Katılım Bankaları Tarafından Yapılan Murabaha
Transkript
Katılım Bankaları Tarafından Yapılan Murabaha
KATILIM BANKALARI TARAFINDAN YAPILAN MURABAHA İŞLEMLERİNDE VERGİSEL SORUNLAR 1. KONU Literatürde, özel finans kurumu, yatırım bankacılığı, İslami bankacılık, faizsiz bankacılık gibi isimlerle ifade edilen ve Türkiye uygulamasında başlangıçta “Özel Finans Kurumları” olarak adlandırılan “Katılım Bankacılığı”, ekonomiye çeşitli nedenlerle katılamayan mali değerleri, yastık altından çıkararak, sermaye birikimini, yabancı sermaye ile birlikte, faizsiz finansman esasları çerçevesinde, milli ekonomiye kazandırma amacıyla 1985 yılında faaliyete geçen iki katılım bankası (Özel Finans kurumu) ile ülkemiz gündemine de girmiştir. Günümüzde mali sektör içinde hem klasik bankaların yaptıkları birçok bankacılık faaliyetlerinde, hem de sigortacılık, takas, finansal kiralama, faktoring ve benzeri finansman yöntemleri gibi diğer ticari faaliyetlerde bulunan katılım bankalarının en önemli faaliyet konularından biri de “murabaha” denilen yöntemle yaptıkları finansman temini işlemidir. Bu çalışmamızda, katılım bankalarının iş ve işlemlerine ana hatları ile değinildikten sonra, bunların gerçekleştirdikleri murabaha işlemlerinin vergi kanunları ve özellikle de KDV ve BSMV mevzuatı karşısındaki durumları ele alınacak ve değerlendirilecektir. 2. KONUYLA İLGİLİ MEVZUAT VE TANIMLAR 2. 1. Katılım Bankasının Tanımı ve Vergi Kanunları Açısından Durumu: Halen Türkiye’de faaliyette bulunan katılım bankalarının hukuki alt yapısını, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile aynı Kanuna dayanarak düzenlenen “Türkiye Katılım Bankaları Birliği Yönetmeliği” oluşturmaktadır ve anılan bankalar bu mevzuatlar çerçevesinde faaliyette bulunmaktadır. Konuyla ilgili olarak muhtelif kaynaklardan derlediğimiz bilgilere göre; Katılım Bankaları mali sektörde faaliyet gösteren, reel ekonomiyi finanse eden ve bankacılık hizmetleri sunan kuruluşlardır. Katılım Bankaları, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kâr veya zararı tasarruf sahipleriyle paylaşırlar. TL, USD ve EURO bazında vadeli hesaplarda toplanan fonlar, kurumsal finansman desteği, bireysel finansman desteği, finansal kiralama, kâr veya zarar ortaklığı yöntemleriyle değerlendirilir. Ticaretin ve sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde, yarı mamul veya mamul madde, gayrimenkul, makine veya her tür teçhizatın temini, bu yöntemler aracılığıyla sağlanmaktadır. Katılım Bankaları nakit kredi vermezler, ancak halkın ihtiyaç duyabileceği bankacılık hizmetlerini sunarlar. Katılım Bankalarının varlık nedeni ve Altın Kuralı “Faizsizlik Prensibi”dir. “Faizsizlik Prensibi”nin özü de; - Fon toplarken “sabit bir getiri” taahhüt etmemek, Fon kullandırırken nakit kredi vermeyip, malı “peşin alıp vadeli satmak”tır. Başlangıçta özel finans kurumu olarak faaliyette bulunan katılım bankaları, banka ve sigorta muameleleri vergisi uygulamasında banker olarak kabul edilmekte ve sadece 6802 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen işlemlerle ikraz işlemleri dolayısıyla lehe aldıkları paralar banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulmuş; bunun dışındaki işlemleri (özellikle mal alım satımına dayalı murabaha işlemleri), konuyla ilgili mevzuatta bir düzenleme olmadığı için, finansman amacıyla yapılmış bile olsa mal ve diğer iktisadi kıymet satışları, finansman kurumlarının tabi olduğu BSMV’ye değil, ticari işletmeler gibi KDV’ye tabi tutulmuştur. Bu kurumlar, banka