October/November/December 2015

Transkript

October/November/December 2015
EKİM-KASIM-ARALIK 2015 OCTOBER-NOVEMBER-DECEMBER 2015 SAYI 19 ISSUE 19
ZEUGMA MOZAİK MÜZESİ ZEUGMA MOSAIC MUSEUM STONEHENGE
STONEHENGE ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ-II MUSEUM
OF ANATOLIAN CIVILISATIONS-II DERİNKUYU YERALTI ŞEHRİ
DERİNKUYU: THE UNDERGROUND CITY HİSART HİSART POMPEI
POMPEI RAFAEL RAPHAEL ZERO AKIMI THE ZERO TRENDS
içindekiler
TABLE OF CONTENTS
Ekim-Kasım-Aralık
2015 Sayı 19
September-November-December
2015 Issue 19
TÜRSAB-MÜZE Girişimleri tarafından üç ayda bir yayınlanır
Published quarterly by the TÜRSAB-MUSEUM Enterprises
TÜRSAB-MÜZE Girişimleri adına SAHİBİ
TÜRSAB YÖNETİM KURULU BAŞKANI
OWNER on behalf of the TÜRSAB-MUSEUM
Enterprises
PRESIDENT OF THE TÜRSAB EXECUTIVE BOARD
Başaran ULUSOY
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
RESPONSIBLE MANAGING EDITOR
Feyyaz YALÇIN
Başyazı
Zeugma Mozaik Müzesi
3
Editorial
7
Zeugma Mosaic Museum
YAYIN KURULU
EDITORIAL BOARD
Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL,
Hümeyra ÖZALP KONYAR, Ufuk YILMAZ,
Özgül ÖZKAN YAVUZ, Özgür AÇIKBAŞ,
Köyüm ÖZYÜKSEL ÜNAL, Ayşim ALPMAN,
Avniye TANSUĞ, Elif TÜRKÖLMEZ,
Ahmet ALPMAN, Pınar ARSLAN, Turgut ARIKAN
STONEHENGE
14
STONEHENGE
Anadolu Medeniyetleri Müzesi - II
22
ABD’nin İlginç Müzelerinden...
Museum of Anatolian Civilisations - II
30
One of the interesting Museums of USA...
TÜRSAB adına YAYIN KOORDİNATÖRÜ
EDITORIAL COORDINATOR on behalf of TÜRSAB
Arzu ÇENGİL
Derinkuyu Yeraltı Şehri
36
Derinkuyu: The Underground City
Hisart Canlı Tarih ve
Diorama Müzesi
GÖRSEL VE EDİTORYAL YÖNETİM
VISUAL AND EDITORIAL MANAGEMENT
Hümeyra ÖZALP KONYAR
42
Pompei
48
Pompei
RAFAEL
54
RAPHAEL
ZERO AKIMI
60
THE ZERO TRENDS
Antik Çağ’da Tiyatrolar
66
Müzelerimizden İlginç Eserler
Theatres in The Antique Age
72
Haber turu
Interesting Pieces From Our Museums
74
TÜRSAB-MÜZE Rehberi
News in overview
76
TÜRSAB-MÜZE Harita
TÜRSAB-MUSEUM Guide
78
TÜRSAB-MUSEUM Map of Museums
Hisart Live History and
Diorama Museum
HABER ve GÖRSEL KOORDİNASYON
NEWS AND VISUAL COORDINATION
Özgür AÇIKBAŞ
Gazeteciler Sitesi Haberler Sk. No: 15 Esentepe Şişli
İstanbul / Türkiye
Tel / Phone: (212) 327 13 00
Faks / Fax: (212) 327 13 06
www.muze.gov.tr e-mail: [email protected]
Baskı Printing
Müka Matbaa
MÜZE Dergisi Basın Konseyi üyesi olup, Basın Meslek
İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir.
The Museum Journal is a member of the Turkish Press Council
and has resolved to abide by the Press Code of Ethics.
MÜZE Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak
gösterilmeden alıntı yapılamaz.
None of the articles and photographs published in the
The Museum Journal maybe quoted without mentioning of
resource.
D
eğerli MÜZE Dergi okurları,
Yeni bir yıla doğru günlerin hızla geçtiği bu
zaman diliminde, insanlık hemen her gün
sarsıcı bir haberle uyanıyor. Ama önce güzel
bir haberi tekrarlayalım! 10 kültürel ve doğal
varlığımız daha UNESCO Dünya Mirası Geçici
Listesi’ne girdi: Antalya’daki Aspendos Antik
Kenti, İstanbul’daki Yıldız Sarayı, Muğla’daki
Stratonikeia Antik Kenti, Kütahya-EskişehirAfyon’u kapsayan Dağlık Frigya Bölgesi,
Edirne’deki Uzun Köprü, Siirt’teki İsmail
Fakirullah Türbesi, Bolu’daki Mudurnu
Tarihi Ahi Kenti, Amasya’daki Harşena
Dağı ve Pontus Kral Kaya Mezarları ve
Kahramanmaraş’daki Eshab-ı Kehf Külliyesi
ve Akdamar Kilisesi. Bu son eklenenlerle
birlikte ülkemizin Dünya Miras Geçici
Listesi’ndeki varlık sayısı 62’ye yükseldi...
Bizler buna sevinirken özellikle hemen
güneyimizde ve Orta Doğu’da önemli
kayıplar veriliyor. Bunların arasında en
korkuncu elbette doğrudan insan hayatına
zarar veren terörist saldırılar. Yaşanması
da tanık olunması da hiç arzu edilmeyen,
evrensel barışa ve insanlığa karşı suç
olan bu saldırılar, sadece insanlara değil,
doğaya ve bazen evrensel kültür mirasına
da büyük zarar veriyor. Bazen de zaten akıl
almaz biçimde kasten yapılıyor. Açık havada
ve SİT alanlarında ya da müzelerde yer
alan kültür, sanat ve mimarlık şaheserleri
özgün özellikleriyle bir daha asla geri
getirilemeyeceklerinden, verilen zararın
telafisi mümkün değil. Bu vahim durum,
müzelerin anlam ve önemini daha da
artırıyor. Yaklaşan yeni yılın, olumlunun ağır
bastığı bir dönem getirmesi dileğiyle...
Dear Readers of the MUSEUM Magazine,
Humanity wakes up, almost every day, to a traumatic
morning at this time segment where days run one
after the other at full speed as we approach the
New Year. But first let’s iterate good news! 10 of our
cultural and natural assets have been accepted to
take place in UNESCO’s World Heritage Tentative
List: The Antique City of Aspendos, Yıldız Palace,
Stratonicea Antique City in Muğla, The Mountainous
Phrygian Region that lay over Kütahya, Eskişehir
and Afyon, Uzunköprü at Edirne, Tomb of Ismail
Fakirullah in Siirt, The Historical Guild Town of
Mudurnu in Bolu, Mount Harşena and Rock Tombs
of Pontic Kings in Amasya and Eshab-ı Kehf Complex
in Kahraman Maraş and the Akdamar Church. With
these recently added assets our total number of
entities in the Provisional List of World Heritage has
reached to 62...
While we are rejoicing with these, there are important
losses occurring right at the south of our country and
in the Middle East. The most terrifying one of these
is by all means the terrorist assaults that directly
harm the human life. These assaults, that are crimes
against the universal peace and humanity, are neither
wished to be witnessed nor experienced; they cause
great damage not only to the human race but also
to nature and sometimes to the universal cultural
heritage. And sometimes they are deliberately
executed in an incredible manner. Since the cultural,
artistic and architectural masterworks in the open air,
in archaeological sites and in museums can never be
replaced with their original features; compensation is
impossible.
This perilous fact increases the meaning and
importance of the museums more and more. Sincere
wishes for a New Year to be dominated by favourable
time frames...
Başaran Ulusoy
3
 Rasim Konyar
MÜZELER
Museum
BU KÜÇÜK TAŞLAR TARİHİN TANIĞI
ZEUGMA
MOZAİK
MÜZESİ
zeugma mozaik müzesi dünyanın en büyük
mozaik müzesi unvanıyla türkiye için bir gurur
kaynağı. çingene kızı adlı ünlü mozaiğin de
sergilendiği bu eşsiz mozaik müzesinde, roma
imparatorluğu dönemi’ne ait dört çeşme ile
20 görkemli sütun da sergileniyor.
ZEUGMA MOSAIC MUSEUM
THESE LITTLE STONES WITNESS TO HISTORY
Zeugma Mosaic Museum, the world’s largest mosaic museum is
a source of pride for Turkey. Four fountains and 20 magnificent
columns from the Roman Empire era are on display alongside the
famous Gypsy Girl mosaic at this exclusive museum.
7
aziantep tarihi ve kültürüyle eşsiz bir kent. Oradan dönenler, kentin güzelliğini, tarihe ve kültüre
verdiği değeri, mutfağını, insanını anlata anlata
bitiremez. Ama şimdi Gaziantep’ten dönenlerin anlata anlata bitiremediği başka bir şey var: Zeugma Mozaik
Müzesi. Tüm dünyanın ilgisini çeken bu müze, 30 bin metrekarelik
sergileme alanıyla dünyanın bir numaralı mozaik müzesi oldu. Koleksiyonunda 1450 metrekare mozaik, 140 metrekare duvar resmi,
4 Roma Dönemi çeşmesi, 20 sütun, dört kireç taşı heykel, bronz
Mars heykeli, mezar stelleri ve lahitler bulunan Zeugma Mozaik
Müzesi’ne çok yakında, şu an restorasyon aşamasında olan yaklaşık
1000 metrekare mozaik daha eklenecek. Zeugma Mozaik Müzesi’ni
ortaya çıkaran çalışmalar bundan yıllar önce başlamıştı. 1931’de
başlayan yüzey araştırmalarından sonra 1971 yılından bu yana Gaziantep Müze Müdürlüğü ve Gaziantep Valiliği’nin desteğiyle süren
çalışmalar 2000 yılında tamamlandı.
O yıl “ikiz villalar” olarak adlandırılan Poseidon ve Euphrates villaları ortaya çıkarıldı. Bu villalarda yapılan kazılarda yüzlerce metrekare taban mozaiği, duvar resmi, Mars heykeli ve pek çok küçük eser
bulundu. Bulunan bu eserleri bir müzede topluca sergileme isteğinden de Zeugma Mozaik Müzesi ortaya çıktı. Üç büyük birim şeklinde
kurulan müze kompleksinin, ana binasında çoğu Zeugma Antik
Sol sayfa: Müzeden genel görüntü (en üstte), Duvar Resimli Oda MS 2-3. yy.
Zeugma Antik Kenti (altta).
Sağ sayfa: Bereket Tanrısı Demeter (sol üstte), Akratos (ortada) ve Okeanos ve
Tethys Mozaiği (altta).
Left page: General view of the museum (top); Room with the Murals, 2nd-3rd
Century AD, Ancient City of Zeugma (below).
Right page: Fertility Goddess Demeter (above left), Akratos (center) and Okeanos
and Tethys Mosaic (below).
8
Gaziantep is a unique city with its history and culture. Visitors of the
city are deeply impressed with Gaziantep’s beauty, history, culture
and cuisine. But now, the city’s fame has grown even more owing
to the Zeugma Mosaic Museum. This museum attracts the whole
world’s attention as the number one mosaic museum of the world
with an exhibition area of 30 thousand square meters. Its collection
includes1450 square meters of mosaics, 140 square meters of mural
painting, 4 Roman fountains, 20 columns, four limestone sculptures,
a bronze statue of Mars, grave steles and sarcophagi. About 1000
square meters of mosaics, currently under restoration, will be added
to its collection in the near future.
The process that gave birth to the Zeugma Mosaic Museum had
started several years ago. Following the initial survey which began
in 1931, the study launched in 1971 was completed in 2000 with the
support of Gaziantep Museum and the Governorship of Gaziantep.
That is the year where the Poseidon and Euphrates houses called
the “twin villas” were uncovered. The excavations conducted in these
two villas led to the discovery of hundreds of square meters of floor
mosaics, wall paintings, the statue of Mars and numerous small
artefacts. The decision to gather all these finds in a suitable museum
was at the origin of the creation of Zeugma Mosaic Museum. The
main building of the museum complex structured in the form of three
large units houses the mosaics that have been found at the Ancient
City of Zeugma. A unique collection of Late Antiquity church mosaics
originating from the vicinity of Gaziantep is on display at the second
building. The third building is the section comprising the executive
offices and conference rooms.
