
European Commission, 2007b, s. 9.
491
Zoe Knight ve ö., “Aviation in EU ETS; an incentive for efficiency,” Merrill Lynch,
SRI/Airlines/Aerospace, 8 September 2008, http://www.ml.com/media/113530.pdf
158
(Effort Sharing Decision)492 çerçevesinde, aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere,
refah düzeyi en yüksek ülke %20 emisyon azaltacakken, en düşük olan ülke ise bu
dönemde emisyonlarını %20 artırabilme imkanı kazanmıştır.
Üye Devlet
Almanya
Avusturya
Belçika
Birleşik Krallık
Bulgaristan
Çek Cumhuriyeti
Danimarka
Estonya
Finlandiya
Fransa
Güney Kıbrıs
Hollanda
İrlanda
İspanya
Emisyon Hedefi
- %14
- %16
- %15
- %16
+ %20
+ %9
- %20
+ %11
- %16
- %14
- %5
- %16
- %20
- %10
Üye Devlet
İsveç
İtalya
Letonya
Litvanya
Lüksemburg
Macaristan
Malta
Polonya
Portekiz
Romanya
Slovakya
Slovenya
Yunanistan
Emisyon Hedefi
- %17
- %13
+ %17
+ %15
- %20
+ %10
+ %5
+ %14
+ %1
+ %19
+ %13
+ %4
- %4
Kaynak: Decision No 406/2009/EC, Annex II, s. 147.
Tablo 9: Çaba Paylaşım Kararı Kapsamında AB Ülkelerinin 2020 yılı için
Emisyon Hedefleri (2005 yılı seviyesine göre)
Bu Karar kapsamına giren sektörlerde uygulanacak politika ve önlemler, Üye
Devletler tarafından belirlenecek olup; bu önlemler; fosil yakıtlara dayalı
ulaştırmanın azaltılması, binalarda yüksek enerji performansı standartlarının
tespiti, toplu taşıma, verimli ve çevreye dost ısıtma sistemleri ve verimli tarımsal
uygulamaların teşviki şeklinde gerçekleştirilebilecektir.493
İklim ve Enerji Paketi kapsamındaki başlıca düzenlemelerden biri de
yenilenebilir enerji kaynakları (rüzgar, güneş, hidroelektrik, gelgit, jeotermal ve
biyokütle gibi) alanındadır. 25 Haziran 2009 tarihli Yenilenebilir Enerji Direktifi
çerçevesinde,494 toplam enerji tüketiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının
492
Decision No 406/2009/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009 on
the effort of Member States to reduce their greenhouse gas emissions to meet the Community’s
greenhouse gas emission reduction commitments up to 2020, Official Journal of the European
Union L 140, Brussels, 05.06.2009.
493
http://ec.europa.eu/environment/climat/effort_sharing/overview.htm (20 Nisan 2010)
494
Bağlayıcı ulusal hedefler getirilerek yatırımcılar açısından muğlaklığın giderilmesi ve
yenilenebilir enerji teknolojilerinin teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Directive 2009/28/EC of the
159
payını artırmaya yönelik farklılaştırılmış zorunlu ulusal hedefler getirilmiştir.495
Bu doğrultuda, Birlik çapında, 2020 yılı itibariyle toplam enerji tüketiminin
%20’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması hedeflenmiştir.
Ayrıca, ulaştırma, elektrik, ısıtma ve soğutma alanlarında 2020 yılına yönelik
ulusal hedeflerin belirtileceği ulusal yenilenebilir enerji eylem planlarının Üye
Devletlerce hazırlanması da öngörülmektedir.
Enerji verimliliği ve tasarrufunun sağlanması ise, AB’nin iklim değişikliği
politikası kapsamındaki önemli hedeflerden bir diğeridir. Yapılan tahminler,
verimsiz kullanım nedeniyle AB’nin enerji tüketiminin %20’sinin boşa gittiğini
göstermektedir.496 Bu durumu dikkate alan AB, 2006 yılında altı yıl süreyle
uygulanacak Enerji Verimliliği Eylem Planı’nı açıklamıştır. Söz konusu Eylem
Planı’yla, 2020 yılı itibariyle %20 oranında bir enerji tasarrufunun sağlanması ve
bu doğrultuda enerji tüketen gereçler, binalar ile ulaştırma ve elektrik üretimi gibi
alanlarda enerji açısından daha verimli üretim ve tüketim yöntemlerinin
geliştirilmesi amaçlanmaktadır.497 Böylece, 2020 yılı itibariyle AB genelinde
enerji tüketiminin maliyeti yıllık 100 milyar avro kadar azalacak ve AB’nin Kyoto
Protokolü kapsamındaki emisyon azaltım hedefinin iki katından fazlasına denk
düşen CO2 emisyonunun (yaklaşık 780 milyon ton CO2 emisyonu) atmosfere
bırakılması önlenebilecektir.498 Bu yönde yapılacak düzenlemeler sayesinde,
AB’nin enerji arzı güvenliği ve tasarrufu ile birlikte ekonomik açıdan rekabet
gücü de artacak ve enerji verimli teknoloji ve ürünlerin teşviki ile AB dünyada
öncü bir rol oynayabilecektir.
AB’nin enerji alanındaki hedeflerinin, iklim değişikliğiyle mücadelenin
yanında, enerji arzı güvenliği ile enerji kaynaklarında çeşitliliğin sağlanması,
ekonominin daha verimli hale getirilmesi ve ayrıca istihdamın artırılması
European Parliament and of the Council of 23 April 2009 on the promotion of the use of energy
from renewable sources and amending and subsequently repealing Directives 2001/77/EC and
2003/30/EC, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009.
495
Üye Devletler bazında farklılaştırılmış yenilenebilir enerji hedefleri için bkz.
http://ec.europa.eu/energy/renewables/targets_en.htm (29 Mart 2010)
496
European Commission, 2020 vision: Saving our energy, Brussels, 2007c, s. 1,
http://ec.europa.eu/energy/action_plan_energy_efficiency/doc/2007_eeap_en.pdf
497
European Commission, Communication from the Commission: Action Plan for Energy
Efficiency: Realising the Potential, COM(2006)545 final, Brussels, 19.10.2006, s. 4.
498
a.g.e., s. 3.
160
açısından olumlu yansımaları olacaktır. Bu bağlamda, AB’nin %20 yenilenebilir
enerji hedefinin 600.000 kişiye ek istihdam sağlayacağı ve buna %20 enerji
verimliliği hedefi de dahil edildiğinde toplam 1 milyonun üzerinde yeni iş
imkanının oluşturulabileceği tahmin edilmektedir.499 Tabi ki, bu alandaki
hedeflere ulaşılması için ciddi boyutlarda yatırım yapılması da gerekmektedir.
Nitekim yapılan hesaplamalara göre, %20 yenilenebilir enerji hedefi için 20052020 yılları arasındaki dönemde 600-900 milyar avro civarında yatırım yapılması
gerekecektir.500
Bununla birlikte, ulaştırma sektöründe, yakıt kalitesine ilişkin standartların
yükseltilerek petrol ürünlerinin üretimi, taşınması ve kullanımından kaynaklanan
sera
gazı
emisyonlarının
2020
yılı
itibariyle
%10
azaltılması
da
amaçlanmaktadır.501 Ayrıca, Yakıt Kalitesi Direktifi ile kara ulaştırmasından
kaynaklanan emisyonların 2020 sonuna kadar asgari %6 oranında azaltılması ve
biyoyakıt üretimi ve tüketiminde sürdürülebilirliğin sağlanması, AB’nin ulaştırma
sektörü kapsamındaki hedefleri arasındadır.502 Kara ulaştırmacılığında kullanılan
yakıtlardan kaynaklanan emisyonların Birliğin toplam emisyonlarının %20’sini
oluşturduğu dikkate alındığında, ulaştırma sektöründe atılacak adımların önemi
daha da artmaktadır.
Ulaştırma sektörüne ilişkin getirilen önemli bir diğer düzenleme ise,
üretilecek yeni taşıtlardan kaynaklanan CO2 emisyonlarının kontrolü için alınan
önlemlerdir. Bu çerçevede, 2012-2015 döneminde pazara girecek yeni taşıtların
(binek ve hafif ticari araçlar)503 oluşturduğu filolarda kilometre başına ortalama
120 gram emisyon hedefinin tutturulması gerekecek ve hedef 2015 yılına kadar
499
European Commission, Communication from the Commission: EUROPE 2020, A European
strategy for smart, sustainable and inclusive growth, COM(2010) 2020, Brussels, 03.03.2010, s.
13.
500
European Commission, Employment in Europe 2009, Brussels, 2009d, s. 124,
http://ec.europa.eu/social/BlobServlet?docId=4196&langId=en
501
European Commission, 2008a, s. 13.
502
Directive 2009/30/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009
amending Directive 98/70/EC as regards the specification of petrol, diesel and gas-oil and
introducing a mechanism to monitor and reduce greenhouse gas emissions and amending Council
Directive 1999/32/EC as regards the specification of fuel used by inland waterway vessels and
repealing Directive 93/12/EEC, Official Journal of the European Union L 140, 05.06.2009.
503
Binek araçlardan kaynaklanan CO2 emisyonları, AB’nin karbon emisyonlarının %12’sine
tekabül etmektedir. Bkz. http://ec.europa.eu/environment/air/transport/co2/co2_home.htm (28
Mart 2010)
161
aşamalı olarak tüm otomobil üreticileri için bağlayıcı hale gelecektir. 504 2020 yılı
itibariyle bu hedefin kilometre başına 95 grama çıkarılması ve ayrıca, eşik
değerlerinin aşılması durumunda giderek artan bir oranda ceza uygulanması da
düzenleme kapsamında yer almaktadır.
AB, İklim ve Enerji Paketi kapsamında ayrıca, karbon yakalama ve
depolama uygulamalarının geliştirilmesi ve bunların güvenli kullanımının
sağlanmasına
yönelik
faaliyetlerin
ve
teknolojilerin
desteklenmesini
de
hedeflemektedir. Karbon yakalama ve depolama uygulamaları sayesinde,
endüstriyel üretim sırasında ortaya çıkan CO2 emisyonlarının uygun teknolojiler
yoluyla yakalanması ve bu emisyonların jeolojik yöntemlerle yer altında
depolanarak saklanması sağlanmaktadır. Bu doğrultuda AB, devlet yardımları
kapsamında bu alana daha fazla kaynak aktarılması yoluyla bu yöndeki
uygulamaların teşvikini hedeflemektedir.
4.2.2.2. Diğer Önlem ve Gelişmeler
Her ne kadar Enerji ve İklim Paketi, AB’nin 2012 sonrası döneme yönelik
iklim değişikliği politikalarının merkezinde bulunsa da, AB’nin bu alandaki
politikaları daha kapsamlı olarak tasarlanmaktadır. Bu doğrultuda, bahse konu
Paket’te öngörülen düzenlemelerin yanında, AB, iklim değişikliği konusundaki
hedeflerini, genel ekonomik politika ve stratejileriyle de bütünleştirmektedir.
Örneğin, Mart 2010’da Komisyon tarafından açıklanan “Avrupa 2020: Akıllı,
sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme için bir strateji” çerçevesinde, düşük karbonlu
ve sürdürülebilir ekonomik büyüme yolunda iklim değişikliği ile mücadele, enerji
verimliliği ve temiz teknolojilerin rolüne vurgu yapılmakta ve bu yönde somut
adımların atılması gerektiği dile getirilmektedir.505 Bununla birlikte, Aralık
2008’de kabul edilen Avrupa Ekonomik Kurtarma Planı’nda da iklim değişikliği
ile mücadele sürecinde yapılacak yatırımların öneminden bahsedilmektedir. Bu
çerçevede Plan’da, ekonomiyi canlandıracağı ve ekonomik krize karşı
504
Regulation (EC) No 443/2009 of the European Parliament and of the Council of 23 April 2009
setting emission performance standards for new passenger cars as part of the Community’s
integrated approach to reduce CO2 emissions from light-duty vehicles, Official Journal of the
European Union L 140, Brussels, 05.06.2009.
505
Bkz. European Commission, 03.03.2010.
162
dayanıklılığı artıracağı için altyapıların modernleştirilmesi, binalarda enerji
verimliliğinin artırılması ve yeşil ürünlerin yaygınlaştırılması gibi akıllı yatırım
uygulamaları ile bu alanlarda teşvik düzenlemelerinin gerekliliğine yer
verilmektedir.506 Plan ile birlikte özellikle, ekonominin iklim değişikliği gibi uzun
vadeli sorunlara uyum sağlamasının hızlandırılması için enerji verimliliğine
yönelik mali teşviklerin artırılması ve yeşil ürünler üzerinde daha düşük KDV
oranlarının uygulanması da AB’nin gündemine gelmiştir.507
AB, iklim değişikliğiyle mücadeleye amacıyla teknoloji ve inovasyon
alanlarında atılacak adımlara da büyük önem vermektedir. Nitekim, iklime dost
teknolojilerin geliştirilmesi ve bu yöndeki Ar-Ge faaliyetleri ile inovasyonun
teşvik edilmesinin, iklimin korunmasının yanında, enerji arzı güvenliğinin
sağlanması, rekabet gücünün artırılması ve düşük karbonlu ekonomiye geçişe
olumlu katkısı olacaktır. Bu doğrultuda AB, 2007-2013 dönemi için çevre, enerji
ve ulaştırma alanlarındaki Ar-Ge bütçesini 8,4 milyar avroya yükseltmiş ve
böylece, iklime dost teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının yanı sıra
iklim değişikliği ve etkileri hakkında bilimsel bilgi birikiminin artırılmasını
hedeflemiştir.508
Kamu alımları alanında da çevrenin korunmasının dikkate alınması
sayesinde iklim değişikliği ile mücadelede yol kat edilebilecektir. Enerji verimli
büro araç ve malzemelerinin (enerji verimli bilgisayar ve aydınlatma cihazları,
çevreye dost kamu taşıtları ve yeşil kamu binaları gibi) kamu alımlarında tercih
edilmesi, kamu alımları sürecinde iklime dost kuralların getirilmesi bu doğrultuda
atılabilecek adımlar arasındadır. Nitekim, AB içinde bazı ülkelerde (Almanya,
Avusturya, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Hollanda ve İsveç gibi) kamu
alımlarında çevreye dost yani yeşil kriterler uygulanmaktadır. 509 Nitekim, Avrupa
Komisyonu tarafından hazırlanan bir raporda da, kamu alımlarında enerji
506
European Commission, Communication from the Commission to the European Council: A
European Economic Recovery Plan, COM(2008) 800 final, Brussels, 26.11.2008, s. 2.
507
a.g.e., s. 8.
508
European Commission, 2008a, s. 13.
509
Mogens Peter Carl, “The power of green public procurement in the EU,” Climate Action, (Der.
David Simpson), Sustainable Development International and UNEP, London, December 2007, s.
254.
163
verimliliğinin bir kriter olarak getirilmesinin iklim değişikliği ve enerji politikaları
açısından önem arz ettiği vurgulanmaktadır.510
AB, Birlik çapında iklim değişikliğine uyum konusunda da çeşitli adımlar
atmakta ve bu konuyu Üye Devletlerin gündemine getirmektedir. Özellikle
Avrupa Komisyonu, Birlik içinde iklim değişikliğinden en fazla etkilenen
bölgelerin bu etkilere uyum sağlayabilmeleri için Üye Devletler arasında
işbirliğine gidilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bakımdan, AB çapında
uyum alanında yapılacak işbirliği kapsamında, iç pazar ve Birliğin ortak
politikalarıyla yakından bağlantılı olan alanlara511 bütüncül şekilde yaklaşılması
ve bu alanlarda koordineli bir şekilde hareket edilmesi önem arz etmektedir.512
AB’nin uyum konusunu iç politikalarının yanında dış politikasına da dahil
etmesi ve buna paralel olarak Birliğin ticaret politikasında, çevreye dost ürün ve
hizmetlerin serbestleştirilmesi ve Serbest Ticaret Anlaşmaları’nın bu yönde
gözden geçirilmesi yönünde bir yaklaşım sergileyebileceği anlaşılmaktadır.513 Bu
doğrultuda, uyum alanında işbirliğine yönelik olarak, AB Uyum Çerçevesi’nin
hazırlanması (2012 yılına kadar uygulanması amacıyla) ve böylece AB’nin iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerine dayanıklılığının artırılması amaçlanmaktadır. Bu
amaçla gerçekleştirilecek eylemler içerisinde, iklim değişikliğinin AB üzerindeki
etki ve sonuçlarının tespiti, uyum faaliyetlerinin AB’nin temel politika alanlarıyla
bütünleştirilmesi, uyum alanında piyasa temelli araçlar ve kamu-özel ortaklıkları
gibi politika araçlarının harekete geçirilmesi ve uluslararası işbirliğinin
510
“Press Release: The renewed Lisbon Growth and Jobs Strategy is working, but the EU must
reform further to succeed in a globalised age, says key Commission Report,” Brussels, IP/07/1892,
11 December 2007, http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/07/1892
511
Tarım, arazi yönetimi, gıda üretimi, su kaynakları, biyoçeşitlilik, balıkçılık, ormancılık, sağlık,
turizm, altyapı ve şehir planlama, enerji ağları, bölgesel kalkınma ve sosyal politikalar gibi.
512
European Commission, White Paper: Adapting to Climate Change: Towards a European
framework for action, COM(2009) 147 final, Brussels, 01.04.2009e, s. 6 ve Council of the
European Union, Council Conclusions on Climate Change: Towards a comprehensive EU
adaptation strategy, 2953rd Environment Council Meeting, Luxembourg, 25 June 2009, s. 1-2.
513
European Commission, EU action against climate change: Adapting to climate change,
Luxembourg, 2008b, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/adapting_en.pdf ve
European Commission, Green Paper from the Commission to the Council, the European
Parliament, the European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions:
Adapting to climate change in Europe - options for EU action, COM(2007) 354 final, Brussels,
29.06.2007d.
164
ilerletilmesi yer almaktadır.514 Sonuç itibariyle AB, uyum politikalarına daha
bütüncül ve kapsamlı bir şekilde yaklaşmaktadır. Ayrıca, uyum politikalarının
ekonomiyi olumlu yönde etkilemesi ve ilgili sektörlerde ticaret ve istihdamın
artırılmasını sağlaması (iklim değişikliğine dayanıklı teknolojiler, bina teknikleri,
malzeme ve ürünlerin teşviki ve sigorta sektörünün canlanması gibi) açısından bu
konuya Birlik çapında daha fazla önem verilmeye başlanmıştır.
İklim değişikliğine karşı AB çapında alınan önlemlerin iklimin korunması,
enerji arzı güvenliğinin sağlanması, teknolojik gelişimin teşvik edilmesi ve
istihdam ve rekabet gücünün artırılması gibi olumlu yansımalarının yanında,
çevrenin korunması ve sağlık gibi alanlarda da çeşitli ekonomik getirileri
olacaktır. Nitekim, 2020 yılı itibariyle CO2 emisyonlarında sağlanacak %10’luk
bir azaltımın, Birlik içindeki sağlık harcamalarında yıllık 27 milyar avro kadar
tasarruf yapılmasını sağlayacağı tahmin edilmektedir.515 Ayrıca, iklim değişikliği
ile mücadele sayesinde, hava kirliliğinin kontrolüne yönelik önlemlere daha
seyrek başvurulacak ve böylece 2020 yılı itibariyle yıllık 11 milyar avro ek
tasarruf yapılabilecektir.516
Son yıllarda, AB çapında doğrudan iklim değişikliğini hedef alan vergi
düzenlemelerinin yapılması da gündeme gelmektedir. Nitekim, AB-ETS
kapsamında olmayan sektörlerde kullanılan yakıtlar (ısınma ve motor yakıtları)
üzerinde uyumlaştırılmış bir CO2 vergisinin getirilmesi (2013 yılı itibariyle
uygulanmak üzere) yönünde Komisyon tarafından bir öneri517 geliştirilmektedir.
Bu öneriyle, enerji ürünlerinin vergilendirilmesine ilişkin tespit edilen fiyat
ikazlarının
yetersiz
kaldığı
düşünülen
Direktifin518
gözden
geçirilmesi
planlanmaktadır. Bu doğrultuda, hedeflenen enerji ürünlerin vergilendirilmesinde,
CO2 bazında ayrım yapılması ve salınan CO2 kilogramı başına belirli bir miktar
514
European Commission, 2009e, s. 7.
European Commission, 2008, s. 15.
516
a.g.e., s. 115.
517
European Commission, Proposal for a Council Directive amending Directive 2003/96
restructuring the Community framework for the taxation of energy products and electricity,
COM(2009) XXXX, Brussels, 00.00.2009,
http://www.euractiv.com/pdf/Energy%20Taxation%20Interservice%20proposal.pdf
518
Bkz. Council Directive 2003/96/EC of 27 October 2003 restructuring the Community
framework for the taxation of energy products and electricity
515
165
vergi getirilmesi önerilmekte olup; bu önerinin 2010 yılı içinde tartışmaya
açılması amaçlanmaktadır. Bununla birlikte, İsveç ve Fransa tarafından da iklim
değişikliğiyle ilişkili olarak Birlik çapında yeni vergilerin uygulanması gündeme
getirilmektedir. Örneğin, 2009 yılında Fransa, Birlik sınırlarında daha esnek çevre
kural ve standartlarına sahip ülkelerden ithal edilen ürünlere CO2 vergisi
uygulanmasını önermiştir.519 Bu önerinin temelinde, çevre alanında sıkı tedbirlere
başvuran AB’nin rekabet gücünün olumsuz yönde etkilenmesinin engellemesi
amacı bulunmaktadır. Avrupa Komisyonu da, vergi sisteminde çevresel
faktörlerin daha fazla göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde bir
pozisyona sahiptir. Nitekim, yaşlanan bir nüfusa sahip olan ve dolayısıyla sosyal
güvenlik alanındaki kamu harcamaları artan ve küreselleşme sonucu sermaye ve
emek üzerindeki vergilerin olumsuz yansımaları ön plana çıkan AB’de, emek ve
gelir yerine çevreye zararlı tüketimin vergilendirilmesine ağırlık veren bir vergi
sisteminin tasarlanmasının çok daha geniş kapsamlı getirilerinin olacağı
Komisyonca vurgulanmaktadır.520
Sonuç itibariyle, AB’nin iklim değişikliği politikası, birçok sektörle ilgili
çeşitli hedeflerin yanı sıra, farklı politika araçlarını da içine alan kapsamlı bir
strateji üzerine kurulmuştur. AB’nin iklim değişikliği politikasında özellikle, ABETS ve enerji alanında yapılan düzenlemeler ön plana çıkmaktadır. Ancak
görüldüğü üzere, AB-ETS’nin ve enerji alanındaki düzenlemelerin yanı sıra,
birçok farklı politika araçlarıyla çeşitli sektörlerde önlemler uygulanmakta, bu da
AB’nin iklim değişikliğiyle mücadelede nasıl bir hibrid sisteme sahip olduğunu
açıkça göstermektedir.521 Özellikle, iklimin korunmasının yanında, enerji arzı
güvenliği, istihdam ve rekabet gücünü artırmayı ve düşük karbonlu büyümenin
gerçekleştirilmesi amaçlanmakta ve bu yönde iklim değişikliği, ekonomi ve enerji
politikaları bütüncül olarak ele alınmaktadır. Bununla birlikte, altyapıların
güçlendirilmesi, iklime dost teknoloji ve üretim modellerinin geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması ve böylece bu süreçten AB ekonomisinin de olumlu yönde
519
Sarkozy renews pressure for CO2 border tax, 14 September 2009,
http://www.euractiv.com/en/climate-change/sarkozy-renews-pressure-co2-border-tax/article185387 (20 Nisan 2010)
520
European Commission, 2007b, s. 5.
521
Gernot Klepper ve Sonja Peterson, “Emissions Trading, CDM, JI and More: The Climate
Strategy of the EU,” The Energy Journal, Cilt: 27, Sayı: 2, 2006, s. 2.
166
etkilenmesinin sağlanması hedeflenmektedir. Bu bakımdan, İklim ve Enerji Paketi
temelinde şekillendirilen 2012 sonrası iklim ve enerji politikasının, gelecek 10-15
yıl
için
AB
açısından
yeni
bir
sanayi
devrimi
anlamına
geldiğe
düşünülmektedir.522 Böylece, 2050 yılına kadar AB genelinde düşük karbonlu bir
ekonominin yaratılması ve AB’nin bu alanda lider konumda olması hedefine
doğru hızla yol kat edilmektedir. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliği alanındaki
hedeflerine ulaşması ve taahhütlerini başarıyla yerine getirmesi, Birliğin
inanırlığını artıracak ve üçüncü ülkelerle bu alandaki ilişkilerinin ilerletilmesi
sağlanacaktır.
522
European Commission, 2007b, s. 15.
