Amerika Birleşik Devletlerinde Özgürlüklerin Sınırı Güvenlik Tehdidi

Transkript

Amerika Birleşik Devletlerinde Özgürlüklerin Sınırı Güvenlik Tehdidi
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNDE
ÖZGÜRLÜKLERİN SINIRI GÜVENLİK TEHDİDİ
ALGILAMASI
Selahattin ATEŞ*
TO LIMIT THE FREEDOMS IN THE UNITED STATES
SECURITY THREAT DETECTION
Öz
Bu araştırmanın temel amacı; özgürlükler ve fırsatlar ülkesi olarak bilinen
Amerika Birleşik Devletlerinde hükümetlerin güvenlik tehditi algısıyla
uyguladıkları siyasalarla insan hakları ve özgürlükleri zedeleyip zedelemediğini
belirlemektir. İkinci amacı ise; aşırı güvenlik algısının demokrasi ve özgürlükler
üzerindeki olumsuz etkisinin 9/11 sonrası mı başladığı, yoksa zaten eskiden beri
yapısal bir sorun bulunup bulunmadığını ortaya koymaktır. Araştırmada, nitel ve
nicel araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma alanı teorik olarak bütün
Birleşik Devletler, nitel olarak ise Illinois, Chicago ve özellikle Palatine
oluşturmaktadır. Veri toplamak için görüşme tekniği ve gözlem metodları
kullanılmıştır. Teorik alt yapı da kullanılan insan hakları ile ilgili bütün kitaplar
Palatine Public Library’den elde edilmiştir. Elde edilen veriler betimsel veri
analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma bulgularına göre; Birleşik
Devletler yapısal olarak insan hakları sorunlarına sahiptir. Ülkede insan hakları
ve özgürlükler açısından vatandaş olanlar-olmayanlar, kurucu iradeye dahil
olanlar-olmayanlar, beyaz olanlar-olmayanlar gibi temel ayrımlar bulunmakta,
birincilere daha çok Locke’un özgürlükleri ikincilere ise daha çok Hobbes’un
Leviathan’ı uygun görülmektedir. Ayrıca çok açık bir biçimde Birleşik Devletler
de özgürlüklerin üzerindeki en büyük tehdidin güvenlik konseptine tanınan aşırı
pirim olduğu ifade edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Amerika Birleşik Devletleri, İnsan Hakları, Özgürlük,
Güvenlik, Ayrımcılık, Locke, Hobbes.
Abstract
The main objective of the research is to determine whether the security threat
detections policies implemented by the governments are effective in violating
the human rights and freedoms in the United States, though it is known as the
land of opportunity it perceives. It also aims to reveal if the impact of the
perception of security deteriorate democracy and freedoms that just began after
Dr., İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi, Mülkiye Teftiş Kurulu Mülkiye
Başmüfettişi, e-posta: [email protected]
*
1
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
9/11, or whether there is a structural problem, since it used to be anyway. Both
the qualitative and the quantitative research methods are used in the research.
The field of research is, Cicago and especially Palatine located in IL the States.
Interview, observation method and nonreactive data analysis were used to collect
data. All the books on human rights used for building theoretical infrastructure
handled from the Palatine Public Library. The data collected were analysed by
descriptive data analysis technique. According to the findings, The United States
has structural human rights problems. In terms of human rights and freedoms in
the country, there has some discrimination such as citizens-non-citizens, whitenon-white or ones to be or not to be on the establishment. While the first grup
meet the Locke’s freedom and rights, Hobbes's Leviathan is appropriated to the
second one. The research has revealed and It is also very clear (that can be
expressed) that the biggest threat to the freedoms of the United States is
recognized the security concept as excessive premiums.
Keywords: The United States, Balance Between Freedom and Security,
Segregatin, Manifest Destiny, Discovery Doctrine, Locke, Hobbes.
1. Giriş
Özgürlük ve güvenlik terörizm üzerine görüş bildiren akademisyenlerin
en önemli tartışma alanıdır. Harold Dwight Lasswell (1971) ulusal
güvenlik ve bireysel özgürlükler konusundaki ilişkiyi ilk inceleyen
yazarlardan biridir. Freeman (2003:3) özgürlük ve güvenlik adlı
yapıtında, birçok araştırmacının hükümetin olağanüstü hal yetkilerini
kullanmasının etkin bir çözüm sunduğunu ama bir şekilde kötüye
kullanılarak demokrasiyi tehdit ettiğini belirtir. Heymann ise (2003)
Özgürlük ve Güvenlik dengesini terörizm bağlamında incelerken savaşsız
bir galibiyet araştırmaktadır. Konuya Avrupa yönüyle bakan Carrera ve
Balzacq ise (2006) güvenliğin özgürlükle karşı karşıya kalıp kalmadığını
sorguladığı kitabında, Avrupa’nın geleceği için karşılaşacağı sorunları
ortaya koymaktadır. Eckes ve Konstadinides (2011) ise Avrupa kamu
düzenini, adalet, güvenlik ve özgürlük alanında işlenen suçlar
çerçevesinde irdeleyerek, terör suçu yanında diğer suçlara da yer
vermektedir. Kanada’nın Kontra-Terör çağında yönetimini ele alan Bell
(2011) güvenliğin özgürlüğünü öne çıkarmaktadır.
Çok önceleri
Mathews (1986) Güney Afrika Cumhuriyetinde uygulanan Apartheid ırk
ayrımcılığının ne gibi ikilemlere yol açtığını özgürlük, devlet güvenliği
ve hukukun üstünlüğü bağlamında incelemekteydi. Doğrudan terörizm ve
özgürlük ve güvenlik arasındaki dengeyi inceleyen Seidl (2005:3)
güvenliğe Alman bakış açısını yansıtmıştır. Burada yerel ve uluslararası
terörün hürriyet ve medeni haklar ile ulus ve kamu güvenliği dengesini
nasıl etkilediği araştırılmıştır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan
2
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
(2005) daha geniş bir özgürlük ile herkese daha fazla insan hakkı,
güvenlik ve kalkınma arayışında bulunmuştur. Wendel (2007)
uluslararası kamu hukukundaki seyahat özgürlüğüne müdahele
durumunda devletin sorumluluğu gibi özel konulara yer vermiştir. Gibbs
(2011) özgürlük, güvenlik ve adalet ile anayasa arasındaki bağlantıya
dikkat çekmiştir. Son dönemde özellikle dinden kaynaklanan haklar
üzerinde durulmaktadır. Örneğin Guiora
(2013) haklar ve ulusal
güvenlik dengesini dinden kaynaklı özgürlükler bağlamında ele almıştır.
Murphy ise (2013) devlet güvenlik rejimi ile din ve vicdan hürriyetini
2001 sonrası dönemde ele almaktadır. Özgürlük-güvenlik birbirine zıt
birer konsept midir, yoksa birbirini tamamlayıcı birer yaklaşım mıdır?
Olağanüstü özgürlük vurgusuna rağmen iki kefeden güvenlik sepeti
daima dolu olan Birleşik Devletlerde bu yaklaşımı doğuran tarihi,
toplumsal ve kültürel etmenler neler olabilir? Bu çalışma bu boşluğu
doldurmaya yönelik bir yaklaşım oluşturmayı deneyecektir.
Dünyadaki bütün milletlerden insanları bünyesinde eriterek barındırmak
isteyen (‘melting pot’ metaforu) Birleşik Devletlerin (ABD) İngiliz
hukuku ve İngilizceyle bir Amerikan milleti oluşturma ve O’nu koruma
çabaları, ironik bir biçimde toplumsal dinamikleri doğrultusunda iki
toplumlu bir ülke oluşturmuştur. Bu ikircikli yaklaşım, evrensel olarak
kabul edilen insan haklarında dahi, “vatandaşlara lütfedilen medeni
haklar” ve “diğerleri için de geri kalan sınırlı haklar (insan hakları)”
örneğinde olduğu gibi dünyadaki gelişmelere zıt bir sistem oluşmasına
neden olmuştur. Bu da ülkenin yeni bir kıtada eski kavimler üzerinde
teritoryal1 (sivil ve bölgesel) bir örgütlenme ile özgürlük söylemine
dayalı yeni bir devlet kurma idealinin en zayıf halkasını oluşturmaktadır.
Zira Birleşik Devletler liberal özgürlükleri koruma iddiası altında her
zaman güvenliği en önde tutmuştur. Kuşkusuz 9/11 ile zirve yapan ve
geçmişe dayanan güvenlik kaygılı politikalar, en azından Amerika’da
yaşayanlardan bir kısmı için Amerika’nın özgürlükler ülkesi söylemini
havada bırakmaktadır.
Bayefsky (2001) BM nezdinde oluşturulan altı temel anlaşmayla insan
haklarını korumaya yönelik bir sözleşme sisteminden söz eder. ABD
öncüsü olduğu BM sözleşmelerinin yarısını imzalamamış ve
imzaladıklarına da bir çok şerh (çekince) koymuştur. Hatta güvenlik
kaygısı yükselince, ABD atılmış imzalarını dahi geri çekebilmiştir.
Dahası “Enemy combatant” (çatışan düşman) adlandırmasına gidilerek ve
Birleşik Amerika’da devlet teşkilatına girmemiş bölgelere ait güvenliğini kendi
sağlayan özel sosyal/siyasal yaşam.
3
1
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
“Genova Conventions” böyle bir statüye yer vermedi gerekçesiyle savaş
esirlerine tanınan haklar bile bu yeni düşmandan rahatlıkla
esirgenebilmiştir. Bunun nedeni olarak ise, en iyi saptadığını iddia ettiği
bireysel hak ve özgürlüklerin güvenlik kaygısıyla ihlal edilmesi
gösterilmektedir. Aslında güvenlik ve bütünlük kaygısı sadece evrensel
insan hakları ve özgürlüklerin altını oymakla kalmamakta, Amerika’nın
güvenliğini derinden sarsan kredi yoksunluğuna ve toplumu sarsan artan
maliyetlerle gelen ekonomik krizlere de neden olmaktadır.
Özgürlük ve güvenlik birbirine karşıt görüldüğünde en büyük arayış
birinin diğerinin aleyhine olduğu hassas dengeyi bulmaya yönelir. Oysaki
insan yaşatılabilirse devlette yaşatılır. Bu takdirde konuşulan karşılıklı
sınırlar değil, birbirini arttıran, birbirini destekleyen ve yükselten
özgürlük ve güvenlik sarmalıdır. Bu yeni dönemin barış devleti ve barış
dünyası inşasının da temel taşlarından biri olarak değerlendirilmektedir.
Benjamin Franklin tarafından belirtildiği gibi “Kim geçici güvenlik
kaygısıyla özgürlükten vaz geçerse ne güvenliği ne de özgürlüğü hak
eder” (Streb ve Gerstmann 2006:16)
Bu makalede, devlete ve topluma güvenlik penceresinden bakmanın
getirebileceği müphem yararın ve bulunması zor özgürlük-güvenlik
optimal dengesinin yerine insan ve toplum merkezli bir özgürlük
anlayışının yerleştirilebilirliği sorgulamaktadır. Bu nedenle ABD’deki
uygulama eleştirel bir bakış açısıyla ele alınmıştır.
Kosova’da tam, Bosna’da yarım soykırımı önleme başarısı gösteren
ABD’nin sınır ötesi insani müdahaleleri Irak ve Afganistan için tam bir
felaket tablosudur. Yine Libya için belirlenen yöntemin Suriye için
benimsenmemesi kuşkulara neden olmaktadır. ABD insan haklarını ihlal
eden sivil haklar-insan hakları, beyaz ve öteki, petrolü olan ve olmayan
ülke gibi ayrımlardan kurtulabildiği ölçüde evrensel insan haklarının
öncüsü olabilecektir. Dünya çapında güç dünya çapında Hesap
verilebilirlikle meşruiyet kazanır. Bunun için ise elit bir kesime sağlanan
hakların koruyucusu olan denge ve fren sisteminin ortadan kalkması ve
özgürlüklerin herkese dağıtılması gerekir.
2. Güvenlik Yönelimli Siyasaların Tarihi Geri Plan
ABD’nin özgürlükler ülkesi algısı uzun zamandır “güvenlik tehdidi
algısıyla” tehdit altındadır ve özgürlüklerin altı hızla oyulmaktadır. Oysa
ABD Avrupa da oluşan etnik ve dinsel bağnazlıktan kaçanlar için
özgürlüklerini yaşayabileceği büyük güvenli bir ada-kıta devletiydi.
Ancak “özgürlükler ülkesi” Avrupa bağnazlığı yanında göreceli olarak
değeri yüksek görüldü ve hak ettiğinden büyük bir üne kavuştu. Gerçek
4
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
aslında her zaman bu algıyla paralel değildir. Bunun teorik ve pratik
tarihi kökleri bulunmaktadır. Liberalizm ve demokrasi gibi algısı
yeterince olumlanmış kavramların ve ABD gibi bu kavramlarla kendisini
ifade etmek isteyen bir devletin Hobbes ve Locke ile ilişkisi kolaylıkla
kurulabilmektedir. Ancak Elizabeth Furse’nin dediği gibi ‘tarih
yakalanması güç’ ve ‘yanıltıcı’ bir disiplindir (Miller 2008:xiii).