Reflections of the Greco-Roman sphere
The mosaics in this museum present various interesting aspects. The
most significant of these particularities is the following:
The great majority of the mosaics of the Zeugma Mosaic Museum
were originally floor pavements of venues used as the architectural
Kenti’nde bulunmuş olan mozaikler sergileniyor. Diğer iki binadan
birinde, Gaziantep çevresinden gelmiş olan Geç Antik Dönem’e
tarihlenen kilise mozaiklerinin sergilendiği eşsiz bir diğer koleksiyon bulunuyor. Üçüncü binada ise yönetim ofisleri ve konferans
salonları var.
Greko-Romen dünyadan yansımalar
Bu müzedeki mozaikleri ilginç kılan çeşitli özellikler var. Bu özellikler arasında en önemlisi ise şu: Zeugma Mozaik Müzesi’nde yer
alan Zeugma mozaiklerinin büyük bir çoğunluğu, Greko-Romen
dünyasının en önemli sosyalleşme kültürü sayılan, “convivium”ların
(yemek davetleri) mimari bağlamının bir parçası olarak mekanların
tabanlarında yer alıyor. Bu mekanlar, Greko-Romen kültürün en
önemli toplu eğlence biçimi olan yemek davetleri için kullanılan
mekanlar ve müzede görülen mozaikler de bu davetlerde yemek
sırasında veya sonrasında gerçekleştirilen, mim, pandomim ve
tragedya oyunları ve bunların konularıyla ilgili sahneleri içeriyor.
Yemeğe davet edilen sanatçılar, bu mozaikleri tam da yemek sırasında, insanlar sohbet ederken yapıyor. Yapılan arkeolojik çalışmalar, bu davetlerde konukların yatarak yemek yediklerini gösteriyor.
Davetliler uzanırken uşaklar da onlara yiyecekler taşıyor. Zeugma’da
9
Poseidon Evi’nde Perseus-Andromeda mozaiğinin bulunduğu yemek odalarındaki duvar
resimleri, bu olgunun güzel bir örneği.
Entelijensiya zengini bir kent
Zeugma Antik Kenti’nin entelektüeller ve sanatçılar yönünden de zengin bir kent olduğu
söylenebilir. Bu kadar masraflı ve emek isteyen mozaiklere hem para hem de zaman ayıran
insanların yaşadığı bu kent, MÖ 300’de Büyük İskender tarafından Selevkia Euphrates adıyla kurulmuş. Romalı Komutan Pompeius MÖ 64’de kendine yaptığı yardımlar karşılığında
kenti 1. Antiachos’a vermiş. Kommagene Krallığı’nın dört büyük şehrinden biri olan kent,
MÖ 31’den itibaren tümüyle Roma İmparatorluğu’na bağlanmış ve köprü, geçit anlamına
gelen Zeugma adını almış. Roma İmparatorluğu Dönemi’nde büyük bir zenginlik ve ihtişam
yaşayan Zeugma, MS 256’da Sasani Kralı 1. Şapur tarafından ele geçirilerek yakılıp yıkılmış.
Neler sergileniyor?
Zeugma Mozaik Müzesi’nin sergileme alanları ve tasarım ve sergileme yöntemi açısından
teknolojinin son olanaklarından yararlanılarak hazırlanmış. Işıklandırma, mozaiklerin doğal
renklerinin görülebilmesi için özel olarak ayarlanmış. Bahçesinden konferans salonuna,
vitrinlerden sergileme alanlarına, her ayrıntısıyla Zeugma Mozaik Müzesi, çağdaş müzecilik anlayışına yeni bir soluk getiriyor. Müzenin girişinde, Kommagene Kralı Antiochos’un
yönetim planını oluşturmak amacıyla yaptırdığı Herakles ve Helios betimli anlaşma stelleri
var. İki kabartmanın ortasında ise, Herakles ile Antiochos’un tokalaşmasını gösteren stelin
arkasında bulunan bir yazıt var. Yazıt; Türkçe ve İngilizce, bir cam üzerinde sergileniyor.
2000 yılında yapılan kazılarda, Poseidon villasında bulunan Mars heykeli de müzede sergilenen en değerli eserlerden biri. Heykel, MS 256 yılındaki Sasani saldırısı sırasında Poseidon villası içinde gizlenmiş ve bugünlere gelmesi sağlanmış. Dyonisos’un düğün mozaiği
de yine müzede sergilenen değerli eserlerden. Her ne kadar bir kısmı eksik olsa da, bu
haliyle de ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor.
Atölye yoğun ilgi görüyor
Müzenin en ilgi çeken bölümlerinden biri de Atölye alanı. Burada restorasyon çalışmalarına devam eden sanat tarihçileri, restoratörler ve arkeologlar var. Alan camla kaplı olduğu
context of “conviviums”, i.e. the banquets
which constituted the most important element of the socializing culture of the GrecoRoman sphere. The mosaics decorating the
floors of the banquet rooms often depicted
scenes related to the themes of the mime,
pantomime and tragedy performances which
took place during or following these dining
events, constituting the major collective entertainment form of Greco-Roman culture. It
is interesting to note that the artists invited
to dinner, were composing these mosaics
precisely while the banquet was still underway and guests were having conversations.
Archaeological studies showed that guests
ate dinner in lying posture. While invitees
were lying on benches, servants used to carry
food to them. The murals at the dining area
of the Zeugma Poseidon house, featuring the
Perseus-Andromeda mosaic, are a typical
artwork reflecting these dining habits.
A city rich in terms of intelligentsia
Zeugma was an affluent city also rich in
terms of intellectuals and artists. This city,
whose population was able to allot time
and money to such costly and laborious art
productions such as mosaics, was founded
300 BC by Alexander the Great under the
initial name of Selevkia Euphrates. In 64 BC,
the Roman General Pompeius offered the city
to King Antiochos I, as a reward for the assistance he has provided to him. From 31 BC
onwards, the city, which was one of the four
largest cities of the Commagene Kingdom,
came entirely under Roman rule and was
given the name of Zeugma, meaning passage, bridge. Zeugma, which experienced a
period of great wealth and splendour during
the Roman Empire era was conquered and
destroyed in 256 AD, by the Sassanid King
Shapur Ist.
What’s on display?
Zeugma Mosaic Museum is equipped with
the latest technology in terms of exhibition
space design and display methods. Lighting
is specially tuned to highlight the natural
colour of the mosaics. From its garden to its
Müzeden görüntüler ve Mars Heykeli (solda).
Views from the museum and the Statue of Mars (left).
10
ZEUGMA MÜZESİ’nin
MONA LISA’sı
Zeugma Müzesi’nin en ünlü eseri şüphesiz Çingene Kızı adı verilen mozaik.
Tıpkı Paris’teki Louvre Müzesi’nde
sergilenen Leonardo Da Vinci’nin eşsiz eseri Mona Lisa gibi, Çingene Kızı
da Zeugma Mozaik Müzesi’nin tüm
ziyaretçilerinin görmek için merak ve
sabırla beklediği bir eser.
Zeugma Antik Kenti’ndeki bir villada,
yemek odasının 300 m2’lik taban
kısmında yer almış olan mozaiğin
birçok yeri maalesef tahrip edilmiş
durumda. Ama müze yetkilileri bu
sorunu da aşmayı bilmiş. Teknolojinin
tüm nimetlerinden yararlanıp, eksik
parçaları ışık yardımıyla tamamlamış.
Çingene Kızı da tıpkı Mona Lisa gibi
gizemini koruyan bir sanat eseri.
Kazı çalışmaları sırasında deprem
nedeniyle üzerine düşmüş sütunlar
olduğu görülen ve sütunlardan biri
kaldırıldığında gözler önüne serilen bu
mozaiğin üzerine su döküldüğünde,
altından dünya güzeli bir kız çıkmış.
Daha doğrusu arkeologlar onun
saçındaki eşarpa ve küpelerine bakıp
böyle karar vermiş. Ama aslında
Çingene Kızı’nın kadın mı erkek mi
olduğu, hangi hikayenin içinde yer
aldığı bilinmiyor. Hatta bakışları
gülümseyip gülümsemediğini anlamaya da yetmiyor. Gene de Çingene
Kızı’nın bu gizemli havası onu Zeugma Mozaik Müzesi’nin Mona Lisa’sı
yapıyor.
Loş bir koridordan geçip, sessiz salonda tek başına sergilenen bu görkemli
mozaik görüldüğünde, onun neden
ileride tıpkı Mona Lisa gibi müze
önünde kuyruklar oluşturacak güçte
bir eser olacağı da hissediliyor.
için restorasyon çalışmalarını canlı
canlı izlemek de mümkün. Ayrıca bu
mekanda çocuklar için atölyeler de
düzenleniyor. Çocukların tarihe, arkeolojiye, bilime ve sanata ilgi duyması, müzeyi gezerken neyin ne olduğunu daha kolay kavraması için burada,
kendi alanında uzman kişiler çocuklara mozaikleri anlatıyor. Onlarla tarih,
sanat ve arkeoloji sohbetleri yapıyor.
Zeugma Mozaik Müzesi, kapladığı
alan, koleksiyon çeşitliliği ve sergileme çözümleri açısından alanında
bir lider ve bu yönüyle ülkemiz için
bir gurur kaynağı. Her gün açık olan
müzeye kent merkezinden otobüsle
ulaşmak mümkün.
ZEUGMA MUSEUM’S MONA LISA
The most famous piece in the museum is undoubtedly the mosaic referred to as the Gypsy Girl. This
mosaic is a unique point of attraction for the visitors of Zeugma Mosaic Museum, lining up patiently
in front of the work of art that they are eager to admire, such as in the case of Leonardo da Vinci’s
incomparable Mona Lisa exhibited at the Louvre Museum in Paris. The mosaic which was discovered
on the 300m2 large floor of a dining room in a villa at the ancient city of Zeugma was found unfortunately with many parts of it missing. But museum officials also knew how to overcome this problem.
Taking advantage of the benefits of technology, they completed the missing parts through certain light
techniques. Gypsy Girl is a work of art which continues to conceal its mystery like Mona Lisa. When the
columns fallen through earthquakes over the mosaic were lifted during the excavation work and water
was poured to clean it, appeared the admirably beautiful face of that girl. Archaeologists concluded from
the headscarf over the hair and the earrings that it must have been a female portrait. However, it is not
known with certitude whether “Gypsy Girl” is a woman or a man and in which story she or he is placed.
Moreover it cannot be established through the gaze in her eyes whether she is smiling or not. Nevertheless,
her enigmatic air makes of the Gypsy Girl the Mona Lisa of the Zeugma Mosaic Museum. Reached after
passing through a dimly lit hallway, the view of this magnificent mosaic exhibited alone in a quiet room
unravels the clue of the comparison with Mona Lisa and the reason why it has the power to have admirers lined up in front of her.
conference hall, exhibition areas and showcases, every detail at
the Zeugma Mosaic Museum brings a new breath to the contemporary museum concept.
At the entrance of the museum are placed the steles featuring
Heracles and Helios reliefs and inscribed with the agreement
texts establishing the administrative plan of Commagene King
Antiochos. In the middle between the two reliefs, there is an
epigraph to be found on the back side of the stele showing Antiochos shaking hands with Heracles.
The inscription is being displayed on a sheet of glass in Turkish and English languages as well. The bronze statue of Mars,
discovered during the excavations carried out in 2000 at the
Poseidon villa is one of the most valuable artefacts exhibited in
the museum. The sculpture had been hidden inside the Poseidon villa during the Sassanid attack of 256 AD, and could thus
survive to the present-day. The Dionysos wedding mosaic is also
another valuable piece exhibited in the museum. Although a
11
part of it is missing, the mosaic
enjoys great interest from the
visitors in its existing form.
The Workshop attracts great
interest
One of the most interesting
sections of the museum is the
workshop area. Here art historians, restorers and archaeologists
perform restoration work. The
space is covered by glass, thus
visitors enjoy the opportunity to
watch live the restoration work
unfolding. The area also hosts
workshops organized for children.
In this framework, experts explain the meaning of the mosaics
to the children in order to help
them better understand history
and archaeology, and arouse
their interest for science and
arts, through conversations on
history and archaeology. Zeugma
Mosaic Museum is a world leader
in its field, in terms of the area it
covers, the variety of its unique
collection and the state of the
art display techniques. It is a
source of pride for our country
in this respect. Open every day
of the week, the museum can
be reached by bus from the city
center.
Sol sayfa: Müzeden görüntüler ve müze
girişi (sol altta).
Sağ sayfa: Dionysos - Telete Skyrtos
Mozaiği (sol üstte), Dionysos ve
Ariadne’nin Düğünü Mozaiği (sağ
üstte) ve Akhilleus’un Troya Savaşı’na
götürülüşü Mozaiği (altta).
Left page: Views from the museum and
the museum entrance (below left).
