İndir - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Transkript

İndir - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Numune Sağlık
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yayınıdır
TEMMUZ 2010
Güneş
ve Alerji
Prof. Dr. Nihat TOSUN:
‘Bir ayağımız bölgemizde,
diğeriyle dünyayı dolaşıyoruz’
Topikal Hemostatik Ajanlar ve
ANKAFERD
Güneş ve
Psikiyatri
Alisklamp ile
Cerrahi Sünnet
Besin
Allerjileri
Ü CR E T S İZ Dİ R
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
www.numunegazetesi.com
Y IL :1 SAY I:4 N İSAN 2010
3
ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
7
TARAFINDAN
YAYINLANMAKTA OLAN N u m u n e G a ze t e s i
SAĞLIK ALANINDA HALKI DOĞRUDAN BİLGİLENDİRMEYİ HEDEFLEMEKTE
VE HASTANEMİZ İÇERİSİNDEKİ 10 FARKLI NOKTAYA YERLEŞTİRİLEN
10
GAZETE BANKOLARINDAN
HALKA ÜCRETSİZ OLARAK ULAŞTIRILMAKTADIR.
REKLAMLAR İÇİN LÜTFEN İRTİBATA GEÇİNİZ.
Tel:
436 44 00
0312
[email protected]
12
ARA
FELÇLİİ HASTAL
MÜJDE
5
ZENGİN:
NURULLAH
DÜNYADA
“HEDEFİMİZ,
TEDAVİLERİ
BİLİNEN EN İYİ
SUNMAKTIR”.
HASTALARIMIZA
tıkanarak
Beyin damarı
isimli hasta 1
geçiren Ayşe Uysal
sonrasında Ankara
saat 45 dakika
ve Araştırma HasNumune Eğitim
. Seri bir şekilde
tanesine ulaştırıldı
müdahale ile hasta
gerçekleştirilen
23 dakika
hastaneye ulaştıktan
ve felç
başlandı
ye
sonra müdahale
ortadan kaldırıldı.
7
kayBel ağrısı iş gücü
veya
bına ve geçici
el kakalıcı fonksiyon
olduğu
yıplara nede
ve gelişiçin gelişmiş
ın
mekte olan toplumlar
soruntemel sağlık
gelir.
başında
larının
SAVAŞININ
KURTULUŞ
İ
MERKEZ ASKER
ANKARA
HASTANESİ;
NESİ...
NUMUNE HASTA
8
E EĞİTİM
HASTANEMİZD
UZ
ALAN GAGAV
DOKTORLARA
I VERİLDİ
SERTİFİKALAR
sayfa 2
........................
ORGAN BAĞIŞI
Tıp
4
Zengin: En Modern
R ........ sayfa
yoruz
AĞIZDA BAŞLA
Tedavisini Uygulu
i Doç. Dr. SAĞLIK
6
Hastane başhekim
NA ............. sayfa
felçli hastaların
Nurullah Zengin, en modern tıp HAYDİ KAN BAĞIŞI
9
tedavisinde gelinen içine girerek
E 1. ........ sayfa
‘damar
TÜRKİY
olan
tedavisi
trombolitik) HASTANEMİZ
Kliniği halk
pıhtı eritme (damariçi e yeterliHastanemiz Nöroloji
10
olarak nitelenen
FAZLA sayfa
sını yapabilm
NDEN
uygulama
arasında ‘inme’
BİLİNE
tedavisi için umut liğine hastane olarak kavuştuk- KANSER
felçli hastaların
tıp uygulamalarını larını söyledi.
LAR sayfa 11
olacak modern
ÇOCUK
ne
VE
9’da
sayfa
yeterliliği
TELEVİZYON
bünyesinde uygulama
kavuştu.
......... sayfa 12
............
OBEZİTE OKULU
. sayfa 15
MA - DENGE
TAM GÜN
İŞİTME - KONUŞ
.... sayfa 16
NE OLURUM
KANUNU
NASIL MUAYE
sayfa 20
VATANDAŞA
RI .....................
HASTA HAKLA
NELER
GETİRECEK ?
13
6
SAĞLIK BAKANI
AKDAĞ:
PROF. DR. RECEP
ÖLÜMLERİ
“KANSERDEN
AĞIZ”
% 15 AZALTAC
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma
i
Hastanes
uluslar arası tıp
eğitiminde
öncü olmaya
devam ediyor.
7
ESİ’NİN
ALTINDAĞ BELEDİY
VE
HASTALARA
DAR GELİRLİ
K
RINA YÖNELİ
HASTA YAKINLA
VLERİ
ÜCRETSİZ KONUKE
38 il ve yakAralık 2009 itibariyle
nüfusa ulaşacak
laşık 23 milyon
yaygınlaşan aile
şekilde hızla
2010’dan
hekimliğine Temmuz
da
Ankara’mızda
itibaren
için eğitim dahil
esi
geçilebilm
çalışmalar il sağlık
gerekli olan ön
denetiminde hızla
müdürlüğünün
r.
devam etmektedi
geçilen yerlerde,
Uygulamaya
basamak sağlık
herkes birinci
faydalanabilmek
hizmetlerinden
, aile ortamını
ne kaydolmakHastanın geçmişini
için aile hekimleri
sürecini çok
il sağlık müdürve hastalığın gelişim
tadır. Kayıtlar,
olanağına sahip
rı bölge göz
yakından izleme
lüğünce oturdukla
avantaj
tanıda
larak yapılmakaile hekimi erken
önünde bulunduru
sahibidir.
tadır.
4’de
sayfa
Sağlık Bakanlı
11
IĞI KALİTE
SAĞLIK BAKANL
SİTELER SEMT
DENETİMİNDE,
DİYALİZ
POLİKLİNİĞİMİZ
PUAN ALDI
ÜNİTESİ TAM
Doç. Dr.
Nurull ah Zengin
ana amacı,
Bu kanunun
standartta,
halkımıza yüksek ve kolay
etkili, adil, kaliteli
sağlık hizmeti
erişilebilir bir
etmektir.
verebilmeyi temin
n.zengin@n
ı
Sağlık Bakan
Prof. Dr.
:
Recep Akdağ
ve
“Bıçak parası
eye
muayenehan
bir uğra devri
kapanıyor”
sayfa 3’de
umunegazetesi.com
Bilgi,
Sağlıkta Doğru
me
Doğru Bilgilen
insan olan
konusu doğrudan
unda
Sağlık hizmeti,
İhtiyaç duyulduğ
arzu edilir.
bir hizmet alanıdır.
ve kaliteli olması hizmetini
ulaşılabilmesi
sağlık
niteliklere sahip
insan
Arzulanan bu
planlama, yetişmiş
ve iyi bir
sunabilmek, doğru
teknik donanım
gücü, yeterli
mümkün olabilir. sayfa 9’da
organizasyonla
TINA
KIŞIN TAHRİBA
İ
KARŞI DERİMİZ
ALIYIZ
NASIL KORUM
5
ğı Müsteşarı Prof.
Dr. Nihat TOSUN:
uz ayında
“Ankara’da Temm
geçilecektir”
Aile Hekimliğine
e
Ankara Numun ı
ıld
Aç
a
ay
ny
Dü
3
BAKANI
MİLLİ EĞİTİM
U: “NUMUNE
NİMET ÇUBUKÇ
LI OLMUŞ”
GAZETESİ BAŞARI
pahalı ve zaman
Böylece hastayı
den kuralan tanısal girişimler
ülkemiz gibi
tarırken, özellikle
ülkelerde mükerkaynakları kısıtlı
önleyerek
rer tetkik ve tedavileri
vekaynakların en
sağlığa ayrılan
asını sağlar.
kullanılm
rimli şekilde
PROF. DR.
SAĞLIK BAKANI
: “SAĞLIĞINIZ
RECEP AKDAĞ
DOKUNUN”
İÇİN SUYA SABUNA
2
AMELİYATI ..........
........ 3
T GÜNÜ .............
SİGARAYI BOYKO
İ ... 4
HEKİMLİĞİ TAKVİM
İLLER İÇİN AİLE
...... 9
..........................
YAŞLILIKTA DÜŞME
10
..........................
NEDİR
HEKİM SEÇME
.................. 11
.............
SI
SAĞLIK TARAMA
12
.....................
.............
U
SAĞLIK ORDUS
SAĞLIK
BAKANLIĞI TV
NA
PROGRAMLARI
EL ATTI
a
an ve yarınlard
Bugün konuşul
sıralarında yer
gündemin ilk
ği
Aile Hekimli
alacak olan
a vatanuygulaması hakkınd
ettiği tüm
daşlarımızın merak
Bakanlığı
konuları Sağlık
Nihat
Dr.
Prof.
Sayın
Müsteşarı
k.
Tosun ile konuştu
sayfa 5’de
şehir
Ankara Büyük
İşleri Daire
Belediyesi Sağlık
Hatipoğlu:
Başkanı Fatih
ŞEKER HASTAL
.........
ARININ EĞİTİMİ
Üyeliğin Getirdiğ
BAYRAMI
14 MART TIP
COŞKUYLA
HASTANEMİZDE
KUTLANDI
k
“Ankarada günlü
35 ton tıbbi atık
”
sayfa 6’de
toplanmaktadır.
8
FORUMU
ULUSAL STD
YAPILDI
ANKARA’DA
Doç. Dr.
Nurull ah Zengin
9
Baþya zý
n.zengin@n
umunegazetesi.com
e
Hastanelerimizd
ları
Kalite Birimi Çalışma
akta olan
süredir uygulanm
az olan
Ülkemizde bir
rı, zaten kaçınılam
ecek bir
sağlık politikala
cak ve yönlendir
adıyla
değişimi hızlandıra
Dönüşüm”
anlayışla; “Sağlıkta
sunuluyor.
sayfa 9’da
BAKIM ... 2
NMALARINDA
YANIK YARALA
EĞİTİMİ ... 3
proje ve
YAPILM
ve
ENLERDE EVDE
fazla ülkenin
ları.
rin verile- ZEHİRL
Dünyada 100’den
personelinin tem- G Üye birlikleri Hastanele
................. 10
yüz binlerce sağlık ası Hastaneler
HASTALIĞI NEDİR
ulaşma.
re mesleki BEHÇET
sil edildiği Uluslarar Türkiye’den rine
(IHF)
11
Uluslararası hastanele yonluğu.
Federasyonu’na
....................
Nu- G
koordinas
hastane Ankara
VE UZUN YAŞA
gezi ve etkinlik
kabul edilen ilk
sağlık kurumları ÇOK GÜL
Araştırma Hastanesi G Diğer birliklerin
sı
mune Eğitim ve
2 YIL ....... 13
Fransa başta veya üye hastaneler ile uluslarara
İÇİN
iz,
NAKLİ
oldu. Hastanem
üyesi
EŞTEN ORGAN
Avrupa Birliği
sağlık ortaklığı.
olmak üzere
sayfa 9’da
............. 16
alarak IHF’ye
.............
desteğini
LER
ülkelerin
KRONİK HEPATİT
kabul edildi.
18
13
Z ............. 14
POLİKLİNİĞİMİ
KOLEJ SEMT
YENİLENDİ . 16
SALONUMUZ
KONFERANS
i Avantajlar
ELERİ
Eğitim
ği
İYON HEMŞİR
Ankara Numune
uluslar arası düzenlediin- ENFEKS
si
G IHF’nin
.... 4
aktivitelerine
ve Araştırma Hastaneler
ELİĞİ KURSU
bilimsel ve sosyal
ERAPİ HEMŞİR
Uluslararası Hastane kabul dirimli katılım.
i KEMOT
ile sağlık hizmetler
’den
.............. 6
G Diğer birlikler
ikiz
T ÇALIŞTAYI
Birliği’ne Türkiye oldu
ortak çalışma,
TÜRKİYE DİYABE
uygulamalarında
e imkânedilen ilk hastane
program düzenlem
ALI ..... 7
17
GENÇLER
ANKARA’DA
ARASINDA EROİN
ARTIYOR
KULLANIMI HIZLA
SGK Genel Sağlık
Müdürü
Sigortası Genel
Dr. Hasan Çağıl:
hasta
“Acile gelen her
edilmektedir”
şartsız kabul
de tüm tedavi
Bugün ülkemiz
an
acilin kapısınd
kuruluşlarının,
ödeyip
giren herkesi prim sızın,
ödemediğine bakmak
bile olup
hatta sigorta kaydı sızın
olmadığına bakmak
kabul etmek zorunda
olduğunu belirten
bunun
Dr. Hasan Çağıl,
ın
sosyal devlet anlayışın
u
bir gereği olduğun
belirtti.
sayfa 5’de
UYKU
BEBEKLERDE
SAĞLANIR
DÜZENİ NASIL
dağıtıldı.
10
Eğitim ve
Ankara Numune
i ile Türk
Araştırma Hastanes
tirdikleri ortak
Kızılay’ı gerçekleş
izde yeni
çalışma ile hastanem
annelere ‘sevgi
doğum yapan
gerçekleştibohçaları’ dağıtımı
SIFIR
BEDEN Mİ
SAĞLIKLI
BEDEN Mİ
N VE
HİPERTANSİYO
ERİ İÇİN
BESLENME ÖNERİL
10 ALTIN KURAL
rildi.
12
Baþya zý
n.zengin@n
Sağlık Hizmetlerinin
Maliyeti
w w w. a n h . g o v. t r
Projesi” ile
“Sevgi Bohçası
yetersiz ailelere
maddi durumu
a destek
doğum sonrasınd
doğan bebekolunacak. Yeni
in temel
lerin ve annelerin tarafınKızılayı
ihtiyaçları Türk
ak.
dan karşılanac
sayfa 11’de
14
ÖKSÜRÜK
DEYİP
GEÇMEYİN
ÜCRET SİZDİR
www.nu munega
e, Sağlık la...
Bilgiyl e, Güvenl
4
ızgaranın
Araştırmalar yanlış
VE
GENÇLERİ
r bulgu olarak sanki
Alerjik hastalıkla
ilya da sistemi
tek bir organı
gibi dursa da, aslında
gilendiriyormuş
tüm vücudu ilsistemik bir hastalık
ONKOLOJİ
AR
KANSERLİ HASTAL
DENGELİ
YETERLİ VE
TEHDİT
EDİYOR
A
MASA BAŞIND
LMALIDIR
NASIL OTURU
13
KONGRESİ ......
14
BESLENME .....
................ 15
IĞI VE STRES
KALP HASTAL
................... 16
LARI .............
GÖZ DAMLA
.............. 17
İSHAL .............
şikayetlerin; yer, BEBEKLERDE
Genel olarak alerjik yılboyu), çevre
el,
.................. 18
ÇEVİK
(mevsims
mevsim
aile DR. MUSTAFA AYDIN
ile ilişkisi, diğer
gilendirir.
RLAR
ARNAVUT DOKTO
HASTANEMİZDE
R
EĞİTİM ALDILA
sayfa 8’de
a
“EONS, 29 Avrup
0
ülkesinde 22.00
l
hemşireyi temsi
etmektedir.”
sayfa 5’de
Doç. Dr.
Nurull ah Zengin
GÜNÜ
HEMŞİRELER
HASTANEMİZDE
DI
COŞKUYLA KUTLAN
Araştırma Enstitüsü,
13
yana Nisan
yılından bu
Ülkemizde 1971
olarak kabul
Kanser Haftası
gün
ayının ilk haftası
le önemi her geçen
edilir. Çeşitli etkinlikler ele alınır ve toplum
sorunu
artan bu sağlık
amaçlanır.
ğın artırılması
düzeyinde farkındalı
sayfa 11’de
kümes hayvanı
13
madde olarak
Hastanemiz
Birimlerini Tanıya
lım
Klinik
Beslenme
Ünitesi
Eğitim ve Araştırma
Ankara Numune
Klinik Nutrisyon
tanesi’nde bulunan yolla beslenmesini
ile doğal
Ünitesi (KNÜ)
si sağhastaların beslenme
r,
sağlayamayan
verilecek karışımla
lanıyor. Hastalara
de, üst
ekibinin kontrolün
beslenme destek
Ünite,
a hazırlanıyor.
düzey steril ortamlard hastaneden çıktıksini
hastaların beslenme
de izliyor ve gerekli
tan sonra evlerinde
desteği veriyor.
Doç. Dr.
Nurull ah Zengin
Baþya zý
n.zengin@numunegazet
esi.com
Hemşirelerimiz
sağlık hizmeti
ve kaliteli bir
branşlaşmanın
Günümüzde modern
şartlarından biri, çalışmasının
vermenin temel
ekip
ve
oluşturulacak
paralelinde
hastaların tetkik e
Bu bağlamda
vermelerd
gerekliliğidir.
ında ve karar
tedavilerinin planlamas öncelikli iken, uygulama
daha
ının
hekimlerin rolü
in ve sağlık memurlar
aşamasında hemşireler
sayfa 11’de
rolü daha fazladır.
18
SIK GÖRÜLEN
MİDE
RAHATSIZLIĞI:
GASTRİT
2
proteinler, kanserojen ik amino asit
DOĞRU
n vazgeçeheterosikl
KISIRLIKLA İLGİLİ
Mangal keyfinde
........... 12
kabul edilen
kesinlikle yağsız
9 YANLIŞ .............
üretmektedir.
meyenlere ise
SANDIĞIMIZ
etle ateş
......... 14
et tercih etmeleri,
ve kömür tozları,
..........................
mesafe
Mangaldaki kömür üzerine sinerek HAVALE NEDİR
arasında 15 santimlik
damlayan
pişirilen besinlerin yol açan madde)
IĞINDAN
bırakılması, ateşe
. 16
BÖBREK HASTAL
karsinojen (kansere
dumanın
mide kanseri olmak
I ..........................
yağların çıkardığı
etki yaparken, başta ve kalın bağırsak KORUNMA YOLLAR
sinmemesi için
..... 19
etlerin üzerine
üzere yemek borusu
ızı
.
..............
koruman
olmaktadır
ile
A ..............
kanserlerine neden
alüminyum folyo
SUDOKU BULMAC
sayfa 10’da
KULLANIMI . 20
önermekteyiz.
TIBBİ
RİN
HasBİTKİSEL ÜRÜNLE
umunegazetesi.com
ı ve
Kanser Haftas
leri
Düşündürdük
IMIZ, ANNE SÜTÜ.
İLK YAŞAM KAYNAĞ
TRT 1’DE
Amerikan Kanser
ve 7 bin ayrı
HEMŞİRELERİ
mevsimi
................... 3
tarafından yayınlanan ı içeren rapora ANEAH
Yaz gelince piknik
KATILDILAR
çalışmanın sonuçların
ülkemizde
et is- GÜNBEGÜN’E
et, ister kırmızı
açılır, özellikle
göre, ister beyaz
mangal keyfinin
eti olsun, ızgarada SAĞLIKLI DİŞLERLE
pikniklerde ise
terse de balık
.............. 7
Ancak
potansiyel kanserojen.
GÜLÜCÜKLER
özel bir yeri vardır.
kızartılan etlerin
YAŞAM DOLU
yöntemiyle
saptandığı vurgulandı
etkisi olduğunun
araştırmalar, ızgara
IRKEN NELERE
kanserojen etken
kırmızı et, İLAÇ KULLAN
... 11
pişirilen etlerin
ortaya koyuyor. Yüksek ısıda kızartılan
YİZ ..........................
etindeki
madde ürettiğini
eti ya da balık
DİKKAT ETMELİ
Baþya zý
n.zengin@n
HAZİR AN 2010
YIL :1 SAYI:5
koyuyor
TEHLİKE
9
ve
göz, deri, solunum
Bu hastalıklar;
ve
gibi birçok sistem
sindirim sistemi
tedir.
organı etkilemek
faktörleri
in
alerjik şikayetler
üyelerinde benzer
özelgörülmesi gibi
(atopik bünye)
taşımaktadır.
likleri de önem
zetesi.c om
ortaya
kanserojen olduğunu
Yazla Gelen
FAST FOOD
ÇOCUKLARI
i Hemşireliği
Avrupa Onkoloj
Başkanı
Derneği (EONS)
Sultan KAV:
Yrd. Doç. Dr.
umunegazetesi.com
hizmetin ve her
sunulan her
Hiç şüphesiz
hizmetleri
vardır. Sağlık
icraatın bir maliyeti
Dahası, dünya
dışında değildir.
de bu kuralın
artışının pek
hizmeti maliyet
ülkelerin
genelinde sağlık
daha fazla olduğu,
çok hizmete göre
edilmektedir.
da aştığı kabul
gelişme hızları
sayfa 9’da
NİSAN 2010
YIL :1 SAYI:4
zetesi.c om
çiçeklerin açması,
Özellikle her yerde
dış
uçuşması gibi
yeni bir canlanma
havada polenlerin
Bahar geldi. Doğa
bünyeBu dönemde doğada etkenlere karşı hassas olan
dönemine girdi.
başlandı.
e beraberinde
çanları çalmaya
ortaya çıkan yenilenm beraberinde lerde alerji
ri de
bir dizi problemle
'değişik iş veya
2
Alerji, Yunanca
bir
getirdi.
' anlamına gelen
ARI ........................
reaksiyon
değişik
yen SİGARANIN ZARARL
olarak beklenme
kelime olup tıbbi
ları”nı an.............. 3
duyarlılık reaksiyon
AĞIZ KOKUSU
zde
“aşırı
aktadır. Yani, ÇOCUKLARDA
Hastanemi
latmak için kullanılm
... 4
vücudun reaksiyon
GÖRÜLEBİLİR
normal şartlarda
yeni annelere
bazı mad- DİYABET HER YAŞTA
beklemediğimiz
9
aları’ vermesini
vermesini tanımlar.
PANELİ .......
‘Sevgi Bohç
delere reaksiyon
HEMŞİRELERİ
7
ĞLU ..........................
DR. MÜNİF İSLAMO
Doç. Dr.
Nurull ah Zengin
www.nu munega
ANEAH
Akyurt Semt
Polikliniği
Kongresi’ne
katıldılar.
‘Yılın En Başarılı
Başhekimi’ seçildi.
Bahar geldi,
alerjiye dikkat
3
4
FITIĞI
LAZERLE BEL
ÜCRET SİZDİR
e, Sağlık la...
Bilgiyl e, Güvenl
e, Sağlık la...
Bilgiyl e, Güvenl
İ
AİL E HE KİM LİĞ
EK
NE LE R GE TİR EC
Baþya zý
Millet Meclisi
Türkiye Büyük
da kabul edilen
Genel Kurulu’n
Gün Kanunu
ve kısaca Tam
uygulamanın
olarak bilinen
getirdiğine
halkımıza neler
birlikte bakalım…
MART 2010
YIL :1 SAYI:3
ŞUBAT 2010
YIL :1 SAYI:2
e, Sağlık la...
Bilgiyl e, Güvenl
Müdahele
23. Dakikada
Kalktı
ve Felç Ordadan
felç
HASTALIĞI:
ÇAĞIMIZIN
BEL AĞRISI
ÜCRET SİZDİR
ÜCRET SİZDİR
ÜCRET SİZDİR
14
OCAK 2010
YIL :1 SAYI:1
Semt
i
Polikliniklerimiz
Tanıyalım:
Hastanemiz
KBB Doktorları
1. Ulusal Otoloji
- Otonöroloji
Doç. Dr. Nurullah
ER
Zengin, KAMU-D
tarafından
e, Sağlık la...
Bilgiyl e, Güvenl
17
11
3
Hastanemiz
Başhekimi
sayfa 5’de
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
KÜNYE www.numunesaglik.com
Numune Sağlık
MAYIS 2010
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yayınıdır
Numune Sağlık Dergisi Yıl: 01 Sayı: 02 Temmuz 2010
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Adına
Bilimsel Danışma Kurulu
Yayın Kurulu Başkanı
Doç. Dr. Nurullah ZENGİN
(Başhekim)
Genel Yayın Yönetmeni
Doç. Dr. Serdar GÜLER
Haber Koordinatörü
Uzm. Ecz. Aslıhan BEYAN
Yayın Kurulu
Doç. Dr. Hürrem BODUR
Doç. Dr. Celil GÖÇER
Doç. Dr. Erol GÖKA
Doç. Dr. Özlem Evren KEMER
Dr. Abdulkadir ÖZBEK
Dr. Adem ÖZKARA
Dr. Ali EDİZER
Dr. Ecz. A. Alper ŞAHİN
Harun ÇELİK
İmtiyaz Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Aysun Yayıncılık Matbaacılık Reklam
İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. adına
Aysun PALALI
Genel Yayın Koordinatörü
Cumali KÖKTAŞ
Hukuk Danışmanı
Av. Çiğdem ALTINIŞIK
Yönetim Merkezi
Mahatma Gandi Caddesi No: 105/3
GOP - Çankaya - ANKARA
Tel: 0312 436 44 00
Fax: 0312 447 54 59
[email protected]
www.numunesaglik.com
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
1.ABAYLI Ekrem
2.AK Fikri
3.ALLI Nuran
4.ALTIPARMAK Emin
5.ATAN Ali
6.AVŞAR Fatih
7.AYDOĞDU Sinan
8.BALABAN Neriman
9.BELEN Ahmet Deniz
10.BİÇİMOĞLU Ali
11.BODUR (ÇOLAKOĞLU) Hatice
12.CENGİZ Ömer
13.ÇAKIR Bekir
14.COŞKUN Faruk
15.ÇETİNKAYA Mesut
16.DEDE Doğan
17.DERE Hacı Hüseyin
18.DİKMEN Bayazit
19.DİLBAZ Nesrin
20.DOKUZOĞUZ (KUT) Başak
21.ERDOĞAN Bülent
22.ERYILMAZ Adil
23.ESKİOĞLU Erdal
24.GÖĞÜŞ Nermin
25.GÖKA Erol
26.GÜÇTEKİN Ali
27.GÜL Ülker
28.GÜLER Serdar
29.GÜNEL Uğur
30.GÜVENER Engin
31.HASIRİPİ Hikmet
32.HENGİRMEN Süleyman
33.KAMA Nuri Aydın
34.KARAASLAN Yaşar
35.KARADEMİR Mehmet Alp
36.KOCA Yüksel
37.KOÇ Mahmut
38.KOPARAL Salih Suha
39.KULAÇOĞLU Sezer
40.KURAL Gülcan
41.MEMİŞ Ali
42.ODABAŞ Ali Rıza
43.ÖZBAKIR Şenay
44.ÖZDEM Cafer
45.ÖZET Gülsüm Gülistan
46.ÖZKARA Adem
47.ÖZMEN Mehmet Mahir
48.PEKSOY İrfan
49.SAKINCI Ünal
50.SARAÇOĞLU Ömer Ferit
51.SEÇKİN (ERARSLAN) Selda
52.TABAK Abdullah Yalçın
53.TÜMÖZ Mehmet Ali
54.TÜMÖZ Mübeccel
55.UÇANER Ahmet
56.UĞURLU Mehmet
57.ULUSOY Feridun Vasfi
58.ÜNAL Adnan
59.YILDIRIMKAYA Mustafa Metin
60.YÜKSEL Enis
Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Tel: 0312 508 40 00
www.anh.gov.tr
Numune Sağlık Dergisi Basın Meslek
ilkelerine uymaya söz vermiştir. Ücretsizdir.
Yayınlanan yazıların sorumluluğu
yazarlarına, reklamların sorumluluğu ise
reklam verene aittir. Yayınlanan makale ve
haberler kaynak belirtilmek suretiyle alıntı
yapılabilir.
(İsimler soyadlara göre
alfabetik olarak sıralanmıştır.)
Tasarım
AVEC reklam organizasyon
www.avecreklam.com
Baskı: MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri Uzayçağı Cd. 355
Sk. No:2 Ostim /ANKARA Tel: 03123545457 09.07.2010
02
DOÇ. DR. NURULLAH ZENGİN BAŞYAZI
Sağlıkta Global Bütçe
Sağlık hizmetleri sunumunda hizmeti alan ile
sunan taraflar arasında ‘bilgi farkı’ pek çok
hizmet alanına göre daha fazladır. Bu gerçek,
karar aşamalarında hizmeti sunan tarafın
belirleyiciliğini artırdığı gibi yine hizmeti
sunan tarafın tercihleri ile maliyetlerinin
önemli ölçüde değişmesine neden olmaktadır.
Tanı ve tedavide yaklaşımların standardize
edilmesi çalışmalarına rağmen, aynı
hastalığın bedeli değişik hekim veya sağlık
kurumlarında çok farklı olabilmektedir. Olaya
maliyetlerin kontrol altında tutulabilmesi
açısından bakıldığında, hasta bazında yapılan
tetkiklerin gerekliliğinin sorgulanması
izlenebilecek yöntemlerden biri olarak
gözükmektedir. Ancak bu yöntemin pratikte
uygulanabilmesinin pek çok zorluğu vardır.
Hasta özellikleri yeterince bilinmeden hekim
tercihlerini sorgulama, bu sakıncalardan
sadece biridir.
Bir diğer yaklaşım ilgili hasta grubunun tanı
ve tedavi maliyetinin ortalamasının baştan
hesap edilerek bu değerin esas alınmasıdır.
Ülkemizde bu yaklaşım ilk kez 2007 yılında
‘paket fiyat uygulaması’ tanımlaması ile
gündemimize girdi ve aradan geçen süre
içinde gittikçe artan bir şekilde uygulama
alanı buldu.
Paket fiyat uygulamasının pratikte neleri
değiştirdiği; avantajları ve dezavantajları
şüphesiz geniş bir değerlendirme ve tartışma
konusudur. Bugün geldiğimiz noktada, hasta
bazlı sabit fiyat uygulamasının ötesinde,
kurum bütçelerinin aynı mantık içinde
ele alındığını ve uygulamaya geçildiğini
görüyoruz. İlk kez 2009 yılında Sağlık
Bakanlığı’na bağlı bine yakın hastanenin
vereceği hizmetin bedeli ‘global bütçe’ olarak
da tanımlanan benzer yaklaşımla baştan
belirlendi ve uygulandı.
03
2010 yılında ise Sağlık Bakanlığı
hastanelerinde yeniden belirlenen rakamlarla
uygulamaya devam edilmesi yanında, sağlık
hizmetleri ile ilgili diğer alanlarda da ‘global
bütçe’ uygulamasına geçilmesi kararı verildi.
İlaç sektörü ile yapılan görüşmelerle 2010
yılı ilaç bedeli için benzer şekilde ‘global
bütçe’ uygulaması anlaşmasına varıldı.
Bu yaklaşımların hizmeti sunan tarafı
maliyetler konusunda değerlendirme
yapılmaya ve insiyatif almaya zorladığı bir
gerçektir. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun
2009 yılı Sağlık Bakanlığı hastaneleri
uygulamaları sonrası bu yaklaşımı genişletme
arzusunda olduğu anlaşılmaktadır.
Eğer 2009 yılı uygulamaları başarılı kabul
ediliyorsa, bu noktada başta Strateji
Geliştirme Başkanlığı olmak üzere Sağlık
Bakanlığı birimlerinin katkısı göz ardı
edilmemelidir. Oluşturulan bilgi ağı ile
yüzlerce hastanenin izlenmesi,
değerlendirilmesi; stok kontrolünden satın
alma işlemlerine, hizmet alımlarından bütçe
rakamlarına kadar hastane yöneticilerinin
yönlendirilmesi ve gerektiğinde müdahale
edilmesi Sağlık Bakanlığı hastanelerinin
işletme olarak daha dinamik bir yapıya
kavuşmasını sağlamıştır.
Sağlık hizmeti sunumlarında pek çok şeyin
baş döndürücü bir şekilde değiştiği bir
gerçektir. Bu durum bir dizi eleştiri ve
yakınmalara haklılık payı oluşturabilir.
Ancak sağlık yöneticilerine düşen, en azından
önemli bir bölümü önlenemez bir gerçek olan
bu değişim sürecinin doğru algılanması ve
sürece katkı vererek olumlu önerilerin
geliştirilmesi olmalıdır.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
İÇİNDEKİLER
KÜNYE ........................................................ 02
BAŞYAZI ..................................................... 03
EDİTÖRDEN ................................................ 07
PROF. DR. NİHAT TOSUN İLE RÖPORTAJ .. 09
PROF. DR. M. İ. SAFA KAPICIOĞLU
İLE RÖPORTAJ ........................................... 12
09
SERACETTİN ÇOM İLE RÖPORTAJ ........... 16
GÜNEŞ ÇARPMASI ................................... 19
TOPİKAL HEMOSTATİK AJANLAR
VE ANKAFERD .......................................... 20
16
16
SAĞLIKTA KALİTE İNKİŞAFI ................... 26
GÜNEŞ GÖZLÜKLERİ ................................ 28
GÜNEŞ VE GEBELİK ................................ 30
AKUT GASTROENTERİTLER ...................... 32
GÜNEŞ VE PSİKİYATRİ ............................. 35
30
İMMUN SİSTEM
35
VE PSİKİYATRİ .......................................... 36
VİTİLİGO NEDİR? ...................................... 38
CERRAHİ SÜNNET .................................... 42
GÖZ ALERJİSİ ........................................... 46
ALERJİK RİNİT ......................................... 50
42
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
46
04
BESİN ALLERJİLERİ ................................. 54
İLAÇ ALERJİSİ ........................................... 56
ÇOCUKLARDA ÖKSÜRÜK ........................... 57
ATOPİK DERMATİT ..................................... 58
ANAFİLAKSİ ............................................... 59
56
57
HEMŞİRELİK ETİĞİ ................................... 61
NÖROPATİK AĞRI ....................................... 64
HEKİM TİPLERİMİZ
VE SAĞLIK SİSTEMİMİZ ........................... 66
ANKARA AMATEM ..................................... 70
OP. DR. MEHMET ÖNEN İLE RÖPORTAJ .... 74
61
72
ANEAH KLİNİK NÜTRİSYON ÜNİTESİ ...... 72
GASTROİNTESTİNAL ENDOSKOPİ
HEMŞİRELERİ KİMDİR? ........................... 78
OSMAN GÜZELGÖZ İLE RÖPORTAJ ......... 80
HASTANEMİZ BAŞECZACISI EAHP’DA
ÜLKEMİZİ TEMSİL ETTİ ........................... 86
HASTANEMİZDE TİYATRO GÖSTERİMİ ... 88
80
88
HASTANEMİZDE YAĞLI BOYA
RESİM SERGİSİ AÇILDI ........................... 91
TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ
NASIL OLMALIDIR? ................................. 94
HASTANEMİZ KREŞ VE ANAOKULU’NDA
91
DİPLOMA ŞENLİĞİ ................................. 96
05
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
DOÇ. DR. SERDAR GÜLER EDİTÖRDEN
Yeni bir sayıya başlarken...
Hastanemizin yeni yüzü olan dergimizin
ikinci sayısını ilk sayımızın aldığı geri
bildirimler sayesinde büyük bir şevkle
hazırladık. Hem üniversite hem de devlet
hastanelerimizden ilk sayımızla ilgili çok
olumlu eleştiriler aldık. Bakanlığımız
bürokratlarının övgüleri de bizi gayrete
getirdi. Bu gayreti değerli yazılarını adığımız
tüm arkadaşlarımızda gözlemledik.
Yazılarımızı ele aldığımız konuyu en iyi
bilenlerin hazırlamasının başarımızda çok
önemli bir faktör olduğunun farkında olarak,
yeni sayımızda da aynı özeni göstermeye
çalıştık.
Sağlık sistemimizde 2003’den beri ciddi
değişimler olmaktadır. Ancak Bakanlığımız
ülkemiz yanısıra yurtışındaki sağlık
hizmetleri konusunda da atılımlar
yapmaktadır. Az bilinen ama merak edilen
bu hizmetleri en iyi bilenlerden olan Sayın
Müsteşarımız Prof. Dr. Nihat Tosun bizlere
aktardı.
Bu sayımızda güneşe ve maalesef allerjiye
hoşgeldin diyoruz. Anakonumuzla ilgili farklı
branşlardan güneş çarpması, allerjik rinnit konjunktivit, güneş - allerji - cilt problemleri,
güneşin üzerimizde oluturduğu psikoloji gibi
birbirini tamamlayan değişik konulara
değiniyoruz. Hastanemizde güneş ve allerji
çalışmalarında yer alanlarla konumuzu
hazırlamaya çalıştık.
Ülkemizin gururu ilk Türk ilacı ANKAFERD
yazısının 1. bölümünü (yazının 2. bölümü
gelecek sayımızda yayınlanacaktır) konunun
sahibinden, değerli bilimadamı Prof. Dr.
İbrahim Haznedaroğlu’ndan okumak bambaşka bir zevk gerçekten.
07
Dr. Haznedaroğlu’nun Mayıs ayında
hastanemizde ‘klinik çalışmalar’ başlıklı
semineri de kimsenin ayrılmak istemediği bir
bilgi şölenine döndü. İleriki sayılarımızda
hastanemizde yapılan seminerleri de
dergimizde aktarmaya çalışacağız.
Bu sayımızda, alanında yetkin bir çok isimle
yaptığımız röportajlarımızı okuyabilirsiniz.
Bu röportajlarımızda Sağlık Bakanlığı Sağlık
Eğitimi Genel Müdürü Prof. Dr. M. İ. Safa
Kapıcıoğlu’nun az bilinen bir yönünü ortaya
çıkarmış olacağız. Binicilik sporuyla uğraşan
ve iki yıl Türkiye Binicilik Federasyonu
Yönetim Kurulu Üyeliği de yapan Prof. Dr.
Kapıcıoğlu, Hippoterapi; at yardımıyla tedavi
yöntemine ilişkin sorularımızı cevaplandırdı.
Hastanemizin de aktif olarak katıldığı
kalite kongresini geride bıraktık. Konunun
üstadlarından İl Sağlık Müdür yardımcımız
Dr. Halil Kara’nın yazısının da çok ilgi
çekeceğini düşünüyoruz.
Yaklaşık 40 hastane personelimizin yaptığı
150 eserin sergilendiği yağlı boya resim
sergisi ve hastanemiz de sahne alan ‘hijyenik
skeçler’ oyunu hakkında bilgileri de
sayfalarımız arasında bulabilirsiniz.
Bakanlığımızın projelerinden olan ve
hastanemiz ve Hacettepe Üniversitesi ortak
çalışması olan Türkiye Beslenme ve Sağlık
Araştırması’nın saha bölümü 7 Haziran
2010‘da tüm yurtta başladı. Çalışma
hakkında önümüzdeki sayıda yine konunun
sahiplerinden bilgiler aktaracağız.
Saygılarımla...
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
AYSUN PALALI
Sağlıkla Büyüyen Türkiye
Büyük devletlerin gelişmemiş ülkelere her
alanda katkı sağlamaları, birikim ve
deneyimleri paralelinde onlara yol gösterici
destekte bulunmaları asırlardır süregelen bir
durumdur.
Adı Selçuklu olan, adı Osmanlı olan ve adları
tarihe mal olmuş onlarca ismi ile ecdadımız
her alanda paylaşmayı bilen bir kültürü,
anlayışı bünyesinde barındırıyordu. Bizler
o yüzyıllarda bilgiyi kendimize saklamaz,
insanlığın ortak değeri olarak kabul eder
ve gereğini yapar idik.
Tarihin kendi karanlığı içerisinde gelişen
süreçler sonunda, son yüzyıl içerisinde
bizlerde bilgiye, bilime uzak bir toplum
olduk. Üretmeden tüketen, öğrenmeden
bildiğini sananlardan olduk.
Ve sonrasında bizlerde onlarca yıl
‘gelişememişlik yaftası’ ile yaşar olduk. Öyle
ki, onlarca ülke için sıradan sayılabilecek
bir bilgi bile bize çok uzaktı, başkalarının
himmeti ile (ve sadece onların onayladıkları
oranda) ancak onlara ulaşabiliyorduk.
Sağlık alanında yetişmiş bilim insanlarımız
dünyaca kabul görmeye, bilim dünyasında söz
sahibi, kürsü sahibi olmaya başlamışlardır.
Sağlık alanında etkin olan, gerek ülke
dışında gerekse ülke içinde bu vasıfta
yüzlerce insanımız vardır ve aynı değerde
yine binlercesi de yetişmektedir.
Sağlık alanında bireylerin merkezinde yer
aldığı bu başarıların paralelinde ülke olarak,
Sağlık Bakanlığı olarak da bölgemizde ve
hatta dünyanın birçok ülkesinde talep edilen
bir sağlık hizmeti sunar bir duruma geldik.
Bugün sadece Afganistan’da, 5’i yerleşik
ve 2’si gezici olmak üzere toplam 7 sağlık
merkezimiz bulunmaktadır.
Irak, Suriye, Sudan, Filistin, Yemen,
Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya,
Kosova, Moldova, Azerbaycan ve Gürcistan
gibi birçok ülkede Türkiye Cumhuriyeti
Sağlık Bakanlığı’na bağlı sağlık merkezleri
bulunmaktadır.
Özellikle konu sağlık olunca, bilim olunca
daha fazla yardıma muhtaç idik, biz bu
alanda çok fazla ‘geri bırakılmış’ idik. Ama
bu dünün gerçeği idi. Bugün dünden çok
farklı, inşallah yarın daha da farklı olacaktır.
Ülke olarak, tıpkı ecdadımız gibi düşünüyor,
sadece ‘insanlık’ erdemi dahilinde, ihtiyaç
duydukları alanlarda, onlara uluslar arası
antlaşmalar dahilinde sağlık hizmeti
götürüyoruz.
Bugünün gerçeğinde, bölgesinde ‘söz sahibi
olan’, inisiyatif kullanabilen, her alanda
birikimleri olan ve bu birikimlerini ihtiyacı
olanlarla paylaşmayı bilen bir Türkiye vardır.
Ve inanıyorum ki, ülke olarak sağlık alanında
sunduğumuz bu hizmet yarınlarda gerek
ülkemiz gerekse insanlık için büyük katkılar
sağlayacaktır.
09
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
RÖPORTAJ
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun,
Türkiye’nin yurt dışındaki sağlık hizmetlerini anlattı:
‘Bir ayağımız bölgemizde,
diğeriyle dünyayı dolaşıyoruz’
Numune Haber - Türkiye, lider ülke
vizyonuyla dışa açılıyor, komşu ülkelerle
yıllanmış anlaşmazlıkları çözme çabaları
gösteriyor, barışçı girişimlere öncülük
ediyor. Bu sayımızda konuğumuz
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı,
Prof. Dr. Nihat Tosun ile
Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt
dışındaki sağlık hizmetlerini
konuştuk.
çabalarının en önemli unsuru sağlık
Sayın Müsteşarım, yoğun
mesainiz arasında bize zaman
ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Biz Sağlık Bakanlığının yurt
sathındaki hizmetlerini
biliyoruz. Ayrıca
Türkiye’nin yurt dışında
da sağlık hizmetleri var,
bunları bize anlatabilir
misiniz?
hizmetleridir. Bu hizmetler acil, afet
durumlarında olduğu gibi, uzun yıllar
savaş, yoksulluk gibi sebeplerle gelişmesini
tamamlayamamış ülkelere sağlık hizmetini
bizzat sunmak, sağlık tesisi yapmak, sağlık
hizmeti sunacak insan gücünü yetiştirmek
gibi hizmetler olabiliyor. Sağlık hizmetleri
sosyo-eknomik gelişmişlikle doğrudan ilgili
olduğu için gelişmekte olan ülke ve uluslarla
bilgi, tecrübe ve teknoloji paylaşımı da bu
Tosun: Biliyorsunuz
hizmetin unsurları. Sağlık Bakanlığı sağlık
sağlık, sınır
alanında uluslararası camiada işbirliği
tanımayan bir
faaliyetleri yürütmek için geniş bir coğrafi
konudur.
alandaki ülkelerle Uluslar arası İşbirliği
Uluslararası
Anlaşmaları imzalamaktadır.
ilişkilerde
Bu anlaşmalar çerçevesinde
yapılan etkinliklerden örnekler
verir misiniz?
insani
yardım
‘Çeşitli kurum ve kuruluşlarımızla
işbirliği içinde yurt dışında hastaneler
kuruyoruz. Başka ülkelerin sağlık
personelini ülkemizde eğitiyoruz.
Sağlık taramaları, sünnet, çeşitli
ameliyatlar için sağlık
personelimizi gönderiyoruz. Yurt
dışından hasta ve yaralıları
getirip ülkemizde ücretsiz
tedavilerini sağlıyoruz.’
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
10
Prof. Dr. Nihat Tosun: Sağlık Bakanlıkları
‘Yurt dışında sağlık hizmeti
sunduğumuz ülkeler olarak bir
çırpıda sayabileceklerim: Irak,
Suriye, Sudan, Filistin, Yemen,
Arnavutluk, Bosna Hersek,
Makedonya, Kosova, Moldova,
Azerbaycan ve Gürcistan.
Anlaşmalar çerçevesinde ihtiyaca
göre hastane yapımı, gönüllülük
esasıyla sağlık personeli
görevlendirme, bu ülkelerin
sağlık personelinin eğitimi, hasta
ve yaralıların nakli, ilaç, tıbbi
malzeme yardımı gibi hizmetler
sunuyoruz.’
arasında heyetlerin karşılıklı ziyaretleri,
uluslararası örgütlerle işbirliği, uluslararası
toplantılara katılım bu etkinlikler arasında.
Bunun dışında sayabileceklerim; sağlık
personelinin karşılıklı değişimi-eğitimi, hasta
ve yaralıların tedavisi, doğal afet, salgın
hastalık durumlarında insani ve teknik
yardımlar, bilgi-belge temini. Sağlıkla ilgili
özel sektörün faaliyetlerinin desteklenmesini
de bu arada saymak lazım.
Bu faaliyetleri yürütürken yurt
içinden de işbirliği yaptığınız
kurum ve kuruluşlar var
herhalde…
bilimsel faaliyetler düzenlenmesi, tıbbi
Tosun: Elbette… Sağlık hizmeti çok sektörlü,
malzeme ve ilaç yardımı, Afgan sağlık
birçok bileşeni olan bir hizmet… Biz bu
sisteminin yeniden yapılandırılması
hizmetleri sunarken başta Dışişleri
için teknik danışmanlık faaliyetleri
Bakanlığımız olmak üzere, Türk İşbirliği ve
gerçekleştirdik. Şu anda Afganistan’da
Kalkınma İdaresi (TİKA) Başkanlığı, Türk
Kabil Atatürk Çocuk Hastanesi, Şibirgan
Kızılayı gibi kuruluşlarla ve daha az sayıda
Türk-Afgan Çocuk Hastanesi, Meymene
olmak üzere sivil toplum kuruluşlarıyla
Türk-Afgan Dostluk Hastanesi, Hoca
işbirliği yapıyoruz.
Bahauddin Sağlık Ocağı, Talokan
Ana-Çocuk Sağlığı Kliniği ve iki gezici
Bu faaliyetlere örnek verebilir
misiniz?
kliniğe zaman zaman yardımlar yapıyoruz.
2006, 2007 ve 2008 yıllarında Türk-Afgan
Sağlık Haftası Etkinliklerinde doktor-
Tosun: Bu kurum ve kuruluşlarımızla işbirliği
ile yurt dışında hastaneler kuruyoruz. Başka
ülkelerin sağlık personelini ülkemizde
eğitiyoruz. Sağlık taramaları, sünnet, çeşitli
ameliyatlar için sağlık personelimizi
gönderiyoruz. Yurt dışından hasta ve
yaralıları getirip ülkemizde ücretsiz
tedavilerini sağlıyoruz.
larımız Kabil’de seminerler verdi, ameliyatlar
yaptı. Afganistan’dan getirdiğimiz sağlık
Yurt dışında sağlık hizmeti sunduğumuz
personeline Bakanlık birimlerinde, eğitim
ülkeler olarak bir çırpıda sayabileceklerim:
araştırma hastanelerimizde eğitimler verdik.
Irak, Suriye, Sudan, Filistin, Yemen,
Aşı, ilaç, tıbbi cihaz, sarf malzemesi, eğitim
Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya,
malzemesi yardımları yaptık. Her yıl 200
Kosova, Moldova, Azerbaycan ve Gürcistan.
Afgan vatandaşına ülkemizde ücretsiz tedavi
Bu ülkelerle de işbirliği anlaşmalarımız var.
hizmeti veriyoruz.
Bu anlaşmalar çerçevesinde ihtiyaca göre
hastane yapımı, gönüllülük esasıyla sağlık
Başhekimliğiniz sırasında
koordine ettiğiniz yurt dışı sağlık
organizasyonları vardı. Mesela
Afganistan’da neler yaptınız?
Türkiye Cumhuriyetinin yurt
dışındaki sağlık hizmeti başka
ülkelerde de var değil mi?
Tosun: Evet, biz Türkiye Cumhuriyeti Sağlık
Tosun: 2005 yılında Başbakanımızın
Afganistan ziyaretinde iki ülke hükümetleri
arasında “sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşma” imzalandı. Bu anlaşma
kapsamında sağlık personelinin eğitimi, ortak
personeli görevlendirme, bu ülkelerin sağlık
personelinin eğitimi, hasta ve yaralıların
nakli, ilaç, tıbbi malzeme yardımı gibi
hizmetler sunuyoruz.
Devletimizin uluslararası vizyonuna paralel
Türkiye Cumhuriyetinin yurt
dışındaki sağlık hizmetleri
hakkında ayrıntılı bilgi sahibi
olduk, çok teşekkür ederiz.
olarak sağlık hizmeti sunma gayretindeyiz.
Tosun: Ben teşekkür ederim.
Bakanlığı olarak bir ayağımız kendi
coğrafyamızda, komşu ve dost ülkelerde;
diğer ayağımızla dünyayı dolaşarak
11
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
RÖPORTAJ
Sağlık Bakanlığı Sağlık
Eğitimi Genel Müdürü
Prof. Dr. M. İ. Safa
Kapıcıoğlu ile az bilinen
bir iyileştirme yöntemini
olan Hippoterapi’yi
konuştuk...
‘At yardımlı tedavi’
Numune Haber- Hastaların tedavisinde
bazı hayvanların yardımcı roller
üstlendiği bilinir. Örneğin yunusların
özürlü çocuklarla birlikte yüzmelerinin
tedavi edici bir yöntem olduğu anlatılır.
Ancak tedavide yardımcı unsur olarak
atlardan da yararlanıldığını Sağlık
Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürü
Prof. Dr. M. İ. Safa Kapıcıoğlu’ndan
öğreniyoruz. Binicilik sporuyla uğraşan
ve iki yıl Türkiye Binicilik Federasyonu
Yönetim Kurulu Üyeliği de yapan
Prof. Dr. Kapıcıoğlu, at yardımıyla
tedavi yöntemine ilişkin sorularımızı,
şöyle cevapladı:
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Sayın Kapıcıoğlu, At yardımıyla
tedavi yöntemi çok az bilinen bir
yöntem. Biraz bilgi verebilir
misiniz?
Kapıcıoğlu: Atla Tedavi veya At Yardımlı
Tedavi diye Türkçe olarak tarif
edebileceğimiz tedavi/rehabilitasyon
metodunun İngilizce literatürde değişik
şekillerde adlandırıldığını görmekteyiz.
Bunlardan en sık kullanılanları;
“Hippotheraphy, Therapeutic Horseback
Riding, Therapeutic Riding, Riding
Theraphy” dir. Neil Cutler adlı bir özürlü
12
binici, atla tedaviyi şöyle anlatıyor:
“Atın üzerinde iken, güçleriniz birleşir
ve zayıflıklarınız azalır.”
Atla tedavi (Hippotheraphy), atları bir
“terapist” olarak kullanarak yapılan bir
tedavi şeklidir ki, özürlü kişilerde
kavrayışa ait, fiziksel, duygusal, sosyal,
öğrenmeye ve davranışa ait hedefleri
olan bir işlemdir. Atla tedavi ile ilgili
eski kayıtlar çok net olmamakla birlikte
bitmekte olan yüzyılımızın başlarında
tedavi amaçlı olarak atların
kullanıldığını görmekteyiz. Birinci
Dünya Savaşı sırasında Oksford
hastanesinde yaralı askerlerin
Atla tedavi , atları bir
tedavilerinde atlar kullanılmıştır.
“terapist” olarak kullanarak
yapılan bir tedavi şeklidir.
“The British Riding for the Disabled
Association (RDA)” 1969 yılında ingiliz
kraliyet ailesinin destekleriyle kurulmuş
olup özürlüler için binicilik programları
şekillendirerek çeşitli yarışmalar tertip
etmektedirler. Ayrıca Almanya ve
İsviçre’de bu tedavi şekli geliştirilerek at
yardımlı tedavinin tıbbi modeli
kurulmuştur. Yine 1969’da Amerika
Birleşik Devletleri’nde “The North
American Riding for the Handicapped
Association (NARHA)” , ABD ve
komşularında dağınık gruplar halinde
yapılan bu tedaviyi bir çatı altında
toplayıp daha etkili bir şekilde
yürütebilmek amacıyla kurulmuştur.