Özellikle de tarihin daha çok hegomonik güçler tarafından yazdırıldığı
varsayılırsa bu güçlük daha da artar. Düşünce ile ilişkili alanlar, insan ve
haklar alanındaki çabalar ciddi bir yorum gerektirir.
a. Özgürlük ve Güvenliğin Teorik Temelleri Hobbes ve Locke
Toplum sözleşmesi yaklaşımıyla liberalizm ve liberal düşünce bakış
açısına giriş yapan Hobbes ve Locke, Liberal Batı toplumlarının
toplumsal yapılanmasında ve devlet teşkilatlanmasında çok önemli bir
yere sahip birbirini tamamlayıcı iki düşünürdür. Egemenin mutlak güce
sahip olduğunu söyleyen birinci ile güçler ayrılığını savunan ikincisini
aynı düzlemde buluşturan tek şey toplum sözleşmesi değildir. İki
toplumlu uygulama her iki düşünürü daha çok birbirine
tamamlatmaktadır. Silinen Kızılderili sayfasında bir tabula rasa (yeni bir
beyaz sayfa) olarak yapılanan Amerikan toplumu ve Birleşik Devletler,
bu iki Yeniçağ düşünürünün devlet ve toplum yapılanması üzerinde nasıl
birbirini tamamlayıcı olduğunun seçkin bir örneğini oluşturmaktadır.
Hunt, birincisinin daha baskın etkisi ile iki İngiliz düşünür Locke ve
Hobbes’un 2007:118-9) koloni zamanından beri Amerikan düşünce
yapısını etkilediğini söylemektedir. Nitekim Jefferson özgürlükler
konusunda en önemli düşünür olarak Locke’u görür (Powell, 1996). Bu
özellikle bireysel hak ve özgürlükler vatandaş düzeyinde ele alındığında
ve en azından tarihin çok büyük döneminde belli istisnaları ile birlikte
belirli bir grup için geçerli bir söylemdir. Hobbes’un egemene “itaat et
kurtul” anlayışı, özgürlüğü egemenin yasalarına uymakta görmesi bugün
ABD devletinin bireylerin özgürlük alanına güvenlik perspektifinden
bakışının birebir örneğidir.
Şenel tarafından da belirtildiği gibi
(2002:329/Çapar ve Yıldırım, 2012:9) uyrukların bireysel özgürlük alanı,
ancak egemenin yasalarla düzenlediği alanın dışında kalan hususları
kapsayabilmektedir. Bu nedenle özgürlük ne zaman güvenlikle karşı
karşıya gelse, bunlardan ikincisinin egemenin yasal alanı haline gelerek,
bireysel hak ve özgürlüklerin alanı olmaktan çıkarılmaktadır. Zira
Hobbes’un öngördüğü yasanın kendisi olarak görülen egemenin uyruklar
üzerindeki mutlak egemenliği ve her davranışının meşru ve doğru kabul
edilmesi gücün esiri bir özgürlük oluşturmaktadır. Dolayısıyla diğer
vatandaşlar ve vatandaş olmayanların haklarının kısıtlanması Hobbes ile
5
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
meşrulaştırılabilmektedir. Hobbes’a göre güvenli yaşamın garanti altına
alınması için egemenin mutlak gücüne ihtiyaç vardır. Bunun da ötesinde
egemen eğitimi sansür etmeye, ifade, fikir, toplu ibadet ve dernek kurma
özgürlüklerini durdurmaya mutlak hakkı vardır (Machowski, 2009). Oysa
John Adams’ın hatırlattığı gibi, devlete büyük bir güç vermeyin, zira
bizden daha iyi bir doğaya sahip değil. Devlet zalim bir canavardır (Peck,
2010:285).
Peki bu zalim canavara karşı direnilemez mi? Hobbes temel hakların
devredilemez olduğuna inanmaz (Hunt, 2007:124). Bunlar güvenlik için
kolayca devredilebilir. Özgürlüklerin somutlaştığı ABD İnsan Hakları
tarihi açısından bakıldığında bir hareket olarak insan hakları Amerikan
idealizminin kuru bir temennisi ve iyi niyet dilinin heyecanlı bir
savunucusudur. Bu çerçevede hareket, insan hakları konseptinden
derinlemesine etkilenmiş olmanın fevkalade uzağında, Washington’un
ulusal güvenlik yapılanmasının ideolojik içsel gereksinimlerinin bir
ürünüdür (Peck, 2010:1).
Hobbes bile güvenlik için özgürlüğü feda eden bir düşünür ve egemeni
firavunlaştıran bir sistem taraftarı iken, egemenin gücünü sorumlulukla
sınırlandırmaya çalışmaktadır. Dünyayı yönetme istidadındaki baş
otoriteler bunu emrederek değil, ama eğiterek, terörize eden cezalarla
değil, fakat (kabul edilebilir) nedenlerini ortaya koyarak yapmalıdırlar
(Machowski, 2009).
Locke bireysel haklar hükümetlerce ihlal edildiğinde insanların yasal
direnme hakkından söz eder (Powell, 1996). Ancak burada kast edilen
yıllar öncesinin (İngiltere) Kral ve asiller arasındaki Magna Carta
ilişkisinden çok farklı değildir. Lucas’ın da belirttiği gibi (1996:5) bu
daha önceleri de çokça yapılan hükümran ile asiller arasındaki bir iç
savaş uzlaşı metnidir. Burada asla sıradan insanlar veya köleler
kastedilmez. Bu özgürlükler belli gruba mensup olanlar içindir.
Evrensellik hiç olmamıştır.
ABD yakın tehlike sezdiği durumlarda kolaylıkla özgürlükleri güvenlik
gerekçesiyle kısıtlama yoluna başvurabilmektedir. Van Mill (2002) bu
müthiş egemenlik hakkının bireysel haklar üzerindeki büyük tehdidini
vurgulamaktadır. Aslında Locke idarenin değil insanların egemen
olduğunu söyleyerek elitist bir yaklaşımı benimsenmektedir. Böylece
örneğin Amerika’da yönetici sınıf bu egemen insanlardır. Locke bu
nedenle temel hakların halkın rızası olmadan hükümetlerce
kısıtlanamayacağını, mülkiyet hakkının hiçbir şekilde vergi artırımını da
halk ya da temsilcilerinin rızası olmadan yapamayacağı (Powell, 1996)
6
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
örnekleri üzerinde vermektedir. Bu dönemde vergi veren ve mülk sahibi
ile kuşkusuz ‘Freeborn Englishman’ kastedilmektedir. İşte başını bu
özgür doğan İngilizlerin çektiği grup için Locke’çu geniş özgürlükler,
ötekiler için Hobbes’un Leviathan’ı2 Amerikan sisteminde birinciler
tarafından münasip görülmüştür.
b. Güvenlik Kaygısı İkilemi İnsan ve Vatandaş Hakları
Amerikan toplumunun Freeborn Englishman (özgür doğmuş beyaz
İngiliz) başatlığındaki beyaz üstünlüğü ve ötekiler ayrımı insan haklarını
ideolojik sınırlara hapsetmiştir. Peki güvenlik kaygısı niteliği gereği
evrensel olan insan haklarını ulusal sınırlara hapsedebilir mi? Eğer insan
hakları vatandaş haklarının kuyruğu haline gelmişse, vatandaş hakları
birer imtiyaz olarak insan haklarını sadece ABD de gölgede
bırakabilecektir. “Benim standartlarım evrensel standartlara göre daha
yüksek ve ben vatandaş haklarını yüksek bir imtiyaz olarak görüyorum”
savunması ve “Ben Amerikalıyım benim haklarım var” söylemi arkasına
sığınılsa bile insan haklarının dünyadaki anlayışın tersine dönmesi kabul
edilebilir mi? Nitekim Çin, Amerika’da insan hakları kavramının içerde
hiç ele alınmadığını, bunun yerini “medeni haklar” ya da “vatandaşlık
hakları” diye adlandırılan kavramın aldığını (Peck, 2010:165)
belirtmektedir. Gerçekte evrensel insan hakları, sadece teoride değil, bir
çok uygulamada da medeni haklar yanında temel hak ve hürriyetleri ve
ekonomik, sosyal ve kültürel hakları da kapsamaktadır.
Amerika’da ‘değerli haklar’ olarak da adlandırılan
sivil haklar
dendiğinde Anayasa ve Bill of Rights’dan müteşekkil yasalar ve yargı
kararları akla gelmektedir ve yargı kararları ile hakların ne olup ne
olmadığı, hükümetin neleri yapıp neleri yapamayacağının sınırları ortaya
konmaktadır (Lucas, 1996:10). Ancak anayasa kişiler arası ilişkilerden
daha çok devletle insanlar arasındaki ilişkileri düzenlediğinden, hükümet
tarafından yapılan ayrımcılık yasaklandığında, devlet bir yerinden
bulaşmadığı sürece bu zorunlu olarak kişiler arasında vuku bulan
ayrımcılıkları kapsamamaktadır (Lucas, 1996:17). İşte tam da bu noktada
ülkenin teritoryal savunmayı esas alan militar toplum örgütlenmesi
devreye girmekte ve bazen bu informal yapıyla formal yapı özellikle
federal seviyede ve diğer seviyedeki hükümetlerde benzeşebilmektedir.
Militar yapılı ve teritoryal savunmaya dayalı katı mülkiyet ilişkili
Amerikan toplumunda bireysel silahlanma Anayasal bir haktır. Üçüncü
Leviathan Thomas Hobbes tarafından 1651'de yazılmış kitap. Leviathan
kavramı bu eserde mutlak güç ve yetkilere sahip egemen devleti ifade etmek için
kullanılır.
7
2
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
madde ile silah taşıma hakkı bireylerin kendi güvenlik ve özgürlüklerini
sağlamaya yönelmiştir (Lucas, 1996:22-3). Bugün Amerika’nın başını en
çok ağrıtan konuların başında bu devlet öncesi klan geleneği gelmektedir.
Bu durumda hak arama hürriyeti ancak sivil toplumun, özgür basının ve
güç arayışındaki avukatların inisiyatifi ile mümkün olabilir. Bunun içinse
bu hak ihlalinin çok açık ve ağır olması gerekir. Çoğu zaman bu tür
ihlaller her zaman ağırlığı çok yüksek olmamakla beraber sürekliliği ile
hakları kullanılamaz kılmaktadır. ABD’ de insan hakları tanımlaması
kaynağında herkese uygun iş imkanı, gayrimenkul işlemleri, eğitim,
sağlık, kültürel konularındaki hakları ile her türlü politik fikrini serbestçe
ifade hakkı gibi (Çakır, 2011) hususlarla özellikle sınırlandırılmıştır. Son
dönemlerde ise Amerikan yazınında temel haklar denince akla insan
olma vasfıyla kazanılan işkence görmeme ve köleleştirilmeme ve
ayrımcılığa uğramama örnek olarak verilir (Lucas, 1996:9). Nitekim
ironik bir biçimde evrensel insan hakları ideali fikrinin en önemli aktörü
olan ABD’de, evrensel insan hakları yerine özgürlüklerin güvenlik
gerekçesiyle (ve vatandaş olmama nedeniyle) çok rahatlıkla
kısıtlanabildiği, ulusal bir karakter arz eden medeni haklar tercihinde
somutlaştığı görülebilmektedir. Bu bakış açısı ise vatandaş olmayanların
insan haklarının özellikle güvenlik için ihlalini kolaylaştırırken vatandaş
olmadıklarından bahisle önemli bir meşrulaştırma aracı olarak ta
kullanılmasını sağlamaktadır. Bu nedenle ABD’de insan hakları terimi
zayıf bir terimdir ve kime sorarsanız medeni haklardan mı söz
ediyorsunuz sorusuyla karşılaşmanız olasıdır.
c. Amerikan Toplumunun Yapılanmasındaki Temel Sorunlar
ABD eski kıtalardaki ezilmiş insanların yeni yaşam alanlarının umudu
olmuştur. Ancak bu yeni umutlar, kendilerine uygulanan eski baskıları,
fazlasıyla yenidünyanın eski sahiplerine uygulamaya engel olmamıştır.
Bir yandan insan hakları ve özgürlükler için inanılmaz bir umut, diğer
yandan da özgürlüklerin ve insan haklarının ihlalindeki aşırılık ABD’yi
farklı kılmaktadır. Bu durum ABD’nin tarihi, toplumsal yapısı, yerleşim
şartları, Hristiyanlıkla yoğrulan felsefi ve kültürel alt yapısı, bireysellik
ve liberalizm, güce dayanma gibi hususlarla doğrudan ilgilidir. İnsan
haklarının temel ihlalini oluşturan özgürlük ve güvenlik denkleminin iyi
anlaşılabilmesi için bu sonucu oluşturan alt yapı bileşenlerinin dikkatlice
göz önüne alınması gerekmektedir.
ABD dünyanın her tarafından gelen insanları Amerikan Vatandaşlığı
altında eritme iddiasındadır. Ancak Melting Pot’un erimeyen kısımları
birbirlerine karşı ayrımcıdır. Kadınlar, göçmen ve mülteciler, Zenciler,
Hispanikler, Kızılderililer ve son dönemde Müslümanlar en çok
8
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
ayrımcılığa uğrayan gruplardır. Yahudilerin finans, politika ve akademik
çevrelerdeki etkinliği Yahudileri daha büyük ayrımcılıklardan
korumaktadır. Geçmişi İrlandalı diye işe girememek, Japon diye işlerini
ve evlerini kaybetmek vaki ise de asıl eşitlik arayışı siyahlar ve beyazlar
arasındadır (Lucas, 1996:10). Caldwell (2009/Miller 2011:150) açık bir
ifadede bulunur: “Hıristiyanlık kültürü üzerine kurulu olan bir ülkede
geniş Müslüman kesimleri entegre edemezsiniz”. Financial Times ve The
New York Times köşe yazarı Avrupa’daki durumdan hareketle, Amerika’
ya uyarıda bulunmaktadır. Ayrıca aşırı nefret gruplarını anlatan en iyi
kitap olarak yorumlanan ‘The Klan’ ırkçılığın ayrımcılık bakımından
hangi boyutlara varabildiğini gösterir. Sims, aynı adlı kitabında
(1996:292-3) elit ve aşırı ırkçı, dar çemberi 4-5 kişiden oluşan Klan’ın
düşman tanımını ‘Klana dahil olmayan kişi’ olarak belirtirken, Klan’dan
sürgün edilme nedenlerinden birini de ‘Kafkas kanıyla genleri kirletmek’
olarak ortaya koyar.
