Untitled - Kale Tasarım Merkezi

Transkript

Untitled - Kale Tasarım Merkezi
25/10/2009
03
Gözde Severoğlu
gozdeseveroglugmail.com
BU LABORATUAR BAŞKA:
ELECTROLUX DESİGN LAB ‘09
Tasarımın meşhur ‘laboratuarı’ sonuçlarını açıkladı. 900
başvuru alan Electrolux Design Lab’de tasarımcılar, gelecek 90
yılın ev aletlerini öngörmek üzere yarıştılar.
kıyafetleri temizleyen ve kokularından
arındıran bir buhar makinesi. Kızılötesi
yayınım ve radyo alıcıları sayesinde
kıyafetlerin içeriği hakkında edindiği
bilgiyi kullanıcısına dokunmatik ara yüzü
ile iletiyor. Tanımlayamadığı herhangi bir
obje olursa, mesela el gibi, buhar çıkışını
durduruyor.
“Le Petit Prince”, Martin Miklica
Brno Teknoloji Üniversitesi,
Çek Cumhuriyeti
Çek Cumhuriyeti’nden Martin Miklica’nın
Robotik Sera tasarımı Mars gezegeninin
keşfine katkıda bulunacak, haznesinde
yetiştirdiği bitkinin bakımı için gereken
besin maddesini gezegende araştırmaya
programlı. Gezegende programlanmış diğer
cihazlar ile kablosuz bağlantı sayesinde
haberleşiyor.
“Moléculaire”, Nico Kläber
Köln Uluslararası Tasarım Okulu,
Almanya
Almanya’dan Nico Kläber, Moléculaire ile
mutfağımıza CNC makinesi gibi çalışan
pişirme sürecini kolaylaştıracak bir cihaz
öneriyor. Cihaz, gereken malzemeleri
haznesine doldurulduktan sonra katman
katman dilediğiniz yemeği oluşturuyor.
“Naturewash”, Zhenpeng Li
Zhejiang Üniversitesi, Çin
01
02
Beyaz eşya ve endüstriyel ürünlerde dünya
devi Electrolux’ün her yıl farklı bir tema ile
düzenlediği ve yarışma finalleri için farklı
şehirlere konuk olduğu, (bu yıl yedincisi
gerçekleşen) uluslararası tasarım yarışması
Design Lab’in kazananları, 100 % Design
London’da açıklandı.
Electrolux Global Tasarım Merkezi’nde 6
aylık staj imkanı kazandı. Cihaz, genetiği
değiştirilerek üretilmiş ve paketlenmiş et
ve balığın kas hücrelerinin radyo dalga
sinyalleri ile pişirirken, yiyeceği
tanımlayarak uygun pişirme süresi
öneriyor.
Geleceğin tasarımcılarından önümüzdeki
90 yılda insanların yiyeceklerini hazırlayıp
saklayacakları, giysilerini ve bulaşıklarını
yıkayacakları yaratıcı ev aletlerini
tasarlamalarının istendiği yarışmaya 50
ülkeden 900 başvuru yapılmıştı.
“Water Catcher”, Penghao Sahn
Zhejiang Üniversitesi, Çin
Su sıkıntısından hareketle, yağmur
damlalarından içme suyu elde eden “Water
Catcher” Çin’den Penghao Sahn’a ikinciliği
ve 3 bin Euro para ödülünü kazandırdı. Bu
otomatik cihaz yağmur damlalarını
toplamak için uçan toplarını havaya
gönderiyor ve yağmur damlaları
toplandıktan sonra toplar suyu içme suyuna
dönüştürebilmek için ana kaba dönüyor.
“Renew”, Louis Filosa
Purdue Üniversitesi, ABD
Giysileri buharla temizleyip ütüleyen,
malzemesi geri dönüştürülebilir
alüminyum ve cam olan “Renew”
tasarımıyla ABD’li Louis Filosa,
üçüncülüğün ve 2 bin Euro para ödülünün
sahibi oldu. İki buhar püskürten yüzeyi ile
Projeler, mobilya tasarımcısı ve Doshi
Leveien Tasarım Stüdyosu’nun ortağı Nipa
Doshi, dünyaca ünlü ürün tasarım
danışmanlığı firması Seymourpowell’in
Tasarım Direktörü David Fisher, Nissan
Tasarım Avrupa’nın Renk Tasarımı Müdürü
Marisol Manso Cortina ve Electrolux Başkan
Yardımcısı Henrik Otto’nun yer aldığı jüri
tarafından değerlendirildi.
“Teleport Fridge”, Dulyawat Wongnawa
Chulalongkorn Üniversitesi, Tayland
Bilim kurgunun önerdiği teknolojik
gelişimlerin gerçekleştiği bir çağ göz önüne
getirilerek tasarlanan “Teleport Fridge”
ışınlanma odaklı. Taze meyveye ulaşmak
için harcanacak zaman ve fiziksel çabayı
saf dışı bırakarak yiyecekleri ışınlamayı
öneriyor. Yİyecekler, dokunmatik yüzey
teknolojisine sahip cihazın dondurucu ve
soğutucu bölgelerine ışınlanıyor.
“Bifoliate”, Toma Brundzaite
Vilnius Sanat Akademisi, Litvanya
2009’un Finalistleri
Bulaşık makinesi yerleştirme sıkıntısını yok
eden duvara monte Bifoliate, depolama ve
yıkama amacı ile kullanılıyor. Yıkamayı
yüksek frekanslı dalga teknolojisi ile
gerçekleştirmektedir. Günümüzdeki yıkama
sürecinden daha etkileyici ve ekolojik bir
önerme.
“Cocoon”, Rickard Hederstierna,
Lund Teknoloji Enstitüsü, İsveç
Jüri üyelerinin verilen tarifnameye
tamamen uyduğunu, cesur ve yaratıcı bir
proje olmanın yanı sıra sosyal ve çevresel
konulara da değindiğini belirttikleri Cocoon
ile Rickard Hederstierna, 5 Bin Euro para ve
Nano-dokulu kumaşları negatif iyon
teknolojisiyle susuz temizleyebilen yatay
konumlandırılmış bir çamaşır makinesi.
Dokunmatik ekranında üç farklı ayara
sahip; temizleme, çim kokusu ve çiçek
kokusu. Naturewash, kullanıcısına üzerinde
uzanma, oturma imkanı sunarak kısmi
temizlik gerçekleştirebilirken tam bir
temizlik için kıyafetlerin cihaz üzerine
serilmesi gerekmekte.
03
01,02,03 Sırasıyla Renew, Water Catcher ve
Cocoon adlı ürünler.
04
25/10/2009
Filiz Yılmaz
Canan E. Ünlü
[email protected]
[email protected]
BRAUNPREIS FİNALİSTLERİ
İHTİYACI DİNLEDİ
1968 yılından bu yana düzenlenen Braun
Yarışmaları’nın bir yenisi daha geride kaldı. 54
ülkeden gelen başvurular sayesinde ilgiyi
üstüne toplayan organizasyon, ihtiyaçlarımızı
yeniden tanımlar gibiydi.
1946 yılında Londra’daki Viktorya ve Albert
Müzesi’nde açılan “Britanya Başarabilir” Sergisi,
İngiliz Hükümeti’nin 1944 yılında endüstri
ürünleri tasarımının gelişmesini desteklemek
amacı ile kurduğu Endüstriyel Tasarım Konseyi
tarafından organize edilmişti. Akla gelebilecek
her türlü tüketim ürününü kapsayan bu ulusal
sergide ‘modern’ İngiliz endüstrisinin ürettiği en
iyi ürünler sergilenerek hem İngiliz halkının
tasarım farkındalığı artırılacak hem de dünyaya
İngiliz tasarımının gücü gösterilecekti. Her
şeyden önemlisi, sihirli tasarım değneği
dokunmuş ürünler dış pazarları etkileyecek ve
yıllar süren savaş sonrasında sekteye uğrayan
İngiliz ekonomisi de düze çıkacaktı. Öyle de
oldu. İngiltere, uzun yıllar tasarımın her
alanında hem profesyonel anlamda hem de
eğitim alanında öncü konumunu korudu.
1946 yılının “Britanya Başarabilir” sloganına,
2009 yılında “Britanya [hala] Başarabilir” adı
ile gönderme yapan bir tasarım sergisi bu yıl
yedincisi gerçekleştirilen Londra Tasarım
Festivali’nin dikkat çeken ve izleyenlere “tarih
tekerrürden ibarettir” deme fırsatı veren
etkinliğiydi; ekonomi yine durgun, tasarım yine
göreve çağırılıyor. Festivalin genel tasası (ya da
ilham kaynağı) olarak ekonomik durgunluk, bu
yıl, küresel ısınmanın önüne geçmiş
görünüyordu ve sadece İngiliz tasarımcıların
tasarımlarından oluşan “Britanya [hala]
Başarabilir” sergisi ekonomik durgunluğa bir
çıkış yolu olarak tasarıma dikkat çekiyordu.
01
Braun’ın kurucusu Marx Braun’ın oğlu Erwin
Braun tarafından hayata geçirilen Braun
Prize Yarışması, 1968 yılından bu yana
heyecanla takip edilen, tasarım dünyasının
en önemli ödülleri arasında gösterilen
yarışmalardan biri. Yüksek teknoloji ürünü
tasarımların çoğunluğunun okullarda ve
üniversitelerde yaratıldığını keşfeden Erwin
Braun, genç yetenekleri bulmak ve onları
halkla buluşturmak gayesiyle bu yarışmayı
başlatmış. Braun Prize, tasarım anlayışının
kısıtlı olduğu bir dönemde, Braun’ın genç
endüstriyel tasarımcıları desteklemek,
yenilikçi ürün fikirlerini dünyaya
duyurabilmek için geliştirdiği Almanya’nın ilk
uluslararası tasarım yarışması özelliğini
taşıyor. Birçok ülkenin binlerce proje ile
başvurmasıyla yarışmanın bugün geldiği
nokta, Braun’ın ileriye yönelik amacına
ulaştığını da açıkça ortaya koyuyor.
Genç kuşağı tasarıma teşvik eden ‘Braun
Prize Tasarım Yarışması’nın sonuçları, 16
Eylül’de Braun’ın merkezi Kronberg’de
düzenlenen ödül töreninde açıklandı.
Günümüze kadar iki yılda bir düzenlenen,
tüm dünyadaki tasarımcılara açık olan
yarışmanın bu yıl 17.’si gerçekleştirildi. 54
ülkeden 1074 projenin yarıştığı yarışmada
tasarım konusunda söz sahibi seçkin bir jüri
tarafından belirlenen 4 proje, hem estetik
02
açıdan hem de tasarımların uygulanabilirliği
ve topluma sağlayacağı yarar açısından
değerlendirildiğini gösterir nitelikte.
Birbirinden ilginç tasarımlara sahip bu 4
proje içerisinden elbette ki bir tanesi Braun
Prize ödülüne layık görüldü. 12 bin euro ve
Braun’da staj hakkı sağlayan Braun Prize
ödülü, Johanna Schoemaker’ın tasarladığı,
estetik bakımdan oldukça başarılı ve enerji
yönünden son derece verimli ev tipi
aydınlatma elemanı “OLED İstridye Lamba”
projesine verildi. Tasarım, gün ışığında açan
bir çiçek imgesini temel alıyor ve düğmeye
basıldığı anda lamba açılmaya başlayarak
ışık sağlıyor. Enerji tasarrufu sağlayan bu
aydınlatma cihazının gerek açısı gerekse
vereceği ışık miktarı ayarlanabiliyor.
Lambanın aynı zamanda farklı dinamik
aydınlatma programlarının ön seçimini
yapmak için kullanılan bir uzaktan kumanda
içermesi, bütünüyle bu tasarımın teknolojik
yeniliklerden iyi bir şekilde yararlanmasının
ötesinde, olumlu bir kullanıcı deneyimini
ortaya koyduğu aşikar.
Farklı Yaklaşımlar
Finale kalan diğer üç proje de OLED İstiridye
Lamba gibi son derece yenilikçi, estetik ve
yararlı. Tobias Stuntebeck’in “Beyaz
Baston”u görme engelli kişilerin daha seri ve
rahat hareket edebilmelerine imkan
sağlayan ilginç bir ürün. “Beyaz baston” un
alüminyum oksit ucu hem duyulan hem de
hissedilen bilgiler sağlaması, seramik topun
sesi çevredeki alanı akustik olarak
saptayarak direkt ve net bir bilgi iletmesi,
kullanıcının boyuna göre programlanan bir
lazer teknoloji sayesinde kullanıcıyı
engellere karşı uyararak temas olmadan
bunlardan kaçınmasını mümkün kılıyor.
tekneleri, özellikle de yosunlar ve midyeler
gibi biyolojik birikintilerden temizlemek
için çevreyle uyumlu “Anemon”u tasarlamış.
“Anemon”, yüzeye temas etmeden tortuları
gidermek için sıvı içinde gazın kontrollü iç
patlama yapmasını sağlayan ultrasonik
temizleyici ilkesinden yararlanıyor. Aynı
zamanda, gemiler bir limana girmeden
günlerce bekleyerek boşa giden
zamanlarını, “Anemon”u kullanarak
değerlendirebiliyor. Anemon’un sudaki
ekosistemlerin dengesini bozabilecek
zararlı temizlik ürünlerini kullanma
ihtiyacını ortadan kaldırması, rüzgâr türbini
tarafından üretilen enerjiyle çalışacak
şekilde tasarlanmış olması projenin
sürdürülebilirlik özelliklerini daha da
kuvvetlendiriyor.
Karsten Willmann’ın yolcu uçaklarında
kullanım için çoçuk koruma sistemi olarak
tasarladığı “Skylino” projesi de hayatı
kolaylaştırır özellikte. Uçarken, kalkışta,
inişte, türbülansta, acil durum inişlerinde
ve olası tahliye durumlarında iki yaşın
altındaki çocukların güvenliğini sağlamak
amacıyla tasarlanmış. Ailenin uçağa binişini
ve dar koridorlardaki hareketini
kolaylaştıran “Skylino” anne ile çocuğu
arasındaki doğal bağı kuvvetlendirerek, acil
bir durumda anneler de çocuklarıyla birlikte
diğer yolcular kadar hızlı kabini terk
edebiliyor. Anlaşılan önemli bir probleme
bütünsel ve bilinçli bir şekilde yaklaşan bu
proje sayesinde, bundan sonra bebekle
seyahat etmek daha rahat ve güvenli
olacağa benziyor.
01 BraunPreis Finalistleri.
Stephan Zimmermann, gemileri ve
02 OLED İstiridye Lamba.
Tasarım alanında önemli yatırımlardan biri
olan Braun Prize’ın 2009 finalist
projeleriyle, yenilikçilik, ergonomi,
fonksiyonellik, kullanım kolaylığı ve
çevrecilik gibi iyi bir tasarımda olmazsa
olmazların altı çizilmiş diyebiliriz. Hem
tasarım dünyasına genç yetenekleri, hem de
birbirinden eşsiz tasarımları kazandıran bu
yarışmalar da olmazsa biz ne yaparız?
Financial Times gazetesi tarafından organize
edilen ve “Ekonomik Durgunluğa Cevaplar”
başlığı altındaki tartışma ile başlayan tasarım
seminerleri serisi, bu yıl 19-27 Eylül 2009
tarihleri arasında gerçekleştirilen Festival
sebebi ile yıllar sonra kapılarını tasarıma tekrar
ve sonuna kadar açan Viktorya ve Albert
Müzesi’nde düzenlendi.
Uluslararası tasarım ajandasında önemli bir yer
edinen Londra Tasarım Festivali tüketicilerden
üreticilere, işadamlarına, tasarım
öğrencilerinden profesyonel tasarımcılara kadar
çok geniş bir izleyici kitlesine sahip. Sadece
Festival için binlerce yabancı turistin şehre
geldiği bildiriliyor. Tasarımın -bu yolla daekonomiye katkısı olduğu kesin. Londra’da
yaşayan İspanyol tasarımcı Jaime Hayón’un
Festival ziyaretçilerinin uğrak noktası olan
Trafalgar Meydanı’nda kurduğu dev satranç seti
en çok konuşulan etkinliklerden biri oldu.
Hayón’un tasarımı Festival boyunca yağmayan
olağan dışı Eylül havasının tadını çıkaran
Londra sakinlerine ve misafirlere meydana adını
veren meşhur deniz savaşının sessiz bir
yorumunu sunuyordu.
Devlet, tasarım sektörü, iş dünyası ve basın
tarafından büyük destek gören Londra Tasarım
Festivali hem tasarımın en iyilerine hem de yeni
yeteneklere çeşitli fırsatlar sunuyor. Örneğin
İngiliz tasarım okullarının yıl boyunca
hazırlandıkları ve sonunda şehrin çeşitli
yerlerinde kurdukları sergiler -en az profesyonel
işler kadar- ilgi ile izleniyor. Festival, sıradan
izleyicilerine zevk ve hatta ilham verirken,
profesyonellere çeşitli iş bağlantıları için
olanaklar sağlıyor. Festival boyunca ardına
kadar açık kapıları ile tasarım ofisleri, Festivale
05
TASARIM TÜTEN ŞEHİR:
LONDRA
19-27 Eylül 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen Londra
Tasarım Festivali, ‘İngiliz tasarımı’nın son yıllarda geçirdiği
değişimi gözler önüne sererken, yaratıcılığın başkenti olarak
tanınan Londra’yı ‘yeni fikirlerin ve yeteneklerin küresel varış
noktası’ olarak işaret edenleri bir kez daha haklı çıkardı.
01
saklanan ürün tanıtımları ile satış mağazaları,
ziyaretçilerine -kısa bir zaman dilimindegünümüz İngiliz tasarımını yönlendiren pek çok
tasarımcı ile tanışma ve tasarımlarını yakından
görme fırsatı veriyor.
aktivite olma yolunda olduğunu
kabullenenler, Londra’nın tasarım konusunda
tüm dünyanın izlediği uluslararası yetenek,
eğitim ve yatırım merkezi olmasını,
İngiltere’nin bu konuda –yeniden- ön plana
çıkması adına şiddetle destekliyorlar. Türk
Tasarım Danışma Konseyi henüz kurulmuşken
bu yaklaşımı -İngiltere’de eğitim görmüş bir
Türk tarafından bir Alman firması için
tasarlanan ancak İspanya’da üretilen bir
arabanın “nereli tasarım?” olduğunu
sorgulayarak değerlendirmemiz ve bundan
sonraki ‘tasarım’lı ‘gün’lerimizi,
‘hafta’larımızı, ‘ay’larımızı ve hatta
Festival sonrası yapılan yorumlardan bazıları
İngiliz tasarımını -İngiltere Prömiyer Ligi’ne
benzeterek- eski parlayan günlerden eser
kalmadığından söz ediyor. Bu görüşte olanlar,
İngiliz tasarımı dendiğinde artık yıldız İngiliz
tasarımcıların yaptığı işlerin kastedilmediğini
vurguluyorlar. Özellikle endüstriyel tasarımın
hızla ve kaçınılmaz bir şekilde milliyetsiz bir
02
‘yıl’larımızı bu değerlendirme ışığında
kurgulamamız gerekiyor.
fotoğraf: londondesignfestival.com
01 İspanyol tasarımcı Jaime Hayón’un Trafalgar
Meydanı’ndaki dev satranç seti.
