PDF ( 1 ) - DergiPark
Transkript
PDF ( 1 ) - DergiPark
ISSN 1300-6363 HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIP DERGİSİ THE MEDICAL JOURNAL OF HAYDARPAfiA NUMUNE TRAINING AND RESEARCH HOSPITAL C‹LT: 49 SAYI: 3 TEMMUZ - A⁄USTOS - EYLÜL VOLUME: 49 NUMBER: 3 JULY - AUGUST - SEPTEMBER Editör Doç. Dr. R e f i k D e m i r t u n ç B ‹ L ‹ M S E L DANIfiMA KURULU Prof. Dr. Suphi Acar Dr. Y›ld›z Özel Yard›mc› Editörler Doç. Dr. Cevdet Kaya Dr. Ça¤atay Nuho¤lu Doç. Dr. Gülüm Altaca Dr. Ahmet Özgüner Prof. Dr. Süleyman Aktafl Prof. Dr. Recep Öztürk Dr. Nefle Ayd›n Prof. Dr. Necmettin Pamir Editorial Komite Doç. Dr. Ömer Ceran Prof. Dr. M. ‹hsan Karaman Prof. Dr. A b d u l l a h S a ¤ l a m Doç. Dr. D u r s u n D u m a n Doç. Dr. ‹kbal Ayd›ngöz Doç. Dr. Önder Peker Doç Dr. Zafer Berkman Prof. Dr. ‹rinel Popescu Doç Dr. Mustafa Bilici Prof. Dr. Ayd›n Sav Prof. Dr. Nejat Ceyhan Doç. Dr. Haluk fiavl› Dr. Mecit Çal›flkan Dr. Nur Akgün fienel Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Yard›m Derne¤i Ad›na Sahibi Doç. Dr. M ü c a h i t G ö r g e ç Prof. Dr. Mine Çal›flkan Doç. Dr. Feridun fiengör Prof. Dr. Y›ld›r›m Ç›nar Prof. Dr. Mehmet Masum fiimflek Dr. Do¤an Çorbac›o¤lu Prof. Dr. Fecri Sevilen Yaz› ‹flleri Müdürü Prof. Dr. Suphi A c a r Dr. Aslan Da¤ar Doç. Dr. Hülya Tireli Doç Dr. Remzi Dalay Doç. Dr. ‹zzet Titiz H a y d a r p a fl a N u m u n e l i l e r D e r n e ¤ i Yay›n Organ›d›r. Doç. Dr. Kemal Demir Prof. Dr. Ümit Topalo¤lu Doç. Dr. Mücahit Görgeç Prof. Dr. Cemalettin Topuzlu Dr. Turgut Gül Prof. Dr. Nurdan Tözün Dr. Osman Güney Doç. Dr. Zeynep Vural Tuzcular Doç. Dr. Önal Gürsan Prof. Dr. Metin Türkmen Doç. Dr. Pafla Göktafl Prof. Dr. Nükhet Tüzüner Doç. Dr. Ümit ‹nce Dr. Y›lmaz User Doç. Dr. Cihangir ‹slam Doç. Dr. Celil Uslu Dr. Osman Karaaslan Prof. Dr. Ata Uysal Doç. Dr. Neflet Köksal Prof. Dr. Adnan Uzunismail Dr. Gültekin Köse Prof. Dr. Cüneyt Üneri Prof. Dr. Tuncay Küçüközkan Dr. Yaflar Y›ld›r›m Dr. Ahmet Nohutçu Dr. Ahmet Cevri Y›ld›z Doç. Dr. Ça¤atay Oysu Doç. Dr. Kürflat Y›ld›z Doç. Dr. Oya Övünç Prof. Dr. Bülent Zülfikar Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi y›lda 4 kez Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylar›nda yay›nlanmaktad›r. ‹ntemet üzerinde bulunan Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi web sitesi içinde (http://www.haydarpasanumu ne.gov.tr/dergi.htm) yay›nlanan yaz›lar›n özetleri sunulmaktad›r. Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi World Wide Web Servisi, http://neuro-www2.mgh.harvard.edu/ hospitalwebworld.html adresindeki "Harvard Üniversitesi Dünya Hastaneler Katalo¤u" ve http://www.hon.ch adresinde "‹ntemet Üzerinde Sa¤l›k Vakf›" Dünya Hastaneler Katalo¤u’nda site edilmifltir. Haydarpafla Numune Training and Research Hospital Medical Journal may be found on the Haydarpafla Numune Training and Research Hospital World Wide Web Site from the URL http://www.haydarpasanumune.gov.tr/dergi.htm as abstracts. Haydarpasa Numune Training and Research Hospital World Wide Web service has been sited in the Harvard University Global Hospitals Catalogue at http://neuro-www2.mgh.harvard.edu/hospitalwebworld.html , and the "Health on The Net Foundation" Hospitals List at http://www.hon.ch . Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Mecmuas› TÜB‹TAK Ulusal Akademik A¤ ve Bilgi Merkezi (ULAK-B‹M) Ulusal T›p Veri Taban› kapsam›ndad›r. Yay›n ve Bask› Haz›rl›¤› Kavuk Gazetecilik Matbaac›l›k Ltd. fiti. Alemdar Mah. Baflmusahip Sk. No: 3/3 CA⁄ALO⁄LU Tel: (0212) 512 07 26 Fax: (0212) 512 97 57 Bask› Tarihi: fiubat 2010 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Mecmuas› TÜB‹TAK Ulusal Akademik A¤ ve Bilgi Merkezi (ULAKB‹M) Ulusal Veri Taban› kapsam›ndad›r. İçindekiler Klinik Çalışma 147 Pulmoner Emboli Vakalar›nda Bir Y›ll›k Deneyimimiz A. Ayflem Öztin Güven, Gülgün Çetintafl, Asl›han Yalç›n, Elif Y›lmazel, Ayperen Kundurac›o¤lu, Sebahattin Sert 152 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Helikobakter Pylori Enfeksiyonunun S›kl›¤› ve Önemi Cumali Karatoprak, Gül Babacan Abanonu, Mustafa Oran, Servet Yolbafl, Laika Karabulut, Refik Demirtunç 159 Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi Gül Babacan Abanonu, Erdem Türky›lmaz, Fatih Güzelbulut, Naz›m Denizli, Ak›n Dayan, Nalan Okuro¤lu, Cumali Karatoprak, Neslihan Ayd›n, Refik Demirtunç Bronkoskopi Yap›lan Hastalarda 168 Fiberoptik Akci¤er Kanseri Tan›s›n›n De¤erlendirilmesi Gülgün Çetintafl, A.Ayflem Öztin Güven, Zafer Hasan Ali Sak, Hakk› Ulutafl, Selma Aydo¤an Uyku Apne Sendromu 172 Obstruktif ‹le Yafl, Cinsiyet ve Sigara ‹liflkisi Gülgün Çetintafl, Selma Aydo¤an, Gülfem Yurteri, A.Ayflem Öztin Güven, Zafer Hasan Ali Sak 177 Konya Bölgesinde Yaflayan Yetiflkin Poliklinik Hastalar›nda, Kan Lipit Düzeyleri, Yaflam Biçimleri Ve Etli Ekmek Yeme Al›flkanl›klar› Aras›ndaki ‹liflki 183 Akci¤er Tüberkülozu ve Kanseri Birlikteli¤i 187 Hayrullah Yazar, Ayfle Yeflim Göçmen, Mustafa Kemal Baflaral›, Sad›k Büyükbafl, Ahmet Pekgör Selahattin Öztafl, Yelda Tezel, Eylem Acartürk, Vefa Öztürk, Sema Saraç, Özlen Tümer, ‹pek Erdem, Melahat Kurutepe Romatoid Artritte Akci¤er Tutulumunun Pa Akci¤er Grafisi, Solunum Fonksiyon Testleri ve Yüksek Hayri Abanonu, Gül Babacan Abanonu, Rahflan Göçmen Rezolüsyonlu Bilgisayarl› Tomografi ile De¤erlendirilmesi Derleme 194 Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z Özlem Yüksel, Arzu Tuncel, Celil Uslu, Erkan Esen, Arzu Tatl›p›nar, Onur Dede, Shahrouz Sheidaei, Ömer Ça¤atay Ertugay Olgu Sunumu Konka Büllozayla Birliktelik 203 Bilateral Gösteren Sfenokoanal Polip: Vaka Takdimi Arzu Tatl›p›nar, Celil Uslu, Erkan Esen 206 Mauriac Sendromu: Olgu Sunumu Ça¤atay Nuho¤lu, Muharrem Bostanc›, Narin Ak›c›, Ömer Ceran Kalitesini Etkileyen 210 Yaflam Multipl Ksantom: Olgu Sunumu Okan Morkoç, Elif Eren Ayd›n, Habib Baflkurt, Kayhan Zeytin, Adnan Uzunismail Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Pulmoner Emboli Vakalar›nda Bir Y›ll›k Deneyimimiz A. Ayflem Öztin Güven1, Gülgün Çetintafl1, Asl›han Yalç›n1, Elif Y›lmazel1, Ayperen Kundurac›o¤lu1, Sebahattin Sert1 ÖZET Pulmoner emboli alt ekstremite derin venlerinden kopan trombüslerin pulmoner arter ve dallar›n› t›kamas› ile oluflan klinik bir durumdur. Oldukça s›k karfl›lafl›lan, zor tan› konulan ve mortalitesi yüksek pulmoner acil olgular›n bafl›nda gelmektedir. Nonspesifik belirti ve bulgular› nedeni ile tan›s› zor olabilir. Bu çal›flmada; Ocak 2009-Ocak 2010 tarihleri aras›nda merkezimizde pulmoner emboli tan›s› konmufl 49 olgunun demografik özellikleri, klinik, laboratuar ve radyolojik bulgular›n› de¤erlendirmeyi amaçlad›k. Olgular›n yafl ortalamas› 61.08 ± 17.20 y›l olup; 28 (%57.1)’i kad›n, 21 (%42.9)’i erkekti. Yirmibefl (%51) olguda risk faktörü mevcut idi. Olgular›n hepsi semptomatik idi. En s›k semptomlar nefes darl›¤› ve gö¤üs a¤r›s› idi. Ortalama semptom süresi 12.02±25.2 gün olarak bulundu. Akci¤er grafisinde 32 olguda diyafragma yükselmesi (%65.3) ve 19 olguda atelektazi (%39) saptand›. 7 olgunun (%14.3) PA akci¤er grafisi normaldi. 18(%36.7) olguya ekokardiyografik inceleme yap›ld›.13 (%26.5) olguda pulmoner arteriyel hipertansiyon saptand›. Arter kan gaz› analizlerine göre olgularda en s›k hipoksi ve hipokapni saptand›. 4 kesitli Spiral Toraks BT Anjiografi çekilen 45 olgunun 43’ünde(%87.8) ana ve/veya segmental-subsegmental pulmoner damarlarda trombus saptand›. Perfüzyon sintigrafisi çekilen 6 (%12.2) olgunun 5’inde (%10.2) perfüzyon defekti saptand› Olgular›n 41’ine (%83.7) warfarin tedavisi uygulan›rken, 8 ‘ine (% 16.3) düflük molekül a¤›rl›kl› heparin (DMAH) tedavisi uyguland›. Anahtar Kelimeler: Pulmoner emboli, tan› yöntemleri, tedavi. ONE YEAR EXPERIENCE IN OUR PULMONARY EMBOLISM CASES SUMMARY Pulmonary embolism is a blockage of the main artery of the lung or one of its branches by a substance (thrombus) that has travelled from the deep veins in the legs. Pulmonary embolism is one of the difficult diagnoses with high mortality rates in medicine practice. The diagnosis however, can be difficult due to the atypical presentation. We aimed to evaluate demographic characteristics, clinical, laboratory and radiological findings of 49 pulmonary embolism cases who had been diagnosed in our hospital between January 2009-January 2010. The mean age of the patients was 61.08 ± 17.20 years, and 28(%57.1)of them were female and the others were male(42.9%). Twenty-five (51%) cases had risk factors. All cases were symptomatic. The most frequent symptoms were dyspnea and chest pain .The mean symptom duration was12.02±25.2 days. In radiological examinations, elevation of diaphragm (n= 32, 65.3%), lineer atelectasis (n=19, 39%) were the predominan features. 7 (14.3%) patients’ X-rays were normal. 18 (36.7%) patients had right hearth dilatation on ec- 1 S.B. Erzurum Nihat Kitapç› Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi Merkezi, Erzurum Pulmoner Emboli Vakalar›nda Bir Y›ll›k Deneyimimiz Tablo 1: Wells (Canadian) pulmoner tromboemboli klinik tahmin skorlamas›. hocardiography. In arterial blood gases samples,most frequent anormality was hypoxia and hypocapnia. Thrombosis was detected by 64 multislice thorax spiral CT in 43 of 45 with PE. Perfusion defects were found by perfusion lung scan in 5 cases Perfusion defect was found in 5 (10.2%) of 6 patients from whom we obtained perfusion lung scan.Warfarin treatment was instituted in 41 (83.7%) patients, LMWH was given to 8 (16.3%) patients. Key Words: Pulmonary embolism, clinical diagnosis, therapy moner emboli s›k görülen ancak güç teflhis edilebilen, mortalite ve morbiditesi yüksek bir hastal›kt›r (1,2). Amerika Birleflik Devletleri (ABD)’nde kardiyovasküler sistem hastal›klar›na ba¤l› ölümler aras›nda üçüncü s›rada yer almakta olup insidans› 100.000’de 23’tür(3). Tedavi edilmemifl olgularda mortalite yaklafl›k %25-30 iken, tedavi edilenlerde %2-8’e düfler(4). Dispne, plöretik tipte gö¤üs a¤r›s›, takipne, taflikardi gibi pekçok hastal›kta da karfl›m›za ç›kan klinik bulgular; rutin laboratuvar verileri, elektrokardiyogram (EKG), akci¤er grafisi ve arteriyel kan gazlar› (AKG), pulmoner emboli tan›s›nda yol gösterici olmakla birlikte tan› koymada veya ekarte etmede yeterli olmamaktad›r. Pulmoner emboli tan›s›nda alt›n standart pulmoner anjiografi olup pahal› ve invaziv bir yöntemdir(5). ‹nvaziv olmayan di¤er yöntemlerden; alt ekstremite venöz dopler G‹R‹fi Pulmoner emboli alt ekstremite derin venlerinde oluflan ve buradan kopan trombüslerin pulmoner arter ve dallar›n› t›kamas› ile oluflan klinik bir durumdur. Pul- Tablo 2: Modifiye Geneva Skorlamas›. 148 Pulmoner Emboli Vakalar›nda Bir Y›ll›k Deneyimimiz Tablo 3: Pulmoner emboli olgular›n risk faktör da¤›l›m›. Tablo 4: Olgular›n baflvuru yak›nmalar›. Tablo 5: Olgular›n PA Akci¤er Grafi Bulgular›. ultrasonografisi, ventilasyon perfüzyon sintigrafisi( V/Q) , çok kesitli spiral bilgisayarl› tomografik incelemeler tan› algoritmas›nda öncelik kazanm›flt›r. Ancak hangi hastada ileri inceleme yapal›m sorusuna yan›t vermek için klinik skorlama yöntemleri gelifltirilmifltir. Bu amaçla iki skorlama yayg›n olarak kullan›lmaktad›r(6). Bu skorlamalardan ilki; Wells skorlamas› olup,ikinci skorlama ise modifiye Geneva skorlamas›d›r (Tablo1 ve Tablo2). Çal›flmam›zda bir y›l içerisinde pulmoner emboli tan›s› alm›fl hastalar›n demografik özellikleri klinik, laboratuvar ve radyolojik bulgular›n› tan›mlamay› amaçlad›k. Erzurum Nihat Kitapç› Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi Merkezi’nde tan› alm›fl 49 pulmoner emboli olgusu retrospektif olarak de¤erlendirildi. Tüm olgular›n demografik özellikleri, edinsel risk faktörleri, semptomlar›, tromboemboli klinik skorlamas›, radyolojik tetkikleri, arteriyel kan gaz› analizleri ve akci¤er perfüzyon sintigrafisi sonuçlar› kaydedildi. Çal›flmada elde edilen bulgular de¤erlendirilirken, istatistiksel analizler için Statistical Package for Social Sciences (SPSS) for Windows 15.0 program› kullan›ld›. BULGULAR Çal›flmam›zda 28 (%57.1)’i kad›n, 21 (%42.9)’i erkek toplam 49 olgu retrospektif olarak incelendi. Olgular›n yafl ortalamas› 61.08 ± 17.20 y›l idi (24-86 yafl). 23 ol- GEREÇ VE YÖNTEM Bu çal›flmada Ocak 2009-Ocak 2010 tarihleri aras›nda 149 Pulmoner Emboli Vakalar›nda Bir Y›ll›k Deneyimimiz guda (%46.9) ek hastal›k mevcut idi. 13 olguda (%26.5) KOAH, 5 olguda (%10.2) hipertansiyon, 4 olguda (%8.2) Diabetes Mellitus, 3 olguda (%6.1) malignite, 2 olguda(%4.1) ast›m, 1 olguda (%2) guatr, 1 olguda (%2) serebrovasküler hastal›k , 1 olguda (%2) Behçet Hastal›¤› efllik etmekte idi. 25 olguda (%51) pulmoner emboli için risk faktörü saptand›. 8 olguda (%16.3) immobilite, 5 olguda (%10.2) major cerrahi, 6 olguda (%12.2) travma, 2 olguda (%4.1) malignite, 2 olguda (%4.1) venöz tromboemboli(VTE)-pulmoner emboli öyküsü, 1 olguda (%2) ölü do¤um öyküsü, 1 olguda (%2) Behçet hastal›¤› mevcut idi. Risk faktörleri Tablo 3 de görülmektedir. Baflvuruda 39 olguda (%79.6) nefes darl›¤›, 26 olguda (%53.1) gö¤üs a¤r›s›, 10 olguda (%20.4) öksürük, 8 olguda (%16.3) hemoptizi, 5 olguda (%10.2) balgam flikayeti mevcut idi. Semptom süresi 12.02±25.2 gün idi. Olgular›n baflvuru yak›nmalar› Tablo 4’de görülmektedir. 15 olguda (%30.6) biomass maruziyeti, 10 olguda (%23.8) sigara içme öyküsü mevcuttu. Olgular›n akci¤er grafisi bulgular› s›ras›yla; 32 olguda (%65.3) diyafram yükselmesi, 19 olguda (%39) atelektazi,12 olguda (%24.5) parankim infiltrasyonu , 3 olguda (%6.1) kardiyomegali, 2 vakada (%4.1) plevral s›v› fleklindeydi. 7 olgunun (%14.3) postero-anterior akci¤er grafisi normaldi. Olgular›n akci¤er grafisi bulgular› Tablo 5’te görülmektedir. Arter kan gaz› analizlerine göre ortalama parsiyel oksijen bas›nc› 57.02±14.11 mmHg, ortalama parsiyel karbondioksit bas›nc› 36 ±6.56 mmHg, ortalama oksijen saturasyonu 87.2±8.2 olarak saptand›. Lateks yöntemiyle 39 olgumuza D-dimer düzeyi bak›ld› ve bu olgular›n tamam›nda D-dimer düzeyi yüksek bulundu. Klinik skorlama sistemlerine göre olgular› de¤erlendirdi¤imizde, Wells skorlama sistemine göre 11 (%22.4) olgu düflük, 35 (%71.4) olgu orta, 3 (%6.1) olgu yüksek olas›l›kl› iken; Modifiye Geneva skorlama sistemine göre, 16(% 32.7) olgu düflük, 29 (%59.2) olgu orta, 4 olgu (%8.2) yüksek klinik olas›l›kl› pulmoner emboli olarak saptand›. 64 kesitli Spiral Toraks BT Anjiografi çekilen 45 olgunun 43’ünde(%87.8) ana ve/veya segmental-subsegmental pulmoner damarlarda trombüs saptanm›flt›r. Perfüzyon sintigrafisi çekilen 6 (%12.2) olgunun 5’inde (%10.2) perfüzyon defekti saptand›. 2 hastada toraks BT anjiografide emboli bulgusu yokken, perfüzyon sintigrafisinde subsegmenter perfüzyon defekti saptand›. Olgular›n 18’inde (%36.7) ekokardiyografik inceleme yap›ld›.13 olguda (%26.5) pulmoner arteriyel hipertansiyon saptand›. 12 olguda (%24.5) sa¤ ventrikül dilatasyonu bulgular› mevcuttu. Sa¤ ventrikül dilatasyonu, sa¤ atrium dilatasyonu ve pulmoner hipertansiyon ile emboli saptanmas› aras›nda istatistiksel olarak anlaml› iliflki saptanmad› ( p de¤erleri s›ras›yla 0.089, 0.134, 0.676) Olgular›n 41’ine (%83.7) warfarin ve DMAH tedavisi uygulan›rken , 8 ‘ine (% 16.3) sadece DMAH tedavisi uyguland›. Hiçbir olguda trombolitik tedavi uygulanmad›. TARTIfiMA Pulmoner emboli prevalans› ABD’de hastaneye yatan hastalar aras›nda 1979-1999 y›llar› aras›nda %0.4 olarak saptanm›flt›r (7). ABD verilerine göre VTE ortalama y›ll›k insidans› yaklafl›k 1/1000 olup, yaflla birlikte artar. VTE’nin insidans›n erkeklerde daha yüksek oldu¤una dair bulgular mevcuttur (8). Çal›flmam›zda kad›n hasta daha fazla bulunmufltur( 28 kad›n , 21 erkek toplam). Pulmoner emboli tan›s›; klinik flüphe ile bafllayan ve bir dizi tan› algoritmas› sonucu kesin tan›ya ulafl›lan, tedavi edilmezse mortalitesi yüksek bir klinik tablodur. Bu nedenle hastal›¤a özgü olmasa da klinik bulgular önemlidir. Semptomlar aras›nda en s›k nefes darl›¤› ve gö¤üs a¤r›s› oldu¤unu gösteren çal›flmalar mevcuttur(9). Di¤er gözlenen semptomlar hemoptizi, senkop, öksürük, balgam ç›karma say›labilir. Çal›flmam›zda olgular›n en s›k semptomu nefes darl›¤› (%79.6) ve gö¤üs a¤r›s›( %53.1) idi. Hiçbir olguda senkop izlenmedi. Damar içi p›ht›laflmaya yol açan faktörler; “1- Damar endotel hasar›, 2- Hiperkoagülabilite, 3- Staz” olarak, 1856 y›l›nda Virchow taraf›ndan tan›mlanm›flt›r. VTE olgular›n›n %75’inde bu üç faktörden birine yol açan edinsel ve/veya kal›tsal faktörler saptan›r . Majör cerrahi giriflim, venöz tromboembolizme neden olan bafll›ca risk faktörüdür. Son 45-90 gün içerisinde gerçekleflen cerrahi giriflim VTE riskini 6-22 kat art›r›r(10). K›sa süreli (bir hafta) immobilizasyon bile VTE riskini art›r›r (11). Çal›flmam›zda olgular›n %51’inde pulmoner emboli için risk faktörü saptand›. En s›k saptanan risk faktörü immobilite 8 olguda (%16.3) görüldü. ‹kinci s›kl›kta, major cerrahi öyküsü 5 olguda (%10.2) mevcut idi. Merkezimiz 3. basamak Sa¤l›k Kuruluflu oldu¤u için postoperatif olgu say›m›z azd›r. Bu nedenle literatür bilgisinden farkl› olarak majör cerrahi öyküsü ikinci s›rada risk faktörü olarak saptanm›flt›r. Erelel ve arkadafllar›n›n yapt›¤› bir çal›flmada, KOAH atak nedeni ile yat›r›lan hastalarda %16.07 oran›nda VTE ve/veya akci¤er embolisi saptanm›fl (12). Çal›fl- 150 Pulmoner Emboli Vakalar›nda Bir Y›ll›k Deneyimimiz mam›zda pulmoner emboli tan›s› alan olgular›n %16.3’ünde KOAH efllik etmektedir. Kardiyopulmoner hastal›¤› bulunmayan pulmoner embolili hastalar›n yaklafl›k %20’sinde akci¤er grafisi normaldir. Diafram yüksekli¤i, lineer atelektazi, plevral efüzyon, infiltrasyon pulmoner embolide s›kl›kla gözlenen ancak hastal›¤a spesifik olmayan radyolojik bulgulard›r. Çal›flmam›zda benzer flekilde %14.3 olguda normal grafi bulgular› saptan›rken, s›kl›kla görülen radyolojik bulgular olarak diafram yüksekli¤i ve lineer atelektazi saptand› (%65.3 ve %39). Pulmoner embolinin en s›k gözlenen kan gaz› bulgular› arteriyel hipoksemi ve respiratuar alkalozdur (13). Çal›flmam›zda literatür bilgileri ile benzer olarak hipoksemi (57.02±14.11 mmHg) ve hipokapni (36 ±6.56 mmHg) saptand›. D-Dimer testinin pozitifli¤i pulmoner emboli tan›s›nda tan›sal olmamakla birlikte negatifli¤i özellikle ayaktan baflvuran olgularda tan›y› ekarte eder. Yatan hastalarda D- Dimer testinin güvenilirli¤i düflüktür. Çal›flmam›zda olgular›n 39’una D-Dimer testi bak›lm›fl olup tamam› pozitif bulunmufltur. Pulmoner embolinin tan› ve tedavi yaklafl›m›n› belirlemede hastalar›n semptom, bulgu ve tafl›d›klar› risk faktörlerine göre yap›lan puanlamalarla belirlenen klinik olas›l›k s›n›flamalar› önem tafl›maktad›r. Klinik skorlama sistemlerine göre olgular› de¤erlendirdi¤imizde, Wells skorlama sistemine göre 11 (%22.4) olgu düflük, 35 (%71.4) olgu orta, 3 (%6.1) olgu yüksek olas›l›kl› iken; Modifiye Geneva skorlama sistemine göre, 16(% 32.7) olgu düflük, 29 (%59.2) olgu orta, 4 olgu (%8.2) yüksek klinik olas›l›kl› pulmoner emboli olarak saptand›. Pulmoner emboli tan›s›nda alt›n standart pulmoner anjiografidir. Ancak pahal› ve invaziv bir yöntemdir. Teknolojinin ilrelerlemesi ile son zamanlarda tan›da çok kesitli spiral BT anjiografi ön plana ç›km›flt›r. Spiral BT ile pulmoner emboli tan›s›na yönelik ilk çal›flma 1992 y›l›nda Remy-Jardin ve arkadafllar› taraf›ndan yay›nlanm›fl olup, spiral BT’nin pulmoner emboli tan›s›ndaki duyarl›l›¤› %100, seçicili¤i %96 olarak bildirilmifltir(14). Ayn› yazarlar 1996 y›l›nda yay›nlad›klar› bir çal›flmada spiral BT nin duyarl›l›¤›n› %91, seçicili¤ini %78 olarak bildirmifllerdir (14). Çal›flmam›zda 49 olgudan 45’inde Toraks BT anjiografi tetkiki uyguland›. 43 olguda pulmoner emboli saptand›. 2 olguda negatif sonuç olmas›na ra¤men yüksek klinik flüphe ile çekilen perfüzyon sintigrafisinde perfüzyon defekti saptand›. Sonuç olarak pulmoner emboli nonspesifik semptom ve akci¤er grafi bulgular› ile karfl›m›za ç›kan tan› konulmazsa ciddi mortalite riski olan bir hastal›kt›r. Tan›da ilk ad›m pulmoner emboliyi akl›m›za getirmektir. KAYNAKLAR based study. Arch Intern Med. 1998; 158: 585-93. 9. Stein PD, Henry JW. Clinical characteristics of patients with acute pulmonary embolism stratified according to their presenting syndromes. Chest 1997;112:974–979. 10. Türk Toraks Derne¤i Pulmoner Tromboembolizm Tan› ve Tedavi Uzlafl› Raporu-2009 11. Torbicki A, Van Beek EJR, Charbonnier B, et al. Guidelines on diagnosis and management of acute pulmonary embolism. Eur Heart J 2000; 21: 1301-36. 12. Erelel M, K›yan E, Cuhadaro¤lu C ve ark. Kronik Obstruktif Akci¤er hastal›¤› Akut ata¤›nda derin ven trombozu ve akci¤er embolisi s›kl›¤›. Toraks Dergisi, 2000;1(3):27-30 13. Miniati M, Prediletto R, Formichi B, et al. Accuracy of clinical assessment in the diagnosis of pulmonary embolism. Am J Respir Crit Care Med 1999;159: 864-71. 14. Remy-Jardin M, Remy J, Lionel W et al. Central pulmonary thromboembolism: Diagnosis with spiral volumetric CT with the single breath hold technique- comparison with pulmonary angiography. Radiology 1992;185:381-7. 15. Remy-Jardin M, Remy J, Deschildre F et al. Diagnosis of pulmonary embolism with spiral CT: comparison with pulmonary arteriography and scintigraphy. Radiology 1996;199:699-706. 1. Fedullo PF. Pulmonary thromboembolism. In: Murray JF,rd Nadel JA, eds. Textbook of respiratory medicine. 3 ed 2. Philadelphia: WB Saunders Company, 2000;1503-31. 2.Arseven O. Akut pulmoner embolizm. In: Ekim N, Türktafl H, eds. Gö¤üs hastal›klar› acilleri. Ankara: Bilimsel T›p Yay›nevi, 2000;247-65 ). 3. Anderson FA, Wheeler WB, Goldberg RJ, et al. A population-based perspective of the hospital incidence and case-fatality rates of deep vein thrombosis and pulmonary embolism. The Worcester DVT study. Arch Intern Med 1991; 151: 933-8.) 4. Nijkeuter M, Söhne M, Tick LW, et al. The natural course of hemodynamically stable pulmonary embolism. Chest 2007;131:517-23.) 5. Henschke CL, Mateescu I, Yankelevitz DF. Changing practice patterns in the workup of pulmonary embolism. Chest 1995;107:940-5. 6. Wicki J, Perneger TV, Junod AF, et al. Assessing clinical probability of pulmonary embolism in the emergency ward. Arch Intern Med 2001; 161: 92-7.) 7. Stein PD, Beemath A, Olson RE. Trends in the incidence of pulmonary embolism and deep venous thrombosis in hospitalized patients. Am J Cardiol 2005;95:1525–1526. 8. Silverstein MD, Heit JA, Mohr DN, et al. Trends in the incidence of deep vein thrombosis and pulmonary embolism; A 25-year population- 151 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Helikobakter Pylori Enfeksiyonunun S›kl›¤› ve Önemi Cumali Karatoprak1, Gül Babacan Abanonu1, Mustafa Oran2, Servet Yolbafl1, Laika Karabulut4, Refik Demirtunç5 ÖZET Amaç: Ülkemizde en s›k üst gastrointestinal sistem (GIS) kanama nedeni peptik ülser olup, helikobakter pylori (H. pylori) enfeksiyonu ve non-steroidal antiinflamatuar ilaç (NSA‹‹) kullan›m› peptik ülser gelifliminde baflta gelen etmenlerdir. Bu çal›flmadaki amac›m›z üst GIS kanamas› ile gelen hastalarda H. pylori enfeksiyonunun s›kl›¤›n› ve önemini araflt›rmakt›r. Materyal ve Metod: Acil Dahiliye Klini¤ine hematemez ve/veya melana flikayeti ile gelen, yap›lan üst GIS endoskopilerinde kanama oda¤› saptanan ve H.pylori varl›¤›n› araflt›rmak için biyopsi örne¤i al›nan 102 eriflkin hasta çal›flmaya al›nd›. Hastalar›n demografik bilgileri, son 10 gün içinde NSA‹‹ kullan›m öyküsü, üst GIS endoskopi sonuçlar› kaydedildi. H. Pylori enfeksiyonu varl›¤› histopatolojik yöntemle araflt›r›ld›. ‹statistiksel analizde SPSS 12.0 paket program› kullan›ld›. Bulgular: Hastalar 18 ile 90 yafl aral›¤›nda idi (Yafl ortalamas›: 54±18 y›l). Vakalar›n 66 tanesi erkek (%64.7), 36 tanesi kad›n (%34.3) idi. Endoskopik ifllem sonras›nda 69 hastada duodenal ülser (%67.6), 18 hastada gastrik ülser (%17.6), 13 hastada eroziv gastroduodenit (%12.7), 1 hastada özefajit (%0.8), 1 hastada Mallory-Weiss sendromu (%0.8) saptand›. Hastalar›n %62.7’sinde H. pylori enfeksiyonu saptand›. Duodenal ülserli hastalar›n %69.6’unda, gastrik ülserli hastalar›n % 55.6’s›nda, eroziv gastroduodenitli hastalar›n % 38.5’inde H. pylori pozitif bulundu. Hastalar›n % 65.3’ünde NSA‹‹ kullan›m› söz konusuydu; %40.6’s›n- da H. pylori enfeksiyonu ve NSA‹‹ kullan›m› birlikteli¤i saptand›. Hastalar›n ancak %11.9’unda H. pylori ve/veya NSA‹‹ kullan›m› sözkonusu de¤ildi. Sonuç: Bu çal›flma üst GIS kanamal› hastalarda peptik ülser prevalans›n›n az›msanmayacak kadar fazla oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Üst GIS kanamas› ile gelen hastalarda antrumdan biyopsi alarak veya noninvaziv yöntemlerle H.pylori varl›¤›n›n araflt›r›lmas› ve eradikasyon tedavisinin ihmal edilmemesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Üst gastrointestinal sistem kanamas›, peptik ülser, Helikobakter pylori. PREVALENCE AND IMPORTANCE OF HELICOBACTER PYLORI INFECTION IN UPPER GASTROINTESTINAL SYSTEM BLEEDINGS ABSTRACT Objective: Peptic ulcer is the most common cause of upper gastrointestinal (GIS) bleeding in our country. Helicobacter pylori (H. pylori) infection and non-steroidal anti-inflammatory drug (NSAID) use are the leading factors in the development of peptic ulcer. In this study we aim to investigate the prevalence and importance of H.pylori infection in patients with upper GIS bleeding. Material and Method: A hundred and two adults who applied to Emergency Service with hematemesis and/or melana complaint, having bleeding focus detected by upper GIS endoscopy and biopsed to search for H.pylori, were included in the study. Demographic background, NSAID use within last 10 days, and upper 1 S.B. Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹ç Hastal›klar›, Uzm. Dr., ‹stanbul 2 ‹.Ü. Cerrahpafla T›p Fakültesi, ‹ç Hastal›klar›, Uzm. Dr., ‹stanbul 3 S.B. Okmeydan› E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹ç Hastal›klar›, Uzm. Dr., ‹stanbul 4 S.B. Okmeydan› E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹ç Hastal›klar›, Doç. Dr., ‹stanbul 5 S.B. Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 3. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i Klinik fiefi, Doç. Dr., ‹stanbul Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Helikobakter Pylori Enfeksiyonunun S›kl›¤› ve Önemi GIS endoscopy results of the patients were recorded. Presence of H.pylori infection was investigated by histopathological method. SPSS 12.0 package was used for statistical analysis. Findings: The patients were between 18 and 90 years of age (Mean: 54±18). Sixty six of the cases were male (64.7%), 36 were female (34.3%). After endoscopic procedure 69 patients had duodenal ulcer (67.6%), 18 had gastric ulcer (17.6%), 13 had erosive gastroduodenitis (12.7%), 1 had esophagitis (0.8%), and 1 had Mallory-Weiss syndrome (0.8%). H.Pylori infection was detected in 62.7% of the patients. H.pylori was positive in 69.6% of the patients with duodenal ulcer, 55.6% of the patients with gastric ulcer and 38.5% of the patients with erosive gastroduodenitis. 