NARHA bu konu ile ilgili rehberlik,
tedavi edici gözlemci yetiştirme, tedavi
merkezlerindeki standardını arttırma
gibi hizmetleri yürütmektedir.
At yardımıyla tedavi nasıl
gerçekleştirilir?
Kapıcıoğlu: Günümüzde pek çok ülkede
Atla Tedavi (Hippoterapi), tıbbi
tedavinin/rehabilitasyonun bir parçası ve
tamamlayıcısı olarak kabul edilmekte ve
kullanılmaktadır. Bu tedavi metodu
uygulanırken tıp doktorları, psikiyatrist
ile psikologlar, fizik tedavi uzmanları ile
fizyoterapistler, meşguliyet tedavisi
elemanları, konuşma tedavisi elemanları
ve binicilik öğretmenleri yapılacak
tedavinin şekline ve özürlü şahsın
durumuna göre ekip içinde bulunurlar.
Bu ekibe ayrıca gönüllüler, davranış
bilimciler gibi şahıslar da zaman zaman
katılırlar.
Bu yöntem, hekimlere nasıl
yardımcı oluyor, hastalara ne gibi
kazançlar sağlıyor?
Kapıcıoğlu: Bu tedavi yönteminin
öğrenme, psikolojik, sosyal
kazanımlarının olduğu yapılan
çalışmalarla gösterilmiştir….
Biraz ayrıntı verebilir misiniz?
13
Kapıcıoğlu: Öğrenme ile ilgili
kazanımlarını şöyle sıralayabiliriz:
G Öncelikle çevremizdeki cisimlerin
sınırlarının, büyüklüklerinin ve
renklerinin ayırtedilmesi gerekir. Bütün
bunlar at sırtında daha kolay
öğretilebilir. Binicilik dersinin bir
parçası olarak oyun oynar gibi öğrenmek
daha kolaydır.
G Zamanlama, örnekleme ve motor
denge: Bazen bir kalemi tutmak gibi
sağlıklı bireyler için çok basit olan
eylem, aslında çok karmaşık sinir sistemi
işlemleri sonucunda meydana gelmekte
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
ve özürlü bir kişi için çok zor
olabilmektedir. Bunların öğretilmesi at
sırtında daha kolay olmaktadır.
G Göz-el koordinasyonunun
geliştirilmesi.
G At sırtında görsel uzaysal algılamaya
ait becerilerin geliştirilmesi sağlanır.
G Ayırdedebilme: Binici çevresindeki
kuvvetli uyaranları, daha az kuvvetli
uyaranlardan ayırdedebilmeyi öğrenir.
Bunu öğrenmede atı ona en büyük
yardımcıdır. Çünkü atlar oldukça hassas
hayvanlar olup çevrelerindeki herşeye
dikkat ederler ve bunu hareketleriyle belli
ederler.
Bu yöntemin hastalara yönelik
psikolojik katkıları neler?
spordur. Binici at sırtında iken korkuyu
öğrenir ve böylece ata hakim olma
yönünde yeni hünerler geliştirir.
G Sabrın geliştirilmesi: Bazen atın
binicinin isteklerine cevap vermemesi
temel binicilik tekniklerinin tekrar tekrar
ata uygulanmasını gerektirir ki bu da
ancak sabırla olabilecek bir şeydir.
G Duyguların kontrolü ve öz-disiplin:
Binici kendi kontrolünü kaybettiğinde atın
kontrolünün de
koybolduğunu
görür.
Bağırma,
ağlama
gibi
duygusal
Peki Sayın Kapıcıoğlu, at
yardımıyla tedavi, hastaların
sosyal yaşamına nasıl bir etki
yapıyor?
Bu soruya da yine isterseniz maddelerle
cevap verelim, şöyle:
G Arkadaşlık: Binicilik, genellikle
bireysel olarak yapılan bir spor olmakla
birlikte toplu olarakta yapılan ve çok
güzel anların paylaşıldığı bir faaliyettir.
Atları ve binicilik sporunu seven bir kimse
bu sporu yaparken daha kolay sosyal
ilişkilere girer ve arkadaşlık duygusu
gelişir.
G Hayvan sevgisinin geliştirilmesi:
Atlar iyi bakım isteyen hayvanlardır.
Binici zamanla kendisinden önce
bindiği atı düşünmeye başlar ve
böylece aralarında bir dostluk
kurulur.
G Tecrübenin arttırılması:
Tecrübelerin çeşitliliği binicilikte
sonsuzdur. Atla meşgul olmak, onu
tımar etmek, binmek ve gezmek
biniciye çok şey öğretir. Özürlü bir
kişi yalnız olarak yapamadığı pek
çok şeyi ata binerek yapabilir.
G Eğlence: Tabi ki binicilik aynı
zamanda oldukça eğlenceli bir spordur.
Özürlü bir kişi sıkıcı hastane veya ev
ortamından uzakta eğlenerek farkında
olmadan pek çok şeyi öğrenmiş olur.
Bunları da şöyle sıralayabiliriz:
G Kendini daha iyi hissetme.
G Özgüvenin arttırılması: Kendinden
daha büyük ve güçlü bir hayvanı
kontrol edebilme becerisi
özgüveni arttırır.
G Dış dünyaya karşı
ilginin arttırılması: Binici
ata binerken, ata tam
hakimiyet
sağlayabilmesi için
hem atını iyi
hissetmesi hem de
çevresinde olan
bitene dikkat etmesi
gereklidir.
G Kendi hayatına
ilginin
arttırılması:
Binicilik
sporunun
heyecanı binici
için uyarıcı bir
etki yapar.
G Risk alma
kaabiliyetinde
artış: Binicilik
riskli bir
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
davranışlar atı ürkütür. Bunu anlayan
özürlü binici ata hakim olmak için
mutlaka duygularını kontrol etmek
zorundadır.
G Normalin hissedilmesi
G Kontrol sahasının genişletilmesi:
Sonuçta binici kendini kontrol edebildiği
ölçüde atı ve onun gücünü kontrol
edebildiğini görür.
Sayın Genel Müdürüm, bu yoğun
programınızda bizlere zaman
ayırdığınız için teşekkür ederiz.
14
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
RÖPORTAJ
17 helikopter, 2 uçakla hava ambulans hizmetleri tüm Türkiye’yi kapsama alanına aldı
Çom: Ücretsiz hizmet veriyoruz,
çok can kurtardık
Numune Haber- Son olarak İsrail’in Türk sivil
helikopter ve uçaklarla çalışmaya başlayan
durumda. İki tane de uçağımız var.
yardım gönüllülerine uluslar arası sularda
hava ambulans sistemine ilişkin sorularımızı
Helikopterlerin görev yaparken herhangi bir
bulunan gemide saldırmasından sonra,
Genel Müdür Seracettin Çom, şöyle cevapladı:
arıza ve tamir bakım nedeniyle bir yerde
yaralıların Türkiye’ye taşınması sırasında adı
duyulan hava ambulans sistemi tüm ülkeyi
kapsıyor. 15 İlimizde toplam 17 helikopter,
Ankara’da ise 2 uçak vatandaşların “canını
kurtarmak” için hazır bekliyor. Sağlık
Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürü Seracettin Çom, hava ambulans
helikopterlerden bir tanesi görev yapamaz hale
gelirse, firmanın yedek bir tane bulundurma
Türkiye’de başarıyla çalıştığı son
dönemdeki olaylarla da ortaya
çıkan hava ambulans sistemi
hakkında genel bir bilgi verebilir
misiniz?
zorunluluğu var. Böylece hemen o yedeği
devreye sokuyor. Böylece 15 ilde 17
helikopterle hizmet veriyoruz. Bu bir yılını
dolduruyor. Uçak ambulans hizmetleri de
yaklaşık bir buçuk ay oldu başlayalı. O da
sisteminin sosyal devlet anlayışı çerçevesinde
yoğun bir şekilde gidiyor. İki tane uçağımız
tamamen ücretsiz olarak 7 gün, 24 saat
Çom: Ülkemizde hava ambulans sistemi hem
var, biri pervaneli, biri jet. Onlar Ankara’da
esasına göre çalıştığını belirtiyor. Çom,
helikopter ambulans hem uçak ambulanslarla
yerleşmiş durumda, talep geldiği zaman
yapılan çalışmaları, “Hava ambulans
sürdürülüyor. Önce helikopter ambulanslarla
kalkıyorlar gidip, nakledilecek yerden hastayı
sistemiyle çok can kurtardık” diye özetliyor.
başladık uçak ambulanslarla devam ediyoruz.
alıp getiriyorlar. Helikopterler ise 15 ile
Türkiye’de son dönemde hizmete alınan
Helikopterler 17 tane, 15 ile yerleştirilmiş
dağılmış durumda. Bu iller şöyle: İstanbul’da
iki tane var, Ankara’da var, Çanakkale’de var,
Bursa’da var, Konya’da var. Kayseri’de var,
Antalya’da var, Afyon’da var, Adana’da var.
‘15 ilde 17 helikopterle hizmet
veriyoruz. İki tane ambulans
uçağımız var, biri pervaneli, biri jet.
Onlar Ankara’da yerleşmiş durumda,
talep geldiği zaman kalkıyorlar
gidip, nakledilecek yerden hastayı
alıp getiriyorlar. Helikopterler 15 ile
dağılmış durumda. Bu iller şöyle:
İstanbul’da iki tane var, Ankara’da,
Çanakkale’de, Bursa’da, Konya’da.
Kayseri’de, Antalya’da, Afyon’da,
Adana’da, Trabzon’da, Samsun’da,
Erzurum’da, Van’da ve
Diyarbakır’da var.’
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
16
Trabzon’da var, Samsun’da var, Erzurum’da
helikopterle, hangi
var, Van’da var ve Diyarbakır’da var. Bu illere
vakanın ambulansla
de yerleşmiş durumda helikopterler.
nakledilmesi
gerektiğini,
Helikopterler şu an ihtiyacı
karşılıyor mu, kısa sürede
sayısında artış planlanıyor mu?
birbirleriyle nasıl
koordinasyon
yapılması gerektiğini,
helikopterden ya da
uçaktan ya da kara ambulansından birbirlerine
Çom: Şu anda helikopterlerimiz yetiyor.
Uçaklara da bakacağız, daha çok yeni başladı.
Görelim yetmeyecekse onu artırırız.
nasıl nerede hastayı devredecekleri gibi üst
konuları koordine ediyor. Kararını veriyor, çıkış
talimatını veriyor. Böylece onların üzerinde bir
kendi merkezimiz de koordinasyon yapan 24
Hava ambulans sistemi nasıl
işliyor, hastalar, yaralılar, ihtiyacı
olanlar bu sistemden nasıl
yararlanıyor, biraz anlatabilir
misiniz?
saat çalışan ayrıca bir komuta merkezimiz var.
Helikopterler kendi içinde bize sormadan,
bakanlık merkezine sormadan kendi
bulundukları il sınırları içerisinde gerekli
gördükleri yerlere, ilçelerine veya yakındaki ile
uçurtup hastayı naklediyor. Ama kendi bölgesi
dışındaki illere, daha uzun mesafedeki illere
Uçaklarımızı İsrail’den
yaralılarımızı getirmekte kullandık.
Almanya’dan getirdik. Şu an
Medine’den Suudi Arabistan’dan
almaya çalışıyoruz. Her uçak ya da
ambulans helikopterde özel eğitim
almış en az bir doktor ve yanında
paramedik ya da anestezik teknisyeni
sağlık çalışanı var. Bunlar çok özel,
havacılık tıbbı eğitimi almış insanlar.
Ayrıca gerektiğinde ilgili branşlarda
uzman hekimleri de ekleyebiliyoruz
ekibe. Helikopter ve uçaklarda, tam
bir yoğun bakım ortamı var. Uluslar
arası standartlarda hatta onların de
üzerinde.’
Çom: Hastayı tedavi eden doktor, hastanede,
gitmesi gerekiyorsa bizim komuta kontrol
ya da bir aile hekimi ise ya da bir sağlık
merkezine soruyor. Buradaki, bakanlıktaki
ocağındaki bir hekim ise ya da trafik kazası
komuta kontrol merkeziyle birlikte karar
acil durumlarda seri hızlı şekilde hastanın
veriliyor. Uçaklarda ise her ne halükarda
nakledilmesine ihtiyaç görüldüğü yerdeki
olursa olsun uçak talebi olduğu zaman o ildeki
doktor, bulunduğu ilin 112 komuta kontrol
112 komuta merkezi bizim komutamıza
merkezini arıyor. Diyor ki böyle bir hasta var,
soruyor. Uçaklara direkt bizim komutamız
Çom: Her uçak ya da ambulans helikopterde
hastayı helikopterle şuraya nakletmek
karar veriyor. Helikopterlere de isterse kendisi
en az bir doktor özel eğitim almış ve yanında
istiyorum. 112 komuta kontrol merkezi hasta
yukardan dışarıdan müdahale ediyor.
paramedik ya da anestezik teknisyeni sağlık
çalışanı var. En az iki kişiden oluşuyor,
hakkında bilgi topluyor. Gerçekten kara
ambulansıyla mı, helikopter ambulansla mı,
uçak ambulansla mı gidip gideceğine karar
veriyor. Bu ön karar. Bundan sonra
nakledilecek yerin, ilin, hangi ile nakledilmek
isteniyorsa, o ildeki boş yatak ve uzman hekim
Bu hava ambulans sistemi yalnızca
Türkiye için de mi hizmet veriyor,
yoksa yurt dışına gittiği de oluyor
mu?
pilotların haricinde… Bunlar çok özel eğitim
almışlar. Havacılık tıbbı eğitimi almış insanlar.
Ayrıca gerektiğinde ilgili branşlarla alakalı
uzman hekimleri de ekleyebiliyoruz sağlık
ekibine.
Tam bir yoğun bakım ortamı var
durumuna bakıyor. Karşısında otomasyona
bağlı bilgisayarın ekranından tüm Türkiye’deki
Çom: Yurt dışına da gidiliyor. İsrail’den
helikopterlerde ve uçaklarda. Bir hastanenin
hastanelerin boş yataklarını, dolu yataklarını,
yaralılarımızı getirmekte kullandık.
yoğun bakım ünitesinde hangi aletleri
yoğun bakım, küvez ve bunun gibi hastane
Almanya’dan getirdik. Şimdi Medine’den
bulabiliyorsanız onların hepsi içerde mevcut.
bilgilerini görüyor. Nakledilmesi istenen ilin
Suudi Arabistan’dan almaya çalışıyoruz. Yurt
Ventilatör dediğimiz nefes alıp verdiren
komuta kontrol merkezini arıyor. Hastanın
dışına da çıkıyor uçaklarımız.
cihazlardan, işte komadaki ya da kalbi duran
acil müdahale gereken hastalara kalp masajı,
olduğu ildeki komuta kontrol merkezi, 112.
Nakledilecek ildeki komuta kontrol merkezi de
hastaya yer ayarlıyor. Hangi hastaneye
yatacaksa yatağını ayırttırıyor, geri dönüyor
diyor ki yatak hazır hemen hastayı çıkartın.
Bu aşamada tam bizim Bakanlık merkezine
kurduğumuz SAKOM merkezimiz var. SAKOM
merkezi bütün Türkiye’deki 81 ildeki komuta
kontrol merkezleri üzerinde hangi vakanın
Sistemimizde bulunan helikopter
ve uçaklarımızda ne tür araç
gereçler var? Hekim var mı,
hastada aniden gelişen bir durum
ortaya çıkınca müdahale edecek
ekip ve ekipman var mı?
17
kalp şoku yapmaya yarayan aletlerden tutun da
her türlü sarf malzemesi, yanık ve kırıklarda
kullanacağınız diğer yardımcı sağlık
malzemeleri dahil tam donanımlı… Uluslar
arası standartlarda hatta onların de üzerinde.
Küçük bir yoğun bakım ortamı oluşturulmuş
halde her şey mevcut uçak ve helikopterlerde.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Bu helikopterlerin daha pratik
kullanılması için mevcut eğitimaraştırma hastanelerimizin
yerleşkeleri içerisinde helikopter
pistleri var mı?
becerisini, maharetini gösteren en önemli
Son olarak yayınlarımızla ilgili
düşüncelerinizi bizimle paylaşır
mısınız?
uygulamalardan biridir.
Türkiye’deki bu uygulamayı bölge
ülkeleriyle kıyaslarsak nasıl bir
manzara çıkıyor ortaya?
Çom: Bu kalitede, hem bir eğitim araştırma
hastanesinin yapmış olduğu hizmetlerin
kendisini tanıtması açısından, hem yapmış
Çom: Hepsinde olacak.
Ankara’da helikopter pisti olan
hastanemiz var mı?
Çom: Yakın bölgemizde bizimki gibi yok.
olduğu çalışmaları duyurması açısından hem
Sigorta’dan para alınması, ya da sigortası
de insanların tıbbi olarak bazı hastalıklar
olmayan kişilerden para alma şeklinde hizmet
konusunda, genel konularda bilgilenmesi
veriliyor. Ücretli bir hizmet. Ama bizde sosyal
açısından inanılmaz derecede güzel. Hem baskı
güvenceyi sormuyoruz bile. Bu model
kalitesi hem içerik olarak çok doyurucu. Örnek
Çom: Tabi şu anda Etlik Eğitim Araştırma
Ortadoğu, Asya’ya örnek olabilecek bir
olmasını temenni ediyoruz. Tabi çeşitli
Hastanesinde helikopter pistimiz var. Aynen
anlayışla yürütülüyor. Ama vatandaşımız hak
hastaneler bu ve buna benzer şeyleri mutlaka
dört tane helikopter inip kalkabiliyor. Onun
ediyor bunu. Çok can kurtardık. İlginç bir alan,
çıkarıyor ama Numune Sağlık ötekilerden
dışında Atatürk Eğitim Araştırma
yeni bir alan. Kendine has havacılık kuralları
daha farklı. Bu çizgiyi bozmadan devam
Hastanemizin bahçesinde var. Onun dışındaki
olan, güvenliğin ön planda tutulması gerektiği
ettirmenizi ümit ediyoruz.
hastanelerin uçuş güvenliği açısından,
bir alan. Ama beraberinde çok keyifli, insanın
helikopter pisti yapılması sakıncalı. Bu nedenle
hayatını, kara ambulanslarımız zaten çok
bu iki yeri kullanıyoruz. Her yere helikopter
donanımlı ve en üst seviyedeydi. Bunu hava
iniş kalkış pisti yapamıyoruz. Buna airport
ambulanslarıyla destekledik. Organ
deniyor. Sivil havacılık genel müdürlüğü
nakillerinde çok faydası oluyor. Bazı organlar
ruhsatlandırıyor buraları. Bu genel müdürlük,
çok çabuk bozulabiliyor. Organ bağışı yapan
bakıyor, uçuş güvenliği, rüzgar, elektrik telleri,
ailelerin hemen çok seri şekilde uçaklarla,
uçuş yasak alanlarında olup olmayışı gibi bir
helikopterlerle organları naklettiğimizde çok
sürü faktörü inceleyerek güvenlik önlemlerinin
daha çabuk ihtiyacı olan kişiye ulaşabiliyor.
yeterli olup olmadığına bakarak
Her açıdan çok güzel bir hizmet. Vatandaşımız
ruhsatlandırıyor. Onun için şu andaki bu iki
hak ediyordu. Bu hak ettiği şey özellikle sadece
hastaneyle idare ediyoruz. Ama bazı özel
acil hastalıklarda değil, trafik kazalarında da
hastanelerin helikopter pisti var. Belediyenin
otobanlarda trafiği durdurup alıp götürüyoruz.
pisti var. Gerektiğinde oraları da kullanıyoruz.
Çok daha hızlı, seri müdahale etmemize sebep
Havaalanına da inip kalkabiliriz. İniş
oluyor. Bu çıtayı yükselterek devam ettireceğiz.
kalkışlarda helikopter pisti sıkıntısı
yaşamıyoruz. Çünkü çok sıkışsak il dışına
ilçelerde stadyuma bile inebiliyoruz.
Stadyumda maçı bile durdurup futbolcuları
kenara çekilip inip hastayı alıp hastayı
aldığımız oluyor.
Sayın Çom, hava ambulans
sisteminden faydalanan
insanlardan ücret alınıyormu?
Çom: Ücretsiz… Kimseden para alınmıyor.
Sosyal güvencesi olsun olmasın, Türk, yabancı
olup olmadığına bakılmaksızın. Vatandaşın
cebinden tek bir kuruş para çıkmıyor.
Tamamen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
sosyal devlet olma niteliğini gösteren
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
18
Sağlanan hizmet tamamen ücretsiz,
kimseden para alınmıyor. Sosyal
güvencesi olsun olmasın, Türk, yabancı
olup olmadığına bakılmaksızın.
Vatandaşın cebinden tek bir kuruş para
çıkmıyor. Tamamen Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin sosyal devlet
olma niteliğini gösteren becerisini,
maharetini gösteren en önemli
uygulamalardan biridir. Her açıdan
çok güzel bir hizmet ama
vatandaşımız hak ediyordu bunu…’
UZM. DR. ERDAL ESKİOĞLU
ANEAH 2. Dahiliye Kl. Şefi
Güneş Çarpması
Aslında yüksek sıcağa maruz kalma ile
aynı bulguları verdiği için sıcak çarpması
da denilmektedir. Güneş altında, ya da
aşırı sıcak ortamda uzun süre kalmakla
ortaya çıkan tablodur. Klinik akut gelişen
dehidratasyon (aşırı su ve tuz kaybı) ve
ortaya çıkan hipertermi (vücut ısısı
yükselmesi) ile başlar. Güneş ısısına
dayanıklılık kişiden kişiye değişmektedir.
Güneş çarpmasında en önemli mekanizma
vücut ısısını düzenleyici mekanizmada
oluşan denge bozukluğudur. Özellikle vücut
ısısı yükselmesine bağlı gelişen iç organ
bozuklukları hastalarda ortaya çıkan
klinik bulguların nedenidir.
Güneş Çarpması özellikle aşırı efor
gerektiren fiziksel hareketlerle daha kısa
sürede oluşmaktadır. Bu hastalanma daha
çok atletlerde ve açık havada uzun süre
efor sarf eden sporcularda olmaktadır. Bu
nedenle yaz aylarında yapılacak spor
müsabakaları güneş battıktan sonra ya da
öğleden sonra güneşin etkisi azaldıktan
sonra yapılmaktadır. Özellikle yaş
ilerledikten sonra güneş ısısına dayanıklılık
azalmaktadır.
artırılması sağlanır. Sıvı ve elektrolit kaybı
sonrası gelişen hipovolemiyi (Damar
dolgunluğunu) onarmak için birçok hayati
organdaki damarlarda büzülmeler ortaya
çıkar. Bu nedenle bu organlarda fonksiyon
bozuklukları oluşur. Klinik bulgular bu
olaylar sonucu giderek ağırlaşarak ortaya
çıkar. Özellikle beyinde oluşan bozukluklar
sonucu hastanın hayatını tehdit eden
belirtiler oluşur. Güneş çarpması sonucu
hastaların hekime başvurusundaki
gecikmeye bağlı olarak ölüm olayları
artmaktadır. Hastalarda kadın erkek oranı
eşit olmakla birlikte; erkelerin açık havada
çalışma yüzdesi yüksek olmasına bağlı
olarak erkek hasta oranı yüksek olabilir.
Klinik bulgular huzursuzlukla başlayarak,
giderek hallusinasyonlar, davranış
bozukluğu, yer ve mekan algılama
bozukluğu, mental durum bozulması ve
komaya kadar gider. Bu bulgular birçok
hastalıkta olduğu için güneş çarpması ile
karıştırılabilir ve hekime başvuru
gecikerek tedavinin zorlaşmasına yol
açabilir.
Hastalar muayene
edildiğinde yüksek ateş
yanında, çarpıntı, nabız
basıncında yükselme, kalp
atım hacminde azalma,
diastolik kan basıncında
artma, sistemik vasküler
rezistansta düşme, venöz
basınç artma ve hastanın
kardiyoversiyon yapılmasını
gerektirecek aritmilerin ortaya
çıktığı görülebilir. Merkez sinir
sistemi bulguları ise; nöbetler
geçirme, koma, deliryum,
davranış bozuklukları,
oputotonus, hallusinasyon,
Isı etkisi ile vücudumuzda
terleme yolu ile sıvı ve
elektrolit kaybı
oluşmaktadır. Böylece
vücudumuzun ısı
kaybetmesini sağlamaya
çalışırız. Ayrıca
solunum yolu ile de ısı
dengelemesi yapmak
için su buharı
atılarak,
gerektiğinde
solunum sayısı
artırılır ve
kaybın
19
deserebral rijidite, serebellar fonksiyon
bozuklukları, okulgirik kriz, fiks-dilate
pupiller görülebilir.
Pıhtılaşma bozuklukları sonucu purpura,
gözlerde kızarıklık, hematüri, hemoptizi,
hatta yaygın damar içi pıhtılaşma gibi
hayatı tehdit eden bozukluklar ortaya
çıkabilir. Hastalarda solunum hızlanması
başlar ve akut solunum distres sendromu
gibi ciddi klinik tablolar ortaya çıkabilir.
Bu hastalarda akut böbrek yetmezliği,
hipertermi sonucu kaslarda kramplar ve
merkez sinir sistemi bulguların gelişip,
ağırlaşması sonucu hastalarda tedavisi
güçleşen, hatta imkansızlaşan klinik
durumlar ortaya çıkabilir.
Tedavi
Hastaların vücut ısılarının düşürülmesi ve
hastaların kaybettiği sıvı ve elektrolitin en
erken sürede verilmesidir. Hastalar ilk
görüldüğünde hava yolu açılıp, oksijen
verilir. Damar yolu açılarak hasta vasküler
kollapsa girmeden mayi vermeye
başlanması gereklidir.
Hastaların ısını düşürmek için önce
tamamen soyulur. Hastaya serin buhar
püskürtülür. Bütün vücudu kaplaması için
vantilatör kullanılır. Ayrıca vantilatör
vücut üzerindeki nemin buharlaşmasını
sağlayarak vücudun ısı kaybını
kolaylaştırır.
Hastanın koltuk altı ve vücut yüzeyinin
mümkün olan kısımlarına buz torbaları
konularak ısı kaybı sağlanmaya
çalışılabilir. Unutmamak gerekir ki;
Hastalarda ısı ve gelişen klinik tablolar
sonrası organ hasarı ne kadar az olursa, o
kadar iyi tedavi yapmak mümkün olur.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
PROF. DR. İBRAHIM C. HAZNEDAROĞLU
Hacettepe Ünv. Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD, Hematoloji Ünitesi
Topikal Hemostatik Ajanlar ve
ANKAFERD
Ankaferd, folklorik olarak yüzyıllar boyunca
örneğine eklenmesi, çok hızlı bir şekilde (1
analizleri ile ABS içeriğinde tanımlanan
geleneksel Türk hekimliğinde hemostatik ajan
saniyeden daha kısa) protein ağı oluşumu ile
bitkisel proteinler şunlardır:
olarak kullanılmış bir bitkisel ekstrakttır.
sonuçlanmıştır. Plazmaya ABS eklenmesi,
G
NADP-bağımlı malik enzim
Ankaferd, Thymus vulgaris, Glycyrrhiza
pıhtılaşma faktörlerinin (koagülasyon faktör
G
Ribuloz bisfosfatkarboksilaz büyük zinciri
glabra, Vitis vinifera, Alpinia officinarum ve
II, V, VII, VIII, IX, X, XI ve XIII) düzeylerini
G
Maturaz K
Urtica dioica bitkilerinin standardize
etkilememiştir. Kan hücreleri (eritrositler ve
G
ATP sentaz beta altünitesi
karışımından oluşmaktadır. Ankaferd
trombositler), özellikle eritrositler, ABS
G
ATP sentaz alfa altünitesi
BloodStopper® (ABS)’nin, insanlarda topikal
varlığında hızla (<1 saniye) kümeleşmiş ve ağ
G
Chalcon flavonon isomeraz-1
hemostatik ajan olarak eksternal hemorajiler
oluşumuna katılmışlardır. Pıhtılaşma
G
Chalcon flavonon izomeraz 2
ve diş tedavisinde ruhsatlı topikal kullanımı
faktörlerinin düzeyi etkilenmediği için ve
G
Aktin-depolimerizasyon faktörü
sonuçları etkinlik ve güvenliliğine ait ilk
plazma ve serumdaki ağ oluşumunun işaret
verileri oluşturmaktadır. Bunun yanısıra
ettiğine göre, ABS’nin bir ağ (network)
Ayrıca ABS kapsamında koagülasyon için
ABS’nin insanlarda genel hemostatik ajan
oluşturmak için fibrinojen ve diğer protein
oldukça önemli çeşitli insan proteini benzeri
olarak kullanımını ortaya koymak için
moleküllerinin aglütinasyonunu sağladığı
proteinler de tanımlanmıştır. Bu proteinler
kontrollü klinik faz çalışmaları
düşünülmüştür. Kan hücreleri (eritrositler ve
şunlardır:
sürdürülmektedir. Bu maksatla Türkiye’de
plateletler) kümeleşerek, özellikle eritrosit
G
ATP sentaz
ABS’nin sağlıklı gönüllülerde topikal
kitlesi oluşturarak ağ oluşumuna
G
Musin16 (CD164-sialomüsin-benzer-2
kullanımının güvenliliğinin araştırıldığı,
katılmışlardır. Temel etki mekanizması,
protein)
plasebo ile karşılaştırmalı olarak ve
eritrosit yığınları için odak noktaları olan
G
Helezonal kangal taşıyan protein-141
randomize, çift-kör, çapraz-geçişli bir faz I
kapsülleşmiş bir protein ağının oluşumu gibi
G
Hipotetik protein LOC283638 izoform 1
klinik çalışma yapılmış ve Kasım 2008’de
görünmektedir.Bu gözlemlere dayanarak
G
Hipotetik protein LOC283638 izoform 2
sonuçlandırılmıştır.
ABS’nin yol açtığı ağın, herhangi bir
G
Dinaktin 5
pıhtılaştırıcı faktörünü dengesizce etkileyerek
G
Kompleks 1 intermedia ilişkili protein 30
ABS’nin çoklu etkilere sahip bir hemostatik
bozmaksızın, tüm fizyolojik hemostaz sürecini
G
Mitokondrial protein
ajan olarak, hemostatik, anti-infektif ve doku
sardığı ileri sürülebilir. Bundan dolayı ABS,
G
NADH dehidrogenaz (Ubiquinone) 1 alfa
iyileşmesini hızlandırıcı etkileri, patobiyolojik
hem normal hemostaz parametrelerine sahip
altkompleksi
olayların kontrolüne odaklı pleiotropik etkileri
bireylerde hem de, dissemine intravasküler
G
TP sentaz H+ taşıyıcı protein
çeşitli çalışmalarda gösterilmiş ve halen
koagülasyon da dahil olmak üzere primer
G
Mitokondrial aktin bağlayıcı protein 1
araştırılmaktadır. Bu yazının amacı,
ve/veya sekonder hemostaz yetersizliği olan
G
LIM kangal ve aktin bağlayıcı alt ünite 1
Ankaferd’in sadece hemostaz ile ilgili
hastalarda etkili olabilir.
izoform a
araştırılan yönlerinden bazılarını özetlemektir.
G
LIM kangal ve aktin bağlayıcı alt ünite 1
Diğer biyolojik alanlardaki Ankaferd
Akar, Özel Demiralp ve arkadaşları tarafından
izoform b
araştırmaları yazı kapsamı dışında
gerçekleştirilen proteomik analiz (2008)
G
Spektrin alfa non eritrotik 1
tutulmuştur.
ABS’nin fonksiyonel proteomik analizi ile
G
Prolaktin salgılattırıcı hormon reseptörü
koagülasyon üzerine etki mekanizmasını
G
Utrophin
In vitro çalışmalar
aydınlatmak amacı ile yapılmıştır. Bu
G
tet onkogen aile üyesi 2 izoform b
In vitro hemostaz çalışmalarında; ABS’nin
çalışmada; iki boyutlu jel elektroforezi ve
G
Protein fosfotaz 1 regulatory altünit 12A
normal plazmaya, seruma, ve tam kan
MALDI–TOF ile kütle spektrometresi
G
NIMA-ilişkili kinaz
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
20
G
ATP-bağlayıcı protein C12
HUVEC’lerden çekirdek izolasyonu yapılmış ve
yüksek seviyelerine çıktığı daha yüksek dozda
G
Homo sapiens malik enzim 1
transkripsiyon faktörleri AP2, AR, CRE/ATF1,
ise (50 μL) çok etkilenmediği gözlemlenmiştir.
G
Mitokondrial NADP (+) bağımlı malik
CREB, E2F1-5, E2F6, EGR, GATA, HNF-1,
Eritrosit süspansiyonuna ABS uygulaması
ISRE, Myc-Max, NF-1, NFkB, p53, PPAR,
sırasında yine doz-bağımlı olarak hücrelerin
enzim 3
G
ME2 protein
SMAD 2/3, SP1, TRE/AP1, YY1 düzeyleri
birbirlerine yapıştıkları gözlemlenmiş, değişik
G
Nükleer faktör 1
incelenmiştir (Luminex 100, Marligen
dozlarda oluşan hücre birlikteliklerinin (pellet)
G
Abihidrolaz kangal taşıyıcı protein
Biosciences). Eritrositler arası protein ağının
büyüklükleri de farklı olmuştur. Eritrosit
G
SUMO-protein ligaz PIAS2
incelenmesinde 10 mL kan dansite
membran izolasyonundan sonra denatüre
G
Alfa-1,2-glukosiltransferaz ALG10-A
gradientlerine göre ayrıştırılmıştır (Ficoll
edilmesine rağmen protein komplekslerinin
G
Kofilin
ayırım solüsyonu d=1.077). Eritrositler üç
dağılmadan kaldığı gözlenmiştir. Oluşan
G
18 kDa fosfoprotein
defa PBS ile yıkanarak ABS 25 μL/mL, 50
protein kompleksinin ısı ve deterjanlara
G
p18
μL/mL ve 150 μL/mL uygulanmıştır.
dayanıklı olduğu söylenebilir. Bu kompleksi
G
Aktin-depolimerizan faktör
Eritrositlerden membran izolasyonu yapılarak
açmak için tripsin ve sonikasyon yapıldığında
G
ADF
%10'luk SDS-PAGE'de incelenmiştir. Sonuçta
birlikteliğin ayrıldığı ve SDS-PAGE’de
G
Twinfilin-1
HUVEC'lere ABS uygulaması sırasında
eritrositlerin membran proteinlerinin ortaya
G
Ankirin tekrarlayan ve FYVE kangalı
mikroskopik gözlem olarak hücrelerin plastik
çıktığı görülmektedir. Sonuçlar gözönüne
yüzeyden kalkıp birbirlerine yapıştığı
alındığında ABS’nin hücreler arasında
içeren protein 1
G
Usherin öncüsü
gözlenmiştir. Düşük doz uygulaması sırasında
G
Urotensin II reseptör
(5 μL) 15 dakika muamele edildiğinde
G
IL-4 reseptör
bütün transkripsiyon faktörlerinin en
G
IL-4 ligand
G
Midkine
Ankaferd'in hemostatik etki
mekanizması ve doku hasarını
iyileştirmesi Ankaferdbağımlı vital eritroid
aggregasyon ve özgül protein
ağı oluşturmak yoluyla
fizyolojik yara iyileşmesine
hizmet ederek gerçekleşir.
Proteomik analizler sonucu elde edilen
proteinler ABS’nin hemostatik, yara
iyileştirme ve anti-inflamatuvar etkilerinin
araştırılmasına ışık tutacak ve açıklayıcı
olacak niteliktedir.
Yılmaz, Akar ve ark. çalışmasında, ABS’nin
insan umbilikal ven endotelinde transkripsiyon
faktörleri ve eritrosit protein profili üzerine
etkisi incelenmiştir (Yılmaz ve arkadaşları,
2008; Demiralp ve arkadaşları, 2008a ve
2008b). ABS’nin uygulandığı bölgede
potansiyel olarak yapabileceği yeni uyarımlar
olması söz konusudur, bu etkilerin en
merkezindeki yöneticiler ise transkripsiyon
faktörleridir. Bunun için endotel üzerindeki
etkisini araştırmak amacıyla ABS’nin insan
umbilikal ven endotel hücreleri (HUVEC)’ler
üzerindeki olası transkripsiyon faktör
değişikliklerinin incelemesi amaçlanmıştır.
Eritrositler arasındaki mekanizması belli
olmayan ve bağ oluşturan yapıların
gözlemlenebilir olup olmadığı; olası protein
profilinin gösterilmesi planlanmıştır. Bu
amaçla HUVEC’lere (75cm2’de; ~%75
dolgunluk) 5 μL ve 50 μL ABS, 5 dak ve 15
dak zaman aralıklarında verilmiştir.
21
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
inanılmaz hızlı kompleks oluşturma hızı ile
uygulanmıştır. Bu olgu serisinde, bir deney
arasındaki bu fark istatistiksel olarak
kanamaları durdurmada son derece etkili
hayvanı kanama modelinde ABS’nin
anlamlıdır (p=0.018). ABS ile plasebo
olduğu teyit edilmiş, kompleks içinde oluşan
hemostatik etki potansiyeli ortaya konmuş ve
kanama miktarı açısından karşılaştırıldıında
bağın son derece sağlam olduğu sonucuna
ileri çalışmalar yapılması önerilmiştir.
varfarin verilmeyen grupta ABS ile kanama
varılmıştır. Düşük dozlarda hücrelerin sadece
dışında değil içinde de çok etkili olduğu hücre
içinde birçok mekanizmaları etkileyebileceği
düşünülmektedir.
miktarı 0.68 mL azalmıştır, ama ABS ile
Antikoagüle sıçanlarda arka bacak
amputasyon modelinde hemostatik
etki
ABS’nin hayvanlarda in vivo hemostatik
In vivo çalışmalar
tampon) hemostatik etkinliğinin
değerlendirilmesi amacı ile iki domuza
uygulanmıştır (Bilgili ve arkadaşları; 2008a ve
2008b). Gerekli etik kurul onayı alındıktan
sonra genel anestezi (ksilazin hidroklorür ve
ketamin) altında kanatılan domuzlardan
birinde yüzeyel abdominal kesiler, derin
abdominal kesiler ve karında orta çizgide
laparotomi kesisi yapılmıştır. Tüm kesilere
ABS preparatları uygulanarak kanama süreci
incelenmiştir. Ayrıca laparotomi kesisinden
karaciğere ve dalağa ulaşılarak bu organlar
kanatılmış ve benzer şekilde ABS’nin kanama
üzerinde etkisi gözlenmiştir. İkinci domuzda ise
sağ kalçada uzunlamasına
bir kesi açılarak safen
ven ve safen artere
ulaşılmış; işlem
sırasında kanamayı
kontrol etmek amacıyla
ABS sprey kullanılmış,
ardından sırasıyla
miktarı 1.96 mL (%95GA: 0.63-3.29)
Özetlenecek olursa topikal ABS uygulaması,
alınan farelerin 7’sine varfarin verilerek, 7’sine
ise herhangi bir ilaç verilmeden her iki arka
ABS’nin farklı preparatları (sprey, solüsyon ve
varfarin verilen grupta ABS ile kanama
fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p=0.018).
arkadaşları [2008a, 2008b]). Çalışmaya
modellerinde hemostatik etki
olarak anlamlı değildir (p=0.25). Öte yandan
azalmıştır. ABS ile kontrol tarafı arasındaki bu
etkinliği plaseboya karşı denenmiştir (Çipil ve
Normal hemostaza sahip domuz kesi
kontrol tarafı arasındaki bu fark istatistiksel
ampüte bacakta kanama zamanını, varfarin
almış grupta daha belirgin olmak üzere
bacağa dizüstü 0.5-1 cm’den ampütasyon
azaltmıştır (%31.9 [%95GA: 035-2.49] ve
yapılmıştır. Tüm farelerin bir bacaklarına
%43.5 [%95GA: 2.16-8.07]). Kanama
ABS, diğer bacaklarına plasebo uygulanarak
miktarı varfarin ön-uygulaması yapılmış
kanama süresi ve miktarı bakımından sonuçlar
gözlemlenmiştir. ABS ile plasebo kanama
hayvanlarda %53.8 oranında azalmış; diğer
grupta anlamlı bir azalma bulunamamıştır.
süresi açısından karşılaştırıldığında varfarin
verilmeyen grupta iki taraflı ampütasyon
kanama süresi ABS uygulanan tarafta 2.79
Antikoagüle sıçanlarda kuyruk
kesimi modelinde hemostatik etki
dakika olarak gerçekleştirilmiştir. Yani ABS
ABS’nin hayvanlarda in vivo hemostatik
ile kanama zamanı 1.42 dakika (%95GA:
etkinliğine ilişkin diğer bir çalışmada ise
0.35-2.49) kısalmıştır. ABS ile kontrol tarafı
ABS’nin hemostatik etkinliği aspirin ve/veya
arasındaki bu fark istatistiksel olarak
enoksaparin verilen sıçanlarda denenmiştir
anlamlıdır (p=0.028). Öte yandan varfarin
(Çipil ve arkadaşları [2008b], Koşar ve
verilen grupta kontrol tarafında 12.05 dakika
arkadaşları [2008]). Bu çalışmada 42 farenin
olan kanama süresi ABS uygulanan tarafta
14’üne aspirin, 14’üne heparin (enoksaparin)
6.94 dakika olarak gerçekleştirilmiştir. Yani
verilerek, diğer 14’üne ise herhangi bir ilaç
ABS ile kanama zamanı 5.12
verilmeden kuyrukları distalden 4’üncü cm’den
dakika (%95GA: 2.16-
kesilmiş, her üç grupta da farelerin yarısına
sonrası kontrol tarafında 4.21 dakika olan
(n=7) ABS, yarısına ise (n=7) plasebo
8.07) kısalmıştır.
ABS ile
uygulanarak kanama süresi ve
kontrol
miktarı bakımından sonuçlar
gözlemlenmiştir. ABS ile plasebo
tarafı
safen ven ve arter
kanama süresi açısından
kanatılmış ve
karşılaştırıldığında aspirin ve/veya heparin
ABS tampon
verilmeyen grupta kuyruk kesilmesi sonrasında
kontrol grubunda 25.61 dakika olan kanama
süresi ABS uygulanan grupta 1.81 dakika
olarak gerçekleştirilmiştir. Yani
ABS ile kanama
ABS preparatları
uygulanarak
kanama süreci
incelenmiştir.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
22
zamanı 23.81 dakika kısalmıştır. ABS grubu
G
ile kontrol grubu arasındaki bu fark
edilen yüzey üzerine sadece ABS uygulaması
Grup III hilar kontrol yapılarak eksize
Grup IV hilar konrol yapılmaksızın parsiyel
istatistiksel olarak anlamlıdır (p=0.001).
G
Aspirin verilen grupta ABS ile kanama zamanı
nefrektomi ve ABS uygulaması
22.97 dakika (%95GA: 17.29-28.64)
renal travmada kanamayı durdurmaya olan
etkinliğinin değerlendirmesidir. Altı adet
Wistar sıçan çalışmaya dahil edilmiştir. Genel
anestezi altında orta hat insizyonu ile sağ
böbreğe ulaşılıp, alt polde 1 cm derinliğinde
kısalmıştır (p=0.001). Heparin verilen grupta
Birinci ayda sakrifikasyon yapılmıştır. Sıcak
insizyon yapılmış ve takiben 1 cm2 doku
ABS ile kanama zamanı 19.43 dakika
iskemi süresi, parsiyel nefrektomi süresi, ABS
çıkarılmıştır. Kanama gözlenmesini takiben
(%95GA: 12.35-26.51) kısalmıştır
uygulama sayısı ve kanama kontrolü
ABS solüsyonu kanama olan alana damla
(p=0.001). ABS ile plasebo kanama miktarı
değerlendirilmiştir. Mikroskopik ve
şeklinde uygulanmış ve en az iki dakika dokuya
açısından karşılaştırıldığında aspirin ve/veya
makroskopik inceleme yapılmıştır.
el yardımı ile baskı uygulanmıştır. Kanamanın
heparin verilmeyen grupta ABS ile kanama
durup durmadığı incelenmiştir. Kanama
miktarı 0.98 mL (%95GA: 0.43-1.52)
Ortalama böbrek büyüklüğü 2x2.5x0.5 cm’dir.
kontrol süresi, ABS damla sayısı, ameliyat
azalmıştır (p=0.002). Aspirin verilen grupta
Ortalama parsiyel nefrektomi süreleri grup
sonrası sışanların yaşam durumu
ABS ile kanama miktarı 1.01 mL (%95GA:
I’de 3.7±0.8 dakika, grup II’de 2.7±0.5
değerlendirilmiştir. Birinci ayda sakrifiye
0.50-1.53) azalmıştır (p=0.002). Heparin
dakika, grup III’te 1.8±0.8 dakika ve grup
edilen sıçanlara nefrektomi yapılmış ve
verilen grupta ABS ile kanama miktarı 1.07
IV’te 3.2±0.8 dakika olarak gerçekleşmiştir.
makroskopik ve mikroskopik değişimler
mL (%95GA: 0.44-1.70) kısalmıştır
Grup I ve grup III arasındaki fark anlamlıdır
incelenmiştir. Ortalama kanama kontrol süresi
(p=0.017). Özetlenecek olursa, kuyruk kesme
(p=0.007). Grup III’te sıcak iskemi süresi
3.2±0.8 dakika (2 ila 4) idi. Her böbrekte
modelinde, aspirin almış sıçanlarda topikal
grup I’e göre anlamlı olarak daha kısadır
rezeke edilen doku alanında aktif kanama
ABS kanama zamanı ve miktarını sırasıyla
(p=0.011). ABS uygulama sayısı grup III ve
kontrolü ve ABS agregat oluşumu
%68.4 ve 54.6 oranında azaltmış (p<0.01),
grup IV’te grup II’ye göre anlamlı olarak daha
gözlenmiştir. Ortalama uygulanan ABS damla
benzer etkiler daha zayıf olmak kaydıyla
fazladır (p=0.003).
sayısı 6.0±1.1 (5 ila 8) idi. Birinci ayda ölen
enoksaparin grubunda da görülmüştür (%30.6
ve 32.8; p<0.01).
Sıçan parsiyel nefrektomi
modelinde hemostatik etki
Huri ve arkadaşları (2008a ve 2008b)
tarafından yapılan çalışmanın amacı, güncel
üroloji pratiğinde özellikle 4 cm’den küçük
böbrek tümörlerindeki önemli bir tedavi
seçeneği olan parsiyel nefrektomi sırasındaki
kanama kontrolünün uzamasıyla bu durumla
rat yoktu. Makroskopik değerlendirmede her
Glomerüler nekroz grup I’de grup III ve grup
böbrekte rezeke edilen alan ve çevresinde
IV ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak daha
sağlıklı, jelatinöz, kırmızı görünüm
sıktır (p=0.015). Kalsifikasyon grup I’de diğer
saptanmıştır. Hematom, ürinom
gruplara göre anlamlı olarak daha fazladır
saptanmamıştır. Hematoksilen-eozin ile
(p<0.05). Eritrosit agregasyonu grup II, III
yapılan değerlendirmede, dev hücre
ve IV’te grup I’e göre anlamlı olarak
reaksiyonu, akut inflamasyon, fibrozis,
belirgindir (p=0.015). Dev hücre reaksiyonu,
adhezyon, tiroidizasyon, fibroblast
inflamasyon, fibrozis, mikrovasküler
aktivasyonu, kalsifikasyon, glomerüler nekroz
proliferasyon açısından gruplar arasında
saptanmazken eritrosit agregasyonu, siderofaj
anlamlı fark yoktu (p>0.05).
ve mikrovasküler proliferasyon gözlenmiştir.
Sonuç olarak ABS’nin majör renal travma
ilişkili olarak renal artere uygulanan sıcak
iskemi süresinin artması parsiyel nefrektomi
sırasında renal fonksiyon kaybına neden
olabilmektedir. Bu nedenle kanama
kontrolünün erken dönemde sağlanması önem
kazanmaktadır. Bu çalışmada ABS’nin
parsiyel nefrektomi modelindeki kanama
durdurucu özelliği ve histopatolojik değişimler
değerlendirilmiştir. Çalışmaya toplam 24
Wistar sıçan çalışmaya dahil edilmiştir.
Sonuçta ABS uygulamasının hemostaz
modelinde kanamanın durdurulmasında etkili
kontrolünü sağlayarak parsiyel nefrektomi ve
olduğu saptanmıştır. İnflamasyonun, fibrozisin
sıcak iskemi süresini kısalttığı görülmüştür.
ve doku hasarının olmaması ABS’nin kanama
Eritrosit agregasyonunun görülmesi ABS’nin
kontrol mekanizması olan eritrosit
hemostatik mekanizmasının böbrekte de
agregasyonunun gözlenmesi böbrek
oluştuğunu desteklemektedir. Glomerüler
histopatolojisindeki olumlu değişimler şeklinde
nekroz ve kalsifikasyonun olmaması renal
değerlendirilebilir.
dokuya olan pozitif etki olarak
değerlendirilebilir.
Denekler dört gruba ayrılmıştır:
G
Grup I hilar kontrolü takiben
intrakorporeal sütürle parsiyel nefrektomi
Sıçanda renal travma modelinde
hemostatik etki
(konvansiyonel metod)
G
Grup II konvansiyonel parsiyel
nefrektomi ve ABS
Sıçanda penil fraktür modelinde
hemostatik etki
Akgül ve arkadaşları, sıçanda penil fraktür
modelinde Ankaferd etkinliğini
araştırmışlardır (2008). Korpus kavernozumun
Huri ve arkadaşları (2008c ve 2008d)
tunika albuginea yapısının travmatik rüptürü
tarafından yapılan çalışmanın amacı ABS’nin
olan penil fraktürde patolojik lezyon tunika
23
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
albugineanın dıştaki longitudinal tabakasının
(p=0.046). Siderofaj ve kırmızı kan
ilişkin raporlar değişik bilimsel platformlarda
hematom, şişme ve ciltte renk değişikliğine
hücrelerinin varlığı sadece ABS grubu ve
tartışılmıştır.
neden olacak şekilde yırtılmasıdır. Bu
“Primer onarım + ABS” grubunda
çalışmada ABS’nin penil kavernozal doku
gözlenmiştir. Gruplar tam iyileşme yönünden
üzerine olan histopatolojik etkisi ve penil
karşılaştırıldıklarında ise en iyi sonuçların ABS
fraktür onarımında hemostatik etkisi
grubu ve “Primer onarım + ABS” grubunda
incelenmiştir. Çalışmaya alınan 32 Wistar
olduğu gözlenmiştir. Sonuç olarak ABS’nin
albino sıçanda deneysel penil fraktür modeli
hemostatik ve anti-inflamatuvar özellikleri
penis proksimalinin dorsal tarafına uygulanan
nedeniyle penil kavernozal cerrahilerde
insizyon ile oluşturulmuş ve sıçanlar her grup 8
kullanılabileceği düşünülmüştür. Eritrosit
sıçan içerecek şekilde 4 gruba ayrılmıştır.
agregasyonunun görülmesi ABS’nin hemostatik
Kontrol grubundaki sıçanların insizyonları
mekanizmasının peniste de oluştuğunu
onarılmamış ve sekonder iyileşmeye
desteklemektedir.
Sağlıklı gönüllülerde faz I klinik çalışma
ABS’nin insanlarda topikal kullanımının
güvenliliğini ortaya koymak amacıyla ABS’nin
sağlıklı gönüllülerde kullanımının güvenliliğinin
“Primer onarım” grubunda insizyon primer
olarak onarılmış ve “Primer onarım + ABS”
grubunda ise primer onarımı takiben insizyon
bölgesine ABS damlatılmıştır. Sıçanlar 3 hafta
boyunca ısı ve nem kontrollü odada yaşatımış
ve üç haftanın sonunda tüm sıçanların
penektomi operasyonu uygulanarak sıçanlar
sakrifiye edilmiştir. Penektomi materyalleri ışık
mikroskobu altında histopatolojik olarak
incelenmiştir. Deney boyunca mortalite,
infeksiyon, alerjik reaksiyon ve idrar
retansiyonu gözlenmemiştir. ABS grubunda iki
sıçanda fibrozis gözlenmiştir. Bu grup
kavernozal iyileşme bakımından en iyi grup
olarak görünmektedir. Kontrol grubu ile ABS
grubu ve “Primer onarım + ABS” grubu
arasında inflamasyon yönünden bir fark
izlenmese de, ABS grubu ve “Primer onarım +
ABS” grubunun sadece primer onarım yapılan
gruptan daha iyi olduğu gözlenmiştir
plasebo ile karşılaştırmalı olarak ve randomize,
çift-kör, çapraz-geçişli bir çalışma tasarımı
altında araştırılacağı bir faz I klinik çalışma
bırakılmıştır. “ABS” grubundaki sıçanların
insizyonları üzerine sadece ABS damlatılmıştır.