02 Central St. Martin’s Tasarım Okulunun Charing
Cross Caddesinde hazırladığı vitrin.
Fotoğraf: Canan E. Ünlü
03 Thelermont Hupton tasarımı el yapımı
masa lambası.
03
06
25/10/2009
07
Barış Çakmakcı
[email protected]
GRAFİK TASARIMIN YILDIZLARI İSTANBUL’DAYDI
Dünyanın en ünlü grafik tasarımcılarından oluşan AGI (Alliance Graphique International)
İstanbul’da buluşturdu. Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun ev sahipliği yaptığı kongreye 25 ülkeden
toplam 133 delegenin katıldı.
Dünyanın en ünlü grafik tasarımcılarından
oluşan AGI (Alliance Graphique International)
11-18 Ekim tarihlerinde İstanbul’da buluştu.
Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun ev sahipliği
yaptığı kongre Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi ve
Reklamcılık Vakfı’nda gerçekleşti. 25 ülkeden
toplam 133 delegenin katıldığı Kongre ülkemiz
için büyük bir prestij kaynağı olma özelliği
taşıyor.
Kongrenin ilk gününde Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi oditoryumunda bir
öğrenci semineri gerçekleşitirildi. Prof. Dr.
Edhem Eldem’in sunuş konuşmasını
gerçektirdiği, moderatörlüğünü Esen Karol’un
yaptığı seminerde Robert Appleton, Pierre
Bernard, Seymour Chwast, Kenya Hara, Fons
Hickmann, Anette Lenz, Jean-Benoit Levy,
Deborah Sussman ve David Tartakover’in
konuşmacı olarak yer aldı. 400’e yakın
ögrenci ve grafik tasarımcının izleme imkanı
bulduğu seminerde tipografi, illüstrasyon,
animasyon, afis taşarımı gibi grafik tasarımın
bir çok alanında özgün çalışmalara imza atan
tasarımcılar vizyonlarını ve tasarımdaki
eğilimlerini öğrenciler ile paylaşma imkanı
buldu. Her biri dünya grafik tasarımı için
kilometretaşı niteliğinde olan konuşmacıların
tamamı AGI üyesi.
ve prestijli olduğuna inandığımız bu kongreyi
gerçekleştirdiğimiz için sevinçliyiz. Seminer
dışında tamamı kapalı olarak gerçekleşen
kongre çok önemli sunumlar ile zenginleşiyor.
Başta projenin gerçekleşmesinde en büyük
payı olan Sadık Karamustafa olmak üzere
Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarım Ayşe
Karamustafa, Tülay Ulukılıç, Umut Südüak,
Turgut Erentürk ve Osman Tülü, Burcu Kayalar,
Kemal Molu’ya, emeği geçen Su Başbuğ ve
Şenol Akyıldız’a teşekkür ederim. Kongre
katılımcılarına yaptığı çağrı ve üstlendiği
küratörlüğü ile “Unpluged Faces” Sergisini
gerçekleştiren Bülent Erkmen’e tüm değerli
katkıları için şükran borçluyuz.
1951 yılında Fransız ve İsviçreli tasarımcılar
tarafında kurulan AGI (Alliance Graphique
International) dünya grafik tasarım örgütleri
arasında en prestijlisi olarak biliniyor.
Aralarında Paula Scher, David Tartakover,
Pierre Bernard, Ahn Shang Soo, İstvan Orosz,
Vladimir Chaika, Armando Milani gibi dünyaca
ünlü tasarımcıların olduğu AGI’nin Türkiye’den
iki üyesi bulunuyor. (Sadık Karamustafa,
Bülent Erkmen) Her yıl dünyanın farklı
kentlerinde toplanan kongrede sırasında ayrı
bir mekanda kapalı olarak gerçekleşen jüri
toplantılarında yeni üyeler belirleniyor.
Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,
Kadir Has Üniversitesi ve Reklamcılık Vakfı’nın
sponsorluğu ile gerçekleşen kongreye Bek
Tasarım, Milli Reasürans Galerisi, DGT,
DifoLab, Koleksiyon, Molu Tasarım, Ofset
Yapımevi, Ypsilon Tasarım, Vinkara Şarapları,
Antalis Kağıtçılık ve Graphis Matbaa destek
verdi.
Grafikerler Meslek Kuruluşu Hakkında:
AGI Başkanı Jelle Van Der Toorn Vrijthoff ve
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Rektörü Prof. Rahmi Aksungur’un açılış
konuşmalarını yaptığı kongrede Stephan
Bundi, Michel Bouvet, Cao Fang, Vladimir
Chaika, Jeffrey Fisher, Max Kisman, Alex
Jordan, Saed Meshki, Cotilde Olyff, Patrick
Thomas, Cordula Alessandri, Ben Bos, Ebrahim
Haghighi, Erich Brecbühl, Armando Milani,
Marian Bantjes, Henry Steiner, Peter Till,
Nancy Skolos, Yarom Vardimon ve Garson Yu
konuşmacı olarak yer alacak. Emre Senan ve
Yeşim Demir’in moderatörlüğünü yaptığı
kongre iki gün sürdü.
Grafikerler Meslek Kuruluşu Yönetim Kurulu
Başkanı Yeşim Demir: “ Bir yıldır süren
temaslar sonucunda, ülkemiz için çok verimli
Grafik tasarım'ın gelişmesi, tasarımcıların bir
araya gelmesi ve haklarının korunması
amacıyla kuruldu.
1978 yılında kurulan Grafikerler Meslek
Kuruluşu (GMK), kuruluşundan bu yana
gerçekleştirdiği etkinliklerle ülkemizde grafik
tasarımın gelişmesi yaygınlaşması amacı ile
çalışmaktadır. 300 üyesi bulunan GMK her yıl
düzenlediği Grafik Ürünler Sergisi'nde, o yıl
içinde üretilen grafik ürünleri sergileyen ve
onları ödüllendiriyor. GMK 1993 yılından beri
Uluslararasi Grafik Tasarım Dernekleri Konseyi
- ICOGRADA (International Council Of Graphic
Design Associations)'nın da üyesidir.
01
01 AGI katılımcıları
UNUTULAN YÖNTEMLERLE YENİ İŞLER
AGI / Alliance Graphique Internationale
(Uluslararası Grafik Tasarımcılar Birliği), bu
yılki genel kurul toplantısını geçtiğimiz ekim
ayında Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi’nde düzenledi. Toplantılar
nedeniyle yapılan etkinlikler arasında Milli
Reasürans Sanat Galerisi’nde kurula üye
tasarımcıların da katılımıyla bir de sergi
düzenlendi. Bülent Erkmen’in küratörlüğünde
gerçekleşen ‘Unplugged’ Yüzler sergisi
aralarında David Tartakover, Henry Steiner,
Lanny Sommese, Pierre Bernard, Alain Le
Quernec ve Uwe Loesch gibi önde gelen
tasarımcıların işlerinden oluşuyordu.
AGI toplantısına paralel olarak Milli Reasürans Sanat
Galerisi’nde düzenlenen ‘Unplugged’ Yüzler sergisinde, küratör
Bülent Erkmen diğer tüm üye tasarımcılarla birlikte, bilgisayar
öncesi dönemden dijital çağa bir selam gönderiyor.
Sergi, Latin harfleriyle “eis tin polin” ya da “stin
polin” olarak yazılan İstanbul isminin Bizans
Yunancası’nda ‘şehre doğru gelme’ anlamından
yola çıkılarak hazırlanmış. Bülent Erkmen
sergiye katılacak AGI üyesi tasarımcılardan,
önce ‘şehre doğru gelme’yi hayal etmelerini,
sonra ‘şehre doğru gelme’ hazırlığı yapmalarını,
bu hazırlığı kendi yüzlerinde yapmalarını ve
takıp takıştırmalarını, sürüp sürüştürmelerini
istemiş.
Unplugged Görüntü
Sergiye katılım için tek koşul görüntünün
‘unplugged’ olması. ‘Fişsiz’ ya da akustik
müzik, yani bir başka deyişle elektronik
olmayan müzik anlamına gelen ‘unplugged’
olma şartı tasarımcıları görüntülerde hiç bir
dijital işlem ve müdahale yapmamaya
yönlendirmiş.
Şehre doğru gelenlerin ve ‘şehre doğru
gelme’yi hayal edip de gelemeyen yaklaşık
85 AGI üyesi grafik tasarımcının yüzlerinden
oluşan sergi için aynı isimli bir kitap da
yayımlanıyor.
01 Unplugged sergisinden...
01
BÜLENT ERKMEN İLE SERGİYE DAİR…
“ESKİ SİLAHLARI ÇIKARIP, TEMİZLEYELİM...”
Farklı kültürlerden grafik tasarımcıları
‘şehre doğru getirme’ projesinin çıkış
noktası ne oldu?
Üyelerini, uluslararası alanda öne çıkmış
grafik tasarımcıların arasından seçerek kabul
eden AGI / Alliance Graphique
Internationale’nin (Uluslararası Grafik
Tasarımcılar Birliği) bu yılki toplantısının
İstanbul’da yapılıyor oluşu ve farklı kültürleri
temsil eden AGI üyesi tasarımcıların
İstanbul’a gelecek olması çıkış noktası. Ayrıca
İstanbul isminin kökeni de Latin harfleriyle
“eis tin polin” ya da “stin polin” olarak yazılır.
Bu sözcüğün Bizans Yunancası’nda ‘şehre
doğru’ gelme anlamına gelmesi de bir diğer
çıkış noktası oldu. Projeye katılacak
tasarımcılardan şehre doğru gelme hazırlığını
kendi yüzlerinde yapmalarını istedim. Takın
takıştırın, sürün sürüştürün dedim. Ve son
olarak yüzlerini ‘şehre doğru’ gelmeye
hazırladıklarında birer fotoğraflarını
çekmelerini ve bana göndermelerini istedim.
Tasarımcılara verilen çalışma alanı neden
yüzleri oldu?
Yüz, insan bedeninin kimlik belirleyici
bölgesi. İnsanın en çok tanındığı yer.
Dolayısıyla bedenin işareti. Tanınmak için
bedenin geri kalanına ihtiyaç duyurtmayan
bir yer. Üstelik akla da en yakın yer.
Görünmeyen aklı görünür kılan, insanın
“Bu benim,” diye başkalarına gösterdiği bir
yer. Ben, bu yüzle benim. Ben, sizin
gözünüzde ancak bu yüzle ben olabilirim.
Bu proje, kendi yüzümüzü zorunlu bir ham
malzeme gibi kullanarak yüzümüzü bir işe,
bir ‘artwork’e dönüştürme çalışması. Bir
tasarımcının tanınmak için kullandığı
kendi yüzünü bir işe dönüştürmesi, kendi
yüzü ile yüzünü kullanarak yaptığı işin yer
değiştirmesi bu. Gördüğünüz fotoğraf
artık o tasarımcının bir çalışması;
onun yüzü değil.
Görüntülerin ‘unplugged’, yani dijital
uygulamalardan uzak oluşunu tercih
etmeniz neden?
Bilindiği gibi ‘unplugged’, elektronik olmayan
müzik türüne verilen bir isim. Bu proje için
kendi yüzümüzle bir “iş” yaparken de, tıpkı
‘unplugged’ müzik gibi tasarım düşüncemizle
yüzümüz arasına da hiçbir dijital müdahale
girmesini istemedim. Bilgisayara kafa tutalım
istedim. Eski silahları çıkartalım ve temizleyip
kullanalım diye düşündüm. Neredeyse
unuttuğumuz yöntemlerle yeni işler yapalım
ve bilgisayar öncesi dönemden bu dijital çağa
bir selam gönderelim istedim.
08
25/10/2009
Umut Kart
Sibel Baştimur
[email protected]
[email protected]
SERAMİKLER
Kazandığı uluslararası ödüllerle son dönemin
en çok öne çıkan isimleri arasında gösterilen
Orhan Irmak, bu kez de Pentawards’u
sırtladı. Irmak, süreci anlattı:
KIRMIZI HALIDA
Bu projenin en sıra dışı yanı neydi
dersiniz?
Linens – Arzu Kaprol Home serisi için
tasarladığımız ambalajların en sıra dışı yanı,
içindeki nevresim takımını gösteriş biçimi.
Şimdiye kadar nevresim ambalajlarında
genelde düz bir yatak fotoğrafı
kullanılıyordu. Bu seride biz desenin
gösteriliş biçimini üçüncü boyuta taşıyarak
oldukça farklı bir şekilde yorumladık. Ödül
almamızda da bu farklılığın etkisinin büyük
olduğunu düşünüyorum.
Dünya seramik sektörünün önemli
vitrinlerinden 27. Uluslararası Seramik
Karoları ve Banyo Ekipmanları Fuarı Cersaie,
kapılarını 29 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında
Bologna’da açtı.
Daha önce de ambalaj çalışmanız ödül
aldı; sizi bu anlamda başarılı kılan nedir?
Toplam 176 bin metrekarelik alana sahip
olan Cersaie 2009, 34 farklı ülkeden, 510’u
seramik ve 380’i banyo sektöründen bin 36
katılımcıya ev sahipliği yaptı. 241 yabancı
katılımcının bulunduğu fuarda zorlu
ekonomik şartlara rağmen sadece bazı
ülkelerde bir kısım gerileme görüldü.
Cersaie’ye bu yıl geçen seneye oranla yüzde
1.6’lık gerilemeyle 83 bin 137 toplam katılım
sağlandı.
Orhan Irmak Tasarım olarak ambalaj
tasarımına odaklanmış bir firmayız
dolayısıyla hem ulusal hem de uluslararası
ödüllerimiz var. Ambalaj tasarımının ne
kadar geniş kapsamlı bir alan olduğunu ve
hizmet verdiğimiz markalar için ne denli
önemli olduğunu çok iyi biliyoruz. Bugün
sadece yurt içinde sektörünün önde gelen
markalarına değil, İspanya, Avusturya, Rusya,
Mısır gibi yabancı ülkelerden müşterilerimize
de ambalaj tasarımı ağırlıklı olarak hizmet
veriyoruz. Ayrıca sektörel olarak kişisel
bakımdan gıdaya çok farklı alanlarda projeler
üretiyor olmak, ekibimize geniş bir perspektif
kazandırıyor.
Başta Avrupa ve Uzakdoğu olmak üzere,
dünyanın birçok yerinden gelen yapı
sektörünün temsilcileri, her yıl daha da artan
ilgi çekici standlar ve teşhir yöntemlerinin
farklılıkları ile yenilenen ve geliştirilen
ürünleri tanıma fırsatı buldular.
Fuar boyunca yer alan seminerler, geniş
konu yelpazesine sahip olması ile ilgi
topladı. Yeni teknolojiler, standartlar,
araştırmalar, uygulama yöntemleri ve
seramik endüstrisi için enerji tasarruflu
projeler, seminer konuları arasında yer aldı.
“Ceramic Tiles of Italy International Press
Conference” (İtalyan Seramik Karoları
Uluslararası Basın Toplantısı) ve “Cersaie’de
Renzo Piano” gibi basın ve firmalar
arasındaki toplantılar ve kurumsal etkinlikler
ilgiyle karşılandı. ‘Building, Dwelling,
Thinking’in (İnşa, İkamet, Düşünce) ilki iyi
tepkiler aldı. Sayısız otorite konuşmacının
katılım gösterdiği kültürel projenin açılış
konuşmasını çağdaş mimarinin ustalarından
Renzo Piano yaptı. Ayrıca bu yıl fuarın afişi
de ünlü mimar Mario Botta tarafından
tasarlandı. Posterin tasarımında çıkış
noktasını; "Mimarlık, insanların yaşamını
kolaylaştıran yer çekimi, form ve malzeme
demektir. Seramik ise, kaynağını doğa
anadan alır. Bu tasarımımla, nereden
geldiğimizi, neden yapıldığımızı ve nerede
yaşadığımızı tekrar akıllara getirmeye
çalıştım. Elbette, nereye gittiğimiz de
önemli. Çünkü gelecek çoktan yanı
başımızda" şeklinde özetleyen Botta,
konsept konusundaki ilhamını ise, seramik
kullanarak tasarladığı "Il Guscio/Shell" adlı
çalışmasından almış.
Türkiye’den fuara katılan 17 seramik firması
da büyük ilgi gördü. Bu firmalar arasında;
09
01
01
Akdo, Çanakkale Seramik, Ece, Ege Seramik,
Ercan Seramik, Graniser Ceramics, Güral
Sanitarywave, Hitit Seramik, Kalebodur,
Kalekim, Kütahya Seramik, Sanıca Isı
Sanayi, Seramiksan, Seranit, Silkar, Termal
Seramik ve Vitra yer aldı.
Cersaie ile gelecek seneki randevu 28 Eylül –
2 Ekim 2010 tarihleri arasında olacak.
Teknoloji ve
Tasarımlar Yarıştı
Dünya seramik sektörünün nabzının
tutulduğu İtalya’daki fuarda 320
metrekarelik standıyla yer alan Çanakkale
Seramik&Kalebodur ileri teknoloji ürünleri
ve yeni koleksiyonlarını sergiledi.
Finlandiya’lı tasarımcı Harri Koskinen’in
toprak, ateş, su ve havanın büyüleyici
formlarından esinlenerek tasarladığı Bond
Koleksiyonu, dünyaca ünlü Türk Tasarımcı
Can Yalman’ın, Osmanlı ve Selçuklu
kültürlerinin zengin formlarını buluşturduğu
Orientile Koleksiyonu, doğala en yakın
üretilmiş seramik olarak bilinen Kale Stone,
beyazın sadeliğini yansıtan her beğeniye
uygun mekânlar yaratan Beyaz Koleksiyonu
fuarda en beğenilenler ve fark yaratanlar
seriler arasında yer aldı. Dünyada sadece iki
üretici tarafından üretilebilen Kalesinterflex
ise üç milimetre inceliği ve 1x3 metre boyutu
ile dünyanın tek esneyebilen “en hafif, en
ince ve en büyük boyutlu” seramik plakası
olma özelliğiyle ile teknolojisi ve tasarımıyla
trend belirlediği için Cersaie Fuarı’nın en
gözde ürünleri arasındaydı.
VitrA, fuarda ünlü tasarımcı Ross
Lovegrove’un tasarladığı son koleksiyonu
Freedom’un İtalya lansmanı gerçekleştirildi.
İlgi çeken Freedom’un yanı sıra VitrA’nın 176
metrekarelik standında yer alan yine Ross
Lovegrove tasarımı ödüllü MOD Koleksiyonu
ve Alman tasarım firması NOA imzasını
taşıyan Shift Serisi de ilgi çekti.
