Sokak Kızı İRMA - Tiyatro Dergisi

Transkript

Sokak Kızı İRMA - Tiyatro Dergisi
cy
a
pe
pe
cy
a
pe
cy
a
İÇİNDEKİLER
T
iyatromuzun büyük ustası Muhsin Ertuğrul'un bu yıl "100.
Doğum Yılı". Bu olayı kutlamak için İstanbul Belediyesi Kültür
İşleri Başkanlığı yönetiminde bir Ulusal Komite kuruldu. Ödenekli
tiyatrolar, özel tiyatrolar ve bazı kültür kurumlarının temsilcilerinden oluşan bu komite, 8 Ocak günü yaptığı basın toplantısında, Mengü
Ertel'in hazırladığı M. Ertuğrul 100 Yaşında logosunun, bir yıl boyunca
afiş ve yayınlarda kullanılması kararını açıkladı. Bu nedenle biz de bu logo­
yu, bu sayıdan başlayarak, 1992 yılı boyunca dergi­
mizin değişik yerlerinde kullanacağız.
M. Ertuğrul'u Anma Haftası, 2-8 Mart günleri ara­
sında İstanbul'da çeşitli etkinliklerle kutlanacak; der­
gimizin Mart sayısı ağırlıklı olarak bu konuya ayrı­
lacak.
Yurtdışından başka bir büyük tiyatro adamına, Bertolt Brecht'e ve onun kurmuş olduğu Berliner Ensemble'a bu sayımızda genişçe yer verdik. Eski
Doğu Berlinde kurulu olan Berliner Ensemble Tiyat­
rosu, tiyatro çevrelerinde Brecht kadar ünlüdür. Almanya'daki son değişim­
den sonra bu ünlü tiyatronun yönetiminde, önemli ve köklü değişimler ya­
şanıyor. B.E.'ın bu güne kadarki yaşamına yerleşmiş kültür kavramını
altüst eden bu değişimleri, topluluğun sanatçılarından ikisinin ağzından, ar­
kadaşımız Yalçın Baykul Berlin'den yazdı. Bu yazının, tiyatro sanatçıları­
nın ve tiyatroseverlerin ilgisini çekeceğini sanıyorum.
a
"İlk kez 1942'de İst. Şehir Tiyatrosu'nda Çocuk Oyunlarında sahneye çıktı.
1955 yılında Muammer Karaca Tiyatrosu'nda profesyonel oldu.
Halen tiyatro çalışmalarını sürdürüyor..."
Bu elli yıllık tiyatro serüvenini yaşayan değerli sanatçımızın adı: Gülriz
Sururi. Sayın Sururi, ilk kez 1961 yılında oynadığı Sokak Kızı İrma oyu­
nundaki aynı rolü, İrma'yı, 7 Şubat'ta yeniden oynamaya hazırlanıyor. 31
yıl aradan sonra, aynı oyunda aynı rolü oynamak, kendisinin de dediği gibi,
sanırım tiyatro tarihinde pek görülmüş bir olay değil... Dergimiz bu olayı
kapağında resimleyerek, tükenmeyen bu tiyatro aşkı için Gülriz Sururi'yi
kutlamayı düşündü.
Başarılar ve daha nice tiyatrolu yıllara Gülriz Hanım...
Dergimizin sayfalarını artırabilmek için yaptığımız girişimler, aynen T.C.
maliyesi gibi hep kırmızı ışık veriyor. Bunu aşmak amacıyla bu sayıda,
renksiz basılacak reklamları ve tiyatro rehberimizi, renkli basılı sayfalardan
ayrı bir bölümde, ortada 8 sayfada topladık. Bu işlemle baskı maliyetinden
önemli bir tasarruf sağlamış olduk; toplam sayfa adedimizi de 40'a çıkara­
bildik. Böylece 32 sayfalık Haber-Tanıtım bölümüne daha çok yer kalmış
oldu. Okuyucuların pek dikkatini çekmeyecek olan bu ufak değişiklik bile,
bize büyük mutluluk veriyor. Daha bol sayfalı Tiyatro...Tiyatro umudu­
muzu yineliyoruz.
pe
KAPAK: Gülriz Sururi- Sokak Kızı İrma
Merhaba
cy
Haberler
8-9
10-11 Sokak Kızı İrma» Gülriz Sururi
12
Nâzım ve Kuvayi Milliye ve de Ruhi
Su ile Abidin Dino • Rutkay Aziz
14-15 Berliner Ensemle'de neler oluyor •
Yalçın Baykul
Sosyete Gülleri
Tevfik Gelenbe
18-19 Butterfl yüzerinde cinsellik arayışı
Ali Taygun
2 0 - 2 1 Karagözcü Yusuf'un önlenemeyen
yükselişi • Hakan Altınel
2 2 - 2 3 Şahane Züğürtler • Metin Serezli
24
Mitolojik kan davası »Mustafa
Avkıran
25
İTÜ Oyuncuları
26
'Yalnızlık 'oyunu Kontrabas • Metin
Belgin
29 Satı ve Satılmış • Levent Beceren
Masal Gerçek Tiyatrosu »Betül
Baturalp
Tiyatro Rehberi «Tiyatro ilanları
Tiyatro... Tiyatro...
AYLIK H A B E R T A N I T I M DERGİSİ
SAYI: 1 3 / Ş U B A T 1992 /200 T L .
Abone kampanyamızı bir kez daha anımsatmak istiyorum. Abonelerin, der­
gimizin sürekliliğine ve içeriğininin zenginleşmesine önemli katkıları ola­
cak. Bu konuda bize destek vermenizi bekliyoruz.
Saygı ve sevgiyle...
T, Yılmaz Öğüt
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T. Yılmaz Öğüt
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek
Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Işık Yenersu
Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer
Katkıda Bulunanlar: Ayşe Ateş, Betül Baturalp, Yalçın Baykul, Levent Beceren, H.Zafer Şahin, Özlem Öğüt, Cüneyt Sayıl, Rengin Uz. Zeynep Üskül
Ankara Tem.:KorayErgun Tel: 125 0256 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: 4301 34 İzmit Tem. Kocaeli Bölge Tiy. Tel 141090 Samsun Tem.: Kava
Odabaşı Tel: 1225 12 Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: 49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051220
Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 149 87 37 Baskı: MÜ-KA Matbaası 511 25 99
Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9/1 Cihangir/İstanbul Tel: 249 87 37-38 Fax:249 02 18
Abone Bedeli: Yıllık 50.000 TL. Yurtdışı : 25 DM
Posta Çeki Hes. : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap No: T. İş Bankası-Cihangir Şb. 178117
Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz.
5
İzmir Sanat Tiyatrosu'nda
Nâzım Hikmet
İzmir Sanat Tiyatrosu Gençlik Sahnesi, Nâzım Hikmet 90
yaşında etkinliklerini İzmir ve çevresine yayabilmek amacıyla
şairin değişik kitaplarındaki şiirlerinden oluşan kolaj bir dramatizasyon çalışması yaptı.
Üçüncü dönem tiyatro kursiyerlerinin rol aldığı çalışmayı
Faruk Boyacıoğlu yönetti. Çalışma ilk olarak, Salihli Belediye­
since düzenlenen Nâzım 90 Yaşında etkinliklerinde sahnelendi.
Boyacıoğlu oyun için şunları söylüyor:
Sükun Yok, Hareket Var diyerek başladığımız çalışmada
Nâzım Himet'in sermaye-emek çelişkisi üzerine yazdıklarını ev­
rensel boyutta sahneye aktardık. Değişen ve değiştirmeye açık
olan şaire kimi zaman tamamen katılırken, bazen de değişen di­
namikler doğrultusunda, onu yeniden yorumladık."
Oyun sezon boyunca İzmir'in değişik semt salonlarında
gösterilecek.
pe
cy
a
Semra
Nazım dan "Sükun Var, Hareket Yok"
Gaziosmanpaşa
Sahnesi'nde Tiyatro
Savaş'ı
yitirdik
1939 yılında Ankara'da doğan Semra
Savaş, 13 yaşında Ankara Devlet Tiyatrosu
Çocuk Bölümü'nde çalışmaya başladı, 5 yıl
sonra da kadrolu oldu ve 1965 yılına kadar
kadrolu olarak çalıştı. Daha sonra Ankara
Meydan Sahnesi ve Ankara Başkent Tiyatro
su'nda çalışmalarına devam eden Semra Savaş
1969'da Turgut Savaş ile birlikte İstanbul
geldi. İlk 9 yıl özel tiyatrolarda; Mücap Ofluoğlu Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Kadıköy İl Tiyatrosu ve Pekcan Koşar Tiyatrosu'nda çalıştı.
Gösterileri
Büyükşehir Belediyesi'nin inşa ettirdiği Gaziosmanpaşa
Belediye sitesi içindeki tiyatro 10 Kasım 1991'de Atatürk'le ilgi­
li bir gösteri ile açılmıştı. O günden bu yana boş duran salonda
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu 7 Şubat'tan başlayarak tiyat­
ro gösterileri sahneleyecek. Salonda Fermanlı Deli Hazretleri
ve Aile Şerefi dönüşümlü olarak oynayacaklar. Oyunlar Cuma
ve Cumartesi günleri sergilenecek.
Sanatçı 1978 yılından bu yana İstanbul
Devlet Tiyatrosu kadrosundaydı. Güneşin Çocukları, Akümülatörlü Radyo, Lysstrata gibi
oyunlarda rol alan Savaş, son olarak İstanbul
Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği Afife Jale
oyununda sahneye çıkmıştı.
Oyunculuğunun 40. yılını dolduran Semih
Savaş, İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı Turgut Savaş'la evli ve bir çocuk annesiydi.
Hadi ÇamanYeditepe Oyuncuları
yeni salonlarında
Yeditepe Oyuncuları, Teşvikiye Caddesi
üzerinde Rüştü Uzel Meslek Lisesi Salonu'ndaki yeni yerlerinde, geçen yıl oynadıkları
Dario Fonun Bir Anarşistin Kaza Sonucu
Ölümü adlı oyunu ile (Yönetmen: Macit
Koper) 24 Ocak'ta yeni mevsimi açtılar. Oyun,
Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri oynanıyor.
Topluluk Cumartesi Pazar günleri saat ll:00'de
Parlak Teneke Kardeş adlı bir çocuk oyunu da
sergiliyor.
Salonun açılış kokteylinden...
6
pe
cy
a
İzmit Çevre Tiyatrosu
Ve Sanatevi'nde
"Tatlı Kaçık"
İzmit'teki Çevre Tiyatrosu ve Sanatevi 11
Aralık 1991'oe başlayan turnelerinin ilk bölü­
münde Ege Bölgesinde John Patrick'in Tatlı
Kaçık adlı komedisi ile Salih Yakın'ın Mavi
Masal adlı çocuk oyununu sergilediler.
Kendilerinin inşa ettiği İzmit'teki salonla­
rında 4 Ocak 1992'de Tatlı Kaçık'ın galasını
yapan topluluk çevre illerdeki turnelerinden
sonra, 25 Ocak-12 Şubat arası kendi salonların­
da gösterilerini sürdürecekler. Topluluk daha
sonra Karadeniz turnesine çıkacak.
Ankara Devlet Operası'nda:
İSTANBULNAME
İstanbul'un Anadolu'nun
tüm parçalarını bir mozaik
gibi taşıdığına inanır ve yoz­
laşmasına kahrolurum. İstan­
bul'u bir kez daha gezdim, ki­
tapları
taradım,
alıntılar
yaptım, sözlükleri taradım,
deyimler buldum ve nostalji­
min tüm olanaklarını döküp
tekst'i çıkardım ortaya" diyor.
cy
a
Ankara DevletOpera ve
Balesi Ekim/91 'den bu yana
bir yerli operet sahneliyor.
Çağdaş müzik ve yazım yoru­
mu ile oluşturulmuş olan İstanbulname Ankara Devlet
Operası'nın sahnelediği ilk
Türk Opereti oluyor.
Devlet Tiyatrosu sanatçı­
sı Ferdi Merter'in yazıp yö­
nettiği operetin müzikleri Tur­
gay Erdener'e ait. Devlet
operası solistleri, korosu, bale­
si ve orkestrasının katıldığı
oyun 1914 İstanbul'unu anlatı­
yor. Operetin yazarı Ferdi
Merter "İstanbul sevdalısıyım.
İzmit ÇevreTiyatrosu-Tatlı Kaçık oyunu.
Oyunda, karmaşa yaşa­
yan 1914 İstanbul'unun çeşitli
kesimlerinden alınmış tipler
karikatürize edilmeden tüm
canlılıkları, dostlukları ile
sahneye çıkarılıyor.
BİLAR'da tiyatro
seminerleri
pe
10 Şubat'ta başlayacak olan BİLAR se­
minerler dizisinde, bu dönem Nihat İleri,
1991-1992 sezonunda İstanbul tiyatrolarında
sahnelenen seçilmiş bazı
oyunlardan hareketle, oyun­
cu ve izleyicinin tiyatro doTiyatrolara Devlet yardımının ikinci dilimi olan 500 milyon lira, 44 tiyatroya
layımıyla kurduğu ilişkiyi
dağıtıldı. 42 tiyatro, ilk dağıtılan dilimden aldığı miktarın yaklaşık % 27 tutarında­
tartışacak.
Tartışalacak
ki miktarını alırken, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ile Türkiye
oyunlar
arasında;
ShakespeSağır ve Dilsizler Tesanüt Derneği ilk defa 10'ar milyon yardım aldı.
are'nin
Fırtına'sı,
BüchAşağıda yardım listesini yayımlıyoruz:
ner'in Danton'u, Çehov'un
25 Milyon alanlar: AST, Dostlar Tiy., Orta Oyuncular. 18.5 Milyon alanlar:
Vişne Bahçesi ve Vanya
Hodri Meydan Kül. Mrk., Kenter Sin. ve Tiy., Nejat Uygun Tiy., Tiyatro Stüdyo­
Dayısı, Genet'in Hizmetçi­
su. 18 Milyon alanlar: Tevfik Gelenbe Tiy., N. Serezli-T. Aşkıner Tiy., G.Ülküleri, Puig'in Örümcek Ka­
G. Özcan Tiy., Dormen Tiy. 16,5 Milyon alanlar: A. Şahin Nokta Tiy., A. Poyradının Öpücüğü ve son ola­
zoğlu Tiy., C.Tamer-E. Yazgan Tiy., E. Fosforoğlu Tiy., H. Çaman-Yedi Tepe
rak
Sevim Burak'ın İşte Baş
Oyun. 11 Milyon alanlar: Ankara Halk Tiy., Bizim Tiy., İdil Abla Çocuk Tiy. 10
İşte Gövde İşte Kanatlar
Milyon alanlar: Ankara Üni. Dil ve Tarih Coğrafya Fak., Tür. Sağır ve Dilsizler
oyunları var.
Tesanüt Der. 9,5 Milyon alanlar: Ali Atik Tiy., Ankara Ekin Tiy., Çan Tiy., D.
Türker-Tiyatro Ayna, İzmir Sanat Tiy., Masal Gerçek Tiy. 8 Milyon alanlar: DE
Ayrıca ilk dönemini bi­
Tiy., E. Demirkan EPS Gösteri San., Anadolu Çocuk Oyunları Kolu, Bilsak Tiy.
tiren
Deniz
Türkali'nin
Atel., Dünya Çocuk Oyuncuları Kül. Mrk., Tiyatro Devran. 5 Milyon alanlar:
Oyunculuk
Atelyesi
de
Ankara Halk Oyun. Tiy., Kartal Sanat İşliği Tiy., Kocaeli Bölge Tiy., Salih Kal­
devam eden seminerler ara­
yon Tiy. AÇT. 2,5 Milyon alanlar: Anadolu Sanat Etkin. Mrk. (Erzurum), Bulun­
maz Tiy., Çevre Tiy. ve Sanat Evi (Kocaeli), Düzce Şehir Tiy., Elazığ Şehir Tiy.,
sında.
Özel Anadolu Folklar Etkin. Mrk. (Manisa), Sahne.
İkinci dilim devlet yardımı
(BİLAR-Tel: 249 42 86)
8
kısa...kısa...kısa...kısa...kısa...kısa..
Kahvede Şenlik
Var
Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nda Kasım
91 sonunda sahnelenmek üzere hazırlanmış
olan Kahvede Şenlik Var oyunu ödeneksizlik
nedeniyle geciktiğinden ancak 13 Şubat'ta sah­
nelenmeye başlayabilecek.
Tiyatro Ayna'da
NÂZIM İle İlgili Bir
Oyun
Köln'deki
Tiyatroda
Aziz Nesin Oyunu
İzmit'te
Oda
Aziz Çalışlar
tiyatro
ansiklopodisi
hazırlıyor
Yazar Aziz Çalışlar tüm dünya tiyatrosunu
içine alan, tiyatro tarihi, ülkelerin tiyatroları, ti­
yatro türleri, yazar, yönetmen ve tiyatro toplu­
luklarını içeren kapsamlı bir ansiklopedi hazır­
lıyor. Ansiklopedi Yapı Kredi Yayınları içinde
basılacak.
İstanbul Cep Tiyatrosu
Engin Özer, İstanbul Cep Tiyatrosu, dö­
nüşümlü olarak sergilediği oyunların ve çocuk
oyunlarının yanısıra, gençlerin yönlendirilmesi
amacıyla bir konfeksiyon atelyesiyken şirin bir
Cep Tiyatrosu'na dönüştürülen Altıyol'daki me­
kanlarında çeşitli kültürel faaliyetler sürdürü­
yor. Söyleşiler, gençlik konserleri, doğaçlama­
lar bunlardan bazıları.
