DİNLER TARİHİ

Transkript

DİNLER TARİHİ
Caynizm Sihizm
Ünite 5
İlahiyat Lisans Tamamlama Programı
DİNLER TARİHİ
Doç. Dr. Cengiz BATUK
1
© Tüm hakları saklıdır.
Ünite 5
CAYNİZM - SİHİZM
Doç. Dr. Cengiz BATUK
İçindekiler
5.1. CAYNİZM .................................................................................................................................... 3
5.1.1. Caynizm’in Doğuşu ve Tarihsel Gelişim
................................................................................................. 3
5.1.2. Kutsal Metinleri...................................................................................................................................................... 5
5.1.3. Caynizm’in Yayılışı................................................................................................................................................. 6
5.1.4. Temel Öğretiler....................................................................................................................................................... 7
5.1.5. Başlıca İbadet ve Uygulamaları........................................................................................................................ 9
5.1.6. Caynist Grupları....................................................................................................................................................11
5.1.7. Caynist Sembolleri..............................................................................................................................................12
5.2. SİHİZM........................................................................................................................................12
5.2.1. Sihizm Öncesi Senkretik ve Reformist Hareketler...................................................................................13
5.2.2. Guru Nanak (1469-1538)..................................................................................................................................13
5.2.3. Tarihsel Gelişimi...................................................................................................................................................14
5.2.4. İnanç Esasları.........................................................................................................................................................17
5.3. Kaynaklar..............................................................................................................................26
2
Caynizm Sihizm
Ünite 5
Bu ünitede ilk kısımda;
•
•
•
•
•
•
Hinduizm’e bir tepki olarak doğan Caynizm’in doğuşu ve gelişimi,
Caynizm’in Kurucusu Mahavira’nın hayatı,
Caynizm’in tarihsel gelişimi,
Caynist inanç ve öğretileri,
Caynist İbadet ve Ahlak öğretileri,
Caynizm’in ana ekolleri
İkinci kısımda;
•
•
•
•
•
•
Hinduizm’e ve İslam’a bir tepki olarak doğan Sihizm’in doğuşu ve gelişimi,
Sihizm’in senkretik yapısı,
Sihizm’in tarihsel gelişimi,
Sihizm’in inanç esasları ve öğretileri,
Sih tapınakları ve ibadetleri
Günümüzde Sihlerin durumu ve Müslüman ve Hindularla ilişkileri
inceleme konusu yapılmaktadır.
5.1. CAYNİZM
5.1.1. Caynizm’in Doğuşu ve Tarihsel Gelişim
Caynizm, tıpkı Budizm gibi MÖ. 6. Asırda Hint yarımadasının kuzeyindeki Ganj havzasında yer
alan Bihar eyaletinde geleneksel Hindu dininin kast anlayışına ve kanlı kurban törenlerine karşı
reaksiyoner bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Tarihsel süreçte uluslararası ölçekte yayılamamışsa bile, bugüne kadar Hint yarımadasındaki varlığını sürdürmüştür. Caynizm’in bağlılarının
neredeyse tamamı Hindistan’da yaşamaktadır. Caynizm daha ziyade zühd ve riyazet ehlinin dini
olarak dinler tarihçilerinin ilgisini çekmeyi sürdürmektedir. Caynistler, canlı-cansız her varlığın
bir ryha sahip olduğu ilkesinden hareketle her türlü varlığa zarar vermeyi yasaklayan ahimsa
prensibine katı bağlılıkları, savundukları ateist ve hümanist anlayışların yanı sıra Kalidas ve Mahatma Gandhi gibi uluslar arası üne sahip Hintli edebiyat ve siyaset adamlarının destekleri sayesinde kendilerini dünyaya tanıtmayı başarabilmişlerdir. Gerçekten Caynizm ve Budizm, birçok
bakımdan birbirine benzer. Söz konusu iki dünya arasındaki benzer hususları altı noktada toplamak mümkündür:
•
•
•
•
•
Her ikisi de Kuzey Hindistan’da aynı bölgede ve dönemde ortaya çıkmıştır.
Vedaların diline dini otoritesine ve onlardan kaynaklanan dini uygulamalara karşıdırlar.
Hint toplumundaki geleneksel sınıfları yani kast sistemini geçersiz bulurlar.
Alemin yaratılması ve devamında Tanrı veya tanrısal güçlerin rolünü kabul etmezler.
Nihai kurtuluşun ancak katı züht ve riyazet hayatı sayesinde gerçekleşeceğini kabul ederler. Nihai aydınlanmaya kavuşan kimsenin dünyevi ve insani sınırlamalar ile samsara çarkından ebediyen kurtulacağına inanırlar.
• Arhat, Tathagatha, Siddha, Mukta gibi terimleri nihai aydınlanmaya ulaşan kimseler için aynı anlamlarda kullanırlar.
3
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
Bütün bu benzerliklere rağmen Caynizm, perrennial felsefeyi çağrıştıran din anlayışı, aynı ezeli hikmeti tarihin değişik dönemlerinde insanlara anlattıkları varsayılan Tirtankaraları, onların
heykelleri etrafında oluşan dini uygulamaları, alemdeki her şeyin canlı ve sabit bir ruha sahip olduğunu kabul eden varlık anlayışı ve karmayı genel ahlaki nedensellik yasası dışında jiva atomlarıyla birleşerek onların asli özelliklerini örten bir çeşit ezeli maddi unsur olarak kabul eden
ontolojik görüşleri ile Budizm’den; Ahimsanın sadece insanlara değil, her türlü canlıya karşı
uyulması gereken bir kural olduğu, dünyanın yaratılmasından sorumlu bir tanrı veya tanrısal
varlıkların olmadığı noktasında Hinduizm’den farklıdır.
Mevcut kaynaklara göre Caynizm’in kurucusu veya sistemleştiricisi Vardhamana’dır. O tahminen MÖ. 540 yıllarında dünyaya gelmiştir. Tıpkı Budda gibi kşatriya kastına mensup bir ailenin
çocuğu olan Vardhamana, otuz yaşlarına kadar düzenli bir aile hayatından sonra züht ve riyazete başlar. Kaynaklarda böyle bir karar almasında, o sırada anne ve babasını peşi sıra kaybetmesinin veya riyazetin, dönemin yaygın bir geleneği olmasının etkili olduğu zikredilir. Ailesinden ve
dünyadan feragat etmesinin sembolü olarak saçlarını ve sakallarını söker ve bir grup münzeviye
katılarak asketik bir hayata başlar. Vardhamana/Mahavira’nın katıldığı bu sıkı asketik hayat, çıplaklığı ve yiyeceğini çöplüklerden elde etmeyi de kapsıyordu. Dahası Mahavira, asketik hayatında ne banyo yaptı ne de üzerine konan sinek ve diğer haşeratı bedeninden uzaklaştırmak için
tedbirler aldı. Onüç yıllık katı bir riyazet sonrasında o amacına, yani nihai aydınlanmaya ulaşır.
Bundan sonra kendisine Jina (Muzaffer) veya Mahavira (Büyük Kahraman) ünvanı verilir. Jina,
doğum-ölüm-yeniden doğum döngüsüne galip gelen anlamında nirvanaya ulaşan anlamındadır. O ömrünün kalan otuz yılını kendisinden önceki yirmi üç Tirthankara’nın öğrettiklerini yeniden yorumlayıp öğrencilerine anlatarak geçirir. MÖ. 470 yıllarında ise 70 yaşlarında ölüm orucu
sonunda hayata veda eder.
Caynistlere göre kendi öğretileri Mahavira ile başlamaz. Zira o, bu dönemdeki yirmi dört Tirthankara’nın
sonuncusudur. Caynist Kozmolojiye göre, yaşadığımız alem ezeli ve ebedidir. Alem, birbirini izleyen
uzun yükseliş ve çöküş süreçlerinde varlığını sürdürür ve bu süreçler sonsuza dek periyodik olarak tekrarlanır. Yüseliş dönemlerinde alemde mutluluk ve huzur hakimdir, insanlar uzun ömre sahiptir. Dolayısıyla bu safhada ruhani liderlere ihtiyaç duyulmaz. Çöküş devreleri başlayınca, hayat günden güne
zorlaşır, alemdeki her türlü kötülük artar, insanların ömrü giderek kısalır. Dolayısıyla dünyada huzur ve
mutluluk ortadan kalkar. İşte Tirthankara adı verilen ruhani liderler, dünyada huzur ve mutluluk arayan
insanlara yardımcı olmak, onlara örnek olmak üzere çöküş ve sıkıntı devrelerinde ortaya çıkarlar.
Altı alt döneme ayrılan çöküş devresinin beşinci safhası Mahavira’nın ölümünden üç yıl sonra
başlamıştır. Bu safhanın yirmi bir bin veya kırk bin yıl devam edeceği varsayılır. Bundan sonra
ise şartların daha da kötüleşeceği altıncı ve son safha başlayacaktır. Onun da sonunda her şey
fırtınalarla yok olacak ve bu felaketlerden çok az kimse kendini kurtarabilecektir. Böylece çöküş
devresi, sona erecek, ve sonrasında her şeyin giderek iyileşeceği yeni bir gelişim devresi başlayacaktır. Bütün bu olaylar tamamen doğanın kendi kurallarına göre cereyan edecek ve yüce bir
Tanrının bu gelişmelerde bir müdahalesi olmayacaktır.
4
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
Dinler Tarihçileri, yeterli belge ve kanıtları olmamasından ötürü Mahavira’dan önceki Tirthnakaralara dair rivayetlerin çoğunluğunu kabul etmez. Sadece 22, 23, 24. Tirthankaraların tarihi şahsiyetler olabileceğini kabul ederler. Bunların da muhtemelen MÖ. 9-6. asırlar arasında yaşamış
ve Vedalardan farklı bir din anlayışını savunan, nihai kurtuluş için kurban törenleri yerine katı
züht ve riyazet hayatı öneren kimseler, diğerlerinin ise mitolojik varlıklar olabileceğine inanırlar.
Mahavira’nın öğrettikleri, onun XI. halefi kabul edilen Bradrabhahu’ya kadar şifahi olarak aktarılmış ve MÖ. 4. asırdan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmıştır. Bu dönemde Maurya Kralı
Chandragupta’nın (ölümü MÖ:293) Caynizm’i benimsemesi ve onu krallığın resmi dini kabul
etmesi, bu gelişmenin en önemli nedenidir. Caynizm bu dönemde altın çağlarını yaşamasına
rağmen, yine aynı tarihlerde sonuçları bugüne kadar devam eden Digambara (Hava giyinenler) ve Svetambara (Beyaz Giyinenler) şeklinde bir bölünme yaşanmıştır. Bunun temel nedeni
olarak, iki keşiş arasındaki liderlik mücadelesi kabul edilebilir. Zira iki mezhep arasındaki farklılıklar öğretide değil, daha ziyade dini uygulamalardadır. Örneğin, hava giyinenler, kadınların
manastır hayatına girmesini ve Angaların Mahavira’nın öğretielrini içeren gerçek kutsal metinler olduğunu kabul etmezler, Hava giyinenler, dünyadan tamamen el etek çekerek gerçek bir
münzevi olmak için tamamen çıplak olunması gerektiği üzerinde durur. Bu grup mensupları
Mahavira’nın tamamen çıplak olduğuna ve basit bir giysi de dahil kişinin sahip olduğu her tür
malın gurur, kibir ve utanç kaynağı olduğuna inanmaktadır. Kısaca bu grup mensuplarına göre,
elbise giymek, süs eşyası bulundurmak, kişinin kurtuluşa ulaşamadığının alametidir. Buna karşılık beyaz giyinenler, beyaz elbiseler giyinmeyi manastır hayatının kurallarının çiğnenmesi olarak görmezler, ayrıca kadınların da züht ve riyazet hayatına girebileceğini, Angalar ve onların
yorumu niteliğindeki diğer yazılı metinlerin kutsal metinler olduğunu kabul ederler. Miladi 13.
Asırda ortaya çıkan bhakti düşüncesi Caynizm’in gelişimini önemli oranda durdurmuş olsa bile
onlar, varlıklarını hala devam ettirmektedir.
5.1.2. Kutsal Metinleri
Caynist kutsal metinlerinin tamamlanması ancak miladi 5. Asırda gerçekleşmiştir. Günümüzde
Svetambara (beyaz giyinenler) mezhebince kırk beş metinden oluştuğu kabul edilen bu eserlerin tespitine yönelik ilk çalışmalar ise aslında MÖ. 300 yıllarında gerçekleştirildiği düşünülen
I. Pataliputra toplantısına kadar uzanır. Mahavira’nın ölümünden sonra uzun yıllar şifahi olarak
aktarılan ve bilahare yazıya geçirilen bu metinler şu eserlerden oluşur.