Seranit, 65 metrekarelik standında ilginç,
01
ileri teknoloji ve sıra dışı tasarımlardan
oluşan 2009-2010 koleksiyonunu ve mevcut
ürünlerini sergiledi. Seranit, aralarında
İtalyan tasarım firmalarının da bulunduğu
dünyaca ünlü tasarım ofisleriyle birlikte
geliştirdiği iddialı yeni serisiyle beğeni
topladı.
Fuarda 45 nolu standa 45 metrekarelik bir
alanda, üründen hizmete yapı sektörüne
sunduğu tüm teknik çözümleri
profesyonellerle buluşturan Kalekim,
İzolatex Plus, NanoLight, Kalekim Tozumaz,
TechnoPur, FugaSim, UltraFuga, TechnoFlex,
EpoTech+ ürünlerini ziyaretçilerle
buluşturdu.
Kütahya Seramik her yıl olduğu gibi fuara bu
yıl da yeni koleksiyonları ile katıldı. Kütahya
Seramik yeni koleksiyonunda, antislip
karolar, antiasit ve özel havuz parçaları gibi
teknik ürünlerin yanı sıra, 60x60 cm, 50x50
cm, 33x66 cm ve dış cephede
kullanılabilecek 50x100 cm ebatlı doğal taş
görünümlü sırlı porselen, 30x60 cm, 25x50
cm ve 20x45 cm ebatlarındaki duvar karoları
yer aldı.
01 Cersai Fuarı’na çok sayıda Türk firma da
katıldı. Fuar, 2010 yılında 28 Eylül- 2 Ekim
tarihleri arasında gerçekleşecek.
Ambalaj tasarımı alanında hem strüktürel
tasarım hem de ambalaj grafiği konusunda
entegre çözümler sunuyor olmamız da altına
imza attığımız projelerin bir bütün olarak
tutarlı ve hedefine ulaşan bir yapıya sahip
olmasını sağlıyor. Bizim için ambalaj
tasarımı çok yönlü bir iletişim tasarımı. Bir
yanda marka kimliği, bir yanda pazarlama
hedefleri ve diğer yanda da tüketici
beklentileri ambalaj tasarımı projelerimizde
dikkatle ele aldığımız konular. Bununla
beraber doğru malzeme ve üretim yöntemi
seçimi de bir ambalaj tasarımı projesinin
başarıya ulaşmasında kritik konular. Gerek
Linens – Arzu Kaprol Home ambalajlarında,
gerekse bizlere ödül getiren diğer tüm
projelerde müşterilerimizin doğru briefler
hazırlamış olması ve süreci doğru yönetmiş
olması da, kazandığımız başarılarda oldukça
etkili oldu.
Bu ambalaj içindeki ürünü nasıl anlatıyor?
Bu ambalajı ilk elinize aldığınızda siyah bir
kutu ile karşılaşmış oluyorsunuz. Ölçüsünün
ve açılarının farklılığı tasarımı diğer nevresim
ambalajlarından hemen ayrıştırıyor. Biraz
daha dikkatli baktığınızda kapağın üzerinde
mat ve parlak dokularla oluşturulmuş bir el
yazısı dikkatinizi çekiyor. Burada Arzu
Kaprol’un oluşturduğu bir metni, yine kendi
el yazısı ile çok farklı bir dokuya
dönüştürerek kullandık. Esas sürpriz kapağı
açınca karşınıza çıkıyor. Eski masal
kitaplarında nasıl sayfaları çevirdikçe değişik
MULTİDİSİPLİNER
PROJEYE
ULUSLARARASI ÖDÜL
02
oldukça gayret sarf ettiler ve sonuçta bu
ödülü kazanmamızı sağlayan başarılı bir
proje ortaya konmuş oldu.
Endüstriyel tasarımcı Orhan Irmak, moda “Tasarım Kaygısı
Buluşturdu!”
tasarımcısı Arzu Kaprol’ün Home Line
tasarımının önde gelen isimlerinden
serisi için yaptığı ambalaj tasarımları ile Moda
Arzu Kaprol, ev tekstili alanındaki deneyimini
Pentawards Bronze ödülünü Türkiye’ye ve onu, Irmak’la buluşturan sebebi paylaştı:
Neden Orhan Irmak'la çalışmayı seçtiniz?
getirdi. İkili, sorularımızı yanıtladı.
Orhan Irmak endüstriyel tasarım alanında bir
süredir izlediğim bir tasarımcıydı, Arzu
Kaprol Home serisi oluşmaya başlayınca da
disiplinler arası bir tasarım bakış açısının
heyecan verici olacağını düşündüm. Linens
tasarım grubu ile birlikte genel ev serisi
beklentilerimiz üzerine Arzu Kaprol marka
değerleri ilişkisi kurgulanarak, bu fikrin
ambalaj tasarımlarına nasıl yansıtılacağı
üzerinde keyifli bir tasarım süreci ilerledi.
katlama teknikleri ile oluşturulmuş üç
boyutlu evler, ağaçlar karşınıza çıkardı,
burada da kapağın altından üzerinde
ambalajın içindeki nevresimin örtülü olduğu
üç boyutlu bir yatak karşınıza çıkıyor. Bunun
için her nevresim takımı için özel bir açıdan
çekim yapıldı ve bıçak izleri hazırlandı. Bu
ambalajların içindeki ürünler o kadar özel ki,
ambalajdaki ürünü sunum şekli de bu değeri
yansıtmalı düşüncesinden yola çıktık.
Ev tekstili ambalaj tasarımıyla yakından
ilgilenen bir sektör değil. Linens ve sizi bu
noktaya getiren neydi?
Türkiye'nin ambalaj tasarımındaki atılımını
neye bağlıyorsunuz?
Bunun temel nedenlerinden birinin gelişen
rekabet ortamı olduğu görüşündeyim.
Özellikle yabancı markaların yenilikçi
ambalaj tasarımları ile raflarda yer alması, iç
piyasadaki markaları da bu konuda
düşünmeye ve hareket etmeye itti. Diğer bir
neden ise alışveriş kültürümüzdeki değişim.
Son dönemde etrafımızın hızla
süpermarketlerle sarıldığını fark
etmişsinizdir. Eskiye göre çok daha fazla
ürünü bireysel olarak market raflarından
kendimiz alıyoruz ve süpermarketlerde daha
fazla zaman geçiriyoruz. Dolayısıyla hangi
markanın satın alınacağına dair kararı da
raflarda veriyoruz. Ambalaj için birçok
kaynakta sessiz satıcı ifadesi kullanılır.
Gerçekten de marketlerde tüketici ile ürünün
göz göze geldiği noktada ambalaj satın alma
kararını tetikleyen başrol oyuncusu olarak
karşımıza çıkar. Türkiye’de de marka
yöneticileri için bu bilinç gelişmekte.
Kendi isimleriyle marka olmuş
tasarımcıların, birlikte çalışması zor
Arzu Hanım ile çalışmak aksine son derece
keyifliydi bizler için. İlk proje toplantımızdan
en son bu ödül ile ilgili olarak bir araya
gelişimize kadar her zaman samimi bir
diyalog içerisinde olduk. Bir tasarımcının
kendini başka bir tasarımcıya anlatmasının
çok daha kolay olduğunu düşünüyorum. Arzu
Bir moda tasarımcısı olarak ev tekstili
alanına Linens ile birlikte girmeye karar
verdiğimizde, tasarım duygusunu her
noktada hissettirebilmek ana bakış açımızdı.
Tasarım kaygısı bizi buluşturan temel nokta.
Verdiğiniz brief neydi?
01
Hanım’ın Home serisindeki tasarım anlayışını
ve tarzını ambalajlara yansıtmaya çalıştık ki
bu da projeyi bizler için daha iddialı bir hale
getirdi. Üzerinde tasarımcısının adı olan bir
seriye ambalaj tasarlamak, gerçekten
herhangi bir marka için ambalaj
tasarlamaktan farklı bir konu. Tasarımcıyı ve
üzerinde imzası olan ürünü dikkatlice
incelemenizi ve orada ortaya konmuş olan
tasarım dilini doğru bir şekilde yorumlayarak
ambalaja aktarmanızı gerektiriyor. Projenin
zor diye adlandırabileceğimiz yanı aslında bu
kısmı; yoksa bir tasarımcı ile beraber
çalışıyor olmak bence oldukça keyifli. Hele ki
bu kişi Arzu Hanım gibi, başarılı olduğu kadar
samimi ve içten bir tasarımcı ise ve
ambalajını yaptığınız ürünler bu denli keyifli
ise. Ayrıca bu projede Linens’deki
yöneticilerin de katkısı büyük. Onlar da Arzu
Kaprol Home serisinin ambalajları için
Arzu Kaprol otto-modern tasarım felsefesini
yansıtıyor; tasarlandığı coğrafi konumdan
ilham alıp, bu çağın yaşam şeklini, hızını,
modern tasarım algısını içinde barındırıyor.
Dıştan baktığınızda kültürlerarası bir yalınlık
ve modernlikte, içini açtığınızda ise içinden
bu coğrafyaya özgü detaylar çıkan bir tasarım
anlayışını savunuyorum. Home serisinde de
ambalajda oldukça modern ve net bir dış
kabuğun içinden, neredeyse çocuksu bir
detayda ürün fotoğrafının görülmesi, bu
tezatlıkta sıra dışı bir algı yaratıyor.
Peki ya Linens'in size verdiği brief?
Varolan Arzu Kaprol marka değerleri
çerçevesinde, ev tekstili sektörünü ve
müşteri profilini, daha önceden yapılan
araştırmaları paylaştıkları bilgilendirici bir
brief aldım. Bu brief’e paralel Arzu Kaprol
Home markasını nasıl kurgulayacağımızı da
uzun bir süreçte birlikte planladık.
01 Arzu Kaprol ve Orhan Irmak
02 Pentawards kazanan ambalaj tasarımı
10
25/10/2009
Banu Pekol
Aslı Ayşen Aydın
[email protected]
[email protected]
MEKAN VE BEDENİN
ORTAK ANATOMİSİ
3-4 Ekim tarihlerinde Kanyon Alışveriş Merkezi’nde gerçekleşen
‘Geçici İşgal’ adlı performans, mimari elemanlarda bedenin
hareketi ve kentsel mekanlarda bedensel performansın
uyandırdığı hislere odaklandı.
Dans/beden ve mimari/mekan eksenindeki
çalışmalar, teknolojik gelişmelere paralel
olarak ilgi odağı oldu. İnsanlar hareket eder,
mimari durur. İnsanlar arzular, mimari
tanımlar. Mimar, tasarımcı veya sanatçı
hareketleri ve arzuları toplar ve bunları
yapının taleplerine göre serbest bırakır. İnsan
bedeni ve hareketlerini ele alan tasarım,
çeşitli noktalardan yola çıkabilir. Bu ya
Libeskind’in Berlin’deki Musevi Müzesi’ndeki
parçalanmış mekan ve ışığın yarattığı
tedirginlikte olduğu gibi bedensel olasılıkların
iması ile ya da bedensel verileri temel alarak
gerçekleştirilebilir. Bedenden verilere,
verilerden yapılara akan hareketlerin
doğrudan değerlendirilmesi yerine kuramsal
bir yaklaşım benimsendiğinde, konu çeşitli
disiplinlerin penceresinden görülebilir.
Üretken sistemler ve grup dinamiklerini
sistemleştiren koreografik fikirlerin farklı
sahalardaki kullanımına dair örneklerden
birkaçını incelemek, bu alanın zenginliği
hakkında aydınlatıcıdır.
Geçtiğimiz Eylül ayında Sydney’de
gerçekleşen SEAM adlı uluslararası etkinlik,
‘dinamik bir varlık olarak beden, mekansal bir
noktayı bulmak izleyiciye kalıyor.
Taşarımların bedensel hareket yerine, duyusal
şekillenmesi de mümkün. 2002 Venedik
Mimarlık Bienalı için Philippe Rahm/JeanGilles Décosterd’in Hormonorium adlı
eserinde bir oda yapay olarak Alp dağlarının
iklimine büründürülmüştü. 10000lux ışık ve
azaltılmış oksijenli ortamda kalan seyirciler,
sanatçıların eserini bedenleriyle
deneyimliyorlardı. Endokrin sisteminin
tetiklenmesi ile, çeşitli hormonların daha az
veya fazla salgılanması gibi yüksek irtifada
gerçekleşen fizyolojik değişimler, fiziksel
ortam ve beden arasındaki sınırları
belirsizleştiren bir deneyimdi.
01
02
olasılık olarak mimarı, beden ve mekanın
sıkışması olarak sinema’ temasından yola
çıkan bir dizi faaliyeti kapsıyordu. İngilizce
“dikiş yeri” anlamına gelen ‘SEAM’, mimarlık,
dans ve sinema arasındaki muhtemel dikiş
yerlerini keşfetmeyi hedefliyordu. SEAM’in
Algı_Mekan_Malzeme_Laboratuarı bedeni çıkış
noktası olarak alan tasarım müdahaleleri ile
mekanı somutlaştırmayı ve tanımlamayı konu
alıyordu. Katılımcılar sert mimari mekanı yüz
metrelerce bungee jumping ipi, binlerce kablo
bağı ve benzeri malzemeler, yazı, müzik ve
video gibi formatlarla bedensel izlerini
bırakacak şekilde değiştirmek üzerine çalıştı.
Çalışma ortamı olarak kapalı ve açık
mekanlardaki kentsel ve mimari objeleri
seçen İsveçli sanatçı Felice Varını’nın eserleri
tek bir oda içinde veya birkaç binanın
cephesinde birden çizili olabiliyor. Tümünün
ortak noktası, perspektif ile sınırlandırılan bu
iki boyutlu çizimlerin üç boyutlu olarak
algılanabiliyor olması. Ama bu çizimlerin
mekanda anlamlı bir şekilde belirdikleri
Benden/mekan ilişkişinin bir başka ilginç
örneği de Rafael Lozano-Hemmer’in insan
bedeninin hayati işaretlerinden birisinin
kentsel bir alanı hareket ve ışık ile yeniden
şekillendirdiğı çalışmasıydı. Sanatçının
‘İlişkisel Mimari’ olarak sınıflandırdığı Pulse
Park projesinde New York Madison Square
Park ziyaretçilerinin nabız atışlarını ölçen bir
sensör aracılığı ile biyometrik ritmleri parkın
içine yerleştirilmiş ışıkların ‘nabzı’ olarak
tercüme edilmekteydi.
3-4 Ekim tarihlerinde Kanyon AVM’de
gerçekleşen ‘Geçici İşgal’ adlı performans,
“sahne sanatları için tasarlanmamış
mekânları, geçici bir süre için işgal ederek
sanat aracılığıyla dönüştürmeyi” amaçlıyordu.
Çıplak Ayaklar Kumpanyası, Hareket Atölyesi
ve RemDans’in mekan için tasarlanmış işlerini
sergiledikleri etkinlik mimari elemanlarda
bedenin hareketi ve kentsel mekanlarda
bedensel performansın uyandırdığı hislere
odaklanmıştı. Performansçıların yürüyen
merdivenlerden aşağı sürünerek,
emekleyerek, kayarak inişini hiç farketmeyen,
yanlarından itişerek geçenlere dönüp
bakmayan ziyaretçilere adamalı bu yazıyı.
Onların mekana ve bedene alternatif bir
algılamanın sunulduğu bu gibi etkinliklerde
boy göstermeleri, bu tür tasarımları yapanlara
daha da fazlasını üretmek için şevk veriyor.
PARA TASARIMI...
01
Amaç, araç, güç, statü, garanti, endişe,
saadet, huzur... Kapitalist dünyanın
dönmesini sağlayan temel unsurlar. Yale
Üniversitesi ekonomistlerinden Keith
Chen’in yaptığı testte maymunların bile
davranışlarını şekillendiren en önemli
etken. 7-8 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen
IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantısı’nda
Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick’in,
“Bu kriz, 3. Dünya Savaşı’na sebep olabilir”
yorumlarıyla şimşekleri üstüne çektiği
açıklamasının başkahramanı: Para.
2020 yılında Amerika’daki alışverişlerin
sadece %10’unun nakit yapılması
öngörülüyor. Peki, paranın yerini ne alacak?
Ya tasarımı nasıl olacak?
İlk para, Asurluların şekeli mi, yoksa Lidya
Kralı Kroisos’un sikkeleri miydi tartışması
bir yana para, bir ülkeyi marka yapan
unsurlar arasında milli marş ya da bayrak
kadar büyük önem taşıyor. Bu yüzden
paranın yüzyıllar boyu süren tasarımı ulus
kimliğin de bir yansıması oluyor. Çoğu
ülkenin kâğıt para tasarımında kullanılan
ortak figürler, ulusal kahramanlar, liderler,
büyük düşünürler ya da kültürel öğeler
olurken, karmaşık düzen ya da göze pek
hitap etmeyen renkler kalpazanlıkla
mücadele edebilmek için tercih
edilebiliyor.
02 Varını’nın eserlerinden...
Yakın tarihte gerçekleşen en kapsamlı para
tasarımı, Avrupa Birliği’nin ortak para birimi
Euro’nun doğuşunda yaşandı. Avusturya
Merkez Bankası’nın tasarımcısı Robert
Kalina, 1999 yılında piyasaya sürülen
çalışmasıyla dünyanın en büyük para
rezervlerinden birinin görsel dilini de
belirlemiş oldu. Ülkemizde ise bu yılın
başında tedavüle giren yeni TL’lerin tasarımı
renk, desen ve figür seçimi açısından yine
türlü tartışmalara neden olmuştu. Oysa
Amerikan Doları yıllardır aynı klasik
tasarımıyla kullanılmaya devam ediyor.
Barack Obama’nın başkan seçilmesiyle
birlikte değişim rüzgârları esen Amerika’da
grafik tasarımcı Richard Smith “The Dollar
Redesign Project” ile dolara yenilik getirmek
için yarışma düzenliyor.
03 SEAM’de yapılan bir proje.
Çok da uzak olmayan bir zaman diliminde
01 Kanyonda gerçekleştirilen “Geçici İşgal”,
03
HENÜZ TARİH OLMADAN,
Bompas & Parr’in Londra’da bir barda ‘Alkolik
Mimari’ olarak adlandırdıkları, havaya
aralıksız olarak cin-tonik buharının
pompalandığı yerleştirme, bu tür deneylerin
en ilginçlerinden. Hissetmeden, tadarak
sarhoş olmanın mümkün olduğu bu durum,
kokteyli içinde yaşanılabilir bir mekan haline
getiriyordu.
Bedenin mekansal olarak bulduğu ifadelerden
yaratıcı bir anlam çıkarmanın bir diğer ustası
koreograf/dansçı William Forsythe’ın
“Synchronous Objects” projesi, dansı çeşitli
görsellere ‘tercüme’ ediyor. Koreografiden
seçilen belirli dans motifleri ve dansçıların
eşzamanlı hareket anlarından oluşan çeşitli
veriler teknoloji yardımı ile görsel temsillere
dönüştürülüyor.