İnsanlardaki uygulamalarda
ABS’nin güvenliliği
planlanmış, gerekli etik kurul onayları
İnsanlarda hemostatik topikal bir
ajan olarak Ankaferd kullanımı
gözlemleri
alınmıştır. Bu çalışmanın hedefi sağlıklı
gönüllülerde ABS’nin topikal kullanımının
güvenliliğinin plasebo ile eşdeğer /
Etki mekanizmasının aydınlatılmasını takiben,
karşılaştırılabilir olduğunu göstermektir.
Ankaferd BloodStopper® (ABS) ürünleri
stabilite, toksisite, sterilite ve irritabilite
Çalışmaya 18-60 yaşları arasında sağlıklı ve
testlerinden başarıyla geçmiş ve T.C. Sağlık
çalışma katılmaya gönüllü olan herhangi bir
Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü
cilt hastalığı olmayan, (kadınlar için) gebe veya
tarafından eksternal kanamaların kontrolünde
emzirmekte olmayan, ciddi sistemik veya
kullanılmak üzere ara ürün olarak
ruhsal hastalık varlığı veya öyküsü olmayan,
ruhsatlandırılmıştır (Mayıs 2007). Bu
ABS’nin bileşimindeki bitkisel kökenli
bağlamda halen insanlarda Dental girişimlerde
maddelere aşırı duyarlılık öyküsü olmayan,
kanamaların kontrolü amacıyla ve aşağıdaki
alkol bağımlılığı veya düzenli alkol kullanımı
Acil Servis ve 112 ilk yardım ambulanslarında
olmayan, sigara kullanmayan 24 kişi alınmıştır.
kanama kontrolü amacıyla kullanılmaktadır.
Ayrıca ülkemizde pek çok tıbbi merkezde
Bu çalışma çapraz geçiş dönemleri arasında 5
standart tedavilerle durdurulamayan ve yüksek
günlük bir arınma dönemi bulunan çift kör,
morbidite-mortalite riskine neden olabilen
randomize, plasebo kontrollü, çapraz geçişli bir
değişik komplike klinik kanamalar
çalışmadır. Başlangıçtaki tarama vizitinde
bilgilendirilmiş onam çerçevesinde hastada
gönüllülerin çalışmaya alma ve almama
Ankaferd kullanımını gerekli kılmış ve buna
kriterlerine uygunluğu ve bazal laboratuvar
testleri değerlendirilmiştir. Tarama vizitinden
bir gün sonra yapılan vizitte gönüllünün
çalışmaya uygun olduğu yeniden doğrulanıp
Çalışmada,
kanamalı diş tedavisi
gören hastalara
farklı oranlarda
ABS uygulanmıştır.
gönüllü ABS ya da plasebo grubuna randomize
edilmiş ve 1’inci çapraz geçiş dönemi
başlatılmıştır. Uygulanan çalışma işlemleri ve
uygulama zamanları şunlardır:
0. dakika: Öncelikle gönüllünün ciltle ilgili
semptomlar açısından sorgulanması ve cilt
muayenesi yapılmıştır. Takiben 2.5 X 7 cm’lik
ABS veya plasebo emdirilmiş tampon dominant
olmayan kolda önkol iç yüzünde (sabunla
yıkanmış ve kurutulmuş olan) kılsız bir alana
yerleştirilmiş ve gönüllü 30 dakika poliklinikte
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
24
bekletilmiştir.
115 ile 118 mmHg arasında, ortalama DKB
saat sonra klinik ve/veya laboratuvar
30. dakika: Tampon çıkarılmadan önce
ise 73 ile 76 mmHg arasında kaldı. Tüm
değerlendirme yapılabilen 23 hastaya (6
gönüllüden ciltle ilgili advers olay sorgulaması
biyokimyasal, hematolojik ve hemostaz
hastada klinik, 3 hastada laboratuvar, 14
yapılmış, takiben sargı bezi çözülüp tampon
parametrelerinde tampon öncesi ve sonrası
hastada ise hem klinik hem de laboratuvar
çıkarılıp cilt muayene edilmiştir ve yeni bir 2.5
arasındaki farklar ve yüzde değişim miktarları
değerlendirme) ait gözlemler ve sonuçlar
X 7 cm’lik ABS veya plasebo emdirilmiş
ABS ile plasebo arasında farklı değildi.
aşağıda özetlenmiştir (Klinik değerlendirme
tampon aynı bölgeye yerleştirilmiştir. Gönüllü
sonuçları 20 hastanın, laboratuvar
90 dakika daha poliklinikte bekletilmiştir.
ABS döneminde 5 gönüllüde (%20.8) cilt
değerlendirme ise 17 hastanın verilerine
120. dakika: Tampon çıkarılmadan önce
bulgusu rapor edildi. Üç gönüllüde cillte yanma
dayanmaktadır.):
gönüllüden ciltle ilgili advers olay sorgulaması
hissi, bir gönüllüde cillte kaşıntı, bir gönüllüde
yapılmış, takiben sargı bezi çözülüp tampon
de hem kaşıntı, hem de yanma hissi ortaya
G
çıkarılıp cilt muayene edilmiştir. Gönüllü 30
çıktı. Bu yakınmalar tampon uygulanmasından
değerlendirildiği 20 hastanın,
dakika poliklinikte bekletilmiştir.
5-40 dakika sonra ortaya çıktı ve 5 ila 80
G
150. dakika: Ciltle ilgili advers olay
dakika sürdü. Cilt yakınması olan 5 gönüllüde
dışında herhangi bir gastrointestinal yakınma
sorgulaması yapılmış ve cilt muayene edilmiştir.
de yakınmanın şiddeti “Hafif” olarak rapor
oluşmamıştır
Gönüllü 30 dakika poliklinikte bekletilmiştir.
edildi. Plasebo döneminde 4 gönüllüde (%16.7)
G
180. dakika: Ciltle ilgili advers olay
cilt bulgusu rapor edildi. Bir gönüllüde cillte
süreli ağızda gerilme hissi ve uyuşukluk
sorgulaması yapılmış ve cilt muayene edilmiştir.
kaşıntı, üç gönüllüde de hem kaşıntı, hem de
olmuştur
Gönüllü 48 saat sonra gelmek üzere
yanma hissi ortaya çıktı. Bu yakınmalar
G
gönderilmiştir.
tampon uygulanmasından 5-35 dakika sonra
kez sulu dışkılama ve 24 saat süreyle devam
48. saat: Gönüllüye ciltle ilgili advers olay
ortaya çıktı ve 10 ila 70 dakika sürdü. Cilt
eden dil ve boğazda yanma ve metalik tad hissi
sorgulaması yapıldıktan sonra cilt muayenesi
yakınması olan 4 gönüllüden üçünde
bildirilmiştir
yapılmış ve ardından laboratuvar testleri
yakınmanın şiddeti “Hafif” olarak, birinde ise
G
tekrarlanmıştır.
“Orta” olarak rapor edildi. Bu randomize,
hastada, renal fonksiyon testlerinden BUN,
Gastrointestinal yan etkilerin klinik olarak
18’inde 3-5 dakika süreli ağızda ekşi tad
Bir hastada ABS kullanımını takiben kısa
Bir hastada ise ABS’den 24 saat sonra bir
Laboratuvar değerlendirme yapılan 17
plasebo-kontrollü, çapraz-geçişli faz I klinik
serum kreatinin ve sistatin-C düzeylerinde
Birinci çapraz geçiş döneminden sonra 5
çalışmada sağlıklı gönüllülerde 120 dakika
anlamlı değişiklik gözlenmemiştir
günlük bir arınma dönemi geçmiş ve arınma
süreyle topikal ABS tampon uygulanmasının
G
döneminin ardından, ikinci çapraz geçiş dönemi
gerek lokal cilt bulguları, gerekse de sistemik
alkalen fosfataz, total bilirubin, direkt
vizitinde gönüllülerin tedavisi değiştirilmiş ve
laboratuvar testleri açısından plasebodan farklı
bilirubin, total protein ve albüminin serum
tüm çalışma işlemleri birinci çapraz geçiş
olmadığı görülmüştür. Bu bulguları takiben
düzeylerinde anlamlı bir değişiklik
dönemindeki sıra ve yöntemle uygulanmıştır.
ABS’nin topikal olarak kullanımının güvenli
bulunamamıştır
Tarama vizitinde, birinci çapraz geçiş
olduğu sonucuna varılmıştır.
G
toplam dört kez olmak üzere laboratuvar
testleri yinelenmiştir. Laboratuvar panelinde şu
testler yer almıştır: Tam kan sayımı, BUN,
kreatinin, ALT, AST, AP. total bilirubin, beta-2mikroglobülin, INR, aPTT ve fibrinojen.
Çalışmaya ortalama±SD yaşı 30.9±4.7 yıl
olan 22-44 yaşları arasında 24 gönüllü alındı.
Çalışmaya alınan gönüllülerin 11’i erkek, 13’ü
kadındı. Gönüllülerin ortalama VKİ değeri
24.3±3.0 kg/m2 idi. Çalışmaya alınan
gönüllülerin ortalama nabız sayısı 82.9±22.1
atım/dak idi. Ortalama nabız sayısı her iki
çalışma dönemi boyunca 79 ile 81 atım/dak
arasında kaldı. Sistolik ve diyastolik kan
basıncı 118±10 mmHg ve 74±7 mmHg idi.
Diğer biyokimyasal laboratuvar testlerinden
ürik asit, kreatin kinaz, sodyum ve potasyum
döneminin sonunda, ikinci çapraz geçiş
döneminin başında ve sonunda olmak üzere
Karaciğer fonksiyon testlerinden AST, ALT,
Diş tedavisinde ABS kullanımının
güvenliliği
Ara ürün olarak ruhsatlandırıldıktan sonraki
dönemde diş tedavisi sırasında ABS kullanımı
düzeylerinde anlamlı değişiklik gözlenmemiştir
G
Hematolojik testlerden PT, aPTT, fibrinojen
ve tam kan sayımında herhangi bir değişiklik
olmamıştır
yapılan bir klinikte oral-topikal kullanılan
ABS’nin rutin uygulamada yutulması
istenmemekle birlikte yine de ağız
mukozasından emilim ve/veya gastrointestinal
sistem yoluyla vücuda alınmasına bağlı olası
gastrointestinal, hematolojik, renal ve hepatik
yan etkiler klinik ve laboratuvar testleri ile
taranmıştır (Erçetin ve arkadaşları, 2008). Bu
çalışmada diş çekimi, periodontit ve diğer diş
sorunları nedeniyle kanamalı diş tedavisi
uygulanan hastalarda 1 ila 5 mL ABS
uygulanmış; topikal ABS uygulamasından 48
Tedavi öncesinde 1752±374 mg/dL olan beta2-mikroglobülin düzeyi tedavi sonrasında
1952±379 mg/dL düzeyine yükselmiştir
(p=0.034). Her ne kadar aradaki fark
istatistiksel olarak anlamlı bulunsa da, bu
bulgunun tek başına herhangi bir klinik anlamı
yoktur.
NOT: Yukarıdaki makalenin “İnsanlarda Değişik
Loklizasyonlarda Ankaferd Topikal Etkinlik
Gözlemleri” isimli ikinci bölümü Numune Sağlık
Dergisi’nin gelecek sayısında yayımlanacaktır.
Ortalama SKB her iki çalışma dönemi boyunca
25
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
DR. HALİL KARA
Ankara İl Sağlık Müdür Yrd.
SAĞLIKTA KALİTE İNKİŞAFI
Sağlıkta Dönüşüm Programının
uygulamaya başlamasıyla birlikte, son
yıllarda elimizdeki kaynağın etkili,
verimli, ulaşılabilir ve hakkaniyetli
dağılımının olmazsa olmazı kalite
standartlarıdır. Bu çerçevede yürütülen
kalite çalışmaları sağlık hizmeti
sunumunda her geçen gün
kurumlarımızda sonuçlarını
hissettirmektedir.
Sağlık işletmelerinde bugüne kadar
gerçekleştirilen kalite ve akreditasyon
çalışmaları ile çok olumlu sonuçlar elde
edildiği görülmekle birlikte, ancak
gelinen noktanın yeterliliğinden söz
edemeyiz. Ülkemizde ve tüm dünyada
sağlıkta kalite, sağlık hizmeti
sunumunun farklı yönleriyle bütün
olarak ele alınması gerçeğini ortaya
koymaktadır. Bu nedenle hukuki
sorumluluklar içerisinde, hasta ve
çalışan güvenliği odaklı, güncel ve
hizmet alanların beklentilerinin
karşılandığı, standartların belirlenmesi,
uygulanması ve kurumsal hasta
güvenliği kültürünün oluşturulması
zaruri hale gelmektedir. Kalite
çalışmaları canlı, sürekli gelişen ve
değişen bir olgudur.
Dünya sağlık örgütünün önceliklerini
dikkate alan yapı, her ülkenin kendi
şartları doğrultusunda bir sistem
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
oluşturulmasına dönüşmüştür. Kalite
çalışmaları sağlık kurum ve
kuruluşlarında fiziki şartların
iyileştirilmesi, çalışanların eğitimi,
doğru yerde istihdamı,
kalibrasyon çalışmaları ve
en önemli bileşeni sağlık
hizmeti alıcılarının
doğru, etkin,
zamanında ve
hedeflenen kalitede
sağlık hizmeti
alması, yeterli ve
yerinde
bilgilendirilmeleri
gibi tüm
bileşenleriyle bir
bütün olarak
yürütülmüştür.
sorumluluklarını belirleyen, kurumlara
tercih edilirliği ve saygınlık
kazandıran,
Tıbbi cihaz
yönetiminde
yapılan bakım,
onarım ve
kalibrasyon
çalışmaları
sonucunda; test ve
ölçümlerin kalite
düzeylerini
yükselten,
hastaların
güvenini artıran,
çalışanların yetki
ve
26
cihaz arıza, bakım maliyetlerini
azaltan ve kurum yatırımlarının
korunmasına sağlayan faydalar
sağlanmıştır.
Toplam kalite yönetim sistemlerinin
oluşturulması ve akreditasyon
çalışmaları, Hasta güvenliği kültürünün
yerleştirilmesi, aynı zamanda bir
işletme olan sağlık kurumlarında,
hizmet alanlar, ziyaretçiler ve
çalışanların faydalarını gözetmektedir.
Şöyle ki; oluşabilecek zararlardan
korunma, çevre güvenliğini tehdit edici
unsurları ve hukuki açıdan finansal
zarar oluşturabilecek olası riskleri
tanımlayıp, önlemlerin alınmasına
yönelik çalışmaların bütünüdür kalite.
Kalite çalışmalarının bütününe
bakıldığında
yapılan her türlü çalışma, alınan bütün
önlemler hastalarımızı olası risklere
karşı korumamızın yanında çalışanları
da gözetmektedir. Çok basit önemsiz
gibi görülen bazı önlemlerle istenmeyen
durumların ortaya çıkması önlenerek
gerek tıbbi girişimsel riskler, gerek
bakım hizmetlerindeki riskler doğru
öngörülerle tespit edilip ön tedbirlerle
ortadan kaldırılabilmektedir.
saklama koşulları ve kullanımı
sağlanan ilaçlara / malzemelere,
kalifiye, eğitimli, kalite algısı ve
hedefini özümseyen yetişmiş sağlık
personeline ulaşılmıştır. Önlenebilir her
türlü hata ve kazanın asgariye inmesine
yönelik yapılan çalışmalarla, nitelik
olarak kurumun kendi içerisinde ve
özel sektörlerle rekabet edebilen bir
sağlık yapılandırması da ortadadır.
Geldiğimiz nokta itibari ile, sağlık
hizmet sunumunda nicelik olarak
ulaşılan noktayı bir kenara
bıraktığımızda, kalitenin esas bileşeni
olan nitelik son derece yükselmiştir. Bir
kaç örnek verecek olursak, hekim
seçme hakkından, hasta hakları
birimlerine, tek ve çift kişilik hasta
odalarından her türlü yüksek standartlı
tıbbi cihaz donanımına, doğru
planlanan,
uygun
Her türlü yeniden yapılandırma ve
uygulamalarımızı, yerinde yaptığımız
değerlendirmeler gösteriyor ki; bütün
sağlık kurum ve kuruluşlarında kalite
standartlarının yaygınlaşması, çıtanın
yükselerek devam etmesi hasta
memnuniyet anketleri gibi ölçülebilir
değerleri de yükseltmiştir.
Kalite çalışmalarımızı, Bakanlığımızın
ve Sağlık Müdürümüzün destekleriyle
birinci basamağa kadar
yaygınlaştırdığımızın müjdesini
buradan sizlerle paylaşmak isterim.
Birinci basamaktaki Sağlık Ocağı,
AÇS/AP gibi tüm kurumlarımızı
oluşturduğumuz birinci basamak kalite
değerlendirme kriterleri çerçevesinde
yakın zamanda değerlendirdik. Yakın
gelecekte de sonuçlarını sizlerle
paylaşacağız.
Bakanlığımız Performans ve Kalite
Geliştirme Daire Başkanlığının çok
değerli katkı ve destekleriyle, 20-21
Mayısta Hasta ve Çalışan Güvenliği
konulu sempozyumumuzu il dışından
gelenlerle birlikte 600 katılımcı ile
gerçekleştirdik.
Gelecekteki hedefimiz en yüksek
düzeyde eğitimini tamamlamış,
farkındalığı yüksek sağlık personeli
ile milletimizin hak ettiği sağlık
hizmetini verimli, hakkaniyetli,
ekonomik, erişilebilir standartlarını
her geçen gün yükselterek
sunmaktır.
27
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
DR. ÖMER FARUK RECEP
Güneş Gözlükleri
Güneş gözlükleri, parlak güneş ışınlarının
veya yüksek enerjili görünen ışığın göze
zarar vermesini veya gözleri rahatsız
etmesini engellemek amacıyla üretilen bir
nevi koruyucu gözlüklerdir. Ayrıca
görmeye yardımcı olması, görünmeyen
morötesi ışınlardan gözü koruması,
kişinin kimliğini gizlemesi ve farklı bir
görünüm kazandırması gibi başka
kullanım alanları da söz konusudur.
Güneş gözlüklerinin tarihçesi
Güneş gözlüklerinin tarihçesini Roma
İmparatorluğu’na veya eski Çin’e
dayandırmaya çalışanlar olsa da gerçek
anlamıyla ilk güneş gözlüğü 1752 yılında
James Ayscough tarafından icat
edilmiştir. Ancak Ayscough’un bu
gözlükleri yapmasının nedeni de güneşten
korumak değil, bazı göz kusurlarında
daha iyi bir görüş sağlamak idi. İlk güneş
gözlüklerinde yeşil ve mavi camlar
kullanılmıştır.
Edwin H. Land tarafından 1936 yılında
selofanlı polarize edilmiş camlı güneş
gözlüklerinin bulunması bu alanda yeni
bir dönem açmıştır. Önceleri hava
kuvvetleri gibi askeri alanlarda kullanılan
güneş gözlüklerinin sivil yaşamında
yaygınlaşması
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur.
Sinema sanatçılarının, polislerin ve
mafyanın güneş gözlüklerinin
yaygınlaşmasındaki yeri inkâr edilemez.
Parlak güneş ışınları gözlerin kısılmasına
neden olarak göz çevresinde ciltte
kırışıklıkların artmasına ve cildin daha
erken yaşlanmasına neden olurlar.
Gözlerimizi nasıl korur?
Morötesi ışınlar, belli durumlarda daha
fazla zarar meydana getirebilirler.
Örneğin karda, kumda ve suda bu
ışınların etkileri daha fazla olur. Deniz
seviyesinden itibaren yükseklik arttıkça
veya ekvatora yaklaştıkça morötesi
seviyesi de artar. Güneşte kalma süresi
arttıkça ve öğle saatlerinde güneş altında
kalınca morötesi ışınların etkileri
fazlalaşır. Açık renk göz ve deriye sahip
kişiler güneşten daha fazla zarar görür.
Son olarak belli ilaçları kullananların
ışığa karşı hassasiyeti artmaktadır.
Güneş gözlükleri ışığın hem görünen hem
de görünmeyen dalga boylarına karşı
koruma sağlar. Bu ışınlardan en önemlisi,
saydam tabakada zedelenme, kar
körlüğü, katarakt, gözde et büyümesi,
sarı nokta bozukluğu ve değişik
kanserlere yol açan morötesi (ultraviyole)
ışınlardır. Morötesi ışınlar, morötesi A
(UVA), B (UVB) ve C (UVC) olarak üç
gruba ayrılır. Bu ışınlardan, morötesi C
ışınları atmosfer tabakaları tarafından
emildiğinden göz için herhangi bir
problem oluşturmaz. Buna karşın
morötesi A ve B ışınları, göze
verebilecekleri zararlar açısından
önemlidir. Özellikle son yıllarda ozon
tabakasındaki incelmeyle birlikte
morötesi ışınlarının gözler üzerindeki
olumsuz etkileri giderek artmaktadır. Bu
nedenle iyi bir güneş gözlüğünün 400 nm
dalga boyuna kadar olan UVA ve
UVB’nin % 99-100’ünü yansıtması veya
emmesi gerekmektedir. Bu kıstası
karşılayan güneş gözlükleri genellikle UV
400 olarak etiketlenir.
Bazı bilim adamları yüksek enerjili mavi
ışığın da göze zarar verdiğine inanmakta
olup iyi bir güneş gözlüğünün bu ışınlara
karşı da koruyucu etki göstermesi
gerektiğini söylemektedir. Bu durum,
özellikle kendi lenslerinde sararma
başlamamış çocukları daha çok
ilgilendirmektedir. Dolayısıyla 2 yaşın
üzerindeki çocukların ya gözlük takarak
ya da güneşli saatlerde dışarıda kalması
engellenerek zararlı ışınlardan korunması
önerilmektedir.
İlki 1752 yılında üretilen güneş
gözlükleri önce hava kuvvetlerinde
kullanılmaya başlandı.
Yaygınlaşmasına İkinci Dünya
Savaşı sonrasında sinema
sanatçıları, polisler ve mafya
yardımcı oldu
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
28
Bu arada hemen vurgulanması gerekir ki
hiçbir güneş gözlüğü direkt olarak güneşe
bakmakla meydana gelecek göz hasarını
engelleyemez. Yani güneş gözlükleri
güneş tutulmalarını izlemek için bir araç
olarak kullanılamazlar.
Gözlüğün koruyuculuğu nasıl
anlaşılır?
Maalesef bu ancak üreticinin veya iyi
donanımlı bir gözlükçünün yapacağı
ölçümlerle anlaşılabilmektedir. Bu da
pratik olmadığına göre gözlüğün
etiketinden belli standartları karşılayıp
karşılamadığına bakılabilir. Güneş
gözlüklerinde dünya ülkelerinin belirlediği
farklı standartlar vardır. Ülkemiz için en
pratik olanı, gözlüğün Sağlık
Bakanlığı’ndan sertifikasının olup
olmadığıdır.
Gözlük alıcısının bunlardan öte
yapabileceği en
önemli şey göz ve yüz
yapısına uyan ve
kenarlarından
ışınların
gözlerine
ulaşmasını
engelleyen
bir
gözlüğü
tercih
etmesidir.
Bir gözlüğün
renginin
koyuluğu,
herhangi bir
renkte olması ve
fiyatının çok pahalı
olması morötesi
ışınlara karşı koruma
anlamında bir garanti teşkil etmez.
Ayrıca camları yakından incelenmeli ve
küçük hava kabarcıkları, leke ve
dalgalanma olmadığından emin
olunmalıdır. Camdan bir nesneye
bakıldığında ve cam hareket ettirildiğinde
nesnenin görünümünde bir bozukluk
meydana gelmemelidir. Gözlük
denendiğinde yerde çukurluk veya
tümseklik oluşturmamalı, çizgiler çarpık
veya eğik görülmemelidir.
Güneş gözlükleri nasıl yapılır
Güneş gözlüklerinde değişik renkte lensler
kullanılabilmesine rağmen renk görme
bozukluklarına yol açmaması için en çok
tercih edilen renkler kırmızı, gri, sarı ve
kahverengidir. Kahverengi lensler, bir
miktar renk bozukluğu yapsa da kontrastı
artırmaktadır. Turkuaz lensler, orta ve
yüksek aydınlatmalı ortamlarda iyi sonuç
verirler. Kavuniçi veya sarı lensler hem
kontrastı hem de derinlik görmeyi
artırırlar. Bu nedenle pilotlar, balıkçılar,
avcılar tarafından daha çok tercih
edilirler. Mavi ve mor lensli güneş
gözlükleri ise daha çok kozmetik amaçlı
olarak kullanılırlar.
Gözlükler, insanı ışığın
görünmeyen dalga
boylarından korur.
Gözün saydam
tabakasının
zedelenmesini, kar
körlüğünü,
katarakt, gözde
et büyümesi ve
değişik kanserlere yol
açan morötesi
ışınları engeller. Güneş
gözlüğü alınırken, gözü
ne kadar koruduğuna,
esneklik ve dayanıklılığının yanı
sıra insan yüzüne uyumuna özen
gösterilmeli.
Bazı güneş gözlüklerinde polarize camlar
kullanılmaktadır. Bu tip gözlükler,
özellikle su yüzeyi veya gökyüzü gibi
polarlanmış yüzeylerden yansıyan ışığın
gözde kamaşma meydana getirmesini
29
engellemek amacıyla kullanılırlar. Daha
çok balıkçılar tarafından tercih edilirler.
Ayna kaplı güneş gözlükleri, göze gelen
ışığı yansıtarak hem morötesi ışınlara
karşı koruyucu etki gösterir, hem de göz
çevresinde ısınmayı azaltırlar.
Güneş gözlüğü lensleri cam veya
plastikten yapılırlar. Plastik lensler
akrilik, polikarbonat, CR-39 veya
poliüretandır. Cam merceklerin optik
kaliteleri daha yüksektir ve çizilmeye
karşı daha dayanıklıdırlar, ancak
ağırdırlar. Ayrıca daha kolay kırılırlar.
Plastik lensler ise hafif olmakla birlikte
kolay çizilebilirler, ancak zor kırılırlar.
Polikarbonat lensler hafif olup darbeye
karşı da çok dayanıklıdırlar.
Gözlük lenslerinin seçimi ve yapımı
esnasında yukarıda bahsettiğimiz
özellikler değişik şekillerde bir araya
getirilir. Camların üst kısmının boyanıp
alt kısmının boyanmadan bırakılması,
numaralı gözlük camlarının boyanması,
numaralı gözlük camları üzerine güneş
gözlüklerinin yapılması, güneşte kararan
karanlıkta rengi açılan lenslerin
seçilmesi tamamen kişi ile
gözlükçüsünün karar vereceği konulardır.
Son olarak gözlük çerçeveleri ile ilgili
konulara değinmek istiyorum. Gözlük
çerçeveleri plastik, naylon, metal veya
metal alaşımından yapılabilir. Naylon
çerçeveler hafif ve esnek olmaları
nedeniyle daha çok sporcular tarafından
tercih edilir. Metal çerçeveler daha kolay
kırılabilirler. Ancak bunların bağlantı
noktalarında plastik kullanılarak
sağlamlıkları artırılabilmektedir.
Gözlük camları çerçevelere üç şekilde
monte edilir. Buna göre gözlükler üç
grup olur. Tam çerçeveli, yarı çerçeveli
ve çerçevesiz gözlükler. Günümüz
teknolojisi bu üç tip gözlüğün güneş
gözlüklerinde de kullanılmasına imkân
tanımaktadır.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
DOÇ. DR. CEMAL ATALAY
ANEAH Kadın Hastalıkları Kl. Şef Yrd.
Güneş ve Gebelik
Gebe olsun ya da olmasın güneş ya da
ultraviyole ışınlarının kişi üzerinde pek
çok faydasının yanında güneş yanığı,
çeşitli alerjik reaksiyonlar, erken deri
yaşlanması ve deri kanseri oluşumu gibi
göz ardı edilemeyecek zararları da
olduğu unutulmamalıdır. Yaşamın diğer
dönemlerinde olduğu
gibi gebelikte de
güneşten
bilinçli bir şekle yararlanılmalıdır.
Güneş ışığı içerdiği ultraviyole ışınları
sayesinde cilt altı yağ dokusunda aktif
D vitamini oluşmasını sağlar. D vitamini
esas olarak bağırsaklardan kalsiyum
emilimini artırarak, gebelikte artan
kalsiyum ihtiyacının karşılanmasını
sağlar. Bu sayede bebek için gereken
kalsiyum annenin kalsiyum depoları
yerine, yiyeceklerden karşılanmış
olur. Bu da annenin ileri
yaşlarda kemik erimesi riskini
azaltan bir faktördür.
Normal insanlara göre
gebeler güneş ışınlarından
daha fazla etkilenirler.
Gebelik döneminde hormon
düzeylerinde yaşanan
değişikliklere bağlı olarak deri
güneş ışınlarına karşı daha
duyarlı hale geldiğinden, daha kısa
sürede güneş yanıkları oluşabilir.
Pigment yapıcı melanositleri uyaran
hormon düzeyleri yükseldiğinden
aşırı pigmentasyona karşı da
duyarlılık artar.
Gebelikte derinin hassasiyeti
arttığı için alerji ve akne gibi
bazı deri hastalıkları gebelik
sırasında daha kolay ortaya
çıkmaktadır. “Kloazma”
veya”Melazma “ olarak
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
adlandırdığımız “Gebelik maskesi “
genellikle gebeliğin 4. ayına doğru
belirmeye başlar. Alın, yanaklar, burun
ve dudak üzeri gibi güneş ışınlarının dik
geldiği bölgelerde yoğunlaşan
kahverengi lekeler halinde görülür.
Gebelikte sık görülen, genellikle doğum
sonrası kaybolan zararsız bir durumdur.
Ancak güneşe fazla maruz kalmak, bu
durumun daha şiddetli ve uzun süreli
olmasına yol açabilir. Bu nedenle anne
adaylarının gebelik süresince derilerini
güneş ışığından dikkatli bir biçimde
korumaları gerekmektedir.
Güneş sadece ışınlarıyla değil ısısıyla da
dünyamıza yarar sağlamaktadır.
Gebelikte güneş altında uzun süre
geçirmek zaten az da olsa artmış
bulunan vücut ısısının daha da
artmasına, vücuttaki suyun azalmasına
neden olabilir. Artmış sıcaklık, vücutta
bir yatkınlık da varsa gebede kan
basıncının artmasına ve bunun neden
olabileceği istenmeyen hastalıklara yol
açabilir. Bu nedenle yazın sıcak
havalarda ter emici, rahat, hafif ve
kolay değiştirilebilir giysiler tercih
edilmelidir.
Aşırı sıcaklarda gebelerin dikkat etmesi
gereken diğer önemli bir konu da sıvı
tüketimidir. Bol sıvı tüketilmelidir. Aşırı
terlemeyle vücuttan atılan su, tuz ve
30
mineraller yerine konmalıdır. Fazla sıvı
kaybı bebeğe giden kan miktarında
azalmaya yol açabilmesi nedeniyle çok
önemlidir. Bu nedenle gebelerin bu
günlerde sıvı alımını normalin en az iki
katına çıkarmaları gerekmektedir.
Sıcakta terlemeyle birlikte birçok bölge
nemli kalacağı için mantar
enfeksiyonlarına yaz aylarında daha çok
rastlanır. Bu nedenle özellikle vücudun
kıvrımlı bölgeleri kuru tutulmaya
çalışılmalıdır. Sık sık ılık duş
yapılmalıdır.
Güneşin gebelik üzerine etkileri
tartışılırken, anne karnındaki bebek
açısından önemli bir noktaya dikkat
çekmek gerekir. Ultraviyole ışınlarının,
bebeğin nöral tüp gelişimi için çok
önemli olan folik asiti
parçalayabileceğini gösteren bazı
çalışmaların bulunmaktadır. Folik asitin
parçalanmasıyla annede folik asit
eksikliği ortaya çıkabilir. Bilindiği gibi
folik asit eksikliği spina bifida gibi
nöral tüp defektlerine yol açmaktadır.
Gebelikte güneşten nasıl
korunmalıyız?
Saat 11.00-16.00 saatleri arasında
direk güneş ışınları altında
bulunmaktan kaçınmalı
G En az 15 koruma faktörlü, geniş
spektrumlu, parfümsüz bir güneş
koruyucu kullanmalı
G Güneş koruyucuyu 2 saatte bir
yenilemeli
G Parfüm ve losyonlar fotosensitivite
yaratarak deride reaksiyona yol
açabileceğinden bu tür ürünlerden
kaçınılmalı
G Güneş ışınlarını yansıtacak açık
renkli giysiler giyilmeli
G Yüz ve boyunu koruyacak geniş
kenarlı bir şapka kullanmalı
G
31
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
UZM. DR. AYŞE BUT
ANEAH 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kl.
Akut Gastroenteritler
İshal veya diyare dışkının sık olarak sulu
veya yumuşak çıkması durumudur. Süresi
iki haftadan kısa olan ishal, akut ishal
olarak tanımlanmaktadır. Akut ishalden
büyük çoğunlukla infeksiyon etkenleri
sorumludur. Akut gastroenterit,
bakterilerle, viruslarla veya parazitlerle
oluşan; bulantı, kusma, ishal ve karın
ağrısı gibi yakınmalar ile seyreden bazen
ateşin de eşlik ettiği klinik tablo olup
dizanteri, kolera ve tifo en önemli
tipleridir.
Barsak enfeksiyonu yapan
mikroroganizmalar
genellikle insana su ve
besinlerle bulaşır.
Oluşmasında yaş, çevre
koşulları, kişisel ve
kültürel alışkanlıklar
önemli etkenlerdir.
Yoksulluk, kalabalık
ve sağlıksız
ortamlarda yaşama,
kanalizasyon sorunu, temiz su
elde etmedeki güçlük, sağlıklı
gıda sağlayamama, eğitimsizlik,
bağırsak enfeksiyonları
gelişiminde kolaylaştırıcı
etkenlerdir. Mikroorganizmayı
taşıyanlar ile temas edenlerde,
kalabalık ve uygunsuz yerlerde
yaşayanlarda ve sağlıksız su
kullananlarda yüksek oranda
bağırsak enfeksiyonları
görülmektedir. Su dağıtım
şebekelerinin ve kanalizasyonların
yetersizliği durumlarında salgınlar
olabilmektedir. Bulaşmada
mevsimlerin de önemi vardır. Sıcak
iklimlerde, yaz aylarında bağırsak
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
enfeksiyonları daha sık görülmektedir.
Çoğunlukla kontamine suların içilmesi
veya kirli sularla yıkanmış meyve ve
sebzelerin yenilmesiyle ortaya çıkar.
Bazen insanlar ishal olup bu
mikroorganizmaoları dışkıları ile çevreye
yayabilir. Dışkıyla bulaşmış ellerin ağza
götürülmesi sonucu da ishal
olabilir. Her zaman
kullanılan suların sağlıklı
olup olmadığını bilmek
mümkün olmaz. Doğada,
özellikle insan ve hayvan
dışkılarıyla kirlenmiş
sularda yaşayan, ishal
nedeni olabilecek
çeşitli
mikroorganizmalar
bulunmaktadır.
Bunlar genellikle
durgun sularda,
kanalizasyonun
karıştığı sularda,
iyi klorlanmamış
içme ve kullanma
sularında, özellikle
yaz aylarında uzun
süre canlı kalarak
çoğalırlar. Bu
suların içilmesi
veya böyle sularla
bulaşmış, sıcak
ortamda beklemiş
gıdaların, örneğin
çiğ sebzelerle
hazırlanmış
salataların ve
meyvelerin
tüketilmesi sonucu
ishal yapan
mikroorganizmalar,
32
ağız yoluyla alınarak insanların
bağırsaklarına ulaşır. Bunların bir kısmı
barsak duvarında iltihap oluşturarak hem
barsak hareketlerini artırır, hem de
bağırsağa su ve iltihabi hücrelerin
geçişine neden olur; bir kısmı da
bağırsakta iltihap yapmadan,
salgıladıkları toksin denilen zehirli
maddelerin etkisiyle su ve tuz geçişini
artırmak suretiyle ishale neden olurlar.
Gelişmekte olan ülkelerde bağırsak
enfeksiyonları, önemli bir halk sağlığı
sorunu olup, çocuk ölümlerinin önemli
nedenlerindendir. Dünyada bir yılda
yaklaşık 3-5 milyar kişi ishale
yakalanmakta, bununda çoğunluğunu
çocukların oluşturduğu 5-8 milyon kişi
ishal nedeni ile ölmektedir.
SEMPTOM VE BELİRTİLER
Dizanteri; “Shigella spp.” adı verilen
mikroorganizmaların neden olduğu, kanlı
mukuslu ishal, karın ağrısı ve ateşle
seyreden bir kalın barsak hastalığıdır.
Dizanteride; mikrop bulaşmış yiyecek
veya içecek alındıktan 2-5 gün sonra
halsizlik, karın ağrısı ve sulu dışkılama ile
hastalık başlar. Ateş, bazen kusma
görülebilir. Hastalık başladıktan 1-2 gün
sonra dışkı kanlı ve mukuslu bir hal alır.
Günde 10-20 kez bazen 40 kadara varan
sayıda sık ve miktarı az dışkılama vardır.
Çocuk ve yaşlılarda vücuttan sıvı kaybına
bağlı klinik bulgular görülür. Tansiyon
düşüklüğü, bayılma, idrar miktarında
azalma veya havale geçirme görülebilir.
Dizanteri çok ağır öldürücü olabileceği
gibi çok hafif belirtilerle de geçirilebilir.
Kolera; “Vibrio Cholera” isimli
bakterinin bağırsaklara yerleşmesiyle ve
oluşturduğu toksinlerin etkisi ile hastalık
oluşturur. Koleranın ilk belirtisi bağırsak
hareketlerinde artma ile ilişkilidir.
Karında dolgunluk ve gurultu hissi ile
birlikte bunu yumuşak kıvamda bir
dışkılama izler. Birkaç dışkılamadan
sonra pirinç suyu görünümünde, ağrısız,
kokusuz dışkılama olur. İshal günde
10-15 ile 20-30 arasında olabilir. İshale
kusma eşlik edebilir. Kusma bulantısızdır.
Derin halsizlik ve iştahsızlık vardır. Su
kaybına bağlı ağız kuruluğu, dudaklarda
morarma, gözlerde çökme ve ellerde
çamaşırcı eli gibi buruşma olur. Çok kısa
sürede vücuttan fazla miktarda sıvı
kaybına neden olabilmesi ağır klinik
tablolara ortaya çıkar ve zamanında
müdahale edilmezse ölüme neden olabilir.
TİFO
“Salmonella typhi” tipi bakteriler
tarafından meydana gelir. Sindirim
kanalıyla vücuda giren bakteri mideye
ulaşır. Mide asitleri yeterli ise basilin bir
kısmı veya tamamı yok edilir. Asit azlığı
varsa ve basil fazla sıvı ile alınmış ise
mideden kurtularak bağırsağa geçer. Bu
olaylardan 10-14 gün sonra hastalık
belirtileri başlar. Birinci haftada halsizlik
kırgınlık iştahsızlık, ürperti, baş ağrısı,
akşamları yükselen 39-40 dereceye çıkan
ateş olur. İkinci haftada karın ve koltuk
altında kırmızı lekeler çıkar. Dil kurur ve
çatlar, ishalden çok kabızlık görülürse
ateş devam eder. Tedavi edilmezse
kanama, barsak delinmesi gibi hayatı
tehdit edici komplikasyonlara neden
olabilir. Dördüncü ve beşinci hafta
hastalığın gerileme dönemidir. Ateş düşer
iştah artar.
PARATİFO
Tifoya benzeyen mikrobik bir başka
bağırsak hastalığıdır. Tifodan farklı
olarak daha çok bulantı, kusma, karın
ağrısı ve ishalle seyreder. Ateş de olabilir.
Birkaç günde kendi kendine iyileşebilen
enfeksiyon tablosuna neden olur.
BESİN ZEHİRLENMELERİ
Besinler birçok enfeksiyon hastalığının
bulaşmasında aracı rol oynayabilirler.
Besin zehirlenmeleri, belirli bir besinin
yenilmesinden sonra akut olarak ortaya
çıkan karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal
ve bazen de ateşle seyreden klinik
tabloların genel adıdır. Bu klinik tablo ya
besine yerleşmiş olan mikroorganizmanın
kendisine veya üretmiş olduğu toksine
bağlı olarak gelişebilmektedir. Besin
zehirlenmeleri hem gelişmiş ülkelerde
hem de gelişmemiş ülkelerde
görülebilmektedir.
Bulantı ve kusmanın ön planda olduğu
besin zehirlenmeleri daha çok
Staphylococcus aureus ve Bacillus
cereus’a bağlı gelişmektedir. Bu besin
zehirlenmelerinde şüpheli gıdanın
alımından sonraki kısa süre içerisinde (16 saat) bulantı ve kusmanın ön plandadır,
ancak ishalde olaya eşlik edebilmektedir.
Bu tip besin zehirlenmeleri daha çok
salam, kremalı yiyecekler, mayonezli
patates salatası ve bunu gibi diğer
yumurta içeren salatalar ve pirinç pilavı
yenilmesinden sonra gelişmektedir.
İshalin ön planda olduğu besin
zehirlenmelerinde, klinik tablo genellikle
besin alınmasından 8-72 saat sonra
ortaya çıkmakta, karın ağrısı ve ateş
olaya eşlik etmektedir. Genellikle etler,
et suları gibi besinlerin alınması veya
önceden pişirilmiş yemeklerin düşük ısıda
ısıtılması ve bekletilmesi ile zehirlenme
ortaya çıkabilmektedir. Etkenler
genellikle Clostridium perfiringes,
Bacillus cereus, E. coli, noroviruslardır.
Genelde ishal, 24-48 saat içerisinde kendi
kendini sınırlamaktadır.
Seyahat ishallerinden genellikle E.coli
33
suşlarının enterohemorajik cinsi
sorumludur. Genellikle besin alımından
24-72 saat sonra ishal gelişmekte ve 3-4
gün devam edip sonlanmaktadır. Kramp
şeklinde karın ağrısı ve ishal belli başlı
bulgularıdır.
VİRAL GASTROENTERİTLER
Rotavirus, Enterik Adenovirus,
Callicivirus (Norovirus ve Sapovirus)
bağlı olarak meydana gelmektedir.
Rotavirus enfeksiyonları özellikle beş yaş
altı çocuklarda meydana gelen akut sulu
ishallerin %5-10’undan, ağır ishallerin
%30-%50’sinden ve ishale bağlı
ölümlerin %10-20’sinden sorumludurlar.
Kış aylarında ishal yaparlar.
Noroviruslara bağlı ishal salgınları ise
her yaşta görülebilmesine karşın daha çok
büyük çocuk ve erişkinlerde görülür.
Sapoviruslar daha çok çocukları etkiler.
Her mevsimde görülebilirler. Kreşlerde,
okullarda, lokantalarda, kamplarda
salgınlar yaparlar. Genellikle su,
besinlerle, çiğ deniz ürünleri veya
doğrudan temas yoluyla bulaşırlar. Klinik
görünüm, bulantı ve kusmanın ön planda
olduğu ishalin daha az olduğu durumların
yanı sıra, ağır dehidratasyona yol
açabilecek şiddetli ishal tabloları
arasında değişmektedir. Kramp tarzında
karın ağrısı genellikle vardır. Kısa süreli
yaygın kas ağrısı, halsizlik genelde
tabloya eklenmektedir. Tanıda dışkının bu
etkenlere yönelik olarak incelenmesi,
ELIZA testleri ile araştırılması sonucu
konulur.
TANI
Bakteriyel bağırsak hastalıklarında tanı
şüpheli gıda ve suyun alınıp alınmadığı,
yakınımızda başka hasta insanların olup
olmadığı sorularına verilecek cevaplarla
konulmaya başlar. Günlük dışkılama sayısı
az, miktarı fazla ise, ince bağırsak tipi;
dışkılama sayısı fazla (≥10/gün) ve miktarı
az ise kalın bağırsak tipi ishal düşünülür.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Dışkının görünümü son derece önemlidir.
Hastayı muayene eden hekim dışkıyı
mutlaka görmelidir. Sekretuvar ishallerde
dışkı genellikle bol, sulu, renksiz veya
beyaz renklidir. Dizanterik olanlarda dışkı
azdır; kan, fazla miktarda mukus, püy
içermektedir. Karbonhidrat emilimi ile
ilgili bir bozukluk varsa dışkı köpüklü
görünümdedir. Kolerada ishalinde dışkı
pirinç suyu rengindedir. Dışkı kan olması
dizanteriyi akla getirirken, pirinç suyu
şeklinde ve bol miktarda ishal tariflenirse
kolera ön planda düşünülür. Kesin tanı
dışkının laboratuarda incelenmesi ile
konur.
Sindirim sisteminin üst bölümleri
tutulduğunda öne çıkan belirti bulantıkusma olur. Klinik tabloya bulantı-kusma
hakimse Staphylococcus aureus veya
Bacillus cereus toksinlerinin hazır
alınmasıyla oluşan bakteriyel besin
zehirlenmesi düşünülmelidir. Karın
ağrısı, sindirim sisteminin alt kısmının
tutulduğunun işaretidir. İnce bağırsak tipi
ishallerde göbek etrafında veya sağ alt
kadranda, genellikle aralıklarla gelen ve
kramp biçiminde karın ağrıları vardır.
Karın ağrısı inflamatuar ishallerde
(Shigella, Campylobacter, nekrotizan
toksinler gibi) daha belirgin olabilir. Kalın
bağırsak tutulmalarında ağrı karnın alt
kısımlarındadır. Sıklıkla tenezm (sık sık,
ağrılı dışkılama ve dışkılama hissidir;
tenezimli hasta tuvalet sonrası
boşalamadığını, rahatlayamadığını
hisseder) vardır; tenezm rektum
tutulmasına bağlıdır. Ağrı devamlı veya
kramp biçimi olabilir ve gaz çıkardığında
hasta rahatlar.
PROGNOZ
Bağırsak enfeksiyonlarında olguların çoğu
kendi kendini sınırlayıcı olmakla birlikte
ciddi hastalık tablosu olabilir. Vücuttan
çok miktarda elektrolit ve sıvı kaybı
gelişen durumlarda zamanında müdahale
edilmezse ölüm meydana gelebilir.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
KOMPLİKASYON
Çocuk ve yaşlılarda ishaller daha ciddi
seyreder. Hastalığın seyrinde
dehidratasyon, elektrolit dengesizliği,
şok, metabolik asidoz, sepsis,
konvülsiyon, hemolitik üremik sendrom
gelişebilir. Zamanında müdahale
edilmezse sıvı ve elektrolit kaybına bağlı
böbrek yetmezliği ve ölüm görülebilir.
Bunun dışında, dizanteride makat
çevresi apseleri, makatın dışarı çıkması,
idrar yolu iltihabı ve kas güçsüzlüğü
gelişebilir. Tifoda nadir de olsa barsak
kanaması ve delinmesi gibi sonuçlarla
karşılaşılabilir.
TEDAVİ
durumunda uygun antibiyotikler verilir.
Antibiyotik tedavisi olguların çoğunda
gerekmez, belirli bakterilerin (kolera,
tifo ve basilli dizanteri etkeni gibi)
enfeksiyonlarında hekim önerisi ile
kullanılır.
KORUNMA
Temiz su temini, suların klorlanması,
atık giderim sistemlerini de kapsayan
sağlıklı alt yapı tesislerinin
oluşturulması, içme ve kullanma
suyunun temizliğine dikkat edilmesi,
gıda hijyenine yönelik önlemlerin
alınması, gıdaların pişirilmesi ve
saklanması konusunda titizlik
gösterilmesi, besinlerin
kontaminasyonunun engellenmesi belli
başlı genel korunma yöntemleridir
Tedavide en önemli yaklaşım ishalle veya
kusma ile vücudun kaybettiği su ve
Ayrıca kişisel hijyen kurallarına dikkat
minareleri yerine koymaktır. Tedavide
edilmelidir, el yıkama alışkanlığını
barsak hareketini azaltan ilaçlar ve
çocuklarımıza mutlaka
barsak antiseptikleri kesinlikle
kazandırılmalıdır. Sebze ve meyveleri
kullanılmamalıdır. Rehidratasyon
iyi yıkamalıdır. Açıkta satılan gıdaları
özellikle küçük çocuk, yaşlılar ve
tüketilmemelidir. İçme ve kullanma
gebelerde çok önemlidir. İlk tedbir
sularının temiz olmasına dikkat
olarak evde hazırlanan solüsyonlar
edilmelidir.
içirilebilinir. 1 litre kaynatılmış
soğutulmuş suyun içine
1 tatlı kaşığı sofra tuzu,
İnsan ve hayvan dışkılarıyla
1 çorba kaşığı şeker ve
kirlenmiş sularda yaşayan,
1 çay kaşığı karbonat
ishal nedeni olabilecek
çeşitli mikroorganizmalar
konularak karıştırılır,
bulunmaktadır.
içilebildiği kadar sık
aralıklarla içilmelidir.
İshali olan kimselerin
düzelene kadar posasız
ve yağsız gıdalar alması
gerekir. Aşırı su ve
elektrolit kaybı, ağır
dizanteri halleri ve kolera
şüphesi durumlarında
hasta mutlaka hastaneye
yatırılmalı ve öncelikle
kaybedilen su ve tuzun
yerine konması amacı ile
serum verilmelidir.
Hekimin gerekli görmesi
34
DOÇ. DR. ÇİĞDEM AYDEMİR
ANEAH 1. Psikiyatri Kl. Şef Yrd.
Güneş ve Psikiyatri
Güneş insanlar için her zaman güzel
şeyleri anlatmak için kullandıkları bir
teşbih malzemesi olmuştur. Öyle ki;
aşıklar içlerindeki tarifsiz duyguları
ancak sevdiklerini güneşe benzeterek
tarif edebilmişlerdir ya da daha ileri
gidip güneşi tanrı sanıp güneşe tapar
hale gelmişlerdir.
Kendi kendi günlük hayatımıza
baktığımızda güneşin hayatımızdaki
somut yeri kadar belki ondan da
kaynaklanan şekilde kültürümüzün
bütün öğelerinde kendisine yer
bulduğunu görebiliriz. Atalarımız pek
çok girift kimyasal süreçleri çözmüş
olmasalar da her konuda olduğu gibi
güneş ve sağlık konusunu da güzel bir
sözle özetlemişlerdir. “Güneş girmeyen
eve doktor girer.”
Kapalı ve yağmurlu havaların içimizi
sıkması, bunaltıcı olması hepimiz
tarafından deneyimlenmiş bir
durumdur.
Ne oluyor da tepemizde parlayan bir
güneş görmek ortalığın aydınlık
olduğunu görmek, ısınmak bizim aynı
zamanda keyfimizi de yerine getiriyor
eksikliği çeşitli keyif bozukluklarına
sebep oluyor.
Güneşe maruziyet süresinin yıl
boyunca çok az olduğu Kuzey Avrupa
ülkelerinde depresif bozuklukların
daha sık görüldüğü bilinen bir
durumdur. Öyle ki zaten yıl boyunca
çok kısıtlı sürelerde güneş ışığına
maruz kalan bu ülkelerde eğer yaz
aylarında daha az güneş gözükürse yıl
boyunca olan intihar oranlarının da
belirgin derecede arttığı saptanmıştır.
Kış aylarında depresyonun daha sık
gözlendiği, hatta mevsimsel özellik
gösteren ve kış aylarına özgü
psikiyatride “ kış depresyonu” olarak
tanımlanan kimi insanların peryodik
olarak her yıl maruz kaldığı ayrı bir
duygudurum bozukluğu da son
zamanlarda tariflenmektedir.
Duygudurumumuzun güneşle olan bu
yakın ilişkisinden dolayı depresyon
fototerapi yani ışıkla tedavi depresyon
tedavisinde kullanılabilen ve etkin bir
tedavidir. Peki, dışarıdaki ışığın bizim
düşüncelerimizi etkileyebilmesi nasıl
mümkün olabiliyor. Araştırmacıların
bu konuyu daha da ayrıntılı halde
ortaya koyabilmek için çabaları hala
yoğun bir merakla devam etmektedir.
Kimyasal olarak bakıldığında
beynimizde duygudurumumuzun
şekillenmesini sağlayan
nörotransmitter denilen kimyasal
maddelerin sentezlendiği öncül
molekül olan melatoninin
sentezlenebilmesi için güneş ışıklarına
ihtiyaç duyulması bu durumun
temelindeki mekanizma olduğu
bulunmuştur.
Beyindeki supra-kiazmatik nükleus
denilen bölge bu ilişkide önemli rol
oynamaktadır. Güneş ışığı sadece
duygudurumumuzu etkilemez aynı
zaman da bilişsel performansımız
üzerinde de belirgin bir etkisi vardır.
