Türkiye-Afrika Medya Forumu - Basın Yayın Enformasyon Genel

Transkript

Türkiye-Afrika Medya Forumu - Basın Yayın Enformasyon Genel
TÜRKİYE-AFRİKA
TURKEY-AFRICA
MEDYA FORUMU
MEDIA FORUM
“ORTAK BİR GELECEK
“BUILDING A JOINT FUTURE
TASARLAMAK VE MEDYA”
09-10 MAYIS 2012
ANKARA
AND MEDIA”
09-10 of MAY, 2012
ANKARA
T.C.
BAŞBAKANLIK
BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
ISBN: 978-975-19-6251-5
Haziran 2014
KOORDİNASYON:
Hüseyin YILDIZ
DEŞİFRE:
Bahar ÇETİNKAYA
Pınar TÜRKER
Azmi AYDIN
Tuğba GÜNDÜZ
TERCÜME:
L. Mine CANPOLAT
Ramazan UYSAL
Meral ÜST
REDAKSİYON:
Recep KARAGÖZLÜ
Şebnem TEBRİZLİ
TASARIM:
Doruk Grup
GÖRSELLER:
Mustafa SAAT
İlyas TÜMER
FOTOĞRAF DÜZENLEME:
Doğan GİRGİN
ANISINA SAYGILARIMIZLA…
BASKI:
Doruk Grup
TEL: (0 312) 472 8 444
WILLY EDWARD OGUNDE
(1974-2012)
T.C. Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü // www.byegm.gov.tr
Ceyhun Atuf Kansu Caddesi No: 122 06520 Balgat - ANKARA Tel: +90 312 583 60 00
SUNUŞ
BÜLENT ARINÇ
BAŞBAKAN YARDIMCISI
Afrika; sahip olduğu ekonomik, sosyal ve kültürel kapasitesiyle, zengin tarihi dokusuyla uluslararası ilişkilerin en önemli halkalarından birini oluşturmaktadır. Fiziki koşulların getirdiği olumsuzluklar ve var olan kaynakların kullanımı konusunda büyük sıkıntı yaşayan Kıta, konjonktürün
de getirdiği olumsuzluklar sonucu ne yazık ki yüzyıllarca uluslararası arenada hak ettiği ilgi ve
konuma ulaşamamıştır.
Türkiye coğrafi konumu, kültürel ve insani bağları gereği Afrika ülkeleriyle tarihin her döneminde çok yakın ve sağlıklı ilişkiler geliştirmiştir. Özellikle son on yıla baktığımızda “Afrika’ya Açılım
Politikası” ile başlayan süreç eşit ortaklık ve karşılıklı fayda ilkeleri temelinde “Afrika Ortaklık
Politikası”na dönüşmüştür. Böylece ilişkilerin üst düzey işbirliğine ve büyük bir ekonomik kapasiteye ulaştığını memnuniyetle görmekteyiz. Türk dış politikasının önemli bir kulvarı haline
gelen Afrika ülkeleriyle ilişkileri, kıtanın belirtilen niteliklerinin yanı sıra, sosyal, siyasal ve kültürel
alandaki potansiyel işbirliği imkânlarını bünyesinde barındırmasından ileri gelmektedir. Bu doğrultuda medya alanında işbirliğini geliştirmek amacıyla Türkiye’den ve kıta ülkelerinden
gazeteci, akademisyen, kanaat önderi, sivil toplum önderi ve siyasetçileri ortak bir platform
etrafında buluşturmak amacıyla 9-10 Mayıs 2012 tarihinde başkent Ankara’da “Türkiye-Afrika
Medya Forumu” toplanmıştır. Çok değerli Forum katılımcıları, medyanın toplumsal yaşamımızdaki yeri dışında, özellikle dünya barışı ve istikrarının sağlanmasında büyük öneme sahip Afrika
ülkeleriyle ilişkilerin ileri boyuta taşınması, hızla gelişmekte iletişim sektörünün kıta geneline
yaygınlaştırılması ve haber ağının zenginleştirilmesi konularını değerlendirmişlerdir. Sektörde
yer alan söz sahipleri olarak bahsi geçen konuları tüm yönleriyle tartışmış, yeni politikalar üretilmesi noktasında çok değerli görüşler ortaya koymuşlardır. Forum sonrası başlayan yakın
temas başlangıç hedeflerimizin çok ötesine geçilmesine de vesile olmuştur.
Büyük bir uzlaşı ile kabul edilen Sonuç Bildirgesi, çok boyutlu olarak gelişmekte olan TürkiyeAfrika ilişkilerine tahminlerin ötesinde bir katkı sağlayacak unsurları ihtiva etmektedir. Başta
çok kıymetli başkanları olmak üzere Afrika Media Initiative’in hem böylesine olumlu sonuçlar
doğuran Forumun düzenlenmesi hem de sonrasında çeşitli vesilelerle organize edilen uluslararası etkinliklerin gerçekleştirilmesinde verdiği katkı takdire şayan niteliktedir. Bunun yanı sıra
medya kuruluşları ve ülkeler bazında medya mensuplarıyla geliştirilen ilişkiler de ifade edilmesi
gereken önemli bir konudur. Başarılı bir şekilde sonuçlandırılan ve somut işbirliği adımlarını beraberinde getiren Forum’a
ait bu yayın, Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmıştır. İki gün süren toplantılar sonunda dile
getirilen görüş ve önerilerin geniş kitlelere aktarılmasını hedefleyen bu kitap; düşünce ve strateji
kuruluşlarına, bilim ve siyaset adamlarına yeni bakış açıları oluşturabilecek niteliktedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, böylesine zengin bir altyapısı bulunan organizasyonu başarıyla
gerçekleştiren Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile birlikte Dışişleri
Bakanlığımız başta olmak üzere destek veren tüm kurum ve kuruluşlara, emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum.
SUNUŞ
MURAT KARAKAYA
GENEL MÜDÜR
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yüzyılı aşan deneyim ve bilgi
birikimi ile Türkiye’de medya sektörünün gelişimine çok büyük bir katkı sağlamıştır. Genel
Müdürlüğümüz, uluslararası düzeyde yaşanan gelişmelerin kamuoyunun dikkatine sunulması, özellikle karar alıcı ve uygulayıcı konumundaki makamların doğru ve hızlı bir şekilde
bilgilendirilmesi, aynı zamanda ülkemizde yaşanan siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerin dünya kamuoyuna aynı hassasiyetler doğrultusunda sunulması noktasında önemli
bir sorumluluk üstlenmektedir.
Geleceğin bugünden çok daha güzel olacağına dair bir inançla, barış dolu bir dünyada
yaşamak ve ortak gelecek çabalarının devamlılığında basının gücünden yararlanmak bu
çabalarımızın temelini oluşturmaktadır. Ayrıca bölgesel ve uluslararası düzeyde kurulacak
işbirliğinin, özellikle de medya kuruluşları ve mensupları arasında sağlanacak temasın ülkeler arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir minvalde geliştirilmesine de büyük katkı sağlayacağına
inanıyoruz.
Bu düşüncelerle, Ankara’da 9-10 Mayıs 2012 tarihinde yapılan ve iki gün süren Türkiye-Afrika
Medya Forumu’nda, bölgedeki medya ortamının yanı sıra ülkelerimiz arasındaki tarihi, sosyal, siyasal, ticari ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi konusu tüm yönleriyle, sektör temsilcileri
ve uzmanlarca değerlendirilmiştir. Halklarımız arasındaki iletişim kopukluğu ve zamanla ortaya çıkmış algı farklılıklarının giderilmesi doğrultusunda medya mensuplarının verebileceği
katkı etraflıca tartışılmıştır.
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent ARINÇ’ın himayelerinde, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı, African Media Initiative ve Başbakanlık
Tanıtma Fonu Kurulu katkılarıyla gerçekleştirilen bu etkinliğe katılan tüm konuklarımıza ve
Forum’un başarılı bir şekilde sonuçlandırılmasında emeği geçen herkese Kurumumuz adına
teşekkür ediyorum.
Etkinlik çerçevesinde tartışılan konular, dile getirilen görüş ve önerilerin büyük önem taşıdığı
inancından hareketle Genel Müdürlüğümüz tarafından büyük titizlikle hazırlanan ve dikkatinize sunulan bu yayının, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki dostluk bağlarının pekişmesine
mütevazi bir katkı sağlayacağına inanıyoruz.
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ GÜN
9 Mayıs 2012, Çarşamba
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Murat KARAKAYA – BYEGM Genel Müdürü . .............................................................................. 11
Amadou Mahtar BA – African Media Initiative-AMI CEO ............................................................. 13
Bülent ARINÇ – Başbakan Yardımcısı ....................................................................................... 15
ORTAK OTURUM
TÜRKİYE VE AFRİKA: FIRSATLAR VE SORUNLAR...................................................................... 23
Moderatör: İbrahim KALIN ........................................................................................................ 24
Dr. Serdar ÇAM.......................................................................................................................... 25
Rıza Nur MERAL........................................................................................................................ 28
Dr. Mulatu Teshone WİRTU......................................................................................................... 31
Abderahman SALAHELDİN........................................................................................................ 33
Amadou Mahtar BA................................................................................................................... 36
A SALONU - I. OTURUM
TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA VE MEDYASINDA AFRİKA ................................................................ 43
Moderatör: Volkan BOZKIR......................................................................................................... 44
Hasan Servet ÖKTEM................................................................................................................ 46
Numan HAZAR.......................................................................................................................... 49
Abderahman SALAHELDİN........................................................................................................ 52
Vika Mazwi KHUMALO............................................................................................................... 53
Mehrez Ben RHOUMA................................................................................................................ 55
B SALONU - I. OTURUM
GÜNÜMÜZDE AFRİKA: SİYASET, EKONOMİ VE DIŞ POLİTİKA .................................................... 59
Moderatör: Hatem ETE............................................................................................................... 60
Prof. Dr. Mohamed BAKARİ........................................................................................................ 60
Usman Muhammad BUGAJE..................................................................................................... 62
Rabeb ALOUİ............................................................................................................................. 64
Dr. Hailemichael Aberra AFEWORK............................................................................................. 65
Prof. Dr. Ahmet KAVAS.............................................................................................................. 67
A SALONU - II. OTURUM
KALKINMA, GÖÇ, ÇEVRE, SAĞLIK VB. KONULARDA BİLİNÇLENDİRMEDE
ETKİN BİR FAKTÖR OLARAK MEDYA ....................................................................................... 73
Moderatör: Ahmet Lütfi AKAR.................................................................................................... 74
Şerif TURGUT............................................................................................................................ 75
BİRİNCİ GÜN
9 Mayıs 2012, Çarşamba
Guy-Gervais KİTİNA................................................................................................................... 77
Brice HOUSSOU........................................................................................................................ 78
Alhaji Abdul-Rahman Harruna ATTAH......................................................................................... 80
Rosemary Okello ORLALE......................................................................................................... 82
B SALONU - II. OTURUM
ARABULUCU OLARAK MEDYA: ÇATIŞMALAR VE TERÖRİZME KARŞI SAVAŞI KAZANMAK ........ 87
Moderatör: Prof. Dr. Bülent ARAS............................................................................................... 88
Metehan DEMİR......................................................................................................................... 88
Filomena SİLVA.......................................................................................................................... 90
Hany El SAYED.......................................................................................................................... 92
Albert CHAIBOU........................................................................................................................ 94
Willy Edward OGUNDE............................................................................................................... 96
A SALONU - III. OTURUM
TÜRKİYE VE AFRİKA ÜLKELERİNDE SOSYAL MEDYA: DEMOKRATİK KÜLTÜRÜN
GELİŞTİRİLMESİNDE SOSYAL MEDYANIN ETKİSİ .................................................................... 103
Moderatör: Ünal TANIK............................................................................................................ 104
Gürkan ZENGİN........................................................................................................................ 104
Bai Emil TOURAY..................................................................................................................... 106
Rachid JANKARİ...................................................................................................................... 108
Joseph Aboul ELFAKİ............................................................................................................... 110
Ali Dahir ABDİ.......................................................................................................................... 111
B SALONU - III. OTURUM
SORUNLAR VE FIRSATLAR DENKLEMİNDE ETKİLİ BİR AKTÖR OLARAK
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI . .............................................................................................. 119
Moderatör: Akisa OMULEPU.................................................................................................... 120
Mohammed B. ATTAH.............................................................................................................. 120
Souhel HAJJAR....................................................................................................................... 122
Muhammed ADİL..................................................................................................................... 123
Prof. Dr. Yasin AKTAY............................................................................................................... 125
İKİNCİ GÜN
10 Mayıs 2012, Perşembe
A SALONU - I. OTURUM
TÜRKİYE VE AFRİKA: MEDYA, İLETİŞİM VE TEKNOLOJİ............................................................ 135
Moderatör: İbrahim ŞAHİN....................................................................................................... 136
Ardan ZENTÜRK...................................................................................................................... 137
Zied ELHENİ............................................................................................................................ 142
Cheriff SY................................................................................................................................ 144
Prof. Dr. Muhammadou KAH.................................................................................................... 146
Penolope CHANSA................................................................................................................... 151
B SALONU - I. OTURUM
TÜRK VE AFRİKA MEDYA KURULUŞLARI ARASINDA İŞBİRLİĞİ İÇİN ÇERÇEVE . ...................... 155
Moderatör: Oğuz HAKSEVER................................................................................................... 156
Mustafa YEŞİL......................................................................................................................... 156
Marie-Roger BİLOA.................................................................................................................. 159
El Houssein Ould MEDDOU...................................................................................................... 161
Kaitira KANDJİİ........................................................................................................................ 163
Abou Bacar ISSOUFOU............................................................................................................ 165
A SALONU - II. OTURUM
TÜRKİYE VE AFRİKA ARASINDAKİ TİCARİ VE EKONOMİK İLİŞKİLERİN GELECEĞİ:
MEDYANIN SÜRECE ETKİN KATILIMI........................................................................................ 175
Moderatör: Ahmet YAKICI........................................................................................................ 176
Okan MÜDERRİSOĞLU............................................................................................................ 177
Edmond RAKOTOMALALA....................................................................................................... 179
Coulibaly ABDOULAYEI............................................................................................................ 180
Tetchiada SYLVESTRE.............................................................................................................. 181
Paul SON-BENGA.................................................................................................................... 184
B SALONU - II. OTURUM
ORTAK DEĞERLER OLARAK KÜLTÜR, SANAT VE SPOR .......................................................... 189
Moderatör: Erdoğan ARIKAN.................................................................................................... 190
Prof. Dr. Orhan KURAL............................................................................................................. 190
Isaac Cheke ZİBA ................................................................................................................... 193
Hervé TUM.............................................................................................................................. 194
Muhsin ERTUĞRAL.................................................................................................................. 195
Fernando LİMA........................................................................................................................ 197
KAPANIŞ KONUŞMALARI............................................................................................................... 203
SONUÇ BILDIRGESI....................................................................................................................... 213
FORUMA GELEN MESAJLAR.......................................................................................................... 215
9 MAYIS 2012
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
/
Murat KARAKAYA*
Sayın Başbakan Yardımcım,
Afrika Ülkelerinden Gelen Değerli Meslektaşlarım,
Saygıdeğer Basın Mensupları;
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olarak düzenlemiş olduğumuz, Türkiye-Afrika Medya Forumu’na hoş geldiniz. Ülkemizde siz değerli
konuklarımızı ağırlamaktan ve bu güzel toplantıda sizlerle bir arada bulunmaktan dolayı şahsım ve kurumum adına büyük onur duyuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’nin komşularıyla ve bölge ülkeleriyle geliştirdiği ikili ve çoktaraflı ilişkilerin, bölgemizde barışın ve adaletli bir nizamın tesisi yolunda büyük rol oynadığına şahitlik ediyoruz. Bu
perspektiften hareketle bizler de Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olarak dünyanın değişik bölgelerindeki ülke medyalarını çeşitli forumlarda buluşturmaya
gayret gösteriyoruz. Bir yandan da basın ve enformasyon alanında kardeş ülkelerle ikili işbirliği mekânizmaları oluşturuyoruz. Bu çerçevede daha önce düzenlemiş olduğumuz “Türk
Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu”, “Balkan Ülkeleri Medya Forumu” ve “Türk-Arap Medya
Forumu”nun ardından, teşriflerinizle “Türkiye-Afrika Medya Forumu”nda bir aradayız. Böylece, çok geniş Afrika coğrafyasında yer alan pek çok ülkeden medya mensubu ve Türk
meslektaşlarımızı buluşturuyor olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli Konuklar;
Afrika; sahip olduğu ekonomik, sosyal ve kültürel kapasitesiyle, zengin tarihi dokusuyla son
dönemde küresel ilgi alanı hâline gelmiştir. Diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye, Afrika ülkeleriyle yüzyıllardır çok yakın ve sağlıklı ilişkiler geliştirmiştir. Özellikle son 10 yıla baktığımızda
bu ilişkilerin daha da ileri boyutlara ulaşıp büyük de bir potansiyel taşıdığını memnuniyetle
görmekteyiz. Afrika kıtasındaki tüm ülkeleri ve Türk medya mensuplarını bir araya getiren
bugünkü Forum; ortak kültürel, tarihi ve sosyal zenginlikleri keşfedecek ve işbirliği imkânlarını
araştıracaktır. Medya kanalıyla ülkelerimiz arasında kurulacak dostluk köprüsü, inanıyorum ki
diğer alanlarda da etkisini gösterecektir.
––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––
* Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon (BYEGM) Genel Müdürü
11
12
/
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Bugün burada sadece medya mensupları değil, aynı zamanda kanaat önderleri ve akademisyenler de bulunmaktadır. Forum çatısı altında Türkiye ve 54 Afrika ülkesinden gelen temsilciler birbirleriyle tanışıp tecrübelerini paylaşma ve ortak bir gelecek inşasını değerlendirme
fırsatı bulacaklardır. Ülkemizin, bölge ve dünya barışının tesisi yönündeki çabalarının medya
sektörüne yansıması olan bu toplantı inanıyorum ki siz değerli katılımcıların varlığı ile çok
yararlı geçecek ve önemli sonuçlara ulaşılmasına vesile olacaktır.
Bu toplantının gerçekleştirilmesinde destek ve yönlendirmeleriyle bize güç veren Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç Beyefendiye teşekkür ediyorum. Ayrıca Başbakanlık Tanıtma
Fonu’na, tüm çalışanları ile Dışişleri Bakanlığımıza ve partner kuruluşumuz olan African Media Initiative’e değerli katkıları için teşekkür ediyorum.
Tüm konuklarımıza bir kez daha hoş geldiniz diyor, Forum’un başarılı geçmesi temennisiyle
selam ve saygılarımı arz ediyorum.
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
/
Amadou MAHTAR BA*
Saygıdeğer Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç,
Saygıdeğer Prof. Dr., Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
Arkadaşım Murat Karakaya, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü,
Çok Değerli Bakanlar, Ekselansları, Hanımefendiler, Beyefendiler, Türkiye ve Afrikalı Sevgili
Kardeşlerim, Hepinize Günaydın.
Afrika medyası için burada, Türkiye’de toplanmak ve bu güzel ülkenin başkentinde bir araya
gelmek büyük bir mutluluktur. Konuşmamın başında Başbakanlık makamına ve Başbakan
Yardımcısına desteklerinden dolayı, Murat ve ekibine de bu bir araya gelişi mümkün kıldıkları
için teşekkür etmek istiyorum. Afrikalı 54 ülkenin temsil edilmesi son derece önemli bir olay.
Bu sadece burada temsil edildiğimiz için değil; içerisinde bulunduğumuz yeni dünyadaki ortaklıkların eşit bir seviyede kurulması gerektiğini düşündüğümüz için de önemli. Afrika
temsilcileri olarak halkın sesi olmanın yanı sıra kıta üzerideki bir milyarı aşkın insan için olayların çerçevesini oluşturan kişileriz ve eşit ortaklıkların önemli olduğuna inanıyoruz. Türkiye
ve Afrika ülkeleri arasında ticari, kültürel, bilimsel ve eğitimsel ilişkilerin geliştirilmesinde rol
oynayabileceğimizi düşünüyoruz. Elbette ki hükûmet yetkilileri değiliz. Kamu ve özel medya
olarak buradayız ve daha önce de söylediğim gibi bir milyarın üzerinde insanın fikirlerini
temsil ediyoruz.
Kıta üzerindeki insanlar medyayı giderek daha fazla dinliyor. Çünkü aslında Afrikalı toplumların inşa ve gelişmesinde medya kritik bir rol oynuyor. Tıpkı dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibidir. Şu anda Türkiye’de olmamız, Avrupa’da olmamız bana mutluluk veriyor. Hanımlar
ve beyler, kapılarını Afrika’ya kapamamış bir Avrupa ülkesindeyiz ve bu son derece önemli.
Önemli çünkü Afrika’nın sunabileceği birçok şey var. Sadece ekonomik ve ticari anlamda değil, kültürel anlamda da dünyadaki en zengin kültürlerden bazılarına sahibiz. Bu, tek başına
bazı ilişkilerin çerçevesinin çizilmesine yardımcı olabilir. Bu da insanlar arasındaki ilişkilerdir
ve insanlar ile milletler birbirlerini anladıkça eşit bir düzeyde iş yapmanın temelleri atılabilir ve
daha güçlü ticari ortaklıklar kurulabilir.
––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––
* African Media Initiative-AMI CEO
13
14
/
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Dinlemek için, deneyimlerimizi paylaşmak için buradayız ve kendi açımdan önümüzdeki iki
gün boyunca Afrika’dan farklı, zengin bakış açıları ve sunumlar duyacağınızla ilgili hiçbir
şüphem yok. Bizim buradan edinmek istediğimiz samimi ve açık tartışmalardır. Böylelikle
geri döndüğümüzde ortaklarımızın kim olduğunu, çalışmak için uğraştığımız ortakların kim
olduğunu bilebiliriz. Bu da bize mevcut durumu genel olarak Afrika halkına aktarmamızda
yardımcı ve uzun dönemde yararlı olacaktır.
Bir kez daha sıcak karşılamanız için teşekkürler. Bu iki günü heyecanla bekliyoruz. Birlikte çalışmak, Türkiye ve Afrika arasında zengin ve karşılıklı yarar sağlayacak ortaklıklar oluşturmak
için tamamen hizmetinizdeyiz.
Teşekkür ederim. BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
/
BÜLENT ARINÇ*
Kardeş Afrika Ülkelerinin Değerli Medya Temsilcileri,
İletişim Dünyamızın Değerli Yöneticileri,
Saygıdeğer Konuklar, Hanımefendiler, Beyefendiler;
Hepinizi sevgiyle selamlıyorum, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Türk-Afrika Medya Forumu Türkiye’de bir ilk kabul edilebilir. Ülkelerimiz arasındaki her türlü
ilişkinin geliştirilmesi için bu toplantının hayırlı, verimli bir başlangıç olmasını diliyorum. Sözlerimin başında, bu toplantıyı başarıyla gerçekleştiren Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğümüze, böylesine önemli bir ihtiyacı karşılayacak olması sebebiyle çok teşekkür
ediyorum.
Öncelikle, 54 Afrika ülkesinden 270 civarında saygıdeğer davetlinin uzak mesafeler kat ederek bu toplantımıza katılmış olmasından büyük bir onur duyduğumu da ifade etmek isterim.
Dost Afrika ülkelerinden değerli gazeteci dostlarımız, Türkiye bugün 75 milyonluk genç ve
dinamik nüfusu, açık ve liberal ekonomisi, kalifiye insan gücü, büyük iç pazarı, rekabetçi
endüstrisi ve stratejik coğrafi konumuyla gerek bölgesinde, gerekse uluslararası arenada
ağırlığı giderek artan bir ülkedir. Bu gücümüzün bilinciyle özellikle son yıllarda çevremizdeki ülkelerle siyasi, ekonomik ilişkilerimizi geliştirmeyi, bölgesel düzeyde ortak refah alanları
oluşturmayı çoktaraflı dış politikamızın ana hedeflerinden birisi olarak belirledik. Bu iş birlikleri
içerisinde bence en önemlisini, medya alanında kurulan oluşturmaktadır. Zira halklarımızın
birbirini yanlış anlamalara mahal vermeden daha iyi tanımasında ve böylelikle etkin bir karşılıklı iletişim sağlanmasında medya alanındaki işbirliğinin önemli bir rolü bulunmaktadır.
Toplumlarımız arasındaki işbirliğini konuşma, birlikte tartışma ve çözüm yolları bulmanın en
etkili araçlarından birisinin medya olduğuna inanıyorum. Bu anlayışla bu alandaki ilk toplantımızı Genel Müdürlük olarak, 2010 yılında 6 ülkenin katılımıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler
Medya Forumu başlığında gerçekleştirdik. Ardından, yakın coğrafyamız sayılan 12 Balkan
ülkesiyle Balkan Ülkeleri Medya Forumu’nu ikinci toplantı olarak yaptık. Üçüncüsünü ise, 22
Arap Birliği üyesi ülkeden 200’ün üzerinde seçkin gazetecinin katılımıyla Türk-Arap Medya
Forumu başlığında İstanbul’da gerçekleştirdik.
––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––
* Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı
15
16
/
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Birer ilk olma özelliğine sahip bu toplantıların, birbirimizi anlamada, tanımada çok önemli
fırsatlar sunduğuna yakından şahit olduk. Daha önce gerçekleştirdiğimiz toplantılardan hem
katılan ülke, hem de katılan gazeteci sayısı açısından en büyüğü olma özelliğine sahip bu
Forumun da hem ülkemize, hem de insanlarımıza hizmet için büyük imkânlar sunacağına
inanıyorum.
Afrika’nın çok değerli münevverleri, böyle bir toplantıyı sizlerle gerçekleştirmek medyamız ve
ülkemiz adına son derece önemlidir. Afrika ve Afrika insanı bizim milletimizin gönlünde müstesna bir yere sahiptir. Irkçılık hastalığının hiçbir zaman hayat bulamadığı Anadolu topraklarında, insanımız Afrikalıyı bir kardeş gibi görür. Aradaki uzak mesafeye rağmen ülke olarak
bizim Afrika’ya ilgimiz ve ilişkimiz yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. İzin verirseniz burada
birkaç hatırlatma yapmak istiyorum. Bugünkü Mısır’da 9 ve 10’ncu yüzyıllarda hüküm süren
Tolunoğulları, Türkler tarafından kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nin üç kıtaya uzanan sınırlarından önemli bir bölümü Afrika kıtasında yer almaktaydı.
Hüküm sürdüğü bütün coğrafyalarda olduğu gibi ecdadımız Afrika’ya büyük bir saygı duymuş, bütün politikalarıyla Afrika halklarının yanında yer almıştır. Batılı devletlerin her türlü
sömürü ve asimilasyon politikalarına karşın ecdadımız, 16’ncı yüzyılda Seydi Ali Reis komutasındaki Osmanlı donanmasıyla Zanzibar Adası’nı Batılı sömürgecilere karşı savunmuştur.
Batı Afrika’da bugünkü Mali’de hâkim olan Timbuktu Hükümdarlığı ile yakın ilişkiler tesis
edilmiştir. Keza Osmanlı döneminde bugünkü Nijer, Çad, Kuzey Nijerya ve Kuzey Kamerun’u
kapsayan Kanem-Bornu İmparatorluğu arasında dostane ilişkiler kurulmuştur. Kuzey
Afrika’yla mevcut tarihi ilişkilerimiz hepinizin malumlarıdır. Değerli dostlar, bunları şunun için
hatırlatıyorum: Sanılanın aksine, bizim Afrika’yla tarihin derinliklerine uzanan, ilkeli ve sağlam
bağlarımız mevcuttur. İşte bu tarihi bağlar bizlere yeni ödevler ve sorumluluklar yüklüyor.
Değerli Afrikalı Dostlar,
Afrika yüzyıllardır büyük acılara maruz kaldı; yer altındaki ve üstündeki doğal kaynakları haince yağmalandı. Afrika’nın medeniyetine, bilgisine, irfanına saygısızca saldırıldı. Kısacası
geçmişiniz hovardaca yağmalandı, geleceğiniz elinizden alınmaya çalışıldı; yenilmediniz,
direndiniz ve ayaktasınız. Bağımsızlığı elde etmek büyük ve onurlu bir iştir. Ancak iş bununla
bitmiyor. Bugün dünya farklı bir değişimin eşiğindedir. Bizlere düşen bu değişimi kavramak,
buna ayak uydurmak ve bunu ülkelerimiz için bir avantaja dönüştürmektir. Hiçbirimizin geçmişin karanlık dehlizlerinde kaybolmak gibi bir lüksü bulunmamaktadır. Bugünün rekabet
dünyasında geçmişe hayıflanarak, içimize kapanarak varlığımızı sürdürmek imkânımız yoktur. Hem Afrika ülkelerinin hem de bizim, geleceğin şekillenmesinde büyük etkilerimiz olabilir.
Bugün haksızlıklar, savaşlar ve felaketlerin kıskacında acı çeken insanlığın, bizlerin sesine,
bizlerin tecrübesine ve bizlerin söyleyeceği söze mutlaka ihtiyacı vardır. Eğer dünyada adalet
tesis edilecekse, insanlığın yüzünü güldüren bir anlayış hâkim olacaksa, bunu; sömürüyü,
ırkçılığı, yağmayı amaç edinenler değil, bizler gibi paylaşmayı, kardeşliği ve dostluğu şiar
edinenler başaracaktır. Asırlar boyunca bilimde, sanatta, tarımda, felsefede elde edilen başarılar, üretilen bilgiler, bizim topraklarımızdan bir güneş gibi doğmuş ve tüm dünyayı aydınlatmıştır. Bereketli Afrika’nın bereketli Nil’i, Anadolu’nun Fırat ve Dicle’si insanlık tarihi boyunca, aynı zamanda adaleti, kardeşliği, sevgi ve hoşgörüyü de yeşertmiştir.
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
/
Değerli Dostlar,
Dünya hızla değişiyor. Teknolojideki gelişmeler baş döndürücü bir noktaya ulaştı. Ümitsiz
olmak, karamsarlığa kapılmak için hiçbir nedenimiz yok, yeter ki kendi gücümüzün farkında
olalım. Son birkaç yıldır dünyanın gelişmiş ülkeleri ekonomik krizle mücadele ederken, birçok
Afrika ülkesi küresel ölçekte hızlı büyüme oranlarını yakalayabilmiştir. Bazı ülkelerde yaşanan
sorunlara rağmen Afrika’da genel olarak demokratik değerlerin giderek artan ölçüde kabul
görmesi son derece önemlidir. Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da meydana gelen halk devrimleri,
Kıta insanın demokrasi talebinin açık ve kati bir göstergesidir. Bununla birlikte, bazı Afrika
ülkelerinde demokrasinin askıya alınmasına yol açan askeri darbeler, seçim dönemlerinde
ortaya çıkan şiddet olayları ve muhalefete yönelik baskılar hepimizi rahatsız eden gerçeklerdir. Ancak bunlar, demokrasiye olan inancımızı ve talebimizi hiçbir zaman zedelemeyecektir.
Türkiye olarak Afrika ile yeni ilişkiler oluşturmayı önemsiyoruz. Ortak bir tarih ve kültürü paylaşan Türkiye ve Afrika, geleceği ortak çıkarlar temelinde birlikte şekillendirebilir. Bugüne
kadar alınan mesafe ve Afrika kıtasının Türkiye ile işbirliğine verdiği sıcak yanıt, bizi çalışmalarımızda daha da teşvik etmektedir. Zira 1998 yılında Afrika ülkeleriyle siyasi, ekonomik, kültürel ilişkilerimize ivme kazandırmak amacıyla Afrika’ya Açılım Eylem Planı geliştirildi.
Hükûmetimizin 2005 yılını “Afrika Yılı” olarak ilan etmesiyle en son aşamaya götürdüğümüz
ilişkiler, 2008 yılı Ocak ayında Addis Ababa’da düzenlenen 10’uncu Afrika Birliği Zirvesi’nde
Türkiye’nin kıtanın stratejik ortağı ilan edilmesi ile büyük ilerleme kazanmıştır. Bunun devamı niteliğinde, Ağustos 2008’de İstanbul’da düzenlenen Birinci Türkiye-Afrika Işbirliği Zirvesi
ise, kıtayla ilişkilerimizde önemli bir aşama teşkil etmiştir. Söz konusu zirvede kabul edilen
“İzleme Mekanizması” uyarınca, geçtiğimiz aralık ayında İstanbul’da, Sayın Dışişleri Bakanımızın Eşbaşkanlığında “Türkiye-Afrika Ortaklığı Birinci Bakan Düzeyinde Gözden Geçirme
Konferansı”na, bugün olduğu gibi, 54 Afrika ülkesinden 35 bakan iştirak etmiştir. Bu toplantıların hepsinde ilişkilerimizin daha ileri götürülmesi konusunda ortaya çıkan irade geleceğimiz
açısından bizlere ümit vermektedir.
Alınan kararların somut ve olumlu etkilerini de görmekteyiz. 2009-2010 dönemi Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği yapan Türkiye, her vesileyle Afrika’nın sesi olmuştur.
2015-2016 yılları için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği’ne tekrar aday olduk.
Önümüzdeki dönemde de seçildiğimiz takdirde Afrika’nın sesi olmaya devam edeceğimizi
sizlere duyurmak istiyorum. Birinci seçimde tüm Afrika ülkelerinin (birisi hariç) Türkiye’ye oy
verdiğini de bu vesileyle hatırlatmak isterim.
Değerli Dostlar,
Türkiye, Afrika’da barış ve istikrarın sağlanmasına özel bir önem vermektedir. Şu anda
Afrika’da görev yapan 6 Birleşmiş Milletler misyonundan 5’ine Türkiye personel ve mali bakımdan katkı yapmaktadır. Bazı Afrika ülkelerinde aşırı kuraklığa bağlı yaşanan açlık felaketi
millet olarak hepimizi derinden etkilemiştir. Bu konuda hem ülkemiz, hem de birey olarak
bütün vatandaşlarımız, kardeşlik hukuku içerisinde tüm desteğini vermeye çalıştı. Geçtiğimiz yıl Somali’de ortaya çıkan insani kriz bağlamında İstanbul’da İslam Iş birliği Teşkilatı
İcra Komitesi Acil Bakanlar Toplantısı’na ev sahipliği yaparak tüm İslam ve dünya ülkelerinin
dikkatini çekmeye çalıştık. Halkımız Somali’deki kardeşleri için büyük yardım kampanyaları
başlattı. Hamiyetsever Türk halkı bu çerçevede, kısa bir süre içinde 500 milyon Dolara yakın bir meblağı Somali’ye ulaştırdı. Bizzat Sayın Başbakanımız geçtiğimiz yıl eşi ile birlikte
Somali’ye giderek oradaki kardeşlerimizle dayanışma içerisinde olduğunu gösterdi. Bu ayın
17
18
/
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
sonunda, ilki gene 2010 yılı Mayıs ayında İstanbul’da düzenlenmiş olan Birleşmiş Milletler
Somali Konferansı’nın ikincisine ev sahipliği yapacağız. Burada da olumlu sonuçlar elde
edeceğimize inanıyorum.
Değerli Dostlar,
Afrika’ya olan ilgimiz başkaları ile mukayese edilemez. İlgimiz, yüreğimizde duyduğumuz
sevgiden kaynaklanmaktadır. Batılı ülkeler gibi, yalnızca işin edebiyatını yapmıyoruz. Türkiye
bugün, resmi kurumları, sivil toplum kuruluşları ve yardımsever insanlarıyla Afrika’nın en ücra
yerlerinde dahi bulunmaktadır. Türkiye’nin Afrika’yla ilişkilerine verdiği önemin bir işareti olarak temsilciliklerimizin sayısını hızla arttırdık. 2009 yılına kadar sadece 12 büyükelçiliği vardı,
bugün bu sayı 31’e yükselmiştir. Bu yılın sonuna kadar üç büyükelçilik daha açmayı planlıyoruz. Bunları yaparken birçok Batılı ülkenin büyükelçiliklerini kapattığını dikkatlerinize sunmak
isterim. Bu tavrımız Afrikalı dostlarımız tarafından da karşılıksız bırakılmamıştır. Bugüne kadar
Türkiye’de 16 olan Afrika ülkelerine ait büyükelçilik sayısının önümüzdeki birkaç yıl içinde
32’ye ulaşması planlanmaktadır.
Değerli Dostlar,
Ülkelerimiz büyük imkânlara sahiptir. İnsanlarımızın birbirine olan yaklaşımı da memnuniyet
vericidir. Kıtada ucuz, kaliteli mal üreten ve prestiji yüksek geniş çaplı projeler üstlenebilen
bir ortak olarak görüldüğümüzü memnuniyetle söyleyebilirim. Yatırımcılarımızın geleneksel
sömürgeci zihniyetten farklı olarak Kıta ülkelerinin kaynaklarını mümkün olduğu ölçüde bulundukları ülkelerde işleyerek piyasaya sunma yaklaşımı sizler tarafından takdirle izlenmektedir. Daha şimdiden, ortaklık ilişkisi kıtanın ekonomik ve sosyal kalkınmasına önemli katkılar
sunmaya başlamıştır.
Afrika ülkeleriyle ticaret hacmimiz son yıllarda önemli gelişme göstermektedir. Sahranın güneyindeki Afrika ülkeleriyle 2000 yılında 742 milyon Doları olan ticaret hacmimiz, 2011 yılında
7 milyar Dolara yükselmiştir. Tüm Afrika’ya yönelik rakamlara baktığımızda ise, 2000 yılında 4
milyar Dolar olan ticaret hacminin, 2011 yılında 17 milyar Dolara yükseldiğini memnuniyetle
görüyoruz. Diğer taraftan, Türk inşaat sektörü 1972-2010 yıllarında tüm Afrika’da 39 milyar
Dolar tutarında proje üstlenilmiştir. Bu, küresel düzeydeki yüklenimlerimizin % 21’ine tekabül
etmektedir. Rakamlar ve gelişmeler, ekonomik potansiyelin ve kat edilecek mesafenin büyüklüğü konusunda bizleri teşvik etmektedir. Türk Hava Yolları, Afrika kıtasına sadece son 5
yılda başlattığı 11 seferle Afrika’da 19 noktaya uçmaya başlamıştır.
Başta Türk Iş birliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Kızılay, Sağlık Bakanlığımız, olmak üzere
kıtanın hemen her noktasında Afrikalı kardeşlerimizle dayanışma içerisinde olan resmi kurum
ve sivil toplum kuruluşlarımız faaliyetlerini sürdürmektedir. Bugün aramızda, Afrika’da büyük
çaplı işler yapan Türk Iş birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanımız da bulunmaktadır. Kendisi
ilk oturumdaki konuşmasının ardından beraberindeki heyetle birlikte öğleden sonra Cibuti,
Etiyopya ve Somali’ye bir ziyaret gerçekleştirmek için yola çıkacak.
Değerli Gazeteciler, Değerli Dostlar;
Buradan yalnızca bir kısmından bahsetme imkânı bulduğum Türkiye ve Afrika ülkeleri arasındaki ilişkiler umarım her geçen gün daha da büyüyecektir. Bu dönüm noktasından geçerken,
tarihin akış hızına ve istikametine uygun olarak düşünmek, birbirimize destek olmak ve doğru
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
/
istikameti paylaşmak zorundayız. Bunun en kestirme yolu da, ülkelerimiz arasındaki medyaların birbiriyle olan işbirliğinden geçmektedir.
Türkiye, tarihi tecrübesini, toplumsal, siyasal ve kültürel birikimini, sahip olduğu bütün imkân
ve detayları Orta Asya’dan Orta Doğu’ya, Balkanlardan Afrika’ya paylaşmakta ve bu paylaşımdan da büyük onur duymaktadır. Bugünkü toplantı bu anlayışın bir neticesidir. Zira bizim
bütün derdimiz, kardeşlik hukuku temelinde dost ülkelerin yanında olmak, onlarla kader birliği yapmaktır. Halklarımızın birbirlerini yanlış anlamalarına mahal vermeden daha iyi tanımasında ve etkin bir iletişim sağlamasında sizlere büyük görevler düşüyor.
Adına “küreselleşme, enformasyon çağı, bilgi çağı” denilen bu yeni dönem, yeni bir dikkat,
yeni bir sorumluluk üstlenmeyi gerektirmektedir. Bu sorumluluk, insani ve evrensel değerleri daha çok gözetmemizi gerektirir. İletişim ağlarımızı, bilgi akış modellerimizi çağın ihtiyaçlarına göre yenilerken, medeniyet değerlerimizi ve hüviyetimizi yıkıcı, tahrip edici küresel
saldırılara karşı korumak, yani kendi evimizi, kültürümüzü, evrensel değerlerimizi savunmak
zorundayız. Medyamız hem dünyayla rekabetin gerisinde kalmamalı, hem de dünyanın bizi,
ülkelerimizi ve kültürlerimizi doğru anlamasına öncülük etmelidir.
Değerli Dostlar,
Birkaç sayısal veriyi takdim etmek istiyorum. Türkiye’de toplam 6.549 ulusal ve bölgesel
düzeyde yayın yapan gazete ve dergi bulunmaktadır. Ayrıca 24’ü ulusal, 15’i bölgesel, 209’u
yerel, 78’i kablolu, 154’ü uydu olmak üzere toplam 480 televizyon ve 1.129 radyo kanalı
ile çok canlı ve dinamik bir medya ortamına sahibiz. Bugün hanelerin % 50’sinin üzerinde,
girişimlerin de % 91’inde internet kullanılmaktadır. Ülkemizde medya son 10 yılda yaptığımız
yasal düzenlemeler sayesinde özgürlükçü bir ortamda faaliyet göstermektedir. 2004 yılında
çıkarttığımız Basın Kanunu geniş bir uzlaşıyla yapılmıştır. Geçtiğimiz yılın ilk aylarında Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu Yasası’nı yine geniş bir uzlaşma ve mutabakatla kabul ettik. Şimdi,
internet yayıncılığı alanındaki boşluğu gidermek ve ihtiyaca cevap vermek amacıyla Avrupa
Birliği ülkelerine bile referans teşkil edeceğine inandığımız yasal düzenleme çalışmalarına
başlamış bulunuyoruz.
Değerli dostlar,
Bilgi ve haber bir güçtür. Onu kim elinde bulunduruyorsa diğerlerinden daha avantajlı konumdadır. Bu anlamda da bir tekelleşme söz konusudur. Dünyanın en büyük medya şirketleri birkaç grubun tekelindedir. Dünya siyasetine yön verme açısından medyanın ne kadar
büyük bir stratejik değeri olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Ayrıca İngilizce bugün neredeyse
her yerde küresel medyanın resmi dili hâline gelmiştir. Bu dünya ülkeleri için elbette, dünyada
olan her şeyi bir mercekten, bir bakış açısından izlemek gibi bir sakıncalı durum da ortaya
koymaktadır.
Dünyanın doğru ve tarafsız haberlere ihtiyacı vardır. Bizler medya alanında ciddi iş birlikleri oluşturabiliriz. Birikimimiz ve tecrübemiz bu işbirliği için oldukça yeterlidir. Zaten kamu
yayıncılığı yapan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu artık uluslararası ölçekte yayıncılık
yapmaya başlamıştır. Anadolu Ajansı dünyanın çeşitli ülkeleriyle iş birlikleri oluşturarak bölgesel bültenler çıkartmaktadır. Anadolu Ajansımızın bir başka büyük projesi ise Arapça bülten olacaktır. Merkezi Mısır’da bulunan Arapça bülten için tüm Arap ülkelerinde ve birçok
Afrika ülkesinde şimdiden temsilcilikler oluşturmaya başladık. Hem Türkiye Radyo ve Tele-
19
20
/
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
vizyon Kurumu’nun, hem de Anadolu Ajansı’nın bir İngilizce haber kanalı kurması projemiz
de bulunuyor. Bu konuda her iki kurumla da ciddi iş birlikleri oluşturabilirsiniz. Bu forumların,
birbirimize yakınlaşmamıza, karşılıklı iletişimimize, birbirimizi tam ve doğru anlamamız için
işbirliği ve dayanışmamızın daha çok artmasına vesile olmasını diliyorum.
Saygıdeğer Konuklar,
Biliyorum uzunca bir konuşma yaptım. Ancak, Türkiye ile Afrika kıtası arasındaki ilişkilerin
hem geçmişine, hem de bugününe ve ümit ediyorum ki, parlak geleceğine işaret edecek birkaç noktayı sunmak istedim. Türkiye’nin başkenti Ankara’da bulunuyorsunuz. Ankara, dünya
ülkeleri içerisinde herhâlde en güzel başkentlerden birisidir. Burada 270’ten fazla misafirimizle, Türkiye’nin en seçkin medya gruplarının yöneticileriyle, CEO’larıyla birlikte olacaksınız.
Çok önemli oturumlar yapılacak. Üçüncü gün de sizleri İstanbul’da misafir edeceğiz; sosyal
amaçlı geziler düşünüyoruz.
Uluslararası düzeyde 14 kanalı ile yayın yapan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nun
Sayın Genel Müdürü de burada. Ülkelerinizde benzeri devlet kurumlarının olduğuna inanıyorum. Radyo ve televizyon yayıncılığının üst kurulu durumunda bir düzenleyici kurul olan
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun Sayın Başkanı da aramızda. 92’nci kuruluş yıl dönümünü geçtiğimiz günlerde kutlamış olan Anadolu Ajansı Sayın Genel Müdürü, biraz önce
ifade ettiğim, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Sayın Başkanı Serdar Beyefendi, pek çok
ülkenin, -Afrika ülkelerimizi başta saymak istiyorum- çok değerli büyükelçileri, maslahatgüzarları bizlerle birlikte, Türkiye-Afrika Medya Forumu’nun bugünkü toplantısında bulunuyorlar.
Değerli Dostlar,
Ankara’yı aydınlattınız; sizlere çok teşekkür ediyorum. Ülkemize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, çalışmalarınızın verimli olmasını diliyorum. Ben de bu iki gün içerisinde fırsat buldukça
sizlerle birlikte olacağım.
Sizlere uzun bir seyahatten Türkiye’ye yeni dönmüş olan Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın, aramızda olağanüstü bir gelişme sebebiyle bulunamayan Sayın Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun da selamlarını, sevgilerini ve başarı dileklerini iletiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BİRİNCİ GÜN
AÇILIŞ KONUŞMALARI
/
21
22
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
ORTAK OTURUM
TÜRKİYE-AFRİKA
FIRSATLAR ve SORUNLAR
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
ORTAK OTURUM
Türkiye-Afrika: Fırsatlar ve Sorunlar
Moderatör: Doç. Dr. İbrahim KALIN
Başbakan Başdanışmanı ve Kamu Diplomasisi Koordinatörü - Türkiye
Konuşmacılar : Dr. Serdar ÇAM
TİKA Başkanı - Türkiye
Rıza Nur MERAL
TUSKON Başkanı - Türkiye
Dr. Mulatu Teshome WİRTU
Büyükelçi - Etiyopya
Abderahman SALAHELDİN
Büyükelçi - Mısır
Amadou Mahtar BA
African Media Initiative - AMI CEO
/
23
24
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
Doç. Dr. İbrahim KALIN
Moderatör
Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli Misafirler,
Ben de öncelikle, Afrika’dan ülkemize gelen değerli konuklarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Organizasyonu tertip
eden Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne ve Genel Müdürü Sayın Murat Karakaya’ya da tebriklerimi iletiyorum.
Bu oturumda “Türkiye-Afrika Fırsatlar ve Sorunlar” başlığı altında Türkiye-Afrika ilişkilerinin
siyasi, ekonomik ve tabi ki medya boyutunu ele alacağız. Burada Başbakan Yardımcımızın
son derece kapsamlı ve ufuk açıcı konuşmasında da işaret ettiği gibi, Afrika, hem dünya
coğrafyasında, hem Türkiye için ayrı bir öneme sahip. Afrika bizim için herhangi bir kıta
değil, ilişkilerimizin yüzlerce yıla sari olduğu bir coğrafya. Özellikle son yıllarda Türkiye’nin
dış politikasındaki çeşitlenmeyle beraber Afrika’ya olan ilgimiz de farklı bir şekilde arttı. Yine
Sayın Başbakan Yardımcımızın ifade ettiği gibi, 2005 Türkiye’de Afrika Yılı olarak kabul edildi.
O günden bu yana ivmesi artan bir şekilde Afrika’ya olan ilgimiz devam etti. Bunun arkasında
şüphesiz Türkiye’nin ve dünyanın geçirdiği büyük dönüşümün önemli bir payı var.
Afrika açılımının, bizim Afrika’ya olan ilgimizin temel sebeplerini incelediğimizde dört boyutunun olduğunu kısaca ifade etmek isterim: Birincisi, bir zihinsel dönüşüm yaşandı. Yeni
bir coğrafya tasavvuruyla Afrika bizim için uzak, ötelerde bir kıta olmaktan çıktı. İkincisi, bir
siyasi dönüşüm yaşandı. Türkiye dış politikasında artık tehditlerle, güvenlik kaygılarıyla değil, fırsatlar perspektifinden bakan, etrafındaki bütün ülkeleri ve aktörleri potansiyel partner
olarak gören bir ülke haline geldi. Bu dönüşümün üçüncü ayağı, ekonomik dönüşümdür.
Özellikle bu alanda Afrika ile kurduğumuz ilişkiler, diğer bölgelerle birlikte son yıllarda hakikaten büyük bir ivme kazandı. Ticaret, yatırım, turizm ve diğer alanlarda Türkiye’yle Afrika’nın
ilişkileri gelişti. Burada özellikle, TOBB gibi kuruluşlar aracılığıyla Türk ve Afrikalı yatırımcılar,
iş adamları yoğun bir mesai içerisinde oldular, olmaya da devam ediyorlar. Bu dönüşümün
dördüncü önemli ayağı da eğitim, kültür ve medya alanında yaşandı. Yeni bir Afrika tasavvuru oluşmaya başladı. Burada, özellikle Afrika’yla ilgili dünya basınında sık sık karşımıza
çıkan sterotiplere, genel klişelere baktığımız zaman, bu Afrika tasavvurunun bile ne kadar
sorunlu olduğunu hemen tespit edebiliyoruz. Örneğin, Afrika deyince, sadece ana kelimeleri alt alta koyduğunuzda, -ben çok hızlıca baktım- Afrika’yla ilgili haberlerde en çok hangi
kelimeler kullanılıyor diye baktığınız zaman, anahtar kelimeler şunlar: “Kara, karanlık, sıcak,
geri kalmış, vahşi, kabile, yamyam, orman, animizm, yabani, fakirlik, şiddet, savaş, salgın
hastalıklar, katliamlar” vs.
Bu kelimelerle örülmüş bir Afrika tasavvuru herhâlde ümit, gelecek vaat eden bir tasavvur
olamaz. Bu Forum’un da aslında önemli hedeflerinden bir tanesi, artık bu dili değiştirmek,
Afrika’yla Türkiye arasındaki iletişim kanallarını doğrudan ve direkt hâle getirebilmek. Bu çerçevede konuşmacılarımız, Türkiye-Afrika İlişkilerinin Fırsatlar ve Sorunlar bölümünü değişik
açılardan ele alacaklar. İlk sözü TİKA Başkanımız Sayın Dr. Serdar Çam’a vermek istiyorum.
Zannediyorum sahada, Afrika’da fiilen bulunan en önemli aktörlerimizden, kurumlarımızdan
birisi TİKA. Dünyanın birçok bölgesinde, Orta Asya, Balkanlarda, Orta Doğu’da olduğu gibi,
aynı zamanda Afrika’da da zannediyorum 30’un üzerinde ülkeye hizmet veriyor, belki 40’a
yakın noktaya hizmetler veriyorlar. Birçok Afrika ülkesinde ofisleri, temsilcilikleri var. Sahada
tam olarak ne oluyor, Türkiye ve TİKA perspektifinden Afrika nasıl görünüyor; bunu Sayın
Serdar Çam’dan dinleyelim; buyurun efendim.
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
/
Dr. Serdar ÇAM
Teşekkür ederim.
Sayın Başbakan Yardımcım, Sayın Vekillerim. Türkiye ve
dünyadan buraya teşrif eden bürokrasinin, diplomasinin ve
medya dünyasının çok kıymetli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle böyle çok önemli, çok faydalı bir toplantıyı tertip ettikleri için başta Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürümüz olmak üzere tüm kurumlara teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum. Gerçekten çok uluslu, çok geniş katılımlı böyle
bir toplantının birçok açıdan faydası bulunmaktadır. Özellikle iletişim dünyasında, medya
dünyasında görev yapan siz değerli mensupların bu konuda çok önemli katkıları olduğunu
düşünmekteyiz.
Sayın Oturum Başkanımızın da ifade ettiği gibi, zihinlerdeki Afrika’yı da bir şekilde artık masaya yatırmak, tartışmaya açmak lazım diye düşünüyorum. Özellikle bizler, kendilerinin de
ifade ettikleri gibi, sahada çeşitli projelerle, çeşitli işbirliği çalışmalarına girdikçe bunu daha
net görüyoruz ve her seferinde şaşkınlığımız biraz daha artıyor. Tabiri caizse, “un, yağ, şeker
var ama bu kıta niye bu tip sorunlarla, bu sıkıntılarla karşı karşıya” şeklinde her defasında
kendimize bu soruyu sormak durumunda kalıyoruz.
Nasıl tek bir Avrupa, tek bir Asya yok ise, tek bir Afrika da yok. Aslında 54 ülkesiyle, 100’den
fazla etnik grubuyla, pek çok değişik yeraltı-yerüstü zenginlikleriyle, sahilleriyle, ormanlarıyla,
doğal kaynaklarıyla çok değişik boyutu olan bir Afrika’yla karşı karşıyayız. Her bir ülke için,
her bir coğrafi alan için değişik şekillerde değişik çalışmaların yapılma ihtiyacı olduğu çok
ortada.
Öncelikli olarak, “Nasıl bir Afrika var? Ama nasıl bir Afrika anlatılıyor?” şeklindeki soruya cevap vermek gerekir diye düşünüyorum. Sayın Kalın’ın da ifade ettiği gibi, tabiri caizse, çeşitli
kesimlerde, çeşitli medya kanallarında veya kitaplarda hep mazlumluluğu, zavallılığı veya
yetersizlikleri anlatılan bir Afrika yer alırken, bunun tam tersi olan bir kıta etkin bir şekilde
devam etmektedir.
Bu noktada, değişik ülkelerin denizlerine baktığımız zaman, birçok zenginliklerle karşı karşıya olduğu görülmektedir. Balıkçılık sektörünün yetersiz gelişmesine rağmen, açık denizlerdeki bütün ruhsatlar, bütün imkânlar büyük devletlerin gemilerine tahsis edilmiş. Ormanlarına
çok düşük imkânlar tahsis edilerek pek çok kuruluş tarafından işletilmeye başlatılmış. Elmas
ve altın madenlerine bakıldığı zaman, yine pek çok şirket ve kuruluşlar tarafından işletilmekte,
karşılığında çok cüzi imkânlar verilmektedir. Dolayısıyla, bu imkânları zamanında, yeterince
kullanamamış, kendi insanlarına sunamamış bir kıtayla karşı karşıyayız.
Bundan sonraki süreçte biz ülke olarak birçok sorunla karşı karşıya kalmış bu kıtayla ilgili
projeler geliştirmeye çalışıyoruz. TİKA olarak ilk ofisimizi Sudan’da açtık. Buna paralel, Etiyopya, Somali ile Kuzey Afrika’daki bazı ülkelerde ofislerimizi faaliyete geçirerek bu sorunlara
çözüm üretme noktasında çalışmalar yapmaktayız.
25
26
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
Bakıldığında temel nokta olarak; işletmeler yeterince, zamanında açılamamış, tarımsal alanlar yaratılamamış, insan kapasitesi konusunda yeterli çalışmalar yapılamamış olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan, son 30-40 yıllık bir Afrika geçmişine baktığımızda, dünyada yetişmiş,
belli kapasiteye ulaşmış çok deneyimli, donanımlı bir Afrika diasporası da bulunmaktadır.
Bunların bir kısmı yavaş yavaş kendi ülkelerine dönüp artık ben kendi vatanıma, kendi topraklarıma hizmet etmek istiyorum şeklinde yaklaşmaktadır. Ancak ülkelerinde de yeterince siyasi, sosyal, diplomatik ortam oluşturulamamaktadır. Dolayısıyla, üçüncü ülkelerin bütün bu
sorunlara, çözüme öncelikli yaklaşması gerekmektedir. Bugün bir milyon Dolar masraf yapıp
Afrika’daki bir ormanda fil avcılığı yaparak, onları öldürerek tatmin olan bir dünya düzeni var.
Açık denizlerinde tonlarca balığı toplayıp işleyip satıp hiç bir şekilde o ülkenin vergi sistemine
katkı sağlamayan bir dünya düzeni duruyor. Böylesi bir ortam varken, diğer taraftan da, belki
yüzlerce, binlerce yardım kuruluşu bürokrasinin veya yardım teşkilatının kurulmasına sebep
olan bir Afrika’yı oluşturmamak gerekir. Bugün binlerce vakıf, dernek veya yardım teşkilatı
bürokrasisi Afrika nedeniyle varlık sebebi oluşturmuştur, bu kıtaya, bu ülkelere yardım etmek
için kurulmuşlardır. Ancak yıllarca çaba sarf edilmesine karşın bu sorunlar çözülememiştir.
O zaman nedir sorun? Temel sorun bence samimiyettir, olaylarda samimiyet açısından bir
yaklaşım sergilenememektedir. Biraz önce Sayın Başbakan Yardımcımızın da ifade ettiği
gibi, biz ülke olarak mümkün olabildiğince karşılıksız, bir beklentiye girmeden, gizli bir hesap
kitap içinde olmadan bir şeyler yapmaya çalıştık. Ve şunu gördük, çok küçük yatırımlarla,
çok basit projelerle bile çok büyük fayda, katma değer üretmek mümkün. Dolayısıyla, bu
süreci çok daha önceden başlatabilmiş olsaydık belki bugün milyonlarca insanın ölmesine,
milyonlarca insanın göç etmesine fırsat vermemiş olurduk. Ancak zararın neresinden dönülürse kârdır diye düşünüyoruz.
Tabi en az gelişmiş ülkeler listesinde 48 ülkeden 33’ü Afrika’da bulunuyor. Bu kadar zenginliğe rağmen üçte ikisi en gelişmemişler içerisinde yer almaktadır. Öncelikli olarak bütün
dünyanın sorunu, bu ülkelerin orta düzeyde gelişen ülkeler kategorisine çekilme noktasına
katkı sağlamak ve buna yönelik çaba harcamak olmalıdır diye düşünüyoruz. Bu noktada yapılması gerekenlerden biri tabi siyasi istikrar, güvenlik ve ondan sonra da bütün çalışmalara
teknik bir mantıkla yaklaşabilmektir. Gemiler dolusu gıdayı, pirinci, unu, bebek mamasını
göndererek Afrika’nın sorunu çözülmez. Aslında buna ihtiyacı da yok, Afrika, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar güçlü, zengin bir kıtadır, belki de dünyanın en zengin bölgesidir.
Dünya kadınları, Afrika menşeli elmaslar, altınlar taşımaktadır. Dünyanın en lezzetli ton balıkları o kıtadan çıkmaktadır. Dünyanın en lezzetli meyveleri yine bu kıtadan gelmektedir. Bu
sorun o zaman temel olarak, buradaki kaynakların, o kaynakları üretenlere yeterince tahsis
edilememesi, büyük bir miktarının dışarı çıkmasıyla alakalıdır.
TİKA olarak öncelikle, kaynakların yerinde kalması, girişimcinin orada çoğalması, artması,
para kazanması, dünya ticaretinde pay sahibi olma noktasındaki gücü arttırma çalışmalarımız artacaktır. Sayın Başbakan Yardımcımız da bahsetti, en sıcak ve gerçekten Türkiye
açısından çok güzel sonuçları olan çalışmalara Somali’yi örnek vermek istiyoruz. 19 Ağustos
2011 tarihinde Sayın Başbakanımızın gidişiyle birlikte orada başlayan bir süreç vardır. Daha
önce limanlarında birkaç tane gemi dahi bulunmayan, kendi ürünlerini pazara taşıyacak
enerjisi olmayan, çok ciddi sıkıntıları bulunan Mogadişu, bugün çok şükür kendi ayakları
üzerinde durma çabası içinde. Dünyanın değişik ülkelerinden pek çok gemi açıkta sıra bekliyor artık. O ülkenin bir an önce kalkınması, gelişmesi için Dışişleri Bakanlığımız başta olmak
üzere birçok ülkenin dışişleri, ülkenin bütünleşmesi, birleşmesi ve dünya nezdindeki yerini
alması için çaba içerisinde olduğu inanılmaz bir süreç başlatılmış oluyor.
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
/
Demek ki samimiyetle, iyi niyetle ve işbirliğiyle yaklaşılınca pek çok sorunun en azından
hafifletilebileceğini, kriz konumundan daha ılımlı noktaya dönüştürülebileceğini görüyoruz.
Ancak krizlerin geçici değil, kalıcı olarak çözümlenmesine dönük çalışmaların yapılması lazım. Bu noktada Türkiye Cumhuriyeti olarak, Somali Yardımları Koordinasyon Kurulu adıyla
bir komisyon oluşturarak Başbakan Yardımcımız başkanlığında bu Kurula bir çalışma talimatı
verildi. Somali’yle ilgili düzenli olarak, uzun soluklu, teknik yardım konseptine uygun gelişim
sürecine katkı sağlamaya devam edilmektedir. Bu aslında pek çok ülke için bir model olarak
kullanılabilecek bir çalışma diye düşünüyorum.
Türkiye Afrika’da, çeşitli bölgelerde nasıl bu kadar etkin olabildi? Yardım kapasitesini arttırabildi? Bunun püf noktaları nedir diye çeşitli kuruluşlar, kurumlar zaman zaman bize sorduklarında, cevaben samimiyet olduğunu söylüyoruz. Yüzlerce insanın proje geliştirerek, masa
başında toplanarak, konuşma yaparak çalışması açıkçası bir sonuç getirmiyor. Bir tarafta
ihtiyaçları olan kesim var, diğer tarafta da ihtiyaç fazlası, kapasitesi birikmiş kurum veya
devletler var. Bunların sağlıklı bir şekilde transferiyle ilgili çalışmalar yapılması gerekiyor. Bu
çerçevede kısmet olursa yarın Etiyopya’nın Hargeisa, Harar bölgelerine ve Somallant’a gideceğiz, bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Çünkü konuşmacımız ifade etti, Afrika sadece
fiziki zenginliklerle dolu bir ülke değil, aynı zamanda pek çok kültür ve tarihi derinlikleriyle de
zenginlikleri olan bir kıta. Buranın çok özel bir durumu daha var. Hargeisa, Harar, Mekele,
Etiyopya’ya gideceğiz ve Kral Necaşi’nin türbesini ziyaret edeceğiz. Bilindiği üzere Osmanlı
da belli bir süre, sömürgecilerden korumak üzere Yemen’den bir grup askerini oraya göndermiş, hatta bir grup insanımız da yerleşmiş ve şu anda hâlâ kendilerinin Türk olduğunu
iddia eden bir kesim var. Onlarla görüşeceğiz, ziyaretlerde bulunacağız. Osmanlının bırakmış olduğu eserler, köprüler, binalar, suyolları, camiler var, onların restorasyonuyla ilgili çalışma yapacağız. Tabi camiler de yeni Müslüman olacaklar için değil, o dönemin Müslüman
olanları için tahsis edilmiştir. Yani bir misyonerlik mantığıyla kurulmuş camiler değil, bunların
restorasyonu ile ilgili bir çalışma yapacağız.
Burada ifade etmek isterim, Afrika’nın en önemli zenginliklerinden bir tanesi de Kral
Necaşi’dir. Hristiyan bir Kral olarak İslam âleminin Peygamberi, Peygamber Efendimizin döneminde, büyük bir sıkıntı, büyük baskı ve zulmün olduğu bir dönemde kendisi, zulümden
kaçanları misafir etmiş, korumuş, kucak açmıştır. Hristiyan bir kral olarak bunu yapmıştır. Bir
medeni devlet adamı tavrıyla yaklaşmıştır. Dolayısıyla bir Müslüman’dır, ondan sonra Müslüman olmuştur, sahabedir. İslam tarihinde çok önemli biridir. Ama bence bu zat hem Hristiyan
âleminin, hem de İslam âleminin çok önemli bir şahsiyetidir. Afrika, hem Hristiyan âlemi, hem
Müslüman âlemi için geçmişte çok güzel ev sahipliği sergilemiştir. Tarihi bir süreci başlatmıştır, tıpkı bugün Türkiye’nin Suriye için yapmaya çalıştığı gibi. O dönemde, belki “Çağrı”
filminden hatırlayanlarınız olabilir, karnına kaya parçası konularak kendi tanrısını inkâr etme
baskısı, zulmü yapılıyordu; bugün de maalesef Suriye’de, insanları diri diri toprağa gömerek,
kendi devlet başkanını tanrılaştırmak için zulümde bulunulan insanların kaçarak Türkiye’ye
sığınmasıyla ilgili bir süreç yaşanmaktadır.
Sonuçta, insanlığın ayağa kalkacağı, huzur ve mutluluğunu sağlayabileceği bütün kalkınma
modelleriyle ilgili bir çalışmayı, ülkemizin, devletimizin vermiş olduğu görevler çerçevesinde
TİKA olarak yerine getirmeye çalışıyoruz. Süremi biraz aştım herhâlde, çünkü Sayın Başkanın
uyarısını aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
27
28
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
Rıza Nur MERAL
Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç Beye, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürümüz Sayın Murat Karakaya Beye ve organizasyonda emeği geçen herkese çok
teşekkür ediyoruz. Gerçekten çok önemli bir organizasyondur. Sayın Amadou Mahtar Ba’ya de çok teşekkür ediyoruz.
Türkiye 2003 yılında, bir Devlet ve Hükûmet projesi olarak, Afrika ülkeleri ile ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisi hazırladı. Bu çok detaylı bir stratejiydi. Akabinde 2005 yılını
Afrika Yılı ilan etti. Bunların hepsi çok güzeldi ancak bir eksik vardı. Bunları hayata geçirecek
iş adamlarına, sivil toplum kuruluşlarına ihtiyaç vardı. Çünkü stratejiler ancak bu şekilde hayata geçirilebilirdi -ekonomik ayağından bahsediyorum-. Türkiye İşadamları ve Sanayicileri
Konfederasyonu (TUSKON) olarak bu noktadaki boşluğu doldurmaya talip olduk, bu işin
aktörleri olmaya karar verdik.
“Türkiye-Afrika Ticaret Köprüsü” adıyla 2006 yılında, önemli bir toplantı düzenlendi.
Afrika’dan, 31 ülkeden 500 civarında iş adamını, iş kadınını ilk defa Türkiye’de ağırladık. Bunları çok sayıda Türk iş adamıyla görüştürdük. Baktık ki, gerçekten çok güzel ilişkiler doğdu,
büyük önyargılar kırıldı ve yeni farkındalıklar oluşmaya başladı. Karşılıklı ticarette güzel bir hareketlilik kaydedildi. Türkler Afrika’dan daha çok mal almaya ve oraya mal satmaya başladı.
Toplantıları 2007 ve 2008’de devam ettirdik. 2008’in sonunda, Hükûmetimizin çok yoğun çalışmaları, bürokrasimizin gayretleri ve iş dünyasının bu faaliyetleri acaba ne sonuç üretti diye
baktık, orada şunu gördük (ben rakamları biraz geriden alacağım): 1990 yılında Türkiye’yle
Afrika’nın toplam ticareti 2.1 milyar Dolar, 10 yıl sonra 2000 yılında bu rakam 4 milyar Dolara
çıkmış. Tabi 2000’den 2005’e kadar olan sürede 4 milyar Dolar 9.6 milyar Dolara ulaşmış, iki
misli artmış. Asıl büyüme bundan sonra görülüyor. Stratejik çalışmaların sonucunda, üç yılın
sonunda toplam ticaretimiz 9.6 milyar Dolardan, 17 milyar Dolara çıkmış. Burada her iki tarafta da çok ciddi artışlar var. Afrika’dan 2000 yılında 2.7 milyar Dolarlık bir mal alırken, 2008
yılında yaklaşık 8 milyar Dolarlık ürün alır hâle gelmişiz. Türkiye sadece satmayı hedeflememiş, aynı zamanda Afrika’dan daha çok mal almış. Bu trend devam ediyor, 2011’de karşılıklı
ticaret hacmi 19 milyar Doları geçti. Ayrıca, ithâlâtımız da 9 milyar Dolara yaklaştı.
Bu gerçekten reel bir kazan-kazan faaliyetinin sonucu. Bu süre içerisinde TUSKON olarak
beşbinin üzerinde Afrikalı iş insanını Türkiye’de ağırladık. Her sene onlarca heyet Afrika’ya
gidiyor, bir o kadar da Türkiye’ye geliyor. İftiharla şunu söylüyoruz: Artık Türk iş adamları
Afrika’da kaç tane Gine olduğunu sayabilirler, Benin’in, Togo’nun, Ekvator Gine’sinin nerede olduğunu haritada gösterebilirler; bu gerçekten çok önemli bir farkındalık. Sayın Kalın’ın
da başta söylediği gibi şunu gördük: Afrika, çok sıcak, sadece çölleri olan bir bölge değil,
ama böyle biliniyordu. Afrika, gerçekten çok güzel, çok yetenekli insanların yaşadığı çok çok
güzel bir kıtadır. Ticaretin yeterli olmadığına inandık ve insanlarımıza, “gidin Afrika’ya yatırım
yapın” dedik. Tabi burada bazı sıkıntılar vardı bunu da Sorunlar ve Fırsatlar başlıklı bölümde
izah edeceğiz.
Afrika’daki ekonomi ölçekleri ülkeler veya bölgeler bazında yeterince büyük değil. Türkiye
son 10 yılda büyük bir atak yaptı, milli gelirini üç katından fazlaya çıkarttı, dünyanın 16’ncı
büyük ekonomisi oldu. Ölçekler çok büyüdü, şu anda, dünyayla rekabet edebilmek için bü-
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
/
yük ölçekli üretimler yapılmaya başlandı ama küçük ve orta ölçekli tesisler duruyor ve bunlar
hâlen çok kaliteli mallar üretiyor. Dedik ki bunları Afrika’ya taşıyalım, yine çok kaliteli ürünleri,
ama daha küçük ölçeklerde üretelim. Burada ne olacaktı? Afrika’ya ciddi bir sanayi, imalat
birikimi transferi yapılacaktı. Türk iş adamlarının en büyük özellikleri, kıskanç olmamaları, yani
bir şeyler kazanırken bir şeyler de vermeye hazırlar. Gerçekten, Afrika’daki iş adamlarımız
bir süre sonra ciddi yatırımlar yapmaya başladı. Şu anda birçok ülkede yatırımları var. Bu
yatırımlarda çok sayıda Afrikalı insan çalıştırılıyor, onlara bu birikimler aktarılıyor ve onların da
benzer yatırımlara başlaması için, belki yan sanayilerini oluşturmaları için teşvik ediliyorlar.
Bu sayede, önümüzdeki dönemde Afrika’nın güzel ve güçlü bir ekonomiye sahip olmasının
önünün açılacağına inanıyoruz.
Sorunlar neler? Birçok Afrika ülkesine gittik, hâlen gidiyoruz. Şunu gördük: Altyapı noktasında, özellikle enerji noktasında eksikler var. Türk iş adamlarını, enerji yatırımları konusunda
teşvik ediyoruz ve şu anda güzel çalışmalar var. Mesela en son Nijerya Cumhurbaşkanı
Türkiye’de ağırlandı ve Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Bey de Nijerya’ya gitti. Enerji noktasındaki eksik için bir Türk firmasını teşvik ettik ve bunlar, bir geminin üzerinde, yüzer santrallerle çok kısa sürede Nijerya’ya denizden enerji verebilecek konuma geldi. Önce altyapı
sorunlarını çözüp sonra oraya sanayiyi daha güçlü götüreceğiz.
Politik belirsizlikler zaman zaman bazı Afrika ülkelerinde var, ama birçoğunda da çok istikrarlı
yönetimler iktidarda, bunu görüyoruz. Bu noktadaki önyargıları da kırdık. Afrika ülkelerini tanıyınca, oradaki ortamın mevcut olduğunu görüyoruz. Şu anda önemli bir talep var, Afrika’da
400 milyar Doların üzerinde ithâlât ve bir o kadar da ihracat yapılıyor. Türk ürünlerinin hem
rekabet gücü yüksek hem de kaliteli, fiyat olarak da daha avantajlı. Biz şunu gördük: Afrikalı
kardeşlerimiz Türkleri tanıyınca, aynı ithâlât bütçesiyle kaliteli mallardan daha fazla alabilir
hâle geldi. Aradaki birçok aracı çıkartıldı, direkt üreticilerden mal alır hâle geldi, bu da önemli
bir avantaj sağladı.
Önümüzdeki yıllarda dünyada iki şeyin çok büyük talebi olacak: Bunlardan birisi enerji, ikincisi tarım hammaddesi. Afrika her ikisinin de kaynağı. Her geçen gün yeni gaz ve petrol yataklarının bulunduğunu memnuniyetle gözlemliyoruz. En son Tanzanya-Mozambik sınırında
ve Etiyopya’da doğalgaz yatakları bulundu, Angola da devam ediyor. Bunların işletilmesi
noktasında da şunu söylüyoruz: Yalnız Türklerin girişimde bulunmaları da gerekli değil. Avrupalı, Afrikalı firmalarla, Çinli ve Ruslarla ortak çalışarak, güçlerimizi birleştirerek, Afrika’nın
gelişmesine katkıda bulunmaya hazırız. Özellikle enerji ve tarımsal üretim noktasındaki fırsatları Türkiye olarak değerlendirmeye hazırız.
Neler yapmamız gerekli? Daha yoğun ilişki kurmamız lazım -bu çok önemli-, çokboyutlu
ilişkileri geliştirmemiz lazım. Biz iş dünyası olarak bunu yapıyoruz. Haziran ayında da yine
500 civarında Afrikalı iş adamını Türkiye’de ağırlayacağız. Orta ölçekli işletmeler çok önemli,
çünkü bunlar büyüyebilen, katlanabilen, sayıları arttırılabilen yatırımlar. Bunların birikim transferlerine önem veriyoruz ve bunlar yoğunlaşıyorlar. Yalnız, bunların desteklenmesini Afrikalı
yönetimlerden istirham ediyoruz. Kıymetli büyükelçilerimiz gerçekten çok güzel destek veriyor. Bunun devamını orada özellikle diliyoruz.
Sayın Başbakan Yardımcımızın da bahsettiği gibi öğrenci değişimi çok önemli. Bunu arttırmamız gerekir. Biz şunu gördük: Afrika’ya birçok ülke çok fazla ortaokul, lise, ilkokul kurmuş,
ancak üniversite çok az. Bence burada üniversite sayısını Türkiye olarak arttırmamız lazım.
29
30
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
Afrikalı gençlerimizin daha fazla mühendis, doktor yetişmesine vesile olup o ülkedeki sanayi
ve altyapının ileri taşınmasına kendilerini hazırlamamız gerektiğine inanıyoruz.
Bankacılık konusunda büyük açıklar, para transferi konusunda sıkıntılar var. Burada yine Türk
bankacılık sektörüne çağrıda bulunuyoruz; Türk devlet bankaları büyük kâr ediyorlar, bunun
bir kısmını Afrika’da şubelerin, yeni bankaların açılmasına veya bankaların satın alınmasında
kullansınlar. Bu sayede sanayi girişimlerinin altyapısı güçlenecektir. Lojistik konusunda ihtiyaçlar var; ticaretimiz arttıkça bunu fark ettik. Şu anda Türk firmaları özellikle lojistik ve liman
yönetimi konusunda Afrika’ya yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Madencilik konusuna giren Türk firmaları madenlerin denizlere taşınması noktasında demir
yolu yatırımlarına ihtiyaç duyuyorlar. Bu noktada girişimlerde bulunmamız lazım. Türk Hava
Yolları çok güzel çalışmalar yapıyor, taleplerimize çok hızlı cevap veriyorlar. Ancak daha fazla
ülkeye direkt uçuş yapılması gerekir.
Dışişleri Bakanlığımıza teşekkür ediyoruz; yeni büyükelçilikler açıyor. Bu, Afrikalı kardeşlerimizin Türkiye’ye gelmesinde ve vize alınmasında kolaylık sağlıyor. Böylece Türklerin de oraya
gitmesi daha kolaylaşıyor; bu çok önemli.
Serbest ticaret anlaşmaları konusunda Afrikalı kardeşlerimiz lütfen çekingen davranmasınlar. Bakın, en son anlaşmalardan birini Fas’la imzaladık ve Fas’ın bize ihracatı üç kat arttı. Bu anlaşmalar sadece Türkiye’nin satışını değil, ithâlâtını da çok arttırıyor. Bu noktada
hükûmetlerimize sizler de destek olun.
İnşaat noktasında çok güzel çalışmalar var. Türk inşaat firmaları çok hızlı, çok kaliteli ve
düşük maliyetli inşaatlar yapıyorlar. Bu konuda da Afrikalı kardeşlerimizin özellikle sosyal
ihtiyaçlarının karşılanmasında ciddi katkılarımız bulunabileceğine inanıyoruz. Bu duygu ve
düşüncelerle bu güzel toplantının başarılı geçmesini diliyoruz.
Devletimizin, Hükûmetimizin ve Afrikalı kardeşlerimizin emrinde olduğumuzu bir kez daha
vurgulamak istiyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
Doç. Dr. İbrahim KALIN
Teşekkür ederim. Sayın Meral konunun hakikaten çok önemli boyutlarına temas etti. Zira ekonomik, ticari boyutu güçlendirmeden, kültür, medya, eğitim alanında hamleler yapmak mümkün değil; bunun örneklerini defalarca gördük. 2005’ten beri devam eden Afrika Açılımı’nın
ticari, ekonomik sonuçlarını gördük. Gerek TİKA’nın ve büyükelçiliklerimizin Afrika’da görünürlülüğünün artması, gerek iş adamlarımızın daha sık gidip gelmesi yönünde verilen rakamlar çok ümit verici. Beşbine yakın Afrikalı iş adamının Türkiye’de ağırlanması ciddi bir
dinamizm demektir.
Diplomat misafirlerimizle devam ediyorum. En son Amadou Beye söz vereyim. Özellikle Serbest Ticaret Anlaşması, ticari ilişkilerin geliştirilmesinde karşılıklı teşviklerin arttırılması noktasında burada iki kıymetli büyükelçimiz var. Belki Sayın Etiyopya Büyükelçimizle başlayabiliriz.
Etiyopya’dan Afrika ve Türkiye nasıl görünüyor? Özellikle ticari, kültürel, siyasi ilişkiler noktasında nasıl bir tablo çizebilecekler, kendilerinden dinleyelim.
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
/
Dr. Mulatu Teshome WİRTU
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ekselansları Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, Forum’un
Değerli Katılımcıları, Hanımefendiler ve Beyefendiler.
Türkiye Afrika Medya Forumu’nda, bu seçkin kitle ile bir
arada olmaktan büyük mutluluk ve gurur duyuyorum. Bu
vesile ile ekselansları Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç himayesinde, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Türkiye Afrika Medya Forumu organizatörlerine davetleri ve Türkiye-Afrika ilişkileri üzerine gerçek fırsatlar ve öngörülen zorluk ve sorunlar ile ilgili
düşüncelerimle katkıda bulunma fırsatını verdikleri için şükranlarımı sunuyorum.
Elbette ki medyanın rolü üzeride duracak, belli sektör ve diğer konulardan da bahsedeceğim. Bu konuda medyanın, dış politikayı etkileyen ortamın bir parçası olduğunu belirtmek
gerekir. Özellikle de modern zamanlarda basın, televizyon ve internet kaynak olarak ya da
dış politikanın oluşturulmasındaki karar alma süreçlerini yönlendiren girdi değişkenleri olarak
hizmet sunmaktadır. Bu bağlamda medya, dış politika karar süreçlerini etkileyen bir dış politika ortamı oluşturucusu olarak görülebilir. Aynı zamanda, liderlerin kararlarını ilişkilendirdiği
bir medya ortamı çıktısı olarak da hizmet eder. Böylelikle, medya gündemin oluşturulmasında çift yönlü bir amaca sahiptir ve tahmini verilere dayandığından gelecekteki durumla ilgili
bakış açısını belirlemektedir. Neyse ki Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkiler birkaç yüzyıl öncesine dayanıyor ve bazı Afrikalı
ülkelerin kuzey kısımları Osmanlı yönetimi altındaydı. Türkiye’nin Aşağı Güney Afrika bölgesinde tarihsel olarak sömürgeci bir güç olmayışı, Afrika’ya açılım politikasına yönelik algıda
olumlu bir kaynak oluşturmaktadır. Ancak hem Türkiye hem Afrika’nın birbiriyle ilgili bilgilerinin karşılıklı olarak yetersiz oluşu ele alınması gereken bir sorundur. Türkiye, coğrafi olarak
Afrika’ya yakın olmasının yanısıra kültürel ve manevi ilişkilere de sahiptir. Keza Afrika yatırım
için bir çekim merkezi olmasının yanı sıra Türk iş toplumuna hem bir geçit hem de bir doğal
kaynaklar demeti sunmaktadır.
Afrika ile siyasi ilişkilerinde Türkiye Afrika ülkelerindeki diplomatik mevcudiyetini genişletmek
için aktif olarak çaba harcıyor ve ikili olarak ülke düzeyinde görünürlüğünü arttırıyor. Çok
taraflı düzeyde de aktif bir diplomasi izleyen Türkiye, 2008 yılında Afrika Birliği’nin stratejik
ortağı ve Afrika Kalkınma Bankası’nın bölgesel olmayan üyesi oldu. Bu nedenle Afrika’da
mali işbirliği kurabilir ve olumlu bir profil edinebilir. Dolayısıyla bu Türk inşaat şirketleri ve yatırımlarının Afrika ülkelerindeki altyapı geliştirme programlarına katılmasının önünü açmıştır.
Birçok Afrika ülkesine seferi olan Türk Hava Yolları iş dünyasını daha çok keşfetmeye teşvik
ediyor ve insanlar arasındaki ilişkiler gelişiyor. Afrika’da TİKA ofislerinin açılması kıta üzerindeki sosyal ve ekonomik altyapının geliştirilmesi ve kriz zamanlarında gereken tüm materyallerin sağlanması gibi uzun dönemli amaçlara hizmet etmek için tasarlanmıştır. Genel olarak
Türkiye-Afrika ilişkilerinin bugünkü olduğu düzeye oranla daha çok gelişmesi için verimli bir
zemin ve zengin bir ortam mevcuttur.
Türkiye, 1998 yılında Afrika’ya açılım politikasını açıklamasından bu yana bir dizi olay gerçekleşti. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Etiyopya ve Güney Afrika ziyaretlerini
takiben 2005 yılını Afrika Yılı ilan edildi ve Aşağı Güney Afrika’yı resmi olarak ziyaret eden ilk
31
32
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
Türk Başbakan oldu. Aynı yıl içerisinde Afrika ile olan ilişkilerini kurumsal düzeyde de geliştirerek 12 Nisan 2005 tarihinde Afrika Birliği’nde gözlemci statüsü edinmiştir. 2008 yılında
Addis Ababa’da düzenlenen Afrika Birliği Zirvesi’nde stratejik ortak ilan edilmiştir. Ortak
gelecek için dayanışma ve ortaklık ekibi altında ilk Türk-Afrika Zirvesi 2008 yılında 18-21
Ağustos tarihleri arasında düzenlenmiş ve Afrika’dan 50 ülke katılmıştır. Bu zirve iki tarafın
da birbirini tanıması için çok önemli bir fırsat yaratmıştır. Bu nedenle zirve, Afrika ve Türkiye
arasında karşılıklı fayda sağlamış ve iki taraf arasındaki işbirliğinde yeni bir yapısal aşamaya
geçişin habercisi olmuştur. Türkiye ve Afrika ülkeleri arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerinin önemini iki taraf da algılamış,
bu gelişen ekonomik ilişkilerle birlikte iki taraf da uluslararası kuruluş olan BM içerisindeki
ilgili uluslararası konularda birbirilerini destekleme gibi siyasi bir beklenti içerisine girmiştir.
Daha önce de belirttiğim gibi Türkiye’nin Afrika’da herhangi bir sömürgeci ya da emperyalist hegemonyası yoktur, ancak Osmanlı dönemine dayanan kültürel, manevi ve dini bağları
vardır. Bu, ilişkilerin gelişmesi için bir fırsat kaynağıdır. Ancak gelişen ilişkiler içerisindeki sorunlardan kaçınmak adına tutarlı ve ciddi, Türkiye-Afrika ilişkileri için ileride yaşanabilecek
zorluklar hesaba katılmalıdır. Siyasi olarak, Türkiye-Afrika ile ilgili konuları kapsayıcı ve dengeli bir şekilde ele alabilmek ve geniş çapta Afrika’nın duruşunu anlayabilmek için kıta olarak
Afrika’yı Birlik aracılığıyla -SADAC, ADAC, ECO vb. gibi- bölgesel kuruluşlar ile tanımalıdır.
Çünkü başarılı uluslararası ilişkiler için bölgesel yaklaşım gereklidir. Afrikalıların hassasiyet ve
çekincelerini kıtasal boyutta Afrika Birliği’nin duruşu aracılığıyla anlamak Afrika insanına ve
Afrika’ya dostluğunu göstermenin en sağduyulu yoludur. İkili ilişkilerin geliştirilmesinde herhangi bir ülkeyi ayırmaksızın tümüne özel ilgi göstermek önemlidir. Bu nedenle dinamizme
dayalı bir giriş ülkesi ya da bölgesel kuruluşlar gereklidir. Türkiye ve Afrika arasında aşılması
gereken en önemli sorun iki tarafın birbiriyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmayışıdır. Bu nedenle
medyanın ilişkileri olumlu yönde geliştirmeleri için teşvik edilmeleri son derece önemlidir. Farkındalığı arttırmak için üniversiteler arasında akademisyen değişimi yaparak sosyal ve bilgi
eksiliğinin kapatılması, Afrikalı ve Türk düşünce kuruluşlarının işbirliklerinin desteklenmesi, iki
taraf hakkında ortak seminer, atölye ve yayınlar düzenlenmesi iki taraf için de eşit derecede
önemlidir.
Ekselansları, hanımefendiler ve beyefendiler, şimdi izninizle Türkiye-Afrika ilişkileri için ortak
bir gelecek tasarlamada medyanın rolünden bahsetmek istiyorum. “Türkiye-Afrika Ortaklığına ilişkin İstanbul Bildirisi” ve eki “19 Ağustos 2008 tarihli Türkiye-Afrika Ortaklığı için Iş birliği
Çerçeve Zirvesi” ve “2010-2014 Türkiye-Afrika Ortaklığı Ortak Uygulama Planı”nın Üçüncü
Bölümü dâhilinde gerçekleştirilen uygulamalara paralel olarak Türkiye-Afrika stratejik ortaklığını genişletmek için “medya, enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kalkınmayı güçlendirmede oynayabilecekleri katalizör rolü göz önünde bulundurularak tarafların aşağıda belirtilen
eylemleri gerçekleştirmeye karar verdikleri” belirtilmiştir:
1. Her iki tarafta da yayınlanabilecek, Türkiye’de Afrika’yı Afrika’da Türkiye’yi tanıtan programların üretilmesinin teşvik edilmesi.
2. Türkiye’nin genç Afrikalı gazeteciler için eğitim sağlaması.
Dolayısıyla Türkiye ve Afrikalı liderlerin İstanbul Bildirisi ile Afrika-Türkiye ortaklığı planının ortak uygulamasında medyanın önemine yaptığı vurgu görülmektedir. Bu mevcut olan ve coğrafi gerçeklerle belirlenen bilgi eksikliğinin giderilmesinde medyanın gücünün tanınmasıdır.
Karşılıklı anlayış için, ülkelerin istenilen sonuçları veren dış politika üretebilmeleri için, barış
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
/
ve uyum içerisinde bir dünya inşa edebilmek için günümüz uluslararası ilişkilerinde medyayı
kullanmak bir zorunluluktur. Giderek küreselleşen dünyada ulusal sınırlar temel olarak bilgi
ve iletişim teknolojileri yüzünden yok olmakta, dış ile iç politikalar birbirine daha bağlı hale
gelmektedir. Uygun maliyetli ve erişilebilir iletişimin yanı sıra sadece komşu bölgelerde değil,
çok uzaklarda gerçekleşen gelişmeler de iletişim anlayışını etkilemektedir. Medya ve toplum
arasındaki bu bağlantısallık ve etkileşim hem ikili hem çok taraflı düzeyde devletlerarası ilişkilerde söylemin şekillenmesine hizmet etmektedir.
Bu noktada, karşılıklı tanışıklık konusunda iki yönde de bilgi akışını arttırmak ve medyayı Türkiye Afrika işbirliği ve ortaklığında bilinci arttırmak için etkili bir faktör olarak tanımlamak adına
bu Türkiye Afrika Medya Forumu’nu başlatan Türkiye Cumhuriyeti’ne vurgu yapmak istiyorum. Konuşmamın sonuna gelirken Türk-Afrika medya topluklarından her alandaki işbirliğini
geliştirmek, eşitlik-karşılıklı fayda üzerine inşa edilmiş uzun dönemli ve istikrarlı bir ortaklığın
kurulmasına hizmet etmek adına hem Türk hem de Afrika halkına bilgi ulaştırma konusunda
çok çalışmalarını rica ediyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Abderahman SALAHELDİN
Çok teşekkür ediyorum.
Şuna inanıyorum ki, Türk-Afrika ilişkilerinin önemini çizdiğimiz bir gündeyiz. Afrika Günü’nü bizler de kutluyoruz.
Çünkü Afrika Birliği’nin 90’ncı yılını kutladık. Bu yıllar boyunca Türkiye ve Afrika arasındaki ilişkilerde birtakım çerçeve
ve sınırlar vardı. Son yıllara baktığımızda bu ilişkinin kimi
zaman zayıfladığını gördük. Birtakım faktörler vardı bunun
gerçekleşmesinde. Çünkü mevcut olan politik birtakım durumlar söz konusuydu. Birçok
alanda da Türk Dışişleri Bakanlığı’nda, Orta Doğu ve Afrika ülkelerini bir araya getiren bir
yaklaşıma doğru gidildi ve aynı zamanda Orta Doğu ülkeleriyle Afrika’ya doğru uzanıldı.
Bu, Dışişleri Bakanlığının etkisini gösteren, başarılı bir politikası oldu. Civardaki ülkeleri buna
dâhil etmek son derece başarılıdır. Bu sadece arkadaşlığı, dostluğu geliştirmek, aynı zamanda bu ülkelerin Türkiye ile olan ticari işbirliğinin artması, ticari ilişkinin bazı ülkelerde iki katına
kadar çıkmasını sağladı.
Afrika’dan bahsettiğimizde şunu da ilave etmek durumundayız ki, iş adamları ve iş organizasyonları da aynı zamanda bu Türk politkasını geliştirmekte, civardaki ve komşu olan ülkelerdeki iş vesilesiyle de bu ilişkiler gerçekleşmeye derin bir şekilde devam etmektedir. Burada
TUSKON’dan da bahsetmek istiyorum. Son derece dinamik bir bakış açısıyla olaylara yaklaşmıştır. Attığı adımlarla Türkiye’deki genç iş adamlarının da desteklenmesini sağlamıştır.
Yaptıkları aktiviteler ve organizasyonlar sadece kâr yaratmak için değil, aynı zamanda sınırları
genişleterek eğitim, ekonomi, sosyal alanların ve toplumların üzerinde de olumlu bir etki
yaratmıştır. TUSKON gibi organizasyonların oluşturduğu bağlar, komşu ülkelerle sağladığı
uyum, Afrika’yı da dâhil ederek Türkiye ile bu ülkeler arasında daha yakın ilişkiler yaratmıştır.
Aynı zamanda finansal kriz ortamına da bakmak gerekir. Bütün ülkeler, Türkiye ve benim
ülkem de dâhil olmak üzere, finansal krizden olumsuz şekilde etkilenmiştir. Batılı gelişmiş
ülkelerdeki talebin azalması, Türk ihracatını aynı zamanda Mısır’dan yapılan ihracatı olumsuz
şekilde etkilemiştir. Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında gelişmekte olan ekonomi ve şartların kesinlikle her iki taraf için “win-win” dediğimiz kazan-kazan ortamını yaratmaktadır. Şu
33
34
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
ana kadar benden önceki konuşmacılar Afrika’dan bahsetti, konu sadece insani veyahut da
gelişim üzerinde odaklandı, kalkınma projelerinden söz edilmedi. Afrika’nın aynı zamanda
son derece önemli bir yatırım kaynağı olduğunu kaydettiler. Afrika’nın yatırım kaynakları ve
ticari ilişkilerinin gelişmesi için de çok büyük bir fırsat sunduğunu söylediler. Coğrafi ve aynı
zamanda nüfus açısından bakıldığında, Afrika kıtasının büyük fırsat içerdiğinden bahsettiler.
Afrika kıtasında 900 milyondan fazla insan yaşamaktadır. Bunların % 60’tan fazlası genç
nüfus olarak adlandırdığımız kategoridedir. Baktığımızda, belki kıta olarak çok zengin değiliz.
Çünkü toplam olarak millî gelir seviyesine bakıldığı zaman bunun trilyon Doları geçmediğini
ve kişi başı millî hasılanın çoğu Afrika ülkesinde 2.500 Dolardan az olduğunu görüyoruz.
Ama buna rağmen çok büyük büyüme fırsatı var. Afrika Kalkınma Bankası (ADB) ve OECD ile
el ele vererek desteklediği 10 ülkenin özellikle son beş yıl içinde çok hızlı büyüme kaydettiği
görülmüştür. Önümüzdeki beş yıl içinde bu grafik devam edecektir.
Burada sizlere bir örnek vermek istiyorum, fırsatlardan, mümkün olabilecek fırsatlardan,
Türk-Mısır ilişkilerine ilişkin. Diğer Afrika ülkelerinin de bu örnekten faydalanabileceklerini
düşünüyorum. Türkiye ile Mısır arasındaki politik ilişkilere baktığımızda sıcak bir ortam söz
konusudur. Çoğu Afrika ülkesinde de Türkiye ile ilişkilerinde bunu görebiliyoruz. Türkiye az
gelişmekte olan ülkeleri ve aynı zamanda Afrika ülkelerini desteklemektedir. Bu ilişkinin sadece ekonomik çıkarları desteklemek şeklinde olmadığı için de memnunuz. Türkiye ile Mısır
arasındaki son beş yıla baktığımız zaman ticari hacim ikiye katlanmıştır. 2007 yılında 700
milyon Dolardan, serbest ticaret anlaşması yürürlüğe konmadan önce geçen sene, 2011 yılı
itibarıyla 4 milyar Dolarlık hacim gerçekleşmiştir.
Avrupa Birliği’ne yaptığı ihracat son üç yılda azalmıştır, dünyanın, özellikle Avrupa’nın yaşamış olduğu ekonomik sıkıntıdan ötürü. Türkiye’nin Avrupa’ya olan ihracatı azalırken Mısır’a
ihracat hacmini ise ikiye katlandığını görüyoruz. Bu durum diğer Afrika ülkeleri için de geçerlidir. Genç bir nüfus var ve genç iş adamları daha fazla fabrikanın inşa edilmesi gerektiğini
görüyorlar. Ayrıca Türk firmalarınca yapılan yatırımın 1,5 milyar Dolardan 5 milyar Dolara
çıkması beklenmektedir. Onun için, bunu çok büyük bir fırsat, şans olarak görmekteyiz. Türk
yatırımlarının Mısır’da olduğu gibi, Afrika’da da ikiye, hatta daha fazla artacağına inanıyoruz.
Çünkü şu anda Türk iş adamlarının Mısır’daki yatırım miktarı 5 milyar Dolardır ve bu rakamın
da üzerine çıkılacağına inanıyoruz. Bu nedenle Türkiye ile ilişkilerimizin gelişmesinden ötürü
duyduğumuz şükranı burada tekrar dile getirmek istiyor ve Afrika’da da bunun gerçekleştiğine inanıyoruz.
Mısır’daki Türk yatırımlarına bakıldığında, genellikle üçüncü ülkelere ihracat yapmak üzere gerçekleşmiş olan yatırımlardır. Özellikle Mısır’a yapılan yatırımlarda COMESA (Doğu ve
Güney Afrika Tercihli Ticaret Bölgesi, çn.) gibi birtakım anlaşmalarla Türkiye’deki yatırımcılar sadece COMESA sayesinde 430 milyon Dolar Afrika ülkelerine de ihracat yapmaktadır.
Yani COMESA sayesinde yapılan ticaretin önümüzdeki yıllarda daha da artmasını bekliyoruz.
