Köy Tanıtım Kitabı - akbaşlar köyü web sitesi

Transkript

Köy Tanıtım Kitabı - akbaşlar köyü web sitesi
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey
AKBAŞLAR KÖYÜ
Feyzullah KIRCA
ANKARA 2012
1
Feyzullah Kırca
Kültür Ajans Yayınları No: 151
•
ISBN
978-605-4432-76-9
© Kültür Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti. 2011
Kültür Bakanlığı Sertifika Nu: 17634
•
Kapak Tasarımı
Erhan İVGİN
•
Mizampaj
Kültür Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti.
Konur Sokak No: 66/7 Kızılay/ANKARA
Tel: 0.312.4259353
•
Baskı
BRC Basım Matbaacılık Ltd. Şti.
0.312.3844454
•
Baskı Tarihi
1. Baskı, 20 Mart 2012
•
İsteme Adresi ve Yzar İletişim
[email protected]
Bu kitabın tüm telif ve yayın hakları fikir ve sanat eserleri kanunu gereğince yazarına aittir. Şairin yazılı izni olmadan şiirlerin bir bölümü veya tamamı ticari amaçla çoğaltılamaz. Ancak sanatsal etkinliklerde yazar ve eser
adı verilerek alıntı yapılabilir.
2
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ÖN SÖZ
Köyümüzün tarihî, coğrafî, kültürel ve sosyolojik yapısını ve belki
de sorunlarını dile getirmeye çalışacağım. Köyümüzün bu bilgilerinin
yanı sıra, yerleşim gibi diğer bazı sosyal ekonomik bilgilerini anlatmaya ve aktarmaya çalışayım istiyorum. İnsanların yerleşik hayata
geçmeye başlamasıyla birlikte ortaya çıkan köyler, kasabalar ve şehirler oluşmuştur. İnsan sosyal ve toplum halinde yaşamaya ihtiyaç duyan bir varlık olması hasebiyle, asırlar boyunca toplumsal evrimin her
döneminde yerleşim yerleri olan köy, kasaba, şehir ve ülkeler önemlerini sürdürmüştür.
Bugüne gelecek olursak; köylerden çok, iş ve diğer bazı imkânlardan daha fazla yararlanmak için şehirlere göç hareketi başlamıştır.
Kırsal kesimden kentlere doğru hızla bir göç yaşanmaktadır. Bugüne
kadar ülkemizdeki siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle şehirlerin bile eğitim, sağlık, elektrik, yol, su gibi ihtiyaçları karşılanamıyordu. Köylerin ihtiyaçlarına zaten imkân bulunamıyordu. Bir şeyler
yapılmaya çalışılsa da, köyden kentlere göçler çoğalmış, köy kent
projeleri gündeme gelse de, gözle görülür bir ilerleme kaydedilememiştir. 1983’lü yıllarda ekonomik olarak biraz kıpırtı olsa da, kısa
denecek kadar bir süre siyasi istikrar sağlansa da, çözüm bekleyen
sorunlara köklü bir şekilde el atılamamıştır.
2002 yılından sonra tekrar güçlü bir iktidarın gelmesi, çözüm
bekleyen birçok konuya el atması neticesinde elektrik kesintilerinin
hemen hemen giderilmesi, yolu ve suyu olmayan köylere yol ve su
götürülmesi çalışmalarının hızla yaygınlaştırılmasıyla devam etmektedir. Tarımsal destekler; tarla parası, mazot desteği, gübre desteği,
yem bitkisi vs destekler ödenmeğe başlamıştır. Bunun yanı sıra hayvansal desteklerde aynı şekilde, buzağı ve anaç sığır desteği verilmektedir. On inek alana, geri ödemesiz altmış milyar bugünkü altı
sıfır atılmış haliyle altmış bin lira gibi kredi verilmektedir.
Tarımsal alet edevat alımlarında devletin yüzdelik hibe ödemesi
sonucu balya makinesi, biçerbağlar, biçerdöver, sılaj makinesi, süt
sağım üniteleri, soğutma depoları, yarma makinesi vs gibi araçların
devlet destekli alınabilmesi sağlanmıştır. Ülkemizin güçlenen ekonomik imkânlarının getirisi olarak elde edilmeye devam edilen tüm bu
imkânlara rağmen; insanların daimi iş, memurluk ve şehirlerin okul-
3
Feyzullah Kırca
ları başta olmak üzere, diğer tüm imkân ve olanaklarından yararlanmak için köyden şehre göç yaşanmaya devam etmektedir.
Bu düşünceden hareketle, Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesine bağlı
Akbaşlar köyümüzün tarihî, coğrafî, kültürel ve sosyolojik yapısını ve
belki de sorunlarını dile getirmeye çalıştım. Ancak öncelikle ilimiz
Balıkesir’in Karesi Beyliğini kuran Danişmentliler hakkında bilgi vermek istiyorum. Karesi Beyliği hakkında bilgi vermek istiyorum. Çünkü
köyümüzün kuruluşu, Karesi Beyliğinin kuruluşuyla aynı zaman dilimiyle paralellik göstermektedir. Ve tabiî ki günümüzde ilimiz Balıkesir
ve sonrada ilçemiz Dursunbey hakkında da bilgiler vereceğim.
Asıl konu köyümüz olduğu için bu bahsettiğim konularda bilgiler
verdikten sonra köyümüzün tarihi, coğrafi, kültürel ve sosyolojik yapısını dile getirmeye çalıştım. Çalışmalarımı gözlemlerime, köy halkıyla
kurduğum diyaloglara, özellikle eski tarihlerden bu yana dilden dile
anlatıla gelen bilgilere, köyün en yaşlıları tarafından söylene gelen
haber ve bilgilere, bazı tarih kitaplarından okuyup edindiğim bilgilere
dayandırdım.
Ayrıca birçok resmi dairelerden sağlanmış istatistikî bilgilerden de
faydalandım. Bu çalışmamın ortaya çıkmasına katkıda bulunan vefat
etmiş ya da bugün için henüz yaşıyor olan tüm köy halkına teşekkür
ederim. İlçedeki dairelerin müdür ve personel memurlarına, ilçe ve il
kütüphanelerinin yanı sıra, kaynak olabilecek kitapları göstermede
yardımcı olan ilimizin kitapçılarına ve coğrafi olarak yararlandığım
dokümanı hazırlayan Numan Geçer’e teşekkürü bir borç bilirim.
Feyzullah Kırca
4
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
1.BÖLÜM
Danişmentliler Beyliği (1092-1178)
Karesi beyliğini kuran Karasi (Kara İsa) Danişmentli soyundan
geldiği için Danişmendli beyliğini de bilmek gerekir diyerekten bu
kısmı ilave ettim.
Anadolu'da fetihlere memur edilen Gazi Ahmet Bey, Türkmenlere
hocalık, öğretmenlik yaptığı için "Danişment" lâkabı ile anılıyordu.
Danişment Gazi Ahmet Bey, Kızılırmak ve Yeşilırmak dolaylarını ele
geçirmişti. Emir Danişment’in Bizanslar ile bir savaşta ölen Battal Gazi
(öl. 740)'nin neslinden geldiği söylendiği gibi, onun Anadolu fatihi
Sultan Süleyman b. Kutalmış'ın dayısı olduğu da rivayet edilmektedir.
1086'da Süleyman Şah ölünce gücünü arttırdı. I. Kılıçaslan’ın Haçlılarla yaptığı Savaşlara katılarak başarı gösterdi. Antakya Prensi
Bohemond'u esir aldı ve Malatya'yı ele geçirdi. Bu prensin serbest
bırakılmasını isteyen Kılıçaslan’la arası açıldı ve aralarında savaş çıktı.
Bu savaşta Gazi Ahmet Bey yenildi ve 1106'da öldü.
Bu Türkmen hanedanının kuvvet merkezi aslında, Kuzey Anadolu'da Tokat, Amasya ve Sivas çevresinde idi.. Ancak Danişment’in asıl
adının Taylu olduğu ve hocalık yaptığı biliniyor. Buna göre Emir Danişment 1080 yılında Sivas'a gelmiş ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadan burada yerleşmişti.
Daha sonra Yeşilırmak havzasında fetihlerde bulundu, Niksar'ı
muhasara ve zapt etti (1097'den önce). Emir Danişment Anadolu'daki
emirler arasında mücadelelerden yararlanarak devletinin hudutlarını
genişletmiş, Haçlı Seferleri'nin başlaması ile batıdan gelen bu yeni
düşmana karşı çetin mücadelelere katılmıştır. Türkiye Selçuklu sultanı
I. Kılıç Arslan, İznik önünde doğuya çekildikten sonra, Haçlılara karşı
Emir Danişment ve Kapadokya Emîri Hasan ile birleştiler. Bu müttefik
Türk ordusu 1 Temmuz 1097'de Darylaeum (Eskişehir) civarında Haçlılara karşı savaşa tutuştu, fakat Türkler ağır kayıplar vererek çekilmek
zorunda kaldılar.
Haçlıların ulaşamadıkları yerlerde Danişmendliler faaliyetlerini
sürdürdüler ve 1098 yılında Bayburt'u aldılar. 1101yılında muhtelif
batılı prenslerin idaresindeki üç büyük Haçlı ordusu peş peşe Anadolu'ya girdi. Emir Danişment, Haçlılara karşı I. Kılıç Arslan ile birleşerek
onları perişan etti. Danişment Gazi bu zaferlerden sonra derhal Ma5
Feyzullah Kırca
latya'nın üzerine yürüyerek orayı zapt etti (1103). Danişment Gazi
1106 yılında öldü.
Yerine oğullarından Emir Gazi geçti. I. Kılıç Arslan ise Danişment’in ölümünden yararlanarak Malatya'yı ele geçirmişti (1105).
Ancak Türkiye Selçuklularının bu üstün durumu I. Kılıç Arslan'ın ölümüne kadar sürdü (1107). Emir Gazi Selçuklu şehzadelerinin taht
kavgalarına karışmış ve bu şehzadelerden damadı olan Mes'ûd'u destekleyerek, onun Konya'da sultan olmasını sağlamıştır (1116). Daha
sonra 1127'de Kayseri ve Ankara'yı zapt etti. Böylece Emir Gazi, Sultan Mes'ûd'un arazisi dışında, Fırat’tan Sakarya kaynaklarına kadar
uzanan Orta ve Kuzey Anadolu'ya hâkim oluyor ve Danişmendliler
Anadolu'daki devletlerin en kudretlisi haline geliyordu.
Emir Gazi daha sonra Çukurova'ya girerek Ermeni Leon'u itaate
mecbur ediyordu (1131). Bizanslılar, Haçlılar ve Ermenilere karşı zaferleriyle Türk-İslâm dünyasında haklı bir şöhret ve hürmet kazandı.
Bu sebeple Bağdad Halifesi el-Müsterşid ve Büyük Selçuklu sultanı
Sencer onun "melik" unvanını tasdik etmişlerdi. Yerine geçen oğlu
Melik Muhammed de Haçlılar ve Ermeniler ile savaştı. Melik Muhammed'in ölümü ile (1142), Danişment Devleti'nin temelleri taht
mücadeleleriyle sarsılırken, Anadolu'da üstünlük yavaş yavaş Selçuklulara geçiyordu. Muhammed'in oğulları ile kardeşleri arasında taht
mücadeleleri başladı. Kardeşi Yağı-basan Sivas'ta kendisine hükümdar ilân ederken, öteki kardeşi Aynüddevle, Elbistan ve Malatya'da
aynı yolu takip etmişti. Oğlu Zünnûn ise Kayseri'yi aldı. Böylece bir
müddet için Danişmendlilerde birbirine rakip üç şube meydana çıktı.
Danişmentlilerin üçe bölünmesi Türkiye Selçuklu sultanları için
bulunmaz bir fırsattı. Bu durumdan yararlananların başında II. Kılıç
Arslan geliyordu. O, muhtelif zamanlarda Sivas şubesinin işine karıştı.
Nihayet 1169'da Kayseri ve Zamantı'yı zapt etti. Zünnûn, Suriye'de
Atabey Nureddin Mahmut’un yardımı ile tekrar Anadolu'ya döndü ve
Sivas şehri ile Danişment’li ülkesinde hüküm sürmeğe başladı. Ancak
Nurettin Mahmut’un ölümü II. Kılıç Arslan iyi bir fırsattı. Zünnûn'u
ortadan kaldırmak için önünde artık hiçbir engel kalmamıştı. Derhal
harekete geçerek Danişmendlilere ait Sivas, Tokat, Niksar ve Amasya
gibi şehirleri zapt etti (1175). Zünnûn ise Bizans imparatoruna sığındı.
Malatya'da ise 1162'de ölen Zülkarneyn'in üç oğlu arasında anlaşmazlık mevcuttu. Bunlardan Nâsır ed-Dîn Muhammed, bir süre II.
Kılıç Arslan'ın vassalı olarak hüküm sürdü.
Daha sonra, II. Kılıç Arslan 1178'de Malatya'ya giderek,
Danişmendlilerin burada hüküm süren koluna da son verdi ve böylece Anadolu'nun birliğini sağlamış oldu. Bundan sonra Danişmendli
ailesine mensup emirlerin bir kısmı Selçukluların hizmetine girdiler.
6
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Danişmendlilerin XII. yüzyılda yaptıkları camiler orijinal şekilleri ile
zamanımıza kadar gelmemiştir. Onlara ait oldukları tespit edilen birkaç cami, medrese ve kümbet vardır. Camilerden; Niksar Ulu Camii,
Kayseri Ulu Camii, Kayseri Kölük Camii ve Sivas Ulu Camii değişiklikler ve ilavelerle zamanımıza kadar gelmiştir. Danişmendlilerden Yağıbasan da biri 1151-2'de Tokat’ta, öteki 1157-8'de Niksar'da olmak
üzere iki medrese yaptırmıştır. Danişmentlilerden zamanımıza altı
kümbet (türbe) kalmıştır. Bunlardan hanedanın kurucusu Emir Danişment’e nispet edilen türbe Niksar'dadır ve öteden beri bir ziyaretgâh
kabul edilmektedir.
Karesi Beyliği veya Karesi Oğulları Beyliği
Anadolu Selçuklu Devleti'nin gerilemesinden sonra Oğuz boyları
tarafından Balıkesir-Çanakkale yöresinde kurulan Anadolu Türk Beyliğidir. Bu yöredeki ilk Türk devletidir.
Karesi Beyliği, komşusu olan Osmanlı Beyliği'nin genişlemesiyle
bu beyliğe katılmıştır. Böylece Osmanlı hâkimiyetine katılan ilk beylik
olmuştur. İlerleyen dönemlerde Osmanlı Devleti içinde bu bölgede
Karesi Sancağı kurulmuştur. Karesi beylerinin ve ileri gelen şahıslarının, Osmanoğullarının egemenliği altına girmelerini takiben, Osmanlı Devleti'nin Rumeli topraklarında yayılmasında büyük katkıları olmuştur. Balıkesir ili Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına kadar idari
taksimatta Karesi ismini taşımıştır.
Konu başlıkları
1 Etimolojisi
2 Tarihi
a) Kuruluşu
b) Karesi Bey dönemi
c) Yıkılışı
3 Yönetim biçimi
4 Karesi Beyliği'nin toprakları
5 Soyağacı
6 Kaynaklar
Etimolojisi
Bölgeye özel isim olan "Karesi" kelimesi de Kara İsa adlı komutanın isminden doğmuştur. On dördüncü asrın başlarında Balıkesir ve
Çanakkale taraflarında kurulmuş Türk beyliği. Bu aile soy itibarîyle
11. yüzyılın ikinci yarısından sonra Orta Anadolu’da bir devlet kurmuş
7
Feyzullah Kırca
olan Melik Danişment Gaziye dayanır. Türkiye Selçukluları, Danişmentlilerin 1175 yılında Sivas, 1178de Malatya koluna son vererek
bu devleti ortadan kaldırdı. Sonra Danişmentli ailesi mensupları Selçukluların hizmetine girerek Bizans hudutlarında uç beyi olarak vazife
aldılar.
Karesi Beyliği Balıkesir, Aydıncık, Bergama, Edremit, Ayazmend,
Bigadiç, Başkelenbe, Ezine ve Eski Truva’ya hâkim oldu. Karesi Bey,
1384 de Türk fütuhatına karşı Bizanslılara yardıma gelen Katalanlıları
Erdel de bozguna uğratarak, geri çekilmeye mecbur bıraktı. Moğollar
önünden kaçan Sarı Saltuk Türklerini kendi beyliği arazisinde yerleştirmek suretiyle bölgedeki Türk nüfusunun artmasına gayret etti.
Tarihi
a) Kuruluşu
Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Oğuz boyları, Anadolu'nun
batısına yerleşmişler ve buralarda Uç Beylikleri kurmuştur. Uç Beyliklerinin görevi ise Anadolu Selçuklu Devleti sınırını korumaktır. Marmara sahilleri, Çanakkale bölgesi, Edremit Körfezi, Kizikos ile sınırlandırılan bu bölgeye, Anadolu Selçuklu Devleti'nin önemli komutanlarından Karesi Bey (Kara İsa), babası Kalem Bey ve Germiyanoğlu
Yakup Bey, beraberinde büyük bir Türkmen grubu ile gelmiştir. Balıkesir ve çevresinin alınmasında Germiyanoğullarının katkısı olmuştur.
Karesi Bey, Anadolu Selçuklu Devleti'nde Marmara ve Ege kıyılarının
yönetiminden sorumlu bir uç beyi olduğu için kendisine Sahiller Emiri
anlamına gelen Emir-ül Savahil ünvanı verilmiştir. Karesi Bey'in soyu,
Danişmentlilerin kurucusu olan Danişment Gazi'den gelmektedir.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından önce diğer Uç Beyleri gibi
Karesi Bey de Batı Anadolu'daki Büyük ve Küçük Misya'da bağımsızlığını ilan ederek, bölgede Karesi Beyliği'ni kurmuştur. Karesi Beyliği'nin kuruluş tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte 1296 ile 1300 yılları arasıdır. Fakat Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlı uç beylerinin
büyük bir çoğunluğu 1299 yılında bağımsızlıklarını ilan ettikleri için
Karesi Beyliği'nin kuruluş tarihi 1299 yılı kabul edilmektedir.
b) Karesi Bey dönemi
Bizans İmparatoru II. Andronikos Palaiologos, Batı Anadolu'daki
Türk yayılmasını önlemek için Alanlar ile işbirliği yapmıştır. 1300 yılında oğlu IX. Mikhail Palaiologos komutasındaki Bizans-Alan kuvvetleri, Manisa'daki Gediz Nehri civarında karargâh kurmuşlardır. Karesi
orduları ile savaşan Bizans-Alan kuvvetleri başarısız olmuş, Alanlar
geri çekilip savaşı bırakmışlardır. 1301–1302 yıllarında topraklarını
8
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
savunamayan II. Andronikos Palaiologos, paralı asker olarak kiraladıkları adamları Karesi Türkmenleri üzerine salmıştır. 1304 Ocak ayının ilk günlerinde Bizans İmparatorluğu, Katalan Paralı Asker Birliği
adlı bir askeri birlik kiralayıp bu askerleri Kizikos bölgesine göndermiş
ve bu bölgenin altı mil ötesinde bir su kenarında eşleri ve çocukları
ile yaşayan, Edincik bölgesine yerleşmek isteyen bir Türk boyunu katletmiştir. Katalanların ani hücumuna uğrayan Türkler, beş bine yakın
kayıp vermiştir. Katalanlar, on yaşın üzerinde bütün erkekleri öldürmüş, bölgeyi yakıp yıkmıştır.
İlhanlı Devleti veziri Emir Çoban, Anadolu'ya teftişe geldiğinde
Ulubey makamında bulunan Germiyanoğulları Beyi Yakup Bey kendine bağlı beyler ile birlikte Emir Çoban'ın makamına giderek bağlılıklarını arz etmişlerdir. Bu beylerin arasında Karesi Bey de vardır.
Balıkesir'de bulunan Karesi Bey türbesi
Anadolu Selçuklu Devleti'nde Sarı Saltuk ismindeki bir reis kumandasında, 10.000 ile 20.000 arası nüfusları olan Batıni mezhebindeki bir Türkmen aşireti, Sinop sahillerinden gemilere binerek önce
Kırım'a geçtiler. Oradan da Aktav Tatarlarının reisi Şehzade Nogay'ın
emri ile Rumeli'deki Dobruca (Dobriçe) bölgesine ve 1264 yılında
Kiligria-Romanya'ya geçmişler ve oralara yerleşmişlerdir. Hoca Ahmet
Saltuk, Hacı Bektaş-ı Veli'ye yardım için gönderilmiştir. Sarı Saltuk'un
9
Feyzullah Kırca
1280-1281'de Babadağ'da ölmesi üzerine, daha fazla Bulgar ve Rumların baskısına dayanamayan Türkmenlerin bir kısmı 1306 yılında Ece
Halil adlı bir reisin emrinde gemilere binip Trakya üzerinden Çanakkale-Lâpseki Yöresi'ne geçmiştir. Bütün eşya ve hayvanatıyla bu topraklara gelen Türkmenler, Karesi Bey tarafından iyi karşılanarak Karesi ve havalisinde iskân edilmişler ve beyliğin topraklarının değişik
bölgelerine ve özellikle Kaz Dağı'nın kuzey eteklerine Dağobası ve
Evciler bölgesine yerleşmişlerdir. Bu Türkmenlerin önemli bir kısmı da
bugün Havran'a bağlı Sarnıçköy'nü yurt tutmuşlardır. Bu halk Şamanist inancına göre kutsal sayılan Kaz'ın adını da İda Dağı'na vermişlerdir. Karesi topraklarına yerleşen Türkmenler, bölgedeki Türk nüfus
ve kuvvetleri artmıştır. Karesi Bey, kendi ismiyle anılan Beyliğinin sınırlarını, Bizans İmparatorluğu'nun zayıflığından ve beraberinde bulunan Ece Halil'in adamlarından faydalanarak daha da genişletmiştir.
Ayrıca İç Anadolu'da Moğolların saldırılarından kaçan Türk boyları da
Karesi Beyliği'ne sığınmıştır. Bu boylar arasında Çepni boyları da
mevcuttur.
1308 yılında Bayramiç ve Ezine çevresinde bir Türkmen Prensliği
kurulmuş fakat bu Beylik aynı yılda Karesi Beyliği'ne bağlanmıştır.
Karesi Bey, 1330 yılından önce ölmüştür. Tam ölüm tarihi bilinmemektedir. Karesi Bey ölünce onun için bir türbe yapılmıştır. Karesi
Bey'den sonra Beyliğin başına Aclan Bey geçmiştir. Aclan Bey zamanında, Osmanoğulları Beyliği ile iyi ilişkiler kurulmuştur. Hacı İlbey,
Aclan Bey'in vezirliği hizmetinde bulunmuştur. Yine de Aclan Bey'in
kimliği netlik kazanmamış, Demirhan Bey veya Yahşi Bey olduğu ileri
sürülmüştür.
Karası Bey'den sonra torunu Demir Han Bey, hükümdar olmuştur.
İkisinin arasında, Karası Bey'in oğlu ve Demir Han Bey'in babası olması lâzım gelen Aclan Bey vardır. 1335'te Osmanlı nüfuzuna giren
Demir Han Bey, 1345'te bütün beyliğin Osmanlılara katılması üzerine
Bursa'ya gelmiş, 1347'de orada ölmüştür. Oğlu Cüce Han Bey'le beraber Bursa'da Deveciler'de gömülüdür.
Aclan Bey'in ikinci oğlu Yahşi Bey ise Bergama'nın yöneticisi olmuştur. Aclan Bey'in küçük oğlu Dursun Bey ise Bursa'da Orhan Gazi
yanında bulunmuştur. 1333 yılında seyyah İbn Battuta, Balıkesir'i ziyaret etmiştir. İbn Battuta seyahatnamesinde Demirhan Bey'den
Mesalikü'l Ebsar ve Kitabü'l Tarif diye bahsetmiştir. Demirhan Bey,
hem Marmara hem de Ege sahillerine kıyısı olan beyliğinde büyük bir
donanma kurarak Rumeli'ye iki kere sefer düzenlemiştir. Karesi Bey'in
ilk deniz seferi 1331 tarihinde 70 tekne ile Akdeniz'den Ferres'e
(Ferecik veya Kara Feriye) düzenlediği seferdir. İkinci deniz seferi ise
1333 tarihinde 60 tekne ile Akdeniz'den Aynaroz Yarımadası’na dü10
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
zenlediği seferidir. Bu yıllarda Karesi Beyliği, deniz gücü bakımından
komşusu olan Osmanoğulları Beyliği'nden daha güçlüdür. Demirhan
Bey halkına kötü davranmıştır. Bu durumdan şikâyetçi olan halk ve
beyliğin ileri gelenleri; Bursa'daki Dursun Bey'i davet etmiştirler. 1345
yılında Orhan Gazi ile birlikte gelen Dursun Bey, Bergama kalesine
sığınan abisi Demirhan Bey tarafından öldürülmüştür. Bu duruma çok
üzülen Orhan Gazi, halkın ve ileri gelenlerin de isteği üzerine 1361
yılında Karesi Beyliği topraklarını Osmanlı topraklarına katmıştır.
c)Yıkılışı
Kalem Bey ile oğlu Karesi Beyin hangi tarihte vefat ettikleri belli
değildir. Fakat bâzı kayıtlardan Karesi Beyin 1328’den evvel vefât
ettiği anlaşılmaktadır. Karesi Beyden sonra beyliğin büyük kısmı ile
merkez Balıkesir’e oğlu Demirhan hâkim oldu. Güneydeki Bergama
ve havalisi ise kardeşi Yahşi Hanın idaresindeydi. Karesi Beyin üçüncü
oğlu Dursun Bey ise, Osmanlı Hükümdârı Orhan Gâzinin yanına sığındı. Yahşi Bey, Bizanslılara karşı 1341 ve 1342 yıllarında iki defa
donanma ile Gelibolu Yarımadasına asker çıkardıysa da muvaffak
olamadı. Bizans hükümdarı Kantakuzen ile anlaşma imzalayıp, geri
çekildi. Yahşihan, 1345’ten önce vefat etti. Osmanlılara ilticâ eden
Dursun Bey, kardeşi Demirhan’a karşı Orhan Beyden yardım istedi.
1345 yılında Orhan Bey ile beraber Balıkesir üzerine yürüdüler. Demirhan Bergama’ya kaçtı. Kardeşiyle anlaşmak üzere Bergama önüne
gelen Dursun Bey, kaleden atılan bir okla vurularak öldürüldü. Bu
durumdan son derece üzüntü duyan Orhan Gazi, Balıkesir ve çevresini Osmanlı ülkesine katarak, Bergama’yı kuşattı. Demirhan müdafaayı bırakıp teslim oldu. Bergama’yı Osmanlı sınırları içine alan Orhan Gazi, Demirhan’ı affederek Bursa’ya yerleştirdi. Bursa da iki sene
kadar yaşayan Demirhan Bey, 1347 yılında vefat etti.
Karesi Beyliğinin Demirhan’a ait kısmının Osmanlılara geçmesi
üzerine tecrübeli Karesi ümerasından Hacı İlbeyi, Evrenos Gazi, Ece
Halil ve Gazi Fazıl Bey, Osmanlı Devleti hizmetine geçtiler. Bu beyler
Osmanlı Beyliğinin Rumelide yayılmasında büyük gayret sarf ettiler.
Diğer taraftan Yahşi Beyin vefatı ile Truva taraflarına Süleyman
Bey hâkim oldu. Süleyman Beyin Yahşi Han ve Demirhan’dan hangisinin oğlu olduğu bilinmemektedir. Bizans tahtı için mücadele eden
Kantakuzen, düşmanlarına karşı düştüğü zor durumdan Süleyman
Beyin 1343’te gönderdiği kuvvetler sayesinde kurtulabildi. Yine 1345
yılında Kantakuzen yardıma giden Aydınoğlu Umur Beyin yanında
Süleyman Bey de vardı ve Rumeli sahiline Karasioğulları gemileri ile
geçildi.
11
Feyzullah Kırca
Süleyman Beyin Truva ve Çanakkale yöresindeki hâkimiyeti 1360
yılına kadar devam etti. Ancak 1361 yılında Osmanlı tahtına geçen
Birinci Murat Han Karasioğullarına ait bu sahil bölgesini zapt etmek
suretiyle beyliğe son verdi. Karasioğullarına dair şimdiye kadar mevcut eser, kitabe ve sikke bulunamamıştır.
Karasioğulları Beyleri Tahta Geçişi
Karesi Bey (takriben)
1297
Demirhan (Balıkesir’de)
(?)
Şücaeddin Yahşihân (Bergama’da)
(?)
Süleyman Bey (Truva’da)
(?)
Osmanlı hâkimiyeti
1360
Yönetim Biçimi
Anadolu Beylikleri
Anadolu Selçuklu Devleti
Tarihî ve çağdaş Türk devletleri
I.Dönem
Mengüçlü Beyliği (1072 - 1277)
Çaka Beyliği (1081 - 1098)
Dilmaçoğulları Beyliği (1085 - 1192)
Çubukoğulları Beyliği (1085 - 1092)
Danişmentliler (1092 - 1178)
Saltuklu Beyliği (1092 - 1202)
İnaloğulları Beyliği (1098 - 1183)
Ahlatşahlar Beyliği (1100 - 1207)
Artuklu Beyliği (1102 - 1408)
Erbil Beyliği (1146 - 1232)
Çobanoğulları Beyliği (1227 - 1309)
Yaruklular Beyliği (1040 - 1200)
II. Dönem
Karamanoğulları Beyliği (1256 - 1483)
İnançoğulları Beyliği (1261 - 1368)
Sâhipataoğulları Beyliği (1275 - 1342)
12
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Pervaneoğulları Beyliği (1277 - 1322)
Tacettinoğulları Beyliği (1303 - 1415)
Kutluşahlar (1340 - 1393)
Bafra Beyliği (? - 1460)
Kubatoğulları Beyliği (1318 - 1428)
Hacıemiroğulları Beyliği (? - 1427)
Taşanoğulları Beyliği (1350 - 1398)
Menteşe Beyliği (1280 - 1424)
Dobruca Beyliği (1281 - 1299)
Candaroğulları Beyliği (1299 - 1462)
Karesi Beyliği (1297 - 1360)
Germiyanoğulları Beyliği (1300 - 1423)
Hamitoğulları Beyliği (1301 - 1423)
Saruhanoğulları Beyliği (1302 - 1410)
Aydınoğulları Beyliği (1308 - 1426)
Tekeoğulları Beyliği (1321 - 1390)
Ramazanoğulları Beyliği (1325 - 1608)
Eretna Beyliği (1335 - 1381)
Dulkadiroğulları Beyliği (1339 - 1521)
Ahiler (1290 - 1354)
Kadı Burhaneddin Ahmet Devleti (1381-1398)
Eşrefoğulları Beyliği (1280 – 1326)
Berçemeoğulları Beyliği (12. yüzyıl)
Karesi Beyliği'nin Toprakları
Bugünkü Balıkesir Vilayetinin tamamı (Marmara Adaları hariç);
1.Balıkesir
2.Dursunbey
3.Edremit
4.Susurluk
5.Burhaniye
6.Ayvalık
7.Gömeç
8.Gönen
13
Feyzullah Kırca
9.Sındırgı
10.Savaştepe
11.Bigadiç
12.Kepsut
13.İvrindi
14.Manyas
15.Gönen
16.Bandırma
17.Erdek
18.Havran
Bugünkü Çanakkale Vilayeti (Biga, Bozcaada ve Gökçeada hariç)
19.Ezine
20.Ayvacık
21.Bayramiç
22.Çan
23.Yenice
24.Çanakkale
Bugünkü İzmir Vilayetinden;
25.Bergama
26.Kınık
27.Dikili
Bugünkü Manisa Vilayetinden;
28.Soma
29.Akhisar
30.Kırkağaç
31.Demirci
32.Gördes
14
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Soyağacı
Danişment Ahmet
Gazi
(ö. 1104)
İsmail
Gümüştekin
Melik Gazi
(ö. 1134)
İbrahim
Melik
Mehmet
(ö. 1143)
Yağıbasan
(ö. 1104)
Yağan
Aynüddevle
Zünnûn
Muzaffereddin
Mahmut Bey
Yağısıyan
Zülkarneyn
Nizameddin
Suhrab Bey
Yağdı Bey
Kalem Bey
Karesi Bey
15
Feyzullah Kırca
Aclan Bey
Yahşi Bey
Demir Han Bey
Süleyman
Bey
Cüce Han Bey
Mustafa Bey
Kutlug Melik
16
İsa Bey
Dursun Bey
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
BALIKESİR
TARİHÇE
Balıkesir çevresinde bulunan pek çok höyük, iskan edilmiş mağara
ve düz yerleşim yerinde yapılan araştırmalarda ele geçen bulgular,
buralarda bilinmeyen çok eski zamanlardan MÖ 8000–3000 yılları
arasında yerleşilmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Bu arada Yortan
Mezarlığı’nda yapılan çalışmalar, burada bir mezar kültü olduğunu
ortaya çıkarmıştır. Hitit metinlerinde ASSUVA diye anılan Batı Anadolu’nun bu bölgesi Antik çağda MYSIA diye anılmakta idi. MÖ 3000–
1200 yılları arasında bu bölgede farklı diller konuşan Pelasg ve Leleg
kolonileri kurulmuştur.
4. Truva döneminde (MÖ 1800–1250) Antik çağda İda diye anılan
Kaz dağları eteklerinde geçen efsanevi Truva Savaşları bölge halkını
da derinden etkilemişti. Homeros’un Odeseus’unda anlatılan Argonotlar Arteka (Erdek) ve Kyzikos’a bu dönemde geldiler.
MÖ 1200’de Anadolu’nun batısındaki halkların başlattığı "Deniz
Kavimleri Göçü’ önlerine gelen her şeyi yakıp yıkarak ilerlerken ancak MÖ 1190’da Mısır önlerinde durdurulabildiler. Geri dönenler
Anadolu ve Suriye"de boş buldukların yerlere yerleştiler. Bu tarihten
sonra Hitit Krallığı ile ilgili bilgiler tamamen kesilmektedir.
MÖ 790-Miletoslu göçmenler, Kyzikos ve Prokonnes’te koloniler
kurdu. MÖ 680-Kyzikos’a büyük bir Miletos göçmen grubu daha geldi. Kyzikos’un "Altın çağı" başladı.
MÖ 600’lerden itibaren Mysia bölgesi de Pers İmparatorluğu etkisi altına girdi.
Batı bölgesi Satraplık merkezi Deskileion (Ergili Köyü) idi.
MÖ
546-547’de
Persler
Atina
tarafını
tutan
bütün
Adramytion"luları öldürttü.
MÖ 500’de Persler’e karşı yapılan Ionia ayaklanmasına bölge
kentleri de katıldı. 494’de isyan bastırıldıktan sonra Mysia’da bulunan
kentler de cezalandırıldı.
MÖ 480’de Pers İmparatoru Kserkses Yunanistan üzerine sefere
çıkarken Mysia bölgesinden geçti (Maraton Savaşı).
MÖ 478–477 Mysia kıyılarındaki şehir devletleri de Aktika-Dellos
deniz birliğine katıldılar.
MÖ 410 Kyzikos’u saran Persler’e karşı yardıma gelen Atinalı
Alkibiades Bandırma Körfezinde yaptığı deniz savaşını kazandı.
17
Feyzullah Kırca
MÖ 334 Makedonya’lı Büyük İskender Çanakkale Boğazından
Anadolu’ya geçti. Biga yakınlarında Granikos çayı 3. Dareios"un Pers
ordusunu yendi. Bölge Persler’den temizlendi.
MÖ 323 İskender’in Babil’de ölümü üzerine generalleri arasında
çıkan savaşlardan sonra Mysia bölgesi Selevkos’lara bağlandı.
MÖ 238-263’te Bergama hâkimi olan Fletairos döneminde bölge
Bergama yönetimini altına girdi. MÖ 133’te Bergama Kralı Attalos
3.Filometor’un vasiyeti üzerine bölge Roma hâkimiyetine geçti.
MÖ 88’de Adramytion hâkimi Diador, Pont Kralı Mitridates’in tarafını tutarak çevrede bulunan Latince konuşan binlerce insanı öldürttü. Sonra da Romalıların intikamından korkarak intihar etti. Roma
İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra (MS 395) buraları da
merkezi Bizans olan Doğu Roma yönetiminde kaldı. Bu devirde Balıkesir ve çevresi Bizans eyalet sistemi içinde OBSİKİON Theması teşkilatı içinde kaldı. Körfez bölgesi bu thema içinde Noecastron
Theması’na bağlı idi.
MS 670’de İstanbul’u kuşatmaya gelen Arap ordusu Kyzikos’u ele
geçirerek yedi yıl burada kaldılar. 718"de ikinci defa İstanbul’u kuşatmaya gelen Ararplar Bergama ve Edremit bölgesini yağmaladılar.
1071 Malazgirt zaferiyle Anadolu kapıları Türklere bir daha kapanmamak üzere açıldı.
1080’de Süleyman Şah Kyzikos"u ele geçirdi. 1081"de Ulubat gölü kıyısında bir Bizans ordusu yok edildi. Kyzikos ve Poimanenon
(Manyas) Türklerin elinde kaldı.
1085’de Süleyman Şah doğuda savaşırken emirlerinden İlhan Bey
kısa süre önce ellerinden çıkmış olan Kyzikos, Apollonia, Poimanenon
ve Edincik dolaylarını geri aldı. 1086’da Vezir Ebu Kasım, Süleyman
Şah"ın ölümü üzerine ayaklanan bazı emirleri bastırıp birleştirdi.
Kyzikos’u üs edinerek yaptırdığı gemiler ile Sakız adasına kadar akınlar yaptı. Türkmen savaşçılar ilk kez denizcilikle uğraşmaya başladılar.
1090’da Bizans İmparatoru 1. Aleksios Komnenos Mysia’da yurt
tutmaya çalışan Türkmenler üzerine kumandan Eufuryanis Alexaders’i
yolladı. Apollonia’yı kuşatan Bizanslılar kanlı savaşlardan sonra kale
kumandanı İlhan’ı iç kaleye sığınmak zorunda bıraktılar. Olayı duyan
Türkmenler imdada gelince Bizanslılar çekildiler. Göl kıyısında büyük
zayiat verdiler. Ertesi sene daha iyi hazırlanan bir Bizans ordusu bu
kere önce Kyzikos’u aldı, sonra bir baskınla Apollonia’yı da ele geçirerek kaledekilerle birlikte kumandanı da esir ettiler.
18
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
1092’de Vezir Ebu Kasım’ın kardeşi İlgazi İznik’te baş kaldırınca
1.Kılıçaslan onu yendi ve burayı başkent yaptı. Sonra Marmara kıyılarını ve Edremit körfezi’ne kadar olan yerleri fethetti. Buradan adalara
ve Midilli’ye akınlara başladı. Aynı yıl İzmir emiri Çaka’da Edremit’ten
Abydos’a kadar olan kıyıları zapt etti. Selçuklular Oğuzların Kınık boyundan, Çaka Bey Çavuldur boyundan Kılıçaslan Emir Çaka’nın kızı
ile evli idi. 1093’de Bizanslıların entrikaları sonunda Kılıçaslan Çaka
Bey’i öldürdü.
1099’da Anadolu’ya doluşan Haçlılar, Marmara sahillerinde bulunan bütün Türkmenleri katlettiler. Haçlı fırtınası geçtikten sonra
Oğuz boyları Marmara bölgesine gene dolmaya başladılar. 1110
yılında Mysia"daki Bizans kentleri Türk akınlarına karşı tahkim ettirildi.
1113’te Türkler Apollonia’yı gene ele geçirdiler. Türklerin
Kyzikos’a doğru yürümesi üzerine kent valisi burayı boşaltarak Bizans’a kaçtı. 1115’te çok takviyeli bir Bizans ordusu ani bir baskınla
Kyzikos’u ele geçirdi. Buralara yerleşmeye çalışan Türkleri kovdular.
1175’te Eskişehir ovasında toplanan yüz bin çadır Türkmen Denizli Bergama, Karia, Mysia ve Edremit bölgelerine dağıldılar. 1206’dan
itibaren Türkmen savaşçıları Uçlardan hareketle Edremit ve
Mysia’daki Bizans kentlerine sürekli akınlara başladılar.
1237’de Selçuklu sultanı Gıyaseddin 2.Keyhüsrev Uç"ları teftiş için
Edremit ve Mysia’da geldi. 1242’den itibaren Moğollar Selçuklu devletinin bütün idari işlerine karıştığı gibi devletin başına sultan atayabiliyor, devleti bir iki hatta üç sultanla yönetimi altında tutabiliyordu.
1280’li yılların sonlarına doğru başlarında Danişment Gazi soyundan olduğu için büyük saygı gören Karesi Bey’in olduğu büyük bir
Türkmen grubu yanlarında Anadolu Batı Ucu Ulu Bey"in olan
Germiyanoğlu Yakup Bey ile beraber Mysia topraklarına girdiler;
Kyzikos ve Bigados dışında bölgeyi fethettiler.
Mysia’nın Marmara ve Ege kıyılarını ele geçiren Karesi Bey "Emirül Savahil" oldu.
1301-1302’de topraklarını savunamayan Bizanslılar paralı asker
olarak kiraladıkları adamları Karesi’li Türkmenler üzerine yolladılar.
Çok azı kurtulabildi. 1304 Ocak ayının ilk günlerinde Bizanslılar tarafından kiralanarak Kyzikos’a gönderilen Katalan paralı askerleri
Edincik taraflarında yurt tutmaya çalışan bir Türk Boyunu katlettiler.
Bizans’ın Anadolu’nun batısındaki son kalesi olan Alaşehir’i kuşatmış
olan Sultan Mesut’un üzerine yürüdüler. Geçtikleri her yeri yakıp yıkarak bir yıl sonra Anadolu’yu terk ettiler.
1306’da Sarı Saltuk Baba’nın gaze yolunda Dobruca’da ölmesi
üzerine ona bağlı olan Türkmenlerden bir grup Ece Halil önderliğinde
19
Feyzullah Kırca
Trakya üzerinden geçerek Karesi topraklarına geçtiler. Kaz dağları
bölgesine yerleştirildiler. Bu tarihlerden itibaren çok güçlenen Karesi
Donanması çevredeki diğer Türkmen Beyliklerinin savaşçılarının da
katılımıyla adalara ve Yunanistan’a pek çok akınlar yaptılar.
1333’de Seyyah İbn Batuda Karesi Eli’ni dolaştı. 1334’de çok güçlü bir haçlı donanması Edremit Körfezi’nde Karasi donanmasını yendi.
1336(37)’de Osmanlı Sultanı Orhan Gazi Edremit Bölgesi dışındaki
Karasi topraklarını ülkesine kattı.
1354’de Osmanlı ve Karasi askerleri Şehzade Süleyman Paşa
kumandasında Rumeli’ne geçtiler. Rumeli’nin açılması üzerine Karasi
Eli"nde bulunan Türk oymakları da buraya geçirildi.
1402’de Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt Ordusu içinde Şehzade Emir Süleyman’ın grubu içinde Karasi Askerleri Gazi İne Bey Subaşı kumandasında dövüştüler. 1403’de Yıldırım Beyazıt’ın oğulları Musa ve İsa Çelebi’ler arasındaki taht kavgalarında Gazi İne Bey Subaşı
şehit oldu.
1428’de Hacı Bayram Veli, Şeyh Lütfullah ile birlikte Balıkesir’e
geldi.
1452-53’de Boğazkesen Hisarı’nın yapılmasından sonra İstanbul,
İsfendiyaroğlu İsmail Bey’in ordusu ve Akçaylıoğlu Mehmet Bey komutasında Karasi birlikleri tarafından Fetih ordusu gelinceye kadar
abluka altına alındı.
1461’de İstanbul fatihlerinden Zağanos Mehmet Paşa vefat etti.
Çalışkan bilgili, tedbirli, hayırsever ve devlete sadakatle bağlı bir vezirdi.
1502’de kuraklığa bağlı bir kıtlık ve 1525"te çekirge felaketi halkı
perişan etti. 1503’lü yılların ilk yarısında medrese öğrencilerinin
(suhteler) ayaklanması pek çok karışıklıklar çıkardı. Karışıklıklar uzun
yıllar devam etti.
1577’de bir deprem şehri harap etti. Pek çok ev yıkıldı.
1592’de Kalenderoğlu, 1624’te Kazdağı Türkmenlerinden
Cennetkarıoğlu isyanları, 1632’de İlyas Paşa’nın ve 1780’de
Kanlıoğlu Halil Ağa’nın meydana getirdiği olaylar halkın huzurunu
bozdu.
1821’de Yunan isyanı ile birlikte ayaklanan Ayvalık Rumları
Davasoğlu Halil Bey önderliğinde Kepsut Çepnileri tarafından bastırıldı.
20
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
1853-56’da Kırım Harbi sonrasında Kırım’dan ve 1859’da Şeyh
Şamil’in Ruslara teslim olmasından sonra Kafkasya’dan büyük çapta
göçlerle gelenler çevreye yerleştirildi.
1862-64’de Hüdavendigâr Vilayeti valisi Ahmet Vefik Paşa Karasi
Eli’nde konargöçer yaşayan Yörükleri zorla iskâna tabi tuttu.
1877-78’de Osmanlı-Rus Savaşı (93 Muharebesi) sonunda çok
büyük ve felaketli bir muhaceret hareketiyle Rumeli’den gelenler iskân edildiler. Pek çok yeni köyler kuruldu.
1880’de Karasi Ziraat Cemiyeti kuruldu. 1881–1888 yılları arasında Balıkesir "Karasi Vilayeti" adıyla müstakil bir vilayet oldu.
1885"de Balıkesir Lisesi "Karasi İdadî Sultanî" adı ile açıldı. 1886’da
Balıkesir"de Karasi Vilayet Matbaası Kuruldu ve "Karasi" gazetesi yayımlanmaya başlandı. (1886–1888) (ilk sayı 5 Mart 1886’da yayımlandı)
1897’de Büyük Balıkesir Depremi ile şehir adeta yerle bir oldu.
Mutasarrıf Ömer Ali Bey’in gayretiyle Balıkesir adeta yeniden kuruldu.
Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) faaliyete başladı.
1908’de Balya-Karaaydın Maden Kumpanyası’na karşı Türkiye’de
ilk işçi grevi yapıldı.
15 Haziran 1909’da Karasi, Hüdavendigâr vilayetinden ayrılarak
müstakil sancak oldu.
1912’de Rumeli’den gelen büyük bir muhacir grubu iskân ettirildi.
Gelenlerin büyük bir kısmı Kalaçina Boşnaklarıydı. 1913’de Bandırma-Balıkesir-Soma Demiryolu Hattı açıldı. Donanma cemiyeti teşkil
edildi. Memleket Hastanesi kuruldu. 13 Şubat 1913’de Okuma yurdu
açıldı.
14 Nisan 1914’de Karasi Gazetesi Çantayzade Basri Bey tarafından yeniden çıkarılmaya başlandı. 12 Haziran 1914’de Enver Paşa ve
iki sonra da Talat Paşa Balıkesir’e geldi. Temmuz 1914’de Balıkesir
"İzcilik Teşkilatı" kuruldu. "Keşşaf Taburları" çalışmalara başladı.
Kepsut Çiftlik (Ziraat) Mektebi kuruldu. Köylerde tifüs salgını görüldü.
18 Eylül 1914 Balıkesir Müdafaayı Milliye Cemiyeti kuruldu. 14 Kasım
1914’de Cihad2ı Ekber ilan edildi. Seferberlik başladı. Balıkesir’de
gençlik örgütlenmeleri hız kazandı. Kısa zamanda Göç, Genç, Ginç ve
Gürbüz dernekleri kurularak gençler harbe hazırlanmaya başlandı.
Kızıl çekirge felaketi ürünleri tahrip etti.
25 Mayıs 1915’de Balıkesir Hapishanesinden 261 mahkûm af
edilerek harbe gönderildi.
Haziran 1915-Balıkesir Tiyatrosu binası bitirildi. İlk oyun Temmuz"da gösterildi. Bu aydan itibaren Çanakkale’den gelen yaralılar
21
Feyzullah Kırca
için Balıkesir ovasında binlerce çadırlık Harp hastanesi (Mecruhin
Hastanesi) kuruldu. Ayrıca, Erdek, Bandırma, Gönen, Susurluk, Balya"da da Harp Hastaneleri açıldı. 1916-Çekirge felaketi devam ediyor. Kıtlık köyleri kasıp kavuruyor.
15 Ocak 1917 Balıkesir’de İtibarı-ı Milli Bankası hisseleri büyük
ölçüde satıldı. 16 Mart 1917 Balıkesir Talim-i Musiki-i Osmanî Cemiyeti kuruldu. 5 Mart 1917 Et’am-ı Fukara Cemiyeti muhacirlere ve
fakirlere yemek dağıtımına başladı (31 Mart 1917 günü dağıtılan yemek 3286 kişilikti).
17 Ekim 1918- Çantayzade Basri Bey mütareke yıllarının karanlıklarını delen basının güçlü sesi "SES" gazetesini çıkarmaya başladı. 15
Mayıs 1919 Yunanlılar İzmir"e asker çıkardı.
16 Mayıs 1919 Okuma Yurdu toplantısında Balıkesirliler düşmanla silahlı mücadele kararı aldılar. Millî Mücadele Dönemi başladı.
BALIKESİR’DE KUVA-Yİ MİLLİYE
İzmir’in işgalinden bir gün sonra 16 Mayıs 1919 tarihinde Balıkesir"e gelen işgal haberi büyük heyecana yol açar. Önce Belediye’de
daha sonra ise Okuma Yurdu’nda toplantılar yapılır. İşgali protesto
için itilâf devletleri temsilcilerine telgraflar çekilir. Zarbalı Hulusi
Bey’in evinde yapılan gizli toplantılardan sonra Alaca Mescit”te daha
geniş bir toplantı yapılması kararlaştırılır.
22
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
18 Mayıs günü ikindi namazından sonra kalabalık bir cemaat
mevlit okuma bahanesiyle gizlice toplanır. Mevlit okunması bitince
Karesi Mebusu Vehbi (Bolak) Bey ayağa kalkarak cemaate hitaben bir
konuşma yapar. Konuşmasında İzmir’deki faciaların Balıkesir’in başına gelmemesi için bir Redd-i İlhak Cemiyeti kurulması gerektiğini
belirtir.
Diğer konuşmalardan sonra her türlü kararı almaya yetkili kırk bir
kişi belirlenerek toplantı sona erer. Seçilenler: 1)Karesi Mebusu Vehbi
Bey, 2)Siverek Mebusu Vehbi Bey, 3)Belediye Reisi Keçeci Hafız Mehmet Emin Bey, 4)Müftü Nennicizâde Abdullah Efendi, 5)Abdülgafur
Efendi, 6)Zarbalı Hulusi Bey, 7)Tireli Sabri Bey, 8)Davavekili Sadettin
Bey, 9)Kocabıyık Mehmet Bey, 10)Abdüsselâmzâde Cemil Efendi,
11)Arap Sadettin Bey, 12)Beypazarlı Hafız Mehmet Efendi, 13) İbrahim Bakır Efendi, 14)Kuyumcuzâde Ali Efendi,15) Abdülaziz Mecdi
Efendi oğlu Ahmet Nur Bey, 16)Davavekili Sait Bey, 17)Ocakîzâde
Talat Bey, 18)Eski Nüfus Müdürü Hakkı Bey, 19)Marmara Nahiyesi
Müdürü İsmail Hakkı Efendi, 20)Giritlizâde Muhittin Bey, 21)Ahmet
Vehbi Bey, 22)Gönenli Osman Bey, 23)Kunduracı Nuri Usta,
24)Davavekili Süleyman Sadi Bey, 25)Lâz Hacı Mustafa Efendi,
26)Hoca Asım Efendi, 27)Budakzâde Hafız İsmail Efendi (Melekzâde
Hacı Hafız Mehmet Efendi), 28)Hafız Eminiddin Efendi, 29)Hafız Haydar Efendi, 30)Muzaffer Efendi, 31)Emekli Binbaşı Ahmet Bey,
32)Alaybeyi Rıza Bey, 33)Kadızâde Mustafa Efendi (Hoca Süleyman
Vehbi Efendi), 34)Yörük İbrahim Efendi, 35)Keşkekzâde Hacı Eşref
Efendi, 36)Yırcalızâde Şükrü Efendi, 37)Basribeyzâde Şevki Bey,
38)Somalı Hacı Hafız Kazım Şükrü Efendi, 39)Silahçı Şevki Bey,
40)Arnavut Rasim Bey, 41)Hacı Kâmil Efendi.
Silahlı mücadele kararının alındığı bu toplantı Balıkesir Kuvâ-yi
Milliyesi’nin ilk ve en önemli temel taşıdır. Her şey buradan doğmuş,
bir yıldan fazla devam eden Balıkesir ve bölgesi direnişi bu kararın
sonucu olmuştur. Aznavur isyanı, İstanbul Hükümeti ve İtilâf Devletleri’nin karşı etkinlikleri, Rumlar ve Ermenilerin içerideki hareketleri,
düşmanların bütün ümitleri hep bu tarihi karardan doğan kuvvetle
dağıtılmıştır.
Mondros Ateşkes Anlaşması, Boğazların İşgali, İstanbul’un kontrol
altına alınması, Meclis-i Mebusan’ın dağıtılmış olması, halk desteğinden yoksun İstanbul hükümetlerinin devlete, millete ve vatana sahip
olamayışı, nihayet İzmir’in işgaliyle görülen facialar üzerine, bütün
vatan sathında olduğu gibi, Balıkesir’de de millet kendi kaderine sahip çıktı. Önce Redd-i İlhak adıyla cemiyetler kuruldu. Sonra daha
geniş halk yığınlarının desteğini almak üzere kongreler tertip edildi.
23
Feyzullah Kırca
Birincisi Dar’ün Nafia Medresesi’nde 28 Haziran 1919’da toplanan kongrelerin beşincisi 10 Mart 1920’de toplanmıştır. Redd-i İlhak
Cemiyeti ve özellikle Balıkesir Kongreleri, ilerleyen düşmanı durdurarak ve ayaklanmaları bastırarak, düzenli ordunun kurulması için bir
yıllık zaman kazandırmışlardır.
Bir taraftan düşmanla savaşırken halkın güvenliğini sağladıkları
gibi, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
açılmasına uygun ortam sağlamışlardır. Hey’et-i Merkeziye’nin karar
defterinden ve kongre kararlarından anlaşıldığına göre Kuvâ-yi Millîye bir devlet gibi hareket etmiştir. Halka vergi koymuş, asker toplamış, seferberlik ilân etmiş, güvenliği sağlamış, diplomatik temaslarda
bulunmuştur. Bütün bunları, düşmana karşı koyabilmek için yapmıştır.
Dünya kamuoyuna Türk halkının işgal ve esareti kabul etmediğini gür
bir sesle duyurmuştur.
GENEL COĞRAFYA
Balıkesir İlinin büyük bir kısmı Güney Marmara’da yer almakla
birlikte, hem Marmara hem de Ege Bölgesi’nde toprakları bulunmaktadır. Doğuda Bursa, Kütahya, güneyde İzmir, Manisa; batıda Ege
Denizi, Çanakkale ve kuzeyde Marmara Denizi ile çevrilidir.
24
YÜZÖLÇÜMÜ
14.299 km2
NÜFUS
1.076.347
NÜFUS YOĞUNLUĞU
75
RAKIM
139 m.
İLÇE SAYISI
19
BELEDİYE SAYISI
52
KÖY SAYISI
905
KÖY BAĞLILARI SAYISI
261
BELDE İÇİ MAH. SAYISI
261
ORMAN FUNDA ARAZİSİ
675.010 Ha
TARIM ARAZİSİ
510.456 Ha
ÇAYIR MERA
210.020 Ha
TARIM DIŞI
38.463 Ha
SU YÜZEYİ
18.865 Ha
SULANABİLİR ARAZİ
281.439 Ha
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
SULANAN ARAZİ
49.330 Ha
Kent Merkezinin Yüksekliği
139 m.
En Yüksek Noktası
Akdağ Tepe (Dursunbey) 2089
m.
Önemli Akarsular
Kocaçay, Madra Çayı, Simav Çayı, Atnos Çayı, Üzümcü Çayı,
Gönen Çayı, Kille Deresi
Doğal Göl
Manyas Gölü (Kuş Gölü) 169
Km2.
COĞRAFÎ KONUM VE GENEL ÖZELLİKLER
Balıkesir İli, Anadolu Yarımadası’nın kuzeybatısında ve önemli bir
bölümü Marmara coğrafi bölgesinin, Güney Marmara bölümünün,
Karesi yöresinde; diğer küçük bir bölümü ise, Ege coğrafi bölgesindeki Asıl Ege bölümünün Kuzey Ege kesiminde yer alır.
Ege Denizi’ndeki kıyıların uzunluğu 115.5 km (Ayvalık: 54 km,
Gömeç: 17.5 km, Burhaniye: 12 km, Edremit: 32 km); Marmara denizindeki kıyı uzunluğu ise 175.25 km (Gönen: 8 km, Erdek: 34.75 km,
Marmara: 72.5 km, Bandırma: 60 km)’dir.
İlin izdüşümünün yüzölçümü 14456 km2, olup 39 06’ ve 40 39’
kuzey enlemleri ile, 26 39’ ve 28 58’ doğu boylamları arasında yer
almaktadır.
Balıkesir İli 18 İlçe ve merkeze bağlı 3 beldeden oluşmuştur. Bu ilçeler; Merkez ilçesi (1466 km2), Savaştepe (425 km2), Sındırgı (1.433
km2), Bigadiç (1.007 km2), Dursunbey (1.906 km2), Kepsut (894
km2), Susurluk (601 km2), Bandırma (599 km2), Erdek (260 km2),
Manyas (589 km2), Balya (952 km2), İvrindi (751 km2), Havran (559
km2), Edremit (708 km2), Burhaniye (426 km2), Gömeç (181 km2) ile
Ayvalık (266 km2), Marmara (117 km2) dir. Ayrıca Merkez ilçeye bağlı Kocaavşar, Pamukçu ve Şamlı beldeleri bulunmaktadır.
Marmara İlçesi sınırları içinde; Marmara, Türkeli (Avşa), Ekinlik ve
Paşa Limanı adaları; Ayvalık İlçesi sınırları içinde de Alibey (Cunda),
Hasır, Küçük ve Büyük Maden adaları yer alır. Ayrıca Ayvalık’taki Şeytan Sofrası ve Erdek ilçesi sınırlarındaki Kapıdağ Adası çiftli tombolo
ile karaya bağlanarak birer yarımadaya dönüşürken, Alibey ve Patrik
25
Feyzullah Kırca
adaları da tombolo ile birleşerek bugün Alibey adası olarak anılan
önemli bir doğa güzelliğidir.
Balıkesir İli genellikle tepelerin hâkim olduğu bir alan niteliği taşımakla birlikte yer yer 1800 metreyi bulan dağların yer aldığı görülür. Örneğin ilin güneydoğusundaki Alaçam 1652 m, Ulus 1769 m,
batısındaki Kaz dağlarının il sınırları içinde kalan bölümündeki Karataş tepesi 1774 metredir. Ovaların başlıcaları ise Sındırgı, Bigadiç,
Balıkesir, Manyas, Gönen ve Edremit ovalarıdır. Bu ovaların denizden
yükseklikleri 10 - 220m. arasında olup, hepsi birer Çukurova niteliğindedir.
GENEL JEOLOJİK YAPI VE TEKTONİK
Jeolojik Yapı
Balıkesir İlinin yapısını meydana getiren kayaçlar Paleozoyik"ten
Kuvaterner"e kadar sıralanan birçok formasyondan (biçimlenmeden)
meydana gelmektedir. Bu karakteriyle sahanın yapısal özellikleri bir
mozaik manzarası arz eder.
1) Birinci zaman (Paleozoyik) formasyonları
Temeli meydana getiren bu birimler; metamorfik şistler, karışık
metamorfik seriler ve mermer, kristalize kireçtaşı ile dolomit’lerden
oluşmaktadır.
2) İkinci zaman (Mesozoyik) formasyonları
Bölgede Mesozoyik arazisi; ayrılmamış birimler,) jura kireçtaşları,
Üst Kretase karmaşık (melanjlı) serileri ve filişler ile temsil edilmektedir. Ayrılmamış birimler içerisinde konglomera, kumtaşı, çamurtaşı ve
yer yer Permiyen yaşlı kireçtaşları bulunmaktadır.
3) Üçüncü zaman (Tersiyer) formasyonları
Tersiyer arazisini oluşturan formasyonlar arasında Paleosen yaşlı
granit iç püskürmeleri (üntrüzyonları) Neojen, yaşlı volkanik birimler
ve yine Neojen yaşlı tortul kayaçlar bulunmaktadır.
4) Dördüncü zaman (Kuvaterner) formasyonları
İnceleme alanında en geç oluşuklar Kuvaterner'e aittir. Bölgedeki
Balıkesir, Edremit, İvrindi, Sındırgı, Bigadiç, Gönen, Manyas, Susurluk,
Bergama ovalarının tabanlarını ve Simav Çayı, Kocaçay ve Gönen
Çayı gibi akarsular ile bunların kollarını oluşturan diğer akarsuların
kısmen genişleyen vadi tabanlarını alüvyonlar örtmüş durumdadır.
26
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Tektonik
Bölgede temelde bulunan Paleozoyik yaşlı metamorfik kayaçlar
Kaz Dağı masifi ve Menderes masifinin kenar kısımlarına karşılık
gelmektedir. Metamorfik kayaçlar üzerinde yer alan ofiyolit karmaşığı
bölgeye yabancı (allokton) olarak yerleşmiştir. Bu yerleşmenin yaşı
olasılıkla Üst Kretase’dir. Bölge genç tektonik hareketler bakımından
hareketli bir saha özelliğini göstermektedir. Bu nedenle 1. derece
deprem bölgesidir.
1) Yer Şekli (Jeoformolojik) Özellikleri
Anadolu Yarımadası’nın bütünüyle Alp dağ oluşumunun
(orejenezinin) etkisinde geliştiği düşünülecek olursa, bu yarımadanın
kuzeybatısında yer alan Balıkesir İli de Alp orojenezi ile oluşmaya
başlamış ve Alp dağ oluşumu sonrası olaylarla bugünkü görüntüsünü
kazanmıştır.
Saha genel hatları ile engebeli bir topografya özelliğini göstermektedir Yer yer 2000 m. ‘ye ulaşan dağlar bulunmaktadır. Balıkesir
ili sınırları içinde plato özelliğini gösteren aşınım yüzeyleri geniş bir
yer tutar. Dağlık ve platoluk alanlar akarsular tarafından derin vadilerle yarılmıştır. Ayrıca sahada özellikle çöküntü alanlarında gelişen
ovalar önemli yer kaplar.
2) Yer Şekli (Jeoformolojik) Gelişimi (evrim)
Anadolu Yarımadası’nın kuzeybatısında yer alan Balıkesir İli"nin
bulunduğu alanın, günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce (Perm)
tortulanmış kireçtaşı formasyonlarından anlaşıldığına göre; o dönemde denizel ortam halinde olduğu söylenebilir. Menderes, Uludağ ve
Kaz Dağı kütlelerinin (masiflerinin) arasında kalan bu derin denizel
ortamda ikinci jeolojik zaman (Mesozoyik) süresinde şist, radyolarit,
kumtaşları ve kireçtaşları birikmiştir. Ancak bu malzemenin üstüne
ayrıca bu zamanın sonuna doğru Alt Kretase yaşlı deniz gibi volkanik
püskürtme ürünleri olan ofiyolitlerin yerleştiği söylenebilir. Dördüncü
zamanda ise tektonik, volkanizma ve tortulanma hareketleri sahanın
ana iskeletini oluşturmuştur.
3) Toprak Özellikleri
Balıkesir İli’nde dağılış gösteren zonal topraklar, 4 ayrı grup olarak kendini göstermektedir.
Bunlardan kireçsiz kahverengi orman toprakları, en geniş yayılıma
sahip topraklardır. Metamorfik şist, melanjlı seri, granit ve
granodiyonit ile volkanik kayaçlar üzerinde, nispeten yüksekçe kısımlarda karşılaşılan bu topraklar, çoğu kez yoğun bir orman örtüsüyle
de kaplıdırlar. Kireçsiz kahverengi topraklar Balıkesir İli dâhilinde da27
Feyzullah Kırca
ha çok bitki örtüsünün tahrip edildiği ve kireçtaşı içermeyen sahalarda izlenebilen topraklardır.
Genelde yarı nemli iklim koşulları altında mikaşist, gnays, fillat ve
kristalize kireçtaşı gibi ana kayalar üzerinde gelişen topraklar kahverengi orman topraklarıdır. Bunlar Edremit Körfezi ile Dursunbey çevresinde görülmektedirler. Kırmızımsı kahverengi Akdeniz toprakları,
Akdeniz iklim koşullarının meydana getirdiği peyzaj özelliklerini karakterize eden maki, garig ve kızılçam vejetasyonunun yayılma alanı
içerisinde genellikle, kalker ve kalkerli ana kayalar üzerinde gelişmiştir.
Bu belli başlı toprak tiplerinin dışında Balıkesir İli’nde dar alanlarda taşlık, kayalık ve kumluk alanlar ile taban suyu seviyesinin yüzeye
çok yakın olduğu yerlerde hidromorfik alüvyal topraklar, lagüner karakterli ortamlarda da sahil bataklıkları gelişmiş durumdadır.
4) Hava kütleleri ve hava basınç sistemleri
Balıkesir çevresi kış dönemi kuzeyden sokulan soğuk (mP) ve çok
soğuk (cP) hava kütleleri ile Akdeniz üzerinden sokulan nispeten ılık
etki yapan (Mediterranean) hava kütlelerinin etkisi altında kalır. Bu
hava kütleleri ile birlikte kış dönemi etkili olan en önemli sistem Orta
Akdeniz de oluşarak ilk önce Türkiye’nin Batı kıyılarını, diğer bir ifade
ile Balıkesir çevresini etkileyen gezici alçak basınç sistemleridir. (Orta
Enlem Siklonları) Balıkesir çevresinde soğuk dönemde Sibirya kaynaklı yüksek basınç (Antisiklon) sistemi, Doğu Anadolu’da olduğu derece
etkili olmaz.
Kış dönemi sokulan gezici alçak basınçlar ve bağlı cephe sistemleri ile hava kütleleri daha çok yağış getirici etki yapar. Etkili olan bu
alçak basınç sistemlerinde hava hareketleri (rüzgar) hızlı gelişir ve bu
hava hareketleri Balıkesir merkez ilçede çok tehlikeli noktalara ulaşan
hava kirliliğini dağıtıcı bir faktör olarak devreye girer. Bu nedenledir
ki; kış döneminde gezici alçak basınç ve buna bağlı sistemlerin doğal
ve sosyal ortam üzerinde olumlu etkileri fazladır. Kış döneminde etkili
olan yüksek basınç sistemleri (daha çok Sibirya ve Asor sistemleri)
yağış oluşumunu azaltır ve hava kirliliğinin daha yoğun yaşanmasının
ortamını hazırlar. Bu nedenledir ki kış döneminde yüksek basınç sistemlerinin ne zaman ve hangi sıklıkta etkili olacağının bilinmesi yaşanacak hava kirliliği ile ilgili sorunlara karşı önceden tedbir alınmasını sağlar.
5) Sıcaklık
Bütün iklim elemanlarında olduğu gibi sıcaklık faktörü de alınan
güneş enerjisinin durumuna bağlı olarak şekillenmektedir. Balıkesir
28
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İli"nde güneş ışınları en düşük açı ile 22 Aralık tarihinde 26’-16’ ile
Bandırma’ya gelmektedir; en yüksek açı ile 21 Haziran tarihinde 74’
08’ile Ayvalık istasyonuna gelmektedir.
Güneş enerjisi doğal ve sosyal ortamdaki bütün olayları kontrol
etmekle birlikte doğrudan enerji üretiminde de yararlanabilecek bir
kaynaktır. Güneş enerjisinden yararlanabilme potansiyeli bakımından
Ayvalık, Edremit çevresi büyük bir potansiyele sahip iken; Bandırma,
Dursunbey çevresinde bu kaynak bakımından bir azalma gözlenir
Ayvalık ve Edremit çevresinde güneş enerjisinden mümkün olduğunca
fazla yararlanılması ve seracılığın geliştirilmesi yerinde olur.
Balıkesir İlinde bütün iklim elemanlarında olduğu gibi sıcaklık
özellikleri de güneyden-kuzeye, batıdan-doğuya değişmektedir. Yıllık
ortalama sıcaklıklar Edremit 16.2 derece, Bandırma 14.1 derece, Balıkesir 14.5 derece, Dursunbey 12.1 derece olarak şekillenir. Ortalama değerler yanında en yüksek ve en düşük değerler de önemli şekillendirici etmenlerdir. Balıkesir ilinde en yüksek sıcaklık 42.0 derece
ile 27.07.1987 tarihinde Balıkesir istasyonunda ölçülmüştür. En yüksek ve en düşük sıcaklık değerlerinin Balıkesir istasyonunda belirlenmesi konumu nedeni ile sahip olduğu geçiş özelliklerinden kaynaklanır.
6) Rüzgârlar
Balıkesir İli genel hatları ile rüzgâr bakımından dikkati çeken bir
saha olarak ifade edilebilir. Poyraz ve Etesiyen olarak ifade edilen
kuzey sektörlü rüzgârlar egemendir. Atmosferdeki genel hava hareketine bağlı olarak şekillenen rüzgâr yer şekli özelliklerine göre
önemli farklılaşmalar göstermektedir. Rüzgâr özellikleri bakımından
en fazla dikkati çeken istasyonlar Bandırma ve Balıkesir’dir. Dursunbey istasyonunda rüzgârın etkisi hayli azalmış, Edremit istasyonunda
ise kuzeyde bulunan dağların engellemesi ile doğudan esen rüzgârlar
güçlenmiştir. Hâkim rüzgâr yönü olarak kuzey-kuzeydoğu dikkati
çekmektedir. Yıl içinde değişmeler dikkate alındığında yaz döneminde
rüzgâr kuzey sektörlü olmak üzere daha etkindir. Kış dönemi ise; gezici alçak basınçların devreye girmesi nedeni ile güney sektörlü rüzgârların etkinliği artmaktadır.
Rüzgâr hızı bakımından değerlendirildiğinde Bandırma, Balıkesir
ve Ayvalık büyük bir paralellik göstermektedir. Bandırma’da rüzgâr
daha güçlü olmakla birlikte yıl içindeki değişme bakımından da Balıkesir ile bir paralellik göstermektedir. Edremit ve Dursunbey istasyonlarının konumu nedeni ile genel durumdan farklılaşma gözlenmektedir. Balıkesir genelinde rüzgâr hızı bakımından kış ve ilkbahar döne-
29
Feyzullah Kırca
minde bir azalma, yaz ve sonbahar döneminde bir artış dikkat çekmektedir.
7) Yağışlar
Balıkesir İli’nde; Balıkesir 588.5 mm, Bandırma 705.0 mm, Dursunbey 591.6 mm, ve Edremit 714.0 mm, yağış almaktadır. Balıkesir
çevresine yağış getiren sistemler daha çok kış döneminde Orta Akdeniz’den sokulan gezici alçak basınç sistemleridir. Edremit ve Bandırma’nın hemen kıyıda bulunmaları ve yağışlı hava kütlelerinden doğrudan etkilenmeleri, bu istasyonlarda yağış miktarının fazla olmasına
neden olmuştur. Yağışın aylara dağılışında Edremit istasyonunda yaz
dönemindeki belirgin azalma, kış döneminde ise gözlenen artış, Akdeniz yağış rejiminin belirgin etkisini ifade etmektedir. Bandırma istasyonunda yağışın aylara dağılışında Edremit’e nazaran daha düzenli bir gidiş Karadeniz yağış rejiminin etkisinden kaynaklanır. Dursunbey istasyonunda ise ilkbahar aylarına kayan yağış karasallığın
etkisinin çok az da olsa hissedilmeye başlandığını vurgulamaktadır.
Yağışın aylara dağılışı yanında mevsimlere dağılışı da sahanın iklim
özellikleri hakkında önemli ipuçları verebilir. Balıkesir İli istasyonlarında yağışın mevsimlere dağılışını ifade eden şekiller, Edremit’ten
Bandırma"ya doğru Karadeniz iklimi etkisinin, Dursunbey’e doğru iç
kesimlerin kara5al yağış rejimlerinin etkilerini ifade etmektedir. Edremit istasyonunda kış yağışları % 49, yaz yağışları % 3’lük bir orana
sahip iken; Bandırma istasyonunda kış % 43, yaz % 8, Dursunbey’de
kış % 42, yaz % 8 olarak belirlenmiştir. Bandırma’da yaz yağışlarının
artışı, kış yağışlarının azalması Karadeniz iklimi etkisini ifade etmektedir. Dursunbey istasyonunda ilkbahar ve devamında yaz yağışlarındaki artış karasal etkinliklerin varlığını ifade eder. Balıkesir istasyonu
Edremit, Bandırma ve Dursunbey istasyonları arasında geçiş özelliği
göstermektedir.
Balıkesir ili genelinde özellikle soğuk dönemde etkili olan sis olayı, zaman zaman ulaşımı engellemektedir. Sis olayı aynı zamanda
havada nem miktarının % 95-100 civarında olduğunu ifade eder.
Çevre yönetmeliğine göre havada nemin % 90’i geçmesi durumda
hava kirliliğinin % 10 daha etkili olacağı belirlenmiştir. Balıkesir merkez ilçede soğuk dönemdeki yüksek basınç, gece dönemi aşırı enerji
kaybı, düşük sıcaklık nedeni ile fazla yakıt tüketimi ve bunların beraberinde görülen sis olayı hastalık ve ölümlere neden olabilecek hava
kirliliği şartlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Hava kirliliği daha
kapsamlı ayrı çalışmaların konusu olmakla birlikte, bu kapsamda son
beş yıldaki tehlikeli artış dikkati çekmektedir. Balıkesir’de soğuk dönemde, özellikle kritik meteorolojik şartların yaşanması sırasında hava kirliliği, sınır değerleri sık sık geçmektedir. Balıkesir’de yer şekli ve
30
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
iklim özellikleri kükürt dioksit ve partikül(parçacık) madde (S02 ve PM)
konsantrasyonlarının artmasına neden olmaktadır.
8) Su Durumu
Balıkesir İli’nde Kaz Dağları, Madra Dağı, Ulus Dağı, Alaçam
Dağları ve bu dağların yamaçlarındaki yüksek relief ile Balıkesir, Edremit, Manyas ve diğer ovalar gibi alçak alanlar arasında yeraltı suyu
bakımından bazı farkların bulunduğu söylenebilir. Her şeyden önce
yüksek reliefi oluşturan sahalar yeraltı suyu bakımından pek avantajlı
görünmektedir. Ancak Balıkesir ili jeolojik yapı bakımından birbirinden çok farklı formasyonlardan meydana gelmiştir. Bu birimler içerisinde çok çatlaklı ve kırıklı kalker, metamorfik, şist ile kohezyonu son
derece az, dolgu depolarının sızdırma kapasiteleri çok yüksektir. Fakat bu elverişli koşullara karşın, iklim şartları ve yağış karakteri yeryüzüne ulaşan suyun sızması (infiltrasyonu) için çok fazla uygun değildir.
En önemlisi yörenin yüksek kısımları üzerinde kar yağışı az ve karın
yerde kalma süresi kısadır. Bu bakımdan yüksek kısımlar üzerinde
eriyen kar suları ile yeraltı suyunun beslenmesi zayıf olmaktadır. Buna
karşılık, yeryüzüne daha çok yağmur halinde ulaşan suların
infiltrasyonu söz konusudur. Ancak yüksek kısımlar dahil, bütünü ile
sahanın çok fazla miktarda yağış almadığı ve yağışların 5-6 ay gibi
kısa bir devrede toplandığı dikkate alınırsa, akifer özelliği göstermesi
gereken yüksek kısımların yapısında yeraltı suyunun çok fazla olmadığı ortaya çıkar. İlaveten, bu yüksek alanlardaki yeraltı suyunun
akımı düşük ve kısa süreli kaynaklar halinde yamaçların eteklerinde
ve ovaların kenarlarında boşaldığı söylenebilir.
NÜFUS DURUMU
2000 Yılı Nüfus Sayımına göre;
İl Genelinde km2’ye 75 kişi düşerken, merkezde bu yoğunluk 198
kişidir.
İlin Yıllık Nüfus Artış Hızı : Binde 9.96 artmış
a) Şehirlerde : Binde 20.87 artmış
b) Köylerde : Binde 1.35 azalmış
İl Nüfusu : 1.076.347
a) Erkek Nüfus : 542.681 (% 50.4)
b) Kadın Nüfus : 533.666 (% 49.6)
c) Şehir Nüfusu : 577.595 (% 53.66
d) Köy Nüfusu : 498.752 (% 46.34
Balıkesir’de ortalama hane halkı büyüklüğü 3.47’dir.
2010 Yılı Nüfus Sayımına göre;
31
Feyzullah Kırca
Balıkesir'de 1 milyon 152 bin 323 kişinin yaşadığı kaydedildi. Bir
yılda 12 bin 238 kişi arttı. Böylece nüfusu 1 milyonu geçen 19 il arasında 17. sıradaki yerini korudu. Bu sonuçlara göre Balıkesir'deki nüfusun 694 bin 926 kişisi il ve ilçe merkezlerinde, 457 bin 397 kişisi
ise belde ve köylerde yaşıyor. Toplam nüfusun 578 bin 663 kişisini
erkekler, 573 bin 660 kişisini kadınlar oluşturuyor.
Son bir yılda Bandırma ilçe merkezinin nüfusu 113 bin 385'den
116 bin 319'a, Edremit ilçe merkezinin 50 bin 523'den 52 bin 132'ye
yükseldi. İlçe toplam nüfusları baz alındığında Balıkesir merkez, Bandırma, Edremit, Gönen, Ayvalık, Burhaniye, Havran ve Gömeç ilçelerinin nüfusunun arttığı, Bigadiç, Dursunbey, Susurluk, Sındırgı, İvrindi,
Erdek, Kepsut, Manyas, Savaştepe, Balya ve Marmara'nın ise azaldığı
görülüyor. İlçe merkez nüfusları dikkate alındığında da Dursunbey,
İvrindi, Erdek, Manyas, Savaştepe ve Marmara'nın nüfusunun azaldığı, diğerlerinin arttığı dikkat çekiyor.
2010 yılı Balıkesir ili ve ilçelerinin toplam nüfus sayısı
Balıkesir merkez 263.454, Ayvalık 39.714, Balya 14.422, Bandırma 94.774, Bigadiç 46.633, Burhaniye 33.839, Dursunbey 41.743,
Edremit 63.83, Erdek 22.653, Gömeç 9.186, Gönen 62.688, Havran
26.235, İvrindi 35.727, Kepsut 24.037, Manyas 20.639, Marmara
4.241, Savaştepe 18.849, Sındırgı 36.770, Susurluk 36.838 dir.
32
Erkek
36.679.806
22.139
271
573.660
Kadın
37.043.182
21.377
279
578.663
Toplam
73.722.988
1.152.323
43.516
Erkek
229.447
13.560
8.766.306
Kadın
227.950
13.032
8.734.326
Toplam
457.397
26.592
17.500.632
Erkek
344.213
8.579
27.913.500
Kadın
28.308.856
Toplam
56.222.356
Toplam
550
Akbaşlar
350.713
Dursunbey
8.345
Balıkesir
Belde/Köy
694.926
Türkiye
İl/İlçe merkezi
16.924
2010
Yıl
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
NÜFUSUN İLÇELERE GÖRE DAĞILIMI
İlçe Adı
Merkez
Ayvalık
Balya
Bandırma
Bigadiç
Burhaniye
Dursunbey
Edremit
Erdek
Gömeç
Gönen
Havran
İvrindi
Kepsut
Manyas
Marmara
Savaştepe
Sındırgı
Susurluk
TOPLAM
İlçe
Merkezi
Nüfusu
215.436
31.986
1.916
97.419
14.550
31.227
14.654
39.202
18.626
4.122
36.263
10.122
5.772
5.545
5.455
2.215
10.288
10.492
22.305
577.595
Bağlı
Köy ve
Kasaba
Nüfusu
72.273
26.752
16.953
23.334
35.407
11.972
32.775
54.149
13.394
6.861
35.541
16.660
32.119
22.477
19.693
7.231
13.067
37.292
20.802
498.752
Toplam
287.709
58.738
18.869
120.753
49.957
43.199
47.429
93.351
32.020
10.983
71.804
26.782
37.891
28.022
25.148
9.446
23.355
47.784
43.107
1.076.347
Yüzölçümü
1.454
265
936
592
1.028
280
1.948
731
333
223
1.118
543
761
908
593
154
409
1.378
645
14.299
Km2’ye
Düşen
Nüfus
Yoğunluğu
198
222
20
204
49
154
24
128
96
49
64
49
50
31
42
61
57
35
67
75
ULAŞIM
Balıkesir Ankara ve İstanbul"u İzmir"e bağlayan karayolu üzerinde
bir transit merkezi durumundadır. Bursa-Ankara-İstanbul, İzmir ve
Çanakkale illerine düzgün asfalt yollarla bağlıdır. Ayrıca İstanbul üzerinden feribot ve deniz otobüsü ile ulaşılabildiği gibi, Körfez Havaalanı ve Balıkesir Havaalanının hizmete girmesiyle İstanbul havayolu
bağlantısı da bulunmaktadır.
EKONOMİK DURUM
Genel Durum
İlin ekonomisi genelde tarım ve hayvancılığa dayanır. Arazi ve iklim yapısının elverişli olması nedeniyle Balıkesir’de her türlü tarım
ürünü yetiştirilmektedir. 513.946 hektar tarım arazisinin 49.330 hektarlık bölümünde sulu tarım yapılmaktadır.
33
Feyzullah Kırca
Zeytin, hububat, domates, biber, tütün, mısır, şekerpancarı, pamuk, kavun, karpuz ve şeftali yetiştirilen ürünlerin başında yer almaktadır.
Zeytin üretiminin il tarımı ve ekonomisinde önemli bir yeri vardır.
10.443.955 adet meyve veren, 424.970 adet meyve vermeyen zeytin
ağacı mevcuttur. Zeytin ve zeytin zararlıları ile mücadele için körfez
ve Güney Marmara Birlikleri kurulmuştur. Tarım ve hayvancılık bilinçli
yaklaşımlarla yapılmaktadır.
İlimizde hayvancılık potansiyeli yüksektir. 357.151 büyükbaş,
845.012 küçükbaş, 75.000.000 civarında kümes hayvanı mevcuttur.
Toplam sığır varlığı içindeki saf kültür ve kültür melezi ırkı oranı % 82
civarındadır.
İlin canlı hayvan varlığı içinde sığır % 52’ lik payla 1. sırada, tavuk
%30’luk payla 2. sırada yer almakta, pazarlanan hayvansal ürün
içinde beyaz et % 54, kırmızı et % 31, yumurta % 7 ve süt % 6 payla
ilk dört sırayı paylaşmaktadır.
Balıkesir hayvansal ürünler üretim değeri sıralamasında Türkiye’de 1. sırada, toplam tarımsal üretim değeri sıralamasında 3. sırada yer almaktadır.
Büyük bir bölümü Marmara bölgesinin güneyinde yer alan ve kuzey ege bölgesinde toprakları bulunan ilimiz, gelişmiş bu iki bölge
arasında köprü işlevi görmektedir.
DPT verilerine göre Balıkesir 2. derecede gelişmiş iller grubunda
ve 81 il içinde 15. sırada yer almaktadır. İlin gelişmişlik durumu incelendiğinde 8 ilçe II., 6 ilçe III. 3 ilçe IV. ve 2 ilçe de V. gelişmişlik grubunda bulunmaktadır.
Kişi başına düşen Gayrisafi Yurtiçi Hasıla 2.005 Dolar olan İlimizde Sanayi sektörünün gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payı %19.5, tarım sektöründe %26.9 ve hizmet sektöründe %53.6’ dır.
Toprak altı ve toprak üstü servetler, yollar, istasyonlar, endüstri
durumu ile her türlü ekonomik faaliyet göz önüne alındığında ilimiz
merkez, körfez ve Marmara olmak üzere üç bölgede değerlendirilmektedir.
Sahil kesimi turizm, zeytincilik, bağcılık, balıkçılıkla uğraşmakta, iç
kısımlarda da her çeşit toprak mahsulü, hayvancılık, ormancılık ve
madencilik alanlarında faaliyet görülmektedir.
Sanayi ve Ticaret alanlarında atılımlarını sürdüren Balıkesir’de tarımın geniş alana yayılı olması tarıma dayalı endüstri kollarının gelişmesini sağlamıştır. Un, Yem, Zeytinyağı, pirina ve konserve üreten
üniteler il düzeyinde yayılmıştır. Bunlardan başka, kereste, çimento,
şeker, deri, kösele, tuğla, kiremit, makine ve teçhizat gibi sanayi kol34
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
larında yatırımlar bulunmakta, tarım için gerekli her çeşit alet üretilmekte, bunların yurtiçi ve yurtdışına pazarlaması yapılmaktadır.
İlde sanayi işletmeleri homojen ve sektörel alanda ilçelere yayılmıştır. Merkezde tarım makineleri, çimento, sentetik, çuval, trafo,
jeneratör, un ve yem üretimi, körfez bölgesinde zeytinyağı ve sabun
üretimi, Bandırma’da beyaz et, gübre ve kimyevi maddeler üretimi,
Manyas, Gönen, Susurluk ve merkez ilçede süt ve süt ürünleri, Gönen’de dericilik, Dursunbey’ de orman ürünleri sanayi, Bigadiç ve
Sındırgı’ da madencilik yaygınlaşmıştır.
Dokumacılık, elektrikli ev aletleri, elektrik makineleri, kimya, orman ürünleri yapı malzemeleri ve ham madde ağırlıklı metal sanayi
son yıllarda gelişme gösteren sanayi kollarıdır.
Sanayi sektörü ilde yaratılan GSMH içinde % 18’ lik paya sahip
olup, faal nüfusun % 8’i imalat sanayinde çalışmaktadır.
Balıkesir yeraltı zenginlikleri bakımından ülke bazında önemli bir
yere sahip, gerek metalik madenler, gerekse endüstriyel hammadde
kaynakları açısından oldukça zengindir. Demir, kurşun, çinko, bakır,
antimuan, cıva, altın, manganez ve krom ilin önemli metalik madenleridir. Bor tuzları, kaolen, jips, talk, wöllastonit, barit, bentonit ve
mermer ilin önemli endüstriyel hammadde kaynaklarıdır. Ülke mermer rezervinin % 80’i ilimizdedir. 625 milyon ton bor rezervine sahip
olup, 650 bin ton bor ve bor tuzu üretimi yapılmaktadır. Maden ve
jeotermal kaynakları ilin en önemli doğal servetidir.
Bölgenin İstanbul’dan sonra en büyük ve en modern tesislerine
sahip olan Bandırma Limanından başta maden olmak üzere her türlü
maddenin ihracat ve ithalatı yapılmaktadır. Dış ülkelere ihraç edilen
maddelerin başında boraks gelmektedir. Bunun dışında mermer, çimento, tarım makineleri, trafo cihazları, deniz ve tatlı su ürünleri,
bitkisel yağlar, salça, meyve, sebze ve sentetik ihracatı yapılmaktadır.
2006 yılında yapılan ihracat 277 milyon dolar, ithalat ise 266 milyon
dolar olmuştur.
Yüzölçümünün % 47’si orman olan ilimizde 2006 yılında köylüye
19.034.978,96.-TL. ödemede bulunulmuş, orman ürünlerinden
48.732.114 TL gelir elde edilmiştir.
2006 yılı sonu itibariyle genel bütçe gelirlerinden tahakkuk miktarı 1.111.930.298.-TL. iken, tahsilat 840.028.358.-TL. olmuştur.
İlçelere de şöyle bir kısada olsa, detaylı bir şekilde değinecek
olursak; 16 ilçenin genel görünüşü şöyledir.
35
Feyzullah Kırca
AYVALIK
TARİHÇE
Antik kaynaklarda ‘Nesos, Chalkis, Pordoselene, Khidonia’ yerleşim birimleri olarak belirtilen ve Ayvalık civarında tahsis edilip, oluşturulan yerlerden Nesos, bu günkü Alibey Adası, Khidonia Alibey Adası’nın Lale Adası’na bakan kısmı, Korifantis ve Gümüşlük civarında
buluntular veren birimler olarak karşımıza çıkmaktadır
Ayvalık merkezini ele aldığımızda Alibey Adası girişindeki
Khidonia’da Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerine ait kültür kalıntıları gözlenmektedir.
Osmanlı kayıtlarında 1770 tarihindeki deniz savaşı ile söz edilmeye başlanan Ayvalık, 1789’dan itibaren önemli bir metropolitlik ve
gayri Müslimlerin yaşadığı özerk bir bölge olarak öne çıkmaktadır. Bu
özerklik kentte yaşayan Rum ahalinin 1821 Yunan ayaklanmasına
katılmasına kadar sürer. Sonraları ilçenin büyük bir kısmı boşaltılır ve
1840 yılında Karesi Sancağına bağlanarak Osmanlı Devleti’nin bir
ilçesi olur. Daha sonra Rumların dönmelerine izin verilmekle beraber
kent, eski canlılığına kavuşamamıştır.
(Gündoğumunda da, Günbatımında da Şeytan Sofrası mevkiinden Ayvalık"ı
seyretmek bir ayrıcalıktır)
29 Mayıs 1919 Yunan kuvvetleri tarafından İngilizlerin desteği ile
işgal edilen Ayvalık’ta, Ulusal Kurtuluş savaşımızın Ayvalık Cephesini
kuran 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Bey tarafından ilk kurşun sıkılmış. Şirin ilçemiz, 19 ve 20.inci yüzyılın başlarında en parlak dönemini yaşamış. O günlerden zamanımıza neo-klasik mimarinin ender
örneklerini Ayvalık sokaklarında görmekteyiz. Bu doku içinde yükselen kiliseler ise göze çarpmakta. Kentin yerleşim düzeni amfiteatr şek-
36
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
linde olup, dar cadde ve sokaklar ve birbirine bitişik evler görülmeye
değer.
(Taksiyarhis Kilisesinden görünüm)
100 km ‘den fazla kıyı şeridi olan ilçenin yüzölçümü 285 km², nüfusu ise 50.000 civarı. Kendine özgü kıyı iklimi olup, lodos ve poyraz
rüzgârları hâkimdir. Yazın ise kavurucu sıcaklarda esen İmbat ve Meltem rüzgârı serinletici etki yapar.
37
Feyzullah Kırca
Ekonomisi tarım ve tarıma bağlı sanayiye dayalıdır. Başlıca tarım
ürünü; zeytin ve pamuktur. Ayrıca çam fıstığı ve mandalina yetiştirilir.
Zeytinyağı, sabun ve zeytin fabrikaları başlıca sanayii kuruluşlarıdır.
İlçede turizm ise diğer önemli gelir kaynağı olup, Sarımsaklı Plajları
ve Şeytan Sofrası ilçenin en tanınmış doğal güzelliklerindendir.
COĞRAFÎ DURUM
28.500 hektar (285km2) yüzölçümlü, (20.800 ha. Tarım, 5.342
ha. Orman, 2.358 ha. Tarım dışı) İlçenin en yüksek rakımlı tepesi
1.114 m. İle Yaylacık Dağıdır. En büyük ovası Altınova’dır.(3.700 ha.)
NÜFUS
58.738 (Merkez:31.986, Belde ve Köyler:26.752)nüfusa sahiptir.
EĞİTİM
İlçede okur-yazarlık oranı %98.6 olup, 10’u ilçe merkezinde 2’si
Küçükköy Beldesinde, 3’ü Altınova Beldesinde 4’ü köylerde olmak
üzere toplam 19 ilköğretim okulu vardır. 3 adet lise, 1 Anadolu lisesi,
3 Meslek Lisesi mevcuttur.
YÜKSEK ÖĞRETİM
İlçemizde Balıkesir Üniversitesine bağlı olarak 2002 yılında hizmete başlayan ve İşletme, Turizm ve Otel İşletmeciliği, Pazarlama ve
Restorasyon bölümlerinden oluşan Ayvalık Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır.
KÜLTÜR VE TURİZM
İlçemiz Kültür ve tabiat varlıkları bakımından oldukça zengin olup;
doğal, arkeolojik yeşil ve kentsel SİT alanlarında 1.868 taşınmaz korunma altındadır. 17.950 ha. Lık alanı kapsayan “Ayvalık Adaları Ta38
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
biat Parkı”da önemli bir hizmet alanıdır. Ayrıca İlçede 6 adet tarihi
cami ile 6 adet kilise, 2 manastır kalıntısı bulunmaktadır.
İlçemiz Turizm yönünden oldukça zengin olup, özellikle Küçükköy
(Sarımsaklı) ve Altınova plajları oldukça önemlidir. Deniz turizmi, kültür turizmi, yat turizmi, inanç turizmi ile su altı ve su üstü spor turizmi
önem arz etmektedir. İlçemiz sualtı zenginlikleri ve dalış yerleri yönünden oldukça iyi bir durumdadır. Bu harika yer mercan reefleri
(topluluklar) açısından açısından çok renkli zengin dip yapısı ve tartışılmaz berraklıktaki denizi ile sualtı fotoğrafçıları ve dalgıçlar için vazgeçilmez bir cennet köşesidir. Bölgede mercan reefleri ile birlikte 60’a
yakın dalış bölgesi bulunmaktadır.
İlçemiz İzmir- Bergama üzerinden gelip Truva,-Çanakkale- Edirne
ve İstanbul’a uzanan E–24 karayolu üzerinde, Ege’nin Akdeniz sahil
şeridinin başladığı yerde kurulu. Ayvalık, İzmir’e 2, Bursa’ya 4.5, Çanakkale’ye 3 saat gibi kısa sürede varılabilecek belli başlı merkezlerin
ortasındadır. İlçemizden Midilli Adası’na feribot ile yaklaşık 2 saatte
ulaşmak mümkündür.
BALYA
TARİHİ
Balya’nın tarihi Balya Merkezindeki ve çevresindeki madenlerin
tarihi olmuştur. Tarihin ilk dönemlerinden bu yana, çinko ve kurşun
olmak üzere manganez ve linyit madenlerinin işletildiği, bu nedenle
Balya’nın sürekli bir yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Balya 1317 yılından önce “Koca Gümüş Köyü” adıyla anılmakta
ve Balıkesir (Karesi Sancağına bağlı “Ali Demirci Bucağı”nın bir köyü
idi. 1310 yılında Koca Gümüş Köyü çevresindeki kurşun madenlerinin
imtiyazı alınmıştır. Madenlerin işletilmesi için yurdun çeşitli yerlerinden gelen işçilerin nüfus yoğunluğunu ve hane sayısını artırması üzerine, Ali Demirci Köyü’nde bulunan Bucak teşkilatının nakli gerçekleştirilmiştir. Koca gümüş adı kurşun madenlerinin ambalajlanmasından
esinlenerek Balya’ya dönüşmüştür.
Balya madenlerinin işletilmesi Osmanlı İmparatorluğu zamanında
da sürdürülmüş ve Osmanlılar döneminde Kadılık olan Balya’nın adının, 1650 yıllarında burada Kadılık yapan “BALİ BEY”den geldiği de
ileri sürülmektedir.
Romalılar döneminde de kurşun madenlerinin işletildiği ve adının
“KRİSTİYAN” olduğu bilinen Balya 1910 yılında İlçe kuruluşuna sahip
olmuştur.
39
Feyzullah Kırca
İlçe 1920 yılında Yunan işgaline uğramıştır. Balya halkı Yunan işgalinden kurtulmak için Yunan askerleri yanında kuzeyde Aznavur
Ahmet Çetesi, batıda Gavur İmamla savaşmak zorunda kalmıştır.
İlçe 6 Eylül 1922’tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır. Bu
bakımdan 6 Eylül kurtuluş günü olarak her yıl kutlanmaktadır.
COĞRAFİ DURUM
İlçemiz Marmara Bölgesinin güneyinde Balıkesir iline bağlı olup,
yüzölçümü 952 km2 dir. Arazi dik yamaçlı derin vadilerle ayrılmıştır.
Dik yamaçlı derin vadilerle kasabanın 20 km. kuzey batısındaki Konak, batıdaki İkizce, doğudaki Akçal Dağları Balya’nın en önemli engebelerini teşkil eder. En yüksek tepesi doğudaki Akçal Dağları üzerinde bulunan Akçal Dedesi Tepesidir. Balya’yı Kocaçay boydan boya
kat ederek Manyas Gölüne dökülür.
İKLİM
İlçemizin yazları kurak ve sıcak, kışları sert ve yağışlı geçer. Yağışlar kış aylarında kar ve yağmur şeklindedir. İlçenin deniz seviyesinden
yüksekliği 230 m.dir.
Balıkesir il merkezine 52 km. mesafede olan İlçemizin doğusunda
Balıkesir, batısında Çanakkale ilinin Yenice ilçesi, kuzeyinde Manyas
ve Gönen ilçeleri, güneyinde de İvrindi ve Havran ilçeleri yer almaktadır.
NÜFUS
2000 yılında yapılan en son Genel Nüfus Sayımına göre İlçemiz
merkez nüfusu 1.916, Bucak ve Köyler nüfusu 16.953 olup, toplam
nüfus 18.869’dur.
İDARİ YAPI
1 Belde ve 43 köye sahiptir.
İlçe ekonomisi tarıma dayanmaktadır. Toprakları çok verimli olmadığından sınırlı üretim yapılmaktadır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, mısır ve nohuttur.230 m. rakımlı, 952 km² yüzölçümlü
olup, Okuma – Yazma oranı %95’dir. Marmara ile karasal iklim özellikleri görülmektedir. Balıkesir-Çanakkale yolu ilçenin ulaşımını sağlar. Terminalden kalkan servisler bulunmaktadır.
40
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
BANDIRMA
TARİHÇE
Bandırma’nın içinde bulunduğu bölgede yapılan kazı ve araştırmalardan, bu alanda M.Ö. 6. Bin yılının ortalarına uzanan Neolitik ve
5. Bin yılının sonlarına uzanan Kalkolitik yerleşmelerin olduğu tespit
edilmiştir.
M.Ö. 4000 yıllarında bölgede Yortan kültürünü ve M.Ö. 3000’ li
yıllarda ilk Tunç çağı ile birlikte bölgede Troia kültürü ile paralellik
taşıyan yerleşmelerin varlığı görülmektedir. M.Ö. 2000 başlarında
yörede bilinmeyen nedenlerle yerleşmelerin azaldığını görüyoruz.
Daha sonra Demir Çağı (M.Ö. 1200 – 525) ile birlikte Bandırma bölgesinin belirgin bir şekilde yeniden önem kazandığını, Antik Ege’den
ve Balkanlar’dan Anadolu’ya göçlerin olduğunu ve yörenin yeni kültürlerle tanıştığını anlıyoruz.
M.Ö. 2000 yılı sonlarından bölgenin Osmanlı egemenliğine girinceye kadar ki dönem içerisinde bölgede büyük bir kültür mozaiğinin
yaşandığını, Frigler’in, Lidyalılar’ın, Mysialılar’ın, Traklar’ın, Persler’in,
Makedonlar’ın Roma ve Bizanslılar’ın etkili oldukları anlaşılmaktadır.
M.Ö. 550 – 334 yıllarında Persler’in egemenliğinde kalan bölge
Daskyleion’da bulunan Pers (Akhaemenid) Satrap’lığı (Genel Valilik)
nedeniyle çok önem kazanmıştır.
Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılında Persler’i yenmesiyle bölge,
Makedonyalılar’ın eline geçmiş, sonraki yıllarda Türkler’in eline geçinceye kadar Roma ve Bizans yönetiminde kalmıştır.
Bandırma’ya Türkler’in girişi ise Anadolu’da ilk Türk Devletini kuran Kutalmışoğlu Süleyman Bey’in 1076 yılında Kyzikos’la birlikte
Aydıncık ve Bandırma’yı fethetmesiyle gerçekleşmiştir. 1106 yılında
Selçuklu Sultanı 1. Kılıçarslan’ın vefatı sonrası bölge tekrar Bizans
egemenliğine geçmiştir. 1115 yılında Bölgeye hücum eden Türkler
Bursa ve Apollonia’yı alarak Kyzikos ve Panormos üzerine yürümüşler,
ancak Haçlıların ardı arkası kesilmeyen akınları karşısında geri çekilmişler bölge Bizans egemenliğinde kalmıştır.
12. yüzyılın sonlarında Selçuklu uç Beyleri egemenliklerini ilan
etmişler, Bandırma’da Karesi Beyliği’nin himayesine girmişler. Merkezi Balıkesir olmak üzere Bölgeyi idare eden Karesi Bey daha sonraları
Marmara ve Çanakkale sahillerini, Karabiga ile birlikte bazı şehirleri
eline geçirmiştir.
41
Feyzullah Kırca
Türkler’in bölgedeki hâkimiyetinden çekinen Bizanslılar Anadolu’da Türk Beylerinin ilerleyişini durdurmak için İspanya’dan Katalanlar adıyla bilinen paralı askerler getirerek Kyzikos’a yerleştirmişlerdir.
Bir süre Aydıncık ve Hüdavendigar’a bağlı olan Bandırma 16.
Yüzyılın 2. yarısında Galata Kazası Kapıdağ Nahiyesine bağlanmıştır.
Bandırma’nın o yıllardaki gelişmesinde Padişah’ın Dergâh-ı Ali
çavuşlarından Haydar Çavuş’ un Bandırma’ya yerleşmesi önemli bir
etken olmuştur. Bazı kaynaklarda Bandırma’ya sürgün olarak gönderildiği belirtilen Haydar Çavuş, sahilde kendi adını taşıyan bir cami,
medrese, hamam, beş ev, on dükkân yaptırmıştır. Bu eserleri vakıf
olarak Bandırma’ya bırakan Haydar Çavuş’un bundan sonraki yaşamı
konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Bandırma, 1830 yılında Erdek ilçesi Kapıdağ bucağına bağlanmış,
Tanzimata kadar voyvodalıkla idare edilen Bandırma Tazimatın ilanından sonra gerçekleştirilen idari yapılanmadan sonra Erdek ilçesine
bağlı bir bucak olmuştur.
1874 yılında büyük bir yangın geçiren Bandırma’nın tamamına
yakını bu yangında harap olmuştur. Yangın sonrası Bandırma kısa
zamanda yeniden onarılmış, Haydar çavuş camii de on bir yılda kâgir
olarak yeniden yapılmıştır.1876–1878 Osmanlı- Rus savaşı sonunda,
Kırım ve Romanya’dan göç eden Tatarların Bandırma’ya yerleştirilmesi şehirde bir canlanmaya ve nüfusunun artmasına neden olmuştur.
Bu gelişmeler sonrası Bandırma, 1878 yılında Karesi Sancağı’na (Balıkesir) bağlı bir ilçe merkezi haline getirilmiştir.
Bandırma’nın yüzölçümü 690 km2 olup, denizden yüksekliği 1
metre ile 764 metre arasında değişmektedir. İlçenin kuzeyinde yer
alan ve kendi adıyla anılan körfezin uzunluğu 31 km’dir. Bandırma,
önemli bir liman kentidir. İstanbul, Bursa ve İzmir illerinin ortasında
Güney Marmara’nın en önemli kentlerinden biridir.
Bandırma ilçesi, gelişmişlik bakımından Balıkesir ili içinde merkez
ilçenin önünde birinci sırada. Türkiye genelinde 858 ilçe arasında
30.sırada yer almaktadır. İl olabilecek ilçeler arasında Bandırma 87
ilçe içinde beşinci sırada bulunmakta ve il yapılması gereken ilk üç
ilçe arasında yer almaktadır.
Coğrafî konumu itibariyle Bandırma Ekonomik faaliyetlerin gelişimi açısından uygun koşullara sahiptir. Bandırma Limanının önemli
bir deniz ulaşım merkezi olmasının temel nedenlerinden biri, Kapıdağ
Yarımadası’nın fırtınaları engellemesidir. Ayrıca arazı yapısının ulaşımı Kolaylaştırıcı nitelikte olması bandırma açısından bir avantaj olarak değerlendirilebilir.
42
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İlçenin en yüksek dağı, doğusunda yer alan 764 metre yüksekliğindeki Karadağ’dır. İlçenin kuzeyinde yer alan Kapıdağ ise Bandırma
ve Erdek Körfezi ile çevrelenmiş bir yarımadadır.
Eskiden kıyıya oldukça yakın bir ada durumunda olan Kapıdağ,
sonradan kara ile birleşerek, bir yarımada şeklini almıştır.
Bandırma Körfezinin 15 km. güneyinde bulunan Kuş Gölü’nün
yüzölçümü 164 km2’dir. Ortalama derinliği 2-3 metre olan Kuş Gölünün en derin yeri yaklaşık 4 metredir.
Bandırma, sahip olduğu kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım
olanakları ile ulaşımı oldukça kolay bir yerleşim birimidir. Karayolu ile
Balıkesir üzerinden Ege’ye ve güneye, Bursa üzerinden tüm Anadolu’ya ve İstanbul’a, Çanakkale üzerinden de Trakya’ya, kısaca yurdumuzun her yanına rahat ulaşım olanağı olan bir kenttir.
Denizyolu ulaşımında da Bandırma, son derece rahat bir konumda bulunmaktadır. Gelişmiş ve donanımlı limanı ile Marmara Bölgesinin giriş kapısı özelliğini taşımaktadır. 1998 yılında başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot (araç + yolcu) ve deniz otobüsü
(yolcu) seferleri, Bandırma – İstanbul ulaşımına büyük kolaylık getirmiştir. Yaz aylarında karşılıklı altı seferin üzerine çıkan yoğun taşıma
programı ile iki saat gibi kısa bir zamanda, üstelik rahat bir yolculukla
İstanbul’a ulaşmak mümkündür.
Demiryolunu tercih edenler için ise; her gün yapılan Bandırma –
Balıkesir - İzmir arasındaki düzenli tren seferleri, farklı bir ulaşım alternatifi sunmaktadır.
Deniz yolu ulaşımı ile Marmara’yı Ege’ye ve Akdeniz’e bağlayan
İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş. Bağlı deniz otobüsleri periyodik olarak
seferler yapmaktadır. Bandırma İstanbul arası 62 deniz mili olup yaz
sezonunda sefer sayıları değişmektedir.
Demir yolu ulaşımı olarak İlçemizden Balıkesir, Akhisar, Manisa,
İzmir’e gitmek üzere karşılıklı olarak Tren seferleri yapılmaktadır.
NÜFUS
22 Ekim 2000 yılında yapılan Genel Nüfus Sayımının kesin sonuçlarına göre, İlçemizin toplam nüfusu 120.753’dür. Bu nüfusun
98.562’si Merkezde, 22.191’i Belde ve Köylerde yaşamaktadır.
İDARİ YAPI
İlçemizin Merkez, Aksakal ve Edincik olmak üzere 3 belediyesi,34
Köyü mevcuttur. Aksakal ve Edincik eski Bucak Merkezleridir.
43
Feyzullah Kırca
EĞİTİM
İlçemizin Okuma- Yazma oranı %99,5’dir. İlçemizde 1 Anaokulu,
40 İlköğretim Okulu, 2 Yaygın Eğitim ve 3 Özel Öğretim olmak üzere
toplam 56 okul vardır. 11 Lise bulunmaktadır.
YÜKSEK ÖĞRETİM
Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Balıkesir Üniversitesine bağlı olarak 1993–1994 Eğitim- Öğretim yılında faaliyete geçmiştir. Fakülte bünyesinde toplam 7 bölüm (İşletme, İktisat, Maliye, Kamu Yönetimi, Uluslar arası İlişkiler, Ekonometri ve Çalışma Ekonomisi) bulunmaktadır. Yine Balıkesir Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek
Okulu (Gümrük İşletme, İthalat İhracat, Et Endüstrisi, Gıda Teknolojisi, İşletmecilik ve Çocuk Gelişimi) mevcuttur. 4 Yıllık Lisans Eğitimi
veren ve Hemşirelik Bölümü bulunan Sağlık Yüksek Okulu mevcuttur.
KÜLTÜR SANAT
İlçemizin gelişmişlik düzeyi oldukça yüksek olduğundan çok sesli
müzik dinletileri, konferans, panel, şiir dinletileri vb. etkinlikler yapılmaktadır. 17 yıldan beri gerçekleştirilen Uluslararası Bandırma Kuşcenneti Kültür ve Turizm Festivali etkinlikleri İlçe ve Bölgeye büyük
canlılık getirmektedir. Çok miktarda Resim ve El Sanatları sergileri
açılmaktadır.
SANAYİ
Bandırma, Türkiye’nin en gelişmiş yöresi olan Marmara Bölgesinde İstanbul-İzmir- Bursa gibi en büyük metropollerin köşelerini teşkil
ettiği üçgenin nerdeyse tam ortasında bulunan ve hızlı sanayileşen bir
kenttir. Sanayinin yapısına bakıldığında Bağfaş ve Etibank Fabrikaları
dışında; Un, Yağ ve Salça Fabrikaları ile Maya Fabrikası, Fabrika yapan fabrikalar(Yemmak, Yemtar, İşbay Makine, Paksan, Şafaksan v.s.)
dir. Yem Fabrikaları ve hayvancılığa bağlı fabrikalar(Banvit, Şeker
piliç, Bozlar yem v.s.)dir. Madenciliğe bağlı fabrikalar, limanla ilgili
sanayi hammadde depoları, Deniz ve su ürünleri sanayi v.s. ilk akla
gelen kuruluşlardır.
Bandırma Limanından ihracat ağırlıklı olarak; sanayi ürünleri,
madenler, piliç-eti, yumurta ve deniz ürünlerinden oluşmaktadır.
44
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
TARIM
İlçemizin 409.580 dekar Tarım arazisinden;371.580 dekarı Tarla
arazisi,800 dekarı Bağ arazisi, 500 dekarı Meyvelik, 21.350 dekarı
Sebzelik, 15.350 dekarı Zeytinlikten oluşmaktadır.
Belli başlı yetiştirilen ürünler; buğday, ayçiçeği, kavun, karpuz, arpa, pamuk, çeltik, kuru soğan, şeker pancarı, biber, domates, fasulye,
pırasa, karnabahar, ıspanak, soğan, maydanoz, hıyar, marul üretimi
gerçekleşmektedir. Bağ bahçe ürünleri olarak; kiraz, bağ, armut, elma, ayva, erik, şeftali, dut, incir, nar, badem, kestane ve iğde’dir.
İlçemizde 297.000 adet zeytin ağacından ortalama 5.346 ton ürün
elde edilmektedir. Ayrıca sertifikalı ceviz fidanı yetiştirilip, Türkiye’nin
tüm illerine satılmaktadır.
İlçemiz Büyükbaş, Küçükbaş ve küçük evcil hayvancılık (Tavukçuluk)’da geçmiş yıllara oranla belirgin bir büyüme olmuştur. Özellikle
yumurtalık tavuk ve etlik piliç yetiştiriciliğinde ülke çapında önemli bir
potansiyele sahiptir. İlçemiz Türkiye genelinde ticari yumurta üretiminde %25-30’luk üretimle 3. sırada yer almaktadır.
45
Feyzullah Kırca
BİGADİÇ
TARİHÇE
İlçemiz, tarihi olarak MİSYA Bölgesi önemli askeri geçit noktalarından birini teşkil etmektedir. Tarihi kaynaklara göre beş bin yıllık bir
geçmişe sahip İlçemiz; Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Selçuklular, Karesi Beyleri ve Osmanlı devrini yaşamış ve birçok değişikliklere uğramıştır. Bilhassa Karesi Beyliği ve Osmanlılar zamanında
imar görmüş olup, önemli tarihi eserler meydana getirmiştir.
Bigadiç tarihi gelişimi içerisinde “DİDİ MOTİ HE”, “AKHYROUS”,
“BİGADİA”, “BİGADOS”, “BUGADIÇ”, “BİGADİÇ” isimlerini almıştır.
Karesi Beyliği tarafından imar edilen Bigadiç, bu beyliğin kervan
yolları üzerinde idi. Ayrıca askeri amaçla da kullanılıyordu. Tarım
alanları çok önemli olan Bigadiç, Osmanlılar zamanında daha merkezileşerek büyüdü, önemli bir kültür merkezi oldu. Bu dönemde cami, han, hamam ve medrese gibi birçok eserler yapılmıştır.
Meşrutiyet döneminde mülteci iskânına yerli halkın karşı çıkması
üzerine zamanın padişahı tarafından ilçe statüsü Balya’ya kaydırıldı.
1942’de önemli bir depremle harap olan Bigadiç, yeniden imar edilerek 1943 yılında ilçe statüsüne dönüştürüldü.
COĞRAFÎ DURUM
İlçemiz Marmara ile Ege Bölgesi geçiş iklimi şartlarının etkisi altındadır. Genellikle yazları sıcak ve kurak, sonbahar mevsimi uzun ve
ılık, kış ayları zaman zaman kar yağışlı, bazen kurak, ilkbahar kısa ve
yağışlı geçmektedir.
Bigadiç, Marmara Bölgesi, Güneydoğu Marmara alt bölgesi içinde
Balıkesir İli’ne bağlıdır. Şehir eski Balıkesir-İzmir yolu üzerinde Balıkesir’e 38 km. mesafeye kurulmuştur. Denizden yüksekliği 180 m. yüzölçümü 1007 km2’dir.
NÜFUS
2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre toplam 49.957’dir.
İDARî YAPI
Bigadiç’e bağlı Çağış ve Yağcılar olmak üzere 2 Bucak Merkezi
bulunmaktadır. Toplam 70 Köy ve 1 Kasaba’dan ibarettir.