5.1.2.1. Purvalar
Bugün elimizde olmamalarına rağmen mevcut kutsal metinlerde sayıları on dört adet olarak bildirilen ve Mahavira’nın on bir havarisine bizzat yazdırdığı kabul edilen metinlerdir. Kaybolan bu
metinlerin ilk Tirthankara Risabha’dan Mahavira’ya kadar gelen yirmi dört Tirthankara’nın ortak
görüş ve düşünceleri ihtiva ettikleri kabul edilir.
5.1.2.2. Angalar
Elimizde mevcut olan metinlerin en eskisidir, sayıları on ikidir. Bu metinler, caynist keşişlerin
uyması gereken kurallardan, caynist önderlerin hayat hikayelerinden, genel ahlak kurallarını ve
dini öğretileri içeren hikayelerden, kaçınılması gereken kötü fiillerden, Mahavira ve muhalifleri
arasında geçen felsefi tartışmalardan bahsetmektedir.
5
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
5.1.2.3. Upangalar
Ele aldıkları konular arasında doğrudan bir bağlantı olmasa bile Angalarla ilişkili, hatta onların
yorumları oldukları kabul edilir. Muhtemelen bunun en önemli nedeni Angalar gibi sayılarının
on iki adet oluşudur. Bunlar Mahavira’nın tenasüh ve kurtuluşa dair vaazlarını, Mahaviranın dönemin krallarına tavsiyelerini, canlı cansız varlıklar hakkında bilgiler, astroloji ve kozmolojiye
dair hususları içermektedir.
Bu temel metinlerin dışında daha başka metinler de vardır. Bunlar, Prakirnalar (Müteferrik Konular), Cheda Sutralar (Manastır Kuralları), Mula Sutralar (Temel Metinler), Nandi Sutra’dır.
5.1.3. Caynizm’in Yayılışı
Mahavira’nın öğretisi günümüz Hindistan’ının kuzey-doğu eyaleti olan Bihar’ın sınırları içindeki Magadha krallığında etkili olmuştur. Caynist kutsal yazılarında Keşmir ve Nepal bölgelerine Caynizm’i yaymak için giden misyonerlerden bahsedilmektedir. Meşhur Budist imparator
Ashoka’nın büyük babasının ve oğullarından birinin de Caynist olduğu rivayet edilmektedir.
Erken dönem Hindistan tarihiyle ilgili bilgilerin yüzeysek olmasından dolayı Caynizm’in ilk yayılış dönemi hakkında net bilgiler vermek oldukça zordur. Bununla birlikte mevcut verilerden
Caynizm’in güney Hindistan’da ve batı bölgelerindeki Rajasthan ile Gujurat bölgelerinde yayıldığı bilinmektedir. Caynizm’in Hindistan’ın çeşitli bölgelerinde yayılması, Caynistlerin bu süreçte hiçbir engelle karşılaşmadıkları anlamına gelmez. Zira Caynist din adamları ve misyonerleri
kendi öğretilerini yaymaya çalışırken özellikle en büyük rakipleri olan Budistlerin ciddi engellemeleriyle karşılaşmışlardır. Yine Caynistlerin canlı-cansız her varlığın bir ruha sahip olduğu
gerçeğinden hareketle hiçbir canlıya zarar vermemeyi öngören ahimsa öğretisine aşırı bağlılıkları onları hayvan kurbanını teşvik eden bazı Hindu mezhepleriyle çatışmaya sevk etmiştir.
XIII. yy.dan itibaren ise İslam’ın kuzey Hindistan’da hızla güç kazanması karşısında Caynistler
ciddi oranda taraftarlarını kaybederek bu bölgede varlıklarını yitirme noktasına gelmişlerdir.
Bu gelişmeler, Caynistlerin bölgedeki sayısının ciddi oranda azalmasına yol açsa da, Caynistler
Hindistan’da hala hatırı sayılır bir mevcudiyete sahiptirler.
Günümüzde Caynistler, genel olarak Hindistan’da yaşamaktadırlar. Ancak II. Dünya savaşından sonra
yaşanan göçler neticesinde artık başta Büyük Britanya olmak üzere A.B.D. ve Kanada’da on binlerce
Caynist bulunmaktadır. Ahimsa ilkesine olan bağlılıklarından dolayı, Caynistler genel olarak iş hayatı
ve hukukla ilgili mesleklere ilgi göstermektedirler. Bundan dolayı Caynistler, yaşadıkları bölgenin en
zenginleri arasında yer almaktadırlar. Zengin Caynistler, bulundukları bölgelerde mabet yapımına ve
fakirlere bağışta bulunmaya özen göstermektedir. Hatta bazı zengin Caynistler, akademik faaliyetleri
destekleyerek Caynizm’in Batıda ilgi odağı olmasına ciddi katkı sağlamaktadır. Bu ilginin bir sonucu
olarak, modern dünyada şiddet kültürünün artması karşısında şiddete karşı olan bazı şahsiyetler şiddete karşı durmak için Caynizm’den ciddi şekilde etkilenmektedir. Örneğin İngiliz sömürüsüne karşı başlattığı şiddet ön görmeyen pasif direniş hareketiyle meşhur olan Mahatma Gandhi’nin Srimad
Rajchandra adlı Caynist bilgeden ciddi şekilde etkilendiğine inanılmaktadır. Günümüzde Hindistan’da
yaşayan Caynistler, hiçbir şekilde şiddete bulaşmama noktasında ahimsa öğretisine bağlılıklarını sıkı
bir şekilde devam ettirirken diyaspora Caynistleri yani Batı dünyasında yaşayan Caynistler, bu ilkeyi
sosyal adalet, sivil haklar, nükleer silahların yasaklanması ve hayvan hakları gibi konuları da içine alacak
şekilde daha geniş bir şekilde yorumlayarak uygulamaktadır.
6
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
5.1.4. Temel Öğretiler
Caynistler inançlarının, zamanın döngüselliği bağlamında çeşitli dönemlerde tekrar tekrar öğretilen ilk ve son din olduğuna inanmaktadır. Caynistlere göre zamanın bu döngüselliği, yukarı
doğru hareketi varlıkların durumunda olumlu gelişmelerin olduğuna, aşağı doğru hareketi ise
varlığın dejenerasyonuna işaret eden dönen bir tekerleği andırmaktadır.
Caynizm, insanın ve içinde yaşadığı alemin bir tanrı veya benzeri bir varlık tarafından yaratılmış olduğu fikrine kesin olarak karşı çıkar. Bununla birlikte, Tirthankara anlayışı nedeniyle tanrısallığı bir varlık kategorisi olarak benimser ve ölümle bedenden ayrılan ruhun dünyadaki iradi
eylemlerinin ahlaki sonuçlarına bağlı olarak, tanrılar alemi, yeryüzü ve kötülerin mekanı olan
yerlatı dünyasındaki katmanlardan birinde hayatını sürdüreceğine inanırlar. Onlara göre içinde
yaşadığımız alem, ezeli ve ebedidir; dolayısıyla dünyadaki pek çok dinde rastladığımız kıyamet
öğretilerine Caynizm’de rastlanmaz.
Caynizm, Budizm ve Advaita düşüncesinden farklı olarak alemin ve oradaki fenomenlerin reel
gerçekliğini kabul eder. Başka bir ifadeyle Caynizm’de anatma ve maya öğretileri yoktur. Varoluşun başlangıcı, jiva atomlarının hareketiyledir, eşyaya canlılık veren jiva sadece insanlar, hayvanlar ve bitkilerde değil, taş, kaya, ırmak ve dere gibi nesnelerde de vardır. Geleneksel ahimsa
kuralının Caynizm’de yeryüzündeki hemen her varlığı içine alacak şekilde genişletilmesinin temelinde bu anlayış vardır. Caynist din adamlarının, soğan, turp gibi sebzeleri vejateryen diyet
dışında tutmaları ile adım atacağı yeri önce süpürmesi ve ağızlarında maskeyle dolaşmaları da
bundandır.
5.1.4.1. Üç Mücevher (Triratna)
Caynizm’de ruhun kurtuluşa erebilmesi için tövbe ve kefaret gibi evrensel uygulamaların yanı
sıra, doğru iman, doğru bilgi ve doğru davranıştan oluşan “üç mücevher” (Triratna) diye anılan
bir reçete önerilir.
Doğru İman:
Kutsal metinlerden şüphe duymamayı, dünyevi hazlara karşı isteksizliği, ruhsal kurtuluşun imkanına kesin olarak inanmayı ve doğru yolun yolcularını sevip saymayı ifade eder.
Doğru Bilgi:
Bu, alemin varlığını ve mahiyetine dair tutum ve davranışımızı belirler. Bu sadece entelektüel
olarak veya kutsal metinlerden değil, ancak varlığın gerçek bilgisine ulaşmış tirthankaralardan
elde edilebilecek deruni bilgidir.
Doğru Davranış:
Öncelikle ahimsa (öldürmemek), satya (doğru sözlü olmak), asteya (başkasına ait şeyi almamak),
brahmacari (cinsel ilişkiden uzak durmak), aparigraha (kanaatkar olmak)’tan oluşan beş temel
kurala uymaktır.
7
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
5.1.4.2. Görecelilik (Anekāntavāda)
Görecelilik/Relativizim, Caynizm’in en önemli öğretilerinden birsidir. Anekāntavāda olarak adlandırılan bu öğretiye göre her şey görecelidir. Farklı açılardan bakıldığında farklı anlaşılabilir, görülebilir.
Anekāntavāda, plüralizme (çoğulculuğa), düşüncelerin, hakikatin, gerçekliğin çokluğuna ve farklı açılardan bakıldığında değişkenliğine işaret ederek hakikatin bütününün tek bir yönden bakılarak anlaşılamayacağını ifade etmeye çalışır. Bunu anlatmak için kullanılan en yaygın hikaye körler ve fil hikayesidir. Hikayeye körler aralarına bırakılan bir hiç görmedikleri, görme imkanları olmayan fili anlamaya ve
anlatmaya çalışırlar. Fil kendilerinden büyük olduğu için filin tamamına dokunamazlar. Ancak herkes
bir parçasına dokunarak fili anlar ve tarif eder. Anlaşılan ve anlatılan her şey file ait olmakla birlikte filin
bütünü kapsamaz. Kimine göre fil kocaman bir kulak, bir diğerine göre hortum, bir başkasına göre
koca bir sütundan ibarettir. Her biri filin/hakikatin bir parçasından hareketle onu tanımlamaya kalktıkları içinde bütünü kavrayamaz ve yanılgıya düşerler. Genel olarak iki şekilde ifade edilir: Syādvāda ve
Nayavāda. Ancak genel olarak her iki terimle de kastedilen aynı şeydir. Bir nesnenin ya da düşüncenin
daha doğrusu hakikatin farklı veçhelerinin olduğu ve hakikatin bütünün kavranamayacağı, doğası gereği insanın parçacı düşünmek durumunda olduğudur.
Syādvāda:
“her hüküm görecelidir” anlamında syadvada öğretisidir. Gandhi’nin bile çoğulcu düşüncesini
temellendirdiği ve Vedanta düşüncesinin özü kabul ettiği bu öğreti, Caynist düşünce sisteminin
temel inançlarındandır. Buna göre algılanan her obje, sayısız niteliklere sahiptir, bu özelliklerin
tamamı, tirthankaralar tarafından kavranabilir. Bunların dışındaki sıradan kimseler ise eşyanın
özelliklerinin tamamını değil, sadece belli bir kısmını kavrayabilir. Böyle olduğu içindir ki, onların eşya hakkındaki hükümleri mutlak değil, muhayyeldir. Caynistler her hükmün başına “bir
açıdan”, “bir bakımdan” gibi, o hükümdeki izafiyetini ve şarta bağlılığı dile getiren tabirlere yer
verilmesi gerektiğini savunurlar. Bu yedi önermeyle (saptibhaṅgī) izah edilmeye çalışılır:
•
•
•
•
•
•
•
syād-asti—bir açıdan “o” dur,
syād-nāsti—bir açıdan, “o” değildir,
syād-asti-nāsti—bir açıdan, “o” dur , ve “o” değildir,
syād-asti-avaktavyaḥ—bir açıdan, “o” dur, ve tanımlanamazdır,
syād-nāsti-avaktavyaḥ—bir açıdan, o değildir, ve tanımlanamazdır,
syād-asti-nāsti-avaktavyaḥ—bir açıdan, “o”dur, “o” değildir, tanımlanamazdır,
syād-avaktavyaḥ—bir açıdan, tanımlanamazdır.