Right page: Dionysos - Telete and
Skyrtos Mosaic (above left); the
Wedding of Dionysos and Ariadne
Mosaic (above right); and the mosaic
showing Achilles being led to the Trojan
War (below).
12
13
1645 yılına tarihlenen bir Stonehenge resmi, Atlas van Loon
(1Kweniston / Wikipedia.org) ile kalıntıların bugünü.
A photograph of Stonehenge dated 1645, Atlas van Loon
(1Kweniston / Wikipedia.org) and the ruins today.
14
STONEHENGE
bir pagan tapınağı mı? gözlemevi mi? kent kalıntısı mı?..
bir saray mı, mezar mı, evrenin merkezi mi?.. ufo terminali mi,
dev bir güneş saati mi, bir hac yeri mi?..
göbekli tepe’den 7 bin yıl daha genç, birleşik krallık’ın medar-ı
iftiharı bu gizemli taşlar sırrını hala koruyor...
STONEHENGE
Is it a pagan temple? An observatory? City remains?... Is it a palace,
a grave or centre of the universe?... Maybe an UFO terminal, gigantic
sundial or a place for pilgrimage?...
7,000 years younger than Göbekli Tepe (Potbelly Hill), these
mysterious stones, the mark of honour of the United Kingdom,
are still keeping their secret...
15
Victor Maschek / Shutterstock.com
16
Victor Maschek / Shutterstock.com
gvictoria / Shutterstock.com
Stonehenge’in sırrı ve kısa tarihçe
12. yy’da Galli rahip Geoffrey, Stonehenge’in Kral Arthur’un büyücüsü Merlin’in işi olduğunu ileri sürmüş. Geoffrey’in “Britanya Kralları Tarihi”ne göre, Kral Arthur’un amcası Ambrosius, Anglo-Saxon
istilacılara karşı kazandıkları büyük zaferin anısını ölümsüzleştirecek
bir anıt dikmek istemiş. Büyücü Merlin de İrlanda’da Killarus adlı bir
yerden bu taş çemberleri deniz yoluyla Britanya’ya getirmeyi ve hazır
bir anıta dönüştürmeyi planlamış!
17. yy’da Kral I. James, saray mimarı Inigo Jones’u anıtı araştırmakla
görevlendirmiş. Jones böyle mükemmel bir yapının sadece Romalıların eseri olabileceği ve bunun bilinmeyen bir Roma tanrısına adanan
bir tapınak olduğu sonucuna varmış.
17. yy ve devamında, Stonehenge’in, Britanyalı ve Galli Kelt rahipleri olan Drüidler tarafından yapılmış olduğu, hatta, Keltlerin
Stonehenge’i kurban yeri olarak kullandıkları da ileri sürülmüş. Oysa
günümüzde, Stonehenge’in Drüidlerden bin yıl önceye ait olduğu
artık biliniyor.
20. yy’a girildiğinde Stonehenge hâlâ sırrını koruyormuş. Gerek 17.
yüzyıl arkeologları, gerekse 20. yüzyılın başındakiler, Stonehenge’in
mimarisinin Roma ve Mısır mimarisine uygun olduğunu düşünmekteydiler, kanıtları da bölgede ele geçirilen buluntulardı.
1953’te arkeolog Richard Atkinson, alan araştırmasını sürdürürken taşların yanısıra baltalar ve bir hançer bulduğunda, bunlara
en çok benzeyen parçaların, Yunanistan’da Miken kalesindeki kral
mezarlarından çıkarıldığını ileri sürerek, Stonehenge’in daha uygar
Akdeniz’den gelip, Britanya’yı ziyaret eden bir mimar tarafından
tasarlandığını öne süren bir teori geliştirmiş. Buna bağlı olarak da
Stonehenge’in yaklaşık yapım tarihinin MÖ 1500’ler olacağını ileri
Victor Maschek / Shutterstock.com
rkeologlar, astronomlar, arkeo-astronomlar,
jeologlar, mimarlar, tarihçiler, sanat tarihçileri,
matematikçiler, astrologlar… Yüzyıllardır hep aynı
soruyu sormuşlar: Kim yaptı? Nasıl yaptı? Nasıl
taşındı?
Londra’nın 130 km batısında, Wiltshere kentinde,
“Stonehenge, Avebury ve Bağlı Alanlar” sit alanında, Salisbury düzlüğünde yer alan Stonehenge, İngiltere’nin en tanınmış tarih-öncesi
anıtı. MÖ 3000 ila 2000 yılları arasında yapılan, bir çember etrafında
dizili taşlardan oluşan ve bir Dünya Mirası olan Stonehenge, yüzyıllarca insanları meşgul etmiş, sırrı günümüzde de tam çözülememiş.
Geçmişi, kabaca 3 döneme ayrılıyor: 1. Dönem’de bir ahşap çember
ve Aubrey Çukurları adı verilen 56 çukur var. 2. Dönem, MÖ 2000´lere
ait. 82 daha küçük boyutlu mavitaşla yapılan Stonehenge’in batısı
yarım kalmış. 3. Dönem MÖ 1750´lere ait. Mavitaşların yerine Sarsen
denen taşlar yerleştirilmiş, mavi taşlar ise sarsenlerin ortasına dairevi
biçimde dikilmiş. Sarsenlerin her biri yaklaşık 50 ton.
Bölge her yıl 1 milyondan fazla ziyaretçiyi cezbediyor...
Stonehenge Resmi Site: english-heritage.org.uk/visit/places/stonehenge
The archaeologists, astronomers, archaeo-astronomers, geologists,
architects, historians, art historians, mathematicians, astrologists...
They have been asking the same question for centuries: Who did it?
How was it done? How were they transported? Stonehenge that takes
place 130 km on the west of London, in the city of Wiltshire, in the
archaeological site of “Stonehenge, Avebury and related areas”, on
the Salisbury plains, is the most renowned prehistoric monument of
England. Stonehenge, a World heritage, was built between the years
3000 and 2000 BC and is composed of stones lined up around a circle
and kept people busy for centuries; the mystery is not yet completely
unravelled even today.
Its past is roughly divided into three periods: in the first period there
are a wooden ring and 56 pits called Aubrey Holes. The second period
is related to 2000s BC, the west of Stonehenge that was made by
A303 TÜNEL PROJESİ
UNESCO’nun geçtiğimiz Ağustos ayındaki
duyurusunda da yer aldığı gibi, bir Dünya
Mirası olan “Stonehenge, Avebury ve Bağlı
Alanlar”, sınırları içinde yer alacak “A303”
tünel projesinin tehdidi altında.
Bu tünelin, arkeolojik kalıntılara, toprak
dokusuna, alanın hidrojeolojik ve ekolojik
yapısına olumsuz etkileri olacağı yolunda
duyarlı vatandaşlar ve sivil kuruluşlardan
uzun zamandır uyarı mesajları almakta olduğunu belirten UNESCO, bütün birimlerini
harekete geçirdiğini, projenin Uluslararası
Dünya Mirası Sözleşmesi’ne aykırılık taşımamasına çalışıldığını söylüyor. whc.unesco.
org/en/news/1331/.
National Trust ve English Heritage gibi
adanın kültür mirasını korumakla görevli
kuruluşların bazı yöneticileri ise “bölgeye
daha çok turist getireceği düşüncesiyle,
kampanyalar yaparak, tüneli desteklemekle”
suçlanıyor. Güncel gelişmeler için bkz: BBC
Eylül 2015 haberi: http://goo.gl/uH1W4n.
1000 Words / Shutterstock.com
sürmüş. Fakat Miken teorisi benimsendiği için hızla çökmüş.
Taşların Salisbury’te nasıl taşındığı sorunu ise buzullarla taşınıp yığıldığı, sallarla İrlanda
Denizi’nden getirildiği gibi bir dizi başka teorinin ortaya çıkmasına neden olmuş.
1960’larda yeni bir “radyokarbon tarihleme” yöntemi bulunmuş, arkeologlar, Stonehenge’in
önceden düşünüldüğünden ve Miken uygarlığından çok daha eski olduğunu gösteren sağlam
kanıtlarla karşılaşmışlar.
2014’de 12 kilometrekarelik alanda yerin 3 m derinliğine kadar yapılan yüksek çözünürlüklü
taramalar sonucu, Stonehenge’in etrafında 17
tapınak, 6 bin yıllık nesneler, 17 adet ahşap
ya da taş yapı ve sayısız gömme amaçlı höyük
tespit edilmişti (Deutsche Welle - Türkçe).
Bir “Yeni Taş Devri Bilgisayarı” mı?
İlk bilgisayarların ortaya çıktığı 1960’lı yılların
başında, Boston Üniversitesi’nin fizik ve astronomi profesörü Gerald Hawkins, Salisbury
Pecold / wikipedia.org
Ptyx / wikipedia.org
A303 TUNNEL PROJECT
Stonehenge hergün yüzlerce ziyaritçinin akınına uğruyor (sol sayfa), Stonehenge’den görüntüler,
Heelstone (sağ üstte) ve Silbury tepesi (sağ altta).
Stonehenge is visited by hundreds of people every day (left page), scenes from Stonehenge,
Heelstone (right above) and Silbury hill (right below).
As taken place in UNESCO’s announcement
of last August, a World Heritage: “Stonehenge, Avebury and Related Areas” are under
the thread of “A 303” tunnel project which is
planned to be constructed within the boundaries of the ruins.
Sensitive citizens and non-governmental
organisations have been warning UNESCO
that the tunnel will have negative effect on
the archaeological remains, the texture of the
soil, hydro geological and ecologic pattern of
the area; and UNESCO declared that all the
related units have been activated and spent all
efforts to keep the project in conformity with
the International World Heritage Agreement.
whc.unesco.org/en/news/1331/.
Some establishments of the island such as
National Trust and English Heritage that are
responsible for the preservation of cultural
heritage are accused of supporting the tunnel
with campaigns in favour of the project and
stating that “more tourists are likely to come
to the region”.
For current developments please refer to:
news of BBC September 2015: http://goo.gl/
uH1W4n.
17
According to Julian Richards,
an archaeologist, publisher
and author he is caught by
the disease, “Stonehengiana”!
In return of this disease, he
named himself; he collected
and kept everything related
with Stonehenge that he came
across during the last 15 years.
In the end “The English Heritage” organised an exhibition
with his collection. The exhibition was supported with the
collections of Wiltshire and
Salisbury Museums.
They named the exhibition
as: “Wish you too were here”.
You can find almost anything
there: postcards, tickets, guide
books, especially produced
memory items, toys, Wedgewood made trinkets, iconic
records... And also sample from
advertisements that involved
Stonehenge... For those who
are interested: http://goo.gl/
Hq1xdX.
18
Ranger Steve / Wikipedia.org
Dsmdgold / Wikipedia.org
Moonraker / Wikipedia.org
WISH YOU TOO
WERE HERE!...
Nicku / Shutterstock.com
Arkeolog, yayıncı ve yazar Julian Richards’a sorulursa kendisi
“Stonehengiana” hastalığına
yakalanmış! Adını kendi koyduğu bu alışkanlık; onun son 15
yıldır Stonehenge ile ilintili ne
bulursa toplamasına, biriktirmesine yol açmış. Sonunda
“The English Heritage”, onun
koleksiyonuyla bir sergi düzenlemiş, Wiltshire ve Salisbury
müzelerindeki koleksiyonlarla
da sergiyi takviye etmiş.
Serginin başlığını “Keşke Siz de
Burada Olsaydınız” koymuşlar.
Neler yok ki? Kartpostallar,
biletler, rehber kitaplar, özel
olarak üretilmiş anı eşyası,
oyuncaklar, Wedgewood yapımı biblolar, ikonik plaklar…
Ayrıca Stonehenge’in kullanıldığı reklamlardan örnekler...
Merak edenler için: http://goo.
gl/Hq1xdX.
Osarius / Wikipedia.org
KEŞKE SİZ DE
BURADA
OLSAYDINIZ!..
düzlüğünde, gün doğumlarını
filme almaya başlamış. Asistanları da astronomik verileri
ve Stonehenge’deki her taşın ve
çukurun koordinatlarını kartlara
delerek işliyor, bunlar bir IBM
bilgisayara yükleniyormuş. Hawkins, anıttaki 165 temel noktanın
dizilişiyle, güneş ve ayın doğduğu
ve battığı konumların sağlam bir
ilişki içinde olduğunu bulmuş.
Hatta Stonehenge’deki çukurların
oluşturduğu “Aubrey Delikleri”
adı verilen çemberin, ay tutulmalarını tahmin etmek için kullanıldığını ileri sürmüş.