veya benzeri kurum olarak kabul edilmemiş ve yaptıkları işlemlerde vergi mevzuatı açısından herhangi bir ticari kurum olarak değerlendirilmişlerdir. Bunun sonucunda da finansman amacıyla yapılmış bile olsa mal ve diğer iktisadi kıymet satışları, finansman kurumlarının tabi olduğu BSMV’ye değil, ticari işletmeler gibi KDV’ye tabi tutulmuştur. Vergi Usul Kanununun 204 üncü maddesinde 5228 sayılı Kanunla 31/07/2004 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yapılan düzenleme ile; maddenin birinci fıkrasında yer alan “Banka, banker ve sigorta şirketleri” ibaresi “Banka (vergi kanunları uygulamasında özel belirleme yapılmadığı sürece, özel finans kurumları banka olarak addolunur), banker ve sigorta şirketleri” şeklinde değiştirilmiştir. Bu düzenlemeden sonra, adı geçen kurumlar da aynen bankalar gibi BSMV kapsamına alınmış ve dolayısıyla yaptıkları işlemler, KDV’den istisna edilmiş olup, bu konuda 04/08/20014 tarih ve 3 sıra numaralı Gider Vergileri Sirkülerinde gerekli açıklamalar yapılmıştır. Daha sonra ise 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile söz konusu kurumlar “Katılım Bankası” adı altında anılan kanunun kapsamına dahil edilerek, tüm mevzuat açısından banka olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Anılan Kanunda Katılım Bankası: “Bu Kanuna göre özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplamak ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubeleri” şeklinde tanımlanmıştır. 2. 2. Katılım Bankaları Nasıl Çalışır? Türkiye’de ve dünyada halkın bir kesimi, faiz gelirinden uzak durmaktadır. Bu nedenle klasik bankalara gitmeyen fonlar atıl kalmaktadır. Bu durum hem genel ekonomi açısından, hem de tasarruf sahibi açısından bir kayıptır. Katılım Bankaları, klasik bankalara gitmeyen fonları ekonomiye kazandırmak ve tasarruf sahiplerinin fonlarını güvenle saklamalarına ve değerlendirmelerine yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur. Vadeli olarak açılan katılma hesaplarına dağıtılacak kâr, fon kullandırma faaliyetlerinin neticesinde oluşan kâr seviyesine bağlıdır. Toplanan fonlar, para cinsine göre TL, USD ve EUR havuzlarında toplanır. Fon kullanmak isteyen müşteriye talep ettiği para cinsi ve vade grubuna göre ilgili havuzdan fon kullandırılır ve bu işlemden doğan kâr veya zarar da prensip olarak ilgili havuza dağıtılır. Uygulanacak kâr marjı oranı belirlenirken normal ticari hayatta rol oynayan fiyat saptama kıstasları aynen dikkate alınmaktadır. Katılım Bankaları genel olarak aşağıdaki koşulları dikkate alarak kullandırdığı fonlardan alacağı kâr marjını tespit eder: Yapılan işin veya satılan malın piyasadaki kâr haddi Peşin ve vadeli alım satım fiyatı Katılım Bankalarının elindeki paranın (Mal alım veya yatırım gücünün) miktarı İş yapılan müşterinin pazarlık gücü (Ölçeği, sağlamlık derecesi, yapılan işin hacmi, müşterinin devamlılığı ve Katılım Bankası’na sağladığı diğer faydalar) Enflasyon oranı Müşterinin yönelebileceği alternatif finansman kaynaklarının maliyeti Çalışılan sektörlerin genel durumu Tasarruf sahiplerinin beklentileri Ekonomideki beklentiler Banka kredi finansman maliyeti Genel bir değerlendirme ile kâr hadleri tespit edilir ve dönem dönem şartlara göre değiştirilir. Topladığı fonları değerlendirme ve ortaya çıkan kârı paylaşma bakımından klasik bankalardan esaslı olarak ayrılan Katılım Bankaları, özel cari hesaplar, teminat mektubu verme, akreditif açılması, çek karnesi verilmesi, çek ve senetlerin tahsile alınması, ihracat akreditiflerinin