5.1.4.3. Karma - Samsara
Hinduizm ve Budizmdeki karma-tenasüh öğretisi, Caynizm tarafından da kabul edilmiştir. Upanişatlardan sonra Hinduizm içerisinde ortaya çıkan ve Carvaka hariç bütün felsefi ve dini mezheplerce benimsenen karma ve tenasüh inancı, ancak Caynist din adamlarının çalışmaları sayesinde çözümlenmiş ve
anlaşılmıştır. Karma-tenasüh genel ahlaki bir nedensellik kanunu olmanın ötesinde, kişiyi hem geçmişe hem de geleceğe bağlayan bir bağdır. O, geçmişle olan ilişkisi göz önüne alındığında, insanı önemli
ölçüde kayıtlayan, bağımsız olarak iş yapmasını engelleyen bir bağ olarak görülebilir. Bu özelliğinden
dolayı, gerek insanlar arasındaki sosyo-kültürel ve ekonomik farklılıkları, gerekse de değişik varlık kategorileri arasındaki bariz farklılıkları izah eden bir inanç olarak telakki edilmektedir. Zira karma-tenasüh
anlayışına göre, sosyo-kültürel çevre, sahip olunan kabiliyetler ve psikolojik özellikler, onun geçmiş
karmik birikimiyle belirlenir. Yeryüzünde yaşayan her bir varlığın önceki karmik birikimleri farklı olduğu
8
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
içindir ki, onların mevcut statüleri, sosyo kültürel ve ekonomik durumları arasında aleni farklılıklar mevcuttur. Bu durumda varlıklar arasındaki farklılıklar, bir adaletsizlik değil, aksine adaletin bir gereğidir.
5.1.5. Başlıca İbadet ve Uygulamaları
Caynizm’in özgün öğretileri kadar dini uygulamaları da genel Hindu inanç ve uygulamalarından
etkilenmiştir. Hindu zahitleri ile Caynist keşişlerin uygulamaları arasında pek çok benzerlik göze
çarpar. Caynistler, aşramalarda toplu olarak yaşayıp zahitlik geleneğini sürdüren keşişler ve normal gündelik hayatı devam ettirenler olmak üzere iki ana gruba ayrılır. İlk bakışta birinciler,
hayatlarını dine göre planlayanlar, ikinciler ise birincilerin dünyevi ihtiyacını karşılayan ve dinle
çok fazla alakası olmayan kimnseler görünümündedir. Bunun yanı sıra kadınların, ister manastır
hayatını tercih etsin, isterse etmesin, erkeklerden farklı ve sorumlulukları söz konusudur. Bundan dolayı Caynist toplumu, dini bakımdan züht ve riyazet hayatı yaşayan keşişler, normal hayatını devam ettiren erkekler, manastır hayatına bağlı keşişler ve dünyevi hayat sürdüren kadınlar
olmak üzere dört grupta ele alınabilir.
Bu gruplardan hangisinde yer alırsa alsın her Caynist, triratna (üç mücevher) denilen, doğru
iman, doğru bilgi ve doğru davranış basamaklarından oluşan temel dini esaslara uymak ve gereklerini yerine getirmek zorundadır. Bu, nihai kurtuluş için gereklidir, fakat yeterli değildir. Zira
Caynizm’de nihai kurtuluşa sadece dünyevi bağlardan tamamen kurtulmuş keşişlerin ulaşabileceği kabul edilir. Bununla birlikte tapınaklarda Tirthankara heykelleri etrafında yoğunlaşan dini
törenlere devam eden ve beş temel kurala uygun yaşayan kimseler de nihai kurtuluş hedefine
ilerleyen yolcular olarak tanımlanabilir. Herkesin yerine getirmekle sorumlı olduğu beş temel
ahlaki kural şunlardır:
•
•
•
•
•
Ahimsa: Hiçbir canlıya zarar vermemek
Satya: Doğru sözlü olmak veya doğruluktan ayrılmamak
Asteya:Başkasına ait bir şeyi almamak
Brahmacarya: Cinsel ilişkiden özellikle zinadan kaçınmak
Aparigraha:Az ile yetinmek veya kanaatkar olmak.
Bu beş kurala keşişler için “geceleyin hiçbir şey yiyip içmeme” şeklinde altıncı bir kural daha
eklenebilir. Ancak böyle bir yasağın nedeni, karanlıkta, tek hücreli bile olsa diğer canlılara zarar vermemek olduğu göz önüne alınarak bu da çoğunlukla ahimsa kuralı içinde telakki edilir.
Ahimsa ilkesinin doğal bir sonucu olarak tüm Caynistler vejateryendir. Ancak bitkiler de canlı
olduğundan bunlara zarar vermek de ahimsa ilkesi gereği sakıncalı görüldüğünden rahipler sıs
sık uzun süreli oruç tutarlar. Rahip olmayanların avlanma gibi yaşama zarar veren mesleklerden
kaçınması zorunludur. Bu katı kuraldan dolayı yukarıda da ifade ettiğimiz gibi günümüzde Caynistler genel olarak iş hayatı, hukuk ve eğitimle ilgili mesleklere ilgi göstermektedir. Satya Caynistlerin diğer insanlara zarar vermekle sonuçlanmayacaksa her zaman doğruyu söylemelerini
gerektirmektedir. Eğer Caynist kişinin söyleyeceği doğru, diğer insanlara zarar verecekse o zaman yalan konuşmak yerine kişi susmalıdır. Bu ilke sadece din adamları için değil, aynı zamanda
din adamı olmayanları da kapsamaktadır. Bu çerçevede din adamı olmayanlar iş hayatlarında ve
hukuki işlemlerde bu doğru sözlülük ilkesinin gereğinin yerine getirecek şekilde davranmalıdır.
Rahip olamayan Caynistler, mevcut kısa yaşamlarında bu beş temel kuralı hakkıyla uygulayamadıklarını düşündüklerinden onların yumuşatılmış şekillerini uygulamakta ve daha sonraki yaşamlarında yani yeniden bedenleştiklerinde rahip hayatı sürmeyi ümit etmektedir.
9
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
Mahavira Caynistler için her bakımdan örnek alınması gereken bir modeldir. Dolayısıyla manastır hayatına ait tüm kurallar onun telkin ve uygulamaları göz önüne alınarak belirlenmiştir.
Bütün keşişlerin onun yolunu izlediği ve hepsinin birer Mahavira adayı olduğu söylenebilir. Ancak hemen ifade etmek gerekir ki, Mahavira on üç yıllık züht ve riyazet döneminde yalnız bir
hayatı yeğlediği halde onun günümüzdeki takipçileri toplu manastır ve riyazet hayatını tercih
ederler. Gana adı verilen rahipler topluluğu, cemaatin maddi ve manevi refahından sorumlu
olan yaşlılar, kutsal metinler konusunda uzman olan ve onları öğreten öğretmenler, yeni katılan
müritlere ruhsal destek sağlayan manevi rehberler ve müritlerden oluşur. Manastır hayatına
katılmak isteyen her aday, öncelikle dört aylık deneme sürecinden geçirilir. Ayrıca o, her türlü
bireysel eşyasını terk emiş ve ailesiyle de bağlarını da koparmış olmalıdır. Rahiplik giysilerini
giyen ve saçlarını kazıtan veya yolduran bir adayın bir sadaka kasesi, bir süpürgesi, bir mendili
ve cinsel bölgeleri örtmek için kullandığı bir parça bez dışında artık başka özel bir eşyası yoktur.
Adaya önce basit ve genel kurallar öğretilir. Bu süreç günden güne ağırlaşır ve nihai aydınlanma
tecrübesine kadar devam eder.
Keşişler öncelikle yukarıda zikredilen altı temel kurala sıkıca uymak zorundadır. Dahası onlar için
bir günlük ve bir yıllık hayat ayrıntılı olarak planlanmıştır. Örneğin dört aylık muson yağmurları
döneminde onların bulundukları bölgenin sınırları dışına çıkmaları yasaktır. Bu dönemde onlar,
kutsal metinleri öğrenme ve öğretme faaliyetlerinin yanı sıra meditasyona ağırlık vermek durumundadırlar.
Manastırlarda veya keşişlerin konakladıkları diğer yerlerde onlar için özel yemek hazırlanmadığı
ve her bir adayın yanında özel yiyecek bulundurması yasaklandığı için dilenme zamanı ve turları
son derece önemlidir. Ayrıca onlara verilen yiyeceklerin temiz ve kabul edilebilir yani vejeteryen
diyete uygun olmasının yanı sıra özellikle din adamları için de hazırlanmamış olması gerekir. Dahası Caynist rahiplerin ahinsa kuralını ihlal etmemek adına içtikleri suyu süzerek içmeleri, adım
atacakları her yeri de önceden süpürmeleri gerekir. Bütün bunlara Beyaz Giyinenler mezhebinden 14. Yy.da ayrılan rahiplerin nefes alıp verirken herhangi bir canlıya zarar vermemek adına
sürekli maske takmaları mecburiyeti de eklenince Caynist rahipler için hayatın ne kadar zor ve
çetin olduğu ortaya çıkar.
Normal günlük hayatlarında bile günde sadece bir öğün yemekle yetinmek durumunda olan keşişler senenin nerdeyse yarısını oruçlu geçirirler. Oruçlu iken yemenin yanı sıra, banyo yapmak, parfüm
kullanmak da yasaktır. Ancak oruçlu oldukalrı zamanlarda, normal veya kaynamış sıcak su, buğday,
susam ve pirinç suyu içebilirler. Bu suların çok iyi süzülmüş olması ve içerisinde hiçbir katı maddenin
bulunmaması gerekir. Caynist keşişler arasındaki bir başka oruç ise ölüm oruçlarıdır. Ölüm orucu nihai
kurtuluşu gerçekleştiren faziletli bir ibadet olarak görülür.
Manastır dışındaki Caynistler için dini hayat keşişlerin günlük ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunmak, zihinsel dinginliğe ulaşmak için meditasyon yapmak, Tirthankaralara ve diğer
manevi liderlere saygı göstermek, işlediği kurulardan ötürü tevbe etmek ve bunu alışkanlık halie getirmek, sık sık günah itirafında bulunmak, bedensel arzularına gem vurmak ile belirli yiyecekleri belli zaman ve mekanlarda tüketmemek gibi sorumlulukları yerine getirmekten ibarettir.
Caynist mabetlerindeki ibadetler ise özellikle sabahleyin güneşin doğuşu esnasındaki bir saatlik sürede Tirthankara heykelleri önünde meditasyona dalmak, secdeye kapanmak, etrfalarında
dönerek onları selamlamak şeklinde gerçekleşir. İsteyenler, günün diğer saatlerinde de tapınak10
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
lara gidip bunları yapabilir. İbadetin objesi olan Tirthankaralar inananlar için ilahi yardımcıları
değil, sadece iyi birer örnektirler. Onlardan yardım veya inayet beklenmez. Zira Caynizm’e göre
nihai kurtuluş ancak bireysel çabalar sayesinde gerçekleşebilir. Başka bir insanın veya tanrısal
varlığın bu konuda bir inayeti söz konusu olamaz.
Bütün bunlara ek olarak Caynizm’e inanan herkesin ermiş mertebesine erişebilmesi için şu ilkelere de uygun hareket etmesi ve hayatını buna göre düzenlemesi beklenir.
• Kişi düşüncelerini, sözlerini ve davranışlarını sürekli kontrol etmelidir.
• Her türlü günlük işlerinde ahimsa kuralına azami ölçüde riayet edilmelidir.
• Züht ve riyazet hayatının zorluklarına göğüs germeli, başarısız olma ihtimali söz konusu olunca intiharı
seçmelidir.
