MUMYA SANATI

Transkript

MUMYA SANATI
PiVOLKA, Mart 2012, Sayı: 21, Yıl: 7
MUMYA SANATI
Gülçin Akbaş
[email protected]
Başkent Üniversitesi, Psikoloji Bölümü | ELYADAL
Ölüm varoluşsal kaygıların en belirgin ve en güçlü olanıdır. Yok olup gitmek, varol(a)mamak bireyin içsel yaşantısında önemli bir rol oynar. Bu nedenle ölümsüz olarak
sonsuza kadar yaşamak ya da yeniden dirilerek ebediyete
ulaşmak için insanoğlu tarih boyunca çeşitli çabalar içine
girmiştir. Çok tanrılı dinlerden kalan mumyalama işlemi
tarihte ilk olarak ölüme karşın ölümsüzlüğe inanan Mısırlılar tarafından uygulanmaya başlamıştır.
Bugün geçmişten günümüze kalan mumyaların en eskileri Mısır uygarlığına aittir. Arkeologların kanaatine göre
Mısır’da mumyalama işlemi insan öldükten sonra ruhun
yaşayacağı ve o ruhun kendi bedenini arayacağı inancıyla ortaya çıkmıştır. Bu inanışa göre vücudunu bulamayan
ruh perişan bir biçimde dolaşmak zorunda kalacaktır. O
dönemde ruhunu bu acıdan kurtarmak isteyen ve bunun
için yeterli serveti olan herkes mumyalanıyordu. Ölümsüzlüğün simgesi olarak benimsenen mezarlara konulacak
ölülerin, öbür dünyadaki yaşamları için ünleri ve zenginlikleri ölçüsünde mumyalar yapılırdı.
Araştırmacılar mumyacılıkta birçok kimyasalın kullanıldığını belirtiyor. Kaynaklara göre mumyacılığın ana malzemesi bitumendir (zift, asfalt). Tahnit denilen bu mumyalama yönteminde ayrıca sodyum karbonat, sodyum
bikarbonat, demir tozu, kalsiyum ve silikon karışımı tuzlardan ibaret olan natron ve çürümüş mür otu, çeşitli aromatikler, palmiye yağı ve bazı baharatlar da kullanılırdı.
Ancak yapılan tüm araştırmalara rağmen mumyacılıkta
kullanılan ecza ve kimyasal karışımlar henüz tam olarak
keşfedilememiştir.
Mumyalama işlemi, iklim koşullarının ölüye çok çabuk
etki etmemesi için ölümden çok az bir süre sonra, ölünün
bedeninin temizlenmesi için T şeklindeki İbu’ya yerleştirilmesiyle başlardı. İbu’da ceset soyulur ve suyla yıkanırdı.
Bu yıkama ayini tıpkı güneşin her gün batıdan batarken
okyanusta yıkanıp yeniden doğması gibi, ölünün yeniden
doğuşunu simgeler. Bu ayinde, bir halının üstüne düşmesi
engellenecek bir şekilde oturtulmuş olarak yıkanan ceset
hala canlı gibidir. Gerçek mumyalama ibu yakınlarında
bir yerde yapılırdı, hatta bazen mumyalama işlemi için çamurdan evler yapıldığı görülmüştür.
Başın mumyalanması, yüzün tanınması gerektiği için vücudun diğer bölümlerinden çok daha önemliydi. Bu nedenle organların boşaltılması işlemi beyinle başlardı. Burun deliklerinden sokulan çengele benzer aletlerle beyin
tamamen dışarıya çıkartılır, kafatası talaş ve keten tamponlarla doldurulurdu. Burun delikleri, kulaklar ve ağız,
beyin çıkartıldıktan sonra balmumu veya ketenle doldurulurdu. Bazen şekli dile benzetilmiş bir altın tabaka dilin
yerine yerleştirilirdi. Ancak yerinden çıkarılan gözler için
yapılabilecek pek bir şey yoktu. Bazı mumyalarda, soğan
dilimleri göz yuvalarının üzerini tamamen kapatılacak şekilde konurdu. Hatta bazen göz yuvalarının tamamen soğanla doldurulduğu gözlenmiştir. Soğanların amacı tam
olarak anlaşılamamakla birlikte, cenaze törenlerinde so-
ğanların koklanıldığı ve ölünün de soğanı koklaması için
soğanın göz yuvalarına konulduğu düşünülebilir.
Vücut, Habeş Taşı denilen keskin bir bıçakla sol tarafından
açılırdı. Vücudun içi boşaltılır ve bunlar kanopus küpü denilen çömlek veya vazoların içine koyulurdu. Bazı kaynaklarda, kalbin de diğer organlar gibi alındığı iddia edilse de,
Mısırlıların inancına göre, kalp ve beden asla birbirinden
ayrılmamalı, yanlışlıkla alınmış olsa bile tekrar yerine yerleştirilmelidir. Mumya araştırmalarında, böbreklerin de
bazı istisnalar dışında bedenden alınmadıkları görülmüştür. Araştırmacılar, böbreklerin alınmasının kaza sonucu
olduğu görüşünde birleşmişlerdir, böbreklerin orada olduğundan haberleri bile yoktur.
Ölünün kesilen yeri dikildikten sonra, dehidrasyon sırası gelirdi. Dehidrasyonda, göğüs boşluğu ve karın steril
(palm wine ve çeşitli baharatlar) maddelerle durulanırdı.