Burası T.Ö. RKIYE
Cihat Tamer - Ercan Yazgan Tiyatrosu
salonsuzluk nedeniyle sezon başından bu yana,
çeşitli
mekanlarda
oynadıkları
Burası
T.Ö.RKİYE adlı oyunla Şubat ayının ilk yarı­
sında Karadeniz turnesinde.
Tiyatrosu
13. yılını geride bırakan
Kocaeli Bölge Tiyatrosu, Be­
lediye İş Hanında bulunan
merkezinin bir bölümünü ye­
niden düzenleyerek bir Oda
Tiyatrosu'na dönüştürdü.
Fuaye, kulis, soyunma
odası, derslik,-hareket salonu,
bürolar ve tuvaletlerin bulun­
duğu "K.B.T. ODA TİYAT­
ROSU" için 210 milyon lira
harcandı, bu para tiyatronun
Anadolu Turnelerinden birik
pe
cy
Köln'deki Urania Tiyatrosu'nda Meray
Ülgen'in yönettiği Aziz Nesin'in Hadi Öldersene Canikom adlı oyunu Los, Töte Mich,
Schatz! adı ile 31 Aralık 1991 akşamı premier
yaptı. İki bölümlük oyunu Osman Okkan ve
Barbara Krott Almanca'ya çevirmiş.
"Nikah Kağıdı"
a
Ataol Behramoğlu'nun, Nâzım Hikmet'in
karısı Vera T. Hikmet'in Nâzım'la Söyleşi adlı
anı kitabından yola çıkarak, Nâzım'ın şiirlerini
de içeren Mutlu Ol Nâzım Hikmet adlı tek ki­
şilik oyunu, Dilek Türker (Tiyatro Ayna) oy­
namaya hazırlanıyor. Mart ayında oynamaya
başlayacak oyunu Murat Somay yönetiyor, mü­
zikler Sarper Özsan'a, dekor ise Süha Öztartar'a
ait.
tirdiği hasılatla karşılandı.
8 Şubat günü açılışı ya­
pılacak olan "K.B.T. Oda Ti­
yatrosu"nda ilk oyun Athol
Fugard'ın Ada adlı oyunu.
Aynı zamanda 5. Anadolu
Turnelerini yurt düzeyinde
sürdüren Kocaeli Bölge Ti­
yatrosu Mart ayında Nikah
Kağıdı adlı oyun ile Gozort
adlı müzikli çocuk oyununu
Sabancı Kültür Sitesinde.
Ankara Şehir Tiyatrosu
1986 yılında Altındağ Belediyesi'nin desteği ile kurulmuş
olan ve Altındağ Kültür Merkezinde gösteri yapan ŞEHİR Tİ­
YATROSU, daha sonra Belediye'deki değişim nedeniyle Beledi­
ye desteğini kaybetti. 40 kişilik istikrarlı bir grup olarak çalışan
bu amatör genç topluluk Devlet Tiyatrosu'nun bazı sanatçıların­
dan tiyatro kursları görerek, tiyatro yaşamını geliştirerek sürdür­
meye çalışıyor. 1990 yılında Yenimahalle Belediyesi Salonu'na
geçen topluluk, 10 ve 20 Şubat 1992 tarihlerinde Gençlik Parkı
Ceyhun Atıf Kansu Kültür Sitesi'nde 20 Aralık 1991'de başlat­
tıkları Ve Tanrı İnsanı Yarattı... adlı oyunu sergileyecekler.
Oyunu Atıf Tokar yönetiyor (İletişim TEL: 4-418 01 22, Müdür:
Özlem Eldek)
Geleneksel
Tiyatromuzu
Tanıtma Gösterileri AKM 'de
Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, Gelenek Tiyatromuz ve
Seyirlik Oyunlarımızı yaşatma ve tanıtma amacıyla 1985 yı­
lından beri Taksim Atatürk Kültür Merkezi Sinema Salonu'nda gösterilerini sürdürüyor.
İhsan Dizdar'ın yazıp yönettiği Tireli isimli ortaoyunu, Hati­
ce Yalçın'ın yazdığı ve Murat Çelik'in yönettiği Uçan Halı,
Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan Mustafa Aslan'ın oyunlaştırdığı
Yazıları Seven Ayı, Taş Bebek Tiyatrosu'nun Geveze Kuklalar'ı, Yalçın Akçay'ın Ortaoyunlarından derleyip yönettiği
Biri Çuvalda-Diğeri Küfede isimli müzikli danslı oyunlar,
her Cumartesi, Pazar günleri saat 11:00-12:30 arasında dö­
nüşümlü olarak devam ediyor.
9
Ünlü Müzikal Üçüncü Kez Sahnede
Sokak Kızı
İRMA
aşta Paris olmak üzere, Avrupa'nın birçok
kentinde sahnelenen ve büyük ilgi gören
Sokak Kızı İrma müzikali, Gülriz Surııri
Tiyatrosu tarafından üçüncü kez sahneleni­
yor. Bu sevimli ve sıcak müzikalin değiş­
mez iki sanatçısı, İrma'yı oynayan Gülriz Surııri ile,
oyunun yönetmeni Haldun Dormen, üçüncü kez ba­
şarılı olmak için el ele verdiler.
Haldun Dormen'in "Tiyatro yaşamımızda dev­
rim yaratmış bir oyundu" diye tanımladığı Sokak
Kızı Urma (İrma la Douce) müzikali, 31 yıl aradan
sonra Gülriz Sururi tarafından üçüncü kez oynanı­
yor.
Müzikal ilk kez 1960-61 sezonunda, Dormen
Tiyatrosunun prodüksiyonu olarak, Atlas Sineması'nda oynandı. İlk gösteriminden 7 yıl sonra, bu kez
Gülriz Sıtruri-Engin Cezzar Tiyatrosu, "Sokak Kızı
İrma"yı Fatih'teki Renk Sineması'nda oynadılar.
"Sokak Kızı İrma" ilk kez 1956 yılında, Paris'in
325 kişilik Gramont Tiyatrosunda sahnelendi. O
güne dek, hep klasikleri ve modern Fransız yazarla­
rının oyunlarını oynayan tiyatro için "Sokak Kızı
İrma" müzikali yepyeni ve değişik bir denemeydi; tu­
tulmayacağından korkuluyordu. Oysa sonuç büyük
başarı oldu. "Sokak Kızı İrma" Gramont Tiyatro­
sunda yıllarca oynadı.
Paris'ten sonra, İtalyan oyuncu Vittario Gassman, müzikali İtalyanca'ya çevirterek Roma'da sah­
neye koydu. İngiltere'de ise, dünyanın en ünlü yönet­
menlerinden olan Peter Brook'un rejisiyle oynandı
ve büyük başarı kazandı. Avrupa sahnelerinden
sonra Broadway de izledi bu masalsı aşk hikayesi­
ni...
B
İzzet Günay'ın da rolü vardı. 7.5.1961'de perde açtık.'
Gerçekten çok büyük bir sükse oldu. Gişenin önünde
Atlas Sineması'ndan Tünel'e kadar kuyruklar uzadı.
1700 kişilik Atlas Sineması daha ilk geceden tıklım
tıklım dolmuştu.
pe
cy
a
Rengin
UZ
Sokak Kızı İrma
Yazan
: Alexandre Breffort
Çeviren
: Nisa Serezli
Yöneten
: Haldun Dormen
Şarkıların Türkçesi :M. Cevdet Anday
Haldun Dormen
Dekor
: Fügen Yazıcı
Kostüm
: Ersin Ökten
Müzik
: Margueritte Monnot
Müz. Dir. : Esin Engin
Koreograf : Oktay Keresteci
Oynayanlar : Güven Kıraç, Gülriz
Sururi, Bekir Aksoy,
Naci Taşdöğen, İsmet
Üstekin, Levent Yılmaz,
Kadim Dalak, Haluk
Toksöz, Nejat Öğünç,
Gökhan İçöz
Salon
:Karaca Tiyatro
7 Şuhat'ta Karaca Ti­
yatro'da perde açacak olan
"Sokak Kızı İrma" müzika­
linin değişmez İrma'sı Gül­
riz Sururi ile söyleşimize
önce eski İrma'lardan söz
ederek başladık.
Küçük Sahne'de, Dor­
men Tiyatrosu'nda oynar­
ken bir gün, Haldun Dor­
men, Atlas Sineması'nda
bir müzikal sahneye koya­
cağını ve Sokak Kızı
İrma'da başrolü benim oy­
nayacağımı söyledi. Oyunu
birkaç yıl önce Paris'te izle­
miş. Müzikal fikri beni
önce korkuttu, sonunda
Haldun'la pazarlık yaptık.
En az iki ay provada anlaş­
tık... Ben, Metin Serezli ve
Altan Erbulak paylaşıyor­
duk başrolleri. Haldun ve
10
İrma'nın hu büyük başarısından 7 yıl sonra
oyunu bu kez de kendi tiyatronuzda sahnelediniz.
Biraz da bundan söz etseniz, o prodüksiyonda iki
önemli erkek rolünü kim oynamıştı?
Ben "Sokak Kızı İrma"dan sonra, yine seyirci­
den büyük ilgi gören Direklerarası, Keşanlı Ali
Destanı ve Zilli Zarife gibi müzikallerde oynadım.
1967'de Haldun Dormen "Yeniden İrma'yı koyalım"
diye sürpriz bir fikir getirdi. Böylece 7 yıl aradan
sonra "Sokak Kızı İrma"nın provalarına başladık.
Metin Serezli'nin rolünü Engin, Altan'ınkini ise Ali
Poyrazoğlu oynadı. Ali daha yeniydi tiyatroda, bar­
men rolünü ona vermekte tereddüt ettik, ama Ali role
çok asıldı, "Eğer ben de Altan kadar seyirciyi güldürmezsem bana maaş vermeyin" dedi. Sonunda Ali de,
ikinci "Sokak Kızı İrma"da çok başarılı oldu.
Haldun Bey, ikinci İrma'nın premierr'inde "Bu
oyun 7 yıl sonra yeniden oynayacak, gene bütün
oyuncular değişecek, ama Gülriz İrma olarak kala­
cak her zaman" demiş. 7 değil ama 31 yıl sonra yeni­
den oynuyorsunuz. Böyle bir röprize neden gerek
duydunuz?
"Sokak Kızı İrma" çok sıcacık bir müzikal. Bi­
liyorsun, Shirley Mc Laine ile Jack Lemmon filmi­
ni de çevirdiler. Ama bu Hollywood filminin bizim
müzikalle pek ilgisi yok. Çünkü müzikleri yapan
Marguerite Mannet, filmde müziklerini kullandırma­
dı. Bir masal, bir fantezi İrma... Onun için de günü­
müzde rahatlıkla oynanabilir, çağdışı olmasına imkan
yok. Melek gibi bir sokak kadını her zaman çok se­
vilir. Absürdlükleıie dolu bir oyun. Yeni bir seyirci
kuşağı tarafından da ilgiyle izleneceğini umuyorum.
Siz yine file çoraplarınızla seyircinizin karşısı­
na çıkıyorsunuz. Bu, büyük bir cesaret değil mi?
Bana göre kadının yaşı yok, sanatçının yaşı ise
hiç yok. Karar verip yola çıkmak demek zaten büyük
bir cesaret. Ama başarı hep perde açıldıktan sonra
belli olur. Dünyada bu rolü, hiçbir rolü, 30 yıl sonra
oynayan bir kadın oyuncu olmadığını da söyleyebili­
rim. Ben çok genç yaşımda birçok kompozisyon rolü
Giilriz Sururi'ye teşekkür ederken, üçüncü
İrma'nın kuyruğunun da Tünel'deki Karaca Tiyatro'dan Atlas Sineması'na doğru uzamasını diliyo­
ruz...
"Sokak Kızı İrma" dan
Anılar
"Sokak Kızı İrma"yı üçüncü kez sahneye
koyan Haldun Dormen'in Sürç-ü Lisan Ettikse
adını taşıyan anılar kitabının "İlk Müzikal" bö­
lümünden, oyunla ilgili alıntılar...
... "Bir müzikal sahneleyeceğimi duyan herkes
kaşını kaldırıyor, "Ne gerek var sanki?" diyordu.
İrma'nın başarıyla sonuçlanamayacağına karar veril­
mişti. İlk kez bir müzikal yapılıyordu Türkiye'de.
Nasıl başarılı olabilirdi ki? Dans etmesini, şarkı söy­
lemesini bilen yoktu ki... Üstelik hangi orkestra çala­
caktı? Kim yönetecekti orkestrayı? Haldun müzikal
sahnelemeyi kolay sanıyordu galiba?..."
doğru çıkmıştı. İrma'nın ilk provasında, oyunun er­
tesi günü burada kuyruk olacak demişti, Atlas gişe­
sini göstererek. Söylediği gibi de oldu".
"Sokak Kızı İrma"nın ilk prodüksiyonun­
da, başrollerden biri olan Nestor'u oynayan
Metin Serezli'nin oyunla ilgili anılarından...
..."İki gün sonra roller dağıtıldı. Haldun'un
rolü bana vereceğini hiç düşünmemiştim. Gözlerim
yerinden uğramış vaziyette "Haldun, sen iyice delir­
din galiba. Ayol ben hayatımda şarkı söylemiş
adam değilim. Ortaokulda İstiklal Marşını bile
doğru notadan başlayamamıştım da hocamızMuzaffer Tema'ydı- beraberliği bozuyorum diye
beni sınıftan dışarı atmıştı" diye bağırdım. •
Umudum 3. İrma'nın da
öncekiler kadar
başarılı olması
cy
... "Oyunun ondan sonrası sık sık alkışlarla ke­
sildi ve sonunda gerçekten kıyametler koptu. Olmuş­
tu... Türkiye'deki ilk müzikali olağanüstü bir sonuçla
başarmıştık. O gecenin sonunu hatırlamıyorum.
Alkış, tebrik ve başarı sevincinden oluşmuş garip bir
duvar örülmüştü etrafıma. Uzun süre çalışmanın
ürünü umulmadık bir zaferle sonuçlanmıştı."
Bir masal, bir fantazi İrma...
Melek gibi bir sokak kadını her
zaman çok sevilir.
Bu nedenle günümüzde rahatlıkla
oynanabilir.
a
de oynadım. 1958'de Dormen Tiyatrosu'nda "Kırkın­
dan Sonra" oyununda çok yaşlı bir Rus kadını oyna­
mış ve çok da övgü almıştım. İrma'yı ilk oynadığım
günkü gibi yorumluyorum. "Keşanlı Ali Destanı"nı
tekrar oynarken de öyle yapmıştım. Çünkü doğrular
bir kere bulunur...
Meslek yaşamımda ilk olarak bir oyunu üçüncü kez sahneye
koyuyorum. Daha önce Cengiz Han'ın Bisikleti ve Papaz Kaçtı
oyunlarını ikişer kez yönetmiştim. Halen oynamakta olduğumuz
Şahane Züğürtleri de ikinci kez oynama olanağını bulabildim.
Doğrusunu söylemek gerekirse bugüne dek bir oyunu üç kez sah­
neye koymak aklıma bile gelmemişti. Ayrıca bunu gereksiz de bu­
luyordum. Bunca yeni oyun dururken eski bir şeyi üçüncü kez ele
almanın ne anlamı vardı ki? Bu yüzden de bir Cumartesi günü
Gülriz'e oyunu sahneye koyamayacağımı ve de koymak istemedi­
ğimi bildirmek üzere Karaca Tiyatro'nun yolunu tuttum. Bir de
baktım ki İrma'yı o gün sahneye koymağa başlamışım bile. Müzi­
ği mi, büyüsü mü, oyunun sıcaklığı mı, Gülriz'in çekiciliği mi, her
ne ise farkında bile olmadan beni üçüncü İrma prodüksiyonun
içine atı vermişti.
pe
Gülriz Sururi'nin "Kıldan İnce Kılıçtan
Keskince" adlı anı kitabının "Sokak Kızı İrma"
bölümünden alıntılar...
"İrma'nın provaları hızlanmış, dekorlar, kos­
tümler hazırlanıyor. Ben belki uğur sayarak, belki
eski bir alışkanlıkla kostümümü kendim hazırlıyo­
rum. Eski bir siyah elbiseye büyük bir yırtmaç kese­
rek "Sözde Melekler"de eski bir lame tuvaletimi
giymiştim zaten. Alışık tiyatrom bu davranışıma.
Siyah file çorap getirtiyor Haldun Avrupa'dan.
1960'da öyle şeyler yok henüz Türkiye'de".
..."Atlas Sineması'nda devam ettik oyunlara.
280 kişilik küçük sahneden sonra 1700 kişilik
Atlas'ın salonunda oynamak şaşırtıcıydı. Dram Ti­
yatrosu bile en fazla 500 kişi alıyordu sanırım. Ve
her gece doldu Atlas Sineması. Haldun'un kehaneti
İşin içine girdikten sonra da oyuna yeni baştan hayran oldum,
yepyeni şeyler buldum. Ve bu prodüksiyonla ilgili olmaktan
büyük mutlu oldum.
Gülriz'le çalışmak, onun bir oyuna ne kadar pro­
fesyonelce yaklaştığını görmek ve de en önemlisi
tiyatroyu nasıl ciddiye aldığına tanık olmak bir yö­
netmeni mutlu etmeğe yeter de artar bile. Biz Gül­
riz'le yıllarca birlikte çalışmış, birçok güzel şeyi el­
birliği ile gerçekleştirmiştik. Yıllarca sonra
yeniden omuz omuza vermek, bir şeyin iyi olabil­
mesi için uğraşıp didinmek hoş, çok hoş bir duygu.