Ölümcül Oruç / Sallekhana
Caynizm’in en göze batan uygulamalardan biri de, ölümle sonuçlanan mutlak oruç uygulamasıdır. Caynist öğretiye göre düşünce, söz ve eylemlerde acelecilik ve aşırı ihtiras kişinin kötü
karmasının aşırı birikmesine yol açmaktadır. Kurtuluş, kişinin mevcut ve önceki tüm kötü karmalarının tasfiye edilmesini ve yeni kötü karmalar kazanmamasını gerektirmektedir. Her türlü
şiddetten uzak durma ve ağırbaşlılık temeline dayanan Caynist ahlakında yoğunlaşmak kişiyi
dünyaya ve fiziki yaşama karşı son derece duyarsız yaptığına inanılmaktadır. Kişi tedrici olarak
daha uzun süre hareketsiz kaldığında ve bedenin ihtiyaçları için gerekli olan yiyecek ve içecekten uzak durduğunda vücudu yavaş yavaş güç kaybetmeye başlayacaktır. Meditasyon uygulaması daha ileri götürüldüğünde ise ayakta duramayacak derecede güçsüzleşen kişi artık
fiziki varlığının yani bedendeki tutsaklıktan kurtulma yani ölme noktasına gelmektedir. Ölümle
sonuçlanan bu oruç uygulaması Caynistler tarafından bir intihar değil, dini bir eylem yani ibadet
olarak mütalaa edilmektedir. Ölümcül oruç uygulaması, başlangıçta rahipler tarafından dini uygulamalarının zirve noktasında icra edilirken daha sonraları rahipler dışındaki dindar Caynistlerin de hayatlarının son safhasında ölüm oruç tutmalarının onlardan talep edilmeye başlanmıştır.
5.1.6. Caynist Grupları
Digambaralar/Hava Giyenler: Muhafazakar Caynist grubu. Bu grup mensupları dünyadan tamamen el etek çekerek gerçek bir münzevi olmak için tamamen çıplak olunması gerektiği üzerinde
vurgu yaparlar. Bunlar Mahavira’nın tamamen çıplak olduğuna ve basit bir giyside dahil kişinin
sahip olduğu her tür malın gurur, kibir ve utanç kaynağı olduğuna inanmaktadır. Kadınların
kurtuluşa ulaşmaya muktedir olamayacaklarına inanan Digambaralar herhangi bir dünyevi işle
meşgul olmayanların ancak kurtuluşa ulaşabileceğini ileri sürmektedir.
5.1.6.1. Svetambara/ Beyaz Giyenler:
Caynist öğretiyi Digambara grubuna göre daha liberal olarak yorumlayan bu grup mensupları
toplumda yaşamanın bir gereği olarak çıplaklığı reddeder ve sadece beyaz bir elbise giymeyi
tercih ederler. Svetambara grubunda kadınlar da rahip olabileceğine ve kurtuluşa ulaşabileceğine inanılmaktadır.
11
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
5.1.6.2. Stanakvasi:
1600’lü yıllarda Svetambara grubundan ayrılan bir mezhep. Bu grup mensupları mabette ibadet
etmeyi ve ibadet esnasında Caynist liderlerine ait suretler kullanmayı reddetmektedir.
5.1.7. Caynist Sembolleri
Svastika: Refah çarkı. Dönüşü dünyevi varlığın çarkı üzerindeki varlık aşamalarını ifade eden bir
kutsal sembol. Bu çarkın aşamaları aynı zamanda ilahi, beşeri, hayvani ve cehennemi unsurlardan oluşan muhtemel yeniden doğum âlemlerini de ifade eder.
Açık Avuç:
Caynizm’in şiddet karşıtlığı ilkesi olan ahimsayı sembolize etmektedir.
Kozmolojik Sembol:
Açık avuç ve svastika sembollerini de içeren ve bir canavara benzeyen sekizgen bir sembol. Bu
sembolde svastika, doğru görüş, doğru bilgi ve doğru davranışı sembolize eden üç noktayla
belirtilmektedir. İlave olarak bu üç değer Salih kişilerin ikametgâhı olan ay ve noktayla belirtilmektedir.
Suretler:
Caynizm’de Tirthankaralar ve diğer Caynist azizleri/kahramanları sabit bir oturacak üzerinde
veya ayakta tasvir edilmektedir. Bu tasvirlerde tüm Tirthankaralar çıplaktır ve göğüsleri ve oturacakları üzerindeki sembollerle birbirlerinden ayırt edilmektedir.
5.2. SİHİZM
Hindistan, çeşitli ırk ve dinlerin bir arada beraber bulunduğu bir ülkedir. Hindistan, ilkinin tarihi M.Ö.
2500 yıllarına kadar götürülen çeşitli göçlere ve akınlara sahne olmuştur. Hind kültürü ve sosyal
yapı¬sının oluşmasında önemli rol oynayan Ariler, Müslüman Araplar ve Türkler, Hıristiyan İngilizler
bunlar arasındadır. Ariler’in Hindistan’a gelip yerleşmeleri, M.Ö. 2500-1500 yılları arasında olmuştur.
Ariler’in konuştukları dil, Hind yerlilerinin diliyle karışarak, zaman içinde, Sansksritçe’yi oluşturmuştur.
Bugün de Hind yarımadasında, 40 ayrı dilin konuşulduğu, 222 ağız (lehçe)’m bulunduğu ve düzinelerce alfabenin kullanıldığı tesbit edilmiştir.
12
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
Irklar ve diller konusunda gösterdiği çeşitliliği dinlerde de sergile¬yen Hindistan, aynı zamanda, bugün yaşayan birçok dinin de çıkış yeri olmuştur. Dört-beş bin yıllık bir maziye sahip Vedalar’ı esas alan,
Brahmanlar’ın ağırlık merkezini teşkil ettiği ve kast sistemine dayanan bugünkü Hinduizm’den sonra,
M.Ö. VI. yüzyılda, Buddizm ve Caynizm ortaya çıkmıştı. Bu yeni dinlerin ortaya çıkmasından onbir asır
kadar sonra, MS VII. asrın başlarında (712), İslâmiyet’in gelişip yayıl¬dığı dönemde, Muhammed bin
Kasım’ın Sind’i ele geçirmesiyle, Müslü¬manların Hindularla ilk teması başlamıştır. Bu temas, X. yüzyılda, Gazne Devleti’nin Güneye doğru büyümesiyle, Müslüman Türkler ile devam etmiş ve XI. yüzyılda
Delhi’nin ele geçirilip Delhi Türk Sultan¬lığının kurulması (MS 1206) ile kökleşmiştir. Bu Delhi Sultanlığı, Babür’ün hâkimiyetine (MS 1526) kadar ayakta kalabilmiştir. XVI. yüzyılda, ülkeyi üç asır yönetecek olan Türkler ile birlik yeniden sağ¬lanmış ve İslâmiyet Hindular arasında gittikçe yayılmaya başlamıştır. Bu yayılma döneminde, İslâmî inanç sisteminin Hinduizm karşısındaki berraklığı, bir taraftan
Hindular’ın bir kısmının direkt Müslüman olmalarına sebep olurken, diğer yandan, İslâm’ın tesiri ile, bir
kısmının “Senkretik” hareketlere teşebbüs etmesine yol açmıştır.
5.2.1. Sihizm Öncesi Senkretik ve Reformist Hareketler
Hindistan, tarihi boyunca çok sayıda dini aydınlanmacı ya da refomculara ev sahipliği yapmıştır.
Zaman zaman Budizm ve Caynizm gibi tamamen Hindu geleneğinden beslenen reform hareketleri bağımsız dini bir yapı kazanırken bazen de faklı kültürlerin etkisinde kalarak senkretik
bazı reform hareketleri ortaya çıkmış ve zamanla onlarda bağımsız bir dini geleneğe dönüşmüşledir.
Bu bağlamda ortaya çıkan Sihizm gibi bir hareketten önce Hinduizm içerisinde benzer hareketleri ve isimleri görmek mümkündür. Bu isimlerden birisi kuşkusuz İslami bir çevrede yetiştiği iddia edilen Kabir (1435-1518)’dir. Dokumacı ve şair olan Kabir, Tanrı’yı ifade etmek için kullandığı
“Râm” ismiyle, Mutlak bir Tanrı’ya işaret eder. Bununla birlikte “Samsara” ve “Guru” kavramlarına
büyük bir bağlılık gösteren Kabir’in, böylece en koyu Brah¬manizm’e ulaştığı; fakat bununla
aşkın Tann’yı açıklamış olduğu kabul edilir. Hinduizm’in çok tanrıcı yapısına karşın Kabir bir anlamda İslam’daki gibi “Bir ve Tek Tanrı” inancını vaazediyordu. Kabir, düşüncelerini şiirlerinde
dile getirmiştir ve onun şiirlerinin bir kısmı Sihlerin kutsal kitabı Adi Granth içinde yer alır.
Kabir’den hemen sonra, Müslüman bir kral olan Ekber (1542-1605), felsefî bağlamda ortaya koyduğu monoteizm anlayışıyla bütün dinleri özellikle Hindistan’da müntesibi olan dinleri uzlaştırmaya çalışır. Ancak Kabir’in açtığı çizgide ilerleyen asıl isim Nanak olacaktır. Nanak’ın kurucusu
olduğu Sihizm sonrasında da Hindistan coğrafyasında senkretik hareketlerin devam ettiğini görüyoruz. Hıristiyanlıkla Hinduizmi uzlaştırmaya çalışan ve monoteist bir öğreti geliştiren Rammohun (1772-1883) ve dinler arası uzlaştırma çabasının son örneği olarak Kadiyaniliğin kurucusu Mirza Gulam Ahmed (1839-1908)’den söz etmek mümkündür.
5.2.2. Guru Nanak (1469-1538)
MS 1469’da Pakistan’daki Lahor yakınlarındaki Tahrandi’de (Talvandi) doğan Guru Nanak’ın çocukluğu ve yetişkinlik çağını bu köyde geçirdiği; bu köyü terketmeden önce burada evlendiği
ve iki oğlu olduğu da kabul edilmektedir. Kabir’inkine benzer bir ortamdan gelen Nanak, fakir
olmasına rağmen yüksek sayılabilecek bir kast’a mensup Hindu bir ailenin çocuğudur.
13
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
Nanak’ın yedi yaşında okula gittiği, Hindu öğretmenine Vedalar’ı öğrenmek yerine Tanrı’nın gerçek adını öğrenmek istediğini söylediği, 9 yaşında Farsça öğrenmeye başladığı rivayetler arasındadır. Ayrıca onun Farsça yanında Hind’in ve Pencab’ın mahalli lisanlarını bildiği ileri sürülmekle
beraber, iyi bir okul eğitimi almadığı, İslâmî topluluğa va’zetmek için, Farsça ve Arapça’yı yeteri
derecede bilip bilmediği de açık değildir.
Nanak’ın gençlik yıllarında Tahrandi (Talvandi) köyünü terkedip, Sultanpur şehrine gittiği ve buradaki
Müslüman bir idarecinin hizmetine girerek çalışmaya başladığı ve uzun süre bu efendisinin yanında
çalışmaya devam ettiği rivayet edilir. Bu iş hayatından geriye kalan boş zamanlarında Nanak’ın özellikle ormana çekilerek inziva hayatı sürdüğü ve tefekkür yaptığı; böylesi bir inzivaya çekildiği zamanda
keşf halini yaşarken Tanrı’nın huzuruna çıkarıldığı ve kendisine, “Yaratıcı, korku ve düşmanlıktan münezzeh, doğmamış, zatı ile kaim, yüce, lütufkâr bir Tanrı’nın olduğunu” vaazetmek görevinin verildiği
rivayet edilmektedir. Bunun üzerine Nanak, 1500 yılına yakın bir zamanda, vazifesini ve Sultanpur’u
terkedip zahitlik hayatına başlamıştır. Bu vaziyette Hindistan’da birkaç sene dolaşmış ve gittiği yerlerde bir tek ve gerçek olan “tanrı”sı hakkındaki düşüncelerini yaymaya çalışmıştır. Bu vesile ile Hindistan
dışına çıkmış olabileceği ihtimaline bile yer verilmiştir.
Vaazlarıyla şöhrete kavuşan Nanak’ın, Hindistan’ın çeşitli yerlerini gezdiği, İran’a gittiği, Mekke
ve Bağdat’ı ziyaret ettiği; Hindu ve Müslüman din adamlarıyla tartışmalar yaptığı da riva¬yetler
arasındadır. Bu geziler sırasında İmparator Babür’ün akınlarının bazılarını gördüğü ve bu gezilerin Babür’ün saldırılar sırasında sona ermiş olduğu tahmin edilmektedir. Bu sırada, bir zengin tarafından Ravi nehrinin kıyısında, şerefine kurulmuş olan Kartapur Köyüne yerleşmiş ve hayatının
son on senesini bu köyde geçirmiş, yeni inancını yaymaya çalışmıştır. 1539 yılının Eylül ayında,
70 yaşında, bu köyde ölmüştür.