Mısır’da şöyle bir politikamız var: Mısır ticari heyetleri Afrika ülkelerine ziyaretler yapmakta
ve bu esnada mutlaka Türk yatırımcılarını da beraberinde götürmeleri gerektiğinin önemli
olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Mısır üzerinden Afrika’ya yapılacak olan ihracat esasında
Türk yatırımcıların yaptığı yatırımlardan kaynaklanmaktadır.
Bugün ikinci bir konuşma şansımın olduğunu da biliyorum. Forum’un çok önemli olduğuna
inanıyorum. Çünkü burada öğreneceğimiz, paylaşacağımız bilgiler bilgi eksikliğini azaltacak,
her iki taraftaki bilinç seviyesini artıracaktır. Organize edilmesinin ana sebeplerinden bir tanesi de Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkileri daha derine indirebilmek, daha fazla tercüme edi-
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
/
lerek yerel halka da aktarılmasıdır. Burada aynı zamanda Arapça da tercüme yapılmaktadır,
onun için de mutluyuz. Umut ediyoruz ki, Türkiye ve birçok farklı Afrika aksanları, dil aksanları
arasında tercümenin mümkün olduğu zaman gelecektir.
Turizm konusuna baktığımızda: Turizm ve ekonomik potansiyele ilişkin yapılan basılı yayının
da artmasının bir fırsat olacağını düşünüyoruz. Şuna inanıyorum ki, hepimiz için burada çok
büyük bir fırsat yatmaktadır. Yeni projeler üretmek, Türkiye ile birçok Afrika ülkesi arasında
projeler geliştirmek ve ortak birtakım projeler yapmak söz konusudur. Mısır tecrübesi bizlere
bunu sağlamaktadır ve Mısır tecrübesinden öğrendiklerimizi bu yeni ortaklık alanlarına taşıyabiliriz. Türkiye teknoloji transferinde bulunmaktadır. Mısır’daki endüstri yatırımlarında, kurulan fabrikalarda bunu görüyoruz. Bu kuruluşara göz attığımızda ilaç ve tekstilin de aralarında
bulunduğu farklı alanlara yayıldığına şahit oluyoruz. Bu işbirliğinin ortak birtakım askerî projelere de uzanabileceğine inanıyorum. Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında karşılıklı ve üçlü bazı
anlaşmalar yapılabilir. Zannediyorum ki zamanlama konusunda son derece şanslıyız. Çünkü
Türk-Afrika çıkarlarının her ülkenin en yüksek çıkarlarına uygun şekilde olmasını bekliyoruz.
Geçen sene çok değerli bir konuğumuz vardı, Afrika Günü kutlamalarına katıldı. Sayın Bülent
Arınç da açılış konuşmasında bahsetti, Afrikalı misafirlerimiz, Afrika’dan gelen büyükelçiler
var. Sayın Başbakan Erdoğan’ın da bahsettiği gibi, birtakım ziyaretler yapılmaktadır. Bence
Somali’ye yapmış olduğu son ziyaret ve vermiş olduğu destek son derece önemlidir. Aynı
zamanda Sayın Davutoğlu da bu konunun önemine parmak basmıştır. Onun teorilerinin,
stratejik açıdan bakıldığında komşu ülkelerle olan ilişkileri geliştirmeye çalışması önemle
kaydedilmelidir. Türkiye’nin komşu ülkelere olan bakış açısını takdirle karşılıyoruz. Bu organizasyonu gerçekleştirenlere tekrar teşekkür etmek istiyoruz. Tabi ki Başbakanlığa ve medyaya
bu Forum’da yer aldıkları için teşekkür ediyoruz. Türkiye ve Afrika tarafları için bu tür bir Forumu bir araya getirmek son derece önemliydi. Çok teşekkür ediyorum.
Doç. Dr. İbrahim KALIN
Mısır Büyükelçisine çok teşekkür ediyorum. Türkiye-Mısır, Türkiye-Afrika ilişkilerinin siyasi,
ekonomik, kültürel boyutuyla ilgili kapsamlı bir konuşma yaptı.
Şimdi, medya bağlamında son sözü Amadou Beye vereceğim. Ondan önce, iletişim, farklı
diller arasında -Büyükelçi de ona işaret etti- etkileşimin, tercümelerin yapılması son derece
önemli. Bu konuda bizim Nasrettin Hoca’nın güzel bir hikâyesi vardır. Arkadaşlar tercümeyi
tam yapsınlar diye yavaş anlatacağım. Nasrettin Hoca’yı bilirsiniz, -Arap dünyasında “Cuha”
diye de adlandırılır- hikmetli hikâyeler anlatır, güldürürken düşündürür. Nasrettin Hoca’yı bir
gün cuma namazını kıldırmak üzere zorla imam yaparlar; o da hiç hazırlıklı değildir. Hutbede
ne söyleyeceğini bilmediği için minberden der ki, “Ey cemaat benim bugün ne anlatacağımı
biliyor musunuz?” cemaat, “yok, bilmiyoruz” karşılığını verir. Bunun üzerine Nasrettin Hoca,
“Ben cahil insanlara konuşmam” der ve minberden iner. İkinci hafta Nasrettin Hoca’yı tekrar imam yaparlar. Hocanın gene hazırlığı yok. Çıkar minbere der ki, “Ey cemaat benim ne
anlatacağımı biliyor musunuz?” Geçen hafta cemaat “bilmiyoruz” dediği için Hoca hutbede
vaaz vermemişti, bunun üzerine “Evet, biliyoruz” derler. Bu sefer Hoca, “Biliyorsanız anlatmama gerek yok” der ve minberden iner. Üçüncü hafta Hoca tekrar minberden der ki, gene
hazırlığı yok, gene bir şeyler anlatması lazım, “Ey cemaat bugün size ne anlatacağımı biliyor
musunuz?” Tabi cemaatin kafası karışmış; bazıları der ki, “Evet, biliyoruz”, bazıları da, “Hayır, bilmiyoruz” der. Bunun üzerine Hoca da, “Bilenler bilmeyenlere anlatsın.” Hoca üçüncü
haftayı da kurtarır, böylece görevinden kurtulmuş olur. Birbirimizle daha iyi, daha yakın, daha
35
36
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
doğrudan iletişim, etkileşim için bu toplantılar inşallah bir vesile olacaktır. Şimdi sözü Amadou Beye veriyorum; buyurun.
Amadou Mahtar BA
Çok teşekkür ederim. İnanın Nasreddin Hoca’nın yaptığını
yapmayacağım. Görevimi yerine getirecek ve bildiklerimi
söyleyeceğim. Bazılarınız ne söyleyeceğimi biliyor da olabilir ancak yine de onları söyleyeceğim. Çok teşekkürler
Sayın Başkan.
Temel olarak Afrika’nın Türkiye için önemi ve Türkiye’nin neden Afrikalılar ve Afrika için önemli olduğu üzerinde duran
bu sabah tartıştığımız konulara tekrar girmeyeceğim. Çok kıymetli Başbakan Yardımcısı ve
ayrıca bu panel içerisindeki üyeler de bu konuyla ilgili ileri bir düzeyde ve yeterince konuştu.
Bu konuyla ilgili bazı çıkarımlar yapacak ve mümkün olduğunca kısa konuşmaya çalışacağım. Böylelikle bu önemli dinleyici grubu, panel üyeleriyle etkileşim içerisine girme fırsatı
bulacaktır.
İlk olarak Türkiye ve Afrika arasında tam anlamıyla karşılıklı ve karşılıklı olarak faydalı bir
ortaklık inşa etmek için müthiş bir olanak var. Bu ortaklık geçmişin hatalarından çıkarılan
dersler üzerine kurulu olacaktır. Bu hataları Türkiye değil ancak diğerleri yapmıştır. Çünkü
ortaklıklarda, ortaklık kurulmaya çalışılırken hatalar yapılmıştır. Ancak bu hatalardan ders alıp,
onları tekrarlamama olanağına sahibiz. İnanıyorum ki temel olarak yapılan hata -ki bu her zaman yapılıyor- halkların ortaklığını kurmaya çalışmamamızdır ve bu önemlidir. İnsanları dâhil
etmezseniz, onlar hakkında bilgi sahibi olmaz ve saygılı ilişkiler kurmazsanız, iş yapamaz,
dostluklar kuramaz, anlamlı hiçbir şey gerçekleştiremezsiniz. Duyduğum kadarıyla bence
Türk Hükûmeti, iş ve tüm diğer kurumlar ile sivil toplum saygı temelinde Afrika ile ilgilenmeye
hazır. Bu son derece kritik ve önemli, dolayısıyla medyanın içindeki bizler hazırız. Hanımefendiler ve beyefendiler, karşılıklı fayda süreci üzerine kurulacak bu ortaklığa olanak sağlamaya
hazırız. Afrika Medya İnisiyatifi’nde buna olan bağlılığımızı göstermek için daha önce hiç
yapmadığımız bir şey yaptık. Her yıl Kasım’da “Afrika Medya Liderleri Forumu” düzenliyoruz.
Bu şu anlama geliyor; kıtanın her köşesinden medya, medya sahipleri, CEO’lar, yayıncılar
ve diğerleri, iki üç günlüğüne bir araya toplanıyor ve Afrika’nın durumunu, mevcut fırsat ve
zorluklarını tartışıyoruz. Bugüne kadar hiç onur konuğumuz olan bir ülke olmamıştı. Bu yıl inşallah Türkiye Hükûmetine ve Türkiye Cumhuriyeti’ne onur konuğumuz olmaları için davetiye
göndereceğiz. Bunu daha önce hiç yapmamıştık. Hem Afrika kıtası hem de Türkiye için faydalı olabileceğine inandığımız bu sürece olan bağlılığımızı göstermek için bunu yapacağız. Konuşmama devam etmeden önce size Afrika ve Afrikalı insanlarla ilgili bazı temel bilgileri
sunmak istiyorum. Afrika’da bir milyarı aşkın insan vardır ve bir milyarı aşkın insanın olduğu
bir yerde kesinlikle pazar da vardır. Buna ek olarak Afrika elbette basmakalıp düşüncelerle
bilinmektedir. Ancak insanların bilmediği şey ise dünyanın en hızla gelişen on ekonomisinden yedisinin Afrika’da olduğudur, onda yedi. Bu gerçeklere her yerde ulaşılabilir. Bu nedenle tekrar ediyorum, bu muhteşem bir fırsattır. Ekselansları kıtanın gençliğinden bahsetti, bu
da kıtanın en kıymetli varlığıdır. En kıymetli varlık, her şeyi yapmada itici güç olan gençliktir.
Elbette başka bir önemli nokta da 2010 yılından beri 54-55 Afrika ülkesinden 27’sinin düşük
gelirli ülkelerden orta gelirli ülkeler grubuna girmesidir. Bu da önemlidir ve önemli bir gösterge olarak sunulmaktadır.
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
/
Sayın Çam ve Sayın Meral’in bahsettiği diğer iki konuya da değinmek istiyorum. Ardından
konuşmamı dinleyiciyle daha fazla etkileşim sağlanabilmesi adına sonlandıracağım. Birinci
konu bahsettiğimiz gibi Afrika’nın imajıyla ilgili. Bu durum yüzyıllara dayanıyor. 16’ncı, 17’nci,
18’nci, 19’ncu ve elbette 20’nci yüzyıllarda ve şimdi de 21’nci yüzyılda Afrika hep bu şekilde
gösterildi. Ancak benim Afrika’da, Avrupa’da, Amerika’da ve gittiğim diğer her yerde sürekli olarak söylediğim şudur, insanlar istediklerine inanabilir, Afrika ilerliyor ve ilerledi. Şimdi
kesinlikle bizim medya olarak kıtada Afrika’yı kıtanın gerçekleriyle beraber yeni bir şekilde
gösterebilmek adına yapmamız gereken bir şeyler var. Şimdi hepimiz anlıyoruz, hepimiz şu
ya da bu zorlukların olduğu konusunda mutabıkız, ancak bu tüm toplumların doğasıdır. Gelişmeye rağmen her zaman zorluklar olacaktır. Şimdi, umutla Somali’de olanlara bakarsanız,
Zambiya’da olan iyi şeylere bakarsanız, Senegal’de olanlara, Nijer’de, Nijerya’da olanlara...
İyileşen ekonomik kalkınma ve insani kalkınma yönündeki ilerlemelerin olduğu birçok örnek
var. İkinci olarak değinmek istediğim konu ise medya olarak karşılaştığımız sorunlar. Bu sorunlardan bir tanesi sermayeye erişimdir ve Sayın Meral’in dediği gibi bankaların Afrika’ya gitmeleri
için teşvik edilmeleri çok önemlidir. Çünkü sermayeye erişimle ilgili tek sorunu olan medya
değil. Kıta üzerinde genel olarak özel sektörün böylesi bir kısıtlaması var. Bu nedenle bu
konu bankalar için büyük fırsat niteliğinde. Hadi kendimizi kandırmayalım. Şimdi bu bankaların çoğu Batı Avrupalı ülke tarafından kontrol ediliyor ve şükürler olsun ki giderek daha
çok Nijerya bankası Afrika’nın diğer bölgelerine giriyor ve bir farklılık oluşturuyor. Yerlerine de
kıta üzerinde bankalar var. Eğer Türk bankaları da onlara katılmak isterse, çok büyük fırsatlar
mevcut. Bu sadece Türkiye için değil aynı zamanda genel olarak Afrika halkı için de çok yararlı olacaktır. Umarım medyada, genel olarak özel sektörde karşılaştığımız sermayeye erişim
sorunumuzu çözmek için çaba harcayabilirsiniz.
İkinci sorun da altyapıdır, altyapı kıta üzerinde çok büyük bir ihtiyaç. Bu sadece köprüler, yollar ya da insanların günlük hayatları içerisinde hareket etmelerini sağlayacak diğer şeyler gibi
bildiğimiz fiziki altyapıyı değil, bilişim ve iletişim teknolojileri altyapısıdır. Örneğin internetle ilgili ciddi ihtiyaçlarımız var. Sayılara en iyimser şekilde baktığımızda bir milyarlık Afrika’nın yalnızca yaklaşık % 10’unun internete erişimi olduğunu görürsünüz. Bu da 900 milyon insanın
internete erişemediği anlamına geliyor. Sayın Meral, tekrarlıyorum, bu yatırım ve Türk şirketleri ile iş yapmak için önemli bir alan. Dağıtım! Aynı şey! Dün gece buradaki arkadaşlarımın
bazılarından duydum ki Afrika’nın Fransızca konuşan kısmında aylık ya da haftalık gazeteleri
dağıtan büyük bir Fransız şirketi varmış ve Afrika’nın Fransızca konuşulan kısmının dağıtıcıları bunlarmış. Şimdi ise bu dağıtıcı şirket Afrika’yı terk etmeye karar vermiş. Terk etmek ise
şu manaya geliyor; birçok Fransızca konuşulan Afrika ülkesi gazetelerini dağıtma olanağını
bulamayacak. Bu da bir fırsat, belki de bu odada olup medya konusu ile ilgilenen kişilerle bu
gibi fırsatlar hakkında konuşabiliriz. Elbette kapasite geliştirme, gazetecilerin eğitimi, bilişim
ve iletişim teknolojileri uzmanlarının eğitimi, yeni medya, tüm bunlar sizinle çalışmak istediğimiz geniş alanlardır. Son bir şey söylemek istiyorum. Burada toplandık ve sizin çok önemli işler yapan TRT’niz
var. Aralık ve Ocak aylarında TRT’nin Genel Müdürü ile bir toplantı yaptık. Son derece kısa bir
süre içerisinde yapılanlar beni çok şaşırttı, bu gerçekten takdire şayan. Burada toplanınca,
sizin de fark ettiğiniz gibi Hanımefendiler ve Beyefendiler olayları kıtanın geri kalanına ya da
dünyanın diğer bölgelerine yayınlayacak bir Pan-Afrikalı kanal ya da radyo istasyonu olan
bir Pan-Afrikalı medya merkezi yok. Kendimi kontrol etmiyor olsam, neredeyse bir milyarlık
bir kıta için bunun bir utanç olduğunu söyleyeceğim. Umarım bu kritik ihtiyacımızı nasıl kar-
37
38
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
şılayabileceğimizi anlamak adına buradaki medya merkezi ile etkileşime geçebiliriz. Çünkü
böylesi önemli medya merkezlerimiz olmadığı sürece, günün sonunda ilişkilerimizi derinleştirmek için gidecek hiçbir yerimiz olmaz. Eğer Türkiye Afrika’ya gelmek ya da bu yönde çalışmak istiyorsa, bu odada kıtanın ya da Türkiye’nin hikâyesini dünyaya anlatmak gibi sıra dışı
bir maceraya hazır olan birçok profesyonel vardır. Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değinmek
istediğim bir kaç nokta bunlardı. Doç. Dr. İbrahim KALIN
Muhteşem sunumlarından dolayı tüm panelistlere teşekkür ediyorum. Son derece merak
uyandırıcı bir oturum oldu. Saat 12.30’daki öğle yemeği arasından önce yaklaşık 10 dakikamız var. Dinleyicilerden bir kaç soru alabiliriz. Katılımcı
Özellikle Sayın Ba’nın konuşmasına değinmek istiyorum. Yeni bir işbirliği yaparken geçmiş
dersleri de düşünmek lazım dedi, Afrika’dan bahsederken. Bir kıta olarak bahsedildiği söylendi, yani önemli derslerden birisi şu: Afrika derken, Afrika’da birçok ülkeden, yani farklı
süreçleri olan ülkelerden bahsediyoruz. Alınması gereken ilk ders bu, çünkü daha öncesinde
bize yapılan yardımlardan nasıl sonuç alındığını biliyoruz. Yani buradan alınması gereken ilk
ders, bir çeşitlilikten bahsediyoruz. Bu hem geçmiş için olsun hem tarih için olsun. İkinci ders
biraz daha kritik bence, o da şu: Türkiye’ye, İstanbul’a geldiğimde gerçekten havaalanını çok
beğendim, çok güzel bir alan. Ancak herhangi bir iletişime geçmek gerçekten mümkün değil; İngilizce de Fransızca da, sadece Türkçe konuşuyor buradaki havaalanındaki görevliler.
Şu soruyu sormak istiyorum, Türkiye, biz başkalarına açılmak istiyoruz dedikleri zaman neyi
kastediyorlar? Çünkü mesela havaalanına vardığımız zaman, anlaşmamız lazım veya belki
bazı Afrika dillerini en azından konuşması lazım bize yardımcı olması için. Çünkü bizi dillerin
bağlaması gerekiyor, bu önemli bir şey.
Üçüncü bir ders de şu, günümüzdeki duruma baktığımız zaman, aslında bu kutupluluk fikrinden uzaklaşmalıyız. Anlıyorum, evet, Türkiye kendi stratejileri içerisinde, konumu içerisinde
tabi ki müttefikler aramakta ama Türkiye’nin bize getireceği nedir? Afrika ülkelerine? Tabi
sadece Afrika ülkeleri değil ama biz de kendimizi bu siyasi arenada konumlandırabilelim.
Sadece başkalarının himayesinde olmayalım da biz de var olalım diye. Demek istediğim,
burada çok taraflılık çok önemli bir şey ve de aynı zamanda Afrika’nın birçok farklı ülkeden
bir araya geldiğinin anlaşılması önemli.
Geçmişten almamız gereken önemli derslerden bir tanesi de şu, eğer bize çeviri yapılıyorsa,
bu çevirilerinde anlaşılabiliyor olması lazım ya da size soru soracağımız zaman da daha
kolay gerçekleştirebiliyor olmalıyız. Siz soru sorduğunuz zaman Etiyopya Büyükelçisine, ilişkilerle alakalı olarak, kendisi sürekli medyanın rolünden bahsetti. O zaman ben soruyu tekrar
sormak istiyorum: Biz o zaman Afrika ülkeleri olarak ne bekleyebiliriz? Çünkü siz bir diplomat
olduğunuz için bunu biliyorsunuz, biz Türkiye’den ne bekleyebiliriz o zaman? Tabi, şunu düşünmeyin, kesinlikle Türkiye ile ilgili kötü bir şey düşünüyorum anlamına gelmesin bu, çok
güzel bir ülke gerçekten ama ben sadece soru olarak soruyorum. Evet, biz fosil yakıtların
yeryüzünün ısınmasına gerçekten çok fazla katkıda bulunduğunu düşünüyoruz. Peki siz o
zaman, mesela yenilenebilir enerji hususunda neler düşünüyorsunuz?
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
/
Dr. Mulatu Teshome WİRTU
Çeviriden ötürü yalnızca sorunuzun Türkiye’den neler umabileceğimizle ilgili olan ikinci kısmını anlayabildim. Bence Afrika ve Türkiye’nin birbirine ihtiyacı var. Hepimizin burada söyleyip anlaştığı gibi Türkiye ve Afrika yüzyıllara dayanan ilişkilere sahiptir. Günümüzde niçin Afrikalılar, Afrika’da iş yapmak için Türk işadamlarına ihtiyaç duyuyor? Türkiye’de, Ankara’daki
Afrikalı diplomatlar olarak bizim temel görevimiz Türkiye ile Afrika arasındaki iş ilişkilerini geliştirmektir. Siyasi değil, daha çok ekonomik diplomasidir. Böylelikle Türk iş toplumuna, Türk
dostlarımıza yatırım yapmak için Afrika’ya gitmelerini anlatmaya çalışıyoruz. Sadece hammadde almak için, işlenmiş Türk ürünlerini satmak için değil aynı zamanda Afrika’ya yatırım
yapmak için. Böylelikle karşılıklı fayda noktasına ulaşabiliriz. Öyle bir noktaya geliyoruz ki
artık birbirimize ihtiyacımız var ve bu %n bunları söylüyoruz. Özellikle hem Türk hem de Afrika
medyasının birbirlerini olumlu olarak tanıtma, iş faaliyetlerini ve insanlar arasındaki etkileşimi destekleme konusunda oynamaları gereken rollere vurgu yapmayı denedim. Söylemeye
çalıştığım buydu. Anlamada herhangi bir sorun varsa, daha fazla açıklamaya çalışabilirim. Doç. Dr. İbrahim KALIN
Kısaca dünyanın farklı bölgelerinde, Afrika’da, Orta Doğu’da ve Balkanlarda şubelerini açan
Yunus Emre Vakfı isimli yeni kültür merkezimizden bahsetmek istiyorum. Türkçe dil kursları
ve Türk kültürüyle ilgili kurslar veriyor ve gerçekten çok güzel mekânlar. Şubelerini tüm dünyaya genişletmeyi planlıyoruz.
Farida NAMBİ (Uganda)
Kampala’dan geliyorum, bağımsız prodüktör ve talk-show sunucusuyum. Başbakanlık makamına, Ekselansları Recep Tayyip Erdoğan’a ve Başbakan Yardımcısına bu forumu organize ettikleri için ve kibar davetiniz için çok teşekkür ediyorum. Panelistlere de teşekkürler,
özellikle de Afrika ile ilgili hoş şeyler söyleyen Sayın Amadou Ba’ya teşekkür ederim. Buradaki herkese bildirmek isterim ki Afrika bugün analogdan dijital yayına geçmektedir ve
bu Afrika’da içerik geliştirmeyle ilgilenenler için çok büyük bir olanak sunmaktadır. Özellikle turizmle ilgili konuştunuz. İşte biz Türkiye-Afrika Medya Forumu için buradayız. Özellikle
medya, turizm, tarım ve Afrika’nın temel kaleleri olan alanlarda bağlar kurulmasını bekliyoruz. Uganda adına konuşacağım, tarım ve turizm konusunda zengin bir ülkeyiz. Örneğin parklarımızın bazılarında nadir bulunan dağ gorilleri var. Ancak bir içerik prodüktörü olarak biz
analogdan dijital yayına geçerken prodüksiyon merkezleri açacak insanlar için kurulacak
ortaklıklarla ilgileniyoruz. Aynı zamanda Afrika’da yayınların geliştirilmesi ile. Türkiye ne sunabilir, Afrika ne sunabilir? Bu %n lütfen, biz bunun için buradayız, bunu bekliyoruz. Teşekkür
ederim. Doç. Dr. İbrahim KALIN
Bunu ikinci bir Türkiye-Afrika forumu düzenlenmesi için bir davet olarak algılıyorum. Ülke ismi
vermek istemiyorum ama umarım bir Afrika ülkesinde gerçekleşir. Nerede olacağına daha
sonra karar vereceğiz.
39
40
/
BİRİNCİ GÜN
ORTAK OTURUM
Amadou Mahtar BA
Hanımefendi medya ile ilgili çok önemli, çok kritik bir konudan bahsediyor. Afrika Medya
İnisiyatifi’nde yaptığımız şeylerden biri de Nairobi’de ayın 21 ya da 22’sinde tüm Doğu Afrika
ülkeleri için düzenleyeceğimiz çalıştaydır. Çünkü Doğu Afrika topluluğu için dijital yayının son
tarihi 12 Aralık. Bu %n 10 gün içinde Nairobi’de medya liderleri için bir çalıştay düzenliyoruz.
Belki buradaki ekibimle iletişime geçmek istersiniz. Böylelikle eğer bu konuda bilgi sahibi
değilseniz, bilgi edinmiş olursunuz.
Ayrıca Kamerunlu kardeşimin gözlemleriyle ilgili de bir kaç yorum yapmak istiyorum, özellikle
iki şeyle ilgili olarak. Birincisi, kurmaya çalıştığımız yeni bir ortaklık, bu nedenle aşmamız
gereken bazı konular, bazı sorunlar olabilir, dil sorunu bunlardan biri. Ancak hepimiz insanız, eğer aşmak istersek bu sorunu da aşarız ve aşacağız. Afrika’da birçok Türk okulunun
olduğunu biliyorum, Senegal’de birçok Türk okulu var. Ancak bizim Afrika’dan gelen farklı
milletler olarak Türkiye’ye gelmişsek dil ile ilgili belli bir bilgiyi edinmemiz, en azından insanları selamlayacak kadar bilgi sahibi olmamız önemlidir. Bahsedilen ikinci konu da kesinlikle çok önemlidir. Bu ortaklık ile Afrika uluslararası düzeyde ne kazanacak? Bence hanımefendi medyanın kritik rolünden bahsediyor. Çünkü günün sonunda biz hükûmet, sivil toplum ve özel sektörü bir araya getirmek için buradayız.
Böylelikle medya insanı olarak düşünce ve anlayışımız ile ilgili Afrika’daki halklarımıza ve
hükûmetlerimize bir çerçeve çizebiliriz. Bu bizim Hükûmetlerimiz içindir. Hükûmetlerimiz bu
ilişkiden ne fayda sağlamayı istediğiyle ilgili kendi stratejilerine sahip olmalıdır. Bizler medya
olarak bu konuda yardımcı olabiliriz. Ancak bildiğiniz üzere, stratejileri savunacak olanlar
ilk olarak devletlerimizdir. Örneğin Çin ile olan ortaklığa bakacak olursak, çoğu ülkemizin
hiçbir stratejisi olmadığını görürüz. Bunu engellemek için bu yeni ortaklıkta medya insanı olarak yapmamız gereken, bize sunulan bu yeni başlangıcı anlamaktır, böylelikle bunu
hükûmetlerimize iletebiliriz. Hükûmetlerimiz de Türk devleti ile politikalarını oluşturup, uluslararası alanda bu ortaklıktan belli faydalar sağlayabilir. Ancak özel bireyler, özel sektör, medya
olarak gidiş yönünün doğru olduğundan emin olmalısınız ki biz de sizi bu sürece dâhil edebilelim, siz alabildiğinizi alın biz de size alabildiğinizi verelim. Teşekkür ederim.
Doç. Dr. İbrahim KALIN
Teşekkür ederim. Konya’da metfun olan Büyük Sufi Şair Mevlana Celalettin Rumi’nin çok
güzel bir sözü var. Diyor ki “Gönül dilden evladır”. Biz tam olarak bu şekilde anlarız. Tüm
panelistlere teşekkür ediyorum.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR
ORTAK OTURUM
/
41
42
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
A SALONU
I. OTURUM
TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA
VE MEDYASINDA AFRİKA
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
A SALONU - I. OTURUM
Türk Dış Politikasında ve Medyasında Afrika
Moderatör: Volkan BOZKIR
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı - Türkiye
Konuşmacılar : Hasan Servet ÖKTEM
Büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı Afrika Dairesi Genel Müdürü - Türkiye
Numan HAZAR
Emekli Büyükelçi - Türkiye
Abderahman SALAHELDİN
Büyükelçi - Mısır
Vika Mazwi KHUMALO
Büyükelçi - Güney Afrika
Mehrez BEN RHOUMA
Büyükelçi - Tunus
/
43
44
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
Volkan BOZKIR
Moderatör
Sayın Büyükelçiler, Değerli Katılımcılar.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün organize ettiği Türkiye-Afrika Medya Forumu’nun “Türk Dış Politikasında ve Medyasında Afrika” başlıklı oturumunu yönlendirmek amacıyla burada bulunuyorum. Öncelikle hepinize
bu toplantıya katıldığınız için teşekkürlerimi iletiyorum. Ayrıca beraber olacağımız çok değerli katılımcılara, büyükelçilere de aynı şekilde hoşgeldiniz
diyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, belki de cumhuriyet tarihinin en güçlü dönemini yaşamaktadır. Gerek
ekonomik istikrar bakımından, gerek siyasi istikrar bakımından, demokraside katedilen mesafe bakımından gerçekten geçmişle kıyaslama yapıldığında çok önemli bir noktaya gelmiştir. Dış politika konularında dünyada ve bölgesinde uluslararası bir aktör konumuna gelmiştir.
Tabiatıyla bu da Türkiye’ye eskisine oranla çok daha fazla sorumluluk yüklemektedir. Benim
Dışişleri Bakanlığında görev yaptığım 38 yılı aşkın dönem boyunca Dışişleri ve Türkiye’nin
dış politika konuları belki 4-5 başlıktan ibaret iken, bugün belki 100’ü aşkın konuyla iştigal
edecek boyutlara varmıştır. Bu çerçevede bugün burada yüzyıllar öncesine dayanan, tarihî
ve kültürel bağlarımız bulunan Afrika kıtasıyla ilişkilerimizde Afrika’ya açılım stratejimizi ve bu
bağlamda yakalanmış olan Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki dinamikten biraz bahsedip
sonra sözü çok değerli katılımcılara vermek istiyorum.
Esasen bir Avrasya ülkesi olan Türkiye’nin, Afrika kıtasına olan yönelimi sadece siyasi ve
ekonomik hedeflerle sınırlı değildir. Sağlık, eğitim ve tarım alanlarında gelişme ve kalkınmasına katkıda bulunulmasının yanı sıra, son olarak Somali örneğinde olduğu gibi, düzenli
insani yardımları da içeren bütüncül bir politika izlemektedir Türkiye. Ülkemizin 2008 yılında
Afrika Birliği tarafından stratejik ortak olarak ilan edilmesini ve Ağustos 2008’de İstanbul’da
tertiplenen 1. Türkiye-Afrika Iş birliği Zirvesi’ni, sürdürülebilir bir işbirliği sürecinin başlangıcı olarak değerlendiriyoruz. Bu zirvede, üzerinde mutabakat sağlanan izleme mekanizması
çerçevesinde 1. Kıdemli Memurlar Toplantısı 15 Aralık 2010 tarihinde İstanbul’da tertiplenmiştir. Toplantıda zirve kararlarında yer alan işbirliği alanlarına göre hazırlanan ve 2015 yılına
kadar olan dönemde Türkiye-Afrika işbirliğine yön veren 2010-2014 Türkiye-Afrika Iş birliği
Ortak Uygulama Planı da kabul edilmiştir.
Keza, bunu takiben çok sayıda toplantı Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında gerçekleştirilmiştir.
54 Afrika ülkesinin katılımıyla İstanbul’da yapılan Türkiye-Afrika Ortaklığı Bakan Düzeyinde
Gözden Geçirme Konferansı da keza bunların içinde önemli bir yere sahiptir. Konferansın
sonunda oy birliğiyle kabul edilen ve 2013 yılında bir Afrika ülkesinde düzenlenecek 2’nci
Türkiye-Afrika Iş birliği Zirvesi’nin stratejik ortaklığımızı daha da ileri götüreceğine kaniyiz.
Diğer yandan, kıta ile gelişen ilişkilerimize paralel şekilde Afrika Birliği bütçesine katkımızı
2012 ve takip eden üç yıl içinde yıllık 1 milyon Dolara çıkardık.
2009-2010 yıllarında alınan kararlar uyarınca 2009 yılı Mayıs ayından bu yana Afrika’da
Türkiye 19 yeni büyükelçilik açmıştır. Bugün itibarıyla 26’sı Sahra altı ve Güney Afrika’da
olmak üzere, 31 büyükelçiliğimiz bulunmaktadır. Son olarak Nijer, Namibya, Gabon ve
Burkina Faso’da büyükelçiliklerimiz Ocak 2012’de faaliyete geçmiştir. Keza bunlarla bir-
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
likte büyükelçiliklerimizin toplam sayısının Gine, Çad ve Cibuti’de açılacak üç yeni büyükelçiliğimizle birlikte 34’e ulaşması planlanmaktadır.
Türkiye, Afrika’da barış ve istikrarın sağlanmasına da özel önem atfetmektedir. Ülkemiz
Afrika’da halen görev yapan altı Birleşmiş Milletler misyonundan toplam beşine personel
ve mali bakımından katkıda bulunmaktadır. Asker ve güvenlik güçlerinin eğitimi ve teçhizi
konusunda da ikili alanda gelişen işbirliği ilişkilerimiz mevcuttur. Türkiye, Afrika’daki bölgesel sorunların çözümüne katkıda bulunma iradesini 2010 Mayısında Birleşmiş Milletler çatısı
altında İstanbul-Somali Konferansı’nı düzenleyerek bir kez daha kanıtlamıştır. Ayrıca, Mısır’la
birlikte 2010’da Kahire’de Darfur’un yeniden imarı ve kalkınması için Uluslararası Donörler
Konferansı’nın Eş Başkanlığını da yürüttük.
Ahiren, Somali’de ortaya çıkan insani kriz bağlamında 17 Ağustos 2011 tarihinde İstanbul’da
İslam Iş birliği Teşkilatı İcra Komitesi Acil Bakanlar Toplantısı’na ev sahipliği yaptık. Somali’ye
büyük bir yardım kampanyası başlattık ve bu çerçevede Türk halkının Somali’ye yönelik yardımları 350 milyon Dolar düzeyine ulaşmıştır. Keza bu yıl BM çerçevesinde 2. İstanbul-Somali
Konferansı’na da 31 Mayıs-1 Haziran 2012 tarihlerinde ev sahipliği yapacağız.
On yıllık süreçte her sene 200 milyon Dolar civarında bir tahsis söz konusudur. BM 4.
Konferansı’na ev sahipliği yapan ülke olarak bu meblağ teknik işbirliği projelerini, yardım
programlarını ve bursları kapsamaktadır. 2012 yılında uygulamanın başlatılması için öncelikli
projelerin tespiti çalışmaları da TİKA ile eşgüdüm halinde sürdürülmektedir. Bugün TİKA’nın
irtibat ofisleri Addis Ababa, Hartum, Dakar, Mogadişu ve Nairobi’de, keza Trablus, yakında
Kahire ile Tunus’ta faaliyet göstermekte ve gösterecektir.
İvme kazanan ilişkilerimize paralel şekilde Afrika ülkeleriyle ekonomik işbirliği ve ticaret hacmimizin son yıllarda önemli gelişme gösterdiğini görüyoruz. Bu çerçevede Türk Hava Yolları
da Afrika kıtasındaki uçuş noktalarını devamlı olarak artırmaktadır. Afrika ülkeleriyle 2000
yılında 742 milyon Dolar olan ticaret hacmimiz, 2011 yılında 10 kat artarak 7,5 milyar Dolar
düzeyinde gerçekleşmiştir. Tüm Afrika ülkeleriyle 2005’te 9 milyar Dolar olan ticaret hacmimiz ise 2011’de 17 milyar Dolara yükselmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir üyesi ve Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak Afrika ile
ilişkilerimizin parlamenter boyutta da geliştirilmesine özel önem atfettiğimizi sözlerime eklemek istiyorum. Karşılıklı ziyaretler ve sayıları artan Meclis Dostluk Grupları ile bu ilişkileri
pekiştirmekteyiz. Nitekim Kamerun Meclis Başkanı’nın bugün resmî bir ziyaret için ülkemizde
olmasını da bu konuya örnek olarak verebilirim. Günümüz çok boyutlu Türk dış politikasında
önemli bir yer tutan bu politika hakkında Dışişleri Bakanlığı Afrika Genel Müdürü Sayın Hasan Servet Öktem ile Afrika’ya açılımı yıllar öncesinden beri savunan ve bu konuda değerli
katkılarda bulunan Emekli Büyükelçi Sayın Numan Hazar ayrıntılı bilgi verebileceklerdir. Mısır
Büyükelçisi Sayın Abderahman Salaheldin ve Güney Afrika Büyükelçisi Sayın Vika Mazwi
Khumalo bu konuya Tunus Büyükelçisi Mehrez Ben Rhouma ile birlikte Afrikalı perspektifinden bakışlarını ve değerli görüşlerini bizlerle paylaşmak için aramızda bulunmaktadırlar.
Kanımca bu oturumun en önemli sorusu: Afrika’nın ve Afrika sorunlarının Türk basın ve yayın
organlarında ne kadar ve ne içerikte yansıtıldığıdır. Afrika ülkelerinin büyük çoğunluğunun
bağımsızlıklarını kazandıkları 1960’lı yılların başından itibaren 2000’li yılların başına kadar
geçen 40 yıllık döneme bakıldığında, Afrika kıtasının Türk medyasında çok az yer aldığına,
siyasi haber yorumlarının daha çok Batı kaynaklı medya haberlerinin çevirilerinden ibaret
45
46
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
kaldığını, kıtanın uluslararası medyada da maalesef daha ziyade iç savaşlar, yoksulluk, açlık,
kuraklık gibi olumsuz yansımalarıyla anıldığına tanık olduk.
Dış haberlerin yanı sıra, ikili ilişkilere dair haberlerin de Türk siyaset medyasında çok az yer
aldığı ayrı bir vakadır. Bazı Afrika devlet başkanlarının o dönemlerde ülkemize ender olarak
tertiplenen ziyaretleri dahi medyamızda az yer bulmuştur. Kıta ile köklü tarihî bağlarımıza
rağmen Afrika’ya yönelik o dönemdeki bu ilgi eksikliğinin temel kaynağının bilgi eksikliği yani
doğrudan ve objektif bilgi ediniminin yetersizliği olduğunu değerlendiriyoruz.
Türkiye’nin 2000’li yıllardan itibaren son derece dinamik bir boyut kazanan Afrika Açılımı
ile birlikte Türk medyası da, tabiri caizse, Afrika’yı yeniden keşfetmeye başlamış, Afrika’ya
ilişkin haberlerin nitelik ve nicelik olarak gelişmeye başladığı görülmüştür. Bununla birlikte
Türk yazılı ve görsel basınında Afrika’ya ilişkin haber akışında istenilen seviyeye ulaşıldığını
belirtmek henüz mümkün değildir. Bizatihi bu zengin içerikli Forum’un ve mevcut oturumun
düzenlenmesi, bu konudaki iradenin Türk tarafındaki mevcudiyetinin bir göstergesidir. Afrika
ile mevcut zengin tarihimiz ve bugün her yönüyle ivme kazanan ikili ve çok taraflı ilişkilerimiz
21’inci yüzyıl için büyük umutlar vaat eden Afrika kıtasının ulusal medyamızda hak ettiği yeri
almaya başlamasına ve halkımızın kıtayı daha iyi tanımasına katkıda bulunmaktadır.
Burada kıtaya çeşitli alanlarda yardım eden sivil toplum örgütlerimizin ve Afrika’ya giderek
ilgileri artan iş adamlarımızın oynadıkları çok önemli role de dikkat çekmek istiyorum. Daha
önce değindiğim üzere, THY’nin kıtaya yönelik uçuş noktalarını çeşitlendirmesi ve sıklaştırması da Afrika’yı ülkemize daha da yakınlaştırmaktadır. İnanıyorum ki Türk ve Afrika halkları
medyanın da desteğiyle birbirini daha iyi tanıyabilecek ve artık tarihî ilişkileriyle, değerleriyle
ve ulusal kimlikleriyle olduğu kadar, umut dolu ortak gelecekleriyle gurur duyabileceklerdir.
Çok teşekkür ediyorum ve sözü bu platformun konuşmacılarına veriyorum. Öncelikle Sayın
Büyükelçi Servet Öktem’e sözü veriyorum.
Hasan Servet ÖKTEM
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Afrika ülkelerinden
Ankara’ya gelen tüm gazetecilere, basının temsilcilerine
ülkemize hoş geldiniz demek istiyorum. On dakika içinde
Türkiye’nin Afrika politikasına geçtiğimiz beş on yıl içinde
büyük bir yoğunluk kazanan Türkiye’nin Afrika’ya açılım politikasını özetlemek son derece zordur takdir edersiniz. Bu
çerçevede, başlıklar halinde bazı gelişmelerin altını çizmek
istiyorum. Bazı sorularla Türkiye’nin Afrika’ya Açılım politikasını dikkatinize getirmek istiyorum.
Öncelikle Osmanlı’dan günümüze Türkiye’nin Afrika ilişkilerini bazı dönemlere ayırabilir miyiz? Böyle bir soru sorduğumuz zaman bazı akademisyenlerin şunu yaptığını görüyoruz:
Osmanlı döneminde Türkiye-Afrika ilişkileri, cumhuriyetin kuruluş tarihi olan 1923’ten itibaren 1998 yılına kadar olan dönem. Son olarak da 1998 yılında Afrika Eylem Planı’nın kabul
edildiği tarihten günümüze kadar olan dönem. Türkiye-Afrika ilişkilerini bu şekilde üç dönem
halinde incelemek makul bir yöntem olacaktır diye düşünüyorum. Son yıllarda iftiharla bahsettiğimiz Türkiye-Afrika ilişkilerinde bir milat aradığımız takdirde böyle bir başlangıç noktası
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
bulabilir miyiz? Evet bir milat bulmak mümkündür. Bize göre bu milat, 2008 yılı Ağustos ayında İstanbul’da yapılan Türkiye-Afrika Zirvesi’dir. Bunun ardından, Türkiye-Afrika ilişkilerinin
son derece hızla geliştiğini söylemek gayet gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.
Türkiye Afrika nazarında herhangi bir ülke midir, yoksa özellik taşıyan bir ülke midir? Böyle bir
soru sorduğumuz zaman, evet, Türkiye Afrika nazarında özelliği olan kayda değer bir ülkedir
şeklinde cevaplandırmamız mümkündür. Bunu şöyle izah edebiliriz, bugün Afrika ülkeleri
beş ülkeyle zirve yapmaktadır. Bunlar Çin, Hindistan, Japonya, Kore ve Türkiye’dir. Bu beş
ülkenin dışında yine Afrika ülkeleri iki grup ülkeyle daha Afrika zirveleri yapmaktadır. Bunlar
da, AB ülkeleri, artı Latin Amerika ülkeleri, yani beş ülke artı iki grup ülke. Bu yedi grup ülke
veya grubun Afrika ile özel ilişkisi vardır dersek herhangi bir abartma yapmış olmayız. Bu
ülkeler Afrika ile beş yılda bir zirveler düzenleyerek Afrika ile ilişkilerini her geçen gün daha
da geliştirmektedir. Bu çerçevede Türkiye de bu ülkeler arasında yer almaktadır ve Afrika ile
ilişkilerini her geçen gün daha da ileriye götürmektedir.
Türkiye’nin Afrika nezdindeki temsil durumu; buna da çok kısaca değinmek istiyorum. Sabah
konuşmacılar da bu konuyu değerlendirdiler. Hakikaten bunu birkaç kez söylemekte bir beis
yoktur. Türkiye son dört yılda Afrika’daki temsilcilik sayısını 3 katına çıkarmıştır. Senelerce
Türkiye’nin Afrika’daki temsilcilik sayısı sadece 12 olmuştur. 2009 ilkbaharından itibaren büyükelçilikler açılmaya başlanmıştır Afrika’da. İlki 2009’da Tanzanya’dır. Bugün büyükelçilik
sayısı 31’e varmış, sene sonundaki rakam 34 olacaktır. Herhalde dünyada çok az sayıda
ülke Afrika’daki temsilcilik sayısını dört yıl gibi kısa bir sürede üç katına çıkartır. Bu bakımdan,
Türkiye’nin Afrika’daki temsili son üç dört yılda büyük bir aşama, büyük bir gelişme göstermiştir.
Dışişleri Bakanlığı olarak, Türkiye-Afrika ilişkilerine baktığımız zaman, bugün itibarıyla ilişkilerin ulaştığı seviyeyi fevkalade memnuniyet verici aşamada görüyoruz. Dışişleri Bakanlığı
Afrika Genel Müdürlüğü, yeterli personeli ve yeterli imkânları ile ülkemizin Afrika’ya yönelik
dış politikasını en iyi şekilde gerçekleştirmek üzere elinden gelen çabayı göstermektedir.
Afrikalıların Türkiye’ye olan ilgilesini ortaya koymak bakımından Türkiye-Afrika arasındaki üst
düzey ziyaretlere değinmek, bunların altını çizmek de yararlı olacaktır. İstanbul Zirvesi’nden
itibaren her sene Türkiye’ye en az 3, 4, 5 Afrikalı cumhurbaşkanı, Afrikalı lider gelmektedir.
Yine söz konusu zirveden itibaren her sene ülkemize 15-20’den az olmayan sayıda Afrikalı
bakan gelmektedir. Yine zirveden itibaren Sayın Cumhurbaşkanımız her sene Afrika’ya düzenli ziyaretler yapmaktadır. Bu sene Mart ayında Ruanda Cumhurbaşkanı İstanbul’a gelmiş
ve iş ziyareti yapmıştır. Temmuzda Gabon Cumhurbaşkanı ülkemize gelecektir. Yine aynı
ay Benin Cumhurbaşkanı ülkemizi ziyaret edecektir. Haziran’da Güney Afrika Cumhuriyeti
Başkan Yardımcısı ülkemize gelecektir. Velhasıl her sene en az 4-5 Afrikalı lider Türkiye’ye
gelmektedir. Sayın Dışişleri Bakanımız, Dış Ticaretten Sorumlu Ekonomi Bakanımız ve diğer
bakanlarımız Afrika’ya düzenli ziyaretler yapmaktadır. Bu üst düzey ziyaretler Türkiye-Afrika
ilişkilerini çok daha ileri seviyelere getirmektedir.
Yine bir örnek vermek üzere şunu söylemek istiyorum, 2010 yılı Ocak ayında Kamerun’da
Türk Büyükelçiliği açıldı. İki ay sonra Sayın Cumhurbaşkanımız bu ülkeyi ziyaret etti. 2010
Mart ayından bugüne kadar Kamerun’dan Türkiye’ye 9 bakan ziyareti oldu. En son 24
Nisan’da Kamerun Dışişleri Bakanı Ankara’daydı. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı ziyaretten sonra Kamerun’dan Türkiye’ye dokuz bakan geldi. Bu şekilde Türkiye-Afrika ilişkileri
üst düzey ziyaretlerle her geçen gün biraz daha güçlenmektedir. Türkiye-Afrika ticari ilişkilerine döndüğüm zaman, rakamlara girmeyeceğim, sabahki konuşmacılar ve Sayın Başkanı-
47
48
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
mız da biraz önce değindi. Rakamlar, gayet tatminkâr seviyede, her sene düzenli biçimde
yükselmektedir. Türkiye-Afrika arasındaki dış ticaret hacmi 2011 yılında 17,5 milyar Dolara
yükselmiştir. Afrika’daki yatırımlarımız her geçen gün giderek artmaktadır.
Kısaca yardımlarımıza değinmek istiyorum, sabah TİKA Başkanımız bu konuyu aktardı, ayrıntıya girmek istemiyorum. Türkiye’nin Afrika’ya yaptığı yardımlar her sene giderek artmaktadır. 2010 yılı rakamımız 100 milyon Dolara ulaşmıştır. Bu rakamın yarısı resmî, diğer yarısı
Türk STK’larınının yaptıkları yardımlardır. 2011 yılı rakamları henüz elimizde yok ancak 150
milyon Dolardan aşağı olmayacağını tahmin ediyoruz. Türkiye Afrika’ya sağlık, tarım, eğitim
ve altyapı alanında büyük yardımlar yapmaktadır. Bunlar Afrikalı kardeşlerimiz tarafından takdir edilmektedir. Yine bir örnek vermek üzere, geçtiğimiz yıl Mart ayında Sudan’ın Darfur eyaletinde bir Türk hastanesinin inşaatı başlamıştır, 150 yataklı hastane tamamlanmak üzeredir.
Önümüzdeki ay açılışı yapılacaktır. Bir Türk özel sektörü tarafından üç ay önce Mogadişu’da
50 yataklı bir hastane açılmıştır, toplam 5 milyon Dolara ulaşan bir yatırımdır.
Tarım alanında da Afrika’ya büyük yardımlar yapılmaktadır. Afrikalı tarımcılar Türkiye’ye getirilmekte, Türkiye’de Tarım Bakanlığının önderliğinde, TİKA’nın yardımlarıyla tarım alanında
eğitilmektedir. Mesleki eğitim alanında da Afrikalı kardeşlerimize önemli yardımlar yapmaktadır. Bunlar da yine TİKA eliyle yürütülmektedir. Geçtiğimiz hafta Sudan’a ve Etiyopya’ya
gitmiştim, Sudan’ın başkenti Hartum’da Hartum Valiliği ve TİKA’nın işbirliğinde gayet büyük
bir eğitim merkezi yapıldı, aşağı yukarı bir ay içerisinde açılacak. Her dalda, yani ağaç işleri,
torna-tesviye, bilgisayar, elektrik-elektronik, tüm bu alanlarda Sudanlı gençleri yetiştirmek
üzere gayet kapsamlı bir eğitim merkezi olacaktır. Büyük bir ihtiyacı karşılayacağından hiç
şüphemiz yoktur.
Son olarak, Afrika’ya verdiğimiz burslara değinmek istiyorum. Afrikalı gençlere, öğrencilere
verdiğimiz burslar yeterli değildir, ancak artırılması için çalışmalar devam etmektedir. 20112012 öğretim yılında Afrika kıtasına tahsis edilen burs sayısı -bunlar resmî burs- 425’tir. Bu
rakama özel üniversitelerin ve Türk STK’larının sağladığı dâhil değildir. Yine bu konuda küçük bir parantez açmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl Somali’ye ülkemizden götürülen yardımları
biliyorsunuz. Bu çerçevede Somali’den Türkiye’ye bin öğrenci getirilmiştir. Bu rakamın yarısı
resmî kurumlarımızın sağladığı burslardır, diğer yarısı ise Türk STK’larının sağladıklarıdır.
Bunları söyledikten sonra, Türk medyasında Afrika’nın yeri nedir, bu konuya kısaca değinmek
istiyorum. Bizi dinleyenlerin çoğunluğu gazeteci ve medya mensubu olduğu için bu konuda
da açık konuşmak istiyorum. Maalesef Türkiye’nin Afrika’ya gösterdiği ilgi ekonomik, siyasi,
kültürel ilişkilerde sağlanan başarı Türk medyasında baktığımız zaman bizi tatmin eden bir
sonuç vermemektedir. Yani Türkiye’nin Afrika’ya gösterdiği ilgi Türk medyasının gösterdiğinden çok daha fazladır. Medyanın daha fazla yer vermesi gerekmektedir. Daha fazla Afrika
haberi okumak istiyoruz, kıta sorunlarının daha çok yansıtılmasını istiyoruz. Umarım ki bu
toplantı, Türkiye-Afrika Medya Forumu, bu konuda gerekli kararları alacak, gerekli düğmelere
basılacaktır. Şöyle söyleyeyim, Mart ayında Mali’de darbe yapıldı, darbe sonrası gelişmeleri
Türk basınında çok az görüyoruz.
Gine Bissau’da darbe yapıldı bir ay önce, bunu da yine çok az gördük. Sudan-Güney Sudan
arasında çatışmalar var, bunlar Türk basınına az yansıyor. Dolayısıyla burada Türk basınının
Afrika’ya göstermesi gereken ilginin yeterli olmadığının altını çizmek istiyoruz. Amaç bir eleştiri değildir, amaç, nasıl Türkiye’de Türk halkı Afrika’ya ilgi duyuyor, Türk resmî makamları,
Türk bakanlıkları, Türk STK’ları Afrika’ya ilgi duyuyor, benzer şekilde Türk medyasının da
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
Afrika’ya daha çok ilgi duymasıdır. Türk basın yayın organlarında Afrika’nın daha çok yer
almasını istediğimiz için bu yapıcı eleştiriyi dile getirme ihtiyacı duyuyoruz.
Sözlerimi bir örnekle tamamlamak istiyorum, Türk basınında dış politika denildiği zaman
akla gelen en büyük isimlerden bir tanesi, dış politika yazarları arasında duayen sayılabilecek Sami Kohen. Bugünkü toplantıya gelmeden önce internetten bir araştırma yaptım, son
bir yıl içerisinde dış politika yazıları içinde 20 defa Arap baharı, yedi kez Suriye konusunu,
20’den fazla Libya bağlantılı gelişmeleri yazmış. Buna mukabil Sayın Kohen Afrika ile ilgili
olarak bir kez Fildişi Sahili yazısı yazmış. Biliyorsunuz, geçen sene Fildişi Sahili’nde on yıl süren iç çatışmalardan sonra seçimler yapıldı, seçimlerden sonra dört ay kargaşa yaşandı ve
kargaşanın, çatışmaların ardından da seçimlerin galibi Vattara Cumhurbaşkanı oldu. Bütün
bu olaylar olurken, diğer yandan Libya’da Libya’ya yönelik hareketler, Libya’daki çatışmalar
meydana geliyordu. Türk basını Libya’yı son derece tatminkâr bir şekilde yansıtırken, Fildişi
Sahili’ndeki olayları maalesef görmedi. Dolayısıyla burada medyamıza bir görev düşüyor.
Türkiye’nin, Türk halkının, Türk resmî makamlarının, Türk STK’larının Afrika’ya gösterdiği ilgiyi
Türk medyasının da Afrika’ya göstermesini istiyoruz. Sözü biraz uzattım galiba Sayın Başkan, özür diliyorum. Teşekkür ederim.
Numan HAZAR
Sayın Başkan, Sayın Büyükelçiler, Sayın Katılımcılar.
Sayın Büyükelçi Hasan Servet Öktem esas itibarıyla Türkiye-Afrika ilişkilerinin bugünkü durumu hakkında ayrıntılı
bilgi verdi. O bakımdan, tabi onları tekrar etmeyeceğim,
sadece tarih perspektifi içerisinde Türkiye-Afrika ilişkilerinden bahsetmek ve nasıl bugünkü noktaya geldiğimizi açıklamak istiyorum. Önce şunu söyleceğim, Afrika, Türkiye’ye
yabancı bir kıta değil, Osmanlı Devleti bir Afrika devleti aynı zamanda. Osmanlı Devletinin
de her şeyden önce niteliğini belirtmek istiyorum. Sömürgeci, kolonizatör bir devlet değildi.
Sömürgeci olmak için zaten kalkınmış olmak ve sanayileşmek gerekiyordu. Osmanlı Devleti,
aynı Roma İmparatorluğu gibi, nasıl Roma İmparatorluğu Pax Romana ise Osmanlı Devleti
de Pax Ottomanica denilen ve bağlı ülkelerin içişlerinde serbest olduğu, kendi dinlerine ve
haklarına sahip olduğu bir uluslararası platform şeklindeydi. Bu bakımdan, Osmanlı Devleti sömürgeci bir devlet değildi, onu belirtmek lazım. Ayrıca, son zamanlarda da Osmanlı
Devleti’nin bizatihi kendisi bile Avrupa kolonyalizminin, sömürgeciliğinin tehdidi ile karşılaşmış ve parçalanması yoluna gidilmişti.
Bunu söyledikten sonra, Osmanlı Devleti neden Afrika devleti oluyoru anlatmak istiyorum.
Batıdan Doğuya doğru baktığınız zaman, Osmanlı Devleti tarih süreci içerisinde Batı’da, Kuzey Afrika’da İspanyol sömürgeciliğini önlemiş. Osmanlı İmparatorluğu olmasaydı bugün
Cezayir, Tunus ve Libya’ya kadar belki İspanyol kolonileri olacaktı. Doğu Afrika’da da Portekiz
sömürgeciliğini önlüyor. Yani Osmanlı Devletine duyulan sempatilerden, Türkiye’ye duyulan sempatilerden -Afrika’da- bir sebebi de bu. Tekrar batıdan başladığımız zaman Osmanlı Devleti’nin eyaletleri arasında Cezayir, Tunus, Libya, Mısır; ayrıca daha güneyde Habeş
eyaleti denilen büyük bir eyalet var, eyaletin sınırları içerisinde bugünkü Somali’nin tamamı,
Cibuti, Eritre ve bugünkü Sudan’ın Kızıldeniz kıyıları ve bugünkü Etiyopya’nın kuzeyindeki
Harar Bölgesi bulunuyor. Ayrıca Sudan daha sonraki yıllarda Mısır üzerinden bir Osmanlı
vilayeti haline dönüşüyor. Binaenaleyh, Osmanlı Devleti bir Afrika devletidir. Tabi çok daha
49
50
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
geçmişe gitmiyorum. Türkler Anadolu’ya gelmeden önce, Alparslan’dan önce 860 yılında
Mısır’da Tolunoğulları var, bu da ayrı bir şey, tarihî süreç.
Osmanlı Devleti’nden sonra, Türkiye Cumhuriyeti de tabi Afrika ile ilişkilere önem veriyor ve
ilk defa bizim büyükelçiliğimiz 1926 yılında, cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra Atatürk döneminde, Etiyopya’da, Addis Ababa’da açılıyor. Ve unutmamak lazım ki o zaman Afrika’da
sadece iki tane bağımsız ülke var zaten. Daha sonraki yıllarda önce Arap ülkeleri Fas, Tunus
ve Mısır’ın bağımsızlığına kavuşmasının ardından derhal açılıyor tabi ve 1960 yılından sonra
decolonization (sömürgesizleşme) sürecinden itibaren diğer Afrika ülkelerinde de Türkiye
büyükelçilikler açıyor, ama ilişkiler bir türlü gelişmiyor. Zaman zaman uluslararası platformlarda sorunlar olduğunda -örneğin Kıbrıs konusunda olduğu gibi- heyetler gönderiliyor veya
ekonomik, ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla heyetler gönderiliyor fakat bunlar saman alevi
gibi kalıyor ve fazla bir gelişme olmuyor.
Daha sonraki dönemde -son yıllar itibarıyla bahsetmek istiyorum- Nijerya’da 1995-1998 arasında üç yıla yakın büyükelçilik yapmıştım. Merkeze döndüğümde İslam Konferansı Teşkilatı
ve Afrika kıtası da bana verilmişti. Birgün Müsteşar Korkmaz Haktanır çağırdı ve: “Sen daha
önce Kıbrıs’ta da görev yaptın üç yıl, Afrika’yı da biliyorsun, Afrika’ya heyetler gönderip bizim
Kıbrıs politikamızı anlat” dedi. Kendisine, bunun mümkün olmadığını, Afrikalıların, Türkiye’nin
Kıbrıs politikasını anlayamayacağını, Afrika’nın etnik, sosyal, kültürel, dinî, dil yapılarının çok
farklı olduğunu ve Türkiye’nin Afrika politikası olmadığını ve sorunun bundan kaynaklandığını
söyleyince çok etkilendi. Sonra konuyu o zamanki Sayın Bakan -Rahmetli- İsmail Cem’e arz
etmiş, o da “O zaman bir Afrika’ya Açılım Eylem Planı yapalım” demişti. Çok çeşitli toplantılardan sonra bir Eylem Planı hazırlandı ve ekonomik, ticari, siyasi, kültürel, savunma sanayi
gibi çeşitli alanlarda işbirliğini öngören, Afrika ile ilişkileri geliştirmeyi tasarlayan bir plan hazırlandı. Tabi bunun ayrıntılarını söylemek istemiyorum, zaten bugün gelinen noktada özellikle 2005 yılından bu yana kaydedilen gelişmeler gerçekten çok dikkat çekicidir. Türkiye’nin,
Afrika ile ilişkileri bakımından çok önemli bir noktaya gelinmiştir.
Özetle şunu da belirtmek istiyorum, Türkiye’ye yönelik olarak Afrika’da gerçekten büyük bir
sevgi ve sempati mevcut olduğunu şahsen gözlemledim. Bunun tabi çok çeşitli sebepleri
var. Müslüman olan ülkelerde aynı dine mensup bir ülke oluşuyla ilgisi bulunduğu gibi, tüm
Afrika ülkelerinde tarihte ilk ulusal kurtuluş mücadelesi yapmış olması dolayısıyla da bir sevgi ve sempati olduğunu gözlemlemiştim. Tabi bunun etkileri özellikle Cezayir’de, Kurtuluş
Savaşı sırasında ceplerinde Atatürk’ün fotoğraflarını taşıdığını biliyoruz. Tunus’ta Bourguiba,
Mısır’da Nasır, Enver Sedat, ayrıca Gana’da Kwame Nkrumah, Nijerya’da, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Senegal’de, bunların hepsinde görmek mümkün. Yani böyle bir sempati
vardı ve Avrupalı olmayan bir ülke olarak kalkınma yolunda, ekonomik, sosyal ve siyasi alanda kaydettiği gelişmeler, Türkiye’nin deneyimleri Afrikalılar açısından da gerçekten olumlu ve
izlenebilecek, örnek alınabilecek model olarak görülmüştür. Bunu da belirtmekte yarar var.
Bu açıdan Afrika’ya açılımın çok önemli olduğunu da düşünüyorum. Tabi bu genel çerçeveden söz ettikten sonra şimdi medya ile bağlantıya geçmek istiyorum.
Afrika’ya Açılım Planı çerçevesinde çeşitli önlemler öngörülmüştü. Fakat bunlar arasında ekonomik, siyasi, ticari konular çok önem taşımakla beraber, kişisel görüşüm esas sorun şuydu;
Afrikalılar, Türkiye’yi fazla tanımıyorlardı, Türk kamuoyu da Afrika’yı. Biraz önce aktardığım
tarihî sürece rağmen tanımıyorlardı. Bu büyük bir sorundu, çeşitli önlemler alınması gerektiği
üzerinde duruldu. Medya arasında karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi, karşılıklı ziyaretlerin artırılması gibi, ancak sadece medya değil tabi kamuoyunu yönlendiren başka kuruluşlar da var.
Bunlardan en önemlilerinden birisi düşünce kuruluşları Türkiye ve Afrika’da karşılıklı temaslar,
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
seminerler, konferanslar düzenlenmesi gerekli. Ayrıca akademisyenler arasındaki temasların
artırılması, Türk üniversitelerinde Afrika araştırma enstitülerinin açılması veya ayrıca düşünce
kuruluşları içerisinde Afrika’yı inceleme enstitüleri açılması; bütün bunların tabi Türkiye’de,
Afrika bilgisinin, Afrika ile olan ilişkileri anlamanın önemli bir işareti olacağını düşünmüştük.
Bu tip çalışmalar gerçekte var ama yine de karşılıklı olarak hem Afrika’nın hem Türkiye’nin
birbirlerini yine de fazla tanımadığını düşünüyorum. Ama bu zaman içerisinde daha da gelişecektir kuşkusuz.
Bu bağlamda size bir iki örnek vermek istiyorum. Hatırlıyorum, mesela 2001 yılında Çad
Cumhurbaşkanı Türkiye’yi ziyaret etmişti. Şimdi, bizim medyanın haberlerine baktığınız zaman, efendim “Çad Cumhurbaşkanının ve eşinin resimleri…”, “Çad Cumhurbaşkanının eşinin milli kıyafetleri…” tamamen o noktaya odaklanmışlardı. Televizyon yayınları, gazetelerdeki
fotoğraflar… Hâlbuki Çad’ın ne olduğu, Sudan’ın komşu olduğu, ortak kabileler bulunduğu,
stratejik önemi, petrol çıktığı, boru hattının Kamerun’a, Douala Limanı üzerinden Amerika’ya
bağlandığı… Yani ne olduğunu, bu ülkenin kuzeyinin de Osmanlı Devleti’nin toprakları içerisinde yer aldığını kimse bilmiyor, bahsetmiyor ve sadece kıyafet üzerinde duruyorlar.
Bir başka örnek daha vereceğim, 1999 yılında Nijerya Devlet Başkanı Sani Abacha öldüğünde bizim televizyon yayınlarında birden “Flaş… Flaş…” haber geçmeye başladı. “Nijerya
Devlet Başkanı Sani Abacha öldü… Erbakan ile ilgisi ne?” Hiçbir ilgisi yok. Yani bu kadar
garip bir haber zihniyetini anlayamıyorum. Sonra ben de merak ettim neymiş ilgisi diye, nitekim haberler geçiyor, “Kalp krizinden öldü… Biliyorsunuz 1996 yılında Erbakan orayı ziyaret etmişti, ama Libya’dan gitmişti. Libya’da Kaddafi ile sorunlar olmuştu…” Tabi, böyle bir
haber zihniyeti gerçekleri yansıtmıyor. Nijerya önemli bir ülke; dünyanın 9’uncu büyük petrol
üreticisi, 130 milyon nüfusa sahip, Afrika’nın en kalabalık ülkesi ve Türkiye’yle yakın ilişkileri
var. 1574 yılında Sultan III. Murat zamanında Osmanlı Devleti ile Kanem-Bornu Devleti arasında, Kuzey Nijerya’yı da kapsayan askerî ittifak var, bunları kimse bilmiyor, yansıtılmıyor,
tamamen magazin üzerine. Bu medyayla ilgili kritiktir.
Belçika ve Fransa, Hutularla Tutsileri birbirine düşürmüş, orada ayrım yapmış. Fransa Ruanda’da genoside sebep olmuş; genosidin müsebbiplerinden biri Fransa. Bugün
Fransa’da çıkan kitaplarda Fransa tenkit ediliyor; Türk kamuoyunun haberi yok bundan.
Ben, Cumhurbaşkanımızın özel temsilcisi olarak 2007 yılında Ruanda’ya gitmiştim, bir tepe
üzerinde bir Genosit Müzesi (Kaybolmuş Hayatlar) var, orayı ziyaret ettim. O müzenin bir
yerinde de “Ermeni Genositi” diye Türkiye’ye yer verilmiş. Bizim Türk medyasının haberi var
mı bundan? Hiç sanmıyorum. Bunu, ziyaret ettiğim Dışişleri Bakanına ve Başbakana söyledim, çok şaşırdılar, “vallahi biz yapmadık” dediler. Peki, kim yaptı? “Bunu bir İngiliz firması
yaptı” dediler. O İngilizler İstanbul’a da gelmişlerdi, 1919’da İstanbul’u işgal etmişlerdi, o
demokratik İngiltere Osmanlı Parlamentosu’nu dağıtıp mebusları Malta’ya sürgüne gönderdi
ve bütün dokümanları aradı, Ermeni genositinin izine rastlamadılar diye cevap vermiştim.
Bizim medya maalesef bunları izleyemiyor, örnek olarak söyledim.
Son olarak da Sudan’dan bahsetmek istiyorum, tabi çok karmaşık yönleri olan bir problemdir. Türk medyası Darfur’daki gelişmeleri çok iyi değerlendiremiyor. Sudan Devlet Başkanı Beşir geldi, bizim medyada, “Genositi Yapan Adam” dendi. Bizim muhalefet partisinin
sözcüsü de, “Cumhurbaşkanımız, genosit yapan bir ülkenin Cumhurbaşkanını nasıl kabul
eder” diye açıklama yaptı. Uluslararası Ceza Mahkemesi “genosit yoktur” dedi. Arkasından
Amerika’daki hümanist kuruluşlar, “genosit vardır”, sonra da “yoktur” dediler. Obama seçildikten sonra “genosit yoktur” dediler. Orada oynanan oyun başka bir şey, bunun farkında olmadıklarını konuşmalarımda söylüyorum. Süper güçler arasında bir rekabet de söz konusu.
Biliyorsunuz, Çin’in petrolü yok, Sudan’dan petrol çıkartıyor ve ülkesine ithal ediyor. Darfur
51
52
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
da doğal kaynaklar bakımından çok zengin. Bundan 5-6 sene önce her yerde, Güney Sudan
nasıl olsa ayrılacak, gidilen yol o şekilde diye söylüyordum, Sudan çok büyük bir ülke. Orayı
çok büyük buldukları için, stratejik açıdan tek bir ülke olarak tutmak istemiyorlar. Süper güçler arasında rekabet var. Darfur konusu da aynı şekilde, doğal kaynaklar bakımından zengin.
Tabi kabile ve iç sorunları da var, bunları kabul ediyorum. Bizim medyanın ve kamuoyunun
Darfur’un farkında olmadığını belirtiyor ve burada noktalıyorum. Saygılar sunuyorum.
Abderahman SALAHELDİN
Teşekkür ederim. Belki de ikince kez konuşan tek panelist
benim, bu %n çok kısa, yalnızca Türkiye-Afrika ilişkisine
daha iyi bir anlayış geliştirmede medyanın rolü ve medyanın bunu nasıl yapabileceğiyle ilgili konuşacağım.
Anlıyorum ki Türkiye ile Afrika’yı ayıran bir kaç engelle karşı
karşıyayız. Bu engellerin bazıları fiziksel ve bunların üzerinde çalışıyoruz. Mesela Akdeniz’de bu açığı kapatıyoruz.
Daha bir hafta önce Türk ve Avrupalı eşyaları taşıyan kamyonların gemiye yüklendiği ve
Mersin Limanı’ndan sevkiyatı gerçekleşen, Port Said ya da İskenderiye Limanı’nda kamyonların yükünü boşalttığı Ro-Ro taşımacılığı başlattık. Kara yoluyla Mısır, Kızıl Deniz’deki Safaga
Limanı’na, oradan da Suudi Arabistan’a, Körfez’e ya da Doğu Afrika gibi bölgelere. Fiziksel
engellerle ilgili olarak uçuşlar üzerinde de çalışıyoruz, THY birçok Afrika ülkesine olan uçuş
sayısını arttırdı -şu anda 19 şehir oluğunu düşünüyorum- ve Mısır Havayolları da dâhil olmak
üzere birçok Afrikalı havayolu şirketi ile anlaşmaları var. Bütün hepsi toplanınca, bence THY,
Mısır Hava Yolları ve diğer Afrikalı hava yolu şirketleri, Afrika kıtasındaki tüm başkent ve başlıca şehirlere erişim sağlayabilir. Bu nedenle bu alanda da fiziksel engeller üzerinde, Afrikalı ülkelerin Türkiye’ye erişimini sağlamak için daha çok çalışmalıyız. Bu ihtiyaçlar basın ve medya
tarafından karşılanmalıdır. Haber yaptığımız insanlara bunlar tanıtılmalı. Burada olan medya
temsilcilerinden de özür diliyorum ancak maalesef medya kötü hikâyelerle ilgileniyor, iyi haberlerle değil. Daha çok bu şekilde odaklanabileceğimiz bir değişimin olmasını umuyorum.
Bunun için ev sahiplerimize, başbakanlarımıza, bakanlarımıza, basın ve medyaya her biriniz
için Türkiye-Afrika ilişkileriyle ilgili kendi güzel hikâyelerini Türk medyasına anlatacakları düzenlemeler yapmalarını öneriyorum. Burada Mısır’dan birçok konuk var, onların her birinin
Türk medyasıyla görüşüp, Türkiye’nin Afrika’da nasıl algılandığıyla ilgili konuşması beni çok
mutlu ederdi, bence bu çok faydalı olabilir.
Parlamento; fiziksel engeller üzerine çalışma, insanları iletişime geçirme ve sadece ulusal
düzeyde değil kentler arasındaki etkileşimi de sağlama açısından kullanılabilecek başka bir
araçtır. Türkiye, Afrika’daki ülkelerin çoğuyla kardeş şehir programına sahip değil, belki bir
kaçıyla bu programı var, bence bunun üzerinde çalışabiliriz. Kültürel engellere geldiğimizde
ise bence bu gibi organizasyonlarla rahatlıkla aşılabilir, ancak ortak tarih de kullanılmalıdır.
Büyükelçilerin ikisi de Türk tarihine ve Türklerin kıtadaki tarihi mevcudiyetine atıfta bulundu.
Ancak bence dinin rolü de ön plana çıkartılabilir, sadece Müslümanlar olarak değil, gayrimüslimler olarak da. Çünkü bence Türkiye Mısır gibi çok ılımlı bir İslâm vizyonuna sahip.
Bence bu ağırlıklı olarak Afrika’daki Müslüman nüfusa sahip ülkeler ile gayrimüslim nüfusa
sahip ülkeler arasındaki ayrılıkların azaltılmasına gerçekten yardımcı olabilir. Bence bu rolün
ön plana çıkartılmasındaki en iyi nokta, ülkeler ile farklılıklarını aşmak ve bu farklılıklar arasında köprüler kurmak için çalışmaktır.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
Oturum Başkanı burada Kahire’de düzenlenen ve Mısır ile Türkiye’nin ortak başkanlık ettiği Darfur’un yeniden yapılanması için Sudan ile o zamanlar çalışmaların yapıldığı Darfur
Konferansı’na atıfta bulundu. Ancak şimdi Sudan’ın iki kısmıyla da hem Kuzey Sudan hem
Güney Sudan ile farklılıklarının üstesinden gelebilmeleri için çalışmalar yapılıyor. Bence eğer
ülkelerin, Afrikalı ülkelere yardımcı olmak için projeleri varsa, Afrikalılar ile Türkler birlikte çalışmalıdır. Son olarak halkları, sahip olduğumuz ortak menfaatler konusunda eğitmeye çalışmanın
önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Afrikalı ülkelerde mevcut olan yatırım olanaklarıyla
ilgili Türkiye’de yeterince tanıtım yapıldığını düşünmüyorum. Çünkü her zaman ilgi eksikliğinden şikâyet ediyoruz. Ancak insanlar orada belli bir faydanın olduğunu bilirse ilgi gösterirler.
Bence hem Türkiye’de hem Afrika’da daha fazla reklam yaparsak bu konuda başarılı olunmasına daha çok yardımcı oluruz. Size Türkiye’nin her bir Afrika ülkesiyle olan ikili ilişkileri ile
ilgili yeterli bilgi vermeleri konusunda buradaki Türk ev sahiplerimize güveniyorum. Bence
Türk Dışişleri Bakanlığı ya da Başbakanlık katılımcıları her bir ülkeyle olan ikili ilişkiler konusunda en azından iki ya da üç sayfalık bir evveliyat bilgisi verirse, bize çok büyük bir hizmet
sağlamış olurlar, çünkü buradaki medya temsilcileri bu bilgileri ülkelerine götürebilir. Diğerlerine de yeterince zaman bırakmak adına konuşmamı burada sonlandıracağım. Teşekkür
ederim.
Vika Mazwi KHUMALO
Teşekkürler Sayın Başkan, Değerli Büyükelçiler, Konuklar.
Konuşmam dört kısımdan oluşuyor. İlk olarak 1994 yılı öncesi medyanın rolüne bakmak ve bunun bir özetini sizinle
paylaşmak istiyorum. Ardından da liberalleşme sonrasındaki ayrımı takiben medyanın rolüne bakacağım. Üçüncü
kısımda ticaret-Afrika ilişkileri üzerine odaklanacağım. Dördüncü kısımda ise Afrika ve Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmede Türk medyasının rolüne
bakacağım, sonrasında da konuşmamı sonlandıracağım.
Çok kısa bir sürede bunlardan size bahsedeyim. Ayrımın baskıcı doğasını düşünecek olursak, basın özgürlüğü ya da ifade özgürlüğü ile ilgili ciddi kısıtlamalar vardı. Medya, devletin
kontrolünde ve yanlıydı, iktidarın sözcülüğünü yapıyordu ve görüşleri tek yanlı bir şekilde
partizanca aktarıyor ve gerçekten Güney Afrika Cumhuriyeti’nde olanları bildirmekte yetersiz
kalıyordu. Ancak zamanla bu değişmek zorundaydı. O zamanki kitleler Güney Afrikalıların
çoğuna karşı yapılanları ya da gerçekleşen tüm haksızlıklara dikkat çekerek ülkemizdeki durumu değiştirmek için gerekli bilinci geliştirmeye çalıştı. Bu bilgi yayılımı sayesinde insan
hakları istismarlarının, Güney Afrika içi ve dışındaki ihlallerin bazılarına dikkat çekebildik ve
böylelikle sadece Güney Afrika değil, Güney Afrika dışında da birçok insan harekete geçti.
Bu o zaman için Güney Afrika’nın tecridiyle sonuçlandı.
Peki o zamandan beri ne oldu? 1994 yılındaki demokratik seçimlerden sonra tüm Güney
Afrikalıları temsil eden yeni seçilmiş hükûmet, durumu değiştirmek ve ülkede olanları bildirmek konusunda basın özgürlüğünü garanti etmek için çok çaba harcadı. Yapılan ilk ve
en önemli işlerden birisi yeni bir anayasa çıkarmaktı, bu demokrasimizin dayanağı oldu. Bu
53
54
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
anayasa içerisine insanların bilmesi gereken tüm konularla ilgili basının haber yapmasına
olanak veren, basın özgürlüğüne odaklanan bir madde ekledik. Cumhuriyetin 1996 Anayasa
Haklar Bildirgesi Bölüm 2, madde 16, fıkra 1’e göre herkes ifade özgürlüğüne sahiptir. Basın
ve medyanın özgürlüğünü, bilgi ya da fikirleri alma ya da etkileme özgürlüğünü kapsamaktadır. Böylelikle tüm Güney Afrikalılar için özgürlüğün garanti altına alınması bağlamında bu
konuya verilen önem gösterilmiştir. Medya bu rolü oynamaya, bilgi vermeye, halkı eğitmeye
ve eğlendirmeye devam etmiştir.
Medyanın hâlâ daha fazla bilgi vermekle ilgili sorunları var, örneğin Türkiye ile ilgili bilgiler.
Belki de bu ülkede Doğu ile ilgili yazılanlara oranla Güney Afrika’da Türkiye ile ilgili daha
çok yazılı metin ya da bildiri vardır. Bunun üzerine odaklanmalı ve Türkiye’deki medyanın
da benzer derecede önemli bir rol oynadığından emin olmalıyız. 2008 yılından beri Türkiye
ilişkileri güçlendirmek için Afrika’ya doğru ciddi adımlar attı. Bu da ilişkinin yan ürünleri olan
bir dizi yatırım, değişim, ziyaret ve diğer işlere sebep oldu. Türkiye de dâhil olmak üzere Brezilya, Hindistan, Çin ve diğerlerinin ilgisi Afrika’nın büyüme ve kalkınmasına olumlu
bir yaklaşım olarak yansımaktadır. Afrikalılar olarak kalkınma gündemimiz çerçevesindeki
yatırım ve kalkınma konularında çok ısrarcıyız ve ortaklarımızı Afrika ile olan ilişkilerine bu
bağlamda yaklaşmaya teşvik ediyoruz. Afrika sadece bir hammadde kaynağı ya da ihracat
marketi olarak değil, tüm alanlarda ilişkilerin geliştirileceği bir ortak olarak görülmelidir. Medya da bunu göstermek zorundadır. Ülkeler arasındaki bu eşitlik yansıtılmalıdır. Afrika ticaret
ya da hammadde çıkarmak için buraya gelen hiçbir ülkenin oyun parkı olmamalıdır. Ancak
biz bu eşit ilişkiye sahip olmalıyız. Türkiye gibi gelişmekte olan bu ülkelerin bazılarının böylesi
bir ilişki içerinde olması ve Türkiye’nin Afrika ile ilişkileri geliştirme konusunu üzerine alması
bizi memnun etmektedir.
Aynı zamanda medyanın dengeli bir bakış açısı yansıtmasını ve Afrika’yı olumlu bir biçimde göstermesini istiyoruz. Birçoğumuz Afrikalılara gösterilen karamsarlığın farkındayız. Ekselansları sizin de belirttiğiniz gibi dünyanın herhangi bir yerindeki başkentte herhangi bir
gazeteye bakacak olursanız Afrika ile ilgili sadece kötü hikâyeler görürsünüz. Ancak bizim
istediğimiz medyanın tüm güzel hikâyeleri alıp onları bildirmesi, Afrika’da olan tüm güzel
olayları da dünyaya duyurması, yaşanılan gelişmeleri aktarması, Afrika’daki uygun projelerle
ilgili bilgi vermesi, Türkiye gibi ülkelerin katılabileceği ve ilişkilerimizi geliştirebileceği altyapı
ve birtakım diğer projeler ile ilgili haberler yapmasıdır.
Sayın Başkan sözlerime son verirken altyapının geliştirilmesine ve diğer birçok kalkınma
projesine yatırım yapmak suretiyle Türkiye’nin Afrika’ya ve Afrika’nın kalkınmasına yaptığı
katkıların takdirle karşılandığını belirtmek isterim. Türk şirketleri tarafından önemli projelerinden belirlenmesi ve faydalı sonuçlar vermesinden emin olmak için Türkiye-Afrika platformunun yapıcı bir şekilde kullanılması gerçek anlamda faydalı olacaktır. Son olarak da medyanın rolü tüm bu olumlu gelişmelerin üstünü çizmek, başarı ve kazanımlarla ilgili örnekler
sunarak gelişimi bildirmektir. Bu Afrikalılara karşı olan karamsarlığın azalmasına yardımcı
olacak ve bu genellikle tek taraflı olan Afrika algısının çürütülmesini sağlayacaktır. Çok teşekkür ederim.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
Mehrez Ben RHOUMA
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle Başbakanlığa ve Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğüne çok çok teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Burada, Türkiye-Afrika Medya Forumu’nda olmaktan
dolayı mutluluğumu belirtmek istiyorum. Şunu görüyoruz ki,
Türkiye burada ülkelere olanaklar sağlamakta ve tüm dünyadaki yenilikleri paylaşmaktadır. Şimdi, Türkiye de aynı şekilde, aynı vizyonla yola çıkmış
bulunmaktadır. Afrika’nın geleceğiyle ilgili olarak aynı anlayışla yola çıkmaktayız. İlk olarak
güvenlik, iletişim ve bunlarla birlikte diğer konular.
Evet, Afrika ve Asya ülkelerine de baktığımızda belli başlı desteklendiğini görüyoruz ve Afrika
ülkelerinde de bu desteği görüyoruz. Mesela, Libya, Tunus ve diğer ülkelerde bu gerçekleşmekte. Türkiye-Afrika ilişkilerine baktığımızda, kalite, ortaklık ve karşılıklı saygıya dayalı
bir ilişkiden bahsediyoruz. Bu, bizler için oldukça önemli, çünkü bazı ülkeler birbirlerine el
uzatmaktansa daha aksi yönde ilerlemeyi tercih ediyor. Bunun yanı sıra, siyasi, coğrafi ve
ekonomik açıdan da baktığımızda ekonomik krizle birlikte oluşan durumu değerlendirmek
gerekmektedir. Türkiye bununla ilgili olarak başarılı bir yol kat etmiş, ekonomik durumu, ortaklık ve entegrasyon konusunda olumlu ilerleme kaydetmiştir.
Tunus’a baktığımızda, Afrika Birliği’nde en önemli ve bölgede kolonizmin ortadan kalktığı
bir ülkedir. Doğal kaynakları az olmasından dolayı insani kaynakların değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada eğitim, sağlık, kültür, tarım, gençlik, çocuk ve kadın gibi
konulara yatırım yapılması gerektiğini düşünüyorum. Geleceğimiz ve kalkınmamız için bunların önemli olduğunu söyleyebilirim. Aynı zamanda ülkelerimizin gelişimi için de çok önemli.
Çabalarımızı Türkiye ile birlikte ortaya koyuyoruz. Mesela, ülkemizde insan kaynaklarını artırmaya çalışıyor ve bunu Tunus’ta açılan bir kurumla gerçekleştiriyoruz. Bu kurum, iki ülke
arasındaki işbirliğinin de artırılması yönünde çaba gösteriyor.
Bu karşılıklı işbirliğinden bahsetmek istiyorum. Ekonomik engellere rağmen küresel ekonomiye baktığımızda Afrika gerçekten büyük çaba ortaya koyuyor. Entegrasyon için elinden
geleni yapmaya çalışıyor ve burada olumlu gelişmelerden bahsediyoruz. Bu çabaları daha
da ileriye götürmeye çalışmalıyız. Sizin de bildiğiniz gibi, Afrika’da gerçekleşen bir zirve vardı,
ülkeler arasındaki ticareti güçlendirmek için imzalar atıldı. Bütün bu çabalara baktığınızda,
bazı engellerin aşıldığını, bu engelleri aşmak için gerçekleştiğini görüyoruz. Afrika Birliği bazı
imkânlara sahip, daha da ileriye gidebilmek için bu imkânları kullanmakta ve entegrasyona
oldukça büyük önem vermekteyiz. Türkiye-Afrika işbirliğinin bu çerçeve içerisinde iyi olabileceğini düşünüyoruz.
Tunus-Türkiye işbirliğine bakıldığında, devrim sonrası bazı gelişmeler olmuştur. Iş birliğini
daha da ileriye götürmekteyiz. Mesela, sanayi bölgeleriyle ilgili bir örnek verebilirim. Tunus ve
komşu ülkelerde organize sanayi bölgeleri kurulmakta ve bazı anlaşmalar imzalanmaktadır.
Afrika ülkelerine baktığınızda, Türkiye de Afrika’nın bir örneği, Tunus da bu işbirliğine katılımda bulunabilir. Bu çerçevede yapılması gereken inisiyatifleri belirleyebiliriz. Arap Birliği’nde
gerçekleştirilmesi gereken faaliyetlere bakabiliriz. Tunus bu konuda gerçekten çaba göstermektedir. Ayrıca işbirliğini geliştirmek, ilişkileri güçlendirmek için yapılacak girişimlerde yer
55
56
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
alabilir ve bölgede bunu gerçekleştirebilecek ülkelerden biridir. Şunu hepimiz biliyoruz ki,
bizim ülkemizden destekleyici katılım son hızla devam etmektedir.
Son olarak medyanın rolüne bakalım. Bence, daha önce meslektaşlarımın da belirttiği gibi,
medyanın daha fazla olumlu bilgi ortaya koyması ve doğrudan iletişim için bazı köprüler
kurması gerekmektedir ki, karşılıklı olarak ülkelerde neler olduğunu bilelim, öğrenelim. Herkesin bildiği gibi kültürel miras var, ilişkilerimizi güçlendirmek için de bundan yararlanmamız
gerekmektedir. İleriye yönelik karşılıklı olarak iki tarafın da önemsediği konulara bakmalıyız.
Kalkınma, eğitim; bunlar önemli hususlardır. Bu konulara yatırım yapılmalıdır. Uzun dönemli
bakıldığında bu konulardaki yatırımlar önemli olacaktır. En iyi yatırım ne dersek, elbette iki
ülke arasındaki ilişkiyi güçlendirmek en iyi yatırım olacaktır.
Sayın Başkan şunu önemle söylemek istiyorum, bu Forum’un geleneksel hale getirilmesi
gerekmektedir, belki yıllık olarak gerçekleştirebiliriz. Her yıl iletişim ve işbirliği için, karşılıklı ülkelerin de katıldığı bir forum gerçekleştirebiliriz. Burada medyadan katılım olabilir, bölgedeki
medya profesyonellerinin bir araya geldiği bir ortam sağlayabiliriz. Böylelikle profesyonel bir
ağ oluşturmuş oluruz. Türkiye de zaten bunu hazırlamış durumda ve Türkiye’nin bununla ilgili
iyi niyetini ortaya koyduğunu biliyoruz. Bu da son olarak söylemek istediğim dileğim. Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Volkan BOZKIR
Teşekkür ederim Sayın Büyükelçi.
Forumumuzun sonuna geldik, “Türk Dış Politikasında ve Medyasında Afrika” konusunu
konuşmacılarımız sanıyorum gayet güzel bir şekilde işledi. Hem Türkiye perspektifinden
Afrika’ya bakış, hem de Afrika ülkelerinin Türkiye’ye ve bu anlamda da medya ilişkilerine bakışını yetkili ağızlardan dinledik. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne, böylesine
önemli bir toplantıyı tertip ettiği için çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, bizleri sabırla dinleyen
bütün katılımcılara teşekkür ediyorum. Bundan sonraki çalışmalarınızda da başarılar diliyorum. Çok teşekkür ediyorum.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
57
58
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
B SALONU
I. OTURUM
GÜNÜMÜZDE AFRİKA:
SİYASET, EKONOMİ VE DIŞ POLİTİKA
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
B SALONU - I. OTURUM
Günümüzde Afrika: Siyaset, Ekonomi ve Dış Politika
Moderatör: Hatem ETE
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı
(SETA) Siyaset Araştırmaları Direktörü - Türkiye
Konuşmacılar : Prof. Dr. Mohamed BAKARİ
Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi - Kenya
Usman Muhammad BUGAJE
Siyaset Analisti - Nijerya
Rabeb ALOUI
Express FM Radyosu Güncel Siyasi ve
Ekonomik Haber Yorumcusu/Tarihçi - Tunus
Dr. Hailemichael Aberra AFEWORK
Civil Service University Rektörü - Etiyopya
Prof. Dr. Ahmet KAVAS
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi - Türkiye
/
59
60
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
Hatem ETE
Moderatör
Değerli misafirlerimiz hoş geldiniz. Türkiye-Afrika ilişkileri
uzun yıllardır ihmal edilen bir alandı ama son on yıldır, neredeyse her yıl yeni bir etkinlikle Türkiye ile Afrika ilişkileri
bir gelişim ivmesi içerisinde. Bu toplantıyı da bunun bir son
örneği olarak görmek lazım. Sabahki toplantıda da beraberdik. Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkilerin gelişmesi konusunda herhangi bir niyet düzeyinde engel gözükmüyor.
Hem Afrikalı misafirlerimiz hem Türkiye’den katılımcılar bu ilişkilerin daha ileri noktaya, daha
somut temellere kavuşması için niyet beyanında bulunuyorlar. Ama bunun somut işbirliği
projelerine de dönüşmesi lazım. İnşallah bu toplantı böyle bir şeye hizmet eder. Şimdi konuşmasını yapmak üzere sözü Sayın Bakari’ye veriyorum.
Prof. Dr. Mohamed BAKARİ
Çok teşekkürler. Özellikle üç konu üzerinde konuşmak istiyorum. Bunlardan ilki, Afrika kıtası -örneğin Çin gibi- acaba
Türk etkisinin altında mı? İkinci konu eğitim, bildiğiniz gibi
böylesine temel bir konu üzerine eğilmemiz gerekiyor Afrika
kıtasının tamamı için. Bunun da hem içişleri hem dışişleri
anlamındaki etkilerini konuşuyor olmamız lazım. Üçüncü
husus ise medya olacak ve Afrika üzerindeki rolüne değineceğim. İlk soru şöyle olmalı, acaba bizler gerçekten de
Türk etkisini ya da Çin etkisini Afrika kıtasında hissediyor muyuz? Tabi ki bu konu Afrikalıların
kendilerinin ürettiği ya da kendilerinin hissettiği bir konu değil. İçişlerinden ziyade, biraz daha
dışişleriyle ilişkilendirilebilecek bir konu. Örneğin Avrupa ve Amerika medyasının etkilerini
görebilmekteyiz. Tabi burada diğer güçlerin etkisiyle kıyasladığımız zaman Çin ve Türkiye
etkisi Avrupa ile ABD’nin etkisini biraz azaltıyor mu?
Buradan anladığım hem Türkler hem de Çinliler Afrika’ya 21’inci yüzyılda ilk kez gelmiyorlar.
Gerçekten de bir soğuk savaştan bahsedecek olursak eğer, şunu hepimiz zaten biliyoruz,
Çinliler çok ciddi ekonomik katılımda bulundu Afrika kıtasının genelinde. Bu da aslında halen
Afrika kıtasında belirli bir yer edinmelerini tetiklemiş oldu. Bildiğiniz gibi Çin, eski ve çok güçlü
bir medeniyete sahip ve bu da bizim aslında evrensel medeniyetimize büyük katkı sağlamıştır.
Biraz daha uzun süreli bir görüşe sahipler. Çinlilerin, bildiğiniz gibi dünya üzerindeki rolü biraz
daha geçmişten geliyor, çünkü bunun sonucunda da kısa süreli olmaktansa uzun dönemli bir
etki yarattılar. Ve belirli temel bölgelere odaklandılar. Tabi odak bölgeleri kültürel alanı da içeriyor. Özellikle de medya, tiyatrolar ya da Afrika’daki stadyumlara bakacak olursanız, aslında
bunların hepsinin Çinliler tarafından inşa edildiğini görebilirsiniz. Afrika’daki stadyumlar ya da
tiyatrolar, amfiler Çinliler tarafından inşa ediliyor. Bence bu, şu nedene bağlanabilir; Afrika hayatında soğuk savaş döneminde bir değişiklik yapılmasına olanak sağlanmadı. Çünkü soğuk
savaş döneminde Afrika’daki hayat, yaşam tarzı, Batı tarafından ve de Sovyet Birliği tarafından aslında etkilenir oldu. O dönemde de biliyorsunuz Çinliler tarafından tren yolu, tiyatrolar,
stadyumlar inşa edildi. Hatta Kenya, Somali gibi yerlerde nereye giderseniz gidin fark etmiyor,
halen bu yapıları görmeniz mümkün ve bunlar halen işleyişlerine de devam ediyorlar.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
Afrika’da Türk varlığını konuşacak olursak eğer, ne yazık ki sizin çoğunuzun da bildiği gibi,
Türkiye, Afrika’ya ilk kez geliyor diyebiliriz. Ancak bu zaman içerisinde, geçtiğimiz yıllarda ya da tarihten de görebileceğimiz gibi, Türkiye, Afrika’da oldukça büyük de bir öneme
sahip. Tabi Türkiye, bildiğiniz gibi Osmanlı Devleti’nin bir parçası, Osmanlı Devleti de oldukça başarılı ve Bizans İmparatorluğu’ndan sonra gelen bir devlet. Bizans İmparatorluğu
da bildiğiniz gibi Doğu Roma İmparatorluğuydu. Romalılar tüm çevreye yayıldılar, yalnızca
Afrika’ya değil, Orta Doğu’ya, hatta Afganistan’a kadar genişleyen bir politika izlediler. Osmanlı Devleti’nin sınırları neredeyse Doğu Bizans İmparatorluğuna kadar devam etti. Bundan ötürü de bu ülkelerin çoğunu ne yazık ki anlayamadık. Örneğin Afrika’da birçok yer
Roma İmparatorluğu’nun bir parçasıydı bir zamanlar. Bu nedenle, Osmanlı bu toplumları da
etkiledi, özellikle kültürel olarak dil ve bazı durumlarda da dinî açıdan etkilediğini söyleyebiliriz. Hatta kimi durumlarda bu toplumlarda Türk’ün tanımını ayırt etmek de o kadar kolay
olmayabiliyor. Örneğin İran gibi yerlere bakalım, Suriye ya da Irak’ta bunu görmek oldukça
mümkün.
Mısır tarihini, örneğin Osmanlı İmparatorluğu’na değinmeden tam olarak anlamanız da
mümkün değil. Çünkü buradaki rejim, modernleşme ve 19’uncu yüzyılda gelen yönetimler
Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisindeydi. Burada Mısır’ın önemi de, kökeni Türk atalarının
kökenleriyle kesişen bizleri içeriyor. Buradan Afrika’yı, bu boyutlardan bağımsız şekilde değerlendirmemiz doğru olmayacaktır. Bu sanki Türklerin Afrika’ya ikinci gelişi gibi düşünülebilir. Aslına bakarsanız yüzyıllardır orada varlıklarını sürdürüyorlar. Bence burada gazeteciler
için çağdaş konuları anlamak açısından geçmişle ve tarihle ilgili bir şeyler öğrenmek çok
yardımcı olacaktır. Tüm bu kolonileşme hareketleri ve de Batı’dan etkilenen toplumlarla ilgili
olarak genellikle ABD ve Avrupa’nın etkisine kendimizi sabitliyoruz, ABD ve Avrupa hakkında ise her şeyi biliyoruz. Fakat birbirimiz hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Ancak,
Asya, Güney Amerika ya da uzak yerlerle ilgili çok fazla bilgimiz olmadığını söyleyebiliriz.
Osmanlı İmparatorluğu çok geniş sınırlara yayılan, hem kendi içerisinde hem de Avrupa’nın
güçlü ülkelerine kadar nüfuz eden bir imparatorluktu. Tabi Avrupa İmparatorluğunun da bir
parçasıdır, çoğumuz Osmanlı İmparatorluğu’nun Viyana’ya, Avusturya’ya kadar gittiğini belki
bilmiyoruzdur. Örneğin, Avrupa’da o zaman başarılı olsaydı kıtanın tüm yapısı da şu anda
tamamıyla farklı olabilirdi.