Umudum üçüncü İrma'nın da en az birinci ve
ikinci kadar başarılı olmasıdır. Korkum üçüncüsü
başarılı olursa ve de Gülriz'i tanıyorsam, ki tanıdı­
ğımı sanıyorum, bu başarının dördüncüsüne yol aç­
masıdır. Şimdiden söylüyorum onu başkası sahne­
ye koysun.,. Ama gene de Tanrı bilir...
Haldun DORMEN
11
Yolcu
AST'ta Nazım'ın oyunu sürüyor
Nazım ve
Kuvayı
Milliye
ve de Ruhi Su
ile Abidin Dino
A
cy
a
nkara Sanat Tiyatrosu (AST), Nazım
Hikmet'in Yolcu adlı oyununa, 3 Ocak
cuma günü, Ankara'da başladı. Anka­
ra 'daki gösteriden on gün sonra İstan­
bul'daki Nazım'ın 90. Doğum Yılı kutlamaları etkin­
liklerine katılmak üzere, Ankara'nın 30 yıllık bu en
eski özel tiyatrosu İstanbul'a, yalnız iki oyun için
geldi. Maçka Maden Fakültesi
Salonundaki
gösterilerden
sonra oyunun yönetmeni Rutkay Azizle, İstanbul'da görüş­
tük.
Rutkay bey, YOLCU'yu
Nazım'ın 90. Doğum Yılı etkin­
likleri için özel mi seçtiniz?
AST her zaman Nazım'a
yakın olmuştur. AST, baskı
dönemleri dışında, üç kez
NAZIM sergilemişdi. Onun
yapıtlarınının ülkemizde yete­
rince değerlendirilmediği kanı­
sını taşımaktayız. Nazım'ın 90.
Doğum Yılı, bu doğrultudaki
istemlerimizin Türkiye günde­
mine gelmesinde yadsınamaz
yararlar sağlamıştır. Bu geniş
kapsamlı anma etkinliğinde,
AST da, tarihsel görevi için yerini aldı. Bu davranış,
AST'ın 30 yıldır gösterdiği sanat anlayışının ve
dünya görüşünün bir sonucudur.
Oyunun yorumunda birinci bölüm ile ikinci
pe
Özlem
ÖĞÜT
: Nazım Hikmet
bölüm
arasında Yazan
: Rutkay Aziz
açıkça görülen bir Yöneten
Dekor
: Yalçın Emiroğlu
tempo farkı var. Bu Müzik
: Ruhi Su
neden böyle?
Desenler
: Abidin Dino
Bu,
oyunun Oynayanlar :Altan Erkekli, Altan
Gördüm, Nurhan
tekstinden geliyor.
Özenen .Levent
Nazım, oyun met­
Ülgen
ninin birinci bölü­
: AST Salonu
münde sessizlikler­ Salon
le oynanmasını is­
temiş. Biz de Na­
zım'ın bu "sükut"larını oynadık. Nazımın bu önerisi, yönetmen olarak
benim birinci perdenin içeriğini anlatmak düşün­
cemle çakıştı.
Bence birinci bölümün en önemli yanı, yazarı
tarafından ustaca kurulmuş olan dama sahneleridir.
Oyundaki gerçeklikle, dama oyununa ilişkin konuş­
malar doyumsuz tiyatro diyaloglarıdır. Ben olsam
oyunun adını DAMA koyardım; açıkçası bu sahne­
ler beni bu kadar etkiledi. Gözlediğim, seyircinin de
bu değerlendirmeyi yaptığıdır, çünkü bu sahneler
dikkatle ve olumlu tepki alarak izleniyor.
Oyuna seyircinin genelde ilgisi nasıl?
Oyun beklenenden fazla ilgiyle
izleniyor. Seyirci ortalaması bugün
için 292. Biliyorsunuz AST salonu
300 kişiliktir. Oyuncu arkadaşlarım
ve diğer dostlarım bu sonucu başlan­
gıçta hiç olası görmediler, bunu bana
açıkça da söylemişlerdi. Nazım'a
karşı bu ilgi benim için çok sevindi­
rici...
Dekor, çevre düzeni ve müzik
için ne söylemek istersiniz?
Dekoru yakın dostum mimar
Yalçın Emiroğlu yaptı. Karşılıklı ko­
nuşma ve tartışmalarımız sonucunda
dekoru oluşturdu. Sayın hocamız mi­
mari proje çizer gibi bütün tasarıyı
ölçekli proje haline getirdi. Planlar,
görünüşler, kesitler, detaylar hazırla­
dı. Sahnedeki her aksesuarın ölçekli
detay projeleri var. Böyle bir çalışma bizi mutlu
etti, kendisine teşekkür ediyorum.
Abidin Dino'nun Kuvayı Milliye desenlerini
kullandık. Bunları, oyunun içeriğini ve dekoru ta­
mamlayan resimler olarak görüyorum. Ne yazık ki
onları İstanbula getiremedik, burada­
ki sahne yapısına uymuyordu.
Oyunun konusu ile Ruhi Hoca'nın
müziği, Seferberlik Türküleri ve di­
ğerleri, uyum sağlar diye düşündüm.
Ruhi Hoca'nın müziğini az kullan­
dım, tekrardan kaçındım. Yurtların­
dan edilmiş, acılar çektirilmiş bu üç
büyük sanatçımızın AST sahnesinde
buluşması, AST için büyük bir onur­
dur.
Finalde, oyun metninde olmayan
bir sahne var. Atlının oynadığı zey­
bek oyununa, diğer oyuncular, ölen
kişi dahil, katılıyor. Bu neden?
Bu sahne, giderek sonunda toplu­
mun bütün bireylerinin Kuvayı Milli­
ye hareketine katıldığının simgesi
olarak görülebilir, ben böyle bir
amaçla yaptım. İzleyici ne der bilmi­
yorum. •
12
pe
cy
a
Brecht'in Tiyatrosundaki son gelişmeler
BERLINER
ENSEMBLE'da
neler
oluyor
D
Okulda
bizim
tanıyabileceğimiz
başka
hangi isimler vardı ?
İlk olarak tabii ki Wekwerth, sonra Tenchert, Heinitz... bunlar benim için en önemli isim­
lerdi. Burada filozof Wolfgang Engler'i de say­
mak istiyorum. Öğrenimimi bir oyunla bitirmem
gerekiyordu. Ben bir İspanyol oyunu olan "Kut­
sal Orospu"yu seçtim. Ardından Berliner Ensenıble'da çalışma önerisi aldım. İşte böyle he­
defe iyice yaklaşmış oldum.
cy
a
emokratik
Alman
Cumhuriyeti 'nin
dünya haritasına veda etmesi ve Ber­
lin'i ikiye ayıran beton duvarların yı­
kılışının ardından Büyük Almanya'nın
çehresi tümüyle değişti. Böylesine bir değişikliğin
Doğu Alman tiyatrolarının en ünlüsü sayılan
Berliner Ensemble'ı ne ölçüde etkilediğini on
yıla yakın bir süre yönetmenliğiyle Brecht'in' ti­
yatrosuna katkıda bulunmuş Şilili Alejandro Quintana ve yıllardır Berliner Ensemble'nin baş yö­
netmenliğini
ve
intendantlığını
üstlenmiş
Manfred Wekwerth'in oyunculuğuyla tanınan eşi
Reneta Richter'le konuştuk. Bayan Richter du­
varlar yıkılmadan çok kısa bir zaman önce Ana
oyunuyla (Helena Weigel'den sonra ilk kez) dik­
katleri üzerine çekmişti. Oyunu eşi Wekwerth yö­
netmişti.
Alejandro, bize Şili'den Berlin'e gelişini an­
latırsan iyi bir başlangıç olur herhalde.
1974 yılının Mayıs ayında Doğu Alman­
ya'ya, Berlin'e geldim, yani Allende'ye
yapılan
darbenin
hemen hemen bir yıl sonrasına
rastlar. Şili'de oldukça ünlü ve
geniş kadrolu bir tiyatro grubu­
muz vardı. Hepimiz Şili'de üni­
versitenin oyunculuk bölümü­
nü bitirmiştik. Bizler 'Unidad
Popular' hareketinin ve 'Sürgün'ün çocuklarıyız. Berlin'e
gelişimizin en önemli nedeni
Brecht ve Berliner Ensemble
oldu. Zaten Şili'de de Brecht
oyunlarıyla çalışıyorduk. Genç
tiyatrocular olarak Brecht'ten
ne bulursak su gibi içiyorduk.
Çeviriler pek iyi olmadığı için,
Brecht'in birçok-düşüncesi ka­
ranlıkta kalmıştı bizim için.
Brecht bizim öğretmenimizdi,
hatta daha da fazla bizim hayat
arkadaşımızdı, savaş arkadaşımızdı. İşte bu yüzden Doğu Al­
manya, bu yüzden Berlin ve bu
yüzden Berliner Ensemble...
pe
Yalçın
BAYKUL
mi geçerli bu düşünceler?
Birçoğu gelmeyi başardı, ne yazık ki bazı
arkadaşlarımız ülkeden dışarı çıkamadılar. Bir
süre illegalite içinde yaşadılar. Şu an Şili'nin en
hatırı sayılır tiyatro adamları arasında sayılıyor­
lar. Önce Sosyalist Almanya'nın birçok kentinde
oyunlar sahneledik. Dil bilmediğimiz için gör­
selliğe ağırlık veriyorduk. Görsellik alanında
kendimizi epey geliştirdik. Berliner Ensemble'ya
gelişim on yıl sürdü. Berlin'de önce reji öğreni­
mi gördüm.
Evet, 1984 yılında Berliner Ensemble'ya
geldiğinden
beri
Brecht'ten,
Shakespeare'e,
Lorca'dan Dario Fo'ya dek birçok oyunda imzan
var. Berliner Ensemble'de neler ummuştun neler
buldun?
Hiçbir beklentim yoktu başlangıçta. Berli­
ner Ensemble bizim için çok soyut bir şeydi, ula­
şılabilecek en son doruktu. Birdenbire kendimi
Berliner Ensemble'da buldum. Aslında ruhsal
olarak Berliner Ensemble ile birlikteydim hep.
Kendimi dışarıda görmüyor­
dum. Ama tiyatronun çalışma
yönteminden önceden haber­
dardım. Nasıl ince ve bilimsel
yöntemlerle çalıştıklarından
yani. Önceleri kendimi bu
tempoya uydurmaya çalıştım
ama benim çalışma biçimimle
pek uyuşmadı bu. Sonra za­
manla kendi geleneklerine dö­
nüyor insan. Bu kuruma
büyük bir saygım var, çalışma
biçimine,
Brecht'e,
Wekvverth'e... Burada yapmak iste­
diklerimin büyük çoğunluğu­
nu gerçekleştirme olanağını
buldum. Başlangıçta tonlarca
ağırlıkta bilgi yüklü bir buldo­
zerin altında kalmış gibi
oldum, zamanla oradan ken­
dim için gerekli olanı almayı
öğrendim.
Grubun bütün üyeleri için Şili'li yönetmen Alejandro Quintanz
14
Berliner
Ensemble'nin
Doğu Almanya'daki konumuy­
la bugünkü konumu arasında
nasıl bir fark görüyorsun?
Berliner Ensemble örneğinde ülkenin sosyal
yapısı gözlenebiliyordu. Berliner Ensemble top­
lumun bir yansıması gibiydi. Bazen süreklilik
egemendi bazen durgunluk; ama hep bir emin
olma duygusu vardı. Duvarların yıkılışından son­
raya rastlayan dönemse tam anlamıyla bir kaos...
Hiçbir şeyden emin olamıyorsunuz, hiç kimse
yarın ne olacağına ilişkin bir şey söyleyemiyor.
Bu arada Alman tiyatrosunun çok önemli isimle­
ri Berlin Ensemble'ya geliyorlar. Bir kısmı işe
koyuldular bile.
Örneğin kimler?
Fritz Makler. Heiner Müller, Barbel gibi
isimler tiyatronun işlerine el attılar. Dahası
Zadek'in Palitsch'in ve Langhoffun gelmesi de
bekleniyor. Yani oldukça güçlü bir kadronun
olayı üstlendiğini söyleyebiliriz. Bir çoğumuz
bunun doğru olup olmadığı sorusunu soruyoruz.
Bizde bir atasözü var: "Aşçıların çok olduğu
yerde yemeğin içine edilmiş demektir." Umarım
böyle bir olay tiyatronun başına gelmez. Tarihsel
önemi olan bir tiyatro için kötü olur böyle bir ge­
lişme. Dünyanın en önemli tiyatrolarından biri
Berliner Ensemble.
cy
a
Brecht Okulu
öğrencilerden
Wekwerth'e
karşı ve dolayısıyla Berliner Ensemble 'daki eski
yapılanmaya karşı bir karalama kampanyasıdır
gidiyor. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Berliner
Ensemble'a
Epik
Berliner
Ensemble'ın
oyuncusu
Reneta Richter
Dair...
Tiyatro'nun
Kaynağı
pe
Brecht'in
Günlüğünden
Bunu
denedikleri
açık. Bir anlayış sorunu­
dur bu, yani zaferi kaza­
nanların anlayışı. Kısaca
söylemek gerekirse, kapi­
talizm sağlam basmaya
başladı burada. Daha "uy­
garca" bir deyişle "sosyal
pazar ekonomisi"... Çok
güzel ifade edilmiş ve
şimdi ritmi belirleme sıra­
sı onlarda. Öte yandan bu
tiyatronun çok derinlere
inen kökleri, yalnızca De­
mokratik Almanya ile sı­
nırlanamaz. O kökler ileri­
ci, insancıl ve solcu
düşüncelere dek ulaşmış­
tır. Olayların henüz nasıl
gelişeceğini bilemiyoruz.
Tiyatroda yönetimi devra­
lacak olan insanları pek ta­
nımıyoruz. Parçalanma ve bunalım durumlarında
insanlar önceden oldukları gibi olmuyorlar. İna­
nılmaz bir hızla birden sağcı olan öyle solcular
tanıyorum ki; ama tersinin olabileceğini kesinlik­
le ileri süremem. Sorun iktidarı ele geçirme so­
runu olunca insanların ne yapacağı pek belli ol­
muyor. Ama her halükârda çok komik bir
12,12, 48
Langhoff ile, Deutsches Theater'a ek bir
stüdyo tiyatrosu projesini görüşüyoruz. İlk oyun­
cuları sürgünden kısa süreli oyunlarla çekmek..
Sonru buna dayalı olarak kendi Ensemble'ımızı
kurmak.
13.11.4
Dün akşam Puntila'nın ilk oynanışı kahkaha­
larla geçti ve selamda perde defalarca açıldı.
BERLİNER ENSEMBLE. Weigelin büyük gay­
retlerinin ürünü oldu; prodüksiyonu o gerçekleş­
tirdi, prova sahnesi olan bir bina yaptı, oyuncu­
lar için (kent banliyösünde) konutlar ve mobilya
sağladı, tüm personele de özel yemek... Yıkık
dökük kentte akıl almaz bir çaba. Tiyatromuzun
sürekli amblemi olarak da Picasso'nun barış gü­
vercinini Deutsches Theater'ın perdesine işlettik.
(Topluluk, Mart 1945'te şimdiki kendi bina­
sına geçti Y.O.)
3.11.52
Bir kitapta, "adam kırkyedi yaşında", diye
okusam: Ne, o da mı lâfa karışacak artık, der­
dim. Ve ben, şu anda elliüç yaşındayım.
1949'da Doğu Berlin'de Helene Weigel ile Bertolt Brecht tara­
fından kurulmuş ve dünyaca "Brecht Okulu"nun merkezi olarak ün­
lenmiş tiyatro topluluğu. Yepyeni bir tiyatro pratiğini, epik tiyatro uy­
gulamasını gerçekleştirmiş olan Berliner Ensemble, dünyanın
toplumcu hümanist gözle değerlendirilmesini amaçlamış; bunun için
de öğreticiliği, eğlendiriciliği, işlevselliği ve güzelliği birleştiren; top­
lumcu etik ile estetik yetkinliğin, siyasallık ve ideoloji ile şiirsellik ve
estetiğin birleştiği bir tiyatro eylemi olmuştur. Brecht, Berliner Ensemble'a maddeci tiyatro bilimi ile maddeci dramaturjinin, kuram ile
pratiğin birleştiği bir tiyatro laboratuarı niteliğini kazandırmış; epik ti­
yatronun, epik sahneleme ve epik oyunculuğun kuramsal temelleri üs­
tünde gerçekleşen bir tiyatro uygulaması alanı yaratmıştır. Bu üstün
sanatsal-estetik düzeyiyle 1954 ve 1955 Paris Uluslar Tiyatro Yarışması'nda Birincilik Ödülleri almış olan Berliner Ensemble, başlıcalıkla Brecht repertuarına dayanmakla birlikte, dünya klasikleri uygula­
malarına da açık olmuş; sistemli uygulama alam çevresinde, çeşitli
yapımların ayrıntılı bir dökümünü içeren Modellbücher (model kitap­
lar) yayınlamış, 1959'dan sonra yapımların niteliğini yüksek tutmak
ve izleyiciyle alışverişi güçlendirme amacıyla "temsillerin niteliği ko­
ruma", "halkla birlikte çalışma" ve "tiyatro kuramı" gibi "koflar oluş­
turmuştur; bu sistemli çalışmanın bir başka uzantısıysa, beş ay boyun­
ca süren ve bütün katılanlarca üstünde tartışılan provalar olup, bütün
bunlar Berliner Ensemble'a tam bir takım oyunculuğu ve takım yöne­
timine dayanan kolektiv tiyatro kimliğini kazandırmıştır.