167
BEŞİNCİ BÖLÜM
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE: GELECEĞE YÖNELİK
ÖNGÖRÜLER, AB VE TÜRKİYE
Bu bölümde, ekonomik ve mali boyutu başta olmak üzere iklim
değişikliğiyle mücadelenin, Türkiye üzerindeki olası yansımaları ve bu yönde
yaşanabilecek gelişmelerin değerlendirilmesi yapılacaktır. Bu amaçla öncelikle,
Türkiye’nin mevcut iklim değişikliği rejimindeki konumu, 2012 sonrası döneme
yönelik pozisyonu ve ulusal düzeyde çeşitli alanlarda doğrudan ya da dolaylı
olarak uygulanan politikaları ele alınacaktır. Akabinde, iklim değişikliği
alanındaki işbirliği süreci ve bu yöndeki müzakerelerin Türkiye’ye yansımaları
irdelenecektir. Devamında, Türkiye’de iklim değişikliğiyle mücadelede gündeme
gelebilecek ekonomi ve maliye politikaları ile yaşanacak olası gelişmeler üzerinde
durulacaktır. Son olarak ise, AB ile ilişkiler bağlamında ve iklim değişikliği
politikalarının gelecekteki yönelimi konusunda Türkiye’ye ilişkin genel bir
değerlendirme yapılacaktır.
5.1. TÜRKİYE’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ REJİMİNDEKİ YERİ VE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARINA GENEL BİR BAKIŞ
Türkiye, mevcut iklim değişikliği rejimi kapsamında diğer işbirliği
taraflarına kıyasla farklı bir pozisyonda olan, yani kendine özgü niteliklere sahip
bir ülkedir. Türkiye’nin bu durumu, mevcut iklim değişikliği rejiminin altında
ulusal koşulları ve kapasitesine tam olarak uygun olmayan bir statüde
bulunmasından kaynaklanmaktadır. 1990’lı yılların başında yapılan BMİDÇS
müzakerelerinde
Türkiye,
OECD
üyesi
olması
nedeniyle,
söz
konusu
Sözleşme’nin hem Ek-1 hem de Ek-2 listesine dahil edilmiştir. Türkiye için
öngörülen bu statü, Türkiye’ye emisyon azaltımının yanı sıra finansman ve
teknoloji desteği sağlama konusunda da bazı yükümlülükler getirmekteydi. Ancak
Türkiye, BMİDÇS’nin yürürlüğe girdiği 1994 yılından sonra, ortak fakat
168
farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi, ulusal ve bölgesel kalkınma öncelikleri ve
özel koşulları bağlamında konumunun yeniden ele alınması gerektiğini
vurgulamış ve tarafları Türkiye’nin bu durumunu dikkate almaya davet etmiştir.523
Buna paralel olarak Türkiye, BMİDÇS’nin hem Ek-1 hem de Ek-2 listesinden
çıkarılmayı talep etmiştir. Bu doğrultuda sürdürülen müzakereler 2001 yılında
Marakeş’te düzenlenen COP-7 ile sonuçlanmıştır. COP-7’de, Türkiye’nin Ek-2
listesinden silinmesine karar verilmiş ve taraflar Türkiye’yi özel koşullara sahip
ve diğer Ek-1 taraflarından farklı konumda olan bir Ek-1 tarafı olarak tanımaya
davet edilmiştir.524 Nitekim, Türkiye’ye ilişkin bazı temel göstergeler de,
Türkiye’nin farklı konumunu doğrular niteliktedir. Örneğin, Türkiye, nüfus ve
emisyon artış hızı bakımından en yüksek değerlere sahip Ek-1 tarafı olmakla
birlikte,525 toplam ve kişi başı sera gazı emisyonları, kişi başı enerji tüketimi ve
kişi başı GSYH açısından birçok Ek-1 tarafının gerisinde yer almaktadır.526 Bu
bakımdan Türkiye kendisini, sosyo-ekonomik göstergeler, kişi başı emisyon
miktarı, kişi başı GSYH, kişi başı enerji tüketim göstergeleri ve İnsani Kalkınma
Endeksindeki yeri açısından “orta gelirli gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde
görmektedir.
Anılan COP Kararı sonrasında Türkiye, BMİDÇS’ye katılım sürecini
hızlandırmış ve böylece, 24 Mayıs 2004’te BMİDÇS’ye Ek-1 ülkesi olarak taraf
olmuştur.527 Böylece, BMİDÇS kapsamında Türkiye, öncelikli olarak iklim
değişikliği ile mücadeleye yönelik politikaların ortaya konduğu Ulusal Bildirimler
ile yıllık Sera Gazı Salım Envanterlerini hazırlama yükümlülüğü altına girmiş ve
523
Murat Türkeş, “İklim Değişikliğiyle Savaşım, Kyoto Protokolü ve Türkiye,” Mülkiye, Cilt:
XXXII, Sayı: 259, Yaz 2008, s. 119 ve UNFCCC, “Statement of the Turkish Delegation on its
National Policy related to Global Climate Change Concerns,” Review of the List of Countries
included in Annex I to the Convention, Submission by the Government of Turkey,
FCCC/CP/1995/Misc.5, 6 April 1995.
524
UNFCCC, “Decision 26/CP.7 on Amendment to the list in Annex II to the Convention (9
November 2001),” FCCC/CP/2001/13/Add.4, 21 January 2002, s. 5.
525
Türkiye’nin 1990 yılında 170 milyon ton CO 2 eşdeğer olan sera gazı emisyon miktarı, 2007
yılında 372 milyon ton CO2 eşdeğer ulaşarak %119 oranında artış göstermiştir. Bu artış,
Türkiye’yi, BMDİÇS Ek-1 tarafları arasında emisyon artışı açısından ilk sıraya yerleştirmiştir. Bu
gidişat, Türkiye’nin halen sanayileşme sürecini tamamlamadığını göstermektedir. Türkiye
İstatistik Kurumu, Sera Gazı Emisyon Envanteri 2007, Haber Bülteni, Sayı: 111, 26 Haziran 2009,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=4078 (30 Mart 2010)
526
Örneğin, 2007 yılında Türkiye’nin kişi başı sera gazı emisyon değeri 5,3 ton CO 2 eşdeğeri iken,
bu değer OECD’de 15 ton ve AB’de ise 10,2 tondur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mazlum, 2009, s. 60.
527
4990 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 21.10.2003/25266.
169
iklim değişikliğine karşı verilen mücadeleye katkı sağlama sorumluluğunu
üstlenmiştir. Öte yandan, BMİDÇS’nin Ek-2 listesinden çıkarılması nedeniyle
Türkiye’nin, mevcut iklim değişikliği rejiminde finansman ve teknoloji desteği
sağlama yönünde herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Türkiye’nin BMİDÇS’ye taraf olmasının ardından, Kyoto Protokolü’ne
taraf olup olmayacağı konusu ülke gündeminde yoğun olarak tartışılmaya
başlanmıştır.
Tartışmanın
temelinde,
Kyoto
Protokolü
çerçevesinde
üstlenilebilecek bir emisyon hedefinin, ülke ekonomisini ve kalkınma sürecini
olumsuz yönde etkileyeceği varsayımı yer almıştır. Nitekim, yapılan çalışmalarda,
Kyoto Protokolü kapsamında alınacak emisyon azaltım hedeflerinin Türkiye
ekonomisine ciddi maliyetler getireceği tahmin edilmektedir. Örneğin, çeşitli
senaryolara göre Türkiye’de sera gazı emisyonlarını 2005 yılı seviyesinde
sabitlemenin ekonomik maliyetinin 2020 yılında GSYH’nin %17’sine, 2030
yılında ise %23’üne denk düşeceği tahmin edilmektedir.528 Konuyla ilgili başka
bir çalışmada, karbon vergisinin getirilmesi veya enerji sektöründe daha yüksek
vergi oranlarının uygulanması yöntemiyle oluşturulacak emisyon azaltım
politikalarının istihdam üzerinde olumsuz etkilere yol açacağı ve ayrıca temiz
teknolojilere yapılacak yatırım için de önemli miktarda bir dış kaynağa ihtiyaç
olacağı vurgulanmaktadır.529 Netice itibariyle, iklim değişikliğiyle mücadele
başlangıçta çevre alanında alınacak önlemleri akla getirse de, bu süreç ekonomi ve
kalkınma politikalarını da yakından ilgilendirmektedir.
Öte yandan AB de, Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne taraf olması
gerektiğini, Türkiye’ye ilişkin olarak hazırlanan düzenli ilerleme raporlarında
(2002 yılından beri) açıkça belirtmiş ve bu yöndeki mevzuat çalışmalarının
hızlandırılmasını talep etmiştir. Bununla birlikte, iklim değişikliğiyle mücadelenin
uluslararası düzeyde öncelik kazanması, uluslararası platformlarda Türkiye’nin bu
yönde adım atması konusundaki beklentilerin artmasına yol açmıştır. Bu
doğrultuda, Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne taraf olma süreci 2007 yılında
528
Gürkan Kumbaroğlu, Nihan Karali ve Yıldız Arıkan, “CO2, GDP and RET: An aggregate
economic equilibrium analysis for Turkey,” Energy Policy 36 (2008).
529
Çağatay Telli, Ebru Voyvoda ve Erinç Yeldan, “Economics of environmental policy in
Turkey: A general equilibrium investigation of the economic evaluation of sectoral emission
reduction policies for climate change,” Journal of Policy Modeling 30 (2008).
170
başlatılmış ve bu süreç Türkiye’nin 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto
Protokolü’ne resmen taraf olması ile noktalanmıştır.530 Türkiye’nin Protokole
taraf olmasında öncelikle, 2012 sonrası döneme yönelik Kyoto Protokolü
kapsamındaki müzakerelere daha etkin ve aktif olarak katılım sağlanabilmesi, AB
çevre mevzuatının bir parçası olan söz konusu Protokole taraf olarak AB
müktesebatına uyum bağlamında ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda AB
ile işbirliğinin ilerletilebilmesi ve ayrıca Türkiye’nin uluslararası alanda prestiji ve
çıkarlarının korunması gibi unsurlar etkili olmuştur.531 Kyoto Protokolü’ne taraf
olan Türkiye, halihazırda Ek-B listesinde bulunmaması nedeniyle herhangi bir
sayısallaştırılmış emisyon azaltım taahhüdü üstlenmemiştir. Ancak, Türkiye
ulusal bildirim ve sera gazı envanteri hazırlama konusunda, Protokol’de yer alan
daha sıkı bildirim ve raporlama kurallarına tabi olacaktır. Bu yöndeki çalışmaların
bir an önce hızlandırılması, Türkiye’nin bu konudaki yükümlülüklerini düzgün bir
şekilde yerine getirilebilmesi açısından önem kazanmıştır.
2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde ulusal kapasitesi ve koşullarına
uygun bir pozisyon elde edebilmek isteyen Türkiye, bu doğrultuda devam etmekte
olan uluslararası müzakerelere büyük önem vermektedir. Bu çerçevede, 2012
sonrası dönemde Türkiye, sera gazı emisyonlarının sınırlanması açısından “ulusal
koşullara uygun azaltım eylemleri (NAMAs)” üstlenmeyi planlamakta ve bu
yönde müzakerelerde bulunmaktadır. Buna göre, Türkiye herhangi bir baz yılına
göre emisyon azaltımı yapmak yerine, ilave önlem alınmaması durumunda
(business as usual senaryosu) ortaya çıkacak emisyon artışının hızını düşürmeyi
yani artıştan azaltım gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Böylece, maliyetli bir
süreç olan emisyon azaltımı alanında daha esnek eylemlerin üstlenilmesi ve
sürdürülebilir kalkınma temelinde ekonomik büyüme ve sanayileşmenin olumsuz
yönde etkilenmemesi amaçlanmaktadır. Türkiye ayrıca, 2012 yılı sonrası
dönemde, yükümlülüklerin belirlenmesine ilişkin mevcut gruplandırmanın (Ek-1,
Ek-2 ve Ek-1 dışı taraflar) gözden geçirilmesine ve yeni sistemde ekonomik
530
5836 Sayılı Kanun Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı:
17.02.2009/27144.
531
Bkz. 5836 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı, Gerekçe,
http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0597.pdf
171
kalkınma seviyesi, kişi başına milli gelir, enerji tüketimi ve yoğunluğu, İnsani
Kalkınma Endeksi ile iklim değişikliği kapsamında tarihsel sorumluluk gibi
hususların göz önünde bulundurulmasına önem vermektedir.532 Bu doğrultuda
Türkiye, özel koşullarını ve farklı konumunu ortaya koyan 26/CP.7 nolu COP
Kararının, Türkiye’nin
yeni iklim değişikliği rejimindeki pozisyonunun
değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiğini de belirtmektedir.
Özel koşulları ve farklı konumuna atfen, Türkiye, 2012 sonrası iklim
değişikliği
rejimi
transferinden
kapsamında
yararlanabilmek
oluşturulacak
için
mali
kaynak
müzakerelerde
ve
çeşitli
teknoloji
girişimlerde
bulunmaktadır. Bu çerçevede Türkiye, iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik
oluşturulacak mali yapıda, tarihsel sorumluluklar, mevcut emisyon seviyeleri ve
mali kapasiteler gibi etmenlerin dikkate alınmasına önem vermektedir. Buna
paralel olarak Türkiye, ulusal ve bölgesel kalkınma öncelikleri, doğal ve coğrafi
özellikleri, kaynak donatımı, ekonominin göreceli büyüklüğü, ekonomik ve
teknolojik
kapasite,
İnsani
Kalkınma
Endeksindeki
durum
ve
Dünya
Bankası’ndaki fonlardan veya UNDP’nin teknik yardımından yararlanabilmek
gibi belirli kriterleri karşılayan tüm tarafların mali kaynaklara erişim
sağlayabilmelerini önermektedir. Bu bakımdan Türkiye, finansman ve teknoloji
transferi alanında benzer ekonomik gelişmişlik seviyesine sahip ülkelere sağlanan
kolaylıklardan
yararlanabilmeyi
hedeflemektedir.
Türkiye,
özel
koşulları
çerçevesinde ayrıca, CDM gibi esneklik mekanizmalarından da ev sahibi ülke,
yani yatırım yapılan ülke olarak yararlanabilmeyi de talep etmektedir.
Farklı
konumu
ve
özel
koşulları
temelinde
Türkiye’nin,
iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerine açık bir bölge olan Akdeniz havzasında yer
alması nedeniyle iklim değişikliğine uyum açısından da önemli mali ve teknolojik
ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu konumu Türkiye’yi, düzensiz yağışlar, sel, su kıtlığı
532
UNFCCC, “Views of Turkey regarding the Work Program of the Ad Hoc Working Group on
Long-term Cooperative Action under the Convention (25 February 2008),” Views regarding the
Work Programme of the Ad Hoc Working Group on Long-term Cooperative Action under the
Convention, Submissions from Parties, FCCC/AWGLCA/2008/MISC.1, 3 March 2008, s. 81-82
ve UNFCCC, “Turkey’s views on the fulfillment of the Bali Action Plan and the Components of
the Agreed Outcome (24 April 2009),” Ideas and Proposals on the Elements contained in
paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submission from Parties, Part II,
FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part II), 19 May 2009, s. 103.
172
ve çölleşme gibi çeşitli sorunlarla karşı karşıya bırakabilmektedir. Daha sık ve
şiddetli olarak hissedilen bu sorunlar sonucunda, can ve mal kaybı oluşmakta,
altyapı sistemleri büyük zarar görmekte ve dolayısıyla büyük sosyo-ekonomik
maliyetler ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan Türkiye, sera gazı emisyonlarının
sınırlandırılmasının yanında uyum eylemleri için teknoloji transferi ve finansman
desteğine ihtiyaç duyduğunu vurgulamaktadır. Türkiye, uyum kapsamında
sağlanacak fonların iklim değişikliğinden etkilenebilirlik, karşılaşılan riskin
boyutu ve tarafların teknik ve mali kapasitesi gibi kriterlerin dikkate alınarak
sağlanması gerektiğini dile getirmektedir. Teknoloji alanında ise Türkiye, mevcut
emisyonların ortaya çıkmasında tarihsel sorumluluğa ve yeterli teknolojik ve mali
kapasiteye sahip ülkelerin öncü rol oynaması gerektiği fikrini benimsemekte ve
gelecekte
teknoloji
transferinden
yararlanabileceği
yeni
bir
teknoloji
mekanizmasının kurulmasını desteklemektedir.
Türkiye’nin uluslararası iklim değişikliği rejimi çerçevesindeki yeri ve
2012 sonrası döneme ilişkin pozisyonunun açıklanmasının ardından, iklim
değişikliğine yönelik doğrudan ve dolaylı olarak uygulanan ulusal politikaları
hakkında genel bir değerlendirmenin yapılması yararlı olacaktır. Bu bağlamda
öncelikle, Türkiye’nin iklim değişikliği politikalarının oluşturulma sürecinin
kısaca incelenmesi gerekmektedir. Çeşitli politika alanlarını ve sektörleri
ilgilendiren iklim değişikliği konusuna ilişkin Türkiye’nin ulusal politikasının
oluşturulması sürecinde, başta Çevre ve Orman Bakanlığı olmak üzere birçok
kurum ve kuruluş aktif olarak rol almaktadır. Bu çerçevede, Türkiye’nin iklim
değişikliği
alanındaki
politikaları,
Çevre
ve
Orman
Bakanlığı’nın
koordinatörlüğünde (hem ulusal ve hem de uluslararası düzeyde) yürütülmekte ve
bu alana ilişkin olarak kurulan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) bu
yöndeki politikaların oluşturulmasında belirleyici bir konumda bulunmaktadır.
2001 yılında kurulan533 ve 2004 yılında yeniden düzenlenen534 İDKK, iklim
değişikliğinin zararlı etkilerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması,
yapılacak çalışmalarda verimliliğin sağlanması, kamu ve özel sektör kurum ve
kuruluşları arasında koordinasyon ve görev dağılımının yapılması ve bu konuda
533
534
22 Ocak 2001 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-320-184 (2001/2) sayılı genelge ile kurulmuştur.
2004/13 Sayılı Başbakanlık Genelgesi, Resmi Gazete, Tarih/Sayı: 18.02.2004/25377.
173
uygun iç ve dış politikaların belirlenmesinden sorumludur. İDKK, Çevre ve
Orman Bakanı’nın Başkanlığında, Dışişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ve
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarları ve Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği Başkanı’nın (TOBB) katılımıyla toplanmaktadır.535 İlerleyen yıllarda,
İDKK’nın yapısında tekrar değişikliği gidilmiş ve bu bağlamda, 2007 yılında
Sağlık Bakanlığı’nın ve 2008 yılında da Maliye Bakanlığı’nın İDKK’ya üye
olması ve bu yönde gerekli düzenlemelerin yapılması için Başbakanlığa teklif
sunulması kararlaştırılmıştır. 2010 yılı içinde ise Hazine Müsteşarlığı ile Türk
Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) de İDKK’ya dahil olması
gündeme getirilmiştir. Ancak tüm bu karar ve adımların resmileşmesi, ilgili
Başbakanlık Genelgesi’nin yeniden düzenlenmesiyle mümkün olacaktır.
İDKK kapsamında ayrıca, teknik konuların daha alt düzeyde uzmanların
katılımı ile yürütülmesi amacıyla on adet çalışma grubu oluşturulmuştur. Bu
çalışma grupları ve koordinatör kurumları aşağıda gösterilmektedir:
-
İklim Değişikliğinin Etkilerinin Araştırılması (Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü)
-
Sera Gazları Emisyon Envanteri (Türkiye İstatistik Kurumu)
-
Sanayi, Konut, Atık Yönetimi ve Hizmet Sektörlerinde Sera Gazı Azaltımı
(Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı)
-
Enerji Sektöründe Sera Gazı Azaltımı (Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı)
-
Ulaştırma Sektöründe Sera Gazı Azaltımı (Ulaştırma Bakanlığı)
-
Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık (Çevre ve
Orman Bakanlığı)
-
Politika ve Strateji Geliştirme (Çevre ve Orman Bakanlığı)
-
Eğitim ve Kamuoyunu Bilinçlendirme (Çevre ve Orman Bakanlığı)
535
Ancak zaman zaman, Çevre ve Orman Bakanı’nın katılım sağlayamadığı İDKK toplantılarına,
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı başkanlık edebilmekte ve ayrıca diğer üye kurum ve
kuruluşlar da İDKK toplantılarında Müsteşar veya Başkan yerine daha alt düzeyde temsil
edilebilmektedir.
174
-
Uyum Çalışma Grubu (Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü)
-
Finansman Çalışma Grubu (DPT)
Bununla birlikte, “Karbon Piyasaları” adlı bir çalışma grubunun
oluşturulması konusu da İDKK’nın gündeminde bulunmaktadır. Maliye
Bakanlığı, ilgili diğer çalışma gruplarının yanı sıra özellikle finansman çalışma
grubu altında hem ulusal hem de uluslararası düzeyde yapılan çalışmalarda DPT
ve Hazine Müsteşarlığı ile işbirliği içinde faaliyet göstermektedir. Söz konusu
çalışma gruplarına ilave olarak ayrıca, uluslararası müzakerelerde görüşülen
teknoloji konularına ilişkin çalışmalar Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, kapasite
geliştirme konuları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve ortak vizyon konuları ise
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonunda yürütülmektedir. Ancak, İDKK
kapsamında kurulmuş olan söz konusu çalışma grupları, genellikle düzenli olarak
toplanamamakta ve bu nedenle İDKK altında yapılacak teknik çalışmalar
sürdürülebilir ve etkin bir şekilde yürütülememektedir. İlgili kurum ve
kuruluşların ve İDKK’nın çalışmaları temelinde, Bakanlar Kurulu’nun yanı sıra
Ekonomi Koordinasyon Kurulu ve Yüksek Planlama Kurulu da Türkiye’nin iklim
değişikliği politikalarına nihai halinin verilmesinde etkili olmaktadır.
Mevcut uluslararası iklim değişikliği rejimi kapsamında herhangi bir
emisyon hedefi bulunmayan Türkiye, ulusal düzeyde iklim değişikliğiyle
mücadele amacıyla doğrudan veya dolaylı bazı önlem ve düzenlemelere de
başvurmaktadır. Bu yöndeki adımlardan en önemlisi, 3 Mayıs 2010 tarih ve
2010/8 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile kabul edilen ve 2010-2020
döneminde Türkiye’nin iklim değişikliği politikalarına rehberlik edecek olan
Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020)’dir.536 Söz konusu Strateji
Belgesi kapsamında, 2010-2020 dönemine yönelik ulusal vizyon ve stratejik
hedeflerin belirlenmesinin yanında, enerji, ulaştırma, sanayi, atık, arazi kullanımı,
tarım ve ormancılık, uyum, teknoloji ve finansman alanlarında kısa (1 yıl), orta
(1-3 yıl) ve uzun vadeli (10 yıl) birtakım hedefler tespit edilmiştir.
536
Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020), Nisan 2010, Ankara,
http://www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/8264/Ulusal_İklim_Değişikliği_Strateji_Belgesi_(20
10_-_2020).pdf
175
Bu çerçevede anılan Strateji Belgesi’nde, Türkiye’nin iklim değişikliğine
yönelik ulusal vizyonu:
“iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarıyla entegre etmiş; enerji
verimliliğini yaygınlaştırmış; temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımını artırmış; iklim değişikliğiyle mücadeleye özel şartları çerçevesinde
aktif katılım sağlayan ve yüksek yaşam kalitesiyle refahı tüm vatandaşlarına
düşük karbon yoğunluğu ile sunabilen bir ülke olmak”
şeklinde belirlenmiştir.
Bu doğrultuda, Strateji’de de vurgulandığı üzere, Türkiye’nin iklim
değişikliği alanında öncelik arz eden stratejik hedefleri şu şekildedir:
-
Ortak
fakat
farklılaştırılmış
sorumluluklar
ilkesi
temelinde
ve
sürdürülebilir kalkınma hedefleri, yoksullukla mücadele çabaları ve özel
koşulları
çerçevesinde
iklim
değişikliğiyle
mücadele
ve
uyum
önlemlerinin kalkınma planlarına dahil edilmesi;
-
sera gazı emisyon artış hızını sınırlayarak iklim değişikliğiyle mücadeleye
katkıda bulunulması;
-
iklim değişikliğine uyum sağlanması için ulusal hazırlık seviyesi ile
kapasitesinin artırılması;
-
emisyon azaltım ve uyum faaliyetleri için gerekli olan mali kaynaklara
erişimin artırılması;
-
Ar-Ge ve inovasyon kapasitesinin geliştirilmesi ve
-
iklim değişikliği konusunda kamuoyu bilincinin artırılması, bu alanda
bütüncül bir bilgi yönetim sisteminin oluşturulması ve şeffaf, katılımcı ve
bilimsel çalışmalara dayalı karar alma süreçlerinin geliştirilmesi.
Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi kapsamında, yukarıda da
belirtildiği üzere çeşitli sektör ve politika alanlarında birtakım hedef ve stratejiler
kabul edilmiştir. Bunlar arasında, enerji sektörü, iklim değişikliği ile mücadelede
kritik rolü açısından en ön plana çıkan politika alanıdır. Bu çerçevede, enerji
alanında, binalarda enerji verimliliği ve tasarrufunun artırılması, yenilenebilir
enerji kaynaklarından en üst düzeyde faydalanılması, enerji sektöründeki sıfır
176
emisyonlu teknolojiler ve bu yöndeki Ar-Ge faaliyetlerinin teşvik edilmesi
hususlarında stratejiler belirlenmiştir. Bununla birlikte, enerji yoğunluğunun537
2020 yılına kadar 2004 yılı seviyesinin altına düşürülmesi, yenilenebilir enerji
kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi içindeki payının 2023’te %30’a çıkarılması
ve enerji sektöründe 2020 yılına kadar referans senaryoya538 göre CO2
emisyonlarının %7 seviyesinde sınırlanması potansiyeline ulaşılmasına yer
verilmiştir.