65.3% of the patients had used NSAID. Only 11.9% of patients did not have H.pylori or use NSAID. Result: This study showed the prevalence of peptic ulcer in patients with upper GIS bleeding was substantially high. It is important to investigate the presence of H.pylori by antral biopsy or non-invasive methods and not to disregard eradication treatment. Keywords: Upper gastrointestinal system bleeding, peptic ulcer, Helicobacter pylori da azalmaktad›r (17,18,19,20). Dünyada ülsere veya eroziv üst GIS kanamalar›nda H. pylori s›kl›¤› birçok çal›flma ile araflt›r›lm›flt›r, ülkemizde ise bu konuda yap›lm›fl yeterli say›da çal›flma bulunmamaktad›r. Bizim bu çal›flmadaki amac›m›z üst GIS kanamas› ile gelen hastalarda H. pylori enfeksiyonu s›kl›¤›n› ve önemini saptamakt›r. MATERYAL ve METOD Sa¤l›k Bakanl›¤› Okmeydan› E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Acil Dahiliye servisine 19.01.2007-18.01.2008 tarihleri aras›nda hematemez ve/veya melana flikayeti ile gelen, yap›lan üst GIS endoskopilerinde kanama oda¤› saptanan ve H.pylori varl›¤›n› araflt›rmak için biyopsi örne¤i al›nan 102 eriflkin hasta çal›flmaya al›nd›. Hastalar›n demografik bilgileri, son 10 gün içinde NSA‹‹ kullan›m öyküsü, üst GIS endoskopi sonuçlar› kaydedildi. H. Pylori enfeksiyonu varl›¤› endoskopik ifllem s›ras›nda antrumdan al›nan en az iki adet biyopsi örne¤inde histopatolojik yöntemle araflt›r›ld›. ‹statistiksel analizde SPSS 12.0 paket program› kullan›ld›. Niteliksel verilerin gruplar aras› karfl›laflt›rmalar›nda chi-square testleri, verileri kendi aralar›nda karfl›laflt›rmak için çoklu regresyon testi kullan›ld›. P<0.05 de¤erleri anlaml› kabul edildi. G‹R‹fi VE AMAÇ Üst gastrointestinal sistem (GIS) kanamalar›n›n toplumda görülme s›kl›¤› y›ll›k 100.000’de 43-140 kifli olup, mortalite h›z› %6-10 aras›nda de¤iflir (1,2,3). Erkeklerde ve 60 yafl›n üzerindekilerde daha s›k rastlan›r (4). ‹leri yafl, böbrek yetmezli¤i, karaci¤er yetmezli¤i, kalp hastal›klar›, maligniteler gibi efllik eden durumlarda ölüm oranlar› artar (5,6). Üst GIS kanamalar›n›n ço¤unlu¤unu baflta duodenal ülser olmak üzere, mukozal lezyon kaynakl› patolojiler oluflturur. Gastroduodenal ülserler, gastrik ve duodenal erozyonlar, özefajitler, maligniteler, Mallory-Weiss y›rt›klar› üst GIS kanamadan sorumlu di¤er nedenlerdir (7). Helikobakter pylori (H. pylori) enfeksiyonu ve non-steroidal antiinflamatuar ilaç (NSA‹‹) kullan›m› peptik ülser gelifliminde baflta gelen etmenlerdir (8,9,10). H. pylori seroprevalans› geliflmifl ve geliflmekte olan ülkeler aras›nda %4-82 aras›nda de¤iflir (11). Bugün için dünya nüfusunun %50’sinin bu bakteri ile enfekte oldu¤u kabul edilmektedir (12). Son y›llarda yap›lan çal›flmalar H. pylori prevalans›n›n endüstrileflme ile beraber azald›¤›n› göstermektedir (13,14,15,16). H. pylori eradikasyon tedavisi sonras›nda peptik ülser nüksü ve ülsere ba¤l› tekrar kanama oran› BULGULAR Hastalar 18 ile 90 yafl aral›¤›nda idi (Yafl ortalamas›: 54±18 y›l). Vakalar›n 66 tanesi erkek (%64.7), 36 tanesi kad›n (%34.3) idi. Kad›nlar›n yafl ortalamas› 59,6±18, erkeklerin yafl ortalamas› 51,4±17 olarak saptand›. Endoskopik ifllem sonras›nda kanama nedeni olarak 69 hastada duodenal ülser (%67.6), 18 hastada gastrik ülser (%17.6), 13 hastada eroziv gastroduodenit (%12.7), 1 hastada özefajit (%0.8), 1 hastada Mallory-Weiss sendromu (%0.8) saptand›. H. pylori varl›¤›n› araflt›rmak için hastalar›n antrumundan al›nan biyopsi sonuçlar› de¤erlendirildi. Histolojik tan› olarak H. pylori hafif, orta ve fliddetli olanlar›n hepsi pozitif kabul edildi. Hastalar›n %62.7’sinde (64 hasta) H. pylori enfeksiyonu saptand› (Tablo-1). Endoskopik tan›larla H. pylori enfeksiyonu iliflkisi incelendi¤inde duodenal ülserli hastalar›n %69.6’unda, gastrik ülserli hastalar›n % 55.6’s›nda, eroziv gastroduodenitli hastalar›n % 38.5’inde H. pylori pozitif bulundu (Tablo-2). Hastalar›n % 65.3’ünde NSA‹‹ kullan›m› söz konusuydu›; NSA‹‹ kullan›m› ile H. pylori enfeksiyonu iliflkisi in- 153 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Helikobakter Pylori Enfeksiyonunun S›kl›¤› ve Önemi Tablo 1: Helikobakter pylori enfeksiyonu varl›¤›. Tablo 2: Endoskopik tan›lara göre H.pylori enfeksiyonu varl›¤›. celendi¤inde hastalar›n %40.6’s›nda (41 hasta) H. pylori enfeksiyonu ve NSA‹‹ kullan›m› birlikteli¤i saptand›. Hastalar›n ancak %11.9’unda (12 hasta) H. pylori ve/veya NSA‹‹ kullan›m› söz konusu de¤ildi. Elli alt› hastada komorbid hastal›k mevcuttu (hastalar›n %54.9’u). Komorbid durumlar s›kl›k s›ras›na göre, hipertansiyon, diabetes mellitus, iskemik kalp hastal›¤›, kronik böbrek yetmezli¤i, kronik obstrüktif akci¤er hastal›¤› ve geçirilmifl serebrovasküler olay fleklinde s›ralanmaktayd›. toplam 102 hasta incelenmifltir. Hasta populasyonumuza bakt›¤›m›zda üst GIS kanamas›n›n daha çok erkek cinsiyette (Erkek/kad›n oran›:1.83) ve ileri yaflta (yafl ortalamas›: 54±18) oldu¤u görülmektedir. Yurt içinde ve yurt d›fl›nda yap›lm›fl birçok çal›flmada da, üst GIS kanamas› ile gelen hastalar ileri yaflta ve genellikle erkek a¤›rl›kl›d›r (21,22,23,24,25,26,27,28,29). Endoskopik de¤erlendirme sonras›nda %85.2 oran›yla peptik ülserin (duodenal ülser: %67.6, gastrik ülser: %17.6) en s›k kanama nedeni oldu¤u görülmektedir. Ülkemizde (23,25, 26,27,30,31) ve dünyan›n farkl› bölgelerinde (32,33,34,35) yap›lan benzeri çal›flmalarda da peptik ülser en s›k kanama nedeni olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. TARTIfiMA Üst GIS kanamas› ile gelen hastalarda H. pylori enfeksiyonu s›kl›¤›n›n araflt›r›ld›¤› bu çal›flmada, yafllar› 18-90 yafl aral›¤›nda de¤iflen, 66 erkek 36 kad›n olmak üzere 154 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Helikobakter Pylori Enfeksiyonunun S›kl›¤› ve Önemi Peptik ülser nedenleri aras›nda H.pylori infeksiyonu ve NSA‹‹ kullan›m› birinci s›rada gelir. Yan›k, büyük travmalar (stres ülserleri), Zollinger Ellison sendromu, mastositozis, antral G hücre hiperplazisi peptik ülser gelifliminden sorumlu di¤er nedenlerdir (8,9,10,36). Bizim çal›flmam›zda hastalar›n % 65.3’ünde NSA‹‹ kullan›m› mevcut olup, hastalar›n %62.7’sinde H. Pylori enfeksiyonu saptanm›flt›r. Endoskopik tan›lar aç›s›ndan bak›ld›¤›nda duodenal ülserli hastalar›n %69.6’unda, gastrik ülserli hastalar›n % 55.6’s›nda, eroziv gastroduodenitli hastalar›n % 38.5’inde H. pylori pozitiftir. Peptik ülserli olgularda H. Pylori insidans› %66.66’d›r. Hastalar›n %40.6’s›nda NSA‹‹ kullan›m› ile H.pylori enfeksiyonu birlikteli¤i söz konusudur. H. pylori enfeksiyonu ve/veya NSA‹‹ kullan›m› olmayan hasta oran› %11.9’dur. Yunanistan’da üst GIS kanamal› 110 hastan›n de¤erlendirildi¤i bir çal›flmada hastalar›n %55.45’inde kanama nedeni olarak peptik ülser saptanm›fl (2/3’ü duedonal 1/3’ü gastrik olmak kayd›yla); H. pylori pozitifli¤i tüm hastalarda %29.09, peptik ülserli hastalarda %60.65 bulunmufl, tüm hastalar için NSA‹‹ kullan›m oran› %42.73 bulunmufltur (29). ‹stanbul Haydarpafla Numune Hastanesi taraf›ndan 2009 y›l›nda yap›lan bir çal›flmada üst GIS kanamal› 228 hasta de¤erlendirilmifl, hastalar›n %54.38’inde peptik ülser saptanm›fl, NSA‹‹ kullan›m oran› %65.35 bulunmufltur. Ayn› çal›flmada NSA‹‹ kullanan hastalar›n %38.92’sinin bu ilaçlar› reçetesiz elde etti¤i tespit edilmifltir (26). Mersin ilinde yap›lan bir baflka çal›flmada akut üst GIS kanamas›n›n en s›k sebebinin %48.2 ile peptik ülser hastal›¤› oldu¤u gösterilmifl, hastalar›n %44.3’ünün NSA‹‹ kulland›¤› belirtilmifltir (30). Malatya’da yap›lan varis d›fl› üst GIS kanamal› 524 olgunun de¤erlendirildi¤i bir çal›flmada ise peptik ülser %70 oranla en s›k kanama nedeni iken, NSA‹‹ kullan›m oran› %50’dir (24). Dicle Üniversitesi taraf›ndan yap›lan 1242 üst GIS kanamal› hastan›n incelendi¤i bir baflka çal›flmada en s›k endoskopik tan› %37.5 ile peptik ülser iken bunu az›msanmayacak oranda (%30.5) özefagus varis kanamas›n›n izledi¤i görülmüfl; ülkemizin di¤er bölgeleri ile k›yasland›¤›nda göze çarpan bu farkl›l›k bölgedeki viral hepatit prevalans› yüksekli¤i ile aç›klanm›flt›r (31). Bizim çal›flmam›zda NSA‹‹ kullan›m oran›, ülkemizde yap›lan di¤er çal›flmalardakinden yüksek, Haydarpafla Numune Hastanesi’nde yap›lan çal›flmadakiyle neredeyse ayn›d›r. Peptik ülser ülkemizde yap›lan di¤er ça- l›flmalarda oldu¤u gibi bizim çal›flmam›zda da en s›k üst GIS kanamas› nedeni olmakla birlikte, bizim çal›flmam›zdaki peptik ülser oran› oldukça yüksektir (%85.2). Çal›flmalar aras›ndaki bu farkl›l›klarda ilaç kullan›m al›flkanl›klar›n›n, sa¤l›k hizmetine ve ilaca ulaflabilme imkanlar›n›n, H. pylori enfeksiyonu prevalans›n›n ve sosyoekonomik özelliklerin bölgeden bölgeye farkl›l›k göstermesinin etkili oldu¤u kanaatindeyiz. Ayr›ca hasta grubumuzun belirli bir süre boyunca üst GIS kanamas› ile baflvuran tüm hastalar› de¤il, bu hastalar içinden H. Pylori enfeksiyonu varl›¤› araflt›r›lm›fl hastalar› kaps›yor olmas› da bu rakamsal farkl›l›klara katk›da bulunuyor olabilir. Ülkemizde üst GIS kanamas› ile gelen hastalarda H. pylori enfeksiyonu s›kl›¤›n› araflt›ran az say›da çal›flma vard›r. 2004 y›l›nda yay›nlanan Ataseven ve arkadafllar›n›n yapt›klar› üst GIS kanamal› 42 hastay› içeren çal›flmada, hastalar›n %71.4’ünde H. pylori pozitif bulunmufltur (37). Nur ve arkadafllar› üst GIS kanamal› 164 hastay› de¤erlendirmifller, H. pylori aç›s›ndan biyopsi sonucu bulunan 142 hastada H. pylori s›kl›¤›n› %41.9 olarak saptam›fllard›r (27). Coflkun Yenigün ve arkadafllar›n›n üst GIS kanamal› 195 hastay› inceledikleri çal›flmalar›nda 22 hastada H. pylori varl›¤› araflt›r›lm›fl, 16 hastada (%72.7) pozitif bulunmufltur (28). Okan ve arkadafllar› üst GIS kanamas› ile prezente olan 96 peptik ülserli hastay›, kanama komplikasyonu geliflmemifl 106 peptik ülserli hasta ile karfl›laflt›rm›fllar, peptik ülserli kanamal› hastalarda NSA‹‹ kullan›m›n› %78.2, H. pylori enfeksiyonu s›kl›¤›n› ise %66.7 bulmufllard›r (38). Bizim çal›flmam›zda da üst GIS kanamas› olan peptik ülserli olgularda H. pylori prevalans› %66.66’d›r. Yurtd›fl›nda farkl› ülkelerde yap›lan çal›flmalarda üst GIS kanamas› ile gelen peptik ülserli olgularda H. pylori pozitifli¤i %60.65 (29), %43 (39), %62.9 (40), %45 (41), %56 (42), %61 (43), %68 (44) gibi farkl› oranlarda bulunmufltur. H. pylori enfeksiyonu duodenum ve midenin peptik ülserasyonu ile kuvvetle iliflkilidir, hatta konuyla ilgili ilk çal›flmalarda duodenal ülser vakalar›n›n tamam› ve gastrik ülser vakalar›n›n önemli bir k›sm›n›n H. pylori ile iliflkili oldu¤u gösterilmifltir (45). Daha yak›n zamanda yap›lan çal›flmalarda bu erken verilerin biraz abart›l› oldu¤u ortaya ç›km›flt›r. ABD’de duodenal ülserlerin %80’i, gastrik ülserlerin %60’dan fazlas› bu organizma ile enfekte bulunmufltur (46). Yirmidört çal›flman›n incelendi¤i bir metaanalizde duedonal ülserli olgular›n %94’ünün, gastrik ülserli olgular›n %84’ününün antral biyopsilerinde H. pylori pozitifli¤i bildirilmifltir (47). 155 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Helikobakter Pylori Enfeksiyonunun S›kl›¤› ve Önemi Son y›llarda hem dünyada hem de ülkemizde yap›lan baz› çal›flmalar, proton pompa inhibitörlerinin yayg›n kullan›lmas›n›n ve H. pylori eradikasyon tedavilerinin bir sonucu olarak peptik ülser insidans›n›n azald›¤›na iflaret etmektedir (48, 49, 50). Öte yandan Uyan›ko¤lu ve arkadafllar› 2009 y›l›nda yay›nlad›klar› çal›flmalar›nda endoskopi yap›lan olgularda peptik ülser s›kl›¤›n›n 1998 y›l›ndan 2003 y›l›na kadar azald›¤›n›, 2003 y›l›ndan 2006 y›l›na kadarki dönemde ise artt›¤›n› saptam›fllar, bu art›fltan antibiyotik direncinin ve artan NSA‹‹ kullan›m›n›n sorumlu olabilece¤ini bildirmifllerdir (51). 1996-2005 y›llar› aras›nda üst gastrointestinal endoskopi yap›lan 35957 hastan›n incelendi¤i bir çal›flmada ise, duedonal ülser s›kl›¤› ve duedonal ülserli hastalardaki H. pylori s›kl›¤› y›llara göre anlaml› düflüfl göstermifl, gastrik ülser görülme s›kl›¤›nda azalma saptanmaz iken gastrik ülserli hastalarda H. pylori pozitifli¤i anlaml› azalm›flt›r. H. pylori s›kl›¤›ndaki düflme eradikasyon tedavilerine ba¤lan›rken, gastrik ülser s›kl›¤›nda azalma olmamas› NSA‹‹ kullan›m›ndaki art›flla izah edilmifltir (52). H. pylori enfeksiyonunun insanlarda peptik ülser, gas- trik adenokarsinom ve midenin Non-Hodgkin lenfoma risklerini art›rd›¤› iyi bilinmektedir (53,54). H. pylori ile kronik enfekte bireylerin %20’den az›nda peptik ülser geliflir (55). Bu durum enfekte olan bireylerde peptik ülser hastal›¤› gelifliminin, kona¤›n duyarl›l›¤› ve enfeksiyon yapan bakteri türünün virulans› gibi faktörleri de içeren kompleks ve tam olarak anlafl›lamam›fl etkileflimleri içerdi¤ini gösterir. Ülser patogenezindeki mekanizman›n ne oldu¤una bak›lmaks›z›n yap›lan uzun süreli çal›flmalar, H.pylori eradikasyonunun ülser nüks oran›n› y›lda %10’un alt›na indirdi¤ini göstermifltir (56, 57). SONUÇ Bizim çal›flmam›z ve literatürdeki benzer çal›flmalar üst GIS kanamal› hastalarda peptik ülser prevalans›n›n az›msanmayacak kadar fazla oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Üst GIS kanamas› ile gelen hastalarda antrumdan biyopsi alarak veya noninvaziv yöntemlerle (üre-nefes testi, gaitada antijen aranmas› gibi) H.pylori varl›¤›n›n araflt›r›lmas› ve eradikasyon tedavisinin ihmal edilmemesi gerekmektedir. KAYNAKLAR 1. Hernandez-Diaz S, Garcia Rodriguez LA (2002) Incidence of serious upper gastrointestinal bleeding/perforation in the general population: review of epidemiologic studies. J Clin Epidemiol 55:157–163. 2. Oh DS, Pisegna JR. Management of upper gastrointestinal bleeding. Clinics in Family Practice 2004; 6(3):631-645. 3. British Society of Gastroenterology Endoscopy Committee. Non-variceal upper gastrointestinal haemorrhage: guidelines. Gut 2002; 51:iv1-iv6. 4. Di Fiore F, Lecleire S, Merl V, et al. Changes in charecteristics and outcome of acute upper gastrointestinal haemorrhage: a comparison of epidemiology and practices between 1996 and 2000 in a multicentre French study. European Journal of Gastroenterology & Hepatology 2005; 6: 641-7. 5. Vreeburg EM, Snel P, de Bruijne JW, Bartelsman JF, Rauws EA, Tytgat GN. Acute upper gastrointestinal bleeding in the Amsterdam area: incidence, diagnosis, and clinical outcome. Am J Gastroenterol 1997; 92: 236-243. 6. Longstreth GF. Epidemiology and outcome of patients hospitalized with acute lower gastrointestinal hemorrhage: a population-based study. Am J Gastroenterol 1997; 92: 419-424. 7. Boonpongmanete S, Fleischer DE, Pezzullo JC, et al: The frequency of peptic ulcer as a cause of upper –G I bleeding is exaggerated. Gastrointest Endosc 2004 59:788. 8. Cullen DJ, Hawkey GM, Greenwood DC, et al. Peptic ulcer bleeding in the elderly: relative roles of Helicobacter pylori and non-steroidal antiinflammatory drugs. Gut 1997; 41: 459-462. 9. Henriksson AE, Edman AC, Nilsson I, et al. Helicobacter pylori and the relation to other risk factors in patients with acute bleeding peptic ulcer. Scand J Gastroenterol 1998; 33: 1030-1033. 10. Kurata JH, Nogawa AN. Meta-analysis of risk factors for peptic ulcer. Nonsteroidal anti-inflammatory drugs, Helicobacter pylori, and smoking. J Clin Gastroenterol 1997;24:2-17 11. Hamajima N, Matsuo K, Saito T, et al. Interleukin 1 polymorphisms, lifestyle factors, and Helicobacter pylori infection. Jpn J Cancer Res 2001; 92: 383-389 12. Fennerty MB. Helicobacter pylori: why it still matters in 2005. Cleve Clin J Med 2005; 72 Suppl 2: s1-s7; discussion s14-s21. 13. Apostolopoulos P, Vafiadis-Zouboulis I, Tzivras M, Kourtessas D, Katsilambros N, Archimandritis A. Helicobacter pylori (H. pylori) infection in Greece: the changing prevalence during a ten-year period and its antigenic profile. BMC Gastroenterol 2002; 16: 2-11. 14. Rehnberg-Laiho L, Rautelin H, Koskela P, Sarna S, Pukkala E, Aromaa A, et al. Decreasing prevalence of Helicobacter antibodies in Finland, with reference to the decreasing incidence of gastric cancer. Epidemiol Infect 2001; 126: 37-42. 15. Bures J, Kopacova M, Koupil I, Vorísek V, Rejchrt S, Beranek M, et al. Epidemiology of Helicobacter pylori infection in the Czech Republic. Helicobacter 2006; 11: 56-65. 16. Vyse AJ, Gay NJ, Hesketh LM, Andrews NJ, Marshall B, Thomas HI, et al. The burden of Helicobacter pylori infection in England and Wales. Epidemiol Infect 2002; 128: 411-417. 17. Graham DY, Hepps KS, Ramirez FC, et al. Treatment of Helicobacter pylori reduces the rate of rebleeding in peptic ulcer disease. Scand 156 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Helikobakter Pylori Enfeksiyonunun S›kl›¤› ve Önemi J Gastroenterol 1993;28:939–942. 18. Labenz J, Borsch G. Role of Helicobacter pylori eradication in the prevention of peptic ulcer bleeding relapse. Digestion 1994; 55:19–23. 19. Van der Hulst RW, Rauws EA, Koycu B, et al. Prevention of ulcer recurrence after eradication of Helicobacter pylori: A prospective longterm followup study. Gastroenterology 1997; 113: 1082–1086. 20. Lai KC, Hui WM, Wong WM, et al. Treatment of Helicobacter pylori in patients with duodenal ulcer hemorrhage—a longterm randomized, controlled study. Am J Gastroenterol 2000; 95: 2225–2232. 21. Van Leerdam ME, Vreeburg EM, Rauws AJ, et al. Acute Upper GI Bleeding: Did Anything Change? Time trend Analysis of Incidence and Outcome of Acute Upper GI Bleeding Between 1993/1994 and 2000. The American Journal of Gastroenterology 2003; 98: 1494-9. 22. Thomopoulos K, Vagenas K, Vagianos C, et al. Changes in aetiology and clinical outcome of acute upper gastrointestinal bleeding during last 15 years. European Journal of Gastroenterology & Hepatology 2004; 16: 177-82. 23. Uyan›ko¤lu A, Danal›o¤lu SA, Davuto¤lu C, Alimo¤lu O, Bafl G. Akut üst gastrointestinal sistem kanamas›: Endoskopi sonuçlar›n›n retrospektif de¤erlendirilmesi. ‹stanbul T›p Fakültesi Dergisi 2008;71:120-123. 24. Atefl F, Kar›ncao¤lu M, Alada¤ M. Varis D›fl› Üst Gastrointestinal Sistem Kanamal› 524 Olgunun De¤erlendirilmesi. ‹nönü Üniversitesi T›p Fakültesi Dergisi 2008; 15 (2): 93-98. 25. Selim Gürel, Oya ‹mamo¤lu, Varis ve Malignite D›fl› Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›n›n De¤erlendirilmesi. Uluda¤ Üniversitesi T›p Fakültesi Dergisi: 30(2) 87-91, 2004 26. Babacan Abanonu G, Okuro¤lu N, Üstün E, Özkan S, Demirtunç R. Üst gastrointestinal sistem kanamalar›nda reçetesiz non-steroid antiinflamatuar ilaç kullan›m›n›n rolü. Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Dergisi 2009; 49(2):79-85. 27. Nur N, Y›lmaz A, Y›ld›z G. GIS kanamal› hastalar›n özellikleri endoskopik ve biyopsi sonuçlar›n›n de¤erlendirilmesi. C.Ü. T›p Fakültesi Dergisi 2007;29 (2): 42-46. 28. Coflkun Yenigün E, Pirpir A, Aytan P, Ulusal G, Y›ld›r›m IS. Üst gastrointestinal sistem kanamal› hastalar›n özelliklerinin de¤erlendirilmesi. Akademik Gastroenteroloji Dergisi 2006; 5(2):116-122. 29. Tsesmeli NE, Kotsaftis PS, Savopoulos CG, Hatzitolios AI, Kafia GD, Kounanis AD, Karamitsos DT. Incidence and etiology of acute non-malignant upper gastrointestinal bleeding in northern Greece. Journal of Gastroenterology and Hepatology 2007; 22:1009–1013. 30. Sezgin O, Alt›ntafl E, Tombak A. Effects of seasonal variations on acute upper gastrointestinal bleeding and its etiology. Turk J Gastroenterol 2007; 18 (3): 172-176. 31. Dursun M, Y›lmaz S, Yükselen V, Canoruç F, Tuzcu A. Analysis of 1242 cases with upper gastrointestinal system bleeding in Southeastern Turkey: a different etiologic spectrum. Hepatogastroenterology. 2005;52:1456-1458. 32. Rajesh Kashyap, Sanjay Mahajan, Brij Sharma, et al. A Clinical Profile of Acute Upper Gastrointestinal Bleeding at Moderate Altitude, JIACM 2005; 6(3): 224-8 33. Zimmerman J, Arnon R, Beeri R, et al. Seasonal Fluctuations in Acute Upper Gastrointestinal Bleeding: Lack of Effect of Nonsteroidal Anti- inflamatory Drugs, Am. J. Of Gastroenterology Vol.87, No.11, 1992 34. Stermer E, Levy N, Tamir A. Seasonal Fluctuations in Acute Gastrointestinal Bleeding. J Clin Gastroenterol 1995;20(4):277-9. 35. Thomopoulos KC, Katsakoulis EC, Margaritis VG, et al. Seasonality in the Prevalence of Acute Upper Gastrointestinal Bleeding Journal of Clinical Gastro. Volume 25(4), December 1997, pp 576-579 36. Soll AH, Isenberg J. Peptic ulcer disease: epidemiology, pathophisiology, clinical manifestations and diagnosis. In Drazen JM, Gill GN, Griggs RC, Kokko JP, Mandel GL, Powell DW, Schafer AI. eds. Goldman Bennett Cecil Texbook of Medicine. 21st Ed. Philadelphia, Saunders, 2000 671-5. 37. Ataseven H, Demir A, Keçeci M. Peptik ülsere ba¤l› üst gastrointestinal sistem kanamal› olgularda helikobakter pylori eradikasyonunun fekal antijen testi ile tespiti. F.Ü. Sa¤l›k Bil. Dergisi 2004; 18(3): 199-204. 38. Okan A, Tankurt E, Aslan B, Akpinar H, Simsek I, Gonen O. Relationship between non-steroidal anti-inflammatory drug use and Helicobacter pylori infection in bleeding or uncomplicated peptic ulcers: a case-control study. J. Gastroenterol. Hepatol. 2003; 18:18–25. 39. Ramsoekh D, Van Leerdam ME, Rauws EAJ, Tytgat GNJ. Outcome of peptic ulcer bleeding, nonsteroidal anti-inflammatory drug use, and Helicobacter pylori infection. Clin Gastroenterol Hepatol. 2005; 3: 859–64. 40. Schilling D, Demel A, Nusse T, et al. Helicobacter pylori infection does not affect the early rebleeding rate in patients with peptic ulcer bleeding after successful endoscopic hemostasis: a prospective single center trial. Endoscopy 2003;35:393–396. 41. Barkun A, Sabbah S, Enns R, et all. Canadian Registry on Nonvariceal Upper Gastrointestinal Bleeding and Endoscopy (RUGBE): endoscopic hemostasis and proton pump inhibition are associated with improved outcomes in a real-life setting. Am J Gastroenterol 2004; 99(7):1238-1246. 42. Ohmann C, Imhof M, Ruppert C et all. Time-trends in the epidemiology of peptic ulcer bleeding. Scand J Gastroenterol 2005; 40(8):914-920. 43. Gisbert JP, Gonzalez L, de Pedro A, et al. Helicobacter pylori and bleeding duodenal ulcer: prevalence of the infection and role of nonsteroidal anti-inflammatory drugs. Scand J Gastroenterol 2001;7:717–724. 44. Schilling D, Demel A, Nusse T, et al. Helicobacter pylori infection does not affect the early rebleeding rate in patients with peptic ulcer bleeding after successful endoscopic hemostasis: a prospective single center trial. Endoscopy 2003;35: 393–396. 45. Marshall BJ: Helicobacter pylori. Am J Gastroenterol 1994. 89(suppl):s116. 46. Ciociola AA, McSorley DJ, Turner K, et al: Helicobacter pylori infection rates in duodenal ulcer patients in the Unitet States may be lower than previously estimated. Am J Gastroenterol 1999;94:1834. 47. Kuipers EJ, Thijs JC, Festen HP. The prevalance of Helicobacter pylori in peptic ulcer disease (review). Aliment Pharmacol Ther 1995; 9(suppl 2):59-69. 48. Kang JY, Tinto A, Higham J, Majeed A. Peptic ulceration in general practice in England and Wales 1994-98: period prevalence and drug 157 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Helikobakter Pylori Enfeksiyonunun S›kl›¤› ve Önemi management. Aliment Pharmacol Ther 2002;16:1067-74. 49. Özden A, Bozdayi G, Özkan M, Köse KS. Changes in the seroepidemiological pattern of Helicobacter pylori infection over the last 10 years. Turk J Gastroenterol 2004;15:156-8. 50. Özdal B, Göral V, Kaplan A, ve ark. Toplumda Helicobacter pylori s›kl›¤› azal›yor mu? Turk J Gastroenterol 2004;15(suppl 1):135. 51. Uyan›ko¤lu A, Davudo¤lu C, Çak›rca M, Danal›o¤lu A. Peptik ülser s›kl›¤› azal›yor mu? Nobel Medicus 2009; 5(2):15-17. 52. Tekin F, Günflar F, Karasu Z, Bor S, Ersöz G, Akarca US, Özütemiz Ö, Tekeflin O, Osmano¤lu N, Muso¤lu A, Batur Y, Tankut ‹, Ayd›n A. Y›llara göre duedonum ve mide ülserli olgular›n ve bu olgulardaki Helikobakter pilori s›kl›¤›n›n irdelenmesi: Retrospektif 10 y›ll›k irdeleme. Akademik Gastroenteroloji Dergisi 2008; 7(1):30-33. 53. Peek RM Jr, Blaser MJ. Helicobacter pylori and gastrointestinal tract adenocarcinomas. Nat Rev Cancer 2002; 2:28-37. 54. Eidt S, Stolte M, Fischer R. Helicobacter pylori gastritis and primary gastric non-Hodgkin’s lymphomas. J Clin Pathol 1994;47:436–9. 55. Blaser MJ: Not all Helicobacter pylori strains are created equal: Should all be eliminated? Lancet 1997;349:1020. 56. Graham DY, Lew GM, Klein PD, et al: Effect of treatmend of Helicobacter pylori infection on the long-term recudence of gastric or duodenal ulcer. A randomized, controlled study. Ann _ntern Med 1992; 116:705. 57. Hopkins RJ, Girardi LS, Turney EA: Relatonship between Helicobacter pylori eradication and reduced duodenal and gastric ulcer recurrence: A review . Gastroenterology 1996; 110:1244. 158 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi Gül Babacan Abanonu1, Erdem Türky›lmaz2, Fatih Güzelbulut1, Naz›m Denizli3, Ak›n Dayan4, Nalan Okuro¤lu1, Cumali Karatoprak1, Neslihan Ayd›n1, Refik Demirtunç5 ÖZET Amaç: Kardiyovasküler hastal›klar dünya çap›nda, mortalite ve morbiditenin baflta gelen nedenlerindendir. Epidemiyolojik çal›flmalar sonucunda belirlenen klasik risk faktörleri toplumdaki koroner arter hastal›¤› prevalans›n› aç›klamada yetersiz kalmaktad›r. Bu çal›flmada, anjiyografik olarak gösterilmifl koroner arter hastal›¤› olan ve olmayan hastalarda, majör risk faktörlerinin da¤›l›m› ve C-reaktif protein’in (CRP) koroner arter hastal›¤›na efllik edip etmedi¤i araflt›r›lm›flt›r. Materyal ve Metod: Çal›flma Kofluyolu Kalp ve Araflt›rma Hastanesinde tan›sal amaçla koroner anjiyografi yap›lan 123 hasta üzerinde yap›ld›. Son 6 ay içinde myokard infarktüsü, intrakoroner giriflim, herhangibir majör travma, operasyon, serebrovasküler olay geçirmifl olanlar, herhangibir sebeple kortikosteroid veya immünsüpresif tedavi almakta olanlar, karaci¤er yetmezli¤i, böbrek yetmezli¤i, belirgin kalp kapak hastal›¤›, hipotroidi veya hipertroidi, herhangibir inflamatuar, enfeksiyöz, neoplastik hastal›¤› bulunanlar ve koroner anjiyografisinde koroner arterlerden bir veya daha fazlas›nda % 50’nin alt›nda daralma bulunanlar çal›flma d›fl› b›rak›ld›. Koroner anjiyografi sonuçlar›na göre hastalar 2 gruba ayr›ld›. Bir veya daha fazla koroner arterinde %50 ve üzerinde daralma saptanan olgular koroner arter hastas› (Grup I) grubu, koroner anjiyografisi normal olan grup ise kontrol (Grup II) grubu kabul edildi. Grup I ve Grup II ileri yafl, ailede erken koroner kalp hastal›¤› öyküsü, Beden Kitle ‹n- deksi, Tip 2 Diyabetes Mellitus varl›¤›, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, trigliserid yüksekli¤i, HDL kolesterol düflüklü¤ü, sigara kullan›m› ve CRP aç›s›ndan karfl›laflt›r›ld›. Bulgular: Geleneksel risk faktörlerinden erkek cinsiyeti, ileri yafl, hiperkolesterolemi ve sigara içimi koroner arter hastas› olan grupta anlaml› yüksek bulundu (p<0,05). ‹statiksel olarak anlaml› olmamakla beraber, koroner arter hastas› grubun CRP ortalamas› (0.74), koroner anjiyografisi normal olan grubun CRP ortalamas›ndan (0.41) yüksek bulundu (p >0,05). Sonuç: Bu çal›flma, hastalar› koroner arter hastal›¤› riski aç›s›ndan de¤erlendirirken, bilinen majör risk faktörlerinin yan›nda, CRP düzeylerinin de dikkate al›nmas›n›n yararl› olaca¤›n› göstermektedir. Var›lan sonuç itibariyle literatürdeki benzeri çal›flmalar› destekler görünümdedir. Anahtar Kelimeler: C-reaktif protein, koroner arter hastal›¤›, kardiyovasküler risk. MAJOR RISK FACTORS IN CORONARY ARTERY DISEASE AND ASSESSMENT OF C-REACTIVE PROTEIN ABSTRACT Objective: Cardiovascular diseases are leading mortality and morbidity causes worldwide. Traditional risk factors determined by epidemiological studies are insufficient to estimate the prevalence of coronary artery disease. In this study we investigated the distri- 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Uzman Doktor, ‹stanbul. 