46
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
EĞİTİM
Merkezde 5 İlköğretim Okulu ve 2 Lise bulunmaktadır. Okuma –
Yazma oranı %97’dir.
SAĞLIK
50 yataklı Devlet Hastanesi mevcuttur. 6 adet Sağlık Ocağı,15
Sağlık Evi Mevcuttur.
EKONOMİK DURUM
İlçemiz ekonomisini tarım, hayvancılık, madencilik, orman, sanayi
ve ticaret gibi başlıklar oluşturmaktadır.
TARIM
İlçemiz hudutları içerisinden geçen Simav Çayı üzerinde kurulu
bulunan Yörücekler Regülâtöründen sulanan verimli Bigadiç Ovasında narenciye ve bağcılığın dışında her türlü tarım yapılmaktadır. Başlıca üretilen tarım ürünleri; tütün, pamuk, domates, ayçiçeği, kavun,
soğan, sarımsak, patates, nohut, kuru fasulye, kiraz, ceviz, kestane
olarak sıralanabilir. Hayvancılık ilçe ekonomisi için oldukça önemli
yer tutmaktadır.
MADENCİLİK
İlçemizde Bor İşletme Müdürlüğü tarafından işletilen Boraks madenleri Yurdumuza olduğu kadar, İlçemize de büyük bir kazanç getirmekte ve İlçe ekonomisine canlılık kazandırmaktadır.
Bigadiç İlçesi orman yönünden zengindir. İğne yapraklılar en büyük paya sahiptir. Toplam arazisinin % 47’si ormanlık sahadır. İlçe
çevresinde orman varlığı çok olmamakla birlikte Alaçam ve Ulus Dağı
çam ormanları ile kaplıdır. İlçede orman ürünlerine dayalı mobilya,
kereste ve doğrama sektörü gelişmiştir. İl ekonomisine katkı sağlamaktadır.
İlçeye diğer komşu ilçelerden kolaylıkla ulaşılabileceği gibi il merkezinden her saat düzenli otobüslerle de gidilebilir.
47
Feyzullah Kırca
BURHANİYE
TARİHÇE
Şehrin tarihçesi, bilinebilen ilk yerleşim yeri olan ve bugünkü İskele Mevkii yakınlarında Lidya Kralı KREZÜS’ten çok önceleri kurulan
ANAHOR veya PİDASUS adlarıyla anılan büyük bir şehir ile başlar.
M.Ö. 1443 yılında, ilk kez MYSİA bölgesi halkı tarafından inşa edilmiş
olan kent, Antik Çağda ADRAMYTTEİON’ bağlı olarak kalmış ve tarih
boyunca da ADRAMYTTEİON (Latince adıyla ADRAMYTTİON) veya
ADRAMYTTUM adları ile birlikte anılmıştır. ADRAMYTTEİON adı Lidya
Kralı KREZÜS’ ün kardeşi ADRAMYS’ten kaynaklanır. ADRAMYS, savaşlarda harap olan kenti yeniden inşa ettirmiş ve kendi adını vermiştir.
Tarih kitapları Edremit Körfezi’nin çok eski çağlardaki en önemli
yerleşim yerinin Eski Edremit diye bilinen, bugünkü Ören İskelesi yanında bulunan Karataş Mevkii’nden itibaren 8 km.lik bir daireyi kapsayan ADRAMYTTEİON olduğunu yazar.
Tarihçiler ADRAMYTTEİON’un civarında TROYA, PERGAMON ve
TAİP gibi ünlü şehirlerin bulunduğunu, o devirde bölgedeki tek Anayasa Mahkemesinin ADRAMYTTEİON’da olduğunu ve kentin Hukuk
Merkezi olarak anıldığını belirtirler. Romalıların istila devrinde Edremit ile birlikte Roma İmparatorluğu topraklarına katılmış olan kent,
bu devirde kültürel bakımdan çok önemli bir yerde bulunmaktaydı.
MS. 280-305 tarihlerinde Anadolu’daki 45 piskoposluktan biri
Adramytteion’da bulunmaktadır. Daha sonraları Bizans İmparatorluğu egemenliğine giren şehir, bu dönemde önemini giderek kaybetmiş
ve bu topraklar üzerinde sık sık yaşanan savaşlardan dolayı günümüze çok az sayıda tarihi eser kalmıştır.
Selçuklu İmparatorluğu’nun yükselme devrinde bu imparatorluğun egemenliğine giren kente, Selçuklu İmparatoru KILIÇ ASLAN tarafından Sınır Komutanı olarak TAYLI BABA gönderilmiş; TAYLI BABA
bölgeyi Bizanslılardan tamamen temizlemiş ve dağınık halde yaşayan
halkı, bugünkü Taylıeli Köyü’nün olduğu yerde toplayarak burayı
kendine merkez yapmıştır. Ancak bölgenin dağlık ve genişlemeye
elverişsiz olması yüzünden Taylıeli Halkını daha sonra bugünkü
Memiş Mahallesi’nin olduğu düzlüğe taşımıştır. Selçukluların dağılması ile Karesioğulları’nın eline geçen kent,1323 yılında da Osmanlı
İmparatorluğu’na bağlanmıştır.
1484 yılında ise bugünkü Kızıklı Köyü’ne doğru uzanan Su Kemeri’ne atfen KEMER adını almıştır.1866 yılına kadar Edremit’e bağlı bir
Bucak olan kent, 1867 yılında bağımsız İlçe olmuştur. 19. yy’da Sul48
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
tan Abdülhamit zamanında oğlu BURHANETTİN’in adına atfen ilçenin
adı BURHANİYE olarak değiştirilmiştir. Milli Mücadele döneminde tüm
Ege Bölgesi ile birlikte işgale uğrayan Burhaniye 08 Eylül 1922’de
kurtulmuştur.
KÖY, BELDE VE MAHALLE
İlçemizde Merkez Belediye ve Pelitköy Belediyesi olmak üzere 2
Belediye teşkilatı, 25 köy, İlçe Merkezinde 11 Mahalle teşkilatı,
Pelitköy Belediyesinde de 3 Mahalle teşkilatı vardır.
COĞRAFÎ YAPI
Kuzeyde Kazdağı güneyde Marda Dağı arasında kalan Edremit
Körfezinin güney doğusundaki geniş düzlükte yer almaktadır.
Ege bölgesinin kuzey batısında bulunan ilçemizin kuzeyinde Edremit, Kuzeydoğusunda Havran, Doğusunda İvrindi, Güneydoğusunda Bergama, Güney batısında Gömeç ilçeleri, Batı ve kuzey batısında
Edremit Körfezi yer almaktadır.
NÜFUS
İlçenin toplam nüfusu 43.211 olup, bu nüfusun 31.336’sı İlçe
Merkezinde 11.875’i köylerde ikamet etmektedir. İlçemizin sahilde
olması nedeniyle çok sayıda yazlık ev ve tatil siteleri bulunmaktadır.
49
Feyzullah Kırca
Tatil sezonunda İlçe nüfusu normalin çok üzerinde artış göstermektedir.
EĞİTİM
İlköğretim Okulları Merkezde 21 adettir. Orta Öğretim Kurumları
Merkezde 7 lise ve Meslek Lisesi, 1 Özel Lise ve Mesleki Eğitim Merkezi bulunmaktadır.
YÜKSEK ÖĞRETİM
Balıkesir Üniversitesine bağlı Burhaniye Meslek Yüksek Okulu
bünyesinde Muhasebe, Turizm ve İşletme olmak üzere toplam 3 bölüm bulunmaktadır.
SAĞLIK
İlçe Merkezinde 175 yataklı Devlet Hastanesi, Merkezde 4 Sağlık
Ocağı, 1 Verem Savaş Dispanseri, AÇSAP Merkezi, Pelitköy Beldemizde 1 Sağlık Ocağı mevcuttur.
SANAYİ VE TİCARET
İlçemizde toplam 18 adet zeytinyağı fabrikası bulunmaktadır. Bu
fabrikalarda zeytin el değmeden hazırlanmaktadır. Son yıllarda ilçemizde yapılan çalışmalar neticesinde yağlık olarak değerlendirilen
zeytin çeşitlerimiz TSE tarafından yeşil ve siyah sofralık standartlarına
alınmıştır.
Burhaniye ilçemizde kuzey ege bölgesinde yer alan, ege bölgesinin iklim özelliklerine sahip mikroklima bir yöredir. Arazinin %75’i
zeytinliklerle kaplıdır. Yöre itibariyle dünyanın en iyi natürel zeytinyağını üreten ilçemizin 18.000 hektar toprak üzerinde toplam
2.130.000 adet zeytin ağacı bulunmaktadır.
İlçemizde bulunan 2 salça ve konserve fabrikası yörede ve civar ilçelerde üretilen sebzeleri mevsimlik olarak işlemektedir. Yine ilçede 4
adet süt işleme tesisi ile körfez bölgesine yönelik 1 ekmek fabrikası
faaliyet göstermektedir.
TARIM
İlçemizde geçim kaynağı daha çok Tarım ve Hayvancılığa dayalıdır. İlçemizde toplam 4632 aile geçimini doğrudan çiftçilikle sağlamaktadır.
50
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KÜLTÜR VE TURİZM
Eski Edremit olarak bilinen tarihi kent ADREMYTTEION’un yerleşim alanı olan Ören’de bu gün o dönemlere ait tarihi kalıntılara pek
rastlanmamaktadır. Bunun nedeni de şehrin tarih boyunca sık sık istilaya uğrayıp savaşmak zorunda kalması ve 1090 yılında tamamen
terk edilmesidir. Bu antik kentten geriye Helenistik Roma ve Bizans
devirlerine ait kabartma taşlar ve sütunlar kalmıştır.
Yöremizde 1995 yılından beri yapılan arkeolojik yüzey araştırmaları sırasında benzerleri ancak doğu ve orta Avrupa ülkelerinde görülen, Türkiye’de ise çok sınırlı örnekleri bulunan “KAYA SUNAKLARI”
tespit edilmiş ve ilk kez Bilim, Arkeoloji, Kültür ve Turizm çevrelerine
sunulmuştur.
Yalnızca tarihi değil aynı zamanda doğal sit alanı olan Ören’deki
asırlık palamut ağaçlarının, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu
tarafından tek tek numaralandırılarak koruma altına alınmasıyla Yeşil
Ören kimliğide güvence altına alınmıştır. Tertemiz suyu ve ince kumu
ile ünlü Ören Plajı, 2000 yılında bu ününü Avrupa Çevre Eğitim Vakfı
(FEEE) tarafından verilen ve artık tüm dünyada “denize girilebilirlik
ölçütü” olan 4 mavi bayrak ile tescil ettirilmiştir.
İlçe Merkezi, denizden 4 km. içeride olup, denizden 10 m. yüksekliktedir. Akdeniz ve Ege iklimlerinin karakteristik özelliğini gösterir. Kış
ayları ılık ve yağışlı, yaz ayları ise sıcak ve kurak geçer. Bölge, kara ve
denizin ısınma farkından doğan Meltem ve İmbat rüzgârlarının etkisi
altındadır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca ürünler zeytin, pamuk, sebze
çeşitleri, şekerpancarı, buğday ve çeşitli meyvelerdir. Zeytinyağı, sabun, un konserve ve salça fabrikaları başlıca sanayi kuruluşlarıdır.
Turizm de en önemli gelir kaynaklarındandır.
Balıkesir - İzmir - Çanakkale yol ayrımı üzerinde bulunan Burhaniye’den bu üç ilimize günün her saatinde otobüs bulunabilmektedir.
Ayrıca Bursa, Ankara ve İstanbul gibi büyük illerimize de her gün sabahtan gece yarısına kadar çeşitli saatlerde otobüs vardır. İlçe girişinde kurulan ve üç yıldır hizmet vermekte olan Körfez Havaalanı da
ilçeye ulaşımda çok önemli bir olanak sağlamaktadır. THY haftada iki
gün karşılıklı olarak İstanbul - Burhaniye seferleri yapmaktadır.
51
Feyzullah Kırca
DURSUNBEY
Köyümüzün bağlı olduğu ilçe olan Güzelim ilçemizi ve yeşil Dursunbey’imizi detaylı olarak ele alacağımızı belirtip, kısaca ilimizi ve
ilçelerimizi ele aldığımız bu bölümde de değinmeye kısa tarihçesi ile
başlayalım;
TARİHÇE
Roma Uygarlığı döneminde Dursunbey civarına ABRİETTENE adı
verildi. Abriettene bölgesinde merkez olan Dursunbey’in ismi de
Hadrianeia idi. Hadrianeia (Dursunbey) Romalılar döneminde önemli
para basım yerlerinden biri idi. Roma İmparatorları döneminde başta
Hadrian, Antonius, Pivs, Faustina, Marcus Aurelius, gibi önemli imparator ve komutanlar isimlerini ve resimlerini taşıyan bakır ve gümüş
paralar darb ettirmişlerdir. Hadrianeia ismi ünlü Roma İmparatoru
Hadrian"dan gelmektedir. Dursunbey yöresine verilen "Hadrianeia"
ismi de büyük olasılıkla onun şerefine kurulan bir şehir olduğunu
göstermektedir. Hadrianeia şehrinin Milattan sonra 131-132 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir.
Osmanlı Devleti zamanında İkinci Osmanlı Padişahı Orhan Gazi,
Emir Dursun’u buraya komutan olarak atamış; İlçeye Emir Dursun’a
izafeten DURSUNBEY denmiştir. Dursunbey, Balıkesir Mutasarrıflığına
bağlı "Balat" adi ile anılan bir bucak merkezi iken 1918 yılında ilçe
haline getirilmiştir. Dursunbey kurtuluş savaşı sırasında düşman işgaline uğramış, 3 Eylül 1922 günü kurtarılmıştır.
COĞRAFÎ DURUM
Balıkesir İlinin doğusunda yer alan ilçemizin rakımı 639 m., yüzölçümü 1952 km² dır. Dursunbey coğrafi yönden Ege Bölgesi sınırları
içerisinde kalmaktadır. Arazi yapısı itibariyle dağlık ve çok engebeli
bir karaktere sahiptir. En yüksek dağı Alaçam 1683 m. yüksekliğindedir. İlçemizin arazisinin büyük bir kısmı orman ile örtülüdür.
İKLİM
Dursunbey ilçesi, Ege iklim bölgesi içinde yer almakla birlikte yükseklik ve deniz esintilerine kapalı olması itibariyle yazlar daha serin,
kışlar daha sert geçmektedir. Vejetasyon süresi oldukça kısadır. İlçemizin iklimi kısmen Akdeniz, kısmen Karasal İklim özelliklerini taşır.
Kışları soğuk, yazları sıcak geçer, kış ve bahar ayları bol miktarda
yağış alır.
52
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
NÜFUS
Son nüfus sayımına göre Merkez 14.774, Köyler 32.928, toplam
47.702’dir. İlçemize bağlı 102 köy bulunmaktadır.
EĞİTİM
İlk Orta ve Yaygın Eğitim Kurumları olarak toplam 18 adet Okul
bulunmaktadır.
SAĞLIK
İlçemizde 75 yataklı bir Devlet Hastanesi bulunmaktadır.
SANAYİ
İlçenin geçim kaynağı orman ve orman ürünlerine dayalı sanayi
kollarından sağlanmaktadır. İlçemizde en önemli ticari faaliyet keresteciliktir. Bu sektör aynı zamanda nakliye sektörünün de gelişmesini
sağlamıştır. İlçemiz çeşitli maden rezervlerine sahiptir. Bunlar; kömür,
traverten mermeri(Arizona Kırmızısı, Verona Beyazı)
TARIM
İlçemiz toprakları çok engebeli ve verimsiz olduğu için tarımsal
faaliyetler geniş araziler üzerine kurulmuştur. İlçemizde toplam
23.901 ha. Tarım arazisi bulunmaktadır. Kuru tarım ürünlerinden;
buğday, arpa, çavdar, yulaf, mercimek ve nohut, meyve üretimi olarak en çok Elma üretilmektedir. Hayvancılık yönünden 18.000 Büyükbaş, 60.000 Küçükbaş ve 177.000 kanatlı mevcuttur.
İlçenin en yaygın ulaşımı Balıkesir iliyle sağlanmaktadır. Günde 3
tren ve her saat başı otobüs ile ulaşmak mümkündür. İlçe merkezinin
Balıkesir’e uzaklığı 72 km.dir. İlçe Aynı zamanda İzmir-Ankara demiryolu üzerinde olduğundan Balıkesir-Manisa ve İzmir güzergâhı ile
Kütahya-Eskişehir ve Ankara güzergâhına günde 3 kez tren seferi
bulunmaktadır. Ayrıca İlçe merkezinden Bursa iline de günde 2 kez
düzenli toplu taşıma araçları işlemektedir.
53
Feyzullah Kırca
EDREMİT
TARİHÇE
İlçe, Ege Bölgesi’nin kuzeyinde-Çanakkale-İzmir karayolunun üstünde Edremit Körfezi’nden 8 km. içerinde kurulmuştur. İzmir’e 200
km. ve Çanakkale’ye 135 km. uzaklıktadır. Ticaret merkezi olup zeytin ve zeytinyağı başta olmak üzere birçok ürün bulunmaktadır.
Eski Edremit; Adramut, Adramyttion, Landramytti, Edremittin gibi
çeşitli adlarla anılmıştır. Kent Lidya Kralı Krezüs’ün eline geçtiğinde
kardeşi Adremis tarafından yeniden yaptırılıp süslenir ve onun adını
alır. Eski Edremit kenti, M.Ö.548’de Perslerin, 422’de Delolusların,
334’de İskender’in,132’de Romalıların eline geçer. Burada yapılan
tersanelerde büyük gemiler yapılır. M.S. 600 yılında Adli teşkilatın
merkezi olur.1076’da Selçuk Sultanı Süleyman Şah’ın hücumuna uğrar, halk çevreye dağılır.1099’da Edremit ve civarı Bizans İmparatoru
Aleksi Kommen’in eline geçer. Edremit’in Türklerin eline geçmesi üç
ayrı koldan
Gerçekleştirilen mücadeleler sonucu olur. Sonuçta Türk akıncılarının komutanı Yusuf Sinan şehrin anahtarını alır ve bir hamam ile cami yaptırır.(Kurşunlu Camii)Osmanlı döneminde ise Edremit ve
Akçay’daki tersanelerde, Kaz Dağları’ndan elde edilen kerestelerle
gemiler yapılır. Midilli Adası’nın alınmasında Edremit Körfezi kıyılarında birçok kahraman denizciler yetişmiştir. 9 Eylül 1922 tarihinde
Edremit tam bağımsızlığına kavuşmuştur.
COĞRAFÎ DURUMU
İlçemizin yüzölçümü 708km2’dir. İlçe Merkezi deniz seviyesinden
16m. Yükseklikte olup, ilçe sınırları içinde en yüksek dağ olan Kazdağı’nın Sarıkız Tepesi 1.767 m. yüksekliktedir. Edremit Körfezi ile efsaneler dağı olan Kazdağı etekleri arasında oldukça geniş sayılabilecek
verimli ve bereketli, sulanabilir Edremit Ovası vardır.
İKLİM
İlçenin iklimi Akdeniz iklimi karakterindedir. Kışlar genellikle ılık
ve yağışlı, yazlar sıcak ve kurak geçer. Deniz seviyesinden 500 m.’ye
kadar genel olarak zeytin ağaçları, bundan sonra çam ağaçları ile
kaplıdır. İlçemizin deniz kıyısı uzunluğu 35 km.’dir.
54
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
NÜFUS
Edremit Merkez nüfusu 39.202, Akçay 9.039, Altınoluk Beldesi
11.028, Güre Beldesi 3.944, Kadıköy Beldesi 4.404, Zeytinli Beldesi
10.893, Köylerin toplam nüfusu 14.841’dir.
İDARÎ DURUMU
İlçemiz Merkez, Altınoluk, Güre, Zeytinlive Kadıköy, Akçay Kasabaları ile 20 Köyden oluşmaktadır.
EĞİTİM
İlçemizde Eğitim, 23 adet Okul Öncesi Hazırlık Sınıfı, 36 adet İlköğretim Okulu, 2 adet Özel İlköğretim Okulu, 8 adet Orta Öğretim
Okulu mevcuttur.
YÜKSEK ÖĞRETİM
Balıkesir Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu mevcuttur.
KÜLTÜR
İlçemiz hudutları içindeki kalıntılar arasında; Altınoluk Kasabası
çevresinde Şahin Kale Ören ve mahzenleri ve Antandros Kenti, Manastır Çayı dolaylarında bir sağlık merkezinin kalıntıları, Ortaoba köyü yakınlarında Paşasultan Zaviyesi(Diana Mabedi), eski Tekke dolaylarında taban mozaiki bir aslan kalıntıları mevcuttur. Osmanlı Dönemi zamanında, (XV). YY.’ da Edremit’in tanınmış ulemalarından Yusuf
Bin Habib için kesme taştan tek kubbeli olarak yaptırılan Kurşunlu
Camii mevcuttur.
TARIM
İlçemizin ekonomisi çok eski yıllardan beri zeytin tarımına dayanmaktadır. Bunun yanında Seracılık, Sebze ve Hububat, Meyve tarımı
da yapılmaktadır. İlçemizin en önemli gelir kaynağını teşkil eden zeytinciliğin geliştirilmesi için İlçemiz Zeytincilik Üretme İstasyonu Müdürlüğünce standart ölçülerde zeytin fidanı üretilip çiftçilere satışı yapılmaktadır. Kültür arazilerinde üzüm, meyve, sebze, tarla ürünlerinden
hububat ve baklagiller, sanayi bitkilerinden pamuk ve şeker pancarı,
turunçgillerden mandalina üretimi yapılmaktadır. Akçay ve Altınoluk
‘da balıkçılık önemli yer tutar.
55
Feyzullah Kırca
SAĞLIK
İlçemiz sağlık hizmetleri yönünden Körfezin merkezi durumundadır. Edremit Devlet Hastanesi, Kazdağı Devlet Hastanesi, diğer sağlık
kuruluşlarıyla sağlık hizmetleri verilmektedir.
TURİZM
İlçemiz 31 km.lik sahil şeridi, kaplıcalar, dağ ve av turizmine müsait Kazdağı Milli Parkı ile yurdumuzun nadide turistik yörelerinden
biridir.
1671 hektarlık araziye yayılan ilçemizde; Kızılkeçili Çayı, Zeytinli
Çayı, Edremit Çayı bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 300 m. sonra
kızılçam ve sarıçam ormanları başlar. Beypınarı bölgesinde dünyada
çok nadir görülen Kazdağı Köknarları mevcuttur.
İlçe ekonomisinde Kaz dağları Milli Parkı, Altınoluk ve Akçay
önemli bir turizm potansiyeline sahiptir.
Edremit – Merkez ve Akçay otogarından yurdun çeşitli yörelerine
otobüs ve minibüs ile ulaşım sağlanmaktadır.
Edremit’ten yaklaşık 7 km. uzaklıkta İzmir karayolu kenarında
Körfez Havaalanı’ndan İstanbul’a yaz aylarında uçakla ulaşım sağlanmaktadır.
56
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ERDEK
TARİHÇE
Marmara Denizi’nin güneyindeki Kapıdağ Yarımadasının (Antik
Arktonnesos) Erdek ve Bandırma Körfezleri arasındaki bataklığın hemen kuzeyinde geniş bir alana yayılmış olan Kyzikos, bugün ‘Belkıs’
ve ‘Balkız’ olarak anılmaktadır. Bir yarımada olan Kapıdağ, antik çağlarda bir ada idi. Zamanla çökme ve dalgaların getirdiği çökeltiyle
ada niteliğini kaybetmiştir. Hatta İÖ.334 yılında Büyük İskender’in
buraya bir köprü yaptırdığı da antik kaynaklarda vardır. İzlenilen kalıntılara göre kentin yerleşim alanı kuzeyde Dyndimos Dağı(Ayı Dağı),
Hamamlı ve Belkıs (Yeniköy) köyleri, batıda Erdek Körfezi ve Düzler
Köyü, güneyde Erdek-Edincik karayolu; Doğuda Aşağı Yapıcı Köyü ve
bandırma Körfezi ile çevrelenmiştir. Konumlandığı bölgeden de anlaşıldığı gibi Kyzikos, barındırdığı doğal limanlar ve verimli topraklarla
Antik Çağda yörenin deniz ticaretini elinde tutmuş; zeytincilik, balıkçılık, kozmetik ve şarapçılıkta oldukça ileri bir düzeye erişmişlerdir.
Tarih çağlarında, Artake’den ilk söz eden Herodot olmuştur.
Artake, MÖ. 7. yy’ başında Miletoslular tarafından kolonize edilmiş,
MÖ. 361 yılından evvel bütün Kapıdağ ile birlikte Kyzikos’un egemenliğine girmiştir. Helenistik çağ boyunca sürekli olarak yükselip
parlayan Kyzikos’un yanında gittikçe önemini yitiren Artake, Roma
döneminde de bu sitenin bir dış mahallesi durumuna düşmüştür. Bizans çağıyla beraber limanları ihmal edilen, depremlerle yıkılan binalarının, taşları yağma edilen Kyzikos’un gerilemesiyle, gelişmeye başlamış ise de Kyzikos’un ününe yetişememiştir.
57
Feyzullah Kırca
Tarihçi Herodot, iktisadi durumunu da ele alarak üzümünü, şarabını, zeytin ve zeytinyağını methetmiştir.
Artake, 1339 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından fethedilip, Türk egemenliğine geçmiştir. 1807’de de Karesi Sancağına bağlanmıştır.
COĞRAFÎ DURUM
Erdek, Marmara Bölgesi’nin Marmara Denizi’ne doğru uzanan
Kapıdağ Yarımadası’nda Erdek Körfezi’ndedir. Eski adı Arktonnesos
olan Kapıdağ Yarımadası ile kuzey ve batı çevresindeki Marmara,
Paşalimanı, Türkeli(Avşa), Ekinlik Adaları’ndan oluşmaktadır.
Kapıdağ Marmara Denizi’nin güney kıyısı ortasında yaklaşık
300m2 lik üçgen şeklinde yarımadadır. Uzun bir kıyıya sahip olan
Erdek’in sahilleri genelde kumsal ve doğal plajdır. Ayrıca ormanlarla
kaplı olup, bütünüyle av koruma sahasıdır. Kestane ve zeytin ağaçları
göze çarpmaktadır. Denizden yüksekliği 0-10 m’dir.
İKLİM
Tipik Marmara Bölgesi iklimi etkisi altında olan Erdek yazları fazla
sıcak olmamakla beraber genelde yağmursuz, kışları ılık geçer. Yarımadanın kıyıya yakın kesimleri zeytinlik, orta kesimler makilik tepeler
ve dağ kesimleri tamamen ormanlıktır.
58
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İDARÎ YAPI
2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre 32.442’dir. Yüzölçümü
30.630 hektar olup, 2 Belde ve 20 Köyü bulunmaktadır.
EĞİTİM
İlçemizde 3 Ortaöğretim Kurumu mevcut olup, Okuma – Yazma
oranı %99’dur. Ayrıca Balıkesir Üniversitesine bağlı Erdek Meslek
Yüksek Okulunun Turizm ve Otelcilik Bölümü ile Yerel Yönetim Bölümü olmak üzere 2 bölümle yüksek öğretim hizmeti verilmektedir.
KÜLTÜR
Erdek’in 10-12 km. dışında bulunan ve büyük medeniyetin yaşadığı Kyzikos(Kizikos) kentinde ilk yaşayanların Dolion’lar oldukları ve
şehrin kurucusunun da Kral Kyzikos olduğu bilinmektedir.
Kyzikos’dan geri kalan ve bilinen tarihi mimari zenginliklerini şöyle
sıralayabiliriz; Hadrianus tapınağı, Kyzikos Amfitiyatrosu, altı köşe
kuleler, Bouleuterion, Bergama Kraliçesi Apoolonis’in adına oğulları
tarafından yaptırılan tapınak, Kirazlı Yayla Manastırı
İlçemizde 1990 yılından bu yana Erdek Belediyesince düzenlenen
“Erdek Şenlikler” adı altında Kültür ve Sanat etkinlikleri yapılmaktadır.
SAĞLIK
İlçemizde 25 yataklı bir Devlet Hastanesi ile 2 Merkez Sağlık Ocağı vardır.
TARIM
İlçemizin en önemli tarımsal faaliyeti zeytinciliktir. Bunun yanı sıra
kırmızı soğan üretimi de bol miktarda yapılmaktadır.
TURİZM
1959 yılından bu yana Türkiye’de Turizm hareketlerinin öncülüğünü yapan Erdek, sahilleri ve kumsalı ile ülkemizin en güzel plajlarından birine sahiptir. 12 km. uzunluğundaki sahil şeridinde turistik
otel, motel ve dinlenme tesisleri mevcuttur.
Erdek, Bandırma ve Gönen bağlantılı olarak İstanbul- Ankara,İzmir ve Bursa gibi büyük illerle ulaşım imkanı bulunmaktadır.
59
Feyzullah Kırca
GÖMEÇ
TARİHÇE
Antik adı ‘Kisthene’dir. Yerleşim merkezinin kuzeyinde, deniz kıyısında, Eski Tunç Çağı’ndan itibaren kesintisiz yerleşilmiş Kız çiftliği
Höyüğü vardır. Buradan çıkan seramik malzemelerin bulunması, ilçenin MÖ. 1200’den itibaren Ege Adaları ve Batı Ege Kıyıları ile sıkı
ticari ilişkide olduğunu anlatmaktadır.
İlçe merkezi 400–500 yıl önce 1 km. batıda, Balıbahçe mevkiinde
‘Ağaköy’ adı ile kurulmuş; daha sonra bugünkü yerine taşınarak,
Emrutabat adı zamanla Armutova’ya dönüşmüştür. Merkezde yoğun
arıcılık yapıldığından, merkeze bal peteği anlamında “Gömeç” adı
verilmiştir. Gömeç adı Bucak Merkezi, Armutova adı ise, tüm Bucak’ın
adı olarak kullanılmıştır. Gömeç I.Dünya Savaşı’nda Yunan işgaline
uğramış, 6 Eylül 1922 tarihinde düşmandan kurtarılmıştır. Karaağaç
Kasabamızda İstiklal Savaşı sırasında Ali Çetinkaya’nın komutasında
Karaağaç Cephesi Komutanlığı kurulmuş, savaş süresince görev
yapmıştır
Gömeç Belediyesi, 1913’de kurulmuş, 1928 yılında kaldırılmıştır.
Daha sonra 16.12.1955 tarihli Müşterek Kararname ile kurulmuş;
1956 yılında faaliyete geçmiştir.
İlçemizin kuzeyinde Edremit Körfezi ve Burhaniye İlçesi, doğusunda Burhaniye İlçesi, güneyinde Ayvalık İlçesi, batısında Edremit Körfezi bulunmaktadır. İlçemizin yüzölçümü 223 km2.dir.
Merkezin rakımı 10’dur. Yıllık ortalama sıcaklık 15–16 derecedir.
İlçemizin doğusunda Madra Dağı bulunmaktadır. İlçemizde akarsu olmayıp, arazinin % 70’i dağlık, %30’u ovalıktır.
İlçemizin kıyı şeridi uzunluğu ;
Merkez 4.400 m,
Karaağaç 10.600 m,
Keremköy 2.500 m.
Toplam 17.500 m.dir.
NÜFUS
22 Ekim 2000 yılı genel nüfus sayımı geçici sonuçlarına göre;
İlçe Merkezi: 4.102
Karaağaç Beldesi: 2.436
Köyler toplamı: 4.384
İlçe genel toplamı: 10.922 kişidir.
60
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İDARÎ DURUM
İlçemizde;2 belediye, 9 köy, Merkezde 3 ve Karaağaç Beldesinde
1 mahalle bulunmaktadır.
TARIM
İlçemiz, jeolojik yapısı itibariyle % 70 dağlık, % 30 ovalık bir görünüm sergilemektedir. Bu yapısı içerisinde yer alan kültür alanlarının
yaklaşık; Tarımda ana ürün zeytindir. 11.150 hektar zeytinlik arazi,
1.250.000 adet zeytin ağacı mevcuttur. Elde edilen zeytinlerin sofralık
olarak işlenen kısımları İlçe içinde ve dışında piyasaya sürülmekte,
yağlık olanları da ilçemizde faal durumda bulunan 13 zeytinyağı fabrikasında işlenerek zeytinyağı olarak piyasaya sunulmaktadır.
Sanayii bitkileri üretiminde, zeytin dışında 2005 yılı üretimi yaklaşık 1.808 dekar arazide 600 ton pamuk üretilmiştir.
Sebze üretiminde domates, bakla, bezelye, patlıcan, pırasa, biber,
salatalık, ıspanak, havuç, bamya ve lahana üretimi yapılmaktadır. Bu
ürünler civar İlçelerde pazarlanmaktadır.
SAĞLIK
İlçemiz merkezinde 1 adet Sağlık Ocağı, Karaağaç Beldesinde ise
1 adet Sağlık Ocağı olmak üzere 2 adet Sağlık Ocağı ve 2 adet Sağlık
Evi bulunmaktadır. İlçemiz arazisinin % 70’i dağlık, %30’u ovalık olmak üzere 223km² olup, doğusunda Madra Dağı bulunmaktadır.
İlçemizin yüksek kesimlerinde Kızılçam yer yer fıstık çamı mevcut
olup denize doğru Zeytin ağacı, tarım arazilerinde buğday, pamuk,
domates fasulye, bezelye bamya ekimi yapılmaktadır.
İlçemiz Çanakkale-İzmir (E-87) kara yolunun kıyısında yer almaktadır. Gömeç, İzmir’e 170 km Balıkesir’e 120 km uzaklıktadır.
61
Feyzullah Kırca
GÖNEN
TARİHÇE
Kaplıcalar çevresinde yapılan hafriyatlar sırasında ortaya çıkan
mozaikler, yazılı taşlar sütun başlıkları, madeni paralar gibi tarihi
eserler Gönen’in, yerleşim yeri olarak kullanılmasının Milattan Önce’sine dayandığını göstermektedir. MS. II. yy. ait bulunan kitabelerde
şehrin adı ‘Sıcak Su Şehri, Thermi’, hamamlarda ‘Granikaion Hamamları’ olarak geçmektedir. Bu kitabelerde, sıcak suyun şehir için
önemli olduğu ve şifa dağıtan suyun insanlara sunulması için yardım
yapan yönetici ve kişilerin isimleri belirtilmektedir.
Uzun süre Bizans yönetiminde kalan bölge, 13.yy’da Anadolu Selçuklularının eline geçmiş, bu Devletin dağılmasından sonra Karesi
Beyliği yönetiminde kalmış ve nihayet 1334 yılında Osmanlı idaresine
katılmıştır.
Doksan Üç Harbi denilen 1877–1878 Türk-Rus savaşının ardından
Balkanlar’dan ve Kafkasya’dan çok sayıda Türk boyu göçmen olarak
gelip Gönen’e yerleşmiştir.
1881 yılında Erdek’ten ayrılarak ilçe yapılmış, 1885 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. 6 Temmuz 1920 de Yunan işgaline uğramış, 6 Eylül 1922 de kurtarılmıştır.
COĞRAFÎ DURUM
İlçenin yüzölçümü 1152 kilometrekare olup, arazi genellikle ovalık, batısı ve güneyi dağlıktır.
Marmara Denizi’nin etkisinde kaldığından ılıman bir iklim hüküm
sürmektedir. Yazlar sıcak, kışlar yağışlı ve ılıktır.
İDARİ YAPI
İlçemize bağlı 1 adet Belde ve 89 adet Köy mevcuttur. Yüzölçümü
1.152 km2 ile geniş bir arazi yapısına sahiptir.
NÜFUS
En son Genel Nüfus Sayımına göre Belde ve Köyler dâhil
71.804’dür.
62
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
EĞİTİM
Toplam 29 İlköğretim Okulu, 10 Lise ve Dengi Okul bulunmaktadır.
YÜKSEK ÖĞRETİM
Balıkesir Üniversitesine bağlı olarak eğitim veren Meslek Yüksek
Okulunda Muhasebe, Turizm ve Otelcilik, Doğal Gaz Isıtma ve Sıhhi
Tesisat Teknolojisi, İklimlendirme ve Soğutma Teknolojileri ve Bilgisayar Programlama ve Teknolojisi Programları bulunmaktadır.
KÜLTÜR VE TURİZM
Gönen’in kültür yaşamında en önemli yer tutan kişi kuşkusuz
Ömer Seyfettin’dir. Her yıl Mart ayının ilk haftası “Ömer Seyfettin
Kültür Sanat Haftası” kutlanmakta ve çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Ömer Seyfettin’in 1884 yılında Gönen’de doğmuş ve çocukluğunun ilk dönemi Gönen^de geçmiştir. “ANT” ve “KAŞAĞI” isimli
hikâyelerinde Gönen’den hatırında kalan hikâyelerini dile getirmiştir.
Ayrıca yöremize özgü İĞNE OYASI çok ilgi gördüğünden Gönen Oya
Çeyiz Fuarı düzenlenmektedir. Bu etkinlik aynı zamanda Gönen’in
düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü olan 6 Eylül tarihini de
içine alması nedeniyle dolu dolu bir kültür haftası yaşanmaktadır.
SAĞLIK
İlçemizde 200 yataklı Devlet Hastanesi, 3’ü İlçe Merkezi, 1’i
Sarıköy Beldesi ve diğerleri Tütüncü ve Buğdaylıda 6 Sağlık Ocağı,
Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi, Verem Savaş Dispanseri, Semt Polikliniği, 29 Sağlık Evi, Hastaneye entegre 112 Acil Merkezi hizmet vermektedir.
EKONOMİK DURUM
Dünyaca ünlü kaplıcalarıyla turizminden; ham deri işleme tesisleri
ve gıda sektörleri ile sanayisinden; et, süt gibi hayvansan ürünlerin
yanı sıra büyük şehirlerde GÖNEN BALDOSU olarak tanınan ve aranan çeltik üretimiyle tarım ve hayvancılığından, iğne oyacılığı ile de
ayrıca adından sıkça söz ettiren ilçemiz bölgesinde önemli bir ekonomik güce sahiptir.
63
Feyzullah Kırca
SANAYİ
Geçmişte ekonomisi yalnızca tarım ve kaplıca turizmine dayanan
Gönen giderek bir sanayi kentine dönüşmektedir. Sanayileşmenin
lokomotifi deri ve gıda sektörleridir.
TARIM
Verimli topraklara sahip Gönen Ovasında tarım çağdaş tekniklerle yapılmakta, hemen her türlü sebze, hububat, bakliyat, endüstri ve
yem bitkileri ile meyve yetiştirilmektedir.
TURİZM
Gönen sahip olduğu şifalı sularıyla çok eskiden beri bilinen bir
beldedir. Yurt içinden yılda 200.000’i aşkın insan başta romatizma ve
kireçlenme rahatsızlıkları olmak üzere hastalıklarına şifa bulmak için
İlçemize gelmektedir. İlçemizin turizmi kaplıcalara dayalıdır. Son yıllarda ‘OYA PAZARI’na alışveriş için gelenler İlçe turizmine hareketlilik
getirmektedir. Özellikle yaz aylarında büyük ilgi gören Ekşidere köyündeki “DAĞ ILICASI”’da büyük ilgi görmektedir. Alacaoluk Kalesi,
babayaka Kalesi ve Güvercinli Köprü Gönen’in çevresindeki başlıca
tarihi kalıntılardır.
İlçeye ulaşım karayolu ile sağlanmaktadır. Bandırma 45 km mesafede olduğundan hızlı feribot ile İstanbul’a da ulaşım çok kısa zamanda yapılabilmektedir.
64
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
HAVRAN
TARİHÇE
Çok eski bir yerleşim yeri olarak, Havran’nın bilinen ilk ahalileri
Lelejler ve Pelasglardır. M.Ö.546 ‘da Lydia Devleti, Persler tarafından
yıkılınca Havran Bölgesi de Pers egemenliğine girdi. M.Ö. 334 ilkbaharında Makedonyalı İskender ile Persler arasındaki savaştan galip
çıkan İskender tüm Mysia Bölgesi’nin (Uludağ ile Kaz Dağları arasındaki bölge) hâkimi oldu. M.Ö. 283 yılında kurulan Bergama Krallığı,
bu bölgede hâkimiyet kurdu.
1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türklerin eline geçmiştir. 1175
de Eskişehir Ovası’nda toplanan 100.000 Türkmen hiç bir sultandan
emir almadan Muğla, Denizli, Bergama ve Edremit havalisine gelerek
kıyı kentlerine yerleştiler.
Bölgedeki dağlardan birine adı verilen Eybek Bey de bu akının
içinde yer almıştır.
1280 de Danişment soyundan geldiği için bölgedeki Türkmenler
tarafından büyük hürmet gösterilen Karesi Bey, kısa sürede bölgede
hâkimiyet kurdu. Böylece bölge kesin olarak Türklerin eline geçti.
1402 Ankara savaşında Osmanlı ordusu yenilip geri çekilince Timur’un askerleri Bursa’ya girerek hazineye el koydu. Kaz Dağları’na
saklanan Osmanlı askerlerini ele geçirmeye çalışan Timur’un torunlarından Şeyh Nurettin Mahmut emrindeki orduyla, bunları izleyip Havran’a geldi. Ele geçiremeyince de yıllardır barış içinde yaşayan ve
zenginleşen Havran ve çevresini talan edip, yakıp yıktılar. Tahribat
öylesine büyüktü ki, 1890’lara kadar Osmanlı belgelerinde Havran
bölgesi; “Viraneli” kaydolundu. Daha sonraları onarılarak güzelleştirilen şehre ‘Huriler Diyarı’ anlamına gelen HAVRAN ismi verilmiştir.
Antik dönemde Havranın adının “Aureline” altın ülkesi olarak
anıldığı söylenir. Altının simgesi olan Au, Latince “Avrum“ dan gelmektedir. Havran isminin zamanla Aureline’ den ‘Altın ülkesinden
gelme’ ihtimali de oldukça yüksektir.
Osmanlı döneminde Havran Bölgesi, Edremit kadılığına bağlı büyükçe bir köy (kariye) durumunda kalmıştır. Çanakkale Zaferinin kazanılmasında büyük katkısı bulunan ve 276 kg top mermisini kaldıran
Koca Seyit Çavuş ile yine bu savaşta kahramanca mücadele eden
Ömer Çavuş Havranlıdır.
65
Feyzullah Kırca
I.Dünya Savaşı sonrası Milli Mücadelede Harranlılar, Edremit
Kuvâ-yi Milliye Teşkilatına bağlı olarak kurulan Havran Heyeti ile yer
almış, Havran bölüğü ile Ayvalık cephesinde 172. Alay Komutanı Ali
ÇETİNKAYA komutasında diğer körfez halkı ile birlikte düşmana karşı
mücadele etmişlerdir. Buna rağmen 30 Haziran- 1 Temmuz 1919
gecesi Havran’a giren Yunan birlikleri, 6 Eylül 1922’de Balıkesir’i
kurtaran Milli Müfrezenin Balya üzerinden körfez bölgesine hareket
eden bir kolu tarafından 8 Eylül 1922’ de düşman işgalinden kurtulmuştur.
COĞRAFÎ DURUM
Havran, Ege Bölgesi’nin Edremit Körfezi’ne doğru uzanan verimli
bir ovası üzerine kurulmuş, denizden 33 m. yükseklikte bir yerleşim
yeridir.
İKLİM
İlçemiz iklim bakımından Akdeniz ve Marmara ikliminin hâkim olduğu değişik özellikler gösteren bir bölge olarak dikkat çeker. Yıllık
sıcaklık ortalaması yazın 20 C, kışın 50 C’dir.
66
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ULAŞIM
İlçemiz Balıkesir’e 80 km., Çanakkale’ye 144 km., İzmir’e 200
km. uzaklıktadır.
İDARİ YAPI
1873’DE Bucak olan, Havran 1 Nisan 1957 yılında 7033 sayılı
kanunla İlçe olmuş, bu kanuna binaen 1959 yılında İlçe teşkilatı kurulmuştur. 1 Kasaba, 25 Köy, 7 Mezra ile İlçeye bağlıdır.
NÜFUS
22 Ekim 2000 Genel Nüfus Sayımına göre toplam 26.670’dir. Yüzölçümü 559km2’dir.
EĞİTİM
Okur – Yazar oranı ortalama %90’dır. İlköğretim, Ortaöğretim ve
liseler dışında Balıkesir Üniversitesine bağlı Havran Meslek Yüksek
Okulu 3 bölümle (İşletmecilik, Pazarlama ve Bilgisayarlı Muhasebe)öğretim yapmaktadır.
SAĞLIK
1 Devlet Hastanesi, 1 Sağlık Ocağı, B.Dere Kasabasında 1 Sağlık
Ocağı mevcuttur.
SANAYİ
İlçenin sanayisi tarıma dayalı olup, Zeytin ürünleri ve sofralık zeytin alanında Türkiye İş Bankasına ait ANT GIDA (Fora Zeytincilik) firması büyük bir yatırım yapmış olup, önemli ölçüde Zeytin üretimi
yapmaktadır. Dünyanın en modern ve büyük Zeytin işleme fabrikası
özelliğini taşımaktadır. 2 adet Prina fabrikasın da ise Zeytinyağı fabrikalarında tamamen alınamayan yağlar benzol ile yıkama tekniği ile
düşük evsafta zeytinyağı olarak elde edilmektedir. 1 adet Çiçek Yağı
Fabrikası ham çiçek yağını işleyerek iç pazara sunmaktadır.
TARIM
Toplam arazinin ancak %24’ü tarım arazisi olmasına rağmen
Havran tipik bir tarım ilçesidir. Tarım arazilerinin en büyüğü zeytinlik
arazilerdir. Üretimi yapılan diğer meyve türleri Armut, Ayva, Badem,
67
Feyzullah Kırca
Ceviz, Antepfıstığı, Elma, Kayısı, Şeftali, Nar, Kiraz, İncir, Vişne, Üzüm
vb. olarak sıralanmaktadır.
TURİZM
İlçemiz çok eski uygarlıklara yerleşim merkezliği yaptığı için Antik
Mysia, Truva, Tehebe, Lyrnessos, Pers, İskender ve Helenistik devri,
Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemi Antik Kalıntılara, Türk- İslam dönemi yapılara, tarihi çeşmelere, anıt yapı ve meskenlere sahiptir. Şifalı Derman Kaplıcalarına, yeşilliği ile göz kamaştıran hanlar,
Eybek kışlası ve serhat mesire yerlerine sahiptir.
DOĞAL KAYNAKLAR
Doğuda bulunan Eymir Köyü civarında bol miktarda demir cevheri, Kuzeyde bulunan Eybek dağında linyit ve mermer yatakları,
Küçükdere köyünde zengin altın madeni yatakları bulunmaktadır.
İlçeye Balıkesir Merkez otogarından kalkan otobüslerle ulaşılabileceği gibi diğer komşu ilçelerden de kolaylıkla gidilebilir.
68
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İVRİNDİ
TARİHÇE
Adının nereden geldiği kesin olarak bilinmemekle beraber, İvrindi
kelimesinin “Aya Rindi”
kelimesinden ya da pınar anlamına gelen “Avrandi” kelimesinden
geldiği sanılmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bucak olan İvrindi, 2
Ağustos 1944 tarihinde 4642 sayılı kanunla ilçe haline getirilmiştir.
COĞRAFÎ DURUM
İvrindi; Balıkesir’in güneybatısında ve 37 km. mesafede olup, Balıkesir-Edremit yolu üzerinde 35.km.den sonra 2 km. içeride kalmaktadır. İlçe 751 km2 alana sahip olup, denizden yüksekliği 190 metredir.
İKLİM
İlçemizin iklimi yazları kurak ve sıcak, kışları ise soğuk ve yağışlı
geçer. Yağışlar kış aylarında kar ve yağmur şeklinde olur.
NÜFUS
22 Ekim 2000 tarihinde yapılan Genel Nüfus Sayımına göre İlçemiz Merkez nüfusu 5.753, Bucak ve Köyler nüfusu 32.256 olup, toplam 38.009’dur. İlçemizin yüzölçümü 76.280 hektardır. 4 Beldesi, 61
Köy bulunmaktadır.
EĞİTİM
İlçe genelinde 3 Lise, 1 İmam Hatip Lisesi, 1 Sağlık Meslek Lisesi,
17 İlköğretim Okulu, 11 Merkez İlköğretim olmak üzere 45 İlköğretim
Okulu mevcuttur.
SAĞLIK
1 adet 30 yataklı Devlet Hastanesi, Aile Çocuk Sağlığı Ana Bilim
Merkezi ve 5 Sağlık Ocağı mevcuttur.
69
Feyzullah Kırca
TARIM
Halkımızın %90’ı çiftçilikle uğraşmaktadır. İlçede en çok tahıl yetiştirilir. Hububat, Bakliyat, Endüstri bitkileri, Sebzeler ve çeşitli meyveler yetiştirilmektedir.
İlçenin bitki örtüsünü %8.9 ile kızılçam, %26.7 ile karaçam, %1.0
ile kestane ve %63.4’dünü meşe-ardıç ve ibreli ağaçları kaplamakla
beraber, diğer endemik bitkilerde bulunmaktadır.
İlçe ormanlarında keklik, tavşan, bıldırcın üveyik, tilki, domuz gibi
av hayvanlarının bulunmasının yanı sıra dağlık yüksek kısımlarda karaca ve ayı da bulunmaktadır. Balıkesir merkezinden kalkan minibüs
ve otobüslerle ulaşmak mümkündür.
70
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KEPSUT
TARİHÇESİ
İlçenin ne zaman ve kim tarafından kurulduğu bilinmemektedir.
Kepsut’un Bergama Krallığı, Misyalılar devrindeki adı Hadri Anut veya
Herun’dur. Şimdiki adı Kes-bit ‘Kesildiğinde hemen yerine yenisi yetişen’ anlamına gelmektedir. Arazinin verimli olması mahsulün çabuk
yetişmesi nedeniyle Kesbit denilmiştir. Halk arasında söylenen “Arabamın espiti dolaşalım Kesbiti” Türküsüne bakılacak olursa isminin
“Kesbit” ten geldiği varsayımı daha doğrudur. Bir başka varsayım da,
(Kev-keb-i-sut) kelimesi faydalı yıldız demektir.
1953 Yılına kadar (KEPSÜT) olarak resmi yazışmalarda ismine
rastlanan ilçemizin adı İlçe olması hakkındaki kanunda Kepsut yazıldığı için artık o günden sonra bu şekliyle söylenmeye başlamıştır. Kelimelerden hangisi olursa olsun bölgenin verimliliğini ifade ettiği bir
hakikattir.
1956 yılında bir arkeologun bu bölgede yaptığı incelemede bulduğu eserlerden bir kısmının Tunç devrine ait yortan tipi mezarların
mevcut olduğu, bu mezarlardan çıkan seramiklerden anlaşılmıştır.
İlçenin ova köylerinde Roma, Bizans devirlerine ait yazılı taşlara
rastlanmaktadır. Dedekaşı Köyü hududu içinde büyük bir yığma mezar (Tümülüs) Akçaköy’de de devrin büyükleri için yapılmış mezarlar
meydana çıkarılmıştır. Kepsut, Asya’yı Ön Asya ile Anadolu köprüsü
üzerinden dünyanın batısına bağlayan en önemli kavşak bitimi olan
bölgede yer alır. Osmanlılar devrinde Bursa vilayetine bağlı olan
Kepsut, mülki teşkilatın kuruluşundan 1283 Rumi senesine kadar Bursa’ya bağlı bir kaza olarak kalmış, 1867 tarihinde nahiye olarak Balıkesir sancağına bağlanmıştır. 27.02.1953 tarih ve 6068 sayılı Kanunla 1.3.1953 tarihinde bugünkü konumu olan Balıkesir iline bağlı bir
ilçe haline gelmiştir.
Ayrıca ilçenin Tekke Işıklar Köyü’nde, Yıldırım Beyazıt’ın sancak
beylerinden olan ve Ankara Savaşı’na katılan Ayni Ali Bey”in türbesi
de tarihi önem taşır.
COĞRAFÎ DURUM
İlçenin kuzeyinde Susurluk, batısında Balıkesir Merkez İlçesi, güneyinde Bigadiç, doğusunda Dursunbey, kuzey doğusunda Bursa
Mustafakemalpaşa vardır. Yüzölçümü 894 km2 olup, Balıkesir il merkezine uzaklığı ise 26 km dir.
71
Feyzullah Kırca
İKLİM
İlçede yazları kurak ve sıcak, kışları ılık ve yağmurlu geçer. Kışlar
ova bölgesinde yağmur, dağlık bölgelerinde ise yağmur ve kar şeklinde görülür.
İDARİ YAPI
Merkez İlçe Belediyesi, 63 Köy ve 12 Mahalleye sahiptir.
NÜFUS
Son nüfus sayımına göre Merkez İlçe 5.545, Köyler toplamı
22.477’dir. yüzölçümü 894 km.2’dir. Rakım 106m.’dir.
TARIM
İlçe ekonomisinin temeli tarım ve hayvancılıktır. Şeftali, çilek, elma ve çeşitli meyve üretimi yapılmaktadır.
Şeftali Diyarı olarak bilinen ve yurdumuzun şeftali üretiminde büyük payı olan İlçemizde diğer meyve ve sebzelere göre daha az işçilik,
daha az sermaye ile daha fazla kar ettiği şeftaliye rağbet her geçen
yıl artmaktadır. Her yıl sulanabilir tarım arazilerine 15-20 bin şeftali
fidanı dikilmektedir. 15 Haziran - 15 Eylül tarihleri arasında ilçemizde
her zaman şeftali bulmak mümkündür. İlçemiz merkez, Hotaşlar,
Tekke Işıklar, Şeremetler, Recepköy, Keçidere. Bağtepe, Akçaköy,
Beyköy ve Karaçaltı Köylerinde olmak üzere 11 çeşidi Tüysüz
Nektarin, 25 çeşit şeftali yetiştirilmektedir. İlçemizde yetiştirilen şeftalinin tadı, aroma, renk ve kalite açısından diğer bölgelerde yetişen
şeftaliye göre daha farklılık göstermekte bu da toprak yapısından,
tabii gübre kullanımından ve iklimden kaynaklanmaktadır. Ayrıca
geleneksel hale gelen Şeftali Festivali Temmuz ayının son haftasında
13 yıldır kutlanmaktadır. Bunun yanı sıra ilçemizde çilek, vişne, erik
kısaca her türlü sebze ve meyve üretilmektedir.
İlçemize Balıkesir’e karayolu ile ulaşım sağlanmakta, İlden diğer
illere karayolu ve demir yolu ulaşımı bulunmaktadır.
72
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
MANYAS
TARİHÇE
Coğrafyacı Strabon’a göre bu beldenin en eski sakinleri
Dolionlardır. Eski ismi Milotopolis veya Pemaninos olan Manyas’ın
Ergili Mevkii’nde yapılan kazılarında, 6. ve 7. yy’a ait Doğu Yunan
seramik parçaları elde edilmiştir. 12. Asır sonunda Anadolu Selçuklu
Devleti çökünce Karesi Bey, bu bölgeyi egemenliği altına almıştı.
Manyas 1337 yılından sonra ise Osmanlı idaresine geçmiştir. 1877
Osmanlı – Rus harbi sonucunda Kırım Türklerinden 25 hane, bölgeye
yerleşmiştir. Çevre halkı tarafından Tatar Köy adı verilen ve çeşitli
göçlerle büyüyen yerleşim, Bandırma’ya bağlı Manyas nahiyesi olmuştur. 1936 yılında 3012 Sayılı Kanunla Balıkesir’e bağlı bir ilçe
haline gelmiştir.
COĞRAFÎ YAPI
Yüzölçümü 586 km² ’dir. Kuzey kesimi ovalık olup, toplam yüzölçümünün %30’unu teşkil etmektedir. %70’ini kaplayan güney kısmı
ise dağlık ve engebeli araziye sahiptir. 19.000 hektar ormanlık saha
bulunmaktadır. İlçe Manyas Gölü’ne 10 km mesafede gölün güneyinde bulunmaktadır. İlçenin rakımı 55 m’dir.
73
Feyzullah Kırca
İKLİM
İlçemizin iklimi genelde ılıman olup, iklim geniş kuşaklarının etkisiyle Karadeniz iklimi de Akdeniz iklimi de görülmektedir. Bölgede
hakim rüzgar yaz aylarında lodos, diğer aylarda poyrazdır.
NÜFUS
En son Genel Nüfus Sayımına göre İlçemiz nüfusu toplam
25.148’dir.
İDARÎ DURUM
Merkez İlçe, Salur ve Kızılköy Belde Belediyesi ile 43 Köyü mevcuttur.
SAĞLIK
50 yataklı Manyas Devlet Hastanesi ve Merkez Sağlık Ocağı bulunmaktadır. Ayrıca İlçe Merkezine bağlı 3 ayrı yerleşim yerinde Sağlık Ocağı, 8 yerleşim yerinde de 8 Sağlık Evi mevcuttur.
EĞİTİM
İlçemizde 12 İlköğretim Okulu, 4 Lise mevcuttur. Okuma – Yazma
oranı %98.75’dir.
TURİZM
(TERMAL TURİZMİ); İlçe sınırları dâhilinde bulunan kaplıcalar İlçemiz turizmine katkıda bulunmaktadır. Özellikle şeker ve prostat
hastalıklarının tedavisi için tavsiye edilen kaplıcalarımız, yakın gelecekte İlçemizi kaplıca turizminin önemli bir merkezi haline getirecektir.
TARIM
İlçe ekonomisinin %80’i tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Sulu araziden yılda 2 ürün alabilmek mümkündür. Yetiştirilen ürünler arasında buğday, ayçiçeği, şekerpancarı, domates, mısır, lahana başta
gelmektedir. Küçükbaş hayvancılıkta merinos, kıvırcık türü koyun ve
kıl keçisi beslenmektedir.
Komşu ilçelerden ve ilimiz otogarından her saat kalkan otobüslerle ulaşım sağlanmaktadır.
74
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
MARMARA
TARİHÇE
Adada ilk yerleşme, antik çağda Miletoslularca olmuştur. Adada
deniz kolonileri ile bağlanan yerleşim, 15.yy’dan itibaren de Türklerle
devam etmektedir. Ada halkının çoğunluğu oluşturan Rumlar, yüzyıllarca Türklerle yan yana yaşamışlardır. Lozan Anlaşması Mübadele
maddesi hükümlerince Rumlar, Yunanistan’a gitmek zorunda kalınca
adaya özellikle Karadeniz Bölgesinden gelenler ile Girit Adası’ndan
mübadele ile gelenler yerleştirilmiştir.
Antik ismi Prokonnesos olan ada, Kyzikos ile birlikte Delos deniz
birliğine bağlanmıştır. İlk çağlardan bu yana mermer yatakları nedeniyle ülkeyi imar etmek isteyen Roma ve Bizans İmparatorluğu’nun en
ünlü komutanlarının ilgisini çekmiştir. Osmanlı döneminde de yapılan
cami ve sarayların mermerleri buradan sağlanmıştır.
Marmara Adaları Marmara Denizi’nin güneybatısında ada
Kapıdağ Yarımadası ile Şarköy arasında sığ bir deniz alanında yer
alır. Marmara Denizi’ndeki adaların en büyüğü, ismi mermer ve
Marmor’dan gelen Marmara Adası yaklaşık 110 km2’lik bir alana
sahiptir. Adanın en yüksek yeri, Radar Tepe olarak da bilinen İlyas
Tepe’nin adeta denize kafa tutarcasına yükselişi, vahşi ve sarp görü-
75
Feyzullah Kırca
nümü yaşam dolu iklimi suyu, denizi ve nihayet denizle kaynaşmış
insanıyla, özel bir konum ve niteliğe sahiptir.
Marmara Adası 4 Temmuz 1987 yılına kadar Erdek ilçesine bağlı
kalmış bu tarihten itibaren ilçe olmuştur. Marmara ilçesine bağlı 4
köy ve 2 beldesi vardır. Bunlar Çınarlı Köyü, Gündoğdu Köyü Asmalı
Köyü, Topağaç Köyü ile Saraylar ve Avşa beldeleridir.
Adanın doğal yapısını oluşturan mermer ilkçağdan günümüze kadar önemli bir ihraç ürünü olmuştur. Çınarlı Köyü, isminden de anlaşılacağı gibi yüzyıllara meydan okuyup günümüze kadar ayakta kalmayı başaran, tarihi eser niteliğindeki çınarlarıyla ünlüdür. Balıkçılık
da oldukça ilerlemiştir. Asmalı Köyü, adanın son İstanbul çıkış noktası
olması nedeniyle yat turizmine oldukça elverişlidir. Turizmin yanında
zeytincilik ve balıkçılıkla oldukça gelişmiştir. Eski ahşap Rum evlerinin
hala kullanıldığı Asmalı Köyü’nün birazı Pomak, çoğu Karadenizli
olan sakinleri geçimlerini çam toplayarak ve balıkçılık yaparak sağlamaktadırlar. Rumlardan kalan bu eski tahta evler tarihten birer sayfa gibi duvarlarına yapılan resimleri asırlardır korumaktadırlar.
Topağaç Köyü, adanın tarımsal faaliyetlerine en elverişli köyü olup,
adanın sebze ihtiyacının önemli bir kısmını sağlamaktadır.
Saraylar, başka bir deyişle mermerler kenti... MS.2–3. yüzyıllarını
gösteren en erken buluntular, mermer ocaklarının tarihini Roma dev76
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
rine kadar götürüyor. Yani 1800 yıldır mermer çıkarılıyor. Buradan
çıkartılan mermerler dünyaca ünlüdür. Saraylar’da bir açık hava müzesi bulunmaktadır.
Marmara İlçesi, sofralık zeytin üretiminde büyük gelişim sağlamıştır. Balıkçılık ise temel geçim kaynağıdır.
İlçemizin ada olması nedeniyle sadece deniz ulaşımı mevcuttur.
Marmara Adası’ndan Tekirdağ İstanbul ve Erdek ‘e gemi ve motorlarla ulaşım sağlanmaktadır. Her gün Marmara’dan Erdek’e gemi seferleri düzenlenmektedir.
77
Feyzullah Kırca
SAVAŞTEPE
TARİHÇE
İlçenin tarihi insanlığın ilk dönemlerine kadar dayanmaktadır. Son
yıllardaki araştırmalarla İlçenin kurulduğu bölgede yer alan geniş
düzlük arazi içinden akan akarsuların kenarlarında Tunç Çağına ait
kalıntılara rastlanmıştır. Bunlardan Sazlıdere Höyüğü önemli kalıntılar
veren bir yapıya sahiptir.
M.Ö. 5. ve 4. yüz yıllarda bölge kuzey ile güney arasında bir yol
güzergahı olarak önem kazanır. Ticaret kervanlarının uğrak noktası
oluşu sebebiyle, bugünkü ilçenin kurulduğu yerin 2 km. kadar doğusunda Halkapınar denilen yerde KERASAİ / KERASA adında kent kurulmuştur. Nitekim Savaştepe’nin eski adı Giresun olup bu ad ise
Kerasai – Kerasa adından gelmektedir. Kalıntılarına bu gün bile rastlanan kentin adının Kerassai / Kerassa (Halkının Kenti) (Ossa = Kenti)
şeklinde yazılmasından anlaşılacağı üzere adının anlamı unutulmuş,
kiraz ile ilgili bir ad bunun yerine geçmiş ve Kerasous / Kerasountaş
şeklinde kullanılmıştır. İlçeye su sağlayan Halkapınar su tesislerinin
bulunduğu arazinin su kaynağı bakımından zengin olması dolayısıyla
bu İlkçağ kenti burada kurulmuştur. İlkçağın önemli HELEN yazıları
Panopenisli Nonnos (Panapolis, Mısır, M.S. V.yy) Kerasai yani Kerasah
“Halkının Kenti” diye anmaktadır. Ortaçağda ise Kerasai ya da
Kerasais adı Türklerin bölgeye hâkim olmaları ile “Kiresin “ ya da
“Kilesin” şeklinde, sonraları ise “Giresun” şekline dönüştüğü anlaşılıyor. 10 Ekim 1934 tarihinden sonra 20 yıl bucak örgütü olarak kalır.
4 Mart 1954 tarihinde çıkarılan yasa ile 1 Haziran 1954 tarihinde
Savaştepe ilçe merkezi haline gelir.
Savaştepe, Marmara ve Ege Bölgesi’nin iklimi etkisindedir. İlçede
yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. Ortalama 700–
800 mm. yağış almaktadır. İlçede kar yağışlı gün sayısı merkezde 5
ile 7, dağlık kesiminde 10 günün üzerine çıkmamaktadır. Bitki örtüsü
olarak fakirdir. Genel bitki örtüsü makidir. İlçenin verimli ormanları
doğusu ve güneyinde yer almaktadır. İlçede çok çeşitli bitki türleri
bulunmakla beraber çam ve meşe ağaçları çoğunluktadır. İlçe ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca ürünler buğday, arpa ve baklagillerdir.
Savaştepe ilçesi ulaşım olarak birçok yolunun asfalt olması ile
köylerde ilçe merkeziyle il merkezi arasındaki ulaşımı çözmüştür. Balıkesir – Soma yolu ilçe merkezinden geçtiğinden, ilçe halkının genel
olarak ulaşım sorunu yoktur. İlçe sınırları içinden İzmir- Ankara –
Bandırma demiryolu hattı geçmektedir.
78
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
SINDIRGI
TARİHİ
İlçemizin tarihi çok eski yıllara dayanmaktadır. Sındırgı´nın şehir
olarak kuruluşu XVI. yy’dan daha eskilere dayanır. Antik dönemdeki
adı ‘Carsea’ olan Sındırgı’da, mevcut verilere göre Sındırgı ve çevresinde Erken Tunç Çağ, Frig, Lidya, Klasik Yunan, Helenistik, Roma ve
Bizans Dönemlerinin kesintisiz olarak yaşandığı anlaşılmaktadır.
İlçe merkezine yakın Helenistik Döneme ait Tümülüsler, oda mezarları, Frig Kaya mezarı Lidya dönemi Tümülüsler ilçenin günümüzden 2600 sene önce yerleşime sahip olduğunu anlatmaktadır.
200 yıl kadar İran egemenliği altında kalan bölge, Bergama Krallığı ile birlikte Romalıların yönetimine geçmiş, daha sonra önce Bizans
sonra Selçuklular tarafından ele geçirilerek idare edilmiştir. Karesi
Beyliği’nden sonra Osmanlı egemenliği altına girmiştir.1884 yılında
Belediye kurulmuş,1913 yılında yeniden ilçe olmuştur.
29 Haziran 1920 tarihinde Yunan işgaline uğrayan ilçenin halkı,
canla başla mücadele ederek düşman birliklerini(sindirmiş, yıldırmış),sonuçta bir yerde barınamayacaklarını anlayan işgalciler birçok
yangın çıkardıktan sonra ilçeyi terk etmişlerdir.
3 Eylül 1922 de işgalcilerden temizlenen Sındırgı bugünü resmi
kurtuluş günü kabul edip,her yıl coşku ile kutlanmaktadır.
Sındırgı,1433 km² yüzölçümüne sahip olup, denizden yüksekliği
250 m´dir. Balıkesir´in güneydoğusunda yer almaktadır. Eski Balıkesir-İzmir yolu üzerinde, Balıkesir´e 63 km uzaklıktadır.
Başlıca dağları Ulus, Sidan ve Dikmen dağlarıdır. İlçenin başlıca
akarsuları; Simav çayı, Ilıcalı ve Cüneyt çaylarıdır. İlçemizde göl bulunmayıp, bir tane baraj bulunmaktadır. Akdeniz iklimine sahip ilçede, kışlar yağışlı ve ılık yazlar kurak ve sıcak geçmektedir. İlçe arazisinin % 51´i ormanlık, %24´ü tarıma elverişli alan, %22´lık kısım dağlık ve kıraç arazi,%3´lük kısmı ise çayır, mera ve sulu tarım arazisinden oluşmaktadır. Ormanlık alan 71.550 hektardır.
İlçede tütün başta olmak üzere, susam, buğday, kavun, karpuz ve
çeşitli hayvan mahsulleri üretimi önem kazanmaktadır. Dokumacılık
revaçtadır. Yağcıbedir halıları dünyaca ünlüdür. Ayrıca kaolen madeni zengindir.
İlçeye ulaşım karayolu ile yapılmaktadır. Balıkesir il merkezine 63
km, İzmir´e 145 km uzaklıktadır. Balıkesir otogarından her saat kalkan otobüsler bulunmaktadır.
79
Feyzullah Kırca
SUSURLUK
TARİHÇE
İlçemiz Lidyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Selçukluların egemenliklerinden sonra, Karesi Beyliği’nin idaresine geçmiştir. Osmanlı idaresine geçmesi Orhan Gazi zamanında gerçekleşmiştir.
Susurluk’ un bulunduğu yer, Karesi Beylerinden İğne Bey Vakfına
ait ormanlık ve bataklık boş bir alan iken İğne Bey’in torunları burasını “Susığırlık” adı altında bir çiftlik halinde idare etmiştir. Daha sonra “Miladi 1634” tarihlerinde Karaman tarafından gelen Hacı Hatip
Oğulları adlı akıncılar buraya yerleşmişlerdir.
Burası çiftlik halinde iken, Bursa ve İstanbul’a geçen kervanların
konaklama yeri olmuştur. 1858 ve 1878 Türk-Rus savaşında Anadolu’ya göç eden Bulgaristan ve Kafkas Göçmenleriyle sonraları Ahmet
Vefik Paşa tarafından iskân ettirilen Türkmen aşiretleriyle kalabalıklaşmıştır.
Bir söylentiye göre; suların bolluğu ve sığır sürülerinin bulunması
nedeniyle, buraya “Susığırlık” denilmiş, sonradan bu isim “Susurluk”
a dönüşmüştür.
Susurluk 1892’de Bucak, 1926’da İlçe olmuştur. 5 Eylül 1922 Susurluk’un düşman işgalinden kurtuluş günüdür. Her yıl 5 Eylül de
“Kurtuluş Bayramı” törenlerle kutlanmaktadır.
COĞRAFÎ KONUM
Susurluk ilçesi Balıkesir iline bağlı bir ilçe olup, ilin kuzey doğusunda yer almaktadır. İlçenin doğusunda Bursa Mustafakemalpaşa
ilçesi, kuzeyinde Karacabey ve Bandırma ilçesi, batısında Manyas ve
güney ve güney doğusunda Kepsut ilçesi yer almaktadır.
Susurluk ilçesi deniz seviyesinden ortalama olarak 63 m yüksekliktedir. Fazla yüksek olmayan engebeli arazilerden oluşan ilçe toprakları, ilin kuzey doğusunda yer almaktadır. Doğu kesimini
Çataldağ’ın batı uzantıları, batı kesimlerini Sularya dağlarının uzantısı
olan Keltepe engebelendirir. Dağlık alanlar ormanlarla kaplıdır.
NÜFUS
2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre Merkez, Belde ve Köylerin
toplamı 44.130’dur.
80
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İDARİ YAPI
İlçemizin 2 Kasabası, 44 Köyü ve bu köylere bağlı 4 Mahallesi bulunmaktadır. Merkez Belediyesi ile birlikte Göbel ve Karapürçek Beldelerinde Belediye teşkilatı bulunmaktadır.
EĞİTİM
İlçemiz Merkezinde 6 İlköğretim Okulu, 5 Ortaöğretim Okulu, 1
Genel Lise, 1 Anadolu Lisesi, 1 Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi,
1 İmam-Hatip Lisesi, 1 Kız Meslek Lisesi bulunmaktadır. Ayrıca Mesleki Eğitim Merkezi Müdürlüğü 2001–2002 Öğretim yılında eğitim
öğretime açılmıştır.
YÜKSEK ÖĞRETİM
Balıkesir Üniversitesine bağlı Susurluk Meslek Yüksek Okulu mevcut olup; bünyesinde Süt Ürünleri Programı ve Et Ürünleri Programlarını bulunmaktadır.
SAĞLIK
İzmir – İstanbul karayolu üzerinde stratejik bir konumda bulunan
İlçemizde 80 yataklı Devlet Hastanesi mevcuttur.
TARIM
İlçemizde Tarım faaliyetleri, oldukça çeşitli ve yoğundur. En önemli Tarım ürünlerimiz; Şekerpancarı, Domates, Biber, Ayçiçeği, Buğday
ve diğer tarım ürünleridir. İlçemiz sanayisi de; potansiyelimiz olan
Tarım ürünlerimize dayalı olarak çalışmaktadır. İlçemizde bolca, Salça
ve Konserve, hazır yemek ve dondurulmuş gıda fabrikaları bulunmaktadır. İlçemizde aynı zamanda, Meyveciliği geliştirme projesi kapsamında, meyve üretiminde teşvik edilmekte, İlçe Tarım Müdürlüğü ve
s.s. Susurluk ve köyleri yaş sebze meyve yetiştiricilikleri Kooperatifi
fidan desteği sağlamakta, Seracılık faaliyetleri de yaygınlaşmaktadır.
Tarım arazilerinin % 92‘si Tarım arazisi, %6’sı Sebze- Meyve alanı,
%0,5’i Bağlık arazi, geriye kalan %1,5‘i nadas alanı olarak kullanılmaktadır.
Ulaşım imkânları bakımından ilçe merkezi çok elverişli bir konumda olup, İstanbul, İzmir, Balıkesir ve Bandırma karayolu üzerindedir. Balıkesir’e uzaklığı 44 km., Bursa iline uzaklığı 108 km.dir.
İzmir-Bandırma demiryolu İlçeden geçmekte olup, en yakın sivil
hava alanı ise 108 km. uzaklıktaki Bursa hava alanıdır.
81
Feyzullah Kırca
DURSUNBEY
TARİHÇE
Dursunbey tarihte Neoaeseıa Hardın Hadrıanea, Blaudus, Eaiste
ve Belodos (Balat) adları ile anılmaktadır. Eski zamanlardan bu yana
orduların konaklama merkezi olan Balat), 1918 yılında ilçe durumuna
getirilerek Dursunbey adı verilmiştir.
DURSUNBEY’İN ANTİK İSMİ
Romalılar döneminde Dursunbey çevresine ABRETTENE adı verilirdi. Abrettene bölgesinde merkez olan Dursunbey’in ismi de
Hadrianeia idi. Gene Abrettene bölgesinde Balat-Bekildere ile Simav
çayının bir kolu olan Kille Çayı arasındaki bölgeye de PANDEMOS adı
verilirdi.
Dursunbey (Hadrianeia) Romalılar döneminde önemli para basım
yerlerinden biri idi. Roma imparatorları döneminde Hadrian,
Antonius, Pivs, Faustina, Markus Aurelius, lucilla, Commodus, Septim
Severus, Lulia Donma, Caracalla, Geta, Alexander sevarus, Lulia
Soaemias, Maximunus, 3.Gordian, Tranguillina, Philippus, Otacilia
Severa isimlerini ve resimlerini taşıyan bakır ve gümüş paralar bastırmışlardır. Bu isimlerin bazıları imparator veya eşleri, bazıları ünlü
kumandanlar veya yüksek seviyedeki memurlardır.
Hadrıaneıa ismi ünlü Roma imparatoru Hadrian’dan gelmektedir.
Hadrıan; 24 Ocak 76 da doğup, 10 Haziran 138 de Roma da öldü.
Uzun ismi ‘Publius Aelius Hadrianus Traian Ceasar Augustus
Meidas’dır. Mezarı Roma’dadır. İmparator Hadrıan Milattan sonra
117-138 yılları arasında 21 yıl imparatorluk yaptı. Barış ve sanatı
seven bir imparator olarak halk tarafından çok sevildi.
İmparator olarak Anadolu’ya yaptığı gezi halkı ve yöneticileri çok
etkilediği için hemen hemen Anadolu’nun her tarafında onun adına
kentler kuruldu. Anıtlar yapıldı. Tapınaklar inşa edildi.
Dursunbey yöresine verilen Hadrıan ismi de büyük bir ihtimalle
onun şerefine kurulan bir şehir olduğunu göstermektedir. Hadrıan
şehrinin milattan sonra 131–132 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir.
DURSUNBEY İSMİNİN MENŞE
Bugün Dursunbey ismini taşımakta olan Kanın eski ismi ‘Balat’tır.
Balat ismi Anadolu’nun birçok yerinde bulunan bir isimdir. Osmanlı
arşiv ve belgelerine göre şehir Balatlı Türkmenleri tarafından kurulmuştur. Aynı Yörüklerin diğer yerlere de yerleşip oymak adını diğer
yerleşim yerlerine vermiş olduğu kabul edilebilir. Balatlı Türkmenleri
82
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
buraya geldiklerinde Dursunbey’e Dursun Ağa, Selimağa köyünün
bulunduğu yere de Selim Ağa yerleşmiştir. 1918 yılından önce nahiye
iken 1918 de ilçeye dönüşünce; Dursunbey Nahiye heyetinin önerisiyle, Balatlı Türkmenlerinin lideri Dursun Ağa’nın ismine izafeten
Dursunbey yapılmıştır. Aynı şekilde Gökçedağ Nahiyesinin eski ismi
burada Manisa, Aydın, İzmir, İstanbul ve bursa havalisinden kervanların konaklama yeri olması dolayısıyla Konak iken, İnegöl’den gelenlerin memleketlerine dönemeyip orada kalmaları İnegöllüler adını
almasına, daha sonra da çevrede bulunan Gökçe Dağın ismi verilmiş
ve Gökçedağ olmuştur.
Dursunbey tarihi ile ilgili geniş ve kesin bilgi yoktur. Dağlık ve
Ormanlık bir bölge olmasından dolayı ünlü yerleşim yerlerinden uzak
kalmıştır. Çevrede yer yer Bergama, Roma ve Bizans devirlerine ait
kalıntılara rastlanıyorsa da tarihte adı geçen büyük yerleşim yerlerinden kalıntısı yoktur.
Karesi beyliğinden sonra Osmanlı Devrini yaşayan Dursunbey,
Osmanlı Devlet Teşkilatı içinde önceleri Balat adıyla Kepsut’a, daha
sonra Bigadiç’e bağlanmıştır. Bir söylentiye göre Orhan Bey zamanında yöreye gönderilen Emir Dursun’a izafeten, bir başka söylentiye
göre ise Balat Yörüklerinin beyi olan Dursun Ağa’nın adına izafeten
1918 yılında Balat olan adı Dursunbey olarak değiştirilmiştir. Milli
Mücadele yıllarında bir süre yunan işgalinde kalmış ve 3 Eylül 1922
de kurtulmuştur.
Dursunbey, Balıkesir-Kütahya arasında dağlık ve ormanlık bir
alanda yer almaktadır. Denizden yüksekliği 630 metredir. Doğusunda
Kırmasti ve Tavşanlı çayı, kuzeyinde Susurluk, Güneyinde Bigadiç ve
Sındırgı, Batısında ise Kepsut kazaları ile komşudur. Yüzölçümü 1952
kilometrekaredir.
Çevredeki yerleşim birimleri olarak tarih içinde Neocaeseria,
Hadrianeia(Hadrian), Balat isimleriyle anılmaktadır.1918 de ilçe olmuş olan Balat daha sonra Dursunbey ismini almıştır. Bu ismin Orhan
Gazi tarafından buraların kumandasına verilen Emir Dursun’dan geldiği söylenmektedir.
1909 da Hüdavendigâr Vilayeti Salnamesinde Balat Nahiyesine
bağlı köyler ve bu köylerde oturan hane sayıları şöyle gösterilmektedir. Yağcılar (13), Meydan Çayır (5), Geyikler (20), Gökköy (64), Gölcük (9), Gökçepınar (20), Kavacık (34), Kavak (14), Gazalliöz (36),
Karakaya (6), Karalan (17), Kazılı (9), Toduzca (32), Toğan (32), Sarılar (89), Şadıanlar (41), Sülüler (21), Sacayak (18), Çatalçam (79),
Çam (36), Değirmenler (70), Deliler (10), Havandibi (22), Hamzacık
(33), Hacıahmetler (8), Tepeköy (42), Bengiller (33),Ömerler (22),
83
Feyzullah Kırca
Andıç (71), Akbaşlar (43), Aşağımusacalar (42), Işıklar (44), Aşağıyağcılar (53), Erecek (12), Yukarıyağcılar (13), Yukarımusacalar (19) dur.
BİRİNCİ CİHAN HARBİNDE KÖYLERİN DURUMU
Birinci cihan harbinde köylerde iş yapacak durumdaki gençler,
hatta ile silah tutabilecek durumda olanlar harbe davet edilmiş, köylerde çok ihtiyar erkekler, çocuklar ve kadınlar kalmıştır. Kadınlar
kendi işlerinin yanı sıra erkeklerin yapmakta oldukları işleri de yaparak hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Bu güçlüklerin yanı sıra çevreye musallat olan Kolera hastalığı, uyuz hastalığı, eşkıya belası, çöl
çekirgelerinin çevreyi istila ederek insan ve hayvan gıdalarını yok etmesi, memleketin zaten fukara olan halkının derdini bir kat daha
artırmıştır. Halk aç ve perişan durumda kalmıştır. Harbe giden köy
gençlerinin büyük bir çoğunluğu kayıp veya şehit olmuştur. Diğer
köyler gibi köyümüz Akbaşlar köyünden de Karakabaağaç mevkiinden 45 genç uğurlamışız ve sadece 3 kişi geri dönebilmiştir.
YUNAN İŞGALİNDE KÖYLERİN DURMU
Yunan ordularının işgali sırasında düşman ordusu köy ve civarına
karargâh kurmamış, yalnız gelip geçmiş ise de halkın 1.Cihan harbinden arda kalan bir avuç erkekle, dul kadınlar ve çocuklar gece
gündüz evlerinde, tarla ve bahçelerinde emniyetle çalışamamış, daima korku içerisinde kalmışlardır. O tarihte Yunan ordusuna iltihak
eden yerli çetelerce memleket idare edilmiş, muhitin hâkimi, idare
amiri, emniyet ve sair her türlü işleri bu cahil eşkıya bozması çetelerin
elinde kalmıştır.
Halk şaşkın bir durumda, ümitleri kesilmiş bir durumdayken, bir
gün Türk ordusunun Şanlı Bayrağını çekerek Dursunbey’deki Yunan
ordularının üzerine yürüdüğünü köylerinden gören dedeler, nineler,
anneler sevinçten duramayıp, sevinç gözyaşlarını dökmüşlerdir. Yunan ordusu köylere ancak küçük birlikler halinde ulaşabilmiş, asıl
birliklerini Dursunbey’in merkezinde tutmuştur. Karşılarında çekinecekleri bir kuvvet yok sanan Yunan ordusu, karşılarında ansızın Orhaneli üzerinden gelen Eminettin Bey komutasındaki Türk ordusunu
buldu. Türk ordusu buradaki Kuvay-ı Milliyeci çetelerle birleşerek,
düşmanı buralardan sürüp çıkarmışlar. Vatan böyle selamete ermiş.
DURSUNBEY VE YÖRESİ KUVAY-İ MİLLİYE HAREKETİ
1914 tarihinde başlayan 1.Cihan Harbine Dursunbey ve Yöresinden eli silah tutan gençler katılmışlardır. Kavacık nahiyesinden Ça84
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
nakkale ve Balkan harbine tam 80 kişi katılmış ve sadece 6 kişi savaş
gazisi olarak dönmüştür.
Dursunbey’in Kavacık Köyü ve civar köylerden kuvvetli hayvanları
olanlar Kuvay-i Milliye’ye öküz arabalarıyla Balıkesir’e gelip, depodan
erzak ve cephane alarak Soma cephelerine taşımışlardır. Dursunbey’den gelen bir komutan aracılığıyla önce çevreden toplanan erzakları Soma cephesine taşımışlardır. Oradan da Bandırma’ya giderek cephane alıp yine somaya taşımışlardır. Kavacık’tan İsmail oğlu
Halil ve Mehmet oğlu Abdullah, Süleler’den Ali Osman, Hamzacık’tan İbrahim Ağa, Osmanlar’dan Ömer ve Hasanlar, Akbaşlar,
Selimağa, Musalar, Sağırlar gibi diğer köylerden öküz arabalarıyla(kağnı) cepheye yardım etmişlerdir. Tabii bu sırada zaten memleketin her tarafında aynı mücadele vermekteydi. Bu bilgiler o günleri
bizzat yaşayan Mıcırlar’lı İsmail Şen, Kavacık’lı Cemal Barut ve isimlerini yazmadığı birçok kişiden Dursunbey ve çevresi adlı kitabın yazarı
Hikmet Adın derlemiştir.
Kurtuluş savaşı başlamadan buralara kadar gelen Yunanlılar buralarda eğlenmeden Dursunbey’e geçmişler. O sıralarda türeyen yerli
eşkıyalar, yöredeki köyleri yakıp yıkmışlar.
Dursunbey’li İsmail Ağa namındaki bir kişi buradaki eşkıyalara hiç
aman vermezmiş. Bandırma taraflarından bir eşkıya çetesi buralara
gelerek soygun yapmak istemiş. Kavacık’ta yapılan bir müsademeyle
bunlar ortadan kaldırılmışlar.
Yerli eşkıya çeteleri eşkiyalık yaparken bunlara karşı koyan yöre
halkı gitgide örgütlenerek Kuvay-i Milliye kuvvetlerini oluşturuyorlarmış. Bu Kuvay-i Milliye kuvvetlerinden Kaymakam İbrahim Ethem ve
Parti Pehlivan Kuvvetleri Sındırgı Dağlarına gün geçtikçe hâkim oluyor, Yunanlıları köylere sokmuyorlarmış. Çevre köylerde eli silah tutanlar, Yunan’a boyun eğmeyenler, İbrahim Ethem Bey’in kuvvetlerine iştirak ediyorlarmış ve göreve talip oluyorlarmış.
Dursunbey yöresinin gençlerini Mehmet Konyalı Bey örgütlemiş ve
Milli Mücadelede Yunanlılarla yaptığı mücadeleyle Devlete, Millete
yaptığı unutulmaz hizmetlerinden dolayı Mehmet Konyalı’ya Milli Savunma Bakanlığı İstiklal Madalyası vererek ödüllendirmiştir. Bu madalyanın vesikası 75507 noludur. Ayrıca İbrahim Ethem Bey’in; Balıkesir kurtulup Milli Orduyla Balıkesir’e geldiğinde Mehmet Konyalı
Bey’e verdiği terhis teskeresi de o günlere ait önemli bir belgedir.
85
Feyzullah Kırca
MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA DURSUNBEY
30 Haziran 1920 de Balıkesir’in Yunanlılar tarafından işgalinden
birkaç gün sonra Dursunbey de Yunan birliği tarafından işgal edilmiş
ve kasabada Yunan birliği kurulmuştu.
Kasabada oturan birkaç Rum asıllı aile ile bazı hürriyet ve itilaf
parti yandaşı yunan karakoluna yakın davranışlarda bulunsalar da,
kısa zamanda Dursunbey’de kurulan gizli bir teşkilat Sındırgı dağlarında işgale karşı faaliyet yürüten İbrahim Ethem Bey yönetimi altında
birleşmişlerdir. Yunanlılarla birlikte çalışan meşhur eşkıya Dursunbeyli Zekeriya 23 Aralık 1921 de Yunan askerlerine kılavuzluk
yaparken Milli müfrezeler tarafından yakalanıp asılmış ve Dursunbey
büyük bir eşkıyadan kurtulmuştur.
Yunanlılar kasabaya girer girmez silahlarını bırakanlara af ilan
etmişler ve para vaat etmişler. İbrahim Ethem bey’in hatıralarında 40
kadar kişinin yunan karakoluna başvurarak silahlarını bıraktıkları beyan edilmiştir.
Dursunbeyli Zekeriya ile birlikte 2 yunan subayı ve 39 askerin yanı
sıra kendileriyle areket eden Balatlı Kör Ali ve Hakkı’nın da öldürülmesine kızan Yunanlılar gözdağı vermek için eşraftan bazı kişileri
rehin olarak kaçırmışlar. Kaymakam İbrahim Ethem Bey’in orduyla
yaptığı haberleşmeden sonra bütün köylere görevler verilmiş ve
1eylül 1922 de bütün köy yolları kesilmiş, yunan karakolları basılmış
dağlar geçilmez kılınmıştı. Bu Dursunbey müfrezesiyle Balıkesir arasındaki irtibatı Balatlı Mustafa Çavuş sağlamıştır. Müfrezelerin ihtiyaçlarını gidermiştir. Dursunbey Müfrezesiyle Balıkesir’deki Ayın Pe İsimli
gizli teşkilat arasında kuryelik yapan Ömer Lütfü Büber’in de hizmetleri her türlü takdire şayandır. Bu fedakâr memleket çocuğu ölümleri
göze alarak, her türlü ihanete göğüs gerek Milli müfrezelere Dursunbey’den ve Balıkesir’den temin ederek unutulmaz hizmetler başarmıştır.
DURSUNBEY’İN KURTULUŞU
Zaman hızla geçiyor Yunanlıların Anadolu macerasının sonu geliyordu. Büyük taarruzun beklendiği günlerde, Ali Osman Efe’de Kaymakam İbrahim Ethem Bey’den aldığı emirle daha önemli görevler
için yöreden ayrıldı.
24 ağustos 1922 de alınan isabetli kararla harekete geçen İbrahim Ethem Bey’in kuvvetleri, Yunan karakollarını basıyor, telgraf
telerini kesiyor, yolları, köprüleri, demiryollarını uçuruyor, yolları kesiyor ve top yekûn bir gayretle köyleri tek tek kurtarıyorlardı. Hedef
86
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Balıkesir idi. Ve nihayet 6 Eylül 1922 de Balıkesir’de düşman işgalinden kurtuldu.
Bu sırada aldıkları talimat gereği Bursa Orhaneli’nden topluca harekete geçen Karesi kuvvetleri başlarında Eminettin Bey ile Balıkesir’e
yöneldiler.
Eminettin bey kuvvetleri önüne çıkan yunan karakollarını yok ederek, dağılan Yunan ordusunun karışık kuvvetleriyle çarpışarak Dursunbey’e geldi. O zaman ki ismiyle Balat’ı düşman işgalinden kurtardı. Milli müfrezelerin yaklaştığını duyan Dursunbey’deki Yunan kuvvetleri ve yerli Rumlar birlikte kaçtıkları için Dursunbey’de vukuatsız
olarak kurtarıldı.
Milli Müfrezelerimiz Balıkesir’i ve diğer il ve ilçelerimizi de kurtarmak için Yunan askerlerini takibe devam etmiştir.
COĞRAFÎ YAPISI
Balıkesir İlinin doğusunda yer alan ilçemizin rakımı 672 m., yüzölçümü 1952 km² dir. Dursunbey coğrafi yönden Ege Bölgesi sınırları
içerisinde kalmaktadır. Arazi yapısı itibariyle dağlık ve çok engebeli
bir karaktere sahiptir. En yüksek dağı Alaçam 1683 m. yüksekliğindedir. İlçemizin arazisinin büyük bir kısmı orman ile örtülüdür.
Dursunbey ilçesi, Ege iklim bölgesi içinde yer almakla birlikte yükseklik ve deniz esintilerine kapalı olması itibariyle yazlar daha serin,
kışlar daha sert geçmektedir. Vejetasyon süresi oldukça kısadır. İlçemizin iklimi kısmen Akdeniz, kısmen Karasal İklim özelliklerini taşır.
Kışları soğuk, yazları sıcak geçer, kış ve bahar ayları bol miktarda
yağış alır.
İklim, rakım ve deniz esintilerine kapalı olmasından dolayı kısmen
Akdeniz, kısmen de karasal iklim özellikleri taşır. Yazları daha serin,
kışları ise daha sert geçer. Vejetasyon süresi oldukça kısadır. Kış ve
bahar aylarında bol miktarda yağış alır.
NÜFUS YAPISI
Son nüfus sayımına göre Merkez 32, Köyler 50.928, toplam
85.928dir. İlçemize bağlı 102 köy bulunmaktadır.
İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre 47429'dir. Bunun
14654'si ilçe merkezinde, 32775'i ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
87
Feyzullah Kırca
2007 yılında yapılan Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre
ilçe merkezi 17.701, köyler 29.237 olmak üzere, toplam nüfus
46.938’dir. İlçeye bağlı 102 köy bulunmaktadır.
2008 yılında ise Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe
merkezi 17.364, köyler 28.416 olmak üzere, toplam nüfus 45.780
olarak kayıt altına alınmıştır.
2009 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe merkezi nüfusu 16.997, köylerin toplam nüfusu 27.376 olmak üzere,
ilçenin toplam nüfusu 44.373 idi.
İlçeye bağlı 102 köy bulunmaktadır. 2010 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe merkezi nüfusu 16.924, köylerde
yaşayan nüfus ise 26.592 olmak üzere toplam 43.516 olarak tespit
edilmiştir.
İDARÎ DURUM
2007 yılında yapılan Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre
ilçe merkezi 17.701, köyler 29.237 olmak üzere, toplam nüfus
46.938’dir. İlçeye bağlı 102 köy bulunmaktadır. Dursunbey, Balıkesir
Mutasarrıflığına bağlı "Balat" adı ile anılan bir bucak merkezi iken
1918 yılında ilçe haline getirilmiştir. İlçe Merkezi, 9 mahalleden
oluşmaktadır. Köyler genel olarak orta ve küçük yerleşim üniteleri
niteliğinde olup, tamamı orman köyüdür.
88
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
EKONOMİK DURUMU
İlçenin geçim kaynağı orman ve orman ürünlerine dayalı sanayi
kollarından sağlanmaktadır. İlçede en önemli ticari faaliyet keresteciliktir. Bu sektör aynı zamanda nakliye sektörünün de gelişmesini sağlamıştır. İlçe çeşitli maden rezervlerine sahiptir. Bunlar; kömür, traverten mermeri (Arizona Kırmızısı, Verona Beyazı), krom, amatis taşı gibi
madenlerdir.
İlçe toprakları çok engebeli ve verimsiz olduğu için tarımsal faaliyetler
geniş araziler üzerine kurulmuştur. İlçede toplam 23.901 ha. Tarım
arazisi bulunmaktadır. Kuru tarım ürünlerinden; buğday, arpa, çavdar, yulaf, mercimek ve nohut, meyve üretimi olarak en çok elma
üretilmektedir. Hayvancılık yönünden 18.000 Büyükbaş, 60.000 Küçükbaş ve 177.000 kanatlı mevcuttur.
İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Başlıca geçim
kaynağı orman ve orman ürünlerine dayalı sanayi kolları ile hayvancılıktır. İlçede en önemli ticari faaliyet keresteciliktir. Bu sektör aynı
zamanda nakliye sektörünün de gelişmesini sağlamıştır. Kavak yetiştiriciliği gelişmiştir. İlçe çeşitli maden rezervlerine sahiptir. Bunların
başında; kömür(linyit), traverten mermeri(Arizona Kırmızısı, Verona
Beyazı), kurşun, krom, magnezit, çinkolu kurşun başlıcalarıdır.
89
Feyzullah Kırca
İlçe toprakları çok engebeli ve verimsiz olduğu için tarımsal faaliyetler geniş araziler üzerine kurulmuştur. İlçede toplam 23.901 ha
tarım arazisi bulunmaktadır. Kuru tarım ürünlerinden; buğday, arpa,
çavdar, yulaf, mercimek ve nohut, meyve üretimi olarak en çok elma
üretilmektedir.
Hayvancılık yönünden 18.000 Büyükbaş, 60.000 Küçükbaş ve
177.000 kanatlı mevcuttur. Koyun yetiştiriciliği önemlidir. Karaçam
ormanları, su kaynakları, mesire yerleri meşhurdur. Eko turizm potansiyeli yüksektir. Suçıktı memba suyu ve saz çayırı yaz aylarında bir
gezi ve dinlenme yeridir. Alaçam ormanları içinde Yayla, Bebek, Gölcük, Hacı kerim bölgeleri başlıca kamp ve dinlenme yerleridir.
MADENCİLİK
İlçemizde Kavacık civarında Şen Madencilik Sanayi ve Ticaret
Anonim Şirketi grubu tarafından Odaköy civarında açık ve kapalı işletme usulü ile yıllık 130.000 ton kömür üretilmiş ve bunun tamamının satışı yapılmıştır. Şirkette ortalama 200 kişi istihdam etmektedir. Piriştine Madencilik-Nakliyat-Hafriyat Ticaret Limited Şirketi tarafından Hamzacık civarında açık-kapalı işletme usulüyle yıllık 40.000
ton kömür üretilmiş, şirkette ortalama 100 kişi istihdam edilmektedir. Şah Metal Madencilik Ticaret Limited Şirketi tarafından Çakırca
civarında açık, kapalı işletme usulüyle yıllık 80.000 ton kömür üretilmiş ve
100 kişi istihdam edilmekte olup, kömürlerin satışı Balıkesir, Dursunbey, Kepsut, Susurluk, Bigadiç, Bandırma, Karamürsel, Eskişehir,
90
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Bursa, İnegöl, Karacabey, Mustafa Kemalpaşa, Turgutlu, Salihli, Konya, Karamanlar, İzmir gibi yerleşim yerlerinde 50 Kamyon ile nakledilmektedir. Türkiye çapında Kavacık Sektörü diye kabul edilen kömür
havzası görünür rezerv 15.000.000 tondur. Bu işletmelerde üretilen
kömürler 4000-5500 Kcal/kg dır. Kükürt oranı düşük olduğu için çevre kirliliği yaratmayan bir kömür cinsidir. Gökçedağ Bölgesinde
Emeksiz ve Hindikler Köylerinde traverten mermeri üretilmekte olup
(Arizona kırmızısı, Verona beyazı), 200 kişi istihdam edilmektedir.
Yılda 25.000 m3 üretim, 360.000 m2 işleme yapılmakta %95 ‘i ihraç
edilmektedir.
TARIM VE HAYVANCILIK
İlçemizde 7471 adet işletmede bulunan 30.700 adet büyükbaş
hayvan varlığının büyük çoğunluğu (%85) süt sığırlarından oluşmaktadır. İlçemiz genelinde süt sığırcılığı için tavsiye edilen Siyah Alaca
Irk olan (Holştayn ve Holştayn Melezi) hayvan sayısı 4923 adet işletmede 25.000 civarında olup, halen sağmal olarak süt sığırcılığı yapılan 14.268 adet sığır potansiyeli bulunmaktadır. İlçemizde günlük
miktar olarak 105 ton süt üretilmektedir. Üretilen sütler şirketler vasıtası ile değerlendirilmekte olup günlük olarak Yorsan: 35 ton, Yakut
Süt: 15 ton, Ülker Süt: 15 ton, Kay Süt: 20 ton, Selimağa(Mandıra): 5
ton, Sütaş 10 ton süt toplamaktadırlar. 5 ton civarında da yetiştiricilerimizin kendilerinde değerlendirdiği, tükettiği kayıt altında olmayan
süt üretimi söz konusudur.
91
Feyzullah Kırca
İlçe toprakları çok engebeli ve verimsiz olduğu için tarımsal faaliyetler genel olarak geniş araziler üzerine kurulmuştur. İlçede toplam
23.901 hektar tarım arazisi bulunmaktadır. Kuru tarım ürünlerinden;
buğday, arpa, çavdar, yulaf, mercimek ve nohut, meyve üretimi olarak ise en çok elma üretilmektedir. Hayvancılık yönünden 18.000
büyükbaş, 60.000 küçükbaş ve 177.000 kanatlı mevcuttur.
SÜT SIĞIRCILIĞI
Yetiştiricilerimizin ürettiği sütler İlçemizdeki 100 civarındaki süt taşıyıcı tarafından süt güğümleri ile süt soğutma merkezlerine taşınmaktadır. Bu soğutma merkezlerinde toplanan sütler firmaların frigorifik(soğutucu) araçları ile süt işleme tesislerine gönderilmektedir. İlçemizde hali hazırda faaliyet gösteren 12 adet süt soğutma merkezi
bulunmaktadır. Bu merkezler ve kapasiteleri;
92
Adı-Soyadı
Çalıştığı Firma Adres
1-İbrahim Ethem KORKUT
2-Şahin DÖNMEZ
3-Nadir KOÇ
4-Yorsan
5-Kemal AYHAN
Sütaş/Kuyualanı Mevkii
Sütaş/Üç Eylül Mahallesi
Ak Gıda/Karıncalı Mevkii
Yorsan/Çamköy Altı
Kay/Yatılı Bölge
İlk. Öğr. Ok. Karşısı
Tank Kapasitesi
10 ton
6 ton
10 ton
25 ton
6 ton
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
6-Şabanlar Koop.
7-B.Akçaalan Koop.
8-Ak Gıda
9-Ak Gıda
10-Hüseyin ÇİMEN
11-Hamzacık
Tar. Kalk. Koop.
12-Kavacık
Tar. Kalk. Koop.
Yörsan/Şabanlar Köyü
Ülker/B.Akçaalan Köyü
Ak Gıda/Göbül Köyü
Ak Gıda/Sağırlar Köyü
Yörsan/Karagöz Köyü
Yörsan/Hamzacık Köyü
5 ton
5 ton
1 ton
2 ton
2 ton
3 ton
Kay/Kavacık Köyü
6 ton
Hacıömerler Köyü yolu üzerinde kurulu bulunan Yakut Süt Tesisi
günlük 20 ton süt işleme kapasitesine sahiptir.(2007 yılında Bakanlığımız Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi çerçevesinde yapılmıştır.) Selimağa Köyünde bulunan Konak Mandırası ise günlük 5
ton süt işleme kapasitesine sahiptir.
İlçemizde kurulu bulunan Süt Üreticileri Birliğine üye 1500 yetiştiricimiz, Balıkesir İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliğine ise 300 civarı
süt sığırı yetiştiricimiz üye olmuştur. Birlikler konusunda bilgilendirme
çalışmaları devam etmektedir.
Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerimizden Şabanlar Köyü Kooperatifi 2006 yılında 66x2 süt sığırcılığı, B.Akçaalan Köyü 2007 yılında
100x2 süt sığırcılığı projesi uygulamıştır. Bu köylerimizde hayvan sayısı dolayısıyla süt üretimini artırmış hem de proje kapsamında süt soğutma merkezleri kurulmuştur.
2008 yılında M.Taşkesiği, Selimağa ve Durabeyler Köylerimizde
100x2 süt sığırcılığı projesi programa aldırılmış, dolayısı ile proje kapsamında bu köylerimize de süt soğutma merkezi kurulumu kısa zamanda tamamlanacaktır.
Odaköy’de süt soğutma merkezinin binası yapılmış olup, diğer
alet ve iç malzemelerinin alımı aşamasındadır. Güğü Köyü Kooperatifi tapulandırma işlemlerinin kesinleşmesini beklemekte olup, Bu köyümüzde de 100x2 süt sığırcılığı projesi uygulamaya konulacaktır. Bu
konuda İlçe Tarım Müdürlüğümüz ile koordineli olarak çalışılmaktadır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığınca 2007 yılında 16 muhtaç aileye 32 adet gebe düve dağıtılmıştır.
Güç Birliği Şirketi 2008 yılı Ağustos ayı itibari ile 250 adet büyükbaş hayvan ile süt sığırcılığına başlayarak,1000 baş süt sığırı hedefi
ile İlçemiz için örnek bir süt sığırcılığı işletmesi olacaktır.
93
Feyzullah Kırca
Süt Sığırcılığında Acil Olarak Yapılması Gereken İşlemler
- Gökçedağ bölgesinin İlçe merkezine çok uzak olması ve üretilen
sütlerin iptidai şartlarda taşınması nedeni ile acilen bir süt soğutma
merkezinin kurulması,
- Boyalıca-Sakız Köyü yol ayrımına aynı gerekçe ile süt soğutma
merkezinin kurulması,
- Süt toplama işleminin süt güğümleri ile değil, süt soğutma merkezlerinin sayılarının arttırılarak bu merkezlerde toplanması, güğümler ile toplama işine en azından uzak mesafeler için izin verilmemesi,
- 100x2 süt sığırcılığı(yeni adıyla en az 50x2) projesinin İlçemiz
genelinde daha çok yaygınlaştırılması, İlçemizde kurulu bulunan 30
civarındaki Tarımsal Kalkınma Kooperatifine bu projenin uygulanması, bu sayede yeni süt soğutma merkezlerinin kurularak sütte gerekli
hijyen ve kalitenin sağlanması,
- Gökçedağ ve Boyalıca Köylerinde acilen kurulması gerekli süt
soğutma merkezlerinin Süt Üreticileri Birliğine kurdurulması, gerçekleşmez ise ilgili muhtarlıklar ve süt toplayıcılarının Bakanlığımız desteklemelerinden yararlanılarak birlikte kurmalarının sağlanması,
- Süt toplama işlemleri ve yem getirme işlemlerinin tamamen Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri üzerinden sağlanması, bu kooperatiflerinde soğutma sistemli araçlarla sütleri toplamasının sağlanması
gerekmektedir.
- Aile işletmeleri tarzındaki süt işletmeleri genellikle küçük ölçekli
olup ailenin süt ve süt ürünleri ihtiyacını karşılayacak düzeydedir. İlçemizde orta ve büyük ölçekli modern süt sığırcılığı işletmelerinin sayısı oldukça az, küçük ölçekli aile işletmelerinin sayısı daha fazladır.
Kaliteli ve kontrollü süt elde edebilmek için modern ve büyük ölçekli
işletmelerin çoğalmasına ihtiyaç vardır.
SOSYAL DURUM
Dursunbey halkının büyük çoğunluğunu Türkmen Boyları oluşturmaktadır. Oğuzların Üçok Kolunun Kayı boyuna mensup olan yerli
halk, devletine bağlı ve itaatli bir topluluktur. İkna edildiği takdirde
her türlü fedakârlığı yapmaktan kaçınmaz. Özellikle hayır işlerine
aktif olarak katılımda bulunurlar. Devlet karşıtı unsurların yuvalanması ve yayılmasına engel olan bir yapıya sahiptir.
Dursunbey’in zengin bir folkloru vardır. Özellikle Barana diye bilinen Zeybek Ocağı’nın oyunları görülmeye değerdir.
94
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Dursunbey ‘de 126,000 hektar orman alanı mevcuttur. Türkiye
genelinde iki adet Orman işletmesi bulunan nadir ilçelerdendir. Orman ve Orman Ürünlerine dayalı sanayi oldukça gelişmiştir. İlçede
80 civarında Ağaç Sanayi İmalathaneleri bulunmakta 250.000 metreküp orman emvali işlenmektedir. Ayrıca ilçeye BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) ülkelerinden bol miktarda ithal orman emvali ithalatı
yapılmakta ve işlenmektedir. İlçenin Söğütyüzü Bölgesinde zengin
Kömür yatakları ile Güğü Köyü civarında da kıymetli taş işlemeciliğinde (takı olarak) kullanılan Ametist Madeni yatakları bulunmakta ve
ilçe ekonomisine katkı sağlamaktadır. İlçede en çok arpa, buğday ve
tahıl çeşitleri yetiştirilmekte olup, meyvecilik açısından da elma, şeftali
ve vişne üreticiliği ön plandadır.
EĞİTİM VE KÜLTÜR DURUMU
Dursunbey genel olarak konar-göçer yörük aşiretlerinin iskâna
geçmesiyle kurulmuş olan yörük köyleri ile tanınır. Konar-göçer Türk
aşiretleri'nin izleri bu köylerde görülmektedir.
Su çıktı mesire yerinde her yıl Şiir Akşamları etkinlikleri belediyenin desteği ile yapılmaktadır.
Alaçam dağlarında bol miktarda yaban domuzu, karaca ve dağ
keçisi mevcuttur. İstanbul'dan birçok iş adamı hafta sonları av için
bölgeye gelmektedirler. Bunların birçoğunun da kışlık villaları bu bölgededir. Gezip görülebilecek yerler arasında kanyon, su çıktı mesire
yeri, alaçam dağları gibi pek çok yer vardır. Bölge adeta Türkiye'nin
Alpleri'dir.
İlçede Kültür ve Turizm Bakanlığı denetiminde iki yıldızlı Hotel Balat 2006 yılında hizmete girmiştir.
EĞİTİM ÖĞRETİM KURUMLARI
Merkez Köy Toplam
* İlköğretim Kurumları 7 34 41
* Ortaöğretim Kurumları 6 - 6
* Yaygın Eğitim Kurumları 2 - 2
* Özel Yurt Pansiyon 3 - 3
* Özel Kurum (Dershane-Sürücü Kursu) 4 - 4
95
Feyzullah Kırca
İlköğretim
Merkez İlköğretim Okullarının ikisi taşıma merkezidir.
Köy İlköğretim Okullarından;
10 İlköğretim okulunda 8 yıllık eğitim öğretim yapılmakta,
24 İlköğretim okulunda birleştirilmiş sınıf eğitim öğretimi yapılmaktadır.
- 2006-2007 Eğitim Öğretim Yılında 125. Yıl İ.M.K.B. Yatılı İlköğretim Okulu açılmış olup 120 kız,
120 erkek öğrenci yatılı olarak eğitim ve öğretimini tamamlamıştır.
- Eğitim öğretime açık bulunan okul sayısı
Müstakil Sınıf
Birleştirilmiş S.
Merkez
7
Köy
10
24
Toplam Okul
17
24
ORTAÖĞRETİM
- Dursunbey Mustafa Korkmaz Anadolu Lisesi.
- İmam-Hatip Lisesi
* 140 Yataklı Pansiyonu bulunmaktadır.
* Pansiyonda 140 öğrenci barınmakta olup, tamamı Parasız Devlet Yatılı kapsamındadır.
Dursunbey Çok Programlı Lisesi
* Muhasebe, Yabancı dil ağırlıklı ve Genel Lise Programları uygulanmaktadır
* 60 yataklı pansiyonu bulunmaktadır.1 Paralı,48 Parasız yatılı
olmak üzere 49 öğrenci barınmaktadır.
* Mesleki Teknik Liseler:
Kız meslek Lisesi:
* Giyim ve Nakış bölümleri bulunmaktadır. Aynı zamanda Pratik
Kız Sanat Okuludur.
* Bünyesinde Çocuk Gelişimi Bölümü olduğundan Okul öncesi
uygulama sınıfı vardır.
Anadolu Teknik Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi
- Metal İşleri, Mobilya ve Dekorasyon, Yapı, Tesviye, Bilgisayar ve
Elektrik bölümleri mevcuttur.
96
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
- Okulun 10 Daireli Lojmanı bulunmaktadır.
- Sağlık Meslek Lisesi
* Okula ait bina bulunmamaktadır. (Kız Meslek Lisesi binasında
eğitim öğretime devam etmektedir)
YAYGIN EĞİTİM
- Mesleki Eğitim Merkezi Müdürlüğü;
İlçemizde Mesleki Eğitim Merkezi faaliyetini geçici olarak Anadolu
Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi bünyesinde sürdürmektedir.
Pratik Kız Sanat Okulu da Kız Meslek Lisesi bünyesinde eğitim
öğretimini sürdürmekte ve Bayanlara yönelik açılan Batik, Giyim ve
Nakış dallarında kurslar açılmaktadır.
Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü
Merkezimiz 2007 yılı Haziran ayına kadar 1 müdür, 1 müdür yardımcısı, 1 sözleşmeli geçici personel hizmetli ile çalışmalarına devam
etmiş, 2 müdür yardımcısının daha görevlendirilmesi ile birlikte bu
tarihten itibaren 1 müdür, 1 müdür başyardımcısı, 2 müdür yardımcısı
kadrosuyla çalışmalarına devam etmektedir.
2006–2007 Öğretim yılı itibariyle toplam 50 kursta (38) ücretli
öğretmen (10) sigortalı usta öğretici görevlendirilmiştir.
2006–2007 Eğitim öğretim yılında;
(11) Bilgisayar Kursu,
(3) Giyim Kursu,
(2) Halıcılık Kursu (İpek),
(1) Avcılık Eğitimi Kursu,
(2) 1. Kademe Okuma-Yazma Kursu,
(2) Yetkili kalorifer Ateşçisi Kursu,
(1) Yabancı Dil (İngilizce) Kursu,
(6) Anadolu, Fen Liseleri ve Kolejlere Hazırlık Kursu,
(2) ÖSS Kursu,
(3) Halk Oyunları Kursu,
(1) Aerobik Kursu,
(2) Kurban Kesim Elemanı Yetiştirme Kursu,
(1) Enstrüman Öğretimi (Gitar) Kursu,
(1) El Sanatları (Takı) Kursu,
(4) Tekvando Kursu,
97
Feyzullah Kırca
(3) Bursluluk ve Yatılılık Sınavlarına Hazırlık Kursu,
(1) Futbol Kursu,
(2) İlk Yardım ve Sağlık Bilgisi Kursu,
(1) Model Uçak Yapımı Kursu,
(1) Matematik,
(1) Bağlama Kursu olmak üzere, toplam 50 adet kurs açılmıştır.
Bu kurslarda 482 bayan, 493 erkek olmak üzere toplam 975 kursiyer belge almıştır.
2007–2008 öğretim yılında;
Anadolu Liselerine hazırlık kurları (21),
Bilgisayar kursu (4),
Türk halk Oyunları kursu (4),
Üniversiteye hazırlık kursu (4),
Kamu Personeli Seçme Sınavına Hazırlık Kursu (4),
Tekvando Kursu (4),
Kalorifer Kursu (1),
Giyim Kursu (1),
Spor Kursu 2 (Basketbol-Futbol),
Okuma yazma (1),
Kamu personelini Yabancı Dil Sınavına Hazırlık Kursu (1),
Aşcılık kursu (3)
Mutfak Kursu (1),
Hüsnü Hat Kursu (1),
Uygulamalı Türk Halk Müziği Kursu (1),
Gitar Kursu (1),
Kurban kesme Elemanı yetiştirme Kursu (1),
İngilizce Kursu (1), gibi kurslar açılmıştır.