Öyle ki ABD’de neredeyse her toplum şu ya da bu nedenle, (önyargıayrımcı yaklaşım) ayrımcılığa uğradığını söylemektedir (Lucas, 1996:5).
Polonyalı dükkan sahibi, Filistinli marketçi,
Türk’le evli dinini
değiştirmiş Amerikalı emekçi, Palatine High School’da Yahudi danışman
Hoca, Türk İşadamı, Mall’de çalışan Zenci ve Hispanikler, Beyazlığı
nedeniyle zenci polisler tarafından ceza yazılan insanlar, Katolikliği
nedeniyle işinde yükselemeyen Amerikalılarla karşılaşılması çok olasıdır
(İzlenim, 2011). İnsan Hakları ihlallerini örtebilecek “medeni hakların”
ihlal edilmesini kanıtlamak için, ayrımcılık niyetinin kanıtlanması
gerektiği belirtilmektedir (Berry, 2009:201). ABD bir adalet ve
hakkaniyet ülkesi değil, “delil” ülkesidir. Bu nedenle anayasanın ve
dediğinin de ötesinde yüksek mahkemenin ne dediği (delili kabul etmesi)
önemlidir. Palatine High School ders danışmanı Yahudi bayan bile
“belediye başkanı çok Yahudi var ama henüz Yahudi Amerikan başkanı
çıkmadı.”“Eşim Katolik, İrlandalı” “zaman zaman Yahudiler hakkında
ayrımcılık yapıldığını bizzat duydum. Çünkü soyadım tipik İrlandalı”
demektedir (İzlenim, 2011). Bu genel ayrımcılıklar yanında özel ve derin
ayrımcılıklardan da söz edilebilir. Şimdi bu hassas grupların durumuna
bir göz atabiliriz.
i.
Melting Pot (Bir Potada Erime) Metaforu
ABD “Ben Amerikalıyım” diyerek homojen bir yapıya kavuşmuş
mudur? Donnelly (2007/Francis 2011:22-3) “gerçek olan değişik insan,
ırk, kültür ve anlayışlar eriyerek “melting pot” (çok etnisiteli yeni bir
ulus) oluşturmuştur ve bu farklılıklar her aşamada korunmalıdır. Amerika
farklı olduğu için Amerika’dır”, demektedir ancak Amerika’ya gelen
9
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
insanlar bir değirmende öğütülseler de tek tip bir un çıktığını iddia etmek
imkansızdır. Doğrusu, insanlar melting pot’ta eritilmekte ama çıkan unun
rengi değirmene atılan ürünün rengini almaktadır. ‘Melting pot’
metaforunun en iyi işlediği Chicago merkezdeki beyazlar arasında bile
komşuluk ve grup üyeliğinden çok etnisite en belirgin ayrışma
karakteristiğidir (Nowlan, Gowe ve Winkel, 2010:11).
Aynı çatı altında bile İngilizce profösörü Tom Hanks, Waco
üniversitesinde dürüstçe öğle yemeklerinde “Büyük bölümde siyahlar
siyahlarla, Asyalılar Asyalılarla ve WASP lar WASP’larla oturuyor” diye
itirafta bulunmaktadır (Riley,2005/Miller,2011:147). Nitekim en fazla
hoş görülen ırklar arası ilişki çeşidi (gönül ilişkisi) bile ABD’de yaygın
değildir. Chicago Botanic Garden’da rastlanılan ve ilk defa bir zenci ile
bir beyazın birlikte gezdiğini görmek bile bir aylık süre sonunda mümkün
olmuştur (İzlenimler, 2011).
Kısaca, “Melting Pot” v.s. “Balkanization” ya “eriyecek” ya da
“Balkanlaşacak” (Observer, 2010/Miller, 2011:112) dayatması,
Amerika’daki güvenlik ve özgürlük dengesinin birincisi lehine tamamen
bozulmasına neden olmaktadır.
ii.
Yönetenler, Yönetilenler ve Ayrımcılığın Yöneldiği Hassas
Gruplar
Şimdi Amerikan toplumunda (soy)kırıma uğrayan Kızılderililer, etnik
ayrımcılığın en sonuna kadar uygulandığı Zenciler, dile yönelen
ayrımcılığı en çok yaşayan Hispanikler ve din ayrımcılığını en çok
hisseden Müslümanların özgürlüklerinin nasıl sınırlandığına bir göz
atabiliriz.
Birleşik Devletlerdeki sınıfları ikiye ayrılır. Üst sınıflar ve alt sınıflar. Alt
sınıf piramidinin en altında yok olma tehdidi yaşayan Kızılderililer
bulunmaktadır. İkinci sırada Afrikalı Amerikalılar, üçüncü sırada
Hispanik ve Latinler ve nihayet Asyalılar. Piramidin yöneten kısmında
ise en üstte Yahudiler ve sonra beyazlar bulunmaktadır. Codevilla
(2010:15) yönetici sınıfın iki partili sistemi kontrol ettiğini ima eder. Bu
kontrol mekanizmasını WASP’lar, Yahudiler ve Katolik Beyazlar olarak
belirlemek mümkündür. Sistem (WWW) üzerine kuruludur: White AgloSakson Protestant, White Jewish, White Catholic.
Yöneten sınıfta Anglo-Sakson beyazlar önde gibi görünse de, Yahudi
dayanışması ve her alandaki kilit rolleri nedeniyle Yahudiler de öne
çıkmaktadır. Katolikler zaman zaman gerekli olan kaba nüfus ihtiyacını
karşılamaktadır. Cumhuriyetçi 2012 Başkan adaylarından birinin
“Avrupa bir Hıristiyan kulübü ise, Amerika bir Hıristiyan-Yahudi
10
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
kulübüdür” sözü bu durumu açıklayıcıdır. Ancak bu adayın renk
farklılığı, etnik dominantlığı ifade etmesine engel olmaktadır. Yönetilen
sınıf yükü fazla olan sınıftır ve aşağıdan yukarı Kızılderililer, Zenciler,
Hispanikler ve Asyalılar olarak sıralanabilir. İnsan haklarının ve
özgürlüklerin yaşanması Locke’çu liberal söyleme uygun bir biçimde
birinci grup için geçerlidir ama ikinci grup ve özellikle vatandaş
olamamışlar için geçerli olan ise Hobbes’un Leviathan' ıdır. ‘Check and
balance’ diye adlandırılan denge ve fren sistemi olduğu gibi bu free
Englishman ve müttefiklerinin kazanımlarını sürekli kılmaya yönelmiş
‘sistemin’ koruyucu unsurudur. Standart Amerikan efsanesi Amerikan
Devrimi'nin muzaffer doruk noktası olarak Anayasayı kutlar. Ancak bu
büyük ölçüde yanlış ve yanıltıcıdır (Hummel ve Marine, 1987).
Dolayısıyla Obama’nın sıklıkla bahsettiği gerçek bir değişim mümkün
olamaz. Bunun için sistemi değiştirecek bir değişim gereklidir. Nitekim
Wilson’da Devlet adamları arasında ilk kez Amerika’nın kurucularının
kötü bir şey yaparak, Amerikan hükümetini Amerikan toplumunu
yeniden şekillendirmekten alıkoyduğunu beyan eder (Codevilla,
2010:16/7).
1500 yılına gelindiğinde Dünya nüfusu 600 milyon olarak tahmin
edilirken bunun 4 milyonu (tüm Amerika’daki yerli nüfus 30 milyon)
Kuzey Amerika Kızılderililerdir. Bir başka ifadeyle, dünyadaki her 150
kişiden biri Kuzey Amerika Kızılderili’sidir. Bugün 7 milyar nüfusa
ulaşıldığı düşünülürse bunun yaklaşık 50 milyonunun Kuzey Amerika’da
yaşayan Kızılderili olması gerekirdi ki bu tüm Kuzey Amerika nüfusunun
beşte birinden fazladır. ABD her ne kadar çoğunun hastalıktan kırıldığını
söylese de bugün bile Kolomb’un geldiği zamanki nüfusun yarısına
ulaşamayan Kuzey Amerika yerlileri ile ilgili soykırım konusu her zaman
masa üzerinde olacaktır. Amerika’ya yeni gelen insanlar ham, görgüsüz
ve kirlidirler. Cesaret gerektiren ve bitmek bilmez çalışma gerektiren
tehlikeli koşullarda bulunmaktadırlar. Bu şartlar yeni bir karakter
oluşturmuştur. Başarı umudu, farklı etnik yapılardan gelen ama kendi
karakterini oluşturan toplum, uğruna “vahşiler” ve “vahşi hayvanlarla”
savaşılan boş ve zengin topraklarda bireysel, toplumsal ve devlet
düzeyinde sistematik bir “vahşi (soy)kırımına” gitmiştir. ABD gelecekte
bu sorunla yüzleşecektir. Bugün Kızılderililer Amerikan toplumunda yer
alıp almadıkları sorgulanır hale gelen etnik gruplardır. Keşif doktrinine
dayalı yerli halklar üzerindeki "egemenlik" iddiası, Hıristiyanlar dışında
kalanların 'dinsizler ve medeniyetsiz vahşiler' olduğu düşüncesine
dayanıyor, kendi toprakları üzerinde "hiç veya sınırlı hakları"
bulunabileceğini savunuyordu (Fisher, 2011).
11
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
17. ve 18. Yüzyıllarda Amerika’ya gelen göçmenlerin çoğu İngiliz ve
diğer Batı Avrupalı devletlerden olduğundan, 1900’lerdeki göçmen
yasasıyla dünyanın diğer ülkelerinden gelen göçmenlere kısıtlamalar
getirdiler ve bu açıkça bir ayrımcılıktır (Lucas, 1996:89). Ancak Miller
(2008:50-2)
ayrımcılığın Yüksek Mahkeme kararlarına yansımasına
1823 ‘Johnson v. M’Intash’ kararında vardığı zirveyi vurgular. Buna göre
Kızılderililer kendilerine bırakılan arazilerde ‘vahşiler’ ve ‘aşağılık ırk’
olarak tanımlamış, mülkiyet haklarını derinden yaralamış, liberalizmin
(ve insan haklarının) en önemli unsurlarından biri olan serbest girişimi
kısıtlamış ve bir efendi hizmetli ilişkisi oluşturmuştur. 1965, 1980 ve
1986 yasaları göçmenlere bir takım hakları tanıdıysa da 9/11 den sonra
özellikle bir kısım insanlara karşı daha sıkı tedbirler alınmıştır.
Günümüzde 9/11 öncesine göre daha büyük terör ve güvenlik tehdidi
altında bulunulduğu söylenmektedir (Hudson, 2013). Bu klasik savaş ve
güvenlik retoriğidir. Bugün dünyanın değişik ekonomik, sosyal ve politik
alanlarından gelen insanlar, ABD’de da sık sık ciddi vatandaşlık ve insan
hakları sorunlarıyla yüzleşmektedirler (Lucas, 1996:89).
Amerika’da insan haklarının sonuna kadar ihlal edildiği toplumsal
grupların başında Kızılderililer ile birlikte zenciler gelmektedir.
Kızılderililerde insan haklarının soykırım boyutu öne çıkarken, ayrımcılık
ırka yöneldiğinde Zenciler ön plana çıkmaktadır. Avrupa’dan belli bir
hizmet süresini tamamlayınca özgür bırakılacakları vaadiyle kandırılan
zenciler, aynı vaatle devrim savaşında Amerika tarafında savaşsalar da
Anayasa da kendilerine verilecek bir vatandaş statüsünü kazanamadılar
(Lucas, 1996:8). Bırakın köleler ve çocuklarını Amerikan devrimi ile
özgür Afrika kökenli Amerikalılar bile kazanılmış haklarını kaybettiler.
Bu devrim ile oy hakkı olan özgür siyahlar oy atma, beyazlara karşı dava
açma, jüriye seçilme, adil yargılanma ve hatta haklı da olsa davayı
kazanma haklarını büyük ölçüde kaybederken, savaş bittiğinden dolayı
askerlik hizmetinde bulunma görevlerinden bile yasaklanıyorlardı
(Myers, 1991:63/Lucas, 1996:33).1807’de köle ithali ve1865’de 13.
Madde değişimi ile kölelik yasaklandı (Hunt, 2007:160-1). Bundan önce
Anayasanın 4. Madde 2. Kısmında bahsedilen ‘özgür olmayan insanlar
tanımı, ‘hizmet ve işgücü’ olarak kullanılan insanlara atıfta bulunmakta
ise de aslında doğrudan kastedilen ‘Bill of Rights’dan yararlanamayacak
kölelerdi (Myers, 1991:62/Lucas, 1996:32). Zaten 1857 Dred Scott davası
ile Yüksek Mahkeme sadece kölelerin değil, özgür siyahların da vatandaş
olamayacağına hükmetti (Lucas, 1996:33). Bu karar ise ancak 1868
yılında 14. Madde değişimi ile değiştirilebildi (Hunt, 2007:161). Burada
belirtilen vatandaşlık için ABD’de doğma şartı aslında kısmi bir
iyileştirmeden öteye bir şey de değildi. Şiddetin boyutu o kadar artmıştı
12
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
ki örneğin sadece ‘yeterince çalışmadığı’ gerekçesiyle 19. Yüzyılın son
on yılında onbinlerce zenci öldürülmüştü (Lucas, 1996:41). Köle sorunu
sadece güneyin değil aynı zamanda kuzeyin de sorunudur (Myers,
1991/Lucas, 1996:39). Hatta Lincoln 1858 seçim kampanyasında ‘Bu
hükûmetin
yarı köle yarı özgür olarak devam edebileceğine
inanmıyorum’ demek (Sutton, 1995:107) zorunda kalacaktı. Lincoln’ün
verdiği ‘sonsuza dek eşitlik’ sözü, bir kısım mülkiyet hakkı verilen
‘freedman’ adında yeni bir sınıf oluşturdu. Hemen akabinde gelen Black
Code’lar ‘eski alışkanlıkların ölmesinin zor olduğunu’ gösterirken,
‘beyaz üstünlüğü’ nün ‘aşağılık kaçkınlar’ ilişkisinin sınırlarını çiziyordu
(Myers, 1991/Lucas, 1996:36): Öğrenme ve okuma 1850’lerde beyazların
imtiyazıdır (Christie, 2010:16). Bu nedenle ancak 1931 yılında ilk defa
Illinois’da bir siyah Amerikan Kongresine girebildi (Lucas, 1996:47).