2 Kofluyolu Kalp ve Damar Hastal›klar› E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Kardiyoloji Klini¤i, Uzman Doktor, ‹stanbul 3 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Nefroloji Klini¤i, Uzman Doktor, ‹stanbul 4 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Aile Hekimli¤i Poliklini¤, Uzman Doktor, ‹stanbul 5 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤, Klinik flefi, Doçent Doktor; ‹stanbul Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi bution of major risk factors and coexistance of C-reactive protein (CRP) with coronary artery disease. Material and Method: The study was performed with 123 patients who were underwent diagnostic coronary angiography in Kosuyolu Heart and Research Hospital. The patients who had myocardial infarction, intracoronary intervention, any major trauma, operation, and cerebrovascular event within last 6 months; the ones having corticosteroid or immunusuppressive therapy for any reason; having hepatic failure, renal failure, significant valvular heart disease, hypothyroidism or hyperthyroidism, any inflammatory, infectious, neoplastic disease; having less than 50% stenosis in one or more coronary arteries detected in coronary angiography were excluded from the study. Patients divided into two groups according to angiography results. Group I (Coronary artery disease patients) consisted of cases who had 50% or more stenosis in one or more of the coronary arteries; and Group II (control) consisted of cases with normal coronary angiography. Both groups were compared in terms of advanced age, family history of early coronary heart disease, body mass index, type II diabetes mellitus, hypertension, hypercholesterolemia, high triglyceride, low HDL cholesterol, smoking, and CRP. Findings: Among traditional risk factors, male gender, advanced age, hypercholesterolemia, smoking were found significantly higher in coronary artery patients’ group (p<0,05). Although not statistically significant, mean CRP of coronary artery patients (0.74) was found to be greater than normal coronary angiographic group (0.41) (p >0,05). Result: This study shows that, it is beneficial to consider CRP levels together with known traditional risk factors while assessing patients for risk of coronary artery disease. As far as the results are concerned this study seems to support similar studies in the literature. Keywords: C-reactive protein, coronary artery disease, cardiovascular risk Amerika’da her üç ölümden birinden sorumludur, felçler ise tüm ölümlerin % 6-7’sinden sorumludur; dolay›s›yla tüm kardiyovasküler hastal›klar Amerika Birleflik Devletlerindeki ölümlerin % 40’›ndan sorumlu bulunmaktad›r. Üstelik, Amerika Birleflik Devletlerinde 1960’larda görülmeye bafllayan kardiyovasküler hastal›k mortalitesindeki azalma kaybolmufl, hatta tekrar yükselmeye bafllam›flt›r (1,2). Türk Kardiyoloji Derne¤i’nin öncülü¤ünde 1990 y›l›ndan beri yürütülen TEKHARF (Türk Eriflkinlerinde Kalp Hastal›¤› ve Risk Faktörleri) çal›flmas›n›n 12 y›ll›k izlem verilerine göre, Türkiye’de 2.0 milyon koroner kalp hastas›n›n bulundu¤u ve y›lda 160 bin yurttafl›m›z›n koroner kalp hastal›¤›ndan öldü¤ü tahmin edilmektedir (3). Koroner kalp hastal›¤› klinik olarak ortaya ç›kt›ktan sonra uygulanan t›bbi, cerrahi ve giriflimsel tedavi yöntemleri belirli olup oldukça yüksek bir maliyet getirmektedir. Böylesine önemli bir sa¤l›k sorununda, son derece yüksek maliyetle yürütülebilen tedavi çal›flmalar›ndan çok primer ve sekonder korunma çal›flmalar›na a¤›rl›k verilmesi gere¤i aç›kt›r (3). Primer koruman›n en baflta gelen amac›, risk faktörlerinin geliflmesini önlemektir. Özellikle modifiye edilebilen risk faktörlerinin izlenmesi ve erken müdahale edilmesi çok büyük önem tafl›r. Koroner kalp hastal›¤› tan›s› konmufl olan kiflilerde sekonder koruman›n amac›, koroner damardaki aterosklerotik sürecin ilerlemesini ve bunun üzerine binen trombotik olaylar› azaltmak böylelikle gerek ölümcül olmayan majör iskemik olaylar›n tekrar›n›, gerekse kardiyak ölüm oran›n› düflürmektir. Son iki dekatta koroner arter hastal›¤›na yol açan risk faktörlerini tan›mlamada çok büyük geliflmeler kaydedilmifltir. Yap›lan genifl epidemiyolojik çal›flmalar sonucunda hastal›¤a yol açan majör risk faktörleri belirlenmifltir. Ancak toplumdaki koroner arter hastal›¤› prevalans›n› aç›klamada ve baz› hastalarda geliflen prematür koroner arter hastal›¤› nedenini aç›klamada bu klasik risk faktörleri tek bafllar›na yeterli olamamaktad›r. Örne¤in akut myokard infarktüsü veya karars›z anjinal› hastalar›n yaklafl›k yar›s› klasik kardiyovasküler risk faktörlerini tafl›mazlar (4). Temel t›p araflt›rmalar›ndan sa¤lanan ve giderek artan kan›tlar aterosklerozun, basitce, damar duvar›ndaki bir lipid birikimini simgelemekten öte, inflamatuar bir hastal›k oldu¤unu düflündürmektedir (5). ‹nflamasyonla iliflkili 20’den fazla hücre adezyon molekülü ve yaklafl›k 50 proinflamatuar stokin tan›mlanm›flt›r G‹R‹fi VE AMAÇ Kardiyovasküler hastal›klar dünya çap›nda, mortalite ve morbiditenin majör nedeni olma yolunda gittikçe artan bir rol üstlenmektedir. Çal›flmalar, tüm dünyada kardiyovasküler hastal›klardan ölüm oran›n›n 1990 ve 2020 y›llar› aras›nda, % 28.9’dan % 36.3’e yükselece¤ini göstermektedir (1). Günümüzde kalp hastal›¤› 160 Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi müfl olup labaratuar s›n›r de¤erleri 0.0 - 0.8 mg/dl’dir. Açl›k kan flekeri, üre, kreatinin, total kolesterol, HDL kolesterol, trigliserid düzeyleri Kofluyolu Kalp E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Biyokimya labaratuar›nda, Konelab 60‹ cihaz›nda bak›ld›. Açl›k kan flekeri glikoz oksidaz yöntemi ile, total kolesterol, trigliserid, HDL kolesterol düzeyleri otoanalizatörde enzimatik kolorimetrik test yöntemiyle ölçüldü. LDL kolesterol de¤erleri Friedewald formülü kullan›larak indirek yöntemle hesapland› [ LDL kolesterol = Total kolesterol - (HDL kolesterol + Trigliserid/5) ]. Trigliserid düzeyi 400 mg/dl’nin üzerinde ç›kanlarda LDL kolesterol hesaplanmad›. Olgularda koroner arter hastal›¤› için risk faktörlerinin tan›mlanmas›nda Ulusal Kolesterol E¤itim Program›’n›n (NCEP) 2001’de yay›nlanan III. Yetiflkin tedavi paneli (ATP III), ve Türk Kardiyoloji Derne¤i’nin 2002’de yay›nlad›¤› Koroner Kalp Hastal›¤› Korunma ve Tedavi K›lavuzu esas al›nd› (17,18). Bu k›lavuzlar eflli¤inde olgularda koroner arter hastal›¤› risk faktörleri varl›¤› afla¤›daki gibi belirlendi: Yafl; erkeklerde ≥45yafl›nda olma, kad›nlarda ≥55 yafl›nda veya bu yafl›n alt›nda olsa dahi menopoz geliflmifl olmas›. Beden Kitle ‹ndeksi (BK‹); kg cinsinden vücut a¤›rl›¤›n›n, metre cinsinden boy uzunlu¤unun karesine bölünmesiyle elde edildi. Dünya Sa¤l›k Örgütü ve uluslararas› klavuz komitelerince kabul edilen s›n›r de¤erlere göre BK‹ 25.0-29.9 kg/m_ olan olgular kilo fazlal›¤›, BK‹ ≥30 kg/m_ olan olgular obez kabul edildi (14,19). Ailede erken koroner kalp hastal›¤› öyküsü; baba veya di¤er birinci derece erkek akrabalarda 55 yafl›ndan önce, anne veya di¤er birinci derece kad›n akrabalarda 65 yafl›ndan önce erken koroner arter hastal›¤› gelifliminin olmas›. Tip 2 Diyabetes Mellitus (DM) varl›¤›; daha önceden diyabet tan›s› konulmufl ve tedavi al›yor olmak veya açl›k kan flekerinin 125 mg/dl’nin üzerinde olmas›. Hipertansiyon (HT); klinikte istirahat halinde yap›lan ölçümde sistolik kan bas›nc›n›n ≥140 mmHg ve/veya diyastolik kan bas›nc›n›n ≥90 mmHg olmas› ve/veya antihipertansif tedavi al›yor olmas›. Hiperkolesterolemi; Serum LDL kolesterol de¤erinin ≥130 mg/dl olmas›, ve/veya total kolesterolün ≥200 mg/dl olmas›, ve/veya antihiperlipidemik tedavi görüyor olmak. Trigliserid yüksekli¤i; Serum trigliserid düzeylerinin ≥150 mg)dl olmas›. HDL Kolesterol Düflüklü¤ü; Serum HDL kolesterol (6), bunlar›n önemli önemli bir k›sm› insan aterosklerotik plaklar›nda saptanm›flt›r (7,8,9,10,11,12,13,14,15). Proinflamatuar sitokinlerin damar duvar›n›n kendisinden mi kaynakland›¤›, ateroskleroz yayg›nl›¤› ve yap›s›n› (aktivitesini) yans›t›p yans›tmad›¤›; veya kronik enfeksiyon gibi inflamatuar damar d›fl› durumlardan m› kaynakland›¤› belli de¤ildir. Proinflamatuar sitokinler aterogenezi ve/veya sonuçlar›n› h›zland›rabilirler, fakat inflamasyonun de¤ifltirilebilir bir risk faktörü olup olmad›¤› bilinmemektedir (16). Biz bu çal›flmam›zda, anjiyografik olarak koroner arter hastal›¤› olan ve olmayan hastalarda, serum CRP düzeyleri aç›s›ndan fark olup olmad›¤›n› ve CRP’nin koroner arter hastal›¤› aç›s›ndan ba¤›ms›z bir risk faktörü olup olmad›¤›n› araflt›rd›k. GEREÇ VE YÖNTEM Çal›flma Kofluyolu Kalp E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Kardiyoloji servisinde tan›sal amaçla koroner anjiyografi yap›lan 123 hasta üzerinde yap›lm›flt›r. Olgular›n 50’si kad›n (% 40.7) ve 73’ü erkek (% 59.3) iken; ortalama yafl 59.40±10.91’dir. Tüm hastalar için, yafl, cinsiyet, sigara içimi, alkol kullan›m›, diyabet, hipertansiyon, dislipidemi, koroner arter hastal›¤› aile öyküsü, kullanmakta oldu¤u ilaçlar ve özgeçmifli içeren bir anket formu dolduruldu. Bütün olgular koroner anjiyografi öncesi sistemik muayeneden geçirildi. Hastalar›n kilogram cinsinden vücut a¤›rl›klar›, metre cinsinden boylar› ölçülerek kaydedildi. Son 6 ay içinde myokard infarktüsü, intrakoroner giriflim, koroner arter bypass greft cerrahisi geçirmifl olanlar, 6 ay içinde herhangibir majör travma, operasyon, serebrovasküler olay geçirmifl olanlar, herhangibir sebeple kortikosteroid veya immünsüpresif tedavi almakta olanlar, karaci¤er yetmezli¤i, böbrek yetmezli¤i, belirgin kalp kapak hastal›¤›, hipotroidi veya hipertroidi, herhangibir inflamatuar, enfeksiyöz, neoplastik hastal›¤› bulunanlar, ve koroner anjiyografisinde koroner arterlerden bir veya daha fazlas›nda % 50’nin alt›nda daralma bulunanlar çal›flma d›fl› b›rak›ld›. Tüm hastalar›n, koroner anjiyografi öncesinde, bir gecelik (10-12 saatlik) açl›k sonras› sabah kan örnekleri al›nd›. Al›nan kan örneklerinde açl›k kan flekeri, üre, kreatinin, C-Reaktif protein (CRP), total kolesterol, HDL kolesterol, Trigliserid düzeyleri ölçüldü. CRP düzeyi Kofluyolu Kalp E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Mikrobiyoloji labaratuar›nda Beckman Couter cihaz›nda nefelometrik yöntemle, mg/dl cinsinden ölçül- 161 Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi düzeylerinin <40 mg/dl olmas›. Sigara kullan›m›; Hastan›n sigara içiyor olmas› veya 1 y›l öncesine kadar sigara içmifl olmas›. Tüm olgulara klinik muayene ve risk faktörlerinin kayd› sonras›nda koroner anjiyografi uyguland›. Koroner anjiyografi tüm hastalara 12 saat açl›k sonras›nda Judkins tekni¤i ile yap›ld›. Anjiyografik de¤erlendirme iki ayr› kardiyolog taraf›ndan yap›ld›. Ana koroner arterlerden bir veya daha fazlas›nda % 50 ve üzerinde daralma saptanmas› anlaml› olarak kabul edildi. Bir veya daha fazla koroner arterinde anlaml› daralma saptanan olgular koroner arter hastas› (Grup I) olarak tan›mland›. Herhangibir daralman›n saptanmad›¤› olgular ise kontrol grubu (Grup II) olarak kabul edildi. Grup I ve Grup II yafl, BK‹, ailede erken koroner kalp hastal›¤› öyküsü, Tip 2 DM varl›¤›, HT, hiperkolesterolemi, trigliserid yüksekli¤i, HDL kolesterol düflüklü¤ü, sigara kullan›m› aç›s›ndan ayr› ayr› karfl›laflt›r›ld›. Ayr›ca Grup I ve Grup II aras›nda serum CReaktif protein düzeyleri aç›s›ndan fark olup olmad›¤› araflt›r›ld›. r›lmas›nda ise Ki-Kare testi kullan›ld›. Anlaml› ç›kan parametrelerin KAH üzerine olan etkileri Backward stepwise lojistik regresyon analizi ile de¤erlendirildi. Sonuçlar % 95’lik güven aral›¤›nda, anlaml›l›k p<0,05 düzeyinde de¤erlendirildi. BULGULAR Çal›flma tan›sal amaçla koroner anjiyografi yap›lan 123 hasta üzerinde yap›lm›flt›r. Olgular›n 50’si kad›n (% 40.7) ve 73’ü erkek (% 59.3) iken; ortalama yafl 59.40±10.91’dir. Anjiyografi sonuçlar›na göre, olgular›n 93’ü (65 erkek, 28 kad›n) hasta grubunu olufltururken (Grup I), 30 olgu (8 erkek, 22 kad›n) kontrol grubunu oluflturmufltur (Grup II). Gruplara göre demografik özelliklerin da¤›l›m› Tablo 1’de görülmektedir. Yafl›n risk faktörü olmas› aç›s›ndan gruplar aras›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k bulunmaktad›r. Erkeklerde 45 yafl ve üstü, kad›nlarda 55 yafl ve üstü olan olgu oran› (% 92.5); kontrol grubuna (% 70) göre istatistiksel olarak anlaml› yüksektir (p<0,01). Cinsiyet aç›s›ndan gruplar aras›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k bulunmaktad›r (p<0,01). Grup I’deki kad›n olgu oran› (% 30.1), Grup II’ye göre (% 73.3) istatistiksel olarak anlaml› düflüktür. DM varl›¤›, HT s›kl›¤›, HDL düflüklü¤ü, trigliserid yüksekli¤i, BK‹, aile öyküsü aç›s›ndan gruplar aras›nda istatistiksel anlaml› farkl›l›k bulunmamaktad›r (p>0,05). Grup I’de hiperkolesterolemi oran› (%80.6), Grup II’ye oranla (%56.7) istatistiksel olarak anlaml› yüksektir (p<0,01). ‹STAT‹KSEL ‹NCELEMELER Çal›flmada elde edilen bulgular de¤erlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 program› kullan›ld›. Çal›flma verileri de¤erlendirilirken tan›mlay›c› istatistiksel metodlar›n (Ortalama, Standart sapma) yan›s›ra niceliksel verilerin karfl›laflt›r›lmas›nda normal da¤›l›m gösteren parametreler Student t testi ile normal da¤›l›m göstermeyen parametreler ise Mann Whitney U testi ile de¤erlendirildi. Niteliksel verilerin karfl›laflt›- Tablo 1: Gruplara göre demografik özelliklerin da¤›l›m›. 162 Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi Tablo 2: Gruplara göre risk faktörlerinin karfl›laflt›r›lmas›. Tablo 3: Gruplara göre aspirin ve statin kullan›m› karfl›laflt›rmas›. Sigara kullan›m› aç›s›ndan gruplar aras›nda anlaml› farkl›l›k bulunmaktad›r (p<0,05). Grup I’de sigara kullanma oran› (% 31.2), Grup II’den (% 13.3) anlaml› düzeyde yüksektir. CRP düzeylerine bak›ld›¤›nda Grup I’de CRP ortalamas›n›n (0.74), Grup II’ye (0.41) oranla yüksek oldu¤u görülmektedir; ancak bu farkl›l›k istatistiksel olarak anlaml› bulunmam›flt›r (p>0,05). 163 Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi Tablo 4: Lojistik Regresyon. nür lökosit adezyon molekülleri bulunur (31, 32). Biz çal›flmam›zda koroner arter hastas› olan grupta, anjiyografisi normal olan gruba göre, geleneksel risk faktörlerinden ileri yafl, erkek cinsiyeti, hiperkolesterolemi ve sigara kullan›m oranlar›n› anlaml› olarak yüksek bulduk. ‹statiksel olarak anlaml› olmamakla beraber, koroner arter hastas› olan grupta DM varl›¤›, HT varl›¤›, HDL düflüklü¤ü ve ailede erken koroner kalp hastal›¤› öyküsü oranlar› rakamsal olarak yüksek bulduk. Çal›flmam›zda CRP düzeylerine göre gruplar aras›nda istatistiksel olarak anlaml› bir farkl›l›k bulunmamakla birlikte, koroner arter hastas› olan grupta (Grup I) CRP ortalamas› (0.74), anjiyografisi normal olan gruba oranla (0.41) yüksekti. Çal›flmam›z› planlarken CRP düzeylerini etkileyebilecek kortikosteroid veya immünsüpresif tedavi almakta olanlar, herhangibir inflamatuar, enfeksiyöz, neoplastik hastal›¤› bulunanlar, son 6 ay içinde myokard infarktüsü, intrakoroner giriflim, koroner arter bypass greft cerrahisi geçirmifl olanlar, 6 ay içinde herhangibir majör travma, operasyon, serebrovasküler hadise geçirmifl olanlar, herhangibir sebeple karaci¤er yetmezli¤i, böbrek yetmezli¤i, belirgin kalp kapak hastal›¤›, hipotroidi veya hipertroidisi bulunan hastalar çal›flma d›fl› b›rak›lm›fllard›. Ancak antiinflamatuar etkinliklerinden dolay› CRP düzeylerinde azalma yapabilecek olmalar›na karfl›n, kullanan hasta say›s›n›n fazlal›l›¤›ndan dolay› aspirin ve statin kullanan hastalar d›fllanmam›flt›. Asetil salisilik asitin (ASA) CRP üzerine etkisini araflt›ran çal›flmalarda çeliflkili sonuçlar al›nm›fl olmakla beraber CRP düzeylerine hiçbir etkisinin olmad›¤› söylenememektedir (33,34). ‹konomidis ve arkadafllar› kararl› anjina pektorisi olan hastalarda serum CRP ve IL-6 düzeylerini kontrol grubuna oranla yüksek bulmufllar, ve ASA etkisiyle bu de¤erlerde düflme saptam›fllard›r (33). LOJ‹ST‹K REGRESYON Koroner arter hastal›¤› olan olgularda ileri yafl, erkek cinsiyet, sigara ve hiperkolesterolemi varl›¤› parametrelerinin etkileri Backward stepwise lojistik regresyon analizi ile de¤erlendirildi¤inde; modelin ileri düzeyde anlaml› (p<0,001) bulundu¤u, Negelkerke R square de¤erinin 0,392 olarak saptand›¤›, modelin aç›klay›c›l›k katsay›s›n›n (% 82.9) çok iyi düzeyde bulundu¤u görüldü. Modele yafl›n cinsiyetin ve hiperkolesterolemi varl›¤›n›n etkileri istatistiksel olarak önemli bulundu. Modele göre ileri yafl koroner arter hastal›¤› riskini 9.41 kat, hiperkolesterolemi varl›¤› 5.07 kat artt›rmaktad›r. TARTIfiMA Koroner ateroskleroz gelifliminde inflamasyonun önemli bir rol oynad›¤› ilk kez 1966 y›l›nda Constantinides’in plak histolojik spesimenlerinde yo¤un bir inflamasyon ve makrofaj infiltrasyonu göstermesi ile anlafl›lm›flt›r (20). Yap›lan klinik çal›flmalar inflamasyonun aterosklerozun hem bafllang›c›nda, hem de progresyonunda önemli oldu¤unu, ayr›ca kararl› bir aterosklerotik lezyonun karars›z bir pla¤a dönüflümünde de rol oynad›¤›n› göstermektedir, ancak inflamasyonun koroner arter hastal›¤› aç›s›nda de¤ifltirilebilir bir risk faktörü olup olmad›¤› net de¤ildir (16,21). C-Reaktif protein, serum amiloid A ve fibrinojen (akut faz reaktanlar›), gibi inflamasyonun sistemik belirteçleri asemptomatik erkeklerde (22), asemptomatik kad›nlarda (23), kararl› anjinas› olan hastalarda (24), karars›z anjinas› olan hastalarda (25,26,27) ve infarktüs sonras› koroner olaylar› öngörmede güçlü parametreler olarak ortaya ç›km›fllard›r (28,29,30). Vasküler inflamasyonun di¤er önemli belirteçleri aras›nda devam eden aterosklerozu gösteren ICAM-1 gibi çözü- 164 Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi oluflturan hastalar›n, koroner anjiyografileri normal olduklar› halde, en az›ndan küçük bir k›sm›n›n koroner arter hastas› olabilece¤i ihtimali gözönünde bulundurulmal›d›r. Çal›flmam›zda kontrol grubu klinik itibariyle koroner arter hastas› oldu¤u öngörülmüfl, ancak anjiyografik olarak koroner arter hastas› oldu¤u gösterilememifl hastalardan oluflturulmufltur. Bu durumda, kontrol grubu hiçbir koroner yak›nmas› omayan, EKG ve efor stres testi ile koroner arter hastal›¤› lehine bulgu saptanmam›fl sa¤l›kl› gönüllülerden oluflmufl olsa idi CRP aç›ndan, koroner arter hastas› olan grup ile aralar›nda daha anlaml› bir farkl›l›k bulunabilece¤i öngörülebilinir. Kontrol grubunun bu flekilde düzenlenmemifl olmas›n›n nedeni çal›flman›n üçüncü basamak sevk merkezi olan bir kardiyoloji merkezinde gerçeklefltirilmifl olmas› ve bu merkeze hiçbir kardiyak yak›nmas› olmadan baflvuran hasta say›s›n›n yetersizli¤i olmufltur. CRP’nin kardiyovasküler hastal›klarla olan yak›n iliflkisini aç›klamaya çal›flan iki farkl› görüfl vard›r. Birinci görüfl CRP’nin dolayl› bir kardiyovasküler risk faktörü oldu¤u yönündedir. Buna göre CRP, koroner arterlerin patojen ajanlarla oluflturulan inflamasyonunu, aterosklerozun fliddetini, miyokard iskemisi veya nekrozunu veya dolafl›mdaki proinflamatuar sitokinleri (IL-6 gibi) yans›tan bir belirteçtir. ‹kinci görüfle göre CRP’nin kendisi koroner arterlerde kompleman aktivasyonu yaparak patogenezde rol almaktad›r (43). ‹kinci görüfl dayana¤›n› akut miyokard infarktüsü nedeniyle ölenlerde yap›lan bir doku çal›flmas›nda CRP’nin hasarl› miyokardta kompleman sisteminin C3 ve C4 fragmanlar› ile ayn› lokalizasyonda saptanmas›ndan (44) ve baflka bir çal›flmada klasik kompleman yolunun blokaj›n›n iskemi ve reperfüzyon hasar›n› önledi¤inin gösterilmesinden (45) almaktad›r. Son y›llarda yap›lan bir çok çal›flma kardiyovasküler olay riskinin CRP düzeyi yüksek olanlarda 2-4 kat artt›¤›n› göstermifltir (46,47). Kardiyovasküler olaylar› öngörmede inflamatuar ve lipid markerlar›n tümü karfl›laflt›r›ld›¤›nda, C-Reaktif proteinin tüm di¤er biyomark›rlara (LDL de dahil) üstün geldi¤i görülmüfltür (48). Ayr›ca yap›lan baz› çal›flmalarda CRP’nin akut myokard infarktüsü sonras›nda sol ventrikül trombüsü (49), kardiyak rüptür (50) ve atriyal fibrilasyon (51) geliflimi için risk faktörü oldu¤u sonucuna ulafl›lm›flt›r. Statinlerin koroner arter hastal›¤› olanlarda serum CRP düzeylerinde düflme yapt›klar› bilinmektedir (35). Ridker ve arkadafllar› 2008 y›l›nda yapt›klar› çal›flmalar›nda normal LDL kolesterol düzeylerine sahip, CRP düzeyleri yüksek olan bireylerde statin tedavisi ile CRP düzeylerinde %37’lik bir azalma sa¤lam›fllard›r (36). Olgu gruplar›n› inceledi¤imizde Grup I’de aspirin kullan›m› oran›n›n (% 69.9); Grup II’ye oranla (% 53.3), istatiksel anlaml›l›¤a ulaflmasa dahi yüksek oldu¤unu görürüz (p>0,05). Statin kullan›m› aç›s›ndan ise, Grup I’deki olgular›n % 47.3 oran›nda, Grup II’deki olgular›n % 26.7 oran›nda statin kulland›klar›n›, aradaki fark›nistatiksel olarak anlaml› oldu¤unu görürüz (p<0,05). Dolay›s›yla çal›flmam›zda koroner arter hastal›¤› olan grupta yüksek oranda aspirin ve statin kullan›m›n›n CRP üzerinde bask›lay›c› etkisinin oldu¤u, kontrol grubuna oranla CRP düzeyleri aras›nda oluflan fark›n anlaml›l›k düzeyine ulaflmamas›nda bu durumun etkili olmufl olabilece¤ini söyleyebiliriz. Ridker ve arkadafllar› 1997 y›l›nda yay›nlanan çal›flmalar›nda sa¤l›kl› erkeklerdeki yüksek bazal CRP düzeylerinin, geliflebilecek ilk miyokard infarktüsü ve inmenin habercisi olabilece¤ini bildirmifl; CRP düzeyi yüksek olan grupta ASA kullan›m›n›n kardiyovasküler olaylar› azaltt›¤›n› göstermifllerdir (22). Ridker ve arkadafllar› 2001 y›l›nda yay›nlad›klar› bir di¤er primer koruma çal›flmas›nda serum LDL kolesterolü yüksek olmayan, ancak CRP düzeyleri yüksek olanlarda lovastatinin kardiyovasküler olaylar› engelleyebilece¤ini göstermifllerdir (37). Çal›flmam›z›n sonuçlar›n› de¤erlendirirken dikkat edilmesi gereken bir di¤er nokta da koroner arterlerin anjiyografik olarak normal bulunmas› durumunda dahi koroner arter hastal›¤›n›n tam olarak ekarte edilemeyece¤idir. Literatüre bakt›¤›m›zda anjiyografik olarak normal koroner arterleri ve nekropside normal koroner arterleri olan akut myokard infarktüsü vakalar›n›n bildirildi¤ini görürüz (38,39,40,41,42). Yüz akut myokard infarktüsü nekropsi vakas›n›n 7 sinde koroner arter darl›¤› gözlenmemifltir. Semptomlar›n bafllang›c›ndan itibaren ilk 25 günde ölen ve tipik akut myokard infarktüsü tablosu gösteren 10 hastada, koroner arter sistemlerinde ateroskleroza ba¤l› minimal darl›k tespit edilmifl veya hiçbir darl›¤a rastlanmam›flt›r. Bu durumun olas› aç›klamalar›, koroner arter spazm›, anjiyografik olarak gösterilemeyecek küçük damarlarda koroner arter hastal›¤›, koroner arter trombüs veya embolisinin lizisidir (38). Bu bilgiler ›fl›¤›nda, çal›flmam›zda kontrol grubunu SONUÇ Tan›sal amaçla koroner anjiyografi yap›lan 123 olgunun incelendi¤i, koroner arter hastal›¤›n›n bilinen ma- 165 Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi jör risk faktörlerinin yan›nda, C-Reaktif proteinin de koroner arter hastal›¤›na efllik edip etmedi¤inin araflt›r›ld›¤› bu çal›flmada, geleneksel risk faktörlerinden erkek cinsiyeti, ileri yafl, hiperkolesterolemi ve sigara içimi koroner arter hastas› olan grupta anlaml› yüksek bulunmufltur. CRP düzeyleri aç›s›ndan gruplar aras›nda istatistiksel anlaml› farkl›l›k bulunmamakla birlikte, koroner arter hastas› grubunda CRP ortalamas› (0.74), anjiyografisi normal olan grubun ortalamas›ndan (0.41) daha yüksek bulunmufltur. Bu çal›flma klinikte karfl›laflt›¤›m›z hastalar› koroner arter hastal›¤› riski aç›s›ndan de¤erlendirirken, bilinen majör risk faktörlerinin yan›nda, serum CRP düzeylerinin de dikkate al›nmas›n›n yararl› olaca¤›na iflaret etmektedir. Var›lan sonuç itibariyle literatürdeki benzeri çal›flmalar› destekler görünümdedir. KAYNAKLAR 14. Tipping PG, Hancock WW. Production of tumor necrosis factor and interleukin-1 by macrophages from human atheromatous plaques. Am J Pathol 1993; 142: 1721-1728. 15. Reape TJ, Groot PHE. Chemokines and atherosclerosis. Atherosclerosis 1999; 147: 213-225. 16. Libby P, Ridker PM. Novel inflammatory markers of coronary risk: Theory versus practise (editorial). Circulation 1999; 100; 1148-1150. 17. Assmann G, Schulte H, Funke H, et al. The emergence of triglyserides as a significiant independent risk factor in coronary artery disease. Eur Heart J. 1998; 19 (suppl M): M8-M14. 18. Grundy SM, Benjamin IJ, Burke GL, et al. Diabetes and cardiovascular disease : A statement for healthcare professionals from the American Heart Association. Circulation 1999; 100: 1134. 19. Lipid Study Group. Prevention of cardiovascular events and death with pravastatin in patients with coronary heart disease and a broad range of initial cholesterol levels. The Long-Term ‹ntervention with Pravastatin in Ischaemic Disease ( LIPID) Study Group. N Engl J Med 1998;339:1349. 20. Freidman M, Van den Bovenkamp G. The pathogenesis of a coronary trombus. Am J Pathol 1966; 48: 19-31. 21. Ross R. The pathogenesis of atherosclerosis : a perspective for the 1990s. Nature 1993; 362: 801-809. 22. Ridker PM, Cushman M, Stampfer MJ, et al. Inflammation, aspirin and the risk of cardiovascular disease in apparently healthy men N Engl J Med 1997; 336; 973-979. 23. Ridker PM, Buring JE, Shih J, et al. Prospective study of C-reactive protein and the risk of future cardiovascular events among apparently healthy women. Circulation 1998; 98: 731-733. 24. Thompson SG, Kienast J, Pyke SD, et al. Hemostatic factors and the risk of myocardial infarction or sudden death in patients with angina pectoris. European Concerted Action on Thrombosis and Disabilities Angina Pectoris Study Group. N Engl J Med 1995; 332:635-641. 25. Liuzzo G, Biasucci LM, Galimore R, et al. The prognostic value of C-reactive protein and serum amyloid A protein in severe unstable angina. N Engl J Med 1994; 331: 417-424. 26. Toss H, Lindahl B, Siegbahn A, Wallentin L. Prognostic influence of increased fibrinogen and C-reactive protein levels in unstable coronary artery disease. Circulation 1997; 96: 4204-4210. 1. Charles H, Hennekens, MD,DrPH. Increasing burden of cardiovascular disease. Current knowledge and future firections for research on risc factors. Circulation. 1998; 97: 1095-1102. 2. Decline in deaths from herat disease and stroke. United States, 1900-1999. JAMA. 1999; 282: 724-726. MMWR. 1999; 48: 649-656. 3. Koroner Kalp Hastal›¤› Primer ve Sekonder Korunma 2001. Prof. Dr Hakan Kültürsay. Argos ‹letiflim Hizmetleri Reklamc›l›k ve Ticaret Anonim fiirketi. Sayfa 101-190. 4. Graystone JT, Kuo CC, Wang SP, et al. Ane chlamydia psittaci strein. TWAR , isolated in acute respiratory tract infection. NEJM 1986; 315: 161-168. 5. Saikku P, Mattila K, Nieminen MS, et al. Serological evidence of an association of a novel Chlamydia, TWAR, with chronic coronary heart disease and acute myocardial infarction. Lancet 1988; 2: 983-986. 6. Reckless J, Rubin EM, Verstuyft JB, et al. Monocyte chemoatractant protein-1 but not tumor necrosis factor-alfa is correlated with monocyte infiltration in mouse lipid lesions. Circulation 1999; 99: 2310-2316. 7. Hansson GK, Libby P. The role of lymphocyte. In: Fuster V, Ross R, Topol EJ,eds. Atherosclerosis and coronary artery disease. Philadelphia: Lippincott-Raven;1996:557-568. 8. Duplaa C, Couffinhal T, LabatL, et al. Monocyte/ macrophage recruitment and expression of endothelial adhesion proteins in human atherosclerotic lesions. Atherosclerosis 1996; 121:253-266. 9. Thorne SA, Abbot SE, Stevens CR,et al. Modified low density lipoprotein and cytokines mediate monocyte adhesion to smooth muscle cells. Atherosclerosis 1996; 127:167-176. 10. Moyer CF, Sajuthi D, Tulli H, Williams JK. Synthesis of IL-1 alpha and IL-1 beta by arterial cells in atherosclerosis. Am J Pathol 1991; 138:951-960. 11. Rus HG, Niculescu F, Vlaicu R. Tumor necrosis factor alpha in human arterial wall with atherosclerosis. Atherosclerosis 1991; 89: 247-254. 12. Endres M, Laufs U, Merz H, Kaps M. Focal expression of intercellular adhesion molecule-1 in the human carotid bifurcation. Stroke 1997; 28:77-82. 13. Lawn RM, Pearle AD, Kunz LL, et al. Feedback mechanism of focal vascular lesion formation in transgenic apolipoprotein(a) mice. J Biol Chem 1996; 271: 31,367-31,371. 166 Koroner Arter Hastal›¤› Majör Risk Faktörleri ve C-Reaktif Proteinin De¤erlendirilmesi 27. Morrow DA, Rifai N, Antman EM, et al. C-reactive protein is a potent predictor of mortality independently of and in combination with troponin T in acute coronary syndromes: A TIMI 11A substudy. J Am Coll Cardiol 1998; 31: 1460-1465. 28. Ridker PM, Rifai N, Pfeffer MA, et al, for the Cholesterol and Recurrent Events (CARE) Investigators. Inflammation, pravastatin, and the risk of coronary events after myocardial infarction in patients with average cholesterol levels. Circulation. 1998;98:839–844. 29. Danesh J, Collins R, Appleby P, Peto R. Association of fibrinojen , C-reactive protein, albumin or leukocyte count with coronary heart disease: Meta-analyses of prospective studies. JAMA 1998; 279: 1477-1482. 30. Lagrand WK, Visser CA, Hermens WT, et al. C-reactive protein as a cardiovascular risk factor: More than an epiphenomenon? Circulation 1999; 100: 96-102. 31. Hwang SJ, Ballantyne CM, Sharrett AR, et al. Circulating adhesion molecules VCAM-1, ICAM-1, and E-selectin in carotid atherosclerosis and incident coronary heart disease cases. The Atherosclerosis Risk in Communities (ARIC) study. Circulation 1997; 96; 4219-4225. 32. Ridker PM, Hennekens CH, Roitman-Johnson B, et al. Plasma concentration of soluble intercellular adhesion molecule 1 and risks of future myocardial infarction in apparently healthy men. Lancet 1998; 351: 88-92. 33. Ikonomidis I, Andreotti F, Economou E, et al. ‹ncreased proinflammatory cytokines in patients with chronic stable angina and their reduction by aspirin. Circulation 1999; 100: 793-798. 34. Feldman M, Jialal I, Devaraj S, et al. Effects of low dose aspirin on serum CRP and tromboxane b2 concentrations. J Am Coll Cardiol 2001; 37: 2036-2041. 35. Strandberg TE, Vanhanen H, Tikkanen MJ. Effects of statins on C-Reactive protein in patients with coronary artery disease. Lancet 1999; 353: 118-119. 36. Ridker PM, Rifai N, Clearfield M ve ark. Measurement of C reactive protein for the targeting of statin theraphy in the primary prevention of acute coronary events. N. Eng J Med. 2001 ; 344:1959-1965. 37. Ridker PM, Danielson E, Fonseca FA, et al. JUP‹TER Study Grup. Rosuvastatin to prevent vascular events in men and women with elevated C-reactive protein. N Eng. J Med 2008; 359: 2195-2207. 38. Eliot RS, Baroldi G. Necropsy studies in myocardial infarction with minimal or no coronary luminal reduction due to atherosclero- sis. Circulation 1974; 49: 1127-1131. 39. Cheitlin MD, McAllister HA, deCastro CM. Myocardial infarction without atherosclerosis. JAMA 1975; 231: 951-959. 40. Barbour DJ, Roberts WC. Frequency of acute and healed myocardial infarcts in fatal cardiac amyloidosis. Am J Cardiol 1988; 62: 1134-1135. 41. Friedberg CK, Horn H. Acute myocardial infarction not due to coronary artery occlusion. JAMA 1939; 112: 1675-1679. 