5.2.3. Tarihsel Gelişimi
28 yaşındayken bir sabah ibadet amaçlı yıkanmak ve meditasyon için nehre gidip üç gün süresince ortadan kaybolduğu yani inzivaya çekildiği bir esnada ilahi bilgiye mazhar olduğu iddia
edilen Guru Nanak, tekrar insanların huzuruna çıktığında her ne kadar bir olan Tanrı’dan söz
etse de o meşhur sözünü söylemiştir: “Burada ne Hindu ne de Müslüman var.” der ve misyonerlik faaliyetlerine başlar.
Aslında bu söz Hindu ve İslam geleneklerinin bir arada yaşadığı, br takım çatışmaların olduğu
bir ortamda büyüyen Nanak, kendince barış, kardeşlik adına iki geleneğe de sırt çevirdiğini beyan ederek işe başlayacaktır. Ancak diğer taraftan Guru Nanak’ın esas itirazlarının Hinduizm’e
olduğu çok daha bariz olarak dikkat çekmektedir. Özellikle Hinduizm’deki kast sistemine, Tanrı
anlayışına, dulları yakma olarak bilinen Sati geleneğine, kurban, hac vb ibadet ve ritüellere karşı
çıkmıştır.
Guru Nanak, gittiği her yerde dini ritüellerin boş, anlamsız olduğundan söz ederek, haccın, kast
sisteminin ve dulları kurban etmenin (yakmanın) aleyhinde konuşmalar yapar. Gerçek dini öğrenmek için kitaplara müracaat edilmesi gerektiğini vaazeder. Guru Nanak, vaazlarını dinleyen
insanların öncelikle kendisini takip etmelerini istemez. Müslümanların gerçek bir Müslüman
Hinduların da gerçek bir Hindu olmalarını ister. Bu bir tür misyonerlik taktiği olarak da düşünülebilir. Seyahatleri sonrasında Kartapur’a gelir ve 15 yıl boyunca Riva ırmağının kenarında dü14
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
şüncelerini anlatır. Bu esnada çok sayıda insan onu dinlemek üzere oraya gider. Bu süre zarfında
takipçileri kendi bulundukları din üzerinde kalmaya devam ederler. Hindular Hindu, Müslümanlar Müslüman diğerleri de kendi dinlerindedirler. Takipçileri ona sadece öğretmen, Guru derler.
Guru Nanak, her ne kadar kendisi mistik ya da tasavvufi bir yol izlese de takipçilerinden normal
bir hayat sürmelerini, aile sahibi olmalarını ister ve dünyadan el etek çekerek, keşiş ve münzeviler gibi yaşamalarını istemez. Hayatın içinde kalarak dini yaşantıyı sürmelerini vazeder. Nanak, Kur’an ve Veda’ların otoritesini reddetmesine rağmen, İslâm’dan aldığı katı bir monoteizm
inancını savunur. Bununla birlikte Hint felsefesinden gelen Reinkarnasyon, Maya ve Nirvana tasavvurlarını benimsediği fakat –monoteist anlayışının bir gereği olarak- avataralara inanmadığı
kaydedilmektedir.
Guru Nanak, Sihizm’in kurucusu ve temel öğretiyi belirleyen bir isim olmakla birlikte o sadece
bir başlangıçtır. Sihizm yaklaşık 240 yıllık süreç içerisinde (1469-1708) ortaya çıkan on gurunun
öğretileriyle, katkılarıyla gelişmiş ve bugünkü kimliğini kazanmış bir dindir. Bu yüzden de Guru
Nanak kadar bu on gurunun öğretileri de aynı oranda Sihizm için belirleyicidir.
Guru Nanak, ölmeden önce sadık takipçilerinden olan Angad’ı Sihler’in “guru”su (rehber, havan)
olarak kendine halef tayin etti. Nanak’ın ölümünden sonra halefleri arasında, Nanak’ın telkin
ettiği tenâsuh akidesi uyarınca, onun ruhunun sırasıyla kendisini takip eden “Guru”ya geçeceği
inancı ortaya çıktı. Bunun için Guruların hepsi, Nanak’ın yeni bir tezahürü olarak görüldü. Guru
silsilesi, onuncu Guru, Govind (Gobind) Singh’in 1708’de ölümüyle sona erdi.
Bu Guruların takipçileri önce, “Nanakpanthi”ler olarak adlandırılmış ve bir müddet sonra “Sikh”
ismini almışlardır. “Sikh” kelimesi, özel anlamıyla (sanskritçe’de), “çırak veya öğrenci” anlamına
gelir. Batı’nın “Sikhisme” olarak adlandırdığı bu sistemi, Sihlerin “Gurmat” kelimesiyle belirttikleri kaydedilmektedir.
İkinci Guru Angad’ın dönemi, pek önemli olmamakla beraber, halefi Guru Amar Das döneminde
kendini gösteren anlamlı gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Guru Angad, kurtuluşun elde edilmesi ve oraya dahil olanların artırılmasını amaç edinerek bu sistemi olduğu seviyede tutmuştur.
Angad, 13 yıl (1539-1552) guruluk vazifesini ifâ etmiştir. Angad döneminde bir grup, Nanak’ın
oğlu Sri Çand’a tabi olup Udasi cemaatini oluşturmuşlardır. Guru Angad, Nanak’ın şiirlerini tertipledi, nizama soktu.
Granth’ı tertipleme işine ilk başlayan da Angad olmuştu. Angad da ölmeden yerine üçün¬cü
guru olarak Amar Das’ı tayin etti. Yirmi iki yıl (1552-1574) bu guru¬luk görevini ifâ eden Amar
Das, Sihler’in dinî ve içtimâi durumlarında düzeltmeler yaptı. Bölge sistemini getirdi (Manji).
Brahmanik usullere karşı doğum, evlenme ve ölüm gibi törenlerde reform yaptı. Hindulara ait
üç bayram günü, Sihlerin bayram günü olarak ilân edildi ve gurunun Goindval şehrinde bulunduğu yer, Sihlerin hac yeri oldu. Amar Das döneminin önemli sayılabilecek diğer bir hususiyeti,
Sihlerin gelişme yolunda bir temele kavuşması; guruların Kşatriya kastından olmaları ve tilmizlerinin büyük çoğunluğunun da bu kasta mensup olmasıydı. Bununla beraber, aynı dönemde,
gitgide takipçiler Cat (çift¬çiler) kastından gelmeye ve neticede cemaate hâkim olmaya başladı.
İçtimâi durumları yüksek olan Brahman’lar ve râcputlar arasında Sihizm pek kabul bulamıyordu.
15
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
Mahallî sosyolojik modellerle ve özellikle Cat kültürel modeliyle münasebetin net olduğu dönem, bu dönem oldu. Bu dönemdeki sosyolojik model, cemaatin bünyesinde, siyasî ve askerî
kurumların oluşmasında, Sih doktrininin gelişmesinde ideolojik bir durum aldı.
Amar Das’tan sonra, öğrencisi ve damadı Ram Das, IV. guru olarak, yerine geçti. Amar Das’ın
İmparator Ekber ile başlattığı dostâne münasebet Ram Das ile devam etti. İmparator da ona bir
arâzi verdi. Ram Das, arâzi üzerinde, daha sonra ‘‘Amritsar” (Hayat Havuzu) adını alacak olan kutsal havuzun inşasına başladı. Sonradan Amritsar Şehri haline gelen Ramdaspur kasabasını kurdu. Havuzun inşası V. Guru Arjan (1581-1606) tarafından tamamlandı. Arjan, bu ha¬vuzun ortasında, Sililer için müşterek ibâdet mahalli olarak, bugün Avrupalıların “Amritsar Altın Mâbedi”
diye adlandıkları, Tanrı’ya ithâf edilmiş Harmandar’ı kurdu. Bu mabed etrafında Sihler yeni bir
“Millet” oluşturdu. 1581’de babasının yerine geçen Arjan ile guruluk irsî hale geldi.
Guru Arjan dönemi, iki önemli olaya sahne olmuştur. Bunlardan biri, Kutsal Kitab’ın derlenmesi;
diğeri, hareketin artan gücünün oto¬ritelerin düşmanlığını celbetmesidir. Sihliği yaygın ve teşkilatlı topluluk haline getiren Arjan daha önce Guru Augad tarafından toplanan Nanak’ın hayatı,
söz ve telkinlerine, Nanak’ı takip eden üç gurunun top¬lattığı İlâhileri; Kabir’in ve XI. yüzyılda
yaşamış sûfî tarikatlarından birinin üyesi bulunan Müslüman Ferid’in bazı şiir ve İlâhilerini, bir
kı¬sım Hindu ve Müslüman velilerinin yassılarından seçilmiş önemli kı¬sımları ve bu arada bizzat kendi düşüncelerini de katarak Adi-Granth (Granth Sahip) adı verilen Sihlerin Kutsal Kitabı’’m
meydana getirmiş¬tir. Bu Kitap ile Sihlerin dinî inanç ve ahlâkî kuralları ortaya konul¬muştur.
Arjan döneminde hareketin artan gücü, ilk defa İmparatorluk oto¬ritelerin düşmanlığını üzerine celbetti. İmparator Cihangir’in isteği üzerine Arjan tutuklandı ve esir olarak 1606’da öldü.
Arjan’ın halefi olan oğlu Har Govind (Hargobind) zamanında (1606-1645), Sihlik, sadece bir din
olmaktan çıktı. Har Govind, büyük bir ordu kurdu ve mâli¬yesini düzenledi. Ruhanî önderliğinin yanında kuvvetli bir askerî önder oldu. Yerine torunu Har Rai (Har Ray, 1645-1661) ve
ondan sonra da küçük oğlu Har Kişan (1661-1666) guru oldu. Har Kişan’ın ölümünden sonra
Tegh Bahadur (1666-1775) guru oldu. Tegh Bahadur, Pencap’da zenginlerden zorla para alması,
kaçakları saklaması ve yağmalara girişmesi yüzünden Gurkanblar tarafından öldürüldü. Onun
yerine, Sihlerin tarihinde en önemli kişi olarak kendini gösteren, oğlu Gobind Sing (Gobind Ray,
1675-1708) geçti.
Gobind’e göre, Tanrı’ya gerçekten ve içten tapmalı ve O, maddî benzetişlerle alçaltılmamalıdır. Kast unutulmalı, eski âyinlar bırakılmalıdır. Kötülüğü yok etmek, iyiliği yaymak ve olgun bir
inanç kurmak esastır. Gobind, “Pahul” adı verilen bir merasim tesis etti ve kendisine en sâdık
beş tilmizini şekerli su ile ıslatarak vaftiz etti; onlara “singh” (aslan) adını verdi. Beş Sihin birarada bulunduğu yerde kendi¬sinin de manen hazır bulunacağını bildirdi. Sihler birbirlerine
rastla¬dıkça “yaşasın guru”’diye selâmlaşacak ve Granth’tan başka hiçbir şeyin önünde eğilmeyeceklerdir. Sihleri birbirine daha çok bağlamak için, arasıra Amritsar Havuzu’nda yıkanmaları,
birbirlerine “singh” demeleri, saç ve sakallarını kesmemelerini, dâima savaşmalarını da bildirdi.