ihbar ve teyit edilmesi, seyahat çeki verilmesi, döviz alım satım işlemleri, yurtiçi ve yurtdışı havale ve transfer işlemleri, kredi kartları, TEDAŞ, Telekom ile yerel yönetimlerin doğalgaz ve su faturası tahsilatları, SGK ve vergi ödemelerine aracılık edilmesi gibi diğer bütün bankacılık hizmetlerini de sunmaktadırlar. Katılım bankalarını klasik bankalardan ayıran farklardan biri, katılım sahiplerine verecekleri kar payının oranının önceden belli olmamasıdır. Diğer önemli bir fark ise, Katılım Bankalarında nakit kredi sistemi olmamasıdır. Reel ekonomik faaliyetlerin ve tamamıyla mal alış satış ile faturalı ve kayıtlı işlemlerin finanse edilmesi söz konusudur. 2. 3. Katılım Bankalarında Kâr Payı Dağıtımı Nasıl Sağlanıyor? Ticaret, malı bedel karşılığı alıp satmak suretiyle yapılır. Katılım Bankaları da bunu yapıyor. Katılım Bankalarının ana kuralı olan “Faizsizlik Prensibi” açısından işlemlerin meşru olmasının en önemli şartı, malı peşin alıp vadeli satmaktır ve bunu yapacağı müşteriye de önceden “banka adına satın alma ve kendine satma” konusunda “vekalet” vermektedir. Bir müşterinin Katılım Bankasından fon kullanma işlemi şöyle yapılır: Fon limiti çıkan müşteri bankaya başvurur, alacağı malı ve satıcıyı bildirir. Bu noktadan sonra Katılım Bankası ile müşteri arasında sözlü akit ve vekalet yoluyla muamele yapılır. Müşteri, Katılım Bankasının vekili olarak önce malı banka adına satın alır, sonra aynı malı bankadan vade farkı ile kendine satın alır. Bu ikinci işlemde akdin iki tarafı da müşteri olur; yani bir taraftan bankanın vekili olarak hareket eder ve malı satar, diğer taraftan kendisi asil olarak malı kendine satın alır. Burada fatura bankaya değil müşteriye kesilir. Hukukta bir şahıs, bir tarafın vekili bir taraftan da asil olarak akdin iki tarafını da teşkil edip işlem yapabilir. Aslında müşteriye limit vermekle banka tarafından yapılan şey açık olarak şudur; şu satıcıdan şu malı şu şartlarda banka adına satın almaya sana vekalet verdik ve vekaletle bankaya aldığın bu malı şu şartlarda (vade, fiyat, vb.) kendine satmaya ikinci bir vekalet daha verdik. Sonuçta müşteriye çift vekalet verilmiş olur. 3. MURABAHA İŞLEMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VERGİ MEVZUATI AÇISINDAN 3. 1. Genel Olarak Murabaha Sisteminin İşleyişi: Katılım bankalarının ağırlıklı olarak kullandıkları fon kullandırma yöntemi murabahadır. Çağdaş murabaha denilen bu sistemde üç taraf yer almaktadır: Aslî alıcı / müşteri, satıcı ve katılım bankası. Bu taraflar arasında murabaha işlemi gerçekleştiğinde meydana gelen akdi ilişki şöyledir: a) Katılım Bankasının malı, müşterisinin talebi üzerine satıcıdan satın alması. (Burada katılım bankası malı alan / alıcı, tedarikçi ise satıcıdır) b) Katılım Bankasının satın almış olduğu malı, müşterisine satması. (Burada katılım bankası satıcı, müşteri ise alıcı konumundadır). Murabaha işleminin uygun olması için taraflar arasında gerçekleşen akdi ilişkide olması gerekenler şunlardır: Katılım bankasının müşteri ile satıcı arasında herhangi bir akit yapılmadan önce, malın maliki olması gerekir. Katılım bankasının mülkü olan mal tüketilmeden önce Katılım bankası tarafından müşteriye satılmalıdır. Katılım Bankasının Murabaha Yönteminde Malın Maliki Olması: Katılım Bankasının müşteri ile satıcı arasında akit yapılmadan önce malın maliki olmasını sağlamak için iki yol vardır: Birinci Yol: katılım bankasının, satıcı ile bizzat görüşüp malı asaleten satın alması: sipariş formu uygulaması: Katılım