Yapılan çalışmalar güneş ışığına uygun
sürelerde maruziyetin hastanede
yatmakta olan hastaların hastanede
kalış sürelerini azalttığı
göstermektedir.
Şüphesiz her güzel şeyin olduğu gibi
güneşin de fazlasının bildiğimiz
bilmediğimiz pek çok zararları olması
da mümkündür.
35
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
DOÇ. DR. HÜSEYİN KELEŞ
ANEAH 1. Psikiyatri Kl.
İmmun Sistem ve Psikiyatri
Psikoloji ile bağışıklık sisteminin
gifirt ilişkisi 1950 li yıllarda
araştırmacıların dikkatini çekmeye
başlamıştır. Verilen uyarılarla stres
oluşturulan farelerin daha kolay viral
enfeksiyonlar geçirdiği ve kanser
geliştirmeye daha yatkın oldukları
tespit edilmiştir.
Yakın İlişki
Hepimizin çok yakından bildiği ve
hayatının pek çok döneminde
deneyimlediği uçuk aslında latent viral
bir enfeksiyondur ve psikolojimizle
yakından ilişkili olan bir durumdur.
Ne oluyor da canımızın sıkkın olduğu
zamanlarda vücudumuz fiziksel
hastalıklar geçirmeye de yatkın hale
geliyor.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Bu araştırmalar psikonöroimmunolji
gibi çok girift ve sofistike bir alanın
oluşmasına neden olmuştur.
Ruh halimizi duygu durumumuzu
belirleyen aslında sinir hücrelerimiz ve
bu hücreler arasında salınan maddeler
arasında oluşan bir etkileşim sonucu
belirlenen bir durumdur. Bağışıklık
sistemimiz ise kendi aralarında
işlevlerinin özelliklerine göre
gruplanabilecek olan kan hücrelerinin
fonksiyonlarıdır.
İki Sistem Arasındaki Etkileşim
Bu iki sistem arasındaki etkileşimin
salınan maddelerle kurulan iletişime
dayandığı düşünülmektedir. Endokrin
sistem ise diğer tarafta hormonal
36
dengemizi sağlayan bir sistemdir. Bu
sistemin hem sinir sistemine hem de
bağışıklık sistemine salgıladığı
maddeler aracılığı ile indirek etkileri
mevcuttur. Troid fonksiyon bozukluğu
olan hastalarda da bir taraftan
psikolojik sorunlar görülebilirken diğer
taraftan bu hastalarda bağışıklık
sistemi ile ilgili sorunlarla da
karşılaşılabilmektedir.
Sinir sistemi, endokrin sistem ve
immun (bağışıklık) sistemi arasında
karşılıklı bir etkileşim mevcut olduğu
yapılan pek çok çalışmada gösterilen
bir durumdur. Sinir hücrelerinden
salınan nörotransmitterlerin direk
olarak ve endokrin sistemden salınan
hormonların da indirek olarak
bağışıklık sistemini düzenlediği bilinse
de bu karmaşık ilişki henüz net olarak
açıklanabilmiş değildir ve tıp alanında
halen en büyük araştırmalara konu
olmaya devam etmektedir.
Vücut Direnci
Neden Etkileniyor?
Ne oluyor da bizim canımızı sıkan bir
olaydan sonra içine girdiğimiz ruh hali
bizim mikroplara karşı olan direncimizi
etkileyebiliyor. Bir çalışmada ameliyata
alınacak hastalar ameliyat şeklinden
bağımsız olarak ameliyat öncesi kaygı
ve stres düzeyleri açısından
gruplandırılmışlar ve sonraki
gözlemlerinde görülmüş ki kaygı düzeyi
düşük olan ve daha iyimser olan hasta
grubunda ameliyat yaralarının
iyileşmesi ve ameliyattan fayda görme
oranlarının kaygı düzeyi yüksek olan
hastalara göre daha fazla bulunmuştur.
mekanizması halen çözülememiş ancak
düşünce süreçlerimiz üzerinde kafa
yorarak kısmen yönetebildiğimiz bir
yönümüzdür.
Örnek Olaylar
Tüm bu daha pek çok yünü ile farkında
olmadığımız sistemlerimizin bir de
kendi aralarında halen açıklamakta
zorlandığımız ilişkileri düşünüldüğünde
keyfi kaçan birisinin ertesi günü
dudağının uçuklamış
olması, kara
sevdaya düşen
insanların
filmlere konu
olacak şekilde
diğer taraftan
da ince
Vücudumuzun kontrolümüzde olmayan
fiziksel aktiviteleri aslında
psikolojimiz tarafından sıkı bir şekilde
kontrol edilmektedir.
O yüzden heyecanlandığımız zaman
kalbimiz hızlı atmaya başlar ve göz
bebeklerimiz büyür ya da yine o
yüzdendir ki keyfimiz olmadığı zaman
uyumakta zorlanırız. Bu örmekler
daha pek çoklarıyla artırılabilir.
Bağışıklık sistemimiz de
aslında kontrolümüzde
olmayan ama hayatta
kalabilmemiz için sürekli
aktif bir şekilde çalışan
bir sorun olmadığında
çok a farkında
olmadığımız
vücudumuzun
önemli bir
bileşenidir.
hastalığa yakalanmaları ya da
“kanseri yenen” kişilerin gazete
haberlerinde gözükmesi ve bunlar gibi
pek çok örnek araştırmacıları
heyecanlandıran konular olmaya devam
etmektedir.
Keyfi kaçan birisinin ertesi günü
dudağının uçuklamış olması,
kara sevdaya düşen insanların
filmlere konu olacak şekilde
diğer taraftan da ince hastalığa
yakalanmaları ya da
“kanseri yenen” kişilerin
gazete haberlerinde
gözükmesi ve bunlar
gibi pek çok örnek
araştırmacıları
heyecanlandıran
konulardır.
Psikolojimiz ise
her ne kadar
kimyasal olarak
açıklanmaya çalışılsa
da pek çok girift
37
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
DOÇ. DR. FERDA ARTÜZ
ANEAH 1. Dermatoloji Kl. Şef Yrd.
VİTİLİGO NEDİR ?
TEDAVİSİNDE NELER YAPILABİLİR ?
Vitiligo normal deri ve mukozalarda
lokalize veya yaygın depigmente beyaz
lekelerle ortaya çıkan otoimmün olduğu
düşünülen bir hastalıktır. Klinik olarak
beyaz maküllerin görülmesi,
mikroskopik olarak melanositlerin
tamamen yokluğu ve bazı otoimmün
hastalıkların sıklıkla eşlik etmesi ile
karakterizedir.
Toplumun % 1’e yakın kısmını etkiler.
Her ırkta ve her yaşta görülebilir.
Olguların % 50’sinde 20 yaş
altında başlangıç görülür. Her
iki cinste eşit sıklıkla ortaya
çıkar. Literatürde
kadınlarda daha sık olduğu
izlenimi muhtemelen
kadınların
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
kozmetik görünümlerine daha çok ilgi
göstermelerinden kaynaklanmaktadır.
Klinik olarak vitiligo lezyon dağılımına
ve yaygınlığına göre
sınıflandırılmaktadır. Buna göre
yaygın, lokalize, segmental, universal,
akrofasiyal ve mukozal tipleri vardır.
Diğer vitiligo tiplerinin aksine
segmental vitiligo tiplerinin aksine
segmental vitiligo genellikle unilateral
olarak bu bölgede
oluşur ve
ortaya
çıktıktan sonra oldukça stabildir.
Vitigoda genetik bir zemin
sözkonusudur. Hastaların % 30’u bir
ebeveyninde, kardeşinde veya
çocuğunda vitiligo olduğunu
bildirmişlerdir. Birçok hasta
başlangıçta fiziksel travma, ağır bir
hastalık veya psikolojik stres olduğunu
tanımlar. Güneş yanığı da vitiligoyu
tetikleyebilir.
VİTİLİGODA MELANOSİTLER
NASIL YOKOLUR?
Bunun için 3 temel teori
öngörülmüştür.
1. Otoimmün teori:
Seçilen melanositlerin
bir şekilde aktive olan
lenfositler (sitotoksik T
hücreleri) tarafından
yok edildiği
görüşüdür.
2. Nörojenik
hipotez:
Melanositler ile
sinir hücrelerinden
salınan nöropeptitler
arasındaki etkileşim sonucu vitiligo
lezyonlarının ortaya çıktığı savıdır.
3. Kendini yok etme hipotezi:
Melanositlerin normal
38
melanin biyosentezi sürecinde oluşan
toksik maddeler tarafından tahrip
edildiği görüşüdür.
Vitiligolu hastalarda organa özgü
otoantikorların (tiroid, gastrik paryetal
hücre ve adrenal dokuya karşı) normal
popülasyona göre anlamlı olarak fazla
bulunması ve son yıllarda ise
antimelanosit antikorların gösterilmesi
ile otoimmün teori güç kazanmıştır.
Vitiligoda bilinen olay, melanosit
yıkımının olması ve yıkım ürünleri ve
karşı otoantikorların ortaya çıkmasıdır.
Melanosit yıkımına nörokimyasal,
kimyasal veya enfeksiyöz bir takım
ajanların, melanositlere toksik etki
göstererek yol açtığı düşünülmektedir.
Daha sonra oluşan antikorlar da yaygın
olarak melanosit yıkımına neden
olmaktadır. Ancak vitiligoda bu
patolojik mekanizmanın hangi uyarıcı
etkenlerle başladığı tam olarak
bilinmemektedir.
EŞLİK EDEN DERİ
BULGULARI NELERDİR?
Beyaz kıllar, erken kırlaşmış saçların
yanı sıra sınırlı beyaz saç bölgeleri
(poliozis) görülebilir. Alopesi areata ve
halo nevüsler (beyaz haloyla çevrili
pigmente nevüsler) vitiligoda sıktır.
Yaşlı hastalarda uzun süreli güneş
ışığına maruz kalan vitiligo makülleri
üzerinde aktinik keratoz ve nadir
olarak skuamoz hücreli karsinom
gelişebilir.
sendromu ile birliktelik görülür.
Oftalmolojik muayenede korioretinit ve
iritis bulguları saptanabilir.
Disakuzi ise Vogt-Koyanagi-Harada
sendromunda görülen bir bulgudur.
TANIYA NASIL GİDİLİR?
Tanı genellikle klinik muayene ile
konulabilir. Progresif, edinsel, tebeşir
beyazı, bilateral (genellikle simetrik),
tipik bölgelerde (periorbital, perioral,
boyun, penis, perine, aksilla ve dirsek,
malleoller, dizler, lumbosakral alanlar
gibi basınç noktaları) keskin sınırlı
maküller görülür.
beyaz maküllerin boyalarla ve makyajla
kapatılması amaçlıdır. Bu yolla vitiligo
lezyonları değişik preparatlar
kullanılarak görünmez hale gelir.
Uygulanmaları kolaydır ve silmekle
kaybolmazlar. Zamanla etkisiz hale
gelirler. Dihidroksi aseton içeren otobronzer ajanlar bu amaçla kullanılan
preparatlardır.
Bazı olgularda kesin tanı için Wood
ışığı incelemesi ve histopatolojik tetkik
gerekebilir.
Repigmentasyonun (tekrar
renklendirme) amacı normal melanin
pigmentasyonunun kalıcı olarak geri
gelmesidir. Lokal maküllerde topikal
glukokortikoidler ve topikal kalsinörin
inhibitörleri (pimekrolimus,
takrolimus), geniş alanları tutan
vitiligo lezyonlarında ise fototerapi
(ışık tedavisi) denenebilir. PUVA ve
darbant UVB tedavide kullanılan
fototerapi seçenekleridir.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ
NELERDİR?
Minigreft uygulamaları dirençli ve
stabil segmental vitiligoda kullanılan
uygun bir tedavi yöntemidir.
Vitiligolu hastalarda güneşten koruma
önemli olduğu için güneşten
koruyucular mutlaka kullanılmalıdır.
Amaç hem etkilenen derinin güneş
yanığından korunması hem de normal
pigmentli derinin bronzlaşmasının
önlenmesidir. En az 30 koruma
faktörlü güneş koruyucular
kullanılmalıdır.
Kozmetik kapatma; görünür yerde olan
Depigmentasyonun (beyazlaştırma)
amacı çok yaygın vitiligolu hastalarda
tek deri rengi elde etmektir. Az bir
alanda kalan normal pigmente deri %
20’lik monobenzileter hidrokinon ile
beyazlatılır. Kalıcı ve geri dönüşü
olmayan bir işlemdir. Başarı oranı %
90’dır. Bu hastalar güneş yanığı riski
altında oldukları için güneşten mutlak
suretle çok iyi korunmalıdır.
EŞLİK EDEN DİĞER
HASTALIKLAR
HANGİLERİDİR?
Vitiligoya sıklıkla tiroid hastalıkları
eşlik eder. % 30 hastada Hashimato
tiroiditi ve Graves hastalığı, % 5
hastada diabetes mellitus, daha seyrek
olarak pernisyöz anemi, Addison
hastalığı ve multipl endokrinopati
39
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
RÖPORTAJ
‘Modern, Hatasız, Sağlıklı, Dikişsiz, Sorunsuz, Lazersiz, Kotersiz
Alisklamp ile Cerrahi Sünnet
Numune Haber- Ülkemizde halk
arasında “erkekliğe adım atmak”
olarak değerlendirilen sünnetin hem
dinsel hem de geleneksel açıdan
büyük önemi bulunuyor. Yüzde 99’u
Müslüman olan ülkemizde her
erkek birey sünnet oluyor.
Ülkemizde geleneksel sünnet
yöntemleri yaygın olarak
kullanılırken, son yıllarda pratik
yöntemler de uygulanmaya
başlandı. Özellikle yaz aylarının da
gelmesiyle sünnet kampanyaları
düzenleniyor, “Modern sünnet”
ilanları dikkat çekiyor. Bu konuda,
kendi tasarımı olan ve halen
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
dünyanın bir çok ülkesine ihraç
edilen “Alisklamp” adlı plastik
klemp ile sünnet yöntemini
geliştiren Elif Sünnet Merkezi
Yönetim Kurulu Başkanı Dr.
Mustafa Demirelli ile konuştuk.
Dr. Demirelli, sünnetin ülkemizdeki
ve dünyadaki durumunu anlattı,
geleneksel yöntem ile plastik klemp
yönteminin kıyaslanabilmesi için
yapılan bilimsel çalışma konusunda
ayrıntılı bilgi verdi. Sünnet
alanında bir dünya markası olma
yolunda ilerleyen Dr. Demirelli’nin
sorularımıza verdiği cevaplar
şöyle:
40
İsterseniz şöyle başlayalım;
sünnetin tarihi nereye
dayanıyor ve ülkemizdeki
yeri, faydaları nedir?
Demirelli: Sünnet, 15 bin yıldan daha
fazla bir geçmişe sahiptir ve dünyada en
yaygın yapılan cerrahi operasyonlardan
biri olarak kabul edilmektedir. Sünnet,
% 99’u Müslüman olan ülkemizde rutin
bir işlem olup erkek çocuklara ve aslen
dini gerekçelerle yapılmaktadır. Erkek
çocuklarında gelişebilecek idrar yolu
enfeksiyonlarını azaltması, sünnet
olmuş erkeklerde penis kanserinin az
görülmesi ve sünnetli erkeğin eşinde
rahim ağzı kanserinin çok daha az
görülüyor olması sünnetin sağlığa
faydaları olarak kabul edilmektedir.
Ayrıca son zamanlarda kabul
edilmektedir ki, sünnet HIV bulaşma
riskini azaltarak HIV vakalarında ciddi
azalmalara neden olmuştur.
Diğer ülkelerde sünnet
geleneği var mı?
Dr Demirelli: Sünnet, Amerika Birleşik
Devletleri gibi ülkelerde de popüler
olmuştur ki, yeni doğanların % 50’den
fazlası tedavi edici özelliği nedeniyle
veya sosyal gerekçelerle sünnet
edilmektedir. Diğer yandan, İngiltere
gibi bazı ülkelerde ise sünnet oranı çok
düşük olarak rapor edilmektedir. Ancak
son zamanlarda artık dünya sünnet
olmaya başlamıştır.
Sünnet teknikleri konusunda
bize biraz bilgi verir
misiniz?
Demirelli: Birçok sünnet tekniği
bulunmaktadır, ancak genelde, kesi
kenarlarının tutturulması için
kullanılan malzemeye ve sünnet derisini
kesme tekniğinden bağımsız kanamayı
durdurmaya dayalı olarak iki ana
grupta sınıflandırılabilir. Geleneksel
sünnet işleminde, yaranın kesi kenarları
dikiş atılarak bir arada tutulur.
Minimal invaziv sünnet olarak bilinen
diğer teknik ise yaranın kenarlarını
birbirine yaklaştıran ve kanamayı
durdurma işlemini yürüten bir cihazdan
yararlanmaktadır. Her iki tekniğin de
kendine ait sınırlamaları ve risk-yarar
oranları vardır. Sünnetin tedavi edici
yararlarının epeyce fazla olduğu
görülmesine rağmen geleneksel sünnet
tekniği ile ilişkili olan komplikasyonlar
göz ardı edilemezler. Kanama, yanlış
kesim ve yara enfeksiyonu geleneksel
sünnetin en bilinen komplikasyonlarıdır.
Komplikasyon oranlarını en aza
indirmek ve işlemin süresini azaltmak
için birçok minimal invaziv teknikler
geliştirilmiştir. 1930 yılında “Gomco
kıskaç”ının ortaya çıkmasının
ardından, plastik cihaz kullanan bir
takım minimal invaziv tekniklerin
uygulandığı rapor edilmiştir. Bu yeni
cihazlar, sünnetin kısa bir süre içinde
daha kolay bir şekilde uygulanmasını
mümkün kılmıştır. İşlemin
kolaylaşması, süresi ve
komplikasyonların oranı kullanılacak
tekniğin belirlenmesinde en önemli
karakteristik özelliklerdir.
Sizin sünnet tekniklerine
ilişkin bir bilimsel
çalışmanız var, bundan biraz
bahsedebilir misiniz?
Anatomik uyumlu tek kullanımlık sünnet aleti ”
41
Demirelli: Anatomik uyumlu tek
kullanımlık sünnet aleti ” Alisklamp”
markalı plastik klemp ile farklı
kliniklerde, farklı hekimler tarafından
6 yıllık bir süreç içinde (Ocak 2003’den
Şubat 2009’a kadar) sünnet olan
7.500 çocuk arasındaki komplikasyon
oranlarına ilişkin geriye dönük bir
analiz yapıldı. Komplikasyon oranları,
dikiş tekniği kullanılan ve Haziran
1999 ile Kasım 2002 tarihleri arasında
gerçekleşen ve geleneksel yöntem ile
sünnet olan 5.700 çocuğun
komplikasyon oranları ile
karşılaştırıldı. Çocukların yaşları 0-15
yaş arasında değişmekteydi. Sünnet
olan çocukların hepsi 1 ay süre ile
enfeksiyon, kanama ve gömülü penis
gibi olası komplikasyonlar açısından
takip edildiler.
Sizin kullandığınız ve
önerdiğiniz “Alisklamp”
sünnet aletini, uygulama
şeklini ve sağladığı
avantajları anlatabilir
misiniz?
Demirelli: Alisklamp iki plastik
parçadan oluşmaktadır ve iç tüp çapına
bağlı olarak çeşitli ölçüleri vardır. 12
ve 14 numaralı klempler genellikle yeni
doğanlar için kullanılırlarken 14–20
arası olan klempler daha büyük
çocuklar için kullanılırlar.
Alisklamp”
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Demirelli: Sünnetten sonra gözlenen en
ciddi komplikasyonlardan biriside
sünnet sonrası gelişen gömülü penistir
ve minimal invaziv sünnet sonrasında %
1 olarak rapor edilmiştir. Bizim
çalışmamızda bulunan gömülü penis
oranı geleneksel sünnettekinden daha
azdır. Gömülü penisin asıl nedeninin
kalan sünnet derisi olduğunun rapor
edilmesine rağmen, bizim çalışmamızda
bu komplikasyonun kalan sünnet derisi
miktarı ile bir ilişkisi yok gibi
görünmektedir. Çocuğun ağırlık yüzdesi
ve yaşı bu komplikasyon oranını
etkileyen asıl nedenler olarak
bulunmuşlardır. Abartılı prepubik
derialtı yağ dokusu ve penis başı çapı
küçük olan çocuklar gömülü penis için
risk grupları olarak kabul edilmişlerdir.
Geleneksel grupta gömülü penisi olan
çocukların % 74’ü cerrahi düzeltmeye
gerek duyarken plastik grubunda klemp
gömülü penisi olan çocukların sadece %
3,8’i cerrahi düzeltmeye gereksinim
duymuştur. Geleneksel sünnet
sonrasında görülen bu önemli fark yara
bölgesinde oluşan ve yaralı kenarları
gömen ve geri çekilmesini zorlaştıran
ağır lif bozulması ile ilişkilendirilmiştir.
Penisin steril olarak temizlenmesinden
sonra, 0.8–2 mL % 1 lidocaine ile
penis sırtı sinirlerine lokal anestezi
uygulanıyor. Lokal anestezi işleminin
ardından 10-12 dakika kadar sonra
“Alisklamp” ile sünnet işlemine
başlıyoruz. Sünnet derisi geriye
çekiliyor, penis kafası ile uyumlu
boyutta tüp penis başına takılıp sünnet
derisi tüpün üzerine çekiliyor. İkinci
parça olan yüzük tüpe tam uyumludur
ve tüpün üzerine geçirilir. Sünnet derisi
tüp ile yüzük arasında sıkıştırılır ve
penis kafasını koruyan tüpün üzerinden
bistüri ile kesilir, çıkartılır.
Çocukların gündelik giysilerini
giymelerine ve sünnetten sonra
herhangi bir zamanda duş almalarına
izin veriliyor. İşlemden sonra yara
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
bakımı ve pansuman gerekmiyor.
Plastik klemp, çocuğun yaşına bağlı
olarak, 24 saat ile 5 gün arası bir
süreden sonra yerinden çıkarılıyor.
Klemp’in çıkarılması sırasında hiçbir
zorluk yaşanmıyor. Klemp’in
alınmasından sonra 1 hafta ile 1 ay
arasındaki sürede çocuklar kontrol ve
takip için çağrılıyor.
Gömülü penisi olan çocuklar arasında
düşük cerrahi düzeltme gereksinimi
oranı plastik klemp tekniğinin önemli
bir avantajı olarak kabul edilmiştir.
Cerrahi düzeltme geçiren plastik klemp
grubundaki çocukların rutin takip
ziyaretlerini ihmal eden çocuklar
oldukları görüldü ki, sünnetten 1 ay
sonra geriye çekme mümkün olmamıştı.
Gömülü penisi olan ve 1 ay içinde
teşhisi yapılan diğer çocukların aktif
yaraları iyileşme sürecindeydi. Bunların
tamamı penis masajı yoluyla cerrahi bir
müdahale olmadan çözüme
kavuşturuldular.
Sünnette en ciddi
sorunlardan biri sünnet
sonrası gelişen gömülü
penis sorunu olarak
biliniyor. Geleneksel
yönteme göre plastik
klemp’in avantajları var
mı?
Penis masajı, prepübik yağ dokusu
üzerinde basınç uygulamak suretiyle
penis derisinin geri çekilmesi sayesinde
yapıldı.
42
Bu masaj, aile tarafından 4 hafta
boyunca günde en az üç kere uygulandı
ve herhangi bir cerrahi düzeltmeye
gerek duyulmaksızın tatmin edici bir
estetik sonuçla birlikte iyileşme
sağlandı.
Çalışmanızda, sünnet
sonrası kanamaya ilişkin ne
gibi sonuçlar elde ettiniz?
Demirelli: Plastik klemp ile sünnet
sonrasındaki kanama bizim
çalışmamızda en düşük komplikasyon
olarak bulundu. Diğer yandan, daha
önceki verilere uygun olarak geleneksel
sünnettin ana komplikasyonu
kanamaydı (% 5). Bu oran, minimal
invaziv sünnet sonrasında meydana
gelen kanama oranının (% 0,4) epeyce
üzerindeydi. Yüzde 0,4’lük bir kanama
oranı, benzer teknikleri kullanan ve
daha önceden rapor edilen oranlara (%
0,2–0,7) kıyasla kabul edilebilir bir
orandır. Daha önce yapılmış olan
çalışmaların çoğu yara iyileşmesinin
hızlı olduğu yeni doğanları kapsıyordu
ve beklenen kanama oranı daha büyük
çocuklara kıyasla daha düşüktü. Oysa
bizim yaptığımız çalışmada, bütün yaş
gruplarında düşük kanama riski ile
karşılaşıldı ki, bu da “Alisklamp”
tekniğinin asıl avantajlarından biriydi.
Geleneksel sünnet ve sizin
yönteminizdeki enfeksiyon
oranları nedir?
Demirelli: Minimal invaziv sünnette
enfeksiyon sık karşılaşılmayan bir
komplikasyondu (% 0.6) ve oranı
geleneksel gruba kıyasla (% 4.2)
önemli ölçüde düşüktü. Sünnet yarası
enfekte çocukların sadece % 0.2’si
ağızdan antibiyotik alma gereksinimi
duymuştur. Bu enfeksiyon oranı, % 0.4
ile % 0.8 arasında farklılık gösteren
daha önceki çalışmalardakinden daha
da düşüktür. Penisilin grubundan bir
antibiyotik tedavisinin
başlatılmasından sonraki 3 gün içinde
enfeksiyonun belirtileri giderilmiştir.
Düşük enfeksiyonun nedeni derinin
kıskaçlanmış olması ve kesi kenarın
sağlıklı doku ile arasında herhangi bir
temas olmamasıdır. Bu şekilde, sünnet
işleminden sonraki 4-5 gün içinde yara
dış ortama maruz kalmamakta ve olası
kirlenme ve enfeksiyona engel
olunmaktadır. Dış ortama maruz
olmayan bir yara olduğu için bu
teknikte pansuman gerekmemektedir.
Pansumana gerek duyulmaması ise
çocuğun sünnet sonrası yaşam
kalitesini artırmaktadır. Bu, özellikle
de bebekler için, bu tekniğin önemli bir
avantajıydı. Aileler, penisin ve cihazın
kirlenmesi olasılığına karşı bebeklerini
kolay bir biçimde silerek temizlemiş ve
yıkamışlardır. Minimal invaziv sünnetin
bu avantajları onu bebekler için tercih
edilen bir teknik haline getirmiştir.
Estetik görünüm açısından
ne gibi farklılıklar var ve
maliyet olarak hangisi daha
yüksek?
Demirelli: Kesi çizgisinin estetik
görünümü plastik klemp grubunda
yumuşak ve düzgün bir biçimde daha iyi
oluyor. Geleneksel yöntem ile sünnet olan
çocuklar arasında kesi çizgisi düzensiz
oluyor ve dikiş izleri göze batıyor.
Kanama genellikle klemp ’in
çıkarılmasından sonraki 24 saat içinde,
uygun iyileşmenin tamamlanması
öncesinde, kabuğun beklenmedik bir
şekilde ayrılması yüzünden meydana
geldi. Kabuğun ayrılmasının asıl sebebi
yara üzerindeki sürtünmeye bağlı bir
travmaydı. Ayrılmanın diğer bir nedeni
ise, idrar yapma sonrasında
kendiliğinden kanamaya neden olan,
yaranın idrar ile yumuşamasıydı. Diğer
bir sebepte yaraya uygulanan topikal
krem ve merhemlerin yara kabuğunu
aşırı yumuşatması idi.
43
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Her iki teknik arasında dikkate değer
bir maliyet farkı bulunuyor. Geleneksel
sünnette ortalama maliyet 14 US dolar
olurken, plastik klemp tekniğinde 6 US
dolara iniyor. Bu maliyet farkı
geleneksel yöntemde dikiş
kullanılmasından ve antibiyotik ve
pansumandan kaynaklanmaktadır.
Geleneksel sünnette en az bir adet
poliglaktin iplik kanamaları durdurmak
için bir adet ise yara dudaklarını
kapatmak için kullanılmıştır.
tarafından kalan sünnet derisi şeklinde
yanlış yorumlanmıştır. Bu çocukların
hiçbiri için düzeltme veya yeniden
sünnet gerekli olmamıştır.
Klemp tekniği, sünnet olma
yaşını düşürüyor mu?
Yönteminizin diğer
komplikasyon durumlarına
olumlu katkıları oldu mu?
Demirelli: Bizim elde ettiğimiz
sonuçlara göre, plastik klemp
tekniğinden faydalanmaya
başlanılmasının ardından bebek
sünnetlerinde önemli bir artış olmuştur.
Ülkede yapılan sünnetlerin çoğu büyük
çocuklar için yapıldığından bu önemli
bir bulgudur.
Demirelli: Bu mevcut çalışmada üretral
fistül, penis yaralanması ve kangren
gibi ciddi komplikasyonlarla
karşılaşılmamıştır. Fazla kalan sünnet
derisi ile ilgili komplikasyonlar
olmuştur (plastik klemp grubunda 36,
geleneksel sünnet grubunda 24). Bu
şikâyetlerin çoğu bir yaşın altında
sünnet olan veya obez kabul edilen
büyük çocuklarda görülmüştür. Kalın
prepübik yağ dokusunun baskı ile penis
gövdesi üzerine kıvrılması aileler
Biz inanıyoruz ki, büyük çocukların
sünnet edilmesi oldukça büyük
psikolojik gerilime neden
olabilmektedir. İşlemin, büyük çocuklar
üzerinde olası olumsuz psikolojik
etkilerinin olmasına rağmen, önerilen
yöntem sadece geleneksel sünnet
tekniği olduğu için, ailelerin büyük bir
çoğunluğu 2003 öncesi dönemde, iki
yaşın altında sünneti tercih
etmekteydiler. Bu dönem içinde, sünnet
süresinin uzun olmasının yanında
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
44
(ortalama 23 dakika) yaranın
enfeksiyondan ve çocuk bezinin
yapacağı sürtünmeden korunması
amacıyla özel bakım gerektiği için
ailelerin sadece % 14’ü bebeklerinin
sünnet edilmesini tercih etmişlerdir.
Endişelerinden dolayı ailelerin çoğu ilk
48 saat içinde çocuk bezini
kullanamamışlardır. Çocuk bezi
kullanımındaki zorluk bebeğin bakımını
daha zor hale getirmiş ve annelik
vasfının düşmesine neden olmuştur.
Diğer yandan, plastik klemp tekniği
kullanılarak yapılan sünnetler
sonrasında herhangi bir sorunla
karşılaşılmamıştır. Herhangi bir açık
yara bulunmadığı için sünnet işlemi
sonrasında bebeğin yıkanması da
mümkün olmuştur. Çocuk bezi
kullanabilme yeteneği ve yara bakımı
gereksinimi ailenin alacağı sünnet yaşı
kararı için önemli etkenler olmuştur.
Plastik klemp tekniğinin uygulanmaya
başlanmasının ardından, özel bir bakım
gerektirmediği için, erken dönemde
sünneti tercih eden ailelerin sayısında
artış olmuştur. Bu durum, minimal
invaziv teknikten faydalanılmaya
başlanmasının ardından, bizim elde
ettiğimiz sonuçlara bebek sünnetinde
% 14 ile % 33 arası bir artış olarak
yansımıştır. Bebekliğin erken
döneminde yapılacak sünneti şiddetle
önermekteyiz çünkü yaranın iyileşmesi
önemli ölçüde hızlı olmakta ve
sonradan herhangi bir psikolojik
rahatsızlığa neden olmamaktadır.
Bu durum, çocukların çoğunun okul
öncesinde veya okul çağında sünnet
edilmekte olduğu Türkiye gibi
Müslüman ülkeler için oldukça
önemlidir.
Klemp tekniğinin başka
yararları ve sağladığı
kolaylıklar var mı?
Demirelli: Klemp tekniğinin diğer bir
avantajı ise uygulamanın süresinin kısa
ve kolay olmasıdır. Cihazın farklı penis
genişliklerine uygun olan çeşitli
boyutlarının olması nedeniyle bu
yöntem herhangi bir yaş için
kullanılabilir. Prosedürün kolay olması
bu tekniğin ülke çapında kullanılması
için önemli bir etkendir. Bu tekniğin
öğrenme eğrisi, geleneksel tekniğe
kıyasla daha kısadır. Özellikle de yerel
sünnetçiler tarafından uygulandığında
önemli yaralanmaların
yaşanabileceği geleneksel
sünnetlerin olduğu bir yerde
minimal invaziv teknik için
herhangi bir penis yaralanması
riski yoktur. Bu mevcut
çalışmada, plastik klemp tekniği
ile yapılan sünnetin ortalama
süresi 4,5 dakika oldu ve
geleneksel sünnetin ortalama
süresinden (23 dakika) önemli
ölçüde daha kısaydı. Bu kısa
sürenin başlıca avantajı
çocuklardaki psikolojik gerilimin
ve böylece ailedeki endişenin
azalması ve memnuniyet
oranının artması
olmuştur. Bu ise, genel anestezi
gereksinimine gerek kalmaması için
önemli bir etkendi. Kısa olan süre ve
yöntemin kolaylığı, ailelerin geleneksel
teknik ile klemp tekniği arasında bir
seçim yapmaları konusundaki ana
etkenlerdi. Aile tercihi için diğer bir
önemli etken bu tekniğin estetik
sonucunun geleneksel sünnete göre
daha iyi olmasıdır. Yumuşak bir kesi
çizgisi ve dikiş izlerinin olmaması bu
tekniği sünnet için tercih edilen bir
yöntem haline getirmektedir. Buna ek
olarak, her iki teknik arasında önemli
bir maliyet farkı vardır. Plastik klemp
tekniğinin maliyeti geleneksel sünnetin
maliyetinin yarısından daha azdır.
Maliyetin yüksekliği geleneksel
sünnette kullanılan dikiş ipliklerinin
pahalı olmasından kaynaklanmaktadır.
Plastik klemp tekniğinin kısa olan
süresi ve düşük komplikasyon oranı
sünnetin toplam maliyetini etkileyenler
arasında sayılabilirler. Plastik klemp
tekniğinin düşük maliyeti, özellikle
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler
için önemli bir avantajdır.
Çalışmanız ve “Alisklamp”
ile ilgili sonuç olarak neler
söylemek istersiniz?
Demirelli: Bu çalışmada elde edilmiş
olan dikkat çekici sonuçlara rağmen
bazı sınırlamalar da vardır. Çalışmanın
tasarımı geçmişe yönelikti, rastgele
seçimli değildi ve sünnetler
komplikasyon oranlarının homojenliğini
etkileyebilecek ayrı ekipler tarafından
yapıldı. Üç cerrahi ekip plastik klemp
tekniğinde deneyimliydi ve benzer
sayıda sünnet gerçekleştirdiler. Bu ise
ayrı cerrahi donanımlar arasındaki
sonuçların olası farklılığını en aza
indirdi. Halen, plastik klemp tekniği
uygulanmasının ardından ailenin
memnuniyetinin yanında komplikasyon
oranlarının, sünnet sonrası ağrıların
derecesinin, estetik sonuçların daha net
bir biçimde değerlendirilmesi amacıyla
ileriye yönelik bir uzun vadeli çalışma
devam ediyor.
Sonuç olarak, mevcut çalışma şunu
belgelemiştir ki, “Alisklamp”
tekniğinden faydalanan minimal invaziv
sünnet, tatmin edici estetik
sonuçlarının yanında kısa olan
süresi, herhangi bir yaşta
kolayca uygulanabilmesi ve
önemli ölçüde düşük
komplikasyon oranları ve
düşük maliyeti ile
geleneksel sünnet tekniği
karşısında daha üstün
bir konumdadır. Sünnet
prosedürü seçimi olarak
“minimal invaziv sünnet
tekniği” ni öneriyoruz.
Elif Sünnet Merkezi
Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Mustafa Demirelli
45
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
DOÇ. DR. ÖZLEM GÜRBÜZ KÖZ
ANEAH 1. Göz Kliniği Başasistan
GÖZ ALLERJİSİ
Gözlerimizin, dış çevre ile temasta olan
gözün ön kısmı ve göz kapaklarının iç
yüzlerini örten mukoza özelliğindeki
zar tabakaya konjonktiva denilir. Göz
alerjilerinin büyük kısmı konjonktivayı
etkilediği için göz alerjisi ile alerjik
konjonktivit eş anlamlı olarak kullanılır.
Alerjik konjonktivit aslında bir grup hastalığı
tanımlayan genel bir terimdir ve dört farklı
grupta incelenebilir. Burada vurgulanması
gereken semptomların basit bir sulanma ve
kızarıklıktan, görmeyi tehdit edebilecek
ciddi komplikasyonlara kadar değişiklik
gösterebildiğidir. Bu nedenle kırmızı göz
şikayeti ile sağlık kuruluşlarına başvuran her
hasta mutlaka bir göz hekimine
yönlendirilmelidir.
Mevsimsel alerjik
konjonktivit (Saman nezlesi)
ve Yıl boyu alerjik
konjonktivit
(Pereniyal konjonktivit)
Mevsimsel alerjik konjonktivit en sık
rastlanan alerjik göz hastalığıdır. Genellikle
bilateraldir.
akarları ve evcil hayvan epiteli gibi alerjenler
nedeniyle oluşan reaksiyon bütün bir yıl
boyunca semptomlara sebep olur. Mevsimsel
alerjik konjonktiviten daha nadir ve daha
hafif seyirlidir.
G Topikal non-steroid antiinflamatuar
ilaçlar,
G Topikal steroidlerin dikkatli kullanımı,
G Topikal vazokonstriktörler.
Nasıl etkili oluyorlar?
Hangi semptomlar?
Saman nezlesi sıklıkla alerjik rinit ve astma
gibi diğer atopik tablolarla birliktedir.
Alerjenle karşılaştıktan kısa bir süre içinde
şiddetli kaşıntı, yanma hissi, kapak ödemi,
konjonktival hiperemi ve ödem (kemozis),
sulu veya bazen hafif mukoid akıntı gibi
semptomlar oluşur (Resim 1). Üst kapak
konjonktivasında papiller oluşumlar görülür.
Ataklar genellikle kısa ve epizodiktir.
Bir şeyler tetikliyor mu?
Alerjenlerin oküler yüzey ile temasını
kolaylaştırıcı rol oynayan kontakt lens
kullanımı ve kuru göz mutlaka
araştırılmalıdır.
Suni göz yaşı, oküler yüzeyde bulunan alerjen
ve diğer inflamatuar mediatörlerin
seyreltilmesinde ve yıkanmasında yararlıdır.
Tedavide en etkili cevap, topikal
antihistaminiklerin (feniramin maleat,
antazolin fosfat, pirilamin maleat,
levocabastin) yalnız başına veya topikal
vazokonstriktörler (naphazolin) ile kombine
olarak kullanılması ile alınır. Bu tedavi ile
akut semptomatik rahatlık sağlanır. Ancak
topikal vazokonstriktörlerin 5-7 günden fazla
kullanımı kronik vasküler dilatasyon ve
konjonktival hiperemi oluşturabilir.
Topikal mast hücre stabilizatörleri (kromolin
sodyum, lodoksamid trometamin) mevsimsel
alerjik konjonktivitin tedavisinde faydalı
olabilir ancak öncelikle proflakside etkilidir.
Tedavinin olumlu etkileri 7 veya daha fazla
gün kullanıldığında görülür bu nedenle de
mast hücre stabilizatörleri akut alevlenme
olduğunda etkili değildir. Kronik olgularda
ise olumlu sonuçlar alınmaktadır.
Tanı nasıl konulur?
Konjonktiva sitolojisinde, normalde oküler
yüzeyde bulunmayan karakteristik
eozinofilleri görmek mümkündür ancak
tanı genellikle klinik olarak konulur.
Nasıl gelişir?
Mevsimsel ve yıl boyu alerjik konjonktivit
hava ile taşınan antijenlere karşı gelişen Tip I
(IgE aracılıklı) aşırı duyarlılık reaksiyonudur.
Alerjen, gözyaşı ile konjonktiva mast
hücrelerindeki alerjen spesifik IgE
antikorlarına bağlanır. Histamin ve diğer
inflamatuar mediatörlerin salınımı ile
vazodilatasyon, ödem gelişir, eozinofil gibi
inflamatuar hücrelerin aktivasyonu söz
konusu olur. Daha önce sensitize olmuş
olgularda aynı alerjenle temastan dakikalar
içinde yeni bir reaksiyon oluşabilir.
Ne zaman mevsimsel ne zaman yıl boyu
alerjik konjonktivit?
Saman nezlesi; sık olarak ilkbahar ve yaz
aylarında polenlerin neden olduğu bir
tablodur. Genellikle çocuklukta başlar.
Yıl boyu alerjik konjonktivitte ise ev tozu
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Oral antihistaminikler nazal semptomların
belirgin olduğu olgularda kullanılabilir.
Topikal nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar
(ketorolak trometamin, flurbiprofen), oküler
alerjide genel olarak vazodilatasyon ve ödemi
azaltırlar. Oküler alerjide, topikal steroid
kullanımı çok etkilidir, ancak uzun süreli
kullanımda glokom, katarakt, enfeksiyon gibi
etkileri olabileceği akılda tutulmalıdır.
Alerjen tespit edilebiliyorsa alerjene karşı
duyarsızlaştırma tedavisi özellikle astım,
rinit gibi tablolarla seyreden olgularda
faydalıdır.
Sadece ilaç kullanmak
yeter mi?
Alerjen ile temas mümkün olduğunca
azaltılmalıdır. Gözlük kullanımı fiziksel
bariyer oluşturmak açısından önemlidir.
Halıların temizlenmesi, eski halıların, yatak
ve çarşaflarının değiştirilmesi ev tozu
akarlarının ve hayvan epitelinin
uzaklaştırılmasında etkili olacaktır.
Tedavide neler yapılabilir?
Tedavi hastanın semptomlarına göre
aşağıdakilerden biri veya birkaçı uygulanarak
yapılabilir.
G Soğuk kompres,
G Suni gözyaşı damlaları,
G Topikal antihistaminikler ve mast hücre
stabilizatörleri,
46
Vernal keratokonjonktivit
(Bahar nezlesi)
Mevsime bağlı atakların olduğu kronik,
tekrarlayıcı bir oküler inflamasyondur.
Sıklıkla genç erkeklerde izlenir, tutulum
bilateraldir.
Nasıl gelişiyor?
Olguların büyük bir kısmında atopi veya
atopiye ait aile hikayesi vardır. Sıcak ve kuru
iklimin hakim olduğu bölgelerde daha sık
izlenir. Tip I aşırı duyarlılık reaksiyonu
patogenezde en önemli yeri tutarken Tip IV
aşırı duyarlılık da etkilidir. Kan tablosunda
eozinofili ve yüksek IgE dikkati çeker.
Ne zaman?
İlk semptomlar genellikle 10 yaşından önce
başlar, çoğu olgu puberte çağında düzelir
ancak bazı olgularda hastalık ileri yaşlara
kadar devam eder.
Sadece bahar mevsiminde mi?
Semptomlar Nisan-Ağustos aylarında en
yoğun yaşanırken birçok olguda tüm bir yıl
boyunca devam edebilir.
Hangi semptomlar?
Kaşıntı en önemli semptomdur. Sulanma,
ışığa hassasiyet (fotofobi), yabancı cisim
hissi, mukoid yapıda ve ipliksi görünümde
sekresyon diğer yaygın semptomlardır.
Histolojik özelliği var mı?
Konjonktiva, eozinofil, lenfosit, plazma
hücreleri, monositler, fibroblast ve kollajen
ile infiltredir.
Tek klinik mi?
İki ayrı klinikte izlenir.
a) Palpebral vernal keratokonjonktivit;
Genellikle üst kapakta daha belirgin olacak
şekilde yaygın papiller hipertrofi vardır.
Hastalık şiddeti arttıkça papillalar yan
yana dizilerek kaldırım taşı manzarası
oluşturur (Resim 2). Daha ciddi olgularda
üzerleri mukusla kaplı dev papillalar gelişir.
b) Limbal vernal keratokonjonktivit;
Palpebral VKC ile birlikte veya yalnız
olarak izlenir. Kalınlaşmış limbus (kornea
sklera birleşim yeri) çevresinde ve kısmen
korneaya taşan yarı saydam jelatin
görünümde papillalar söz konusudur.
Prognozu daha iyidir. Düzgün ve yuvarlak
şekilli mukoid nodüller ile karakterizedir.
Limbus bölgesinde eozinofil ve epitel hücre
birikintilerinden oluşan beyaz
infiltrasyonların oluşturduğu HornerTrantas noktaları dağınık şekilde yerleşir.
Görmeyi tehdit edebilir mi?
Olguların %50 sinde kornea etkilenir.
Kornea üst ve santralinde noktasal epitel
hasarı, sürekli epitel kaybı sonucu büyük
erozyonlar, kurumuş mukus tabakaları ile
örtülü plaklar ile karakterizedir.
Vernal keratokonjonktivit kendini sınırlayan
bir hastalık olmakla beraber kornea
komplikasyonları nedeniyle görmeyi tehdit
edebilir. Vernal keratokonjonktivit ile
keratokonus arasında ilişki olduğu
bildirilmiştir.
reaksiyonu vardır. Hücre bağımlı immun
cevabın baskılanmış olması nedeniyle
herpes simpleks virüs keratiti ve kapaklarda
stafilokokus aureus kolonizasyonu için
adaydırlar.
Kimlerde ve ne kadar sık?
Sıklıkla erkekleri etkiler. İnsidans 30-50
yaşlarında en sıktır.
Tedavi nasıl olmalı?
Tedavi semptomların şiddetine göre
belirlenir. Semptomatik tedavide, soğuk
kompres, güneşten korunma etkili olur.
Hafif şiddetli olgular topikal
antihistaminiklerle tedavi edilir. Ortamın
soğutulması rahatlatıcıdır. Orta ve daha
şiddetli olgular mast hücre
stabilizatörlerine (kromolin sodyum,
lodoksamid trometamin) cevap verir.
Mevsimsel olarak ataklar geçiren olgularda
bu tedavi semptomların başladığı alışılmış
zamandan 1 ay önce günde 4 kez
kullanılacak şekilde verilmeye başlanır.
Semptomların tüm bir yıl süresince devam
ettiği olgularda mast hücre
stabilizatörlerinin kronik olarak
kullanılması gerekebilir. Topikal nonsteroid
antiinflamatuar ilaçların kullanımı faydalı
olabilir. Daha ciddi olgularda topikal
steroid veya siklosporin gibi
immunmodülatör ilaç kullanımı inflamasyon
ve semptomların rahatlaması için gerekli
olabilir. Steroidlerin kronik kullanımda
oluşturacağı yan etkiler nedeniyle akut atak
sırasında kısa süreli kullanılması gereklidir.
5-7 günlük periyotta sık aralıklarla
kullanılır ve sonra doz hızla azaltılır.
Ataklar arasında steroidler kullanılmaz.
Topikal olarak ilaç kullanımının
zorluklarını ifade eden uyumlu olgularda,
üst kapağa supratarsal steroid enjeksiyonu
yapılabilir. Vazokonstriktörler ve
antihistaminikler tedavide çok etkili
değildir.
Atopik keratokonjonktivit
Atopik dermatitli olguların yaklaşık üçte
birinde atopik keratokonjonktivitin bir veya
fazla bulgusu izlenebilir.
Nasıl gelişiyor?
Resim 1 - Mevsimsel allerjik konjonktivitte
gözler kızarıktır ve sulanır.
Resim 2 - Vernal keratokonjonktivitte,
üst kapakta papillalar yan yana dizilerek
kaldırım taşı manzarası oluşturur.
Oküler semptomlar genellikle diğer atopik
özelliklerin ortaya çıkışından birkaç yıl
sonra gelişir.
Hangi semptomlar?
Hastalar, kaşıntı, yanma ve kızarıklık
nedeniyle şikayet ederler. Uyandıklarında
kapakları birbirine yapıştıran mukoid bir
sekresyon vardır.
Atopik kişilerde, Tip I aşırı duyarlılık
47
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
G Ciddi kornea tutulumu vardır. Kornea
yüzeyinde yaygın damarlanma, daha derin
tabakalardaki infiltrasyon sonrası kalan
nedbe nedeni ile görme azalabilir.
G Alt forniks konjonktivası sıklıkla
etkilenir ve konjonktival skar oluşumu
bazen o kadar yoğundur ki yaygın
yapışıklıklar gelişebilir.
Kapakları etkiliyor mu?
Kapaklar kızarık, kalınlaşmış, keratinize
olmuştur, kuru ve kabukludur (Resim 3).
Sıklıkla stafilokoksik blefarit izlenir.
Herpes simpleks keratiti ve mikrobiyal
keratit gelişebilir.
Resim 3 - Atopik keratokonjonktivitte kapaklar kızarık,
kalınlaşmış, keratinize olmuştur, kuru ve kabukludur. Ciddi
olgularda korneada yaygın damarlanma izlenir.
Bu bulgular mekanik ve immun bağımlı
patofizyolojiyi desteklemektedir.
Kontakt lens üzerindeki birikintiler bu
tablonun gelişimi ve sürekliliğinde bir risk
faktörü olarak kabul edilir.
Hangi lenslerde daha fazla risk var?
Özellikle uzun süre kullanılan kontakt
lenslerle, inflamasyona ait semptomlar
oluşur. Ciddi bir klinik ile seyreden
olgularda dev papiller konjonktivit
gelişebilir. Dev papiller konjonktivit sıklıkla
yumuşak kontakt lens kullananlarda
izlenen, tekrarlayıcı bir tablodur.
Hangi semptomlar?
Başka neler eşlik ediyor?
Kontakt lens kullanımına tolerans
azalmıştır, kaşıntı, fazla miktarda mukoid
sekresyon, kontakt lensin mukus ile
kaplanması ile bulanık görme, kızarıklık
gibi semptomlar söz konusudur.
Keratokonus, katarakt, nadiren retina
dekolmanı eşlik edebilir.
Tedavisi nasıl?
Tedavide, vernal kratokonjonktivit
tedavisinde kullanılan prensipler geçerlidir.
Ek olarak hastalar ikincil olarak gelişme
riski olan enfeksiyonlar açısından çok sıkı
takip edilmelidir. Hastalığın çok ciddi
olduğu durumlarda sistemik
immunsupresyon (siklosporin A) gerekli
olabilir.
Dev papilla ne demek?
Üst kapakta çapı 0.3 mm den büyük
papillalar vardır (Resim 4). Kontakt lens
kullanımının bırakılması ile semptomlar
genellikle düzelir.
Öneriler?
Kontakt lens bağımlı
konjonktivit
Resim 4 - Kontakt lens kullanımı ile gelişmiş dev papiller
konjonktivitte, üst kapaktaki dev papillalar dikkat çekicidir.
Vernal keratokonjonktivite
benziyor mu?
Göz bulguları vernal keratokonjonktivite
benzemekle birlikte farklılıklar gösterir.
Bu farklılıklar;
G Atopik keratokonjonktivit daha ileri
yaş hastalığıdır.
G Mevsime ait değişiklikler gözlenmez.
Semptomlar genellikle tüm yıl boyunca
izlenir.
G Dev papillalardan daha çok, küçük
veya orta büyüklükte papillalar vardır.
G Papillalar hem üst hem de alt kapakta
izlenir.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Oluşma mekanizması biliniyor mu?
İlk kez kontakt lens kullananlarda
tanımlanan bu tablonun patogenezi tam
olarak anlaşılamamış olmakla birlikte
alerjik, kuru göz, enfeksiyöz sebeplerin
etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu
klinik tablonun, protez ve ucu açık sütür
materyali olan gözlerde de izlenmesi üst
göz kapağına tekrarlayan mekanik
travmanın yarattığı immün sistemle ilişkili
bir reaksiyon olduğu kanısını
güçlendirmiştir. Yine kontakt lens materyali
ve lens solüsyonuna karşı gelişen Tip IV
aşırı duyarlılık reaksiyonu olduğu da diğer
bir varsayımdır. Kontakt lens kullananlarda
göz kırpma sayısının azalması ve gözyaşının
buharlaşması ile birlikte antijenlerin yüzey
epiteline yapışması kolaylaşabilir.
Üst kapak konjonktivasında mast hücre,
bazofil ve eozinofil birikir. Gözyaşında
immunoglobulin, IgE, IgG ve IgM yüksek
konsantrasyonlarda bulunur.
48
İlk basamak olarak kullanılan kontakt lens
değiştirilir ve lens hijyeni iyileştirilir.
Yumuşak kontakt lenslerin periyodik olarak
değiştirilmesi ya da tek kullanımlık kontakt
lenslerin kullanımı tavsiye edilir. Günlük
lens kullanım saatini azaltmak da faydalı
olabilir. Yumuşak kontakt lens temizliğinin
koruyucu içermeyen solusyonlarla yapılması
önerilir.
İnflamasyonun olduğu gözlerde kontakt
lenslerin hidrojen peroksid içeren
sistemlerle dezenfeksiyonu en iyi şekilde
tolere edilir. Yine aynı şekilde kontakt lens
kaplarının da periyodik olarak
değiştirilmesi önerilir.