Bu ve buna benzer kurslar belirlenen takvim çerçevesinde ihtiyaca
göre de ilave kurslar açılmaya devam edilmektedir.
ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARI
İlçede;
1 Özel Motorlu Taşıt Sürücü Kursu,
- Özel Aykut Sürücü Kursu
2 Özel Dershane
98
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
- Özel Zağanos Dershanesi
- Özel Baycan ABC Dergisi Dershanesi
3 Özel Öğrenci yurdu mevcuttur.
- Özel Ömür Kardeşler Erkek Öğrenci Yurdu
- Tahsil Ç.Ö.Y.D.Erkek Öğrenci Yurdu.
- Özel Zübeyde Hanım Yüksek Öğretim Kız Öğrenci Yurdu
- Papatya Y.Ö.Kız Öğrenci Yurdu.
1 Rehabilitasyon Merkezi mevcuttur
- Özel Aladağ Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi
ÖĞRETMENEVİ VE AKŞAM SANAT OKULU
İlçemizde,
Öğretmen evi binası mevcut olup aynı bina içinde;
- 50 yataklı misafirhane,
- Çok amaçlı toplantı Salonu
- Dinlenme salonu
-Yemekhane (Öğle yemeği çıkmaktadır) bölümleri vardır.
Ayrıca;
- İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü,
- Öğretmen evi Müdürlüğü
DERSLİK DURUMU
İlk öğretim
Ortaöğretim
Yaygın Eğitim
TOPLAM
MEVCUT
Şehir Köy
Toplam
123 148
271
58
58
11
11
192 148
340
İHTİYAÇ
Şehir Köy Toplam
16
5
21
16
5
21
LOJMAN DURUMU
Köy İlköğretim okullarında toplam 123 Lojman bulunmaktadır.
- Eğitim öğretime açık 24 birleştirilmiş sınıf okullarında lojmanlar
kullanılmaktadır.
- Eğitim öğretime kapalı olan Lojmanlar atıl durumdadır.
99
Feyzullah Kırca
- Özellikle taşıma merkezi okullarda ve 125.Yıl Yatılı ilköğretim
Bölge Okulunda Öğretmen istihdamını sağlamak amacıyla yaklaşık
60 lojmana ihtiyaç vardır.
ÖĞRETMEN DURUMU
MEVCUT
** Okul Öncesi
- Kadrolu
- Kadrosuz Usta Öğretici
** İlköğretim (Sınıf Öğretmeni)
- Kadrolu Sınıf öğretmeni
- 657 4/B Sözleşmeli öğretmen
- Ek ders karşılığı Ücretli Öğretmen
** Orta ve İlköğretim (Branş Öğretmeni)
- Kadrolu Branş öğretmeni
- 657 4/B Sözleşmeli Branş öğretmeni
- Ek-ders karşılığı Ücretli öğretmen
** Yaygın Eğitim
- Halk Eğitimi Merkezi
- Mesleki Eğitim Merkezi
TOPLAM
İHTİYAÇ
7
9
10
112
50
21
10
216
40
2
10
5
8
470
30
MEMUR VE HİZMETLİ DURUMU
MEVCUT
İlköğretim
Okullarında
Geçici
Personel
Lise
ve
dengi Okullarda
Geçici
Personel
100
İHTİYAÇ
Şef
VHKİ
Memur
Tekn.
Hiz
.
Şef
.
Memur
Tekn.
Hi
z.
-
1
2
-
8
1
15
25
25
-
-
-
-
15
-
-
-
-
-
2
3
2
11
1
5
3
12
-
-
-
-
2
-
-
-
-
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Yaygın
Eğitim
Geçici
Personel
Öğretmen
evi Müd.
İlçe M. Eğt.
Müd
Geçici
Personel
TOPLAM
-
-
-
-
1
-
-
2
-
-
-
-
-
1
-
-
-
-
-
-
-
-
3
-
1
1
3
2
3
4
-
1
2
2
1
-
-
-
-
-
2
-
-
-
-
2
6
9
2
44
4
23
32
40
İlçemizde 2 Şef, 6 VHKİ, 9 Memur, 2 teknisyen, 4 Şoför ve 44
hizmetli ile hizmetler yürütülmekte olup, 23 Memur, 32 teknisyen ve
40 Hizmetliye ihtiyaç vardır. Köy İlköğretim Okullarından Akbaşlar,
Sağırlar, Durabeyler, Çanakçı ve Odaköy H.Şen İlköğretim Okullarında hizmetli bulunmamaktadır. Acil olarak hizmetli ihtiyacının karşılaması gerekmektedir.
ÖĞRENCİ DURUMU
* Okul Öncesi
* İlköğretim
* Ortaöğretim
TOPLAM
ERKEK
124
2891
777
3792
KIZ
108
2772
547
3427
TOPLAM
232
5663
1324
7219
YATIRIM DURUMU
OKUL VE DERSLİK İHTİYACI
Selimağa İlköğretim Okulunun ek derslik inşaatına devam edilmektedir.
Sağırlar İlköğretim Okulu İnşaatı devam etmektedir.
- Mustafa Korkmaz Anadolu Lisesi (Çok Programlı Lisenin ek binasında Eğitim ve Öğretime devam etmektedir) Yeni Binaya ihtiyaç vardır.
- Dursunbey Raif Eriş Anaokulu binası İnşaatı tamamlanmış olup
çevre düzenlemesi yapılması gerekmektedir.
101
Feyzullah Kırca
- Rehabilitasyon Merkezi binası ihtiyacı vardır.(Çalışmaları devam
etmektedir.)
Ek Derslik
- Üçeylül İlköğretim Okulu 8 Ekderslik ihtiyacı var
- Durabeyler İlköğretim Okulu 3 Ekderslik ihtiyacı var
- Şabanlar İlköğretim Okulu İnşaatı devam etmektedir
Acil Onarıma İhtiyaç Duyulan İlköğretim Okullarımız
1.İstasyon İlköğretim Okulu (Bahçe düzenlemesi ve tören alanı)
2.Sarnıç İlköğretim Okulu(Kapı, pencere ve tabanları ahşap olup
onarıma ihtiyacı vardır
3.Çınar İlköğretim Okulu (WC, kömürlük, arşiv yapımına ihtiyaç
vardır.)
4.Hondular ilköğretim okulu binası
5.Akyayla ilköğretim okulu tuvaletlerinin onarımı
6.Kavacık İlköğretim Okulu, okul kapılarının onarımı
7.Osmaniye İlköğretim Okulu
8.Mıcırlar İlköğretim Okulu
9.Sağırlar İlköğretim Okulu kapı ve pencerelerinin değişimi ve
onarımı
10.Gökçedağ İlköğretim Okulu genel onarımı ve Kalorifer sisteminin bakımı
11.Veliler İlköğretim Okulunun çatı ve tuvaletlerinin onarımı
12.Yukarımsalar İlköğretim Okulu elektrik tesisatı
TAŞIMALI EĞİTİM
İlçemiz Coğrafi yapı bakımından dağınık bir yapı arz ettiği ve yerleşim yerlerinin çoğu küçük olması, göçe dayalı nüfus azalması sebebiyle köylerdeki öğrenci sayısında da düşüş olmaktadır. Birleştirilmiş
sınıf uygulamasını kaldırılması ve eğitim öğretim seviyesinin yükseltilmesi bakımından taşımalı sistem önem taşımaktadır.
2007–2008 Öğretim Yılı:
TAŞIMA MERKEZİ SAYISI
* İlçe Merkezi Taşıma Merkezi Okul sayısı: 2
N.Bal İlköğretim Okulu
İstasyon İlköğretim Okulu
102
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
* Köylerde bulunan Taşıma Merkez Okul Sayısı: 7
- Selimağa İlköğretim Okulu
- Kavacık İlköğretim Okulu
- Gökçedağ İlköğretim Okulu
- Akbaşlar İlköğretim Okulu
- Odaköy Hasan şen İlköğretim Okulu
- Çanakçı İlköğretim Okulu
- Göbül İlköğretim Okulu
* İl Dışı İlköğretim Taşıma Merkezi: 1
- Simav Dağardı İlköğretim Okulu : (Şenköy İlköğretim Okulu taşınıyor.)
Taşınan Yerleşim Birimi sayısı: 96
Öğrencisinin tamamı taşınan Okul S.: 60
Öğrencisinin bir kısmı taşınan Okul S.: 19
Okulsuz yerleşim birimi sayısı: 17
I.Kademe Taşınan: 688
II. Kademe Taşınan: 795
Taşınan Toplam Öğrenci sayısı: 1483
Öğrenci Taşıma işinde görev alacak taşımacılara Ödenek tahsisine göre ödemeleri yapılmaktadır.
TAŞIMA KAPSAMINDA VERİLEN ÖĞLE YEMEĞİ
Taşımalı İlköğretim Uygulaması kapsamında öğle yemeği verilen
taşıma merkezleri ve öğrenci sayıları;
İlçe Merkezi
N.Bal İlköğretim Okulu
: 482
İstasyon İlköğretim Okulu
: 239
İlçe Merkez Öğrenci Toplamı
: 721
Köylerde bulunan Taşıma Merkezleri ve öğrenci sayıları:
Selimağa İlköğretim Okulu
: 157
Kavacık İlköğretim Okulu
: 181
Gökcedağ İlköğretim Okulu
: 255
Akbaşlar İlköğretim Okulu
: 75
Odaköy H.Şen İlköğretim Okulu : 66
Göbül İlköğretim Okulu
: 14
103
Feyzullah Kırca
Çanakçı İlköğretim Okulu
: 14
Köy Toplamı
: 762
GENEL TOPLAM
: 1483
· Taşımalı sisteme dâhil okullarımızda öğrenim gören bütün öğrencilerimize öğle yemeği verilmiştir. (1483)
· Kütahya ili Simav İlçesi Dağardı İlköğretim Okuluna taşınan 15
öğrenciye bu okullarda öğle yemeği verilmektedir.
· Toplam öğle yemeğinden yararlanan öğrenci sayısı 1483+15 =
1498 dur.
SONUÇ VE ÖNERİLER
* PERSONEL:
- Branş Öğretmeni ihtiyacı bulunmaktadır.
- Özellikle okullarımızın hizmetli ihtiyacı bulunmaktadır.
- Öncelikle öğretmen, hizmetli ve diğer personel ihtiyacı acilen
karşılanmalıdır.
- Öğretmen değişikliklerinin sürekli oluşu, her yıl köylerdeki öğrencilerin yeni bir öğretmenle tanışması ve uyum süresi geçirmesi
eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir.
* BİNA:
- Özellikle 3 Eylül İlköğretim Okulunun normal eğitim öğretime
geçebilmesi için derslik ihtiyacı karşılanmalıdır.
- Mustafa Korkmaz Anadolu Lisesine ait bina ihtiyacı bulunmaktadır.
SAĞLIK
İlçede yerel katkılarla yapılan ve 1986 yılında faaliyete geçen 62
yataklı bir Devlet Hastanesi bulunmaktadır. İkisi ilçe merkezinde olmak üzere 3 adet Aile Sağlığı Merkezi bulunmaktadır. Devlet Hastanesinde 6 Uzman hekim ile 3 diş hekimi görev yapmaktadır.
Bunlar;
104
İç Hastalıkları Uzmanı
1
Genel Cerrahi Uzmanı
1
Göz Hastalıkları Uzmanı
1
Kadın Hastalıkları ve Uzmanı
1
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Uzmanı
1
Anestezi Uzmanı
1
Radyoloji Uzmanı
1
Göğüs Hastalıkları Uzmanı
1
Pratisyen Hekim
3
Diş tabibi
3
Hastanede 1 Eczacı, 5 ATT, 16 hemşire, 13 ebe, 9 Sağlık Memuru,
4 Lab. Tek., 4 Röntgen Tek., 1 Anestezi Teknisyeni görev yapmaktadır. Hastaneye bünyesinde ayrıca Diyaliz ünitesi, 112 Acil Yardım ve
Kurtarma Hizmetleri ile Acil Servis Entegre hizmet vermektedir.
2010 yılında toplam poliklinik sayısı (95.862), 2010 yılında 1.823
hasta yatarak tedavi görmüş, 1.340 ameliyat, 69’u normal 41 tanesi
sezaryen olmak üzere 110 doğum olmuştur. Yatak işgal oranı ise %
26.01 dir.
2) SAĞLIK GRUP BAŞKANLIĞI
11.10.201 tarihinde Aile Hekimliği uygulaması başladığından dolayı ilçemizde faaliyet gösteren Sağlık Ocakları Köylerde Sağlık Evine
çevrilmiş, İlçe Merkezinde Aile Sağlığı Merkezlerine dönüştürülmüştür.
a) Toplum Sağlığı Merkezi
Toplum Sağlığı Merkezine bağlı 15 adet sağlık evi bulunmaktadır.
Bu Sağlık Evlerinden 8 tanesinde Vekil Ebe 1 tanesinde sözleşmeli
Ebe görev yapmaktadır. Ebesi bulunmayan köyler Tafak, Çakırca,
Gökçedağ, Resuller, Kireç, Durabeyler köyleridir. Toplum Sağlığı Merkezinde 1 Sorumlu Hekim, 1 Doktor, 1 Laborant,1 Çevre Sağlığı Teknisyeni, 2 Tıbbi Sekreter, 1 Şoför, 4 hizmetli (1 hizmetli de Devlet
Hastanesinde Geçici Görevli) görev yapmaktadır.
b) 1 Nolu Aile Sağlığı Merkezi
1 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde 6 Aile Hekimi, 4 Aile Sağlığı Elemanı 2 Geçici Görevli Sağlık Personeli görev yapmaktadır.
105
Feyzullah Kırca
2010 da Aile hekimliğine geçilmeden önce; Merkez 1 Nolu Sağlık
Ocağına bağlı 6 adet sağlık evi bulunmaktadır. İlçe Merkezi ve 20
köyde 16718 kişiye sağlık hizmeti sunulmaktadır. Toplam 6 sağlık
evinden sadece Güğü köyünde vekil ebe bulunmaktadır. Ebesi bulunmayan köyler (Beyel, Tafak, Kızılcadere, Osmaniye, İsmailler) Merkez Sağlık Ocağında 1 doktor, 4 sağlık memuru, 2 ebe, 4 hemşire,
1 laboratuar Teknisyeni, 1 Şoför, 3 hizmetli görev yapmaktadır.
c) 2 Nolu Aile Sağlığı Merkezi
2 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde, 6 Aile Hekimi, 6 Geçici Görevli
Sağlık Personeli görev yapmaktadır.
106
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
d) 3 Nolu Aile Sağlığı Merkezi
3 Nolu Aile Sağlığı Merkezi Kavacık Köyü'nde hizmet vermektedir.
1 Aile Hekimi 1 Aile Sağlığı Elemanı görev yapmaktadır.
3- SERBEST ECZANELER
İlçede 9 eczane bulunmaktadır.
İHTİYAÇLAR
1-Devlet Hastanesinin verimli çalışabilmesi ve nöbet hizmetlerinin
aksatılmadan yürütülebilmesi için aşağıdaki tabloya uygun gösterildiği şekilde hastane çalışanına ihtiyaç vardır;
Pratisyen Hekim
3
Üroloji Uzmanı
1
Hemşire
14
Memur
5
KBB Uzmanı
1
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
1
Dahiliye Uzmanı
1
Genel Cerrah
1
Göğüs Hastalıkları Uzmanı
1
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı
1
Anestezi Teknisyeni
4
Ebe
2
ATT
5
Psikolog
1
Tıbbi Sekreter
5
Laboratuar Teknisyeni
4
Röntgen Teknisyeni
2
Diyetisyen
1
3- a-Sağlık Kuruluşlarının Bakım ve Onarımının yapılması
b-Meteorolojiye ait olan arsanın hastaneye tahsisi sonrası ek bina
yapımı için girişimlerde bulunulması. Acil, diyaliz ve polikliniklerin bu
yapılacak binada hizmet vermesi.
107
Feyzullah Kırca
Sağlık Grup Başkanlığı, Devlet Hastanesinin bahçesinde bulunan
Hemodiyaliz ünitesinin üst katında hizmet vermektedir. Bünyesinde
Yeşil Kart Bürosu, Hasta Hakları Kurulu bulunmakta olup, 1 Doktor, 1
Sağlık Memuru ve 1 Memur ile hizmetler yürütülmektedir.
İlçemizde Devlet –Millet İşbirliği ile yapılan ve 1986 yılında faaliyete geçen 75 yataklı bir Devlet Hastanesi bulunmaktadır. Hastane
bünyesinde Acil ile entegre çalışan B tipi 112 Acil Yardım ve Kurtarma
hizmetleri ve 5 makine ile hizmet veren Hemodiyaliz ünitesi bulunmaktadır. Devlet Hastanesinde 7 Uzman hekim, 4 pratisyen hekim ile
1 diş hekimi görev yapmaktadır.
Merkez 2 Nolu Sağlık Ocağına bağlı 6 adet sağlık evi bulunmaktadır. İlçe Merkezi ve 20 köyde 15.427 kişiye sağlık hizmeti sunulmaktadır. Toplam 6 sağlık evinden 3 tanesinde ebe bulunmaktadır.
Ebesi bulunmayan köyler (Durabeyler, Adaören, Delice) Aşağı Musalar Sağlık evinde Vekil ebe, Sağırlar Köyünde Sözleşmeli Ebe bulunmakta Selimağa Köyü ebesi
ise Devlet Hastanesinde geçici görevle çalışmaktadır. Merkez 2
Nolu Sağlık Ocağında 2 doktor, 1 Sağlık Memuru, 5 ebe, 1 Hizmetli
görev yapmaktadır. 1 Memur Devlet Hastanesinden geçici görevle
gelmiştir.
YEŞİL KART BÜROSU
Yeşil kart takip ve dosyalama işlemleri ile reçetelerin inceleme ve
faturaların ödenmesi işlemleri geçici görevle çalışmakta olan Devlet
108
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Hastanesi Ayniyat saymanı ve 1 hizmetli ile Sağlık Grup Başkanlığı
personeli tarafından yürütülmektedir. Toplam yeşil kartlı sayısı 11916
olup bunlardan
7750 kişinin sağlık karnesi aktif olarak kullanılmaktadır.
HASTA HAKLARI KURULU
1 Ekim 2006 tarihinde oluşturulan Sağlık Grup Başkanlığının başkanlığında 15 günde bir toplanan kurul; Hastaların şikâyetlerinin
Hasta Hakları ihlali olup olmadığı yönünde değerlendirilmesi ve Sağlık Hizmetlerinin daha iyi ve verimli bir biçimde verilmesi konusunda
gerekli tavsiyelerde bulunmaktadır.
Sağlık Grup Başkanlığına bağlı Devlet Hastanesi, İlçe Merkezinde
1 ve 2 Nolu, Kavacık, Kireç, Gökçedağ ve Resuller köylerinde toplam
6 Sağlık Ocağı ile bu Sağlık Ocaklarına bağlı 25 köyde sağlık evi bulunmaktadır.
DEVLET HASTANESİ
İç Hastalıkları Uzmanı
Genel Cerrahi Uzmanı
Göz Hastalıkları Uzmanı
Ortopedi Uzmanı
1
1
1
1
109
Feyzullah Kırca
Kadın Hastalıkları ve Uzmanı
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Pratisyen Hekim
Diş tabibi
Hemşire
Ebe
2
1
4
1
10
13
görev yapmaktadır.
2006 yılı ilk 9 aylık poliklinik sayısı (53631), 2006 yılı ilk 9 ayında
736 hasta yatarak tedavi görmüş, 537 ameliyat, 29 doğum olmuştur.
Yatak işgal oranı ise % 19,3 tür.
GÖKÇEDAĞ SAĞLIK OCAĞI
Gökçedağ Sağlık Ocağına bağlı 2 adet sağlık evi mevcut olup, 15
köyde toplam 2030 kişiye sağlık hizmeti vermektedir. Sağlık evlerinde
ebe bulunmamaktadır. Gökçedağ Sağlık Ocağında 1 ebe mevcuttur.
KİREÇ SAĞLIK OCAĞI
Kireç Sağlık Ocağına bağlı 5 adet sağlık evi olup 16 köyde 3292
kişiye sağlık hizmeti sunulmaktadır. (Dada, Akbaşlar, Sarnıç,
Gazellidere) köylerinde ebe bulunmamaktadır. Sadece Göbül köyünde ebe mevcut ancak Dursunbey Devlet Hastanesinde geçici görevle
çalışmaktadır. Kireç Sağlık Ocağında 1 Ebe, 1 Hizmetli bulunmaktadır.
110
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KAVACIK SAĞLIK OCAĞI
Kavacık Sağlık Ocağına bağlı 3 adet sağlık evi mevcut olup 17
köyde toplam 5759 kişiye sağlık hizmeti vermektedir. (Şabanlar, Çakırca ve Hamzacık köylerinde ebe yok) Kavacık Sağlık Ocağında 1
Sağlık memuru, 1 Vekil Ebe ve 1 temizlik işleri için şirket personeli
bulunmaktadır.
RESÜLLER SAĞLIK OCAĞI
Resuller Sağlık Ocağına bağlı 4 sağlık evi bulunup, 18 köyde toplam 4426 kişiye sağlık hizmeti vermektedir. (Sakız, Reşadiye ve
Sarısipahiler Köyü sağlık evlerinde ebe bulunmamaktadır.) Çanakçı
Köyünde vekil ebe görevlendirilmiştir. Resuller Sağlık Ocağında 1 ebe
mevcut olup 1 temizlik işleri için şirket personeli çalışmaktadır.
İlçemizde tüm sağlık ocaklarının binaları bulunmaktadır. Sağlık
ocaklarına bağlı 25 sağlık evinden 11’i kendine ait binada hizmet
vermektedir.
Personel sıkıntısına rağmen aşılama çalışmalarında özverili çalışmalar sonucunda başarılı sonuçlar alınmıştır
KÜLTÜR
Dursunbey genel olarak konar-göçer yörük aşiretlerinin iskâna
geçmesiyle kurulmuş olan yörük köyleri ile tanınır. Konar-göçer Türk
aşiretleri'nin izleri bu köylerde görülmektedir.
111
Feyzullah Kırca
ÇOCUK OYUNLARI
Özellikle kırsal kesimde çocukların en büyük zevki mahalle oyunları dediğimiz oyunlardır. Oyun, çocuğun boş zamanlarını dolduran
en güzel eğlencesidir.
Oyun, karşılıklı saygı ve sevgi, dayanışma güven duygusu kurallarına uyma birlik ve beraberlik vb. gibi çocuğun karakterini güçlendiren konularda büyük rol oynar. Diğer yandan çocuk farkında olmadan kendini toplumsal denen olgunun içinde bulur. İşte çocuk daha
küçüklüğünde oynadığı oyunların sayesinde toplumun bir parçası
olmayı öğrenir.
Çocukların oynadığı mahalle oyunları yöreden yöreye farklılık
gösterir. Dursunbey yöresinde son zamanlarda çocukların oynadıkları
mahalli oyunları da çeşitlilik göstermektedir. Bu yöreye ait oyunlar, el
oyunları ve topluluk halinde oynanan grup oyunları diye ikiye ayırabiliriz.
El oyunları genellikle iki kişilik oyunlardır. İki oyuncu karşılıklı dururlar elleri ve ayaklarıyla söyledikleri tekerlemelerle ahengine uygun
ritmi hareketler yaparlar. Her iki oyuncuda aynı hareketleri aynı anda
yapıp aynı anda tekerlemeyi söylerler.
Oyunda geçerli bu ritmik hareketler bazen iki çocuğun sadece ellerini değişik şekillerde vurarak, bazen de hem elleri hem de ayaklarıyla hareket oyunu tamamlanır.
Hem el hem ayakla oynanan oyunlarda birbirlerinin kollarına girip zıplaya zıplaya önce bir yana, sonra bir yana dönmeler ya da birinin diğeri etrafında el şaklatarak dönmesi vb. şekillerde göze çarpmaktadır.
Bu oyunlarda tekerlemelere ahenkli bir hava verilerek oyunun
ritmi sağlanır. Tekerlemenin ahengini sağlamak için mısra sonları
kafiyelidir. Oyun türlerinde ölçü olmadığı gibi mısra sayısı da tekerlemenin uzunluğuna kısalığına bağlıdır.
Oyun sözlerinde anlam aranmaz, oyun sözleri çocukların rahatça
söyleyebilecekleri sözlerden oluşur. Öyle ki Türkçe olmayan yabancı
dillerden özelikle İngilizceden alınmış sözlerle bile çocukların el oyunları tekerlemenin arasına girmiştir.
Grup Oyunları; grup halinde toplanan çocuklar önce bir ebe çekerler. Bir yuvarlak oluşturulur. Ebe çocuklardan oluşan halkanın etrafında koşar adımlarla dolaşırken bir taraftan da hep bir ağızdan
oyunun sözlerini tekrarlarlar. Ebe etrafında döndüğü halkadan herhangi bir arkadaşının omzundan tutarak arkadaşını halkadan çıkarır,
arkasına alır. Ebeye takılan oyuncuda ebe ile birlikte koşar adımlarla
112
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
halkanın etrafında dönmeye başlar. Bir yandan da oyun sözlerini söylemeye devam ederler.
Ebe yanına aldığı oyuncuyla en başından başlayarak aynı şeyleri
tekrarlar. Böylece ebenin arkasına aldığı oyuncu sayısı her seferinde
artar. Halkada bir iki kişi kalıncaya kadar oyuncular ebenin arkasına
eklenerek devam eder. Bir kişi kaldığında oyun biter. Ve geri kalan
bir kişi de tekrar başlayarak oyun için ebe seçilmiş olur.
Oyuncular eşit sayıda gruba ayrılırlar. Sayışarak ebe olan grubu
belirlerler. Oyun için bir yer seçilir. Sınırları çizilir. Ebe gruptan bir kişi
bekçi seçilerek oyun yerine bırakılır. İki gruptan ebe olmayan gruptaki
oyuncular kaçarlar. Diğer grubun oyuncuları da onları yakalamaya
çalışırlar. Bu arada oyuncular grup arkadaşlarını bilmek zorundadırlar. Ayrıca hızlı koşanlar da bu oyunda avantajlıdır. Yakalanan oyuncular getirilip oyun yerine bekçinin gözetimine bırakılır. Grup arkadaşlarından yakalanan oyuncuları kurtarabilmek için bekçiye ve ebe
oyunculara yakalanmadan gelip yakalanmış arkadaşlarından birine
“cereyan” demesi gerekmektedir. Bekçinin diğer oyuncuları yakalanmış oyunculara yaklaştırmaması gerekmektedir. Oyun, ebe oyuncuların diğer oyuncuların hepsinin yakalayıp oyun yerine getirmesiyle sona erer. Bu kez hiç sayışmadan diğer grup ebe olur.
Eşit oyuncuya sahip iki grup oluşturulur. Birinci grup kendi aralarında isim takarlar. Yan yana sıralanırlar. Aynı şekilde diğer grupta
yan yana sıralanır. İki grup karşılıklı dururular. Birinci grubun başı
seke seke diğer grubun başına gider. Aralarında ahenkli bir şekilde
konuşmalar geçer. Daha sonra birinci gruptan başoyuncusu diğer
grubun oyuncularının arkasından dolaşarak bir oyuncunun gözlerini
kapatır. Grubun oyuncularından birini takma isim söyleyerek çağırır.
Çağrılan oyuncu sözleri kapalı oyuncunun yani ebenin alnına kim
olduğunu belli etmeden vurup yerine döner. Ebenin gözleri açılır ve
kimin vurduğunu bilirse o oyuncu ebe oyuncunun grubuna geçer.
Bilemezse ebe oyuncu karşı gruba geçer. Oyun karşılıklı gidip gelmelerle devam eder.
İp atlama çocukların özellikle kız çocuklarının en çok sevdikleri
oyunlar arasında yer almaktadır. İki katlı ve tek katlı olarak sallanan
iplerle atlanan ip oyunları vardır. Bir yandan ip atlarken diğer yandan
da tekerlemeler söyleyerek oyun renklendirilir.
Bunun dışında yakar topu denen ve üç kişiyle oynanan oyun, misket oyunu, daha çok kız çocuklarının oynadığı sek sek, beş taş, on beş
taş gibi iki kişi ile oynanan oyun, grup halinde oynanan “al satarım
bal satarım” adı altındaki oyun, saklambaç, dokuz kiremit, çelik ço-
113
Feyzullah Kırca
mak, uzuneşek, renkli stop, dönme dolap vb. oyunlarda bulunmaktadır.
DÜĞÜN GELENEKLERİ
Yörede evlenme yaşı küçüktür. Evlenmek isteyen gençler bu konudaki isteklerinden dolayı huzursuz ve sinirli davranışlar, sabahları
geç kalkma, evlenme isteğinin en sık rastlanan dile geliş biçimlerindendir. Erkeklere özgü ve bazı köylerde gözlenen başka bir yolda
evlenmek isteyen gencin pilava kaşık saplayıp sofradan kalkmasıdır.
Yine erkeklerin başvurduğu bir başka yol istediğini yakınlarına söyleyip dolaylı biçimde babanın kulağına gitmesini sağlamaktır.
Söz Kesme
Pazar ya da Perşembe günü kız evine haber gönderilip, akşam
mendil almaya gelineceği bildirilir. Mendil almaya gitmenin anlamı
söz kesmektir. Akşam oğlan evinden damadın annesi ve bir iki yakını
mendil almaya giderler. Gelin kız söz kesmeye gelenlerin ellerini öper
ve bir süre sonra kahve ikram eder. Damadın annesine giderken hazırlanan mendil verilip uğurlanır.
Nişan
Nişandan birkaç gün öncesinde nişan eşyası alınır. Oğlan evi tarafından gelin kıza gelinlik, çamaşır, gecelik, ayakkabı vb. alınır. Damada da kız evi tarafından kazak, çamaşır, damatlık vb. alınır. Ayrıca
karşılıklı ailelere ve yakınlara ufak tefek çamaşır, havlu vb. alınır. Her
iki tarafta aldıklarını bohçalar. Yengeler 1-2 gün öncesinden yakınları
Perşembe veya Pazar gününe nişana çağırırlar.
Kız evinden nişana çağrılan yakınlar o gün büyük bir bahçe veya
evde toplanırlar. Oğlan evi de kendi evinde toplanıp kız evine gelir.
Yanlarında bir tepsi çerez ve bohçalar getirilir. Bohçalar ve çerez yengeler tarafından taşınır. Kız evinde oğlan evi gösterilen yerlere oturtulur. Kayın valide ortaya oturtulur. Kız evinin gelen misafirlerine
“hoşgeldiniz”e duran yengeleri herkesi yerleştirir. Oğlan evinden gelenlerden birisi aşır okur. Sonra kız evinin yengeleri sıra ile kolonya
şeker, bisküvi ve limonata ikram ederler. Bütün bunlardan sonra kızın
en yakın yengesi gelin kızı ortada oturan Kayın validenin yanına getirir. Yenge, kayın validenin elini öper, sonra gelin kıza öptürür. Gelin
kız elini öptükten sonra Kayın valide yanında getirdiği takıları takar.
Kayın validenin yanında en yakınları oturur. Gelin kız sırayla ellerini
öper. Onlarda isterlerse takı takabilirler. Gelin kız sırayla bütün misafirlerin ellerini öper.
114
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Oğlan evi dağıldıktan sonra oğlan evinin en yakınları yine oğlan
evine giderler. Kız evinden de özelikle yengeler ve en yakınları kalır.
İkindi ezanından hemen sonra önceden hazırlanmış bir tepsi baklava,
kuzu dolması isteğe göre tavuk veya hindi dolması da olabilir, tuzlu
sütlaç, tepsi ekmeği damada ve ev halkı yakınlarına alınan hediyeler
de ayrı ayrı bohçalanır. Kız evinde kalan yengeler bu bohçaları ve
yemekleri oğlan evine götürür. Oğlan evin de daha önceden yemekler hazırlanır. Kız evinden oğlan evine giden yengelere sofra atılır.
Sofrada kendi hazırladıkları yemeklerin yanı sıra kız evinden yengelerin getirdiği kuzu dolması ve baklavadan ikram edilir. Yemekten sonra kolonya şeker ve kahve gibi ikramlarda bulunulur. Daha sonra
gitmek için kalkan yengeler kapıya kadar geçirilerek, hepsine küçük
birer hediye verilir.
Dursunbey’de düğün adetlerinin bir kısmı hala sürmektedir. Ancak günümüzde bu adetlerin hepsi tam olarak uygulamamaktadır.
Günden güne belli bir değişim içinde bulunan adetlerimiz günümüze
kadar gelerek düğünlerimiz daha basit bir hal almıştır.
Düğün hazırlıkları ev döşeme işinin ardından kız evinde ve oğlan
evinde bir hafta öncesinden başlar. Yufka ve ekmek yapılır. Aşçı bulaşıkçı, eğlenceler için orkestra bulunur. Oğlan evi bunların yanı sıra
davulcuda tutar. Düğünden bir gün önce kız evi ve oğlan evi yengeleri çıkıp bütün akraba komşu, eş dost, tanıdık ve yakınları düğüne çağırılar.
Kız evi ve oğlan evinin akraba, dostlarıyla birlikte eğlence adı altında kına gecesi düzenlenir. Kına gecesinde gelin kıza yengeleri tarafından kına yakılır. Gelin kız o geceyi arkadaşları ile birlikte geçirerek sabaha kadar eğlenirler.
Ertesi günü akşamı çağırılan bütün eş-dost düğünün yapılacağı
salonda toplanır. Gelin kızın annesi ve damadın annesi kapıya yakın
durarak gelen misafirlere hoş geldin demek için bekler. Düğüne gelen misafirler gelin kız annesine ve damat annesine olan
yakınlığınagöre bir takım hediyeler verir. Bu eğlenceye ekmek yapısı
adı verilir. Salona gelin ve damadın gelmesiyle birlikte düğün başlar.
Gelin kız ve damat arkadaşlarıyla birlikte eğlenirler. Daha sonra takı
töreni yapılarak gelin kız ve damadın akrabaları almış oldukları takılarını takarlar.
Ertesi gün kız çıkarma olur. O gün kız evinde ve oğlan evinde gelen misafirlere davet adı altında yemek ikram edilir. Oğlan evi öğle
namazından sonra davul çalarak gelin arabası ve konvoy eşliğinde
evlerinde toplanarak kız evine giderler. Gelin kız, babası ve damadın
babası eşliğinde evden çıkarılarak gelin arabasına bindirilir ve ardın115
Feyzullah Kırca
dan dua okunur. Dua okunduktan sonra gelin arabasının önü gelin
kızın kardeşi veya yakın akrabaları tarafından kesilir bir takım hediyeler istenir. Damadın arkadaşları tarafından istekler yerine getirildikten
sonra gelin kız oğlan evine yine davul ve konvoy eşliğinde götürülür.
DURSUNBEY İLÇESİ KÖYLERİ
Sıra No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
116
KÖYÜN ADI
ADAÖREN
AKBAŞLAR
AKCAGÜNEY
AKYAYLA
ALAÇAM
ALAGÜNEY
ARIKLAR
AŞAĞI AKÇAALAN
AŞAĞI MUSALAR
AŞAĞI YAĞCILAR
AYVACIK
AZİZİYE
BAYIRYÜZÜGÜNEY
BEYCE
BEYEL
BOYALICA
BÜYÜK AKÇAALAN
ÇAKIRCA
ÇALTICAK
ÇAMKÖY
ÇAMHARMAN
ÇANAKÇI
ÇATALÇAM
ÇELİKLER
ÇINAR
DADA
DEĞİRMENCİLER
DELİCE
DEMİRCİLER
Sıra No
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
KÖYÜN ADI
İSMAİLLER
KARAGÖZ
KARAKAYA
KARAMANLAR
KARAPINAR
KARDEŞLER
KARYAĞMAZ
KAVACIK
KAVAK
KAZIMİYE
KIZILCADERE
KIZILÖZ
KİREÇ
KUMLU
KURTLAR
KUZKÖY
KÜÇÜKLER
MAHMUDİYE
MAHMUTÇA
MEYDANÇAYIRI
MICIRLAR
NAİPLER
ODAKÖY
OSMANİYE
ÖREN
POYRACIK
RAMAZANLAR
RESÜLLER
REŞADİYE
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
DEREKÖY
DOĞANCILAR
DURABEYLER
DURNACIK
ERİCEK
GAZELLİDERE
GÖBÜL
GÖKÇEDAĞ
GÖKÇEPINAR
GÖLCÜK
GÖRÜNEN
GÜĞÜ
HACIAHMETPINARI
HACILAR
HACIÖMERLER
HAMZACIK
HASANLAR
HİNDİKLER
HONDULAR
HOPANLAR
IŞIKLAR
İRFANİYE
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
SACAYAK
SAĞIRLAR
SAKIZ
SARISİPAHİLER
SARNIÇ
SEBİLLER
SELİMAĞA
SİNDERLER
SÜLELER
ŞABANLAR
ŞENKÖY
TAFAK
TAŞKESİĞİ
TAŞPINAR
TEPEKÖY
TEZLİK
UMURLAR
VELİLER
YASSIÖREN
YUKARI MUSALAR
YUKARI YAĞCILAR
YUNUSLAR
ULAŞIM
İlçenin ulaşımı yaygın olarak Balıkesir İli üzerinden sağlanmaktadır. İlçe merkezinin Balıkesir’e uzaklığı 75 km.dir. Günde 3 tren ve
her saat başı otobüs ile Balıkesir’e ulaşmak mümkündür. Ayrıca İlçe
merkezinden Bursa İli’ne de günde 2 kez düzenli toplu taşıma araçları çalışmaktadırlar.
İlçe aynı zamanda İzmir-Ankara demiryolu üzerinde olduğundan
Balıkesir-Manisa ve İzmir güzergâhı ile Kütahya-Eskişehir ve Ankara
yönüne günde 3 kez tren seferi bulunmaktadır.
117
Feyzullah Kırca
DURSUNBEY-BALIKESİR OTOBÜS SEFERLERİ
S.NO DURSUNBEY’DEN
HAREKET SAATİ
BALIKESİR’DEN
HAREKET SAATİ
FİRMA
1
06.30
07.30
DURSUNBEY SEYAHAT
2
07.30
09.00
DURSUNBEY SEYAHAT
3
08.00
10.00
DURSUNBEY SEYAHAT
4
08.30
11.00
DURSUNBEY SEYAHAT
5
09.00
12.00
DURSUNBEY SEYAHAT
6
09.30
13.00
DURSUNBEY SEYAHAT
7
10.00
14.00
DURSUNBEY SEYAHAT
8
11.00
14.30
DURSUNBEY SEYAHAT
9
11.30
15.00
DURSUNBEY SEYAHAT
10
12.00
15.30
DURSUNBEY SEYAHAT
11
13.00
16.00
DURSUNBEY SEYAHAT
12
14.30
16.30
DURSUNBEY SEYAHAT
13
15.30
17.30
DURSUNBEY SEYAHAT
14
16.30
18.00
DURSUNBEY SEYAHAT
15
17.30
19.00
DURSUNBEY SEYAHAT
16
18.30
20.00
DURSUNBEY SEYAHAT
17
20.00
21.00
DURSUNBEY SEYAHAT
18
21.30
23.00
DURSUNBEY SEYAHAT
DURSUNBEY-BURSA OTOBÜS SEFERLERİ
S. NO DURSUNBEY’DEN BURSA’DAN
HAREKET SAATİ
HAREKET SAATİ
FİRMA
1
06.30
13.00
DURSUNBEY SEYAHAT
2
09.00
15.30
DURSUNBEY SEYAHAT
118
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
TREN SEFERLERİ
DURSUNBEY-ANKARA YÖNÜ
S. NO TREN İSMİ
DURSUNBEY’DEN
HAREKET SAATİ
YÖNÜ
1
Ege Ekspres
14:09
İzmir-Ankara
2
Karesi Ekspres
00:18
İzmir-Ankara
3
Mavi tren
02:03
İzmir-Ankara
DURSUNBEY-İZMİR YÖNÜ
S.
NO
TREN İSMİ
DURSUNBEY’DEN
HAREKET SAATİ
YÖNÜ
1
Ege Ekspres
12:11
Ankara-İzmir
2
Karesi Ekspres
02:04
Ankara-İzmir
3
Mavi Tren
03:13
Ankara-İzmir
2007 yılında toplam 2.171 vagon, 85.282 ton yük (kömürmaden), 2008 yılında 544 vagon, 2.796 ton yük (kömür-maden) Dursunbey İlçesi'nden Dazkırı Alkim Kimya Fabrikası, Konya Horozluhan
ve Afyon Şeker Fabrikasına yük taşımaktadır.
Toplam 6 yolcu treni mevcuttur. Bunların 3’ü Ankara yönüne, 3 ‘ü
İzmir yönüne sefer yapmaktadır.
2007 yılında toplam 24.333 yolcu, Haziran /2008 yılı sonu itibariyle 2.102 adet yolcu taşınmıştır.
119
Feyzullah Kırca
YÖRESEL ÜRÜNLERİMİZ
AMETİST: Negatif elektrik yükü taşıdığı için, insanlarda bulunan
fazla elektriği alma özelliği vardır. Arındırıcı bir enerji yayar. Mükemmelliği temsil eder.
KALSEDON: Hata yapma riskini en aza indirir. Kalsedon takan
insanların, kısa sürede zengin olacağına inanılır.
KRİSTAL KUVARS: Ortamdaki tüm negatif enerjiyi geri iter. Yaşlanmayı geciktirir. Meditasyon için çok uygun olduğundan, bütün
çakra odaklarında kullanılabilir
BİR KRALİYET MORU: Eski Yunanca bir kelime olan “ametistos”
en basit biçimde “sarhoş olmayan, ayık” olarak çevrilebilir. Ametistin,
sarhoşluğa karşı çok güçlü bir antidot olduğu düşünülmüş, bu nedenden ötürü şarap kadehleri genellikle bu taş oyularak yapılmıştır. Taş
hâlihazırda ayıklık ve ağırbaşlılığın sembolü olmaya devam etmektedir.
Ametistin kökeni hakkındaki efsane Yunan mitlerinden gelmektedir. Sarhoşluk tanrısı Dionysius bir ölümlünün kendisine hakaret etmesine sinirlenir ve yoluna çıkan ilk ölümlüden intikam alacağına
dair yemin eder ve dileğini gerçekleştirmek için vahşi kaplanlar yaratır. Hiç bir şeyden habersiz, genç ve güzel bir kız olan Ametist, tanrıca
Diana’ya adak adamaya giderken, kaplanlar ile karşılaşır. Diana
kaplanların acımasız pençelerinden korunması için Ametisti saf kristal
kuarzdan bir heykele dönüştürür. Dionysius bu harikulade heykeli
gördüğünde, yaptığından vicdan azabı duyarak şarap gözyaşları dö120
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ker. Tanrının gözyaşları kuartzı mora dönüştürür ve bugün bildiğimiz
taşı yaratır.
Mor çok uzun yıllar boyunca bir kraliyet rengi olarak değerlendirilmiştir. Ametistin en güzel örnekleri İngiliz Kraliyet taçlarında kullanılmıştır. Ayrıca bu taş Büyük Katerina’nın ve Mısır hanedanın da favori mücevher taşı olma özelliğine sahiptir. Ametist, yani şeffaf mor
kuartz, mücevherde kullanılan en yaygın kuartz türüdür
Leonardo Da Vinci eserlerinde ametistin zekayı ilerlettiğini ve şeytani düşünceleri yok ettiğini yazmıştır. Din adamlarına getirilen evlenme yasağına uyma konusunda cesaret verdiği ve dindarlığı sembolize ettiği düşünüldüğünden ametist orta çağda kendine, katolik
kilisesinin ve diğer kiliselerin takılarında çok önemli bir yer bulmuştur.
Tibet’te, ametist Buda’ya özgü kutsal bir taş olarak kabul görmüş ve
Budist tespihleri bu taştan yapılmıştır.
TEKNİK ÖZELLİKLER
Kimyasal Formül: Si02
Bileşim: Silikon dioksit; Ametiste mor rengini, demir ya da manganez bileşiklerinin mineralin saflığı bozucu etkisi vermektedir.
121
Feyzullah Kırca
Renk: Ametistin renk yelpazesi soluk mordan, koyu mora doğru
gider. Kimi zaman ametistte mor ve beyaz iç içe geçerken, kimi zaman ise renksiz kaya kristali (saydam kuartz) ile bazı yerlerde de kahverengi- sarımsı sitrin ile karışmaktadır. Soluk renkler “Rose de
France” olarak adlandırılmakta ve Viktorya dönemi mücevherlerinde
görülmektedir. Koyu renkli, özellikle açık pembe parıltıları olan zengin mor, ametistin en değerli olanıdır.
Damar: Beyaz
Sertlik: 7
Kristal Biçimleri: (Heksagonal) Ametist minerali jeot bir tabanda,
çıkıntı yapan parlak piramitler olarak meydana gelir. Bu piramitler
oldukça büyük olabilmektedir. Ayrıca uzun prizmatik kristaller ya da
kısa ve küt kristaller olarak oluşmaktadır. Kristaller genellikle ufuksal
çizgilidir ve zaman zaman bir asa biçiminde büyüme gösterirler.
Şeffaflık: Ametistin şeffaflık yelpazesi, şeffaftan yarı şeffafa değişiklik gösterir.
Özgül Ağırlık: 2,6 – 2,7 gr-ağırlık/cm3 dür. Özgül ağırlık maddenin 1 cm lik bölümünün ağırlığıdır. Özgül ağırlık birimi de grağırlık/cm3 olarak gösterilir.
Sağlamlık: Kırılgan
Diğer Kimlik işaretleri: Kısa dalga morötesi ışıkta krem ya da beyaz florasan etkisi söz konusudur.
AMETİST TÜRLERİ
Ametist Kuartz: Ametist ile saydam kuartzın karışımıdır. Üst kısmı
mor, alt kısmı ise
beyaz ya da saydamdır. Ayrıca mor
ile beyaz iç içe geçmiş olabilir.
Ametrin: Ametist
ile sitrinin karışımıdır.
Kısmi olarak mor,
kısmi olarak ise turuncu-sarıdır. Renk
alanları keskin biçimde bölünmüştür.
Kanada Ametisti:
İçi kırmızı hematit ile
122
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
kaplanmış olan ametisttir. Dünya üzerinde yalnızca Ontaryo’da Fırtına Körfezinde bulunmaktadır.
Levander Ametist: Ametistin soluk mor olan biçimi.
VeracruzAmetjst: Meksika – Veracruz’da bulunan uzun, prizmatik
ametist kristalleridir.
Grup: Silikatlar, tektosilikatlar, silika grubu. Ayrıca bir oksit olarak
sınıflandırılabilir.
BENZER MİNERALLERDEN AYIRICI ÖZELLİĞİ
Garnet: Ametistten çok farklı kristaller içerisinde meydana gelir.
Florit ve Apatit: Ametistten çok daha yumuşaktır. (4-5)
Spinel: Ametistten farklı ve çok daha sert (7.5-8) kristaller içinde
meydana gelirler.
YATIK
Yatık; yakın tarihe kadar su kabı olarak kullanılan, hammaddesi
karaçam özü ve ardıç ağacı olan bir el sanatıdır. Yapımında doğal
ağaç özleri kullanılmakta olup yapıştırıcı vb. kimyasal madde kullanılmamaktadır. Kabın içine konan sıvı maddeye, doğal ağaç kokusunu vermektedir ve uzun süre bozulmadan saklamaktadır.
Eski el sanatlarından “Yatık” günümüzde hediye ve süs maksatlı
olarak halen yaşatılmaktadır.
123
Feyzullah Kırca
ÖNEMLİ TELEFONLAR
İTFAİYE
110
MESLEK
YÜKSEKOKULU
662 49 40
HASTANE ACİL
112
ELEKTRİK ARIZA
662 13 74
POLİS İMDAT
155
TELEFON ARIZA
662 33 33
JANDARMA
İMDAT
156
ZİRAAT BANKASI
662 23 63
ORMAN
YANGIN
177
VAKIFBANK
662 10 74
DEVLET
HASTANESİ
662 10 40
OTOBÜS GARAJI
662 12 06
KAYMAKAMLIK
662 17 69
BALIKESİR GARAJI
243 03 49
BELEDİYE
662 10 18
NOTER
662 44 34
SAVCILIK
662 45 40
ZÜBEYDE HANIM
KIZ ÖĞRENCİ YURDU
662 64 74
TCDD
(TREN GARI)
669 10 35
ERKEK ÖĞRENCİ
YURDU
662 35 75
Detaylı tanıtıma Geçmeden önce kısaca birde köyümüzü tanıyalım. Bundan sonraki bölümde ise daha detaylı olarak, köyümüz Akbaşlar köyünü tarih, coğrafya, ekonomi, kültür ve hatta edebiyat yönleriyle irdelemeye devam edeceğiz.
124
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KÖYÜMÜZÜ TANIYALIM
Akbaşlar, Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesine bağlı bir köydür. Köyün adının nereden geldiği ve geçmişi hakkında bilgi yoktur. Balıkesir
iline 59 km, Dursunbey ilçesine 18 km uzaklıktadır. Köyün ekonomisi
tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün hem içme suyu şebekesi
hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur.
Telefon santrali mevcut olup, Çamköy, Karapınar, Hasanlar,
Hacıahmetpınarı gibi köylere telefon hizmeti buradan verilmektedir.
Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol
asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
Yörede benzerlerine de rastlanabilecek türde bir kültür geleneği
mevcuttur. Fakat yine de el değmemiş bir kültür ortamına sahiptir. Bu
yapıda bir kültür şekline ev sahipliği yapan Akbaşlar Köyü çok renkli
bir kültür mozaiği taşımaktadır. Düğünleri neredeyse bir haftayı bulan
bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilir.
Düğünden bir hafta öncesinde köy muhtarı eşliğinde ilçeye giden
evlenecek olan çifti yoğun bir hazırlık beklemektedir. İlçede resmi
nikâhlarını kıydıran çift ve düğünün karşılıklı tarafları olan oğlan evi
ve kız evleri hemen daha o günden ziyafet vermeye başladıkları misafirlerini ağırlarlar. Oğlan evi ve kız evi, düğün öncesi hafta ortasında
yakın çevresini kendi mahalline davet ederek bir ziyafet verir.
125
Feyzullah Kırca
Bu ziyafet ve davetin altında yatan şey, dıştan gelecek misafirlere
ev sahipliği yapacak olan kız ve oğlan evlerinin dört dörtlük ilgi alakasıyla memnuniyeti oluşturabilmeleri gerçeğidir. Bu davette yer alan
kişilere verilen ikram ve davetlilere ilişkin bilgiler düğün için bir nevi
ön hazırlıktır. Hafta sonu başlangıcı sayılan Cuma günü ikindi namazı
sonrası da oğlan evinin hazır ettiği çeyiz ve önemli eşyalar görücüye
çıkarcasına kız evinin sepi sergisi denilen (kız evi çeyiz sergisi)yere
götürülüp gelin kızına teslim edilir. Burada tüm köy halkı düğün evlerini yalnız bırakmaz ve onların ve evlenecek çiftlerin mutluluklarını
paylaşırlar. Böylelikle çeyiz teşhirine renk katmış ve alınan eşyalarla
yapılan el işi çeyizlerin yeterliliğine bakarlar. Çeyiz sağlamsa
maaşallah. Az ve yetersiz ise de Maazallah diyerek fakir ve yoksulluktan uzakta bereketli bir yuva olsun temennisinde bulunurlar. Bu işlerde maya önemlidir der eski kulağı kesikler(ihtiyar heyeti!)
Sonra tabi ki kız ve oğlan evleri hummalı çalışmalarıyla misafirlerini ağırlamaya davet ederler. Cumartesi akşamı da oğlan evi tarafından kız evine kına götürülür. Gelin kına ile ellerini güzelleştirsin diye!
Burada yine kız evi tarafından oğlan evi sakinleri ve davetlilerine bin
bir çeşit ikramda bulunulur.
126
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
BALIKESİR/DURSUNBEY/AKBASLAR KÖYÜ
Bilgiler
Nüfus
573
Koordinatlar
Posta Kodu
10824
Alan Kodu
0266
Yönetim
Coğrafi Bölge
Marmara Bölgesi
İl
Balıkesir
İlçe
Dursunbey
Köy Muhtarı
Hasan Boztaş
Web Siteleri
http://www.akbaslarkoyu.com
http://www.akbaşlarkoyu.tr.gg
http://www.akbaşlarkoyu.e-kolay.azbuz.com
AKBAŞLAR
Akbaşlar, Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesine bağlı bir köydür.
Konu başlıkları
1-Tarihi
2-Kültür
3-Coğrafya
4-İklim
5-Nüfus
6-Ekonomi
7-Muhtarlık
8-Altyapı Bilgileri
9-Dış Bağlantılar
127
Feyzullah Kırca
TARİHÇE
Köyümüzün tarihini, coğrafyasını, kültürünü, adet ve göreneklerini, türkü ve manilerine varıncaya kadar ayrı ayrı incelemeye çalışacağımızdan; burada kısaca bazı noktalara değinerek devam edelim.
Köy 450 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Kurucusu Osmanlı akıncı
beylerinden Akbaşoğlu Mehmet Bey olduğu söylenmektedir. Köyümüzün şimdiki yerinin üçüncü yerleşim yeri olduğu, birinci yeri köyün
batısında, Sarıyol deresinin doğusunda Meydanlar mezarlığı denilen
yer, halen kalıntıları mevcuttur. Ve bir kilometre doğusunda, eski köy
tabiriyle anılan yerde bir sürü yıkıntılar mevcuttur.
Yine köyün kuzeybatısında 2,5 km uzaklığında Hasanlar köyü civarındada bir köy olduğu ve halen bizim köylüler o semte Hasanlar
Köyü mevkii derler. Köy kırsal bir araziye sahiptir. Daha öncesinde
köy hudutları içinde tam doğusunda Ispalar mevkiinde bir mezra yerleşim yapmışlar, daha sonra oradan dağılmışlar bir kısmı Akbaşlara
gelmiş, bir kısmı da Çam Köy’e gitmişlerdir. Birde köyün güneydoğusunda Karaağaç mevkiinde büyük bir mezrası daha vardır ve orada
büyük bir mezarlığın başında bir yerleşim yeri vardır. Bu yerler hala
mevcut olup, hangi tarihte kurulduğu belli değildir. Akbaşlar Köyünün
Balya Akbaşlar Köyü ve Çanakkale Akbaşlar Köyü bağlantılarının olduğunu, daha sonra bu kolun Aydın taraflarına gittiğini, Osman Gazinin akıncı beyi olan Akbaş oğlu Mehmet beyi görevlendirmiştir. Köyün kuruluş tarihi Osmanlıların kuruluşundan sonra 1340–1550 yıllarına rastlamaktadır.
128
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KÜLTÜRÜ
Yörede benzerlerine de rastlanabilecek türde bir kültür geleneği
mevcuttur. Fakat yine de el değmemiş bir kültür ortamına sahiptir. Bu
yapıda bir kültür şekline
ev sahipliği yapan Akbaşlar Köyü çok renkli
bir kültür mozaiği taşımaktadır.
Düğünleri neredeyse
bir haftayı bulan bir zaman dilimi içerisinde
gerçekleştirilir. Düğünden bir hafta öncesinde
köy muhtarı eşliğinde
ilçeye giden evlenecek
olan çifti yoğun bir hazırlık beklemektedir. İlçede resmi nikâhlarını
kıydıran çift ve düğünün karşılıklı tarafları olan oğlan evi ve kız evleri
hemen daha o günden ziyafet vermeye başladıkları misafirlerini ağırlarlar. Oğlan evi ve kız evi, düğün öncesi hafta ortasında yakın çevresini kendi mahaline davet ederek bir ziyafet verir. Bu ziyafet ve davetin altında yatan şey, dıştan gelecek misafirlere ev sahipliği yapacak
olan kız ve oğlan evlerinin dört dörtlük ilgi alakasıyla memnuniyeti
oluşturabilmeleri gerçeğidir. Bu davette yer alan kişilere verilen ikram
ve davetlilere ilişkin bilgiler düğün için bir nevi ön hazırlıktır.
Hafta sonu başlangıcı sayılan Cuma günü ikindi namazı sonrası da oğlan evinin hazır ettiği çeyiz ve önemli
eşyalar görücüye çıkarcasına kız evinin
sepi sergisi denilen (kız evi çeyiz sergisi)yere götürülüp gelin kızına teslim
edilir. Burada tüm köy halkı düğün
evlerini yalnız bırakmaz ve onların ve
evlenecek çiftlerin mutluluklarını paylaşırlar. Böylelikle çeyiz teşhirine renk katmış ve alınan eşyalarla yapılan el işi çeyizlerin yeterliliğine bakarlar. Çeyiz sağlamsa maaşallah
derler. Az ve yetersiz ise de Maazallah diyerek fakir ve yoksulluktan
uzakta bereketli bir yuva olsun temennisinde bulunurlar. Bu işlerde
maya önemlidir der eski kulağı kesikler(ihtiyar heyeti)!Sonra tabi ki
kız ve oğlan evleri hummalı çalışmalarıyla misafirlerini ağırlamaya
davet ederler.
Cumartesi akşamı da oğlan evi tarafından kız evine kına götürülür. Gelin kına ile ellerini güzelleştirsin diye! Burada yine kız evi tara129
Feyzullah Kırca
fından oğlan evi sakinleri ve davetlilerine bin bir çeşit ikramda bulunulur. Kızın maharetlerine dikkat eder çünkü oğlan evi! Sonra burada
yörenin yanık ve hareketli türküleriyle başlanır tahta kaşıklarla oynanmaya."Dibi gara tavanın iyi çıkarmış tef sesi” der Hatice nine! “Bu
saatten sonra benim neyime bu oyun gine, vur gızım vur gara tavanın
dibine” denir başlanır oyun havalarıyla kurtlar dökülmeye.
Dökülen terlerden gelen rahatlamaya varıncaya değin herkes
oyunuyla boy gösterir ortada. Tabi burada aynı zamanda yetişip gelen oğluna da kız bakar kayın valide. Pek yavuz(iyi) oynayana da para
asılır boylu boyuna. En azından damat tarafı para saçar bereket gelsin diye. Sonrada kâğıtlı şeker atarlar gelin kızın üstüne hem çocuklar
kapsın, hem de gelen gelinle evimiz tatlansın diye. Ertesi gün, yani
pazar günü de artık kız alma vakti gelmiştir. Kızını almaya gelecekler
diye üzüntüyle kızını hazırlarken helalleşir baba. Kızı hazırlayan yengeler, oğlan evinden gelecek olan gelin alıcı(oğlan evi ekibi, damadın
yengeleri) al entarileri giyip gelin kızını almaya gelirler. Arkalarında
tabi kalabalık bir oğlan evi arabalarının kornalarıyla seslenerek gelirler. Damat sevinçlidir gelin gelecek diye yeni yuvasına; ama onu bekleyen gençler vardır düğünde bayrak çeken;
“Şu al Bayrak ne yere, ne de değmiştir bele!
Göreyim paraları, bakıyor gençler ele!
Dua eder gönülden, hepsi bir gelir dile
Sen goca paraları, gösteriver bir hele!” (F.K)
Dedi miydi bayrakter; damat isterse çıkartmaya dursun mangırları
yani paraları!
“Ver ki; sözün parayı, gönlün huzur boyana
Bu bayrakla bayrakter, çekilmiş nice han’a” denir.
Üzerine birkaç defa, tekbir salâvat söylenir.
Topluca dua edilir, Allah’a niyaz eylenir
Hayırlı bir yuva için temennilerde bulunulduktan sonra konvoy alır
gider gelini.
Kız evi de ne yapsın gözyaşları için alır işlemeli mendilini. Gelinin
akrabaları, hamarat ve temiz olsun bizi mahcup ettirmesin diye gelinin yeni evine işlemeli torba içinde, tel süpürge gönderir. Tabi damadın cebine derman olsun çıkacak para. Parayı görmeden bırakmazlar
uşaklar süpürgeyi.
Yatsıdan namazına hazırlanıp camiye götürülür damat, namazdan
sonra; büyük küçük herkesle helalleşip teşekkür ederek, damat salınmak için getirilir gelinin yanına. Zifaf duası yapar damat salmaya
gelenler hoca efendinin önderliğinde bir kez daha. Lokum ikram edi130
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
lir burada. Lokumlar yenilirken damat kaçmaya çalışır çabucak eve.
Hızlı kaçamazsa sırtını Mevla’m kayıra, adet üzere atılan formalite
yumruklara iyi dayana. Ölünün helvası değil gelinin helvası yenir bizim oralarda. Ha birde gelin böreği ile ana evinden getirdiği tavuk
kanadı. Bu arada Kamil kadayıfı ile çoban hamurunu unutmayın sakın.
Unutmadan şunu da belirtelim gelin ana, babaların elini öptükten
sonra su içmeye götürülür kız arkadaşları ve yengeleri tarafından.
Köyün en tarihi çeşmesi tanıklık eder kimin kızı kimin oğlu olacak
ondan yana. Suya çoktan atılmıştır ayna ve tarak. İşlemeli oya kapattı
mıydı gelinin gözlerini “Hadi bakalım göster hünerini, iç suyunu, bul
kuyunu” denir. Tarağı bulursa erkek, aynayı bulursa da kız çocuğu
olacaktır güya.
Coğrafya
Balıkesir iline 59 km, Dursunbey ilçesine 18 km uzaklıktadır.
İklim
Köyün iklimi, Marmara Ilıman iklimi etki alanı içerisindedir.
Nüfus
Yıllara göre köy nüfus verileri
2010
608
2007
591
2000
573
1997
558
Ekonomi
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Muhtarlık
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.
Muhtarlık 2004 yılından bu yana büyük bir gayret ve çalışma sarf
ederek köyün çehresinin değişmesini sağlamıştır. Köy içinde ki tüm
yolların üzerine alt yapı çalışmalarının bitirilmesi ile birlikte taş parke
döşenmiştir. 2010 yılı itibariyle yeni mahalleye de parke taş döşemesi
planlanmakta ve çevre düzenlemelerinin yapılması önemsenmektedir.
Yine artezyen kuyudan km.lerce uzaktan çıkartılan kaynak suyu, Asar
tepesinde yer alan su deposuna basılması konusunda ki yetersizlikler
yeni alınan dalgıç motorla ortadan kaldırılmıştır. Yıllardan beri hayal
olduğu söylenegelen gölet projesi Dsi çalışmalarının hızlandırılıp,
131
Feyzullah Kırca
ihaleye çıkartılmasıyla verilen teşvik-i mesai sayesinde bitirilmiş ve
sulamaya başlanır şekle getirilmiştir. Ayrıca Akbaşlar köyü Sulama
Göledimize balık atılarak doğaya da katkı da bulunulması düşünülmüştür.
Muhtarlık yine 2004'ten sonra icra ettiği görev süresi içinde geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan çiftçisine tohum eleme istasyonu kurarak(çalka makinesi) çiftçinin üretimine destek vermiştir. Muhtarlık köyümüzün geleceğini iyileştirmek adına özverili çalışmalarına
devam etmektedir. Emeği geçen tüm muhtarlarımıza teşekkür ederiz.
Seçildikleri yıllara göre Bilinen köy muhtarlarımız:
1- Halil TIĞLI (Akkafa Dayı)
2- Halilibrahim KARABULUT (Kafar dede)
3- Mustafa ESEN
4- Halil TÜLÜ (Rumi 1317) (Tülü Halil)
5- Mustafa AKCAGÜN (Kadir oğlu)
6- İbrahim ÇAM (Telaşa)
7- Kadir ÇELİK (Bakkal Kadir)
8- Mustafa GÖKÇE (Kocagaşar)
9-1964 – İsmail TIĞLI (Hatip) 3 dönem
10-1979 – Mustafa KARABULUT
11-1984 – Mustafa UÇAR
12-1989 – İsmail KOYUN
13-1994 – Mustafa BÜK - 1.Dönem
11-1999 – Mustafa BÜK - 2.Dönem
12-2004 – Hasan BOZTAŞ - 1.Dönem
13-2009 – Hasan BOZTAŞ - 2.Dönem
132
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Halen Görevdeki Muhtarımızın Özgeçmişi:
HASAN BOZTAŞ
1959 de doğdu. İlkokulu Akbaşlar da okudu. Askere gidinceye kadar çobanlık yaptı. 1978 de askere
gitti. Askerden sonra çeşitli mandıralarda peynir ustalığı yaptı. 1983 de Dursunbey belediyesinde şoförlüğe başladı. 20 yıl Dursunbey belediyesinde çalıştıktan
sonra emekli oldu. 28 Mart 2008 seçimlerinde akbaşlar köyü muhtarlığına seçildi. Evli ve 4 çocuk babasıdır.
Altyapı Bilgileri
Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün hem içme suyu şebekesi
hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur.
Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol
asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
Dış Bağlantısı (Ulaşım)
Köyümüzün il merkezi ve ilçe merkeziyle bağlantısı 1933 yılında
demiryolunun gelmesiyle rahatlamıştır. Demiryolu açılmadan önce
Balıkesir’e ve diğer ilçelere yaya olarak gidilip gelinirmiş. Tren istasyonuna patika yollardan ve Gireyovası arazi yolundan gidilip gelinirken, daha sonraları zaman zaman da Karapınar yolu kullanılmıştır.
Daha sonra Dursunbey Balıkesir yolunun yapılmasıyla 1983 yılında
yapılan Dursunbey Balıkesir arası anayol köyümüzün yakınından
geçmesi sayesinde il ve ilçeye ulaşım çok daha kolay sağlanır olmuştur. Köyün elektrik alt yapısı 1980 li yıllardan önce 1976–1977 gibi
bitirilmiştir.
Şimdi köyümüzü daha teferruatlı olarak birçok yönü ile inceleme
ve irdeleme çalışmamıza devam edebiliriz. Köyümüzü daha yakından
tanıma olanağına bu şekilde sahip olabilir.
133
Feyzullah Kırca
134
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
2.BÖLÜM
KÖYÜMÜZÜN TARİHÇESİ
Köyümüz Akbaşlar köyü’nün kurucuları Göktürk’lere dayanmaktadır. Göktürk’lerin uzantısı olan Turhanlı Türkmenleri ve dolayısıyla
Akbaşlu obası bazen mamalı, bazen Likvaniklerle birlikte hareket etmişlerdir. Anadolu’ya 1040 yıllarında Selçuklular ve Danişmentlilerle
birlikte hareket ederek gelmişlerdir. Selçuklular ve Danişmentlilerle
birlikte İran üzerinden 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’ya
geçmişler ve önceleri Doğu Anadolu üzerinden Kayseri’ye, daha sonra bir bölümü Güneydoğu’ya, bir bölümü Sivas yöresine doğru hareket etmişlerdir. Sivas dolaylarında Danişmentli beyliğini kurmuşlardır.
Selçuklu sultanı II. Kılıç aslan Danişmentli Beyliğine son verdikten
sonra Selçuklular onları sınırlara yerleştirerek Uç Beyi olarak yararlanmıştır. Bu Maksatla Danişment Ahmet Gazi’nin 7. kuşak torunu
Karesi Bey ve ahalisi de Misya tarafına (Balıkesir ve çevresine) Uç beyi
olarak yerleştirilmiştir. Osmanlının kurucularını Bilecik taraflarına,
Germiyanoğullarını Kütahya, Aydın oğullarını Ege dolaylarına,
Menteşeoğulları Muğla dolaylarına diğer beyliklerin kurucu halkları
da aynı şekilde Anadolu’ya yerleştirilmişlerdir. Osmanlı devleti zamanında da konargöçer Yörükler Anadolu’ya yerleştirilmeye devam etmiştir.
İşte tüm bu Anadolu’ya ister Selçuklu döneminde olsun, ister Osmanlı döneminde olsun; bazen Mamalı Türkmenleriyle, bazen de
Likvanikler ile birlikte hareket eden Turhanlı ve Turhanlıların mensubu olduğunu düşündüğümüz Akbaşlu Yörükleri Anadolu da uğradıkları yerlerde konargöçer olarak kalanlar olmuşsa da, Selçuklular zamanında Uç Beylik olarak görev yapmışlardır. Özellikle Osmanlı Devleti zamanında Turhanlı akıncıları olarak akıncılık yapmışlardır.
Eskiden beri dilden dile söylene gelen bilgilerden de anlaşılacağı
üzere köyümüzün Balya Akbaş Köyü, Çanakkale Akbaş Köyü ile Bağlantıları olduğu bilinmektedir. Buralara gelen Akbaşlu obasının kollarının bu köylerin olduğu yerlerde yerleştikleri ve hatta bir kolunun da
Aydın (Antalya) dolaylarına gittiği de söylene gelmektedir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde gerek Akbaşlar köyü, gerekse Akbaş köyü
adıyla isim alan köylerin temelde aynı soydan geldiğini söyleyebiliriz.
Selçukluların Kınık Boyu’ndan gelmesi ve Danişmentlilerin ise Çepni
Boyu’nun yanı sıra; çok sayıda Kınık Boyu’ndan aşireti barındırmasından, Göktürk’ün Türk’ü anlamına gelen Mamalı Türkmenlerinden
135
Feyzullah Kırca
Turhanlı, Turanlı, Turancalı, Türkanca, Türkanlı, gibi Yörük obalarının
ve köyümüzün ismini aldığı Akbaşlı obasının mensubu olan köyümüzün kurucusu Turhanlı Akıncı Beylerinden Akbaşoğlu Mehmet’in Yöremizden geçen kervan yolunu koruma amacıyla görevlendirilmiş
olmasından dolayı köyümüzün Oğuzların Kınık Boyundan geldiğini
söyleyebiliriz.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Osmanlı Devleti’nin iskân politikası
sonucu konargöçerliği bırakıp yerleşen, akıncı olarak gözcü olarak
belirli yerlere görevlendirilen akbaşlar ve akbaş olarak isim alan köylerin; aynı Oğuz Boyu ve aynı obadan gelen köyler olduğunu söyleyebiliriz. Ancak kurucuları bu obanın mensuplarından olsa da başka
obalar ve aşiretlerlerin de katıldığı Anadolu’daki 17–18 akbaşlar ve
Akbaş köyleri barındırdıkları aşiretlerin yoğunluğuna ve Bulundukları
bölgeye göre kendilerini nitelendirdiklerini, köylerinin internet sitelerine yazdıkları tarihçelerinden görmekteyiz.
Bu da Oğuz Boylarıyla ilgili bir yazıdan alıntıladığım ‘Anadolu’daki Büyük Türkmen Oymakları: Atçeken, Beydili, Berelli, Barak,
Bekdik, Cerit, Çavdır, Danişmentli, Elbeyli (İlbeyli). Gök (Gökçeli),
Halep Türkmeni, Işıklar, Iğdır, Kara, Karakoyunlu, Karakeçili, Kızıl,
Kızılkeçili, Mamalı, Sarı, Tabanlı, Teke, Yeni il Türkmeni (Caber,
Musacalı gibi).Aynı Türkmen oymağına; Aydın'da Danişmentli, Yozgat'ta Mamalı, Ankara 'da Tabanlı denilebildiğinden işin içinden çıkmak zordur.’ Paragrafı bunu doğrulamaktadır.
Günümüzde; Anadolu’ya Selçuklu döneminde dağılmış ve özellikle Osmanlı Döneminde yerleşik hayata geçerek Türkiye de kurulmuş
olan 3 tane Akbaşlar Köyü, 15 tane de Akbaş Köyü vardı. Bu 18 Akbaş isimli köy; Oğuzların Kınık Boyu’ndan gelen Mamalı Türkmenlerinden Turhanlı Yörüklerinin bir obası olarak düşündüğümüz Akbaşlar
(Akbaşlu) obasının Akıncılık görevleri sonucu ya da yerleşik hayata
geçmesi sonucu kurulmuş köyler olduğunu düşünüyoruz.
Bu köyler;
1-Akbaş Köyü ERCİŞ/VAN,
2-Akbaş Köyü BİSMİL-DİYARBAKIR,
3-Akbaşlar Köyü Merkez-K.MARAŞ,
4-Akbaş Köyü Merkez-BARTIN,
5-Akbaş Köyü Merkez-SİNOP,
6-Akbaşlar Köyü Tekkeköy-SAMSUN,
7-Akbaş Köyü Güdül-ANKARA,
8-Akbaş Köyü Çerkez-ÇANKIRI,
9-Akbaş Köyü Karatay-KONYA,
10-Akbaş Köyü Gerede-BOLU,
11-Akbaş Köyü Kaynarca-SAKARYA,
136
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
12-Akbaş Köyü Akdağmadeni-YOZGAT,
13-Akbaşlar Köyü İnegöl-BURSA,
14-Akbaşlar Köyü DURSUNBEY- BALIKESİR,
15-Akbaş Köyü Balya-BALIKESİR,
16-Akbaş Yaylası Eceabat-ÇANAKKALE,
17-Akbaş Köyü Serik-ANTALYA,
18-Akbaş Köyü Honaz-DENİZLİ köyleridir.
Şimdi gelelim Bizim köyümüz Balıkesir Dursunbey Akbaşlar Köyü’ne: Köyümüzün Kurucusu Osmanlı Akıncı Beylerinden Akbaşoğlu
Mehmet Beydir. Akbaşoğlu Mehmet Bey Mamalı Türkmenlerinin Turhanlı Akıncılarından Akbaşlu obasındandır. Akbaşoğlu Mehmet Bey;
Selimağa Köyü altı, Karaağaç mevkimiz, Geriovası Çeşmesi ve Deveci
Konağı, Uluyol, Sarıyol ve Deveuştu mevkilerini takip ederek yöremizden geçen kervan yolundan önceleri bilgi toplamak, buraları Osmanlıya katıldıktan sonra ise kervan yolunu koruyup kollamak amacıyla görevlendirilmiştir.
Antalya Serik ilçesi Akbaş Köyünden Hasan Kozan: ''Benim araştırmalarıma göre Karasi Beyliğinin uç beyliği olarak görev yapmış
olan Akbaş oğlu Mehmet Bey Karasi Beyliği Osmanlıya katıldıktan
sonra 1340 larda Osmangazi’nin akıncılarından olan Akbaşoğlu
Mehmet’in dedesi Musabey’in oğlu Molla Ahmet oğlu Uzunali Oğlu
Ali onun oğluda Akbaş oğlu Mehmet Bey’dir. Akbaş oğlu Mehmet
Bey’in kanlıca karnesine kayıtlı oğlduğu bilinmektedir. Akbaş oğlu
Mehmet Bey’in oğluda Paşayiğit Beyidir.'' [email protected]
1340 yıllarında kervan yolunu korumakla ve bilgi toplamakla görevlendirilen Akbaşoğlu Mehmet Bey Bir rivayete göre Karesi Beyliği
döneminde var olan, diğer bir rivayete göre ilk defa kendisinin kurduğu Karaağaç Mevkiindeki Akbaşlar Köyü’ne yerleşmiştir. Bura da
kervan yolcularının konaklayacağı han, hamam ve konaklama merkezleri ve Cami inşa etmişlerdir. 1900 lü yıllara kadar bu caminin
görevli kadısı olduğu ve Cuma kılma merkezi olduğu bilinmektedir.
Yapıldığı yerde günümüzde kalıntıları görülmüştür. Camii inşa edilen
yerin hemen yanında ki arazinin adı bugün hala deveci konağı olarak
anılmaktadır. Aynı şekilde yol boyunda kurulmuş ve yolun diğer ucunu da gözleyebilmek için olsa gerek Meydanlar mevkii başlarındaki
Eskiköy adıyla anılan yere Karaağaç yöresindeki köyden ayrılarak
yerleştikleri söylenmektedir.
Bu obanın mensubu Akıncıların Balıkesir-Balya’ya, buradan Da
Osmanlı Devleti sınırları genişledikçe Çanakkale’ye ve Aydın taraflarına gitmişler dense de Denizli-Honaz ve Antalya-Serik’e kadar ulaştıklarını söylemek zor olmasa gerek. Çanakkale tarafına giden Turhanlı akıncılarının Trakya’dan sonra Makedonya dolaylarında Turhanlı adıyla bir köy daha kurulduğunu biliyoruz.
137
Feyzullah Kırca
Karaağaç’ta ve Meydanlar mevkii başlarındaki Eski köy yerlerinin
dışında yöremizin çeşitli yerlerine Oğuzların diyarından gelen çeşitli
Aşiretlere mensup konargöçer Yörükler de gelmişlerdir. Osmanlı bu
Aşiretlerin çoğunu Trakya ve Bosna topraklarına geçirdiyse de buralarda kalanlar olmuştur. Bu Yörük aşiretleri Öküz Yatağı altındaki
Ören Boğazlarına, Kocacevizlere, Emine Munarı(çeşmesi), Örencik,
Ispalar, Günoluk ve İki oluk yörelerine umumiyetle olmak üzere gelenler olmuştur. Şimdiki göletimizin olduğu bölgede Çam adında da
bir köy varmış. Bizans zamanında Manastır ve Kale ile Bir Yerleşim
yerinin varlığı da eskiden beri yöremizde konuşulmaktadır. Eşüren
mevkiinde Şeküren adıyla bir yerleşim yeri olduğu ve bu yerin Bizanslı
olduğu ve Türklerin gelmesiyle türleştiği ve Müslümanlaştığı da söylenmektedir. Bu mevkide tarlası olanlar eski yabancı para bulduklarını ve üzerindeki şekiller silindiği için para etmediğini günümüzde yaşayanlar bile ifade etmektedir. Kapaklı Dağımızdaki Hasibe Munarı
(çeşmesi) mevkilerinde Hasanlar Köyü var iken O köyde şimdi bulunduğu yere taşınmış ve yine Hasanlar (Hashanlar) Köyü adını almıştır.
1500–1595 yıllarında Celali İsyanlarının ortaya çıkması, 16. ve
18. yüzyıllarda İran ve Avusturya ile yapılan savaşların uzun sürmesi
ve yenilgiyle sonuçlanması, ekonomiyi krize girdirdi. Ekonomik istikrarsızlık sosyal patlamalara neden oldu. Bunun sonucu olarak ise
eşkıyalık ortaya çıktı ve yaygınlaştı, Cumhuriyet dönemine kadar da
sürüp gitti. Göçebelerin yaylak, kışlak hayatı aksadı. Halk, canı, namusu ve taşınabilecek malını kurtarabilmek için yolsuz, susuz yerlere
kaçıp oralara yerleşti.
Karaağaç mevkiindeki Akbaşlar Köyü ve kervan yolunun diğer yerindeki Meydanların başındaki Eskiköy dediğimiz mevkideki köylerin
sakinlerinden hayatta kalanlar başta olmak üzere çevreye yerleşmiş
olan Aşiretler kervan yolunun üzerinde eşkıyalık ve benzeri saldırılardan kurtulmak için köyümüzün şimdiki yerine taşınmışlardır. Asar
Tepesinin dibine yerleşerek kışın arkamızdaki Kapaklı Dağı’na, yazın
ise Aydınçalı’ya Hayvanlarımızı süreriz demişlerdir. Başka bir başka
bilgiye göre Ayhan Aydın’ın Balıkesir Yöresinde Manav, Yörük, Türkmen, Çepniler ve Muhacirler adlı kitabının 81. sayfasında Bağ Alanı
İskânı sırasında buraya yerleştiklerinden bahsedilmektedir.
Bu konuda dünden bugüne söylenen bir bilgiye göre ise; şimdiki
köye taşınma sırasında günümüzde varlığını sürdüren sülalelerden
taşınanlar şöyle zikredilmektedir. Karaağaç’taki Akbaşlardan Hacılar,
Gökçeler ve Hacısalihler; Örenboğaz’ından Kadirler; Meydanlar’dan
Hocalar ve Zümereler(neneler); Ispalar’dan Bozlar; Sarıyol (kahvederesi) mevkindeki Örencikler’den Bodurlar şimdiki köyümüzün olduğu
yere taşınmışlardır. Arazi sahiplerinin kimliği ve tapu hareketlerinin
yoğunluğundan; bu net olmasa da görülebilmektedir.
138
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Selçuklu da Uç Beylik, Osmanlı da Akıncılık görevlerinde bulunan
köyümüzde, Özellikle akıncılığın babadan oğula geçmesi ve akınlarda ve Osmanlı Devletinin katıldığı savaşlarda erkeklerin şehit olması
sonucu köylünün çoban ihtiyacı doğmuştur. Bu sebeple köyümüze
çoban olarak gelip, çoğunlukla çobanı olduğu ailenin kızıyla evlenerek köyümüze yerleşenler de olmuştur. Bu kişilerden bizim bildiklerimiz şunlardır: Musalar köyü’nden gelen Koca İbrahim; Şabanlar Köyü’nden gelen Tığlıların Halilibrahim; Akçagüney Köyü’nden gelenler
Koparanların dedesi Emin Dayı, Ka’ların dedesi Mustafa, Şamlı Mustafa; Kızılöz Köyü’nden gelen Bayram’ların İsmail, Selimağa Köyü’nden ise Cavuşdede’nin babası İsmail Doğru gelmiştir.
Akbaşlar Köyü; Doğudan Çamköy, Güneyden Gazellidere, Güney
batıdan Akçagüney, Batıdan Dada, Kuzey batıdan Sarnıç, Kuzeyden
Hasanlar, Kuzey doğudan Karapınar köyleriyle çevrilidir.
Köyümüzde 1800–1900 lü yıllarda bilinen en meşhur mahallelerimiz Aynaşalar ve Gökçeler Mahalleleridir. Bugün ise köyümüzde bu
iki mahallenin yanı sıra; Sokak, Kepekçi, Karakabaağaç ve Yeni Mahallelerimiz vardır.
OSMANLI ARŞİVİNDEN TARİHİ KAYITLAR
Hicri 1260–1265 Miladi 1840–1845 kaydı.
1840 yıllarına ait köyümüzün vergi ödeme bilgilerinin tutulduğu
Temettuat defterinin tahrif edilen geri kalan kısmının parçalanıp yok
olduğu defterden elde edilebilen, o gün kayda geçmiş 6 haneden
bilgilerin yer aldığı kaynaktan elde edebildiğimize göre;
1. Hane kaydı olarak; Hatip İbrahim Efendi
139
Feyzullah Kırca
— Hane reisi olarak kayda geçen hatip İbrahim Efendi; ders
okutmanı olarak icazet almıştır.
— 35 dönüm mezru tarlası, 2,5 dönüm bağı varmış. (Tetkik ettiğimizde görüyoruz ki; gemiç, köy önü, öte yüzler ve üç okluk bağlarının sahibi olduğu anlaşılıyor. Köy önü dediğimiz yer koca İbrahimlerin yani bizim evlerin olduğu yerlerdir. Zaten buranın daha önceleri
tarla olduğu bilinmektedir. Köyde hatiplik yapan oğlu İdris hoca, dedemin babası ve aynı zamanda kendisinin kayını olan ramazan dedemize satmış.)
— Hınta (Buğday), Şair (Arpa), burçak ektiği için öşür alınmış. Erbabı ziraat yani ziraat ile de uğraşmaktaymış. Küçükbaş hayvanlarından da sanem adı altında vergi alınmaktaymış.
— 2 öküzü, 12 sağmal karasığır ineği, 4 düvesi, 4 tosunu, 30 keçisi, 15 tekesi, 30 oğlak ile 5 adet de kısrağı varmış.
2. Hane kaydı olarak; Demirci oğlu İbrahim
— 20 dönüm mezru tarlası, 1 dönüm bağı, 3 adet öküzü, 5 adet
sağmal karasığır ineği, 1 adet düvesi varmış.
140
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
— Palamutçuluk yapıyor olduğu için vergi alınmaktaymış.
— Erbabı ziraatçıdır. Yani çiftçilikle uğraşmaktaymış.
Aynı hanede demirci oğlu İbrahim’in amcası Kadri de oturuyormuş.
—20 dönüm mezru tarlası, 1 dönüm bağı, 1 öküzü, 3 adet sağmal karasığır ineği, 1 adet düvesi varmış.
— Hınta(Buğday), Şair(Arpa) ve Burçak ekiyormuş.
— Palamut topladığı için vergi ödüyormuş.
3. Hane kaydı olarak; Hacı oğlu Mustafa
— Karasığır yetiştiriciliğinden vergi ödüyormuş.
— 12 dönüm tarlası, 1 dönüm bağı, 1 öküzü, 2 sağmal karasığır
ineği, 25 adet küçükbaş (ağnam) koyunu, 5 adet koçu, 13 adet kuzusu varmış.
Aynı hanede Mustafa’nın kardeşleri Hasan, Abdullah ve İsmail de
oturuyormuş ve evi müşterek kullanıyorlarmış.
141
Feyzullah Kırca
— 35 dönüm tarlaları, 2 dönüm bağları, 2 adet öküzleri, 5 adet
sağmal karasığır inekleri, 55 adet ağnam(koyun), 5 adet koç, 32 adet
kuzuları varmış.
— Ester(Katır) yetiştiriciliğinden vergi ödemişler.
— Erbabı ziraatçıdır. Yani çiftçilikle uğraşmaktaymışlar.
Bir diğer kardeşleri İbrahim ise askere gitmiş.
142
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
— Onunda kiraya verdiği 12 dönüm mezru tarlası, 1 dönüm bağı,
— 2 adet sağmal karasığır ineği, 20 Ağnam(koyunu), 10 kuzusu
varmış.
4. Hane kaydı olarak; Mustafa oğlu Hacı Ali
— 21 dönüm mezru tarlası, 2 dönüm bağı,
— 1 adet öküzü, 2 adet sağmal karasığır ineği, 1 düvesi, 45 keçisi, 5 tekesi, 35 oğlağı varmış.
— Ester(Katır) yetiştiriciliği yaptığı için vergi alınmıştır.
— Erbabı ziraatçıdır. Yani çiftçilikle uğraşmaktaymış.
143
Feyzullah Kırca
5. Hane kaydı olarak; Osman Kâhya
Oğlu Osman ve diğer oğlu Yakup ile müşterek hane de oturuyormuş.
— 25 dönüm mezru tarlaları, 1 dönüm bağları,
— 1 adet öküz, 4 adet sağmal karasığır inekleri varmış.
6. Hane kaydı olarak; Sancaktar oğlu Hasan
Kardeşi İbrahim ile müşterek oturuyormuş.
144
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
— 25 dönüm mezru tarlaları, 2 dönüm bağları,
— 1 adet öküzleri, 6 adet sağmal karasığır inekleri varmış.
— palamutçuluk yapmışlar, katır yetiştiriciliği yapmışlar ve bunlardan da vergi ödemişler.
Buradaki kayıtlarda 1 adet öküz, 2 sağmal veya 6 sağmal inek gibi, 25 dönümü geçmeyen arazi kayıtlarına, 20 ile 35 gibi sınırlı sayılardaki küçükbaş hayvanların tespitini görüyoruz. Rahmetli dedem
anlatırdı. Dedemler zamanında 800 koyunları varmış derdi. Öyle anlaşılıyor ki, vergiden kurtulabilmek için, 1940 yıllarında sirket ödememek için hayvanları eksik gösterdikleri ve buğdayları samana
gömdükleri gibi durumu tahmin etmek zor değildir. Mesela bir adet
öküz derken bile öküzün birini saklamış olmalılar. Çünkü öküz iki
tane olmayınca zaten ekim sürüm yapılamıyor.
Rabbim fi tarihinden bugüne kadar köyümüzde yaşamış ve öbür
âleme iltihak eden tüm atalarımızın ve bizlerin son durak olan, kabir
ve ahiret mekânlarını cennet eylesin. Ruhları şad olsun.
KÖYÜMÜZ TARİHİNDEN ANEKDOTLAR
Bu anlatacağım hikâyeleri kaynak kişi olarak gösterdiğim kişilerden dinledim. Sesli olarak kaydettim. Bazıları kayıtlardan silinse de
çoğu elimde ses kaydı olarak elimde mevcut. Hikâyelerdeki bilgilerin
doğru olup olmadığı konusu anlatan kişileri bağlar. Lakin hemen
hemen hepsi gerçeğe yakın bizzat olayı yaşayanlar tarafından anlatılmıştır. Ya da ondan dinleyip bize aktarmıştır. Köyün kuruluşuyla
ilgili olan anekdot ise kesin bir bilgi içermese gerek, kendi yazdığım
tarihçede de bazı şeyler zikretsek de kesinlikle böyledir diye bileceğimiz kesin bir kanıt elimizde ve bulabileceğimiz bir yerde yoktur.
Anekdot–1
Yağcıbedir Yörüğünün Hikâyesi
Yağcıbedir Yörüklerinden olan bir aile konar-göçer olarak Alaçam
Yaylalarından Bilecik taraflarına gelip geçiyormuş köyümüzden. Bir
seferinde Osman Deresine geldiklerinde kış bastırmış kalakalmışlar
orada. Bu Yağcıbedir Yörük ailenin iki kızı varmış. Kızlardan biri körmüş. Diğer kızın saç melikleri uzun ve kalınmış. Huma Munarına
(çeşmesine) suya gelir imiş ve testiyi meliklerine bağlayıp arkasına
sallayarak taşır imiş.
Mustafa Çimen’in dedesi bu uzun melikli kızı kaçırmış ve evlenmiş. Çoban dedenin anası, Mustafa Çimen’in babası Mehmet Çavuş
145
Feyzullah Kırca
ve Dela’ların Mehmet Bük’ün ebesi Ümmü bu evlilikten onların çocukları olmuş.
Bu Yağcıbedir Yörük ailenin; Kızları burada kalınca gitmek istemeyip, buralara yerleşmek istemişler. Daşağıl mevkiindeki çobanların
tarlasının olduğu yere yaylaya konması söylenmiş. Taşağıl mevkiine yaylaya konmuşlar. Büyük olasılıkla adı Mustafa olan bu konargöçer aile reisi, sebebini öğrenemediğimiz için, burada kendini ağaca
asarak intihar ettiğini söylemekle yetinelim.
Kaynak: Meryem Boztaş
Anekdot–2
Erkeç Eti Üç Para, Arap Eti Hiç Para
Osmanlı Devleti zamanında 1600 lü yıllarda Karakız ve Geriovası
çeşmelerinin başlarına diğer Yörük aşiretleriyle birlikte birde Arap
gelmiş. Arap diyorsak hakiki Arap olmasa da siyah tenli olduğu için
Arap deniyormuş. Bu Arab’ın çalıştırdığı adamları da varmış. Karaağaç’taki bizim şimdiki köyün olduğu yere taşınmadan önceki eski köylüler ile o civara yerleşen Yörük aşiretlerini ilah ettirmiş. Bu Arab’ın
eşkıyalık ve zorbalıkları kendi adamlarını bile canından bezdirmiş.
Halk bu Arap’tan kurtulmak için öldürmek istemiş.Fakat bir türlü cesaret edip becerememişler.
Ne yapalım ne edelim derken, araştırıp Aydın taraflarından iki tane efe bulmuşlar. Bir eğlence düzenleyip ziyafet yapacağız diye Arabı da çağıralım demişler. Oyunlar oynayalım, eğlenelim ve bu esnada
da Arab-ı öldürelim demişler. Efelere iki tane at hazırlayıp, atları şimdiki Rahim’in yatağının yani davarının olduğu yerin altındaki dereye
saklamışlar.
Eğlence kurulmuş, Erkeçler kesilmiş ve oyunlar başlamış. Efeler bıçak oyunu oynarken ellerindeki oyun bıçaklarını aynı anda Arap
Ağa’ya sapladıktan sonra son sürat önceden hazırladıkları atlara binerek gitmişler. Arap Ağa’nın adamları peşlerinden koşmuşsa da yetişememişler. Zaten de yetişmek istememişler. Çünkü onlar da Arap
Ağa’dan kurtulmak istiyorlarmış. Karaağaç’taki Akbaşlar Köyü halkı
ve çevredeki sonradan gelen Yörük aşiretleri Arap öldü diye büyük
sevinç yaşamışlar. Sevinçten büyük ve semiz Erkeçler ve Koçlar kesmişler.
Bir tarafta Arap Ağanın cesedini, diğer tarafta ise Erkeçleri ve Koçların etlerini görenler. “Erkeç eti üç para, Arap eti ise hiç para” diye
bağırışmışlar. Bugün bu söz hala halk arasında meşhur olarak anılmaktadır.
Kaynak: Ali Kırca
146
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Anekdot–3
İki yaşında Karasığır Danası Taşıma
Delaların(Deli Ağaların) Mehmet Bük’ün annesi Çapar Meryem
nine gençken yani 25–30 lu yaşlarındayken, Davulgu Derelerinde
danaları ya hastalanmış ya da ayağı kırılmış. İki yaşındaki danayı
orada soğuktan ölmesin, köye götürüp iyileştirelim diye sırtına yüklenip, sırtıyla köye getirmiş. Kış günü köye gelinceye kadar sırtında getirdiği dananın ağırlığından dolayı çok terlemiş ve “Bugün hava aşağıdan mı ne?” diyerek yorgunluğunu ifade etmiş.
Bu olayı bana anlatan kişilerden biri olan Meryem nine, kendisinin de böyle bir olay yaşadığını fakat hava aşağıdan mı diye sormadım dedi. Ve şöyle devam etti: ”Merhum Cemal Dede benim kaynatamdı. Bozalfat mevkiinde bizimde bir danamız hastalanmış. Cemal
Dede hasta danayı sırtıma sarıverdi. Bende onu köye getirdim.” Dedi.
Eskiler hem güçlüymüş hem de çok şeyi özellikle sırtlarında taşırlarmış. Kadınlar hala birçok yerlerde sırtlarıyla yük taşımaya devam
etmektedirler.
Kaynaklar: 1- Meryem Boztaş 2- Şehri Bük
Ayrı ayrı her ikisinden de dinledim ve kaydettim.
Anekdot–4
Yunan işgal zulmünden Bir Anekdot
Anladığım kadarıyla ninemin ağzından bu anekdotu anlatmaya
çalışayım.
“Yunan askeri buralara gelip 3 yıl kaldığı yıllarda hem gelip de
Dursunbey’e yukarı geçerken, hem de geri dönüşte kaçarken köyümüzü yakmışlar idi. Buralarda kaldıkları üç yılda da bize çok zahmetler çektirdiler. Biz o zaman çocuktuk. Günü birinde yunan geliyormuş
dediler. Bizi bulmasın diye, yiyecek içecek ne varsa çuvallara doldurduk. Toklu yerindeki ormana kaçtık. Köyde sadece Hasan Ahmet’in
Babası, Akçagüneyli Cemilin babası ve Taliplerin Muhsine’nin babası
kaldı. Toklu yerinde bizle beraber kaçanların birisinde iki dene Karadağlı tabanca varmış. Onları çuvalların birine saklarken yunan askerleri karşıdan görmüş. Geldiler. Çıkar sakladıklarını dedi. Yok, mok
dediyse de, yunan kendi elini soktu ve çuvaldan çıkardı tabancaları.
Adama bir kurşun çektiler vurdular.
Anam Kaşar ebe, sonradan kaynanam oldu ya, Gülistan ebe giller
vardı. Ben anamın arkasına biniyordum. Öldürdükleri adamın üstünden geçin dediler. Köyün en zengini kim dediler. Hacı Salih dedeyi
bulmuşlar. Hacı Salih Gülistan ebenin öz dayısıydı. Hacı Salih’e çıkar
147
Feyzullah Kırca
paraları dediler. Çıkarttırabildiklerini aldılar. Bunların gerisi nerde,
nereye gömdün dediler. Yok, başka yok dedi. Yağı kızarttılar paraları
çıkarmıyor diye kızgın yazı göbeğine döktüler. Kızgın yağı döke döke,
onu da öldürdüler. Çavuş diyorlardı adama. Tabanca’lının babasıydı
o. Babam Kaşar dedeni, sende mavzer silah varmış diye epey bir
dövmüşler. Ama nasıl kurtulduysa ellerinden kurtulmayı başarmış da
geldiydi”.
Bunları ninemden defalarca dinledim. Bunu amcam ninemden,
Halil Kırca, Annem ve ben beraber dinlediğimizde oldu. Daha başka
şeylerde anlatıyordu ama o günlerde kayıt altına almak gibi bir düşünceye sahip olmadığımız için, çoğunu yeniden hatırlayıp yazma
imkânımız yok bugün. Bazı hikâyeleri de kültür ve edebiyat bölümünde aktarmayı düşünüyorum.
Kaynak: Âlime Kırca
Anekdot–5
Köyümüzün Kurucuları Hakkında
Bizim köyün kurucuları Selçuklular zamanında Osmanlı kurulurken Bursa –Söğüt veya Domaniç taraflarından bu civardan geçen kervan yolunu gözetlemek ve beylikler halka nasıl davranıyor ve halk
beyliklerden memnun mu diye haber toplamak için gönderilmişler.
Karaağaç’a yerleşmişler. Osmanlıya bilgi vermişler. Karesi’den gelip
Kütahya’ya, Kütahya tarafından gelip Karesi taraflarına geçen kervancılardan beyliklerle ilgili bilgi almışlar ve Osmanlıya bildirmişler.
Derken yıllar geçmiş ve Karesi’yi Osmanlı kendi topraklarına katmış.
Kervan yolu da daha işlek hale gelmiş. Hırsızlık ve eşkıyalık olayları
iyice artmış. Köylülerde Karaağaç’taki yerden Şimdiki köyün bulunduğu yere taşınmışlar. Akbaş oğlu Mehmet de onlarla gelmiş (ben Feyzullah olarak parantez açıp; torunları veya torunlarının torunları gelmiş olmalı diyorum). Bu bağlamda şimdiki köye Gökçeler, Hacılar,
Aynaşalar (Musalar köyünden gelen Koca İbrahim dedenin çoban
olup iş güveyleri olduğu Hacı Salihler Karaağaçtan; Bodurlar Örencik’ten, Zümereler Eskiköy’den, Bozlar Ispalar’dan gelmişler.
Bak bir daha söylüyorum. Musalardan gelen Koca İbrahim dedenin babası koca İbrahim Hacı Salihlere çoban gelmiş. Sonra da Hacı
Salih’in kardeşi veya daha yüksek ihtimal; kızı Hatice ile evlenmiş ve
iş güveyisi girmiş.
Karaağaç’taki Kafarların Hasan’ın tarlasının yanındaki ormanda
ev yerleri hala belli. Halilibrahim Çam Çekti o evlerin taşlarını başka
yere götürdüler. Orda bir evin bacalığının yanındaki küllerin içinde
148
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
kalmış olduğu çok belli olan bakır para bulmuş ama üzerindeki resimler silindiği için geçmedi.
Çocukluğumda Ahmet Yıldırım’dan da dinlemiştim. Halilibrahim
Çam, Davut Demir ile beraber sohbetimiz esnasında İbrahim
Can’dan da benzer şeyler dinledik, Halilibrahim çam kendisiyle ilgili
kısmı teyit etti ve kaydettik.
Bu ifadeler kaynak kişilerin ifadeleridir. Doğruluğu tartışılır.
Kaynak: Ahmet Yıldırım, İbrahim Can
Anekdot–6
Savaştan Kaçma Olayı
“Birinci dünya harbi yapılırken Saadettin Çelik’in babası, Mustafa
gökçe’nin babası ve Tabancalı ebemin babası Çavuş dede (adı Yunus
doğru imiş) savaştan kaçmışlar. Saman damlarına saklanmışlar.
Harp bittikten sonra, savaştan kaçtıkları için komutanları savaştan
kaçanları, onları savaştan kaçmayan kendi arkadaşlarına vurdurmuşlar. Ancak Kaşar dede(Mustafa Gökçe)yi, Saadettin’in babası ben zorla götürdüm demişte öyle affetmişler. Çavuş dedeyi bulamamışlar
olsa gerek. Onu sonra yunan öldürmüş toklu yerinde tabancaları sakladığı için”.
Kaynak: İlyas Akçagün
Halil Kırca amcam ile beraber dinledik, kaydettim ve onun dilinden yazdım.
Anekdot–7
Tığlıların Köyümüze Gelişi
Tığlılar önce Konya karaman taraflarından o zaman adı Kirmastı
olan Kemalpaşa’ya gelmişler. Oradan da Şabanlara gelmiş üç birader. Bir süre Şabanlarda kaldıktan sonra biri ben burada kalacağım
demiş. Diğer ikisi biz gideceğiz demişler. Biri Balıkesir merkez köyü
Balıklı’ya gitmiş. Kamil dedenin babası Mehmet Çavuş ile İbrahim
dedenin babası Gülistan ebenin babaları Halilibrahim de bizim köyde
yerleşmiş ve Tığlılar sülalesinin atası olmuş köyümüzde. Bu üç kardeşin ellerinde birer tığ varmış. Pabuç, yani o günlerde giyilen çarık dikerlermiş bunlar aynı zamanda.
Kaynak Kişiler: İbrahim Can, İsmail Tığlı, Kamil Tığlı, Ali Kırca ayrı
ayrı zamanlarda onlardan dinledim.
149
Feyzullah Kırca
Anekdot–8
Altın Dolu Kaplum Bağa
“Karaağaç’ta, Ispalar’da, Örencikler’de, meydanlar’da, Eskiköy’de
ve Şeküren(Eşüren)’de yerleşim yerleri varmış. Bu köy sonradan kurulmuş. Oralardan buralara taşınmışlar. Hatta karaağaç’ta benim
tarlanın yanında fırınlarının yerleri bile vardı. Biz tarlayı sürerken taştan bir Kaplumbağa bulduk. Aynı bildiğin Kaplumbağa gibiydi. Bir
zaman benim çocuklar oynadı tarlada onunla. Sonraki yıllarda Bursa’dan, Bursa yanlarından o Kaplumbağayı aramaya geldiler. Ne
olacakmış o dedik. Kayboldu. Çocuklar oynuyorlardı. Nereye attılar
kim bilir dedik. Onun kafasına vurup kırsaydınız içi altın ve para doluydu onun dediler. Ne bilecek, öyle olduğunu bilsek biz onu hiç kaybeder mi idik. Ah ülen ah!”
Kaynak: İsmail Tığlı
Mustafa Çimen ve eşi Nazife ile beraber dinledik.
Anekdot–9
Osuruk Sesi Duymayan Yatak
Bodurların Hasan Ağa’nın odasına karakol komutanı misafir olmuş. Hasan Ağa izzet ikram ettikten sonra komutan yatacak olmuş.
Hasan ağa demiş. Bana bir takım yatak getir ama osuruk(yellenme)
kokusu duymadık olsun demiş. Hasan ağa gitmiş ve bir takım yatakla
gelmiş ve birde bir metre uzunluğunda baldırgan ile gelmiş. Hasan
Ağa yorgan döşeği serdikten sonra baldırganı da yatağın üzerine
uzatmış. Karakol komutanı sormuş. Hasan Ağa bu baldırgan ne olacak demiş. Osuruk(yellenme) mahalline takacaksın. Yellendiğin zaman dışarı çıkacak demiş. Komutan olur mu öyle şey demiş. Hasan
Ağa da ben demiş nerde bulurum bir daha isteyen olursa osuruk
duymadık yatağı diye cevabı yapıştırmış.
Kaynak: Davut Demir
Anekdot–10
Yunan İşgalindeki Zulümlerinden
Yunanlılar buralara gelip de işgal ettiklerinde; İsmail dedem bir
çanta bulmuş ve yunan askerlerine bu çanta sizin mi diye sormuş.
Yunan askeri de sen bizim askeri öldürdün de bize mahsus soruyorsun diye bir sopalar atıvermişler. Bir sopalar atıvermişler. Güya zavallı
Yunan askerine iyilik yapacakta ona bir şey yapmasınlar. Dinler mi
seni elin gâvuru. Tekmelerle üstüne çıkmışlar.
150
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Çapar dayı varmış. Hüsamettin ile Hasan Çapar’ın babası İbrahim
dayı çocukmuş o zaman. Kimde para var diye sormuşlar. Benim
ebemde bir teneke para var diye söylemiş, aklı ermez haber anlamaz
çocuk. Hüsamettin Çaparın evinin olduğu yerdeki eski evlerde duruyormuş, rahmetlik çapar ebe. Yunanlılar gelivermişler ebenin evine.
Çıkar paraları demişler. Yok, bende para yok, dediyse de dinlerler
mi? Dinlememişler. Torunun bize söyledi. Sende bir teneke para varmış demişler. Kaynatın suyu demişler askerlerine. Kaynar suyu döküvermişler çapar ebenin üzerine.
Onların yemediği halt kalmamış zaten buralarda. Bebekleri havaya atıp, süngüyü altına tutuvermişler. Salâvat derelerine kaçan köylüleri oralarda bulmuşlar. Tabanca sakladınız, paraları çıkarın diye her
türlü işkenceyi yapmışlar. Kızların ırzına geçmişler. Apalak Abdullah’ın babası Tülü Mustafa’sını kesmişler. Salâvat derelerinde salâvat
getirin de bizi bulmasınlar demişler de Salâvat Deresi kalmış o derenin adı.
Yunan gelirken korkusunda gelmesin diye. Karakabaağac’tan bir
iki el silah atıvermiş iki üç aklı ermez. Karamunar deresinden (cami
altından kapaklı dağına giderken ki deredir) bir gelmişler Yunanlılar.
Bu köy çeteci, bu köyde çeteler var diye etmediklerini bırakmamışlar
köy halkına. Birçok eza cefa etmişler. Koparanın babası emin dayının
ayaklarını yanık kızgın küle gömmüşler.
Yunanlılar gelince herkes kaçmış ya, köyde ihtiyarlardan sadece
Şamlı Dede, Tülü Dede ile Ali Usta’nın babası kalmışlar. Onlarda
metresin altlarına saklanmışlar. Yunan askeri de yüksek tepelere gözcüler bırakıp, köyü aramış taramış sonra da ateşe vermişler. Ali Usta
köyün ateşe verildiğini görünce, “Damda beygir kaldı. Şimdi onu, ya
alırlar ya da yanarak ölür. Ben onu alıp, hızla kaçarım” demiş ve köye
yürümüş. Şamlı Dede gitme öldürürler dediyse de dinletememiş. Ali
Usta beygiri damdan almış, üzerine binmiş ve hızla çamurluğa ileri
kaçmış. Kaçmış ama zaten Yunan gâvuru karşıdan onu görüyormuş.
Kaçarken vermişler Motrallez(metrellez) Topunu. Asar Tepesine kurmuşlar topu, nerden silah sesi gelirse veya nerede insan görürlerse
vermişler topu. Asar tepesinin bir diğer adı da Metrez olarak geçer.
Bu topun adı Motrallez olduğu için, belki de ondan Asar Tepesinin
ismi Metrez olarak geçmektedir.
Mustafa çimen ve eşi Nazife ile birlikte evlerinde çay içerken dinlediğim bu anekdotu bu şekliyle kaleme alıp siz okuyucularla, köylülerimle ve bizden sonra gelecek kuşaklarla paylaşmak istedim.
Kaynak: İsmail Tığlı
151
Feyzullah Kırca
Anekdot–11
Camideki Hırsız Çeteler
Köylerimiz bir yandan Yunan ile savaşırken, birde hırsız ve eşkıya
çeteler çıkmış meydana. Yunan Hem ilk geldiği zaman işgal sırasında
Dursunbey’e yukarı geçerken, hem de geri giderken de yakmış köyü.
Anadolu’nun doğu illeri bir bir kurtarılmaya başlanınca Yunan iyice
huzursuz olmaya başlamış. Ama yine de düşmanlıklarından vaz geçmiyorlarmış.
Tam böyle bir ortamda hırsız çeteler, sarnıçta karakol çavuşuyla
ortak çalışınca da, korkusuzca çalıp çırpıyorlarmış, halkı soyup soğana çeviriyorlarmış. Yine bir keresinde köyü ablukaya almışlar. Köylüyü
evlerden çıkarmışlar ve herkesi camiye toplamışlar. Kimde para var,
kimde silah var, kimler asker, Kuvay-ı milliyeciler nerde diye halka
baskı yapıp sorguya çekiyorlarmış. Bir iki tanesi de, cami kapısında
nöbet tutuyormuş.
Kuvay-ı Milliyeci iki tane Türk askeri de bunu haber alıp, gizlice
caminin karşısındaki Ahmet bodur’un dedesi Ali Ağa’nın Mehmet’in
evine girmişler. Nöbetçi askerlere, ya birisi ispiyonlamış ya da oraya
girerken görmüş. Fakat arkalarından eve giremiyorlarmış. Caminin
önümden evin camına ateş ediyormuş.
Bu çete elemanının attığı kurşunlardan biri, bu evin tavan örsünde
düne kadar, yarı beline kadar saplı duruyordu. Askerlerin birisi bir
kurşun sallamış cami önündeki çetelerden birini vurmuş. Camidekiler
de çıkıp bakmışlar. Arkadaşlarının vurulduğunu görünce korkmuşlar.
Köylüyü kendilerine siper yaparak, Köyün altından Bağaltından Kapaklı Dağına doğru kaçmışlar.
Öldürülen çete hırsızının kafasını yaşlı kadının biri kesmiş de Sarnıç’taki ortak çalıştığı için bir şey yapmayan, çeteleri arayıp ta bulamıyormuş gibi davranan karakola giderek karakol çavuşunun önüne
atmış. Bu arada; “Al adamının kafasını, görevinizi yapmıyorsunuz. Bu
adamlara göz yumarak bizden çaldıklarını paylaşıyorsunuz. Yeter
sizin gibi vatan hainlerinden çektiğimiz” dediği için karakolda hapse
ve eziyete uğrasa da, sözünü esirgememiş.
Bu anekdotu yazarken; günümüzde de asker ve polis olmak gibi
elzem ve ulvi bir görevle, başta devletin ve halkın güvenliğini sağlamak olan emniyet kuvvetlerinden bazılarının Ergenekon ve darbeciler
lehine, sivilleri, çocukları ve kendileri gibi hain olmayan emniyet güçlerine bomba ve kurşun sıkarak yaptıkları ihanetler geldi aklıma.
Bu ismi geçen Ali Ağanın Mehmet’in evinde Tavan örslerinden birinde çetelerin attığı kurşunlardan birini yarı beline kadar saplı vazi152
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
yette duruyor olduğunu bende çocukluğumda teyzem Münevver, bu
evde oturuyor olduğu için, onlara gidip gelirken görmüştüm.
Hemen şunu da belirtmeliyim ki, bu anlatmış olduğum olayı, başka birkaç kişiyse Yunanlı işgal askerleriyle, köylüler ve Kuvay-ı
milliyeci askerler arasında geçtiği şeklinde de dinledim. Ancak çetelerin başrolde olması durumu rivayetlerde ağırlık kazanmıştır.
Kaynak: Ahmet yıldırım, Ahmet Bodur, İsmail Çelik,
Anekdot–12
Yunan Komutan Çocuktan İstihbarat Arıyor
“Ben beş altı yaşlarında çocuktum. Yunan askeri geldi. Bir bölük
asker, asarda varmış. Bir bölük de Karakabaağac’ta varmış. Her gün
olduğu gibi, yine kadınlar bizim eve ve başka evlere saklandılar. Bende çocuktum, aklım ermiyor. Çişim geldi. Anam korkudan dışarı çıkamadı. “Git olum kendin yap gel” diye benim kendimi yollayıverdi.
Ben dışarı çıktım. merdivenden aşağıya çişimi yapıp tam eve girecekken. Yukardan lap lap diye bir Yunan askeri koştu geldi.
Aldı beni doğru Karakabaağac'a götürdü. Orada ki bölükte komutanları varmış. Komutan lavur lavur bir şeyler diyor, ama ben onun ne
dediğini anlamıyorum. Yunanca konuşuyormuş. Yunan askerlerinin
birisi Türkçe olarak bana bir sürü sorular soruyor. “Silah var mı? Kimde silah var, kimde para var? Askerler nereye saklandı? İnsanlar nereye kaçtılar?” filan diyordu.
Ben biraz da numara yapıyorum. Konuşamıyormuş gibi yaptım. Bu anlamaz. Bu bilmez gibi işaretler yaparak, götür bunu işaretleri yaptılar. Beni gene salıverdiler. Bende anlamadım nasıl saldılar.
Oysa küçücük bebekleri süngüye tuttular. Bir yandan Yunan, bir yandan eşkıyalar etmediklerini bırakmadılar. Demek ki çekecek çile, görecek görgümüz varmış”.
Kaynak: Kamil Tığlı
ŞEHİTLERİMİZ
Soyadı yazılı olanlar sonradan soyundan gelenlerin aldığı
soy isimlerdir. Şehit olduklarında insanların soyadı yoktu.
1- Ali oğlu
Mehmet (Bodur)
Bodurların Ali
2Yusuf (Bodur)
Bodurların
3Süleyman (Bodur)
Bodurların
4Nuri (Bodur)
Bodurların
5- Mustafa oğlu
Hasan (Tülü)
Tülü Hasan
153
Feyzullah Kırca
6789-
Demircinin
İbrahimlerin
İbrahimlerin
Hacı Hüseyinlerin
Kadir
Arif
Yusuf
İlyas
Kadir
Arif
Yusuf
İlyas
Bu şehit olan köylülerimizle beraber köyümüzün karşısında
ki Karakabaağaç mevkiinden 46 kişi aynı anda cepheye gönderilmiştir. Bunlardan sadece üçü gazi olarak geri dönmüştür. Diğer 43 kişinin değişik cephelerde öldüğü haberleri gelmiştir. Aradan yıllar geçmiş ve şehitlik ve diğer resmi kayıtlarda herhangi bir bilgiye rastlanamamaktadır. Köyümüzün yaşlılarının akıllarında kalanları toparlamaya çalıştık. Vatan için, Allah yolunda şehit olan; burada yazdığımız
ve bilemediğimiz için yazamadığımız tüm şehit atalarımızı şükran ve
minnetle anıyorum.
Allah onlardan ve onlarla beraber Yemen’de, Sarıkamış’ta, Kafkasya’da, Balkanlar’da, Trablusgarp’ta, Çanakkale’de, Cihan Harbinde, Yunan İşgalinde Yunan Askerleri ile içimizden türeyen çeteler ile
mücadele de ve Kurtuluş Savaşında şehit düşen atalarımızdan razı
olsun. Mekânları cennet olsun.