Yüksek Mahkeme 1896 tarihli kararıyla (Plessy v. Ferguson) iki toplumu
kamu alanında tamamen ayıran ve bir daha asla eşit olamayacak “ayrı
fakat eşit” doktrininin doğmasına neden olan ‘ayrı ve tecridi etkinliklerin
eşit olması kaydıyla kabul edilebilir olduğuna’ hükmediyordu (Lucas,
1996:41). Bu kararın etkileri 1950’lere gelindiğinde iç içe geçemeyen iki
toplum oluşturmaktadır ve yasalar tecrit ayrımcılığını hayata geçirmek
için kullanılır. Siyahlar beyazlarla aynı restoranlarda yemek yiyemez,
aynı otobüse binemez, binebildiği yerlerde ise beyazlar gelirse ona terk
etmek koşuluyla arkaya oturur, kamuya ait sahiller ve kütüphaneler gibi
tiyatrolar da ayrılır, siyah aileler özel arabaları ile yolculuk yaparken
siyahlara ayrılmış bir otel bulamaz ise ya arabasını sürmeye devam eder
ya da arabada uyumak zorunda kalır (Lyon, 1992:9). Bunun da ötesinde,
ABD vatandaşları arasında, gerçekten büyük özgürlükler sağlansa da,
ikircikli uygulamalar da tarih boyu yer almıştır. Hatta “zencilerin
vatandaş olamayacağına” ilişkin ya da “eşit ama ayrı” (tecrit ayrımcılığı)
kararlarında olduğu gibi, en güvenilir yüksek mahkeme bile insan
haklarının bireysel ve toplumsal ihlalinin bizzat aktörü olabilmektedir.
Brown v. Board of Education
(1954) kararındaki ‘ayrı eğitim
faaliyetlerinin niteliği gereği eşit olamayacağı’ kararı ile ‘bir dönemin
tamamen kapandığı’ söylenmektedir (Lucas, 1996:52). Yüksek mahkeme
31 Mayıs 1955’de ki Brown II kararıyla okullardaki tecrit ayrımcılığının
anayasal olmadığına karar versir (Christie, 2010:97). Ama uygulama
kararları hemen izlemez. Hatta O’na göre (1992:9) tecrit ayrımcılığının
kalkmasından sonra bile 1960’lara doğru örneğin New York City High
School da 4.000 öğrenci vardı ve okuldaki öğrencilerin %90’ı Yahudi
iken siyah öğrenci sayısı sadece iki kişiydi. Kısaca ırk etnisiti ve sosyal
gurup olarak aşağılanan veya olumsuz yaklaşılan guruplar dominant ulus
kültürü içinde ciddi anlamda akademik olarak başarısız olmaktadır
13
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
(Gordon, 2007/Miller, 2011:126). Yine Sutton tarafından vurgulandığı
gibi (1995:108) günümüzde Illinois köleliğin ilk kaldırıldığı yer olsa da,
henüz önyargılar kalkmamıştır ve ırklar arasında renk sorunu hala vardır.
En ufak bir melezleşme insanı toplumun alt katmanlarına itebilmektedir.
Örneğin Plessy v. Ferguson kararına konu olan plessy 1/8 oranında zenci
olsan bile, yasalar önünde zenci, bilimsel olarak da aşağılık kabul
ediliyordu (Christie, 2010:50). Bu karar tam bir “tecrit ayrımcılığı” olarak
nehir yataklarını tamamen ayırmıştı. Bu nedenle nehrin bu yakasında da
artık “beyaz gibi davranmak, ihanete eş anlamlı” kabul edilmeye başlandı
(Christie, 2010:5).
Şu örnekler ABD’de zenciler için sıradan kabul edilebilir: Princeton
Üniversitesinden zenci profesör 1993 yılında New York’ta 90 taksinin
yağmur altında kendisini almadığını, sonuncu boş taksinin de gülümseyen
Avrupa kökenli bayanı aldığından yakınır (Lucas, 1996:98). Örneğin FBI
zenci toplumuna ilişkin FBI içinde San Diego Campton’da olduğu 20
tehlikeli bölge belirlemiştir (Miller, 2011:14). Dahası HIV ve ırk
arasında, zeka arasında bağlantı kurulmaktadır. Illinois Üniversitesinde
de Prof. olan Brendasha Tynes’ın gösterdiği gibi hala üniversiteler
tarihteki en büyük etnik ve ırksal bölümlere, tanık olabilmektedir (Miller,
2011:15). Dahası ‘Southern Churcmen’ komite başkanı Will D.
Campbell’in dediği gibi ‘her nasılsa biz ırkçılıktan nefret edemeyiz. Zira
eğer biz bu ırkçılığı tamamen bırakabildiysek, nerede ve nasıl
terkettiğimizi bilemiyoruz’ (Sims, 1996:xviii). Bu nedenle Tynes
kendini (Miller, 2011:15) ırklar arası diyalog ihtiyacı şimdiye kadar
olandan çok daha fazla olduğunu vurgulamak zorunda hisseder.
ABD’de Ayrımcılık dil ve kültüre yöneldiğinde nüfusu hızla artan
Hispanik toplumu hedef alınmaktadır. Caldwell (2009/Miller 2011:153)
Hispanik tanımının sosyolojik değil, dilsel bir tanım olduğunu söyler.
Kazanımları nedeniyle uysal, eğitim eksiklikleri nedeniyle tehdit
oluşturamayan Hispanikler, şimdilik bu ayrımcılıkla mücadele etmek
yerine sessizce çoğalmayı tercih etmektedirler. Lucas’a göre (1996:87/8)
Hispanikler İspanyolca konuşan ve İngilizce konuşmayan en büyük etnik
gruptur. Hispanik nüfus 1990’dan 2006’ya ikiye katlanarak 42,7 milyona
ulaştı (Alegria, 2007/Francis, 2011:40). 2010 yılı verilerine göre toplam
50.478.000 (%16.3) Hispanik ABD’de yaşamakta ve bu oran artmaktadır
(http://www.hispanicvoters2012.com/). 1968 tarihli Bilingual Education
Act ve 1974 tarihli ‘Lau v. Nichols’ kararıyla sınırlı İngilizce bilen
çocuklara okulda eşit davranış gösterilemeyeceğine hükmedilmiştir.
Buradaki fakirlik ve ayrımcılık politik sürece katılımı bir çok Hispanik
için imkânsız hale getirmektedir. Hispaniklikle ilgili yapılan en büyük
14
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
ayrımcılık dil üzerinden yapılmaktadır. Bu nedenle İngilizce ulusal dil
ilan edilmiştir. Harvard’ın araştırması, her 12 Hispanik ten birinin ancak
kolejden mezun olabileceğini ortaya koymaktadır (Raff, 2006/ Francis,
2011:37). Buck, (1967:xii) Kurumsal ve yaygın dil kullanımının İngilizce
olmasındaki ısrarın “birliklerinin korunması” olarak yorumlamaktadır.
ABD birliğine en büyük tehditin Hispaniklerin İspanyolcasından geldiği
kabul görmektedir. Bu nedenle bugün Amerika’da medya büyük oranda,
son dönemde gelen göçmenlerin ikinci dil olarak İngilizceyi öğrenmesi
üzerinde yoğunlaşmıştır. Çünkü insan haklarının bir parçası olan çok
dillilik konusu göç, ırk azınlık hakları ve ulusal dil konuları etrafında
şekillenmektedir (Francis, 2011:7). Resmi rakamlara göre sadece
2003/2004 yılında okuryazarlık kursu ve ergen eğitimine 1.172.569 kişi
devlet İngilizce dili programlarına katıldı (Francis, 2011:7).
Çift dilde eğitim yapılsın diyenlere hiç katılmayanların oranı %78 iken
2/3 Amerikalı İngilizcenin diğer diller öğretilirse tehdit altında olduğuna
inanmıyor ve nüfusun %72’si İngilizcenin yaygın ulusal dil olarak
kullanılmasının, ülkeyi birleştirdiğine inanıyor (Alegria, 2007/Francis,
2011:42). Hatta yeni milenyumda Amerika’nın barış ve zenginliğine en
büyük engelin İngilizce korkusu olduğu söylenmektedir (Alegria,
2007/Francis, 2011:43).
Kiliselere devam edilen Pazar günü saat 11 ABD’de tecrit ayrımcılığının
en yoğun olduğu zamandır ve “kiliseler hala çok büyük oranda tecrit
ayrımcısıdır” (Growen, 2010/Francis, 2011:45-6). Ulusal araştırmalar
(2007) ulusal düzeyde kilise cemaatinin ancak %7’sinin kendini çok
kültürlü olarak kabul ettiğini göstermektedir (Growen, 2010/Francis,
2011:46).
İnsan hakları ihlallerini sıradanlaştıran terörle savaşın en büyük
meşrulaştırıcısı, getirilen yeni yasal düzenlemedir ve birincil hedefi
Müslümanlar olmuştur. Kuşkusuz Streb ve Gerstmann (2006:xii)
tarafından da belirtildiği gibi, 11 Eylül 2001 saldırısı sadece ulusal
güvenlikle ilgili yeni kaygılara neden olmamış, McCarthy dönemini daha
önce hiç olmadığı kadar baskın bir biçimde hortlatmıştır. Bush
yönetiminin çağrısı üzerine 9/11’in hemen ardından 26 Ekim 2001’de
Kongre ve Başkan, “Terörizmin Önlenmesi ve Müdahale Edilmesi için
Gerekli Uygun Araçlar sağlanması yoluyla Amerika’nın Birleştirilmesi
ve Güçlendirilmesi Yasası” nı çıkardı. Yasanın ismi ve kısaltması
anlamlıdır. “Uniting and Strengthening America by Providing
Appropriate Tools Required for the Intervention and Obstructing of
Terrorism Act (USA PATRIOT ACT)” (Langwith, 2008:149). Bu
yasada, Birleşik Devletlerde ve dışarıda, terörizmle savaşmak için,
15
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
Amerikan Resmi Kurumlarına, olağanüstü yetkiler vermekteydi
(Langwith, 2008:149). Carter, US Patriot Act’ın demokratik ülkelerdeki
en olağan husus olan hukukun üstünlüğü prensibinden fersah fersah uzak
olduğunu belirtmektedir (Carter, 2005/Langwith, 2008:200). Yasanın
getirdiği birçok imkânlar arasında yasal güvenlik kurumlarının, telefon ve
e-posta iletişimlerine, tıbbi, mali ve diğer kayıtlara ulaşma, yabancı
istihbarat servislerinin Amerika’dan elde ettiği istihbarata gelen
kısıtlamaların azaltılması, Hazine Bakanlığına özellikle yabancı bireyler
ve entitilerin dâhil olduğu işlere ilişkin düzenleme yetkisi verilmesinin
genişletilmesi ve güvenlik kuvvetleri ve göçmen otoritelerine, terörizm
kuşkusu bulunan göçmenleri geri gönderme (deport) ve nezarete atma
kararlarını vermeleri yetkisi artırılmıştır (Langwith, 2008:149). Bu
kısıtlamalara gerekçe, bazı insanların, ABD’de yaşayan ve çalışan
insanların, ülkenin topraklarını kirletecek terör entrikalarını
çevirmesinde, hükümeti kusurlu görmeleri olarak algılanmıştır
(Langwith, 2008:150). 14 yaşındaki Bangladeş asıllı Nadira, göçmen
olarak geldiği New York’da 9/11’den sonra her şeyin keskin bir biçimde
nasıl değiştiğini, aniden Müslüman olmanın tehlikeli bir Müslümanşüpheli “terörist” haline gelişini ve bunun temel hak ve hürriyetlerini
nasıl etkilediğini Ask We No Questions kitabında anlatır (Budhos, 2007).
Bu nedenlerle birçok İnsan Hakları Grubu yasanın Amerikan vatandaşları
ve vatandaş olmayanların haklarının altını oyduğu kanaatindedir. Bu yasa
özellikle göçmen ve dışarıda doğan kişilerin temel haklarını reddetmek ve
Amerikalıların özel hayatlarına ve diğer medeni özgürlüklerine ilişkin
hakları çiğnediği için eleştirilmektedir (Langwith, 2008:149-150). Çünkü
11 Eylül saldırısı ile Birleşik Devletler hükümeti yasadışı göçmenlerle
savaş ve Müslüman cemaati hakkında soruşturma başlattı (Budhos,
2007:161). 18 yaş üstü değişik belli ülkelerden tüm Müslümanların
başvuru zorunluluğu geldi. Herhangi bir küçük vize sorunu ya da yasadışı
ikamette, hapse, nezarete atılıyor veya (sürgün-deport) geri göndermeye
maruz bırakıldılar. Bu başvuru programı bitmesine rağmen, yeni getirilen
vatanseverlik yasasıyla FBI işyeri ve evlere baskın yetkisiyle donatıldı ve
herhangi bir sorguya maruz kalmaksızın bu kişiler nezarete atılmaya
başladı. Bush gibi insanlar ise, The Patriot Act’ın Amerikayı
teröristlerden güvende tuttuğunun belirterek, ne amaçla hazırlandıysa o
amacı başardığını vurgulanmakta, Amerikalıların özgürlüklerini
koruduğunu ve hayatlarını kurtardığını iddia etmektedir (Langwith,
2008:150). Ancak BM İnsan Hakları Komitesi 2005 yılında Genova’da,
öncelikli hedefi ABD “Patriot Act”ın ulusal ve ulus dışı uygulamalarının
etkilerini öğrenmek kadar Afganistan, Guantanamo, Irak ve ABD
dışındaki yerlerde nezarete alınan insanlarını yasal statü, işleyiş ve
16
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
muamele ile ilgili sorunlarına odaklanmak olan çalışmalar başlatmak
zorunda kaldı (Langwith, 2008:105).