Aziz ÇALIŞLAR
Çev. Yılmaz ONAY
(Hazırlamakta olduğu Tiyatro Ansiklopedisi'nden alınmıştır)
15
durumla karşı karşıyayız:
Eskiden sosyalist olan bir
devlet tiyatrosunun elema­
nıyken bir bakıyorsunuz
devlet el değiştirmiş ve ge­
rici bir devletin tiyatrosun­
da çalışıyorsunuz.
Yeni gelen yönetmen­
ler devlet tarafından mı
atandılar? Nasıl işliyor bu
mekanizma?
Senato atadı onları.
Devlet memuru bu adam­
lar, senatonun görevlileri
Son sahnelediğin oyun Ay Carmela'da fa­
şizm sorunsalına eğildin ve izleyicileri de bu oyu­
nun içine alarak onlara "faşist izleyicileri" oynat­
tın. Bu düşünceye nasıl geldin?
Sorun şuydu: Çok nazik bir ortamda bulu­
nan iki insanın nasıl davranacağı; uyum mu sağ­
layacaklar, yoksa karşı mı duracaklar. Kendileri­
ne sadık mı kalacaklar yoksa ihanet mi
edecekler. İşte bugünkü Almanya'da ve eski De­
mokratik Almanya'da her gün sorulması gereken
bir soru bu: "Nasıl davranmalı?" Can alıcı bir
soru bu, yalnız bu ülkede değil dünyanın her ye­
rinde sorulması gereken bir soru. Tabii Türki­
ye'de de.
Desene faşizm yine moda oldu?
yanı.
Heiner
dikleri?
ki.
Müller için de geçerli mi bu söyle-
Tabii ki hayır. Ama yine de güzel bir çeliş­
Moda değil gerçek oldu.
Sizi ilk kez Ana'daki oyununuzdan tanımış­
tık. Berlin Ensemle'ın dünü ve bugünü için siz ne
diyorsunuz?
Artık Berliner Ensemble, bir zamanlar ol­
duğu gibi değil kesinlikle... Çünkü eski kadronun
büyük çoğunluğu işten çıkartılmış durumda. Bu
tiyatroya yıllarını vermiş şef dramaturg Tenchert,
teknik elemanlar, iyi oyuncular, hepsi gittiler.
Eşimin (Intendant Wekwerth) benim ve eskiden
kalma bütün kadronun anlaşmaları sınırlı, 1993
yılına kadar. Bu zaman zarfında bizi nelerin bek­
lediğini kestirmek güç. Yeni gelen yöneticilere
karşı bir şey söylemek istemiyorum. Hepsi de az
çok Brecht öğrencisi insanlar. Palitsch, Müller,
Zadek bile. Ama bu tiyatro çok parlak zamanlar
yaşadı. Belki de bu otuz yıl yeterlidir.Bir gün
gelir her şey zamanını doldurur, yeni bir şeyler
aramak gerekir. Ben iyimser görmeye çalışıyo­
rum bu açıdan. Ama ne olacağını bilemiyoruz.
Bu tiyatroya yıllarını vermiş oyuncular, öylesine
iyi oyuncular, bir bakıyorsunuz kapıdışarı edil­
mişler. Böyle bir durumla, ömrümüz boyunca
karşılaşmadık biz. Bizim için çok yeni bir şey bu.
Oyuncular arasında bir atılma korkusudur gidi­
yor.
Berliner
Ensemble
Tiyatrosu
pe
cy
a
Berliner Ensemble bir Brecht tiyatrosu ola­
rak yaşamını sürdürebilecek mi sence?
Bu soruya "evet ya da hayır" demek olduk­
ça zor. Ama bana sorarsanız Brecht Tiyatrosu
demek, sürekli Brecht oynamak değildir; aynı za­
manda Brecht'in düşünceleri ve dünya görüşü
doğrultusunda çalışmak demektir. Değişim dü­
şüncelerinin tiyatrosudur. Bunu, klasiklerle oldu­
ğu gibi, günümüzün oyunlarıyla da yapabiliriz.
Önemli olan tavrımızın ne olacağıdır.
(Tam bu soru üzerine Carmela'yı oynayan
Renata Richter geliyor masamıza, iki saat süren
yüksek tempolu oyunun ardından, yorgunlukla
konuşmaya katılıyor ve bizi o cevaplıyor.)
Eski Doğu Almanya'daki faşist
hortlamasına ne diyorsun ?
hareketin
Korkutucu bir gelişme bu. Ama benim için
bir sürpriz değil.
Yıllar süren bir
baskıya karşı geli­
şen boşalma hare­
ketleri. Karmaşa­
nın egemen olduğu
dönemlerde hep en
zayıfın tepesine bi­
nilir. Ayrıca bu tip
gelişmeler yalnızca
burada
olmuyor,
Avrupa'nın her ya­
nında milliyetçilik
ve faşizm gittikçe
güçleniyor.
Ben
Almanya'daki bu­
günkü durumu Şi­
li'deki darbe sonra­
sı döneme benzeti­
yorum: insanların
tedirginliği, gafleti
ve yönünü bulama­
maları. Buna karşı
çok şey yapılabilir
burada. Böyle bir
durumda korkmak
yerine karşı cephe­
yi oluşturmak ve
savaşmak
gereki­
yor.
16
Peki eşinizle ilgili son gelişmeler neler?
Geçen aylarda hemen her gün basında işleniyor­
du "Wekwerth sorunu': "Merkez Komite üyesinin
işine son verildi, atıldı, atılcak vs.".
Eşimin 1992'nin sonuna dek bir reji anlaş­
ması var. Ondan sonrası ne olur o da bilmiyor.
Wekwerth kabul görmüş bir yönetmen.
Eşim gerçekten uluslararası ünü olan bir yö­
netmen. Yalnız burada değil, Londra'da, Viyana'da, Zürih'de çok güzel oyunlar sahneledi.
Bazen daha az güzelleri de oldu, ama önemli
değil. O, gerek tiyatro yaşamında, gerek Güzel
Sanatlar Akademisi'ndeki Başkanlığı sırasında,
gerekse Merkez Komitesi'nde gerekeni fazlasıyla
yaptı. Bu, Kültür Senatörünü pek ilgilendirmiyor
herhalde, neyse bizim bütün dünyada dostları­
mız var. •
a
pe
cy
pe
cy
a
pe
cy
a
pe
cy
a
a
pe
cy
pe
cy
a
cy
pe
a
TİYATRO REHBERİ
TEL
144 46 75
347 27 00
144 8137
15160 90
141 27 37
130 73 75
149 23 33
346 5124
146 80 91
149 16 32
23109 6 7
348 87 76
146 35 89
346 5 1 0 9
517 05 1 3
585 59 35
151 1 8 65
146 35 89
360 90 95
336 21 03
152 99 1 8
1610191
SAHNE
A. Poyrazoğlu Tiy.
Müjdat Gezen S . M .
Dostlar T. Sahnesi (Barohan)
Nazım Hikmet Sahnesi
D o r m e n Tiyatrosu
İ T Ü M a d e n Fak.(Macka)
Karaca Tiyatrosu
Yıldız Sineması (Bahariye)
G . Ü l k ü G.Özcan Tiyatrosu
Karaca Tiyatrosu
Rüştü Uzel Lisesi Salonu
Kenter Tiyatrosu •
Müjdat Gezen S. M.
Aksaray Gösteri Mrk.
Çevre Tiyatrosu
Ses 1885
Kenter Tiyatrosu
Kadıköy Bl.K.M. (C.Bostan)
Tevfik Gelenbe T.
KaracaTiyatrosu
Yumurcak Sineması
"
"
ANKARA DEVLET
TİYATROLARI
Büyük Tiyatro
Küçük T i y a t r o
O d a Tiyatrosu
Yeni S a h n e
Şinasi Sahnesi
Altındağ T i y .
İZMİR
izmir S a n a t T.
İzmir D e v l e t T.
İzmir Devlet T.
İZMİT
Çevre Tiyatrosu
Kocaeli Bölge T.
ORDU
Karadeniz Ordu B l . T .
TAM
50-40.000
30.000
40-30.000
15.000
40.000
40-30.000
30-20-10.000
40-30.000
30.000
40.000
40-30.000
30.000
40-30.000
30.000
50-40.000
30.000
40-35-25-15.000
25.000
30.000
30.000
20.000
40-30.000
ÖĞRENCİ
25.000
20.000
15.000
7.500
20.000
20.000
15.000
20.000
20.000
20.000
20.000
15.000
20.000
20.000
30.000
20.000
HALK GN.
25.000
-
-
• 220.00
20.000
20.000
20.000
20.000
-
15.000
20.000
20.000
-
..
15.000
15.000
15.000
10.000
20.000
15.000
6.000
6.000
6.000
6.000
6.000
6.000
3.000
3.000
3.000
3.000
3.000
3.000
'-
•
-
-
Muhsin Ertuğrul Sahnesi
Muhsin Ertuğrul Sahnesi
Reşat Nuri Sahnesi
Gaziosmanpaşa Tiy. Sal.
Haldun Taner Sahnesi
M. Celal Sahnesi
502 08 53
Aziz Nesin Sahnesi
10.000
5.000
-
15156
15156
15156
149 69
158 30
A.K.M.
A.K.M.
A.K.M.
Venüs Sineması
Yıldız Sarayı
10.000
10.000
10.000
10.000
10.000
5.000
5.000
5.000
5.000
5.000
•
12685 17
125 02 56
125 12 29
125 02 56
125 02 56
126 73 29
4319566
T.A. Derneği
A S T Salonu
A S M Salonu
A S T Slonu
AST Salonu
Kavaklıdere Sineması
Eftal Kayış Sahnesi
20.000
30.000
15.000
25.000
25.000
12.000
12.000
15.000
15.000
10.000
15.000
15.000
12.000
12.000
324 22 1 0
311 1169
311 1169
134 24 24
167 1 7 44
316 59 02
B ü y ü k Tiyatro
K ü ç ü k Tiyatro
K ü ç ü k Tiyatro
Yeni Sahne
Şinasi Sahnesi
Altındağ Tiyatrosu
10.000
10.000
10.000
10.000
10.000
10.000
5.000
5.000
5.000
5.000
5.000
5.000
43 0134,
13 50 35
23 01 22
İ S E M Salonu(155. Sokak Hatay)
K o n a k Sahnesi
Karşıyaka Sahnesi
20.000
10.000
10.000
15.000
5.000
5.000
1141 1 1
1 4 1 0 90
İÇT Sahnesi
O d a Tiyatrosu salonu
20.000
15.000
15.000
10.000
O B K T Salonu
15.000
5.000
cy
a
140 77 20
140 77 20
526 53 80
545 45 00
349 04 63
333 03 97
00
00
00
44
80
pe
İSTANBUL
Ali Poyrazoğlu T.
A. Şahin Nokta T.
Bizim Tiyatro
Bulunmaz Tiyatro
D o r m e n Tiyatrosu
Dostlar Tiyatrosu
Enver D e m i r k a n T.
E. Dinçer İstanbul B. T.
G. Ülkü G. Ö z c a n T.
Gülriz Sururi T.
H . Ç a m a n Yeditepe O y
istanbul C e p T.
Kent Oyuncuları
Komedi Show
Levent Kırca T.
Nejat Uygur T.
Ortaoyuncular
Oyuncular Tiy.
Salih Kalyon T.(AÇT)
Tevfik G e l e n b e T.
T i y a t r o Ayna
Yasemin Yalçın
İSTANBUL ŞEHİR
'
TİYATROLARI
Harbiye
C e p Tiyatrosu
Fatih
Gaziosmanpaşa
Kadıköy
Üsküdar
BAKIRKÖY
BELEDİYE
TİYATROSU
Güngören Tiyatrosu
İSTANBUL
DEVLET
TİYATROLARI
Büyük S a l o n
O d a Tiyatrosu
Konser Salonu
Taksim S a h n e s i
Yıldıs S a r a y ı T.
ANKARA
Ali Hürol T.
Ankara S a n a t T. ( A S T )
Oluşum Tiyatrosu
Yeni T i y a t r o
Gökkuşağı O y u n .
Ç a n Tiyatrosu
215 9 8
'
-'
-
-
-
Sosyete Gülleri
Tevfik Gelenbe Tiyatroları'nda oynandı. Sosyeti Gülleri güldürüsü ilk kez 1944'te Palais
Royal'de oynanmış ve bu bin kişilik tiyatroda
üç yıl afişten inmemiş. İşte bu güzel komediyi
dilimize Zihni Küçümen çevirdi ve uyarladı.
Özlem
ÖĞÜT
Genellikle uyarlama oynuyorsunuz. Bunun
belli bir nedeni var mı ?
Ben de telif oyun oynamak istiyorum.. Yirmiiki yıllık Tevfik Gelenbe Tiyatrosu repertuarı
içinde çok yerli oyun var. Sadık Şendil, Refik
Kordağ, İ.R. Ahmet Nuri gibi yazarları da oyna­
dık. Ama bitti. Artık yazan da yok. Çünkü gül­
dürü yazmak (oyun olarak tabii) fevkalade zor.
Edebiyattaki yetkinliğiniz yetmiyor, bir o kadar
da matematik bilgisi istiyor.. Kaldı ki adapte
oyun oynamak da suç değil. Bugün, şu anda
Ray Cooney'in üç oyunu Fransa'da uyarlanmış
olarak oynuyor.
Oyunu seyirci sevdi mi?
Evet, Zihni Küçümen gerçekten iyi bir
uyarlamacı ve dilimize zarif, gülmecesi bol bir
oyun kazandırmış. Seyirci de çok sevdi. Oyunu
ben yönettim. Biz yıllardır birarada oynayan bir
ekibiz. Genç ama takım oyununu çok iyi uygu­
layan bir kadroyuz. Bu da başarı getiriyor.
cy
Ülkemiz insanının güldürüye bakışını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim insanımız bilindiği gibi çok hoşgö­
rülüdür.. Sanatçısı'nı (eğer severse) korur ve
yüceltir.. Ama ülkemizde güldürü sanatçısının
tiyatroda bir takım zorlukları vardır. Koltuğa
oturan seyircinin kafasındaki yüzlerce sosyal
ve ekonomik sorunları (o an için bile olsa) yok
etmek, sonra da onu sahneye, oyuna almak sa­
nıldığı kadar kolay değildir. Ayrıca "Ağır ol
molla desinler", "Karı gibi gülme" saçmalıkla­
rının da etkisi altında da kalıyorsa...
Tevfik Gelenbe Tiyatrosunda
bir Fransız güldürüsü
a
T
evfik Gelenbe Tiyatrosu, bir Fransız
güldürüsü olan Sosyete Gülleri'ne,
mevsimin ikinci oyunu olarak 8 Ocak
1992 tarihinde başladı. Oyun üzerine
yönetmen Tevfik Gelenbe ile konuştuk.
Sayın Gelenbe neden komedi?
Bu bana çok sorulan bir sorudur. Cevabım
da gene bir soru olmuştur "neden olmasın?"...
Birilerine "neden dram, neden tragedya, neden
satir?" diye sorulduğuna pek şahit olmadım...
Ama herkesin kolayına mı, tuhafına mı geliyor
bilemiyorum, hemen bu soruyu soruyorlar.
Ama zor, hem de çok, çünkü ayrı bir oyuncu­
luk, ayrı bir yetenek istiyor. Aksini savunanla­
rın oynadıkları güldürüleri izleyin, ne demek
istediğimi anlarsınız. Güldürünün beni çeken
tarafı "insanların güldüğünü görmek. Biliyo­
rum ki insanlar güldükleri zaman mutlu olur­
lar...
Bu mevsim başka bir oyun var mı?
Kadıköylüler'i alıştırdık. Her yıl üç oyun
oynuyoruz. Bundan sonra bir oyunumuz daha
olacak. Söylemeden geçmek istemiyorum, on
yıldır sürdürdüğümüz bir "çocuk oyunları" et­
kinliğiniz var. Ama bu yıl oynamaya başladığı­
mız Hilal Çelenk'in Dünya Yeşildir adlı oyunu­
nu çok sevdim. Mümkün olursa, "çevre
sorununu" işleyen bu oyunu hem yurtiçinde,
hem yurtdışında turneye taşımak istiyorum •
pe
Biraz da oynamaya başladığınız Sosyete
Gülleri adlı oyununuzdan sözedelim.
Oyunun yazarı Jean de Letraz. 19001970 yılları arasında yaşamış çağdaş bir yazar.
Bulvar komedilerinin yetkin kalemlerinden
biri. Yaşamı boyunca on adet oyun yazmış.
Oyunları genellikle "Palais Royal" Tiyatrosu'nda oynamış. Sadece Fransa'da değil, dünya­
nın her ülkesinde seyirci bulan bir yazar... To­
raman adlı bir oyunu İstanbul Şehir
Tiyatroları'nda, Bir Aile Aranıyor isimli gül­
dürüsü İstanbul Tiyatrosu'nda, Aşk Çorbası
güldürüsü Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan ve
Sosyete
gülleri
Yazan
: Jean de Letraz
Çev. ve Uyr : Zihni Küçümen
Yöneten
: Tevfik Gelenbe
Dekor
: Mehmet Sallabaş
Küstüm
: Sema Gelenbe
Oynayanlar : Sevim Gelenbe,
yşen Tekin, Aysel
Üzer, Sibel Ürgün,
İlhan Daner, Doğan
Aybay, Erol Aydın,
Levent Eryüzlü, Tevfik
Gelenbe
Salon
: T. Gelenbe Salonu
A
"Sosyete
Gülleri"
oyunundan...