GAZİLERİMİZ
1- Ankara savaşı gazisi
2- Yemen gazisi
3- Yemen gazisi
4- Ankara savaşı gazisi
5- Ankara savaşı gazisi
678- Kıbrıs çıkarması 1974 gazisi
9- Güneydoğu Şırnak gazisi 1994
10-Güneydoğu Hakkâri gazisi1994
Halil (Kaya)
Mehmet çavuş (Tığlı)
Mustafa Ören (Çavuş Dede)
Mustafa Gökçe (Kocagaşar)
Halil Ağa (Bük)
İsmail (Hacı Mehmetlerin)
Mehmet (Sarıkuyruk Mehmet)
Mustafa Özcan (Bel Berin)
Mustafa Akçagün
Mustafa Tülü
Ülkemizin geleceği için; ezan susmasın, camiler kapanmasın ve
bacılarımızın başörtüsüne namertlerin eli uzanmasın diye hayatlarını
tehlikeye atarak hak yolunda canlarından vazgeçip istikbal için mücadele vererek gazi olanlardan Allah razı olsun. Bu bilgiler İlyas dağ,
Mustafa Kaya, Zeliha(Zale) Kırca isimli şahıslardan derlenmiştir. Daha
nice gazilerimiz ve şehitlerimizin olması muhtemel olsa da kimisi bununla öğünür olmak istemediği için, daha önceki cephe ve savaşlarda
154
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
gazi olarak dönüp rahmetli olsalar da, onlar hakkında bilgi sahibi
olamadığımızdan burada zikredemiyoruz. Rabbim hepsinden razı
olsun.
2) COĞRAFYA
Akbaşlar Köyümüz; Marmara Bölgesinin Güney Marmara bölümünde yer alan Balıkesir ilinin Dursunbey ilçesine bağlı bir köydür.
Köyümüzün yüz ölçümü 29 km² dir. Nüfusu; Başta Balıkesir merkez
olmak üzere, değişik yerlerde çalıştıkları ve ikamet edenlerle birlikte
1000 üzerinde olduğu bilinmektedir. Ancak köyde ikamet edenler
olarak; 2010 yılındaki son Adrese dayalı nüfus sayımına göre 550
kişidir. Köyün Balıkesir’e uzaklığı 55 km, Dursunbey’e uzaklığı ise 16
km dir. Balıkesir-Dursunbey Ana yolunun 1,5 km kuzeyine kalan köyümüz, il ve ilçe ile bağlantısını bu asfalt yol ile sağlamaktadır. Yine
köyün 5 km güneyindeki Gazellidere köyündeki tren istasyonu vasıtasıyla, demir yolundan da il ve ilçeye ulaşım sağlayabilmektedir. 1983
yıllarından önce anayol yokken özellikle vilayete ulaşım buradan sağlanmaktaydı.
Akbaşlar köyü; doğudan Çamköy, güneyden Gazellidere, güneybatıdan Akçagüney, batıdan Dada, kuzeybatıdan Sarnıç, kuzeyden
hasanlar ve kuzeydoğudan Karapınar köyleri ile çevrilidir.
Köyün yerleşim yerinin; Kuzeyinde Asar Tepesi, güneyinde Tuz
Tepesi, doğusunda Küçük Asar tepesi, batısında Çinçin(çençin) Tepesi
bulunur. Köy bu tepelerin arasında yama ve çukur bir alandır. Zamanla yerleşim; Tuz Tepesini aşarak anayol’a doğru ilerlemiştir.
Köyün Beşeri Coğrafya Özellikleri
Akbaşlar Köyümüzün kuruluşu hakkında yazılı resmi bilgiye dayanan kesin bir kaynak yoktur. İstanbul’daki Başbakanlık Arşivlerinde
1800 yıllarına ait Osmanlıca birkaç sayfalık, köyün o günkü durumu
hakkında bilgi olsa da bu bize köyün kuruluşu kesin bilgi vermeyeceği
gibi, bu belgeleri bugün itibariyle elde etme, okutup tercüme etme
gibi bir duruma vakıf olamadık.
Ancak köyümüzün kuruluşunun çok eskilere, karesi beyliğinin kuruluşuyla birlikte XII. Yüzyılda Karaağaç mevkiine kurulduğu, yine
kervan yolu üzerinde eski köy denilen yere de bir köyün kurulduğu
bilinmektedir. XII. Yüzyıldan önce Bizans köylerinin olduğu bu bölgeler, XII. Yüzyılda Türklerin öncelikle danişmentliler öncülüğünde buralara gelip buralara yerleşmesiyle, Bizanslıların kiminin mücadele es-
155
Feyzullah Kırca
nasında ölmesi, kiminin de daha batıya göç etmesiyle tamamen Türkleşmiştir. 1250–1290 yıllarında Karaağaç Köyüne yerleşme olmuştur.
Osmanlı Beyliğinin, Karesi Beyliğinin halka nasıl davrandığını,
halkın ondan memnun olup olmadığını kontrol edip, bilgi toplamak
için yolladığı akıncılar göndermiştir. Ve sonra tarihçe kısmında belirttiğimiz şekilde Karesi Beyliği Osmanlı’ya katılan ilk beylik olmuştur.
Türkler göçebe bir hayat yaşardı. Ve orta Asya’dan göçler devam ediyordu. Karaağaç ve Eski Köy yerleşim yerlerinden başka birçok yere
Yörük ailelerin yerleştiği olmuştur. Bu civardaki 5 adet mezar yerinin
olduğu günümüzde de görülmektedir.
Karesi Beyliğinin Osmanlı topraklarına katılmasıyla, Osmanlı hâkimiyetine giren köyümüz, 1600 yıllarında celali isyanlarının başlamasıyla, kervan yolunun üzerinde olmasının da dezavantajıyla birçok
hırsızlık, gasp ve saldırılara maruz kalmıştır. Bu saldırılardan korunmak, yoldan uzaklaşarak tehlikeden ırak olmak için yer değiştirmişlerdir. Osmanlı Beyliğinin Karesi halkı hakkında istihbarat toplamak
için gönderdiği Akbaşoğlu Mehmet’in gözetleme kulesi ve konak gibi
kullandığı yer olan, köyün şimdiki bulunduğu Asar Tepesinin olduğu
ve sonradan dağınık vaziyetteki konargöçer Yörüklerinde Bağ Alanı
iskânıyla buraya yerleştiği yere taşınmıştır.
Köylünün buraya taşınmasındaki bir diğer düşünce de tehlikeden
uzak olmanın yanında, dağdaki şimdiki bağ yanı dediğimiz araziyi
bağ yapıp üzüm üretmekti. Ama asıl olanı ise; hayvancılıkla uğraşıldığından, kışın dağa, yazında aydın çalıya hayvanları sürerek, göçebeliğe gerek duymama düşüncesi hâkim olmuştur.
Köyün Fiziki Coğrafya Özellikleri
Akbaşlar köyü arazisi jeolojik olarak dört formasyona (biçimlenmeye) ayrılır.
Bunlardan birincisi; paleozoyik yaşlı kristalize kireçtaşları ve mermerlerdir. Bunlar köyün ve kuzeybatısında yer alırlar. Bu jeolojik formasyon NE-SW doğrultulu tepelikler halinde uzanır. Bu tepeler N-S
yönlü vadiler tarafından yarılmaktadır. Samanlık Sırtları, Kırbağlar
Sırtları, Kızılcaburun sırtları, Efekli Sırtları ve tepelikleri, Samanlık Deresi, Kırbağlar Deresi, Kızılcaburun Dere Vadileri içinde yerleşmişlerdir.
Bu formasyonların ikincisi; Mesozoyik üst Kratese yaşlı melanjlı serilerin(metaformik ve ofiolitik) bulunduğu katmanlardır. Bu katmanlar
köyün doğusundan dar bir şerit halinde başlayıp, ortasına doğru
paleozoyik yaşlı seriler ile Mesozoyik üst Kratese yaşlı volkanik seriler
arasında yer almaktadır. Bu formasyon üzerinde kuzeyden güneye
156
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
doğru Karakaya Tepe (893), Namazlar Tepe (864), Çamurluk Tepe
(794), doğudan batıya doğru da Asar Tepe (815) önemli yükseltilerdir.
Bu formasyonları üçüncüsü; Mesozoyik üst Kratese yaşlı volkanik
serilerdir. Bu formasyon köyün güneyinin tamamını kapsamaktadır.
Köyün arazilerinin yarıdan fazlası bu formasyona aittir. Genelde NESW yönlü tepeler halinde uzanmaktadır. Evkaya Tepe (686), Bekir
Tepe (731), Tilkikaya tepe (815), Aydınçalı Tepe(772) önemli yükseltilerdir.
Dördüncü formasyon ise; Tersiyer Neojen yaşlı konglomera, kumtaşı, tüf, aglomera serilerinden oluşan katmanlardır. Bu katmanlar,
köyün yerleşme alanının W da Paleozoyik yaşlı seriler ile Mesozoyik
yaşlı metaforfik ve ofiolitik seriler arasında bulunmaktadır. Bu formasyon E-W doğrultulu Çalıca Tepe (734)nin doğusundaki tepeliği
oluşturmaktadır. Köy yerleşme alanının batısında NE-SW doğrultulu
bir fay bulunmaktadır.
Köy arazisi yer şekilleri özellikleri bakımından ikiye ayrılır. Kuzey
kesimleri daha arızalıdır. Eğitim değerleri yüksek, tepeler daha fazla
ve vadiler tarafından daha fazla parçalanmıştır. Güney kesiminde ise
arazi fazla parçalanmamıştır. Arazi kuzey kesimine göre daha sade
yapıdadır. Yükselti az, vadiler de araziyi az parçalamıştır. En yüksek
yer, yüksekliği 1000 m civarındaki Kapaklı dağındaki Dedekıran (Dedenin Düzü) Tepesidir. Köy sınırları içindeki en alçak yerin 540 m izohipslerinin geçtiği Kahve Deresi vadisi tabanıdır.
Köyde iki tane akarsu bulunur. Birisi köyün kuzeyinden geçen doğu-batı doğrultulu süreksiz bir akarsu olan Kahve Deresi’dir. Aşağı
mecralarda değirmen deresiyle birleşerek Kireç deresine akar. Diğer
akarsu ise; Karapınar köy sınırı hududundan başlayarak Salâvat dersinden geçip, köyün doğu istikametindeki Koca Alan mevkiinden Eski
yerleşim yerimiz Karaağaç deresini takip ederek Gazallidere köyü
içinden Değirmen Deresi yoluyla kireç Deresine akmaktadır. Bu iki
dere akarsuya ilave olarak Osman Deresinden başlayıp Bağaltı dere
yatağında köyün alt kısmından başlayan derenin buluşmasıyla devam
edip, Kahve deresinden gelen dere ile buluşmasından da söz etmek
mümkündür. Bunlardan sürekli akarsu olarak Gazellidere’den itibaren Kireç Deresine kadar olan kısmıyla Değirmen Deresi’dir. (Bkz.
Jeoloji- Litoloji haritası)
Köy arazisindeki topraklar da iki çeşittir. Bunlardan birincisi; Kahverengi orman topraklarıdır. Bir diğeri de kireçsiz kahverengi orman
topraklarıdır. Genel olarak topraklara baktığımızda arazinin yarıdan
fazlasında kireçsiz kahverengi orman toprağı, geri kalanında da kah157
Feyzullah Kırca
verengi orman toprakları ile örtülü olduğu görülür. Toprakların dağılımı da jeolojik özellikler ile bir paralellik gösterir. Köyün kuzeyini
kahverengi orman toprağı, güneyini ise kireçsiz kahverengi orman
toprağı yüzeyi örtmüştür. Toprak Haritası, Jeoloji Haritası ve Genel
Arazi Kullanım Haritalarını incelediğimizde şöyle bir senteze ulaşabiliriz. Toprakların oluşumunda jeolojik özellikler birinci derecede rol
oynamıştır.
İklimin etkisi ise ikinci planda kalmaktadır. Paleozoyik yaşlı kireçtaşı ve mermerlerden müteşekkil formasyonun üzerinde kahverengi
orman toprağı vardır. Genel Arazi Kullanım Haritasına baktığımızda;
bu sahalar tamamıyla orman (ardıç, meşe) ile kaplıdır. Bu toprağın
kalınlığı 50 cm yi geçmez. Toprak profilinde üstte bitki artıklarının
kalmış olduğu bir O horizonu vardır. Toprağın rengi kahverengi ile
siyah rengi arasındadır. Kalınlığı birkaç cm dir. Bunun altında A
horizonu vardır. Kahverengi renklidir. Ana kayanın rengi hâkimdir.
Kalınlığı 15–20 cm’dir. A horizonun altında ise C horizonu vardır. Ana
kayaç ayrışmaktadır. Bu topraklar Dedekıran Tepe, Kayabaşı Tepe,
Karakaya tepe, Asar Tepe, Çalıca Tepe ve Aydınçalı Tepe üzerinde
görülür.
Horizon ise yeryüzüyle gökyüzünün birleşmiş gibi göründüğü yer
anlamına gelir. Ancak burada bahsettiğimiz horizon bu değildir.
Toprak Horizonları
Sözün burasında Horizonlardan bahsedecek olursak, toprağın
oluşum tabakalarını gösteren
oluşumlardır. Bunlar belirli
harflerle ifade edilmektedir.
En üstte O Horizonu; Çoğunlukla çürümüş ya da çürümekte olan yaprak, dal vb.
şeyleri içeren organik maddelerden
teşekkül
eden
horizondur. Rengi genellikle
koyu kahverengi ya da siyahtır.(Bell, 1998; Anon, 1971)
A horizonu; bitkisel artıkların ayrışması ile hem mineral hem de organik maddeden oluşmaktadır. Organik
madde bakımından zengindir.
Rengi genellikle açık siyah ile
158
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
kahverengi arasındadır. Sızan yeraltı sularının ya da diğer sıvıların
yerküre materyallerini çözme, yıkama ve süzme işlemleri bu
horizonda görülür. Killeri ve demir, kalsiyum gibi diğer maddeleri B
horizonu taşır. Bitkiler bu tabakada tutunur ve yetişip gelişir.
E horizonu; kil, kalsiyum, magnezyum ve demir aşağıdaki
horizonlara taşındığı için açık renkli malzemeden teşekkül eden bir
horizondur. A ve E horizonu, ikisi birden, yıkanma zonunu oluştururlar.
B horizonu; yukarıdaki Horizonlardan yıkanan kil, demiroksit, silis,
karbonat ve diğer malzemelerce zengin olan horizondur. Bu zon, birikme zonu olarak bilinir. Diğer bir ifade ile toprağın üst katından
taşınan, kireçler, killer ve minerallerin biriktiği ham toprak tabakasıdır.
C horizonu; kısmen aliterasyona uğramış ana kayaç teşekkül
eder; fakat materyal alüvyal görünümde olabilir. Akarsu çakıllarının
diğer ortamlarda bulunması gibi, Horizon demir oksitlerce kırmızı
renkte lekelenmiş olabilir. Ana kayanın özelliğini taşıyan ayrışma katıdır.
159
Feyzullah Kırca
D horizonu, toprağın ana özelliğini belirleyen ana kayanın
bulunduğu kattır.
R horizonu; aliterasyona uğramamış ana kayaçtır. (Keller,2000)
Horizonlar konusunda kısa bir bilgi verdikten sonra; köyümüzün
toprak yapısı hakkındaki konuya devam edelim.
Kireçsiz kahverengi orman toprağı ise Mesozoyik üst Kratese yaşlı
volkanik seri, melanjlı seri ile Tersiyer Neojen yaşlı konglomera kumtaşı, tüf, aglomera serilerinin üzerinde bulunmaktadır. Genel Arazi
Kullanım Haritasına bakıldığında bu sahalar, fundalık kuru tarım
alanları ve meralar olarak kullanılmaktadır. Bu toprağın kireç ihtiva
etmemesi litolojik etmenlere bağlıdır. Buralarda genellikle hornbled,
feldspat, ojit mineralleri bulunur. Kahve renkli olması bitki örtüsü ve
iklim şartları ile ilgilidir. Bu topraklar anakayanın ve orman artıklarının humus olarak O horizon katmanına karışmasıyla oluşur.
Bu topraklar intrazonal topraklar guruba girer. Bu topraklar ortalama 600–700 mm yağışın düştüğü yerlerde görülür. Bu toprakların
kalınlığı 50 cm den az olduğu için sığ topraklar grubuna girer. Bu
topraklar üzerinde bitki örtüsü insanlar tarafından tahrip edilmesi
sonucu gür olmayan şekliyle mera olarak kullanıldığı görülmektedir.
Toprak profiline baktığımızda 0–5 cm arası O horizon katmanı
vardır. Koyu kahverengi ve siyah renklidir. Bunun altında C horizonu
vardır. Anakayanın rengi hâkimdir. Bu topraklar tarım yapmaya müsait değildir. Genel de orman mera otlak olarak kullanılır. Fakat yine
de kuru tarım yöntemine göre tahılların ekildiği topraklar vardır. Tarım yapılan bu toprakların meridyenlere paralel sürülmesi ve eğiminde fazla olmasıyla yağışlar sonucu sığ olan topraklar yağışın alıp götürmesi sonucu kaybedilmektedir.
BİTKİ ÖRTÜSÜ
Köyümüzün arazisi bitki örtüsü bakımından, genel olarak iki türü
ihtiva eder. Kapaklı Dağı olarak genel ifadeyle ifade edilen köyün
arka kuzey kısmındaki dağlık arazi Palamut, Meşe, Ardıç gibi ağaçlarla örtülüdür. Aydınçalı olarak ifade edilen köyün güney kısmı ise çaltı
ve yer yer meşe ve Dişbudak türü ağaçlarla örtülüdür. Köyün doğu
kısmındaki Kayganlık ve Gedik diye ifade edilen meralar ise kısa çalılıklarla örtülüdür.
Akbaşlar Köyü sınırları içinde kalan bütün sahalar orman alanıdır.
İnsanların buraya yerleşmeleriyle birlikte yerleşme alanı ve etrafındaki bitki örtüsü barınak yapmak, yakacak temin etmek ve tarla açmak
160
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
gibi nedenlerle insanlar tarafından ormanda otlamayla da hayvanlar
tarafından tahrip edilmiştir.
Bu günkü görünüm bu şekilde ortaya çıkmıştır. Köyün kuzeyindeki
ağaçlık alanlar orman örtüsüyle kaplıdır. Bu ormanda hâkim olan
ağaçlar Ardıç Ağaçları, Meşe Ağaçlarıdır. İki çeşit Ardıç ağacı vardır.
Biri Katran Ardıcı (kızıl Ardıç ve Kokar Ardıç(kara Ardıç)tır. Yine dört
çeşit meşe vardır. Bunlardan Palamut Meşesi, Macar meşesi, Saçlı
meşe ve Mazı Meşesidir. Bu ağaçlar dışında yer yer Kızılcık, Çitlembik,
Davulgu, Akçakesme, Yabani Erik, Ahlâtlar(Alfat Ağaçları) görülür.
Genellikle köy içinde Dut Ağacı hemen her evin önünde vardır. Köyün
güney kesiminde ise fundalıklar hâkimdir. Fundalık alan da küçük
kısa meşe türü dediğimiz çalılıklarla örtülüdür. Bu saha da karaçalılar
ve otlarla birlikte yer yer meşelere rastlanır. Vadilerde yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu yerlerde kavak, çınar ve söğütlere rastlanır.
Dursunbey-Balıkesir karayolunun kenarında ağaçlandırma çalışmaları yapılmış, Akasya, Fıstık Çamı, Badem, Erikler dikilmiş ve bugün koruluk görünümündedir. Köylülerimizin çeşitli meyve ağaçlarını
kendi tapulu arazilerine dikmelerinin yanında, köy merasının çeşitli
yerlerine meyvesinden faydalanılması için hayır olsun, gelen geçen,
kurt ve kuşlar yesin diyerek Delice Ahlât ve Erik gibi ağaçları aşılaması da dikkat çekmektedir.
Köylü çitlembik, kızılcık gibi ağaçların meyvelerini toplayarak bunlardan yağ, reçine, konserve gibi gıda malzemeleri yaparak değerlendirirler. Ihlamur Çiçeği ve özellikle eski yıllardaki yaşlılar Ayva yaprağı gibi ağaçların çiçek ve yapraklarını içmek için kurutarak değerlendirilir.
HİDROGRAFYA
Akbaşlar Köyü’nün yağış rejimi itibariyle en fazla yağış kış mevsiminde düşmektedir. Bundan dolayı, kışın akışa geçen ve yazın kuruyan süreksiz akarsuları vardır. Bu akarsular Kahve Deresi ve kolları ile
Koca Alan Deresi ve kollarıdır. Köy sınırları dâhilinde bu akarsular
süreksiz akarsulardır. Ancak Koca Alan deresi Gazallidere’den itibaren sürekli akar. Mansapta (Akçagüney Köyü doğusundaki demir yolu
köprüsü yanında) bu iki akarsu birleşir. Ve Kireç deresi ismiyle sürekli
akarsu olarak yoluna devam eder.
Koca Alan deresi üzerine 1988 yılında programa alınan 183 ha lık
araziyi sulama amaçlı, maksimum 1 milyon m3 su tutabilmek olan bir
yapımına başlanmıştır. 13–8–1997 tarihinde DSİ’nin yaptığı sözleşmeye göre 112 milyar tl bedel ile 1999 Aralık ayına kadar işin bitirilmesi için çalışmalara başlanmıştır. Ama ödenek ayrılmadı, ya da ayrı161
Feyzullah Kırca
lamadığı için iş bitirilememiştir. 2000 yılı Ocak ayı itibariyle dolgu
savağı ve kanaletler yapılmamıştır.
2002 yılından sonra gelen iktidarla yeniden el atılan gölet inşaatı,
nerdeyse sıfırdan DSİ tarafından ihale edilip, Yılmaz Turgan Şirketinin
ihaleyi almasıyla ve sıkı bir çalışmayla 2,5 -3 yıl gibi kısa sürede bitirilmiştir. Daha geniş açıklamayı Sulama Göledimiz başlığı altında
verdiğimi belirtmek isterim. Bu gölet DSİ’nin Dursunbey dâhilinde
yaptığı ilk gölet tesisi olma özelliğini taşımaktadır. Göledin altında
kalan 220 ha arazi daha önceden kamulaştırılmıştır. Göledin yapılması köyün ekonomik ve sosyal yapısını değiştirecek olması ve tarımda sulamayla verimin artması, buna bağlı olarak hayvancılığın gelişmesi bakımından çok önemlidir.
3) SOSYAL YAŞAM
Köyde iki adet kahvehane ve iki adet bakkal dükkânı mevcut olup,
diğer sosyal tesis olmadığından halk ihtiyaçlarını ilçe merkezinden
gidermektedir. Köye elektrik 1974 yılında gelmiştir. 1991 de otomatik
telefon bağlanmıştır. Kanalizasyon döşeme işlemi bitirilmiştir. Parke
taş döşemesi olarak ise köyün ilk yerleşim bölümünün parke döşemesi bitirilmiş, yeni mahalleye parke döşeme işlemi devam edecektir.
Köyde mahalle olarak; Kökçeler, Aynaşalar, Sokak, Kepekçe,
Karakabaağaç ve Yenimahallelerimiz halk arasında söylenegelmiştir.
Köy Binaları
Köyde eski okul ve lojmanı, zeminle birlikte 3 katlı kuran kursu
binası, 3 katlı cami odası ve muhtarlığın olduğu bina, uluyol’daki 2
katlı çok amaçlı bina, çalka(tohum eleme) ve yem kırma ve ayrıştırma
yapılan bina ve bugün kullanılmayan ama bakım yapıldığında kullanılabilecek olan eski mandıra binaları olarak sıralayabiliriz. Bunun
dışında Saadetten’in odası, sokaktaki Mehmet çavuş’un misafir odası
bugün hala ayakta olan ve zamanında birçok misafire ev sahipliği
yapmış odalardır. Buralar aynı zamanda köylümüzün toplanma yeri
olan ve çay, kahve içip sohbet ettiği şahısların yaptırıp topluma hizmet eden mekânlar olmuştur. Bunların bazıları yıkılmış ve günümüzde yerlerine başka yapılar inşa edilmiştir. Bunlardan unutulmayan ve
hiç unutulmayacak derecede meşhur olanları; Ali Ağanın odası(bugün
yerinde muhtarlık binası vardır), cemal ağanın odalarıdır.
162
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Tokatlar ve Koruculuk
Bu tokat ve kâhyalık ya da koruculu konusundaki yazıyı kaleme
aldığım gün, zaman 11-Ağustos 2011 tarihidir. Bu tarihten yaklaşık
on veya onbeş sene öncesine kadar köyümüzde bulunan tokat ve
koruculuk vardı ve faaliyetine devam etmekteydi. Özellikle tokat sistemi karasığırcılığın yerini besi sığırcılığı olan ve damlarda yapılan
mantufon ve holştain türü sığırların alması, keçi ve koyunlarında gerek köyümüzden anayolun geçmesi ve gerekse kurt yeme tehlikesinden dolayı çobanların başlarında durması ve daha dikkatli bakması
sebebiyle olsa gerek tokat sistemi kullanılmamaktadır. Köyümüzde
tokat olarak kullanılan köy munarının üst tarafındaki tokat yıkıldı ve
artık yoktur.
Nedir tokat kısaca bahsedecek olursak; hayvanlar ekili arazilere
girip mahsullere zarar verdiği zaman yakalanıp getirilerek kapandığı
ve kilitlenerek sahibinin cezayı ödemeden alıp gitmesini önlemeye
yönelik genellikle üstü açık, bazen de her tarafı tamamen kapalı bir
dam olabilen yerlerdir. Bu şekilde yapılan yerlerin duvarları hayvanların çıkıp gidemeyecekleri kadar yüksek ve sağlam yapılır. Kapısı da
kolay kırılamayacak şekilde bir kilitle kilitlenir. Kırıp götürmeye yeltenen olursa da zaten takip edilerek hayvanların sahibinin kimliği zaten
bu sayede tespit edilerek muhtarın öncülüğünde ihtiyar kurulu tarafından cezası fazlasıyla tahsil edilirdi.
Tokatlara ekili arazilere giren hayvanları takip etme ve getirip tokatlara kapama görevini korucu yapar. Önceden kapanan hayvanlardan alınacak cezalar muhtarlık ve köy ihtiyar kurulu tarafından
belirlenirdi. Sığır girerse şu para cezası, at ve eşekler girerse şu kadar, koyun ve keçiler girerse şu kadar diye ilan edilirdi. Ve hayvanı
arazide yakalanıp kapanan hayvan sahipleri, bu cezaları korucuya
veya muhtarlığa ödeyerek çıkarabilirdi.
Çocukluk yıllarımdan çok iyi hatırlıyorum. Bazen korucu art niyetli
olup, araziye giren hayvan bulamayınca, bu gün rızkımızı çıkaramadık diyerek dışarıda bulduğu çobansız hayvanları araziye bizzat kendisi sokarak getirip kapadığı bile olmuştu. Çocukken böyle tartışmalara şahit olmuştum. Gene de kim haklıydı bilmiyordum. Hayvan sahibi
mi, yoksa korucu mu haklıydı bilmiyordum.
Bende çocukluğum da çobanlık yaparken birkaç kez hayvanlarımı
kaybedip, araziye girdiklerinde yakalatıp kapan parası cezası ödedim.
Hatta bir keresinde Akçagüney köyünde geleneksel köy hayrı vardı.
Anama ‘bugün erkek kardeşimle ben inek gütmeye değil,
Akçagüney’e hayıra gideceğiz’ dedik. Zorla bizi inek gütmeye çobana
gönderdiler. Bize giderken öğlenlik olarak bize verdikleri çoban tor163
Feyzullah Kırca
basını köyden çıkarken yol üstündeki Abdullah Koparan’ın evinin altındaki saman damına atarak, inekleri tilki kayasından öte yüze kadar
götürüp, değirmen deresine inerek tren yolunu takip ederek
Akçagüney’e hayıra kaçtık.
İnekler biz gelmeden dönmüşler ve tuz tepesindeki arazilere girmişler ve korucu tokat’a kapamış. Geldiğimizde her yere aradık bulamadık. ‘Birde gidin tokat’a bakın bakalım’ dedi anam. Zaten biliyormuş ineklerin kapandığını. Bize mahsustan öyle demiş. Gidip tokat’a baktığımızda gördük ki inekler tokat’ta. O zaman ne ceza aldık
bilmiyorum ama ailem büyük ceza vermiştir mutlaka. Ama asıl cezayı
onlar yedi ineklerin kapan parasını ödeyerek.
Kapan Parası
Korucuya ise köylüden alacağı yıllık ücretin yanı sıra görevini daha iyi yapsın diye cezalardan bir pay verilirdi. Bazen de duruma göre
bu yakalanan hayvanlara kesilecek kapama cezalarının tamamı korucunun olurdu. Ancak köyün o günlerde başka da bir geliri olmadığı
için, muhtarların kolay vazgeçeceği bir para değildi diye de belirtmek
gerekir. Bu yüzden genellikle korucuya pay verme durumu daha fazla
tercih edilirdi. İşte bu ekili araziye giren hayvanları yakalayıp kapayarak alınan para cezası dediğimiz ceza, kapan parası olarak anıla
gelmiştir.
Kâhyalık
Koruculuğun araziyi kontrol ederek, ekili arazileri koruyup kollama görevi olmayanına kâhyalık denir. Kâhya sadece muhtarın hizmetçiliğini ve köy odasının temizlik işlerini yapan, oda da çay ve kahve gibi içecekleri yapıp servis eden ve konak sahibinden yemek getirip misafirlere bakma işini yapan görevlidir.
Korucu
Korucu ise kâhyalığın yanında ekili arazileri koruma görevini de
yapanıdır. Yani kâhyanın yaptığı görevleri yaptıktan sonra arazileri de
korur.
İmam Konağı veya Köy Konağı
Daha önceki yıllarda her mahalle de bir misafir odası varken, günümüzde sadece cami yanındaki köy odası faaliyetine devam etmektedir.
164
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İmam konağı; köyümüzde korucu ve kâhya olmasa da günümüzde halen devam eden ve her konak sahibi ailenin sıra kendisine geldiği gün, cami yanında misafir olup olmadığını takip eder. Eğer misafir varsa, o gün üç öğün cami yanındaki köy odasına yemek getirip
yedirir. Soğuk havalar da odun getirip odanın ateşini yakar. İşte bu
her ailenin sırası gelince bu işlerin yapıldığı gönüllü imece sırasına
imam konağı ve köy konağı denir.
Kâhya veya korucu olduğu zaman konak sahibinden yemek getirip misafire yedirmek ve odun getirip ateşi yakma işini o yapar. Çok
nadir de olsa eski tarihlerde ikisi birden görevli olduğu zamanlarda
olmuştur.
Köy konağına imam konağı denmesinin sebebi ise imamlar resmi
görevli değilken, önceleri hak denen ve korucu gibi yıllık ücretle tutulduğundan ve genellikle bekâr olduğundan imamlarda görevde
olduğu sürece yemeği bu konaktan yediğinden imam konağı denmiştir.
Hak ile imam tutma konusun komşu köylerden birinde geçen bir
olay şöyle olmuştur. Köye imam tutacaklar, bir imam adayı bulurlar.
Pazarlık yaparlarken, köye imam olacak imam adayı ‘muhtar ücret
olarak ne vereceksiniz’ diye sormuş. Oda ‘yüz elli, iki yüz elli’ diye bir
meblağ söylemiş. İmam adayı ‘Çok az muhtar, çok az. Köyün nüfusu
da az. Buradan zuhuratta çıkmaz’ demiş. Muhtar ‘ çıkarırız hocam
çıkarırız’ demiş. Muhtar anlamıyor tabi ne demek istediğini, oysa cenaze ve mevlit gibi yan gelirde çıkmaz anlamında söylemiş.
Bende bir kadrolu resmi devlet görevlisi bir imam hatip olduğum
için cenaze ve mevlit beklentisini doğru ve hoş bulmadığımı burada
belirtmek isterim. Ancak pazarlık yapmadan, sadece emeğin karşılığı
olarak hediye verilirse alınabilir diyorum.
İçme Suyu
Önceki yıllarda Eşüren deresindeki suyu, muhtar İsmail Tığlı’nın
zamanında, köylünün kazma kürekler ile uzun ve meşakkatli çalışmalar sonucu getirilip, köyün sokak meydanı diye bilinen meydanda yapılan depoya akıtılmıştır. Her mahalleye bir çeşme yapılarak bu suyun
dağıtılması ve köydeki hane sahiplerinin de suyu bakraç ve kovalarla
vs. evlerine taşıması ile içme suyu ihtiyacı karşılanmaktaydı.
Çocukluğumdaki kış gününde karda ve soğuk fırtınalı günlerde su
taşıdığım aklıma geldikçe, soğuktan parmaklarımın sızladığı aklıma
geldikçe, bu gün hala bazı köylerde su taşıyan çocukları gördükçe, o
günkü üşüdüklerim ve parmaklarımın sızladığı aklıma gelir.
165
Feyzullah Kırca
Yeni sular, getiriliş çalışmaları
Köyün içme suyu şebekesi 1985–1986 lı yıllarda İsmail Dayı’nın
Turgut Özal dönemi milletvekili iken, siyasi desteğiyle, Sarıyol
mevkine vurulan sondaj çalışması ve oradan asar tepesine yapılan
depoya pompalanıp, köye döşenen şebekeyle evlere servis edilmesiyle sağlandı.
Özellikle büyük baş hayvancılığın, karasığırdan mantufan dediğimiz alaca sığır, Holştain cinsine dönmesi ve onlarında genellikle
damlarda bakılması sonucu, su ihtiyacının daha da artması, suyun bu
şekilde evlere ve damlara servisini zaruri kılmaktaydı. Birde buna gelişen dünyada çamaşırın ve hatta bulaşığın bile makinelerde yıkanmaya başladığını ekleyecek olursak, daha da zaruri hale geldiği aşikârdır.
Neyse su pompası elektrikle çalıştığı için ve suyun basıldığı
Sarıyolda uzak olduğundan suyun elektrik masrafı fazla geliyor dendi.
Bu masrafı azaltmanın ya da başka bir yolunu bulmanın çaresine gidildi. 2009 yılında muhtar Hasan Boztaş öncüğünde köylere hizmet
götürme birliği destekli köy halkının başlattığı yeni sondaj çalışmasıyla Kelhasan mevkine
Yeni sondaj vuruldu. Tüm resmi işlemler ve çalışma prosedürü uygulanarak çıkan su asar tepesindeki depoya akıtıldı. Ancak fazla kireçli olması sebebiyle halkımız yine biz sarıyoldaki sondajı kullanalım
dese de, her ikisi de kullanılabilir durumdadır.
Kuyular
Evlere
su
şebekesi
bağlanmazdan
önceki
yıllarda kuyular çok daha
yaygın olarak kullanılıyordu. Evlerin önlerinde bir
kısım ailelerin kuyuları
vardı. Bu kuyulardan sarı
kaya suyu diye bildiğimiz
ve sokak aralarında her
mahalleye birer çeşme
olarak yapılmış çeşmelerden su alamadığımız da
su ihtiyacını karşılamaktaydı. Aynı zamanda kuyu
sahipleri evlerinin önünde
bahçesini sulamaktadır.
166
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Kuyular 5-10 metre derinliğinde ve 4-5 metre çapına kadar genişlikte kazılır. Etrafı
taş duvarlarla örülür.
Üst kısmı yükselterek
ağzını da daire şeklinde beton duvar yapılır
ki, içine insan ve hayvanların içine düşmemesi için tedbir alınmış
olur. Evlerin bahçelerinin yanında köy dışındaki tarla ve bahçelerde de kuyular vardır ve
kullanılmaktadır. Kuyulardan su çıkarmak
için kuyular için hazırlanmış ağaç düzenekten kuyu makarası
vardır. Kuyudan su çekmek için düzenek olmayan kuyulardan ise
ucuna teneke ve bakraç bağladığımız ipi kuyuya salarak suyu doldurup elle çekeriz.
Çamaşırlık
Köyümüze eski usul çamaşırlık bulunmaktadır. Eski diyorum, çünkü az önce de belirttiğim gibi, artık çamaşır evlerde ve elektrikli makinelerle yıkanıyor. Bundan 25-30 yıl önce umumi çamaşırlıklar vardı.
Çamaşırlar biriktirilerek yaklaşık 15 günde bir oralarda ateş yakılıp
kazanda sıcak su kaynatarak, onunla yıkanırdı. Bazen sıra bulunmadığı için çamaşırlar; eşek veya at gibi yük taşıma hayvanlarına yüklenip, suyu akan derelere gidilerek, yine orada ateş yakılıp kazanda su
kaynatarak sabahtan akşama yıkanıp kurutulurdu.
Şimdilerde, gelişen teknolojik dünya da makineye atıyorsun, su
açıyorsun. Makine yıkıyor, sıkıyor ve hatta kurutuyor kapağını açtığında, “hadi giy diye” eline veriyor.
Mezarlık
Mezarlığımız köyün giriş kısmında, Karapınar yolunun üzerindedir.
Bu Karapınar yolu mezarlığın içinden geçerek ikiye bölmektedir. Zamanla mezarlığın mezarlarla dolması sonucu, genişletme ihtiyacı
doğmuştur. Bu sebeple iki kez genişletilmiştir.
167
Feyzullah Kırca
Traktör
Taksi
Motosiklet
Kepçe
Traktör Kepçesi
8
114
34
104
1
18
119
8
Güneş Enerjisi
Kamyonet
2
Çapa Makinesi
Kamyon
2
Yarma Makinesi
Minibüs
5
Hızar
Otobüs
Bunlardan birincisi; Mustafa Karabulut’un muhtarlığı döneminde
Kurcoluk mevkii tarafındaki bölümün Gedik tarafındaki tarlalarla mezarlık arasındaki köy arazisinin mezarlığa katılmasıdır.
İkincisi de; muhtar Mustafa Bük döneminde, Öteyüz mevkii tarafındaki mezarlığın dibinden geçen eski Karapınar yoluyla sonradan
gedik mevkiinin düzüne doğru yapılan yeni yolun arasında kalan köy
arazisinin de mezarlığa katılması sonucu olmuştur. Bu çalışma da,
mezarlık ihata masrafını Selahattin Çoban karşılamıştır.
Köyümüzdeki motorlu taşıma ve iş makineleri
1
35
Patoz
2
6
46
5
Patates çıkarma mak.
Orak Mak.
2
Saman zincir
Mak
Silaj mak.
17
Balya mak.
43
Kaynak mak.
Süt sağım
mak.
Köyümüzdeki diğer araç ve gereçler
2
Yerleşme Yeri Ve Bina Özellikleri
Köyümüzün hem toplanma yeri olarak ifade edebileceğimiz, hem
de ikinci yerleşim yeri olarak ifade edebileceğimiz, bu yerleşim alanı
asar tepesinin güney yamaçlarıdır. Yıllar geçtikçe, özellikle cumhuriyet döneminde çok partili döneme geçilip, ülke de huzur ve güvenlik
birazda olsun sağlanmaya başladıkça güneye doğru ilerlemeye ve
genişlemeye başlamıştır. 1995 li yıllarda Kel Hasan mevkiine doğru
yeni yerleşim alanları inşası için parselleme yapılması, 2005 li yıllarda
bunun bir kez daha tekrarlanmasıyla köy Uluyol’a doğru akmaktadır.
Dursunbey-Balıkesir Çevre Yoluna yaklaşılmaktadır. Oraya yeni ve
modern bir okul ile küçükte olsa ihtiyaca cevap verecek bir cami yapılmıştır.
Eski yerleşme alanı sokakları dardır. Meskenler sık, eklentileri azdır. Fakat 1960’dan sonraları yapılan daha sonraki yerleşmelerde ise
sokaklar daha geniş, meskenler biraz daha dağınık, geniş bahçeleri
olan ve dışarıda tuvalet, dam, ambar, samanlık ve kümes gibi eklentileri çok olan bir hal almıştır. 1960’lı yıllarda yapılan ilk meskenlerde
168
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
oluk kiremitler kullanılmış, zamanla bugünde kullanmakta olduğumuz yeni kiremitlerin kullanımına geçilmiştir.
Eski meskenler iki katlı içten ağaç merdivenle çıkmalı, çamları
düşman ışığı görmesin diye olsa gerek küçük pencereli, pencereler
ağaç sürgü kapılıdır. Alt katlar ahır ve dam olarak, üst katlar ise ev
olarak kullanılmaktadır. Bu meskenlerin duvarları taş, çatıları ise beyaz (tepiştirince yağmur geçirmez) kil topraktır. Bu tip ilk evler kaya
dibine yapılıp, kuzey kısımları kaya ve toprak içine dayanmıştır. Zamanla sonrakilerde dört tarafı açıkta olarak evlerde yapılmaya başlanmıştır. Dediğimiz gibi ilk meskenlerin sık olması, genellikle kaya
dibine yapılmış olması, düşman saldırısı başta olmak üzere, vahşi
hayvanlara karşı da korunma, güvenlik sağlama ve iletişimin kolay
sağlanmasıdır. Bu etkenlere birde rüzgâra karşı da korunaklı olunması eklenebilir.
1960’lı yıllardan sonra yerleşmeler güneye doğru hızlı bir şekilde
ilerlemeye başlamıştır. Asar Tepesiyle karşılıklı saç ayağı duran, Tuz
tepesiyle Karakabaağaç Tepesinin karşı yamaçlarına doğru yayılmıştır. Meskenler dağınık şekilde ve tarım arazilerinde kurulmuştur. 1980
li yıllardan sonra iki etaplı parselleme sonucu köy 2 km yakından
geçmekte olan Dursunbey-Balıkesir yoluna, köyün yeni meskenleri
daha da yaklaşmaktadır.
Köydeki meskenlerin durumlarını 3 bölümde irdelemek en doğrusu olacaktır.
1- Eski Meskenler:
Dış duvarlar taştan yapılmıştır. Ara duvarlar ve güneye bakan ön
duvarlar ise taş malzeme ile ahşap malzeme karışık kullanılmıştır. Bu
meskenlerin hepsinin sırtları kuzeye dayalı ve ön cepheleri güneye
bakar. Kuzey tarafta hiç pencere bulunmaz. Doğu ve batıdaki pencereler küçük, güneydeki pencereler ise biraz daha büyüktür. Bu meskenler toprak damlıdır. Öncelikle duvarının üzerine kirişler konulur ve
mertekler diziler. Bunların üzerine 30 cm çorak toprak örtülerek sıkıştırılır. Saçak görevini şistler yapar. Bu meskenler 2 katlı, birinci kat
ahır, ikinci kat ise ev olarak kullanılır. Bu meskenler genellikle 2 oda
ve bir salondan oluşur. Odalar büyük olup, birinde ocaklık(bacalık) ve
yüklük vardır. Banyo olarak yüklük denen kısmın yanında ayrılan küçük ahşap bir bölüm kullanılır. Kullanılan ahşap malzeme ise ardıç ve
meşedir. Çevredeki bol bulunan malzeme binaların yapısını ve şeklini
etkilemiştir. Tuvaletler tahtadan ve dışarıdadır. Yine dışarıda hububat
malzemesinin konulduğu ve kiler olarak kullanılan ambarları vardır.
169
Feyzullah Kırca
2- 1950-1990 yılları arasında yapılan meskenler:
Bunların duvarları taştandır. Saman katılmış çamur ile sıvalıdır. 90
lı yıllara gelindikçe yapılarda çimento ve kum malzemesi karışımı taş
duvar ve sıva yapımında kullanılmıştır. Çatısı kiremittir. Yine iki katlı
binalardır. Yine yüklük ve ocaklık bu yapılarda daha belirgin olarak
görülür. Banyo olarak yüklük yanındaki bölme kullanılır. Alt katlar
ahır veya samanlık olarak kullanılır. Bazen de kiler olarak kullanılır.
Genelde iki oda bir salon vardır. Tavanlar ve tabanlar ahşaptır. Ahır,
ambar ve samanlık gibi eklentilerle bahçeler evlerin yanlarında boy
göstermeye başlar. Tuvaletler dışarıdadır. Ancak bu kez tuvaletlerde
evler gibi taş ve kerpiç duvarlıdır. Akarı için kuyuların yapıldığı göze
çarpar.
3- 1990’lı yıllardan sonraki meskenler:
1990’lı yıllardan sonra yapılar betonarme meskenler; demir, çimento, tuğla ve kum gibi malzemeler kullanılarak yapılmaya başlamıştır. Çatıları kiremitten olup, genellikle iki katı olmakla birlikte üç
katlı olanları da vardır. Her iki katta ev olarak kullanılmış ve şehir
evleri örnek alınmaya başlamıştır. Genellikle 3 oda, 1 salon, mutfak,
banyo ve tuvalet gibi bölümlerden oluşur. Tavan ve tabanlardaki ahşap yapıların yerlerini de betonarme yapılar almıştır. Yine ahır, ambar, samanlık hayvan damı gibi yapı eklentileri vardır.
2009–2010 yıllarında köyümüzde de diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi, güneş enerji sistemleri takılmaya başlandı. Köyümüzde
şuanda 27 adet güneş enerjisiyle su ısıtma sistemi mevcuttur. Özellikle yaz aylarında sıcak su ısıtma derdini ortadan kaldıran bu sistem
sayesinde kaynama derecesinde su bulmak mümkündü. Kış aylarında
da bir saat gibi bir süre güneş kendini gösterse yine çok sıcak olmasa
da duş alacak derecede ılık su bulmak mümkündür. Şofbenlerin harcayacağı elektrik masrafını sıfırladığı gibi, tüp masrafını da 3 kat
azaltmaktadır. Daha önceleri bir ay gibi bir zamanda tükenen tüp, üç
ay gibi bir zamana yakın dayanmaktadır.
Köyün eskiden beri civar köylerden büyük bir ve köklü bir yapı arz
etmesi, bazı yapı ve atölye tipi faaliyetleri kendisinde toplamıştır. Bunlar Değirmen Deresindeki Su Değirmenleri (2–3 adet), Köy içindeki
elektrik değirmenleri(2 adet),Yapağı tarağı, Demirci ustaları (2 adet),
3–4 bakkal, biri köy ikisi şahıs olmak üzere 3 kahve varmış.
Günümüzde ise ilçedeki büyük değirmenler buğdayları topluyor
ve kendi arabalarıyla ihtiyacı olduğunda köylünün alabilmesi için haftanın belli günlerinde geliyorlar. Yapağı tarağı bildiğimiz kadarıyla
sadece ilçede bir tane var. Şu an için köyde demircilik yapan yok.
Bakkal 2 tane, çalışır durumda kahve ise biri uluyol’da olmak üzere
iki tane var.
170
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
SÜLALELERİMİZ
1- TIĞLILAR
a) Ak kafalar
b) Kamiller
c) Hüsnüler
d) Tığlı Halilibrahimler
e)Burhanettinler (TIĞLI)
2- KOCA İBRAHİMLER (KIRCA)
3- KOTAMANLAR (YILDIRIM)
4- GEBELER (ÇİMEN)
5- ÇONLAR (ÇİMEN)
6- DEMİRCİLER (DEMİR)
7- ZULUMLAR (KALKAN)
8- KÖSELER (KÖSE)
9- TÜLÜLER (BÜK)
10- KAFARLAR
a) Koca Mehmetler b) Rahimler (KARABULUT)
11- NORİLER (YILDIRIM)
12- SAADETTENLER (ÇELİK)
13- DOKTORLAR (BÜK)
14- BEDRELLİLER (KARA)
15- DADALLILAR (YILMAZ)
16- KADİRLER (ÇELİK)
17- KADİROĞULLARI (AKÇAGÜN)
18- GAŞARLAR (GÖKÇE)
19- NENELER (ÖZCAN)
20- CEMALLER (BOZTAŞ)
21- İNCELER (ALTIN)
22- ALİLER (BODUR)
23- BODURLAR (BODUR)
24- FAHRİLER (KALKAN)
25- KAŞUULAR (KIZILÖZ)
26- KÜÇÜKHALİLLER (GEÇER)
27- TEKKELLER (ÖZCAN)
28- TAYIRLAR (KAYA)
171
Feyzullah Kırca
29- TELAŞALAR
a) Halilibrahim Hocalar
b) Basirler
c) Hidayetler (ÇAM)
30- ÇAVUŞLAR (BOZTAŞ)
31- EFELER (ESEN)
32- DERLİLER (ESEN)
33- GARTOLAR (TIĞLI)
34- HACIARAPLAR (GEÇER)
35- TAZILAR (KARA)
36- LOKUM MEMETLER (KARA)
37- KAYKILAR (KAYKILAR)
38- YAĞCILAR (YAĞCILAR)
40- KÜLÜRLER (BODUR)
41- BARKALAR (DAĞ)
42- DERVİŞLER (YILDIRIM)
43- ALANKÖYLÜLER (BODUR)
44- KOPARANLAR (KOPARAN)
45- ÇOBANLAR (KOYUN)
46- AŞALAR (AŞAÜSSİNLER) (ÇOBAN)
47- BAYRAMLAR (KIZILÖZ)
48- ÇAPARLAR (ÇAPAR)
49- ESMERLER (UÇAR)
50- TİNKOSLAR (BÜK)
51- SALİLER (AKÇAGÜN-ÇELİK)
52- ŞAMNIHALİLLER (YILMAZ)
53- KAALAR (KÂHYALAR) (BODUR)
54- HALİTLER (CAN)
55- RASİMLER (TÜLÜ)
56- ŞEYTANLAR (ALTIN)
172
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
GURURLARIMIZ
Köyümüzde Yetişen Memurlarımız
1-Ahmet BÜK-Akbaşlar Köyü İmam-Hatibi(Emekli)
2-Halilibrahim KOYUNCU-Savaştepe milli Eğitim Müdürü
3-Sait BODUR-Selçuk üniversitesinde Prof Doktor
4-Celalettin TIĞLI - Bursa’da Mühendis
5-Fevzi BODUR-Edremit’te Meslek Dersi Öğr.(Emekli)
6-Sabri BÜK-Bursa’da Meslek Dersi Öğr.
7-Neyfel GEÇER- Edremit’te Meslek Dersi Öğr.
8-Halim ESEN-Susurluk Demirkapı Ömerli de Öğr.
9-Numan GEÇER-Susurluk’ta coğrafya Öğr.
10-Hikmet CAN-Bursa’da İlkokul Öğr.
11-İbrahim KOYUN-Bandırma da Öğr.
12-Feyzullah KIRCA-Akbaşlar Köyü İmam-Hatibi
13-Ali BOZTAŞ-Dursunbey Hasanlar da İmam-Hatip
14-Mustafa BOZTAŞ-Balıkesir’de İmam-Hatip
15-Kadir ÇELİK-Balıkesir’de Müezzin-Kayyım(Emekli)
16-Ramazan KAYA-Balıkesir’de Müezzin-Kayyım
17-Halilibrahim GÜRLEK-Soma’da Polis Memuru.
18-Bayram KOYUN-Türkmenistan da Polis Memuru
19- Kasım BOZTAŞ-Balıkesir’de Vakıfbank Memuru
20-Âdem ÇELİK-Kepsut’ta Kadastro Memuru
21-Şükrü BÜK-Dursunbey Devlet Hastanesi Memuru
22-Ali KÖSE-Bursa da Maliye memuru.
23-Niyazi BÜK-Dursunbey İtfaiyesinde Şoför.
24-Mehmet ÇİMEN-Afyon Sinan paşa’da Uzman Çavuş
25-Kemal ÇİMEN-Balıkesir’de Karıca Bilgisayarcı.
26-Cemal BOZTAŞ-Balıkesir’de Turuncu Bilgisayarcı
27-Sinan BOZTAŞ-Ankara'da TRT Anadolu Personeli
28-Muharrem GEÇER-Dursunbey’de Veteriner Hekim
29-Bahri KÖSE-İzmir Bornova’da Astsubay
30-Yahya KÖSE-Ankara'da Mühendis.
31-İsmet TIĞLI-Hakkâri’de Jandarma Teğmen
32-Bayram ÇELİK-Kars’ta Astsubay
33-Hanife KIRCA-Bursa Yıldırımda Çev. Kuv. Polisi.
173
Feyzullah Kırca
34-Sultan TIĞLI-Denizli de Polis Memuru
35-Halilibrahim BODUR-Kayseri’de paraşütçü. Kom. Uz. Çavuş.
36-Halil UÇAR-Bursa Karacabey’de Öğr.
37-İbrahim UÇAR-Bursa Kemalpaşa’da Öğr.
38-Mustafa (abd. oğl.) KAYA-Gaziantep de Bilgisayar Öğr.
39-İsmail ÖZCAN-Balıkesir’de Astsubay
40-Ahmet TIĞLI-Blk. Atatürk D.Hst. Elk. Teknisyeni
41-Bedia ÇELİK-Blk il Sağlık Müd. Sekreteri
42-Mehmet ÇELİK-Blk de Jeoloji Mühendisi
43-Yusuf BOZKURT-Balıkesir’de Matematik Öğr.
44-Yılmaz BOZKURT-Ankara’da Endüstri mühendisi
45-Recep KAYKI-İstanbul’da Ülkerin Elekt. Teknisyeni
46-Aynur KAYKI-İstanbul Pendik’te sınıf Öğr.
47-Emine GÖKÇE-Şabanlar Köyünde Fahri K. Kursu Öğr.
48-Ayşe BÜK-Dursunbey Meslek Yüksek Okulunda Memur
49-İbrahim ÖZCAN-İstanbul Atatürk Havaalanın da polis.
50- Ahmet ÖZCAN-Balıkesir Üniversitesin de Mutemet
51-Ramazan BOZTAŞ-İzmit-Kuruçeşme de Öğr. ve Müd. Yar.
52-Mustafa AKCAGÜN-Balıkesir de 112 acil şoförü
53-Halil (Yusuf oğlu) TIĞLI-Kütahya D.Hastanesi Erkek Hemşire
54-Meryem KAYA-Susurlukta Din Kültürü Öğr.
55-Yasin (İlyas oğlu)-TIĞLI İzmir’de Deniz Ast Subayı
56-Ramazan (M.oğlu) CAN-İstanbul'da Özel Şirket Mali İşler
Müdürü.
57-Özlem CAN-İstanbul'da özel Şirket İş Geliştirme Müdürü.
58-Hayriye CAN-Bigadiç Devlet Hastanesinde Hemşire.
59-Halilibrahim CAN-Balıkesir Milli Eğitimde Memur.
60-Özlem (Abdullah) BÜK-Özel Balıkesir Hastanesinde Hemşire.
61-Celalettin (Salih Tığlı Oğl.) KARASAK-Susurluk Vergi Dairesi
Memuru
62-İsmail (Celalettin'in Oğl) KARASAK Gebze de Öğretmen
63-Halilibrahim BODUR-Şemdinli’de Uzman Çavuş
64-Filiz (Fikrettin Kızı) KARAGÜL-İstanbul Celal Yardımcı İlk Okulu
Sınıf Öğr.
65-Saadettin ÇELİK-Blk Kepsut’ta infaz memuru (Gardiyan)
174
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
66-Fatih BÜK-Edremit’te İşitme Uzmanı.
67-Behlül BÜK-Malatya da Anestezi Uzmanı
68-Meryem (Hüseyin Kızı) KAYA-Balıkesir de Din Kültürü Öğretmeni
69-Safiye (Yusuf Kızı) TIĞLI-Hakkâri Yüksekova’da Fen Bilgisi Öğretmeni
70-Mustafa (Abdullah) UÇAR-İzmir Menemen de Astsubay
71-İbrahim (Abdullah) UÇAR-Kemalpaşa da Sınıf Öğr.
72-Emine KOYUNCU-Bursa-Büyükorhan’da Fen ve Teknoloji
Öğr.
73-Zehra ÇOBAN-Aydın D.Hast. Sözleşmeli Tıbbi Sekreter
4) DİN HİZMETLERİ
CAMİMİZ HAKKINDA BİLGİLER
CAMİMİZİN YAPILIŞI
Cemal Boztaş (Cemal Ağa) önderliğin de Hüseyin Kaya (gossinKocahüseyin) ve O zaman ki imam Ahmet Bük başta olmak üzere;
Aziz Gürlek, Halilibrahim Tığlı, Ahmet Kaya, İbrahim Can (Telaşa İbrahim), Ramazan Yılmaz (Halil Çavuş’un babası), Nuri Yıldırım, İbra175
Feyzullah Kırca
him Boztaş, Talip Köse gibi ustaların ustalığında ve köy halkının işçiliğinde imece ile1958’de başlanıp 1960 yılında açılışı yapılmıştır.
Camimiz Mustafa Bük komşumuzun muhtarlığı döneminde teferruatlı bir bakımdan ve onarımdan geçirildi. Çınarların altındaki eski
tuvaletin yukardan olan giriş merdiveni iptal edilerek alt kısmından
belki önemli günlerde bayanlar kullanır diye düşünerek bir açık giriş
bırakılsa da, şu an kullanılmamaktadır. Caminin ön tarafındaki eski
köy odası yıkılarak, canin giriş kısmına yepyeni ve daha modern tuvaletler ve abdest alma yeri inşa edildi.
Caminin iç kısmında bayanların namaz kıldığı mahfil yıkılarak, iki
beton kolon üzerine öne
doğru genişletilerek yeniden
yapıldı.
Yeniden
boya,
badana yapıldı. Mihrap ise
beyaz mermer ile döşenerek
süslendi ve güzelleştirildi.
Normal halı ve kilimler kaldırılarak yerine tabanı yeşil
renkli ayakların geleceği
kısım kırmızı renkli, yeşil saf
halıları döşendi. Ramazan
Bük (Halil ağanın Ramazan)
caminin tüm camların cam
ve çerçevelerini pimapen olarak masrafını üstlenerek değiştiriverdi.
Yine Mustafa Bük muhtarlığında; cami içi ısıtma sistemi için. Mazotlu kalorifer ısıtma sistemi takıldı. Camiye petekler döşendi. Mazotunu doldurup, hangi saatlerde kaç dakika yanacağını da ayarladık
mı, otomatik olarak çalışıp, camimizi ısıtmaktadır.
Ben Feyzullah Kırca
imam olarak köyümüze
atandıktan sonra, komşularımızın da desteğiyle;
camimizin kürsüsünü, yeni
tip döner sandalyeli haline
değiştirdik.
Minarenin
ezan okuma sistemini ve
cami içi hoparlör sistemini
değiştirdik. Caminin çatısının kiremitlerini aktarttık.
176
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Güneş enerjisi ile su ısıtma cihazı taktırarak sıcak suyla abdest alınmasını sağladık. Şimdi komşularımız hafif güneş dahi olsa, üşümeden
ılık suyla abdest alabiliyor.
MİNARENİN YAPILIŞI
1967 Yılında yapılmıştır. İsmail Demir(Demirci İsmail), Oğlu Ali
Demir, Hidayet Çam, İbrahim Can(Telaşa İbrahim) gibi usta köylülerimiz taşını kesmiş ve tüm köylü olarak öküz arabalarıyla Göbül Köyü
arazisinden getirmişlerdir.
Minarenin ustası ise izzet olarak ismi hafızalarda kalan Kütahya
ilinden bir usta ve işçileri tarafından yapılmıştır.
Camimizde ve Minaremizde emeği ve parasıyla katkısı olan herkesten Allah razı olsun.
Bu güne kadar camimizde görev yaptığı bilinen imamlarımız
1-İdris ASLAN (Hatip Hoca)-Akbaşlar Köyü’müzden
2-Ramazan GEZER-Karamanlar Köyünden
3-Halilibrahim Hoca-Çam Köylü
4-Süleyman MERCAN-Karapınarlı
5-Hafız Kâmil Savaştepe-Soğucak Köyü’nden.
6-İdris Hoca Bayıryüzü-Güney Köyü’nden
7-Küçük Hafız-Dursunbeyli
6-Nurettin BODUR-Akbaşlar Köyü’müzden
7-Salih TIĞLI-Akbaşlar Köyü’müzden
8-Ahmet CAN-Akbaşlar Köyü’müzden
9-Osman Hoca-Delice Köyü’nden
10-Ahmet BÜK-Akbaşlar Köyü’müzden
Bilinen bu imamlarımız bu güne kadar kadrolu imam uygulaması
olmadığından hak ile görev yapmışlardır. Bundan sonraki yıllarda
devletin kadrolu imam uygulamasına geçip, imam görevlendirmesiyle
kadrolu olarak görev yapmışlardır. Takriben 1966 yıllarından sonra
köyümüzde halen 10 yıldır görev yapmakta olan Ahmet BÜK o günkü
muhtar İsmail TIĞLI ile köylünün teklifi neticesinde kadroya geçirilerek ilk resmi İmam Hatip olarak köyümüzde 25 yıl daha görev yaparak emekli olmuştur.
11-AHMET BÜK-Akbaşlar Köyü’müzden
12-NAZIM ONAT-Çakırca Köyü’nden
13-MEHMET BİLGİÇ-Tepeköy Köyü’nden
177
Feyzullah Kırca
1965 Yılında Dursunbey'in Tepeköy köyünde doğdu. İlkokulu
Tepeköy de okudu. Orta öğretimini Balıkesir İmam-Hatip Lisesinde
tamamladı. Aynı yıl Gaziantep'in Kurtuluş Köyünde İmam-Hatipliğe
başladı. 1991 yılında Dursunbey’in Çınar Köyü’nün Sağırlar Mahallesi İmam-Hatipliğine nakil oldu. Buradan da 1999 yılında köyümüz
Akbaşlar Köyü İmam-Hatipliğine nakil oldu. Buradan ise görevini halen görevini sürdürmekte olduğu kendi köyü Tepeköy’e 16–9–2008
tarihinde tayin oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır.
14- Feyzullah KIRCA -Akbaşlar köyü
Bu gün itibariyle kitabımızın yazarı ben köyümüzün yeni İmamHatibi olarak bu görevi sürdürmekteyim.
Öz Geçmişim;
07.01.1973 yılında akbaşlar köyünde doğdum. İlkokulu Akbaşlar
Köyümde bitirdim.1985 yılında, köyümde açılan
Kur’an Kursuna başladım. Son bir yılı Dursunbey’de olmak üzere 3 yıl Kur’an Kursunda okudum.1988–1989 eğitim öğretim yılında Dursunbey imam-hatip lisesine başladım.1994–1995
yılında mezun oldum. 08–01–1996 de Manyas’ın
Dura Köyü’nde imam-hatiplik görevine başladım.1996 Kasım celbinde askere giderek AnkaraEtimesgut Tank tugayı acemi birliğinden TekirdağBeşiktepe Muharebe tümenine dağıtım oldum.
Askerlik dönüşü Manyas’ın Dura Köyünde görevine devam ettim. Buradan 2000 yılında Dursunbey’in Karyağmaz Köyüne tayin oldum. İki
yılda burada kaldıktan sonra 27 Mayıs 2002 de Dursunbey Işıklar
Köyü’ne Tayin oldum. 18–10–2008 de ise kendi köyüm olan Akbaşlar
Köyü Camii İmam Hatibi olarak tayin oldum. Halen aynı Göreve devam etmekteyim. 2 Mayıs 2000 yılında evlendim. Hüseyin Enes, Rüveyda, Rumeysa ve Hümeyra adlarında 4 çocuk babasıyım.
YENİ MAHALLE CAMİMİZ
Hazineden izin alınarak, Mustafa Tülü’nün 1994 yılında başlattığı
yeni mahalle camimiz 1996 da hizmete açıldı. Caminin inşaatında
Aziz Gürlek, Ahmet Demir ücretli usta olarak çalıştı. Mustafa Tığlı çatı
ustası, Yakup Bodur ise sıva ustası olarak çalıştılar. Kurca oluk’taki
Mehmet Ali Özcan’a ait araziden suyu getirildi. Caminin tüm bu masraflarını Mustafa Tülü üstlendi. Tuvaletlerinin masraflarını Mustafa
Kaya(Koca Mustafa), Abdesthanenin masraflarını ise yine Mustafa
Tülü üstlenmiştir.
178
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
2010 yılına kadar ezanları Ali kırca okuyorken, imam olmadığı
için namazları genellikle, namaza gelen olursa, namazlarını tek başına kılıyorlardı. Ramazanlarda köydeki imam hatip lisesi mezunlarından biri teravihleri kıldırıyordu. 2010 yılında sözleşmeli olarak görevli
verildi. Bu görevlinin gelmesiyle caminin yeniden onarım ve güzelleştirilmesi gündeme geldi. Boya bana ile başlandı.
Yeni mahalle caminin boya badanasından sonra, iki adet yeni ve
güzel gösterişli avize alındı. Caminin minberi de yapıldı. Etrafına bir
metre on santim yüksekliğinde beton ve demirlerle 20–25 cm genişliğinde ihata duvarı yapıldı. Caminin çevresinin ihata duvarı yapım
işinde usta olarak İsmail Karabulut, yanında da Mehmet Kaykı ile
Abdullah Koparan çalıştı. Hayırsever komşularımızın da beton atma
çalışmalarında, yardımcı katılımlarıyla ihata duvarı bitirildi. Malzemesini Muhtar Hasan Boztaş kaymakamlıktan ve değişik hayır katkılarından tedarik etti. Tuvaletlerine yeni kapılar takıldı, fayans döşeme işlemleri de yapıldı.
Başta muhtarımız Hasan Boztaş, caminin ilk resmi görevlisi olan
Muhammed Derman ve tüm yardım ve destekte bulunanlardan Allah
razı olsun.
Muhammed DERMAN kimdir?
Muhammed Derman; Balıkesir’in Dursunbey Adaören köyünde
25–04–1981 de doğdu. 1999 da bandırma imam hatip
mezun oldu. Üç ay fahri olarak resuller köyünde, altı
ay resmi olarak Akyayla köyünde vekillik yaptı. İstanbul
Pendik Haseki eğitim merkezinde girdiği sınavda
imam
hatiplik
sınavını
kazanarak
sözleşmeli
Köyümüzün Yeni Mahalle camiine atandı. 2011
seçimleri öncesi sözleşmeli olarak görev yapan
memurların kadroya geçirilmesiyle kadrolu imam
olarak halen köyümüz Yeni mahalle Camiinde imam hatipliğe devam
etmektedir.
Evli ve iki kız çocuğu babasıdır.
5) EĞİTİM
KÖYDE EĞİTİM DURUMU
Köyde okur yazar oranı %95’tir. Daha önceki yıllarda köyde ilköğretimi bitiren öğrencilerin çok azı ortaokul ve liseye devam etmekteyken, 2000 li yıllardan sonra bu oran % 90 lara ulaşmıştır. Ortaokul ve
liseye devam az olunca; diğer bazı köylere nazaran, memuriyette
görev alan sayısı da haliyle az olmuştur. Ortaöğretim eğitimini 1990
179
Feyzullah Kırca
lı yıllarda minibüslerle ve otobüslerle ilçeye gidip gelerek sürdüren
öğrenciler, devletin parasız yatılı lise eğitimine olanak sağlamasıyla
2003 yıllarından sonra yatılı okullara sınavlarla giriş kolaylaşmıştır.
Hemen her öğrencinin öyle veya böyle Anadolu Lisesi olmasa bile bir
liseye yerleşme ve parasız okuma imkânına kavuşma olanağı mevcuttur.
1995 yılından önce köyümüzde bildiğimiz kadarıyla lise mezunu
hiç kız öğrenci yoktur. Bu durum; kız öğrenci okuyup ne yapacak, o
yuvasını kurup çocuklarını büyütsün gibi kültürel sebeplerden ileri
gelmiştir. 90 lı yıllardan önce köy nüfusunun % 7 si lise, % 1 ise üniversite mezunudur. Bu oran daha sonra hızla artmaya başlamıştır. Bu
gün itibariyle; lise mezunu % 20, üniversite mezunu ise 10 un üzerine
çıkmıştır. Halen okullarına devam eden yeni mezun olacaklar ile inşallah bu oran daha da artacaktır.
OKULUMUZ
Akbaşlar Köyü Balıkesir-Dursunbey yolu üzerinde Balıkesir’e 60
km, Dursunbey’e ise 20 km dir. Köy 120 hane civarında ve nüfusu
750 dir.
Akbaşlar İlköğretim Okulu inşaatına 1943 yılında başlanılmıştır.
Bu inşaata başta Kireç nahiyesi olmak üzere civardaki Karapınar, Hasanlar köyleri de yardım etmişlerdir. İnşaat 1945 yılında tamamlanmıştır. Aynı yıl 5 i kız 34
öğrenci ile eğitmen tarafından eğitim ve öğretim
faaliyetine başlamıştır.
İlk başlangıçta eğitim 3
yıl iken, 1950 yılından
sonra beş yıl olarak devam etmiştir. Köyde ilk
olarak Ali BODUR okutman olarak çocukları
okutmuştur. Daha sonraları öğretmen atanmıştır. Bu şekilde eğitim
öğretim 1985 yılına kadar bu bina da devam etmiştir. Bu binanın yanına 1985 yılında tamamlanan bir lojman, bir derslik ve bir müdür odasından oluşan 2.
bir bina daha yapılmıştır. Bu iki bina ile eğitim-öğretim 2006’ya kadar devam etmiştir. Okulun taşımalı sistemine geçmesiyle bu binalarda ihtiyaca cevap vermemiştir.
180
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Eski bina Ağustos 1999 tarihinde köylü tarafından tamir edilmiş,
sınıf sayısı üçten sekize çıkarılmıştır. Böylece 8 derslikli bir ilköğretim
okulu haline 20-09-1999 tarihi itibariyle getirilmiştir.
Milletvekilimiz İsmail Özgün’ün siyasi desteğiyle, köylümüzün de
isteğiyle 2005 yılının eylül ayında Balıkesir-Dursunbey yolunun hemen yanındaki 8500 metrekarelik arsaya yeni okul binası inşaatı başlamış ve 2006 yılının temmuz ayında teslim edilmiştir.
Bahçe
duvarı
yapılmadan eğitime bir
kaç yıldır devam etmekte
olan okulumuzun 2009–
2010
sezonunda
kaymakamlık ve köylere
hizmet götürme birliğinin
ihalesini
alan
Dursunbeyli elektrikçi ve
elektronik
malzemeler
satan
Ömer
Güneş
çalıştırdığı Köyümüzden
ustalar
bahçe
ihata
duvarını
yaptılar.
Ustabaşı olarak Ramazan çimen ile İlyas Akçagün çalıştı. Amele olarak ise yine köyümüzden bazı kişiler çalıştı. Zamanla yine ilçe milli
eğitimin de desteğiyle, profilden iki adet bahçe kapısı yapıldı.
181
Feyzullah Kırca
İhata duvarı yapıldıktan sonra; sıra peyzaj çalışması ve ağaçlandırmaya geldi. Okul müdürü Erdoğan Işık geçici görevle gittiği
Üçpınar köyünden 2009–2010 yılı ikinci yarısı geri dönünce, onun
eğitimin yanında diğer okul güzelleştirme işlerine de tekrar el atmaya
başladı. Köy ihtiyar kurulu ve köylünün desteğiyle de sulama göletinin
yanından iki kepçe tutulup, köydeki traktörlerin tamamına yakının
katılımıyla imece usulü toprak taşınarak okul bahçesi düzenlendi.
Hemen ardından ağaçlandırma faaliyeti başlandı. 2010–2011 sezonu
başında Erdoğan Işık’ın yerine Kavacık köyünden Necati Şahin müdür
olarak atandı. Oda ağaçlandırma çalışmalarına överiyle devam etmektedir.
Yeni binada eğitim-Öğretim 2006–2007 yılında başlamıştır. Eğitim ve öğretim halen bu yeni okulumuzda devam etmektedir. O günden beri hala 2011 yılı itibariyle taşımalı eğitim vermekte olan okulumuza, Hacıahmetpınarı, Akçagüney, Sarnıç Karapınar ve hasanlar
köylerinden öğrenci gelmektedir.
Yeni okul binası 2 katlı ve 8 dersliklidir. Ayrıca bilişim teknolojisi
sınıfı, kalorifer dairesi, öğretmenler odası, kütüphane, müdür odası,
geniş yemekhanesi ve anasınıfı bölümü de olan modern bir okuldur.
182
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
AKBAŞLAR KÖYÜ İLKÖĞRETİM OKULU BİLGİLERİ
Yerleşim yeri
Köy
İl’e Uzaklık
55 km
İlçe’ye Uzaklık
20 km
Lojman
Var
Ortalama Konut Kirası
50–100
Bilgisayar Laboratuarı
Var
Lab. Bilgisayar Sayısı
16
İdari Amaçla Kullanılan Bilgisayar
4
Isınma Şekli
Kalorifer
Yakıt
Odun-Kömür
BİLİNEN ÖĞRETMENLERİMİZ
1-Ali BODUR (Eğitmen Ali), Akbaşlar Köyü
2-Hilmi ÇAKAR, Savaştepe-Ertuğrul
3-Şirzat Öğretmen, net bilgi yok
4-İbrahim KÜÇÜK, Çanakkale
5-Mahmut Öğretmen, Erzurumlu
6-Hüseyin OZANLI, Gümüşhaneli
7-Mehmet IŞIK, Bandırma 1969’da
8-İbrahim TÜLÜMEN, Çanakkale-Biga 1969’da
9-Enver DÖNMEZ, Bigadiç 1971’de
10-Murat BAYRAMER, Antalya-Akseki 1973’de
11-Ahmet DUMAN, Balıkesir-Yeniköy 1973’de
12-Abdullah KÜLLÜ, Dursunbey-Kavacık
13-İsmail YAĞCI, İzmir-Kınık 1975’de
14-Cevat DOĞAN, Savaştepe
15-İsmail YAREN, ------16-Ayhan KURT, Müdür BLK-Havran-Kocaavşar 1978’de
17-Erdoğan AYAZ, Balıkesir-Ayşebacı 1979’da
18-Rahime ERKOÇ, Tekirdağ-Çorlu 1979’da
19-Zarife ASLAN, Kayseri-Sarıkız 1979’da
20-Turan KURNAZ, Müdür BLK-Bigadiç-İskele 1980’de
183
Feyzullah Kırca
21-Ali DAVRAN, Müdür Dursunbey-Göbül 1981’de
22-Kamber AKYAZ, Bandırma-Akçadağ 1982’de
23-Mehmet TEPELİ, Muş-Varto 1987’de
24-Delal TEPELİ, Muş-Varto 1987’de
25-Hasan YILMAZ, Müdür Gökçepınar 1986’de
26-Ahmet ÇAĞATAY, Tavşanlı 1992’de
27-İbrahim KOYUN, (vekil) Akbaşlar 1990’da
28-H.İbrahim KOYUN, (vekil) Akbaşlar 1990’da
29-Mustafa KARABULUT, (vekil) Akbaşlar 1991’de
30-Ali ALTINTAŞ, (vekil) Dursunbey 1992’de
31-Süleyman TUTAK, Müdür İzmir-Gümüşçeşme 1992’de
32-Yıldız TUTAK, Diyarbakır 1992’de
33-Arzu DEMİRCİOĞLU, Eskişehirli 1993’de
34-Ekrem SARIKAYA, Hekimhan 1995’de
35-İsmail AKSU, Lapseki 1995’de
36-Ahmet GÜRLEK, Dursunbey 1995’de
37-Selma GÜRLEK, Savaştepe 1995’de
38-Emine İLSARAÇ, Manyas 1997’de
39-Erdoğan IŞIK, Müdür Kırşehir-Çiçekdağı 1997’de
40-Fuat BİLGİN, Sakarya-Hendek 1997’de
41-Mehmet KOLUKISA, Dursunbey 1998’de
42-Ümit GÖKDEMİR Sakarya-Karasu 1999’da
43-Tolga GÜLEĞLEN, Sivas 1999’da
44-Tayfun ALTIN, Antalya-Köyceğiz 1999’da
45-Raci ÜNVER, Kepsut 2000’de
46-Semra ÜNVER, Hekimhan 2000’de (sınıf Öğr.)
47-Gülümser ADIGÜZEL, Artova 2000’de (matematik)
48-Selahattin KESİK, Almanya 2000’de (Fen Bilgisi)
49-Özlem MERT, İzmir 2001’de (Türkçe Öğr.)
50-Ahmet HAKSEVER, Van-Erciş 2002’de (Sınıf Öğr.)
51-Ramazan GÜNGÖR, Savaştepe 2002’de (Sınıf Öğr.)
52-Kazım BÜYÜKTAŞ, Erzincan 2002’de (Fen Bilgisi)
53-Fatih ÖZTÜRK, Ankara 2002’de (Sosyal Bilgiler)
54-Fatma HAYAT, Dursunbey 2003’de (Sınıf Öğr.)
55-Aslı YILMAZ, Dursunbey 2003’de (Sınıf Öğr.)
184
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
56-Erhan AKBAŞ, Balıkesir 2003’de (Sınıf Öğr.)
57-Emel ÖZCAN, Yozgat 2003’de (Türkçe)
58-Vildan BAYKAN, Bursa 2003’de (Sınıf Öğr.)
59-Hatice AÇICI, Haymana Culuk 2003’de (Sınıf Öğr.)
60-Turhan BOZDEMİR, Tokat 2004’de (Matematik)
61-Hüseyin ÇAM, Dursunbey 2004’de (Din Kültürü)
62-Abdurrahman ÜNAL, Dursunbey 2005’de Sınıf Öğr.)
63-Hüseyin USLU, Antalya-Kırıkhan 2005’de (Türkçe)
64-Esra SURKUN, Kepsut 2005’de (Sınıf öğr.)
64-Fulya VATANSEVER, Denizli 2006’da (Sınıf Öğr.)
65-Özlem CANDEMİR, Erzincan 2006’da (Sınıf Öğr.)
66-Cemil YILDIRIM, Trabzon 2006’da (Sözl. Sınıf Öğr.)
67-Zuhal BAĞRIYANIK, Hatay 2006’da (Sözl. İngilizce)
68-İlker COŞKUN, Edirne 2007’de (sözl. Fen Bilgisi)
69-Yunus DOĞRU, Blk-Tatlıpınar 2007’de ((Sınıf Öğr.)
70-Heybetullah ORMANOĞLU, Elazığ/Palu 2007’de (Türkçe)
71-Abdulhaşim YETİM, Müdür Urfa 2007’de (Din kültürü)
72-Özge UÇAK, Dursunbey 2007’de (Sınıf Öğr.)
73-Mustafa YILDIRIM, Dby-Sacayak 2007’de (Teknik tasarım)
74-Dilek ÖZTOP, Bandırma 2007’de (Ana Sınıfı)
75-Kader MUT, Susurluk 2008’de (Ana Sınıfı Öğr.)
76-Burcu GÜNGÖRMÜŞ, Balıkesir 2008’de (Sınıf Öğr.)
77-Nesli GÜRKAN, Balıkesir 2008’de (Sınıf Öğr.)
78-Hakkı KAHVECİ, Mersin 2008’de (Sınıf Öğr.)
79-Emine ÇINAR, Blk/Kepsut 2008’de (Sınıf Öğr.)
80-Evren EYİCAN, Zonguldak 2008’de (Matematik)
81-Volkan YİĞİT, Mersin 2008’de (Sosyal Bilgiler)
82-Erdinç ALÇA, Balıkesir 2008’de Sözl. İngilizce Öğr.)
83-Havva DİLER, Balıkesir 2008’de (Fen ve Teknoloji)
84-Veysel ŞAHAN, Bandırma 2009’da (Din Kültürü Öğr.)
85-Ezgi ESEN, Kepsut 2009’da Sınıf Öğr.
86-Ramazan KALEM, Dursunbey 2009’da Teknik Tasarım Öğr.
87-Necati ŞAHİN, (Müdür)Kavacık 2010’da
88-Gülistan ONAT, Akçagüney 2010’da Sözl. Ana Sınıfı
89-Melih Veli TÜMER, Balıkesir 2010’da Sınıf Öğr.
185
Feyzullah Kırca
90-Figen AKGÜN, Susurluk 2010’da Sınıf Öğr.
91-Safiye TIĞLI, Akbaşlar 2010’da Fen-Din-Matematik Öğr.
92- Hatice SATILMA, ............... 2009’da İngilizce
93-İsmail İPEK Kepsut 2010’da Türkçe -Sosyal Bilgiler
94-Hasan ÇELEBİ, Dursunbey 2010’da Sosyal Bilgiler Öğr.
95-Sevgi ARSLAN, Kayseri 2011’de Ücretli İngilizce Öğr.
96-Güner KOCABAŞ, Blk/İvrindi/ayaklı 2011’de Müdür yardımcısı
2010–2011 ÖĞRETİM YILINDA GÖREN YAPAN PERSONEL
Sn
Adı Soyadı
Görevi
Memleketi
Geldiği
Yıl
1
Necati ŞAHİN
Okul Müdürü
Kavacık
2010’da
2
Güner KOCABAŞ
Müdr. Yardımcısı
Blk/İvrindi/ayaklı
2011’de
3
Nurşen SONGÜN
Ana Sınıfı Öğr.
Bandırma
2011’de
4
Ezgi ESEN
1/A sınıfı Öğr.
Balıkesir/Kepsut
2010’da
5
Melih Veli TÜMER
2/A Sınıfı Öğr.
Balıkesir
2010’de
6
Burcu
GÜNGÖRMÜŞ
3/A Sınıfı Öğr.
Balıkesir
2008’de
7
Nesli GÜRKAN
4/A Sınıfı Öğr.
Balıkesir
2008’de
8
Figen AKGÜN
5/A Sınıfı Öğr.
Balıkesir/Susurluk
2010’da
9
Ramazan KALEM
Teknik Tasarım
Dursunbey
2009’da
10
Sevgi ARSLAN
Ücr. İngilizce
Öğr.
Kayseri
2011’da
11
İlker COŞKUN
Fen Bilg. Söz.
Öğ.
Edirne
2007’de
12
Hasan ÇELEBİ
Sosyal Bilgiler
Dursunbey
2011’de
13
İsmail İPEK
TürkçeSosyal Öğr.
Balıkesir/Kepsut
2010’da
14
……………….
Matematik Öğr.
15
Bayram DAĞ
Hizmetli
16
Feyzullah KIRCA
186
Okul Aile Brl.
Bşk.
…………..
……..
Akbaşlar Köyü
2006-11
Akbaşlar Köyü
2010-11
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
2008 YILI ÖĞRENÇİ SAYISI
SINIFLAR
Ana Sınıfı
1.Sınıf
2.Sınıf
3.sınıf
4.sınıf
5.Sınıf
6.sınıf
7.sınıf
8.Sınıf
KIZ
7
6
9
6
7
10
9
10
10
ERKEK
7
11
8
5
10
12
10
12
9
TOPLAM
14
17
17
11
17
22
19
22
19
TOP
76
81
157
AKBAŞLAR KÖYÜ KUR’AN KURSU
Akbaşlar köyü Kur’an Kursumuz 1983 yılında Hasan Karabulut
başkanlığındaki Kur’an Kursu Yaptırma ve Yaşatma Derneğinin çalışmalarıyla 1985–1986 yılında eğitim hayatına başladı. Dernek başkanı Hasan Karabulut 10 yıl boyunca dernek başkanlığı yaptıktan
sonra iki yılda Necati Gökçe
dernek
başkanlığı
yapmıştır.1998–1999 yıllarında
ortaokul
diploması
şart
koşulunca öğrenci yetersizliğinden kapandı.
12–13
yıl
Kur’an
Kursumuza hizmet eden
Kur’an Kursu Yaptırma ve
Yaşatma Derneğimizde 1Hasan Karabulut 2-Necati
Gökçe 3-Ahmet Bük 4Ahmet Can 5-Hüseyin Kırca
6-Mustafa Kaya 7-Emin Koparan 8-Halilibrahim Kaya 9-Mehmet Koyuncu 10-Halilibrahim Çoban 11-Abdurrahim Esen 12-Hüsnü Tığlı
13-Halilibrahim Çam 14-Hidayet Çam 15-İlyas Dağ 16-Talip Köse
17-Ramazan Köse 18-Abdullah Esen 19-Mustafa Esen 20-Ali Yılmaz
21-Halil Yılmaz 22-Ramazan Bük 23-Hüsamettin Çapar 24-İbrahim
Boztaş… komşularımız görev almışlardır.
Yukarda bahsettiğimiz süre içinde Kur’an Kursumuzda sırasıyla
aşağıda isimleri yazılı Kur’an Kursu hocalarımız görev yapmışlardır:
187
Feyzullah Kırca
1-Şaban SOYAK
Dursunbey Turnacık Köyündendir. İlkokulu kendi köyünde okudu.
Akhisar Merkez Kur’an Kursunda yüzüne ve Hafızlık okumuştur. Dursunbey İmam Hatip lisesini bitirmiştir. Kur’an Kursu öğretmenliği yaparken 4 yıllık Açık Öğretimi tamamlamıştır. Dursunbey’in Karyağmaz
Köyünde göreve başlayıp, iki yıl sonra 1985–1986 eğitim yılı başında
Karyağmaz Köyünden köyümüze tayin olmuştur. Karyağmaz Köyünde
hafızlığa başlayan talebelerini getirmiş ve köyümüzde hayırseverlerin
konak çevirmesiyle iaşeleri sağlanmıştır. Şaban Soyak hocamız 1985–
86 ve 1986–87 yıllarında iki yıl görev yaptıktan sonra Dursunbey
Merkez Erkek Kur’an Kursuna tayin oldu. Halen Dursunbey Merkez
Erkek Kur’an Kursunda görev yapmaya devam etmektedir. Dursunbey’in ve köylerinden gelen öğrencilere yüzüne ve hafızlık eğitimi
yaptırmaktadır. Evli ve 3 çocuk babasıdır.
2- Hüseyin ŞAPCILI
Dursunbey’in Yassıören Köyündendir. Kur’an Kursumuzda 1987–
1992 yılları arasında görev yapmıştır. Bu dönemde de kurs binasının
altı yatakhane ve yemekhane olarak kullanılmıştır. Köy dışından gelip
Kur'an eğitimi almak isteyen öğrencilere köylümüz Allah rızası için
yardım ve destekleriyle sahip çıkmıştır. Hüseyin Şapçılı hocamız Dursunbey Merkez Erkek Kur’an Kursuna tayin oldu. Bir iki yıl görev yaptıktan sonra Mollaoğlu Camiine müezzin olarak görevlendirildi. Oradan da İzmir’deki camilerden birine tayin oldu.
3- Ramazan BALABAN
Dursunbey’in Tepeköy Köyündendir. Kur’an Kursumuzda 1992 –
1999 yıllarında görev yapmıştır. Durabeyler köyüne tayin oldu.1998–
99 daki kuran kursunda okuyacak talebelerde ortaokul diploması
şartı konulunca; kurslar kapanmak durumunda kalınmış ve Sarıhoca
Caminde imam hatip olarak görevlendirilmiştir. Şuanda tekrar Dursunbey Merkez Kur’an kursunda görev yapmaktadır.
Kur’an Kursumuz 2006–2007 yılında Dursunbey müftülüğünün
fahri hocalara görev vermesiyle bayanlar için yeniden eğitim ve öğretime başlamıştır.
4- Semanur ERCAN
Balıkesir’den gelip giderek bayanlara eğitim veren hocamız iki yıl
görev yapmıştır.
5- İlknur YILMAZ
Dursunbeyli olduğunu söylemekle yetinelim.
188
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
6-Zeynep GÜRPINAR
Aşağımusalar köyünden Basri Gürpınar’ın kızı olan Zeynep, 20092010 kış sezonunda bayanlara fahri olarak Kur’an Kursu hocalığı
yapmıştır.
Hafta içi 8:00 ile 13:00 saatleri arası Kur'an eğitimi verilmekte
olan Kur’an kursumuzda, yeterli öğrenci sayısına ulaşılamadığı için
20010–2011 eğitim yılında eğitim verilmemektedir. İnşallah önümüzdeki yıllarda tekrar gerekli sayıya ulaşarak eğitime ve öğretime devam etme imkânı bulunur.
Yaz aylarında okular tatil olunca ise; camilerde beşinci sınıfı bitiren öğrencilere Kuran ve ilmihal dersi Müftülük ve milli eğitim müfettişlerinin denetiminde devam edilmektedir.
6) SAĞLIK HİZMETLERİ
Köyümüzde sağlık ocağı olmayıp, hizmet almak için Kireç Köyü
sağlık ocağına gitmekteydik. 1990 yıllarında bir sağlık ocağına kavuşma imkânımız oldu olacak derken, sağlık ocağı Kavacık nahiyesine kaydırıldığı için bu imkânı kaybettik. O yıllarda geçici de olsa öğretmen kocası köyümüzde hizmet eden bir ebe hemşire köyümüzde
görevlendirilmişti. İğne filan vurulacak olduğunda ebemiz biraz sertte
olsa, iğnemizi vurdurabiliyorduk. Kocası Hasan Yılmaz beyin tayini
çıkınca yine imkândan da mahrum kaldık. Kireç sağlık ocağına bağlı
olsak da, köylü olarak biz Dursunbey’e gitmeyi tercih ediyorduk. Hatta devlet hastanesi imkânlarından yararlanıyorduk. Ancak işin doğrusu 2002 yıllarından önce çok mecbur kalmayınca hastaneye gitmek
istemiyorduk. Hele sağlık güvencesi yoksa muayene paralı olduğu
için, muayene parası bulamam diyorduk. Muayene parası bulsam
ilaçları bulamam, ilaçları bulsam yine parasızlıktan alamam diye düşünüyorduk.
O zaman sağlık güvencen olsa bile SSK lı olan devlet hastanesine,
bir başkası bir diğer hastaneye gidemiyordu. Herkes ilacını bağlı olduğu kurumun eczanesinden alabiliyordu. Sıra bekliyor, sıra gelmiyordu. Sıra gelse ilaçlarının yarısı o eczane de bulunmadığı için alamıyordu ve onları da git paranla başka eczaneden diyorlardı. Ya da
gelir belki falan gün tekrar gel diyorlardı.
2010 yılını bitirip 2011 yılına girdiğimiz şu günlerde istediğin hastaneye git, istediğin eczaneden ilacını al, veremden kanserden doktora gidememeyi bırak, parmağında sivilce çıksa gidip muayene olabiliyor artık tüm Türkiye de olduğu gibi köylümüzde. Defalarca duyardık,
189
Feyzullah Kırca
köyümüzden falanca felç geçirmiş, filanca kalp krizi geçirmiş, dahası
bir ablamız bir yengemiz doğuma gitmek zorunda kalmışta ücretini
ödeyemediği için hastanede rehin kalmış diye. Devletimizden ve “insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen” yöneticilerimizden Allah razı olsun.
Hastanın sosyal güvencesi olsa bile, doktorların çoğunun özel
muayene hanesi vardı. Oraya gidip özel muayene parası vermeden
hastanede hastayla ilgilenmiyorlardı. Ya da kapıdan daha hasta girer
girmez, neyin var deyip, bir iki ilaçla göndermeye çalışıyorlardı. Bir
keresinde gözlüklerimden birinin camı kırılmıştı. Yeni gözlük almak
için Balıkesir Devlet hastanesinde bilgisayarlı ölçüm cihazı olmasına
rağmen sevke etmeyip, özelimde var gelirsen bakarız diyerek göz
damlası ilacıyla gönderilmiştim. Değişik zaman aralıklarıyla 4 defa
bunun için gittiğim halde, artık sabrım taşmıştı. “Dursunbey Devlet
hastanesinde olmayan cihaz senin özelinde varsa, il hastanelerinde
de mi yok” demiştim. “İlde var” demişti. Artık birazda mecburiyetten
oraya sevk etti de gözlüğümüzü alabilmiştik.
Devletimiz özel hastane olayını siyasi ve hukuki engellemelere
rağmen yasakladı. Doktorlar ya özel çalışsın, ya da sadece devlette
tam gün çalışsın yasasını getirerek, bunlara engel olmaya çalıştı. Gizli
rüşvet alanlara da halkın prim vermeyip, “ameliyat ederim, muayene
ederim ama şu kadar alırım” diyenleri gerekli yerlere bildirmesi gerekir. Ya da “benim hastamla ilgilensin” diyerek kanuni olmayan para
ve benzeri şeyleri vermemek gerekir.
Zaman zaman bu bahsetmiş olduğumuz durumların gizli olarak
yaşandığı söylense de, artık devletimiz ve yöneticilerimiz bunları sıkı
takip altında tutuyor. Üç dört ay kadar önce ilimizde sabah erken saatlerde birkaç hastaneye baskın yapılıp, kanunsuzlukları denetlendi.
Çeşitli cezalar verilip, maddi yaptırımlar uygulandığını haberlerden
okuduk. Hatta köyümüzden oralarda muayene ve ameliyat olan, birkaç kişiyi ilçe jandarmasına çağırıp kanuni olmayan, fişini almadığınız
paralar ödeyip ödemedikleri soruldu.
Gelelim tekrar sağlık ocağı meselesine; Yeni mahallemizde yapılmış olan köy binamızı sağlık ocağı yapmak için 2008 veya 2009
yılında yeniden çalışmalarımız devam etmekteydi. 2010 yılından önce
bina içinde ve dışında yapılması gereken çalışmalar tamamlanmıştı.
Sağlık ocağımız açılabilecek duruma gelmiş iken, halkını düşünen
devletimizin yeni projesi aile hekimliği uygulamasına geçmesi ve aile
hekimliklerini il ve ilçelerde konuşlandırmıştır. Her bir aile hekiminin
belli sayıda ailenin sağlığını kontrol altında tutup, gerekli durumlarda
gerekli yerlere sevk ederek tedavilerinin sağlanması için görevlendirmiştir. Artık isteyen aile hekimine giderek muayene olabildiği gibi, en
190
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
fazla 15 günlük periyotlarla köylere gelerek köylümüzü köyünde muayene etmektedir.
Köyümüz şimdilik aile hekimliği olarak 2 nolu sağlık ocağına bağlıdır. Ancak belli bir süre bu şekilde devam ettikten sonra, memnun
olmadığında aile hekimini tercih edebilme uygulaması başlayacak, o
uygulama başladığında ise belli köylerin bir hekime bağlı olmasından
ziyade aile hekimi tercih edebileceğiz. Yani uygulama başladığında
aileler olarak bir başka aile hekimine geçebileceğiz.
2005 yılından beri bazı illerde pilot olarak uygulanan aile hekimliği uygulaması kapsamında 11 Ekim 2010 tarihinden itibaren Balıkesir ili de dâhil edilerek yeni sisteme geçildi. Aile hekimliği uygulamasına göre hekimlerin görev alanları şu şekilde belirlenmiştir.
DURSUNBEY 1 NOLU AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ
A.H.NO
Dr. Adı Soyadı
Mah./Bölge
Bağlı Köyler
10.07.001
Recep GÖÇMEN
Mollaoğlu
Aşağı MusalarÇatalçam-Yukarı
Musalar-Selimağa
10.07.002
Cenk GÜNGÖR
Bozyokuş
Akyayla-Aziziye-TafakHacıahmetpınarı-M.Kızılöz
Karamanlar
–ÇamköyGazellidere
10.07.003
Ali ŞAHİN
Bozyokuş
Arıklar-BoyalıcaDemirciler-Işıklar-IrfaniyeKaragöz,
MahmutçaRamazanlar-Resüller
10.07.004
Taner TUNÇ
Çakmak
A.Akçaalan-AlagüneyAyvacık-ÇaltıcakÇamharmanDereköyDoğancılar-GökçedağHopanlar-Kardeşler- Tezlik-Kazimiye-KuzköyÖren-Yunuslar-Hindikler
Poyracık-Sarısipahiler
10.07.005
Emel TEZCAN
Vakıf
Beyel-Kurtlar-DeliceKaryağmaz- İstasyon
10.07.006
Ferhat DELİBAŞ
Cebeci
Değirmenciler-KavakGökçepınar-OsmaniyeSacayak-Y.YağcılarÇanakçı-DurnacıkYassıören
191
Feyzullah Kırca
DURSUNBEY 2 NOLU AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ
Dr. Adı Soyadı
Mah./Böl
ge
Bağlı Köyler
10.07.007
Ercan OLCAY
Ferahevler
Hacıömerler-HondularKızılcadere-Sinderler
10.07.008
Emine A. YÜKSEK
Ferahevler
Adaören-B.AkçaalanBayıryüzügüney-ÇınarTepeköy
10.07.009
Fatih GÜL
Üçeylül
A.Yağcılar-Alaçam-ÇeliklerGüğü-İsmailler
10.07.010
İsmail MERT
Üçeylül
Durabeyler-Hacılar-ÇakırcaMıcırlar-Umurlar
A.H.NO
10.07.011
Nazlı Ş. BARDAK
Üçeylül
Sağırlar-Göbül
10.07.012
Arif TEKEOĞLU
Çiftçi
Beyce-Veliler-DadaAkbaşlar-AkçagüneyGörünenHasanlarTaşpınar-Karapınar-KireçKumlu-NaiplerKüçükler-Sarnıç-Sebiller
DURSUNBEY KAVACIK 3 NOLU AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ
A.H.NO
Dr. Adı Soyadı
Mah./Bölge
Bağlı Köyler
10.07.013
Ali ÖNDER
Kavacık
Ericek-GölcükHamzacık-KarakayaKavacıkMahmudiyeMeydançayır-OdaköySüleler-Şabanlar
7) TARIM ve HAYVANCILIK
Köyümüzde ekonomi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Tarım
köylünün geçimini sağlamak ve hayvancılığa destek olmak için yapılmaktadır. Hayvancılık ise hem bazı günlük ihtiyaçları karşılamak, hem
de satılarak temel ekonomiyi ayakta tutmak için yapılan bir faaliyettir.
Köyde bazı işçiler ilçe de iş bulduğunda, günlük gidiş geliş yaparak amelelik veya ustalık işlerinde çalışmaktadır. Bazı işçilerde Balıkesir de çeşitli işlerde çalışmakta ve hafta sonu Pazar günleri köye gelerek, köyde yaşayan aileleriyle hasret gidermektedirler. Bunlardan
bazıları ev kiralayarak ailelerini de yanlarına götürmüşlerdir. Bazıları
da Susurluk’taki Yorsan Şirketinde Mandıracı olarak çalışmaktadır.
Belirli izin günlerinde hafta da bir gün köye gelerek, onlarda köyde
192
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
oturan çocuklarıyla hasret gidermektedir. Bu işçilerin sayısı 25 kişi
civarındadır.
Köyde kadınlar 5–10 yıl öncesine kadar kilim dokuyarak ev ekonomisine katkıda bulunarak 10 yıl öncesinin parasıyla 50–100 milyon
lira gibi kilim başına kazanç sağlıyorlardı. Kilimleri Balıkesir’den gelerek dokutan iki dokuma kilim tüccarı artık gelmediği için bu faaliyet
durmuş oldu. Günümüzde de kilim dokusalar bile, ihtiyaçları nispetindedir. Fabrika halılarının yaygınlaşmasıyla dokuma kilime olan
rağbette hem dokumanın zorluğu, hem de ihtiyaç olan fabrika halılarına sahip olmak ekonomik olarak daha kolay hale gelmiştir.
TARIMSAL FAALİYETLERİN GENEL KARAKTERİ
Köyümüzde toplam arazi 29000 dekardır. Bunun 11750 dekarı (%
40,5) fundalık alandır. 10625 dekarı (%36,6) sı ormanlardır. 6000
dekarı (%20,6)sı tarım alanlarını oluşturur. 320 dekarı (%1,2)si meralar, 315 dekarı (%1,1)i yerleşme alanlarıdır.
Köydeki arazinin hâkim kullanımını % 77,1 ile ormanlar ve fundalıklar oluşturmaktadır. Bu nedenle tarım alanlarının miktarı azdır.
Toplam arazinin ancak % 20,6 sını tarım alanları oluşturur. Bu tarım
alanları da genel de ormanların açılmasıyla oluşmuştur. Onun içinde
fazla verimli değildir. Nadasa bırakılan arazi yoktur. Arazi ekilmediği
için, ya tamamen çiğ kalır, ya da sürülürse mutlaka ekilir. Ekilmeyen
Araziler ise; köyden göç edenlerin arazileriyle, dağ tarafında olup ta
doğru düzgün yolu olmayan araziler ve yaşlı oldukları için ekemeyenlerin arazileridir. Bu araziler 2010 yılı itibariyle 1000–1100 dekar
civarındadır.
Köyde yaklaşık 10 tane aile de toprak yoktur. Ailelerin büyük bir
bölümünün arazi büyüklüğü 10–30 dekar arasındadır. Köyde tarımsal
faaliyetler modern tekniklerle yapılmamaktadır. Halk tarımsal faaliyetleri atadan kalma yöntemlerle yapmaktadır. Ancak son yıllarda
tarımsal makineleşme giderek rağbet görmektedir. Tarımda kolaylığın
sağlanması için, köyümüzde de alet ve edevatlar hızla yaygınlaşmaktadır.
Köyde kullanılan zirai araç gereçler şöyledir: 140 traktör ve römork, 130 adet pulluk, 120 adet kültivatör, 40–50 adet orak makinesi, 2 adet balya makinesi, 3 adet silaj makinesi, 7 tane biçerbağlar,
40 tane patoz makinesi, 30–35 adet traktör kepçesi, 17 tane 2 tonluk
ve 14 tane 3 tonluk su tankı, 2 tane tohum atma mibzeri, 2 adet Patates Hasat makinesi, 7 adet Yem Kırma makinesi, 3 adet Çapa makinesi, 70 adet süt sağım makinesi, 1 adet toprak tesviye klapesi, 120
adet sırt pülverizatörü bulunmaktadır.
193
Feyzullah Kırca
Köyümüzdeki tarım alanlarında en fazla tahıl tarımı yapılmaktadır. 2010 yılı ekili ve dikili alanları incelediğimizde en fazla Buğday
ziraatı yapılmaktadır. Genellikle Buğday 2000 dekar, Mısır 1500 dekar, Yem bitkisi (fiğ) 600–700 dekar, Çavdar 400 dekar, Arpa 550
dekar, nohut 250 dekar, Ayçiçeği 100 dekar, Kavun-Karpuz vs diğerleri 100 dekar olarak ekilmektedir.
Bu ürünler kuru tarım yöntemine göre yetiştirilmektedir. Dolayısıyla verim iklim şartlarına göre yıllara göre değişmektedir. Köyün kuzeyindeki dağlık arazideki tarlalara tahıl ürünleri ekilmektedir. Güneydeki arazilere ise nohut, mısır, kavun, karpuz, patates, ayçiçeği ve
tahıl türü mahsuller dönüşümlü olarak ekilir. Bağ yanında 100–200
dekarlık bağ alanı mevcuttur. Ancak son yıllarda bağlar bakımsız kaldığı için üzüm üretimi çok az miktarlara inmiştir. Üzüm ihtiyacı artık
evlerin yanlarına dikilen birer ikişer asmalardan elde edilir hale gelmiştir.
Ortalama olarak verim dekar başına buğday da 130- 300 kg, arpa da 130–250 kg, 35–80 kg, mısır da 85–130 kg, çavdar da ise
110–200 kg arasında olmaktadır. 2000 yılı ortalamasına baktığımızda yaklaşık olarak 500 ton buğday, 110 ton arpa, 100 ton çavdar,
25–30 ton ayçiçeği, 18 ton nohut, 9 ton mısır üretilmiştir.
2003 yılından sonra yem bitkisi desteği kapsamında adi fiğ ve silajlık mısır ekimine ağırlık verilmiştir. Gölet inşaatının tamamlandıktan sonra yaklaşık 2100 dekarlık bir alan sulanabilir imkâna kavuşmuştur. Ancak 220 dekarlık alan gölet inşaatı dolayısıyla kamulaştırılarak gölet altında kalmıştır. Özellikle Giriovasında sulamalı tarıma
geçilmesi sonucu silajlık mısır ve sulamalı tarımda hızlı gelişme kaydedilmiştir. Bugünkü sulama koşullarında 2100 dekarlık sulanabilir
arazimizde daha verimli bir şekilde, fasulye, mısır, kavun, karpuz,
ayçiçeği, salatalık, domates, biber, patlıcan, marul ve ıspanak, patates, yonca, bamya vs. gibi ürünlerde verim en az on kat artmıştır.
Köyün iklimi ve arazileri ağaç tarımına yani meyveciliğe uygundur. Ancak şunu hemen belirtmeliyim ki, maalesef bu konuya tüm
köy halkı olarak hala yeterince emek verebilmiş değildir. Ticari anlamda meyveciliğe el atabilmiş değildir. Meyvecilikte ihtiyaç fazlası
olsa bile değerlendirmekte mahir değildir. Bu yüzden ihtiyaç fazlası
ya hayvanlara verilir, ya da ağacında çürümeye terk edilir. İnşallah
bundan sonraki dönemde diğer bazı köyler gibi meyveciliğe daha
fazla önem verilir. Ve üretilen meyveler ekonomiye katkı olarak pazara ulaştırılıp, paraya dönüştürülebilir. Köy arazileri içinde bulunan
bazı ağaçlardan bahsedecek olursak; erik, elma, armut, badem, kiraz, dut, ceviz, üzüm, vs türlerini sıralayabiliriz.
194
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
HAYVANCILIK FAALİYETLERİ
Köydeki hayvancılık faaliyetleri tarımsal faaliyetlerden daha
önemlidir. Hayvancılık ile et, süt, ve diğer ürünler üretilip satılmaktadır. Köydeki ailelerin hemen hepsi hayvancılık faaliyetiyle uğraşmaktadır.
1999 yılı verilerine baktığımızda büyük baş hayvan sayısı 965,
3680 koyun, 660 keçi, 1125 tavuk, 40 adet yük hayvanı (at ve eşek),
50 kovan arı göze çarpmaktadır. 2010 yılına göz attığımızda ise büyük baş hayvancılıkla uğraşan 73 hane de 4100 adet inek (bunlardan
bir tanesinde 35 adet civarındaki inekler karasığırdır), koyunculuk
yapmakta olan 37 sürü sahibinde 3592 koyun, 2 sürü sahibinde de
287 keçi, 930 adet civarında tavuk, 70 adet civarında arı kovanı, 3
eşek, 1 at göze çarpmaktadır. Köyümüzde tavuk ve arıcılık faaliyetleri
sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak düşüncesiyle yapılmaktadır. İhtiyaç fazlası yumurta ve balın komşular arasında alınıp satıldığı da görülmektedir. Yine de bu durum, şu an için köyümüzde önemli bir
ekonomik girdi sağlamamaktadır.
2010 yılına göz attığımızda ise büyük baş hayvancılıkla uğraşan
73 hane deki 73 işletmede 4100 adet inek mevcuttur. Bu 73 işletmeden sadece bir tanesindeki ineklerden 35 adet civarındaki inekler
karasığırdır. Koyunculuk yapmakta olan 37 sürü sahibinde 3592 koyun, 2 sürü sahibinde de 287 keçi, 930 adet civarında tavuk, 70 adet
civarında arı kovanı, 6 eşek, 1 at göze çarpmaktadır. Köyümüzde tavuk ve arıcılık faaliyetleri sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak düşüncesiyle yapılmaktadır. İhtiyaç fazlası yumurta ve balın komşular arasında alınıp satıldığı da görülmektedir. Yine de bu durum, şu an için
köyümüzde önemli bir ekonomik girdi sağlamamaktadır.
Köyümüzde yapılan hayvancılık faaliyetlerini iki başlık altında inceleyeceğiz. Bunlar; 1-Büyük Baş Hayvancılık 2- Küçük Baş Hayvancılıktır.
BÜYÜK BAŞ HAYVANCILIK
Köyümüzdeki hayvancılık faaliyetlerini incelediğimizde son yıllarda büyük baş hayvancılığın daha çok önem kazandığını ve büyü baş
hayvan sayısının hızla arttığını görürüz. 1985 yıllarında 1084 adet
iken, 1999 yılına göre büyük baş hayvan sayısı 965 ve 2010 yılında
ise *** adettir. Aşağıdaki tabloda karaca olarak bahsedilenler yerli
karasığır, diğerleri ise kültür ırkı Holştayn ve Montofon ırklarıdır. Büyük baş hayvancılık 1985 ten sonraki 14 yıllık dönemde hızla yapısını
değiştirmeye başlayarak, son 10 yıllık dönemde mera hayvancılığı
yerini ahır hayvancılığına bırakmıştır.
195
Feyzullah Kırca
Bizim çocukluk yıllarımız olan 1980 yıllarında, Holştayn türü sığır
hiç yoktu. Kırma diye tabir ettiğimiz yerli karadan dönme tek tük melez sığırlar vardı. O dönemde büyük baş hayvanlar sabah araziye sürülüp, akşam önlerine çıkılarak köydeki damlara getiriliyordu. Yaz
aylarında ise genellikle 3–4 ay köye gelmeyip, geceleri de merada
kalıyorlardı. Sahipleri tarafından ailecek yaylaya çıkılarak çobanlık ve
sağım işleri orada yapılıyordu. Çoban başlarında kalır, diğerleri hasat
işleriyle uğraşır, akşam genellikle yaylada buluşurlardı. O dönemden
bahsederken hıdrellez böceğinden de bahsetmek gerek. Köylü tabiriyle bönek dediğimiz sinek, hıdrellez zamanı geldi mi inekleri ısırırdı.
Daha inekler onun sesini duyar duymaz kuyruklarını kaldırarak son
surat kaçarlardı. Ya bir meşe gölgesine girerlerdi. Ya da koyun
eğreği, tren tüneli veya köydeki damlara geleceklerdi. 1983 yılında
anayol için derelere inşa edilen köprüler imdatlarına yetişti. Ondan
sonraki zamanlarda da oralara saklandılar.
İşin tam burasında biraz latife olsun diye, bu bönek denen hıdrellez böceği ile ilgili söylenegelen bir hikâyeyi anlatayım: Hıdrellez ayı
geldiğinde inekleri sesiyle bile korkutup koşturmaya başlamasını gören bir başka böcek olan karabönek şöyle demiş. “Senden amma da
korkuyorlar ha, sesinden bile kaçıyorlar” deyince; sağdıç ben onları
ısırınca kaçarken ki
hallerini
görünce,
kendimi
tutamayıp
gülüveriyorum.
Gülüvermesem ben
onları ısırınca meşe
ağaçlarına çıkarırım
demiş.
Bu yerli ırk sığırların meralarda çobansız olarak otlatıldıkları, bilhassa yaz
mevsiminde sıcaktan ve hıdrellez böceğinden kaçtıkları için tren tünellerine girmekte ve tren tarafından ezilmektedir. 1999 yılındaki
sadece iki ayrı kaza da 10’dan fazla yerli ırk sığır can vermiştir. O
dönemlerde sığırlar otlarken; gerek değirmen deresi mevkiinde, gerekse giriovasındaki tarla içi otlaklar açıldığında çok ineği tren çarparak ölümüne sebep olmuştur.
Yerli ırk sığırlar belki karlı ve fırtınalı günle hariç, yılın her mevsiminde otlak ve meralarda otlatılırdı. Meralarda beslenemedikleri kış
günlerinde ise saman, kuru ot ve hasat edilmiş yemlerle takviye yapı196
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
larak beslenirlerdi. Yerli ırk sığırlar 2 çeşittir; 1-Yerli kara 2- Boz ırk.
3- Kırmalar
1-Yerli Kara Irk
Adı gibi kendi de karadır. Yerli sığırlar arasında en ufak cüsseli
olanıdır. Erkek ve dişileri boynuzludur. Bu sığırların cidago yüksekliği
110–115 cm dir. Alçak boyludur ama bedeni uzun yapılıdır. Boynuzları kısadır, öne doğrudur. Ufak, kara tırnaklıdır. Memeleri ve meme
başları ufaktır. Memeler tüyle örtülü olabilir. Bu sığırların süt verimi
az, sütteki yağ oranı en fazladır. Bir laktasyondaki inek başına süt
verimi köy koşullarında 500–700 kg kadardır. Sütü de % 4–4,5 dolaylarında yağlıdır. Bu türün genellikle et verimi düşük olmasına karşın,
köyümüzde yetişenlerin et verimi ortalamanın üstünde iyi gelişmiştir.
Ergin dişilerde ortalama canlı ağırlık 200–250 kg kadardır. Süt verimi
azdır. İyi besi tutmaz.
2-Boz ırk
Vücut örtüsünün rengi açık gümüşiden kül rengine kadar değişiklik gösterebilen boz ırk yerli sığırların, boğaları koyu renklidir. Gözlerinin etrafında siyah bir halka vardır. Oldukça iri yapılıdırlar. Meme, boynuz uçları
ve tırnakları koyu renklidir. Boynuzları
uzun ve öne doğru yöneliktir. En iri yapılı
yerli ırk olan boz ırkın ergin dişilerinin ortalama cidago yüksekliği 120–130 cm
kadardır. Bir laktasyondaki süt verimi 900–
1000 kg kadardır. Ergin dişilerin ortalama
canlı ağırlığı 350–400 kg kadardır. En önemli özellikleri, sağlam
vücut yapısı ve çok iyi besi tutmasıdır.
3-Kırma Irk (Jersey)
Anavatanları İngiltere ve
Fransa arasındaki Jersey
adası olup, Türkiye’ye Amerika’dan geldiler. Karadeniz
bölgemize yerleştiler. Ufak,
sevimli, hassas yapılı hayvanlardır. Renk açık kahverengiden koyu kahverengine kadar değişir. Genellikle
197
Feyzullah Kırca
geyik rengi hâkimdir. Yediği yemi en yüksek oranda süte çevirir. Sütü
çok yağlıdır. Yumuşak davranışlar karşısında sakin ve iyi huyludur.
Sert davranıştan hoşlanmazlar. Sıcak havalardan etkilenmezler. Et
verimi düşüktür. Yerli ırklarla melezlemeden çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Yavruları cılız ve zayıf olduğu için iyi bakım ister. Şekil 4’te zarif
görünüşlü bir Jersey ineği görülmektedir.
Az verimli yerli ırklarımız Holştayn ırkı hayvanlar ile melezlenince
yerli hayvanlara göre daha çok verim elde edilmektedir.