ABD’nin bireylerin özgürlük ve haklarını ihlal etmesine 11 Eylül terör
saldırıları sonrasında “National Security Agency” ve diğer güvenlik
örgütlerini düzinelerce fazla yetkilendirmesi örnek olarak verilmektedir.
11 Eylül saldırısı sonrası, The United States Department of Homeland
Security (DHS), ABD topraklarını korumak, terör saldırıları, insan
yapımı kazalar ve doğal afetlerden kurtulma ve cevap verme amacıyla
kurulmuş önemli kurumların başında gelir ve 2011 yılı bütçe tahsisi 98,8
milyar Dolar’dır (Budhos, 2007). Sadece FBI’ın ortaya çıkan 2002–2004
arasında 287 yasal olmayan mesaj dinlediği ortaya çıkmıştır (Langwith,
2008:104). Bunun da ötesinde yasadışı dinleme ya da tutuklamalardan
dolayı son 10 yılda kimsenin ceza almadığı ifade edilmiştir. Yeni kurulan
“Homeland Security” Center For Constitutional Rights- CCR’a pekte
rızası olmadan medeni haklar ve medeni özgürlükleri arttıracak koruma,
biyoterörizm ve sağlık koruma konularında brifing verdiği görülür
(Berry, 2009:328). Yine Amerikan makamlarına göre, ABD Savunma
Bakanlığı, Irak savaşına karşı çıkan ve savaş aleyhtarı ve barış taraftarı
toplantılara katılan Amerikan vatandaşlarını gizlice fişlemiş ve bilgi
toplamıştır (Langwith, 2008:106). Öte yandan tüm bu ABD
vatandaşlarını fişleme ve casusluk faaliyetlerinden dolayı American Civil
Liberties Union ve Center For Constitutional Rights ayrı ayrı federal
mahkemeye giderek ABD Başkanı ve Güvenlik Birim Başkanları
hakkında suç duyurusunda bulundu (Langwith, 2008:106). Ancak
bunlardan dolayı herhangi bir sonuç çıktığı görülmemiştir. Amerikan
Medeni Özgürlükler Birliği (ACLU) yasanın temel kusurlarını anlatırken,
kişisel verilere ulaşılması ve hatta ödünç ya da satın alınan bir kitap
nedeniyle evinize zorla girme ve haftalar, aylar ve hatta süreye
bakılmaksızın evinizin gizlice gözlenmesi, araştırılması yetkisinin
hükümete verilmesi, yasanın temel hak ve hürriyetleri doğrudan tehdidi
olarak algılanmaktadır (Langwith, 2008:150). George Town Üniversitesi
Hukuk Profesörü David Cole, hükümetin göçmenlerle ilgili gözaltı ve
geri sürme yetkilerinin genişliğinin hakları ihlaline ilişkin çarpıcı bir
değerlendirmede bulunmuş. “Bizim inkâr ettiğimiz haklar vatandaşlıktan
kaynaklanan imtiyazlar değil insan haklarıdır, vatandaşlıkla sınırlanamaz
ve herkese şamildir”. “İnsan Haklarının ABD’de bu şekilde inkarı, tam
tersi bir sonuç doğurmaktadır, çünkü dünyada yükselen Amerikan
Düşmanlığı katla artmaktadır ve ben bunun ülkenin yüzleştiği en büyük
ulusal güvenlik tehdidi olarak görüyorum” demektedir (Langwith,
2008:150). Obama yönetiminin önceki yönetimler gibi “devlet sırrı,
belirsiz gözlemaltı, yetkisiz dinleme, Patroit Act” gibi konularda,
17
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
şeffaflık sözüne rağmen, uygulamanın aynen sürdüğü ve aynı tutumun
Pakistan ve Afganistan’daki El Kaide üyeleri içinde geçerli olduğunu
belirtmektedir (Limbough, 2010:85).Tüm bu vahşetlerin üzerine nihayet
Amerika Yüksek Mahkemesi 2008 sonunda “Boumediene v. Bush”
kararıyla “Habaes Corpus”un tüm nezaret altına alınanlar için ve hatta
“dışardan” getirilen “ötekiler” için bile geçerli olduğunu garanti altına
aldı (Mayer/Cohn 2011:157).
iii. Amerikan Toplumu, İngiltere ve Beyaz Üstünlüğü
Amerika’daki insan haklarını öğrenmek isteyenlere genelde koloni
dönemini iyi anlamaları tavsiye edilir. Bunun temel nedeni ise
Amerika’nın İngiliz genlerini tevarüs etmesi üzerine kuruludur. Buna
göre sadece Kuzeydoğudaki onüç eyalet değil Amerika’nın tamamı New
England’dır ve en azından bu yönetici sınıf açısından geçerli
görülmelidir. Nitekim Miller (2008:7) Amerika’nın vergilerini mülk
üzerinden alan bir devlet olarak, bu sistemin öncelikli olarak İngiliz mülk
sisteminden kaldığını belirtir.
Lucas (1996:12) 4 Temmuz 1776’daki Amerikan Bağımsızlık
Bildirgesinin İngiltere’nin özgür, egemen ve bağımsız bir Bileşik
Devletler tanımlamasıyla tüzel kişilik kazanabildiğine dikkat çeker.
Dahası Illinoise Ordusunun (National Guard) iki misyonundan biri
yasaların uygulanmasını sağlamak diğeri ise İngilizlerin düşmanlarına
karşı savaşmak (Ziyaret, 2011) olarak açıklanmıştır. Bunun da ötesinde
1823 tarihli yüksek mahkeme kararıyla (Johnson v. M’Intash) Kurulu
Avrupa Uluslararası Yasal Prensipleri ve Koloni Yasaları aynı zamanda
Amerikan devletleri ve Federal hükümetinin de yasaları haline
getirilmiştir (Miller, 2008:9). ABD’de İngilizler lehine uygulamalar çok
sarihtir: İlginçtir ki Kızılderililerin bireye toprağını satmasını yasaklayan
yüksek mahkeme 1773 ve 1775 yıllarına ait ‘İngiliz bireylerine’ yapılan
satışları geçerli saymıştır ve bu kararlar hala düzeltilmemiştir (Miller,
2008:53). Yine Miller (2008:56) Yüksek Mahkemenin 1842 ve 1846
(Terra Nullius) kararına göre İngiltere’nin Amerika da keşfe dayalı
hakları bulunduğunu ve bu hakları kullanabileceğini belirtir. Bu karar
Locke’çu özgürlüklerin özgür doğmuş İngiliz erkeğinin hakkı olduğunu
ima etmektedir.
Bu İngiliz örneklerinde de görüldüğü gibi Amerikan toplumu beyaz
üstünlüğü ve hatta WASP üstünlüğü üzerine kurulu bir genetiğe sahiptir.
Bunun uluslararası devletler düzeyindeki yansıması ise Amerikan
üstünlüğüdür. Sims (1996:xi) 1995 yılı sonunda ABD’de hala 320 ‘beyaz
üstünlüğünü savunan grup ve 420 militan yapılı organizasyon’ tespit
edildiğini belirtir.
Beyaz patronajlığı Amerika’nın en önemli
18
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
sorunlarındandır. Bu patronajlık daha çok ilk gelen Batı Avrupalı
gruplardan kaynaklanırken, bunun içinde WASP’ların özel bir yeri vardır.
Bu durum kurulan koloni sisteminin yasal ve yasal olmayan yollarla
desteklenmesi sonucu ikili bir toplum yapısı ile sürdürülmektedir. Bu
sistemin devamlılığı için yasalar, adli birimler, güvenlik güçleri ve bazen
de The Klan gibi yasadışı nefret örgütleri de işlevsel olabilmektedir. Bu
örgüt özellikle hak taleplerinin yoğunlaştığı dönemlerde ortaya
çıkmaktadır. Beyaz melezi bir ABD vatandaşının da belirttiği gibi,
“ABD’nin insan hakları açısından maalesef geçmişi çok kötü”. “Bu
İngiliz kolonisi olmakla ilişkili, sosyal kategoriler WASP, Katolik beyaz,
Yahudi, sondan başladığında da, Kızılderili, Zenci, Asyalı, Hispanik
sıralaması yapılabilir”. Karışım (melez) olanlar bu tespiti daha çok kabul
etmektedir (İzlenimler, 2011).
Özgürlükleri ötekiler kullanmaya çalıştığında, Sims’in belirttiği (1996:
xiv) görünmez imparatorluk işbaşına geçer. 1991 yılında Rodney
King’in dövülmesi, olay tesadüfen çekilmese hiç ortaya çıkmayabilirdi ve
beyaz polisler mahkemeye çıkarıldıysa da jüri polislerin suçsuzluğuna
karar verir (Lucas, 1996:98). Zira Maryland devleti polislerinden birinin
ifade ettiği gibi ‘Klan ayakkabınıza bulaşmış bir sakız gibidir, söküp
atmanız zordur’ (Sims, 1996: ix).
Beyaz patronaj o kadar yüksektir ki bugün ABD’de herhangi bir siyahın
başarılı, iyi davranışlı veya iyi eğitimli olması kolaylıkla “beyaz gibi
davranmakla” açıklanabilmektedir (Christie:2010). Nitekim ABD’de
beyazların konumlarında çalışan ya da beyaz toplumun kültür ve
değerlerini benimseyen Amerikan kızıl derilisi için kullanılan aşağılayıcı
terim “Uncle Tomahawk”3 iken beyazların kölesi gibi çalışan ve
ABD’ye boyun eğen zencilere “Uncle Tom”4 uygun görülmektedir.
Haklar denince ABD’de eskiden beri çok az evrensel haklar kastedilir.
Medeni haklar birer imtiyaz olarak görülür ve ülkede yaşayan herkes için
dahi değildir. Yedi yıl savaşlarının ardından 1765 Pul Yasası krizinde
kolonilerin atıfta bulunduğu haklar özel haklardır ve “White English
Freeman” bu hakların tek sahibidir (Hunt, 2007:116). Bu bakış açısı her
alandadır. Örneğin 2006 yapımı, “Looking for Comedy in the Muslim
World” Albert Brooks’un yazıp, yönetip oynadığı bir film. “Casusluk” ve
“Uncle Tomahawk” Beyazların kurumlarında çalışan ya da beyaz toplumun
kültür ve değerlerini benimseyen Amerikan Kızılderili’si için kullanılan
aşağılayıcı bir terimdir.
4
“Uncle Tom” Tom Amca olarak ABD’de boyun eğen, Beyazlara köle gibi
çalışan Zenciler için kullanılan aşağılama sözüdür.
3
19
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
“Çatışma” gibi klasik yöntemlerin “düşmana” karşı işe yaramadığını
düşünen Kongre, ABD ile eş Müslüman nüfusa sahip Hindistan –
Pakistan bölgesine 500 sayfalık mizaha ilişkin bir rapor hazırlaması için
Brooks’u görevlendirir. Hazırlanan şişirme rapor 6 sayfadır. Milyoner ve
Suriyeli Steve Jobs, Abdulfettah Cendali’nin oğlu Amerikalıdır (Peck,
2010:234) ama başarılı olan birinin Arap ve Müslüman kökleri
inilmemesi gereken bir kuyudur.
iv.
Keşif ve Kaderin Hükmü (Manifest Destiny5) Doktrini
Amerikan toplumunun ikircikli yapısını ve ben ve öteki özelliğini veren
temel düşünce Ortaçağda kilisenin verdiği bir fetva ile oluşan keşif
doktrinidir. Keşif Doktrini zamanla Amerikan kolonileri ve devlet
yasaları, Amerikan Anayasası, federal yasalar ve yönetim birimlerinin
eylemleri ve nihayet yüksek mahkemenin kararının bir parçası haline
gelmiştir (Miller, 2008:5).
Yine Miller (2008:1) Avrupalı ve Amerikalıların 15. Yüzyıl sonundan 21.
Yüzyıl başına kadar Amerika’da yeni toprakların keşif ve kullanılmasını
‘keşif doktrinine’ bağladığını ve böylece yerli insanların üzerinde hüküm
sürmeyi ve kendi hükümet ve sahipliklerini meşrulaştırmayı
amaçladıklarını belirtir. Ona göre, bu yasa haline getirilen prensip
Hristiyanlık dini, etnik merkezli beyaz-Avrupalı düşüncesiyle şekillenmiş
ve dünyada diğer kültür, din ve ırklar üzerinde üstünlük iddiası üzerine
kurulmuştur. Keşif Doktrini Afrika’da kuzen bir doktrin olan ‘medeniyet
getirme’ doktrinine dönüşürken, yeni kıtada tam bir meşrulaştırma aracı
olarak kullanılmıştır. İlginç olan bu doktrin Kanada ve Avustralya
mahkemelerinden sonra Amerikan Yüksek Mahkemesinde de (2005)
yüzleşilmiş olmasına rağmen, hala uluslararası ve Amerikan yasalarında
geçerliliğini sürdürmesidir (Miller, 2008:1).