M. Butterfly
oyunundan...
Harbiye Sahnesinde tartışmalı bir oyun
stanbul Şehir Tiyatroları yönetmenlerinden
Ali Taygun, bu sezon oldukça değişik bir
oyun sahneliyor; M. Butterfly. Çin asıllı
Amerikalı yazar, David Henry Hwang'm
yazdığı M. Butterfly, bir gazete haberinden
yola çıkılarak oluşturulmuş bir oyun, ancak
Hyvang şu sözleriyle bir doküdrama yazmak ni­
yetinde olmadığını vurguluyor:
"Bu oyun, geçenlerde uluslararası basına
konu olan bir casusluk davasının haberlerinden
esinlenerek yazıldı. Dramatizasyon maksadıyla
isimler değiştirildi, yeni karakterler yaratıldı,
olaylar uyduruldu veya değiştirildi. Bu oyun
gerçek bir olayın, gerçek kişilerin anlatıldığı bir
olaylar dizisi olmak iddiasında değildir."
Paris'te bir hapishanede geçen oyun, Çinli
bir dansçıya aşık olan Fransız diplomat Gallimard'ın, her gece hücresinde yaşadığı vicdan
muhasebesini esas almış. Bir hayal dünya­
sı ile gerçek dünyanın içice kurulduğu
oyunda Gallimard, yaşadığı olayları bir
daha gözden geçirerek kendini sorgulu­
yor.
İ
pe
Nalân
ÖZÜBEK
Oyunun
yönetmeni
Ali Taygun
"Oyunun beni en çok çeken tarafı ise, in­
sanları tek boyutlu bir dünyada değerlendirme
alışkanlığımızı saçma noktasına götürerek ha­
taya dikkat çekiyor olması. Özellikle geçtiği­
miz dönemlerde, dünyayı, toplumu, bireyi tek
boyutlu, çift kutuplu bir biçimde algılıyorduk.
Tek özelliği, tek niteliği ele alıyor ve bu nitelik
başattır, esastır, temeldir, birincildir deyip o
açıdan insanları ikiye bölüyorduk. Kadın-erkek
bunların en tipik örneği, keza daha toplumsal,
daha kültürel olan Doğulu-Batılı karşıtlığı bun­
lardan bir başkası. Daha bir çoğunu düşünebili­
riz. Böyle ikiye böldüğümüz zaman, ortaya
çıkan iletişimin ortadan kalkması oluyor. Kafa­
mızda belirli sıfatlar şablonu oluyor ve bu ileti­
şim sürecini kesintiye uğratıyor. İletişim olma­
yınca anlam birlikteliği oluşmuyor ve sonuçta
mutsuzluk doğuyor tabii.
cy
a
BUTTERFLY
üzerinde
cinsellik
arayışı
kemmel bir eser" diyor.
Geriye dönüşleriyle 1960 ile 1970
yılları arasını birçok yanıyla ele alan
oyuna ilişkin, Ali Taygun, "Son derece us­
taca yazılmış bir oyun. Eğer bir eksiklik
olursa, olmaz umarım, bu bizim eksikliği­
miz olacaktır, eserin değil, çünkü eser mü­
18
Dünyada ve Türkiye'de
kadın-erkek ilişkisine bakış
Günümüz Türkiye gerçekliğiyle başka pa­
ralellikleri var mı oyunun?
Şimdi, konu olarak aldığı olay gerçek bir
olay. Bir gazete haberi. Yazar da acaba böyle
bir şey gerçekten olabilir mi, daha doğrusu
böyle bir şey gerçekten olduğuna göre, 'nasıl
olmuş da olabilmiş'i araştırmış. Nasıl olur da
bir insan 20 yıl yaşadığı bir öteki insanın cinsi­
yetini yanlış anlar. Bu soruyu soruyor oyun
zaten ve bunun gerekçesini bulmaya çalışıyor.
Kendisinin de söylediği gibi çok tipik şablon­
lardan biri olan Butterfly şablonunu alıyor ve
eğer bir insan karşısındakinde Butterfly'ı buldu­
ğunu hayal ediyorsa, buna inanıyorsa, o zaman
bütün bunlar olabilir çünkü o karşısındaki ger­
çek kişiyle değil, hayalindeki Butterfly ile ko­
nuşmaktadır. Karşıdaki kişinin de bir başka motivi, bir başka güdüsü varsa, örneğin burada bir
casusluk olayı var, o zaman karşıdaki kişi de
onun kafasındaki bu şablonu güçlendirici, doğ-
M. Butterfly
Yazan
: David Henry Hwang
Çev. ve Yön : Ali Taygun
Yönet. Yard: Tomris İncer
Dekor
: Atıl Yalkut
Kostüm
: Sevim Çavdar
Koreog.
: Xing Hong
Müzik
: Giacomo Puccini, Lucia Hwong
Kostüm
: Cüneyt Türel, Salih Sarıkaya
Aydan Burhan. Kaan Girgin
Uğur Taşdemir, Atacan Arseven
Açelya Akkoyun, Berrin Koper.
Kerem Yılmazer, Mahperi
Mertoğlu, Hümay Güldağ
Bilge Zobu
Dansçılar
: Altin Naska, M.Vidhi, Mustafa
Kaplan, Ziya Azazi, Dilek
Özgen, Elif Girgin, Murat Ersan,
Eftal Gülbudak, Bestem Türen,
Melâhat Abbasova. Kaan Girgin,
Uğur Taşdemir
Koreografı
ise
Çin'li bir dansçı olan Xing Hong'a ait. Kendisi
bize otantik Çin danslarını gösterdi. Onlar, halk
dansları, geleneksel danslar, klasik danslar ola­
rak dansları ayırıyorlar. Bütün bu danslardan
oluşan, potbori havası olan bir koreografi yaptı.
Birde fonda geçen Kültür Devrimi'ni ortaya
çıkarmak için, Çin'de Kültür Devrimi sırasında
Agitprop Tiyatro olarak yapılan dans çalışma­
larından bir örnek veriyoruz.
Biraz da oyunun güçlüklerinden söz eder
misiniz?
Esas itibariyle en büyük sorunumuz tabii
Song Liling karakteri oldu. Çünkü kadın rolü­
nü oynayan bir erkek karakterini, ciddi olarak
canlandırmak, hayli güç bir mesele. Evet, kadın
rolüne çıkan erkekler var ama bunlar gülünsün
diye yapılıyor. Oysa burada tam tersine, inanıl­
sın kaygısı var. Bunun için çok çalışıldı. Özel­
likle Salih Sarıkaya. Ses çalışmaları, vücut ça­
lışmaları,
dans
çalışmaları,
onu,
esas
oyunculuğu yanısıra hayli yordu. Benzer zorluk
Cüneyt Türel için de geçerli. O da karşısındaki
bir erkeğe, bir kadına olduğu gibi davranmak
zorunda. O da bir oyuncu için zor. Bunun öte­
sinde akışı sağlamak, -küçük küçük parçalardan
oluşan bir mozaik çünkü oyun- onu derleyip to­
parlamak başlıbaşına bir sorun tabii. Neden çok
yorulduğumu söylemek çok zor ama, hayatım­
da en yorulduğum oyun bu. Neden bilmiyo­
rum...
pe
cy
Haber bir casusluk olayını konu almış.
Oyunda da siyasi unsurlar öne çıkarılıyor mu?
Elbette, ancak olayın Amerika için önemi
bence, Türkiye için öneminden farklı. Amerika­
lıların Vietnam'da neden savaşı kaybettiklerini
analiz eden bir oyun. Olay 1960'da başlıyor,
Kültür Devrimini, 68 Fransa Öğrenci Hareket­
lerini içeriyor, Vietnam Savaşı'nı içeriyor, daha
doğrusu bunlara göndermeler yapıyor ve bu
olayların içinde Amerikalıların, yani Batılının
Doğu karşısında aciz kalışını anlamaya çalışı­
yor. Yazar Çin asıllı olarak bir Doğulu, ama
Amerika'da doğup büyümüş bir kişi olarak da
Batılı. Bu çelişkiyi kendi içinde yaşadığı için
buna çok güzel ışık tutabilmiş, zannediyorum.
Oyunun siyasi yanı yakın geçmişte yani, birço­
ğumuzun yaşadığı bir geçmişte, ki olayları fon
olarak almış kendisine ve o olaylara sık gönder­
meler yapıyor, o açıdan da çok gerçekçi bir
oyun.
bir biçimde var. Bunun
yanısıra, Çin'i vermek
için otantik Çin müziği
kullanılıyor. Diploma­
tik ortamı vermek için
otantik Çin müziği ile
caz karışımı özel bir
müzik türü geliştiril­
miş. Tüm bunlar Ame­
rika'da yapılmış oriji­
nal
müzikler.
Son
olarak da, sahnede ses
efekti olarak da müziği
kullanıyoruz. Kısacası
müzik çok boyutlu ola­
rak kullanmış, o an­
lamda adeta bir opera
yaklaşımı var. Ama
esas itibariyle drama.
a
rulayıcı bir tavır alarak, iki kat daha fazla etkili
oluyor ve bu olay gerçekleşebiliyor.
Oyunun Türkiye'de yapılmalı dedirten
yanı, özellikle bu iki ana kutupsallığın Türki­
ye'de çok güçlü olmasından kaynaklanıyor. Bi­
risi kadın-erkek ilişkileri. Erkeğin kadına bakı­
şı, oyundaki dünyada, Amerika'da, Fransa'da
olduğundan Türkiye'de çok daha fazla kuvvetli.
Türkiye'de erkek kadına, kadın da erkeğe, oralardakinden çok daha fazla şablon bakıyor.
Hele geniş yığına indiğiniz zaman bu katmerleniyor. Bir maço erkeğimiz var, onun da erkek­
lik, mertlik, delikanlılık ideolojisi var ve bu ide­
oloji topluma çok egemen, kuvvetli bir ideoloji.
Bunu kabul etmeseniz, hatta bazen ona karşı
tavır alsanız da yine o ideolojinin varlığını
kabul ediyorsunuz. Türkiye bir bakıma çok do­
ğulu bir ülke, bir bakıma batılı bir ülke. Her iki­
sinin öğelerini içinde taşıyor. Doğulu öğeler ve
Batılı öğeler içice yaşıyor. Bizdeki doğululuk­
ları ve bizdeki batılılıkları yansıtması bakımın­
dan da çok etkili bir oyun olarak görüyorum.
Bunlar oyunu seçmemin nedeni olan düşünce­
ler. Aynı zamanda da çok şairane, çok güzel bir
oyun olarak gördüm. Oynandığı sene, 1988'de,
New York'ta ne kadar ödül varsa hepsini topla­
mış bir oyun. Çok derinliği olan bir oyun.
Koreografi için
Çin'den gelen dansçı
Peki müziğin ve dansın oyundaki rolü
nedir?
Bir defa ana metaforu, Butterfly metaforunu vurgulamak üzere Puccini'yi kullanıyoruz.
Fakat burada kimi zaman parodi düzeyini alan
müzik kimi zaman doğrudan doğruya duygu­
landırmak için kullanılıyor. Parodiye varan tersinlemeler var, ama öte yandan, Butterfly'ın ta­
nıtıldığı, Gallimard'ın gözünden Butterfly'ı
gördüğümüz zaman örneğin, müzik Galli­
mard'ın ruh halini yansıtıyor, orada da dramatik
Nasıl olur da bir insan yirmi yıl
yaşadığı bir öteki insanın
cinsiyetini yanlış anlar? Oyun bu
soruyu soruyor ve bunun
gerekçesini bulmaya çalışıyor.
19
Karagözcü
Yusuf'un
önlenemeyen
yükselişi
K
a
Kenterler'de ilk kez alaturka müzikal
pe
cy
ent Oyuncuları otuzuncu yıllarını
kutlarken bazı yenilikleri gerçekleş­
tirmenin heyecanını da yaşıyorlar.
Kent Oyuncularının seyircileri, bun­
dan böyle Kenterler'in alışılmış çizgisinin dışın­
da oyunlar da görecekler. Bunların ilki, Fehim
Paşa Konağı. Fehim Paşa Konağı'nın yönetme­
ni Hakan Altıner'le oyun hakkında konuştuk.
Bize birçok özelliği içinde barındıran Fehim
Paşa Konağı'nı anlattı.
Fehim Paşa Konağı, Turgut Özakman'ın
tarihe uzaktan bakarak gerçeklere parmak
basan birkaç oyunundan biri. Özakman, değişik
türde oyun yazmış, Türkiye'nin önemli oyun
yazarlarından. Resimli Osmanlı Tarihi, Bir
Şehnaz Oyun ve Fehim Paşa Konağı onun ta­
rihe uzandığı oyunlar.
Fehim Paşa Konağı'nın
Fehim Paşa
çok belli bir konusu var.
Konağı
Oyunda çok sevimli, çok
sempatik bir aşk öyküsünün
Yazan
: Turgut Özakman
yanı
sıra Abdülhamit devri­
Yöneten
: Hakan Altıner
ni, II. Meşrutiyet devri İs­
Müz. Dir.
: Ruhi Ayangil
tanbul'unu, Abdülhamit'in
Dekor
: Cengiz Özek
Kostüm
: Handan Şahin
ve hafiyelerinin baskısı al­
Oynayanlar : Müşfik Kenter, Şükran
tında ezilen, buna rağmen
Güngör, Mehmet Birkiye,
Murat Sarı, Tuna Orhan, çıkış yollarını arayan bir
toplumu anlatıyor. Birbirine
Kemal Okur, Hakan
Gerçek, Haluk Kurtoğlu, içiçe örülmüş bu konular
Cengiz Özek, Kadriye
çok keyifli, çok mizaha
Kenter, Aslı Altıner,
yakın, çok eğlendirici bir
Gülsüm Soydan, Çiçek
dille anlatılmış, oyunun bir
D. Gerçek, Kerem
Atabeyoğlu
başka zenginliği de bundan
Orkestra
: Melissa Kenter, Binnaz
geliyor.
Zeynep
ÜSKÜL
Başar, Günay Çelik,
Hüseyin Tuncel
rın birincisi son dönemde çok
yaygınlaşan televizyonda ve
bazı tiyatrolarda yaygınlaşan ko­
medi adı altında yapılan belden
aşağı esprilerle örülü seviyesiz
işlere bir yanıt verebilmek ve ti­
yatronun en önemli türlerinden
olan komedinin aslına uygun
olarak, bayalığına kaçmadan da
yapılacağını göstermekti.
Fehim Paşa Konağı buna
olanak tanıyan, çok seviyeli bir
oyun. İkinci amacımız da unutulmaya başlanan,
ancak bu işe ilgi duyanlarca ciddiye alınan ger­
çek Türk Sanat Müziği'nin örneklerini bir mü­
zikalin içine monte edebilir miyiz düşüncesiy­
di. Zaten Turgut Özakman oyunun içinde
belli şarkıların söylenmesini istemiş. Şarkı söz­
lerine uygun, aynı havayı taşıyan bestelerle
oyunumuzu bir tür alaturka müzikal haline geti­
rebilir miyiz diye düşündük. Bu konuda da bize
büyük bir kompozitör, orkestra ve koro şefi
Ruhi Ayangil yardımcı oldu. Ruhi Ayangil ve
arkadaşları yalnız oyuncu arkadaşlarımıza belli
Türk Müziği parçalarını çalıştırmakla kalmadı­
lar aynı zamanda Ruhi Bey'in yaptığı özgün
bestelerle oyun zenginleşti. Bu bestelerin bazı­
larında Turgut Özakman'ın Anlatıcı için yazdı­
ğı tekstlerden yararlandık. Birinci perde finali,
ikinci perde açılışı için Turgut Özakman'ın ken­
disinden şarkı sözü istedik. O da oyuna uygun
şarkı sözü yazıp gönderdi. Onu da oyunun içine
monte ettik.
Biz, Fehim Paşa Kona­
ğı'nı çalışırken birkaç temel
amaçtan yola çıktık. Bunla­
20
Fehim Paşa Konağı'nın öyküsü kısaca
şöyle özetlenebilir: Olay, 1908 Temmuzunda
geçiyor.Oyun, yazarın da oyunun başında anla­
tıcının ağzından söylediği gibi Fehim Paşa Ko­
nağı'nın arkasında dar bir sokakta, bir küçük
kahvede başlıyor. Kahveyi, deyim yerindeyse
daha önce Fehim Paşa'nın yanında çalışmış
olan emekli bir kabadayı işletiyor. Bu kabada­
yının bütün amacı oğlunu gerçek bir kabadayı
olarak yetiştirip, Fehim Paşa'nın konağına sok­
mak. Ama kader ağlarını öyle örmüyor ve ka­
badayı olması istenen oğlan ortaoyununa me­
raklı, sanatçı ruhlu bir insan haline geliyor.