Köyde yetiştirilen ve 2000 li yıllara gelindiğinde, tamamen ona
dönülen diğer bir sığır ırkı da kültür ırkı ineklerdir. Bunlar ise
Montofon (Esmer) ve Holştayn türleridir. Bu kültür ırkı inekler, köyümüzde 1980 yılından sonra yaygın olarak yetiştirilmeye başlanmıştır.
Bu inekler iki katlı meskenlerin alt katındaki ahırlarda beslenmekteydi. Ancak hala bu şekilde büyük baş hayvancılık yapılmakla birlikte,
1995 yılından sonra hızla modern besi damları yapıldı ve yapılmaya
da devam ediliyor. 2010 yılı itibariyle 30–40 civarında besi damı
mevcuttur.
Büyük baş hayvanlar sadece bir ürününden değil; hem üreterek
neslinden, hem sütünden yararlanılmaktadır. Yani sadece bir ürün
vermeye yönelik besleme yapılmamaktadır. Bunlar kombine olarak
verimli ineklerdir. Beslenmeleri saman ve fenni yeme dayalıdır. Önceleri kuru ot, mısır sapı gibi şeylerin yanında, köylünün kendi ürettiği
arpa ve çavdar gibi kaba yemlerle beslemeye katkı yapılmaktaydı.
Sulamalı tarımın başlamasıyla silaj, pancar, yonca gibi yiyeceklerle
beslemeye de geçilmiştir.
Özellikle bu günlerde fenni yemin temel yem olarak kullanılması
sonucu; yem fiyatlarının yüksek olması, süt fiyatlarının düşük olması
sebebiyle kazanç oranını oldukça azaltmaktadır.
Köyümüzdeki kültür ırkı inekler: Montofon(Esmer) ırkı ve Holştayn
ırkı olmak üzere ikiye ayrılır.
MONTAFON (ESMER)
Anavatanı İsviçre’dir. Aslında Esmer ırk olmasına karşılık
Montafon adıyla bilinmektedir. Türkiye’de boz ırk sığırlarla yapılan
melezlemelerle Karacabey Montafon’u geliştirilmiştir. Bugün bu ırktaki hayvanlar Türk Esmeri denecek kadar ülkemize ait olmuştur. Rengi
gümüş renginden koyu esmere kadar değişir. Sırtta açık renk bir çizgi
bulunur. Burun ucu, boynuz ucu, kuyruk ucu siyahtır. İskelet ve kas
yapısı iyi geliştiği için çok iri gövdelidirler. Hem süt verimi, hem et
verimi çok yüksektir. Besi tutma özelliği en üstün ırklardandır. Türkiye’nin her yerine yayılmıştır. Her iklime ve her bölgeye kolayca uyar.
198
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Esmer ırk sığırlar kombine verimli sığırlardır. Bu ineklerin bir
laktasyondaki
süt
verimi
Türkiye’de 3500–4000 kg
arasındadır. Yetiştirmede süt
verimi yanında beden yapısına, büyüklüğüne, büyüme
hızına ve diğer et verimi gibi
özelliklerine önem verilmiştir.
Bu ineklerin de ortalama canlı
ağırlığı 550–600 kg kadardır.
Köyümüzde 2000 baş Montafon (Esmer) ırk inek bulunmaktadır.
HOLŞTAYN
Dünyanın en yaygın sığır ırklarından biridir. Türkiye’ye 1958 yılında getirilmiştir.
Marmara ve Ege bölgelerinde üretildiler. Sonradan Akdeniz bölgesinde de yaygınlaştılar. Çok kolay tanınabilir. Çünkü bedeni siyah
ve beyaz parçaların birleşmesiyle renklenir. Gayet iri yapılıdırlar.
Amerika’dan gelenlerin süt yönü kuvvetlidir.
Hollanda’dan gelenler de var. Bunlarında et yönü kuvvetlidir.
Memeleri büyük ve
yumuşaktır. Serin iklimi olan yerlerde bu
hayvanlar daha verimli
olurlar. Hele bakım ve
besleme iyi olursa, çok
verimli ve kârlı bir hayvancılık yapılabilir.
Siyah alaca bir
sığırın süt verimi yetiştiği
ülkelere
göre
farklılık göstermektedir. Türkiye’de ise yıllık ortalama süt verimi
3000–5500 kg arasındadır. İneklerin ortalama canlı ağırlığı 550–600
kg kadardır. 2010 yılı itibariyle köyümüzde yaklaşık olarak 2065 baş
Holştayn ineği vardır.
199
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü’nün toplam hayvan varlığı
Küçük Baş
Hayvan
Büyük Baş
Hayvan
Diğerleri
Cins
Koyun
Keçi
Karaca
Holştain
Eşek
At
Tavuk
Arı
1985
4865
930
685
399
83
145
834
77
1999
3680
660
65
900
30
35
995
50
2010
3592
287
35
2065
6
1
932
67
İlçe tarım verileri göz önüne alınmıştır.
SÜT ÜRETİCİLİĞİ
Köyde bütün hayvancılık faaliyetleri aile işletmeciliği şeklinde yapılmaktadır. Modern damı olanlarda 50 civarında inek olsa da, genellikle ailelerde sadece 5 ineği olanlarda az değildir. Köyde inek
sütü üretimi çok önemli bir yer tutar. Köyümüzde üretilen sütler 1998
yıllarından önce Balıkesir’deki Okuyucu Süt Mamulleri Fabrikasına
verilmekteydi. 1998 yılından sonra ise Yorsan adlı Susurluk’taki şirkete verilmektedir. Bir ara bir kay yıllığına kay süt devreye girse de
2010 seçimleri öncesi (söylentiye göre siyasileri çiftçinin gözünde düşürmek düşüncesiyle) alımdan vazgeçmiştir.
Köyde 1999 yılı itibariyle günlük ortalama süt üretimi 2,300 kg
kadardır. 1999 yılındaki ortalama süt üretimi 840 tondur. Bu da yaklaşık o gün ki (altı sıfırlı) 960 lira civarındaki süt birim fiyatıyla 80,600
milyar TL tutarına ulaşır. Köyde bir yılda tüketilen yemin ise yine aynı
yılda 900 ton olduğu görülür. 900 ton yem ise o gün yaklaşık olarak
72 milyar TL tutmaktadır. Burada süt gelirleriyle yem giderleri karşılaştırıldığında 8 Milyar TL kar elde edildiği görülür. Bu sadece süt üretimi göz önüne aldığımızda çok azdır. Besicilik mahiyetinde yaklaşık
1,5 yılda bir erkek dananın yetişebildiğini de katarsak, kar oranı biraz
daha artsa da, buna kendi bakım ve işçilik emeğini de kattığımızda,
yine kar oranı aynı yere gelir.
2010 yılı itibariyle ise günlük ortalama süt üretimi asgari 6,500 kg
kadardır. Bu rakama yaz aylarında toplanan yaklaşık 1,500 kg civarında koyun ve keçi sütleri de dâhildir. 2010 yılındaki ortalama süt
üretimi ise 2,300 tondur. Bu yaklaşık olarak altı sıfır atılmış haliyle
0,60 kuruş civarındaki süt birim fiyatıyla 138.000 TL tutmaktadır. Koyun ve keçi sütünün litre(kg) birim fiyatı ise 1,20 tl civarındadır.
Et besiciliği için yetişen erkek danaların bakımı iyi yapıldığında
18–20 aylık danalar 200–300 kg arasında karkas verebilmektedir.
Yılda yaklaşık 100 baş kesimlik dana yetiştirildiği tahmin edilmekte200
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
dir. Bu da yaklaşık 25 ton et neticesinde 50 Milyar TL gelir sağlamaktadır.
Akbaşlar Köyü’nün süt üretim tablosu
Süt
Günlük Süt
Üretimi
Yıllık Süt
Üretimi
Litre Fiyat
Birimi
Tutarı
1999
2,3 ton
840 ton
960,000 TL
80,6 Milyar TL
2010
6,5 ton
2300 ton
0,60 kuruş
138.000 TL
Akbaşlar Köyü’nün yıllık yem tüketim tablosu
Süt
Yıllık Yem Tüketimi
Süt Yemi
Besi Yemi
Kuzu Yemi
1999
900 ton
500 ton
300 ton
80 ton
2010
1570 ton
1080 ton
490 ton
120 ton
KÜÇÜKBAŞ HAYVANCILIK
Akbaşlar köyümüzde 1999 yılı itibariyle bulunan küçükbaş hayvan
sayısı 4340 adettir. Bunların 3680 adedi koyun, 660 adedi ise keçidir.
Köydeki küçükbaş hayvancılıkta besi sığırcılığında olduğu gibi, aile
işletmeciliği şeklinde yapılmaktadır. Koyun ve keçiler merada otlatılırlar. Aileler ihtiyaç fazlası hayvan ve sütlerinin yanında, yün-yapağı ve
hatta kemresi gibi ürünlerini satarlar.
KOYUN
Akbaşlar köyümüzde 1999 yılı itibariyle bulunan koyun sayısı
3680 civarındadır. Bu koyunlardan bir yılda elde edilebilen ürünler
şöyledir: 5400 kg yapağı, 1450 kg yün, 90 ton süttür. Bu ürünlerin
parasal değeri 5400 kg yapağı o günkü fiyatla ortalama 2,500 tl den
1,5 milyar etmekteydi. 1450 kg yün ise o günkü fiyatla ortalama 3 tl
den 4,3 milyar etmekteydi. 90 ton süt ise o günkü fiyatla 1600 tl den
14,4 milyar TL etmekteydi.
Köyümüzde 2010 yılı itibariyle bulunan koyun sayısı 3592 adettir.
1999 yılı koyun sayıların 2010 yılı itibariyle bir birine yakın olması,
ürün ve kazanç miktarını tekrar belirtme gereği duymuyoruz. Sadece
yapağı ve yün fiyatlarının oldukça düşük olduğunu, süt ise yeni tl ile 1
lira 20 kuruşlarda olduğunu ifade ederek gelirin düştüğünü belirtmeliyiz. Koyunların kendileri ise biraz et fiyatlarına endeksli olarak %100
civarında arttığını da söylemeliyiz.
201
Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyümüzde koyunculuk mera otlatmacılığı şeklinde yapılmaktadır. Koyunlar kışın kışla(ağıl) denilen barınaklarda barınırlar.
Bu barınaklar genellikle güneye bakan (gün evi) yamaçlarda bulunurlar. Koyunlar bütün yıl boyunca mera da kalırlar. Kış meralarıyla yaz
meraları farklıdır. Kış mevsiminde yüzeyin karla örtülü olduğu zaman
meralarda beslenemezler. Bu durumda kaba yem, kuru ot, nohut ve
fiğ samanı ilaveli olarak beslenirler.
Kuzulama genel olarak ocak ayının sonlarında başlar, şubat’ta ve
mart ayının sonlarına doğru devam eder. Koyunlara yem takviyesi
nisan ayının sonlarına kadar devam eder. Koyunlar bütün yıl meralarda otlatıldığı için aşırı otlatma söz konusudur. Bilhassa ilkbahar
başı ile son bahar sonu otlatmaları meralara aşırı zarar vermektedir.
Bu dönemlerde otlar tam büyümemiş olduğundan erken bitirilmiş ve
otlar daha büyüyemeden tüketilmiş oluyor. Ot türü bitince bu sefer de
ağaçlardaki meşelerin yapraklarını koyunlara yedirip besleyebilmek
için, yemyeşil ağaçların dallarının kesilmesi yoluna gidilebiliyor. Yani;
yaz ve sonbaharda meşeler kesilerek meşe yapraklarıyla beslenmektedirler.
Koyunların beslenmesi için bu şekildeki aşırı otlatma, fundalıklara
da zarar vermekte ve dolayısıyla erozyona sebebiyet vermektedir. Yaz
mevsiminde tahıllar hasat edilince, koyunlar anızlarda beslenirler.
Koyunlar sonbahar, kışın ve ilkbaharda gündüzleri otlatılırlar. Yaz ise
havaların sıcak olması sebebiyle geceleri otlatılırlar. Gündüz ise bir
ağacın gölgesine, etrafı avlu veya taştan örme duvarlarla çevrilerek
üzerinin de çalı yapraklarıyla örtülerek yapılan eğrek’te eğrilirler.
Koyunların kış gecelerinde kaldıkları kışla denen barınakların üzerine, eski köy evlerinde olduğu gibi çorak örtüden çatı yapılırdı. Sonraki yıllarda evlerin çatıların kiremit örtüye döndüğü gibi, kışlaların
çatıları da kiremit örtüye dönmüştür. Kışlaların bitişiğinde ot ve samanlık, ön tarafında yemleme ve sulama yerleri, en az bir adet çobanın kaldığı korunaklı bir oda vardır.
Koyunlar su ihtiyacını derelerden ve arazideki çeşmelerden karşılar. Koyunlar bilindiği üzere sürü halinde yaşarlar. Köyümüzdeki orta
büyüklükteki bir sürü 80–100 koyundan oluşur. 300–350 koyundan
oluşan sürülerde vardır. Bundan 100–150 yıl önce 800–900 koyundan oluşan sürülerden bahsedilir. Mesela rahmetli dedem İbrahim
Kırca; gençliğinde 800 den fazla koyunları olduğunu söylemişti. Bizim
bu civardaki koyunlardan yılda bir kuzu alınır. Koyunların koça gelme
dönemleri Eylül ve Ağustos aylarıdır. Gebe kaldıktan sonra doğurma
süreleri 5 aydır.
202
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Köyde bulunan koyun ırklarından da bahsedecek olursak, şu ırklar
köyümüzde mevcuttur:
1-Dağlıç koyunu, 2-Kıvırcık koyunu, 3- Ramlıç koyunu, 4-Merinos
koyunu
DAĞLIÇ KOYUNU
Türkiye’nin yerli koyun
ırkıdır.
Karasal
iklimin
görüldüğü yerlerde yetişir.
Yetiştirildiği alan Sakarya
nehrinden başlayıp, Ege
bölgesinin kıyı illerine kadar
uzanır. Vücut beyaz renkli,
kaba ve karışık yapağı ile
örtülüdür. Yağlı kuyruklular
gurubuna girer. Kuyruk yağlı olup, kalp şeklinde olup
orta kısmında oluk görülür.
Ağız,
burun,
göz
ve
ayaklarında siyah renkli
lekeler vardır. Genel olarak
erkekler helezoni boynuzlu,
dişiler boynuzsuzdur. Baş
uzun ve dar, bacaklar orta
Baş
ve
uzunluktadır.
bacaklar çıplaktır.
Bu ırk Türkiye'de sayı
olarak üçüncü sırada (%12)
yer alır. Anaç koyunlarda;
canlı ağırlık 35–40 kg, Laktasyon (süt verim) süresi 130–150 gündür.
Süt verimi 40–50 kg, kirli yapağı verimi 2–2,5 kg, kuzu verimi 100
koyunda 90–100 kuzudur.
Bu koyun ırkıyla birçok ırkla melezleşmeye gidilmiş ve et, süt üretiminde artışlar sağlanmıştır.
KIVIRCIK KOYUNU
Trakya'da ve Marmara'nın güney doğusundaki illerde ve Ege bölgesinin
bazı
illerinde
(Manisa,
İzmir,
Aydın)
yetiştirilir.
Yağsız uzun kuyruklu koyunlar gurubuna girer. Vücut beyaz renklidir.
Kaba karışık yapağı ile örtülüdür. Erkeklerde beyaz renkli kıvrımlı
203
Feyzullah Kırca
boynuzlar bulunur. Dişiler boynuzsuzdur. İnce uzun kuyruğu vardır.
Baş, boyun, karın altı ve bacaklar çıplaktır. Yapağısı halı yapağısıdır.
Türkiye'de sayı olarak 4.
sırada yer almaktadır. Mevcut
koyun varlığımızın %6'sını
oluştururlar. Kıvırcık ırkı et
kalitesi yönünden Türkiye
koyun ırkları içinde birinci
sırayı alır. Süt kesiminden
sonra iki aylık bir besleme ile
17–18 kg. karkas verebilirler.
Anaç koyunlarda canlı ağırlık
40–42 kg, süt verimi 60–90
kg, kirli yapağı verimi 1,5
kg.dır. Her 100 koyundan 110–130 kuzu alınmaktadır. Ancak köyümüz şartlarında bu, her 100 koyundan 60–70 kuzu alınmaktadır.
Laktasyon (süt verim) süresi 130–150 gündür
RAMLIÇ KOYUNU
Ramlıç koyunu, Rambouillet koçlarının Dağlıç koyunlarıyla çiftleşmeleri sonucu oluşmuş
melez ırktır. Çifteler tarım
işletmesi tarafından oluşturulmuştur.
Orta irilikte, dolgun
yapılıdır. Boyun sağlam ve
kalındır. Göğüs yuvarlak
ve derindir. Sırt ve sağrı
orta uzunlukta, geniş ve
etlidir. Butlar dolgun ve
gelişmiştir.
Ramlıç
koyunlarının vücudu beyaz
ince yapağı ile örtülüdür.
Baş yapağısızdır. Koçlar boynuzlu, dişiler boynuzsuzdur. Kuyruk ince,
dipte hafif yağlanma vardır. Bacaklar orta uzunluktadır.
204
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Büyüme hızı, kuzu verimi ve kalitesi iyidir. Anaç koyunlarda canlı
ağırlık 45–50 kg kadardır. Erkekleri (koçlar)
70–80 kg kadar gelir.
Doğum ağırlığı 4–4,5 kg
kadardır.
Kuzuların
sütten kesim ağırlığı (3
aylıkken) 30 kg, yaşam
gücüyse
%
90
civarındadır. Ramlıç ırkı
koyunların süt verimi
50–70 kg kadardır. Kirli
yapağı verimi 2,5–3 kg,
kalitesi ise 60–64 S dir.
Laktasyon(süt verim) süresi 130–150 gündür. Sağlam ve mukavim
hayvanlardır.
MERİNOS KOYUNU
Koyunlarımızın yapağı verimini iyileştirmek üzere merinos melezlemesi yapılmıştır. Bu sayede et verimi de yükselmiştir. Melezleme
hangi yerli ırk ile yapılırsa, ona göre isim verilmektedir.
Merinos x Dorset melezi
205
Feyzullah Kırca
Yöremizde Karacabey Merinosu olarak da ifade edilir. Marmara
bölgesinde gelişti. Balıkesir ve Bursa çevrelerinde yetiştirilir. Bu bölgenin yerli ırkı kıvırcıkların Alman Etçi Merinosları ile melezlenmesi
sonucu elde edilmiştir. Yapağısı çok kalitelidir. Bir koyun 3,5–4 kilo
yapağı verir. Et verimi de iyidir. Anaç koyunlarda canlı ağırlık 55–70
kg, süt verimi 50–55 kg olup, her 100 koyundan 125–130 kuzu elde
edilir. Yine bu oran köyümüzde % 100 ün altına düşer. Vücut beyaz
renklidir. Kuyruk ince ve uzundur. Koçların çok azında boynuz görülebilir. Koyunlar boynuzsuzdur.
Ayrıntılı olarak incelediğimiz bu koyun ırkları sürülerimizde karışık
olarak bulunmaktadır. Yani aynı kişinin sürüsünde, her bir ırktan
farklı sayılarda bulabilmek mümkündür. Devamlı otlama alanı olarak
kullanılan meralarda, ortalama hektar başına 25 koyun düşmesi gerekmektedir. Ancak köyümüzde hektar başına 30–40 koyun düşmektedir. Bu sebeple bizim köy merasında arzu edilen beslemenin yapılamaması, genellikle “sürdüm bayıra Mevla’m kayıra” düşüncesinin
de hâkim olup, yeterli yem desteğinin yapılamaması sebebiyle verim
ortalamanın çok altına düşebilmektedir.
Köyümüzde verimli koyunculuk yapılabilmesi için, ilk önce hayvan
artırılması gerekir. Daha sonra da melezleme yapılarak, koyun ırkları
ıslah edilmelidir. Meralar da ıslah edilmeli ve münavebeli olarak otlatma yapılmalıdır. Meralarda erken otlatma ve aşırı otlatma önlenmelidir.
Bazı yıllar kurtlar tarafından yılda yaklaşık 100–150 koyun telef
edilmektedir. Bu kurtların avlanması gerekir. Ancak doğanın dengesi
diyerek kurt yetiştirilip doğaya cipli olarak salındığını, ciplerden sinyal
gelmediği zaman yenilerinin salındığını duyuyoruz ve biliyoruz.
Çobanlarımız şimdilik sürekli koyun sürülerinin başında durarak buna
engel olmaya çalışıyor. Ahır hayvancılığının yaygınlaşması, genç nüfusun göç etmesi, koyunların kalitesiz olup yem desteği yapılamaması
ve kurt tehlikesi dolayısıyla “sürdüm bayıra Mevla’m kayıra” diyerek
meraya salamamak gibi etkenler, koyun yetiştiriciliğini sekteye yetmektedir.
Köylü koyunların etinden, sütünden, yapağı ve yününden, hatta
kemresinden ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Yapağı ve yününden kazak, çorap, aba pantolon, el dokuması kilim ve yorgan gibi ihtiyaç
malzemeleri yapılmaktadır. Günümüzde el emeği yün örgü ve dokuma işleri yok denecek kadar azalmıştır. Yapağı ve yün ise satışta bu
yıllarda para etmemektedir. Önceki yıllarda 2,5 TL civarında alıcı bulurken, 1 TL civarında bir para etmektedir. Sütünden yoğurt, peynir,
hatta tereyağı gibi yiyecek karşılanmaktadır. Hem de; et, süt ve diğer
ürünlerini satarak geçimini sağlamaktadır.
206
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KEÇİ
Akbaşlar köyünde keçi, koyun sayısına nazaran çok azdır. 1999
yılında 3–4 sürüde toplam 660 adet keçi vardı. Son yıllarda keçicilik
ile uğraşan aile sayısında ve keçi sayısında azalma vardır. Günümüzde sadece iki sürü kaldığı için; sadece 287 keçiden bahsetmek mümkündür.
Köyümüzde bulunan keçiler, kıl keçisidir. Elde edilen ürünler 1999
yılında 250 kg kıl, 37,5 ton süttür. Kıldan 52 milyon TL, sütten ise 4,8
milyar TL gelir elde edilmiştir. Keçiler ormanlarda otlatılmaktadır.
Ağaçların filizlerini yedikleri için ormanlara zarar vermektedirler. Keçilerde koyunlar gibi sürüler halinde yaşamakta ve kışla denilen barınaklarda barınmaktadırlar. 4–5 aile keçicilikle uğraşmaktadırlar.
2010 yılında ise iki aile keçicilikle uğraşmaktadır. İki sürü de toplam
287 keçi bulunmaktadır.
KOOPARATİFİMİZ
Köyümüzde 1970 yıllarında bir kooperatif kurulmuştur. Mezar yanındaki bugün köy tarlası olarak kullanılan tarla ve içindeki yıkılmış
olarak bulunan bina kooperatif adına yapılmıştır.
Kooperatif çalışmaları çerçevesinde 7 adet koca deve diye halk
arasındaki büyük Üniversal traktörlerden ikişer ortaklı olarak üyelerden önde gelenlerin almış olduğunu bilmekteyiz.
Ancak o günkü şartlarda kooperatif iflas etti gösterilerek, diğer
üyelerin hakkımız yendi veryansınları arasında kapatılmıştır.
Şu anda faaliyetine devam etmekte olan S.S. Akbaşlar Köyü Kalkınma Kooperatifimiz ise 01-01-2009 tarihinde resmen kurularak
hizmet vermeye başladı. Bu yeni kurulan Kooperatifimizin ilk Başkanı:
Hasan Demir, Başkan yrd: İsmail Köse, Muhasip: Halilibrahim çoban,
Halilibrahim Çapar, Bayram Dağ Yönetim kurulu üyeleridir.
Kooperatifimizin 70 adet üyesi mevcuttur. Yem almak isteyen üyeler ve diğer komşular alacakları yemi yazdırıp, kamyonlar gelince
harman yerinden yemler alınacaktır. Devletin desteklediği 30 kişi olmak şartıyla 30 çarpı 4 er inek alma projesiyle çalışması vardır. Devletin çiftçi desteklemelerinden de kooperatif sayesinde yararlandırılmaya çalışılmaktadır.
Kooperatifimiz üyelerine en iyi hizmeti vermek, tek başına desteklemelerden yararlanılamayacak durumlarda kooperatif sayesinde
yararlanılmasını sağlamak amacıyla çalışmalarına devam etmektedir.
Ancak bunun için şahsi menfaatlerden çok genel olarak toplumun ve
tüm üyelerin menfaati, hatta tüm üye olsun, olmasın tüm köylünün
207
Feyzullah Kırca
menfaati gözetilmelidir. Bir kişi sütçülüğü kaybeder düşüncesiyle soğutma tankının gelmesine mani olunmamalıdır mesela.
Başka köylerin kooperatiflerinde bazı şeyleri gözlemlediğim için
şunları da ifade etmeliyim. Yönetime cebimi nasıl doldururum diye
değil, hep birlikte köyümüzü ve kooperatifimizi nasıl kalkındırabiliriz
düşüncesiyle girmek lazım. Görünüşte kooperatif adına mal getirip,
kooperatife girdi göstermeden nasıl karını cebe indiririz diye düşünülmemesi lazım. Elbette hizmet eden, görev yapan resmi yollardan
ücretini üyelerin bilgisi dâhilinde almalıdır.
2011 yılı itibariyle şu anki yönetim kurulu belirlendi. Yeni yönetimde başkan Halilibrahim Gökçe, ikinci başkan Hasan Demir, muhasip Hayri Kırca, denetlemeci Abdurrahim Altın, Halilibrahim Çapar
yeni yönetime seçilerek görev almışlardır.
SULAMA GÖLETİMİZ
Göletimiz; Turgut Özal döneminde gündeme gelmişti. İlk temeli
vurulmuştu. Ancak Özal hükümetinin yıkılmasından sonra gelen iktidarlar ha yapıyoruz ha yaptık diyerek 15–20 yıla yakın bir zaman dilim geçmişti. 1998 yıllarında refah yol iktidarının milletvekili olan İsmail Özgün siyasi desteğiyle yeniden ciddi olarak gündeme getirmesi
sonucu 2000 yılında yeni şirkete ihalesi yapıldı. İnşaata 2001 yılında
başlandı. Ancak 2002 yılında yeni iktidarın sıkı bir şekilde el atmasıyla 3–4 senelik bir zaman içinde neredeyse sıfırdan yapıldı.
Çünkü parayı alıp 3–5 araba taş toprak getirip, ihalede verilen
para bitti. Yeniden para verin demeyi bitirdi. Aldığı işi düzgün ve zamanında yapmak zorunluluğu getirdi. Yapmadığı takdirde cezai yaptırımlar getirdi devletimiz.
Balıkesir ili Dursunbey ilçesi Akbaşlar Köyü sulama göletimiz; Bölge müdürlüğünün 1.700.000 ytl keşif bedeli ile 2–11–2000 yılında
yapılan ihale neticesinde 813.960 ytl bedelle Yılmaz Turgan şirketine
ihale edilen gölet ve sulama inşaatının yapımına 12–2–2001 yılında
başlanmıştır.
Akbaşlar köyümüzün yanında, Selimağa, Çamköy ve Gazallidere
köylerine ait toplam 274 ha lık tarım arazisinin sulanması amacıyla,
Dursunbey ilçesi Akbaşlar köyünün 2 km doğusunda Kocaçay (Salâvat
Deresi eteğinde) üzerine inşa edilen gölet, kil çekirdekli kaya dolgu
tipinde olup, toplam göl hacmi 1.160 hm3, gövde hacmi 0.430 hm3,
talvegten yüksekliği 25 m, temelden yüksekliği ise 29 m dir.
208
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
209
Feyzullah Kırca
Sulama şebekesi borulu sistem olup, proje bünyesinde toplam
13.552 m HDPE boru döşenmiştir. Borular üzerinde 45 adet hidrant
yapısı ile 10 adet basit sulama vanası inşa edilmiştir.
Gölet ve sulama inşaatının maliyeti, 2006 yılı fiyatlarıyla
8.405.547 ytl dir. 2005 yılsonu itibariyle yapımı tamamlanan projenin bitirilmesi ile Akbaşlar, Selimağa, Çamköy ve Gazallidere köylerine ait sulanacak olan toplam 274 ha lık tarım arazisinden 214 adet
çiftçi ailesi yaralanacak olup, sulama ile dekar başına yılda 412,00
ytl, toplam olarak yılda 1.141.240.00 ytl net gelir artışı sağlanacaktır.
Ayrıca gölete balık atılarak doğaya katkı yapmakta hedeflenmiştir.
Avcılar kulübü tarafından balık avı yarışması da düzenlenerek en büyük balığı yakalayanlara hediyeler verildi. Bu yapılan ilk yarışmada
41 cm uzunluğunda balık yakalanmıştır. Göletimizde genellikle Sazan
Balığı mevcuttur.
Göletimizin yapılıp sulama faaliyetine geçilmesi neticesi sulama
birliği başkanlı kurulmuştur. Sulama ve şebeke arızası sorunlarını
yönetmek, bunun içinde sulama yapan çiftçilerin kanuni prosedüre
uygun olarak, her yıl için belirlenen, dönüm başına sulama ücreti
neyse, onu toplayarak, bu hizmeti yürütmek için sulama birliği çalışmalar yapmaktadır.
Sulama birliğinde sulama faaliyeti başladığından beri başkanlığı
Bilal Geçer yapmaktadır. Yönetimde ise Halilibrahim çoban ile
Abdurrahim Altın bulunmaktadır. Selimağa, Çamköy ve Gazellidere
köylerinden de temsilci bulunmaktadır.
210
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ULAŞIM ve HABERLEŞME
İlçeye 18 km uzaklıktadır. Köye ulaşım Dursunbey-Balıkesir anayolu vasıtasıyla sağlanmaktadır. Köyümüzü anayola bağlayarak ulaşımı sağlayan yol asfalttır. Köyün 5 km güneyinden geçen KütahyaBalıkesir tren yolu 1928 -1931 yıllarında tamamlanmıştır. Köylü ulaşım için önceleri; ya bir şekilde Gazellidere’ye ulaşarak, bu tren yolunu kullanıyordu ya da köyün kuzeyinden Selimağa, Karapınar, Hasanlar, Sarnıç Suçıktı yöresini takip ederek geçmekte olan eski kara
yolunu kullanarak sağlamaktaydı. 1983 yıllarında DursunbeyBalıkesir yolunun köyün güneyinden ve çok yakınından geçmesiyle
artık ulaşım tamamen bu yol ile sağlanmaktadır.
Hacı Ramazan Bük bakkal yaparken bir tek çevirmeli telefon ile
bakkaldan konuşulabiliyorken, sonraları da aradığımız numaraya
bağlamalı olarak görüşme sağlanıyordu. Ancak özel şeylerin santralde bağlama görevini yapan bakkalın dinleme ihtimali yüzünden rahat
konuşulamıyordu. 1991 yılında Ali ağanın odasının yerine, yeni yapılan 3 katlı köy binasının alt katına PTT santrali konuldu. Telefonlar
otomatik hale getirilerek Çamköy, Hasanlar, Hacıahmetpınarı gibi
köylere de buradan telefon hattı verildi.
Böylece görüşmelerimizi daha rahat yapar hale geldik.
Köyün içerisindeki yollara parke taş döşeme yapılmıştır. Yeni mahalle de parke döşemede eksikler giderilmeye çalışılmaktadır. Köyde
ulaşım aracı olarak 3 ü 45 kişilik, 2 si 30 kişilik 5 adet otobüs, 2 adet
minibüs vardır. 30 kişilik olan otobüsler Dursunbey-Balıkesir arası
sefer yapmakta, büyükler ise Antalya gibi turistik yörelerde, turist taşımacılığı yapmaktadır. Minibüsler pazartesi ve Cuma günleri köyden
ilçeye gidip gelecek olan halkımızı taşımaktadırlar.
Dursunbey-Balıkesir yolunun genişletilerek ve virajlarından azami
düzeyde arındırılarak, duble (çift gidiş, çift geliş) yol olarak yapımı
ihalesi 5 mayıs 2011 günü yapıldı. Yol güzergâhında proje etüt çalışması yapıldı. Ancak ihaleyi alan firma çok fiyat kırdığı için, devlet
acaba bu firma işin içinden nasıl çıkacak diye soruşturma ve yeniden
bir maliyet hesabı ve inceleme başlattı.
İKLİM
Köyümüz Akbaşlar Köyünü etkisi altına alan iklim, Akdeniz rejimi
olmakla beraber, iç bölgelerin karasal yağış rejimine göre bir geçiş
iklimi hâkimdir. Dursunbey metoroloji İstasyonunun 1930–1993 arasındaki Akbaşlar Köyü’ne uyarlanan rasatlara göre yıllık ortalama
sıcaklık 11,5 °C dir. Köyde en düşük ortalama sıcaklık değeri 2,0 °C
ile Ocak ayında görülmektedir. Köye ait en yüksek ortalama sıcaklık
211
Feyzullah Kırca
değeri ise 20,8 °C ile Temmuz ayında olmaktadır. Köye ait termik
rejim grafiği incelendiğinde Aralık, Ocak ve Şubat aylarında sıcaklığın
2–4 °C ile birbirine yakın değerler gösterdiği görülür. Mart ve nisan
aylarından sonra sıcaklık düzenli olarak artmaya başladığı ve 20,8 °C
ile temmuz ayında maksimuma ulaştığı görülür. Temmuz ayından
sonra yine düzenli bir seyir takip ederek Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım
aylarından azaldığı görülür. Minimum ortalama sıcaklık Ocak ayında
2,0 °C ile görülür.
Akbaşlar Köyü’ne ve yakın çevresine ait yağış verileri incelendiğinde, yıllık toplam yağış 634 mm dir. En fazla yağış 103,5 mm ile
Aralık ayında düşmektedir. En düşük yağış ise 10,5 mm ile Ağustos
ayında görülür. Yıllık yağış rejimine baktığımızda Aralık ayında maksimum yağış oranına ulaşır.
Akbaşlar köyü’nde yağışın mevsimlere dağılışına baktığımızda en
fazla yağışın kış mevsiminde olduğunu görürüz. Toplam % 41’i bu
mevsimde düşer. Yağışlar genellikle kar şeklindedir. En fazla paya
ulaştığında; yağış % 8,8 lik payla yaz mevsiminde görülür. İlkbahar
ise yıllık yağışın % 28’i, sonbaharda ise % 22,5’i düşer.
Akbaşlar köyü yağış rejimi incelendiğinde şöyle bir durum görülür.
Akdeniz yağış rejimi olmakla beraber, iç bölgelerinin karasal yağış
rejimine doğru bir geçiş vardır. Akdeniz yağış rejiminde kış yağışlarının oranı % 50 den fazladır. Akbaşlar Köyü’nde ise bir azalma (%41)
mevcuttur. Yine Akdeniz yağış rejiminde yaz yağışlarının oranı % 5
civarında iken köyde % 8,5’e çıkmaktadır.
Dursunbey Meteoroloji İstasyonundaki yıllık rüzgârgülü (19301010) incelendiğinde, kuzey, kuzeydoğu yönlü rüzgârlar I.derece de
hâkim, güney, güneybatı, batı yönlü rüzgârlar ise II. derecede görülmektedir. Esen rüzgârın yönü, şiddeti insanlar sosyal ve ekonomik
hayatı olumlu veya olumsuz olarak etkilemektedir.
Tablo 1: Akbaşlar Köyünün ortalama sıcaklık ve yağış durumu(1930–2010)
Aylar
O
Ş
M
N
M
H
T
A
E
E
A
Yıllık
Ort.
Sıcaklık°C
2.0
3.1
5.8
10.5
14.8
18.8
20.8
20.5
17.1
13.0
7.7
11.5
Yağış
miktarı
86.3
69.5
59.2
54.7
32.1
11.7
10.5
26.4
44.5
72.1
103.5
634.0
Dursunbey meteoroloji İstasyonu verilerine göre uyarlanmıştır.
212
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Tablo 2: Akbaşlar köyünde mevsimlere göre yağış dağılımı (1930–
2010)
MEVSİMLER
İLKBAHAR
YAZ
SONBAHAR
KIŞ
ORAN (%)
28
8,5
22,5
41
Dursunbey meteoroloji İstasyonu verilerine göre uyarlanmıştır.
NÜFUS
NÜFUS YAPISI VE ÖZELLİKLERİ
Akbaşlar köyüne ait 1935, 2010 yılları arasındaki nüfus diyagramını incelediğimizde köyün nüfusunun 1980 yılına kadar yavaş tempoda da olsa arttığı görülür. 1980 yılından sonra bu durum tam tersine dönerek köy nüfusunda azalma eğilimi görülmeye başlar. 19501955 yılları arasındaki yüksek artış 423 kişiden 539 kişiye çıkarak
artış hızı %54 oranında olarak dikkat çekmektedir. Bu dönemde Türkiye artış oranı ise %22 oranında olmuştur. Görüldüğü gibi %54 lük
artış Türkiye ortalamasının iki katından bile fazladır.
Bunun sebeplerinden birisi, bu zamanlarda köye Bulgaristan’dan
4–5 ailelik göç gelmiştir. Bir diğer sebep ise Türkiye de 1950’lerden
sonra sosyal ve ekonomik durum da iyileşmeler başlamıştır. Köyümüzde nüfus 1980 yılından sonra sürekli bir azalma eğilimine girmiştir. Nüfus azalmasının 1980–1985 yılları arası % 0 ile % -5.4, 1985–
1990 yılları arasında % 0 ile % -14.39, 1990–2010 yılları arasında %
0 ile -15.85 arasında olduğu görülür.
Yıllara göre Akbaşlar köyünün nüfus dağılım durumu
Yıllar
1935
.40
.45
50
55
60
70
75
80
85
90
97
2000
2007
2010
Erkek
160
147
176
207
255
241
279
324
299
292
279
293
263
275
271
Kadın
174
204
212
216
284
288
316
320
357
346
314
300
296
288
279
Toplam
334
351
388
423
539
529
595
644
656
638
593
546
559
563
550
TÜİK verilerinden yararlanılmıştır.
Bu kadar nüfus azalmasının sebeplerinden bazıları sıralayacak
olursak; doğurganlık oranı azalmıştır. Daha önceki zamanlarda ortalama 5–6 çocuk doğuran aileler, aile planlamaları sonucu 2 çocuk
doğurur hale gelmiştir. 1980’li yıllardan önce köyde kalmayı tercih
eden köy halkı, özellikle gençler iş bulup çalışmak için şehir merkezlerine göç etmesi, zamanla daha kaliteli eğitimden faydalanmak ve
çocuklarını il okullarında okutmak için göç etmişlerdir. Eğitim alan
gençlerin memuriyet görevi alması sonucu, değişik il, ilçe ve köylerde
213
Feyzullah Kırca
memurluğa başlamalarından dolayı bulundukları yerlerin nüfuslarına
dâhil olmaları da, köy nüfusunun azalmasında etkili olmuştur.
Toparlayacak olursak, gurbetçilerin yurt dışında iş bulmaları(Almanya, Fransa, Avusturya), çeşitli madenlere işçi göçü olması(Bigadiç), memur olup kamu kurumlarında görev alanların memurluk için köyden ayrılması sebebiyle göçler olmuştur. Az da olsa evlilik
çağına gelen kızların köy dışından evlilikler yapması ve köyden kente
(özellikle ilimiz Balıkesir’e) göçlerin olması da nüfusun azalmasına
etken olarak gösterilebilecek sebeplerdir.
Avrupa’daki ve madenlere giden işçilerden emekli olup dönüşler
olduysa da, genellikle ilimiz Balıkesir’e yerleşmeleri, çocuklarını da ya
gurbette iş bulup kalması ya da oralarda evlendirilmeleri sonucu, bu
dönüşlerin köye nüfus olarak getirisi olmamıştır. Köyden ile göç eden
hanelerin sayısı 100 ü bulmuştur. Yine gurbetçi olarak yurt dışına ilk
giden hanelerin sayısı 30–40 civarındadır. Bu hanelerin çocuklarının
evlenerek hane sayıları artmış ve onlarında sayısı yaklaşık olarak 100
civarını bulmuştur.
KÖY KÜTÜĞÜNE KAYITLI NÜFUS YAPISI TABLOSU
Hane
Hane Reisinin
Aldığı
Soyadı
Kayıtlı
Kişi
Sayısı
Yaşayan
Sayısı
Hacıhaliloğlu Ramazan
Bük
108
87
21
Hacıhaliloğlu Arif
Bodur
6
-
6
3
Hacıhasanoğlu Tahir
Kaya
76
52
24
4
Hacıabdullahoğlu Halil
Geçer
72
58
14
5
Hacıabdullahoğlu Mustafa
Tülü
44
29
15
6
Ahmet oğlu Ali
Yılmaz
50
32
18
7
Ahmet oğlu Mustafa
Özcan
54
45
9
8
Hacıabdullahoğlu Mehmet
Gül
7
-
7
9
Molla Mehmet oğlu Halil
-
4
-
4
No
Kimliği
1
2
Ölü
Sayısı
10
Musalarlı oğlu İbrahim
Kırca
107
87
20
11
Hacı haliloğlu Halil
Esen
51
36
15
12
Çapar oğlu Hasan
Çapar
51
38
13
13
Bayraktar oğlu Hasan
Kaykı
29
24
5
14
Hacıhaliloğlu Salih
Akçagün
90
64
26
15
Keloğlu Mehmet
Koyun
37
27
10
16
Keloğlu Ahmet
Doğru
13
6
1
17
Koca Hasanoğlu Mehmet
Altın
89
74
15
18
Hacıdemircioğlu Hacı Mehmet
Can
4
-
4
19
Hacıdemircioğlu Mehmet oğlu
Mustafa
Dağ
44
29
15
20
Yetim oğlu Abdullah
Gürlek
20
12
8
21
Kara Mustafa oğlu Süleyman
Uçar
48
33
15
214
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
22
Hacıdemircioğlu hacı molla İbrahim
Can
107
86
21
23
Hacıdemircioğlu hacı Hüseyin
Demir
100
71
29
24
Ahmet oğlu Hacı İbrahim
Çimen
68
53
15
25
Şamlı oğlu dikmesi Mustafa
Şamlı
11
-
11
26
Hacı Ahmet oğlu İbrahim
9
-
9
27
Hacı Ahmet oğlu İbrahim
11
-
11
Aslan
(Hatip İbrahim Efendi)
28
Hacı Ahmet oğlu Ahmet
Yıldırım
52
37
15
29
Kadir usta oğlu Mustafa
Seyis
9
3
6
30
Kadir usta oğlu Mustafa
Çelik
95
82
13
31
Kadir usta oğlu Mehmet
Ören
7
3
4
32
Sarı Mustafa oğlu İbrahim
-
8
-
8
33
Sarı Mustafa oğlu Mehmet Ali
Köse
57
42
15
34
Gökçe oğlu Ali
Gökçe
22
14
8
35
Onbaşı oğlu Mehmet
Kara
62
50
12
36
Onbaşı oğlu Halilibrahim
Kalkan
43
24
19
37
Tığlı oğlu Mehmet Çavuş
Tığlı
180
131
49
38
Gökçe oğlu Ahmet
Yağcı
9
-
9
39
Bozoğlu Mustafa
Bozkurt
15
10
5
40
Bozoğlu İbrahim
Boztaş
63
52
11
41
Zümre oğlu Damadı (Dadalı)
-
8
-
8
42
Bodur oğlu Ali Ağa
Bodur
117
78
39
43
Hacı Hasan oğlu Mustafa Çavuş
Karabulut
76
63
13
44
Gökoğlan oğlu Halilibrahim
Kızılöz
62
51
11
45
Harun (Muhacir olarak köye
yerleştirildi. Sonra Foça’ya Gittiler)
Ekmek
8
7
1
46
Mehmet (Babası Emin Akçagüney
köyünden köyümüze gelmiş.)
Koparan
17
15
2
47
Mustafa (Kelce, Kel Mustafa, Kel
dede. Akçagüneyden geldi.)
Bodur
43
35
8
48
Yakup oğlu İsmail
-
5
-
5
49
Saadettin (Babası Hüseyin Çam
köyden gelme)
Çoban
6
6
-
50
Halilibrahim (Babası Hüseyin
Çam köyden gelme)
Çoban
9
8
1
2277
1654
623
Toplam
8. hanedeki sağ görünen bir bayan kişi, evlilik yoluyla çam köy’e gitti.
9. hanedeki sağ görünen bir bayan kişi, evlilik yoluyla Kepsut’un kızıl
oluk köyüne gitti.
10. Hanedeki Musalarlı oğlu İbrahim soyu(kendisi İbrahim / oğlu Ramazan / oğlu Halil (oğulları İsmail, Ramazan, Mustafa) ve İbrahim (oğulları Ali,
215
Feyzullah Kırca
Hüseyin, Halil) / oğlu Hüseyin(oğulları Feyzullah, Halilibrahim) / oğlu Feyzullah / oğlu Hüseyin Enes
Koca İbrahim dedenin babası Musalardan gelen Musalarlı oğlu İbrahim;
sonradan kızı hatice ile evlendiği Hacı Abdullah çoban gelmiş. Sonra da
Hacı Abdullah’ın oğullarından 5.haneye kayıtlı Mustafa 1278 doğumlu Abdullah-Meryem (Sonradan oğulları Bük soyadını almış) birde Rasim var aynı
haneye kayıtlı 1330 doğumlu ve anaadı Gülzade (Bursa taraflarından evlatlık gelmiş) olduğu biliniyor. Hacı Abdullah’ın oğullarından 4.hanede Abdullah-Meryem oğlu Halil var sonradan geçer soyadını almışlar. Hacı Abdullah’ın oğullarından 8.hanede Abdullah-Meryem oğlu Mehmet var sonradan
Gül soyadını almış, ancak 7 nüfusa ulaştıktan sonra hanesi sönmüş ve yaşayan kimsesi kalmamış. Evlenerek gittiği 10.hanede hacı Abdullah-Meryem
kızı 1269 doğumlu Hatice var ki; işte o Aşağımusalar Köyünden gelen
Musalarlı oğlu İbrahim dedemin çoban gelerek hacı Abdullah’tan eş olarak
aldığı Hatice’dir.
25. Hanedeki Şamlı oğlu Dikmesinin oğlu veli 1313 doğumlu, aileden
günümüzde kimse kalmamış ve sönmüş.
27. Hanedeki hacı Ahmet oğlu İbrahim, Osmanlı arşivlerindeki elde edilebilen kısıtlı bilgide 1845 kayıtlarına göre hatip İbrahim efendi olarak geçmektedir. Köyümüzde bir dönem hocalık yapan Oğlu hatip İdris hoca, eşi
Musalarlı oğlu İbrahim’in kızlarından Ümmü vefat edince, Dursunbey vakıf
mahallesi 160. haneye gitti.
29. Haneye kayıtlı kadir usta oğlu Mustafa’nın kızı evlenerek İsmailler
köyüne gider. Kocası ölünce, yanında bu evlilikten olan oğlu İsmail ile birlikte döner. İşte bu İsmail seyis İsmail, diğer adıyla Seyit İsmail’dir.
34. Hanedeki Gökçe oğlu Ali soyu (kendisi Ali- oğlu İbrahim / oğlu Mustafa / oğlu Mustafa / oğlu Necati / oğlu Halilibrahim / oğlu Necati)
49 ve 50. Hanedeki saadettin(Selahattin) ve Halilibrahim çoban kardeşlerin babası Hüseyin, 10. hanedeki Musalarlı oğlu İbrahim’in kızı olan ve
çam köyde evli olan Ayşe’nin kocası ölünce köye dönerken yanında getirdiği
oğlu Hüseyin’dir.
Köy kütüğündeki kayıtlardan ve tarihi araştırma ve derlemelerimizden de
anlaşılacağı üzere köyümüzdeki bilinen tarihin temel ve köklü aileleri;
1- Hacı Halil oğulları (Ramazan-Bük, Arif-Bodur, Halil-Esen, SalihAkçagün)
2- Hacı Hasan oğulları (Tahir-Kaya, Mustafa çvş-Karabulut)
3- Hacı Abdullah oğulları (Halil-Geçer, Mustafa-Tülü, Mehmet-Gül)
4- Ahmet oğulları (Ali-Yılmaz, Mustafa-Özcan, İbrahim-Çimen
5- Musalarlı oğulları (Koca İbrahimler = İbrahim-Kırca)
6- Çapar oğulları (Hasan-Çapar)
7- Bayraktar oğulları (Hasan-Kaykı)
8- Kel oğulları (Mehmet-Koyun, Ahmet-Doğru)
9- Koca Hasan oğulları (Mehmet-Altın)
216
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
10- Hacı demirci oğulları (Hacı Mehmet-Can, molla İbrahim- Can, Hacı
Hüseyin-Demir) can soyadını alan Hacı Mehmet oğlu Mustafa’nın oğulları
ise-Dağ soyadını almıştır.
11- Yetim oğulları (Abdullah-Gürlek)
12- Kara Mustafa oğulları (Süleyman-Uçar)
13- Hacı Ahmet oğulları (İbrahim-……., Hatip İbrahim-Aslan, AhmetYıldırım)
14- Kadir usta oğulları (Mustafa-Seyis, Mustafa-Çelik, Mehmet-Ören)
15- Sarı Mustafa oğulları (İbrahim-hanesi soyadını görmeden sönmüş,
Mehmet Ali-Köse)
16- Gökçe oğulları (Ali-Gökçe, Ahmet-Yağcı)
17- Onbaşı oğulları (Mehmet-Kara, Halilibrahim-Kalkan)
18- Tığlı oğulları (Mehmet-Tığlı)
19- Boz oğulları (Mustafa-Bozkurt, İbrahim-Boztaş)
20- bodur oğulları (Ali ağa-Bodur)
21- Gök oğlan oğulları (Halilibrahim-Kızılöz)
Köy kütüğüne kayıtlı olarak 2277 kişi mevcut ve bunların 1654 tanesi 78-2011 tarihi itibariyle halen yaşıyor. Bu yaşayanların 550 tanesi adrese
dayalı nüfus sayım sistemine göre köyde ikamet ediyor. 1104 kişi ya başka
bir yere taşınmış, ya da çalıştığı veya memurluk yaptığı yerde ikamet ediyor
olarak sisteme girdiği için köyümüzün dışında bir yerde oturduğunu rahatça
söyleyebiliriz.
KÜLTÜR ve EDEBİYAT
YÖRESEL YEMEKLERİMİZ
ÇORBALARIMIZ
1-Tarhana ve Tarhana Çorbamız:
Sofraların Olmazsa Olmazı tarhanamız, Orta Asya'dan gelen
Türklerden günümüze kadar yapılarak gelmiştir. Orta Asya’dan gelen
atalarımız her türlü yiyeceği kurutarak saklamaya çalışmışlar ve yoğurdun saklanması için de Tarhana çorbasını bulmuşlardır.
Tarhana çorbasının öyküsü yaygın olan bir rivayete göre şöyleymiş;
217
Feyzullah Kırca
Vaktiyle bir hükümdar, bir fakir evine misafir olmuş. Kendisine ikram edilen çorbayı çok sevip, ev sahiplerine övgüde bulunarak, "bu
ne çorbası?" diye sorunca,
çorbayı hazırlayan kadın, "Dar
Hane
çorbasıdır,
kusura
bakmayın"
şeklinde
yanıt
vermiş. Bu hoş öykünün gerçekliği ne denli tartışmalı
olursa olsun, kimi zaman dar
hane çorbası tarhana ismi
yerine kullanılarak gelmiştir.
Köyümüzde
de
tüm
yörede olduğu gibi her öğün
yenen tek yemek tarhana
çorbası... Kahvaltının da akşam yemeğinin de vazgeçilmezi olan tarhana, yanında turşu da olunca başka hiçbir yemeği aratmıyor.
Köyde tarhana imece usulü ile yani yardımlaşma yöntemiyle yapılıyor. Genellikle yaz sonuna
doğru, sebzelerin bol olduğu
zamanda kadınlar toplanıp
tarhana yapıyorlar.
Tarhana yapımı bittikten
sonra yardım eden bütün kadınlara "Manca" denilen “Tarhana Mancası” ziyafet yemeği
veriliyor. İçinde yoğurttan
kırmızı ve yeşilbibere, domatese, nohut ezmesine kadar
birçok
faydalı
gıdayı
barındıran tarhana şehirlerde
yaşayan köylülerimizin de hala vazgeçemediği bir tattır.
Tarhana yapımı ve hamuruna katılan katkılar bakımından her yöreye göre farklılıklar gösterse de, köyümüzde genel olarak tarhana
şöyle yapılır:
Soğanlar halka şeklinde doğrayıp tencerenin dibine dizilir. Üzerine doğranmış kırmızıbiberler, doğranmış domatesler yerleştirilir. Yıkanmış maydanoz ve dereotlarını doğramadan demet halinde en üste
yerleştirilir. Üzerine tuzu serpin ve kapağı kapalı halde en kısık ateşte
kaynatılır. Kaynamaya başladıktan sonra kapağı açılır. İyice piştikten
sonra demet halindeki maydanoz ve dereotunun suyu elimizle sıkılarak süzülüp atılır ve tencereyle birlikte bir kenarda iyice soğuyuncaya
218
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
kadar bekletilir. Soğuduktan sonra kevgirden geçirilir ve geriye kalan
posası atılır.
Tarhana hamurunu yoğurmak için bir kaba un hazırlanır. Unun
ortası havuz biçiminde açılır. İçine süzme yoğurdu, tuz ve kevgirden
geçirilmiş malzememiz ilave edilip ekmek gibi hamur olarak yoğrulur.
Tarhana hamurunun kıvamının sert olması için bazı yörelerde 12-13
gün bekletip sabah akşam yoğuranlar olsa da, köyümüzde genellikle
1 ile 3 gün civarında bekletilir ve kıvama gelmesi için birkaç defa
yoğrulur.
Hamur kıvama geldikten sonra komşular toplanır. Toprak ev, beton atılmış damların üzerine kilim ve çarşaflar serilerek, çarşafların
üzerinde hamur parçalar halinde dağıtılır. Biraz kurutulduktan sonra
daha da küçültülür. Kuruma tamamlandıktan sonra elimize yapışmadan ufalanır hale geliyorsa bir sonraki işleme hazır demektir. Ufalanan hamurun tamamı gözerlerden geçirilerek güzelce kurutulur ve
kışa hazır olarak saklanır. Suyla ve sütle olmak üzere iki türlü çorba
olarak hazırlanışı vardır.
Suyla Tarhana
Çorbasını yapacağımız zaman suyun içine tuzunu atarak tencerede kanatıp, tarhanaları suyun miktarına göre içine atarak karıştırılır.
Kışın salça, yazın domates biber katarak yağmasını da yaparak turşu
ve salatayla birlikte basılır kaşık.
Sütlü Tarhana
Yarı yarıya süt katılarak kaynatılan suyun içine aynı şekilde tarhananın katılmasıyla yapılır. Bu şekilde olunca yağ ve salça katmakta
gerekmez.
Eski ocaklık resimleri (Bacalık, halk tabiriyle Mancilik)
219
Feyzullah Kırca
2-Mercimekli Erişte Çorbası
Yeşil mercimek ile tarhana gibi yazdan hazırlanmış ve Erişte hamurunun daha ince kıyılmışı ile yapılan bir tür çorbamızdır. Suyla birlikte yeşil mercimek kaynatılır, kaynadıktan sonra çorbalık erişte içine
katılır. Bir süre daha iki birlikte kaynatıldıkta sonra yağ ve tuz katılarak sofraya hazırlanır. Kırmızı mercimek ve mercimek türlerinin sade
olarak kaynatılarak çorbası da yapılmaktadır.
3-Bakla Çorbası
Bakla değirmende buğday gibi öğütülerek un halinde hazırlanır.
Yılın her hangi bir günü, (genellikle kış için hazırlanır) kaynayan suya
tarhana gibi katılarak yapılır. Yağ ve salça gibi katkıları katıldıktan
sonra sofraya gelir.
4-Şehriye Çorbası
Fabrika hamurları ve market ürünü şehriyeler kullanılarak değişik
çorbalarımızda vardır. Bunlardan biri de şehriye çorbasıdır. Tencerede
yağ kızartılır. Salça ilave edilip biraz kavrulur. Sonra sıcak su eklenir.
Şehriyeler de eklendikten sonra kaynatılarak sofraya hazırlanır. Servis
ederken istenirse üzerine kıyılmış maydanoz ve limon da koyulur.
TURŞULARIMIZ
Yörüklük dönemlerinde hayvansal gıda ağırlıklı beslenen köy halkı
yerleşikliğe geçtikten sonra çevreden ve özellikle ilk yerli halk olan
Bizanslılardan ekip biçmeyi öğrenmiş. Bu bölgeler tamamen Türkleştikten sonra birçok tahıl ve sebzenin yetiştirmesinin öğrenilmesi uzun
zaman almış. Şimdi bile köydeki bahçelerde çilek gibi bazı bitkilerin
yetiştirilmiyor olması toprağın verimsizliğinden değil, bunu yetiştirmek
istemeyi önemsememekten belki de gereksiz görmekten kaynaklanıyor. İlk yıllarda köyde domates bile bilinmiyor, dolayısıyla yetiştirilmiyormuş. Günümüzde hemen her evin en az bir bahçesi var ve her
türlü sebze yetiştiriliyor.
Yazın bahçelerimizde ürettiğimiz sebzelerden taze iken istifade
edip yediğimiz gibi; kışa çeşitli sebzelerimizden çorbalarımızın yanında yiyeceğimiz damağımızın tadı turşularımızı da hazırlarız. Turşu
yazın elimizdeki sebzeleri kışa saklama ihtiyacından ortaya çıkmıştır.
Birçok sebzemizin turşunu yapmak mümkündür. Köyümüzde genellikle; Biber turşusu, domates turşusu, Lahana turşusu, hamak kızılcık turşusu, salatalık(hıyar) turşusu, fasulye turşusu, kelek turşusu,
hatta kara patlıcan ve havuç turşuları yapılmaktadır.
220
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Turşu yapımı bir kaba su koyup, turşuluk malzemeyi doldur. Tuzunu kat, içine sarımsak at, sirke de katacaksan kat ve kapa kapağını
kışa kadar olsun şeklinde yapılır. Lakin turşu, ustasının elinde bir başka lezzetli olur. Bu sebzelerin ayrı ayrı turşusu yapıldığı gibi, karışık
olarak ta turşuları yapılabilir.
SALATALARIMIZ
Salata marul gibi otların doğranıp kıyılarak içine yağ ve tuz katılarak yapılan bir yardımcı yemek türüdür. Günümüzde çeşitli yörelerde
birçok salata türü yapılmaktadır. Biz hepsinden ayrı ayrı bahsetmek
yerine, köyümüzde genellikle iki çeşit salata yapıldığını söylemekle
yetinerek, onlardan birer ikişer cümleyle bahsedelim. Bunları ot salatası ve meyve salatası olarak kategorize edebiliriz.
Ot Salatası: Köyümüzde ot salatası deyince; marul gelir. Marul salatasına, roka, kuzukulağı otu, gelincik otu, afyon otu, bağla, lahana
çeşitleri(kelem) gibi bitkilerden salata yapılır. Domatesli olarak yapılan ot salatasının ramazan akşamlarında yenmesi hafilik bakımından
ne güzel olur.
221
Feyzullah Kırca
Sebze Salatası: Domates içine salatalık(hıyar) ve biber doğranarak
yapılanı en bilinen salata türüdür. Kaynamış patatesten de salata
yapılır ve içine de zeytin katılır.
ARA YEMEKLERİMİZ
1-Sebze Yemekleri
Köyümüzde de her yörede olduğu gibi, nohut, fasulye, bezelye,
karnıkara(börülce) patates, gibi tahılların yemekleri yapılır. Patates,
kabak, patlıcan ve biber gibi sebzelerin kızartmasının yapıldığı gibi,
bamya, fasulye, bezelye, bakla, börülce, patlıcan, kabak gibi sebzelerin taze yemekleri de yapılır.
Bu sebzelerle ilgili en önemlisi; köyümüzde de sebzeleri kış aylarına saklamak ve kışında bu sebzelerden faydalanmak için yapılan
faaliyetlerdir. Bu faaliyetleri kaklama, kurutma ve konserveler olarak
ifade edebiliriz.
Kaklama ve Kurutma:
Kalkama; meyve ve sebzeleri, kurutmak için meyveleri kesmek,
yarmak, ikiye bölmek, küçük parçalara ayırmak ya da kolay kuruması
için sebze ve meyvelerin kabuklarını çizmek demektir. Kurutma ise;
küçük parçalara ayırdığımız sebzeleri ya da çizdiğimiz meyve sebzeleri kurutma işlemine de kurutma denir.
Meyve, sebze ve öbür sulu besinler bünyelerindeki fazla sudan
dolayı uzun süre saklanamazlar. Çünkü fazla su, besinleri bozan küçük canlıların üreyip yaşaması için elverişli bir ortamdır. Bu zararlı
ortamın yok edilmesi, meyve, sebze ve diğer bazı besinlerin bileşimlerindeki fazla suyun uçurulmasıyla yani o besinlerin kurutulmasıyla
mümkündür.
Evde kurutma
222
Karışık
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Kurutma, güneşte ve açık havada yapıldığı zaman, güneşin vermiş
olduğu sıcaklıkla suyu uçan meyve ve sebzeler kururlar. Hava akımı
ise, kurutmada ısı iletici ve nem taşıyıcı rolünü oynar. Kurutmacılıkta
çabukluk mutlaka şarttır. Çünkü meyve ve sebzeler ne kadar çabuk
kurutulur ise, tat ve lezzetleri de o ölçüde iyi olacaktır. Kurutmayı çabuklaştırmak için havanın sıcaklık derecesini yükseltmek ve hava
akımını çoğaltmak gerekir. Bu iki iş, kurutma fırınlarında ve cihazlarında düzenli bir şekilde yapılabilir. Her yerde bu fırınlar olmayabilir
bu yüzden güneşli ve sıcak havalara dikkat edersek, o zamanda çabucak kurutma sansını yakalayabiliriz.
Patlıcan kurusu
Biber kurusu
Hangi sebzeler kurutmaya daha elverişlidir diyecek olursak; Meyveler: Kayısı, badem, yarma şeftali, fındık, elma, ceviz, armut, incir,
üzüm, erik, vişne, dut ve benzerleridir. Sebzeler: Bamya, bezelye,
nohut, biber, mercimek, patlıcan, fasulye, soya fasulyesi, soğan, patates ve benzerleridir.
Kabak, patlıcan, biber, domates gibi sebzeler doğranıp kurutularak saklanır ve kışında yemek olarak yemekleri yapılır. İncir, üzüm,
kızılcık, erik, armut, elma, ahlat(alfat) gibi meyveler de kışa saklamak
için parçalanıp dilimlenerek kurutulur ve kışın hoşaflarının yapıldığından da burada bahsetmek yerinde olacaktır.
223
Feyzullah Kırca
Elma kurusu
Erik kurusu
Konserveler
Yeşil fasulye, bakla, bamya, bezelye, börülce, patlıcan gibi sebzelerin taze yemeklerinin konserve şişelerine koyularak kaynatılıp saklanmasıyla yapılır. Konserve yapımı sebzeyi yemek olarak hazırlayıp
şişeye koy kaynat diyecek kadar kolay gibi gelse de; konserve yaparken koyduğumuz cam veya teneke kutuya koyduktan sonra hiç hava
almamsı gerekir. Bunu sağlamak için konserveler basınçlık tencere ve
kazanlarda kaynatmalıyız. Kapak atma olayı olursa yani içine hava
alması gerçekleşirse o konserve bozulur ve yenmez. Kapak atmış ya
da hava almış konserveyi yersek zehirlenebiliriz.
Şişelenmiş Konserveler
2-Hamur Yemekleri
Günümüzde koskos ve bulgur dahil birçok hamuru fabrika ürünü
olarak bakkal ve marketlerden almak mümkün olsa da, hala köylerimizde kökü Orta Asya Yörüklük kültürüne dayanan hamur işlerinin
devam ettiği bir gerçektir. El işi ev yapımı hamur yemekleri nelerdir
deyince; erişte, koskos, yuka(yufka), mısır hamuru, çoban hamu224
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ru(kaçamak), bulgur gibi güzden hazırlanarak kışın pişirilen hamur
çeşitlerinin yanında taze hamurla yapılıp yenen türleri de vardır.
Tarımsal üretime geçişten sonra başta buğday köylümüzün temel
besini haline gelmiş. Unlu yiyeceklerin çokluğundan bu anlaşılıyor.
Gözleme, börek çeşidi yiyeceklerin önde gelenleri; kulak hamuru,
gödek, tepitme gödeği, gözleme, bazlama, börektir. Bu bahsettiğimiz
hamur türlerinin ana malzemesi ekmek hamurumuzun; su, un ve tuz
ile karılarak bazılarında kabarmaya bırakılmış, bazen de kabarması
beklenmeden kullanılmış halidir. Bir de eski dönemlerde ocakta külün
içine gömülerek pişirilen bir poğaça türü varmış. Şimdi yapılmıyor.
Kulak Hamuru
Karılmış ya da yoğrulmuş hamuru yastaç ve oklava ile açarak dört
köşe küçük parçalar halinde keserek kaynayan suya atıp pişirerek,
makarna gibi suyu süzülür. Tava içinde yağ içinde kaymak kızartılıp
üzerine dökülerek yağlanıp gerekirse tuz atılarak yenilir. Tereyağı
yoksa tarhana tanecikleri de yağda kızartılıp üzerine dökülerek yağlanabilir.
Çiğ olarak kesilmiş hali Pişmiş ve yenmeye hazır hali
225
Feyzullah Kırca
Günümüzde daha katkılı halde yapılır hale gelmiştir. Şöyle ki; Un,
su, tuz ve yumurta karıştırılarak sofra üzerinde açılır, kare halinde
kesilir, içine kıymalı, soğanlı ve karabiberli olarak hazırlanan malzemesi konulur. Köşeleri üstüne gelecek şekilde katlanır. Kaynar suya
atılarak haşlanır. Tepsiye dökülüp, üzerine ceviz gibi şeyler serpilebilir. Ayrıca sarımsaklı yoğurtlu da yapılır. Son olarak ta üzerine kızdırılmış tereyağı serpilir.
Erişte Hamuru
Erişte hamuru kışa hazırlık olarak tarhana da olduğu gibi genellikle imece usulüyle ve güzden yapılır. Kulak hamuru gibi hamuru
hazırlanıp, en az 15-20 dakika, ideal olanı ise birkaç saat arada bir
kez yoğurup üstü örtülerek oda sıcaklığında bekletilir. Sonra yastaç ve
oklavalar ile açıp biraz bekletilir. Yeterli derecede sertleşince bıçaklarla istenen ebatlarda çorbalık, makarnalık olarak kıyılarak güneşte
kurutulur.
Kurutulan hamurlar saklanarak kışın istendiği zaman suda kaynatılıp suyu süzülerek kızartılmış kaymaklı yağ ile yağlanarak yenilir.
Yağlamayıp yoğurtlayarak yoğurtlu olarak mantısı da yenir.
226
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Yuka(Yufka) ve Yufka Börekleri
Erişte ve kulak hamurundakine benzer şekilde hamuru hazırlayıp,
yastaç ve oklava ile aynı şekilde açarız. Baca ya da dışarıda uygun bir
yere yaktığımız korlu ve güzel yanan bir ateşe sacağı üzerine saç konarak, yine genellikle imece usulü ile üç beş kişi hamuru açarken, bir
veya ateş müsaitse iki kişi de pistirgeç ve süpürgelikleri kullanarak
yufkaları pişirir. Pistirgeçle saçta pişen yufkaları çevirir, korun üzerine
tutarak daha iyi pişmesini ve kabarmasını sağlar. Süpürgelik ile saçın
üzerine dökülen unları süpürür ve saçın üzerinde dökülen unların
yanarak, yufkaya yapışmamasını sağlar. Haliyle pişirenlerin işi ateşin
karşısında, yufkaları açanlara göre oldukça daha zordur.
Bu şekilde hazırlanan yufkalar kuruduktan sonra ambarlarda ve
evlerin müsait yerlerinde saklanarak kışın yufka böreği ve tirit yapmak için saklanır.
Börekler: Börek deyince öncelikle iki çeşit börek aklımıza gelir. Biri
hamur böreği, diğeri de yufka böreğidir.
227
Feyzullah Kırca
1-Hamur Böreği: Hamur böreğinin günümüzde düz hamurun açılıp pişirilmesinden tutunda gibi içi dolgulu ve çeşitli şekillerde katlanmış ve sarılmış olanları yapılmaktadır. Sarma gibi ince sarılan sigara
böreği denen çeşitleri bile yapılmaktadır. Hamur böreği denince eski
çağlardan günümüze kadar gelen ve hala yapılmaya devam eden
hamurun, alelacele yoğrulup yastaç ve oklava ile kalınca açılıp tepside yağla kızartılması anlaşılmaktadır. Malum atalarımız göçebe ve
hayvancılıkla uğraşmakta olduğundan kaçamak gibi ve yemeklerin
hemen çabucak oluverenlerini tercih etmişler.
2-Yufka böreği: Yufka böreği de; güzden kış için hazırlanan ve
kurutulmuş olarak saklanan yufkaların ıslanıp, aralarına ufalanmış
kuru ekmek içini, soğanla yağda kızartılmış olarak sepeleyip, üst üste
tepsiye sıralayıp kızartılması şeklinde yapılır. Arasına bir şey koymadan da pişirilebilir. Ortasını açıp oraya pekmezi de kondurdun mu,
böreği üzüm pekmezine bandırıp yiyeceksin. Davarların arkasından
yalın ayak gideceksin.
Tatlılarımız kısmında bahsetmeyi düşündüğüm salili(saraylı) tatlısı
da bunun tepside dilimlenip şekeli su ile ıslanmış haline deniyor.
Yöremizin Ünlü Yemeği Tirit
Kurutulmuş yufkadan yapılan bu yemek Dursunbey yöresinin en
ünlü yemeğidir. Tepsinin içine iki veya üç kuru yufka parçalanıp kırılır,
üzerine et suyu ile birlikte et parçaları dökülerek yapılır. Karabiber ve
diğer baharatlarla tatlandırılan bu yemeğin ekmek ile yapılan çeşidi
de var. Ekmek ile yapılanına köyümüzde ekmek paparası da denir.
Yufka Tiridine et dökülerek tirit yapıla bildiği gibi, su da karıştırılmış
yumurta ve kızartılmış soğana katılmış su ile de yufka tiridi yapılabilir.
Aynı şekilde ekmek paparası dediğimiz tiride de taze veya kuru fasulye gibi sulu yemekler dökülerek de tirit yapılabilir.
Tavuk etli yufka tiridi Tavşan etli yufka tiridi
228
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Tepitme Gödeği
Tepitme gödeği; yufkanın biraz daha kalın açılmış olanı olup, korda fazla kabartılmadan pişirilip, üstüne tereyağı veya normal yağ sürülerek dürülerek tam soğumadan ve kurutmadan yumuşak iken yenen haline denir. Peynirli ve marul ve tere gibi ot malzemelerinden
ince kıyılmış iç malzemesi konularak da yenir. Buna benzer şekillerde
yapılsa da; yapılışı ve lezzetleri farklı olan gözleme ve bazlamaları da
bu kategoriye koyabiliriz.
Gözleme ve bazlama
Gözleme Bazlama
Gözleme: Öncelikle iç malzemesi hazırlanır. Bunun için peyniri
ezerek kıyılmış maydanozla karıştırırız. Patatesli gözleme istersek,
haşlanmış patatesi ezip pul biber ve tuzla karıştırırız.
Hamur yoğurma kabına su hariç tüm hamur malzemelerini koyup,
ılık suyu yavaş yavaş ekleyerek hamuru yoğururuz. Elde ettiğiniz sertçe hamuru, üzerini örterek 20–30 dakika kadar mayalandırmaya bırakırız.
Hamuru yağlı olduğu için kolay açılan hamuru; yufkaya benzer
şekilde açıp, bir yarısına hazırlanmış olan iç konur, diğer yarısıyla da
üzeri örtülerek kenarları birleştirilir. Gözleme kızartılmaya hazırdır.
Tepsi veya tavaya çok az zeytinyağı damlatarak gözlemelerin iki yüzünü kızartabiliriz. Zeytinyağı yoksa başka yağda koyabiliriz. Göçebe
atalarımız eskiden beri çok tercih edilen yöntem ise tepsi veya tavamızı yağlamadan gözlemeyi kızartıp her iki yüzüne tereyağı gezdirmek olmuştur. Kızaran gözlemenin her iki tarafını da yağladıktan
sonra vakit geçirmeden servis yaparız.
229
Feyzullah Kırca
Bazlama: Hazırlamış olduğumuz hamuru istediğimiz kalinlikda
yuvarlak olarak açıp ve 10 dakika daha dinlendiririz. Tepsi veya tavamızı ateşte kızdırdıktan sonra açtığımız hamuru içine koyarız. Yüksek ateste iki tarafını kızartarak yenmeye hazır hale getiririz.
Pesamat(Pisamat)
Mayalanmış ekmek hamuru tepsiye yağlı elle bastırılarak inceltilerek açılır. Parçalar halinde tepsi içine kesilir. Ya da parçalar halinde
yan yana dizilir. Üzeri yağ ve yumurtalı karışım sürülür. Üzerine susam veya haşhaş da bastırılabilir.
Hurun(fırın) Böreği
Hurun böreği de mayalanmış ekmek hamurundan yapılır. Bolca
yağlanmış tepsiye bir miktar hamur konur. Pesamatta olduğu biraz
ince olarak bir kat hamur açılır. Önceden hazırlanmış olan ıspanak,
gicirgen, prasa, yeşil soğan yaprağı, lor peyniri gibi malzemelerden iç
malzemesi serilir. Bundan sonra ya üzerine bir kat daha aynı şekilde
hamur serilir. Ya da kenarlarından içe doğru kapatılarak iki katlı hale
getirilerek tepsiye yayılarak döşenir. Yaydıktan sonra ısran veya bıçakla kare kare kesilerek kabarmaya bırakılır. Ekmekle birlikte mahalle fırınlarında pişirilir.
Bulgur
Koskos hamuru ve sarmadan bahsedebilmek için öncelikle elimizde bulgur olması gerekmektedir. Bulgur; koca buğday ya da sarı
buğday adıyla ünlenmiş olan iri taneli buğdayın çeşme önlerinde veya evlerimizin yanlarında tahtadan ekmek teknelerinde suyla yıkanıp
kaynatarak kurutulmuş halinin, yarma değirmenlerinde kırılması ve
güzelce kurutulması sonucu elde edilir. Eski zamanlardan başlayarak
günümüze kadar bulgur, bir çeşit el değirmeni olan aşağıdaki ikili
taşlarla kırılmıştır.
Bulgur Pilavı: Bulgur deyince, aklımıza ilk olarak bulgur pilavı gelir. Yine güz döneminden kışa hazırlık olarak hazırlanmış ve saklan230
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
mış olan bulgur önce ıslanır ve temizlenir. Bu temizleme işlemine
gıyırlamak denir. Gıyırlarken ıslak suda şişen bulgur yağda kızartılarak, pirinç pilavına benzer şekilde pişirilir. Tuzu pişerken konulabileceği gibi, az gelirse yenirken de serpilebilir.
Bulgur Aşı: Soğan ve salca gibi şeyler yağla kızartılarak suda pişirilmesine de bulgur aşı denir. Su da şişirilen bulgur salça ve soğan
gibi kızartılmış yağın içine bulgurlar konularak pişirilir. Etlisi daha
güzel olur.
Bulgur Aşı Hayrı: köyümüzdeki geleneklerden biri de bulgur aşı
hayrıdır. Normal et veya tavuk eti ile etli bulgur aşı çokça pişirilip,
mahalledeki ve hatta köydeki çocuklar başta olmak üzere bulgur aşı
hayrı yaptık kaşığınızı alında gelin diye büyüklerde bile çağrılarak
yanında da ayran ikram edilir. Karnını doyuran gider ve herkes kaşığını kendi getirdiği için kendisi yıkar.
Koskos Hamuru: Bulgur, kalbur ile elenir. Kalburun altına geçen
incesi yıkanır. Yağı, tuzu katılmış su ile ıslanır. Akşamdan da ıslanabilir. Daha lezzetli olması için süt de katılabilir. Yağı ayarında olmaz ise
ardaksı koku yapar. Onun için yağın ölçüsü iyi olmalıdır.
Islanmış bulgur ekmek teknesine konulur. Üzerine un sepeleyerek
iki kişi tarafından yuvarlanarak, tekrar yağlı su sepeleyerek ve un sepeleyerek, bir oyana bir bu yana karıştırılarak, yağlı su sayesinde unların bulgurlara yapışarak, bulgurların büyümesi ve Koskos halini
alması sağlanır. Gözer ile elenir ve gözerin üstünde kalacak şekilde
büyüyenler güneşte kurutulur. Gözer’in altına geçenler ise tekrar büyüyerek Koskos halini alabilmesi için aynı şekilde yuvarlanmaya devam edilir. Hepsi güneşte kurutulduktan sonra kışa saklanarak, kışın
makarna gibi hamur yemeği yapılıp yenir.
Döndürme Gödeği: Döndürme gödeği de yumurta, ağız ve suyla
hemen yoğuruverdiğimiz, akıcı şekildeki hamuru tepsiye öbek öbek
avuç içinden biraz büyükçe olarak döküp, ısıran(ısran) ile önünü ar231
Feyzullah Kırca
kasını döndürerek(çevirerek) pişirdiğimiz kızartma türü bir gödek türüdür. Yeni doğan hayvanların ilk sütü olan ağzı değerlendirmek için
en ideal yoldur. Sütün kendisiyle de yapılır. Ağız ve süt katmadan da
yapılabilir.
Yağlı Gödek: Yağlı gödekten bahsetmeden önce, onun pişirildiği
yağlardan bahsetmek gerekir. Yağlı gödek deyince; aklımıza
çetlemik(çitlembik) ve diken yağları gelmektedir.
a)Çetlemik Yağı: Çitlembik dağlardan toplanıp, değirmende sıkılarak elde edilen, suyu yağ olarak kullanılan bir dağ ürünüdür. Bir
çalı bitkisi olan "Çitlembik" köyümüzde "çetlemik" adıyla anılıyor. Bu
bitkinin meyveleri eski dönemlerde yemeklik yağ ve sabun yapımında
kullanılıyor, köylüler günlük hayatta hep çitlembik yağı ile yemek yapıyorlarmış. Günümüzde pek kullanılmayan çitlembik meyvesine köyümüz kırsalında çokça rastlanıyor.
232
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Dalında Çitlembik
Kurutulmuş çitlembik
Böbrek taşlarının dökülmesini sağlayan, öksürüğün kesilmesine
yardımcı olan ve mide ağrılarını dindiren bir etkisi var. Tek tük toplayan yağını çıkartanlar olsa da, ekonominin iyi olması, normal yağlara
ulaşımın kolaylığı sebebiyle olsa gerektir. Günümüzde artık eskisi gibi
rağbet görmeyen bir yağdır.
b)Diken yağı: Sarıçiçekleri olan bir diken vardı çocukluğumda.
Buğday gibi ekilip, harmanda sürülür ve değirmende ezilerek suyu
çıkarılır ve yağ olarak kullanılırdı.
Yağlı gödek; Ekmek hamuru gibi hazırlanmış ve mayalanmış
hamuru, büyük tavalarda kaynayan çetlemik(çitlembik) yağının içine
elle yasılmış küçük parçalar halinde atarak kızgın yağda pişirilir. Ayran ile birlikte yenir. Artık günümüzde çitlembik yağının hem biraz acı
düşürmesi, hem de diğer yağların bolluğu sebebiyle olsa gerek mısır
veya ayçiçeği yağı ile yapılması tercih edilir olmuştur.
Mısır Hamuru: Mısır unundan sütle karılmış hamuru tepsiye döşeyip yağda kızartarak pişirmek suretiyle yapılır. Süt yoksa su ile de
karılabilir. Karmak; halk arasında eskiden beri, un’u su veya süt, ya
da hazırlanmış karışımlarla, hamur yapmak olarak ifade edilmektedir.
Çoban Hamuru: Kaçamak olarak da ifade edilen çoban hamuru,
köy halkımızın dilinde çoban hamırı olarak şekillenmiştir. Tencere de
su veya sütle tuz katılarak karılan mısır unundan yapılmış hamur, iki
kaşıktan birine bir kaşık alınıp, diğeriyle alelacele parçalanarak, tekrar alınıp tekrar parçalayarak bir çanakta hazırlanır. Üzerine yağda
kızartılmış kaymak, kaymak yoksa tarhana tanecikleri kızartılarak
yağlanır. Çoban doyurmak için çabuk yapılıp servise sunulan bir yemek olduğu için adı çoban hamırı olmuştur.
233
Feyzullah Kırca
Sarmalar: Göçebelikten günümüze kadar yapıla gelen sarma,
asma yaprağı ve kelem yapraklarına bulgur pilavı koyup sararak yağ
ve tuz gibi katkı maddeleri ile pişirilir. Parmak kalınlığında ince sarılabildiği gibi, daha kalında sarılabilir. İlk zamanlar da bulgur pilavı ile
yapılması meşhur idiyse de günümüzde bulgur pilavına kıyma da katılabilmektedir.
Kabak çiçekleri ve dut yaprağı gibi yapraklarla da sarma yapılabilmektedir. En ideal yaprak asma, kelem(lahana), ve kabak çiçeğidir.
Biber Dolması: Dolma deyince hemen aklımıza biber dolması
gelir. Bulgur başta olmak üzere kıyma gibi çeşitli dolgu malzemelerinin de kullanılabileceği dolma; biberin içine doldurulur. Ağzına da
domates ve biberi açarken kestiğimiz parça kapatılıp, yağ ve tuz
maddelerini kattığımız su da pişirilir. Afiyetle yenir.
234
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Kabak Dolması: Aynı şekilde taze kabağın içi oyulup, içi doldurularak, pişirmek suretiyle de kabak dolması yapılabilir. Kara patlıcan
gibi benzer sebzelerinde günümüzde dolması yapılmaktadır.
Kabak Çiçeği Dolması: Bahçelerimizden itinayla toplamış olduğumuz kabak çiçeklerimizin iç kısımlarındaki ellerimizi boyayan tohum şeklindeki tanecikler el ya da kaşık yardımı ile temizlenir. Ayrı bir
kapta hazırlamış olduğumuz dolmalık iç malzememiz çiçeklerimizin
içine doldurulur, ağızları büzülür ve sıkışık bir şekilde tenceremize
dizilir, üzerini geçecek şekilde su koyulur. Az birazda parlak olsun
derseniz zeytinyağı ilave edilir ve yumuşayıncaya kadar pişirilir.
235
Feyzullah Kırca
YABANİ OT ve MEYVE KÜLTÜRÜ
Baharla birlikte doğa yüzlerce ot çeşidini yöre köylülerine sunuyor.
Bunları; otlar, meyveler ve mantarlar olarak ele alabiliriz. Otları da
yemelik ve içmelikler olarak ele almakta fayda var.
Otlar
Yemelikler: Bütün Ege Bölgesinde olduğu gibi köyümüzde de yabani otların sofrada ayrıcalıklı bir yeri vardır. Mevsimine göre toplanıp
çiğ olarak ya da pişirilerek yenen onlarca ot çeşidi var. Bunlardan
bazıları; kuzukulağı, kaymak otu, bağla, madımak(ebe gömeci), kuş
yemeği otu, gerdeme, kazayağı, semizotu, sirken, gelincik gibi otlar
toplanıp bazıları yemeği yapılarak bazıları da çiğ olarak yenen belli
başlı otlar. Giçirgen, Ekşice, Alabada otlarını da yöremizde pişirip
yiyenler vardır.
Kuş yemeği
Madımak (ebe gömeci)
Semizotu
İçmelikler: Boş şapla(adaçayı), ıhlamur, bayır çayı, kekik otu,
kuşburnu(böğürtlen), altın otu çayı, ayva yaprağı, kiraz sapı, papatya
çiçeği gibi otlar eski yıllardan beri içile gelmiştir. Bunların günümüzde
her birinin bir derde deva olduğu doktorlar ve bilim adamları tarafından saptanmaktadır. Sumak da kaynatılıp ekşi suyu içilebildiği gibi,
daha çok turşu yapımında, turşuya ekşilik katması için kullanılan doğal bir bitkidir. Yaban mersinini meyve olarak yendiğini biliyorum.
Kendimde tadına bakmak için yedim. Tadı ekşimsi olur. Yenebildiği
gibi kaynatıp çayını içenlerde olmuştur.
Kuşburnu
236
Yaban mersini
Sumak
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Meyveler
Hemen her tarlanın avlusunda rastlanan doğal olarak yetişen ve
olgunlaştığında siyah renkli olan üzüme, köyde "Kırıntı üzümü" deniyor. Kırıntı üzümü, özellikle çocukların kendilerince özel törenlerle
toplayıp yedikleri en güzel doğal meyvelerden biridir.
Yöre mutfağında çevredeki dağlardan elde edilen yaban tatların
da çok yeri var. Kızılcık da bunlardan biridir. Her sonbaharda kızılcık
ağaçlarından toplanarak köye getirilip kaynatılır ve kalburdan geçirilip kavanozlara doldurulur. İstendiği zaman şerbet yapılır. Olduğu
gibi kurutulup erik gibi hoşafı da yapılır Kızılcık, dağ eriği, alfat(ahlât),
çetlemik(çitlembik), yaban mersini gibi dağ ve bayır meyvelerini sayabiliriz.
Mantarlar
Ak mantar
Köyümüzün çevresindeki ormanlarda bolca yetişen ve köylülerin
çok iyi bilip topladıkları türlü türlü mantarlar da var. Bunlardan en
bilinenleri; kulak, Çayır mantarı(kızıl içli mantar), tatakuli(dedeguli),
sırıca, kavak mantarı, tal(ağaç) mantarı, Melki(çalı melkisi), tülüce gibi
mantarlardır. Birde bizim köyün merasında bulunmasa da; komşu
köylerimizin çamlık arazilerinde melki, karabaş, kuzugöbeği, dede
böğrü gibi mantarlarda mantar mevsimi güz aylarında kendilerini
göstererek damak tadı olup sofralarımızı süslemektedirler.
237
Feyzullah Kırca
Sırıca(ak Kulak)
kuzugöbeği
Kızıl içli Mantar
Çayır mantarı
Kavak mantar
Ağaç mantarı
Yöremizde "melki" adı verilen "ak melki(çalı melkisi) ve mor
melki(çam melkisi) gibi çeşitlere de sahip olan melkiler ile kavak
mantarı, tatakuli gibi mantarlar başta olmak üzere, bunların hemen
hepsi fırında tepsileme usulü ya da kavurma usulü ile pişirildiği gibi
közde de pişirilebiliyor. Özellikle de çobanların tercih ettiği üzerine
tuz sepeleyerek çoban ateşinde yaptığı közleme bir başka oluyor.
Mantarların da kurutulup saklanabildiği gibi, konservesi de yapılarak
kışa hazırlık yapılmaktadır.
238
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
melki melki
Mantar toplayıp yerken çok dikkatli olmakta lazımdır. Çünkü yenebilecek çok sayıda mantar türü olduğu gibi, çok sayıda da zehirli
mantar vardır. Zehirli mantarları yiyip mantar zehirlenmesiyle karşı
karşıya kalmamak için, zehirli olup olmadığını iyi bilmek ve ondan
sonra yemek gerekir. Rahmetli baba annem; “kuşaklarına bakın oğlum, kuşaksız ise zehirlidir” derdi. Kuşaklıysa zehirli değildir demekte
mümkün değildir bunu da bilerek yine de dikkat etmek gerekir.
Kulak mantarı, genellikle çakırdikenlerin diplerinde ve çaltıların
aralarındaki çimenliklerde bulunur. Genellikle tatakuli ormanlık ve
çalılıklarda, tal(dal, ağaç) mantarı ağaçların kesilen dal aralarında,
kavak mantarıysa genellikle kesilmiş kavak köklerinde bulunur. Sırıca
da genellikle kapaklı dağındaki dedenin düzlerinde ve palamutların
diplerinde bulunur. Sırıca; ak kulak olarak da ifade edilir. Çalı melkisi
adı verilen ak melki ise çalılıklarda olur. Çam melkisi ise; dökülmüş
çam yapraklarının altında hafif kabaran ufak tepeciklerin altında
öbek öbek çıkan bir mantardır.
TATLILARIMIZ
Salili (Saraylı)
Çocukluk dönemlerinden de bildiğim gibi, eski dönemlerin özel
gün tatlısı olan Salili, öküz çakma, harman sürme, saman çekme,
tarhana yapma ve hamur kesme gibi işlerden sonra yapılan bir tatlıdır. Bu Saraylı adı verilen köyümüz halk dilinde Salili diye de söylenen
tatlımızın, ilk önceleri sarayda yapılmış ve oradan çıkmış olması hasebiyle saraylı tatlısı denmiştir.
239
Feyzullah Kırca
Yufkaların tepsiye döşenip, yufka böreği gibi pişirdikten sonra,
hazırlanan şekerli suyun üzerine dökülüp yumuşatılmasıyla yapılan
"saraylı"nın üzerine, elinde susamı olanlar yufkaları döşerken aralarına ve üzerine susam da dökerlermiş.
Helva(köy karma helvası)
Karma helva dediğimiz normal un veya irmik unu ile yapılan helvamız, düğün, dernek ve tüm hayırlarımızın vazgeçilmez tatlısıdır. İlk
önceleri buğday ununu kızgın yağda dakikalarca karıştırarak kızartıp,
belli bir kıvama geldikten sonra kaynamış suyla eritilip soğutularak
hazırlanan şekerli su dökülerek yapılır. İrmik unu ya da ikisinin karışımıyla da son yıllarda yapılır olmuştur. Herkesin yapabileceği bir tatlı
gibi görünse de, kıvamını iyi tutturabilen ustası yaparsa lezzeti bir
başka olur ve yemesine doyulmaz olur.
Pekmez
Üzüm, dut, armut, gibi meyve şıralarının kaynatılarak koyulaştırılması suretiyle elde edilen siyah veya turuncu renkteki maddeye biz
pekmez diyoruz.
240
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Üzümlerin suyu yukarıdaki resimde görülen ve ordu adı verilen
mengenelerde sıkılıp şırası çıkartıldıktan sonra, büyük tava ve kazanlarda içine pekmez toprağı dediğimiz beyaz topraktan sepeleyip kaynatarak yapılan bir tatlıdır. Toprak sepelememizin sebebi ekşiliği alması ve tatlı pekmezi elde etmeyi sağlamak içindir.
Şıra tavaya konulduktan sonra şıra ocağa konur ve bir taşım kaynatılır. Buna şıranın kestirilmesi denir. Şıranın kestirilmesinin çeşitli
faydaları vardır. Şıranın bir taşım kaynatılmasıyla şıranın içindeki mayalar ölür ve şaraplaşma önlenmiş olur. Kestirilen şarap ocaktan alınır. Temiz bir kaba aktarılarak 5-6 saat veya bir gün kendi haline
bırakılır, dinlendirilir. Bu dinlenme esnasında tortu yapan maddeler
dibe çöker ve şıra berraklaşır. Bir gün sonra yavaş yavaş kaynatma
kazanına aktarılır ki kabın dibindeki tortu kaynatma kazanına geçmesin. Böylece asitlik azaldığı gibi sıranın bir hayli durulması da sağlanır. Kaynatma kazanına alınan şıra ateşe konur ve pekmezin kıvama
geldiği anlaşılıncaya kadar ateşte kaynatılır. Arzu edilen kıvama gelince ateşten alınır ve muhafaza kaplarına aktarılır. Serin ve kuru bir
yerde kullanılıncaya kadar toprak kaplarda ya da kalaylı bakır kaplarda bekletilirdi. Günümüzde kapların çeşitliliği arttıkça cam kavanozlar, emaye kaplar, plastik bidonlar gibi kaplarda da saklanabilmektedir.
Hoşaflar
Erik, armut, elma, incir gibi kurutulmuş kalkama meyve hoşaflarının yanında, vişne, kiraz, üzüm, kızılcık, gibi kurutulmuş meyvelerin
hoşafları yapılmaktadır. Bunlardan her birinin tek başına hoşafı yapılabildiği gibi, kalkanmış erik, elma ve armutlar karışık olarak kaynatılarak da hoşafları yapılabilir. Hoşaflar eski çağlardan bu güne köyümüz halk dilinde erik şerbeti, armut şerbeti, kızılcık şerbeti gibi, isimler verilerek, şerbet adıyla anıla gelmiştir.
Pelte
Türk mutfağının harikalarından birisi de peltelerdir. Türkler pelteleri Avrupa'dan çok önce bulmuşlardır. Türk mutfağı 1500'lü yıllarda
gelişirken, Avrupa veya ünlü Fransız mutfağı ancak 19'uncuyüzyılın
ikinci yarısında, yani 1850'li yıllardan sonra gelişme göstermiştir.
Pelteler çok eskiden beri bilhassa ev mutfaklarının yapımı kolay tatlılarıdır. Her çeşit meyve suyu ile yapılabilir. Şurası muhakkak ki meyve
veya meyve suyu ateşi görüp kaynadığı takdirde doğal(natürel) lezzetini kaybeder.
241
Feyzullah Kırca
Nişasta Yapımı: Köyümüzde pelte genellikle nişasta unuyla yapıldığı için, nişasta unundan da bahsetmek gerekir. Önce buğday
iyice yıkanır. Haranı dediğimiz büyük tencereye konur ve üzerine
buğdayın üç katı kadar su ilave edilir. Kazanını üzeri sini ya da sofra
ile hafif hava alacak şekilde kapatılır ve üzerine açılmasın diye ağırlıklar konulur. Suda üç dört hafta bekletilen buğday yumuşar, şişer ve
çevreye kendine has ekşi bir koku yayar. İyice yumuşayan buğdayın
suyu süzülerek hamur gibi sıkılarak yoğrulur. Böylece buğday içlerinin
kabuktan çıkması sağlanır. Üzerine yeniden su ilave edilerek karıştırılır ve dinlendirilir. Dinlenme esnasında buğdayın özü dibe çöker kabukları (posası) su yüzeyine çıkar. Suyun üzerine çıkan kabuklar dipteki çözeltiye dokunmadan üstteki suyuyla birlikte alınır. Kaptaki su
iyice boşaltıldıktan sonra geriye hafif sulandırılmış yoğurdu andıran
öz kalır. Bu kalan yoğurdu andıran öz, sini ya da tepsiye alınarak ıslaklık ve neminin buharlaşması için üç dört gün güneşe bırakılarak
katılaşması sağlanır. Kuruyarak katı bir hal alan nişasta, avucumuzda
ovularak toz haline getirilir. Daha sonra ince bir elekle elenerek içerisinde kalan yapışık topakçıklar ufalanır olmasa ayıklanır. Nişastamız
hazırdır. Özellikle ince temiz bir bezden yapılan torbaya konularak
yüksekçe bir havadar yere asılarak muhafaza edilir.
Pelteler Türk mutfağının eski bir geleneğidir. Ev hanımlarının maharet göstererek ve hem ağza hem de göze hitap edebilecekleri tatlılardır. Pekmez ile un karıştırılarak ateş üzerinde pişirilir. Pelte kıvamına gelince soğumak üzere tabaklara paylaştırılır.
Pelte deyine köyümüzde hemen herkes tarafından muhallebi de
denen, nişasta unu ile süt, şeker ve su katılarak yapılan tatlımızdır.
Süte dörtte üç oranında su katılır. Buğday nişastası, un ve şekerle
muhallebi kıvamına gelinceye kadar sürekli karıştırarak pişirilir. Suyla
hafifçe ıslatılan bir tabağa dökülerek soğumaya bırakılır. Günümüzde
242
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
değişik meyve suyu, değişik katkı maddeleri kullanılarak onlarca çeşidi yapılmaktadır.
Sütlü Aş (Sütlaç)
Pirinç yıkanarak, su ile ateşe koyulur. Pirinçler uzayıp suyunu çekene kadar kaynatılır. Kaynatıldıktan sonra soğuk süt eklenir. Sütü
önceden katılarak da pişirilebilir. 1–2 defa karıştırıp, tekrar kaynaması beklenir. Sütlaç tabak veya kâselere paylaştırılır. Soğuması beklenir
ve servise sunulur. Soğuduktan sonra üzerlerine tarçın serpilebilir.
Kabak Tatlısı
Balkabağı ve bal kabağı gibi pişirilebilen kara kabak tarladan toplanıp kış için ambarlarda veya saklamaya müsait yerlerde saklanır.
Kış aylarında kabukları soyulup, çekirdekleri atlanıp temizlenir.
243
Feyzullah Kırca
Küçük parçalar halinde doğranıp tencereye yerleştirilerek pişirilir.
Soğuduktan sonra sofraya getirilerek yenilir. Zaten kendisi tatlıdır.
Şekerin bulunmasından sonra kabağın tadının durumuna göre, gerekirse şeker serpilerek tatlandırılabilmektedir.
Günümüzde kabak tatlısının üzerine şekerin serpilebildiği gibi, ceviz, Antep fıstığı ve kaymak gibi malzemelerde dökülebilmektedir.
Balkabağının çorbası ve iyice eritilerek pelte gibi bal kabağı tatlısı da
günümüzde yapılabilmektedir.
Köyümüzde kabak tatlısı yiyenler için “kabağı yiyen gelinin yanına
gidecek” diye söylenmiş bir sözümüz bile vardır. Geçmişten günümüze ata erkil aileler olarak yaşamışız. Aile bireyleri arasında yeni evlenen oğul durmadan kabağı kaşıklıyormuş. Gelin de yatak atayım diye
evine erken gitmiş olmalı ki, birisi bakmış bakmış damadın gideceği
yokmuş. “Kabağı yiyen! Yürü artık gelinin yanına” diyerek göndermiş.
O günden bu güne “kabak yiyen gelinin yanına” diye söylenir olmuştur.
Hayır ve Düğün Yemekleri
Köy hayırlarımızda ve düğünlerimizde misafirlerimize ve köylü
komşularımıza, örf ve adetlerimize uygun olarak ikram edilen yemek
çeşitlerimizde sırasıyla şunlar mevcuttur:
244
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
1- Şehriye çorbası ve yanında salata veya turşu, ya da her ikisi
birlikte verilir. Et yemeği her zaman ikinci yemek olmuştur.
2- Et yemeği ya kemikli yahni, ya da kemiklerinden arındırılmış
sulu et olur. Özellikle düğünlerimizde yufka üzerine et dökülerek yapılan tirit eski yıllardan bu güne önemli adetlerimizdendir. Düğünlerde sabah kahvaltısında çay, peynir, zeytin yanında yufka böreği meşhurdur.
3- Köyümüz halk diliyle; mantı dediğimiz yoğurtlu hamur. Erişte
hamuru ile yapılırdı. Makarnaların çıkması ve alımının kolaylaşmasıyla artık onlarla da yapılır olmuştur. Sade hamur da yapılır. Ama esas
olanı; makarnalık erişte hamuruna, yoğurt katılarak yapılan yoğurtlu
hamurdur.
4- Nohut ya da fasulye de hayır, düğün ve derneklerimizde vazgeçemediğimiz bir yemek türüdür.
5- Pilav da bu yemeklerden biridir. Nohut veya fasulyenin yanında
pirinç pilavı da vazgeçilmezdir.
6- Yöresel helvamız vardır birde. Tatlılardan bahsederken yapılışını tarif ettiğimiz karma helvamız da tatlı olarak hayırlarımızda ve düğün derneklerimizde vazgeçemediğimiz bir tatlıdır.
7- Helvanın yanında hoşaf olmadan olmaz elbette. Bu hoşaf genellikle içine kuru üzümde katılan kızılcık şerbetimizdir. Hoşaf yerine
ayran da vazgeçilmez bir son yemek olabilmektedir.
GELENEKSEL KÖY HAYIRIMIZ
Yöremizdeki birçok köyde olduğu gibi kırk yılı aşkın bir zamandan
beri yağmur duası yapılmaktadır. Köy halkları, iş için şehirlere ve çocuklarına daha iyi eğitim için şehir merkezlerine taşınıp yerleşmeden
önceki zamanlarda köylerimiz köy hayırlarını Mayıs ve Haziran ayları
içindeki Cumartesi ve Pazar günleri sıraya koyardı. Çocukluk yıllarımızda sırayla komşu köylerde yapılan tüm köy hayırlarını sırayla gezerdik. Halklar birbiriyle tanışırdı ve kaynaşırdı. Araçlar o günlerde,
günümüzdeki kadar çoğunlukta olmadığı ve cazip olmadığı için yürüyerek gider gelirdik.
Oysa günümüzde birazda şehirlerde oturan ve cumartesi günleri
de çalıştıkları için gelemeyecekler diye tüm komşu köyler, mayıs ayının içerisinde yer alan Pazar günlerinde koy hayrını yaptığından, biri
de kendi köyümüzün hayrı olmak üzere sadece dört köy hayrına misafir olabiliyoruz.
Geleneksel köy hayrımız diğer köylerde olduğu gibi, önce hayır
günü tespit edilip, o yılın hayrı (Yağmur Duası) için hayır başkanı be245
Feyzullah Kırca
lirlemekle başlar. Seçilen hayır komitesi başkanı komşularımızın hayır
için vereceği para yardımı, hububat ve un, koyun keçi gibi etlik hayvanları toplar. Davetiyeler hazırlanır ve komşu köylerin kahvelerine ve
halka açık yerlere ulaştırıp asılarak bütün köyler ve halkları davet
edilir.
Köy hayrımızın odunu getirebilmek için hayır başkanı tarafından
orman müdürlüğünden gerekli izinler alınarak, hayrın odununa gidilecek diye ilan edilir. Traktörüyle ve traktörsüz olarak balta ve hızarıyla traktörcülere yardımcı olacaklar toplanarak, iki üç traktör odun
getirilir. Hayrın odunu böylece tedarik edildikten sonra sıra ekmeğin
hazırlanmasına gelir.
Hayrın günü yaklaşınca un çuvalları hayır ekmeğini yaptırmak için
her mahalleye bir çuval olmak üzere sorumlu tespit edilerek ekmek
yapacaklara dağıtılır. Hayrın ekmeğinin bu şekilde yapılması sağlanır.
Hayrın günü ekmekler toplanıp kesilerek sofralara verilir.
Hayrın yapılacağı hafta içinde toplanan yardımlarla erzak tedariki
yapılır. Hayrın yapılacağı Pazar gününden önceki cumartesi öğleden
sonra hayır yerinin temizlenip etlik hayvanların kesimi ve doğranması
yapılır. Helva ve hoşaf gibi soğuk yenen ve sabah başlandığında öğleye yetişmeyecek yemeklerin ön hazırlığı akşamdan yapılır ve pişmesi gerekenler pişirilir. Sabah da erken saatlerde yakılan ateşte kalan
yemeklerde pişirilerek hazır hale getirilir.
Saat dokuzdan sonra komşu köylerden misafirler teşrif etmeye
başlar. Tanıdığı olanlar direk evlere konuk olur. Diğer misafirler de
cami ve kahve yanına gelerek diğer misafirler ve köy halkımızla hasbıhal ederler. Öğle namazından önce camide misafir imamlar tarafından köy imamının öncülüğünde kurandan aşrı şerifler okunur. İlçe
müftümüz teşrif ederse vaaz ve nasihat eder. İşlerinin ve davetlerin
yoğunlundan dolayı teşrif edemezse görevlendireceği kişi, ya da cami
246
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
görevlisi imam ya da onun müsaade edeceği bir hocamız tarafından
vaaz ve nasihat edilir.
247
Feyzullah Kırca
Namazdan sonra hazır bekleyen yemekleri yemeğe gidilir. Erkekler yemeklerini yedikten sonra kadınların da yemeklerini yemeğe
gelmesi için minareden ilan edilir. Kadınlar da hayır yerine gelerek
yemeklerini yerler. Duruma göre bazen kadınların yemeklerini önce
yediği de olur.
Yemeklerin yenmesinden sonra misafirlerin uğurlanması olayı
başlar. Komşu köylerden köy hayrımıza gelen misafirler başta misafir
oldukları aileler olmak üzere, tüm köy halkımız tarafından köylerine
ve memleketlerine uğurlanırlar.
248
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Köyümüzde daha önceki yıllarda acık alanlarda yapılan köy hayrımız, 2000 li yıllarda şu anda kullandığımız hayır yeri yapılmıştı. Artık
o günden sonra pişirme ve yeme yeri olarak yapılan tam teşekküllü
hayır yerinde köy hayrımız yapılmaktadır. Köy hayrımızın yanı sıra
şahıslarımızın yaptığı ve tüm köy halkına davet yapacağı hacı hayrı,
düğün, sünnet ve rahmetli anne babaların ruhu için yapılan büyük
hayırlar burada yapılmaktadır. Bunun dışında küçük hayır diyeceğimiz
ve sadece köyün bir kısmını ya da sadece erkekleri veya sadece kadınları davet edeceği hayırlar ise yine hayır yerindeki ortak kullanım
malzemesi tabak, kaşık, sini, sofra bezi vs. kullanılarak evlerde yapılır.
249
Feyzullah Kırca
YÖRESEL KİLİMLERİMİZ
Evlerde ve yerleşik hayata geçmeden önce ki zamanlarda Yörük
çadırlarımızda yere serip üzerine oturduğumuz; çobanların ekmek
torbası, hayvanlarla yük taşırken kullandığımız ve tarım-ziraat yaparken tohum sepelemek için kullandığımız heybelerin örneklerini göreceksiniz. Köyümüzde eskiden bugüne yapılan yöresel kilim türü eşyalarımızı tanımak, bilmek ve kültürümüzden haberdar olmak lazımdır.
İşte bunun için bu, tarihimize, kültürümüze geçmişten günümüze,
günümüzden geleceğe ışık tutarak sahip çıkmak adına bu çalışmayı
hazırlıyorum.
KEÇE
Keçe
Beyaz ve boyanmış renkli yünler kullanılarak yapılır. Kilim veya benzeri bir şeyin üzerine beyaz yünler serilir. Renkli yünlerle üzerine verilmek istenen nakışa göre desenleri serilir. Sonra altındaki kilimle
birlikte su ile ıslayıp yuvarlayarak yapılır.
250
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Yün Eğiren Kadın
Çıkrık
Her şeyin el yapımı olduğu eski dönemlerde hayat daha değerli, daha anlamlıymış. Öyle ki her ürüne estetik açıdan bakılırmış. Yalnızca
kullanma amacı düşünülmezmiş. Kökboyama iplerle dokunan kilimler
bunu kanıtlıyor. Çuvallık (bazı köylerde çurfalık denir) ve Kilim dokuma adı verilen ve ahşap tezgâhlarda dokunan kilim, halı, çul, bez gibi
şeylerin renklendirmesi tamamen doğal yöntemlerle, bitki köklerinden elde edilen boyalarla yapılıyor.
251
Feyzullah Kırca
Gecere
Kilim Dokuma Tezgâhı
Gecere, dört bacaklı olarak yapılıp, tam ortasından delinerek yuvarlak sap geçirilir. Dokuma yapmak için eğrilip geleve haline getirilerek boyanan ipler Gecere takılarak, çıkrık denen aletin yardımıyla
masır’a sarılır. Çuvallık tezgâhında işlenmeye hazır hale getirilir. Ya
da gecere’ye takılan geleve dediğimiz ipler, gecere’den çekilerek elde
kilim dokumada kullanacağımız melikleri hazırlarız.
Çurfalık(Çuvallık)
252
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İpleri renklendirmede kullanılan bazı bitkiler şöyle:
Murt(Tavşan Ağacı)
Köyümüzün kırsal arazisinde çok yaygın olan kokulu ve yapışkan
"murt" çalısının yapraklı kısımları ile ipliklerin kaynatılması şart. Murt
bitkisinde yer alan bir madde boyanın iplikte uzun yıllar kalmasını,
çabuk solmamasını sağlıyor. Ceviz kabuğu İplere "tetir" denilen yeşile
çalan sarı rengi veriyor. Murt bitkisi ile kaynatılması şarttır.
Adaçayı (Şapla, Boş Şapla)
Dağlık alanlarda bolca rastlanan bitki kaynatılıp çayı içildiği gibi
ip boyamada da kullanılıyor. Murt ve ceviz kabuğu ile birlikte kaynatılınca ipler daha kolay renklendirilebiliyor. soğan kabuğu koyu sarı
rengin verilmesi için ipler soğan kabukları ile beraber kaynatılıyor.
Kök (Kökboyası)
Zamanında Akçagüney ve Dada köyleri civarında ve bizim köyümüzün karamunar(kara pınar)denilen mevkilerde yetişen bir ot çeşidinin köklerinden özellikle kırmızı renk elde ediliyor. İpleri bu kök ile
kaynatınca başka bir boya katmadan kırmızı rengi verebilmektedir.
Köyümüzde bunu en iyi bilen dadal Emine diye bilinen Emine Yılmaz
bilmektedir.
İNSİ KİLİMİ
253
Feyzullah Kırca
Yünden İnsi Kilimi
İnsi kilimi; çözgü ipi yün kullanılarak dokuması keçi kılından ve
hem çözgüsü, hem de dokuması yünden olmak üzere iki türlü yapılır.
Resimde görülen örnekteki insi kiliminin hem çözgüsü hem de dokuması yündür. Kilim dokuma tezgâhında dokunur.
NAMAZLALAR
Namazla adı verilen kilim türlerinin nakışlarına göre birkaç çeşidi
vardır. Bunlardan benim bildiklerim böcekli namazla, Almalı namazla,
Yörük namazlası ve beşik namazlası gibi türleri vardır. Beyaz yünden
dokunan ve yoğurduktan sonra ekmeğin üzeri örtülen desensiz beyaz
orta büyüklükteki kilim vardır ki, ona da ekmek meldini denir. Kilim
dokuma tezgâhında dokunurlar. Kilimlere nazaran daha küçüktür.
Namazlık (namaz kılacak kadar) boyutundan, yarım kilim boyutuna
kadar büyüklüklerde dokunur ve çeşitli yerlerde kilim gibi kullanılabilirler.
254
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Böcekli Namazla 1
Böcekli Namazla 2
255
Feyzullah Kırca
Yörük namazlası/ göllü namazla
Balıklı namazla
256
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ÖRTÜ KİLİM
Örtü kilimi cenazelerimizin üzerine örtümüz için örtü kilim denmektedir. Fabrika halıları ve kilimler çıkmazdan önce kullandığımız
evlerimizin vazgeçilmez kilimleriydi. Örtü kilimleri cenaze sarılıp kabre götürüldükten sonra bu kilimler cami veya köy odasına hayır olarak hibe edilir.
Göllü örtü kilimi
Parmaklı örtü kilimi
257
Feyzullah Kırca
Göllü örtü kilimi 2
Şimdilerde de kullanılmakta ama fabrika halı ve kilimleri çıktıkca
bu tür kilimlerle uğraşmak zor geliyor. Ama yine de her komsumuzun
evlerinde ve evlenen çiftlerin çeyizlerinde bunlar yer almaktadır.
HEYBE VE TORBALAR
HEYBE
Torbaya benzer birbirine bağlantılı iki gözlü olan dokuma eşyadır.
Heybe eşek ve katır gibi yük taşıma ayvanlarının semeri üzerine atılarak yük taşıma amaçlı olarak kullanılır. Ayrıca tarla ekerken tohum
sepelemek için de kullanılır.
Heybe (Hibe)
258
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ÇOBAN TORBASI
Torba dediğimiz bu eşya heybe gibi dokunur. Heybedeki gibi iki
gözlü değildir. Tek gözlüdür ve sapı iplerden örülerek yapılır. Torbayı
genellikle Çobanlarımız yiyeceğini taşıdıkları için Çoban Torbası adıyla anılır. Kendine özgü yine yünden örme bir sapı vardır. Sapı vasıtasıyla omuza asılarak taşınır. Burada sadece bir örneğini aldığımız
torbalarda değişik desenlerde dokunabilmektedir.
Torba
259
Feyzullah Kırca
İŞLEMELİ TORBA
Dokuma olan bu torba türünün dokuması düz ve tek renk olarak
dokunur. İşlemesi sonra iğne ile işlenerek yapılır.
İşlemeli torba 1
İşlemeli torba 3
İşlemeli torba 4
Dokuma torba 5
260
İşlemeli torba 2
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Şimdiki plastik poşetlerin olmadığı dönemlerde eşya taşıma
amaçlı dokunan torbalarda bile estetik aranırmış. Her ne kadar kullanılırlığı azalsa da, günümüzde torbalar çokça vardır ve hala kullanılmaktadır.
YÖRESEL GİYSİLERİMİZ
KADIN GİYİMİ
Yukarıdaki fotoğraf 1998 yıllarında, Köyümüzün yöre kıyafetleriyle
kızlarımızın Gelin evinde çekilmiş eski bir fotoğrafıdır. Tesadüf eseri
internette dolaşırken buldum. Üç eteklerde farklılık olsa da siyah gücükler tercih edilmiş. Bütün olarak böyle bir fotoğraftan sonra, giyimde kullanılan parçaları tanıtmaya geçebiliriz.
Kadın giyiminde başlıca parçalar şunlardır: Fabrikalaşmanın günümüzdeki oranda yaygın olmadığı eski yıllarda giyimden ev dekorasyonuna kadar her ürün el dokuması kumaşlardan yapılır, mutlaka
elden geçermiş. El dokuması yün kumaş üzerine yapılmış bu işlemeler
ustalarının iç dünyalarının ne denli renkli olduğunu gösteriyor. Biraz
modaya uydurulmuş kesimle otantik bir elbise haline getirilmiş.