Tarihe ve topluma karşı dinsel ve ırki misyon yüklenen devletler gücü
eline geçirince diğer toplumlara karşı acımasız ve yıkıcı olabilmektedir.
Cengiz Han bozulmuş toplumu düzene koyacak böyle bir misyonu
kendine ‘Tanrının Ceza Verici Kulu’ olarak verdiğinde, kurunun yanında
nice yaşlarında yanmasına neden olacak icraatları gönül rahatlığıyla
işleyebilmişti. Alexis de Tocqueville tarafından araştırılan Amerikan
Demokrasisi eşitlik, bireysellik, halkçılık ve serbest girişimciliği içeren
Açık Kader (İngilizce Manifest Destiny), 19. yüzyılda ABD'de Amerikalı
yerleşimcilerce kıtanın doğu kıyısından batı kıyısına kadar genişlemenin
mukadder olduğunu ifade eden ideolojidir. Zamanla ABD değerlerinin dünyanın
diğer yerlerine transfer edilmesi gereği olarak ta yorumlanmıştır. Makalede
anlamı dolayısıyla "Kaderin Hükmü” çevirisi tercih edilmiştir.
5
20
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
demokrasi değerlerini eşsiz ve benzersiz görmeye başlar. Endülüs’ün
sona ermesi ile eş zamanlı keşif doktrini yaklaşık 400 yıl sonra
‘American Manifest Destiny ’ doktrininin de temelini oluşturur. Miller
(2008:3) ABD’nin üç elementli bir doktrin olarak 1845’lerde bu doktrini
‘Kaderin Hükmü-Manifest Destiny’ adıyla kavramlaştırdığını vurgular.
Buna göre, öncelikle ABD diğer ülkelerin sahip olmadığı eşsiz moral
değerlere sahiptir. İkincisi ülkenin kendi hayat tarzını ve cumhuriyet
hükümetini yayarak dünyayı rehinden kurtarma misyonu vardır. Son
olarak ABD’nin Mesihlik boyutu bulunmaktadır ve ABD insanların
kutsal ruhsallaştırılmasının kaderidir. Bir başka ifadeyle ABD tüm
dünyanın gözü önünde ve yüksekte örnek değerlere sahiptir ve bunlardan
yoksun ötekiler aydınlatılmalıdır. Bu aynı zamanda eski ahitle incili
bağdaştırma çabasına giren Ortaçağ din adamlarının günümüzdeki
Evangalism’e nasıl ulaşıldığını da açıklar. Kısaca Amerikalılar
kendilerini dağın tepesindeki "dünyada tanrının şehrini" kurmakla görevli
bir millet olarak görürken Yahudilerden ciddi olarak etkilenmektedirler.
Tanrı tarafından seçilmiş ulus kavramı, güncel evrensellik ve eşitlik
bağlamında gelişen insan hakları kavramı ile bağdaşamaz. Bunun için
devleti olmayan seçilmiş ulusun, her devlette temel hak ve
özgürlüklerinin garanti altına alınması gerektiği sonucunun çıkarılacağı
İkinci Dünya Savaşının kötü sonuçlarının görülmesi ve İsrail toplumu ile
iyi ilişkiler içindeki güçlü bir Hristiyan devletin bunu garanti altına
alacak kurumsal yapılaşmaya öncülük etmesi gerekmiştir. Nitekim eş
zamanlı yapılanan BM de de bazı ülkeler diğer çoğunluk devletlerine
göre seçilmiş değil midir? Veto hakkı olanlar olmayanlarla nasıl eşit değil
ise, ABD içinde bazı vatandaşlar, bazı vatandaşlarla asla eşit değildir.
Hatta eşitler arasında birinci (primes interpares) bile değildir. Seçilen ve
diğerleri ilişkisi, patron ve çalışan ilişkisine daha yakındır. Bu anlayışın
temelinde 15. Yüzyıl Papalık fetvasının yeri tartışılmaz. Bu yılki "BM
Yerli Halklar Forumu"nda Yerli halklar ve toprakları üzerinde Hıristiyan
hakimiyetinin kökleri forumun Kuzey Amerika Temsilcisi avukat Tonya
Gonnella Frichner (2011) tarafından hazırlanan raporda bu durum
belirtilmiştir. "Keşif Doktrini" ile "yerli halklar, bizi daha az insan gören
işgalcilerin merhametsizliğini ortak bir deneyim olarak yaşadı" ve " İnanç
temelinde hareket eden işgalciler, kendilerinde varlığımız üzerinde
üstünlük veya egemenlik hakkı gördüler; dolayısıyla topraklarımızı ve
kaynaklarımızı bizim izin veya rızamız olmadan almak, vermek ya da
imha etmek hakları da vardı" denmektedir.
Bazı insan hakları
örgütlerinin de belirttiği gibi ABD’de “din ve devlet birleştiğinde, insan
hakları zarar görmektedir” (Peck, 2010:251).Miller’e göre (2008:3) Keşif
ve Manifest Destiny gibi doktrinlerin en dikkat çekici unsuru olan
21
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
Hristiyanlık, bunun dışındaki diğer bileşenlere sahip öbür uluslara
egemenlik ve kendi kaderini belirleme gibi haklar vermez, zira kozu
Hristiyanlar belirlemektedir. O’na göre diğerleri üzerinde Avrupalı ve
Amerikalıları üstün kılan ‘medeniyet götürme’ misyonu Tanrı tarafından
verilmiştir ve bu düşünceleri meşru kılmaktadır. Ayrıca Hristiyan
olmakta yetmemektedir, ırki bağlantı da gerekmektedir. Zira Hristiyan
zenci köleler ve Hristiyan Kızılderili kabileler linç edilmekten ve toplu
kıyıma uğramaktan kurtulamamışlardır.
Keşif Doktrininin Manifest Destiny’ye dönüştüğü yıllarda (1823) Yüksek
Mahkeme, ‘Johnson v. M’Intash’ kararıyla Yerli Amerikalıların farklı din
kültür ve gaddarlıklarından bahisle ‘fetih’ kavramını bir sanat eserine
dönüştürmüştür (Miller, 2008:5 ). Böylece bugün bile başarı standartları
hala beyaz toplum ana görüşünde belirlenmektedir (Miller, 2011:16).
3. Birleşik Devletlerde Özgürlüklerin Sınırı Güvenlik Kaygısı
ABD’de Anayasa, vatandaşları hükümetin tecavüzlerine karşı koruyan
(Lucas, 1996:5) mekanizmanın başı olarak görülmektedir. Ancak
Amerikan Kolonileri ve devlet yasaları, Amerikan Anayasası, federal
yasalar ve yönetim birimlerinin eylemleri ve nihayet yüksek mahkeme
kararları bu denklemde yer almaktadır. Yüksek mahkeme kararları son
tahlilde en belirleyici olandır. Ancak tarihin çeşitli dönemlerinde Yüksek
Mahkeme milli güvenlik ve yönetenlerin refahı için en büyük özgürlük
ve hak ihlalcisi durumunda yer almaktadır.
Birçok insan fikirlerini oluştururken yetişme tarzı, toplum baskısı ve
kendi kişisel kültürel ve mesleki tarafına göre hareket etmektedir (Miller,
2011:12). Bugün Amerika’da tarihi yapılanması ve kültürel gelişimi ile
beslenen yönetenler sınıf çatışmalarına ilişkin kartların çoğunu almış ve
savunucu bir pozisyona girmiştir (Codevilla, 2010:86). Bu ise
kutuplaşmayı artırmakta ve yöneten ve yönetilen olmak üzere iki sınıf
ortaya koymaktadır.
Time dergisinin yaptığı araştırmaya göre her yüz insandan 52’si Federal
Hükümetin temel hak ve hürriyetleri tehdit edecek kadar güçlendiğini
hissetmekte ve %68’i de hükümet aleyhine çalışanların etkinliklerinin
izlendiğine inanmaktadır (Locayo, 1995:60/Lucas, 1996:8). Öte yandan
özgürlük ve kölelik arasındaki paradoks yerini eziklik ve bireysellik
arasındaki ilişkiye bırakmıştır (Peck, 2010:174).
ABD sıradan insanlar için bir özgürlük ve fırsatlar ülkesidir. Bireysel ve
hatta azınlıklara ait haklar toplumun zararına olmaya başladığında ya da
dengeyi bozduğunda (Baylon, 2006/Langwith, 2008:25) sorun ortaya
22
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
çıkmaktadır. Sistemi ve kurulan yapıyı tehdit etmeyen özgürlükler ne
kadar sınırsız ise bunun dışında kalan özgürlükler de
o kadar
ulaşılmazdır. “Melting Pot” v.s. “Balkanization” ya “eriyecek” ya da
“Balkanlaşacak” (Observer, 2010/Miller, 2011:112) dayatması,
Amerika’daki güvenlik ve özgürlük dengesinin birincisi lehine tamamen
bozulmasına neden olmaktadır.
Özellikle 9/11’dan hemen sonra
“terörizm” yeni paradigma haline geldi ve bunun en iyi basitleştiricisi de
“ulusal güvenlik” ti. “Nefret ve korku ideolojisi taşıyan”
fundamentalistler, “siyasaları değil, varlığını protesto ettikleri” bir
“medeniyetle çatışmakta”, “bilinçli olarak öldürdükleri masumlardan
dolayı gurur duyan”, “totaliter”, “Nazi” ve “faşist” pis kokularına
büründüklerinden, buna tahammül edilmesi mümkün değildir (Peck,
2010:231) Kuşkusuz tarihten çoğunluk arzuları ile azınlık haklarının
korunması ve bireysel haklarla kamu güvenliğinin dengelenmesi
düşüncesinden çıkarılacak çok dersler bulunmaktadır (Lucas, 1996:97).
Özgürlük lehinde biraz kıpırdanma olduğunda örneğin Limbough
(2010:3) Obama’nın ABD’nin dünyadaki imajını geliştirmek için, ulusal
güvenliği riske attığını söyleyebilmektedir.
ABD bugün devam eden ve 200 yıldan fazladır süren güçlü bir hükümet
ile özgür insanların nasıl bir arada başarılabileceğini tartışmaktadır
(Lucas, 1996:5). Ancak ABD’de sistem karşısına aldığı hareket kadın
hareketi gibi masum ve tehlikesiz de olsa onu bir düşman gibi görmekte
ve ezip geçmeyi çözüm olarak görmektedir. Zira toplumun örgütlenmesi
tabandan tavana doğru olduğundan, aileler hala devam eden kendi
güvenliğini sağlama alışkanlıkları ve teritoryal savunmaları nedeniyle
militar düşünceye sahiptirler. Militar düşünce ise ABD’de sokakta en
yumuşak ifadeyle ‘my way’ or ‘high way’ diye kavramlaştırılan, dost ve
düşman tanımları ile ilişkilidir ve düşman yok edilmesi gereken bir
unsurdur. Bu anlayışın yansıması 9/11 konsepti bir yana, Iron Jawed
Angels’ta (2004) gösterildiği gibi çok acımasız bir hal alabilmektedir.
Almanya ile girilen ilk dünya savaşını bahane eden Başkan Wilson ve
ekibi Amerika’nın en temel gördüğü özgürlüklerden biri olan ifade
özgürlüğünü kullanan kadın oy hakkı aktivistlerini, trafiği engellemek
gibi bahanelerle ceza evine göndermekte, 60 gün ceza alan mahkûmlar
avukatları ve aileleri ile görüşmekten men edilmekte ve işkenceye tabi
tutulmaktadır. Zaten Wilson 1917 yılında dünyada demokrasiyi etkin
kılmak için girdiğini beyan ettiği Birinci Dünya Savaşı sırasında ironik
olarak getirdiği ‘Espionage Act’ ile hükümet kararları aleyhine konuşan
ya da yayın yapanlar 20 yıla kadar cezalandırabiliyordu, bununla bir çok
masum hayat, fikirleri baskın görüşe uymadığı gerekçesiyle rahatsız
ediliyor ve harabeye çevriliyordu (Lucas, 1996:44-5). Bireysel hak ve
23
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
özgürlükler yüksek menfaatler ve güvenlik yaklaşımı nedeniyle ihlal
ediliyordu. Görüldüğü gibi Amerikan insan hakları hareketi (hakların
oluşum ve beslenmesinde kitle hareketi ve direnci düşüncesinden daha
çok) bireysel haklar prizmasına yönelmiştir (Peck, 2010:5). Buna rağmen
en güçlü olduğu bireysel hak ve özgürlüklere ilişkin alan dahi tamamen
korunmuş değildir. Zira, ulusal güvenlik düşüncesi temel hak ve
özgürlüklerin kısıtlanmasını derhal mümkün kılabilmektedir. Devlet
güvenliği anlayışı, önce toplumsal hakların ve kitle hareketlerin önüne
geçmiş ve insan hakları konusunu, (bireysel) temel hak ve özgürlüklere
indirgenmiş, sonra da buradaki alanı, devlet güvenliği nedeniyle
korunmuş olmaktan çıkarmıştır. Muhafazakâr yazar Michelle Malkin’in
“ulusal güvenliği en üste koyan anlayışı ile birleştiğinde” Bush ve Malkin
gibi insanlar, Amerika’yı güvende tutmak için bazı hak ve özgürlüklerin
kurban edilebileceğine inanmaktadırlar (Langwith, 2008:151).
Özgürlüklere ait hakların saygı gördüğü, büyük demokrasi dalgasının
gözlendiği günümüzde bunun aksine hareket etmek tutarsız
görünmektedir (Carter, 2005/Langwith, 2008:195)
Kuşkusuz toplumun huzuru ve güvenlik için istisna olmak kaydıyla temel
hak ve hürriyetler bazen kısıtlanabilmektedir. Bunu yapacak olan politik
güç ihtiyacı zorunlu olarak tehlike oluşturmaktadır (Van Mill, 2002).