11
dergisindeki özel dosya sayesinde
geleceğin para tasarımına doğru bir
yolculuğa çıkıyoruz. Conka Design, Fripp
Design ve Dragon Rouge’un hazırladığı
konsept çalışmaların ortak özellikleri,
güvenliğe verilen önem ve çevre dostu
olmaları. Conka Design, geri
dönüştürülebilir çipler kurgularken
sahtekârlığı imkânsızlaştırıyor. Fripp
Design’ın tasarladığı paralar RFID (radyo
frekanslı)’li sistemiyle rahat takip ediliyor
ve anti bakteriyel plastik kaplamasıyla
bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlüyor.
Dragon Rouge’un yaklaşımında ise geri
dönüştürülebilir tarımsal yan ürünler
hammaddeyi oluşturuyor, eskiyen kâğıt
paralar bioyakıt olarak
değerlendirilebiliyor.
Her ne kadar RFID’li sistem konsept gibi
dursa da geleceğin para sistemine yönelik
çalışmalar yürüten Christian Nold, “Biljmer
Euro” projesiyle bu sistemin
uygulanabilirliğini test ediyor. Parazit para
olarak da nitelendirilen bu çalışma ile
Nold, Hollanda’daki seyahat biletlerinden
çıkardığı RFID bantlarını Euro’ya
yapıştırarak paranın serüvenini dükkân
dükkân takip ediyor.
02
nakit alışverişin neredeyse yok olacağından
bahsedilirken gelecek nesiller için para
nostaljik kalabilecek. Mesela, Nokia’nın
ceplerimizde sadece telefon ve
anahtarların taşınacağı bir dünyaya yönelik
yürüttüğü araştırmalar, Y Kuşağı Japonlar
tarafından doğrulanır gibi. Japonya’da cep
telefonuyla yapılan alışveriş hacminin 5
Milyar Pound’u bulduğu ve %80’inin de 1524 yaş aralığındaki gençler tarafından
yapıldığı belirtiliyor. AC Nielsen de 2020
yılına geldiğimizde Amerika’daki
alışverişlerin sadece 10%’nun nakit
yapılacağını öngörüyor. Peki ya İngilizlere
ne dersiniz? Nüfusun %14’ü bozuk
paralarla uğraşmak istemediğinden atıyor.
Dünyada dönen paranın %25’nin kanun
dışı olması ve her yeni jenerasyonun sanal
dünya ile daha fazla haşır neşir olması
devletlerin finansal sistemlerindeki
tercihleri etkileyebilir. Üstelik fiziksel para
yerine kredi kartları, temassız ödeme
sistemleri, cüzdan görevi gören cep
telefonları ve sunacakları finansal
hizmetlerin artışı ürün tasarımı yerine
hizmet tasarımını ön plana çıkarabilir. Ya
da fütürist Richard Watson’ın da
öngördüğü gibi dijital paralar
kıyafetlerimizin ya da bedenlerimizin içine
yerleştirilebilir.
01, 03 Kyle Thompson’un dolar yorumları
03
İngiltere’nin ulusal tasarım konseyi Design
Council üç ayda bir ay yayınladığı
02 Conka Design’ın para tasarımları
12
25/10/2009
13
Gözde Tüfekçi
‘TASARIM İŞİ’YLE
gozde@kaletasarimmerkezi
KAZANMAK...
Lades Kemiği ‘Fırsatı’
Devir, Zihni Sinir devri... Dünyanın dört bir yanında, aklını doğru
çalıştırıp, tasarımı bol sıfırlı iş fikrine dönüştürmeyi başaran
zenginler var. Kimi kemik tasarlıyor, kimi kurdele... Ortak
noktaları, farkına bile varmadığımız boşlukları keşfetmeleri, ya
da yaratmaları! Bir diğer deyişle... “Olmazsa olur” çözümleri!
Geri Sayım Başladı
Geri sayımlı trafik ışıklarının hayatımıza
girmesi kendiliğinden oldu gibi gözükse de,
var olan birşeye katma değerle ortaya çıkan
parlak bir fikir. Patentli proje, trafik
noktalarında yeşil ya da kırmızı yanmasına
kaç saniye kaldığını gösteren ışık
sistemiyle, bilgi verme adına parlak bir
buluş. Orhan Aydın’a 2006 yılında
Almanya’da IENA Buluş Fuarında ödül
kazandıran fikir, özellikle yayalara sağladığı
kolaylıklar noktasında kaç saniyelik bir
hareket opsiyonu olduğunu göstererek daha
güvenilir bir geçiş sağlıyor.
Her Bebek Bezi
Bir Çanta Hakeder!
Pek çok insanın en az bir kez, arkadaşıyla ya
da ailesiyle ladese tutuşmuş olduğu
gerçeğinden hareketle hayata geçirilen ve
‘farkındalığın’ ürüne yansıtıldığı, internetten
satış yapan sahte lades kemiği markası... Bu,
şaşırtıcı gelse de, altında yatan başarı dikkat
çekici.
Annelerin yanlarında sürekli taşımak
zorunda olduğu ‘bilinciyle’ bebek bezlerine
getirilen yorum, Christina Rein’ın mobil
hayata getirdiği pratik bir çözüm. 34
yaşındaki anne, çantasının içinde bebek
bezlerinin ezilmesinden şikayet ederek
küçük boyutlarda, kompakt ve şık bir
çantaya gereksinim duyuyor. Bu noktadan
sonra, keşfinin başkaları için de büyük bir
kolaylık olabileceğinin farkına varıyor ve iki
farklı konseptte ürünler tasarlayıp
ürettirmeye başlıyor. Seyahat için daha
büyük ölçeklerde, günlük kullanım için ise
küçük ebatlarda tasarlanan çantalar,bugün
hem internet üzerinden satılıyor hem de
120 farklı butik noktada bulunuyor.
Ortalama ürün fiyatının 15 dolar olduğu
markanın yıllık cirosu 180.000 doların
üzerinde.
Markanın başrol oyuncusu Keh Ahroni’nin
hikayesi yıllar önce bir şükran günü
sofrasında kutlanan 47. yaşgününe
uzanıyor. Ahroni, sofranın bolluğun ve
ziyafeti simgeleyen enfes yiyeceklerle
donatılmış olmasına karşın, yalnızca bir
kişinin dilek tutmasına imkan sağladığını
fark ediyor. 47 yaşında olgun bir birey
olarak, dilek tutma hakkını çocuklara
devretmesi gerektiğini düşündüğünden,
farklı bir çözüm yolu geliştiriyor ve Lucky
Break® Wishbones’u yaratıyor. Ona göre
artık vejeteryanlar da dahil yediden yetmişe
herkes dilek tutma hakkına sahip!
Ken Ahroni, artık, çok da hayati görünmeyen
keşfini işe dönüştürerek internet üzerinden
ilginç lades kemikleri satan bir markanın
kurucusu. Bu ürünün cirosu ise zihnimizi
zorlar nitelikte. Günde ortalalama 30.000
lades kemiği satışı yapan firmanın yıllık satış
rakamı 1 milyon doları bulmakta!
Anten Topu
Neye Yarar?
Jason Wall, ayda 500.000 anten topu satan
bir markanın kurucusu. Araba antenlerine
farklı aksesuarlar geliştirme fikriyle ilk
senesinde 1.18 milyon dolarlık ciroya
ulaşmış. Wall, fikrini önce sınırlı sayıda
tasarımla hayata geçirmiş. Benzin
istasyonları ve lokal mağazalarda dört
milyon anten topu satma başarısından
sonra Wal-Mart ve AutoZone gibi ana satış
noktalarıyla anlaşma imzalayan marka,
Universal Studios’la da işbirliğine gitmiş.
Şuanda 500 farklı ürün çeşidine sahip
marka, aynı zamanda kullanıcıya özel
tasarımlar sunarak firmaların reklam amaçlı
kullanmalarını da sağlıyor.
Reklam Asmak İçin...
Devler İçin Paketler
EcoHanger, Hanger Network isimli şirketin,
yeni mecralar yaratma gereksiniminden
doğan ihtiyaca getirdiği yenilikçi bir
çözüm. %100 geri dönüşümlü malzeme
kullanılarak yaratılan kıyafet askıları, fikri
olduğu kadar süreci de ele alan başarılı bir
örnek. 3500 kuru temizleme noktasına
ücretsiz olarak dağıtımı yapan firma,
geliştirdiği yöntem ile hem ürünün raflara
inmesini kolaylaştırıyor, hem de çift taraflı
kazanç sağlıyor.
Gereksinimden doğan yaratıcı iş fikri
“King Size Bows”, ilginç bir tesadüften
doğuyor. Lynda King’ in kızlarına bir
araba hediye etmek istemesiyle başlayan
serüven, büyük bir şirketin ilk tohumlarını
atıyor. Aldıkları arabayı paket haline
getirmek isteyen aile, işe yarayabilecek
bir ürün bulamıyor. Çok sayıda araba
galerisini arayan aile, hediyelerini
tamamlamak üzere büyük kurdela satan
Üzerinde bulunan reklam alanı ile
markalarını birçok kişiye ulaştıran
EcoHanger’ın tamamı reklam alanından
oluşuyor. Kağıttan imal edilmiş olması
sebebiyle baskıya çok elverişli. Haftada 50
milyon askı dağıtma kapasitesine sahip
markanın başarısında, şüphesiz ürüne
getirdiği yaklaşımın kadar, sürece getirdiği
yorumun da etkisi büyük. Dağıtım kanalına
getirdiği sistem nedeniyle malzeme
seçimini öne çıkarmak isteyen marka,
dikkatleri, ürünün üretilmesinde hiç ağaç
kesilmediğine çekiyor.
bir marka arayışını hüsranla
sonuçlandırıyor. İşte bu çaresizlikle
akılda ışık yakan fikir, Lynda King’in çok
nadir rastayacağımız türden bir ihtiyacın
aslında bir trend yaratabileceğinin farkına
varmasını sağlıyor. Mobilya, ev, araba
gibi hediyeler için büyük ölçekli kurdele
tasarımları yapmaya başlayan King, küçük
bir adımla başlattığı girişimi bugün çok
farklı noktalara taşıyor.
Derde Deva
Egsersiz Kartları
Oyun kağıdı desteleri birçok farklı grafikte
ve desende görüldü bugüne değin. Yabancı
dil öğretmek için kullanılan kartlar da...
FitDeck ise vücut egzersiz kartlarından
oluşmakta. Phil Black tarafından hayata
geçirilen, 50 farklı vücut alıştırmasının yer
aldığı kartların her biri 3 seviyeden
oluşuyor ve kullanıcıya hiçbir spor ekipman
gerektirmeden egzersiz yapma olanağı
veriyor. Farklı ihtiyaçları ile özelleşmiş
kullanıcılara yönelik kartları da bulunan
marka, çocuklara özgü grubuyla, onlara
sporu sevdirme gibi misyonlar da edinmiş.
Aslında var olan birşeyin farklı
yorumlanmasıyla ortaya çıkabilecek bir
başarı durumu gösteren FitDeck zor bir
örnek gibi gözükse de senelik 4.7 milyon
dolar gibi bir satış başarısına sahip.
14
25/10/2009
Aslı Kıyak İngin
Umut Kart
[email protected]
“MACERA BİZİM İÇİN YASAK!”
Ünlü tasarımcı Makio Hasuike imzasını attığı Blackline serisine paralel olarak,
“Tasarımda Yeni Trendler” başlıklı bir seminer vermek üzere Türkiye’ye geldi. Avrupa
ve Uzak Doğu tasarım vizyonlarını harmanlayan Hasuike, sorularımızı yanıtladı.
İtalya’da yaşayan Japon bir tasarımcı
olarak, bu iki kültürü nasıl
harmanlıyorsunuz?
Nasıl birleştirdiğimin tam olarak bilincinde
değilim, içimden bu şekilde geliyor. Samimi,
içten, duyarlı şey, bu ikisinin birleşimi olsa
gerek. Düşünceden ziyade yaşanılan çevreyle
ilgili. Avrupa ve İtalya’nın ortamını
gözlemlemek, orada yaşamak önemli bir çıkış
noktası. Orada Japonya’dan hiçbir şey yok.
Aslında her şey müşteriye bağlı. Japon
müşterileriniz varse onların yaşam biçimlerini
düşünmelisiniz. Ancak benim çok sayıda
Avrupalı ve İtalyan müşterim var. Avrupalı
müşterilerin talepleri, Avrupa pazarına
yönelik. Benim onlara arzım da, doğal olarak
onların talebine uygun olmak zorunda. Söz
konusu yaşam şekli ve ihtiyacına ait düşünce
ve yorumlama da, İtalyan veya Avrupalıların
günlük yaşam şeklini temel almalı. Aynı
zamanda küresel bazda da düşünülmeli elbet,
çünkü aralarında büyük bir fark yok.
Çanta markasının ötesinde, “MHWay” yani
Makio Hasuike yaşam şekli nedir?
MH yaşam şekli… Ben önce tasarımı yaptım,
sonra markayı tanımladım. Kendi markamla
kendi hoşuma giden şeyi yapmak istedim.
Sadece kendi sevdiğim ve beğendiğim
şeyleri... Gerçek hayatta, yalnızca kendi
hoşuma giden şeyleri yapmak o kadar kolay
değil. Önce bir çanta üretiyorsunuz, sonra
belki bir bardak, bisiklet, belki de bir gemi…
Aslında ilk iş, diğer işleri beraberinde
getiriyor. Eğer bir ürün iyi satıyorsa, hep o
sektörde devam etmek zorunda kalırsınız. Bu
zaten başlı başına büyük bir şartlanma
getiriyor. Öte yandan ben, ancak bu
şartlanmanın sınırları içinde, kendi zevkimi,
tadımı, eğilimlerimi gösterebilirim. Ayrıca
benim çalışma şeklim yalnızca zevk
oluşturmayı değil, onları sergilemeyi, açığa
çıkarmayı da içeriyor. Teknik olarak yeni bir
şeyler denemek de buna dahil. Bazen,
özellikle protagonist olmaktan kaçınıyorum,
ancak bazı şeyleri de dışarı vurmak gerekiyor.
Kolay değil.
Ünlü tasarımcı Makio Hasuike 1938 yılında Tokyo’da doğdu. Tokyo Güzel
Sanatlar Üniversitesi’nden mezun olan tasarımcı, profesyonel iş hayatına
Seiko’da başladı. 1968 yılında Milano’da kendi stüdyosunu açtı. Grafik ve
endüstriyel tasarımdan mimariye kadar farklı alanlarda tasarımları olan
Hasuike, Colombo, Fiam, Hotpoint-Ariston, Villeroy&Boch, Franco Pozzi,
WMF gibi dünyaca ünlü markalar için çalıştı.
Ev eşyalarında beyaz renkten artık
kurtulmamız gerektiğini, siyaha
yönelmemizi söylüyorsunuz...
Yalnızca bir başlangıç mı?
Göreceğiz...
Sizce tasarımın bugün en önemli sorunu
nedir?
Öncelikle her şey için belli bir dayanma, yeter
deme süresi var. Sıkılıyoruz. Her zaman aynı
şeyleri tekrarlamak mümkün değil. Ev
eşyalarında yirmibeş yıldan, hatta daha
fazlasından beri aynı beyaz renk var. Yirmibeş
yıl önce bembeyaz bir çamaşır makinesi
yaptım ve tüm Avrupa’da herşey bembeyaz
oldu. Bugünse bazı şeyler değişmesine
rağmen, yeni renkleri benimsetmek hiç de
kolay değil. İnsanlar çok parlak, renkli şeyleri
tercih etmiyor. Satışta da diğer tarzlara fazla
yer verilmiyor. Bugün bu ürünü yaparken, bu
beyaz objelerden farklı bir şey ürettim.
Önemli olan farklı bir şeyler üretmek; her şey
aynı olmamalı. Yeni bir döneme girme
beklentisi açık; yeni bir ev eşyaları
macerasının başlangıcını görüyoruz.
Küçük ve büyük ürünlerin tasarımı arasında
büyük fark var. Örneğin mobilyalar... Küçük
ürünlerin fiyatlarıyla ilişkisi olmayabiliyor.
Büyük ürünlere gelirsek... Örneğin elektrikli
ev eşyalarında, rekabet çok güçlü. Tabii
burada sorun daha büyük, teknoloji de
önemli. Her yeni ürün, beraberinde büyük
kaygılar da getiriyor. Eğer yanlış bir ürün
üretirsek, tüm firma krize girer. Bizim için
maceraya girmek yasak. Emin olmak
zorundayız. Pazarlama konusunda ise,
tasarımcılar ve tasarım ortakları olarak, son
dönemde sık sık dile getirdiğimiz çok önemli
bir şey de, bizim de normal insanlar,
tüketiciler olduğumuz. Yani belli bir
hassasiyeti biz de paylaşıyoruz ve
tüketicilerimize yakın hissediyoruz.
Rakamlar bizim içten hassasiyetimizi ifade
edemiyor. Düşünün ki, tasarımcılar ve
ajanslar arasında heyecanımız her zaman
paylaşılamıyor. Ancak bu durum her yer için
geçerli, biraz dengelenmiş durumdayız.
Tasarımcıların ikilemi ise üzerlerindeki
büyük sanayi potansiyelini taşıyarak, hem
yararlı olmak, hem katkıda bulunmak. Bazen
çok kişisel ürünler üretemiyoruz. Ancak
küçük ürünlerde çok kendine özgü, özel
şeyler üretebiliyoruz. Kısacası, iki üretim
şekli var. Belki ben biraz fazla kişisel şeyler
üretiyorum. Ama böyle olmasaydı biraz
sıkılırdım. İşte sırf bu nedenden ötürü bile
ben farklı şeyler üretiyorum. Bu bir
tasarımcının mesleki sorunudur.
Uzun yıllardır Avrupa’da yaşayan bir
tasarımcı olarak, tüketicilerin tercihlerinin
zaman içinde değişimini değerlendirir
misiniz?
Geçmişte tasarımcı ve tüketicilerin
arasındaki ilişkinin daha basit olduğunu
düşünüyorum. Çünkü tüketiciler rahat,
rasyonel ürünlere ihtiyaç duyuyorlardı.
Kullandıkları ürünün üzerinde iyi çalışılmış
olmasını ve emin oldukları ürünleri almak
istiyorlardı. Bugünse sektörde yepyeni
zevkler, yaşam şekilleri ve modalar, yeni
yaşam şekillerinde herkesin ayrı bir zevki
var. Ama tabii ki milyonlarca değişkenden
söz edemeyiz ve bazıları daha güçlü.
Ayrıca çok sayıda farklı tasarımcı da
bulunuyor. Böyle farklı şekilde çalışan
tasarımcıların çoğulculuğu, gelen
farklı taleplerin bir aynası olduğu açık.