Bahse konu Strateji Belgesi’nde öncelik verilen konulardan bir diğeri ise
ulaştırma sektörüdür. Bu bağlamda, demiryolu, denizyolu ve havayolu
taşımacılığının ulaşımdaki paylarının artırılması, bisiklet, hibrid ve yeni teknoloji
ürünü motorlar gibi çevre dostu araçların kullanımının yaygınlaştırılması, toplu
taşıma ve temiz yakıt ve teknolojilerin desteklenmesinin sağlanması belirlenen
öncelikler arasındadır. Strateji Belgesi kapsamında sanayi sektörüne ilişkin olarak
da çeşitli strateji ve hedeflere yer verilmiştir. Bu doğrultuda, iklim dostu ve
yenilikçi teknolojilere yönelik özendirici mekanizmaların oluşturulması, Ar-Ge
faaliyetleri ve teknoloji transferi konusunda sanayinin teşvik edilmesi ve 2020
yılına kadar sanayi sektöründe enerji verimliliği uygulamaları ile belirlenmiş olan
tasarruf potansiyelinin azami ölçüde gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Strateji
Belgesi’nde ayrıca, atık yönetimi, arazi kullanımı, tarım ve ormancılık ve
teknoloji
alanlarında
çeşitli
politikaların
ve
teşviklerin
uygulanması
amaçlanmaktadır.
Strateji Belgesi’nde emisyonların kontrolüne yönelik sektörel önlemlerin
yanı sıra, iklim değişikliğine uyum alanında da atılacak adımlar üzerinde
durulmuştur. Bu çerçevede, iklim değişikliği sonucu artabilecek su baskını, çığ ve
heyelan gibi alanlarda mücadelenin sağlanması,539 su kaynaklarının ve yutak
alanların korunması, çölleşme ve erozyonla mücadele edilmesi, hassas
ekosistemler
ile
biyolojik
çeşitliliğin
korunması,
sürdürülebilir
tarım
uygulamalarının geliştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadelede uygun sağlık
537
Birim mal veya hizmet üretimi başına tüketilen enerji.
Herhangi bir ek önlem alınmaması durumuna kıyasla.
539
Erken uyarı sistemlerinin kurulması ve risk yönetiminin oluşturulması gibi.
538
177
politikalarının tespit edilmesi ve ülke genelinde etkilenebilirlik analizinin
yapılması gibi hedefler Strateji Belgesi’nde yerini almıştır.
Anılan Strateji Belgesi’nin en önemli bölümlerinden biri de, iklim
değişikliğiyle mücadelede hayati bir role sahip olan finansman konusudur. Bu
bağlamda Strateji Belgesi’nde, diğer politika alanları ve sektörlerdeki gibi kısa,
orta ve uzun vadeli hedef ve stratejiler belirlenmiştir. Bu bakımdan Strateji
Belgesi ile kısa vadede, mevcut finansman kaynaklarının etkin kullanımının
sağlanması ve yeni finansman kaynaklarının araştırılması,540 bu alanda ikili ve
çok taraflı olmak üzere uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesi, emisyon azaltımı
ve uyum faaliyetleri için gereken kaynaklara erişimin artırılması hedeflenmiştir.
Finansman alanındaki orta vadeli stratejiler arasında, gönüllü karbon piyasalarının
oluşturulması ve işlemesinin sağlanması; kamu-özel sektör işbirliği çerçevesinde
temiz teknoloji yatırımlarının desteklenmesi; emisyon kontrolü ve iklim dostu
temiz teknoloji üretimi, temiz ürün tasarımı ve üretim teknolojilerine yönelik
desteklerin sağlanması, düşük karbonlu kalkınmaya yönelimin hızlandırılması ve
kamu yatırımlarının programlanmasında emisyon azaltımı ve kontrolü ile uyum
sağlamaya yönelik projelere öncelik verilmesi hedefleri yer almıştır. Son olarak
uzun vadede ise, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyuma yönelik yenilikçi ve
sürdürülebilir ilave finansman kaynaklarının oluşturulması yönünde harekete
geçilmesinin hedeflendiği ifade edilmiştir.
Strateji Belgesi’nde ayrıca, eğitim, kapasite artırımı ve kurumsal altyapı
konularında da iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacak şekilde gerekli
adımların
atılması
ve
iklim
değişikliği
alanında
bilimsel
çalışmaların
desteklenmesi için bir İklim Değişikliği Araştırma Enstitüsü’nün kurulması
hedeflenmektedir. Bununla birlikte, Strateji’nin ve bu yönde oluşturulacak eylem
planının uygulanmasının izlenmesi ve değerlendirilmesini teminen bir “Strateji
İzleme ve Yönlendirme Komitesi”nin kurulması ve bu Komitenin çalışmalarını
İDKK üyelerinin bilgilendirilmesi amacıyla üç aylık raporlar halinde sunması
konularına yer verilmektedir. Sonuç itibariyle, Strateji kapsamında belirlenen tüm
540
Özellikle, yeşil çevre, iyi tarım uygulamaları ve iklim dostu teknolojilerin transferi ve
geliştirilmesi alanlarında.
178
bu hedef ve politikalar, birçok sektörel politika ile birlikte ekonomi ve maliye
politikalarında düşük karbon ekonomisine geçişte yapılacak kapsamlı reformların
habercisi niteliğindedir.
Görüldüğü üzere, doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlayan söz
konusu Strateji Belgesi’nin yanı sıra, Türkiye’nin bu mücadeleye dolaylı yoldan
katkı sağlayan çeşitli düzenleme ve önlemleri de bulunmaktadır. Bu çerçevede,
Enerji Verimliliği Kanunu, bu yöndeki en önemli düzenlemelerden birini
oluşturmaktadır. Enerjinin etkin, verimli ve tasarruflu kullanılmasının sağlanması,
enerji maliyetlerinin ekonomi üzerindeki yükünün hafifletilmesi ve ayrıca
çevrenin korunmasını amaçlayan Enerji Verimliliği Kanunu541 kapsamında, 2023
yılı
itibariyle enerji
yoğunluğunun en
az
%20 oranında düşürülmesi
öngörülmektedir.542 Enerji alanında atılan diğer önemli bir adım ise, 18 Mayıs
2009 tarih ve 2009/11 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile kabul edilen
“Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi”dir. Anılan Strateji
Belgesi ile, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi içindeki
payının 2023’te %30’a çıkarılması ve rüzgar, jeotermal, güneş ve hidroelektrik
potansiyelinden daha fazla yararlanılmasına yönelik düzenlemelerin yapılması
planlanmaktadır.543 Enerji sektöründe ayrıca, yakıt kalitesinin yükseltilmesi,
termik santrallerin rehabilitasyonu ve nükleer enerji güç santrallerinin kurulması
yönünde de çeşitli çalışmalar mevcuttur.
Enerji ihtiyacının %74’ünü ithalat ile karşılayan (2008 yılı) ve her yıl bu
yöndeki ihtiyacı giderek artış gösteren Türkiye, bu hedefler doğrultusunda,
karşılaştığı büyük maliyetleri düşürmeyi de planlamaktadır. Nitekim, enerji
ithalatına 2006 yılında 29 milyar dolar ve 2007 yılında 33,9 milyar dolar
ödeyen544 Türkiye’nin, 2008 yılı içinde ise bu yönde 40-45 milyar dolar civarında
541
5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 02.05.2007/26510.
Erdal Çalıkoğlu, “Enerji Verimliliği ve Uygulamalar,” Standard, Yıl: 49, Sayı: 575, Türk
Standartları Enstitüsü, Nisan 2010, s. 50.
543
Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi”,
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Arz_Guvenligi_Strateji_Belgesi.pdf (20 Nisan 2010)
544
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Türkiye Enerji Raporu 2007-2008, Aralık 2008, s.
14, http://www.dektmk.org.tr/upresimler/2008_enerji_raporu.pdf
542
179
bir kaynak ayırdığı tahmin edilmektedir.545 Bu bakımdan bu alanda atılacak
adımlar sayesinde, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve enerji arzı
güvenliğinin sağlanmasının yanında, ekonomi üzerindeki yük hafifletilebilecek ve
iklim değişikliğiyle daha etkin mücadele edilebilecektir. Kuşkusuz, enerji
alanında yapılan tüm bu düzenlemeler, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının
kontrol altına alınmasına büyük katkı sağlayacaktır.546
Ulaştırma sektörü de iklim değişikliğiyle mücadelede ekonomik getirileri
açısından öne çıkan alanlardan biridir. Bu bakımdan, Türkiye’de ulaştırma
sektöründe yeni teknolojilerin yaygınlaştırılması, enerji tüketiminin azaltılması ve
dolayısıyla iklimin korunmasının sağlanması yönünde çeşitli düzenlemeler
yapılmaktadır. Örneğin, 2007 yılında, modeli 1972 yılı ve daha öncesi yıllar olan
bazı taşıtların547 piyasadan çekilmesine ilişkin bir düzenleme yapılarak bu yönde
çeşitli mali teşvikler getirilmiş ve böylece ekonomik açıdan elde edilecek
getirilerin yanında, çevrenin korunmasının sağlanması da amaçlanmıştır.548 Bunu
takiben, 2009 yılında yapılan yeni düzenlemelerle, daha önce 1972 olarak
belirlenen model yılı 1979 yılı ve öncesi yıllara yükseltilerek kapsam daha da
genişletilmiştir.549 Bu doğrultuda yapılan düzenlemeler ile, 1979 model ve öncesi
bazı motorlu taşıtlara, hurdaya ayrılmaları kaydıyla, motorlu taşıt vergisi borcu,
gecikme cezaları ve bu cezalara ilişkin faizlere af getirilmiş ve böylece daha
verimli ve çevreye dost teknolojiye sahip taşıtların trafikte yaygınlaşmasının
sağlanması
ve
ulaştırmadan
kaynaklanan
enerji
tüketiminin
azaltılması
hedeflenmiştir. Şüphesiz bu yöndeki adımlar, dolaylı olarak sera gazı
emisyonlarının kontrol altına alınmasına büyük katkı sağlayacaktır.
545
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=87458&KTG_KOD=190 (23 Nisan
2010)
546
2007 yılında Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının %77’sinin enerji kaynaklı olarak
gerçekleşmiş olması, bu sektörün emisyonlarla mücadelede öncelik kazanmasına yol açmıştır.
Emisyon oranları için bkz. Türkiye İstatistik Kurumu, 26 Haziran 2009.
547
Yük/eşya taşımaya yönelik belirli ağırlıktaki araçlar ve belirli bir yolcu kapasitesine sahip
otobüs cinsi taşıtlar.
548
Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin 49 No.lu Tebliğ, Resmi
Gazete Tarih/Sayı: 17.11.2007/26703. Söz konusu Tebliğ kapsamı, 3 Mayıs 2008 tarih ve 26865
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan
Çekilmesine İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair 53 No.lu Tebliğ ile değiştirilmiştir.
549
Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin 56 No.lu Tebliğ, Resmi
Gazete Tarih/Sayı: 19.03.2009/27174 ve Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan
Çekilmesine İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair 57 No.lu Tebliğ, Resmi Gazete
Tarih/Sayı: 31.05.2009/27244.
180
Ormancılık alanında atılacak adımlar da, son yıllarda Türkiye’nin
öncelikleri arasına girmiştir. Bu çerçevede, orman alanlarının artırılmasına
yönelik olarak 2008-2012 dönemine yönelik olan Milli Ağaçlandırma Seferberliği
ile 2 milyon 300 bin hektar alanın ağaçlandırılması planlanmaktadır.550 Böylece,
iklim değişikliğinin önüne geçilmesinde önemli yutak alanlar olan ormanların
genişletilerek, sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınması sağlanabilecektir.
Bu yöndeki düzenleme ve önlemleri yanında Türkiye, hava kalitesi ve atık
yönetimi (atıkların düzenli depolama ve geri dönüşüm gibi) konusunda yaptığı
düzenlemelerle de iklim değişikliğiyle mücadeleye dolaylı olarak katkı
sağlamaktadır.
Sektörel önlemlerin yanı sıra, Türkiye, karbon piyasalarının oluşturulması
yönünde de çeşitli adımlar atmaktadır. “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi
Stratejisi ve Eylem Planı”551 kapsamında, karbon piyasasının oluşturulması ve bu
doğrultuda karbon ve sera gazı emisyon ticaretine başlanılması ve bu araçlara
dayalı türev ürünlerin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Böylece, halihazırda
Türkiye’de gönüllü olarak yapılmakta olan karbon ticaretine ilişkin bir
düzenlemenin yapılması ve gelecekte bu yönde atılacak adımlara hazırlıklı
olunması planlanmaktadır. Karbon piyasalarının iklim değişikliğiyle mücadelede
giderek önem kazandığı ve yaygınlaştığı göz önünde bulundurulduğunda,
Türkiye’de iyi işleyen bir karbon piyasasının oluşturulmasıyla, iklim değişikliği
politikaları açısından önemli bir başarı sağlanmış olacaktır.
Yukarıda bahsedilen sektörler bazındaki önlemlerin yanında Türkiye,
iklim değişikliğine ilişkin politikalarını, ekonomi ve kalkınma politikaları ve
stratejileri ile bütünleştirme yönünde ilerleme sağlamaktadır. Nitekim, Kalkınma
Planları ve buna ilişkin olarak hazırlanan Yıllık Programlarda, iklim değişikliği
konusunda da bazı strateji ve hedeflere yer verilmektedir. Örneğin, 2007-2013
dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı ile, emisyon azaltımına yönelik
550
Bu yolla 2020 yılına kadar 181,4 milyon ton karbonun orman alanları tarafından tutulmasının
sağlanacağı tahmin edilmektedir. 2007/28 Sayılı Başbakanlık Genelgesi: Ağaçlandırma
Seferberliği, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 01.11.2007/ 26687 ve bkz.
http://www.agaclandirmaseferberligi.gov.tr/
551
İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı, Resmi Gazete Tarih/Sayı:
02.10.2009/27364.
181
politika ve önlemleri ortaya koyan bir Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı’nın
hazırlanması ve Türkiye’nin BMİDÇS altındaki yükümlülüklerini yerine
getirmesi hususları Plana dahil edilmiştir.552 Bu doğrultuda, 2010 Yılı
Programı’nda, kalkınma öncelikleri ve artan nüfusun ihtiyaçları dikkate alınarak,
iklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarının sürdürülmesine yer verilmiş ve bu
alanda bir Eylem Planı’nın Aralık 2010’un sonuna kadar oluşturulması
hedeflenmiştir.553
Öte yandan, Türkiye’de ekonomi ve maliye politikası alanında doğrudan
iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedef alan bir düzenleme veya araç mevcut
değildir. Bununla birlikte, çevrenin korunması amacıyla çeşitli ekonomi ve maliye
politikası araçlarına da başvurulabileceği, 2006 yılında değiştirilen 2872 sayılı
Çevre Kanunu ile açıkça belirtilmiştir. Bu kapsamda, çevrenin korunması,
iyileştirilmesi ve kirliliğinin önlenmesi amacıyla;
“vergi, harç, katılma payı, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve temiz
teknolojilerin teşviki, emisyon ücreti ve kirletme bedeli alınması, karbon ticareti
554
gibi piyasaya dayalı mekanizmalar ile ekonomik araçlar ve teşviklerin”
kullanılmasına olanak tanınmıştır. Ayrıca, Türkiye’de çevrenin korunması
amacıyla kirleten öder ilkesiyle uyumlu araçlara başvurulması yönündeki
yaklaşıma, hem Çevre Kanunu’nda hem de Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda
karşılaşılmaktadır. Özellikle, anılan Kalkınma Planı kapsamında, çevrenin
korunmasına ilişkin olarak, kirleten öder ilkesini temel alan politika araçlarının
yatırım, üretim ve tüketim aşamalarında uygulanması ve böylece bu yöndeki
uygulamaların daha kapsamlı hale getirilmesinin planlanması, iklim değişikliğiyle
mali açıdan mücadele yönünde atılacak önemli bir adımı teşkil etmektedir.
Maliye politikası kapsamında var olan çeşitli düzenlemeler, doğrudan
iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlamamakla birlikte, bu mücadeleye
552
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), TBMM Kararı, Resmi Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı:
0107.2006/26215, s. 73-74.
553
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) 2010 Yılı Programı, Resmi Gazete (Mükerrer)
Tarih/Sayı: 17.10.2009/27379, s. 130-131.
554
5491 Sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı:
13.05.2006/26167, Madde 3.
182
verdikleri dolaylı katkılar nedeniyle üzerinde durulmayı hak etmektedir. Bu
çerçevede, Maliye Bakanlığı’nın iklim değişikliğiyle mücadele süreciyle dolaylı
olarak ilişkilendirilebilecek çeşitli uygulama ve politikaları mevcuttur. Bu
doğrultuda öne çıkan düzenlemelerden biri, özellikle fosil yakıtlar ve motorlu
taşıtlar üzerinde ÖTV şeklinde uygulanan dolaylı vergilerdir. Söz konusu vergiler,
aşırı tüketimin önüne geçilmesini ve böylece emisyonların dolaylı olarak kontrol
altına alınmasına sağlamaktadır. OECD de, bu yöndeki vergileri çevreci vergiler
olarak ele almaktadır. 2006 yılında yayınlanan bir OECD raporuna göre, Türkiye
çevreyle ilgili olan vergiler555 yoluyla elde edilen gelir ve ayrıca bu gelirin
GSYH’ye oranı açısından (2003 yılı göstergeleri temelinde) OECD üyeleri
arasında ilk sırada yer almaktadır.556 Bu bakımdan, fosil yakıtlar ve sıfır motorlu
taşıtlar üzerinden alınan vergilerin, Türkiye’nin toplam vergi gelirinin tahmini
olarak yaklaşık %20’sini oluşturması dikkat çekicidir.
Öte yandan, Türk vergi sisteminde doğrudan çevreyle ilişkili tek
düzenleme, 1993 yılından beri uygulanan Çevre Temizlik Vergisi olup, bu
verginin kapsamına “belediyelerin katı atık toplama ve kanalizasyon hizmetinden
yararlanan konut, işyeri ve diğer şekilde yararlanan binalar” dahil edilmiştir.557
Bu vergi ile elde edilen gelirin %20’sinin çevre temizliğinin sağlanması amacıyla
yine bu alanlarda kullanılması gerekmektedir. Çevre Temizlik Vergisi
kapsamında, bir yandan çöp ve su konusunda tüketicilerin daha verimli olması
teşvik edilirken, bir yandan da bu alanlarda yatırım için kaynak yaratılması
hedeflenmektedir. Böylece, iklim değişikliğiyle azalan su kaynaklarının daha
etkin kullanımı ile birlikte sera gazı emisyonlarına yol açan katı atıkların
azaltılması ve bunların etkin bir şekilde değerlendirilmesi sağlanabilecektir.
Türkiye’de ayrıca, iklim değişikliğiyle ilişkilendirilebilecek çeşitli mali
teşvik ve kolaylıklar da uygulanmaktadır. Örneğin, 1 Nisan 2008 tarihinde
yürürlüğe giren ve 2023 yılının sonuna kadar uygulanacak olan Ar-Ge
555
Enerji ürünleri, motorlu taşıtlar, atık, emisyonlar ve doğal kaynaklar üzerindeki vergiler gibi.
OECD, 2006, s. 28-30.
557
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Yasası, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 29.05.1981/17354, Mükerrer
44. Madde, (Ek: 15.07.1993-3914/1 md.) ve 5035 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun, Resmi Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı: 02.01.2004/25334.
556
183
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun558 ile, Ar-Ge faaliyetleri,
inovasyon ve verimli teknolojilerin geliştirilebilmesi için teşvik sağlanacak ve
böylece iklime dost teknoloji ve ürünlerin geliştirilmesi sayesinde iklim
değişikliği ile daha etkin bir şekilde mücadele edilebilecektir. Bununla birlikte,
Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’nda, 559 kurulan
ormanlarda, ağaçlandırma, bakım ve koruma masraflarının gelir ve kurumlar
vergisine tabi kazançlardan indirilebileceği ifade edilmekte olup; bu yolla iklim
değişikliği ile mücadelede önemli bir yere sahip olan ormanların korunması ve
genişletilmesine destek sağlanabilecektir.
5.2. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE YÖNELİK ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ
SÜRECİNDEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE’YE OLASI YANSIMALARI
Bilindiği
üzere,
2012
sonrası
iklim
değişikliği
rejiminin
şekillendirilmesine yönelik olarak 2008 yılından beri yürütülen ve 2009’da
Kopenhag’da sonuçlandırılması hedeflenen müzakerelerde halen somut bir çıktı
elde edilememiştir. Bu müzakere sürecinde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
arasında, başta emisyon azaltımı ve finansman konularında olmak üzere birçok
alanda somut görüş ayrılıkları sürmektedir. Bununla birlikte, Kopenhag’da başta
ABD olmak üzere bazı ülkelerin öncülüğünde Kopenhag Mutabakatı oluşturulmuş
ve COP tarafından ‘not edilen’ yani sadece varlığı kabul edilen bu Mutabakata, şu
ana kadar sayısı 120’yi bulan ülke destek vermiştir. Müzakereler sırasında, az
sayıda ülkeden oluşan küçük bir grup ile şekillendirilen bu Mutabakatın,
BMİDÇS ve Kyoto Protokolü altında yürütülen müzakerelerde ele alınan
hususlara ilave olarak işbirliğine yeni bir boyut kazandırdığı söylenebilir.
Nitekim, emisyon azaltımında 2°C hedefine ilk kez yer veren, gelişmiş ülkeler
dışındaki ülkelere de iklim değişikliğiyle mücadelede kendi eylemlerini ortaya
koyabilme imkanı tanıyan ve 2020 yılına kadar toplam 830 milyar dolar civarında
finansman kaynağının sağlanmasını öngören Mutabakat, AWG-LCA ve AWG-KP
kapsamındaki müzakelere ek bir pencere açmıştır.
558
5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun, Resmi
Gazete Tarih/Sayı: 12.03.2008/26814.
559
4112 Sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erezyon Kontrolü Seferberlik Kanunu, Resmi Gazete
Tarih/Sayı: 26.07.1995/22355, Madde 12.
184
Öte yandan, söz konusu Mutabakat, içeriğinden çok yapılış tarzıyla, yani
meşru ve kapsayıcı bir şekilde yapılmaması bakımından ön plana çıkmıştır.
Halihazırda, müzakerelerin öncelikle BMİDÇS ve Kyoto Protokolü altında
tartışılmakta olan hususlara mı odaklanması gerektiği, yoksa Kopenhag
Mutabakatı ile başlatılan sürecin mi ön plana çıkarılması gerektiği konusunda
taraflar arasında bir anlaşma sağlanamamıştır. Özellikle birçok Latin Amerika
ülkesi ve diğer bazı gelişmekte olan ülkeler, Kopenhag Mutabakatı’na karşı
çıkmakta, öte yandan ABD öncülüğünde gelişmiş birçok ülke ise, bu Mutabakat
ile başlatılan sürecin yeni bir fırsatı teşkil ettiğini düşünmektedir. Ancak mevcut
haliyle Kopenhag Mutabakatı’nın müzakere sürecine ne şekilde dahil edileceği ve
iklim
değişikliği
rejiminin
şekillendirilmesini
ne
düzeyde
etkileyeceği
belirsizliğini korumaktadır.
Kopenhag Mutabakatı’nda Türkiye gibi Ek-1 taraflarından 2020 yılına
kadar belirli bir baz yıla göre sayısallaştırılmış emisyon azaltımı yapmalarının
beklenmesi, Türkiye’nin bu alandaki politikalarına uygun değildir. Daha önce de
belirtildiği üzere, Türkiye’nin belirli bir baz yılına göre emisyon azaltımı yapması,
ekonomik kalkınma ve büyüme sürecini olumsuz yönde etkileyecektir. Bu
bakımdan, Türkiye’nin emisyon azaltım boyutu açısından anılan Mutabakata
sıcak bakması şu an için mümkün görünmemektedir. Söz konusu Mutabakatta
sadece Ek-1 dışı taraflara yönelik olan NAMAs, Türkiye’nin gerçekleştirmeyi
arzu ettiği bir durumdur. Ayrıca, Kopenhag Mutabakatı kapsamındaki finansman
kaynaklarından yararlanabilecek gelişmekte olan ülkelerden hangi ülke/ülke
gruplarının (Ek-1 dışı taraflar gibi) kastedildiği henüz net değildir. Bununla
birlikte, bu yönde oluşturulması planlanan Kopenhag Yeşil İklim Fonu’nun
temelinde Meksika’nın finansman önerisinin bulunduğu varsayımından hareketle,
bu fon kapsamında Türkiye’nin de mali yükümlülüklerle karşı karşıya kalması
gündeme gelebilecektir.