Böylece Gobind, dinî temele dayanan cemaata askerî bir veçhe kazandırdı. Bu teşkilâta güvenerek otorite kurmaya teşebbüs etti; fakat Evrengzip ile yaptığı savaşı kaybederek kaçtı, llansi ve
Mrûzpur arasın¬daki Damdama denilen yerde yerleşti ve va’zetmeğe devam eti. Adi-Granth’ın
zeyli olarak Dasam Granth adlı eserini burada yazdı. Gobind, Afganlı hizmetçisi tarafından öl16
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
dürüldü. Ölüm anında yerine bir halef göstermeyi reddetti ve Granth’a müstakbel guru olarak
bakmalarını ve hâmi olarak Allah’ı tanımalarını emretti. Onuncu Guru Gobind Singh’in ölümünden sonra, Hinduizm’e yaklaşan, farklı bir cemaat halinde, bir bölünme oldu. Onuncu Gurunun
yerine, askerî bir lider olarak, Keşmir Raçput’u Bende geçti. Gobind, onu, İslâm hâkimiyetine son
vermek için Sihleri birleştirmekle görevlendirmişti. O da vazifeyi ele alınca, Hind Türk İmparatorluğuna karşı ayaklanan racalara yar¬dım etmeye, yağmaya ve binlerce Müslümanı katletmeye başladı. Bahadır Şahı, bu haberim duyar duymaz Pencap’a geldi. İmparatorun kuvvetleri,
Bende’yi mağlûp etti ve Bende, civar tepelere kaçtı. Daha sonra da aynı faaliyetlere devam etti
ve neticede ele geçirilip öldürüldü. Onun yerine Sihlerin başına Rancit Singh geçti, bütün Sihleri
kendi etrafında birleştirdi (11506); İngilizlerle bir antlaşma yaptı (1809). Bu antlaşmaya göre İngilizler, Satlec Irmağının kuzeyindeki yerlerle ilgilenmemeyi, Rancit de Satlec’in güneyinde sahip
olduğu yerlerde iç güvenliği sağlayacak derecede asker bulundurmayı, hâkimiyetini bu çevreye
yaymayı kabul etti. Rancit’in ordusu, Avrupalı subaylarca yetiştirildi. Bu kuvvet ile Pencab’ın tamamını zapt, Keşmir’i (1819) ve Peşaver’i (1834) ilhak edebildi. Arkasında Satlec’den Hindukuş’a
kadar uzanan kuvvetli bir krallık bırakarak, 1839’da, öldü. 1839-1843 yılları, oğullarıyla torunları
arasındaki taht kavgalarıyla geçti. İngiliz¬lerle yapılan savaşta (1845) Sih ordusu yenildi ve Lahor İngilizlerin eline geçti. 1846’da, Lahor’da yapılan antlaşma ile Sih ülkesi bir İngiliz sömürgesi
oldu. İngilizlere karşı ayaklanan Sihler (1848), ağır bir yenil¬giye uğradı (1849). Nanak’tan sonra
halefleri, İslâmiyet’in tesiriyle, disipline büyük önem verdi. Müslümanlar ile olan mücadeleleri,
onları savaşlara alıştırdı. Kazandıkları bu disiplin sayesinde, 1800’den 1839’a kadar, Lahor’da
bir krallık kurmaya muvaffak olmuşlardı. 1849’da İngilizler’e yenilmelerinden sonra, Pencap
İngilizler’in eline geçti ve Sih hâkimiyeti sona erdi. Uzun zaman İngilizlere tabi olarak yaşayan
Sihler, Kutsal Kitaplar’ını muhafaza ederek ve ayrı bir inanç, ayrı bir topluluk halinde varlıklarını
sürdürebildiler.
Sihler bu tarihten sonra bazı özelliklerini kaybetmelerine rağmen, Hindistan’ın bağımsızlığa kavuşmasındaki kanlı karışıklıklarda etkili oldular. Güçlü yapılı, uzun boylu, cesaret sahibi Sihler,
1947’de Pakis¬tan’ın ayrılmasından sonra, Hindistan birliğine bağlı olarak yeniden toplandılar.
Fakat dil ve İnsanî ilişkiler bakımından, Hindu dili konuşan halk ile anlaşmazlığa düştüler. Hindistan ordusuna katılmakla etkileri iyice arttı; önce dillerini (Pencabî Dili), Hindu dilinin yanı sıra
Pencab’ın resmî dili olarak kabul ettirdiler (1956). Daha sonra Hindu dili konuşan eyaletlerin
meydana getirdiği Sarina ile Sihlerin çoğunlukta olduğu Pencab’ın birbirinden ayrılmasını sağladılar (1966). 1947 ayak-lanmalarından sonra altı milyon kadar Sih Hindistan’da kaldı; bir milyon yakın bir kışımı da eski İngiliz kolonilerine dağıldılar. Kuzey Hindistan’da Pencab’ta bulunan
Sihler, örfleriyle ve özel karakterle-riyle bir millet olarak yaşamaktadırlar.
5.2.4. İnanç Esasları
5.2.4.1. Tanrı İnancı / Monoteizm
‘
Guru Nanak’m üzerinde durduğu en önemli konu tanrının birliği ve in¬sanın kurtuluşudur. Ona
göre, tanrı “Bir” dir ve kurtuluşu arzu eden insanın kendisiyle samimî ilişkiler kurabileceği aşkın
bir yaradandır. Nânak’ı da en çok meşgul eden husus, bu kurtuluşun aranmasıdır. Onun doktrininin temelini, kurtuluş yoluyla ilgili ifadeler teşkil etmektedir.
17
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
Guru Nanak, “Tanrı” anlayışını, bazı terimlerle açıklamaktadır. Temel terimi, “nirankar”
(şekilsiz)’dir. Tann’yı açıklamanın en karakteristik vasfı, onu “şekli olmayan” tarzında tavsif etmektir. Diğer bir vasıf, “akal” (ebedî)’dir. Üçüncü bir vasıf Tanrı’nın “alakh” (sözle anlatılmaz) olmasıdır. Bu sonuncu kavram, çeşitli anlayışları da beraberinde getir¬miştir. Bu kavramı izah edebilmek için Guru, çeşitli anlatım tarzlarına başvurmuştur. “Sözle anlatılmaz” ise, insan “Tanrı”yı
nasıl tanıyabilir? Bu soruya Guru Nanak’m birinci cevabı: Tanrı, kül olarak, ölümlü olanın anlayışı
dışında olduğundan, insan, Tanrı’yı tanımaya muktedir değildir. Bu soruya onun ikinci cevabı
ise şöyledir: Tanrı, bütünlüğü içinde bilinemez, fakat o, tamamen bilinemez değildir. Çünkü o,
hidâ¬yetin tanrısıdır. O, kendini anlayabilmesi ve görebilmesi için insana anlayış vermiştir. Tanrı
“sarab-viapak” (her yerde hâzır ve nâzır), her yaratıkta mündemiçdir. İnsan düşüncesini faaliyete
geçiren gözüyle Tanrı, her şeyde görülebilmektedir. Her yaratıkta Tanrı ilhâmı söz konusudur.
Bu ilhâmın kesin bir geometrik yeri, insan kalbidir. Bu kalp gözüyle insan, Tanrı’yı görmeğe,
üzerimde düşünmeğe kabiliyetlidir. Nanak’a göre, bu sezgi (ilhâm) önemli bir ipucudur. Ancak
bu ipucuyla, Tanrı ile insan arasında bir mesaj mevcut olabilir. Bu sezgi, duyulursa ve kat’î bir
şekilde uygulanırsa, ancak o zaman Tanrı tarafın¬dan gösterilen kurtuluş yolu bulunabilir.
Sihler’in temel Tanrı anlayışları, Guru Nanak’ın görüşlerine dayanmaktadır. Tanrı’yı “Naam”; “Waheguru”, ismiyle ifade ederler. “Guru” ise İlâhî rehberdir.
Sih akidesinde Tanrı, bütün insanların ve dinlerin Tanrı’sıdır. Yaratıcı, doğmamış, her yer de hazır
ve nâzır, zâtı ile kaim, Mutlak ve Yüce bir varlıktır. Bu Yüce Varlık, insan ile beraberdir; fakat O,
ancak “Guru” vasıtasıyla görülebilir. Bunun için “Guru’’ ya saygı üzerinde çok durulur. Mutlak ve
ebedî olan Tanrı ile karşı karşıya gelindiğinde, dünyanın boş ve aldatıcı; Tanrı yanında insanın
aciz, yardıma muhtaç ve boyun eğici bir yaratık ve üstün olanın Tanrı ol¬duğuna ve kurtuluşun
O’na ulaşmak, O’nda erimekle olacağına inanıl¬maktadır.
Sihizme göre, tapma şekillerinin önemi yoktur. Mutlak kudret sahi¬bi tek bir Tanrı’ya içten ve
gerçekten yönelmek, iyi ahlâklı, dindâr ol¬mak esastır. Bunun yanında panteizme varan, yaratığın hepsinde mündemiç bulunan yalnız bir Tanrı’dan da söz edilmektedir.
5.2.4.2. Karma ve Reinkarnasyon
Tıpkı Hindular gibi Sihler de bu dünyada insanlar arasındaki eşitsizlikleri ve insanoğlunun sorumluluğunu karma kanunuyla izah etmektedir. Çünkü onlara göre de insanoğlu mutlak gerçekliğin hakim olduğu bir dünyada değil, karma kanunu tarafından idare edilen bir dünyada
yaşamaktadır. Bu kanuna göre kişi yaptığı eylemlerden sorumlu olduğundan iyi eylemleri ödüllendirilecek kötü eylemleri ise doğal olarak cezalandırılacaktır. Bu ödül ve cezanın karşılığı olarak da kişi ya doğum-ölüm çarkına kapılarak tekrar tekrar dünyaya gelecek ya da bu çarktan
kurtulup özgürleşecektir. Kısaca Sihlere göre karma kanunu kişinin “ektiğini biçmesi” yani yaptıklarının karşılığını görmesini teminat altına almaktadır.
Sih inancına göre insanoğlunun temel sorunu Tanrı-merkezli değil, daha ziyade ben-merkezli
bir dünya görüşüne sahip olmasıdır. İşte kişi eğilimli olduğu bu ben-merkezli kurtulmak için
dünyanın Tanrı’nın iradesine ve planına göre hareket ettiğini ve Tanrı’nın kişinin küçük-büyük
tüm eylemlerinden haberdar olduğu gerçeğinin farkında olması gerekmektedir. Bunun için de
kişi devamlı olarak Tanrı’nın adını tekrarlamak suretiyle O’na olan bağlılığını ve saygısını ifade
18
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
etmeli ve ahlaki eylemlerde bulunmalıdır. Sihler suret tazimini yani Tanrının tasvirlerinin yapılmasını, resmi dinsel ritüelleri ve asketizmi şiddetle reddetmektedir. Kişinin bu dünyadaki amacının iyi eylemlerde bulunarak doğum-ölüm çarkından kurtulup Tanrı ile bir ve tek olmak olduğuna inanan Sihler, bu amacın Hindu inancında olduğu gibi dünya hayatından el etek çekerek
değil, ben-merkezli bir hayat sürmemek için diğer insanlara hizmet ve yardım ederek insan olmanın gereğini yerine getirerek gerçekleşeceğine inanmaktadır.
Sihizm Hinduizm’deki reinkarnasyon öğretisi aynen kabul eder. Tüm yaratıkların ölükten sonra
farklı vücutlara geçen bir ruha sahip olduğuna inanılır. İnsan öldükten sonra ruhu bir başka
bedene geçer ve bu ruh nihai özgürlüğüne kavuşana kadar devam eder.
5.2.4.3. Kurtuluş Öğretisi
Nanak’ın üzerinde durduğu diğer önemli bir husus da insanın kurtuluşudur. Bu kurtuluş yolu üzerinde en büyük engel, bizzat insanın kendisidir. İnancını değiştirmediği zaman insan, efendisi dünya
olan bir köleye benzer. Onun saadeti, dünyaya ve onun değerlerine gider. Bu dünya ve değerlerine
bağlılık da insanı, doğum ile ölüm arasında cereyan eden sonsuz ruh göçü dairesi içinde kalmaya
ebediyen mahkûm eder. Büyük düşman, “Maya” (gerçek olmayan, aldatıcı olan) dır. Guru Nanak için
“maya”, dünya ve dünya değeri verilen şeylerin boş ve aldatıcı olduğunu göstermektedir. Bu şekildeki
dünya’yı kabul eden, bu dünya’nın değerlerine bağlanarak kurtulmayı arayan kimse, “maya”nın yani
yanılmanın kurbanıdır. Bu bağlılığın sonucu, ruh göçüdür. Bu ruh göçü, mutlu kılıcı bir vizyon’un verdiği ebedî neş’eyi insana verecek yerde, onu artarda gelen bütün bir ölüme sevk etmektedir. İnancını
değiştirmeyen insanın kendisi, Tanrı’dan ayrılmaktadır. İnanmayan insanın durumu iğrençtir (aşağılıktır), fakat o, bu durumda bile, ümitten yoksun değildir. Çünkü Tanrı, lütfuyla, yaratıkları içinde kendini
göstermektedir. Bu sezgiyi (ilhamı) kavrayarak (elde etmeyi başararak) insan, kurtuluşa varabilir. Guru
Nanak’ın bu İlâhî sezgiyi açıklamak için kullandığı anahtar kelimeler; nam, shabad, guru ve hukam’dır.
“Nam”, Tanrı adı (İlâhî Ad); “Shabad’’’, Tanrı Kelâmı (İlâhî söz) dır. Tanrı konusunda ileri sürülen her şey,
İlâhî Ad’ın ve İlâhî Kelâm’ın bir görünüşüdür.
“Guru”ile ifade edilen, “İlâhî Rehber”dir. Guru Nanak’ın söz dağarcığında, bu kelime, şuurlu ve
kabiliyetli, “iyi niyetli insan”ın vicdanında gizli bir şekilde yer bulmuş Tanrı’nın sesini ifade etmektedir, “Hüküm” (İlâhî Düzen, Yol) terimi, İlhamın niteliğini açıklamaktadır. İnsanın aynı zamanda hem fiziki, hem de ruhî dünyasında İlâhî Düzeni kabul etmesi; kendini bu düzene uydurmaya teşebbüs etmesi gerekir. Bu ahenge erişen kimse kurtulmuştur.