Her şey çok değişti. Çok farklı yansımaların
olduğu bugünlerden sonra, ileride,
dünyamızı farklı tercihler, talep ve meraklar
ele geçirecek. Hepimiz bu çeşitliliği farklı
yorumlamaya dikkat etmeliyiz. Gelecek çok
ilginç olabilir.
Türkiye’de başka markalarla çalışmayı
düşünüyor musunuz?
Tabi ki isterim. Müşterilerinizi ele geçirmek
için değil, yeni deneyimler kazanıp,
düşüncelerimizi birlikte paylaşmak ve
anlaşmak için geri dönmeyi çok isterim. Yeni
ülkelere gitmek, özellikle de böylesine büyük
tarihe sahip ülkeler ise her zaman büyük
heyecan ve canlılık demek. Umarım yeniden
görüşürüz.
Birlikte çalıştığınız ekibe gelirsek...
Kızım da dahil olmak üzere on beş kişi ile birlikte
çalışıyorum. Fark ediyorum ki, onlarla çalışırken
güçler benim elimde olsun ve söylediklerimi
kesinlikle uygulasınlar istiyorum. Kendilerine
daha çok alan isteyen tasarımcılar açısından
üzgünüm ama şu da doğru ki, müşteriler Makio
Hasuike adını görerek geliyorlar. Öyleyse benim
varlığımı hissettirmem önemli. Kişisel olarak
bundan daha azını yapamam.
15
01
01 Makio Hasuike’nin Hotpoint-Ariston için
tasarladığı Blackline serisi
Şişhane -Galata bölgesi İstanbul’un hatta
Türkiye’nin yüz yıllık aydınlatma merkezi olarak
birçok ilişkiyi ve güçlü üretim ağını içinde
barındırıyor. Bölgedeki üretim mirası hem
Uzakdoğu malları hem de mevcut politikalar
sebebiyle yok olma tehdidi altında. Bölge dışına
gönderilmek istenen küçük üreticinin sahip
olduğu ilişki ve birikimleri ve mevcut pazar
ortamını tekrar yakalaması mümkün değil.
Bölgenin yaratıcılığa açık bir deneyim alanı
olarak konumlanabileceğini ortaya koymak ve
bölgedeki üretim ağının sürekliliğine dikkat
çekmek amacıyla 2006 yılından bu yana
organize edilen Made in Şişhane Projesi, bu
sene Ekim ayında farklı ülkelerden gelen
tasarımcıları bölgede ağırladı. Çoğunluğu
Hollandalı olan tasarımcılar önce proje
hakkında bilgilendirildiler, bölgedeki
atölyelerle tanıştırıldılar, ardından bir haftadan
daha az bir sürede bölgedeki ağı kullanarak
tasarım fikirlerini yaratıcı ürünlere
dönüştürdüler. Tasarımcıların bölgedeki üretim
süreçleri ve rotaları da bir filme alınıp
belgelendi.
Proje, İstanbul’daki küçük üretim bölgelerinin
tasarımcılar ve yaratıcı disiplinler için nasıl bir
potansiyele sahip olduğu sorusundan yola
çıkıyor. Aynı şekilde tasarımcıların da bölgenin
sürdürülebilir gelişimine önemli katkıları
olabileceğine işaret ediyor. Made in Şişhane
projesi bildik tasarım etkinliklerinden farklı
olarak turizm, kent, üretim, tasarım gibi çok
farklı boyutu bir arada barındırıyor; üründen
çok süreçlere, hikayelere, deneyimlere kısacası
işin görünmeyen en az bilinen ayağı olan
atölyelere ve ağa vurgu yapıyor.
Şişhane bugüne kadar fason ve kopya üretim ile
ünlenmiş negatif bir imaja sahip olmasına
rağmen bölge tasarımcıların kendi organize
ŞİŞHANE’DEN
noktada tasarımcılarla çalışmaları onlara yeni
bir çalışma alanı sunuyor. Tasarımcıların da
kendi ürün ve markaları ile pazarda yer
alabilmeleri çok kolay değil ve bu tür bölgeler
de onlara bir fırsat sunuyor.
‘DUTCH DESİGN’
Made in Şişhane projesinin son ayağı,
girişimi
bambaşka
bir
noktaya
konumladı. Dikkatler, bölgedeki üretim
potansiyeline odaklandı.
ettikleri bir üretim network’ü olarak görülebilir.
Bu tür bölgeler tasarımcılara kendi ürününü
üretme ve markasını oluşturma imkanı sağlıyor.
Bölgede hem eski hem de yeni üretim
tekniklerine ulaşmak mümkün ve her şey
birbirine yürüme mesafesi yakınlıkta. Tasarım
fikrinden ürüne dönüşme süreci bölgedeki
ustalarla etkileşimli bir şekilde ilerliyor. Az
sayıda, farklı ve nitelikli ürünü kısa zamanda ve
düşük üretim maliyetleriyle bölgede yaptırmak
mümkün. Ustalar Uzakdoğu malları ve mevcut
politikalar sonucu güçlerini yitiriyor; bu
Bu sene yapılan etkinlikler projeyi uluslararası
bir boyuta taşımayı hedefledi. Ortaya çıkan
ürünler ve izlenen üretim süreçleri 10 Ekim’de
Galata Görünürlük Projesi kapsamında GalataŞişhane bölgesinde sergilendi. Ardından 12
Ekim’de açılışını Hollanda Dış Ticaret Bakanı
Frank Heemskerk’in yaptığı “Dutch Design
Made in Şişhane” sergisi ile devam etti. Dutch
Chapel’de açılan sergi İstanbul’da bir kilisede
yapılan ilk tasarım sergisi olması açısından da
ilginç bir örnek oluşturdu. Bakan aynı gün
sabahı bölgedeki atölyeleri gezerek Hollandalı
tasarımcılara verdiği önemle birlikte bölgeye ve
projeye olan desteğini de gösterdi.
Bu sene bölgedeki network yabancı
tasarımcıların kullanımına açılarak bölgenin
farklı potansiyelleri ortaya çıkarılmaya
çalışıldı. Bölgeyi hiç bilmeyen ve adeta turist
konumundaki tasarımcılar tarafından mevcut
ağın kullanılabilirliği test edildi. Bölgedeki
ustalar da yabancı tasarımcılar üzerinden
çalışma alanlarını ve deneyimlerini
zenginleştirmiş oldular. Ürünler Made in
Şişhane logosu ile uluslararası ölçekte
dolaşıma girecek ve bölgenin
desteklenmesine, bilinirliğine önemli bir
katkı sağlayacak. Proje önümüzdeki günlerde
farklı tasarım etkinliklerini sürdürmeye ve
bölgede kalıcı bir merkez oluşturma
çabalarına devam edecek.
2010’da İstanbul Avrupa Kültür Başkenti
olacak; Made in Şişhane Projesi gibi
girişimlerin bu noktada önemi daha da
artmakta.
ŞİMDİ KİM “YABANCI”? POTANSİYEL GÖRÜLMELİ!
Frank Wilems (Hollanda):
“Bir yabancı olarak böyle bir alana girdiğinizde
garip geliyor. Bu kadar çok şeyin bir arada
olması çok ilginç. Hızlılık bu bölgenin önemli
bir avantajı. Her şey birbirine çok yakın, bu da
zaman kazancı sağlıyor. Tasarımcı ve usta aynı
şeyleri düşünebiliyor. Buradaki ustalar
denemeye ve öğrenmeye çok açıklar.
Hollanda’da olsa ustalar denemek
istemeyebilirler.”
Bas Van Beek (Hollanda):
“Made in Şişhane’nin düzenlediği atölye
çalışmasındaki asıl amaç tasarım prosesinde ana
rolü ustaya vermekti. Ben 35 yıllık bir metal
ustasıyla çalıştım. Bu etkinlik tasarımcının ve
ustanın birbirine deneyimlerini aktarması
açısından çok yararlı. Buradaki mahalle halinin
kaybolması üretim ağını olumsuz yönde etkiler.”
Gerrie Starreveld (Amsterdam):
“Dil sorunumuz olmasına rağmen, bir şeyi ortak
üreteceğimiz için bir şekilde iletişim kurduk.
Çok da keyifli oldu. Şişhane çok konsantre bir
bölge. Çok seçeneğin ve her şeyin ulaşılabilir
olduğu bir yer burası. Benim ülkemde böyle
alanlar yok. Bu kadar özelleşmiş bir yer olsa
mükemmel olurdu. Bu İstanbul’a özel bir
durum.
Lara de Greef (Hollanda):
“Bu bölge çok ilginç ve güzel. Ben aşağı yukarı
10 atölye var sanıyordum. Gizli saklı yerlerde
bile atölyeler var. Hollanda’da bir iş halletmek
için bir çok yere gitmek gerekir. Burada herşey
birbirine çok yakın olduğu için süreci kontrol
edebiliyorsunuz… Gelecekte tekrar çalışmak,
daha uzun süre kalıp olanakları görmek
isterim.”
Anita Bacic (Avusturya):
“Ustalara, ortak dilimiz olmadığı halde çizerek,
yazarak anlamaya çalıştı. Önemli olan buydu.
Kolay çalışabileceğim ustalarla iş yapmaya
devam etmek isterim… Tasarımcı ve ustanın
karşılıklı deneyimlerini aktarması öğrenme
açısından çok önemli.”
Aslı Kıyak İngin
(Made in Şişhane proje yöneticisi):
“Made in Şişhane projesi bildik tasarım
etkinliklerinden çok farklı, çok boyutlu
bir proje. İçinde turizm, kent, üretim
gibi pek çok boyutu var. Bölgenin
sürdürülebilir gelişimini sağlamak gibi
bir misyonu var. Üründen çok süreçlere,
hikayelere, deneyimlere kısacası işin
görünmeyen en az bilinen ayağı olan
atölyelere ve ağa vurgu yapıyor. Bölge
aynı zamanda bugüne kadar fason ve
kopya üretim ile ünlenmiş bir negatif
imaja sahip. Bu sebeple bölgeyle çalışan
mimarlar, tasarımcılar ve tasarım
mağazaları üretimi Şişhane’de
yaptıklarını gizlemekteler. Bizim
yaptığımız ise bu durumun aksine,
bölgede var olan bu ilişkileri görünür
kılmak, var olan dinamik, yaratıcı
üretim potansiyelini ortaya çıkararak
bölgenin pozitif yanını vurgulamak ve
bölgenin bir deneyim alanı olarak
konumlanmasını sağlamak.
Şişhane projesi uzun dönemli bir proje,
konsept ve koordinatörlüğünü
üstlendiğim ilk etkinlik 2006 yılında
İDW İstanbul Tasarım Haftasında
gerçekleşti. Bu sergide bölgede
halihazırda çalışmakta olan tasarımcı,
sanatçı ve mimarlarla bölgenin üretim
rotaları görünür kılınmaya çalışıldı.
2008 yılında DesignLAB, Gerrit Rietveld
Academie’nin tasarım bölümü
Amsterdam’dan gelerek Şişhane’yi
ziyaret etti. Aynı zamanda İTÜ Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü yüksek lisans
öğrencileriyle iki dönemlik bir çalışma
yapıldı. Bölgedeki üretim ağını
oluşturan farklı aktörleri ve birbirleriyle
ilişkilerini analiz ettiler.
Bizim kendi kurumlarımız,
tasarımcılarımız ve karar vericilerimiz
Şişhane’deki mevcut potansiyeli
görmezken Hollandalı tasarımcıların ve
Hollanda ticaret bakanının gelip projeyi
desteklemesi çok önemli.”
16
25/10/2009
17
Mine Ovacık
[email protected]
“TASARIM VE KRİZ” BİTTİ, ETKİSİ KALDI
Bu yıl “Tasarım veya Kriz” ana temasıyla İTÜ
Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü tarafından
4. kez düzenlenen Ulusal Tasarım Kongresi, 89 Ekim tarihleri arasında değişimin iki farklı
yüzünü incelemek ve tartışmak üzere İTÜ
Taşkışla Kampüsünde gerçekleşti. Türkiye’deki
tüm tasarım araştırmacılarını,
akademisyenleri, tasarımın pozitif katkısı
üzerine kafa yoran herkesi bir araya toplamayı
ve değişim kavramı üzerinden tasarımın tüm
boyutlarını çok yönlü bir platformda
incelemeyi amaçlayan kongrenin katılımcıları
arasında, tasarımın sürdürülebilir ekonomik ve
ekolojik süreçlerdeki rolü konusunda
uluslararası bir uzman olan Profesör M.P.
Ranjan da yer aldı. Hindistan Ulusal Tasarım
Enstitüsü’nde (NID) akademik ve idari birçok
görevde bulunan, sürdürülebilir yerel tasarım
çözümlerinde uzman olan Prof. M P Ranjan,
küresel krizin olumsuzlukları ile başa çıkma
konusunda gelişmekte olan bir Asya
ülkesinden alternatif bir bakış açısını
“Tasarım nedir?” sorusu çok insanı
düşündürmüştür. Pek çok insan yanıt aramış,
fakat sonuçta hemen herkesin üzerinde hem
fikir olduğu bir tanım ortaya çıkmamıştır.
Çıkmamıştır, çünkü tasarım konsepti zaman
içinde durmadan değişmiştir. Konseptin
değişmesi bir yana, onu tanımlayanların
politik çizgisi, beklentisi, anlayışı, içinde
bulundukları ülkenin sosyo-ekonomik ve
bilhassa endüstriyel yapısı ve daha bir çok
faktör tasarım tanımında öne çıkan anahtar
sözcüklerde belirleyici olmuştur. Hal böyle
olunca üzerinde anlaşmaya varılan tek konu,
tek bir tasarım tanımı üzerinde anlaşmaya
varılamayacağıdır. Peki o halde, bütün
bunlara vakıf olan ben, ne diye bir tanım
yapmaya kalkıyorum? Yanıt basit: a) her
türlü tasarım yaklaşımlarını genel bir
düzeyde, ortak bir çatı altında toplayan bir
tanım geliştirdiğimi sandığım, b) tanımın
bazı taşları yerine oturtmada yardımcı
olacağına inandığım ve b) bu konudaki
tartışmayı körükleyeceğini düşündüğüm için.
Sakın aklınıza ‘pat diye ağzımdan çıkmış bir
cümle’ gelmesin. Daha önce yazdığım,
İngilizce’sini kendi aramızda fakültede
tartıştığım, beni uzun yıllar meşgul eden bir
cümle: Tasarım insanın çevreye müdahele
tarzıdır. (Meraklısıa İngilizce’si: Design is a
mode of intervention into the environments)
Beş sözcükten oluşuyor; üç tanesi belirleyici.
Biz kilit sözcükleri tek tek açalım.
1. Çevre: yukarıdaki tanımda çevre, insan
teninin bittiği yerde başlayan herşey demek.
Bizi çevreleyen herşey, bize ait olanlar da
dahil. Örneğin saç. Saça tarakla yapılan ilk
müdahale, ya da kuaför elinden çıkan üç
boyutlu görüntü pekala bir cins tasarımdır.
Kuaför de işin bilincindedir ve ekteki
fotoğrafta görüldüğü üzere, tasarımı, bangır
bangır, tekrar tekrar yazar.
4. Ulusal Tasarım Kongresi’nin 9 Ekim 2009
Tasarım ve Krize odaklanan 4. Ulusal
Tasarım Kongresi,gündeme getirdiği soru
ve sorunlarla akıllarda yer etti.
paylaşarak 4. Ulusal Tasarım Kongresi’ne
konuşmacı olarak katkıda bulundu.
Türk tasarım medyasından, kadın odaklı
tasarıma, Türkiye Burjuvazisinin Kimlik
Krizi’nden Küçük ve Orta Ölçekli Mobilya
Endüstrisinde Tasarım Süreçleri’ne, Türkiye’de
Devletin Endüstriyel Tasarıma Yönelik
Girişimleri’nden Tasarımın Vicdanı’na pek çok
bildirinin sunulduğu kongrede, bu seneki
uygulamalı projelerini Profilo Dayanıklı Ev
Aletleri sponsorluğu ve desteğiyle hayata
geçiren İTÜ Endüstriyel Tasarım öğrencileri
arasından en iyi tasarımı yapan 3 grup, törenle
ödüllerini aldı. Ana teması ‘Türk tüketicilerinin
gereksinim ve alışkanlıklarına uygun olarak
buzdolabı iç tasarımları, fırın ve ocak kullanımı
için akılcı çözümler’ olan projede öğrenciler
kültürel araştırmalarının yanı sıra Profilo’nun
fabrikasını da ziyaret etti ve üretim aşamasına
şahit olmuşlardı. Öğrencilerden Ezgi Sabır,
Pelin Kazak ve Sümeyra Betül Tayfur’un projesi
1., Tuba Erol, Sinem Hallı ve Büşra Torgay’ın
projesi 2., Duygu Barutçu, Seyran Geyik ve N.
İlknur Sevinç’in projesi 3. oldu.
Ulusal Tasarım Kongreleri bugün ülkemizde
endüstriyel tasarım alanında düzenlenmekte
olan ilk ve tek hakemli ulusal akademik etkinlik
olduğunu belirten İTÜ - 4. Ulusal Tasarım
Kongresi Düzenleme Komitesi Başkanı Prof. Dr.
Alpay ER, “Ulusal Tasarım Kongreleri’nin temel
Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu
[email protected]
TASARIM TANIMLANDI:
İNSANIN ÇEVREYE
MÜDAHALE TARZI
günkü panelinde ‘tasarım insanın çevreye
müdahele tarzıdır’ dediğimde sevgili Alpay
Hoca (Prof. Dr. Alpay Er) çevre sözcüğünü
‘arkitektonik’ bulduğunu söyleyip tanımı
dışladı. Oysa yukarıda değindiğim, çevre
tanımının ‘arkitektonik’ olmakla bir ilgisi yok.
Elbette, çevre söyleminin ortaya çıkmasında
ve fiziksel çevre, kentsel çevre ve çevre
tasarımı gibi terminolojilerin
yaygınlaşmasında mimarların katkısı
yadsınamaz. Ancak mimarlar sözcüğe
derinlik kazandırdı diye bu sözcüğe
‘arkitektonik’ damgasını vurup, onu belli bir
disiplinle özdeşleştirmemiz ve terk etmemiz
gerekmez. Nitekim bedeni çevreleyen en
yakın ürünler, çoğu zaman, moda, aksesuar,
tekstil ve ürün tasarımı alanındadır ve
yakınlık (proximity) açısından mekan ve o
bağlamda mimari daha sonra gelir.
2. Müdahale: Etkileme, değiştirme,
dönüştürme, kendi varlığını ilan ve bazen
empoze etme biçimidir. Olumlu olumsuz,
yapıcı yıkıcı, takıcı sökücü bir çok eylemi
içinde barındırır. Yapıları düşünün: temel
kazmak yerküreye müdahaledir; o temellerde
yükselen her bina gökyüzüne müdahaledir.