Sonunda, Stonehenge’in ay ve
güneş tutulmalarının tahmininde
kullanılan, bir Neolitik bilgisayar
ve astronomi gözlemevi olduğu
kanısına varılmış. Daha sonra
Hawkins ile John B. White’ın
“Sırrı Çözülen Stonehenge”
başlıklı kitabı yayımladığında, bu
tez bütün dünyada yankılanmış.
Hawkins ilk kuşak arkeo-astronomi bilgini ilân edilirken, klâsik
arkeoloji çevreleri ise bu iddiaya
kuşkuyla yaklaşmışlar.
rather smaller dimensioned 82 blue stones was left unfinished.
The third period is related with 1750s BC. Instead of blue stones
they placed stones called Sarsens and the blue stones were erected
amidst Sarsens in a circular form. Each Sarsen is approximately 50
tons.
The region attracts more than 1 million visitors every year...
Stonehenge Official Site: english-heritage.org.uk/visit/places/stonehenge
The mystery of Stonehenge and a short history
In 12th century a Welsh priest Geoffrey, alleged that Stonehenge was
a work of Merlin, the wizard of King Arthur. According to the “History
of the British Kings” written by Geoffrey, King Arthur wanted to erect
a monument to immortalise the memory of the great victory his uncle
Ambrosius won against the Anglo-Saxon invaders. The wizard Merlin
planned to carry these stone hoops from a place named Killarus in
Ireland to Britain by sea and turn them into a readily made monument!
Alman Meyers Lexicon kitapları koleksiyonunda 1908 tarihinde yayınlanan
bir Stonehenge resmi (sol üstte), aynı koleksiyondan 1897 resmi (sol altta),
Stonehenge taşlarından birinin üstünde yer alan yazılar (sağ üstte). Bilinen en eski
Stonehenge belgesi British Kütüphanesi’nde yer alıyor (sağ ortada). 1877 tarihli bir
fotoğraf (sol altta) ve 1885 tarihinde Stonehenge (sağ altta).
A photograph of Stonehenge that was printed in the German Meyers Lexicon books
collection in 1908 (left above), a photograph of 1897 from the same collection (left
below), inscriptions on the surface of a Stonehenge stone (right above).
The oldest Stonehenge document known is kept in the British Library (mid right).
A photograph dated 1877 (left below) and Stonehenge in 1885 (right below).
1000 Words / Shutterstock.com
1000 Words / Shutterstock.com
1000 Words / Shutterstock.com
1000 Words / Shutterstock.com
Çeşitli ve ilginç etkinlikler
Salisbury’e kadar Stonehenge’i görmeye
gidenleri taşların dışında da ilginç şeyler bekliyor. İşte bazıları:
Yüzyılın Müzayedesi: Bu etkinlikte, bir tiyatro
oyunu ile yüz yıl önce 1915’de açık artırmaya
konulan Stonehenge’in öyküsü canlandırılıyor.
Ateş ve Yaşam: İki uzman, Taşdevri’nde ateşin
nasıl yakıldığından, yiyeceklerin nasıl hazırlandığına kadar bir günlük yaşam kesidini
canlandırmalarla izleyicilere sunuyor.
Tarih Öncesi Teknoloji: Antik Çağ teknolojisi
uzmanlarıyla birlikte yapılan atölye çalışması.
Katılımcılar evlerine kendi yaptıkları ilkel oklar, silahlar ve diğer araç gereç ile dönebiliyor.
Neolitik El Sanatları, Dokuma Tanıtımı ve
Atölyeleri: İki uzman, katılımcılara bir dizi
doğal malzeme ile iplik, yün, kumaş, ağ yapımını ve dericiliği anlatıyor, bunların Neolitik
Dönem’de nasıl kullanıldığını gösteriyor. Katılanlar dilerlerse bunları kendileri de yapabiliyor. Benzer bir format, toprak çömlek yapımı
konusunda da uygulanıyor.
Öte yandan, yaz gündönümü, kış gündönümü
(günümüzde Cadılar Bayramı olarak bilinen
“Samhain”) kutlamaları gibi Stonehenge’de
yaşanan paganist Kelt gelenekleri, günümüzde de canlandırılıyor ve çok ilgi görüyor.
Ziyaretçiler şayet yıldız geçişlerinde ya da
dolunay zamanı gitmişler ise akşam saatlerini bekleyip sosyal ağlarda çok sayıda ilginç
görüntüler paylaşıyor. Örneğin Twitter’da
#Stonehenge etiketi ile bir arama yapıldığında hemen her gün yepyeni ve ilginç içerikler
görmek mümkün...
1000 Words / Shutterstock.com
Hawkins (1928-2003), zaman içinde gözden
düşen tezinden geri dönmediği gibi Peru, Mısır tapınakları dahil ölene kadar incelemelerini sürdürmüş. Sonuçta tartışma götürmeyen
tek konu; Salisbury Ovası halkının gökyüzünü
incelediği ve kendi buluşlarını kaydettiği bir
çeşit sisteme sahip olduğu...
In 17th century King James I assigned Inigo Jones, the architect of the palace, to make a survey
on the monument. Jones came to a conclusion that such a perfect structure could only be an
artefact of the Romans and it was a temple dedicated to an unknown Roman God.
In 17th century and onwards it was alleged that Stonehenge was constructed by Druids, British
and Welsh Celtic monks, and even more Stonehenge was used as an altar by Celtics. Whereas
we now know that Stonehenge belongs to thousand years before the Druids. As of the beginning of 20th century Stonehenge has still kept its secret. Both the archaeologists of 17th
century and those of 20th century thought that the architecture of Stonehenge was in conformity with the Roman and Egyptian architecture; their proofs were the findings in the region.
In 1953, archaeologist Richard Atkinson, during his area research found some axes and a
dagger besides stones; he claimed that very similar pieces were excavated from king graves in
Mykines Castle in Greece and developed a theory that Stonehenge was designed by an architect who came to visit Britain from the more civilised Mediterranean. Accordingly he claimed
that Stonehenge was constructed approximately at 1500s BC. But the Mykines theory quickly
collapsed at the same speed it was appropriated.
The problem of transportation of the stones to Salisbury led to some new theories emerges:
they were carried on icecaps; they were carried on rafts from the Irish Sea and other similar
theories.
In 1960s a new method was found: the “radiocarbon dating”: archaeologists found strong
2014 yılında Stonehenge’de ekinoks (gece-gündüz eşitliği) kutlamaları.
Equinox (equality of day and night) celebrations in Stonehenge in 2014.
19
Ashley Columbus / Wikipedia.com
MartineDF / Shutterstock.com
proofs that Stonehenge was dated far before the Mykines Civilisation and also so much older
than it was thought. As a result of high resolution scanning realised in 2014 on an area of 12
kilometres square and at an average of 3 metres deep 17 temples, objects that are 6 thousand
years old, 17 wooden or stone constructions and uncountable number of tumulus for burial
purposes were designated around Stonehenge (Deutsche Welle - Turkish).
Is it a “New Stone Age Computer”?
At the beginning of 1960s, when first computers came into life, Mr. Gerald Hawkins, professor of physics and astronomy from Boston University, started to record the day breaks at the
plain of Salisbury.
His assistants processed the astronomic data and the coordinates of each stone and pit in
Stonehenge by punching them on cards and loading on an IBM computer. Hawkins, with the
line up of 165 foundation points of the monument, found out that they were in a strong relation with the positions of rise and set of the sun and the moon. He furthermore claimed that
the ring of “Aubrey Holes” constituted by the pits of Stonehenge was used to estimate the
eclipse of the moon. In the end, a conclusion was reached that Stonehenge was a Neolithic
computer and astronomical observatory used to estimate eclipse of the moon and the sun.
Then, when the book, “The Stonehenge secret is revealed” by Hawkins and John B. White published this thesis echoed all around the world. Hawkins was declared as the first generation
archaeo astrology scholar but the classical archaeology circles approached this claim with
caution. Loosing popularity by time, Hawkins (1928-2003), did not step back from his thesis
and kept on with his researches in Peru and Egypt temples until he passed away.
In the end, the only issue that cannot be discussed; is that the Salisbury Plain has a kind of a
system where the people explore the sky and record their own discoveries...
Jlert~commons / Wikipedia.org
2013’de bölgede açılan ziyaretçi merkezi (üst sağ ve
solda), bölgenin bilgisayarla çizilmiş krokisi (altta).
Visitors’ Centre that was opened at the region in 2013
(above right and left), plan of the region drawn by
computer (below).
20
Various and interesting activities
Interesting things are awaiting the visitors who go to Salisbury to see the Stonehenge. Some
of them are as follows:
The Auction of the Century: In this activity the story of Stonehenge that was put onto auction
a century ago, in 1915 is played on stage.
Fire and Life: Two specialists, present to the audience a cross section of a daily life; from how
the fire was lit in the Stone Age to how food was prepared.
Pre Historic Technology: The workshop realised with the participation of Antique Age Technology specialists. The participants can go back to their homes with primitive arrows, weapons and other material they have produced during the workshop.
Neolithic Handicrafts, Presentation on Textile and Ateliers: Two specialists tell the participants how to make threads, wool, textile, nets with a series of natural material; production
of leatherwear and show them the use of these in the Neolithic Period. The participants are
allowed to try any of these themselves. A similar format is applicable for earthenware pottery.
On the other hand some celebrations of pagan Celtic tradition of Stonehenge like summer solstice and winter
solstice (“Samhain” known today as Halloween)
are revived and draw excessive interest.
If the visitors happen to go there at falling
star or full moon times they wait there until
the evening so as to share interesting scenes
through social nets. For example if you search
in Twitter with the label #Stonehenge you are
likely to see brand new and interesting contents
almost every day...
21
ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ - II
Geçen sayımızda
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin
Taş Eserler Salonu’nda sergilenen
eserlere yer vermiştik.
Bu sayımızda, Paleolitik, Neolitik,
Kalkolitik, Eski Tunç dönemleri, Asur
Ticaret Kolonileri, Eski Hitit, Hitit
İmparatorluğu, Frigler, Urartular ve
Lidyalıları sayfalarımıza taşıyoruz…
Kadın Heykelciği, MÖ 3. binin sonu (üstte),
Çatalhöyük Duvar Resimleri MÖ 6. bin (sağda ve
sağ sayfada). Müzeden bir görünüm (sağ üstte).
Woman Figurine, end of 3000 BC (above),
Çatalhöyük Wall Paintings
6000 BC (right and right page).
A scene from the museum (right above).
22
MUSEUM OF ANATOLIAN
CIVILISATIONS - II
In our previous issue we gave coverage to
the edifices that were exhibited in the Stone
Edifices Hall of the Museum of Anatolian
Civilisations. In this issue we are carrying
Palaeolithic, Neolithic, Chalcolithic, Old
Bronze periods, Assyrian Trade Colonies, Old
Hittite, Hittite Empire, Phrygians, Urartu and
Lydians to our pages...
MÜZELER
Museums
st kat restorasyonu tamamlanarak bütünüyle yeniden ziyarete açılan
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara’nın yeniden ilgi odağı oldu. Giriş
katındaki Taş Eserler Salonu’nu çevreleyen bölümler muhteşem bir tarih
yolculuğuna çıkartıyor ziyaretçileri. Müzenin bu bölümü kronolojik bir düzen içinde şöyle sıralanıyor:
Paleolitik Çağ
Günümüzden 2 milyon yıl önce başlayıp 10 bin yıl önce son bulan Paleolitik Çağ (Yontma veya Eski Taş Çağı) insanları avcı ve toplayıcı topluluklar. Alt Paleolitik
Çağ’da basit taş aletler, Orta Paleolitik’de düzenli yontulmuş ve kazıyıcı haline sokulmuş
aletler yapılıyor ve büyük hayvan avında ustalaşılıyor. Homo sapienslerin sahneye çıktığı Üst
Paleolitik’de ön kazıyıcılar, taş delgiler, taş kalemler, yaprak biçimli uçlar, kemik ve boynuzdan
yapılmış aletlerle taş işçiliği en üst düzeyde. Mağara duvarları ve çeşitli objeler üzerine boyalı
resim, gravürler, alçak kabartmalar, heykelcikler yontulmaya başlanıyor, balık ve diğer hayvan
kemikleri, diş ve kabuklardan yapılmış ilk süs eşyaları görülüyor.
Neolitik Çağ, Çatalhöyük, Hacılar
Besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumlarla başlayan Neolitik Çağ’da bereket kültü, pişmiş
toprak ve taştan doğuran ya da yaşlı kadın formundaki Ana Tanrıça. Çatalhöyük’te dikdörtgen
planlı evlerin avlular etrafında sıralandığı bir düzen, oda içlerinde seki, ocak ve fırınlar, duvarlarda boğa başları ve resimler görülüyor. Kahverengi, siyah ve kırmızı çanak çömlek, basit
geometrik motiflerle bezeli. Deniz kabuklarından kolyeler, obsidyen aynalar kullanan, kumaştan ve deriden giysiler giyen Çatalhöyük insanları ölülerini evlerin tabanları altına gömüp, ölü
hediyesi de bırakırmış. Hacılar bulguları ise MÖ 5700 - 5600’lere ait.