Sih inancına göre kurtuluş, nihai hakikate yönelik bir aymazlığı, duyguların ve egoizmin esiri
olmayı içeren reenkarnasyon sürecinin dışına çıkarak hakikate ulaşmak ve Tanrı’nın sevgisinde
yok olup Tanrı’yla birleşip bütünleşmektir. Aslında bu bir yokoluş değil, bir bakıma Tanrı’nın
sevgisinde fena olmaktır:
“Ben denizdeki su ve akıntıdaki dalga gibi Rable birleşeceğim. Ruh Tanrı’yla birleşecek… O halde niçin
geri geleceğim (tenasühe bağlı olarak bedenleşeceğim)? Geliş gidiş Rabbin iradesi ve bu iradenin
gerçekleşmesine bağlıdır; Rable birleşeceğim.”
19
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
5.2.4.4. Diğer İnançları
Sihler, cennet ya da cehennemin varlığını kabul etmezler. Onlara göre cennet Tanrı’nın mutlak
hakikati ve sevgisinde fena olmaktır. Cehennem ise bundan böylesi bir bütünleşmeden uzak
olmaktır. Bu bağlamda Sihlere göre reenkarnasyon süreci bir tür cehennemdir.
Sihlere göre Tanrı birdir fakat tanrıya giden yollar çeşitlidir. Bu yüzden de Sihler Sih olmayanların da kurtuluşa erebileceklerini düşünürler. İyi olma, yararlı işler yapma, hizmette bulunma
prensibi esas olmak üzere.
Her Sih “beş hırsız” olarak adlandırılan kibir, öfke, hırs, tutku ve şehvetten uzak durması ve bunlara karşı “beş silah” olarak adlandırılan kanaat, hayırseverlik, şefkat, iyi davranış ve tevazuyla
donanması gerekir.
Sihler, insanların renk, ırk, cinsiyet vb. ayrımlar olmaksızın eşit olduklarına inanırlar. Hindular
gibi ölülerini yakarlar; fakat geride kalan dul kadınları yakmazlar: geride kalan dul kadiri ve erkeklerin evlenmelerine izin verirler. İneğe saygı inancını devam ettirirler, fakat genelde et yemekle Hindulardan ayrılırlar. Hinduların yemek sistemlerine uymazlar. İslâmî usûle göre kesilmiş
hayvan eti yerler.
5.2.4.5. Kardeşlik Teşkilatı: KHALSA
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Sih dinsel geleneğinde ilk Guru olarak kabul edilen Nanak’dan
sonra yaklaşık 150 yıllık süre içinde dokuz Guru/dini lider gelmiştir. Aynı etkide olmasa da her
guru kendi döneminde Sihizm’i geliştirme adına bazı önemli icraatlara imza atmıştır. Dördüncü
Guru Arjun döneminde Moğolların Sihlere karşı başlattığı baskı politikası dokuzuncu guru Tegh
Bahadur döneminde zirve noktaya ulaşmıştır. Nitekim bu dönemde Moğol tahtına geçen Aurangzeb, (1658-1707) idaresi altındaki tüm gayri-Müslimlerin İslam dinine geçmesi yönünde bir
politika takıp etmeye başlayınca Tegh Bahadur buna karşı çıkmış ve bunun neticesinde de idam
edilmiştir. Tegh Bahadur’dan sonra yerine geçen onuncu ve son guru Gobind Singh, Sihizm’in
siyasi, ekonomik ve dinsel unsurlarını kuvvetlendirerek Sih toplumuna daha güçlü bir yapı kazandırmak için askerlerin ve azizlerin oluşturduğu adına Khalsa/Saf denen bir kardeşlik teşkilatı
kurmuştur. Bu teşkilatın temel amacı dini olduğu kadar siyasi bir gerçeklik olarak bir Tanrısal
Krallık tesis etmek olarak benimsenmiştir. Bu teşkilat Nanak’ın tüm karşı çıkmalarına rağmen
Sihlerin bilinç altılarından bir türlü söküp atamadıkları sınıf ayırımını şiddetle reddetmiştir. Kast
sistemine bu açıkça ve şiddetli karşı çıkış pek çok aşağı kast üyesini ve herhangi bir sınıftan
kabul edilmeyen paryaların Khalsa teşkilatına katılmasına dolayısıyla da Sih olmasına sebebiyet
vermiştir.
Kalsa teşkilatı Moğolların baskılarına direnmek için kurulduğundan dini olmaktan çok siyasi ve
askeri bir niteliğe sahipti. Nitekim bundan dolayıdır ki bu teşkilata üye olan erkek ve bayan
Sihler Moğollara karşı direnebilmek için silahlı eğitimden geçirilmekteydi. Hatta Gobind Singh,
Sih toplumuna yönelik saldırıları savuşturmak için silahlı eğitim alan bu kişiler arasından intihar
komandosu diyebileceğimiz özel bir birlik de oluşturmuştu. Bu özel birlik Pencap bölgesindeki
Sih varlığını tekrar etkin kılmak için Müslüman liderlere karşı silahlı suikastlar düzenleme yoluna
gitmiştir. Günümüzde hala hayati bir role sahip bu teşkilat, Mahadma Gandi örneğinde olduğu
gibi Hindu ve Müslüman liderlere karşı suikastlar düzenlemeye devam etmektedir. Moğolların
20
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
1700’ü yılların ikinci yarısından itibaren zayıflayama başlamasına paralel olarak Sihler, Pencab
bölgesine geri dönerek yerleşmeye başlamış ve bunun neticesinde de 1800’lü yılların başında
güçlü bir Sih toplumu oluşturmuşlardır.
Khalsa kardeşlik teşkilatına katılacak kişiler önce vaftiz olur ardından da alkol ve tütün gibi sağlığa zararlı maddeleri kullanmayacakları konusunda taahhütte bulunurlar. Daha sonra da Sihizm’i
savunma misyonlarını kendilerine hatırlatan beş unsuru üzerlerinde bulundurmaya başlarlar.
Bunlar keş (kesilmemiş/uzun saç), kanga (tarak), kirpan (hançer), karha (çelik bilezik) ve kacha
(uzun şort). Bu beş objenin her biri Pencab dilinde “K” harfiyle başladığından bunlara “beş K”
denmektedir. Bunlar Khalsa teşkilatının Sihleri ve onların Sih bölgesini savunma konusundaki
militarist yapısını sembolize etmektedir. Uzun saç ve bu saçları taramak için gerekli olan tarak Sihleri, dünyadan ele etek çekmiş pejmurde görünümlü Hindu mistiklerinden ayırmaktadır.
Çelik bilezik Sih toplumunun güçünü ve birliğini, alta giyilen uzun şort ise Sih askerlerini kip
tutmakta ve hançer de Sihlerin militarizmini yansıtmaktadır. Vaftiz olduktan sonra bu objeleri
taşımaya başlamak suretiyle artık Khalsa’nın üyesi olan erkekler aslan anlamında “Singh” soyadını, bayanlar da prenses yada dişi aslan anlamında “Kaur” sıfatını alır.
5.2.4.6. Sih İbadet ve Uygulamaları
Sihizm’in kurucusu olan Nanak dini ritüelleri batıl şeyler olarak gördüğü için onlara fazla bir
ilgi göstermemiştir. Bu çerçevede o içinden geldiği Hindu dinsel geleneğindeki dini ritüellerin
çokluğundan devamlı olarak şikayette bulunmuş hatta bazılarını şiddetle reddetmiş olmasına
rağmen Sihizm’in kurumsallaşması sürecinde bir dizi Hindu uygulaması Sihizm dahil olarak bir
gelenek haline gelmiştir. 1800’lü yıllarda yaşanan Sih reformu sürecinde Hinduizm’den Sihizm’e
geçen bu ritüellerin Sihizm’den ayıklanmasına çalışılmıştır. Günümüzde Sih dinsel yaşamındaki
pek çok kural Hinduizm ve İslam’daki dinsel uygulamaların yasaklanması üzerine bina edilmiştir.
Örneğin günümüz Sihizm’inde muska taşımak, hac yapmak, helal et yemek gibi uygulamalar
yasak kabul edilmektedir.
Sihizm, Hindu dinsel geleneği içinde ortaya çıktığından bu dindeki pek çok kutlama başlangıçta
doğal olarak kuzey Hindistan’da kutlanan festivallerle örtüşmekteydi. Ancak reform sürecinde
bu kutlamalar Sih tarihini ve menfaatlerini yansıtacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. Bu bağlamda 1999’da Sihler Gregoryan takvimiyle uyum içinde olması için takvimlerini yeniden gözden geçirmişlerdir.
Sih geleneğindeki belli başlı ritüelleri ana hatlarıyla şu şekilde ifade edebiliriz:
Ad Verme Seremonisi:
Sih geleneğinde çocuk dünyaya geldikten çok kısa bir süre sonra anne-babası ve akrabaları çocuğa uygun bir isim vermek için Gurdvara’da toplanır. Burada Tanrıya dua edildikten sonra Sih
kutsal kitabı Adi Grant rastgele açılır ve açılan sayfadaki ilk ilahinin ilk harfiyle başlayan bir ad
bulunup çocuğa verilir.
21
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
Vaftiz:
Sih dinsel geleneğinde çocuklar ergenlik çağına geldiklerinde tören eşliğinde vaftiz yapılarak
Khalsa adlı Sih kardeşlik teşkilatına katılırlar. Bu teşkilata katılacak adaya, daha önce vaftiz olmuş
altı Khalsa üyesi tarafından bu kardeşlik teşkilatının beş sembolü öğretilir. Bu çerçevede bu beş
kişiden biri kutsal kitap Adi Grant’dan pasajlar okur ve diğer beşi ise bir kapın içerisinde kılıçla
karıştırılarak şekerli bir su hazırlar. Bu suyun bir kısmı aday tarafından içilir bir kısmı da adayın
gözlerine ve başına serpilir. Törenin sonunda ise adaya Khalsa kardeşlik teşkilatının dört yasağı
hatırlatılarak bunlara uymasının artık görevi olduğu bildirilir.
Evlilik:
Sihizm’de tek evlilik esastır ve boşanmaya dini olarak izin verilmemektedir. Evlilik törenlerinin
normal olarak Sih dini mekanı olan Gurdvaralarda yapılması talep edilmekle birlikte kutsal kitap
Adi Grant’ın okunması uygun olan yerlerde de bu törenlerin yapılmasında bir sakınca görülmemektedir. İster Gurdvarada ister başka bir yerde olsun evlilik töreninde gelin ve damat Adi
Grant’ın önünde oturtulur ve tören esnasında yerlerinden kaldırılarak Adi Grant’ın etrafından
döndürülür. Tören sonunda ise Adi Grantta bulunan düğün şarkısı ve mutluluk şarkıları hep
birlikte okunur.
Tarik:
Sihizm’de “akhand yolu” olarak adlandırılan bu uygulama kutsal kitap Adi Grant’ın baştan sona
kesintisiz bir şekilde okunmasını öngörmektedir. Bu tören 48 saat sürmektedir. Bu uygulama
evde aile üyelerinin katılımıyla yapılırken aile bireylerinden bazıları Adi Grantı okurken diğerleri
de dinlemeyi tercih etmektedir. Benzer bir uygulama Sahaj Yolu adı altında ölünün ardındanki
on günlük periyotta yapılır. Yani Sihler kişi öldükten sonraki on günde Adi Grant’ı onun için
hatmederler.
Ölüm:
Sih dinsel geleneğinde ölüm normal bir hadise ve doğum-ölüm çarkının gerekli bir unsuru
olarak görülmektedir. Ölünün ardından ağlama ve ağıt yakma hoş karşılanmamaktadır. Ölüler,
Hindistan’da özel olarak yapılmış ölü yakılma yerlerinde, Hindistan dışında ise herhangi bir yerde yakılır ve külleri denize veya nehre atılır. Cenaze törenlerinden sonraki on gün yas dönemi
olarak kabul edilir.