Öte yandan, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü altındaki müzakerelerde de,
yine Ek-1 taraflarının emisyon azaltımı açısından ciddi adımlar atmaları
beklenmekte ve emisyon azaltım konusu bir Ek-1 tarafı olan Türkiye’nin yine
karşısına çıkmaktadır. Bunun yanında, BMİDÇS kapsamındaki finansman
185
görüşmelerinde ele alınan mali kaynakların kimin tarafından oluşturulacağı ve bu
kaynaklardan kimlerin ne şekilde yararlanacağı hususları de Türkiye’yi yakından
ilgilendirmektedir. Özellikle, mevcut önerilerin bir kısmında, Türkiye’nin de
içinde yer aldığı Ek-1 taraflarının GSMH’lerinin %1,5’i kadar katkı vermeleri ya
da en az gelişmiş ülkeler dışında tüm tarafların mali destek sağlaması yönünde
talepler bulunmakta ve ayrıca çeşitli uluslararası vergiler aracılığıyla Türkiye’ye
de mali yük getirilmesi öngörülmektedir. Zor olmakla birlikte, bu tür öneriler
üzerinde uluslararası düzeyde uzlaşı sağlanması durumunda, Türkiye ciddi bir
mali yük üstlenme riskiyle karşılaşabilecektir.
Müzakerelerdeki genel gidişat, 2012 sonrası dönem için yapılması
hedeflenen iklim değişikliği anlaşmasının en erken 2012 yılının sonunda Güney
Afrika’da yapılacak iklim değişikliği zirvesi ile sonuçlandırılabileceğini
göstermektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin müzakerelere ilişkin stratejisi
öncelikle, emisyon azaltımı ve finansman hususlarına odaklanmalıdır. Türkiye
açısından avantaj sağlamayan hususları içeren Kyoto Protokolü ile yola devam
edilmesi, Türkiye’nin ve ayrıca ABD gibi önemli bir aktörün bu işbirliği sürecinin
dışında kalmasıyla sonuçlanabilecektir. Ayrıca, bazı belirsizlikleri içinde
barındıran Kopenhag Mutabakatı kapsamındaki süreç ise, halihazırda Türkiye’nin
çıkarları lehine işlememektedir. Ancak, BMİDÇS altında görüşülen emisyon
azaltımı hususları Türkiye açısından her ne kadar olumsuz unsurlar içerse de,
Türkiye için daha fazla manevra alanı yaratması bakımından önem arz etmektedir.
Bu bakımdan, 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde emisyon hedefleri
açısından NAMAs yönünde sorumluluk üstlenmeyi ve finansman kaynakları ile
teknoloji transferinden yararlanmayı talep eden Türkiye’nin, bu yöndeki
taleplerine uygun bir statüde olması gerekmektedir. Görüldüğü üzere, iklim
değişikliği müzakerelerinde yaşanan gelişmeler genelde, Ek-1 dışı tarafların
NAMAs yapabilmeleri ve finansman ve teknoloji kaynaklarına erişim
sağlayabilmeleri yönündedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin NAMAs yapabilmesi ve
bu yöndeki kaynaklarından faydalanabilmesi için ancak Ek-1 listesinden çıkması
ya da özel koşulları ve farklı konumu temelinde Ek-1 dışı taraf gibi muamele
görmesi ile mümkün olacaktır.
186
Türkiye’nin, daha önce reddedilen Ek-1 listesinden çıkma durumunu
müzakerelerde tekrar gündeme getirmesinin zorlu bir süreç olacağı açıktır. Bu
yönde karar almak için yeterli desteğin sağlanması hususunda büyük sıkıntılar
yaşanabilecektir.560 Nitekim AB’nin, Türkiye’nin bu yöndeki bir önerisine sıcak
bakmayacağı anlaşılmaktadır. AB’nin emisyonlarla mücadele konusunda daha
fazla ülkenin sorumluluk almasını beklemesi, AB’den bu yönde bir desteğin
alınmasını zorlaştırmaktadır. Halihazırda Ek-1 taraflarından daha fazla emisyon
azaltımı yapmalarını bekleyen ve finansman kaynaklarının yetersizliğinden
şikayet eden Ek-1 dışı birçok ülke ise, özellikle Türkiye gibi Ek-1 ülkesi olan ve
mali kaynaklardan yararlanmaya yönelik yüksek bir potansiyele haiz bir ülkeyi
Ek-1 dışı listede görmek istemeyecektir. Bu durumda, böyle bir kararın alınması
için siyasi düzey de dahil olmak üzere büyük bir diploması atağının başlatılması
gerekmekte ve ayrıca yeterli desteğin sağlanabilmesi için uzun bir süreye de
ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, bu listeden çıkmanın başta AB ve diğer gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkeler ile Türkiye arasındaki ikili siyasi, ekonomik ve diğer
alanlardaki işbirliği ilişkilerine etkilerinin de göz önünde bulundurulması
gerekmektedir. Ek-1 listesinden çıkma talebinin reddedildiği dönemin (2001)
öncesinde, yani 1990’lı yılların sonunda, sera gazı emisyon seviyesi ve
ekonomisinin büyüklüğü çok daha düşük düzeyde olan Türkiye’nin, AB’ye
katılım müzakerelerine başlamış olması da konunun diğer bir boyutunu
oluşturmaktadır. Sonuç olarak, dünyanın ilk 20 büyük ekonomisi arasında yer alan
ve sera gazı emisyonlarındaki artış bakımından Ek-1 tarafları içinde ilk sırada
bulunan Türkiye’nin, Ek-1 listesinden çıkması başarılması zor bir süreç haline
gelmiştir.
Öte yandan, Türkiye’nin özel şartları ve farklı konumunun tanınmaya
davet edildiği 26/CP.7 no.lu COP Kararının içi açılarak, Ek-1 dışındaki tarafların
sahip olduğu haklara benzer hak ve sorumlulukların aşamalı olarak talep
edilebileceği düşünülmektedir. Örneğin bu karar ve ortak fakat farklılaştırılmış
sorumluluklar ilkesi temelinde, NAMAs yapılması, finansman ve teknoloji
kaynaklarından yararlanılması ve esneklik mekanizmalarına (özellikle CDM gibi)
560
Başta oy birliğiyle mutabakat sağlanması için çaba gösterilmesi gerekmekte, bu sağlanamadığı
takdirde toplantıda hazır bulunan ve oy kullanan tarafların dörtte üçünün oy çoğunluğu ile
değişiklik kabul edilmektedir.
187
ev sahibi ülke olarak katılım sağlanmasının bir öneri şeklinde taraflara
sunulmasında yarar vardır. Ancak böyle bir sürecin başlatılması için öncelikle,
Türkiye’nin emisyon hedefine ilişkin ayrıntıları ve mali ve teknolojik açıdan
ihtiyaçlarını bir an önce tespit etmesi gereklidir. Bu doğrultuda, ilgili kurum ve
kuruluşlar, üniversiteler, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde
ve Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi temelinde ortak ulusal pozisyonun
belirlenmesi ve buna ilişkin eylem planının hemen hazırlanması önem arz
etmektedir.
5.3. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE EKONOMİK VE MALİ AÇIDAN
MÜCADELE:
YENİLİKÇİ MALİ ARAÇ VE MEKANİZMALAR VE
TÜRKİYE
Son yıllarda, iklim değişikliğiyle mücadele başta olmak üzere, çevrenin
korunmasına yönelik atılacak adımlarda, standartların belirlenmesi, kontrol ve
denetim uygulamaları gibi doğrudan düzenlemelerin yanında, ekonomi ve maliye
politikası araçlarına da daha sık bir şekilde başvurulmaya başlanmıştır. Özellikle
iklim değişikliği gibi ekonomik ve mali boyutu ön plana çıkan küresel bir çevre
sorununa karşı alınacak tedbirlerin, sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik
büyümeyi olumsuz yönde etkilemeyecek şekilde tasarlanması ve bu yönde
maliyet etkin ve piyasa temelli mekanizmalara öncelik verilmesi, 21. yüzyılda
küresel düzeyde kabul edilen bir yaklaşım olmuştur. İklim değişikliği ile etkin bir
şekilde mücadele edilebilmesi için düşük karbonlu ekonomik dönüşümün
gerçekleştirilebilmesi
ve
bu
süreçte
karşılaşılacak
değişikliklere
uyum
sağlanabilmesi gereklidir. Bu doğrultuda, iklim değişikliğine karşı bir an önce
harekete
geçilmesi
sayesinde,
gelecekte
ortaya
çıkabilecek
maliyetler
azaltılabilecek ve böylece ülkeler en az zararla bu süreci atlatabileceklerdir.
Bu bağlamda, çevre vergileri, mali teşvik ve sübvansiyonlar ve emisyon
ticareti alanlarındaki düzenlemeler, iklim değişikliğine karşı harekete geçirilen
başlıca ekonomik ve mali araçlar arasındadır. İklim değişikliğiyle mücadele
amacıyla başvurulacak çevre vergileri, aslında vergi sisteminde daha kapsamlı
reformlara zemin hazırlaması bakımından önem arz etmektedir. İklimle ilişkili
188
yeni vergilerin getirilmesi, mevcut vergilerin farklılaştırılması ve bazı vergilerin
ortadan kaldırılması, bu yönde atılabilecek adımları teşkil etmektedir. Genellikle,
ticaret, rekabet ve istihdam gibi alanlarda olumsuz etkiler yaratabilecek çevre
vergisi uygulamalarında, emek ve gelir üzerindeki vergi yükünün çevreye zararlı
faaliyetlere ve tüketime yönlendirilmesi ile bu tür vergiler daha makul hale
getirilmektedir. Ayrıca, bu vergiler sonucu elde edilecek gelirin, yine iklimin
korunmasını
amaçlayan
faaliyetlerde
kullanılması
ile çevre vergilerinin
uygulanabilmesi daha çekici kılınabilmektedir. Daha önceki kısımlarda da
görüldüğü üzere, doğrudan iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen vergisel
düzenlemeler çok az sayıda ülkede mevcuttur. Bunun temel nedeni, küresel
düzeyde bu tür vergilerin uygulanmıyor olması ve dolayısıyla tek taraflı olarak
iklimi korumaya yönelik getirilecek vergilerin, dış ticaret, rekabet ve istihdam
başta olmak üzere ülke ekonomisinde olumsuz etkiler yaratacağı yaklaşımıdır. Bu
bakımdan, yeni çevre vergilerinin getirilmesi yerine, mevcut çevre vergileri
arasında farklılaştırmaya gidilmesi, çevreye dost mali teşvik uygulamalarının
yaygınlaştırılması ve ayrıca çevreye zararlı sübvansiyonların kaldırılması ön
plana
çıkan
mali
düzenlemelerdir.
Özellikle,
fosil
yakıtlar
üzerindeki
sübvansiyonların kaldırılması son zamanlarda iklim değişikliğiyle mücadelede
yoğun olarak tartışılan konuların başında gelmektedir. Bununla birlikte, yenilikçi
bir araç olarak emisyon ticareti sistemi uygulamaları da, özellikle iklim
değişikliğiyle mücadeledeki en önemli araçlardan biri haline gelmiştir. Emisyon
kotalarının dağıtılmasında açık artırma usulünün uygulanması sayesinde
emisyonların fiyatlandırılması sağlanabilmekte ve böylece kirleten öder temelinde
vergi benzeri bir etki yaratılarak, çevresel yatırımlarda kullanılmak üzere gelir de
elde edilebilmektedir.
Türkiye’nin, iklim değişikliğiyle mücadeleyle uyumlu ekonomi ve maliye
politikalarını tasarlayabilmesi için sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınması
ve uyum konuları başta olmak üzere iklim değişikliğine ilişkin temel hedef ve
stratejilerini
ve
bu
yöndeki
eylemlerini
ayrıntılı
olarak
tespit
etmesi
gerekmektedir. Bu yöndeki önemli bir gelişme ise, daha önce de vurgulandığı
üzere 2010-2020 dönemine ilişkin Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’nin
kabul edilmesi olmuştur. Bu Strateji Belgesi’nde önemli birçok sektörel hedef
189
tespit edilmiş olmakla birlikte, bu hedefler sayesinde toplamda ne kadar sera gazı
emisyonunun atmosfere bırakılmasının önleneceği ve bu yönde ihtiyaç duyulan
mali kaynak miktarı kesin olarak bilinmemektedir. Bu bakımdan, eylem planının
hazırlanması sürecinde bu yönde çalışmaların bir an önce tamamlanması,
Türkiye’nin iklim değişikliği politikasını daha sağlam temeller üzerine kurmasını
sağlayacaktır. Ayrıca, bu hedefler için gereken mali kaynağın tespit edilmesiyle,
bu yönde harekete geçirilebilecek ulusal ve uluslararası kaynaklar ile
uygulanabilecek ekonomi ve maliye politikası araçlarına ilişkin strateji ve
öncelikler de oluşturulabilecektir.
Bununla birlikte, uluslararası düzeyde iklim değişikliğiyle ekonomik ve
mali açıdan mücadeleye ilişkin yaşanan gelişmelerin, Türkiye tarafından iyi
izlenmesi gerekmektedir. Dünyadaki genel eğilim, iklim değişikliğinin ekonomi
ve kalkınma politikaları ile bütünleştirilmesi ve düşük karbonlu ekonomilere
dönüşümün gerçekleştirilmesi şeklindedir. Bu süreçte, özellikle emisyon
ticareti sistemlerinin yaygın olarak kullanılması ve iklime dost yatırım, teknoloji
ve ürünlerin teşvik edilmesi ön plana çıkmaktadır. Bu doğrultuda Türkiye’nin,
genel ekonomi ve maliye politikalarının oluşturulmasında, uluslararası düzeyde
yaşanan bu yöndeki gelişmelerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Türkiye’de, özellikle ekonomik kalkınma ve büyümenin sürdürülmesi, enerji
arzı güvenliğinin sağlanması, rekabet gücü ve istihdamın artırılması
hedeflerine de hizmet edecek şekilde bu alanda uygun ekonomik ve mali
araçların belirlenmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu yönde atılacak en önemli
adımlardan biri de, iklim değişikliği politikalarının kalkınma ve ekonomi
politikaları ile bütünleştirilmesi yolunda ilgili tüm sektörlerde bütüncül bir
yaklaşımın geliştirilmesidir. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin kamu geliri ve
harcamaları üzerinde oluşturabileceği etki ve maliyetlerinin hesaplanması,
sektörel düzeyde belirlenecek iklim değişikliği hedefleri için ne tür ekonomik ve
mali araçlara ihtiyaç duyulacağının tespit edilmesi önem arz etmektedir.
Anılan amaçlar doğrultusunda gündeme gelebilecek hususlardan biri de,
iklim değişikliğiyle mücadelede vergilendirme politikası bağlamında neler
yapılabileceğidir. Bu doğrultuda, çevre vergilerin, mali teşvik ve sübvansiyonlar
190
ilk akla gelen mali araçlardır. Ancak bu yöndeki araçlar genellikle, en son tercih
edilen politika önlemleridir. Özellikle, küresel düzeyde ortak bir iklim değişikliği
vergisinin uygulanmıyor olması ve tek taraflı bu tür uygulamaların, uygulayan
ülkelerin rekabet gücünü zayıflatabileceği düşüncesi, bu tür vergilerden genellikle
uzak durulmasına yol açmaktadır. Öte yandan, başta enerji ürünleri, enerji tüketen
ürünler ve ulaştırma alanında olmak üzere, çeşitli dolaylı vergiler iklim
değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayabilmektedir. Halihazırda, özellikle enerji
ürünleri üzerinde yüksek vergi oranlarının uygulandığı Türkiye’de, iklim
değişikliğiyle mücadele amacıyla yeni çevre vergilerine başvurulmasının öncelik
arz etmediği düşünülmektedir. Sanayileşme sürecini henüz tamamlamamış olan
Türkiye’nin,
uluslararası
alanda
rekabet
edebilirliğini
olumsuz
yönde
etkileyebilecek bu tür vergiler yerine, öncelikle ekonomiye etkisinin daha az
olacağı düşünülen doğrudan düzenlemelere gitmesinin daha avantajlı olacağı
açıktır. Bu yöndeki mali araçların, iklim değişikliği hedeflerine ulaşmada
destekleyici ve tamamlayıcı bir role sahip olduğu unutulmamalıdır.
Bununla birlikte, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde iklim değişikliğiyle
mücadele alanında uygulanabilecek vergisel düzenlemeler ve bu doğrultudaki
mali
teşvik
ve
sübvansiyonlar
konusunda
stratejilerini
tespit
etmesi
gerekmektedir. Bu çerçevede, ön plana çıkan alanlardan biri, iklime dost
teknolojilerin geliştirilmesi ve bu yöndeki Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerine
destek verilmesi olacaktır. Her ne kadar, Türkiye’de Ar-Ge faaliyetlerine mali
teşvik sağlamaya yönelik düzenlemeler bulunsa da, bu konudaki düzenlemeler
iklim
değişikliği
politikalarıyla
yeterli
bir
şekilde bütünleştirilmemiştir.
Dolayısıyla, bu yönde verilecek desteklerde, yeni ve verimli teknolojiler ile iklime
dost üretim yöntemleri ve ürün modellerinin geliştirilmesi, özellikle enerji
verimliliği
ve
yenilenebilir
enerji
alanlarına
öncelik
verilmesi
gerekli
görülmektedir. Ayrıca, düşük emisyonlu ve enerji verimli teknolojiler, ürün ve
hizmetler üzerinde daha düşük oranlı vergilerin uygulanması ve böylece
vergi farklılaştırılmasına gidilmesi de başvurulabilecek politika önlemleri
arasında yer almaktadır. Örneğin, motorlu taşıtların vergilendirilmesine ilişkin
olarak Türkiye’de uygulanan vergi mevzuatında, temel olarak taşıtların yaşı ve
motor silindir hacmi dikkate alınmaktadır. Motor silindir hacmi artıkça, ödenecek
191
vergi oranının da yükselmesi iklime dost bir uygulama olarak adlandırılabilir.
Ancak, yaş ile ilgili düzenlemelerde, yaşlanan ve dolayısıyla daha az verimli ve
daha yüksek emisyonlu eski teknolojilere sahip taşıtlar daha düşük oranlarda
vergilendirilmektedir. Bu bakımdan, kilometre başına atmosfere bırakılan sera
gazı emisyon miktarı ve belirli bir zaman içinde kat edilen kilometre düzeyi gibi
hususların da bu düzenlemelerde göz önünde bulundurulması ile, daha fazla
tüketen
ve
kirletenin
ödediği
bir
çevreci
yaklaşımın
benimsenmesi
sağlanabilecektir. Nitekim, iklim dostu olarak nitelendirilen hibrid araçlar gibi
yenilikçi teknolojilerin geliştirilmesi ve bu tür teknolojilere destek sağlanması,
ekonominin gelecekte yaşanacak dönüşüme hazırlıklı olması açısından önemlidir.
Öte yandan, son zamanlarda özellikle OECD ve G-20 kapsamında olmak
üzere, fosil yakıtlar üzerindeki sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılması
ve bu sübvansiyonların iklime dost faaliyetlere yönlendirilmesi konusunda
adımlar atılmaktadır. Bu sürecin, özellikle fosil yakıt sübvansiyonlarına yoğun
olarak başvurulan bölgelerde, uzun vadeli bir dönüşümü beraberinde getireceği
düşünülmektedir. Türkiye’de de fosil yakıtlarına ilişkin bazı sübvansiyonların
bulunması,561 bu konudaki olası gelişmelerin gelecekte gündeme gelebileceğinin
işaretidir.
Son yıllarda, iklim değişikliğiyle mücadele sürecinde, ön plana çıkan
politika araçlarından biri olan emisyon ticareti de Türkiye’nin gündeminde yerini
almaya başlamıştır. Halihazırda Türkiye, Kyoto Protokolü kapsamında emisyon
azaltım yükümlülüğü bulunmaması nedeniyle, emisyon ticareti sistemi ve diğer
esneklik mekanizmalarından yararlanamamaktadır. Bu bağlamda, son dönemde
Türkiye’de gönüllü karbon ticareti562 gelişme göstermiştir. Gönüllü olarak yapılan
bu ticaret, iklim değişikliği rejimi altındaki kurallara tabi değildir ve ayrıca bu
konuda uluslararası somut bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu doğrultuda,
561
Örneğin, yurt dışına çıkarılacak eşyayı taşıyan kamyon, çekici ve soğutucu ünitesine sahip yarı
römorkların yurt dışına çıkışlarında yapılacak motorin teslimine vergiden istisna tanınmış ve yük
ve yolcu taşıyan gemilere, ticari yatlara, hizmet ve balıkçı gemilerine miktarı her geminin teknik
özelliklerine göre verilecek akaryakıtın ÖTV’si sıfıra indirilmiştir.
562
Gönüllü karbon ticaretinde, bireyler, kurum ve kuruluşlar, firmalar ve düzenlenen birtakım
etkinliklerin faaliyetleri sonucu oluşan sera gazı emisyonlarının gönüllü azaltımı
hedeflenmektedir.
192
Türkiye’nin bu tür sistemlere etkin katılımının sağlanması ve gelecekte bu
alandaki gelişmelere hazırlıklı olunabilmesi amacıyla Karbon Piyasası’nın
oluşturulması için gerekli çalışmalar başlatılmıştır. Bu çerçevede, karbon
piyasası kapsamında yapılan ticarete ilişkin vergisel düzenlemeler, Maliye
Bakanlığı’nın gündemine getirilebilecek ve piyasadaki karbon alım satım
işlemlerinin ne şekilde vergilendirileceği konusunda birtakım düzenlemelerin
yapılması ihtiyacı doğabilecektir. Bu alandaki vergilendirme politikalarında,
bu piyasanın geliştirilmesinin teşvik edilmesi ve aynı zamanda kamu maliyesi
üzerinde oluşacak idari maliyetlerin de göz önünde bulundurulması
gerekmektedir. Bu doğrultuda, AB ve Asya’daki bazı ülkeler (Çin, Hindistan,
Pakistan ve Güney Kore gibi) başta olmak üzere, karbon piyasalarında
vergilendirme düzenlemeleri konularında bilgi ve tecrübe paylaşımı amacıyla ikili
işbirliklerine gidilmesi yararlı olabilecektir.
İklim değişikliğine ilişkin olarak vergilendirme alanında yaşanacak olası
gelişmelerin yanı sıra, iklim değişikliğiyle mücadele konusu bütçe ve kamu
alımları gibi birtakım politika alanlarını da ilgilendirmektedir. Nitekim, daha sık
ve şiddetli olarak hissedilen iklim değişikliğinin olumsuz etkileri sonucu oluşacak
ekonomik zarar ve kayıpların daha etkin bir şekilde telafi edilmesi açısından,
bütçe hazırlık sürecinde iklim değişikliğinin de göz önünde bulundurulması
önem arz etmektedir. Bununla birlikte, kamu alımları alanında, iklimi gözeten
ve enerji verimli mal ve hizmetlerin tercih edilmesi ve bu yönde yeşil kriter ve
standartların geliştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacaktır.
Son olarak, iklim değişikliği ile mücadeleye özel sektörü de dahil edecek
teşviklerin, ekonomik fırsatların ve istikrarlı bir yatırım ortamının sunulması ve
bu süreçte kamu-özel sektör ortaklıklarına daha fazla ağırlık verilmesi, bu
mücadeleyi olumlu yönde etkileyecektir.
5.4. GELECEĞE YÖNELİK ÖNGÖRÜLER: AB VE TÜRKİYE
Salt bir küresel çevre sorunu olmayan iklim değişikliği, aslında birçok
sektörü ve politika alanını yakından ilgilendiren çok daha kapsamlı bir konuyu
teşkil etmektedir. Bu bakımdan, AB’ye katılım müzakerelerini yürüten
193
Türkiye’nin Birlik ile ilişkilerinde, Çevre Faslı’nın yanı sıra Enerji, Ulaştırma,
Tarım ve Kırsal Kalkınma, Sosyal Politika ve İstihdam ve Vergilendirme gibi
birçok faslı yakından ilgilendiren ve bu alanlarda etki yaratması kuvvetle
muhtemel olan iklim değişikliğine çok boyutlu ve bütüncül olarak yaklaşması
gerekmektedir. Bu süreç, kuşkusuz genel ekonomik kalkınma ve büyüme
politikalarının yönelimini de bir şekilde etkileyecektir.
İklim değişikliği ile mücadelenin uluslararası arenada önem kazanması ve
AB’nin bu alanda liderlik rolünü üstlenmesi, Türkiye’yi iklim değişikliği ile
mücadeleye yönelik daha somut adımlar atmaya itecektir. Bu doğrultuda, AB’nin
mevcut iklim değişikliği politikaları ve 2012 sonrası döneme yönelik kapsamlı
hedefleri, gelecekte Türkiye’nin Birlik ile ilişkilerinde yer alabilecek öncelikli
gündem maddeleri arasındadır. Ayrıca, AB’nin iklim değişikliğini aynı zamanda
ekonomi, istihdam, enerji gibi birçok politika alanını ve sektörü ilgilendiren bir
konu olarak ele alması ve iklim değişikliğiyle mücadeleyi ilgili tüm Birlik
politikalarına dahil etmesi yönündeki yaklaşımı, Türkiye’nin yakından takip
etmesi gereken bir süreç olarak öne çıkmaktadır.