Ve olaylar öyle gelişiyor ki kabadayı olarak ko­
nağa girmesi istenen oğlan, konağa ortaoyun­
cusu olarak giriyor ve yalnız Paşa'nın değil,
Paşa'nın hareminin, kızının karısının da gönlü­
nü kazanıyor ve orada kaçınılmaz olan gerçek­
leşiyor: Yusuf umarsızca Paşa'nın kızına aşık
oluyor. Gerisini biz burada söylemiyelim ki işin
herşeye rağmen keyfi, tadı kaçmasın.
Reji açısından söylemek istediğim bir şey
var: bir süredir, Şehir Tiyatroları'nda yaptığım
çalışmalarda bana yakıştırılan bir sıfat vardı:
asık suratlı oyunların yönetmeni deniyordu.
Ben gerçekten dramatik ağırlığı olan oyunlarda
çalışmaktan zevk alıyorum. Fehim Paşa Kona­
ğı, bu anlamda benim için yepyeni bir pencere
haline geldi. Keyifle komedinin trükleri üzeri­
ne çalıştık, nelerden tat alabileceğimizi düşün-
mu?
Fehim Paşa Konağı, kendi
kültürüne sahip çıkarak, onu
küçümsemeyerek, ama tatlı-tatlı
dalgasını geçerek 1908
İstanbul'unu anlatan, seyircinin
yüreğini ısıtan bir oyun.
çıkarak onunla alay etmeyerek, onu küçümse­
meyerek ama tatlı -tatlı dalgasını geçerek o de­
virde ne gibi hoşlukların olduğunu seyirciye an­
latıp onların yüreğini ısıtarak önemli bir görev
yapıyor, diye düşünüyorum. •
a
Ferdi
Merter'den
Nutku'ya yanıt
- Müzikal olması oyuncular için zor oldu
Başlangıçta, evet. Ancak, temel bir pren­
sipte Ruhi Ayangil'le buluştuk ve anlaştık. Söz
konusu olan tiyatrocuların şarkı söylemesiydi,
arkadaşlarımız operacı değil, alaturka müziğe
de yatkın kişiler değil. Bu şarkıları güzelden
önce doğru nasıl söylerler, önemli olan buydu.
Dolayısıyla, Ruhi Bey ve arkadaşları bunun
üzerinde durdular. Usülüyle Türk Sanat Müziği
nasıl söylenir o öğretildi. Ondan sonra bunun
seyirciye nasıl ulaşacağı üzerinde birlikte dur­
duk. Genellikle müzikallerde tekst okunur,
sonra bir an gelir oyun durur, şarkı söylenir,
şarkı bitince tekrar tekste devam edilir. Bu beni
çok rahatsız ederdi. O yüzden de reji olarak
öyle bir anlayıştan yola çıkmamayı itina ettim.
Şarkıları oyunun içine monte ettik. Şarkıların
arasına laflar giriyor, zaman zaman oyuncular
orkestra ile konuşabiliyorlar, orkestranın uyarıcı
bir işlevi de var.
- Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı ?
Son zamanlarda moda olan bir kavram var.
"Ulusal kültürümüze, ulusal değerlerimize
sahip çıkalım" deniliyor. Zaman zaman belli
kitlelerin kendi ideolojileri doğrultusunda kul­
landıkları ve deyim yerindeyse yozlaştırdıkları
bu kavramın ciddi ve doğru bir örneğini bu
oyunla verdiğimize inanıyorum. Fehim Paşa
Konağı, kendi müziğine, kendi kültürüne sahip
Özdemir
Dergimizin Aralık/91 sayısında, Prof. Özdemir Nutku ile
İzmir Şehir Tiyatrosu üzerine yapılan söyleşi için Devlet Ti­
yatrosu sanatçısı Ferdi Merter'den bir yazı aldık. Yazının bu
konu ile ilgili bölümünü yayımlıyoruz.
Sayın Özdemir Nutku,
"Eski İzmir Şehir Tiyatrosu" var gündemde.
Diyorsunuz ki: "Avni Dilligil kadroya tiyatro yapanları
almak yerine, tiyatroyu aile şirketi haline getirmişti." Ve
Dilligil soyadları sayıyorsunuz. Ya ötekiler? "Renan Fosforoğlu, Salih Tozan, Feridun Çölgeçen, Muazzez Arçay,
Zihni Rona, Ragıp Haykır". Bunlar o dönemler tiyatro ya­
panlar değiller mi idi? İlk oyun olann Strinberg'in Suçlu mu
oyunu, Hamlet, Elektra yalnızca aile ile mi oynanmıştı,
yoksa İstanbul Tiyatroları'ndan istifa edip İzmir'e tiyatro
kurmaya giden profesyonellerle mi?
1945-50 yılları arasında ayakta kalan ve onlarca oyunla
turneler yapan İzmir Şehir Tiyatrosu bir aile şirketi değil
profesyonellerle destekli bir "Okul" idi.
Ana kadronun dışında yetişen gençler: Muharrem Gürses,
Kemal Dirim, Belkıs Fırat, Mualla Fırat, Cahit Gürkan, Vala
Önengüt, Şevki Artun, Çocuk Tiyatrosu'ndan Ferdi Merter,
Dinçer Sümer, Erhan Dilligil, Erhan Gökgücü.
Bugün bizim tiyatrolarımıza ışık tutacak kadar güzel bir
yönetmeliği vardı. Kopyası bende, dilerseniz, tarihi belge
olarak, fotokopisini gönderirim size.
Ayrıca, tiyatro "dedikodular"dan kapanmadı, 1950'de
"neden çıktığı hâlâ bilinmeyen" bir yangın Türkiye'nin ilk
döner sahneli binasını yaktı. Daha sonra Bahribaba'da bu­
günkü Devlet Tiyatrosu binası, "Ara Tiyatro" adıyla perdele­
rini açıp turneler yapmasına karşın "Bütçesizlikten" kapan­
mak zorunda kaldı.
Saygılarımla,
Ferdi Merter
pe
cy
dük, önce biz güldük, sonra seyircinin güleceği­
ni umarak sahneye getirdik. Prömiyer gününden
bu yana da duyduğumuz kahkahalar yanılmadığımızı kanıtlıyor. Şimdi devam ediyoruz.
- Sayın Altıner, Fehim Paşa Konağı Kenterlerin ilk müzikali mi?
Kenterler'in çok eski yıllarda, bu otuzyıllık
geçmişinde, Dormen'lerle birlikte oynadıkları
Brecht'in "Üç Kuruşluk Opera"sı var. Ondan
sonra müzikale pek yönelmemişler. Yıldız Kenter'den Müşfik Kenter'den ve Şükran Güngör
son dönemde özellikle müzikaller garip bir
moda haline geldiği zaman ellerine çok elve­
rişli tekstler geçse de yönelmekten kaçınmışlar.
Nitekim, hepsi de baştan bunun müzikal adı al­
tında sergilenmesinin biraz yadırgadılar. Ama
gerçek anlamda alaturkanın tadı sahneye yayıl­
maya başladığı andan itibaren sanıyorum tedir­
ginlikleri bir keyif haline dönüştü. Bu sene, bi­
liyorsunuz Kenter'lerin otuzuncu
yılı.Bu
nedenle, bu sezon başında Kent Oyuncularının
ana amacı bir takım yenilikler yapmaktı. Bu
konuda birtakım yeni projeleri de birlikte geliş­
tirdik. Bunlardan bir tanesi bir resim galerisinin
profesyonel olarak hizmete girmesi oldu. Şimdi
periyodik olarak üç hafta da bir resim sergileri
açılıyor. Oyun türlerini biraz değiştirelim dedik.
Bunlardan bir tanesi Fehim Paşa Konağı'ydı.
Bunun ardından sezon sonuna doğru Yıldız
Kenter'in sahneye koyacağı, Adalet Ağaoğlu'nun "Çok Uzak Fazla Yakın" adlı Kenter
kardeşler için yazmış olduğu oyunu gelecek.
21
Şahane
Dormen Tiyatrosunda 29 yıl önceki bir oyun
Umut dolu duygusal bir komedi
Şahane
Züğürtler
Y
irmibeş yaşımda ilk oyunum Zayıf Bir
Kadını yazdığımda, babam : 'Yanlış yol
seçtin, istersen telif hakkını iki misli veri­
rim' demişti. Kabul etseydim, iflas eder­
di. Tiyatro yöneticisi Abel Deval oğlunun
tiyatrocu olmasını istemiyordu. Ama konuşmayı tiyat­
ro kulisinde öğrenmiştim, çelik çomak oynanacak
yaşta oyunculuk oynuyordum."
Michel Aubriant'ın bir yazısından aldığımız bu
sözler, 29 yıl aradan sonra Haldun Dormen Tiyatro­
su'nda ikinci kez sergilenen Şahane Züğürtler'in ya-zarı Jacaues Deval'e ait. Jacques Deval ve eserleri­
ne ilişkin sözlerini şöyle sürdürüyor Michel
Aubriant:
: Jacques Deval
Çeviren
: Asude Zeybekoğlu
Yöneten
: Metin Serezli
Dekor
: Osman Şengezer
Kostüm
: Güler Yiğit
Oynayanlar : Haldun Dormen, Nevra Serezli,
Suat Sungur, Nejat Birecik,Ersin
Ökten, Sevil Üstekin, Leyla Üner,
Fuat İşhan, Hakan Ökten, Engin Yüksel
Yeşim Alıç, Şebnem Özinal, Metin
Aslan, Gülen Karaman, Ayşe Çakar
Hüseyin Köroğlu
Salon
: Dormen Tiyatrosu
menlik görevi bana verildiğinde ilk düşündüğüm şey
'oynandığı dönemde oyunun ne eksikleri vardı?'
oldu. Hiçbir eksiği yoktu. Hatta fazlası vardı.
Eser güzeldi. Etkileyici idi. Yönetmen Erol
Keskin'in yorumu ve yönetimi sağlıklıydı, doğruydu.
Hikaye yalın ve düzeyli bir biçimde anlatılıyordu.
Oyuncular güçlü ve sıcaktılar. Oyun, bir bulvar ko­
medisinin bütün öğelerini taşıyan tatlı bir hafiflik ve
ölçülü bir duygusallıkla temsil ediliyordu. Bütün bir
yıl kapalı gişe oynayarak Dormen Tiyatrosu'nun o
güne kadarki seyirci rekorunu kırmıştı.
Böyle bir oyunu yeniden sahnelemenin nasıl
bir duygu olduğuna gelince; her şeyden önce
1992'de, oyunu daha iyi, daha etkileyici bir biçimde
seyircilere sunmam gerekiyordu. Bunun için önce iyi
oyunculara gereksinim vardı... Haldun Dormen
oyunu vaktiyle 400 kez oynamıştı ve belki de sanat
kariyerinin en akılda kalan ve en takdir edilen perfor­
mansını göstermişti. Ve şimdi daha deneyimli, daha
olgun ve seyircisi ile daha özdeşleşmiş bir konum­
daydı. Bir yönetmen için böyle bir oyuncu ile yola
çıkmak büyük bir kazançtır.
a
Ayşe
ATEŞ
Yazarı
Züğürtler
pe
cy
Şahane
Züğürtler
"Deval'in güldürülerinin altında umutsuzluk
vardır. Renkli, canlı bir diyalog bunu sezdirmez bile.
O, hızını sinemadan, ince ayrıntılarını romandan
alır. Jacques Deval, okurken de tad veren ender ti­
yatro yazarlarındandır. Bu eğlendirici adamın, çağ­
daş tiyatronun yükseklerinde çakan şimşekleri var
çoğu zaman."
1963-64 sezonunda Erol Keskin tarafından sah­
nelenen Şahane Züğürtleri bu kez Metin Serezli yö­
netiyor. Oyun 16 Ocak'ta başladı.
Metin Bey, yıllar önce sahnelenmiş, hatta uzun
bir süre rol aldığınız bir oyunu yönetmek nasıl bir
duygu?
29 yıl önce seyrettiğim, sonra da uzun bir süre
oynadığım bir oyun Şahane Züğürtler. 1992 yılında
tekrar sahneye konulması düşünüldüğünde ve yönet­
menlik görevi bana verildiğinde ilk düşündüğüm şey
'oynandığı dönemde oyunun ne eksikleri vardı?' oldu.
Şahane Züğürtler son beş yıldır Dormen Tiyat­
rosu'nun repertuarındadır. Kadromuzda Tatiana rolü­
nü oynayabilecek bir oyuncu olmadığından bugüne
kadar oynanamadı. Nevra Serezli'nin kadromuza ka­
tılmasıyla tekrar gündeme geldi.
Ben yönetmen olarak şuna inanırım: İyi ve
doğru bir rol bölümü oyunun başarısında yüzde elli
oranında yer tutar. Haldun Dormen, Nevra Serezli,
Fuat Işhan ve Sevil Üstekin oyunun temelini oluştur­
dular. Konservatuarın genç ve yetenekli öğrencileri
de onları desteklediler. Goroçenko çok
zor bir roldür. O rolü de Şehir Tiyatroları'nın yetenekli oyuncusu Hüseyin Köroğlu üstlenince işim iyice kolaylaştı.
Dekor ve kostümden hiç korkmuyordum
çünkü Osman Şengezer ve Güler Yiğit
dünya çapında sanatçılardır.
Bir yönetmen elindeki kadroya,
teknik ekibe ve yazara inanırsa içini öyle
bir duygu kaplar ki kötü bir şey yapa­
maz. Artık onun tek düşüncesi, kendisini
mutlu eden bu duyguları izleyicilerine
iletebilmektir.
Daha önce sahnelenmiş olmasının
zorlukları var mı?
Zorluk şuradaydı: 30 yıl önce
dünya neredeydi? Rusya neredeydi?
Fransa neredeydi? Türkiye ve Türk se­
yircisi neredeydi?.. Malum, oyunumuz
iki soylu beyaz Rus'un parasızlık nedeni
ile bir burjuva aileye uşak ve hizmetçi
olmalarının hikayesidir.
22
Oyunu yeniden ele aldığımda, baktım ki pek
çok şey değişmiş. Dünya değişmiş, ölçüler değiş­
miş, sınırlar değişmiş, fikirler değişmiş, rejimler al­
tüst olmuş, duvarlar yıkılmış. Ama bir de hiç değiş­
meyen evrensel kavramlar var. Sevgi, barış,
dostluk, özveri, hoşgörü, saygı, yaşama sevinci ve
umut... Şartlar ne olursa asla kesilmeyen bir umut.
İşte ben bu kavramları izleyiciye bir kez daha sun­
mak, anımsatmak amacı ile başladım işe. Oyuncula­
rım da dört elle sarıldılar bu kavramlara. Beraberce
1963'e göre daha bir tempo, daha bir ritm katmaya
çalıştık oyuna. Dünyanın da temposu o günden bu­
güne farklılaşmıştı çünkü. Çağı yakalamak gereki­
yordu. Bir tiyatro oyunu hangi devirde geçerse geç­
sin izlettiğiniz çağın gerisinde kalamazsınız.
Kalmamanız gerekir.
nasıl belirliyorsunuz?
Evet, Şahane Züğürtler sahneye koyduğum
otuzuncu oyun. Bu oyunda önce yazara ve hikayeye,
sonra oyuncularıma ve teknik kadroma inandım.
Onlar da bana inandılar. Sonuca birlikte ulaştık.
Tıpkı bundan önceki yirmidokuz oyunumda ulaştığı­
mız gibi. Biz birbirimizi sevdiğimiz için, birbirimize
inandığımız için izleyicilerimiz de bizi seviyor, bize
inanıyor.
Dilerim bu otuzuncu oyunumun yerini bana
Şahane Züğürtler afişten indiği zaman bir daha so­
rarsınız. Şu anda o benim otuz evladımdan biri.
Ama sonunda diğerlerini geçer ve seyirci rekorunu
kırarsa belki o zaman bir numara olur. Sanırım bu
gidişle de öyle olacak... •
cy
a
Ve gün geldi, Şahane Züğürtler 16 Ocak
1992'de, tam 29 yıl sonra yeniden perdelerini açtı.
Sonuç başarılı idi. İzleyiciler o inanılmaz koku alma
hassaları ile gişeye koştular. Şahane Züğürtler halen
kapalı gişe oynanıyor.
Bence bu, yazara ve yönetmene inanan, yaptık­
ları işi seven oyuncuların zaferidir. Ve bu inançtan,
bu sevgiden en çok yararlanan kişiler de izleyiciler
oluyor. Biz onlar için çalışıyoruz ve tek gayemiz on­
lara gerek komedide, gerek duygusallıkta, ölçüyü
hiç kaçırmadan, hiç abartmadan, düzeyli bir hikaye
anlatmak. Bunu başardığımıza inanıyorum.
Dünya Değişmiş, rejimler altüst
olmuş, sınırlar değişmiş.
Ama hiç değişmeyen evrensel
kavramlar da var; sevgi, barış,
umut, hoşgörü gibi...
Sizi bu yıl oyuncu olarak 60. oyunda izledik,
yönetmen olarak ise Şahane Züğürtler, 30. oyunu­
nuz. Bu 30 oyun içinde Şahane Züğürtlerin yerini
Nâzım Hikmet'in ülkemizde sahnelenen oyunlarına ek
pe
Geçen sayımızda Nazım'ın ülkemizde oynanan oyun ve uyarlamalarının listesini vermiştik. Listede
eksik kalan eserleri aşağıda sunuyoruz.