Nitekim Bolşeviklere karşı örneğin 2 Ocak 1920’de 33 şehirde bir gece
de 4.000’den fazla insan tutuklanabilmekteydi (Lucas, 1996:41). Locke
tarafından açıklanan denge ve fren (checks and balances) sistemi Powell
tarafından (1996) hükümet gücünü sınırlamak için getirildiği
söylenmektedir ama bu aynı zamanda sistemin korunmasının sigortasıdır.
Seçilmişler farklı da olsa kurulu düzeni koruyacak ya da çok uzun zaman
dilimine yayarak değişimi imkansız kılacaktır.
Amerikan tarihinde ‘federal birlik ve beraberli düşüncesi’ insanın eşit
yaratıldığı gerçeğini rahatlıkla yaralayabilmektedir. Örneğin birkaç
güneyli devletin köleliğin kaldırılması durumunda ayrılma tehdidi
köleliğin anayasal bir kurum olarak sürdürülmesine neden olabilmiştir
(Myers, 1991:62/Lucas, 1996:32). Amerika’da insan hakları sözcüğü ve
tartışması sadece ulusal güvenlik endişesinin öncüsüdür (Peck, 2010:4).
Nitekim ABD her ne kadar bireysel haklara dayanan bir ülke
iddiasındaysa da en temel insan hakkı olan yaşam hakkının bile güvence
altına alındığını söylemek dahi güçtür. Sivil bölge savunması birey
mülkiyetine indirgendiğinde ABD’de bireysel silahlanma ve savunma
önem kazanmıştır. Devlet koruma görevini bu nedenle bir yere kadar
yapabilmektedir. Yani kamu güvenliği birey, yerel yönetimler, devlet ve
24
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
Federal yapı tarafından müştereken sağlanmaktadır. Dolayısıyla hak
ihlalleri ciddiyeti de piramidin paralelinde seyretmektedir.
Devletin kamu güvenliğini sağlarken özellikle siyasi
muhalif
hareketlerde cana karşı işlenen suçla faili meçhullerin eskiden beri
varlığı söz konusudur. Kendi yurdunu korumak için İngilizlere karşı
ayaklanan Ottawa Kızılderililerinin lideri Pontiac 1769 yılında suikasta
kurban gitmiştir. Bu siyasi suikast ayrıca Kızılderili’leri de iç savaşa
sürükler (Blashfield, 1993:33). Ayrıca bireysel silahlanmayla paralel
yürüyen katliamlarda da artış sürmektedir. Örneğin California’da 2011
Ekim başında bir berber salonuna giren katil en az 8 kişiyi birden
öldürebilmektedir.(http://www.msnbc.msn.com/id/44880955/ns/us_news
crime_and_courts/?GT1=43001).
Ulusal güvenlik sadece yasadışı yöntemleri de içeren bir dizi eylemle
değil aynı zamanda idealizme varan bir ideoloji ile de sağlanmak
istenmektedir. Carter’ın da belirttiği “insan haklarına dayalı yeni
idealizm” sadece Vietnam savaşına popüler ve kongre tarafından verilen
devrimci bir cevap değil, aynı zamanda ulusal güvenlik ihtiyaçlarının
ideolojik bir karşılığıdır (Peck, 2010:45).
John Dower’da (Peck 2010) ABD’de insan hakları uygulamasının nasıl
bir zıtlıkla karşılaştığını, üzerinde şerefli ve bencillikten uzak bir vizyon
olarak uzlaşılan insan hakları kavramının, manipüle edilerek ulusal
devlet güvenliği amaçlarına ve derin ekonomik, siyasi ve askeri
hastalıklardan dikkatleri saptırmaya kullanıldığını belirterek göstermek
istemektedir. Güvenlik ve idealizm yayılmacılığı söz konusu olduğunda
insan hakları örgütleri silinmektedir. Zira ABD’de insan hakları örgütleri,
büyük ölçüde barış hareketleri ve silahsızlanmaya yönelik çabalar,
nükleer silahlanmanın yasaklanması gibi konulardan ayrı gelişmekte ve
savaş ve saldırı konularında taraf tutmaktan kaçınmaktadır (Peck,
2010:4).
Noam Chomsky (Peck 2010) Amerikan gizli tarihinin bir defa daha ABD
güvenlik endişesi ile insan hakları tutum gelişimi arasında yakın bir bağ
olduğunu gösterdiğini ileri sürmektedir. Sık sık iddia edildiği gibi şiddet
eğilimi ve belirgin tehdit varlığı bireysel güçlerin egemene doğru
kaymasını gerektirmektedir (Machowski, 2009). Devlet Bakanı
Alexander Haig’in tavsiyesi ile “terörizm insan haklarının” son ihlal
edildiği nokta olduğundan, Amerikan politikalarının merkezini “antiterörizm” almalı ve “demokratikleştirme” “istenmeyen”,”kötü”, ve
“atılması gereken” insan hakları kavramının yerini almalıydı (Peck,
2010:85).
25
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
Sonuç olarak ABD’de otorite sahibi kişiler bizim haklarımızı başka
nedenlerle, örneğin ‘ulusal güvenlik’ nedeniyle görmezden gelebilmeyi
seçebilmekte, savaş zamanı istikrarsızlığında, bireysel haklar,
hükümetlerce ikincil olarak algılanabilmektedir (Lucas, 1996:11).
Carter’a göre de (2005/Langwith 2008/202) Amerikan politikacıları
tarihsel kazanımlarıyla onur duymak yerine, terörle savaşma bahanesiyle
onları ihlal etmeyi tercih etmişlerdir. Ancak birçok insan hakları lideri
ABD’nin elbette CIA kışkırtması, “hata” ve “dar görüşlü hesaplamalar”
nedeniyle Guantanamo’da olduğu gibi çok kötü ihlaller yaptığını ancak
bunun Washington’un uzun dönemli kredisini tüketmemesi gerektiğini,
Washington’un erdemli yolu bulacağını belirtmektedir (Peck 2010:2).
Şimdiye kadar “idealizm” ve “ulusal güvenlik” ilişkisine yeterli dikkat
verilemediği için, gerçek insan hakları tarihi ortaya konamamaktadır
(Peck, 2010:3). Smith (2009:64-6) son dönemlerde en yaygın tişörtlerden
birinin ‘Homeland in Security’ olduğunu belirtir. Eski bir söz bize yol
gösterebilir “insan hakları üzerinde yeniden düşünmek acildir” (Peck,
2010:9). Yıllar önce senatör J. William Fulbright’ın da dediği gibi “insan
haklarının özündeki yüksek engelleri kaldırmak” ,”kibirli Amerikan
gücü” ne karşı artan Amerikan korkusundan kurtulmanın yolu haline
gelmiştir (Peck, 2010:45). Ayrıca eğer Washington’un suç eylemleri
karşılık bulamazsa, insan hakları (tüm dünyada) zayıflayacaktır (Peck,
2010:281).
Bugün ABD de özellikle güvenliğin öncelenmesinden kaynaklanan iki
büyük sorun bulunmaktadır: Artan maliyetlerin getirdiği ekonomik kriz
ve özellikle insan hakları alanında olumsuz etkisini hissettiren özgürlük
yoksunluğunun sebep olduğu kredi yoksunluğu. Bu durum çok az sayıda
akademisyen yanında İran ve Çin gibi ülkelerden gelen eleştiriler
nedeniyle yeterince ortaya konamamaktadır. Zira her iki ülkenin de insan
hakları sicili yeterince şüphelidir. Daha demokratik ülke eleştirilerine
ihtiyaç vardır.
Kuşkusuz terörizm kimsenin arkasında duramayacağı muazzam bir
propaganda aracıdır (Peck, 2010:230). G.W. Bush yönetimi, insan hakları
ve demokrasi amacı fitilini ateşleyecek, antikomünizmden beri çözümü
en zor inanç savaşını getiren “terörle savaş” rejimine çevirdi (Peck,
2010:230). Bush bu durumu (yine eskiler gibi) “Dünyada özgürlüğü
yeniden yapılandıracak tarihin kendilerine verdiği eşsiz bir imkan” olarak
yorumlamakta ve standart “ulusal güvenlik retoriği” tablosu çizmekteydi
(Peck, 2010:230). Nihayetinde taktikler şerefli olmasa da, asıl amaç
onurlu olarak görülmektedir (Peck, 2010:231). Ancak tüm gerçekleri
masanın üzerine koyacak bir siyasi iradenin “herkes için özgürlük ve
26
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
adalet” başarısı gerekliliği (Berry 2009:339) masanın üzerinde bir
gerçeklik olarak durmaktadır.
4. Sonuç
Bugün dünyada hükümetlerin baş etmesi gereken güvenliği sağlamak ve
hak ve özgürlükleri korumak gibi iki büyük sorunu vardır
(theguardian.com, Monday 26 June 2006). Aslında güvenlik ve özgürlük
birbirini güçlendirmesi gereken iki kavramdır (Harman, 2013). Zira
“insanı
yaşatmadan
devleti
yaşatmanın”
sürdürülebilirliği
bulunmamaktadır.
Dünyadaki bütün milletlerden insanları bünyesinde eriterek barındırmak
isteyen (‘melting pot’ metaforu) ABD’nin İngiliz hukuku ve İngilizceyle
bir Amerikan milleti oluşturma ve O’nu koruma çabaları, ironik bir
biçimde toplumsal dinamikleri doğrultusunda iki toplumlu bir ülke
oluşturmuştur. Bu ikircikli yaklaşım, evrensel olarak kabul edilen insan
hakların da dahi, vatandaşlara “lütfedilen medeni haklar” ve diğerleri
için de “sınırlı haklar-insan hakları” ayrımı biçiminde, dünyadaki
eğilime zıt bir sistem gelişmesine neden olmuştur.
Kızılderili (soy)kırımı, zenci köleliği ve ayrımcılığı (segregation) ile
kurulan ve soğuk savaştaki doğu bloku ardından bugün 11 Eylül ile öteki
hasmını değiştiren ABD, ortaçağ Papalık fetvası ile beyaz üstünlüğüne
dayalı gelişen “keşif doktrini” ve misyonerlikle zirveye ulaşan “kaderin
hükmü doktrinleri” ile Batı değerlerini yine üstünlük üzerinden yürüten
bir ülkedir. Herkes eşit doğmuştur yazan Bağımsızlık Beyannamesini
hazırlayan Jefferson köle sahibi bir Başkan, liberal özgürlüklerinin
dayandığı felsefeci Locke ise köleler üzerindeki mülkiyet yasası teklifinin
sahibidir. Anayasa ve Yüksek Mahkeme ile sağlanan haklar ilk başta
White English Freeman (WASP) ile sınırlıyken zaman içinde Katolikler
ve Yahudilere de yayılmıştır. Yahudi-Hristiyan kulübü iddiasıyla yöneten
sınıfı ortaya konan ABD’de bu hakların Asyalılara, Hispaniklere,
Zencilere ve Kızılderililere yayılması yıllar ve hatta yüzyıllar almaktadır.
ABD için güvenlik kaygısı o kadar önemlidir ki, öncüsü olduğu BM
sözleşmelerinin yarısını imzalamamış ve imzaladıklarına da bir çok şerh
(çekince) koymuştur. Hatta güvenlik kaygısı arttığında atılmış imzalarını
dahi
geri çekebilmiştir. “çatışma düşmanı” (Enemy combatant)
adlandırmasına gidilerek savaş esirlerine tanınan haklar bile 1949
Sözleşmesi (Genova Conventions) böyle bir statüye yer vermedi
gerekçesi ile rahatlıkla diğer insanlardan esirgenebilmiştir. Bunun
nedeni, en iyi saptadığını iddia ettiği bireysel hak ve özgürlüklerin
güvenlik kaygısıyla ihlal edilmesidir. Güvenlik ve bütünlük kaygısı
27
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
sadece evrensel insan hakları ve özgürlüklerin altını oymakla
kalmamakta, ABD’nin güvenliğini derinden sarsan kredi yoksunluğuna
ve toplumu sarsan artan maliyetlerle gelen ekonomik krizlere de neden
olmaktadır. Bu nedenle birçok ABD’li gibi Harman da (2013) güvenlik
kaygısıyla yapılan eylem ve işlemlerin daha saydam olması ve gözetime
tabi tutulması gerektiği kanısındadır.
ABD’nin sınır ötesi insani müdahaleleri Irak ve Afganistan için tam bir
felaket tablosudur. Yine Libya için belirlenen yöntemin Suriye için
benimsenmemesi kuşkulara neden olmaktadır. Ancak ABD Kosova’da
tam, Bosna’da yarım soykırımı önleme başarısı göstermiş ve en temel hak
olan yaşam hakkını buralarda belli ölçüde korumuştur. ABD insan
haklarını ihlal eden sivil haklar-insan hakları, beyaz ve öteki, petrolü olan
ve olmayan ülke gibi ayrımlardan kurtulabildiği ölçüde evrensel insan
haklarının öncüsü olabilecektir. Dünya çapında güç dünya çapında hesap
verilebilirlikle meşruiyet kazanır. Bunun için ise elit bir kesime sağlanan
hakların koruyucusu olan denge ve fren sisteminin ortadan kalkması ve
özgürlüklerin herkese dağıtılması çok iyi bir başlangıç olacağı
değerlendirilmektedir.