bankaları bunu sağlamak üzere sipariş formu ile işlem yapmaktadır. Katılım bankasının satıcıya hitaben gönderdiği sipariş formunda müşterinin talep etmiş olduğu malı Katılım Bankası satın aldığını ifade etmektedir (yani icapta bulunmaktadır). İkinci Yol: Vekalet Yöntemi: Eğer satıcı ile katılım bankasının bizzat görüşmesi mümkün değilse, müşteriye vekalet verilerek işlem yapılır. Burada vurgulanması gereken nokta; müşteriye almak istediği malı katılım bankası adına alması yönünde bir yetki ve vekalet verilmesidir. Vekalet verilen müşteri malı aldığında katılım bankası adına almış olacak ve daha sonra katılım bankası bu malı tüketilmeden önce müşterisine satacaktır. Bu yöntemler katılım bankasının malın maliki olmasını sağlar Her iki yöntem sonucunda Katılım Bankası malın maliki olur. Bu durumda Katılım Bankasının satıcıya karşı mal bedelini ödeme sorumluluğu doğmaktadır. Bu akit; katılım bankasının müşterisine daha sonra yapacağı satış akdinden tamamen bağımsız bir akittir. Burada faizsiz bankacılık prensipleri bakımından müşterinin satıcıya karşı hiçbir yükümlülüğü yoktur. Çünkü alıcı katılım bankası, satıcı ise ilgili firma veya kişidir. Katılım bankasının maliki olduğu malın mülkiyetini müşterisine devretmesi: Katılım Bankasının mülkü olan mal, katılım bankası tarafından müşteriye satılır. Burada satıcı katılım bankası, alıcı ise müşteri olacaktır. Katılım bankası, alınan malı veya vekaletle katılım bankası adına alınmış malı müşteriye, üzerinde anlaşılan vade ve kar oran ile satar. Bu satış yine günümüz teknikleri kullanılarak yapılabilir. Bu durumda müşterinin katılım bankasına karşı mal bedelini ödemek, katılım bankasının da müşteriye malı teslim etmek borcu doğmaktadır. 3. 2. Murabaha Sisteminin Vergi Mevzuatı Açısından Değerlendirilmesi: Katılım bankalarının gerçekleştirdikleri murabaha işlemlerinde, gelir veya kurumlar vergisi kanunları açısından bir özellik bulunmamaktadır. Katılım bankalarının bu işlemlerden elde ettikleri kar veya zarar, herhangi bir ticari işletme gibi genel esaslara göre vergilendirilir. Bu sistemde mal satın alanlar ise ödedikleri vade veya fiyat farklarını yine genel hükümlere göre kayıtlarına intikal ettirirler. Katılım Bankacılığında esas irdelenmesi gereken konu; elde edilen gelirin Katılım Bankası tarafında dolaylı vergiler içinde yer alan KDV ve BSMV karşısındaki durumudur. Yukarıda da vurgulandığı üzere, murabaha sistemi, esas itibariyle mal alım satımına dayanmaktadır. Bu yönü ile yapılan işlemlerin 3065 sayılı Kanunun 1 inci maddesi uyarınca KDV’ye tabi olması gerekmektedir. Nitekim yukarıda izah edilen yasal düzenlemelerden önce bu kurumlar tarafından yapılan işlemler genel hükümlere göre KDV’ye tabi tutulmakta idi. Ancak gerek 5228 sayılı Kanunla VUK’nun 204 üncü maddesinde yapılan düzenleme ve gerekse de 5411 sayılı Bankacılık Kanununda yapılan düzenlemeden sonra söz konusu kurumlar “banka” olarak kabul edildiği ve değerlendirildiği için, bu kurumlar tarafından yapılan işlemler, 6802 sayılı Kanunu 28 inci maddesindeki düzenlemeye istinaden BSMV kapsamına alınmıştır. Dolayısıyla da söz konusu işlemler KDVK’nun 17/4-e maddesi uyarınca KDV’den istisna edilmiştir. Buna göre, katılım bankalarının, finansal kiralama işlemleri hariç olmak üzere, her ne şekilde olursa olsun yapacakları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben alacakları paralar banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulacaktır. Bilindiği üzere, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrasında; “Banka