Eğer bu önlemlerle başarılı olunamaz ise
değişik polimerli bir lens materyali
kullanmaya başlanabilir.
Tedavi nasıl?
Tedavide lens kullanımı 2-3 hafta süresince
önerilmez. Mast hücre stabilizatörleri ve
kısa süreli topikal steroid kullanımı
tedavide etkilidir.
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
DOÇ. DR. MÜGE ÖZCAN
ANEAH 1. KBB Kl. Şef Yrd.
Allerjik Rinit
Allerjik rinit, alerjik hastalıklar
arasında en sık görülenidir. Halk
arasında “saman nezlesi” olarak da
bilinen mevsimsel alerjik rinit ilk kez
1819 yılında Dr. John Bostock
tarafından tanımlanmıştır.
Genel olarak rinitler, çok geniş
spektruma sahip hastalıklardır.
Rinitlerin %60’ını alerjik rinitler,
%40’ını ise non-alerjik rinitler
oluşturur. Bu hastalıkların ayırıcı
tanısı, ancak gerekli muayene ve testler
ile yapılabilir ve kesin tanı için Kulak
Burun Boğaz muayenesi mutlaka
gereklidir. Tabloda, rinitlerin ayırıcı
tanısı görülmektedir.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Tanım ve epidemiyoloji
Allerjik rinit, duyarlı bireylerde
alerjenlerin burun mukozası ile teması
sonucunda burun ve boğazda kaşıntı,
hapşırma, burun akıntısı ve burun
tıkanıklığı şeklinde ortaya çıkan, IgE
aracılıklı bir inflamatuar hastalıktır.
Allerjik rinitteki inflamasyonun özelliği
eozinofilik bir inflamasyon olması, yani
dokuda hakim olan hücrelerin eozinofiller
olmasıdır. Allerjik rinitin prevalansı
sanayileşmiş ülkelerde %25 civarında
bildirilmektedir. Ülkemizde yapılan
çalışmalarda ise prevalans %10-15
arasında rapor edilmiştir.
Allerjik rinitte aile hikayesi pozitif olabilir.
Ebeveynlerinden biri alerjik olan
50
çocukların atopik olma olasılığı %20-35
arasında bildirilmekte, her iki ebeveynin
de alerjik olması durumunda, bu oran
%50’ye kadar çıkabilmektedir. Genetiğin
yanı sıra, allerjik rinitte çevresel etmenler
de rol oynar. Çocuğun yaşamın ilk
yıllarında enfeksiyonlarla karşılaşmasının
allerjiden koruyucu etkisi olduğu, buna
karşın alerjenle hayatın erken
dönemlerinde karşılaşma, evde sigara
içilmesi ve hava kirliliği gibi bazı
faktörlerin çocuklarda allerji gelişme
riskini artırdığı öne sürülmektedir.
Alerjenler
Alerjenler genellikle iç ortam ve dış
ortam alerjenleri ikiye ayrılır.
Dış ortam alerjenleri arasında polenler
(ağaç, çayır, yabani ot polenleri), bazı
mantarlar ve bazı hayvan epitelleri
sayılabilir. İç ortam alerjenlerinin
başlıcaları ise ev tozu akarları,
hamamböceği, bazı mantarlar ve evcil
hayvan epitelleridir. Gıdalarla ilişkili
alerjenler teorik olarak alerjik rinite yol
açabilse de, bu durum klinikte çok sık
rastlanan bir durum değildir.
Allerjik rinit tipleri ve
semptomlar
Allerjik rinit, semptomların ortaya çıktığı
zamana göre mevsimsel veya yılboyu
allerjik rinit olarak adlandırılır.
Mevsimsel allerjik rinit daha çok polenlere
bağlıdır ve polenlerin ortaya çıktığı
dönemler olan ilkbahar ve yaz aylarında
görülür. Hastaların her yıl bahar aylarında
burun akıntısı, hapşırık, kaşıntı ve burun
akıntısı şikayetleri olur. Genellikle
gözlerde kaşıntı, kızarıklık ve akıntı
semptomları da eşlik eder. Polene bağlı
mevsimsel alerjik rinit hastalarının
semptomları çoğu zaman şiddetlidir,
hastalar semptomları nedeniyle işlerini
yapamadıklarından veya
uyuyamadıklarından şikayet ederler.
Polenlerin ortadan kalmasıyla,
semptomlar da kaybolur.
Yılboyu allerjik rinit ise genellikle iç
ortam alerjenleri ile ortaya çıkar ve
semptomlar yılın büyük bir bölümünde
olabilir. Yılboyu alerjik rinite en çok ev
tozu akarları neden olur. Bu hastaların
semptomları, polen alerjisine bağlı allerjik
riniti olan hastaların semptomlarına göre
daha az şiddetlidir, genellikle kaşıntı ve
hapşırık azdır. Burun akıntısı ve özellikle
burun tıkanıklığı ön plandadır. Hastaların
çoğu semptomlarının allerjik olduğunu
düşünmez, sık grip olduklarından ve
griplerinin çok uzun sürdüğünden şikayet
ederler. Her iki allerjik rinit altgrubunda
da semptomlar genellikle adölesan veya
genç erişkinlikte başlar, orta yaşta veya
ileri yaşta ortaya çıkan semptomlar bir
non-allerjik rinit çeşidini düşündürür.
Tanı
Allerjik rinitin tanısında önce ayrıntılı bir
hikaye çok önemlidir. Şikayetlerin
adölesan veya genç erişkinlikte başlaması,
mevsimselliği, eğer hasta kullanmışsa
allerji ilaçlarına yanıt alınması ve pozitif
aile hikayesi alerjik riniti düşündürür.
Kesin tanı için muayene ve tanısal testler
gerekir. Kulak Burun Boğaz muayenesi ile
hem hastanın muayene bulgularının
allerjik rinitle uyumlu olup olmadığı
değerlendirilir, hem de yapısal bir
bozukluk veya burunda yer kaplayan bir
lezyon varlığı araştırılır. Zira hayatı tehdit
eden hastalıklar olan burun tümörleri ve
BOS rinoresi ile toplumda çok sık görülen
nazal polipler, allerjik rinite çok benzeyen
semptomlara neden olabilirler ve ayırıcı
tanı ancak muayene ile mümkündür.
Hikaye ve muayene allerjik riniti
düşündürüyorsa, tanısal testlere geçilir.
Tanısal testler in vivo (yani duyarlı olunan
alerjen vücuda verilerek) veya in vitro
(duyarlı olan alerjenle hastanın vücut
sıvıları, genellikle serumu, laboratuar
ortamında karşılaştırılarak) yapılabilir.
Allerjik rinit tanısında en sık kullanılan
test, deri prick testidir. Bu testte,
hastalığa neden olabilecek alerjenler ön
kol derisine damlatılır, ve üzerlerinden
epidermis özel, küçük uçlu bir lanset veya
iğneyle delinir. Duyarlı bireyin derisinde 5
dakika sonra başlayan ve 20 dakika sonra
maksimuma ulaşan bir eritem ve
endurasyon olur (Resim 1).
İn vitro testler hastanın serumu alınarak
laboratuar ortamında yapıldığından,
sistemik yan etki riskleri yoktur, ancak
doğrulukları, kullanılan materyaller ve
cihazlara göre çok farklılık gösterebilir.
Test sonuçları mutlaka hastanın
hikayesiyle değerlendirilmeli, hikayeyle
uyumsuz test sonuçları dikkate
alınmamalıdır.
Tedavi
Allerjik rinitin tedavisi alerjenden
korunma, farmakoterapi ve immunoterapi
olmak üzere üç başlık altında
incelenebilir.
Allerjik rinit tedavisinde en başta
alerjenden korunma gelir. Teorik olarak,
alerjik birey alerjenle karşılaşmazsa,
semptomlar da ortaya çıkmaz. Örneğin,
polenlerden korunmak için hastanın bahar
aylarında dış ortamda fazla bulunmaması,
evde ve arabasında polen filtreli klimalar
kullanması, dış ortamdan eve gelince
giysilerini çıkararak duş alması önerilir.
Ev tozu akarlarına aşırı duyarlılığı olan
bir hastaya evdeki halı ve ağır perdeleri
kaldırması, yatak çarşaflarını haftada bir
kez 60 derece suyla yıkaması, ve su
Resim 1. Deri prick testi sonrası
çayır polenlerine karşı oluşan
pozitif reaksiyon görülmektedir.
Oluşan bu reaksiyon negatif ve pozitif
kontrolle oluşan reaksiyon ile
karşılaştırılarak, test sonucu belirlenir.
Hemen sonuç vermesi ve ucuz olması
nedeniyle, deri prick testi en çok tercih
edilen testtir. Ancak in vivo bir test olması
nedeniyle, sistemik yan etkilere neden
olma riski vardır. Bu nedenle, testten önce
yüksek riskli hastalar belirlenir ve bu
hastalarda in vitro testler tercih edilir.
51
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
içerisine çeken bir elektrik süpürgesi
kullanması önerilir. Ancak bu önlemlerle
alerjenlerden tam olarak korunmak
mümkün değildir, ve ne kadar korunsalar
da, hastalarda semptomlar ortaya
çıkmaktadır.
Allerjik rinitin farmakoterapisi,
semptomatik bir tedavidir ve hastalığı
değil, hastanın semptomlarını
iyileştirmeye yöneliktir. Bu nedenle
farmakoterapi uygulayacak hekimin hem
hastasını, hem de kullanacağı ilaçları çok
iyi seçmesi gerekir.
Günümüzde allerjik rinitin medikal
tedavisinde kullanılan ilaçlar şunlardır:
1. Antihistaminikler
2. Nazal kortikosteroidler
3. Lökotrien reseptör antagonistleri
4. Dekonjestanlar
5. Mast hücresi stabilizatörleri
6. Antikolinerjikler
Allerjik rinit tedavisinde en sık kullanılan
ilaçlar antihistaminikler ve nazal
kortikosteroidlerdir. Günümüzde
kullanılan ikinci kuşak antihistaminikler
etkin ve güvenilir ilaçlardır. Birinci kuşak
antihistaminiklerle görülen antikolinerjik
yan etkiler ve sedasyon, ikinci kuşak
antihistaminiklerde hiç yoktur veya
minimaldir. İlaç etkileşimleri minimaldir.
Oral olarak kullanılan antihistaminiklerin
yanısıra, nazal ve oküler olarak kullanılan
antihistaminikler de vardır.
Kortikosteroidler, allerjik rinitte kullanılan
en etkin ilaçlardır ve en sık topikal nazal
olarak kullanılırlar. Topikal nazal
kortikosteroidler etkin olmalarına karşın,
minimal sistemik emilimleri ve çok düşük
dozlarda kullanılmaları nedeniyle,
sistemik yan etkileri yok denecek kadar
azdır.
Hayvan epitelleri,
Çocuklarda da kullanılabilmektedirler.
Sistemik kortikosteroidler olası yan
etkileri nedeniyle tercih edilmez.
Lökotrien reseptör antagonistleri etkin ve
güvenilir ilaçlardır. Dekonjestanların
topikal ve oral formları vardır, topikal
olanlar bir haftadan uzun süre
kullanılmamalıdır. Mast hücresi
stabilizatörleri etkinlikleri sınırlı
ilaçlardır, ancak gebe ve çocuklara
güvenle verilebilir; polen mevsiminden
önce başlanmaları durumunda etkinlikleri
artar. Antikolinerjikler sadece burun
akıntısı üzerinde etkilidir.
Sonuç
Yukarıda anlatılan bütün
farmakoterapötik ajanların kullanımı ve
alerjenden kaçınmayla, hastaların büyük
çoğunluğunda semptom kontrolü sağlanır.
Yeterli semptom kontrolü sağlanamayan
veya yan etkileri nedeniyle ilaç
kullanamayan veya kullanmak istemeyen
hastalara immunoterapi uygulanabilir.
İmmunoterapi, hastanın duyarlı olduğu
alerjenin hastaya gittikçe artan dozlarda
verilerek, vücudu alerjene karşı
duyarsızlaştırmayı ve semptomları
azaltmayı amaçlar. İmmunoterapi en çok
subkütan enjeksiyon yoluyla yapılır;
sublingual yol da son zamanlarda çok
kullanılan bir yol olmuştur. Hem subkütan
hem de sublingual immunoterapinin
etkinliği kanıtlanmıştır. İmmunoterapi
3-5 yıl süren, ciddi yan etkilere neden
olabilen, hastaya özel planması gereken
bir tedavidir. Bu nedenle, hasta seçimi
çok dikkatli
yapılmalıdır.
2. ENFEKSİYÖZ RİNİTLER
dış alerjenler arasında yer
almaktadır.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
52
Allerjik rinit toplumda çok sık görülen ve
ciddi morbiditeye neden olabilen bir
hastalıktır. Alerjenden korunma ve
farmakoterapiyle hastaların büyük bir
kısmında semptom kontrolü sağlanır.
Seçilmiş hastalara immunoterapi
uygulanabilir.
Rinitlerin sınıflandırması
1. ALLERJİK RİNİTLER
G
G
G
G
Mevsimsel allerjik rinit
Yılboyu allerjik rinit
Viral
Bakteriyel
3. NONALLERJİKNONENFEKSİYÖZ RİNİTLER
Vazomotor rinit
Nonalerjik rinit eozinofili sendrommu
G Hormonal rinitler (hipotiroidi, gebelik)
G İlaçlara bağlı rinit (antihipertansifler,
antidepresanlar, vb)
G Atrofik rinit
G Geriatrik rinitler
G Egzersiz rinitleri
G Refleks rinitler
G
G
4. MESLEKSEL RİNİTLER
(latex, vb)
5. RİNİTLERİ TAKLİT EDEN
DURUMLAR
Yapısal / Mekanik faktörler
Nazal septum deviasyonu
G Kompansatuar konka hipertrofisi
G Koanal atrezi, adenoid hipertrofi,
total larenjektomi
G Yabancı cisimler
G Benign ve malign neoplazmlar
G Nazal polipler
G BOS rinoresi
G Enflamatuar / İmmünolojik
G Wegener granülomatozu
G Sarkoidoz
G Midline granülomatozu
G SLE
G Sjögren sendromu
G
G
PALALILAR
inşaat&otomotiv
Kızılay’a sadece 6 km uzaklıkta
General Zeki Doğan Mahallesi’nde
OTURMAYA HAZIR
VEYA İNŞA ATTAN
2+1 3+1 4+1 5+1
LÜX DAİRELER
Kalite ve estetiğin birleşimden oluşan
yatırıma uygun yaşam alanları...
Konutlarımız belirli sayıdadır.
Arayın fiyat avantajlarını konuşalım...
w w w. t a s p a i n s a a t. c o m
w w w. p a l a l i l a r. c o m
S a t ı ş O f i s i : Süleyman Ayten Cad. No: 65 / B
Tel: (0312)
Mamak - ANKARA
365 52 90
www.avecreklam.com
S AT I L I K
DOÇ. DR. İLKNUR BOSTANCI
Dr. Sami Ulus Kadın Doğum ve Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Çocuk Allerji Kl. Şefi
BESİN ALLERJİLERİ
Besin allerjisi; besin proteinlerine anormal
yıllarında daha fazladır. Amerika Birleşik
reaksiyonları artırır. Alerjik hastalıklara
veya abartılı, IgE aracılıklı olan veya olmayan
Devletleri’nde besin alerjileri tüm nüfusta %
kalıtsal yatkınlık, gastrointestinal kanalın
immünolojik yanıttır.
3,5-4, 5 yaş altında % 6 oranında
fizyolojik işlevlerinde yetersizlik, immün
görülmektedir. Orta ve ağır atopik egzemada
sistemin immatüritesi, allerjene erken dönemde
Tarihçe: Besinlerin olumsuz reaksiyonlara yol
IgE aracılı besin alerjisi sıklığı % 35
ve yoğun maruz kalınması besin alerjilerine
açtığı 2000 yıldan uzun süredir bilinmekte
oranındadır. Ülkemizde besin alerjisi
eğilim yaratmaktadır.
olup Hipokrot kayıtlarında inek sütüne karşı
prevalansı konusunda net veri yoktur. Ancak
olan yer almaktadır. Eski Roma’da çoğunluğun
çocuklarda besin allerjisi sıklığı giderek
Besin Allerjenleri: Besin allerjenleri suda
güvenle yediği bazı besinlerin bazı kişilerde bir
artmaktadır.
eriyen, glikoprotein yapısında maddelerdir,
molekül ağırlığı 10-70 kD'dur, ısı, asit ve
hastalık yaptığı belirtilmiştir. 1921’de
Prausnitz ve Kustner ilk kez balık alerjisi
Gastrointestinal Bariyerler: Normal bireylerde
proteaza dayanıklıdırlar. Her besin allerjen
reaksiyonunu tanımlamışlardır.
besinler alındıktan sonra barsakta bulunan
olabilir.
lenfoid doku (GALT) tarafından tolerans
Çocuklarda, besin alerjilerinin % 90’nından
gelişir. Ayrıca gastrointestinal sistemin alınan
süt, yumurta, fındık, fıstık, soya ve buğday
besinlere karşı engelleri vardır. Gastrik asid ve
sorumludur. Susam, deniz ürünleri, meyve ve
pepsin, pankreatik ve intestinal enzimler,
sebzeler diğer nedenleridir.
Epidemiyoloji: Besin alerjisi sıklığı hayatın ilk
Besin allerjisi Hipokrat
kayıtlarında inek sütüne karşı
olan kısmıyla yer alıyor. Eski
Roma’da çoğunluğun güvenle
yediği yiyeceklerin bazı
insanları hasta ettiğine
dikkat çekiliyor. Daha
sonraları 1921
yılında ilk kez
balık alerjisi
tanımlanıyor.
muküs, peristaltizm, barsak epitelinin
bütünlüğü besin allerjenlerine karşı
İnek sütü çocukta diyete ilk giren yabancı
mekanik engellerdir. Bunun yanı
protein olup en erken bulgu veren allerjendir.
sıra lenfoid doku, sekretuar IgA,
CD8+ T hücreleri,
Küçük çocuklarda en sık görülen allerjendir.
İnek sütü, koyun ve keçi sütü ile benzer yapıya
makrofajların supressör
sahip olduğundan sıklıkla çapraz reaksiyon
aktiviteleri immünolojik
görülür. İnek sütü alerjisi olanların %
engellerdir.
10’nunda ete karşı duyarlılık vardır.
Bu bariyerin
Yumurta beyazı sarısına göre daha allerjenik
gelişmemesi,
özelliktedir. Yumurta alerjik hastalar tavuk
immaturitesi
besin ile
etine pozitif reaksiyon verirler fakat bu
hastalar tavuk eti yiyebilirler.
oluşan
Meyve ve sebzelerle görülen alerjik
reaksiyonlar genellikle hafif ve geçicidir.
Patofizyolojik Mekanizmalar: IgE aracılı ve
IgE dışı immünolojik mekanizmalar olabilir.
IgE dışı besin aşırı duyarlılığı Tip II, III ve IV
reaksiyonları ile gelişir.
Klinik: Semptomlar, genellikle ilk 2 yaş
içinde ek gıdaların diyete girmesi ile
görülmeye başlar. IgE'ye bağlı
gelişen besin aşırı duyarlılığı
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
54
sıklıkla besin alındıktan dakikalar ya da 1-2
besin alerjisi olduğunu gösterme olasılığı %
saat sonra ortaya çıkar.
50'den az iken, negatif besin testinin besin
alerjisi olmadığını gösterme olasılığı % 95'dir.
IgE bağımlı, akut başlangıçlı:
Yaygın: Anafilaksi, besin bağımlı egzersizle
Yama (patch) testi: Atopik dermatit ve
indüklenen anafilaksi
eozinofilik özefajit gibi geç tip besin alerjilerini
Deri: Ürtiker, anjioödem, akut morbiliform
saptamada uygulanabilen yöntemlerdendir.
döküntü, akut kontakt ürtiker ve flaşing
Prik deri testi ile kombine edildiğinde geç faz
Gastrointestinal: Oral alerji sendromu,
reaksiyonlarını da ortaya çıkardığı için tanı
gastrointestinal anafilaksi
şansını artırır.
Solunum: Akut rinokonjunktivit, akut
bronkospazm
Amerika’daki istatistiki veriler 6
yaş altındaki çocuklarda besin
alerjisi oranının daha yüksek
olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye’de sağlıklı veri
bulunmazken, çocuklarda besin
alerjisinin giderek arttığı
değerlendiriliyor. Testlerle ortaya
çıkarılan besin alerjisi diyet
uygulanarak çözüme ulaşabilir.
Allerjenlere özgül IgE: RAST ve ELİSA ile
invitro olarak serumda bakılır. Deri testinden
IgE birlikteli ve hücresel aracılıklı, geç
daha az duyarlıdır. Dermografızmi olanlarda,
bebeklere uzun süre anne sütü verilmesi
başlangıçlı/kronik:
antihistaminik tedavisi kesilemeyen ve ciddi
önemlidir. Mama olarak amino asit bazlı
Deri: Atopik dermatit, kontakt dermatit
deri hastalığı olanlarda tercih edilmelidir.
mamalar ve tam hidrolize mamalar
kullanılabilir. Yarı hidrolize mamalar bu
Gastrointestinal: Alerjik eozinofilik özefajit,
alerjik eozinofilik gastroenterit
Eliminasyon diyeti: Tanı ve tedavi amacı ile
hastalar için uygun değildir. Bunun dışında
kullanılmaktadır. Diyetten besinin
soya bazlı mamalar alternatif olabilir. Ancak
IgE aracılı olmayan, hücresel aracılıklı, geç
uzaklaştırılması ile reaksiyonun gerilemesi,
soya alerjisi ve soyanın inek sütü ile çapraz
başlangıçlı/kronik:
deri testinin o besinle pozitif olması besinin bu
reaksiyon göstermesi riskleri vardır. Soya bazlı
Deri: Kontakt dermatit, Dermatitis
reaksiyonda rol aldığını gösterir.
mamaların 6 aydan küçük bebekler için uygun
herpetiformis
Eliminasyonda bebeğin büyümesi dikkatle
değildir.
Gastrointestinal: Alerjik proktokolit, Besin
izlenmelidir. Besin yükleme testi: Test edilecek
protein enterokolit sendromları, Çölyak
besinin belli kurallar altında çocuğa bebeğe
Son yıllarda besin alerjisinde desensitizasyon
hastalığı, İnfantil kolik
verilip gözlenmesi esasına dayanır. Yükleme
tedavisi ile ilgili çalışmalar giderek
Solunum: Pulmoner hemosiderozis (Heiner’s
testleri, anafilaksi riski nedeniyle genellikle
artmaktadır. Oral desensitizasyonun iyi sonuç
sendromu)
hastane ortamında yapılır. Çift kör plasebo
verdiği çalışmalar mevcuttur.
kontrollu besin yükleme testi besin alerjilerinin
Tanı: Besin alerjili çocuğa yaklaşımda ilk
tanısında altın standarttır. Bu testte doktor ve
IgE’ye bağlı ciddi reaksiyonu olan hastalar
adım, bunun gerçek besin alerjisi olduğu
hasta verilen maddenin içeriğini bilmez.
yanlarında anafilaksi durumunda kullanılmak
üzere Epipen (epinefrin) otoenjektör taşımaları
tanısının konmasıdır. Bunun için doğru ve
önerilmelidir.
ayrıntılı öykü çok önemlidir. Aynı besini alınca
Tedavi ve Korunma: Besin allerjlerinde allerjen
semptomların yinelemesi ve besini kesince
besinin saptanması ve bundan kaçınılması en
iyileşmenin görülmesi hekimi tanıya
önemli yaklaşımdır. Hazır besinlerin içerikleri
Prognoz: Süt, yumurta, soya ve buğdaya bağlı
yönlendirir. Bu açıdan, besin günlüğü tutma ve
öğrenilmeli ve hazır besinlerin etiketleri
alerjik reaksiyonlar genellikle 1-2 yaşından
eliminasyon diyetleri yararlıdır. Öykü alırken
okunmalıdır.
sonra kaybolabilir. Yer fıstığı, fındık, balık ve
kabuklu deniz ürünlerine karşı gelişen
besinlere eklenen gizli besin allerjenlerine
dikkat etmelidir. Fizik muayenede deri,
Bebeklik döneminde besinden sakınma
reaksiyonlar ise uzun yıllar boyu hatta yaşam
gastrointestinal ve solunum sistemine
uygularken, kesin tanı ve doğru uygulama çok
boyu devam edebilir.
odaklanmalı ve atopi bulguları aranmalıdır.
önemlidir. Çünkü özellikle en sık görülen süt
alerjisi nedeniyle süt ve ürünleri kesilirken,
Tanı için bir takım tetkikler
yerine uygun beslenme düzenlemesini mutlak
kullanılabilmektedir. IgE’ye bağlı reaksiyonları
gerektirir. Bu sağlanmazsa büyüme ve gelişme
tanımada prick deri testleri ve
bozuklukları ortaya
radioallergosorbent test (RAST) yardımcıdır.
çıkar. Süt allerjisi
olan
Prik yöntemi ile besinlerle deri testi:
Besin alerjisinde önemli bir tanısal
testtir. Pozitif deri testinin hastada
55
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
İLAÇ ALERJİSİ
düzeyleri, ilaçlarla allerji deri testleri, yama
testleri ve cilt biopsisi) yapılır. Gerektiğinde
Allerji uzmanlarının değerlendirimi ile ilaç
allerjisi olan ve mutlaka o ilacın alınması
gereken durumlarda ilaç desensitizasyonu (ilaç
Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilaç allerjisi
ve artralji de görülebilir. En yaygın kutanöz
çok düşük dozlarda başlanıp doz tedricen
bir ilacın tanı, tedavi veya korunma amacıyla
bulgu makulopapüler döküntüdür.
arttırılır) yapılarak o ilacın kullanımı
kullanılan dozlarında herhangi bir istenmeyen,
Ürtiker/anjiödem diğer yaygın kutanöz ilaç
sağlanabilir. Pratikte Penisilin en yaygın ilaç
beklenmeyen ve zararlı etkinin görülmesi
reaksiyonudur. Tip I aracılı olabildiği gibi,
alerjisi nedenidir. Ancak penisilin allerji
olarak tanımlamıştır. Yatan ve ayaktan
serum hastalığı, psödoallerjik reaksiyonlar
hikayesi olan hastalar değerlendirildiğinde
hastalarda görülebilir.
veya bradikinin aracılı görülebilir. En ağır
yaklaşık %90’ının penisilinleri tolere edebildiği
kutanöz ilaç reaksiyonu Stevens-Johnson
görülmektedir. Çünkü Penisilin spesifik IgE’ler
İlaç allerjisi Gell ve Coombs Sistemi’ne göre;
Sendromu (SJS) ve Toksik Epidermal
zamanla azalırlar ve çoğu hasta penisilin
G
Nekrolizis (TEN)’dir. Ayrıca fiks ilaç
allerjisi olmaksızın yaşamına devam eder. Son
ettiği erken tip reaksiyonlar (ürtiker, anjiödem)
erüpsiyonu, püstüller, vaskülit ve DRESS (The
yıllarda amoksisilin ve sefalosporinlerin yaygın
G
drug rash with eosinophilia and systemic
kullanımı ile bu ilaçların allerjisi giderek artan
symptoms syndrome) de görülebilir.
bir şekilde bildirilmektedir. Penisilinlere
Tip I: İlaç spesifik IgE Ab’larının aracılık
Tip II: İlaç spesifik IgG veya IgM
antikorlarının aracılık ettiği sitotoksik
reaksiyonlar (hemolitik anemi, trombositopeni)
G
Tip III: İmmun
allerjik olarak isimlendirilen hastalarda
İlaç allerji şüphesi olan hastaların
gereksiz yere antibiyotik kısıtlaması
değerlendirilmesinde ayrıntılı öykü
yapılmakta, daha pahalı ve geniş spektrumlu
çok önemlidir. Bu
tanısal
antibiyotikler kullanılabilmektedir. Bu durum,
toksik etkilerle birlikte tedavi maliyetlerinde
testlerin
artışa ve antibiyotik direnç sorunlarına da yol
açmaktadır.
Diğer bir sorun çocukluk çağında viral
döküntüler ve ilaç allerjisi birlikteliğidir. Bu
klinisyenler için takibi ve tedavisi zor olan
bir klinik durumdur. Çocuklarda deri
döküntülerinin en büyük nedenini viral
infeksiyonlar oluşturmasına rağmen, bu
sırada kullanılan ilaçlar ayırıcı tanıda
zorluk çıkarabilmektedir. Çünkü
birçok infeksiyöz ajan çocuklarda, ilaç
allerjilerinin en yaygın görülen
bulguları olan makülopapüler döküntü ve
kompleks
ürtikere yol açabilmektedir. Ayrıca ciddi
reaksiyonları
seyredebilen ilaç reaksiyonlarında, deri
(ürtikeriyal vaskülit)
G
döküntülerinin erken değerlendirilmesi çocuk
Tip IV: Hücresel immun mekanizmaların
seçimine ve
hekimleri için son derece önemlidir. Çünkü
aracılık ettiği geç tip hipersensitivite
şüpheli ilacın tekrar kullanılıp
sistemik ilaç reaksiyonları yaşamı tehdit
reaksiyonları (makulopapüler ekzantem, Akut
kullanılmayacağına yardımcı olur. Muayene
edebilir ve deri lezyonlarının erken tanısı
jeneralize ekzantematöz püstülozis, rietema
veya önceden çekilmiş bir fotoğraf ile deri
prognozu belirleyici olabilir. Bu nedenlerle
multiforme gibi) şeklinde sınıflandırılabilir.
döküntüsünün tipini saptamak tanı ve tedavi
deri döküntüsünün viral bir infeksiyon veya
için çok önemlidir. Hikaye ve fizik muayene
ilaç allerjisi reaksiyonuna bağlı olup
İlaçların yol açtığı allerjik reaksiyonlar birçok
bulgularına göre laboratuvar değerlendirmesi
olmadığının ayırt edilmesi önem
organ sistemini etkileyebilir ve çeşitli
(tam kan sayımı, periferik kan yayması,
kazanmaktadır. Hekim, ilaçların deride yol
reaksiyonlarla görülebilir. Cilt bulguları en
karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, akut faz
açtığı reaksiyon tiplerini iyi bilmeli ve buna
yaygın bulgulardır. Hematolojik anormallikler,
reaktanları, komplemen düzeyleri, tam idrar
yönelik gerekli tetkiklerin yapılmasını
hepatit, pnömoni, renal bulgular, lenfadenopati
incelemesi, gerektiğinde otoantikorlar, triptaz
sağlamalıdır.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
56
ÇOCUKLARDA ÖKSÜRÜK
Öksürük, akciğerleri aspirasyondan koruyan,
gibi), yaş grubuna ve etiyolojiye göre
önemli bir hastalığa ait spesifik göstergeleri
fazla bronşiyal sekresyonların atılmasını
(spesifik/nonspesifik) sınıflandırılır.
olmayan, öksürük dışında sağlıklı görünen bir
sağlayan ve solunum hastalıklarında sık
çocukta sadece kronik öksürük varlığı non-
görülen koruyucu bir reflekstir. Çocuklarda en
Öksürük süresine göre çocuklarda 2 haftadan
spesifik öksürük olarak değerlendirilir.
sık hastaneye başvuru nedenidir ve aileler
kısa süreli olanlar akut öksürük, 3 hafta ile 12
Genellikle izole kuru öksürük vardır.
açısından sıkıntı yaratan bir durumdur.
hafta arasında değişen süredeki öksürük kronik
ya da persistan öksürük olarak tanımlanır.
Kronik öksürüklü çocukları değerlendirirken
Çocuklarda öksürük genellikle viral
Süt çocukluğunda havlar tarzı öksürüklerde
detaylı anamnez alınmalı ve tam fizik muayene
infeksiyonlarla ilişkidir, sıklıkla kendiliğinden
trakeomalazi ve diğer solunum yolu
yapılmalıdır. Öncelikle öksürük şikayetinin
düzelir. İç ve dış hava kirliliği, nem, irritan
anormallikleri, kuru kesik öksürüklerde
normal sınırlarda olup olmadığı gözden
gazlar, sigara maruziyeti gibi çevresel
klamidya infeksiyonları etken olabilirken,
geçirilmelidir. Her çocuk karakteristik öksürük
faktörlerde çocuklarda öksürüğe yol açabilir.
çocuklarda havlar tarzı öksürüklerde krup,
tipi, öksürüğün kuru ya da yaş olması, altta
Öksürük refleks duyarlılığı hastalıklar ve
spazmatik öksürüklerde boğmaca benzeri
yatan önemli hastalıklara işaret eden spesifik
ilaçlara bağlı değişebilmektedir. Viral bir
öksürük yapan ajanlar sorumludur.
tanısal göstergeler açısından
infeksiyondan sonra 2-3 haftalık dönemde
Adölesanlarda havlar tarzı öksürük psikojenik
değerlendirilmelidir. Öksürüğü tetikleyen
öksürük refleksi hiperreaktif olur ve koku,
olabilir. Semptomların çocuğun ilgisi başka
faktörler ve çocukla birlikte aile üzerine etkisi
aerosol, ısı değişiklikleri gibi zararsız
yöne çekildiğinde ve gece uyku esnasında
tanımlanmalı, endişeleri giderilmelidir. Her
uyaranlar öksürüğü kolaylıkla uyarır. Takiben
kaybolması tipik özelliğidir. Çocuklarda kuru
çocukta göğüs radyografisi çekilmeli ve 6 yaş
duyarlılık azalır. Bazı durumlarda da bu aşırı
ya da yaş öksürük bronşlarda sekresyonlarla
üzeri olanlarda spirometri yapılmalıdır. Astım
duyarlılık devam ederek kronik öksürük
ilişkilidir. Kronik öksürük ve pürülan balgam
dışı spesifik öksürük belirleyicileri mevcutsa ve
gelişimine yol açar. Ayrıca atopi, gastro-
çıkaran çocuklar kistik fibrozis, bronşektazi ve
öksürük deneme tedavileri ile düzelmediyse
özofageal reflü, astım, kronik infeksiyonlar,
silier dismotilite sendromları yönünden
ileri tetkikler ile araştırılmalıdır. Yabancı cisim
otoimmun hastalıklar, Anjiotensin konverting
değerlendirilmelidir. Spesifik öksürük altta
aspirasyonu şüphesi olduğunda ya da üst hava
enzim inhibitör tedavisi ve sigara maruziyeti
yatan solunum ya da sistemik hastalıkla
yolu nedenli öksürüklerde kulak- burun- boğaz
gibi faktörler kronik öksürük gelişimini
ilişkilidir. Birlikte bulunan semptom, bulgular,
uzmanı tarafından değerlendirilmelidir. Her
arttırabilir.
radyografi ve laboratuvar sonuçlarıyla tanı
olguda mümkünse spesifik etyolojiye dayanan
konur. Öykü ve fizik incelemede altta yatan
tedavi önerilir. Çocuklarda akut ya da kronik
Çocuklarda öksürük; etyolojisi, süresi ve
prezentasyonu açısından erişkinlerden farklıdır.
Bu farklılıklar çocuklarda öksürük
sınıflamasına yansır. Öksürük iki kategoride
incelenir; Normal (ya da beklenen öksürük) ve
anormal öksürük.
Normal yada beklenen öksürük: Solunum yolu
hastalığı olmayan sağlıklı okul çağındaki
çocukta ( ort:10 yaş ) günde ortalama 10-11
(34’e kadar) öksürük episodları olabilir.
Özellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde
tekrarlayan viral infeksiyonlar çocuklarda
yaygındır.
Anormal Öksürük: Çocuklarda süreye
(akut/subakut/kronik), öksürük karakterine,
kalitesi ve zamanına (kuru/yaş, gece/gündüz
öksürüklerde semptomatik rahatlama için ilaç
Öksürük, çocuklarda, en sık hastaneye
başvuru nedeni olarak ön plana
çıkıyor. Solunum yolu hastalıklarında
koruyucu bir refleks olarak tanılanan
öksürük, çocuklarda genel olarak
üst solunum yolu
enfeksiyonlarından
kaynaklanıyor. Göğüs
radyografisi ve fiziki
muayene ile nedeni
ortaya çıkmayan
öksürükler için
ileri tetkiklerde
gündeme gelebilir.
57
kullanımını destekleyen kanıt yoktur.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
ATOPİK DERMATİT
Atopik dermatit, çocukluk çağının en sık
Süt çocuğunda yüz, yanaklar, alın, saçlı deri,
Nemlendirici, su tutucu preparatlar veya
görülen kronik, kaşıntılı inflamatuar cilt
ektremitelerin ekstansör yüzleri ve gövdede
seramid içeren ürünler deri bariyerinin
hastalığıdır. Hayatın ilerleyen evrelerinde
döküntüler ve sulu lezyonlar olur. Bez bölgesi
korunması ve tamirine yardımcı olmaktadır ve
gelişecek olan diğer allerjik hastalıkların ilk
genellikle sağlamdır. İki yaştan puberteye
ılık banyo sonrası en azından günde iki kez
belirtisi olabilir. Atopik dermatit ile başlayan
kadar sürekli kaşınma ile sulanma azalır,
uygulanmalıdır. Banyo ile cilt yüzeyindeki
astım ve allerjik rinit ile devam eden bu süreç
ancak likenifikasyon ve ekskoriyasyon artar.
alerjenler uzaklaştırılır ve deri bakteri
allerjik yürüyüş olarak adlandırılır. Hastaların
Antekübital ve popliteal fossa, el, ayak, bilek
kolonizasyonu azaltılır.
%50’den fazlasında astım, yaklaşık %75’inde
ve dirsek sıklıkla tutulur. Erişkinlerde
allerjik rinit gelişebilmektedir.
genellikle fleksural katlantılarda, yüz, el, kol,
Topikal kortikosteroidler atopik dermatit
bacak ve el sırtında likenifiye eritemli çizgisel
alevlenme dönemlerinde tedavide ilk
plaklar bulunur.
seçenektir. Orta potent olan topikal
Atopik dermatit prevelansı, son 30 yılda
sanayileşmiş ülkelerde iki - üç kat artmıştır.
steroidlerin hastalığın aktif dönemlerinde
Gen-gen ve gen çevre etkileşimlerinden
Atopik dermatit tanısı öykü ve klinik
günde bir ya da iki kez 3-7 gün kadar
kaynaklanan kompleks genetik bir hastalıktır.
özelliklere dayanarak konmaktadır. Hanifin ve
kullanımı yeterlidir. Topikal Kalsinörin
Cilt bariyer fonksiyonu bozulduğundan allerjen
Rajka kriterleri 1980 yılından beri tanıda
inhibitörleri atopik dermatit vakalarında kısa
ve irritanların girişi kolaylaşmaktadır.
yaygın olarak kullanılmaktadır.
süreli tedavide ikinci seçenektir.
Atopik dermatit çocukluk döneminde %10-20,
Tedavi
İki yaş ve üzeri çocuklarda topikal
erişkin dönemde %1-3 oranında görülür. Tüm
Atopik dermatitte tedavide genel prensipler;
kortikosteroide yetersiz yanıt olanlarda
atopik dermatit vakalarının %85’i 5 yaşından
hasta ve yakınlarının eğitimi, genel önlemlerin
uygulanır. Pimekrolimus %1 krem ( Elidel %1)
önce başlar.
alınması, allerjenlerin saptanması ve
hafif-orta şiddetli, Takrolimus %0.03 krem
kaçınılması, derinin nemlendirilmesi kaşıntı-
orta- ağır şiddetli atopik dermatitli çocuklarda
Atopik dermatitli çocuklarda besin
kaşıma döngüsünün kesilmesi ve psikososyal
kullanılır. Bu grup ilaçlar deride atrofi ve stria
alerjenlerine ve aeroallerjenlere duyarlılık
yaklaşım ile sağlanır. Genel önlem olarak
yapmadığı için özellikle ince derideki
artmıştır. Çocuk yaş grubunda besin alerjisi
hastalara pamuklu, bedeni sıkmayan ve rahat
lezyonlarda tercih edilmelidir.
daha sık olup %20-40 oranında görülür
giysiler tercih edilmeli ve aşırı sıcak, nemden
Reaksiyona neden olan besinler yaşa göre
kaçınılmalı, terleme azaltılmalıdır. Pratik
Atopik dermatit tedavisinde sistemik olarak
değişmekte, çocuklarda yumurta, inek sütü,
yaklaşımlarda banyoda sabun yerine nötral pH
kullanılan ilaç ve tedaviler; antihistaminikler,
buğday ve soya reaksiyonların %75-90’nı
ve minimal yağsız aktiviteli temizleyiciler
immünomodulatörler, antimikrobiyaller ve
oluştururken büyük çocuklarda ve yetişkinlerde
kullanılmalıdır. Elbiseler ve yatak çarşafları
fototerapidir. Antihistaminiklerin kaşıntının
yer fıstığı, fındık, ceviz, balık ve kabuklu deniz
yumuşak deterjanlarla (tercihan sabun tozu)
azaltılmasındaki etkisi kısıtlıdır. Şiddetli
hayvanları neden olmaktadır. Bu nedenle orta
yıkanmalı, iyi durulanmalı yumuşatıcı
vakalarda hastanın yaşam kalitesini
veya şiddetli ekzemalı çocukların besin
kullanılmamalıdır. Aeroallerjenlere karşı çevre
düzeltmeye yardımcı olur. Bu amaçla
alerjileri yönünden değerlendirilmeleri
kontrol önlemleri alınmalı ve bilinen besin
hidroksizin ve difenhidraminin sedatif
önerilmekedir. Atopik dermatitli hastaların
allerjenlerinden sakınılmalıdır.
etkisinden faydalanılır. Tedaviye dirençli ağır
doğal immunitelerinde defekt olduğu,
vakalarda kısa süreli siklosporin, azatiopurin,
bakteriyel, viral ve fungal infeksiyonlara
mikofenolat mofetil, interferon γ gibi
duyarlılığın artığı gösterilmiştir.
immünomodülatör ve fototerapi kullanılabilir.
Atopik dermatit lezyonları tetikleyen diğer
Ağır olguların daha detaylı
faktörler iklim
değerlendirme ve alternatif
özellikleri,
tedavi için bir uzmana
irritanlar ve
gönderilmesi uygun
emosyonel
olacaktır.
stresdir.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
58
ANAFİLAKSİ
önce mastositoz ve klonal mast hücre
hastalıkları ekarte edilmelidir.
Klinik bulgular
Allerjenin giriş yolundan farklı bölgelerde
Anafilaksi ani başlayan ve ölüme yol açabilen
antiepileptikler ve diğer ilaçlar anafilaksi
ciddi sistemik bir hipersensivite reaksiyonudur.
ve/veya anafilaksi benzeri reaksiyonlara neden
Anafilaksi ağır allerjik bir reaksiyon olup,
olurlar.
reaksiyon oluşturan, tüm vücudu etkileyen
sistemik bir reaksiyondur. Hafiften ağıra kadar
farklı klinik bulgularla ortaya çıkabilir.
nefes almada güçlük, bilinç kaybı ve ölüme
neden olabilmektedir. Anafilaksi hızlı tedavi
3- Böcek ısırmaları: Yaban arıları, bal arısı,
gerektiren acil bir durumdur ve takibi allerjist
ateş karıncaları gibi ısırmaları ile zehir
tarafından yürütülmelidir. Sıklığı bölgesel
bırakan böcekler çoğu kişide rahatsızlık hissine
olarak değişmektedir. Toplumda tüm
neden olurken, duyarlı kişilerde ölüme kadar
tetikleyicilere bağlı gelişen anafilaksi sıklığı ile
ilerleyebilen reaksiyonlara yol açabilirler.
ilgili 1999–2008 yılları arasında yayınlanan
Bunlar arasında; Deri (%70-80 tutulur):
Kaşıntı, karıncalanma, sıcak basması, flushing,
ürtiker, anjioödem, periorbital kaşıntı, şişlik,
eritem, dudak, dil, uvula ve yumuşak damakta
kaşıntı ve şişlik, dış kulak yolu, avuç içi, ayak
tabanı ve genital bölgede kaşıntı
10 çalışmada sıklık 6,7-70 /100.000 kişi/yıl
4-Lateks (kauçuk): Kauçuk ağacından elde
arasında değişmektedir. Çocuklarda yeterli veri
edilen bazı ürünler duyarlı kişilerde
yoktur. 2008’de yapılan bir çalışmada 0–19
anafilaksiye neden olurlar. En şiddetli
yaş arasındaki anafilaksi sıklığı 70/100000
reaksiyonlar cerrahi sırasında iç
kişi/yıl bulunmuştur.
Solunum sistemi (%70): Burunda: akıntı,
kaşıntı, tıkanıklık, hapşırık,
Larinks: Kaşıntı, ses kısıklığı, boğulma
hissi, öksürük, göğüste sıkışma hissi,
stridor, disfoni, disfaji
Bazı insanlar allerjik oldukları maddelere
Akciğer: Nefes darlığı,
maruz kaldıklarında
öksürük, vizing, solunum
anafilaksi ortaya
yetmezliği
çıkabilmektedir. Bu
maddeler arasında en
Siyanoz
sık görülenler
gıdalar, ilaçlar, böcek
Dolaşım sistemi (%45):
sokmaları ve
Hipotansiyon, taşikardi,
latekstir. Toplumun
şok, senkop, göğüs ağrısı,
% 15’inin anafilaksi
aritmi, kardiyak arrest
riski altında olduğu
Gastrointestnal sistem (%45): bulantı,
kabul edilmektedir.
ağrı, kramp, kusma, ishal
Anafilaksiyi neden olan
maddeler:
1-Gıdalar: En sık anafilaksiye neden olan
etkendir. Herhangi bir gıda allerjik
reaksiyonlara neden olabilmekle birlikte, bazı
gıdalar ağır anafilaksiye neden olurlar. Bunlar
Nörolojik (%15): Ölüm korkusu, huzursuzluk,
organlara veya mukozalara lateksin teması ile
olmaktadır. Riskli gruplarda (sağlık personeli,
sık cerrahi operasyon geçirenlerde, spina
bifidalı, AIDS’li ve katater kullanan hastalar)
daha sık görülmektedir.
5-Egzersiz: Nadir olarak anafilaksiye neden
olur. Erkeklerde ve ileri yaşta sıklığı daha
2- İlaçlar: Çoğu ilaç allerjik reaksiyonlara
fazladır.
en sık neden olan ilaçlardır. Bunlar dışında
ameliyat sonrası kullanılan sıvılar, aşılar, kan
ve kan ürünleri, radyokontrast maddeler,
inkontinans, ağızda metalik tat
Allerjen ile karşılaşmayı izleyen ilk 2 saatte,
Semptomlar ne kadar kısa sürede ortaya
çıkarsa, reaksiyon o kadar ciddi seyirli olur.
Bazen bulgular kendiliğinden gerileyip birkaç
saat içerisinde tekrarlayabilir (bifazik
neden olmaktadır. Antibiyotikler ve steroid
olmayan antiinflamatuar ilaçlar anafilaksiye
bulanık görme, ani davranış değişiklikleri
Diğer: Terleme, uterus kontraksiyonları,
özellikle 5-30 dakikada ortaya çıkar.
arasında fıstık, ceviz, fındık, deniz kabukluları,
balık, süt ve yumurta bulunmaktadır.
bilinç değişiklikleri, baş ağrısı, konvülsiyon,
6-Diğer: Vücut sıvıları, hormonlar ve aşırı
sıcakla temas sonrası anafilaksi nadiren
görülmektedir. Herhangi bir neden
bulunamadığında idiopatik anafilaksi olarak
adlandırılır. İdiopatik anafilaksi tanısından
59
reaksiyon). Anafilaksi bulguları nadiren 32
saate kadar devam edebilir (uzamış
anafilaksi). En ciddi reaksiyonlar, kan basıncı
düşüklüğü, nefes almada zorluk, şok ve bilinç
kaybı olup ölümle sonuçlanabilir.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Anafilaksiye ayırıcı tanısında birçok hastalık
edilmelidir
Lt/dak) olarak verilir.
bulunmaktadır. Sık karıştığı durumlar
G
Parenteral ilaç uygulamasından kaçınma
İlaç uygulamalarından sonra hastanın
arasında akut generalize ürtiker, akut astım
İnhale beta-2 agonist: Bronkospazm tedavisi
G
atağı, senkop (yorgunluk, vazovagal), panik
için nebülize veya spacer aracılığıyla
bekletilmesi (30 dakika)
atak, yabancı cisim aspirasyonu,
uygulanabilir. 0.15 mg/kg salbutamol, 15-20
G
Kardiyovasküler hastalıklar ( Miyokart
dakika ara ile maksimum 6 doz verilir.
uygulanması öncesi yumurta allerjisi öyküsü
H-1 antagonist: Anafilakside etkinliği ile ilgili
G
olup olmadığı dikkatle değerlendirilmelidir.
infarktüsü, pulmoner emboli), nörolojik
hastalıklar ( nöbet, inme) bulunmaktadır.
Yumurta proteini içeren aşıların
Lateks allerjisi olanlarda lateksiz ürünler
kanıt yoktur. Çocuklarda allerjen ile karşılaşma
kullanılmalı
Tedavi ve Önleme
sonrası veya allerjik reaksiyon bulgusu varsa
G
Hastanın havayolu, solunum, dolaşım (ABC) ve
uygulanmalıdır. Ancak hiçbir zaman
immünoterapi önerilmelidir
bilinç durumu değerlendirilir. Hastayı yatırır
ADRENALİN uygulamasında gecikmeye neden
G
duruma getirilerek ayakları yükseltilir, kalbe
olmamalıdır. Difenhidramin: 1 mg/kg (max:50
reaksiyonlara yönelik ayrıntılı liste verilmelidir.
venöz dönüşü arttırılır. 1:1000 (1 mg/mL)
mg) po, im, iv olarak yapılabilir.
G
Venomla anafilaksisi olanlara
Besin ve ilaç allerjisi olanlarda çapraz
Alternatifi olmayan bir ilacın mutlaka
uygulanması gerekiyorsa desensitizasyon ve
adrenalinden 0.01 mg/kg (0.01 mL/kg)
intramuskuler olarak uyluk yan yüze yapılır.
H-2 antagonist: Anafilakside çocuklardaki
premedikasyon yapılmalıdır
Tek dozda max:0.3-0.5 mg yapılır. Gerekirse
etkinliği ile ilgili kanıt yoktur. Ranitidine:1
G
5-15 dakikada bir tekrarlanabilir. Şiddetli
mg/kg iv (max:50 mg) verilir.
inhibitörleri ve trisiklik antidepresan gibi
b bloker, ACE inhibitörleri, MAO
ilaçlar anaflaksi tedavisinde kullanılan
hipotansiyonda, adrenalin 0.1-1.0 mL 1:1000
adrenalin+10 mL SF intravenöz olarak 5-10
Kortikosteroid: Tedavide ilk basamak
ilaçların etkinliğini azalttığından riskli
dakikada verilir. Yanıt alınamazsa adrenalin
olmamalıdır. Etkinleri hemen başlamadığından
hastalarda kullanımlarından kaçınılmalıdır.
perfüzyonu başlanır. Solunum ve/veya kardiyak
geç faz reaksiyon riskini azaltabilir.
semptomu olan tüm hastalara adrenalin
Metilprednizolon:1-2 mg/kg/doz 6 saatte bir
Anafilaksi öyküsü olan hastalarda % 30-35
yapılmalıdır.
intravenöz olarak verilir.
tekrarlama durumu söz konusu olduğundan
Sıvı tedavisi: Adrenaline rağmen hipotansiyonu
Vazopressörler: Adrenalin ve yoğun sıvı
otoenjektör kullanımı önerilmeli ve eğitimi
olan hastalara verilmelidir. 20-30 mL/kg 10-
tedavisine karşın sistolik kan basıncı düşükse
verilmelidir.
20 dakikada kristaloid veya kolloid sıvı verilir.
verilmelidir. Dopamin: 5-20 mcg/kg/dakika
Bu doz tekrarlanabilir. 40 mL/kg dan daha
dozunda verilir.
acil eylem planı verilmelidir. Adrenalin
NOT:
Makalelerin isimleri ve yazarları aşağıdaki gibidir.
fazla sıvı desteği gerekiyorsa inotropik destek
(dopamin, adrenalin infüzyonu) gereklidir.
Glukagon: Beta-bloker kullanan hastalardaki
BESİN ALLERJİLERİ
Doç. Dr. İlknur Bostancı
Uzm Dr. Serap Özmen
Uzm. Dr. Emine Dibek Mısırlıoğlu
Uzm. Dr. Tayfur Giniş
anafilakside kullanılır. Beta reseptörlerinden
Oksijen: Respiratuar semptomu ve/veya
bağımsız olarak adenilat siklazı aktive eder.
hipotansiyonu olan bütün
Pozitif inotropik ve kronotropik etkisi vardır.
hastalara verilmelidir.