Burada Türk toplumunun karmaşıklığıyla ilgili belki bir şeyler söyleyebiliriz. Aslında bizlerin düşündüğü kadar homojen bir yapıya sahip değil. Afrikalıların çoğu şöyle düşünürler,
Türkiye’de de bazı Afrikalı gruplar var ama kim bunlar? Peki, tarihî olarak gelenler mi yoksa
son yüzyılda Türk toplumunun içine katılan kişiler mi bunlar? Türk toplumu içerisinde de
siyahi kişileri görmeniz mümkün, İzmir’de, Van’da siyahi Afrikalıları görmeniz de mümkün ve
birçok Türk kendi kanında da bir nevi Afrika kanı taşıyor diyebiliriz. Burada biraz daha basit,
kolaylaştırıcı bir görüşü takip edebiliriz aslında. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu tarihinin yazarı olan çok önemli bir tarihçi bulunuyor, onun çalışmalarına belki bir göz atabiliriz.
Ancak şimdi beş dakika gazetecilerin rolüne değinmek istiyorum. Afrika kıtasında gazetecilerin rolü nasıldı? Bence gazeteciler bir şekilde dış gündem oluşturabilirler. Örneğin Afrika
medyası, kadın ya da kadınların cinsel yaşamları ve eşcinsellerle ilgili belirli bir gündem oluşturuluyor. Aslında bunlar Afrika’nın gündemi değil, bunlar elimine etmek istediğimiz uygulamalar. Polemikler vasıtasıyla değil yani buradaki kadınların cinsel haklarına olan saldırılar
ya da eşcinsellere olan tüm bu yanlışlıklar eğitimlerle sonlandırılacaktır. Eğitimle devam ettiğiniz sürece bu yanlışlıkların hızı tabi ki düşecektir. Özellikle, bildiğiniz gibi, Afrika kıtasında
61
62
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
daha fazla petrol bulunmaya başlandı. İleride çevresel yıkımlar da meydana gelebilecek ve
gazetecilerin bir şekilde lobi oluşturması ya da bu konulara değinmeleri gerekiyor. Diğer
olaylardan ziyade gündemine bu konuları almaları daha faydalı olacaktır. Ben tabi ki, kadın
meseleleri ya da kadınların cinsel olarak yaşadıkları bu sorunlar önemsizdir demiyorum. Ama
muhakkak ki bu konulara da değinmemiz gerekiyor öncelikli olarak.
Son olarak söylemek istediğim şey, Afrikalılar kendi altyapılarını oluşturmalılar ve tabi ki bu
eğitimle meydana gelecek bir husustur. Bildiğiniz gibi, Afrika kıtasında mühendislere çok
büyük ihtiyaç duyulmakta, mühendis yetersizliği yaşıyoruz. Çok az sayıda mühendisiniz varsa, altyapı anlamında çok zayıf olacaksınız demektir. Ve de üretim anlamında da çok zayıf
tesisleriniz olacaktır, yetersiz kalacaksınızdır. Bunlar belki de kamunun ve gazetecilerin değinmesi gereken konular. Örneğin, üniversiteleri daha idealistik olmaya zorlayan durumlar da
olabiliyor program gelişmeleri açısından. Ve de eğitim sisteminin genişlemesi de sağlanabilir
yine tüm bunların sonunda. Teşekkürler dinlediğiniz için.
Hatem ETE
Biz de çok teşekkür ediyoruz. Aslında medyanın Türkiye-Afrika ilişkilerinin gelişmesi konusunda nelere daha fazla eğilmesi gerektiğini, bunların ipuçlarına dair önemli ve güzel bir konuşma yaptı Sayın Bakari. Gönül ister ki biraz daha uzatsaydık, ama ancak vaktimiz yetecek.
İkinci konuşmacımız, Sayın Usman Muhammad Bugaje. Dr. Muhammad Bugaje, siyasetle
de bir dönem yakından ilgilenmiş bir akademisyen. Dolayısıyla kendi gözlemlerinin de bu
ilişkilerin gelişmesine ciddi katkılarda bulunacağı kuşkusuz.
Usman Muhammad BUGAJE
Biliyorum, süremiz biraz kısıtlı ama bizi dinleyen kişiler de
gerçekten çok bilgili. Bu %n söyleyeceklerimi ifade ederken
çok fazla zamanınızı almak istemiyorum. Bizim üç noktaya
önem vermemiz gerekiyor; dış politika, ekonomi ve siyaset.
Kesinlikle birbirine bağlı, birbirinden ayrılamayacak politikalardan bahsediyorum burada. Afrika ekonomisiyle alakalı
sorunlar gerçekten çok iyi biliniyor. Afrika’nın büyük bir büyüme sürecine girmesi bekleniyor ve Avrupa’daki durumla
da biraz benzer bir durumda ABD ve Kanada’daki bu büyüme oranlarına bakınca Afrika’nın gerçekten çok müthiş bir potansiyeli olduğunu görebiliyoruz. Özellikle de son ekonomik krizden sonra, serbest piyasa sistemini etkileyen bu olayda
mesela -Yunanistan’daki durumu biliyoruz- Yunanlıların nasıl bir pozisyon aldığını gördük.
Son seçimdeki durumu da gördük. Bence Afrika’nın da hiç el değmemiş, bugüne kadar
keşfedilmemiş fırsatları var ve müthiş bir ekonomik potansiyele sahip diye düşünüyorum.
Dış politikaya geldiğimiz zaman, bu, aslında iç politikanın bir yansımasıdır, ben böyle düşünüyorum. Bu bağlamda gördüğümüzde biri şöyle düşünebilir, evet, AB bir grup ve bu bir
grup olarak beklentileri tam olarak karşılamamış olabilir. Ama bir anlamda, bir şekilde kıta ile
yakından ilişkili. Mesela Fransa ve İngiltere’nin ya da diğer bütün Avrupa ülkelerinin aslında
sürekli birbirleriyle olan ilişkilerinin bir sonucu olarak düşünebiliriz. Portekiz ve İspanya’nın,
son 20-30 yıldaki ilişkilerinin bir sonucu olarak kabul edebiliriz ama bölgesel gruplara baktığımız zaman, bunlar dış politikayı belirliyor. Afrika Topluluğu var mesela İSEDAK, Arap Birliği
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
var Afrika ülkeleriyle alakalı olarak. Bununla alakalı da gruplar içerisinde gerçekleştirilen birçok şey var. Bireysel, ülkelerin dış politikalarıyla alakalı olarak birçok çalışma sürdürülüyor.
Siyasetten bahsetmek istiyorum, çünkü siyaset, iki önemli nokta olan ekonomi ve dış politikanın aslında ana şemsiyesini oluşturuyor. Afrika’ya genel olarak baktığımız zaman şunu
görebiliyoruz Afrika siyasetinde, politikacılar ya da buradaki çalışanlar genellikle kötü yönetişimle özdeşleştirilmiş, genellikle çok başarısız, zayıf kurumlar ve kötü politikayla özdeşleştirilmiş durumda. Genelde şiddet, yani seçimlerle alakalı sıkıntılar ve bazı başka birçok şey.
Ama elbette burada tarih okuyan kişiler şunu bileceklerdir, kalkınma dönemlerinde ülkelerin
geçtiği değişimlerden biridir bunlar, değişimin özellikleri bu şekildedir. Eğer bir ülke demokratik olarak istikrar sahibi olmak istiyorsa, bazı ülkelerde şu anda Afrika’da geçmiş olduğumuz süreçlerden daha kötü süreçlerden geçmiş olan bölgeler, ülkeler, dönemler var. Mesela
14’üncü yüzyıla baktığımız zaman, Almanya’da 320 farklı Almanca konuşan grup vardı. Burada tarih okuyan kişiler bunları biliyor. Afrika’daki diller şu anda bu şekilde. İngiltere’nin durumuna baktığımız zaman, Roma’dan ayrıldıktan sonra gerçekten cehennem gibi bir dönemden geçti diyebiliriz, Rönesansa kadar. Daha sonra bir toplum inşa edildi, kendini geliştirdi,
daha sonra sanayi reformu oldu ve bu şekilde devam ediyor. Yani aslında bu sadece Afrika
ile alakalı olan bir engel değil, bu aşılabilecek bir sorun. Zaman içerisinde aşılabilecek ve kalıcı olmayan bir şey. Kesinlikle geri durmamız gereken bir konu değil ve elbette ele almamız,
bu konuya hitap etmemiz gerekiyor ilerlemek istiyorsak. Ama ele alırken, çözmeye çalışırken
ilk olarak liberal demokrasi ve piyasa ekonomisinin başarısızlığının farkına varmamız gerekiyor. Bu zihin yapısıyla başarılı olamayabiliriz, çünkü bu zihin yapısı artık tükendi. Avrupa’da
ve diğer toplumlarda bunu gördük, gösterildi bize.
Şu an Arap baharı gibi birçok sıkıntı yaşıyoruz. Ama bunlar, Avrupa ve Batı liberal demokrasisi tarafından kurulmuş olan bu yapıların, bu enstitülerin aslında başarısızlığının sonucundan
başka bir şey değil. Mesela, şimdi 7. yüzyıla gidelim, en başından başlayalım demiyorum,
hayır. Şimdi diyorum ki, yeni bir sistem oluşturalım ve sosyal, kültürel çevreyi de dâhil edelim.
Kolonizasyon dönemlerinden beri Afrika deneyimlerini düşünelim. Mesela birçok deneyim
yaşadık bu kolonizasyon dönemlerinde ve bütün bu deneyimleri, ekonomiye, hukuka, her
şeye dâhil edebiliriz. Bunun bir devamı olarak görebiliriz. Ama temiz bir başlangıç yapmamız
gerekiyor. Yani yaptığımız hatalardan, gördüklerimizden ders almayla alakalı hiçbir sıkıntımız yok. Amerika ya da Avrupa’nın başına gelenleri kullanmadık, kullanmakta özgürüz ama
bunları göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Yani Afrika kesinlikle bu konuları göz önünde
bulundurmalı. Ancak böyle yeni bir politika sistemi ortaya çıkarabiliriz. Daha sonra da dış
politika, ekonomi ve diğer tüm politikalar birlikte etkilenecek ve kendi yerli sistemimiz ortaya
çıkacaktır. Kültürel çevremize de uyacak böyle bir sistemi ancak bu şekilde oluşturabiliriz.
İkinci noktaya değinmek istiyorum. Afrika, kendine yeni bir rol belirlemeli. Geri planda kalan yol izledi şimdiye kadar. Daha çok destekleyici bir rol oynuyor, yardımcı oyuncu diyebiliriz, uluslararası toplulukta bu şekilde görülüyor. Kendi özgüvenini geliştirmeli ve yolunu
belirlemeli. Diğer ülkelerle birlikte eşit olarak hissetmeli kendisini. Afrikalılar kendilerine yeni
arkadaşlar, yeni partnerler bulmalılar. Bunların gerçek dost olduklarından emin olmamız gerekiyor ve bu partnerler Afrika ile bir bütün olarak ilişkilerini sürdürme isteği içerisinde olmalı.
Bizi Dünya Bankası, IMF ya da diğer kurumların, kuruluşların politikalarına mahkûm edecek
dostlardan ve ülkelerden bahsetmiyorum. Konuşmak istediklerim bunlardı, belki zamanı geldiğinde sizlerden de yorumlarınızı almaktan mutluluk duyarım. Çok teşekkür ediyorum Sayın
Moderatör.
63
64
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
Hatem ETE
Biz de çok teşekkür ederiz Sayın Bugaje. Afrika’yı tekrar ele almak için üç önemli noktadan
bahsetti, onları tekrarlayarak üçüncü konuşmacımıza sözü bırakayım. Yeni bir ekonomik ve
siyasal sistem arayışı içerisinde olması gerektiğini söyledi Afrika’nın. İkinci olarak, uluslararası ilişkilerde kendine güvenen, eşitler arası ilişkilere giren yeni bir rol talebinde bulunması
gerektiğini aktardı. Üçüncü olarak da bu uluslararası kurumlarla yeni bir partnerlik ilişkisinin
kurulması gerektiğini hatırlattı. Her üçü de Afrika meselesi gündeme geldiğinde göz önünde
bulundurulabilecek önemli saptamalar. Üçüncü konuşmacımız Tunus’tan bir tarihçi, gazeteci, Express FM’de siyasi ve ekonomik gelişmeler üzerine analiz yapan bir arkadaşımız. Sayın
Rabeb Alouı, buyurun.
Rabeb ALOUİ
Teşekkürler. Medya Forumu’nda olmak benim için çok
önemli. Türkiye’deki medya hakkında bir şeyler öğrenmek de çok büyük bir öneme sahip. Diğer gazetecilerle
bilgi paylaşımında, tecrübe paylaşımında bulunmak çok
önemlidir. Bu nedenle de diğer ülkelerin ve gazetecilerin
Afrika’ya, Türkiye’ye sunduğu bilgilere büyük ihtiyacımız
var. Türkiye’den ve de medyanın etkisinden bahsetmek istiyorum. Ekonomik ve toplumsal etkinin değişimi, gelişimi
açısından neler söylenebilir, bunları paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, Afrika dünyanın en hızlı gelişen ekonomilerine sahip. Şu anda küresel kriz
ve de Sahraaltı Afrika ülkelerinin yaşadığı tüm zorluklara rağmen buradaki ülkeler 2011 yılında % 4,28’lik bir büyüme yaşadı ve yine buradaki ülkeleri, bu yıl içerisinde % dörtlük bir
büyümeden sonra 2014’e kadar % beşlik bir büyüme bekliyor. Yaklaşık % 23’lük bir piyasa
kazancıyla karşımıza çıkıyor. Nijerya’da ise altıncı en büyük gelişmeyi görebiliriz 2011 yılı için.
Tunus içinde de tabi devrim sonrasında ekonomik ve siyasi açıdan geçiş döneminde belirli
problemlerle karşılaşıyoruz. Çünkü burada dünya ekonomik kriziyle devrimin bir araya geldiği süreçten bahsediyoruz. Ama tabi ki değişimi yaşamak, bu geçişi gerçekleştirmek için de
zamanımızı en iyi şekilde kullanacağız. Bizler artık burada, bu geçiş periyodunda nasıl ileriye
gidebiliriz, geçiş periyodumuzu nasıl başarılı kılabiliriz fırsatlarını değerlendirmemiz gerekiyor. Bugün daha geniş bir basın özgürlüğüne ihtiyacımız var. Diğer ülkeler, mesela şu soruları
soruyorlar: “Tunus’taki basın hakkında ne düşünüyorsunuz?” Ülkemde çok fazla değişiklik
meydana geldi, özellikle de medya anlamında. Örneğin, devrimden önce kendimizi çok fazla
ifade edemiyorduk, şu anda ise ülkemde daha fazla özgürlük olduğunu söyleyebilirim.
Ekonomik gelişmelerden konuşacak olursak, çok fazla kanalımız, çok fazla şansımız olduğundan bahsedebiliriz. Burada tabi ki kalıcı istihdam yaratmak oldukça büyük öneme sahip. Gençler ve mezunlar için kalıcı istihdam yaratmalıyız. Örneğin 2011 yılı Ocak ayında
Geçiş Hükûmeti yarı zamanlı istihdam fırsatı sundu kamu sektöründe. Uzun dönemli genç
istihdamı için belirli programlar ortaya koydu, bunun içerisinde tam zamanlı işler bulunuyor.
Yaklaşık bir ayda 5 bin Dinar da maaş alıyorlar. Aynı zamanda sağlık sigortasını da kapsıyor
ama bunun yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz. Daha fazla istihdam, daha fazla fırsat sağlamamız gerekiyor. Bugün de dediğimiz gibi daha fazla fırsat yaratmalıyız. Türkiye ile Afrika
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
arasında bir ortak medya oluşturabiliriz. Şu anda Afrika ve Türkiye arasında ortak bir basın
ağı bulunmuyor. Belki de Tunus’ta farklı bir dil kullanıyoruz, dil farklılıklarından dolayı olabilir.
Tunus’un yalnızca % biri Türkçe konuşuyor. Gerçi Tunus’ta Türkçe öğreten bir okulumuz var.
Ama bunlar yeterli değil tabi ki, dille ilgili zorluklardan kaynaklanıyor olabilir belki de bu ortak
medya oluşturulamaması ama bugünden sonra, yani devrimden sonra yapılabilecekler var.
Bugün Türk ve diğer meslektaşlarımla konuştum, Tunus’a gelip Türkçe öğretilebilir. Türkçe
öğrenmek özellikle de medya sektöründe bizler için daha fazla fırsat, daha fazla istihdam
anlamına geliyor Tunus’ta.
Eklemek istediğim diğer bir nokta da şu, belki bir program ortaya koyabiliriz. Türkiye, Afrika
ya da Tunus’taki öğrenciler arasında bir değişim programı. Böylelikle Türkiye ve Afrika hakkında daha fazla bilgi edinebiliriz. Bu şekilde de Afrika ve Tunus arasındaki ya da Türkiye ile
Afrika arasındaki ilişkileri de daha güçlü kılabiliriz. Söylediğimiz gibi, daha fazla fırsat ve daha
fazla işbirliği yaratabiliriz Türkiye ve Tunus arasında. Dinlediğiniz için teşekkürler.
Hatem ETE
Biz de teşekkür ederiz Sayın Alouı. Tunus’u merkeze alarak ilişkilerin gelişmesi için ortak dilin
ve ortak eğitim değişimi programlarının geliştirilmesi gerektiği üzerinde durdu. Dördüncü
konuşmacımız Etiyopya’dan Sayın Aberra Afework. Hem akademisyen hem bir dönem siyasetle de yakından ilgilenmiş. Şu anda Etiyopya Civil Cervise University Rektörü.
Dr. Hailemichael Aberra AFEWORK
Teşekkürler Sayın Başkan. Afrika ile alakalı olarak bugün
konuşmak oldukça zor, özellikle siyaset, ekonomi ve dış
politikalarla alakalı olarak. Sadece on dakika içerisine bunları sığdırmak oldukça zor. Ama burada gerçekleştireceğim
şey bu alanlarla alakalı olarak bazı önemli noktaların altını
çizmek. Afrika’nın nasıl değiştiği konusuna değinmek istiyorum. Politika, ekonomik kalkınma ve dış ilişkiler konusunda. Bununla alakalı zorluklar nelerdir? Afrika’nın karşı karşıya olduğu zorluklar nelerdir, bunlardan bahsedeceğim. Başarılar nelerdir ve bütün bunların
hepsi yatırımlarla, ticaretle nasıl alakalıdır? Özellikle de Türkiye-Afrika ilişkileri bakış açısından
söz edeceğim.
İlk olarak Afrika rönesansından biraz bahsederek başlamak istiyorum konuşmama. Bu, aslında Afrika’nın dönüşümüyle alakalı vizyonu oluşturuyor. Politik, ekonomik ve dış ilişkilerdeki
rönesanstan bahsediyorum. Bu Rönesans, çok net bir şekilde açıklanmış birçok konuşmalarda ve Afrika’nın gelişimiyle alakalı vizyondan bahsediliyor. Şimdi büyüyen bir inanç var,
Afrika’nın bu türden, böyle bir vizyonla yönlendirilesi gerektiğine dair bir düşünce var. Afrikalılar ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar yeni Afrika rönesansını gerçekleştirmek
adına.
Politik açıdan birçok değişiklik var şu anda Afrika’da. Yeni vizyon sahibi kişiler ortaya çıkıyor
ve gittikçe daha fazla demokratik bir ortam haline geliyor. Vatandaşların katılımı artıyor, kadınların katılımı konusu birçok ülkede artış gösteriyor, bir örnek Ruanda. Demokrasi konusu
gerçekten Afrika için oldukça önemli. Diğer konuşmacılar da kişilerin katılımından bahsetti.
65
66
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
Afrika vatandaşlarının kalkınma ihtiyaçlarını karşılayacak, bu sistemin içine oturacak kendi
içimizden bir yapı oluşturmamız gerekiyor. Bu planların gerçekleştirilmesi, başarıların değerlendirilmesi, kişilerin birbirine duyduğu saygı, insanların birbirini dinlemesi konusu oldukça
önemlidir. Aslında Afrika’daki eğilim bu şekildedir. Tabi karşı karşıya kaldığımız birçok problem var ve bunların, bu eğilimin ne kadar önemli olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Bu
daha çok ticaret ve yatırımlarla da bağlantılı bir konudur. İşte bu nedenle medya bu eğilimi,
bu değişimi desteklemeli, dünya çapında duyurmalı diye düşünüyorum, tabi, Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerini de etkileyecek şekilde.
Bunları yatırım projeleri aracılığıyla gerçekleştirilebilir ve insanların anlayabileceği, önem
verebileceği, değer verebileceği bazı projelerden yararlanabiliriz. Bu bağlamda bir konuya
daha değinmek istiyorum. İnsanlar neden korkuyor? İnsanların korktuğu şey etnik çeşitliliktir. Afrika’daki etnik çeşitlilik çok fazla ve birçok kişi şuna inanıyor, bu, bütün çekişmelerin,
çatışmaların aslında temelini oluşturuyor. Bu bağlamda konuştuğum zaman cesurca şunu
söylememiz gerekiyor, çeşitlilik korunmalıdır. Dâhil edilme, etme ve içerme bütün etnik gruplarda sağlanarak onların haklarına saygı duymamız gerekiyor. Bunlarla beraber, bütün bu
dâhil etme, dâhil edici yaklaşımla beraber yaptığımız zaman, politik istikrarı da, demokrasiyi
de, kalkınmayı da, hatta yatırım ve ticareti de sağlayabiliriz, tüm bu konuları kapsayabiliriz.
Diğer konuşmacılar da Afrikayla alakalı bunlardan bahsetti.
Afrika’nın tabi kolonyel bir tarihi var. Evet, bazı noktalarda biz hâlâ onun mirasını taşıyor
olabiliriz ama bu problemlerden kaçınmamamız bunlarla alakalı özgürce ve net bir şekilde konuşabiliyor olmamız gerekiyor. Medyanın rolü bu bağlamda oldukça önemlidir. Bazı
ülkeler federal sisteme geçmiş durumda. Şunu ümit ederek geçiyorlar, bu, onların birçok
etnik problemlerini çözecek diye düşünüyorlar. Bunları gerçekleştirirken uzun bir yolculuğun
içerisinde olduğumuzun farkındayız ve federalizmle alakalı olarak mesela Etiyopya’da bu çalışmalarımızı sürdürmemiz ve demokratik federalizmle devam etmemiz gerekiyor. Ama bunu
gerçekleştirmek amacıyla yaptığımız yolculuğa devam etmemiz gerekiyor. Afrika’daki durumu aslında ifade edebilecek söylemin seçimi oldukça önemli. Buradaki bütün partnerlerimiz
de medyanın aracılığıyla Afrika’nın durumunu anlaması gerekiyor.
Yoksulluk konusuna geldiğimizde, Afrika’daki zorluklardan, problemlerden bir tanesini oluşturuyor. Biz de hepimiz sebeplerinin farkındayız, biliyoruz. Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan, yoksulluğun ortadan kaldırılmasıyla alakalı olarak mücadele verdi. Yoksulluk kesinlikle
ekonomi, dış ilişkiler ve insan güvenliği, emniyeti açısından dünyanın her yerinde bir tehdittir.
Bunların hepsi birbiriyle ardışık şekilde devam eden, gelişen sistemler olduğu için birbirlerini
etkiliyor. Afrika insanlarının isteklerini karşılamadan ve bu yoksulluk sorununu halletmeden
bu problemlerin çözümüne aslında geçemeyiz diye düşünüyorum.
Ekonomik sektör de diğer bir problemdir. Birçok konuşmacı da bu konuya değindi. Enerji
gerçekten büyük bir sorun, çünkü enerji fiyatları nedeniyle ürünlerin alımı, biliyorsunuz her yıl
artış gösteriyor, birçok sorun bundan kaynaklanıyor. Çözmemiz gereken diğer bir problem
de enerjidir, yatırım yapmamız gerekiyor.
Şimdi biraz da dış politikayla alakalı bir konuşma yapmak istiyorum. Afrika politik diplomasiden ekonomik diplomasiye doğru dönüş yaşıyor şu anda. Böyle bir kalkınma diplomasisini gerçekleştirmeye çalışıyoruz, -sabahki oturumda Çad Büyükelçisi bahsetmişti- bu da
şu anda kalkınma partnerlerimizi geliştiriyor, sayısını artırıyor. Özellikle Türk halkının yeterli
bilgiye sahip olması için basın aracılığıyla bu bilgilerin iletilmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
Güney-Güney işbirliği aynı zamanda gelişim gösteriyor ve bu da geleneksel bağları sağlıyor,
eski kolonyel güçlerle birlikte. Bu da Afrika’yı güçlendiriyor diye düşünüyorum, ekonomik kalkınma için önemli bir noktadır. Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan, bana sağlanan zaman
içinde söyleyeceklerim bu kadar.
Hatem ETE
Sayın Aberra’ya da çok teşekkür ediyorum. Konuşulanların içeriğine çok fazla odaklanmadan sürekli süre hatırlatması yapmak da sıkıcı bir rol ama salona on-on beş dakikalık soru ve
yorum hakkı bırakmak için bunu yapmak zorunda kaldım, kusura bakmasın. Son konuşmacımız Sayın Ahmet Kavas. Prof. Kavas, İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde ve uzun yıllardır
da Afrika ile ilgileniyor.
Prof. Dr. Ahmet KAVAS
Teşekkür ederim. Afrika konusunu tabi Afrikalılara anlatmak
biraz zor olacak bir Türk tarafından. Üç bin yıllık çok zengin
bir tarihi olan, aslında çok iyi bilinen bir kıtadır. Öncelikle Afrikalıların kıtası ama sadece Afrikalıların olmamış, dışarıdan
gelenler, Fenikeliler, Romalılar, Persler yani İranlılar, Araplar,
Türkler bu kıtada etkin olmaya çalışmışlar. Son dönemde
bunları Hintliler, Çinliler, Ruslar ve dünyanın daha birçok yerinden gelen milletler takip ediyor. Aslında Afrika halkları, o
çok geleneksel bildiğimiz sınıflandırmayla kuzeyde Berberiler ve Kıptiler Mısır’da, Güneyde
Milosahiliyen, Kuşitik ve Bamtu toplulukları. Bunlar asırlarca Afrika’nın yegâne sahipleriydi.
Ancak Avrupalılar, Romalılar kuzeye gelip yerleştikten sonra Afrika’nın kuzeyini tanıdı ancak
güneyini pek tanıyamadı.
Afrika kıtası, Arapların kıtaya geldiği 7’nci yüzyıldan 16’ncı yüzyıla kadar bin yıl onlarca devlet Afrika kıtasında kuruldu. Araplar kısa zamanda sahneden çekildi, yerlerini alan onlarca
devlet kuruldu, Kuzey Afrika’da, merkezî Afrika’da, Doğu Afrika’da. Bunların isimlerini söylesek süremiz yetmez, ancak meşhur İbn-i Batuta Faslı Seyyah 1300’lü yıllarda Doğu Afrika’yı
Tanzanya’ya kadar, merkezî Afrika’yı Tombuktu’ya kadar ziyaret etmiş, onlarca devlet hakkında en teferruatlı bilgileri vermişti.
Böylesine zengin ve medeni olan, Afrika yerlilerinin o gün inşa ettiği binaların birçoğu hâlâ
bugün ayakta. Kıtanın her tarafında çok önemli tarihî eserler var. Ancak bu kıtayı 16’ncı yüzyılın başında Portekizliler ve İspanyollar kuşatmaya kalktı ve de kuşattılar. İşte bu kıtaya son
gelen ve kıta üzerinde çok etkili olan bir diğer millet Türklerdi. Bunlar aslında ilk defa 868
yılında Mısır’a gelip bir devlet kurmuşlardı, Mısır’da Tolunoğulları. Bunu İhşitler, Eyyubiler,
Memluklüler ve Osmanlılar olmak üzere beş ayrı Türk devleti takip etmiş ve Afrika tarihinde
bin yıl etkili olmuştur. Afrika’nın genel tarihi içerisinde dışarıdan gelenler arasında Türkler de
önemli bir kısmı oluşturmaktadır.
Türklerin diğerlerinden farkı, Portekizlilerin ve İspanyolların kıtayı aynen Endülüs’te yaptığı
gibi tamamen kendi kimliğinden sıyırma girişimini engellemek ve Afrika kıtasının sömürgeleştirilmesini 19’uncu yüzyıla kadar geciktirmek olmuştur. Osmanlı Devleti zayıflayınca Afrika
kıtası maalesef sömürülmeye başlandı. Öyle ki Osmanlıların etkili olamadığı Güney Afrika’da
Tanzanya’dan, Güney Afrika, Namibya, Angola, Kongo, Gine Körfezi’ne kadar olan bölgeden
67
68
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
Avrupalılar tam dört yüz yıl sayısını bilmediğimiz milyonlarca Afrikalıyı alıp götürdü. Hangi Afrikalı? Afrika’nın en iyi insanlarını aldılar. Bugün Avrupa’da yaşayan 10 milyon akademisyen,
devlet adamı, sanatkârı götürsek dünyanın herhangi bir yerine, Avrupa çöker. Afrika böyle
fakirleşti, yoksa fakirleşecek insanlar değildi. Afrikalılar kadar dayanıklı, onlar kadar güçlü,
onlar kadar kabiliyetli insan dünyada maalesef çok az. Ancak en kabiliyetlilerini köle yapıp
götürürseniz kim olsa mutlaka bu hâle düşerdi. Avrupa’da 2000’li yıllarda “700 bin araştırmacı var” deniyordu, bu araştırmacılar -300 bini Afrikalı- Avrupa kıtasını terk ederek dünyanın
başka bölgelerine gidip çalışmaya başladı ve Avrupa’da ekonomik kriz çıktı. Daha ne krizler
yaşayacak. Çünkü kaliteli insanların gitmesine dünyada hiçbir kıta dayanamaz. Afrika da
maalesef böyle yok edildi.
Afrika kıtasının 19’uncu yüzyılda nasıl sömürgeleştirildiğini hepimiz biliyoruz. Berlin’de 18841885 yıllarında yapılan toplantıyla kıta yedi Avrupa ülkesi arasında tamamen parçalanmış.
Bunun neticesinde önce köle yapılan Afrikalılar, sonra Avrupalıların, dünyanın her tarafında
yaptığı savaşlara asker olarak götürülmüş. Savaşlar bitince işçi olarak kullanılmışlar. Şimdi de Afrika’nın kaynakları üzerinde dünyanın gözü var. Ancak hakikaten, şu toplantı bile
Afrika’da ne kadar büyük bir dinamizm olduğunu gösteriyor. Türkiye’ye 300 gazetecinin gelmiş olması, 300 gazeteci üzerinden belki 500 milyon Afrikalıyla bir araya gelebildiğinizi, tek
bir Afrikalı ruhuyla hareket edebildiğinizi hem de Türkiye gibi bir ülkede gösterdiniz. Ben
inanıyorum ki, bu birlik Afrika’da çok daha güzel olacak. Bunu yapmak zorundayız, Cezayirli
büyük bir mütefekkir, düşünür Malik Bin Nebi, “Sömürgeleştirilmeye layık olanı sömürgeleştirirler” diyordu. Ben buna katılmıyorum ama bu çok önemli bir görüş.
Afrikalılar neden sömürgeleştirildiler, çünkü savaş kültürleri yoktu. Batı’da okunan meşhur
bir kitap var “Katliam ve Kültür” “Carnage and Culture” başlığıyla, Türkiye’de maalesef pek
bulup okuyamadık. Bu kitap, Avrupalıların insan öldürme sanatını ve bunu en iyi icra ettikleri
konuları işlemektedir. Avrupalılar, Afrika’ya ayak bastıktan sonra savaşı öğretirken kendileri
de Afrikalılardan barışı aldı. Avrupa birleşti, Afrika’yı parçalama süreci hâlâ devam ediyor.
Geçen sene Sudan, bu sene Mali parçalandı. Önümüzdeki yıl veya belki de önümüzdeki aylarda nereler parçalanacak bunu bilmiyoruz. Aslında medya mensuplarının bir araya geldiği
gibi -ki sizlerin kalemleriniz, sizlerin kelamlarınız, sözleriniz çok kuvvetli- bu birlik duygusunu, aidiyet duygusunu ve savaşın Afrikalıların geleneğinde olmadığını, öldürücü savaşların
olmadığını gösteriyorsunuz. Kavga, insanın olduğu her yerde olur ama yok edici, tamamen
yok edici savaşlar Afrika kültüründe hiç olmadı. Bugün varsa bunun Afrikalılara ait olmadığını
biliyorsunuz, ama daha fazla işlememiz gerekiyor.
Kesinlikle Afrikalı beyinlerin Afrika’da kalması gerekiyor. Afrika’da yetişmiş doktora ve benzeri eğitimlerini tamamlamış kimselerin Afrika’da kalması, hatta Afrika dışına gidenler bile
mutlaka Afrika’ya gönül verip çalışması gerekiyor. Avrupa’da, Amerika’da Afrika üzerine o
kadar çok uzman var ki, bunların sayısı binlerle ifade ediliyor. Yani Afrika’nın her yerini, her
toplumunu, her kaynağını, insan yapısını, kültürünü, tarihini çok iyi öğreniyorlar. Oysa ben
Afrikalı binlerce insan gördüm, tanıdım, konuştum, doğusu batısının tarihini bilmiyor, kuzeyi
güneyinin tarihini bilmiyor. Oysa Afrika’nın Fransa, Almanya için tek bir tarihi var. Afrika tek,
dışarıdan bakanlar için. Oysa asıl önemli olan Afrika’nın Afrikalılar için bir bütün olduğunu
kabullenmektir. Bu tür toplantıların bu anlamda çok önemli olduğuna inanıyorum.
Sözlerimi tamamlarken ki bu sözler aslında tamamlanmaz ancak böyle birkaç kelam edilir.
Avrupalılar yüzyıl içinde, tam bir yüzyıl içinde seyyahlar, misyonerle, tüccarlar, askerler gönderdi ve bunların kurduğu bölgelere, tanıdığı yerlere sömürgeci memurlar, sömürge memur-
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
ları gönderdiler, yüzyıl içinde kıtayı Afrikalılardan aldılar. Ama fazla tutamadılar, çünkü geliyordu, çok güçlü bir Afrika geliyordu ve bugün 1 milyar 100 milyon nüfusuyla, yeryüzündeki
tüm kaynakların % 22’siyle -o da bilinen- dünyanın en büyük ihtiyaç duyduğu kıta. Bu kıta,
imkânlarını kendisi değerlendirdiği zaman kesinlikle dünyanın geçmiş asırlarda, 16’ncı yüzyıl
ve öncesinde olduğu gibi, en parlak medeniyetlerini kurabilecek hem insan kaynağına hem
de yeraltı kaynağına sahip bulunuyor. Yeter ki Afrikalılar bunları çok iyi değerlendirebilsinler.
Bu tür toplantıların faydalı ve de gelecekte tekrarı olmasını temenni ederek hepinize teşekkür
ediyorum. Bu toplantının bugün ve yarın yapılacak oturumlarında da sizleri dinlemek ve sizlerin görüşlerini almayı bekliyorum. Çok teşekkür ediyorum.
Hatem ETE
Sayın Ahmet Kavas Hocamıza, sömürgeciliğin Afrika üzerine etkisi içerikli bu konuşması için
biz de teşekkür ediyoruz. Toplantının bitmesine on beş dakika var, bu on beş dakika içerisinde yorum ve sorularınızı alabiliriz…
Katılımcı
Kamerun’dan geliyorum, gazeteciyim. Sabahtan beri çok fazla Afrika’dan, ECOWAS’tan
(The Economic Community Of West African States, çn.) bahsedildiğini duydum ancak
Afrika’da tabi ki başka bölgeler de var, mesela COMESA, yani Orta Afrika Ekonomik Birliği
diyoruz buna. Hatta Abdullah Gül kısa bir süre öncesinde gelip bu Birlikle alakalı olarak
bir konuşma yapmıştı. Bu sabah konuştuğumuz benzer konulara da değindi. Söylenenlere
biraz değinmek istiyorum. İlk olarak acaba yerli bir demokratik sisteme ihtiyaç mı var? Yani
demokrasiyi tekrar burada yenileyip mi üzerine düşmemiz lazım? Bir Japon, Koreli, Hintli,
Fransız, Türk ya da Senegalli bunların hepsi aynı şekilde oy veriyor, yani bir oy atıyor ve
bunun sonrasında çıkan sonuçta bize demokrasiyi getirmiş oluyor. Ama Afrika sistemine
ihtiyacımız var mı? Yani benim dediğim sanki burada bir oy vermenin ötesinde bir demokrasi
getirebilecek bir sistem ihtiyacımız olacağı.
Bir de, daha önce söylendi zaten, Afrika tarihinden bir şeyler öğrenmek çok önemli. Evet, biz
aslında mesela Bizans egemenliğini, Osmanlı tarihini ya da Atatürk’ün cumhuriyet tarihini de
biliyorduk birkaç nesil öncesinden beri. Ama günümüz Afrikasına dönecek olursak, geçtiğimiz yıl bazı şeyler oldu. Bilmiyorum Türkiye buna bir reaksiyon gösterdi mi ama Libya’daki ya
da burada Bijan’da gerçekleşenler, Fildişi Sahil’inde gerçekleşen olaylarla ilgili düşünceleri
nedir, bunu bilmiyorum ama biz de mesela dünya tarihini biliyoruz. Bu arada, Afrika’daki
borç krizinden sonra sekiz milyon istihdam ortadan kalktı. Şimdi bu krizi değerlendirdiğimiz
zaman, kriz aynı şekilde sizin komşunuz olan Yunanistan’ı da vurmuş durumda. Afrika’da
zaten yoksullukla mücadele ettiğimiz için krizlerden çıkmamız çok daha zor oluyor. Tabi ki
yönetişim sorunları var. Bahsettiğimiz ultra liberal anlayışlarla acaba çıkabilecek miyiz bu
krizden ya da demokrasi anlayışını sağlayarak mı çıkacağız bilmiyorum. Galiba ikisini bir
araya getirmemiz lazım. Şu an zaten sanki piyasalar bir diktatörlük gibi hareket etmektedir.
Aslında benim bugünkü endişem daha çok şu, burada bir Afrika vizyonu ortaya koymak için
davet edildik. Afrika vizyonu aslında farklı farklıdır. Mesela, Afrika rönesansından bahsetmiştik daha önce. Bir de, buna bir illüzyon denebilir mi bilmiyorum ama, Afrika’yı farklı bir açıdan
görmek de var. Burada fon yardımları alan Afrika ülkeleri mevcuttur. Ayrıca Afrika Birliği için
bazı sorunlarla mücadele etmek gerçekten çok daha zor olabiliyor. Tabi ki konuyla ilgili farklı
farklı fikirler belirtildi, bazıları söyledi.
69
70
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
Katılımcı
Gazeteciyim, ben de çok kısa bir şey söylemek istiyorum, ekleyeceğim sadece iki tane görüş var. İlk olarak, burada bence savaşçı veya barışçı diye ayıramayız medeniyetleri. Yani
bazı şeyler duruma göre gerçekleşmekte. Mesela Afrika’ya baktığımız zaman çok büyük hükümdarlıklar savaşlarla kurulmuştur. Bazen insanlar istemedikleri şeyleri yapabiliyorlar belli
durumlara bağlı olarak. 21’inci yüzyıla gelince, tabi burada 21’inci yüzyıl kısmında artık bir
aradayız, yeni işbirliği sorunları içerisinde nasıl bir Türk-Afrika işbirliği yapılabilir? Bir de medyanın yeri ne olacaktır? Benim bu bağlamda üç tane önerim olacak. Uluslararası işbirliği için
önemli hususlardan biri, mesela bir ülkenin pazarına destek verilmesi, yani zorlukları aşmada
sıkıntısı olan ülkenin pazarının açılması gibi. İkinci olarak da, bir değer nasıl yaratılabilir? Diyelim burada Türkiye bu işbirliği içerisinde nasıl bir ek değer yaratabilir kıta için? Aynı şekilde
Afrika da nasıl bir şey katabilir Türkiye’ye faydalı olabilecek şekilde, yani karşılıklı olarak? Ve
bu iki ortak işte bu şekilde, bu ortaklıkla nasıl daha ileri gidebilir? Bunun değerlendirilmesi
lazım diye düşünüyorum.
Evet, ortak geçmişimiz var, elbette Afrika’da bazı medeniyetlerle Osmanlı Devleti’nin mevcut
olduğunu biliyoruz. Ama bunun üstünden çok vakit geçti. Şimdi baktığımızda hangi ortak
yanlarımız var? Türkiye veya birçok farklı Afrika ülkesi olarak bizim avantajlarımız var. ABD
gibi ülkelerdeki kalkınma modellerine baktığımız zaman, bunlar mesela fosil yakıtlarını tamamen tüketmiş durumda. Bizde kaynaklar var, bütün dünya ile aslında mücadele edebiliriz.
Ortak teşebbüsler yaratabilir, temiz ve sürdürülebilir enerji kullanarak bunu gerçekleştirebiliriz, bence bu önemli bir nokta. İşte bunun üzerinde Afrika ve Türkiye bir araya gelip çalışabilir.
Diğer ülkelere baktığımız zaman, mesela Kyoto’yu düşünelim, neden böyle bir tartışma söz
konusu? Çünkü bugünkü kalkınma, ilerleme modellerine baktığımız zaman kaynakların tüketildiğini görüyoruz ama bizde yeni kaynaklar var. İşte medyanın aslında yapması gereken
şeylerden bir tanesi, sadece içe kapanmamak, farklı alanlar keşfetmek ve bunlar üzerinden
hem Afrika kıtası hem de Türkiye’nin nasıl dünyaya dengeli bir şekilde daha fazla bir şey
katabileceğini görmek. Çok fazla kişi olduğu için burada söyleyeceklerimi kesiyorum.
Katılımcı
Burada dış politikadan, ekonomiden, siyasetten konuşurken Afrika için çok önemli noktalardan biri olan sömürge ve de sömürge sonrası durum üzerine daha çok odaklandık. Ama
bence şu anda eğer herhangi bir kolonileşme sonrası süreçten bahsedecek olursak Türkiye
ya da diğer ülkeler bizlere inşa işinde, örneğin gökdelen ve yol yapımında yardım edecekse
bir de bunun diğer yönü var. Eğer aynı zamanda da Afrika hükûmetlerine demokrasiyi nasıl
yayacaklarını, tüm bu iyi ortamı nasıl yaratacaklarını anlatırsa bence bir faydası olacaktır.
Medya gerçekten de bir şeylere çare oluyor mu? Tüm bu medya ve diğer ülkelerden konuştuğumuz zaman, Afrika-Türkiye ilişkisi olsun ya da diğer ülkeler arasındaki ilişkiler olsun
yalnız ekonomik açıdan değil, diğer anlamda da bir yardım olması lazım. Demokrasi, basın
özgürlüğü ve insan hakları anlamında da yardım alınması lazım. Bu biraz tehlike haline de
geliyor. Evet, Çinlilerden bahsettik, Çinliler Afrika’da diyelim ki bir inşaata yardım ediyor ama
telefon dinlemesi ile ilgili belirli şeyler de yapıyor. Türkiye acaba Afrika’ya yardım etmeye hazır mı? Yalnızca ekonomik anlamda değil, yol, köprü yapımında değil, insan haklarına saygı
sağlanmasında, basın özgürlüğünün yerleşmesi anlamında hazır mı? Burada bahsettiğimiz
ilişki kolonyalizm süreci, post kolonyalizm sonrası olan süreçte Afrika ile olan tüm ilişkiler
bütünsel olmalı. Yalnızca hükûmetler arası değil. Aynı zamanda da insanlara, insan haklarına
saygı duyan, basın özgürlüğünü içeren ve aynı zamanda diplomasiyi ve iyi ekonomiyi de
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
sağlayacak bir yardım olmalıdır. Türkiye buna hazır mı? Eğer yarın Afrika’yla ilişkiler iyiye
gidecekse, ama insan haklarından yoksun bir ilişki ise bu ve medya Türkiye’yi bu anlamda
eleştirirse Türkiye bu eleştirileri kabul etmeye hazır olacak mı? Teşekkürler.
Prof. Dr. Ahmet KAVAS
Bu oturumda Afrika’dan bahsederken çok kısa olarak genel çizgileriyle, tabi ki asıl gündem
Türkiye ile Afrika medyasını buluşturmak. Türkiye’nin tecrübelerini Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün vasıtasıyla paylaşabilmek. Yoksa burada siyaset veya ekonomi
konuşmak değil amacımız, Afrika medyasını, bizzat o medyayı yapanlardan dinlemek. Çünkü sizin her birinizi ülkelerinize gelip bulmak, konuşmak mümkün değil, çok zor. Ama burada
çok kolay oldu, sizleri görmek, sizlerle konuşmak.
Ben sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: 1993 yılında Mali’de Bamako’da yaşıyordum,
bizim Devlet Başkanımız öldü, Mali gazeteleri ve televizyonları iki gün sonra haber olarak verdiler Türkiye Cumhurbaşkanının öldüğünü. Ben de televizyona gidip “Neden bu kadar geç
verdiniz?” diye sordum, “Fransızlar bize ne zaman haber verirse o zaman veriyoruz” dediler.
O gün öyleydi, bugün öyle midir bilmiyorum. Mali’de kaldığım sürece Türkiye ile ilgili hiçbir
haber okumadım. Yani bizim amacımız, tanışmak. Eğer Türkiye gerçekten Afrika’ya bir katkı
sağlayabilecekse, sizler gazetecilik tecrübelerinizle bize fayda sağlayabilecekseniz benim
kanaatim, benim bu toplantıda gördüğüm fayda budur. Teşekkür ederim.
71
72
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
A SALONU
II. OTURUM
KALKINMA, GÖÇ, ÇEVRE, SAĞLIK VB.
KONULARDA BİLİNÇLENDİRMEDE
ETKİN BİR FAKTÖR OLARAK MEDYA
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
A SALONU - II. OTURUM
Kalkınma, Göç, Çevre, Sağlık vb. Konularda Bilinçlendirmede
Etkin Bir Faktör Olarak Medya
Moderatör: Ahmet Lütfi AKAR
Kızılay Genel Başkanı - Türkiye
Konuşmacılar : Şerif TURGUT
Gazeteci/Yazar - Türkiye
Guy-Gervais KİTİNA
Depeches de Brazzaville Gazetesi Temsilcisi - Kongo
Brice HOUSSOU
Fraternite Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni - Benin
Alhaji Abdul-Rahman Harruna ATTAH
The Acrra Mail Gazetesi Başeditörü - Gana
Rosemary Okello ORLALE
Afrikalı Editörler Forumu, Afrikalı Kadın ve Çocuk Hizmetleri,
İcra Müdürü - Kenya
/
73
74
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
Ahmet Lütfi AKAR
Moderatör
Kıymetli Misafirler,
Sizlere ve değerli katılımcılara hoş geldiniz diyorum. Konuşmacı arkadaşlarıma söz vermeden evvel Türk Kızılayı ve
Afrika ilişkileri konusunda birkaç söz söylemek istiyorum.
Türk Kızılayı olarak Afrika’ya özel bir anlam yüklemekteyiz.
Uzun yıllardır, özellikle son 10 yıldır Afrika’da eylemlerimizi,
operasyonlarımızı artan bir ivmeyle devam ettiriyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Sudan’da Darfur
Bölgesi’nde bir hastane çalışmamız oldu. Orada yerinden edilmiş insanların kamplarda yaşaması ve kampların rehabilitasyonu ile ilgili çalışmalar yaptık. Günde ortalama 750 kişiye
sağlık hizmeti vermeye gayret ettik. Bu hizmetimiz beş yıl sürdü ve tekrar başlamak üzereyiz.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve TİKA tarafından yaptırılan bir hastanenin işletmesiyle alakalı görev üstleneceğiz. Bu arada da, yine orada mülteci durumunda bulunan savunmasız
insanların yanında olmaya gayret edeceğiz.
Hepinizin bildiği gibi, gündemimizdeki operasyonumuz Somali’dir. Açlık ve kıtlık tehlikesiyle
başlayan ve alarm veren bir durum söz konusuydu. Başbakanımızın talimatıyla, bütün Türkiye’deki NGO (sivil toplum örgütleri) gibi Türk Kızılayı da yardıma koştu. Şu anda Kurumun
2.500 çadırlık bir çadır kenti var. İçerisinde 15 bin Somalili afetzedeyi, göçmeni, mülteciyi ya
da yerlerinden edilmiş olan insanları barındıran bir kampı işletmekteyiz. Buradaki insanların
tamamının yiyecek, giyecek, yatacak ve temizlik ihtiyaçları Kızılay tarafından karşılanmaktadır. Önümüzdeki günlerde yapmayı planladığımız birtakım projelerimiz var. Yaklaşık 75 milyon Dolar civarındaki parayı Türk halkı Somali’de harcamak üzere bize emanet etti. Bunu
çadır kentimizin, insanların günübirlik ihtiyaçlarının yanında kalıcı eserlere de dönüştürmek
istiyoruz. Bu arada, belediyecilik hizmetleriyle alakalı, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ortak
hazırlamış olduğumuz bir protokolle faaliyet hâlindeyiz. Özellikle Mogadişu maalesef belediyecilik ve temizlik anlamında son derece eksik bir şehirdir. Orada bu olayı yerine getirecek
birtakım tesisler -beton santrali, şehir mobilyaları üreten fabrika- yapıyoruz, yani projeleri bitti,
ihale aşamasındadır. Zannediyorum ki önümüzdeki altı ay içerisinde realize olacak. Ayrıca,
şehrin kentsel dönüşümünü sağlamak için 77 ağır iş makinesini oraya sevk etme kararı aldık.
Şu anda ihalelerini yaptık, temin ettik, Haziran’ın 15’i itibarıyla bir gemimiz Somali’ye hareket
edecek.
Bütün Afrika’yla alakalı duyarlılığımız mevcut. Kızılay bünyesinde Afrika Özel Projesi adıyla
yürüttüğümüz projelerimiz var. Bunları uygulamaya devam edeceğiz. Zaman zaman palyatif
birtakım projeler de gerçekleştiriyoruz. Mesela Çad’da, buradaki bir hayırseverimizin bağışlarıyla bir eczane açtık. İlaçların ücretsiz olarak dağıtıldığı ve eczacılık hizmetlerinin verildiği
bir eczane vardı. Zaman zaman diğer ülkelerde, Orta Afrika ülkelerinde -Etiyopya, Kenyayardım operasyonları düzenledik, buralarda yardımlarımız devam ediyor. İhtiyaç sahibi olan
Kızılay ve Kızılhaç’lar bizlerden yardım istiyor.
Aynı zamanda Uluslararası Kızılay-Kızılhaç Federasyonu’nun da asli üyelerinden biriyiz. Federasyon nezdinde ve hareket içerisinde önemli bir yer tutmaktayız. Bu konuda, hareketin
gerektirdiği ilkelere sıkı sıkıya sahip çıkmak suretiyle, yardım götürdüğümüz ülkede yaşayan
insanların onurlarını, gururlarını kırmadan, insanca bir yaşam sağlamaya gayret eden ha-
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
reketin bir öğesiyiz Türk Kızılay’ı olarak, 144 yıllık bir kuruluşuz. İftihar ederek söylüyorum
ki, başında bulunduğum örgüt, yardım götürdüğü yerde, insani harekette insan onurunu
önplana koyan, bu şekilde davranan bir örgüttür. Zaman zaman bütün uluslararası forumlarda da bunu dile getirdim. Yardım mekânizması çalıştırılırken, gittiğiniz ülkenin ve insanların
onurlarını, gururlarını rencide etmeden yardım etmeniz lazım. Biz Türk Kızılay’ı olarak buna
mümkün olduğu kadar riayet etmeye ve insan onurunu önplanda tutmaya gayret ediyoruz
ve edeceğiz de inşallah. Önümüzdeki günlerde Somali’de, Sudan’da ve Orta Afrika’da bazı
ülkelerde önemli operasyonlarımızı devam ettireceğiz.
Bu arada, Kuzey Afrika’da Libya’nın geçiş sürecinde hem tahliye operasyonunda, hem yerlerinden edilmiş Libyalıların barındırılması ve bakımıyla alakalı olayları üstlendik, bir çadır kent
kurduk. Bir kısım insanların, orada bulunan Türk vatandaşlarının tahliyesi ve kendi yerlerinden edilmiş Libyalıların, göçmen durumuna düşmüş olan insanların barınmasını ve yiyeceklerini sağlama görevini başarıyla yerine getirdik. O zamanki geçici Libya yönetimiyle sözleşme imza eden tek ulusal dernek olarak bunu gururla sayfalarımıza ekledik. İnşallah bundan
sonra da bu bölgede faaliyetlerimiz ve organizasyonlarımız bütün hızıyla ve gücüyle devam
edecek. Orta Asya’da, Uzak Asya’da, Endonezya’da, Sri Lanka’da vs. gibi yerlerde de operasyonlarımız var, Afrika Forumu olması hasebiyle burada Afrika’dan bahsetmek istiyorum.
Daha sonra tekrar söz alıp bazı şeyler söylemek istiyorum. Panelistlerimize tekrar hoş geldiniz diyorum. Şimdi, gazeteci, yazar Sayın Şerif Turgut arkadaşımıza söz veriyorum; buyurun
Şerif Hanım.
Şerif TURGUT
Teşekkür ederim. Hepiniz hoş geldiniz. Sizleri burada görmek sahiden çok güzel, hatta biraz önce Liberya bayrağını
görünce çok da heyecanlandım, çünkü kendimi biraz da
Afrikalı hissediyorum. Bugün sizlerle tarihçe ya da siyasi,
ekonomik meselelerden çok Liberya deneyimimi, pratikte
yaşadığım tecrübeyi, iletişim eksikliğinin ne kadar sorun
yaratabileceğini, bu konuda neler yapabileceğimizi paylaşmak istiyorum. Onun dışında tabi sizlerden öğreneceğim
çok şey var. Özellikle Kenya ve Somalili arkadaşlardan destek de bekliyorum, çünkü Pazar
günü ben de sizlerle birlikte Afrika’ya dönüyorum. Liberya’da 2004 yılı başlarında BM Medya
departmanına tayinim çıktı. Daha önce Afrika’da, Cezayir ve Batı Sahra’da savaş muhabirliği
yaptığım için çok zor şartlara bile adapte olabilirim diye bir özgüvenim vardı. Liberya’da çok
şey öğrendim. Bana ömür boyu ders olacak şeyler öğretti. Bu tecrübelerimi paylaşacağım.
Liberya’daki görevim, ülkenin üçte birinden bilgi ve enformasyon akışını sağlayacak sistemi
kurup yönetmekti. Henüz silahsızlanma tamamlanmamış, hatta bazı bölgelerde yeni başlamıştı. Bu arada da halkla, Monrovia’daki BM yetkilileriyle New York arasındaki iletişimi ve bölgedeki NGO’larla, yerel hükûmet yetkilileriyle ve eğer varsa, gelen olursa medyayla ilişkileri
sağlamam gerekiyordu. Görev bölgeme gittim, savaşın çıktığı ve hâlen de çatışmaların zaman zaman sürdüğü bölgeydi. Karşılaştığım manzara şuydu, yol çok azdı, yağmur sezonunda bazı bölgelere ulaşım neredeyse mümkün değildi. Elektrik, telefon, pil, televizyon, gazete
yoktu, yani hiçbir şey yoktu. Sorumlu olduğum bölgede, iç göçten etkilenmiş, kamplarda
yaşayan 300 bin göçmen, etrafta binlerce silahlı adam vardı.
75
76
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
Normalde, eğer kaynaklarını kullanabilse bugün Batı Avrupa ülkeleriyle yarışabilecek elmas,
demir, maden yatakları olduğu gibi, dünyanın en büyük kauçuk ormanına da sahip Liberya.
İnsanlar çok daha iyi şartlarda yaşayabilecekken yıllık milli gelir 133 Dolardı ki bu, günlük 50
sentin daha altında. Ortalama insan ömrü 37 yıl, ben de 37 yaşındaydım, kendimi hâlâ genç
sanıyordum, ta ki kasabalılar bana oma (nine) demeye başlayana kadar. O bölgede birden
nine olmuştum, 37 yaş onlar için çok uzun bir ömürdü. Ekibimle birlikte, salgın hastalıklardan, özellikle sıtmadan kurtulabildiğimiz dönemlerde çalışıp verimli olabiliyorduk. Gerçekten
durum çok kötüydü. BM’nin bir radyosu vardı, Monrovia’dan yayın yapıyordu, ancak bizim
bölgemizde de ve diğer birçok bölgede henüz çekmiyordu. Bir gün bölgemde bir radyo
gördüm, gittim, içeri almadılar, çünkü çatışmalardaki taraflardan birinin sözcüsü gibiydi o
sırada. Daha sonra çok iyi arkadaş olduk, çok iyi işler yaptık. İletişimin sıfır olduğu bir yerde
halk ve uluslararası güçler arasında iletişim sistemi kurmak zorundayım. Bir taraftan hızla
çalıştaylar başlattık.
Bunları şunun için anlatıyorum, biliyorum ki Afrika’nın birçok ülkesinde televizyon, gazete,
artık Twitter bile var ama hâlen çok çatışmalı bölgeler ve ulaşılamayan insanların sayısı belki
ulaşılanlardan çok daha fazla, onlara nasıl ulaşabilirizin belki yöntemi olabilir. Monrovia’daki
diğer arkadaşlarımla hemen gazeteci eğitmek üzere çalıştaylar başlattık. Bölgemizde gazeteci olmak isteyen herkese kapımızı açtık ama eğitimli kesimin neredeyse % 95’i Amerika’ya
göçmüş. Liberya geçmişte gelişmiş ve eğitimi çok yüksek olan bir yerdi. Bize çok az sayıda insan kalmıştı ve onların da çoğu zaten başkent Monrovia’daydı. Hatırlıyorum, ilk workshopumuza katılanların neredeyse yarısı hasta oldukları için -yabancılar gelmiş- belki tedavi
olanağımız olabilir diye gelmişti ama zamanla gerçekten gazeteci olmak isteyenler devam
etti. Süre içerisinde bölgede 26 tane radyo istasyonumuz oldu. Bazılarının antenleri, uyduları
değneklerdendi belki ama yine de, NGO’ların da yardımıyla, yerel dilde halka ulaşabileceğimiz bir sistem kurmuş olduk. BM direkt para ödeyemediği için bölgemizdeki eğitim, sağlık,
göç, silahsızlanma ve diğer sorunlarla ilgili süre satın aldık.
Halka nasıl ulaştığımızı söyleyeyim. Mesajlarımızı verebilmek için kamyonlara doluşuyorduk,
bir müzik grubu, bir dans grubu, bir komedyen, elimizde bir megafon, köy köy, kasaba kasaba dolaşıyorduk. Halk savaştan yeni çıkmıştı, birçok bölgede hâlen evinden çıkamazken
birden müzik, dans, megafon görünce alana çıkıyordu ve biz de o sırada onlara mesajlarımızı iletiyorduk. Yağmur sezonu nedeniyle hiç ulaşamadığımız yerlere de kapı kapı dolaşan
insanlar gönderiyorduk. Bir sürü aşı kampanyasını ve silahsızlandırmaya ikna etme sürecinin
çoğunu bu şartlarda yaptık. Medyayla ilgili olarak ulaşabileceğimiz çok fazla şey yoktu.
Edindiğim tecrübe bana şunu gösterdi, belki New York’taki insanlar çok yüksek teknolojiyle iletişim sağlıyorlar. İstanbul’dan, Londra’dan televizyonla bunu daha kolay yapabiliyorlar,
Çin’de bloklar arası iletişimle ya da Mısır’da Facebook’la seslerini duyurabiliyorlar ama hiç
fark etmiyor. Oradaki yaşadığım tecrübeyle, -teknik olanakları çok farklı olabilir- karşılıklı birbirini anlamanın ve ortak dili yaratmanın önemi çok çok büyük. Şartlarınızın ne olduğu hiç fark
etmiyor, bir saatten sonra onu oluşturabiliyorsunuz. Buradaki asıl sihir, teknik olanaklarınız
kadar önemli olan şu, karşılıklı ortak dili bulabilmek. Gittiğiniz bölgede, -yabancıydım- bir
yabancı gibi davranmak yerine, hassasiyeti ve insanların kültürel konuları nelerdir, neler onların kalbini ve zihnini kazanmamıza yardımcı olabilir, nasıl ikna edebiliriz şeklinde yaklaşarak
gerçekten çok başarılı sonuçlar almıştık. Hatta başkent Monrovia’dan sonra tüm kampanyalarımızda diğer bölgelerle yarışıp ikinci oluyorduk, seçimlerde bölgemiz en çok oyu almıştı.
Bütün bu olumlu şeylere rağmen kendi adıma başarısızlık hanesine yazdığım ve ortak dil
bulamadığım olumsuz bir şeyi de söyleyeceğim. Açıkçası bu konuda sizlerden de destek
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
bekliyorum. Bazı ülkelerde belki bunu aştınız ama Liberya aşamamıştı. Bazı arkadaşlarımız
bana kızabilir ama bunu söyleyeceğim. Bence Afrika’daki “kadın sünneti”, istatistiğe girmeyen çok yüksek ölüm oranlarının yaşandığı sonuçlara neden olan, gelenekten çok, sağlık
sorunu olarak düşündüğüm bir konu. Biliyorsunuz ki Liberya, Afrika’nın seçimle iş başına gelen ilk kadın Başkanını seçti. Ona rağmen bu konudaki yasaları hâlen değişmedi, bu konuyu
konuşmak tabu. Kadınlar Gününde kadın gruplarındaki arkadaşlarıma, en azından kadınlar
arası bir şey yapalım, doktor getirelim diye yalvarmıştım, çünkü onbinlerce kadın doğum
yaparken ve tetanostan ölüyor. Siz de biliyorsunuz ki, Afrika’da milyonlarca kadın, -diğer
hastalıkların yanı sıra- idrarını tutamıyor, böyle ömür boyu sürecek hastalıklarla boğuşuyorlar
ve bunu konuşmak tabu. Liberya’da konuşamadık. Kadın grubundaki arkadaşlarımın bana
sürekli olarak söylediği, “Şerif buna dokunma, çok tehlikeli, bunu konuşamayız, biliyoruz,
çok acı çekiyoruz, çok zorluklar yaşıyoruz ama buna dokunamayız.” Medyadaki arkadaşlarıma gittim, onlar da, herkes, -bir dokunulmazlık zırhı vardı- korkuyordu.
Size bir örnek vereceğim. Ülkem Türkiye’de de namus cinayetleri işlenirdi ve hâlen işleniyor.
Yıllarca birçok yöremizde tabuydu, bu konuşulmuyordu. Son yıllarda medya bu konuda çok
ciddi bir şekilde kampanyalar, eğitici programlar yaptı, çok hassas davrandı. Bunun sürekliliği sonucu toplumda hassasiyet oluştu ve yasalarımız değişti, çok ağır cezalar getirildi.
Bitmedi ama en azından o insanların, yardıma ihtiyacı olduğunda ulaşabilecekleri, sığınabilecekleri yerler açıldığı için daha olumlu bir evreye, daha olumlu bir sürece girdik, bunu
konuşmayla becerebildik. Ülkenizde yoksa bu konuda yasalarınızın değişmesine öncülük
etmenizi ve Türkiye’den de bu konuda maddi-manevi çalışmak isteyenler destek vermenizi
rica ediyorum.
Afrika genelde dışa bağımlı, birçok ülkede dış yardımlarla yaşam sürüyor. Dünyada şöyle
bir şey var, insanlar, şurada 50 ölü, burada 60 ölü, burada açlıktan bin kişi ölmüş, hiç umursamayıp sıkılıp televizyon kanallarını değiştirirken, aynı konularla ilgili bir filme gidip sinemadan ağlayarak çıkabiliyor. Hikâyeyi doğru anlattığımız takdirde insanlara ulaşabiliriz. Afrika’yı
daha iyi anlatmak için de, teknik haberlerimizden çok hikâye dilimizi, gerçek olayların anlatılışını, anlatım yöntemini biraz daha değiştirmeliyiz diye düşünüyorum. Çok teşekkür ederim.
Guy-Gervais KİTİNA
Çok teşekkürler sevgili meslektaşım. Evet, teşekkür ederim.
Aslında sabahtan beri konuştuğumuz konu, medyanın rolü
nedir, medyanın yeri nedir, gazetecinin, günümüzün modern toplumundaki yeri nedir? Tabi ki birçok opsiyonumuz
var önümüzde, gazeteci etkili bir şekilde etkin olabiliyor
mu? Bu %n gazetecilerin sonuçta belli inisiyatifler çerçevesinde etki göstermeleri, örneğin televizyon, radyo kanalları
vasıtasıyla bir sinerji yaratması gerekiyor. Bu şekilde sivil
toplumu etkileyerek onların sözcüsü olabiliriz. Aynı zamanda sözü olmayanların da sözünü
taşımamız gerekiyor. Bizim rolümüz, sadece bilgi aktarmak değil, aynı zamanda toplumdaki
bazı sapmaları dile getirmektir. Belki de aynı şekilde burada girişimlerden bahsettik, size örnekler vereceğim. Medyanın gücü sayesinde ülkemde hükûmetin konumunu değiştirmesine
yol açabildik. Çünkü ortaklıkları vardı, şartları pek uymuyordu. Dolayısıyla sert bir şekilde
alan üzerine indik ve hükûmeti sorumluluklarını almaya davet ettik. Çünkü günümüzde iklim
değişiklikleriyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla halkımıza, çevremizi korumak istiyorsak bizim de
belli şartlara uymamız gerektiğini ve ağaçlarımıza, ormanlarımıza sahip çıkmamız gerektiğini
77
78
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
anlatabilmemiz gerekiyordu. Dolayısıyla iklim değişiklikler çerçevesinde, sonuçta medyanın
ve gazetecilerin rolü tabi ki çok önemli. Çünkü bu şekilde bizler aslında bilgi aktarabilir, farkındalık yaratabiliriz. “Dikkat! Eğer bunu yaparsanız, bunu sokağa atarsanız, bu durumda
çevreyi koruyamazsınız” dememiz gerekiyor. Sonuçta bizim sorumluluğumuz, bu çerçevede
güncel olan bir konu bu bahsettiğim. Ancak zamanımız kısıtlı, sadece beş dakikamız var.
Medyanın rolü dışında bizler tabi ki Türk basınından bahsettik, sınırlarını pek aşmayan, yani
Türkiye sınırlarını aşmayan ve Afrika’dan çok fazla bahsetmeyen bir Türk basınını konuştuk
biraz önce. Ama yakınlık, paralellikler var biliyorsunuz, Türkiye’de yaşananlar tabi ki Türkleri daha çok ilgilendiriyor. Ama globalleşme ile birlikte basının tam olarak rolünü oynaması
gerektiği ve bazı konular hakkında bilgilendirici, bazılarında eğitici olması gerektiğini biliyoruz. Sonuçta, farkındalık dışında yapılması gerekenler konusunda, medyanın rolü çerçevesinde birkaç teklif sunmak istedim. Sonuçta hükûmetlerin medyaya sağlaması gereken
bazı yardımlar var ki onlar da işlerini daha iyi yapabilsinler, daha iyi fırsatlara sahip olsunlar.
Özellikle Afrikalı ülkelerde belli kapalı kapılar var medya için. Bize aktarılarda bilgi eksikliği
var ve sonuçta bu gazeteciler için bir sınır oluşturuyor. Bu durumda beklentileri tatmin edemiyorlar. Dolayısıyla medyanın çalışma koşullarının güçlendirilmesi gerekiyor, yani medyanın
hükûmetle, hükûmet birimleriyle olan ilişkilerini güçlendirici bir mekanizma yaratılmalı ki, gazeteci de halkı duyarlı hale getirebilsin.
Son olarak, daha önceki konuşmacıların söylediklerine değinerek bitirmek istiyorum. Tabi ki
medyanın hükûmetlerle partnerlik şeklinde çalışması ve onlara gerekli bilgilerin verilmesinin
sağlanması gerekiyor. Çünkü bu bilgi verilmezse, sağdan soldan gazeteciler bunu kolay
kolay bulamaz, belli bilgilerin gazetecilere aktarılması lazım ki bu şekilde onlar da farkındalık
yaratabilsin ve halkı eğitebilsin. Bunun için de, dediğim gibi bazı tavsiyeler var dile getirmek
istediğim. Tüm bu şekilde sonuçta global dünyadaki farklı problemleri ele alabilelim. Tabi ki
hükûmetlerin, örgütlerin, organizasyonların bir şekilde sinerji yaratması gerekiyor belirli bir
konu etrafında. Diyelim ki, sağlık, gerçekten ülkelerimizde çok önemli, gelişmekte olan ülkelerde çok önemli bir konu. Sağlıkla ilgili konularda gazetecilerin alarm düğmesine basacak
ilk aktörler olması gerekiyor ki, bir şeyin doğru gitmediği yerde bazı şeyler düzgün gidebilsin.
İşte, birkaç kelimeyle aslında genel olarak bu konu hakkında söylemek istediğim bunlardı.
Çünkü medyanın gerçekten bazı konularda farkındalığı artırması gerekmektedir.
Brice HOUSSOU
Teşekkürler Sayın Başkan. İlk olarak sizlere her birimizin,
burada bulunan her birimizin aslında bildiği şeyleri hatırlatmakla başlamak istiyorum. Bunlar, aşağı yukarı elli yıl önce
Çin, Afrika ülkeleri kadar uzaktı diyebiliriz. Yani şu an herkes
Çin’in ne olduğunu biliyor. Çin, hem bir fabrika hem de dünyanın mağazası, aşağı yukarı her şey orada üretiliyor. Biz
ise medya oldukça gelişmiş diyebiliriz, uyandık artık. Şu an
Türkiye’ye baktığımızda gelişmek istedi ve bunları liderleri
sayesinde başardı. Şimdi ise günümüzde bizi ağırlayan ülkenin hangi seviyeye ulaştığını
görüyoruz. Bu seviyeye gelene kadar, Avrupa’nın kapısını çalana kadar neler yaşadığına
bakmamız lazım. Afrika da bunu yapabilir ve medya da buna katkıda bulunabilir. Bu Forum vesilesiyle, sizlere tabi ki her ülkenin menfaatleri olduğunu biliyoruz, elbette Türkiye’nin
menfaatleri var, Türkiye de gelişti, bunu görüyoruz. Ama bizler nereden menfaat elde edebi-
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
leceğimize ve bu işbirliğinden neler kazanacağımıza bakmamız gerekiyor. Bir yardım değil,
sonuçta bu bir partnerlik. Afrika’nın yardıma değil, iş yapmaya ihtiyacı var ve medya burada
tabi ki rollerinin git gide daha çok farkına varıyor. Çünkü çevre, kalkınma, sağlık ve güçle ilgili
olarak çok önemli rolleri var. Bu konulardan bahsederek halklarının bilinçlemesini sağlamaları gerekiyor. Tabi ki burada Afrika’dan bahsettiğimizde yani sağlık, kalkınma, vesaire, sonuçta
bütün dünyanın kalkınması bir şekilde bizi etkiliyor. Şu an iklimsel değişiklikler yaşanıyor ve
bunun hepimize, sanayiye ve diğer konulara da etkisi var. Afrika’nın iklim değişikliklerinden
ne kadar ağır etkilendiğini biliyoruz. Medyanın bir şekilde buna uyarıcı etki gösterebilmesi
gerekiyor.
Göçlerden bahsettiğimizde, belki de bazı ülkelerde çok fazla ümit kalmadı ve bazı Afrikalılar
kıtadan ayrılıp Avrupa’ya gidilmesi gerektiğini düşünüyor. Neden? Avrupa’daki medya, evet,
süper gelişmiş kıtayı gösteriyor bizlere. Aslında medya burada bir şeyler yapabilir. Hatta bazı
şeyleri eleştirerek gerçeği yansıtması gerekiyor. Çünkü günümüzde, farklı yerlerden gelen
çöpler, atıklar bile bizim ülkemize getiriliyor. Afrika’da ne yazık ki hâlâ medya bu güce sahip
değil ve bu kara mizaha, bu bahse karşı gelemiyorlar ve sorun burada aslında. Çünkü Afrika,
sadece büyük televizyon kanallarının gösterdikleri gibi bir kıta değildir. Sadece açlık, fakirlik
değildir, gelişen Afrika vardır, istekli olan Afrika vardır. Bunu öğrenmeye çalışmamız gerekiyor, tabi ki medyanın rolü çok önemli bu durumda.
Özetleyecek olursam; aslında bu hedefe nasıl varabiliriz? Sonuçta Forumu kullanabiliriz bu
hedefe varmak için, çünkü Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişki Afrika medyasının gelişmesini sağlayabilir. Radyolar, basın bu konularla ilgilenmezse bir şey yapamıyorsunuz.
Sonuçta global şekilde bir yere sahip olmamız lazım. BBC’yi izlediğimizde, örneğin kalkınmadan bahsediyoruz, ama her zaman dünyanın diğer bölgeleriyle karşılaştırılıyoruz. Sonuçta
ne oluyor? İşte, açlıktan, fakirlikten bahsediliyor. Afrikalıların uluslararası düzeyde rekabet
edebilecek kendi büyük medyasının olması gerekli. Örneğin Orta Doğu’daki gibi, yani burada büyük Afrika medya kanalları, şirketleri olursa belki “Afrika Afrika” adında veya farklı
televizyon kanallarımız olabilir. Türkiye ile Afrika konusundaki işbirliği medyanın güçlendirilmesi konusunda etki yapmalı. Afrika medyası, Türk medyasına ne getirebilir ve karşılıklı
olarak Türk medyası Afrikalı medyaya ne getirebilir ki onlar da ülkelerinin gelişmesine katkıda
bulunabilsin. Dolayısıyla Türkiye ile Afrika arasındaki işbirliğinin farklılık göstermesi lazım.
Yani bugüne kadar yaşanılanlar gibi olmaması gerekiyor. Çünkü Batı ile neler yaşadığımızı
biliyoruz. Türkiye ile olan işbirliğinin bir değişiklik yaratması ve bu şekilde hem Türkiye’nin
hem Afrika’nın bu işbirliğinden bir şeyler kazanabilmesi gerekmektedir. Teşekkür ederim.
Ahmet Lütfi AKAR
Brice Houssou’ya çok teşekkür ediyorum. Olaya değişik bir perspektiften baktı, biz de bundan çok faydalandık. Özellikle ülkemle alakalı atıfları oldu, çok teşekkür ediyorum. Bundan
sonra da kendisinden istifade etmek isteriz.
79
80
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
Alhaji Abdul-Rahman Harruna ATTAH
Sayın Başkan, meslektaşlarım ve katılımcılar, herkese çok
teşekkür ediyorum. Devam eden bu programda Abuja’daki Thisday gazetesi için en azından bir dayanışma sergilememiş olsaydık bu benim adıma, daha doğrusu bizim
adımıza büyük bir ihmal olurdu. Gazete bombalandığı esnada eğitim bakanları konferansına katılmak üzere bizzat
Abuja’daydım. Öyle sanıyorum ki bu tip uluslararası platformlara çıktığımız zaman bu fırsatı mesajımızı daha yüksek
sesle ve daha açık bir şekilde iletmek için kullanmalıyız. Medyadaki arkadaşlarımızın yanında
olacağımızı, suçluların cezasız kalmaması için uğraşacağımızı, birileri tarafından ateş etme
aracı olarak kullanılan medyayı desteklemeyeceğimizi dile getirmeliyiz. Sayın Başkan izninizle şunun kayda geçilmesini istiyorum, bizler bu öğleden sonra buradan Nijerya’daki Thisday
Gazetesine birlik mesajlarımızı gönderiyoruz ve onların acısını paylaşıyoruz. Henüz geçen
hafta bombalandı, bunun için teşekkürler.
Ele almamız gereken konuya dönecek olursak, medyada ortak bir gelecek tasarlamak adına
genel bir başlık var ve bizlere konuşmamız için verilen alt başlık ise “kalkınma, göç, çevre,
sağlık vb. gibi konularda bilinci artırmada etkili bir faktör olarak medya”. Birçok geniş konu
var, fakat bunu BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19’uncu maddesi bakımından ele
almaya karar verdim. Buna göre görüş bildirme ve sınırlara bakılmaksızın herhangi bir medya aracılığıyla bilgileri veya düşünceleri araştırma, alma ve açıklama özgürlüğü bir insan
hakkıdır. Bana kalırsa, medya ve bizim burada nasıl bir rol oynayabileceğimiz konusunda
konuşurken bunu bir siper olarak kullanmalıyız. Çünkü hükûmetler, bireyler, çıkar grupları
ile uğraşırken bizim işimizin aynı zamanda bir insan hakkı olduğunu unutuyoruz. Sizler ve
üye devletler bu yasayı kendi milli anayasanızda savunuyorsunuz. Benim ülkem Gana’da
ise Anayasanın 12’nci bölümü biraz belirsiz. Bölümün ilk maddesi “medyanın özgürlüğü ve
bağımsızlığı burada garanti altına alınmaktadır” demektedir. Daha sonra gelen maddeler işi
bir adım daha ileriye götürüyor ve Gana’da sansürün olmayacağını söylüyor.
Aslında bunu Abuja’daki bomba olayından sonra yazdım. Çünkü şunun farkındayım ki,
bizlerden çok şey beklenmesine, medyadan çok şey beklenmesine rağmen bizler nesli tükenmekte olan türleriz. Ve biz hiç medyanın güvenliği, medyanın hayatta kalması hakkında
konuşmuyoruz, aksine konuşulan Gana’da sansürün olmayacağıdır. Madde 19 kapsamında
Gana Anayasasına göre ayrıca: “Kitle iletişim araçlarının bütün kurumları Anayasanın ilkelerini, hükümlerini ve hedeflerini destekleme noktasında özgür olacak ve hükûmetin insanlara olan sorumluluğunu ve hesap verilebilirliğini destekleyecektir“. Hükûmetler ile çalışırken,
evet, her zaman oynamamız gereken bir rol olduğu söylenir. Ancak hükûmetler ve medya
çoğunlukla su ve yağ gibidir, tam olarak birbirimize karışmayız. Hükûmetler bir şeyi yapmanızı bir eliyle isterken diğer eliyle onu sizden almaya çalışır. Bu sebeple bizlerin özgürlüklerine,
böylelikle de işbirliği ve yardımlaşma vb. gibi hususlara yoğunlaşıyorum. Bizler medya olarak, Afrika’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde BM Bildirgesi’nde yer alan bu ambiyansı
ortadan kaldırmalıyız.
Madde 19’un BM İnsan Hakları Bildirgesi’nde kendine yer bulması boş yere değil, bunun
merkezinde kapsayıcı ifade özgürlüğü bulunmaktadır. İfade özgürlüğü hakkında konuşmak
her zaman hoşuma gitmiştir, çünkü bu bize yani medyaya anlam veren temel özgürlüktür.
Felsefi olarak bunun dayanağı çok basittir; İnsanlar olarak bizler, konuşma kabiliyeti ve ke-
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
limeleri kullanma yeteneği ile donatılmış tek yaratıklarız. Bazı bilim adamları yunuslar gibi
birtakım diğer yaratıkların da bazı özgün iletişim yöntemleri geliştirdiği konusunda hem fikir
olsalar da konuşabilen, okuyabilen ve yazabilen biz insanlarız. Dolayısıyla bu bizlerin üzerine
kalkınma, göç, çevre vb. gibi ortaya çıkan konuları nasıl koruyabileceğimize dair sorumluluklar koymaktadır. Bu sunumun başlığı bütün bu konuları ele almaktadır. Benim insan tecrübesinin daha geniş sepeti olarak bahsettiğim şey bin yıldan fazladır, kelimelerimiz içerisine saklanmıştır, çünkü bizlerin gücü kelimeden gelmektedir. Medya ortaya çıkmadan önce bugün
de bildiğimiz gibi yazarlar, şairler ve tarihçiler aynı konuları gündeme getirdi. Öyle ki, İncil’in
ve Kuran’ın kutsal metinlerinde bunlara birçok şekilde rastlamaktayız. Tarihin diğer metinleri
de öyle ya da böyle bu “insan tecrübesinin sepetine” gönderme yapmıştır.
21’inci yüzyıl dünyası, ICT’de (Bilgi ve İletişim Teknolojisi) sürekli olarak değişen gelişmeler
ile beslenen bilgi ağının yüksek hızda takip edilmesi gerektiğinden dolayı daha karışık ve
karmaşık bir hâl almıştır. Bu nedenle nerede olduğumuzu görmek açısından yaptığımız tartışmalar çok önemlidir. Konuştuğumuz şeyler artık gazete, radyo ve televizyon değildir. Aksine
konuşulan sosyal medyanın tehlikesiz kelimeleridir. Guardian’da nisan ayında Çinli yazar
Ai Weiwei tarafından kaleme alınan bir makalede, çok ilginç olduğundan bahsetmiyorum
bile, şöyle söyleniyor; “İnternet kontrol edilemez. Ve eğer internet kontrol edilemezse özgürlük kazanır. Bu, bu kadar basittir”. Aynı yazdığı gibi bu kendimizi içerisinde bulduğumuz
ambiyansın kendisidir. Potansiyeli öyle fazla ki dünya artık birçok uygulamacının yer aldığı
geniş bir medyadır. Gereken tek şey dünya ile iletişime geçmenizi sağlayabilecek ufacık
bir el cihazına sahip olmanızdır. Bütün konularda medyanın bilinci artırdığı inkâr edilemez
bir gerçekliktir. Çevremizdeki herkes kendi işinde kullanmak üzere çeşitli medya kaynakları
aracılığı ile birçok bilgi almaktadır. Editörün rolü, genç bireyler tarafından üstlenilmektedir.
Bilgiyi alırsınız, kendi seçiminizi yaparsınız, kendi yorumlarınızı eklersiniz ve devredersiniz.
Ancak bütün bu beceriler geleneksel medyada yer alan bizleri arka plana iter mi? Hiç sanmıyorum. Bizler hâlâ çok işe yarıyoruz. Aslında, yerimiz hâlâ aynı. Twitterdakilerin tweet atması,
facebooktakilerin birbirleriyle iletişim haline geçmesi gibi bizler de çevrimiçi yayınlarımızı ve
internet sitelerimizi sürdürüyoruz. Bu yeni alandayız ve çok iyi rekabet ediyoruz. İnsanlar bir
blogu okumalarına rağmen sonunda onun doğruluğunu kontrol etmek için geleneksel bilgi
kaynaklarına başvururlar. Peki neden? Çünkü kurallarla oynamamızı engelleyen belirli etikleri
ve ilkeleri izliyoruz. Kızgın bir blog yazarının aksine bizler çapraz kontrol yapmak zorundayız.
Bu blog yazarı yatak odasının ya da kendini iyi hissettiren bir yerin verdiği rahatlık ile içinden
geçenleri olduğu gibi yazabilir. Geleneksel medyadaki bizler ise bunu gerçekten yapamayız.
Bu sebeple çalıştayda yer alan bu soru konuyla çok ilgilidir. Çünkü araştırma yapmak, çapraz kontrol yapmak, öğrenmek ve politikaları etkileyebilen bilgiyi ortaya koymak durumundayız. Çünkü bizler etrafımızda olanlardan çok fazla anlam çıkarabiliriz. Bizlerin alakası ve
bunun sonucu hakkında süre gelen tartışma hep aynı olmuştur. Bu konu hakkında lafı daha
fazla uzatmak istemiyorum. Dünyanın birçok yerinde gazetecilerin, editörlerin, araştırmacı
gazetecilerin kalkınma, göç, çevre ve bazı tabu konular gibi konuları nasıl gündeme getirdiğini gördük. Politika değişikliğine yol açan tabu konularından ve medya çalışanlarının siyaset,
ticaret, yasadışı uyuşturucu ticareti ve hatta çevre ile ilgili çıkar gruplarının nasıl hedefi olduğundan bahsedildi. Bu her şeyi anlatıyor. İşte ben bu sebeple Nijerya’daki meslektaşlarımız
ile dayanışma içerisinde olmamız gerektiğini söyleyerek başladım, çünkü şu anda hedef
onlardır.
Konuşmamı bitirirken bu Forumun ana teması olan “ortak bir gelecek tasarlama ve medya”
başlığının bir zorluk olduğu görüşündeyim. Bu sebeple ortak bir gelecek ve medya tasarla-
81
82
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
ma bir zorluktur ama aynı zamanda medyanın bilinci artırma rolünden dolayı bir fırsattır da.
Bazılarımız kendini özellikle gelişmekte olan ülkelerde buldu. Sahip olduğumuz bu geniş
alanı insan anlayışına ve ilerlemesine yol açan değerleri teşvik etmek için kullanmalıyız. Eğer
bizler, medya çalışanları, hükûmetler, vatandaşlar hepimiz 19’uncu maddenin ruhuna uyarsak işimiz yapılandan çok daha fazladır, ancak bu biraz idealist bir yaklaşım. Çünkü gerçek
dünyada halkın bilme özgürlüğü ve hükûmetlerin kontrol etme güdüleri arasındaki çatışma
da ayrıca yaygın bir mevzudur. Çünkü bizler burada Türk Hükûmeti tarafından ağırlanmaktayız, çok güzel bir biçimde hem de, peki biz bu sebeple Türk Hükûmeti hakkında sadece
güzel şeyleri mi yazmak durumundayız? Bizler medya olarak tam nerede duruyoruz? Bu
konuları çözüm üretmek için değil fakat düşüncelere imkân sağlamak için dile getiriyorum.
Hükûmetler medyanın özgürlüğünün garantisini verebilirler ancak çoğu zaman bu garanti
bizlerden ne duymak, ne almak istediklerine bağlı olarak geri alınır.
Ortak bir gelecek tasarlarken Sayın Başkan, bu girişimdeki bütün paydaşlar öncelikle şunu
kabul etmelidir; medya ne hükûmetin verdiği bir hediye ne de istendiği vakit verilen ya da
alınan bir ayrıcalıktır. Medyada yer alan bizlerin ise hatasız, bilge, her şeye gücü yeten insanlar değil sadece emanetçiler olduğumuzu bilmemiz gerekir. Çünkü medyada yer alan
bazılarımız kendisini cehalete ve kibirli olmaya sürükledi, bu da bizi hükûmetlerden ve bizim
halkımızdan uzaklaştırdı. Son olarak, birkaç gün önce 3 Mayısta Tanzanya’nın Dar Es Salam
şehrinde Dünya Basın Özgürlüğü Gününde “Afrika medya patronları ve yöneticilerine yönelik
liderlik kılavuz ilkeleri”nin açılışında bulunan başkanım Sayın Amadou Mahtar Ba’ya sözü
bırakıyorum. Kendisi Afrika medya yöneticilerinden etiğin, mükemmelliğin ve iyi yönetişimin
çekirdek değerlerine bağlı kalmalarını istedi. Çünkü medya sektörünün yaptıklarının en son
değerlendireni her zaman okuyucu kitlesi olacaktır, dedi. Kürsüyü Sayın Başkana bırakıyorum.
Rosemary Okello ORLALE
Bu toplantının yapılmasını sağlayan siz Sayın Başkana,
Başbakana ve Afrikalı medya girişimcilerine teşekkür etmek istiyorum. Öğleden sonra burada otururken, Türk ve
Afrika medyası arasındaki rolü ve ortaklığı eleştirdiğimiz,
sorguladığımız için şu soruyu kendimize sormak istiyorum,
medyayı bir kaynak veya bir araç olarak görüyor muyuz?
Bu soru önceki Malezya Başbakanının bir zamanlar söylediği bir sözü aklıma getiriyor; “Bilgi düzeyi zengin fakat fakir
olan bir ülke görmedim ancak bilgi düzeyi fakir aynı zamanda da fakir olan ülkeler gördüm”.
Bu nedenle, biz Afrikalılar için eğer bilgimiz varsa Afrika kutsanmış demektir, hepimiz bilgi ile
kutsanmışızdır. Etkili bir faktör olarak medya üzerine bu öğleden sonraki oturumun başlığına
ilişkin bilinci artırma konusunda benim sorum şu alacak: “medya rolünü etkin bir şekilde
kullanarak kıtayı etkileyen meselelere dikkatleri çekebiliyor mu?”.
İletişimde yaşanan gelişmeler medyanın 50’lerde kaçırdığı bir rol olarak görülüyor. Devletin
medyayı zamanında belirli ideolojileri sürekli hale getirmek için kullanmış olduğu gerçeği
dolayısıyla medyayı, gelişimi artıran etkili bir araç olarak kullanma amacımızı kaybettirdi. Bu
nedenle medya için konuşmak gerekirse, aslında “faydacı ilişki” olarak adlandırılan hükûmet
ve uygulamacılar arasındaki bağın içerisindeyiz. Bu durum medyanın sahip olduğu etkin
rolünü kaynak olarak görmemesine yol açtı. Bunların her ikisi de hükûmetin bilgiyi etkili bir
biçimde kullanmamasına sebep oldu. Çünkü bizim kıtamızda kötü giden her şeyden medya
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
sorumlu tutulur. Hâl böyle iken, benim hükûmetim anahtar medya sahiplerinden biri ve şu
soru akla geliyor, anahtar bir ortak olarak medyanın etkili rolünü artırma noktasında hükûmet
nasıl bir tutum sergiliyor? Çünkü kamu parasını buna yatırıyorlar. Konuya, medyayı bölgemizde bir kaynak haline nasıl getirebiliriz noktasından bakıyorum. Sahip oldukları konumdan
dolayı Türk Hükûmetinden talep ettiğim anahtar şeylerden bir tanesi medyanın karşılaştığı
zorluklara bakmasıdır. Halihazırda küresel bir köyden, yeni teknolojilerden, sosyal medyadan
konuşurken kıtadaki medya halen modası geçmiş teknolojiyi kullanmaktadır. Aralığın sonuna
kadar biz de buna sahip olacağız ve analogdan dijitale geçeceğiz. Peki, kıta buna hazır mı?
Ve bu Türk Hükûmetinin elde etmek istediği bir çerçeve tipi mi? Ben buna sahip olduğumda
siz 4 binden fazla gazeteye sahip olacaksınız, Türkiye’deki medya çok gelişmiş durumda.
Bilinci artırma noktasında eğer medya teknoloji, eğitim, etik standartların uygulanması bakımından etkili bir biçimde desteklenmiyorsa bunu yapamayız. AMI gibi kuruluşlar sayesinde
Afrika Editörler Forumu editörleri rollerine etkili bir biçimde bakmaları için bir araya getirmektedir. Tekrardan, bu toplantıyı bu kadar önemli kılan şey aynı zamanda Afrika içerisindeki
medyayı da kendi içine bakmaya yönlendirmesidir. Afrika’yı dünya üzerinde nasıl konumlandırdık? Türkiye gibi diğerleri kendilerini ortaya çıkan pazarlar olarak markalaştırıyorlar.
Afrika’da da sahip olduğumuz pazarlar var fakat markalaştırma diğerleri arasında yani o kıtada olur. Peki, etkili olabiliyor muyuz? Ve şunu hatırlamalıyız, iletişimden bahsettiğimiz zaman
sadece bilginin aktarılmasından bahsetmiyoruz. Ayrıca toplumun katılımını da bunun içine
sokuyoruz. Ve çoğu zaman medya, aralarında kadınların ve marjinal topluluğun da olduğu
toplumu arka planda bırakır. Yani hastalıklara karşı yapılan insani yardımları haber yaptığımız
zaman, -Haiti’de olduğu gibi- bu insanları sadece istatistiksel olarak ele alıyoruz. Haberlerde onların seslerine bile yer vermiyoruz. Durumu anlamamızda bizlere yardım edebilecek
bilgilerini bile sormuyoruz, bu nedenle de etkili bir yardım sağlanmış olmuyor. Bu küresel
medyanın Afrika’yı uygun bir yer olarak gördüğü, aynı zamanda Afrika’yı markalaştıran diğer
bir faktör. Al Jazeera, CNN ve diğerlerinin Afrika içerisinde konumlandığını görürsünüz. Peki,
Afrika olarak, Afrika’yı dünyaya haber yapmak için biz nasıl konumlanmalıyız? Dolayısıyla
bilinçliliğin değiştirilmesi dış bağlam içerisinde olan bir durumdur. Buna bir örnek vermek
istiyorum, Prenses Diana öldüğünde, onun gömüldüğü gün benim de köklerimin dayandığı
Kenya’nın uzak bir köyünde bütün köylü bu olayı CNN’de izlemek için bir otelde toplandı,
çünkü televizyon alma imkânları yoktu. Bu şartlara rağmen kraliyet mensupları ile birlikte yas
tutuyorlardı. Afrikalıların çok çeşitli yas tutma yöntemleri vardır. Ancak buna rağmen olay çok
daha ilerilere gitti ve sıradan insanlar için bile bir gerçek haline geldi. Bu bizim medya olarak
sahip olduğumuz etkidir. Bilinçliliği olumlu değişikliğe nasıl yönlendirebiliriz?
Yine internetten bahsedersek, örneğin, o bize kullanabileceğimiz bir imkân tanıyor. Şunu bilmeliyiz ki kıtada birçok gazetenin bile dijital bir platformu, basılı yayını, TV kanalı ve youtube’u
var. Bunun gibi şeyler değişim konusunda bizlere yardım edebilir. Bunu herkes biliyor, ama
yine de Kenya’yı yani Em-Pesa’yı örnek olarak göstermek istiyorum. Bu mobil bankacılık
öyle bir dönüşüm geçirdi ki hiç kimse bu kadarını tahmin edemezdi. Öyleyse izlediğimiz
yolu değiştirmek için bu gelişmeleri nasıl kullanabiliriz? Medya çalışanları oynayabileceğimiz
rolün farkında olmalıyız. Elbette yeri geldiğinde etrafımızda gerçekleşen HIV AİDS, sıtma,
sıtmanın yok edilmesi ve birtakım diğer kampanyaların bir parçası olduk ancak bizler bu
toplulukların hastalıklarla nasıl mücadele edebileceği konusunda hiçbir fırsat sunmadık. Şu
gerçeği kabul etmeliyiz ki modern toplum demokrasi, sosyal ve ekonomik adalet, ulusal
birlik, sosyal disiplin ve diğer konular tarafından şekillenir, ancak aktif ve uyumlu bir medya
olmadan Türk Hükûmetinin Afrika ile ortaklık yapmayı planladığı hayal bile gerçekleşemeyebilir, çünkü bunun kamuya yansıtılması gereklidir. Kenya’nın Türkiye’yi nasıl gördüğünü
83
84
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
öğrenmek istemiştiniz, benim geldiğim yerden bakıldığında Türkiye yani siz, kaliteli ve ucuz
gıdaları alabildiğimiz bir ülkesiniz. Ancak bunun ötesinde, biz Türkiye’yi Afrika’nın halkı ile
birlikte uzun bir yolda birlikte yürüyecek anahtar bir ortak olarak görmek istiyoruz, çünkü
bu ortaklık gün yüzüne çıkarılmalıdır. Bu uzun süreli midir; kısa süreli midir; ya da ne tür bir
ortaklık hakkında konuşuyoruz?
Diğer bir konu da bizler medya insanları olarak, burada daha önce de söylenmişti, iletişimin
gelişmesine verdiğimiz önemin yanı sıra farklı noktalara da sahip çıkmalıyız. İnsan onuru,
eşitlik ve diğer başka değerlere sahip olmalıyız. Aynı zamanda, insanların becerilerini geliştirmek, hükûmetin bilgili yönetim düzeyini artırmak, örgütlü bir biçimde ortaklığı artırmak ve
böylelikle de insanların olaylara bakış açılarını değiştirme amacıyla onları eğitmek için sahip
olduğumuz potansiyeli yeniden ortaya koymalıyız. Eski çağ dünyası olarak adlandırdığımız
yerden bilgi çağına geçmeliyiz ve bu herkes için faydalı olmalıdır. Ve bunu da başarılı bir iletişim sağlayarak, sıradan insanları dinleyerek gerçekleştirebiliriz. Ayrıca hiçbir zaman dikkate
alınmayan marjinal insanların bakış açılarını da buraya katmalıyız. Peki, sağduyu dediğimiz
şey, felaketler, salgınlar veya trajedi olarak adlandırdığımız herhangi bir şey ortaya çıktığında özellikle bunların üzerini kapatıp bir yetkili ya da politika yapıcı ile görüşmek midir? Çok
nadiren sıradan bir insanın görüşlerini alıyorlar. Bu konuya bütüncül bir açıdan yaklaşmamız
gerekli ve diğer bütün alanlara da eşit kıstaslar getirmemiz gereklidir.
Ayrıca bu bilgiyi herkesin erişebileceği hale getirmeliyiz. Hükûmet her zaman medyanın kendisini yeterli düzeyde bilgilendirmediğini iddia eder ancak hükûmetin sahip olduğu bilgi her
zaman kendi dosyasında belirtilir ve bu hiçbir zaman medyaya iletilmez. Aynı zamanda kamunun da buna erişimi yoktur. Gizlilik kanununu yürürlükten kaldıran birkaç ülke var. Eğer
bunu gerçekten gelişim, kalkınma için bir kaynak olarak kullanmak istiyorsak bilgiyi erişilebilir
hale getirmeliyiz. Uğraşmamız gereken diğer bir alan eğitim. Yine ortaklık üzerinden bakacak
olursak Türkiye, Afrika’ya uzanıp eğitim kurumlarını güçlendirebilir. Becerilerin artırılmasına,
sıradan insanlarla daha etkili bir biçimde iletişim kurulmasına olanak sağlayabilir.