261
Feyzullah Kırca
Göynek (Gömlek)
Dokuma göynek
Al föynek
Beyaz göynek
Paça
Aşağıdaki örnekte olduğu gibi, bir karış uzunluğunda dokunan
paçalığın üst kısmı basmalarla birleştirilerek dikilir. Bel kısmı ve ayak
kısmı uçkur lastikleri ile sıkılarak giyilir. Paçanın dokuma olanın yanı
sıra, birde al basmadan yapılıp, yine üst kısmı renkli desenli basmadan yapılanı da vardır. Ona da al paça denir.
262
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Al paça giymiş kızlar
Dokuma paça
Üçetekler
Altıparmak entari, kızıl kumaş entari ve karalı kumaş entari adını
verdiğimiz geleneksel düğün giysimiz; önü açık, aynı şekilde bel hizasına kadar yanları da açık ve iki önde, büyük kısmı da arkada kalan
üç etekli bir giysi olduğu için, üç etek entari adını almıştır. Altıparmak,
kızıl kumaş, karalı kumaş vs. gibi isimleri ise üzerindeki desenlere
göre almıştır.
Altıparmak entari
263
Feyzullah Kırca
Kızıl kumaş entari, karalı kumaş entari de aynen bunun gibidir.
Ancak desenleri farklıdır. Bunlar göyneğin üzerine giyilir. Belden aşağı kısma en alta gelecek şekilde, paça giyilir. Belden yukarı kısma
entarinin üstüne, gücük veya fermane giyilir. Ve ayrılmaz parçaları
olan şal arkaya gelecek şekilde bele sarılır. Son olarak da peşkir dediğimiz önlük, ön kısma takılır.
Peşkir
Peşkir 1
Peşkir 2
Almalı Peşkir
264
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Dana Gözü Peşkir 5
Şal
Şal
265
Feyzullah Kırca
Kuşanılmış şal
Fermene (Gücükler)
Kadınlarda giyim, uzun saçlar ve tek örgülü, fes genelde kırmızı
renkli, ön taraf bütün alının hizasına gelecek şekilde altın ile kaplı
olacak şekilde üstüne oyalı yemeni veya çevre örtülür. Üç eteğin üzerine giyilen Fermane sırma ve simle işlenir, motifler oldukça albenilidir. Kollar uzun, yaka ise diktir. Fermane-siyah, bordro, mor renklerden oluşan kadifeden dikilir.
Yelekler kolsuz olur ve çoğunlukla entarilerin içinden görünecek
şekilde giyilir. Bazı yerler de geniş kollu gömlekler üstüne giyilir. Diğerleri kolludur. Entari veya şalvar üstüne giyilir. Çuha, atlas, mantin,
kadife gibi düz ve kalın kumaşlardan dikilir ve üzerleri sırma işleri ile
süslenir. Hırkalar bazı bölgelerde şalvarların yapıldığı kumaşlardan
yapılarak ikisi bir takım gibi sayılır.
Kara Kadife gücük
266
Mor grep gücük
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Al grep gücük
Fermane
Basma gücük
nakışlı fermane
Bu görmüş olduğumuz gücükler altıparmak entarilerin üstüne giyilirler. Bunların fermane olarak adlandırılanları ulganmış olmalarıyla
ayırt edilir. Fermaneler yorgan ulganır gibi ulganır. Ulgamak demek
iğneyle belli bir periyotta dikmek demektir. Altına fermane olarak
yazılan örnekten de görülecektir. Bazı yörelerimizde bunların her çeşidine fermane dedikleri gibi, bazı yerlerde de her çeşidine gücük
denir.
267
Feyzullah Kırca
Yazmalar
Yazmalarda kenarlarındaki işleme ve oya çeşitlerine göre; pullu
yazma, oyalı bez, boncuklu yazma, karafilli(karanfil) yazma gibi isimler alır. Oyalı yazmaların iğne ile yapılanlarının yanı sıra, mil dediğimiz tığ ile de yapılan birçok örneği vardır ve özellikle genç kızlar çeyizlik için hala yeni örnekler peşinde koşmaktadırlar.
a-Pullu yazma
b-Oyalı yazma
c-Karafilli yazma
268
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Patik
Ferace (Ferice)
Ferace; Osmanlı'ya özgü uzun kollu, yakasız, bol ve siyah renkte pardösüyü anımsatan üst giysidir. Günümüzde, Türkiye'nin Batı kesiminde köy kadınları tarafından günlük giysi olarak tercih edilir. Hasanlar
köyü gibi bazı köylerde ve yörelerde börümcek diye de söylenir. Köyümüzde genellikle Ferace olarak anılan ve kadınlarımızın dışarı sokağa çıkarken üzerlerine giydikleri bir üst elbisesidir. Ferace siyah
şayaktan yapılır. Karşıdan bakınca şılak (parlak) bir yapısı vardır. Feraceyle birlikte köyümüzde kadınlar tarafından genellikle beyaz
bez(yazma, başörtüsü) kullanılır.
Feraceli kadın
Yukarıdaki yün eğiren feraceli kadında olduğu gibi daha yaşlı kadınlar ise renkli ve gösterişsiz bezleri yani başörtülerini tercih etmektedirler.
269
Feyzullah Kırca
Bunların yanı sıra: Kadın giyiminde çok fazla aksesuar var. Peşkir bağı, tepelik, gümüş kemer, külte, hakık, cıngıl, gerdan pullusu, eğmeli,
baş parası, boncuk dizgileri ve diğerleri... Eski dönemlerde genç bir
kadının üstünde bunların hepsi birden oluyormuş. Her ne kadar geleneğimize sahip çıksak da zamanla fabrikalaşmanın etkisi ve bunların
el emeği ve göz nuru istemesinden olsa gerek bazı aksesuarları artık
bulmak zor.
ERKEK GİYİMİ
Aba potur (Pantolon)
Siyah(kara) Yapağı eğrilerek Çuvallıkta dokunur. Değirmen Deresindeki yıkama linkinde dövülerek yıkanır ve kurutulur. Terzi tarafından kesimi ve dikilimi yapılır. Eskiden olduğu kadar cok giyilmese de
köylümüz ve civar köylerdeki vatandaşlar tarafından hala kullanılmaktadır. Köyümüzde terzi lakaplı İbrahim Can ile kafarların Mustafa
Karabulut yıllarca aba potur, yelek ve ceket gibi, aba giyim malzemelerinin dikimini yapmıştır.
Aba pantolonun iki türlü dikimi vardır. Bunlar; düz dikim ve kilotlu
dikim aba poturlardır. Bunlardan biri düz, bildiğimiz pantolon gibi
olanıdır. Bildiğimiz kumaş pantolon gibi dikilir. Diğeri ise, yukardan
aşağı paça kısmı daralan ve düğmeli olarak dikilen türüdür. Dizden
yukarısı geniş, dizden aşağısı ise daraltılmış olarak ve paçası düğmeli
(kemik ve ilikli) olarak dikilir. Buna kilotlu aba potur denir.
Düz dikim aba potur Kilotlu aba potur
270
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Aba yelek
Aba yelekte dokuma abadan yapılır. Yelek bildiğimiz yelek gibi
dikilir. Fermuar yokken kemik ve ilikli olarak yapılırdı. Günümüzde ise
genellikle fermuarlı olarak yapılır.
Aba ceket
Aba cekette dokuma abadan yapılan cekettir. Günümüzde köyümüzde aba ceket kullanan birini henüz bulamadım.10 yıl öncesine
kadar birçok kişiyle birlikte hem babamın babasında ve annemin
merhum babalarında ve birçok kişide bulunurdu. Olan var mı bilmiyorum ama artık dokuması ve dikimi zor olduğundan aba ceket, hatta
aba yelek kullanan bulmak zor. Yine de çobanların sıcak tuttuğu için
dokutup diktirebildiklerinde vazgeçemedikleri giysilerdendir. Ancak
söylediğimiz gibi aba ceket dikimi pantolon ve yeleğe göre daha zor
olduğundan ve her türlü fabrikasyon ürünlere ulaşımın kolaylaşmasından olsa gerek, köyümüze aba ceket bulamadım. Sandığında veya
arşivinde olan varsa da giyen yok.
271
Feyzullah Kırca
Kepenek
Önü açık ve omuzdan çullanılarak çobanların kullandığı keçeden
yapılan bir çoban kıyafetidir. Parkelerde olduğu gibi takkeli olarak da
yapılır. Koyunyünleri kullanılarak çobanların üşümemesi için yapılmaktadır. Koyun çobanları özellikle gece güdümlerinde, geceleri kepeneğin içinde uyurlar ve sabaha çöken ayazdan korunurlar. Keçe
gibi yapılır ancak keçe gibi düz olmadığı ve belli bir şekli olduğu için
yapımı keçeden biraz daha zordur.
YÖRESEL TÜRKÜLERİMİZ
Halk müziği ve dansları açısından Dursunbey yöresi Batı Anadolu
özelliklerine sahiptir. Halk oyunları bölgelerinden Zeybek bölgesi
içindedir. Türküler genellikle hareketli, neşeli, espri içeriklidir.
Köyümüzde söylenen türküler ve oyun havaları; Dursunbey türküleriyle, Balıkesir merkez ve diğer ilçelerin türküleriyle benzerlikler taşıyor. Ancak ilçemiz türküleri Balıkesir türkülerinden çok Bursa'nın
Keles, Orhaneli ve Kütahya'nın Simav, Tavşanlı ilçeleri ile daha çok
benzerlik gösteriyor. Oynanan oyunlar ve söylenen türküler Tavşanlı,
Keles yöreleri ile aynıdır.
1-Dursunbey'in Hanları
2-Gazelliden Geçti Tren
3-Aşağıdan Çıktı Bayrağın Ucu
4-Menekşe Buldum Derede
5-Azime
6-Şerife’m
272
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
7-İğde Dalı
8-Sarı Karınca
9-Kayalıca'nın Taşları
10-Akpınar
11-Acem şalı Belinde
12-Çekirgem Uçar Gider
13-Alaçamın Bayırı
14-On Yedili Fadime'm
15-Kıyıdan Gel Kıyıdan
16-Ceza Yeri (Cezayir)
17-Kızılcıklar Oldu Mu?
18-Gelin Ağlatma Türküsü
19-Şu Derenin Taşları
20-Sabahtan Kavuştum
21-Kuyu Dibi Derinden
22-Asmalı Pencere
23-Havuzu Dolandırma
24-Sağırlar Havası (Koca Hava)
25-Yağsın Yağmurlar
26-Alçak ceviz Dalları
27-İki keklik Türküsü
28-Sohbet Övgüsü
29-Hava Gelin
30-Yağmur yağıyor Yağmur
31-Kara Köyün Armudu
32-Ayva Çiçek Açmış
33-Yılanı Yılanı Türküsü
34-Evleri Var Üst Başta
35-Aldı Dereleri Tüfek Yangısı
36-Emine’min Çam dibinde Sesi Var
37-Koca Kuşun Yüksektedir Oyunu
38-Kiremit Bacaları
Bu türküleri düğün ve derneklerimizde söyleriz. Bu türküler, en
çok bilinen ve çalınıp söylenen ve oynadığımız türkülerimizdir. Bu
türkülerin her birinin de kendine göre ayrı oyunu var. Oyunlar hızına
273
Feyzullah Kırca
göre tüllek, geviştirme, menekşe, serenler, sini gibi adlar alıyor. Köyümüzde ve Dursunbey yöresinin genelinde Tavşanlı, Simav, Gediz,
Orhaneli, Keles, Domaniç, Sındırgı, Kepsut, Bursa ve Denizli yörelerinde çokça sevilen ve oynanan oyun ve türkülerden bazıları da köyümüz yöresinde söylenmektedir. Bunlardan bir kaçı şunlardır:
Süpürgeyi Boyadım
Bursa'nın Ufak Tefek Taşları
Gediz Pazarı
Kar mı Yağdı
Hereke'nin Bağları
Şimdi bu sözünü ettiğimiz türkülerin sözlerini sıraya kaleme almaya çalışalım;
DURSUNBEYİN HANLARI
Günümüze yakın bir dönemde Şabanlar Köyü'nde gerçek olmuş
trajik bir olayın ardından yakılmış ünlü türkümüzdür. Kocasını öldürüp
cesedini çalı dibinde çürümeye terk eden Katil Zeynep'in öyküsü. Türkünün sözleri Katil Zeynep'in sonunun ne olduğunu açıkça gösteriyor.
Olay şöyle gerçekleşir. Zeynep Şabanlar köyünden bir kızdır. Aynı
anda hem İbrahim Gezer ile hem de dede Mehmet lakaplı Mehmet
ile gönül eğlendirir. Sonunda Mehmet’le kaçar ama Mehmet’in annesi kızı istemez ve Mehmet bu işten vazgeçer. Zeynep’i bir intikam hırsı
basar. Bu sebeple İbrahim Gezer’i kandırarak koyun otlatmak maksadıyla koyunları yaya Mehmet’in yanına varırlar. Zeynep Mehmet’i
lafa tutar. İbrahim de arkadan gizlice yaklaşarak Mehmet’i bıçakla
öldürür. İkisi birlikte Mehmet’in ölüsünü çamların dibine gömerler.
Zeynebi gizlice takip eden İbrahim, Zeynep’in amcası Molla Çerkez
Ali ‘Mehmet’i İbrahim tek başına öldürdü’ deyip bu işten kurtul derken duyar.
Mehmet bu işin ortaya çıkacağını anlayarak tüfeğini doldurup köyün dışına çıkar. Ayak parmağıyla tetiğe basarak intihar eder. Zeynep
sıkıştırılınca her şeyi itiraf eder. Ölen Mehmet de gömüldüğü yerden
çıkartılarak tekrar defin işleri yapılır. Zeynep tahkikat ve mahkeme
sonucu yaşının küçüklüğü sebebiyle 10 yıl hapiste yatar.
Türkünün sözleri şöyle:
Dursunbey'in hanları
Şıngırdaklı camları
Bizim için yapılmış
Balıkesir damları
274
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Koyunların sürüsü
Arkada kaldı birisi
Çifte de yengeler arıyor
Çam dibinde ölüsü
Tüfeğimin kancası
Çerkez Ali amcası
Gidi gâvur katil Zeynep
Karakol eğlencesi
Arpaların demedi,
Koyunları meledi,
Gidi gâvur katil Zeynep,
Nerelere koydun Mehmet’i.
Derelerde durdular,
Kavilleri kurdular,
Zeynep ile İbrahim,
Mehmet’imi vurdular.
GAZELLİDEN GEÇTİ TREN
Dursunbey'e bağlı, İzmir-Kütahya demiryolu üzerinde bulunan ve
köyümüz akbaşların merasında bulunan Gazellidere Köyü yakınlarındaki Değirmen Deresi mevkilerinde, 1964 yılında meydana gelen bir
tren kazasının ardından söylenmiş türküdür.
Olay şöyledir. Ankara İzmir seferini yapmakta olan ekspres treninin 3-4 vagonu Akçagüney köyü yakınındaki demir köprüde raydan
çıkar. Raydan çıkan tren köprüden aşağı yuvarlanır. Ölü ve yaralılar
meydana gelir. O kadar çok ölü olmuş ki yağmur yağınca su aktığı
gibi dereden kan aktığı söylenir. Kazadan sağ kurtulanlarla yakın
köyden kazayı ilk görüp gelenlerden niyeti kötü olanlar, insanların
ceplerindeki paraları ve kadınların kollarındaki bilezikleri çalıyorlarmış. Hatta bunun için ölü kadınların kollarını kesiyorlarmış. Sonra iyi
niyetli olanlar yetkililere haber ulaştırmış ve kurtarma çalışmaları başlamış. 60-70 metre yüksekliği olan demir köprünün altından yaralılar
kurtarılmış, ölüler de çıkarılarak defin işlemleri yapılmış. Günün anısına bu türkü yakılmış.
275
Feyzullah Kırca
Türkünün sözleri şöyle:
Gazelli’den geçti tren bozuldu
Anlımıza kara yazı yazıldı.
Ağla ay anam ağla kara kara kuzuna
Yürekler dayanmaz körpe kuzuna.
Mezarımı Dursunbey’e kazdılar
Etlerimi sandıklara koydular
Öldüğümü hep dostlarım duydular
Ağla aynam ağla kara kara kuzuna
Yürekler dayanmaz körpe kuzuna
Dada ile gazellinin arası
Çok mu derin şef tirenin yarası
Zehir oldu sirkecinin parası
Ağla ay anam ağla kara kara kuzuna
Yürekler dayanmaz körpe kuzuna
AŞAĞIDAN ÇIKTI BAYRAĞIN UCU
Düğünlerimizde bayrak çekme ve bayraktarlık olayı vardır. Gelin
almaya gelirken, gelin alma alayını gözleyenlerin arasındaki, belli ki
bir Fadime’ye sevdalı bir delikanlının dilinden söylenmiş bir türkümüzdür. Türkünün değişik söz versiyonları olduğunu biliyoruz.
Türkünün sözleri şöyle:
Aşağıdan çıktı bayrağın ucu
Belinde sallanır çevrenin ucu
Sen benimsin ben seninim en gücü.
Amman amman Fadime’m yazmayı oyaladın mı?
Kalem gibi parmakların kınaladın mı?
Amman amman Fadime’m dağlar dağlıyor beni
Sevdiğim ellere salıyor beni.
Bir yakadan bir yakaya bakılmaz
Elin sevdiğine nişan aman takılmaz
Gonca güller olsa başa takılmaz
Amman amman Fadime’m yazmayı oyaladın mı?
Kalem gibi parmakların kınaladın mı?
Amman amman Fadime’m dağlar dağlıyor beni
Sevdiğim ellere salıyor beni.
276
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
MENEKŞE BULDUM DEREDE
Dursunbey, Bursa, Keles, Orhaneli, Domaniç yörelerinin ünlü bir
türküsüdür. Türkünün konusu eski bir aşk öyküsüdür. Dere kenarında
rastladığı güzel bir Yörük kızına sevdalanan bir yiğidin aşkını anlatıyor. Bursa yöresi, köyümüz Akbaşlar’da ve ilçemizin Kızılöz, Sarnıç
gibi diğer köylerinde bu türkü "tüllek" tarzında hoplanarak oynanan
hızlı bir oyundur. Kadınların da oynar erkeklerin de oynadığı bir
oyundur. Hashanlar Köyünde Menekşe Buldum Derede türküsü hızlı
oynanmasının yanı sıra, yavaş Teke havası formatında çalınarak, gelin ağlatmada da kullanılır.
Türkünün sözleri şöyle:
Menevşe buldum derede
Sordum evleri nedere
Üç beş güzel bir arada
Sen gel menevşeli gelin
Gelin gelin allı gelin
Al yanağı ballı gelin
Menevşeli boynunu eğmiş
Yapracığı suya değmiş
Seni seven oğlan ölmüş
Sen gel menevşeli gelin
Gelin gelin allı gelin
Annesinin nazlı yari
Menevşesi tutam tutam
Arasına güller katam
Nice gurbet elde yatam
Sen gel menevşeli gelin
Gelin gelin allı gelin
Al yanağı ballı gelin
Menevşesi bitti derler
Kız anadan gitti derler
Anasından giden kıza
Sılayı unuttu derler
Gelin gelin allı gelin
Annesinin nazlı yari
277
Feyzullah Kırca
Karadeniz’e uğradım
İçine şeker doğradım
Yar söyledi ben ağladım
Sen gel menekşeli gelin
AZİME TÜRKÜSÜ
Bu da Balıkesir'in dağ yöresi olarak ifade edilen Dursunbey, Bigadiç, Sındırgı yörelerinin ünlü bir türküsüdir.
Türkünün sözleri şöyle:
Azime'nin avlusunda kuyusu
Azime de kaymakların koyusu.
Aman aman Azime’m
Allah'a yalvar Allah'a
Bu güzellik sendeyken
Oynatırlar vallaha
Azime'nin avlusunda kuyu var
Azime'nin türlü türlü huyu var
Aman aman Azime’m
Allah'a yalvar Allah'a
Bu güzellik sendeyken
Oynatırlar vallaha
Azime'nin avlusundan geçmeli
Azime'den nasıl nasıl geçmeli
Aman aman Azime’m
Allah'a yalvar Allah'a
Bu güzellik sendeyken
Oynatırlar vallaha
ŞERİFEM
Yöremizin en ünlü türkülerinden birisidir. Günümüzden yıllar önce
Şerife adlı bir güzelin işlediği cinayeti, kocasını nasıl öldürdüğünü
anlatan bir türküdür. Literatürde Tavşanlı türküsü olarak geçse de
Dursunbey çıkışlı bir türkümüzdür. Bu türkümüzün Tavşanlı, Domaniç,
Keles, Orhaneli yörelerinde çok sevilen ve oynanan bir oyunu vardır.
Türküde okuyacağınız "İsmil" İsmail'in yöremizde söylenişidir.
278
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Türkünün sözleri şöyle:
Koymat'ın dereleri
Şerife'nin sineleri
Koca İsmil'e sen açtın yar
Şerife'm sen yaktın beni
İyi olmaz yareleri
Goymat’tan geçer iken
Suların içer iken
Beni arkadan vurdular
Şerife’m öldürttün beni
Sokaktan geçer iken
Şerife'm yola yürüdü
Al paçayı sürüdü
Koca İsmil'in ölüsü de
Şerife'm sen yaktın beni
Çit içinde çürüdü
Silahları patladı
Şerife yorgan katladı
Beni vuranı gördüler
Şerife’m öldürttün beni
Komşuları sakladı
Penceresi parmaklı
Şerife'm elma yanaklı
İstedim de vermedin ya
Şerife'm sen yaktın beni
Malın çok mu kıymatlı
Penceresi damaklı,
Şerife’m elma yanaklı
İstedim de vermedin yar,
Şerife’m öldürttün beni,
Kızın çok mu gıymatlı.
279
Feyzullah Kırca
İĞDENİN DALI
Dursunbey-Tavşanlı-Balıkesir yörelerinin ünlü ve neşeli bir türküsüdür. Dursunbey çıkışlı bir türküdür. Kadınlar tarafından oynanan bu
oyuna oynama hızı açısından "Tüllek" deniyor.
Türkünün sözleri şöyle:
İğde dalı ah iğdenin dalları
Sapsarı çiçek aman aman sapsarı çiçek
Orta yerde oynayanlar
Evvelden köçek aman aman evvelden köçek
İğde dalı ah iğdenin dalları
Yerde değil mi aman aman yerde değil mi
Senin gönlün aman yarim
Bende değil mi aman aman bende değil mi
İğde dalı ah iğdenin dalları
Basmaya gelmez aman aman basmaya gelmez
Elin kızı nazik olur
Bakmaya gelmez aman aman bakmaya gelmez
İğde dalı ah gevrek dalları
Basmaya gelmez aman aman basmaya gelmez
Elin kızı nazik olur
Kümeye gelmez aman aman küsmeye gelmez
İğde dalı ah gevrek dalları
Elimde kaldı aman elimde kaldı
Elin kızı güzel imiş
Gözümde kaldı aman aman gözümde kaldı.
İğde dalı ah iğdenin dalına
Atayım urgan aman aman atayım urgan
O yar benim olursa
Keseyim kurban aman aman keseyim kurban
Yüce dağ başına da a gelin harman olur mu?
Aman aman harman olur mu?
Alıcı dertlere de a gelin derman olur mu?2
Aman aman derman olur mu?
280
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Çıktım tepenin düzüne alt yanım harman
Aman aman alt yanım harman
Bir şifa iğde vir bağa a gelin dertlerime derman?2
Aman aman dertlerime derman
SARI KARINCA(SERENLER) TÜRKÜSÜ
Balıkesir yöresinin ünlü türkülerinden birisidir. Düğünde bayramda kızların yerinde duramayıp oynadığı türkünün asıl adı Sarı Karıncadır. Köyümüz akbaşlar ve Sarnıç Köylerinde "Serenler" olarak anılıyor.
Türkünün sözleri şöyle:
Evlerinin önü sarı karınca aman sarı karınca
Oynan kızlar oynan bayram gelince aman bayram gelince.
Serenler serenler yüksek serenler aman yüksek serenler
Alçak evden yüksek eve girenler aman eve girenler
Evlerinin önü duttur geçilmez aman duttur geçilmez
Dudun yaprakları sıktır seçilmez aman sıktır seçilmez
Evlerinin önü badem avlusu aman badem avlusu
Gel dedim gelmedi ana kuzusu aman ana kuzusu.
KAYALICANIN TAŞLARI TÜRKÜSÜ (Zeybek)
Dursunbey yöresine özgü bir zeybek oyunu olan Kayalıca'nın Taşları Türküsü acılı bir olayın ardından yakılmış bir türküdür aslında.
Zeynep adlı bir güzele olan aşkı ve Zeynep'in zamansız ölümünü anlatan bu türkünün ilginç figürlerle, iki kişinin hiç şaşmadan birbirini
tutan hareketleriyle oynanan bir oyunu vardır. Harika ve özgün bir
zeybek oyunudur. Dursunbey Aşağı yağcılar köyü çıkışlı bir türkümüzdür.
Bu türkü için söylene olaylardan birisi şöyledir. Dursunbey’in Yağcılar köyünden ailesi tarafından istemediği birisiyle nişanlandırılan
Zeynep, Çürük Halil’e sevdalıdır. Halil birkaç kez istemiştir. Ailesi kaçar diye Zeynep’i kontrol altında tutmaktadır. Çürük Halil onların gözünde işe yaramaz ve bela bir adamdır. Kızın gözündeyse yiğit mi
yiğit, cesur mu cesur ve tapılacak bir adamdır. Zeynep her seferinde
bir yolunu bulup atlatır ağabeylerini ve gider Sevgilisiyle buluşmaya.
Ağabeyle bunu öğrenir ama Çürükle Kavgaya tutuşmaktan çekinirler.
Birde köylü duyarsa kardeşlerini alan olmaz diye çekinirler. Çareyi
281
Feyzullah Kırca
kardeşlerini öldürmekte bulurlar. İsmailler ile yağcılar köyleri arasındaki Kayalıca Kayalarından atarlar kız kardeşleri Zeynep’i.
Zeynep’in ölümü acıtır, dokunur insanların yüreklerine. Türkü yakarlar ardından sevdalarını yaşamayan âşıklar. Ve yaktıkları türkülerin Alaçam dağlarının üç yüzünden de duyulur yankıları. Bu türkülerden en bilineni aşağıdaki türküdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Kayalıca'nın taşları
Sarı da sarı saçları
Dinmedi mi a güzelim
Ela gözün yaşları
Sarı da saçlı Zeyneb’im
Al gelinler olmadın
Gençliğine doymadın
Peynir yedi dediler
Kendisi ölmüş dediler
Cenazeni kaldıranlar
On beş altın yediler
Sarı da saçlı Zeyneb’im
Al gelinler olmadın
Gençliğine doymadın
AKPINAR TÜRKÜSÜ
Türkünün hikâyesi şöyledir: Sındırgı İlçesi Işıklar Köyü’nde yaşayan, köyün ve çevrenin en güzel ve alımlı kızı olarak bilinen Al yanak
Emine adlı bir kız vardır. Emine köyden sevdiği gençle bir gün nişanlanır ve ardından genç askere gider.
O zamanlarda Mehmet Efe denilen ve dağlarda gezen bir eşkıya
vardır. Zaman zaman köylere inen Mehmet Efe bir gün Işıklar Köyü’ne iner o sırada Akpınar’da arkadaşlarıyla su doldurmaya gelen
Emine’yi görür ve sevdalanır. Emine’yi ailesinden isteyen Mehmet Efe
nişanlı olduğunu öğrenir. Kızı alamayacağını anlar. Buna rağmen
sevdası gün geçtikçe çoğalır. Hatta Emine’yi kaçıracağını bile söyler.
Emine’nin ailesi kızlarını sakarlar. Mehmet Efe’nin Emine’nin sevdasından sık sık köye indiğini duyan jandarma, bir gün pusu kurarak
Mehmet Efe’yi öldürür. Mehmet Efe ölmeden önce Emine’ye duyduğu
sevdasını dile getirmiş ve dilden dile dolaşarak günümüze de türküsü
gelmiştir.
282
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Türkünün sözleri şöyle:
Akpınar yapısına
Gün doğmuş kapısına
Eminem çiçek yollamış
Bayıldım kokusuna
Eminem Emine’m elma üzüm yer misin?
Karakola varınca kendim kaçtım der misin?
Akpınar'a varayım
Emine’mi göreyim
Emine’min yollarına
Canlar verip öleyim
Eminem Emine’m gül kokusu değil mi?
Nereye varsan kostak gelin el kokusu değil mi?
Akpınar'ım akmıyor
Yar yüzüme bakmıyor
Hep çiçekler açmış ama
Eminem gibi kokmuyor.
Eminem Emine’m ne dedim de darıldın
Geceleri uykumda da geldin geldin sarıldın.
ACEM ŞALI BELİNDE TÜRKÜSÜ
Bu da Dursunbey ilçemiz ve Bursa'nın dağ yöresi ilçelerindeki Orhaneli, Keles, Harmancık, Büyükorhan yörelerinde de söylenen ve
oynanan bir türküdür. Bu da Halime adlı bir kıza olan aşkı anlatıyor.
Türkünün sözleri şöyle:
Dereler doldu taş ile
Gözlerim doldu yaş ile
Ben nerelere gideyim a yarim dayanamıyom
Bu gülmedik baş ile
Acem şalı belinde
Bir ucu da Halime'nin elinde
Halime de benim olmazsa a yarim sabah oluyor
Durmam Dursunbey'in köylerinde
283
Feyzullah Kırca
ÇEKİRGEM UÇAR GİDER
Yöremize ait türkülerin bazıları da geçmişte insanlar üzerinde
önemli etki bırakmış olayların ardından söylenmiş türkülerdir. Çekirge
türküsü de bu türkülerden birisidir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında
yöredeki köylerden genç erkeklerin savaşa alınması, gelinlerin genç
yaşta dul kalması ve yörede baş gösteren ve çok zarar getiren çekirge
istilasını anlatan bir türküdür.
Oynanan herhangi bir oyunu yoktur. Oyuna uyarlanacak olursa
bu zeybek tarzında bir oyun olur. Dursunbey yöresi türkülerimizdendir.
Türkünün sözleri şöyle:
Çekirge alabacak,
Devlet asker alacak,
Devlet asker alınca, dalgalı yeşilim,
Kızlar kime kalacak.
Çekirge uçar gider,
Kanadın açar gider,
Kör olası çekirge, dalgalı yeşilim
Ekini biçer gider.
Seferberlik gün oldu,
Mısır koçağı un oldu,
Sağır sultan gününde, dalgalı yeşilim
Döşek yüzü don oldu.
ALAÇAMIN BAYIRI
Dursunbey’in alaçam dağı yöresi köylerinden birinde bir genç âşık
tarafından, ilk olarak sevgilisi Ayşe için söylenmiştir. Tüm Dursunbey
köylerinde sevilerek dille gelmiş olan Dursunbey ilçemizin güzel ve
meşhur türkülerinden biridir. Barana ekibinin de söylediği güzel bir
türkümüzdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Alaçam'ın bayırı
İçindedir çayırı
Gâvur anan var iken Ay Ayşe’m
İkimizi ayırı
284
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Yeşil taksi geliyor
Dağı taşı deliyor
Ablan gelin oluyor ay Ayşe’m
Sıra sana geliyor
Çeşme yaptım burmalı
Burmasını kırmalı
Dursunbey'in yoluna ay Ayşe’m
Demir köprü kurmalı
Kuyu dibi düz dibi
Suyun içtim buz gibi
Boşan da gel kocandan ay Ayşe’m
Düğün edem kız gibi
ON YEDİLİ FADİME’M
Bursa Keles yöresinin ünlü bir türküsüdür. Köyümüz ve civar köylerde de olduğu gibi ilçemizin çoğu köylerinde de çok sevilen bu türkü
mahalli sanatçıların kasetlerinde bulunuyor. Düğünlerde erkeklerin
oynadığı güzel de bir oyunu var.
Türkünün sözleri şöyle:
Arpa da ektim olacak
Aman da on yedili Fadime'm
Dertlerin beni alacak.
İkimizin sevdası
Aman da on yedili Fadime'm
Mahşere mi kalacak.
Sevsem uyanmaz
Sarsam uyanmaz
Gecelerin ayazına da
Canlar dayanmaz.
Arpa da ektim gül bitti
Aman da on yedili Fadime'm.
Dalında bülbül öttü
Fadime'm senin yoluna
Aman da on yedili Fadime'm
Bin beş yüz altın gitti.
285
Feyzullah Kırca
Sevsem uyanmaz
Sarsam uyanmaz
Gecelerin ayazına da
Canlar dayanmaz.
KIYIDAN GEL KIYIDAN
Dursunbey yöremizin güzel türkülerinden birisi de Bindim Atın Birine diye başlayan kıyıdan gel kıyıdan türküsüdür. Tahmin odur ki;
Rumeli’ne askerlik görevi icabı geçen bir aşığın köyüne döndüğünde
sevdiği kızın evlenmiş olduğunu öğrendikten sonra sevdasını, düşlerini ve hislerini dile getirdiği bir türküdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Bindim atın birine
Geçtim Urum eli’ne
Rumeli'nin gızları(kızları)
Çakır ela gözleri
Kıyıdan kıyıdan kıyıdan gel
Ortası çamur kıyıdan gel
Aman sen benimsin kucağıma gel.
Bahçede erik dalı
Dibinde gördüm yâri
Sen otur ben söyliyem
Başıma gelen hali.
Kıyıdan kıyıdan kıyıdan gel
Ortası çamur kıyıdan gel
Aman sen benimsin kucağıma gel.
Gedikten aşan gelin
Al yeşil kuşan gelin
Eğer beni seviyosan
Kocandan boşan gelin.
Kıyıdan kıyıdan...
286
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
CEZA YERİ (CEZAYİR) TÜRKÜSÜ
Bu türkünün hikâyesini kısaca söyle özetleyebiliriz. Cezayir uzun
yıllar Osmanlı toprağı olarak kalmış ve sonrasında 1828 de Fransızlar, Osmanlının Rusya ile savaşmasını fırsat bilerek Cezayir’e asker
çıkarması yapmıştı. Burada uzun ve kanlı savaşlar oldu. Anadolu'dan
giden binlerce askerimiz buralarda şehit oldu.
Cezayir, Anadolu insanında büyük üzüntüler yaratmıştır. Burada
ölen binlerce gencimize, elden çıkan güzelim ülkeye Anadolu'nun en
batısından en doğusuna kadar, Cezayir Türk gençlerine ceza yeri oldu
anlamına da gelebilecek türde her yerde ağıtlar yakılmıştır. Balıkesir'den Bitlis'e kadar her ilimizde, Cezayir'in anısına türküler söylenip,
halaylar çekilir olmuştur.
Türkünün sözleri şöyle:
Cezayir’in harmanları savrulur,
Savrulurda sol yanına devrilir,
Sarı buğday samanından ayrılır, Cezayir meydan yeri.
Sokakları mermer taşlı,
Güzelleri hilal kaşlı, Cezayir meydan yeri.2
Cezayir’i dün ikindin bastılar,
Camilere çifte çanlar astılar,
Koç yiğitleri kurban diye kestiler, Cezayir ölüm yeri.
Sokakları mermer taşlı,
Güzelleri hilal kaşlı, Cezayir meydan yeri.2
Gemilere çürük tahta dayanmaz,
Gaflet bastı koç yiğitler uyanmaz,
Aman Allah buna canlar dayanmaz.
Sokakları mermer taşlı,
Güzelleri hilal kaşlı, Cezayir meydan yeri.2
KIZILCIKLAR OLDU MU? TÜRKÜSÜ
Dursunbey yöremizin güzel türkülerinden birisi de “Kızılcıklar Oldu mu?” türküsüdür. Çıkış noktası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamasak ta, yöremizde aşk üzerine yazılmış sıkça söylenen türkülerden biridir.
287
Feyzullah Kırca
Türkünün sözleri şöyle:
Gızılcıklar oldu mu selelere doldu mu?
Gönderdiğim çoraplar ayağına oldu mu?
Mendili eline mendil verim geline
Kara kına yollamış yar benim ellerime
Tabakası aynalı şu oğlana varmalı
Oğlan pek güzel ama anası olmamalı
Mendili eline mendil verim geline
Kara kına yollamış yar benim ellerime
GELİN AĞLATMA TÜRKÜSÜ
Balıkesir Dursunbey yöresinin Hashanlar Köyü başta olmak üzere,
Karakeçili Yörük köylerinde söylenen derleme bir gelin ağlatma ezgisidir. Kına yakmanın ardından gelinin yakınları türkü sözleri ile tek
tek çağrılır ve gelin ağlatılır. Her akrabaya göre sözler uyarlanmıştır.
Akraba sayısına göre türkü uzatılır.
Türkünün sözleri şöyle:
Çattılar kazan taşını ney ney ney
Vurdular düğün aşını ney ney ney
Ünnen gelsin anasını ney ney ney (ünnen : çağırın)
Anasız kız gelin olmaz ney ney ney
Gider yolun arasına ney ney ney
Biner atın karasına ney ney ney
Ünnen gelin halasına ney ney ney
Halasız kız gelin olmaz ney ney ney
Gider yolun yoncasına ney ney ney
Biner atın incesine ney ney ney
Ünnen gelin yengesine ney ney ney
Yengesiz kız gelin olmaz ney ney ney
ŞU DERENİN TAŞLARI
Dursunbey yöremizin güzel türkülerinden birisi de “Şu Derenin
Taşları” türküsüdür. 16.09.1967 tarihinde TRT tarafından derlenmiştir. Repertuar. No: 1827 olarak TRT arşivine girmiş bir türküdür.
288
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Türkünün sözleri şöyle:
Şu derenin taşları
Ötüşüyor kuşları
Güzel güzel gelinlerin
Gülmez oldu başları
A güzelim bas gidelim.
Bahçede olur iliman (Limon)
Gel otur yanı başıma
Yok mu sende din iman.
Dert çekene baş oldum
Damladım gümüş oldum
Gelin senin yollarına
Yuva dutmaz guş oldum
A güzelim bas gidelim.
Bahçede olur iliman
Gel otur yanı başıma
Yok mu sende din iman.
SABAHTAN KAVUŞTUM
Dursunbey yöresi karşılama ve övgü türküsüdür. Çalgılı düğünlerde davetli olarak düğüne gelen düğüncüleri karşılama esnasında
söylenip çalınan türkümüzdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Sabahtan kavuştum ben bir güzele,
Güzel senin uykuların uçtu mu, uçtu mu?
Uçtu diye yâd ellere düştü mü düştü mü?
Gülüm bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım.
Evlerinin önü yüksek kaldırım,
Kaldırımdan düştüm beni kaldırın kaldırın,
Tela çorap sıkmış beyaz baldırın baldırın.
Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım.
Evlerine vara gele usandım,
Ayağıma diken battı gül sandım gül sandım,
Elkızını ben kendime yar sandım yar sandım,
Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım.
289
Feyzullah Kırca
Üç güzel oturmuş yolun üstüne
Selam alır selam verir dostuna dostuna,
Varın söylen evlenmesin üstüme üstüme.
Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım.
Yüksek hanaylarda kahve pişirir,
Kahvenin köpüğün yere taşırır.
Kınalı parmaklar fincan devşirir.
Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım.
Yüksek minareden atmış kendini,
Aramışta bulamamış dengini,
Mor menevşeden almış rengini.
Gülün bir tanesin sen Kerem eyle, ben yandım.
(Al siyahım, mor siyahım,(2)
Severler Gülüzar’ı, ben yandım.
(Küçücüğüm nerden gelirsin(2)
Kesafet sen benim olursun, ben yandım.
KUYU DİBİ DERİNDEN
Dursunbey yöresi türkümüzdür. Salih Urhan tarafından Balıkesir
yöresi türküsü olarak söylenmiştir.
Türkünün sözleri şöyle:
Kuyu Dibi Derinden
Suyun içtim serinden
Abdest aldım namaz kıldım oğlan yar
Güzellerin elinden
Bahçede erik dalı
Dibine serdim halı
Yenide bir yar sevdim oğlan yar
Boyu karanfil dalı
Kızın adı Nazmiye
Hadi gidem gezmiye
Küçükten alışmışım oğlan yar
Güzelleri sevmeye
290
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ASMALI PENCERE
Dursunbey yöresi türkümüz olan Asmalı Pencere türküsü 1986 yılında Balıkesir’in Pamukçu köyünde derlenmiş ve kayıtlara MİFAD
adına Murat Karabulut tarafından geçirilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. “Seviyorsan al beni içeri” dizesi, karagözlüm al beni içeri diye
de söylenmektedir.
Türkünün sözleri şöyle:
Merdivenim kırkayak
Kırkına vurdum dayak
Bu gün ben yâri gördüm
Ne el tutar ne ayak
Asmalı pencere
Seviyorsan al beni içere
Bir o beyi taşlarım
Bir omuzdan bir omuza saçları
İki kurnalı pınar
Değsem ellerim donar
Sevdiğimi saramadım
Yüreğim ona yanar
Asmalı pencere
Seviyorsan al beni içere
Öperim yanaktan
Vallahi korkmam konaktan
Eyme gelin kaşını
Kim bağladı başını
Ayrılan kavuşmaz mı?
Sil gözünün yaşını
Asmalı pencere
Seviyorsan al beni içere
Öperim yanaktan
Vallahi korkmam konaktan
291
Feyzullah Kırca
HAVUZU DOLANDIRMA
Dursunbey yöresinin türkülerinden birisidir.
Türkünün sözleri şöyle:
Havuzu dolandırma, dibini bulandırma.(2)
Açıverip gerdanını, ağzımı sulandırma.(2)
Yandım yâre, bulamadım çare,
Uğurlar olsun giden o yâre.
Yandım yandım yâre, bulamadım çare,
Uğurlar olsun giden o yâre.
Adım başı pahadır, Üstündeki abadır.(2)
Neri gidiyon a Zeynep, bu türküler sanadır. (2)
Yandım yâre, bulamadım çare,
Uğurlar olsun giden o yâre.
Yandım yandım yâre, bulamadım çare,
Uğurlar olsun giden o yâre.
SAĞIRLAR HAVASI(KOCA HAVA)
Dursunbey Sağırlar köyü yöresi türkümüzdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Bahçelerde eğrelti,
Dibinde yatar tilki,
Kesme benden ümidini,
Nasip oluruz belki. 2
Evmizin önü susam,
Susamı kendim yolsam,
Bu ölümlü dünyalarda,
Gelin gocan ben olsam. 2
Ormandan kütük kesme,
Esme poyrazım esme,
Gabirlere girmeyince,
Benden umudu kesme. 2
Yüksek odanın camı,
Acamıyım acamı,
Kuduz köpekler dalasın,
Gelin senin gocanı. 2
292
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
YAĞSIN YAĞMURLAR YAĞSIN
Dursunbey İsmailler Köyü yöresinde söylenen bir türkümüzdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Yağsın yağmurlar yağsın fadimem oyna da gel,
Dumanı göğü ağsın.
Şu ölümlü dünyada fadimem oyna da gel
Âlem sevdiğin alsın. 2
Dala bakır asılmaz fadimem oyna da gel,
Kuru budak yasılmaz.
Karşı karşı konuşmayla fadimem oyna da gel,
Deli gönül yasılmaz. 2
Gidin bulutlar gidin fadimem oyna da gel,
Yârime selam edin
Yârim uykuda ise fadimem oyna da gel,
Ellemen geçin gidin 2
Yağcıların taşında fadimem oyna da gel,
Duman oynar başında
Bende canı teslim etsem fadimem oyna da gel,
A gız senin başında 2
ALÇAK CEVİZ DALLARI TÜRKÜSÜ
Dursunbey yöresi İsmailler köyü menşeli türkülerden birisidir. Kastamonu türküsü olarak da ifade edilmiştir.
Türkünün sözleri şöyle:
Alçak ceviz dalları,
Sıva beyaz kolları,
Nerden geliyon a sevdiğim,
Kapamışlar yolları.
Yüzüğümün al kırmızı taşı var,
A kız senin ne gülmedik başın var.
Evimizin önü çınar,
Hep kuşlar ona tüner,
Sevdiğimi alamadım,
Yüreğim ona yanar.
293
Feyzullah Kırca
Hadi gidem bizim bağa üzüme,
Sümbül oldu gül sineler gözüme.
Bahçelerde mor kelem,
Kelemi dörde bölem,
Ayrı ayrı kabir olmaz,
İkimiz bir ölem.
Yüzüğümün al kırmızı taşı var,
A kız senin ne gülmedik başın var.
İKİ KEKLİK TÜRKÜSÜ
Balıkesir’e bağlı Edremit ilçesinin güre köyünün eşrafından kahveci Mehmet Şevket efendinin karısı Şöhret Hanım tarafından oğluna
yazılmış bir türküdür. Şöhret hanım zamanın zenginlerinden olduğu
için zeytin toplamaya giderken cam topuklu ve rugan ayakkabılar
giyermiş. Elbiseleri de oldukça güzel ve diğer köylülerden farklı güzellikte giyinirmiş. Oğulları Zekeriya Sarıkamış’a Enver Paşa komutasında askerliğini yapmaya gitmiştir. Bu sırada ortam karlı olduğu için yol
almak amaçlı karları teperlermiş. Zekeriya kar teperlerken kar kuyusuna düşüp şehit olmuştur. Şöhret hanımda ovada kekliklerle söyleşirken bu kötü haberi almıştır.
Keklikler öterken Şöhret hanımda bu türküyü yazar. Ötmede keklik derdim bana yetiyor demiştir. Cam topuklu ayakkabı ve güzel giyindiği için de yazması oyalı kundurası boyalı tanımı gelir. Bu türkümüz bugün, Balıkesir’in tüm yörelerinde söylenmekle kalmaz tüm
Türkiye sınırları içinde ve dışındaki Türk yörelerinde söylenir olmuştur.
Türkünün sözleri şöyle:
İki keklik bir kayada ötüyor,
Ötme de keklik derdin bana yetiyor
Aman amman yetiyor.
Annesine kara da haber gidiyor.
Yazması oyalı kundurası boyalı
Yar benim, yar benim,
Uzun da geceler yar koynunda
Sar beni aman sar beni.
İki de keklik bir derede su içer,
Dertli de keklik dertsizlere dert açar
Aman amman dert açar.
Buna da yanık sevda derler tez geçer.
294
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Yazması oyalı kundurası boyalı
Yar benim, yar benim,
Uzun da geceler yar koynunda
Sar beni aman sar beni.
İki keklik bir kayada yaslanır.
Teke de bıçak gümüş kında paslanır
Aman Amman paslanır.
Bir gün olur deli gönül uslanır.
SOHBET ÖVGÜSÜ TÜRKÜSÜ
Dursunbey yöresi Barana ekibinin de söylediği türkülerden birisidir.
Türkünün sözleri şöyle:
Aşağı mahalle hocası,
Okutur ebcet hecesi,
Gelecek cumartesi gecesi,
Sevdiğimdir o, saydığımdır o,
Olacak sohbet senindir.
Senindir vallah billâh senindir.
Bir o, bir o, bir o,
Gelmiş geçmiş olsun …………. Paşa.
Kadem kadem olsun …………. Paşa.
Bir o, bir o, bir o,
Uzun çarşı baştan başa,
Keklik seker taştan taşa,
Sohbet sohbet sahibi ………… Paşa,
Sevdiğimdir o, saydığımdır o,……
Kızıl üzümün turşusu,
Küpüne vurmuş ekşisi,
.................. Has komşusu,
Sevdiğimdir o, saydığımdır o,……
Eşeğim gelir odundan,
Yemeği yenmez tadından,
Yahnisi koyun budundan,
Pabuşcuların muştası,
Karşısındadır ustası,
295
Feyzullah Kırca
Bunlar saraylı hastası,
Uzun çarşı çamur olur,
Baklavalar hamur olur,
Sohbet sahibi gâvur olur,
Sevdiğimdir o, saydığımdır o,……
Koyun gelir kuzu ile
Ayağının tozu ile
On beş ahbap sözü ile,
HAVA GELİN
Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de hava gelin türkümüzdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Napalım Hava gelin napalım(2)
Ballara kaymak katalım(2)
Gel seninle sarılalım kaçalım(2)
Ovalardan kervan geliyor.(2)
Dertlere derman geliyor.(2)
Dağlarda yetişir yaban ardıcı(2)
Dibinde keklik pilici(2)
Dost değil de (yar) yüze gülücü(2)
Ovalardan kervan geliyor.(2)
Dertlere derman geliyor.(2)
YAĞMUR YAĞIYOR YAĞMUR TÜRKÜSÜ
Dursunbey yöresi türkülerinden biridir. Barana ekibi tarafından
söylenen türkülerden birisidir.
Türkünün sözleri şöyle:
Yağmur yağıyor yağmur, Dere tabanlarına.
Anan seni veriyor, Koyun çobanlarına.(2)
Seni nasıl verdiler elin yabanlarına
Ağla dedim ağlıyor, ağlamanın günleri.
Bülbül gibi söylüyor Feride’min dilleri.
296
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Hasta hane önünde bir kara diken,
Kör olsun dikenleri yollara döken,
Hep ayrılık değil mi boynumu büken
Ağla dedim ağlıyor, ağlamanın günleri.
Bülbül gibi söylüyor Feride’min dilleri.
Hasta hane önünde çınar ağacı,
Dökülmüş yaprakları kalmış ağacı,
Doktor sende yok mu dur? Feride’min ilacı.
Ağla dedim ağlıyor, ağlamanın günleri.
Bülbül gibi söylüyor Feride’min dilleri.
KARA KÖYÜN ARMUDU
Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Kara Köyün Armudu türkümüzdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Kara da köyün armudu,
Şirvan buralarda var mı dı?
Şirvan’ın tabancası olaydı,
Selvi de boylu Çivan’ım,
Mehmet’i buralarda kor mu du?
Aman dereler, yandı yareler,
Kalem kaşlı Hanife’m buralara gel.
Aman mülazım, kardan beyazım,
Dokunmayın güzellere bize ilaazım.
Ümmet hapis yatıyor,
Şirvan göbek atıyor,
Hanife de hanımı sorarsan,
Selvi de boylu Şirvan’ım,
Mehmet’in Kollarında yatıyor.
Aman dereler, yandı yareler,
Kalem kaşlı Hanife’m buralara gel.
Aman mülazım, kardan beyazım,
Dokunmayın güzellere bize ilaazım.
297
Feyzullah Kırca
AYVA ÇİÇEK AÇMIŞ TÜRKÜSÜ
Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Ayva Çiçek Açmış türkümüzdür. Barana ekimiz tarafından söylenmektedir.
Türkünün sözleri şöyle:
Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek.(2)
Gönül bu sevdadan vaz mı geçecek.(2)
(Bana da ettiklerin az mı gelecek.)
Sağ gözüm seğiriyor yar mı gelecek
Uyan yarim uyan gel tut elimden
Nasıl ayrılayım tatlı dilinden
Yandım Allah yandın, yandırma beni,
Derin uykulardan kaldırma beni.
Evlerinin önü vişne fidanı.(2)
Dolanı dolanı buldum odanı. (2)
Hani de bu odanın körpe fidanı.
Yandım Allah yandım al kanım akar
Al duvaklı gelin yoluma bakar
Yandım Allah yandın, yandırma beni,
Derin uykulardan kaldırma beni.
Evlerinin önü duttur geçilmez.(2)
Dutun yaprakları sıktır seçilmez.(2)
Anadan geçilir yardan geçilmez.
Nakarat
Evlerinin önü bulgur dübeği,(2)
Dübeğe vurdukça oynar yüreği,(2)
Ne sen gelin oldun ne ben güveyi.
Nakarat
YILANI ve KIYIDAN GEL
Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Kıyıdan Gel türkümüzle
karılarak söylenen Yılanı türkümüzdür. Barana ekimiz tarafından söylenmektedir.
298
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Türkünün sözleri şöyle:
Yeraltının yılanı yılanı, Gelir dolanı dolanı.
Akşamdan beridir çok söyledik yalanı
Aman vaz geçelim yalandan.
(Dursunbey’de Barana
Haydi gençler oyuna
Barananın gençleri (Koçları)
Kıvrım kıvrım dolana)
Bahçelerde gül bahri, aman bahçelerde gül bahri,
Var git ellerin yâri, aman var git ellerin yari,
Sen bana yar olmazsın, aman sen bana yar olmazsın,
Yüzüme gülme bari, aman yüzüme gülme bari.
Kıyıdan kıyıdan kıyıdan gel,
Ortası çamur kıyıdan gel.
Aman sen benimsin yanıma da gel aman aman.
Gedikten aşan gelin, aman gedikten aşan gelin,
Al yeşil kuşan gelin, aman al yeşil kuşan gelin,
Kocan çirkin sen güzel, aman kocan çirkin sen güzel,
Gayret et boşan gelin, aman gayret et boşan gelin.
Hem sekiver hem döküver.
Kâkülü gerdana yayı yayıver.
Aman sen benimsin yanıma da gel amam aman.
EVLERİ VAR ÜST BAŞTA TÜRKÜSÜ
Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Evleri Var Üst Başta türkümüzdür. Barana ekimiz tarafından söylenmektedir.
Evleri var üst başta,
Mendilim kaldı taşta, (2)
Gel sarılıp yatalım,
Düğün kokusu başta. (2)
Hazeliyim hazeli,
Bağlar döker gazeli, (2)
Rüyalarda görmedim,
Senin gibi güzeli.(2)
299
Feyzullah Kırca
Pencereden el etti,
Yaktı beni kül etti,(2)
Hiçbir şeyler bilmezdim,
Gâvur gelin öğretti.(2)
Mendilde payam mısın?
Bu köyde ayan mısın? (2)
Hem çalar hem söylerim,
Sen benim kâhyam mısın? (2)
ALDI DERELERİ TÜRKÜSÜ
Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de “Aldı Dereleri” türkümüzdür.
Türkünün sözleri şöyle:
Aldı dereleri tüfek yankısı,
Göster Allah göster benim yârim hangisi.2
Benim yârim güzellerin kendisi.
Güzelim kibarım yollarımız bir olsun.2
Seni benden ayıranlar kör olsun.
Engin derelerin suyu çağlasın,
Dengine düşmeyen kızlar ağlasın.2
Ağlasın da karaları bağlasın.
Güzelim kibarım yollarımız bir olsun.2
Seni benden ayıranlar kör olsun.
Engin derelerin suyu engine,
Kaderin yok düşmemişsin dengine.
Şimdi rağbet güzel ile zengine.
Güzelim kibarım yollarımız bir olsun.2
Seni benden ayıranlar kör olsun.
300
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
EMİNE’MİN ÇAM DİBİNDE SESİ VAR TÜRKÜSÜ
Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Emine’min Çam Dibinde
Sesi Var türkümüzdür. Barana ekimiz tarafından söylenen oyun havalarındandır.
Türkünün sözleri şöyle:
Emine’min aman çam dibinde sesi var aman aman, 2
Varın varın bakın bohçasında nesi var, 2
Üç yazmayla aman top püsküllü fesi var aman aman.
Aman aman Emine’m kalk gidelim dağlara, 2
Mekan mekan kuralım mor sümbüllü bağlara.
Emine kız aman avlulardan hopluyor aman aman,2
Şeker şeker Mehmet arkasından bakıyor.2
Katil köpek aman şu Balat’ı bozuyor aman aman.
Aman aman Emine’m kalk gidelim dağlara, 2
Mekan mekan kuralım mor sümbüllü bağlara.
KOCA KUŞUN YÜKSEKTEDİR OYUNU
Dursunbey yöresi türkülerimizden biri de Koca Kuşun Yüksektedir
türkümüzdür. Dursunbey yöresi Oyun Havalarındandır.
Türkünün sözleri şöyle:
Koca kuşun yüksektedir, oyunu aman oyunu.
Vermez bir şahine vermez, payını aman payını.
A gız senin nerelerin vay vay, nerelerin ah nerelerin.
Harap olmuş gül sinelerin.
Allı şalvar aman,
Petekte bal var aman,
Verirse al gel aman,
Vermese dön yine yalvar aman.
Eymelendir yârimi,
Düğmelendir yârimi,
Sürmelendir yârimi, Al gel aman.
Bir ok attım sivri saza, oda gitti ah yüze yüze.
Sürme çekmiş ela ela göze, gözüne aman gözüne
A gız senin nerelerin vay vay, nerelerin ah nerelerin.
Harap olmuş gül sinelerin.
301
Feyzullah Kırca
Koca kuşun kanadını eğerler aman eğerler
Güzellerin hatırına değerler aman değerler
Yârim senin nerelerin vay vay
Harab olmuş gül gibi tenin
KİREMİT BACALARI TÜRKÜSÜ
Sındırgı yöresinde söylenmiş türkülerimizden birisidir.
Türkünün sözleri şöyle:
Kiremit bacaları, geymiş alacaları,
Nerde güzel gelin varsa, gebersin gocaları.(2)
A güzelim bas kibarım, yola gidelim yola,
Kardan beyaz kollarını dola boynuma dola.
Dağda güttüm koyunu, içtim kuyu suyunu,
Kuyumcular mı kesti, yârim senin boyunu.(2)
A güzelim bas kibarım, mercimek savurması,
Zor mu geldi gâvur gelin, gocandan ayrılması.
Koca kuyu bu mudur, içi dolu su mudur,?
Gülüp te geçiverdin, son cevabın bu mudur.(2)
A güzelim bas kibarım, noldu güzelim noldu,
Köylerimiz ırak emme, sevi aradı buldu.
Koca kuyum sarnıçlı, mendilim var yanışlı,
Gelin seni saramadım, oldum ofu danışlı.(2)
A güzelim bas kibarım, sana diyorum sana,
Kaş altından bakıyorsun dargın mısın sen bana.
Bunların yanı sıra;
BURSANIN UFAK TEFEK TAŞLARI
Bursa yöresi türkülerimizdendir. Yöremizde de sıkça söylenen türkülerdendir.
Bursa'nın ufak tefek taşları
Keman olmuş o yarimin kaşları
Bir omuzdan bir omuza saçları
302
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
A benim esmer güzelim
Yarimle kol kola gezelim
Meşeli dağlar meşeli
İçinde halı döşeli
Kül oldum aşka düşeli
A benim esmer güzelim
Yarimle kol kola gezelim
Hamamın üçtür kurnası
İçinde üç Kız yunası
Üç kızın biri benim olası
A benim esmer güzelim
Yarimle kol kola gezelim
SÜPÜRGEYİ BOYADIM
Kayıtlarda denizli Acıpayam kaynaklı olarak görünen bu türkümüz
Dursunbey yöremizde de söylenmektedir. Eminem, yöre diliyle
emnem olarak türküye geçmiştir. Kalıvermiş yöre ağzıyla galıvemiş,
koyun kelimesi de goyun olarak geçer türküde.
Türkünün sözleri şöyle:
Süpürgeyi boyadım a canım
Kapı ardına dayadım
2
Emnem gelecek diye a canım
Bıyıkları boyadım
2
Ev yaptırdım Kavaktan, a canım
Koyun gelir yolaktan
2
Emnem gebe galıvemiş a canım
Goyun güden çobandan.
GEDİZ PAZARI TÜRKÜSÜ
Naşa'lı Ahmet Çanakkale'de askerdir. Fakat askerliği bir türlü bitmez. Komutan onu bir türlü terhis etmemektedir. O devirde askerliğe
yakalanan kolay kolay kurtulamaz. Bu yüzden çeşitli rüşvet olayları
dönmektedir. Komutanın istediği parayı getirirse terhis olacağı söylenir. Naşa'lı Ahmet'in Para bulabilmesi için komutan kısa süreliğine
izin verir. Naşa'lı Ahmet hazır köyüne gelmişken bir de nişanlanır. Bu
arada parayı denkleştirerek geri döner ve komutana verir. Artık terhi303
Feyzullah Kırca
sini beklemektedir. Fakat beklemesi boşunadır. Aldatıldığını anlayan
Naşa'lı komutanını vurur. Kaçar Simav'a gelir. Simav dağlarını kendine mesken tutar.
Genellikle Simav ile Gediz arasında dağlarda yaşayan Naşa'lı
Ahmet zaman zaman Gediz pazarında görülür. Simavlılarla yavuklusuna haber gönderir. Bazen de Simav'a inerek yaren toplantılarına
katılır.
Hisarköylü Şalgamlar padişahın Kütahya yöresinde güvenliği sağlamakla görevlendirdiği kişilerdir. Naşa'lı Ahmet'i yakalama görevi de
onlara verilir.
Naşa'lı Ahmet Efe'nin, Akdağ Yaylası'nda olduğu haberi Şalgamlara gelince, İsmail ve Ali Ağalar iz sürerek Akdağ'ın Turnacık yaylasında bir çepni ile yemek yerken yakalarlar.
Karşılama çok ani olduğundan her iki taraf tetikte ve çok dikkatlidir. Şalgamoğlu Ali ve İsmail, sofraya otururlar. Hava gergindir. Lokmalar ağızda büyür. Bunlar fırsat kollarken Ahmet Efe ve çepni açık
vermemeye çalışır. Martinler kucakta, parmaklar tetiktedir. İsmail sağ
tarafa oturmuş, tüfeğini Efe'nin böğrüne çevirmiştir. Efe'nin tüfeği ise
Ali Ağa'ya çevrilmiştir. Ağı gibi bir aş biter sonunda. Tam ayağa kalktıkları sırada İsmail Ağa, Efe'yi arkadan kucaklar. Ayakları çadır ipine
takılır ve yuvarlanırlar. Ali Ağa çepninin tüfeğini alıp Ahmet Efe'ye
doğrultur. Efe'yi bağlayıp zaptiyeye haber verirler.
Olay yerine gelen müfreze komutanı Kör Mülazım, "vurun" emri
verir. İsmail Ağa öldürülmesine karşı çıkar, önüne durur. "Mahkeme
edilsin" der. Fakat arkasında duran Çavuş Uzunalo Deli Mehmet'e
engel olamaz. Öldürülen Efe'nin başı Kütahya'ya gönderilir.
Naşa'lı Ahmet Efe'nin Ardından yakılan bu türkünün sözleri şöyle:
Hisar köy’den çıktım başım selamet
Akdağ Yaylası'nda koptu kıyamet
Beni de vuran Uzunalo Del-Ahmet
Ne diyeyim ay Ahmet ne diyelim Allah'tan oldu
Bizim bizim kavuşmamız mahşere kaldı
Gediz pazarıdır benim pazarım
Akdağ Yaylası'nda kaldı mezarım
Sağ olaydım şu dağlarda gezeydim
Ne diyem oy Ahmet Allah’tan oldu
Bizim kavuşmamız mahşere kaldı
304
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KAR MI YAĞDI? TÜRKÜSÜ
Bundan yıllar önce o yılki kazancı kötü olan bir aile Ilıcaya gidemeyeceklerini anlayınca bir çare ararlar ve sonunda evlerinin çatı
kiremitlerini satıp döndüğümüzde çalışır tekrar alırız diyerek, Ilıcaya
gitmeye karar verirler. Biraz da yazın son dönemi olan güze denk
gelir herhalde ki Ilıca’ya giderler. O devirde şimdiki gibi vasıta çok
olmadığından, bir atlı araba veya fayton birilerini götürdüğünde dönerken de başkalarını getirdiği gibi, bir başkalarından da “bizi falan
zaman götürüver“ diye sipariş alırlarmış. Bilhassa Ilıca şehir merkezine en uzak kaplıca olduğundan oraya giden bir aile şehre 2 – 3 ay
gelmezmiş. Bu olayın kahramanı aile de biraz zamanı uzatırlar ve
Kütahya’ya döndüklerinde karşıdan bakıyorlar dağlar karla kaplı “eyvah yandık“ çığlıklarıyla bir an önce evlerine koşarlar. Kapıyı açtıklarında tüm eşyalarının (Yatak, yastık, yorgan, kilim, minder, giyecekler
v.b) kar sularından perişan hale geldiğini görüp otururlar ve başlarlar
ağlaşmaya ;
Kar mı yağdı
Kütahya’nın dağına aman
Ateş düştü
Ciğerimin aman, bağına hey!
Diyerek ağıtlar yakarlar. Bu ağıt zaman içinde dilden dile dolaşarak türkü haline gelmiş ve Kütahya folklorunda birinci zeybek oyunu
olarak yerini almıştır.
Türkünün sözleri şöyle:
Kar mı yağdı Kütahya'nın dağına
Ateş düştü ciğerimin bağına
Gül donatmış şalvarının ağına
Kayırma sevdiğim gün böyle kalmaz
Yanar yüreğimin ateşi sönmez
Çubuğum yok yol üstüne uzatsam
Dermanım yok yar yolunu gözetsem
Menendin yok seni kime benzetsem
A dağlar ey dağlar laleli dağlar
Elleri koynunda bir gelin ağlar
Melek misin yeşil donlar giyersin
Cellat mısın tatlı cana kıyarsın
Çocuk musun el sözüne uyarsın
305
Feyzullah Kırca
Açıldı çiçekler gelmedi yazlar
Elleri koynunda bir gelin ağlar
HEREKENİN BAĞLARI
Bu türküyü Kütahya türküsü olarak ifade edenler olsa da; Kütahya
türküsü değildir. Bursa'nın Kütahya sınırındaki ilçesi olan Keles'in
Hereke (Yeni adıyla Çayören) köyü çıkışlıdır. Balıkesir'in Dursunbey
kesiminde ve Kütahya'nın Tavşanlı, Domaniç kesimlerinde de bilinir.
Mahalli kasetlerde vardır. Orijinal adı Hereke'nin Bağları'dır.
Türkünün sözleri şöyle:
Herekenin alt yanı da çeşmeli
Cavır cavır Fadime’yi fincana goyup âmânda içmeli
A Fadime’m nerden geliyorunda tarladan
Elmalı peşgir can Fadime’yi amanda parladan
Herekenin bağlarında üzüm yok
Varsın gitsin can Fadime de amanda gözüm yok
A Fadime’m nerden geliyorunda hemamdan
Terlemişsin ben bilemiyom amanda simandan
Herekenin alt yanında alanı
Garışmasın ayan ile amanda imamı
A Fadime’m nerden geliyorunda tarladan
Elmalı peşgir can Fadime’yi amanda parladan
A Fadime’m nerden geliyorunda hemamdan
Terlemişsin ben bilemiyom amanda simandan
306
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
YÖRESEL MANİLERİMİZ
Edebiyat Dilinde Mani:
Başta aşk olmak üzere hemen her konuda yazılabilen bir halk
edebiyatı nazım türüdür. Çoğunlukla 7 heceli dört dizelik bir bendden
meydana gelir. Ama dizeleri 4-5-8-10-14 heceli kalıplarla söylenmiş
maniler de vardır. Birinci, ikinci dördüncü dizeler birbirleriyle kafiyeli,
üçüncü dize serbesttir. Yani kafiye dizilişi aaxa'dır. aaaxa düzeninde
maniler de var. İlk iki dize hazırlık dizeleridir. Son iki dize ile anlam
bağlantısı yoktur. Asıl anlatılmak istenen son iki dizede verilir. Birçok
mani çeşidi vardır. En çok kullanılanlar düz ya da tam mani, kesik
mani, cinaslı mani, yedekli mani, artık mani’dir.
Düz Mani: Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çokluk
cinassızdır.
Kesik mani: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız
bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar.
Eğer meydan ve kahvehanelerde söylenen ve ilk dizeleri "aman
aman" ünlemi ile doldurulan manilerse bunlara İstanbul manileri denir.
Cinaslı mani: Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir.
Yedekli mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha
eklenerek söylenen maniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri
anlamlıdır. Yedekli maniye artık mani de denir.
Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde
düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de
vardır.
Derleme maniler
Bağ a vardım nar için
Gül kopardım yar için
Anneler kız doğurmuş
deli kanlılar için
Maniye ayaz derler
güzele beyaz derler
senin gibi erkeğe
küllükte horoz derler
Bileziğim var benim
bileğime dar benim
Akbaşların içinde
orta boylu yar benim
Seviyorum ama kimi
En tatlı birisini
Nasıl anlatsam sana
İlk harfine baksana
Bizim köyün kızları
Sürmelidir gözleri
Gözlerine bakarken
Kaçırdım öküzleri
Hatıra hatıra dedin
Başımın etini yedin
Alsana bir hatıra
Ömür boyu beni hatırla
307
Feyzullah Kırca
Ak koyun almadın mı?
Kümese koymadın mı?
Kör olası kaynana,
Sen hiç gelin olmadın mı?
Kilimi yere serdim
Lale gülleri derdim
Meğer dikeni batacak
Bunu nerden bileydim
Derdim baştan aşıyor
Çilem dolmuşta yaşıyor
Ben tek başıma kaldım
Herkes eşle yaşıyor
Gölden tuzu topladım
Yâr’in yanına hopladım
Burdan'dan ayrılmayam
Ben bu kıza doymadım
Koyunum var karaman
Kaybolursa araman
Ben bir reçber kızıyım
Şehirliye yaraman
Maydanoz ot değil mi?
Yaprağı dört değil mi?
seni benden ayıran
bana düşman değil mi?
Bostanlarda fasulye
Anam gitti gezmeye
Ben anamdan örendim
İnce boncuk çizmeye
Tren gelir öterek
Kömürünü dökerek
Ben anamdan ayrıldım
Gözümden yaş dökerek
Yumurtanın sarısı
yere düştü yarısı
on beşime varmadan
oldum subay garısı
Ak koyun kuzusuna
Gün doğar yüzün yuna
Ne desen de ağlasam
Alnımın yazısına
Çaya inesim geldi
Şeker yiyesim geldi
Ala gözlü ablamı
Gene göresim geldi
Su içtim kana kana,
Sular akar yana yana,
Yüzün bir gün görmedim,
Bilmem gidem ne yana
Ak tavuk almadın mı?
Kümese koymadın mı?
Kör olası kaynana
Sen gelin olmadın mı?
Kara kara karınca
Kara kola varınca
Allah yardımcı olsun
Ben kabrime varınca
Kapelesi ketenden
Yârim indi trenden
Boynuna sarılayım
Gülünü incelmeden
Baban carsıya vardı mı?
Alını yeşilini aldı mı?
Suda kızıma dedi mi?
Haydı kızım kutlu olsun.
Saksan kondu bir dala
Yarsı ak yarsı gara
Eyi çalış a sevgilim
Gündeliğin beş para
Hadi kız kınan kutlu olsun,
Burada dilin tatlı olsun.
Çağırın gelin kızın anasını
Kızı gelin oldu görsün
Gölden tuzu topladım
Yâr’in yanına hopladım
Buradan da ayrılamam
Ben bu kıza doymadım
A dağlar ulu dağlar
Yem yeşil oldu bağlar
Askerlerin anaları
Uyur uyanır ağlar
Kilimi yere serdim
Lale gülleri derdim
Meğer dikeni batacak
Bunu nerden bileydim
Yeni evler kiremit
Eski yare selam et
Çok seviştik tez ayrıldık
Haklarını helal et
Sarı bostan dilcen mi?
Bir dilim vercen mi?
Asker oldum gidiyom
Kıymetimi bilcen mi?
Kırda yaydım koyunu
Çayda verdim suyunu
Terziler mi kesti a yarim
İkimizin boyunu
Kara koyun keneli
Mintanı var düğmeli
Geçme güzel karşılama
Yaktın beni temelli
Dere baştan taşmaz mı?
Yol gedikten aşmaz mı?
Sil gözünün yaşını
Ayrılan kavuşmaz mı?
Penceresi perdeli
Çiçek açmış zerdeli
Bende bir yari sevdim
O da benden sevdalı
Ak keçinin ayranı
Geldi kurban bayramı
Asker oldum gidiyom
Kızlar yapsın bayramı
Küçüklerin deresi
Çok geniştir meresi
Adamı mahkemelik eder
O gıymetli Aktepesi
Yıldıza bak yıldıza
İplik sardım ılgıza
Sen beni alamazsın
Ucuza bak ucuza
308
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Kırda yaydım koyunu
Çayda verdim suyunu
Terziler mi kesti a yârim
İkimizin boyunu
Motor geliyor motor
Otur sevdiğim otur
Gönül kimi severse
Dünya güzeli odur
Ah ışıklar ışıklar
Şaklamıyor kaşıklar
Benizinden bellidir
Sevda çeken aşıklar
Ayağında pijama
Cama gel yârim cama
Herkes alsa sevdiğini
Dünya ne olur acaba
Kara koyun keneli
Mintanı var düğmeli
Geçme güzel karşılama
Yaktın beni temmelli
Elma attı taş diye
Dağları dolaş diye
A Kız seni çok seviyom
Derdime ilaç diye
Gök sekinin kırına
Pamuk attım huruna
Kim delirmiş ben delircen
İl kızının yoluna
Gitmez oldu dizlerim
görmez oldu gözlerim
A dostlar kimselere
Geçmez oldu sözlerim
Elma ata ata
Şeftali sata sata
Yanım belim ağrıdı
Yanlınız yata yata!
Hamamın penceresi
İçinin çerçevesi
Şu ılgının kızları
Bulaşık tenceresi
Altın gibi azizdim
Şeker gibi lezizdim
Saltanat ağacında
Yetişmiş tek filizdim
Oğlan uğra işine
Aklın topla başına
Ben onlardan değilim
Yanak verem dişine
Sekiz çift çorap ördüm
Sekiz kaynım giysin deyi
Sandık açıp çeyiz dizdim
Celal oğlan görsün diye
Çayda çanak kırılmış
Kız oğlana vurulmuş
Oğlan almam dedikçe
Kız boynuna sarılmış
Dere boyu gidelim
Koyun kuzu güdelim
Senle beni görmüşler
İnkâr bayrım edelim
Tut yedim duttu beni
Yârim unuttu beni
Yarı yola varmadan
Hıçkırık tuttu beni
Kayalar yarılmasın
Yar bana darılmasın
Yar bana darılıp da
Ellere sarılması
Gelin geldi evimize,
Şenlik kurdu köyümüze,
Hoş geldin allı gelin,
Sefa geldin pullu gelin
Allah muradını verdi,
Anasını kızsız koyan
Evlerini ıssız koyan,
Testisini susuz koyan.
Oğlan uğra işine
Aklın topla başına
Ben onlardan değilim
Yanak verem dişine
Dere baştan taşmazmı
Yol gedikten aşmazmı
Sil gözünün yaşını
Ayrılan kavuşmazmı
Bacalarda mubatca
Açılır akçe akçe
Gine karşılama geçti
Al yanaklı Hatice
Sarı bostan dilcen mi?
Bir dilim vercen mi?
Asker oldum gidiyom
Kıymetimi bilcen mi?
Penceresi perdeli
Çiçek açmış zerdeli
Bugünlerde bir yar sevdim
O da benden sevdalı
Ökçe harman düzleri
Çakır ela gözleri
Orta yerde oynuyor
İki amca kızları
Kara koyun yayılır
Yayıldıkça sayılır
Çıkma güzel dışarı
Seni gören bayılır
Küçüklerin deresi
Çok geniştir meresi
Adamı mahkemelik eder
O gıymetli Aktepesi
Motor geliyor motor
Otur sevdiğim otur
Gönül kimi severse
Dünya güzeli odur
Yıldıza bak yıldıza
İplik sardım ılgıza
Sen beni alamazsın
Ucuza bak ucuza
309
Feyzullah Kırca
Necati Gökçe’den derleme
Şu derenin taşları
Ötüşüyor kuşları
Güzel güze gelinlerin
Neden gülmüyor başları
Karanfil oylum oylum
Geliyor selvi boylum
Selvi boylum olmayınca
Şen olmaz benim gönlüm
Armut daldan düşer mi?
Günden yağmur düşer mi?
Sevip sevip ayrılması
Şanımıza düşer mi?
Şu dere baştanbaşa
Gidelim taştan taşa
Çıkar kız şalvarını
Yırtayım baştanbaşa
Ay doğar sini gibi
Sallanır gemi gibi
Uyan güzel kız uyan
Uyuma ölü gibi
Alfada bak alfada
Yaprakları dalgada
A kız seni alacam ama
Koca köylü kavgada
Karanfil katar oldu
Boynuma batar oldu
A kız senin şerlerin
Ölümden beter oldu
İşte geldik kapınıza
El vurduk yapınıza
Selam verdik ağalar
Cümleten hepinize
Ak üzüm asmasıyım
Nazilli basmasıyım
Doktor bana ne yapsın
Ben sevda hastasıyım
Dere boyu kızılcık
Kız saçların kıvırcık
Her yanın tamam emme
Memelerin ufacık
Karanfilin dalı yok
Çok güzelsin yârin yok
Yârin elinden almışlar
Cahilsin haberin yok
Dere geliyor dere
Kumunu sere sere
Dere beni al götür
Yârimin olduğu yere
Kuyu kazdım derinden
Suyu gelir serinden
Abdest aldım namaz kıldım
Gülmemelerin şerrinden
Kar yağar alçaklara
Dökülür saçaklara
Nasıl analar doğurdu
Sığmazsın kucaklara
Elma versem almazsın
Sen elmasız kalmazsın
Al uçkurunu ben çözeyim
Sana zahmet olmasın
Ay doğar aşar gider
Gönülleri yakar gider
Gül memelerin görülmüyor
Ak gerdanın arasından
Kara koç boyanır mı?
Öpsem yar uyanır mı?
Sevip sevip ayrılmaya
Söyle can dayanır mı?
Geline bak geline
Kına yakmış eline
Sarılacaklar bu akşam
Gelin senin beline
A feridem a feridem
Ne bakarsın geriden
Kurbanlık koyunlar gibi
Ayrılmışsın sürüden
Naile Karabulut’tan Derleme Maniler
Su gelir deste gider
Ayrılır dosta gider
Gurbet yansın yıkılsın
Sağ gelen hasta gider
Ay doğar gediğinde
Tanırım giydiğinden
Canım ol yare kurban
Dönmese dediğinden
Hisarın bedenleri
Çevinin gidenleri
Ne güzel baş bağlıyor
Akbaşlar fidanları
Ekin ektim ot bitti
Dalında bülbül öttü
Ötmez olaydın bülbül
Yarim gurbete gitti
Ay doğar batar şimdi
Işığı tutar şimdi
Yarimin kölesiyim
Dilerse satar şimdi
Pamuk içinde çiğit
Belinde altın divit
Hem sararmış hem solmuş
Bu kız güzel ve yiğit
310
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Kara kayadan uçtum
Çayır çimene düştüm
Ne belalım başım var
Vefasız yare düştüm
Ay doğar aşmak ister
Al yanak yaşmak ister
Şu benim deli gönlüm
Yare kavuşmak ister
Ay doğar minareden
Ölüm bu yareden
Benim yarimi gönder
Yeri göğü yaradan
Ay doğar sini gibi
Sallanır servi gibi
Yarin kokusu gelir
İlk bahar gülü gibi
Kekliğim seker ağlar
Tüyünü döker ağlar
Anasız gelin olanlar
İçini çeker ağlar
Şu dağlar solmasaydı
Lalesi solmasaydı
Ölüm Allahın emri de
Ayrılık olmasaydı
Dip odanın kilimi
Tut kaynana dilini
Tutmaz isen dilini
Niye aldın gelini
Deniz coştu göl oldu
Yarim sana ne oldu
Benim sana yandığım
Memlekete şan oldu
Pabuç giymiş çocukları
Bak bir sile topukları
Beni baştan çıkardılar
Parlayan bez boncukları
Sergenlerde çekirdek
Bostanlar da bitecek
Ben isterim babamdan
Dört davul sekiz köçek
Evleri var üst başta
Kurudum dalda taşta
O orada ben burada
Akıl kalmadı başta
Ayakkabı giyerim
Üstü beyaz olursa
Kaynanamı severim
Oğlu(kızı) güzel olursa
Keteni bez edeyim
Hangi yol gözeteyim
Kara gözlü yarimi
Kimlere benzeteyim
Avlu dibi örümcek
Aklım gitti görüncek
Ben aklım yemedim
Köy oğluna gidecek
Ev üstüne ev yaptım
Çıktım üstüne baktım
Yarim gelecek diye
Çifte lambalar yaktım
İp attım ucu kaldı
Ocakta saçı kaldı
Ben büyüttüm el aldı
Yürekte acı kaldı
Yaza yaza yaz geldi
Mürekkebim az geldi
Daha Yazacaktım ama
Akbaşlara kiraz geldi
Elinde demir orak
Mektup göndersem ırak
Cebinde tarağı var ya
Bana yadigâr bırak
Evleri ıssız koyanın
Testiyi susuz koyanın
Allah muradını verdi
Anayı kızsız koyanın
Çaya inesim geldi
Şeker yiyesim geldi
Ela gözlü yârimi
Gene göresim geldi
Armut dalda bir iki
Saydım baktım on iki
On ikinin içinde
Gök yazmalı benim ki
Gelin geldi köyümüze
Şenlik kurdu evimize
Hoş geldin allı gelin
Sefa geldin pullu gelin
Dağdan kestim kereste
Kuş besledim kafeste
Yarin hasta dediler
Yetiştim son nefeste
Terledim yana yana
Su içtim kana kana
Yüzünü bir göremedim
Bilmem gidem ne yana
Şu kocaman dağ bana
Üzüm dolu bağ bana
Değme, zincir kar etmez
Zülfün teli bağ bana
Ay gelin aydan beri
Çay gelir çaydan beri
Ben yârimi görmedim
Bir buçuk aydan beri
Bahçenizde gül var mı?
Gül altında yol var mı?
Gel gidelim sevdiğim
Annenden izin var mı?
Kayadan indirmişler
Tirene bindirmişler
Sırma saçlı yarimi
Gurbete göndermişler
Duvağın telli gelin
Gümüşten telli gelin
Buğulu gözünden
Sevdiğin belli gelin
At üstünde jandarma
Tut kolundan gönderme
Kız ben seni alacağım
Kimselere deyiverme
311
Feyzullah Kırca
Bayram neşe günüdür
Müminin düğünüdür
Bugün sevinmek var ya
Ramazan ürünüdür
Karanfili ekmedim
Suyunu da dökmedim
Yârimden ayırdılar
Böyle dert hiç çekmedim
Tavanlarda tencere
El vurmadım inciri
Gâvur baban duymasın
Çeker beni zincire
Köyümüze giderken
Çeşmede at sularken
Yârimin mektubunu
Eğlendirme ver erken
Kayadan öküz bakar
Alnında var bir sakar
Yakışıklı genç varken
Yaşlı olana kim bakar
Oynayana bakmalı
Beşi birlik takmalı
Oynayanın yollarına
Malı mülkü satmalı
Akbaşların kızları
Sürmelidir gözleri
Gözlerine bakarken
Kaçırdım öküzleri
Benim kendi yazdığım maniler (Feyzullah Kırca)
Kaşık kara yay gibi
Gözün parlar ay gibi
Ceylan gözlü yar sevdim
Durmak bilmez tay gibi
Bahçede erik armut
Parmak gibi karadut
Benim dert bana yeter
Düşürme içime kurt
Başında bez bağlama
Karagözlüm ağlama
Derdime dert ekleyip
Ciğerimi dağlama
Bacaya leylek kondu
Giydiğim kara dondu
Bu sevdaya düşeli
Oy benim aklım dondu
Kalbi göğsünde atan
Sevip sokakta yatan
Benim gara sevdalı
Gör merhemi olmayan
Telgırafın teline
Yârin saçın teline
Su dökemez kimseler
Sevdiğimin eline
Elimde bir gecere
Sevdim seni bir kere
Yar derdine düşeli
Kapı oldu pencere
Yanağın olmuş kiraz
Sendeki bu cilve naz
Canımdan bezdirdi yav
Duy beni gönlüne yaz
Evin bakar camiye
Söversin hep hamiye
Abdest namaz bilmezsin
Benzersin haramiye
Giymişsin kara potur
Hır hır sürersin motur
Canımı sıkma gari
Otur dizime otur
Konuşma balık malık
Gözlerim sana dalık
Benim gönlümse sana
Yar ölümüne çalık
Bakma bana alık alık
Sudan çıkarsa balık
Yaşayamaz ki ölür
Olsa da kalabalık
Dalları basmışta kiraz
Nedir sendeki garaz
Be insafsızın kızı
Gel bize biraz biraz
Sen istedin de gittim
Hayatı zindan ettim
Seni unuttum sanma
Sana eridim bittim
Çok naz âşık bezdirir
Diyar diyar gezdirir
Başkası sever bak beni
Bakır bakar sezdirir
Bir güzel sen sanırsın
Sevdama tuz banarsın
Şu canımı çok yakarsın
Bak kaybedip yanarsın
Kızlar var öbek öbek
Hey gidi akkelebek
Nerden buldum seni ki
Dövdün başımda dübek
Ey ela gözlü yârim
Geleyim seni sârim
Sen beni getirmezsen
Kimin yanına varim
312
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ÖRF ve ADETLERİMİZ
KÖYÜMÜZDE BAYRAMLAR
RAMAZAN VE RAMAZAN BAYRAMI
Ramazan ayı yaklaşınca Ramazan’a hazırlık yapılır. Bu hazırlıklar
çerçevesinde yufka yapma, ekmek pişirme, yakacak hazırlama gibi
faaliyetler yapılır. Ramazan’a bir iki gün kala Ramazan davulcusu
tutulur. Köyümüzde en az iki tane ramazan davulcusu olur. Davulcu
ücreti belirlenen en yüksek fiyattan kırma usulüyle hanelerin ödeyeceği en hesaplı ücretle davulu çalacak kişiler ihaleyi alır. Sahurda
davul ve maniler eşliğinde hanelerden tamam katlım deyinceye kadar
ya da evin ışığının yandığını görünceye kadar seslenilir. Yılın diğer
aylarında olduğu gibi ramazanda da köy konağı devam eder. Korucu
ve davulcular konak sahibinden sahurda ve iftarda yemek alırlar. Misafir varsa misafirlerle yerler, misafir yoksa kendileri yerler. İftardan
sonra ilahiler ve salâvatlarla teravih namazları kılınır. Sabah ve ikindi
namazlarında mukabeleler okunur ve dinlenir. Birçok yerde olduğu
gibi bizim köyümüzde de kadınlar teravihe gelir. Ramazanda gece
saat üçlere kadar kahvemiz açık olur. Köy odamızda açık olur. İsteyenlerde odamızda oturur. Bir aylık Ramazan böyle geçtikten sonra
arefe günü İkindi namazından sonra imam-hatip önderliğinde mezarlığa gidilir. Mezarlıkta Yasin, Mülk(Teberake), Nebe(Amme), aşırlar ve
diğer kısa sureler okunur ve dua yapılır. Duadan sonra isteyenler isterlerse kendi yakınlarının mezarlarını teker teker ziyaret ederler. Kabirlerin bakımını yaparlar.
En geç bayram sabahına kadar zekât, fitre ve sadakalarla fakirler
sevindirilir. Onlarında bayram ihtiyaçları karşılanır. Çocuklar bayramlaşmaya geldiğinde ikram etmek için bayram şekeri hazırlanır. Bayramdan önce bayrama özel bayram ekmeği pişirilir. Ekmeğe farklı
şekiller verilir ve üzerine yağlı ve yumurtalı yoğurt sürülür. Bakkallar
çocuklara yönelik yiyecek ve oyuncaklar, ses ve duman çıkarıcı patlayıcılar getirirler.
Bayram sabahı herkes bayrama hazırlanır ve erkekler bayram
namazına gelir. Namazdan sonra büyükten küçüğe yaş sırasına geçilir. Ve herkes birbiriyle bayramlaşır. Yaş sırası şöyle olur: Önce en
yaşlı kişi cami kapısından itibaren durur. Onun küçüğü onunla bayramlaşır ve yanına durur. Bu en küçük olan kişinin sıradakilerle bayramlaşıncaya kadar devam eder. Cami kapısından başlayan bayramlaşma sırası Kur’an Kursuna kadar gider. Oradan geri döner caminin
başındaki yolda da gidiş geliş devam eder. Bayramlaşma töreni bittik313
Feyzullah Kırca
ten sonra sofra hazırlayanlar getirirler ve cami yanındaki odalarda
yenir. Ev halklarıyla bayramlaşılır. Büyükler ziyaret edilir ve onlarla
bayramlaşılır. Köyümüz dışında ikamet eden ve hısım akrabasından
uzakta yaşayan köylülerimiz bayramlar vesilesiyle sılaya gelerek hasret giderirler. Bazıları da hanımına söz geçiremediği için ya da anababayı ihmal edip tatile gitmeyi tercih ettiği için bayramlarda gelmeyerek ana-babalarını boynu bükük, gözü yaşlı bırakabilmektedirler.
Allah onlara akıl ve izan versin. Onları yaşlandıkları zaman aynı durumda bırakmasın inşallah!...
KURBAN BAYRAMI
Kurban Bayramından aylar önce kurbanlıklar hazırlanmaya başlanır. Kurbana birkaç hafta kala hayvan pazarları hareketlenmeye
başlar. İmam hutbe ve vaazlarda kurbanla ilgili bilgilere yer verir.
Hangi hayvanlardan kurban olur, hangilerinden olmaz. Kurban kimlere vacip olur. Yine Ramazan bayramında da olduğu gibi; ocuklar
bayramlaşmaya geldiğinde ikram etmek için bayram şekeri hazırlanır.
Bayramdan önce bayrama özel bayram ekmeği pişirilir. Ekmeğe farklı
şekiller verilir ve üzerine yağlı ve yumurtalı yoğurt sürülür. Bakkallar
çocuklara yönelik yiyecek ve oyuncaklar, ses ve duman çıkarıcı patlayıcılar getirirler.
Arefe günü ikindi namazından sonra imam-hatip önderliğinde
mezarlığa gidilir. Mezarlıkta yine Ramazan Bayramında olduğu gibi;
Yasin, Mülk(Teberake), Nebe(Amme), aşırlar ve diğer kısa sureler
okunur ve dua yapılır. Duadan sonra isteyenler isterlerse kendi yakınlarının mezarlarını teker teker ziyaret ederler. Kabirlerin bakımını yaparlar. Otunu çöpünü temizlerler. Ağaç veya çiçek varsa sularlar.
Yine Kurban Bayramı Namazından sonra büyükten küçüğe yaş sırasına geçilir. Ve herkes birbiriyle bayramlaşır. Bayramlaşma töreni
aynen Ramazan Bayramındaki gibi olur. Kurban Bayramında Ramazandaki gibi yemek getirme pek olmaz. Çünkü kurban eti yeninceye
kadar pek bir şey yenmez. Bu sevaptır. Bayramlaşma töreninden sonra kahvede kısa birer çay faslından sonra evlere gidilir. Ev halklarıyla
bayramlaşılır. Hazırlanmış olan kurbanlıklar kesilir. Derileri bir hayır
kurumuna veya Türk Hava kurumuna bağışlanır. Etleri 3 e taksim
edilir. Biri fakirlere dağıtılır. Biri akraba ve komşularla yenir. Biri de
kesen kişinin ailesi için ayrılır. Kesen kişi fakirse, evine yılda bir kez et
giriyorsa, hepsini kendi ailesi için de alabilir. Kurban kesme işi bitirildikten sonra yine Ramazan Bayramında olduğu gibi büyükler ziyaret
edilir ve onlarla bayramlaşılır.
314
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
MAHALLE HURUNUNDA EKMEK ve BAYRAM EKMEĞİ
Normal Ekmek Pişirme
Bir önceki ekmekten bırakılan ekmek mayasıyla ya da şimdilerde
olduğu gibi ilçedeki ekmek fırınlarından getirtilen ekmeklik hamurla
küçük bir leğende akşamdan ekmek hamuru tutulur. Sabah ise tekneye ya da büyükçe bir ekmek leğenine un eleyerek esas ekmek hamurunun karılmasına geçilir. Akşamdan hazırlanan mayalanmaya
bırakılan hamur da elenmiş una katılarak, ılık tuzlu su ile karılır. Üzeri
temiz çarşafla ve onun üstü de yorgan yastık gibi örtülerle örtülür ve
kabarmaya bırakılır.
Kabardıktan sonra açılır ve ekmek tahtalarına yastacın üzerinde
ele yapışmaması için unla yoğrularak ekmek halinde parçalanarak
sıralanır. Sonra Hurun ekmek pişirilecek seviyede çırpı dediğimiz kuru
dal parçalarıyla yakılır. Kötürge ve kötürge gibi uzun sopanın ucuna
bağladığımız bezlerle korları hurunun(fırın) ağzına toplanır. Ekmeklerin konacağı yerler kor ve küllerden temizlenir.
Sonra ekmekler, ekmek küreğiyle huruna sırayla konur ve pişmeye bırakılır. Piştikten sonra tekrar ekmek tahtası denen taşıma araçlarıyla eve götürülerek üst üste gelmeyecek şekilde sıralanarak, soğuması beklenir. Soğuduktan sonra ambarlara ya da müsait bir yere
saklanarak yemeklerde birer ikişer, ihtiyaca göre getirilip yenir. Eğer
ekmekler sıcakken üst üste yığılırsa taze ve sıcak oldukları için ezilirler.
Bayram Ekmeği
Her iki dini bayram olan ramazan ve kurban bayramlarında, bayrama özel bayram ekmeği yapılır. Hamuru normal ekmek gibi hazırlanıp kabartılan bayram ekmeğinin değişik şekillerde yapılışı vardır.
Bunlara halka, büyük boy ekmek olarak yapılır. Bunlara çeşitli şekiller
verilir. Çeşitli şekiller verilen büyük boy ekmeklerin üstüne parmak
gibi yuvarlanmış hamurlarla süslemeler de yapılır.
KÖYÜMÜZDE DÜĞÜNLER
KIZ İSTEME VE YAĞLIK ALMA
Gençlerin birbirlerini görüp beğenmesi ya da görücü usulüne
benzer şekilde gençlerin zaten birbirlerini tanıyor olmaları dolayısıyla
gıyabi (birbirlerinden habersiz) onaylarıyla dünürcü (kız isteme) olayı
başlar. Bu kız isteme olayı bazen iki, bazen de oğlan tarafının ısrar
edersek belki olur ümidiyle defalarca devam edebilir.
315
Feyzullah Kırca
Genellikle birinci seferde biz düşünelim denir. İkinci seferde biz
etraflıca bir daha görüşelim denir. Ona da soralım buna da soralım
denir. Üçüncü seferde ise oluyorsa şu kadar altın şu kadar bilezik vs.
takı istiyoruz kabul ederseniz olur denir. Ya o gün söz kesilir ya da
haftaya gelin söz keselim ve yağlığınızı(işlemeli mendil) denir. O gün
kız evi yemek de hazırlar. Yemekler yenir. Yağlık verilir. Küçük heybe
adı verilen nişan merasimi günü verilir.
KÜÇÜK HEYBE (TAKI NİŞANI)
Bu küçük heybe adı verilen nişan merasiminde söz kesilirken istenen ve vaat edilen takılar takılır. Diğer basma, fistan türü eşyalar gelin kıza verilmek üzere ortaya açılan serginin üzerine atılır. Başörtüsü
türü eşyalar ise gelin kıza oynarken başına örtülür.
Nişanlılık süresince her bayram buna benzer torba götürme adı
verilen etkinlikler yapılır. Bu vesileyle damat adayı ve gelin kız müstakbel kayın peder ve kayın valideleriyle bayramlaşırlar. Zamanımızda artık kaçgöç olayı fazla kalmasa da bu adetlerimiz hala devam
etmektedir.
BÜYÜK HEYBE (ESAS NİŞAN)
Düğüne yakın ise büyük heybe adı verilen esas nişan yapılır. Tabi
bu birazda tarafların konuşup anlaşmalarına bağlıdır. Bu nişanda da
diğer tüm heybeler ve torbalar gibi önce erkek tarafı kız tarafına akraba ve komşularıyla gider ve yemek ziyafeti verilir. Erkek tarafının kız
tarafına geldiğinde bu tür heybe adını verdiğimiz nişan merasimlerinde yemek ve çay ikramın edildikten sonra kadınlar kendi aralarında
def ve türküler eşliğinde oynarlar. Ortaya serilen sergiye atılar ve
sepiler atılır. Bu atı ve sepiler basma ve fistandan tutun, çorap ve işlemeli mendile varıncaya kadar bulunur. Bez dediğimiz başörtüsü ve
para türü takılar gelin kız ortada oynarken bezler başına örtülür; paralar yakasına takılır. Sadece altın türü takı gelin kız ortada oynarken
genellikle küçük heybe adı verilen nişanda takılır. Bu etkinliğin ertesi
gün de kız tarafı oğlan tarafına akrabalarıyla giderek çay, kahve ve
yemek ikramında bulunur.
NİKÂHA GİTME
Düğünden önce nikâha gidilir. Nikâha gitme olayı da şöyle gerçekleşir: Nikâh günü belirlenir. O gün bir minibüs tutulur. Damat tarafı hazırlanır ve kız evinin kapısına gelirler. Kız tarafının bir akrabasıyla birlikte gelin kızı da alırlar ve Dursunbey’e götürürler. Nikâh
316
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
memurluğunda resmi nikah için gerekli evrakları düzenleyerek nikah
işlemlerini yaparlar. Alınacakları alırlar ve düğün için yapılacak olan
hazırlıkları yaparlar. Akraba ve komşulara verilecek olan hediyelikleri
alırlar. Gelin kızın istediği özel eşyalar varsa alırlar. Lokanta da yemek filanda yerler. Yine tutulan minibüsle köye gelirler. Genellikle
nikâh işlemleri öncesinde veya sonrasında düğün günü belirlenir. Ve
böylece düğüne geçilmiş olur.
DÜĞÜN MERASİMİ
Düğünler Çalgısız ve Çalgılı olmak üzere iki şekilde yapılır. Köyümüzde çalgılı düğün çok nadir yapılır.20-25 senedir üç beş tane çalgılı düğün ancak yapılmıştır.
ÇALGISIZ DÜĞÜNLER
Düğünlerimiz genellikle Cuma günü başlar. Cuma günü hem kız
evi döşeğin önüne diye, hem de olan evi oğlan evi de döşeğe diye
erkekleri şeker dağıtarak döşeğe davet ederler. Aynı esnada akşama
da toplantıya gelin diye yemeğe davet ederler. Yöresel kıyafetlerle
giyinmiş kızlarda kadınları ve kızları akşam için yemek ve kınaya davet ederler. Köyümüzün gençlerini de gençlerden bir kişiye de delikanlılar genlerin odasına gelmeleri için davet ettirilir.
DÖŞEK GÖTÜRME MERASİMİ
İkindi namazından sonra köy imam-hatibi minare hopörlerinden
döşeğe gidiyoruz diye ilan eder. Oğlan tarafı kahve de köylüye çay
söyledikten sonra oğlan evini önünde toplanılır. Burada gelenlere
tepsi içerisinde şeker ve sigara ikram edilir. Burada tekbir getirecek
olanların omuzlarına havlu verilir. Ondan sonra; Oğlan evinden alınan yorgan, döşek, halı, kilim, yastık, çeyiz sandığı gibi eşyalar tekbirler eşliğinde kız evine götürülür. Bu eşyalar döşeğin önüne gelenler tarafından alınıp kız evine konurlar. Burada da oğlan evi tarafından havlu veya mendil dağıtılır. İmam-hatibimiz döşek duası yapar ve
dağılınır. Gelinin çeyizi Cuma günü döşekten sonra Pazar günü öğleye kadar kız evinde sergilenir. El emeği göz nuru çeyizler bir nevi köylülerin ve misafirlerin beğenisine sunulur.
TOPLANTI YEMEĞİ
Cuma günü akşam her iki tarafta da toplantı adı verilen yemek ziyafeti verilir. Düğün sahiplerinin yatılı misafirleri için konaklayacak ev
ve misafirlere hizmet edecek konakçı belirlenir.
317
Feyzullah Kırca
GENÇLERDE ODALARINDA TOPLANIR
Bu arada bayrağın altındaki gençlerde odalarında toplanırlar. Oğlan evinden yemek, çay ve sigara alırlar. Cuma günü akşamdan seçimle o düğün için bayraktar seçerler. Ve o bayraktar o düğünde bayrağı taşır ve gençlerin başkanlığını yapar. Damat çağırılır ve bayrak
çekme parasının pazarlığı yapılır. Bayrak çekme parası normalde bir
yevmiye olur. Damat bayrak altına girmemiş ise bayrak çekme parası
iki katı olur. Bayrağın altındaki gençler Cuma, Cumartesi ve Pazar
günü günde üç öğün oğlan evinden yerler ve içerler. Bayraktar cumartesi günü güneş doğmadan bayrağı oğlan evinin üstüne diker.
Cumartesi günü düğüncü karşılama günüdür. Düğün sahipleri ve
konakçılar düğüne gelen misafirlerle ilgilenirler. Bayraktar güneş
batmadan bayrağı indirir. Akşam eğlence varsa kırmızı gül veya org
eşliğinde eğlence yapılır. Gece saat 21.00,22.00 gibi kız evine kına
götürülür.
DİNİ NİKÂH TÖRENİ
Cumartesi günü öğle namazından sonra damat ve iki şahitle birlikte hocanın önderliğinde gelin kızın çeyizinin sergilendiği (kız evine)
gidilir. Önce nikâh için gelindiği haber verilir. İzin alındıktan sonra
eve girilir. Önce tövbe istiğfar ve mehirin kararlaştırılmasından sonra
İmam nikâhı yapılır ve oğlan evinde nikâh kıyanlara da yemek yedirilir.
KINA GÖTÜRME MERASİMİ
Kınaya gitmeden önce bayraktar ile döşek yengesi önce saat
21.00 gibi giderler biz geliyoruz diye kız evine haber verirler gelirler.
Saat 22.00 gibi de kına götürülür. Kınada bir erkek lüks gibi aydınlatıcıyı taşır. Diğer bir erkekte süslenip tepsi üzerindeki yarım kabağa
saplanmış şimşir veya piynar dalının ve kınaların bulunduğu tepsiyi
taşır. Bayraktar ve sağdıcı da onlara eşlik eder. Kınaya gelen kadın ve
kızlarda hep birlikte kız evine kınayı götürürler. Kız evinde onları gelin
kıza hediye adlı bahşiş tepsisi karşılar. Kınaya gelen erkeklere ve bayraktarla sağdıcına işlemeli mendil verilir. Ve onlar dönerler. Kadınlar
kız evine girerler. Def ve kadınların kendi aralarında söylediği türküler eşliğinde kadın kadına oynarlar.
GELİN ALMA MERASİMİ
Pazar günü yine bayraktar güneş doğmadan Bayrağı oğlan evinin
üstüne diker. Öğle namazından önce erkek tarafı camide mevlit oku318
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
tur. Öğleden sonra ikindiye doğru gelin arabası süslenir. Kız evinde
ise gelin giydirilir. Bu giydirme olayı da iki şekilde yapılır. Biri eski
usül(adet) al gelin olarak giydirilir. Diğeri ise ak gelin diye ifade edilen beyaz gelinlik giydirilir.
Al Gelin; Köydeki kişiler tarafından yöresel kıyafetlerle yapılır. Gelin başı ise başa konan bir kutuya bez (boncuk oyalı başörtüsü) dolanarak yapılır.
Ak Gelin; Dursunbey de kuaförde gelin ve arkadaşlarının başı
yaptırılarak, alınan veya kiralanan gelinlik giydirilerek yapılır.
Gelin alıcılar, gelin bu şekilde hazırlandıktan sonra kız evinin kapısına gelirler. Gelinin kapısı kilitlidir. Kapıyı açtırmak için adetten baş
yapanlar adetten cüz’i bir miktar para alırlar. Gelin alıcılar kapıyı açtırdıktan sonra içeri girerler. Gelin alıcılar oğlan tarafının iki üç tane
yengelerinden olur.
İkindi namazından sonra hoca hoparlörden gelin almaya gidilecek diye ilan eder. Yine erkek tarafı kahvede köylüye çay söyler. Topluca oğlan evine gidilir. Burada tepsiyle şeker, sigara ikram edilir.
Tekbir getirecek olanların omuzlarına havlu dağıtılır. Gelin alma konvoyuna katılacak araçlara da havlu bağlanır. Tekbirler eşliğinde önde
bayrak ve kol kola giren gençler, arkada imam ve köylüler, onların
arkasında gelin arabası ve konvoy gelin almaya gidilir. Bu arada Pazar günü öğleden sonra toplanan çeyiz ve yorgan, döşek gibi eşyaları
bir traktörle alıp damat ve gelinin gireceği eve getirip koyarlar. Gelin
konvoyu kız evine varınca Yine tepsi içinde şeker ve sigara ikram edilir. Gelin arabası kapıya yanaştıktan sonra gelin babası, erkek kardeşi, amcası, eniştesi gibi yakınları tarafından tekbirler eşliğinde arabaya bindirilir. Tekbirler gelin bindikten sonra şeker serpilir ve hoca dua
yapar. Duadan sonra kız tarafı köylüyü akşam yemeği için yemeğe
davet eder. Gelin yine tekbirlerle damadın evine götürülür.
Yolda bayraktar gelin arabasını sudan geçirdikten sonra; konvoydaki araçlardan sudan geçme parası toplar. Gelinin güzergâhında
çeşme önü veya üzerinden geçilecek su yoksa bayraktar yola su döküp âdeti terine getirir.
Gelin damadın evinin kapısına geldiğinde bayraktar bayrağı kapıya diker ve Cuma günü kararlaştırılan bayrak çekme parasını alır ve
gençlerle paylaşır. Bundan sonra araba kapıya yanaşır ve yine hoca
dua yapar. Burada da erkek tarafı şeker serper. Tekbirlerle gelin indirilir. Damat ve babası tebrik edilir. Kadınlar gelinin yanına girip de
gidebilir. Erkekler hemen dağılır. Akşam kız tarafı köylüye yemek verir. Oğlan tarafındaysa damat salma yapılır.
319
Feyzullah Kırca
Gelinin ana-babası adet üzere gelin indikten sonra küçük bir çocuk ile evlerini süpürmeleri için damada süpürge gönderirler. Damat
ise süpürgeyi getiren çocuğa para vererek sevindirir. Yatsıdan öncede
honça adı verilen ve içinde pişmiş tavuk, helva vs. bulunan yemekler
gönderirler. Damat salınınca gelinle damat yatmadan önce onları
yerler.
DAMAT SALMA
Yatsı namazından önce damat sağdıcı ve akrabaları tarafından
giydirilir. Damat anası ve evdeki kadın akrabalarıyla helalleşir. Erkeklerle birlikte yatsı namazına giderler. Namazdan sonra tövbe istiğfar
duası yapılır. Damat namazda iken ayakkabıları saklanabilmişse
adetten damada geri parayla satılır. Sonra damat salmaya gidilir. Eve
yaklaşınca kısık sesle tekbir getirilmeye başlanır. Tekbirlerde gelin
almadaki gibi bağırılmaz. Çünkü nikâh, düğün alenidir. Zifaf ise gizlidir. Tekbirlerden sonra damat salma duası yapılır. Damat; damat
salmaya gelenlerle de helalleşir. Adetten yumruklarla gelinin yanına
salınır. Evde damadın gelmesini bekleyen gelin alıcılar giderler. Damat gelin alıcıların gelinin bulunduğu odanın kapısına bağladıkları ipi
keser. Kapı önüne konan su bardağını devirerek odaya girer. Geline
yüz görümlüğü takar. Yüz örtüsünü açar. Honçayla gelen tavuk ve
honça yemeklerini yerler. Allah rızası için ikişer rekat namaz kılarlar.
GELİNİN EL ÖPMESİ
Pazartesi günü sabah namazına giderken damat köy odasına bir
paket çay ile bir poşet şeker götürür. Kahve açıksa namaza gelenlere
çay kahve ikram eder. Sabahleyin güneş doğduktan sonra gelin alıcılar tekrar gelirler. Çarşafın durumunu gelinin anasına müjdelerler.
Gelini el öpmesi için gelini giydirirler. Saat 10:00 a doğru gelini ve
damadın akrabaları geline el öptürmeye gelirler. Gelin elini öptüğü
kişilere yakınlık ve cinsiyet durumlarına göre mendil ya da bez (başörtüsü) hediye eder. Köyün kızları gelinin yanında buluştuktan sonra
okul önlerinde ve müsait yerlerde sallangece binerler. Yani büyükçe
bir ağaca bağladıkları urganla birbirlerini sallarlar. Çeşitli oyunlar
oynarlar. Erkeklerde birdirbir, uzuneşek gibi oyunlar oynarlar. Kızlar
erkekler birbirlerine bakışırlar ve kur yaparlar.
GELİNİN SUYA GİTMESİ
Salı günü gelinin arkadaşları öğleye doğru gelinin yanında toplanırlar. Yöresel kıyafetlerle giyinirler. Bir ibrik ile köy yakınlarındaki bir
320
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
çeşmeye gelin suya götürülür. Gelin suya giderken yolda gördüğü
akraba ve komşularının ellerini öper. Onlara mendil ve başörtüsü ya
da havlu hediye eder. Arkadaşlarından ikisi gelinden önce çeşmeye
giderler ve çeşmenin ahırını bulandırırlar. Ahıra ayna ve tarak atarlar.
Gelin çeşmeye gelince ibriğe suyu doldurur. Ahırdaki ayna ve tarağı
arar. Aynayı önce bulursa doğacak ilk çocuğu erkek, tarağı bulursa
kız olacak denir. Bu sadece bir adettir. Sonra gelini suya götüren kızlar oynayıp, tülleyip geri gelirler.
GELİN GEZMESİ
Düğünün son halkası olan gelin gezmesi de genellikle Çarşamba
günü yapılır. Gelin ve damat; yakınları olan 20-30 kişiyle birlikte gelinin ana-babasının evine ziyarete giderler. Gelinin ana-babasının ve
diğer akrabalarının ellerini öperler. Onlara hediyeler verirler. Gelin
gezmesine katılan herkese yemekler ikram edilir. Gelin gezmesine
yemek çeşidi sayısı çok olduğu için çanak sayma da denir.
ÇALGILI DÜĞÜNLER
Köyümüzde çalgılı düğün çok nadir olur. İçki içilmesin diye 30 yılı
aşkın süredir çalgılı düğünlerle mücadele edilmiştir. Ama yinede zaman zaman çalgıyla düğün yapılmaktadır.
Çalgılı düğünlerimizde halk arasında âminli düğün diye de ifade
edilen dualı düğünlerden farklı olarak tekbir yerine davul çalınır.
Cuma günü döşek davul zurna götürülür. Cumartesi günü düğüne
gelenler davul zurna ile karşılanır. Cumartesi günü gece kına davul
zurnayla götürülür. Eskiden cumartesi günü akşamları oturak muhabbeti denilen eğlenceler yapılırdı. Şimdilerde ise dualı düğünlerde
de yapılan Kırmızıgül veya Org eşliğinde yapılan eğlenceler almaya
başlamıştır. Son yılda yapılan düğün ve eğlencelerde havai fişek gösterileri revaçta olmaya başladı. Pazar günü de çalınır oynanır. Cumartesi günü olsun, Pazar günü olsun gençler düğün sahibine odun
kırarlar. İkindiden önce gençler kazan ile düğün sahibine suya giderler. Gençler oyunlar ve manilerle kızlara kur yaparlarken kazanda su
filan kalmaz. Kazan dersen delik deşik olur. Ama adet yerini bulacak
ya; kazanla suya gidilir.
İkindiden sonra gelin alınır. Gelin binerken ve inerken davullar
susar. Hoca yine dua yapar. Pazartesi günü sabah öğleye doğru da
damadın evinin önünde çalınır ve oynanır. Damatta oynatılır ve gelinde onu seyreder. İsterse gelin damat oynarken; damada para çevirir. Belki de üzerine şeker serper.
321
Feyzullah Kırca
Tüm bu döşek götürme, düğüncü karşılama, gelin alma, kazanla
suya gitmelerde bayrak götürülür. Gençler bayraktarın yanında katara girer. Davul zurna çalar. Arada bir durup oynarlar. Yürünürken
kızların bulunduğu yerlere doğru hareketlenip bağırarak maniler söylerler. Bu manilerden bazıları şunlardır:
Baltayı vurdum taşa
Taş yarıldı baştanbaşa
Çıkar kız şalvarını
Yırtayım baştanbaşa Aaaa kızlara kızlar
Dere boyu kızılcık
Kız saçların kıvırcık
Her yanın tamam ama
Memelerin çok ufacık Aaaa kızlara kızlar
Alfata bak alfata
Yaprakları dalgada
Kız seni alacağım ama
Koca köylü kavgada Aaaa kızlara kızlara
İşte geldik kapınıza
El vurduk Yapınıza
Selemün aleyküm ağalar
Mendil verin hepimize Aaaa kızlara kızlara
Kar yağar alçaklara
Savrulur saçaklara
Bu kimin yâriymiş
Sığmıyor kucaklara Aaaa kızlara kızlara
Geline bak geline
Kına yakmış elini
Bu ne güzel kızmış
Kayışda takmış beline Aaaa kızlara kızlara
Deve geliyor deve
Zincirini geve geve
Acep bu güzellerden
Hangisi bizim eve gele Aaaa kızlara kızlara
322
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Ekmek dersen bedirin
Su dersen hıdırın
Köyün güzel kızları
Yiyin yiyin kudurun Aaaa kızlara kızlara
KÖYÜMÜZDE ASKER UĞURLAMA
Askere gidecek olan kardeşlerimizin sülüs almasına yaklaşık bir ay
kala akraba ve komşuları tarafından davet edilip ziyafet verilmeye
başlanır. Her gün bir kişinin, bazen de öğle bir kişinin, akşam bir kişinin evine olmak üzere günde iki kişinin evlerine davet edilirler. Tabi
bu davet edenlerin çokluğuna, günlerin azlığıyla ilgili bir durumdur.
Askerler sülüse yaklaşık bir hafta kala, bir akşam eğlence yaparlar. Bazen de mevlit okuturlar. Eskiden hep askere gidenler deve oynatırlardı. Şimdi pek sık yapılmasa da insanlarımızın şehre göç etmeye başlamasıyla deve oynatma olayı da nadiren yapılır hale geldi.
Ama eğlence genellikle yapılır.