Kalkolitik Çağ
Taş aletler yanında bakırın da kullanılmaya başlamasından dolayı Kalkolitik Çağ olarak adlandırılan bu dönemde en gelişmiş kültür, el yapımı, boyalı çanak çömlekleriyle Hacılar’da
görülüyor. Pişmiş toprak tanrıça heykelciklerinin çoğu oturur durumda ve daha şematik. Müzede Doğu Anadolu’nun Orta Kalkolitik Çağı, Tilkitepe bulgularıyla temsil ediliyor. Geç Kalkolitik
Çağ’ın Batı Anadolu’daki önemli yerleşimlerinden biri de Beycesultan. Bir çömlek içinde bulunan gümüş yüzük, bakır aletler, hançer parçası ve üç iğne maden işçiliği açısından önemli.
Diğer buluntular ise ölülerin yerleşim yeri içine veya dışına toprak, küp ya da taş sanduka
biçimli mezarlara gömülüp, yanlarına ölü hediyesi olarak çanak, çömlek, süs eşyası ve silahlar
bırakılan Alişar ve Alacahöyük’ten.
Eski Tunç Çağı
Bakıra kalay katıp tunç elde etmeyi başaran Anadolu insanları, Eski Tunç Çağı’na MÖ 4. bin
sonlarında girmiş. Altın, gümüş ve elektrumdan da türlü nesneler üretmişler. Etrafı surlarla çevrili şehirlerde sıkışık düzende taş temelli, kerpiç duvarlı evlerde yaşamışlar, tarım ve
hayvancılık yapıp, ticaret ve maden işçiliğini de geliştirmişler. Müzede bolca bulunan süslü
ağırşaklar, tezgah ağırlıkları ve kirmenler Anadolu’da eğirme ve dokumacılığın ilerlediğini gösteriyor. Alacahöyük, Horoztepe, Eskiyapar, Kültepe, Mahmatlar, Kayapınar, Polatlı gibi değişik
yörelerden çıkarılan maden döküm kaplar, tunçtan mızrak uçları, altın, gümüş, elektron ve
tunç ölü hediyesi eşyaları erişilen ileri düzeye tanıklık ediyor.
Museum of Anatolian Civilisations has again
been a focus of interest after been completely opened for visits as the upper floor
restoration completed. The sections that surround the Stone Artefacts Hall on the ground
floor take visitors to a magnificent voyage in
history. This section of the museum is lined
up in a chronological order as follows:
Palaeolithic Age
The people of the Palaeolithic Age, that
started 2 million years ago and ended 10
thousand years ago, were hunter-gatherer
communities. In the Lower Palaeolithic Age
simple stone tools, in Middle Palaeolithic
Age properly hewn stone tools that turned
into scrapers were made and hunters gained
skills in hunting big animals. In the Upper
Palaeolithic, where Homo sapiens take stage,
the stonemasonry was at the highest level
with end scrapers, stone borrers, slate-pencils, leaf shaped ends and tools made from
bone and horns.
Then, the walls of the caves and other objects
were decorated with painted figures, reliefs,
bas-reliefs and figurines were started to be
23
ANA TANRIÇA FİGÜRİNLERİ ve İDOLLER
Heykelin, yüksekliği genellikle 3-5 cm’e kadar inebilen küçük boyutlu formu figürin, en çok Ana Tanrıça formunda yapılmış. Ana Tanrıça sevecen,
güven verici, güler yüzlü olarak betimlenir, çoğunlukla kadının doğurarak insan yaratmasına ve bereketine dikkat çekecek biçimde gösterilirdi. Çatalhöyük’te bulunan, iki yanında leoparlarla oturan ve o sırada
doğuran kadın figürü, ana tanrıça taş figürinlerinin en ünlüsü.
Leoparlar, tanrıçanın doğanın vahşi güçlerini de denetim altında
tuttuğunu, yuvarlaklarla yapılmış bedeni, onun besleyici, koruyucu
yönünü gösteriyor...
İdoller
Neolitik ve Kalkolitik çağlarda çoğunlukla bağdaş kuran, oturan,
doğuran Ana Tanrıça görüntüleri İlk Tunç Çağı’nda ayrıntılarından soyutlanmış ve iki boyuta indirgenmiş “idol” formunda karşımıza çıkıyor. İdoller, adak eşyası olarak kullanıldığı gibi figürlerin
ince ve uzun boyunlarından bağlanarak, amulet (kolye ucu) gibi
boyuna da asılırmış. Su mermerinden yapılmış, yuvarlak gövdeli,
çapları 5 - 30 cm. arasında değişen, bir - dört boyunlu başları olan
Kültepe idolleri bunların en karakteristik olanları.
MOTHER GODDESS FIGURINES and IDOLS
The small size of a sculpture with its height minimised usually
down to 3-5 cm is called a figurine, mostly shaped in the form of
the Mother Goddess. The Mother Goddess was usually described
as benignant, reassuring and good-humoured; and was reflected
in a shape that drew attention to her fertility and her abundance,
her ability to create man by giving birth.
The figure of a woman that was found in Çatakhöyük was in
sejant state with two leopards, one on each side and giving birth:
the most famous mother goddess stone figurine.
Leopards refer to the fact that the goddess is holding under control the wild powers and her body described by circles show us her
protective, trophic side...
Idols
Mother Goddess delivery visuals that were used to be seen in
Neolithic and Chalcolithic Ages in forms as sejant state or sitting
crossed-legged positions have been abstracted from details in the
Bronze Age and degraded to 2 dimensions; emerge in the form of
“idols”. Besides being used as articles for oblations the idols were
also hanged around necks as amulets (necklace pendants). The
most characteristic one of those are the Kültepe Idols, made out
of marble, round bodied articles with diameters differing from
5-30 cm and having heads with four necks.
24
Asur Ticaret Kolonileri Çağı, MÖ 1950-1750
Kuzey Mezopotamya’daki Eski Asur Devleti, Anadolu ile gelişkin bir
ticaret sistemi kurmuş. Şehre yerleşen tüccarlar, merkezi Kültepe’deki Kaniş Karum’u olan; “Karum” denen pazarlarda ticaret yaparmış.
Onlar dil, çivi yazısı ve silindir mühür gibi kendi kültürlerini de getirdiklerinden Anadolu MÖ 1950’lerden itibaren yazılı tarih çağlarına
girmiş, Hititler de tarih sahnesine çıkmış. Müzede eserleri bulunan
Koloni Çağı şehirleri; Kültepe (Kaniş ve Karumu), Acemhöyük, Alişar
ve Boğazköy. Önemli eserler: Kral Anitta’nın adı yazılı tunç hançer,
Tanrıça Kubaba’nın fildişi, fayans, kurşun ve pişmiş toprak örnekleri,
mühür baskıları (bulla) ve çivi yazılı tabletler.
Büyük Boyalı Testi, pişmiş toprak, Kültepe, MÖ 6. yy (solda), Büyük Vazo, pişmiş
toprak, Maşathöyük, 6. yy (sağda) ve Ahşap Paravan, Büyük Tümülüs, Gordion MÖ
8. yy (en sağda). Müze vitrinlerinden görünüm (altta).
A Big Painted Jug, terra cota, Kültepe, 6th century BC (left), Big Vase, terra cota,
Maşathöyük, 6th century (right) and Wooden Screen, Grand Tumulus, Gordium 8th
century BC (right most). A scene from the Museum display windows (below).
carved and first souvenirs, made from fish and other animal bones,
teeth and shells were seen.
Neolithic Age, Çatalhöyük, Hacilar
Besides food production, in the Neolithic Age that started with the
first settled communities, cult of abundance, the old women in
the form of a Mother Goddess made out of terra-cota and stone. In
Çatalhöyük you can see a layout where rectangular houses are lined
up around yards, rooms with berms, furnace and ovens, and walls
with bull heads and drawings. Brown, black and red earthenware
decorated with simple geometric motifs. The people of Çatalhöyük
wore necklaces made out of seashells, used obsidian mirrors, put on
fabric and leather dresses buried their dead bodies at homes, under
the floors and also left presents for them. Findings of Hacilar are from
5700*5600 BC.
Chalcolithic Age
In this age, this is also referred to as Chalcolithic Age as copper
started to be used alongside stone tools, the most of the culture is
observed in Hacilar especially the most developed handmade col-
25
ANKARA’NIN EN ESKİ SİMGESİ: GÜNEŞ KURSU
Güneş kursları, Hititlerin sembolü
haline gelmesine rağmen, aslında
Anadolu’nun en eski uygarlığı
olan Hattilere ait. Ölen Hatti
Kralları, güneş kursu ve benzeri
4-5 sembolle birlikte gömülmekteymiş. Anadolu Medeniyetleri
Müze’sinde, Alacahöyük’ün Eski
Tunç Çağı’na ait 13 kral mezarında bulunan kurslar, bu nedenle en
önemli eser grubunu oluşturuyor.
Çünkü Neolitik Çağ’dan beri
hayvan biçiminde görselleştirilen
tanrıların Hattilerce de tapınım
gördüğünün kanıtları sayılıyorlar.
Çoğunlukla bronzdan, dönemin
doğa tanrısını simgeleyen geyik ile
gök tanrısı boğa heykelcikleri ile
süslü, kimilerinde üremeyi simgeleyen kuş, ağaç figürleri bulunan,
genellikle tunçtan yapılan güneş
kurslarının, asaların ucuna takılarak dini törenlerde taşındıkları
da sanılıyor. Buna yol açan özellik
ise bazılarında sallandığında ses
çıkaran küçük parçalar olması.
26
THE OLD SYMBOL
OF ANKARA:
SUN DISK
Although the sun disks have
become the symbol for Hittites,
in fact it belongs to the Hatti,
the oldest civilisation of Anatolia.
The passed away Hatti Kings
used to be buried with sun disks
and similar 4-5 symbols. In the
Museum of Anatolian Civilisations disks found at Alacahöyük,
in 13 graves of kings of the Early
Bronze Age constitute the most
important group of artefacts
from this point of view. Because
they are considered to be proofs
for worshipping animal shaped
gods by the Hatti people as of the
Neolithic Age. It is also presumed
that deer figurine, mostly made
of bronze, that symbolises the god
of nature of the time and the bull
figurines that symbolise the god of
skies; alongside the bird and tree
figurines, some of which present
fertility and the sun disks made
out of bronze were mounted on
top of sceptres and carried around
in religious ceremonies. The characteristic that led to this consumption is that some had small parts
that created sound when shook.
Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk Çağı, MÖ 1750 - 1200
Koloni Çağı’nın son dönemlerinde, Kral Anitta, Anadolu’nun merkezi sistemle idare edilen ilk Hitit devletini kurmuş, I. Hattuşili ise
başkenti Neşa (Kaniş)’dan Hattuşa (Boğazköy)’ya taşımıştı. Boğazköy başta olmak üzere Alacahöyük, Eskiyapar, İnandık, Maşathöyük
kazılarından görülen o ki Hattiler maden işlemeciliğini, Hititler de taş
kabartmacılığı geliştirmiş. Yazılıkaya kutsal alanında yarım rölyefle ve
profilden kayalara tasvir edilen 71 Hitit tanrı ve tanrıçası var. Bu dönemin tasvirli ortostatları grup halinde yalnızca Alacahöyük’te bulunmuş olup müzenin orta salonunda sergileniyor. Boğazköy’de bulunan
oturan ana tanrıça biçimli altın kolye tanesi ile Dövlek’teki tunç tanrı
heykelciği, güneş kursları da gelişkin maden sanatı örneklerinden.
Frig Krallığı, MÖ 1200 - 700
MÖ 12. yy başlarında Anadolu’yu yakıp yıkan, Hitit İmparatorluğu’nu
ortadan kaldırarak Anadolu’yu egemenlikleri altına almaya başlayan
Frigler, Gordion merkez olmak üzere Sakarya bölgesine yerleşmiş.
Hint-Avrupalı bir dil kullananan, MÖ 8. yy sonuna doğru çok güçlenen
Frigler MÖ 7. yy’da Lidya egemenliğine girmiş, 550’de Pers istilası ile
bağımsızlığını yitirmişler. Başkent Gordion’da Megaron yapı tipinin
gelişmiş örnekleri görülüyor. Müze’deki en güzel örnekler ise Gordion ve Pazarlı’da bulunan savaşçılar, aslan - boğa boğuşmaları, insan
başlı at gövdeli veya kuş başlı varlıklar, hayat ağacının iki yanında keçi
figürlü levhalar.