Üzerinde durulması gereken diğer bir konu kapsayıcı olmanın desteklenmesidir. Herkesin
bildiği gibi, Afrika’nın siyasi düzeninden bahsedecek olursak insanların % 60’ı marjinal topluluklarda yaşıyor. Bu bilgiyi kaynak olarak kullanmak istediğimizde kendine özgü bir etki
ortaya çıkıyor. Ayrıca meseleler de bir çerçeve içerisinde toplanmalı, böylelikle hem insanlar
hem medya etkili bir faktör haline gelebilir. Çoğu zaman insanlar kendi iletişim yöntemlerine
güvenirler. Ve Afrika bağlamında iletişim araçları olarak davul ve fısıltı gazetesini kullandıklarını söylerler. Ve yine de bu iletişim kendini SMS’in var olduğu bir platformda buldu. Dolayısıyla
“bilgiye dayalı bilgi” diye adlandırdığımız bizlerin hayatını değiştirebilen bir kavramı getirerek
bu tip iletişimin anlatımını değiştirmek durumundayız. Hastalıklarla mücadele, tarımın geliştirilmesi ve çıkarların kullanılması bakımından, sıradan insanlar olarak daha iyi bir hayat
yaşamak zorundalar. Sonuncu ama son derece önemli olarak bizler medya olarak bu Türkiye
Afrika ortaklığında oyun değiştirici olabilir miyiz? Bu ortaklığı bir sonraki düzeye taşımak istediğimizde medya merkezi bir rol oynayabilir mi? Teşekkür ederim.
Ahmet Lütfi AKAR
Değerli fikirleri için Bayan Orlale’ye çok teşekkür ediyoruz. Çok değerli katılımcılar, değerli misafirlerimiz; bugün bu oturumumuzda “Kalkınma, Göç, Çevre, Sağlık vb. Konularda
Medya”yı tartıştık. Oturumu kapatmadan evvel, bir konuşmacı, aynı zamanda bir Kızılay hareketinin mensubu olarak bazı fikirlerimi söylemek istiyorum. Kalkınma, göç, çevre, sağlık,
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
hepsi, özellikle Kızılay, Kızılhaç hareketinin çok yakından ilgilendiği, çok yakından takip ettiği
hadiselerdir. Biz uluslararası Federasyon Yönetim Kurulu üyesiyken yönetim kurulunda uzun
yıllar göç, çevre ve sağlık açısından olayları irdelemiştik. Bu konuda epey derin bir altyapımız
oluştu.
Şunu söylemek istiyorum: Medya bu işlere, özellikle göçe bakarken, göç neden oluyor, hangi
hadiseler, hangi şartlar göçü tahrik ediyor, göç nereden nereye oluyor, göç edilen veya orijin
olan ülke ve hareket edilen ülkenin şartları nelerdir? Bunları da iyice incelemesi ve bu konuda
insanları aydınlatması gerekir. Benim ülkem de Doğudan Batıya göçün köprüsü konumunda
olan bir ülkedir, doğumuzdaki ülkelerden, Batımızdaki ülkelere şiddetle göç edenlerin bir
uğrak noktasıdır. Afrika’nın da, Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya geçişte bir göç trafiği olduğunu
gayet iyi biliyorum. Göçler sırasında orada çok dramatik hadiselerin yaşandığını, insan vicdanını son derece sızlatan olayların oluştuğunu bilmekteyim. Bu bakımdan, medyamız, medyalarımız, ortak bir lisanla bu tür konulara da yer verirse, sebebiyle alakalı konuları irdelerse
kalkınmayla alakalı konuya da daha fazla hizmet etmiş olur diye düşünüyorum.
Şunu gayet iyi biliyorum ki; yerlerinden edilmiş insanların, göçe zorlanmış insanların olduğu
yerlerde sağlık ve çevre felaketleri de ardından gelmektedir. Dolayısıyla, bunlar bir bütündür.
Nerede bir göç varsa, nerede yerinden edilmişlik varsa, onun arkasından çevre ve sağlık
sorunları gelmektedir. Mesela Sudan’da, Somali’de, lüzumsuz yere yerinden edilmiş, lüzumsuz savaşlar dolayısıyla, çarpışmalar dolayısıyla yerlerinden edilmiş insanların ne kadar kötü
sağlık şartlarında olduklarını, ne kadar kötü çevre şartlarını paylaştıklarını yakından gördüm.
Bu açıdan ve her açıdan irdelenmeye değer bir olaydır. Hedefimiz, insanların mutluluğu olmalıdır. Türk Kızılayı Genel Başkanı olarak, bu oturumda sizlere hitap ettiğim için ve böyle bir
yerde moderatörlük yaptığım için çok memnunum. Katılımcılara, bütün arkadaşlarımıza çok
teşekkür ediyorum.
Bütün Afrika medya mensuplarına, Türkiyemize hoş geldiniz diyorum. Türk Kızılayı’nın insanlık yolunda ve sizlerin her zaman emrinde olduğunu bir kez daha belirtiyorum. Hepinize sevgi
ve saygılar sunuyorum.
85
86
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
B SALONU
II. OTURUM
ARABULUCU OLARAK MEDYA:
ÇATIŞMALAR VE TERÖRİZME KARŞI
SAVAŞI KAZANMAK
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
B SALONU - II. OTURUM
Arabulucu Olarak Medya: Çatışmalar ve Terörizme Karşı
Savaşı Kazanmak
Moderatör: Prof. Dr. Bülent ARAS
Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı - Türkiye
Konuşmacılar : Metehan DEMİR
Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi - Türkiye
Filomena SİLVA
Director of A Semena Newspaper - Cape Verde
Hany El SAYED
Al Gamhariya Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı - Mısır
Albert CHAİBOU
Uluslararası Fransızca Konuşan Ülkeler Basın Birliği - Nijer
Willy Edward OGUNDE
Jambo Leo Newspaper, Genel Yayın Yönetmeni - Tanzanya
/
87
88
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
Prof. Dr. Bülent ARAS
Moderatör
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün tertip etmiş olduğu Türkiye-Afrika
Medya Forumu ikinci akademik oturumuna hoş geldiniz.
Konumuz: “Arabulucu Olarak Medya: Çatışmalar ve Terörizme Karşı Savaşı Kazanmak”. Birbirinden değerli beş
konuşmacımız olacak. Medya ve akademinin çeşitli kesimlerinden çok değerli sunumlar dinledik ve bu salondaki ilk
oturumda Afrika’nın bugünü ile ilgili genel bir resim elde
ettik. Artık daha spesifik, daha doğrudan ve medya ile ilintili konulara girme zamanı geldi
diyerek panelimizi başlatmak ve sözü Sayın Demir’e vermek istiyorum.
Metehan DEMİR
Öncelikle tabi dünyanın dört bir yanından, Afrika kıtasından ve yakın bölgeden gelen tüm misafirlere hoş geldiniz
diyorum. Ayrıca, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünü bu organizasyondan dolayı tebrik etmek lazım.
Az önce Genel Müdür Yardımcısı Sayın Erkan Durdu 300
civarında katılımcının olduğunu ve organizasyonun Türkiye
çapında da tüm hızıyla devam edeceğini söyledi. Çok mutlu oldum. Bunlar eskiden çok büyük ülkelerin yaptığı önemli
organizasyonlardı. Artık Türkiye de “Bu işin içinde ben de varım” diyor. O nedenle, bir kere
daha bu ülkenin vatandaşı olduğumdan dolayı da gurur duydum.
Şimdi, dün bu konuyu konuşurken herhalde bugün bildiğim ve anladığım kadarıyla yine
medyanın çatışma bölgelerindeki rolü ve uluslararası boyutunu irdeleyeceğiz. Meslek gereği
her ne kadar bugün gazetede yöneticilik yapsam da çok aktif bölgelerde sayısız defa görev aldım, dünyanın çok zorlu coğrafyalarında. Her gazeteci kendini “işte şunu yaptım, işte
bunu yaptım” diye anlattığında onların yarısının yalan olduğunu düşünsek de belli bir bölümü
mutlaka yaşanmıştır. O nedenle, oradan aklımda kalanlarla birlikte bugün artık bilgiye dönüşmüş ve benim için gerçeklik oluşturan konuları size bizzat yansıtmaya çalışacağım elimden
geldiği kadarıyla.
Bir kere, dünyada çatışmaların yaşandığı zorlu bölgelerdeki medyanın rolünden yola çıkarsak, gerçekten çok belirleyicidir. Ama zorlu bölgeler demek, zaten problemlerin artık silahlı çatışmalara ve kan akışına döndüğü, büyük krizlere büründüğü bölgeler anlamına geldiğinden dolayı burada her türlü provokasyon, spekülasyon ve ajitasyonun olduğunu da
unutmamak lazım. O açıdan, medyanın orada yapacağı rol çok belirleyicidir. Sizin geldiğiniz
coğrafyanın birçok bölgesinde bulunduğum için, medyanın tamamıyla objektif olması zaten
idealde istenendir, beklenendir. Ama medya ne kadar iyi, objektif, insan hakları paralelinde
ve oradaki mazlum ve mağdur halkların korunmasında iyi rol oynarsa bölgesel ve dünya
anlamında kamuoyunun uyanmasına neden olur.
Bosna savaşında oradaydık -1992-1995 arasında- medya uzun süreli –özellikle Batı medyasından bahsediyorum- ağırdan aldığı için ve Batı koalisyonunun orada fazla menfaati olmadığı için biz ve benzer medya elinden geldiği kadar yayın da yapsa bu tüm dünyaya
duyurulmadı. Orada yaşanan çok büyük insanlık dramı olsa da, Sırplar tarafından yapılan bir
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
katliamdı. Çok sonrasında Batılı medyanın da yavaş yavaş işin içine girmesiyle ve objektif
yayınlarıyla oradaki büyük katliamı yansıtmasıyla dünya yavaş yavaş da olsa -ki, çok geçti,
insanlık anlamında- ilgi göstermeye başlamıştı. Biraz önce dünyadaki kriz bölgeleri, çatışma
alanlarından söze girdiğimizde hep söylemeye çalışıyorum, iki önemli başlık vardır bana
göre bugünkü konuşmada. Birinci başlık: Medyanın o bölgeden olabildiğince objektif yayın yapması, kamuoyu açısından da hangi medyayı izlediğinize dikkat edilmesi. Çünkü kriz
bölgesi demek, aynı zamanda her tür ajitasyonun, provokatif ve spekülatif değiştirmenin de
olduğu alan anlamına gelir. Herkes kendi medyasını oluşturup haklılığını ispat etmek için sizi
yoğun bir bilgi, belge ve psikolojik harekât bombardımanına tutar. O nedenle, eğer gerçek
medya mensupları olarak orada yer alıyorsak bunu da işin kuralına uygun yapıp karşımızda
medya kimliği adı altında tarafların bize manipülatif yansıtmaya çalıştığı, kamuoyuna yansıtmaya çalıştığı resmin üzerine geçen bir gerçekliği oluşturmamız lazım.
Bugün dünyanın birçok bölgesinde medyanın rolünün ne kadar önemli olduğuna ve bir kare
fotoğrafın bile ne kadar büyük kitleleri, dünya kamuoyunu harekete geçirebildiğine defalarca
şahit olduk. Sayfalarca yazı yazmak yerine, fotoğraf makinesiyle ya da kameradan bir kare
görüntü yaşanan gerçek zulmün, problemlerin ne olduğunu anlatan bir şey inanın çok daha
etkili olabilecektir. Bu paralelde bazen bir yazıya hiç gerek olmadığını, bir foto muhabirinin
binlerce askerin yapabileceği görevden çok daha fazlasını yapabilme gücüne çektiği kareyle veya anlık bir görüntüyle sahip olabileceğini düşünüyorum. Ama dünyada tabi medya
aynı zamanda bir psikolojik harekât ve propaganda aracı olarak da kullanılıyor. Psikolojik
harekâtla vicdan arasında da kocaman bir kalın çizgi var. Bazen haber yaparken millî duyguları, uluslararası dengelerdeki bakış açılarının hepsi fotoğraf çekerken, deklaşöre basarken
ya da o satırları yazmaya başlarken üzerinize ağır bir psikolojik yük getiriyor. Ama resim eğer
karşınızda ise ki ben geçen hafta Saraybosna’daydım o anılar tekrar o yıllar gözümün önüne
geldi. İki defa bombalanan pazar yerinde yürüdüm, çok kanlı görüntüleri hatırlıyorum. Oradaki görüntülere bakıp aslında dünyada medya ya da kamuoyuna haber verme özgürlüğü,
vicdani sorumluluk adı altında tek bir cümle yazılabileceğini ve orada bir katliam olduğunu
yazmak gerektiğini düşündüm, başka hiçbir şey yazamazsınız. Üzüntü, dram, katliam vardı
orada. En son 1995’te gitmiştim, üzerinden on altı yıl geçmiş ve hâlâ aynı dram benimle
buluştu. Bu demektir ki gerçeklik her zaman o bölgelerde aynıdır.
Medya meselesi, tabi, büyük bir güçtür aynı zamanda, ama güç yönetilebildiği ve insan yararına kullanılabildiği takdirde bence bir anlam kazanır. Yoksa değerleri yakıp yıkmak, psikolojik
harekât ya da bir propaganda aracı olarak kullanmak maalesef gazeteci değil, o zaman bu
işin birer maşası haline geliriz. Dediğim gibi, iki ana başlık vardır; bir, olay yerinde medyanın
yansıttığı görüntüler sayesinde tüm dünya kamuoyunun harekete geçebileceği gerçeği. İkincisi de karşınızda daima medya adı altında sizden çok daha büyük güçlerin manipülatif baskıları vardır. Önemli olan buna karşı savaşabilme dirayetini ve vicdanını hiç kaybetmemektir.
Bence medya eşittir vicdan. Medya, gazeteci, bir de taraf olamamaktır. Herkes taraf olmaktan bahseder ama eğer taraf olamıyorsanız bence gerçek gazetecisinizdir. Teşekkür ederim.
Prof. Dr. Bülent ARAS
Metehan Bey’e bu kapsamlı sunumu için teşekkür ediyoruz. On dakikalık sunumuna çok
fazla konuyu hasretmeyi başardı. Tabi Metehan Bey hem saha tecrübesi hem de yöneticilik
tecrübesi olduğu için sanırım olayın her iki tarafını da görebiliyor. Bize çok etkili bir sunuş
yaptı. En çok etkilendiğim tarafı, medya ve vicdan arasında kurduğu ilişkiydi. Belki günün
89
90
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
geri kalanında ve yarın özellikle buna bakabiliriz. Afrika dendiği zaman, nedense akla gelen
şey vicdan oluyor. Geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, “İnsanlığın vicdanıyla hareket ettiği takdirde Afrika’ya borçlu olduğunu anlayacağını” söylemişti. Bu anlamda, ilginç
bir siyasetçi ve medya etiğine önem veren bir gazeteci arasında bir benzerlik görüyoruz.
Sahadaki zorluklardan bahsetti, görevi nasıl ifa etmek gerektiğinden bahsetti. Sanırım panelin soru-cevap kısmına da önemli ışık tutan noktaları olacak. Ancak ne yazık ki soru-cevap
kısmında kendisi burada olamayacak. Artık elimizden geldiği kadar diğer katılımcılarla bu
konular üzerinde devam edeceğiz.
Filomena SİLVA
Teşekkürler. Aslında birçok kimliğe sahip olduğum için
farklı farklı konulara değinebileceğim. Çünkü hem bir kadınım hem çok farklı alanlarda gazeteci olarak çalışmış bir
kişiyim, hem de kendi bölgemin bir temsilcisiyim, yani Batı
Afrika’nın. Hem kadın olarak hem de bir insan olarak farklı
konulara değinebileceğimi düşünüyorum. Çok hızlı bir şekilde söylemek istediğim şeylerden bir tanesi, aslında bir
şey öğretmekten çok, öğrenmek için buradayım. Yani kendi
gerçeklerime, kendi bilgilerime de katkıda bulunmak istiyorum. Afrika’ya baktığımız zaman,
gerçekten birçok farklı medeniyeti içeren, çok büyük bir alan ve bunun içerisinde insanlığa ait
bütün duyguların ve olayların gerçekleştiğini gördüğümüz çok büyük bir alandan bahsediyoruz. Ben 21’inci yüzyıl Afrikasında yaşayan biriyim ve size şunu söylemek için buradayım,
“ülkem ve bölgem her zaman demokrasi için mücadele etti ve şu an inanıyorum ki artık
Afrika’nın gelişme zamanı geldi”. Dünyanın bizi artık dinlemesi gerektiğini düşünüyorum ve
bize bakarak artık gelişme için hazır olduğumuzu görmenizi istiyorum.
Afrika dediğimiz zaman hep Batı Afrikasını düşünüyoruz mesela savaşları ya da anlaşmazlıkları düşünüyoruz. Her zaman şu kadar kişi öldürüldü, bu kadar kişi göçe zorlandı diye bilgiler
alıyoruz. Ama tercihimiz, aslında artık daha fazla çalışmak. Belki çok fazla kişi değiliz bunu
yapan ama bizim artık daha fazla bir araya gelmemiz ve sosyal ya da ekonomik bir diyalog
ortaya koymamız lazım ki bu anlaşmazlıklar olmasın. Çünkü demokrasiler bir temsiliyet sistemidir. İleride çocuklarımız, gençlerimiz, kadınlarımız, onların sözleri olması lazım veya şu anki
mevcut Afrika dünyasında ne tarz bir konumları var? İşte, önemli olan soru aslında bu. Şu an
çok fazla vaktim olmadığı için her şeye birazcık değinerek geçmek istiyorum. Çok fazla da
uzatmadan konuşmak istiyorum ki sonrasında soru-cevap kısmında daha iyi şekilde açıklayayım. Şu sorular her zaman bize: Afrika’nın ihtiyacı olan seviyede bir basınımız var mı? Ama
tabi şunu da sormak lazım, istediğimiz ekonomi seviyesinde miyiz ya da yönetim düzeyinde
miyiz Afrika’da ihtiyaç olan? Hayır, zannetmiyorum. İşte bu noktada bir alıntı yapmak istiyorum size. Bizim bir ulusal kahramanımız şunu söylemiştir: “Aslında her anlaşmazlığı önceden
engellemek mümkündür. Çünkü bütün anlaşmazlıkların bir başlangıcı vardır ve az temsiliyet
olduğu her durumda, demokrasinin olmadığı her durumda ve ekonomik özgürlüğün olmadığı her durumda zaten anlaşmazlıklar ortaya çıkar”.
İşte, bu sebeple de bizim yapmamız gereken bütün bu sosyal ve ekonomik sorulara cevap
vermek ve aynı zamanda insanları da güçlendirmek. Ancak tabi Batı Afrika’dan geliyorum ve
bizim önemli önceliklerimizden bir tanesi bu anlaşmazlıkları çözmek. Ama bunu nasıl yapabiliriz? İnsanlara söz vererek, onları güçlendirerek yapabiliriz. Burada diyalog kurmamız son
derece önemli. Bu şekilde, bu tarz organizasyonlarda bir araya gelerek yapmamız gereken
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
zayıf ya da mağdur durumda olanlara nasıl yardım edebilir ya da bunları nasıl güçlendirebiliriz, bunu görmek. Çünkü medya nasıl olmalı? Medya eşit olmalıdır, evet. Medya, belki
girişim yapmamalı ama herkese eşit durmalıdır demek de yeterli değil. Çünkü bazı durumlarda medya gerçekten bir adım atmalıdır. Medya, burada bilgiyi veren olmalıdır. Çünkü bizde
kadınların konuşacağı bir mecra olmadığı durumlarda, özellikle Batı Afrika’ya baktığımızda,
mesela Ruanda’daki çatışmaları biliyoruz. En çok zarar görenler kadınlar ama daha sonrasında barış ancak kadınların da katılımıyla sağlanıyor. Bu bölgede çatışmaları ilk olarak
kadınlar reddetti. Buradaki çatışmalar da yine çok önemliydi, en fazla zararı onlar gördüğü
için yine kadınlar ilk adımı attı.
Şimdi söyleyeceğim de burada daha fazla temsiliyete ihtiyacımız var sosyal bir diyalogu
medya mecrasında devam ettirebilmek için. Yine söylediğim gibi, kadınların da mevcudiyeti
lazım. Tabi şuna inanıyorum, medyada zaten 1980’li yıllar itibarıyla bir devrim gerçekleşti,
artık çok fazla tesirimiz var ya da çoğulculuğu daha fazla artırdığımızı düşünüyorum medya
içerisinde. Ama bunun sonucunda bir şeyler kötü gidiyorsa bunu medyanın sayesinde öğreniyoruz, evet, bu da çok önemli. O zaman şunu düşünmemiz lazım, bunun ötesinde ne
yapmamız gerekiyor? Bu grupları güçlendirmek ya da herkesi katmak için. Yani kadınları da
daha fazla topluma ve üretime katmak ya da onları da temsil edecek şekilde bir ortam hazırlamak ya da sosyal dinamiğe onların da katkısını sağlamak için neler yapmak lazım? Tabi ki
birçok şey eklenebilir bunun içerisine ama söylemek istediğim şeylerden bir tanesi, mesela
gazeteci kadınların da rolü çok önemli, onların da desteklenmesi lazım.
Peki, biz sosyal diyalog için ne yapabiliriz, başka önemli bir nokta. Bu altını çizmek istediğim
başka önemli bir unsur. Eşitsizlikleri aşmak için neler yapabiliyoruz? Sosyal barışı sağlamak
için ne yapabiliriz? Bunların hepsi bence medya konusunda sormamız gereken farklı farklı
sorular. Çok fazla uzatmamak için burada bırakacağım. Soru-cevap kısmında daha fazla
konuşuruz. Teşekkür ederim.
Prof. Dr. Bülent ARAS
Sayın Silva’ya teşekkür ediyoruz, güzel bir resim çizdi. Öncelikle çatışmalara maruz kalan
toplulukların, özellikle zayıf toplulukların bir anlamda medyanın onların sesi olması gereği
üzerinde durdu. Daha sonra, her halükarda sessizleştirilen topluluklar, sessizleştirilen kesimler üzerinde durdu. Kadınların ve belki vurgulanması gereken çocukların, azınlıkların, farklı
kimlik tercihleri, farklı yaşantı tercihleri olanları da buraya eklemek lazım; bunların sessizleştirildiğini, yani normal durumlarda sessizleştirilen bu kitlelerin aslında çatışma ortamlarında
çok daha fazla sessizleştirildiğini ve onların seslerini yükseltmelerini sağlama, sessizleştirilmelerine son verme ihtiyacı üzerinde durdu. Çok hassas bir konu, kadınların burada oynayabileceği rollere değindi, kadın gazetecilere değindi. Çatışmanın da ötesine geçerek, aslında
bizim her bir toplumda imzaladığımız sosyal mukavelenin eksik bir tarafından bahsetti. Yani
bu mukavele, aslında belli kesimler tarafından yapılan, belli kesimlerin dışlandığı, dâhil edilmediği sosyal mukaveleler bir uzlaşmadan, bir sosyal oydaşmadan bahsedilecekse herkesin resmin içinde olması gerektiği ve bu sessiz kitleleri resme taşımada medyanın önemine
değindi. Tartışılması gereken çok önemli konular olduğunu düşünüyorum.
91
92
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
Hany El SAYED
Teşekkürler Sayın Başkan. Medyanın özellikle terörizme
karşı savaşı yenmede ve sorunların çözümündeki rolü oldukça önemlidir. Uluslararası konularda ordu yalnızca bir
caydırma sebebiyle kullanılıyor. Çünkü ordularda biliyorsunuz genellikle yeni teknolojilerden yararlanılıyor. İşte bu nedenle devletler genellikle askerî yöntemlerden kaçınıyorlar
ve daha farklı yöntemlere yöneliyorlar. Biliyorsunuz, mesela
İran nükleer programı kullanıyor. İlk olarak askerî manevralardan ve daha sonra medya deklarasyonundan yararlanıyor. Mesela Kore Yarımadası problemi nasıl çözüldü? Bazı durumlarda manevralarla çözüldü, bazı durumlarda medya aracılığıyla çözüldü. Bazen devletler uluslararası arenada bu şekilde yöntemlerden yararlanabiliyor.
Çünkü oyunun kurallarını anladılar. Bu nedenle medyayı çok iyi kullanmanın yöntemlerini
buldular. Bununla ilgili birçok örnek var medya kullanımının. Medyanın ne kadar önemli bir
rol oynadığını, özellikle ulusal güvenlik ve kararların uygulanması konusunda devletlerin kararlarında ne kadar önemli olduğunu artık görebiliyoruz.
Tabi ki sorunlar sadece medya ordusu tarafından çözülüyor diyemeyiz. Aslında artık askerî
ordulardan, normal ordulardan değil, medya ordusundan bahsediyoruz. Burada aslında
herkes, fanatik gruplar da medyanın rolünü ve oyunun kurallarını öğrenmeye başladı. Kendi
fikirlerini bunların aracılığıyla yaymaya, karşıtlarına mesajlarını iletmeye başladı. İşte temel
mesaj bu. Yani medya, aslında istemsiz olarak belki de fanatik grupların bir forumu haline
geldi. Bu şekilde kamuoyuna ulaşmaya, kendilerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Bazı medya
kuruluşları, ajansları şu anda bu grupların mesela konuşmalarını yayınlıyor ve eşit olmayan
yayınlar gerçekleştiriyor. Adaletle gerçekleştirilmesi gerekirken bu şekilde uygulanmıyor. Fanatik grupların liderlerinin birçoğu bu konuyla alakalı çok fazla faaliyette bulunmuyor ama
aslında burada rolü üstlenen kişi, rolü üstlenen kurum medya. Aslında ışığın altında medya
var. Mesela, gittikçe daha fazla güçleniyor medya aracılığıyla ve kendi taleplerini de artırıyor.
Tabi ki birçok fırsatı da kaybediyor, barış fırsatını ortadan kaldırıyor ve her zaman bazı zorlukların ortadan kaldırılmasını engelliyor, kan dökülmesine sebep olunabiliyor. İşte bu nedenle
medyanın bir nevi öncü güç olduğunu hatta ordunun öncü gücü olduğunu düşünüyorum. Bu
öncü gücü uluslararası barış ve toplumsal istikrar konusunda, geliştirme konusunda medyadan yararlanabileceğimizi düşünüyorum. İşte bu nedenle bunları göz önünde bulundurmamız, medyadan bahsederken bunların farkında olmamız gerekiyor. Savaşları ve çatışmaları
ortadan kaldırmak için yeniden bir gözden geçirmeye ve kendimizle bir yüzleşmeye ihtiyacımız var. Bazı soruların cevaplanması gerekiyor medya ile alakalı olarak. Mesela, yeterince
kendimize güveniyor muyuz, cesaretimiz var mı, daha iyi bir amaç için bu medya gücünü
kullanmaya cesaretimiz var mı?
Buradaki perspektifleri, farklı fikirleri ya da düşünceleri göz ardı edebilir miyiz yoksa burada
yasal düşüncelerle, diğer düşüncelerle birlikte farklı düşünceleri de nötralize edebilecek bir
sisteme oturtabilir miyiz? Tabi ki medya açısından maliyet, para oldukça önemli bir şey ancak
biz yine de yeterince buradaki fonları reddedebilmek için farklı gündemlere, gizli ajandalara
hizmet eden fonları reddedebilecek kadar cesur muyuz? Hanımefendiler ve beyefendiler;
farklı gruplar var, evet. Ama aynı zamanda böyle devletler de var, mesela, İsrail’den bahsediyorum. Uluslararası yasaları, hukuku her zaman göz ardı ediyor. BM Güvenlik Konseyi’nin
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
kurallarını, yasalarını uygulamıyor ve barışı ortadan kaldırıcı hareketlerle çalışıyor. Şu an bazı
kitlesel iletişim araçlarını, Afrika’daki bu araçların bazılarına dâhil olmaya, müdâhil olmaya
çalışıyor. Aslında bu da bir nevi sıkıntı oluşturuyor. İsrail bu bağlamda, Afrikalı meslektaşlarımızla birlikte düşündüğümüzde, mesela özellikle Filistin konusunu destekleyen Afrikalı vatandaşlarımız var. Ama şunu fark ettikleri zaman, Araplar, İsraillilerle birlikte oturup konuşmaya karar verdiklerinde İsrail ile diplomatik ilişkilerine zarar vermek için hiçbir neden olmadığını
düşünüyor. Bu durum aslında İsrail için de geçerliydi. İşte bu nedenle Afrika ile Afrika kapısı
bir nevi İsrail’e açıldı ve İsrail de girdi. Aslında İsrail planlarını uygulamaya başladı, özellikle
Afrika havzasından bahsediyorum.
Tabi ki kendi fikirlerini, gizli ajandasını ortaya koyacak bir yöntem buldu. Şimdi size bir örnek
vermek istiyorum: Temmuz ayında Uluslararası Iş birliği Bakanı gazetecilerle görüştü, bazı
açıkmalarda bulundu. İfadeler aslında Mısır’ı zorda bıraktı, çünkü güç istasyonlarıyla ilgili bir
fotoğraf vardı. Uganda’da Mısır’ın güç istasyonunun kurulmasını onaylaması gerekiyor ve
çok faydalı olacağını söylüyorlardı. Ve Sayın Başkan “Eğer ben böyle bir başlık okursam aynı
zamanda hem Mısır’dan nefret edeceğim hem de Mısırlıları öldürmek isteyeceğim” açıklamasını yaptı. Burada gazetelerin aslında çok önemli olduğunu görüyoruz, Mısır ile Uganda
arasında ne kadar farklı durum olduğunu gösteriyor. Yani belki istemsiz olarak Afrika’daki
bazı kitle iletişim araçları da İsrail’in tuzağına düştü diyebiliriz. Kitle iletişim araçlarının kamuoyu oluşturma ve politik kararlar açısından önemli olduğundan İsrail de bu şekilde kullanarak
başarılı oldu. Mısır’la alakalı bu konuları kullanmayı başardı. Nil Nehri sularının paylaşımına
ilişkin 1958 yılında yapılan anlaşmaya göre Mısır’ın payına düşen bölüm belirlenmiştir. Ancak
İsrail tarafından bu kötü amaçlarla kullanılıyor, aslında bir düşmanlık tohumlarını, Mısır ile
Afrika arasında yaratmaya çalışıyor. Şu anda su kullanımı konusunda bir savaşın eşiğine
gelmiş durumdayız. Nil’in suyu Afrika’nın ihtiyacından daha fazla olmasına rağmen böyle bir
tartışma, böyle stresli bir ortam oluşturuluyor. Aslında yeni bir manipülasyon kaynağı İsrail
tarafından oluşturuluyor. Afrika’daki kitle iletişim araçları buna karşı durmalı. Burada çatışmalara, terörizme son verme bahanesiyle medyanın kullanılabileceğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bu ortamdaki savaşları biraz alevlendirmeye çalışıyor. Çok teşekkür
ediyorum dinlediğiniz için.
Prof. Dr. Bülent ARAS
Sayın konuşmacımız kendisine çok özel destek de buldu alkışlardan görmüşsünüzdür, ama
şöyle genelde de onu alkışlamamızı teklif ediyorum. Konuşmasında, medya gerçekliği, savaşlar ve çatışmaların tırnak içerisindeki gerçek durumu arasında ilişki kurma ilişkisinden,
medyanın bazen kendi gerçekliğini ürettiğinden bahsetti. Medyanın bu gerçekliği üretirken
bir ahlaki çerçevesi olmasına değindi. Ancak özellikle medya-sermaye ilişkilerinden dolayı
bu gerçekliğin her zaman da kurulamayacağı riskine de değindi. Sayın konuşmacımızın geldiği ülke Mısır. Çok önemli bir İslam, önemli bir Arap ülkesi, önemli bir Orta Doğu, önemli bir
Afrika ülkesi. Mısır’ın, Akdeniz ile Afrika arasında, Orta Doğu ile Afrika arasında, Arap ve Afrika toplulukları arasındaki rolünün altını çizecek örnekler verdi. Mısır’ın bazı Afrika ülkeleriyle
ilişkileri ve bu ilişkilerin medya üzerinden nasıl bozulmaya çalışıldığına değindi. İsrail faktörü
ve İsrail’in medya ile oluşturmaya çalıştığı çatışmacı gerçekliklere değindi. Tabi bunlar hepsi
önemli konular ve iddialar. Karşı tezler ve destekleyici tezler mutlaka vardır. Tartışma sırasında da bunların gündeme geleceğini düşünüyorum. Sözü Chaibou’ya veriyorum.
93
94
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
Albert CHAİBOU
Teşekkürler. Ben de ilk olarak organizatörlere çok teşekkür
ediyorum beni davet ettikleri için. Aynı zamanda bu tartışmada özellikle medyanın rolü ile ilgili fikirlerimi sunmama
fırsat verdikleri için de çok teşekkür ediyorum. Benden şöyle bir istekte bulunulmuştu, birkaç dakikalık fikir bildirmem
istendi medya ile alakalı olarak. Özellikle terörizmle mücadelede ve de savaş ve anlaşmazlık bölgelerinde medyanın
rolüyle alakalı olarak. Birkaç dakika içerisinde açıklaması
zor ama elimden geleni yapacağım.
İlk olarak medyadan bahsedelim, medya terimi, genellikle en çok kullandığımız anlamıyla
doğal yolla olsun, teknik yolla olsun iletişimi sağlamak için kullanılan bir mecra. Bu ya tek
taraflı oluyor ya çok taraflı, iki taraflı iletişimi sağlamak için kullanılan bir mecradan bahsediyoruz. İkincisi ise, arabuluculuk dediğimiz husus. Bu kavrama baktığımız zaman -buna
Fransızcada Medyasyon diyoruz- burada tarafsız bir kurum tarafından, hiçbir yaptırım erki
olmayan bir gücün belli soruşturmalarda bazen karar verme hakkı olabildiği durumlar için
söyleniyor. Ya da anlaşmazlıkları bulunan tarafların arasını sağlıklı bir şekilde düzeltmek ve
sürdürülebilir bir çözüm bulmak için çalışan bir kurumdan bahsediyoruz. Tabi ki iki tarafın
da haklarını koruyacak şekilde bunu gerçekleştiren bir kurum, yani arabuluculuk böyle bir
şey. Şimdi medyadan ve arabuluculuktan bahsettik. Peki, burada o zaman medya nasıl bir
arabulucu olabilir bütün bu hususlarda? O zaman buradan buna varalım.
Şöyle bir geçmişe, bilgilere, haberlere, bunların tutumuna, yayılmasına, manipülasyonuna
baktığımızda özellikle çatışma bölgelerinde veya zamanlarında bazen manipülasyon aracı
ve silah olarak kullanıldığı için, belki ilk hasar gören şeylerden birisi gerçeğin kendisi oluyor.
Tabi ki kalemini kullananlara baktığımızda, bazen hem ırklara hem de halklar ya da dinler
arasındaki savaşlara karşı olarak hareket etmeleri için destekleniyor. Ancak bazı durumlara
baktığımız zaman görüyoruz, bazen medya çatışmalara katkıda bulunduğu gibi, tam tersi
özellikle silahlı çatışmalarda tarafların, güçlerin arasındaki anlaşmayı sağlamak için de etkili
güçlerden biri oluyor. Doğrudan bir çözüm arayışına ya da müzakereye katkıda bulunan
taraf da olduğunu görüyoruz. Yani medyanın aslında öyle bir kapasitesi var ki ya gerginliği
artırabilir ya da azaltabilir. Barış elçisi olabilir, barışı getirecek unsur olabilirken, medya aynı
zamanda savaşı daha da ciddi hale getirecek bir güç haline gelebilir.
Bu yüzden medyanın barış getiren güç özelliğine değinmek istiyorum. Melissa Buban, Jason
Sibert gibi bazı yazarlar Güney Afrika’daki gazetecilerin apartheid yani bugünkü tanımıyla
ırkçılık konusunda gazetecilerin öncesinde ve sonrasında nasıl incelendiği kısmıyla ilgili bir
çalışma yaptı. Buradaki önemli nokta, aslında evet, gazeteciler bir arabulucu olarak görülmüşlerdir bu dönem içerisinde. Profesyonel gazetecilerin, tarafsızlık, sorumluluk prensibini
kullanarak çok büyük bir potansiyele sahip güçlerde etkili olduğu görülmüştür. Ama bazı durumlarda da tam anlamıyla vicdanını kullanmayan, olaya hâkim olmayan gazetecilerin barış
sürecine hiçbir katkısının olmadığı da tespit edilmiştir. New York Üniversitesi’ndeki benzer
bir çalışmaya baktığımızda, 1992’de yapılan bir çalışma vardı, o da yine gazetecilik mesleğiyle ilgili bir fikir vermişti. Gazeteciliğin her tarafa sözünü sunması için gerekli ortamı sağlaması gereken mecra olduğu belirtilmişti. Bunu yaparken de tabi ki farklı görüşler arasında
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
diyalogu sağlayan, taraflarca ortaya konabilecek çözümleri de destekleyen güçlerden biri
olduğunu ifade etmişti. Buradan, medya incelenerek her taraf aslında karşı tarafın kendisini
nasıl gördüğünü de çıkarabilir denilmiştir. Diyelim travmatize olmuş, güç durumda kalmış kişi
varsa bunlar da sesini bulabiliyor. İşte, bunların hepsi zaten bir arabulucunun yapacağı şeylerdir, bunu görüyoruz. Gazeteciler de arabulucu oldukları zaman en önemlisi sadece tek bir
tarafa yardımcı olmamalarıdır. Anthea Joanna Varigos, bir medya danışmanı, Orta Afrika’daki
çatışma bölgeleriyle alakalı olarak bir çalışmasında şunu belirtmişti, “Medyanın yapması gereken şeylerden birisi, yanlış kavramları unutarak, çatışma içerisinde öyle bir çerçeve ortaya
koymalı ki tehlikelerin altını çizmeli. Herkesin duygularına ait gerçekleri bulacak bir şekilde
ortam hazırlamalıdır ki çözümler ortaya konabilsin. Eğer bu doğru bir şekilde gerçekleştirilebilirse ve aslında bu sağlıklı bakış önceden medya tarafından öğrenilirse bazı çatışmaların
gerçekleşmesi önceden bile engellenebilir”.
Gazeteciler, özellikle tabi ki burada en önemlisi, çatışmanın sebebini ve tehlikelerini çok iyi
anlamaları gerekiyor, bu önemli bir nokta, bunu belirtmiştir. Yine başka bir düşünür çalışmasında şunun altını çizmişti, “Bir gazeteci farklı görüşleri bir araya getirmelidir ki yine ortak bir
düşünceyi oluşturabilsin. Gazeteci, ancak herkesi dinleyerek bu şekilde bir barış fikri ortaya
koyabilir. Bunun haricinde duyguları ya da abartıyı çok fazla kullanmamalıdır gazeteci. Soykırım, katliam gibi kelimeleri, her türlü şiddet olayı için kullanmamalı. Burada insanların çektiği
acıları ne çok abartmalı ne de çok az görmeli. Burada çatışmanın azalması için dengeyi
kurmalı”. Tek bir tarafın altını çizmek için kötü, barbar, terörist, radikal, radikalist gibi kelimeler
çok fazla kullanmamalıdır. Çünkü eğer tek bir tarafı bunlarla tanımlarsa bu bir tuzak olur ve
burada gazeteci tarafsızlığını, inanırlığını kaybeder.
Son olarak şunu söyleyebilirim, etik ve deontolojik kurallara uyan medya mensupları veya
gazeteciler yine anayasaya bağlı demokratik bir ortam içerisinde, özgür bir şekilde çalıştıkları
zaman çatışma, terörizmle mücadele alanlarında gerçekten çok etkin bir güç haline gelir.
Çok teşekkürler.
Prof. Dr. Bülent ARAS
Sayın konuşmacımız bir anlamda Sayın El Sayed’in ve Sayın Demir’in altını çizdiği medyanın
çatışmalarda oynayabileceği arabulucu rolünün, nasıl bir etik ve pratik çerçevede yapabileceği üzerinde durdu. Daha çok önemli örnekler verdi ve teorik katkılarda da bulundu, pratik
önerilerin yanı sıra. Çok önemli olduğunu düşündüğüm tespiti ise bu kavram kirliliği üzerinde
durmasıydı. Yani bu fundamantalist, gerici, barbar ve benzeri ifadelerin düşünmeden çabucak kullanılmasının sıkıntıları üzerinde durdu. Bu kavram kirliliği üzerinde özellikle durulması
gerektiğini düşünüyorum ve bu kavramların değişik bağlamlarda değişik anlamlar ifade ettiği
de düşünülmeli. Bir bağlamda nötr olabilecek bir kavramın bir başka bağlamda çok büyük
sıkıntı oluşturabileceğini düşünmek ve aslında hiçbir haberin de lokal, bölgesel kalmadığını,
çok kısa sürede uluslararası düzeyi aşabildiğini de hesaba katarak bir anlamda etik bir rol
oynamak, sorun çözme çabası içinde iken kullanılan bir kavramın diğer bir coğrafyada sorun
çıkaracağını unutmamak gerekir.
95
96
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
Willy Edward OGUNDE
Çok teşekkürler. Bu etkinliğin organizatörlerine teşekkür etmek istiyorum. Hanımefendiler, Beyefendiler; bu fırsatı elde
edip burada sizlerle olmaktan ve de Medya Forumu üzerinde terörizme karşı mücadeleler konusunda, medyanın önemi hakkında bir sunum yapmaktan dolayı çok mutluyum.
İletişim kavramı medya ile birlikte farklı boyutlar kazanmıştır.
Medya kalkınma süreci içerisinde çok büyük rolü olmakla
beraber, tartışmaları da beraberinde getiren farklı bir yöne de sahiptir. Örneğin, 1994 yılına
kadar soykırım üzerinde medyanın bir rolü bulunmaktadır ve bu rol de apartheidin kaldırılmasına kadar neredeyse 1 milyon masum hayatın alınmasına neden olmuştur. Burada dış
medya ve gündemi belirli tartışmaların, belirli çatışmaların Afrika’da hızlanmasına neden olmuştur. Bu anlamda da yapılan abartılar ya da olayların negatif yönlerinin ortaya konması çatışmaların daha da büyütülmesine sebebiyet vermiştir. Çatışmaların büyüklüğü ve Afrika’ya
ait olması kıta üzerinde kötü bir tanıtım yaratmıştır diyebiliriz. Burada medyanın ekonomik
açıdan güçlü yönlere sahip dış medyanın etkilesiyle Afrika’yı bu şekilde kötülediğini söyleyebiliriz. Burada aslında bilinç, bilgi ve belirli kaynakların eksikliğiyle birlikte bütün bu olayların
kötü yönleri bu güçler tarafından ön plana çıkarılmıştır. Bu Forumla birlikte medya şirketleri
ile bir işbirliğine girip yatırımlara başlanabilir. Böylesine bir ortaklık negatif mesajların ortaya
çıkarılmasını önlemek anlamında çok önemli olacaktır. Şu anda aslına bakarsanız durum
o kadar da kötü değildir. Örneğin, son aktiviteler oldukça uzun süreli olmuştur. Örneğin,
Kenya’da, Somali’de, Uganda’da ve Zambia’da yaşananlar oldukça kötü ekonomik etkiler
doğurmuştur. Özellikle de turizm sektörüne fazlasıyla olumsuz etki yaratmıştır. Örneğin, ulusal bir medya grubu kullanıyor ve ulusal medya grubunda Afrikalılar kendi hikâyelerini anlatabiliyorlar. Bu tabi ki farklı bir fırsat. Afrika Medya İnisiyatifi gibi organizasyonlarla bu konuları
tartışmak da diğer bir fırsat anlamına geliyor.
Diğer yandan da şeffaflık belirli çatışmaların önlenmesini sağlayacak ve de bu anlamdaki
katılımı artıracaktır. Bunun ötesinde, hükûmet yetkilileri uzun vadeli çalışma yerine kısa vadeli bazı çalışmalar yapmıştır. Bu anlamda, sayıca etkilenenler arasında madencilik, turizm,
petrol ve gaz sektörü sayılabilir. Yine pozitif bir şeyden bahsetmemiz gerekirse, bazı medya
kuruluşları barışın sağlanması, desteklenmesi bu çatışmaların doğurduğu sorunların giderilmesi ve de refahın artırılması açısından belirli çalışmalar yapmıştır. Fakat burada medya bütün yaklaşımları, iyi yaklaşımları benimseyip çatışmaların sonucunu iyiye döndürmelidir. Yani
uygun ve karşılıklı bir anlayışı yaratmalı, en sonunda da barış, dostluk ve de halk içerisinde,
Taiki halkı Afrika halkı, içerisinde ekonomik kalkınma sağlanmalıdır.
Kısaca şöyle söyleyebiliriz, güvenilir, doğru ve objektif medya, bu çatışmaların önüne geçebilir. Uzun dönemli etkisine rağmen medya kimi durumlarda da çatışmaları artıran bir role de
sahiptir. Tabi ki çatışmaların çözümü anlamında medyanın olumlu etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Ama burada temel meslek standartları ve diğer noktalara, etik noktalara değinecek
olursak, tabi ki çatışmaların önlenmesi karşımıza çıkacaktır. Örneğin, medyanın çatışmalar
ve terörizm karşısında savaşı kazanması en büyük dileğimiz. Çok teşekkürler dinlediğiniz ve
bana bu fırsatı tanıdığınız için.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
Prof. Dr. Bülent ARAS
Sayın konuşmacıya çok teşekkür ediyoruz. Özellikle çatışma bölgelerinde yerel seslerin duyulması ihtiyacı üzerine değindi. Çoğunlukla çatışma bölgelerinden çok fazla şey duymuyoruz ve duyduklarımız da büyük ajansların, büyük Batılı medyanın dillendirdiği bilgiler oluyor.
Belki eklenmesi gereken bu yeni medya ile (Twitter, Facebook, vb.) bu problemin kısmen
aşılabildiği, fakat orada da daha önceki konuşmacılarımızın bahsettiği sahadaki gerçeklikle
medya gerçekliği arasındaki farktan kaynaklanabilecek sorunlar olabiliyor.
Çok güzel bir panel oldu bence. Çok ciddi ve farklı düşünceler dillendirildi. Aslında bir pozitif
bir de negatif sonuç çıkardım. Çok kısaca değinerek soru-cevap kısmına geçmek istiyorum.
Bütün konuşmacılar, çatışmaları önleme ve çözümü üzerinde odaklandı. Aslında bu Afrika ve
küresel ölçekte çok da iyi bir durumda olmadığımızı ortaya koyuyor. Devam eden çatışmalar
var ve bu çatışmaları çözmekten bahsediyoruz. Gönül isterdi ki çatışma sonrası rehabilitasyon, barışın kalıcı olması gibi konuları işleyelim. Ne yazık ki henüz o aşamada değiliz. Fakat
sevindirici olan, mevcut durumla ilgili çok yaratıcı, yapıcı ve yeni fikirler var. Medyanın bu
fikirlerle çatışmaların çözümüne entegre edilmesinin daha iyi bir dünya için anlamlı olduğunu
düşünüyorum.
Geç başlamamızdan kaynaklanan sebeplerle aşağı yukarı süremizin sonuna gelmiş durumdayız. Normal programa göre üç dakika gibi bir vakit gözüküyor ama zannederim bir yedi
dakika da sarkıtıp on ya da on beş dakika kadar soru-cevaba zaman ayırabileceğiz. Sizden,
değerli katılımcılardan isteğim, lütfen yorum yapmayın, soru sorun. Yorumlarınızı sonraki
panellerde dillendirme şansınız olabileceğini düşünüyorum. Kısaca sorular sorarsanız ve
soruyu kime yönelttiğinizi de ifade ederseniz –tabi ki önce kendinizi tanıttıktan sonra- çok
memnun olacağım.
Katılımcı
Geneline baktığımız zaman bütün katılımcıların söylediğine katılıyorum. Çünkü herkes çalışmamızın ne kadar zor olduğundan bahsetti. Evet, arabuluculuk görevimiz var, düzenleme
görevimiz var. Bir de aslında eğitme görevimiz bile var bir bakıma. Ama aynı zamanda vatandaş olarak da bir sorumluluğumuz var. O zaman bize sorulan soru şu, peki, bu dengeyi
nasıl sağlayabiliriz? Bütün konuşmalara tekrar değinmek istemiyorum ama mesela bütün bu
önerilen şeylerin içine baktığımız zaman hem sorumlu olmamız hem de denge sağlamamız
lazım. Yani çatışmalar içerisinde bence genel olarak hep doğrudan raportör seviyesinde kalıyoruz. Belki kullanabileceğimiz farklı jargonlar olabilir, farklı perspektifler ortaya koyabiliriz.
Ya da biz aynı şekilde portre oluşturabiliriz, yani biraz savaşı insani hale getirebiliriz. Çünkü
savaş zaten çok kötü bir şey. Yani yapmamız gereken şey, farklı metotlar kullanmak yani
teknik araçlarımızı kullanarak bence daha fazla katkıda bulunabiliriz diyorum. Tabi, insanlar
savaş içerisinde olduğu zaman artık ülke içerisinde bir konsensüs olmadığı açık. Yani burada
ya bir taraf için ya başka bir tarafı için, insanlar ya bir tarafa ya öbürüne eğilmiş oluyorlar. Yani
burada hem etiğe bağlanarak hem de düzgün bir şekilde arabulucululuk yapılması pozisyonunu nasıl değerlendirebiliriz bu önemli bir soru.
Katılımcı
Nijerya’dan geliyorum, sorularımdan birinin önemli olduğunu düşünüyorum. Batı medyasının
egemenliğini nasıl kaldırabiliriz? Çünkü genellikle -bu bir yorum değil, soru soruyorum- ak-
97
98
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
tivist görüşlere baktığımız ve genellikle bu terimleri kullandığımız zaman buradaki çatışmaları içeriden bilmeyen, çok iyi bilmeyen Batı medyası tarafından tanımlanıyorlar. Yani Batı
medyasının bu egemenliğini nasıl kırabiliriz, burada ki doğru bilgileri biz bölgeyle ilgili kendi
medyamıza sunabilelim?
George CHRISTENS - Gambiya
Teşekkürler. Gambia’dan geliyorum, panele katılanlara da teşekkür etmek istiyorum. Sorum,
buradaki bütün panelistlere yönelik olacak, evet, medyadan konuşurken bence birçok çatışma alanlarında karşımıza çıkan konulardan biri şöyle, insanlar gazetelerden bir bilgi alıyorlar,
çünkü televizyon sistemleri burada çok yeterli değil. Farklı bir sistem düşündünüz mü acaba
bu bilgiyi onlara sunmak için? Özellikle de toplum medyası, toplum radyosu, toplum yayını
gibi belirli sistemler düşündünüz mü? Kendi aralarında belki barışı yaymak, barışı sağlamak
için dışarıdan getirilen barış yerine, bu şekilde bir sistemle barışı yaymayı düşünebilir misiniz
acaba?
Katılımcı
Batı medyasının % 90’lık bir egemenliği var, zaten bundan bahsedildi daha önce. Yani Afrika
üzerindeki bilgileri ileten hep Batı medyası oluyor. Bu egemenliği nasıl kıracağız? Barış için
çaba sarf etmeyen bir gazeteci örgütü nasıl olabilir? Bu Forumda basın örgütleri yok. Bence
buna ihtiyaç var, neden yoklar? Ben sadece bunu sormak istedim. Teşekkürler.
Muhammed AL-NABİ
Burada herhangi bir diyalogdan bahsedemiyoruz. Farklı Afrika ülkeleri arasında bir diyalog
olacak mı acaba? Afrika ülkeleri arasında bir medya forumu olacak mı, onu sormak istiyorum?
Muhtar Abdullah EMİN - Moritanya
Şunu merak ediyorum, terörizmle savaşta medyanın rolünden bahsetmeden önce acaba
sizler bana şu noktada katılacak mısınız, medyanın kendisi de bir terörist olabilir mi? Terörist
zihniyetin bir medyası olabilir mi? Terörizmle bu noktada nasıl yüzleşeceğiz ya da medyanın
ruhu bu barışı nasıl sağlayacak? Bence bir çeşit teröristik medyadan da bahsedebiliriz. Kimileri medyada çok kötü bir şekilde ifade ediliyor, örneğin Afrika kötü bir şekilde ifade ediliyor,
özellikle de Müslümanlar.
Muhammed ETE - Kenya
Batı’nın dominant olmasından çok fazla bahsedildi. Şu gerçeği de yadsımamak lazım, Afrika medyasının büyük bir kapasitesi bulunuyor, bunu tersine çevirmek kendi elinde aslında.
Afrika medyası bu çatışmayı kendi evlerinde çözme fırsatını neden kullanmıyor, bunu sormak
istiyorum?
Filomena SİLVA
Bana doğrudan soru yöneltilmediği için tam olarak ne diyeceğimi bilmiyorum ama şunu
söyleyebilirim, tabi ki benim bu süreç içerisinde analiz etme şansım oldu. Medya mensubu bir kadın olarak şunu söyleyebilirim belki, medya çalıştığı zaman ve kendi işini yaptığı
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
zaman biz zaten barış için çalışmış oluyoruz. Çünkü medya zaten şu anlama gelmekte, bir
hikâyenin farklı yönlerini gösteren bir mecra. Bu şekilde bir diyalog sağlanıyor, medya bu
şekilde diyalog sağlıyor zaten. Bu şekilde çalıştığımız, işimizi iyi yaptığımız zaman zaten barışa katkımız oluyor. Bu noktada tabi ki sorumluluklarımıza geldiğimiz zaman, mesela doğru
olmayan bilgiyi vermemek bir sorumluluk iken, bizim aynı zamanda Batı medyasına kendi
işimizi doğru yapmadığımız zaman bazen ya da eksik yaptığımız zaman onlar da böyle bir
hegemonya olabiliyor bu bölgede. Bence biz işimizi iyi yapmadığımız için belki daha fazla
bizim medyamızı domine ediyorlar. Aslında daha fazla kendi ülkemizle ilgili bilgimiz var, işte
bunu kullanmamız lazım. Daha önce bir meslektaşım, Kamerunlu meslektaşımın belirttiği
üzere, eğer biz güzel bir şekilde kendi hikâyemizi anlatabilirsek, kendi ülkemize anlatabilirsek, zaten diğer ülkelerden gelen gazetecilere göre daha üst bir konumda oluruz. O zaman
Batılılar bile bizden okumayı tercih ederler, çünkü biz daha orijinaliz, daha içeriden bu soruların cevabını biliyor oluruz.
Burada, Afrika’daki medyadan, aslında bir yatırım konusundan bahsediyoruz, ekonomik bir
yatırımdan. Burada eğitime, yani gazetecilerin eğitimine bir yatırım yapılması gerekliliğinden
bahsediyoruz ve de kendi tarihimizi kendimiz elimize almalıyız diye düşünüyorum. Ancak
merak etmeyin, endişe duymayın, çünkü biz de hata yapıyoruz ama daha fazla parası olan
belki Batılı gazeteciler de hata yapıyor. Belki onlar da çok fazla şeyi yanlış yapıyor, kendilerini
çok büyük gazeteci olarak addedenler bile. Biz de bu sebeple sakin olmalıyız ve işimizi yapmaya devam etmeliyiz. Çünkü bizim hiçbir zaman en iyi gazetecilerimiz olmayacak. Çünkü
her zaman şöyle olur, iyi gazetecilik, kötü gazetecilik olur, her yerde bu aynıdır zaten. Yani bu
sadece Afrika için geçerli bir şey değil. Hep belli gazeteci seviyeleri vardır, büyük gazeteciler
vardır ama şunu dememek lazım: Bütün Afrika gazeteciliği kötüdür, bu doğru olmaz. Sosyal
medya seviyesinde bile Afrika’dan yeniden doğuş gerçekleştirdik. Mesela, Arap baharı bizim için de çok önemli bir nokta. Senegal bu noktada büyük seçimleri gerçekleştirdi ve bu
hiç sorun olmaksızın yapıldı. Bunların haberlerini kim yaptı, Afrika medyası. Burada diyalog
sağlandı, tartışmalar götürüldü, bunların hepsi iyi gazetecilik örneği.
Kendimizle daha fazla gurur duymalıyız ve Batılılar her zaman en iyi gazetecilik örneğini sergiliyor demememeliyiz. Bizim de barış için çalışan gazetecilerimiz var, bizim de demokrasi için
çalışan gazetecilerimiz var, zaten sorunlarımızdan en iyi kendimiz bahsedebiliriz. Bizde kültür
gazeteciliği de var, her türlü gazetecilik de var. Eğer şimdi şöyle dersek, “Afrika gazeteciliği
zayıf” hayır, bu doğru olmaz. Bence kendimize daha çok güvenmeliyiz diye düşünüyorum.
İyi gazeteci olmak için bence birazcık daha kendimize güvenmemiz, biraz daha kendimize
güvenle bakmamız gerekir. Mesela, çok başarılı çalışmalar göstermiş kadın gazeteciler var
bizim topraklarımızda. Bence çok iyi noktadayız, daha da ileri gitmek için burada önemli olan
şey, Afrika’nın kendisine daha çok güvenmesi, kendi medyasına daha fazla inancı olması ve
Afrikalı yöneticilerin kendilerine aynı şekilde kendi medyasına daha fazla inanç göstermesi ve
gazetecilerin de kendisine daha fazla güvenmesi, gerekli olan bence bu. Teşekkürler.
Hany El SAYED
Çok teşekkürler, kısaca cevap vermek istiyorum bu sorulara. İlk soru için, örneğin iletişim
nasıl kurulabilir? Bununla ilgili şöyle bir şey söyleyebiliriz, internetin çok büyük bir önemi
var günümüz iletişiminde ve kolaylıkla iletişim kurabiliriz. Nijerya ile ilgili soruya değinecek
olursak burada “Almanya etkisini, Batı etkisini tüm dünyada nasıl silebiliriz ya da bu ülke üzerinden nasıl silebiliriz?” sorusuna şöyle diyebiliriz: Medyanın çok önemli bir silah olduğunu
söyleyebilirim çatışmalar içinde. Afrika ülkeleri de şunu muhakkak ki bilmeliler: Medyanın şu
99
100
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
anki gücü ulusal emniyetin, ulusal güvenliğin korunması için kullanılabilecek en büyük güçlerden biri. Bu nedenle de Afrika hükûmetleri yayınlarını, tüm iletişim yönlerini doğru yönde
kullanmalı ve de kültürel olsun diğer konular olsun bu anlamda Batı’nın zincirlerini kendi
üzerinden atmalıdır.
“Bilgi alma konusunda kullanılabilecek diğer araçlar, farklı araçlar var mı?” sorusuna da girecek olursak eğer. Şöyle söyleyebilirim, bizler gazeteciyiz ve gazeteciler olarak farklı araçlara
ihtiyacımız yok bilgiyi alabilmek açısından. Bilgiyi alabilmek için sahada mevcut olmanız ve
insanların arasına dâhil olmanız lazım. Bizim için gazete araçlarına, haber ajanslarına ihtiyaç
bulunmamaktadır. Çünkü zaten kendimiz o başlıkları, o haberleri atıyoruz ve bu haberler
bütün insanlara buradan aktarılıyor.
Kamerun’la ilgili soruya geldiğimiz zaman, şu gerçeği hiçbir şekilde yadsıyamayız, evet, buradaki bilgiler Batı medyasından geliyor. Daha önce de belirttiğim gibi, bizim sahada mevcut
olmamız lazım. Sayın Mahmut şu gerçeği bizlere anlatmıştı, Afrika ülkeleri arasında bir diyalog olmamasından bahsetmişti ve ben de buna katılıyorum. Biz bugün bu diyalogu kurmaya
başlayabiliriz ve devam ettirebiliriz. Diyalogu bitirmeden önce de bilgilerimizi paylaşabiliriz,
e-posta’lerimizi paylaşabiliriz. Bu şekilde iletişime geçebiliriz. Türkiye’ye de teşekkür etmek
istiyorum, çünkü Türkiye bu iletişimin başlangıcı için bir önayak niteliğindedir aslında.
“Medyada bir entelektüel terörizm var mıdır?” sorusuyla ilgili olarak da medya burada sosyal barışı nasıl yayabilir diye baktığımız zaman, evet, insanlar şunu bilmelidir muhakkak ki:
Medyanın saklı gündemi bulunuyor, gizli gündemi bulunuyor belirli devletlere karşı ve kimileri
bunları uyguluyor. Ama eğer siz iyi ve kötü medyayı birbirinden ayırt edemiyorsanız, bu ayrımı
yapamıyorsanız o zaman bu gerçekten çok büyük bir ayrımcılıkla karşı karşıya olduğumuz
anlamına gelecektir. İnsanlar muhakkak ki bu ayrımı yapabilecek yetiye sahip olmalıdır. Hiçbir şekilde okuyuculara yardım etmezsek, bu problemin her zaman devam etmesine de bir
sebebiyet vermiş olacağız. Müslümanların stereotipini ve Arapların kötü şekilde addedilmesi
konusunda katılıyorum size. Evet, burada kazan-kazan durumu ABD tarafından ortaya konuluyor. Herhangi bir şekilde araştırma bulunmamakta. İki tane noktaya değinmek istiyorum:
Bizim 28 tane asker ve bilim adamımız bulunuyor. Burada 11 Eylül olaylarının ABD’deki aşırı
sağcılar tarafından yapıldığına dair kanıtlarımız bulunuyor ve Türkiye de aslında hedeflendi.
Hatta Avrupa Birliğine girmesi kabul edilmedi, çünkü Türkiye bölgede İslami bir role sahip.
Kenyalı arkadaşımızın sorduğu soruyla ilgili olarak da şöyle söyleyebilirim ki, tabi imajımızı
artırmak, geliştirmek için çaba göstermeliyiz. Afrika ajanslarını sahada daha da mevcut kılmalıyız. Teşekkürler.
Albert CHAİBOU
Medyaya baktığımız zaman, özellikle Güneyde şunu görüyoruz: Bazı belli klişeler ele alınmakta ve bu klişeler Batı medyası tarafından kullanılmakta. Nijer’den gelmekteyim. Yine burada özellikle savaş konusunda çok fazla geçmişi olan bir bölgeden geliyorum. Medyamıza
baktığımız zaman veya Benin medyasına baktığımız zaman bunlar saha üzerinde bilgileri verenler değiller, BBC olsun, diğer büyük Batı medya kuruluşları olsun her zaman Batı
medyasını burada görüyoruz. Ancak onlar genellikle terörizm konusunu, El Kaide’nin bölge
içerisinde varlığı üzerine yoğunlaştırıyorlar. Çoğu zaman bunlar yapılırken savaşın gerçek
zorluklarını unuttuğumuz oluyor. Aslında bunu söylemeye çalışıyorum. Afrika içerisinde gerçekleştirilmesi gereken şey, tehlike nedir, bunun ilk olarak anlaşılması. Yapmamız gereken,
Afrika bölgesinde olayların daha derinine inmemiz. İşte bunları yaparak ancak Batı medyası-
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
nın hegemonyasını kırabiliriz diye düşünüyorum. Sorunun içeriğine, daha derine kendimizin
inmesi lazım. Bu şekilde ancak Batı medyasının yaptığı gibi, belli başlı klişelerin yayınının
yapılmasını engelmemiş oluruz.
Başka bir nokta da, barış gazeteciliği konusuna değinildi, ben de buna değinmek istiyorum.
Barış gazeteciliği konusu, Anglosakson ülkelere baktığımızda, bunun üzerinde çalışan belli
başlı ekoller var. Batı Afrika’ya baktığımızda biz 2002 yılında bir Batı Afrika gazeteci ağı yarattık, yani çatışma ve barıştan sorumlu gazeteci ağı yarattık. Çünkü biliyorsunuz bu bölge çok
fazla çatışma olan bir bölge olduğu için özellikle bir bilgilendirme ve bilinçlendirme için çalışacak bir komiteydi. Yani her zaman bu tarz ağları genişletebiliriz. Bunları yaparak biz Afrikalı
gazeteciler olarak da Batı medyası klişelerinden kurtulabiliriz diye düşünüyorum. Teşekkürler.
101
102
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
A SALONU
III. OTURUM
TÜRKİYE ve AFRİKA ÜLKELERİNDE
SOSYAL MEDYA: DEMOKRATİK
KÜLTÜRÜN GELİŞTİRİLMESİNDE
SOSYAL MEDYANIN ETKİSİ
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
A SALONU - III. OTURUM
Türkiye ve Afrika Ülkelerinde Sosyal Medya: Demokratik Kültürün
Geliştirilmesinde Sosyal Medyanın Etkisi
Moderatör: Ünal TANIK
Rotahaber Genel Yayın Yönetmeni - Türkiye
Konuşmacılar : Gürkan ZENGİN
Al Jazeera Türkiye - Türkiye
Bai Emil TOURAY
Gambiya Basın Birliği Başkanı - Gambiya
Rachid JANKAARİ
İletişim Teknolojileri ve Enformasyon Uzmanı - Fas
Joseph Aboul ELFAKİ
The Sub-Sahran Informer (CEO/Yazar) - Etiyopya
Ali Dahir ABDİ
Shabelle Media Network - Somali
/
103
104
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
Ünal TANIK
Moderatör
Konumuz “Türkiye-Afrika ülkelerinde sosyal medya, demokratik kültürün gelişmesinde sosyal medyanın etkisi”.
Şimdi sosyal medya dediğimiz şey, aslında, bu topluma,
dünyaya web 2.0 teknolojisinin getirdiği bir yenilik. O güne
kadar medya dediğimizde, -özellikle internet medyasından,
internetin gelişmesi döneminde yaşananlardan bahsediyorum- sadece yazılı basın gibi tek taraflıydı. Bir tarafın söylediği, yazdığı yahut da diğer tarafın
dinlediği bir mecraydı. Ancak, web 2.0 ile birlikte birtakım şeyler değişti. Okuyucular aynı
zamanda içerik sağlayıcı oldu. İşte o günden bu yana, dünyada birçok şey değişmeye başladı. Üreticiler, müşterilerle farklı bir şekilde diyalog kurdu. Siyasetçiler, seçmenleri ile farklı
bir şekilde diyalog kurdu ve bu ilişki bambaşka bir noktaya taşındı. Biz, yıllar boyunca, sosyal medyayı hep bir eğlence aracı olarak kullandık. Ta ki 2011’e girmeden önce, Tunus’da,
Mohamed Bouazizi’nin kendini ateşe vermesi ile bambaşka bir noktaya taşındı. Bouazizi’nin
vücudunu saran ateş, aynı zamanda belki bölgeyi, belki dünyayı saran ateşe dönüştü. İşte
burada sosyal medyanın bambaşka bir rolü olduğunu gördük. Bu rolü, toplumdaki değişim
ve dönüşüm rolünü konuşacağız. Sözü Sayın Zengin’e veriyorum.
Gürkan ZENGİN
Teşekkür ediyorum, müsaade ederseniz en azından konuşmamı İngilizce yapmak istiyorum. Sonra, soru-cevap kısmında yine Türkçe’ye dönebiliriz. Öncelikle bu organizasyona ev sahipliği yapanlara sosyal medya ve sosyal medyanın demokratikleşme sürecine olan etkileri gibi önemli
bir konu için bizi davet etmelerinden dolayı teşekkür etmek
istiyorum. Ayrıca Afrika’nın dört bir yanından gelen meslektaşlarıma selamlarımı sunuyor ve hoşgeldiniz diyorum, sizi
burada görmek büyük bir onur. Çok kısa sürede önemli bir konuda, sosyal medya hakkında
konuşacağız, sadece yedi dakika var, süremi başlatıyorum.
İlk olarak bazı sayılarla beraber Türkiye’de olan durumla ilgili bazı kısa bilgiler vereceğim.
Bu Türkiye’yi çok daha iyi anlamanıza ve aydınlanmanıza yardımcı olacaktır. Bildiğiniz gibi
gazetecilik her yerde değişiyor ve Türkiye’de de durum aynı. Türkiye bir istisna değil. Çok
dinamik bir haber medya ortamına sahip, birçok büyük ve yerel gazete ve haber kanalı mevcut, interneti kullanan insan sayısı yüksek ve giderek artıyor, -belki de inanmayacaksınız ama
bu sayı gerçek- 40 milyon kişi kullanıyor. Nüfus 75 milyon ve 40 milyon insan internette. Bu
insanların çoğu Facebook kullanıyor ve şimdi de Twitter kullanıcılarının sayısı artıyor. Twitter
kullanıcıları açısından Türkiye 11’inci sırada, dünyada internet kullanıcıları açısından bakıldığında ise 14’üncü sırada, Facebook’da ise 7’nci. Bunlar harika rakamlar, tüm nüfusun yaklaşık % 10’unun twitter kullandığını söyleyebiliriz. Twitterda haber kuruluşlarını takip edenlerin
sayısı milyonlara ulaşıyor. Gördüğünüz üzere bunlar çok büyük rakamlar, ancak hâlâ sosyal
medyanın gücünü kullanarak haber toplama, yapma ve tüketme yollarımızı değiştirme konusunda yapılacak çok şey var. Sayıca çok, çeşit olarak yeterli olmasına rağmen Türk medyası on yıllar boyunca bir dizi iç
ve dış sorun yüzünden zarar gördü. Eminim Afrikalı konuklarımız bu sorunlar ile ilgili empati
kurabilirler. Her yerde medyayı etkileyen sansür, partizanlık ve şirket çıkarları haber medyasını etkiledi. Birçok darbe ve süregelen askeri sorunlar zaman zaman insanı merkeze koyan
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
/
adil ve bağımsız gazeteciliğe ciddi zarar verdi. Ancak Türkiye değişiyor, medyası da izleyici
kitlesi de değişiyor. Son on yılda demokratikleşme çok büyük kilit kelime haline geldi ve Al
Jazeera’nın inandığı gibi ben de inanıyorum ki sosyal ağlar bunun önemli bir parçası olacak.
Bu demokratikleşme sürecinin medya açısından önemli bir parçası. Sayılardan bahsettim,
aslında kâğıt üzerinde daha iyi duruyorlar. Demokratik gazeteciliğin geleceği için yapılması
gereken çok fazla şey var. İnterneti kullanan nüfus genç ve hiç olmadığı kadar teknoloji
meraklısı. Türkiye’deki geleneksel medya bu nüfusu haber yapma amacıyla nasıl kullanması
gerektiğini öğrenmelidir.
Geçtiğimiz 2011 yılı herkesin kameralı cep telefonu ve internet gibi ucuz ve kişisel teknolojik aletlerin haberlerin gündemini nasıl yönlendirdiğine ve değişim yarattığına tanık olmasını
sağladı. Giderek daha fazla vatandaş gazetecilere, blogçulara güvenebilir olduk. Bu kişiler,
kendi alanlarında uzman olan amatörler ve sıradan sosyal medya kullanıcıları ihtiyacımız
olan materyalleri sunabiliyor. Bu sadece Türkiye’de değil uluslararası olan bir zorunluluk ve
bir gelecek eğilimi aslında, seyirci ya da dinleyicilerin bu sürecin bir parçası olmasına izin
verin, biz onlarla iletişim halinde olmak zorundayız. Gündemi tek tarafın belirlediği zamanlar artık geçmişte kaldı, kesinlikle bitti. Ancak sosyal medyayı kullanmak bugün Türkiye’de
çoğu medya kuruluşunun yaptığı gibi sadece haber linklerinizi Twitter’da paylaşmak değildir.
Youtube’dan bazı protesto videolarını alarak yazınıza eklemek değildir. Elbette haberler için
sosyal medyanın kullanılmasıyla ilgili birçok soru, çekince var ve bence bunların birçoğu da
haklı, örneğin doğruluğunu kanıtlama, onaylama ve derinlik bunlardan en önemli olanları.
Ancak bu sorunların hepsi aşılabilir. Aslında anlayacağınız gibi işte burada profesyonel gazetecilik devreye giriyor. Her yerde gazeteciliğin geleceği konuşuluyor. Soru şu, gelecekte hiç gazete olmayacak mı?
Belki de. Ancak profesyonel gazeteciliğe her zaman ihtiyaç duyulacak. Sadece değişikliğe uğrayacak. Okuyucular hâlâ yazılanları onaylamak, bir bağlama yerleştirmek ve bilgiye
dönüştürmek için gazetecilere ihtiyaç duyacak? Bu çok önemli olduğu için özellikle altını
çizmek istiyorum. Medyanın yeni çağında gazeteciler haberleri toplamak ve girdiler için okuyuculara bel bağlayacak, gazeteciliğin önemi ise kitleye hikâyeleri için derinlik kazandırmak
ve bir bağlam yaratmak olacak. Bir şeyin niçin önemli olduğu, nasıl bu hale geldiği ve gelecekte nasıl bir şekil alacağıyla ilgili bilgiler verecek. Bunlar hep böyle kalacak. Belki de bir
örnek durumu daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir. Bu örnek şirketim Al Jazeera’dan olsun
mesela, Al Jazeera İngilizce olarak, Gazze savaşı boyunca kalabalık haritalamayı kullandı
ve gerçek durumun gerçekten anlaşılmasına ciddi manada yardımcı oldu. Al Jazeera Türk
-hatırlatmak istiyorum Al Jazeera Türk henüz kurulmamıştır, kurulma aşamasındadır, ancak
Al Jazeera Türk adı altında başka bir Al Jazeera ağı, şubesi kuruyoruz ve henüz gösterimde
olmasak da bir şekilde yine sosyal medyayı kullanıyoruz- ile geçenlerde büyük bir depremin
yaşandığı Doğu Anadolu şehri Van’daki deprem sırasında bir şey yaptık. Olay sırasında Al
Jazeera Türk sosyal medya departmanı olarak yeni bir şey yaptık. Deprem olduğunda -ilk
olarak bundan bahsetmek istiyorum- çok büyük bir depremdi ve hatırlayacağınız gibi orası
son derece kötü durumdaydı, kıştan hemen önceydi. Sosyal medya hem depremden etkilenen hem de yardıma ihtiyacı olan insanlardan gelen bilgilerle dolup taşmıştı. Bu bölgeden,
deprem bölgelerinden çok sayıda mesaj geliyordu, insanlardan, kuruluşlardan herkesten...
Ülkenin diğer kısımlarının yardımına ihtiyaçları vardı, çok önemliydi bu yardım. Biz de bir çeşit
grup kurduk, bilgileri doğruladıktan sonra bir harita oluşturduk. Çok sağlam ve işlevsel bir bilgi merkezi meydana getirdik, bunları bir harita üzerine yerleştirdik ve herkes nerelerde yardıma ihtiyaç olduğunu anlayabildi. Sadece sosyal olarak yardım etmek isteyenler değil, devlet
de bu haritayı kullandı, bu çok önemliydi. Şu anda yayın yapmıyoruz bu %n, harita google’ın
bizden kriz haritalama projesinde bu haritayı kullanabilmeyi rica etmesiyle birlikte görünür
hale geldi. Bu gibi örnekler sosyal ağlar ile haber kuruluşları arasındaki doğru ortaklıkların iki
105
106
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
taraf için de ne kadar iyi olabileceğini gösteriyor. Taban bilgiyi sağlıyor, profesyoneller ise onu
doğruluyor ve belirli bir bağlama oturtuyor.
Al Jazeera’nın yol gösterici ilkelerinden bir tanesi de her zaman insan faktörünü merkeze
koymaktır. Biz sesini çıkaramayanların sesi olmak istiyoruz ve şirket çıkarları ya da hükûmet
politikaları ile engellenmek istemiyoruz. Bu %n yeni medyanın önemi tüm dünya tarafından
biliniyor. Sosyal medyayı haberler için kullanmanın zorluklarıyla ilgili her zaman bilinçli olmalısınız. Çünkü her zaman manipüle etmek isteyen ya da kendi çıkarları için bu araçları kullanan insanlar olacaktır. Ancak baktığımızda, sonunda bu gazeteciliğin geleceğidir. Hiç kimse
sosyal medyanın sıradan insanların seslerini duyurmasını sağladığını inkâr edemez ve daha
önce sıradan insanların böylesi bir yöntemi yoktu.
Türkiye’de sosyal ağların bu yönü henüz tam olarak ve işlevsel bir şekilde ne yazık ki kulanılmıyor. Bu ülkede Twitter genelde skandal, dramatik ya da komik nitelikteki alıntılara referans yapıldığı ya da anekdotların paylaşıldığı bir havuz olarak kullanılıyor. Arada bir de
vatandaşlar tarafından oluşturulmuş bir gazete içeriği de haber kuruluşları ön plana çıkarıyor.
Ancak Türkiye’de giderek daha çok insan fotoğraf, video ve görgü tanıklarıyla ilgili paylaşımlar yaparak hikâyeleri kendi versiyonlarıyla anlatmak için sosyal medyaya başvuruyor. Kullanılacak daha fazla araç var, teknoloji ve yaratıcılık herkes için daha geniş alanlar sağlayacak. Al Jazeera böylesi araçların demokratikleşme için desteklenmesine ve insanların
onları kullanmasının sağlanmasına büyük önem vermektedir. Çünkü sonuç olarak haberler
bu araçlarla daha zengin hale gelmektedir ve bizi izleyen dinleyen, takip eden kitle için bu
önemlidir. Bizim için haberlerin demokratikleşmesi budur. Bu bir değişimdir ve memnuniyetle
karşılanmalıdır. Sanırım böylelikle süremin sonuna geldim. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Ünal TANIK
Gürkan Zengin’e teşekkür ediyorum. Sosyal medyanın ne olduğundan ve Türkiye’de nasıl kullanıldığından, yayına başlamamış bir televizyon yöneticisi olarak bunu nasıl aktif hale
getirdiklerini anlattı. İnternet kullanımında 14’üncü sırada olan Türkiye’nin Twitter’da 11’inci
sırada yer aldığını ve meslektaşlarımızı bir anlamda, kimilerini endişelendiren, kimilerini yaptığı işte güven kazanmalarını sağlayan ifadeler kullandı. Gelecekte yazılı basın, -yazılı basını
kastettin sanıyorum- olmayacak derken, gazetelerin olmayacağını, ama gazeteciliğin devam
edeceğini, şekil değiştireceğini ve değişimin Türkiye için, bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye için de kilit olduğundan bahsetti. Sunum sırası Sayın Touray’da. Buyrunuz. Bai Emil TOURAY
Çok teşekkürler Sayın Başkan. İyi yönetişim ve demokrasinin teşvik edilmesi bakımından sosyal ağların kullanımının
oldukça önemli olduğunu belirtmeliyim. Hem Türkiye’nin
hem de Gambiya’nın dünya çapında iyi yönetişim ve demokrasinin teşvik edilmesi açısından oldukça önemli rollere sahip olduğunu düşünüyorum. Sunumumda iki konuya
değineceğim. Gambiya’daki sosyal ağ kullanımı ve Türkiye
ile Afrika arasında olması gereken işbirliği.
İfade özgürlüğü ve bilgiye erişim Gambiya Anayasası’nın -cumhuriyet anayasamızın- 25’inci
faslında yazılı bir haktır. Ancak Gambiyalıların çoğunun okuma yazma bilmediğini göz önünde bulundurduğumuzda bu durum gerçeklikten ziyade bir illüzyondur. Sonuç olarak bu insanlar gazete okuyamamakta ve interneti kullanamamaktadır. Ancak günlük olarak basılan,
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
/
iyi yönetişim ve demokrasi konularına değinen birçok gazete bulunmaktadır. İyi yönetişim
ve demokrasinin teşvikinde rol oynayan ve diasporadaki Gambiyalılara bilgi sağlayan ABD,
Britanya ve diasporaya ait online gazeteler de mevcuttur. Fakat bu gazeteler engellenmiştir.
Bunun sebebi muhtemelen online gazetelerin rejimi eleştiren haberler veya söylentiler içermesidir. Bu gazetelerin engellenmiş olması sebebiyle editörleri Gambiya halkına mesajlarını
iletmek için başka araçlar ya da mekanizmalara sahiptir. Bazıları Badoo, Linkedln, Facebook
ve diğer sosyal ağları kullanmayı tercih etmiştir. Bunların kullanılması sayesinde online gazetelere erişemeyen Gambiyalılar, gazetelerdeki içeriğe ulaşma olanağına sahip olmuştur. Erişimin tek yolu isimsiz arama motorları ve diğer yöntemlerdir. Bunun sonucunda bu insanlar
sıradan Gambiyalılara bilgi sağlamak için online sosyal ağları kullanmaları gerektiğine karar
vermiştir.
Habercilik yapan, diasporadaki insanlar ve onların okuyucularıyla bilgi paylaşmanın bir yolunun bloglar oluşturmak olduğunu düşünen çok sayıda Gambiyalı da mevcuttur. Dolayısıyla, günlük olarak bloglarında yazı yazan, buradan insanlara bilgi gönderen ve insanların
tam olarak neler olduğunu bilmesini sağlayan blogcular da bulunmaktadır. İnsanlar ile bilgi
paylaşmanın diğer etkili yolunun cep telefonlarının kullanılması olduğunu düşünen gazeteciler de mevcuttur. Gambiya’da çok sayıda cep telefonu bulunmaktadır. Bu, insanların bilgi paylaşmak için kullandığı etkili yöntemlerden bir diğeridir. İnternetin susturulduğu diğer
yerlerde olduğu gibi Gambiya’da da insanların oldukça etkili bir şekilde bilgi sağlamak için
gerekli araç ve yöntemlere sahip olduğunu göstermektedir. Ancak, çoğunlukla doğru olmaması sebebiyle bu şekilde sağlanan bilgiler bazen çok da arzulanmamaktadır. Geleneksel
bir haberci olarak kamunun tüketimi için bilgiyi doğrulamak amacıyla ekstra yol katetmeniz
gerekmektedir. Diğer benzeri bölgelerde olduğu gibi Gambiya’da da hükûmetlerin blogları,
e-postaleri hacklemek için insanlar tuttuğunu düşünmekteyiz ve bunun için üyelerimizi online
güvenlik konusunda eğitmeliyiz. Önemli olması sebebiyle online haberciliğe bağlıyız ve bu
nedenle bu sosyal ağları nasıl kullanacakları, kendilerini nasıl koruyacakları ve online çalışırken diğer yazılımları nasıl kullanacakları konusunda üyelerimizi eğitmeliyiz.
İyi yönetişim ve demokrasi açısından insanların dengeli bilgiye ulaşmasını sağlama konusunda da çok önemli bir role sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Burada bahsettiğimiz bilgi,
tüketim açısından önemlidir. Üyelerimizi etik habercilik konusunda yeterince eğittiğimizden
emin olduk. Çünkü demokratikleşme ve insan haklarından bahsediyorsak bu blogları kullanan kişilerden bazılarının habercilik ve etik ilkelerde örnek gösterilecek kişiler olması önemlidir. Kitlelerin bilgiye erişim hakkı olduğu için bu kitleleri yanlış bilgilendirmek doğru değildir.
Bilgilerin doğru olması gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle de üyelerimizi bu hususta eğitmenin kritik öneme sahip olduğunu düşünüyoruz. Gambiya’daki sosyal medya kullanımı
giderek daha da gelişmektedir. Başlangıçta çok fazla insan sosyal ağları kullanmamaktaydı
ancak gittiğiniz heryerde internet kafelerin ortaya çıkmasıyla bu sosyal ağları kullanan insanların sayısı çoğaldı. Uzun vadede geleneksel gazetelerin ya öleceğine ya da birçok insan bu
online hizmetlere erişim sağlayabildiği için online yayınlara dönüşeceğine inanıyoruz.
Konu ifade özgürlüğü olduğunda şu anda çoğu haberci bu hakkın kaybolduğunu düşünmektedir. Facebook, Twitter, Linkedln gibi sosyal ağların bazılarında şu an yapıcı tartışmalarda bulunmaktayız ve bu yapıcı tartışmalarımızda diğer Gambiyalılarla ve Gambiya dışındaki
meslektaşlarımızla da görüşmekteyiz. Sosyal ağların kullanımı oldukça önemlidir. Sosyal
ağlardan bahsettiğimizde çoğunlukla aklımıza Afrika değil, online medya ya da sosyal ağların kullanımı sonucunda büyük değişiklikler gördüğümüz Orta Doğu gelmektedir. Ancak
Senegal’de Facebook ve diğer sosyal ağların kullanımı da bu ülkedeki hükûmetin büyük
ölçüde değişmesine katkıda bulunmuştur. Türkiye’nin demokrasi ve iyi yönetişimin dünyada
teşvik edilmesi için sahip olduğu rolü oynaması için Afrika kıtasıyla ve diğer yerlerdeki or-
107
108
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
taklarıyla stratejik bir ortaklığa girişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Afrika’da bunu yapmanın
yollarından bir tanesi iletişim ve bilişim teknolojileri sektörüne yatırım yapmaktır. Çünkü internet erişimi Afrika’da hâlâ karşılaşılan bir sorundur. Dolayısıyla, demokrasi ve iyi yönetişimin
dünya çapındaki sosyo-ekonomik gruplarda teşvik edilmesi açısından bir ortak olarak gördüğümüz Türkiye’nin bilişim ve iletişim teknolojilerine yatırım yapması önemlidir. Bu şekilde
sadece gelir elde edilmeyecek aynı zamanda insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel olarak tanınmış haklar teşvik edilmiş olacaktır.
Türkiye, Afrika kıtasıyla ciddi bir ortaklığa girişecekse, bu ortaklığın hükûmet seviyesinde
durmadığından da emin olmalıdır. Afrika’daki sivil toplum ile birlikte çalışacağı mekanizmalar
geliştirmelidir. Çin gibi bir ülkenin Afrika hükûmetleriyle birlikte çalıştığı fakat hukukun üstünlüğünün gözetilmediği durumlar da gördük. Bu nedenle Türkiye’nin Afrika’daki sivil toplum
ile birlikte çalışması, sadece sosyo-ekonomik grupları değil aynı zamanda demokrasi, insan
hakları ve iyi yönetişimi de teşvik etmesi oldukça önemlidir. Çok teşekkürler.
Ünal TANIK
Gambialı katılımcı Bay Emil Touray’a teşekkür ediyorum. Ülkesindeki internet alanında sosyal
medyanın gelişimi, kullanımı ile ilgili bilgiler paylaştı. Günlük gazetelerin ülkesinde sınırlı sayıda yayınlandığını buna karşılık blogların aktif olarak kullanıldığını daha da önemlisi Türkiye
ile Gambia arasında yatırım yapılabilecek alanlar olarak da iletişimi ve iletişim alanındaki
teknolojilerin öne çıktığını ve bu anlamda yatırım açısından mümbit olduğunu paylaştı.
Rachid JANKARİ
Hepinize merhabalar. Size Afrika’daki medyadan, sosyal ağlardan bahsedeceğim. Dolayısıyla bu öncelikle
Türkiye’nin konumuyla ilgili olduğu için ben de kendi ülkemi
tanıtarak başlayacağım. Çünkü Afrika’da göstergeler her
zaman çok belirgin olmuyor. Sadece gösterge amaçlı birkaç tane veri sunmak istiyorum. Şu anda Fas’ta aşağı yukarı 15 milyon internet kullanıcısı, 3 milyon internet abonesi,
745 bin Twitter kullanıcısı bulunmaktadır, özellikle internet
aboneliğinde 3G kullanıyorlar. Aşağı yukarı 2011 yılında % 75 kullanıcı artışı olduğunu söyleyebiliriz. Twitter kullanıcısı olarak Afrika’nın beşinci ülkesiyiz diyebiliriz. Facebook kullanıcıları
olarak da dünyada 4.3 milyon kullanıcıyla 37’nci sıradayız.
Ticaret konusunda üç rakamlı bir artış gözüküyor, aşağı yukarı 45 milyon Avro’luk bir rakam, % 180 civarında bir artış. GSM konusunda MENA Bölgesi’nde aktif 35 milyon numara
bulunuyor. Ayrıca 2011 yılından itibaren televizyondan daha çok cep televizyonu satmış durumdayız. Ayrıca sabit hatlar konusunda 3.5 milyon kullanıcımız mevcut. Dolayısıyla bunlar
sadece size sunduğum göstergeler, yani kullanıcıların, var olan dinamiğin göstergeleri. Şimdi Twitter ve Facebook’tan bahsedecek olursak, günümüzün istatistikleriyle birlikte, gördüğünüz gibi Mısır 10 milyon, Fas 4 milyon, Cezayir 3 milyon, Tunus 3 milyon, Libya 500 bin ve
Moritanya’nın 897 bin aktif kullanıcısı var. Elimizdeki rakamlar eğilimleri gösteriyor size ama
tabi ki geleneksel ekonomik verilerin dışında.
Şimdi Afrika’ya bakacak olursak, -Ocak 2012’ye ait verileri gösteriyorum size- Güney Afrika,
Kenya, Nijerya, Mısır ve Fas’ın verilerini görüyorsunuz kullanıcı sayıları ile ilgili. Ekonomiden
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
/
bağımsız olarak değerlendirilen verilerdir bunlar. Bu verileri, rakamları göstermemin nedeni
kullanımların durumunu anlatabilmektir. Burada yeni medyanın eko-sistemlerinden bahsediyoruz. Şimdi burada bir karikatür var bakın, günümüzde bir eko-sistem var, Facebook, Twitter, Youtube, Google, Wikipedia, vs. Bu tamamen bir eko-sistemi oluştuyor. Ve tabi ki burada,
bu durumda medya ve sosyal medya bir değişime yol açıyor. Ancak crossposting dediğimiz
bir olay var. Sonuçta Twitter’de bir şey yayımladığımda aynı zamanda Facebook ile de bunun
bağlantısını sağlayabilirim. Yani bir yerde yayımladığımı diğer hesaplarımda da direkt olarak
görülmesini sağlayabiliriyorum. Bu da sonuçta önemli etkinin nedenleri arasındadır.
Bu ilk teknik sunumun ardından siyasi duruma baktığımızda -sonuçta teknolojinin etkisine
bakıyoruz- Arap baharında büyük etkisi olduğunu biliyoruz. Günümüzde Twitter, Facebook
özellikle ifade biçimi haline geldiler. Bazı ülkelerde beşinci güç olduğundan bahsediliyor,
özellikle özgürlükler konusunda sınırlamalar olan ülkelerde sosyal medyanın beşinci güç
halini aldığını söylüyor bazıları. Ayrıca yine bir ifade konusunda alternatif bir alan yaratmış
durumda vatandaşlar açısından. Ayrıca günümüzde hükûmetler bir şekilde medyayı monopolize ediyor ve internetteki yayına sonuçta belirli bir özgürlük tanıyor. Aynı şekilde sosyal
medya sayesinde bilgilere kısıtlama olmadan erişilebilmesi mümkün oluyor. Bu yolla çok
büyük bir dinamik yaratılmış oluyor.
Afrika bazen interneti yeni medyanın düşmanı olarak görüyor. Çünkü içeriklerin enflasyonu
söz konusu, çok büyük baskılar var. Filtreleme konusuna büyük yatırımlar mevcut. İnternet ve
komünikasyon kesilmesi gibi bazı kısıtlamaların yapılması da mümkün oluyor. Ayrıca gittikçe
etkili olan bir gözetim mekanizması da internette söz konusudur. Aynı zamanda çok ciddi
olan farklı bir şey Afrika’da bazı ülkeler gitgide internet üzerinden yapılan propagandaya
yatırım yapıyor. Buna paralel siber saldırıların artışı da söz konusu. Farklı bir bağlantı da var
yine gözükmeyen, sınırsız medya kullanımıyla ilgili olarak.
Gördüğünüz gibi çok olumsuz bir tablo. Ama işbirliğinden bahsettiğimizde Türkiye ile Afrika
arasında ne yapabiliriz? Mümkün olan işbirliği faktörlerinden Türkiye’nin, tabi ki bütün digital
özgürlüğü ve yüksek orandaki erişimi konusundaki deneyimlerinden faydalanmamız mümkün olabilir. Sonuçta BM Raporunda iyi uygulamaların bir örneği olarak gösterilmektedir Türkiye. Diğer yandan yeni teknolojiler konusunda gençlerin eğitilmesi için yatırımlar yapılması
gerekiyor. Elektronik yayın konusunda da belirli bir politikanın uygulanması gerekiyor.
Son olarak hükûmetlerin gerekli yatırımları yapması zorunluluk oluşturuyor. Ayrıca teşvik edici
bir sanayi olmalı, yeni medyaya belirli bir yardım mekanizması kurulmalıdır bunun için. Bu şekilde bazı şeylere erişimin hızlandırılması mümkün olabilecektir. Son olarak bence izlenmesi
gereken yol üzerinde yatırımlar yapacağımız bilgi ve platform transferi istenebilir, örneğin
eğitim veya diğer konularda. Teşekkür ederim. Ünal TANIK
Sayın Jankaari’ye teşekkür ediyorum. Hakikaten iyi hazırlandığı bir sunumdu. Ülkesindeki
sosyal medyanın hangi alanda ve bulunduğu yeri belirleme noktasında verdiği rakamlar ve
kullandığı karikatürün -daha önce görmüştüm ama bugünlerde çok daha önem kazandığını
düşünüyorum- sosyal medyanın aynı zamanda nasıl bir silah olarak kullanıldığını anlatması bakımından sunumunda yer vermesi önemliydi. Ve sosyal medyanın beşinci güç olarak
kullanılması ve sanıyorum bundan sonraki konuşmalarımızda veya tavrımızda belirleyeceği-
109
110
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
miz stratejilerde önemli bir şekilde üzerinde durulması gereken noktalardan bir tanesi. Tabi
Türkiye’yle işbirliği konusunda da iki nokta üzerinde durdu: dijital erişim alanında işbirliği
yapılabileceğini ve kâğıt üzerine yatırım yerine platformlar alanında işbirliği yapılması gerektiğini anlattı bize. Konuşma sırası Sayın Elfaki’de. Sözü kendilerine veriyoruz.
Joseph Aboul ELFAKİ
Teşekkürler Sayın Başkan. Yale Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’nden Prof. Jack Balkin demokratik kültürü bireylere, kendilerini birey yapan anlam oluşturma mekanizmaları formlarına eşit katılım imkânı sunan bir kültür olarak görmektedir. Bu bireysel değerlilik ve kollektif özerklik
hakkındadır. Her bireyin bu kültürün oluşturulmasında ve
dağıtımda oynadığı rol ile ilgilenmektedir. Sosyal medyanın
demokrasi kültürünün geliştirilmesinde oynadığı rol barışçıl bir hayat sürdürmek için demokrasi kültürüne ihtiyaç duyan bir kitlenin bu kültürünün bağlamına katkıda bulunmayı ve bunun
dağıtımını yapmayı sağlamaktır. Bu da hem hükûmetlere hem de topluma geniş bir anlamda
ulaşmaktan geçmektedir.
Sosyal medyadan bahsederken hem iyi hem de kötü yanları olan bir sanal alem çağında
yaşadığımızı unutmamak gerekir. Günümüzde ABD’de en çok tartışılan akademik araştırma
konusu siber güvenlik, siber saldırılar ve sanal alem uygun kullanımıdır. İşte bu noktada
sanal alem iyi ve kötü diye ikiye ayırmaktayız. Bizim odaklandığımız nokta iyi şeyler yapmak
olacaktır. Medya olarak bilgi aktarımına ilişkin teknolojileri omuzlarımızda taşımaktayız ve
bunun demokrasi kültürüne yayılması için uğraşmaktayız. Bunu yaparken de sosyal medya
platformlarındaki kullanıcılar tarafından oluşturulan çok yoğun bir veri, bilgi ve haber yüküyle
karşılaşmaktayız. Bilgileri veya veriyi yakalamak işin sadece yarısıdır. Bunları anlamlı ve sindirilebilir bir şekilde sunmak medya toplumu olarak bizim sahip olduğumuz kritik görevdir.
Veri setlerinin inanılmaz boyutuna ek olarak verinin ve bilginin karmaşıklığı ile başa çıkmamız
da gerekmektedir. Bazı gruplar dijital platformu, siber uzayı ya da sosyal medyayı terörizmi
ilerletmek, bazıları demokrasiyi yok etmek, bazıları da demokrasiyi teşvik etmek amacıyla
kullanmaktadır. Örnek verecek olursak bilgiye dayalı tepkileri, Facebook gibi sosyal medya
araçlarını kullanan insanların düşünmeksizin kabul etmeyeceği bir şekilde nasıl yorumlarız?
Akla dayalı olması ve deyimlerin, diyalektlerin ve alfabelerin benzeri görülmemiş bir şekilde
harmanlanmasıyla insan dilini yeniden şekillendiren sosyal medya da değişmektedir. Sosyal medyada kullanılan dil türüne bakacak olursanız, gençliğin geleneksel dil normlarından
uzaklaştığını da görürsünüz. Sanal alem içerisindeki sosyal medyayı ele alırken karşılaşacağımız meseleler bunlardır.