İstanbul’un silüeti üzerine yapılan
tartışmaları anımsayın ve sonucu
gözlerinizin önüne getirin. Yakıt kullanan her
motor, enerji kullanan tesis, her elektrikli
alet doğadan enerji talep eder, doğaya
müdahalecidir. Rüzgar tribünü gökyüzünde
hava akımının yönünü, kuşların uçuş
güzargahını değiştirir, mikro klimaya
müdahale eder. Her yeni ürün kendinden bir
önceki model ürününün, benzerinin yerini
almak peşindedir, varlığıyla müdahalecidir.
O ürünlerin saldığı gazlar ve çevreye
verdikleri tahrip ‘Green Peace’in araştırma
konusudur, biz hiç girmeyelim. Billboard’lar,
filmler, meydanlardaki o koskoca ekranlar
görsel müdahalelerdir.
Yani kısaca her tasarım bir müdahale özelliği
taşır fakat her tasarım müdahale için
yapılmaz. Vinç, buldozer, çim biçme, traş
makinası gibi doğaya doğrudan müdahale
alet ve araçları, yapıcı ve doğrudan
müdahaleler için üretilir. Galiba tek istisna,
silah endüstrisidir, orada her şey yakıcı,
yıkıcı, tahrip ve yok edici nitelikleriyle
olumsuz müdahaleci amaçlarla üretilir.
Hiç birşey bu görünümden kaçamaz, o küçük
ahşap masum masa ormanlara, servisler
amacı Türkiye'de endüstriyel tasarımı çok
boyutlu bir yaklaşımla ele alarak bu alanda bir
araştırma kültürünün oluşmasını sağlamak,
araştırma sonuçlarının ilgili tüm kesimlerce
paylaşılıp tartışılabileceği bilimsel bir ulusal
platform yaratmaktır. Bu, kuruluşundan bu
yana endüstriyel tasarımı ve tasarım
araştırmalarını Türkiye’nin üniversite, sanayi
ve kamuoyu gündeminde üst sıralara taşımayı
hedefleyen bölümümüzün kurumsal
misyonunun da önemli bir parçasıdır.
Endüstriyel tasarım disiplininin ülkemizdeki
bilimsel gelişimi ve ulusal inovasyon
politikalarına entegre edilmesi sürecinde,
bilimsel ve kurumsallaşmış akademik
platformların önemi yadsınamaz. Bu nedenle
ulusal tasarım kongrelerinin, kriz dahil her
türlü olumsuzluğa karşın düzenli olarak
gerçekleştirilmesi, hem disiplinin gelişimi hem
de sanayi başta olmak üzere Türk toplumunun
tasarımdan azami fayda sağlayabilmesi
açısından gereklidir” dedi.
sistemlere, bilgisayar oyunları yol açtıkları
enerji kaybı bir yana, yaptıkları en azından,
kullananların zamanına müdahaledir. Sonuç
itibariyle müdahale değişik boyut, yoğunluk
ve düzeylerde analizlere açık bir konudur ve
kapsamlı çalışma gerektirir.
Tarz: bir şeyin oluşma veya yapılma yolu
anlamına tekabül eder, ingilizce ‘mode’un
karşılığıdır. Tanımın bel kemiğini oluşturur.
Tasarım kavramlarının devreye girdiği yerdir.
Örneğin çevreye müdahale tarzı, geleneksel,
içgüdüsel, doğaçlama, ya da amatörce
olabilir. Evinin oturma düzeni değiştiren
kadın tasarım yapıyordur ama bu onu
tasarımcı yapmaz. Eğer, müdahale tarzı
sistematik, düzenli, planlı, eğitime dayalı ve
benzeri özellikleri taşıyorsa, profesyonel bir
müdahaleden, yani bir tasarımcının
eyleminden bahsediyoruz demektir. Bilgiye,
birikime dayanmayan, aileden gördüğü
düzenleme şeklinde bir müdahale ise,
muhtemelen gelenekseldir. Yani aslında
herkes bir ölçüde, bir vakit tasarım
sayılabilecek aktivitelerde bulunabilir. Bu
aktivitelerde ne kadar alaylı ne kadar
profesyonel oldukları müdahale tarzının
iredelenmesinde belirlenir. Müdahale tarzı
aynı zamanda tasarım alanının da adını
koyar. Üretilen mekan düzenlemesiyse iç
mimarlık, mekan üretimi ise mimarlık, imge
ise grafik tasarımı olabilir. Müdahale
tarzında aynı zamanda, işlev, estetik, stil,
düzen, harmoni ve benzeri nitelikteki
kavramlar işin belkemiğini oluşturur.
Müdahale tarzları başlıbaşına bir araştırma
ve tartışma konusudur ve bu kısa denemenin
boyutlarını çoktan aşar. Ancak burada rahat
bir dille ileri sürülen savların akademik
tartışma zeminlerine taşınacağını ve
tartışılacağını farz etmek iyimserlik değildir
umarım.
TESTESTERON YÜKLÜ KRİZ
VE KADIN ODAKLI TASARIM
Ekonomik kriz, bir kez daha dünyanın bacasını sarınca, yine krizden çıkış yolları
aranıyor. “Tüketimi arttırarak krizden çıkış” bakış açısıyla “kadınlar” potansiyel
tüketiciler / müşteriler dolayısıyla kullanıcılar olarak akla geliyor. Krizlerin etkisiyle
“Kadın odaklı tasarım” yaygınlaşıyor. Bu bağlamda kadınlar, insan olarak, bir araç
mı amaç mı?
8 – 9 Ekim 2009 tarihlerinde, İTÜ
Endüstriyel Tasarım Bölümü tarafından
düzenlenen, “Tasarım veya Kriz” başlıklı, 4.
Ulusal Tasarım Kongresi’nde sunulan,
dikkat çekici, düşündürücü, tartışmaları
tetikleyici ve tasarımda toplumsal cinsiyet
(gender) çalışmalarına yol açıcı
bildirilerden biri: “ ‘Bilgi Ekonomisi’
Krizlerinden, Kadın Odaklı Tasarım ile Çıkış
önerileri” başlığı altındaydı*. Bu bildiri,
ekonomik krizde, pazarlama ve tasarım
stratejileri ilişkisinde “kadın odaklı
tasarımı” öneriyordu.
* Nedim Dayan, Yrd. Doç. Dr. , Marmara
Ünv., End. Ür.Tas. Böl.
Çalışmanın çıkış noktası, erken
endüstrileşen ülkelerde yapılan
istatistiklerde, kadının, tüketimde
belirleyici rolünün yüzdelerle yüksek ve
erkeklere göre işten çıkarılma oranlarında
daha düşük olmasına dayanıyordu. Kadın
tüketiciler, “sadık müşteriler” ve “kulaktan
kulağa iletişimin” önemli figürleriydi.
Kadınların, ürünleri kullanım sürecinde ki
memnuniyet ve hoşnutsuzluklarını,
erkeklere göre daha etkili ifade
edebilmeleri, detaylarda daha seçici
olmalarının ve kadınların değer yargılarına,
ihtiyaçlarına dayanarak tasarlanan
otomobillerin, tahmin edilenin aksine,
erkekler tarafından daha fazla satın
alındığına dair örnekler, “kadın odaklı
tasarımın” öneminin altını çiziliyordu.
Ezberler ve Çözüm
Bu tespitler ve yüzdeler dikkat çekiciydi.
Sözü edilen çıkış noktalarından varılan
“kadın odaklı tasarım” önerisi ise
düşündürücüydü. Krizin, üretim tüketim
ilişkilerindeki dengesizliklerden
kaynaklandığını, tüketim kültürünün
pompalanarak ekonomik krizlerin
yaratıldığını düşünerek, yukarıda altı çizilen
rolleriyle kadınlar için olası tasarım
stratejileri, kadınları üretim değil, gerçek
ihtiyaç odaklı değil, tüketim kültürünü
besleyen, yapay ihtiyaçlar yaratarak
derinlemesine tanıma, anlama çabaları
gerekiyor.
Kadının günlük yaşamını sürdürürken,
hayatını kolaylaştırıcı ürünler tasarlama,
üretme ve pazarlama farkındalığı firmalarda,
endüstriyel üretim ve tasarımda
karşılaşılmaya başlandı. Kadının fiziksel,
duygusal farklılıklarını gözeterek, yaşam
biçimlerini, gereksinimlerini irdeleyerek ürün
tasarlayan firmalardan biri NIKE. 2002
yılında, “Nike’ın Kadınlarının Hareketi”
başlığı ile Kadın Bölümü açıldı. Kadın
sporculara ve günlük yaşamda kadın için spor
giyim, ayakkabı ve aksesuarlar üretmeye
odaklanan bu markanın çıkış noktası yine
kendi markasında yaşanan bir krizdi. 30 yıl
boyunca erkek sporculara odaklanan marka,
isminin bir tanrıçadan geldiğini hatırlayarak,
toplumda kadının yeni rollerini, yaşam
biçimini tanımaya, incelemeye ve hatta
tasarlamaya başladı. Diğer bir örnek ise Volvo
firmasıdır. 2004 yılında kadın kullanıcılar
için kadınların tasarladığı Volvo YCC, 2005
yılında “kadın özelinde tasarım” yaklaşımıyla
“Volvo Spor ürünleri Tasarım Yarışması”,
endüstriyel tasarımın kadın kullanıcı odaklı
tasarım çalışmalarına örneklerdir. Bunların
dışında, kadınların fiziksel farklılıklarını
gözeterek yapılan tasarımlardan, gerek sabit,
gerek taşınabilir pisuarlar, kadının yaşamını
kolaylaştıran örnekler olarak tasarımlara
öncülük ediyor.
01
kullanıcıyı, tüketici olarak tavlayan
stratejilere benzerliğini akla getirerek
şüphe uyandırıcıydı. Hatta ürkütücüydü. Bu
tespitlere dayanarak, önerilen “kadın odaklı
tasarım” bu günkü krize çözüm üreten mi;
yoksa gelecekteki olası krizleri yetiştiren bir
odak mı? Tartışılır.
internette “kadınlar için ürünler” anahtar
kelimeleri ile tarama yaptığımızda,
öncelikli ve en çok karşımıza çıkan belli
ürünler ve sektörler var; Güzellik ve bakım
ürünleri, takı, giyim ve aksesuar ürünleri,
temizlik gereçleri ve ev gereçleri vb.
Kadının endüstri ve pazarda anlaşılan
profili, kısıtlı gözüküyor ne yazık ki. Kadın
için tasarım ya da ürün dendiğinde,
vazgeçilmez rengin “pembe”, desenin ise
“çiçekler” olması büyük yaygın bir ezber.
Benzeri ürün geliştirme çabalarında, ilk akla
gelen yaklaşım “şekil ve renk”. Tıpkı
yukarıdaki bildiride verilen başarısız bir
örnek gibi; kadınlar için otomobil üreten
02
Dodge’un LaFamme adlı 1954 modeli.
Pembe üretilip satılmış ve pazarda başarılı
olamamış. Sadece, rengi pembe olan
ürünler “kadınlar için” olamıyor. Renk ve
şeklin ötesi, nadirde olsa 2000’li yıllarda
gelmeye başladı. Bu noktada kadını daha
Endüstriyel tasarımın, “canlı merkezli”
yapabilirliklerini düşünürsek, “kadın odaklı
tasarım” önerisi umut vaat ediyor. Tasarımı,
canlıya; kadın, erkek, çocuk, hayvan, bitki
ve doğaya hizmet edebilen bir etkinlik
olarak düşünebildiğimizde, tasarım
stratejileri anlam kazanacaktır. Vahşi
krizlerin akla getirdiği çözüm yolları
olmaktan çıkarak, “yaşam odaklı”
olabildiğinde işe yarayacaktır. Burada
kadın tasarımcılara ve kullanıcılara çok iş
düşüyor.
01 İEU öğrencisi Özge Torunlar Çelikbilek’in
“Missuar’ adlı tasarımı.
02 Volvo’nun Tasarım Yarışması’ndan...
18
25/10/2009
Müge Avşar
Pelin Özgen
[email protected]
[email protected]
METROPOL
01
Kuşkusuz kentlerin sosyopolitik konumları,
iklimi, kültürel altyapısı, mimari tasarım
çizgisinde belirleyici faktörler. Bir kentin
stratejik önemini yüzüne bakarak, yani
mimari özelliklerini inceleyek anlayabiliriz.
Varolan veriler doğrultusunda geçmişin
muhakemesini yapmak çok daha kolayken,
günümüzde yaşanan değişim sürecini analiz
etmek ayrı bir özen gerektirir. Yapının
içinde bulunduğu çevre ile kurduğu ilişki
çok önemlidir. Kentin belleğine, şimdiki
zamanına ve geleceğine yaptığı
göndermelerle yapı benzerlerinden ayrışır
ve kentin bir parçasına dönüşür. Bu
bağlamda mimari öğeleri kitap ve
fotoğraflardan takip etmek kadar gidip
yerinde incelemek de önemlidir.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım
Yüksek Lisans Programı öğrencileri bu
konuda oldukça şanslı görünüyorlar.
Üniversite, Vitra'nın da desteğini alarak
uluslararası platformda 'Mimari Keşif'
gezileri düzenliyor. Öğrenciler, 'Dünya
Kentleri' dersinin programı çerçevesinde
2006 yılında Avrupa'da modernleşmenin
VE MİMARLIK...
İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım
Yüksek Lisans Programı yeni bir ‘metropol
sergisi’ ile karşımızda...
öncülerinden Viyana’yı, 2007’de dünyanın
en önemli sanayi ve ticaret merkezlerinden
biri olan Chicago’yu keşfe çıkmışlardı. Bu
yılki durakları ise Londra oldu.
Vitra ile Mimari Keşif: Londra/ Metropol ve
Mimarlık sergisinin bir de Bilgi Üniversitesi
Yayınları'ndan çıkan İngilizce/Türkçe
kitabı var.
Bilgi-Mimarlık atölye yöneticileri Nevzat
Sayın, Han Tümertekin, Murat Tabanlıoğlu,
Can Çinici, Mehmet Kütükçüoğlu;
akademisyenler Prof. Dr. İhsan Bilgin, Prof.
Dr. Sibel Bozdoğan, Doç. Dr. Tansel
Korkmaz ve 26 yüksek lisans öğrencisinin
çıktıkları Londra keşfi, Mimar ve Fotoğraf
Sanatçısı Cemal Emden'in çektiği fotoğrafla
İstanbul'a da taşındı. Emdem'in Londra'yı
'Mülkiyet', 'Altyapı', 'Kurumlar' ve
'Şahsiyetler' temalarında mercek altına alan
fotoğraf sergisi 15 Kasım tarihine kadar
santralistanbul'da görülebilir. Prof. Dr.
İhsan Bilgin’in küratörlüğünü üstlendiği
Serginin açılışında BİLGİ-MİMARLIK’ın
eğitim kadrosundan İhsan Bilgin, Murat
Güvenç, Nevzat Sayın, Tansel Korkmaz ve
Can Çinici’nin katılımıyla 'Metropol ve
Mimarlık' konulu bir panel gerçekleştirildi.
Konuşmacılar bir dünya metropolü olarak
Londra’nın kent mimarisi konusundaki
görüş ve izlenimlerini dile getirdi.
İhsan Bilgin'in Londra izlenimleri ise şöyle:
"18. yüzyıl başından beri dünya ticaretinin,
dünya ekonomisinin ve dünya siyasetinin
düğüm noktası... 1950’lere kadar “üzerinde
güneş batmayan” Britanya
DUBAİ CİTYSCAPE’DE ÖDÜL ALMA ALIŞKANLIĞI
02
İmparatorluğu’nun başlangıç ve varış
noktası... Dünyanın ilk modern büyük-şehri,
ilk metropolü... Kitleselleşme kadar,
bireyselleşmenin de öncüsü... Toprağı,
gayrımenkulü spekülâtif değere dönüştüren
ilk şehir... Kurumsal reformların, sosyal
konutların da atası... Ölçeğiyle, sorunları ve
çözümleriyle modernin kurumsallaştığı ilk
metropol... Batının, modernleşmenin
sorunlarını imar plânı yapmadan, bulvara ve
meydana ihtiyaç duymadan çözen yegâne
büyük şehri... “Yamalı bohça”: Büyük tarım
arazilerinin parça parça, sırt sırta iskân
edildiği devasa organizma... İrili-ufaklı
parklarını bünyesine sindirmiş, karakter
özelliği haline getirmiş bir şehir... 2. Savaş
sonrasında makro ölçekli metropolitan
plânların şehri: devasa ölçekli yayılmayı
yeşil kuşaklarla besleyerek teşvik etmiş bir
irade... 1980 sonrasında limanını global
yatırımlara açarak, gayrımenkulün
likitleşmesine de öncülük etmiş bir şehir..."
01,02 Küratörlüğünü Prof. Dr. ihsan Bilgin’in
yaptığı “Vitra ile Mimari Keşif: Londra/
Metropol ve Mimarlık” sergisinden...
Uluslararası Gayrimenkul Yatırım ve
Geliştirme Etkinliği kapsamında "Gelişmekte
olan Pazarlarda Mimarlık Cityscape
Ödülleri'ni (Cityscape Awards for
Architecture in the Emerging Markets)
kapsayan Dubai Cityscape Uluslararası
Gayrimenkul Yatırım ve Gelişim Fuarı 5-8
Ekim tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Nakeel, EMAAR, Dubai Properties, Tanmiyat,
Jones Lang LaSalle gibi dünyanın büyük
yatırımcılarının desteği ve katılımı ile en
etkin uluslararası emlak yatırımcıları
buluşması olan Cityscape Dubai 2009,
dünyanın en önemli gayrimenkul yatırım ve
geliştirme etkinliklerinden biri olarak kabul
ediliyor
Uluslararası yatırımcı ve mimarları biraraya
getiren bu büyük organizasyonda fuar ve
konferanslar 40 ülkeden 30.000’den fazla
ziyaretçiden büyük ilgi gördü. Organizasyon
kapsamında düzenlenen Cityscape 2009
Mimarlık Ödülleri yarışmasına geçen yıllarda
olduğu gibi yoğun katılım oldu. Ayrıca,
etkinlik kapsamında ticaret/karma kullanım,
kamusal yapılar, rekreasyon, konut ile turizm
ve ulaşım yapısı alanlarında verilen ve Royal
Institute of British Architects (İngiliz
Mimarları Kraliyet Enstitüsü) ve American
Institute of Architects (Amerikan Mimarlar
Enstitüsü) tarafından desteklenen Cityscape
Ödülleri, mimarlık ve gayrimenkul camiası
için önem taşıyor.