20-30 mcg/kg (max:1 mg, ıv infüzyon 5 dak)
Yüksek
akımlı (6-8
İLAÇ ALERJİSİ
Doç. Dr. İlknur Bostancı
Uzm Dr. Serap Özmen
Uzm. Dr. Emine Dibek Mısırlıoğlu
Uzm. Dr. Tayfur Giniş
verilir, sonrasında 5-15 mcg/dakika infüzyon
şeklinde verilir.
Anafilaksi hastaları tedavi sonrası belli bir süre
izlenmelidir. Bu süre solunum sistemi bulgusu
olanlarda 6-8 saat, KVS bulgusu olanlar en az
24 saattir. Taburcu olduktan sonra 72 saat
süre ile, antihistaminik (setirizine 5-10 mg/gün
po) ve kortikosteroid (prednisone 1-2 mg/kg
po) kullanmalıdırlar.
Dikkatli öykü alınması
G
Sağlık kuruluşlarında anafilaksi ile ilgili
ATOPİK DERMATİT
Doç. Dr. İlknur Bostancı
Uzm Dr. Serap Özmen
Uzm. Dr. Tayfur Giniş
ANAFİLAKSİ
Doç. Dr. İlknur Bostancı
Uzm Dr. Serap Özmen
Uzm. Dr. Mahmut Doğru
Uzm. Dr. Handan Duman
Korunmada önemli olan noktalar:
G
ÇOCUKLARDA ÖKSÜRÜK
Doç. Dr. İlknur Bostancı
Uzm Dr. Serap Özmen
Uzm. Dr. Tayfur Giniş
tüm ekipmanların bulunmasına dikkat
60
SARE DEĞİRMENCİ
ANEAH Hemşirelik Eğitim Koordinatörü
Hemşirelik Etiği
Sağlık, temel insan hakkı ve özellik arz
eden bir hizmettir. Sağlık hakkının
korunması ve herkes için ulaşılabilir, eşit,
yeterli ve nitelikli sağlık hizmeti sunulması
sağlık meslek üyelerinin profesyonel ve
etik yükümlülüğüdür. Hemşirelik sağlık
hizmetlerinin vazgeçilmez bir parçasıdır.
Hemşireliğin temeli bakım kavramına
dayanır. Bakım, bir meslek olarak
hemşireliğin topluma sunmayı taahhüt
ettiği bir hizmettir ve hemşireliğin gelişimi
ve toplumsal statüsü bakım hizmetinin
sürekli, yeterli ve nitelikli olmasına
bağlıdır.
uygulamada birtakım etik sorunların
yaşanmasına neden olmaktadır.
Hemşirelik bakımı, toplumdaki her bireyin
yaşamının herhangi bir döneminde
gereksinim duyduğu ya da duyacağı bir
hizmettir. Bakım hizmetinin kalitesi genel
sağlık hizmetlerinin bir yansıması olmakla
birlikte, bakım herkesten önce
hemşirelerin sorumluluğundadır. Bu
nedenle hemşirelerin kaliteli bakım
sunabilmesi için gerekli bilgi ve becerilere
sahip olması, bakımın insani ve ahlaki
yönü konusunda duyarlı olması, mesleki
yeterliliğini sürekli geliştirmesi ve meslek
ahlakına uygun hizmet sunması gereklidir.
Meslek ahlakı meslekleşme ölçütlerinden
birisidir ve bütün mesleki etkinliklerin
iyiye yönlendirilmesi konusunda
düzenlemeler getiren, meslek üyelerinin
kişisel isteklerini sınırlayıp belli bir
çizginin dışına çıkmalarını önleyen,
mesleki idealleri geliştiren ilkeler ve
kurallar sistemidir.
Etik sorunlar, ahlaki bir yargıda
bulunmayı ve seçim yapmayı gerektiren,
mutlak doğru ya da yanlış olarak
tanımlanabilecek kadar basit ve kesin
çözümleri olmayan, karmaşık ve kişiyi
ikilemde bırakan sorunlar olması
nedeniyle sağlık alanında etiğin önemini
giderek artırmaktadır. Bu nedenle meslek
üyelerinin etik sorunların çözümüne
yönelik uygun yaklaşımlar konusunda özel
rehberliğe ve desteğe gereksinimi vardır.
uygulamalarına ve davranışlarına yön
vermek üzere kurallar kümesi şeklinde
düzenlenmesi etik kodları
oluşturmaktadır. Hemşirelikte etik kodlar/
kurallar, hemşirelerin mesleğin ahlaki
yönünün farkında olması, ahlaki bir
duyarlılık geliştirebilmesi ve bakım
hizmetine ihtiyaç duyan kişi ve gruplara,
topluma, mesleğine karşı profesyonel ve
etik sorumluluklarına rehberlik sağlamak
amacıyla geliştirilmiştir.
Meslek ahlakının,
meslek
üyelerinin
Hemşirelikte meslek ahlakı, bakım
kavramının ahlaki boyutundan
kaynaklanır ve özellikle hemşirelik
uygulamasında karşılaşılan etik sorunlara
yönelik ahlaki bir bakış açısı
geliştirebilmesi, hasta haklarının
korunabilmesi ve hasta güvenliğinin
sağlanabilmesi için önemlidir. Tıbbın,
bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemelerin
beraberinde birtakım değer sorunlarının
çıkışına neden olması, hemşirelerin
genişleyen rol ve fonksiyonları
61
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
İlk olarak 1953 yılında ICN hemşireler
için etik kodları yazılı olarak ilan etmiş ve
daha sonraki yıllarda çeşitli düzenlemeler
geçirerek, son olarak 2005 yılında
yayınlanmıştır. Bunun yanı sıra, birçok
Kuzey Amerika ve Avrupa ülkesinin ulusal
hemşirelik örgütleri de kendi ülkelerinin
koşulları ve hemşireliğin yapısını göz
önünde bulundurarak hemşireler için etik
kurallar yayınlamışlardır. Ülkemizde de
hemşirelerin etik yükümlülüklerine
rehberlik sağlaması amacıyla Türk
Hemşireler Derneği başlattığı bir çalışma
süreci sonrasında Aralık 2009 tarihinde
aşağıda yer alan ve iki bölümden oluşan
“Hemşireler İçin Etik İlke ve
Sorumluluklar” metnini yayınlamıştır.
I. BÖLÜM - ETİK İLKELER
Hemşirelerin görevlerini yerine getirirken;
zarar vermeme-yararlılık, özerklik/bireye
saygı, mahremiyet ve sır saklama, adalet
ve eşitlik etik ilkelerine uymaları gerekir.
A- Zarar Vermeme-Yararlılık İlkesi
1. Hemşire insan hayatının,
korunması gereken en
yüce değer
olduğunun ve bu
değerden hiçbir
koşulda
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
vazgeçilemeyeceğinin bilinci ile çalışır.
2. Hemşire bireylerin ilgisizlik,
deneyimsizlik ya da ihmal nedeniyle zarar
görmesini önlemeye çalışır.
3. Hemşire uygulamalarının hizmet verdiği
bireyler için oluşturabileceği risklerin
farkında olup, bu risklerin en aza
indirilmesini sağlamaya çalışır.
4. Hemşire hizmet verdiği bireylerin tıbbi
uygulamalar ve/ veya klinik araştırmalar
nedeniyle zarar görmelerini önlemeye
yönelik girişimlerde bulunur.
5. Hemşire hizmet verdiği bireylerin
güvenliğini sağlamaktan ve güvenliği için
gerekli önlemleri almaktan sorumludur.
6. Hemşire hizmet verdiği bireylere,
gereksinimleri doğrultusunda, bilim ve
teknolojinin olanaklarından da
yararlanarak güvenli hemşirelik bakımını
bütüncül bir yaklaşımla verir.
7. Hemşire işkenceye, zalimce yapılan
insanlık dışı davranışlara ya da aşağılayıcı
hiçbir işleme katılmaz, onaylamaz ve
işlemin yapıldığı ortamda bulunmaz.
B- Özerklik/ Bireye
Saygı İlkesi:
1. Hemşire insan onuru
ve bütünlüğüne
saygının ifadesi olan
özerkliğe saygının,
insan haklarının
temel dayanağı
olduğunun
bilincindedir.
62
2. Hemşire bireylerin inanç, değer ve
gereksinimlerini göz önünde bulundurarak
hizmet sunar.
3. Hemşire hizmet verdiği bireylerin
bakım konusunda doğru, yeterli ve
anlayabileceği bir biçimde bilgilenmelerini
sağlar.
4. Hemşire hastanın kendisi dışında,
bilgilendirilmesini istediği kişileri
belirlemesine saygı gösterir.
5. Hemşire bireyin herhangi bir yanıltma
ve baskı altında kalmaksızın bakımı
konusunda karar verme ve seçme hakkına
saygı gösterir ve bu konudaki savunuculuk
rolünü üstlenir.
6. Hemşire bireyin bakımı, tıbbi
uygulamaları ve reddetme hakkına saygı
gösterir.
7. Hemşire hizmet verdiği bireylerin
bedensel bütünlüğüne yönelik müdahale
içeren hemşirelik uygulamaları öncesinde
bireyin sözlü ve/veya yazılı rızasını alır.
8. Hemşire karar verme yeterliliğine sahip
olmayan bireylerde bedensel bütünlüğüne
yönelik müdahale içeren hemşirelik
uygulamaları öncesinde bireyin yasal
temsilcisinin sözlü ve/veya yazılı rızasını
alır.
9. Hemşire acil durumlarda bireyin
yaşamını korumak üzere gerekli
hemşirelik bakımını rıza almaksızın
uygular.
C- Adalet ve Eşitlik İlkesi
1. Hemşire tüm insanların eşit haklara
sahip olduğu bilinci ile bireyler arasında
ırk, dil, din, yaş, cinsiyet, inanç, sosyal ve
ekonomik durum ve siyasi görüş ayrımı
gözetmeksizin hizmet verir.
2. Hemşire hizmet sunarken kişisel çıkar
gözetmez ve herhangi bir kişi ya da
kuruluşla mesleki değerleri ile
çatışabilecek çıkar ilişkisine girmez.
3. Hizmet verirken, bireylerin
gereksinimleri doğrultusunda zaman,
emek ve diğer kaynakların adil dağılımını
sağlar.
D- Mahremiyet ve Sır
Saklama İlkesi
1. Hemşire hizmet verdiği bireyin fiziksel,
ruhsal ve sosyal açılardan mahremiyetinin
korunmasını sağlar.
2. Hemşire hizmet verdiği bireyin kendisi
ya da ailesi ile ilgili olarak paylaştığı
bilgileri, yasal zorunluluk ve kendisinin ya
da üçüncü kişilerin hayatını tehdit eden
bir zorunluluk olmadığı sürece bireyin
rızası olmaksızın başka bireylerle
paylaşmaz.
3. Hemşire hizmet verdiği bireylerle ilgili
kayıtların gizliliğine özen gösterir ve
kayıtlara hastanın bakım ve tedavisiyle
doğrudan ilgili olmayan kişilerin
ulaşmasını engelleyici önlemleri alır.
4. Hemşire bildirimi zorunlu olan
durumlarda, bildirim nedeniyle
oluşabilecek zararlardan bireyi koruyucu
önlemleri alır.
5. Hemşire bakım verdiği bireylere
gizliliğin sınırları ve hangi durumlarda
gizlilik ilkesine uyulacağı hakkında ön
bilgi verir.
II. BÖLÜM SORUMLULUKLAR
Hemşirenin Mesleki
Sorumlulukları
Hemşire hizmet verdiği birey, aile ve
topluma, mesleğine, meslek örgütüne ve
sağlık ekibine karşı sorumlu olduğunun
bilincindedir.
1. Hemşire mesleki uygulamalarının
sorumluluğunu üstlenir.
2. Hemşire mesleki uygulama
standartlarının geliştirilmesine katkıda
bulunur ve bu standartlara göre hizmet
verir.
3. Hemşire araştırmalara ve kanıta dayalı
mesleki bilgi yükünün geliştirilmesinde
sorumluluk üstlenir.
4. Hemşire, nitelikli bakım sağlamak için
mesleki yeterliliğini sürdürmek ve
yükseltmekle sorumludur.
5. Hemşire, mesleğin saygınlığını koruyan
ve geliştiren davranışlarını her zaman
sürdürür.
6. Hemşire, mesleki bilgi ve deneyimlerini
paylaşma sorumluluğunu üstlenir.
7. Hemşire, mesleki örgütlenmenin
güçlenmesi konusunda sorumluluk
üstlenir.
8. Hemşire, meslektaşları ile onların
gelişimlerini destekleyici ve ait olma
duygusunu güçlendirici nitelikte
profesyonel ilişkiler kurar.
9. Hemşire, tüm sağlık profesyonelleri ile
yapıcı, etkin ve sürekli işbirliği içinde
çalışır.
10. Hemşire, hemşirelik öğrencilerine
uygun öğrenme ortamlarının hazırlanması
ve öğrencilerin desteklenmesinde
sorumluluk üstlenir.
Hemşirenin Hizmet Verdiği
Birey, Aile ve Topluma Karşı
Sorumlulukları
1. Hemşirenin temel sorumluluğu,
hemşirelik bakım gereksinimi olan birey,
aile ve topluma yöneliktir.
2. Hemşire birey, aile ve toplumun
sağlığının sürdürülmesi ve geliştirilmesi
konularında sorumluluk üstlenir. Bu
amaçla sağlık eğitim programları
düzenler, düzenlenen programlara katılır.
3. Hemşire toplumda çocuk, yaşlı, hasta,
bakıma muhtaç bireyler gibi incinebilir
grupların korunması ve sağlıkla ilgili
gereksinimlerinin karşılanmasında
sorumluluk üstlenir.
4. Hemşire birey, aile ve topluma karşı
dürüst davranır, sözünü tutar ve
güvenilirliğini sürdürür.
5. Hemşire hizmet verdiği bireylerin
haklarını savunacak yeterliliğe gelmelerini
sağlamak üzere onları destekler.
6. Hemşire sağlıkla ilgili yasa ve
politikaların oluşturulmasına
doğrudan/dolaylı olarak katılma
sorumluluğunu üstlenir.
7. Hemşire hizmet verirken yaptığı
uygulamalarda bilimsel ve teknolojik
ilerlemelerin insanların hakları, onuru ve
güvenliği ile uyumlu olmasına ve vereceği
zararların önlenmesine özen
gösterir.
8. Hemşire doğal
çevrenin kirlenme,
yıkım ve
tahribattan
korunmasına
yönelik
sorumluluk
üstlenir.
63
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Dr. MURAT AKÇAY
ANEAH 1. Anestezi Kl.
NÖROPATİK AĞRI
Ağrı gerçek ya da potansiyel doku hasarı
ile ilişkili olan ya da böyle bir hasarla
tanımlanabilen hoş olmayan duygusal
deneyim olarak atnımlanır( International
Association for the Study of Pain (IASP).
1994 yılında IASP(International
Association fort he Study of Pain)
nöropatik ağrıyı sinir sistemindeki primer
bir lezyon veya disfonksiyon sonucu ortaya
çıkan ağrı olarak tanımlamıştır. Fakat bu
tanım nöropatik ağrıyı diğer ağrılardan
ayırmadığı için bugün kullanılan tanım;
somatosensoriyal sistemi etkileyen bir
hastalık veya lezyon sonucu ortaya çıkan
ağrıdır.
Nöropatik ağrıyı değerlendirirken şu
kriterler uygulanmalıdır.
1. Kesin nöroanatomik dağılımı bulunan
ağrı
2. Periferik ve santral somatosensoriyel
sistemi etkileyen hastalık veya lezyonu
düşündüren hikaye
3. Kesin nöroanatomik dağılımın en az bir
teyit edici testle gösterilmesi
4. Nöropatik ağrı yapabilecek hastalık
veya lezyonu en az bir teyit edici testle
gösterilmesi
Yukarıdaki 4 kriterin birlikte olması kesin
nöropatik ağrı, 1.-2.’nin olması ve 3.4.’den birinin olması muhamel nöropatik
ağrı ve 1.-2.’nin olması ve 3.-4.’ün
olmaması ihtimal dahilinde nöropatik ağrı
tanısı alır.
Nöropatik ağrıda tanı hikaye ve fizik
muayene ile konulmaktadır. Ağrının
lokalizasyonu, dağılımı, şiddeti, niteliği ve
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
süresi belirlenmelidir. Ağrının;
Karakteri sorulmalı: Yanma, elektrik
çarpması gibi, iğnelenme, karıncalanma,
sancı…
G Spontan ve uyarıyla oluşan ağrı
ayrıştırılmalı
G Günlük yaşam aktiviteleri üzerindeki
etkisi sorgulanmalı
G Dermatomu ve dermatom dışı dağılımı
saptanmalıdır.
G
Ağrının değerlendirilmesinde:
G Stimulustan bağımsız bulgular;
parestezi (herhangi bir uyaran olmaksızın
oluşan karıncalanma gibi ağrısız his) ve
disestezi (herhangi bir uyaran olmaksızın
oluşan yanma gibi ağrılı his)
G Stimulusla uyarılan; allodini (normalde
ağrı yaratmayacak bir uyaranla ağrı
oluşması), hiperaljezi (ağrılı bir uyarana
abartılı yanıt verilmesi) ve hiperpati
(uyarana abartılı ağrılı yanıt verilmesi)
varlığı aranır.
Duysal muayenede negatif ve pozitif
semptomlar pinprick, dokunma, basınç,
sıcak-soğuk ve vibrasyonla
değerlendirilmelidir.
G Negatif semptomlar ve ilgili testler;
dokunma duyusunda azalma (Cilde
pamukla dokunma), pinprick azalması
(pinprick testi), sıcak/soğuk duyusunda
azalma (20 ve 45°C’ye termal yanıt) ve
vibrasyon azalması (diyapozon testi)
G Pozitif semptomlar ve ilgili testler;
allodini (cilde pamukla/fırçayla dokunma),
pinprick hiperaljezi
(pinprick testi)
ve sıcak-soğuk hiperaljezisi (sıcak-soğuk
uygulama)
Yardımcı testler tanıyı desteklemek için
kullanılabilir. Yardımcı olarak
kullanılacak testler; kan tahlilleri,
röntgen, BT, MR, EMG, sinir ileti hızı,
kantitatif duysal test, epidermal cilt
biyopsisi olarak sayılabilir. Sık rastlanılan
nöropatik ağrı tipleri; diabetik nöropatik
ağrı, postherpatik nevralji, kronik bel
ağrısı, kansere bağlı nöropatik ağrı, inme
sonrası ağrılar ve karpal tünel sendromu
sayılabilir.
Türkiye’de yapılan ve “Diabetes Care”de
yayınlanan bir epidemiyolojik çalışmada
diyabet prevalansı %7.2 olarak bulunmuş
ve yaklaşık 2.6 milyon kişinin diyabetik
olduğu hesaplanmıştır. Sık rastlanan bir
diyabet komplikasyonu olan diyabetik
nöropatinin ise hastaların %50-60’ını
etkilediği saptanmıştır. Bunlarsın %2533’ü ağrılıdır. Hastalarda en sık rastlanan
simetrik polinöropati genellikle kronik ve
progresif bir seyir izler. Eldiven çorap
tarzında tutulum gözlenir. Değişik
derecelerde ağrı, hipoestezi, motor
disfonksiyon, ayak ülserleri, infeksiyonlar,
gangren gelişebilir. Bu belirtilere
iştahsızlık, kilo kaybı ve depresyon eşlik
edebilir.
En sık rastlanan iki nöropatik ağrılı
durumdan diğeri postherpetik nevraljidir.
Postherpetik nevralji, herpes zoster
döküntüleri ortadan kalktıktan sonra
devam eden nöropatik ağrı olarak
tanımlanır; ağrının döküntüden 1 ay veya
3 ay sonra bulunması şeklinde çeşitli
tanımlamaları mevcuttur. Herpes zosterin
yaşam boyu insidansı %10-20 arasında
değişmektedir. Postherpetik nevraljinin bu
64
hastaların %9 ile %24’ünde ortaya çıktığı
saptanmıştır. Herpes zoster sadece
ABD’de her yıl 800.000’e yakın hastada
görülebilmektedir; 50 yaşından büyük
herpes zoster enfeksiyonu olan hastalarda
postherpetik nevralji oranı %25 ile %50
arasında değişmektedir. Postherpetik
nevraljinin sıklığı yaşla artış gösterir; 50
yaşından büyük kişilerdeki PHN riski 15
kat yüksektir.
Kronik bel ağrısı olan hastalarda
nöropatik ağrıya oldukça sık
rastlanmaktadır. Çalışmalarda bel ağrısı
olan hastaların %34 ile %57’sinde
nöropatik ağrı olduğu saptanmıştır.
Kanser hastalarında tümöre (sinir basısına
bağlı ağrılı periferik nöropati, pleksopati,
radikülopati, omurilik kompresyonu),
cerrahi girişime,
kemoterapiye(Metotreksat (intratekal);
sinir trunkuslarında inflamasyon ve ödem
(baş ağrısı, bacak ağrısı), Paklitaxel,
Vinka alkaloidleri; periferik nöropati
(ellerde, ayaklarda simetrik yanıcı tipte
ağrı), miks sensorimotor nöropati ve
Karboplatin, Sisplatin, Oxaliplatin; saf
duyusal ya da ağrılı nöropati) ve
radyoterapiye bağlı olarak nöropatik ağrı
oluşabilir(Dworkin RH, et al. Advances in
neuropathic pain. Arch Neurol
2003;60:1524-34). Bir araştırmada
kanser hastalarının %39.7’sinde
nöropatik ağrı olduğu saptanmıştır.
İnme hastalarının %2 ile %8 arasında
değişen bir oranında santral ağrı geliştiği
belirlenmiştir. Karpal tünel sendromu
genel popülasyonda %1-6 oranında
görülür.
Nöropatik ağrı değişik ve rahatsız edici
belirtilerle seyreder. Nöropatik ağrısı olan
hastalar ağrılarını tanımlamak için farklı
terimler kullanırlar. Hastaların % 54
yanma, %53 elektrik çarpması, %48
karıncalanma ve %57’i iğnelenme olarak
tanımlamaktadır.
Nöropatik ağrılı hastalarda ağrının yanı
sıra uyku güçlüğü(%65), enerji
azalması(%60), sersemlik ve
konsantrasyon güçlüğü(%40),
depresyon(%40) gibi yakınmalar da
oluşmaktadır.
Nöropatik ağrı hem şiddetli
ağrıya neden olması hem
de bu durumun süregen
olması nedeniyle
önemli boyutta
sıkıntıya yol açar.
Nöropatik ağrısı
olan 602 hastanın
katıldığı çok merkezli
Ağrılı durum
A düzeyi değer
B düzeyi değer
C düzeyi değer
APN
Gabapentin
Pregabalin
SNRI
Opioid
TSA
Tramadol
Lamotrijin
Kapsaidin
Karbamazepin
Levodopa
NMDA reseptör
antagonistleri
Okskarbazepin
SSRI
Topiramat
Valproat
Meksiletin
PHN
Gabapentin
Pregabalin
Opioid
TSA
Kapsaidin
Lidokain
Tramadol
Valproat
NMDA r anta
Lorezepam
Meksiletin
TN
Karbamazepin
Okskarbemazepin
Baklofen
Lamotrijin
Gabapentin
Pregabalin
Amitriptilin
Lamotrijin
kannabinoidler
Opioidler
Valproat
Meksiletin
Santral ağrı
65
bir çalışmada çoğu orta-şiddetli derecede
nöropatik ağrı çeken hastaların ayda 5.5
iş günü kayba uğradıkları saptanmıştır.
Nöropatik kaynaklı ağrını tedavisi oldukça
zor olabilmektedir. Patofizyolojinin daha
iyi anlaşılıp yeterli tedavi sağlamak için
günümüzde birçok çalışma yapılmaktadır.
Tedaviye basamak tedavisi ile başlanması
genel bir yaklaşımdır. Nöropatik ağrılı
hastanın tedavisinde amaç ağrı
yoğunluğunun azaltılması, fiziksel
fonksiyonların iyileştirilmesi, psikolojik
gerilimin azaltılması ve yaşam kalitesinin
artırılmasıdır.
Tedavileri sıralayacak olursak;
Farmakolojik olmayan yöntemler; TENS,
uğraş terapisi, kognitif/davranışsal
tedaviler
Farmakolojik yöntemler; Topikal
analjezikler (kapsaisin, lidokain),
Antikonvülsanlar (pregabalin, gabapentin,
karbamazepin), Antidepresanlar
(amitriptilin, venlafaksin), Opioidler
(fentanil, tramadol) Girişimsel
metotlar; cerrahi, sinir blokları
(steroid enjeksiyonu,
nöromodülasyon, spinal
kord stimülasyonu,
radyofrekans, sempatik
sinir sisteminin değişik
yerlerdeki blokajları)
sayılabilir. Nöropatik ağrıda
farmakolojik yöntemlerin
etkinlikleri aşağıdaki
tabloda verilmiştir.
Kronik
bel ağrısı olan
hastalarda
nöropatik ağrıya
oldukça sık
rastlanmaktadır.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
DOÇ. DR. EROL GÖKA
ANEAH 1. Psikiyatri Kl. Şefi
Hekim Tiplerimiz
ve Sağlık Sistemimiz
Bir "Hekimlik Psikolojisi" Var
mıdır?
Aynı semtte oturan insanlar bile, biz
hekimlerden daha çok kültürel ortak
öğelere sahip olabilirler. Kırlardaki
çiçekler gibi türlü çeşidiz; beyaz
önlüklerimiz de olmasa bizi bir araya
getirebilecek bir niteliğimiz kalmayacak.
Bana göre, son yirmi yılda ortaya çıkan
bu mesleklerin artık kültürel bir belirleyici
olmaktan çıkması, küreselleşmenin bir
sonucu. Ama şimdi “nedenler
tartışmasını” bir kenara bırakalım.
Hekimler olarak bir meslek uygulayıcısı
olmak dışında, kültürel ortak noktalarımız
yok. Bunu artık biliyoruz.
Daha ilginç bir noktaya çevireceğiz şimdi
bakışlarımızı: “Acaba biz hekimlerin
ortak psikolojik yanlarımız var mı?” Bu
soru zihnime ilk kez, hekimlerin ruh
sağlığı üzerine bir araştırma projesi
yaparken takılmıştı, yıllar önce. İlgili
literatür, hekimlerin ruh sağlığı ve hatta
fiziksel sağlık açısından pek de parlak
durumda olmadıklarını söylüyordu. Bazı
parlak araştırmacılar, bu iç karartıcı
olgunun sonuçlarını tartışırken, bunu
hemen hekimlik mesleğinin yol açtığı bir
durum gibi yorumlamamak gerektiğini
vurguluyorlardı. Onlara göre hekimlerin
ruh sağlıklarındaki olumsuzluk, pekala
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
çok daha öncelere kadar götürülebilir; bir
başka deyişle ruhsal bakımdan zaten
zorluklar yaşayan gençler, bu zorlukları
nedeniyle hekimlik mesleğine yönelmiş
olabilirlerdi.
gençler, hekim olmak isterlerdi”,
“Hekimler, maddi bakımdan daha iyi
durumdaydı o zaman” gibi cevaplar çok
açıklayıcı gelmiyor bana. Hekimlik
psikolojisinin başka bir açıklaması olmalı.
Bu tezi okuyunca, zihnimde bir ışık yandı
hemen. Gerçekten kolayca yabana
atılmamalıydı bu düşünce. Tanıdık hekim
kimliklerinin siluetleri arasında şöyle bir
hafıza gezisine çıkınca, olumsuz ruh
sağlığı işaretleri denilebilir mi bilmiyorum
ama onlarda ortak bir psikolojik profil
görülebilirdi. Ben gördüğümü sanıyordum
ya da. Hatta tıp fakültesinin ilk
yıllarındaki hatıralarımda bile canlıydı bu
izlenim. Hekimlik mesleğini seçenlerde
lisedeki arkadaşlarıma göre bir başkalık
vardı bence. Daha çalışkan, belki de daha
zeki olmanın dışındaydı bu sözünü ettiğim
başkalık. Hekimlik mesleğini seçenlerdeki
başkalığı, düşünme yoluyla da bulabiliriz
aslında. “Nasıl oluyor da bazı insanlar,
üstelik çok rahatlıkla başka mesleklere
yönelebilecekleri halde, acı çeken
insanlara yardım etmenin temel
motivasyonu oluşturduğu bir mesleğe
yönelebiliyorlar?” Bu soruya vereceğimiz
cevaplar, bizi hekimliğin ortak psikolojik
zeminine doğru götürecektir. Şimdi biraz
da kendimiz üzerine düşünelim bakalım:
“Sahi niye seçtik biz hekimlik mesleğini?”
“Bizim zamanımızda tüm zeki, çalışkan
Doğarken Ettik Biz Hipokrat
Yeminimizi
Başkalarına yardım etme konusunda bu
kadar ittifak etmiş, gecemizi
gündüzümüzü başkalarına yardım etme
motivasyonuna göre heder etmeye
koyulmuşsak, hekimliğin bir psikolojisi
olmalı. Öyle değil mi; diğer insanların (o
da çok az bir kısmının) işlerinden ve
uğraşlarından arta kalan zamanlarında
gönüllülük esasına göre yaptıkları hayır ve
yardım faaliyetlerini biz görev olarak
benimsemedik mi? Üstelik öyle bir görev
ki, yaptığımız iş, resmi dille ifade edecek
olursak “yirmi dört saatlik iş”
kapsamında yer alıyor. Günün her
saatinde dünyanın her yerinde bizim
yaptığımız işi yapan bir meslektaşımız var,
dahası bize de ihtiyaç olduğunda biz de
başkalarına yardım için hazır ve nazır
beklemeliyiz.
Bu koşullara uyan başka bir meslek daha
biliyor musunuz siz? Haa, var elbette
“yardımcı sağlık personeli”, “güvenlik
görevlileri”, “itfaiyeciler” vs... Ama
66
hekimliğin onlardan çok farklı yanları var.
Birinci fark, diğer yirmi dört saatlik
mesleklerde hiç kimse iş saati
uygulamasının dışına çıkmıyor. Örneğin
bir itfaiyeciyi komşusu gece yarısı
yatağından kaldırıp “komşu bizim
mutfakta dumanlar çıkıyor, şuna bir
bakıversen” demiyor. Daha önemli fark
ise, kimse ergenlik yaşlarında kendi
bireysel kimliğini oluşumunda temel
olacak meslek seçimi yaparken, “ben
itfaiyeci olayım” ya da “ben mahalleye
bekçi olacağım” gibi ifadeler kullanmıyor.
Bazı istisnaları olsa da hekimlik dışındaki
yirmi dört saatlik mesleklere insanlar
genellikle başka iş bulamadıkları için
yöneliyorlar. Yirmi dört saatlik
mesleklerden yalnızca hekimlik için,
talipliler daha çocukluktan itibaren
belirlenmeye başlıyor. “Teyzesi benim
oğlum çok akıllı, çok iyiliksever, doktor
olacak büyüyünce” ya da “Kızım
çocukları çok sever, bu sevgi potansiyeliyle
ne iyi çocuk doktoru olur hem hini hacette
bize de faydası olur yavrumun”... Böyle
sözler hangimizin kulaklarına
fısıldanmadı çocukluğumuzun ilk
yıllarından beri.
Evet, hekimliğin kültürel bir göstereni yok
ama kesinlikle psikolojik bir ortak noktası
var ve bu ortak noktayı, çocukluğumuzdan
beri durmaksızın zihnimize nakşedilmiş
“kendimizi başkalarına adamamız
halinde, bizden beklenenin en iyisini
yapmış olacağımız”a dair sözler, tutumlar,
imalar oluşturuyor. Toplumun böyle
özverili, kendini hiçe sayan, yalnızca
başkalarına adanmış kahramanlara
ihtiyacı var. O nedenle adanmışlık
psikolojisine batırılmaya çalışılıyor aileler
tarafından bazı çocuklar; özenlikle akıllı
ve iyi yürekli olanları. İşte biz o
çocuklarız dünyanın
her yerinde:
adanmışlık
67
psikolojisine batmış, akıllı, iyi yürekli.
Zaten bu yetiştirilme biçiminin aleyhinde
davranan aramızdan birkaç kişi çıktığında
da bütün toplum, bütün medya o yüzden
üstümüze çullanıyor. Kendi yeminimizi
(Hipokrat) üstümüze silah gibi tutuyorlar
bu yüzden. “Sakın ha yemininiz
unutmayın. Siz ölene kadar kendinizi bize
adamak zorundasınız, yemininizi
bozarsanız biz mahvoluruz ama
mahvolmadan önce sizin canınıza okuruz”
diyorlar.
Kesinlikle eminim hekimlerin çoğu
Hipokrat Yeminini daha doğarken
etmişler. O yüzden daha erken ölüyorlar, o
yüzden daha çok ruhsal rahatsızlığa
yakalanıyorlar, o yüzden daha çok alkol
alıyorlar, o yüzden daha çok canlarına
kıyıyorlar.
Hekimler Arasındaki Farkı
Fark Ediyor musunuz?
Sağlık sosyologlarından doyurucu bir
araştırma çıkmayınca, bu konularda söz
edebilmek için bizim kaba gözlemlerimiz
ve onlardan türettiğimiz sözde nesnel
değerlendirmeler kıymete biniyor.
Bilmiyorum katılır mısınız, iki tip hekim
tutum ve davranış örüntüsü gözlüyorum
ben. Bir grup meslektaşımız var ki, onlar
için hekimlik adeta hayatlarını baştanbaşa
kaplamış gibi. Hastanede, evde, sokakta,
her yerde hekimlik kimliklerini en öne
çıkarıyorlar. "hekim-hasta" ilişkisi dışında
başka bir insan ilişkisi onların
ajandasında yok; eşine de çocuğuna da
hekim gibi davranıyorlar genellikle.
Kimliklerine "eş", "ebeveyn" gibi tanımlar
pek yer bulup giremiyor. Hayatlarına asla
başka uğraş, hobi sokmuyorlar; tıbbi
olanlar dışında kitap
okumuyorlar; sporla
ancak bir takımı
tutacak kadar
ilgileniyorlar;
eğlence
kültürleri olmadığı gibi eğlenceye de
karşılar. Ama tartışmasız biçimde
işlerinde çok iyiler, hayatlarında en çok
sınav zamanlarını seviyorlar ve en çok
başarılı sınav sonralarında mutlu
oluyorlar. Diğerleri, başka meslekten
kimseler ve hekim arkadaşları onlara
baktıklarında biraz kabından taşmış
kendine güven algılıyorlar, bazen onları
"havalı" bulup uzak durdukları da oluyor.
Belki biraz karikatürize ettiğim bu hekim
tipinin sosyal ve ekonomik kökeni,
Anadolu'nun birçok şehrinin de içinde yer
aldığını düşündüğüm "kırsal" kesime
dayalı. Bu arkadaşlarımızın hekimlik
mesleğine ve kimliğine böylesine
yapışmalarının temelinde de bu
sosyoekonomik pozisyonları var. Ailenin
en akıllısı ve en çalışkanı bu
arkadaşlarımız genellikle ve doğal olarak
aile de "kurtarıcılık" misyonunu onlara
yüklemiş. Çoğu zaman ailelerinin
dolduruşuyla ilk ve ortaöğrenimlerini
büyük bir başarıyla tamamlayan
meslektaşlarımız, daha kendilerine ne
isteyip istemediklerini soramadan tıp
fakültesinin önünde bulmuşlar kendilerini.
Sonra zorlu tıp eğitimi ve gecesini
gündüzüne katmalar, ailenin yüzünü kara
çıkarmamak için fakülte yılları boyunca
dersten başka bir şey düşünmemeler...
Fakülte yıllarının sonlarına doğru
dikkatini uzmanlık eğitimine vermeler,
zaten çalışmak dışında bir şey bilmedikleri
için çok çabuk kazanılan hoca takdirleri...
Uzmanlık eğitimi boyunca da hep devam
eden başarılar ve "başarılarınızın devamını
dilerim"ler... Araya bir yere sıkıştırıverilen
ve genellikle başka meslekten birileriyle
tanışma fırsatı olmadığından bir
meslektaşla yapılan "evlilik"ler... Yalnızca
hastalarla dolu, feda edilmiş, daha
öğrenilemeden yitirilmiş
bir hayat... İşinde
usta ama
hayatta
aceminin
acemisi bir
garip insan...
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Bütün bunlar olup biterken en çok
göğüsleri kabaran ve gururla dolanlar, bu
arkadaşlarımız değil, onların başta
ebeveyni olmak üzere yakınlarıdır
genellikle. Onlar bir taşla iki kuş
vurmuşlardır üstelik. Hem çocukları
başarılı olmuş kendini ve hatta ailenin
geleceğini kurtarmıştır hem de hepsinin
her zaman göneneceği bir aile anıtı
kazanmışlardır. Hekimlerin yakınlarının
gururu, en çok bir tanıdıklarını aileden bir
hekimle tanıştırırken hele hele onun
muayenesini istediklerinde iyice kendini
belli eder.
Ne yalan söyleyeyim benim içimin acıdığı
bir tablodur bu: Kendisini ailesi ve
diğerleri için feda etmiş ve birçok acıya ve
zorluğa katlanmış hekim yorgun argın bir
vaziyetteyken bir aile üyesi yanında bir
tanıdığıyla birlikte yaklaşırlar ve aile
üyesi, hekimden bu tanıdığı muayene
etmesini ister. Hiçbir şekilde reddetme
şansı yoktur. Hekimin yüzünde sahte bir
gülümseme, aile üyesi ve onun tanıdığı ise
memnun mesut... Birinin işi görülmüştür
birisi de işi gördürmüştür. Hekimse
mutluluk için tek azığı olan "işe yarama
duygusu"yla kalakalmış bir vaziyette...
Bilmem anlatabildim mi
meslektaşlarımızın büyük çoğunluğunu
oluşturan ilk hekim grubunu?
Hekimlerin diğer grubu
Sosyoekonomik bakımdan kırsal kesime
dayalı olan ve hayatını ailesi ve topluma
adamış, mesleğinden başka hiçbir
düşünmeyen, yaşamayan daha doğrusu
bilmeyen hekim tipinden başka bir hekim
tipi daha var, kaba bir sosyal gözlemin
görebileceği...
Sosyoekonomik bakımdan en üstlerde
olanlar, elbette hayatı kuşbakışı
görebiliyorlar ve bunun doğal sonucu
olarak, çocuklarını hekim falan
yapmıyorlar. Ben hemen hiç görmedim
sosyoekonomik bakımdan en üstten gelen
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
bir hekimi. Sosyoekonomik bakımdan en
ileri olan hekimler, çoğunlukla hekimliğin
babadan oğula geçme esasına göre, babası
ünlü bir hekim olup da onun yolunu
izlemiş olanlardı.
plana alarak ve etraflıca düşünüp
taşınarak yapıyorlar; pek öyle heder
etmiyorlar kendilerini. Genellikle ilk
tercihlerine giremeseler de bir uzmanlık
eğitimi yapıyorlar.
Ama özellikle yüksek bürokraside yer
alanlar ve durumu iyice olan şehir esnafı,
çeşitli nedenlerle çocuklarının hekim
olmasını istiyorlar. Hekimlerin diğer
grubunu bu orta sınıf ve şehirli ailelerin
çocukları oluşturuyorlar.
Bu grup meslektaşlarımızın ayırt edici
yanlarından birisi, temel eğitimleri
sırasında yabancı dil öğrenmeleri, bu
sayede mesleklerinde ve bakışlarında hep
bir yurtdışı boyutun yer alması. Bazı
kliniklerde kırsal kesimden gelenler,
kendilerini hasta muayenesine ve bilimsel
çalışmaya vermişken, orta sınıf kökenli bu
meslektaşlarımızın yurt dışı bağlantılarla
daha çok uğraşmaları hemen dikkat çeker.
Bu grup hekim arkadaşlarımız, aileyi
maddi bakımdan kurtarmak misyonuyla
yetişmiyorlar. Aileleri onlara genellikle iyi
bir ilk ve ortaöğrenim tahsili yaptırıyor.
Parlak zekaları var ama zekalarını hayat
kavgasında başarılı olmak için hırsla
bilemek zorunda değiller. Zekalarının bir
kısmını ebeveynini mutlu edecek ve
onurlandıracak kadar derslerine
ayırıyorlar ve zaten bu kadarı da
onların tıp fakültesine girmelerine
yetiyor. Zekalarının ve enerjilerinin
geri kalanını ise, hayatın diğer
alanlarına yatırıyorlar. Daha
anaokuluna giderken hobiler
edinip hayatın eğlenceli
alanlarını tanımaya başlıyorlar.
Ortaöğrenimden itibaren de
derslerden arta kalan
zamanlarında arkadaş ilişkileri,
spor ve kültürel meraklarla
ilgileniyorlar; çoğunun bir flörtü
oluyor ve kız-erkek ilişkilerinin
inceliklerini öğrenmeye fırsat
buluyorlar.
Evlenmeleri de
ailelerinden ziyade
kendi
Eğitim dışı ilgilerini fakülte
yıllarında da sürdürüyor bu
meslektaşlarımız. Kırsal kesimden
gelenler, derslere gömülmüşken
onlar derslere belli bir süre vakit
ayırıyorlar. Hobi ve eğlence
kültürleri katlanarak gelişiyor;
keyifli geçiyor gençlik yılları.
Uzmanlık eğitimi sırasında
tercihlerini, kendi isteklerini ön
68
tercihlerine dayalıdır; hekimlik dışından
birçok çevreyle bağlantıları olduğu için eş
tercihlerini hekimlik mesleği dışından
kimselerle yapmaları büyük ihtimaldir.
Hobi ve eğlence kültürüyle ilgili
birikimleri, eş tercihlerinde olduğu kadar
aile yaşantısında da kendini gösterir.
Onlar, bulundukları çevrelerde genellikle
saygın, eğlenceli, çok yönlü kişiler olarak
tanınırlar. Kendi ebeveyniyle ilişkileri de
eşitlik temeline dayalıdır.
Bütün bunları niye yazdım, hekimlerin
sözüm ona sosyolojik analizlerini yapmaya
niye yeltendim? Bir gerekçem bize bizi
anlatmak diğeri ise daha önemli,
ülkemizin sağlık politikalarıyla ilgili. İlk
bakışta kolay görülemeyecek bir bağlantı
buluyorum hekimlerin sosyolojik analiziyle
ülkemizin
sağlık politikaları arasında.
Hekim Tiplerimiz ve Sağlık
Sistemimiz
Hekimlerimizin yaşama tarzlarını ve
hekim olarak tutumlarını toplumsal
kökenlere göre iki ayrı gruba ayırmıştım.
Kırsal kökenli ve büyük şehirlerin orta
direk ailelerinden gelenler olmak üzere
yaptığım bu ayrıma çok itiraz edilmedi.
(“Ben iki gruba da girmiyorum” diye çok
hekim arkadaşım haklı olarak sitem etti
ama zaten ben de tüm hekimleri kapsayan
bir sınıflandırma sistemi bulduğumu öne
sürmedim hiç. Çok isteklisi olursa kendisi
ya da kendileri başlı başına özel bir hekim
türü olan arkadaşları da başka
zamanlarda ele alabiliriz.)
Şimdi bu yaptığımız sınıflandırmaya göz
önünde tutarak sağlık sistemimizle
ilgili bazı çıkarımlar yapmak ve
önerilerde bulunmak istiyorum.
Biz bugüne kadar sağlık
sistemimizi daha çok “kırsal”
kökenli hekimlerimizi esas
alarak oluşturduk.
Sosyalizasyon politikaları
da mesleğinden başka
hiçbir şey düşünmeyen (ve
bilmeyen), özgeciliği ve
özveriyi temel davranış
örüntüsü haline getirmiş
hekim tipolojisi üzerine
oturmuştu. Zaten
doğrusunu da söylemek
gerekirse “kırsal
kökenli” diye
adlandırdığımız hekimler,
şehirli ve mesleklerinden
başka bireysel
kimliklerinde başka
özellikler de taşıyan
meslektaşlarımıza göre
daha başarılıydılar. En
azından yapılan sınavlar
böyle diyordu. Tıpkı
üniversite yerleştirme
69
sınavlarında devlet okullarının özel
okulların önüne geçmesi gibi, kırsal
kökenli hekimler de şehirli meslektaşlarını
genellikle geride bırakıyorlardı.
Benim teorime göre bunun nedeni, öyle
derin psikososyolojik analizler, eğitim
sistemimizle ilgili tahliller
gerektirmeyecek kadar açıktı: Benzer
zihinsel yetilere sahip olan insanlardan,
sınavdan başka şansı olmayan dolayısıyla
sınava hazırlanmayı birinci görev haline
getirenler doğal olarak daha başarılı
oluyorlardı. Onlar adeta başarıya
mecburdular. Oysa diğerleri ne başarıya
böylesine mahkum oldukları şeklinde bir
algıya sahiptiler ne de kendilerini bu
kadar çok çalışmaya adayabilirlerdi.
Yapılacak başka işleri, uğraşacak hobileri,
iyi vakit geçirmelerini sağlayacak
eğlenceli uğraşları vardı onların, dersler
ancak onlarla birlikte yürüyebilirdi.
“Tıpta Uzmanlık Sınavı” merkezi bir
şekle dönüşmeden önce, Üniversitelerin
kendi yaptıkları sınavlarda “şehir
kökenli” hekimler tercih ediliyor; Devlet
İhtisas Sınavları’nda ise “kırsal kökenli”
hekimler daha başarılı oluyorlardı. TUS’la
birlikte işler tersine döndü; “kırsal
kökenli” hekimler, öncekinden çok daha
fazla oranlarda asistan kadrolarını
doldurmaya başladılar: “Şehir kökenli”
hekimlere ise hekimlik mesleğini
sürdürmek istiyorlarsa bir tek kolay yol
kaldı: “Aile hekimliği”...
Sözü bunun için dolandırdım durdum.
Hekimlerimizin en iyi ortaöğrenim
görmüş, yabancı dil bilen, çağdaş kültüre
yakın olanları bir süreden beri aile hekimi
oluyorlar. Bunu görme yeteneği olan tüm
gözler görüyor ve gördüğümüz bir başka
şey daha var. Günümüzde büyük şehirlerde
sağlık örgütlenmesi için sosyalizasyondan
bambaşka yollar gerekiyor. Benim
kafamda, aile hekimleri büyük şehirlerde
kurulacak sağlık sisteminin temel taşını
oluşturuyorlar.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Doç. Dr. Nesrin DİLBAZ
ANEAH AMATEM Klinik Şefi
Ankara Alkol ve Madde Bağımlılığı
Araştırma, Tedavi ve Eğitim Merkezi
BAĞIMLILIK Nedir?
Bağımlılık, hem bedensel ve ruhsal
alanda ortaya çıkan klinik tablo, hem
de uzantıları olan toplumsal sorunlar
beraber düşünüldüğünde çağımızın en
önemli sağlık sorunu olmaya aday
görünüyor. Bu özellik gerek toplumun
her kesimini ilgilendirmesi gerekse bir
toplumdan diğerine sınır tanımaz
yaygınlığı nedeniyle her geçen gün daha
da büyük anlam taşıyor, taşıyacak.
Çünkü sorun, yalnızca madde kullanan
bireyi değil o bireyin içine
doğduğu aileyi, ailenin
parçası olduğu
toplumu ve
giderek o
toplumda
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
kültürel yapı özelliklerinden ekonomik
işleyişe kadar geniş bir alanı
ilgilendirmekte ve etkilemektedir.
Çocuk, ergen ve genç erişkinlerde
görülen madde bağımlılığı sorunu
ülkemizde ve dünyada yeni
karşılaştığımız bir sorun değildir.
Sanayileşme, modernleşme ve
kentleşmenin dayattığı bireysel ve
toplumsal refah kavramları; her zaman
beklenen sonucu vermemiş ya da
istenen sonucu verse de beraberinde
bireyi yalnızlaştıran, baş etmek
zorunda olduğu problemlerin sayısı
artarken, baş etme becerilerini azaltan
ve bu durumda “çözümü” sağlıklı
olmayan
desteklerle ve dengelerle sağlayan
bireyler ve gruplar oluşumuna neden
olmuştur. İşte bu noktada ergenlikten
yaşlılığa kadar uzanan geniş bir
yelpazede madde bağımlılığı
başlangıçta sorunlar nedeniyle ortaya
çıkan iç sıkıntısı ve kaygıyı azaltmak
için kullanılırken çok kısa bir süre
sonra kendi başına diğer tüm
sorunların toplamından daha önemli
olmaya başlar.
Önemli bir toplum sağlığı sorunu olan
madde kullanımı ve bağımlılığı
mücadelesinde amacımız hiçbir madde
kullanımına başlanmamasını sağlamak,
sağlık ve yaşam kalitesini yükseltmek,
madde kullanmadığı için gencin
kendinden gurur duymasını
sağlayarak madde kullanmayana
destek olmak, madde
kullanan ve bağımlı
olanları da tedavi ve
rehabilite ederek
sağlığından
sorumlu bireyler
olmalarını
sağlamaktır
70
AMATEM:
Bağımlılık konusunda 3 boyutta hizmet
vermek üzere kurulan Ankara Alkol ve
Madde Bağımlılığı Araştırma, Tedavi
ve Eğitim Merkezi, Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.
Psikiyatri Kliniği’ne bağlı olarak 22
Şubat 2004 tarihinde hizmete
başlamıştır. Merkezimiz 90. Sokak,
Serhat Sitesi Karşısı,
OSTİM/Yenimahalle adresinde üç katlı
müstakil bir binada hizmet
vermektedir. Hizmet alanları:
1- Tedavi
2- Eğitim
3- Araştırma
1- TEDAVİ:
Merkezimizde uygulanan tedavi
yöntemleri:
İlaçlı tedavi ve ilaçsız tedavi olmak
üzere iki ana tedavi modeli
uygulanmaktadır. Madde kullanımını
sonlandırma motivasyonunu arttırma,
Başetme becerilerini öğretme, Yaşam
desteklerini arttırmak, Olumsuz
duygularla başetme gücünü
kazandırma, Kişilerarası işlevselliği
arttırma, sosyal destekleri güçlendirme
en çok kullanılan temel stratejilerdir.
Hastalığın yani bağımlılığın tekrarını
(RELAPS) önleme: Bireyler problem
davranışlarını belirlemeyi ve
düzeltmeyi öğrenirler. Relaps önlemede
yoksunluğu hızlandıracak ve relaps
yaşayan hastalara yardımcı olabilecek
birçok BDT stratejileri
uygulanmaktadır. Sürekli kullanımın
yol açacağı olumsuz sonuçları ortaya
koymak, madde arama davranışı erken
dönemde tanımak ve kullanım için
yüksek riskli olan durumları
belirlemek, başetme becerileri
geliştirmek, yüksek riskli durumlardan
uzak durmak ve etkili başetme
stratejileri geliştirmek bu alanda
kullanılan tekniklerdendir.
71
Hastalar bağımlılığa ve relapsa özgü
konuları öğrenirler, eğitimli ve
deneyimli bir profesyonelden destek
alırlar. Bu programda aile bireyleri de
konu ile ilgili eğitilirler. Terapist
hastaların benlik saygılarını,
kendilerini değerli hissetme duygularını
artırma yönelik tedavi oturumları
yapabilecek nitelikte eğitilirler.
Hastanın tedaviye başlama ve maddeyi
kesme konusunda ki ambivalansını
çözümlemesine yardımcı olunarak
davranış değişikliği oluşturan
motivasyonu artırıcı terapi ile hastaya
iyileşme sürecine rehberlik etmekten
ziyade hastada hızlı bir değişim
konusunda motivasyon sağlamak
amaçlanmaktadır.
Özellikle madde kullanımı olan
gençlerde ve ailelerini hedef alan çoklu
yaklaşımlı aile tedavisi modeli de
uygulanmaktadır. Ama gençlerin ve
ailelerin özellikle hastaneden
ayrıldıktan sonra tedaviye ayaktan
devam etmede ki zorluklar bu tedavi
metodunu zaman zaman olanaksız
kılmaktadır.
TEDAVİ HİZMETLERİ:
Açılış yılı olan 2004 senesi itibarı ile
2004-2008 yılları arası poliklinikte
görülen toplam hasta sayısı 30964
kişidir. Yıllara göre dağılımına
bakıldığında 2004 yılındaki sayı 2470
hasta iken 2005 yılında 4464, 2006’da
6756, 2007’de 9165 ve 2008 yılında
ise muayene edilen toplam hasta sayısı
8109 olarak tespit edilmiştir. İlk
yılından bu yana poliklinik hastalarında
ortalama 4 kat artış görülmüştür.