Sosyal medyadaki nispi anonimlik iki tarafı keskin bir kılıçtır. Bir yandan düşünceler daha
özgür bir şekilde ifade edilirken, diğer yandan çok sayıda yanlış alarm görülmektedir. Bizler
medya üyeleri, medya evleri olarak filtreleme yapmalı, okuyucu ve dinleyici kitlemizin demokrasi kültürünü bizden, medyadan ya da iyi düşünen topluluklardan almasını sağlamalıyız. Demokrasi kültüründe bir değişiklik yapmaktan bahsettiğimizde sosyal hareketlerden,
şiddet içermeyen bir kültürden, yani askeri darbelerle ve çatışmalarla geçen son on yıllarda
bastırmış olduğumuz kültürden bahsediyoruz. Eğer dinleyici kitlemize farklı mekanizmalarla anlatılan barışçıl bir kültür varsa, bu demokrasi kültürünün teşvik edilmesidir. Bu kültürü
kamuya geniş bir şekilde nasıl yayacağımızı düşünmeliyiz. Twitter, Youtube gibi baskın olan
sosyal platformlar işimize yarayacak aparatlara sahiptir.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
/
Eskiden dijital platformdan bahsettiğinizde wbatılı insanlar size bakıp “İnternet altyapınız
bile yok, nasıl online habercilikten bahsedebilirsiniz ki?” derlerdi. Ancak günümüzde istatistikler Afrika’daki cep telefonu kullanımının inanılmaz bir hızda geliştiğini gösteriyor. Bu,
sosyal medyayı mobil araçlar ile yakalamamız için önümüze çıkan bir fırsat. Durum böyle
olmasaydı, mobil cihaz üreticileri bize bu teknolojilerle uyumlu cihazlar satar veya pazarlar
mıydı? Artık bu “Bir laptop’ın olması lazım” ya da “Afrikalıların Facebook’a girmek için bilgisayara ihtiyacı var” düşünceleri zayıflamakta ve yok olmaktadır. Bu durum hazır olmamızı,
bunu mücadeleye bir çağrı olarak ele almamızı ve bu düşünceyi yok etmemizi gerektiren bir
fırsat penceresidir. Sahraaltı Afrika’daki ya da genel anlamda Afrika’daki kullanım sayesinde,
mobil cihazlar ile Afrika nüfusunun geniş bir kesimine ulaşabilmekteyiz. Yani “kitlelerimize
ulaşmak için gerekli altyapıya sahip değiliz” deme durumunda değiliz. Elimizde değerlendirebileceğimiz bir fırsat bulunmaktadır. Sosyal medyayı ve teknolojiyi sırtında taşıyan medya
hazır olmalı, kültür ve demokrasi kültürünü oluşturan içeriğe sahip olmalı ve bu kültürü hedef
kitlemizin tüketebileceği bir şekilde aktarmalıdır.
Tunus, Mısır ve Orta Doğu’daki Arap baharından öğrendiğimiz üzere, sosyal medyadan büyük ölçüde faydalandılar. Afrika da buradan ders çıkarıp sosyal medyayı etkili bir şekilde
kullanabilir. Bu bir fırsattır, zorlukları da beraberinde getirecektir. Sorunlar ortaya çıkacaktır
çünkü sanal alem hem iyinin hem de kötünün bir arada bulunduğu ve hareket ettiği bir alandır. İyi şeyler yapabilmek için üstesinden gelmemiz gereken zorluklar bunlardır. Sunumumu
bu sözlerle noktalamak istiyorum.
Ünal TANIK
Sayın Elfaki’ye teşekkür ediyorum. Enteresan noktalara temas etti. Sosyal medyanın aslında
üretilen kültürün yayılmasında oynadığı rolü paylaştı bizimle. Akademik araştırmaların siber
dünya üzerinde yoğunlaştığında nelerin nasıl değiştiğini paylaştı. İki taraflı bir kılıca benzetti
aynı zamanda, sosyal medyayı. Sanıyorum riskleri ve tehlikeleri, artıları eksileri, doğruları
ve yanlışlarıyla bunun örneklerini verdi. Birbirine zıt alanlarda nasıl kullanıldığını anlattı. Ve
benim altını çizmek istediğim bir noktayı paylaştı: şiddetsizlik kültürünün aktarılması halinde
demokratik kültürün bir şekilde yerleştirilmiş olacağını söyledi. Bununlar hakikaten önemli
noktalardı. Son konuşmacımız Sayın Abdi. Buyrun.
Ali Dahir ABDİ
Teşekkürler Sayın Başkan. Kıymetli misafirlere ve dinleyicilere de teşekkür etmek istiyorum. İlk olarak Türkiye
Hükûmetine ve Türk halkına Somali’deki insanlarımız için
sundukları hayat kurtaran yardımları için şükranlarımı iletmek istiyorum. Aynı zamanda Mogadişu’ya yaptığı üçüncü
ziyareti sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na teşekkür ediyorum.
Gördüğünüz üzere, Mogadişu’daki kurumdan geliyorum; çoğunuz Mogadişu’da bağımsız
bir medya olduğuna şaşırabilir ancak böyle bir medya var. Türkiye ve Afrika’daki sosyal medya ağlarına odaklanacağım. Bir önceki meslektaşım gibi Afrika’daki sosyal medya ağlarından bahsedeceğim. Afrika’daki ağ altyapılarının mevcudiyetine özellikle değineceğim. İlk
olarak bahsedeceğim konular ile ilgili size arka plan bilgisi vermek istiyorum. Tabi ki sosyal
medya ağının arka planından bahsedeceğim. Aynı zamanda ciddi bir anlamda sınırlandırılmış erişimin sonuçları ve Afrika’da sosyal medya ihlalinin etkilerine ilişkin endişeleri tartışaca-
111
112
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
ğım. Aynı zamanda küresel bir kitleye ulaşmak için sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanan
Afrika medyasından bahsedeceğim.
Sosyal medya ağının tanımıyla başlayalım. Sosyal Medya Ağı; kurumlar, topluluklar ve bireyler arasında interaktif iletişim ve diyalog oluşturulmasını mümkün kılan web tabanlı ve
mobil teknolojileri içermektedir. Andreas M. Kaplan & Michael Haenlein’e göre altı farklı sosyal medya ağı bulunmaktadır. Sosyal medyayı altı ayrı kategoriye ayırmaktadırlar. Wikipedia
gibi katılımcı projeler; Twitter gibi bloglar ve mikro bloglar; Youtube gibi içerik toplulukları;
Facebook gibi sosyal ağ oluşturma siteleri; wow gibi sanal oyun dünyaları ve second life
gibi sanal sosyal dünyalar. Sosyal medya ağının tanımının ve sınıflandırmasının bu şekilde
olduğunu düşünüyorum.
İkinci slaytımda kısaca Afrikalı internet kullanıcılarını göstereceğim. Bildiğiniz üzere kıtada bir
milyar insan yaşamaktadır. Ancak maalesef bunların yalnızca 54 milyonu internet bağlantısına sahiptir. Hindistan ile bir karşılaştırma yapacak olursak, 1.2 milyarlık insan arasından 121
milyonu internet kullanıcısıdır. Çok yüksek hızlı ve sağlam internet bağlantısına sahip olmayı
sağlayan fiber optik kablodan bahsedecek olursak kıtanın tamamında 10 adet fiber optik
kablo hattı bulunmaktadır. Bangladeş örneğine bakacak olursak 150 milyon nüfusun 3 fiber
optik kablo ağı bulunmaktadır. Afrika’daki kaynak eksikliğini ve sınırlı internet bağlantısının ne
durumda olduğunu bu şekilde anlayabilirsiniz.
Afrika’daki internet kullanıcılarından bahsedelim. Bu İnternet Dünya İstatistikler’inden alınmış
bir veridir; buradaki tahminlere göre sağdaki grafikte görebileceğiniz üzere Afrikalılar’ın yalnızca % 6.2’si internet bağlantısına sahip. Yüksek internet kullanımı olan ülkelere bakacak
olursak % 45’lik kullanıcı oranıyla Nijerya en yüksek rakama sahip. Afrika’nın ekonomik gücü
yüksek olan Güney Afrika’ya bakacak olursak 5’inci sırada olduğunu görüyoruz. Sahip olduğumuz nüfusa ve internet kullanıcısı sayısına baktığımızda Afrika olarak önümüzde uzun bir
yol olduğunu söyleyebiliriz. Afrika’daki minimum internet kullanımına neden olan durum size
gösterdiğim istatistiğin internet kafeleri kullananları ve kendilerine ait bilgisayarları olmayanları ya da internet hizmet sunucularından internet üyeliği almayanları içermemesidir.
Afrika’nın sağlam bir internet bağlantısına sahip olmasını engelleyen şey zayıf altyapıdır. İkinci engel ise diğer Afrika ülkelerine yapılan aramalardaki yüksek telefon ücretleridir. Afrika ülkelerinin % 90’ında, uluslararası aramalarda ya da bir Afrika ülkesinden diğerini aradığınızda
Avrupa üzerinden geçmekte, aktarma Avrupa üzerinden yapılmaktadır. Bu da Avrupa’ya telekomünikasyon kârının kaptırılması anlamına gelmektedir. Eğer Avrupa üzerinden aktarma
yapılıyorsa ağlarınız Avrupa’ya dayanmaktadır. Bu da yüksek maliyet anlamına gelmektedir.
Bildiğiniz üzere Afrika halkının alım gücü düşüktür; Afrikalılar oldukça pahalı olan Avrupa
internet bağlantılarını karşılayamamaktadır. Bu durum da sağlam internet bağlantısına büyük
bir ihtiyaç duyulmasına rağmen internet bağlantısına sahip Afrika hanelerinin sayısını büyük
ölçüde azaltmaktadır.
Düşük internet kullanımı ve nüfus karşılaştığımız sorunların başındadır. Aylık internet ücreti
yüksekse çok sayıda internet bağlantısına sahip olamazsınız. Afrika medyasının sosyal ağ
platformlarını kullanarak küresel bir kitleye ulaşmasını engelleyen de budur. Yerel kitlenizin oldukça ilgili olduğu bir hikâyeyi etkili bir medya çıktısı ile daha büyük bir kitleye ulaştıramamaktayız. Karşılaştığımız diğer bir sorun ise evlerinde kişisel bilgisayarları olan Afrikalıların sayısının az olmasıdır. Afrikalı internet kullanıcılarının sayısını azaltan muhtemel bir sebep de budur.
Şimdi Afrika’daki fiber optik kablolara odaklanmak istiyorum. Görmüş olduğunuz üzere bir
önceki slaytımda 10 fiber optik kablo olduğunu söylemiştim. Örneğin siyah kablo, Güney
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
/
Afrika’yı Uzak Doğu’ya bağlayan ve Güney Afrika’nın Malezya ve Hindistan gibi ülkelerle iletişim kurmasını sağlayan kablodur. Ancak zamanımız kısıtlı olduğu için tüm kabloları tek tek
açıklamayacağım. Normalde Afrika’yı ekonomik yönetim ve siyasi anlaşmazlık sorunları ile
birlikte anarız. Fakat bugün Afrika telekom sektörleri bu tür projeler yaparken kıtaya internet
hizmeti sunmayı değil, uzun vadeli kazançtan ziyade kısa vadeli çabuk kazançları düşünüyorlar. Denizaltından ilerleyen bu fiber optik kablolar çok kötü tasarlanmıştır, çoğu Avrupa
ve Güneydoğu Asya’ya bağlıdır. Bu nedenle Afrikalıların çoğunluğu için oldukça spesifik ve
pahalıdırlar.
Gelecekte, ağları olmayan ülkelerin teknolojik SDH’lerini oluşturmalarını ve fiber optik kabloların pahalı ülkelerden bu ülkelere taşınmasını istiyoruz. Bu şekilde tüm Afrika kıtası bağlantılı
bir ağa ve internette dolaşma olanağına sahip olacak, sıradan vatandaşlar sosyal ağları ve
medyayı kullanarak kendi kitlelerine ulaşacak. Afrika’da şu an tam olarak da bunu görmekteyiz. Yani kıta içerisinde bir telefon görüşmesi yapmak için Asya ya da Avrupa’da roaming
(GSM operatörünüz dışında bir operatör üzerinden görüşme yapmak) yapmanız gerekmemeli. Türk altyapıcılarının da keşfedebileceği ve dikkate alabileceği bir ağ oluşturmak için
elimizde bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Konuşmamı özetlemek istiyorum. Çok açık ve net bir özet sunacağım. Mevcut Afrika telekomünikasyon altyapısı kötü durumdadır ve bildiğimiz üzere fiber optik kabloların tasarımı ve
geliştirilmesi için tüm Afrika ağ şirketlerinden alınan verilerin toplandığı yeni anlaşma ile çok
yüklü bir maliyet ortaya çıkmaktadır. Her yıl 500 milyon Dolar, Avrupalı taşıyıcılara gönderilmektedir. Afrika’nın bu paraya herkesten daha çok ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum, 500
milyon Dolar Afrika içindeki telefon görüşmeleri için Avrupalı şirketlere verilen yarım milyar
Dolar demektir. Bu parayı Afrika içinde tutmak için oldukça etkili bir altyapı oluşturmalıyız.
Afrika kendi parasına diğer ülkelerden daha çok ihtiyaç duymaktadır.
Bu da ancak Afrika’yı birbirine ve dünyanın tamamına mevcut ve planlanmış fiber optik kablolarla bağlayacak kıtasal fiber optik omurgayı geliştirmek amacıyla büyük bir çaba harcanırsa gerçekleştirilebilir. Ağlar Afrikalı operatörler tarafından planlanmalı ve onlara ait olmalıdır; böylece toplumumuza ucuz internet hizmeti sunma olanağına sahip olabiliriz. Sosyal
medyada ağ oluşturma açısından bakacak olursak, internet kullanıcılarının sayısını arttırmak
istiyorsak internet abonelik ücretlerini azaltmamız lazım. Böylece sosyal medya ağları demokrasi, insan hakları, cinsiyetler arası eşitlik ve ekonomik kalkınmanın teşvik edilmesi amacıyla kullanılabilir ve Afrika herkes için bir huzur ve refah yeri olacaktır. Afrika, otoriter ve dikta
rejimlerinin yönetecek bir bölgeye sahip olmadığı bir yer olacaktır. Teşekkür ederim.
Ünal TANIK
Sayın Abdi’ye çok teşekkür ediyorum, Afrika kıtasında fiber altyapının ne durumda olduğunu,
bütün çarpıklığıyla gözler önüne serdi. Bu alanda yapılan görüşmelerin bir ülkeden diğerine
ancak Avrupa ülkelerinden herhangi bir tanesi ile veya oradaki odak ülkelerden bir tanesi
üzerinden yapılabildiğini söyledi. Bunun da maliyetleri çok daha üstlere taşıdığını, bu yüksek
maliyetlerin de dönüp tekrar Afrika’da internet kullanıcısının önünü kestiğini, internet kullanıcısının azlığının temelinde yatan sebeplerin de biri olduğunu anlattı bize. Konuşmacılara soru
sormak isteyenler yorum yapmasın lütfen, değelendirme yapmasın. Kime soracağını net bir
şekilde ve kısa bir şekilde sorarsa dört tane soru alacağız ve ondan sonra da konuşmacılarımıza ikişer dakikayla da zaman vereceğim.
113
114
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
Katılımcı
Teşekkürler, sorum yok, sadece bu oturumun son oturum olduğunu, biraz beni üzdüğünü
söylemek istiyorum. Çünkü demokrasiyle ilgili bir konunun daha detaylı ele alınması gerekirdi. Şimdi öncelikle diktatörler var ama diğer taraftan temsilcilikten bahsediyoruz. Temsilcilik
sonuçta demokrasiyle ilgili ve bizler Afrikalı olarak diğerlerinin demokrasiyle ilgili sorunlarının
biraz tuzağına düşüyoruz. Çünkü organizasyonlarımız, kurumlarımız buna pek hazır değil.
Dolayısıyla konuşurken dikkat etmemiz gerekiyor. Sosyal medya sonuçta demokrasiye katkı
sağlıyor mu? Hayır. Çünkü sonuçta bunlar bizi, evet, özgür ifade olanağı tanıyorlar ama o
kadar. Bunu söylemek istiyorum sadece.
Isaac Cheke ZIBA – Malavi
Teşekkürler, Malavi’den geliyorum ve Enformasyon Müdürüyüm. Oldukça ilginç sunumlardı,
özellikle Afrika kıtasındaki internet erişimi istatistikleri hakkında olan. Buradaki Türk kardeşlerime Afrika entegrasyonuna nasıl katkıda bulunabileceklerini sormak istiyorum. İstatistiklere
baktığımızda, Afrika’nın eskiden daha entegre, daha paylaşımcı ve örneğin fiber optik kablolar açısından birbiri ile daha bağlantılı olduğunu, daha çok insanın internet bağlantısına
ve kullanım bedelini ödeme kapasitesine sahip olduğunu görüyoruz. Şimdi Afrika’nın kendi
içinde ve dış dünyayla daha çok entegrasyona, daha çok işbirliğine ihtiyacı var. Türk kardeşlerimizin, Afrika’da daha fazla işbirliği için gündeme ne getireceklerini öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
Katılımcı
Liberya’dan geliyorum ve bahsettiğiniz istatistikler ile ilgileniyorum. Fiber kabloların hizmet
sağlayan Avrupa ülkelerine 500 milyon Dolarlık bir gelir sağladığını belirttiniz. Sosyal medyanın neler yaptığını, özellikle Afrika örneğinde rejimleri devirdiğini gördük. Bu nedenle Afrikalı
liderler oldukça endişeli. Yapmamız gereken rejim değişimi dışındaki pozitif değişiklikleri vurgulamak olmalıdır. Çünkü Mısır, Tunus ve diğer ülkelerde olduğu gibi sosyal medya rejimleri
devirmiştir. Afrika ülkeleri de kendi varlıklarını kalıcı hale getirmeli ve Avrupa ülkelerinin bu
hizmetlerden elde ettiği büyük gelirden feragat etmesi ve Afrika’nın kendi payını alması durumu söz konusudur. Burada çıkmaz bir durum vardır; Avrupa’nın 500 milyon Dolardan feragat
etmesi ve bu parayla Afrika’ya yardım etmesi.
Katılımcı
Sunumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Sorum Sayın Gürkan Zengin’e, sosyal medya,
otoriter rejimlerin bulunduğu ve serbestçe erişemediği bölgeler gibi yerler için habercilerin
kullandığı bir bilgi kaynağı haline gelmiştir. Son 6 - 7 ayda Al Jazeera’nın sosyal medyayı bir
kaynak olarak kullandığını gördük. Sorum, sosyal medyayı kullanmak istediğimizde bunu bir
kaynak olarak nasıl doğrulayacağımıza ilişkindir. Bazen sosyal medyadan alınan yayınların
uydurulmuş olduğunu görüyoruz. Genel kitleye sunmadan önce sosyal medyayı bir kaynak
olarak nasıl doğrulayabileceğimiz? Teşekkürler.
Ali Dahir ABDİ
Teşekkürler. Adınızı duyamadım ama sorunuz oldukça ilginçti. Sorunuzun tamamını yakalayamadım ancak çıkmaz durumdan bahsettiniz. Afrika’da kesinlikle çıkmaz bir durum bu-
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
/
lunmaktadır. Sadece siyasi anlaşmazlıklar değil aynı zamanda ekonomik anlaşmaklıklar da
mevcuttur. Telekomünikasyon sektörüne bakacak olursanız burada da zorluklar görülmektedir. Benim geçmişim telekomünikasyona dayalıdır. Kablo ve networking alanında ağ altyapı
şirketlerinde çalıştım. Afrika telekom sektörü daha büyük bir tüketici kitlesi, daha çok internet
kullanıcısı oluşturmaktan ziyade kendi çıkarları için büyük projeler yapmaktadır. Sizin söylediğiniz gibi 500 milyon Dolar bunların altyapılarını genişletmek ya da geliştirmek için kullanılırsa
Afrikalılar için makul fiyatlı internet bağlantısı sağlayacaktır. İnternet kullanıcısı sayımız 54
milyon değil 500 milyon olacaktır. Afrikalılar olarak ben Doğu Afrika’dan geliyorum, her hane
için 100 Doların üzerindeki internet aboneliklerini karşılamamız mümkün değildir, bu kesinlikle imkânsız, Afrika’daki hanelerin gelirini dikkate alın.
Öte yandan internet bağlantı fiyatlarını belirleyenler de hükûmetlerin manipüle ettiği telekomünikasyon sektörleridir. Afrika ülkelerinin parası hükûmetler tarafından düzenlenmekte ve
yönetilmektedir, hükûmetler fiyatları belirlemektedir. Doğu Afrika örneğine bakacak olursak
Cibuti ve Kenya en çok fiber optik internet bağlantısına sahip ülkelerdir. Ancak Kenya’da
makul bir fiyat olduğunu düşünmüyorum çünkü Kenya’daki aylık internet abonelik ücreti 100
Doların üstünde. Yalnızca bir avuç insan bunları karşılayabiliyor. Cibuti’ye baktığınızda sadece tek bir şirket bulunmaktadır ve bu şirket görünmez ellerle, kanaatimce hükûmet içerisinden yönetilmektedir ve fiyatları oldukça pahalıdır. Somali’deki iletişim, bir telefon görüşmesi
yaptığınızda bunun üç katı daha pahalıdır. Somali büyük ölçüde uydu iletişiminden faydalanmaktadır. Uydu iletişimi de fiber optik iletişimden oldukça pahalıdır. Durum bu şekildedir, bu
nedenle daha fazla ihtiyaç duymaktayız. İnternet hayatın bir parçası olmuştur, bilgi çağında
yaşamaktayız ve internet bize herşey için bir toplum sunmaktadır. Birbirimizle etkileşim kurmak, bir konu hakkında konuşmak gibi şeyler. Uygun bir yaklaşım bulmadığımız sürece, herkesin makul fiyatta internet bağlantısına sahip olmasını sağlamadığımız sürece Afrika’daki
internet kullanıcısı sayısı diğer tüm kıtalardan az olmaya devam edecektir.
Joseph Aboul ELFAKİ
Pozitif yaklaşımı korumayı tercih ediyorum, bilişim teknolojilerinin gelişimiyle ilgili sorun yaşamayan herhangi bir coğrafi bölge yoktur. Teknolojinin üreticileri olan ABD gibi yerlerde bile
zorluklar vardır. Afrika’nın önünde de sorunlar bulunmaktadır. Altyapısal zorluklar mevcuttur
ancak bence bunlar bizi demokratik hayatı ve demokrasi kültürünü yayma fikrimizden caydırmamalıdır. Afrika’nın sosyal ve ekonomik kalkınmasını yavaşlatan sorunlardan biri çatışma ve
anlaşmazlıklardır. Bunlar Afrika’daki olumlu gelişmelerin göz ardı edilmesine yol açmaktadır.
Doğrudan yabancı yatırımların ilgisini kaybediyoruz, çünkü bir sorun ve anlaşmazlık bölgesi
olarak görülüyoruz. Afrika’nın karşılaştığı zorluk ve mücadelelerden bahsetmek istemiyorum,
geleceğe olumlu bakmak istiyorum. Bu panelin konusuna ilişkin olarak temel ilgi alanım
sosyal medya kullanılarak demokrasi kültürünün yayılması. Ve bu konuya bağlı kalmak ve
olumlu düşünmek istiyorum. Burada her zaman bir imkân var ve olmaya da devam edecek.
Daha önce söylediğim gibi teknoloji değişmekte. Günümüzde Facebook ve Twitter dizüstü
bilgisayarlardan ziyade cep telefonları üzerinden kullanılmaktadır. Uganda’daki arkadaşımla iletişim kurmaktaydım ve her zaman internet kafeye gidip Facebook üzerinden iletişim
kurmayı düşünmekteydim. Fakat o bana “Hayır, hayır. Endişelenme, sen bana gönder, ben
telefonumdan erişebilirim” dedi. Bu cesaret verici bir durum ve bu yolda devam etmek istiyorum. Böylece bir fırsat penceresi oluşursa, demokrasi kültürünün, bu kültürün içeriğinin
Afrika toplumları içinde yayılabileceğini biliyorum.
115
116
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
Bai Emil TOURAY
Teşekkürler Sayın Başkan. Konuşmacılardan biri sosyal medyanın Afrika’daki demokratikleşme sürecine nasıl katkıda bulunacağını merak etmişti. İletişimin demokratik ideallerin gelişiminde oldukça temel bir yere sahip olduğunu söylersem bana katılacağını düşünüyorum.
Dolayısıyla, sosyal medya ağları biz Afrikalılara demokrasi ve iyi yönetişim için oldukça ideal
olan bir tartışma ortamı sunmaktadır. Diğer konu ise Afrikalılar olarak yaşam alanımızda internet erişiminin bir gerçeklik olmasını sağlamalıyız. İnternet erişimi Afrikalıların büyük çoğunluğu için bir problem olduğu sürece bir kıta olarak kalkınmamız mümkün değildir. Çok
teşekkür ederim.
Gürkan ZENGİN
Meslektaşlarımızdan biri bana sosyal medya, demokratikleşme ilişkileri ve bu sürecin etkisini
arttırmak için ne yapabileceğimiz konusunda bir soru sormuştu. Al Jazeera Türkiye’den bir
örnek verebilirim. Bugünlerde basın odamızda yeni ve ilginç bir şey yapıyoruz. Örneğin basın
odamızda sosyal medyayı da içeren yeni bir medya bölümü oluşturmaya çalışıyoruz. Bu
şekilde, bu yeni gelişme sayesinde insanlar arasında, toplum içinden milyonlarca muhabir
oluşturduğumuzu söyleyebiliriz. Bu nedenle, bir farkındalık ve kamu içinde bir bilinç yaratmamız gerektiğini düşünüyorum. Böylece insanlar hikâyelerini basın odasına ya da daha geniş anlamda tüm evrene doğrudan aktarabilir. İnsanlar kendi hikâyelerini anlatmanın tadına
varmalıdır. Dolayısıyla, medya çalışanları, medya kanalları olarak dergilerimizi, kanallarımızı,
gazetelerimizi, televizyonlarımızı ya da radyolarımızı kullanarak “bu ucuz bir yöntem”, “mesajınızı bize ya da tüm dünyaya ulaştırmanız çok kolay” ve “Lütfen bunu yapın” mesajlarımızı
geniş bir şekilde aktarabiliriz. Bu oldukça ucuz. Türkiye’de 40 milyon internet kullanıcısı ya da
milyonlarca Twitter kullanıcısı bulunmasının sebebi bu.
Kanallarımız aracılığıyla toplum içinde bir bilinç, bir farkındalık oluşturabilirsek onların mesajlarını doğrudan bize ya da tüm dünyaya iletmesi oldukça faydalı olacaktır. Belki siz de
bizim gibi bir çalışma yapıp basın odanızda, gazetelerinizde, radyolarınızda ya da televizyonlarınızda yeni bir bölüm oluşturabilirsiniz. Doğrudan organizasyonu sağlamak, meseleler
hakkında konuşan ya da haber değeri taşıyan mesajlar gönderen insanlar bulmak mümkün.
Al Jazeera Türkiye odasında bu bölümü hazırlayan bazı arkadaşlarımız var ve onlar bu sıralar
ülkede olan bitenle ilgili işlevsel ya da faydalı tartışmalar olup olmadığına bakıyorlar. Kim ne
hakkında konuşuyor? Haber değeri taşıyan yeni bilgiler hakkında konuşan iyi ya da güvenilir
blogcular var mı? Onları bulmamız, insanların görüşlerini ve hikâyelerini basın odasıyla ve
dünyayla paylaşmaları için onlara bir yol açmamız gerekiyor. Teşekkürler.
Ünal TANIK
Katılımcılara ve günün sonunda bu kadar girift konuları dinleyen sizlere çok teşekkür ediyorum. Birinci elden Afrika’da internet kullanımının sosyal medyanın ne durumda olduğunu
bu işin öncülerinden dinlemiş olduk. Aynı zamanda beklentileri dile getirdiler. Hepinize çok
teşekkür ediyorum. Sağolun efendim.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - III. OTURUM
/
117
118
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
B SALONU
III. OTURUM
SORUNLAR ve FIRSATLAR DENKLEMİNDE
ETKİLİ BİR AKTÖR OLARAK
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
B SALONU - III. OTURUM
Sorunlar ve Fırsatlar Denkleminde Etkili Bir Aktör Olarak
Sivil Toplum Kuruluşları
Moderatör: Akisa OMULEPU
African Media Initiative Strateji ve Programlar Direktörü - Kenya
Konuşmacılar : Mohammed B. ATTAH
Dünya Sivil Toplum Örgütleri Birliği (WANGO) Ülke Direktörü - Nijerya
Souhel HAJJAR
Serbest Radyo ve Televizyoncular Birliği Başkan Yardımcısı - Gine
Muhammed ADİL
Türk-Arap Bilim, Kültür ve Sanat Derneği (TASCA) Genel Başkanı - Tunus Prof. Dr. Yasin AKTAY
Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkanı - Türkiye
/
119
120
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
Akisa OMULEPU
Moderatör
Herkese merhaba bu oturumdaki moderatörünüz olacağım. Aramızda olmayan bir katılımcımız var, Sayın Eric
Chinje, onun notunu iletiyorum: “Burada olamayacağım
için çok üzgünüm ve Ankara’da bulunamadığım için ilk olarak özür dilemek istiyorum. Türk Hükûmetine davetleri için
teşekkür ediyorum. Elimde olmayan sebeplerden dolayı bu
seyahati gerçekleştiremedim ve Türkiye’yi çok yakın bir zamanda tekrar ziyaret etme fırsatını elde etmeyi umuyorum. Değişik uluslararası toplantılarda
tekrar bir arada oluruz. Sizlere başarılı bir forum diliyorum”.
Şimdi oturumumuza başlıyoruz, öncelikle sözü Sayın Attah’a veriyorum.
Mohammed B. ATTAH
Sayın Başkan, Hanımefendiler ve Beyefendiler
Özellikle Afrika’dan arkadaşlarım, dostlarım ve protokolü
selamlamak istiyorum. Benim için burada en büyük zorluk
beş dakika içerisinde birçok şeyi bir sunuma sıkıştırmak.
Ama burada bulunma sebebimiz bu ve fırsatları elde ettiğimiz zaman, bunları en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Aslında medyadan ve Afrika’daki kalkınma çalışmalarından bahsediyoruz. Gerçekleştirmeye çalıştığım şey, hazırladığım bir makalem var, bunu
internet üzerinden de bulabilirsiniz. Biraz kritik bir çalışma, hızlı bir şekilde özetlemek istedim,
bu tartışma konusunun başlığına uygun olarak. Bu konuyu “Sorunlar ve Fırsatlar Denkleminde Etkili Bir Aktör Olarak Sivil Toplum Kuruluşları” başlığına sıkıştırmak istedim.
Gönüllü çalışmadan, toplumun dâhil edilmesinden bahsediyoruz ve ironik olarak bazı tartışmalardan sonra şu anda farklı bir konumdayız. Kamu ve özel sektör arasında, yani hükûmet
ve iş sektörü arasında özel bir faktör var, kalkınma faktörü. Medya kesinlikle sivil toplumun
bir bileşeni halini aldı. Bu nedenle sivil toplum örgütleri gerçekten çok önemli bir boşluğu
dolduruyor, bu boşluk, aslında yaşam kalitesi ve yaşam standartlarıyla alakalı. Örneğin, liderlikle alakalı genel bir talep var Afrika’da. Biliyorum, burada Afrika’dan gelen kişiler benimle
hemfikir olacaktır. Afrika’da sivil toplum örgütleri, aynı zamanda medya çok önemli bir sosyal
hareket halini aldı. Medyanın Afrika’daki etkisinden bahsedildi ve bununla alakalı devrimden,
değişikliklerden. Politik bir hareket olarak baktığımız zaman, Pan-Afrika özgürlüğü, bağımsızlığından bahsediyoruz. Gana, Zambiya, Nijerya ve birçok ülkeden katılımcılarımız var.
Çok yakın bir zamanda dördüncü yüksek seviyeli bir forum vardı Güney Kore’de. Afrika liderlerini bir araya getiren yaklaşık 29 devlet başkanı katıldı. Orada şunu fark ettik; tek bir
hareket, her bir toplumun fark etmesi ve gerçekleştirmesi gereken hareket, siz sivil toplum
örgütlerinin desteği olmadan hareketinize devam edemezsiniz. Sivil toplum örgütlerinin en
önemli özelliği, geçmişten geleceğe doğru bir dönüşümü sağlamalarıdır. Burada özel ve
kamu sektörü arasındaki bir bağlantıyı oluşturuyorlar ve bunlar aslında sadece misafirlerimiz
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
/
değil, aynı zamanda sadece artık onlar katılımcılarımız, bütün ulusal, uluslararası toplantılarda. Tabi, medyanın, basının önemini ve aynı zamanda sivil toplum örgütlerinin gerçekten
daha fazla sorumlulukları olduğunu fark ettik, özellikle sosyal, politik ve insan hakları konusunda. Şu anda karşı karşıya olduğumuz, tartıştığımız sorunlara değiniyoruz burada. Ortak
bir geleceğin tasarlanmasından bahsediyoruz hep birlikte ve medyanın önemli bir rolü olduğunun tekrar altını çizmek istiyorum.
Karşı karşıya olduğumuz sorunlardan bahsettik ve bazı sonuçlar elde ettik. Bunlar içerisinde
ifade özgürlüğü var. Ama aynı zamanda şunu da fark ettik birçok Afrika ulusunda hâlâ yapmamız gereken yoksullukla, kötü yönetişimle alakalı birçok sıkıntımız var, bunları biliyoruz.
Arap baharından bahsettik, bazı kişiler bununla ilgili fikirlerini ortaya koydu. Geçtiğimiz ay
gerçekleşen bir toplantı vardı. Burada şunu gördük, biz aynı zamanda özgürlükten bahsetmeliyiz. Yeni isimlerden, yeni seslerden yararlanmamız ve medyanın toplumu dönüştürme
özelliğinin farkına varmamız gerekiyor. Gerçekten kalkınma çalışmalarımız açısından oldukça
önemli ve sivil toplum kuruluşları da bu tartışmanın çok önemli bir parçasını oluşturuyor.
Kısaca önemli bir noktadan bahsetmek istiyorum. Buradaki birçok katılımcının benimle aynı
fikirde olduğunu düşünüyorum. Yazdığım şeylerden kısaca özet geçmek istiyorum. 1992’de
sürdürülebilir kalkınmadan bahsediyorduk o yıllarda da ve bunu elde etmeye, buna ulaşmaya çalışıyorduk. Kalkınmayla alakalı sürdürülebilir eğitim oldukça önemliydi. Potansiyelden
yararlanarak uluslararası bir haraketi başlatmamız gerekliydi. İşte sivil toplum kuruluşları aktif
ve stratejik olarak bu politik durumu çok etkileyen kuruluşlardı. Tabi ki medya önemli bir
role sahip, politika oluşturma konusundaki zorluklar açısından sivil toplum kuruluşlarının rolü
yadsınamaz. Geçtiğimiz on yılda çok önemli noktalara değindik. Sivil toplum örgütleri artık
sosyal medyadan yararlanıyorlar insanlarla iletişime geçmek amacıyla. Bunun da gerçekten
toplum içerisinde birçok şeyi değiştirdiğini düşünüyorum.
Gerçekleştirdiğimiz kalkınma, gelişim var. Ancak birçok zorluklarla karşılaşıyoruz medyadan
ve sivil toplum örgütlerinden yararlanıyoruz. Çünkü kalkınma konusunda medya ve sivil toplum kuruluşları bizim çok önemli kritik partnerlerimizi oluşturuyor. Medya, kalkınmayla alakalı
konularda oldukça önemli bir araç diye düşünüyorum. Politik konularda medyadan yararlanma açısından böyle bir dönüşüm yapabilirsek gelişim sağlanabileceğini düşünüyorum,
paradigma değişimlerinden bahsedebiliriz.
Şimdi konuşmamı tamamlamak istiyorum. Türkiye-Afrika Medya Forumu’nu değerlendirecek
olursak, gerçekten çok teşekkür ediyorum, çok başarılı bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
Burada Afrika Medya İnisiyatifi’ne teşekkür etmek istiyorum. Katılımcılardan birisi olmaktan
büyük bir mutluluk duyuyorum. Umuyorum ki bu süreçte bazı gerçekleri fark ederiz ve bu
gerçekler arasında kalkınma konusu, bütün tartışmalarımızın en önünde olmalı. Bunu fark
etmiş olmamız gerektiğini ümit ediyorum ve umuyorum ki önümüzdeki adımlarımızda bunu
başarmak üzere çalışmalarımıza devam ederiz. Buradaki arkadaşlarımla, meslektaşlarımla
konuştuğumuz zaman da çok heyecanlandım ve medya konusunda konuştuk, sivil toplum
örgütlerinden bahsettik ama sivil toplum kuruluşlarını bu toplantıda bulamadım. Buradaki
değerlendirne sürecine belki dâhil edebiliriz. Çok teşekkür ediyorum. Gerçekten benim için
çok önemli ve çok faydalı bir parçası olduğunu düşünüyorum. Afrika’nın kalkınması için çok
önemli olduğunu düşünüyorum. Çok teşekkür ediyorum.
121
122
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
Souhel HAJJAR
Hanımefendiler, Beyefendiler.
İki gün boyunca bu Forum kapsamında bir araya geleceğiz
ve ortak bir medya kavramı üzerinde çalışacağız. Aslında
çok basit bir cümleyle girmek istiyorum, burada Türkiye,
Afrika içerisinde nasıl bir role sahip olabilir? Bir de Afrika,
Türkiye’den medya alanına ne tarz bir beklenti içinde olabilir? İşte zaten bu tarz konular
üzerinden tartışmaya başladık Ankara’da. Türkiye gerçekten Afrika için medya konusunda
önemlidir. Mesela, bu sabah Sayın Bülent Arınç bize Türkiye medyasından bahsetti, çok
etkileyici sayılar verdi. Aslında hem yerel hem ulusal 600’den fazla yazılı basından aynı zamanda onlarca televizyon kanalından ve yüzlerce radyodan bahsetti. Tabi ki büyük, nüfusu
düşündüğümüz zaman ülke içerisinde ve internet kullanıcılarının sayısının da belki de %
90’lara ulaştığını gördüğümüzde gerçekten çok etkileyici sayılar olduğunu biliyoruz bunların.
Türkiye’nin de tabi ki Afrika’da yaşadığımız sorunlar gibi farklı sorunları var. Biz Türkiye’ye
baktığımız zaman, Afrika gibi aslında hem çok farklı ırklara sahip hem de farklı gelişmelere
sahip insanlar olduğunu, azınlıklar olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda burasının kendi ülkelerinden zamanında göçle sürüklenmekte olan kişilere de kucak açmış topraklar olduğunu
görüyoruz. Aynı şekilde, Türkiye içerisinde hem çok gelişmiş yani kendini çok eğitmiş ileri
düzey insanlarla birlikte, okuma yazma bilmeyenlerin de olduğunu biliyoruz. Yani aslında
baktığımız zaman çok fazla benzerlik var iki taraf arasında. İşte burada STK’ların önemi ortaya çıkıyor ya da kâr amacı gütmeyen toplulukların önemini görüyoruz. Özellikle bu tarz
forumlarda bunların öneminin daha da altı çiziliyor. Çünkü iki medya arasında bağlantı kuracağımız zaman, ancak STK’larla beraber kazan-kazan formüllerine ulaşabiliriz.
Peki, STK’lar Türkiye-Afrika medya işbirliğinde nasıl bir role sahip olabilir, buna bakalım. Türkiye ilişkilerini hem siyasi hem de ekonomik anlamda geliştirmektedir. Çin, Hindistan, Brezilya, aynı zamanda birçok gelişmekte olan ülkeden de finansman çekmektedir. İşte zaten
bunları başarırken medyanın rolü çok önemlidir, çünkü yeni pazarlara ulaşırken medyanın
kullanılması gerekir. Medya ile sadece bilgi sunmuyorsunuz, aynı zamanda bilinç artışı da
sağlıyorsunuz. Afrika’ya baktığımızda, Afrika’da da daha çok bir sözlü geleneğin olduğunu
biliyoruz benzer bir şekilde. Bir araya gelen ve konuşan topluluklardan oluşuyoruz, bu şekilde gelişmeyi sağlıyoruz. İşte bu sebeple, Türkiye’nin de Afrika medyasına ihtiyacı olduğunu
düşünüyorum. Afrika’da daha iyi tanınması ve buradan faydalanması için. Daha önce bu
konuyla alakalı olarak konuşma yapan Türk temsilcileri şunu söylemişti, 2003’te Türkiye
Afrika ile ilişkilerini geliştirmek açısından bir strateji ortaya koydu. Medya olarak bence bu
stratejilerin bir kopyasını ya da bunlarla alakalı bir bilgi alabilirsek bizim için faydalı olacak diye düşünüyorum. Çünkü biz de o zaman nasıl entegre olacağımızı görürüz. Çünkü
Türkiye’nin bize ihtiyacı olduğu gibi, bizim de tabi ki Türkiye’ye ihtiyacımız var. Peki, neden
Türkiye’ye ihtiyacımız var diye soracak olursanız, Afrika medyasına baktığımızda çok fazla
farklı zorlukların olduğunu görüyoruz. İlk baktığımızda zorluk, bu nitelik sorunu, çünkü basınımız zaten özgürlük mücadelesi vererek başladı çalışmalarına ve ilk olarak yazılı basında
başladı bu çalışmalar. Nüfusun sadece küçük bir kısmı okuma yazma biliyordu, hatta %
10-20 civarındaydı bu oran Türkiye’nin tam tersi şekilde. On yıllık bir süreç sonrasında bu
alanlarda gelişme yaşandı ve artık görsel basın da işin içerisine girmiş oldu. Bu noktada
eksik kaldığımız konulardan bir tanesi, nitelikli kalifiye gazeteci veya teknisyen eksikliği oldu
tabi ki. Radyo ve televizyon, özel olanlar özellikle, bunlardan özellikle bahsediyorum. Çünkü
radyo televizyon için yazılı basından çok daha fazla yatırım ihtiyacı olur bu sebeple onlara
değiniyorum.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
/
Afrika’da özel radyo ve televizyonlara baktığımızda, genellikle siyasetçilerin ya da büyük
sermayeyi elinde tutan organizasyonların –özellikle bu kelimeyi kullanıyorum- esiri olmuş
durumda. Mesela, bir televizyon örneği var, Afrika 24 dediğimiz eskiden çok başarılı bir kuruluşken, şimdi artık bu güçlerin elinde yayın yapmaya başladı. Önemli olan şey, bu medya
organizasyonlarını tamamen objektif ve bağımsız hale getirmektir. İşte burada STK’ların rolü
çok önemli olacak, çünkü çok geniş alanda çalışabiliyor. Sadece tek bir medyaya yani tek
bir internet sitesine, tek bir televizyona yardım etmekten bahsetmiyoruz. Basının geneline
yardım edilmesinin ne kadar önemli olduğundan söz ediyoruz. Yine, medya kuruluşları bir
araya geldikleri zaman kendi statülerini, kendi konumlarını yükseltebiliyorlar. Medya birliklerinin yapması gereken şey, ilk olarak görsel ve yazılı basını bağımsız, sorumlu hale getirmektir.
İkincisi, profesyonel ve etik kurallara uygun bir şekilde çalışmaya devam etmek, üçüncüsü,
teknik ve profesyonel kapasiteleri geliştirmek, daha doğru ve düzgün şekilde bilgi edinmek
için. Aynı şekilde, özellikle haber konusunda daha kalifiye kişileri kullanarak doğru habere
ulaşmak ve doğru yayınlar yapmak. Yani burada biz bilgi dediğimiz zaman, aynı zamanda
tabi ki medyada çalışan insan kaynaklarının öneminden de bahsediyoruz. Kapasite geliştirme derken de, insanın haricinde teknik kısmını da kapsayan bir şey. Yani burada önemli
olan nokta tabi ki, bunların da ötesinde, medyanın yani basının özgür olması, doğru şeyleri
söyleyebilmesidir.
Afrika’da özellikle medya alanında bütün bu konuların hepsi önemli ihtiyaçtır. Bir örnek vermek istiyorum, bu ihtiyaçların ne kadar önemli olduğunun altını çizecek şekilde, özel televizyonların durumu. Bunların hepsinin karşısında çok büyük bir sorun var. Bu sorun nedir?
İçerik. İçeriği üretmek lazım ve genellikle bu içerik yerel olarak üretilmeli. Afrika’da maalesef
televizyonlarda yayınlanan belgeseller, filmler olsun bunların hiçbiri üretilememektedir. Mesela, Nijerya’da bununla ilgili çok fazla çalışma var ama yeterli değil. Aslında görsel alanda
çok fazla istihdam fırsatı var ama bu doğru bir şekilde düzenlenmiyor, aynı şekilde teknik
ihtiyaçlara da doğru bir şekilde şu an cevap verilemiyor. Türkiye de aynı şekilde Afrika’daki
STK’larla beraber çalışarak kazan-kazan ilişkisi içerisinde bir işbirliği sağlayabilir. Afrika basınıyla beraber ve kendi varlığını Afrika’da da ortaya koyabilir. İşte bütün bu yapılacak ortak faaliyetlerle özgür ve bağımsız basın desteklenir. Zaten basın bu şekilde desteklendiği zaman
demokrasi daha güçlü olur, bunun sonucunda sorumluluk hissi bütün medya mensuplarına
yansır. Bu Forum içerisinde yapılması gereken şeylerden bir tanesi, Türkiye tarafından yaratılacak fırsatların altının çizilmesidir. Afrika’nın da kendi zorluklarını ortaya koyması, bunların üzerinde düşünmesi ve daha sonra tamamen gelişiminin sağlanması, tabi kalkınmaya,
gelişmeye başladığı zaman Türkiye de burada pazar payı kazanacaktır ve Afrikalıların aynı
zamanda kalbini de kazanacaktır. Teşekkürler.
Muhammed ADİL
Ben de Afrika kökenli bir Türk vatandaşı olarak konuşacağım sizlere. Şuna inanıyorum, Türkiye’yi gerçekten de çok
iyi biliyorum ve Afrika tarafını da, oradaki değişikliklerin tanığı oldum aynı zamanda. Sizlerle bazı perspektifleri paylaşmak istiyorum. Türkiye’deki bu inisiyatifleri başarılı kılan
bakış açılarına değinmek istiyorum. Türkiye’nin, Müslüman
ve Arap dünyasına olan oryantasyonu bir tesadüf değil.
Türkiye, Avrupa Birliği’nin kendisine olan yaklaşımından
ötürü bu tutuma girmiştir. Burada Türkiye’nin İslam dünyasına açılması, İslam dünyasına
kapılarını açması gibi görülebilir. Bizi hızlandıran, bize ivme kazandıran aslında bu olmadı,
Türkiye’nin 90 yıllık tarihi oluyor aslında. Buradan hem içişleri hem dışişleri hem de dış po-
123
124
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
litika anlamındaki bu değişiklikler Türkiye’nin sağladığı katkılar meselesiyle oluyor. Türkiye
Afrika ile uzlaşmadan, Müslüman dünyasıyla uzlaşmadan önce kendi kimliğiyle uzlaşmaya
başladı. Burada bir iç uzlaşmadan bahsetmemiz de mümkün. Buradaki görüşler Türk halkı
tarafından, Türk siyaseti ortaya konulan görüşler, bölgeyi oldukça önemli bir hale getirdi. Aynı
zamanda Türkiye’nin önemli ekonomik bir güç olmasının da temellerini atmış oldu. Bunlarla
birlikte, insan haklarına, yeni bir demokrasi ve yeni bir Türkiye Cumhuriyeti algısına da temel
atmış oldu. Bu yeni Türkiye ve şimdi artık bu yeni Türkiye, Afrika’ya doğru yavaş yavaş ilerliyor, İslam ve Afrika dünyasına doğru ilerliyor.
Benim sorum, Afrikalılar, Araplar, Müslümanlar kendi perspektifine, kendi stratejisine sahipler
mi? Türkiye’den neler bekliyorlar bu anlamda? Bence yanıt hayır olacak. Burada herhangi bir
bakış açısından bahsetmemiz mümkün değil mi? Ne Arap dünyasından ne de Afrika dünyasından, Türkiye’nin bu iki dünyaya yatırım yapması noktasında herhangi bir perspektif göremiyoruz. Afrika’da birçok entelektüelle konuştum, görüştüm, bu anlamda ne gibi bir yatırım
yapılabilir bunları düşünmelerini istedim. Bence şu soruyu sormamız yanlış olacaktı, neden
Türkiye buraya yatırım yapmayı düşünüyor? Neden Türkiye buraya bir oryantasyon düşünüyor? Bizim sormamız gereken soru şu olmalıdır, bu yatırımlardan Afrika ne kazanabilir?
Türkiye tabi ki, hiçbir şüpheye gerek duymadan ulusal emniyeti, ulusal güvenliği, ekonomik
durumu da göz önünde bulundurarak bir ilerleme kaydediyor. Yani Afrika’nın ekonomik durumunu ve önceliklerini de dikkate alıyor. Bizlerin yalnızca duyguları göz önünde bulundurması
yanlış olacaktır. Bu noktada aslında biraz çıkarlarımızı gözetmemiz mantıklı olacaktır. Türkiye
burada hem Afrika hem de Müslüman dünya ile eşit ortaklık ilişkisi içine girmek istiyor. Bunu
göz önünde bulundurmamız oldukça önemli.
Bizler burada Afrika Müslüman işbirliğini bir ortaklığa nasıl dönüştürebiliriz? Yani işbirliğinden
ziyade bir ortaklığa nasıl dönüştürebiliriz? Bu geleneksel işbirliğini stratejik ortaklığa nasıl
dönüştürebiliriz? Buradaki işbirliği, yalnızca ekonomik olmaktan çıkmalı, sivil topluma da
yansıtılmalıdır. Aynı zamanda da akademik enstitülere ve diğer döngülere de dâhil edilmelidir. Afrikalılar ve de Türk toplumu stratejik bir ortak olarak yer aldığı bütün sahâlâra yayılmalıdır. Bazı görüşleri okudum, değerlendirdim, bildiğiniz gibi, şu anda Türkiye-Afrika Medya
Forumu’ndayız. Bu bağlam içerisinde medyanın çok büyük bir rolü var, Afrika’nın, Türkiye
ile yapacağı bu ortaklık üzerinde. Çünkü medya Türkiye ile Afrika’nın birbirine bağlanması
için çok önemli araç. Aynı zamanda aracı bir medyanın da müdahalesini önlemiş olacaktır.
Türkiye-Afrika arasındaki medyanın mevcudiyeti, bir anlamda, Türkiye ve Afrika arasında bir
ortaklık kuracağız. Ortak bir medya, aracı bir medya oluşturacağız, bu şekilde de aradığımız
ortaklığı tesis etmiş olacağız.
Düşünmemiz gereken şey, bir Türkiye-Afrika sivil medya girişimi olacaktır. Afrika’daki Sivil
Medya İnisiyatifi gibi, Türkiye-Afrika arasında da bir sivil medya inisiyatifi kurmayı düşünebiliriz. Bildiğiniz gibi, bir Afrika Medya İnisiyatifimiz bulunuyor. Burada da bir Türkiye-Arap
medya inisiyatifi ya da Türkiye-Arap medya platformu kurulmasını da önerebilirim. Burada
herhangi bir isim ya da titr olmadan böyle bir birlik kurabiliriz, oluşturabiliriz işbirliğini sürdürmek amacıyla. Tabi ki yarın buradan ayrılacağız, muhtemelen birbirimizi unutuyor olacağız.
Aynı zamanda üniversitelerin de çok önemli bir rolü olduğunu unutmamalıyız. Türkiye’de
üniversiteler, sizlere şunu temin edebilirim: Türkiye’de herhangi bir akademisyene sorun,
ona yalnızca şunu söyleyin “Bana üç Afrika gazetesi söyleyin” dediğiniz zaman, yalnızca
belki üç tanesini sunabilir. Bu, aslında akademisyenlerin Afrika anlamındaki belki bilgisizliğini
gösterebilir. Birçok üniversitede ve araştırma merkezinde yine bu anlamda şunu önerebilirim
ki, önemli bir ağ yaratabiliriz. Türkiye akademi enstitüleri ve diğer Afrika enstitüleri arasında
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
/
güçlü bir Afrika-Türkiye araştırma merkezi gibi bir ağ yaratılabilir, bunu yapabiliriz. Tabi, muhtemelen merkez şubeler Ankara’da ve Afrika ülkelerinin belirli yerlerinde kurulabilir. Yalnızca
deklarasyonlar için ya da iletişim için bir merkeze ihtiyacımız yok. O nedenle de bu görüşleri
sizlere sunmak istedim.
Bununla birlikte, sanat ve kültürden devam edelim, sanat ve kültürle ilgili neler söylenebilir?
Afrika ülkelerinde zengin bir miras bulunuyor. Türkiye’de birçok festival, birçok etkinlik oluyor
fakat Afrika’da bunlar çok da fazla bilinmiyor. Bizim Türkiye’de de Afrika sanatına, kültürüne
ihtiyacımız var. Afrika kendi sanatını, kendi kültürünü Türkiye’de tanıtabilir, bence bu muhtemel bir şey. Burada yalnızca politik bir karara ihtiyacımız vardır diyemeyiz, yani politik bir
karardan ziyade, aslında sivil inisiyatife ihtiyaç var. Medyanın rolü hem kültürel anlamda hem
de sanat anlamında da kendini gösterecek. Bununla birlikte sivil toplum da bu role katkıda
bulunacaktır. Yine sizlerin huzurunda şunu önerebilirim, belki bir sivil Afrika-Türkiye inisiyatifi
de kurulabilir. Çok teşekkürler beni dinlediğiniz için.
Prof. Dr. Yasin AKTAY
Çok teşekkür ediyorum. Benden önceki konuşmacıların
değindikleri konulardan çok istifade ettiğimi söylemeliyim.
Tekrara düşmemek için direkt sorunlar ve fırsatlar bağlamında veya denkleminde etkili bir aktör olarak sivil toplum
kuruluşları konusundan bahsedeceğim. Öncelikle şunu
söyleyebilirim, eğer bugün böyle bir toplantı oluyorsa, bu
her ne kadar Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından, yani Türkiye’de devlete ait bir organizasyon olarak düzenleniyorsa da bugün
böyle bir organizasyonun yapılmasını bu devleti biraz da zorlayan gelişmiş olan sivil toplum
talebidir. Sivil toplumun hangi talepleri? Özellikle Afrika ile Türkiye arasındaki iş dünyası, son
zamanlardaki yakın gelişmeler, yine Türk dünyasından, Türkiye’den Afrika’ya son zamanlarda yapılan girişimler. Özel girişim olarak yapılmakta olan bazı açılımları sivil toplum kuruluşlarının Afrika’da yapmakta oldukları açılımlar devleti de Afrika konusunda biraz daha etkili
olmaya kaçınılmaz olarak zorluyor. Yani her ne kadar devletlerarasında birtakım ilişkiler şu
anda bu toplumsal yakınlaşmayı biraz daha zorunlu hale getiriyorsa da devletlerden önce
bu yakınlaşmanın çok daha ileri boyutlarda Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları tarafından
yapıldığını söyleyebiliriz. Bunların bir kısmı doğrudan yatırımlar şeklinde olan gelişmelerdir.
Sivil toplum kuruluşlarının etkisiyledir ki bugün tam da bu politikalarla, bu ilişkilerin daha fazla
gelişmesini daha da kolaylaştıran bir hükûmet iş başına gelmiştir. Hükûmet ile sivil toplum
kuruluşlarının arasındaki dayanışma ve işbirliğinin sonucunda bugün böyle bir organizasyon
yapılmaktadır.
Akademisyen olarak bir sivil toplum, bir düşünce kuruluşunu yönetiyorum. Çok yakın zamanda, 2010 yılında başlattığımız bir süreç var, Arap-Türk Sosyal Bilimler Kongresini yaptık.
Başta Arap dünyasından olmak üzere birçoğu da Afrika’da olan, Nijerya’dan, Tunus’tan,
Cezayir’den, Fas’tan, Mısır’dan, Libya’dan, Sudan’dan katılımcıların da olduğu bir kongreyi
gerçekleştirdik, tamamen akademisyenler arasındaki bir işbirliği. Bunu yaparken devletten en ufak bir talimat, bir telkin almış değiliz. Bu, tamamen Türkiye’de sivil toplum olarak
hangi değerlerle besleniyorsak o değerlerin etkisi altında yaptığımız bir organizasyondu.
Afrika’daki kardeşlerimiz arasında, Türkiye, Orta Doğu, bölgesel bütünleşmenin hepimiz
için çok faydalı olacağına genel bir kanaat vardı. Uzaklaşmanın bize hep kaybettirdiğini düşünerek böyle bir organizasyon gerçekleştirdik. Sayın Muhammed Adil’in tam da önerdiği
125
126
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
şeye benzer bir faaliyet olarak, 2010 yılında, henüz Arap baharı denilen süreç başlamamışken yaptık.
İkincisini de yakın zamanda Mısır’da, Kahire’de düzenledik. Arap ve Afrika’nın birçok tarafından yaklaşık 200-300 akademisyen katılımcı ile yol açtık. Peki, bunlar ne getiriyor? Bunlar
bir defa ülkeler arasındaki ilişkileri sadece devletler arasında olmaktan çıkarıyor. Aynı zamanda halklar arasında, akademisyenler arasında kalıcı bir ilişkinin tesisine yol açıyor. Esasen
devletlerin ilişkileri bugün bozulur, yarın düzelir, bir bakıma da gelip geçicidir. Çünkü devlet
adamlarının sağı solu belli olmaz. Ama eğer bir toplumda demokrasi varsa, demokrasilerde
zaten hükûmetleri yönetenler kendi halklarının etkisi altında, kendi halklarının baskısı altında
bu ilişkileri kurmak zorunda kalırlar. Bugün Hükûmet politikalarına Türkiye büyük ölçüde yön
vermektedir. Türkiye’de Hükûmetin ve devletin politikalarına sivil toplum kuruluşlarının çok
büyük bir baskı yaparak, etki ederek yönlendirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabi, sivil toplum
kuruluşlarının bu etkiye sahip olması baştan itibaren değil. Ne yazık ki Türkiye de baştan beri
sivil toplumun çok güçlü olduğu bir yer değildi. Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının devletin
veya hükûmetin politikalarını yönlendirmesi nispeten daha yeni oluşmaktadır. Belki sabah
Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç’ın dediği gibi, Türkiye’nin her tarafında artık, hemen hemen her ilinde birçok yerel televizyon var. Bu yerel televizyon ve radyoların yanı sıra
gazeteler var ve bunların hepsinde birçok insan çalışmaktadır, yani çok önemli bir sektör
haline gelmiştir. Bu medya apayrı bir sivil toplum kuruluşu olarak, artık sivil toplum damarı
olarak, bir sivil toplum kanalı olarak devletin politikaları üzerinde bir hayli etkili olmaktadır.
Sayısız miktarda çok güçlü bir medya tabakası oluşmuş durumdadır. Hemen hemen her
konuda kanaatini söyleyen ve hemen hemen tartışılmayan hiçbir konu bırakılmamacasına
Türkiye’de, mesela 1990’lı yıllara kadar, 1990’lı yılların sonlarına kadar, 2000’li yılların başına
kadar Türkiye’de çok yasak konular vardı, hiç girilemeyen konular vardı. Ama bugün Türkiye’deki bu medya ağının içerisinde hemen hemen konuşulamayan hiçbir konu yok, her konu
konuşuluyor. Yasak diye bir konu kalmamış durumda. Türkiye’nin gerek din alanında gerek
etnisite medya kuruluşlarının katılımıyla her şey konuşuluyor.
Tabi, çok konuşmanın bir de paradoksunu yaşamaya başladık. Konuşuluyor ama her şey
çok kolay konuşulunca dile gelen sorunların çözümü de biraz sanki zayıflıyor gibi, gücü
zayıflıyor gibi. Ama bunu da telafi eden bir şey var; demokrasiler, seçimler var. Seçimler, halk
arasında konuşulan, toplum içerisinde konuşulan ve dile getirilen sorunlara eğer bir çözüm
üretemiyorsa hükûmetler, bir sonraki seçimlerde halkına hesap vermek zorunda kalıyor ve
seçimlerde doğal olarak başarılı olmamış oluyor.
Bu anlamda sivil toplum kuruluşlarının özellikle son zamanlarda Türkiye’de yöneticilerin kararları üzerinde bir hayli etkili olduğunu düşünüyorum ve halklar arasındaki kaynaşmada da
-gerek Türkiye ile Orta Doğu’nun birçok halkları arasında gerek Afrika ile Türkiye arasındakiyakınlaşmada da sivil toplum zaten etkisini yaptığı için bunlar oluyor bir yandan. Ama tabi
ki bunlar yeterli değil, belli bir noktaya gelmiş bulunuyoruz, bir yakınlaşma, bir tanışma, bir
buluşma gerçekleştiği andan itibaren bunu daha ileriye götürme konusunda tabi ki alınması
gereken birtakım tedbirler vardır, yapılması gereken birtakım düzenlemeler, geliştirilmesi gereken ilişkiler var. Bu Forum da umarız bu ilişkilerin daha iyi, daha kalıcı, devletler arasındaki
ilişkilerden ziyade halklar arasındaki bir ilişkiye dönüşmesi hususunda gereken işlevi yerine
getirecektir. Teşekkür ediyorum.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
/
Katılımcı
Ben de bir soru sormak istiyorum. Burada bir paradigma değişikliği olması gerektiğinden
ve kapasite inşasından bahsettiniz. Burada bir paradigma değişiminde STK’ların rolü nedir
acaba? Gazeteciler ve medya sahipleri için kapasite inşasında buradaki rol nedir, ne söyleyebilirsiniz? Teşekkür ediyorum.
Mohammed B. ATTAH
İşin esasına bakacak olursak, detaylı bir şekilde bu noktaları tartışacak zaman olmadığı için
çok açıklayamadım. Aslında burada medyanın yaptığı işlerin takibinde STK’ların işbirliği yapması, medya ile bir işbirliği içerisine girmesi gerekiyor. Normalde medya ve STK’lar toplumun kalkınmasında ortak çalışıyor. Bence bu Forum’da da toplayabildiğimiz kadar STK’nın
gelmesi gerekiyordu, onlar tabi ki sürecin çok mühim parçası. Bu süreçte STK’ları da, bu tür
kuruluşları da gelecekteki kalkınma için bir araya getirmek en mühim noktalardan biri. Yine,
basında kapasite artırılmasıyla ilgili olarak STK’lar tabi ki bu sürecin de çok önemli bir parçası. Bazı programlar, organizasyonlar düzenleyebilir, bu anlamdaki ihtiyacı dile getirebilir ve
benzer fırsatlar için bir ortam, platform yaratılabilir. Normalde STK’lar, program ve aktiviteler
düzenliyor. Ben de bir medya kuruluşu sahibi olarak bu tür programları kendi kuruluşuma
davet edebilir ve bu şekilde de kapasiteyi artırabilirim, onların işbirliğinden yararlanarak. Teşekkürler.
Katılımcı
Şimdi, siz de şundan bahsetmişsiniz, yine kapasite artırılması, kapasite inşasından. Geçtiğimiz Perşembe Dünya Basın Günü idi ve basın özgürlüğü ile ilgili olarak belirli zorluklarla da
karşılaşıyoruz. Burada sizin kıtada karşılaştığınız problemlerde, basın özgürlüğü problemlerinde STK’ların bir rolü olacak mıdır? Bu anlamda ne söyleyebilirsiniz?
Souhel HAJJAR
Tabi ki STK’ların gerçekten buradaki rolü çok önemli. Mesela Gine’de Özgür Televizyoncular
ve Radyocular Birliği’nin Başkan Yardımcısıyım. Aslında daha öncesine baktığımızda gerçekten de çok gazeteci tehdit altındaydı. birçok gazeteci normalde çok fazla sıkıntıya maruz
kaldığı için gerçekten böyle bir birliktelik çok gerekliydi. Birlik kurulmadan önce birçok hapiste olan gazetecimiz de vardı.
Katılımcı
Çok teşekkür ediyorum hem size hem konuşmacılara. En zor şeylerden biri, sadece sansür
yapmamak değil, aynı zamanda insanların soru sormasına izin vermek de önemli. Çünkü
eğer soru sormak için yeterli vakit vermezsek bu da aslında biraz sansür gibi oluyor. Bu
organizasyon için aslında çok fazla şey yapılmış, insanlar çok uzaklardan gelmiş. Türkiye’de
sizin organizasyonunuz içerisinde yeni bir işbirliği ve kalkınma vizyonuna ihtiyaç olduğundan
bahsetmişsiniz. Bunu yapmak için gereken şeylerden bir tanesi -ki burada zaten sormamız gereken sorulardan biri- bu pratik olarak nasıl yapılabilir? Pratik derken, sadece öneri
yapmakla kalınmamasından bahsediyorum. Mesela Sayın Muhammed bazı önerilerde bulundu, aynı zamanda ben onu dinlerken şunu söyledim, düşündüğümüz tema nedir? Bu
da STK’ların rolü ve ilişkilerin geliştirilmesi hususunda. Bununla alakalı olarak ilginç şeylere
değinildi. Mesela STK ile alakalı olarak sadece belli organizasyonlarla kısıtlı kalınmamalı ama
127
128
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
yereli de içermeli dediniz, evet, bu çok önemli bir şey. STK eğer doğru bir şekilde hareket etmezse, burada kararlarımıza doğru bir şekilde yansımayacağını düşünüyorum, yani stratejik
bir programın ortaya konulması lazım. Belki belli komiteler aracılığıyla gerçekten gerçekleştirilebilecek şeylerin ortaya konması ve bunların pratik bir şekilde değerlendirilebilmesi önemli.
Ancak bunlar pratiğe dökülebilecek şekilde olursa bence bir şey çıkabilir diye düşünüyorum.
Biliyorsunuz, bir de barıştan, barış için çalışan gazeteciler ağının öneminden de bahsettik.
Daha önceki oturumda da bahsedildi, burada yapılacak çalışmaların da pratiğe dökülmesi
önemli. Peki, siz organizasyon komitesi içerisinde nasıl bir mekanizma ortaya koyarsanız?
Afrika’da 30-40 yıldır sürekli düşünüyor, konuşmalar, sunumlar yapıyoruz ama insanlar yemeklerini yiyip içtikten sonra bir şeyler yapmayı gerçekten unutabiliyorlar. İşte buradan acaba somut bir şey çıkarabilecek miyiz? Yani medyadan, STK’dan, barıştan bahsettik. İşte bu
şekilde STK’ları kullanmalıyız ya da “Bu şekilde organizasyon yapılmalı ki medya gelişmeli ya
da medya şu şekilde hareket etmeli STK ile beraber, bu ekonomik aktörlerle hareket etmeli”
gibi sonuçlara varılmalı. Bu yapılacak mı? Ancak bu şekilde bence katkısı olacak diye düşünüyorum. Sorunun ötesinde belki bu biraz katkı gibi oldu. Çünkü sürekli böyle bilgi alışverişi
yapıyoruz, fikirlerimiz oluyor ama bunları pratiğe dökmek ve gerçekleştirmek önemli değil
mi?
Akisa OMULEPU
Teşekkürler yorumunuz için, burada aslında temel olarak şunu sordu Beyefendi, diyalogu
devam ettirmek için ne gibi önlemler almalıyız, ne gibi eylemlere geçiş yapmalıyız? Bir sonraki soruya geçmeden önce ben de bir yorum yapacağım. On dakika içerisinde buradan
çıkmamız gerekiyor. Yine panel katılımcılarına sormak istiyorum: Tüm bunları uygulamak için
neler yapmalıyız, ne gibi eylemlerde bulunmalıyız? Bütün panelistlere soruyorum bunu.
Mohammed B. ATTAH
Teşekkürler. Bu, aslında daha önceden de dile getirdiğimiz konuları bir kez daha tekrarlayan
bir soru. Sorduğunuz sorulara da değinmek istiyorum, söylediklerinize tamamen katılıyorum. Burada aslında yapılanlarla ilgili bir değerlendirme de olmalıdır. Tabi ki zaman içerisinde
bu Konferansın sonrasında da yapılanlarla ilgili yine bir değerlendirme olmalı. Yani buradan
gittiğimiz zaman hiçbir şey olmamış gibi bir durum yaşanmasın. Sürdürülebilirlikten bahsedebiliyoruz, sürdürülebilirlikle ilgili ne yapılabilir? Bu konferanstan neler öğreniyorsunuz?
Kendi ülkelerinize gittiğinizde neler yapabilirsiniz? Sizin söyledikleriniz çok önemliydi, ben
söylediklerinize tamamıyla katılıyorum. Belirli komiteleri düşünebiliriz, komitelerde nasıl ileriye
döneceğimiz konusunda belki bilgi paylaşımı yapılabilir ama burada atılan adımlar ileriye
dönük yapacağımız çalışmalar için büyük bir öneme sahip. Siz bir yorum yapmak istiyor
musunuz Muhammed Bey?
Muhammed ADİL
Ben şuna inanıyorum, meslektaşımın söyledikleri belki çeviride bir farklılık olmuş olabilir, pratiğe dönük çözümden bahsetti. İkinci nokta da Türkiye tüm dünya çapında gelen katılımcılara
ev sahipliği yapıyor, sizin üzerinizde herhangi bir şekilde belirli fikirleri empoze etmeye çalışmıyor. Fikirlerinizi paylaşıyor aslında ve burada sizlere hem düşünme hem de yeni fikirler
katma şansı tanıyor. Herhangi bir şekilde empoze durumu yok, burada bir ortaklık sağlıyoruz.
Burada panelistler olarak, Türkiye’deki organizatörler olarak sizlere belirlenmiş fikirler aşıla-
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
/
mıyoruz, sadece fikir paylaşımı gerçekleştiriyoruz esasında. Yani sizlerin fikirlerinizi beklemekteyiz, bizlerden fikirler beklemeyin.
Katılımcı
Nijerya’dan geliyorum. Sayın Aktay’a bir sorum olacak. STK’larla ilgili bu oturumda, örneğin Afrika’da STK’lar şu anda gözetleme, gözlemleme özelliğine sahipler, peki bu anlamda
yaşayacakları zorluklar neler olabilir? Burada bildiğiniz gibi, belirli zorluklar da bulunuyor.
Türkiye’nin büyük bir ekonomi olduğunu biliyoruz, örneğin oteller satın alınıyor, bankalar,
hesaplar açılıyor. Şunu bilmek istiyorum, burada oluşturacağımız sinerjiyle birlikte Afrika’daki STK’lar Türkiye ile olan müttefikliklerinden faydalanabilirler mi? Afrika bunun sonucunda
Batı’ya doğru bir yön bulabilecek mi? Tüm oturumlarda, özellikle de sonuncusunda “Afrika
İçin”, “Afrika’ya Doğru” gibi kavramlardan bahsettik. Siz bunun, Afrika’nın kötü imajına son
vereceğini düşünüyor musunuz? Neden zorluklar var dedik, çünkü buradaki zorluklarda paradan bahsediyoruz, parayla birlikte bir altyapı oluşturmaya çalışıyoruz ve ben şunu bilmek
istiyorum tüm bunların sonunda, Türk yetkililer bu anlamda neler yapacaklar?
Akisa OMULEPU
Sizin sorunuzu özetlemek istiyorum, tam olarak anlayamadık. Bu yalnızca hükûmet meselesi
değil, aynı zamanda medyanın da bu anlamda oynadığı rol nedir? Hükûmeti hızlandırma
rolü nedir, sorunuz böyle miydi? Peki. O halde, panelistlerimize yanıtlaması için bir zaman
bırakacağım, daha sonra bir soru daha alacağız. Burada hükûmetlerin daha ileriye taşınması
anlamında medyanın rolü nedir?
Mohammed B. ATTAH
Bu soruyu yanıtlayabilirim, çok teşekkür ediyorum sorunuz için. Sizin burada olmanız, bu
yorumu almak oldukça iyi, iyi bir örnek, kendi ülkemden birinin burada olması. Hepimizin
kaçınması gereken problemden biri, bizler muhakkak ki kritik olarak değerlendirilmesi gereken bir alan olduğunu biliyoruz Afrika’nın. Eğer yolsuzlukla savaşmazsak, tüm bunlarla
savaşmazsak, Profesörün de söylediği gibi, burada olamayacağız, burada olamazdık. Sorunuza doğrudan şöyle cevap vereyim, para inisiyatifleriyle ilgili ne gibi bilgilere sahipsiniz
tam olarak bilmiyorum. Yedi Afrika ülkesi, Zambiya, Güney Afrika, Nijerya ve bir iki ülke daha
bulunuyor, bu ülkelerin bir araya gelmesiyle oluşan inisiyatifte neler var? Orada Afrika liderleri
konuşuyor ve bazı paylaşımlarda bulunuyor. Bizim bir işbirliği sistemine ihtiyacımız var ki
burada harcanan para geri dönsün, geri dönüşümünü yaşayalım ve bu geri dönüşümde
herhangi bir şekilde bir yolsuzluk olmasın ya da ölü çıkmazlara girmesin. Para meselelerinin
geçmişte çok derin bir konu olduğuna değinmiştik.
Peki, neler yapılabilir? Sahada şöyle bir ayarlamaya gitmemiz lazım, örneğin bu sabah konuşuldu, şeffaf olmamız gerektiğinden bahsedildi, yani şeffaf olmanın tek yol olduğu söylendi.
Kendi problemlerimizi, bağımsızlık sorunlarımızı çözmede işbirliği ve şeffaflığın en önemli yol
olduğu belirtildi. Şu anda yine Ekonomik Mali Komite, bildiğiniz gibi, paranın gözetlenmesi ve
izlenmesiyle ilgili bir yaklaşıma sahip. Evet, burada harcanan paralar izleniyor. Nijerya’da da,
diğer ülkelerde de paralar ve yapılan bütün aktiviteler izleniyor. Örneğin geçmişte Nijerya’da
da birçok problem yaşadık, birçok ülkede de bu tür problemler yaşandı. Eylül ayında Ga-
129
130
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
na’daydım, örneğin burada da paranın transferinde problemler vardı. Örneğin parayla ilgili
bir aktivite gerçekleştirmiştim ve bunun izlendiğini görebildim. Yani yavaş yavaş artık sahaya
dönüyor tüm bu aktivitelerin sonucu.
Tam olarak diğer ülkelerde neler oluyor bilmiyorum, 40-45 tane ülke değil de, hani 30 tane
ülkeden bahsedildi. Yapmamız gereken şey şöyle olacak, Afrika ülkeleri bir arada olacak bu
inisiyatif sayesinde ve yine Batı belki bizlere katkı sağlayabilir. Eğer Afrika’yı korumak istiyorlarsa biz şöyle diyebiliriz, “Afrika’nın yalnızca bağımsızlığını koruyun bizlere yeter” Söylemek
istediğimiz bu olacaktır. Teşekkürler.
Prof. Dr. Yasin AKTAY
Çok teşekkür ederim, bu soru gerçekten ilginç bir soru. Çünkü sivil toplum kuruluşlarının
sonuçta birbirleriyle ilişkiler kurması ve devletlerin birbirleriyle ilişkiler kurmasının arkasında
başka niyetler mi hep aramak gerekiyor? Doğrusu, emperyalist ülkelerin bizim ülkelerimizdeki faaliyetleri, hatta oraların sivil toplum kuruluşlarının bizim ülkelerimizdeki faaliyetlerine
kuşkuyla bakmamızı gerektiren, kuşkuyla bakmamıza yol açan çok kötü tecrübelerimiz var,
çok kötü bir geçmişimiz var. Şimdi, bu tarihe baktığımız zaman, halen de Batılı bazı sivil
toplum kuruluşlarının bizde, Türkiye’de veyahut da İslam ülkelerinin birçoğunda, Afrika’da,
Orta Doğu’da yaptıkları faaliyetlere baktığımız zaman, evet, bazı sivil toplum kuruluşlarının
faaliyetlerine kuşkuyla bakmak gayet doğal görünüyor. Oysa hepsinin böyle bir töhmet altında bırakılması doğru değildir. Ki sonuçta Türkiye’nin çok güçlü bir sivil toplum damarı vardır
ve bu damar gerçekten de sivil ve gerçekten de devletten bağımsız çalışıyor. Belki devlete
karşı değildir, ama devletten bağımsız çalışıyor. Türkiye’de çok güçlü bir kardeşlik duygusu,
yardımseverlik duygusu vardır. İHH diye bir örgütümüz vardır mesela, İnsan Hakları Örgütü,
tamamen sivil bir örgüttür ve Mavi Marmara hadisesinde de öne çıkan bir kuruluş. Bunun
sadece Afrika’nın birçok ülkesinde yaptığı bazı faaliyetler vardır. Gidip orada mesela kuyu açmak, “Yeryüzü Doktorları” diye bir birimle beraber çalışıp katarakt ameliyatları yapmak, sağlık
hizmetlerini yerine getirmek gibi. İnanılmaz paralar toplanıyor ve bunlar bugün Türkiye’den
herhangi bir camide deyin ki “Afrika’da bir hayır işi yapılacak, insanların gözleri açılacak” çok
sayıda insan yardım ediyor, içten gelen bir şeydir. Türk insanının içinden gelen bir yardım
duygusudur. Bunun devletle hiçbir ilgisi yok, bu tamamen kardeşlik duygusu, tamamen insanın borçlu hissettiği bir konudur bu. Bu bir sivil inisiyatiftir.
Ama neye yol açıyor sivil inisiyatif? Afrika halklarıyla Türkiye halkı arasındaki köprülerin yeniden bu yol üzerinden de olsa kurulmasına yol açıyor. Ama bu köprüde hep yardım oluşmuyor, çalışmaya başladığı andan itibaren başka ilişkilere de yol açıyor ve bu ilişkiler, karşılıklı
ilişkilerin gelişmesi, bölgesel bütünleşmenin meydana gelmesi bütün ülkelere fayda veriyor,
bütün ülkelere de kazandırıyor. Bugün aslında Türkiye’nin en azından dış politika itibarıyla
Orta Doğu’da gerçekleştirmeye çalıştığı şey birazcık bu. Bütün ülkeler, birbiriyle komşu olanlar aralarındaki sorunları çözsünler, sınırları kaldırsınlar mümkünse, vizeleri kaldırsınlar ve birbirleriyle çok rahat gidiş gelişler olsun, ticaret gelişsin, insani ilişkiler gelişsin, bizi birbirimizden ayıran şeyleri… Çünkü o duvarları kaldırdığımız zaman karşılıklı refahımızı da paylaşalım
birbirimizle. Çünkü refah öyle bir şeydir ki, insan bildiği zaman, refah paylaşıldıkça azalan bir
şey değil. Ne yazık ki Batılı bir kafa bize refahı paylaşıldıkça azalan bir şey olarak öğretiyor.
Oysa biz Türkiye’de, en azından çok güçlü bir sivil damar vardır, sivil bir kamuoyu vardır ki
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
/
“Refah paylaşıldıkça artan bir şeydir” der. O %n kendi refahımızı başkalarıyla paylaştığımızda
artacağına inanıyoruz. Bu biraz belki de Müslümanlığımızdan da kaynaklanan bir bakış açısıdır. Çünkü İslamda bir insan zekâtını verdiği zaman malı gerçekten çoğalıyor, bir insan yardımını yaptığı zaman malı ve gücü çoğalıyor. Çünkü gönlü genişliyor, eşyaya bakışı değişiyor.
Çünkü Afrika’ya olan ilgimiz tamamen kardeşanedir. Ben bir devlet adına konuşmuyorum,
tamamen akademisyen ve bir sivil toplum kuruluşu temsilcisi olarak konuşuyorum.
Katılımcı
Forumun ilk gününde şunu fark ettim, iki salon arasında farklılıklar bulunuyor. Arap ülkelerinde medyanın oynayacağı rolle ilgili derin bir tartışma var. Burada medyanın katkısının
özellikle vurgulanması gerektiğinden ve sivil toplumun da tabi ki bu başarılarının Türk halkı
tarafından Arap ve Afrika ülkelerine doğru gitmesi yönünde bir yaklaşımdan bahsediliyor.
Neden acaba burada sivil toplum ve medya arasında bir ayrım bulunmaktadır? Şunu söylüyorum, medya ve sivil toplum bence aynı şekilde düşünmeli, bir birlik altında olmalı. Çünkü
medya ve sivil toplum arasındaki iletişim, yapılacak olan her türlü işbirliği etkin bir sonuç
ortaya koyacaktır. Bu benim ilk yorumum.
İkinci yorumum da şöyle olacak, siz buraya medya temsilcilerini davet ettiniz, medya temsilcilerinin Türkiye ve Afrika ülkeleri arasında iletişimi, ilişkiyi artırması yönünde bir adım atmalarını beklediniz. Fakat burada STK ile ilgili herhangi bir temsilci göremiyoruz, davetlilerin
çoğu medya temsilcisi. Peki, STK ile ilgili katılımcılar nerede, ben bunu sormak istiyorum?
Afrika’daki STK’lardan da temsilcilerin olmasını umardım. Onların da rol oynamasını, görev
almasını isterdik ama herhangi bir şekilde mevcudiyetlerini göremiyoruz. Sonra da burada
olmayan kişilerin bir rol üstlenmelerini bekliyoruz. Bunlar benim söylemek istediklerim. Devamındaki forumlarda kaçınılması gereken şeyler bence. Sivil toplumun ve medya temsilcilerinin etkinliğini birlikte kullanıp Afrika-Türkiye-Arap ortaklığını tesis edebiliriz bunun sonucunda. Teşekkür ediyorum.
Akisa OMULEPU
Burada STK’dan bir temsilcimiz var, Nijerya’dan gelen bir temsilci var. Sadece Muhammed
Bey bir yorum yapacak. Teşekkürler.
Muhammed ADİL
Siz şöyle bir ifade kullandınız, diğer salonda Afrika medyası ve Türkiye ile alakalı çok fazla konuştuğumuzdan bahsettik. Şuna inanıyorum, Türkiye kendi medyasının tanıtımını yapmaya
hiç ihtiyacı olmayan bir ülkedir. Böyle bir foruma davet ettiği zaman, kendi tanıtımını yapmak
üzere çağırmıyor. Burada önemli bir rol oynayabilmeniz için davet ediyor, Afrika-Arap-Medya
işbirliği açısından. Yani bu bir çeşit promosyon değil, bir çeşit Türkiye’nin kendisini tanıtma
aktivitesi değil. Başarılarının tanıtımını zaten dünya çapında yapmış bir ülke. Sayın Yasin de
söyledi, “Türkiye, Afrika’ya doğru yöneliyor ama Afrikalıları manüpüle etmiyor. Yani Batılılar
gibi, Batılı ülkeler gibi gerçekleştirmiyor. Kendi tarihimizi gözden geçirdikten sonra Türkiye
şunu fark etti, uzun yıllar Afrika’yı göz ardı ettiğini ve bunun da değişim göstermesi gerektiğini. Afrikalı dostlarımıza, Afrikalı kardeşlerimize dönmemiz gerektiğini fark ettik. İşte bu
131
132
/
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
nedenle bir ortaklık kurmaya çalışıyoruz, eşit bir ortaklık kurmaya çalışıyoruz ve her ikimizin
de çıkarına olan bir ortaklık kurmaya çalışıyoruz. Türkiye ve Afrika karşılıklı bir şeyler vermek
zorunda. Bir ilişki kurulacak ve herkes aslında bunun sonucunda bir şey elde edecek. Çok
teşekkür ederim.
BİRİNCİ GÜN
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - III. OTURUM
/
10 MAYIS 2012
133
134
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
A SALONU
I. OTURUM
TÜRKİYE ve AFRİKA:
MEDYA, İLETİŞİM ve TEKNOLOJİ
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
A SALONU - I. OTURUM
Türkiye ve Afrika: Medya, İletişim ve Teknoloji
Moderatör: İbrahim ŞAHİN
TRT Genel Müdürü - Türkiye
Konuşmacılar : Ardan ZENTÜRK
Star Gazetesi Köşe Yazarı - Türkiye
Zied EL-HENİ
Afrika Gazeteciler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi - Tunus
Cheriff SY
Afrika Editörler Forumu Başkanı – Burkina Faso
Prof. Dr. Muhammedou KAH
Gambiya Üniversitesi Rektör Yardımcısı - Gambiya
Penelope CHANSA
Zambiya News and Information Services - Zambiya
/
135
136
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
İbrahim ŞAHİN
Moderatör
Çok teşekkür ediyorum. Medya, iletişim ve teknoloji gibi konulara girmeden önce birkaç satırla Türkiye ve Afrika üzerine konuşmak istiyorum. Tüm dünyanın farklı Afrika tanımları bulunuyor, büyük çoğunluk farklı şekillerde ifade ediyor.
Türkiye için Afrika nedir? Türkiye için Afrika, hemen yanı
başımızdaki bir dost olarak görülür. Özellikle Kuzey Afrika
Türkler için, tarihi kökleri olan da bir yerdir. Batı, Afrika’yı daha farklı şekillerde tanımlarken,
Türkiye, dost, kardeş, hatta akraba gibi görür. Türkler Afrikalılara siyah köle gözüyle bakmadığı gibi, Afrika’ya da sömürülecek madenleri olan bir ülke olarak hiçbir zaman bakmamış,
tam tersine, olabildiğince fazla katkıyı sağlama konusunda gayret göstermiş, göstermeye
devam ediyor ve bundan böyle de gösterecektir.
Türkler, Afrika’yı ve Afrikalıları kendinden gördüler. Güney Afrika ülkelerini pek tanımayan
Türkler, uluslararası karşılaşmalarda bu ülkeleri tutar oldular. Bugüne kadar Türkiye tarihinde, Afrika’nın sömürülmesine yönelik girişim yoktur, bunu en iyi Afrikalılar bilirler. Afrikalıların
beyazlardan sanırım tek sevdiği insanlar Türklerdir. Yine, Türk gönüllüleri, özellikle Somali’de
hâlen etkin biçimde görev yapmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, Somali’de her gün 142
bin kişiye ücretsiz yemek dağıtıyor ve 10 bin kişiyi tedavi ediyor. Afrika’da hâlen görev yapan altı farklı BM misyonundan beşine personel ve mali katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda
yapılan çalışmaları tek tek sayıp vaktinizi almak istemiyorum, konuşmacılarımız bu konulara
teferruatıyla girecekler. Türkiye, Afrika’da barış ve istikrarın sağlanmasına özel önem atfetmektedir. BM Güvenlik Konseyi’ne geçici üyeliğimizin de verdiği imkânlarda Afrika’da barış,
istikrar ve kalkınmaya elimizden geldiği ölçüde katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
Saygıdeğer Katılımcılar, Değerli Misafirlerimiz,
Türkiye-Afrika Medya Forumu çerçevesinde ortak platform ve iletişim kanalları oluşturarak
basın kuruluşları ve gazeteciler arasında kapsamlı bilgi paylaşımı ve dayanışmayı sağlamak
istiyoruz. Çok sayıda medya mensubu, kanaat önderi, iletişim uzmanı, akademisyen ve siyasetçiyi bir araya getiren bu çalışmanın, ülkelerimiz arasında var olan işbirliğinin çok daha ileri
taşınmasında ve halklarımıza yansıtılmasında büyük katkı sağlayacağına inanıyorum. Medya, iletişim ve teknoloji alanında bugün Türk ve Afrikalı ülkeler ilişkilerini arttırmak için önemli
avantajlara sahip. Çünkü küreselleşen dünyada iletişim tüm duvarları yıktı ve uzakları yakın
eyledi. Bugünkü iletişim düzeninin en önemli avantajının ucuzluk olduğunu düşünüyorum.
Radyo ve televizyon gibi geleneksel iletişim araçlarının yanı sıra internet ve telekomünikasyon gibi yeni medya hizmetleri gelişti. Yeni medya hizmetlerini ve özellikle de sosyal medyayı
artık herkes ucuz ve en etkin biçimde kullanıyor. Birbirlerini tanımak, ülkelerini tanıştırmak
isteyen gazeteciler için de teknolojinin ve iletişimin ucuzluğu, yaygınlığı önemli bir avantaj.
Gelişmekte olan ülkelerin enformasyon ve iletişim teknolojilerinden yararlanabilmeleri için
piyasaların rekabete açılması ve iletişim sektörünün hukuk kuralları içinde desteklenmesi gerekiyor. Türkiye gibi ülkelerde, neoliberal politikalar yoluyla devletin enformasyon ve iletişim
teknolojileri alanına yaklaşımı değişmiş, teknolojiyi geliştirecek politikaların niteliği de farklı-
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
laşmıştır. Türkiye’de Afrika’nın daha çok kuzey kesimi tanınır. Oysa ki çok büyük bir kıta ve
onlarca ülkeyi barındırmaktadır. Türkiye’nin daha iyi tanıması, Afrika’nın da Türkiye’yi daha
yakından bilmesi, tanıması ve belirli politikalarda her iki kesimin de örnek olması için önümüzde elbette kat edilecek uzun bir yol vardır. Ancak, her uzun yolun bir başlangıcı, birinci
adımı vardır. Eğer bu adımı başlatılırsak yol önümüze açılır.
Değerli Misafirlerimiz,
Moderatörlüğünü yaptığım oturumun katılımcılarından, -kendilerini size tek tek takdim edeceğim- Ardan Zentürk Bey Sayın Dışişleri Bakanımızın bir programına katılacağı için, -özgeçmişleri zaten arkada yer alacak, ayrıca okumak istemiyorum- müsaadenizle konuşmasını
yapacak. Ardan Beye yönelteceğiniz soruları, konuşmasını bitirdikten sonra alacağız ve kendilerini göndereceğiz, çünkü Sayın Dışişleri Bakanımızın programına katılacaklar. Ben sözü
hemen Ardan Zentürk Beye veriyor ve tekrar hoş geldiniz diyorum.
Ardan ZENTÜRK
Sayın Genel Müdür bu anlayışınız için çok teşekkür ediyorum. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bana
bu görevi verdiği zaman çok aşırı heyecanlandım ve şu
ana kadar biri yarım kalmış tam dört ayrı metin hazırlamaya
çalıştım. Dört metin de yukarıda odamda duruyor. Bu sabah birdenbire bir karar verdim ve içimden ne geldiyse onu
paylaşmak için buraya geldim. Biz gazeteciler sanıyorum
dünyanın seçilmiş insanlarıyız ve aramızda bilimsel verilere, istatistiklere, daha önceden hazırlanmış metinlere bağlı kalmadan, hele hele Afrikalı dostlarımızla bu tür bir ilk buluşmada
sohbet etmenin daha iyi olduğuna inandım. Gazeteciler fikir alışverişinde bulunmazlar; onları
diplomatlar ve politikacılar yapar, biz ise sohbet ederiz ve o çerçevede birbirimizden faydalanmaya çalışırız. O nedenle hepinize, Türkiyeli meslektaşlarınız adına bir kez daha geldiğiniz
için teşekkür ediyorum. Bu bizim için büyük bir onur. Afrika gazetecilik geleneğini yakından
takip etmeye çalışan bir dostunuz olarak dünyanın önde gelen bütün gazetecilik ödüllerine
isimlerini yazdırmış Afrikalı dostlarımızı, bunu da bırakın, dünyanın bütün önemli edebiyat
ve sinema ödüllerine isimlerini yazdırmış Afrikalı yaratıcıları, sanatçıları, edebiyatçıları çok
yakından biliyoruz. Bu tür bir entelektüel birikime sahip bir kıtanın insanlarını Ankara’da ağırlamış olmaktan ve onlarla kısa da olsa görüş alışverişinde bulunmaktan büyük bir mutluluk
duyuyoruz.
Lafı uzatacak değilim, çünkü uzun lafların zamanla kıymetini kaybettiğini bilenler grubundanım ama 1977 yılına şöyle bir dönmek istiyorum. Gazeteciliğe ilk başladığım günlerdi, çalıştığım gazetenin en önemli aleti, fotofaks denilen bir aletti. Fotofaks o zamanlar, telefon hattı
üzerinden haber ajanslarının bize fotoğraf geçtiği bir makineydi. Burada genç arkadaşların
birçoğu onu hiç görmemişlerdir, belki basın müzelerinde görebilirler. Yazı işleri bizlerden en
çok o makineyi korurdu. Onun yanında şakalaşmak bile yasaktı. O çok önemli bir makineydi,
çünkü bizim fotoğraf almamızı sağlayan bir aletti, 1977 yılında böyleydik. Tabi teleks odasında bulunuyordu hatırlayanınız var mı? Teleks, bir zamanlar gazetelerimize haber geçtiğimiz
bir aletti. Bir gün dediler ki, “faks diye bir alet çıkmış, onunla bir sayfayı 3 dakikada yazı
işlerine gönderebiliyorsunuz.” Vay canına, üç dakika ve teleks bandı yapmadan dedim. Faks
geldi, Associated Press’in ilk renkli fotoğraf geçme sistemi geçti. Hatırlayanınız var mı, üç
137
138
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
kalıp olarak geçerdi, sonra onları birleştirirdik ve renkli fotoğraf elde ederdik. O zaman bayağı gençtim ve şunu dediğimi hatırlıyorum, “Tamam, her şeyi yakaladık artık, her şey yoluna
girdi”.
İlginç bir kuşağın üyesiyim, 1955 yılında doğdum. İleride tarihçiler benim kuşağımı, dünyanın
en ilginç kuşaklarından biri olarak tarif edecekler, çünkü teleksle başlayıp internetle sonlanan
gazete mesleğimin olgunluk çağını yaşıyorum. Bugün dünyanın herhangi bir yerine gidiyorum, gazeteme veya televizyonuma haberi, görüntüyü veya fotoğrafı geçmem sadece birkaç
saniyemi alıyor. Genç meslektaşlarımıza, bundan 20 yıl önce aynı işi yapmaya çalışırken ne
kadar zorlandığımızı anlattığımızda bize, harp malulü bir gazi gibi bakıyorlar ve hiç anlamıyorlar, tıpkı 20 yaşındaki oğlumun, cep telefonu olmayan bir dünyayı anlamadığı gibi. İkide
bir dönüp bana, “hakikaten cep telefonu yok muydu” diye soruyor. Evet, 20 yıl önce yoktu.
Bugünkü konumuz, komünikasyon imkânlarının bizi ne kadar yaklaştırdığına ilişkin. Gerçekten çok özel bir çağda yaşıyoruz; bunun kıymetini ben biliyorum ama genç meslektaşlarım
ne kadar biliyor bilemiyorum. Bu çok özel çağda çok özel ilişkileri geliştirmemiz gerektiği
inancıyla buradayız zaten.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, artık Kenya’da, Senegal’da, Nairobi’de, Moritanya’da veya
Uganda’da ne olup bittiğini sadece bilgisayarımda birkaç web sitesinin adını yazarak görebiliyorum. Onlar da yakında bizim İngilizce sayfalarımızdan bizleri izleyecekler ve izliyorlar.
Böyle bir çağda, siyasi sınırların şeffaflaştığı ve kültürel ilişkilerin olağanüstü boyutlara vardığı bir yeni ve çok özel bir durumu konuşuyoruz burada. O %n, ne geçmişi aşırı konuşarak, ne de bugünü ha bire analiz ederek vakit kaybetmemize gerek yok. Bizim burada esas
yapacağımız iş, çağın gelişen bu modeliyle daha çok geleceği konuşmamız yönünde. Siz
Afrikalı dostlarımız büyük işler başardınız, mesela “vatandaş gazeteciliği” konusunda şu
anda izlemekte olduğunuz rota hem demokratikleşme, hem de siyasi değil ama, etnik veya
dini çatışmaların önlenmesinde çok önemli bir sembol oluşturuyor. Bunu bizim burada, yani
Balkanlarda, Kafkasya’da ve Orta Doğu’da yaşayan dostlarınız olarak çok iyi takip etmemiz
gerektiğine inanıyorum.
Afrika tekerliği yeniden icat etmenin lüksüne sahip değildi ve çok doğru bir şey yaptı, telekomünikasyonda bir anda cep telefonlarına atladınız. Bugün Afrika’da 300 milyona yakın cep
telefonu abonesinin yaklaşık % 80’inin cep telefonları vasıtasıyla internetten yararlandığını
bilmemiz bizi bambaşka bir kıtayla buluşturuyor. Bütün bunları iyi-kötü takip etmeye çalışıyoruz ama sizlere ihtiyacımız var. Hepinizin bizlerle daha iyi bağlantı kurarak, yaşamakta
olduğunuz bu komünikasyon devrimiyle bağlantılı gazeteciliğinizin ipuçlarını bize daha iyi
aktarmanız gerekiyor. Esasında büyülü bir dünyadayız, benim gibi, 35 yıla yaklaşmış gazetecilik birikimi olan insanlar bazen bu tür mikrofonları bulduklarında hep anılarından bahseder.