Urartular
Hurrilerle aynı soydan gelen Urartular MÖ 1000’lerde (bugünkü Van)
Tuşba’da merkezi bir devlet kurmuş, hayvancılık ve tarımda çok başarılı olmuş, 20 - 25 tonluk taşları tepelere çıkararak anıtsal yapılar inşa
etmişler. Yapı duvarlarındaki çiçek ve geometrik motifli süslemeler,
kanatlı cinler ve sfenksler, kutsal hayvanlar üzerindeki tanrılar en sevdikleri konular. Altıntepe’de çıkan, kulp yerlerinde dört boğa başı olan
örnekteki gibi heykelciklerle süslü Urartu tunç kazanları, fildişinden
yapılmış kuş başlı, kanatlı cinler (griffon), insan yüzleri, geyik kabartması, palmet plakları ve aslan heykelcikleri dikkat çekici. Bunlardan
üç ayaklı sehpaya ait yatan aslan, Önasya’nın fildişinden yapılmış
en büyük aslan heykelciği. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Erzincan,
Altıntepe, Ağrı-Patnos, Van-Toprakkale, Muş-Kayalıdere ve Adilcevaz
kazılardan gelen eserlerle zengin bir Urartu kolleksiyonuna sahip.
oured terra cota. Most of the terra cota
goddess figurines are in sejant state
and more schematic.
In the museum, East Anatolia and Middle Chalcolithic Age are represented by
the findings from Tilkitepe. One of the
important settlements of Late Chalcolithic Age was Beycesultan. A silver ring
that was found in a pot, copper tools,
a piece from a dagger and three metal
needles are distinguished from the
point of metal labour. Other findings
are from Alişar and Alacahöyük; from
the burying places of the dead bodies
or from close by locations; buried in
cube or stone coffin shaped graves as
presents to the dead such as pots, terra
cota, ornaments and weapons.
Early Bronze Age
Anatolian people who succeeded to
obtain bronze by amalgamating tin
and copper passed onto Early Bronze
Age at the end of 4 thousand BC. They
also produced various objects out of
gold, silver and electrum. They lived in
houses leaning on one another with
stone foundations having walls made
by adobe bricks, in cities surrounded
by city walls; they lived on agriculture
and livestock, also developed trade and
metal labouring. The material we see in
the museum in high quantity, such as
arrayed spindle whorls, loom weights
and spindles refer to the fact that spinning and weaving were improved in Anatolia. Metal cast pots, bronze spearheads, gift articles
for dead bodies made from gold, silver, electron and bronze that have
been excavated at different sites such as Alacahöyük, Horoztepe,
Eskiyapar, Kültepe, Mahmatlar, Kayapınar and Polatlı witness the
advanced level reached.
Age of Assyrian Trade Colonies 1950-1750 BC
The Assyrian State at north Mesopotamia set up an advanced trade
system in Anatolia. The merchants who settled down in the city used to
merchandise in markets, called “Karum”; the centre of the trade network
was the Kanes Karum in Kültepe. As they brought along with them their
culture: their language, hieroglyph and cylindrical stamps, Anatolia
passed onto the written history era as of 1950s BC as the Hittites left
the stage of history. The Colonial Age cities that have artefacts exhibited
in the museum are; Kültepe (its Kanes and Karum), Acemhöyük, Alişar
and Boğazköy. Important artefacts: bronze dagger with the king Anitta’s
name written on it, ivory, porcelain, lead and terra cota samples of the
Goddess Kubaba, stamp prints (bulla) and hieroglyph tablets.
Müzeye girer girmez ziyaretçileri, Urfa Göbeklitepe dikilitaşlarının reprodüksiyonları
karşılıyor. Hemen yanında ise Neolitik Çağ’da, Anadolu’nun ilk köylerindeki yaşamı
yansıtan bir örnek yer alıyor (üstte). Kadın Heykelciği, Elektrum-Altın, Hasanoğlan,
MÖ 3. binin sonu. Vücudu elektrumdan, başındaki maske, göğüsleri, ayak
bileklerindeki bilezikler altından yapılmış. Göğsündeki altın çaprazların bir giysiyi
simgelediği düşünülüyor (sağ üstte).
The visitors face the reproductions of the obelisks of Urfa Göbeklitepe as they go
into the museum. Just next to them is a sample that reflects the life in the first
villages of Anatolia in Neolithic Age (above). Woman Figurine, Electrum-Gold,
Hasanoğlan, end of 3000 BC. The body is made from electrum, the mask on the
face, breasts and anklets at the ankles are made of gold. It is assumed that the
golden cross at the breasts symbolises a garment (right above).
Ages of Early Hittite and the Hittite Empire 1750 - 1200 BC
At the final stages of the Colonial Age, King Anitta set up the first
Hittite state centrally administered and Hattusili I moved the capital
from Nesa (Kanes) to Hattusa (Boğazköy). The Hatti had developed
mine/metal labour and the Hittites stone rubbing as can clearly be
seen in the excavations of Boğazköy in particular, Alacahöyük, Eskiyapar, Inandik and Maşathöyük. In the holy area of Yazılıkaya there are
71 Hittite gods and goddesses depictured on rocks as semi relief
from side view. The depicted orthostates of this age in groups were
only found in Alacahöyük and exhibited in the central hall of the
museum. The mother goddess in sejant position wearing a golden
necklace bead that was found at Boğazköy and the bronze god figurine, sun disks found at Dövlek are among the samples of developed
metal labour art.
27
Lidya Krallığı
Lidya hem gerçek hem mecaz anlamda altın dökmüş ve insanlığı ilk
kez parayla tanıştırmış. Kökeni, Bronz Çağı’na kadar uzanan Lidyalılar, Demir Çağı’nda gelişmiş, Kral Midas’ın ölümünden sonra en
güçlü krallık olmuş. Lidya sanatının gelişmişliği, Anadolu geleneğini
sürdürmesinden, sanatçılarını ve yapı ustalarını Pers ülkesine göndermesinden, değerli mücevherat ve metal işlerini Yunan sarayları ve
mabetlerine kadar yollamasından da anlaşılıyor. Lidya heykel ve duvar
resim sanatının bazı örnekleri, Manisa-Kırkağaç-Harta tümülüsündeki
mezar odasındaki sfenkslerde ve Uşak-Aktepe tümülüsünden çıkarılan
fresk parçalarında görülür. Müzede sergilenen Lidya eserleri MÖ 6.
yy’ın ikinci yarısına ait.
Kaynak: anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr
Phrygian Kings 1200 - 700 BC
The Phrygians, who devastated Anatolia
at the beginning of 12th century BC, demolished the Hittite Empire and started
to subjugate Anatolia and settled down in
the region of Sakarya, keeping Gordium in
the centre. Phrygians, who spoke an IndoEuropean rooted language, became very
strong towards the end of 8th century BC,
buckled under the domination of the Lydians in 7th century BC, lost their independence in 550 with the Persian invasion. In the
capitol Gordium you can see the developed
samples of Megaron construction type. The
most stunning samples in the museum are
the warriors found in Gordium and Pazarli,
lion-bull struggles, human head and horse
bodied or bird headed creatures, plates with
a tree of life with goat figures at each side.
Urartians
Urartians that originated from the same
breed as Hurries, set up a state in 1000s BC
with Tuşba in the centre (today’s Van), were
very successful in livestock and agriculture;
they built monumental constructions by
carrying 20-25 ton stones up the hills. Flower and geometric motive embellishments,
winged genies and sphinxes, holy animals
below gods were the most adorable subjects for them. The Urartu bronze cauldron,
decorated with figurines, as seen in the
sample that was excavated at Altıntepe,
with grips with four bull heads, winged
genies (griffon) with bird heads made from
ivory, human faces, deer reliefs, palmet
plates and lion figurines draw attention.
Among these, the lying lion of the three
legged end table, the biggest lion figurine
ever made of ivory in Asia Minor. The Museum of Anatolian Civilisations has a rich
Urartu collection composed by artefacts
gathered from Erzincan, Altıntepe, AğrıPatnos, Van-Toprakkale, Muş-Kayalıdere
and Adilcevaz excavations.
Kibele Başı, Kumtaşı, MÖ 6. yy (en üstte), Mobilya Aksamı, Tunç, Kayalıdere, MÖ 8. yy (sol üstte), Kabartmalı
Vazo, Pişmiş Toprak, Kültepe, MÖ 19-17. yy (sağ üstte), Gordion’daki Büyük Tümülüs’te bulunan Midas’ın
Kafatası (sol altta), Urartu Dönemi boncukları (sağ altta) ve vitrinlerden bir görüntü (en altta).
Cybele Head, Sandstone, 6th century BC (top most), Furniture Components, Bronze, Kayalıdere, 8th century BC
(left above), Vase with reliefs, Terra Cota, Kültepe, 19-17th centuries BC (right above), Skull of Midas found at
the Great Tumulus in Gordium (left below), Beads from Urartu Period (right below) and a scene from display
windows (under most).
28
Kingdom of Lydia
Lydia, both in reality and also in figurative
sense has poured down gold and has introduced money to mankind for the first time
in history. The Lydians whose roots go back
as far as the Bronze Age developed in Iron
Age, became the strongest kingdom after
King Midas had passed away. The development of the Lydian art is understood from
its continuation of Anatolian tradition,
from sending its artists and master builders
to Persia, from sending its valuable jewellery and metal works to Greek palaces and
sanctuaries. Some samples of the Lydian
sculpture and wall painting art are seen
in the sphinxes in the grave room of the
Manisa-Kırkağaç-Harta tumulus and also
on fresco pieces excavated at Uşak-Aktepe
tumulus. The Lydian artefacts that are displayed in the museum belong to 6th century
BC. Source:
anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr
DÜNYA
MÜZELERİ
World
Museums
ABD’nin İLGİNÇ MÜZELERİNDEN...
Cacophony / Wikipedia.org
Kısacık ulusal tarihini pekiştirip zenginleştirmek
için vaktiyle dünyada en çok kültür sanat eseri
ithal eden ülke olan ABD, bir müzeler diyarı
olalı da çok oldu. Şimdi o dünyaya kültür ihraç
ederken, Avrupa’nın köklü ve soylu müzeleriyle
hanidir rekabet ediyor. Bir taraftan da yepyeni
müze kavramları icat ediyor. Müzelerinin her biri
birbirinden ilginç, neredeyse akla gelebilecek her
konunun birer veya birden çok müzesi var...
30
ONE OF THE INTERESTING
MUSEUMS OF USA...
It has been quite a while that USA has become a land of
museums which was a country that imported the most
cultural and artistic artefacts to enrich and assure it’s such
a short national history. And now while it exports culture
to the world it is in competition with the old and noble
museums of Europe for a long time. And on the other hand
it contrives brand new museum concepts. Each museum
is more interesting than the other; there are one or more
museums almost on any subject that man can think of...
Baileythompson / Wikipedia.org
MaiuZ / Wikipedia.org
Alex Hendricks / Wikipedia.org
eçen sayımızda Washington DC’deki önemli müzeleri ve onların çoğunun kurucusu Smithsonian
Enstitüsü’ne yer vermiştik. Bu sayımızda da müzeyi
yaşayan bir eğitim kurumu, halkın günlük yaşamının bir parçası, dünya kültür endüstrisi ve turizmi
alanında bir rekabet kozu haline getiren Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki bazı ilginç müzeleri sunuyoruz...
Canlı canlı heyecanlı: Uluslararası Casusluk Müzesi
Bu müze, ABD’de konusu casusluk olan tek kamusal müze. Kendine
biçtiği misyon ise kendisi çok zor görülebilen fakat dünyanın gidişatını bugün bile gözle görülür biçimde değiştiren casusluk mesleği
hakkında bütün dünyaya tarafsız, nesnel, doğru ve tam bilgi vermek.
Washington DC’de yer alan, 13 yaşındaki müzeyi, kurulduğu 2002 yılından 2014 sonuna kadar, 7 milyon 200 bin kişi ziyaret etmiş. Çoğunluğu gerçek casusluk objelerinden derlenmiş müthiş bir koleksiyon,
sergiler, konferanslar, casusluk hile ve sırlarının da öğrenildiği etkileşimli casusluk oyunları ve özel etkinlikleriyle ilgi çekiyor… Müze,
web sitesi, Twitter hesabı ve diğer sosyal ağlar üzerinden güncel
etkinliklerini paylaşırken, bütün dünyayı casusluk alanındaki en son
gelişmelerden de haberdar ediyor. Hatta bu iş için her pazartesi günü,
“The Spy Weekly Intel” başlıklı bir de haftalık gazete çıkarıyor. Gazetede dünyanın önemli haber kaynaklarından ve kendi kaynaklarından
derlenmiş en son casusluk, terörizm, karşı-terörizm, nükleer silahlar,
siber güvenlik, bilim ve teknolojik gelişmelerle ilgili güncel haberler
ve casusluk tarihinden sayfalar yer alıyor.