42. Baroldi G, Scomazzoni X. Coronary Circulation in the Normal and Pathologic Heart. Washington: American Registry of Pathology, Armed Forces Institute of Washington, DC, U.S. Government Printing Office; 1967:1-80. 43. Lagrand WK, Visser CA, Hermens WT, et al. C- Reactive Protein as a cardiovascular risk factor.More than an epiphenomenon? Circulation 1999; 100: 96-102. 44. Lagrand WK, Niessen WM, Wolbink GJ, et al. C-Reactive protein colocalizes with complement in human hearts during acute myocardial infarction. Circulation 1997; 95: 97-103. 45. Buerke M, Murohara T, Lefer AM. Cardioprotective effects of a C1 Esterase inhibitor in myocardial ischemia and reperfusion. Circulation 1995; 91: 393-402. 46. Haverkate F, Thompson SG, Pyke SDM, Gallimore JR, Pepys MB, for the European Concerted Action on Thrombosis and Disabilities Angina Pectoris Study Group. Production of C-reactive protein and risk for coronary events in stable and unstable angina. Lancet 1997; 349: 462-6. 47. Ridker PM, Rifai N, Rose L, Buring JE, Cook NR. Comparison of C-reactive protein and low-density lipoprotein cholesterol levels in the prediction of first cardiovascular events. N Engl J Med 2002; 347: 1557-65. 48. Ridker PM, Hennekens CH, Buring JE, et al. C-Reaktif protein and other markers of inflammation in the prediction of cardiovascular disease in women. N Eng J Med. 2000; 342: 836-843. 49. Çelik S, Baykan M, Erdöl C, et al. C-Reaktif protein as a risk factor for left ventricular thrombus in patients with acute myocardial infarction. Clin Cardiol 2001; 24:615-619. 50. Anzai T, Yoshikawa T, Shiraki H,et al. C-Reaktif protein as a predictor of infarct expension and cardiac rupture after a first Qwave acute myocardial infarction. Circulation 1997; 96:778-784. 51. Gedikli O, Orem C, Baykan M, et al. Association between serum C-reactive protein elevation and atrial fibrillation after first anterior myocardial infarction. Clin Cardiol 2008; 31:482-487. 167 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Fiberoptik Bronkoskopi Yap›lan Hastalarda Akci¤er Kanseri Tan›s›n›n De¤erlendirilmesi Gülgün Çetintafl1, A.Ayflem Öztin Güven1, Zafer Hasan Ali Sak2 Hakk› Ulutafl1, Selma Aydo¤an1 ÖZET Akci¤er kanseri insidans› son y›llarda sigara kullan›m›na ba¤l› olarak artmaktad›r. Akci¤er kanser tan›s›n› erken evrede koymak hastal›¤›n prognozu aç›s›ndan önemlidir. Bu çal›flmada fiberoptik bronkoskopi yap›lan olgularda akci¤er kanser tan› oran›n› de¤erlendirmeyi amaçlad›k. Bu çal›flmada 01 Ocak-31 Aral›k 2009 tarihleri aras›nda Erzurum Nihat Kitapç› Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi Hastanesinde 424 olguya tan› amaçl› fiberoptik bronkoskopi ifllemi yap›ld›. Olgular; yafl, cinsiyet, fiberoptik bronkoskopi endikasyonlar›, fiberoptik bronkoskopi sonras› tan›lar›, tesbit edilen lezyonun lokalizasyonuna göre incelendi. Olgular›n 306’s› erkek (%72), 118’i kad›n (%28) idi. Yafl ortalamas› 55.47±23.7 (18-86 yafl) idi. Fiberoptik bronkoskopi endikasyonlar›; akci¤er tümörü, hemoptizi, kronik öksürük, rezolusyonu geçikmifl pnömoni, tüberküloz, interstisyel akci¤er hastal›¤› idi. 134 olguda (%31.60) endobronfliyal sistem normal olarak de¤erlendirildi. 110 olguda (%25.94) direkt tümör bulgular›, 180 olguda (%42.46) indirekt tümör bulgular› tesbit edildi. Bronkoskopik olarak direkt tümör bulgular› saptanan 110 olgu patoloji sonuçlar› ile birlikte incelendi. 96 olgu erkek (%87.27), 14 olgu kad›n (%12.73) idi.. Lezyonlar›n %54.54’ü sol bronfliyal sistem, %45.46’s› sa¤ bronfliyal sistem yerleflimli idi. 58 olgu (%52.73) nonsmall cell ca, 26 olgu (%23.64) small cell ca, 23 olgu (%20.91) benign lezyon olarak raporland›. 3 olgunun (%2.72) bronkoskopik görünümü karsinoid tümör ile uyumlu idi, bu olgulardan 2’sine fiberoptik bronkosko- pi ile, 1 olguda cerrahi olarak tan› konuldu. Gö¤üs hastanesinde 2009 y›l›nda fiberoptik bronkoskopi endikasyonu konan hastalarda akci¤er kanseri oran› yüksek bulundu. Akci¤er kanserlerinde daha yüksek tan› oranlar› elde etmek için endikasyon konan her vakada direkt bronkoskopik bulgular›n öncelikle de¤erlendirilmesi gerekti¤ini düflünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Akci¤er kanseri, fiberoptik bronkoskopi, tümör bulgular› THE EVALUATION OF LUNG CANCER DIAGNOSIS BY BRONCHOSCOPIC EXAMINATION SUMMARY We aimed to evaluate lung cancer ratioby bronchoscopic examination among 424 patient hospitalizedfor bronchoscopic indications in Erzurum Nihat Kitapç› Chest Hospital between01.January 2009-31.December 2010. All cases were examined due to age, gender, broncoscopic and pathologic diagnosis,tracheabronchial localisation of lung cancers. 306(10.5%) of patients were male,118 of them were female. Fiberopticbroncoscopy indications were lung neoplasm, chronic cough, delayed resolution pneumonia, tübercülosis, interstitial lung disease. Endobronchial system of 134 patient were normal by broncoscopic examination. Direct findings of tumor in 110 cases and indirect findings of tumor in 180 cases were detected. 110 patient with direct findings were evaluated by pathologic examination. 96 of them were male,14 of them were 1 S.B.Erzurum Nihat Kitapç› Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi Merkezi, Erzurum 2 S.B.Bölge E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Erzurum Fiberoptik Bronkoskopi Yap›lan Hastalarda Akci¤er Kanseri Tan›s›n›n De¤erlendirilmesi female. The left bronchial system was invoved in 54.4% of cases whereas riht bronchial system was involved 45.46%. Pathologic examination showed 58(52.73%) nonsmall cell ca, 26( 23.64%) small cell ca. 3 cases were evaluated as carsinoid neoplasm two of them diagnosed by bronchoscopic examination one of them was diagnosed by surgical examination. we found high lung cancer ratio among 424 patients hospitalized for bronchoscopic indications in our clinic. As result we thought that examination of direct findings of tumor by fiberoptic bronchoscopy were important for increasing diagnostic value of lung cancer. Key words: Lung cancer, fiberoptik bronchoscopy, tumor: direct findings- indirect findings Erzurum Nihat Kitapç› Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi Hastanesinde 424 olguya tan› amaçl› fiberoptik bronkoskopi ifllemi uyguland›.‹fllem endikasyonlar›; akci¤er tümörü, hemoptizi, kronik öksürük, rezolusyonu geçikmifl pnömoni, tüberküloz, interstisyel akci¤er hastal›¤› olarak belirlendi. Bronkoskopi iflleminden önce onam formu dolduruldu. Premedikasyon uygulanan hastalara ifllem, fiberoptik videobronkoskop (Pentax EB1830 T3) kullan›larak oral yoldan yap›ld›. Tümörlerin bronfl a¤ac›ndaki yerleflimleri tesbit edilerek endobronfliyal lezyonlar ‹keda’n›n tan›mlamas›na göre de¤erlendirildi. ‹keda Tan›mlamas› A: Direkt Bulgular: 1) Tümör • Kitle • Kitle nekrozu 2) ‹nfiltrasyon • Mukoza düzensizli¤i • Eritem • Damarlanmada art›fl B: ‹ndirekt bulgular: 1) Bronfllarda daralma 2) D›fltan bas› 3) Ödem 4) Mukozal kal›nlaflma G‹R‹fi Akci¤er kanseri epidemiyolojisi son y›llarda sigara kullan›m›na ba¤l› olarak artmaktad›r(1). Akci¤er kanserli olgular büyük oranda ileri (Evre IV) ya da lokal ileri evrede (Evre IIIA ve IIIB) saptanmaktad›r. Olgular›n % 70’i tan› an›nda cerrahi flans›na sahip olamamaktad›r (1). Bu nedenle akci¤er kanser tan›s›n› erken evrede koymak önemlidir. Fiberoptik bronkoskopi akci¤er patolojilerini de¤erlendirmede önemli, invaziv bir yöntemdir. Endikasyonlar› aras›nda akci¤erde kitle olmak üzere hemoptizi, kronik öksürük, aç›klanamayan dispne, intersitisyel akci¤er hastal›klar› say›labilir. Yine akci¤er kanser tan›s› alan olgularda evrelemede kullan›lan bir metottur. Bronkoskopik metodlarla santral yerleflimli akci¤er kanserlerinde %90-95 oran›nda, periferik akci¤er kanserlerinde %5060 oran›nda tan› konulmaktad›r(2,3). Bunun bilinci ile bu çal›flmada fiberoptik bronkoskopi yap›lan olgularda akci¤er kanser tan› oran›n› de¤erlendirmeyi amaçlad›k. Olgular; yafl, cinsiyet, fiberoptik bronkoskopi endikasyonlar›, fiberoptik bronkoskopi sonras› tan›lar›, bronkoskopik bulgular› ve tesbit edilen lezyonun lokalizasyonuna göre de¤erlendirildi. BULGULAR Çal›flmaya al›nan olgular›n 306’s› erkek (%72), 118’i kad›n (%28) idi. Yafl ortalamas› 55.47±23.7 (18-86 GEREÇ VE YÖNTEM Çal›flmada 01 Ocak-31 Aral›k 2009 tarihleri aras›nda Tablo 1: Akci¤er kanser hucre tipi ve lokalizasyonu. 169 Fiberoptik Bronkoskopi Yap›lan Hastalarda Akci¤er Kanseri Tan›s›n›n De¤erlendirilmesi yafl) idi. 134 olguda (%31.60) endobronfliyal sistem normal olarak de¤erlendirildi. 110 olguda (%25.94) direkt tümör bulgular›, 180 olguda (%42.46) indirekt tümör bulgular› tespit edildi. Bronkoskopik olarak direkt tümör bulgular› saptanan 110 olgu patoloji sonuçlar› ile birlikte de¤erlendirildi. 96 olgu erkek (%87.27), 14 olgu kad›n (%12.73) idi. Lezyonlar›n %54.54’ü sol bronfliyal sistem, %45.46’s› sa¤ bronfliyal sistem yerleflimli idi. 58 olgu (%52.73) nonsmall cell ca, 26 olgu (%23.64) small cell ca, 23 olgu (%20.91) benign lezyon olarak raporland›. 3 olgunun (%2.72) bronkoskopik görünümü karsinoid tümör ile uyumlu idi, bu olgulardan 2’sine fiberoptik bronkoskopi ile, 1 olguda cerrahi olarak tan› konuldu. Direkt tümör saptanan 110 olguda tümör lokalizasyonlar› ile tümörün histopatolojik tipi tablo 1 de karfl›laflt›r›lm›flt›r. Bronkoskopik olarak direkt tümör bulgusu saptanan ancak benign sitoloji olarak raporlanan 23 olgunun kesin tan›s› için gereken rebronkoskopi ve/veya cerrahi giriflim; bölgenin co¤rafi konumundan kaynaklanan zor ulafl›m flartlar›, hasta populasyonunun giriflimsel ifllemlere karfl› uyumsuz tutumlar› nedeniyle yap›lamam›fl yada baflka merkezlerde takibe al›nm›fl olup sonuçta kesin tan›lar›na ulafl›lamam›flt›r. ¤er kanserli olguyu de¤erlendirdikleri çal›flmada direkt tümör bulgular› saptanan hastalarda forseps biyopsi ile tan› oran› %85, indirekt tümör bulgusu saptanan hastalarda %30 olarak bildirilmifltir (5). Alpar Sibel ve arkadafllar›n›n yapt›¤› çal›flmada fiberoptik bronkoskopi uygulanan 493 olgunun 49’u (%10) normal bronkoskopik bulgulara sahip iken, geriye kalan di¤er olgular›n %70.4’ünde direkt tümör bulgular› ve %19.7’sinde ise indirekt tümör bulgular› gözlenmifl. Tüm olgular de¤erlendirildi¤inde indirekt tümör bulgusu saptanan hastalarda tan› koyma oran› %2.8 iken direkt bulguya sahip hastalarda tan› koyma oran› %57.6 olarak bulunmufl(6). Bizim çal›flmam›zda tüm olgular›n %31.6’s›nda endobronfliyal sistem normal olarak de¤erlendirildi, %25.94’ünde direkt tümör bulgular›, %42.46’s›nda indirekt tümör bulgular› tespit edildi. Bronkoskopik görünümü normal endobronfliyal sistem olan olgular d›flland›¤›nda, kalan olgular›n %37.9’unda direkt tümör bulgular›na rastlan›rken tan› oran›m›z yaklafl›k %80 olarak tespit edildi. Santral yerleflimli tümörlerde forseps biyopsi ile histolojik tan› oran› %76-82 iken, bronflial y›kama ile tan› oran›n›n %87 ye kadar yükseldi¤ini gösteren yay›nlar mevcuttur(7). Çal›flmam›zda yaklafl›k %40 olguda mukoza biyopsisi ile tan› konarken, %25 olguda hem mukoza biyopsisi hem de lavaj sitolojisi ile tan›ya ulafl›lm›flt›r. Spiro Sg ve arkadafllar›n›n yapt›¤› çal›flma ve Demira¤ ve arkadafllar›n›n yapt›¤› çal›flmalarda tümör lokalizasyonu en s›k sa¤ akci¤er üst lobda tesbit edilmifl (8,9) Bizim çal›flmam›zda da literatüre uygun olarak tümör lokalizasyonu en s›k sa¤ üst lobda tespit edilmifltir. (%25.5). Sonuç olarak, akci¤er kanserlerinde daha yüksek tan› oranlar› elde etmek için endikasyon konan her vakada direkt bronkoskopik bulgular›n öncelikle de¤erlendirilmesi gerekti¤ini düflünmekteyiz . Akci¤er kanseri tan›s›nda klinik, radyolojik bulgular›n yan›nda tan›sal anlamda invaziv bir giriflim olmas›na ra¤men bronkoskopinin gerekli oldu¤u görülmüfltür. TARTIfiMA Akci¤er kanserleri biyolojik davran›fllar› birbirinden farkl› oldu¤undan klinik olarak küçük hücreli ve küçük hücreli akci¤er kanseri olarak ikiye ayr›lmaktad›r. Tüm bronkojenik akci¤er kanserlerinin yaklas›k % 20’sini küçük hücreli akciger kanseri, kalan %80’ ini ise küçük hücre d›s› akciger kanserleri olusturmaktad›r.(2) Çal›flmam›zda %52.73 olguya nonsmall cell ca, %23.64 olguya small cell ca tan›s› konmufltur. Akci¤er kanserlerinde bronkoskopik olarak endobronfliyal kitle, nekroze kitle, mukoza düzensizli¤i, eritem, damarlanmada art›fl, submukozal infiltrasyonlar görülebilece¤i gibi bronfllarda daralma, d›fltan bas›, ödem gibi indirekt bulgularda görülebilir (2,4). Buccheri ve arkadafllar› taraf›ndan yap›lan 1045 akci- KAYNAKLAR 1. Spiro SG, Porter JC: Lung cancer-Where are we today? Current advances in staging and nonsurgical treatment. Am J Respir Crit Care Med 2002;166:1166-96. 2. Arseven O, Ece T. ‹nvazif Tan› Yöntemler. Ed. Arseven O. Akci¤er Hastal›klar› 2002:115-29 3. J.Francis Turner JR Ko-.pen Wang . ‹ndications and Contraindi- cations in Flexible Bronchoscopy. Flexible Bronchoscopy 2nd edition 2004. 51-59.) 4. Y›ld›zbayhan D, K›l›çaslan Z, Haz›hanefio¤lu U ve ark. Opere 216 akci¤er kanseri vakas›nda preoperatif tan› yöntemleri ve do¤ruluk oranlar›n›n tart›fl›lmas›. Solunum 1995; 19: 384-93.) 5. Buccheri G, Barberis P, Delfino MS. Diagnostic, morphologic 170 Fiberoptik Bronkoskopi Yap›lan Hastalarda Akci¤er Kanseri Tan›s›n›n De¤erlendirilmesi and histopathologic correlates in bronchogenic carcinoma. A review of 1045 bronchoscopic examinations. Chest 1991; 99: 809-14.). 6. Alpar S, Uçar N, A¤açk›ran Y, Dursun A. B., Güven S.F., Sertkaya D, Kurt B. Akci¤er Kanserlerinin Histopatolojik ve Morfolojik Özellikleri ile Bronfliyal Yerleflimleri Aras›ndaki ‹liflkinin De¤erlendirlmesi. Solunum Hastal›klar› 2004;15:127-131.) 7. British Thoracic Society Bronchoscopy Guidelines Committee. British Thoracic.Society guidelines on diagnostic flexible bronchoscopy. Thorax 2001;56(suppl 1):i1-i21. 8. Spiro SG. Lung tumours. In: Brewis RAL, Gibson GJ,Geddes DM (eds). Respiratory medicine. London. Bailliere Tindal.1990;832-79. 9. Demira¤ F, Ergül G, Bülbül D, Boduro¤lu E, Sever N, Özayd›n E. Akci¤er tümörlerinin retrospective analizi. Solunum Hastal›klar› 1999;10:45-9. 171 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Obstruktif Uyku Apne Sendromu ‹le Yafl, Cinsiyet ve Sigara ‹liflkisi Gülgün Çetintafl1, Selma Aydo¤an1, Gülfem Yurteri1, A.Ayflem Öztin Güven1, Zafer Hasan Ali Sak1 ÖZET Obstruktif Uyku Apne Sendromu (OUAS), toplumda oldukça s›k rastlan›lan bir hastal›kt›r. Yafl, cinsiyet ve sigara kullan›m› gibi çeflitli faktörlerin, OUAS geliflim riskini artt›rd›¤› düflünülmektedir. Bizde bu çal›flmam›zda yafl, cinsiyet ve sigara kullan›m› ile OUAS aras›ndaki iliflikiyi araflt›rmay› hedefledik. Çal›flmam›z Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim Araflt›rma Hastanesi uyku laboratuar›nda Ocak -May›s 2008 tarihleri aras›nda polisomnografi (PSG) tetkiki uygulanm›fl, 26’s› kad›n ve 79’u erkek olmak üzere toplam 105 olgu ile yap›ld›. Olgular›n yafl ortalamas› 48.89±11.25 idi. Olgular›n %66.6’s›nda sigara kullan›m öyküsü mevcut idi. Apne/ hipopne indeksine (AH‹) göre 4 gruba ayr›lan hastalar›n; %25.7’sine basit horlama tan›s›, %21.9’una hafif OUAS, %22.9’una orta OUAS, %29.5’ine ise a¤›r OUAS tan›s› kondu. Kontrol grubu, basit horlama tan›s› alan hastalardan oluflturuldu. Tüm olgulara kimlik bilgileri, ek hastal›k durumu, sigara anamnezini içeren hasta bilgi formu dolduruldu. Çal›flmam›z sonucunda yafl artt›kça OUAS geliflim riskinin anlaml› oranda artt›¤›n› ve erkek cinsiyette daha s›kl›kla rastland›¤›n› saptad›k. Sigara içimi ile OUAS geliflim riski aras›nda bir iliflki tespit edemedik. Anahtar kelimeler: Obstruktif uyku apne sendromu, yafl, cinsiyet, sigara RELATIONSHIP BETWEEN OBSTRUCT‹VE SLEEP APNEA SYNDROME AND AGE, GENDER, SMOKING STATUS SUMMARY Obstructive Sleep Apnea Syndrome (OSAS), is a disease that common in the community. Age, gender and of various factors such as smoking, has been linked to increased risk of developing OSAS. In this study we aimed at describing the relationship between OSAS and age, gender , smoking status. Our study has been conducted on 104 cases 26 (24.8 %) of which are female and 79 (75.2 %) male who were applied the polisomnography examination Department of Chest Disease, Sureyyapasa Chest and Chest Surgery Training and Research Hospital, between January 2008 and May 2008. The ages of the cases averaged out to 48.89±11.25. 66.66% of them were smokers. The cases were divided into 4 according to apnea/hipopnea index and 25.7% of them were diagnosed with habitual snoring, 21.9% with mild OSAS, 22.9% with moderate OSAS, and 29.5 with severe OSAS. The control group was composed of patients with a diagnosis of simple snoring. The patients, who filled in a form including personal information, additional disease, smoking history were applied. As a result; the frequency of developing OSAS increases dramatically with age and male gender. There is no relationship between OSAS and smoking status. Keywords: Obstructive sleep apnea, age, gender, smoking status. G‹R‹fi OUAS; uyku s›ras›nda üst solunum yollar›nda tekrarlay›- 1 S.B. ‹stanbul Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹stanbul Obstruktif Uyku Apne Sendromu ‹le Yafl, Cinsiyet ve Sigara ‹liflkisi c› tam veya k›smi daralmalar›n olmas› ve kan oksijen saturasyonunda azalma ile karakterizedir. (1). OUAS bat› toplumunun yaklafl›k %5 ini etkileyen, oldukça s›k rastlan›lan bir hastal›kt›r. OUAS da majör semptomlar horlama, tan›kl› apne ve gündüz afl›r› uykululuk halidir (2). Üst hava yolu aç›kl›¤›, inspirasyon s›ras›nda oluflan negatif intraluminal bas›nc›n kollabe edici etkisine karfl›, üst hava yolu dilatatör kas aktivitesi aras›ndaki denge ile belirlenmektedir. Bu dengeyi etkileyen çeflitli faktörlerin OUAS gelifliminde etkili oldu¤u düflünülmektedir (3). Baz› çal›flmalar yafl, cinsiyet ve sigara içicili¤i gibi faktörler etkisiyle OUAS geliflim riskinin artt›¤›n› göstermifltir. Çal›flmam›zda yafl, cinsiyet ve sigara içicili¤i gibi faktörler ile OUAS geliflimi aras›nda bir iliflki olup olmad›¤›n› araflt›rmay› amaçlad›k. saati bafl›na düflen apne ve hipopnelerin toplam say›s›n› ifade eden AH‹’ye göre hastalar; Basit horlama AH‹ <5 Hafif OUAS AH‹ 5-14 Orta OUAS AH‹ 15-29 A¤›r OUAS AH‹ >30 olarak 4 gruba ayr›ld›. AH‹ >5 olup OUAS tan›s› konulan hastalar çal›flmaya al›nd›. Kontrol grubu ise AH‹ <5 olup basit horlama tan›s› konulan kiflilerden oluflturuldu. Çal›flmada elde edilen bulgular de¤erlendirilirken, istatistiksel analizler için Statistical Package for Social Sciences (SPSS) for Windows 15.0 program› kullan›ld›. BULGULAR Çal›flmam›z 26’s› (%24.8) kad›n ve 79’u (%75.2) erkek olmak üzere toplam 105 olgu üzerinde yap›ld›. Olgular›n yafllar› 23 ile 76 aras›nda de¤iflmekte idi. Çal›flmaya al›nan tüm olgular›n yafl ortalamas› 48.89±11.25 olarak hesapland›. Olgular›n %66.6’s› aktif sigara içicisi idi ve ortalama sigara içme süresi 27±20 paket-y›l olarak hesapland›. Olgular›n %54.28’inde efllik eden hastal›k saptanmazken, %40.9’unda hipertansiyon efllik etmekteydi. Apne hipopne indeksine göre 4 gruba ayr›lan hastalar›n; %25.7’sine basit horlama tan›s›, %21.9’una hafif OUAS tan›s›, %22.9’una orta OUAS tan›s›, %29.5’ine ise a¤›r OUAS tan›s› kondu (fiekil 1 ve Tablo 1). Basit horlama tan›s› alanlar›n yafl ortalamalar›, a¤›r ve orta OUAS tan›s› alan gruba göre düflük bulunmufltur ve bu düflüfl istatistiksel aç›dan anlaml›d›r (p<0.01). Cinsiyete ve AHI’ye göre tan›mlanan gruplarda olgular›n da¤›l›m oranlar› aras›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k bulunmaktad›r (p<0.05). Kad›nlara basit horla- MATERYEL - METOD Çal›flmam›z Ocak 2008- May›s 2008 tarihleri aras›nda Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi Uyku laboratuar›nda polisomnografi tetkiki uygulanm›fl, eriflkin yafltaki hasta grubu ile gerçeklefltirilmifltir. Hastalara çal›flma hakk›nda bilgi verilmifltir. Çal›flmaya kat›ld›klar›na dair yaz›l› onamlar› al›nd›ktan sonra kimlik bilgilerini, antropometrik özelliklerini, ek hastal›klar›n›, sigara anamnezini içeren hasta bilgi formu doldurulmufltur. American Sleep of Medicine (ASSM) 2007 rehberine göre uyku ve solunum skorlamalar› yap›ld›. Nasal hava ak›m›n›n en az 10 saniye boyunca izlenmemesi apne, hava ak›m›n›n en az 10 saniye boyunca %50 oran›nda düflme ve en az %3 oksijen saturasyonunda azalma ya da arousal geliflmesi ve yine soluk genli¤inde en az 10 sn % 30 dan fazla düflme ve oksijen saturasyonunda % 4’lük düflme hipopne olarak tan›mland›. Uyku fiekil 1: OUAS a¤›rl›k fliddetine göre hastalar›n da¤›l›m›. A¤›r 173 Obstruktif Uyku Apne Sendromu ‹le Yafl, Cinsiyet ve Sigara ‹liflkisi Tablo 1: Uyku çal›flmas› yap›lan hastalar›n apne/hipopne indeksine göre tan›lar› ve antropometrik özellikleri. Tablo 2: Apne/Hipopne indeksine göre tan›mlanan gruplarda sigara kullan›m›n›n de¤erlendirilmesi. ma tan›s› konulma oran› (%46.2); erkeklere basit horlama tan›s› konulma oran›ndan (%19) anlaml› düzeyde yüksektir. AH‹’ye göre tan›mlanan gruplarda sigara kullan›m› aç›s›ndan gruplar aras›nda istatistiksel olarak anlaml› bir iliflki bulunmamaktad›r (p>0.05). (Tablo 2) AH‹’ye göre tan›mlanan ve sigara kullan›m öyküsü olan toplam 70 olguda, sigaray› b›rakm›fl olma ile OUAS fliddeti aras›nda istatistiksel olarak anlaml› bir iliflki bulunmamaktad›r (p>0.05). 174 Obstruktif Uyku Apne Sendromu ‹le Yafl, Cinsiyet ve Sigara ‹liflkisi Tablo 3: Apneik ve nonapneik olarak tan›mlanan hastalara ait antropometrik özelliklerin de¤erlendirilmesi Tan›mlanan gruplarda sigara kullan›m süresi ve sigara b›rakma zamanlar› (ay olarak) yönünden istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k bulunmaktad›r (p<0.05). Orta OUAS tan›s› konulan olgular›n sigara kullan›m miktarlar›, di¤er gruptaki olgular›n sigara kullan›m miktarlar›ndan istatistiksel olarak anlaml› düzeyde yüksektir (p<0.05) (Tablo 2). AH‹ < 5 olan hastalar, nonapneik ve AH‹ > 5 olan hastalar apneik olarak iki gruba ayr›larak gruplar aras›nda yafl, cinsiyet da¤›l›m› karfl›laflt›r›lm›flt›r (Tablo 3) Cinsiyet durumuna göre de¤erlendirildi¤inde apneik grupta erkek hasta oran› (%80.3), kad›nlardan (%53.8) yüksektir (p<0.01). 45 yafl ve üzerinde olan olgularda AH‹ 5’in üzerinde olma oran› (%83.8), 45 yafl alt› olgulardan (%52.9) yüksektir (p<0.01). uyku apne iliflkisinin arflt›r›ld›¤› pekçok çal›flma mevcuttur. Franklin ve arkadafllar›n›n yapt›klar› bir çal›flmada habitüel horlamada sigara içimi, paket y›l› ve exsmoker olma ile iliflkili bulunmufltur (6). Sigaran›n neden oldu¤u hastal›k gruplar›nda bu iliflki araflt›r›ld›¤›nda Larsson ve arkadafllar› kronik bronflitli hastalarda uyku apne ve horlama prevelans›nda art›fl bulmufllard›r (7). Sanders ve arkadafllar›n›n yapt›¤› bir çal›flmada ise hafif dereceli obstruktif havayolu hastal›¤› olan hasta grubunda uyku apne ile iliflki saptamam›fllard›r (8). Ancak sigara nazal konjesyona neden olarak apne oluflumunda risk faktörü olarak say›lmaktad›r (9). Çal›flmam›zda sigara kullan›m› ile tan› gruplar› aras›nda istatistiksel olarak anlaml› bir iliflki bulunmam›flt›r (p>0.05). Çal›flmada basit horlama grubunda, yafl ortalamas› di¤er gruplara göre düflük bulunmufltur. (p<0.01). Yafl ile OUAS riski iliflkisini göstermeye yönelik pek çok çal›flmada yafl artt›kça hastal›k prevelans›n›n artt›¤› gösterilmifltir (10). Redline ve arkadafllar›n›n çal›flmas›nda 60 yafl üzeri grupta AHI ≥5 olmas› 60 yafl alt›na göre 3 kat fazla bulunmufl. AHI ≥15 üzeri ise 4 kat fazla bulunmufl (11). Çal›flmam›zda da basit horlama tan›s› konulan olgular›n yafl ortalamalar›, di¤er tan› gruplar›ndaki olgular›n yafl ortalamalar›ndan ileri düzeyde anlaml› düflük bulunmufltur (p<0.01). Ayn› flekilde cinsiyet ve tan› gruplar› aras›ndaki iliflkide erkek hastalarda anlaml› yükseklikte a¤›r OUAS tan›s› konmufltur(p<0.05). Young ve arkadafllar›n›n 602 kifli ile yapt›klar› bir çal›flmada prevalans kad›nlarda %2, erkeklerde %4 olarak saptam›fllard›r (12). Çal›flmam›zdaki cinsiyet da¤›l›m›n- TARTIfiMA Obstruktif uyku apne sendromunun oluflumundaki temel mekanizma üst solunum yolundaki daralmad›r. Bu daralmada, mekanik etkenler, obezite, boyun çevresi, cinsiyet gibi antropometrik özellikler ve bunlar›n yan› s›ra farinksin kollabe olma e¤ilimi rol oynamaktad›r. Faringeal kollaps›n nedeni halen tam olarak anlafl›lmamakla birlikte araflt›rmac›lar, üst hava yolundaki darl›¤›n uykuya ba¤l› farinks dilatatör kas aktivitesindeki düflme ve farinksin anatomik yap›s› ile ilgili oldu¤u görüflündedirler (4, 5). Sigara içimi kardiovasküler, obstruktif tipte solunum hastal›klar› ve akci¤er kanserinde en önemli risk faktörü oldu¤u bilinmektedir. Ayn› zamanda sigara içimi ve 175 Obstruktif Uyku Apne Sendromu ‹le Yafl, Cinsiyet ve Sigara ‹liflkisi da erkek hastalar kad›nlardan yaklafl›k 3 kat fazlad›r. (Kad›n hasta %25, Erkek hasta %75) Bu durum cinsiyet farkl›l›¤›na ba¤l› OUAS görülme s›kl›¤›na yans›mas› olarak yorumlanabilir. Sonuç olarak, çal›flmam›zda yafl artt›kça OUAS geli- flim riskinin artt›¤› görülmüfltür. OUAS grubunda olan hastalar›n yüksek oranda erkek cinsiyette olduklar› ve OUAS ciddiyeti artt›kça bu durumun daha da belirginleflti¤i saptanm›flt›r. Sigara kullan›m› ile tan› gruplar› aras›nda bir iliflki tespit edilmemifltir. KAYNAKLAR 1. American Academy of Sleep Medicine. ICSD-2: The International Classification of Sleep Disorders. Diagnostic and Coding Manual, Ed.2, Westchester, Illinois: AASM,2005. 2. Köktürk O, Köktürk N. Obstrüktif uyku apne sendromu fizyopatolojisi. Tüberküloz ve Toraks 1998; 46(3):288-300. 3. Haponik E, Smith P, Bohlman M, Allan R, Goldman S, Bleecker E. Computerized tomography in obstructive sleep apnea: correlation of airway size with physiology during sleep and wakefulness. Am Rev Respir Dis 1983;127:221–226. 4. Artwood CW, Obstructive sleep apnea: Clinical Presentation in Sleep Syllabus. 2006; 44-48. 5. Mezzanotte WS, Tangel DJ, White DP. Waking and sleeping upper airway muscle activity in apnea patients versus normal control. Am J Respir Crit Care Med 1996;153:1880–1887. 6. Karl A. Franklin, Tho´ rarinn G›´slason, Ernst Omenaas, Rain Jo˜gi, Erik Juel Jensen, Eva Lindberg, Maria Gunnbjo¨rnsdo´ ttir, Lennarth Nystro¨m, Birger N. Laerum, Eythor Bjo¨rnsson, Kjell Tore´n,Christer Janson The Influence of Active and Passive Smoking on Habitual Snoring Am J Respir Crit Care Med Vol 170. pp 799–803, 2004. 7. Larsson LG, Lindberg A, Franklin KA, Lundba¨ck B. Obstructive sleep apnoea syndrome is common in subjects with chronic bronchitis. Respiration 2001;68:250–255. 8. Sanders MH, Newman AB, Haggerty CL, Redline S, Lebowitz M, Samet J, O’Connor GT, Punjabi NM, Shahar E. Sleep and sleep-disordered breathing in adults with predominantly mild obstructive airway disease.Am J Respir Crit Care Med 2003;167:7–14. 9. Kauffmann F, Annesi I, Neukirch F, Oryszczyn MP, Alperovitch A. The relation between snoring and smoking, body mass index, age, alcohol consumption and respiratory symptoms. Eur Respir J 1989;2:599–603. 10. Cohes-ZionM, Gehrman PR, Ancoli-Israil S. Sleep in the elderly. In:Lee Chiong TL, Sateia MJ, Carskadon MA (eds). Sleep Medicine. Hanley and Belfus, Philadelphia, USA, 2002; pp 115-123 11. Redline S. Epidemiology of sleep-disordered breathing. Semin Respir Crit Care Med 1998;19:113–122. 12. Young T Patla M DempseyJ et al. The occurence of sleep disordered breathing among middle aged adults N Engl JMed 1993 328 1230-1235. 