Kusura bakmayın, ben de bir-iki anı anlatmak zorundayım. Cape Town’da belgesel çekimim
sırasında Chester Williams’la karşılaştım, rugby oyuncusu harika bir adam. Beni evinde ağırladı. Nelson Mandela’yla ailecek çektirdiği fotoğraflar evinin girişinde, hemen antrede bulunuyordu. Onlara baktığımda dedi ki, “Bu büyük adam sadece rugbyi kullanarak büyük bir iş
başardı” sonra döndü bana, “Biliyor musun, Clint Eastwood altı ay önce buradaydı, onunla
harika bir film çektik” dedi. Aradan bir yıl geçti. İstanbul’da bir sinema salonunda eşimle
beraber “Invictus”u seyrederken eşimin kulağına eğildim ve dedim ki, bu adamı ben tanıdım
ve eşim bana sadece şunu dedi, “Bir gazeteciyle evli olmanın en kötü yönü de bu, hiçbir şey
sürpriz değil”. İşte bu, bizim mesleğimizin büyüsü.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
Geçen yıl NATO bombardımanı başladığı sırada bir savaş muhabiri olarak Libya’da, Trablus’taydım. Sokaklar, köşe başları, yollar, ellerinde kaleşnikof olan 18 yaşlarında, sivil giyimli
genç Libyalı çocuklar tarafından tutulmuştu. Her “Check Point”te bizi karşılayan ekibe “Türk
gazetecisiyim” demek zorundaydım. Türk gazetecilerin böyle bir avantajı vardır, bunu hemen
söyleyeyim, bu bölgedeki bütün çatışma noktalarında Batılı dostlarımıza göre rahat çalışırız.
Onlar da bana hep iki kelime söylüyorlardı, “Oooo, Murat Alemdar.” Ben de kameramanıma
döndüm, “kim bu Murat Alemdar” diye sordum. Meğerse bir Türk dizisinin başrol oyuncusu
olan Polat Alemdar karakterini söylüyorlarmış. Hepsi, savaş hâlinde bile o Türk dizisinin bir
numaralı izleyicileriydi. Savaşlarda bile insanların birbirlerinin kültürlerini çok yakından izledikleri bir dünyada yaşıyoruz. Ben Invictus karşısında etkilenmiştim, çünkü Chester Williams’ı
çok seviyorum. Libya’daki Check Point’teki o çocuk, bir Türk dizisinin karakteri olan Polat
Alemder’la kendini bütünleştiriyor. Böyle bir dünyada hepimize çok fazla iş düşüyor.
Türkiye’de olduğunuz için ülkemden de bahsetmek istiyorum. Çay-kahve içerken sohbet
ettiğim bütün dostlarımın geldiği nokta, Türkiye’yi bir ekonomik başarı öyküsü olarak görmeleridir. Bizi “BRIC” ülkeleriyle karşılaştırıyorlar. Galiba “BRICSA” oldu, doğru mu? “SA” da Afrika. Güney Afrika da oraya katıldı. Belki bir gün “BRICSAT (Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan)”
olacak ama bir gazeteci olarak bence bunun çok büyük bir önemi yok. Döndüm baktım,
1955 yılında, yani benim doğduğum yıl Türkiye’nin GSMH bugünkü Afrika ülkelerinden bile
geriymiş. Biz 57 yılda önemli bir ekonomik başarı öyküsü yaratmış olabiliriz. Sizlerin gazeteciler olarak Türkiye’ye bakış açınızda sadece ekonominin istatistiki bilgilerinin yer alması
büyük bir hata olur. Biz burada gazeteciler, entelektüeller ve bütün bir ülke olarak başka
bir başarı öyküsü yarattık; Türk demokrasisi. Ülkelere sadece, insanlarının yapmış olduğu
ekonomik yatırımlar ve başarı öyküleriyle değil, nasıl yaşama arzusu içinde olduklarını da
kestirerek bakmamızda büyük yarar var. Demokrasiyi, bütün zorluklarına rağmen en güçlü
noktaya getirme başarısını gösterdik. Bırakın ekonomik rakamları Merkez Bankası başkanları, iş adamları ve diğerleri konuşsun, bizim için önemli olan insan, gazeteciyiz, hepimiz
öncelikle insana dönük çalışıyoruz.
O %n, özellikle Afrika’da şu anda çatışma bölgelerinden rapor almamızda ve o bölgelerden
sağlıklı bilgi almamızda çok büyük başarı gösteren “Citizen Journalism” aynı zamanda ülkelerimizin yolsuzlukla ve rüşvet sistemleriyle mücadelede önemli bir zemin olmasını arzu
ediyorum. İnsanlar bize aktarsınlar. Öyle kanallar açalım ki, hepimizin ama hepimizin demokrasisinin güçlenmesi ve siyasi otoritelerin haksız eylemlerinin daha başlangıç noktasında
engellenmesi için bu komünikasyonu, bu altyapıyı, bu bilişim altyapısını hep beraber kullanmaya çalışalım ve birbirimizi haberdar edelim. Unutmadığım bir nokta vardır. Amerika’nın kurucularından Thomas Jefferson, “bir aydının en önemli görevi, milletini hükûmetine karşı savunmaktır” demiş. Siyasi otoriteler biz gazeteciler açısından ciddi risk oluştururlar. En büyük
risk ise, en tehlikeli ordunun en yakınımızdaki ordu olduğu fikridir. Herkes bize, toplumlara en
uzaktaki orduyu tehdit olarak gösterir ama bilemeyiz ki en yakınımızdaki ordu bizim hayatımızı etkiler. Afrikalı dostlarımız, demokrasi zemininde eğer bizimle çalışmak istiyorsanız burada
açığız, çok zor günlerden geçmiş ve çok zorlu deneyimler yaşamış bir ulusun gazetecisi
olarak söylüyorum. O nedenle, lafı da fazla uzatmadan, Sayın Başkana çok teşekkür ederek
sadece bir noktayı belirttikten sonra konuşmamı kapatmak istiyorum. Ben bir bağımsız gazeteciyim. Hükûmetimin yaptığı her şeyi beğenmek zorunda değilim, ama burayı beğendim,
çünkü Hükûmet iyi çalışmış. Teşekkür ederim.
139
140
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
İbrahim ŞAHİN
Ardan Beye çok teşekkür ediyorum. Çok deneyimli bir gazeteci dostumuz. Açış konuşmasında da söyledim, kendileri bizden müsaade alacaklar, ayrılmak zorundalar. Kendilerine
soru yöneltmek isteyen dostlarımız varsa sorularını cevaplandırsın, daha sonra kendilerine
izin verelim.
Ardan ZENTÜRK
Öncelikle minicik bir anı daha anlatayım. Geçen yıl doğuda, - ülkemin doğusu sosyal açıdan birazcık daha, her ülkede olduğu gibi, bölgesel eşitsizlik yaşar- bir belgesel için çekim
yapıyoruz, o köyün insanları geldi, “siz burada ne yapıyorsunuz” dediler, ben de, “belgesel
çekiyorum” dedim. “Ben aslan mıyım, fil miyim” dedi. Belki, belgesel deyince benim köylüm
hâlâ daha “National Geographic”te yayınlanan Afrika belgesellerini hatırlıyor, yani Türkiye’nin
içinde bir sosyal belgesel çekebileceğimizi hatırlamıyor. O %n, çok doğru bir soru. TRT Genel Müdürü de hazır buradayken görüşlerimi söyleyeyim. Türkiye’de bizler, dışarıdan bakıldığında sıradan ve basit insanlar olarak görülebiliriz ama bir ortak özelliğimiz vardır, bize
verilen işleri iyi yaparız; o yönden biraz Almanlara benzeriz doğru mudur? Dışarıdan çok
fazla derinliği olmayan bir ülke gibi gözükürüz ama verilen işleri iyi yaparız ve gerçekçiyizdir.
Türk özel televizyon kanallarının şu anda Afrika’yla Türkiye arasında medya kanalı kurabilecek bir gücü yok, onu açıkça kabul etmemiz lazım, ama devlet televizyonunun ve devlet kuruluşlarının bu yönde öncü olmaya hazır çok paraları var. Türkler artık vergilerini düzgün ödüyor ve bu vergiler de iyi kullanılmaya çalışılıyor. O %n, sanıyorum bir müddet daha Türkiye’yle
Afrika arasındaki medya köprülerini Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, Anadolu Ajansı,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü üzerinden yürüteceğiz. Zamanı geldiğinde,
Türk ekonomisinin kendi kuralları doğrultusunda, -Afrika Kıta’sında 100’e yakın okulumuz
açıldı, o bölgeye dönük yatırımlar her geçen gün hızlanıyor- o bölgeden para kazanan Türk
yatırımcılarının sayısı giderek arttıkça Türk özel televizyon kanalları ve gazetelerinin de bu
kervana katılacağını tahmin ediyorum. Ama öncelikle ilk kanal tabi ki bizim devletimizin öncülüğünde olacaktır. Bunun çok büyük imkâna sahip olduğumuzu baştan beri söyledim. Artık
teleks çağında yaşamıyoruz, internet çağında yaşanıyoruz. Bu internet çağında sanıyorum
yetkililer bizimle Afrika arasındaki bu köprüyü çok net kuracaklardır.
Genel Müdür buradayken bir isteğimi de hemen ifade etmek istiyorum. Türkiye Radyo ve
Televizyon Kurumu da şu anda birçok dilde yayın yapan çok önemli bir Kuruluşumuz. Afrika
dillerinde, Afrika’nın genelinde anlaşılan bir dilde bir yayını, planlamalarında bu süreci hızlandırma açısından büyük bir ödev olduğuna inanmaktayım.
İbrahim ŞAHİN
Çok teşekkür ediyorum. Müsaade ederseniz Ardan Beyin söylediklerine, bu soruya cevap
olsun diye de birkaç konu eklemek istiyorum. TRT olarak Afrika’yı da dikkate almak kaydıyla
“TRT El Türkiye” adı altında, bir yıldan daha fazladır bir Arapça kanal üzerinden yayın yapıyoruz. Bu yayınlarımız elbette Arap dünyasına yönelik ama Afrika’da yaşayan insanların büyük
bir kısmının da Arapça konuştuğunu dikkate alırsak bu kanalımızın sizler için de ne kadar
önemli olduğunu vurgulamayı bir borç bildim. Bunun dışında, Arapça, İngilizce, Fransızca
radyo yayınlarımız var. TRT 35 farklı dil ve lehçede yayın yapıyor ve bunlar, kısa dalgadan
da olduğu için Afrika ülkelerinden çok rahatlıkla dinlenebiliyor. Afrika’ya yönelik, üç uydu
üzerinde kanallarımız yer almakta. Bizim 14 kanalımız var ama özellikle sadece Arapça’yı
vurgulamak istiyorum. İngilizce yayını umarım en kısa zamanda başlatırız. Şu anda İngilizce
haber kanalı çalışmamız var.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
Afrika’ya yönelik yayınlarımızı Arab-Sat, Nil-Sat ve Türksat uydularından iletmeye çalışıyoruz.
TRT-TÜRK Kanalımız 9 uyduda yer almakta, maalesef sadece Afrika’nın ortasını göremiyoruz, arkadaşlarımız onunla ilgili yoğun bir çalışma sürdürüyor. Afrika’nın orta kesimini görebilecek bir uyduyla anlaştığımız takdirde tüm dünyaya sinyalimiz düşecek, dolayısıyla Afrika’yı
da bu anlamda göreceğiz. Tabi TRT olarak Mısır’da, Kahire’de, Addis Ababa’da ofislerimiz
var. Bu ofislerimizi, haber bürolarımızı olabildiğince yaygınlaştırmak için çaba sarf ediyoruz.
Anadolu Ajansının çok ciddi gayretleri var; Mısır’da bir merkez, üs edindiler. Muhabirlerini
olabildiğince de tüm Afrika’da gezdiriyorlar. TRT olarak, özellikle Afrika’dan çok fazla yayın
(belgesel, aktüel programlar gibi) taşıyoruz. Özellikle Osmanlı döneminde Sudan’a kadar
Osmanlı askerlerinin indiği, hatta orada şehit olduklarını da dikkate alırsanız mümkün mertebe oralara, en azından Türk izleyicilerinin bilgi edinmeleri adına iniyoruz. Yemen de dâhil
olmak üzere Afrika ülkelerindeki muadilimiz olan bir sürü kamu yayıncısı kuruluşla ikili anlaşmalar yaptık. Bunlar yeterli mi? Elbette yeterli değil ama olabildiğince bunu yaygınlaştırmaya
çalışıyoruz. Ek bilgi olarak arz etmek istedim. Teşekkür ederim.
Katılımcı
Çok teşekkürler. Libya heyetindenim. Konuşmacı, Libya devriminden söz etti. Öncelikle, kendisinin, yüzyılımızın ana teması olan Arap Baharı devrimlerinden biri olan Libya devrimi üzerine düşüncelerini ayrıntısıyla değerlendirmemiz gerekiyor. Bu noktada Afrika’da Sudan’dan
Somali’ye kadar Arap ülkeleri Avrupa, Türkiye ve Afrika arasında çok güçlü bağlar kurulabilir
ve üçüncü dünya Arap ve Afrika ülkelerinden pek çoğunda diktatör rejimlerimizin devrildiği
bu devrimler üzerinde medyanın etkisi üzerinde durulabilir. O halde, medya, enformasyon ve
gazeteciliğin gerçekte diktatörlük rejimlerini nasıl etkilediği ve Arap dünyasında ve Afrika’daki
ülkelere demokrasiyi nasıl getirebileceği üzerinde daha fazla durmalıyız.
Ardan ZENTÜRK
Değerli dostum öncelikle, medyanın veya gazeteciliğin siyasi boyutunun olduğuna inanmayan bir meslektaşınız olarak konuşuyorum. Bizim görevimiz sağda solda devrim çıkarmak
veya devrimleri şu veya bu şekilde desteklemek değil. Biz sadece, gelişmeleri bütün çıplaklığıyla vermekle yükümlü bir mesleğin mensuplarıyız. Bu mesleği yaparken tabi ki dikkat
edeceğimiz kriterlerin birinci noktasında, halkın, yani sokaktaki insanın taleplerinin, gazetecilik normlarımız doğrultusunda önemli olduğudur. Bir gazeteci, bir ülkede devrim oluyor diye
devrimi desteklemez. Eğer bir devrim halk tarafından gerçek anlamda gerçekleştiriliyorsa,
onu bütün çıplaklığıyla dünyaya duyurmakla bile o devrimi desteklemiş olur, bu Libya örneğinde de oldu, bugün Suriye örneğinde de yaşanıyor. O %n, benim ülkem dâhil, demokrasisi
gelişmekte olan bütün ülkelerde medyaya bağlanılan özel görevlerden uzak durulmasından
yanayım. Medya, gelişmeleri sansürsüz, -objektif demiyorum- üzerinde herhangi bir baskı
olmadan ve herhangi bir siyasi veya askeri otoritenin denetimi olmadan aktarsa bile zaten
halkın yanında yer almış ve yer alacak bir organizasyondur ve bu zaten yaşanılmaktadır.
Arap baharı döneminde, -konuyu açtığınız için söylüyorum- gazeteciliğin bazı zorlama unsurlarıyla da karşılaşmadık değil. Söz konusu gelişmeleri hızlandırmak, söz konusu gelişmeleri daha kendi istekleri doğrultusunda gerçekleştirmek isteyen bazı güçlerin, uydu medya
kanallarını başarılı bir şekilde kullandıklarını ve kullanmaya devam ettiklerini gördük. Burada
ben, Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımını çok net olarak aktarmak istiyorum. Türk gazetecileri
ve medyası sokaktaki insanın yanındadır. Bunu yapmamızın bile bölgemizdeki demokratikleşme açısından yeterli olduğuna inanıyoruz. Türk gazetecileri açısından bizim için en önemli
kıstas, internetten korkan rejimlerdir. Eğer bir bölgede internet üzerinde kısıtlamalar, internet
kullanımına dönük bazı diktatöryal engellemeler doğmaya başlamışsa Türk medyası o böl-
141
142
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
geyi yakın takibe alır, bu bizim mesleki geleneğimizdir. Eğer bir ülkede, -bu bazen kardeş
olarak kabul ettiğimiz ülkelerde de yaşanıyor ne yazık ki- bir siyasi otorite veya askeri otorite,
her kimse, internet kullanımına dönük birtakım kararlar almaya başlamışsa, biz orada halkın
tehlike altına girdiğini görmeye başlıyoruz. Bizim işimiz halkla. Çok teşekkür ederim.
Zied EL-HENI
Türkiye Hükümetine ve bu forumu düzenleyen herkese teşekkür ediyoruz. Bu forumun geleneksel hale gelmesini ve
bunun yanı sıra medya sektöründeki en önemli teknolojik
yeniliklerin yer aldığı sergiler düzenlenmesini umut ediyoruz. Ben başta olmak üzere Afrika’da çoğu kimse, Türkiye’ye ve Türkiye’nin Afrika’daki yapıcı
rolüne saygı duyuyor. Sayın Başbakan Erdoğan ve beraberindeki heyetin Mogadişu’ya gerçekleştirdiği ziyareti takip ettik. Somali halkına insani yardımlar getirdiğine tanık olduk. Türk
Hava Yolları (THY), dünyada bugün Mogadişu’ya uçuş düzenleyen tek şirkettir. Bu da, Somali halkının dış dünyaya açılmasını sağlayarak onları mutlu ediyor. Bu nedenle de Türkiye-Afrika ilişkilerinin güçlenmesini ve çeşitli alanlarda stratejik ortaklık
düzeyine varmasını destekliyoruz. Bu ortaklığın yasal tabanı mevcut ve İstanbul Bildirisi (Türkiye-Afrika arasındaki ortaklıkla ilgilidir ve ortak gelecek için dayanışma ve ortaklık adı altında
geçmektedir) de bunu içeriyor. Bu bildiri, 2008 yılında İstanbul’da birincisi gerçekleştirilen
Türkiye-Afrika Iş birliği Zirvesi’nin sonunda açıklandı. Bu bildirinin 8. maddesinde medya,
iletişim ve bilgi teknolojisi alanlarında işbirliğine vurgu yapıldı. Afrika’da son yıllarda özellikle
de Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonunun (TUSKON) gösterdiği çaba sayesinde Türk yatırımlarının ikiye katlanmış olmasına rağmen medya, iletişim ve bilgi teknolojisi
alanlarında işbirliği istenilen düzeyde değildir.
Afrika kıtasının birçok ülkesi hala, Türkiye’nin restoranlar alanında sahip olduğu birikim ve
donanımdan yoksundur. Buradan, Türkiye’de ya da Afrika’da medya sektöründe sergilerin
yapılmasının ne kadar gerekli olduğunu anlıyoruz. Bu alanda, 2008 yılında Türkiye ve Afrika
arasında kurulan ve Afrikalıların Türk çiftçilerin donanım ve traktörlerinin kalitesini keşfetmelerini sağlayan ticaret köprüsü tecrübesinden yararlanılabilinir. Medya iletişimi alanında ise Arapça yayın yapan El Türkiye kanalı, Arapça konuşan Afrikalılara açılan önemli bir penceredir. Ama ne yazık ki, çoğu izleyici, bu kanaldan haberdar değildir. Bu durum, bu kanala BBC Arabic gibi açık bir isim verilmesini gerektiriyor. Kanalın adı
Türkiye Arabic olabilir. Böylece kanalın kolayca bulunması ve dikkat çekmesi mümkün olur.
Sayın konuklar, bana sunulan bu kısa zaman içerisinde bazı fikirleri sizlerle paylaştım. Umarız
ki Türkiye-Afrika işbirliği gelişir, medya ve iletişim teknolojileri alanında daha da güçlenir ve
ilerleme, refah ve özgürlük alanında ortak çıkarlara hizmet eder. Türkiye-Afrika işbirliği ve
dostluğunun saygınlık ve özgürlük doğrultusunda ilerlemesini temenni ediyorum.
Hanaa EL SULTANİ – Tunus
Bir önerim var. Bu forumun, Türk gazeteciler ile Arap ve Afrikalı gazeteciler arasında medya
iletişimi ve desteği için iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz. Ancak gelecekte düzenlenecek forumlar ile ilgili bir öneride bulunmak istiyorum. Sadece yetkililer ile Afrikalı ve Arap
gazeteciler arasında değil, Türk gazeteciler ve Afrikalı gazetecileri arasındaki görüşmelerin
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
de sayısının artırılmasını ve desteklenmesini öneriyorum. Türk gazetecilerle deneyimlerin ve
sorunların paylaşılması için bire bir iletişim kurmak istiyoruz. Ayrıca Türkiye-Afrika ilişkilerini
desteklemek için bu iletişime karşı tüm engelleri ortadan kaldırabiliriz. Teşekkürler. İbrahim ŞAHİN
Müsaade ederseniz ben hem Zied Beyin söyledikleri, hem diğer ikinci söz alan arkadaşımızın vurguladığı gibi, esas, TRT El Türkiye Kanalının çok bilinmediğini söylediler, çok haklılar.
Maalesef BBC Arabic, Al Jazeera gibi çok yaygın hâle gelemedik. Biraz önce söyledim, Arap
dünyasına hitap ettiği için, -tabi Afrika’daki Arap ülkelerini de dikkate almak kaydıyla- Arap
dünyası % 60 Nilsat’ı, % 40 civarında da Arabsat’ı takip ettiği için her iki uyduda yerimizi aldık.
Kanalın ismi konusunda, mesela BBC Arabic, İngilizce dilinde Arapça konmuş bir isimdi.
Hâlbuki biz, El Türkiye’nin, -kanalın ismini koyarken çok düşündük- Arapça “Türkiye” anlamına gelen bir kelimeyi kullanarak, belki Türkiye’yle zihinsel iletişimi daha rahat sağlar gibi bir
fikirle böyle bir isim koyduk. Temel problem kanalın etkili olmasıyla alakalıdır. Kanalımızla ilgili
bir özeleştiri yapacak olursak, daha etkin bir yayın politikası uygulayarak Arap dünyasında,
dolayısıyla Afrika’da yer edinebiliriz.
Temel problem şuydu, Arapça kanalı ilk kurduğumuzda aile kanalı gibi düşündük. Daha
sonra Sayın Başbakanımızın da, daha etkili bir haber kanalı olması gerektiğini söylemesi
üzerine biz yavaşça eğlence programlarını azaltarak haber kanalına çevirdik ve 1 Şubat 2012
itibarıyla da, bir-iki program dışında tam bir haber kanalı oldu. Yeterli mi? Kesinlikle değil.
Afrika’da belki her ülkede birer temsilcimizin, birer ofisimizin olması kaydıyla etkili olabileceğimizi biliyoruz.
Bir de takdir edersiniz ki, Türkiye’de, özellikle Arap dünyasından gazetecilerin getirilmesinin zorluğunu yaşadık. Kamu yayıncısı olmamız hasebiyle, ücret politikasından tutun da,
bir sürü sıkıntıları yaşadığımız için çok hızlı hareket edemedik. Her geçen gün daha kaliteli
yayın yapmaya başladık. Arkadaşlarımız profesyonelleşti. Arap dünyasından insanlar bizi
tanımaya başladı. Bugün olduğu gibi, özellikle eleştirileri dikkate aldık, alıyoruz. Bunlar doğrultusunda da daha kaliteli bir yayıncılık yapacağız elbette. Ama bu bir anda olmadı. Nasıl
ki BBC bir günde kurulmadıysa veya BBC Arabic bir günde o bölgede olmadıysa, bunlar
da olmuyor. Zaten bu toplantılardan belki nihai anlamda edineceğimiz faydalardan biri de,
kendi kanalımızı, siz çok değerli medya mensupları üzerinden ülkelerinizde duyurulmasını
sağlamak ki, bu bizim için de çok önemli bir fırsat. Bu uyarı dolayısıyla da Zied Elheni’ye
teşekkür ediyorum.
Katılımcı
Teşekkürler Sayın Başkan, forumu açtığımızda bir kurallar dizisi koymamız gerekip gerekmediğini düşünüyorum. Özellikle düşündüğüm kural, çok popüler kanunlardan bir tanesi,
popüler derken bunu negatif anlamda söylüyorum. Çoğu Afrika ülkesinde habercileri cezalandırmak için kullanılan meşhur kanunlardan bir tanesi, tahrik kanunu ve hakaret suçudur.
Hakaret suçu ya da tahrik kanunu bulunan ülke ya da hükûmetler ile çalışmamamızın vazgeçilmez bir kural olması gerketiğini düşünüyorum. Çin modelinde olduğu gibi temel demokratik haklara sahip olmadan habercilerle çalışmak yerine ilerlemeye başlamamız gerektiğini
düşünüyorum.
143
144
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
İbrahim ŞAHİN
Yorumunuz için teşekkür ederim. Bu konuda daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Moderatör sıfatım olması hasebiyle, savunma konumunda olan bir insan gibi burada izah etmek
durumunda da değilim. Tekrar söylüyorum, sadece gazeteci hüviyetiyle cezaevinde bulunan
arkadaşların hangi gerekçelerle orada olduklarını bilmeniz bizim için yeterli. Bunun dışında,
gazetecilik yaptığı için cezaevine düşmüş arkadaşımızın olmadığını en azından ben biliyorum. Elinizde böyle bir bilgi varsa bunu da her platformda Türkiye’yle ilgili gündeme getirebilirsiniz; huzurlarınızda bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tekrar teşekkür ediyorum.
Chriff SY
İki gün önce İstanbul’a geldiğimde, daha havaalanında
baktım ve kendi kendime: “Vay canına, baya büyük bir
ülkeye gelmişiz.” dedim. Ankara’ya indiğimde, Sarkozy’yi
sevmem ama arkadaşıma dedim ki; “Gerçekten Sarkozy,
Türkiye’nin AB üyeliğini kabul etmemekte haklıymış.” Çünkü Türkiye üye olursa, birkaç sene içinde AB’nin lideri olur.
Bütün imkânlara ve teknolojiye sahipler. Sarkozy haklıymış
yani, gerçi artık gitti. Ama eminiz ki, Türkiye bir gün AB üyesi olacaktır. Bu prensipten yola çıkarsak, dünden beri burada kullanılan diplomatik ya da yuvarlak dili kullanmak istemiyorum. Her zaman kullandığım dili kullanacağım, belki şok etkisi
yaratacaktır, belki beğenilecek ya da beğenilmeyecek. Şunu söylemek isterim; Çin; Afrika’yı
sevmez, Çin-Afrika zirvelerine katıldım. Brezilya-Afrika zirvelerine katıldım. Başka hangi zirve
vardı? Hindistan-Afrika, Japonya-Afrika, Fransa-Afrika, Türkiye-Afrika. Çok güzel. Diplomatik
değil de, dürüstçe konuşursak, bu ülkeler Afrika’yı sevmezler. Bu çok normal, çünkü bu
ülkeler, çıkarları olan güçlü devletler. Doğal olarak bunu korumak istiyorlar. Yani Afrika’ya
yakınlaşarak, çıkarlarını koruma altına alabileceklerini düşünüyorlar.
Türkleri seviyorum, onlar da beni seviyor. Çok güzel, ama daha somut konuşalım. Türkiye
bugün ortaya çıkan yeni bir güç değil. Diplomatik anlamda, liderlik alanında bir yere sahip
olma ihtiyacı duyuyor. Dolayısıyla kendine ittifak arıyor. Ticari anlamda Türkiye’nin gelişmeye
ihtiyacı var. Gelişebilecek, açılabilecek toprak ve bölge arayışındadır. Şu soruyu açıkça sormak gerekiyor; bu buluşmanın medyaya ve Türkiye’ye getirisi nedir? Sonuç Bildirgesi’nde
yer alacak bu soruyu ve cevabı da bulmak gerekiyor. Yoksa diplomatik konular üzerinde takılıp duracağız ve sonucu olmayan bir çözüm ile çıkacağız buradan. Çünkü Zied’in de dediği
gibi, 2008 yılında burada Afrika ülkelerinin Devlet Başkanları ile büyük bir zirve yapıldı. Ve bu
zirvede çok açık bir işbirliği çerçevesi oluşturuldu. Birçok nokta faaliyete geçirildi ya da geçirilmek üzere. Afrika’daki TİKA çok güzel çalışmalar yapıyor. Ama bu anlaşmanın sekizinci
maddesi hala hayata geçirilmedi. Bu sekizinci madde medya, yeni teknolojiler ve iletişim ile
ilgili. Sekizince madde üzerinde durulmadı.
Uzatmak istemiyorum ama demek istediğim şu, bu maddeyi faaliyete geçirmek lazım ve
bizim söyleşimizden çıkabilecek birkaç fikir eklemek gerekir. Afrika Editörler Forumu’nun sorumlusuyum ve bu konuda birkaç şey söyleyebilirim diye düşünüyorum. Çünkü Afrika medyasının sorunlarını çok iyi biliyorum. Medya olarak somut beklentimiz, açık bir ortaklık alanı.
Türk ve Afrika medyası ile ortak girişimler yapabiliriz, medyalar arası değişim yapabiliriz. Yani
Afrikalı gazeteciler Türkiye’ye gelebilir, Türk gazeteciler de Afrika’ya gidebilir. Ama bunun
ötesinde, Afrika medyasının önemli sorunlarından biri de çok güçlü değiller. Kuzey Afrika,
Kenya, Nijerya, Mısır’ı…vs dahil etmezsek, ekonomik olarak güçlü bir medya değil. Dola-
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
yısıyla Afrika medyası Türkiye ile sağlam bir ortaklık yapamaz. TİKA ya da başka kurumlar
aracılığıyla Türkiye yardımda bulunabilir. Malzemeler konusunda -yazıcı, baskı makinesi gibidestek verebilir. Bu noktada diplomatik dil son bulur ve somut bir kazan-kazan ilişkisinden
bahsedebiliriz. Türkiye Fonlara ulaşımın sağlanabilmesini sağlayabilir, ufak projelere finanse
edebilir. Sorulara geçebiliriz. Teşekkür ederim.
Katılımcı
Benim sorum yok ama söylediklerinize katılıyorum. Somut, açık olmamız gerekiyor. Nereye
gittiğimizi, ne istediğimizi bilmemiz gerekiyor. Türk ve Afrika medyası arasında işbirliği konusunda dört unsur var bence. Iş birliğinin öncelikle gazeteciler ve medya kuruluşlar arasında
oluşturmak gerekiyor. Bu noktada Türk sermayesinin Afrika medyasına desteği gerekmektedir. İkinci unsur, enformasyon teknolojileri, yeni teknolojiler ve iletişim konusunda Türkiye bizden çok daha tecrübeli. Bu noktada da Türkiye bize destek verebilir. Üçüncü unsur eğitimdir.
Afrikalı gazetecilerin gelip Türkiye’de eğitim görmeleri gerekir. Küreselleşme ve globalleşme
sürecinde o nedenle bu eğitim şart. Sonuncu unsur da, burada genç Afrikalı gazeteciler
bulunuyor ve onların da tecrübe ihtiyacı mevcut. Mesleklerini yapmak, dünyayı keşfetmek istiyorlar. Türkiye’nin bu gençlere destek vereceğini düşünüyorum. Cheriff SY’nin söylediklerini
desteklemek için benim söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ederim.
Issoufou MAİGA - Burkina Faso
Bütün medya forumlarının birbirinin aynı olduğunu düşünüyorum. Paris’e, Tunus’a gidiyoruz
veya Türkiye’ye geliyoruz, sürekli konuşuyoruz. Eve gittiğimizde, hiçbir pozitif etkisinin olmadığını görüyoruz. Afrikalı öğrencilerin Türkiye’ye gelerek eğitim almalarının bir işe yarayacağını düşünmüyorum. Türkiye, Afrika’da öğrencilerin eğitilebileceği bir eğitim kurumu açabilir.
Siyasi bir okul değil, gazetecilik eğitimi vermesi gerekiyor. Afrikalı yöneticiler, Afrikalı gazetecileri sevmez, saygı duymazlar. Çünkü ne kadar kötü yönettiklerini ortaya çıkarıyoruz. Burada
bulunan tüm arkadaşlarım adına bu davet için Türkiye’ye teşekkür ediyorum, konuşulanların
icraata geçmesini temenni ediyorum. Türkiye tarafından Afrika’da bir gazetecilik okulunun
açılmasını diliyorum. Buraya geldim ve bir Türk’ün yediklerini yiyorum. Ama doğduğumda bir
Türk’ün yediklerini yemiyordum. Arada fark var. Yani okulun Afrika kıtasında olması daha iyi
olur diye düşünüyorum, hem de size maliyeti daha az olur. Fransa, Amerika bunu yapmadı.
Sanırım Türkiye yapabilir. Teşekkür ederim.
İbrahim ŞAHİN
Bir sonraki konuşmacı Sayın Prof. Dr. Mohammad Kah. Kendisinin özgeçmişini okuduğumda çok etkilendim. Gerçekten çok iyi bir eğitim almış bir akademisyen. Batı Afrika, Gambiya
Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Bölümü Profesörü. Sayın Kah, fen
bilimleri yükseklisansı ve doktorasını, Amerika’daki en önemli mühendislik ve teknoloji okullarından biri olan Hoboken, New Jersey’de Stevens Institute of Technology’de tamamladı.
Prof. Kah ayrıca George Washington Üniversitesinde finans alanında yüksek lisans yaptı.
Afrika kıtasının bilgi teknolojileri ve gelişimi alanındaki en önemli isimlerden biri olan Prof.
Kah’ın son akademik araştırmaları; bilgi iletişim teknolojileri alanındaki ilerlemelerin, yoksulluğun azaltılması, eğitim, ekonomi, büyüme ve gelişmeye katkıda bulunmanın yollarının
araştırılması, gelişmekte olan ekonomiler ve toplumlar için yaşam kalitesinin arttırılmasının
yanı sıra, gelişmekte olan ekonomilerde hükûmet işleyişinin ve kuruluşlarının geliştirilmesi
gibi konuları içermekte. Prof. Mohammad Kah’ın, saygın akademik dergilerde meslektaşları
145
146
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
tarafından değerlendirilen makaleleri, birçok hakemlik konferans bildirileri, kitap bölümleri
yayınlandı. Sözü kendilerine verirken tekrar teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Mohammadou KAH
Günaydın, çok teşekkür ederim. Burada bir katılımcı olmaktan büyük bir şeref duyuyorum ve Türkiye’ye ilk ziyaretimi
mümkün kıldıkları için Forumu düzenleyenlere teşekkür
etmek istiyorum. Burada bulunduğumuz için çok şanslıyız, çok güzel bir ülke, misafirperverliğiniz için teşekkürler.
Konuşmama başlamadan önce, müsaadenizle farklı bir
yaklaşım izlemek istiyorum. Burada otururken, bize verilen
tema hakkındaki düşüncelerimi yansıtan kısa notlar aldım ve temanın çok farklı yönlerde
ilerleyebileceğini gördüm. Türkiye ile Gambiya ve tabi ki genel olarak Afrika arasındaki olası
işbirliğimize ilişkin bazı spesifik tavsiyelere ve düşüncelere geçmeden önce konu hakkındaki
bazı görüşlerimi size sunmak istiyorum.
Hepimizin bildiği, iki gün boyunca tartışıldığı üzere bilişim ve iletişim teknolojileri Afrika’da
ve Dünya’daki medya coğrafyasını köklü bir biçimde değiştirmiştir. İletişim ve teknolojik cihazların kolay kullanımı sayesinde herhangi bir bireyin gerçek anlamda etki sahibi olması
mümkün hale gelmiştir. Günümüzde tanık olduğumuz elektronik medya jenerasyonu sosyal
medyanın ve blogların büyük medya pazarları ile başarılı bir şekilde rekabet edişine şahitlik
etmektedir. Yerleşmiş medya normlarına uymadan elektronik kanallar aracıyla kişiselleştirilmiş haberlerini sunan genç gazetecileri daha sık görüyoruz. Yeni medyanın bilginin yayılımını
değiştirdiğini ve geleneksel medya kanalları üzerindeki etkisini de gözlemliyoruz. Medyanın
Afrika’nın en büyük mücadelesi olan kültürel kalkınmaya ve kıtanın çoğunluğunu oluşturan
gençlerin çabalarına katkıda bulunma olasılığı büyüktür. Gençler, teknolojideki hızlı gelişmelerin getirdiği bu iletişim ve medya değişiminin ön saflarında yer almaktadır. Afrika’nın çok
büyük bir genç nüfusu vardır ve bu genç nüfusun işsiz olduğunu, bunun da kıtamız için bir
güvenlik riski haline geldiğini biliyoruz. İlginç olan bu büyük genç nüfusun sosyal medyayı
bilgi alışverişi için kullanmasıdır. Değerlerini ve haberciliğin etik ilkelerini kaybetmelerinden
korkulmaktadır.
Gençlerin oldukça bilgili olduğu görüşündeyim, belki de bilgiyi analiz etmek açısından çoğu
yetişkinden daha bilgililer. Ancak bir farkındalık yaratmak ve yeni medya ile geleneksel medya arasındaki mükemmel dengeyi kurmak için onları eğitmek önemlidir. Ne de olsa onlar bu
yeni medyanın katılımcılarıdır. Afrika dijital dönüşümünde zorluklarla karşılaşmaktadır, çoğu
Afrika ülkesi dijital dönüşüm çabalarında zorlanmaktadır. Bu bize dijital ve yakınmasaya
odaklanma fırsatı sunmaktadır. Medya ve telekomünikasyon şirketleri de zorluklarla karşılaşmaktadır. Telekomünikasyon şirketlerinin medya ile ilgili rolü hakkında çok tartışma olmadı.
Bu şirketler aslında medyanın bir parçası olmuştur ve bazıları mobil bankacılık işine de girdiği
için belki gelecekte medya sunucularına da dönüşecektir. Gazetelerin akıllı telefonlarımızın
ekranlarına sığacak hale geldiğini görmeye ve tv izlemeye başladık. Yani ülkelerimizdeki telekomünikasyon altyapısı bahsettiğimiz konuların dışında bırakılamaz. Şimdi, dijital dünyaya
ve yakınsamaya odaklanmak için bir fırsat ortaya çıkmaktadır. Bu dijital mücadeleden faydalanarak müşteriler elde edilmeli ve mevcut müşteriler korunmalı, ikinci olarak da sabit ve
mobil veri, sosyal ağ içeriği ve uygulamaları alanlarında dijital hizmet portföyleri ve ekosistemleri oluşturulmalıdır.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
Günümüzde çoğu mobil cihaz Twitter ve Facebook için kullanılabilmekte, video çekebilmekte ve anında merkezlerine bilgi gönderebilmektedir. Yani bunlar güçlü araçlardır. Medya
merkezlerinin yönetiminin yazılım tarafına baktığımızda CRM gibi donanıma değil, yazılıma
dayalı olan teknolojiler profesyoneller arasındaki ilişkileri korumak amacıyla kullanılmaktadır.
Giderek daha akıllı ve kişiselleştirilmiş bir hâl almaktadır. IP, IPTV ve diğer dijital teknoloji
meseleleri küresel olarak yaşadığımız hızlı değişim sürecinde giderek artan bir öneme sahip
olmaktadır. Afrika’nın önündeki zorluk bu yörünge içerisinde nerede bulunduğumuzu anlamaktır. Hepimiz altyapımızın geliştiğini biliyoruz, eskiye göre daha iyi olduğunun farkındayız.
Ancak şu an elimizde bir sıçrama yapma ve tren kaçmadan insanların yatırım yaptığı noktalara yönelme fırsatı bulunmaktadır. Afrikalı reklamcılar, medya ajansları, teknoloji ortakları, medya işlem platformları, medya sahipleri, araştırmacılar ve veri sağlayıcılar dijital çağda yeni zorluklarla karşılaşmaktadır. Genellikle medya çalışanlarının sadece haberciler olduğunu düşünürüz, ancak bu sektörde çok
çeşitli aktörler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şu anda bu salonda bulunmamaktadır ve
ben onların ülkelerimizdeki medya altyapısını geliştirme işbirliğine ilişkin çabalarımızın bir
parçası olması gerektiğini düşünüyorum. Twitter’daki içeriğin doğası, güvenilirliği, uygulama
etiği ve geleneksel medyanın etkililiği de bizim için bir mücadele teşkil etmektedir. Twitter
sıradan insanlara oldukça etkili bir platform ve daha önce sahip olmadıkları bir ses vermiştir.
Aynı zamanda Afrika’daki mevcut siyasi değişime büyük değer katmıştır. Yapılan bazı seçimleri gözlemlediyseniz insanların elektronik ortamda diğer aktörler ve aracılar ile iletişim kurmak amacıyla sonuçları tweetlediğini görmüşsünüzdür. Bunlar basit araçlardır ve herhangi
bir maliyetleri yoktur. Bu medya sektörünün statükosu için bir meydan okumadır. Yeni medyaya ilişkin olarak gözlemlemiş olduğum ciddi bir eksiklik, içeriğinin güvenilirlik katsayısıdır.
İçeriğin değeri nedir? İçeriğe nasıl güveniriz? Bu, çok yeni olduğu için henüz kavrayamadığımız ancak oldukça mühim olan bir meseledir. Güvenilirlik katsayısı oldukça önemlidir, çünkü
insanların görüşlerini tahrif edebilir, bir krize yol açabilir, bir güvenlik riski haline gelebilir. Birisi
tüm dünyaya yayılan bir tweet ya da bir mesaj gönderse ve bu doğru olmasa ne olur? Bu
konuda ne yapacağız?
Afrika’daki haberlerin geleceği hakkında da bazı görüşlerim var. Tüketicilerin seçenekleri
artmaya başladıkça, genç nesil arasındaki basılı gazete okuyuculuğunda büyük bir düşüş
gerçekleşmiştir. Genç neslin zaten gazete almak için para harcamadığını söyleyebiliriz ancak onlar gelecekte gazeteleri satın alacak olan kişilere dönüşecektir. Fakat günümüzde
gazete almadıkları bir kültürde yaşamaktadır ve haberlerini farklı kanallardan farklı şekilde
almaktadır. Gazetelerinin online versiyonları olanlar genç nesilde bir okuyucu kitlesine sahiptir. Gazeteler hayatta kalmak için ne yapabilir? Yok olmaktan kurtulmak için gazeteler
ne tür innovasyonlar yapabilir? Aramızda uzun yıllar boyunca diasporada yaşayanlar yeni
teknolojinin baskısı sebebiyle yerel çevremizde yaşayan gazetecilerin ortaya koyduğu sıkı
çalışmalara bağlıdır. Hepsi geleneksel gazetelerini online hale getirmek zorundadır ve içerik
de aynı olacaktır. Ancak bundan para kazanmanın bir yolunu henüz bulamadılar. Diasporada
yaşayanların çoğu ücretsiz bir şekilde ortaya konulan bu içeriğe erişmektedir ve bu gazeteleri üretenlerin bundan para kazanması ya da değer elde etmesi mümkün değildir. Türkiye’nin
online gazetelerden nasıl para kazanılacağı konusunda iyi uygulamalara sahip olduğundan
eminim. Ancak Afrika gazetelerinin bu meseleyle cebelleştiğini gözlemledim.
Mobil uygulamalar da başka bir konu, teknolojilerin sürekli ilerlemesi akıllı telefonlarda giderek daha çok mobil uygulama ortaya çıkarmaktadır. Bunların başarı elde etme şansı var mı?
Mobil uygulamalar e-ticaret ya da sosyal ağ ortamlarına nasıl uyum sağlıyor? Son medya
147
148
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
teknolojilerinden bazılarının bu salonda bulunduğunu biliyorum, çoğumuzun iPad’leri ya da
Samsung Note’ları ya da yerel gazetelerini anında okuyabileceği cihazları var. Yapamadığımız tek şey Afrika’daki yerel gazeteleri telefonumuzda dinamik hale getirmek ve içeriğin
saniyeler içinde değişmesini sağlamak. Bunu nasıl yapacağımızı çözemedik, çünkü teknik
imkânlar ve olanaklar mevcut değil. Peki, Türkiye bu konuda ne yapıyor? Bu uygulamaların
aplikasyonlar olarak ortaya çıktığını, bunun da oldukça yaratıcı ve innovatif olan Afrika gençliği için büyük bir istihdam olanağı getirdiğini biliyoruz. Bu uygulamaları oluşturabilecek Afrika
gençliğinin yazılım geliştirme ya da yazılım mühendisliği alanında kapasitesini geliştirdiğimizi
düşünelim. Diyelim ki bir aplikasyon 99 cente mal oluyor ve çok ihtiyaç duyulan bir şekil
alıyor. Küresel olarak yüz bin kullanıcı tarafından indiriliyor, bu uygulamayı üreten gençlik bir
ayda tek bir uygulamadan 100 bin Dolar kazanmış oluyor. Bu rakamları daha da büyütebilirsiniz. Söylemek istediğim, Afrika gençliğinin yalnızca gazetecilik alanında değil yazılımla ilgili
diğer medya gelişimi konularındaki yetkinliklerine ve kapasitelerine bakmamız gerektiğidir.
Eğer gerekli yetkinliğe ve kapasiteye sahiplerse bu gençler evlerinde ve odalarında oturacak
ve birilerinin ekonomik değer göreceği ve tüketmek isteyeceği medya uygulamaları geliştirecek. Ben uygulamalar satın alıyorum ve çoğunuzun da aldığından eminim ve bu uygulamalardan bazıları gerçekten gençler tarafından geliştiriliyor. Bu da Afrika ve Türkiye gençliği
için hükûmetin, özel sektörün ve üniversitelerin desteğiyle bir araya gelip yazılım geliştirme
kapasitelerini arttırmaları ve küresel piyasaya konulabilecek ve insanların satın alabileceği
içeriklerin geliştirilmesine odaklanmaları için bir fırsat ortaya koymaktadır.
Aklımdaki diğer bir konu ise dijital medya yönetmeliklerine ilişkin olarak karşılaştığımız sorunlar. Gambiyalı meslektaşım benim tam olarak hâkim olmadığım ancak konuşulması ve
tartışılması gereken çok önemli bir konuya değindi. Ancak benim perspektifim, dijital medya
gizliliğinin ve diğer kişilerin itibarlarına saygı gösterilmesinin bir numaralı önceliğimiz olması
gerektiği yönünde. İyi uygulama ilkeleri nedir ve ifade özgürlüğü ile diğerlerinin sorumluluk
ve mahremiyeti arasındaki çizgiyi nerede çizmeliyiz? Bence bu Afrikalı medya çalışanlarının hükûmet ile görüşmeye devam etmesi gereken önemli bir konu ve sorun. Özellikle bu
yeni içerik yayılım şeklinde konunun ciddiye alınması gerekmektedir. Statik haberlerde ve
doğrusal haber aktarım yöntemlerinde sorunlarımız varsa çok sayıda kanaldan farklı şekillerde iletilen ve saniyeler içinde değişen içeriklere ilişkin durum ne olacaktır? Bu ortamda bir
düzenleme ve politika altyapısı neye benzeyecektir? Bence bu oldukça önemli bir nokta ve
Türkiye’nin bu konudaki deneyimleri bizim için çok faydalı olacaktır. Özellikle medya ortamında online iş alanında uzun vadeli büyümeyi sürdürecek uygun düzenleyici çevre nedir?
Afrika’nın medya coğrafyası teknolojinin ve genç çalışanların getirdiği yavaş fakat aşamalı,
somut bir değişikliğe tanıklık etmektedir. Süregelen dönüşüm özellikle oldukça hızlı ve dinamik siyasi ve sosyal değişiklikler geçiren ve geçirmeye devam eden ülkelerde, eski televizyon
kanallarının, gazetelerin ve köşe yazarlarının politikalarının radikal anlamda tersine çevrilmesi
olarak görülebilir. Bu değişiklikler aslında on yıllar boyunca hantal, verimsiz bürokratik makine görevi görmüş olan, hem hükûmete ait hem özel sektöre ait hem de kar amacı gütmeyen
medya kuruluşlarında gözlenmiştir. Akıllı ve çevik düzenlemeler, politika çerçeveleri Afrika’da
çok nadir görülmektedir. Türk ortaklarımızla Afrika’daki medya çalışanları için yeterli koruma
ve emniyet önemi olmasını sağlamak amacıyla en iyi uygulamaları nasıl keşfedebilir? Peki
ya içerik mülkiyeti ve oluşumu etrafındaki fikri mülkiyet meseleleri ne olacak? Afrika oldukça
büyük değere ve bazı yerel içeriklere sahiptir. Bunlar korunmamaktadır; aksine Google ve
benzeri medya araçlarına dağıtılmaktadır. Bu içeriğin sahibi kimdir? Afrika’da üretilen yerel
içeriğe kim sahiptir? Bu konuda birşeyler yapmak için birlikte nasıl çalışabiliriz?
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
Televizyon programları, filmler ve müzik eserlerinin çoğu çok kısıtlı bütçeleri olan amatörler ve
meraklılar tarafından üretilmektedir. Facebook, Youtube, Twitter ve aklınıza gelen diğer medya araçları ücretsizdir. Tüm içerik üreticilerinin bunlardan faydalanması, biz izleyici kitlesine
sahip olması ve küresel toplumla paylaşım içerisinde olması mantıklıdır. Burada gördüğünüz
katılımcılar da yine gençlerdir. Film, televizyon ve müzik sektöründeki Afrikalı çalışanların
attığı adım ve sarfettiği çabalar karşılaştıkları büyük maliyetler sebebiyle zorluklar içerisinde
gerçekleşmektedir. Bu kişiler film, televizyon ya da müzik alanında oldukça yenilikçi içerikler
bulmaktadır ve kısıtlı yatırımlar sebebiyle bunları tazmin edememektedir. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte kopyalanması hiçbir masraf gerektirmeyen yatırımlar yaptıklarında bunları
da tazmin edememektedirler. Birlikte çalışarak bu aktörlerin, bu üreticilerin kaybetmemesini
nasıl sağlayabiliriz? Daha önce söylediğim gibi sosyal ağlar ve bloglar, haber ajansları ve televizyonlar ile rekabet etmektedir. Web kullanıcıları medya platformlarının ötesine geçmekte
ve üniversitelerin habercilere öğrettiği temel prensipleri göz ardı etmekte, bazen büyük sorunlara neden olmaktadır. Bu medya mesleği için ne anlama gelmektedir? Türkiye bunu nasıl
yönetmektedir? Bu Afrika’nın üreticileri ve iş sahipleri için ne anlama gelmektedir? Türkiye,
Afrikalı üreticilerin eğitim ihtiyacına nasıl katkıda bulunabilir? Onların, sosyal medyanın fon
ve proje bulma, diğer yaratıcı bireylerle iletişim kurma ve bu teknolojilerden etkili bir şekilde
faydalanması nasıl sağlanabilir?
Güvenlikten kısaca bahsedilmişti, belki tam olarak güvenlik ile alakalı olmayabilir ancak aklıma wikileaks geldi, hepimiz biliyoruz. Çalışanların ve kullanıcıların güvenliğine ilişkin büyük
meseleler de mevcut. Bence Wikileaks medya coğrafyasına meydan okumaktadır. Bazı şeylerin kaynak gösterilmeden alıntılandığını, bunların sosyal ve siyasi anlamda felaketlere yol
açtığını gördük. Mesele bunun iyi ya da kötü olması değil. Benim merak ettiğim, ülkelerimiz
içinde ve Türkiye ile Afrika arasında ilişkilerimizi oluştururken bunun medya için ne anlama geldiği? Wikileaks ile alakalı konuları düşündüğümde aklıma Facebook’ta, Google’da,
Wikipedia’da ve gelecekte karşımıza çıkacak diğer forumlarda yer alan içerikler geliyor. Büyük değişiklikler ile başa çıkmaya çalışırken bu faktörleri de göz önünde bulundurmamız
oldukça önemli.
Az önce bahsettiğim konu oldukça geniş, teknoloji ve yeni teknolojilerin medya üzerindeki
etkileri hakkında da meseleler var. Medya sektörünü genel ve küresel anlamda ciddi biçimde
etkilemiş olan yeni teknolojik gelişmelere ayak uydurma konusunda Afrika oldukça geride.
Ancak Türkiye dijital medyadaki ciddi teknolojik sıçramanın ön saflarında yer alıyor. Türkiye, kıta çapındaki medya merkezlerimizi bir nevi yeniden tasarlamak ve yenilemek için bu
anlamlı ve esaslı teknolojik transferin gerçekleştirilmesi için Afrika’nın medya merkezleri ile
nasıl bir işbirliği içerisinde olabilir? İçeriğe karşı teknoloji yarışında teknoloji içeriğin önüne
geçmektedir. Türkiye gibi olgunlaşan piyasalarda tüm medya türlerinde büyük trendler söz
konusu. Türkiye, bilginin metalaştığı, fiyat biçilebilen enformasyon ürünleri haline geldiği bu
dijital medyada, medya merkezlerimizin olgunlaşmasına nasıl katkıda bulunabilir?
Hızlı düşünmeye çalışıyorum, yeni medya, iletişim ve bilişim teknolojileri aktörleri ve medya
çalışanları arasındaki arayüz… Örneğin mobil ortamdaki ilişkileri, arama motoru sağlayıcıları, yazılım ve donanım üreticileri, içerik sağlayıcıları, telekom ve ağ operatörleri arasındaki ilişkileri değerlendirdiğinizde bu sektör ve şirketlerin her biri milyarlarca Dolar değerinde
gelir elde ediyorlar. Türkiye gibi büyüyen piyasalarda bu alanda muazzam büyüme oranları
olduğundan eminim. Ama Afrika’da bunun yakınından bile geçemiyoruz. Arama motorları,
içerik sağlayıcılar ve donanım üreticiler etrafındaki büyüyen piyasalarda aktör olmaya nasıl
başlayabiliriz? Ve bu şirketlerin Afrika’ya gelmelerini ve sosyal girişimcilik ya da sosyal so-
149
150
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
rumlulukları çerçevesinde genç girişimciler ile ortak olmalarını ve Afrika’yı piyasadaki yeni bir
cephe haline getirmelerini nasıl sağlayabiliriz?
Birkaç şeyi atlayıp spesifik bir konu hakkındaki görüşümü sunmak istiyorum. Afrika dijital
medya oluşturmak ve dijital medyada para kazanma fırsatları yaratmak için zorluklarla karşılaşmaktadır. Çünkü her ne kadar bunu fedakârca ya da sosyal değerler için yaptığımızı söylemek istesek de her zaman ekonomik değer söz konusudur. Bir medya merkezine
sahipseniz sürdürülebilir ve değerli bir iş modeline sahip olmayı umarsınız. Şu anda Afrika’daki dijital medya piyasası yavaş ama kararlı bir büyüme göstermektedir. Genişbantın
yaygınlaşmasının geleneksel kanallardan mobil ve online kanallara doğru hızlı bir değişime
yol açtığını biliyoruz. Dolayısıyla, sosyal medya ve kullanıcı tarafından üretilen içerikler gibi
doğrusal olmayan kanallar metalaştırılabilir. Bu şeyleri metalaştırmak için nasıl kapasite ve
kabiliyet oluşturabiliriz? Afrika’da mobil ve online platformlarda, teknoloji ve hizmet yakınsaması taleplerinde büyük bir artış yaşıyoruz. Bu değişiklikler daha önce bahsettiğim geleneksel ve dijital medya aktörlerinin operasyonları üzerinde büyük etkiye sahiptir. Diğer yandan,
Afrika’daki en yaygın paydaş olan bu geleneksel medya aktörleri hızlı bir şekilde pazar payı
ve geleneksel platformlarda tüketici kaybı yaşamaktadır. Bu yeni teknolojik dağıtım modellerini sıfır maliyetle benimsemeleri gerekmektedir. Çünkü belli sayıda kopya basmaları ve tüm
bu kopyaların satılmasını ummak zorundalar. Ancak mobil ya da online platformda bunlara
sıfır maliyetle erişen 3 ila 5 kat daha büyük bir kullanıcı kitlesi bulunmaktadır. Yani bu dijital
içerik ve internet iş modelleri onların yatırımlarını profesyonel içerik oluşturmaya ve gerekli
altyapıları kurmaya yönlendirmeleri açısından sürdürülebilir değildir. Bu insanlara, örneğin
diasporada yaşayan birinin bu ürünlere erişmesini sağlayabilecekleri ya da burada reklam
yapan şirketlerin topluma bu baskıları sıfır maliyetle verebilecekleri bir altyapıyı kurmaları için
nasıl yardımcı olabiliriz? Belki de hayal kuruyorum ancak bu gözlemlenmesi gereken bir
konu. Özetle söylemeye çalıştığım şey Afrika’daki medya altyapısını geliştirmek için büyük
yardımlara ihtiyaç olduğu. Altyapı derken hem fiziksel, hem mali hem de yazılımsal altyapılardan bahsediyorum.
Bu geniş konu hakkındaki perspektifimi verdiğime göre son olarak Türkiye ve Gambiya arasındaki acil işbirliği ortaklığı teklifime ilişkin görüşümü sunmak istiyorum. Burada Gambiya
Üniversitesi’ni temsil ediyorum. Bu ülkemdeki tek üniversite ve yalnızca 11 yaşında. Bir yıl
kadar önce Bilişim, Teknoloji ve İletişim Bölümü açmaya karar verdik. Bölümün açılması, bir
bilgi ekonomisi ve toplumu oluşturmak için önkoşul olan BT ve medya kapasitesinin oluşturulmasına ve iki ulus olarak işbirliğimizi zenginleştirmemize verilen önemin altını çizmektedir.
Bir müfredat hazırladık ve bu programın temel hedefi, bireyleri eleştirel düşünmeye, problem
çözme yeteneklerinin geliştirilmesine ve Gambiyalılar ile bölgedeki diğer Afrikalıların medya
altyapı ihtiyaçlarını karşılayacak medya uzmanları yetiştirmektir. Programın bireyleri bilgi ve
dijital kaynaklar ve medya ile iletişimin farklı alanlarındaki değişikliklere hazırlıklı olmaları,
bunları yönetmelerini sağlayacak teknolojiler ile entegre olmaya ve size daha önce bahsettiğim perspektiflerden bazılarını ele almaya hazırlayacağı konusunda iyimseriz. Teknoloji
ağları ve iletişimi güçlendirebilir, insanların daha iyi kararlar vermesini sağlayacak şekilde yetenek, bilgi ve becerilerin daha iyi kullanılmasını mümkün kılabilir. Ulusal toplum girişimlerini
güçlendirebilir, özel sektörün yerel kalkınmaya ve sosyal ağlara entegre olmasını sağlayabilir
ve çeşitli sağlam bir ekonomi için büyümeyi teşvik edebilir.
Daha önce söylediğim üzere yeni ortaya çıkan bu teknolojiler sosyal ağ oluşturma süreçlerini
değiştirmeye başlamıştır. Dijital yakınlaşma gerçekleşmektedir ve yerel halk bilgi aktaran kişi-
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
ler olarak bilişime ciddi katkıda bulunan bireyler haline gelmektedir. Bunun önemli olmasının
sebebi bu perspektifleri gerçekten ele almak için bir yol arıyor olmamızdır. İleride ortak olmayı planladığımız Türkiye’nin burs sunabileceğine inanıyoruz, dinleyicilerimizden biri böyle
söylemişti. Şimdi Türkiye’deki ortaklarımızdan Gambiya ve Sahraaltı Afrika’daki oldukça zeki
ve becerikli olan fakat hükûmetin koyduğu yüksek okul ücretlerini ödeyemeyen mevcut ve
gelecek medya çalışanlarına burs sunmalarını istiyoruz. Bu gençlerin çoğu ailelerinde ya da
toplumlarında örgün eğitim gören veya liseden mezun olan ilk neslin bir parçası olan kızlarımız ve oğullarımız. Gambiya’da ve Sahraaltı Afrika’da çalışanlar arasında büyük bir cinsiyet dengesizliği olduğu da gözlemlenmiştir. Sizin Afrika’daki STK’larınızın çalışmaları büyük
katkı sağlayabilir. Bugün burada bulunan ve medya çalışanları olan değerli Türk dostlarım
genişbant hızına sahip güvenilir ve yeterli internet bağlantısına sahip dijital bir cihaz olmadan
yeterince etkili olamazlar. Bu teknoloji Afrika’da mevcuttur ancak alım gücü, bu genç medya
çalışanları ve onlara bu cihazları sağlamak için yeterli maddi imkânlara sahip olmayan medya merkezleri için bir sorun teşkil etmektedir. Ortak olmak istediğimiz bu sertifika ve diploma
programları Türkiye’nin medya ortamının bir köşesinde elle tutulur değişiklikleri bir an önce
yapması için bir fırsat olacaktır. Çok teşekkür ederim ve konuşmam uzun sürdüğü için özür
dilerim.
Penelope CHANSA
Teşekkürler Sayın Başkan. Hanımefendiler ve Beyefendiler,
hepinizi belirli ölçüde tanıyorum, mevcut protokolün tamamını takip ediyorum. Kitlesel medyanın günümüz toplumunda giderek daha popüler olan bir medya haline geldiği
şüphe götürmez bir gerçek. Medya olarak bizler günlük
bazda kitlelerimize bilgi ve mesaj aktarmaktayız. Alıcı olmanın ötesinde, hedef kitlemiz internette yazmak suretiyle
bağımsız medya aracılığıyla bilgi üretmekte ve paylaşmaktadır. Bu bilgi genellikle genç nesil
tarafından yönlendirilmektedir.
Hanımefendiler ve beyefendiler, iletişim ve bilişim teknolojilerinin, özellikle internetin ortaya
çıkmasıyla beraber fikri mülkiyetin sınırlarının belirlenmesi zor bir mesele haline gelmiştir.
Teknoloji, eski telif hakkı kanunlarının artık yeterli olmadığı bir seviyeye ilerlemiştir. Bazı insanlar mevcut telif haklarının dosya paylaşımı ve blog yayını çağında kısıtlayıcı olduğunu
düşünmektedir. Konu internetten dosya indirmek olduğunda çoğu insan korsanlığın tanımı
konusunda görüş ayrılığına düşüyor. Bazıları bunu telif haklarının açık bir ihlali olarak kabul
ederken diğerleri mülkiyetin oldukça karmaşık olduğunu düşünüyor. Bu bilgiler ışığında öğrenciler, yazarlar ve araştırmacılar kendi yazılarını başka metinlerden alınan bilgi ve alıntılarla
desteklerken dikkatli olmalıdır. İfade özgürlüğü ya da düşüncelerimizi ifade etme özgürlüğü
bireysel kimliğimizin önemli bir kısmı. Fikirlerimiz hakkında konuştuğumuzda ve yazdığımızda görüşlerimizle katkıda bulunuyor ve topluma katılım gösteriyoruz. İfade özgürlüğü BM
Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin 19’uncu maddesinde ele alınmaktadır.
Hanımefendiler ve beyefendiler, hepimizin bildiği üzere ifade özgürlüğü, herkesin sahip olması gereken temel bir insan hakkı olarak kabul görmektedir. Aynı zamanda eşit ve açık
bir toplumda önemli bir rol oynamaktadır. Ancak çoğu ülke ve kurum ifade özgürlüğünü
kısıtlamaktadır. Bu kısıtlamalar insanları kontrol etmek için kullanılabilir. Oy kullanma hakkının
kısıtlanması, konuşmaların sansürlenmesi, belirli din ya da siyasi grupların yasaklanması
hükûmetlerin kamu muhalefetini kontrol etmek için kullandığı araçlardan bazılarıdır. Günü-
151
152
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
müzde, kendilerini özgür ve demokratik olarak gören belirli toplumların bile karşıt görüşleri
bastırma yöntemleri vardır. Bazı yerlerde başyazarlar, haberciler ve hatta muhabirler iktidar
sahiplerine zarar verebilecek olan bilgileri manipüle etmek ya da ortadan kaldırmak üzere
kendilerini yumuşatmaktadır. İfade özgürlüğünde sınırlar olmamalı mıdır? Kendimizi özgürce
ifade etme hakkına sahipsek fikirlerimizden çok farklı görüşlerini ifade edenler olacağını da
kabul etmeliyiz. Bunlar, bizi rahatsız eden ve hatta bize zarar veren fikirleri içerebilir. Zarar
veren ve acımasızlığı teşvik eden fikirleri sansürlemeli miyiz? Kitapların, şarkıların, filmlerin
içerikleri toplumun ahlak ve edep çizgilerini aşabilir. Vahşi, hakaret içeren ya da aşağılayıcı
sanat eserlerini sansürlemeli miyiz? Bunlar sizin ve benim kendimize sormamız ve cevaplamamız gereken kompleks sorulardır.
Teknoloji çoğu insan tarafından günümüzde mevcut olan sorunlara bir çözüm olarak görülmektedir ve bu düşünceye göre teknoloji iyi amaçlar için kullanılabilir. Ancak yeni gelişmeler
yeni zorlukları beraberinde getirmektedir. Dijital uçurum insanların aktif bir şekilde üstesinden
gelmeye çalıştığı meselelerden bir tanesidir. Telemerkezler insanlara bilişim teknolojilerine
erişim ve bu teknoloji hakkında bilgi vererek uçurumun aşılmasını hedeflemektedir. Maalesef
bilgisayar tesislerinin bulunduğu yerlerde bile dijital uçurum mevcuttur. En yeni ve en faydalı
teknolojilere erişim kırsal alanda yaşayan ve engelli insanlar için sınırlıdır. Zambiya ve diğer
Afrika ülkelerinde erişilebilirlik bir zorluk ve bir masraftır.
Dijital uçurum ve evrensel erişilebilirlik dışında da bilişim ve iletişim teknolojileri ve bunun hayatımızdaki rollerine ilişkin meseleler bulunmaktadır. İnternet insanların kimliklerini şekillendirmeleri, paylaşmaları ve kendilerini ifade etmeleri için yeni ve yenilikçi yollar ortaya koymuştur.
Online sosyal ağ oluşturma, alışveriş ve bireylerin kişisel bilgilerinin büyük bir kısmını paylaştığı diğer online etkileşimlerin artışı, tüm internet kullanıcılarının aklında tutması gereken birtakım riskleri beraberinde getirmiştir. Mobil medya ve teknolojideki çok sayıdaki gelişme yeni
olasılıklar yaratmıştır. Bizim karşılaştığımız mücadele, hem mevcut olan hem de gelecekte
karşımıza çıkacak olan teknolojiyi iyi bir şekilde nasıl kullanacağımızı ve bu teknolojiye erişimi
ve bunun kullanımını mümkün olan en demokratik şekilde nasıl sağlayacağımızı çözmektir.
İnternet iletişim kurma şeklimizi kökten değiştirmiştir. Artık, dünyanın dört bir yanında bulunan, belki de yüz yüze hiç görüşemeyeceğimiz insanlarla iletişim kurabiliyoruz. İnternetin,
hızlı bilgi akışı gibi diğer faydaları da mevcuttur. Ancak hızlı yayılan bilginin niteliğini dikkatli
bir şekilde gözlemlemeliyiz.
Hanımefendiler ve beyefendiler, konu iletişim teknolojileri olduğunda Afrika hâlâ şimdi söyleyeceğim zorluklarla mücadele etmektedir. İlk olarak, internetin kullanılması yoluyla iletişimin
etkinliğini büyük ölçüde arttıracak olan altyapı mevcut değildir. İkinci olarak çoğu Afrika ülkesinde servis sağlayıcıları belirli hizmetleri kentsel bölgelerle sınırlı tuttuğu için özellikle kırsal
alanda yaşayan insanlar internete erişememektedir. Diğer bir mesele ise gelişmiş ülkelere
kıyasla Afrika’da oldukça yüksek olan internet erişim maliyetleridir. Bildiğimiz üzere, iyi bilgilendirilmiş bir topluma sahip olmayı sağladığı için iletişim önemlidir ve bunun için doğru
altyapının mevcut olması gerekmektedir. Doğru altyapının mevcut olması için de Türkiye gibi
gelişmiş ülkelerdeki servis sağlayıcıları Afrika’ya yatırım yapmalıdır. Hanımefendiler ve beyefendiler, konuşmamı bitirirken bu görüşlerimi Türkiye için bir davet olarak sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
İbrahim ŞAHİN
Foruma ev sahipliği yapan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne ve çok değerli
Genel Müdürüne, çalışma arkadaşlarına çokça teşekkür ediyorum, çok başarılı bir orga-
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - I. OTURUM
/
nizasyon. Özellikle Türkiye dışından, Afrika’dan gelen çok değerli konuklarımıza ülkemize
hoş geldiniz demek istiyorum. Umarım çok iyi düşüncelerle ülkemizden ayrılırlar. Konuşmacılarımızın, soru soran dostlarımızın vurguladıkları konuları arkadaşlarımız mutlaka Sonuç
Bildirgesi’ne ekleyeceklerdir. Bunun da yararlı olması inancımı belirtmek istiyorum. Bizden
sonraki konuşmacılardan ve dinleyicilerden zamanlarını çok fazla ihlal ettiğimiz için özür
diliyorum. Tekrar bu çalışmanın gerek Afrika halklarına, gerek Türk halkına hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
153
154
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
B SALONU
I. OTURUM
TÜRKİYE ve AFRİKA MEDYA KURULUŞLARI
ARASINDA İŞBİRLİĞİ İÇİN ÇERÇEVE
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
B SALONU - I. OTURUM
Türkiye ve Afrika Medya Kuruluşları Arasında İşbirliği İçin Çerçeve
Moderatör: Oğuz HAKSEVER
NTV Haber Program Yapımcısı ve Sunucusu - Türkiye
Konuşmacılar : Mustafa YEŞİL
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı - Türkiye
Marie-Roger BİLOA
African İnternational Media Group CEO - Kamerun
El Houssein OULD MEDDOU
Gazeteciler Derneği Başkanı - Moritonya
Kaitira KANDJİİ
AMİ Yönetim Kurulu Üyesi - Namibya
Abou Bacar İSSOUFOU
Deusche Welle Radyosu Fransa Muhabiri - Nijer
/
155
156
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
Oğuz HAKSEVER
Moderatör
Değerli konuklar, hoş geldiniz. Tam da ben konuklarımızı
tanıtıp isimlerini nasıl doğru telaffuz edeceğim diye düşünürken sağ olsun sunucu arkadaşımız bu görevi benden
aldı. Zira bir tek Mustafa Yeşil’i doğru düzgün söyleyebilirdim herhalde. Mustafa Yeşil, bir anlamda bizlerle birlikte
ev sahibidir.
Sanırım zor bir oturum konusu var burada, çünkü Türkiye’nin ilgi göstermekte epey geciktiği
bir bölgenin meslektaşlarıyla veya kıtanın meslektaşlarıyla nasıl işbirliği yapacağımızı burada konuşacağız. Buraya gelip Afrikalı meslektaşlarımızla karşılaştığımda şunu düşündüm,
“Eğer dünyada yeni bir güneş daha doğuyorsa –mecazi olarak tabi- bu Afrika kıtasından
olacak”. Giderek ifade ve basın özgürlüğü alanında çok ciddi mücadeleler veren meslektaşlarımız bizlerle birlikte. Birçok ülkede sorunlar yaşadılar, bunu biliyorum. Türkiye, Afrika ile
veya Afrika’daki meslektaşlarıyla, onların sorunlarıyla, hayır çok fazla ilgilenmedi. Ama biraz
araştırırsanız Afrika kıtasının gazetecilerinin hangi konumlardan, nereden nereye geldiklerini,
çok ciddi mücadeleler verdiklerini görebilirsiniz. Ben fazla uzatmayacağım, zor bir konu. Nasıl yapacağız bu işi? Sanırım epey fikir alacağız, belki konuşmacılarımızın, panelistlerimizin
sözlerinden esinlendiğimiz başka yeni öneriler de getirebilirim.
Mustafa YEŞİL
Öncelikle Sayın Başkana, değerli konuşmacılara ve buradaki katılımcılara hayırlı sabahlar diliyorum. Tabi, Afrika
meselesi gerçekten Türk medyası için işin doğrusu güneşi
yeni doğmakta olan bir kıta. Tabi kuruluş olarak yaklaşık
on sekiz yıldan bu yana yurt içi yurt dışı değişik programlar
organize etmekle birlikte, Afrika ile alakalı temaslarımız bir
iddia sadedinde söylemiyorum, son altı yedi yıldan bu yana
yoğun olmakla birlikte yeterli olduğunu da ifade edemem. Öncelikle eksikliğimizin gösteren
bir olayla başlamak istiyorum. Geçen aylarda Kamerun Dışişleri Bakanı Türkiye’yi ziyarete
geldiğinde, basın toplantısında, mutat olduğu üzere, ortak basın toplantısında ilgili kişi olarak
konuşmayı yaptıktan sonra, tabi sözü iştirak eden medya mensuplarına meseleyi açmak,
belki merak ettiklerini öğrenmek üzere “sorularınızı bekliyorum” diye sözü medya mensuplarına tevdi etti. Maalesef belli bir zaman geçmesine rağmen hiçbir sorunun kendisine yönelmemesi karşısında biraz hayret, biraz üzüntüyle, “Afrika ile alakalı soru soracak kadar
bir birikiminizin olmadığını görüyorum. Ümit ederim bir sonraki ziyaretimde belki bu açığı
kapatırsınız” dedi.
Zannediyorum bu toplantılar, özellikle “Türkiye-Afrika Medya Forumu” hem bu eksikliği fark
ettirecek hem de telafi edilmesinde karşılıklı olarak ihtiyaçların tespiti ve temininde ciddi destek olacak. Tabi bugünkü oturumda medya kuruluşları arasında neler yapılabilir, bu açığı kapatmak, en azından değişik program ve projeler açısından neler değerlendirilebilir noktasında. Oturumlardan biri dikkatimi çekti: “Türk Dış Politikasında Afrika”. Türkiye’de 2005 Afrika
Yılı ilan edilmişti, zannediyorum bu ilanla birlikte iş dünyası ve sivil kuruluşlar, aslında Afrika ile
alakalı ciddi temaslarda bulundular ve önemli adımlar atıldı orada. Afrika Yılı ilan edilmezden
önce de atılan küçük adımlar vardı ama bu ilan Afrika üzerine dikkatleri çekti ve iş adamları-
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
nın oraya ciddi şekilde yönelmesini sağladı. Özellikle TUSKON’un o yıllar içerisinde Afrika ve
Türkiye arasında yaptığı Ticaret Köprüsü Toplantısı’na ben o dönemde yaklaşık 45’e yakın
Ticaret Bakanının katıldığını hatırlıyorum. Bu, ciddi bir adım ve önemli bir gelişmedir. Ancak
bu manadaki gelişmenin biz medya sektöründe sağlanamadığını görüyoruz.
Bugün gerçekten sivil kuruluşların ve ticari organizasyonların medyada mesafe aldıklarını
vurgularken, medya mensuplarının ise bu noktada sıkıntılarının olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla önerim şudur, dış politika, diplomasi ve ekonomi gazetecilerinin aslında karşılıklı bir
değişim programına alınmaları mümkün olabilir. Biz kurum olarak, özellikle son üç yıldan bu
yana -altı yıldır belli temasımız var ama- belli Afrika ülkeleriyle alakalı medya mensuplarından
belli kesimlerle, ulaşabildiğimiz ve irtibat kurabildiğimiz kesimlerle yuvarlak masa toplantıları
yaptık onları anlamak ve hakikaten onları öğrenmek adına. Tabi, Türk gazetecilerle oluşturduğumuz gruplarla o ülkeleri ziyarete gittik ve oradaki gazeteci arkadaşlarla görüştük. Yine,
bu bilgilenme ve anlamaya dönük bir çalışmaydı. Fakat bu manada bir organizasyonumuz
olmadı, özellikle gazetecilerinin karşılıklı değişim programlarına alınması zannediyorum bu
manada kuruluşlar arasındaki faaliyetlerin başında gelse gerek.
Bir diğer nokta, işbirliği açısından dilin çok önemli olduğu kanaatindeyim. “Türk Medyasında Afrika” denince, aslında kıtlık, kara kıta, yoksulluk, vahşet, bazen de safari manalarını
çağrıştırmaktadır. Biz genellikle Afrika deyince geniş bir coğrafyayı düşünüyoruz ki oraya
gidince ne kadar algılarımızın yanlış olduğunu gördük, kıtayı gezdim, dolaştığım ülkelerin
içerisinde çok farklı olaylara tanık oldum. Son olarak iki hafta önce Senegal’den başlayıp
Güney Afrika Johannesbourg’a, Kenya’ya, Tanzanya Darüsselam’a uğradığım bir iki haftalık
gezim oldu. O kadar güzel yerler, o kadar yeşil ve havası, atmosferi o kadar güzel yerler
zannediyorum dünyanın değişik yerlerinde nadir olsa gerek. Hâlbuki bizim algımızda Afrika
deyince çöl, yoksulluk ve kıtlık olarak âdeta hayal dünyamıza bu noktada nakşedilmiş. Dilin
değiştirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Türk medyası bu manada anlamadan belki
kullanageldiği bu dilini değiştirmesi gerekiyor. Çünkü biz de aslında Batılıların oryantalist
bakışıyla, bizimle alakalı bazı önyargıları noktasından da rahatsız olduğumuz bir gerçektir.
Amerika’dan gazeteciler geldiğinde, ilk defa gelen birine sordum “Türkiye’yi nasıl buldun?”
diye. Kullandığı tabir şu oldu, “Türkiye’yi çöl zannediyordum. Geniş çöl alanların bulunduğu,
yoksulluğun hâkim olduğu bir ülke zannediyordum, havaalanına indikten sonra karşılaştığım
Türkiye beni şoka soktu” dedi, çok şaşırdım.
Oğuz HAKSEVER
Biz de Teksas’ı çöl zannediyorduk, yemyeşil bir yer gördük.
Mustafa YEŞİL
Evet, dolayısıyla zannediyorum Türk medyasının bilgilenmesiyle beraber bu dilinin de değiştirilmesi zarureti karşımızda bir gerçek olarak duruyor.
Diğer bir nokta da, zaman zaman geniş katılımlı olduğu gibi, karşılıklı kuruluşlar arasında
belirli konu başlıklarında toplantı yapılabilir. Bakınız, Güney Afrika’ya gittiğimde Mandela’nın
müzesini gezdim, apartheid rejiminden sonra gerçekten demokratikleşme adına ciddi adımların atıldığını ve bu manada da süreci fevkalade yumuşak bir şekilde uzlaşmacı bir üslupla
yeni bir anayasaya taşıyabildiklerine şahit oldum. Tabi, bu durum şu anda yeni bir anayasa
yapmakta ve kendi sivil anayasasını oluşturmakta olan Türkiye adına önemli kazanım oldu-
157
158
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
ğunu, bu tecrübelerden ciddi istifade edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Medya, ülkelerdeki
bu tecrübenin intikalinde mutlaka rol üstlenmelidir diye düşünüyorum. Aslında kırıp dökmeden Güney Afrika’da yaşanan o geçmişle yüzleşme meselesinin ülkemizde belli seviyede
yaşandığı da bir gerçek. Ancak yine oradaki tecrübelerin özellikle yıllarca devam eden siyah-beyaz ayrımının bugün aslında kalıcı bir problem olmadan ve ülkede ciddi kan akıtılıp
bedel ödenmeden bu geçişin yaşanmışlığının birikim ve tecrübesi de yine medya vasıtasıyla
karşılıklı paylaşılabilir diye düşünüyorum.
Bir diğer nokta, tabi Afrika’daki dostlarımız medya mensupları adına bir teklif olarak sunuyorum, Afrika’nın, gerçekten bir yönüyle kırılgan bir siyasi yapıya sahip olduğunu görüyorum.
Özellikle din kaynaklı çatışmaların Hristiyan ve Müslüman nüfusunun yoğun yaşadığı Sudan,
Nijerya, Mısır, Etiyopya gibi bölgelerde yaşanmaması için ciddi manada hassasiyetin gerekli
olduğunu görüyorum. Bu noktada da Türkiye’nin aslında çatışmaların oluşmaması veya belki
zemininin en azından izolesi adına belli rol üstlenebileceğini görüyorum. Ancak Afrika halklarına, Türkiye’nin bu manada alacağı rol konusunda belki anlaşılması ve tanıtılmasına ihtiyacı
var. Onun içindir ki Afrika’daki medya mensubu dostlarımızın Türkiye ile alakalı reel ve net
bilgileri kendi takipçilerine, izleyicilerine ve okuyucularına ulaştırması Türkiye’nin üstleneceği,
yardım edeceği bazı iş ve işlemlerde zannediyorum etkisini artıracaktır.
Son dönemde Türkiye’nin takdir edersiniz ki dış politikada aktif bir rol alma, belli sorumlulukları üstlenme gayreti içerisinde olduğunu görüyoruz, özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı’ndaki
konumu itibarıyla. Aslında o toplantıda Afrika gündemini yapmada ve kıtanın meselelerini
gündeme getirmede Türkiye’nin aktif olabileceğini düşünüyorum. Bu da yine, medyanın kamuoyunda, siyasal yapı üzerinde oluşturacağı bu manadaki telkinin etkili olduğu kanaatindeyim. Tabi, Türkiye’nin üstleneceği bu rolün ve Afrika gündemini oluşturmadaki bu gayretin
her iki medya arasında da yer almasını önemli görüyorum. Bir diğer açıdan da, özellikle Türkiye-Karadeniz Ekonomik Iş birliği ve Afrika Toplantısı ile Türkiye’nin gündem oluşturabileceğini, Afrika’ya ait meselelerin KEİ’de gündeme getirerek belli bir taraf ve taban oluşturmada
etkinlik kazanacağı kanaatindeyim.
Bir diğer nokta -yaptığımız projelerin içerisindedir o- özellikle ülkelerarası ki Orta Asya ile
yaptık. “Diyalog Avrasya” diye bir başka platformumuz var, onunla genç gazetecilerin stajyerlik çalışmalarını Türkiye’de yapabilmeleri adına ülkelere belli kontenjanlar tanıdık. Zannediyorum, özellikle medya sektörüne girecek gençlerin bu manadaki çalışmalarını Türkiye’de
yapmalarına imkân sağlanabilir. Karşılıklı, gerek Türkiye’deki genç gazetecilerin Afrika’ya
gönderilmesi veya Afrika’dakilerin Türkiye’ye getirilerek en azından ikişer üçer aylık sürelerde
görevlendirilmeleri sağlanabilir. Bir medya stajı programı planlanabilir.
Bir başka konu, -bunun için çok çalıştık ama henüz bir iki örneğinin dışına çıkamadık- önemli
ve etkin gazetelerde konuk yazar alma, mesela Türkiye’nin meselelerini analiz eden bir yazarın Afrika medyasında, gazetesinde konuk yazar olarak Türkiye ile ilgili meseleleri gündeme
getirmesi şeklinde. Afrika’daki yazarların Türkiye’de yine tirajları yüksek ve etkili gazetelerde
konuk yazar olarak devreye girmeleri, onlara bu hakkın ve bu köşelerin verilmesi sağlanabilir.
Zannediyorum bu karşılıklı bir Türkiyeli gazetecinin gözünden Türkiye meseleleri olduğu gibi,
Afrika’daki bir medya mensubunun gözünden de Afrika veya o ülke ile alakalı meseleler
zannediyorum anlaşılabilir. Bu tekliflerimle birlikte, dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Diğer konuşmacılarımızın da başarılı ve güzel şeyler önereceği ümidiyle hepinize hayırlı
günler diliyorum.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
Oğuz HAKSEVER
Çok çok teşekkür ederiz. Sayın Mustafa Yeşil gerçekten bir öneriler silsilesi getirdi, çok güzel.
Kısaca özetlemem gerekirse, önce tabi bizim Türkiye medyasının Afrika’ya ilgisizliğini vurguladıktan sonra, değişim programı önerdi Sayın Yeşil ve çok önemli bir şey var tabi, Türkiye’de
Afrika denince oluşan önyargının ya da yanlış algının düzeltilmesi için bir şeyler yapılması
gerekiyor. Konu başlıklı karşılıklı toplantılar yapılabileceğini söyledi. İç siyasi iklim açısından
da Türkiye’nin sadece, yani Afrika’nın Türkiye’nin durumundan, geçmişinden deneyim elde
etmesinin yanı sıra, Türkiye’nin de gerçekten Güney Afrika örneğinde olduğu gibi birtakım
deneyimler, tecrübe, edinim alabileceğini söyledi. Gerçekten bu etkileyici, zira Güney Afrika
kansız -tabi ki eski dönemler bir yana- bir geçiş sürecini halletti. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu kutuplaşma ortamında galiba öğreneceği şeyler var Güney Afrika’dan. Uluslararası
platformlarda Afrika’nın sorunlarının medya aracılığıyla gündeme getirilebileceğini söyledi.
Stajyer meselesi gerçekten çok rahat halledilebilecek, kolay yapılabilecek bir şey. Karşılıklı
stajyer, gazeteci değişimi ya da üniversitelerden öğrenci staj değişimi çok çok yararlı olur
gerçekten. Önemli medya organlarında konuk yazarlık konusu da dikkat çekici bir öneriydi.
Marie-Roger BİLOA
Çok teşekkür ediyorum. Hanımefendiler ve beyefendiler, ilk
olarak sizlere bu çok mükemmel olan misafirperverliğiniz
için teşekkür etmek istiyorum. Büyük bir kısmımız daha
önce Türkiye’de bulunmamıştık, ilk kez geldik ve aslında
sizin ülkenizi keşfediyoruz. Şu anda bazı fikirlerimi paylaşmak üzere burada bulunuyorum bu çerçeveyle alakalı
olarak. Değişimi nasıl sağlayabiliriz, neler yapabiliriz, nasıl
medyayı yardımcı bir araç haline getirebiliriz? Özellikle Türkiye ve Afrika ülkeleri arasındaki
ilişkiyi geliştirmek adına nasıl medyayı olumlu bir araç olarak kullanabiliriz? İlk olarak şunu
söylemek istiyorum, burada medya liderleri olarak bulunuyoruz, yalnızca muhabir olarak
değil. Evet, yazılı medya ile birlikte çalışıyoruz, gazeteler var ve bazı medya grupları daha
etkili olabiliyor. Mesela, birkaç gazetesi olan medya grupları olabilir. Bu medya grupları aynı
zamanda televizyon kanalları sahibi olabilirler.
Sizin de dediğiniz gibi, birçok kişi Afrika’nın bir çöl olduğunu düşünüyor. Ama medya da,
Afrika’nın kendisi de bir çöl değil. İlk olarak bu konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Birçok
grup, girişimci, şirket var medya ile alakalı olarak Afrika’da. Ama ikinci nokta da şu, bunların
büyük bir kısmı aslında bir gruplaşmaya ihtiyaç duyuyor. Şimdiye kadar gördüğümüz şeyden
bahsetmek istiyorum. Örneğin, UNESCO gibi organizasyonlar ya da sivil toplum kuruluşları
var ve bunlar medyaya yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bize bazı temel ekipmanları sağlamaya
çalışıyorlar. Ama başka bir şey olmuyor, burada kalıyor. Mesela, bir gazete başlatıyorsanız,
bir dergi kuruyorsanız, evet faydalı bir bilgisayarınız varsa ya da size bazı ekipmanlar sağlanıyorsa elbette faydalı ama sizi daha fazla ileri götürmüyor bunlar. Bir sürdürülebilir şirket
oluşturmanız konusunda size yardımcı olmuyor. İşte bu nedenle AMI’yi kurduk biz. AMI bir
Afrikalı kuruluştur. Bu sadece uluslararası sivil toplum kuruluşlarından birisi olarak tanımlanamaz. Afrikalıların neye ihtiyacı olduğuna karar veren uluslararası kuruluşlardan bahsetmiyoruz. Burada, medya liderleri grubundan oluşan bir kurucu grubumuz var. Bunlar medyayı
bir adım öteye götürmek isteyen kişiler. Fark yaratabileceğiniz bir noktaya getirmeye çalışan
insanlar. Daha etkin şekilde katkı sağlayabilecek kişiler. Toplum üzerinde daha iyi bir etki
sağlamaya çalışıyorlar.
159
160
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
Evet, biliyoruz bankalar medyaya çok fazla yardımcı olmuyor ve bu sorunlara çözüm bulmaya çalışıyoruz. Mesela, bir fon oluşturabiliriz kendimiz için. Nasıl medyamızı daha güçlü
hale getirebiliriz? İşte bunlar bizim çerçevelerimiz. Medya liderleri olarak üzerinde durduğumuz noktalar. Eğer istediğimiz şey, bir arada oturmak ve medyaya nasıl yardım edebiliriz
sorularını cevaplamaksa yapmamız gereken şey bu. Yani var olması değil, var olması için
bir çaba göstermiyoruz, gelişmesi için bir çaba gösteriyoruz. Bu çerçeveyle alakalı olarak
ikinci nokta, sizinle bir anekdot paylaşmak istiyorum. Burada birbirimizi daha iyi tanımak
için bir arada bulunuyoruz. Biliyoruz ki Türk Hükûmeti bazı adımları atıyor, elçilikler açılıyor,
Cumhurbaşkanınız, Başbakanınız birçok Afrika ülkesini ziyaret ediyor. Kamerun’la alakalı bir
anekdottan bahsetmek istiyorum sizlere. Abdullah Gül’ün gelmesinden birkaç ay sonra yeni
bir Türk restoranı vardı ve herkes gerçekten çok gururluydu, çok hevesliydi, çok meraklıydı
gidip görmek, denemek için bu restoranı. Türk yemeklerini keşfetmek istiyorlardı çünkü. Oldukça popüler oldu ama insanlar şunu fark etti, burada alkol verilmiyordu, servis edilmiyordu
ve insanlar gerçekten çok şaşırdı. Neden böyle bir şey olduğunu merak ediyorlardı, en çok
sevdikleri şey olan birayı neden içmelerine izin verilmediğini merak ediyorlardı, halka açık bir
restoranda? Türkiye ile ilgili insanların bildikleri şey şu, insanlar dindar, evet, ancak Hükûmet
laiktir, biraz şaşırdılar, rahatsız oldular. Aslında biraz kendi alışkanlıklarını empoze etmeye
çalıştıklarını düşündüler ve biraz rahatsızlık duydular. Bu %n insanlar birbirlerini tanımalıdırlar, birbirlerine karşı hoşgörülü olmalıdırlar. Yeni insanlar geliyor, sizlere yeni şeyler empoze
etmeye çalışıyor duygusunu vermememiz gerekiyor. İşte buradaki çerçevede bahsetmek
istediğim şey, şu konuda çok ısrar ediyorum, Afrika’da birçok ülke Müslüman değil, İslam
ülkesi değil, dinle yönetilmiyor ama Türkiye ile çok güçlü ilişkiler kurma konusunda çok ilgililer. Gerçekten çok hareketli, çok canlı bir ülke olan Türkiye ile olan ilişkilerini sürdürmek
istiyorlar. Türkiye’nin çok derin bir kültürü, derin bir geçmişi var ve bunlar da ele alınması,
hitap edilmesi gereken konular.
Üçüncü nokta, yine bu çerçeve içerisinde şuna inanıyoruz, Afrika medya liderleriyle bir etkileşime geçmek için birçok yol var. Ama bizim için en iyi olan, bence, AMI’yi öncü bir partner
olarak görmek. AMI Afrika’daki bütün ülkelerdeki medyaları, en güçlü, en büyük organizasyonları, kuruluşları bir araya getiriyor ve şu anki bu olayın da bir partneri olarak burada bulunuyor. AMI’nın da bir Genel Kurul üyesiyim, çok önemli programlar başlattık yeni teknolojilerle, internetle, yeni medya sistemleriyle alakalı olarak. Şu anda pilot projeler yönetiliyor birçok
ülkede, örneğin Gana’da, Güney Afrika’da, önemli partnerlerle ve birçok kuruluşla, dernekle
birlikte çalışıyoruz, projeleri destekliyoruz. Yürütülmesi gereken projelere destekler veriyoruz.
Afrika Kalkınma Bankası ile birlikte çalışıyoruz. Yani birçok kuruluşla ilişki içerisinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve burada bulunmaktan çok büyük bir mutluluk duyuyoruz, sizlerle buraya gelip bu tartışmaları gerçekleştirebildiğimiz için. Şunu biliyoruz ki, oynamamız gereken
çok önemli bir rolümüz var ve bu rol de hükûmetlerimizi, kamuoyunu bilgilendirmek, Türkiye
ile alakalı bilgilendirmek ve elimizde olan Türkiye ile alakalı olan fırsatların altını çizmek. Bu
kazan-kazan ilişkisini nasıl başlatabiliriz ya da nasıl sürdürebiliriz. Çok teşekkür ederim.
Oğuz HAKSEVER
Çok teşekkürler Bayan Biloa. Dikkat çekici bir noktayı gündeme getirdi. Bazı meslek veya ortak çıkar gruplarının oluşturduğu organizasyonların karşılıklı işbirliği programlarından önemli
platformlar, önemli odaklar ortaya çıkabileceğini bize anlattı. AMI bunun tipik örneklerinden
birisi. Burada tabi gerçekten tanımazlıktan dolayı ortaya çıkan yanlış algı veya önyargılar bir
kez daha Sayın Biloa’nın konuşmasında gündeme geldi Kamerun’daki restoran örneğinde
olduğu gibi. Bir başka dikkat çekici konu, her iki taraftaki meslektaşların kendi kamuoylarını
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
Afrika veya Türkiye ile ilgili bilgilendirilmesi ve birtakım fırsatları ortaya koyması. Gerçekten
de çok nadir rastlanıyor Türkiye’deki gazetelerin ekonomi sayfalarına baktığınızda hep başarı
hikâyelerini görürsünüz, işte “şu kadar TL ile veya Dolarla yola çıktı, şimdi şu kadar milyon
Dolar ciro yapıyor” biçiminde. Afrika’da yatırım yapıp geliştiren işadamı portresi vardır belki
ama medyaya pek yansıdığını hatırlamıyorum.
El Houssein Ould MEDDOU
Çok teşekkürler. Özellikle de bu inisiyatif için Türkiye-Afrika
Medya Forumu’nu düzenleyenlere teşekkürlerimi iletmek
istiyorum. Bunun için iki neden var; bunlardan birincisi, Forum ile birlikte ulusallıktan ziyade, uluslararası bir medya
ilgisi olduğunu görebiliyoruz. İkinci olarak da, medyanın
kalkınma üzerindeki rolü ve işbirliğini geliştirme üzerindeki rolünü de görebilmekteyiz. Burada konuşulacak temel
konular şöyle, öncelikle işbirliği bulunuyor. Iş birliği yalnızca kalkınma ile gerçekleştirilebilir
bildiğiniz gibi ve tabi ki kalkınma medya ile yakından ilgili konulardır. Buradaki konuşmam
boyunca bazı görüşlere değineceğim ve de Türkiye-Afrika işbirliğiyle ilgili geliştirilmesi gereken birkaç noktadan bahsedeceğim.
İlk olarak şunu söyleyebilirim, Afrika ile Türkiye arasındaki işbirliğini iyileştirmek için öncelikle
yarar sağlayacağımız belirli pozitif noktalara ihtiyacımız var. Birinci nokta, Türkiye ve Afrika bir ilişki ortaya koymalıdır. Herhangi bir şekilde, Afrika’ya Fransa’dan ya da İngiltere’den
gelen bir emperyalizm ilişkisi Türkiye-Afrika arasında bulunmamaktadır. İkinci olarak da bu
işbirliğinin artırılması tabi ki ilişkiler anlamında bir dinamizm ortaya koyacaktır. Hiçbir şekilde
burada ideolojik sınırlar bulunmamaktadır, ideolojik sınırlar uluslararası arenada bir önem
yaratmamaktadır. Tabi ki Türkiye ve Afrika arasında da yeniden uzlaşma, yeniden bir araya
gelme yolu açılacaktır.
Medya ile ilgili şu yorumlardan da söz edebilirim, öncelikle şu noktaları muhakkak göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bildiğiniz gibi, Afrika konusunda bir bilgi eksikliği bulunuyor.
Basın kurumlarının da biraz hassas, biraz kırılgan olduğunu söyleyebiliiz genel olarak ve bu
da tabi ki Afrika vatandaşlarının medyaya, yeni bilgilere, internete, televizyona erişim, özgürce kullanabilme hakkını engellemektedir. O nedenle de Türkiye-Afrika işbirliğinin üç noktaya
odaklanması gerektiğini düşünüyorum. Bunlardan birincisi şöyle olacaktır, Afrika’da medya
çalışanlarının kapasitelerinin artırılması, ikincisi ise Afrika halkıyla ilgili, bilinçlerinin artırılması.
Afrika ve diğer kısımlarla ilgili olan bütün bu iş birlikleri çoğunlukla Afrikalılarca gerçekten
büyük bir takdirle karşılanıyor ve de bunun sonuçlarını görebiliyoruz. Geçmişe baktığımız
zaman bazı yardımlardan emperyalizm etkisinde yara aldık ve yardım kisvesi altında bizi
yaralayan olaylar da oldu.
Üçüncü olarak da, Afrika ve Türkiye arasındaki iletişimi artıracak yeni yollar aramamız lazım.