Resmi Site: spymuseum.org
Gehry’nin “uçuk” mimarisiyle renk değiştiren
Deneysel Müzik Müzesi
Microsoft milyarderi Paul Allen Seattle’da bir müze kurmaya karar
verince, proje tasarımını da ünlü mimar Frank Gehry’ye bırakmış.
Böylece Gehry’nin fütüristik bir tasarım ve ileri teknolojik malzeme ile
yaptığı “Deneysel Müzik Merkezi” ortaya çıkmış. Rock ‘n’ Roll’u ölümsüzleştiren, ziyaretçilerin de müzik yapabileceği bu müzeyi tasarlarken
Gehry, önce 5 - 6 elektronik gitar alıp onları dilim dilim parçalamış ve
yapının ilk taslak maketini o dilimlerle yapmış, sonra da tasarıma diji-
In our previous issue we gave
place to the important museums in Washington DC and
to Smithsonian Institute that
founded the majority. In this
issue we are presenting some
interesting museums in USA
that have turned museums
into living education institutes, part of daily life of people, a trump of competition
in the field of tourism and
industry of world culture…
So alive and exciting:
International Spy Museum
This is the only public museum in USA that features
espionage. The mission it
has employed to itself is to
display to the world objective, unbiased, correct and complete information on the profession of espionage that has the power to radically
change the course of the world even today while hiding its profile
so hard to be detected. The museum that is 13 years old was established in Washington DC and 7 million 200 thousand people visited
the venue from 2002 until the end of 2014. What draws attention are
the extraordinary collection of espionage tools, majority of which are
real, exhibitions, conferences, interactive espionage games where
secrets and tricks of espionage are revealed and other special activities... While sharing the daily activities through its web site, Twitter
account and other means of social networks the museum informs
the world on the latest developments on espionage. Furthermore a
weekly newspaper, “The Spy Weekly Intel” is published every Monday
to serve this purpose. In the newspaper you can find pages on the
history of espionage, latest news on espionage, terrorism, counterterrorism, nuclear weapons, cyber security, science and technological
developments that have been gathered from the important global
news sources alongside their own sources.
Official Site: spymuseum.org
Experimental Music Museum that changes colour with Gehry’s
“eccentric” architecture
When Paul Allen, the Microsoft billionaire, decided to establish
a museum in Seattle he left the design of the project to a famous
architect Frank Gehry. Thus the “Experimental Music Centre” came
into life with Gehry’s futuristic design and advanced technological
Seattle’da bulunan Deneysel Müzik Müzesi’nden görüntüler (sol ve sağ sayfalarda).
Scenes from the Experimental Music Museum in Seattle (left and right pages).
31
Washington DC’de, posta tarihi
ve filateli üzerine odaklanan müzede posta pulları, posta işaret ve
damgaları, pullu damgalı zarflar,
kartpostallar gibi malzemeden
oluşan muazzam bir koleksiyon
sergileniyor. Sık sık ilginç özel
sergiler düzenleyen, alanın çeşitli
konularında araştırma ve kamusal
eğitim projeleri hazırlayan, büyük
bir kütüphaneye de sahip Ulusal Posta Müzesi, tarihi Postane Binası
(City Post Office) içinde bulunuyor.
Amerikan posta tarihinin günümüzden koloni dönemine kadar uzandığı koleksiyonda üç boyutlu objeler de yer alıyor. Bunların içinde
posta arabaları, bir posta uçağı, posta taşıyan otobüsler, teraziler
ve diğer ölçme araç gereçleri, matbaa makineleri ilgi, hayret ve hayranlık uyandırıyor. Müzenin geçen yıl açtığı sergilerden biri; “Pasifik
Değiş tokuşu: Çin ve ABD Postası”, Çin başta olmak üzere bütün
dünyada çok ilgi çekmişti. Resmi site: postalmuseum.si.edu
32
Billy Hathorn / Wikipedia.org
Kuznetsov Viktor / Shutterstock.com
FİLATELİ TUTKUNLARI İÇİN BİR CENNET:
ULUSAL POSTA MÜZESİ
HEAVEN FOR PHILATELY FANS:
NATIONAL POSTAL MUSEUM
In Washington DC at the museum that is focused on the history
of post and philately: a huge collection composed of postal stamps,
postal signs and seals, envelopes and postcards with sealed stamps
are displayed. The National Postal Museum that frequently organises
special exhibitions, prepares research and public education projects,
embodies a remarkable library is situated in the historical Post Office
Building (City Post Office).
Three dimensional objects take part in the collection of the American
Postal History covering the time span from the colonial period to the
present. Among these are mail coaches, a mail plane, buses that carry
mail, scales, other measuring instruments and printing machines draw
attention, evoke excitement and admiration. One of the exhibitions
that the museum opened last year was; “Pacific Exchange: Chinese
and USA Posts” that drew worldwide attention, especially of China.
Official site: postalmuseum.si.edu
Orhan Cam / Shutterstock.com
Uluslararası Casusluk Müzesi (solda) ve
Matematik Müzesi (altta).
International Spy Museum (left) and
Museum of Mathematics (below).
Beyond My Ken / Wikipedia.org
material. Gehry, while designing this
museum bore in mind that visitors
who perpetuated Rock ‘n’ Roll could
as well play music, he got 5-6 electro
guitars and put them apart in slices
and made the initial draft model of
the museum by using those slices
and then he continued his design in
digital media. Actually, the outer layer
that covered the finished structure is
made from 3 thousand panels, each panel from 21 thousand pieces
of stainless steel and aluminium slices that have been cut, shaped
and coloured separately. Thus, with the changing colours of the construction under different light conditions and from different viewing
angles, the visitors/listeners are reminded that music and culture are
as well undergoing a continuous evolution! The museum describes
itself as such, but some architects regard this building among the
most absurd buildings of the world. For them, when people look at
the museum different images are associated in their minds; from “a
light coloured stain” to “an open heart surgery”. Gehry’s Guggenheim
Museum as well faced similar criticisms...
Official site: empmuseum.org
tal ortamda devam etmiş. Gerçekten de bitmiş yapıyı örten dış kabuk,
3 bin panelden, panellerin her biri de ayrı ayrı kesilip biçimlendirilmiş
21 bin paslanmaz çelik ve farklı renklendirilmiş alüminyum dilimden
oluşuyor. Böylece yapının farklı ışık koşullarında ve farklı açılardan
bakıldığında değişen renkleriyle ziyaretçi/dinleyiciye müzik ve kültürün de sürekli evrim geçirdiği hatırlatılıyor! Müze kendisini böyle tanıtıyor ama kimi mimarlar dünyanın en absürd binaları arasında bunu
da sayıyorlar. Onlara göre insanlar bu müzeye bakınca “açık renkli
bir leke”den “açık kalp ameliyatı”na kadar farklı şeyle çağrıştırıyorlar!
Gehry’nin Guggenheim Bilbao Müzesi de benzer biçimde eleştiriler
almıştı... Resmi site: empmuseum.org .
Ağzını kocaman açan bir timsahtan doğan Matematik Müzesi
Keşke küçük yaşta herkesin ilk öğretmeni onunki kadar yaratıcı ve
matematik de korkulan değil, sevilen bir konu olsaymış. İşte New
York’daki Matematik Müzesi’nin amacı da başta çocuklar olmak
üzere matematiği herkese sevdirerek, ona ilgi duymasını sağlamak.
Müze’nin kurucu yöneticisi Glen Whitney, 7 yaşındayken matematik
derslerinde “büyüktür/küçüktür” (> <) işaretlerini hep birbirine karıştırırmış. Öğretmeni ona sadece büyük işaretini öğretmiş: “Aç bir timsah
ağzını kocaman açtığında ben daha çok balık istiyorum der, balığın
olduğu taraf büyüktür”! Glen de bir daha hiç unutmamış o işaretlerin
anlamını...
Sonradan Harvard’da matematik okuyup, UCLA’da doktorasını yapan
Whitney, müzenin kuruluşunda bu anının büyük rolü olduğuna inanıyor. Manhattan’daki MoMath, son derece yaratıcı sergiler, deneyler,
gösteriler, filmler, bilmeceler, etkileşimli oyunlarla “5-105 yaş arası”
herkesi, aslında dünyamızın her yerinin matematikle çevrili olduğunu
fark etmeye davet ediyor. Dijital dünyada hesap kitap, ezbere çarpım
The Museum of Mathematics that was originated from
a crocodile with an open mouth
Wish every child would have the first teacher as creative as him and
maths would have been a lovable lesson not something to be afraid
of. Yes, the aim of the Museum of Mathematics in New York is to
ingratiate maths to everybody, especially to children and make them
show sincere interest to it. Glen Whitney, the founding administrator
of the museum, used to confuse the signs “greater than/less than”
(><) in math classes at the age of 7. His teacher taught him only the
‘greater than’ sign: “Hungry crocodile opens his mouth wide and says
he wants more fish, the side where the fish stands is greater”! And
Glen, from then on, never forgot the meaning of that sign...
Later Whitney studied maths in Harvard and completed his doctorate
in UCLA and believes that this memory played a great role in the establishment of the museum. MoMath in Manhattan invites everybody
“between 5 and 105” to recognise that in fact all the places of our
world is surrounded by mathematics: with the most creative exhibitions, experiments, programmes, movies, puzzles and interactive
games. When we consider that in digital world, leave aside calculations, books, times table and even hand writing is almost forgotten;
“wish for a MoMath to every city on earth”! According to the travellers
of Trip Advisor MoMath is chart-topping in the list of the ‘top 50 most
attractive museums’ of the country; it is considered to be one of the
pioneers of new generation museums. Official site: momath.org
A dream for jewellery fans: American Museum of Gems
“Gemological Institute of America: GIA” was founded in 1931 and its
museum in 1988 in Carlsbad, California. It has a branch and an exhibition hall in New York. This non-profit Institute is one of the scientific research and education centres in the world on gemstones.
The institute have education programmes as distance training or at
its own campus, a library, scientific publications, a magazine, encyclopaedia, laboratories and production units that analyses, improves
and sells equipment that are used in this field. Apart from its collection the museum displays artistic design samples of stones and gems
that come from all around the world in the periodical exhibitions
organised and also shares with the visitors the latest scientific de33
cetveli bir yana, neredeyse kalemle yazmanın bile unutulmaya yüz
tuttuğu düşünülecek olursa “darısı dünyadaki her kente bir MoMath”!
TripAdvisor gezginlerine göre, ülkenin en cezbedici 50 müzesi listesinin başlarındaki MoMath, yeni kuşak müzelerin öncülerinden biri
sayılıyor. Resmi Site: momath.org AMERİKAN ŞİİRİ VE
SATILIK KIZLAR PROJESİ
2004’te kurulan müze, bu konuda dünya üzerindeki ilklerden biri.
Amacı Amerikan şiirlerini bir araya toplamak, anlam ve önemini
paylaşmak. Şiiri hem edebiyatın hem de gösteri sanatlarının bir dalı
olarak değerlendirerek eğitimin etkin bir aracı haline getirmek.
Kuruluşunun ardında yatan en önemli neden ABD’de başta şiir
olmak üzere kitap alma ve okuma alışkanlıklarının düşüş göstermesi
imiş. Bu yüzden “statik müze-pasif ziyaretçi” anlayışı yerine dinamik,
etkin eğitim programlarıyla ziyaretçisini katılımcı kılan bir yaklaşım
izleniyor.
Bunların en çarpıcılarından biri, bir sanal müze olan “Kız Müzesi” ile
ortak düzenledikleri etkileşimli “Satılık Kızlar” sergisi. Günümüzde de
önemli bir sorun olan insan ticaretini önlemeyi ve özellikle kız çocuk
ve genç kızlarda bu konuda bilinç yaratmayı amaçlayan projeye internet üzerinden herkesin görüntü, olay ve şiir ile katılması mümkün:
girlforsale.org Şiir Müzesi: americanpoetrymuseum.org - Kız Müzesi:
girlmuseum.org
AMERICAN POETRY AND
GIRL FOR SALE PROJECT
The museum that was established in 2004 is one of the pioneers in the
world on this issue. The goal is to gather together the American Poetry
and share its meaning and importance. To turn poetry into an effective mean of education by evaluating it as a branch of both literature
and performance arts.