Bu bakımdan AB, iklim değişikliğiyle mücadeleyi, Birliğin daha güçlü bir
hale getirilmesinde bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Nitekim, AB’nin iklim
değişikliği politikaları, düşük karbon ekonomisine geçiş ve enerji güvenliğinin
sağlanması, yeni istihdam olanaklarının yaratılması, kaynakların verimli
kullanılması, rekabet gücünün artırılması, teknolojik gelişim ve inovasyonun
teşvik edilmesi gibi birçok stratejik hedefi de içinde barındırmaktadır. Ayrıca,
AB’nin iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik politikalarında, sera gazı
emisyonlarının fiyatlandırılması ve emisyon ticareti sistemlerine öncelik verilmesi
önem kazanan politika seçeneklerindendir. AB’nin başta OECD ülkelerini
kapsayacak şekilde küresel karbon piyasalarının genişletilmesi ve Türkiye’nin de
sera gazı emisyon ticareti planını oluşturması gerektiği yönündeki yaklaşımı,
Türkiye’nin de bu yönde hazırlık yapmasını gerekli kılmaktadır. Buna paralel
olarak ayrıca, Türkiye’nin AB’nin iklim değişikliğine ilişkin politikalarına uyum
sağlama yönünde harekete geçebilmesi için yapılacak çalışmalarda AB’nin
desteğinin alınması şarttır. Böylelikle, AB ile sürdürülen müzakere süreci,
194
Türkiye’nin
iklim
değişikliğiyle
mücadele
ve
sürdürülebilir
kalkınma
politikalarını destekleyecek şekilde fırsata da dönüştürülebilecektir.
Öte yandan, Türkiye ve AB arasında iklim değişikliği alanındaki
işbirliğinin yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Örneğin, AB ve Türkiye,
uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinde çok seyrek olarak bir araya
gelmektedir. Ayrıca, AB üyeleri arasında müzakereler sırasında yapılan
toplantılara Türkiye katılamamakta ve toplantılar hakkında herhangi bir bilgiye de
ulaşamamaktadır. Bu bakımdan, hem uluslararası iklim değişikliği müzakereleri
kapsamında hem de Türkiye’nin AB ile ikili ilişkilerinde, sürekli görüş
alışverişini sağlayacak bir işbirliği mekanizmasının kurulması faydalı olacaktır.
AB ve Türkiye arasında, özellikle 2012 sonrası döneme ilişkin olarak bu alanda
atılabilecek işbirliği adımları ve önceliklerinin tespiti ve AB’nin vereceği destek
ile, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele ve AB’ye üyelik yolunda ilerleme
sağlaması başarılabilecektir.
Sonuç itibariyle, dünyadaki genel eğilim, iklim değişikliği gibi küresel bir
sorunla mücadelenin, sadece çevre politikası alanında alınacak önlemlerle
mümkün olamayacağı yönündedir. Bu alanda ve ilgili sektörlerde atılacak
adımların yanında, ekonomi ve maliye politikalarında yapılacak düzenlemeler,
gelecekte iklim değişikliğiyle mücadelenin seyrini belirleyecek olması açısından
önemlidir. Nitekim, iklim değişikliği aynı zamanda, ekonomide sürdürülebilir ve
düşük karbonlu bir büyümenin gerçekleştirilmesi, enerji arzı güvenliğinin
sağlanması ve istihdam ve rekabet gücünün artırılması için fırsat olarak da
değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda, AB ülkeleri başta olmak üzere birçok
gelişmiş ülke, diğer politikalarının yanında ekonomi ve maliye politikalarını da bu
hedeflere paralel olacak şekilde tasarlamaya yönelmiştir. İklim değişikliğiyle
mücadelenin 21. yüzyılda, ülkelerin ekonomi ve kalkınma politikalarında ve
çevre, enerji, ulaştırma ve sanayi sektörleri başta olmak üzere birçok politika
alanında gerçekleşecek bir dönüşümün ve hatta bir devrimin habercisi niteliğinde
olduğu anlaşılmaktadır.
195
Türkiye gibi hem uluslararası düzeyde önde gelen bir ekonomik güç
olmayı hedefleyen hem de AB’ye üye olma yolunda ilerleyen bir ülkenin, dünya
çapında hızla ilerleyen bu sürecin dışında kalması düşünülemez. Bu çerçevede
Türkiye’nin, iklim değişikliğine karşı sektörel düzeyde aldığı önlemlerin yanı sıra,
ekonomi ve maliye politikaları kapsamında da adım atması ile, daha verimli ve
rekabetçi bir ekonomi yaratma yolunda önemli bir ilerleme sağlanmış olacaktır.
Böylece,
iklim
değişikliğiyle
mücadeleyle
birlikte
küresel
düzeyde
gerçekleşmekte olan bu ekonomik dönüşüm ve reform sürecinin gerisinde
kalınmayacak ve sürdürülebilir kalkınma ve düşük karbonlu büyüme yönünde bir
an önce harekete geçilebilecektir.
Bu çerçevede Türkiye, AB’nin iklim değişikliği stratejisine benzer şekilde,
düşük karbonlu bir ekonomik ve toplumsal dönüşümün gerçekleştirilmesi
temelinde, iklim değişikliği politikalarını daha kapsamlı ve bütüncül bir şekilde
ele almalıdır. Ülke ekonomisini olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahip olan
iklim değişikliğiyle mücadelenin, karşılaşılacak fırsatların iyi değerlendirilmesi
durumunda, çevresel ve sosyal getirilerinin yanı sıra birtakım ekonomik ve
stratejik faydalarının da olacağı göz ardı edilmemelidir. Bu bakımdan Türkiye,
iklim değişikliği ile mücadele sürecine aynı zamanda enerji kaynaklarında
çeşitliliğin artırıldığı ve dışa bağımlılığın azaltıldığı bir enerji arzı güvenliği
meselesi olarak da bakmalıdır. Bununla birlikte iklim değişikliğinin, yeni istihdam
olanaklarının yaratıldığı, rekabet gününün artırıldığı ve teknolojik gelişim ve
inovasyonun canlandırıldığı bir süreç olarak değerlendirilmesi sayesinde, bu
alanda daha iddialı ve kapsamlı hedefler belirlenebilecektir. Türkiye’nin çevre ve
ilgili sektörel politikalarının yanı sıra, ekonomi, maliye ve kalkınma politikalarını
da bu yönde belirlenecek hedeflere uygun şekilde tasarlaması, Türkiye’nin
geleceğin öncü ekonomileri ve gelişmiş ülkelerinin arasına dahil olmasını
sağlayacaktır.
196
SONUÇ
Günümüze dek yaşanan en önemli küresel sorunlardan biri olan iklim
değişikliği, ülkeler arasında sınır tanımaksızın tüm dünyayı olumsuz yönde
etkilemektedir.
İnsanoğlunun
özellikle
sanayi
devriminden
bu
yana
gerçekleştirdiği çeşitli ekonomik faaliyetler sonucunda atmosferdeki sera gazı
emisyon birikimi artmış ve dolayısıyla doğal sürecine ek olarak sera etkisi daha
yoğun yaşanmaya başlamıştır. Özellikle dünya nüfusunun ve başta enerji alanında
olmak üzere tüketimin hızla artış göstermesi, iklim değişikliğinin şiddetini
arttırarak sürdürmesinde belirleyici olmaktadır. Bu süreç, küresel sıcaklıklarda
artış, kuraklık, buzulların erimesi ve deniz suyu seviyesinin yükselmesi ve
biyolojik çeşitliliğin tehdit altında olması gibi birbirleriyle bağlantılı birçok
olumsuz sonucu beraberinde getirmektedir.
İklim değişikliğinin bir sonucu olarak daha sık ve şiddetli bir şekilde
yaşanan çölleşme, kuraklık, su kıtlığı ile sel, fırtına ve kasırgalar bu küresel
soruna karşı vakit kaybetmeden önlem alınmasını zaruri hale getirmektedir.
Önlem alınmaması durumunda ise, En Az Gelişmiş Ülkeler (LDCs), küçük ada
ülkeleri ve bazı Afrika ülkeleri, iklim değişikliğinin artan olumsuz etkileri
nedeniyle ölüm kalım savaşı vermek durumunda kalabileceklerdir. Bu sürecin,
birçok canlı türünün neslinin tükenmesi gibi geri dönülmez etkilerinin yanı sıra,
insanların zorunlu göçe maruz kalmaları gibi ciddi sosyo-ekonomik etkilerinin
olacağı
unutulmamalıdır.
Özellikle,
sera
gazı
emisyonlarının
atmosfere
bırakılmasına yol açan şu anki faaliyetlerin etkilerinin, çok uzun süre sonra
hissedileceği göz önünde bulundurulduğunda, bu sorunla mücadele için bir an
önce harekete geçilmesi daha önemli hale gelmektedir. Ayrıca, bu soruna ilişkin
hiçbir sorumluluğu bulunmayan gelecek nesillerin, daha sağlıklı bir çevrede
yaşama haklarının ellerinden alınmasının kabul edilebilecek bir şey olmadığı
açıktır.
197
Genellikle piyasa etkileri ve piyasa dışı etkiler olmak üzere iki ana başlık
altında toplanan iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, çeşitli alanlarda farklı
seviyelerde hissedilmektedir. Piyasa etkilerinden, ekonomik yönü ağır basan
etkiler kastedilmekte olup, bunlara iklim değişikliğinden dolayı tarımsal üretimin
düşmesi ve altyapı sistemlerinin zarar görmesi örnek olarak verilebilir. Piyasa dışı
etkilerden ise canlı türlerinin nesillerinin tehdit altında olması, halk sağlığının
olumsuz etkilenmesi ve hatta can kaybının yaşanması gibi insan ve çevre
üzerindeki kapsamlı etkiler anlaşılmaktadır. Tüm bu etkiler özellikle, iklim
değişikliğine uyum ve emisyon azaltımı alanlarında ciddi sosyo-ekonomik
maliyetleri beraberinde getirmektedir. Nitekim, iklim değişikliğine uyum
kapsamında, altyapı ve sağlık harcamalarının artması ve ayrıca enerji, turizm,
tarım, balıkçılık ve iklimsel koşullarla ilişkili sanayi kollarında ortaya çıkan çeşitli
ekonomik
maliyetlerle
karşılaşılabilmektedir.
Bununla
birlikte,
iklim
değişikliğinin emisyon azaltım yönü, ortaya çıkan zarar ve kayıplardan çok,
alınacak önlemlerin getireceği maliyetlerle ilişkilidir. Emisyon azaltımına yönelik
faaliyetlerin ciddi yatırımların yanı sıra çeşitli alanlarda ve ekonomide dönüşümü
gerekli kılması, iklim değişikliğine aynı zamanda bir ekonomik ve mali sorun
olarak da yaklaşılması gerektiğini göstermektedir. Bu çerçevede, iklim
değişikliğinin küresel boyutu ve ortaya çıkardığı sosyo-ekonomik etkilerin
büyüklüğü, ülkelerin bu sorunla tek başlarına mücadele edebilmelerinin ötesine
geçmektedir. İklim değişikliğiyle etkin ve başarılı bir şekilde mücadele
edilebilmesi, ancak tüm ülkelerin bir araya geldiği bir işbirliği mekanizması
altında mümkün olacaktır. Bu yönde bir işbirliği mekanizmasının oluşturulması
ile, iklim değişikliğiyle mücadelenin sınırları çizilebilecek ve kapasite ve
sorumluluklar
temelinde
ülkelerin
bu
mücadeleye
katkı
vermeleri
sağlanabilecektir.
İklim değişikliğiyle mücadele alanındaki işbirliği çabaları, özellikle
1970’lı yıllardan itibaren bu soruna yönelik olarak bilimsel, toplumsal ve siyasi
düzeyde artan ilgi doğrultusunda giderek hızlanmıştır. Bu bakımdan, 1992 yılında
düzenlenen Rio Konferansı, iklim değişikliğine karşı işbirliği açısından bir dönüm
noktasını teşkil etmektedir. 1990’lı yılların başında BM kapsamında başlatılan ve
bir iklim değişikliği sözleşmesinin yapılmasını hedefleyen müzakereler, 1992
198
yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS)
kabul edilmesiyle başarılı bir şekilde sonuçlanmıştır. 1994 yılında yürürlüğe giren
BMİDÇS ile iklim değişikliği rejiminin temelleri atılmış ve işbirliğinin temel
ilkeleri, kuralları ve sınırları belirlenmiştir. BMİDÇS kapsamında, öncelikle ortak
fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve eşitlik ilkeleri temelinde, ülkeler arasında
(Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı) farklı sorumluluklar tespit edilmiş ve bu yönde atılacak
işbirliği adımlarının çerçevesi oluşturulmuştur. Ancak, söz konusu Sözleşme’nin
sera
gazı
emisyonlarının
sınırlandırılması
ve
azaltılması
konusunda
sayısallaştırılmış ve bağlayıcı yükümlülükler içermemesi, BMİDÇS temelinde
hukuksal açıdan bağlayıcı ve somut hedefler getiren bir protokolün yapılmasını
gerekli kılmıştır. Bu yönde yürütülen müzakereler neticesinde, 1997 yılında
Kyoto Protokolü kabul edilmiş ve böylece iklim değişikliğiyle mücadelede önemli
bir ilerleme sağlanmıştır. 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü, temelde
sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınmasını amaçlayan ve bu yönde çeşitli
ekonomik ve piyasa temelli araçlardan yararlanılmasına olanak sağlayan hukuksal
açıdan bağlayıcı önemli bir uluslararası belgedir. Kyoto Protokolü kapsamında
tarafların sera gazı emisyonlarını 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesinin en az %5
daha altına çekmeleri yönünde farklılaştırılmış yükümlülükler getirilmiştir.
Bununla birlikte, emisyon ticareti, Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) ve ortak
yürütme gibi esneklik mekanizmalarını devreye sokarak alınacak önlemlerin
maliyet etkin şekilde yerine getirilmesini hedefleyen Protokol ile, karbon
piyasalarının oluşturulması ve bu kapsamda ekonomik yönü ağır basan birtakım
önlemlere öncelik verilmesi sağlanmıştır.
Öte yandan, Kyoto Protokolü kapsamındaki ilk yükümlülük döneminin
2012 yılında sonlanacak olması nedeniyle, 2012 sonrası döneme yönelik
müzakereler 2008 yılında BM kapsamında başlatılmıştır. Bu çerçevede, Kyoto
Protokolü’ne ilişkin olarak AWG-KP altında ele alınan hususların yanı sıra, yeni
kurulan AWG-LCA kapsamında emisyon azaltımı, iklim değişikliğine uyum,
teknoloji geliştirme ve transferi, finansman, ortak vizyon ve kapasite geliştirme
konuları temelinde müzakereler sürdürülmektedir. Ancak, 2009 yılının sonunda
gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi ile sonuçlandırılması öngörülen müzakerelerde
şu ana kadar somut bir çıktıya ulaşılamamıştır. Mevcut gelişmeler dikkate
199
alındığında, hukuksal açıdan bağlayıcı ve somut hedefler getiren uluslararası bir
iklim değişikliği anlaşmasının ancak 2012 yılının sonunda yapılabileceği tahmin
edilmektedir. Bununla birlikte, anılan zirvede karar alınmak yerine sadece not
edilen Kopenhag Mutabakatı ile bu müzakere sürecine dolaylı olarak yeni bir
boyut kazandırılmıştır. İçeriğinden çok yapılış tarzındaki eksiklikler ve bundan
kaynaklanan meşruiyet sorunları nedeniyle birçok ülkenin tepkiyle yaklaştığı bu
Mutabakat, ABD ve gelişmiş ülkeler başta olmak üzere sayıları 120’ye varan ülke
tarafından desteklenmektedir. Özellikle, iklim değişikliğiyle mücadelede ilk kez
sıcaklıkların sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2ºC’de sabitlenmesi hedefine yer
vermesi ve 2020 yılına kadar 830 milyar dolar civarında mali kaynağın
oluşturulmasını öngörmesi bakımından dikkat çeken Mutabakatın, müzakerelerle
nasıl bütünleştirileceği ve bu yönde ne tür gelişmelerin yaşanacağı halihazırda
belirsizliğini korumaktadır.
İklim değişikliğine karşı uluslararası alanda başlatılan siyasi mücadeleyle
birlikte bu soruna karşı yine uluslararası düzeyde alınacak ekonomik ve mali
önlemler konusunda da harekete geçilmiştir. İklim değişikliğinin olumsuz
etkilerinden dolayı, büyük can ve mal kaybının yanı sıra, ülke ekonomileri ile
toplumların refah seviyesinde de ciddi gerilemeler yaşanabilmektedir. Tabi ki bu
etkiler, özellikle gelişmemiş ülkeler ile iklim değişikliğinin etkilerine açık olan
bölgelerde daha yıkıcı bir şekilde hissedilmektedir. Uyum ve emisyon azaltımı
alanlarında ortaya çıkan yüksek maliyetler, iklim değişikliğiyle mücadele
edebilmelerine olanak sağlamak üzere söz konusu ülkelere finansman ve teknoloji
desteği verilmesini gerektirmiştir. Bu ihtiyaca paralel olarak, iklim değişikliği
rejimi çerçevesinde mali mekanizma ve fonlar kurulmuş ve ayrıca ikili, bölgesel
ve çok taraflı kanallar aracılığıyla mali kaynak yaratılmasına imkan tanınmıştır.
Ancak bu yönde oluşturulan fonların miktarının gelişmekte olan ülkelerin
ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olduğu hemen hemen tüm taraflarca kabul
edilmektedir. Nitekim, 2012 sonrası döneme yönelik müzakerelerde, mali
kaynakların yeterli, öngörülebilir ve sürdürülebilir bir şekilde oluşturulması
konusunda çeşitli öneriler bulunmaktadır. Bu çerçevede yaratılacak mali
kaynaklara Ek-1 taraflarının belirli kriterlere göre zorunlu katkı vermeleri,
Türkiye’yi de içine alacak şekilde çeşitli uluslararası vergilerin uygulamaya
200
konulması ve bu vergilerden elde edilecek gelirin bu yöndeki kaynaklara
aktarılması gibi birçok yeni öneri müzakerelerde tartışılmaktadır. Ancak, mali
kaynaklara kimin katkı vereceği ve bu kaynaklardan kimlerin nasıl yararlanacağı
hususları ile bu amaçla oluşturulacak kurumsal mekanizmalar üzerinde bir
anlaşmaya henüz varılamamıştır. 2012 sonrası döneme yönelik birçok önerinin
Türkiye’ye de mali yük getirebilecek olması, bunun tam tersine mali
kaynaklardan yararlanmak isteyen Türkiye’nin, finansman konusunda daha fazla
çaba göstermesini zorunlu kılmaktadır.
İklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik ve mali boyutu, kurulan mali
mekanizma ve çeşitli düzeylerde sağlanan fonlarla sınırlı değildir. Bunun yanında,
iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik genellikle ulusal düzeyde uygulanan
çeşitli ekonomi ve maliye politikası araçları da bulunmaktadır. Bu araçlar
arasında, çevre vergileri ve harçlar, mali teşvik ve sübvansiyonlar ve emisyon
ticareti sistemine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Son yıllarda daha yoğun
olarak tartışılan bu yöndeki araçlar, iklim değişikliğiyle mücadeleyi maliyet etkin
kılmaları, bu amaçla mali kaynak yaratılması ve çevreye dost bir ekonomik
dönüşümü sağlamaları bakımından öne çıkmaya başlamıştır. Özellikle sera gazı
emisyonlarının kontrol edilmesine yönelik olan karbon vergileri, çevreye dost
ürün ve teknolojilerin teşvik edilmesini amaçlayan vergisel düzenlemeler ve
çevreye zararlı olan sübvansiyonların kaldırılmasına yönelik uygulamalar giderek
önem kazanmaktadır.
Genel anlamda çevrenin korunması amacını taşıyan vergisel düzenlemeler,
aslında daha kapsamlı vergi reformlarının, yani yeşil vergi reformlarının da bir
parçası niteliğindedir. Nitekim, emek ve gelir üzerindeki vergilerin, çevreye
zararlı faaliyetlere ve tüketime yönlendirilmesinin hem istidamı artıracağı hem de
refah düzeyine olumlu katkı yapacağı yönünde genel bir anlayış bulunmaktadır.
Bu doğrultuda, iklim değişikliğiyle mücadele bu yönde gerçekleştirilecek
reformlara itici güç olma potansiyelini içinde barındırmaktadır. Bununla birlikte,
piyasa temelli bir ekonomi politikası aracı olan emisyon ticareti sistemi de
gelişmiş ülkelerde giderek yaygınlaşmaktadır. Son zamanlarda özellikle AB
çapında olmak üzere bu yöndeki uygulamalarda, emisyon kotalarının tahsisinin
201
açık artırma yoluyla yapılması yönünde birtakım adımlar atılmaktadır. Böylece,
emisyon ticareti sistemleriyle, özellikle karbon vergilerine benzer bir etki
yaratılması ve ayrıca iklim değişikliğiyle mücadelede kullanılabilecek bir gelirin
oluşturulması sağlanmaktadır. Bu bakımdan, karbon vergileriyle emisyon
hedefleri yerine kirletme fiyatları belirlenmekteyken, emisyon ticareti ile emisyon
hedefleri tespit edilmekte, ancak kirletme fiyatının düzeyi karbon piyasalarında
şekillendirilmektedir.
İklim değişikliğiyle mücadele alanındaki işbirliği ve bu küresel soruna
karşı alınan tedbirler açısından öncü konuma sahip olan AB, bu yöndeki politika
ve stratejileriyle dikkat çekmektedir. İklim değişikliği rejiminin kurulması ve
güçlendirilerek sürdürülmesi yönünde büyük çaba harcayan AB, Kyoto Protokolü
kapsamındaki yükümlülüklerinin yerine getirilmesi konusunda önemli bir yol kat
etmiş ve AB-Emisyon Ticareti Sistemi (AB-ETS) gibi politika araçlarıyla bu
alandaki uygulamalarda ön plana çıkmıştır. AB, 2012 sonrası dönem için
belirlediği kapsamlı hedefleri açısından da iklim değişikliğiyle mücadelede öne
çıkan bir aktördür. AB, iklim değişikliği sorununa, ekonomi politikaları ve ilgili
diğer sektörel politikaları başta olmak üzere tüm politika ve stratejileriyle
bütüncül bir şekilde yaklaşmaktadır. Bu kapsamda, emisyon azaltımı, enerji
verimliliği, yenilenebilir enerji ve ulaştırma gibi alanlarda belirlenen hedefler ve
AB-ETS de dahil olmak üzere bu alanlarda yapılan düzenlemeler, AB’yi iklim
değişikliği alanında öncü bir konuma yerleştirmektedir. Bu doğrultuda, Birlik
iklim değişikliğiyle mücadeleyi düşük karbon ekonomisine geçiş, enerji arzı
güvenliğinin sağlanması, rekabet gücü ve istihdamın artırılması ve teknolojik
gelişimin gerçekleştirilmesi yönünde stratejik bir araç olarak da kullanmaktadır.
Uluslararası alanda da benzer hedeflerin belirlenmesi bekleyen AB’nin iklim
değişikliği alanındaki politikaları, katılım müzakerelerini yürüten Türkiye’yi de
yakından ilgilendirmesi bakımından önem arz etmektedir.
Son yıllarda iklim değişikliğine ilişkin hususlar Türkiye’de de yoğun
olarak ele alınmaya başlamıştır. Bu çerçevede, sırasıyla 2004 ve 2009 yıllarında
BMİDÇS ve Kyoto Protokolü’ne taraf olan Türkiye, 2012 sonrası iklim
değişikliği müzakerelerine de aktif olarak katılım sağlamaktadır. Öte yandan, Ek-
202
1 tarafı olan Türkiye’nin, halihazırda herhangi bir emisyon azaltım ve mali
yükümlülüğü bulunmamaktadır. 2012 sonrası dönemde ulusal koşullara uygun
azaltım eylemlerini (NAMAs) gerçekleştirebilmeyi ve finansman ve teknoloji
kaynaklarından yararlanabilmeyi hedefleyen Türkiye, müzakerelerde bu yöndeki
pozisyonunu savunmakta ve taraflardan destek aramaktadır. Bununla birlikte
Türkiye, ulusal düzeyde de bu yönde harekete geçmiş ve 2010-2020 dönemine
yönelik Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’ni kabul etmiştir. Bu çerçevede,
enerji, ulaştırma ve ormancılık sektörleri başta olmak üzere sera gazı
emisyonlarının kontrolü, uyum, finansman ve teknoloji alanlarında iklim
değişikliğiyle ilişkili birçok hedef belirlenmiştir. Öte yandan, Türkiye’de iklim
değişikliğiyle mücadeleyi doğrudan hedefleyen bir ekonomi ve maliye politikası
düzenlemesi bulunmamakla birlikte, bu alanla ilişkili bazı mali düzenlemeler,
iklim değişikliğiyle mücadeleye dolaylı yollardan katkı sağlamaktadır. Özellikle,
fosil yakıtlar ve motorlu taşıtlar üzerindeki vergiler ile ulaştırma sektörü ve Ar-Ge
faaliyetlerine yönelik birtakım mali teşvikler sayesinde Türkiye, aslında iklim
değişikliğiyle mali açıdan mücadelede dolaylı adımlar atmış bulunmaktadır. AB
başta olmak üzere dünya genelinde gittikçe öncelikli hale gelen iklim
değişikliğiyle mücadele ve bu mücadelenin ekonomik ve mali boyutunun,
gelecekte
Türkiye’nin
gündeminde
daha
da
ön
sıralarda
yer
alacağı
değerlendirilmektedir.