Askerlerin sülüs alma günü geldiğinde bir gün önce askerlerin yarın gideceği ve asker uğurlama duası yapılacağı duyurulur. Ertesi günü alma günüdür. Sülüs alma günü komşular erkek-kadın, çolukçocuk cami meydanında toplanırlar. Yine minare hoparlöründen topluca asker uğurlama duası yapılır. Duadan sonra komşular tek sıraya
geçer ve askere gidecek olan kardeşlerimiz tek sıra halinde bekleyen
komşularımızla tek tek helalleşirler. Kendisiyle helalleşilmekte olan
komşularımız karınca kaderince üçer beşer kuruş hediye veririler. Bazen tekbirlerle olmak üzere harman yerinden arabalara bindirerek
uğurlanırlar.
Askerler Dursunbey’e giderek sülüslerini alırlar. Ve kendilerine verilen sülüs tarihlerinde herkes kendi birliğine, acemi birliklerine teslim
olarak askerlik görevlerine başlarlar.
Böyledir Akbaşlar Köyümüzde asker uğurlama merasimlerimiz. Allah her vatan evladının vatana, millete, dinimiz İslam’a yaraşır şekilde
vatani görevini yaparak sılaya dönmek nasip eylesin.
KÖYÜMÜZDE HAC MERASİMLERİ
HACI UĞURLAMA
Hacca gidecek olan komşularımız öncelikle, hacca gitmek için il
ve ilçe müftülüklerine müracaat ederek, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki hac organisazyonuna kayıt olurlar. Çekilen kuralar sonucu
hacca gitme hakkını kazanabilen komşularımız, diyanetle mi gidecek
veya özel şirketlerle gideceği tercihini yapar. Bunlardan birine kayıt
323
Feyzullah Kırca
olur, ücretini öder ve hazırlıklarını yapar. Yakınları başta olmak üzere
koy halkı, evinde ziyaret eder ve hayırlı yolculuklar diler.
Kutsal beldeye yolculuk günü geldiğinde hacı uğurlama duası yapılacak diyerek, minare hoparlöründen ilan yapılır. Duaya ve hacı
uğurlama merasimine katılacak olan komşular cami önünde toplanır.
Minareden dua yapılır. Hacı adaylarına hayırlı yolculuklar dilenir.
Hacı adayları komşularla helalleşirler. Hacı adayları lokum veya şeker
gibi şeyler ikram ederler. Hatta kahvede tüm halka çay ikram ederler.
Böylece hac yolculuğu başlamış olur. Hacı adayları, köyün çıkışına
kadar tekbirlerle götürülürler. Toplanma yerlerinde hacılar ilçe de
veya ilde toplanarak kafile başkanlarının sevk ve idaresinde yolculuk
ve hac görevi devam eder.
HACI KARŞILAMA
Allahın izni ve yardımı ile kutsal beldedeki hac görevi bitince, köye döndüklerinde aynı şekilde köyün girişinden yine tekbirlerle alınarak, cami yanına getirilirler. Yine bir dua yapılır. Duada yapılan haccın kabul olması ve gidemeyenlere de gitmenin nasip olması yüce
rabbimizden istenir. Dahası hac ve diğer ibadetlerin gösterişten uzak
olarak, Allah rızası için yapılması, kalplerimizde riyanın(gösterişin)
uzak olduğu bir ibadet aşkının yer etmesi dilenir.
Hacılarımız kutsal beldelerden getirdikleri hurma ve zemzem sularından komşulara ikram ederler. Komşular hoş geldiniz ve Allah haccınızı kabul etsin temennilerini sunarlar. Özellikle yakın akraba ve
komşuları evlerine misafir olarak, onların yapmış oldukları bu ibadet
sevinçlerini tekrar paylaşırlar. Sevinci paylaşılan hacılar ise; dostluk,
arkadaşlık durumuna ve yakınlık durumuna göre; imkân durumu da
göz önünde bulundururlar. Maddi imkânlarda el veriyorsa; yüzük,
takke, tespih, seccade, namaz bezi, kına ve hurma gibi hediyeler verirler.
KÖYÜMÜZDE SÜNNET MERASİMLERİ
Köyümüzde sünnet merasimleri de hemen hemen düğünlerimize
benzer şekilde yapılır. Bunun da düğünlerde olduğu gibi bir örf ve
adetler zinciri takip edilerek yapılır. Bunlar; biri toplantı yemeği, kına
yakma, akşam eğlencesi, köy turu ve kesim, mevlit ve yemek ziyafetidir.
TOPLANTI YEMEĞİ
Adet olduğu üzere, sünnet cemiyetinden birkaç gün önce komşulara düğünlerde olduğu gibi, sünnet evinde yemek daveti verilir. Bu
324
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
toplantı yemeği; sünnet merasimine sünnet sahibi tarafından davet
edilen misafirlerle ilgilenecek kişileri ve konaklamaları için kalacakları
evleri belirlemek düşüncesinden hareketle yapıla gelmiş bir âdetimizdir. Sünnet yapan aileler birden fazla ise birer gün arayla sırayla toplantı yemeği davetlerini yaparlar. Tek kişi ise sünnetin başladığı haftanın Cuma günü toplantı yemeği daveti verilir. Çünkü teamüle göre
misafirler eskiden cumartesi günü gelir. Akşama kına ve eğlence olur.
Pazar günü de sünnet kesimi yapılır ve misafirler dönmeye başlar.
Bunun için, cumartesi gelmesi muhtemel misafirler için en geç Cuma
akşamından konaklar ve misafirlere bakıcılar belirlenmelidir.
KINA VE EĞLENCE
Cumartesi günü misafirler gelmeye başlar. Cuma günü ve daha
önce erkekler toplantı yemeği ile davet edilmişti. Sıra kadınlara davet
vermeye gelir. Kadınlar ve kızlar da, cumartesi günü kına yakmaya
davet edilir. Cumartesi akşamı da kadınlara sünnet sahibi tarafından
yemek verilir. Kına yakmak isteyenlere kına yakılır. Sünnet sahibinin
yakınları yöresel kıyafetlerini giyerler. Sünnet çocuklarının sırça parmaklarına adet üzere kına yakılır.
Büyük eğlence tertip edilmişse, org eşliğinde ya da davul zurna
eşliğinde eğlenilir. Son zamanlarda bir fişek gösteri yapma özentisi
de yapılır oldu. Her ne kadar israfa kaçsa da, fişek gösterisi eğlence
gecesi çok güzel bir görüntü oluşturuyor. Kına da buradaki eğlence
yerinde yakılır. Eğlence tertip edilmediyse, evde kadınlar kendileri def
çalarak oynar ve tüller. Kınayı da burada yakarlar. Kına yakmak istemeyene kına kuru olarak birer yakımlık miktarlarda sonraki zamanlarda yakmaları için ellerine verilerek hediye edilir.
SÜNNET MERASİMİ
Şimdi ise; Pazar günü yapılacak olan ve sünnetin esas kısmını
oluşturan sünnet merasimi bölümüne geldik. Pazar günü saat on bir
gibi sünnet turu, hopörlerden yapılan sünnet merasiminin başladığı
ilanı yapılarak sünnet sahibinin evinin önünde toplanılır.
Sünnet çocukları sünnet kıyafetleriyle giydirilerek hazırlanır. Takı
takacak olanlar takmaya başlar. Ata bindirilerek köyde tekbirler eşliğinde sünnet turuna başlanır. Cami yanına gelindiğinde tura 5-10
dakikalığına ara verilir. Burada da takı ve para takacak olanlar takar.
Sünnet merasimi birkaç ailenin birleşmesiyle yapılıyorsa, diğer ailelerin sünnet çocukları ve onlarla birlikte olanlar da cami yanına gelerek
burada bir araya gelirler. Sünnet turunun kalan kısmı da tekbirler
eşliğinde birlikte yapılarak kesim için belirlenen evin önüne gelinir.
325
Feyzullah Kırca
Sünnet duası yapılarak, çocuklar evde hazır bekleyen sünnetçinin
yanına götürülerek kesim işine geçilir.
Sünneti yapılan çocuklar kucaklarda taşınarak kendi evlerinde köy
geleneklerine göre süslenerek hazırlanan sünnet odasına götürülür.
Burada iyileşince kadar istirahat etmesi sağlanır.
Birde sünnet turu esnasında şeker serpme âdetinden bahsetmek
gerekir. Bir kişi şeker serpme ile görevlendirilir. Tekbirler eşliğinde
köy turu yapılırken, çocuklar şeker kapmak(toplamak) için şeker serpecek olan kişinin peşinde koşarlar. Oda ‘şavgılar’ deyin der.
‘Şavgılar’ dedikçe şekerleri çocuklara serper ve onlarda toplar.
Sünnet kesimi yapıldıktan sonra camiye geçilir. Mevlit okunur. Tabi bu arada hayır yerinde cumartesi günü akşamdan başlanan büyük
yemek ziyafeti hazırlanmaya devam edilmektedir. Namazı müteakip
önce erkeklere ardından da kadınlara yemek ikramı edilerek sünnet
merasimi sona erer.
Misafirler köylerine ve memleketlerine teşekkür ve minnettarlık
söylemleriyle yolcu edilerek sünnet merasimi sona erer.
YENİ DOĞAN BEBEĞE İSİM KOYMA
ESKİ TÜRKLERDE İSİM KOYMA
Atalarımız ta Orta Asya’daki zamanlarda bile çocuklarına isim
koymaya özel bir önem vere gelmişlerdir. Öyle ki; güzel ve namlı bir
iş yapmadıkları sürece isim bile vermezlermiş. Türklerde çocuklara ad
koymak, çok önemli bir olay olarak kabul edilir. Çocuğun adı ile alın
yazısı arasında bir bağ vardır. İsim koyma, genellikle eski Türklerde
bir törenle yapılırdı. Çeşitli kabile ve boylara değişiklik gösterir.
Yemekten sonra çocuğun babası veya ebesi; misafirler arasındaki
boy başkanına, saygı değer tanınmış bir misafire veya boyun dini lideri olan şamana dönerek çocuğa bir isim vermesini rica ederdi. Böylece çocuğun ilk adı konulmuş olurdu. Çocuğa konulacak bu ismin
uğurlu ve yakışan bir isim olmasına dikkat edilirdi. Nitekim çocuk
sürekli hastalanırsa Türklerinde isim koyma töreni çocuğun doğumundan birkaç gün sonra yapılırdı. Baba; akrabalarına, yakınlarına
ve dostlarına kendi durumuna göre bir ziyafet şenliği düzenlerdi. Bu
şenlikte çocuğun ebesi de bulunur ve ev sahibi gibi davranarak misafirlere yiyecek ve içeceklerini o dağıtırdı. “Adı ağır geldi” denilerek bu
isim değiştirilirdi. Adı değiştiren kimseye birtakım hediyeler verilirdi.
İsim koyma işi bittikten sonra ebe, birer birer misafirlerin önünden
geçerek, onların çocuğa getirdikleri “diş” ismi verilen hediyeleri toplar
ve götürüp beşiğin üstüne koyardı.
326
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Altay Türklerinde çocuğun adını babası verir ve bu ad çoğu kez
doğumdan sonra eve ilk giren misafirin adı olurdu. Çocuğa ad olarak
doğumdan hemen sonra söylenen ilk sözün verildiği de görülmüştür.
Altay ve Yenisey Türklerinin bir dönemde özel adlar taşımadıkları
anlaşılmaktadır. Bunlar bu dönemde ya kabilelerin adını taşıyorlar
veya çocuk adsız gezerdi. Bir diğer deyimle çocuğun adı “Adsız” olurdu. Ancak üstün yetenek ya da bir savaşta yararlık göstermiş olanlar
özel ad taşımak ayrıcalığı kazanabilirlerdi.
Bu durum, Dede Korkut Öyküleri’nde şöyle geçer: Kişilere adını
veren Korkut Atadır. Ana ve babanın verdiği isim gerçek ad değildir,
geçici addır. Çocuk, gerçek ismini avda veya savaşta bir yararlık, bir
kahramanlık gösterdikten sonra alır. Dirse Han oğlu, karşısına çıkan
bir boğa ile dövüşüp onu öldürdükten sonra “Boğaç” adını almıştır.
Bamsı Beyrek’e, bezirgânların malını soygunculardan kurtarması üzerine bu ad verilmiştir.
Ad koyarken, çocuğun yaptığı kahramanlığın, isim almasını hak
ettirecek şekilde bir yiğitlik olup olmadığının herkesçe kabul edilmesi
şarttır. Oymağın reisi veya Kam’ı tarafından verilen bu gerçek ismi
alan yiğit, boyun üyesi ilan edilirdi.
Yakut Türkleri, isim koyma konusunda eski geleneklerini az çok
değişik biçimde sürdürmektedirler. Bunlar çocuğa ilk adını doğumdan
üç ay sonra, asıl adını da çocuk yay basıp ok atmaya başlayınca verirler.
Kırgızlar ile Kazaklarda çocuğun ismi on beş günlük olunca verilirdi. Çoğu kez ad, doğum sırasında geçen bir olaydan, yapılan bir
işten kaynaklanarak seçilir veya eve ilk gelen misafirin adi verilirdi:
Konuk geldi, Kıpçak geldi, Çuçi gibi adlar böyle verilmiş adlardandır.
Eski Türklerde çocuklarına doğdukları sırada gördükleri nesnelerin
veya o günlerde olup biten önemli bir olayın adini verdikleri de görülürdü.
Saldıran düşmanı yendikleri sırada doğan çocuklara: Yağıbastı,
Yağıgeldi, Kurtulmuş gibi; güneş doğarken doğan çocuklara:
Gündoğdu, Akkuyas, Güngördü, Akgün gibi; koyunlara kurt saldırdığı
gece doğan çocuklara: Kurt, Kurtgeldi, Kurtbeğ, Kurtbey, Börübay gibi
adlar koyulurdu. (Yağı=Düşman, börü /böri=Kurt)
Bundan başka, çocukları yaşamayan aileler, gelenek olan bir
inanca göre, çocuğun ismi ile onun hayatı ve kaderi arasında yakın
bir ilgi olduğuna inandıklarından, çocuklarına: Yaşar, Binyaşar, Ölmez, Dursun, Durdu, Tavşan, Kurç (Çelik) gibi adlar verirlerdi.
327
Feyzullah Kırca
Kötü ismi olanlara, Şamanist inançlarca ölüm meleği nefret eder
de gelmez düşüncesiyle kötü adlar koymak adetleri de vardı. Kazakların anlattığına göre, evladı yaşamayan Çepisbay Ağa; oğluna, evimize Azrail gelmesin diye “Rus” ismini vermiştir. Altaylarda da önceki
çocukları ölmüş olan aileler, yeni doğan çocuğuna mümkün mertebe
kötü ad takarlardı: İtgördü, Köpek, İtalmaz, Domuz, Balçık gibi.
Eski Türklerin bir başka âdetine göre, çocuk yasasın diye ebe tarafından babasına sembolik olarak satıldığı olurdu. Çocuk doğar doğmaz ebe çocuğu kucağına alarak dışarıya çıkarır ve onu güya babasına satardı. Babası da satın aldığı çocuğuna erkekse Satılmış, kız ise
Satı adini verirdi. Zamanımızda bu gibi isimler genellikle bir evliyaya
adanmış ve satılmış olarak kabul edilen çocuklara konulduğu görülmektedir. Başkaları da satış bedeli olarak babanın ebeye, çocuğun
ağırlığınca demir verdiği söylenir. Bu gelenek Çuvaş Türklerinde, ebe
çocuğu şamana verir ve çocuğu babasına şamanın satması seklinde
olurdu. Şaman, çocuğu alarak babasına gelir ve: “Çöplükte bir çocuk
buldum, satacağım” der. Baba, şamanın istediğini vererek çocuğunu
satın almış olur ve artık yaşayacağına inanırdı.
Ünlü arkeoloji bilgini Kalksendi, Mısır’da basılan “Subhul Asas”
eserinde şunu der: “Bilinmelidir ki çoğu kez Türk askerinin ismi
Seyfeddin, yani dinin kılıcıdır. Çünkü Türklerdeki kuvvet ile kılıcın ilgisi
vardır.”
13. ve 14. yüzyıllarda Hindistan’da egemen olan Türkler de isimle
ilgili bütün geleneklerini korumuşlardır. Bu yüzyıllarda Türkler arasında en çok rastlanan isimlerin basında şunlar gelmektedir: Kutlu,
Aybeg, Alphan, Tuğluk, Küçlü, Arslanatar, Buğrahan, Tuğrul ve
İltutmuş. Eski Türklerde var olan bu geleneklerden birçoğu zamanımızda halk arasında bilerek veya bilmeyerek devam etmektedir. Kahraman ırkımızın yiğitliği, savaşlardan kültüre kadar her şeyimizle iç
içedir.
KÖYÜMÜZDE İSİM KOYMA
Köyümüzde de isim koymaya çok önem verilir ve her aile yeni doğan çocuğuna güzel bir isim bulmaya çalışır. Ancak geçmişten günümüze şöyle bir bakıldığında, eski Türklerden gelen ata erkil geleneğin
bir uzantısı olsa gerekir. Genellikle hep dedelerin veya ninelerin adının verildiği ve böylece isimlerinin yaşatıldığı görülmektedir.
Bebek doğduktan ve anne babası ne isim koyacağını belirledikten
sonra köy hocasını ya da azıcık hocalıktan anlayan birisini evlerine
çağırırlar. İsim koymak için gelen hoca, çocuğun sağ kulağına ezan,
sol kulağına da kamet getirir ve üç defa senin adın şu diye tekrar
328
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ederek, çocuğun dinine diyanetine bağlı, vatana ve millete hayırlı bir
evlat olması için dua eder.
Birde bebeği kutlama adedi vardır. Yakınlar ve komşular yeni doğan çocuğu kutlamaya gelirler ve hediyeler getirirler. Kutlama için
geldiklerinde ‘Allah analı babalı büyütsün’ diye temenni ve dua ederler.
İSİM KURBANI (AKİKA KURBANI)
Birde yeni doğan bebek için isim kurbanı diğer adıyla Akika Kurbanı kesilir. Rabbimize hayırlısıyla bir bebek ihsan edip verdiği için,
yaşı uzun ve sağlıklı olsun düşüncesiyle isim kurbanı kesilir. Çocuk,
anne karnından çıktıktan sonra buluğ çağına gelinceye kadar akika
kurbanı kesilebilir. Çocuk baliğ olduktan sonra, babasına akika kurbanı kesmek müstehap olmaktan çıkar. Bu durumda çocuğun kendisinin akika kurbanı kesmesi daha iyidir. Fakat çocuğun doğumunun
birinci gününde akika kurbanı kesmek sünnettir.
Çocuğun ağzını açma diye bir batıl inanış vardır. İşte efendim yeni
doğan bebeğin ağzını neyle açarsan, büyüyünce o olurmuş. O meslekte ilerlermiş. Kim bilir, belki de doğrudur. Rahmetli anneannem
benim ağzımı eski kuran yaprağı veya elif-ba kâğıdının parçasıyla
açmış. Mesela ben dini ilimlerde tahsil gördüm ve imam oldum. Hafızlık çalıştım.
Ancak; İster kız, ister erkek çocuğu olsun, bir hurma ile tahnik
edilmesi müstehabdır. Tahnik etmek, çiğnenmiş bir hurmayı çocuğun
damaklarına ve ağzının diğer taraflarına sürerek ovmaktır. Eğer hurma yoksa tatlı olan başka bir şeyle tahnik etmek müstehabdır.
Bunun delili, Enes b. Malik’ten rivayet edilen şu hâdistir: "Ben, Ebu
Talha el-Ensarî'nin oğlu (üvey kardeşim) Abdullah doğduğu zaman
onu Hz. Peygamber'in yanına götürdüm. Rasûlullah'ı bir aba içinde,
kendisine ait olan bir deveye katran sürer halde buldum. Bana 'Yanında hurma var mı?' diye sordu. Ben de 'Evet' diyerek kendisine birkaç tane hurma uzattım. Rasûlullah bu hurmaları kendi ağzına attı ve
onları iyice çiğnedi. Sonra çocuğun ağzını açtı, ağzındaki ezilmiş
hurmayı çocuğun ağzına bıraktı. Bunun üzerine çocuk, dili ile ağzındaki şeyi arayıp yalanmaya başladı. Rasûlullah da 'Hurma, Ensar'ın
sevgilisidir' dedi ve çocuğa Abdullah ismini verdi". (Müslim/2144)
Ebu Musa da şöyle rivayet etmektedir: "Bir oğlum doğdu. Ben hemen onu alıp Hz. Peygamber’e götürdüm. Hz. Peygamber, oğluma
İbrahim adını verdi ve hurmayı" çiğneyip onun damağına çaldı". Müslim/2145
329
Feyzullah Kırca
İsim koyma ile ilgili konuya açıklık getirdikten sonra, şimdi de bebekle ve hamilelikle ilgili bazı konulara değinelim.
AŞERME
Aşerme; zamansız, akla gelmeyen yiyecekleri çok arzulamak anlamına gelmektedir. Hamileliğin bir parçası olan aşermede, gebe
kadınların en az bir yiyeceğe karşı aşırı istek duyarlar.
Bu yiyeceklerin sınıflandırılması pek mümkün değildir. Çünkü çok
değişik şeyleri canınız isteyebilir. Peynire sardığınız turşu, kaşık kaşık
sos veya pirzolanın yağları bunlar arasında yer alabilir. Tatlı, tuzlu,
baharatlı veya ekşi tatlar gebelerin arzuladığı tatlardır. Buda genellikle mevsimi geçmiş kavun, karpuz, şeftali, ekşi erik, taze üzüm gibi
yiyecekler olur. Bu sebeple aşeren kadın olursa diye bunlardan kış
ayları için askıda saklananları bile olur.
Aşerme zamanı genellikle hamileliğin ilk üç ayında olur. Kadının
canı neye aşerirse onu mutlaka bulup yedirilmelidir.
Kadın Aşerirken çirkin şeylere bakmamalı. Kadın eriğe aşerirse
çocuk erkek, ayvayı kemden bütün yerse gamzeli olurmuş. Aşerirken
çilek, çiğer veya zeytini elleyip bir yerini kaşırsa orasında iz olur. Balık
yerse çocuğun ağzı balık gibi olur. Kelle yerse çocuk sümüklü olur
gibi asılsız inanışlar vardır. Ayağında siyahlık olan bir köylümün de
anam bana Aşerirken bacağını kaşımışta ondan bu siyahlık dediğini
de duydum ve biliyorum.
BEBEĞİN GÖBEK BAĞI İNANIŞLARI
Çocuğun göbek bağı uzun kesilirse sesi çok çıkar. Kısa kesilirse
sesi az çıkarmış gibi inanışlar vardır. Mesela çocuğun sesi çok çıkıyorsa göbeği uzun kesilmiş denir.
Çocuğun göbeğini, çocuk kız ise evine bağlı olsun ve sokaklarda
gezip durmasın diye sandığın dibine koyarlar. Veya beşiğine asarlar
ya da kapı eşiğine koyma gibi inanışlar vardır. Çocuk erkek ise dindar
ve okumuş olsun diyerek; ya camiye veya cami avlusunda bir yere, ya
da okul bahçesinde bir yere gömerler. Bazen de göbeği kesen, göbeği keserken bebeğe göbek adı koyar.
Göbek bağıyla ilgili uygulamalardan bazıları şunlardır;
Evine bağlı bir evlat olsun diye evde saklamak
Gezgin olmasın, dışarıya çok gitmesin diye bebeğin beşiğinde asılı
tutmak
Hayırlı, imanlı olsun diye camiye gömmek
330
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Okusun, adam olsun diye iyi bir okulun bahçesine gömmek
Devlet adamı olsun, devlete hayrı dokunsun diye bir devlet dairesinin avlusuna gömmek
Hacca ya da umreye giden birilerine vermek
Annenin çantasına, babasının ceketinin cebine koymak
İki kardeş hiç ayrılmasınlar diye göbek bağlarını birlikte gömmek
ALKARISI VE KIRKLAMA(KIRK BASMA)
Al Karısı inanışı
Loğusa ve kırklı çocuklara sataştığı ve kimi zaman da onları öldürdüğü tasarımlanan alkarısı; al, cazı, cadı, al anası, al kızı, al karası, koncoloz, goncoloz, kara koncoloz gibi adlarla tanımlanmaktadır.
Anadolu’da ahır, samanlık, değirmen, terkedilmiş virane yerlerde,
su kuyusu, su kaynakları ve loğusa kadın ve kırklı çocuğun yalnız olduğu yerlerde bulunduğuna inanılan al karısından korunmak için
halk birtakım uygulamalara başvurmaktadır.
Bu uygulamalara örnek olarak şunları söyleyebiliriz:
-Lohusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere süpürge, Kuran-ı Kerim, soğan, sarımsak, nazarlık asılması,
-Lohusa veya kırklı çocuğun yastığının altına iğne veya çuvaldız
sokulması,
-Lohusa ve kırklı çocuğun yastığının altına kama, orak, bıçak vb.
gibi kesici aletlerin konulması,
-Lohusa ve kırklı çocuğun bulunduğu yere ekmek ufağı ve su konulması verilebilir.
Al karısına ilişkin uygulamalar geçmişteki uygulamalara göre daha az olmasına rağmen günümüzde de devam etmektedir.
Kırk Basması İnanışı
Anadolu halkı loğusayla kırklı çocuğun doğumdan sonraki kırk
gün içerisindeki hastalıklarına ve ileriki aylardaki gelişim eksikliğine;
kırk basması, kırk düşmesi, kırk karışması, loğusa basması, aydaş gibi
adlar vermektedir.
Kırk günlük dönem içerisinde loğusa ve kırklı çocuğa birtakım
canlı ve nesnelerin zarar vereceği inancı yaygındır. Kırk baskınlığını
önlemek için yapılan pratik ve uygulamalar oldukça yaygındır.
Kırk baskınlığını önlemek için;
- Anne ve çocuk kırk gün dışarı çıkarılmaz,
331
Feyzullah Kırca
- Loğusa kadın ve kırklı çocukların birbirleriyle karşılaştırılmamasına dikkat edilir,
Anadolu’da çocuğa kırk basması çocuğun gelişmemesi ve zayıflamasıyla ilişkilendirilmekteydi. Kırk baskınlığını giderme yolunda da
dinsel, büyüsel birtakım pratik ve uygulamalara başvurulmaktaydı.
Günümüzde artık bu türden uygulamalar yok denecek kadar azdır.
Kırklama
Loğusa ve kırklı çocuğa kırk basmaması için loğusanın ve çocuğun
serbeste çıkması için; kırk gün içerisinde genellikle kadın ve çocuğun
yıkanması biçiminde yapılan uygulamaya “kırklama” adı verilmektedir. Yaygın olarak kullanılan “kırklama” tanımlanmasının dışında bu
olaya halk arasında; “kır dökme”, “kırk çıkarma” vb. adlar da tanımlanmaktadır.
Anadolu’da kırklama işlemi en yaygın olarak kırkıncı gün yapılmaktadır. Bu işlem yapılış şeklinde yörelere göre bazı farklılıklar gösterse de, içerikte aynı amaca yönelik bir uygulamadır.
Doğumla ilgili adet ve uygulamalar içerisinde kırklama işlemini
geçmişte olduğu gibi günümüzde de değişmez bir kural olarak geçerliliğini sürdürmektedir.
TUŞAK KESME
Türk geleneğinde olduğu gibi köy ve yöre geleneklerimizde de
duşak kesme adedi vardır. Yeni yürümeye başlayan çocuğun iki bacağı bir iple bağlanır ve sonra bir duayla birlikte ip kesilir çocuk yürümesi için bırakılır. Bu sayede çocuğun ayağının bağının çözüleceğine inanılır. Çocuğun tez yürümesi içindir tüm bunlar.
Tuşak; genellikle yün ipiyle kırmızı, mavi veya yeşil gibi birkaç
renkten saç örgüsü gibi örülür. Arasına mavi boncuk ya da nazar
boncuğu takılır. Çocuğun iki ayağına birden bağlanır. Bu şekilde örülüp çocuğun ayakları bağlanan Tuşak, düzgün yürüyen birine kestirilir
ki çocuk çabuk yürüsün ve onun gibi düzgün yürüsün.
332
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
HALK HİKÂYELERİMİZ
EŞKIYA ÇÖN MEHMET’İN HİKÂYESİ
Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve daha önceki dönemlerde yöreye
musallat olan eşkıyaların konu olduğu gerçek hikâyelerden bir halk
hikâyesi...
Vaktiyle Hashanlar Köyü'nde Çön lakaplı, Mehmet adlı bir genç
yaşarmış. Mehmet büyümüş, delikanlı olmuş. Evlenmiş. Babasından
da geçimlik tarla bahçe istemiş. Kendine yetecek mal mülk istemiş.
Babası Çön Mehmet'in ev kurma isteğini reddetmiş. Mehmet de bunun üzerine çareyi komşu köy Sarnıç'a gitmekte bulmuş. O dönemler
Sarnıç Köyü nahiyeymiş. Karakola da sahipmiş. Çön Mehmet durumunu Sarnıç Karakolu'ndaki bir yetkiliye anlatmış. Buradan bir sonuç
alamayınca da çaresizce köyüne geri dönmüş. Oldukça sinirlenmiş.
Durumuna içerlemiş. Kaderine başkaldırıp dağa çıkmış.
Bunu duyan birkaç asi ile birlikte eşkıyalığa başlamış. O vakitler
eşkıyalık çok yaygınmış. Savaş kaçaklarıyla doluymuş her yer. Savaş
kaçaklarının da olayı duymasının ardından Çön Mehmet'e katılanlar
artmış. Çön Mehmet adamlarıyla birlikte çevre köylere gider, varlıklı
aileleri, dükkânları soyarmış. Bu söylediğimiz soyma gizli gizli çalma
değil. Cebren ve zorla alma ve ölüm tehdidiyle insanları vermek zorunda bırakma şeklinde olurmuş. Toplanan altın, gümüş ve diğer değerli malzemeden harcananlar harcanır, arkadaşlarına verdikleri verilir. Kalanları ise Çön Mehmet'in Hashanlar'daki evinde, toprak bir
küpün içinde saklanırmış. Çön Mehmet'in iki karısı varmış. Zaman
zaman karılarını da alır Akbaşlar Köyü'ne gidermiş.
Akbaşlar halkı bu eşkıyadan bıkmış. Köyün ileri gelenleri toplanıp
bu eşkıyayı nasıl alt edecekleri konusunda hesaplar yapmışlar.
Çön Mehmet yine bir gün karılarını yanına almış ve adamlarıyla
beraber Akbaşlar Köyü'ne gelmiş. Akbaşlardaki dükkândan karılarının
gönlünü hoş etmek için kumaşlar, incik, boncuk almış. Birkaç adamı
ile birlikte karılarını Hashanlar'a göndermiş. Çünkü Akbaşlarlılar Çön
Mehmet'e ava çıkmayı ve yaylada ziyafet teklif etmişler. Avlanılmış. Av
bitiminde de zengin bir Akbaşlarlının yayla evinde ziyafet sofrası kurulmuş. Sarhoş olan Çön Mehmet'in boş bir anında köylüler eşkıyayı
boğup öldürmüşler.
Avlanmışlar konusuyla, bu sıra da Çön Mehmet’in sarhoş olduğu
konusuna Hashanlar köyünden Erdinç Çolak, aynı hikâyeyi kaleme
alıp yazdığı hikâye yazısında yazmış. Benim ninemden dinlediğim ve
diğer komşulardan tetkik ettiğim kadarıyla avlanma söz konusu değil.
Sarhoş da değil.
333
Feyzullah Kırca
Olay şöyle gerçekleşmiş. Çön Mehmet Karılarını köyü Hashanlar’a
gönderdikten sonra zaten ‘falan gün geleceğim. 25 koyun hazırlayın’
dediği Koca İbrahimlerin Kırca mevkiindeki kışlasına varmış. ‘Hazırladınız mı söylediğim koyunları hemen verin’ demiş.
Koca İbrahimlerin Ramazan ve eşi Gülistan ile orada hazır bulunan eniştesi hatip İdris hoca ve köylünün orada onlara yardım etmesi
için görev verdiği iki kişi daha varmış. ‘Hoş geldin Mehmet! Koyunun
lafı mı olur. Hele gel! Ziyafet hazırladık senin için. Önce karnımızı
doyuralım’ demişler. Zar zor ve yalvar yakar içeri geçirmişler. Yer sofrasının başına oturmuşlar ama Çön Mehmet oturmuyormuş. Otur
Mehmet dedilerse de oturtamamışlar. Boyu da uzun ce cüsseli olsa
gerek, ayakta öldüremeyiz diye çekinmişler. Otur Mehmet dedilerse
de oturtamamışlar. ‘Bari Çön Mehmet! Ayakta yemek mi yenir demişler, ısrarları ve güler yüzle yaklaşmaları sonucu sadece dizlerini kıvırarak çönmesini(çömelmesini) sağlayabilmişler.
Bir yandan onunla birlikte yerken, diğer yandan sen vur ben vur
diye işaretleşmeye başlamışlar.
İki yanında oturmakta olan erkekler cesaret edememiş. Sofrada
oturmayıp onlara hizmet eden gülistan ebe onlar vuramayacak bari
ben vurayım demiş olmalı ki; arkadan ilk darbeyi vurmak için ellerini
kaldırmış. Bunu gören erkeklerden birisi cesarete gelip, göğsüne doğru ilk darbeyi vurmuş. Hemen kolundaki silaha sarılmış almışlar elinden çabucak. Sonra belindeki tabancalara, sonra çizmelerindeki
monteli şişlere ve bıçaklara saldırdıysa da, iki kişi kollarından tutarken gülistan ebe saldırı araçlarını toplamış. Zor zahmet öldürmüşler.
Ölüsünü de sarı yoldaki bir çakılın içine gömmüşler. Üzerinde bulunan takılarını da çakılın üstüne bırakıvermişler.
Çön Mehmet’in adamları, bizim Mehmet Akbaşlarda kaldıydı. Kaç
gündür gelmedi. Akbaşlarlılar öldürdü diyerek, akbaşlar’lıları ve cebren koyunlarını almaya gittiği Kışlanın sahiplerini mahkemeye vermişler.
Git gel mahkeme derken, Kışla sahibi benim büyük atalarım ve
Akbaşlar’lı köylülerim hâkimle yada avukatla anlaşıp bu işten kurtulalım demişler. Kendilerine ‘biraz altın ve para getirinde sizi kurtarım’
demiş. Bir küp altını ve parayı götürüp hâkime vermişler. İstediğin
kadar al gerisini bize ver demişler. Oda küpü ayağıyla masanın altına
olduğu gibi sürüvermiş. Şahitler bulup çeşitli aralıklarla köyden Balıkesir’e aşağı gittiğini ve giderken de bir daha geri gelmeyeceğini söylediğini söylesinler demiş. Onlarda öyle yapmışlar. Böylece Çön
Mehmet’ten ve onun eşkıyalıklarından kurtulmuşlar.
334
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Nuri yıldırım adındaki küçük çocukta bunu yıllar sonra Çön Mehmet’in hikâyesini anasından babasından veya ninesinde dinleyip, Çön
Mehmet’i öldürenlerin cesedini sarı yoldaki bir çakıla gömüp, altın
takılarını ve cebinden çıkan paralarını gömdükleri çakılın üzerine koyuvermişler diye duyunca; yakındaki bir tarlada orak biçiyorlarmış.
Gidip alacağım dediyse de bu zamana kadar orda durur mu onlar
diye salmamışlar. Orak biçerken dinlenmek için uyudukları sırada
gizlice kaçıp alıp geleyim diye o çakıla doğru giderken kendisine görünen büyükçe bir timsah diye tarif ettiği canavar görününce nasıl
kaçtığını bilememiş. Anlatırken korkudan tir titremiş ve koca koca
gözleri vardı. Dev gibi bir şeydi demiş.
Dönelim tarihsel halk hikâyesine. Çön Mehmet'in gidip de gelmemesi bir iki güne duyulmuş. Eşkıyalık yaptığı adamları da soluğu
Çön Mehmet'in Hashanlar'daki evinde almışlar. Karılarına ve diğer ev
halkına türlü eziyetler yapıp altınlarla dolu küpün yerini söyletmişler
ve altınları alıp kaybolmuşlar. Çön Mehmet ismi ise köyümüzde Çon
Mehmet olarak söylene gelmiş.
DELİOĞLAN İLE AKILLIOĞLAN
Vakti zamanında köyün birinde bir değirmenci yaşarmış. Bu değirmencinin iki de oğlu varmış. Oğullarından biri bira safça, kötülük
düşünmeyen bir gençmiş. Bu yüzden ona "Deli oğlan" dermiş köylüler. Daha gözü açık, daha dalavereci olanına ise "Akıllı oğlan" derlermiş.
Günün birinde değirmenci yatağa düşmüş. Ölümünün yaklaştığını
hissederek çocuklarının arasında mal paylaşımı yapmak istemiş. İki
oğlunu da yanına çağırmış. Tek tek sormuş neleri istediklerini. Akıllı
oğlan babasının eski çiftliğini istemiş. Deli oğlan ise yeni yapılmış
olan çiftliği almak zorunda kalmış. Bunun yanında bir de Deli oğlan’a
eski bir bulgur öğütme kayası kalmış. Babaları mal paylaşımını yaptıktan sonra öbür dünyaya göçmüş.
Babalarına olan son görevlerini de yerine getirip gömmüşler köy
mezarlığına oğlanlar. Akşamına da paylaşıma göre Deli oğlan yeni
çiftliğe, Akıllı oğlan da eski çiftliğe gitmiş. Deli oğlan avluda beklemiş
babasının sığır sürüsü otlaktan dönecek diye ama yanılmış. Sığır sürüsü alıştıkları gibi eski çiftliğin yolunu tutmuş akşamüstü. Yeni çiftliğin yolunu bilmezlermiş daha. Deli oğlan’a kalan yeni çiftliğe gele
gele yaşlıca bir öküz gelmiş. Akıllı oğlan da karşıdan bakar, yaptığı
kurnazlığa ve Deli oğlan’ın düştüğü duruma kıs kıs gülermiş.
335
Feyzullah Kırca
Delioğlan iyiden iyiye anlamış bir oyun döndüğünü. İtiraz etmemiş
bütün sığırların kardeşine gitmesine ve duruma razı olmuş. Kendine
kalan yaşlı öküzü kesmiş. Derisini de kasaba pazarına satmaya götürmeye karar vermiş. Bunun yanında kendine kalmış olan eski bulgur kayasını da almış satmak amacıyla. Düşmüş yola. Giderken giderken bir ağaçta bas bas bağıran bir kargaya rastlamış. Kargaya:
- ‘Gön mü alacaksın? Gön mü alacaksın?’ demiş ve elindeki gönü
(deriyi) ağaca atıvermiş. O saflıkla elinde kala kala bir bulgur kayası
kalmış. Bulgur kayasını da alıp devam etmiş yola. Gün batarken bir
ağacın dibinde yorgunluk gidermek istemiş ve oturmuş. Bir süre oturduktan sonra uykusu gelmiş ve kestirmek istemiş. Uyumak için de en
güzel yer olarak ağacın tepesini bulmuş ve bulgur kayasıyla birlikte
ağaca çıkmış. Elindeki tek kalan bu kayayı da yitirmemek için ağaca
çıkarmış.
Bir süre ağaçta uyumuş. Bir vakit sonra uyanmış ve ağaçtan etrafını gözlemiş. Uzakta ağaca doğru yaklaşmakta olan bir katır kervanı
belirmiş. Katır kervanı yaklaşmış yaklaşmış ağacın dibine dek gelmiş.
Delioğlan sesini çıkarmamış ve olacakları beklemiş. Yorgun kervancılar karınlarını doyurup ardından uykuya dalmışlar. Delioğlan ise çok
sıkışmış; ancak aşağıya inmekten de korkuyormuş. Kervancılar uyanıp
kendisini görebilirlermiş. Çareyi ağacın üzerinden aşağıya pisletmeyi
bulmuş Delioğlan. Koku ile rahatsız olan kervancılardan birkaçı
uyanmış; fakat kokunun nereden, kim yüzünden geldiğine bir anlam
verememiş. Sonra tekrar uykuya dalmışlar. Delioğlan o saflığına
rağmen plan yapmış, kervancıları kaçırma hesapları yapmış.
Delioğlan uyuyan kervancıların üzerine, daha önce ağaca çıkardığı baba yadigârı bulgur kayasını bırakıvermiş. Neye uğradıklarını şaşıran kervancılar kıyamet kopuyor zannedip oradan kaçmışlar.
Delioğlan da hemen ardından aşağı inmiş. Dizi dizi katırların üzerinde, dolu dolu yük varmış. Hepsinde de çiniler, porselenler, ipekler ve
başka değerli mallar varmış. Bunların hepsine sahip olan Delioğlan
katırlarla köyüne dönmüş. Ağabey Akıllıoğlan olanları gördüğünde
kıskançlık krizlerine girmiş. Yaptığı aç gözlülüğün farkına daha bir
varmış.
KIZ MEZARI VE KIRK KIZ HİKÂYESİ
Efsaneler her yörede olduğu gibi köyümüzde de yaşanmış bazı
olaylar üzerine kurulmuş. Geçmişte meydana gelmiş olaylara bazı
eklemeler ile efsaneleştirme yapılmış. Köyümüzde pek bilinmeyen
ama köyümüz sınırları içindeki bir arazi adına ithaf edilmiş efsane
olan "Kırk Kız" buna en güzel örneklerden.
336
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Günümüzden iki-üç asır önce gerçekleştiği sanılan üzücü bir olayın ardından dilden dile geçmiş bir halk hikâyesi bu. Olayın geçtiği
yer komşu köyümüz olan Sarnıç köyüdür.
Osmanlı döneminde nahiye olan ve bir karakol olan Sarnıç Köyü'nde Ali adlı bir çoban yaşamaktaymış. Köylünün koyununu güderek kıt kanaat geçinirmiş. Bir de anası varmış hayatta tek kalan. Bu
Çoban Ali köyün güzellerinden birine sevdalanmış. Kız da tam sevdalanılacak bir kızmış hani... Sarı saçlı, güzel mi güzel, yeşil gözlü, akça
pakça bir kız imiş. Sadece Ali değil, köyün bütün gençleri vurgunmuş
bu kıza. Ali sevdasından duramaz olmuş. Yanmış yüreği aşk ateşiyle,
kara sevda harlandıkça harlanmış. Konuyu anasına açmaya karar
vermiş ve açmış. Anası da:
- ‘A oğlum, köyün en zengin adamının kızına mı vuruldun vurula
vurula? Şöyle kendi ayarında birine bakmazsın. Senin gözün yükseklerde ama o güzellikle o kızın da gönlü yüksektedir. Bunu bil’ demiş
ve oğlunun gönlü olsun diye kızın ailesine görücü gitmiş. Kızın babasının da anasının da bu isteği şiddetle geri çevireceklerini bilmekteymiş. Gerçekten de düşüncelerinde yanılmamış. Kızın ailesi kadını geri
çevirmiş. Kadın çaresizce eve dönmüş ve olanları oğlu Çoban Ali'ye
anlatmış. Çoban Ali olanları tahmin etmezmiş gibi duruma şaşırıp
üzülmüş. Kendini eve kapatmış. Yemez içmez olmuş. Elini eteğini
çekmiş hayattan. Anası ve yakınları durumuna bakıp bakıp üzülürlermiş. Ali yanık türküler söyleye söyleye gezer olmuş ormanda, kırda,
bayırda. Mecnun olup çıkmış dağlara gezmeye.
Günün birinde sevdiği kızın düğünü olacağını duymuş. Kızı köyün
başka bir zengin ailesinin oğluyla evlendireceklermiş. Ali haberi duyduğu an kahrolmuş. Beti benzi atmış ama kimseye sezdirmemiş. Zaten durumu farksızmış o ankinden.
Düğün başlamış. Köyde bir şenlik havasıdır gitmekteymiş. Hem kız
evinde hem oğlan evinde büyük bir telaş varmış. Yörenin dört gün
süren düğünlerinde ilk gün cuma olurmuş. Bu gün ilk kez davulların
sesi duyulurmuş. Cumartesi ise asıl günmüş düğünde. Cumartesi akşamı kızlar için ve gelin için çok önemli bir zaman dilimiymiş. Gelin
olan kızın akranı olan bütün evlenmemiş köy kızları gelinin evinde
toplanır, orada yatıp kalkarmış. Çeyiz serilir, çalınıp oynanırmış. Bu
eğlence pazartesi sabahı öğleye doğru, gelinin önünde damat oynatılana kadar devam edermiş.
Cumartesi gecesi kına gecesi yapılmış. Köyün bütün kadınları gelin evinde toplanıp büyük eğlence yapmışlar. Bakır vurulmuş, yanık
sesli kızlar türkülerle çınlatmış ortalığı. Bakırın ve kızların seslerine
337
Feyzullah Kırca
kaşık sesleri karışmış. Geç vakte kadar sürmüş kına gecesi. Eğlence
bitip evli evine, köylü köyüne çekildiğinde kız çıkaranlar, yani gelinin
kız arkadaşları gitmemiş ve gelinle birlikte kalmışlar. Nice yeniyetme
kızlar, genç kızlar analarından zar zor izin koparmış; "Ne olur bu gece
gelin evinde kızlarla kalayım ben de!" diye. Sarnıç köyünün kırk tane
güzeli o gece gelin evinde çalıp söylemeye devam etmiş. Şakalar yapılmış. Ortaoyunları sergilenmiş. Yeri gelmişken hemen belirtelim.
Sarnıç köyünün kızları belki gelin evinde yatmasalar da, bugün de
aynı şekilde toplanıp eğlenme, çeşitli oyunlar oynama ve çerez yeme
geleneğini devam ettirmektedirler.
Mecnun Ali ise bir deli misali hareket eder olmuş. Düğünün yanına yöresine sokulmazmış ama uzaktan uzağa takip edermiş. İçi kan
ağlarmış. Üzüntüsünden ne edeceğini bilmezmiş.
Gecenin geç vaktiymiş. Kız evindeki bütün ışıklar sönmüş. Düğün
yorgunu kızlar ve gelinin ailesi çoktan uyumuş. Gecenin zifiri karanlığında tek ayakta olan Çoban Ali'ymiş. Çoban Ali artık dengesiz davranışlar içindeymiş.
Çoban Ali uykuda olan kız evinin etrafına döktüğü gazı ateşleyivermiş. Ahşap ev hemen tutuşuvermiş. Yüksek alevler ve duman sarmış her tarafı. Köylüler içten içe ortalığı saran çığlıklara uyanmışlar.
Uyanmışlar uyanmasına ama alevler çoktan sarmış koca evi. Kimse o
karanlıkta bir şeycik yapamamış ve ev alevlerin arasında yıkılıp gitmiş. Tabii dumanlarla beraber kırk tane kızın ve gelinin ailesinin de
hayatları uçup gitmiş göğe.
Sabahın erken saatinde gün ışır ışımaz bütün köylü acı içinde yıkılan evin başına toplanmış. Kız ailelerinin acısı bambaşkaymış. Sarnıç
Köyü kırk tane kızını kaybetmiş bu yangında.
Kızların kömürleşmiş cesetleri enkazdan toplanmış ve kefenlenmiş. Gereği yapılmış ve kızlar köyün uzağında bir yaylalık araziye
gömülmüş. Analar babalar mezarları sık sık görüp de üzülmesinler
diye uzak yer seçilmiş. Bu yere ve çevresine de Kız Mezarı denmiş.
Sözü edilen Kız Mezarı Sarnıç ve Hashanlar köyleri arasında bulunan bir arazi. Geçmiş yıllarda buralarda define arayan bazı çevre
köylülerin bu araziyi kazdıkça kömürleşmiş parçalar çıktığı biliniyor.
Kız mezarında yatanların hastalıktan öldüğü anlatılsa da mezarların
akıbeti, çıkan parçalar bunu böyle olmadığını kanıtlıyor. Üstelik salgın
bir hastalıkta sadece kızların ölmesi de gerçekçi gelmiyor kulağa. Bu
yüzden anlatılan efsanenin doğru olma olasılığı yüksek. Bilmeyenlerin
de bilmesi dileğiyle...
338
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Bu öykünün bilinen şekli komşu köyümüz Hashanlar köyünün kuruluş öyküsünde geçmektedir.
Ora yer alan hikâyeye göre ise ifade edilmektedir:
Vakti zamanında Karakeçili Yörükleri gelip yerleşmeden önce
şimdiki Hashanlar Köyü'nün olduğu alanda iki mahalleli bir köy varmış. Bu köydeki her iki mahallede de karşılıklı mahallere nişanlı kırk
kız varmış. Günün birinde bu köyde bir salgın hastalık baş göstermiş.
Salgın hastalık sonucunda köydeki nişanlı kırk genç kız ölmüş ve Kız
Mezarı denen yere gömülmüşler. Sağ kalanlar da burayı terk edip
gitmişler.
Bu iki rivayet kız mezarı ve kırk kız ile ilgili söylenen iki ayrı hikâyedir. Varın siz hangisi gerçek olduğuna karar veriniz.
KUZU KUŞU HİKÂYESİ
Ninem Alime Kırca’dan birkaç kez dinlediğim hikayelerden biri de
bir çobanın kuzu kuşu olup uçma hikayesidir. Bu adı üstünde çocuklu
yıllarında dinlediğim hikâyelerden biridir. Gerçeklik payı olma olasılığı çok düşük olsa da, rabbime zor yoktur.
Vakti zamanında köylerimizden birinde büyük sürülere sahip bir
ağa yaşarmış. Bu ağa cimriliği ve kötülüğü ile ün salsa da bazen iyilik
yaptığı olurmuş. Bir gün bu köyde anasız-babasız kalan bir çocuğu
evine alıp büyütmesi de bu iyi davranışlarından biri olmuş. Yanaşma
oğlan zamanla büyümüş. Delikanlı olmuş. Ağa da :
- Artık vefa borcunu ödeme zamanın geldi. Haydi bakalım, sürülerimin başına geç. Onları bundan sonra sen güdeceksin demiş. Delikanlı da ağanın dediğini tutmuş ve köy dışındaki ormanda bulunan
büyük ağılda kalmaya başlamış.
Bir gece ağıla iki hırsız girmiş. Uyuyan çobanı ağılın ortasındaki
direğe bağlamışlar. Çoban uyanmış uyanmasına ama uyanık hırsızlar
çoktan bağlamışlar onu direğe. Çoban bağırmış, çağırmış ama ne
fayda. Hırsızlar "Kıllıyı tutma beğirir(meler). Sahibine haber değirir.
Yünlüyü tut."diyerekten keçileri bırakmışlar ve bütün koyunları alıp
gitmişler. Çoban öylece kalakalmış. Uğraş didin iplerini çözmüş; ancak hırsızlar çoktan ortalıktan kaybolmuşlar. Arayıp taradıysa da bulamamış. Oturmuş çaresizce. Vakit gecenin bir yarısıymış. Almış kavalını heybesinden ve yanık yanık çalmaya başlamış. Köydeki evinde
sıcak yatağında rüyalar gören ağa gece yarısı uzaklardan gelen kaval
sesini duymuş ve iyice kulak kabartmış. Bu kaval sesi kendi yanaşmasının kavalıymış. Çalınan havadan kötü bir şeyler olduğunu anlamış
ve hemencecik giyinip ağılın yolunu tutmuş. Zor zahmet ağıla varmış.
339
Feyzullah Kırca
Bir de ne görsün; çobancık bir yandan yanık yanık kaval çalarken, bir
yandan gözyaşını siler... Bakmış görünürde koyunlar yok. Çobana
iyice bir anlattırmış olanları. Dinledikçe bir köpürmüş, bir köpürmüş.
Çobancığa çıkışmış:
- Vefa borcunu böyle mi ödeyeceksin! İnsan biraz uyanık olur.
Eğer çalınan koyunlarımı bulamazsan sana hakkım helal değil. Koyunlarımı bulmazsan yatacak yerin yok demiş. Zavallı çoban da bunu
gururuna yedirememiş. Kendine yapılanların altında kalmak olmazmış. Çıkmış yola ve koyunları aramaya başlamış. Ormanlar geçmiş,
dereler tepeler aşmış ve ne yaptıysa bulamamış. Günlerce aç ve susuz
kalmış. Yorgunluğunun bedenini yiyip bitirdiği bir gece yüksekçe bir
tepeye çıkmış. Tepenin alt yanı uçurummuş. Gözlerinin önüne koskoca, ormanlık bir düzlük serilmiş. Çıkmış tepedeki en yüksek kayanın
üzerine. Dolunayın ışığında bakmış uzaklara. Bir yanda kurt uluması
duyulurmuş; bir yanda da ateş yanarmış. Çoban kendi kendine sormuş:
- Kurt uluyan yere mi gitsem, ateş yanan yere mi? diye... Sonra
ateş yanan yere gitmeye karar vermiş. Ateş yanan yerde insanlar olabileceğini düşünmüş. Bayağı bir yol aldıktan sonra ağaçlıkların ortasında genişçe bir alana gelmiş. Alanın orta yerinde koca bir ateşin
başında yine o güne dek görmediği cinsten koca bir dev oturmaktaymış. Yavaşça yaklaşmış. Ateşin başına oturmuş o da. Üşüyen ellerini
uzatmış çıtır çıtır yanan odunlara. Dev insancıl davranmış ona. İyi
sözler etmiş; ancak niyeti iyi değilmiş. Ne zamandır yöreden insan
geçmemiş. Canı çeker dururmuş. Çoban koyunlarını sormuş deve.
Dev de görmediğini söylemiş. Geceyi burada geçirmesini, sabah gün
ışığı ile aramaya başlamasını söylemiş. Çobancık kalmış kalmasına
ama içine bir kurt da düşmüş. Uyur gibi yapıp uyumamış. Dev uykuya
dalınca da oradan kaçıvermiş. Aramaya devam etmiş koyunları. Günler günleri kovalamış ama koyunlar ortada yokmuş. Çoban açlıktan
ve yorgunluktan bitkin düştüğü bir anda yalvarırcasına dua etmiş:
- Allah'ım; beni bir kuş yap da, "kuzu kuzu!" diye ötüp durayım.
Uçayım göklere. Koyunlarımı arayayım. Demiş ve yüksekçe yerdeki
tepede bulunan kaya tekrar gelerek, açmış kollarını başlamış çırpmaya ve yavaşça kendini boşluğa bırakmış.
Duası kabul oluvermiş hemen ve çobancık kayadan atlayıp kanat
çırparken bir anda kuş olup uçuvermiş göğe doğru. Bu vakitten sonra
da "kuzu kuzu!" diye ötmüş durmuş. Hala o gündür bugündür, kuzularını arar ve koyunlarını arar dururmuş.
340
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KÖSTEBEĞİN HİKÂYESİ
Köyümüzde anlatıla gelen ve ders alınası hikâyelerden biri şöyledir;
Günün birinde, köylerimizden birinde iki kardeş varmış. Bu iki
kardeşin babaları ölünce, miras pay edilecekmiş. Bir araya gelmişler.
Miras paylaşım işini bilen bir adam bulmuşlar. Tarlaları ve babalarından kalan mirasları pay ettirmişler. Bir ok attırarak kura çekmişler.
Kura çekmesine çekmişler. Ama büyük kardeş zamanla kendi payına
düşeni çoğaltmak istese gerek. Küçük kardeşin hissesine düşen tarlaya saldırıyormuş. Yani sınırı kardeşinin payına düşen hisseye taşıyormuş.
Kardeşi ise kendi yerine tecavüz edilmesine, kendi tarlasının ağabeyi tarafından sınır atmak suretiyle küçültülmesine dayanamıyormuş.
Ağabeyine böyle yapma, herkes kendi payını aldı. Neden sınır atıyorsun dediyse de; dinletememiş. Küçük kardeş öyle demiş olmamış.
Böyle demiş olmamış.
Sonunda mahkemelik olmuşlar. Gel mahkeme, git mahkeme, sonunda keşif gelmiş. Sınırı belirleyip, büyük biraderi mahkeme masraflarını ödemeye mahkûm etmişler. Ama büyük birader yola gelmemiş.
Bir zaman sonra yine sınırı atmaya başlamış. Yine mahkemeye düşmüşler. Gel mahkeme, git mahkeme; gel duruşma, git duruşma derken yine keşif günü verilmiş.
Bu sefer büyük birader bir uyanıklık düşünmüş. Çocuk yaşta oğlu
varmış. Sınıra, kendi belirlediği sınıra bir çukur kazıp oğlunu gömmüş. Birazdan biz buraya geldiğimizde sınır nerde deyince, sınır burada diye bağıracaksın demiş. Her sınır nerde dendiğinde; sınır burada diyeceksin demiş.
Keşifçiler gelmişler. Sınır orasıdır. Yok efendim burasıdır derken
büyük birader toprağa soralım demiş. Toprak ne cevap verirse, sınır
nerde derse oradadır demiş. Hiç öyle şey olur mu demiş hâkim. Derken nasıl olsa toprak konuşmaz demişler. Sonunda kabul etmişler.
Toprağa sormuşlar. Sınır nerde diye. Çocuk sınır burada deyince şaşırmışlar. Bir daha sormuşlar. Yine sınır burada demiş. Baştan kabul
ettikleri için orayı sınır olarak kabul etmişler.
Ancak küçük birader, büyük biraderin oynadığı oyunu anlamış.
Bunun üzerine senin buraya gömdüğün çocuk köstebek olup yerin
altında dörsün (gezsin) dursun diye beddua etmiş. Keşif için gele hâkimler ve diğerleri gitmişler. Büyük birader çocuğunu gömdüğü çukuru açıp bakmış. Fakat ne çocuk var ne de başka bir şey. Çocuk köstebek olmuş ve yeri yararak gitmiş. İşte köstebeğin hikâyesi de böyle
341
Feyzullah Kırca
gelişmiş. Küçük birader tarladan olmuş ama büyük birader de çocuktan olmuş.
Şu üç günlük dünya da herkes payına razı olsa, insanlar hak etmedikleri mallara sahip olmayı istemek yerine; daha çok hayır ve
hasenat yapsalar. Bunun gayreti içinde olsalar. Haksızlıklar ve adaletsizlikler son bulsa, hem bu dünyamızı hem de öbür dünyamızı kazanmış oluruz. Böylece hayat imtihanından da başarıyla ayrılmış oluruz.
Ama nerde? Birçok insan üç kuruş için emdiği memeyi kesecek.
Keşke insanlar öbür tarafa kirli çoraplarını dahi götüremeyeceklerini
bir anlasalar.
ÇOBANIN HİKÂYESİ
Eskiden yöremizde yaşayan adamın biri, zengin bir ağa imiş. Koyunlarına çoban tutacak olmuş. Çoban tutacağı adamın önce bir güzel karnını doyurup, yemek yiyişini görür sonrada çoban tutup tutmayacağına karar verirmiş. Yemeği hızlı hızlı yerse bu adam yemek başında oyalanmaz benim koyunlarıma iyi bakabilir diye düşünüyormuş.
Ağır yerse yemeği bu adam karnını doyururken koyunları kaybeder.
Kurt yer ya da koyunlar hırsızlık yapar ve başkalarının tarlasına girer
diye düşünüyormuş.
Neyse birkaç denemeden sonra aradığı adamı bulmuş. Onu çoban tutmuş ve önüne de yüz tane koyun vermiş. Bunları güt, bunlara
çoban ol diye.
Ağa birkaç ay sonra çobanı ziyarete gelmiş. Çoban ağa geldi diye
yoğurt, kaymak, tereyağı ne varsa getirmiş ağası yesin diye. Hem yer,
hem sohbet ederken; ‘Eee çoban efendi! Koyunlardan ne haber’ diye
sormuş. ‘Nasıl gidiyor çobanlık’ filan demiş.
Çoban anlatmaya başlamış; ‘Ağam gök gürledi, şimşek çaktı.
Yetmiş ikisinin ödü patladı. Önden gitti baş toklu, arkadan gitti beş
toklu. Onunu kurt yedi, onunu kasaba verdim. Biri zaten çoban ücretimdir katma hesaba. Birininse, işte derisi buradadır. Al ağam giderken götür satarsın demiş’.
Önüne konan yoğurdu yemekte olan ağa sinirlenmiş. Önündeki
yoğurt tabağını çobanın kafasından aşağı döküvermiş. Yoğurt dökülünce çobanın yüzü bembeyaz olunca; ‘işte bak gördün mü ağam,
benim gibi hesabı düzgün olanın yüzü bembeyaz olur’ demiş.
342
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
KOCAKAFARIN HİKÂYESİ
Bizim Dursunbey Akbaşlar köyünde 70-80 yıl önceleri koca kafar
diye bilinen, Kafar Halilibrahim’in babası varmış. Bu ismini zikrettiğimiz Halilibrahim dayı 1978 yıllarında vefat etti. İşte hikâyemiz onun
babasının hikâyesidir. Bu koca Kafar dayının bir diğer lakabı da Deli
Kafardır. Bu Koca Kafar dedelerin Kahve Deresinin üst taraflarında
yatakları varmış. Yatak deyince kimine göre davar, kimine göre hayvan kışlasıdır.
O zamanlarda ortaya çıkan bir hırsız. Kışlalardan hayvanları, koyun olsun, keçi olsun çalıp çalıp gidiyormuş. Bu bizim Koca Kafar
dayınında hayvanlarını birkaç kez çalıvermiş. Bu hayvanları çalan hırsızın beyaz atlı birsi olduğu bazı komşular tarafından görülmüş. Hırsızın beyaz atlı birisi olduğunu öğrenen bizim Koca Kafar dayı, kışlada
gece gündüz Mavzer elde bekleyeceğim ve beyaz atlı kim gelirse vuracağım diye yemin etmiş.
Komşu köylerimizden olan Akcagüney veyahut ta Dada köylerinden birinde de çok yakın sağdıcı varmış. Olacak ya onun da beyaz bir
atı varmış ve o günlerde sağdıcını ziyarete gelecek olmuş. Kahve deresinde ki kahve de bulunanlar sağdıcını ziyarete gittiğini öğrenince,
sakın gitme. Sağdıcın beyaz atlı kim gelirse vuracağım diye yemin
etti. Delidir dinlemez vurur seni demişler. Bari atını bura bırak demişler. O da deli olmalı ki atını da bırakmamış.
Neyse aşağıdan varırken sağdıç ben geliyorum diye bağırmış.
Baktıysa bizim Koca Kafar sağdıcı beyaz atla geliyor. Sağdıç beyaz atlı
kim gelirse vuracağım diye yemin ettim sakın gelme diye bağırmışsa
da dinletememiş. Gelme vuracağım demiş. O gelmeye devam etmiş.
Gelme vuracağım dedikçe sağdıcı gelmeye devam etmiş.
Bizim Koca Kafar dayı beyaz atlı kim gelirse vuracağım dedim diye, sağdıcı durmayınca Mavzer Tüfeğiyle sağdıcını vurmuş öldürmüş.
Ve o gün kışlayı da, köyü de, evlatlarını da, ailesini de bırakıp gitmiş.
Bir daha da geri gelmemiş. Gidiş o gidiş.
GELİNİN TAŞ OLMASI HİKÂYESİ
Eskiden mahsullerde daha çok bolluk ve bereket olurmuş. Buğday
başaklarında sapların yarısına kadar kelle olurmuş. Hatta buğday
saplarının tamamı kelle olurmuş. Diğer mahsuller de bu keza aynı
şekilde verimli olurmuş. Çiftçiler ekip diker ve kaldırdıklarıyla hem
doyunurlar, hem hayvanlarını doyurur hem de satıp diğer ihtiyaçlarını
karşılarmışlar.
343
Feyzullah Kırca
Yaz günlerinden bir gün gelinin biri tarlaya çalışmaya giderken
yemek için yanında gözleme de götürmüş. Çocuğu altını ıslatıp ağlayınca bir bakmış ki, altını değiştirecek temiz bezleri (çaput) getirmemiş. Azık olarak getirdiği gözlemeleri çocuğun altını temizlemek için
kullanmış. Ondan sonra o yaz ekilen mahsuller hiç olmamış. Yağmur
yağmamış. Yedi yıl kıtlık olmuş. Köylüler ve yöredeki halk açlıktan
perişan olmuş.
Masum hayvanlar, kurtlar, kuşlar, kediler ve köpekler, koyunlar ve
kuzular ve sürüngen hayvanlar hep birlikte Allah’a yalvarıp yakarmışlar. ‘ya rabbi bizim ne suçumuz var, Bari bize acı’ demişler. Allah da
suçsuz ve günahsız olan hayvanların hatırına kıtlığı kaldırınca mahsuller yeniden verime geçmiş ama eskisi gibi olmamış bir daha. Buğdaylar sapın tamamında başak yerine dört parmak uzunluğunda başak vermiş. Mısırlar onlarca veya yüzlerce koçak yerine 2-3 koçak
vermeye başlamış.
O günden bu güne insanlar hep hayvanların rızkından yemeye
başlamışlar. Gelinin nimete yaptığı hürmetsizlikte, o gelin çocuğuyla
birlikte Allah tarafından taş yapılarak cezalandırılmış.
Bu hikâyenin bir başka anlatılış biçimi de, kadın çocuğunun altını
gözleme ile silince, başaklar hemen anında sapın dibinden ucuna
doğru çekilmeye başlamış. O esna da kedi ve köpekler bakmışlar ki
başaklar uca kadar çekiliyor. Ekinlerin başakları kısalmaya ve başlayıp, ucunda azıcık bir yer kalmışken, kedi ve köpekler ‘Allah’ım bizim
rızkımız ne olacak’ diye yalvarmışlar. Onların bağrışması ve yalvarması sonucu buğdayların başaklarının sıyrılması durmuş. Rabbim
buğdayların tepesinde kedi ve köpeklerin hakkını ve kısmetini bırakmış ve biz insanoğlu o günden beri onları yer olmuşuz.
BİR GÜVERCİN HİKÂYESİ
Öğüt verici hikâyelerimizden biri de şöyledir. Yüce Tanrı bir gün
peygamberin birine bir sandık hediye etmiş. Ve ‘Bu sandığı sana
emanet ediyorum. Ama sakın ola ki içini açıp bakmayasın’ demiş.
Tamam demiş peygamber. Aradan zaman geçer ve peygamberi
bir merak sarmış. Acaba sandıkta ne vardır diye? İçi içini kemirmektedir. Sonunda dayanamaz ve sandığı azıcık aralayıp içine göz atar
ama sandığı aralar aralamaz içinden bir sarı güvercin ve bir mavi
güvercin uçuverir. Peygamber son hamleyle sandığı kapatır ve içinde
tek bir beyaz güvercin kalır.
344
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Ve hikâye bu ya! Tanrı yanına gelir. Peygamber işlediği günahın
farkındadır ve mahcuptur.
Tanrı söyle seslenir; kaçırdığın o sarı güvercin insanoğlu için sonsuza dek yaşamdı. Yani "ÖLÜMSÜZLÜK" idi. Kaçırdığın o mavi güvercin sonsuza dek mutluluk yani "BARIŞ" idi.
Peki der Peygamber, içinde kalan beyaz olan güvercin nedir? Diye
sorar. Tanrı cevap verir:
- O da sonsuza dek "UMUT"tur. Umutlarınızın ve umutlarımızın
uçup gitmemesi ve hikâyelerden de ders alabilmemiz dilek ve temennilerimi iletirim.
DÜMBECİKLİ HASAN VE ÇOCUKLARI MASALI
Bütün dünya edebiyatlarında "Hansel ile Gretel, Oduncunun Çocukları, Çikolata Ev" adlarıyla yer bulmuş ünlü masalın köyümüzde ve
yakın köylerimizde anlatılan biçimi, bu "Dümbecik Hasan"dır. Bu masalın bütün ülkelerin kültürlerinde yer etmiş olması iletişimle olmamıştır. Haberleşmenin ve ulaşımın bu denli gelişmiş olmadığı eski
çağlarda bile bu masalların anlatılmış olması bunların sonradan öğrenilmediğini açıklar. Bu da şu demektir: Vakti zamanında insanlar bu
kadar milletlere bölünmemişken ortaya çıkan bazı sözlü edebiyat
ürünleri dilden dile geçmiş. Göçlerle dünyanın her tarafına taşınmıştır.
Çok eski zamanlarda yöremizdeki bir köyde düğünlerde çalgıcılık
yaparak geçinen bir Hasan varmış. Bu Hasan ve eşinin bir türlü çocukları olmazmış. Çocukları olması için bir gün adı duyulmuş bir hocanın yanına gitmişler. Hoca okuyup üfledikten sonra Hasan ve karısına bir öğüt vermiş:
Öğüdünde ‘Eve varınca bir kazan nohut kaynatın ve kaynamış
nohutları kilimin altına serpin. Her yer çocuk oluverir’. Hasan ve karısı
eve varınca hocanın dediğini yapmışlar ve bir kazan dolusu nohut
kaynatmışlar. Kaynayan nohutları odanın ortasındaki kilimin altına
serpmişler. Bir iki dakika geçmeden her yerden çocuk sesleri gelmeye
başlamış. Hasan ile karısının istemedikleri kadar çocukları olmuş. Çok
sevinmişler. Onlar bir tane isterken bir sürü olmuş. Kimi sarışın, kimi
kumral, kimi esmer... Hasan'ın karısı çocuklara yufka ekmeği pişirirmiş ama çocuklar daha hamurken yufkaları sacın üstünden kapıp
yermiş. Hasan ve karısı bu kadar çocukla başa çıkamamışlar ve bu
çocuklardan bazılarını ormana götürüp bırakmaya karar vermişler.
345
Feyzullah Kırca
Ertesi sabah Hasan çocuklardan bazılarını yanına almış ve "Odun
toplamaya gidiyoruz." diyerek ormana götürmüş. Akşama kadar çocuklarla beraber dolaşmış, odun toplamış. Akşam olana yakın çocuklara: ‘Yavrularım; ben şu ilerideki sapa yere kadar gidip geleceğim.
Siz yorulmayın. Bu ağacın dibinde beni bekleyin’ demiş. Ağacın bir
dalına da boş bir su kabağı asmış. Ve: ‘Bu kabağın içine bir taş koydum. Beni çağırmak istediğinizde bu kabağı tangırdatın. Ben gelirim’
demiş. Çocukları bırakarak oradan uzaklaşmış. Aradan saatler geçmiş ama Hasan dönmemiş. Çocuklar kararan hava ile birlikte üşümeye, korkmaya başlamışlar. Acıkmışlar. Çareyi kabağı tangırdatmakta
bulmuşlar. Bir taraftan kabak tangırdamış bir taraftan da: ‘Tan tan
eden kabacığım! Bizi aldatan babacığım!’ diyerekten ağlaşıp bağırışmışlar çocuklar. Bağırmaları duyan olmamış ne yazık ki. Çocuklar da
oradan ayrılmışlar ve gece vakti ormanda ilerlemeye başlamışlar. Bir
yandan da bağırıyorlarmış:
-‘Babaaaaaa! Babaaaaa!’ diye... Onların bu bağırmalarına bir
yanıt gelmiş derinlerden. Çocuklar da heyecanla sormuşlar: ‘Neredesin?’ diye…
Derinden gelen bir ses yanıtlamış: ‘Gazellidere'deyim’ demiş.
Çocuklar sesin geldiği yöne doğru ilerlemişler. Bir vakit sonra bir
ateş başına gelmişler. Ateşin başında Dodeş adıyla bilinen dev oturmaktaymış. Bu Dodeş kötü bir üne sahipmiş. Amacı çocukları semirtip
yemekmiş. Çocuklar ise devden daha akıllı çıkmışlar. Dev çocukları
doyurmuş önce. Sonra uyutmak istemiş.
Dev uyutmak istedikçe çocuklar: ‘Annem bize bir çuval badem ve
ceviz getirirdi. Biz onları fatıp yerken uyur kalırdık’ demişler. Dev bir
çuval badem getirmiş. Yine uyumamışlar.
Dev sormuş: ‘anneniz sizi başka neyle uyuturdu’ diye. Onlarda:
‘annemiz bize bir çuval para getirirdi. Biz onları sayarken uyuyup kalırdık’ demişler. Dev bir çuval para getirmiş yine uyumamışlar.
Dev yine sormuş; ‘anneniz sizi başka neyle uyuturdu’ diye. Onlarda: ‘Annem uyumadan önce bize su içirirdi’ demişler. Dev de uyusunlar diye kaplar dolusu su getirmiş.
Çocuklar ise deve zorluk çıkarmakta kararlıymış: ‘Annem suyu
kalburla getirirdi’ demişler. Dev de eline geçirdiği kalburla su getirmeye koyulmuş. Kalburla su gelir mi? Bayağı uğraştıktan sonra sinirlenmiş. Çocukların niyetini anlamış. Onları ceviz dolu bir sandığa
kapatmış.
346
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Çocukların biri daha uyanıkmış ki; artık devin sinirlenip geleceğini
hesap etmiş ve çuvaldaki payamlardan yanına çokça alarak çatıya
çıkmış. Su getirmek için uğraşırken yorulan dev çocukların geri kalanını büyük bir sandığa, acıkınca birer birer yerim diye kapadıktan
sonra daha birini bile yiyemeden yorgunluktan uyuya kalmış.
Dev uykuya daldıktan sonra, çatıdaki çocuk payamları kırıp kırp
yemeye başlamış. Çocuk payam ve cevizleri kırıp yerken yaptığı tıkırtı
devi uyandırmış. Tıkırtıdan rahatsız oldukça ‘Üle sıçan! Gelirsem seni
bir lokmada yerim’ diyormuş. Bir iki derken çatıya çıkıp şu sıçanı(Fare’yi) yakalayayım diyerek çatıya dolaşmış. Çatıdaki çocukta bacadan aşağıya inip kardeşlerini devin kilitlediği sandıktan kurtarmış.
Devin onları uyutmak için getirdiği paraları, payamları ve cevizleri
alarak kaçmışlar.
Yöremizde anlatılan ve dünyaya mal olmuş maslardan ‘Bremen
Mızıkacıları’ gibi masalların yanında ‘zincir koparan, demir kıran ve
dağ deviren arkadaşların masalı’ ‘kurt, ayı ve tilkinin arkadaşlını konu
alan masal, az önce anlatmaya çalıştığımız ‘Dümbecikli Hasan ve
Çocukları’ Masalına benzer şekildeki masallar bunlardan bazılarıdır.
CURUK HASAN MASALI
‘Dümbecikli Hasan ve Çocukları’ masalına benzer Curuk Hasan
Masalının konusu kısaca şöyledir:
Dev ısınacak sıcak bir arayan iki kardeşi yakalayıp uyutmak ister.
Uyutmak istediği ve ‘Kim uyudu kim uyumadı?’ diye sorar. Kardeşlerden biri olan Hasan’dan: ‘Curuk Hasan uyumadı’ cevabını alır.
Dev Hasan’a: ‘Oğlum anan seni neyle uyutuyordu’ diye sorar ve
seferinde farklı bir istekle, ceviz ve badem, sonra para ve altın, sonunda da kalburla su istediğiyle karşılaşır. Dev kalburla su almaya
gidince kalburda su durmadığı için çabuk gelemez. Curuk Hasan ile
kardeşi devin getirdiklerini toplayıp kaçarlar.
Sonunda delioğlan ve akıllı oğlan hikâyesindeki gibi, delioğlan ve
yanındaki bir kişi onlardan korkup değirmen taşıyla ağaca çıkarak
onlardan saklanırlar. Curuk Hasanla kardeşi Kaçmaktan yorulur ve
ağacın dibinde dinlenmeye çekilirler. Ağaçtaki Delioğlan ile arkadaşı
onların gitmesini beklese de gitmezler. Ağaçtakilerden biri sıkıştım
der. Diğeri ‘üstlerine işeyiver’ der. Üzerlerine önce küçük tuvalet yapılır. ‘Allah bize yağmur veriyor’ derler. Büyük tuvalet edildiğinde ‘Allah
bize helva veriyor’ derler. Değirmen taşı bırakılınca da eyvah saldırı
var diyerek tabana kuvvet devden çaldıklarını bırakıp kaçmalarını
konu alır.
347
Feyzullah Kırca
BAŞKADIR KÖYÜMDE BAHAR
Benim memleketimin bahar ayları da bir başkadır. Renga renk çiçekler açar bahar gelirken. Köyümün insanları karıncalar misali işlerinin peşine düşerler.
Bir tutam gün ışığı dolar bahar gelirken içimize. Can erikleri, bursa erikleri ve süt erikleri, beyaz beyaz çiçeklerini sunar bahara. Başımızı okşayan annemizin elinin parmakları gibi okşar saçımızı sabahın
bereket getiren seher yeli. Ve konar gözlere bir öpücük gibi tan yerinin güneşi. Kuşların sabah erken saatlerdeki cıvıltıları, sanki baharın
gelişini müjdeler.
Ne zaman bahar gelse, sevinç yaşar dağlar, kırlar, ovalar, çiçekler, yeşerir yemyeşil ağaçlar. Yenibaharla birlikte çocuklar umudu
kucaklar yarınlara. Kimi sevinirler tarlalara, kırlara ve bayırlara gidecekleri için. Kimisi de benim çocukluğumdaki gibi korkar köyden dışarı çıkmaktan. Hayır ya ben tarlaya gitmem diye ayak diretirler.
Bir dağ pınarı kanımızda gibi hayat kaynar. Bir yanımızda kuşlar,
ağaçlar, çiçekler, kelebekler ve cerenler sevinç yaşarlar. Bir yanımızda
şırıl şırıl akan dereler. Yüreğimiz tomurcuk bir bahar sevinci fışkırır.
Alıp götürür duygularımızı hayal deryalarına serin serin esen rüzgârlar.
Bembeyaz bulutların altında yaşanır, köy türküleri söylenir orak
tarlalarında köyümün imecelerinde. İçli ve derin hisler anlatır türküler. Geleceğe umuttur toprağa ekilen tohum gibi söylenen sözler. Alın
teri karışır toprağa çalışan ve üreten köylümün ak alınlarından. Ceylan gözlerin hasat yapmanın sevinciyle, dudakların ıslıkları türkü söyler karşı yamaçlara.
Acılar içinde olsak ta, yorulsak ta, işlerin peşinde çılgınca koşarız
baharla birlikte yaz aylarında. Çılgınca severiz dağları, kuşları, ormanları, çiçekleri, çocukları. Güneşi de severiz, terletse de bizi gündüzleri çalışırken hasat tarlalarında.
Tüm çabalar, çoluk çocuğun rızkını temin etmek içindir. Sanki karıncaya nispet için yapılır. Çalışmakta bir ibadettir ya çalışıyor köyümün insanları. Çalışıp kazansın ki köylü, yesin kendisi ve ailesiyle
doya doya. Yetiştirsinler şehir halklarına köy mahsullerini. Görsünler
kazançlarının bereketini.
Ve sevsinler insanlar birbirlerini. Ailelerini ve akrabalarını sevsinler. Kendi çocuklarını sevsinler. Türkü başlı eşlerini, sular gibi temiz ve
rüzgârgülü gibi hilesizce sevsinler. Mehtabın güzelliği gibi, yıldızların
ışıltısı gibi, yem yeşil dağlardaki rüzgârın soluğu gibi, güneşin dünyayı
sevip ısıttığı gibi sevip ısınsınlar insanlar birbirlerine.
348
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Ve desinler sevdalılar sevdalarını sevdiklerini. İnsanları sevdim
tertemiz duygularla. Kuşları sevdim, çiçekleri sevdim, kelebekleri, kırları, dağları sevdim. Ve yaratılanı sevdim yaratandan ötürü desinler.
Ama en çok ta seni sevdim aşk çiçeğim desinler. Bu dağların sevda
türküsüsün sen. Denizlerin ve göklerin mavisi, bulutların beyazısın,
sen benim hayat pınarımsın desinler.
Benim güzel köyümün güzel insanları sonsuza dek mutlu mes’ut
yaşayıp gitsinler. Güzel ilçemin, güzel ilimin ve güzel ülkemin güzel
insanlarının gözlerinizden yaş silinsin. Kalplerinden ve gönüllerinden
kin ve nefret silinsin. Yok olsun dünyadaki insanlar ve ülkeler arasındaki nifak tohumları. Yaşanabilir bir dünya bulsun geleceğimizin torunları.
Feyzullah söyler ve diler tüm bunları. Yüce yaratıcımız Allah c.c.
sever hatalı da olsalar, günahkâr da olsalar tövbe eden kullarını.
349
Feyzullah Kırca
YÖRESEL DİLİMİZ (AKBAŞLARCA)
Sevgili okurlar daha önce akbaşlarkoyu.com sitemiz için hazırladığım akbaşlarca sayfamızın üzerinde üç dört aylık bir çalışma sonucu
oluşturmuş olduğum bu sözlüğe ilave edilecek daha çok kelimenin
olması muhtemeldir.
Bu çalışmadaki sözcüklerin sadece köyümüzde konuşulduğunu iddia etmediğimizi öncelikle belirtelim. Şunu da belirtmek gerekirse
köyümüzde büyümemiş, annesi, babası memur, şehir ortamında yetiştirilenler bu kelimelerin çoğunluğunu duymadığı, kullanmadığı için
bazılarını bilemeyebilir. Türk halkının tamamı Türk soyundan gelir.
Başlangıçta hepsi hayvancılıkla geçinen göçebe yani Yörük olup,
Anadolu’ya daha önce gelip yerleşik hayata geçerek ziraatla uğraşmaya başlayan Türkler manav olmuştur. Ancak farklı ülke ve halkların
dilleriyle etkileşse de, dillerini ve şivelerini büyük ölçüde korumuşlardır.
Günümüzde iki yakın köy arasında bile birçok kelimenin farklı şivelerle söylendiğini belirttikten sonra şimdi köyümüzde de kullanılan
güzel dilimiz Türkçemizin kelimelerinden oluşan sözlüğümüze geçebiliriz.
A
Aba
Angut
Abacık,
abıcık
Abanmak
Abla, dokuma yün
kumaş
Ablam
Anırma
Yığılmak, yüklenmek
Aralama
Abau
Şaşkınlık sözü
Aralık
Abaza
Uzun süre cinsel
ilişkiden uzak kalan
Ahmak, salak, anlayışsız, saf
Yüzü geniş olan
Arap
Ayırma, karışıklığı düzeltme
İki şey arasındaki boşluk
Yüz rengi kara olan kişi
Ard, art
Peş, arka, izi, peşi sıra
Artçı
Mantıksız, saçma,
rast gele
Yeni, babacan
Artık
Yeni başlayan, beceriksiz
Az, biraz, çok az
Yemek yeme ihtiyacı
duymak
Aaşam
Arkadan, arkadan
gelen
Artan, geriye kalan,
fazlası
Bozulma, aksama,
aksaklık
Akşam
Abdal-aptal
Ablak
Abuk sabuk
Acar
Acemi
Acık
Acıkmak
350
Arza, arıza
Aş
Aşmak
Ahmak, yabani inek
türü
Eşek sesi
Yemek, pişmiş yemek
Bir engeli geçmek,
gözden kaybolmak
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Açılmak
Ağı
Ağıl
Geçit vermek, dert
söyleme,
Kıyıdan uzaklaşma,
soyunma
Aynı isimli olan
Babacan, mert, kalender
Zengin kimse, eli
açık kişi,
Büyük erkek kardeş
Beyazlaşmak, aydınlık.
Zehir
Hayvan damı, ahır
Ağız
Ağdırmak
Hayvanların ilk sütü
Bir yana ağır gelmek
Atak
Avlak
Ağmak
Sarkmak, eğilmek,
meyil
İşte, orada, eyvah.
Avrat
Yabani armut
Tertemiz
Tertemiz, kiri, lekesi
olmayan
Beyaz, ak
Aldatmak, kandırmak, önüne düşmek
Topallama, düzen
bozulması
Kızıl, kırmızı
Efelek, labada
Sıcak, kepekten
yapılmış hayvan yemi
Düzlük, meydan
Eğlenme, topluluk,
birlik
Hepsi, tamamı.
Hastalık kapmış
Elma
Ayartmak
Ayaz
Ayak diremek:
Adaş
Aga
Ağa
Ağabey
Ağarmak
Aha
Ahlat
Akbıcık
Akcapakca
Akça-ağca
Aklını çelmek
Aksamak
Al
Alabada
Alaf
Alan
Alay
Alayı
Algın almış
Alma
Alıcı kuş
Alınyazısı
An
Ana
Andavallı
Kuzgun kuşu
Kader, yazı
Tarla ucu, sınırı
Anne
Ahmak, çapaçul,
düzensiz
Aşşa
Aşağı
Aşarı
Aşırı
Aşağı
İleri, fazla
Aşermek
Hamilelikte canı meyve
vs istemek
Çalmak veya geçirmek
Bilinen, bildik, tanıdık
Aşırmak
Aşina
Aşmak
Aşrı
Avunma, avuntu
Ayak sürütmek
Aydaş
Geçmek, kaybolmak
Uzak, görünmeyen yer,
ileri
Cesur, girişken, atik
Av sahası, av yapılan
yer
Hatun, karı, hanım, eş
Olan ile yetinmek,
kendini kandırmak,
oyalanma
Kandırmak, aldatmak
Esintili soğuk rüzgar
İnat etmek, ısrar
Ayıklamak
Oyalamak, atlatmak
Hastalıklı, cılız gelişmemiş çocuk
Seçmek, ayırmak
Ayıldı
Aykırı
Ayrı
Kendine geldi.
Ters, zıt, aksine
Farklı, değişik,
Az
Aza
Kıt, çok nadir, eksik
Üye, eleman, organ
Az daha
Azdan
Azarlamak
Neredeyse.
Az sonra
Kızmak, çekişme, paylama
Büyük
Büyük diş
Yiyecek, kumanya
Sırtarmak, şımarmak
Azı
Azı dişi
Azık
Azıtmak
351
Feyzullah Kırca
B
Babal
Badılcan
Badıldamak
Baaçe, bahçe
Bağdaş
kurma
Bağdaşmak
Bağır
Bahane,
baane,
balamıt
Balat
Bakanak
Barba
Bardak
Bari
Banmak
Bastırlamak
Bayağı
Bayat
Bayındır
Bayır
Bazar, Pazar
Bazı
Bel
Belek
Belemek
Vebal, günah
Patlıcan, domates
Anlaşılmaz şekilde
konuşmak
Sebze yetişen arazi,
ev önü
Ayaklarını büküp
oturma
Uyuşmak
Göğüs
Uydurma sebep
Bilişmek
Bilmuun
Binit
Tanışıp, görüşmek
Bilmiyorum
Binilecek taşıt, hayvan
Biriktirmek
Birazdan
Toplamak Bant- kaset,
şerit,
Az sonra
Birden
Birdenbire
Birebir
Aniden, ansızın
Çok aniden
Uygun, iyi gelmek
Balamut, palamut
Dursunbey
İki tırnak arası
Birez, biraz
Bitkin
Beraber, birlikte, yan
yana
Toprak ibrik, su içme
tası
Keşke, hiç olmazsa,
‘gel bari’
Batırmak, daldırmak,
tatmak
Kilitlemek, sürgülemek
Biraz, oldukça, eh
işte, çok
Tazeliğini yitirmiş,
kart
Gelişmiş, yapılaşmış,
düzenli
Yamaç, yaka, yokuş,
yukarı
Toplu alışveriş yeri
Bitmek
Bazı, bir kısım, azı
Yorgun, halsiz.
Küçücük lokma, bir
lokmalık
Tükenmek, sona ermek, yeşermek
Büyük erkek inek
Bir kısmı, bir bölük,
bir grup
Dik kürek, toprak
işleme aracı
Bebek sarma bezi
Bellemek
Bebekleri kundağa
sarmak
Şöyle böyle, idare
eder
Toprağı kazmak
Bellik
İz, işaret
Belenarı
352
Bitıkım
Boğa
Boğuntu
Bolarmak
Sıkıntı, buhran, karabasan
Çoğalmak, bollaşmak
Bolartmak
Bollaştırmak, genişletmek
Boosak
Boğasak, ‘inek boosak’
Bori ge
Buraya gel
Bostan
Kavun
Boşalmak
İçindekini akıtmak
Boşlamak
Bırakmak, vazgeçmek
Bozkır
Ağaçsız, susuz, otlu yer
Böbürlenen
Kendini beğenmiş
Böğenek,
bönek
Böğü, böğ
Sığırı ısıran sinek
Zehirli bir örümcek
Böğür
Koltuk altı boşluğu
Böğüt- bük
Su dibindeki arazi,
dönemeç
Ahmakça, anlamsız
bakma
Bön bön bakma
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Bene
Bana
Beneni
Bana ne
Beri
Bu yana, itibaren
(dünden beri
Bu tarafta olan
Ezik
Bu taraftaki, öbürü
değil
İncinmek, berelenmek
Evlatlık
At
Namazsız, pis, namaz kılmaz
Başörtüsü, eşarp
Usanmak, yorulmak,
bıkmak
Biçmek, doğramak,
kesmek
Geçen sene
Abla
Usanma, gına gelme, bezmek
Salmak, koyu vermek
Beriki
Bereli
Beriki
Bertmek
Besleme
Beygir
Beynamaz
Bez
Bezmek
Bıçmak
Bıldır
Bılla
Bıkma
Bırakmak
Börtü böcek
Bucak
Buba
Kurt, haşarat
Kenar, köşe, merkez
köy
Baba
Budamak
Budra
Buğu
Ağaç dalını kesmek
Pudra, güzellik tozu
Buhar
Bunca
Bu kadar, böyle
Burgaç
Burgu
Bulama
Bunar
Girdap
Delik delme aleti
Yepinti, kımız, sulu
karışım
Aklını kaybetmiş
Aklını, hafızasını kaybetme
Pınar, çeşme
Bundan kelli
Burkulmak
Burmak
Bundan sonra
Kıvrılmak, dönmek
Bükmek, çevirmek
Burmak
Bunak
Bunama
Bir tek,
Ekmeğin bir çeşidi
Ayrıca, ilaveten, ek
olarak
Çok büyük, bayağı
çok
Birazcık
Acayip, farklı ve hoş
Buymak
Büber
Bük
Hatta, dahi, (öyle
bile olsa)
Eğelemek, keskinleştirmek,
Tavuk, tavuk yavrusu
Erkeklik organı
Bürümek
Hadım etmek, iğdiş
etmek
Üşümek, donmak
Biber
köşe, dönemeç, viraj,
çıkıntı
Çevirme, kıvırma, eğirmek
Kaynamak, hareketli
Perde kıvrımları, başörtüsü
Kaplamak, örtmek,
Büsküt
Bisküvi
Büyü
Büzmek
Biliyleme
Bileylemek, eğelemek,
Büzülmek
Bildik
Tanıdık, bilinen
Bilinuz mu?
Sihir, muska
Ağzını toplama, daraltma
Toplanmak, toparlak
olmak
Toplaşma, ezişerek
küçülme
Biliyor musunuz?
Bicik, biricik
Bide
Bide, birde
Bi elemet
Bigırcık
Bir hoş
Bile
Bilemek,
Bili
Bilik, Bilig
Bükme
Büngüldemek
Bürgü
Büzüşmek
353
Feyzullah Kırca
C
Caka
Cambaz
Camız
Gösteriş, fiyaka
Celep
Çıplak, Manda
Cırcır
Cırlak
Cırmalamak
Can
Canavar
Ruh, nefes
Kurt gibi korkunç
hayvanlar
Sigara
Saçsız, kel
Vazgeçmek, sözden
dönmek
Arabozucu, dedi
koducu
Toplanma, bir araya
gelme
Toplum, topluluk
Cırnak
Cırtlak
Fermuar, cırlak
Fermuar
Tırnakla çizmek, tırmalamak
Tırnak
Hoşa gitmeyen ses
Cıs
Cis
Cıvıldatmak
Anadan doğma çıplak
Yakıcı, değme, zararlı
Ötüşmek, ses çıkarmak
Cıvık
Akışkan, sulu, sıvı
Cıvıtma
Bir işi gevşetme, sulandırma
Sevimli, güzel, temiz
Cara
Cavlak
Caymak
Cazgır
Cem
Cemat, cemaat
Cami
Cereme
Ceryan
Ceyran
Cevahir
Cıbıl
Cıbır cıbır
Cıbıldak
Cılız
Cılk
Cıncık
Cıngar, çıngar
Cıngıl
Cici, ciciş
Mescit, büyük mescit
Bedel, ceza
Elektrik
Cih-cık
Ciğara
Cila
Elektrik
Cevher, değerli taş,
değerli
Çıplak, yoksul, parasız
Su ile oynayıp ıslanmak
Çıplak
Zayıf, gelişmemiş
Cilve
cimbil cimbil
Civciv
Cozuttu
Bozuk
Cam bilye, cam eşya
Kavga, gürültü
Cula
Cuvara
Cücük
Israrcı, arsız, isteyici,
kavgacı, romen
Tavuk yavrusu
Dağıttı, yanlış yaptı,
sapıttı
Siyah karga
Sigara,
Soğanın ortası
Salkım, üzüm salkımı
Cürü
Cıvık, sulu
Cim kadar
Cingen
Yok, hayır, olmaz
Sigara
Parlatmak için sürülen
ilaç
Naz, eda, şımarıklık
Küçük, hızlı hızlı, tatlı
tatlı
Çok küçük
Ç
Çabcık,
çabıcık
Çabuk
Çabut, çaput
Çarçur etmek
Çalgavuş
354
Çabuk, hızlı
Çığrışmak
Hemen, tez, acele
Bez
İsraf, gereksiz yere
harcamak
Olgun hareket etmeyen
Çıkı
Çıkılamak
Çıkıntı
Çıkışmak
Bağrışmak, ağlamak,
feryat
Bohça, kese
Çıkıya koyup sarmak
Artan, fazlalık, dışarı
kaymış
Kızmak, çekişmek,
bağırmak
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Çalgı
Çalgıcı
Çalma
Müzik aleti
Çalgı çalan müzisyen
Sürme, bulaştırma,
hırsızlık
Müzik aleti kullanma
Sallayıp karıştırmak,
çırpmak
Açılır kapanır bıçak
Mavi (açık mavi
tonunda)
Sürüden bir kaçına
takılan zil
Melez, karışık, kırma
Çıkışmadı
Çıkrık
Çınlama k
Yetmedi, az geldi, eksik
İp eğirme aleti
Ses çıkarmak, ötmek
Çıngırak
Çıngı
küçük zil, çan
Kıvılcım, köz parçacıkları
Sapan, kuş lastiği
Küçük ağaç dalları
Çıtlak
Çıtlatmak
Gizlice söylemek
Çıvgar
Çare
Göz pisliği, göz rahatsızlığı
Çaput, paçavra, bez
parçası
Çabuk bozulan uydurma alet
Derman, çözüm, em
Hafifçe vurmak, geçiştirmek
Gözü kara, atılgan,
kavgacı
Geçmeli düğme
Cıvıtmak
Çat
İki şeyin birleştiği yer
Çıvmak
Çatmak
Çatmak
Çiğ
Çiğin
Çaylak
Sataşmak, bulaşmak,
Silah çatmak, çatı
yapmak
Derenin büyüğü
akarsu
Keyifle içilen bir
içecek
İşinin acemisi, yenisi
Arabaya iki çift at koşmak
İşi gevşetmek, özensizleşme
Yabana gitmek, sıçramak
Pişmemiş, sis yağmuru
Omuz
Çerçi
Seyyar satıcı
Cilte, şilte
Çelek, çilek
Sapları sürüngen
çiçekleri beyaz kırmızı yenen meyve
Damın kenarı, saçak
Koyunun mundar
ölmesi
Zayıf, güçsüz, gelişmemiş
Ayağına ayak takma
Çimdiklemek
Engellemek, tökezletmek
Tarlada ekili pirinç
Çekeceğiz, taşıyacağız
Kıskançlık, hasetlik
Çalma
Çalkalamak
Çakı
Çakır
Çan
Çandır
Çapak
Çapıt
Çarkıt
Çay 1
Çay 2
Çelen
Çelermek
Çelimsiz
Çelme
Çelme takmak
Çeltik
Çekcez
Çekemezlik
Çırakman
Çırpı
Çırpıştırmak
Çıtak
Çiğneme
Çilemek
Çilenti
Gevme, ezme, üstüne
basmak
Yağmurun hafif yağması
Hafif ve az yağan yağmur
Minder, yumuşak oturmalık
İki parmakla birinin
derisini sıkmak
Çimdirmek
Çimmek
Yıkamak
Yunmak, yıkanmak
Çitle
Çoban
Yumuşak oturak, yer
minderi
Örülmüş avlu, öküz
arabası kanadı
Koyun güden kişi
Çoban salık
Çomak
Çobanın kaldığı kulübe
Değnek, sopa
Çorak
Beyazlı, tuzlu ve borlu
toprak
Çit
355
Feyzullah Kırca
Çekgit
Uzaklaş, bırak git
Çöğdürmek
Çekişmek
Ağız kavgası, kem
söyleşme
Daire, başörtüsü
Çöğmek
Öfkeli kızgın konuşmak
Ağzın altı, konuşma
Çöl
Çok konuşkan
Kazıntı, oyuntu, boşluk
Bir yaşındaki dişi keçi
Çömmek
Çönmek
Çözmek
Çetlemik
Çetlemik
gözlü
Çetrefilli
Bir dağ meyvesi
Mavi, yeşil gözlü
Çul
Çullanmak
Karışık, zor
Çuval
Çevre
Nakışlı, işlemeli
mendil
Çağırmak, haber
vermek, seslenmek,
bağırmak,
Çuvaldız
Çember
Çemkirmek
Çene
Çenebaz
Çentik
Çepiş
Çığırmak
Çökmek
Çömelmek
Küçük çişini yapmak,
işemek
Alçalmak, aşağı eğilmek
Çukurlaşma, oturmak,
çömelmek, yıkılmak
Susuz kumluk arazi,
sahra
Diz kırıp oturmak,
çönmek
Çömelmek, çönmek
Diz kırıp oturmak,
çömelmek
Düğümü açmak, bir
olayı aydınlatmak,
problemi çözme
Dokuma bez, bez
Başına üşüşmek
Büyük torba, buğday ve
yem vs taşıma kabı
Büyük boy dikiş iğnesi
D
Dabış
Salak, dikkatsiz yürüyen Dimen
Dada
Dadanmak
Yeni doğmuş bebek
Sık uğramak, üşüşmek
Dinç
Dindi
Dağınık
Yayılmış, bir arada
olmayan
İlişki, bağlantı, parasal
borç
Ağaç kolu, arka, sırt,
sinir
Dalayım mı? Döveyim
mi?
Köpek ısırması
Dinelmek
Değirmen, tahıl öğüten
araç
Canlı, güçlü, sağlam
Yoruldu, durdu, kesildi,
bitti
Ayakta durmak
Dingildemek:
Sallanmak, oynamak
Dingin
Yorgun, yorulmuş
Dip
Taban, alt kısım, hemen
yanı
Hasat işinde kullanılan
sapı uzun çatallı alet
Karşı koymak
Çabalamak, mücadele
etmek
Canlı, hareketli
Canlanmak
Dakanak
Dal
Dalurin mi?
Dalamak
Dalaşmak
Dalmak
Daldırmak
Dalına basmak
356
Kavga etmek, didişmek
İçine gömülmek, suya
düşme
İçine sokmak
Kızdırmak, sinirlendirmek
Diren, dirgen
Direnmek
Diretmek
Diri
Dirilmek
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Dalavere
Dalavereci
Dam
Dam
Dam başı
Damızlık
Dangalak
Dar
Darcık
Darı
Darılmak
Düzen, oyun, hile, aldatma
Düzenbaz, sahtekâr,
hilekâr
Hayvan yeri, evin alt
odaları
Hapishane
Ev üstü, çatı, karşı cinsten eş
Üretmek için inek ve
koyun
Akılsız, düşüncesiz konuşan
Geniş olmayan
Dağarcık, deri ekmek
torbası
Mısır
Küsmek, ilişki kesmek
Darmadağınık Her yere saçılıp, dağıtılmış
Davar
Keçi ve koyun sürüsü
Davar gütmek Merada keçi koyun
otlatmak
Davranın
Hazırlanın, kalkın, kıpırdayın
Davranmak
Hızlı harekete geçmek
Dazlak
Dazkır
Dayak
Dayak
De
Debelenmek
Dehlemek
Değil
Değin
Dek
Deklemek
Dellenmek
Demirli
Kel, saçı olmayan kimse
Ağaçsız, otsuz, susuz
ova
Sopa, dövmek, ağaç
destek
Destek, yıkılacak şeye
destek
Söyle, konuş
Kıvranmak, hareket
etmek
Sürmek, kovmak, götürmek
O olmayan, farklı
Kadar, çoğul değmek
emri
Varıncaya kadar
Dirliksiz
Geçimsiz, huysuz
Diş bilemek
Kızmak, kötülük beslemek
Dişlerin çıkmaya başlaması
Dilenci, devşirici
Dilencilik, isteyen olmak
Dişemek
Dişirici
Dişirmek
Ditmek
Divit
Deşmek, ayırmak, ufalamak
Büyük bıçak,
Diye
Diyo, deyi
Dolayı, onun için
Diyor, söylüyor
Diyüü
Dobalan
Anlat, söyle
Patatese gibi mantar,
keme
Dünyaya gelmek
Doğmak
Doğramak
Doğurmak
Dokunaklı
Dokunmak
Dolamak
Üzmek, değmek, zarar
verme
Kuşak, bele sarılan bez
Dolak, kuşak, parmak
yarası
Sarmak
Dolambaç
Dolaşık, karışık, çetrefill
Dolambaçlı
Dolaşma
Dolaylı, dolaşıklı, karışık
Gezmek, birbirine karışmak
Lor suyu kaynatılarak
elde edilen çökelek
Manda
Büzülüp oturmak
Dolak
Dolama
Dolaz
Dombi
Domuşmak
Don
Denklemek, eşitlemek, Donamak
nişan almak, hizaya
getirmek
Delirmek, aklını yitirmek Donanmak
20kglık teneke miktarı
tahıl
Kesmek, parçalamak
Bebek dünyaya getirmek
Üzücü, etkileyici
Döl
Pijama, belden aşağı alt
giysi
Bezemek, süslemek
Süslenmek, hazırlanmak
Yavrulamayı sağlayan
tohum
357
Feyzullah Kırca
Demin
Demek
Demek ki
Döl almak
Dölek
Dölem döşşek
Hayvanları yavrulatmak
Düz, uygun, doğru, yer
Yerde serilmiş olarak
Dölüm
Dönüm, bin metre kare
arazi
Sözünden dönen, tutmayan
Viraj, kıvrım, dönme
yeri
Yaklaşık bin metre kare
arazi
Aşırı hareket etmek
Bağır, göğüs, sine
Denilen
Az önce, biraz önce
Söylemek, ifade etmek
Hakikatte, gerçekte,
aslında
Yapmaya çalış, tahıl
tanesi
Söylenen söz
Denk
Uygun, eşit, karşılaşmak Dönemeç
Dene
Denk
Hayvan yüklerinin her
biri
Denk geldi
Uygun düştü, rast geldi
Denkleştirmek Tamamlamak, ayarlamak
Densiz
Terbiyesiz, arsız
Depmek
Tepişmek, tekmelemek
Depreşmek
Ortaya çıkmak
Dere
Dereye varmak
Derlemek
Dermek
Devşirmek
Dımdızlak
Dıkamak
Dıkız
Dönek
Dönüm
Dörmek
Döş
Döşek
Dövmek
Dövünmek
Küçük suyolu, çayın
küçüğü
Çamaşır yıkamak
Dubara
Toplamak, bir araya
getirmek
Toplamak, bir araya
getirme
Toplamak,
Hiçbir şeysiz, kaybetmiş
Örtmek, kapamak
Dulda
Dubaracı
Duragör
Duraksız
Dur hele
Durgun
Minder, alt yatağı
Dayak atmak, vurmak
Üzülüp yakınmak, pişmanlık
Zarda iki iki gelmesi, iki
iki
Hileci
Gölge, siper, rüzgârsız
yer
Bekle, bekle de gör, dur
hele
Dur bilmeyen, sabırsız
Duragör, bekle
Akışkan değil, hareketsiz
Temiz, berrak, arınmış
Kuru, sert, imikten zor
geçen
Lokma, bir parça yiyecek
Duru
Düğ
Dıydıy
Katmak, koymak, sokmak
Sivrisinek
Di
Söyle
Düğürcük
Dibek
Dümbük
Dün
Dünemek
Önceki gün
Tünemek, uyumak
Didişmek
Diğer
Havan, oyulmuş taş ve
ağaç
Çocukça adımlarla
Altında, yakınında,
kıyısında
İnatlaşmak, tartışmak
Öbürü, öteki
Bağlamak, düğüm atmak
İnce taneli köftelik bulgur
Pezevenk, ahlaksız
Dünden beri
Dürü
Dikbaşl
Aksi, söz dinlemeyen
Dünden itibaren
Dünür evine giden
hediye
Sarmak, kapamak,
toplamak
Dıkım
Dıkmak
Dibil dibil
Dibinde
358
Düden
Düğümlemek
Dürmek
Dere ve göl sularının
yeraltına aktığı kovuk,
delik
Elektrik fişi
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Dikcez
Dikeceğiz, doğrultacağız Dürtmek
Dikilmek
Dil
Doğrulmak, ayakta
durmak
Dik kafalılık, karşı çıkma
Karşı çıkmak, diklenmek
Fidan, budaksız ağaç
Doğrultmak, dikiş yapmak
Konuşma aracı, lisan
Dilemek
Dilim
Dilmek
Düz
İstemek, dua etmek,
Düzmek
Parça, bölüm, pay
Parçalamak, dilimlemek
Diklenme
Dikleşmek
Dikme
Dikmek
Dürzü
Düş
Düşmek
Düşe yazdım
Düvek
Düven
İtmek, bir şeyle dokunmak
Yanlış yapan, belalı,
ahlaksız
Rüya, hayal kurma,
İsteksiz yere inmek,
Az kalsın düşecektim
Toprak damları sertleştiren silindir taş
Sap ezme aracı, harman aleti
Doğru, dik, sade, süssüz
Ağaç parçasını yontmak
E
Ebe
Nine, anneanne,
babaanne
Getir,
En ki
O (cansız)
Engin
Piknik, güzel yemek
yeme
Olabilir, kabul
Şöyle böyle, idare
eder
Ağaç yün eğirme
aleti
Yünden kirmanla ip
yapmak
Kıvırmak
Eğlenceye almak,
alay etmek
Oyalamak, bekletmek
Dalga geçmek,
zevklenmek
Uğraşmak, vakit
geçirmek
Koyunlar için gölgelik
Düz olmayan, yanlış
Yabancı, il, el
Enlemek
Alçak, yüksek olmayan, kısa
Davara işaret koymak
Elci
Ele bakan, elden
yiyen
Ermek
Elemet
Elleşme
Büyük, kocaman
Değme, dokunma,
uzak dur, bırak,
uğraşma
Ermicek
Ernik, ernicik
Eber
Efene
Eh
Eh işte
Eğe, eye, iye
Eğirmek
Eğip bükmek
Eğlenmek
Eğlemek
Eğlenmek
Eğleşmek
Eğrek, iirek
Eğri
El
Entari
Epey-epeyi
Epeyi
Fistan, kadın elbisesi
Çok, oldukça, hayli,
uzun süre
Çoktan, uzun süreden
beri
Çok, bayağı çok
Er
Ergen
Asker, Erken
Yeni yetme genç
Ergin
Olmuş, yetişmiş
Erinen
Eringeç
Üşenen, üşeniyor
olan
Üşengeç, tembel
Erinmek
Tembellik
Erkete
Er kalkmak
Dikiz, gözetleme işi
Erkence, şafakla birlikte
Erişmek, ergin, ulaşmak, varmak, olmak,
yetişmek
Ermeyecek,
Sıvı, baya bir sıvı
Epeydir
359
Feyzullah Kırca
El et
Elet gel
El işareti yap
Götür gel, ilet, ulaştır gel
Haber vermek, çağırmak
Öyle olur mu?, pes
doğrusu
Kocanın kardeşinin
hanımı
Uygun
Ersiz
Esas, essah
Kocasız
Gerçek, doğru
Esik
Eksik, çukur, boşluk
Eşik
Elma kekeci, kapı
girişi
Kazmak, deşmek
Etraf
Evelemek
Kararsız konuşmak
Evermek
Çocuğu evlendirmek
Evlencez
Eyer
Emmi
Tamam mı? (uyarı,
tembih)
Emme işini yaptırmak
Ananın yavruyu
emdirmesi
Ama, lakin, amma
Süt ve su gibi şeyi
içe çekme
Amca
Yapmak, eylemek,
kılmak
Çevre
Emne
Emsiz
Emine (kadın ismi)
Beceriksiz
Eylemek
Eyleşmek
En
Eza
Enik
Rumuz, simge, işaret, bellik, alamet,
damga
Kedi köpek yavrusu
Nadir, seyrek, az
bulunan
Köpek yavrusu
Evleneceğiz
Ata binmeye yarayan
semer
Oyalanmak, alay
etmek
Yapmak, etmek
Yerleşmek, oturmak,
vakit geçirmek
Eziyet, sıkıntı, cefa
En geç
En çok
Eletmek
Ellinin körü
Elti
Elverişli
Emi
Emişdirmek
Emişmek
Emme 1
Emme 2
Encek
Ender
Eşmek
Etmek
Eylenmek
Ezi
Eziklik
Eziyet
Ezmek
Köşe
Ezik ve borçlu olma
durumu
Aşırı güçlük ve sıkıntı,
üzgü
Sıkıştırmak, üstünden
geçmek
F
Fadime
Far
Faraş
Fatma
Araba lambası
Toz küreği
Fırtmak
Fıyk, fıyık
Fışkırtmak
Fare
Sıçan
Fileke
Farıtmak
Farız, farz
Bıktırıp, kaçırmak
Allahın kesin emri,
şart
Köşe bucak
Fırlatmak, atmak
Etrafı, çevresi
Fillemek
Filik
Fellik fellik
Fıcıtmak
Fırdolayı
360
Fingirdemek
Fistan
Fit, fit olma
Yerinden çıkmak, fırtık
Islık, ıslık sesi, sıtlık
Su sıçratmak, püskürtmek, attırmak
İnce düz, karo gibi
yassı taş
Kilitlemek, bastırlamak
Tiftik keçisi tüyü,
angora
Oynaşmak
Basma elbise
Ödeşme, ödeşmek
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Fırıldak
Fırıldak
Fır olma
Topaç, dönen şey,
rüzgar gülü
Oyun, hile, düzen
Uzaklaşma, kaybolma
Fiyakalı
Cakalı, gösterişli
Fos
İçi boş
G
Gaari
Gocunmak
Gabıl, gabül
Artık
diklenmek, dayılanmak
Kabul, uygundur
Gaç
Kaç, çabuk git
Goruk
Gabarmak
Godaş, kodaş
Golan
Gaga
Beğeneme ve şama
ifadesi
Kuş çenesi, kuş ağzı
Galan
Gam
Artık, bundan sonra
Kasavet, üzüntü
Gama
Gambır
Ucu sivri bıçak, delici
alet
Sivri keskin bıçağı
olan
Düğünde çalgı çalan
kimse
Kambur, beli eğik
Gara badılcan
Patlıcan
Gara zorla
Garıp
Zoraki, bin bir güçlükle
Sakin, uysal
Gari
Gaaşı
Artık, bundan sonra
Karşı
Göğermek
Gaaşımda
Gavlak
Karşımda
Soyulan deri, ‘yılan
kavlağı’
İnançsız, acımasız
kimse
Kavrulmuş buğday,
darı vs.