5.2.4.7. Sih Kutsal Kitabı: Adi Grant
Sih kutsal kitabı Adi Grant çocuğa ad verme uygulamasından ergenlik çağına, evlilik ve cenaze
törenlerine kadar kişinin hayatının her aşamasında etkin bir role sahip olduğundan Sihlerin dinsel ve bireysel yaşamları için merkezi ve hayati bir rol oynamaktadır. Yukarıda da ifade ettiğimiz
üzere beşinci guru Arjan 1603 yılında Sih kanonunu derleme işine başlamış ve bir yıl içinde bu
işi tamamlayarak Sihlerin kutsal kitabı olan Adi Grant’ı oluşturmuştur. Arjan’ın bu girişiminin iki
önemli nedeni vardı. (1) Sih toplumu ciddi oranda genişlediği için toplumu bir arada tutacak
herkes için bağlayıcı bir kutsal metnin gerekliliği. (2) Dördüncü guru Ram Das, büyük oğlunu
değil de 18 yaşındaki küçük oğlu Arjan’ı kendi yerine guru olarak tayin ettiğinde, baypas edilen
büyük oğul ile Arjan arasında bazı gerilimler yaşanmıştır. Bu süreçte Arjan’ın abisi ve oğlu Nanak
adı altında Sih ilahilerini derlemeye başlayınca bu gelişmenin toplumda ikilik yaratacağından
endişe eden Arjan, kendinden önceki guruların da derlemelerini dikkate alarak tüm Sihler için
22
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
bağlayıcı olacak bir kutsal kitap derleme yoluna gitmek zorunda kalmıştır. Bu gelişme sonucunda yaklaşık 1/3’ü Arjan’a ait 6000 ilahiden oluşan Sih kutsal kitabı Adi Grant meydana getirmiştir.
Üç ana bölümden oluşan bu kutsal kitap külliyatının Japji adlı ilk bölümü Guru Nanak tarafından
yazıldığı için Sihler tarafından Sih öğretisinin özü olarak kabul edilmektedir. Ayarlar anlamına
gelen Ragas adlı ikinci bölüm ise dört kitaptan ibarettir. Bu bölümün ayrıntılı izahından oluşan
yirmi altı bölümlük kısım ise üçüncü bölümü oluşturmaktadır.
Adi Grant’ı meydana getiren bu ilahiler Sih toplumunda her zaman değerli kabul edilmesine
rağmen onların değeri, onuncu guru Gobind Singh’in ölümünden sonra daha da artmıştır. Zira
Sih geleneğine göre Gobind Singh daha hayattayken dört oğlu da öldürüldüğü için yerine halef
yani guru tayin edecek uygun bir kişi bulamayınca kutsal kitap Adi Grant’ı Sihlerin yeni gurusu
olarak tayin etmiştir. Bu gelişme neticesinde Sih geleneğinde gurular dönemi onuncu guru Gobind Singh ile sona ermiş ve bundan sonra guruların yerini Guru Grant (Büyük Guru) olarak da
adlandırılacak olan kutsal kitap Adi Grant almıştır.
Yaşayan guru olarak kabul edilmesinden dolayı Sihler gurularına nasıl davranıyor ve saygı gösteriyorsa ona da aynı şekilde davranmakta ve saygı göstermektedir. Örneğin yaşayan bir guru
gibi saygı ve hürmet gören Adi Grant, Sih mabedinde bir taht üzerine konur ve etrafı son derece
pahalı kumaşlarla kaplanır, her sabah törenle halkın huzuruna çıkarılır ve akşam törenle yerine
konur. Yine tıpkı yaşayan bir gurunun konuşma yaparken serinletilmek için yelpazeyle havalandırılması gibi Adi Grant da okunurken tüylerden oluşturulan bir yelpazeyle havalandırılır. Keza
mabede giren Sihler önce Adi Grant’ın huzuruna çıkarak başlarıyla onu selamlar ve çıkarken de
sırtlarını kutsal kitaba dönmemek için ger geri çıkarlar. Bu özelliğinden dolayı Adi Grant, Sih toplumunun tüm dinsel uygulamaları için merkezi bir role sahiptir. Doğum günlerinde, düğünlerde
ve diğer dinsel törenlerde tıpkı yaşayan bir guru nasıl davet edilip ağırlanırsa o da aynı şekilde
saygı ve hürmet görmektedir. Adi Grant, her bölümünün genel melodili bir ilahi ile bittiği otuz
bir bölümden oluşmaktadır ve her bir bölümdeki ilahiler de yazarları olan ilk beş gurunun kronolojik sırasına göre düzenlenmiştir.
5.2.4.8. Altın Tapınak
Beşinci guru Arjan Amritsar kendinde popüler literatürde “Altın Tapınak” fakat Sihler tarafından
Harmandir Sahib (Tanrı’nın Evi) adı verilen Sih kutsal mabedini inşa etmiştir. Bu mabet 1800’lü
yılların başında Ranjit Singh tarafından tamir edilirken altınla kaplanmasından sonra “Altın Tapınak” olarak isimlendirilmeye başlanmıştır. Tepelerde inşa edilen ve sadece tek bir kapısı olan
pek çok Hindu mabedinin aksine Altın Tapınak düzlükte inşa edilmiş ve toplumun tüm sınıflarının serbestçe içine girmesini sembolize etmek için de dört tarafından da girişi olacak bina
edilmiştir.
5.2.4.9. Toplum Liderliği
Kurucusu Nanak ile başlayan ve onu izleyen dokuz guru ve bunlara ait kutsal yazıların bir araya getirilmesinden oluşun Adi Grant adlı kanon Sihizm’deki dinsel otoritenin kalbini oluşturmaktadır. Zira
bu gurular sağlamlaştırarak, kurumsallaştırarak ve sosyal, politik ve dinsel yaşama katkı sağlayarak
Sihizm’i şekillendirmiş ve geliştirmişlerdir. Bu gurular Sih toplumu tarafından büyük oranda kabul görmesine rağmen, guruların haleflerini tayin etme yöntemlerinin bazen sorgulanmasından dolayı Sih
toplumunda bazı gurulara muhalefet edilmiştir. Örneğin Nanak, oğullarından birini değil de kendisin23
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
den sonra toplumu idare etmek için arkadaşını bu göreve atarken, daha sonraki dönemde bu babadan oğla bazen de diğer akrabalara geçen bir göreve dönüşmüştür. Örneğin üçüncü guru Amar Das
yerine oğlunu değil, damadını atamıştı. Guruluğun bu şekilde babadan oğla veya aile içinde bir bireyden diğerine geçmesinden dolayı zaman zaman oldukça küçük yaşdaki kişiler de guru tayin edilmiştir.
Örneğin altıncı guru Har Gobind dokuz, yedinci guru Har Rai ise on dört, sekizinci guru Har Kişhan beş
ve onuncu guru Gobind Singh de dokuz yaşında guru tayin edilmiştir. Sihler toplum liderleri olarak
kabul ettikleri guruların aynı ilahi ruh tarafından ilahi olarak bilgilendirildiğine inandığı için bunların
şifahi olarak söylediklerini ve ilahiler şeklinde yazdıklarını da kutsal olarak kabul etmektedir.
Onuncu guru Gobind Singh’in ölümüyle yaşayan guruların son bulması üzerine Adi Grant Sih
toplumu tarafından artık yegane mutlak otorite olarak kabul edilmeye başlandı. Ancak guruluk
kurumunun son bulması kutsal kitaptaki tartışmalı pasajların anlamıyla ilgili Sih toplumunda
çeşitli tartışmaların ortaya çıkmasına yol açtı. Bunun üzerine Sihler kutsal kitap pasajlarının yorumu ya da daha iyi anlaşılabilmesi için Tanrı’nın Tahtı anlamında Akal Takhat adını verdikleri bir
taht tesis etmişlerdir. Tüm Sihlerin katılımıyla tahtın etrafında yapılan yıllık veya altı aylık toplantılarda tartışmalı pasajlar ve Sih toplumunda ortaya çıkan sorunlar masaya yatırılarak bunlarla
ilgili oybirliğiyle karar alınır ve alınan bu kararlar da tüm Sih toplumu için bağlayıcı olur.
5.2.4.10. Sih Grupları
Her dinsel gelenekte olduğu gibi Sih toplumu da tek Tanrı inancı, on gurunun liderliği ve kutsal
kitap Adi Grant’ın Tanrı’nın vahyi olduğu konularında hemfikir olmasına rağmen bazı tali meselelerdeki fikir ayrılıklarından dolayı çeşitli gruplara bölünmüştür. Örneğin başlangıçta Hindu geleneğindeki pek çok uygulamayı olduğu gibi kabul ettikleri için Sihlerle Hindular arasında fazla
bir fark yokken, 1800’lü yılların sonlarında gerçekleştirilen ve Sih kimliği üzerine vurgu yapan
Singh Sabha adlı reform hareketinden sonra Sihizm açık bir şekilde Hinduizm’den ayrılmıştır. Bu
reform hareketi yanlıları Sihlerin modern dünyada daha etkin rol oynaması için eğitime büyük
önem vermektedir.
Sih kimliği büyük oranda Khalsa kardeşlik teşkilatı tarafından belirlenmesine karşın bazı Sihler
başlarına türban giymeyerek, saç ve sakallarını keserek ve militarizmi reddederek kendilerini bu
teşkilat çerçevesinde tanımlamamaktadır. Bu tür kişiler Khalsa teşkilatı üyeleri tarafından sahajdaris/yavaş adapte olan olarak nitelenmesine rağmen onlar kendilerini tam manasıyla Sih kabul
etmektedir. Nanak’ın büyük oğlu Siri Cand’ın yolundan giden ve Udasis olarak adlandırılan bir
başka grup da Hindu mistiklerinin yolundan giderek asketizme büyük önem vermektedir. Bu
grup mensuplarının sahip olduğu tek şey günlük yiyeceklerini dilendikleri bir sadaka tasıdır.
Bunlar bazen Caynist keşişleri gibi çıplak bazen de Budist rahipleri gibi sarı elbiseler giyerek
dolaşırlar.
Khalsa kardeşlik teşkilatı içinde yenilikçilerle gelenekçiler arasındaki tartışmalardan dolayı bazı
bölünmeler yaşanmaktadır. Örneğin 1990’lı yıllarda batı dünyasında yaşayan bazı yenilikçi Khalsa üyeleri, Tanrı önünde herkesin eşit olduğunu göstermek için Gurdvaralarda yerde oturma geleneğini bozacak şekilde bu mekanlara sıra ve masa koymaya başlayınca gelenekçiler buna karşı
çıkmış ve bunun sonucunda da bu iki grup arasında ciddi bir anlaşmazlık meydana gelmiştir.
Bu durum üzerine konu Hindistan’ın Pencap eyaletindeki Sih mahkemesine intikal ettirilmiş ve
mahkeme de gelenekçiler lehine karar vermiştir. Bu kararı kabul etmeyen yenilikçiler de Sih top24
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
lumundan dışlanmıştır. Yine Pencab bölgesinde yaşayan Khalsa üyeleri arasında da izlenecek
politika konusunda ciddi ayrılıklar bulunmaktadır. Örneğin Khalsa Dal adlı ayrılıkçı grup mensupları Sihlerin bağımsızlığı için suikast ve pompalama eylemlerinin gerekliliğini savunurken,
diğerleri de Sih toplumu lehine bir takım imtiyazlar elde etmek için mevcut hükümetlerle işbirliği yapılması gerektiğini savunmaktadır.
25
© Tüm hakları saklıdır.
Dinler Tarihi
5.3. Kaynaklar
•
•
•
•
Abdurrahman Küçük, “Sihizm”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt:38, 1986.
Ali İhsan Yitik, Hint Dinleri, İzmir: İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları, 2005.
Mahmut Aydın, Anahatlarıyla Dinler Tarihi, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2013.
Şinasi Gündüz (ed.), Yaşayan Dünya Dinleri, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2007.
26
© Tüm hakları saklıdır.
Caynizm Sihizm
Ünite 5
27
© Tüm hakları saklıdır.

Benzer belgeler

sihler - The Sikh Coalition

sihler - The Sikh Coalition Dinler Tarihçileri, yeterli belge ve kanıtları olmamasından ötürü Mahavira’dan önceki Tirthnakaralara dair rivayetlerin çoğunluğunu kabul etmez. Sadece 22, 23, 24. Tirthankaraların tarihi şahsiyetl...

Detaylı

Hint Dinlerinde Acıdan Kaçışın Bir Yolu Olarak Ötanazi

Hint Dinlerinde Acıdan Kaçışın Bir Yolu Olarak Ötanazi hem de hastası iyi karma kazanmış olur. Bu konuyla ilgili her mezhep kendine göre bir yorum yapsa da neticede Hinduizm, ötanazi gibi kendini öldürme anlamına gelebilecek her türlü fiilin ruhun geçi...

Detaylı