Türkiye’nin, 2012 sonrası dönem için kurulacak iklim değişikliği
rejiminde, ulusal kapasitesi ve koşullarına uygun bir pozisyon elde edebilmesi ve
bu doğrultuda finansman kaynakları ile teknoloji transferinden yararlanabilmesi
büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin bu hedeflerini gerçekleştirebilmesi,
ancak iklim değişikliği rejimi çerçevesinde taleplerine uygun bir hukuki statü
kazanmasıyla mümkün olacaktır. Bu bakımdan, Türkiye’nin özel şartları ve farklı
konumuna atıfta bulunan 26/CP.7 no.lu COP Kararı çerçevesinde Ek-1 dışında yer
alan tarafların sahip olduğu hak ve sorumluluklara benzer yönde taleplerde
bulunulabileceği ya da daha zor bir süreç olan Ek-1 listesinden çıkılması
konusunda harekete geçilebileceği akla gelmektedir. Bu yönde somut adımların
atılabilmesi için, Türkiye’nin sera gazı emisyon hedefi ve mali ve teknolojik
açıdan ihtiyaçlarına ilişkin ayrıntıların bir an önce ortaya konması ve Ulusal İklim
203
Değişikliği Strateji Belgesi temelinde eylem planının hemen hazırlanması önem
arz etmektedir. Böylece Türkiye’nin, ekonomi ve maliye politikası açısından
iklim değişikliğine karşı atacağı olası adımlara rehberlik sağlayacak öncelikli
hedef ve eylemler belirlenmiş olacaktır.
Dünyadaki genel eğilime paralel olarak Türkiye’nin de, iklim değişikliği
politikalarını kalkınma, ekonomi ve maliye politikaları ile bütünleştirme ve
konuya daha kapsamlı ve bütüncül yaklaşma hususundaki stratejilerini
geliştirmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu doğrultuda, ekonomi, rekabet gücü,
istihdam, inovasyon ve enerji arzı güvenliği üzerinde olumlu etkiler yaratacak
şekilde iklim değişikliğiyle mücadele politikalarının belirlenmesi önem arz
etmektedir. Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin kısa, orta ve uzun
vadeli ekonomi ve maliye politikası, stratejisi ve önceliklerini tespit etmesi,
gelecekte dünya ekonomisinde ortaya çıkacak gelişmelere daha hazırlıklı olmasını
sağlayacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele sürecinde Türkiye’de, kirleten öder
ilkesi temelinde, enerji verimli ve daha düşük emisyonlu teknolojilerin
yaygınlaştırılmasını sağlayacak yöndeki vergilendirme politikası seçeneklerine
ilişkin çalışma ve analizlerin yapılması yararlı olacaktır. Bunun yanında, bütçe ve
kamu alımları gibi politika alanlarında da iklim değişikliğinin de göz önünde
bulundurulması önem arz etmektedir. Ayrıca, Türkiye ve AB arasında halihazırda
düşük seviyede olan iklim değişikliği alanındaki işbirliğinin ilerletilmesi
konusunda adım atılması gerekmektedir. Bu yönde, AB’nin Türkiye’ye daha fazla
destek vermesinin sağlanması ile, Türkiye’nin sürdürülebilir ve düşük karbonlu
kalkınma süreci hızlandırılabilecektir. Gelecekte siyasi ve ekonomik açıdan güçlü
ülkeler arasında yer almayı hedefleyen ve ayrıca AB’ye üye olma yolunda
ilerleyen Türkiye’nin, küresel düzeyde iklim değişikliğine ilişkin olarak yaşanan
bu yöndeki gelişmelerin dışında kalmaması için gerekli çalışmaların bir an önce
tamamlanması zaruri bir hale gelmiştir.
Sonuç itibariyle, iklim değişikliği gibi çok boyutlu bir küresel sorunla
mücadele çevre ve ilgili diğer sektörlerde alınan önlemlerin yanı sıra, ekonomi ve
maliye politikalarına ilişkin strateji ve öncelikleri de yakından ilgilendirmektedir.
İklim değişikliğiyle mücadele, enerji, ulaştırma ve sanayi alanları başta olmak
204
üzere üretim modelleri ve tüketim kalıplarında kapsamlı bir dönüşümü gerekli
kılan uzun vadeli bir süreçtir. Bu çerçevede, iklim değişikliğinin sosyo-ekonomik
etkileri ve ihtiyaç duyulan mali kaynak miktarının büyüklüğü göz önünde
bulundurulduğunda, bu sorunla mücadeleye daha bütüncül yaklaşılması; büyüme
ve kalkınma stratejilerinde ve maliye politikasına ilişkin önceliklerde iklim
değişikliğinin dikkate alınması gerekmektedir. İklim değişikliğine karşı verilen
mücadele aynı zamanda, küresel düzeyde düşük karbonlu ve yeşil ekonomilere
doğru dönüşümün sağlanması ve sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi
yönünde bir fırsatı da teşkil etmektedir. Bu çerçevede AB yolunda ilerleyen
Türkiye’nin, rekabet gücü yüksek ve verimli bir ekonomiye sahip olacağı, enerji
arzı güvenliğini sağlayacağı ve teknoloji alanında gelişme göstereceği bir gelecek
yaratabilmesi için iklim değişikliğiyle mücadeleyi ekonomi ve maliye politikaları
ile bütünleştirmesi gerektiği düşünülmektedir.
205
KAYNAKÇA
KİTAP, MAKALE VE RAPORLAR

Kitaplar
Aksoy, Şerafettin (1991), Kamu Maliyesi, Filiz Kitabevi, İstanbul.
Birnie, Patricia W. ve Boyle, Alan E. (1992), International Law and the
Environment, Clarendon Press, Oxford.
Bretherton, Charlotte ve Vogler, John (2006), The European Union as a Global
Actor, Routledge, New York.
Budak, Sevim (2000), Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa
Topluluğu’nun Çevre Politikası ve Türkiye’nin Uyum Sorunu, Büke Yayınları,
İstanbul.
Caldwell, Lynton Keith (1996), International Environmental Policy: From the
Twentieth to Twenty-First Century, Duke University Press, London.
Eliot, Lorraine (1998), The Global Politics of the Environment, Houndmills,
Macmillan Press, Basingstoke, Hampshire.
Güneş, Şule (2007), Uluslararası Hukuk
Değerlendirmesi, Siyasal Kitabevi, Ankara.
Açısından
Çevresel
Etki
Houghton, John (2004), Global Warming: The Complete Briefing, Cambridge
University Press, Cambridge.
Hunter, David, Salzman, James ve Zaelke, Durwood (2002), International
Environmental Law and Policy, New York Foundation Press, New York.
Kadıoğlu, Mikdat (Ocak 2007), Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye: Bildiğiniz
Havaların Sonu, Güncel Yayıncılık, İstanbul.
Kiss, Alexandre ve Shelton, Dinah (1994), International Environmental Law 1994
Supplement, Transnational Publishers, New York.
McCaffrey, Paul (Der.) (2006), Global Climate Change, The Reference Shelf,
Cilt: 78, Sayı: 1, H.W. Wilson Company, New York.
206
Oberthür, Sebastian ve Ott, Hermann E. (1999), The Kyoto Protocol:
International Climate Policy for the 21st Century, Springer, Berlin.
Porter, Gareth ve Brown, J. W. (1996), Global Environmental Politics, Westview
Press, Boulder, Colorado.
Skolnikoff, Eugene B. (1993), The Elusive Transformation: Science, Technology
and the Evolution of International Politics, Princeton University Press, Princeton.
Spence, Chris (2005), Global Warming: Personal Solutions for a Healthy Planet,
Palgrave Macmillan, New York.
Vogler, John (2000), The Global Commons: Environmental and Technological
Governance, John Wiley&Sons Ltd, Chichester, West Sussex.
Wettestad, Jørgen (1999), Designing Effective Environmental Regimes: The Key
Conditions, Edward Elgar Publishing, Cheltenham.

Makaleler
Abboud, Leila (30 September 2008) “An Exhausting War on Emissions,” Wall
Street Journal.
Ağbal, Naci (Nisan 2001), “Çevrenin Korunması ve Çevre Vergileri-I,” Yaklaşım,
Yıl: 9, Sayı: 100, s. 64-69.
Algan, Nesrin (Yaz 2008), “İklim Etiği,” Mülkiye, Cilt: 32, Sayı: 259, s. 191-204.
Arıkan, A. Naci (Ağustos 2009), “Çevre Vergilerinin Önemi ve Kalkınma,” Vergi
Dünyası, Sayı: 336, s. 35-37.
Carl, Mogens Peter (December 2007), “The power of green public procurement in
the EU,” (Der. David Simpson), Climate Action, Sustainable Development
International and UNEP, London, s. 253-255.
Churchill, Robin ve Ulfstein, Geir (2000), “Autonomous Institutional
Arrangements in Multilateral Environmental Agreements: A Little-Noticed
Phenomenon in International Law,” The American Journal of International Law,
Cilt: 94, s. 623-659.
Cutajar, Michael Zammit (2004), "Reflections on the Kyoto Protocol-Looking
Back to See Ahead,” International Review for Environmental Studies, Cilt: 5,
Sayı: 1, s. 61-70.
Çalıkoğlu, Erdal (Nisan 2010), “Enerji Verimliliği ve Uygulamalar,” Standard,
Yıl: 49, Sayı: 575, Türk Standartları Enstitüsü, s. 49-57.
207
Değirmendereli, Ali (Eylül 2000), “Çeşitli Ülkelerde Uygulanan Ekolojik
Vergiler,” Mevzuat Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 33,
http://www.mevzuatdergisi.com/2000/09a/01.htm
Duru, Bülent (Mart 2004), “Dünya Bankası, GEF ve Küresel Çevre Sorunları,”
Çevre ve Mühendis, Sayı: 26, s. 33-42.
Ferhatoğlu, Emrah (Ekim 2003), “Avrupa Birliği’nde Ortak Çevre Politikası
Çerçevesinde Çevre Vergileri,” e-yaklasım, Sayı: 3,
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/cevre_vergisi.pdf
Fields, Scott (August 2005), “Continental Divide: Why Africa’s Climate Change
Burden is Greater,” Environmental Health Perspective, Cilt: 113, Sayı: 8, s. 534537.
Güneş, Şule (2001), “Karadeniz’de Çevresel İşbirliği, 1992 Bükreş Sözleşmesi,”
ODTÜ Geliştirme Dergisi, Cilt: 28, Sayı: 2, s. 311-337.
Hovi, Jon, Skodvin, Tora ve Andresen, Steinar (November 2003), “The
Persistence of the Kyoto Protocol: Why Other Annex I Countries Move on
Without the United States,” Global Environmental Politics, Cilt: 3, Sayı: 4, s. 123.
Jacoby, Henry D. ve Reiner, David M. (2001), “Getting climate policy on track
after The Hague,” International Affairs, Cilt: 77, Sayı: 2, s. 297-312.
Karakaya, Etem (2008), “Proje Temelli Esneklik Mekanizmaları: Temiz
Kalkınma Mekanizması ve Ortak Yürütme,” (Der. Etem Karakaya), Küresel
Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik
Analizi, Bağlam Yayınları, İstanbul, s. 169-196.
Klepper, Gernot ve Peterson, Sonja (2006), “Emissions Trading, CDM, JI and
More: The Climate Strategy of the EU,” The Energy Journal, Cilt: 27, Sayı: 2, s.
1-26.
Kluger, Jeffrey (3 April 2006), “The Tipping Point,” Time.
Kulu, M. Bahattin (Şubat 2001), “Çevre Vergileri ve Gelişmiş Ülkelerdeki
Uygulaması,” Vergi Dünyası, Sayı: 234, s. 48-53.
Kumbaroğlu, Gürkan, Karali, Nihan ve Arıkan, Yıldız (2008), “CO2, GDP and
RET: An aggregate economic equilibrium analysis for Turkey,” Energy Policy 36,
s. 2694-2708.
Lee, R. (April 1973), “The ‘Greenhouse’ Effect,” Journal of Applied
Meteorology, Cilt: 12, Sayı: 3, s. 556-557.
208
Mutlu, Ayşegül (Ocak-Haziran 2006), “Küresel Kamusal Mallar Bağlamında
Sağlık Hizmetleri ve Çevre Kirlenmesi: Üretim, Finansman ve Yönetim
Sorunları,” Maliye Dergisi, Sayı: 150, s. 53-78.
Pachauri, R. K. (December 2007), “Climate change is unequivocal,” Climate
Action, (Der. David Simpson), Sustainable Development International and UNEP,
London.
Richardson, Elliot L (1992), “Climate Change: Problems of Law Making,” (Der.
Andrew Hurrell ve Benedict Kingsbury), The International Politics of the
Environment: Actors, Interests, and Institutions, Clarendon Press, Oxford, s. 166179.
Saruç, Naci Tolga ve Karakaya, Etem (2008), “Emisyon Ticareti ve Karbon
Piyasası,” (Der. Etem Karakaya), Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim
Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, Bağlam Yayınları, İstanbul,
s. 197-224.
Skjærseth, Jon Birger ve Wettestad, Jørgen (May 2009), “The Origin, Evolution
and Consequences of the EU Emissions Trading System,” Global Environmental
Politics, Cilt: 9, Sayı: 2, s. 101-122.
Stone, Christopher D. (April 2004), “Common But Differentiated Responsibilities
in International Law,” The American Journal of International Law, Sayı: 98/276,
s. 276-301.
Susskind, Lawrence ve Ozawa, Connie (1992), “Negotiating More Effective
International Environmental Agreements,” (Der. Andrew Hurrell ve Benedict
Kingsbury), The International Politics of the Environment: Actors, Interests, and
Institutions, Clarendon Press, Oxford, s. 142-165.
Telli, Çağatay, Voyvoda Ebru ve Yeldan, Erinç (2008), “Economics of
environmental policy in Turkey: A general equilibrium investigation of the
economic evaluation of sectoral emission reduction policies for climate change,”
Journal of Policy Modeling 30, s. 321-340.
Time, (1971), 4 January 1971.
Toprak, Düriye (Güz 2006), “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Çevre
Politikaları ve Mali Araçlar,” Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 4, s. 146-169.
Turgut, Nükhet (1996), “İhtiyat İlkesi,” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, Cilt: 45, Sayı: 1-4, s. 67-102.
Türkeş, Murat (2008), “İklim Değişikliği ve Küresel Isınma Olgusu: Bilimsel
Değerlendirme,” (Der. Etem Karakaya), Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü: İklim
Değişikliğinin Bilimsel, Ekonomik ve Politik Analizi, Bağlam Yayıncılık, İstanbul,
s. 21-57.
209
______, “İklim Değişikliğiyle Savaşım, Kyoto Protokolü ve Türkiye,” Mülkiye,
Cilt: XXXII, Sayı: 259, Yaz 2008, s. 101-131.
United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization (UNESCO),
“Talking to Chris Thomas: Nowhere to run,” The New Courier, April 2004,
http://unesdoc.unesco.org/images/0013/001350/135045e.pdf
Van der Jagt, Juliette (2003), “Elaborating an international compliance regime
under the Kyoto Protocol” (Der. Ekko C. van Ierland, Joyeeta Gupta ve Marcel
T.J. Kok), Issues in International Climate Policy, Edward Elgar Pub.,
Cheltenham, Northampton, s. 223-241.
Vaseur, Liette (2004), “Global Warming,” (Der. Shepard Krech III, J.R. McNeill
ve Carolyn Merchant), Encyclopedia of World Environmental History, Volume II,
Routledge, New York.
Weiler, Raoul (2005), “The Kyoto Protocol and its Socio-ethical Aspects,” (Der.
Etienne Vermeersch), Reading the Kyoto Protocol: Ethical Aspects of the
Convention on Climate Change, Eburon, Delft, s. 19-56.
Werksman, Jacob (1998), “The Clean Development Mechanism: Unwrapping the
Kyoto Surprise,” Review of European Community and International
Environmental Law, Cilt: 7, Sayı: 2, s. 147-158.
Wettestad, Jørgen (2000), “The complicated development of EU climate policy,”
(Der. Joyeeta Gupta ve Michael Grubb), Climate Change and European
Leadership: A Sustainable Role for Europe?, Kluwer Academic Publishers,
Dordrecht, Boston, London, s. 25-46.
Yerlikaya, Kürşat (Haziran 2003), “Karbon Vergisi,” Atatürk Üniversitesi
Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: VII, Sayı: 1-2, s. 685-700.

Raporlar
Ackerman, Frank ve Stanton, Elizabeth A. (11 October 2006), Climate Change the Costs of Inaction, Report to Friends of the Earth England, Wales and Northern
Ireland.
________(May 2008), The Cost of Climate Change: What We’ll Pay if Global
Warming Continues Unchecked, Natural Resources Defense Council.
Aldy, Joseph, Ley, Eduardo ve Parry, Ian (July 2008), What is the role of carbon
taxes in climate change mitigation?, The World Bank Prem Notes, Special Series
on the Economics of Climate Change, Sayı: 2.
210
Alessi, Monica, Georgiev, Anton ve Egenhofer, Christian (April 2010), Messages
from Copenhagen: Assessments of the Accord and Implication for the EU,
European Climate Platform Report, No. 9, http://www.ceps.eu/book/messagescopenhagen-assessments-accord-and-implications-eu
Alfsen, Knut H. (October 2001), “Climate Change and Sustainability in Europe,”
CICERO Policy Note 2001:03, Oslo, http://www.cicero.uio.no/media/1436.pdf
AllianzGroup ve WWF (June 2005), Climate Change&the Financial Sector: An
Agenda for Action, London.
Aon Benfield Impact Forecasting LLC (2009), Annual Global Climate and
Catastrophe Report, Chicago, Illinois.
Asian Development Bank(2009), Climate Change Fund: 2009 Progress Report,
http://www.adb.org/Documents/Climate-Change/CCF-Progress-Report-2009.pdf
AWG-LCA Draft text: Non-paper No. 54, “Contact Group on enhanced action on
the provision of financial resources and investment,” 6 November 2009,
http://unfccc.int/files/kyoto_protocol/application/pdf/54fin61109.pdf
Baumert, Kevin A., Herzog, Timothy ve Pershing, Jonathan (2005), Navigating
the Numbers: Greenhouse Gas Data and International Climate Policy, World
Resource Institute, Washington D.C.
Bird, Neil ve Peskett, Leo (September 2008), “Recent bilateral initiatives for
climate financing: Are they moving in the right direction?” Overseas
Development Institute Opinion 112,
http://www.odi.org.uk/resources/download/2402.pdf
BMİDÇS (Ağustos 2004), İklime Özen Göstermek: İklim Değişikliği ve Kyoto
Protokolü için Kılavuz, Ankara.
Burniaux, Jean-Marc ve ö. (June 2009), “The economics of climate change
mitigation: How to build the necessary global action in a cost-effective manner,”
OECD Economics Department Working Papers, No. 701.
Capoor, Karan ve Ambrosi, Philippe (May 2009), State and Trends of the Carbon
Market 2009, The World Bank, Washington D.C.
Christiernsson, Anna (2004), Environmental Taxation and EC Law, Lulea
University of Technology, C Extended Essay, 2004:018, http://epubl.luth.se/14021773/2004/018/LTU-CUPP-04018-SE.pdf
Council of the European Union (6 April 2009), “Council adopts climate-energy
legislative package,” Brussels, 8434/09 (Press 77).
211
Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü (Aralık 2008),
Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları ve Diğer Uluslararası Emisyon Ticareti
Sistemleri, 13 Mayıs 2008 tarih ve B.18.ÇYG.0.02.00.04-020/8366 sayılı Çevre
ve Orman Bakanlığı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara.
De Coninck, H. C., Haake, F. ve van der Linden, N. H. (January 2007),
Technology transfer in the Clean Development Mechanism, Energy Research
Centre of the Netherlands, http://www.ecn.nl/docs/library/report/2007/e07009.pdf
Department for Business Enterprise and Regulatory Reform (September 2008),
UK Environmental Transformation Fund Strategy,
http://www.berr.gov.uk/files/file47575.pdf
Dessai, Suraje (December 2001), The Climate Regime from The Hague to
Marrakesh: Saving or Sinking the Kyoto Protocol?, Tyndall Center for Climate
Change Research, Working Paper 12,
http://www.tyndall.ac.uk/publications/working_papers/wp12.pdf
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi (Aralık 2008), Türkiye Enerji Raporu
2007-2008, http://www.dektmk.org.tr/upresimler/2008_enerji_raporu.pdf
Ebi, K. (2007), Health Impact of Climate Change, a report to the UNFCCC
Secretariat Financial and Technical Support Division,
http://unfccc.int/files/cooperation_and_support/financial_mechanism/application/
pdf/ebi.pdf
Ellerman, A. Denny ve Joskow, Paul L. (May 2008), The European Union’s
Emission Trading System in perspective, Pew Center on Global Climate Change.
Epstein, Paul R. ve Mills, Evan (Der.) (September 2006), Climate Change
Futures: Health, Ecological and Economic Dimensions, The Center for Health
and the Global Environmental Harvard Medical School,
http://chge.med.harvard.edu/programs/ccf/documents/ccf_report_oct_06.pdf
European Commission (23 July 2003), Linking Project credits to the EU
emissions trading scheme, COM(2003)403,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/linkingprojectcredits.pdf
_____(2006), The European Climate Change Programme: EU Action against
Climate Change,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/eu_climate_change_progr.pdf
_____(2007a), EU emissions trading: an open system promoting global
innovation, http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/emission_trading2_en.pdf
_____(28 March 2007b), Green Paper on market-based instruments for
environment and related policy purposes, COM(2007) 140 final, Brussels,
_____(2007c), 2020 vision: Saving our energy, Brussels,
http://ec.europa.eu/energy/action_plan_energy_efficiency/doc/2007_eeap_en.pdf
212
______(29 June 2007d), Green Paper from the Commission to the Council, the
European Parliament, the European Economic and Social Committee and the
Committee of the Regions: Adapting to climate change in Europe - options for EU
action, COM(2007) 354 final, Brussels.
_____(2008a), EU action against climate change: Leading global action to 2020
and beyond, Luxembourg.
_____(2008b), EU action against climate change: Adapting to climate change,
Luxembourg,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/adapting_en.pdf
_____(2009a), Taxation trends in the European Union: Data for the EU Member
States and Norway, Brussels.
_____(2009b), EU action against climate change: Leading global action to 2020
and beyond, Luxembourg,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/post_2012_en.pdf
_____(2009c), EU action against climate change: The EU Emissions Trading
Scheme, Luxembourg,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/brochures/ets_en.pdf
_____(2009d), Employment in Europe 2009, Brussels,
http://ec.europa.eu/social/BlobServlet?docId=4196&langId=en
_____(01.04.2009e), White Paper: Adapting to Climate Change: Towards a
European framework for action, COM(2009) 147 final, Brussels.
European Council (26 March 2010), European Council Conclusions 25-26 March
2010, EUCO 7/10, Brussels.
European Environment Agency (EEA) (2006), Using the market for cost-effective
environmental policy: Market-based instruments in Europe, EEA Report, No
1/2006.
_____(2008), Greenhouse Gas Emission Trends and Projections in Europe 2009:
Tracking Progress towards Kyoto Targets, EEA Report No 9/2009.
_____, Accompanying the Green Paper on market-based instruments for
environment and related policy purposes, Commission Staff Working Document,
Brussels, xxx, SEC(2007) 388.
Federal Ministry for the Environment, Nature Conservation and Nuclear Safety
(November 2009), The International Climate Initiative of the Federal Republic of
Germany, http://www.preventionweb.net/files/12951_brochureikienbf1.pdf
Feinstesin International Center (December 2008), (Mackinnon Webster ve ö.),
The Humanitarian Costs of Climate Change.
213
Global Environment Facility (GEF) (October 2007), Rules of Procedure for the
GEF Council,
http://www.thegef.org/gef/sites/thegef.org/files/publication/11488_English.pdf
_____(14 October 2009), Status Report on the Special Climate Change Fund and
the Least Developed Countries Fund, LDCF/SCCF Council Meeting, 12
November 2009, Washington D.C., GEF/LDCF.SCCF.7/Inf.2.