176 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Konya Bölgesinde Yaflayan Yetiflkin Poliklinik Hastalar›nda, Kan Lipit Düzeyleri, Yaflam Biçimleri Ve Etli Ekmek Yeme Al›flkanl›klar› Aras›ndaki ‹liflki Hayrullah Yazar1, Ayfle Yeflim Göçmen1, Mustafa Kemal Baflaral›2, Sad›k Büyükbafl1, Ahmet Pekgör3 ÖZET Amaç: Konya ili, nüfus, yaflam biçimi ve beslenme al›flkanl›klar› aç›s›ndan, orta Anadolu bölgesinin karakteristik özelliklerini yans›t›r. Bu popülasyon ile yap›lan çal›flmalar, burada yaflayan bireylerin düzenli olmayan egzersiz yapt›¤›n› ve doymufl ya¤ asitleri içeren besinleri çok tüketti¤ini ortaya koymufltur. Bunlara ek olarak bu bölgede, ‘Etli Ekmek’ diye adland›r›lan ve Konya bölgesine özel olan g›da çok tüketilmektedir. Bizim bu çal›flmadaki amac›m›z, kan lipit düzeyleri, egzersiz s›kl›¤› ve patenti Konya lokantac›lar derne¤i taraf›ndan al›nan ‘Konya usulü etli ekmek’ tüketimi aras›ndaki iliflkinin saptanmas›d›r. Materyaller ve Yöntemler: Bu çal›flma’ya kat›lanlar›n yafl s›n›rlamas› 25-55 aras›nda olup, çal›flma Çumra devlet hastanesinin iç hastal›klar›, genel cerrahi, enfeksiyon ve acil polikliniklerine baflvuran 1006 hasta üzerinde yap›lm›flt›r. Kan örnekleri, 12 saat açl›¤› takiben, sabah saat 08.00’de al›nm›flt›r. Trigliserit (TG), total kolesterol ve Yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) Kolesterol spektrofotometrik yöntemle ölçülürken, düflük dansiteli lipoprotein (LDL) kolesterol düzeyleri Friedewald formülü ile hesaplanm›flt›r. Yaflam biçimlerine göre gruplama ise flu flekilde gerçeklefltirilmifltir: L0, L1, L2 ve L3 (en azdan en çok olana göre) günlük yapt›klar› egzersiz miktar›na göre. L0 grup: 101 hasta (% 10), L1 Grup: 195 hasta (% 20), L2 Grup: 354 hasta (% 35), L3 Grup: 356 hasta (% 35).etli ekmek yeme al›flkanl›klar›na göre ise, EE1, EE2 ve EE3 (en azdan en çok olana göre) olarak gruplama yap›lm›flt›r. EE1 Grup: 201 hasta (% 20), EE2 Grup: 266 hasta (% 26), EE3 Grup 539 hasta (% 54). Elde edilen veriler, SPSS istatistik program› ile analiz edilmifltir. Sonuçlar: Etli ekmek tüketen gruplarda kan lipit düzeyleri yüksek bulunmufltur. Her ne kadar L0 grubu içinde lipit parametreleri aras›nda fark saptanmam›flsa da, L3 grubunda bulunan alt gruplar aras›nda lipit parametrelerinin farkl› oldu¤u gözlenmifltir. Bu bulgu bize egzersizin lipit parametreleri üzerinde etkili oldu¤unu göstermifltir. Di¤er yandan, E2 grubu içinde oldukça az bir fark görülürken, TG aras›ndaki fark oldukça belirgindir. Tart›flma: Bu çal›flmay› iki bafll›k alt›nda özetleyecek olursak, 1. kan lipit düzeyleri, egzersiz yapma s›kl›¤› ve Konya usulü etli ekmek tüketimi aras›ndaki iliflki vard›r ve en belirgin etki TG düzeyleri üzerindedir. 2. etli ekmek çok tüketen poliklinik hastalar› (E3 grubu) içinde, düzenli egzersiz yapanlarda (L3 grubu), lipit profilinin negatif yönde etkilenmedi¤i gözlenmifltir. Anahtar Kelimeler: Yaflam Biçimi, Etli ekmek, Lipitler. THE RELATIONSHIP AMONG LEVELS OF BLOOD LIPID LEVELS, LIFESTTYLE, GENDER AND EATING HABITS OF ‘ETLI EKMEK’ IN ADULT POLICLINIC PATIENTS LIVING IN THE KONYA REGION ABSTRACT Objective: Konya reflects the characteristics of middle Anatolia, in means of population, lifestyle and nourishment habits. The researchers assessing the nutriti- 1 Department of Biochemistry, Faculty of Medicine, Bozok University, Yozgat. 2 Department of Biochemistry, Faculty of Medicine, Dicle University, Diyarbak›r. 3 Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi, ‹statistik Bölümü, Konya. Konya Bölgesinde Yaflayan Yetiflkin Poliklinik Hastalar›nda, Kan Lipit Düzeyleri, Yaflam Biçimleri Ve Etli Ekmek Yeme... on and lifestyle of this population documented that this community do not regular exercise and have an eating habit which contains a lot of saturated fatty acids. In addition, they consume the regional special food named ‘Etli Ekmek’, baked mostly in Konya. Our purpose is to display the relationship among the levels of blood lipids, the frequency of exercise and consumption of ‘Konya style, Etli ekmek”, which had been standardized by the restaurant tribe in Konya. Materials and Methods; This work has been applied to 1006 adult patients patients, between 25 -55 ages that applied to Internal Medicine, General Surgery, Infection and Emergency polyclinics of Çumra Government Hospital. These patients have been added to the study by their written consent. Blood was withdrown by vacuum tubes at 08:00 a.m. in the morning after 12 hours of fasting. Levels of Triglycerides, Total Cholesterol and HDL Cholesterol were analyzed by spectrophotometric methods and LDL Cholesterol was analyzed by Friedewald formula. They were grouped for lifestyle as L0, L1, L2 and L3 (least to most) considering the level of daily exercises they do. ‘Etli ekmek’ consuming groups were classified as EE1, EE2 and EE3 (least to most). We grouped the patients as follows: L0 group: 101 patient (% 10), L1 Group: 195 patient (% 20), L2 Group: 354 patient (% 35), L3 Group: 356 patient (% 35), EE1 Group: 201 patient (% 20), EE2 Group: 266 patient (% 26), EE3 Group 539 patient (% 54). The data observed in this work was analyzed by SPSS statistical packet programme. Results: The values of blood lipids were found to be high in . We did not find any difference in lipid parameters among L0 group, however in L3 group, all lipid parameters were altered. So, we had seen that, exercise has positive impact on lipid values. On the other hand; there was a slight difference among blood lipid values in the group E2. and, only TG levels was found statistically significant. Conclusions If we try to summarize the findings of this study in two main topics; 1.The relationship among lifestyle, habits of eating ‘Etli ekmek’ and blood lipid values is confirmed and there is a relation between gender and lipid levels, in means of TG levels. 2. The second outcome of this study is that; in the adult polyclinic patients who consumed ‘etli ekmek’ a lot (EE3 in group), and had the regular exercise (L3 in group), their lipid profiles were not effected negatively. Keywords: Life style, eating habits ‘Etli ekmek’, lipids. INTRODUCTION Turkish people have a dynamic life style and eating habits between the ages of 25 and 55 1, 2. Konya region reflects the eating habits and life style of Turkish population and consume ‘etli ekmek’ so much. The bread named ‘etli ekmek’ (figure1) is a private food rich in saturated fatty acids (one portion ‘etli ekmek’ has; 100 gr red meat, 100 gr vegetables and 90 gr bread, figure 1). An adult person usually consumes 1,5 portion per meal, so in this reason their blood lipid levels have a dramatic alterations. Our study tries to determine the relationship among the levels of blood lipids, lifestyle, gender and eating habits of ‘etli ekmek’ in adult patients. fiekil 1: Konya style ’Etli ekmek’ It is well known that regular exercise is useful to lower blood lipid levels. It has not been studied if etli ekmek, life style, gender and blood lipid levels as well as was assessment in people living in the Konya region (central Anatolia region, Turkey). For this reason in this study we intended to determine the changes in blood lipids and the relationship among lifestyle, gender and ‘etli ekmek’ eating frequency. MATERIAL and METHODS General Procedure The represented study has been applied to 1006 adult internal medicine, general surgery, infection and emergency policlinic patients, between the ages of 25 -55 years who were suitable for the thesis patient acceptance and consulting criteria of Çumra Government Hospital. The criteria to be included were as follows; 178 Konya Bölgesinde Yaflayan Yetiflkin Poliklinik Hastalar›nda, Kan Lipit Düzeyleri, Yaflam Biçimleri Ve Etli Ekmek Yeme... Tablo 1: Patient including criteria. Tablo 2: The effect of Life style on Blood lipid levels. 1. Fasting Blood Glucose (FBG), C Reactive Protein (CRP), Alkalen Phosphatase (ALP), Serum Glutamic Oxaloacetic Transaminase or Aspartate Aminotransferase (SGOT/ASAT ), Serum Glutamic Pyruvic Transaminase or Alanine Transaminase (SGPT/ALT), Thyroid Stimulating Hormone (TSH), Free Thyroid 3 (FT3), Free Thyroid 4 (FT4), Blood Urea and Blood Creatine levels within normal limits. 2. Dialysis patients 3. Not being in the treatment of malign cancer 4. Not to have been undergone any serious surgical treatment in the last three months , 5. To be between the ages of 25 – 55, that is, being adult patients. In Policlinics where the study was applied to those patients who fit the study criteria , physical measurements were made and blood was withdrawn into vials in the morning (08:00-09:30am) after 12 hours fasting. From collected samples, serum was separated after centrifugation, and, TG, Total Cholesterol, HDL-C, LDL-C analysis were performed simultaneously. These tests were performed using Thermo Electron HDL:981657 kits on Conelab 60 i Automated Test Device. 179 Konya Bölgesinde Yaflayan Yetiflkin Poliklinik Hastalar›nda, Kan Lipit Düzeyleri, Yaflam Biçimleri Ve Etli Ekmek Yeme... Tablo 3: According as Life styles and ‘etli ekmek’ eating habits of blood lipid levels. fiekil 2: Gender, Life style, ‘etli ekmek’ eating habits and blood lipid levels. regular walking; inert life style (not working in garden or field). L1 group: Very restricted daily exercise, under 1 km walking or low physical activity, on the other word, irregular exercise (working in the garden and field for less than one hour per day). L2 group: Moderate exercise activity, 1 km regular walking or medium physical activity, on the other word, regular exercise (regularly working in the garden or field, for one hour per day). L3 group: Efor capacity, more than 1 km walking or highly physical activity (regular working in garden or field for more than one hour per day). Eating Habits In this study, adult patients were classified into 3 groups as fallows: The group of ‘Etli ekmek’ is made by the ones group EE1: one times a month, the second group EE2: two times a month and the last group EE3: three meals and much more. Life Style Groups Life style groups were determined in 4 groups as follows; L0 group: Sedentary life style with no exercise or no 180 Konya Bölgesinde Yaflayan Yetiflkin Poliklinik Hastalar›nda, Kan Lipit Düzeyleri, Yaflam Biçimleri Ve Etli Ekmek Yeme... attracted wide attention as well as the role of cholesterol control in reducing the risk of coronary heart disease3, 4. The levels of serum cholesterol are correlated with the incidence of atherosclerosis and coronary artery disease (CAD) 3, 5. Turkish adults have a high incidence of CAD6. In Turkish people living in the various regions, researchers documented the relationship between CAD and the levels of lipids7, 8, 9. The data of this study comprises adult patients living in the Konya region (central Anatolia region, Turkey). The inhabitants usually stay on the countryside and consume a lot of ‘etli ekmek’ (Figure 1). Etli ekmek means “bread with meat” in Turkish and is rich in saturated fatty acids. We found that the blood lipid levels within L0 group were not altered in spite of the change in the amount of Etli ekmek consumed. This finding is in agreement with the international WHO MONICA research and national TEKHARF research. In addition, in this study, ‘etli ekmek’ eating custom was included to life style data in people working in garden and field. We observed that total cholesterol and LDL-C levels were elevated in high etli ekmek consumed groups whereas decreased in exercise groups. High density lipoprotein cholesterol (HDL-C) levels were elevated in higher in groups that do more exercise. Our findings are in agreement with the statement that exercise and a diet low in saturated fat content can each lower plasma total cholesterol and low-density lipoprotein (LDL) cholesterol 10, 11. In conclusion, we have been able to discuss the impact of a local food (etli ekmek) on blood lipid levels as well as the association of regular exercise (working in garden and field) or eating habits (poor diet which saturated fatty acids) on blood lipid levels. Our finding highlights the importance of low diet and physical activity in reducing total and LDL cholesterol levels. Statistical Assessments Parameters were measured according to the Z-test or kruskal-wallis H test using the statistical data analysis program SPSS 15.0. RESULTS The lipid values of groups are presented in table 1,2 and 3: L0 group: 101 adult patients (% 10), L1 group: 195 patients (% 20), L2 group: 354 patients (% 35), L3 group: 356 patients (% 35), EE1 group: 201 adult patients (% 20), EE2 group: 266 adult patients (% 26), EE3 group: 539 adult patients (% 54). The values of difference among blood lipids are analyzed in three main topics as shown in table 2. There was no difference in lipid parameters among L0 group patients, however in Y0, all lipid parameters were found to be different. So, we have seen that, exercise has positive impact on lipid values. As a second finding; there was a difference among blood lipid values in EE2 group. Thirdly; only TG levels were statistically different among the blood lipid values. The levels of TG in 1006 adult patients were found to be 167.80 98.43mg/dl, TG levels of men were 174.37 102.69mg/dl and was 163.31 95mg/dl in women. The overall average total cholesterol level was found to be 196.66 44.93mg/dl, it was found to be 191.76 43.55mg/dl in men and 200.00 45.59mg/dl in women. Average HDL cholesterol in total population was found to be 50.67 12.30mg/dl, as 48.11 12.59mg/dl in men and 52.41 11.80mg/dl in women. The mean LDLC was 115. 49 38.52mg/dl in overall, 112.23 36.19mg/dl in men and 117.71 39.90mg/dl in women. DISCUSION In many countries, researches on the relationship between dietary intake and coronary heart disease have KAYNAKLAR 1. Yazar H, Tiftik AM. Determination of Bloods Lipid of Adult Policlinics in Konya Region, Turkey. Asian Journal of Chemistry 2009; 21:32363242. 2. Yazar H, Tiftik AM. Effect of Life Style and Eating Habits on Blood Lipid Levels. Asian Journal of Chemistry 2009; 21:7200-7204. 3. Lavie CJ, Milani RV. Effects of cardiac rehabilitation, exercise training, and weight reduction on exercise capacity, coronary risk factors, behavioral characteristics, and quality of life in obese coronary patients. American Journal of Cardiology 1997; 79:397-401. 4. Lupton D, Chapman S. A Healthy Life-Style Might Be the Death of You - Discourses on Diet, Cholesterol Control and Heart-Disease in the Press and among the Lay Public. Sociology of Health & Illness 1995; 17:477-494. 5. Yazar H, Tiftik AM, Bykba S. Body Mass Index, Central Obesity Relationship Between Blood Lipid Levels and Snoring. Asian Journal of Chemistry 2009; 21:7191-7194. 6. Gocmen YA, Semiz E, Gumuslu S. Relationship between paraoxonase-1 (PON1) activity and lipoprotein (a) levels in Turkish coronary artery disease patients living in the Antalya region. European Journal of Cardiovascular Prevention & Rehabilitation 2005; 12:185-186. 181 Konya Bölgesinde Yaflayan Yetiflkin Poliklinik Hastalar›nda, Kan Lipit Düzeyleri, Yaflam Biçimleri Ve Etli Ekmek Yeme... 7. Erem C, Hacihasanoglu A, Deger O, Kocak M, Topbas M. Prevalence of dyslipidemia and associated risk factors among Turkish adults: Trabzon lipid study. Endocrine 2008; 34:36-51. 8. Gocmen AY, Gumuslu S, Semiz E. Association between paraoxonase-1 activity and lipid peroxidation indicator levels in people living in the antalya region with angiographically documented coronary artery disease. Clinical Cardiology 2004; 27:426-430. 9. Sekuri C, Eser E, Akpinar G, et al. Cardiovascular disease risk factors in post-menopausal women in west Anatolia - A rural region prevalence study. Japanese Heart Journal 2004; 45:119-131. 10. Johnson C, Greenland P. Effects of exercise, dietary cholesterol, and dietary fat on blood lipids. Arch Intern Med 1990; 150:137-41. 11. Stefanick ML, Mackey S, Sheehan M, Ellsworth N, Haskell WL, Wood PD. Effects of diet and exercise in men and postmenopausal women with low levels of HDL cholesterol and high levels of LDL cholesterol. N Engl J Med 1998; 339:12-20. 182 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Akci¤er Tüberkülozu ve Kanseri Birlikteli¤i Selahattin Öztafl1, Yelda Tezel1, Eylem Acartürk1, Vefa Öztürk1, Sema Saraç1, Özlen Tümer1, ‹pek Erdem1, Melahat Kurutepe1 Akci¤er tüberkülozu ve kanseri, tan› ve tedavisi farkl› iki ayr› hastal›k olsa da benzer radyolojik ve klinik bulgularla karfl›m›za gelebilmektedir. Tüberküloz tan›s› aflamas›nda ayr›m yap›lsa da tedavi s›ras›nda geliflen akci¤er kanseri, antitüberküloz tedaviye yan›ts›zl›k olarak yorumlanabilmektedir. Oyüzden her iki hastal›¤›n sadece tan›s› s›ras›nda de¤il takipleri s›ras›nda da birlikteliklerinden flüphelenilmelidir. 2006-2007 y›llar› aras›nda servisimizde yatarak tüberküloz tedavisi alan 204 hastan›n dosyas› tarand›.Tüberküloz tan› ve tedavisi alan 8 hastada (%3.9) akci¤er kanseri tespit edildi¤i saptand›. Bu yüksek oran bizi tüberküloz tedavisi s›ras›nda bakteriolojik oldu¤u kadar radyolojik takibin de gereklili¤i ve progresyon tepsinin sadece tedaviye yan›ts›zl›k olarak de¤il efllik edebilecek kanser tablosu aç›s›ndan uyan›k olmak gerekti¤ini gösterdi. Anahtar kelimeler: Akci¤er, tüberküloz, kanser, COEXISTANCE OF LUNG TUBERCULOSIS AND CANCER SUMMARY Diagnosis and treatment of lung cancer and tuberculosis is apart from each other but both have similar radiology and clical symptoms.Although diagnosis of tuberculosis can obtain easly from begining , coexisting lung cancer during the treatment may be considered as non-responsiveness to the anti tuberculosis regimen. Therefore tehere must be a clinical suspicion fort his coexistance not only in the diagnosis, but during the treatment. Between January 2006 and 2007 we investigatted 204 tüberculosis patients retrospectively. 8 (3,9%) of patients we determined coexisting lung cancer and tuberculosis. Clinicians must be alerted in nonresponsiveness to the tuberculosis treatment because of the high ratio of coexisting lung cancer and tuberculosis and radiologic follow up detecion of progression is important as bacteriological. Key words: lung, tuberculosis, cancer G‹R‹fi Dünya nüfusunun %32’si tüberküloz basili ile enfektedir, her y›l yaklafl›k 8 milyon kifli tüberküloz hastal›¤›na yakalanmakta ve yaklafl›k 2 milyon insan ölmektedir. Ülkemizdeki tüberküloz hastal›k insidans› 2000 y›l›nda Verem Savafl Dispanserlerine kay›tl› hastalara göre hesapland›¤›nda yüzbinde 27’dir. (1) Tüberküloz hastalar› tedavileri süresince her ay kontrol edilir. Bu kontrollerde mutlaka klinik de¤erlendirme ve bakteriolojik inceleme yap›l›r, kaydedilir.Olanak varsa akci¤er filmi de çekilir ve de¤erlendirmesi hastan›n dosyas›na kaydedilir. (1) Bu kontroller s›ras›nda düzelmeyen progrese olan hastalarda; tedavi uyumsuzlu¤u, ilaca dirençli tüberküloz hastal›¤›, ve efllik edebilecek ek hastal›klar›n varl›¤› düflünülmelidir. Hastalar›n do¤rudan gözetimli tedavi almalar› tedavi uyumsuzlu¤unun engellenmesi ve direnç gelifliminin önlenmesinde hayati önem tafl›maktad›r. 1 Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim Araflt›rma Hastanesi, ‹stanbul Akci¤er Tüberkülozu ve Kanseri Birlikteli¤i tayd›. Sekiz hastan›n tümü erkek olup, alt›s›nda tüberküloz tan›s› balgam tetkikinde bakteriolojik olarak basil pozitifli¤i ile konulmufltur. Di¤er iki hastan›n birinde aksiller lenf nodundan i¤ne biopsi ile, di¤erinde ise transtorasik i¤ne biopisisi ile patolojik olarak tüberküloz tan›s› konmufltur. Hastalar›n yafl ortalamas› 53,75 olarak saptand›. Hastalara antitüberküloz tedavi bafllan›ld›ktan 2 ay ile 1 y›l (ort. 7 ay) süre sonra tedavi takibinde radyolojik progresyon neticesinde ileri tetkiklerinde bronfl karsinomu saptand›. Kanser tan›s› alt› hastada bronkoskopik olarak endobronfliyal lezyondan al›nan biopsi ile konuldu. Di¤er iki hastadan biri lenf nodu biopsisi, di¤eri transtorasik ince i¤ne biopi- MATERYAL ve METOD 2006-2007 y›llar› aras›nda hastanemizde yatarak tüberküloz tan›s› ile tedavi alan 204 hastan›n retrospektif olarak dosyalar› incelendi. Radyolojik klinik ve bakteriolojik bulgular› kaydedildi ve tan›, takip, tedavi protokolleri de¤erlendirildi ve akci¤er kanseri tan›s›n›n birlikteli¤i saptand›. BULGULAR Taranan 204 tüberküloz hastas›n›n 8 tanesinde teflhis ve tedavinin takibi s›ras›nda bronfl kanseri saptand›. Bu say› ayn› süre içerisinde tüberküloz nedeniyle yatarak tedavi gören 204 olgunun %3.9’unu oluflturmak- Resim 1: PA akci¤er: Bilateral alt zonlarda infiltrasyon ve ayn› hastan›n toraks BT kesiti (indiferansiye karsinom+ tüberküloz vakas›) Resim 2: Sa¤ üst ve orta zonda infiltrasyon sol 3.-4. ön kot aras›nda nodüler lezyon PAakci¤er filmi ve toraks BT kesiti (squamöz cell ca.+tüberküloz olgusu). 184 Akci¤er Tüberkülozu ve Kanseri Birlikteli¤i leflen karsinoid tümör ve tüberküloz gibi ender vakalar da bildirilmifltir.(6,7) Atasever DY ve arkadafllar›n›n 2499 akci¤er kanserli olguda tüberküloz birlikteli¤i ve tüberkülozun radyolojik özelliklerini taram›fllar ve kanser teflhisi s›ras›nda aktif tüberküloz s›kl›¤› %0,16 iken takip s›ras›nda %0,44’e yükseldi¤ini bildirmifllerdir.(8) Erbaycu AE ve arkadafllar›n› çal›flmas›nda 2152 akci¤er kanseri olgusunda teflhis an›nda aktif akci¤er tüberkülozu birlikteli¤ini gözden geçirmifllerdir. Olgular›n %1.35’inde sekel akci¤er tüberkülozu, %0.6’s›nda aktif akci¤er tüberkülozu saptam›fllard›r. Kanserin histopatolojik olarak en s›k tipi ise %46,1 ile squamoz hücreli akci¤er kanseri olarak bildirilmifltir. (9) Aoki ve arkadafllar›n›n 442 akci¤er kanserli olguyu içeren çal›flmas›nda teflhis an›nda olgular›n %12.5’inin akci¤erinde tüberküloz lezyonlar› saptanm›fl ancak sadece %0.23’ünde aktif akci¤er tüberkülozu mevcudiyeti bildirilmifltir. (10) Dacosta NA ve Kinare SG yapt›klar› araflt›rmada 221 akci¤er kanseri hastas›na efllik eden lezyonlar› incelemifller ve en s›k olarak 29 hastada tüberkülotik lezyonlar saptam›fllard›r.22 hastada skar lezyonlar,12 hastada amfizem, 7 hastada da plevral kal›nlaflma saptam›fllar.(11) Song ve arkadafllar› akci¤er kanseri olgular›nda etiyolojik ajan olarak Mycobacterium tuberculosis’i araflt›rmak üzere kanser dokusunda PCR ile bakteri DNA’s›n› arflt›rm›fllar ve kanser patogenezinde rolü olabilece¤ini bildirmifllerdir.(12) Biz çal›flmam›zda kanser hastalar›n› de¤il tüberküloz hastalar›n› tarad›k. Çünkü tüberküloz hastalar›n› ayl›k kontrolleri düzenli flekilde yap›l›yor kay›t alt›nda dosyalan›yordu ve geriye dönük film ve sonuçlar›n› bulmak mümkün oldu. Kanser nedeniyle spesifik servisimizden non spesifik servisimize nakil vetetkik istemlerinin dikkat çekici olmas› bu araflt›rmay› tetikledi. Sonuçta 204 tüberküloz vakas›nda %3.6(8 olgu) gibi toplumda rastlanma oran›n›n çok üstünde bir kanser oran› ile karfl›laflt›k. Tabi bu oran rastlant›sal olabilir ve daha yüksek say›da vakal› çal›flmalarla de¤erlendirilmelidir. Zaten bizim bu çal›flmadaki amac›m›z tüberküloz hastalar›nda kanser geliflme oran›n› saptamaktan ziyade akci¤er tüberkülozunda tan› kadar tedavinin bakteriolojik ve radyolojik olarak takibinin önemini vurgulamak ve radyolojik progresyonlarda geliflmifl olabilecek akci¤er kanseri tan›s›n›n atlanmamas› veya geciktirilmemesinin önemini vurgulamakt›r. sisi ile akci¤er kanseri tan›s› ald›. Akci¤er kanserlerinin histopatolojik özellikleri; 5 skuamöz hücreli, 1 indiferensiye nöroendokrin tümör, 1 adenokarsinom, 1 küçük hücreli d›fl› akci¤er kanseri idi. TARTIfiMA Dünyada tüberküloz hastalar›n›n %80’i 15-49 yafl aras›d›r. Bizim tespit etti¤imiz 8 hastada yafl ortalamas›n›n 53,75 olmas› bu birlikteli¤in ileri yafl grubundaki akci¤er tüberkülozlar›n› daha çok içerdi¤ini düflündürmektedir.(1) Akci¤er tüberkülozunda akci¤er filmi hemen daima bulgu verir.Endobronflial tüberküloz ve HIV pozitifli¤i ile birlikte olan tüberkülozda film normal görülebilir.Eriflkin tipi akci¤er tüberkülozunda üst loblarda infiltrasyonlar, kaviteler ve fibrozis görülebilir.Kavite duvar› orta derecede kal›nd›r. Kitle lezyonlar› gibi atipik bulgular olabilir.Atipik bulgular genellikle diabet, böbrek yetmezli¤i ve HIV pozitifli¤i gibi ba¤›fl›l›k bozuklu¤u olan hastalarda görülür.Akci¤er radyolojisinde, lezyonlar tüberkülozu düflündürebilir, fakat tüberkülozda görülen lezyonlar baflka bir çok hastal›kta da vard›r.Akci¤er filminin, aktif tüberküloz tan›s›nda duyarl›l›¤› %70-80 dir.Özgüllük ise nisbeten daha azd›r %6070. Yanl›z radyoloji ile tüberküloz tan›s› konulamaz.(2) ‹ki hastal›k ayn› lokalizasyonda geiflirse tan›s› çok daha zor olmaktad›r. Köstek N ve arkadafllar› ayn› lokalizasyonda akci¤er kanseri ve tüberkülozu olgular›n› yay›nlam›fllard›r. Bizim de üç hastam›zda lezyonlar ayn› bölgede oldu¤undan takip notlar›nda tedaviye ra¤men radyolojik progresyon olarak notlara rastland›. (3) Tüberküloz tedavisi alan ve iyileflen bir hastada, radyolojik düzelme olmayabilir, bazen radyolojik kötüleflme bile olabilir.(1) Bu her zaman ek bir hastal›k anlam›na gelmez. Tüberküloz da tedavi baflar›s›zl›¤› tan›m›; tedavinin 5. yada 6. ay›nda hastan›n balgam yayma pozitifli¤inin saptanmas›d›r.(4) Tüberküloz tedavisini tamamlay›p iyileflen hastalar›n 3, 6, 12, 24 aylarda kontrole gelmeleri önerilir.Hastalar›n dosya ve filmleri saklan›r imha edilmez. Sekel kalan lezyonlar›n ilerde geliflebilecek yeni lezyonlardan ayr›m› için karfl›laflt›r›labilecek eski filmlerinin bulunmas› gereksiz ileri tetkikleri önler. (1) Watanabe ve arkadafllar›n›n 758 olguluk çal›flmas›nda akci¤er kanseri ile efl zamanl› olarak 16(%2.1) olguda akci¤er tüberkülozu teflhisi konmufltur. (5) Akci¤er kanseri ile birlikte metakron larenks kanseri ve tüberküloz birlikteli¤inin oldu¤u ayr›ca ayn› lobda yer- 185 Akci¤er Tüberkülozu ve Kanseri Birlikteli¤i KAYNAKLAR 1. T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Verem Savafl› Dairesi Baflkanl›¤›.Türkiye’de tüberkülozun kontrolü için baflvuru kitab›.Ankara 2003s.7 2. Toman K.Tuberculosis, case-finding and chemotherapy.Questions and answers.World Health Organization, Geneva 1979:122-129 3. Köstek N, Gülerçe G, Acar S, Tekin A, Önsöz A.Akci¤er tüberkülozu ve akci¤er kanseriayn› 8ayn› lokalizasyonlu).‹zmir Gö¤üs Hastanesi Dergisi1994;8:28-31 4. T.C.Sa¤l›k Bakanl›¤› Verem Savafl› Dairesi Baflkanl›¤›.Türkiye verem savafl›, 2007 raporu.Ankara mart 2007 s.13 5. Watanabe A, Tokue Y, Takahashi H, Sato K, Nukiwa T, Honda Y, Fujimura S.Management of mycobacteriosis in general hospital without isolation ward for tuberculosis patient. Clinical study of pulmonary tuberculosis associated with lung cancer patient. Kekkaku 1999;74 (2):157-62. 6. Sahoo R, Vishak A, Kasturi DP, Lobo FD, Kini H.Second primary lung cancer with tuberculosis.Indian J Chest Düs Allied Sci2006 JanMar;48(1):63-6. 7. Y›lmaz A, Güngör S, Damado¤lu E, Aksoy F, Aybatl› A, Düzgün S. Coexisting bronchial carcinoid tumor and pulmonary tuberculosis in the same lobe: a case report.Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2004;52(4):369-72. 8. Atasever DY, Atasever A, Göksel T, Aysan T.Akci¤er kanserli hastalarda tüberküloz birlikteli¤i ve tüberkülozun radyolojik özellikleri(p044).1.Ulusal Akci¤er Kanseri Kongresi, kas›m 2004 ‹stanbul. 9. Erbaycu AE, Gülpek M, Tuksavul F, Uslu Ö, Günefl Ö, Güçlü SZ. Akci¤er kanserli olgularda teflhis an›nda akci¤er tüberkülozu birlikteli¤i.‹zmir Gö¤üs Hastanesi Dergisi 2006;20:11-14. 10. Aoki Y, Kuroki S, Hiura K, Katoh O, Yamada H.A Clinical study of pulmonary tuberculosis in lung cancer patient. Kekkaku 1991;66(11):727-32. 11. Dacosta NA, Kinare SG.Association of lung carcinoma and tuberculosis.JPMG 1991;37(4):185-9. 12. Song LY, Yan WS, Zhao T.Detection of Mycobacterium tuberculosis in lung cancer tissue by indirect in situ nested PCR. Di Yi Jun Yi Da Xue Xue Bao 2002;22:992-3. 186 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Romatoid Artritte Akci¤er Tutulumunun PA Akci¤er Grafisi, Solunum Fonksiyon Testleri ve Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarl› Tomografi ile De¤erlendirilmesi Hayri Abanonu1, Gül Babacan Abanonu2, Rahflan Göçmen3 ÖZET Bu çal›flmada, romatoid artritli hastalarda akci¤er tutulumunun varl›¤› araflt›r›lm›flt›r. Çal›flmaya romatoid artrit (RA) tan›s› bulunan 40 eriflkin hasta (37 kad›n, 3 erkek; yafl ortamas› 52.6±8.62) dahil edildi. Hastalar›n yafl, cinsiyet, hastal›k süresi, sigara kullanma al›flkanl›¤›, tedavi protokolü, geçirilmifl akci¤er hastal›¤› öyküsü bilgileri kaydedildi. PA akci¤er grafisi, solunum fonksiyon testleri (SFT), yüksek rezolüsyonlu bilgisayarl› tomografi (YRBT) tetkikleri yap›ld›. PA akci¤er grafisi, YRBT, SFT s›ras›yla %19.4, %33.3, %50 oran›nda anormallik gösterdi. YRBT ile en s›k konulan tan› interstisyel akci¤er hastal›¤›yd› (%35). YRBT anormalli¤i ile yafl, cinsiyet, hastal›k süresi, sigara kullanma al›flkanl›¤›, tedavi protokolü, geçirilmifl akci¤er hastal›¤› öyküsü aras›nda anlaml› iliflki saptanmad›. Anormal YRBT bulgular› ile düflük DLCO/VA de¤erleri aras›nda anlaml› iliflki saptand›. Sonuç olarak RA’de akci¤er tutulumunu de¤erlendirmede YRBT, hem PA akci¤er grafisinden, hem de SFT’den üstün bulundu. Anahtar kelimeler: Romatoid artrit, ‹nterstisyel akci¤er hastal›¤›, Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarl› tomografi. in patients with rheumatoid arthritis (RA) was investigated. Forty adults patients with RA (37 women, 3 men; mean age 52.6±8.62) were included in the study. Patients age, gender, duration of the disease, smoking habits, treatment protocol, previous history of lung disease were recorded. PA chest radiography, pulmonary function tests (PFT), high resolution computed tomography (HRCT) were performed. PA chest radiography, PFT and HRCT findings showed 19.4%, 33.3%, 50% abnormalities, respectively. Interstitial lung disease was the most common finding on HRCT (35%). There was no statistically significant correlation between HRCT abnormality and age, gender, duration of the disease, smoking status, treatment protocol and previous history of lung disease. There was statistically significant correlation between HRCT abnormality and low DLCO/VA values. As a result, HRCT have higher sensitivity for assessing pulmonary involvement in RA from both PA chest radiography and PFT. Key words: Rheumatoid arthritis, Interstitial lung disease, High resolution computed tomography EVALUATION OF PULMONARY INVOLVEMENT IN RHEUMATOID ARTHRITIS WITH PA CHEST RADIOGRAPHY, PULMONARY FUNCTION TESTS AND HIGH RESOLUTION COMPUTED TOMOGRAPHY ABSTRACT In this study, the presence of pulmonary involvement G‹R‹fi VE AMAÇ Romatoid artrit (RA) poliartiküler simetrik eklem tutulumu ve karakteristik eklem d›fl› bulgularla tan›mlanan, etiyolojisi bilinmeyen, kronik inflamatuar, multisistemik bir hastal›kt›r (1,2,3). Ön planda eklemleri tutmakla birlikte, hastalar›n yaklafl›k %50’sinde hastal›¤›n herhan- 1 Adli T›p Kurumu, Radyoloji Bölümü, Uzman Doktor, ‹stanbul 2 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 3. ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Uzman Doktor, ‹stanbul 3 Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi, Radyodiagnostik Anabilim Dal›, Uzman Doktor, Ankara Romatoid Artritte Akci¤er Tutulumunun Pa akci¤er Grafisi, Solunum Fonksiyon Testleri ve Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarl›... gi bir döneminde eklem d›fl› tutulum ortaya ç›kar (4). Ekstraartiküler tutulum RA’l› hastalarda mortalitenin en önemli belirleyicisidir (4,5). Bu hastalarda enfeksiyonlar ve kardiyovasküler hastal›ktan sonra en s›k 3. ölüm nedeni akci¤er tutulumudur (6). Enfeksiyonlar içinde mortalitenin baflta gelen nedeni ise akci¤er enfeksiyonlar›d›r (7). Çal›flmalar, RA’l› hastalarda akci¤er dokusunun patolojik uyaranlara karfl› normalden çok daha hassas oldu¤unu (3), akci¤er tutulumu ile birlikte bu e¤ilimin daha da artt›¤›n› göstermifltir (8). Akci¤er tutulumu plevral hastal›k, pulmoner nodül, interstisyel akci¤er hastal›¤›, küçük hava yolu hastal›¤›, pulmoner hipertansiyon ve ilaçlar›n indükledi¤i akci¤er hastal›¤› fleklinde görülebilir (9). Akci¤er tutulumunun prevalans› teflhisde kullan›lan yönteme ve hasta popülasyonuna göre de¤iflkenlik gösterir. RA’l› hastalarda akci¤er tutulumu genellikle asemptomatiktir ve PA akci¤er grafisi tan›da yetersiz kal›r (10). Öte yandan, interstisyel akci¤er hastal›¤› aç›s›ndan hastalar semptomatik hale geldiklerinde mortalite h›z› daha da artar (11,12). Bu durum romatoid artritli hastalarda akci¤er tutulumunu etkileyen faktörlerin kapsaml› olarak araflt›r›lmas›n›n ve erken tan›s›n›n gereklili¤ini ortaya koymufltur. Biz bu çal›flmada, RA tan›s› alm›fl ve belirli bir tedavi protokolü ile izlenmekte olan hastalarda akci¤er tutulumunun varl›¤›n›, postero-anteriyor (PA) akci¤er grafisi, solunum fonksiyon testleri (SFT) ve yüksek rezolüsyonlu bilgisayarl› tomografi (YRBT) ile ortaya koymay› amaçlad›k, sonras›nda da akci¤er tutulumu ile almakta olduklar› tedavi protokolleri aras›nda iliflki olup olmad›¤›n› araflt›rd›k. ta 4. Grup olarak tan›mland›. Her bir hasta için PA akci¤er grafisi, YRBT, SFT yap›lmas› planland›. YRBT ve PA akci¤er grafisi tetkikleri HÜTF Radyoloji Klini¤inde yap›ld›. YRBT tetkiki Tomoscan SR 7000 PHLIPS spiral BT cihaz› ile yap›ld›. Kesit kal›nl›¤› 1.5 mm, masa hareketi 10 mm olup, yüksek rezolüsyon algoritmi kullan›ld›. Ayr›ca pozisyonel de¤iflikliklerle interstisyel de¤ifliklikleri ay›rt etmek için prone pozisyonunda akci¤er bazallerinden 4-5 kesit al›nd›. Yap›lan radyolojik incelemeler HÜTF Radyoloji Klini¤inde görevli iki farkl› ö¤retim üyesi taraf›ndan rapor edildi. Uyum sa¤layamamas› nedeniyle SFT yap›lamayan 4 hasta d›fl›ndaki 36 hastan›n solunum fonksiyon testleri Ankara D›flkap› SSK Hastanesi Gö¤üs Hastal›klar› Bölümünde yap›ld›. Solunum fonksiyon testlerinin yorumlanmas›nda ERS 2005 klavuzu esas al›nd› (14). Çal›flmadan elde edilen bulgular›n istatiksel analizinde SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 15.0 program› kullan›ld›. Tan›mlay›c› istatistiksel metodlar›n (Ortalama, Standart sapma) yan› s›ra niceliksel verilerin iki grup aras› karfl›laflt›rmalar›nda student t testi, ikiden fazla grup aras›ndaki karfl›laflt›rmalar›nda one way anova testi kullan›ld›. Niteliksel verilerin karfl›laflt›r›lmas›nda Ki-Kare testi kullan›ld›. Sonuçlar % 95’lik güven aral›¤›nda, anlaml›l›k p<0.05 düzeyinde de¤erlendirildi. BULGULAR Çal›flma HÜTF FTR Klini¤i ve HÜTF Romatoloji Klini¤i taraf›ndan RA tan›s› alm›fl, en az iki y›ld›r takipli 40 hasta üzerinde yap›lm›flt›r. Hastalar›n yafllar› 34-69 aras›nda de¤iflmekte olup, yafl ortalamas› 52.6±8.62’dir. Hastalar›n %92.5’i (37 hasta) kad›n, %7.5’i (3 hasta) erkektir. RA hastal›¤›n›n süresi 2-30 y›l aras›nda de¤iflmekte olup, ortalama 8.6 y›ld›r. Hastalar›n %10’u (4 hasta) sigara kullanmaktad›r. Hastalar almakta olduklar› tedavi protokollerine göre 4 gruba ayr›lm›flt›r: metotreksat ve non-steroidal antiinflamatuar ilaç (NSA‹‹) kullanan 14 hasta (hastalar›n %35’i) Grup I, salazoprin ve NSA‹‹ kullanan 6 hasta (hastalar›n %15’i) Grup II, klorokin ve NSA‹‹ kullanan 9 hasta (hastalar›n %22.5’i) Grup III, NSA‹‹ d›fl›nda ilaç kullanmayan 11 hasta (hastalar›n %27.5’si) Grup IV. Gruplar aras›nda yafl, cinsiyet, sigara kullan›m› ve akci¤er hastal›¤› öyküsü aç›s›ndan istatiksel anlaml› farkl›l›k bulunmazken (p>0.05), hastal›k süresi aç›s›ndan anlaml› farkl›l›k bulunmufltur (p<0.05). Tablo 1’de gruplara göre hastalar›n klinik ve laboratuar özelliklerinin da¤›l›m› görülmektedir: GEREÇ VE YÖNTEM Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi (HÜTF) Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon (FTR) Klini¤i ve HÜTF Romatoloji Klini¤i taraf›ndan RA tan›s› alm›fl, en az iki y›ld›r takipli 40 eriflkin hasta, bilgilendirilmifl onamlar›n›n al›nmas›n› takiben çal›flmaya dahil edildi. RA hastal›¤›n›n tan›s›nda Amerikan Romatoloji Koleji’nin 1987 y›l›nda revize edilen kriterleri esas al›nd› (13). Hastalar›n yafl, cinsiyet, hastal›k süresi, sigara kullanma al›flkanl›¤›, tedavi protokolü, geçirilmifl akci¤er hastal›¤› öyküsü bilgileri kaydedildi. Hastalar almakta olduklar› tedavi protokollerine göre 4 gruba ayr›ld›: metotreksat ve non-steroidal antiinflamatuar ilaç (NSA‹‹) kullanan 14 hasta 1. Grup, salazoprin ve NSA‹‹ kullanan 6 hasta 2. Grup, klorokin ve NSA‹‹ kullanan 9 hasta 3. Grup, NSA‹‹ d›fl›nda ilaç kullanmayan 11 has- 188 Romatoid Artritte Akci¤er Tutulumunun Pa akci¤er Grafisi, Solunum Fonksiyon Testleri ve Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarl›... Tablo 1: Gruplara göre hastalar›n klinik ve laboratuar özelliklerinin da¤›l›m›. p<0,05 düzeyinde anlaml› DLCO/VA: Alveol hacmi ünitesi bafl›na karbonmonoksit difüzyon kapasitesi. FEV1: Birinci saniyedeki zorlu ekspiratuar hacim. FVC: Zorlu vital kapasite. Hastalar›n %19.4’ünde PA akci¤er grafisinde romatoid artritin akci¤er tutulumu ile uyumlu lezyon saptanm›flt›r. PA akci¤er grafisinde lezyon varl›¤› aç›s›ndan gruplar aras›nda istatiksel anlaml› farkl›l›k bulunmam›flt›r (p>0.05). YRBT ile hastalar›n %35’inde (14 hasta) interstisyel akci¤er hastal›¤› (‹AH), %12.5’inde (5 hasta) obliteratif bronfliolit bulgular› saptanm›flt›r; %17.5’inin (7 hasta) akci¤erlerinde buzlu cam görünümü izlenmifl, %15’inde (6 hasta) ‹AH ve buzlu cam görünümü birliktelik göstermifltir. YRBT’de romatoid artritin akci¤er tutulumu ile uyumlu lezyon saptanan hasta oran› %50’dir (20 hasta). YRBT’de lezyon varl›¤› aç›s›ndan gruplar aras›nda istatiksel anlaml› fark bulunmam›flt›r (p>0.05). (Tablo 1) Tablo 2’de gruplara göre YRBT bulgular›n›n da¤›l›m› görülmektedir: GrupI’in %50’sinde, GrupII’nin %33’ünde, GrupIII’ün %0’›nda, GrupIV’ün %45.4’ünde ‹AH saptanm›flt›r. ‹AH görülmesi ile hastal›k süresi, sigara kullan›m›, akci¤er hastal›¤› öyküsü ve uygulanan tedavi protokolü aras›nda istatiksel anlaml› iliflki bulunmam›flt›r (p>0.05). YRBT’de romatoid artritin akci¤er tutulumu ile uyumlu lezyon varl›¤› aç›s›ndan hastalar iki gruba ayr›ld›klar›nda; YRBT’de lezyon varl›¤› ile yafl, cinsiyet, hastal›k süresi, sigara kullan›m›, akci¤er hastal›¤› öyküsü, uygulanan tedavi protokolü aras›nda istatiksel anlaml› iliflki bulunmam›flt›r (p>0.05). PA akci¤er grafisinde lezyon varl›¤› ile, YRBT’de lezyon varl›¤› aras›nda istatiksel olarak anlaml› olmamakla birlikte anlaml›l›¤a yak›n bir iliflki saptanm›flt›r (p=0.056). Dört hastada uyum sa¤lanamamas› nedeniyle SFT yap›lamam›flt›r. SFT yap›lan 36 hastan›n 4’ünde obstrüktif bozukluk (11.1), 3’ünde restriktif bozukluk (%8.3), 4’ünde küçük hava yolu hastal›¤› (%11.1), 1’inde kombine tip bozukluk (%2.8) saptanm›flt›r. Solunum fonksiyon testlerinde anormallik saptanan has- 189 Romatoid Artritte Akci¤er Tutulumunun Pa akci¤er Grafisi, Solunum Fonksiyon Testleri ve Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarl›... Tablo 2: Gruplara göre YRBT bulgular›n›n da¤›l›m›. Tablo 3: YRBT’de romatoid artritin akci¤er tutulumu lehine lezyon varl›¤› ile solunum fonksiyon testleri parametrelerinin iliflkisi p<0,05 düzeyinde anlaml› RV: Rezidüel hacim. TLC: Toplam akci¤er kapasitesi. FEV1: Birinci saniyedeki zorlu ekspiratuar hacim. FVC: Zorlu vital kapasite. MMEF: Maksimum ekspirasyon ortas› ak›m. DLCO/VA: Alveol hacmi ünitesi bafl›na karbonmonoksit difüzyon kapasitesi. ta oran› %33.3’dür (12 hasta). SFT’de anormallik saptanmas› ile hastal›k süresi, cinsiyet, akci¤er hastal›¤› öyküsü, sigara kullan›m› ve YRBT’de lezyon varl›¤› aras›nda anlaml› iliflki saptanmam›flt›r (p>0.05). SFT’de anormallik saptanmas› ile yafl aras›nda (p<0.05) ve PA akci¤er grafisinde lezyon varl›¤› aras›nda (p<0.05) anlaml› iliflki saptanm›flt›r. Hastalar›n almakta olduklar› tedavi protokölleri ile 190 SFT’de anormallik saptanmas› aras›nda istatiksel olarak anlaml› olmamakla birlikte anlaml›l›¤a yak›n bir iliflki saptanm›flt›r (p=0.06). (Tablo 1) YRBT’de lezyon varl›¤› ile RV, TLC, RV/TLC, FEV1, FVC, FEV1/FVC, MEF aras›nda istatiksel anlaml› iliflki görülmez iken (p>0.05), DLCO/VA düflüklü¤ü aras›nda istatiksel anlaml› iliflki saptanm›flt›r (p<0,05). (Tablo 3). Romatoid Artritte Akci¤er Tutulumunun Pa akci¤er Grafisi, Solunum Fonksiyon Testleri ve Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarl›... larda %19-44 aras›nda bildirilmifltir (19). Bizim çal›flmam›zda da YRBT ile konulan en s›k tan› %35 ile ‹AH’d›r. Ülkemizden hem Karazincir ve arkadafllar› (27), hem de Kanat ve arkadafllar› (26) en s›k YRBT bulgusunu %36 ile ‹AH olarak bildirmifllerdir. Demir ve arkadafllar› hiç sigara kullanmam›fl 34 RA hastas›nda yapt›klar› çal›flmada hastalar›n direk grafi ile %23.5, YRBT ile %68’inde akci¤er tutulumu saptam›fllar, en s›k tan›n›n ‹AH oldu¤unu bildirmifllerdir (28). ‹AH RA’l› hastalar›n prognozunun belirlenmesinde önemlidir. Vakalar›n ço¤u hafif derecede semptomatik veya asemptomatik olabilmekte bu nedenle fark edilememektedir (29), ancak semptomatik hale gelindi¤inde yüksek mortalite söz konusudur (11,12). YRBT interstisyel akci¤er hastal›¤›n› tan›mada oldukça duyarl› bir yöntemdir (9). ‹AH’n›n klinik bulgular› ve semptomlar› olmayan PA akci¤er grafisi normal olan olgularda dahi YRBT parankimal akci¤er hastal›¤›n› tümüyle gösterir (28,30,31,32). ‹nterstisyel akci¤er hastal›¤›n›n geliflim nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik yatk›nl›k, sigara kullan›m›, hastal›k süresi, fliddeti, eklem d›fl› tutulum ve modifiye edici ilaçlar›n ço¤u (metotreksat, alt›n tuzlar›, sulfosalazin, penisilamin, infliksimab, leflunomid) ‹AH ile iliflkilendirilmifltir (9,33,34,35). Bizim çal›flmam›zda hastalarda YRBT’de lezyon saptanmas› ile, yafl, cinsiyet, hastal›k süresi, sigara kullan›m›, akci¤er hastal›¤› öyküsü, uygulanan tedavi protokolleri aras›nda anlaml› iliflki bulunmam›flt›r. PA akci¤er grafisinde lezyon varl›¤› ile, YRBT’de lezyon varl›¤› aras›nda istatiksel olarak anlaml› olmamakla birlikte anlaml›l›¤a yak›n bir iliflki saptanm›flt›r (p=0.056). Çal›flmam›zda SFT uygulad›¤›m›z 36 hastan›n 12’sinde (%33.3) anormallik saptad›k. Bu oran Perez ve arkadafllar›n›n çal›flmas›nda %26 (22), Karazincir ve arkadafllar›n›n çal›flmas›nda %16’d›r (27). Kanat ve arkadafllar› ise, semptomatik olgular›n %45’inde, asemptomatik olgular›n %47’sinde SFT anormalli¤i saptam›fllard›r (26). Çal›flmam›zda SFT anormalli¤i ile hastal›k süresi, cinsiyet, akci¤er hastal›¤› öyküsü, sigara kullan›m›, uygulanan tedavi protokolü ve YRBT’de lezyon varl›¤› aras›nda anlaml› iliflki saptanmaz iken; ileri yafl ve PA akci¤er grafisinde lezyon varl›¤› aras›nda anlaml› iliflki saptanm›flt›r. RA’de akci¤er fonksiyonlar›n›n de¤erlendirildi¤i çal›flmalarda çok çeflitli SFT sonuçlar›yla karfl›laflmaktay›z. Bizim çal›flmam›zda YRBT’de lezyon varl›¤› ile DLCO/VA düflüklü¤ü aras›nda anlaml› iliflki saptad›k, DLCO/VA de¤erini metotreksat kullanan grupta an- TARTIfiMA Bu çal›flmada yafllar› 34 ile 69 aras›nda de¤iflen, %92.5 oran›nda kad›n cinsiyetinin hakim oldu¤u 40 RA hastas›nda, PA akci¤er grafisi, SFT, YRBT tetkikleri ile akci¤er tutulumunun varl›¤› ve iliflkili oldu¤u faktörler araflt›r›lm›flt›r. Hastalar›n PA akci¤er grafilerinin %19’4’ünde RA’in akci¤er tutulumu ile uyumlu lezyon mevcutken, bu oran YRBT tetkiki ile %50’ye ç›km›flt›r. Solunum fonksiyon testlerinde patolojik bulgu saptananlar›n oran› %33.3’dür. RA kad›nlarda erkeklere oranla yaklafl›k 3 kat daha s›k görülür (15). Kad›n romatoid artritli hastalarda akci¤er tutulumunun erkeklere göre daha düflük oranda olmas› beklenmektedir (9). Bizim çal›flma grubumuzda kad›n/erkek oran› 12.3 olup, beklenenin üzerinde kad›n hakimiyeti söz konusudur. Fewings ve arkadafllar›n›n (16), Walker ve arkadafllar›n›n (17) yapt›klar› benzer çal›flmalarda bu oran s›ras› ile 3.5 ve 2.7’dir. RA’te akci¤er tutulumu prevalans› kullan›lan tan› yöntemlerine ve hasta popülasyonuna göre farkl›l›k göstermekte olup, %5-%80 aras›nda de¤iflmektedir (18,19,20). Bu hastalarda PA akci¤er grafisine dayand›r›larak konulan interstisyel akci¤er hastal›¤› (‹AH) prevalans› %1-12’dir (18,19). Ancak bu yöntemin RA’de akci¤er tutulumunu tan›madaki duyarl›l›¤› düflüktür (10). Gabbay ve arkadafllar› yeni bafllang›çl› RA’li 36 hastay› de¤erlendirdikleri çal›flmalar›nda, PA akci¤er grafisinde %3 oran›nda patoloji saptarken bu oran›n YRBT ile %33’e ç›kt›¤›n› bildirmifllerdir (21). Perez ve arkadafllar› akci¤er tutulumu lehine radyografik bulgusu olmayan 50 RA hastas›n›n 35’inde (%70) anormal YRBT bulgular› saptam›fllard›r (22). Müller ve arkadafllar›n›n yapt›¤› çal›flmada RA’l› olgular›n %70’inde (23), Remi-Jardin ve arkadafllar› ise %49’unda (24) YRBT lezyonu saptam›fllard›r. Ülkemizde yap›lan çal›flmalarda da benzer sonuçlar elde edildi¤ini görürüz: Saraço¤lu ve arkadafllar› RA’l› hastalarda akci¤er tutulum oran›n› PA akci¤er grafisi ile %22.5, YRBT ile %57.5 olarak bildirilmifltir (25). Kanat ve arkadafllar› ise, semptomatik olgular›n %82’sinde, asemptomatik olgular›n %50’sinde olmak üzere olgular›n toplam %63.2’sinde anormal YRBT bulgular›na rastlam›fllard›r (26). Yine ülkemizde yap›lan baflka bir çal›flmada, semptomsuz ve sigara içmeyen 25 RA’l› hasta incelenmifl, PA akci¤er grafisinde %12, SFT’de %16, YRBT’de %48 oran›nda anormallik saptanm›flt›r (27). RA’da YRBT ile en s›k görülen pulmoner hastal›k ‹AH’d›r. RA’de ‹AH görülme prevalans› çeflitli çal›flma- 191 Romatoid Artritte Akci¤er Tutulumunun Pa akci¤er Grafisi, Solunum Fonksiyon Testleri ve Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarl›... laml› düflük, FEV1/FVC de¤erini ise metotreksat ve klorokin kullanan grupta anlaml› düflük bulduk. Whorwell ve arkadafllar› 85 RA’li hastada yapt›klar› çal›flmada, RA’li grupta DLCO’yu belirgin düflük bulmufllar, DLCO düflüklü¤ünün kad›n cinsiyet ve sigara kullan›m› ile korelasyon gösterdi¤ini ifade etmifllerdir. (34). Yap›lm›fl farkl› çal›flmalarda, RA’l› hastalarda FEF2575%’de azalma (36), FEV1 ve FEF50%’de azalma (37), FEV1, FVC, FEF25-75%’de anlaml› düflüklük (38), TLC ve DLCO’da düflme (39) bildirilen bulgular aras›ndad›r. Cortet ve arkadafllar› RA’li hastalarda DLCO de¤erlerini normal populasyona göre anlaml› düflük bulmufltur (40). Dawson ve arkadafllar› DLCO’nun beklenen de¤erin %54’ünden küçük olmas›n› hastal›¤›n progresyon göstergesi olarak bildirmifltir (41). SONUÇ Bu çal›flmada RA’li hastalarda akci¤er tutulumunu de¤erlendirmede YRBT hem PA akci¤er grafisinden, hem de SFT’den üstün bulunmufltur. RA hastalar›n›n akci¤er tutulumu aç›s›ndan uyar›c› olabilecek semptomatik yak›nmalar› her vizitte sorgulanmal›, fizik muayene ve SFT de¤erlendirmeleri yan›nda, YRBT ile de düzenli takipleri yap›lmal›d›r. KAYNAKLAR 14. Wagner J, Clausen JL, Coates A, et al. Standardisation of the measurement of lung volumes. Eur Respir J 2005; 26:511-22. 15. Wolfe AM, Kellgren JH, Masi AT: The epidemiology of rheumatoid arthritis: a review. II. Incidence and diagnostic criteria. Bull Rheum Dis 1968, 19:524-529. 16. Fewings HE, McGowan I, Whitehaus G, et al. High definition computed tomography in rheumatoid arthritis associated pulmonary disease. British Journal of Rheumatology 1991;30:214-216. 17. Walker WC, Wright V. Diffuse interstitial pulmonary fibrosis and rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis. 1969;28:252-259. 18. Dong Soon K. Interstitial lung disease in rheumatoid arthritis: recent advances. Pulm Med 2005; 12:346–353. 19. Dowson JK, Fewins HE, Desmond J, et al. Fibrosing alveolitis in patients with rheumatoid arthritis as assessed by high resolution computed tomography,chest radiography and pulmonary function tests. Thorax 2001;56:622–627. 20. Cervantes-Perez P, Toro PA, Rodriguez JP. Pulmonary involvement in rheumatoid arthritis. JAMA 1980; 243: 1715-9. 21. Gabbay E, Tarala R, W›ll R, et al.(1997) Interstitial lung disease in recent onset rheumatoid arthritis. Am J Respir Crit Care Med 156:528-535. 22. Perez T, Remy-Jardin M, Cortet B. Airways involvement in rheumatoid arthritis:clinical, functional, and HRCT findings. Am J Respir Crit Care Med 1998;157:1658-1665. 23. Muller-Leisse C, Bussmann A, Meyer O, Vorbruggen W, Genth E, Gunther RW. Pulmonary manifestations in rheumatoid arthritis: high-resolution computed tomography in correlation with the skeletal changes and the laboratory chemical changes. Rofo Fortschr Rontg 1996; 165:438-44. 24. Remy-Jardin M, Remy J, Cortet B, Mauri F, Delcambre B. Lung changes in rheumatoid arthritis: CT findings. Radiology 1994; 193:375-382. 25. Saraço¤lu M, Nac›r B, ‹ncel NA, et al: Relationship between high-resolution computed tomography findings and the Stoke index in patients with rheumatoid arthritis. Clin Rheumatol 2005;24:14-17. 1. Firestein GS. Etiology and pathogenesis of rheumatoid arthritis. In: Ruddy S, Harris ED, Sledge CB, (eds). Kelley’s Textbook of Rheumatology. Sixth ed, Philadelphia, WB Saunders 2001; 921-966. 2. Albani S, Carson DA. Etiology and pathogenesis of rheumatoid arthritis. In: Kopman WJ (ed). Arthritis and Allied Conditions. Thirteenth edition, Pennsylvania, Williams and Wilkins 1997; 979-992. 3. Patterson D, William E, Harwille M, et al. Rheumatoid lung disease. Annals of internal medicine. 1995; 62:685-697. 4. Turesson C, O’Fallon WM, Crowson CS, Gabriel SE, Matteson EL. Occurrence of extraarticular disease manifastations is associated with excess mortality in a community based cohort of patients with rheumatoid arthritis. J Rheumatol 2002;29(1):62-67. 5. Suzuki A, Ohosone Y, Obana M, Mita S, Matsuoka Y, Irimajiri S, et al. Cause of death in 81 autopsied patients with RA. J Rheumatol 1994;21(1):33-6. 6. Turesson C, Jacobsson L, Bergstrom U. Extra-articular rheumatoid arthritis: prevalence and mortality. Rheumatology (Oxford) 1999; 38:668–674. 7. Wolfe F, Mitchell DM, Sibley JT et al. The mortality of rheumatoid arthritis. Arthritis and Rheumatism 1994; 37(4): 481–494. 8. Geddes DM, Webley M, et al. Airways obstruction in rheumatoid arthritis. Annals of Rheumatic Disease. 1979; 38:222-225. 9. Nannihi C, Ryu JH, Matteson EL. Lung disease in rheumatoid arthritis. Curr Opin Rheumatol 2008; 20:340–346. 10. Kelly CA.Rheumatoid arthritis: Classical lung disease. In: Kelly CA, ed .Lung disease in rheumatic disorders. London : Bailliere Tindal , 1993:1-17. 11. Hakala M. Poor prognosis in patients with rheumatoid arthritis hospitalized for interstitial lung fibrosis. Chest 1988; 93(1): 114–118. 12. Hubbard R & Venn A. The impact of oexisting connective tissue disease on survival in patients with fibrosing alveolitis. Rheumatology (Oxford) 2002; 41(6): 676–679. 13. Arnett FC, Edworthy SM, Bloch DA, et al:The American Rheumatism Association 1987 revsed criteria fort he classification of rheumatoid arthritis. Arthritis Rheum 1988;1:315-324. 192 Romatoid Artritte Akci¤er Tutulumunun Pa akci¤er Grafisi, Solunum Fonksiyon Testleri ve Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarl›... 26. Kanat F, Levendoglu F, Teke T. Radiological and functional assessment of pulmonary involvement in the rheumatoid arthritis patients. Rheumatol Int (2007) 27:459–466. 27. Karazincir S, Ako¤lu S, Güler H, Balc› A, Babayi¤it C, E¤ilmez E. Semptomsuz ve sigara içmeyen romatoid artritli hastalarda erken dönem akci¤er tutulumunun yüksek rezolüsyonlu bilgisayarl› tomografi ile de¤erlendirilmesi. Tüberküloz ve Toraks Dergisi 2009; 57(1): 14-21. 28. Demir R, Bodur H, Tokoglu F, et al. High resolution computed tomography of the lungs in patients with rheumatoid arthritis. Rheumatol 1999; 19: 19-22. 29. Bacon PA, Moots RJ. Extra-articular rheumatoid arthritis. In: Koopman WJ, ed. Arthritis and Allied Condition. 13th ed. Pennsylvania: Williams and Wilkins Co;1997. p:1071-88. 30. MacDonagh C, Greaves M, Wright AR, et al. High resolution computed tomography of the lungs in patients with rheumatoid arthritis and interstitial lung disease. British Journal of Rheumatology 1994;33:118-122. 31. Salaffi F, Carotti M, Baldelli S, et al. Sub clinical interstitial lung involvement in rheumatic diseases. Correlation of HRCT and functional and cytologic findings. Radiol Med (Torino) 1999; 97: 33-41. 32. Biederer J, Schnabel A, Muhle C, et al. Correlation between HRCT findings, pulmonary function tests and bronchoalveolar lavage cytology in interstitial lung disease associated with rheumatoid arthritis. Eur Radiol 2004; 14: 272-80. 33. Okuda Y, Takasugi K, Imai A, et al. Clinical study of rheumatoid interstitial lung disease evaluated by high resolution CT. Ryumachy 1993;33:12-19. 34. Whorwell PJ, Wojtulewski JA, Lacey BW. Respiratory function in rheumatoid arthritis. British Medical Journal 1975;26:1. 35. Michaud K, Wolfe F. Comorbidities in rheumatoid arthritis. Best Practice & Research Clinical Rheumatology,2007;21(5): 885–906. 36. Mountz JD, Turner RA, Collins RL, Gallup KR, Semble EL. Rheumatoid arthritis and small airways function. Arthritis Rheum 1984;27:728-36. 37. Bamji A, Cooke N. Rheumatoid arthritis and chronic bronchial suppuration. Scand J Rheumatol 1985;14:15-21. 38. Geddes DM, Webley M, Emerson A. Airways obstruction in rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis 1979;38:222-5. 39. Frank ST, Weg JG, Harkleroad LE, Fitch RF. Pulmonary dysfunction in rheumatoid disease. Chest 1973;63:27-34. 40. Cortet B, Perez T, Roux N, Flipo RM, Duquesnoy B, Delcambre B, et al. Pulmonary function tests and high resolution computed tomography of the lungs in patients with rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis 1997;56:596-600. 41. Dawson JK, Fewins HE, Desmond J, et al: Predictors of progresyon of HRCT diagnosed fibrosing alveolitis in patients with rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis,2002; 61:517-521. 193 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z Özlem Yüksel1, Arzu Tuncel2, Celil Uslu3, Erkan Esen2, Arzu Tatl›p›nar1, Onur Dede2, Shahrouz Sheidaei2, Ömer Ça¤atay Ertugay2 ÖZET Horlama, a¤›rl›kl› olarak uyku s›ras›nda oluflan istenmeyen gürültülü seslerdir. Horlama bafll› bafl›na bir hastal›k olman›n yan› s›ra tam olmayan faringeal obtrüksiyonun bir iflareti olabilir. Çok s›k karfl›lafl›lan bir problem olup insidans› yaflla birlikte artmaktad›r. Noktürnal uyku kalitesine, tekrarlayan gündüz yorgunluklar›na ve gündüz uyuklamalar›na olan etkisi bilinmektedir. Horlaman›n birçok klinik rahats›zl›kta ba¤›ms›z bir risk faktörü oldu¤u bilinmekte bunlar içerisinde sistemik hipertansiyon, kardiyovasküler hastal›klar ve inme yer almaktad›r. Bu rahats›zl›¤a yatk›nl›¤› art›ran di¤er faktörler; ileri yafl, erkek cinsiyeti, obezite, ›rsiyet, menopoz, kraniofasiyal anomaliler ve sigara ve alkol kullan›m› gibi davran›fllard›r. Horlamay› tedavi etmek için çok say›da alternatifler mevcuttur. Bu yöntemlerin hiçbiri bir tak›m olumsuz özelliklerden yoksun olmad›¤›ndan halen en etkin yöntemi belirlemek için ileri araflt›rmalara ve uzun dönem takipleri bulunan çal›flmalara ihtiyaç vard›r. Bu çal›flmada horlama hastalar›na klinik yaklafl›m›m›z sunulmufl ve literatür gözden geçirilmifltir. Anahtar kelimeler: Obstrüktif uyku apnesi, horlama, polisomnografi. OUR CLINICAL APPROACH TO SNORING PATIENTS SUMMARY Snoring, an undesirable sound that occurs predominantly during sleep. Snoring is a disorder itself but it is also a sign of incomplete pharyngeal obstruction. It is a common problem and the incidence increases with age. Its effect on nocturnal sleep quality and ensuing daytime fatigue and sleepiness are widely acknowledged. Increasingly, snoring is also being recognized as an independent risk factor for several clinical consequences, including systemic hypertension, cardiovascular disease and stroke. Factors that increase vulnerability for the disorder include age, male sex, obesity, family history, menopause, craniofacial abnormalities, and certain health behaviors such as cigarette smoking and alcohol use. There are many alternatives available to treat snoring. None of these methods are without their negative aspects, therefore there is still a great need for further research and long-term followup studies to determine the best method. In this report our clinical approach to snoring patients is presented with review of the literature. Key words: Obsructive sleep apnea, snoring, polysomnography. Uyku sa¤l›kl› yaflam›n vazgeçilmez bir parças›d›r. Yaflam›m›z›n yaklafl›k üçte birlik bölümü uykuda geçmektedir. Asl›nda horlama ve uykuda solunum bozukluklar› insanl›k tarihi kadar eski bir konudur ancak uykunun solunum üzerine olan etkileri son dekadlarda anlafl›labilmifltir. Ülkemizde insidansla ilgili yeterli çal›flmalar bulunmamakla birlikte Amerika Birleflik Devletleri’nde toplumun yaklafl›k 1\3 ‘ü uyku ile ilgili sorunlardan yak›nmaktad›r.(1) 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 1.Kulak Burun Bo¤az Klini¤i Uzman›, ‹stanbul 2 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 1.Kulak Burun Bo¤az Klini¤i Asistan›, ‹stanbul 3 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi 1.Kulak Burun Bo¤az Klini¤i fief Yard›mc›s›, ‹stanbul Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z Tablo 1: Epworth Skalas› SORU: PUAN: Afla¤›daki durumlarda hangi s›kl›kla uyuklama e¤ilimindesiniz? 0 - Hiçbir zaman uyuklamam 1 - Nadiren uyuklar›m 2 - S›kl›kla uyuklar›m 3 - Her zaman uyuklar›m Uykuda solunum bozukluklar› hipoksemi ve hiperkapniye yolaçan veya bunlar›n fliddetini art›ran , faringeal hava yolunda tekrarlayan kollaps ile karakterize bir hastal›k tablosudur. Bu tablo içinde , horlama, üst solunum yolu rezistans›, obstrüktif uyku sendromu gibi morbiditesi ve mortalitesi birbirinden oldukça farkl›l›klar gösteren birbirinin devam› oldu¤u düflünülen hastal›klar yer almaktad›r. Obstrüktif uyku apnesi ve horlama flikayeti olan birçok hastada baflka bir sa¤l›k problemi bulunmamas›na karfl›n, uykuda solunum bozukluklar›n›n baz› sistemik hastal›klar ile beraberlik gösterebilece¤i ya da bunun sonucu baz› hastal›klar›n ortaya ç›kabilece¤i unutulmamal›d›r. Uyku apnesi bulunan hastalarda hipertansiyon, aritmi, miyokard enfarktüsü, serebrovasküler olaylar, pulmoner hipertansiyon ve konjestif kalp yetmezli¤i insidans›n›n artm›fl oldu¤u klinik çal›flmalarla gösterilmifltir.(2) Mortalitesi ve morbiditesi yüksek olan bu hastal›klar da gözönüne al›nd›¤›nda horlama flikayeti ile gelen hastalara yaklafl›m klinik olarak daha da önem kazanmaktad›r . Horlama flikayeti subjektif bir flikayet olup, genellikle horlayan kiflinin yak›nlar› taraf›ndan dile getirilmektedir. Gerek fizik muayene bulgular›, gerekse tan›ya yönelik yap›lan testler, bu subjektif flikayetin alt›nda yatan sebepleri ortaya ç›karmada son derece önemlidir. 