ve sigorta şirketlerinin 10/6/1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununa göre yaptıkları işlemler hariç olmak üzere, her ne şekilde olursa olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar banka ve sigorta muameleleri vergisine tabidir” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Aynı Kanunun 30 uncu maddesinde banka ve sigorta vergisinin mükellefinin banka ve sigorta şirketleri olduğu; 31 inci maddesinde ise BSMV’nin matrahının 28 inci maddede yazılı paraların tutarı olduğu, vergi matrahından gider ve vergi adı altında indirim yapılamayacağı ifade edilmiştir. Bu noktada karşımıza, katılım bankalarının murabaha sistemi çerçevesinde gerçekleştirdikleri mal alım ve satımı işlemlerinde BSMV’nin matrahının ne olacağı sorunu çıkmaktadır. Bir başka ifade ile “katılım bankalarının murabaha sistemi çerçevesinde sattıkları mallar nedeniyle lehlerine aldıkları para yani verginin matrahı, satış bedeli mi yoksa işlemden sağlanan kazanç mı olacaktır” sorusunun cevabı aranacaktır. Konunun Platformda tartışılmasında; söz konusu işlemde” BSMV’nin matrahının mal satış bedelinin tamamı olması gerektiği” ve “matrahın işlemden sağlanan kazanç olması gerektiği” şeklinde iki görüş ortaya çıkmıştır. BSMV’nin matrahının mal satış bedelinin tamamı olması gerektiğini savunan birinci görüş sahiplerinin gerekçesi aşağıdaki gibidir; 6802 sayılı Kanunun 28 inci maddesinde; banka ve sigorta şirketlerinin finansal kiralama işlemleri hariç olmak üzere, her ne şekilde olursa olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paraların banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi olduğu, 30 uncu maddesinde banka ve sigorta vergisinin mükellefinin banka ve sigorta şirketleri olduğu; 31 inci maddesinde ise BSMV’nin matrahının 28 inci maddede yazılı paraların tutarı olduğu, vergi matrahından gider ve vergi adı altında indirim yapılamayacağı ifade edilmiştir. Kanun hükmü son derece açıktır. BSMV mükelleflerinin yapmış oldukları muameleler nedeniyle lehlerine almış oldukları paralar BSMV’nin matrahını oluşturacaktır ve bu tutardan gider veya vergi adı altında herhangi bir indirim yapılamaz. Bankalar tarafından verilen kredilerin geri ödenmesi aşamasında krediyi kullanan sonuçta hem anaparayı geri ödemekte ve hem de kullandığı bu paranın bedeli olan faizi ödemektedir. Yani bankanın müşteriden geri aldığı paranın ana paraya tekabül eden kısmı, zaten bankanın parasıdır. Dolayısıyla bu kısım için banka tarafından lehe alınmış bir paradan söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle anılan işlemlerden bankanın lehe aldığı tutar faiz ve varsa komisyon gibi tutarlardır ve BSMV’nin matrahını da bu tutarlar oluşturur. Katılım bankaları tarafından gerçekleştirilen murabaha işlemlerinde ise banka fon kullanmak isteyen müşterisine mal satmakta ve belirlenen vade sonunda sattığı malın bedelini tahsil etmektedir. Bu işlemlerde, bankaların gerçekleştirdiği kredi işlemleri gibi müşteriye verilmiş bir ana paranın da geri alınması söz konusu olmamaktadır. Yani mal satış bedeli olarak tahsil edilen tutarın tamamı, katılım bankasının lehine aldığı bir tutar olmaktadır. Katılım bankasının müşterisine sattığı malı başka bir satıcıdan satın almış ve bunun için bir bedel ödemiş olması, bu sonucu değiştirmemektedir. Çünkü Kanunun 31 inci maddesi uyarınca BSMV matrahından gider veya vergi adı altında herhangi bir indirim yapılamaz. Dolayısıyla, katılım bankasının gerçekleştirdiği murabaha işleminde BSMV’nin