_____(15 October 2004), GEF Council Meeting, 17-19 November 2004,
GEF/C.24/12, http://www.ifad.org/operations/gef/climate/11.pdf
Global Humanitarian Forum (2009), Human Impact Report Climate Change: The
Anatomy of A Silent Crisis, Geneva,
http://ghfgeneva.org/Portals/0/pdfs/human_impact_report.pdf
Global Utmaning (December 2009), Carbon taxation – a forgotten climate policy
tool?, Stockholm, http://www.globalutmaning.se/upl/files/35153.pdf
Goulder, Lawrence H. ve Parry, W.H. (Summer 2008), “Instrument Choice in
Environmental Policy,” Review of Environmental Economics and Policy, Cilt: 2,
Sayı: 2, http://www.rff.org/documents/RFF-DP-08-07.pdf
Hadley Center for Climate Prediction and Research (October 1999), Climate
Change and its Impacts: Stabilization of CO2 in the Atmosphere, The Met Office,
London,
http://www.metoffice.gov.uk/research/hadleycentre/pubs/brochures/COP5.pdf
Her Majesty Treasury (November 2002), Tax and the environment: using
economic instruments, http://hm-treasury.gov.uk/d/adtaxenviron02-332kb.pdf
House of Lords, Select Committee on Economic Affairs (2005), The Economics
of Climate Change, Volume I: Report, 2nd Report of Session 2005-06, London.
International Institute for Sustainable Development (IISD) (1994), Making
Budgets Green: Leading Practices in Taxation and Subsidy Reform,
http://www.iisd.org/pdf/greensumm.pdf
Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) (1995a), Climate Change
1995: The Science of Climate Change: Summary for Policymakers and Technical
Summary of the Working Group I Report,
http://unfccc.int/ghg_data/items/3825.php
______(1995b), Climate Change 1995: IPCC Second Assessment Report, Geneva,
http://www.ipcc.ch/pdf/climate-changes-1995/ipcc-2nd-assessment/2ndassessment-en.pdf
______(2001), Climate Change 2001: Synthesis Report: Summary for
Policymakers, (Der. R. T. Watson ve ö.), Geneva, http://www.ipcc.ch/pdf/climatechanges-2001/synthesis-spm/synthesis-spm-en.pdf
214
______(2007a), “Summary for Policymakers,” (Der. S. Solomon ve ö.), Climate
Change 2007: The Physical Science Basis, Contribution of Working Group I to
the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate
Change, Cambridge University Press, Cambridge.
______(2007b), (Der. R.K Pachauri ve A. Reisinger), Climate Change 2007:
Synthesis Report: Contribution of Working Groups I, II and III to the Fourth
Assessment Report of the IPCC Geneva.
______(2007c), “Summary for Policymakers,” (Der. B. Metz ve ö.), Climate
Change 2007: Mitigation. Contribution of Working Group III to the Fourth
Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change,
Cambridge University Press, Cambridge.
______(2007d), “Summary for Policymakers,” (M. L. Parry ve ö.), Climate
Change 2007: Impacts, Adaptation and Vulnerability. Contribution of Working
Group II to the Fourth Assessment Report of the IPCC, Cambridge University
Press, Cambridge.
International Petroleum Industry Environmental Conservation Association (April
2007), Climate Change: A Glossary of Terms, London.
International Energy Agency (2009), World Energy Outlook 2009, Executive
Summary, Paris.
International Monetary Fund Fiscal Affairs Department (March 2008), The Fiscal
Implication of Climate Change.
International Monetary Fund (IMF) (April 2008), World Economic Outlook:
Housing and the Business Cycle, World Economic and Financial Surveys.
Kaczyński, Piotr Maciej (March 2010), Single voice, single chair?: How to reorganise the EU in international negotiations under the Lisbon rules, Centre for
European Policy Studies, No. 207, http://www.ceps.eu/book/single-voice-singlechair-how-re-organise-eu-international-negotiations-under-lisbon-rules
Kaloga, Alpha ve Harmeling, Sven (December 2009), The Adaptation Fund in
Copenhagen: summary of outcomes, Germanwatch,
http://www.germanwatch.org/klima/afb2009-12.pdf
Karousakis, Katia (October 2006), Joint Implementation: Current Issues and
Emerging Challenges, OECD/IEA, COM/ENV/EPOC/IEA/SLT(2006)7,
http://www.oecd.org/dataoecd/45/32/37672335.pdf
Kosonen, Katri ve Nicodème, Gaëtan (June 2009), Taxation papers: The role of
fiscal instruments in environmental policy, European Union, Working Paper No.
19 2009.
215
Kerr, Suzi (23 January 2001), Ecological Tax Reform, Report prepared for the
Ministry of Environment, MOTU Economic&Public Policy Research,
http://www.motu.org.nz/files/docs/MEL0266.pdf
Klein, Richard J.T. ve Persson, Asa (October 2008), Financing Adaptation to
Climate Change: Issues and Priorities, European Climate Platform Report No. 8.
Knight, Zoe ve ö. (8 September 2008), “Aviation in EU ETS; an incentive for
efficiency,” Merrill Lynch, SRI/Airlines/Aerospace,
http://www.ml.com/media/113530.pdf
Levin, Kelly ve Pershing, Jonathan (March 2006), “Climate Science 2006-Major
New Discoveries,” World Resources Institute Issue Brief, Washington D.C.
Mansur, E.T., Mendelson, R. ve Morrison, W. (2005), A Discrete Continous
Choice Model of Climate Change Impacts on Energy, Social Science Research
Network, Yale School of Management Working Paper No. ES-43, Yale Univesity,
New Haven.
Mazlum, Semra Cerit (Der.), (2009), İklim Değişikliği Müzakereleri Kılavuzu
Türkiye, Ankara.
Müller, Benito (February 2010), Copenhagen 2009: Failure or final wake-up call
for our leaders?, Oxford Institute for Energy Studies, EV 49,
http://www.oxfordenergy.org/pdfs/EV49.pdf
The Multilateral Development Banks and the Climate Change Agenda (November
2007), A Joint Report.
OECD (2000), Environmental Effects of Liberalising Fossil Fuels Trade: Results
from
the
OECD
Green
Model,
Unclassified
Document
No.
COM/TD/ENV(2000)38/FINAL, Paris.
_____(2004), Green Tax Reforms in OECD Countries: An Overview, Paris.
_____(2006), The Political Economy of Environmentally Related Taxes, Paris.
_____(4 April 2008), Preparation of the 4-5 June 2008 Council Meeting at
Ministerial Level: The Economics of Climate Change, C(2008)60, Paris.
_____(2008), (Der. Shardul Agrawala ve Samuel Fankhauser), Economic Aspects
of Adaptation to Climate Change: Costs, Benefits and Policy Instruments, Paris.
_____(2008), (Der. Jean-Marc Burniaux ve ö.), The Economics of Climate
Change Mitigation: Policies and Options for the Future, OECD Economics
Department Working Papers, No. 658, Paris.
_____(2008), Climate Change Mitigation: What do we do?, Paris.
216
_____(2008), Cost of Inaction on Key Environmental Challenges, Paris.
_____(2009), The Economics of Climate Change Mitigation: Policies and Options
for Global Action Beyond 2012, Paris.
OECD/International Energy Agency (2005), Act Locally, Trade Globally:
Emission Trading for Climate Policy, Paris,
http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2005/act_locally.pdf
Okereke, C. ve ö. (June 2007), Assessment of Key Negotiating Issues at Nairobi
Climate COP/MOP and What It Means for the Future of the Climate Regime,
Tyndall Center for Climate Change Research, Working Paper 106,
http://www.tyndall.ac.uk/publications/working_papers/twp106.pdf
Paper from the High Representative and the European Commission to the
European Council (14 March 2008), Climate Change and International Security,
(S113/08),
http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/reports/993
87.pdf
Pew Center on Global Climate Change (Fall 2008), Tax Policies to Reduce
Greenhouse Gas Emissions.
_____(January 2009), Climate Change 101: Understanding and Responding to
Global Climate Change, Washington D.C.,
http://www.pewclimate.org/docUploads/Climate101-Complete-Jan09.pdf
Red Cross/Red Crescent (November 2007), Climate Guide, Geneva,
http://www.climatecentre.org/downloads/File/reports/RCRC_climateguide.pdf
Schofield, Mark ve Theodosiou, Toula (May 2009), Green taxes in other develop
countries, Chapter five: CIOT Green Tax Report,
http://www.pwc.co.uk/pdf/chartered_institute_of_taxation_green_taxes_report_m
ay_2009.pdf
Spencer, Thomas, Tangen, Kristan ve Korppoo, Anna (25 February 2010), “The
EU and the Global Climate Regime: Getting back in the game,” The Finnish
Institute of International Affairs, Briefing Paper 55,
www.upi-fiia.fi/assets/publications/UPI_Briefing_Paper_55_2010.pdf
Stern, Nicholas (Der.) (2006), Stern Review: The Economics of Climate Change,
HM Treasury, London, www.sternreview.org.uk
The Royal Society (November 2002), Economic instruments for the reduction of
carbon dioxide emissions, Council of the Royal Society, Policy Document 26/02,
http://royalsociety.org/WorkArea/DownloadAsset.aspx?id=5775
217
United Nations Conference on Trade and Development (2006), The Least
Developed Countries Report 2006: Developing Productive Capacities, New York
ve Geneva, http://www.unctad.org/en/docs/ldc2006_en.pdf
United Nations Development Programme (UNDP) (2007), Human Development
Report 2007/2008: Fighting climate change: Human solidarity in a divided world,
Palgrave Macmillan, New York.
United Nations Envrionment Programme (UNEP) (June 2004), (Der. MyungKyoon Lee), CDM: Information and Guidebook, The UNEP Project CD4CDM,
http://www.cd4cdm.org/Publications/cdm%20guideline%202nd%20edition.pdf
UN General Assembly (15 August 2008), Implementation of United Nations
environmental conventions: Report of the Executive Secretary of the United
Nations Framework Convention on Climate Change on the United Nations
Climate Change Conference, A/63/294.
United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC) (6 April
1995), Review of the List of Countries included in Annex I to the Convention,
Submission by the Government of Turkey, FCCC/CP/1995/Misc.5.
______(2002), A Guide to the Climate Change Convention Process, Bonn.
______(2007a), Investment and Financial Flows to Address Climate Change,
Bonn.
______(2007b), Uniting on Climate: A guide to the Climate Change Convention
and the Kyoto Protocol, Bonn.
______(21 November 2007c), Technical paper: Review of the experience of
international funds, multilateral financial institutions and other sources of
funding relevant to the current and future investment and financial needs of
developing countries, FCCC/TP/2007/4.
______(3 March 2008), Views regarding the Work Programme of the Ad Hoc
Working Group on Long-term Cooperative Action under the Convention,
Submissions from Parties, FCCC/AWGLCA/2008/MISC.1.
______(21 November 2008), Ideas and Proposals on the Elements contained in
paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submission from Parties, Addendum,
FCCC/AWGLCA/2008/MISC.5/Add.1.
______(10 December 2008), Ideas and proposals on the elements contained in
paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submissions from Parties, Addendum, Part I,
FCCC/AWGLCA/2008/Misc.5/Add.2 (Part I).
______(19 May 2009), Ideas and proposals on the elements contained in
paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submissions from Parties, Part 1,
FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part I).
218
______(2009), Investment and Financial Flows to Address Climate Change: An
Update, Bonn.
______(19 May 2009), Ideas and Proposals on the Elements contained in
paragraph 1 of the Bali Action Plan, Submission from Parties, Part II,
FCCC/AWGLCA/2009/MISC.4 (Part II).
Venton, Courtney Cabot ve Shaw, Sara (May 2008), Carbon Trading, A Tearfund
briefing paper, Teddington.
Watkiss, P. ve ö. (August 2005), The Impacts and Costs of Climate Change, AEA
Technology Environment ve Stockholm Environment Institute, commissioned by
European Commission DG Environment, Oxford,
http://ec.europa.eu/environment/climat/pdf/final_report2.pdf
Williams, Michael (Der.) (September 2002), Climate Change Information Kit,
UNEP and UNFCCC.
World Bank (9 June 2008), The Clean Technology Fund,
http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/sites/climateinvestmentfunds.org/files/
Clean_Technology_Fund_paper_June_9_final.pdf
______(3 June 2008), The Strategic Climate Fund,
http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/sites/climateinvestmentfunds.org/files/
Strategic_Climate_Fund_final.pdf
World Health Organization (2002), The World Health Report 2002: Reducing
Risks, Promoting Healthy Life, Geneva.
______(16 January 2008), Climate Change and Health, Report by the Secretariat,
Executive Board, 122nd Session, Provisional agenda item 4.1, EB122/4.
TEZLER
Bal, Pınar (2007), Turkey’s Position within the Global Climate Change Regime in
the context of its Accession to the European Union, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Marmara Üniversitesi, Avrupa Birliği Enstitüsü, Avrupa Birliği Siyaseti ve
Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, İstanbul.
Jamali, A. Tarık (2005), Ekolojik Vergiler, Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk Anabilimdalı, İstanbul.
TOPLANTI, SEMİNER VE KONFERANSLAR
Aldy, Joseph E. ve Stavins, Robert N., Economic Incentives in a New Climate
Agreement, Issue Paper, The Harvard Project on International Climate
Agreements, the Climate Dialogue 7-8 May 2008, Copenhagen, Denmark,
http://belfercenter.ksg.harvard.edu/files/RSJA%20Paper%20Economic%20Incentives%20080430.pdf
219
Derviş, Kemal (2008), The Climate Change Challenge, WIDER Annual Lecture
11, United Nations University World Institute for Development Economics
Research (UNU-WIDER), Helsinki.
Estados Unidos Mexicanos (28 Eylül-9 Ekim 2009), Mexican Proposal for a
World Climate Change Fund: Green Fund, Bangkok.
International Institute for Sustainable Development (IISD) (20 February 1995),
“A daily report of the Eleventh Session of the INC for a Framework Convention
on Climate Change,” Earth Negotiations Bulletin (ENB), Cilt: 12, Sayı: 11.
______(30 July 2001), “Summary of the Resumed Sixth Session of the
Conference of Parties to the UN Framework Convention on Climate Change: 1627 July 2001,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 176.
______(4 November 2002), “Summary of the Eighth Conference of the Parties to
the UN Framework Convention on Climate Change: 23 October-1 November
2002,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 209.
______(15 December 2003), “Summary of the Ninth Conference of the Parties to
the UN Framework Convention on Climate Change: 1-12 December 2003,” ENB,
Cilt: 12, Sayı: 231.
______(20 December 2004), “Summary of the Tenth Conference of the Parties to
the UN Framework Convention on Climate Change: 6-18 December 2004,” ENB,
Cilt: 12, Sayı: 260.
______(20 November 2006), “Summary of the Twelfth Conference of the Parties
to the UN Framework Convention on Climate Change and Second Meeting of the
Parties to the Kyoto Protocol: 6-17 November 2006,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 318.
______(18 December 2007), “Summary of the Thirteenth Conference of the
Parties to the UN Framework Convention on Climate Change and Third Meeting
of Parties to the Kyoto Protocol: 3-15 December 2007,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 354.
______(15 December 2008), “Summary of the Fourteenth Conference of Parties
to the UN Framework Convention on Climate Change and Fourth Meeting of
Parties to the Kyoto Protocol: 1-12 December 2008,” ENB, Cilt: 12, Sayı: 395.
Third World Network (7 December 2009), Bangkok News Update 16,
“Disagreement over financial architecture for climate actions,”
http://www.twnside.org.sg/title2/climate/bangkok.news02.htm
Türkeş, Murat, Sümer, U.M. ve Çetiner, G. (2000), “Küresel iklim değişikliği ve
olası etkileri,” Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi Seminer Notları, Ankara, s. 7-24.
Türkeş, Murat (2001), “Hava, iklim, şiddetli hava olayları ve küresel ısınma,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Yılı Seminerleri, Teknik
Sunumlar, Seminerler Dizisi 1, Ankara, s. 187-205.
220
United Nations Environment Programme (UNEP), World Meteorological
Organization ve International Council of Scientific Unions, Conference
Statement: International Assessment of the Role of Carbon Dioxide and of other
Greenhouse Gases in Climate Variations and Associated Impacts, (9-15 October
1985),http://ozone.unep.org/Meeting_Documents/ccol/ccol8/ccol8related_activities_to_work_of_cc.86-02-24.doc
World Meteorological Organization, Declaration of the World Climate
Conference, IOC/SAB-IV/INF.3, 12-23 February 1979,
http://www.dgvn.de/fileadmin/user_upload/DOKUMENTE/WCC3/Declaration_WCC,pdf
The Conference Statement: The Changing Atmosphere: Implications For Global
Security, 27-30 June 1988, Toronto, Ontario,
http://www.cmos.ca/ChangingAtmosphere1988e.pdf
HUKUKİ METİNLER
Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin 49 No.lu
Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 17.11.2007/26703.
Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin 56 No.lu
Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 19.03.2009/27174.
Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair 57 No.lu Tebliğ, Resmi Gazete Tarih/Sayı:
31.05.2009/27244.
Birleşmiş Milletler (BM), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi (BMİDÇS), 1992.
______, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Yönelik
Kyoto Protokolü, 1998.
Byrd-Hagel Resolution, 105th Congress, 1st Session, S. RES. 98, 25 July 1997,
http://www.nationalcenter.org/KyotoSenate.html
Commission of the European Communities, Building a global climate change
alliance between the European Union and poor developing countries most
vulnerable to climate change, Communication from the Commission to the
Council and the European Parliament, Brussels, COM(2007) 540 final,
18.09.2007.
Conclusions of the Presidency, Annexes: The environmental imperative, European
Council in Dublin, 25-26 June 1990,
http://www.europarl.europa.eu/summits/dublin/du2_en.pdf
221
Consolidated Versions of the Treaty on European Union and of the Treaty
Establishing the European Community, Official Journal of the European Union C
321, Brussels, 29.12.2006.
Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union,
Official Journal of the European Union C 115, Brussels, 09.05.2008.
Council Resolution of 21 June 1989 on the greenhouse effect and the Community,
Official Journal C 183, COM/88/0656-02, Brussels, 20.07.1989.
Council Decision 94/69/EC of 15 December 1993 concerning the conclusion of
the United Nations Framework Convention on Climate Change, Official Journal L
33, Brussels, 07.02.1994.
Council Decision 2002/358/EC of 25 April 2002 concerning the approval, on
behalf of the European Community, of the Kyoto Protocol to the United Nations
Framework Convention on Climate Change and the joint fulfilment of
commitments thereunder, Official Journal of European Union L 130, Brussels,
15.05.2002.
Council Directive 2003/96/EC of 27 October 2003 restructuring the Community
framework for the taxation of energy products and electricity, Official Journal of
the European Union L 283, Brussels, 31.10.2003.
Council of the European Union, Brussels European Council Presidency
Conclusions (8/9 March 2007), 7224/1/07 REV 1, Brussels, 2 May 2007.
______, Council Conclusions on the further development of the EU position on a
comprehensive post-2012 climate agreement, (Contribution to the Spring
European Council), 2928th Environment Council Meeting, Brussels, 2 March
2009.
______, Council Conclusions: Further development of the EU position on a
comprehensive post-2012 climate agreement, Contribution of the Council
(Environment) to the Spring European Council (19 and 20 March 2009), 7128/09,
Brussels, 3 March 2009.
______, Council Conclusions on Climate Change: Towards a comprehensive EU
adaptation strategy, 2953rd Environment Council Meeting, Luxembourg, 25 June
2009.
______, Council Conclusions: EU position for the Copenhagen Climate
Conference (7-18 December 2009), 14790/09, Brussels, 21 October 2009.
Decision No 406/2009/EC of the European Parliament and of the Council of
23 April 2009 on the effort of Member States to reduce their greenhouse gas
emissions to meet the Community’s greenhouse gas emission reduction
commitments up to 2020, Official Journal of the European Union L 140, Brussels,
05.06.2009.
222
Directive 2001/77/EC of the European Parliament and of the Council of 27
September 2001 on the promotion of electricity produced from renewable energy
sources in the internal electricity market, Official Journal of the European
Communities L 283, Brussels, 27.10.2001.
Directive 2002/91/EC of the European Parliament and of the Council of 16
December 2002 on the energy performance of buildings, Official Journal of the
European Union L 1, Brussels, 04.01.2003.
Directive 2003/87/EC of the European Parliament and of the Council of 13
October 2003 establishing a scheme for greenhouse gas allowance trading within
the Community and amending Council Directive 96/61/EC, Official Journal of the
European Union, Brussels, 25.10.2003.
Directive 2004/101/EC of the European Parliament and of the Council of 27
October 2004 amending Directive 2003/87/EC establishing a scheme for
greenhouse gas emission allowance trading within the Community, in respect of
the Kyoto Protocol’s project mechanisms, Official Journal of the European Union
L 338, Brussels, 13.11.2004.
Directive 2005/32/EC of the European Parliament and of the Council of 6 July
2005 establishing a framework for the setting of ecodesign requirements for
energy-using products and amending Council Directive 92/42/EEC and
Directives 96/57/EC and 2000/55/EC of the European Parliament and of the
Council, Official Journal of the European Union L 191, Brussels, 22.07.2005.
Directive 2009/28/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April
2009 on the promotion of the use of energy from renewable sources and amending
and subsequently repealing Directives 2001/77/EC and 2003/30/EC, Official
Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009.
Directive 2009/29/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April
2009 amending Directive 2003/87/EC so as to improve and extend the greenhouse
gas emission allowance trading scheme of the Community, Official Journal of the
European Union L 140, Brussels, 05.06.2009.
Directive 2009/30/EC of the European Parliament and of the Council of 23 April
2009 amending Directive 98/70/EC as regards the specification of petrol, diesel
and gas-oil and introducing a mechanism to monitor and reduce greenhouse gas
emissions and amending Council Directive 1999/32/EC as regards the
specification of fuel used by inland waterway vessels and repealing Directive
93/12/EEC, Official Journal of the European Union L 140, Brussels, 05.06.2009.
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), TBMM Kararı, Resmi Gazete
(Mükerrer) Tarih/Sayı: 0107.2006/26215.
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) 2010 Yılı Programı, Resmi Gazete
(Mükerrer) Tarih/Sayı: 17.10.2009/27379.
Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi”,
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Arz_Guvenligi_Strateji_Belgesi.pdf
(20 Nisan 2010)
223
______, Communication from the Commission: Action Plan for Energy
Efficiency: Realising the Potential, COM(2006)545 final, Brussels, 19.10.2006.
______, Communication from the Commission to the European Council and the
European Parliament: An Energy Policy for Europe, COM(2007) 1 final,
Brussels, 10.01.2007.
______, Communication from the Commission to the European Parliament, the
Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the
Regions: International climate policy post-Copenhagen: Acting now to
reinvigorate global action on climate change, COM(2010) 86 final, Brussels,
09.03.2010.
______, Communication from the Commission to the European Parliament, the
Council, the European Economic and Social Committee and the Committee of the
Regions: Stepping up international climate finance: A European blueprint for the
Copenhagen deal, COM(2009) 475/3, Brussels.
______, Communication from the Commission: EUROPE 2020, A European
strategy for smart, sustainable and inclusive growth, COM(2010) 2020, Brussels,
03.03.2010.
______, Communication from the Commission to the European Council: A
European Economic Recovery Plan, COM(2008) 800 final, Brussels, 26.11.2008.
______, Proposal for a Council Directive amending Directive 2003/96
restructuring the Community framework for the taxation of energy products and
electricity, COM(2009) XXXX, Brussels, 00.00.2009,
http://www.euractiv.com/pdf/Energy%20Taxation%20Interservice%20proposal.p
df
İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı, Resmi Gazete
Tarih/Sayı: 02.10.2009/27364.
Regulation (EC) No 842/2006 of the European Parliament and of the Council of
17 May 2006 on certain fluorinated greenhouse gases, Official Journal of the
European Union L 161, Brussels, 14.06.2006.
Regulation (EC) No 443/2009 of the European Parliament and of the Council of
23 April 2009 setting emission performance standards for new passenger cars as
part of the Community’s integrated approach to reduce CO2 emissions from lightduty vehicles, Official Journal of the European Union L 140, Brussels,
05.06.2009.
Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020), Nisan 2010, Ankara,
http://www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/8264/Ulusal_İklim_Değişikliği_Stra
teji_Belgesi_(2010_-_2020).pdf
224
United Nations, Action Plan for the Human Environment, Recommendation 70,
United Nations Conference on the Human Environment, 1972.
United Nations General Assembly, Resolution 45/212: Protection of global
climate for present and future generations of mankind, 71st plenary meeting,
A/RES/45/212, 21 December 1990.
______, Report of the Intergovernmental Negotiating Committee for a Framework
Convention on Climate Change on the Work of its First Session, Washington
D.C., 4-14 February 1991, A/AC.237/6, 8 March 1991.
United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC), Report of
the Convention of the Parties on its First Session, held at Berlin from 28 March to
7 April 1995, FCCC/CP/1995/7/Add.1, 6 June 1995.
______, Report of the Conference of the Parties on its Second Session, held at
Geneva from 8 to 19 July 1996, FCCC/CP/1996/15/Add.1, 29 October 1996.