AMATEM Kliniğinde 2004–2008
yılları arası toplam 3328 hasta yatarak
tedavi görmüştür. Bunların %53’ünü
(1780) Ankara içi ve %47’sini ise
Ankara dışından başvuran hastalar
oluşturmaktadır. Hastaların
kullandıkları maddelere bakıldığında
%49’unu alkol (1656 hasta), %17’sini
mixt madde (570 hasta), %9’unu uçucu
madde (293 hasta) ve %25’ini ise eroin
(837 hasta) oluşturmaktadır. Alkol
nedeni ile yatan hastaların %76’ı
Ankara’da yaşamaktadır. Eroin nedeni
ile yatan hastaların illere göre dağılımı
ise %38 Gaziantep-Kilis, %20 VanHakkari, %9 Hatay, %35 diğer illerdir.
Uçucu madde nedeni ile yatan
hastaların ikamet yerleri;%58 Ankara,
%10 Kayseri, %4 Yozgat, % 4 Niğde,
%3 Konya illeridir.
Damar yoluyla eroin kullananlarda
%75 HCV (+), tüm eroin
kullananlarda bu oran % 46’dır.
Yatan hastaların %18’ini 18 yaş altı
gençler oluşturmaktadır. Gençlerin
%77 ‘i aileleri ile yaşarken sadece %6’ı
sokakta yaşamaktadır. %95’i 15-18
yaş grubundadır. İkamet yerleri: %47
Ankara, % 9,1 Kayseri, % 7,6 Niğde,
%6,1 Yozgat, % 4,5 Konya’dır. Esas
kullandıkları madde %71 bali, %16
esrar olarak saptanmıştır.
Sigara bırakma bölümünde toplam
1937 poliklinik yapılmıştır. Poliklinikte
muayene edilerek yatarak tedaviye
karar verilen hastalar ilk önce detox
(arındırma) odasına alınmakta ve
yoksunluk belirtileri kayboluncaya
kadar burada izlenmektedir. Gerekli
görülen hastalara damar yolu açılarak
sıvı tedavisi verilmektedir. Arındırma
tedavisini tamamlayan hastalar üst
kattaki odalara geçmekte ve burada
bireysel ve grup psikoterapilerine dahil
edilmektedir.
Bireysel görüşmeleri psikiyatri
doktorları, grup psikoterapisini uzman
psikolog ve 1 psikiyatri doktoru birlikte
yürütmektedir. Ortalama 21 gün olan
yatış süresi boyunca grup
psikoterapisini tamamlayan hastalar
ayaktan takibe alınmaktadır.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
çalışmasını sağlamıştır.
Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı
Tedavi Merkezleri Danışma üst
kurulunun kurulduğundan itibaren
üyesi olan klinik şefi Doç. Dr. Nesrin
Dilbaz bu görevine devam etmekte olup
Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı
Tanı ve Tedavi Kılavuzunun
editörlüğünü yapmıştır.
Denetimli Serbestlik yasasının
yürürlüğe girmesi sonrasında bu
yasadan yararlanan tututklu veya
hükümlülerin tedavi ve takipleri
yapılmaktadır.
‘Sağlıklı Gelecek; Maddeye değil
Sevgiye bağlı’ adı verilen bu
kampanya ile gençleri madde
bağımlılığından uzak tutmanın
yollarını göstermek ve sağlık bilinci
gelişmiş toplumsal bir alt yapı
hazırlamak hedeflenmiştir.
Kampanyanın sekretaryası AMATEM
tarafından yürütülmüştür.
G TADOK-TUBİM işbirliği ile narkotik
polislerine hizmet içi eğitim
verilmektedir.
G Ankara ilindeki lise ve dengi
okullarda veli, öğretmen ve öğrencilere
yönelik konferanslar verilmeye devam
edilmektedir.
2- EĞİTİM:
3. ARAŞTIRMA:
MERKEZİN
ÖZELLİKLERİ:
10-14 mart 2004 tarihinde,
Antalya’da l. Ulusal Alkol ve Madde
Bağımlılığı Kongresi düzenlenmiştir.
G Avrupa Topluluğu Madde
Bağımlılığı Mücadele Merkezi
(EMCDDA) ile ülkemizdeki iletişim
odak noktası olan TADOC ve Sağlık
Bakanlığı işbirliğiyle yapılan
çalışmalar şimdiye kadar Ankara
Numune Hastanesi 2. Psikiyatri Kliniği
tarafından yürütülmekte olup
AMATEM bu verilerin toplandığı
merkezdir.
G 29 Mayıs 2006’da Avrupa Konseyi
Pompidou grubu Tedavi Platformunu
oluşturan üye ülkelerin temsilcileri
toplantılarını Ankara AMATEM’de
gerçekleştirerek 2006 yılı kasım
ayında Avrupa Konseyi Bakanlar
toplantısında bakanlara sunulmuş olan
“Care and Treatment of Young peopleGençlik ve Madde kullanımı” başlıklı
kitabı tamamlamışlardır.
G TBMM Başkanlığı, Sosyal
Hizmetlerden Sorumlu Devlet
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli
Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı
ile işbirliği çerçevesinde ülkemizde
gençlerde madde bağımlılığını önleme
kampanyası başlatılmıştır.
Birçok üniversite ile ortak araştırmalar
gerçekleştirilmektedir. GATA, Ankara
Üniversitesi Toksikoloji ABD, Ankara
Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya
Fakültesi Psikoloji bölümü, Ufuk
Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Psikoloji
Bölümü, Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Hizmetler Bölümü ve Tıp Fakültesi
Psikiyatri ABD, Gazi Üniversitesi
Farmakoloji ABD ile uzmanlık ve
doktora tezi başta olmak üzere birçok
ortak çalışma yürütülmektedir.
AMATEM’de yatarak tedavi gören
hastaların remisyon süreleri ve
remisyon sürelerine etki eden
faktörlerin çeşitli değişkenler açısından
incelenmesi amacıyla bir çalışma
yapılmıştır. Hastaların remisyon
durumları: Kalıcı tam remisyon %29,2,
Kalıcı kısmi remisyon %7,5, Erken
tam remisyon %28,5, Erken kısmi
remisyon %16,9, Remisyon yok %16,9
G
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Birleşmiş Milletler UNODC (United
Nations Office on Drugs and Crime) ve
Ankara AMATEM işbirliği ile 6 ilde
gerçekleştirilen “Türkiye Madde
Kullanım Profili 2003” bu alanda
ülkemizde yapılan en büyük ölçekli
çalışma olması özelliğini hala
sürdürmektedir.
Adalet Bakanlığı ile birlikte Denetimli
Serbestlik çalışmaları devam
etmektedir.
Sağlık Bakanlığının HIV AIDS önleme
projesinde Ulusal Proje Kurulu üyesi
olarak görev yapan Doç. Dr. Nesrin
Dilbaz Merkezin bu proje dahilinde
Doç.Dr. Nesrin DİLBAZ, TBMM
tarafından oluşturulan Madde
Bağımlılığı Araştırma Komisyonunda
Danışman ve uzman olarak hizmet
vermiş ve komisyon raporunun
hazırlanmasında katkıda bulunmuştur.
Merkezimiz toplam 43 yatak
kapasitesine sahiptir. Merkezin
bulunduğu bina üç katlı olup zemin
katta 2 adet 3 kişilik hasta odası toplam 6 yatak-, psikolog ve sosyal
hizmet uzmanı odası, uğraşı odası,
eczane, biyokimya laboratuarı, uyku
laboratuarı, TMS (Transkraniyal
Manyetik Stimülasyon) odası, röntgen
odası ve spor salonu bulunmaktadır.
Orta kat yoğun bakım, detoks
(arındırma), poliklinik ve idari
ünitelerin bulunduğu kat olup katta 1
yoğun bakım, 1 arındırma odası, 2
poliklinik, klinik şefi, psikiyatri
uzmanı, doktor, başhekim yardımcısı,
hastane müdür yardımcısı, veri toplama
merkezi, kayıt ve arşiv, güvenlik ve
santral odaları ile konferans salonu ve
özürlüler için ayrı olmak üzere 3 adet
tuvalet bulunmaktadır. Arındırma
odasında 10 yatak, yoğun bakım
odasında 8 yatak vardır.
Üst katta her biri 2 kişilik olmak üzere
toplam 10 adet hasta odası vardır.
Ayrıca nöbetçi doktor odası, hasta ve
personel için yemekhane, mutfak,
soğuk hava depoları ve grup
72
terapilerinin yapıldığı çok amaçlı
toplantı salonu da bu kattadır. Yoğun
bakım ve arındırma odalarında EKG
cihazı, oksijen donanımı, vakum
aspiratör, defibrilatör, glukometre
bulunmaktadır.
Merkezde bulunan konvansiyonel
Röntgen cihazı ile direkt grafiler
çekilmektedir. Madde kullanıcılarının
kanından ve idrarından alkol, eroin ve
diğer maddelerin ölçülmesi için gerekli
laboratuar donanımı bulunmaktadır.
Yatarak tedavi süresi ortalama 21 gün
olup bu süre içerisinde hastalara grup
terapileri, bireysel terapiler, iş-uğraş
ve spor aktiviteleri ile destek
olunmaktadır.
Psiko-sosyal servis tarafından hasta ve
ailelerinin yaşadığı psiko-sosyal
sorunların çözümlenmesi amacıyla
bireysel terapiler ve grup terapileri
yapılmakta ve bağımlılık danışmanlığı
verilmektedir. Bağımlılık tedavisinin
desteklenmesi amacıyla hasta ve
aileleri toplumsal hizmet ve kaynaklara
yönlendirilmektedir.
Merkezimizde alkol ve sigaranın yanı
sıra alkol dışı diğer bütün madde
kullanıcılarına yönelik olarak
(Pazartesi-Çarşamba alkol dışı diğer
maddeler, Salı-Perşembe günleri alkol
kullanım sorunu olan hastalara)
poliklinik hizmetleri verilmektedir.
Günlük ortalama poliklinik sayısı
30-35 civarındadır. Cuma günleri
sigara bırakma polikliniğimiz randevu
ile hizmet vermektedir. İnternet,
bilgisayar ve kumar bağımlılığı tanısı
alan hastalara da danışmanlık ve
tedavi uygulanmaktadır.
73
DİĞER HİZMETLER:
UYKU LABORATUVARI:
Mart 2008 tarihi itibarı ile uyku
laboratuarı hizmete girmiştir. Uyku
sorunu olan kişilerle önce bir klinik
görüşme yapılmaktadır. Ardından
hastalara uyku sorununa yönelik olarak
geliştirilmiş olan uyku kalitesi ve uyku
bozuklukları test ve ölçekleri
uygulanmaktadır. Gerektiğinde
psikiyatrik, fizik ve nörolojik muayene
ve gerekli laboratuar incelemeleri
yapılmaktadır. Bu değerlendirmeler
sonunda uyku laboratuarında uyku
çalışması yapılmasının gerekli olduğu
durumlar için hasta uyku laboratuarına
yönlendirilmektedir. Varılan tanıya
göre uygun tedavi yaklaşımları
uygulanmakta ve gerekli bölümlere
hastalar yönlendirilmektedir.
Uyku laboratuarında değerlendirme
yapılması gereken hastalıklar arasında
insomnia (uykusuzluk) başta olmak
üzere aşırı uyuma (hipersomnia),
solunumla ilgili uyku bozuklukları
(horlama, uyku apne sendromu),
periyodik kol ve bacak hareketleri,
huzursuz bacak sendromu,
uyurgezerlik, uyku terörü, uykuda
konuşma, gece kâbusları, uyku
paralizisi (felci), gece altını
ıslatma, psikiyatrik
bozukluklara bağlı uyku
bozuklukları,
nörolojik
hastalıklara
bağlı uyku
bozuklukları,
genel tıbbi
durumlara
bağlı uyku
bozuklukları,
ilaçların neden
olduğu uyku bozuklukları ve alkol ve
maddeye bağlı uyku bozuklukları
gelmektedir.
TRANSMANYETİK UYARI
ve QEEG:
Mart 2009 tarihinde AMATEM
bünyesine TMS (transkraniyal
manyetik stimülasyon) ve Q-EEG
laboratuarı katılmıştır. TMS tedavisi
ile beyine şok manyetik uyarılar
gönderilerek, çeşitli psikiyatrik
hastalıkların tedavisi
amaçlanmaktadır. TMS'da saçlı kafa
derisinin üzerine elektro manyetik bir
bobin (coil) yerleştirilir.
TMS uygulanmasında, dışarıdan
elektrik akımı verilmeden güçlü ama
kısa bir manyetik alan oluşturularak
beyin aktivitesi değiştirilmekte ve
tedavi etkisi oluşmaktadır. Tedaviye
dirençli depresyon ve obsesif kompulsif
bozukluk gibi hastalıklarda
kullanılmaktadır. Gebelikte, emziren
annelerde ve kalp hastalarında
kullanılabilmesi, ilaç tedavisine bir
üstünlüğü olarak dikkat
çekmektedir.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
RÖPORTAJ
ANEAH Retina Birimi’nden Op. Dr. Mehmet Önen ile Röportaj
Oftalmolojide Vitreoretinal Cerrahi
Oftalmolojide ‘vitreoretinal
cerrahi’ ile ne kastediliyor?
Önen: Teknolojinin dur durak bilmeden
ilerlemesiyle, oftalmolojide mikrocerrahi
ile yeni teknik ve cihazlar ile farklı
hastalıkların tedavisi mümkün olmaktadır.
Oftalmik mikrocerrahide katarakt
cerrahisinin yanı sıra son yıllarda
vitreoretinal cerrahide de epeyce yol
katedilmiştir. Gözün arka segmentini, yani
vitreus ve retinayı ilgilendiren cerrahi
yöntemleri ‘vitreoretinal cerrahi’ başlığı
adı altında toplayabiliriz.
Hangi göz hastalıkları
vitreoretinal cerrahi ile tedavi
edebiliyoruz?
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Önen: Vitreoretinal cerrahi ile günümüzde
retina dekolmanı, intraoküler tümörler,
ciddi göz travmasına bağlı arka segment
hasarları yanında diyabet, hipertansiyon
ve orak hücre anemi gibi sistemik
hastalıkların göz komplikasyonlarının
tedavisi de başarı ile yapılabilmektedir.
Ayrıca maküla hastalıklarına bağlı görme
kayıpları da bu özel cerrahi ile
düzeltilebilmektedir.
Diyabet ve hipertansiyon gibi sistemik
hastalıklar en sık olarak vitreoretinal
cerrahi uyguladığımız grubu
oluşturmaktadır. Diyabetik retinopati,
vasküler yapıyı bozmakta, hücre kaybına
yol açarak damar geçirgenliğinin
bozulmasına, maküla (sarı nokta)
bölgesinde sıvı ve yağlı maddelerin
birikmesine ve beraberinde damarı
tıkayarak beslenmeyen retina alanlarının
74
ortaya çıkmasına neden olur. Retinada
kendiliğinden kanayabilen yeni damarlar
oluşur. Retinanın önünde ve içinde oluşan
kanamalar gözün arka boşluğuna sızabilir.
Retinada damarlı zarlar oluşur ve sonuçta
ciddi görme kayıpları, ağrılı göz tansiyonu
yükselmelerine neden olur. Kan şekerinin
düzenlenmesi ile lazer ve ilaç tedavisine
rağmen ilerleyen hastalar vitreoretinal
cerrahiye adaydırlar. Günümüzde retina
hastalıklarının cerrahi endikasyonları son
yıllarda giderek artmıştır.
Retina hastalıklarının
belirtileri nelerdir?
Önen: Retina hastalılarının belirtileri ne
kadar erken fark edilir ve hekime başvurur
ise o denli iyi tedavi edilir. Başlıca
yakınmalar ise; ani veya yavaş görme
kaybı, kırık-eğri görme, ışık çakmaları,
sinek uçuşmaları, göz önünde dolaşan
cisimler, görüşün perdelenmesi, gelip
geçici ve kısa süreli görme kaybı, görüş
alanında karanlık bölgeler oluşması
şeklinde sıralanabilinir. Bu yakınmalar ile
gelen hastanın retina muayenesi yapılır.
Özellikle erken tespit edilen retina yırtığı
ve dekolmanı olgularında tedavi ile yüz
güldürücü sonuçlar elde edilmektedir.
Vitreoretinal cerrahi teknik
olarak nasıl yapılmaktadır?
Önen: Yapılan cerrahi kesinin uzunluğu
milimetrik boyutlarda olup ameliyat göze
uygulanan üç delikten yapılır. Her bir kesi
gözün arkasına ulaşmak için bir port
vazifesi görür. İlk portun görevi boşalan
vitreusu doldurmak için özel salin solüsyon
enjeksiyonu yapmaktır. Ameliyat
esnasında devreye giren bilgisayar
kontrolündeki vitrektomi ünitesi göz
basıncında düşüklüğünü fark ederek göz
içine port aracılığıyla otomatik olarak
solüsyon verir. İkinci port göz içini
aydınlatmak ve cerraha görüş sağlamak
için fiber optik ışık kaynağı içerir. Üçüncü
port ise cerrahi işlemi gerçekleştiren adına
prob denilen uçtur.
Standart vitrektomi cerrahisinde 20 gauge
uç kullanılır. Bu yöntemde kesi her ne
kadar milimetrik de olsa dikiş atılması
gerekir. Bizlerin hastanemizde
uyguladığımız ve sadece 0,5 mm delik
gerektiren 23 veya 25 gauge yönteminde
dikiş gerekmez ve skleraya uygulanan
cerrahi insizyon kendiliğinden iyileşir.
Vitreoretinal cerrahi
ameliyatlarında teknoloji
önemli midir?
Önen: Retina ameliyatları, büyük
sterilizasyon önlemleri ile yüksek
teknolojinin kullanılmasını gerektiren, aksi
takdirde sonucu görme kaybına
varabilecek önemli bir ameliyattır.
Vitreoretinal cerrahiyi araç kullanmaya
benzetirsek, aracınızın teknolojisi ne kadar
üstün ve yeni ise o kadar güvenli yol
alırsınız. Vitrektomi cihazlarının ulaştığı
son nokta ise Constellation kompakt
cihazıdır.
Constellation vitrektomi
cihazının benzerlerine
üstünlüğü nedir?
Önen: Kompakt olması; vitrektomi özelliği
yanında ksenon ışık kaynağı, Purepoint
lazer ünitesi, Ozil özellikli
fakoemülsifikasyon ünitesi ve göz içi gaz
tanklarının entegre olarak cihazda
bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu
üniteler diğer cihazlarda ayrı üniteler
şeklindedir. Işık kaynağı ksenon özelliği
taşıması ile 23 ve 25 gauge sütürsüz
vitrektomi için gerekli doku aydınlatması
sağlanırken; dokuda toksik ışık şiddetinin
otomatik olarak algılanıp azaltılmasını
sağlayıcı sensörler sayesinde eski
cihazlarda görülen fototoksisite gibi ciddi
bir komplikasyonun önüne geçilmiştir.
Yine benzerlerinde olmayan en önemli
özelliklerinden biri cerrahi sırasında göz
içi basınç değerleri cihaz tarafından
ölçülerek istenilen seviyelerde
tutulabilmektedir. Kontrolsüz yüksek ya da
düşük basınç değerlerinin yaratacağı olası
problemler ortadan kaldırılmıştır. Vitreus
kesici hızı, bu cihazla dakikada 5000
kesi değerine ulaşmıştır. Böylece çok
güvenli ve konforlu cerrahi yapma
imkanı elde edilmiştir. Böyle bir
kesici (Ultravit) ile retinaya çok
yakın çalışılarak membran
diseksiyonu ek vitreoretinal
enstüraman gereksinimi olmadan
tamamlanabilmekte ve olası
retina hasarı riski en aza
indirgenmektedir. Vitrektomi,
sıvı, ışık ve kesicinin girdiği üç
ayrı sklera kesisi ile yapılmaktadır.
Constellation ile yeni teknolojisi
sayesinde, eski teknolojiye
75
oranla çok daha hızlı ve sütürsüz teknikle
vitrektomi yapılabilmektedir. Bu cihaz ile
sütürsüz vitrektomi için kullandığımız 23
ve 25 gauge sistemleri en son teknoloji ile
sunulmaktadır. Bu sayede hızlı cerrahinin
yanında operasyon sonrası çok hızlı görsel
rehabilitasyon elde edilmektedir.
Eski teknoloji ile çalışan cihazlarda göz
içine verilecek gaz konsantrasyonu
yardımcı personel tarafından
hazırlanırken, Constellation ile cihazın
kendisi cerrahın belirlediği
konsantrasyonu otomatik olarak
hazırlamaktadır. Bu sayede kişisel hata
faktörü tamamen engellenmektedir.
Constellation vitrektomi
cihazına sahip olmanız ciddi
bir ayrıcalık mıdır?
Önen: Birçok kamu ve özel hastanenin
sahip olmak için can attığı bu cihaz,
dünyada sayılı sayıda üretilmektedir ve
Türkiye için de 2010 yılı için bir adet
kontenjan ayrılmıştır. Bu kontenjan,
hastanemizin prestiji, hastane
yöneticilerinin ve göz kliniklerinin çabası
ile ek maliyet getirmeksizin hibe yolu ile
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’ne ayrılmıştır. Vitreoretinal
cerrahi için büyük bir adım olarak
nitelendirilen bu cihaza Türkiye’de ilk kez
ve sadece hastanemizin sahip olması
hepimiz için gurur
kaynağı
olmuştur.
Op. Dr.
Mehmet ÖNEN
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
DOÇ. DR. MUTLU DOĞANAY
ANEAH 4. Cerrahi Kl. Şef Yrd.
ANEAH Klinik Nutrisyon Ünitesi
Dünyada ilk kez 1960’ların sonunda başta
Klinik hedeflerimiz arasında, çeşitli
KNÜ’miz bilgiye ulaşmak için; seminerlere,
ABD olmak üzere uygulamaya giren klinik
kliniklerden gelen ‘beslenme desteği’ ile ilgili
workshoplara, kongrelere katılmaktadır,
beslenme tedavisi, son yıllarda ülkemizde de
konsültasyonlara cevap vermek, beslenme
hastane içinde hizmet içi eğitim seminerleri
yaygın olarak kullanılan etkin tedavi
desteğine gereksinimi olan hastaları
düzenlemektedir. Ayrıca, yerel, ülke içi ve
yöntemleri arasındadır. Doğal beslenmenin
tanımlamak, malnütrisyon derecesini
uluslar arası nütrisyon derneklerine
mümkün olmadığı durumlarda Enteral (EN) ve
belirlemek ve uygun tedaviyi planlamak, etkili
üyeliklerimiz vardır ve bilimsel literatür takip
Parenteral (TPN) beslenme devreye
ve güvenli beslenme desteği sağlamak, enteral-
edilmektedir.
girmektedir. EN-TPN’de temel amaç,
parenteral yola karar vermek ve yerleştirmek,
hastaların besin tüketemediği durumlarda
besin öğeleri alımını düzenlemek, beslenme
Ünitemizin etkin ve güvenli bir tedavi ile
beslenmesini sağlamaktır. Klinik beslenmenin
desteği ile ilgili gelişmeleri monitorize etmek,
hastaların, hastanede kalış sürelerini azaltarak
başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için
kateter sepsislerini ve komplikasyonları
ve kullanılan ürünlerin suistimalini
“Beslenme Destek Ekibine (BDE)” gereksinim
azaltmak, gerekli tedavi değişikliklerini
engelleyerek, hastaneye ekonomik açıdan
vardır. Beslenme desteğine gereksinimi olan
planlamak, uygulanan tedavinin yararlılığını
yararlı olmaktadır. Hastalar çoklu şişe
hastaya doğru, ucuz ve güvenli bir programın
arttırmak, evde enteral ve parenteral
yöntemiyle beslenirken fazla solüsyon kaybı
uygulanabilmesi için farklı bilim dallarından
beslenmeyi uygulamak, kullanılan ürünlerin
olmaktadır. Compounder sistemiyle dolum
sağlık personelinin birlikte çalışmasına ihtiyaç
suistimalini engellemek ve dökümantasyon
yapılan bu ünitede ise, %25 oranında solüsyon
vardır. BDE, multidisipliner bir oluşumdur ve
işlemlerini gerçekleştirmektir. Eğitime yönelik
kaybı önlenmektedir. Beslenme destek
hekim, diyetisyen, hemşire, teknisyen, eczacı ve
hedeflerimiz ise, hastane çalışanlarının eğitimi,
tedavisinin yerine getirilebilmesi için tedavinin
sekreterden oluşmaktadır.
ekip üyelerinin eğitimi, bilgi düzeyinin
her aşamasında, seri şekilde beslenme
artırılması, hasta ve hasta yakınlarının
durumunun değerlendirilmesi yapılmaktadır.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
eğitimidir. Günlük pratiği denetlemeye ve bilim
Malnütrisyonun tipini ve derecesini
Hastanesinde Klinik Nutrisyon Ünitesi (KNÜ),
ortamına aktarmaya yönelik klinik çalışmalar
değerlendirmekte, bunlara göre makro-mikro
hastanemizde faaliyet gösteren donanımlı bir
ve prospektif, randomize, kontrollü
besin öğelerine (enerji, karbonhidrat, protein,
merkezdir. 29.07.2009 tarihinden itibaren
araştırmalar bilimsel araştırma hedeflerimiz
yağ, vitamin ve mineral) ve sıvı
klinik nutrisyon ünitesi, 4. cerrahi kliniğinin
arasındadır.
gereksinimlerine karar verilmektedir. Çok
kontrolünde yeniden yapılandırılmıştır.
uygun, pratik, etkili, maliyeti düşük beslenme
Ekip içinde çalışan doktor, diyetisyen, hemşire,
rejimleri seçilerek beslenme tedavisi planlanıp
KNÜ; dolum, hesaplamaların yapıldığı ofis ve
eczacı, sekreter ve personellerin, ekip sorumlu
yürütülmektedir. Çok sayıda organ yetmezlikli,
depo bölümlerinden oluşmaktadır. Ünite, C
doktoruna bağlı olması verilen hizmetin
metabolizması bozuk travmalı hastalar için
bloktan acil bölümüne geçiş koridorunda
kalitesi için gereklidir. KNÜ’de çalışan
uygun beslenme planları yapılmaktadır.
bulunmaktadır.
üyelerde ekip bilinci gelişmediği sürece bir
Optimal beslenme tedavisi hedeflerine ulaşacak
başarı beklenemez. KNÜ’miz de gerektiğinde
planlar oluşturulmakta ve bunlar
Klinik beslenmenin geleneksel beslenme
ekip üyeleri birbirlerinin rollerini
geliştirilmektedir.
kavramından farklı olması nedeni ile spesifik
üstlenmektedirler. Ünitemizde hizmetlerimizin
olarak bu işle uğraşan kişilere gereksinim
dokümantasyonu önemlidir. Hasta
Başarılı beslenme desteği, beslenme tedavisinin
vardır. İnterdisipliner bir çalışma gerektiren
popülasyonunun, hasta popülasyonunun
hasta tarafından kabul edilirliğinin sürekli
beslenme desteği, iyi çalışan ekiplerin oluşması
beslenme sürelerinin, kullanılan enteral-
olarak (tedavinin başlangıcından
ile günümüzde maksimum yararla ve
parenteral ürünlerin miktarının, maliyet
sonlandırılmasına kadar) izlenmesine bağlıdır.
minumum komplikasyonla
analizlerinin, hastanede kalış sürelerinin,
İzlemin yetersiz olması, aralıklı olması veya
uygulanabilmektedir. KNÜ’mizin klinik
verilen beslenme desteğinin, etkinliğini
kesilmesi sonucunda yapılan beslenme desteğin
uygulama, eğitim ve araştırmalar yapmaya
gösteren parametrelerin dokümantasyonunu
başarısızlığı söz konusudur.
yönelik hedefleri vardır.
yapılmakta ve rapor edilmektedir.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
76
Günümüzde TPN uygulamaları, glukoz, lipid ve
kalitesindedir. Malzeme ve ürün giriş bölümü
Hesaplanan değerler, her hastaya spesifik
aminoasit solüsyonlarının tek torbada
(passbox), personelin giriş yaptığı bölümden
etiket olarak basılır ve etiket barkod okuyucu
karıştırılması ile yapılmaktadır ve ihtiyaç
(antre) ayrıdır. Kullanılan solüsyonlar, %70’lik
ile compounder cihazına (24 kanallı, CE
duyulan parenteral beslenme solüsyonları ise
alkol ile temizlenerek, passboxtan içeri
belgeli) tanıtılarak aseptik koşullarda, el
“compounder (karıştırıcı)” adı verilen
alınmaktadır. Hava kalitesi, basıncı, ortamın
değmeden hazırlanır. Cihaz otomatik dolumu
elektronik, geniş belleği olan, otomatik karışım
sıcaklığı, nemi vs. ise dışarıdan kontrol paneli
yapar (Barkod okumalı etiket sistemi ile
yapabilen cihazlar yardımıyla
ile ayarlanabilmektedir. Periyodik kontroller
hastalar birbirine karışmamakta ve manuel
hazırlanmaktadır.
(partikül izleme, hepa sızdırmazlık testi gibi)
dolum engellenerek otomatik dolum
düzenli olarak yapılmaktadır. Dolum öncesi,
yapılmaktadır. Cihaz dolum esnasında ya da
Solüsyonların kapalı bir sistem içinde
oda temizlendikten sonra, yarım saat UV
dolum bittiği anda oluşmuş olan tüm hataları,
hazırlanmasından ötürü kontaminasyon riski
ışınlarına maruz bırakılmaktadır. Aseptik
hava kabarcığı, ml oranı gibi verilerle farkına
azalmıştır. Bu serumların bir servis ortamında
çalışma kurallarını bilen ve bu konuda
vararak uyarı vermektedir). Hazırlanan bu
hastanın başında karıştırılması hem
seminerlere katılan eğitimli bir sağlık personeli
torbalar; solüsyonun içeriği, hazırlanış tarihi,
mikrobiyolojik açıdan yüksek risk teşkil
tarafından dolumlar yapılmakta ve el-iç mekan
son kullanma tarihi, hasta adı, klinik adı,
etmekte, hem de servisteki iş yükünü
temizliğine çok dikkat edilmektedir. Torbaların
uygulama şekli ve saklama koşullarını içeren
artırmaktadır. Günde 6–8 şişe değiştirmek
enfeksiyon kaynağı olmadığı ise, rutin yapılan
bilgiler ile etiketlendikten sonra passbox’a
pratik bir uygulama olmamaktadır. Dolayısıyla
mikrobiyolojik kontrollerle ispatlanmakta,
yerleştirilir. Görevli personel torbaları
uygulama kolaylığı vardır ve iş yükünü
dosyalanmaktadır. Denetimlerde yetkililere ve
taşıyıcıya yerleştirip servisteki ilgili
azaltmaktadır. Geleneksel uygulamada olduğu
enfeksiyon kontrol komitesine ise bu sonuçlar
hemşirelere dağıtır.
üzere, torba ya da şişede kalan ve çöpe gitmek
sunulmaktadır.
zorunda olan ürün sarfiyatı compounder
TPN Ünitesinde, günde ortalama enteral ve
yöntemiyle engellenerek önemli ölçüde maliyet
Ünitemizde sistemin işleyişi ise otomasyon
parenteral 60 hasta nütrisyon ekibi tarafından
azalmaktadır. Diğer önemli bir avantaj da,
sistemi aracılığı ile klinikte yatan ve
takip edilmektedir. Dolum sayımız ise yaklaşık
hastaya ve hastalığa spesifik karışım
malnutrisyonu olduğu düşünülen hasta için
30–45’leri bulmaktadır.
hazırlamak mümkündür. Compounder ile
klinik hekiminin KNÜ’den konsültasyon
hazırlanan sıvı, hastanın spesifik
istemesiyle başlar. BDE, konsültasyona
Ünitemiz bunların yanı sıra, hastanede yatan
gereksinimlerine göre hazırlandığından
cevaben hastayı değerlendirir ve hastanın
hastalara hizmet verdiği gibi, taburcu
biyoyararlanımıda daha fazla olmakta,
ihtiyacı olan kalori (yağ ve karbonhidrat) ve
olmasına rağmen beslenme ihtiyacı devam
geleneksel uygulamada sıkça ortaya çıkan
protein değerini –risk faktörlerinide göz önüne
eden bazı hastalarımızın da evlerine gittikten
metabolik komplikasyonlar (hiper/hipoglisemi,
alarak- hesaplar.
sonra takibini sağlamaya çalışmaktadır.
sıvı ve elektrolit dengesizlikleri…) daha az
görülmektedir.
Akreditasyon gereği olarak, kontaminasyonu
ANEAH Klinik Nutrisyon Ünitesi
önlemek için, TPN solüsyonlarının steril temiz
odalarda hazırlanması gerekmektedir.
Hastanemizin TPN solüsyonu hazırlama
koşulları ise Avrupa ve Amerika
standartlarında belirtilen yayın ve kılavuzlara
uygun olarak oluşturulmuştur. Dünya
standartlarında bir temiz odaya sahip
bulunmaktayız. Dolumlar pozitif hava basınçlı,
izole kontrollü bir odada (temiz oda)
yapılmaktadır. Dolum yapılan bölgede class
100 (metreküpte max. partikül sayısı 100)
hava kalitesi ve laminar hava akımı
bulunmaktadır. Hepa filtreli klima sistemi
mevcuttur. Personelin disposible kıyafet
giyinme bölümü (antre) class 100.000 ve
odanın tamamı ise class 10.000 hava
77
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
SEHER ÇIRACIOĞLU
ANEAH Gastroenteroloji Kl. ve Endoskopi Laboratuarı Hemşiresi
Gastrointestinal Endoskopi
Hemşireleri Kimdir?
Endoskopi Nedir?
Endoskopinin kelime anlamı iç
görüntülemedir. Endoskopinin tarihi 19.
yüzyıla kadar dayanmaktadır. İlk kez
1869 da Adolf Kussmaul rijit bir tüp ile
üst gastrolntestinal sistemi incelemiştir.
Endoskopinin modern çağı ise 1960 lı
yıllarda fiberoptik cihazların gelişmesi
ile başlar.1990 lı yıllarda video
endoskopların kullanıma girmesi,
endoskopik tetkiklerde yepyeni bir
dönem başlatmıştır. Gün geçtikçe yeni
modeller eklenen endoskoplar kullanım
alanlarına göre değişik isimlendirilirler;
Gastroskop, Kolonoskop, Duodenoskop,
Sigmoidoskop, Bronkoskop, Sistoskop,
Enteroskop…
Endoskopik işlemler fiyat-kazanç
oranları bakımından belirgin derecede
yüksek tanısal yararlar sağlaması ve
terapötik girişim avantajları nedeniyle
tercih edilmekte ve günümüzde oldukça
sık kullanılmaktadır.
Hemşiresinin Görevleri
Endoskopi Hemşiresi
Kimdir?
Ülkemizde çok sayıdaki hastanede
yapılan endoskopi işlemlerinde özel bilgi
ve beceri gerektiren endoskopi
hemşireliği usta-çırak ilişkisi ile
öğrenilmekte ve uygulanmaktadır.
Gastroskopi (PEG, Skleroterapi, Argon
plazma koagülasyonu, Polipektomi,
mukozektomi, Hemoklips), Kolonoskopi
(Polipektomi, Endoloop), ERCP
(Sfinkterotomi, Taş çıkarma, Biliyer
stent uygulamaları, Biliyer darlık
dilatasyonları), Endoskopik Oltrason,
Özofagus dilatasyonları ve metal stent
uygulamalarına direkt asiste den kişidir.
Endoskopi
Endoskopi ünitesinde hasta
güvenliği ve kalite
standartlarının uygulanması
Ülkemizde birçok endoskopi ünitesinde
ESGE ve ESGENA kriterlerine göre
endoskopide hasta güvenliği sistemi
oluşturulmuştur. Bunlar:
G İşlem öncesi hastanın kendi el yazısı
ile yazdığı ONAM BELGESİ alınır.
G Kimlik bilgileri, kronik hastalıkları,
geçirilmiş ameliyatları, ilaç alerjileri
sorgulanır ve hasta işlem hakkında
bilgilendirilir.
Endoskopik işlemler
günümüzde oldukça sık
kullanılmaktadır.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
G Hastanın karşılanması, hazırlanması,
premedikasyon yapılması, hastanın
güvenliğinin sağlanması
G Endoskopların ve ortamın hijyen ve
sterilizasyonunun sağlanması
G Endoskopların teknik donanımının
sağlanması
G Kullanılan tüm ekipmanların çalışır
durumda olması
G Malzemelerin yeterli sayıda
bulunmasının sağlanması
G Kullanılan aksesuarlar ile ilgili bilgi
donanımına sahip olması
Endoskopi hemşiresinin görev ve
sorumlulukları içinde yer almaktadır.
78
G RAMSAY sedasyon skorlamasına
uygun olarak sedasyon protokülüne göre
işleme alınır. (Tam donanımlı acil
arabası, monitör, puls oximetri, oksijen,
aspirasyon sistemi, defibrilatör,
antagonist ilaçlar bulundurulur.)
G İşlem sonrası sedasyona bağlı olası
komplikasyonlara yönelik hasta
bilgilendirilir. (Araç kullanmama, kesici
alet kullanmama gibi).
Endoskopi ünitesinde hijyen,
dezenfeksiyon ve
sterilizasyonun sağlanması
Ünitelerde yapılan endoskopi sayısındaki
artış, enfeksiyon kontrolü ve
dekontaminasyonla ilgili sorunları da
beraberinde getirmektedir. Birçok yayın
endoskopik işlemle ilgili enfeksiyon
geçişlerinde sorumluluğu kontamine
endoskoplara yüklemektedir.
Unutulmamalıdır ki, her endoskopi
işlemi kaçınılmaz şekilde
mikroorganizmalar ve organik maddeler
ile kontamine olmuş dezenfekte edilmesi
gereken bir endoskop ortaya çıkması ile
sonuçlanmaktadır. Dekontaminasyonla
ilgili yayınlanmış rehberlerdeki
standartların yerine getirildiği
durumlarda hiçbir bulaşın olmadığı da
bildirilmektedir.
kurulama Pseudomanas aureus
Hazırlık öncesi kontaminasyonda
staphylococcus aureus
ürediği uluslararası çalışmalarda
bildirilmiştir.
Endoskopi ünitesinde teknik
donanımın sürekliliğinin
sağlanması
G Kullanılan tüm ekipmanın çalışır
durumda olması
G Malzemelerin yeterli sayıda
bulunması
G Kullanılan aksesuarlarla ilgili bilgi
donanımına sahip olması
G Yeni yöntem ve teknolojileri takip
etmesi endoskopi hemşiresinin
görev ve sorumlulukları içerisindedir.
Endoskopi ünitesinde
bilimsel çalışmalar yapmak
Gelişen teknoloji ve bilimi yakından
takip edebilmek için ulusal ve uluslar
arası kongrelere, kurslara katılmak
endoskopi hemşiresinin donanımını
geliştirir. Ülkemizde Ulusal
Gastroenteroloji Derneği kapsamında
çalışmalarını sürdüren Türkiye
Endoskopi Hemşireleri Derneği her yıl
kurs programı düzenlemektedir. Ayrıca
Avrupa Endoskopi Hemşireleri Derneği
(ESGENA) her yıl kongre
düzenlemektedir.
Endoskopi ünitelerinde ESGE ve
ESGENA kriterlerine göre
dezenfeksiyon uygulamaları
yapılmaktadır. Bunlar:
G Endoskop ve aksesuarların
dezenfeksiyon standartları
G Uygun dezenfektan seçimi (yüksek
düzey dezenfektan)
G Su kalitesi ve mikrobiyolojik test
(3 ayda bir endoskop kanalları ve suyun
mikrobiyoloik testleri yapılır)
İyi yapılmamış temizlik ve
dezenfeksiyonla E.Coli
İyi yapılmamış son durulama ve
79
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
RÖPORTAJ
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü Osman Güzelgöz:
Tarihe not düşmek istedik
Numune Haber- Türk kültürünün temel
taşlarından olan türkülerimiz içerisinde yer
alan ve içeriğinde doktorluğu, hastalıkları,
tedavileri konu alan türküler Sağlık
Bakanlığı İletişim Koordinatörü Osman
Güzelgöz öncülüğünde bir araya toplanarak
kitap olarak yayınlandı.
Türkülerin notalarıyla birlikte yer verildiği
kitabın yanı sıra bazıları da seslendirilerek
bir CD’de toplandı. Yapılan CD kaydı
ve kitap, tüm sağlık personeline Tıp
Bayramı’nda ücretsiz olarak dağıtıldı.
Urfa’nın yetiştirdiği ünlü halk ozanı
Tenekeci Mahmut Güzelgöz’ün oğlu olan
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü
Osman Güzelgöz, yapılan derlemenin
geçmişte türkülere yansıyan sağlık
sorunlarını bir arada toparladığını
söylüyor. “Tarihe not düşmek istedik”
değerlendirmesini yapan Güzelgöz, kitap ve
CD’nin beklenenin üzerinde ilgi gördüğünü,
beğeni kazandığını anlattı.
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü
Güzelgöz’le, ‘Türkülerdeki Hekimlik ve
Sağlıkla İlgili Türküler’ kitabını ve babası
Tenekeci Mahmut Güzelgöz’ü içeren bir
söyleşi yaptık. Güzelgöz, söyleşinin bir
bölümüyle bizi Urfa’ya götürdü, türküler
ve gazeller arasında bir gezinti yapmamızı
sağladı.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
80
Sayın Güzelgöz, böyle bir kitap
hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Güzelgöz: Türkülerde hekimlik ve
sağlıkla ilgili türküler kitabı ilginç bir
buluşma ürünü aynı zamanda. Türküyle
ciddi anlamda ilgilenen Salih Turhan
isimli bir arkadaş var. Salih Turhan Bey
çok ciddi bir araştırmacı, halk müziği
uzmanı. Kültür Bakanlığı Ankara Devlet
Türk Halk Müziği Korosu’nun da ses
sanatçısı. Biz onunla çok sık bir araya
geliriz, konuşuruz. Bizim kafamızda üç
senedir doktorlukla, tıpla, hastalıklarla
ilgili, tedavi süreçleriyle ilgili halk
ozanlarının geçmişte yaktıkları türküler
var. Biz de halk müziği ortamında
doğup büyüdüğümüz için, benim babam
Tenekeci Mahmut Güzelgöz bir müzik
öğretmeni… Urfa’nın yetiştirdiği hemen
hemen bütün sanatçıların hocası…
Biz de türküyü seviyoruz. İcra
kabiliyetimiz belki yok ama en azından
araştırmacılık yönüyle, daha önce de
Salih beylerle beraber ortaklaşa bir
Şanlıurfa Türk Halk Müziği kitabı
hazırlamıştık. Notalarıyla beraber
bütün Urfa repertuarını… Bu da
konuşmalarımız esnasında sık sık
gündeme gelen bir çalışmaydı. Yani
türkülerdeki sağlık, sağlıkla ilgili
türküler, bunları bir araya getirelim
yayınlayalım aynı zamanda da tarihe bir
not düşelim. Yani Geçmişte sağlıkla
ilgili insanlarımızın düşünceleri böyleydi
diye… Biliyorsunuz Sağlık Bakanlığı
2003 yılından itibaren Sağlıkta
dönüşüm programı diye bir program
uyguluyor.Bu programın amacı da
insanların geçmişte yaşadığı sağlıkla
ilgili sıkıntıları, eksiklikleri yanlışlıkları
gidermek Türkiye insanına daha onurlu,
daha adaletli, daha etkili ve daha ciddi
ve onun hak ettiği, bir minnet
sayılmayacak, hakkı olarak görülecek
iyi bir sağlık hizmeti sunmak... Bu
sağlık hizmetinden sonra böyle türküler
yakılıyor mu yakılmıyor mu ya da daha
önce bu türküler niye toparlanmadı, en
azından tarihe bir not düşelim bir arşiv
çalışması çıksın istedik. Sonra bir
arkadaşımız, Abuzer Akbıyık diye
bir arkadaşımız, o da halk müziği
araştırmacısıdır. O da Doç. Dr. Sait
Eğrilmez beyle bizi tanıştırdı. Yine
onlar bir vesileyle tanışmışlar, bir
araştırma dolayısıyla… Sait Bey de
İzmir’de göz doçenti, o da bilim adamı,
kendi alanında…
Bu anlamda Sait beyin elinde çok ciddi,
öğrencileriyle
beraber
yaptığı
akademik bir
çalışma
olduğunu
öğrendik;
Türkülerdeki
hekimlik
konusu.
Gerçekten
de bu çalışma bizi buluşturdu, bu
çalışmayı beraber inceledik, baktık, çok
emek verilmiş aynı zamanda, sağlık
personeline, tıp eğitimi alan öğrencilere
bu dersler yapılmış. Türkülerdeki eğitim
konusu işlenmiş. Onlardan geri dönüşler
alınmış, çok hoşumuza gitti. Biz bu
çalışmayı kendi repertuarımızla da
destekleyip ortaya böyle bir kitap
çıkardık.
“Kamu kendi bürokratik
ciddiyeti içerisinde işler
yapıyor. Biz bu işlerin arasına
bir beyaz tebessüm koymaya
çalıştık. Bir müzik koymaya
çalıştık. Aynı zamanda
dediğim gibi çok ciddi bilimsel
bir arşiv çalışması yaptık diye
düşünüyorum.”
Bazı türküler aynı zamanda
seslendirilmiş…
Güzelgöz: Salih Turhan Bey ayın
zamanda bu kitapta yer alan 18 eserin,
bazılarını orijinal kendi kayıtlarıyla,
eski kayıtlarıyla, bazılarını korodaki
arkadaşlarla yeniden okuyarak bir
CD kaydı yaptı. Bu CD’yi de kitaba
ekleyerek bir kitap hazırladık, bitti.
Sonra sayın bakanımız sağ olsun bu
çalışmalara çok önem veren, bilime,
sanata, müziğe merakı olan bir insan.
Yani kendi işinin ciddiyetinin yanında bu
81
işlere de çok seven ve destekleyen bir
insan. Ben kendisine arz ettim böyle bir
çalışmamız olduğunu. O da çok sevindi.
Çok destekledi bizi. Bu sene 2010
yılında hekimlerimize, sağlık
çalışanlarımıza armağan etmek üzere
basılmasına da karar verdik. Kitap belki
bizim de tahminlerimizin üzerinde ilgi
gördü. Sayın bakanımızın önsözü var.
Sait Eğrilmez’in kitabı hazırlayanlar
adına bir sunuş yazısı var. Bilimsel bazı
değerlendirmeler var.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Kitapta 200’e yakın türkünün notası
var. Tıpla ilgili sağlıkla ilgili, tedavi
süreçleriyle ilgili geçmişte ozanlarımızın
yazdıkları ağıtlar var. Şiirler var. Hem
tıp camiasından hem sanat camiasından
ilginç tepkiler aldık. Bunlar hem bizi
sevindirdi, bize şevk verdi. Kitabın ikinci
yeniden gözden geçirilmiş, geliştirilmiş
ve mizanpaj olarak daha da değişik hale
getirilmiş ikinci baskısını yapıyoruz.
İnşallah onu da bütün hekim
arkadaşlarımıza, bütün sağlık
çalışanlarımıza, bu konuyla ilgilenen
bütün kesimlere ulaştıracağız.
Bu türküler, tıpla ilgili
olmalarından başka neleri
anlatıyor insanlara?
Güzelgöz: Bu aynı zamanda şunu ifade
ediyor. Bundan yani 50 sene 70 sene,
100 sene önce bu memlekette insanlar
hangi çaresizlikleri yaşamışlar, hangi
sıkıntıları yaşamışlar, hangi
sıkıntılardan dolayı duygularını dile
getirmişler, sazın tellerinde,
gönüllerinde, dillerinde dile getirmişler,
bu kitap bunlara şahitlik yapıyor ve
tarihe bir not düşüyor. Belki bundan 50
sene sonra buna benzer araştırmalar
yapan insanlar da şunları diyecekler.
İşte 2003 yılının başına kadar
Türkiye’de yaşananlarla ilgili
bunlar var. 2003 yılından sonar
uygulanan sağlıkta dönüşüm
programıyla bu türkülerde dile
getirilmiş acılar azaltılmış, eksiklikler
giderilmiş, daha insanca bir sağlık
sistemi oluşturulmaya çalışılmış, gayret
edilmiş, bunun mukayesesini yapma
imkanı bulacaklar. Biz buna vesile
olabilirsek, en azından böyle bir sanat
çalışmasıyla vesile olabilirsek kendimizi
mutlu sayacağız. Bu konuda tabi ki Sait
Seğrilmez hocamızın ve öğrencilerinin
çok büyük emeği var. Onalar bir
teşekkür borcumuz var. Salih Turhan
beyin araştırmacılığının, takipçiliğinin,
bu konularla ilgili ciddiyetinin
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
ısrarcılığının çok büyük emeği var. Tabi
bunun kitap haline getirilmesi ve sağlık
çalışanlarına büyük bir cesaretle kendisi
de bir tıp adamı, hekim olan bir bakan
tarafından kabul edilip basılıp
dağıtılmasına zemin hazırlanması çok
önemli bir olay. Bunun için de sayın
bakanımıza şükranlarımızı sunmamız
gerekiyor.
Sadece türküleri mi derlediniz,
yoksa başka çalışmalarınız da
var mı?
Güzelgöz: Biz bundan sonra yapabilirsek
bu kitap yayınının bize verdiği
cesaretten yola çıkarak, arkadaşlarımız
şu anda çalışmaya başladılar, sanat
müziği eserlerindeki sağlıkla ilgili
şarkıları da toplamaya başladık.
Gelecek senenin tıp bayramına
yetiştirirsek öyle bir çalışmayı da
yetiştirmeye çalışacağız, yetiştiremezsek
bir sene sonraya olur.
Bu sefer şarkılardaki hekimlik ve
sağlıkla ilgili şarkılar diyeceğiz. Orada
da eserler notalarıyla yer alacak ve
seslendirmeleriyle yer alacak. Yani
kamu bazen kendi bürokratik ciddiyeti
içerisinde birtakım işler yapıyor. Biz bu
işlerin arasına bir beyaz tebessüm
koymaya çalıştık. Bir müzik koymaya
çalıştık. Aynı zamanda dediğim gibi çok
ciddi bilimsel bir arşiv çalışması yaptık
diye düşünüyorum.
Daha önce tıpla ilgili bu tür
derleme yapan kitaplar var mı?
Güzelgöz: Yok böyle bir kitap ilk kez
yayımlanıyor. Bu çapta, bu, şekilde belki
makalelere konu olan bazı
araştırmalara konu olan yer yer kısmi
de olsa bahsedilen türküler var ama
kitap olarak yayın olarak ve bu çapta
bir yayın olarak, notalarıyla araştırma
bilgileriyle, sözleriyle ve seslendirilmiş
82
örnek parçalarıyla böyle bir çalışma
yok. Bu kendi tarzında ilk çalışma.
Mesela Hürriyet gazetesinin aynı
zamanda sanat editörü olan duayen
yazarlarımızdan Doğan Hızlan Bey,
Hürriyetteki köşesini bir gün bu kitaba
ayırdı. Bu kitabın bu şekilde basılmasını
takdirle karışladığını hem sağlık
bakanlığının bu işi yapmış olmasının
hem de ortaya çıkan çalışmayı yazdı.
Hatta kitapta yer alan türkülerden bazı
örnekler de vermiş yazısında. Buna
benzer internette gazetelerde ve diğer
yerlerde epey haber ve yazı çıktı. Belki
biz gereği gibi herkese ulaştıramamış
olabiliriz. İkinci baskıdan sonra
ulaştırılması gereken her kese
ulaştırdıktan sonra daha ciddi ve olumlu
tepkiler almaya devam edeceğimizi de
umuyorum.
Siz, aynı zamanda bölgenizde
müzikte çok etkin olan bir
babanın oğlusunuz. Sağlık ve
müzik aynı potada olduğu zaman
sonuç nasıldır?
Güzelgöz: Şimdi hekimlerimizi herkes
hastaların başında, hastanelerin içinde
çok yoğun tempoda çalışırken görüyor.
Oysa bizim bildiğimiz takip ettiğimiz
hemen hemen birçok hastanemizin
koroları var, birçok müdürlüklerimizin
koroları var, birçok üniversitemizin
koroları var, eczacı odalarımızın
koroları var. Benim kızım Ankara
Eczacı Odası’nın halk müziği korosunun
kursuna gidiyor şu anda. Yani sağlıkla
ilgilenen hemen hemen herkes aynı
zamanda sanatla, musikiyle de
ilgileniyor. Geçmişte doktorların içinden
çıkmış çok ünlü besteciler, çok ünlü
icracılar var. Yani dışarıdan bakılınca
bu kesimin, sağlıkla ilgilenen kesimin
çok kutsal bir hizmet yaptığını kabul
ediyor, ama aynı zamanda deniyor ki
işte bu kesim sanatla uğraşacak zaman
bulamaz.
Veya konumları, durumları, fiziki
halleri, ruhları işte bu işe uygun
değilmiş gibi görünüyor.