200 hasta üzerinde yap›lan bir çal›flmada yaln›zca 3 hastada tek bir anatomik anormallik tespit edilmifl, di¤er tüm hastalarda birden çok kollaps alanlar›na rastlanm›flt›r.(3) Bu nedenle klini¤imize horlama flikayeti ile baflvuran hastalara yaklafl›mda ; genifl anamnez, burun giriflinden bafllay›p, glottik bölgeyi de kapsayan ayr›nt›l› KBB muayenesi ,horlamaya efllik eden olas› sistemik hastal›klar›n (hipotiroidi, akromegali vs..) tan›s›na yönelik laboratuar incelemeleri içermektedir. Hastadan anamnez al›rken horlama flikayetinin yan›s›- 195 Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z Tablo 2: Horlamaya Neden Olan Faktörler. ra uyku s›ras›nda nefes kesilmesi, afl›r› gündüz uyuklamas›, uykudan yorgun kalkma, sabah bafl a¤r›lar›, noktüri, anlama zorlu¤u gibi flikayetlerin olup olmad›¤› da sorgulanmal›d›r. Yo¤un gün boyu uyuklama OUAS (Obstrüktif Uyku Apne Sendromu) da görülen majör yak›nmalardan biridir. Bu yak›nmay› objektif olarak de¤erlendiren EPWORTH uyku skalas› bulunmaktad›r. Horlama flikayeti ile baflvuran hastalar›m›za yak›nmalar›n›n derecesi ile ilgili bilgi edinmek ve polisomnografi ihtiyac›n› belirlemek amac›yla EPWORTH uyku skalas› uygulamaktay›z. EPWORTH Skalas› Tablo 1. de görülmektedir. Obezite ve boyun çevresi horlama ve OUAS için temel bir risk faktörü oldu¤undan hastalar›n boyun çevresi krikotiroid kartilaj seviyesinde ölçülerek kaydedilir. Obezitenin de¤erlendirilmesi aç›s›ndan vücut kitle indeksi (BMI) kullan›lmaktad›r. Bu nedenle hastalar›m›z›n BMI de kilo(kg)/boy(m2) formülünü kullanarak hesaplay›p kaydetmekteyiz. Anamnezin ard›ndan hastalara üst hava yolu, nazal muayene ve orofarengeal muayeneyi içine alan ayr›nt›l› muayene yapmaktay›z. Bu muayene s›ras›nda muhtemel obstrüksiyon bölgelerini tespit etmekteyiz. Olas› obstrüksiyon seviyeleri yumuflak damak, lateral faringeal duvar, tonsiller, dil kökü, epiglot, hipofarenkstir(4). Obstrüksiyona neden olabilecek patolojik sebepler tablo.2 de görülmektedir. Ayr›nt›l› anamnez ve fizik muayenenin ard›ndan hastalar› polisomnografik tetkikini yapt›rmak üzere uyku laboratuvarlar›na yönlendirmekteyiz çünkü basit horla- 196 Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z man›n OUAS dan ay›rd edilebilmesi ve OUAS nun fliddetinin belirlenebilmesi için uygulanan alt›n standart tetkik polisomnografidir. Polisomnografi, uyku s›ras›nda nörofizyolojik, respiratuar, kardiyovasküler,di¤er fizyolojik ve fiziksel parametrelerin genellikle,bütün gece boyunca, belli bir periyotla,efl zamanl› ve devaml› kaydedilmesi ifllemidir. Hastalara elektrot ve sensörlerin aplikasyonu sonras›nda nörofizyolojik olarak; EEG, EOG,EMG takibi yap›l›r. Kardiyovasküler incelemede EKG ve arteriyel kan bas›nc›na bak›l›r.(5) Polisomnografi tetkikini en do¤ru flekilde de¤erlendirebilmek için apne ve hipopne kavramlar›n› iyi bilmek gerekir. Apne terimi a¤›z ve burun yoluyla yap›lan solunumun 10 saniye veya daha fazla süre ile durmas›n› ifade eder. Apne obstrüktif, santral ve mikst tip olmak üzere 3 tipe ayr›lmaktad›r. Solunum çabas›n›n sürmesine ra¤men a¤›z ve burun solunumunun kesilmesine obstrüktif apne, hem solunum çabas›n›n hem de hava ak›m›n›n olmamas›na santral apne, bafllang›çta santral tipte olan apnenin solunum çabas›n›n bafllamas›na ra¤men devam etmesi mikst tip apne ad› verilmektedir. Hipopne en az 10 saniye süren, hava ak›m›nda % 50 azalma olmas›d›r. Tüm uyku süresince oluflan apne ve hipopnelerin saatlik ortalamas› apne hipopne indeksi (AHI) olarak tan›mlanmaktad›r. Polisomnografi sonuçlar›nda Apne Hipopne ‹ndeksi(AH‹) temel al›narak hastalar hastal›klar›n›n fliddetine göre dört gruba ayr›l›r; 1. Basit horlamal› hastalar: AHI 5’ten küçük olarak tespit edilen hastalar 2. Hafif fliddette obstrüktif uyku apneli hastalar: AHI 520 aras›nda tespit edilen hastalar 3. Orta fliddete obstrüktif uyku apneli hastalar: AHI 2140 aras›nda tespit edilen hastalar 4. A¤›r fliddette obstrüktif uyku apneli hastalar: AHI 40’tan büyük saptanan hastalar Obstruktif uyku apne sendromu tan›s› için A. Di¤er bir faktör ile aç›klanamayan gündüz afl›r› uyklulu¤un olmas› B. Afla¤›daki bulgulardan di¤er bir faktör ile aç›klanamyan iki veya daha fazlas›n›n bulunmas› Uykuda bo¤ulma ve t›kanma hissi Uykudan rekürren uyanmalar Dinlendirici olmayan uyku Gündüz yorgunluk Konsantrasyon bozuklu¤u C. Polisomnografide 1 saatlik uykuda 10 saniyeden uzun nefes durma say›s›n›n (apne) 5 veya daha fazla olmas›. Amercan Academy Of Sleep Medicine Task Force un son yay›nlam›fl oldu¤u uykuda sol›num bozukluklar› ile ilgili raporunda Obstruktif Uyku Apne Sendromu tan›s› için en az A, veya B ile birlikte C kriterlerinin ayn› anda birlikte bulunmas› gerekmektedir.(6) Obstrüktif uyku apnesinde tan› koyulmas› ve yap›lacak tedavinin belirlenmesi, multidisipliner bir yaklafl›m› gerektirmektedir. Uyku uzman›, kulak burun bo¤az uzman› ve gö¤üs hastal›klar› uzman› bu konu ile primer olarak ilgilenmektedir. A¤›z cerrahlar›, kardiologlar, norologlar ve psikiyatrisler konsultan hekim durumundad›r. OUAS da hastalar anatomik bulgular›na göre 3 grup alt›nda s›n›fland›r›l›r. Tip 1: Palatal ark›n normal pozisyonda oldu¤u ve hava yolu darl›¤›n›n orofarenkste oldu¤u grup. Büyük tonsil, uvula uzamas›, pilar mukozas›nda web. Tip 2: Palatal ark›n düflük pozisyonda oldu¤u ve dilin nispeten büyük oldu¤u grup. Bunlar iki alt grup alt›nda incelenmektedir. Tip 2a: Predominant olarak orofarenksi içerir, fakat aynayla larenks ve hipofarenks görülebilir. Tip 2b: Hem oro hem de hipofarenksi içerir.Ayna ile larenksi ve hipofarenksi görmek zordur. Tip 3: Orofarenks normaldir.Patoloji hipofarengeal havayoluna s›n›rl›d›r. a. Büyük ve geri pozisyonda dil kökü b. Retrognati c. Hipertrofik lingual tonsil d. Ariepiglotik mukoza fazlal›¤› ile birlikte floppy epiglottis e. Lateral duvar›n hipofarenkse yönelmesi. Çeflitli çal›flmalarda tonsil boyutu ile AHI aras›nda bir iliflki bulundu¤u saptanm›flt›r. Tonsillektominin dikkatli seçilmifl olgularda OUA tedavisinde tek bafl›na etkili bir tedavi olabilece¤i ileri sürülmektedir. Orofarengeal muayene s›ras›nda hastalar›m›z›n tonsil boyutlar›n› 4 puan üzerinden yap›lan afla¤›daki evreleme sistemini kullanarak de¤erlendirmekteyiz. Tonsil yok-Evre 0 Tonsiller fossada küçük-Evre 1 Tonsiller plikan›n arkas›na uzan›yor-Evre 2 Tonsiller hipertrofik ancak orta hatta de¤miyor-Evre 3 Tonsiller hipertrofik ve orta hatta birbirine de¤iyor-Evre 4 OUA sinde genellikle birden çok seviyede obstrüksiyona rastlanmas› sebebiyle muayene s›ras›nda burun- 197 Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z dan trakeaya kadar tüm havayolunun görüntülenmesini sa¤layan fiberoptik endoskopiyi horlama flikayeti ile gelen tüm hastalara uygulamaktay›z. Fiberoptik endoskopi s›ras›nda uygulanan Müller manevras› üst hava yolunda kollapsa neden olarak uykuda oluflan apneyi taklit eder ve obstrüksiyon seviyelerini tespit etmede bize yard›mc› olur. Müller manevras›nda hastadan burnu kapal› iken a¤›zdan güçlü bir inspirasyon yapmas› istenir. Fiberoptik endoskop transnazal geçildikten sonra iki farkl› seviyede gözlenir:Orofarengeal seviye ve hipofarengeal seviye. Biz de klini¤imizde OUA tan› kriterlerini tafl›yan hastalara Müller manevras›n› uyguluyor ve kollaps alanlar›n› kaydediyoruz. Bu kollaps alanlar› tedavi protokolümüzü yönlendirmede son derece önemli bir role sahip olmaktad›r. Uyku endoskopisi genel anestezi ekipmanlar›n›n bulundu¤u bir ortamda anestezi uzman› eflli¤inde yap›l›r. Uyku esnas›nda horlama sesinin oluflmas›ndan sorumlu bölgenin direk olarak görülebilmesini sa¤lamaktad›r. (2) Uyku endoskopisi ile ilgili tart›flmalar sürmektedir; yap›lan bir çal›flmada horlad›¤› bilinen hastalar›n yüzde onunda uyku endoskopisi s›ras›nda horlama tespit edilememifltir ve çok gerekli olmad›¤› sonucuna var›lm›flt›r. (8) tedir. Sedatif-hipnotik ilaç kullan›m› ise; orofarenksin ve larenksin rijiditesini sa¤lamada önemli rol oynayan kaslar› innerve eden sinirlerin aktivasyonunu azaltarak ÜSY kollaps›n› kolaylaflt›r›r. OUAS DA TEDAV‹ YAKLAfiIMLARI GENEL ÖNLEMLER A¤›rl›¤› ne olursa olsun OSAS tedavisinde ilk aflama genel önlemlerin uygulanmas›d›r. CPAP / BPAP TEDAV‹S‹ Bu tedavinin yerini ve önemini bir cümle ile anlatmak gerekirse; “Nas›l polisomnografi OSAS için alt›n standart tan› yöntemi ise, CPAP tedavisi de OSAS için alt›n standart tedavi yöntemidir”. 1) CPAP (Sürekli pozitif hava yolu bas›nc›) Tedavisi Obstrüktif apne; uyku s›ras›nda orofarengeal kas tonusunun azalmas› ile bafllar, inspirasyonda oluflan intraluminal negatif bas›nç ile üst solunum yolu (ÜSY) duvarlar› içeri do¤ru çekilir ve hava yolu rezistans› giderek artarak obstrüksiyonun oluflmas›na neden olur. Bu nedenle uyku s›ras›nda geliflen bu olay›n ÜSY’na sürekli pozitif bas›nç vererek engellenmesi düflünülmüfl ve 1981’de Sullivan ve ark. CPAP ad›n› verdikleri cihaz› gelifltirmifllerdir. 1981’de bafllay›p 1990’larda h›z kazanan baflar›s› sonucu CPAP, özellikle orta ve a¤›r OSAS’da alt›n standart tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir.. 2) Efllik Eden Hastal›klar›n Tedavisi OSAS’›n pek çok hastal›kla iliflkisi vard›r. Ancak bunlar içinde özellikle hipotiroidi ve akromegalinin ayr› bir yeri vard›r. Çünkü bu hastal›klarda tek bafl›na hastal›¤a özgü tedavi verilmesi OSAS’› ortadan kald›rabilmektedir. 3) Trafik ve ‹fl Kazalar› Konusunda Uyarma Hernekadar bir tedavi flekli olmasa da, belki de ondan daha önemli bir di¤er konu ise, OSAS’l› hastalar›n trafik ve ifl kazalar› konusunda uyar›lmas›d›r. OSAS’›n klasik semptomlar›ndan biri olan gündüz afl›r› uyku hali, trafik ve ifl kazalar›n›n iyi bilinen bir nedenidir. MED‹KAL TEDAV‹ Protriptilin, medroksiprogesteron, asetazolamid gibi üzerinde en çok çal›fl›lan ilaçlara k›smen yan›t al›nm›flsa da bugün için kabul edilen görüfl; OSAS tedavisinde ilaçlar›n yerinin olmad›¤›d›r. 1) Risk Faktörlerine Yönelik Tedavi a) Kilo Verme Obezite OSAS’da en önemli risk faktörlerinden biridir.Zay›flayan OSAS’l›larda apnelerin ve uyku bölünmelerinin azald›¤›, oksijenasyonun ve gündüz uykululu¤unun düzeldi¤i bilindi¤i için hastalar mutlaka kilo vermeye yönlendirilmelidir. b) Yat›fl pozisyonu S›rtüstü yat›fl pozisyonunda hem apneli hem de normal bireylerde farenks aç›kl›¤› daral›r. Ayr›ca s›rtüstü pozisyonunda dil arkaya kayarak pasaj›n daha da daralmas›na neden olur. Bu nedenle pek çok hastan›n apneleri s›rtüstü pozisyonunda artar. Bu nedenle hastalara lateral pozisyonda yatmas›n›n önerilmesi yarar sa¤lar. c) Alkol ve sedatif-hipnotiklerden sak›nma Obstrüktif uyku apnelerini agreve eden faktörlerin bafl›nda alkol ve sedatif ilaçlar gelir. Apneli bireylerin uyumadan 4-5 saat önce alkol al›m›n› kesmesi gerekmek- CPAP Tedavisi Endikasyonlar› 1997 y›l›nda ASDA (American Sleep Disorders Association) yeni ad›yla AASM (American Academy of Sleep Medicine), polisomnografi (PSG) endikasyonlar› ve pratik parametreleri bir rapor halinde yay›nlam›flt›r. Bu 198 Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z raporda CPAP tedavisi endikasyonlar›na da yer verilmifltir. AASM’ye göre CPAP tedavisi afla¤›daki durumlarda uygulan›r.(6) 1. Apne hipopne index (AHI)> 30 olan tüm olgularda, semptomlar›n varl›¤›na bak›lmaks›z›n uygulan›r. 2. AH‹ 5-30 aras›ndaki OUAS lu olgularda beraberinde efllik eden semptom ya da klinik durum varsa uygulan›r. a) Dili önde tutan araçlar Yumuflak polivinil’den üretilmifl bu grup araçlar dilin uyku s›ras›nda ve özellikle s›rtüstü pozisyonda arkaya do¤ru kaçmas›n› engeller. A‹A’da bulunan yumuflak bir baloncuk ön difller aras›nda s›k›flarak negatif bas›nç etkisiyle dilin önde tutulmas›n› sa¤lar. b) Mandibulay› öne ilerleten araçlar Bu grup araçlar alt, üst veya her iki çenede difller üzerine ortodontik teknikle yerlefltirilir ve mandibulan›n öne do¤ru ilerlemesini sa¤larlar. Bu yöntemle yumuflak damakla farenks arka duvar› aras› mesafenin, ayr›ca dil kökü ile orofarenksin arka bölümü aras›ndaki bofllu¤un geniflledi¤i gösterilmifltir. Hastan›n her iki çenesinde de 6-10 difli olmal›d›r.Komplikasyonlar›; difl kayb›, eklem-kas a¤r›s›, difleti hassasiyeti, difllerin kal›c› yer de¤ifltirmesidir. Efllik Eden Klinik Durumlar Gündüz afl›r› uyuklulu¤u, Kognitif fonksiyon yetmezli¤i, ‹nsomnia, Kronik obstruktif akci¤er hastal›¤›, Kardiyo ve serebrovasküler hastal›klar: Hipertansiyon, iskemik kalp hastal›¤›, stroke gibi durumlar.AH‹<5 olan ve basit horlama olarak de¤erlendirilen olgular ise ço¤unlukla konservatif yaklafl›mla izlenirler. CPAP Tedavisinin Uygulanmas› OSAS tan›s› alm›fl her hastan›n öncelikle düzeltici cerrahi giriflim aç›s›ndan bir KBB uzman› taraf›ndan ayr›nt›l› muayenesi gerekir. Özellikle nazal pasaj› kapatan septum deviasyonu, nazal polip gibi oluflumlar nazal maske ile uygulanan CPAP tedavisinin baflar›s›n› düflürür. A¤›ziçi Araç Tedavisi Endikasyonlar› A‹A kullan›m›nda bilinmesi gereken en önemli nokta OSAS tedavisinde ilk seçenek olmay›fl›d›r. Çünkü uyku s›ras›nda ÜSY’da geliflen obstrüksiyonun engellenmesi ve AH‹’nin düflürülerek klinik bulgular›n düzeltilmesi aç›s›ndan CPAP kadar etkin de¤ildir. A‹A kullan›m›na OSAS’›n a¤›rl›k derecesine göre karar verilir. Genellikle hafif ve orta dereceli OSAS’da tercih edilir. ASDA taraf›ndan haz›rlanan rapora göre A‹A tedavisi endikasyonlar› afla¤›da görülmektedir. 1. Basit horlama (AH‹ < 5), kilo verme ve uygun yat›fl pozisyonu gibi genel önlemlerin yeterli olmad›¤› hafif dereceli OSAS, 2. CPAP tedavisinin reddedildi¤i ya da tolere edilemedi¤i orta ve a¤›r dereceli OSAS, 3. Tonsillektomi, adenoidektomi, kraniofasial operasyon ya da trakeostomiye aday olup bu giriflimleri reddeden hastalar. CPAP Tedavisinin ‹stenmeyen Etkileri Her tedavide oldu¤u gibi CPAP tedavisi ile de baz› istenmeyen etkiler ortaya ç›kabilir. Hastalar s›kl›kla bas›nçl› havay› soluma intolerans›, nazal konjesyon ve maskenin ciltte yaratt›¤› irritasyondan yak›n›rlar. Bunun yan›nda nadiren pulmoner barotravma, pnömosefali, intraoküler bas›nç art›fl›, timpanik membran rüptürü, ciltalt› amfizemi görülebilir. 2) BPAP (Bifazik pozitif hava yolu bas›nc›) Tedavisi BPAP ile tüm solunum siklusu boyunca sabit bas›nç yerine inspirasyon ve ekspirasyonda farkl› pozitif bas›nç uygulan›r. Böylece hastan›n daha düflük bas›nca karfl› ekpirasyon yapmas› ve tedaviyi daha iyi tolere etmesi amaçlanm›flt›r. BPAP ilk seçenek tedavi yöntemi de¤ildir. Pozitif bas›nca karfl› ekspirasyon zorlu¤u veya baflka nedenle CPAP’› tolere edemeyen hastalarda denenmelidir. A¤›ziçi Araç Tedavisinin Kontraendikasyonlar› Artriti olan hastalarda ve krepitus veya baflka bir temporomandibular eklem semptomunun varl›¤›nda A‹A denenmemelidir. A‹A kullan›m› için yeterli say›da ve sa¤l›kl› difllere ihtiyaç vard›r.. A⁄IZ‹Ç‹ ARAÇ TEDAV‹S‹ A¤›ziçi araçlar (A‹A) olarak bilinen bu tedavi seçene¤inin amac›, uyku s›ras›nda a¤›z içine yerlefltirilen bir tak›m araçlarla üst solunum yolu (ÜSY) yap›lar›n›n pozisyonunu de¤ifltirip hava yolunu geniflletmek, kas fonksiyonlar› üzerine etki ederek rezistans› düflürmek ve ÜSY’nun kollabe olmas›na engel olmakt›r. (9,10) 1) A¤›ziçi araç tipleri (A‹A) CERRAH‹ TEDAV‹ OSAS’›n en spesifik ve en etkin tedavisi CPAP tedavisi olmakla birlikte, obstrüksiyonun yerinin tam olarak saptanabildi¤i olgularda cerrahi tedavi uygulanabilir. 1) Burun Ameliyatlar› Horlama ve OSAS olgular›nda burun solunumunu en- 199 Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z gelleyen hastal›k veya anomalilerine yönelik cerrahi tedavi endikedir. (11) A) Septoplasti En s›k yap›lan burun ameliyat› olan septoplasti, sol ve sa¤ burun bofllu¤unu ay›ran septumun e¤riliklerinin düzeltilmesi için yap›l›r. B) Konka cerrahisi Burun yan duvar›nda yer alan konkalardan ço¤unlukla alt konka ve baz› olgularda da orta konka burun solunum yetene¤ini olumsuz yönde etkileyecek flekilde hipertrofiye u¤rayabilir.Alt konka cerrahisinde; alt konkan›n total veya parsiyel eksizyonu, alt konka lateralizasyon ameliyatlar›, alt konkaya elektrokoter, lazer veya radyofrekans giriflimleri gibi tercihler söz konusudur. C) Nazal valv cerrahisi Nazal valv üst lateral k›k›rda¤›n kaudal ucuyla burun septumunun üst k›sm› aras›nda kalan boflluk olup bu saha burundaki hava ak›m›n›n engellendi¤i bafll›ca alanlardan birisidir. Nazal valv cerrahisi ço¤u zaman iyi bir septoplasti ile baflar›lmaktad›r. Orofarenkste a¤›rl›kl› olarak yumuflak damak-uvuladan kaynaklanan yumuflak doku art›fl› olan olgularda UPPP’nin dezavantajlar›ndan kurtulmak amac›yla gelifltirilmifl tekniklerin ortak ad›d›r. Bu teknikler s›kl›kla tonsillektomiyle kombine edilmektedirler. Bu tekniklerin ortak özelli¤i lazer veya radyofrekans cihazlar› kullan›larak yumuflak damak ve uvulada s›n›rl›, ancak etkili bir cerrahi uygulamakt›r. UPPP’den farkl› olarak uvula ve yumuflak damakta genifl bir rezeksiyon yap›lmamakta, ancak lazer veya radyofrekans ile oluflturulan ›s›yla genifl bir yumuflak doku azalmas› ve/veya fibrozis temin edilmeye çal›fl›lmaktad›r. a) Lazer yard›m›yla yap›lan uvulopalatoplasti (LAUP) b) Radyofrekans yard›m›yla yap›lan uvulopalatoplasti (Somnoplasti) Radyofrekans cerrahisi son 5 y›ld›r popülarite kazanan bir cerrahi teknik olup radyo dalgalar› frekans›ndaki bir enerjinin yumuflak damak ve uvulaya uygulanmas› ve bu flekilde orada doku azalt›lmas› ve fibrozis yarat›lmas› ilkesine dayanmaktad›r. Muhtemelen bu cihazlar›n en önemli fark› dokuda kontrol edilebilir bir ›s› oluflturuyor olmalar›d›r. Bu flekilde lazerden ve elektrokoterden farkl› olarak mukozaya zarar vermeden submukozal çal›fl›larak yumuflak doku azaltmas› ve/veya fibrozis yaratmak mümkün olmaktad›r. Bu uygulaman›n en önemli komplikasyonu yumuflak damak perforasyonlar›d›r. Uygulamay› izleyen 48 saatte uvulada veyumuflak damakta belirgin ödem ve hafif a¤r› olmaktad›r. c) Elektrokoter yard›m›yla yap›lan uvulopalatoplasti Yumuflak dama¤›n gevflekli¤ini azaltarak horlamay› önlemek için gelifltirilen bir tekniktir. Yukar›da anlat›lan elektrokoter ile yap›lan LAUP tekni¤inden farkl› olarak bu teknikte elektrokoter ile yumuflak damakta ve uvula ön yüzündeki mukoza eksize edilerek kalan uvula yumuflak dama¤a ters çevrilerek dikilmektedir. Bu teknik özellikle maliyet yönünden hem LAUP hem de UPPP’den daha avantajl›d›r. A¤r› ve di¤er komplikasyonlar aç›s›ndan LAUP kadar güvenilir bir cerrahi tekniktir. d)Transpalatal ilerletme faringoplastisi (T‹F) (Woodson ameliyat›) Genel anestezi alt›nda yap›lan bu ameliyat yumuflak dama¤›n distaline de¤il proksimaline yönelik bir ameliyatt›r ve yumuflak dama¤›n gerginli¤inin artt›r›lmas› amaçlanmaktad›r. 2) Orofarenks Ameliyatlar› Fizik muayene s›ras›nda hipertrofik tonsil, uzam›fl ve ödemli bir yumuflak damak-uvula yap›s›n›n (pletorik damak) saptanmas› orofarenks cerrahisi için uygun olgu manas›na gelir. A) Tonsillektomi Orofarenkste, horlama ve OSAS’l› olgulara uygulanacak cerrahi yöntemler aras›nda komplikasyon ve istenmeyen uzun dönem etkileri yönünden en güvenilir olan›d›r. OSAS’l› çocuklarda tonsillektomi ameliyatlar› büyük oranda adenoidektomi ile birlikte yap›lmaktad›r. B) Uvulektomi Uvulektomi ço¤u zaman UPPP ameliyatlar›n›n bir parças› olarak yap›lmaktad›r (klasik UPPP’lerde uvula tamamen ç›kart›lmaktad›r). Ancak günümüzde UPPP ameliyatlar›ndan sonra ortaya ç›kan istenmeyen etkilerden bo¤azda kuruluk ve tak›lma hissi ve tad duyusu kayb›n›n en önemli nedeninin uvulan›n yoklu¤u oldu¤una inan›lmaktad›r. Günümüzde pek çok cerrah total uvulektomi yapmamakta, az ya da çok bir uvula b›rakmaktad›r.C) C)Uvulopalatofaringoplasti (UPPP) 1952 y›l›nda, Japonya’da Ikematsu taraf›ndan horlama için yap›lan ilk ameliyatt›r. UPPP ameliyatlar› genel anestezi alt›nda yap›l›r. Bu teknikte (varsa) tonsiller ile birlikte yumuflak damak ve uvula rezeke edilir. Bu ameliyat sonras›nda hastalar›n en önemli yak›nmas› a¤r› ve geçici velofarengeal yetmezliktir. D) Uvulopalatoplasti (UPP) 3) Dil, Dil Kökü, Hyoid Ameliyatlar› Bu bölgeye yönelik bir cerrahi karar›n›n verilebilmesi için, horlama ve OSAS’l› olguda nazofarengoskop ile yatar pozisyonda yap›lan muayenede, Müller manev- 200 Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z Tablo 3: Tedavi Algoritmas›. ras› ile bu bölgede çökmenin saptanmas› gerekir. Ancak bu olgular ayn› zamanda orofarenks cerrahisi için uygun olgular ise, basit horlayanlarda önce orofarenks cerrahisi uygulanmas› önerilmektedir.Orofarenks cerrahisinden k›smen fayda gören basit horlayanlarda, daha sonraki aflamada dil dilkökü cerrahisi yerine a¤›z içi araç da bir alternatif olarak hastaya sunulmal›d›r. a) Dil kökü rezeksiyonu - Midline glossektomi Dil kökünün orta hatta yaklafl›k 2.5 cm x 5 cm’lik bir k›sm›n›n intraoral yaklafl›mla bistüri, elektrokoter veya lazer kullan›larak ç›kart›lmas› (beraberinde lingual ton- siller, ariepiglottik katlant› ve k›smen de epiglot ç›kart›l›r) ameliyat› oldukça zor ve morbiditesi yüksek bir cerrahidir. Hastaya mutlaka peroperatif trakeostomi aç›lmal› ve hasta ameliyattan sonra bir haftaya kadar trakeostomili kalmal›d›r. Kanama, ödem, a¤r›, uzun süre devam eden aspirasyon ve yutma zorlu¤u ve bu nedenlerden dolay› trakeostominin kapat›lamamas› en önemli komplikasyonlar›d›r. b) Radyofrekans ile dil kökü küçültülmesi ameliyatlar› radyofrekans cihazlar›n›n son y›llarda geliflmesi ile, bu teknik dil köküne de uygulanmaya bafllanm›flt›r. Bu konuda henüz az say›da makale yay›nlanm›flt›r. 201 Horlama fiikayeti ile Gelen Hastalara Yaklafl›m›m›z c) Genioglosssus ilerletme ameliyatlar›: Dilin önde tutulmas›nda birincil derecede rol oynayan genioglossus kas›n›n origosunu öne alarak gerginli¤ini artt›rmak ve dil kökü arkas›ndaki hava yolunu geniflletmek amac›yla planlanm›fl bir ameliyatt›r. Bu ameliyatta bi-maksiller oklüzyonu bozmadan kas›n yap›flt›¤› mandibula k›sm› osteotomi yap›larak serbestlefltirilir ve öne çekilerek plaklar ile tespit edilir. d) Hyoidin as›lmas› ameliyatlar› Yukar›da bahsetti¤imiz ameliyatlar ile genioglossus kas› ve dolay›s›yla dil kökü öne al›n›rken, hyoidin as›lmas› ameliyatlar› hyoide yap›flan kas ve iliflkili yumuflak doku grubunun öne çekilmesi ve bu flekilde hipofarenks hava yolunun geniflletilmesi için yap›l›r. Bunun için boyun insizyonu yap›larak hyoid kemi¤e ulafl›l›r, alt k›s›mdan diseke edilir ve daha sonra mandibulaya veya tiroid k›k›rda¤a ba¤lan›r. 4) Maksillo-Mandibular ‹lerletme (MM‹) Ameliyatlar› Maksillo-mandibuler osteotomiler yoluyla maksilla ve/veya mandibulan›n ilerletilmesi ameliyatlar› OSAS olgular›n›n tedavisinde ikinci faz ameliyatlar olarak bi- linmektedir. Ancak pek çok hekim günümüzde CPAP/BPAP’›n varl›¤›nda, kraniyofasiyal belirgin anomalisi olan olgular d›fl›nda (retrogeni, orta yüz geliflme bozukluklar›, mikrognati vb) bu ameliyatlar›n endike olmad›¤›n› söylemektedir. Bu ameliyatlarda amaç, mandibula veya maksillay› ya da her ikisini birden öne alarak;farengeal hava yolunu geniflletmektir. 5) Trakeostomi Trakeostomi a¤›r OSA olgular› için CPAP/BPAP’a alternatif olabilecek tek cerrahi yöntemdir. Bu nedenle CPAP’›n yetersiz kald›¤› veya tolere edilemedi¤i hayat› tehdit edici OSAS (a¤›r dereceli uyku apnesi, a¤›r dereceli desatürasyon, CO2 retansiyonu, ciddi kardiak aritmiler, a¤›r dereceli gündüz somnolans›) olgular›nda trakeostomi endikedir. Sonuç olarak OSAS’l› bir olgunun tedavisinde CPAP alt›n standart tedavi yöntemidir ancak hastalar›n ancak yüzde ellisi CPAP tedavisini tolere edebildi¤inden di¤er tedavi yöntemleri de ön plana ç›kmaktad›r. OUAS hastalar›na uygulad›¤›m›z tedavi algoritmas› Tablo.3 de görülmektedir.(7) KAYNAKLAR 1. DeJong AL. Obstructive sleep apnea. Baylor College of Medicine,Department of Otorhinolaryngology and Communicative Sciebces. Grand Rounds Archives, 1992. 2. Gerek M. Uyku apnesi ve cerrahi tedavi Kulak Burun Bo¤az ve Bafl Boyun Cerrahisinde güncel yaklafl›m 2006;2: 19-23. 3. Terris D.J. Sleep-disordered Breathing. The Otolaryngol Clin North Am. 2003;36: 511-515. 4. Terris D.J. Sleep-disordered Breathing. The Otolaryngol Clin North Am. 2003;36: 461-464. 5. Ömür M, Elez F. Obstrüktif Uyku Apnesi Sendromu ve Horlama 2002; 14-16. 6. Sleep-relatedBreathing Disorders in Adults:Recommendations for Syndrome Definition and Measurement Techniques in clinical Research. The report of an American Academy of SleepMedicine Task Force. Sleep 22(5): 667-689,1999. 7. Bilazer M. Obstrüktif Uyku Apne Sendromlu Hastalarda Sefalometrik Analizler (Uzmanl›k Tezi 2005). 8. Badawey M, McKee G, Heggie N et al. Predictive value of sleep nasendoscopy in the management of habitual snorers. Ann Otol Rhinol Laryngol 112: 40-44, 2003. 9. Cummings C, Fredrickson M, Harker et al. Otolarygology head and neck surgery. Sleep-disordered breathing. Vol.2 1547-1570. 10. Kurtulmufl H, Çötert S, User A. Obstrüktif uyku apnesi ve horlaman›n tedavisinde mandibuler ilerletici splint uygulamas›. E.Ü. Difl Hekimli¤i Dergisi 28: 41-50, 2007. 11. Terris D.J. Sleep-disordered Breathing. The Otolaryngol Clin North Am. 2003;36: 436-445. 202 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Bilateral Konka Büllozayla Birliktelik Gösteren Sfenokoanal Polip: Vaka Takdimi Arzu Tatl›p›nar1, Celil Uslu1, Erkan Esen1 ÖZET Sfenokoanal polip sfenoid sinüsten kaynaklanan nadir bir klinik durumdur. Antrokoanal poliple kar›flt›r›labilir. Koanal polip tipini tespit etmek için ameliyat öncesi tam bir radyolojik ve endoskopik de¤erlendirme yap›lmas› zorunludur. Bu vaka takdiminde bilateral konka bulloza ile birliktelik gösteren bir sfenokoanal polip olgusu sunulmaktad›r. Bu nadir klinik olgunun klini¤i, radyolojik bulgular› ve cerrahi tedavisi literatür gözden geçirilerek tart›fl›lm›flt›r. Anahtar Kelimeler: Koanal polip, sfenokoanal polip, sfenoid sinüs SPHENOCHOANAL POLYP ASSOCIATED WITH BILATERAL CONCHA BULLOSA: CASE REPORT ABSTRACT Sphenochoanal polyp is a rare entity originating from sphenoid sinus. It may be confused with antrochoanal polyp. A proper preoperative radiological and endoscopic evaluation is mandatory to determine the choanal polyp type. We present a patient with bilateral concha bullosa accompanying sphenochoanal polyp. To the best of our knowledge, our case is unique in that it is the only sphenochoanal polyp associated with bilateral concha bullosa. Clinical, radiological fetures and surgical management of this rare clinical entity were discussed with the literature review. Key words: Choanal polyp, sphenochonal polyp, sphenoid sinus. G‹R‹fi Sfenokoanal polipler nadir görülen patolojilerdir (1,2). Sfenoid sinüs duvar›n› döfleyen ödematöz, hiperplastik submukozadan köken al›rlar ve sinüs ostimundan ç›karak koanaya, bazen de nazofarenkse do¤ru uzan›rlar (3). ‹lk sfenokoanal polip vakas› 1892’de Zuckerkandl taraf›ndan bildirilmifltir. Anterior rinoskopik muayene ile sfenoetmoid resesi görmek mümkün olmad›¤›ndan, transnazal endoskopi, transoral nazofarengoskopi, kompüterize tomografi (CT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) sfenokoanal polipin teflhisinde kullan›labilir (2,4). OLGU SUNUMU 19 yafl›ndaki kad›n hasta 2 y›ldan beri devam eden burun t›kan›kl›¤›, horlama, a¤›z solunumu yak›nmas›yla klini¤imize baflvurdu. Hasta klini¤imize gelmeden önce ayn› flikayetlerle birkaç kez antibiotik ve analjezik tedavisi almas›na ra¤men, uygulanan tedavilerden bir sonuç alamam›flt›. Hastaya yap›lan anterior rinoskopik muayene sonucunda bilateral orta konkalar›n hipertrofik oldu¤u gözlendi. Posterior rinoskopik muayene ile nazofarenksi dolduran solid kitle tespit edildi. Bilateral hipertrofik orta konkalar nedeniyle transnazal endoskopik muayene ile kitlenin kaynakland›¤› bölge iyi de¤erlendirilemedi. Hastan›n paranazal sinüs CT’de bilateral kon- 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 1. Kulak Burun Bo¤az Klini¤i, ‹stanbul Bilateral Konka Büllozayla Birliktelik Gösteren Sfenokoanal Polip: Vaka Takdimi Resim 1a: Bilateral büllöz orta konkalar›n koronal CT görünüm. Resim 1b: Nazofareksi tamamen doldural sfenokoanal polibin CT görünümü. Resim 3: Nazofarenksten ç›kar›lan sfenokoanal polibin solid k›sm› 4 x 2,5 x 2 cm. Resim 2: Sfenokoanal polibin sfenoid sinüsten ç›k›p, nazofarenkse do¤ru uzan›m›n› gösteren MRG görünümü. ka bülloza, sfenoid sinüste ve nazofarekste opasifikasyon izlendi (Resim 1). ‹ntrakranial patolojilerin kafa taban›ndan nazal kavite ve nazofarenkse uzan›m›n› ekarte etmek ve polibin kayna¤›n› tespit etmek için hastaya kontrastl› MRI uyguland›. MRI polibin sfenoid sinüsten kaynakland›¤›n› gösterdi (Resim 2 ). Hasta genel anestezi alt›nda opere edildi. Bilateral büllöz orta konkalar›n lateral k›s›mlar› rezeke edildikten sonra maksiler sinüs ostiumu ve etmoid sinüslere endoskopi ile ulaflmak kolaylaflt› ve bu bölgelerde patoloji izlenmedi. Kitlenin nazofarengeal k›sm› çok büyük oldu¤undan ve bu k›sm›n transnazal yolla tek parça halinde ç›kar›lmas› mümkün görülmedi¤inden, kitlenin solid k›sm› önce sap›ndan ayr›ld› ve transoral yolla ç›kar›ld› (Resim3 ). Kitlenin sap k›sm›n›n sfenoid sinüs ostiumuna uzand›¤› izlendi. Ostiumun geniflletilmesiyle pü- rülan sekresyon boflald› ve aspire edildi. Kitlenin kistik k›sm› endoskopi ile sfenoid sinüsten tamamen ç›kar›ld›. Cerrahi materyalin histopatolojik de¤erlendirmesi sonucu sfenokoanal polip olarak rapor edildi. 