Dünyanın önde gelen mimari gruplarının 300
projesinin değerlendirildiği yarışmanın
jürisini Türkiye’den World Architecture
Community Başkanı Dr. Suha Özkan,
Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) son dönem
başkanı Gaetan Siew, Sharjah Amerikan
Üniversitesi öğretim üyesi Dr. George
Katodrytis, Emirlik Çevre Grubu kurucusu ve
başkanı Habiba Al Marashi ve Sharjah
Amerikan Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım
Fakültesi Dekanı Peter A. Di Sabatino
oluşturdu. Değerlendirmeler mimarlık
kültürüne katkı, yenilik ve tasarım gücü,
insana, dünyaya ve içinde bulunduğu
bağlama saygı, çevreye duyarlılık ve
01
uygunluk kriterlerine göre yapıldı.
Bu yıl sekizincisi düzenlenen Cityscape Dubai
2009 Ödülleri’ni alan projeler arasında Türk
mimarlara ait projeler de bulunuyor.
Tabanlıoğlu Mimarlık’ın Dubrovnik’te bu yıl
hizmete açılan Libertas Rixos Oteli projesi
Turizm, Seyahat & Ulaşım kategorisinde “En
İyi Yapı” ödülüne layık bulunurken,
Eczacıbaşı tarafından açılan davetli yarışma
için Öncüoğlu Mimarlık-Şehircilik tarafından
tasarlanan Ar-Ge Merkezi projesi "En İyi
Ticari / Karma Kullanım Projesi" dalında
"Higly Commended" ödülüne layık görüldü.
Önceki senelerde yapılan değerlendirmelerde
Galataport, İstanbul Modern, Levent Loft,
DMC Ankara, Zorlu Center projeleri ile faklı
yıllarda büyük ödülü İstanbul’a taşıyan
Tabanlıoğlu’nun bu yıl ödül alan projesi ise
Hırvatistan’da gerçekleştirdikleri Libertas
Rixos Hotel oldu.
Nisan ayında Cityscape Abu Dabi'de Cepa
Alışveriş Merkezi projesi ile "En İyi Ticari
Proje" ödülünü alan Öncüoğlu Mimarlık ise,
bu yıl tekrar Cityscape'de ikinci defa
ödüllendirildi. Öncüoğlu'nun Rusya'daki
projelerinin aldığı uluslararası ödüller ile
toplam 6 uluslararası ödülü bulunmakta.
Bu büyük yarışmanın ödülleri 6 Ekim akşamı
Grand Hyatt Dubai ‘de yüzlerce davetlinin
katıldığı törende sahiplerini buldu.
01 Libertos Rixos Oteli projesi ‘En İyi Yapı’
seçildi.
[email protected]
3.ULUSAL TASARIM ÖĞRENCİLERİ FORUMU
Forum boyunca özellikle tasarım alanında yurt
dışına duyulan sempatinin yarattığı beyin
göçleri, öğrencilerin tasarım haklarının
korunması konusunda yaşadığı sıkıntılar,
KOBİ’lerle yapılan projeler, tasarım
yarışmalarının nitelikleri, tasarım eğitiminde
tüketim eylemine yaklaşımlar, yeni açılan
Tabanlıoğlu Mimarlık’ın Dubrovnik’teki
Libertas Rixos Oteli projesi Dubai merkezli
Cityscape ödüllerinde Turizm, Seyahat &
Ulaşım kategorisinde “En İyi Yapı” seçildi
Gözde Severoğlu
Ece Canlı, Aysun Ateş
İTÜ Tasarım Kulübü (İTÜTASK) tarafından
4.Ulusal Tasarım Kongresi kapsamında
gerçekleştirilen 3.Ulusal Tasarım Öğrencileri
Forumu (UTÖF) şüphesiz kongrenin en çok ilgi
çeken kısımlarından biriydi. Endüstriyel
tasarım alanında eğitim veren 7 farklı okulun
katılımıyla gerçekleşen foruma İTÜ, Eskişehir
Anadolu Üniversitesi, İzmir Ekonomi
Üniversitesi, ODTÜ, Yeditepe Üniversitesi, T.C
Kadir Has Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Endüstriyel Tasarım
Bölümlerinden 5'er temsilci ve farklı
okullardan bir çok izleyici katıldı. İki gün
boyunca kongreyle eş zamanlı olarak
gerçekleşen forumda profesyoneller ekonomik
krize yapılabilecek tasarım müdahalelerini
konuşurken, farklı şehirlerden ve ekollerden
gelen tasarım öğrencileri ise tasarım
eğitiminde yıllardır karşılaştıkları krizlere
yapılabilecek öğrenci müdahalelerini tartıştı.
19
4. Ulusal Tasarım Kongresi’nin katkılarından
biri de Ulusal Tasarım Öğrencileri Forumu’na
ev sahipliği yapmış olmasıydı.
tasarım bölümlerinin etkileri ve öğrenci
örgütlenmesinin gerekliliği gibi bir çok konu
farklı bakış açıları ve deneyimlerle paylaşıldı;
ardından bütün bu tartışmalar sonucunda
öğrencilerin ortak kararları ve çözüm önerileri
kongrede bir manifesto halinde sunuldu.
Kongre sonrasında ETAK’a (Endüstriyel
Tasarım Akademisyenleri Kurulu) davet edilen
öğrenciler, burada bir kez daha
akademisyenlerle yüz yüze bu problemler
üzerinden konuşma fırsatı yakaladılar.
Yıllardır tartışılan ancak ilk kez bu kadar geniş
bir ortamda dile getiriliyor ve ilk kez
endüstriyel tasarım öğrencileri de sistemin
önemli bir parçası olarak var olduklarını bu
kadar yüksek bir sesle duyurma imkanı
buluyor. Ancak alınan tepkilerden ve ilgiden
anlaşılıyor ki, bu yalnızca bir başlangıç.
Türkiye’de bugüne dek gerek sektörün tasarım
algısından gerekse krizden kaynaklanan
endüstri ve tasarım kavramlarıyla ilgili
sorunlara piyasaya yönelik çözümler aranırken,
yakın geleceğin tasarımcı adaylarına yapılacak
yatırımlar göz ardı edildi. Türkiye’deki
endüstriyel tasarım öğrencileri, kendilerinin de
bazı mesleki müdahalelerde bir yaptırım
gücüne sahip olmaları yönünde ilk adımı atmış
oldular.
Tasarım algısı yeni güçlenmeye başlayan
Türkiye gibi bir ülkede sektörü var eden
grupların birbirlerine karşıt duruşlar
sergilemeleri bu algının güçlenmesini daha
da zorlaştırmaktadır. Bundan sonraki
süreçte, bu foruma katılan ve sistemde yer
edinmek isteyen Türkiye Endüstriyel
Tasarım Bölümü Öğrencileri Türkiye’deki
diğer bütün Endüstriyel Tasarım Bölümü
öğrencilerinin, özellikle akademisyenlerin
ve profesyonellerin desteklerini
beklemektedir.
AVRUPA BİRLİĞİNDEN TAKDİR ÖDÜLÜ
EU WIIN Award 2009 (Avrupa Birliği Kadın
Yaratıcı ve Yenilikçileri Network’u 2009
Ödülleri) 2 gün süren sergi ve konferanslar
sonunda ödul töreniyle verildi. GWIIN
(Global Women Inventors Innovators
Network) ve EU WIIN ( European Union
Women Inventors & Innovators Network )iki
yılda bir, Avrupa Birliği üye ve aday
ülkelerinin çeşsitli dallarda buluş yapan
yenilikçi bayanları arasından seçim yapıyor.
Özellikle cam tasarımı konusunda
kazandığı başarılarla tanıdığımız Oya
Akman, şimdi de EU WIIN’in özel takdir
ödülünü almaya hak kazandı.
Oya Akman’ın üretim aşamasına getirdiği
yenilikçi yöntemler nedeniyle tasarım
dünyasının önemli ödüllerinden
Almanya’dan Red Dot ve Design Plus
Material Vision, Fransa’dan Observeur du
Design ödüllerini almış, ayrıca Alman
Ekonomi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından
Alman Tasarım Ödülleri 2004, 2008 ve
2010’a aday gösterilmişti. GWIIN üyeleri ve
jüri üyeleri bir Türk tasarımcının böyle bir
ödülü almasından dolayı çok memnun
olduklarını dile getirdiler.
Türkiye’den Endüstriyel Tasarımcı Dr.Oya
Akman, özgün esnek şahıs firması oluşumu
ile "tasarladığı ve ürettirip pazarladığı
ürünlerde kullanım ve üretim tekniklerine
getirdiği yenilikçilik" nedeniyle özel takdir
ödülü aldı.
Akman’ın da katıldığı ve Saatytalo’da (The
House of Estates) gerçekleştirilen sergi ile
konferans Finlandiya Çalışma Bakanı’nın
yaptığı konuşma ile açıldı. Bakan’ın, her
finalistten tek tek, ürünler ve süreçler
hakkında bilgi alması dikkate değerdi.
2 gun süren konferansta farklı sektörlerde,
global düzeyde lider firmaların İnovasyon
Bölum Başkanları, geleceği yeniden
yapılandırmak amacıyla geliştirdikleri
programları anlattılar.
Jüri, İngiltere, Danimarka, İsveç, İrlanda,
Finlandiya İtalya’nın Patent Daire
Başkanları, Kaşifler Birlikleri Başkanları,
Londra Metropolitan Üniversitesi Kücük
uygulanmış, üretilmiş ve pazarda bulunuyor
olması gerekiyor. Bir buluş ve üretim şekli,
yeni malzeme kullanımı gibi “gerçek”
yaratıcılığın izleri sürülüyor. Başvuru buluş
için yapıldı ise patent numarası ile
sorgulama yapılıyor. Finale kalanlar,
projelerini, ürünlerini veya programlarını
sergiliyor, jüri tek tek dolaşıp inceleme
yapıyor. Tıpkı okullarda yapıldığı gibi!
İşletmeler Merkezi Başkanı gibi önemli
kişilerden oluşuyor.
Ürünlerin veya oluşturulan programların
Detaylı bilgi için, www.oyadesign.com
www.gwiin.com
01 Oya Akman ve koleksiyonundan bir
örnek.
20
25/10/2009
Gizem Aytaç
Erdem Dilbaz
[email protected]
[email protected]
SOKAK BİR ARMONİ,
AYNI SEREMONİ
Son iki sene içerisinde, benzer sergilerin ürünleri, fantastik
objeler olarak İstanbul sokaklarında ansızın karşımıza çıktılar.
Şimdi sırada Yılmaz Zenger tasarımı banklar var.
Açık Hava İnek Heykeli Sergisi’nin yolu,
Ağustos-Ekim’07 arasında İstanbul’dan da
geçmişti. Tasarlanmış 150 fiberglas inek
heykeli, sergi bitiminde açık artırma ile
satıldı ve gelirleri Sokak Çocukları
Rehabilitasyon Derneği, AÇEV ve TEMA’ya
fon oluşturdu.
İstanbul, Eylül – Ekim ‘08 arasında, sayıları
100’e ulaşan dev ayakkabı heykelleri ile,
İstanbul’un halka açık alanlarına ayakbastı.
Şişli Belediyesi'nin ev sahipliğinde, Hotiç
sponsorluğunda gerçekleştirilip, açık
arttırma ile satılıp, TEMA ve Türk Kalp
Vakfı'na bağış sağladı.
Laleler Heykel ve Tasarım Sergisi’nde,
Nisan - Temmuz ‘08 tarihleri arasında 75
adet lale heykeli İstanbul’un önemli
caddelerine, meydanlarına yerleştirildi. Dev
laleler, sanatçılar ve öğrenciler tarafından
yorumlanarak İstanbullularla buluştu. 12
özgün lale, tasarımcılar tarafında
yorumlanırken, var olan duruma tepki
verildiğini gözlemledik.
Bu sergilerin, sokak sanatı kavramına dâhil
edilip edilemeyeceği, çıkan ürünlerin
heykel olma özellikleri son senelerin
tartışma konusu. Ürünlerin heykelden çok
dekore edilmiş manken niteliğinde
olmaları, soyut tasarımlar olsalar da, güzel
sanatlar kavramına dâhil edilip
edilemeyecekleri tartışılıyor.
Yerleştirildikleri sokaklarda kent ve doğa
arasına sıkışmış halleriyle, süreci takip
etme fırsatını bize tanımadan davetsiz
misafirimiz oldular. Ölçek kaygısı
taşımayan lalelerin ardından, Shoe Art
Bu sergileri, bir takım sanat çevreleri
‘’tuhaf ’’ olarak adlandırırken, diğer bir grup
‘’eğlenceli ve farklı olan her şey sanattır’’
diyerek kanvası boyamak yerine, laleri,
inekleri boyamanın farkı olmadığını
belirtiyor. Uzman kişilerse, heykeli
derinden biçimlendiren unsurların kent,
mekan ve çevre olduğu konuşunda
birleşiyorlar.
Sokak sanatı, bazı kaynaklarda ansızın
insanların karşısına çıkarak onlara coşku
veren bir deneyim olarak tanımlanmakta.
Bu ürünlerin sokakta ansızın karşımıza
çıkmalarından ötürü, sokak sanatı
kavramına dahil olup olmadıkları
tartışılıyor. Ancak klasik sokak sanatı
tanımında devlet destekli ya da sponsorlu
çalışmalar sanat sayılmıyor. Sokak sanatını
var eden en önemli özelliklerden bir tanesi,
sanatçının para veya ün kaygısı olmadan
yalnızca artistik kaygılar ile sanatını
gerçekleştirmesi. İşin kendisinden çok,
hissettirdiklerinin önem kazanması.
Sokak yerleştirmelerine, Mark Jenkins’i
örnek verebiliriz. İster hayvanlar alemini
şehrin sokaklarına taşısın, ister doğanın
içerisine şehirden bir engel yerleştirsin,
Jenkins, izleyiciyi şaşırtan, düşündüren,
gündelik hayat içerisinde nesne ile
karşılaşmamızda, haz alınan durumları
yaratan bir sanatçı. Kaygısının keskin bir
rüzgar gibi izleyicinin yüzüne vurulduğu,
donduran işlerin sahibi.
Yılmaz Zenger Bank
Tasarımı
Ekim 2009 – Haziran 2012 tarihleri arasıda
bu sergilere Nişantaşı Sanat Parkı projesi
de katılıyor. Maçka Demokrasi Parkı’nda
Yılmaz Zenger tarafından tasarlanan ve
üretilen poliüretan ve polietilen banklar
sanatçılar tarafından boyanarak, süslenerek
ve yontularak parka yerleştirilecekler. Zarar
gören banklar 3 sene boyunca sanatçısı
tarafından onarılacak.
Garanti ana sponsorluğunda, Sinpa A.Ş.
tarafından organize edilen proje, çevre
duyarlılığı sağlamak ve geliştirmek,
ziyaretçilerini çevre konusunda
bilinçlendirmek üzere hayata geçirilecek.
Çevre ve duyarlılık konulu bir proje’de
malzeme seçimi konusuna bir cümle ile
değinip geçiyoruz.
Yeşil görmeye, çiçek koklamaya gidilen
Maçka Parkı’nın doğası değişecek anlaşılan.
Sanatçıların, tasarımcıların boyadığı, yapay
bankların nasıl gözükeceklerini merakla
bekliyoruz. Evsizlere yatak olmaları en
büyük dileğimiz olur. Ağaçların, çiçeklerin
arasından yapaylıkları ile göz kırpmaları ise
kabusumuz.
Sanat sınır tanımıyor. Kamusal alanda,
parklarda var olan enstalasyonlar kadar
buralarda çalışan, dilenen, evsiz insanlar
da şehir yaşamının parçası. Evsizlerin
dışlandığı dünyada, onların ya da halkın,
bu ürünlere karşı tepkileri kınanıyor. Oysa
sokak sanatı, kamuya açık alanlarda bu
özgürlüğü izleyicisine tanıyarak, değişerek
ve dönüşerek var olmuyor mu? Beraber
yaşamaya, çalışmaya, birbirimize
bağlanmaya hep ihtiyacımız var.
Sokaklarda sergiler devam ederken, dün
yokken bugün varolan enstalasyonlara
tepki gösterilmesi şaşkınlıkla
karşılanmamalı. Sokaklarda bu aktiviteler
devam edecek, etmeli de. Mânâyı
kaybetmeden, sebepleri sorgulayarak,
kamusal alan durumunu göz önünde alarak
konuya yaklaşmak, sanatçılara, etkinlik
düzenleyicilerine ve halka fayda
sağlayacak.
DİNAMİK CEPHENİN GEÇİCİ ÜRÜNLERİ:
MAPPİNG VE 3D PROJEKSİYON
Dünya artık sanayinin teknolojisi ve
gürültüsüne bulaşmadan küçük de olsa bir
ofiste çalışarak para kazananların daha
mutlu olduğu bir yer. Düşünerek üretmek
için ihtiyacın olan ekipman ve bürokrasi
yaygın olarak uygulanabilir halde doğada
bulunuyor. Müzik, mimari, grafik sanatları,
video, sinema, moda, vs... hem solo hem de
birlikte çalışmalara imza atan sektörler.
Oyun tabanlı bu disiplinlerde üretilen
çalışmalar güncel temaları estetik
duruşlarına yediriyorlar. Hem çalışma
ortamı hem de kurumsal iletişimde diğer
sektörlerden daha “temizler”. Bilgi
paylaşımının hızla aktığı bu ofislerden –
haliyle kişilerden – yaratıcı ve yenilikçi
sıfatlarını hakeden çalışmalar çıkıyor.
Entellektüel zevkleri, estetikle problemleri
ve espri anlayışlarıyla yeni dünyanın
atmosferini tasarlayan bu kişiler aynı
zamanda teknolojiyle içli dışlılar. Böyle
oyuncakları kaçırmak talihsizlik olurdu.
Son yıllarda üç dört farklı disiplin biraraya
gelerek etraflarını değiştiriyorlar. Fiziki
olarak. Sıklıkla mimari yapıları kullanarak.
Eldeki imkanlar sınırlı; bir iki projektör,
birkaç bilgisayarınız var. Aklınsa sınırı yok.
3D tasarım, programlama, video ve grafik
disiplinlerinden bilgiler toparlanıp uygun
şekilde paketlenince işlem tamamlanıyor.
Ortaya çıkan kurgulanmış görselleri
binaların yüzeylerine giyidiriyorlar. Küt
duruşundan dolayı modern kent
mimarilerine sahip binalar tercih ediliyor
sıklıkla. Mimaride cephenin dinamik
kullanımı için tüketilen mekanik enerjiyi
görsel bir şovla değiştiriyorlar.
3D tasarım, programlama, video ve grafik
disiplinlerinden bilgiler toparlanıp uygun
şekilde paketlenince işlem tamam.
Ortaya çıkan görselleri binalara giydir.