Oyun
: 1969/İnek, Bulvar Tiyatrosu, Vâlâ Önengüt
Uyarlama
: 1976/Benerci Kendini Niçin Öldürdü. Nurhan Karadağ
1978 / 1941-42'den İnsan Manzaraları, İstanbul Birlik Tiyatrosu, Vasıf Öngören
1988 / Nâzım, Bizim Tiyatro, Zafer Diper
Düzeltme: Gecen sayımızda Gaziantep Büyükşehir Belediye Şehir Tiyatrosu haberinde adı
geçen Tarık Günersel, yanlışlıkla Tarık Günerel olarak yer almıştır. Düzeltir, özür dileriz.
23
Yıldız Sarayı'nda bir Yunan Klasiği
yun günümüze 2400 yıl öncesinden
geliyor. Yazarı Aiskhylos, baş karak­
teri ise Orestes. Oresteia, M.Ö.
458'de oynandığı ve tragedya yarışmasında birincilik kazandığı bilinen bir Yunan Klasi­
ği. Oyun, Atreos soyunun yıkımına neden olan kan
davası üzerine kuruludur. Oresteia, yazarın çağımıza
bir bütün olarak kalan tek üçlüsüdür. (Oresteia Agamemnon - Khoephoroi). Orestes daha birçok ef­
sanelere konu olmuş, Tanrıların Vatanı Anado­
lu'daki birçok savaşta ve efsanelerde tanrılar soyun­
dan gelme Agamemnon'la Klytamestra ve
kardeşleri Elektra, İphigenia ve Khrysothemis'le
birlikte anılmaktadır.
M
pe
Sinan
ŞANLIER
Teknolojinin getirdiği olanaklar, sağladığı gör­
sellik, efekt zenginlikleri ve pürüzsüz ses artık bu
günün estetik değerlerinde baş köşeye yerleşmiş du­
rumda; bu artık yadsınamaz bir çağdaşlıktır. Aynı
zamanda gerçek bir klasiğin de temel estetik kural
olması söz konusudur. Orestia'nın, klasik anlayışla
sahnelenmesi ve seyircinin neredeyse doğal oyuncu­
lar olma özelliği, klasizmi ve modernizmi konu­
sunda, dozunu kaçırmadan içiçe geçirmiş ve har­
manlanmış bir yanı var.
cy
a
Mitolojik
kan davası
güzel öyküsü olan Troya Savaşı'nın başlangıcından
alıyor, ki bizi de çok ilgilendiriyor Troya Savaşı;
Anadolu'yu ilgilendiriyor, zaten oyun Anadolu köy­
lerinden birinde geçiyor, ya da adaların birinde ,
yanıtını veriyor ve ekleyerek, 1,5 yıl Viyana'da ça­
lışmak çok şey kattı bana. Bir kere tiyatro gerçekten
benim bildiğimin çok daha genişiymiş, onu gördüm.
Bildiğimden, öğrendiğimden çok daha büyükmüş.
Pratik de çok şey kazandırdı. Oyunculuk, yönetmen
yardımcılığı ancak insan kendi kültüründe tiyatro
yaptığı zaman çok rahatlıyor
Yıldız Sarayı'nda, salonun doğal mekanı için­
de sahnelenen oyun için tüm ekip hiçbir özveriden
kaçınmadan oldukça yorucu bir provalar dizisinden
çıkmışlar. Oyuncularla son derece uyumlu ve başa­
rılı bir çalışma yürüttüklerni söyleyen yönetmen sö­
züne devam ederek, Oyun her gün yenileniyor, hep
en doğruya doğru gidiyor. Tekst seyirciye anlatıl­
mak isteniyor ve hemen hemen bunu engelleyen her
şeyi kaldırıyoruz ortadan. Teknik olarak da hep onu
yapmaya çalışıyorum. Oyunun totalini anlatan çar­
pıcı bir biçim, sonra oyunun ne olduğunu anlatan,
baştaki o total biçimi açan başka bir biçim. Daha
net, daha sade, daha anlatıcı bir biçim, diyor.
Orestes karakteri, Euripides'ten Goethe'ye
kadar daha birçoklarınca ele alınıp işlenmiştir. O yıl­
ların, ünlü Troya Savaşı, Truva Atı diğer karakter­
leri, bir Apollon, bir Athena, Filades, Aygistos ve
mutlaka koro bugün de hâlâ geçerliliğini korumakta­
dır.
Oyunu İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun genç
yönetmenlerinden Mustafa Avkıran sahneye koyu­
yor. Bu denli bir klasiğin sahnelenmesindeki çekici­
liği nedir diye sorduğumuzda yönetmen:
Tiyatro törensel bir şey gibi geliyor bana.
Yaptığım işin mutlaka tarihsel bir yerlerde olmasını
istiyorum. Premeteus'u yaptığımda da çok heyecan­
lanmıştım. Çünkü ilk defa idi Premeteus. Önemli bir
kahraman, başkaldırının simgesi olan bir adamı ilk
defa Türkiye'de yapmak çok keyifliydi. Türkiye'de
ilk üçlemeyi yapmak da benim için çok keyifli. Bura­
da ilk kez bir üçleme deneniyor ve bunu deneyen
ekip, bunun önemini anlayan bir ekip. Bir ensemble
oldu burada. Bu ensemble bir daha başka bir oyun­
da olur mu olmaz mı onu bilmem. Ve beni oyunda
çeken de geniş yelpazeli bir hikaye oluşu. Tarihin en
24
Salonun ortasındaki "sunak"ın benzeri sunak­
lar seyircinin otur­
ma düzenini sağla­
mış. Seyirci ister
istemez oyunun bir
parçası oluyor ve
hatta olmak zorun­
: Aiskhylos
da kalıyor. Oyun­ Yazan
: Ebru Sonuç
cular ellerini uza­ Çeviren
: Mustafa Avkıran
tıp seyirciyi oyuna Yöneten
Dekor
: Nurettin Özkönü
çekecek kadar dış Kostüm
: Merih Avkıran
dünyaya yakınlar. Işık
: Yüksel Aymaz
Bir ara Athena el­ Müzik
: Erkan Oğur
lerindeki oy taşla­ Yön. Yard. : Taner Birsel, Erkan
Taşdöğen
rını seyircilerinin
önüne bırakarak, Oyuncular : Funda Akduman, Mert
Avkıran, Özden Çiftçi
onları Orestes'in
Ülkü Duru, Ali
yargıçları konumu­
Düşenkalkar, Mehlika
na sokar. Aslında
Kaptanlar.M. Ali Kapl
yargıladıkları ken­
Reha Özcan, Uğur Pol
dileridir... Sunak­
Alptekin Serdengeçti,
tan
odaklanarak
Erkan Taşdöğen, Mine
Tüfekçioğlu, Payidar
dalga dalga gelişen
Tüfekçioğlu, Özgür Y
ve halkaları gide­
rek büyüyen olay­
lar seyirciyi sarıp
sarmalıyor. Seyir
düzeninin böyle kurulması, günümüz insanının ya­
şamındaki bilinçli ya da bilinçaltı davranışlarının
2400 yıl öncesiyle çakışmasını sağlamak için yapıl­
mış.
Oresteia
Orestia, günümüz insanmdaki bilincin ve bi­
linçaltının uçsuz bucaksız istemlerinin 2400 yıl
önce sorgulandığı bir oyun... •
MİFTOK
İTÜ Oyuncuları
1988-1989 döneminde, yapıcı bir tutuma sahip
bir Dekan Yardımcısı'nın atanması ile, yapımızı
biraz daha geliştirerek, Haldun Taner Usta'nın Eşe­
ğin Gölgesi adlı oyunu ile açtık perdelerimizi...
1989-1990 yılına, Fakültemiz bahçesinde ser­
gilediğimiz Brecht Kolaj çalışması ile başladık. Ar­
dından çeşitli şairlerin dizelerinden derlediğimiz
Barış Şiir Dramatizasyonu geldi. Asal oyunları­
mızdan ilki, arkadaşımız Tarkan Çeper'in yazdığı
Tiyatro Günleri oldu. Sezon sonunda Sermet
Çağan'ın AyakBacak Fabrikası'nı
oynadık.
1990-1991
sezo­
nunu da, çeşitli
oyunlardan derle­
diğimiz Oyunlar­
da Kadın, Bahçe
Gösterisi ile açtık.
bu yıl kulüp oda­
mızı bir Cep Sah­
nesi haline çevire­
rek burada kısa
oyunlar sergileye­
rek
arkadaşları­
mızla daha bir bü­
tünleştik.
Asal
oyunumuz Friedrich Durrenmatt'ın Büyük Romulus adlı eseri oldu.
cy
a
İTÜ Oyuncuları, İTÜ'deki eski Tiyatro Kulübü'nün çalışmalarını yeterli ve doyurucu bulmayan
ve yine bu kulübün eski üyeleri tarafından kurulmuş
bir amatör topluluk.
İTÜ Oyuncuları, dört kurucu üyesi ile 1990
Mayıs ayında çalışmalarına başladı. Şu anda 24 kişi­
lik kadrosu ile çalışmalarını sürdüren grubun kurucu
üyeleri Ata Ünal, Timur Sırt, Tolga Korkut Yalçınkaya ve Aysu Seven.
Topluluk ilk olarak 6 ay gibi bir süre F.
Kafka'nın Duruşma'sı üzerinde çalıştı ancak çeşitli
olanaksızlıklar nedeniyle bu oyunu sahneleyemedi.
İTÜ Oyuncuları ilk ürünleri olan Maria Irene Fornes'un Boğulma adlı oyununu Mayıs 1991'de sahne­
ledi.
Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilim­
ler Fakültesi Tiyatro Kulübü, MİFTOK, adı altında
kültürel etkinliklerine 1986 yılında başladı.
Grup, 1987-1988 dönemine çalışmalarına
Oktay Arayıcı'nın Sefer-i Ramazan Bey'in Nafile
Dünyası ile başladı. Bundan sonrasını MİFTOK'lu
Can Karakaş'tan dinleyelim:
Çalışmalar esnasında "İdari Veto" aldık. Yılmadık; tekrar izin aldık. Bir süre sonra çalışmalar
süresiz tatil edildi. Arkadaşlarımız gözaltına alındı.
Nerede boş bir kahve köşesi bulduysak orada çalış­
tık. Zaman oldu düğün salonları kiraladık; kurulu­
şunda 133 kişi ile başladığımız çalışmalarda 5 kişi
kaldık. Bu yapılanlardan öğretim üyelerimizden biri­
nin haberdar olup, yasallaşmamız konusunda verdiği
çabalardan sonra, tekrar okulun bünyesinde çalışma­
ğa başlayıp, çok kısa bir sürede ilk oyunumuzu çı­
kardık.
pe
1991 Haziran ayında İTÜ'de hizmete giren ve
Türkiye üniversitelerinde bir benzeri olmayan Kül­
tür ve Sanat Birliği binasıyla çalışma odasına, 110
kişilik bir salona ve 400 kişilik bir oditoryuma kavu­
şan topluluk, oyunculuk çalışmalarını ve provalarını
bu binada yürütüyor.
Topluluğun amacı İTÜ'de tiyatro geleneğini
sağlam temeller üzerine yerleştirmek ve bunu kök­
leştirmek. Amaçlarının "profesyonelce çalışan bir
amatör tiyatro" olarak açıklayan grubun kurucuların­
dan Ata Ünal, ilk hedeflerinin Mart ayından başla­
yarak haftanın belirli günlerinde oyunlarını sahneye
koyan bir repertuar tiyatrosu oluşturmak olduğunu
söyledi.
İTÜ Oyuncuları, bir tiyatro grubu olmanın ya­
nında bir tiyatro kurumu olma işini de yürütmek du­
rumunda. Çünkü İTÜ gibi 24 bin kişinin okuduğu
saygın bir üniversitenin adını taşıyorlar. Bu yolda
bünyesinde yer aldıkları İTÜ Kültür ve Sanat Birliği'nin olanaklarından da yararlanarak birçok ulusla­
rarası ve yerli tiyatro kurum ve topluluğu ile ilişki
kurmuş durumdalar. Çeşitli söyleşiler, röportajlar
düzenleyerek, özel protokollarla bazı oyunları vide­
oya kaydederek kapsamlı bir arşiv oluşturmak üzere
çalışmalar yapıyorlar. Bu ürünleri, 1992 yılı içinde
çıkarmayı amaçladıkları kendi tiyatro dergilerinde
değerlendirmeyi düşünüyorlar.
Şubat sonundan başlayarak Dünya Tiyatro
Tarihi üzerine bir dizi seminer düzenleyecek olan
topluluğun bir başka projesi de Şehir Tiyatroları'nın
bazı oyunlarını videoya kaydederek görüntülü ti­
yatro arşivlerinin temelini atmak. Şehir Tiyatrola­
rı'nın olumlu yaklaştığı bu konuya ilişkin çalışmalar,
önümüzdeki aylarda başlayacak.
1991-1992 sezonunu "Davul, Darbuka, Zurna,
Tef" adlı oyunumuzla açtık. İlk oyunumuz Melih
Cevdet Anday'ın daha önce hiçbir tiyatro bünyesin­
de ele alınmamış bir eseri olan Ölüler Konuşmak
İsterler, 23 Ocak 1992 tarihinde Beyoğlu'nda
Dünya Premieri yaptı. İkinci oyun olarak yine ilk
defa kulübümüz tarafından sergilenecek Ümit Kıvanç'ın Macbecth, Muhitimize Uyarlama adlı
eseri ile seyirci ile buluşmayı amaçlıyoruz.
Üniversitelerde mezun olanlar gider. Yerine
yenileri gelir. "Bugün varız, yarın yokuz" geleneğini
yıkarak, "Geleneksel bir Üniversite Tiyatrosu" ya­
ratmayı başlıca hedef sayanlardan devraldık biz bu
yapıyı... Okulumuzun adını geniş kitlelere duyura­
bilmek, üniversitelerin sadece çeşitli derslerin göste­
rildiği eğitim kurumlan değil, aynı zamanda kültürel
etkinliklerin de yoğunlaştığı bir çatı konumuna geti­
rilmesi amacı güdüyoruz.
KOKU'nun
yazarından
'Yalnızlık
'oyunu
KONTRABAS
Yasemin
DİLBER
B
ireysel, toplumsal, ulaşımsal, cinsel ve mü­
zikal yönden sadece engel olan bir alet,
kontrabas."
Patrick Süskind, 1980 'de yazdığı
Kontrabas adlı oyununda, bir gerilim anında. böyle söyletiyor oyunu yöneten ve oynayan Metin
Belgine.
Kontrabas'ı 1990 yazında okuyup benimsedik­
ten aylar sonra, Ekim 91 'de ilk kez bu aletle tanış­
mış, Metin Belgin. Opera sanatçılarından Kerim
Soysalın yardımlarıyla Kontrbası bir profesyonel
gibi tutmayı ve yay çekmeyi, bazı notaları, sesleri
nasıl çıkarabileceğini öğrenmiş.
pe
cy
a
Metin Belgin, 11 Ocak 1992'den bu yana ise
artık bir kontrbascı kimliğiyle AKM Konser Salonu'nda izleyicilerini bekliyor.
Sayın Metin Belgin, bir oyunu hem yönetmek
hem oynamak belli zorluklar taşımıyor mu? Ne tür
bir çalışma tekniği ile aştınız bu zorlukları?
Haklısınız, benim en büyük sorunum yönetmen
sorunuydu. Hem sahnede oynayıp aynı anda reji ça­
lışmasını düşünüp sonra da bunu yine kendime akta­
rarak, böyle bir bütünlük sağlamak sorunuydu. Elbet­
te bir reji asistanım var, Zafer Âlgöz bana bu konuda
yardımcı oluyor. Onun ötesinde bir de kamera var,
provaları kamerayla yapıyorum. Devlet Tiyatroları'nda tek kişilik bir laboratuar çalışması yapmaya
çalıştım. Bu belki önümüzdeki yıllarda diğer genç ar­
kadaşlarımın katılımıyla başka boyutlarda, başka bi­
çimlerde yeni oyunların bu tür çalışmalarıyla da kar­
şılaşabilir. Yine de oldukça zordu elbette.
Sizi, oyunu sahnelemeye iten, çekici gelen neydi
Metin Bey?
Süskind oyunda çok ilginç bir espri yakalamış
bana göre. Bizim Kontrbasçı, çok kompleksler içinde
bir orkestra elemanı. Kontrbasın hor görüldüğünü,
orkestranın müzisyenleri tarafından dahi değeri bilin­
mediğini sürekli anlatmaya çalışıyor, vurgulamaya
çalışıyor, özellikle. Giderek de orkestrayla toplumu
özdeşleştirip, birey olma savaşımını görüyoruz bütün
zaaflarıyla.
Bana göre sevimli gelen en büyük özelliği; so­
nunda bir çığlık atmak istiyor, sevdiği kadın adına,
bir şey yapmak istiyor. Belki onu yapamayacak,
belki yine aynı yaşamı sürdürecek, o rutinin içinde
kalmak durumunda ama o çığlık atmayı istemesi bile
çok sevimli kılıyor bu adamı. Orkestrayla toplumu
özdeşleştirme olayı bence oyunun en önemli özellik­
lerinden biri sanıyorum.
Patrick Süskind ülkemizde Koku adlı romanı
ile tanınmış bir yazar, bildiğimiz kadarıyla Kontra­
bas'tan başka oyun kitabı da yok. Peki, Kontrabas
daha önce hiç sahnelenmiş mi?
Hayır, daha önce oynandığına ilişkin hiçbir
bilgi yok elimizde, zaten P. Süskind'e ilişkin pek
fazla bilgi yok.