1 y›ll›k takip süresi sonunda hastada rekürrens tespit edilmedi. TARTIfiMA Sinokoanal polipler sinüs ostiumundan ç›k›p, posteriorda koanaya do¤ru uzanan paranazal sinüs polipleridir (3,5). En s›k görülen sinokoanal polipler maksiler sinüsten kaynaklanan antrokoanal poliplerdir. Sfenokoanal ve etmoidokoanal polipler daha nadirdir (2,3,5). Polip büyürse ve posteriora do¤ru uzan›rsa orofarengeal kitle fleklinde de izlenebilir. Sfenokoanal polipli hastalar›n s›kl›kla burun t›kan›kl›¤›, burun ak›nt›s›, bafla¤r›s›, horlama yak›nmalar› vard›r. 204 Bilateral Konka Büllozayla Birliktelik Gösteren Sfenokoanal Polip: Vaka Takdimi Anterior rinoskopik muayene ve diagnostik endoskopik nazal muayene sfenokoanal polibi antrokoanal polipten ve etmoidokoanal polipten ay›rmada yeterli olmayabilir. Bu durumda MRG/CT tan› amaçl› kullan›lmal›d›r. CT veya MRG’de polibin ba¤lant›s› net gösterilemese de sfenoid sinüs opak, maksiler sinüs temiz ise koanal polip büyük ihtimalle sfenokoanaldir (2). Sfenokoanal polipler çok büyüyebilirler. Ay›r›c› tan›da malign melanom, anjiofibrom, inverted papillom ve di¤er sapl› tümörler atlanmamal›d›r (6). Kafaiçi patolojilerin kafa taban›ndan burun ve nazofarenkse do¤ru uzan›mlar› da ak›lda tutulmal›d›r. Sfenokoanal polipler cerrahi yöntemle tedavi edilirler. Endoskopik sinüs cerrahisi polibin ç›kar›lmas›nda yayg›n kullan›lan metodtur. Polibin sinüs içindeki k›sm›n›n ç›kar›lmas› rekürrenslerin önlenmesi için flartt›r (6). Sfenokoanal polibe ait en genifl seri 6 vakayla Lessa MM ve arkadafllar›nca bildirilmifltir (7). Literatürde bildirilen sfenocoanal polip vakalar›n›n büyük ço¤unlu¤u izole poliplerdir. Etmoidal polipler, antrokoanal polipler, heterotopik glial doku, anjiamatöz proliferasyon gibi efllik eden patolojiler nadiren izlenmifltir (8). Bildi¤imiz kadar›yla bizim olgumuz bilateral konka bulloza ile birliktelik gösteren tek olgudur. KAYNAKLAR 1. Yanagisawa K, Ho SY, Yanagisawa E. Endoscopic view of a sphenochoanal polyp. Ear Nose Throat J 2000;79;546-548. 2. Weissman JL, Tabor EK, Curtin HD. Sphenochoanal polyps: evaluation with CT and MR imaging. Radiology. 1991; 178:145-148. 3. De Vuysere S, Hermans R, Marchal G. Sinochoanal polyp and its variant, the angiomatous polyp: MRI findings. Eur Radiol. 2001; 11:55-58. 4. Bist SS, Bisht M, Kumar R, Varsney S. Sphenochonal polyp: An endoscopic view. Ear Nose Throat J. 2007; 86:19-20. 5. Tosun F, Yetifler S, Akcam T, Özkaptan Y. Sphenochoanal polyp: endoscopic surgery. Int J of Ped Otorhinol.2001; 58:87-90. 6. Batsakis JG, Sneige NS. Choanal and angiomatous polyps of the sinonasal tract. Ann Otol Rhinol Laryngol. 1992; 101:623-625. 7. Lessa MM, Voegels RL, Padua F, Wiikmann C, Romano FR, Butugan O. Sphenochoanal polyp: diagnosis and treatment. Rhinology. 2002; 40:215-6. 8. Dadafl B, Y›lmaz O, Vural Ç, Çalifl AB, Turgut S. Choanal polyp of sphenoidal origin. Eur Arch Otorhinolaryngol. 2000; 257:379-381. 205 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Mauriac Sendromu: Olgu Sunumu Ça¤atay Nuho¤lu1, Muharrem Bostanc›2, Narin Ak›c›3, Ömer Ceran4 ÖZET Mauriac Sendromu kötü kontrollü diyabet, büyüme geliflme gerili¤i ve hepatomegali triad› ile karakterize, yetersiz insülin kullan›m›yla iliflkili bir sendromdur. Bu yaz›da 12 yafl›nda Mauriac Sendromu tan›s› konan bir erkek hasta sunulmaktad›r. Dört y›ld›r tip 1 diyabetes mellitus tan›s›yla düzenli olarak takiplere gitmeksizin günde iki kez kar›fl›m insülin tedavisi ald›¤› söylenen hastan›n açl›k kan flekerinin 527 mg/dL bulunmas› nedeniyle servisimize yat›fl› yap›ld›. Ailenin ifadesine göre hesapland›¤›nda yaklafl›k 2 ünite/kg/gün insülin kulland›¤› düflünülen hastan›n yat›r›ld›ktan sonra serviste yaklafl›k 1 ünite/kg/gün intensif insülin tedavisiyle kan flekerlerinin regüle olmas› nedeniyle anamnez bilgilerinin güvenilir olmad›¤› anlafl›ld›. Gelifl tart›s› 30 kg (3. persantilin alt›nda), boyu 126 cm (3. persantilin alt›nda) idi. Glikolize hemoglobin (HbA1c) düzeyi %13,8 ile kötü kontrole iflaret ediyordu. Fizik muayenede kar›n fliflli¤i ve hepatomegali saptand›. ‹nsülin benzeri büyüme faktörü 1 (IGF-1) kan düzeyi 86 ng/mL ile yafla göre düflük bulundu. 2100 kcal/gün 3 ana ve 3 ara ö¤ün beslenme flemas› yan› s›ra ilk üçü kristalize ve dördüncüsü NPH olmak üzere günde dört kez uygulanan yaklafl›k 1 ünite/kg/gün insülin rejimiyle hastan›n kan flekeri de¤erleri 75-150 mg/dL aral›¤›nda regüle oldu. 6 ayl›k izlemde hastan›n boyunda 3 cm, tart›s›nda 4 kg art›fl görüldü. HbA1c %6.4’e düflerken, IGF-1 kan düzeyi 182 ng/mL’ye yükseldi. Tip 1 diyabetli çocuklar›n ailelerinin insülin ve beslen- me flemalar›na ne ölçüde uygun olarak hareket ettiklerini denetlemek, uygun aral›klarla hastalar› izlemek, metabolik kontrollerini yapmak, büyüme ve geliflmelerini yak›ndan izlemek gerekmektedir. Anahtar sözcükler: Mauriac sendromu, diyabet, büyüme geliflme gerili¤i, hepatomegali. MAURIAC SYNDROME: CASE REPORT ABSTRACT Mauriac Syndrome is characterized by poorly controlled diabetes, hepatomegaly, and growth failure. The main reason in this condition is the insulin deficiency. The patient who has been using mixed insulin twice daily without regular control visits presented to our clinic with fasting blood glucose of 527 mg/dL and hospitalized. The patient was thought to use 2 U/kg/day insulin according to the parents’ statement. After hospitalization the patient’s blood glucose was regulated with 1 U/kg/day insulin dose. Thus the parents’ statements were considered to be unreliable. The weight of the patient was 30 kg (under the 3rd percentile), and the height was 126 cm (under the 3rd percentile). Glucolized hemoglobin (HbA1c) level was 13.8 % which indicated poor controlled diabetes. In the physical examination the abdomen distention and hepatomegaly was detected. Insulin like Growth Factor (IGF-1) level was 86 ng/mL which was low according to normal for age. The blood glucose level was regulated between 75-150 mg/dL with 1 U/kg/day of insulin 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i, Baflasistan, ‹stanbul 2 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i, Asistan, ‹stanbul 3 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i, Uzman, ‹stanbul 4 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i, Klinik fiefi, Doç. Dr., ‹stanbul Mauriac Sendromu: Olgu Sunumu (crystallized insulin TID consecutively and the fourth dose as NPH). After 6 moths of follow-up 3 cm of increase in the height and 4 kg increase in the weight of the patient was recognized HbA1c level decreasing 6.4 % and the IGF-1 blood level was elevated to 182 ng/mL. Supervising the parents’ of type 1 diabetes patients with respect to how adequately they perform insulin and eating regimens, regular follow-up of metabolic control and growth must be a fundamental principal. Key words: Mauriac syndrome, diabetes, growth failure, hepatomegaly G‹R‹fi Mauriac sendromu, çocuklarda insülin yetersizli¤ine ba¤l› boy k›sal›¤› ve karaci¤er büyüklü¤ü ile karakterize bir diyabet komplikasyonudur. Eklem hareketlerinde k›s›tl›l›kla beraber osteopeni, sert ve s›k› cilt, büyüme gerili¤i ve olgunlaflma gecikmesi görülebilir. Uzun etkili insülinlerin kullan›ma girmesiyle birlikte art›k daha az s›kl›kla görülmektedir. Ay dede yüzü, fliflkin kar›n, proksimal kas güçsüzlü¤ü, ya¤ ve glikojen infiltrasyonuyla karaci¤er büyümesi dikkati çeken özellikleridir. Eklem hareketlerinde k›s›tl›l›kla birlikte diyabetin erken mikrovasküler komplikasyonlar›ndan retinopati ve nefropati 18 yafl›ndan önce geliflebilir (1). Resim 1: Mauriac sendromu olan tip 1 diyabetli 12 yafl›nda erkek hasta. 100/70 mmHg oldu¤u tespit edildi. Genel durum muayenesinde d›fl bak›da karn›n›n bombe görünümde olmas› d›fl›nda özellik yoktu (Resim 1). Postürü normaldi. Ödem, ikter, siyanoz ve lenfadenomegali saptanmad›. Tart›s› 30 kg ile 3. persantilin alt›nda, boyu 126 cm ile yine 3. persantilin alt›ndayd›. Boyu anne ve baba boyuna göre 25-50 persantil aral›¤›nda olmas› beklenirken hedef boyunun çok alt›ndayd›. Sistemik muayenede solunum ve dolafl›m sisteminde özellik yoktu. Gastrointestinal sistem muayenesinde bat›n›n bombe görünümde olmas› yan›nda palpasyonla karaci¤erin kosta kavsini 5 cm kadar geçti¤i tespit edildi. Ürogenital sistem muayenesinde anomali saptanmad›, cinsel gelifliminin Tanner evre I ile uyumlu oldu¤u görüldü. Lokomotor sistem muayenesinde tüm eklemlerin fonksiyonlar› normal bulundu. Nörolojik muayenede özellik saptanmad›. Hastan›n beslenme flemas› ve insülin tedavisi yeniden düzenlendi. Diyetisyen kontrolünde 2100 kcal/gün ve üç ana üç ara ö¤ün beslenme düzeninde yaklafl›k 1 ünite/kg/gün intensif insülin tedavisi subkutan olarak baflland›. 07.00, 13.00 ve 19.00’da sekizer ünite kris- OLGU EA, 12 yafl›nda erkek hasta 4 y›ld›r tip 1 diyabetes mellitus tan›s› ile tedavi edilmekteyken rutin bir kontrol s›ras›nda açl›k kan flekeri de¤erinin 527 mg/dL bulunmas› nedeniyle ünitemize sevk edilmifl. ‹leri tetkik ve tedavi amac›yla yat›r›lan hastan›n anneanne ve day›s›nda tip 2 diyabet oldu¤u ö¤renildi. 16, 17 ve 20 yafllar›nda 3 k›z kardeflinin sa¤ ve sa¤l›kl› oldu¤u ifade edildi. Hastan›n düzenli olarak takip edilmedi¤i, günde iki kez yap›lan insülin uygulamalar›n›n aksad›¤› ö¤renildi. Ailenin ifadesine göre sabah 20 ünite kristalize ve 18 ünite NPH insülin ile akflam 18 ünite kristalize ve 8 ünite NPH insülin ile tedavi edilen hastan›n metabolik durumu ve hemoglobin A1c düzeyinin % 13,8 bulunmas› nedeniyle gerçe¤i yans›tmad›¤› düflünüldü. ‹drarda (++++) keton de¤erine karfl›n kan gaz› incelemesinde PH: 7.335, PCO2: 37.1 mmHg, cHCO3: 19.4 mmol/L bulundu. ‹lk baflvuru s›ras›nda yap›lan fizik muayenede hastan›n bilincinin aç›k, aktif ve koopere oldu¤u, kalp tepe at›m›n›n 98/dakika ve düzenli oldu¤u, solunum say›s›n›n 25/dakika ve do¤al oldu¤u, arteriyel kan bas›nc›n›n 207 Mauriac Sendromu: Olgu Sunumu talize insülin, 23.00’da sekiz ünite NPH uyguland›. Bedensel aktiviteleri do¤al yaflama uygun olarak artt›r›ld›. Kan flekeri de¤erleri 250-350 mg/dL civar›nda seyreden hastan›n, uygun beslenme ve insülin uygulamalar›yla bu de¤erleri bir hafta içinde 75-150 mg/dL aras›nda regüle oldu. Böylece ailenin bafllang›çtaki yüksek insülin uygulamalar›na ra¤men kan flekeri de¤erlerinin yüksek seyretti¤i yönündeki ifadelerinin gerçe¤i yans›tmad›¤› teyit edildi. Di¤er taraftan palpabl hepatomegali nedeniyle yap›lan bat›n ultrasonografisinde karaci¤er boyutlar› 156 mm ile yafla göre normal de¤erlerin üzerinde bulundu. Tam kan tahlilinde lökosit say›s› 6700 /mm3, Hb: 13.1 g/dL, hematokrit %39.7, PLT: 497000 /mm3, MCV: 85.3 fL ile normal s›n›rlar içinde oldu¤u görüldü. Kan üre azotu (BUN): 17 mg/dL, kreatinin: 0.88 mg/dL, sodyum: 140 mEq/L, potasyum: 4.7 mEq/L, klor: 102 mEq/L, kalsiyum: 10.6 mg/dL, magnezyum: 2.24 mg/dL, fosfor: 4.3 mg/dL, alkalen fosfataz: 305 U/L, ALT: 86 IU/L, AST: 116 U/L, total protein: 8.0 g/dL, albümin: 4.9 g/dL, HDL: 74 mg/dL, LDL: 82 mg/dL, VLDL: 79 mg/dL, demir: 125 mcg/dL, demir ba¤lama kapasitesi: 367 mcg/dL tespit edildi. VLDL, ALT ve AST de¤erlerindeki yükseklik d›fl›ndaki tüm de¤erler normal s›n›rlar içindeydi. Hepatit A, B ve C serolojisinde özellik saptanmad›. EBV VCA IgM, TORCH, Brusella ve Salmonella aglutinasyon testleri negatif bulundu. Tam idrar tahlilinde ketonüri ve glukozüri d›fl›nda özellik yoktu. ‹drar kültüründe üreme olmad›. 24 Saatlik idrarda kantitatif proteinin 0.07 g/gün ile normal de¤erlerde oldu¤u görüldü. Glomerüler filtrasyon h›z› 90 mL/dakika saptand›. Retina muayenesi için göz klini¤ine refere edilen hastan›n ayr›nt›l› muayenesinde patolojik bulgu saptanmad›. El bile¤i ve dirsek grafileriyle osseöz yafl›n›n 9 yafl ile uyumlu oldu¤u görüldü. DXA kemik yo¤unlu¤u ölçümünde Z skoru femur boynunda -2,3 ve lumbal vertebrada -2,6 ile yüksek k›r›k riski tafl›yan osteoporoz ile uyumlu bulundu. Kanda Serbest T4: 0.99 ng/dL ve TSH: 3.963 uIU/mL ile normal s›n›rlar içinde bulundu. Kanda anti endomisyum IgA antikoru negatif saptand›. IGF-1 kan düzeyinin 86 ng/mL ile düflük oldu¤u görüldü. Kan flekeri düzeyleri stabil seyreden hasta taburcu edilerek ayaktan takibe al›nd›. ‹lk dört hafta haftada bir, daha sonra ayda bir kez kontrole ça¤r›ld›. 6 ay›n sonunda hastan›n bafllang›ç de¤erlere göre boyunda 3 santimetrelik ve tart›s›nda 4 kilograml›k art›fl oldu¤u görüldü. HbA1c %6.4’e indi. IGF-1 kan düzeyi 182 ng/mL’ye yükseldi. Hepatomegalisi düzeldi, karaci¤er enzimleri normale döndü. TARTIfiMA Düzenli eksersiz programlar›, uygun beslenme flemalar›, do¤ru insülin uygulamalar› ve s›k› metabolik kontrol yoluyla tip diyabetli çocuklar›n büyüme ve geliflme süreçlerini yafllar›na uygun biçimde sürdürmeleri sa¤lanmaktad›r. Böylece ilk kez 1930 y›l›nda Mauriac taraf›ndan tan›mlanan sendrom, art›k son derece nadir olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r (2). Winter ve arkadafllar›, ilk kez 23 ayl›kken tan› konan, 4 yafl 9 ayl›k oluncaya dek hiç takibe gelmeyen bir erkek çocukta, kötü diyabetik kontrol sonras› geliflen fliflmanl›k, kar›n fliflli¤i ve hepatomegali tablosunu tespit etmifllerdir. Geçen süre içinde boy büyüme h›z›n›n 2,2 cm/y›l oldu¤unu, karaci¤erinin kot kavsini 5 cm geçti¤ini, kan lipidlerinin yüksek oldu¤unu belirlemifllerdir. 1400 kcal/gün diyet ve uygun dozda insülin tedavisiyle hastan›n karaci¤erinin küçüldü¤ünü, kan lipid düzeylerinin düfltü¤ünü ve boy büyümesinin h›zland›¤›n› dokümante etmifllerdir. Ayr›ca kötü diyabet kontrolü ile düflük somatomedin düzeylerini iliflkilendirmifller, önceki deneyimleriyle uygun metabolik kontol sa¤lanmadan büyüme hormonu tedavisinin etkisiz kald›¤›n› rapor etmifllerdir (3). Takipsiz diyabet ve kötü metabolik kontrol sonras› büyüme ve geliflme gerili¤inin ortaya ç›kmas›, uygun beslenme ve insülin tedavisiyle büyümenin h›zlanmas› yan› s›ra kan lipid profilinin düzelmesi ve karaci¤erin küçülmesi bulgular›yla bu olgunun tan›, tedavi ve klinik seyir özellikleri bizim olgumuzla birbirine benzer niteliktedir. Bunun ötesinde olgumuzda düflük IGF-1 düzeylerinin beslenme ve insülin tedavisiyle normal düzeylere yükselerek boy uzamas›n› h›zland›rmas› her iki olguda da benzer fizyopatolojik süreçlerin yafland›¤›na iflaret etmektedir. Mauras ve arkadafllar› Mauriac Sendromu tan›s› koyduklar› 13 ve 14 yafl 8 ayl›k iki erkek çocukta hipotalamo-hipofizer fonksiyonlar›, IGF-1 ve IGF-1 ba¤lay›c› protein düzeylerini normal bulmufllar, ancak eksojen büyüme hormonu tedavisine direnç oldu¤unu gözlemleyerek esas sorunun bozuk IGF-1 reseptörleri, zay›f IGF-1 biyoaktivitesi, ya da dolafl›mda bulunan IGF-1 inhibitörleriyle iliflkili olabilece¤ini ileri sürmüfllerdir (4). Her ne kadar bu olgu bildirisinde bizim olgumuzdan farkl› olarak IGF-1 düzeyleri normal rapor edilmifl de olsa, sonuç olarak diyabetli çocuklarda kötü metabolik kontrolle büyüme ve geliflme süreci aras›nda güçlü bir iliflki oldu¤u her iki bildiride de dökümante edilmektedir. Mahesh ve arkadafllar› hepatomegali ve kar›n fliflli¤i bulgular›yla prezente olan 3,5 yafl›nda tip 1 diyabetli bir çocuk hastan›n düzenli takiplerinin yap›lmad›¤›n›, 208 Mauriac Sendromu: Olgu Sunumu bir y›l içinde 3 kez diyabetik ketoasidoz nedeniyle hastane yat›fl›n›n oldu¤unu, kan HbA1c düzeylerinin %13 ile %17 aras›nda seyretti¤ini rapor etmifltirler. Karaci¤er enzimlerinin yüksek oldu¤unu, karaci¤erinin büyüdü¤ünü, uygun beslenme ve insülin uygulamalar›n›n baflland›¤›n›, ancak 5 ay içinde hastan›n takipten koptu¤unu bildirmifllerdir. Befl ayl›k izlem sürecinde Karaci¤erinin k›smen küçüldü¤ünü, enzimlerinin düflmeye bafllad›¤›n›, büyümenin h›zland›¤›n› rapor etmifltirler (5). Çeflitli yay›nlarda Mauriac Sendromunun karaci¤er enzim seviyelerinde yükselmeye neden olabilece¤i (610) ya da olmayabilece¤i (3,11,12,13) yönünde bilgiler bulunmaktad›r. Karaci¤erin 2 haftayla 2 y›l içinde normal büyüklü¤üne indi¤i bildirilmektedir (7,9). Bizim sundu¤umuz olguda da ilk baflvuruda karaci¤er enzimleri yüksekti. Karaci¤erin küçülmesi ve enzimlerinin normale inmesi 6 ay›n içinde gerçekleflti. Olgumuzda- ki bu klinik seyir, Mahesh ve arkadafllar›n›n bildirdi¤i vakayla benzerlik göstermektedir. Kim ve arkadafllar›n›n derleme yaz›s›nda son 30 y›l içindeki yay›nlanm›fl tüm Mauriac sendromu olgular› gözden geçirilmifl, son derece nadir görüldü¤ü, ancak hala görülmeye devam etti¤i belirtilmifltir. Büyüme gerili¤inin nedeni hala tam olarak aç›k de¤ildir. Ancak uygun insülin tedavisiyle büyüme gerili¤inin düzeldi¤i bilinmektedir. Bununla beraber afl›r› sald›rgan insülin tedavilerinin kuflingoid etkiler yapabilece¤i, retinopati ve nefropatiyi körükleyebilece¤i ifade edilmektedir (14). Sonuç olarak, tip1 diyabetli bir çocuk hastada büyüme gerili¤i, kar›n fliflli¤i ve hepatomegali bulgular› varsa öncelikle Mauriac sendromu olas›l›¤›n›n göz önünde bulundurulmas›, tetkikleri tamamlanarak uygun metabolik kontrolü sa¤layacak beslenme, eksersiz ve insülin rejiminin sa¤lanmas› gerekmektedir. KAYNAKLAR 1. Alemzadeh R, Wyatt DT. Diyabetes Mellitus in Children. Nelson Textbook of Pediatrics. Kliegman RM, Behrman RE, Jenson HB, Stanton BF (eds).18th edition. Philadelphia, Saunders, Elsevier. 2404-2431, 2007. 2. Mauriac P. Gros ventre, hepatomegalie, troubles de la croissance chez les enfants diabetiques, traites depuis plusieurs annees par L’insuline. Gaz Hebd Sci Med Bordeaux 1930;51:402. 3. Winter RJ, Phillips LS, Green OC, Traisman HS. Somatomedin activity in the Mauriac syndrome. J Pediatr 1980;97(4):598-600. 4. Mauras N, Merimee T, Rogol AD. Function of the growth hormone-insulin-like growth factor I axis in the profoundly growth-retarded diabetic child: evidence for defective target organ responsiveness in the Mauriac syndrome. Metabolism. 1991;40(10):1106-11. 5. Mahesh S, Karp RJ, Castells S, Quintos JB. Mauriac syndrome in a 3-year-old boy. Endocr Pract 2007;13(1):63-6. 6. Mandell F, Berenberg W. The Mauriac syndrome. Am J Dis Child 1974;127(6):900-2. 7. Munns CF, McCrossin RB, Thomsett MJ, Batch J. Hepatic glycogenosis: reversible hepatomegaly in type 1 diabetes. J Paediatr Child Health 2000;36(5):449-52. 8. Franzese A, Iorio R, Buono P, Mascolo M, Mozzillo E, Valerio G. Mauriac syndrome still exists. Diabetes Res Clin Pract 2001;54(3):219-21. 9. Carcione L, Lombardo F, Messina MF, Rosano M, De Luca F. Liver glycogenosis as early manifestation in type 1 diabetes mellitus. iabetes Nutr Metab 2003;16(3):182-4. 10. Yu YM, Howard CP. Improper insulin compliance may lead to hepatomegaly and elevated hepatic enzymes in type 1 diabetic patients. Diabetes Care 2004;27(2):619-20. 11. Lee RG, Bode HH. Stunted growth and hepatomegaly in diabetes mellitus. J Pediatr 1977;91(1):82-4. 12. Rosenfeld R, Spigelblatt L, Chicoine R. False positive sweat test, malnutrition, and the Mauriac syndrome. J Pediatr 1979;94(2):240-2. 13. Simsek E, Kocabay K. Insulin-like growth factor (IGF-1) in Mauriac syndrome or diabetic dwarfism. Turk J Med Sci 2002;32:421-424. 14. Kim MS, Quintos JB. Mauriac syndrome: growth failure and type 1 diabetes mellitus. Pediatr Endocrinol Rev 2008;5(Suppl 4): 989-93. 209 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (3) Yaflam Kalitesini Etkileyen Multipl Ksantom: Olgu Sunumu Okan Morkoç1, Elif Eren Ayd›n1, Habib Baflkurt1, Kayhan Zeytin1, Adnan Uzunismail1 ÖZET Ksantomlar kolesterol esterleri içeren makrofajlar›n (köpük hücreleri) ciltte birikmesiyle oluflur ve genellikle hiperlipidemiyle beraber görülürler. Kolesterol esterleri ile yüklü hücreler birikti¤i bölgede ödem ve enflamasyon meydana getirirler. Doku ödemi ve enflamasyon a¤r› ve kafl›nt›ya neden olur, cilt alt›ndaki kitleler ise kozmetik ve fonksiyonel bozuklu¤a yol açabilir. S›kl›kla kalçalarda, omuzlarda, ekstremitelerin ekstansör yüzeylerinde çeflitli büyüklükte sar› papüller olarak ortaya ç›karlar. Ksantomlar cerrahi eksizyon ile tedavi edilebilirler, ancak yüksek lipid düzeylerinin kontrol alt›na al›c› tedavi uygulanmad›¤› sürece yeni ksantom oluflumu engellenemez. Hiperlipideminin medikal tedavisi ve hipolipidemik diet uygulamalar› postoperatif nüks riskini azalt›rken, di¤er sistemik komplikasyonlar›n da oluflmas›n› engeller. Anahtar kelimeler: Ksantom, Hiperlipidemi, Ailesel Hiperlipidemi, Lipoprotein MULTIPLE XANTHOMAS AFFECTING QUALITY OF LIFE: CASE REPORT SUMMARY Xanthomas occur due to the accumulation of macrophages (foam cells) containing cholesterol esters and usually seen in hiperlipidaemic people. Cholesterol accumulation causes edema and inflammation and this condition may cause pain, pruritus and the lesions under skin can cause cosmetic and functional compla- ints. Usually they located on hips, shoulders, extensor surface of the extremities as yellow pigmented papules. Xanthomas can be excised surgically, however may recur after surgery if not medicated with hypolipidemic drugs and dietary therapy. Medical treatment and dietary therapy reduce postoperative recurrence rates and the other systemic complication risks. Key Words: Xanthoma, Hyperlipidemia, Familial Hyperlipidemia, Lipoprotein G‹R‹fi Genellikle hiperlipidemik hastalarda cilt bulgusu olarak ortaya ç›kan ksantomlar, kolesterol esterlerinin vücudun de¤iflik bölgelerinde birikimi ile karakterizedir. Kolesterol esterleri ile yüklü hücreler birikti¤i bölgede ödem ve enflamasyon meydana getirirler. Doku ödemi ve enflamasyon a¤r›ya ve kafl›nt›ya neden olurken, cilt alt›ndaki kitleler kozmetik ve fonksiyonel bozuklu¤a yol açar. Hiperlipidemi primer veya hepatik, renal, hormonal, metabolik, ilaç (tiyazid, antiretroviral, _-bloker, immünsüpresif ajanlar) kullan›m›na ba¤l› sekonder olabilir. Ailesel hiperkolesterolemi artm›fl serum düflük yo¤unluklu lipoprotein (LDL) seviyeleri, erken ateroskleroz ve tendon ksantomlar› ile karakterize otozomal dominant bir hastal›kt›r. Kad›nlarda daha s›k görülmektedir. Ksantomlar tendinöz, intertriginöz, tüberöz, ksantalesma ve sub-periostal olarak karfl›m›za ç›kabilirler. Tendon ksantomlar›n›n en s›k görüldükleri bölgeler eldeki ekstansör tendonlar ve aflil tendonudur[1]. 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Plastik, Rekonstrüftik Cerrahi Klini¤i, ‹stanbul Yaflam Kalitesini Etkileyen Multiplksantom: Olgu Sunumu sal yüzlerinde, sol el 1. 3. ve 5. parmaklar metakarpofalengeal eklem dorsal yüzlerinde, her iki olekranon üzerinde, her iki deltoid bölgede, sakral bölgede, her iki diz üzerinde, her iki topuk bölgesinde ve sa¤ ayak 1. parmak metatarsofalengeal eklem üzerinde cilt alt›nda lokalize nodüler kitleler saptand›. (Resim 1 ve 2) Hastan›n her iki üst ve alt göz kapa¤›ndaki lezyonlar ksantalesma palpebrarum olarak de¤erlendirildi. Hastan›n yap›lan rutin biyokimya analizlerinde serum LDL düzeyi 634 mg/dl olarak tespit edildi. HDL ve trigliserid düzeyleri normal s›n›rlardayd›. Hastaya preoparetif hipolipidemik tedavi diet baflland› ve hasta genel anestezi alt›nda opere edilerek lezyonlara eksizyonel biyopsi uyguland›, sa¤ el 2. parmak metakarpofalenjial eklem üzerindeki defekti tam kal›nl›kta deri grefti ile kapat›l›rken, di¤er defektler primer kapat›ld›. Patolojik incelemelerin sonuçlar› ksantom olarak rapor edildi. Postoperatif 1.y›l kontrolünde herhangi bir nüks saptanmad›. (Resim 3) Resim 1: Preoperatif görünüm. TARTIfiMA Ksantomlar genellikle dermis veya tendonlarda bulunan, lipit yüklü histiyositlerin lokalize birikimleridir. Ksantomlar s›kl›kla altta yatan primer bir hastal›¤›n belirtisidir veya diabetes mellitus sonucu oluflan dislipoproteinemiye, tiroid, pankreas veya böbrek hastal›klar›na sekonder olabilir. Ksantomlar›n major tipleri; tendinöz, planar, erüptif ve tüberözdür. Tendinöz ksantomlar sert, yass›, derin nodüllerden oluflur ve tipik olarak üzerindeki deri normaldir. Bunlar bafll›ca el, diz, dirsek ve aflil tendonu üzerinde bulunurlar ve genellikle serum kolesterolü artm›flt›r. Planar ksantomlar yumuflak, sar› maküler veya papüler lezyonlarla karakterizedir ve üç formu vard›r. Bunlar; ksantalezma, ksantoma striatum palmare ve yayg›n düz ksantomad›r. Ksantalezma en s›k olan›d›r ve medial kantusun yan›nda bulunur. Ksantalezmal› hastalar›n yar›s› normolipemiktir. Ksantoma striatum palmare avuç ve parmak k›vr›mlar›nda bulunan sar›-turuncu renklerdeki lineer lezyonlard›r ve daima yükselmifl serum kolesterol veya trigliserit seviyeleri ile beraberdir. Yayg›n düz ksantoma formunda hastalarda yüz, boyun, kollar›n üst k›sm›nda ve gövdede yayg›n, sar›-turuncu renklerde yumuflak plaklar bulunur. Bu duruma anormal serum lipit seviyeleri efllik edebilir veya etmeyebilir fakat s›kl›kla paraproteinemiyle beraberdir. Erüptif ksantomlar eritrematöz zeminde küçük yeflilimsi papüllerin aniden ortaya ç›kmas› ile karakterizedir. Bunlar çok s›k olarak kol, bacak ve kalçalar›n ekstansör yüzlerinde ve Resim 2: Preoperatif görünüm. Resim 3: Postoperatif 1. y›l›ndaki görünüm. OLGU SUNUMU Klini¤imize her iki elde, her iki dirsekte, her iki omuz bölgesinde, her iki topukta, her iki dizde, sakral bölgede ve her iki üst ve alt göz kapa¤›nda flifllik flikayetiyle baflvuran hastan›n yap›lan muayenesinde sa¤ el 1. 2. ve 3. parmaklar metakarpofalengeal eklem dor- 211 Yaflam Kalitesini Etkileyen Multiplksantom: Olgu Sunumu bas›ya maruz kalan noktalarda görülürler. Bu durumda belirgin olarak yükselmifl trigliserit seviyeleri bulunur. Tüberöz ksantomlar s›kl›kla vücudun ekstansör yüzlerinde veavuçlarda görülen genifl, sert nodüller oluflturan sar›-k›rm›z› papüllerdir. Bunlar s›kl›kla artm›fl serum kolesterol ve trigliserit seviyeleri ile beraberdir[5]. Ailesel hiperkolesterolemi artm›fl serum LDL seviyeleri ile karakterize bir hastal›kt›r. Toplumun yaklafl›k olarak % 0,1 ile % 0,5’ini etkilemektedir[2]. En s›k karfl›lafl›lan genetik defektler LDLR mutasyonlar›, ApoB mutasyonlar›, PCSK9 mutasyonlar› ve LDLRAP1 mutasyonlar›d›r[3]. Hastalar erken yaflta ateroskleroz ve buna ba¤l› koroner kalp hastal›¤› riski tafl›maktad›rlar. Ksantomlar ise bütün ailesel hiperkolesterolemi hastalar›nda görülmemekle birlikte ksantomlar›n varl›¤› patognomonik bir bulgudur. Kozmetik sorunlar yan›nda fleksiyon kontraktürü ve karpal tünel sendromu gibi fonk- siyonel problemlere de neden olabilirler [4]. Ksantomlar ile karfl›lafl›ld›¤›nda, bunlar›n sadece fonksiyonel ve kozmetik aç›dan sorun oluflturan lezyonlar olmakla kalmay›p, hayat› tehdit eden bir hastal›¤›n patognomonik bulgular› olduklar› da ak›ldan ç›kar›lmamal›d›r. Tedavileri planlan›rken multidisipliner bir yaklafl›m gösterilmelidir. Gerekli testler yap›lmal› ve ilgili kliniklerle konsulte edilmelidir. Cerrahi tedavisi yan› s›ra sistemik tedaviside yap›lmal›d›r. Hastalar›n tedavisi için uygulanan lipid azalt›c› diyet ve ilaçlar, nüksleri ve yeni ksantom oluflumunu azaltmalar›n›n yan›nda ateroskleroz, koroner arter hastal›klar› ve hiperlipidemiye ba¤l› di¤er sistemik komplikasyon risklerini de azaltmaktad›r. Ailesel hiperkolesterolemili hastalarda çok say›da agresif tedavi yöntemine ra¤men yaln›zca karaci¤er transplantasyonu lipid seviyelerinde devaml›, etkin bir düflme sa¤lar ve tekrar ksantom oluflum riskini azalt›r. [6] KAYNAKLAR 1. Sethuraman G. et al. Familial homozygous hypercholesterolemia: report of two patients and review of the literature. Pediatr Dermatol. 2007 May-Jun;24(3):230-4. 2. Goldstein Jl, Hobbs HH, Brown MS. Familial hypercholesterolemia. In: Scriver CR, Beaudet AL, Sly WS, Valle D, eds. The Metabolic and Molecular Basis of Inherited Diseases. 7th ed. NY McGraw-Hill Inc 1995:1981-2030. 3. Varret M. et al. Genetic heterogeneity of autosomal dominant hypercholesterolemia. Clin Genet. 2008 Jan;73(1):1-13 4. Yensel U. Karalezli N. Carpal tunnel syndrome and flexion contracture of the digits in a child with familial hypercholesterolaemia. J Hand Surg [Br]. 2006 Apr;31(2):154-5. 5. Kristi J. Robson, Warren W. Piette. Cutaneous Manifestaions of Systemic Disorders. Medical Clinics of North America. Vol 82 No 6 1998: 1367-1368. 6. M. G. Peters, J. H. Hoofagle, C. McGarvey. Primary Biliar Cirrhosis: Management of An Unusual Case With Severe Xanthomata by Hepatic Transplantation. J Clin Gastroenterol 1989 11(6): 694-7. 212