Oysa bu işe en uygun olan mesleki alan
sağlık. Yani doktorlar kadar hassas
olan, doktorlar kadar insanların acısını
birebir yaşayan, hekimler kadar bu
konuda gerçeği hissedebilecek başka bir
kesim yok. Yani yaşatmaya vesile olan
başka bir meslek yok. Sağlık çalışanları
kadar, başında da hekimlerimiz. Onun
için biz sağlık camiasına geldikten sonra
sağlığı tanımaya başladık. Çünkü; biz
medya ortamından geldik. Sağlığın bu
yönün de aslında işlenmesi, öne
çıkarılması lazım. Geçmişte bakarsak
türkü repertuarı, Türkiye’nin türkü
repertuarının yüzde 80, 90’ı aşk, sevda
ve ayrılık türküleridir, genellikle.
Mesleki şeylere bakınca çok fazla
mesleki türkü yoktur. Yani sağlık kadar
doktorları ilgilendiren kadar, sağlık
çalışanlarını ilgilendiren kadar eser
yoktur. En fazla türkü ve şarkı
repertuarında, acı, ızdırap, şifa
dediğiniz zaman, yara dediğiniz zaman,
ölüm dediğiniz zaman… Hemen hemen
bu kavramlar, buna benzer birçok
kavram sayılabilir. Bu kavramların
hepsini içerisine alan sağlık, saha
olarak… Onun için sanat ve sağlık,
müzik ve sağlık aslında çok iç içe.
Ama bu durum pek dışarıdan
görünmez, bilinmez değil mi?
Güzelgöz: Bunun çok örnekleri var.
Ama doktorlar başta olmak üzere sağlık
çalışanları kendilerini rahatlatmak, bir
hobi olarak yaptıkları için, profesyonel
anlamda işleri bu olmadığı için bu fazla
bilinmiyor, halk tarafından da fazla
bilinmiyor, doktorlar bir sosyal çalışma
olarak, eczacılar, sağlık çalışanları ama
en çok doktorlar kendi aralarında bir
araya gelip müzik icra ediyorlar.
Enstrüman çalıyorlar.
Repertuar oluşturuyorlar, kendi
aralarında minik konserler veriyorlar.
Çok var, Ankara’da İzmir’de,
İstanbul’da, taşrada, çok devlet
hastanelerinin, üniversite hastanelerinin,
bunun dışında hekim gruplarının
koroları var. Bir araya gelip müzik icra
ettikleri ortamlar var. Yani bu biraz
daha öne çıkarılması gereken bir gerçek
aslında…
Müziğin şifa özelliği de vardır.
Ecdadımız Osmanlı da bu
konuyla ilgilenmiş, hatta bazı
büyük illerde şifahaneler
yaptırmış. Türkiye’de bu alanda
çalışma yapan bir kurum var mı?
Güzelgöz: O konuda çok ciddi bir bilgim
yok. Ama şunu biliyoruz tabi geçmişte
şifahanelerde musiki ile özellikle
insanların rahatlatıldığını,
dinlendirildiğini, ruhsal tedavi
anlamında kullanıldığını, bazı
hastalıkların tedavi süreçlerini
kolaylaştırma anlamına kullanıldığını
çok iyi biliyoruz. Bununla ilgili
bilimsel araştırmalar da var,
belgeler de var, Türkiye’de
bunun örnekleri de var. Ben
Edirne’de gezmiştim, bir
canlı müze. Orada
musikişanasların bir
şifahanede bu anlamda
bulunduklarını ifade eden
görüntüler, çeşitli
canlandırmalar falan vardı.
Sivas’ta bununla
ilgili bir şeyin
olduğunu,
83
Kayseri’de de olduğunu biliyoruz.
Yani geçmişte musikinin şifa anlamında
tedavi süreçlerini kolaylaştırmak ve
sürdürme anlamında faydalı olarak
kullanıldığını biliyoruz. Günümüzde ne
kadar kullanılıyor, onu çok bilmiyorum.
Günümüzde bu anlamda çok ciddi
çalışmalar yapıldığını da bilmiyorum.
Belki alternatif tıp konuşulurken,
hep doğal bitkilerden, biyoenerjiden
bahsediliyor ama musikinin bir defa
sadece insanı, insanları tedavi edenleri
de rahatlatan bir sanat olduğunu herkes
biliyor.
Bu açıdan yaklaşılabilirse, hani
doktorları da rahatlatan ve o
rahatlamayla insanlara daha fazla çaba
sarf etmesini sağlayan, faydalı olmasını
sağlayan bir alan olarak bakılsa
musikinin bu anlamda değerini bilmek
lazım. Buna uygun zeminler hazırlayıp
değerlendirmek lazım diye üşünüyorum.
Biraz da, sizin yetiştiğiniz aile
ortamını anlatır mısınız,
sizi icracı olmanız
anlamında
yönlendirdi mi?
Güzelgöz: Babam
tabi ki müziği çok
küçük yaşlarda
sesinin güzelliğinde
fark edilmiş olan
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
sonra da ustalarına çok uzun yıllar
hizmet ederek, belki müziği zirvede
öğrenip icra eden bir insan. Bunu
müzikten anlayan herkes ifade
ettiği için ben de rahatlıkla ifade
edebilirim. Ben bir müzik otoritesi
değilim. Ama müzik otoritelerinin
tamamı, sesini dinleyen, icrasını bilen,
araştıran, takip eden TRT kayıtlarında,
Kültür Bakanlığı kayıtlarında, yabancı
ülkelerin üniversite araştırmalarında
yer almış bir insan. Ümmi bir insan,
yani tahsili olmayan bir insan.
Sonradan ilkokulu dışarıdan kendisine
zorla bitirttirilen, onunla ancak
Kültür Bakanlığı üzerinden Urfa
Kütüphanesi’ne eleman olarak
alınabilmiş bir insan. Hayatı zor
yaşamış. Belki ekonomik açıdan
sıkıntılarla yaşamış. Ama musiki onun
hayatının en önemli unsuru. Gazel
formu var Urfa’da halk müziği içinde
gazel forum var. Farklı bir yapı bu
Hemen hemen Elazığ’da bazı örnekleri
var bazen. Bayburt’ta var kısmen,
Sivas’ta var kısmen. Diyarbakır’da var.
Ama Türkiye’de hatta dünyada halk
müziği geneli içerisinde gazel formunun
halk müziği formatı içinde
değerlendirildiği tek dil Urfa. Bizim
bildiğimiz İstanbul gazel tarzı değil.
İstanbul’da okunan Sadettin
Kaynak’ların, Kani Karaca’-ların falan
okuduğu tarz değil. Urfa çok farklı.
Makam geleneğine göre bir gazel icra
forumu var. O gazel icra formunun
hemen hemen en büyük ustalarından
birisi Tenekeci Mahmut Güzelgöz. Tabi
halk müziği repertuarı çok zengin olan,
bütün yörelerin eski türkülerini çok iyi
bilen okuyan, şarkı, Türk Sanat Müziği
formatında olan eserleri de repertuarında bulunduran, TRT’ye belki bine
yakın Kültür Bakanlığı’na belki bine
yakın halk müziği eseri kazandıran,
bunlar kendisinin bizzat besteleri değil.
Tenekeci Mahmut Güzelgöz bir bestekar
değil ama bir taşıyıcı çok iyi bir kaynak
kişi ve çok iyi bir icracı.
Araştırmacılara bilgi verirken, en iyi
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
bilgiyi veren en doğru bilgiyi veren ve
geçmişten aldığı o mirası bugüne kadar
taşınmasında çok büyük emeği olan bir
insan.
Urfa’da babanız nasıl bir
ortamda yaşadı, siz nasıl bir
ortamda yetiştiniz?
Güzelgöz: Biz Urfa’nın belki de varoşu
sayılabilecek bir mahallede Eyyübiye
Mahallesi’nde doğduk. Tek odalı, ağıllı
bir evde doğduk. Ama çok mutluyduk,
niye çünkü babamızın insani yönleri çok
önemliydi bizim için. Çok onurlu bir
insandı benim babam. Evimize işte en
lüks semtlerdeki insanların evlerine bile
gitmeyen bütün sanatçılar gelirdi. Şu
anda piyasanın bildiği bütün sanatçılar,
araştırmacılar, TRT’den çeşitli
programcılar, sık sık gelirlerdi. Hem
dükkanına hem evimize. Onlar bizim o
mütevazi evimizde misafir edilirlerdi,
yemeklerini yerlerdi, araştırmalarını
yapardı, derlemelerini yapardı gelenler.
Sorularını sorarlardı, sadece türkü
derlemek için değil Urfa müziğiyle
ilgili, Urfa hikayeleriyle ilgili, Urfa
manile-riyle ilgili, Urfa adet ve
gelenekleriyle ilgili, Urfa değinileriyle
ilgili… Yani bütün bir kültür hazinesi
aynı zamanda. Bunların hepsiyle ilgili
çalışmalarını yaparlardı, çaylarını içip,
belki zaman zaman yemeklerini de yer
giderlerdi. Bizler de böyle bir ortamda
doğduk. Tabi istesek de istemesek de
bize de sirayet etti bazı özellikler.
Babam belki de çektiği o sıkıntılardan
dolayı bizim müzik icracısı olmamızı
istemedi. İki şeyden dolayı istemedi. Bir
müzik icra ederken bulunulan
ortamlardan dolayı, bize yakışmayan
ortamlarda bulunabilirdi endişesi vardı.
Yani ‘ayağa düşülmek’ denir bizim
Urfa’da o iş. Yani bu işi ayağa
düşülenlerden olmayın, yani bizim
seviyemizde yapabilme şansınız artık
yok. Çünkü artık yozlaşıyor. İş ayağa
düşüyor. Herkes işin kolayına kaçıyor.
84
“Bundan sonra yapabilirsek
bu kitap yayınının bize verdiği
cesaretten yola çıkarak,
arkadaşlarımız şu anda
çalışmaya başladılar, sanat
müziği eserlerindeki sağlıkla
ilgili şarkıları da toplamaya
başladık. Gelecek senenin tıp
bayramına yetiştirirsek öyle bir
çalışmayı da yetiştirmeye
çalışacağız, yetiştiremezsek bir
sene sonraya olur. Bu sefer
şarkılardaki hekimlik ve
sağlıkla ilgili şarkılar
diyeceğiz. Orada da eserler
notalarıyla yer alacak ve
seslendirmeleriyle yer alacak.”
Kimse ustalarına hizmet etmiyor,
etmeden bir yerlere ulaşmaya çalışıyor,
onun için bu anlamda bir şeyi, çekincesi
vardı.
İkincisi bu işin maddi beklentilerle
yapılmasını asla istemezdi. Kendisi
ömründe hiç maddi beklentilerle
yapmadı. Bu işten de hiçbir maddi getiri
elde etmedi. Kendisi tenekeciydi aynı
zamanda: Urfa el sanatları. Yani meslek
açısından geçimini o tenekecilikle ve
mevlitanlıkla, mevlit okuyarak, icra
ederek sağlayacak bir insandı. Belki o
yönüyle de hani ‘tahsilimize, işimize
engel olabilir, maişetimize engel olabilir’
şeklinde düşündüğü için bizi çok o
kısmına katmadı. Ama işin araştırılma
kısmında biz hep bulunduk. Ben yaklaşık
70’li yıllardan itibaren halk müziği
araştırmacısıyım. Urfa’nın atasözlerini,
halk kültürünün araştırmacısıyız aynı
zamanda. Halk müziğinden de öte...
Urfa’nın atasözlerini, adetlerini,
geleneklerini, değinilerini, çocuk
oyunlarını, türkülerini, zaman zaman
derledik.
Arşivlere kazandırdık, kayda aldık en
önemlisi. Yaşarken onlar.
Bu yönü bize ulaştı en azından. Yani
geleceğe bu kaynağın sağlam olarak
aktarılması noktasında biz de görev
almış olduk. O evde doğmanın, o
babanın oğlu olmanın bize kazandırdığı
birçok şeyin yanında, onurlu olmak, dik
durmak, hayata karşı sürekli mücadele
etme gücü, insanları sevmek, dürüst
olmak, her şeyden öte bu çok önemli
bizim için. Babam bizden iki şey isterdi.
‘Ne yaparsanız yapın, asla yalan
söylemeyin. Bir de kimlerle arkadaşlık
ettiğinizi siz bilin, ben de bileyim’ derdi.
‘Başka ne yaparsanız yapın ben sizden
eminim. Ama bu iki şeyi bileyim.
Sözünüzde durun ve kimlerle arkadaşlık
ettiğinizi bilin.’ Hayata dair birçok şeyi
bize kazandıran o insan müzik ve
kültüre dair de birçok şeyi insanların
tamamına kazandırdığı gibi bize de
kazandırmıştır.
Ailenizde başka müzikle
ilgilenen var mı?
uzun yıllardır yayıncılık yapan, iletişim
alanında çalışan, yıllarca gazetecilik
yapan bir insanım.
Gazete ve dergi olayını çok
önemsiyorum. Yani kurumların sırf iş
olsun diye, dergi çıkardıkları da vakidir,
olmuştur, oluyordur. Onlara bir şey
demiyorum. Ama kurumların en azından
kurum hafızası oluşturma anlamında
ciddi dergiler, ciddi gazeteler
çıkarılmasından yanayım.
Zaten ben hep söylüyorum, bütün
Türkiye’nin özellikle taşra dediğimiz
Anadolu’nun, Numune Hastanesi
dendiğinde akla gelen marka, kurumsal
marka Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesidir. Yani
Anadolu’nun herhangi bir yerinde
Elazığ’da, Urfa’da, Mardin’de,
Adıyaman’da, Maraş’ta bu hastayı
Numune’ye götürün dendiğinde geçmişte
Ankara Numune’ye götürüleceği bilinir.
Bu kadar bilinen bir şeydir.
Bu ciddiyetle hem Başhekimliğimizin,
hem hastanedeki ilgili arkadaşlarımızın,
hem gazete hem de bir dergi çıkarıyor
olduklarını biliyorum. Daha önce
başhekim beyin makamında da
görmüştüm. Hem dergiyi, hem gazeteyi
çok beğeniyorum, kalitesi itibarıyla da
muhtevası itibarıyla da… İyi şeyler
yapılmaya çalışılıyor. Bürokratik bir dil
ve bürokratik bir mizanpaj yapı değil,
biraz daha yayıncılık ilkelerine uygun,
daha objektif, daha halkı bilgilendirici
unsurlar taşıdığını da biliyorum. Bu da
beni çok sevindiriyor.
Yani, halkı bilgilendirici, yapılan
sağlıkta dönüşüm programının
uygulama sürecini de destekleyen, ona
katkı sunan bir yaklaşım içinde olmaları
da beni ayrıca sevindiriyor. Bu açıdan
başarılar diliyorum, hem dergi için,
hem gazete için. Bize böyle bir imkan
verdiğiniz için de size teşekkür
ediyorum.
Güzelgöz: Benim iki küçüğüm, onlar,
Harran Üniversitesi’nde ciddi müzik
eğitimi aldılar. İkisi de müzik öğretmeni
oldu. Babam belki sağlığında onların
yetiştiğini göremedi. 1988 yılında
kaybettik babamı. Ama hem kardeşim
Mehmet Güzelgöz, hem Abdullah
Güzelgöz, onlar da Urfa müziğini çok iyi
icra eden, iyi türkü okuyabilen, iyi gazel
okuyabilen, iyi hoyrat okuyabilen, uzun
hava okuyabilen iki tane müzik insanı
olarak onlar da en azından babamdan
aldıkları icra bayrağını da taşıyorlar şu
anda. Onlar da bu şekilde Urfa müziğine
hizmet etmeye devam ediyorlar.
Son olarak, okuyucularımıza
iletmek istediğiniz son mesajınızı
alabilir miyiz?
Güzelgöz: Çok teşekkür ederim, ben
85
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Hastanemiz Başeczacısı
EAHP’da ülkemizi temsil etti
Eczacılık mesleği dünyada ve ülkemizde
hızla değişim ve gelişme içersindedir.
Türkiye’de hastanelere ait eczanelerde
çalışan eczacıların da bu gelişme ve
tekrar yapılanmada kendilerine düşen
görevi en iyi şekilde yerine getirecekleri
kuşkusuzdur. Son yıllardaki çalışmalar
ve tespitlerle tüm dünyada ve ülkemizde
eczacılık mesleğinin önemi
anlaşılmıştır. Şüphesiz hastane
eczacılığına gereken önemin verilmesi
sağlık harcamalarının da azaltılmasına
imkân sağlayacak, rasyonel ilaç
kullanımı, farmakoekonomi ve kanıta
dayalı sağlık hizmetleri gibi konuların
ciddi olarak değerlendirilmesine yol
açacaktır.
Avrupa’da ise Türkiye’deki durumdan
farklı olarak, hastane eczacıları mesleki
gelişme açısından daha ileri
durumdadır ve eczacılar çalıştıkları
hastanelerde oldukça etkin
pozisyondadır. Avrupa’daki hastane
eczacılığı örgütlenmeleri çok eski
yıllara dayanmaktadır. Avrupa hastane
eczacıları 1972 yılında Avrupa Hastane
Eczacıları Birliği (EAHP-European
Association of Hospital Pharmacists’)
adı ile bir araya gelmiştir.
Bu organizasyon tüm Avrupa’daki
hastane eczacılığı birliklerini
buluşturan ve kuruluş amacıyla yalnız
Avrupa Birliği ülkelerinin üye
olabildikleri bir yapıdır. Ancak EAHP’a
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
ilgi yalnız Avrupa’da değil tüm dünyada
giderek artmaktadır. EAHP Avrupa’da
21.000 eczacıyı buluşturan ve temsil
eden büyük bir birliktir. Belçika,
İngiltere, Danimarka, Fransa, Almanya,
Hollanda EAHP’ı oluşturan doğal
kurucu ülkelerdir.
Günümüzde ise 31 ülke EAHP’da temsil
edilmektedir. EAHP Avrupa eczacılık
doktrinleri ve çalışma prensiplerine
göre hastane eczacılığının ve hastaneler
bünyesinde gerçekleştirilen projelerin
gelişmesine olanak sağlar. Birlik,
Avrupa ülkelerinde çalışan hastane
eczacılarının ve sağlık çalışanlarının
sorunlarına yardımcı olmakta,
eczacıların hastanedeki rollerini ve
konumlarını geliştirmek üzere projeler
üretmektedir. Bu amaçla her yıl kongre
ve sempozyum düzenlemekte, Avrupa
hastane eczacılığı ile ilgili kitap ve
broşürler bastırmaktadır. Birlik ayrıca
“EAHP Foundation” adlı fonla genç ve
başarılı hastane eczacılarına ve ilgili
sağlık çalışanlarına burslar
vermektedir. Türkiye’yi ve hastane
eczacılığını temsilen, Ankara Eczacı
Odasının ve Türk Eczacılar Birliği’nin
katkı ve destekleri ile ilk iletişim
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanemiz Eczanesinde çalışan Dr.
Ecz. Aydın Alper Şahin’in
çalışmalarıyla başlamıştır.
Ülkemiz Hastane Eczacılarının ve
EAHP’ın (Avrupa Hastane
Eczacıları Birliği) Haziran
2010 tarihinde, Lugano
İsviçre’de düzenlenen Genel
Asamblesine Türkiye’yi
temsilen ANEAH Başeczacısı
Dr. Ecz. Alper Şahin
katılmıştır. Yalnız EAHP
delegelerinin katılabildiği ve
yaklaşık 60 kişinin oluşturduğu
bu kapalı toplantılarda; Avrupa
Birliği sağlık mevzuatı ve
uygulamaları, bir önceki sene
alınan kararların gözden
geçirilmesi, EAHP mali bütçesi,
yönetim kurulu raporlarının
değerlendirilmesi gibi konular
ele alınmıştır.
86
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesinin üyeliği, EAHP'ın Haziran
2007 tarihlerinde Estonya'da
düzenlenen Genel Asamblesinde kabul
edilmiştir. Bu oturumlarda Türk
Eczacılar Birliğine bağlı olarak
kurulan Türk Hastane Eczacıları
Seksiyonu (Turkish Hospital
Pharmacists’ Section-THPS) EAHP’a
“tam üye” kabul edilmiştir. Bu üyelik
kapalı oylama ile gerçekleştirilmiştir.
Ancak Türkiye ile birlikte aday olan
Rusya, Bulgaristan, Romanya ve
İsrail’in üyelik talebi reddedilmiştir.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Başeczacısı Dr. Ecz. Aydın
Alper Şahin EAHP’ın Türkiye delegesi
olarak ülkemiz hastane eczacılarını
temsil etmektedir.
Bu anlamda EAHP’ın Haziran 2010
tarihinde, Lugano İsviçre’de
düzenlenen Genel Asamblesine Türk
Eczacılar Birliğinin Seksiyonu adına
katılmıştır. Yalnız EAHP delegelerinin
katılabildiği ve yaklaşık 60 kişinin
oluşturduğu bu kapalı toplantılarda;
Avrupa Birliği sağlık mevzuatı ve
uygulamaları, bir önceki sene alınan
kararların gözden geçirilmesi, EAHP
mali bütçesi, yönetim kurulu
raporlarının değerlendirilmesi gibi
konular ele alınmıştır. Ayrıca her ülke
delegesi hastane eczacılığı ile ilgi ülke
raporlarını sözlü olarak genel
asamblede sunmuşlardır. EAHP
yalnızca eczacılık ile ilgili konularda
çalışmayıp ayrıca Avrupa Birliği ve
Uluslar arası sağlık projelerinde de
aktif olarak rol almaktadır. Birlik
ayrıca barkod ve birim doz ilaç
uygulamaları, pharmakovijilans risk
yönetimi, Avrupa Birliği ülkeleri
sınırlar arası sağlık yönetimi, kanıta
dayalı tıp ve tedavi, hastane eczaneleri
stok kontrolü/lojistiği ve hastane
yöneticiliği gibi konuları ele
almaktadır.
EAHP kendini oluşturan ulusal ülke
federasyonları ve organizasyonlarla
Avrupa Birliği Sağlık sistemlerine
uygun olarak yönetmelikler çıkarmakta
ve bunların Avrupa Birliği ülkelerince
uygulanmalarını sağlamaktadır. Bu
anlamda hastanelerde klinik eczacılık
uygulamalarını başlatmak ve bunları
yürütmek, hastane eczacıları
arasındaki bilgi akışını kolaylaştırmak
hedefleri arasındadır. EAHP
aktiviteleri ve programları Türk
Eczacılar Birliği ve Ankara Eczacı
Odasının katkıları ile en başından beri
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi eczacıları tarafından
yürütülmektedir. Ancak çalışmalar
doğal olarak Ankara bölgesi sınırları
içersinde kalmamalı mümkün
olduğunca ülkemize yayılmalıdır. Bu
konuda Ankara Numune Hastane
yönetiminin ve Başhekim Doç. Dr.
Nurullah Zengin’in verdiği destek ve
ilgi büyük önem taşımakta, hastane
eczacılarına bir gurur vesilesi
olmaktadır.
EAHP’ın Haziran 2010 tarihli
Genel Asamblesi, İsviçre’nin
Lugano kentinde gerçekleştirildi.
87
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
RÖPORTAJ
Hastanemizde Tiyatro Gösterimi Yapıldı
‘HiJYENiK SKEÇLER’
Hijyenik Skeçler’in çıkışını anlatır
mısınız? Bu projenin fikir
aşaması, olgunlaşması hangi
aşamalardan geçti?
Acar: Yaklaşık bir yıl kadar
önce Dr. Şebnem Erdinç
bana telefonla ulaşarak bir
hayalinden söz etti. Ancak
o günlerde
birkaç
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
ay Ankara dışında olacağım için eylül ayı
sonunda Ankara’ya döneceğimi
döndükten sonra buluşup bu konuyu
detaylıca konuşabileceğimizi söyledim.
Başlangıçta Şebnem hanımın hayalinin
gerçekleşmesinin, bunun hayata
geçmesinin oldukça zor olduğunu
düşündüm. Ancak daha ilk buluşmamızda
onun heyecanı bana da geçmiş, kararlılığı
ve bu işi çok istemesi beni de
etkilemişti. Yine de zorluğunu
düşünerek kesin olarak söz
veremedim ama bir şeyler
düşüneceğimi söyledim ve
kendisinden konu ile ilgili tıbbi
bilgiler istedim. Elime gelen
sayfalarca tıbbi doneler beni bir
hayli ürküttü ama bir yandan da
projeye olan inancım yoğunlaştı. Dokuz
Eylül Üniversitesi Oyun Yazarlığı Bölümü
mezunu, beni kırmayacağına inandığım
88
Numune Haber- ODTÜ Güzel
Sanatlar Bölümü Tiyatro
Öğrencileri tarafından “Hijyenik
Skeçler” adlı oyun hastanemiz
Dr. Münif İslamoğlu Konferans
Salonu’nda sergilendi. Yunus Emre
Gümüş’ün yazıp, Yönetmenliğini
Devlet Tiyatroları Eski Genel
Müdürü Mine Acar’ın yaptığı,
“Aman Doktor”, “Hijyenik Atak”
ve “Semmelweis’in Öyküsü” adlı üç
bölümden oluşan oyun Numuneliler
tarafından ilgiyle izlendi. ‘Hastane
enfeksiyonları’ hakkında eğitici ve
eğlendirici bölümlerden oluşan
skeçlerle ilgili olarak oyunun
yönetmeni Mine ACAR ile
konuştuk.
çok yetenekli genç bir arkadaşımı
aradım. Yunus Emre Gümüş’ün üslubu
yavaş yavaş kafamda oluşmaya başlayan
skeçlerle çok iyi örtüşecekti. Yunus
Emre’ye bütün doneleri gönderdim ve ne
istediğimi tüm detaylarıyla anlattım.
Başlangıçta o da biraz zorlandı ancak
birkaç ay sonra çok güzel metinler ortaya
çıkardı. Her üç skeç metni, birkaç defa
bazen birlikte, bazen benim ya da Dr.
Şebnem Hanımın önerileri doğrultusunda
düzeltildi. Artık elimizde içimize sinen
bir oyun metni vardı. Tıbbi mesajların
özellikle de sağlık personeline, onları
rahatsız etmeden ve incitmeden,
eğlendirerek, güldürerek verebilmeyi
amaçlamıştık.
Oyunu sergileyen kadronun
oluşumu nasıl gerçekleşti?
Acar: Şimdi sıra kadro oluşturmaya
gelmişti. Genel Sanat Yönetmenliğini
yaptığım Ertan Gösteri Merkezinde
ODTÜ’lü öğrencilerimden oluşturduğum
ve yaklaşık 2 - 3 yıldır 4- 5 oyunda
oynamış genç ve yetenekli bir ekibim
vardı. Önce onlarla yapmayı düşündüm
ancak Dr. Şebnem Hanım’ın, ‘doktorlar
ve hemşireler de bu işin içinde olabilir
mi’ düşüncesinden yola çıkarak
ODTÜ’deki daha önce hiç sahneye
çıkmamış yeni öğrencilerimden yeni bir
ekip oluşturmaya karar verdim. Her ne
kadar ODTÜ Güzel Sanatlar Bölümü
Tiyatro dersleri daha çok kuram ağırlıklı
ise de uygulamalı temrinlere de çok sık
yer verdiğimiz ve her yıl öğrencilerle
üniversite de oynanmak üzere bir oyun
sahnelediğimiz için öğrencilerimiz
sahneye çok da yabancı değillerdir.
Gönüllü ve yetenekli öğrencilerimiz
arasından yaptığımız bir seçme ile
kadromuzu oluşturduk ve okuma
provalarına başladık.
Oyununuzun gösterimlerini
konferans salonlarında
gerçekleştirdiniz. Bu teknik
anlamda sizin için bir sorun olmadı
mı, bu sorunu nasıl aştınız?
Acar: Oyunu sergileyeceğimiz yerin bir
tiyatro sahnesinden çok konferans salonu
olması ve tiyatral ışık açısından da teknik
donanımının yeterli olmadığını görmek
karşımıza çıkan diğer bir zorluktu. Neyse
ki tiyatromuzdan profesyonel bir teknik
arkadaşımızın yardımıyla ve profesyonel
89
ışık ekipmanı getirerek bu sorunu çözdük.
Dekorumuz için gerekli olan tıbbi
malzemeleri hastaneden temin ettik. Ufak
tefek kostüm ve aksesuvarlarımızı da
tiyatrodan getirdik. Provalarımıza önce
Ertan Gösteri Merkezinin sahnesinde
başladık. 4-5 hafta sonra provalar
hastanenin salonunda 10 gün kadar
devam etti. Hemen her gün 23.30’a kadar
süren yoğun bir prova süreci yaşandı.
Oyunu şimdiye kadar nerelerde
sergilediniz?
Acar: İlk oyunumuz 10 Mayıs 2010
Pazartesi günü 12.30 da Ankara
Hastanesi Konferans Salonunda
sergilendi. Gerek bizim emeğimiz gerek
provalar süresince bizi hiç yalnız
bırakmayan ve desteğini hiç esirgemeyen
projenin fikir mimarı Dr. Şebnem
Erdinç’in emekleri, oyundan sonra
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
aldığımız alkış ve gördüğümüz ilgi ile
karşılığını bulmuştu. Aynı gün birkaç
hastaneden ve sağlık okulundan oyunun
onlar için de sergilenmesi konusunda talep
geldi. Ancak üniversite de sınav dönemi
başlamak üzereydi ve hemen ardından
okul tatile girecekti. Bu nedenle bu
talepleri eylül ayından sonra
değerlendirebileceğimizi söyledik. Öyle
sanıyorum ki, enfeksiyon konusunda ciddi
uyarılar içeren ve bunları eğitici olduğu
kadar eğlendirici bir biçimde sergileyen, 3
skeçten oluşan oyunumuzla Türkiye de bu
konuda bir ilki gerçekleştirdik. Bu
prodüksiyonu hiçbir ticari amaç
düşünmeden sadece sağlık konusunda
kamuya yararı olması için hazırladık.
Onun için de emeklerimizin, olabildiğince
çok sağlık kurum, kuruluş ve okullarına
ulaşabilirsek değerleneceğine inanıyoruz.
Her ne kadar talepleri eylül ayından sonra
değerlendirmeyi düşündüysek de Ankara
Numune Hastanesi’nden gelen talebi ve
hastane yönetiminin çok samimi ve sıcak
yaklaşımını kıramadık. Sahne ile ilgili
teknik sorunları aşarak ve 3 gün devam
eden provalar sonunda 14 Haziran
Pazartesi günü saat 14.00 de Ankara
Numune Hastanesi’nde tamamen dolu bir
salonda oyunumuzu sergileme
mutluluğunu yaşadık.
‘Hijyenik Skeçler’in gösterimi
diğer sağlık kurumlarında da
devam edecek mi? Gelecek ile ilgili
planlarınız nelerdir?
Acar: Oyunumuza sağlık çalışanlarının
yoğun ilgisi bizleri çok mutlu etti,
yarınlar için şevklendirdi. 3 bölümden
oluşan oyunumuzu daha renklendirerek,
çeşitlendirerek 5 bölüm olarak sergileme
çalışmalarımız var. Eylül ayından
itibaren oyunumuzu Ankara’daki
kurumlarımız öncelikli olmak üzere
Türkiye’nin değişik illerindeki sağlık
kurumlarında; hastanelerde,
üniversitelerde, sağlık kolejlerinde, il
sağlık müdürlüklerinde v.b. gibi yerlerde
sergileme düşüncemiz var. Bu konuda
AVEC reklam organizasyon ile
yaptığımız ortak bir çalışmamız var.
Mine Hanım, yoğun
programınızda bizlere zaman
Başhekim Zengin, Yönetmen
Acar’a çiçek takdim etti.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
90
ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Acar: Numune Sağlık Dergisi gerek
görsellik gerekse içerik bakımından çok
başarılı bir yayın olarak yayın hayatına
başladı. Böyle başarılı bir yayında
oyunumuzu anlatma imkanı verdiğiniz
için ben teşekkür ederim.
Ayrıca bu oyunun ortaya çıkmasında ve
sahnelenmesinde, öncelikle projenin fikir
mimarı Dr. Şebnem Erdinç’e, Ankara
Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Ali
Pekcan Demiröz’ e ve Ankara Numune
Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Nurullah
Zengin’e, Dr. Mükerrem Cete’ye oyunun
yazarı Yunus Emre Gümüş’e, Yönetmen
Yardımcılarım Ozan Dağara ve Kerem
Dinler’e, teknik elamanımız Aziz
Erdoğdu’ya, oyunda oynayan sevgili
OTDÜ öğrencilerime, emeği geçen ve
destek veren herkese teşekkür ediyorum.
NOT: ‘Hijyenik Skeçler’ oyununu
kurumlarında sergilemek isteyen
idarecilerimiz AVEC Reklam
Organizasyon (Tel: 0312 436 44 00)
ile irtibata geçebilirler.
Hastanemiz çalışanları sanatsal etkinliklerde göz doldurmaya devam ediyor…
Hastanemizde yağlı boya resim sergisi açıldı
1881 yılından itibaren faaliyet gösteren
Türkiye’nin en eski hastanelerinden olan
ve günümüzde Türkiye’nin en büyük
hastanesi konumunda olan hastanemizde
resim sergisi açıldı.
Klinik Şefi, Şef Yardımcıları, Doktorlar,
Hemşireler gibi hastane çalışanı yaklaşık
40 amatör ressamın toplam 140 eserinin
sergilendiği yağlı boya resim sergisi
Başhekimlik giriş lobisinde açıldı.
Hastaların ve ziyaretçilerin de gezebildiği
sergi 5 Temmuza kadar açık kalacak.
Ankara Numune’de mesai sonrası akşam
saatlerinde yine hastane personeli olan
Ressam Hemşire Sema Efe’nin verdiği
kurslarla resim yapmayı öğrenen veya
geliştiren sağlık çalışanları bu sayede hem
sanatla uğraşmış oluyor hem de günün
stresini üzerlerinden atmış oluyorlar.
Dinçer: Bir devlet hastanesinde ilk
defa resim sergisi açıyorum.
Zengin: Hastanemizde sanatsal
çalışmaları desteklemeye devam
edeceğiz
Hastanemiz Başhekimi Doç. Dr. Nurullah
Zengin ise yaptığı konuşmada, hastane
yönetimi olarak çalışanların her türlü
sanatsal faaliyetlerini desteklediklerini ve
bu desteklerinin sadece resim ile sınırlı
olmadığını çalışanlarımızın ilgi duyduğu
sanatın tüm branşlarında da devam
etmekte olduğunu söyledi. Zengin şöyle
dedi: “Hastane personelimiz büyük bir
özveriyle çalışarak bu eserleri ortaya
çıkarmışlardır. Böyle bir sanatsal
etkinliğin hastanemizde yapılmasında
gurur duyuyorum. Sadece resim değil,
bağlama kursunda da büyük bir aşama
kaydettik, onları da dinledim ve çok
etkilendim. Devlet kurumlarında bu tür
aktivitelerin varlığı orada üretimi pozitif
etkilemekte, insani ilişkileri arttıran bir
etki yapmaktadır. Bu sergide sergilenen
eserleri ortaya çıkaran tüm
arkadaşlarımı başarılarından dolayı
kutluyorum. Yarınlarda yeni eserlerle
sanatta da etkin olmalarını, örnek
olmalarını diliyorum.”
Efe: Hedef Paris’te sergi açmak
Serginin açılmasında büyük emeği olan
Ressam Hemşire Sema Efe ise, 2 yıl
Cleopatra Sanat Galerisinde, bu son 1
yıldır da Devlet Resim Heykel
Müzesinde resim hocalığı yaptığını
belirterek hastane içerisinde verdiği
kurs ile hedefinin hastanemizde çok
stresli ve yoğun çalışan personelimizi bir
nebze olsun rahatlatabilmek, dünyaya
farklı bir pencereden bakmasını
sağlamak, mutluluklar ve güzellikler
sunmak olduğunu belirtti. Ressam Efe
Resim sergisinin açılışını Ankara Vali
Yardımcısı Celal Dinçer, Sağlık Bakanlığı
Verem Savaş Daire Başkanı Uzm. Dr.
Hamza Bozkurt, Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastane Başhekimi Doç. Dr.
Nurullah Zengin birlikte gerçekleştirdi.
Açılışta yapılan konuşmalarda Vali
Yardımcısı Dinçer, bir devlet hastanesinde
ilk defa bir resim sergisi açtığını
belirterek; “ortaya konulan eserlerin
sağlık çalışanlarının ellerinden çıkması
beni çok mutlu etti ve diğer
kurumlarımızın da bu faaliyeti örnek
almasını temenni ediyorum” dedi.
91
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
şöyle dedi: ‘Bu benim kişisel
ve karma olmak üzere 38. sergim.
Bu güne kadar 150’den fazla öğrenci
yetiştirdim. Çok ciddi ressamlar
aramızda yetişmekteler. Ben bu
görevimi çok ciddiye almaktayım. Bu
nedenle üzerimdeki sorumluluğumun
her anlamda farkındayım. Bu sergiden
sonraki hedefimiz Paris’te sergi açmak,
bu yönde hazırlıklarımızı yapmaktayız.
Amacım hastanemizin adını yurt içinde
ve yurt dışında çok güzel bir şekilde
duyurabilmek. Sağlıkçı ressamlar
olarak çok yararlı işler yapabilmek.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
Hem hastalara hem de büyük bir
özveriyle çalışan arkadaşlarımıza
yaşama sevinci verebilmek en büyük
dileğimdir.’
birçok hekim de bulunmakta. Bunlar
arasında bulunan şiir ve hikaye gibi bir
çok edebi eser vermiş olan 2. Fizik
Tedavi Klinik Şefi Doç. Dr. Hatice
Bodur ise resim yapmaya 2009 yılında
başladığını ve bu serginin katıldığı 2.
karma sergi olduğunu belirtti. Bodur
şöyle dedi: “Hayatımın ‘Hızır’
beklediğim bir döneminde resimle
tanıştım. Atölyedeki arkadaşlarımla
çok hoş bir ‘resim kardeşliğimiz’
Bodur: Arkadaşlarımızla
aramızda ‘resim kardeşliği’
oluştu
Sergide eserleri sergilenen ressamlar
arasında akademik kariyer yapmış
92
oluştu. Sema Efe hep ‘resim sizi nereye
götüreceği belli olmayan bir serüvendir’
der. Bu serüven benim ‘söz üretme’
sevdamı depreştirdi ve yeniden yazmaya
başladım. Günün birinde kişisel sergi
açabilmek hayalim var ve sadece hayal
etmek bile çok güzel. Tüm sevdiklerime
resim serüvenine katılmayı
öneriyorum.”
Akıncı: Objelere bakışım değişti
Hastanemiz 2. Enfeksiyon Hastalıkları
ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Şef
Yardımcısı Doç. Dr. Esragül Akıncı ise
duygularını şöyle anlattı: “Resim
kursuna 2009 yılında başladım, doğaya
ve etrafımdaki objelere bakış açım
değişti. İnsanın kendi emeğini ve
duygularını katarak oluşturduğu bir
eserin verdiği zevk ise bambaşka...”
Acılar: Stresimi tuvale
bırakıyorum
Hastanemiz teknik personellerinden
mühendis Mehmet Acılar ise; resim
yaparak stresini tuvale bıraktığını
belirterek şöyle dedi: “Resim yaparken
tüm yorgunlukları unutuluyor. İlk
başlangıçta resim bir şeye benzemiyor.
Örneğin tuval üzerine at resmi
yaparken bu atlar eşeğe, katıra
benzetiliyor. Resim biraz ilerledikçe,
resim yerine oturdukça gel keyfim gel.
Herkes tuval üzerinde hünerlerini
gösteriyor. Yağlı boya resim kursu
samimi bir ortam içerisinde geçiyor.”
40 amatör ressamın toplam 140 eserinin
sergilendiği yağlı boya resim sergisi
Başhekimlik giriş lobisinde açıldı.
93
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
UZM. DR. SERHAT IŞIK
ANEAH Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kl.
Tıpta Uzmanlık Eğitimi
Nasıl Olmalıdır?
Eski çağlarda bilim adamları
zamanlarının tüm bilgisini öğrenirken bu
arada tıp eğitimi de almaktaydılar. Bu
nedenle İbn-i Sina, Farabi, Aristo, Eflatun
gibi bilim adamları her bilimde söz sahibi
olmuşlardır. Oysa çağımızda bilimin
tümüne sahip olmak mümkün değildir.
Günümüzde yaşanan teknolojik gelişmeler
ile birlikte küreselleşme, ulaşım ve iletişim
araçlarının hızlanması, bilgi genişlemesine
hatta bir çeşit bilgi patlamasına neden
olmuştur. Bilginin genişliği, insan
ömrünün sınırlılığı nedeniyle ortaya çıkan
zaman sorunu ile birlikte insanın birey
olarak bütün bilgiye erişme ve hakimiyet
çabasını engellemiştir. Eğitim sistemleri,
bütün bilgi birikimi hakkında yüzeysel
ancak belli bir konuda detaylı bilgi sahibi
olmayı teşvik ederek bir çözüm yolu
oluşturmuşlardır. Böylece günümüz
dünyası, bilimin yükünü bir veya birkaç
dahinin yerine tüm bilim adamlarının belli
konularda uzmanlaşmalarını sağlayarak
daha geniş yelpazeye yaymıştır.
Uzmanlaşma, teknolojinin getirdiği bir
zorunluluktur. Tıpta uzmanlaşma “her”
şey olamamaktansa “bir” şey olmanın
tercihiyle belli ana branşlar ile sınırlı
kalmamış belli bir konuda/hastalıkta
uzmanlaşmaya kadar varmıştır.
Uzmanlık eğitimi adayları, yılda iki kez
yapılan Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş
Sınavı (TUS) aracılığı ile uzmanlık
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
eğitimi yapmak istedikleri bölümlere
yerleştirilmektedir. Hazırlık süreci pek çok
aday için aylar süren yoğun bir dönemden
oluşan bu sınav, öğrencilerin tıp
fakültesinin son yıllarında hekimlik
uygulamasına ait becerileri öğrenmelerini
olumsuz yönde etkilemektedir. Tıp
fakültesinde öğrencilerin bir kısmında bir
alanda kendisine verilen eğitimin önemini,
o alanın TUS ağırlığı, üzerinden
değerlendirme eğilimi oluşmuştur. Ayrıca
maddi getirisi daha fazla olan belli
uzmanlık dallarının ve belli eğitim
kurumlarının daha çok tercih edilmesi,
eğitim başarısının değerlendirilmesinde
hekimlik değerlerini edinmek, yetkin bilgi
ve beceriye sahip olmak gibi ölçütlerin
kısmen önemini yitirmesine yol açmıştır.
Ancak tüm bu olumsuzluklarda sorumlu
mevcut sistem değil sistemi
kullanan/sistemden faydalanan bireylerdir.
Uzmanlık adayları, aynı zamanda işyerleri
olan hastanelerde hizmet temelli bir
eğitim alırlar. Bu süreçte hem teorik
bilgilerini uygulayarak problem çözme,
karar verme ve akıl yürütme gibi
becerilerini geliştirirler, hem de mesleğin
kendine özgü dilini, değerlerini, norm ve
geleneklerini öğrenirler. Ancak hem
hizmet sunmak, hem de öğrenmek zorlu
bir süreçtir. Tıpta uzmanlık eğitiminde,
hizmet sunumu ve eğitim süreçleri
birbiriyle iç içe ve karşılıklı “rol çalan”
özellikler taşırlar. Hizmet yükü arttığında
eğitime ayrılan zaman, eğitime ayrılan
zaman arttıkça sunulan sağlık hizmetine
ayrılan zaman ve hizmet kalitesi
azalacaktır. Günümüzde üretilen sağlık
hizmeti için en alt hiyerarşik statüde yer
alan tıpta uzmanlık öğrencileri, ilk yılların
ardından “ağır iş yükleri” giderek azalsa
da gölgede kalan “öğrenen” kimlikleriyle,
uzmanlık eğitimi boyunca “nitelikli ucuz
iş gücü” olarak hizmet üretmektedirler.
Uzmanlık öğrencileri, hasta bakımı
sorumlulukları, ekonomik zorluklar, icap
nöbetleri, sürekli öğrenme zorunluluğu,
eğitimle ilgili görevler, öğretim üyesi,
uzman ve kıdemli asistanların talepleri ve
bunların yanı sıra kendi ailesi ve kişisel
yaşamıyla ilgili sorumlulukları yerine
getirmek gibi pekçok işi dengelemeyi
öğrenmek zorundadır.
“Nasıl bir hekim?” sorusuna farklı
yanıtlar verilebilir. Pazar kurallarının ve
teknolojinin egemen olduğu günümüzde
malpractice gibi durumlardan kaçınacak,
hasta hakları yanı sıra tüketici haklarını
gözetecek, çıkar çatışmalarından mümkün
olduğunca uzak duracak, sorun çözmeye
odaklı, pragmatist-teknisyen hekimler mi
yetiştirilmeli, yoksa karakterlerini
geliştirecek, davranışlarını değiştirecek,
hikmet sahibi hekimler yetiştirecek bir tür
erdem eğitimi mi verilmelidir? American
Board of Internal Medicine (ABIM),
American College of Physicians-American
Society of Internal Medicine (ACP-ASIM)
ve European Federation of Internal
Medicine tarafından 2002 yılında
94
hazırlanan “Medical Professionalism in
the New Millenium: A physician charter”
isimli metinde, hasta refahının
öncelenmesi, hasta özerkliğine saygı
gösterilmesi ve toplumsal adaletin
gözetilmesi hekimlerin koruması gereken
üç temel ilke olarak belirtilmiş, bu ilkeleri
koruyabilen hekimlerin yetiştirilmesi için
yaşam boyu eğitimin gerekliliğine vurgu
yapılmıştır. Bu metinde aşağıda belirtilen
mesleki sorumluluklar ortaya konmuştur:
1. Sürekli tıp eğitimi ile mesleki yetkinliği
sürekli kılmak
2. Hastalara karşı dürüst olmak
3. Hastalardan edinilen bilgilerin
gizliliğine özen göstermek
4. Hastaları cinsel, maddi ya da başka
herhangi bir çıkar için kullanmamak
5. Sunulan hizmetin niteliğinin
iyileştirilmesi için çalışmak
6. Sağlık hizmetlerine erişimi artırmak
için çalışmak
7. Sınırlı kaynakların adil dağılması için
çaba göstermek
8. Bilimsel bilgiye bağlılık
9. Çıkar çatışmalarını tanımak,
açıklamak ve çözmek, böylece
kendisine/mesleğe güven duyulmasını
sağlamak
10. Meslektaşlarıyla ilgili
sorumluluklarını yerine getirmek
Tıpta uzmanlık eğitimini herkes ve her
kurum verebilir mi/verebiliyor mu? Bu
sorunun cevabını tabi ki tarafsız
denetleme kurum/kuruluşlarının vermesi
gerekmektedir.
Amerika Birleşik
Devletleri’nde
Accreditation
Council for
Graduate
Medical
Education
(ACGME)
bünyesindeki
uzmanlık denetleme
komitesi (Residency
Review
95
Committees, RRC), gönüllü olarak oluşan
bir kurul olup, uzmanlık eğitiminin
kurallarını ayrıntılı olarak belirler ve
eğitim veren kurumları denetler. Her
uzmanlık programında edinilmesi gereken
bilgi, beceri ve davranışlar açıkça
belirtilmiştir. Denetleme komitesi eğitim
hastanelerinin uzmanlık verme yetkisini
onaylar, gerek görürse uzmanlık
programını sona erdirir. Ayrıca uzmanlık
programlarının kurum içi denetiminin
yanı sıra ACGME’nin organizasyonuyla
tüm uzmanlık programlarını aynı
koşullarda denetleyen yıllık sınav ve
değerlendirmeler yapılmaktadır. Avrupa
Birliği ülkelerinde ise birliğin alt kuruluşu
olan European Union of Medical
Specialists (EUMS) gerek uzmanlık alt
birimleri gerekse bağlı ülkelerdeki ulusal
heyetler ile tıpta uzmanlık eğitimin asgari
standartlarını belirleme, eğitimin süresini,
içeriğini ve niteliğini değerlendirme
fonksiyonunu yerine getirmektedir. Ayrıca
bu kuruluş uzmanlık sertifikasyonu, eğitim
kurumlarının eğitim yetkisinin onayı ve
board sınavlarından sorumludur.
Günümüzde board sınavı benzeri sınavlar
başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak
üzere dünyada birçok ülkede
yapılmaktadır. Bu sınavlar seviye tespit
etmenin yanı sıra dışarıdan gelebilecek
hekimlere açılan bir çeşit pencere
olma özelliği taşımaktadırlar. Bu
sınavlar, sadece ilgili ülkede
değil, başka ülkelerde de
yapılmaktadır. Hatta ilgili
ülkeye gitmeyi planlamayan hekimler bile
kendi ülkelerinde daha iyi iş imkanları için
kullanmak üzere bu sınavlara
girmektedirler. Tıpta her alanda
gelişmelerin takibi ve böylelikle hekimin
kendini güncelleyebilmesi ve sürekli tıp
eğitimi konusunda hekimin motive olması
için board sınavları zorunludur. Bu
sınavlar Türkiye`de de, belli branşlarda
halihazırda yapılmakla beraber henüz
yeterli değildirler ve yurtdışındaki board
sınavları gibi bir diploma anlamı
taşımamaktadırlar. Son yıllarda bilimsel
yayın konusunda ülkemizde henüz nitelik
anlamında olmasa da sayısal anlamda
ilerleme kaydedilmiştir. Ayrıca ülkemizde
her türlü tıbbi tanı ve tedavi yaklaşımı
başarılı bir şekilde yapılmaktadır. Ancak
“olduğumuz yer”in “olmamız gereken
yer”den uzak olduğu düşüncesiyle bu
çabaların kurumsallaştırılması
gerekmektedir. Tıp eğitimi ile ilgili
kurumsallaşma siyasi erkin değil yazıda
kısaca değindiğim kuruluşlar örneğinde
olduğu gibi iyi hekim iyi bilim adamı
yetiştirme kaygısı taşıyan ve bu nedenle
denetlenmeyi talep eden eğitici/bilim
adamlarının sorumluluğudur.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
M. FATİH AKINCI
Çocuk Gelişim ve Eğitim Uzmanı
ANEAH Kreş ve Anaokulu Müdürü
Hastanemiz Kreş ve Anaokulunda
diploma şenliği yapıldı
2009–2010 Öğretim yılı sonunda 14
çocuğumuz 11.06.2010 tarihinde karne,
15.06.2010 tarihinde diplomalarını
almışlar ve anaokulumuzdan mezun
olmuşlardır.
Karne törenine Başhekimliğimizi temsilen
Başhemşire Elvan SALMAN, Müdür
Yardımcısı Kamil COŞKUN ve geniş bir
katılmıştır. Kreş ve Anaokulumuzun
geleneksel olarak Atatürk Orman Çiftliği
Piknik Alanında düzenlediği Diploma
Şenliği’ne Başhekimimiz Doç. Dr.
Nurullah ZENGİN katılmış,
çocuklarımızın coşkusuna ortak olmuş ve
diplomalarını vermiştir. Karne ve diploma
etkinliklerimize velilerimizde
katılmışlardır. Karne töreninde
çocuklarımız Anadolu’dan Esintiler halk
oyunlarını oynamışlar ardından drama
gösterisi sunmuşlardır.
Numune Sağlık Dergisi TEMMUZ 2010
ANEAH Kreş ve Anaokulu
Personelimiz çocuklarına hizmet
veren kreş ve anaokulumuz 1973
yılında merhum Başhekimimiz Dr.
Münüf İslamoğlu tarafından hizmete
açılmıştır. Başhekim Lojmanının kreş
olarak kullanımından, geliştirilerek
bugünkü halini almıştır. 2005 yılından
itibaren Sağlık sokak ek hizmet
binasına taşınmıştır. (30 çocuk bebek
bölümü – 70 çocuk anaokulu bölümü)
toplam 100 çocuk kapasitelidir.
Jimnastik ve oyun oynamaları için
halı saha vardır. Ayrıca 2005 yılında
Fen ve deney laboratuvarı açılmış olup
çocuklarımız bu yaşta deney yapma
alışkanlığı edinmektedir. Kreş ve
Anaokulumuz M.E.B. mevzuatı
dahilinde kreş ve gündüz bakımevi
yönetmeliğine uygun hizmet
vermektedir.
Kreş ve Anaokulumuzda; Çocuk Gelişimi
ve Eğitim Uzmanları, Psikolog,
Hemşire, Öğretmenlerimiz görev
yapmaktadır.
Anaokulumuzda Bilgisayar, Modern
Dans, Satranç,
İngilizce, Drama,
Tiyatro, Resim ve
Seramik
etkinlikleri
yapılmaktadır.
96
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012
1
Numune Sağlık Dergisi MART-NİSAN 2012