Aslında bu işlem mumyanın sadece güzel kokması için yapılırdı. Ceset; içinin kurumasını kolaylaştırmak için, kum,
odun parçacıkları, bez parçaları ve samanla doldurulduktan sonra; elleri göğüste veya karın üzerinde birleştirilerek
yatar duruma getirilirdi. Bundan sonra Kahire yakınlarındaki bir vadide bulunan Natron Tozu’nun sodyum karbonat veya sodyum klorit (tuz) ile karıştırılmasıyla elde
edilen ve Mısırlıların Net-Jeryt dediği madde içerisinde
40 gün bekletilerek, organik yapı antiseptik koruma altına alınırdı. 40 gün sonrasında, ölünün natronlu bedeninin
rengi sararmış ve ağırlığı % 75 azalmış olurdu.
Birçok araştırmacı, iç organlar alındıktan sonra onlara ne
yapıldığından bahsetmezken, iç organların da aynen ölünün bedeni gibi kirlerinden arındırmak için natron içinde
bırakıldıkları bilgisi mevcuttur. Organlar tamamen nemden arındıktan sonra kokulu merhemlerle yağlanırdı. İç
organlar dört ayrı pakette (akciğerler, mide, bağırsaklar ve
karaciğer) mumyalanır ve bu dört paketin her biri ayrı ayrı
minyatür mumya kutularına konurdu. Ancak mumyacılık
sanatının zirveye ulaştığı M.Ö. 1085-935 yıllarında vücuttan boşaltılan organlar yine dört parça halinde alındıktan
sonra paketlenip tekrar yerine konulurdu. Bu paketlerin üzerinde balmumu veya kilden yapılmış Şahin Tanrı
Horus’un çocukları Selkis, Neptis, Neit ve İsis figürleri
uyanış gününe kadar organlara bekçilik ederdi.
Son olarak cesedi tamamen su geçirmez hale getirmek için
bandajlamak gerekiyordu. Ancak bundan önce son kozmetik işlemler yapılırdı. Ayak tabanlarına ve avuç içlerine
kına yakılırdı. Kadınların yanakları kırmızıya boyanır, dudakları kırmızılaştırılır ve kaşları boyanırdı. Bazı mumyalara günlük kıyafetleri giydirilirdi bazen de mumyaların
tüm bedenleri okr boyası ile boyanırdı. Bu boya kadınlar
için sarı, erkekler içinse kırmızıydı.
Varlıklı ölülerin bedenleri ölmeden önce mücevherlerle
donatılırdı. Kral Psusennes’in (21. sülale) Tanis’te bulunan mumyası, kollarında toplam 22 bilezik ve el ve ayak
parmaklarında toplam 27 yüzükle bulunmuştur. Kraliyet
PiVOLKA 13
Şekil 1. Tutankhamon maskesi
Şekil 2. Kral Psuennes maskesi
ailesinin mensubu olmayan kişilerin bile hayattayken taktıkları yüzükler ve kolyelerle mumyalandıkları görülmektedir.
tanınacak netlikte çizilirdi. Bu maskenin ruhun kendi bedenini ararken işini kolaylaştırmak amacıyla konulduğu
iddia edilebilir. Soyluların maskesi genelde altından olurdu. En ünlü örnekleri Tutankhamon ve Kral Psuennes’in
maskeleridir. Tüm bu işlemlerden sonra mumya insan
vücuduna benzeyen taş, karton, ahşap ve hatta altından
yapılan sandukaya yatırılırdı. Mumya konulduktan sonra sanduka mühürlenir, üstüne mumyanın unvanı ve adı
yazılarak ailesine teslim edilirdi. Firavun mumyaları hariç
tüm mumyalar sandukaları içinde dik dururlardı.
Mumyaların sarılması 15 gün sürerdi, çünkü mumyalama işi çok dikkat gerektiriyordu ve bu işlem boyunca özel
ayinler yapılıyordu. Sarmalama işlemi başlamadan önce
kumaşlar hazırlanıyordu. Tüm kumaşlar kullanılacak
yerlerine ve boyutlarına göre gruplanıyordu. Her grupta
7 parça olurdu; en büyük parça 15 m boyunda ve 20 cm
genişliğindeydi.
Mumyayı sarmalama işlemi baştan başlayarak ayaklarda
sonlanırdı. Ancak eğer mumyanın ayak ve el parmaklarında mücevherleri varsa ilk olarak onlar sarılır ve en kaliteli kumaşlar da buralarda kullanılırdı. Sarmalama süresince bandajlar birbirlerine yapışmaları ve sert kalmaları
için erimiş reninle boyanırdı. Herhangi bir uzvu olmayan
mumyalara ise yapay bacak, kol, el ve hatta cinsel organ
bile bez parçalarından yapılarak eklenirdi ve bu yapay
uzuv çoğu zaman gerçeğinden ayırt edilemezdi. Vücudun
tamamı mumyalandıktan sonra tekrar baştan başlayarak
mumya iki kez daha sarılırdı. Bu işlem sonrasında kadınların elleri kalçalarının yanına, erkeklerinki ise cinsel organlarının üstüne konurdu.
Mumyalama işlemi tamamen bittikten sonra mumyanın
yüzüne maske konurdu. Maskenin üzerine ölünün yüzü
Ölüm geçmişten günümüze tüm çağlarda insanların iç
dünyasında başlıca yeri tutmuştur. Mumyalama, yaygın
olarak yapıldığı dönemlerde ölümsüzlüğe ilişkin büyük
bir inancın var olduğunun işaretidir. Dini inanç açısından
da mumyacılık geleneği ruhun ölümsüzlüğü, ikinci dünya
gibi düşüncelerin bir sonucudur.
Kaynaklar
Andrews, C. (1998). Egyptian mummies (2. baskı).
Cambridge: Harvard University Press.
Aslan, S. (1993). Mumyalamada asfalt kullanımı. Bilim ve Teknik, 311, 774-775.
Mülayim, S. (1980). Mumyalar. Bilim ve Teknik, 153,
18-23.
Yalom, I. (1999). Varoluşçu psikoterapi (3. baskı). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.