Endişe etme, merak
etme
İş,
Para, lira yerine
kullanılır
Kahve, kahvehane
Göl
Gaç gaç
Gamalı
Gamber
Gavur
Gavurga
Gayırma
Gayıt
Gayma
Gayve
Govşak
Goymak
Goyna
Goyu
Alınmak
Kendini beğenmiş,
kibirli
Eşek semerinin kuşağı
Olgunlaşmamış, ham
(üzüm)
Umut etmek, hazır
durmak
Koymak, bırakmak,
tıkmak
Koyunlar, koyun sürüsü
Koyu, az sulu, siyaha
benzer
Goyun
Koyun, sine, göğüs
Göbek
Şişman karın, kuşak,
nesil
Göcen
Tavşan yavrusu
Göçük
Göçkün
Göde
Gödek
Gök
Gölet
Gömemek
Gömü
Toprağı kaymış yer,
yıkılmış
Yıkık, hasta, halsiz,
geçkin
Şişman, göbekli
Saçta pişmiş yufka
hamuru
Güvermek, yeşermek
Açık mavi, gökyüzü,
sema
Büyük toprak havuz
Barajın küçüğü, büyük
göl
Görmemek, fark etmemek
Gömülü eski para ve
eşyalar
Gömük
Batak, çamurlu yer
Gön
Deri
Gömlek, iç çamaşırı,
atlet
Tav, kıvamına gelmek
Göönek
Gönen
361
Feyzullah Kırca
Gayıt
Gazel
İş, yapılacak şeyler
Dökülen ağaç yaprakları
Asık suratlı, yakışıklı
değil
Ölmek
Yetişememek, ilerle
Geçit, yol, yaka
Dağ geçidi, boşluk,
eksik
Mideden gelen ses
Gönenmek
Zenginleşmek
Gönül
İç, yürek, kalp işleri
Göynek
Gelcen, gelcem
Gel
İstemeyerek gel
ifadesi
Öldü, gitti, artık
zamanı değil
Geleceğim
Gelep
Gelise
Bir tutam ip
Gelir ise
Gelipbatır
Geluun
İşte geliyor, gelmek
üzere
Geliyorum
Gelüla
Geluz
Geliyorlar
Geliyoruz
Gene, gine
Yine, yeniden
Geçici olarak avlu
kapamak
Kuru ve ince çalı
çırpı
Çiğnemek, ezmek,
dişlemek
Kuru, çabuk kırılan,
çıtır çıtır
Örtünmek, bedene
geçirmek
Gazüret
Gebermek
Geç
Geçek
Gedik
Geğirme
Gee
Ge bari
Geçti
Gerelemek
Geven
Gevmek
Gevrek
Geymek, giimek
Gıı
Gıcık 1
Gıcık 2
Gıcık tutması
Gıdı gıdı
Gıdık
362
Kız
Geri tekme atma,
tepme
Sevilmeyen kişi ve
hareket
Boğazda tıkanma
olması
Gıdıklama yapma
ifadesi
Çene altı,
Görcez
Görenek
Göri
Razı değilim, istemiyorum
Göreceğiz
Görgü, kültür
Görüyor
Görümce
Kocanın kız kardeşi
Gönlüm yok
Götürü
Göynük
Göz
Göz feri
Göz kırpma
Göz
seyirmesi
Göz kamaşma
Toptan, tümü birden,
tahmini
Kadın bütün alt giysisi
Çürümüş, eskimek
üzere
Görme organları, nazar
Görme gücü, görme
ışığı
Göz açıp kapama
Tik, göz atışı
Gubat
Işığa bakamama, şaşırmak
Kalbır, kalbur, büyük
elek
Korkusuz, yürekli
Büyük pelit, palamut
meyvesi
Kaba, patavatsız
Guguk kuşu
Baykuş
Gul
Kul, Rabbe ibadet eden
kişi
Gurba
Kurbağa
Gurbet
Yabancı yer, yadel
Gurka yatmak
Yumurta üzerine yatma
Gözer
Gözü pek
Gubak
Guz
Gücenmek
Gücül
Gücük 1
Gücük 2
Gübre
Güneş görmeyen gölge
yer
Darılmak, incinmek,
küsmek
Daha yeni zorla, güçlükle
Kuyruğu kısa olan
Yöresel kısa kadın
giysisi
Verimi artıran madde,
kemre
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Gıdıklama
Gıcır
Güldürmek için
dürtmek
Yeni, parlak, tertemiz
Güç
Zor, kolay olmayan
Güdük
Kısa, eksik kalan
Gıdım gıdım
Azar azar
Güdüm,
Gıldır gıldır
Sürünerek
Gül
Gınnep
Gıpran
Gır
Gırep
Gıvıl gıvıl
Gıyı
Gızan
Gice, gece
İp, sicim, mumlanmış ip
Kıpraş, toparlan,
toplan
Çakır çorak, bitkisiz
toprak
İpekli kumaş
Çok sayıda
Kenar
Çocuk
Günün karanlık
geçen kısmı
Hayvan otlatma işi,
gütme
Hz peygamberi simge
çiçek
Güleç
Güler yüzlü
Gün aşırı
Birer gün aralıkla
Gün aşarken
Güneş batarken
Güne bakan
Gün ortası
Günün göster
Günü
Ayçiçeği,
Öğle vakti
Cezalandır, pişman et
Tam zamanı, tam vakti
Gübre
Büyük toprak su küpü
Gicimek
Kaşıntı, gidişmek
Güp
Giicek
Giyecek
Kaşıntı, gicimek,
kaşınmak
Yine, tekrar, yeniden
Girişken, sosyal,
atak
Bir yere dâhil ol,
içeri gel
İçeri gelme işi, aksi
yön emir
Gürbüz
Küp, gömü kapı, geniş
toprak su veya pekmez
kapı
Gelişmiş, iri, dinç
Gürlemek
Yüksek sesle konuşmak
Gütcek
Güdecek, otlatacak
Dokuma yiyen küçük
böcek
Gidişmek
Gine
Girgeç
Gir
Girme
Gitcez
Giymek
Gocuk
Güve
Güveri
Yazlık ekilenler
Güz
Sonbahar
Güzlemek
Gideceğiz
Elbiseyi bedene
geçirmek
Mont, dış ceket
Güzlük
Güzü yaşamak, konaklamak
Sonbaharda yerleşilen
yer
H
Habire
Hacı
Haç
Had
Hadi
Durmadan, devamlı,
sürekli
Hacca gidip gelmiş
olan
Haç işareti, ısevi
sembolü
Sınır, ulaşılacak son
nokta
Haydi, seni bekliyorum
Hem
Hem de
Henteri
Hepsihepiciği
Hergele
Aynı zamanda, yanı
sıra
Hatta, dahası, birde,
üstelik
Gömlek
Tamamı, bütünü, tümü
Terbiyesiz, görgüsüz
363
Feyzullah Kırca
Hadi ordan
Hafli olmak
Hafsiz
Hagget
Hah
Hal
Hal
Halaç-hallaç
Halk
Halka
Hallice
Hak 1
Hak 2
Ham
Hamak
Hamlaşmak
Hangar
Hanay, haniy
Hangi
Hani
Hangisi
Hantal
Hap
Hapı yutmak
Harami
Haranı
Harar
Harcın değil
Harç 1
Harç 2
364
Olmaz, çekil git
Dikkatli ve temkinli
olmak
Korkusuz, tedbirsizlik
Herif
Heves
Koca, eş
Özenti, arzu, istek
Hey
Hakikat mi? Hakikat,
gerçek
İşte öyle anlamında
söz
Vaziyet, durum,
Toptan sebze satış
pazarı
Yaylı yün kabartma
aleti
Toplum, insanlar
Daire, yuvarlak tel
Durumu daha iyi
Heybe
Hınzır
Hırlama
Çağırma sözü, buraya
bak
eşya konulan iki gözlü
torba
He, tasdik ve kabul
sözü
Hilebaz, domuz
Köpeğin çıkardığı ses
Hırıltı
Burundan sesli soluma
Hırpalamak
Hısım
Hışım
Hinci
Yormak, eziyet etmek
Akraba, yakın
Sessiz ol, sessizce
bekle
Kızgınlık
Şimdi, şu anda
Hinciye
gadar
Hu
Bugüne kadar, şimdiye
kadar
Bu veya şu işaret sıfatı
Huu
Seslenme sözü
Huna
Buna, şuna
Hunda
Bunda, şunda
Hu neci
Hunu
Hurcak
Hurda
Hu ne, hu da nesi
Bunu, şunu
Vuracak, çarpacak,
öldürecek
Eski araba parçası
Huri
Buraya, cennet kızı
Hurma
Arabistan’da yetişen
meyve
Hurmak
Vurmak, darp etmek,
dövmek
Fırın, ekmek pişirme
binası
Şüphe, tereddüt etmek
Geçimsiz, şımarık
Kendini beğenmiş
Anlaşılmaz sesle söylenmek
Yaratanın bir ismi
Alınması gereken
pay, doğru
Ergin değil, olgunlaşmamış
Olgunlaşmamış
meyve
Çalışmayıp dayanıksızlaşma
Büyük ambar, büyük
depo
Bütün odaların açıldığı salon
Hangisi?
Nerede
Bunlardan biri mi,
hangi şey
Ağır, kocaman ve
kullanışsız
İlaç kapsülü, yutulacak ilaç
Kötü durumda olmak, işlerin bozulması
Hırsız, haydut, talancı
Büyük tencere, küçük
kazan
Büyük çuval
Gücün yetmez
Ödenecek paylar
Kum çimento karışımı çamur
Hıı
Hışdımma
Hurun
Huylanmak
Huysuz
Hodul
Homurdanmak
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Harıltı-hırıltı
Rahatsız edici ses
Hora geçmek
Haşara, haşarı
Yaramaz, haşere,
zararlı
Rahatsız edici ses,
gürültü
Hatice
Horanda
Kıymeti bilinmek, iyi
gelmek
Aile fertleri, yakınlar
Hordan
Oradan, ileriden
Hor görmek
Aşağılamak, basit
görmek
Güzel, sevimli
Haşırtı, hışırtı
Hatça
Hatıl
Hoş
Havla
Havut
Temele atılan taşlı
harç
Helva
Deve semeri
Haylaz
Yaramaz, afacan
Hoyrat
Hayli
Hayıflanma
Çok, oldukça
Üzülme, yerinme,
söylenme
Söz dinlemeyen,
yaramaz
Rabbimizin isimlerinden
‘Evet öyle’ anlamında
Sözü kuvvetlendirici
sözcük
İstersen gelmeyi bir
dene
Hödük
Höpürdetmek
Hörgüç
Hayta
Hayy
Hee
Hele
Hele bigel
Hoşnut
Hoşt
Höykürmek
Memnun kalmak
Köpeği azarlama sözcüğü
Kaba ve düşüncesiz
davranış
Salak
Bir şeyi sesli şekilde
içmek
Deve sırtındaki yağ
çıkıntısı
Böyle, bu şekilde, bunun gibi
Yükses sesle söylenmek
Islaklık
Yaşlık, sulanmış
Ismarış
Ismarlamak, sipariş
etme
Sipariş etme, satın
alınmasını isteme,
getirilmesini isteme
İsabetsizlik, vuramamak
İnsansız, sessiz, sakin,
tenha
Çok sessiz, çok tenha,
sessiz
Bez, kilim, halı tezgâhı
Şavk, lambanın yaydığı
şey
Aydınlanmak, ışık yaymak
Renkli yanmak, hoş
görüntü
Höyle
I
Ih
Deveyi çökertme
komutu
Ihı
Aha, işte burada
Ilgım ılgım
Yavaş yavaş
Ilgıt ılgıt
Hafifçe tatlı esen
rüzgâr
Mahsustan, şakadan
Iskalamak
Metal su kabı, küçük
güğüm
Uzaklaş, kaybol
Uzak, uzakta, ülke
adı
Şapka altına giyilen,
kenarı oyalı takke
Ramazan, ramazan
ayı
Ipıssız
Ingascık
Iprık
Ira
Irak
Irakçın
Iramazan
Ismarlamak
Issız
Istar
Işık
Işımak
Işıl ışıl
365
Feyzullah Kırca
Iscak
Sıcak
Işıldamak
Irgalamaz
İlgilendirmez
Ivır zıvır
Parlamak, çok temiz
olmak
Lüzumsuz şeyler, ayrıntı
İ
İbik
İbrik
İicik çocuk
İçi kıyılmak
İçine sinmek
İçi sızlamak
İçlenme
İçlik
İğdiş
İğreti
İhi
İiylen
İkircikli
İkna
İl
İlen
İlenç
İlenme
İletmek
İlgeç
İlikle
Horoz yelesi, uç
kısım
Küçük metal su kabı,
ıprık
Hepsi, küçükten
büyüğe hepsi
Acıkmak, midesi
ağrımak
Benimsemek, beğenmek
Acımak, üzülmek
Duygulanma, ağlamaklı olma
Gömlek, mintan, iç
çamaşırı
Eneme, hadım
Özensiz, geçici
İngi
İniş
İnme inmek
İnne
İp, iplik
İrecep
İrelmek
İrek
Yokuşun tersi, bayır
aşağı
Boğaz şişmesi, boğaz
felci
İğne, dikiş iğnesi
Dokuma ve dikiş için
hazırlanmış ince lifler
Recep
Gülme sesi
Oyalan, yavaş davran, eğlen
İnce fikirli, evhamlı,
kararsız
Fikrini değiştirme
İremzi
İri
İrken
Erken
İrkilmek
El, başkası, iğneyle
tuttur
Lehen, leğen
İrkmek
Kendine gelmek, birikmek
Biriktirmek, tasarruf
Beddua, ah, ah almak
Beddua etme
Götürmek, söylemek
Tutturma, bağlama,
ilmek
Önünü düğmele,
kapat
Limon
İlinti
İlişmek
İlgi, bağ
Sürtünmek, sürünmek
Eklemek, sonradan
366
İncir
Ayak bileği, baldır,
bacak eti
Yemiş, tatlı bir güz
meyvesi
Diş ve damaktaki ağrı
Büyümek, irileşmek
Küçükbaş hayvan gölgeliği
Remzi
Kocaman, büyük
İlimon
İliştirmek
İncik
İsilik
Ter etkili oluşan cilt
hastalığı
İssi
Sıcak
İspirte
İsteyici
İş
Kiprit
Dilenci, dişirici
Amel, fiil, eylem
İşi rast gitmek
İşlik 1
Şanslılık, beklediği gibi
olmak
İçe giyilen elbise, çamaşır
Demirci atölyesi
Şüphelenmek, şüphe
etmek
Yemek yeme arzusu
İşlik 2
İşkillenmek
İştah
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
İlle
İmik
İlmek
İmrenmek
İn
takmak
Muhakkak, mutlaka
Boğaz, gırtlak, yemek borusu
İğneyle tutturmak,
bağlamak
Özenmek, gıpta
etmek
Mağara, insan, hayvan yuvası
İşten kaytarma
İt
İşe gitmeme, iyi çalışmama
Köpek, çok kötü insan
İt
İtme emri, itekle
İteklemek
İtmek, kaktırmak
İyi bari
Ne yapalım, madem,
öyleyse
Fena değil, biraz daha
iyi
İyice
K
Kabala
Toptan, götürü
Kırıntı 2
Kabarmak 1
Yükselmek, şişmek
Kırıtmak
Kabarmak 2
Şişmek, yükselmek
Kırklık
Kaba yel
Kaç
Lodos rüzgârı
Ne kadar, sayısı ne
Kırma 1
Kırma
Kanırılmak
Kırkmak
Kalan
Kalgımak
Kaltak
Devrilmeye zorlanmak
Artık, bundan sonra
Zıplamak
Kötü kadın
Kak
Meyve kurusu
Kısık
Kaka
Pis, çocuk dilinde
dışkı
Kuşların su içtiği taş
çukuru
Sokmak, itelemek,
takmak
Kısılmış
Uçları kesik
Küçük parçacıklar
Makasla kesmek, kırpıntı
Dağ geçidi, boğaz, az
açık
Azaltılmış, büzülmüş
Kıskanç
Çok kıskanan kişi
Kıskanma
İtelemek, ittirmek
Saç perçemi, zülüf,
alın saçı
Beli eğik, sırtta çıkıntı
Ağaç parçacığı
Kısır 1
Kısır 2
Esirgemek, çok görmek, kaptırmaktan
korkmak
Döl vermeyen, verimsiz
Bulgurdan etsiz çiğ
köfte
Azaltmak, gözü az
yummak
Göçebelerin hayvanlarıyla kış geçirdiği yer
Kovalamak, uzaklaştırmak
Az, yetersiz, noksan
Kaklık
Kakmak
Kaktırma
Kâkül
Kambır, kambur
Kamga
Kancık
Kana kana
Dişi, kalleş olan
kimse
Doya doya su içmek
Kırpık
Kırpıntı
Kırpmak
Kısmak
Kışlak
Kışkışlamak
Kıt
Dikenli dağ üzümü,
böğürtlen
Salınarak yürüme,
cilve, naz
Keçi ve koyun kırkma
aleti
Melez, ezilmiş tahıl
Kırma işi, katlama,
bükme
Kesmek, kısaltmak
367
Feyzullah Kırca
Kandırmak
Kandırıkçı
Kanırmak
Kanırtmak
Kapı
Kapii
Karakış
Kargı
Kar
Kâr
Karaltı
Kara çalmak
Karalamak
Karamık
Kargın
Karı
Karık
Karın
Karın
Karma
Karmak 1
Karmak 2
Karmakarışık
Kart
Karman çorman
Kamaşmak
kasayazma
368
Yalan söyleyip inandırmak
Aldatıcı, hileci, dalavereci
Zorlamak
Kıtlık
Kıvam
Kıymık
Yerinden oynatmaya
zorlama
Giriş, giriş çıkış için
yapılan
Kapıyor, topluyor,
önce alıyor
Zemheri (AralıkOcak ayları)
Uzun sopa, sırık,
çubuk
Kışın yağan beyaz
yağış
Gelir, elde edilen
kazanç
Karanlıkta seçilemeyen şey
İftira etmek
Kıytırık
Kötülemek, iftira
etmek
Yaprağı ekşi bir çalı
bitkisi
Akmayan su, birikinti
Eş, zevce, hanım,
kadın
Sebze dikme sıraları
Kirman
Eşin, zevcen, hayat
arkadaşın
İşkembe ve rahim
bölgesi
Karışık
Hamur vs şeyleri
yoğurmak
Toprağın aşırı sulanması
Çok karışık, çok
düzensiz
Yaşlı, zamanı geçmiş
Karışık, düzensiz
Gözleri ışık alması,
beğenme
Bir çeşit koyun hastalığı
Kızgın 1
Yokluk, muhtaçlık durumu
Hazırlık derecesi, uygunluk
Çok küçük ağaç parçası
İşe yaramaz, uydurma
Kızgın 2
Kızmış, çok ısınmış,
öfkeli
Eş arayan, boğasak
Kızık
Kızgın, sinirli
Kil
Yumuşak ve yağlı toprak
Hangi kişi
Kim
Kimi
Kimlik
Kiriş
Kirmen
Kobay
Koca
Kocalık
Koca karı
Kocaman
Kocamış
Kodaş, godaş
Bazı kişiler, bazıları,
bazısı
Kişiyi tanıtan belge,
hüviyet
Bağırsaktan yapılan
yay ipi
Ağaç yün eğirme aleti,
eğe
Kirman, eğe, yün eğirme aleti
Tazı, av köpeği cinsi,
denek
Erkek eş, yaşlı, büyük,
iri, bey
Kadına eşlik etme,
adamlık
Yaşlı kadın, yaşlanmış
kadın
İri, büyük
Kof
Yaşlı, yaşlanmış
Kendini beğenmiş,
kibirli
Dolu değil, içi boş
Kolan
İp, urgan, eşek kayışı
Koma
Baygın ve hareketsiz
hali
Patates
Misafir evi, saçın kepeği
Kompir
Konak
Konuşcaz
Konuşacağız
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Kasmak
Kaş 1
Kaş 2
Katar, kater
Katık
Katık peyniri
Katlamak
Katlanmak
Kavurma
Kayak
Kaygana
Kaygılanmak
Kaygısız
Kayırmak
Kayış
Kaykılmak
Kayma
Kaymak
Kayrak
Kaypak
Kaytarıcı
Kazmık
Keçi
Kek
Keke, kekeme
Kekeleme
Kısaltmak, daraltmak, germek
Dağın yüzü, sırtı,
yakası
Gözün üstündeki
tüyler
Dizi, sıra, sıralanmış
şeyler
Ekmeğin yanındaki
yiyecek
Yağı alınmış süt
ürününden yağsız
tuzsuz peynir
Bükmek, kat kat
bükmek
Dayanmak, tahammül etmek
yağda pişirilen kuşbaşı et
Kış sporu, karda
kayma işi
Peynirle yumurtayı
pişirmek
Tasalanmak, üzüntü
çekmek
Dertsiz, tasası olmayan
Gözetlemek, kollamak
Kemer, kayak kayma işi
Arkaya eğilmek,
yaslanmak
Sürtünerek hareket
etmek
Süt kreması
Oynak taşlı yer
Kop
Dönek, sözünde
durmayan
İşi gereğince yapmayan
Süt tavasındaki
yanıksı tortu
Kıllı küçükbaş hayvan cinsi
Tatlı çörek, kolay
rakip ve iş
Konuşmakta zorlanan kişi
Sekteli ve zorlukla
konuşma
Koz
Kopmak
Kopuk
Kor 1
Kor 2
Kor mu?
Kostak
Koşan
Kovucu
Kovuk
Koyağıma
Koyak 1
Koyak 2
Koymak
Koyun 1
Koyun 2
Koyun gütmek
Koyup gitmek
Koyuvermek
Köhün, köfün
Köpek
Kör
Körpe
Kör yol
Kösülmek 1
Gel, ayrıl, terk et, düşünme
Kırılmak, ayrılmak
Bütününden ayrılmış,
serseri
Ateş olmuş odun parça
Koyar, acı, üzüntü,
sıkıntı
Koyar mı? Bırakır mı?
Havalı yürüyen, güzel
biçimli
Hızlı yürüyen, süratli
giden
Dedi koducu, laf taşıyan
Boşluk, delik, küçük
mağara
Gölgeme, koruma
alanım
Çok derin, yüreğe
işleyerek
Gölge, arka, saklanılacak yer
Yere bırakmak, yerleştirmek
Kollar arası, kucak
Yünlü küçükbaş hayvan
cinsi
Koyun otlatmak, yaymak
Bırakıp ayrılmak
Bırakmak, salıvermek,
salmak
Avantaj, gizli bilgiler
Üzüm küfesi, büyük
sepet
Koku alan evcil görev
hayvanı, it
Gözleri görmeyen
Taze, genç, yeni yetişen
İşlek olmayan araç
geçmez
Yorulmak, yatışmak,
inmek
369
Feyzullah Kırca
Kekeç
Kekme
Kekre
Kel
Kele
Elma eşiği, çekirdekli kısım
Gaga, eski kapı kilit
kancası
Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan
Saçsız, saçı olmayan, çirkin
Boğa, büyük erkek
dana
Kösülmek 2
Kötek
Köse
Kösele
Kösere
Köstebek
Kulp
Kurcalamak
Kurna
Karıştırmak, oynamak
Musluksuz çeşme akarı
Kursak
Mide, mideye giden yol
Kursaksız
Midesiz, yemek borusuz
Esnek mavimtırak element
Hafif silahla atılan
mermi
Omurga uzantısı,
guyruk
Sıranın arkası, birinin
arkası
Uçan kanatlı hayvan
cinsi
Güneşin doğuşu sonrası
Tebrik etmek, neşe
paylaşma
Lahana
Kelepir
Kolay, ucuz
Keleş
Yakışıklı, sevimli
Kösteklemek
Kelli
Sonra, artık, gayrı
Kötü
Kemre
Hayvan gübresi
Kötürüm
Kene
Asalak ve kan emici
böcek, sakırga
Çoban paltosu, uyku
tulumu
Defa, kez, sefer
Sürtünmek, sarkıntılık etmek
Girintili, düz değil,
kertilmiş
Yontma, kesme,
çentik atma
Yakın, kısa kolay yol
Sertleşmiş toprak
parçası
Katık peyniri, çökelek
Şımarık ve aptal,
kavgacı
Keçiler, keçi sürüsü
Kubat
Kurşun 2
Kevgir
Kavgacı ve aptal
kişiler
Olsaydı, olmasını
isterim
Ödünç vererek yardımlaşma
Süzekli büyük kaşık
Kuş
Kez
Kere, defa, sefer
Kuşluk vakti
Kıl
Keçi tüyü, huysuz,
geçimsiz
Kutlamak
Kere
Kerkinmek
Kertik
Kertme
Kese
Kesek
Keş 1
Keş 2
Keşle
Keşler
Keşge, keşke
Keşik
370
Sakalsız, sakalı az olan
erkek
İşlenmiş sığır cinsi
derisi
Bileme taşı, masat
Yeri oyarak gezen kör
canlı
Engel, ayak bağı, saat
zinciri
Ayağını bağlayıp bırakmak
Fena, zararlı, tehlikeli,
belalı
Felçli, hareket edemeyen
Kaba, şekli bozuk,
özensiz
Yalan, palavra, Palavracı, Züğürt, Hokkabaz
Kuduz, azgın, saldırgan
Kuduruk, azgın, saldırganlık
Isırma ve salya yoluyla
bulaşan salgın hastalık
Halka, tutacak
Kelem
Kepenek
Sönmeye yüz tutma,
azalmak
Dayak, dövmek
Köstek
Kubuz
Kuduruk
Kuduz 1
Kuduz 2
Kurşun 1
Kuyruk 1
Kuyruk 2
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Kılmak
Yapmak, eda etmek
Kuytu
Rüzgârsız yer
Kıkırdak
Esnek kemik yapı,
bükülgen
Az hareket, kıpırtı
Davranmak, kaynaşmak
Hareket etmek,
kıpırdamak
Hareket, hafif tepinme,
Ak, kırçıl, kir renkli
Kuz
Güneşsiz, serin yer
Külah
Şapka, başlık
Külte
Tutam
Külüstür
Eski, bakımsız
Küme
Susuz, sulanmayan
yer, kır
Gece yağan hafif
kar, çiğ
Salgın hastalık,
toplu ölüm
Kırıp-parçalayan kişi
Aklı olan, hafif
ağarmış
Sert cismin bölünmesi
Melez, düşük not,
gücenmiş
Evlilik dışı dost edinilen
Döküntü, küçük
parça
Künge
Kürelenmek
Gurup, öbek, lig, topluluk
Birlikte, toplu, bir arada
Toz, dökülen küçük
pislikler
Toplamak, bir yere
yığmak
koyunların toplanması
Küremek
Küsmek
İtelemek, kaktırmak
Darılmak, ilişki kesmek
Küt
Kesmeyen bıçak, kör
makas
Büyük parça, küme,
yığın
Kırılır gibi ses çıkarmak
Kımıltı
Kıpırdamak
Kıpraşmak
Kıpırtı
Kır
Kıraç
Kırağı
Kıran 1
Kıran 2
Kırcıl
Kırık 1
Kırık 2
Kırık 3
Kırıntı 1
Kümeli
Kürelemek
Kütle
Kütürdetmek
L
Lades tutuşma
Limoni
Aranın soğuk olması
Lale, lele
Kadeh şeklinde bir
çiçek türü
Aşk sarhoşu, aklı gitmiş
Labada
Çatal kemiği tutup
çekişme
Dilsiz kişi, susmuş,
suskun
Parlak kırmızı renkte
olan
Alabada, efelek
Labirent
Karışık koridorlu yapı
Leb
Laf
Lagaluga
Söz, lakırtı, konuşma
Boş konuşma, yararsız sözler
Pis sular için yer altı
tüneli
Taş ve mermerli oyma
mezar
Leblebi
Leh 1
Lal 1
Lal 2
Lağım
Lahit
Lale 2
Le, len
Leh 2
Lehen, leğen,
Eşin kocasına kabaca
hitabı
Dudak, lügat, sözün ilk
harfi
Kavrulmuş nohut
Yarar, taraf, menfaat,
yana
Polonya halkından
olanlar
Geniş ve yayvan plastik
kap
371
Feyzullah Kırca
Lamba
Işık kaynağı, ampul
Lehim, leyim
Lambir, lambri
Duvar-taban kaplama
tahtası
Kaba bir seslenme
hitabı
Bertik sarmaya pirinç
pilavı
Yassı ve iri taneli
Leş
Hastalık izni, inceleme sonucu verilen
bilgi ve belge
Yanardağdan kızgın
akıntı
Karadeniz halkından
olan
Gerek, gerekli
Gemi durağı, gemi
garajı
Suyu sıkılan ekşi
meyve
Lot
Her türlü ince ve uzun
tel
Peynir suyundan elde
edilen çökelek
Hisse, kısmet pay, arsa
loto
Şans oyunu, tombala
Lüle
Tütün içme aleti, pipo,
kıvrım
Kıvrım kıvrım
Gereklilik, ehemmiyet
Lan
Lapa
Lapa lapa
Lapır, rapor
Lav
Laz
Lazım
Liman
Limon
Libas
Lif
Lor
Lüle lüle
Lüzum
Tutturmada işinde
kullanılan kurşun ve
kalay
Kokmuş mundar hayvan ölüsü
Giysi, elbise
M
Maabir
Muhabir, haberci
Mengene
Macilik
Menevişli
Madımak
Mancilik, baca, duman gideri
Kötü, sevimsiz, kötü
vaziyet
Yer altı zenginliği,
metal, yer altı varlığı
işletmesi
Ebe gömeci
Mahir
Mahzun
Becerikli, ehil, uz
Üzüntülü, çaresiz
Merkep
Mermi
Makas
Saç, keğıt, basma ve
teneke gibi şeyleri
kesen alet
Sahip olunan hayvan
ve eşya
Anlam, sebep
Baca, ateş yanan eski
ocaklık
Emrine girme, bir
sığır çeşidi
Mertek
Madara
Maden
Mal
Mana
Mancilik
Manda
372
Menevşe
Merfat
Meret
Metrez
Sıkma aracı, pres, sıkıcı
araç
Oyalı, işlemeli, nakışlı
Menekşe, küçük mor
çiçek
Ustalık, hüner, uzmanlık
Sıkıntı veren, uğursuz,
zararlı
Eşek
Hafif silahla atılan
kurşun
Ölü üstüne konan
tahta
Meymenetsiz
Mezar
Yüksek tepe, (su deposu yanı)
Yaramaz, kötü
Kabir, ölü gömülen yer
Meze
İçkiyle yenen yiyecek
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Mandal 1
Mandal 2
Mandalaz
Mandara
Mangır
Mani 1
Mani 2
Mankafa
Mantufan
Manyak
Marif
Marifet
Mavalmartaval
Maya
Mayalama
Bir çeşit eski kapı
kilidi
Çamaşırı ipe asma
aleti
Bir çeşit kapı kilidi,
mandal
Peynir üretim ve imalat yeri
Para
Engel, ket, durduran
şey
Yedi heceli dörtlük
dizeleri
Anlayışsız, aptal
Yerliden gelişmiş inek
ırkı
Garip, gülünç davranışlı, salak
Maarif, okul, öğrenim
sistemi
Ustalık, hüner, merfat
Asılsız, uydurma söz,
palavra
Mıcır
Asfalt çakılı
Mıcırık
Bahane, neden, bozucu
sebep
Gaga, ibik, şapka güneş siperi
Çivi, öküz çakma çivisi
Mıdık
Mıh
Mıhlı
Mıncıklamak
Mındar,mun
dar
Mısmıl
Mışmak
Mızırdanmak
Miifer, miğfer
Mil
Minder
Mini, minicik
Minnacık
Mehel
Çalacak, damızlık, öz
Maya katma, yoğurt
çalma, döllendirme
Tembellik, gevşeklik
etme
Garip, gülünç davranışlı
Çalı bitkisi meyvesi
Takat, güç, sabır,
derman
Muhacir, göçmen,
göç eden
İmece, yardımlaşma
Gerçekte, aslında,
halbuki
Uygun, layık, göre
Mehel görmek
Mehil
Uygun bulmak
Gönül, süre, müddet
Muhacir
Murt
Mehir
Kadına verilen evlilik
ücreti
Okul, okunan yer,
oda
Saf saf, mahzun
mahzun
Mahzun, saf ve çaresiz
Munar
Mayışmak
Mayyak
Mazı
Mecal
Macır, macur
Meci
Meğerse
Mektep
Meel meel
Melin
Mir
Kurtlu, delikli
Parmakla sıkarak ellemek
Yenemeyen hayvan
ölüsü
Usule uygun, yenilebilir
Korkmak, korkup caymak
Anlaşılmaz konuşmak
Başı koruyucu başlık
Tığ, oya yapma aracı
Şilte, cilte, yumuşak
oturma ve yaslanma
aracı
Küçük, küçücük, ufacık
Çok küçük, çok ufak
Miralay
Baş, kumandan, amir,
bey
Alay, albay
Mis
Mis gibi
Güzel koku
Çok güzel kokuyor
Miskin
Pis, eski ve pis giyimli,
fakir
Türk gizli istihbaratı
Yatak yüzü, eskimiş bez
Mit
Mitil
Motur, motor
Munzur
Muşamba
Muzur
Traktör, hareket veren
araç
Macır, macur, göçmen
Mersin ağacı ve meyvesi
Çeşme, pınar
Yaramaz, domuzluk
eden
Yer döşemesi, yağmurluk
Yaramaz, şımarıklık
eden
373
Feyzullah Kırca
Meliz
Mend
Bal arısı
Değirmen taşı
Muzurluk
Müddet
Munzurluk, yaramazlık
Süre, zaman, mühlet,
vade
Mendine
Değirmen taşına
Mühlet
Mendirek
Dalgakıranla yapılan
direk
Kapı tutturulan yer
Mürekkep
Müteakip
Süre, zaman, vade,
mehil
Yazı ve resim çizme
sıvısı
Arkasından, sonrasında
Nece
Nasıl, ne şekilde
Nede, nerde
Nerede, hangi yerde
Neduun
Mengeç
N
Naazi
Naciz
Niyazi’nin kısa söylemi
Ne yapıyorsun, nasılsın
Kalp atması, eğilim,
düşünce
Kısa saplı küçük
balta, balta
Değersiz, önemsiz
Netameli
Nacivet
Naçar
Lacivert, koyu mavi
Çaresiz, biçare
Neden
Nedime
Nadir
Ender, seyrek, az
sayıda olan
Geçinmelik, geçinme
bedeli
Yararlı, faydalı
Nefes
Ne ediyorsun, ne diyorsun
Boş ver, seni ilgilendirmez
İçinden çıkılması zor
hal
Sebep, etken, illet
Hanım arkadaş, kadın
dost
Soluk, hava, canlılık
Nehir
Irmak, büyük dere
Nem
Neyim, hangi şeyim,
rutubet
Asık surat, gazüret,
Naaber,
nehaber
Nabız
Nacak
Nafaka
Nafi
Nafile 1
Nafile 2
Naftalin
Nah
Naha
Nal
Nalân
Nalbant
Nalbur
Nalburiye
374
Boş, yararsız, faydasız
Sevabına kılınan
namaz
Güve için kullanılan
madde
Hakaret ve sövgü
sözü
İşte orda
Öküz, at ve eşek
ayakkabısı
İnleyen, ağlayan,
inleyici
Hayvanlara nal çakan kimse
Nal yapan demirci
Hırdavat malzemeleri
Nene gerek
Nemrut
Nene
Nerde
Neri
Neşe
Net
Neyine, hangi şeyine,
nine
Nerede, keşke öyle
olsa
Nereye
Nev
Mutluluk, sevinç, şenlik
Ele geçen, açık, iyi
duyulan
Çeşit, cins, tür, ilk, yeni
Nev bahar
İlk bahar, yeni bahar
Nevri dönmek
Ney
Kafası karışmak, çok
kızmak
Kamıştan bir üflemeli
çalgı
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Nalet
Naklen
Naklet
Nakliye
Nam
Namazlağ
Nana
Nanik
Nantar
Napcan
napuun
Nar 1
Nar 2
Nasıl
Nasır
Nasip
Nass yani
Naş
Naaş
Naat
Naylon
Naz
Nazi
Nazik
Nazım
Nâzım
Lalet, beter, uzak
olsun
Canlı, ulaştırarak,
anlatarak
Ulaştır, ilet, duyur
Ulaştırma, taşıma
Ün, san, şan, şöhret,
ad
Ufak kilim, seccade,
namazlık
Nane, kokulu bir
bitki
Alay işareti
Neyzen
Anahtar, kilit açan
alet
Ne yapacaksın
Ne yapıyorsun
Niici, neci
Ateş, dert, keder,
üzüntü
İçi kırmızı taneli bir
meyve
Ne şekilde
Derinin sertleşip
kaşınması
Kısmet, talih, baht,
pay, hisse
nasıl yani
İkile, güle güle, kaybol
Cenaze, ölü beden
Övme, övücü şiir ve
kaside
Saydam eriyikten
yapılan
Cilve, eda, şımarıklık
Nazizm yanlısı alman
halkı
İnce yapılı, narin,
saygılı
Şiir yazıları, düzen,
sıra, dize
Düzene koyan, sıralayan
Neye
Ney çalan kişi, ney
üfleyen
Hangi şeye
Neyle
Neyim
Nezih
Hangi şeyle
Hangi şeyim
Temiz, temiz ahlaklı
Nezle
Soğuk algınlığı, nevazil, ingin
Soğuk algınlığı
Nevazil
Nice
Nidem
Niduun
Niine
Nija
Nile
Nilüfer
Daha, pek çok, ne
durumda
Ne iş yapar, ne satar
Ne edeyim
Ne ediyorsun, ne diyorsun
Neyine, senin işin mi
Süper dövüşçü,
kareteci
Nasıl, ne şekilde
Değişik renklerde çiçek
ismi
Nine
Ebe, büyük enne
Ninni
Niye
Bebeklere söylenen
türkü
Niçin, neden
Nizaman
Ne zaman, ne vakit
Nizami
Kurallara uygun
Nurten
Aydınlık, parıltı, ışık,
ziya
Beyaz tenli, parlak tenli
Noli
Ne oluyor
noluyoo
Ne oluyor
Nörüyon
Ne yapıyorsun
Nur
375
Feyzullah Kırca
O
Oba
Onur
Vakar, haysiyet, şeref
Ora
Orası, bahsedilen yer
Obur
Göçebe ailesi ve
topluluğu
Mağara, oyuk, delik,
çukur
Çok yiyen, iştahlı
Orak
Ocak
Ateş, od, aile, sulale
Oralı
Ocaklık
Ateş yakılan yer,
baca, tandır
Ateş, ocak
Köy misafirhanesi
Evin bölümü, evin bir
gözü
Masaj yapmak, sıvazlamak
Masaj yapmak, sıvazlamak
İyi oldu cezasını
buldu
Yayla atılan batıcı
çubuk
Doğru parçası, yön
işareti
Hamuru incelten
değnek
Davetiye, düğüne gel
hediyesi
Olacak, gerekli şey,
olmalı
Oturaklı, ağırbaşlı,
ahlaklı
Birçok iş, pek çoğunda
Hayvanların ağaçtan
su tekne
Yapılık, hazır
Oralı olmamak
Ori
Orman
Ortalık yer
Ekin biçmek, ekin biçme aleti
Bahsedilen yerden,
oradan
İlgilenmemek
Oğlum, erkek çocuğum
Olmaz, olamaz
Ovuşturmak
Oyalamak
Ondan ötürü
Ondan sonra, daha
sonra
Dolayısıyla
Onmadı
İyileşmedi, gelişmedi
Oyun
Onmak
İyileşmek
Obruk
Od
Oda 1
Oda 2
Oğmak, ovmak
Oğalamak
Oh olsun
Ok 1
Ok 2
Okla, oklava
Okuntu
Olcak
Olçum
Olu bir
Oluk 1
Oluk 2
Olum
Omaz, oomaz
Ondan kelli
376
Oraya, senin yanına
Ağaçlı yer, ağaç sahası
Meydan, göz önünde
Ortak
Hissedar, pay sahibi
Orti, ortaya,
O saat
Meydana, göz önüne,
alana
Derhal, hemen
Osuruk
Yellenme, gaz çıkarma
Oşamak
Oturak
Okşamak, sevgiyle
ellemek
Abartmak, çok büyütmek
Küçük bitkilerin ortak
adı
İskemle, sandalye
Oturcaz
Oturacağız
Oturmak 1
Çökmek, batmak, ikamet etme
Üzerine tam denk gelmek
Avuçta ezip parçalamak
Avuçlarını birbirine
sürtmek
Dantel, iğne ve mille
yapılan
Bekletmek, vakit geçirtmek
Oyulmuş, içi boş çukur
yer
Hile, düzen, kurallı
eğlence
Oşurtmak
Ot
Oturmak 2
Ovalamak
Oya
Oyuk
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Ö
Öbek
Yığın
Örklemek
Öbür
Sonraki, öteki
Örme 1
Öbürsügün
Sonraki gün
Örme 2
Öbürü
Diğeri, öteki
Örme 3
Öbür taraf
Diğer yön, öteki
yön
Korkunç hayali
yaratık
Ödünç, borç olarak
İntikam, karşı ceza
isteği
Safra kesesi
Örs
Öcü
Öcüt
Öç
Öd
Ödeşmek
Ödlek
Ödü kopmak
Ödünç
Öf bee
Öğün
Öğürmek
Öfke
Öküz 1
Öküz 2
Öksüz, öösüz
Öleşmek
Ölü
Ölüm
Ölçü
Ömür
Öncü
Öngücü
Alıp vereceği kalmamak, fit
Korkak, korkan
Çok korkmak
Borç almak, ödemek için
Bıkkınlık sözcüğü
Yemek vakti, yemek zamanı
Kusmak, içi bulanmak
Sinir, kızgınlık
İğdiş edilmiş erkek
çift ineği
Bön, görgüsüz,
kaba, anlayış
Yetim kişi, kimsesiz
Paylaşmak, bölüşmek
Cenaze, naaş, ölen
kişi
Vefat etme, hayatın
sonu
Değer, itibar, denge, miktar
Yaşam, hayat süresi, hoş
Önder, önden
giden, klavuz
Eninde sonunda, er
geç
Örselemek
Örmek
Örtmen
Ösen, öösen
Ösürmek
Öşür
Öte
Öteberi
Ötme
Öte yaka
Öteyüz
Ötgün
Ötüügün
Ötürü
Ötürük
Övmek
Övüngeç
Övünme
Öz
Özel
Özgü
Özgür
Hayvanı kazığa bağlamak
Örülerek yapılmış
olan
Sırtta yük taşıma ipi,
urgan
Duvar yapmak, avlu
yapmak
Çelik yüzeyli demir
araç
Yakalamak, zedelemek
Havlamak, dolamak
Öğretmen, ders
öğreten
Olması gerek, elbet
olur
Öksürmek
Tahıldan fakire verilen mal
İleri, az uzak
Önemsiz şeyler,
eksik, gedik
Kuşun ses çıkarması
Tam karşı taraf, karşı
yamaç
Arka taraf
Çok iyi öten
Evvelsi gün, bir evvelki gün
Dolayı, nedenle,
sebebiyle
İshal, amel
Takdir etmek, yüceltmek
Kendini çok metheden
Kendini beğenme ve
övme
Kendisi, manevi
benlik, iç varlık, nefis
Kişiye ait, hususi
Has, özel, ona mahsus
Serbest, hür, bağımsız
377
Feyzullah Kırca
Önüne düşmek
Ööke
Ööle, öğlen
Öören
Ören
Örenci
Ören dere
Öretmet
Rehberlik etme,
önder olmak
Öfke, sinir, kızgınlık
Özlü
Gün ortası, öğle
vakti
Öğrenme emri
Özlem
Harabe, eski yerleşim yeri
Talebe, öğrenci
Özenmek
Öneze
Özlemek
Özür
Özürlü
Öküz dürtme sopası
Öğretmen, hoca
Öyek
İçli, etkileyen, verimli
olan
Keklik avında saklanacak yer
Kavuşma isteği,
hasret
Göresi gelmek, arzu
etmek
Dikkat etmek, önem
vermek
Mazeret, kusur, sakatlık
Kusurlu, sakatlığı
olan
Bataklık, çamuru
derin yer
P
Pabuç
Ayakkabı
Peydahlamak
Paça 1
Peyderpey
Pıçak
Pıhtı
Paha
Pantolonun bacak
kısımları
Ekmek tiriti
Eski çaput, eskimiş
bez
Eder, değer
Pahalı
Fiyatı yüksek
Pılını pırtını
Paf
İçi kof, göründüğü
gibi değil
Büyük harita, büyük bölük
Enli kayış, geniş
kemer
Uzun ve gür bıyıklı
Pırlama
Eşek ve atlara
vurulan kaşsız enli
eyer
Yalan söz, uyduruk
konuşma
Keklik yavrusu
Palyaço, acayip
kılıklı
Temizlemek
Pısmak
Paça 2
Paçavra
Pafta
Pala
Pala bıyık
Palan
Palavra
Palaz
Palyanço
Paklamak
378
Pınar
Pırtı
Pışık
Pısırık
Pıtrak
Piç
Pike
Piknik
Bulmak, meydana
getirmek
Azar azar, bölüm
bölüm
Bıçak, kesme aracı
Yarı katılaşmış sıvı
Suyun çıktığı kaynak,
bulak
Değersiz şeylerini,
eşyalarını
Uçmak, kanat çırpmak
Değersiz şey, değersiz eşya
Çocukça bana ne,
karışmam
Çekingen, beceriksiz,
korkak
Korkup sinmek, saklanmak
Diken, kısa dikenli
tarla otu
Babası belli değil
Kabartmalı pamuklu
kumaş
Yemekli günlük gezinti
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Panik
Pantol, pantul
Paralamak
Paraz
Parekente
Parlamak 1
Parka
Parke
Parke daşı
Parlamak 2
Pasaklı
Patak
Pataklamak
Patavatsız
Pavkırmak 1
Pavkırmak 2
Pay
Payam
Peçe
Pehpeh
Pehlivan
Pelezimek
Pelit
Pek-peklik
Peki, pekiyi
Pekiştirmek
Pepe
Ani korku, ürkü,
ürküntü
Pantolon, erkek dış
donu
Parçalamak, eskitmek
Biraz, olduğu kadar
Pil
Parça, bölük, toptan değil
Işık saçmak, ortaya
çıkmak
Soğuktan oruyucu
kalın ceket
Döşeme, tahta
taban döşemesi
Yol ve yer döşemesi taşı
Birden bire kızmak
Kirli, dağınık, düzensiz
Dayak, kötek,
dövme
Dayak atmak,
dövmek
Kaba, yersiz davranan, dangalak,
dengesiz
Öfkeli ve yüksek
sesle feryat
Çok çalışmak,
koşuşturmak
Hisse, eşit bölüm
Badem
Örtü, örtü bezi,
siyah örtü
Hayret sözcüğü
Pire
Güreşçi, iri yapılı
güçlü kimse
Çok yorulmak,
bitkin düşmek
Meşe meyvesi
Sert, korkusuz,
korkusuzluk
Çok iyi, tamam,
öyle olsun
Sağlamlaştırmak,
sıkıştırmak
Konuşurken kekeleyen
Pim
Pimpirikli
Pin
Pis
Pisi
Pisikopat
Pişik
Piyasa
Pudra
Pul 1
Pul 2
Puro
Pus
Pusmak
Pusu
Pusula 1
Pusula 2
Put
Pür
Pürçek
Püs
Püskürmek
Poça, poğaca
Pot
Potur
Radyo ve saat çalıştıran alet
İki parçayı ekleyen
metal çivi
Şüpheci, kararsız,
huzursuz
Binmek emri, bin,
üstüne çık
Zıplayan küçük asalak böcek
Kirli, mundar, çirkin,
iğrenç
Kedi
Ruh hastası, sinir
hastası
Ter ve idrardan olan
kızarık
Pazar, geçerli fiyat
Güzellik tozu, cilt
tozu
Delikli cıvata ve oya
levhası
Mektuplar için küçük
kâğıt
Kalın yaprak sigarası
Sis, duman, camdaki
buhar
Sinmek, saklanmak
Saldırmak için tuzak,
Yön bulma aleti,
Küçük not yazma
kâğıdı
Tapınılan varlık,
tapılan şey
Yapraklı ağaç dalı
Taze bitki yaprağı,
tomurcuk
Ağaç tutkalı, zamk
Tazyikli savurmak,
sıçramak
Peksimet, pesamat,
çörek
Yanlışlık, hatalı söz,
gaf
Pantolon, pantul,
aba don
379
Feyzullah Kırca
Perde
Pesamat
Peşi sıra
Peşkir
Peşkir 2
Petek 1
Petek 2
Pey
Peylemek
İki şeyin arasına
çekilen örtü
Köy poğaçası, köy
çöreği
Arka arkaya, sıra
sıra
Havlu, el yüz silme
havlusu
Poçu, poşu
Kadınların işlemeli
ön kuşağı
Kovana konan özel
bal çıtası
Kalorifer sobası
Güvence, ön ödenek
Önceden kendine
ayıttırmak
Poz
Postacı
Poşet
Poyraz
Pörtlek
Pörsümek
Pösteki
Şal şeklinde başörtüsü
Mektup gibi şeyler
taşıyan
Küçük naylon kap,
torba
Kuzeydoğu yönden
soğuk esen rüzgâr
Fotoğraf için duruş,
çalım
Dışa çıkık, dışa çıkmış
Bozulmak, buruşmak
Koyun keçi postu,
deri, gön
R
Raabet, rağbet
Rab, rap
Raf
Rahle, rahne
Rakım
Rakkam
Rakkas
Ram, raam
Raat, rahat
Rasat
Rast gitmek
Rast gele
İtibar, değer verme
Yaratan, Allah
Duvardaki eşya
koyma yeri
Kuran okunan
küçük masa
Yükseklik
Rakam, numara
Dansçı, oyuncu
kadın
Boyun eğmek
Huzur, kolay, mutluluk
Gözleme, gözlem
İşi iyi gitmek, iş
aksamaması
Baştan savma,
gelişi güzel
Rezalet
Rezil
Rızk, rızık
Kepazelik, rezillik,
Alçak, aşağılık
Yiyecek, içecek, azık
Rica
Dileyiş, dileme, dilek
Risale
Ritim
Rivayet
Kitapçık, küçük dergi
Uyum, ses uyumu
Söylenti, söz nakli
Riyakâr
Roket
İkiyüzlü,
Füze, büyük mermi
Rol
Rötor
Gerçek olmayan
davranış
Uzun hikaye, Çingene
Tekeri direksiyona
bağlayan demir
çubuk
Gemi ve uçakla izlenecek yol
Yakaya takılan sembolik metal
Röntgen, tıbbi organ
filmi
Gecikme, tehir
Ruh
Can, manevi varlık
Roman
Rot
Rastlamak
Karşılaşmak
Rota
Ray
Demirden yol,
trenlerin yolu
Geçer fiyat, geçer
bedeli
Uygun bulan,
isteyen
Meyvelerin şekerle
kaynamışı
Rozet
Rayiç
Razı
Reçel, ireçel
380
Rötgen
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Reçete
Red, ret
Refah
Rehavet
Rekabet
Rekat
Resim
Resmi, resmen
Reşit
Reva
Revaç
Rey
Hasta için ilaç
listesi
Geri çevirme,
kabul etmeme
Bolluk, rahatlık,
huzur
Gevşeklik, ağırlık,
tembellik
Ruhsuz
Çekişme, yarışma,
yarış
Namazda bir kıyam, bir rükû ve iki
secdeden oluşan
bölüm
Fotoğraf, çizilen
şeyler
Devlete ait, devletin olan
Ergin, gerekli yaşa
ulaşan
Yakışır, uygun,
yerinde
İstek görme, talep
alma
Oy, seçimde yapılan tercih
Rüküş
Gülünç giyinen
Rüsva
Rezil, ayıplanacak
durumda
Rüşt
Reşitlik, erginlik
Rütbe
Mertebe, derece,
paye
Fotoğraf üzerinde
düzeltme
Düş, uykuda görülen
şeyler
Yel, esinti, bad
Rum, urum
Rus, urus
Rükun
Rütuş
Rüya, ürya
Rüzgâr
Cansız, güçsüz, etkisiz
Yunan halkı, yunan
asıllı
Rus halkından, Rusyalı
Şart, ibadetin kabul
şartları
S
sabaa
Saca, saç ayak
Sacaya
Saçma
Saçmasapan
Sadıç, sağdıç
Sahan
Sağmal
Sak
Sakyatan
Sakar
Sabah, yarın, yarın
sabah
Bacaya tencere
konan üçayaklı
portatif demir
Üç bacaklı, üç
taraflı
Mantıksız, abes,
anlamsız
Mantıksız, akla çok
aykırı
Erkeklerin en yakın
arkadaşı
Yemek tabağı,
kabı
Süt veren dişi hayvan
Uyanık, temkinli
Çabuk uyanan,
yarı uyanık
Salak, şaşkın, çok
Sığıntı
Sığır
Sığışmak
Sıkı sıkılamak
Sıkıntı
Sıklat basmak
Sıklet
Sınamak
Sındı
Sırf
Sırım
Bir yere sığınan, iltica
eden
İnek
Zorlanarak girip
yerleşmek
Fişek doldurmak
Üzüntü, zorluk veren
durum
Bunalmak, sıkıntı,
sıcaklık
Yarışma gurubu
Denemek, imtihan
etmek
Makas
Özellikle, sadece,
yalnızca
Deriden yapılan ip,
381
Feyzullah Kırca
Sakınmak
Sakırga
Saklı
Salcanan gal
Salcanan git
Salmak
Sancı
Sanmak
Sardırmak1
Sardırmak2
Sargın
Sarıcalı
Sarkıtmak
Sarmak1
Sarmak2
Sarmak3
Sarp
Sarsmak
Sapa
Sapak
Sapan
Sataşmak
Satın
Satin
Savak
Savmak
382
kaza yapan
Çekinmek, uzak
durmak
Parazit, asalak
yaşayan
Gizli, gizlenmiş
olan
Sağlıkla kal, hoşça
kal
Sağlıcakla git, güle
güle git
Salıvermek, bırakmak
Acı, sızı, ağrı
Zannetmek, öyle
bilmek
Yükü araca yükletmek
Masrafı başkasına
ödetmek
Hevesli, bağlı,
tutkun, istekli
Hastalıklı, bulaşıcı
hasta olan
Aşağı uzatmak,
göndermek
Dolamak, yüklemek
Havlayarak köpek
saldırması
Dağa ve yokuşa
tırmanmak
Dik, yokuş, aksi,
anlayışsız
Sallamak, dengesini bozmak
Uzak, çok bilinmeyen ters yol
Dönemeç
Çırakman, taş atan
lastikli çocuk silahı
Çatmak, sürtünmek, laf atmak
Parayla, ücret
karşılığı
Zaten, her halükarda, herhalde
Su bendi, kanal,
ark başı
Başından göndermek
Sırıtmak
Sırnaşık 1
Sırnaşık 2
Sırt
Sırt çiğnemek
Sırtlamak
Sıska
Sıvazlamak
Sıvışmak
Sıyırmak
Sıymak
Sıypıtmak
Sızı
Sızlanmak
Dişlerini göstererek
gülmek
Israrcı, arsız, yapışkan insan
Dolanarak uzayan
ağaç türü
Arka, dağ üst yüzü
ayakla birinin sırtına
basmak
Sırtına almak, yüklemek
Gelişmemiş, zayıf,
küçük
Okşamak, masaj
yapmak
Kaçmak, habersiz
ayrılmak
Ziftimek, soymak,
temizlemek
Kaymak
Kaydırmak, üzerinden akıtma
Ağrı, acı veren ağrı
Sidik
Halinden şikâyet
etmek
Küçük çiş dışkısı sıvı
Siğitmek
Koşmak
Siğmek
Siymek, küçük çişini
yapmak
Unutulmuş, aşınıp
bozulmuş
Çizgi ve yazıların
kaybolması
Çırpmak, sallamak
Büyük sofra tepsisi
Silik
Silinme
Silkelemek
Sini
Sinmek
Sitil
Soba
Pusmak, korkup
saklanmak,
Tarz, çul, çadır örtüsü
Sokmak
Isınmak için ateş
yakılan araç
Girdirmek, koymak
Somurtmak
Surat asmak
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Savran
Savruk
Savsaklamak
Saya
Sayıklamak
Deve yöneticisi
Müsrif, düşüncesiz,
dengesiz
Önemsemeyip
ihmal etmek
Ferace, koyun ağılı
Bilinçsizce konuşmak
Sebbetme
Küfür etme, sövme
Sefa
Eğlence, zevk,
neşe, rahatlık
Yokluk, yoksulluk,
muhtaçlık
Yoksul, sefalet
çeken, alçak
Elçi, elçilik görevlisi
Sefalet
Sefil
Sefir
Sefer
Seferi
Sek
Seki 1
Seki 2
Kez, defa, yolculuk, savaş
Yolcu, yolculuk
devam eden
Katıksız, bir şey
katılmamış
Teras, üst kat balkonu
Yayladaki düzlük
Sopa
Sopalamak
Soora, sofra
Soorii
Soyuntu
Söbe 1
Söbe 2
Söbeleme
Söbü
Söbüce
Söğmek
Sökmek
Sömek
Sömürge
Sömürmek
Seki 3
Üstüne oturulan
tahta divan
Sönmek
Sekmek
Zıplamak, hoplamak
Aralıksız iskemle,
basamak
Sövme, sööme
Tülletme, geçirme,
kaçırma
Kaçırmaz, attığını
vurur
Atmak, yaymak,
saçmak
Ahmak, ayakta zor
duran
Ahmak, aptal,
akılsız, kolayca
aldatılan
Şişmanlamak,
beslenmek
Besili, tıknaz, iyi
bakılmış
Söylenme
Sekmen
Sektirme
Sektirmez
Serpmek
Sersem
Seme
Semirmek
Semiz
Söykenmek
Susa
Susak
Suy
Sülük
Sümsük
Sünepe
Dayak, cop, değnek
Dövmek, dayak atmak
Üzerinde yemek
yenen eşya
Sofraya
Mısır kabuğu
Yumurta gibi, oval,
beyzi
Saklambaç oyunu,
körebe
Saklanan kişiyi bulma
ince ve uzun, oval
olan
Dik, uzun, ince, zayıf,
ovalce
Küfür, kötü söz,
sebbetme
Vidalarını çıkarmak,
çözmek
Mısır koçanı
Özgürlüğünü yitirmiş
ülke
Emmek, haksızca
yemek
Işığını yitirmek, etki
yitirmek, kaybolup
gitmek
Küfür, kötü söz,
söğmek
Diğer tarafa dayanmak, öbür yana yaslanmak
Kendi kendine konuşma
Geniş asfalt yol,
geniş yol
Su kabaktan yapılmış
su kabı
Su, hayat kaynağı
içecek
Salyangoz, kan emici
bir solucan tipi
Miskin, mıymıntı,
pısırık
Kılıksız, uyuşuk, sümsük
383
Feyzullah Kırca
Sepme
Serpinti
Setere
Sevi
Sevk
Seyirmek
Seyitmek
Seyrek
Seyreltmek
Seyretmek
Sıçan
Sığ
Sığmak
Sığınmak
Serpme, dağınık
atma
Hafif ve kısa süreli
yağma
Ceket veya palto
Sündürme
Sürek
Sürekli
Sevda, sevgi, aşk
Gönderme, götürme, nakletme
Göz atması, gözdeki tik
Koşmak, siitmek,
siytmek
Aralıklı, sık olmayan
Azaltmak, aralıklı
yapmak
Sürgün
Sürmek1
İzlemek, takip
etmek
Fare
Derin olmayan
Süsmek
Girebilmek, ucu
ucuna girmek
Korunma talebiyle
girmek
Sürmek2
Süri
Sürü
Sürünceme
Süt 1
Süt 2
Süt taşırma
Süven
Tereyağ da eritilmiş
peynir
Takip, peşinden gitme
Devamlı, ara vermeden
Yeni çıkan ağaç dalı
Götürmek, sevk etmek,
Çift sürmek, ilaç
sürmek
Sürüyor, devam ediyor
Araya toplanmış,
alay, grup
Gecikme, iş uzaması,
aksaklık, beklemede
kalma
Boynuzlamak, kafa
atmak
Maya, insanın aslı
Memeden sağılan
asli besin
Süt kaynatma
Avlu sırığı, uzun avlu
kazığı
Ş
Şadırvan
Şah
Şaka
Şal
Şalvar
Şam
Şamar
Şanlı
Şans
Şar
384
Cami avlularındaki
üzeri fıskiyeli abdest havuzu
Satrançta padişah
Şeher, şeer
Şehir, kent
Şekil
Latife, güldürmek
için takılma
Kadın kuşağı,
Şevklenmek
Bol kesimli pantolon
Suriye’nin başkenti
Şıpbadanak
Biçim, çizim, tarz,
resim
İsteklenmek, heveslenmek
Yüzde olan, arsız,
dengesiz
Çabuk, çabucak
Tokat, el içiyle
vurulan darbe
Tanınmış, ünlü,
onurlu
Baht, talih, işlerin
yolunda gitmesi
Mağara, yar, gönül, poşu
Şımarık
Şırınga
Şırpıntı
Şimdi
Şinci
Şincik
Sıvı ilaç vermeye
yarayan alet
Uygunsuz davranan
kadın
Hemen, derhal, şu
an, şinci
Hemen, şu anda,
şincik
Hemen şu anda
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Şaplak vurmak
El çırpmak, tokat
atmak
Ses çıkartarak
yemek yeme
Gözleri yamuk
bakan
Ne yapacağını
bilmez şekilde
Şinik
Tahıl ölçü birimi
Şirin
Sevimli, cana yakın,
hoş, tatlı
Aniden ortaya çıkan
şaşkınlık
Kötü tahminci, felaket
tellalı
Şavk
Aydınlık, ışık
Şori, şuraya
Şavıklamak
Işımak, ışık yaymak
Aydınlanmak,
ışıklanmak
Şuncaaz
Şapırdatma
Şaşı
Şaşkın
Şavklanmak
Şok
Şom ağızlı
Şükündür
Şu ileriye, gösterilen
yere
Şu garip küçük şey,
şuncağız
Pancar, şeker pancarı
T
Ta orda
Tabi
İleride, uzakta
Elbette, tabi ki
Tıngır tıngır
Tınlamadı
Tabansız
Korkak, yüreksiz,
ödlek
Güç, kuvvet
Ağaç, dal
Tıpırtı
Takat
Tal
Tamtakır
Tırıs gitmek
Tırpan, turpan
Tırsmak
Tedirgin
Bir şeyin kalmaması, tümüyle yok
olma
Gürültü çıkarmak
Bildik, bilinen kişi
Saçları düzelten
alet
Zevk, yemekten
alınan lezzet
Tahta
Bebeğin ilk ayakta
durması
Huzursuz, sıkıntılı
Tehin, teyin
Sincap
Tombul
Tekin değil
Güvenilmez, tehlikeli
Ziyan olma, hayvanın ölmesi
Farklı, hemen akla
gelmeyen
Öğüt, uyarı, ikaz
etmek
Devamlı, sürekli
olarak
Tombalak
Tangırtı yapmak
Tanış, tanıdık
Tarak, darak
Tat
Taata
Taytay durmak
Telef olma
Teltik
Tembih
Temelli
Tiisirmek
Tiner
Tingildemek
Tize, teyze
Tok
Tokaç
Bomboş
Dinlemedi, umursamadı
Hafif ses
Hızlı gitmek
Çalı ve çaltı kesme
aracı
Gözü korkup vazgeçmek
Hapşırmak
Boya eritici sıvı
Yerinde hareket etmek
Annenin kız kardeşi
Tor
Karnı doymuş, iştahsız
Çamaşır dövme sopası
Koçların kafa vuruşması
Temiz, sevimli, toplu,
şişman
Toplu, kilolu, şişman
tombul
Toparlak, yuvarlak,
top gibi
Bacak veya ayağı
özürlü olan
Ürkek, çekingen
Tosbağa
Kaplumbağa
Tokuşmak
Topak
Topal
385
Feyzullah Kırca
Temelli gitmek
Dönmemek üzere
gitmek
Tane
Seyrek, az insanlı
sakin yer
Yenmek, üstünde
dolaşmak
Tekme, tekme
atmak
Ayaklarını hızla
yere vurmak
Tekme vurmak,
Tostoparlak
Yusyuvarlak, top gibi
Toy
Tökezlemek
Acemi, tecrübesiz
Yere yıkılmak
Tuluk
Deri su kabı
Tulum
Deri peynir kabı
Tur
Turfanda
Turp gibi
Tutkun
Tutuk
Bağlı, sargın, tutmuş
Çekingen, isteksiz
Tüh
Teşbih
Üzerini örtüp sıkıştırmak
Atın arkası, eğerin
arka yanı
Yaramaz insan
Hayvan gübresi,
dışkı
Aksi, diğer yön, zıt
olan
Tesbih, namazda
sayma aleti
Benzetme
Bir yeri bir kez dönme, gezi
Metal paranın resimli
yüzü
İlk yetişen meyve,
sebze
Sapa sağlam
Teyyare
Uçak
Tüllek
Tez
Acele
Tüllemek 1
Tezcanlı
Aceleci, sabırsız
Tüllemek 2
Tezikti
Korkup kaçtı, kayboldu
Kapamak,
Tümsek
Eyvah, pişmanlık
anlatır
Güneşlik ince cam
perdesi
Çabuk tüylenen, çok
kıllanan
Hoplama oyunu,
zıplamalı
Üzerinden atlamak,
hoplamak
Cam vs. ye ince perde
takmak
yükselti, yığın, tepecik
Tene
Tenha
Tepelemek
Tepik
Tepinmek
Tepmek 1
Tepmek 2
Terki
Teres
Ters 1
Ters 2
Tespik
Tıkamak
Tıkınmak
Tıkıştırmak
Tıknaz
Tımmak
Tımar etmek
386
Sürekli bir şeyler
yemek
Tıkınmak, atıştırmak
Kısa ve kilolu
Konuşmak, ses
etmek
Yara bakımı, at
bakımı
Tura
Tül
Tülek
Tünemek
Türemek
Türlü
Tütsü
Tüv, tüy
Tüymek
Uyumak, yüksekte
uyumak
Çoğalmak, ortaya
çıkmak
Çeşitli, karışık sebze
yemeği
Buhur, güzel koku için
kokulu madde yakmak
Vücuttaki kıl, tavuk
tüyü
Kaçmak, hızlı kaçmak
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
U
Uç
Uçkur
Uçkun
Ufak
Ufalamak
Uğrak yeri
Uğramak
Ulamak
Ulaşmak
Ulu
Ulumak
Ummak
Kenar, bir şeyin
son noktası
Don lastiği, kemer
yerine ip
Kayacak gibi, çok
yamaç
Küçük, minnacık
Umursamaz
Küçültmek, parçalamak
Sürekli gidilen yer,
mola yeri
Yolculukta bir
yerde durmak
Bağlamak, eklemek, ilave
Gidilen yere varmak
Büyük, en yüce,
eşsiz büyük
Canavar, kurt,
çakal sesi
Beklentisi olmak,
ümit etmek
Usulca
Urgan
Usanmak
Uslu
Usulüyle
Aldırmaz, ilgilenmez,
değer vermez
Kalın ip
Bıkmak, bezmek, sıkılmak
Sessiz, terbiyeli sakin,
olçum
Sessiz olarak, yavaş
Usturuplu
Gerektiği gibi, gereğince
Hizmetçi, yardımcı,
çocuk
Uygun, tutarlı
Utanmak
Mahcup olmak
Uy 1
Söylediğini ve yaptığını
yap
Eyvah!
Uşak
Uy 2
Ş
Ücra
Üleştirmek
Ün
Ünle
Ünsiyet
Ümük
Üredi
Üretmek
Ürkek
Ürkmek
Ürkütmek
Kenarda, kıyıda,
uzakta olan
Bölüştürmek, paylaştırmak
Şöhret, nam
Üstelemek
Seslen, çağır, haber ver
Uyumlu, geçimli,
söz dinler
Gırtlak, boğaz
Üşengeç
Çoğaldı, katlandı
Çoğaltmak, artırmak
Korkak, çekingen,
ödlek
Korkmak, çekinmek
Korkutmak, kaçırtmak
Ütmek 2
Ütülemek 1
Üstelik
Üstün körü
Üşüşmek
Ütmek 1
Ütülemek 2
Ütülmek
Üzerine
Israr etmek, üstüne
gitmek
Hatta, dahası
Öylesine, özensiz,
baştan savma, gelişi
güzel
Tembel, uyuşuk, gönülsüz
Gelmek, toplanmak
Yenmek, kumarda
yenmek
Ateşin alevine tutmak
Giysi kırışıklığını gidermek
Ateşte tüylerini yakmak
Oyunda yenilmek,
yakılmak
Tepesine, üstüne,
sonrasında
387
Feyzullah Kırca
Ürpermek
Ürüdü
Üssin
Heyecan ve soğuktan titremek
Havladı, öttü,
horoz öttü
Hüseyin
Üzerlik
Nazar otu,
Üzmek
Eziyet etmek, mutsuz
etmek
Salkımlı bir bağ meyvesi
Üzüm
V
Vaa ya
Vaad, vaat
Vade
Vahide
Vakıf
Valide
Varsak
Vandal
Vefa
Vefat
Var ya
Söz verme,
Süre, zaman, mühlet
Kız ismi
Hayır ve yardım
kurumu
Ana, anne,
Gelsek, oraya
gitsek
Acımasızlığıyla
miladın ilk yıllarında korku salan
halk
Sevgide devam ve
bağlılık
Ölüm, ruhu teslim
etme
Vekil
Ver, vir
Vercen, vircen
Birinin yerine iş gören
Bana teslim et
Vereceğim
Vercez, vircez
Vıcık
Vereceğiz
Cıvık, sulu çamur
Vızıldamak
Viyaklamak
Arı gibi ses çıkarmak
İnlemek, halden yakınmak
Araçların sık ve hızlı
geçmesi
Vızır vızır
Vurmak 1
Vurmak 2
Çarpmak, aksetmek,
zarar vermek, hasta
etmek
Silahla yaralamak,
öldürmek
Y
Yaa, yağ
Yaamur
Yaba
Yaban
Yabancılık
Yadırgamak
Yağcı, yacı,
Yağ çalmak
388
Yemeğe katılan
mahsul suyu
Yağmur, gökten su
yağışı
Ağaç diren, saman
savuran
Başka yerleşim
yeri, el
Yeni yere alışamamak
Yabancılık çekmek,
alışamama, yadırgama
Yağ üreten veya
satan kişi
Aşınmasın diye
ilaçlamak, yağ
sürmek, yağlamak
Yem
Hayvan yiyeceği
Yemek
Bitirmek, harcamak,
tüketmek
Pabuç, çarık, ayakkabı
Yemeni 1
Yemeni 2
Yemiş
Tülbent, yazma, başörtüsü
İncir, çiğneyip yutmuş
Yen
Mağlup et! Emri, giysi
kolu
Yenik 1
Isırılmış, yiyerek bitirilmiş
Mağlup olmuş, kaybetmiş
Yenik 2
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Yağlamak
Yağır
Yağlık
Yağma
Yahu
Yak
Yaka
Yakarmak
Yakı
Yakın
Yakınmak
Yakışmak
Yakma 1
Yakma 2
Yal
Yalabık
Yalak
Yalakalık
Yalama
Yalazı
Yalım
Yalın, yalıng
Yalınayak
Yalman
Aşınacak yere yağ
veya gres dökmek,
yemeğe yağ katmak
Uyuz, kaşıntılı
Mendil, söz kesme
hediyesi
Talan, bölüşmek,
haksız mal almak,
kapışmak
Baksana, hey,
dikkat sözcüğü
Yakmak emri, CD
yaz
Taraf, kenar, kıyı
Israrla bir şeyler
istemek
Tedavi için ilaç
sargısı
Kısa mesafede,
hemen burada
Kına sürmek, halden şikâyet,
Uymak, güzel
durmak
Ateşe atma, türkü
yazma
Bilgisayar CD yazma
Unla pişirilen köpek aşı,
Yıldırım, şimşek,
gök parıltısı
Taş ve ağaçtaki
çukur
Yağcılık, aşırı iltifat
eden
Bozulmuş, aşınmış,
silinmiş
Alev, yalın, ateş
kızıl ışığı
Galiba, her halde
Alev, ateşin harlayan ışığı
Çıplak ayakla,
ayakkabısız
Eğri, düz değil,
yayvan çukur
Yenişememek
Berabere kalmak
Yenişmek
Yeni yetme
Yenleri, yinleri
Biri birini yenme olayı
Çocukken gençliğe
adım atan
Giysilerin kolları
Yergi
Kötüleme, eleştiri
Yerinmek
Yettin gaari
Halini kötüleme, acındırma
Horlamak, kötülemek
Yeşil taze ot, arazide
ıslaklık
İhtiyacı karşılar, kes
artık!
Tamam artık, bitir, kes
artık
Tamamla, durumu
idare et
Çabuk gel, zamanında
gel
Ulaşmak, zamanında
varmak
Büyütme, besleme,
üretme, zamanında
yerine iletme
İyi hazırlama,
ahlaklandırma
Yeterli gelmek, kâfi
gelmek
Az gelmek, kafi gelmemek
Bıktırdın, usandırdın
Yevmiye
İşçinin günlük ücreti
Yığmak
Üst üste koymak
Yıl
Yılgın
Sene, 12 aylık zaman
dilimi
Bezgin, çekingen
Yılık
Ümitsiz, yorgun, bıkkın
Yılmış
Bıkmış, usanmış, yorulmuş
Yermek
Yeşerti
Yeter, yeter!
Yeter gaari
Yetir
Yetiş, yitiş
Yetişmek
Yetiştirme 1
Yetiştirme 2
Yetmek
Yetmemek
389
Feyzullah Kırca
Yalpalamak
Sallanmak, sallanıp yürümek
Yılışık
Yaltaklanma
Menfaat için peşinde gezme
Meyilli ve eğimli
yer, yamaç
Yicez
Yerin eğimli yüzü,
dağın eteği
Yardımcı, çırak,
hizmetli
Çok uyanık, çıkarcı, fena
Eğilip, bükülme
Yite, yeter
Tamam, kafi gelir
Yitik
Kayıp, kaybolan şey
veya kişi
Kaybetmek, yerini
bilmemek
Kaybolmak, yeri bilinmemek
Giysi ucu dikişi, vida
çukuru
Perde, bez ucunu
dikişlemek, dikerek
eklemek
Karmak, karıştırmak,
unu su ile hamur yapmak
Süte yoğurt mayası
katmak
Rampa, bayır, yamaç
Yama
Yamaç
Yamak
Yaman
Yamulma
Yan
Yil, yel
Yitirmek
Yitmek
Dip, diğer taraf,
kıyı
Pembemsi
Yiv
Yanaş, yaklaş
Beriye gel, yakına
gel
Yoğurmak
Yanaşma
Karın tokluğuna
yatılı işçi
Ateş, sızı, dert,
sıkıntı, üzüntü
İflah olmaz hastalık
Hata, yanlış düşünce
Yanlış düşünmek,
hata etmek
Yoğurt çalmak
Yanal
Yangı
Yanıkara
Yanılgı
Yanılmak
Yivlemek
Yokuş
Yokuş çıkmak
Yok yav
Yol 1
Yanıltan
Kandıran, aldatan
Yol 2
Yanına komam
Bırakmak, cezalandırırım
Nakış, işleme,
desen, örgü
Söyleneni tekrarlamak
Yol 3
Yıkanmadan kırkılan koyun tüyü
Bir işi gerçek kılacağız
Yapacağız
Yolamak
Yanış
Yansılamak
Yapağı
Yapacağız
Yapcaz
390
Yolaari
Yolak
Yol aazı, yol
ağzı
Yoldaş
Yapışkan, güler yüzlü
menfaat dostu, kendiyle barışık kişi
Yiyeceğiz, çiğneyip
yutacağız
Rüzgâr, romatizma
ağrısı, hava esintisi,
bad
Yükseğe çıkmak, tırmanmak
Gerçekten öylemi,
şaşkınlık
Güzergâh, istikamet,
geçiş yeri, tarik, gidilen
mesafe
Uyulan ilke, sistem,
usul, tarz
Şekil, amaç, gaye,
maksat
Çıkış ve çözüm yolu
arıyor
Yol, patika, yaya ve
taşıtla üzerinde gidilen
şey
Küçük yürüme yolu,
patika
Yol başlangıcı, yol
kavşağı
Yol arkadaşı, aynı
halktan
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Yapışkan
Zamk, tutkal gibi
şeyler
Dik meyil, uçurum
Yollamak
Sevgili, canan,
sevilen kız
Yara için ilaçlı
yapışkan şerit
Yonca
Yarayışlı
Faydalı, iş görür,
yararlı
Yontmak 1
Yarmak
Bölmek, deşmek,
içini açma
Yabani nane
Yontmak 2
Eğil, bükül, başını
aşağı eğ
Eğilmek, alttan
almak
Yansılamak, sözü
tekrar etme
Sırtını dayamak,
dayanmak
Bir şeye üzülüp iş
bırakma
Islak, sulu
Yozlaşma
Yar 1
Yar 2
Yara bandı
Yarpuz
Yasıl
Yasılmak
Yaslamak
Yaslanmak
Yas tutmak
Yaş
Yaşıt
Yaşlık
Yaşmak
Yatık
Akran, aynı yaşta
olan
Islaklık, rutubet,
yaş yer
Başörtü, eşarp,
tülbent, yazma
Yavuklu
Tahtadan yapılan
özel su kabı
Batmak üzere,
batmakta
Yetenekli, eli işe
uygun
Söze başlama
ünlem
Lezzetsiz, tadı tuzu
az, yağsız
Sözlü, nişanlı
Yavuz, yavız
İyi, pekiyi, güzel
Yatıp batır
Yatkın
Yav, ya
Yavan
Yolmak
Yonga
Göndermek, postalamak
El ile koparmak, derlemek
Hayvan için ekilen
verimli ot
Parça, ağaçtan kesilen
parça
Yozlaşmış
Keserek biçim vermek,
keserle parça koparmak
Bir menfaati kendine
çevirme
Kaba, işe yaramaz, adi,
kısır
Bozulma, kısırlaşma,
adileşme
Bozulmuş, kısırlaşmış
Yoz mal
Kısır, verimsiz hayvan
Yön
Taraf, yol, istikamet,
cihet
Yürü, yaya olarak hareket et
Oklava ile açılan hamurun saçta pişirip
kurutulmuşu
İnce, sığ, derin değil
Yoz
Yörü
Yufka, yuka 1
Yufka, yuka 2
Yufka yürekli
Yuka yürekli
Yuh
Yuh sana
Yulaf
Yular
Yumak
Yumak
Yummak
Merhametli, hisli, duygulu
İnce ruhlu, merhametli,
affedici, hisli, duygulu
kişi
Hoşnutsuzluk ve öfke
anlatır
Ayıp sana, yazık sana,
utan
Buğdaya benzer hayvan yemi
Hayvan başına bağlanan ip
İp makarası, ip çilesi
Yıkamak, su ile temizlemek
Kapamak, kapatmak,
örtmek
391
Feyzullah Kırca
Yavşak
Yaya-Yayan
Yaygı
Yaylak
Yayık
Yaymak
Yazgı
Yazılmak
Yazma
Yazmak 1
Yazmak 2
Ye, yi
Yeğ, yeğlemek
Yeğen
Yeğni, yiini
Yel, yil
Yellendirme
Yellenmek
Yeltenmek
Asalak, bir böcek
türü
Binitsiz, yürüyerek
Yumru
Sergi bezi, sofra
bezi, kilim
Dağlardaki düz
otlak
Tereyağı yapmak
aleti
Yunmak
Yumruk
Yurt 1
Yurt 2
Tümsek, yükselti, topak, şişlik
Elin kapalı hali, böyle
vuruş
Yıkanmak, su ile temizlenmek
Yaşanan yer, barınak,
çadır
Vatan, doğup yaşanılan ülke
Hayvan otlatmak,
yaygı sermek,
haberi duyurmak
Kader, alın yazısı
Yusam
Yıkasam, su ile temizlesem
Yuva, yuğa
Kayıt olmak, kapılmak, yayılmak,
dağılmak
Yemeni, çember,
başörtüsü
Yazı yazmak,
Yuvarlak
Tembel, çalışmaz, işe
yaramaz
Silindir şeklinde, daire
gibi
Sermek, etrafa
dağıtmak
Çiğneyip karnına
doldur
Tercih, tercih etmek
Kardeş çocuğu,
kuzen
Hafif, ağır değil
Yuvarlak taşı
Yük
Toprak çatı tepiştirme
taşı
Top gibi yapmak, tekerlemek
Döndürerek aşağıya
bırakmak
Taşınan her şey, görev
Yüklük 1
Sabit yatak yorgan rafı
Yüklük 2
Yük için hazırlanmış
eşya
İsteksizlik, hoşnutsuzluk, kıskanıp hor görmek
Bilemek, keskinleştirmek
Yıkanıp kırkılan koyun
tüyü
Parmağa takılan söz ve
nişan işareti süs aleti
Yüzüstü, yüzü yere
gelmek
Yuvarlamak 1
Yuvarlamak 2
Yüksünmek
Rüzgâr, yer değiştiren hava
Rüzgârda savurma
Yülemek
Osurmak, alttan
gaz çıkarmak
Denemek, teşebbüs etmek
Yüssük, yüzük
Yün
Yüzükoyun
Z
Zabıt
Zabit
Tutanak,
Osmanlı subayı
Zılgıt
Zılgıt çekmek
Zade
Zahide ismi, oğul,
evlat
Savaşta galibiyet,
yengi
Zıngıldamak
Zafer
392
Zıpır
Azarlamak, parlamak
Kızmak, çekişmek,
azarlamak
Sallanmak, yerinde
oynamak
Yaramaz, haşara, haşere
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Zağar
Zale
Zaman
Zır ıslak
Zırlamak
Zırlı
Tamamen ıslak
Ağlamak
Tamamen
Zan
Belki, sanırım
Zeliha ismi
Vakit, süre, şimdiki
an
Sanmak, sanı
Zırtarmak
Zanaat
Sanat, meslek
Zırva
Karşı gelmek, şımarmak
Mantıksız, saçmalık,
tutarsız
Zangırdamak
Güçlü sesle titremek, sallanmak,
deprem gibi
İnce perde veya
örtü,
Kumarda yere
atılan sayı aleti
Aslında, aslen,
evvelden öyle
Aslında, aslen,
kişisel
Boşa veya çöpe
giden, israf
Deprem, güçlü
sarsıntı
Çok küçük şey
Zıt
Karşıt, aksi, ters
Zıtlaşmak
Zıvıtmak
İnatlaşmak, terslik
yapmak
Terslik, karşılık, uyumsuzluk
Bir sıvının bir şeye çok
fazla bulaşması
Başında savmak
Zibidi
Boş gezen, avere
Zirve
Doruk, tepe, üst aşama
Zonklamak
Ciddi olmayan,
sulu, geveze
Uyumak, ölmek
Fırlatmak, başından atmak
Allah’a ve ahrete
inanmamak
Zoruna gitmek
Bir çeşit ağrı, kuvvetli
ağrı
Gücüne gitmek, onuru
kırılma
İsteksizlik, zor gelmek
Davulla çalınan nefesli
çalgı
Yüzün yanında kalan
saçlar
Zar 1
Zar 2
Zaten
Zati, Zaten
Zebil
Zelzele
Zerre
Zevzek
Zıbarmak
Zıbıtmak
Zındık
Zıtlık
Zıvır zıvır
Zorsunmak
Zurna
Zülüf
Oldukça kısa denebilecek bir zaman dilimi olan yaklaşık dört aylık
bir sürede hazırlamış olduğum bu sözlük kısmında birçoğuna yer
vermeye çalıştığımız ve köyümüze bir şive olarak düşündüğüm kelimelerin söylendiği şekilde yazarak daha detaylı örnekler sunmaya
çalışayım istiyorum.
Kale-gale, kuyu-guyu, karı-garı, kutu- gutu, kara-gara, kanalganal, kavak-gavak, konduğun-gonduğun, kandığın-gandığın, kanırganır, kanguru-ganguru, karıyor-gariyor, vs şeklinde çoğaltabileceğimiz kelimeler vardır ki; k harfinin yumuşayıp g harfiyle yer değişmesinden oluşmaktadır.
Bunun yanında;
Öldürecek-öldürcek kelimesinde olduğu gibi; güldürcek, sövcek,
dövcek, gevcek, dürcek, sürcek, bilcek, dilcek, gelcek, gitcek, etcek,
393
Feyzullah Kırca
bitcek, gütcek gibi fiillerde e harfi düşmesiyle söylenen kelimeler vardır.
Yine köyümüz dilinde; buraya-bori, şuraya-şori, oraya-ori gibi kelimelerin kısa söylenişi vardır. Yine bu kelimelerin; buradayımboodiin, şuradayım-şoodiin, oradayım-oodiin, doğduğun-doodiin,
geldiğin-geediin, sövdüğün-söödüün, dövdüğün-döödiin, gibi farklı
söylenişi vardır.
Geliyor-geli, gidiyor-gidi, bakıyor-baki, çakıyor-çaki, bıkıyor-bıki,
tıkıyor-tıki, sıkıyor-sıki, takıyor-taki, sarıyor-sari, karıyor-kari-gari,
dikiyor-diki, çekiyor-çeki, varıyor-vari, alıyor-alî, yoluyor-yoli gibi yüklem fillerinde olduğu gibi son harfi çekerek kelimenin kısa söylenişi
vardır. Birde; takıyor-taki, kelimesinde olduğu gibi T li kelimelerde T
nin yumuşayıp daki halini aldığı da olur.
Diğer köylerin şivelerinde pek rastlamadığım ve duymadığım bize
ve köyümüze has gördüğümüz bir harf var ki; o da N ile G arası ama
onlardan farklı genizden gelen gunne şeklinde kelimelerin bazı yerlerinde N leri böyle söylemekteyiz.
Şimdi bunlara örnekler verelim:
Mesela; yengeñ, ebeñ dedeñ, eltiñ, neneñ, çeneñ, dayıñ, halañ,
doñ, soñ, yalıñ, balıñ, haliñ, salıñ, dalıñ, diliñ, çalıñ, canıñ, çanıñ,
gülüñ, külüñ, bildiiñ, dildiiñ, sildiiñ, öldiiñ, güldiiñ, çeldiiñ, deldiiñ,
çañ, vb kelimelerin son harfleri böyle telaffuz edilir.
Yine; kurduğun-kurdiiñ-gurdiiñ, durduğun-durdiiñ, sorduğunsordiiñ, vurduğun-vurdiiñ, burduğun-burdiiñ, yolduğun-yoldiiñ, yorduğun-yordiiñ, gördüğün-gördiiñ, verdiğin-verdiiñ, döndüğündöndiiñ, konduğun-kondiiñ-gondiiñ, bandığın-bandiiñ, kandığınkandiiñ -gandiiñ, sandığın-sandiiñ, yandığın-yandiiñ, çendiğinçendiiñ, yendiğiñ-yendiiñ, bindiğiñ-bindiiñ, gibi sözcüklerin hem asıl
halinde ve köy şivesiyle söylenişinde de son N ler ifade ettiğimiz şekilde söylenir.
Yine; kendiñ, bindiñ, indiñ, döndüñ, yandıñ, sandıñ, ve kañguru,
kañır-gañır, mañgır, zañgır, tañgır, yañgır, muñar, uñar-oñar, buñal,
doñal, diñel, koñak-goñak, şeklinde söylenen sözcükler vardır.
Yine; geldiğiñ-geediiñ, sövdüğüñ-söödiiñ, dövdüğüñ-döödiiñ,
doğduğuñ-doodiñ, soğuduğuñ-soodiiñ, boğduğuñ-boodiiñ, şeklinde
ifade edilen sözcüklerde vardır.
Bunları da ilave ettikten sonra belli konularla ilgili köy dilimizde
konuşulan kelime ve sözcüklere de değinmek istiyorum.
Ağırlık, Alan, Uzunluk ve Hacim Ölçüsü Alet ve Birimleri:
Gram, kilo, dirhem, okka, avuç, düzine, oktan, bir arşın, karış,
demirli, denk, bir koşu, metre, santim, şinik, kile, bir tutam, urup,
394
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ayak, parmak, endaze, evlek, dönüm, merhale, fersah, kulaç, aşama,
…
Ağaç Dalları:
Çöğür, fışkın-fışgın, filiz, pürçek, şah, şıvgın-çıvgın, sürgün, budak, …
Akrabalıkla ilgili sözcükler:
Ana (anne), aba (abla), buba (baba), baldız, dede, elti, birice
(kuma), yenge, bacanak, bacı, dayı, hala, gardaş (kardeş), herif, er,
adam, hanım, hatun, eş, ebe, nene, koca, karı, torun, yeğen, emmi
(amca), abi (ağabey), efe, anneanne, bubaanne(babaanne), …
Av hayvanları:
Geyik, tavşan, keklik, turaç, bağırtlak, üveyik, güvercin, kaz, ördek, yelve-yilve, bıldırcın, balık, sazan, … ve domuz, tilki, kurt, sansar, sincap, karga-garga, gibi zararlı hayvanlar.
Dokuma ve ip ile ilgili kelimeler:
Argaç-argeç, atkı, bağcık, çile, çözgü, düğüm, gelep, tarak, ıstarısdar, ilmek, kestel, gınnep, kirkit, kolan, örük, urgan, örme, sicim,
halı, kilim, namazla, seccade, keçe, insi, meldin, heybe, torba, kuşak,
peşkir, şal, gergi, potur, aba, yün, yapağı, …
Deri çeşitleri isimleri:
Gön, meşin, kayış, kiriş, kösele, post, sırım, sahtiyan, tulum, tuluk,
yorak, kürk
Deve isimleri:
Köşek, maya, buhur, daylak, avrana, tülü, yoz, lök, beserek,
kirinci, boz, hörgüçlü, çöl hayvanı
Eşlerin birbirine hitap sözcükleri:
Adam, er, koca, herif, bey-avrat, hatun, hanım, kadın, kız, leeleen
Mutfak eşyalarına verilen isimler:
Kazan, haranı, tava, tencere, çanak, tabak, kupa-bardak, sahan,
sini, ilen-leğen-lehen-lehin, ibrik, bağ bıçağı- budama bıçağı-tahra,
çömlek, kevgir, dibek, tas, senit(ekmek tahtası), ekmek teknesi, oklava, yastaç, şiş, el değirmeni, cingil, güğüm, bakraç- kova-herkehelke, tahta kaşık-gaşşık, sacayak, saç, yayık, tulum-tuluk, su tulumutuluğu, darcık-dağarcık, ısran, cezve, çaydanlık, kasnak, elek, kalbur,
gözer, kahve diimeni-kahve değirmeni, bıçak, vs.
Kısaltılarak veya daha değişik söylenen erkek isimleri:
Ahmet- aamet, adullah-abdi, bilal-bilo, İbrahim-ibram-ibili-ibo,
halilibrahim-halbiram, ramazan-rambo-ıramazan-ırmızan, Mehmetmemet-memo, Süleyman-sülo-sülman, Hüseyin-üssiin, Selahattin395
Feyzullah Kırca
selo, Adnan-atlen- İsmail-ismil, Rafet-irfet, recep-irecep-ircep,
aliosman-alosman, hacıahmet-hacamet, Mustafa-musta-mustavamıstık, Hüsamettin-samittin-samit, Celalettin-celdin, İlyas-illas, cemal-camal-cemo, necati-neco, …
Kısaltılarak veya daha değişik söylenen kadın isimleri:
Ayşe-aaşa, Fatma-fadime-fatıma, Gülizar-gülzar, Hatice-hatca,
Ümmühan-ümmü-ümman, kezban-keziban, menekşe-menevşe, şerife-şerfe, zeliha-zale, selime-selme, şehriye-şehri-şeeri, emine-emne,
nahide-nayde, zahide-zayde, Zehra-zeeraa, alime-alme, gülistangüstan, Hanife-hanfe, ismihan-ısman, nakiye-nakye, hasibe-hasbe,
Havva-hava, Meryem-mirem, rakibe-ıraakibe, nazife-nasfe, …
Bazı yemek ve hamur işleri:
Kavurma, topalak (köfte), çörek, sütlü çörek, tarhana, arap aşı,
bulamaç, un helvası, bazlama, katmer, sıkma, börek, sündürme, keşkek, çörek, gödek, un çorbası, höşmerim-höşmelim, kaygana, yufka,
tirit, hoşaf, paça-kelle, haşlama, çemen (közleme), mantı, erişte,
koskos, kulak hamuru, kapama, sütlaç, pelte, salili-saraylı, …
Yenilen ve kaynatılıp içilebilen ot ve ağaçlar:
Çiğdem, kenger, yemlik, tekesakalı, çıtlık, kuzukulağı, kuşyemi,
tere, roka, yer elması, alıç, ahlat, karamık, erik, payam, kızılcık, iğde,
ıhlamur, şapla-adaçayı, kekik, …
Hayvan seslerine verilen isimler:
At-kişner, eşek-anırır, öküz-böğürür, inek-möö diye meler, koyunmeler, köpek-havlar, kurt-ulur, kedi-miyavlar, tavuk-gıdaklar, horozöter, kuşlar-cikcik öter, …
Hayvanlarla iletişim kurma sözcükleri:
Köpeklerle-kuçu kuçu, oşt, hoşt, gehgeh, karabaş, ıslık öttürerek,
… Kedilerle-pisipisi, pişpiş, … At ve eşeklerle-deh, çüş, dih, tüş, deh
çıhçıh, … İnek-hoh, karakız, … Tavuk-çi çi, kış, geh geh, bili bili, geh
bili bili, … Keçi ve koyunlara- ayy, kış, kiş, hayt, mee, bee, kuzu mee,
koç, …
Hayvan yavru isimleri:
Enik, kuzu, buzağı, oğlak, malak, sıpa, kıri, tay, kuş yavrusu, civciv, göcen, palaz, …
İnek adları:
Buzağı, Dana, Tosun, Düveği, Öküz, Boğa
Keçi adları:
Oğlak, çepiş, seyis, erkeç, teke
Koyun adları:
396
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Kuzu, öveç, toklu, fişek-şişek, koç,
Köpek cinsleri:
Çomar, karabaş, kobay, tazı, zağar, süs, fino-pino-pini, sürüçoban köpeği, kurt köpeği, kuşçu, pati, alabacak, … Köpeklere yaş
dönemlerine göre verilen isimler ise; Enik, bosi, pali,
kopil, it, …
Özürlü insan lakapları:
Çolak, çopur, kör, ama, sağır, lal, topal, fıtık-tekdaşşak, kekekekeme, böbreksiz, kel, top sakal, kesik kulak, kepçe kulak, altı parmak, koca ayak, deli-mecnun, …
Peynir ve Süt Ürün Çeşitleri:
Tulum peyniri, Çökelek, Keş, Lor, Dolaz, Teleme, Yepinti, Ayran,
Kaymak, Yağ, Yoğurt
Renkler:
Akça, ak, al, ala, alaca-ala bula, ela, çil, boz, çakır, çandır, çapar,
çopur, çor, doru, göğ-gök, gökçe, kara, karaca, kır, kırçıl, kongurkonkur, konur kuzguni, kırmızı, kızıl, kızılca, menekşe, vişneçürüğü,
sarımtırak, yağız, …
Saç tarama ve şekil verme isimleri:
Kâkül, perçem, zülüf, belik-melik, topuzlu, dalgalı, kıvırcıklı, kutkısa ve kalın, kuyruklu, atkuyruğu, …
Su ile ilgili sözcükler:
Akar, akarsu, ark, bent, bataklık, bük-böğüt, dere, göl, gölcük,
göz, kaynak, oluk, öz, pınar, sulak, sulu, sazlık, gömük, balçık, ırmak,
nehir, damar, damla, tatlı su, meyve suyu, …
Süt ürünleri:
Peyaz peynir, kaşar, lor, katık, kelle, keş, dil peyniri, dolaz, tuluktulum peyniri, çökelek, ayran, yayık ayranı, kaymak, tereyağı,
höşmelim-höşmerim, yoğurt, krema, …
397
Feyzullah Kırca
398
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
SONUÇ
Sevgili okurlarımız ve değerli gönül dostları, benim güzel köyüm
Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Akbaşlar Köyü’ne ait olan ve onu
her yönüyle tanıtan yazılı bir eser bulunsun ve gelecek kuşaklara
kaynak olsun. Köyümüz hakkında geçmişten geleceğe ışık tutsun istedim. Benim bu çalışmam belki de ilk defa bir köy özelinde yazılmış,
onu her yönüyle ele alan ilk kitap olacak. İnternet üzerinde yaptığım
kısa bir araştırmadan sonra Kayseri ili Melikgazi’ye bağlı Tavlusun
köyü ile Zonguldak ilinin Devrek ilçesine bağlı Taşkesen köyleri için
birer tanıtım kitabı hazırlandığını gördükten sonra; Balıkesir ilimizde
yer alan köyler için bunu özellikle ifade edebiliriz.
Günümüzde yaşayan pek çok kişi tarafından da bilindiği üzere,
özellikle köyümüzün tarihi geçmişi üzerinde çalışmalar yapıp, bu yol
üzerinde epey mesafe kat edip ‘Dursunbey Akbaşlar köyü tarihi’ adlı
bir kitabı yayınlamaya çalışmıştı. Belki maddi kaynak imkansızlığı,
belki de yeterli zamanı bulamamak gibi nedenlerden olsa gerek bu
emeline ulaşmayı başaramadan vefat etti. Kendisine Allah rahmet
eylesin.
Sağlığında ‘Köyümüz yaklaşık 800 yıllık bir geçmişe sahip, iki ayrı
yerleşim yeri kullanılmış, köyün kurucusu Akbaşoğlu Mehmet bir
akıncı beyi imiş. Balya, İnegöl ve diğer Akbaş ve Akbaşlar ismini alan
köylerle bağları var. Köyün ilk yerleşim yeri Karaağaç mevkiindeki
mezarların olduğu yer. Birde eski köy denilen yerde bir köy varmış.
Bunlar sonradan şimdiki yere ikinci köy yeri olarak toplanmışlar’ diye
ifade ederek, o gün bize de gösterdiği bilgi dokümanlarına ulaşamadık. Maalesef ölümünden sonra, gerek abisi Nurettin Bodur, gerek
oğlu Yusuf Ali Bodur, Eşi ve diğer çocukları tarafından bulunamamıştır. Bundan dolayıdır ki; maalesef elde ettiği bilgi ve belgeler kulağımızda kalanlar dışında bu hazırlamış olduğum eserimizde kullanılamamıştır.
Şimdi diyorum ki; keşke o gün Mustafa Bodur hoca bu konuları
anlatırken önemseyip, daha dikkatli dinleyip not etmeyi düşünseydim.
Keşke elindeki belgeleri detaylı inceleyip birer kopya almayı deneseydim. Ama o gün böyle bir merakımız yoktu. Diyorum ki; Devişamedi
lakabıyla anılan Ahmet yıldırım vardı. Hafızası kuvvetli ve tarihi konularda, eskiye dayanan çok şey bilip anlatan, onu sağlığında daha çok
dinleme imkânım olsaydı. Merak ettiklerimi daha çok sorma imkânım
olsaydı.
Hazırlamış olduğum bu kitabımda; öncelikle il olarak Balıkesir’e
olduğumuz için ilk olarak Balıkesir ilini kuran Danişmentlileri, ardından Danişmentlilerin kurduğu Karesi Beyliğini ardından Balıkesir ili399
Feyzullah Kırca
mizi ve sonrasında ilçelerini alfabetik sırayla ele alıp tanıtmaya çalıştım. Sonrasında kendi bağlı olduğumuz Dursunbey ilçemizi yeniden
teferruatlı bir şekilde kaleme alıp tanıtmaya çalıştım. Köyümüze de
şöyle bir kısaca değindikten sonra bu kitabımızın ikinci bölümünde
köyümüzün daha detaylı tanıtımına devam ettim.
Köyümüzün daha detaylı tanıtımı bölümünde; köyümüzün tarihini,
coğrafi özelliklerini, sosyolojisini, kültürünü, eğitimini, nüfus yapısını,
ekonomik yapısını, edebi ve halk eserlerini, örf ve adetlerini, vb özelliklerini olabildiğince yansıtmaya çalıştım. Bunun için köydeki yalılardan ve bu konuda bilgi ve fikir sahibi olduğunu düşündüğümüz kişilerden yararlandım. Kaynakça da belirttiğim kitap ve broşürlerden
yararlandın. İlimizin valilik, ilçemizin kaymakamlık ve belediyemizin
belediye internet sitelerinden yararlandım. Yörüklerin ve manavların
hareket yollarını ve hangi obaların ve hangi aşiretlerin nerelerde yerleştiğini ve unların bizim ilimizle, ilçemizle ve tabiî ki köyümüzle ilgisi
var mıdır? Varsa nedir diye internet üzerindeki başka sitelerde araştırma ve incelemeler yaptım. Ve şunun farkına vardım ki; Anadolu
topraklarında Kayseri yöresi araştırmacıları, bu konularda en çok ve
en detaylı araştırmaları yapmış.
Elbette bu kitabımızda kaleme aldığımız her noktası noktasına
doğrudur diye bir iddiam yoktur ve olamazda. Çünkü özellikle tarihi
konularda resmi, aydınlatıcı, kesin bilgi içeren kaynak ve kaynaklar
yoktur. Bu şartlar altında ne bulunabilirse ve neye ulaşılacaksa ona
ulaşmaya çalıştık.
Burada hemen şunu da belirtmeliyim ki; daha detaylı, daha doyurucu, köy tarihimiz ve köyümüzün diğer ekonomik, sosyal ve kültürel
konularda ikna edici bilgi belgeler ortaya konamadığı süre boyunca,
bu kaleme almış olduğum kitabım Dursunbey Akbaşlar köyümüz hakkında faydalanabileceğimiz bir kitaptır. Ve daha da önemlisi köyümüz
hakkında gelecek nesillere ışık tutacak bilgileri verecek olan ve yazılı
kaynak olmaya devam edecek olan derli toplu tek eserdir.
Ancak şunu belirtmeliyim ki; bazı konularda bu böyle değil, olmamalı diyenler çıkacaktır. Bu konularda hiçbir bilgiye sahip olmayan
ve aslı hiç hoşa gitmeyen bir milletten dahi olsa körü körüne inkâr
etmeye kalkanlar olacaktır. İşte ‘biz Yörük değil manav halkındanız’
veya ‘Oğuzların o boyundan değil, şu boyundanız. O aşirete değil, bu
aşirete mensubuz, bu obanın mensubuyuz’ gibi özlerle eleştirmek
isteyebilir. Dese de bu aslımızı değiştirmez. Ancak bu konularda araştırma yaparak farklı ve tatmin edici bilgi ve belgelerle söylemini desteklerse bizde doğruyu öğrenmiş oluruz. Ve onun ortaya koyduğu
bilgi ve belgelere itibar ederiz. Ya da sağlımızda böyle bir şey yapılırsa en azından eldeki mevcut verileri aramızda müzakere ederiz.
400
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Yoksa annesini veya babasını ya da anne-babasından birinin sülalesini beğenmeyen çocukların yok ben o sülaleden değilim diye
ağladığında aslının değişmediği gibi; sadece aksini iddia etmekle,
aslımız ve tarihi kimliğimiz değişmez. İşin aslı hangi halktan olduğun,
hangi sülaleden, hangi obadan, hangi oğuz boyundan olduğundan,
hatta hangi anne-babadan olduğundan ziyade; insanlığa ne katkı
sunabildiğin önemlidir. Hangi hayırlı işleri ve güzel işleri yapabildiğin,
topluma ne kazandırabildiğin, nasıl örnek olduğun, yüce yaratıcıya ne
kadar iyi bir kul olabildiğin önemlidir. Fakire ve yoksula ne kadar
yardım edebildiğin önemlidir.
Yoksa sürekli kendini düşünüp, zorbalığını en üst seviyeye çıkardığın, diğer insanları hiçe saydığın, dünyada sadece sen ve senin
sevdiğin kimseler varmış gibi davrandığın sürece en iyi sülale senin
olsa ne olacak?... Çalıp çırptığın, zayıfı dövdüğün, eziyet ettiğin, ona
buna sövdüğün, devlet ve millet malına zarar verdiğin, hakkın olmayan kamu malını çalmaya ve hazine arazisini ve çevirmeye kalktığın
sürece istediğin oğuz boyundan olsan ne olacak?... Üç kuruşluk menfaat için emdiğin memeyi bile kestiğin sürece en iyi milletten olsa ne
olacak?... Velhasıl peygamber çocuğu olsan ne olacak?...
Sözü fazla uzatmadan bu kitabın hazırlanma aşamasında bana yardımcı ve destek olan tüm kişi, kurum ve kuruluşlara teşekkür
ederim. Özellikle Başbakanlık Osmanlı Arşivlerine giderek köyümüz 1840 yıllara ait hane bilgilerini içeren ve elde edilebilecek olan ve şu an bildiğimiz tek resmi kayıt olan 6 sayfalık yarısı
telef olmuş deftere ulaşmamızı sağlayan Selimağa köyünden tarihçi İsmail Arslan hocamıza teşekkür ederim. Fakülte de okurken okulda hazırladığı kısa coğrafya teziyle katkıda bulunan köyümüzün gurularından biri olan Numan Geçer hocamıza teşekkür ederim. Hikmet adın, Ayhan Aydın İsmail Hakkı Uzunçarşılı
adlı yazarlar başta olmak üzere yazmış oldukları kitaplardan
faydalandığım yazarlara da teşekkür ederim.
Akbaşlar köyümüzü; tarihi, sosyal yapısı, eğitim durumu, coğrafi durumu, ekonomik durumu, nüfus yapısı, kültürü, örf ve adetleri,
edebiyat ve hikâyeleriyle birlikte tüm yönleriyle ele almaya çalıştığım bu kitabımı siz değerli köylülerime ve okurlara sunmaktan
mutluluk duyarım.
Rabbim yaptığımız ve yapacağımız diğer çalışmalarda utandırmasın.
Her işimizde yolumuzu açık, ufkumuzu geniş eylesin.
Feyzullah Kırca
401
Feyzullah Kırca
Kaynaklar:
1- Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti - Prof Dr. Osman TURAN
2- Osmanlı Tarihi – Prof Dr. Mehmet MAKSUDOĞLU
3- Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu devletleri - Ord.
Prof Dr. İ. Hakkı UZUNÇARŞILI
4- Karesi Vilayeti Tarihçesi - Ord. Prof Dr. İ. Hakkı UZUNÇARŞILI
5- Salnamelere Göre Karesi – Dr. Abdülmecit MUTAF
6- Balıkesir ve Çevresinde Yörükler, Çepniler ve Muhacirler – Aydın
AYHAN
7- Tarih, Coğrafya ve Sosyolojik yönden Dursunbey ve Çevresi – Hikmet ADIN
8- Balıkesir Valiliği İnternet Sitesi
9- Dursunbey Kaymakamlığı İnternet Sitesi
10- Pratik Koyunculuk 2000 - Aziz ÖZTÜRK
11- Koyun Yetiştiriciliği 1994 - Halil AKÇAPINAR
12- Genel Klimatoloji 1996 - Prof. Dr. Oğuz EROL
13- Sığır Yetiştiriciliği. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Yayını,
İstanbul, 1996; 49 (7): 74–79. - M. EVRİM ve H.GÜNEŞ
14- DSİ Akbaşlar Köyü Gölet Planı ve Bilgileri
15- TUİK Türkiye istatistik Kurumu (ADNKS) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Siteleri
a- http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul
b- http://tuikapp.tuik.gov.tr/nufusmenuapp/menu.zul
16- Dursunbey Meteoroloji İstasyonu Rasat Sonuçları
17- Dursunbey İlçe Tarım Müdürlüğü
18- Dursunbey Süt Üreticileri Birliği
19- Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maliyeden Müdevver Tasnifi,
Temettuat Defterleri No:8 Sayfa 202–204
20- Hasanlar köyü mynet sitesi 2008 / Yapımcısı Erdinç Çolak
402
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
ÖN SÖZ/Feyzullah Kırca ............................................................................... 3
1.BÖLÜM
Danişmentliler Beyliği (1092-1178)................................................................ 5
Balıkesir......................................................................................................... 17
Balıkesir’de Kuva-Yi Milliye ....................................................................... 22
Genel Coğrafya.............................................................................................. 24
Genel Jeolojik Yapı Ve Tektonik .................................................................. 26
Balya.............................................................................................................. 39
Bandırma ....................................................................................................... 41
Bigadiç........................................................................................................... 46
Burhaniye ...................................................................................................... 48
Dursunbey...................................................................................................... 52
Edremit .......................................................................................................... 54
Erdek ............................................................................................................. 57
Gömeç............................................................................................................ 60
Gönen ............................................................................................................ 62
Havran ........................................................................................................... 65
İvrindi ............................................................................................................ 69
Kepsut............................................................................................................ 71
Manyas .......................................................................................................... 73
Marmara ........................................................................................................ 75
Savaştepe ....................................................................................................... 78
Sındırgı .......................................................................................................... 79
Susurluk......................................................................................................... 80
Dursunbey...................................................................................................... 82
Coğrafî Yapısı ............................................................................................... 87
Nüfus Yapısı.................................................................................................. 87
İdarî Durum ................................................................................................... 88
Ekonomik Durumu ........................................................................................ 89
Madencilik..................................................................................................... 90
Tarım Ve Hayvancılık ................................................................................... 91
Süt Sığırcılığı................................................................................................. 92
Sosyal Durum ................................................................................................ 94
Eğitim Ve Kültür Durumu............................................................................. 95
Sağlık........................................................................................................... 104
403
Feyzullah Kırca
Kültür........................................................................................................... 111
Dursunbey İlçesi Köyleri............................................................................. 116
Ulaşım ......................................................................................................... 117
Yöresel Ürünlerimiz ................................................................................... 120
Köyümüzü Tanıyalım .................................................................................. 125
Tarihçe......................................................................................................... 128
Kültürü......................................................................................................... 129
2.BÖLÜM
Köyümüzün Tarihçesi ................................................................................. 135
Osmanlı Arşivinden Tarihi Kayıtlar ............................................................ 139
Köyümüz Tarihinden Anekdotlar................................................................ 145
Şehitlerimiz.................................................................................................. 153
Gazilerimiz ................................................................................................. 154
Coğrafya ...................................................................................................... 155
Sosyal Yaşam .............................................................................................. 162
Din Hizmetleri ............................................................................................. 175
Eğitim .......................................................................................................... 179
Sağlık Hizmetleri......................................................................................... 189
Tarım Ve Hayvancılık ................................................................................. 192
Hayvancılık Faaliyetleri .............................................................................. 195
Büyük Baş Hayvancılık ............................................................................... 195
Süt Üreticiliği .............................................................................................. 200
Küçükbaş Hayvancılık................................................................................. 201
Kooparatifimiz............................................................................................. 207
Sulama Göletimiz ........................................................................................ 208
Ulaşım Ve Haberleşme................................................................................ 211
Nüfus ........................................................................................................... 213
Kültür Ve Edebiyat...................................................................................... 217
Yöresel Yemeklerimiz................................................................................. 217
Çorbalarımız ................................................................................................ 217
Turşularımız ................................................................................................ 220
Salatalarımız ................................................................................................ 221
Ara Yemeklerimiz ....................................................................................... 222
Yabani Ot Ve Meyve Kültürü ..................................................................... 236
Tatlılarımız .................................................................................................. 239
404
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Geleneksel Köy Hayırımız .......................................................................... 245
Yöresel Kilimlerimiz ................................................................................... 250
Namazlalar................................................................................................... 254
Heybe Ve Torbalar ...................................................................................... 258
Yöresel Giysilerimiz.................................................................................... 261
Yöresel Türkülerimiz................................................................................... 272
Dursunbeyin Hanları ................................................................................... 274
Gazelliden Geçti Tren.................................................................................. 275
Aşağıdan Çıktı Bayrağın Ucu...................................................................... 276
Menekşe Buldum Derede ............................................................................ 277
Şerifem ........................................................................................................ 278
İğdenin Dalı ................................................................................................. 280
Sarı Karınca(Serenler) Türküsü................................................................... 281
Kayalıcanın Taşları Türküsü (Zeybek)........................................................ 281
Akpınar Türküsü.......................................................................................... 282
Acem Şalı Belinde Türküsü......................................................................... 283
Çekirgem Uçar Gider .................................................................................. 284
Alaçamın Bayırı........................................................................................... 284
On Yedili Fadime’m.................................................................................... 285
Kıyıdan Gel Kıyıdan.................................................................................... 286
Ceza Yeri (Cezayir) Türküsü....................................................................... 287
Kızılcıklar Oldu Mu? Türküsü .................................................................... 287
Gelin Ağlatma Türküsü ............................................................................... 288
Şu Derenin Taşları ....................................................................................... 288
Sabahtan Kavuştum ..................................................................................... 289
Kuyu Dibi Derinden .................................................................................... 290
Asmalı Pencere............................................................................................ 291
Havuzu Dolandırma..................................................................................... 292
Sağırlar Havası(Koca Hava)........................................................................ 292
Yağsın Yağmurlar Yağsın ........................................................................... 293
Alçak Ceviz Dalları Türküsü....................................................................... 293
İki Keklik Türküsü ...................................................................................... 294
Sohbet Övgüsü Türküsü .............................................................................. 295
Hava Gelin................................................................................................... 296
Yağmur Yağıyor Yağmur Türküsü.............................................................. 296
Kara Köyün Armudu ................................................................................... 297
405
Feyzullah Kırca
Ayva Çiçek Açmış Türküsü ........................................................................ 298
Yılanı Ve Kıyıdan Gel................................................................................. 298
Evleri Var Üst Başta Türküsü...................................................................... 299
Aldı Dereleri Türküsü.................................................................................. 300
Emine’min Çam Dibinde Sesi Var Türküsü................................................ 301
Koca Kuşun Yüksektedir Oyunu................................................................. 301
Kiremit Bacaları Türküsü ............................................................................ 302
Bursanın Ufak Tefek Taşları ....................................................................... 302
Kar Mı Yağdı? Türküsü............................................................................... 305
Herekenin Bağları........................................................................................ 306
Yöresel Manilerimiz .................................................................................... 307
Örf Ve Adetlerimiz...................................................................................... 313
Köyümüzde Bayramlar................................................................................ 313
Ramazan Ve Ramazan Bayramı ................................................................. 313
Kurban Bayramı .......................................................................................... 314
Mahalle Hurununda Ekmek Ve Bayram Ekmeği ........................................ 315
Köyümüzde Düğünler ................................................................................. 315
Köyümüzde Hac Merasimleri...................................................................... 323
Kına Ve Eğlence.......................................................................................... 325
Sünnet Merasimi.......................................................................................... 325
Yeni Doğan Bebeğe İsim Koyma ............................................................... 326
Eski Türklerde İsim Koyma ........................................................................ 326
Köyümüzde İsim Koyma............................................................................. 328
İsim Kurbanı (Akika Kurbanı) .................................................................... 329
Aşerme......................................................................................................... 330
Bebeğin Göbek Bağı İnanışları.................................................................... 330
Alkarısı Ve Kırklama(Kırk Basma)............................................................. 331
Tuşak Kesme ............................................................................................... 332
Halk Hikâyelerimiz ..................................................................................... 333
Eşkıya Çön Mehmet’in Hikâyesi................................................................. 333
Delioğlan İle Akıllıoğlan ............................................................................. 335
Kız Mezarı Ve Kırk Kız Hikâyesi ............................................................... 336
Kuzu Kuşu Hikâyesi.................................................................................... 339
Köstebeğin Hikâyesi.................................................................................... 341
Çobanın Hikâyesi ........................................................................................ 342
Kocakafarın Hikâyesi .................................................................................. 343
406
Tarihiyle Kültürüyle Dursunbey Akbaşlar Köyü
Gelinin Taş Olması Hikâyesi....................................................................... 343
Bir Güvercin Hikâyesi ................................................................................. 344
Dümbecikli Hasan Ve Çocukları Masalı ..................................................... 345
Curuk Hasan Masalı .................................................................................... 347
Başkadır Köyümde Bahar ........................................................................... 347
Yöresel Dilimiz (Akbaşlarca)...................................................................... 350
Sonuç ........................................................................................................... 399
407

Benzer belgeler