Hikmet (wisdom), zeka (intelligence), yaratıcılık (creativity), sentez
(synthesized) gibi dört bileşenin (Sternberg, 2005) tamamına sahip
olmayan liderler tarafından yönetilen ülkeler, insanı yaşatmayı
bilmediklerinden devleti de yaşatamazlar. Unutulmamalıdır ki, güvenlik
için özgürlüklerden vaz geçmek büyük hükümetlerin favori (kötü)
argümanıdır (Napolitano, 2013). ABD’li Benjamin Franklin tarafından da
belirtildiği gibi, geçici güvenlik için temel özgürlüklerden vaz geçenler
ne özgürlüğü ne de güvenliği hak ederler.
Kaynaklar
Alegria, Rowena (2007). It’s a Multilingual World, After All, Denver
Post, September 30,2007.
Annan, A. Kofi (2005). In Larger Freedom: Towards Development,
Security and Human Rights for All, Washington:UN.
Bayefsky, Anne F. (2001). Introduction to the UN Human Rights Treaty
System.
Final
Report
http://www.bayefsky.com/report/finalreport.pdf (erişim Tarihi:
22 Şubat 2014).
28
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
Baylon, Fiona (2006). Integrated Regional Information Networks,
“Whose Justice Cultural Relativism in The Humana Rights
Debate” IRIN Humanitorian News and Analysis, June 27, 2006
Bell, Colleen (2011). The Freedom of Security: Governing Canada in the
Age of Counter-Terrorism, Vancouver:UBC Press.
Berry, Frances Mary (2009). Anel Justice for All The United States
Commission on Civil Rights and the Continuing Struggle for
Freedom in America, New York, Alfred A. Knopf.
Blashfield, F. Jean (1993). Awesome Almanac Illinois, Fontana
Wisconsin:B&B Publishing.
Budhos, Mavina (2007). Ask Me No Questions, New York: Simon
Pulse.
Caldwell, Christopher (2009). Reflections on the Revolution in Europe:
Immigration, Islam, and the West. New York: Doubleday.
Carrera, Sergio ve Balzacq, Thierry (2006). Security Versus Freedom?:
A Challenge for Europe's Future,Hampshire:Ashgate Publishing
Limited.
Christie, Ron (2010). Acting White. The Curious History of a Racial Slur,
New York: St Martin’s Pres.
Codevilla M. Angelo (2010). The Ruling Class, How They Corrupted
America and What We Can Do About It, New York: Beafort
Boks.
Çakır, Avni (2011). Amerika Birleşik Devletlerinde Illinois Eyaletinde
İnsan Hakları ile İlgili Kurum ve Kuruluşlar ve Bunların
Faaliyetleri Raporu, 7 Mart 2011, 84/11, Ankara: İçişleri
Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı.
Çapar, Selim ve Yıldırım, Şükrü (2012. Hobbes ve Lock’un Devlet
Düşüncesine Katkıları, Türk İdare Dergisi-Haziran 2012, Sayı:
474.
Eckes, Christina ve Konstadinides, Theodore (2011). Crime within the
Area of Freedom, Security and Justice: A European Public
Order,Cambridge: Cambridge University Press.
Gibbs, Alun Howard (2011). Constitutional Life and Europe's Area of
Freedom, Security and Justice, SurreyUK:Ashgate Publishing
Limited.
Francis, Amy (Edit By) (2011). Should the United States Be
Multilingual?, MI: Greenhaven Press.
29
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
“Freedom” (2009). Stories Celebrating the Universal Declaration of
Human Rights- Amnesty Intarnational New York: Broadway
Paperwork.
Freeman, Michael (2003). Freedom Or Security: The Consequences for
Democracies Using Emergency Powers to Fight Terror, New
York:Praeger Publishers.
Growen, Annie (2010). “Churches Straggle to Meld Cultures in an Era of
Diversity” Washington Post, March 28,2010.
theguardian.com (Monday 26 June 2006). Balancing freedom and
security - a modern British
Guiora, Amos (2013). Freedom from Religion: Rights and National
Security, Oxford:Oxford university Press.
Bill of Rights, theguardian.com (Monday 26 June 2006).Full text of
David Cameron's speech to the Centre for Policy Studies.
Harman, Jane (2013) “Done Right, Security and Liberty Should
Reinforce Each Other. And Here's How to Do It Right.” National
Security
September
19,
2013
http://www.newrepublic.com/article/114764/security-or-libertyhow-us-can-have-both (Erişim Tarihi: 02 Aralık 2013).
Heymann, Philip B. (2003). Terrorism, Freedom, and Security: Winning
Without War, Cambridge MA:The MIT Press.
Hudson, Audrey (2013). Terror Threat Greater Than Before Sept 11
http://www.newsmax.com/newswidget/feinstein-rogers-terror
threat/2013/12/01/id/539316?
Promo_code=1160B1&utm_source=1160BReason&ut
m_medium=nmwidget&utm_campaign=widgetphase1
Sunday, 01 Dec 2013 11:19 AM (Erişim Tarihi: 02 Aralık 2013).
Hummel, Jeffrey Rogers & Marina, William (1987). Did the Constitution
Betray
the
Revolution?
http://reason.com/archives/2013/08/05/did-the-constitutionbetray-th (Erişim Tarihi: 02 Aralık 2013)
Hunt, Lynn (2007). Inventing Human Rights A History, New York: WW
Norton&Company.
Kaufman, Jonathan (2008). Race on Campus: Beyond Obama, the Unity
Stops, Wall Street Journal, May 3, 2008 p.Al.
King, Steve (2007). Promating the English Unity Act, Congressional
Record, Dec.6 in: Francis, Amy (Edit By)(2011) “Should the
United States Be Multilingual? MI: Greenhaven Press”
30
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
Kissinger, Henry (1988). Diplomasi. Çev. İbrahim H. Kurt. Ankara: İş
Bankası, 1998.
(http://web.deu.edu.tr/kibris/articles/hur.html ).
Klein, Joe (2010). Time Magazin, January 25, in: Codevilla M. Angelo
(2010), The Ruling Class, How They Corrupted America and
What We Can Do About It, New York: Beafort Books.
Langwith, Jacqueline (2008). MI, Thomson and Gala, Opposing View
Points.
Lasswell, Harold Dwight (1971). National Security and Individual
Freedom, New Jersey:De Capo Press.
Limbough, David (2010) “Crimes Against Liberty An Indictment of
President Barack Obama”, New York, Regnery Publishing Inc.
Locayo, Richard (1995). Amoment of Silence, Time, May 8, 1995.
Lo Yung, Jieh (2007). Universalism Challanged – Human Rights and
Asian Values, On Line Opinion, February 1, 2007.
Lucas, Eileen (1996). Issues in Focus Civil Rights The Long Struggle,
Springfield: Enslow Publisher, Inc.
Lyon, Danny (1992). Memories of the Southern Civil Rights Movement,
Chapel Hill:University of North Caroline Press.
Machowski, Matthew (2009). Does Hobbes give the sovereign too much
power?
http://www.mattrumachowski.com/2009/hobbes+soverign/ (14 Temmuz
2011).
Mathews, Anthony S. (1986). Freedom, State Security and the Rule of
Law: Dilemmas of the Apartheid Society, Capetown:Juta&Co.
Miller, J. Robert (2008). theguardian.com (Monday 26 June
2006).Lincoln and London:University of Nebraska Press.
Miller, Karen (2011). Race Relations, Farmington Hills: Opposing View
Points Series.
Murphy, Karen (2013). State Security Regimes and the Right to
Freedom of Religion and Belief,Oxon:Routledge.
Myers, W. Dean (1991). Now is Your Time The African American
Struggle For Freedom, New York: Haper Trophy.
Napolitano, Andrew (2013). Giving Up Liberty for Security It's big
government's favorite (bad) argument. Andrew Napolitano | July
25, 201.
31
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
http://search.mywebsearch.com/mywebsearch/GGmain.jhtml?p2=^AFD^
xdm007^S03948^tr&si=CM3q73W_rYCFUFc3god8GsAOg&ptb=E586DDF5-5FE2-42DA8D2883F37B62D95C&ind=2013050505&n=77fcb689&st=bar&searc
hfor=security+or+liberty+article (Erişim Tarihi: 02 Aralık 2013).
Nowlan, D. James, Gove, K. Samuel ve Winkel J. Richard (2010).
Illinois Politics, Chicago: University of Illinois Press.
Observer, Beaufort (2010). What’s Wrong with Spanish on the State
Websites?, February ,12,2010.
Pauketat, R. Timothy (2009). Cahokia Ancient America’s Great City on
the Mississippi, Granjon:Viking.
Peck, James (2010). The American Empire Protect Illusions, How the
US. Government Co.Opted Human Risghts, New York:
Metropolitan Books.
Powel, Jim (1996). John Locke Natural Rights to Life, Liberty, and
Property The Freeman Ideas on Liberyty, August 1996, Volume
46, Issue 8.
http://www.thefreemanonline.org/featured/john-locke-naturalrightstolife-libertyandproperty/ (Erişim Tarihi:10 Mayıs 2011).
Raff, Franklin (2006). American Multilingualism: A National Tragedy,
World Net Daily, February 5.
Riley, Schaefer Naomi, (2005). God on the Dual in: Miller, Karen (2011)
Race Relations, Farmington Hills: Opposing View Points Series.
Seidl, G. H. Florian (2005). Terrorism and the Balance Between Freedom
and Security, Norderserdt Germany:GRIN Verlag.
Sims, Petsy (1996). The Clan, Kentucky:Stain and Day.
Sternberg, Robert J. (2005). The Model of Organizational Leadership,
Center for Public Leadership , Working Papers, Vol. 96-115.
Streb, Matthew Justin ve Gerstmann, Evan (2006). Academic Freedom at
the Dawn of a New Century: How Terrorism, Governments and
Culture Wars Impact Free Speech, California:Stanford University
Press.
Sutton, M. Robert (1995). The Heartland Pages From Illinois History,
Lakeforest IL: Deerpath Publishing Company.
Şenel, Alaaddin (2002). Siyasal Düşünceler Tarihi (10. Basım), Ankara:
Bilim ve Sanat Yayınları.
32
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, 14:1-34
Van Mill, David (2002). Civil Liberties in Hobbes’s Commenwealth,
Australian Journal of Political Science, Voluma 37, Number 1, 1
March 2002, pp.21-38.
Wendel, Philipp (2007). State Responsibility for Interferences with the
Freedom of Navigation in
Public International Law,
Berlin:Springer.
Raporlar
2006 Amerika İnsan Hakları Raporu
http://turkish.turkey.usembassy.gov/media/pdf/hrdemusr2006tr.pdf (14
Ekim 2011).
Fisher, Tonya Gonnella (2011). Keşif Doktrini, "BM Yerli Halklar
Forumu’.
(http://www.turkmedya.com/V1/Pg/NewsCountryDetail/NewID/
329397/CatID/21/CityCode//CityName//CountryID/6/Header/_va
tikan_fetvasi_bugun_de_etkili_.html)
İnternet Kaynakları
http://www.msnbc.msn.com/id/44880955/ns/us_newscrime_and_courts/?
GT1=43001
http://www.bls.gov/opub/ted/2011/ted_20111005.htm (14 Ekim 2011).
http://www.hispanicvoters2012.com/ (11 Mart 2014).
http://www.humanrights.gov/ (14 Ekim 2011).
http://www.mattrumachowski.com/2009/hobbes+soverign/ (14 Temmuz
2011).
http://www.msnbc.msn.com/id/44880955/ns/us_newscrime_and_courts/?
GT1=4300 (13 Ekim 2011).
http://news.yahoo.com/hispanic-students-vanish-alabama-schools184555038.html (30 Eylul 2011).
http://plato.stanford.edu/entries/hobbes-moral/staNat (30 Haziran 2011).
http://www.thefreemanonline.org/featured/john-locke-naturalrightstolife-libertyandproperty/(10 Mayıs 2011).
http://turkish.turkey.usembassy.gov/konusma_040811.html
(14 Ekim
2011).
http://web.deu.edu.tr/kibris/articles/hur.html#_ftn1 (19 Ekim 2011).
http://www.turkmedya.com/V1/Pg/NewsCountryDetail/NewID/329397/C
atID/21/CityCode//CityName//CountryID/6/Header/_vatikan_fet
vasi_bugun_de_etkili_.html (19 Ekim 2011).
33
AIBU Journal of Social Sciences, Vol:14, Year:14, Issue:1, 14:1-34
http://www.youtube.com/watch?v=sBU-p05Nzjw (11 Haziran 2011).
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1189602&title=abdninoldurduk-dedigi-turk-sofor-ebu-gureybde-tutukluymus (11 Ekim
2011).
http://news.yahoo.com/hispanic-students-vanish-alabama-schools184555038.html
(http://www.democraticunderground.com/discuss/duboard.php?az=view_
all&adress=1024x4287047)
The Durban Review Conference will be held in Geneva, Switzerland,
from
20
to
24
April
2009.
http://www.un.org/durbanreview2009/pr_20-02-09.shtml
Filmler
The
American President (1995). WB Films and Presents,
California:Castle Rock Entertainment.
“Breach” (2007). by Billy Ray DVD from Palatine Library.
Griffin, Eddie, (2010). Miramax Films Presents Buena Vista Home
Entertainment inc. 13772.
“Four Lions” (2010). by Morris, Chris The best 10 films of
2010. 30.07.2011 DVD from Palatine Library.
The Flight Plan, (2006). Brian Glazer Producer Film, Cast by Jodie
Foster .
Iron Jawed Angels (2004). HBO Films Presents:Home Box Office.
“Looking for Comedy in the Muslim World” (2006). by Albert
Brooks, DVD from Palatine Library.
İzlenimler
Tüm bu izlenimler birebir ilgililer ile konuşularak ya da yaşanarak
edinilmiştir
(2 Mayıs-28 Ekim 2011Chicago ve Palatine
izlenimleri tarihleri ile ayrıca not edilmiştir).
34