Muhakkak ki bazı yanlış anlamalar olabilir ya da Türkiye’deki medyanın kötü imajı gibi bir
durum olabilir, bunların da elimine edilmesi gerekiyor. Bunlar her türlü iş birliklerinde yaşanıyor, ister Türkiye ister Afrika olsun iki taraftan da bu tür problemler yaşanabilir. Örneğin,
Balkanlarla ilgili bir çalışma yaparken Müslüman profesör bulunuyordu bir Balkan üniversitesinde. Alman bir ailenin ona sorduğu soru şuydu, “Bir elektrikli süpürgeyi nasıl kullanacağını
161
162
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
biliyor mu?” Balkanların ya da Afrikalıların bu şekilde biraz cahil olduğunu düşünüyorlardı
Almanlar. Tabi ki yanlış bir algı, yanlış bir anlamadır. Bizler, Afrikalılar olarak kendi hayatlarını
belirli hedefler için, belirli amaçlar için feragat eden kişilerden de bahsedebiliriz. Yani söylediğimiz gibi, Afrikalılar ve Türkler arasındaki işbirliğini artırmamız gerekiyor. Bunun içerisinde
de üzerinde çalışılacak çeşitli noktalar bulunuyor. Öncelikle iletişimi artırmalıyız, iletişim teknolojilerini ilerletmeliyiz, basın enstitülerini geliştirmeliyiz. Belki bir merkez, gazeteci eğitimi
merkezi oluşturabiliriz. Teknolojilerin bizlere sunduğu olanaklardan yararlanabiliriz, örneğin
Türk ve Afrikalı gazetecilerin düzenlediği belirli eğitim oturumları olabilir, bu şekilde forumlar
düzenlenebilir.
Şunu önermek istiyorum sizlere, Sayın Mustafa Bey’in de söylediği gibi, genç Afrikalı gazetecilerin sayısını artırabiliriz. Örneğin eğitim, eğitim oturumları düzenleyebiliriz, belki burs
sağlayabiliriz, Türkiye’deki üniversitelere kabul edebiliriz, bu şekilde onları eğitebiliriz. Bu da
tabi ki aslında bir insan gücü rezervi yaratacaktır. Türkiye ve Afrika arasındaki iletişimi daha
rahat artırabiliriz bunun sonunda. Sayın Başkan da bahsetmişti biraz önce, Afrika’da yalnızca bir alıcı olarak görünüyoruz, yani bir interaktif iletişimin aktif parçası olarak değil de,
bir alıcı olarak görülüyoruz. Burada etkileşim açısından yalnızca Türkiye’yi forumlar, fuarlar
düzenlemesi için beklememeliyiz. Yalnızca Türk tarafı aktif olmamalı, Afrika gibi onlar da
alıcı olabilmelidir. Afrikalılar da yine Türkleri evlerinde ağırlayabilir. Yani burada Afrikalı olarak
yalnızca alıcı olmak yerine, aktif de olabiliriz. Bu şekildeki bir işbirliğiyle yalnızca ekonomik
anlamda değil, aynı zamanda toplumsal anlamda da etkiler yaratabiliriz. Tabi ki burada ekonomik endişeler de ortaya çıkıyor ama dediğim gibi, iletişim en önemlisi. Söz verdiğiniz için
çok teşekkür ediyorum.
Oğuz HAKSEVER
Bay Meddou’ya çok çok teşekkür ederiz. Gerçekten Moritanya’ya baktığımızda, oradaki
meslektaşlarımızın basın özgürlüğü adına önemli mücadele verdiklerini ve büyük ölçüde
başarıya ulaştıklarını da biliyoruz. İfade özgürlüğü tam demeyeyim ama basının görece özgür olması konusunda bugün Moritanya’da durum iyi. Orada, içeride gazeteciliğinden ötürü
yatan gazeteci yok. Bay Meddou’nun önerileri de gerçekten katkı verici, üç noktada işbirliği
üzerinde durdu, medya çalışanlarının kapasitelerinin artırılması, Afrika halklarının bilincinin
geliştirilmesinin düşünülmesi ve iletişimde yeni yolların bulunması konusu. Aklıma bir şey
geldi Bay Meddou konuşurken, gerçekten Türkiye’de Afrika deyince çok tuhaf bir algı var,
Mustafa Bey de değinmişti buna. İşte, safari, belgesellerde Afrika’nın tabiat unsurları ya da
dans eden köylüler, vs. Ama durum öyle değil. Yalnız bu algıyı kim oluşturdu, bunun da
üzerinde durmak lazım, tabi ki medya, başka ne olabilir? Çok daha objektif bir açıdan yaklaşılmasında yarar var ki işbirliği sağlam bir zemin üzerine otursun.
Bu kez, Namibya’dan bir meslektaşımızı dinleyeceğiz, Kaitira KANDJİİ. Yine Bayan Biloa
gibi AMI’nin Yönetim Kurulu üyelerinden birisi kendisi. Namibya gerçekten Türkiye’de biraz
sosyalist geçmişi, birikimi olanlar için önemli bir ülkedir, çok ciddi mücadeleler verilmiştir
orada. Bay KANDJİİ, bakalım işbirliği konusunda neler söyleyecek. Orası da basın özgürlüğü
adına artık rampanın sonuna gelmiş gibi görünüyor. Kısa bir süre önce gazetecilere galiba
Hükûmet ilan, vesaire vermiyordu ama son olarak Enformasyon Bakanının bu ambargoyu
kaldırdığını duymuştum.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
Kaitira KANDJİİ
Iş birliği çerçevesinde buradaki fikirlerimizi paylaşma fırsatını bize sağladığınız için çok teşekkür ediyorum. Sunumuma
başlamadan önce çok takdir ettiğim bir konudan bahsetmek. Türk Hükûmetine teşekkürlerimi sunmak istiyorum,
bizi buraya getirdiği için. İkinci olarak da medya kuruluşlarına verdiği değerden dolayı, medya kuruluşlarının Türkiye
ve Afrika ülkeleri arasında çok önemli bir iletişim, etkileşim
kurma rolünün altını çizdiği için çok teşekkür ediyorum. Bizim deneyimlerimiz şu şekilde,
Türkiye ve Afrika ile ilgili genelde ticaretten bahsediyoruz, ülkem Namibya ile ticaretten bahsediyoruz. Bazı fonlar var, ekipman konularında çalışma gerçekleştiriliyor, madencilik ve ilişkilerimiz aslında iyi ama Türkiye’nin diğer sosyal kurumlarla, kuruluşlarla da ilgili olması çok
ilgimi çekiyor, çok mutluyum bu konuda. Böyle bir destek, böyle bir inisiyatif gerçekleştiriyor
olmasından dolayı çok büyük bir mutluluk duyuyorum.
Aslında söyleyeceğim şeylerin büyük bir kısmını meslektaşlarım zaten aktardı. Dört noktaya
değinecektim ama bunların hepsinden bahsedildi. Biraz vurgulamak, bunların altını çizmek
istiyorum. İlk olarak, Türkiye, yalnızca hükûmetiyle değil, aynı zamanda özel kuruluşlarıyla da yani medyayı da içererek konuşuyorum burada, finansal olarak, AMI’yi, AMI fonlarını
desteklemeli. Buradaki inovasyonları, yenilikleri desteklemeli. AMI’nin böyle bir fonu var ve
bu çok küçük miktarlarda, cüzi miktarlarda, bu bazen borç olarak bazen destek olarak genç
Afrikalılara para sağlıyor şirket kurmaları için. Biliyorsunuz, teknoloji bilgi dağıtma konusunda
en önemli araç. Şu anda bu kişileri desteklemeye çalışıyoruz. Burada söylemek istediğim
şey, Hükûmetin bu fonlara bazı desteklerde bulunması. Mesela bugün Amerika tarafından
desteklenen bir fon, bazı dernekler tarafından destekleniyor. Türkiye’nin de çok uygun bir
ortak olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de Afrika medyasına olan ilginin farkına vardım
ve bunun Türkiye için çok uygun olacağını düşünüyorum. Türkiye ve Afrika arasındaki işbirliği
çerçevesinde böyle bir sistemin oluşturulması çok uygun olacaktır diye düşünüyorum.
İnsanlar beceri ve eğitim konusunda desteklenmeli. Afrika’nın gerçekten çok yeterli bir eğitim
kapasitesi olduğunu düşünüyorum, üniversiteler, teknik okullar ve burada beceri gelişimini
destekleyecek kurumlar, kuruluşlar var. Benim fikrim, şu şekilde olabilir: Değişim programları,
Mustafa Bey de bu oryantasyonlardan bahsetti, medya ile alakalı burslardan, stajlardan bahsedildi. Bu dönüşüm programları gerçekten çok önemli diye düşünüyorum. Ama buradaki
genç medyayı bu konuya ittirmemiz, biraz yönlendirmemiz gerekebilir. Mesela bizim ülkelerimize gelirlerse ve medya endüstrimizde iki ay, üç ay birlikte çalışabilirsek gerçekten çok faydalı olur, onlara bazı beceriler, kabiliyetler kazandıracaktır. Medyanın nasıl yönlendirildiğini,
nasıl çalışan bir sistem olduğunu anlamaları açısından çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Aslında bunu bir kuluçka dönemi olarak görebiliriz. Burada medya nasıl çalışıyor, medya
nasıl bir sistem, bunları görmesini sağlayabilecek iki üç aylık bir dönem olabilir ve benim
düşünceme göre bu çok faydalı olacaktır.
Teknoloji transferinin yanı sıra aynı zamanda teknolojik ekipmanları ve yazılımlar konusu da
desteklenebilir. Çünkü bu konu çok kritik, çok hassas diye düşünüyorum. Afrika’da çok eski
teknolojilerle çalışmalarımızı sürdürüyoruz, çok eski yazılımlardan yararlanıyoruz çalışmalarımızı gerçekleştirirken. Burada aslında, bize sadece para sağlamak zorunda değilsiniz,
paradan bahsetmiyorum, ekipman da bağışlayabilirsiniz. Bu, gerçekten, mesela bir radyo
istasyonuna, gazeteler, baskı fabrikalarına, bunlara yardımcı olabilecek bazı materyaller, bazı
163
164
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
ekipmanlar bağışlayabilirsiniz. Baskı uygulamaları ve yazılımlarıyla alakalı bize destek sağlayabilirsiniz. Bu gibi desteklere ihtiyaç duyuyoruz. Yani sadece paradan bahsetmiyorum
burada, ekipmanlardan bahsediyorum. Mesela, bazı meslektaşlarımız, Türkiye’deki şirketler,
medya şirketleri kendi ekipmanlarının bir kısmını bizlere bağışlayabilirler, böyle bir sistem
oluşturulabilir diye düşünüyorum.
Medyanın karşı karşıya kaldığı bütün zorluklarla alakalı destek, sadece büyük şirketlerden
bahsetmiyorum. Aynı zamanda gazeteciler bazında da konuşuyorum, çünkü Namibya’da,
Zimbabwe’de birçok gazeteci tutuklanıyor. Türkiye’den birlikte bir bütün olarak desteklenebilecek çalışma gerçekleştirilebilir. Gerçekten birliktelik oluşturmak çok başarılı sonuçlar elde
etmemizi sağlayabilir diye düşünüyorum. Diplomatik açıdan görüşmeler gerçekleştirilebilir,
dostane konuşmalarla bunları düzene sokmaya çalışabiliriz. Böylelikle gazetecilerin kolayca,
özgürce işlerini yerine getirmelerini sağlayabiliriz. Kendi ülkelerimizde bazı durumlarda kendi radyo istasyonlarını açmalarına izin bile verilmiyor. Gerçekten bu bir gerçeklik, insanların
ruhsat alma hakları yok, bunlar politik veya ideolojik sebeplerden olabiliyor ama reddediliyor.
Bu gibi destekler, diplomatik yardımlar gerçekten bize çok faydalı olacaktır, çünkü Afrika’daki
medya gelişiyor, büyüyor ve birlikte partner olabiliyoruz. Diyelim ki biz bir özgürlükten bahsediyorsak, buraya gelebiliyorsak özgürce, burada rahat bir şekilde konuşabiliyorsak, etkileşimi sağlayabiliyorsak gerçekten de çok yararlı olacaktır. Bunlar sizlerle paylaşmak istediğim
noktalardı. Tekrar çok teşekkür etmek istiyorum bana bu fırsatı sunduğunuz için.
Oğuz HAKSEVER
Bir kere bir konuyu vurgulamak istiyorum, bugüne kadar gerek televizyonda gerekse bu
tür ortamlarda epey moderatörlük yaptım. Özellikle bu tür ortamlarda en çok benim karşılaştığım sorun, konuklarımızı ya da panelistleri belirlenen konunun içerisine almaktı. Çünkü
Türkiye’de yaygın bir alışkanlık, bir konu olur, tamam ama genelde herkes kafasına göre,
kendi belirlediği çizgiler içerisinde konuşurdu. Bu yaşanmıyor, beni çok çok sevindirdi. Bir
not aldım, umarım Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü de Türkiye Cumhuriyeti’nin
Hükûmeti de bu notları bir şekilde değerlendirecektir. Çok yararlı, tam konunun içerisinde
bir oturum yapıyoruz. Bay KANDJİİ de Afrika’nın sadece alıcı olmaması gerektiğini söyledi.
Değişim programları ortak bir konu, ortak bir öneri. Bu, Bay KANDJİİ’nin konuşmasında da
gündeme geldi. Yalnız her iki, yani gerek Türkiye’de gerek Afrika kıtasında medya kuruluşlarının bu konuda heveslendirilmeleri gerekiyor. Yani bugün Türkiye’deki herhangi bir medya
kuruluşuna gidip “Hadi Afrika’dan bir stajyer veya iki üç tane stajyer değişim programı için
kişi al” demekle iş pek bitmiyor, hayatın gerçekleri bunlar. Bu konuya değindiği için Bay
KANDJİİ çok teşekkür ederiz.
Teknoloji desteği, ekipman bağışı meselesi de gerçekten altı çizilecek bir konu. Türkiye’deki,
özellikle gazeteler, yani yazılı basın ekipman konusunda çok heyecanlıdır. Yani sürekli en yeni
teknolojiyi Türkiye’ye getirirler bu hem iyi bir şeydir hem de belki tasarruf açısından üzerinde
düşünülmesi gereken bir konu. Gerçekten çok çok meraklılardır buna, en son teknolojiyi alıp,
“En son teknolojiyi kullanıyoruz” reklamını yapıp bu konuda bir prestij sağlamayı düşünürler.
Bu eğilim, kuşkusuz geride bir yığın ekipman bırakır ama bunun da organizasyonu galiba
gene Hükûmete düşüyor. Kimse şöyle bir silkinip kalkınıp yerinden “Hadi, ben Afrika’daki
AMI’ye gideyim de şu ekipmanları vereyim” demez, bu da hayatın bir gerçeği. Fakat Bay
KANDJİİ bu konuyu gündeme getirdiği için çok teşekkür ediyoruz. Televizyonlarımızda da bu
türlü kullanılmayan ekipman depoları doludur, bunu da biliyorum. Bağışlayın heyecanlandığım için, çok öneri aldığımızdan biraz uzattım.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
Abou Bacar İSSOUFOU
Teşekkürler Sayın Başkan. İlk konuşmacımız sunumunun
başında bir zirveden bahsetti. 2005’teki İstanbul’da gerçekleşen bu zirveden de bir deklarasyon çıkmıştı. Metin
içerisinde işbirliğiyle alakalı olarak, yani Türk medyası ile
Afrika medyası arasındaki işbirliğiyle alakalı ufak bir pasaj,
bir kısım var. Bunu okumayacağım, bulabilirsiniz, Türkiye
Dışişleri Bakanlığının web sitesine girecek olursanız zaten
bunu okuyabilirsiniz. Bunları burada teker teker verilen taahhütleri okumak istemiyorum ama
sadece iki noktaya değineceğim ve okuyacağım size birazcık daha açık olması için. Bir
işbirliği gücü olarak ya da farklı kültürleri tanıma konusunda medyanın ve basının önemini
anlayarak klişelerin kullanımının kaldırılmasının önemi, altı çizilmektedir. Biz de bu sebeple
karşılıklı olarak yeni girişimler ortaya koyarak Afrika medyası ile ilişkilerimizi geliştireceğiz.
Afrika Birliği’ni de daha iyi bir şekilde anlamaya çalışacağız ve bunun sonucunda TürkiyeAfrika ilişkilerini geliştireceğiz.
İkincisi, bu iki taraf, karşılıklı medya kuruluşları arasında aynı zamanda deneyim paylaşım
programları da geliştirmeye başlayacağız. Daha fazla bilgi sahibi olmak açısından, buna
benzer başka noktalara değinilmiş, gerisini okuyabilirsiniz. Bugünkü Forum’da, aslında baktığımızda 2005 yılında söylenenlere ek olan şeylerden bahsediliyor, o tarihte zaten bunlar
söylenmiş, şimdi aynı şeyleri tartışmaya devam edeceğiz. Eminim bu Forum sonrasında da
yine buna benzer sözler verilecek. Basınla yapılan işbirliğine baktığımızda veya Türkiye’nin
aslında basın geçmişine baktığımız zaman, özellikle görsel yazılı basının çok fazla deneyimi var. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra mesela, ben hatırlıyorum, Turgut Özal burada önemli
bir fırsat olduğunun altını çizmişti, bir çağrı yapmıştı. Türkiye bunun sonrasında eski Sovyet
ülkelerine daha fazla yakınlaşmıştı, araştırmalarını genişletmişti. Yani bugün baktığımızda görüyoruz, Türkiye’nin hedeflerinden bir tanesi, bu sefer de benzer şekilde medyayı kullanarak
Afrika ülkelerine yaklaşmak. Düzenlediğimiz forumlardan da bunu anlıyorum.
Peki, tarafımızdan, Afrika tarafından bakacak olursak, bizim gerçekten kalifiye personelimiz
var. Şu an 300’den fazla gazetecimiz var ve Afrika geneline baktığımızda potansiyel gerçekten çok fazla. Saha üzerinde çalışan arkadaşlarım ve kardeşlerimi de tebrik ediyorum.
Çünkü onların bulundukları teknik, siyasi, sosyal şartlar gerçekten son derece zor. Bu, yine
de kaliteli, kalifiye personel olmasına rağmen, uluslararası basına en çok dayanan ülkelerin
olduğu kıta da Afrika. Çünkü neresine gidecek olursanız RTL, BBC, CNN Amerika’yı görürsünüz. İnternette tabi ki uluslararası bilgilere çok fazla ulaşıyoruz ama gördüğüm kadarıyla
tam tersine baktığımızda Fransa’da bir Afrika radyosuna mesela aynı şekilde ulaşamazsınız.
Aslında başka üzücü şeylerden bir tanesi, bugün Afrika televizyonlarının çoğuna baktığınızda
muhabirleri dünya geneline göre oldukça az. Avrupa veya Amerika televizyonlarının önceden
çektiği görüntüleri yayınlamak durumunda kalıyorlar, yani tekrar. Radyoda yayınlanan röportajlara baktığınızda Afrika ile alakalı olarak bunlar yine genellikle hep karamsar yorumlarla
beraber yayınlanmakta oluyor. Meslektaşlarımızdan biri bu konuyla alakalı bir şey yazmıştı ve
Afrikalılar üzerine yapılan yayınlara baktığımızda sanki hep beceriksizmiş gibi anlaşılmaktadır. Çok da güzel bir kitapta aslında bu fikirlerini ortaya sunmuştu kendisi, maalesef sadece
Fransızca var, o %n şu an diğer dilleri konuşanların okuması mümkün değil, bu konuda üzgünüm. Genel olarak Afrika ile ilgili yazılanlara baktığımızda durumun yansımadığını görüyoruz. Sadece birkaç önemli gazetecimiz var, şu an uluslararası bağlamda ve önemli kuruluşlarımız var aynı zamanda, bir tanesi benim yanımda oturmakta zaten, birliklerimiz var. Ancak
165
166
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
genel olarak basını izlediğimizde, özellikle yazılı basında çok fazla kat etmemiz gereken yol
var. Biz gazeteler olarak genellikle Le Monde’dan, Le Figaro’dan kaynaklarla çalışıyoruz.
Peki, bunları söyledik, burada sizce o zaman Afrika veya Avrupa arasında, o zaman Afrika
veya Amerika arasında kazan-kazan ilişkisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır. İşte böyle
bir kazan-kazan ilişkisini Türkiye ile kurmak istiyorsak bunları düşünürek yapmalıyız. Yani
öyle bir şekilde çalışmalıyız ki bu işbirliği kazan-kazan şeklinde ilerlesin. Bu da şu anlama
geliyor, Türkiye, Afrika’da mesela kendi görüntülerini sunmak istiyorsa, Türk televizyonlarının
da eğer mümkün ise Afrika televizyon ve radyolarına, aynı şekilde Afrika yayınlarının yapılmasına izin vermeleri gerekmektedir. Çünkü mesela Fransa’ya, France 24 ya da Telesenk’e
baktığımızda, büyük şehirlere gittiğinizde her zaman bu kanalları zaten büyük televizyonlarda
görürsünüz, uydu olan yerlerde her zaman görüyorsunuz. Ama Fransa’da bir Afrika kanalını
izlemeye kalkışın, yani bizde her yerde TV 5’i, France 24’ü görürsünüz ama Afrikalı bir kanalı
Fransa’da mümkün değil bulmanız. Hele ki radyoya bakacak olursanız… Bir meslektaşımızın konuyla ilgili bir yazısı vardı, birkaç yıl önce bunu söylemişti ama halen geçerli olduğunu
düşünüyorum, “Fransa, Afrika’da yayın yapmak istiyor ama Afrikalı radyoların Fransa’da yayın yapmasını istemiyor” diye yazmıştı. Halen Fransa’da kolay bir şekilde dinleyebileceğiniz
Afrika radyosu olduğunu henüz duymuş değilim. İşte burada zaten kullanılan araçlar üzerine
daha iyi düşmemiz lazım. Gelecekte Türkiye ile Afrika arasında görsel, yazılı basınla bir işbirliği yapacaksak bunun eşitlikçi bir şekilde olması lazım.
Burada yapacağım önerilerden bir tanesi Türkiye’ye ya da özellikle Türk radyosuna, yayınlarına üç dört Afrika dili eklemeleri olacaktır. En büyük dillerimiz zaten, demografik açıdan bakacak olursak, mesela Swadesh dilleri var, Somali de eklenebilir buna veya Lingala da eklenebilir. Çünkü eğer böyle bir şey yaparsanız Türkiye’nin de kültürünü Afrika’da yayınlaması tabi
ki önemli bir şey ama tam tersi de olsun ki iki taraf da birbirini eşit bir şekilde tanısın. Türklerin
de en azından Afrika ile ilgili yeterli bilgisi olsun, Afrika kültürünü doğru bir şekilde algılayabilsin. Bunun karşılıklı olması çok önemli. UNESCO tarafından 2005’te yapılan bir çalışma
vardı, o da şunu göstermişti, Afrika dilinde yapılan röportajların Mali’de, Gana’da bunların
yayınlanması olumlu yönde etki yaratmıştır. Bütün uluslararası yayınlar, BBC bunu yapmıştı,
Afrika’ya yine haftada iki saatlik bölümlerle yayın yaptı. RFI bile ki Fransızca yayın yapan bir
radyo olarak aslında ilk başta hiçbir şekilde herhangi başka bir dilde, yani Afrika dillerinde
yayın yapmayı düşünmüyordu. Ama sonuç olarak eğer Afrikalı bir dinleyici kitlesine ulaşmak
istiyorsa onun da bunu yapması gerektiğini anladı. Hedef değil de sonuç olarak yine iki Afrika dilinde yayın yapmaya başladı. Dinleyici sayısını gerçekten belki % 80’lere çıkardı, % 40
bir artış eklemiş oldu kendi dinleyici kitlesine. Benim Türkiye’ye yapacağım önerilerden bir
tanesi, hangi araçlar ortaya konuluyor bunları görmek için komisyonlar oluşturularak daha
somut bir hale getirmektir. Yani bir radyo içerisinde nasıl bu yayınlar gerçekleştirilebilir. Çok
teşekkürler bana söz verdiğiniz için.
Oğuz HAKSEVER
Teşekkürler Bay Issofou, gerçekten yararlandığımız görüşleriniz için, bunları ortaya koyduğunuz için teşekkür ederiz. Klişe meselesini gündeme getirdi Bay Issofou. Gerçekten, benim bir
tanımım vardır, habercilikte ve haber yazmada, haber kovalamada, haber seçiminde, “Klişe,
melek kılığına girmiş şeytandır, çünkü sıkıştığınız anda hemen ona başvurursunuz, güya işinizi yaptığınızı zannedersiniz”. Gerçekten, Türkiye’de Afrika haberlerinin içeriğine bakın ne
göreceksiniz? Fildişi’nde acı çikolatanın çocuklarını, kakao tarlalarında çalıştırılan çocukları
göremezsiniz. Acaba Türkiye’de kaç kişi burada tükettikleri büyük büyük uluslararası çikolata
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
markalarının içinde çocuk kanı olduğunu biliyor. Hâlbuki bu konuda uluslararası bir organizasyon var, temiz çikolatanın hangileri olduğunun sertifikasını veriyorlar. Çocuk askerler konusunu Türkiye’de kaç kişi biliyor. Kongo’da bugün kuzeyde yeniden çatışmalar çıktığını, 20
bin insanın evlerinden olduklarını, boşalttıklarını kim biliyor. Klişe deyince aklıma gerçekten
bunlar geldi.
Uluslararası medyanın önemli sahalarından birisi kuşkusuz Afrika, Bay Issoufou çok önemli bir konuya değindi. Gerçekten burada yetkin, donanımlı habercilerin yetişmesi Afrika’nın
gerçeklerinin dünyaya yansıtılması açısından da çok önemlidir. Ben size biraz önce saydığım
örnekleri belki kişisel merakımdan, bize yabancı ajanslardan gelen haberlerden öğreniyorum. Bir fotoğraf programım var, bu hafta yine Kongo’dan birkaç kare yayınlayacağım, oradaki bu iç çatışmalardan ötürü yerlerinden olan insanların dramını yansıtacağım. Ama bunu
yabancılardan alıyorum, niye kendi meslektaşlarımdan almayayım? Aslında imkânlarımız var
oralarda, fakat tabi işte onlar da yerel hükûmetlerin birtakım izinlerine muhtaç oldukları için
pek yapamıyorlar ama gerçekten Batı Avrupa bu konuda önemli bir tekel. Allah’tan düzgün
yapıyorlar işlerini, yani bize Afrika’nın gerçeklerini yansıtabiliyorlar.
Türk televizyonlarının Afrika’ya yayın yapması, bu, kamu yayın kuruluşunu ilgilendiren bir
durum. Çünkü özel kuruluşlardan kâr getirmedikçe böyle bir şeye girişmelerini bekleyemezsiniz. Ama internet çok önemli bir mecra Afrika dilleri için. Efendim, yavaş yavaş sona geliyoruz. Biraz geç başladık ama zamanında bitirdik. Bütün konuklarımıza ayrıca bunun için
de teşekkür ederim. Ben Türkiye’de herkesin kendi zamanında konuşmasını bitirmesine pek
alışkın değilim. O açıdan da bu oturum gerçekten güzel oldu. Salondan katkı anlamında bir
öneri var mı, söz isteyen var mı? Yoksa yavaş yavaş son olarak panelistlerimize soracağım
ve oturumu kapatacağım.
Ghani OUKAZİ - Cezayir
Teşekkürler, sürekli Türk siyasetçilerinin veya basın mensuplarının dili ve ön yargıları hakkında konuştuk. Acaba bu konuyla alakalı ne yapmamız gerekiyor? Çünkü herkes Afrika kıtasını
biliyor, ben bunu Afrikalı olarak çok iyi biliyorum, hep kötü bir yönetişim hususu var ve sürekli
hep kötü diktatörlük şeklinde kullanılan bir güçten bahsediyoruz. Büyük güçlerin sürekli bir
komplosu olduğunu görüyoruz. Türkiye’ye baktığımızda, NATO içerisinde ve aynı zamanda
AB’ye girmeye çalışıyor. Fransa’nın nasıl sürekli olarak bu Frankafon ülkelere bazen de İngilizce konuşan Anglo-Sakson ülkelere müdahale ettiğini biliyorum, ABD biliyorsunuz etkin bir
şekilde çalışıyor, yani biz nasıl yapmalıyız?
Katılımcı
Aslında birden fazla sorum var, ilki şu, acaba Türk gazetecileri Afrika’ya yollamak, onların
gerçekleri anlatmasını sağlamak mümkün değil mi? Türkiye’de neler olduğunu biliyoruz, burada neler olduğunu biliyoruz çünkü buralardan geliyorum. Bizde güvenlik, yoksulluk, şiddet,
etnik ve dinî çatışma sorunları var, darbeler var ama Afrika’nın aynı zamanda kaynakları da
var. Afrika zengin, herkes biliyor, Türkiye de bunu biliyor, aslında kaynakları zengin bir kıta.
Yani burada özel sektörde çalışan insanları buraya yatırım yapmak için itiyoruz ve Türkiye’deki iş adamları da bu potansiyeli gerçekten görmüş durumda. Herkes pastadan bir pay istiyor,
bunu çok iyi anladık. Ama bizim de aynı zamanda isteklerimiz var. Şöyle bir soru, acaba ortak
bir şart olabilir mi, bir etik ve çalışma şartı. Bunun sonucunda da işbirliği yaparak gerçekleri
söyleyebilir miyiz? İnsanların gerçekten kalkınma isteğini daha fazla artıracak, organize olma
yani teşkilatlanma hissiyatını daha çok ileri götürecek, buradaki sivil toplumun haklarını is-
167
168
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
temesi hususunda daha fazla destekleyecek bir yapı elde edebilir miyiz? Gazetelerin daha
fazla, daha iyi kabul edilebilir ve onurlu çalışma şartlarına sahip olmasını sağlayabilecek
miyiz? Çünkü bizde o kadar büyük baskı oluyor ki gazetecilere karşı, bunlara daha önce
değinildi, kim hatırlamıyorum, konuşmacılardan birisi de bundan bahsetti. İşte bütün bunları
sayıyorum. Ortak çalışabilir miyiz, bir şart, bir etik anlaşması şartı ortaya koyabilir miyiz? Bunun ötesinde de, bu Forum’dan böyle bir sonuç çıkarabilir miyiz? Bunun üzerinde çalışmaya
devam edebiliriz. Teşekkürler.
Katılımcı
Teşekkürler. Ben de araştırmanın öneminin altını çizerek bir katkı yapmak istiyorum. Afrika’nın
sosyo-ekonomik gerçekliklerini anlamamız ve de buradaki yanlış temsillerin, yanlış anlaşılmaların önüne geçmemiz gerekiyor. Mustafa Yeşil’in söyledikleri bu anlamda çok önemliydi.
O nedenle üniversitelere çok büyük bir görev düşüyor. Evet, Ankara Üniversitesi’nin, örneğin
bir merkez açtığını biliyorum Afrika çalışmaları için. Bunun biraz daha güçlendirilmesi gerekiyor, bu anlamda medya da büyük katkı sağlayabilir. Örneğin araştırma merkezleri açabilir.
Daha net verilerin, daha doğru algıların oluşturulmasını sağlayabilir Afrika ile ilgili olarak.
Bu anlamda da yine Afrika insanlarının daha rahat anlaşılabilmesi için üniversiteler benzer
bir rol oynayabilir. Bu ülkeler için çok önemli bir rol. Afrika’nın asıl isteği kalkınma. Hızlı bir
kalkınma, hızlı bir gelişmeye ihtiyacı var. Geçmişinden kurtulmalı, kalkınan ülkeler, gelişmiş
ülkeler sınıfına geçmeli, gelişmekte olandan kurtulmalı, o kelimeden kurtulmalı. Bu anlamda
Türkiye’de de çok önemli araştırma enstitüleri bulunuyor. Türkiye’de bu tür çabaların olması,
Afrika’nın da net, gerçek bilgilere ulaşabilmesi için çok önemlidir bence. Türkiye ve Afrika
arasında sürdürülebilir, üretken ve karşılıklı yarar sağlayacak bir ilişkinin kurulması için de
önemli. Teşekkürler.
Katılımcı
Çok teşekkürler. Kamerun’da bir gazetede çalışıyorum. Burada yanlış algılardan çok fazla
bahsedildi. Biraz aslında buradaki suçu Batı dünyasından, Afrika’nın hikâyesini anlatan kişilere de aktarmak istiyorum. Bizler nasıl kendi kıtamız hakkında bu kadar negatif söylemler
üretebildik? Bu aslında çok sıklıkla gündeme getirilen bir konudur. Afrikalı gazetecilerin kendileri de Afrika hakkındaki gerçekleri anlatmıyorlar aslında. Birkaç ay önce Kamerun’dan
bir kişi “Cardio Pad” isimli bir şey üretti, bir tablet bilgisayar. Burada gerçek zamanlı bazı
taramalar yapabiliyorsunuz doktorlar arasında. Tüm dünyada bunlar paylaşılabiliyor. Ama
bu yapılan icattan Afrika’da hiçbir yerde bahsedilmedi örneğin, dış basına da taşınmadı.
Yani bu tür şeylerden bahsetmek istiyorum. Bunlar aslında durumu biraz daha kötüleştiriyor.
Normalde hemen suçu başkalarına atabiliyoruz. Aslında biraz madalyonun öteki yüzünü de
kendimize çevirmemiz gerekiyor.
Diğer tarafta da Afrika’nın dışındaki medyanın da büyük bir önemi var. Burada Afrika dışındaki medyanın Afrika medya kaynaklarına da saygı duyması gerekiyor. Yerel gazeteler, yerel
televizyon istasyonları olsun, birisi bir haber raporladığı zaman kimse onu almıyor, güvenmiyor. Ama diğer ajanslar, örneğin güvenilen ajanslar diyelim ki, bizden bilgileri alıp uluslararası
olarak yayınladıkları zaman diğer ülkeler bu uluslararası ajanstan alıyor, bize doğrudan güvenmiyorlar. Neden acaba doğrudan bizden bilgi almıyorlar? Neden Afrika ile ilgili bir haber
yapmak için Afrika’ya gelmiyorlar? Biz zaten Afrika’da yeterince büyük içeriğe sahip haberler
üretiyoruz ve neler olduğunu da oldukça iyi açıklıyoruz. Yerel insanları daha iyi tanıyoruz,
konuları daha iyi biliyoruz. Bizlere şans tanırsanız zaten bizler sizleri Afrika ile ilgili yeterince
sağlam bilgilerle donatacağız. Teşekkürler.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
Katılımcı
Teşekkürler. Malavi’den geliyorum. Bir yayın şirketinin sahibiyim. Çok çaba sarf eden bir
gazeteci olduğumu da söyleyebilirim. O nedenle de bu sizlerin sunmuş oldukları teklifleri, Kandjii’nin medya ile ilgili sunduğu önerileri desteklediğimi söyleyebilirim. Bu anlamda
Güney Afrika’da, Malavi’de çok kötü tecrübeler de yaşadık. Özellikle destek alabilmek, kalkınmayı hızlandırmak açısından ve çeşitli medya ürünlerini biraz daha artırmak için çok fazla destek istedik ama burada kötü tecrübelerimiz de oldu. Radyo olsun, televizyon olsun,
bu anlamda bir rahatsızlık yaşadık. Buradaki rahatsızlığımız, eksikliğimiz, fon eksikliğinden,
ekipman eksikliğinden ve mevcut olan bizleri reddeden rejimden kaynaklanıyordu. Bir rejim
değişikliği meydana geldi, ikinci kadın Başkanımız oldu. Ben Hükûmet için konuşmuyorum,
Hükûmet adına da konuşmuyorum, burada bağımsız bir yayıncı olarak konuşuyorum şu
anda. Bizim çok fazla yardıma ihtiyacımız var. Örneğin, yalnızca temel ekipmanımız bulunuyor, diğerlerine de ihtiyacımız var. Neredeyse, hani dilenci durumuna düştük bazı Batılı
meslektaşlarımızdan istediklerimizden ötürü.
Burada en önemli şeylerden biri de şu, tüm bu isteklerimizin karşılığında herhangi bir şey alamadık. Herhangi bir şekilde programlar ortaya konulmadı bunların sonucunda. O nedenle de
mali fonların çok büyük zorluklar yarattığını söyleyebiliriz. İkinci olarak da, panelistlerden birkaçı gerçekten çok muazzam tekliflerde, önerilerde bulundular. Afrikalıların Afrika hikâyesini
anlatması gerektiğini söylediler. Örneğin, Türk medya merkezlerinde bir uzlaşmaya varmak
için Afrikalı ülkelerin de katkı sağlaması gerekiyor. Yani belirli makaleler üretilebilir, programlar
yapılabilir. Burada yapılan tüm bu çalışmalar sonrasında belki de bu yoksulluk dahi önlenebilir aslında. Bunlar özellikle vurgulamak istediğim üç noktaydı. Teşekkür ediyorum.
Houssein Ould MEDDOU
Sayın Ebubekir konuşurken 35 tane dilden bahsedilmişti. Arapçanın da bu dillerin içerisinde
olduğunu söyledi yanılmıyorsam. Türkiye’de yayınlarda bir lisanslandırma, ruhsatlandırma
gerekiyor galiba. Özellikle Moritanya için konuşmak istiyorum, bir yayın hakkı bulunuyor, yine
FM radyo dalgalarıyla yayın yapıyoruz ve bu olanak bizim iletişim kurmamızı sağlıyor. Moritanya, doğrudan Türkiye’den bilgi alabiliyor bu anlamda. Yani Türkiye haberlerini o FM kanalıyla duyabiliyorlar. Bunun, sistemin aslında çok fazla fona ya da çok fazla mali güce ihtiyacı
olmadığını söyleyebiliriz. Moritanya’da BBC kanalı bulunuyor, yine uluslararası Fransız haberlerini sunan bir kanal var. Normalde bunlar her yerde dinlenebiliyor, izlenebiliyor, evlerde
olsun, diğer yerlerde olsun. Yani benim teklifim şöyle olacak: Bilgi sistemlerimizi değiştirmek
anlamında bir şeyler yapılmalı.
Oğuz HAKSEVER
Çok fazla katkı aldık burada, çok fazla yorum yapan oldu. Ben en azından programa şöyle
bir daha bakayım, zamanımız var mı? Çünkü benim zamanım yok. Bir yayına çıkmam lazım,
programım var.
Katılımcı
Mısır’dan geliyorum, bağımsız bir gazetede çalışıyorum. Türkiye’ye çok teşekkür etmek istiyorum bu Forumu düzenledikleri için. Umuyorum ki sonraki yıllarda da devamı gelen bir
etkinlik, daha da gelişen bir platform olacak. Böyle etkinliklerde, fuarlarda ya da forumlarda
örneğin şirketler basınla ilgili tanıtımlar yapabilir, medya tanıtımları oluşturabilir. Bazı yorum-
169
170
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
larım olacak yine bu anlamda. Özellikle de meslektaşım hibelerden, eğitimden, burslardan
ve de medyanın daha etkin bir şekilde Afrika ülkelerine ulaştırılabilmesi için teknoloji ihtiyacından bahsetmişti. Bildiğimiz gibi, medya anlamındaki lider ülkeler üstlerine düşen görevi
çok da iyi yapmıyorlar, Afrikalı gazetecilere yeterli şekilde yardım etmiyorlar. Bu anlamda
Afrikalı gazetecilerin diğer enstitülerle ve de hükûmetlerle işbirliği içine girmesi gerekiyor ki
burada medyanın rolünün gerçekten çok önemli ve istikrarı çözmede büyük bir görev sahibi
olduğunu anlatmak için.
Katılımcı
Kongo Cumhuriyeti’nden geliyorum, buradaki ulusal televizyon ve radyo kanallarından sorumlu kişiyim. Çok fazla şey söylendi ama bence temel bir soruna değinmek lazım, yapısal
bir soruna. Şimdiye kadar AMI’den gelen arkadaşlarımız bir Afrika medyası arayüzü gibi tanıtımda bulundu. Ya da böyle bir şey olması gerektiğinin altını çizdi Afrika-Türkiye ilişkileri için.
Ama tabi ki burada önemli olan şeylerden bir tanesi, çok büyük ve çok çeşitli bir Afrika’dan
bahsediyoruz, çok fazla ülke var. Bu sebeple bence AMI’yi öyle bir şekilde yapılandırmak
lazım ki Afrika’daki tüm farklı alanları bir araya getirerek Türkiye ile bu şekilde işbirliği sağlayalım. Mesela, Afrika’da bunu Batı Afrika, Kuzey Afrika, Doğu Afrika için yapabiliriz. Bunları
ayrı düşünüp bir araya getirirsek bunu daha iyi gerçekleştirebileceğimizi düşünüyorum. Yani
bunun üzerinden gidersek eğer, öyle mekanizmalar ortaya koyarız ki bunların üzerinden bu
işbirliğini Türkiye ile daha güzel bir şekilde gerçekleştirebiliriz.
Mesela, burada bir radyo ajansı kurulabilir ya da dağıtım ajansı şeklinde çalıştırabiliriz. Burada önemli şeylerden bir tanesi, çalışan bir radyo örneği var, dünya çapında yayın yapan bir
radyo. Aslında bütün uluslararası radyolar gibi çalışmakta. Özel bir görevi var, sadece bilgi
veren ve dünyanın her yerinden muhabirlere ulaşarak bir uluslararası radyo görevi görmektedir. Ama aynı zamanda özel radyolarla da işbirliği yapmaktadır. İşte, bence buna benzer
bir uygulamayı gerçekleştirebiliriz. Afrika ve Türkiye medyası açısından böyle bir işbirliği yapabiliriz. Bizim tabi ki bu girişim için de aynı zamanda destek vermemiz lazım. Bunun bütçesini bu şekilde desteklerle yapabiliriz diye düşünüyorum. Benim için ilginç konulardan bir
tanesi -Sayın Başkan siz de bahsettiniz- mesela “Eski materyaller, eski ekipmanlar depoda
duruyor” dediniz. Sizin eski dedikleriniz bizim için bazen yeni olarak adlandırılıyor. İşte bizim
ihtiyacımız olan desteğin bir kısmı da buradan gelebilir mesela. Sizin bir kenara attığınız ekipman bizim için değerli ekipman oluyor. İşte bütün bunları bir araya getirerek bir yapı ortaya
koyabiliriz. Çok teşekkürler.
Katılımcı
Ben öncelikle, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkür etmek istiyorum.
Afrikalı meslektaşlarımın söylediklerine katılıyorum, gerçekten güçlü olduklarını hissetmeleri
gerekiyor. Afrika gelecek vaat eden bir kıta, benim de bu anlamda yine bir önerim olacak.
Öncelikle bizlerin bu Forumu bir gün uzatabiliriz, workshop düzenleyebiliriz, burada fikirlerimizi paylaşabiliriz. Türkiye’deki medya çalışanları da yine bu workshop’a katılacaklardır.
Teşekkürler.
Marie-Roger BİLOA
Teşekkürler, Moritanya’da biz genelde şöyle söyleriz, “Sonuncusu en önemlisidir” ve ben sonuncuyum. Çok kısa bir yorum yapmak istiyorum. Bu tür forumlar yapmaya devam edecek-
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
sek, tavsiyelerle sonlandırmadan ve de yapılacak eylemin esasını belirlemeden, farklı meslektaşlarımızın, Türkiye ve Afrika’dan gelen meslektaşlarımızın görüşlerini almadan aslında
bir eylem planı burada oluşturamayız. Yani belki bir bunu oluşturmadan yalnızca önümüzdeki
yıl devam edebiliriz. Bunu oluşturmazsak eğer, eylem programı içinde bir şeyler yapmazsak,
uygulamaya dönük tavsiyeler almazsak bu aslında çok da yararlı olmayan bir forum olacaktır. Burada çok fazla dilde konuşuyoruz, Afrika dilleri var, Türkçe var, yine dünya dilleri var.
Aslında kelimelerin ifade ettiğinden daha fazlasını yapabilmeliyiz, sözde kalmamalı. Yalnızca
Nijer’den gelen meslektaşım 2005 yılında olanları aktardı, söyledikleri yalnızca bu Forumda
anlatılmadı, diğer forumlarda da dile getirildi ama herhangi bir şey yapılmadı. Tüm bunlarla
ilgili ve söylemek istediğim bir eylem planı, eylem programı oluşturulmalı.
Bir diğer şekilde de şöyle ifade edebiliriz, problemlerin üzerine gitmeliyiz. Sahip olduğumuz
problemleri çözecek bir şeyler yapmalıyız. Örneğin, dün bir arkadaşımız şöyle konuşmuştu, tek bir Afrika’dan bahsedemeyiz, farklı farklı kısımları var, birbirinden farklılık gösteren,
çeşitlilik gösteren kısımları ama tabi ki burada pozitif bir farklılıktan, pozitif bir çeşitlilikten
bahsediyoruz. Bir tarafta Kuzey Afrika var, burada Arabistan’dan bahsedebiliriz, Araplardan
bahsedebiliriz, Mısır bulunuyor, Doğu Afrika, Batı Afrika, Güney Afrika. Bunlar aslında her
biri birbirinden farklı olan bölgeler, gelenek, kültür anlamında. Birçok farklı yön bulunduran,
birbirinden farklı bölgeler ama yine tabi ki ortak yönlerimiz de bulunuyor. Halen belki medya
her bir bölgenin özelliklerini göz önünde bulundurarak bir çalışmaya gidebilir. Gerçek faktörleri, örneğin ekonomik faktörleri göz önünde bulundurarak bir çalışmaya gidebilir. Türkiye
eğer gerçekten ciddi ise, tüm bu yapılanlarda ciddi ise farklı faktörleri, bölgesel faktörleri göz
önünde bulundurarak her bir kısmın sahip olduğu bu farklılıkları göz önünde bulundurarak
bir çalışmaya gitmelidir. Burada tek yönlü bir çalışma olmamalıdır. Hem Türkiye’den Afrika’ya
hem de Afrika’dan Türkiye’ye giden iki yönlü bir dayanışma, iki yönlü bir işbirliği olmalıdır.
Aynı zamanda da eğer şöyle söylersek, Afrikalı gazetecilerin yardımı olmadan bir sonuca
varmak mümkün olmayacaktır. Afrikalı gazetecilerin çalışmaları ve Türkiye’den gelen fonla
birlikte Afrika’da oluşturulacak da bir inisiyatif olmalıdır. Türkiye Hükûmetinin tabi ki yardımı
olmadan, Türk gazetecilerin de yardımı olmadan bir sonuç alamayacağımızı söyleyebiliriz. O
nedenle iki taraflı olması oldukça önemli. Bunlar, üzerine vurgu yapmak istediğim üç noktaydı. Çok teşekkür etmek istiyorum. Tavsiyelerimizi bu anlamda değerlendirmeliyiz. Teşekkürler.
Abou Bacar İSSOUFOU
Şu taraftan bir arkadaşımız konuşmuştu, onun söylemlerine yanıt vermek istiyorum. Tam
olarak ne söylediğinizi belki anlamamış olabilirim ama şunu söyleyebilirim, örneğin, Afrika
medya sahipleri için bir etik koduna sahip, belki Fransızca, İngilizcesi de bulunuyor, eğer
web sitemize girerseniz bunu görebilirsiniz. İkinci olarak da vurgu yapmak istediğim nokta
şu olacak, tabi ki ortaya konulan önerileri desteklememiz gerekiyor hem katılımcılarımızın
hem de panelistlerin söylediği öneriler silsilesi vardı, bunları dengeleyebiliriz. Afrika medya
sahiplerini, gazetecilerini, hükûmet yetkililerini ve Türk müttefiklerimizi alarak belki bir işbirliği
oluşturabiliriz. Burada bir kuluçka dönemi oluşturabiliriz. Kaynak kullanımından da bahsetmişti bir katılımcı. Biraz önce de söylendiği gibi burada önemli olan, birbirimizi iyi anlayabilmek, amacımız birbirimizi daha iyi anlayabilmek. Ve de her zaman Türkiye’nin Afrika’yı çok
iyi bilmediği gerçeğini de yadsıyamayız. Afrika da Türkiye’yi çok iyi bilmiyor, bu iki gerçeği
yadsıyamayız. O nedenle de kaynak oldukça önemli, bilgi kaynağı çok önemli. Bilgiyi doğrudan kaynağından alabilmek bence en önemli noktalardan biridir, biraz önce arkadaşımızın
söylediği şey, aslında çok basit ve fark etmesi çok kolay şeylerden.
171
172
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
Daha önce bahsetmemiştim, değinmek istediğim üçüncü nokta, AMI ile ilgili yapılan projeler sizlerin söylediği gibi herhangi bir Afrika radyosu dünya çapında bir yayın yapamıyor.
Buradayken BBC’yi dinleyebiliyoruz ya da herhangi bir şekilde Amerika radyosunu. Bunlar
Afrika istasyonlarına tabi ki katkı sağlayabilir küresel anlamda yayın yapabilmek için, AMI’nin
bir projesi, endişesi de bu. Yine basılı medya içinde, yazılı basın için de bir dağıtım ağına
ihtiyacımız var. AMI’nın yapmaya çalıştığı şeylerden, yardıma ihtiyaç duyduğumuz noktalardan biri bu. AMI fonunun önemli olduğu noktalardan biri de bu, biraz önce de bahsedildi.
Çünkü yazılı basın çok düşük tiraja sahip Afrika’da. Tabi ki çok kötü bir dağıtım ağı olduğu
için düşük, kısır bir döngü bulunuyor. Hadi diyelim ki bir Fransız şirket şu anda operasyon
yapıyordu ama bıraktı artık, herhangi bir şekilde dağıtım, basım, yayın yapmıyor. Yani örneğin
“Afrika’da artık işleyişimizi durdurmak istiyoruz” dedi. Hani, problemler bu şekilde de devam
edebiliyor. Bu anlamda, bir şeyler yapabilmek için bizim gerçekten devamlı bir organizasyona ihtiyacımız var. Aynı zamanda da partnerlere ihtiyacımız var. Türkiye de bu anlamda bize
yardımcı olacaktır. Teşekkürler.
Katılımcı
Ben sadece Moritanyalı arkadaşımın söylediklerine bir ek yapmak istiyorum, Associated
Press örneğini vermişti. Radyo tabi ki daha pratik, pratik derken tam olarak öyle değil belki
ama teknik açıdan bu şekilde belki. Mesela Afrika’daki okuryazarlık oranının düşüklüğüne
dikkat çekmiştim. Daha teknik açıdan baktığımızda, hane başına en az televizyon oranlarının
olduğu kıtalardan biri. Mesela, Galatasaray Üniversitesi’nin 100’üncü yıl kutlamalarını hatırlıyorum, Konferansa katılan Türk medya mensupları demişti ki, “Türkiye’de hane başına en
az üç radyo var, televizyon olmayan ev neredeyse yok” Ama Mali için birçok evde televizyon
olmadığını söyleyebilirim. Ama dünyanın her yerinde, ne olursa olsun, radyo her zaman var,
pille de çalışıyor, her şeyle de çalışıyor. Nereye gitseniz her yerde radyoyu çok kolay bir şekilde sokaktan bile satın alabilirsiniz. Ama televizyon için her zaman elektriğe ya da daha fazla
şeye ihtiyacınız olacaktır. Bu pratikliği söylemek istedim ben sadece. Teşekkürler.
Oğuz HAKSEVER
Bu arada, salondan çok önemli bir öneri ya da biraz eleştiri diyebilirim buna, geldi. “Türkiye’deki meslektaşlarımız neredeler?” biçiminde bir soru. “Onlarla ilişki kurmak istiyoruz”
diyorlar. Hakikaten burada benden, Mustafa Bey’den ve belki birkaç arkadaşımızdan başka
hayır, yok, belki TRT ilgileniyor. Çok önemli, bunu organizatörlerin biraz daha düşünmelerinde yarar var galiba, belki başka organizasyonlar var. Yani yemekler, vs. Meslektaşlarımızı da
buraya yönlendirecek bir cazibe unsuru belki bulmak gerekiyor, ama çok önemliydi. Salondan gelen bu öneri için teşekkür ediyorum.
Efendim, yavaş yavaş toparlıyorum, konuşmacıları dinlerken esinlendiğim ve ürettiğim öneriler daha sonra tekrar dile getirildi. O %n kendi önerilerimden pek fazla bir şey söylemeyeceğim. Ama bir konu var, bu çok önemli. Bakın, biz Türkiye’de özellikle ifade özgürlüğünü,
basın özgürlüğünü Avrupalı meslektaşlarımızın bizim hükûmetlerimize veya bizim ülke yöneticilerimize yaptıkları baskılarla atlatma aşamasındayız. Yani onların bize çok önemli katkıları
oldu. Yani basın özgürlüğü adına, mesleki uluslararası dayanışma çok çok önemli. Bunu
Afrika’daki meslektaşlarımızla niçin yapmayalım. Bir Afrikalı meslektaşımız Türkiye’deki basın
özgürlüğü -pek fazla kalmadı ama gene de var- sorunlarını gündeme getirse acaba ne kadar
büyük bir ses yaratır. Gerçekten bu adamın köpeği ısırması gibi bir durum ortaya çıkarır.
Gerçekten merak ediyorum, mesleki dayanışma çok önemli.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - I. OTURUM
/
Toparlıyorum gündeme getirilen önerileri, iletişim altyapısının geliştirilmesi çok önemli. Işbirliğinin AMI gibi organizasyonlar üzerinden gitmesi, ama bunun da organize yürütülmesi çok
önemli, karşılıklı stajyer alışverişi önerilerden bir tanesi. Önyargıların kaldırılması konusunun
araştırılması gerekiyor. Konuk yazarlık uygulaması burada gündeme getirildi. Kamuoylarını
farklı alanlarda bilgilendirme konusu çok önemli. Afrika deyince sadece safari, dans eden
köylüler, vs olmamalı. Sadece bunlar gündeme getirilmemeli. Afrika hep alıcı olmamalı önerisi getirildi, gerçekten önemli. Ama onun peşinden den “Elinizdeki kullanmadığınız ekipmanların bize çok yararlı olacağı” biçiminde bir görüş dile getirildi.
Dayanışma, dayanışma, dayanışma… Afrika’nın yayınlarının Türkiye’ye gelmesi, bu dikkat
çekici bir öneridir. En son, en yararlı, daha doğrusu toparlayıcı öneri veya dokunaklı öneri:
“Afrika’nın haberini niye Afrikalı gazetecilerden, meslektaşlarınızdan almıyorsunuz?” Çok çok
teşekkür ederiz bu değerli toplantı için. Hem panelistlerimize… Gerçekten benim için çok
çok hoş bir deneyim oldu. Konu çerçevesi içerisinde benim müdahaleme gerek kalmadan
tamamladık. Üstelik süreler de tam zamanında kullanıldı, bu da Türkiye’de bizim pek fazla
alışık olmadığımız bir şey.
173
174
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
A SALONU
II. OTURUM
TÜRKİYE ve AFRİKA ARASINDAKİ
TİCARİ ve EKONOMİK İLİŞKİLERİN GELECEĞİ:
MEDYANIN SÜRECE ETKİN KATILIMI
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
A SALONU - II. OTURUM
Türkiye ve Afrika Arasındaki Ticari ve Ekonomik İlişkilerin Geleceği:
Medyanın Sürece Etkin Katılımı
Moderatör: Ahmet YAKICI
Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı - Türkiye
Konuşmacılar : Okan MÜDERRİSOĞLU
Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi - Türkiye
Edmond RAKOTOMALALA
Midi Madagasikara Ekonomi Şefi - Madagaskar
Coulibaly ABDOULAYEI
Devlet Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Sekreteri - Nijer
Tetchiada SYLVESTRE
Afrique Leadership Ekonomi Dergisi Yayın Yönetmeni - Kamerun
Paul SON-BENGA
Brazaville DRTV Genel Müdürü – Kongo
/
175
176
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
Ahmet YAKICI
Moderatör
Hepinize saygılar sunarak oturumu başlatmak istiyorum.
Değerli Afrikalı dostlarımız hepiniz ülkemize hoş geldiniz.
Türkiye ile Afrika’nın ticari ve ekonomik ilişkilerinin bütün
yönleriyle tartışılacağı oturumda medyanın bu süreçteki
rolü üzerinde duracağız. Sözü konuşmacılara bırakmadan
önce Türkiye’nin ekonomik verilerine ilişkin bazı rakamlar vermenin yararlı olacağına inanıyorum.
Türkiye, hızlı bir büyüme trendi yakalarken aynı zamanda geçtiğimiz yıl 77 milyar Dolar cari
açık verdi. Ancak ekonomik ve siyasi istikrar nedeniyle cari açığı finanse etmekte zorluk çekmedi. 2011 yılı sonunda ve 2012’de alınan tedbirlerle açıkta önemli bir düzelme meydana
gelmeye başladı. Kamu borç stoku 2011 yılında % 39.4, bütçe açığı, gayri safi yurt içi hasılaya oranı % 1.4 seviyesinde gerçekleşti. Dolayısıyla, makroekonomik dengeler çok sağlıklı
bir şekilde devam ediyor. Türkiye’yle Afrika arasındaki ilişkilere ve bu oturumun esas konusu,
gelecekteki ilişkilerimizde dizayn etmekte dikkat etmemiz gereken, ele almamız gereken istatistiklere kısaca bakmakta fayda bulunmaktadır.
Türkiye’nin 2011 yılındaki Afrika ile dış ticaret hacmi 20 milyar Dolar seviyesinde. Geçen sene
Afrika’ya 10 milyar Dolar ihracat yaptı ve 9 milyar Dolar civarında ithâlât gerçekleştirdi. Afrika
ülkelerine 2011 yılına kadar 5 milyar Dolar seviyesinde yatırım yaparken, özellikle Mısır’a,
Tunus’a, Cezayir’e yapılan miktar ön plana çıkmaktadır. Müteahhitlik sektöründe Afrika ülkelerinde 40 milyar Dolarlık proje gerçekleştirirken, bu zamana kadar dünyada 206 milyar
Dolarlık projelerin 40 milyar Doları Afrika’dandı. Dünyada çok önemli bir seviyeyi yakalayan
Türk müteahhitlik sektörünün Afrika’da da çok önemli işler başardığını Afrikalı dostlarımız
biliyor. Bizim 2012 yılından itibaren şöyle bir değerlendirmemiz var: Türkiye’nin bugün 376
milyar Dolarlık dış ticaret hacmi içerisinde Afrika’yla olan 20 milyar Dolarlık ticaretimiz hem
Türkiye’nin, hem de Afrika’nın gücünü yansıtmıyor. Bu rakamları çok daha yukarı çekebilmek
için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, Ekonomi Bakanlığı olarak, bütün bakanlıklarımız olarak her türlü tedbiri alıyoruz. Aldığımız tedbirler arasında, üst düzey ziyaretleri arttırılması yer
alıyor. Büyükelçiliklerimizin sayısını arttırdık, 30’a ulaştı. Özellikle ticari ve ekonomik ilişkileri
arttırabilmek için 32 ticaret müşavirini Afrika ülkelerinde görevlendiriyoruz, bunu çok daha
arttıracağız. İş konseyi, fuarlar, ikili ilişkiler, ticaret heyetleri, alım heyetleri, yani ticaret politikası araçlarının bize sağladığı her türlü imkânı sonuna kadar kullanacağız. Afrika bizim
için çok önemli; tarihi bağlarımız var, güçlü ilişkilerimiz var ve bunu daha da çok arttırmamız
lazım. Bugün TİKA çok önemli fonksiyonlar görüyor. Afrika’nın her sıkıntısında Türkiye gücüyle orada yer alıyor. Türkiye güçlendikçe, zenginleştikçe, büyüdükçe Afrikalı dostlarımız
da bundan yararlanacak. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak her türlü tecrübemizi Afrikalı dostlarımızla paylaşacağız, paylaşıyoruz. Ticaret müşavirlerini çağırıp burada eğitiyoruz.
Onların ekonomiyle ilgili birimleriyle doğrudan temasa geçiyoruz, ilişkilerimizi çok güçlü hâle
getirmek istiyoruz.
Bu ilişkileri daha ileri bir boyuta ulaştırabilmek için medyanın rolünü çok önemsiyoruz. Bu
oturumda, Afrika’nın bilinirliliğini, Afrika’yı tanıtacak, Türkiye’yi tanıtacak dostlarımızın desteklerine, katkılarına ihtiyacımız var. O nedenle bu oturum bizim için çok önemli. Öncelikle, bu
oturumda konuşacak dostlarımızı, gazetecilerimizi, medya temsilcilerimizi sizlere tanıtmak
istiyoruz.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
Sayın Okan Müderrisoğlu’nu herkes biliyor. Türkiye’de çok önemli bir gazetecilik görevi üstleniyor. Uzun süredir Sabah gazetemizde yazıyor, Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi. Bu oturuma katıldığı için kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Afrikalı dostlarımız izin verirse önce Sayın Okan Müderrisoğlu’na söz vermek istiyorum, çünkü kendisinin başka bir programı daha var. Sayın Müderrisoğlu buyurun efendim.
Okan MÜDERRİSOĞLU
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Afrika’dan gelen
meslektaşlarımıza, değerli dostlarımıza da hoş geldiniz diyorum. Türkiye-Afrika Medya Forumu’nda konuşma imkânı
veren Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne, organizasyonda emeği geçenlere de ayrıca teşekkür ediyorum. Türkiye’nin ikinci büyük medya kuruluşunda 20 yıldır
çalışıyorum. Ağırlıklı olarak ekonomiyle ilgili konularla ilgilendim, bu vesileyle Afrika ülkelerinin bazılarını görme şansına sahip oldum.
Öncelikle, Afrika’ya olan ilgimi ya da başlangıcını sizlerle paylaşmak istiyorum. Üniversitede
uluslararası ilişkiler okurken 1985 yılında daha çok Güney Afrika Cumhuriyeti ve ırkçılıkla ilgili
gerçekle yüzleşmiştik ve bizim için çok ilginç bir anlatım olmuştu. 15 yıl sonra, 2000 yılında
gazeteci olarak Güney Afrika Cumhuriyeti’ni görme fırsatım olduğunda Soweto’ya gitmek
istedik, bize çok güvenli olmadığını söylediler. Beyazlara karşı çok sert bir duruş, tepki olduğunu ileri sürdüler. İnat ettik ve kitaplarda okuduğumuz gerçeklerle yüzleşmek istedik, doğrusu olağanüstü bir tecrübeydi. Afrika’ya ilişkin ilk izlenimim, renge dayalı ayrımın ne kadar
dramatik, ne kadar gayri adil ve sürdürülemez olduğuydu. Açıkçası, bir Türk olarak ya da
Türkiye’den bakan bir insan olarak, böyle bir geçmişimiz olmadığı için de çok mutlu oldum.
Daha sonrasında, ağırlıklı olarak Kuzey Afrika ülkelerinin hepsini, Mısır, Fas, Tunus, Cezayir,
Libya, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kamerun’u görme fırsatına sahip oldum.
Sizlerle bir ilginç anekdot daha paylaşacağım, Kenya’da, Nairobi’de Türk Büyükelçiliğinde
evlendim. Biz evlenmeyi Kenya’da yapalım dediğimizde çok sayıda arkadaşımız, “aklını mı
kaçırdın, ne işin var Afrika’da” demişti. Hâlbuki her yönüyle cazip, görmeye, keşfetmeye
değer bir kıta. Gerçekten birbiriyle çok farklı, ama aynı zamanda ortak paydaları bulunan
ülkeler topluluğu. Şunu da samimi olarak söylemekte fayda var, Türkiye’de Afrika farkındalığı
aslında yeni yeni gelişiyor. Türkiye, bulunduğu konum itibarıyla yakın coğrafyasıyla çok güçlü
bağlara sahip bir ülke. Doğal olarak Avrupa Birliği ülkeleri, Balkanlar, Türk cumhuriyetleri
başta olmak üzere Kafkas ülkeleri, tabi ki Orta Doğu ve bir ölçüde Kuzey Afrika yakın zamana
kadar penceremiz bu ülkelerle sınırlıydı.
Ekonomiyle ilgilenen birisi olarak, kendi deneyimlerimden size aktarmak istediğim husus
şudur ki, kişi başına 3 bin Dolar milli gelir seviyesi -ki bu, Türkiye’nin 1990’lardaki gelir seviyesidir- bir ülkeyi ancak kendi içine kapatıyor ve sadece kendi iç problemlerinizle, ancak
yakın ülkelerle ilgilenebiliyorsunuz. 10 bin Dolar milli gelire ulaştığınızda bölgesel bir aktör
kimliğine daha yakın bir pozisyon alıyorsunuz ki bugün Türkiye böyle bir ülke. 20 bin Dolar
eşiğini aştığınızda artık küresel her konuda varlığınızı hissettirmeniz mümkün, Türkiye öyle bir
perspektifi de olan ülke.
Afrika farkındalığının Türkiye’de 1990’ların sonunda geliştiğini ama asıl 2000’li yılların ortalarından itibaren daha üst bir seviyeye ulaştığını söylemek lazım. O ana kadar iki yönlü Afrika
177
178
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
bilgisine sahiptik: Birinci yönü, ağırlıklı olarak Türkiye’de futbol oynamaya gelen Afrikalı sporcuları görüyorduk, bizim için Afrika, onların ülkelerine dair aktarımlarından ibaretti. İkincisi de
İngiltere başta olmak üzere Fransa gibi AB ülkelerine gittiğimizde, değişik Afrika ülkelerinden
gelen gazeteci, iş adamı gibi farklı temsilcilerle konuşmalarımızdan edindiğimiz bir Afrika
bilgimiz oluyordu, açıkçası, bununla sınırlıydı. Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin Afrika’ya
bakışının çok yönlü ve aynı zamanda adil bir temel üzerine inşa edilmeye çalışıldığını görüyorum ve bundan da mutluluk duyuyorum.
Afrika ülkelerinin bazılarında şöyle bir dual (ikili) yapı gözlemlemiştim, bu benim kişisel gözlemim, paylaşmayanlar olabilir. Bir yanda, Afrika’nın sömürülmesine, kaynaklarının tek taraflı olarak transfer edilmesine duyulan bir kızgınlık, bir ölçüde az gelişmişlik ya da gelişme
problemlerinin her türlüsüne isyan. Ama aynı zamanda, bu problemleri yaratan bazı ülkelere,
belki de ekonomik refahlarından ötürü duyulan bir sempati, hayranlık, yani hem soruna isyan etme, hem de Afrika’nın geçmişindeki sorunların kaynağı olan ülkelere de, belki yüksek
refah düzeyinden ötürü bir özlem; bir bunun altını çizmek isterim. Bir de Afrika’ya sadece
doğal kaynaklar gözüyle bakıldığı gerçeğini özellikle vurgulamak istiyorum. Gözlediğim bazı
ülkelerde, statükonun bekçisi hâlinde, ülkenin yönetimini şu ya da bu şekilde kontrol altında
tutan, ama kaynakları halkın yararına ve halkın lehine dağıtmayan yönetimlerin varlığı söz
konusu. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, benim gördüğüm en ilginç ve bende en sarsıcı etki
yaratan ülkelerden biriydi. Bir yandan hava limanında özel iş jetlerini gördük, elmas ticareti
yapan ve Belçika’ya doğrudan uçuş yapan uçaklar, yani bir zenginlik transferi, ama öbür
yandan, hava alanından şehre doğru gittikçe gerçekten insanın tüylerini diken diken eden
bir az gelişmişlik manzarası. Benim açımdan, zenginlikle fakirliğin bu kadar iç içe geçtiği çok
ilginç bir deneyimdi.
Bugün Afrika’yı, yeni dünya düzeninin yeniden çıkış kaynağı olarak yorumlamak mümkün.
Artık hiçbir sistem, özelde ekonomik sistem adil, dengeli değilse sürdürülebilir olma özelliğine sahip değil. O nedenle, Afrika’yı sadece kaynaklarının tek taraflı transferi şeklinde yorumlayan ve ilişki biçimini bağımlılığa doğru oturtan eski modelin zannedersem sonuna geliyoruz. Yeni dünya düzeni, yüksek teknoloji etkili bilgi paylaşımıyla her konunun sorgulandığı
ve her adil olmayan ilişkinin artık arka planının araştırıldığı bir döneme bizi götürüyor. Afrika
gerçekliği, doğal zenginliği, insan kaynaklarının oldukça yetiştirilebilir olmasıyla bambaşka
bir örnek. Benim gördüğüm Türkiye merkezli Afrika açılımında, karşılıklı yararı esas tutan,
insanı insan olma özelliğiyle yücelten, bu nedenle onurlu, dengeli, sürdürülebilir, sadece
ekonomik olmayan, siyasi, kültürel, toplumsal her alana yayılmış çokyönlü ilişki biçimi. Bu,
Türkiye-Afrika perspektifinde belki ülke bazında da ayrıştırılarak ele alınması ve sürdürülmesi
gereken bir yaklaşım tarzı. Sadece işin ekonomisi itibarıyla baktığınızda, Afrika’nın bazı ülkeler tarafından, -buna Çin’i dâhil etmek mümkün- yeniden keşfedildiği yeni bir aşamadayız.
Uluslararası kurumlardaki varlığı ve temsil kabiliyeti, uluslararası sorunlara bakışı, ortak dil
geliştirme kabiliyeti ve kapasitesi, demokrasiye olan özlemi ve kaynakların dengeli dağılımına dönük hedef ve arzularıyla Afrika’nın bugün Türkiye’deki algısı az önce saydığım başlıklar altında toparlanıyor. Türkiye’nin de, bölgesel aktör olarak uluslararası sorunlara bakışı,
benim gözlemlerime göre, Afrika’da bu başlıklarla birebir örtüşüyor. O %n, tarihi bir fırsatı,
bir sinerjiyi yakalamış durumdayız. Sayın Müsteşar rakamsal boyutunu ortaya koydu, o %n,
1985’ten bugüne kadar gözlemlerimi ve bugünkü gelişmeleri sizlerle paylaşmayı daha faydalı gördüm.
Bir süre önce yine Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün organizasyonuyla değişik Afrika ülkelerinden gazeteci arkadaşlarımızı Sabah Gazetesinde ağırlamıştık. Önümüz-
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
deki dönemde yine doğrusal temas içinde olmayı arzu ederiz. İşte o zaman, birbirimizi tanımak ve bu tanışıklığı avantaja dönüştürmek imkân ve fırsatlarına sahibiz. Biz özelde Sabah
gazetesi olarak, genelde Türk medyası olarak Afrika’yı yeniden keşfetme aşamasındayız.
Gazeteci dostlarımıza, haber ilişkisi başta olmak üzere bilgi paylaşımı konusunda açık olduğumuzu belirtmek istiyorum. Arzu edenler iletişim bilgilerimi Organizasyon Komitesinden
temin edebilir. Tekrar hepinize hoş geldiniz diyorum. Umarım bu toplantıların devamı gelir ve
uzun süreli, uzun ömürlü ilişki bakımından da bir ilk adım olur. Tekrar emeği geçenleri kutlarken sizlerin Türkiye’de, Ankara’da, İstanbul’da güzel saatler geçirmenizi diliyorum. Teşekkür
ediyorum.
Edmond RAKOTOMALALA
Sayın Başkan, bana söz hakkı verdiğiniz için teşekkür ederim. Türk Hükümetine de bizi buraya davet ettiği için teşekkür ederim.
“Türkiye ile Afrika arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin geleceği ve medyanın bu sürece etkin katılımı”. Konu o kadar
açık ki, Türkiye ile Afrika arasındaki ticari ve ekonomik ilişkinin çok parlak bir geleceği var. Biraz önce Sayın Başkan çok etkileyici veriler verdi. Birçok
Afrika ülkesinde, Türkiye ile ortaklaşa yapılan inşaat alanları var. Örneğin Nijerya’nın Kuzeyinde yol yapıldı. Nil üzerinde Alfaya Köprüsünü de örnek verebiliriz. Daha sayamadığım birçok
ortak yapım var. Türkiye ekonomik olarak Afrika’daki varlığını ispatlamıştır. Gelecekte de iki
ülke arasındaki işbirliği gelişecektir. Biraz önceki oturumda, İbrahim Şahin bey dedi ki, “Afrika
ülkeleri Türkiye için dosttur.” bu çok teşvik edici bir söz. Çünkü gelecekte iki ülke arasındaki
ilişkiye farklı bir yaklaşım var demek ki. Yani özet olarak, bu ilişkiler “karşılıklı çıkar ilişkileri”
olarak adlandırılabilir. Yani hem Afrika hem de Türk tarafı için avantajlı ilişkiler.
Bu süreçte, medyanın çok önemli rolü var elbette. Yakın zamanda yaşadığım bir olayı anlatayım; Başkanın dediği gibi, Türkiye, Afrika’ya birçok ekonomi heyeti gönderiyor. Geçen Şubat
ayında, Madagaskar’a bir heyet gelmişti. Ben de Bakanlık tarafından davet edildim. Orada,
Türkiye’nin Madagaskar Büyükelçisi ile tanıştım. Biliyorsunuz elçilik 2011 yılında açıldı. Orada şunu fark ettim, bir iletişim eksikliği vardı. Bu işin medyatik kısmı için, ben, ulusal televizyondan ve ulusal radyondan birer dostum bulunuyordu. Bu önemli bir faaliyetti. Medyanın
böyle süreçlerde rolü çok önemlidir. Türk heyetinin Madagaskar’a gelişinden çok az kişinin
haberi oldu. Oysa ki bu önemli bir olaydı. İlişkilerimiz açısından, daha iyi bir gelecek için iletişimi geliştirmemiz lazım. Hatta Türk heyetinin bu ziyareti bazı politik analistler tarafından çok
farklı yorumlandı. Madagaskar politik kriz yaşıyor biliyorsunuz, bu analistler dediler ki; Türkler
bu krizden faydalanarak geleneksel ortaklarımızın yerini almaya geldi. Yani Türkiye ve Afrika
arasında iyi bir ilişki sağlamak için iyi bir iletişime ihtiyaç var. “Çin hatasını” önlememiz gerekiyor. Çin de Afrika’da yatırım yapıyor. Çinlilerin en büyük hatası da iletişim kurmamak. Bunu
neden söylüyorum, çünkü Çinliler, Afrika’ya ve Madagaskar’a çok yatırım yapıyor ama genel
kanı şu; Afrika’ya, Çinliler kalitesiz mal getirir. Bu düşünce iletişimsizlikten kaynaklanıyor.
Sonuç olarak Türkiye ve Afrika arasındaki ilişkiyi güçlendirebilmek için iletişim büyük önem
taşıyor. İlişkilerin çok parlak bir geleceği var. Somut bir öneri getirmek gerekirse, mesela Büyükelçilikle çalışan gazeteci havuzları oluşturulabilir. Sonuç olarak, Afrika’ya heyet geldiğinde
179
180
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
eğer ki heyetin suiistimali varsa, gazetecinin görevi bunu ortaya çıkarmaktır. Amaç her iki
taraf için de kazançlı ilişki kurmaktır. Teşekkür ederim.
Coulibaly ABDOULAYEI
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli katılımcılar, sizlerin
karşısında böylesi bir buluşmada söz almak benim için büyük bir mutluluk. Burada bulunan Nijerli meslektaşlarımın
adına da Forumu düzenleyenlere teşekkür etmek isterim.
Ayrıca buraya geldiğimizden beri gördüğümüz ilgi ve sıcak
karşılama için de teşekkür ederiz.
Baylar bayanlar, değerli katılımcılar bildiğiniz gibi artık sadece Çin, Hindistan, Brezilya veya Güney Afrika, Afrika’yla ilgilenmiyor. Türkiye’nin Afrika’daki ekonomik ve diplomatik varlığı çok gelişti ve dikkat çekmeye başladı. Özellikle Sahra Altındaki Türk Büyükelçiliklerinin sayısı arttı, Afrika kıtasındaki Türk yatırımcıların sayısı da öyle.
2009 Mayıs ayından beri Ankara, Sahra Altında birkaç Büyükelçilik açtı, Yaonde, Kampala,
Luanda, Bamako gibi. Bugün Afrika kıtasında en az 30 Türk Büyükelçiliği var. En son, 2011
yılında Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül tarafından Akra’da açıldı. Gana ve Gabon’a yaptığı ziyaretler ile birlikte Türk Devlet Başkanı 2007 yılından beri 4’üncü Afrika ziyaretini gerçekleştirdi. Uçağında 120 iş adamı bulunuyordu. Bu da Türkiye’nin Afrika’ya göstermiş olduğu
ilginin ispatıdır. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti Başkanını Sayın Recep Tayyip Erdoğan da
Afrika’ya ilgisini vurgulamıştır. Türkiye ile Afrika arasındaki ortaklığın gelişimini göstermek için
Nijer örneğini vermek isterim. Ankara yakın zamanda Nijer’de Büyükelçilik açmıştır. Ve yine
iki ülke iş adamlarının kurduğu bir ortak yapı var. Adı “Nijero-Türk Derneği”. Amacı iki ülke
arası ticareti desteklemek ve dostluk, dayanışma bağlarını güçlendirmektir. Bu dernek şu
anda Nijer basını ile temas halinde, böylece faaliyetlerinin şeffaflığını sağlayabiliyor.
Aslında şunu iyi belirtmek gerekir, Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkiler TUSKON sayesinde
ivme kazanmıştır. 2005 yılında Türkiye ile Afrika arasında ticari bir köprü oluşturmuştur. Ayrıca
TUSKON, medyanın etkin katılımı ile Türk yetkililerin Afrika seyahatlerini organize ediyor. Aynı
Konfederasyon 2008 yılında Türkiye-Afrika Iş birliği Zirvesi’ni düzenledi, söz konusu Zirveye
Afrika kıtasından 49 ülke katıldı. Türk Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin, Afrika’nın sesi olma arzusunda olduğunu dile getirmişti. Türkiye’nin Afrika’ya olan ilgisi, 2008 yılında açılan Ankara
Üniversitesi Afrika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi ile kendini gösterdi. Baylar,
Bayanlar, Türkiye-Afrika Medya Forumu Değerli Katılımcıları, bu uzun sunumumun nedeni
Türkiye’nin Afrika’ya göstermiş olduğu ilginin altını çizmekti. TUSKON’un faaliyetleri Türkiye
ile Afrika ülkeleri arasındaki ticaretin nitelik değiştirmesinde büyük rol oynamıştır.
Bugün Ankara’da organize edilmekte olan Türkiye-Afrika Medya Forumu bir başlangıçtır. Ve
halkların yakınlaşmasını vurgulaması açısından önemlidir. Bunun medya, burada bir araya
gelenler sayesinde başarıldığını düşünüyorum. Bu temel noktadan hareketle, Türk ve Afrika
medyalarının karşılıklı olarak birbirlerine yatırım yapmaları, aynı zamanda barış, istikrar ve
güvenliği ön plana çıkaran bir yayın politikası izlemeleri bir zorunluluktur. Hiçbir konu halkın
güvenliğinin önüne geçmemelidir. Dünkü oturumlarda birlikte geldiğimiz arkadaşım Albert
Chewu’nun da altını çizdiği gibi, medya; Türkiye ve Afrika’nın doğal, tarihi, coğrafi ve sosyoekonomik yapısını karşılıklı olarak birbirine anlatmalıdır. Afrika’daki medya kuruluşları, kıtaya
gelen Türk yatırımcılarla daha yakın ilişkiler kurmalı, doğal kaynakları, ekonomik potansiyeli
ve toprak zenginlikleri konusunda neler yapılabileceği noktasında görüşlerini almalıdır. Aynı
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
zenginliklerden Türk medyasının da haberdar olması gerekiyor. Kısacası barış ve istikrarın
sağlanması yönünde medya gerekli sorumluluğu göstermelidir.
İlki düzenlenen bu etkinliğin devamının sağlanması noktasında her iki taraf medya kuruluşları
ve mensupları sorumluluk üstlenmelidir. Türkiye ve Afrika’nın sosyal, ekonomik fırsatlarından
her iki taraf da eşit şekilde yararlanmalıdır. Özellikle Batı Afrika’daki Müslüman topluluklarının Türkiye için iyi birer ortak olabileceği de vurgulanmalıdır. Çünkü Müslüman ülkelerin/
toplulukların dünyaya açılabilmesi bakımından medyanın büyük bir öneme sahip olduğunu
düşünüyorum.
Son olarak kısaca Türkiye-Afrika Medya Forumu hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.
Medya kuruluşları arasında bilgi paylaşımı ve eğitim konularında işbirliği yapılabileceğine,
Forum’un da buna zemin hazırlayacağına inanıyorum. Gazetecilerin eğitimi konusunda ortak girişimlerde bulunulmalı ve televizyonlar arasında program değişimi yapılmalıdır. Bu çalışmaların Fransızca ve İngilizce temelli olmasının önemine işaret etmek istiyorum. Çünkü
Türkiye ile Afrika arasında iletişim sorununun öncelikli konulardan olduğunu görüyorum. Son
bir nokta politikacılara, yöneticilere sorumluluk düşmektedir. Ortak zirveler düzenlenmeli ve
bu forum buna itici güç oluşturmalıdır. Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkilerin karşılıklı saygı
ve partnerlik ilişkisi çerçevesinde geliştirilmesi önemlidir. Karşılıklı saygı, kazan-kazan ilkeleri
temel alınmalıdır. Bunun medya sayesinde başarılabileceğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Tetchiada SYLVESTRE
Türkiye ile Afrika arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerde
medyanın oynadığı kilit rolü açıklamadan önce, bence ilişkilere dair bazı belirgin olayları hatırlatmak gerekiyor. Aslında, çok önceden de Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile ilişkileri
vardı, daha çok Akdeniz havzasında olanlar ile. Bugün ise
durum tamamen farklı, Türkiye doğruca Aşağı Sahra ülkelerine girmek istiyor. Bu durum, Ankara’da AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2003 yılından beri Başbakan ve Sayın
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra, 2007 den itibaren Yeni Afrika Vizyon’u
ile birlikte değişti.
Öte yandan, küresel finans krizinden önce, dünyanın tanık olduğu muazzam bir büyüme var.
Bu olay, Afrika ülkelerinin, özellikle petrol üreticisi ülkelerin önemli oranda büyümelerine, ekonomi sahnesinde gelişmekte olan ülkeler sınıfına girmelerine ve ticaret fazlasıyla tanışmalarına neden oldu. Petrole, madenlere veya hububata olan ihtiyaçları büyümelerini engellemedi
ve Afrika’nın zenginliklerine olan talep çok fazla beklemedi. Bu bağlamda, Türkiye, diğer
gelişmekte olan ülkeler -Suudi Arabistan, Güney Kore veya Güney Afrika dışındaki Brezilya,
Rusya, Hindistan, Çin- örneğinde olduğu gibi, imalat ürünleri veya diğer yollarla ikili ilişkilerini
çeşitlendirmenin yollarını arıyor.
Mademki burada onu konuşuyoruz, Türkiye 75 milyona yakın nüfusuyla Dünya Bankası verilerine göre % sekizlik süper bir büyümeye imza attı. Breton-Woods kuruluşunun OECD’ye
dayandırdığı öngörülere göre, Ankara ekonomi makinası, devasa ekonomik ihtiyaçlara karşı
koymak zorunda: Bundan böyle gelişmesini sürdürebilmek için ekonomisini koruması gere-
181
182
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
kiyor, bu şart. Ve Türk yetkililer bu son dönemde Afrika’nın onları kısmen memnun edeceğinin bilincine vardı. Bunun devamında, bir stratejik ortaklık oluşturmanın zirvesi olarak kabul
edilebilecek birçok politik toplantı organize ettiler.
Ekonomik açıdan çekiciliği kanıtlanmış bir Afrika için ne söylenebilir ki? Gelişme için inanılmaz bir potansiyel taşıyor: Ormanlar, tarıma elverişli araziler, yeraltı petrol yatakları, birinci
kalite madenler, altyapı kurmaya uygun bir nüfus, ekipmanlar, enerji, vs. Normal olarak tüm
bunlar doğrudan yabancı yatırımları (FDI) kendine çekiyor. Ernts & Young’ın son araştırmasına göre, Afrika’da doğrudan yabancı yatırımcı sayısında 2011 yılında % 27 artış oldu ve 2007
den beri ortalama % 20’lik bir gelişim gösterdi. 2003 ve 2011 yılları arasında, büyük projelerin
yıllık sayısı 339’dan 857’e yükselmiştir. Bu dönemde, 15 ülke bu yatırımların % 82’sinden
sorumluydu, Güney Afrika % 16 ile aslan payını alırken, onu Kuzey Afrika -Mısır, Fas, Cezayir
ve Tunus- takip ediyordu. Afrika’nın en kalabalık ülkesi Nijerya ve petrol zengini Angola da
aynı zamanda yatırımcılar için iştah uyandırıyor. Sektörler açısından, sermaye yoğun olarak
altyapıya % 38,3, üretime % 29,9 yatırım yaptı ve temel hammaddelerin işletilmesi söz konusu oldu. Ve böyle bir tabloda, eğilim, gelişmekte olan ülkelerin önde gelen aktörler haline
gelmesidir. Afrika’da 2003’te iştiraklerin 99 olan proje sayısı 2011 yılında gelişmiş ülkelerin
319 olan sayısını geçerek 538’e yükseldi.
Çin veya Hindistan, hatta Birleşik Arap Emirlikleri hâlâ önemli olsalar bile, Ernst & Young, Güney Kore, Suudi Arabistan ve tabi ki Türkiye gibi ülkelerin dikkat çekici bir katılımı olduğunun
saptamasını yapıyor. Ernst & Young, Afrika’daki doğrudan yabancı yatırımların 2015 yılında 150 milyar Dolara ulaşabileceğini hatırlatarak bir Afrika patlamasına işaret ediyor, ancak
geçen yıl bunu dünya ölçeğinde sadece % beş oranında temsil edebildiler. Ernst & Young
uzmanları uzun vadede üç ana zorluk kaldığında ısrar ediyorlar: “her zaman değişken, bozuk
ve diğer bölgelere göre genel olarak daha riskli olarak bilinen Afrika algısını geliştirmek; bölgesel entegrasyonu hızlandırmak ve son olarak altyapı açığını tamamlamak.” Yine de geriye
önümüzdeki on yıl içinde Afrika’nın güçlü büyüme beklentileri var -% 4 ile 5 arasında, sadece
Asya’nın gerisinde-. Bu avantajları hesaba katıldığında, Afrika’nın öneminin bilincinde olan
Ankara, büyümesini sürdürebilmek için Afrika ile “Ticaret Köprüsü” başlattı. İlk adım Mayıs
2006’da İstanbul’da atıldı. Bu ilk organizasyon Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye
İş Adamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) tarafından organize edildi. Ticaret
Köprüsü Forumu sadece Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkilerin gelişmesine büyük ölçüde
katkısı olan bir forum değildi, aynı zamanda her iki tarafta da bulunan potansiyel yatırımların
dönüşümüne de katkı yaptı.
Daha sonra bunu birçok üst düzey forum izledi, 19 Ağustos 2008’de yeni bir tür bir ortaklık
lansmanı içeren birinci Türkiye-Afrika zirvesi İstanbul’da tamamlandı. 50 ülkeden devlet ve
hükümet başkanları, bakanlar ve üst düzey yetkililerin katıldığı bu zirvede, iki ana belge kabul
edildi, “Afrika-Türkiye Ortaklığı İstanbul Deklarasyonu” ve “Afrika-Türkiye Ortaklığı Iş birliği
Çerçevesi”. “Afrika-Türkiye Ortaklığı İstanbul Deklarasyonu” Afro-Türk ortaklığını her düzeyde
ve her alanda pekiştirme ve genişletme gerekliliğinin altını çiziyor ve Afrika ülkeleri ve Türkiye
arasında uzun vadeli, eşitlik ve karşılıklı faydaya dayalı kalıcı bir ortaklık yaratma amacını
vurgulamaktadır. 2003’ten çok daha önce, Türkiye Afrika Birliğinin gözlemci üyesi oldu. Ve
geçen 2011 yılı Mayıs ayından beri Afrika Kalkınma Bankasının (AfDB) bölgesel olmayan
üyeleri arasına girdi. Afrika yılı olarak belirlenen 2005 yılından bu yana Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Afrika’da 30’a yakın proje başlattı.
Ocak 2012’de Türkiye, Afrika Birliği tarafından Addis Ababa’da “stratejik ortak” ilan edilirken,
Türkiye de üst düzey bir sosyo-ekonomik ve hatta siyasi işbirliğinin gerçek çerçevesini oluş-
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
turmaya çalışmaktadır. Ankara, ayrıca Afrika’da 15 yeni büyükelçilik açmaya karar verdi. Tüm
bunları yaparken, dikkat çekmek isteriz ki 2009 yılından bu yana Ankara, Sahra’nın güneyinde on yeni elçilik açtı Bamako, Abidjan, Kampala, Yaoundé ve Luanda dahil olmak üzere
toplamda 30’a ulaştı. Sonuncusu Cumhurbaşkanı Gül tarafından 24 Mart 2011’de Akra’da
açıldı. Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün söylediğine göre, Afrika deneyimi ile ticaret her yıl %
10’dan fazla ilerleme sağlamış ve 2001’de 1,5 milyar Dolarken, on yıl sonra 20 milyar Dolara
-14 milyar Avro- yükselmiştir. Ankara’nın hedefi 2012 yılı sonuna kadar ticaretin 50 milyar
Dolara ulaşmasıdır. Her ne pahasına olursa olsun yabancı yatırımcıları çekmek için uğraşan
Afrika ülkeleri için bu bir nimettir.
Bana, “bunda yeni olan ne var?” diye sorabilirsiniz. Burada basit olarak ortaya çıkan yeni
unsur şu: Türkiye, Afrika’nın sadece enerji potansiyeli ile ilgilenmiyor, ekonominin tüm sektörlerine yatırım yapmak istiyor: tüketim malları, tekstil ürünleri, ilaç, ahşap, madenler, tarım ve
inşaat... Aslında tüm ekonomi sektörleri Türk girişimcilerini ilgilendiriyor. Böylece, Türk tekstil
sektörü örnek teşkil edecek şekilde birçok atölyesini Etiyopya’ya taşıdı ve Atatürk’ün ülkesi
orada en büyük girişimcilerden biri oldu. Kamerun’da bir Türk şirketi yüksek kalitede yatak
ve deri mobilya üreterek dışarıya ihraç ediyor. Gana’da da Gabon’da olduğu gibi, Türkler
endüstriyel balıkçılık potansiyelini anladılar ve Moritanya’da yaptıkları gibi geliştirdiler.
Böylece durumu gözler önüne serdikten sonra, bu süreçte medyanın rolü nedir? Türkiye’nin,
inkâr edilemez bir biçimde, büyümesini beslemek için petrol, hammadde ve ticari potansiyel
açısından çok zengin olan Afrika kıtasına yerleşmeye karar verdiğini biraz önce söyledik.
Şimdi, biz medyada çalışan insanlar, sanırım bizim bir ödevimiz ve oynanacak bir kartımız
var. Ve mademki Afrika inanılmaz gelişme potansiyeli olan bir kıta, Alman Şansölyesi Angela
Merkel’in düşüncelerini iyice açıklamak anlamında, Afrika ve Türkiye’nin ikili veya çok taraflı
düzeyde girişimlerinde medyanın durumu en iyi şekilde yansıtabileceğini ve bu sayede iki
tarafın da daha çok kazanacağını düşünüyorum. Gerçekten de, bazıları tarafından kısaca
dördüncü güç olarak adlandırılan “medya” kelimesini burada yeniden tanımlamadan, var
olan bilgiyi yayınlayan tüm araçlar -basın, radyo, televizyon ve internet- diyebiliriz. Evet, Hepimizin bildiği gibi, bu terim abartılı değildir: Modern toplumlarda medya, kamuoyu görüşünü
ve dünya siyasetini etkilemektedir. Bu açıdan bakıldığında, medya ekonomik aktörler için
önemli bir ifade aracıdır ve iki taraf arasında ticari ilişkilerin geleceği çerçevesinde kamuoyu
oluşumunda önemli bir rol oynamalıdır. Bu %n, biz gazetecilerin bu süreçte üzerine düşen
sorumluluğun büyük olduğunu düşünüyorum. Kalkınmanın ortakları ve olayların sadık raportörleri olarak elimizdeki esas kartı oynayabiliriz.
Ayrıca, bana öyle geliyor ki, bazı gözlemcilerin -demokratik dalgadan konuşmak için- “90’lı
Yılların İlkbaharı” olarak adlandırdığı o ünlü dönemden beri, Afrika basını demokrasinin teminatı veya gelişimin unsuru olarak rütbesini yükseltti, bugün ise ekonomik gelişmenin güvencesi olarak kendini dönüştürmek zorunda. Yani ekonomiyi yaşayan ve soluyan ekonomi
gazetecileri, Ankara ile Afrika arasındaki her seferinde ortaya çıkan ve farklı söylemleri içeren
ticari raporları sunarken, süreçler içinde çekici ve öğretici kalmak zorundayız. Şimdi çıkış
yapma arayışı içinde olan bir Afrika için bu bana daha adil görünüyor. Açık ama birbirinden
ayrılamaz biçimde ekonominin aktörleri içerisinde yer alan medya, bilgilendirme rolü hesaba
katıldığında, kendisinin de sürece dahil olduğu Afrika-Türkiye ilişkilerini açık biçimde kaydedilmesi görevini yapmaktadır. Böyle bir kayıt bizim, olayları seçerek, aşamalarına göre düzenleyerek ve onlara bir anlam vererek haber inşa etmemizi sağlıyor. Bunu yaparken, medya,
ekonomiye dair ne varsa üretmek ve çoğaltmak zorundadır; aynı zamanda Türkiye-Afrika
ticari ilişkilerini topluma iletmektedir.
183
184
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
Öyleyse, medyanın, buradaki Forum veya 2013 yılında Gine’de ikincisi gerçekleşecek olan
Türkiye-Afrika Iş birliği Forumu gibi forumlar yoluyla sürekli yeniden ısıtılan ve canlanan veya
canlanacak olan bazı ilişkilerden, karşılaştığı sarsıntılardan kaçamadığını hatırlatmak yararlı
değil mi? Ama bu nasıl eski haline dönecek? Soru çok mantıklı. Hepimiz özellikle onlarca yıl
öncesine göre daha az basit olan ekonomi gazeteciliği mesleğindeki konumlarımıza göre
bir sonuç çıkarıyoruz. Özgürlüğün sadece bir kelime veya bir hayal olduğu ülkelerde kendi
sanatlarını icra eden tüm bu ekonomi gazetecilerinin dürüst ve doğru bir düşünceye sahip
olmaları ilk sıradadır. Afrika’daki ticaret hacminden veya kamu-özel bağlantılarından nasıl
bahsediyorsun? Evet, bizim hazırladığımız yazılı ve sözlü kaynakları anlamak için gerekli
yeteneklere sahip olan bu gazeteciler övünmekte çok haklılar. Ayrıca, bazı kişilerin Afrikalı gazetecilerin kendi taraflarında olmalarını istemesi beni özellikle rahatsız ediyor. Ama bu
güvenilmez ortamda günlük hayatlarını sürdürürken bunu nasıl yapabilirler? Burada mevcut
birçok meslektaşım Türkiye ile Afrika arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin mükemmelliğini
arttırmak için özel projelerin gerçekleşmesini temenni ediyor. Ama para yoksa ne yapacaklar? Bazı temel projeler için finansman stratejileri veya işin içindeki tüm taraflar için kazan-kazan taktiği geliştirmek gerekecektir. Bugün, sadece Türkiye gerçekten bu yeteneğe sahiptir.
Ayrıca, bana öyle geliyor ki, fon ve mali kaynakların çözümlenmesi sağlanmadan, finansman
sorusu, benim bakış açımdan, gerçek bir sorun olmaya devam edecektir ve bu sorun Ankara
tarafından kesin olarak düşünülmelidir. İlginiz için teşekkür ederim.
Paul SON-BENGA
Sayın Moderatör teşekkür ederim.
Öncelikle Türkiye-Afrika Medya Forumu’nu yapmak için büyük çaba gösteren Türk Hükûmetine, Sayın Başbakan Yardımcısına ve de emekleri için Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum.
Ayrıca Afrika ile Türkiye arasında böylesi bir bağın oluşmasına vesile olan AMI’deki arkadaşlarımıza da saygılar sunuyorum.
Afrika’da uzun zamandır yapılması gereken, ancak büyük çoğunluğun nasıl olacağını bilemediği uzun soluklu bir medya dostluğunu oluşturmanın, iki ülke arasında köprüler kurmanın
zamanının geldiğini düşünüyorum. Peki bu ortamda medyanın sürece dahil olmasıyla neyi
hedefliyoruz? Sözcü olmasını mı bekliyoruz? Ya da propaganda yaparak mesajların iletilmesini mi? Yoksa sadece fikir aracılığı yapmak veya bir ülkenin gelişmesi, kalkınması yolunda
kullanılan araç mıdır medya? Bu soruların karşılığı olarak medyayı mesajları iletmede kullanılan bir araç olarak görüyorsak, onun ulaşılabilir olması gerekmektedir.