______, Report of the Conference of the Parties at its Fourth Session, held at
Buenos Aires from 2 to 14 November 1998, Addendum, Part Two: Action taken
by the Conference of the Parties at its Fourth Session, FCCC/CP/1998/16/Add.1,
25 January 1999.
______, Terms of Reference in Report of the Conference of the Parties on its
Fourth Session, held at Buenos Aires from 2 to 14 November 1998,
FCCC/CP/1998/16/Add.1, 25 January 1999.
UNFCCC, Report of the Conference of Parties on its Seventh Session, held at
Marrakesh from 29 October to 10 November 2001, FCCC/CP/2001/13/Add.1, 21
January 2002, 21 January 2002.
______, Report of the Conference of the Parties on its seventh session, held at
Marrakesh from 29 October to 10 November 2001, Addendum, Part Two: Action
taken by the Conference of the Parties, FCCC/CP/2001/13/Add.4, 21 January
2002.
______, Report of the Conference of the Parties on its Eight Session, held at New
Delhi from 23 October to 1 November 2002, FCCC/CP/2002/7/Add.1, 28 March
2003.
______, Report of the Conference of the Parties on its Tenth Session, held at
Buenos Aires from 6 to 18 December 2004, FCCC/CP/2004/10/Add.1, 19 April
2005.
______, Report of the Conference of the Parties on its Eleventh Session, held at
Montreal from 28 November to 10 December 2005, FCCC/CP/2005/Add.1, 30
March 2006.
225
______, Report of the Conference of the Parties serving as the Meeting of the
Parties to the Kyoto Protocol on its First Session, held at Montreal from 28
November to 10 December 2005, FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.1, 30 March 2006.
______, Report of the Conference of the Parties serving as the Meeting of the
Parties to the Kyoto Protocol on its First Session, held at Montreal from 28
November to 10 December 2005, FCCC/KP/CMP/2005/8/Add.2, 30 March 2006.
______, Report of the Conference of Parties serving as the meeting of Parties to
the Kyoto Protocol on its second session, held at Nairobi from 6 to 17 November
2006, FCCC/KP/CMP/2006/10/Add.1, 2 March 2007.
______, Report of the Conference of the Parties on its Thirteenth Session, held in
Bali from 3 to 15 December 2007, FCCC/CP/2007/6/Add.1, 14 March 2008.
______, Report of the Conference of Parties serving as the meeting of the Parties
to the Kyoto Protocol on its fourth session, held in Poznan from 1 to 12 December
2008, FCCC/KP/CMP/2008/11/Add.2, 19 March 2009.
UNFCCC, Report of the Conference of the Parties on its Fourteenth Session, held
in Poznan, Poland from 1 to 13 December 2008, FCCC/CP/2008/7/Add.1, 18
March 2009.
______, Proposal from Malta to amend Annex I to the Convention,
FCCC/CP/2009/2, 13 May 2009.
______, Report of the Conference of the Parties on its fifteenth session, held in
Copenhagen from 7 to 19 December 2009, Addendum, Part Two: Action taken by
the Conference of the Parties at its fifteenth session, FCCC/CP/2009/11/Add.1, 30
March 2010.
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Yasası, Resmi Gazete Tarih/Sayı:
29.05.1981/17354, Mükerrer 44. Madde, (Ek: 15.07.1993-3914/1 md.).
4112 Sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erezyon Kontrolü Seferberlik Kanunu, Resmi
Gazete Tarih/Sayı: 26.07.1995/22355.
4990 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı:
21.10.2003/25266.
5035 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Resmi
Gazete (Mükerrer) Tarih/Sayı: 02.01.2004/25334.
2004/13 Sayılı Başbakanlık
18.02.2004/25377.
Genelgesi,
Resmi
Gazete
Tarih/Sayı:
5491 Sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete
Tarih/Sayı: 13.05.2006/26167.
226
5627 Sayılı Enerji
02.05.2007/26510.
Verimliliği
Kanunu,
Resmi
Gazete
Tarih/Sayı:
2007/28 Sayılı Başbakanlık Genelgesi: Ağaçlandırma Seferberliği, Resmi Gazete
Tarih/Sayı: 01.11.2007/ 26687.
5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 12.03.2008/26814.
5836 Sayılı Kanun Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine
Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun,
Resmi Gazete Tarih/Sayı: 17.02.2009/27144.
5836 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik
Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı,
Gerekçe, http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0597.pdf
ELEKTRONİK KAYNAKLAR
A Center for International Sustainable Development Law Legal Brief, The
Principle of Common But Differentiated Responsibilities: Origin and Scope,
http://www.cisdl.org/pdf/brief_common.pdf (2 Mart 2010)
Climatico (January 2010), “Copenhagen De-briefing: An Analysis of COP-15 for
Long-term
Cooperation,”
http://www.climaticoanalysis.org/wpcontent/uploads/2010/01/climatico-cop15-analysis1.pdf
Climate change deal marks an ‘essential beginning,’
http://www.un.org./apps/news/story.asp?NewsID=33305&Cr=Copenhagen&Cr1=
(2 Şubat 2010)
“Copenhagen climate deal meets qualified UN welcome,” 19 December 2009,
http://news.bbc.co.uk/2/hi/8422133.stm (2 Şubat 2010)
Eurostat (July 2009), “Climate change and energy indicators,
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Climate_change_a
nd_energy_indicators (4 Nisan 2010)
Grainger, Corbett A. ve Kolstad, Charles D. (1 December 2008), “Who Pays for a
Carbon Tax?,”
http://stanford.edu/dept/france-stanford/Conferences/Climate/Kolstad.pdf (2 Mart
2010)
GEF (June 2009), Fact Sheet: About the Global Environment Facility,
http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/About%20the%20GEF.pdf
(19 Şubat 2010)
____(June 2009), Fact Sheet: Focal Area: Climate Change,
http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/ClimateChange-FSJune2009.pdf (19 Şubat 2010)
227
____(August 2009), Fact Sheet: The Least Developed Countries Fund (LDCF),
http://www.gefweb.org/uploadedFiles/Publications/LDCF-factsheets09.pdf
Karakaya, Etem ve Özçağ, Mustafa, “Sürdürülebilir Kalkınma ve İklim
Değişikliği: Uygulanabilecek İktisadi Araçların Analizi,”
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/manas.pdf (1 Nisan 2010)
Kyoto Protocol, Status of Ratification,
http://unfccc.int/files/kyoto_protocol/status_of_ratification/application/pdf/kp_rati
fication_20091203.pdf (10 Şubat 2010)
Morocco Post (19 December 2009), “Controversial accord in Copenhagen is ‘The
worst in history,’ said the Sudanese delegate,”
http://www.moroccopost.net/politics/507-controversial-accord-in-copenhagen-isthe-worst-in-history-said-the-sudanese-delegate/ (10 Şubat 2010)
Norwegian Ministry of the Environment, Factsheet: The Government of Norway’s
International Climate and Forest Initiative,
http://www.regjeringen.no/upload/MD/Vedlegg/Klima/klima_skogprosjektet/fakt
aark230409eng.pdf (2 Mart 2010)
Organization of Eastern Caribbean States (9 September 2005), “Grenada, One
year after Hurricane Ivan, Finance Minister says ‘Economy is recovering nicely,’”
http://www.oecs.org/Press/news_Grenada_1yearlater.html (22 Kasım 2009)
Pallemaerts, Marc (16 October 2008), The EU’s climate change policy: from hot
air to hard law, Institute for European Environment Policy,
http://www.ies.be/files/repo/Marc%20Pallemaerts%20151008.pdf
“Press Release: Commissioner Piebalgs welcomes political agreement on energy
performance of buildings,” IP/09/1733, Brussels, 18 November 2009,
http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/09/1733&format=HT
ML&aged=0&language=en&guiLanguage=en (27 Mart 2010)
“Press release on the final adoption of Europe’s climate and energy package:
Climate Change: Commission welcomes final adoption of Europe’s climate and
energy package,” IP/08/1998, Brussels, 17 December 2008,
http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/08/1998&format=HT
ML&aged=0&language=EN&guiLanguage=en
“Press Release: The renewed Lisbon Growth and Jobs Strategy is working, but the
EU must reform further to succeed in a globalised age, says key Commission
Report,” Brussels, IP/07/1892, 11 December 2007,
http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/07/1892
228
Revkin, Andrew C. (10 September 2000), “Ideas&Trends: Global Waffling;
When Will We Be Sure?, The New York Times,
http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9C00E3D61039F933A2575AC0
A9669C8B63&n=Top/Reference/Times%20Topics/People/R/Revkin,%20Andre
w%20C (12 Şubat 2010)
Sarkozy renews pressure for CO2 border tax, 14 September 2009,
http://www.euractiv.com/en/climate-change/sarkozy-renews-pressure-co2-bordertax/article-185387 (20 Nisan 2010)
Tezcan, Ercüment (06.02.2009), “Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası: Sorunlar ve
Muhtemel Çözümler,” Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurulu,
http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=867 (3 Nisan 2010)
Türkiye İstatistik Kurumu (26 Haziran 2009), Sera Gazı Emisyon Envanteri 2007,
Haber Bülteni, Sayı: 111, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=4078
(30 Mart 2010)
United Nations Conference on Environment and Development (1992),
http://www.un.org/geninfo/bp/enviro.html (29 Aralık 2009)
UNFCCC, Fact Sheet 221: The Second World Climate Conference, Geneva, 29
October-7 November 1990,
http://unfccc.int/resource/ccsites/senegal/fact/fs221.htm
United Nations Framework Convention on Climate Change (UNFCCC), Status of
Ratification,
http://unfccc.int/files/essential_background/convention/status_of_ratification/appl
ication/pdf/unfccc_ratification_20091016.pdf (2 Şubat 2010)
UNFCCC (30 Kasım 2005), Press Release: “Montreal climate conference adopts
‘rule book’ of the Kyoto Protocol,”
http://unfccc.int/files/press/news_room/press_releases_and_advisories/application
/pdf/press051130_marrakesh.pdf
UNFCCC (23 February 2010), Press Release: “First round of formal UN climate
change negotiations to take place in April in Bonn, Germany,” Bonn,
http://unfccc.int/files/press/news_room/press_releases_and_advisories/application
/pdf/pr_20100222_april_mtg.pdf
U. S. White House, Office of the Press Secretary (13 March 2001), Text of a
Letter from the President to Senators Hagel, Helms, Craig, and Roberts,
http://www.gcrio.org/OnLnDoc/pdf/bush_letter010313.pdf
Yorkan, Arzu, “Ukrayna-Rusya Doğalgaz Krizi: Avrupa ve Türkiye Zor Günler
Geçiriyor,”
http://www.abbulteni.org/makale-ve-yorumlar/183-ukrayna-rusyadoal-gaz-krizi-avrupa-ve-tuerkiye-zor-guenler-geciriyor.html (3 Nisan 2010)
229
Weier, John (8 April 2002), “Global Warming,” Earth Observatory NASA,
http://earthobservatory.nasa.gov/Features/GlobalWarming/global_warming_2002.
pdf (15 Aralık 2009)
http://scrippsco2.ucsd.edu/graphics_gallery/mauna_loa_record/mauna_loa_record
.html (2 Ocak 2010)
http://unfccc.int/home/items/5264.php (17 Şubat 2010)
http://unfccc.int/home/items/5265.php (17 Şubat 2010)
http://unfccc.int/parties_and_observers/parties/annex_i/items/2774.php
(15 Ocak 2010)
http://unfccc.int/kyoto_protocol/items/3145.php (16 Şubat 2010)
http://unfccc.int/essential_background/convention/background/items/1348.php
(15 Ocak 2010)
http://unfccc.int/kyoto_protocol/compliance/introduction/items/3024.php
(17 Şubat 2010)
http://scrippsco2.ucsd.edu/program_history/keeling_curve_lessons.html
(20 Aralık 2009)
http://www.census.gov/main/www/popclock.html (10 Ocak 2010)
http://www.world-nuclear.org/info/inf16.html (10 Ocak 2010)
http://cdmpipeline.org/ji-projects.htm#1 (23 Şubat 2010)
http://cdm.unfccc.int/Statistics/index.html (22 Şubat 2010)
http://www.hybridcars.com/federal-incentives.html (15 Mart 2010)
http://www.turkishny.com/old/en/headline-news/7185-cevre-dostu-araclarturkiyede-cezalandiriliyor.html (15 Mart 2010)
http://www.mofa.go.jp/policy/economy/wef/2008/mechanism.html (2 Mart 2010)
http://cdm.unfccc.int/Statistics/Registration/RegisteredProjByRegionPieChart.htm
l (20 Şubat 2010)
http://cdm.unfccc.int/Statistics/Registration/RegisteredProjByScopePieChart.html
(20 Şubat 2010)
http://ec.europa.eu/energy/efficiency/buildings/buildings_en.htm (27 Mart 2010)
http://www.gefweb.org/interior_right.aspx?id=50 (19 Şubat 2010)
230
http://www.gefweb.org/interior_right.aspx?id=194 (1 Mart 2010)
http://www.climatefundsupdate.org/listing (1 Mart 2010)
http://www.climateinvestmentfunds.org/cif/funding-basics (3 Mart 2010)
http://www.ebrd.com/country/sector/energyef/sustain.htm (3 Mart 2010)
http://ec.europa.eu/energy/efficiency/ecodesign/eco_design_en.htm (27 Mart
2010)
http://ec.europa.eu/environment/air/transport/co2/co2_home.htm (28 Mart 2010)
http://www.climatechange.gov.au/government/initiatives/international-forestcarbon-initiative.aspx (2 Mart 2010)
http://ec.europa.eu/development/policies/9interventionareas/environment/climate/
climate_en.cfm (2 Mart 2010)
http://ec.europa.eu/environment/climat/effort_sharing/overview.htm (20 Nisan
2010)
http://europa.eu/lisbon_treaty/faq/index_en.htm#10 (2 Nisan 2010)
http://www.womenforeurope.ie/index.php/news/131-the-lisbon-treaty-enablingus-to-tackle-climate-change (2 Nisan 2010)
http://www.mdgfund.org/content/environmentandclimatechange (2 Mart 2010)
http://www.irinnews.org/report.aspx?ReportId=86265 (2 Mart 2010)
http://www.regjeringen.no/en/dep/md/Selected-topics/climate/the-government-ofnorways-international-/why-a-climate-and-forest-initiative.html?id=547202
(2 Mart 2010)
http://www.afdb.org/en/news-events/article/afdb-board-approves-theestablishment-of-climdev-africa-special-fund-5485/ (3 Mart 2010)
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=87458&KTG_KOD=1
90 (23 Nisan 2010)
http://www.spitall.com/hastalik-belirtileri/dang-hastaligi-dang-hummasi-denguefever (1 Temmuz 2010)
231
EK: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ALANINDAKİ ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ
SÜRECİNE İLİŞKİN KRONOLOJİ
Tarih
Önemli Gelişmeler
5-16 Haziran 1972
Uluslararası çevre politikası ve hukuku açısından dönüm noktası olan ve
çevresel konularda uluslararası işbirliğinin başlangıcı olarak kabul edilen
“BM İnsan Çevresi Konferansı (Stockholm Konferansı)”
Stockholm’de gerçekleştirilmiştir.
12-13 Şubat 1979
İklim değişikliğine ilişkin olarak uluslararası düzeyde daha fazla bilimsel
çalışmanın yapılmasını teşvik edici bir rol oynayan “Birinci Dünya İklim
Konferansı,” Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ) tarafından Cenevre’de
düzenlenmiştir.
9-15 Ekim 1985
DMÖ, UNEP ve Uluslararası Bilimsel Birlikler Konseyi’nin işbirliğinde
Villach’ta gerçekleştirilen iklim değişikliği ve sera gazları konusundaki
bilimsel konferansta, küresel ısınmaya ve bu süreçte hükümetlerin
uygulayacağı politikaların önemine vurgu yapılmıştır.
27-30 Haziran 1988
Toronto’da düzenlenen “Değişen Atmosfer: Küresel Güvenliğe Yönelik
Etkiler” başlıklı konferansta, 2005 yılı itibariyle küresel CO2
emisyonlarının 1988 yılına göre %20 oranında azaltılması gerektiği
belirtilmiş ve protokollerle güçlendirilecek bir uluslararası çerçeve
sözleşmesinin yapılması yönünde hükümetlere çağrıda bulunulmuştur.
29 Ekim-7 Kasım
1990
DMÖ ve UNEP tarafından Cenevre’de düzenlenen “İkinci Dünya İklim
Konferansı”nda, küresel düzeyde siyasi işbirliğinin gerekliliği
vurgulanmış ve bu doğrultuda 1992 Rio Konferansı’nda bir çerçeve
anlaşmanın ve protokollerin kabul edilmesi yönünde çağrıda
bulunulmuştur.
21 Aralık 1990
45/212 sayılı BM Genel Kurul Kararı ile iklim değişikliği alanında etkin
bir çerçeve sözleşmesinin oluşturulması amacıyla bir Hükümetlerarası
Müzakere Komitesi kurulmuştur.
3-14 Haziran 1992
Rio’da gerçekleştirilen “BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (Rio
Konferansı),” Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
(BMİDÇS) kabul edilmiş ve böylece uluslararası iklim değişikliği
rejiminin temellerinin atılması sağlanmıştır.
21 Mart 1994
BMİDÇS yürürlüğe girmiştir.
28 Mart-7 Nisan
1995
Berlin’de gerçekleştirilen Taraflar Konferansı’nın 1. Oturumu’nda
(COP-1), 2000 yılı sonrası döneme yönelik olarak Ek-1 taraflarının
üstlenecekleri taahhütleri güçlendirecek bir protokol veya hukuksal
belgenin kabul edilmesini amaçlayan Berlin Buyruğu kabul edilmiş ve bu
232
doğrultuda Berlin Buyruğu Geçici Çalışma Grubu’nun (BBGÇG)
kurulması kararlaştırılmıştır.
8-19 Temmuz 1996
Cenevre’de düzenlenen COP-2’de kabul edilen Cenevre Bakanlar
Bildirgesi ile COP-3’te imzalanmak üzere yasal açıdan bağlayıcı bir
protokol veya hukuksal belgeye yönelik müzakerelerin hızlandırılarak
sonuçlandırılması çağrısında bulunulmuştur.
1-11 Aralık 1997
Kyoto’da gerçekleştirilen COP-3 sırasında iklim değişikliği alanında
işbirliği açısından dönüm noktalarından biri olan ve somut ve bağlayıcı
hedef ve yükümlülükler getiren Kyoto Protokolü kabul edilmiştir.
2-14 Kasım 1998
Buenos Aires’te gerçekleştirilen COP-4’te, Kyoto Protokolü’nün
yürürlüğe girmesine ilişkin hazırlıkların tamamlanmasına yönelik takvimi
belirleyen Buenos Aires Eylem Planı (BAEP) kabul edilmiştir.
25 Ekim-5 Kasım
1999
Bonn’da düzenlenen COP-5’te, BMİDÇS’nin daha iyi uygulanması ve
Kyoto Protokolü’nün 2002 yılı itibariyle yürürlüğe girmesinin
sağlanmasını hedefleyen BAEP kapsamında yürütülecek çalışmalara
odaklanılmıştır.
13-25 Kasım 2000
COP-6’nın Lahey’de gerçekleştirilen ilk bölümünde, Kyoto
Protokolü’nün uygulanması ve operasyonel ayrıntılara ilişkin hararetli
konular görüşülmüş ve taraflar arasındaki ciddi görüş ayrılıkları nedeniyle
toplantılar yarıda kesilmiştir.
16-27 Temmuz 2001
Bonn’da düzenlenen COP-6’nın ikinci bölümünde, BAEP’in
uygulanmasına ve COP-6’nın ilk bölümünde sonuç alınamayan konulara
(esneklik mekanizmaları, karbon yutakları, yükümlülüklere uyum ve
finansman) ilişkin Bonn Anlaşması kabul edilmiştir.
29 Ekim-10 Kasım
2001
Marakeş’te gerçekleştirilen COP-7’de, Kyoto Protokolü kapsamındaki
yükümlülüklere ilişkin operasyonel ayrıntıları sonuçlandıran Marakeş
Uzlaşmaları kabul edilmiş ve ayrıca esneklik mekanizmaları,
yükümlülüklere uyum, finansman, kapasite geliştirme ve ormancılık
alanlarında önemli kararlar alınmıştır.
COP-7’de ayrıca, Türkiye’nin BMİDÇS’nin Ek-2 listesinden silinmesi
kararlaştırılmış ve “Ek-1 listesinde özel koşulları tanınmış ve diğer Ek-1
taraflarından farklı konumda olan bir ülke olarak” BMİDÇS kapsamında
yerini alması kabul edilmiştir.
23 Ekim-1 Kasım
2002
Yeni Delhi’de gerçekleştirilen COP-8’de kabul edilen “İklim Değişikliği
ve Sürdürülebilir Kalkınmaya ilişkin Delhi Bakanlar Bildirgesi” ile
sosyo-ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi, yoksulluğun ortadan
kaldırılması ve iklim değişikliğine uyumun sağlanması konularının
önemine vurgu yapılmıştır.
1-12 Aralık 2003
Milano’da gerçekleştirilen ve “Orman COP’u” olarak da anılan COP9’da, ormancılık ve yutak alanlarla ilgili konulara odaklanılmıştır.
24 Mayıs 2004
Türkiye, BMİDÇS’ye taraf olmuştur.
233
6-18 Aralık 2004
Buenos Aires’te yapılan ve “Uyum COP’u olarak da adlandırılan COP10’da, Uyum ve Karşı Önlemlere İlişkin Buenos Aires Çalışma
Programı kabul edilmiş ve gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle
mücadelede sağlanacak desteği kapsayan bir paket üzerinde anlaşılmıştır.
16 Şubat 2005
Kyoto Protokolü yürürlüğe girmiştir.
28 Kasım-10 Aralık
2005
Montreal’de yapılan COP-11/CMP-1, Kyoto Protokolü’nün “Kural
Kitabı (rule book)” olarak da adlandırılan Marakeş Uzlaşmaları nihai hale
getirilmiş ve böylece Protokolün tam olarak uygulanmasını sağlayacak
önemli bir adım atılmıştır.
COP-11/CMP-1’de ayrıca, Ek-1 taraflarının 2012 sonrası döneme ilişkin
ilave yükümlülüklerinin belirlenmesi konusunda müzakerelerin
başlatılması ve söz konusu müzakerelerin yürütülmesini sağlamak üzere
Kyoto Protokolü kapsamında Ek-1 Tarafları için İlave Taahhütler
Geçici Çalışma Grubu’nun (AWG-KP) kurulması kararlaştırılmıştır. Bu
toplantı, Kyoto Protokolü kapsamındaki en yüksek organ olan Taraflar
Toplantısı’nın (CMP) ilk oturumu olması açısından da önem arz
etmektedir.
6-17 Kasım 2006
Nairobi’de gerçekleştirilen ve “Afrika COP’u” olarak da algılanan COP12/CMP-2’de, Uyum Fonu’nun kurulması, iklim değişikliğine uyuma
ilişkin Nairobi Çalışma Programı’nın kabul edilmesi ve CDM
kapsamında kapasite geliştirme çerçevesinin oluşturulması gibi Afrika
ülkeleri başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeleri yakından ilgilendiren
konularda önemli adımlar atılmıştır.
COP-12/CMP-2’de ayrıca, Belarus’un Kyoto Protokolü’nün Ek-B
listesine eklenerek emisyon azaltım veya sınırlama taahhüdü
üstlenmesinin sağlanması konusunda karar alınmıştır.
3-15 Aralık 2007
Bali’de düzenlenen COP-13/CMP-3’te, Bali Eylem Planı (BEP) kabul
edilmiş ve BMİDÇS’nin daha iyi uygulanmasını sağlamak amacıyla 2009
yılının sonuna kadar yapılması planlanan müzakereleri yürütmek üzere
Uzun Dönemli İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu (AWG-LCA)
kurulmuştur.
COP-13/CMP-3’te ayrıca, müzakerelerin emisyon azaltımı, iklim
değişikliğine uyum, teknoloji geliştirme ve transferi (emisyon azaltımı
ve uyumun desteklenmesi için), finansman (emisyon azaltımı, uyum ve
teknoloji alanında işbirliğinin desteklenmesine yönelik), ortak vizyon ve
kapasite geliştirme alanlarında yürütülmesi kararlaştırılmıştır.
1-13 Aralık 2008
Poznan’da gerçekleştirilen COP-14/CMP-4’te, 2009 yılı sonuna kadar
kapsamlı bir anlaşmanın sağlanması için “tam müzakere moduna”
geçilmesi yönünde karar alınmış ve Kyoto Protokolü kapsamındaki Uyum
Fonu’na ilişkin ayrıntılar üzerinde görüşmeler yapılmıştır.
26 Ağustos 2009
Türkiye, Kyoto Protokolü’ne taraf olmuştur.
7-19 Aralık 2009
Danimarka’da düzenlenen COP-15/CMP-5’te, Malta’nın BMİDÇS’nin
Ek-1 listesine dahil edilmesine karar verilmiş ve 2012 sonrası döneme
yönelik olarak başta emisyon azaltımı, finansman, teknoloji ve uyum
alanlarında çeşitli hedefler içeren Kopenhag Mutabakatı COP tarafından
not edilmiştir.
234

Benzer belgeler