Yalnız Ayten Uncuoğlu'nun çevirisiyle çözdü­
ğümüz, bir dergideki yazısından, şöyle bir olay ya­
şandığını öğrendik. Önce
Kontrbas'ı basacak yayıne­
vi bulamamış fakat Koku
kabul
edildikten
sonra,
Kontrbas'ın da basılması ko­
şulu ile vermiş ve ikisi bir­
Yazan
: Patrick Süskind
likte çıkmış piyasaya. Başka
Çeviren
: Hale Kuntay
oyunu şu anda yok sanıyo­
Yön. ve Oy : Metin Belgin
rum.
Yönet. Yard : Zafer Algöz
Dekor
: Ethem Özbora
Yaşamına ilişkin öğre­
Kostüm
: Serpil Tezcan
nebildiğimiz, en önemli
Salon
: AKM-, Konser Salonu
nokta ise tam bir münzevi
olması. Zaten oyunda da
zaman zaman inzivaya çe­
kilmiş Süskind'i görüyoruz.
Kontrabas
26
Hiyerarşinin içinde bunalıma düşmüş ama yine
öyle koşullanmış bir adam ki, o hiyerarşinin içinden
sıyrılamayacağını da çok iyi biliyor, çünkü sonuçta
diyor ki, ben tutucu bir müzisyenim, yerimin ne ol­
duğunu bilirim.
Rejide özen gösterdiğiniz noktalar neydi?
Şimdi Süskind'in oyunu bir yalnızlık çığlığı,
bugüne kadar bu konuda birçok oyunda görsel an­
lamda, edebiyatta birçok yapıtta karşılaşıyoruz. Bu­
rada bana göre oyunun özelliği bu yalnız insanın bir
kontrbascı kimliğinde karşımıza çıkması. Bizden
sanki çok uzakmış gibi görünen ama sonuçta yine zaaflarıyla, coşkularıyla, korkularıyla bizden biri olan
bir insan. Ben bu ikilemden yola çıkıp, bu toplumdan
uzak insanın dünyasını çok gerçekçi bir anlamda
kurmak istedim. Süskind küçük bir odada geçiyor
hayatı, demişti; ben o odayı çok stilize bir biçimde,
bir eşkenar üçgen esprisinde düşündüm. Ayrıca bu
adam odasını ses geçirmez malzemeyle, bir yalıtım
malzemesi ile kaplatmış. Yani içerideki ses dışarı
geçmiyor ve dışarıdaki sesi duymak istemiyor. Böyle
tam içine kapanık bir koza esprisi de var. Ben onu
bir geçirgenlik olarak düşündüm ve geçirgen bir
bezle kaplı dekorun üzeri. Böylece bir ışıkla dış
dünya ve iç dünya esprisini yaratmaya ve yakalama­
ya çalıştım. •
pe
cy
a
Berlin'deki Türk Tiyatrosu: TİYATROM
Goldoni'nin oyununa giren
SATI ve
SATILMIŞ
B
Yazan
Uyr. Yön.
Dekor
Kost. Mak.
Işık
Sahne Tas.
Realiz.
Müzik
Dans
Teknik
Yön. Yard.
Oynayanlar
: C. Goldoni
: Ralf Milde
: Tayfun Çebi
: S. Braun
: Ö. Baykul
: R. Milde
: S. Hofmann
: M. Torsten
: Be Van Vark
: C. Sorgeç
: K. Spura
: Yekta Arman, İclal Beceren, Levent
Beceren, Atilla Cansever, Barış Eren,
Tayfun Kalender, Nizamettin
Namidar, Melda Özer, Şevki
Tüfekçi, İdil Üner
nı yayımlıyoruz.
C. Goldoni'nin Türkçe'ye "İki Efendinin
Uşağı" adıyla çevrilen oyunu Alman yönetmen
Ralf Milde, Venedik'ten, Berlin'e uyarlamış, za­
manı da günümüze taşımış.
Goldoni'nin oyun metnindeki happy
end'den hoşlanıyorsanız, Tiyatrom sizi hayal kı­
rıklığına uğratıyor, çünkü bu oyunun sonunda
öyle bir mutlu son yok.
Sahne tasarımı oldukça ilginç ve oyunun
yorumuna başarıyla hizmet eden bir düşüncenin
ürünü... Birleşmeden sonra ve özellikle başkent
oluşu, Berlin'in yeniden imarına yol açmış. Bunu
sokakta adım başı görmeniz mümkün. Her taraf
tahta iskeleler, kazılmış çukurlar, bariyerlerle
dolu. Bu atmosfer kuşkusuz salona girdiğiniz
andan başlayarak zengin bir görselliğe sokuyor
sizi ve tekrar sokağa çıkarıveriyor izleyiciyi,
günlük yaşama...
cy
a
erlin'de 1984' ten bu yana, tam yedi yıl­
dır aralıksız kendi salonlarında perde­
lerini açan Berlin'deki profesyonel bir
tiyatroyu konuk ettik sayfalarımıza; TİYATROM'u. Çok amaçla (çerçeve, meydan vs.)
kullanılabilen sahnelerinde bugüne değin yerli,
yabancı birçok oyun sahneleyen Tiyatrom, Türki­
ye'den Rutkay Aziz, Çetin İpekkaya, Prof. Dr.
Nurhan Karadağ ve Kerim Afşar gibi değerli ti­
yatro adamlarımızla birlikte çalışmış, perdelerini
başarıyla bugünlere değin açabilmiş.
Her gün 145 tiyatronun perdelerini açtığı
bir şehirde sürekli yükselen bir performans ve se­
yirci sayısı ile 7 başarılı yılı geride bırakmak,
kolay olmasa gerek. Kurulduğu günden beri Ber­
lin Kültür Senatörlüğü'nden aldığı maddi destekle
yaşamını sürdüren Tiyatrom, ileride onları daha
olanaklı kılacak olan "ödenekli tiyatro" olma,
yani kurumsallaşma çabası içinde.
Berlin'de devletin tiyatrolara yardımındaki
en büyük ölçü, tiyatroların projeleri ve ulaştığı
seyirci sayısı ve aldığı eleştiriler; bu yüzden Ti­
yatrom, aralarında Schiller Theater, Schaubühne,
Berliner Ensemble, Deutshes Theater, Volksbühne, Berliner Kammerrspiele gibi dünyaca ünlü
birçok tiyatronun arasında hiç de kolay olmayan
bir uğraşı içerisinde doğdu, gelişerek yaşamını
sürdürüyor. Nice 7 yıllara Tiyatrom diyor ve Ber­
lin'de oynamakta olan C. Goldoni'den uyarlama
"BİR TÜRK VE İKİ EFENDİ" adlı yeni oyunu ta­
nıtan, Berlin temsilcimiz Levent Becerenin yazısı-
pe
Levent
BECEREN
Türkler:
Bir Uşak (Türk) ve
İki Efendi
Kostüm ve makyajda Almanları oynayan
oyuncuların hepsi hemen hemen bütününde
beyaz rengin hakim olduğu kostümler
içerisinde, aksesuarlarda (kravat, bel ku­
şağı vs.) bir simge olarak Alman bayrağı­
nın renkleri kullanılmış. Oyundaki diğer
roller, İtalyan pizzacı, yardımcısı, Türk
hizmetçi ve uşak bu uygulamanın dışında
tutulmuş; tekdüze bir yaşamın alternatif
kişileri ve kültürleri olarak... Makyaj da
yine kostüm gibi, hem görsel olarak bir
simge, hem de oyunun yorumuna bağlı
bir anlayışla Almanlarda gri bir maske
ile verilmiş; diğer rollerde oyuncular
kendi ten renklerine uygun bir sahne
makyajı ile çıkıyorlar seyirci karşısına.
Almanların o soluk gri yüzlerle karşınıza
çıkmaları, birden yaşamı, dışarıyı anımsatıveriyor insana, beraberinde bir tebes­
sümle.
Müzik, oyun başında, oyunun içinde
bir tek yerde ve sonunda bir motif olarak
kullanılmış, Berlin'deki çok kültürlü ya-
samın bir simgesi gibi sanki...
Goldoni'nin oyunundaki tipler çok değiştiril­
miş. Örneğin sempatik ve sevimli baba, R.
Milde'nin elinde para düşkünü bir Alman; babası­
nın sözünden çıkmayan aptal aşık Silvio, oyunda
neo nazilerin simgesi dazlak kafalı, postallı bir
serseri olmuş. Silvio tipinden bir tek şey kalmış
geriye, aptallığı... Brighella, Goldoni'nin otelcisi,
Tiyatrom'da İtalyan kalan iki kişiden biri, diğeri
Goldoni'nin aşçısı, Berlin'de bir pizzacı. Arthur,
meraklı Almanları değil, parayı seviyor; bu kur­
naz Akdenizli, pizzaya talep neredeyse orada tez­
gah açıyor.
İKİ TÜRK HİZMETÇİ
TİYATROM'daki oyunda Türk olarak de­
ğiştirilen iki hizmetçiden söz edeyim. Goldo­
ni'nin kadın hizmetkar tipi Smereldina, onun
oyunlarında uçarı, sevimli, çoğu zaman gözalıcı
derecede güzel olarak gösterilmişken, Tiyat­
rom'da ise; Muş'tan gelen Alman bir ailenin ev iş­
lerini gören bir Türk kızı olarak çıkıyor karşınıza.
Adı da Satı.
a
Goldoni'deki uşak sevimli bir hırsız, dilenci,
hem budala, hem kurnaz. Aldattığı gibi başkaları
tarafından da aldatılabilen bir kişi.
pe
cy
Tiyatrom'da Konya'dan kalkıp para kazan­
mak için Almanya'ya gelen herhangi bir Türk
oluveriyor o ünlü uşak. Adı da Satılmış.
İsmi mi, yoksa hakikaten satılmış mı, ya da
kiraya mı verilmiş bir süre için düşündürüyor in­
sanı.
Tiyatrom'daki oyunun sonunda, Goldoni'de
olmayan bir sahnede, hizmetçi kız Satı, yaşamla
sahnedeki oyunun arasındaki incecik camın buğu­
sunu siliveriyor bir anlığına. Onları öylece bıra­
kıp, mutlu ve gülerek gidiveren Almanların ardın­
da, Satılmış'ın:
- Ama bu oyun böyle bitmeyecekti, bizi bı­
rakıp gidemezler, hani biz de mutlu olacaktık...
serzenişlerine yanıtçasına, Satı:
- Sen kaç yıldır Almanya'dasın? diye soruyo
Satılmış'a.
Satılmış'ın yanıtı:
- Otuz.
Yine soruyor Satı:
- Peki daha öğrenemedin mi?
Satılmış yanıtlıyor:
- Neyi?
Sonra kafası düşüveriyor öne, uzaktan
gelen, Almanların attığı kahkahaların gürültüsü
içinde, son bir çaba seyirciye bakıyor, onlar da
aynı; onlar da sanki Satılmış'a soruyorlar:
- Neyi, Satılmış neyi?
Ve ışıklar kapanıyor, ardından alkış.. alkış..
alkış..
Şu sıralar oyun, Berlin'de Goldoni'nin oriji­
nal metniyle, Deutsches Theater'de da oynanı­
yor ve Tiyatrom'un başarısı artan izleyicisi ile
kendini kanıtlıyor. •
29
Bir çocuk tiyatrosu
Masal Gerçek
Tiyatrosu
ocukların kişilik oluşumlarında iyiniyet,
insan sevgisi, hayvan sevgisi, dostluk, da­
yanışma duygusu, barışseverlik, çevre so­
rumluluğu ve adalet duygusu gibi pozitif
ana çizgilerin gelişmesine katkıda bulun­
mak, başlıca amaçlarımızdandır."
1986 yılında kurulan Masal Gerçek Tiyatrosu,
amaçlarını birkaç başlık altında toplamış; Sanatsal
amaçlar, Pedagojik amaçlar ve Kültürel amaçlar.
Yukarıda okuduğunuz satırlar, tiyatronun kurucula­
rından Reha Bilgen'e ait. Reha Bilgen, geleceğin
yetişkin tiyatrosever kitlesinin oluşumuna katkıda
bulunmanın yanısıra, çocuklarda çevreleri ve kendi­
leri hakkında sanatsal ve estetik bir kavrayış oluş­
masına katkıda bulunmayı da tiyatronun amaçları
arasında sıralıyor.
Ç
anlatımı sağlayabilmek amacıyla sinematografik tek­
niklerden de yararlanıyoruz. Işık ve renk ise oyunu
izlerken, yaşam deneyimini bizlerle paylaşan çocuk­
ların hayal gücünü uyarmak ve zenginleştirmek için
kullanılır. Kara tiyatro öğeleri ve ışıklandırma tek­
niklerinin yaygın ve yoğun kullanılması yoluyla, se­
yircimizi bir masal ve fantazi dünyasına taşımayı
amaçlıyoruz.
Türkçenin zengin kaynaklarından yararlanmak
için elimizden geleni yapmakla birlikte, sözel olma­
yan iletişim kanallarını da aynı yoğunlukta kullan­
mayı hedefliyoruz. Bu yolla teatral kültürün oluşu­
muna katkıda bulunmayı amaçlıyoruz.
Çocuk Tiyatrosu'nun sorunları ise, Reha Bil­
genin özellikle üzerinde durmak istediği bir konu.
Çocuk Tiyatrosu, gerçekten çok güzel; duygu­
su çok güzel, ondan aldığınız keyif çok iyi, seyirciy­
le, çocuklarla kurduğunuz kontakt çok iyi, fakat
bütün bunlara rağmen, hâlâ Türkiye'de Çocuk Tiyat­
rosu'nun önemi yeterince anlaşılmış değil. Özellikle
turnelerde bunu çok net olarak görebiliyorsunuz.
Asla bir tiyatro olarak kabul edilmiyorsunuz, daha
çok organize eden kurum ve kuruluşlar için bir para
kazanma aracı olarak kabul ediliyorsunuz. Bunun
sorumlusunu aradığımızda karşımıza "korsan tiyat­
rolar" tabir edebileceğimiz, belli bir düzeyi tuttura­
mamış topluluklar çıkıyor. Dekoruna, kostümüne
önem vermeyen, kadrosuna oldukça küçük rakamlar
ödeyen, sonuç olarak pek de düzeyli olmayan oyun­
lar sergileyen topluluklar bunlar. Bu insanlar az pa­
ralar karşılığı kötü oyunlar sahnelediği için, hem bir
Çocuk Tiyatrosu olarak kabul görmeniz zor oluyor,
hem de emeğinizin karşılığı olarak komik rakamlar
teklif ediliyor.
cy
a
Betül
BATURALP
pe
Masal Gerçek Tiyatrosu'nun yaş grubu olarak
belirlediği hedef kitle üç ile on yaş arası çocuklar.
Bu hedef kitlenin özelliklerine uygun mesaj iletimi,
Tiyatro'nun önem verdiği konulardan.
3-10 yaş arası çocuklar, psiko-dinamik yapı­
lanmalarının doğası gereği, kısa sürelerle yoğunlaşabilen bir kavrama sürecine sahiptirler. Bundan
ötürü, bu gruba yönelen mesajların bu özelliği gözönüne alınması, kısa ve yoğun olması gerekir.
Bütün oyunlarımızda sözel, müzikal, eylemsel
ve çevresel unsurlar, mesaj gözeterek tasarlanır.
Müzik, dans, kostüm, sahne dekorları, ışıkrenk, ışık-gölge oyunları da Tiyatro'nun sergilediği
oyunlarda önemli bir yer tutuyor.
Dilimiz, tiyatro dilidir. Dolayısıyla araçlarımız
dinamik sahne dekorları ve etkileyici butaforlar gibi
teatral araçların yanısıra, ışıklandırma teknikleri, ses
ve playback ekipmanı ve kuklalar, kostümlerdir.
Kuklalar, oyunlarımızda olumlu ve olumsuz
yüklemeler yapılan ve oyunun yapısal oluşumunu
üzerine oturttuğumuz ana çekici objelerdir.
Işık ve ses efektlerini kullanarak sembolik me­
kanlar oluşturuyoruz. Oyunlarımızda akışkan bir
Maalesef basının da Çocuk
Tiyatrosuna yaklaşımı yeterli
değil. Çok az sayıda sanat
eleştirmeni çocuk oyunlarını
izleyip, basına yansıtıyor.
30
Maalesef basının da Çocuk Tiyatrosuna yakla­
şımı yeterli değil. Çok az sayıda sanat eleştirmeni
çocuk oyunlarını izleyip, basına yansıtıyor.
Salonsuzluk problemi Çocuk Tiyatrolarında
çok daha fazla. Sinemaların ölü saatlerinde, ona rağ­
men, çok yüksek kiralar ödeyerek oynuyoruz. Prova­
larımız gecenin çok geç saatlerinde mümkün olabili­
yor, dekor hazırlıklarını keza sabahın erken
saatlerinde tamamlayabiliyoruz. Bütün bu özverile­
rin karşılığını neredeyse sadece minik yavruların
kahkahaları, alkışları...
Şubat ayının ilk yarısında haftasonları Baha­
riye, Yıldız Sineması'nda Reha Bilgen'in yazıp yö­
nettiği MAVİ DOSTLUK adlı oyunu sergileyen
Masal Gerçek Tiyatrosu, haftanın üç günü de turne­
ye çıkıyor. •
pe
cy
a
cy
a
pe

Benzer belgeler

izlenim - Tiyatro Dergisi

izlenim - Tiyatro Dergisi Odabaşı Tel: 1225 12 Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: 49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051220 Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 149 87 37 Baskı: MÜ-KA Matbaası 511 25 99...

Detaylı