matrahının tahsil edilen mal satış bedelinin tamamı olması gerekmektedir. VUK’nun 3 üncü maddesinde yer alan vergilemede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu şeklindeki düzenlemenin bu işlemde uygulanması da mümkün değildir. Çünkü hem teoride ve hem de uygulamada, yapılan işlem sonucu elde edilen gelir hiçbir şekilde fon kullandırma işleminin karşılığı olarak kabul edilmemekte ve değerlendirilmemektedir. Ayrıca bu şekilde yapılacak bir değerlendirme yani katılım bankasının murabaha işleminden sağladığı gelirin fon kullandırmanın karşılığı olduğu şeklindeki bir varsayım, anılan sistemin özü ve prensipleri ile de bağdaşmayacaktır. Bu kabulümüzün haksız olduğu ve gereksiz vergilemeye yol açtığı iddia edilebilir ve bu iddia bizce makul de kabul edilebilir. Ancak savunduğumuz görüş, yasal düzenlemelerin doğal bir sonucudur ve bu sonucun değişmesi için de yine yasal düzenlemeler yapılarak her şeyin adının doğru bir şekilde konulması gerekir. BSMV’nin matrahının işlemden sağlanan kazanç olması gerektiğini savunan ikinci görüş sahiplerinin gerekçesi de aşağıdaki gibidir: Her şeyden önce olayı VUK’nun 3 üncü maddesinde yer alan vergilemede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu şeklindeki düzenleme çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Katılım bankaları, gerçekleştirdikleri murabaha işleminde her ne kadar mal almış ve satmış gibi görünseler bile, sonuçta müşterisine bir fon kullandırmaktadır. Bunu yaparken müşterisine bankaların kredi işlemlerinde olduğu gibi doğrudan bir ödemede bulunmamakta ancak bunun karşılığında müşterisinin yerine malı tedarik eden satıcıya bir ödemede bulunmaktadır. Müşterisinden ise belirlenen vade sonunda sattığı malın bedelini tahsil etmektedir. Dolayısıyla katılım bankasının yaptığı işlemi bir bütün olarak değerlendirmek gerektiği düşüncesindeyiz. Böyle yaptığımızda ise katılım bankasının satıcıdan peşin parayla mal tedarik etmesi ve bunu fon kullanmak isteyen müşterisine vadeli olarak satarak vade sonunda parasını tahsil etmesi işlemi esasında tek bir işlemdir. Bu işlem sonucunda katılım bankasının lehine kalan para ise malın peşin para ile alım bedeli ile vadeli olarak satış bedeli arasındaki farktır ve BSMV’nin de bu fark üzerinden hesaplanması gerekir. 4. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Bu çalışmamızda, katılım bankalarının murabaha yöntemi ile müşterilerine fon kullandırması işleminin vergi kanunları karşısındaki durumu değerlendirilmiştir. İlgili bölümlerde de izah edildiği üzere, yapılan yasal düzenlemelerden sonra bu kurumların KDV uygulaması konusunda herhangi bir sorunları kalmamış ve bu kurumların işlemlerinin BSMV’ye tabi olması gerektiği vurgulanmıştır. Konuyla ilgili esas sorun, gerçekleştirilen murabaha işlemleri sonucunda bu kurumlar tarafından elde edilen lehe kalan para tutarının yani BSMV matrahının ne olacağı hususudur. Platformda yapılan değerlendirme sonucunda iki farklı görüş ortaya çıkmış ve bu görüşlerden “BSMV’nin matrahının mal satış bedelinin tamamı olması gerektiği” şeklindeki görüş ağırlık kazanmıştır. Yasal düzenlemelerdeki ifadeleri esas alan bu görüşün bazı haksız uygulamalara yol açabileceği de genel olarak kabul görmüş olmakla birlikte; bu sonucun sistemin özelliğinden ve ona atfedilen bazı tanım ve kavramlardan kaynaklandığı, aksi yönde bir sonucun ortaya çıkabilmesi için yasal düzenlemeler yapılması ve yapılan işlemin, işin özüne uygun olarak tanımlanmasının daha doğru olacağı da ifade edilmiştir.