01
Akşam karanlığında açtıkları yüksek
ansülmanlı (ışık gücü) projektörlerle, daha
önce 3D modelinde çalıştıkları binanın
üzerini aydınlatmaya başlıyorlar. Mapping
(haritalama) ve 3D projeksiyon çalışmaları
alana yansıtılıyor. Buraya kadar herşey
normal gözüküyor. Fakat asıl eğlence
baktığınız binadan birşeyin size
yaklaşmasıyla başlıyor. Binanın dokusunu
kaydeden beynimiz; izlediğimiz binadan
dışarı doğru çıkan bir tuğla ya da yüzüne
doğru savrulan bir bayrağı “gerçekten”
hissettiğinde deneyimlemediği ebatlarda
devasa yeni bir gerçekliği sorgulamaya
başlıyor.
01
01 2007 yılının yaz aylarında İstanbul ayağı
gerçekleştirilen uluslararası Cowparade
projesinden...
Projektörünüzü koyacağınız yerin açısını
hesaplayıp, kalibrasyonunu yapmak için
ister yazılım kullanın isterseniz ışık
sensörleriyle alanı belirleyin. Yani incik
cıncık detaylar facade’ları değiştiriyor. Bina
projeksiyonu yüzüne yiyor. Başkasının
hikayesini herkese yansıtıyor. Evsahipliği
yaptığı hikayelerle kendi görünüşünü de
değiştiriyor bedenini de. Takip ettiğiniz
görseller size mutlaka binada daha önce
görmediğiniz işlevler öneriyor. Gözünüzün
önünde yapının değişimini takip
edebiliyorsunuz. Farz-ı misal; baktığınız
binada bir delik açılıyor, derinlemesine.
İçine geçen görüntü o kadar gerçekçi ki
ardından size bakan bir gözle karşılaşmak
istemezsiniz, ki karşılaşıyorsunuz.
Haliyle algıda sıkıcılıktan kurtuluyor,
görselin emirlerine itaat ediyorsunuz.
Madem itaat ediyorsunuz araya bir de
marka sıkıştırsak çok mu! Değil: “Dinamik”
sıfatını markasının vizyonunu oluştururken
hiç ihmal etmeyen firmalar hemen bu ürünü
kullanmaya başladılar. Zaten başta sanat
ürünü olarak değerlendirilen bu çalışma
sistemi kendi estetiğini de beraberinde
getiriyor. Yani her şey bir arada. Adidas,
Volkswagen de müşteri olabiliyor bir çağdaş
sanat merkezi/müze de. İki tarafı da
memnun eden bir alışveriş. Firmalar
beklediklerinden de etkili pazarlanıyor;
üreteci kesim için ise yaratıcılığın sınırlarını
zorlayıp yaptıkları işten keyif alıyor.
3D projeksiyon ve mapping ile ürün yaratan
firmalar/grupların çalışmalarına web
üzerinden ulaşabiliyorsunuz.
Google.com’dan talep edilecek anahtar
kelimeler; EASYWEB (Fransa); NuFormer,
Projection on buildings (Hollanda);
URBANSCRENE (Almanya); Obscura Digital
(ABD) ve son olarak gelinin babasından
Türkiye’ye bir link: Griduo.com!
İzleyeceğiniz görüntülerin sistemlerini
Türkiye’de de hazırlayanlar var. Çok değil,
belki birbirlerinden çok haberdar değiller.
Genç bireylerden oluşan ekiplerin kısa
zamanda kaliteli işlere imza attıklarını
görüyoruz, daha sık göreceğiz. İzliyoruz.
Önce Matematik...
Detaylarla kafa karıştırmayacağız ancak bu
iş için matematik, görsellik ve yükseklik
gerektiğini bilin. Çalışacağınız alanın
birebir modelini çıkartmak gerekebiliyor.
Işık gölge ayarları kusursuz 3D çalışmaları
özenle hazırlamanız, daha da önemlisi
çalışacağınız alanın yapısını düşünerek
tasarlamalısınız ürünlerinizi.
Her şey Bir Arada
Ceza’ nın sokak sanatı adlı şarkısında
söylediği gibi:
Sokak bir armoni aynı seremoni
Dinle sen dünyayı sanki yırtık ayakkabı
Geceler çok katı kalmadı hiç tadı
Gece gündüz mücadele işte sokak sanatı
21
01,02 santralistanbul illüzyonlarından...
03
03 Projektörler sayesinde binalar oynuyor
gibi görünebiliyor.
22
Mimarının ve belirlenecek tartışmacıların
katılacağı buluşmalar kapalı oturumlarda
gerçekleştirilecek. Toplantılar daha sonra ses
ve video kaydı olarak Kale Grubu’nun
desteklediği ARKİV ve Arkitera.com'da
yayınlanacak. Buluşmalar kapsamında
tartışılması planlanan binalar şu şekilde:
212 İstanbul
Türkiye'nin ilk ve tek power outleti sloganı ile
açılan 212 Alışveriş Merkezi'nin tasarımı
Bünyamin Derman ve Mete Arat'a ait.
Tasarımcıları alışveriş merkezini “Kamusal
alan tanımını kamusal yaşam bağlamında,
kapalı, açık alanlarıyla yeniden tanımlayan,
ticari ve sosyal bir merkez olarak, kent
kültürü ve yaşantısına mekan oluşturan ve
çevrenin yaşam kalitesini yükseltmeyi
hedefleyen bir proje,” olarak tanımlıyor.
25/10/2009
ARKİV'DEN YENİ PROJE:
ARKİV BULUŞMALARI
2010 yılında ARKİV'de yer alan binaları
tartışmak amacıyla yeni bir toplantı serisi
başlıyor. İşte tartışılacak binalar...
Kervansaray Lara Oteli
Emre Arolat, Şaziment Arolat, Neşet Arolat
ARKİV Seçkileri'ne
Başvurular Başladı
Türkiye'de geçen sene içinde uygulanmış
nitelikli binaları ön plana çıkarmak ve
onları bir başlık altında toparlayabilmek
amacıyla düzenlenen ARKİV Seçkileri'ne
başvurular başladı. Seçkide yer
alabilmek için iki önemli koşuldan birisi
binanın ARKİV'de yer alması, diğeri ise
son bir yıl içinde tamamlanmış olması.
Bu koşulları sağlayan binalar Aytek İtez,
Hasan Çalışlar, Vedat Tokyay, Emine
Merdim Yılmaz ve Pelin Derviş'ten
oluşan jüri tarafından değerlendirilecek.
Son başvuru tarihi 15 Ocak 2010.
www.arkiv.com.tr/2009
Noterler Birliği Genel Merkezi
Selim Velioğlu, Orkun Özüer, Murat Aksu,
Umut İyigün tarafından tasarlanan proje
2003 yılında açılan ulusal bir yarışma sonucu
elde edilmişti. Yaklaşık 21.000 m2 arsa
alanına sahip bina Ankara, Söğütözü'nde yer
alıyor.
Sapphire İstanbul
Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan
İstanbul'un en yüksek binası Büyükdere
Caddesi üzerinde yer alıyor. Binada alışveriş
merkezi ve konutlar yer alıyor.
Pelin Özgen
[email protected]
GELECEĞİN MİMARLARINA DAVET
1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda
kullanılan alan, Schindler Mimari
Ödülü’ ne konu başlığı oldu.
Yarışma jürisinin katılımcılardan
beklentileri, bu bakımsız Olimpik alanları bir
şekilde hoşa giden, fonksiyonel ve erişimi
kolay, spor ve boş zaman değerlendirme
alanlarına dönüştürmek.
İki yılda bir düzenlenen ve Avrupa’nın seçkin
üniversitelerinin katıldığı "Schindler Mimari
Ödülü"ne, bu kez 1936 Berlin
Olimpiyatları’na sahne olan
"Olympiagelände" alanının dönüştürülmesini
konu ediyor. “Access for All” (Herkes için
Erişim) başlıklı yarışmaya Türkiye, ikinci kez
dahil oluyor.
Schindler, Avrupa Engelliler Yılı’na katkıda
bulunmak amacıyla ilk Schindler Mimari
Ödülü’nü 2003 yılında verdi. İlk yarışmanın
olumlu yankılarının ardından Schindler
yarışmayı 2 yılda bir yapılacak geleneksel bir
yarışmaya çevirdi. Schindler, geleceğin
mimarlarını, içinde iyi düşünülmüş mimari
tasarım ve akıllıca düzenlenmiş asansör
teknolojileri olan ve böylece kalan engelleri
de aşmayı sağlayan daha iyi tasarlanmış bir
dünya oluşturulması için
cesaretlendirmektedir.
Schindler 2009 / 2010 Mimari Ödülü,
herhangi bir Avrupa üniversitesinde, lisans
düzeyinde son sınıfta okuyan veya yüksek
lisans eğitimi alan tüm öğrencilere açık.
Avrupa’nın en önemli kentlerinden Berlin’in
konu olduğu bu seneki yarışmada,
yarışmacıların tasarımlarına ev sahipliği
yapacak "Olympiagelände" -veya Olimpik
sahalar, geniş kapsamlı spor tesislerine,
arenalara, stadyumlara ve tören alanlarına
sahip bir alan. II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı
etkisinden neredeyse hiç etkilenmemiş olan
Olimpik sahaları bugün hala spor
müsabakaları için kullanılıyor. Olimpik
sahada çok sayıda etkinlik alanı bulunuyor.
Ancak batı kenarında orijinaline eklenen yeni
tesislerin bağlantıları iyi yapılmamış
durumda. Çok sayıda tesisin rasgele
yerleştirildiği alanın ulaşımı da halk için
yetersiz. Alana 1990 yılında inşa edilen Yeni
Horst Korber Spor Merkezi ve otel ise,
engellilere yönelik her türlü kolaylıktan halen
yoksun konumda. Tüm bu sorunlar Genç ve
Yaratıcı Tasarımcıların, “Herkes için Erişim”
temasıyla gerçekleştirecekleri çözümlerini
bekliyor
Amber Geliyor
EAA’ya Ödül
Kuum Otel
Gökhan Avcıoğlu tarafından tasarlanan Kuum
Otel, Bodrum'da yer alıyor. 2008 yılında
tamamlanan otel 20.000m2 kapalı alana
sahip. Otel, organik arazi eğrilerinin
yukarıdan aşağı denize doğru tekrarından
oluşan kesikler arasına birbirini kesmeden
yerlestirilen yapı bloklarından oluşuyor.
Narcity
Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri tarafından
tasarlanan Narcity, İstanbul Maltepe'de
bulunan bir konut projesi. 2007 yılında
tamamlanan proje 200.000 m2 arazi içinde
4 ve 9 kat arasında değişen “sırablok”arın
yanı sıra 15 ve 30 katlı iki kuleden oluşuyor.
75 ve 300 m2 arasında 1.300 birim var.
Ambrosia Otel
Nafi Çil tarafından tasarlanan otel
Hacıahmetler Mevki, Bitez Bodrum'da yer
alıyor. 1992 yılında tamamlanan otel, 9.000
m2 kapalı alana sahip.
Galyum Blok
Alişan Çırakoğlu tarafından tasarlanan
Galyum Blok, ODTÜ Teknokent'te bulunuyor.
Galyum Blok, yazılım geliştirme şirketlerine
ofis ve araştırma alanı yaratmak üzere
tasarlandı. Yapının, içinde yer alacak farklı
büyüklükteki firmalara esnek yerleşme
imkanı sağlaması ve rahat çalışma ortamı
yaratması amacıyla 70 m²'den 1.600 m²'ye
kadar çeşitli büyüklüklerde ofis alanları yer
alıyor.
tarafından tasarlanan otel Antalya Lara'da.
Projenin tasarımcıları oteli şu şekilde
anlatıyor: “Ana yatak kitlesi, geçerli imar
koşullarının izin verdiği ön cephe genişliği ile
yükseklik sınırlarının sonuna dek kullanılması
ve tüm odaların deniz görmesi ön kabulleri ile
biçimlendi. İki yatak kolu arasında kalan dev
boşluk kapalı sosyal alanlara dönüştürüldü.”
Yarışma alanı hakkında daha fazla bilgi,
www.schindleraward.com web sitesinde
yer alıyor.
23
MOSDER
Kapıları Açıyor
Türkiye Mobilya Sanayicileri
Derneği (MOSDER)
tarafından düzenlenen 5.
Ulusal Ev Mobilyaları
Tasarım Yarışması, 12
Kasım’da düzenlenecek ödül
töreni ile sonuçlanacak. İç
mimarlık, endüstriyel
tasarım gibi bölümlerde
okuyan öğrencilerin yanısıra
bu yıl ilk kez
profesyonellerin de
“Engelliler için Ev
Mobilyası” kategorisi ile
katılımına açılan yarışmaya,
336 proje başvurusunda
bulunuldu. Kazananlar, 12
Kasım’da, Fulya’daki Yapı
Endüstri Merkezi’nde
düzenlenecek törenle
açıklanacak. Törende, yedi
kategoride, 35 projenin
yaratıcılarına toplam 104
bin TL’lik para ödülü
dağıtılacak. Dereceye giren
tasarımların sahiplerini para
ödülünün yanı sıra iş ve staj
olanakları, tasarımlarının
patent haklarının koruma
altına alınması, yurtdışı
fuarlara katılım ve İstanbul
Mobilya Fuarı’nda (İMOB)
özel sergi alanı gibi fırsatlar
da bekliyor.
97 ülkeden 4 binden fazla
projenin 36 kategoride
yarıştığı 2009 Europe &
Africa Property Awards
ödülleri, 16 Ekim 2009
gecesi Londra’daki Marriott
Hotel’de yapılan törenle
sahiplerini buldu. EAA-Emre
Arolat Architects, Europe
and Africa Property Awards
2009 yarışmasında 4 farklı
projesiyle kazandığı
ödüllerini 16 Ekim’de
Londra’da düzenlenen
törenle aldı. Ödül töreninde,
Emre Arolat Mimarlık ve
Tabanlıoğlu Mimarlık Ortak
Girişim Grubu tarafından
projelendirilen Zorlu Center,
“Commercial Architecture
Award” kategorisinde
Avrupa kıtasının birincisi
olarak International
Property Awards’a aday
gösterildi.
Ece İTÜ’yü
Seçti
İstanbul Teknik
Üniversitesi, Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü
3. Sınıf öğrencileri, bu
yılın ilk projesinde Ece
Ajandaları’nı ele alıyor.
Ece Ajanda ile işbirliği
içinde yürütülecek proje
kapsamında “Ajanda
Kavramını Yeniden
Düşünmek” konsepti
çerçevesinde, ajanda
kullanmak, not tutmak
gibi alışkanlıkların
günümüzde nasıl sürdüğü
araştırılacak, bu
alışkanlıkların sürmesi
için piyasaya sürülen
farklı marka ve tarzda
ürünler üzerinden
kullanıcı ve pazar
araştırması yapılacak.
Gün Işığı
Mimarisi
Kesişme
Noktası
Çeşitli tasarım ürünlerinin
galeri ortamında sanatsal bir
bakışla seçilip
yerleştirileceği Tasarım
Türk: Kesişme Noktası
sergisi 5 Kasım’da
Arkkultur’de kapılarını
açıyor. Mahmut Nüvit
küratörlüğünde
düzenlenecek sergi, ikincisi
Kale Tasarım Merkezi’nde
gerçekleşecek “Yuvarlak
Masa Toplantıları” ile de
desteklenecek. “Tasarımın
yarattığı katma değer ve
firmaların tasarım yolu ile
farklılaştığına” dikkatleri
çekecek etkinliğin
katılımcıları arasında Aziz
Sarıyer, Oya Akman, Alev
Ebüzziya, İnci Mutlu, Gamze
Güven, Defne Koz, Bülend
Özden, Yılmaz Zenger gibi
çok sayıda tasarımcı yer
alıyor.
VELUX’ün düzenlediği "Gün
ışığı mimarisinde yeni
yaklaşımlar" başlıklı seminer
10 Kasım 2009’da
gerçekleşecek. Mimaride gün
ışığı, havalandırma ve iç
mekan ikliminin önemi ve
uygulama alanlarının
tartışılacağı ve katılımın
ücretsiz oluduğu seminer,
Yapı-Endüstri Merkezi
etkinlik salonunda saat
14.00'de başlayacak. VELUX
Türkiye; mimarlık ve yapı
sektörünü biraraya getirerek
"Mimaride gün ışığı,
havalandırma ve iç mekan
ikliminin önemi" konusunu
irdelemek ve uluslararası
uygulamaları masaya
yatırarak incelemeyi
hedefliyor.
Ümit Ünal’ın
Mantosu
Blue’ Safe Mavi Kale, tüm
dünyada gittikçe önem
kazanan enerji tasarrufu
konusunda farkındalık
yaratmak için bir kampanya
başlatıyor ve İstanbul’un
sembol binalarından Galata
Kulesi, Haydarpaşa Garı,
Sarkuysan Binası, İstanbul
Üniversitesi ve Akmerkez’i
modacı Ümit Ünal ile birlikte
‘manto’ luyor.Proje,
yalıtımın küresel ısınmanın
önlenmesindeki önemini ve
ısı yalıtımının beraberinde
getirdiği enerji tasarrufunu
anlatmak amacıyla
düzenleniyor..
Türkiye’den 6, yurtdışından
19 sanatçının katılımı ile bu
sene üçüncüsü
gerçekleşecek olan amber,
sanat ve teknoloji festivali
iki ana sergi mekanında,
Yerebatan Sarnıcı ve Abut
Efendi Konağı’nda 6-15
Kasım tarihlerinde
sanatseverler ile buluşacak.
Türkiye'de sanat ve teknoloji
alanında festival düzeyinde
gerçekleştirilen ilk ve tek
etkinlik olan amberfestival
uluslararası sanat arenasının
en güncel ürünlerini
Türkiye’deki sanatçı ve
izleyiciye sunarken, Türk
sanatçıların işlerini dünyada
görünür kılmayı ve
uluslararası zeminde yeni
işbirliklerine olanak
sağlamayı hedefliyor.
Zirve Göründü
Boğaziçi Eğitim ve
Danışmanlık, ETMK İstanbul
Şubesi desteği ve İTÜ Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü
akademik koordinasyonu ile
"Endüstriyel Tasarım Zirvesi"
başlığı altında 6-7 Kasım
2009 tarihlerinde Hyatt
Regency Oteli'nde 2 günlük
bir etkinlik düzenliyor. Yerli
ve yabancı uzmanlar ve
tasarımı etkin bir şekilde
kullanan önde gelen firma
temsilcilerinin katılımı ile
endüstriyel tasarımın ne
olduğu, farklı ölçekli
firmalarca nasıl kullanıldığı
ve nasıl yönetilmesi
gerektiğine dair bilgi
vermesinin yanısıra tasarım
koruması ve tasarım için
araştırma gibi konuların da
ele alınacağı program,
endüstriyel tasarımı
firmasında kullanan, tasarım
danışmanlık firmaları ile
beraber projeler yürüten ya
da endüstriyel tasarım
hakkında bilgi edinmek
isteyen profesyonelleri
hedefliyor.
Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan,
Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu,
Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven,
Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer
Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505
74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected],
[email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.

Benzer belgeler