Bunları vurguladıktan sonra bir gözlemimle devam etmek istiyorum sunumuma. Mesela buraya gelip odama çıktığımda televizyonu açtım, gördüğüm manzara farklı değildi. Tıpkı kendi
ülkemizde olduğu gibi klasik kanallarla karşılaştım: France 24, Avronews, Al Jazeera, CBS
News, CNN, yerel kanallar vb. Klasik otel müşterilerinin izleyebileceği televizyonlar. Ancak
Ankara ve İstanbul’a gelen turistlerin izleyebileceği bir Afrika kanalı aralarında bulunmuyor.
Oysa Afrika’yı, hikâyelerini, değerlerini, mutluluklarını ve de gözyaşlarını izleyebilirler. Ve Allah
biliyor ki dinamik, küreselleşme ritmine ayak uyduran Afrika’da, gözyaşından çok mutluluk
var.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
Küreselleşmeden bahsedelim! Televizyonu açtığımız zaman, Afrika’yı en kötü yönleriyle
tanıtan görüntülerle karşılaşıyoruz. Dünkü konuşmacıların bahsettiği o felaket görüntüleri;
sefalet, iç savaş, açlık, darbe, şiddet, vb. Afrika sadece bunlardan ibaret değildir, başka bir
şeydir. Türkiye’nin Afrika ile geliştirmek istediği ekonomik ve ticari ilişkilere medyanın da katılımını istiyorsak, hangi Afrika’ya hitap ettiğimizi bilmemiz gerekiyor, hangi Afrika’dan bahsediyoruz? Çünkü ötekine yakınlaşabilmek için onu tanımak, anlamak gerekiyor. Peki Türkiye,
Afrika’yı tanıyor mu? Tanımak için hangi yollara başvurdu? Ve hangi Afrika? Afrika Türkiye’yi
tanıyor mu? Türkiye hakkında aklında kalan görüntüler nelerdir?
Genellikle ilk olarak şunu söyleyebiliyoruz, Türkiye 2005’i Afrika Yılı olarak ilan etti ve çeşitli
etkinliklerle seslerini kıtaya duyurdu. Bugün itibarıyla yedi yıl sonra Türkiye’nin, Afrika’daki elçilik sayısının 30 olduğunu görüyoruz. Üst düzey ziyaretlerin bir sonucuydu bunlar. Bir
diğer soru Afrika Türkiye’yi tanıyor mu? Bizim gibi entelektüeller ve politikacılar Türkiye’yi
genellikle Batı medyasından yansıyan şekliyle tanıyor. Bunlara da “Majör” diyoruz. Medyanın
yayınladığı röportajlarla, özellikle de Avrupa Birliği üyeliği ile ilgili tartışmalardan. Fransa’da
ve diğer üye ülkelerde seçim dönemi sıklıkla gündeme gelen bir tartışma konusudur. İslami niteliklerinin karikatürize edildiği Türkiye, çarşaflı bayanlar ve sakallı adamların saltanatı.
Sanırsın ki Türkiye üye olduğunda, Hristiyanların çoğunlukta olduğu Batı Avrupa’ya Müslümanlığı dayatacak.
Buradan devam edersek; dinamik, modern ve çağdaşlıkla gelenekselliğin birlikte yaşandığı
Türkiye’yi -dün akşam resepsiyon sırasında yapılan dans gösterisinden de anlayacağımız
üzere- buraya gelmeden, kamuoyumuz görmeden medya nasıl aktarabilir? Bu medya algısı
gösteriyor ki, Türkiye’yi medya üzerinden anlatabilmemiz için öncelikle bizim tanımamız gerekiyor. Dolayısıyla, en iyi örnek olmasa da Çin’in yaptığını yapmamız gerekiyor; mesajı iletebilmek açısından İngilizce, Fransızca ve bütün dillerde yayın yapan medya kurmak, CCTV
bunun en iyi ispatı. Türkiye’yi belgesellerle tanıtmak, uydu üzerinden yayın yapan televizyon
kanalları ile iletişim alanında işbirliği anlaşmaları imzalamak ve böylelikle iletişim diplomasisini geliştirmek gerekir. Medya çalışanları ve teknik kadroların eğitiminin geliştirilmesi, çalıştaylar düzenlenmesi bu sürecin bir parçası. Afrika genç bir kıta, bu nedenle gençlik üzerinde yoğunlaşmak, gelecek nesilleri, Afrika ve Türkiye arasında oluşabilecek işbirliğini ve ortaklıları
garanti altına almak ve sağlamlaştırmak diğer unsurlar. Sinema ve diğer görsel-işitsel medya
alanında ortak üretim yapmak, ticari ve ekonomik alanda, Türkiye için kârlı sektörleri ve kazancı yüksek olan ülkelere yatırım yapabilmesi için bu ülkelerin tespit edilmesi de önemlidir.
Bu değerlerin tanıtılabilmesi için de kıta medyasının kullanılması doğru olacaktır, geçmişte
yapılan hatalardan ders alarak.
Bugün itibarıyla Afrika eski sömürgeci güçlere sırtını dönmüş durumdadır. Gelişmekte olan
ülkelerle işbirliğinin artırılması öncelikli hedef haline gelmiştir. Çin, Brezilya ve Hindistan’ı
bunlar arasında gösterebiliriz. Sadece iş odaklı bir ilişki, iç işlerimize müdahale bulunmamaktadır. Başka bir deyişle kazan-kazan ilişkisi kurulmalı, ifade edilenler sözde kalmayıp
uygulanmalıdır. Bu ortamda medya sağlıklı bir ortaklığın ve işbirliğinin kurulması için üzerine
düşeni yapacaktır. Afrika medyası ve özellikle Kongo-DRTV gerçek ekonomik işbirliği için
size destek olacaktır.
Ülkem Kongo’yu komşumuz Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile karıştırmayın. Türkiye başkent Brazzaville’de bulunan bir konsolosluk ile temsil edilmektedir. Kongo’nun coğrafî haritasına bakarsak zengin doğal kaynaklara sahip olduğunu görürüz. Kongo demek, Amazon
Nehri’nden sonra en uzun nehir olan Kongo Nehri demektir. Kongo Havzası flora ve fauna-
185
186
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
sıyla dünyanın en büyük ikinci tropik ormanına sahiptir. Bu yönüyle, 2012 yılı Haziran ayında
Rio’da düzenlenecek Zirve’de, Kongo Devlet Başkanı Afrika Sözcüsü seçilmiştir. Bahsi geçen Zirve’de, sürdürülebilir kalkınma ve çevre koruması ile ilgili model oluşturan Afrika’dan
bahsedecektir. Önemli petrol rezervi ile Gine Körfezi’nde en çok petrol üreten üç ülke arasında yer almaktadır. Pozitif büyüme, ekonomik ve kurumsal istikrarı bulunmaktadır. Dolayısıyla
yatırım için son derece uygun ve güvenilir bir ülke konumundadır. Bu durum hem Kongo,
hem de Afrika keşif stratejisinde Türkiye için bir fırsattır. Önemli kaynaklara sahip olan, Orta
Afrika ülkesi Kongo, ekonomisine ve ortaklarına çeşitlilik kazandırmıştır. Söz konusu durum,
iki ülke arasında birebir ilişki kurmak ve anlaşmalar yapmak açısından kaçırılmayacak bir
fırsattır.
Kongo’nun amacı 2025 yılına kadar “Gelişmekte olan Ülkeler” seviyesine ulaşmaktır. Ülkemizdeki yetkililer, yoğunlaştırılan altyapı çalışmaları ile bu amaca ulaşmak için ellerinden geleni yapmaktadır. Aslında büyük bir şantiyeye dönüşmüştür, bu aynı zamanda fırsat anlamına
gelmektedir. Medya olarak biz de size her türlü desteği vermeye hazırız. Son olarak şunu vurgulamak istiyorum, Brazzaville’de bir konsoloslukla temsil edilen Türkiye’nin diğer ülkelerden
farklı olarak bize ne sunacağı önemlidir. İlginiz için teşekkür ediyorum.
Ahmet YAKICI
Sayın Benga’ya çok teşekkür ediyoruz. Oturumun bu bölümünü tamamladık. Zaman kısıdımızı da dikkate alarak belki üç soru aldıktan sonra bir değerlendirme yaparak oturumu
sonuçlandırmak istiyorum. Ancak vaktimizin kalmadığı ifade ediliyor. Çok teşekkürler, toplantı hem Türkiye hem Afrika’dan gelen dostlarımız ve Afrika’daki ülkelerimiz için gerçekten çok önemli. Bu panelde konuşmacılarımızdan öğrendiğimiz, aldığımız
intibaları şöyle özetlemek istiyorum: Afrika Türkiye’yi tanıyor mu? Türkiye Afrika’yı tanıyor
mu? Bence en önemli çıkarım bu. Evet, Türkiye ve Afrika arasında 2000’li yıllardan bu yana,
Türkiye’nin çabalarıyla önemli girişimlerin yapıldığını hepimiz biliyoruz. Hem büyükelçiliklerimizin açılmış olması, hem başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Sayın Başbakanımız, Sayın Bakanımız ve diğer kamu yetkilileri ile iş adamlarımızın ziyaretleri ve iş adamlarımızın orada ortak yatırım kurmaları konusundaki görüşmeleri, en azından Afrika’nın Türkiye’yi,
Türkiye’nin Afrika’yı tanıması açısından bir vesile oldu. Ama birbirimizi tam tanıyabildik mi?
Tanıyamadık. Tarihi, dini ilişkilerimiz var.
Afrika çok uzun süre bir sömürge yönetimi altında yaşadı, ana dillerini tam kullanamadılar,
dillerinde farklılıklar var. Artık dünya düzeninde kesinlikle, adaletin olmadığı bir yönetim anlayışının da sürdürülemeyeceği konusunda Afrika ülkeleri de, diğer ülkeler de anlayış birliğine
ulaştı. Dolayısıyla, Afrikalı dostlarımızın Türkiye’ye daha çok gelmesi ve Türkiye’nin Afrika’yla
daha çok ilgilenmesi önemli, bunu da bugünkü forumda çok net bir şekilde anlamış olduk.
Neden? Eğer Afrika’daki basın yayın organlarıyla ilişkileri Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu bu çalışma olmasa daha yukarı çekmemiz mümkün
değildi. Bu gerçekten bir başlangıç, konuşmacılarımız da bunu vurguladı, bunu daha ileriye
götürmemiz lazım. Televizyon konusunda olsun, basın konusunda olsun, konuşmacılarımızın
söyledikleri çok önemli. Daha ileri boyuta ulaştırmak için hem özel, hem kamu ilişkilerini daha
da güçlendirmemiz gerekir. Türkiye tabi 2007’de olsun, 2007’den sonra olsun, çok sayıda
Afrikalı dostlarımızı Türkiye’ye davet etti. Bu Türkiye-Afrika köprüsü, iş forumları, zirveler çok
önemli mesafe almamızı sağladı; bunu daha da güçlendirerek sürdüreceğiz.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / A SALONU - II. OTURUM
/
Medyayı daha efektif bir şekilde nasıl kullanacağımız konusunda panelistlerimiz tarafından
değerlendirmeler yapıldı. Bu konuda medyanın, iki bölgeyi (Türkiye, Afrika) daha iyi tanıtacak
faaliyetler içerisinde olması gerekiyor. Özellikle az gelişmiş bazı Afrika ülkelerinde medyaya
yönelik arayış taleplerini de çok dikkatli bir şekilde değerlendiriyoruz. Bu konuda TİKA çok
önemli fonksiyonlar görüyor; bunu da not eder diye düşünüyoruz. Arkadaşlarımız şunu sordu, Türkiye’yle Afrika arasında ne var, bağımız ne? Bir kere tarihi bağlarımız var, dostlarımızdan biri söyledi, dini bağlarımız var, yani aynı dine mensubuz, bu çok önemli bir bağ, onu çok
efektif bir şekilde kullanmamız lazım.
Soruya da cevap vermek istiyorum, Afrika’ya giderken doğal kaynakları bizim için ilk planda
olmadı, bir öncelikte değildir, bunu kesinlikle söyleyeyim. Neden? Türkiye ekonomisi 1 trilyon
Dolara yaklaşan bir büyüklüğe sahiptir. Afrika’yla olan ticaret hacmimiz, -bu sene ticaret hacmimizi 400 milyar Dolar olarak düşünecek olursak (377)- 20 milyar Dolar. Biz hem ihracat,
hem de ithâlât yapıyoruz. Afrika’ya sadece mal satmak gibi bir niyetimiz de kesinlikle yok,
mal da alıyoruz. Afrikalı dostlarımızın diğer ülkelerle dış ticaret hacmine bakarsa, onların
daha çok mal sattığını görebilirsiniz. Çin, diğer ülkelerle olan ticari ilişkileri gözden geçirdiğimizde, Türkiye hem ürün satıyor, hem ürün alıyor; 10 milyar Dolarlık ihracat yapıyoruz,
10 milyar Dolarlık ithâlât yapıyoruz. Türkiye yatırım yapıyor, 5 milyar Dolarlık yatırım yapıyor, Türkiye’nin kendisinin de yatırıma ihtiyacı var. Gerçekten bugün Türk müteahhit firmaları
Afrika’nın her köşesinde projeler üstleniyor. Bu, uluslararası bir rekabet, rekabete yönelik bir
açıklama. Bu ihaleleri Türk firmaları alıyor. Afrikalı dostlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Türk
müteahhit firmalarının ne kadar kaliteli, ne kadar güçlü olduklarını onlar da görüyorlar.
Biz, Türk yatırımcılarının Afrika’ya daha çok yatırım yapmalarını istiyoruz. Afrika’dan Türkiye’ye
yatırım gelirse, tamam; ama Afrika’dan Türkiye’ye gelmiş olan ciddi bir yatırım yok, biz yatırım yapıyoruz. Bizim ülke olarak adaletli, dengeli bir ikili ilişkilerin kurulmasından yana olduğumuzu bütün dünya biliyor. O nedenle, Afrikalı dostlarımıza her açıdan destek sağlamak
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bizim görevimiz; bunu kesinlikle söyleyelim. Türkiye’nin
tecrübelerinden Afrikalı dostlarımızın yararlanması, bizim de Afrikalı dostlarımızın tecrübelerinden yararlanmamız lazım, ikili ilişkilerde bu çok önemli. Bütün panelistlerin paylaştığı
bir husus, Türkiye ve Afrika ülkelerinin bilinirliğini arttırmamız ve daha çok ziyaret yapmamız
lazım. Son 10 sene içerisinde ekonomik ve siyasi istikrar nedeniyle Türkiye güçlendikçe,
Afrika’daki sıkıntılı dostlarımıza, ülkelerimize daha çok yardımcı oluyoruz, Türkiye’nin daha
da güçlenmesi, daha da büyümesi, Afrika’daki dostlarımızın da çok zenginleşmesi, güçlenmesi lazım. Oradaki kaynakların, Afrika’nın ihtiyacında kullanılması lazım, bunu gerçekten
çok önemsiyoruz.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Bu organizasyonu düzenleyen Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüze çok teşekkür ediyoruz. Bu bir başlangıç, her şeyin bir
başlangıcı var, bunu güçlendirmemiz lazım. Aynı toplantıları Afrika’daki ülkelerde yapmamız
lazım. Ekonomi Bakanlığı olarak Afrika’daki bütün ülkelerle birebir çalışıyoruz. Karma Ekonomik Komisyon toplantıları yapıyoruz, bakanlarımız geliyor. İş konseyleri toplantılarımızı yapıyoruz, iş adamlarımız geliyor. Burada medyaya da gazetecilere de hem ekonomik güçlülüğü
göstermek açısından, hem ekonomik iş birliklerini tanıtmak açısından çok önemli görevler
düşüyor. Bu duygu ve düşüncelerle, başta Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüz, diğer organizatörlerimiz olmak üzere bu organizasyonu yapan bütün kuruluşlara çok
teşekkür ediyorum.
187
188
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
B SALONU
II. OTURUM
ORTAK DEĞERLER OLARAK
KÜLTÜR, SANAT ve SPOR
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
B SALONU - II. OTURUM
Ortak Değerler Olarak Kültür, Sanat ve Spor
Moderatör: Erdoğan ARIKAN
TRT Spor Artı Yapımcısı ve Sunucusu - Türkiye
Konuşmacılar : Prof. Dr. Orhan KURAL
İTÜ Maden Mühendisliği Anabilim Dalı ve Maden Mühendisliği
Bölüm Başkanı, Benin Fahri Konsolosu - Türkiye
Isaac Cheke ZİBA
Malawi News Agency Şef Editörü - Malavi
Hervé TUM
Futbolcu (Gençlerbirliği) - Kamerun
Muhsin ERTUĞRAL
Teknik Direktör (Futbol) – Türkiye
Fernando LİMA
Mediacoopsa CEO - Mozambik
/
189
190
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
Erdoğan ARIKAN
Moderatör
Öncelikle ülkemize hoş geldiniz, davetimizi kabul edip bizimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederiz. Umarım güzel bir saat geçiririz. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü’nün Türkiye-Afrika Medya Forumu organizasyonu çerçevesinde bugün sizlerle birlikteyiz. Kültür, sanat
ve sporun hayatımızdaki yeri, Afrika ve ülkemizle ya da dünya ile bize nasıl katkı sağlayabileceğini, aramızdaki iletişimi nasıl güçlendirebileceğimizi ve buradan bakıldığı zaman Afrika
bizim tarafımızdan nasıl görünüyor; Afrika’dan bakıldığı zaman ülkemiz nasıl görünüyor, bunları konuşacağız. Özellikle de Afrika’da uzun yıllardan bu yana görev yapmış Sayın Muhsin
Ertuğral var. Bunun dışında da, ülkemizde yıllardan beri futbol oynayan Hervé Tum var ve
Afrika’yı çok iyi bilen bir hocamız da bizimle birlikte. Dolayısıyla uzun uzun konuşma şansımız
olacak. Sayın Isaac hem Malavi hem de tüm dünya ile ilgili olarak araştırmaları olan, özellikle
sosyal sorumluluk projelerinde yer almış bir isim. Dolayısıyla da keyifli bir sohbet olacağını
düşünüyorum ve hemen şimdi, fazla da vaktinizi almadan konuşmacılarımıza altı-yedişer
dakika zaman vereceğiz. Bu zaman diliminde toparlamalarını rica edeceğiz konuşmalarını.
Türkiye-Afrika ilişkileri kendi bakış açılarından nasıl görünüyor? Özellikle sosyo-kültürel açıdan
baktığımızda neler görüyoruz? Önce sözü Prof. Dr. Sayın Orhan Kural’a bırakacağım, çünkü
bugün biraz da erken saatlerde uçağı var, bir an önce konuşmasını yapacak ama ayrılmayacak. Eğer tehlikeli bir durum, diğer oturumlar gibi uzama durumu olursa, en azından uçağa
yetişmesi için bizden izin isteyecek ama bizi bırakıp gitmeyecek, sakın yanlış anlaşılmasın.
Sadece bir tedbir olarak -çok tedbirli bir Hocamız- böyle bir başlangıcı onunla yapacağız.
Zaten doğru bir başlangıç olacak bu çünkü Afrika’nın 54 ülkesine birden gitmiş, 54 ülkesini
gezmiş, orada çeşitli kültürel ve sosyal faaliyetlerde bulunmuş bir isim Sayın Kural. Bunun
dışında da Benin Fahri Başkonsolosu. Dolayısıyla da bize hem Afrika’dan Türkiye nasıl görünüyor hem de Türkiye’den Afrika nasıl görünüyor’u en iyi anlatabilecek isimlerden biri.
Prof. Dr. Orhan KURAL
Teşekkür ederim Erdoğan Bey. Özellikle ben de zamanı iyi
kullanacağım. Bu arada, tabi bir yandan Bölüm Başkanlığım, bir yandan Fahri Konsolosluğum yanında bir basın
mensubuyum ve on iki senedir televizyon programları yapıyorum. Şu anda da Bugün Televizyonu’nda ve TRT Çocuk
Kanalı’nda bir programım var. Ayrıca birçok da programa
katılıyorum. Dün gece bir programda konuktum, onun için
de sizin aranızdayım. Bugüne kadar 54 Afrika ülkesini gezdim, benden başka yoktur herhalde. Cape Verde’den Malavi’ye, Cibuti’den Eritre’ye, Angola’dan Mozambik’e kadar bütün
ülkelere tek tek gittim. Bazıları zor oldu ama hepsine gittim, Afrika’yı çok çok seviyorum.
Somali’ye sadece sınırda gitmiştim ama ayın 25’inde Somali’ye gidip orada da bir basın
toplantısı yapıp konferanslar vereceğim efendim.
Bu arada, tabi burada futbol konuşulacak, spor konuşulacak, biraz çizgi dışıyım, kusura
bakmasınlar. Tabi ki spora evet diyoruz, tabi ki sporu değerli Afrikalı kardeşlerle bir arada
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
yapalım, birbirimize gelelim ama profesyonel futbolun halkı uyutmasına karşıyım. Portekiz’in
meşhur diktatörü Salazar iktidara geçince ilk önce bütün arazilerini Benfica’ya verdi, yıllar
yılı futbolun arkasına sığınarak Portekiz’i sömürdü. Giderken de “Halkımı 3F ile uyuttum”
dedi, halkların profesyonel futbolla uyutulmasına karşıyım. Aslında burada beni alkışlamanız
gerekir… Spora evet diyorum, ama halkların oturup da devamlı futbol seyretmesine, futbol
konuşmalarına, basının devamlı futboldan bahsetmesine, futbol saatlerine karşıyım efendim. Bunu burada açıklamakta bilmiyorum değerli dostlarım ne düşünürler, bunu yıllardır
savunuyorum.
On yıl önce Benin, Togo, Mozambik, Orta Afrika Cumhuriyeti, Nijer deyince herkes suratıma
bakardı “Burası da neresi?” diye. Ama şu anda biz Afrika’yı iyi tanıyoruz ve bu sizlerin sayesinde oluyor, değerli medya mensuplarının. Bugüne kadar -belki biliyorlar- belki 50 ülkenin
basınında haber oldum. Hatta bazılarını da ben buraya davet ettirdim, özellikle Arif Bey’e
çok teşekkür ediyorum, işbirliği içinde listelerimi onlara sundum. Elbette ki bu olumlu gidişte
hepimizin rolü var. Şunu da hemen ilave edeyim, büyükelçiliklerimizin sayısı çok arttı biliyorsunuz. Eskiden Afrika deyince, Uganda’da İdi Amin’den başka bir şey bilmezdik. Amin
oğlunu, kumandanını yedi diye, ama insan oralara gidince bazı gerçekleri anlıyor. Mesela, İdi
Amin sigarayı yasakladığı için belki de sevilmiyordu. Türkiye’de sigarayı yasaklattıran kişilerin
başında geliyorum. Afrika’da sigara çok az, dilerim sayısı artmaz, buradan hemen söylemek
istiyorum efendim.
Türk halkına Afrikalılar çok sıcak bakıyor ve insanların birbirine karşı her türlü ayrımcılığına karşıyım. İstanbul’da özellikle Afrikalıların babası gibiydim. Gana’nın da uzun süre Fahri
Konsolosluğunu yaptım. Şu anda mesela, Burkina Faso’yu görüyorsunuz ve Türk halkı sahiden Afrikalılara karşı çok sıcak hislerle bağlanıyor. Biliyorum ki, mesela spor dalında kendi
aralarında -bilmiyorum ne kadar biliyorsunuz ama- İstanbul’da Kasımpaşa’da ülkeler futbol
maçları oynuyor amatörce. O çok güzel oluyor, ülkeleri birbirine kaynaştırmak için. Özellikle
tabi Afrikalılara, Türkiye’de hepimiz destek olmak durumundayız. Çünkü onlara yapacağımız
yanlış bir hareket Afrika’nın medyasında yer alır. Onun için, sadece burada konuşmak değil,
Afrikalı kardeşlerimize her zaman, başta da polis teşkilatı olmak üzere, nasıl bir Amerikalı bir
İngilizle, bir Fransızla karşılaştığı zaman pasaport sormuyorsa, Afrikalı kardeşlerimize de aynı
şekilde burada sıcak davranmamız lazım, çünkü onlar bizi çok seviyorlar efendim.
Afrika’nın güneşini seviyorum, kızıl toprağını seviyorum, beyaz dişli halkını çok seviyorum.
Afrika’ya aşığım. Angola’yı görüyorsunuz şu anda… Değişik ülkelerde yaptığım konferanslar ve onlarla olan… Ha, bu benim özgeçmişim… Evet, hızla geçebilir. Burası ayrıca Afrika
değil… Efendim, zamanı iyi kullanmam gerekiyor, çok fazla uzatırsam hoş olmayacak. Ama
şunu da hemen söyleyeyim, biraz sonra bir dia gösterisiyle Afrika ile ilgili ve bir şiirle bitirmek
istiyorum. Bilmiyorum arkadaşlar İngilizceye çevirebilir mi? Ama ben bu şiiri çok seviyorum
ve arkadan da bir slayt gösterisi olacak.
“Sevgili beyaz adam
Doğarım siyahım
Büyürüm siyahım
Güneşlenirim siyahım
Üşürüm siyahım
191
192
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
Korkarım siyahım
Hastalanırım siyahım
Ve ölürüm hâlâ siyahım.
Ve sen beyaz adam,
Doğarsın pembesin
Büyürsün beyazsın
Güneşlenirsin kızarırsın
Üşürsün morarırsın
Korkarsın sararırsın
Hastalanırsın yeşilsin
Ve ölürsün grisin
Ve hâlâ utanmadan bana renkli dersin.”
Şimdi, Afrika’da değişik ülkelerde çektiğim kısa bir saydam gösterisiyle bitireceğim. Bizim
Afrika’mız… Uganda… Tanzanya… Ruanda… Tanzanya… Madagaskar… Namibya… Etiyopya… Addis Ababa… Sudan… Sudan… Addis Ababa… Malavi… Mali… Kobal… Her
türlü avcılığa karşıyım, avcılardan hiç hoşlanmam. Aranızda avcı varsa sözümü geri almıyorum. Hayvanları fotoğraflayın lütfen, öldürmeyin, eko sistemi bozmayın, hayvanlar fotoğraflanmak için varlardır, onları satarak, onlara avcılık izni verilmesini kabul edemiyorum. Yaşayan her şey kıymetlidir. Hayatım boyunca sivrisinek bile öldürmedim, o %n de sıtma oldum
zaten. Benin… Evet, buradan Afrika’yı bir defa daha kucaklarken sizleri de kucaklıyorum.
Sevgi dolu günler diliyorum ve hepinizi Afrika’ya bekliyoruz efendim.
Erdoğan ARIKAN
Prof. Dr. Sayın Orhan Kural’a teşekkür ederiz, çok güzel bir sunumdu, aslında gönlüyle,
yüreğiyle bize konuştu. Belki bir şeyi daha söyleyebilir: Neden Afrika? 54 ülkeye neden gitti
Orhan Kural ve nereden başladı bu Afrika ilgisi? Son olarak bunu çok kısa rica edelim ve
teşekkür edelim kendisine.
Prof. Dr. Orhan KURAL
Teşekkür ederim, Niye Afrika? Ben 226 ülkeye gittim, ama Afrika’da bulduğum heyecanı,
sevgiyi yerde bulamadım. Bir de vahşi mutluluk diye bir şey var bilir misiniz, onu söyleyeyim.
Demin televizyona da aynı şeyi söyledim, vahşi mutluluk şu, hayatım boyunca pahalı bir
mağazadan iğne bile almadım, halen babamın kıyafetlerini giyiyorum. Annem kızıyor, diyor
ki: “Televizyonda söyleme, ayıp oluyor. Paran da var, üzerine doğru dürüst kıyafet al”. Ben de
şöyle diyorum, “Kimse bağıyla, bahçesiyle, Dolarıyla, Avrosuyla, altınıyla, arabasının markasıyla anılmayacak efendim, kim güzel iş yaparsa o hatırlanacak”. Belki Afrika’nın, Orta Afrika
Cumhuriyeti’nde, Çad’da, Nijer’de ufacık bir kulübenin içinde ateş yakarak ve dostlarıyla
konuşarak yaşayan bir Afrikalı New York’un Manhattan Semtinde 19 odalı bir evde oturup,
şişmanlamış Mac Donalds’a gide gide ve 7 arabası olan, 3 genç sevgilisi olan bir Amerikalı
kadından daha mutludur efendim. Onun için Afrika’ya gidiyorum.
Erdoğan ARIKAN
Hocam, teşekkür ederiz, çok sağ olun bu güzel sunum için. Bize Afrika’yı görsel olarak da
bir kez daha yaşattı kendi objektifinden, kısa bir yolculuk yapmış olduk. Tekrar Sayın Orhan
Kural’a teşekkür ederiz. Şimdi, bu masada birlikte olmaktan büyük mutluluk duyduğum, onur
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
duyduğum konuklarımızdan birine, uzaklardan gelen birine sözü bırakacağım. Malavi’den
Sayın Isac Cheke Ziba. Çeşitli sosyal projelerde yer almış ve dünyanın dört bir tarafında da
seminerlere, panellere katılmış bir isim. Bakalım bize Afrika’yı nasıl anlatacak. Tabi, bizim için
önemli olan yanlarından biri de, Afrika’dan bakıldığı zaman Türkiye nasıl görünüyor ve biz
ortak değerler olarak ne yapabiliriz? Kısıtlı bir zaman dilimi biliyorum ama güzel bir toparlama
yapacağınıza eminim.
Isaac Cheke ZİBA
Teşekkür ediyorum. Bildiğiniz gibi Malavi’den geliyorum.
Belki buradaki esas konuma değinmeden önce biraz ülkemle ilgili bir şeyler anlatmam daha doğru olacak. Güney
Afrika’daki ilk bağımsız ülkelerden biri, anayasa düzenleyen ilk ülke, kadın başkana sahip tek, ilk Afrika ülkesidir.
Her birinizin bunu desteklemesini istiyorum ve Malavi’nin
desteklenmesini bekliyoruz. İkinci olarak Malavi 2012 yılı
Temmuz ayında Afrika Zirvesi’ni düzenleyecek, Zirve Malavi’de gerçekleşecek, hepinizi oraya davet ediyorum, özellikle de Türkiye’deki kardeşlerimi davet etmek istiyorum. Birbirimizi
daha iyi tanıyabilmek için çok iyi bir fırsat olacaktır. Türkiye, Malavi bakış açısından nasıl
görünüyor diye değinecek olursak şunları söyleyebilirim, aslında çok fazla takdir edilen bir
yer Türkiye. Burada aslında genelde Afrika’nın kuzeyi konuşuluyor yani Afrika’nın güneyini
konuşmuyor. Belki bu nedenden de çok fazla takdir edilmemesi gerekir. Malavi olsun ya da
diğer ülkeler olsun, çok fazla konuşulmuyor, kapsanmıyor. Güney Afrika’yı da almıyor, genellikle Kuzey Afrika’dan bahsediyor Türkiye. Yani biraz daha bence Afrika’nın tamamını ele
alırsa bizleri daha rahat anlayacaktır.
Sanattan, kültürden, spordan, ortak değerlerden bahsetmek istiyorum, hepimiz bence tüm
bunların da farkındayız. Kültür, spor ve sanat insan ruhunu tanımlar bildiğiniz gibi. Eğer şöyle
odanın etrafına bir bakacak olursanız, sağınıza solunuza bir bakarsanız, burada aslında sanatı ya da Türk insanının yarattığı sanat dokusunu hissedeceksiniz. Hatta burada aslında sanatla, sporla ilişkili insanlar biraz daha bu insan ruhunu geliştiriyor. Bu ruh da bizleri aslında
tek bir dünya altında, tek bir bütünlük altında, dünya insanı olarak bir araya getiriyor. TürkiyeAfrika Medya Forumu, kendi yöntemleriyle bir dünya olarak, bir dünya insanı olarak bir şeyleri
nasıl başarabiliriz bunu gösteriyor. Burada farklı ülkelerden, farklı dillerden, farklı kültürlerden
gelen ama aynı ilhama sahip insanları içeriyor. Başarı için ilham, emniyet için, güvenlik için
ilham içeriyor, aynı zamanda kontrol ve tüm bu özellikleri içermektedir. Bu özellikler aslında
bütün kültürlerde ortak olarak bulunuyor. Malavi olarak burada olmaktan, Türkiye ile ortak
bir forum içerisinde yer almaktan dolayı çok mutluyuz. Umuyoruz ki bu ilişkinin sürdürülebilir
olmasıyla beraber insanlar daha fazla yarar kazanacaktır, Malavi insanları, Afrika insanları ve
de Türk halkı tüm dünyanın geri kalanıyla birlikte bu Forumdan faydalanacaktır.
Şunu söylemem gerekiyor, birbirimizi daha fazla takdir etmemiz lazım. Tabi ki kültürlerimizi
takdir eder ve saygı duyarsak, birbirimizi daha rahat anlayacağız. Tabi ki her ülkenin, herkesin kendi yöntemleri var, kendi gelenekleri bulunuyor. Türkiye ve Afrika konusunda da eğer
her iki ülke birbirine saygı duyar, bir şeyleri dikte etmezse, bir şeylerin şöyle ya da böyle yapılması gerekiyor diye dikte etmezse, inanıyorum ki refah düzeyi yüksek, daha saygı çerçevesi
içeren bir ilişki olacaktır. Önceki konuşmalarda, açılış seremonisinde söylenmişti, katılıyorum
kesinlikle. Günün sonunda hepimiz birbirimizle ülkelerimiz hakkında bilgi paylaşabiliriz, özellikle Afrika ülkeleri ve Türkiye arasında bir bilgi paylaşımı olacaktır. Yani evlerimize götüreceğimiz bir mesaj gibi düşünebiliriz bunu. Afrika ile ilgili bir mesaj bırakabiliriz. Türkiye’nin nasıl
193
194
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
olduğuyla ilgili bir mesaj bırakabiliriz. Daha önce de söylendiği gibi, hatta çoğu kez söylendiği gibi, Afrika genellikle olumsuzluklarla, negatifliklerle tanımlanıyor ama oldukça olumlu
gelişmeler var. Özellikle çok dost canlısı, sıcakkanlı insanlar bulacaksınız Afrika’da, bütün
kıtada. Profesörümüz gibi en doğal, en sıcakkanlı insanları bulacaksınız, yine, Afrika’da muhtemelen görüp görebileceğiniz en doğal, en canlı, bozulmamış doğayı da göreceksiniz.
Gazeteciler olarak bence gazetecilerin üzerine düşen görev, Afrika’nın en iyi örneklerini
Türkiye’ye taşımak olacaktır. Türkiye’nin en iyi örneklerini alıp Afrika’ya götürmek de yine
bizim görevlerimizden biri olabilir, ikili ilişkiyi kurmak açısından en önemlisi. Tabi daha fazla
konuşabilirim ama zaman kısıtlaması var bildiğiniz gibi. O nedenle sizlerle biraz daha etkileşime girmek, konuşmalarınızı dinlemek isterim daha sonra. Çok teşekkürler dinlediğiniz için.
Erdoğan ARIKAN
Sayın Isaac Cheke Ziba’ya teşekkür ederiz, çok güzel dilekler bunlar. Evet, biz Türkiye olarak
biraz Afrika’nın kuzeyine, Kuzey Afrika bölümüne daha çok odaklanmış durumdayız. Belki
her tarafına artık daha iyi ilişkiler kurabilmek için yeni adımlara ihtiyacımız var ve bu adımlar
da atılıyor zaten. Özellikle 2008 yılından bu yana bu yönde çalışmalar var. Bundan sonrasında da sanırım çok daha iyi olacak. Sayın Isac’ın üzerine baskı yaptığı konulardan biri saygı
ve kültürlerin karşılıklı alışverişinin yapılırken de birbirimize dikte etmeden, anlayarak ilerlemeden söz etti. Çok teşekkür ederiz kendisine. Şimdi biraz da işin spor yönüne bakalım. Hocam
“Burada futbol konuşulacak” dedi ama aslında tam olarak futbolu konuşmayacağız ama tabi
ki futbol dünyayı bir araya getiren ortak değerlerin de belki en güçlülerinden biri. Dolayısıyla
da şimdi futbol açısından bakalım olaya. Ülkemizde uzun yıllardan bu yana futbol oynayan,
artık bizden biri olan ve ben de mesleğim gereği kendisiyle birebir çok fazla tanışmasam
dahi maçlarını anlatmak durumunda kaldığım, medyada çok fazla yer verdiğimiz bir isim.
Kamerunlu çok iyi bir futbolcu, çok iyi bir profesyonel, ülkemizde çok güzel izler bırakmış bir
isim Hervé Tum’a bırakacağım sözü. Burada Hervé Tum belki bize kendi kültürüyle burada
nasıl bir farklılıklar yaşadı ve neler ona iyi geldi Türkiye açısından, neleri yadırgadı, bunu
anlatabilir belki.
Hervé TUM
Beş yıldır Türkiye’deyim, adaptasyon sürecim çok kolay
olmadı belki. Ama bu ülkede hep gördüğüm şey şudur,
gerçekten çok sıcak bir karşılama oldu. Bu ülke her zaman
Afrikalıları çok sıcak karşılayan bir ülke. Bu ülke gerçekten
Afrika’nın gelişmesine çok fazla katkıda bulunabilir diye
düşünüyorum. Her alanda olabilir bu hatta bence. Mesela,
Türkiye ile Kamerun arasında bazen bilgi eksikliğine dayanan sıkıntılarımız olabiliyor. Çünkü Afrika’da spor her zaman medyada çok iyi tanıtılmayabiliyor. Bu da soruna sebep oluyor, çünkü biliyorsunuz uluslararası medyada güzel bir şekilde
tanıtılması lazım ülkenin. Bu yapılmadığı zaman spor kültürüyle alakalı olarak belki düzgün
bir vizyon yakalama şansı olmuyor diğer ülkelerin. Şunu düşünüyorum, mesela, Türk Milli
Takımı aslında uluslararası müsabakalarda Dünya Kupası olsun, Avrupa’daki müsabakalar
olsun Türkiye’yi güzel bir şekilde temsil etti. Şunu gösterdiler, Türkiye’deki sporun değerli
olduğunu ve bunu tanıtımlarla geniş kitlelere ulaştırabileceklerini.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
Türkiye’de birçok Afrikalı futbolcu olduğunu görüyoruz ve bu oyuncular kültüre çok güzel
bir şekilde aslında entegre oldu. Tabi, entegrasyon önemli, biz sporcular için entegre olabilmek, alışabilmek önemli bir şey. Bence Türkiye bu futbolcuları çok iyi bir şekilde karşılıyor
ve entegre olmalarına çok güzel bir şekilde izin veriyor. Bizde her zaman çok fazla medyada
bu kadar kendimizi ifade etme şansı olmuyor aslında. Yani kültürel sorunlarla alakalı olsun,
mesela. Biz de genellikle hep röportajlarda maçlarımızla alakalı konuşuyoruz. O %n, kusura
bakmayın, birazcık belki kendimi ifade ederken bu sebeple zorluk çekiyorum. Çünkü bu
konularda görüş bildirmeye alışık değilim.
Türkiye’nin Afrika futboluna katkıda bulunabileceği noktalar var diye düşünüyorum. Türkiye
kendini bence konumlandırmalı, yani Afrika futbolu içerisinde yer almalıdır. Mesela, Afrikalı
oyuncuların kendilerini geliştirmesine yardımcı olabilir. Bu geliştirme aslında çok önemli, çünkü Afrika’da, bizde genellikle oyuncuların geliştirilmesinde sıkıntı var. Türkiye’ye bakıyorsunuz
çok büyük bir ülke, çok daha fazla fırsata sahip. Bu sebeple Afrika’nın geneli olarak bence
beraber yapılan çalışmalarda Afrikalı oyunculara da fırsat sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Beş yıldır buradayım, çok mutluyum burada olmaktan ve umarım önümüzdeki yıllarda da
burada olmaya devam edeceğim. Çok teşekkürler.
Erdoğan ARIKAN
Biz de onun ülkemizde olmasından çok mutluyuz, attığı gollerle bize büyük coşku yaşatıyor
Hervé Tum ve bunun devamını diliyoruz. Dilekleri de çok güzel, biraz adaptasyonun zor olduğunu ama daha sonra özellikle de Türk Millî Takımı’nın başarılarından sonra, Türk futbolcuların başarısından sonra Afrikalı futbolcular için Türkiye’nin iyi bir ülke olduğunu, Türkiye’nin
de Afrika’ya açılması konusunda adım atması gerektiğini belirtti. Bu çok önemli, ama bu
adımları atmak o kadar kolay mı? Şimdi, bu adımı yıllar önce atmış bir teknik adama, bizden
biri, pasaportunda “Türk” yazıyor ama hayatının çok büyük bir bölümünü Afrika’da geçirmiş,
Afrika ülkelerinin futboluyla ilgilenmiş Hocamız Muhsin Ertuğral’a bırakacağım sözü. 2009 ve
2010 yılında hem Konfederasyon Kupası hem de Dünya Kupası vesilesiyle ben de Güney
Afrika’daydım. Orada Hocamızla Afrika futbolunu konuşma, biraz da inceleme şansımız olmuştu. Şimdi hem oradan burası nasıl görünüyor hem de buradan baktığımız zaman Afrika
futbolu ve kültürü nedir, bu konuda sanıyorum çok güzel bilgiler verecek.
Muhsin ERTUĞRAL
Gerçekten de sizlerin burada, Türkiye’de olması oldukça
mutluluk verici. Türkiye gibi bir ülkede olmaktan dolayı çok
mutluyum. Benim ülkem de Afrika’ya gerçekten büyük ilgi
gösteriyor. O nedenle, konuşmam biraz daha sınırlar ve yaşadığım tecrübeler hakkında olacak. Afrika’daki tecrübeler
nasıldı, bunlardan bahsedeceğim. Normalde her forumda
bunlardan bahsetmesem de burada anlatmak istiyorum.
Öncelikle ülke detaylarına girmeden önce biraz kendimden bahsedeyim. Çok genç yaşlarda Türkiye’nin dışına gitmek zorunda kaldım, Almanya’da büyüdüm. Köln’de bir spor
enstitüsünde okudum. Daha sonra yine Türkiye’de de birkaç yıl oynadım. FIFA’dan yakaladığım fırsatla birlikte Afrika’ya gidebildim. Dünya barışı açısından çok saygıdeğer bir kişi
olan Mandela adına 1990’lı yıllarda FIFA oyunları düzenlendi. Daha sonra ailemin bir kısmı
da Güney Afrika’da yaşıyor, birlikte Güney Afrika’da yaşıyoruz. Şu anda Kongo Uluslararası
Cumhuriyeti’nde bulunuyorum. Bunlar benim geçmiş tecrübelerimden.
195
196
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
Afrika’dan konuşacağımız zaman, genelde şunları söyleyebilirim, özellikle de Türk halkına
Afrika’yı daha iyi tanıtabilmek için bence Afrika tamamıyla Türklerin kalbine dokunabiliyor.
Neden Afrika” sorusunu sorabiliriz. Üç farklı kıtada çalıştım; Avrupa’da, Afrika’da ve Arap
emirliklerinde çalıştım. Aynı zamanda Kuzey Afrika’da da çalıştım ama her zaman Afrika’ya
geri gelebilmek benim en büyük meraklarımdan biri oldu. Burada benim kalbime dokunan,
gönlümün derinliklerine inen yerlerden biri de Güney Afrika, Kongo oldu, yine Kuzey Afrika
ülkeleri gibi bu ülkelerde de gerçekten çok önemli bulduğum noktalar var. Burada sınırlardan
bahsediyoruz, örneğin Türkiye ve Afrika arasındaki sınırları konuşuyoruz.
Türkiye’deki insanların çok duygusal, çok sıcakkanlı olduğundan bahsedebilirim. Yine bu
sınırların dışında, ortaklıklar anlamında Güney Afrika’da da bulduğum, Afrika’nın genelinde bulduğum özellikler de bunlar, insanlar da böyle. Kendi açımdan şöyle söyleyebilirim,
Afrika’da evde ben çok kolaylıkla etrafa uyum sağlayabildim, kolaylıkla adapte olabildim.
Türkiye için şunu söyleyebilirim, kesinlikle futbola âşık bir ülke, günlük bütün konuşmalar
futbolla şekilleniyor. Afrika ülkelerinde de tabi ki futbolun önemli olduğunu biliyoruz. Futbol,
aslında insanlar, ülkeler arasında köprüler yaratıyor, farklı kültürlerin birbirini daha iyi anlamasını sağlıyor.
Afrika’daki Dünya Futbol Şampiyonası, Avrupa ve dünya genelinde kıtayı tanıtan bir organizasyondu. Yalnızca Güney Afrika değil, bütün Afrika’nın bilinirliğini artırdı. Almanya’dayken
ya da diğer ülkelerde, özellikle de Türkiye’deyken kapılarını Afrika’ya açtığını görmek beni
mutlu etti. Yalnızca negatif imajının dışında tabi ki çok daha fazlası olduğunu da söylememiz
gerekiyor. Türk Hükûmetinin beni buraya davet etmesinden dolayı da oldukça memnun olduğumu belirtmek istiyorum. Umuyorum, Türkiye ve özellikle de bu mükemmel kıta arasında
daha yakın bir ilişki olacaktır, birbirlerine daha da yaklaşacaklardır. Benim yaşayabileceğim,
tecrübe edeceğim en güzel şeylerden biri bu olacaktır. Teşekkürler.
Erdoğan ARIKAN
Teşekkür ederiz Hocam. Bir teknik direktör Muhsin Ertuğral ve milyonların ilgisini çekiyor.
Dolayısıyla “Türklerin kalbine dokunan bir ülke” dedi Afrika kıtası için. Aslında ülke demek
de yanlış tüm Afrika için, çünkü her yeri çok iyi bilen bir teknik adamımız. Peki, orada onun
kalbine Afrikalılar nasıl dokunuyor, biraz bize belki birkaç cümleyle bunu anlatabilir Hocamız.
Muhsin ERTUĞRAL
Tabi, uzun yıllar orada yaşamam, onların güleryüzlülüğü, onların insanlığı, onların bakış açısını daha yakından anlamamı sağladı. Bizler, Avrupa’daki insanlar çok şey öğrenebiliriz,
çünkü, her ne kadar gelişmiş ülkelerde birtakım olanakları konuşabiliyorsak, Afrika onların
dışında insanların yaklaşımı, o güleryüzlülüğü -Hocamızın da biraz önce bahsetmiş olduğuo komplike olmaması, çok çabuk insanlarla kaynaşabilmemiz, yurt dışından gelen insanların
o ortama uyabilmesini sağlıyor.
Erdoğan ARIKAN
Teşekkür ederiz bu güzel düşünceleriniz için. Şimdi, biraz da medya açısından bakalım, acaba
medyadan bakılınca nasıl görünüyor? Mediacoopsa CEO’su Sayın Fernando Lima aramızda.
Böyle bakıldığı zaman neler söyleyecek bize Sayın Lima? Hoş geldiniz, söz sizde.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
Fernando LİMA
Çok teşekkürler. Medyaya ne kadar değineceğim, tam
olarak bilemiyorum ama gerçekten de her iki bölgenin insanlarını da kapsayacak şekilde bir yaklaşım geliştireceğine eminim. Türkiye ve Afrika arasında önemli bir görev
üstlendiğine de beş altı dakika içerisinde bunları özetlemeye çalışacağım. Aslında çok duygusal bir an yaşamıştım
Etiyopya’dan İstanbul’a indiğimde. O modern binaları gördüğümde çok etkilendim, havaalanını gördüğüm zaman da çok etkilendim ama ilk olarak
aklıma gelen şey, okulda İstanbul ile ilgili öğrendiğimiz, Osmanlı İmparatorluğuyla, Mısır’la,
Roma’yla ilgili öğrendiğimiz, o Yunanistan’la ilgili öğrendiğimiz her şey farklıydı. Ben Osmanlı
Sultanının ismini taşıyan bir yerden geliyorum, Musa Bin Big. Kendisi bölgeyi aldıktan sonra
ismini veriyor. Vasca do Gama, bildiğiniz gibi Portekizli bir denizci, 15’inci yüzyılda bu yerlere geliyor ve şu anda Mozambik Adası olarak bilinen yer Musa Bin Big Sultan tarafından
isimlendiriliyor aslında. Bunlar tarih kitaplarında yer almıyor. O zamanlar Vasco da Gama
Avrupa’dan geliyor biliyorsunuz ve de burada deniz yoluyla Hindistan’ı keşfetmeye çalışıyor.
Aslında Arap denizcilere yardım ettiğini biliyoruz, Malindi de tanıştığı Arap denizcilere yardım
ediyor, Kalküta’ya yani Hindistan’a götürüyor onları, birlikte bu şekilde Hindistan’a doğru
ilerliyorlar. Bu anlamda da yavaş yavaş burada piyasayı, pazarı geliştirmeye başlıyorlar. Nihayetinde kolonileşme döneminde kölelik, vs artıyor.
Portekizli denizci Amerika’ya geldikten 500 yıl sonra, Portekiz ve Brezilyalılar yeni bir yer
keşfediyor, buraya Haşemento ismini vermek istiyor. Yani keşif yerine bir buluş ismini vermek
istiyorlar. Portekiz’de o dönemde yaşayan birçok kişi buraya yerleşiyor. Şu anda Brezilya
dediğimiz yer yavaş yavaş ortaya çıkıyor, Vasco da Gama burayı bulduktan, artık Portekiz
bağımsızlığını ilan ettikten 300 yıl sonra, 500 yıl sonra herhangi bir kutlama yapılmıyor, kolonileşme dönemi bu dönemde yaşanıyor çünkü. Yavaş yavaş kolonileşmenin etkisinden
kurtulduktan sonra burada yeni değişiklikler başlıyor. Bu değişikliklerle birlikte yalnızca üç
dört kişi, geçmiş bilgisi olan kişiler burada çeşitlendirilmiş, farklılaştırılmış bir kültürel ortam
yaratıyor. Yalnızca geçmişten birbirimizi tanıdığımız ya da birbirimizi iyi tanıdığımız kişilerle
karşılıklı işbirliği, dayanışma oluşturabiliriz düşüncesi oluşuyor yavaş yavaş.
Bunların ardından artık medyaya geçecek olursak, medya da tabi ki bu işbirliğini, dayanışmayı artıracak önemli bir nokta. Afrika’da kolonileşmeyi sağlayan liderler vardı, farklı ırklardan, farklı renklerden insanları kıtaya getirdiler, onlara ayrıcalıklı haklar verdiler. Vatandaş
olabilmek için çeşitli kriterler koydular. Yani burada vatandaş olabilmek, geçmişe sahip
olabilmek, aynı geçmişi yaşamak ve de demokratik haklara sahip olmak anlamına geliyor.
Burada bahsedilen her şey, aslında bütün vatandaşların hakkı olmalı, yalnızca politikacıların ya da diplomatların hakkı değil, bütün vatandaşlara verilen bir hak olmalı. Burada bizim
esasen vermek istediğimiz, tanımlamak istediğimiz mesaj, Türkiye yalnızca kendi tarihiyle,
kültürüyle değil, aynı zamanda da futboluyla tanınan bir ülke ve de futbol kulüpleriyle tanınan bir ülke. Küreselleşmeden ve medyanın gücünün yavaş yavaş artmasından dolayı
hepimiz artık Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın ne olduğunu biliyoruz örneğin ya da Galatasaray’ın
Beşiktaş’a neler yaptığını. Bunlar gerçekten medya araçlarının Türkiye’yi dışarıda tanıtmanın
en güçlü yollarından, özellikle Afrika’yı da buraya dâhil edebiliriz. Afrika da kendini bu şekilde
Türkiye’ye iyi tanıtabilir. Tüm bu iyi bilinen futbol kulüpleri, spor kulüpleri Avrupa liglerinde de
oynuyor bildiğiniz gibi.
197
198
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
Aklımıza belki şöyle bir soru getirebilir, Türkiye kültürünü de bu şekilde tanıtabilir mi, futbolla
birlikte? Kimi durumlarda tabi karmaşık cevaplar da, karmaşık sorular oluşabiliyor. Mozambik on yıldan daha az bir süre içerisinde 70 milyar Dolarlık bir bütçeye sahip olacak. Aslında
tarih bizleri geçmişte yine bir araya getirdi ama burada yalnızca yeni değerlerle sanat, kültür
ve futbol değerleriyle birlikte yeni köprüler oluşabilir, birbirimizi daha iyi anlayabiliriz diyorum.
Teşekkürler dinlediğiniz için.
Erdoğan ARIKAN
Teşekkür ederiz bu güzel konuşma için, özellikle “Türkiye futbolla birlikte kültürünü de tanıtabilir” dedi Sayın Lima ve bundan sonra önümüzdeki on senede çok daha güzel ve sıcak
ilişkiler kurulabilir, medyanın büyük katkısı olabileceğine vurgu yaptı. Konuklarımız bugün
kısa birer konuşma yaptı, çünkü sağ olsunlar, onlara çok teşekkür etmek istiyorum buradan.
Diğer oturumlarda biraz zaman sorunu yaşanabiliyor ve biraz programın sarktığının da farkındalar. Dolayısıyla da hızlı bir şekilde konuşmalarını ve sunumlarını yaptılar. Bunun temel
nedenlerinden biri de, sizlerin soru sormasına ve sizlerin de görüşlerinize olanak tanımak
istemeleriydi. Dolayısıyla da şimdi sizlerden konuklarımıza sorularınızı ve görüşlerinizi iletmenizi rica edeceğiz…
Katılımcı - Senegal
Teşekkürler. Afrika medya şirketinde çalışan bir gazeteciyim, aynı zamanda Afrika futbolu konusunda uzmanım. Türkiye ve Afrika’da futbol üzerinden geliştirilen bir ilişki mevcut, bununla alakalı bir katkıda bulunmak istiyorum. Çünkü Türkiye şu an Afrikalı futbolcuların önemli
pazarlarından. Bugün Türkiye’de oynayan 10’dan fazla futbolcu var, Hervé Tum, Moussa
Sow Fenerbahçe’de, Sivasspor’da, Yobo, gibi. Bundan önce Amokachi, Jije, Şabani Nonda
vardı, Toni Silva. Hepsi gerçekten Afrika futbolunda çok önemli isimler ve burada bulundular,
bazıları hâlâ oynuyor. Zokora, biliyorsunuz aynı zamanda Fildişi Sahilleri’nin kaptanı. Neden
bunlar Türkiye’de oynamayı seçiyorlar? Çünkü Türkiye de gerçekten Afrika’ya futbol açısından baktığımızda benzerliklere sahip, hatta fizik, teknik özelliklerde bile, çünkü Afrika futbolu
da teknik, Türk futbolu da aynı şekilde. Afrikalıların Türkiye’yi daha iyi şekilde bilmelerinin bir
nedeni de, aslında futbol. Özellikle 2002’deki Dünya Kupası’nda oldu bu, Senegalliyim, o
dönemde İlhan Mansız Senegal’de inanılmaz tanınıyordu, çünkü Senegal’i eleyen golü attı.
Senegal’deki 80 yaşındaki kadınlar bile İlhan Mansız’ı tanır, işte bu, aslında futbolun gücünü
kanıtlayan bir şey insan ilişkileri açısından.
Türkiye gerçekten bir tutku ülkesi, futbol insanları bir araya getiren bir unsur. Afrika’da da
tamamen aynı durum var. Mesela bu konu üzerine gidilerek ilişkiler daha da fazla geliştirilebilir diye düşünüyorum. Nasıl olabilir diyecek olursanız, mesela, sizde meşhur dünyanın en
büyük derbilerinden birisi var, Galatasaray-Fenerbahçe, bugün herkes bundan bahsediyor,
900 milyon izleyicinin bu maçı, dünya çapındaki bu derbiyi izlediği söyleniyor. Gerçekten oynandığı zaman neredeyse dünya çapında herkesin dikkatini çeken bir derbi. Aynı zamanda
burada Fenerbahçe-Galatasaray derbisine baktığımız zaman bu da çok önemli bir derbi.
Peki, ne yapılabilir burada? Bu, aynı zamanda resmen Türkiye’de futbol bayramı gibi bir
şey, buraya Afrikalı gazeteciler davet edilebilir, canlı yayınlayabilirler. Hatta Türkiye ile alakalı
haberler yapabilirler geldiklerinde, işte, Türk yetkililer mesela, özellikle bu maç için bir hak sunabilirler. Afrikalı kanalların doğrudan gelip canlı bir şekilde takip edebilmesi için. Bu şekilde
bence Türk futbolunu daha iyi tanırız veya Türk kültürünü daha iyi tanırız. Bu gerçekten bizim
ilişkilerimizi geliştirmekte çok faydalı olacaktır.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
Türkiye gerçekten bir futbol ülkesi, Afrika-Türkiye Medya Forumu’ndayız şu an. Uluslararası
futbol müsabakalarına baktığımız zaman, biliyorsunuz farklı kategorilerimiz de var, 17-20 yaşındaki gençlerin oynadığı, mesela bu tarz müsabakalar uluslararası düzeyde düzenlenebilir.
Buna da çok fazla insanlar katılacak, aynı şekilde iki tarafın birbirini tanıması için çok faydalı
olacaktır diye düşünüyorum. Aynı şekilde, Türk gazetecileri de Afrika’da oynanan maçlara
davet etmemiz güzel bir çözüm olur. Mesela, Türk gazeteciler de mesela Afrika’da çalışan
antrönerler nasıl çalışıyor, bunların haberlerini yapmak için gelebilirler. Teşekkürler.
Erdoğan ARIKAN
Güzel bir destek, aslında bazı konularda güzel önerilerde bulundunuz, teşekkür ederiz. Bu
haftaki maçla ilgili bir bilgi vereyim, yaklaşık 30 ülke canlı yayınlayacak Galatasaray-Fenerbahçe mücadelesini. Ayrıca Afrika ülkelerinden Türkiye’deki sporcu sayılarına baktığımız
zaman biraz daha artırabiliriz. Çünkü siz 10-15 dediniz ama ülkemizde en az 50-60 Afrikalı
futbolcu var şu anda. Çünkü bizim 2. Lig dediğimiz Bank Asya 1. Lig kategorisinde de her
takım 3 yabancı oynatabiliyor ve genellikle de bu yabancılar Afrika ülkelerinden seçilen yabancılar. 18 takım olduğunu düşünürsek 35-40 civarında da orada Afrika’dan futbolcular yer
alıyor. Teşekkürler katkılarınız için.
Katılımcı - Kongo
Ulusal Kongo Televizyonu’ndan geliyorum, Sayın Muhsin Ertuğral ile birlikte çalışma şansım oldu. Bizde çok güzel dönem geçirdiğini biliyorum. İlk reaksiyonum, aslında kendisine
şunu sormaktı, dil sizin çalışmanız açısından bir zorluk muydu? Ve buna nasıl bir çözüm
bulunabilir? Özellikle gelip Afrika’da çalışmak isteyenlerin dil sorununa nasıl bir çözüm bulunabilir? İkinci bir sorum daha var, acaba iki şekilde şu hareket yapılabilir mi? Yani Türk ve
Afrikalı sporcular için farklı bir şeyler yapılabilir mi? Ekonomik sebeplerden dolayı Afrikalılar
Türkiye’ye geliyorlar. Evet, ama acaba tam tersi bir hareket yapılabilir mi? Yani acaba belki
bir ikizleşme programı olabilir mi? Yani bu taraftan da genç oyuncuların oraya gönderilmesi
gibi bir program gerçekleştirilebilir mi? Üçüncüsü de sadece bir öneri, bütün bu konuşmaları
dinledik şimdiye kadar, hep bir mekanizma arayışı içerisindeyiz. Bu mekanizmalar üzerinden
Türk ve Afrika gençliğini bir araya getirmeye çalışıyoruz. Yani hep daha sık karşılaşsınlar
istiyoruz, bir araya gelsinler istiyoruz. Acaba Afrika ve Türk üniversiteleri arasında bir çalışma yapılabilir mi? Mesela, bir eleminasyon sistemi yapılabilir, bir turnuvaya katılabilir. Daha
sonra belirlenen ülkede bir turnuva gerçekleştirilir. Bu da tabi ki Türkiye’nin denetiminde olabilir, çünkü zaten üniversitelerden de aynı zamanda bunları gerçekleştirebilecek tabi kültürel
altyapı var. Ve üniversiteler yardımıyla işte bu belki dil bariyerine de bir çözüm bulunabilir.
Teşekkürler.
Erdoğan ARIKAN
Hocam, cevabınızı rica edelim, daha sonra da Orhan Hocamızı uğurlayacağız, zamanı azalıyor, artık son bölüme geldik. Türk sporcular için bir şey yapılabilir mi? Bir değişim sizce
olabilir mi? Bir de dil sorununu nasıl hallediyorsunuz?
Muhsin ERTUĞRAL
Zaire’de, Kongo’da 1995-1996 yıllarında bulundum, onları Afrika Kupası’na götürmeyi başardım. Zaire Millî Takımı’nın başına geldiğimde grupta sonuncuydular ve dört maçı üst üste
199
200
/
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
kazanıp Güney Afrika’daki şampiyonaya gitme başarısını elde ettik. Dil sorunu şöyle, tabi ki
Fransızcayı -şahsım adına söylüyorum- çok iyi anlıyor ama akıcı konuşamıyorum. Fransızca
da oldukça önemli bir dil. İngilizce ve Almanca konuşulan ülkelerde başarı sağlamak daha
kolay. Ama futbolun ortak bir dili vardır, zannediyorum ki başarılar da zaten onu gösterdi,
ortak dil olması. Afrikalı oyuncuların çoğu Avrupa’da oynuyordu o dönem. Ama benim daha
çok kendi ülkelerindeki oyunculara önem vermem başarıyı sağlayabildi. Ama şunu bir futbol
adamı olarak söylemeliyim, futbolda bir ortak dil vardır, ortak dil dolayısıyla sosyal açıdan
pek beraber olamıyoruz ama futbol adına beraber olduğumuz için teknik ve taktiksel açıdan
çok büyük farklılık olmuyor.
Gençlerin adapte olması, şu anda zaten Güney Afrika’da bir projede şimdiki Başkanımızla çalışıyoruz. Yanıma da Türkiye’den bir hoca daha getirdim, Türkiye’de tanınan bir kaleci
antrenörü, dolayısıyla şu anda daha burada Türkiye’de yetenekli oyuncular Güney Afrika’ya
gelip orada bir iki oynayıp tekrar Türkiye’ye dönmesini sağlayabilmesi için bir proje düzenliyoruz. Tabi, Türkiye’deki rakamlar çok üst düzeye çıktı, rakamları süper liglerde oynayan
oyuncular ve ikinci liglerde oynayan oyuncular çok üst düzeyde rakamlar… Artık futbol bir
business olduğu için business adına Afrika’yı önce getirmemiz tabi ki biraz zor oluyor ama
yetenekli oyuncuları getirmek neden olmasın. O kapılar teknik direktörlere bağlı, yani medyada olan insanlara bağlı bence. Hele hele Güney Afrika’da bu projeyi şu anda düşünüyoruz,
17-18 yaşında genç yetenekli oyuncuların belki önümüzdeki yıl Golden Arrow’u kazanması
için şu anda zaten çaba sarf ediyorum.
Prof. Dr. Orhan KURAL
Evet, gidiyorum, üzülüyorum, burası geldi futbolun konuşulduğu bir mekân oldu, çok üzüntülüyüm. Milletler birbiriyle savaşıyor, Afrika’da bazı ülkeler savaşlar yaptı, havai fişekler atılıyor, insanlara ateş edip öldürüyorlar, sokaklarda yağmalamalar yapılıyor futbol yüzünden
ve günde bugün 22 bin Afrikalı açlıktan ölüyor. Futbola milyonlar yatırıyorsunuz, futbolcular
getiriyorsunuz, onları krallar gibi besliyorsunuz ama kimse Afrika’da açlık çeken insanları
düşünmüyor, bu beni üzüyor. Burada, ters yerde ters konuşuyorum, biliyorum ama bunu
söylemek de benim görevim efendim. Ben isterdim ki Maden Fakültesi Bölüm Başkanı olarak öğrencilerimiz gelsin Afrika’da madencilik öğretelim, madencilere sahip çıksınlar, Afrikalı
gençlere sahip çıkalım, üniversitelerimizde okutalım. Profesyonel futbolcuların buraya gelip
gelmemesi beni hiç ilgilendirmiyor, onun için gidiyorum efendim, yanlış yerdeyim.
Erdoğan ARIKAN
Teşekkür ederiz, hassasiyeti çok güzel, hakikaten çok güzel bir konuya değindi ama TürkiyeAfrika Medya Forumu iki gün boyunca devam eden ve değişik oturumlarda, değişik salonlarda, değişik konuların tartışıldığı bir platform. Dolayısıyla da Hocamın üzerine hassasiyetle
gittiği konular zaten diğer salonlarda fazlasıyla tartışılıyor, tartışıldı. Ama biz Hocamızı burada bizimle birlikte Afrika’yı çok iyi bilen ve sporla kültürü bir arada düşündüğümüz zaman
-dünyanın en önemli tanıtım araçları bunlar- bize katkı sağlayacağını bildiğimiz için davet
ettik. Böyle bir eleştiri getirmesi bile bize bir katkıdır. Bu %n de kendisine teşekkür ederiz
ve bundan sonrasında da başarılar diliyoruz. Hassasiyeti için teşekkürler. Kendisinin saat
15.00’te uçağı var ve eğer isterse ayrılabilir ama bizimle birlikte de kalabilir. Sadece biraz
riske atmayalım isterseniz.
İKİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
Prof. Dr. Orhan KURAL
Çok teşekkür ediyorum, genellikle fikirlerimi serbestçe söyleyen bir Hoca olarak bunları burada söyledim. Spora, gençlerin futbol oynamasına karşı değilim, futbolun halkları uyutmasına
karşıyım. General Franco da biliyorsunuz 44 yıl sonra İspanya’dan ayrılırken “Ben üç tane
50 bin kişilik beşik yaptım, halkımı uyuttum” dedi. Bunları unutmayın efendim. Sevgiyle kalın.
Erdoğan ARIKAN
Prof. Dr. Sayın Orhan Kural’a teşekkür ederiz. Hocam, iyi yolculuklar, çok sağ olun. Bugün
sizlerle hem kültürel hem sportif yönden biraz Türkiye ve Afrika’yı, Afrika’yı genel olarak konuşmaya çalıştık. Konuklarımız ellerinden geldiğince bunu ortaya koymaya çalıştılar. Katılımınız ve bizimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederiz. Sonraki oturumlarda da diğer yönlerden çeşitli oturumlar var, katkınız olursa çok seviniriz. Çok sağ olun.
201
202
/
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
KAPANIŞ KONUŞMALARI
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
/
MURAT KARAKAYA
GENEL MÜDÜR
Sayın Başbakan Yardımcım, kardeş kuruluşumuz olan AMI’nin değerli Başkanı ve Afrika ülkelerinden gelen değerli meslektaşlarım; öncelikle, bir kez daha sizlerle bir arada, bu Forum’da
olmaktan dolayı duyduğum memnuniyeti şahsım, kurumum, Türk gazeteci meslektaşlarımız
ve ülkem adına ifade etmek istiyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olarak genelde ülkemizdeki gazeteci arkadaşlarımızla, basın kuruluşlarıyla iştigal eden, onların sorunlarıyla ilgilenen, eğitim
programları gibi birçok faaliyette bulunun bir kuruluşuz.
Son dönemde ülkemizin, komşu ülkeler başta olmak üzere başlatmış olduğu dış açılımın
bir parçası olarak biz de kardeş ülkelerin, dost ülkelerin medya kuruluşlarıyla, gazeteci arkadaşlarla bir araya gelmeye gayret ediyoruz. Bu çerçevede de özellikle son iki yıl medya
platformları düzenliyoruz. Bu serinin sonuncusunda, belki de en anlamlısını sizlerle bir araya
gelerek son iki gün içerisinde gerçekleştirdik. Yaklaşık 54 Afrika ülkesinden 270 meslektaşımızı burada ağırlamak imkânı bulduk.
İki gün boyunca devam eden programda, gazetecilik mesleğini ilgilendiren, ülkelerimizi ilgilendiren hemen hemen tüm konulara bir şekilde değinildi. Bu anlamda Forum’un çok faydalı geçtiğini düşünüyorum. Yarın da, bir sosyal program çerçevesinde İstanbul’u keşfetme
imkânını bulacaksınız.
Bu Forum sırasında en çok dile getirilen sorunlardan birisi şu oldu: “Bir araya geldik ama
bu faaliyetler daha fazla renklendirilebilir, daha değişik başlıklar olabilirdi. Gazeteci arkadaşlarımızla, Türk basın kuruluşlarıyla, ilgili kuruluşlarla daha yakın temaslar olabilirdi”. Doğrudur, dün açılışta da ifade ettiğimiz gibi bu ilk toplantıydı. Türk meslektaşlarımızla Afrikalı
meslektaşlarımızın bir araya geldiği, tanıştığı, birbirlerinden haberdar olduğu, sorunlarından
haberdar olduğu bir toplantıydı. Ümit ediyorum ve biliyorum ki, bu toplantı bununla sınırlı
kalmayacak. En kısa zamanda bu toplantının ikincisini bir başka Afrika ülkesinde, çok geniş
Türk gazeteci meslektaşlarımızla birlikte gerçekleştirmeyi arzu ediyoruz.
İki gün boyunca tüm panelleri takip edip, önemli notları tespit ettik. Bu çerçevede de, gerek Türkiye’den, gerekse Afrika ülkelerinden arkadaşlarımız bir metin üzerinde çalıştılar; bu,
bir “Sonuç Deklarasyonu” şeklinde ifade edebilirim. Forumda ele alınan belli başlı konulara
değinen ve geleceğe ilişkin bazı çıkarımlarda bulunan, bazı niyetleri ifade eden bir “Sonuç
Bildirgesi” hazırlandı. Bunu birazdan Amadou Kardeşim sizlerle paylaşacaklar.
203
204
/
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
Katılımlarınız için tekrar çok teşekkür ediyorum. Sizlerle birlikte bulunmaktan dolayı bizler
çok mutlu olduk, Türk gazeteci meslektaşlarımız çok mutlu oldular. Ümit ediyorum ki bu
süreç burada kalmayacak, yıllık programlarla devam edecek. Ben şunu da biliyorum -bunun
öngörüşmelerini de gerçekleştirdik- önümüzdeki yıl içerisinde birkaç projeyle somut adımları
atmak, bunun ötesinde de ikili işbirliği mekanizmaları geliştirmek istiyoruz.
Tekrar hoş geldiniz diyor, saygılarımı sunuyorum.
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
/
Amadou Mahtar BA
African Media Initiative-AMI CEO
İyi Günler Hanımefendiler ve Beyefendiler.
İyi Günler Türkiye ve Afrika’dan Gelen Kardeşlerim.
Sayın Başbakan Yardımcısı, burada olduğunuz için size teşekkür ediyorum. Size bir konuda özellikle teşekkür ederek başlamak istiyorum. Burada hepimiz profesyonel insanlarız ve
yoğun bir programa sahip olmanın ne anlama geldiğini biliyoruz. Çünkü hepimiz günlük
hayatımızı oldukça yoğun bir şekilde geçiriyoruz. Ülkenin başındaki isimlerden biri olmanın
ne olduğunu da biliyoruz, siz bu ülkenin Başbakan Yardımcısı’sınız. Dün sabah vakit ayırıp
öğle yemeğine kadar bizle beraber olmanızdan, akşam yemeğinde ve bugün içerisinde bize
katılmanızdan dolayı size minnettarız. Bu nedenle, Afrika Medya İnisiyatif Kurulu ve buradaki
meslektaşlarım adına size teşekkür etmek istiyorum. Burada bulunmanız bile bizim için büyük bir onur. Çünkü Afrikalılar olarak sizi tanıyor, ne kadar önemli biri olduğunuzu biliyor ve
hakettiğiniz saygıyı gösteriyoruz. Tekrardan teşekkür ediyorum. Çok minnettarız.
Hanımefendiler ve beyefendiler, çok verimli iki gün geçirdik. Hepimiz bir adım geriye atıp
Afrika kıtası tarihinde son 50 yılda neler olduğuna bakabiliriz. Afrika ülkeleri dünyanın çeşitli
milletleriyle çok sayıda ilişki kurdu. Afrika kıtasının ortaklarından birinin, ülkelerinde düşünce
önderleri olan gazetecileri çağırıp karşılıklı saygı çerçevesinde onları tartışmaya davet ettiği
daha önce görülmemiştir, ben hatırlamıyorum. Tabi ki bazen gazetecilerin buluştuğu olmuştur ancak Afrikalı habercilerin bir medya zirvesi çerçevesinde karşılıklı ortaklıkları konusunda
tartıştığını hatırlamıyorum. Bu ortaklık hem Türk halkı hem de Afrika halkları için faydalı olacaktır. Benim için bu atılan ilk, fakat oldukça önemli bir adımdır. Müsaadenizle Sayın Başbakan Yardımcısı, bu konuda şahsımca bir mimar görevi görmüş olan Murat Kardeşimi ve
Sayın Kavas’ı takdir etmek istiyorum.
Sayın Başbakan Yardımcısı, iki yıl önce Yaoundé’deki yıllık toplantımız bittiğinde Yaoundé’den
Mauritius’a gitmek üzere uçağa bindim. İndiğimde Blackberry’mi açtım ve Ahmet Kavas’tan
bir mesaj geldiğini gördüm. Afrikalı gazetecileri misafir edip onlar ile Afrika kıtası ve Türkiye arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi hakkında tartışmanın Türkiye Hükûmetinin ve halkının
çıkarına olacağını söylemekteydi. Bunun için Ahmet’e teşekkür etmek istiyorum. Kendisini
tanımayanlar için söyleyeyim, Ahmet Bey bir akademisyendir, üniversitede ders vermektedir.
Aynı zamanda kendisi Türkiye’deki bir Bambara, bir Malili’dir. Tekrar teşekkürler.
Sayın Başbakan Yardımcısı, iki gün içerisinde büyük mesafe katettik, verimli tartışmalar gerçekleştirdik. Bazen oldukça hararetliydi, ancak bu da işin bir parçası. Kardeş olduğumuzu
205
206
/
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
söylediğimizde ve ortaklık oluşturmaya çalıştığımızda bu meselelerin hepsini tartışmamız gerekmektedir. Burada tabu yok, üzerinde anlaşmaya varamadığımız konular da dâhil. En azından bunlar hakkında tartışıyoruz ve ilerleme gösteriyoruz. Bu mükemmel birşey. Çok verimli
oldu ve bu ilişkiyi derinleştirmeyi ve güçlendirmeyi dört gözle bekliyoruz. Dün söylediğim bir
şeyi Sayın Başbakan Yardımcısı’nın huzurunda da tekrarlamak istiyorum, her yıl Afrika’nın 55
ülkesinin tamamıyla, medya kuruluşları sahipleri ve liderleri, genel müdürler ve bu ülkelerdeki
medya kuruluşlarının CEO’larıyla yıllık bir forum düzenliyor ve biraraya geliyoruz. Bu sene
5’nci yıldönümümüz olacak, Senegal’de, Dakar’da düzenlenecek. Daha öncesinde hiçbir
onur konuğumuz olmamıştır. Bu sene, Abican, Fildişi Sahilleri’nde 8-9 Kasım 2012 tarihleri
arasında düzenlenecek olan Afrika Medya Liderleri Forumu’na onur konuğu olarak Türk halkını, Türkiye Hükûmetini davet etmek istiyoruz. Bu bizim için, iki gün boyunca bahsettiğimiz
ortaklığa göstermiş olduğumuz bağlılığın bir simgesi. Sevgili Kardeşim Murat, çok teşekkür
ederim.
Müsaadenizle Sayın Başbakan Yardımcısı, oluşturduğumuz sonuç bildirgesini okumak istiyorum. Bu bildirgede, tekrar teyit etmiş olduğumuz bazı ilkelerin yanı sıra bizi ileriye taşıyacak
bazı somut projeler de var. İnşallah bir yıl sonra Afrika’da, burada ya da başka bir yerde
bugünden o güne katetmiş olduğumuz mesafeyi ölçebiliriz. Ve Murat ve ben ya da burada
oturan her kim olursa o gün çok zor bir konumda olacak, çünkü insanlar “bir yıl öncesinde
böyle demiştiniz, bugün ne durumdasınız?” diyecekler. Umarım, o noktaya ulaştığımızda dik
durup bu ortaklık sürecini inşa etmeye devam edebiliriz.
Saygılarımla.
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
/
BÜLENT ARINÇ
BAŞBAKAN YARDIMCISI
Değerli Gazeteci Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Konuklar,
Sevgili Kardeşim Amadou Mahtar Ba,
Sayın Genel Müdür,
Hepinizi tekrar sevgiyle selamlıyorum. Bu toplantımızın son dakikalarındayız. Dünden bu
yana devam ediyor. Belki bir akşam önceden gelenler için üçüncü gündeyiz. Biraz sonra
Ankara’da çok güzel birkaç ziyaretiniz olacak, sizleri İstanbul’a uğurlayacağız. Yarın da, İstanbul’daki programımızdan sonra, tekrar görüşmek ümidiyle Allah’a ısmarladık diyeceğiz.
Biraz önce yapılan konuşmalardan çok etkilendim. Özellikle Sayın Amadou Mahtar Ba, bu
toplantının Türkiye’de böylesine büyük bir katılımla yapılmasından ve Türkiye’nin ev sahipliğinde gösterilen konukseverliğinden çok memnun olduklarını ifade etti ve hepinizin bildiği ve
dağıtılacağı üzere sonuç bildirisini de sizlere takdim etti.
Toplantının organizasyonunu yapan her iki kuruluşa çok teşekkür ediyorum ve bu birlikteliğin
bundan sonra da çok başarılı örnekleri olacağına inanıyorum. Bu toplantımız belki bir ilk ama
son olmayacak. Bundan sonra da değişik platformlarda bu işbirliğimizi daha da ileri götürecek adımlar atacağız. Biz buna Türkiye olarak hazırız, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğümüz adına hazır olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. Çünkü Afrika kıtasıyla ve
siz değerli gazeteci arkadaşlarımızla atılacak her adımın hem dünya barışına, hem de ülkelerimiz arasındaki ilişkilere ve yayıncılık açısından, gazetecilik açısından çok önemli fırsatlara
imkân sağlayacağını düşünüyorum.
Umarım buradaki programdan memnun oldunuz. Mutlaka aksaklıklar da bulunabilir, bunlar
için peşinen özür dilemeliyiz. Üçyüze yakın arkadaşımızın katıldığı ve iki güne sıkıştırılmış
bir programda şüphesiz bazı aksaklıklar olabilir, ama iyi niyetimizden emin olun. Umarım
ki, başta Genel Müdürümüz olmak üzere bütün arkadaşlarımız sizlere yardımcı olmak için
büyük bir gayretle çalıştılar ve bir eksiklik olmaması için çok büyük efor sarf ettiler. Bu vesileyle, Ankara’nın bu en güzel Otelinde sizleri ağırlamış olmakla birlikte, Otelimizin Sayın
Genel Müdürüne, bütün personeline, çalışanlarına da, gösterdikleri konukseverlikten dolayı
çok teşekkür ediyorum.
207
208
/
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
Değerli Kardeşlerim,
Dün akşam yemeğinde de birlikteydik. Biz, Afrika kıtasına çok büyük bir sevgiyle bağlıyız,
bundan emin olunuz. Afrika dendiğinde biz, başka kıtalardan farklı olarak kalplerimizde daha
sıcak, daha değişik duygular hissediyoruz. Evet, bu genç kıtanın, bu dinamik kıtanın, bu
gayretli, çalışkan insanların geçmiş yakın tarihte yaşadığı acılı, sıkıntılı günleri bildiğimiz için
böyleyiz. Türk milleti olarak sömürgeciliğe karşıyız. Tarihimizin hiçbir döneminde sömürgeci
olmadık. İkincisi, ayrımcılığa karşıyız. Ne renklerinden, ne inançlarından, ne kıyafetlerinden
dolayı hiçbir insanın bir diğerinden daha üstün olduğuna inanmıyoruz; bizim İslam inancımız
bunu emrediyor, bizim insani anlayışımız da bunu emrediyor. Biz insanı, Allah’ın yarattığı
bir kul olarak seviyoruz ve bununla her zaman gurur duyuyoruz. Ayrımcılık yapılmamalıdır;
elbette Afrika bunun çok büyük acılarını çekmiş kıtalardan birisidir.
Bir diğer nokta da, siz bağımsızlığınıza büyük mücadeleler sonunda kavuştunuz. Bunun
kıymetini biliyorsunuz. Biz de bu topraklar üzerinde bağımsızlık mücadelesi vermiştik.
Avrupa’nın pek çok ülkesi, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İngilizler, İtalyanlar,
Fransızlar, Ruslar, Ege için Yunanlılar ve diğerleri Türkiye’nin hemen hemen üçte ikisini işgal
etmişlerdi. Türk milleti bağımsızlığına çok düşkün, onurlu bir millettir, işgali kabul etmedi,
yüzbinlerce şehit verdik, bağımsızlığımıza kavuştuk. Dolayısıyla, birbirimizi daha iyi anlayabildiğimizi düşünüyorum.
Değerli Dostlar,
Afrika çok zengin ve değerli bir kıta. Kendi kaynaklarını yeterli kullanabilirse, çalışkan iş gücüne istihdam sağlayabilirse, yönetimlerde istikrarlı bir siyaset takip edebilirse darbelerden
kurtulup demokrasinin bütün güzelliklerine sahip olabilir ve özgürlükler noktasında da vatandaşlarının gücünü daha da arttırırsa, emin olun Afrika, geçmişte olduğu gibi bir dev hâline
gelecektir.
Bugün Türkiye’de ulusal bazda kendilerine “büyük basın” ismini veren bazı televizyon kuruluşlarının, bazı yazılı basın organlarının bu toplantıya çok fazla önem vermediklerini fark etmişsiniz. Bunu fark ettiğinize hem sevindim, hem üzüldüm. Sevindim, çünkü dikkatlerinizden
kaçmamış, demek ki bu toplantıyı çok dikkatli takip ediyorsunuz; üzüldüm, çünkü Türkiye’de
bir ilk olan, bir kıtayla medya alanında işbirliği yapmayı amaçlayan bir toplantıya niçin ilgisiz kaldılar diye düşündüm. Emin olun, dünyadaki bütün basın da Afrika’ya böyle bakıyor.
Afrika’da ne haber olabilir diye düşündüğünüzde, dün bir arkadaşımız burada bir oturumda,
“Afrika dendiğinde karşılığında hangi kelimeler var” diye güzel bir sunum yaptı. İşte, çok
satan gazeteler, çok izlenen televizyonlar, Afrika’da eğer bir darbe olursa veya olmuşsa, yani
sabah erken kalkan birisi o gün bir darbe yapmışsa, ona birkaç satırlık haber gözüyle bakıyor. Kuraklık çok fazlalaşmışsa, çölde, sahrada bir akbaba bir çocuğun başında bekleyen bir
fotoğrafla resmedilmişse bunu haber sayıyor veya o ülkenin kaynaklarını paylaşanların kendi hegemonyalarını ortaya koyacak haberlere dikkat ediyor; ama biz başkayız. Biz Türkiye
olarak, Hükûmetimiz olarak, bu alanda yayın yapan TRT’si, Anadolu Ajansı, Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü dâhil olmak üzere Afrika kıtasına, güzel insanların yaşadığı
güzel ülkeler olarak bakıyoruz.
Afrika’nın gelenekleri var, bu çok önemli. Afrika’nın yüzlerce yıldan bu yana kendi özel yaşantısı var. Afrika’nın sanatı var. Afrika’nın tiyatrosu var. Afrika’da siyaset var. Afrika’da demokrasi
alanında ilerlemeler var, özgürleşmek var. Evet, kıtlık da var, yokluk da var ve insanlar hasta-
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
/
lıklardan belki çok büyük çileler de çekiyorlar. Afrika’da yaşanan her olay bizim gündemimizde, gündemimizde olmalıdır.
Bakın, Somali’de yaşanan büyük kıtlık ve kuraklık çocukları ve kadınları elimizden almaya başladığında bunu dünyada ilk fark eden ülke biz olduk; bundan da iftihar ediyoruz.
Hükûmetimiz derhâl Türkiye’de resmi kurumlar arasında bir yardım kampanyası başlattı. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığımız, -sizin ülkelerinizde de mutlaka karşılığı vardır,
Türkiye’de din adına kendisine görev verilmiş büyük bir kurumumuz- bütün camilerde yardım
kampanyaları açtı. Takriben 500 milyon türk lirası seviyesinde bir yardım topladık ve bu yardımı bizzat Başbakanımız, hanımını, kız evladını, torunlarını, bakanlar eşlerini alarak, iki uçak
dolusu sanatçılarla, Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının yöneticileriyle birlikte, sağlıklı bir
iniş imkânı bile olmayan Somali’deki hava alanına inmek suretiyle -ki uçağımızın birisi büyük
bir kaza da atlattı- bütün dünyanın dikkatini Somali üzerine çekmeye muvaffak oldu. Ondan
sonra bazı yardım kuruluşları ve ülkeler de Somali’nin farkına vardı. Biz sadece Somali’de
böyle değiliz, Eritre’de de böyleyiz, Yemen’de de böyleyiz, Sudan’ın Darfur’unda da böyleyiz,
Nijer’de de böyleyiz. Başka hangi ülkede yardıma ihtiyaç varsa, Türkiye elinden gelen bütün
himmetiyle, gayretiyle bu yolda gayret sarf ediyor.
Arkadaşlar, sadece devlet kanalı değil, Türkiye’deki yardım kuruluşları, mesela doktorlarımız
gidiyor ameliyatlar yapıyor, muayeneler yapıyor ve çok zor imkânlarda çalıştıklarını söylüyorlar; elektrik ve ameliyathane imkânı yok. Karınları şişmiş, gözleri kapanmış pek çok hastaları
muayene ediyorlar, ilaç veriyorlar, onları hayata tekrar döndürüyorlar. Yerin altında fazlasıyla
su var ama o suyu dışarıya çıkaracak bir imkân bulunamamış. Sizin ülkelerinizde oldu mu
bilmiyorum ama bizdeki yardım kuruluşları Etiyopya’da, Nijer’de kuyular kazdılar, su çıkardılar, insanlar suya kavuştular. Hamd olsun ki, o kuyulardan birinin sahibi de benim. Yeter ki,
insanlar su imkânlarına daha çok kavuşsunlar diye, ailemin ismini vererek Nijer’de bir kuyu
açmaya muvaffak olduk. Türkiye’de herkes sizi düşünüyor. Hartum’a hastaneler kurduk, Darfur Bölgesine hastaneler yaptık, yollar yaptık.
Beş yıl Meclis Başkanlığı yaptım; Mısır’ı bilirim, Cezayir’e gittim, Fas’a gittim, Uganda’ya
gittim, Sudan’a gittim, başka ülkelere de gittim. Şimdi de kendi görev alanım içinde çalışıyorum. Anladım ki, sizlerle birlikte tarihten gelen köklü bir dostluğumuz var, arkadaşlığımız
var. Bu kıtayla bizim el sıkışmamız lazım. Bu kıtanın güzel insanlarıyla bizim kucaklaşmamız
lazım. Bu toplantıyı onun için yapıyoruz. Bunun arkasında hiçbir maddi menfaat beklentimiz yoktur. Hiçbir maddi çıkar düşünerek bunu yapmış da değiliz. Yeter ki, bu güçlü kıtanın
medyalarıyla işbirliği yapalım, sahih, doğru haberleri birbirimizle paylaşalım, sömürgecilerin
oyunlarına düşerek değil, dünyaya objektif, yansız haberlerle bu kıtada yaşanan gelişmeleri
her alanda daha süratli bir şekilde aktarmış olalım.
Değerli Dostlar,
En son Gabon’da yapılan İslam Iş birliği Teşkilatı Enformasyon Bakanları Toplantısına davet
edilmiştim, ama iç politikadaki bazı gelişmeler sebebiyle gidemedim, kurumlarımızdan temsilciler gönderdim. Türkiye’nin tavsiyesi olarak orada alınan bir kararla, Afrika kıtasındaki düzenleyici kurumlarla işbirliği yapmak üzere bir anlaşmaya vardık; bunun gelecek toplantıda
tüzüğü, taslağı da ortaya çıkacak.
Bizim kurumlarımızla işbirliği yapacaksınız. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuyla, -Genel
Müdür burada bir sunum yaptı zannediyorum- 14 tane kanalımızla bütün dünyaya uydular
209
210
/
İKİNCİ GÜN
KAPANIŞ KONUŞMALARI
vasıtasıyla yayın yapıyoruz. Afrika’yla nasıl işbirliği yapabiliriz, bunları bizzat birinci ağızdan
görüşeceksiniz. Anadolu Ajansımız hem Türkiye’de iç haberlerde, hem de dünyadaki dış haberlerde en doğru, en çabuk, en objektif haberleri bir an evvel servise koyacak. Bugün Arapça, yarın İngilizce, Boşnakça, Hırvat ve Sırp dillerinde de haber bültenleri yayınlıyoruz. Sizlerin de bundan Fransızca, İngilizce olarak, -yerel dillere herhâlde inemeyiz, buna imkânımız
yok- faydalanacağınızı ümit ediyorum. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuz, biraz evvel
söylediğim kampanya içerisinde sizlerin kuruluşlarıyla birlikte olacak.
Bugün Afrika kıtasında terör büyük bir beladır. D-8 Toplantısının Genel Kurulu’nda Türkiye’yi
temsilen Nijerya’ya gitmiştim, orada “Boko Haram”dan bahsedildi; Sudan’a gittiğimizde başkalarından, Mısır’a, Tunus’a, Cezayir’e gittiğimizde başka örgütlerin varlığından bahsediliyor.
Türkiye’de de terörle mücadele ediliyor. Terörle mücadele çok zor bir iş, çok kapsamlı bir
iştir. O %n, terörle mücadelede Türkiye’nin deneyimlerini Afrika’nın paylaşması da bizi mutlu
eder. Evet, her ülkenin kendi iç dinamikleri vardır ama terör uluslararası boyutta bir mesele ve
hiçbir ülke kendi iç dinamikleriyle terörlü mücadelede başarılı olamaz. Terörle mücadelede
başarılı olmak için ortak bir platform kurmak ve birbirimizden yardım almak ihtiyacımız var.
Her alanda -ekonomik, siyasi, ticari, eğitim ve kültür- Türkiye’nin girişimcileri bugün Afrika
kıtasında on yıl öncesinde okullar kurmaya başladı. Uganda’ya gittiğimizde, on yıl evvel kurulmuş olan okulumuzun öğretmenleri ve idarecileri bizi karşıladı. Türk girişimciler, size sağlık hizmeti vermek için şimdi üniversite kuruyorlar, arkasından hastaneler kuruyorlar. Güney
Afrika’da çok önemli Türk girişimcileri var. Nijerya’da ve diğer ülkelerde müteahhitlik hizmetleriyle ve girişimcilerimizin her alandaki çalışmalarıyla, emin olun Afrika’ya yardımcı olmaya
söz verdik. Siz kalkının, siz mutlu olun bizim için yeter. Elbette Türkiye’nin yatırımcıları da
kazanacaktır ama biz de size yardımcı olmayı kendimize bir görev biliyoruz.
Sözü uzatmayacağım, belki sorularınızla farklı konulara da girebiliriz. Ben şahsen, böyle bir
organizasyonla en azından tanıştığımız, el sıkıştığımız için, güzel dostluklar kurulduğu için bu
toplantının amacına ulaştığına inanıyorum. Nihai bildiri de bizim mutabık kaldığımız konuları
tek tek bugün kabul etmiş durumda.
Bu çalışma bir defalık olmamalı, iki genel müdürlüğün, iki çalışma grubunun birbiriyle her
zaman irtibatlı olarak Prof. Ahmet Kavas Beyden de her zaman istifade edeceğimiz biçimde,
bundan sonraki adımları planlamalı ve o adımlardan her gün birisini adeta “check list” yaparak, bu işi başardık, bu işi bitirdik, bu işte planlama yaptık, bu işte hâlâ proje safhasındayız
diye çizmeliyiz. Yoksa “geldik gördük, bir ülke tanıdık”, bu yeterli değil. Bundan sonrası çok
önemlidir. Biz bunu ciddiyetle takip edeceğiz. Eğer mümkünse bu toplantının önümüzdeki
sene bir karşılığını Afrika’nın bir güzel ülkesinde, Amadou Mahtar Ba kardeşimiz nereyi uygun görüyorsa, biz onun organizasyonuna da elbette maddi katkı sağlamak suretiyle, bizim
Afrika’ya gelerek o kutlu topraklara ayak basmamız lazım. Bu gidiş gelişlerin yanında da
müşterek çalışma gruplarının ve bizim üye olduğumuz birtakım kuruluşların çalışmalarına da
birlikte katılmamız gerekiyor.
Sözlerime son verirken ümitlerle ve güzel düşüncelerle sizlere hayırlı yolculuklar dilemek
ihtiyacındayım. Ülkelerinize selametle gidiniz. Bizim ve Türkiye’nin, Sayın Başbakanımızın
selamlarını lütfen arkadaşlarınıza, dostlarınıza da iletiniz. Eğer resmi kurumlarla ilişkileriniz
varsa, orada da Türkiye’den selamlar getirdiğinizi ifade ediniz. Biz sizleri seviyoruz, yeter ki
sizler de bizi sevin ve birlikte olalım, birlikte mutlu ve başarılı olalım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BİRİNCİ GÜN
OTURUMLAR / B SALONU - II. OTURUM
/
211
212
/
İKİNCİ GÜN
SONUÇ BİLDİRGESİ
SONUÇ BİLDİRGESİ
İKİNCİ GÜN
SONUÇ BİLDİRGESİ
/
Türkiye-Afrika Medya Forumu, Türkiye’den ve 54 Afrika ülkesinden kamu ve özel basın kuruluşları temsilcilerinin ve akademisyenlerin geniş katılımıyla 9-10 Mayıs 2012 tarihlerinde
Ankara’da gerçekleştirilmiştir.
Bu Forum, T.C. Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) tarafından, Afrika Medya Girişiminin (AMI) desteğiyle düzenlenmiştir.
Forumun amacı, Afrika ve Türkiye’den medya mensupları arasında sağlam ve karşılıklı olarak
verimli ortaklıkların temelini oluşturmaktır.
Büyük Afro-Avrasya coğrafyası ülkelerinin medya temsilcileri olarak;
Bölge ülkeleri için ortak bir geleceğin kurulması ve halklarımızın insani kalkınmasıyla ekonomik refahının desteklemesi yönünde medyanın sahip olduğu gücü arttırmayı taahhüt ediyoruz.
Demokratik değerler ile geleceğini yönlendiren ve kültürler arası hoşgörü ve kardeşlik ruhunu
benimseyen barışçıl bir dünya idealini paylaşıyoruz.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden, Helsinki Nihai Senedine kadar, çağdaş değerleri
içeren tüm belgelerde vurgulanan bir ilke olarak basın özgürlüğünün önemini vurguluyoruz.
Forumdaki katılımcı ülkelerin medya temsilcileri arasındaki dayanışmayı desteklemenin, bölgesel ve uluslararası işbirliğini geliştireceğine ve demokratik kültürü güçlendireceğine inanıyoruz.
Forum katılımcısı medya delegeleri olarak paylaştığımız ideallerin ülkelerimizin medya kuruluşları arasında sağlıklı ve süreklilik taşıyan ilişkilerle daha hızlı bir şekilde gerçekleşeceğini
düşünerek bu yönde azim ve kararlılığımızı kamuoylarımıza deklare ediyoruz.
İletişim kanallarının sürekli açık tutulmasını teminen, bölgesel medya istişarelerinin kurumsallaştırılması ve karşılıklı çıkarlarımızın desteklenmesi için ortak bir platform kurulması girişiminde bulunacağız.
Bu Foruma katılan medya temsilcileri, BYEGM ile AMI himayelerinde bir gazeteci değişim
programının oluşturulmasını kabul ediyor. Ayrıca, her iki kurum, Afrika medya sektörünü geliştirmek amacıyla Afrikalı medya kuruluşlarının teknik ekipmana ve diğer kaynaklara erişimlerini kolaylaştırmaya yönelik bir mekanizma oluşturulması için çalışmayı taahhüt ediyor.
Delegeler, bu önemli Forumun her yıl düzenlenmesi konusunda hemfikirler.
Kabul ettiğimiz “Sonuç Bildirgesi”, halklarımız için barış dolu bir bölge ve ayrıca istikrarlı ve
müreffeh bir dünya için ortak çaba gösterme konusundaki güçlü irademizin bir göstergesidir.
Ankara, 10 Mayıs 2012
213
214
/
İKİNCİ GÜN
MESAJLAR
MESAJLAR
İKİNCİ GÜN
MESAJLAR
Türkiye-Afrika Medya Forumunda aranızda bulunamadığım için üzgünüm. Nazik davetiniz
için teşekkür ederim.
Yabancı konuklarımızı ülkemizde misafir etmekten büyük mutluluk duyduğumu belirtir, forumun başarıyla gerçekleşmesini temenni ederim.
Size ve değerli tüm katılımcılara sevgi ve selamlarımı sunarım.
Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan
/
215

Benzer belgeler