The most important reason that lies behind its establishment was the
decrease in the habit of book purchase and reading, especially poetry.
That’s why an approach that enables visitors to interact is ensured by
dynamic, effective education programmes to replace the “static museum - passive visitors” understanding. One of the most striking samples
is the interactive “Girls for Sale” exhibition: jointly organised with the
“Girl Museum”: a virtual museum. Public participation with images,
events and poems is possible through the internet to this project that
aims to create consciousness especially in children and young girls on
prevention of human trafficking, still an important problem of today
and time: girlforsale.org Poetry Museum: americanpoetrymuseum.org
– Girl Museum: girlmuseum.org
34
EQRoy / Shutterstock.com
Mücevher sevenler için bir rüya: Amerikan Değerli Taşlar Müzesi
1988’de kurulmuş, özgün adı; “Gemological Institute of America:
GIA” olan enstitü ve müze, Kaliforniya, Carlsbad’da. New York’da da
bir şubesi ve sergi salonu var. Kâr amacı gütmeyen Enstitü, 1921’de
kurulmuş ve dünyadaki değerli taşların bilimsel araştırma ve eğitim
merkezlerinden biri.
Uzaktan veya kendi kampüsünde verilen eğitim programları, kütüphanesi, bilimsel yayınları, dergisi, ansiklopedisi, laboratuvarları, analiz
ve bu alanda kullanılagelen araç gereçleri geliştiren ve satan üretim
birimleri var. Müze ise koleksiyonunun yanısıra periyodik sergiler de
düzenleyerek dünyanın dört bir tarafından gelen taş ve mücevher
tasarım sanat örneklerini, bu alandaki son bilimsel gelişmeler ve
velopments and research methods in this field. Majority of these can
be reached online at the web site where a special section has been
reserved for the children: gemkids.gia.edu.
Children, with the intermediation of its interactive content learn how
precious stones are found in nature, see the raw and after processed
images of stones, processes and speciality fields they have undergone to turn into the final stage, the evolutions jewels and gems,
including prehistoric animal bones, amulets and royal jewelleries
have gone through until the present time; like reading an interesting
tale book or playing a game. Official site: gia.edu/gia-museum.
A park-museum that has been established to provide everyone to
live the art of contemporary sculpture:
“Grounds for Sculpture”
In 1984, a benefactor J. Seward Johnson who was also a sculptor used
to imagine a museum-park in his home town Hamilton, New Jersey
where the art of sculpture could easily be reached by people from
every category who would closely perceive and feel at ease. “Grounds
for Sculpture” is such a project!
The New Jerseyites, without any formality and access procedure can
walk among sculptures and get acquainted with them. The museumpark that was started to be built in 1989 on the old New Jersey State
Fair Venue: 170 thousand square metres inaugurated in 1992 for
public use. Since then 270 artefacts including works of famous sculptors such as Clement Meadmore, Anthony Caro, Beverly Pepper, Kiki
Smith and George Sega are in display. Some of the sculptures, as
the works of Magdalena Abakanowicz and Isaac Witkin have been
devotedly carved especially for this park. As this establishment has
a non-profit administration structure, its expenses are met by funds
deductable from tax, private foundations and its founder J. Seward
Johnson. All the members of a family, regardless of their ages, can
join the education tours organised and also take part in trail studies
on branches such as drawing, printing and collage. Contemporary
art and sculptures while running and playing, eating and drinking,
breathing on a land of 170 thousand square metres... What a happiness...
Official site: http://www.groundsforsculpture.org
GK tramrunner229 / Wikipedi.org
EQRoy / Shutterstock.com
araştırma yöntemlerini ziyaretçileriyle paylaşıyor. Bunların çoğuna
çevrimiçi erişilebilen web sitesinde, çocuklara da özel bir bölüm
-gemkids.gia.edu- ayrılmış.
Etkileşimli içerik aracılığı ile çocuklar, değerli taşın doğada nasıl bulunduğunu, taşların doğal halleri ile işlendikten sonraki görünüşlerini, bu hale gelmeleri için hangi işlemlerden ve uzmanlık alanlarından
geçtiğini, tarih öncesi hayvan kemikleri, amuletler, kraliyet mücevherlerinden günümüze kadar takı ve mücevherin nasıl evrim geçirdiğini,
eğlenceli bir masal kitabı okur ve oyun oynar gibi öğreniyorlar. Resmi
site: gia.edu/gia-museum
Çağdaş heykel sanatını herkes yaşasın diye kurulan müze-park:
“Grounds for Sculpture”
1984’de, kendisi de bir heykeltraş olan hayırsever J. Seward Johnson,
yaşadığı New Jersey, Hamilton’da çağdaş heykel sanatının kolayca
erişilebilir kılınacağı, her türlü kesimden halkın yakından algılayarak,
onu yadırgamayacağı bir müze-park düşlermiş. “Heykel Sahası” işte
böyle bir proje!
New Jerseyliler, hiçbir resmiyet ve erişim formalitesi olmaksızın heykellerin arasına girip onlarla tanışabiliyor. 1989’da 170 bin metrekarelik eski New Jersey Eyalet Fuar Alanı’nın yerine yapılmaya başlanan
park-müze, 1992’de halka açılmış. O tarihten beri Clement Meadmore,
Anthony Caro, Beverly Pepper, Kiki Smith, ve George Sega gibi tanınmış heykel sanatçılarının yapıtları da dahil olmak üzere 270 adet eseri
içinde barındırıyor. Magdalena Abakanowicz ve Isaac Witkin’in eserleri gibi, heykellerin bazıları özellikle bu parka adanarak yontulmuş.
Burası da kâr amacı gütmeyen bir yönetim yapısına sahip olduğu için
masraflar vergiden düşülebilen fonlar ve kurucusu J. Seward Johnson
ile birlikte özel vakıflar tarafından karşılanıyor. Çoluk çocuk her yaştan
insan düzenlenen eğitim turlarına katılabiliyor ve kendileri de resim,
baskı, kolaj gibi dallarda denemeler yapabiliyor. 170 bin metrekarede
koşup oynarken, yiyip içerken, hava alırken çağdaş sanat, heykeller…
Ne mutlu... Resmi site: http://www.groundsforsculpture.org
EQRoy / Shutterstock.com
New Jersey’deki Heykel Sahası, Grounds for Sculpture (sol ve sağ sayfalarda).
Grounds for Sculpture in New Jersey (left and right pages).
35
DERİNKUYU YERALTI ŞEHRİ
 Rasim Konyar
Kapadokya’da bulunan yeraltı şehirlerinin
en görkemli, en büyüğü, en büyüleyicisi
ARKEOLOJİ
Archaelogy
The most magnificent, the greatest and the most
enchanting underground city in Cappadocia.
Derinkuyu, Özkonak, Mucur, Örentepe, Gümüşkent,
Tatlarin, Ovaören, Gökçetoprak... Yumuşacık tüf
kayalarıyla, tarihteki uygarlıkların en önemlilerine ev
sahipliği, ilk Hristiyanlara da güvenli birer sığınak ve
barınak olan Kapadokya’nın yeraltı şehirleri... Derinkuyu
ise mimarisi ve yaşam alanlarının çeşitliliğiyle hepsinden
daha önemlisi...
DERİNKUYU (Deep Well):
THE UNDERGROUND CITY
Derinkuyu, Özkonak, Mucur, Örentepe, Gümüşkent, Tatlarin, Ovaören,
Gökçetoprak... The underground cities of Cappadocia, with its trass
rocks, hosted the most important civilisations of history and also
provided safe shelter and habitation for the first Christians... The
most important one of those is Derinkuyu with its architecture and
variety of habitats...
36
izans
Dönemi’nde
Aksaray’dan
Kayseri’ye
giden yol üzerinde önemli
bir yerleşim
olan Derinkuyu, tarih boyunca Malakopia,
Malagobi, Melegübü gibi adlarla
anılmış.19. yy’da ve Osmanlı
İmparatorluğu yönetiminde,
burada yaşayan Rum nüfusun
ibadet ihtiyacını karşılamak için
iki büyük anıtsal kilise yapılmış.
Şimdi, bunlardan Üzümlü Kilise
olarak tanınanı müze, Baş Melekler Kilisesi olarak bilinen diğeri
ise Cumhuriyet Camii’ne dönüştürülmüş olarak yaşamını sürdürüyor. MÖ 3. bine tarihlenen
Derinkuyu’yu Derinkuyu yapan,
bütün dünyada ilgi çekmesini
sağlayan en önemli yeri ise yerin
altında, Kapadokya’daki diğer yeraltı şehirlerinin de en görkemlisi
ve en büyüğü, kayalara oyulmuş
“yeraltı şehri”.
During the Byzantine Period, Derinkuyu had been an important
place of settlement on the road
from Aksaray to Kayseri and was
called as Malakopea, Malagobi
and Melegübü throughout history. In 19th century, under the
Ottoman Empire sovereignty, two
great monumental churches were
built to meet praying need of the
Greek population who lived here.
Today, the one that is known
as the Church with Grapes has
turned into a museum and the
other one known as the Archangels Church into the Cumhuriyet
(Republican) Mosque. What
makes Derinkuyu, whose history
is dated back to 3.000 BC, a point
of attraction throughout the world
is its “underground city”, the most
magnificent and the greatest
among the underground cities of
Cappadocia carved in rocks.
How was it formed?
Thanks to the geological features of the Cappadocia Region,
Derinkuyu Underground City
with eight storeys is composed
by chambers large enough
to house some 3-5 thousand
people with additional relevant
spaces to meet their needs. It
differs from the similar Kaymaklı
Underground City, also in Cappadocia, as having a missionary
school, a confessional, a pool for
baptism and an interesting well.
Derinkuyu is spread on an area of
2.5 km2 and its settlement level is
40 m, water well is 80 m deep. If
we take into account the unexcavated and unarranged areas then
the total venue reaches to 5 km2.
The fresh air need of Derinkuyu is
supplied by 52 ventilation shafts.
Nasıl oluşmuş?
Oluşumunu Kapadokya bölgesinin jeolojik özelliğine borçlu
olan, yumuşak tüf kayalara oyulu
sekiz katlı Derinkuyu Yeraltı
Şehri, 3 - 5 bin gibi yüksek bir sayıdaki insan topluluğunu içinde
barındıracak ve gereksinimlerini
karşılayacak mekânlardan oluşuyor. Onun yine Kapadokya’da
bulunan benzeri; Kaymaklı
Yeraltı Şehri’nden farklı olarak
Derinkuyu’da bir misyonerler
okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz
havuzu ve ilginç bir kuyusu da
var. Yerleşim katının derinliği
40, su kuyusunun derinliği 85
metreye ulaşan Derinkuyu, 2,5
km2.lik bir alan üzerine yayılmış
bulunuyor. Şayet henüz açılmamış ve yeniden düzenlemesi
yapılmamış alanlar da hesaba
katılacak olursa bu alan 4 km2.ye
çıkıyor. Derinkuyuluların temiz
hava ihtiyacını 52 adet havalandırma bacası karşılıyor.
Derinkuyu’da Hayatın
Başlangıcı
Derinkuyu’nun giriş katı Ön Hititler Dönemi’ne tarihlenen şehrin
ilk yerlileri Asur kolonilerine
kadar uzanıyor. Roma ve Bizans
dönemlerinde güvenli bulunduğu
için nüfusu artan şehre sonradan
gelenlerin, zaman içinde yeni tüneller açıp, daha derinlere inerek
altyapı olanaklarını artırdıkları
Sol sayfa: Kapı taşı ve şehrin girişi.
Sağ sayfa: Katlar arasındaki bağlantı tünellerine örnekler (en üst), Ahır bölümü
(ortada) ve Oturma Odası (en alt).
Left page: Gate Stone and the city entrance. Right page: Samples for inter floor
connecting tunnels (top most), Stable section (centre) and Sitting Room (under most).
Since Assyria
The origin of life in Derinkuyu
The ground floor of Derinkuyu
goes back to the Pre-Hittites
Period and the first inhabitants
back to the Assyrian colonies. It
is presumed that the substructure facilities were improved by
the newcomers as the population, due to safety, was increased
in the Roman and Byzantine
periods and more chambers and
floors were added and connected
with tunnels. Derinkuyu, like the
other underground cities of the
region, has been an important
sanctuary for the first Christians.
In 2nd century, the first Christians
who ran away from the violence
37
23 yüzyıl öncesinin
yeraltı meydanı
Arkeologlar, Derinkuyu’daki
kat sisteminin kendine özgü
olduğunu, klâsik mimarinin
kat kavramı ile düşünülmemesi gerektiğini belirtiyorlar. Zaten Kapadokya’daki
yeraltı şehirlerinin tümünün
mimarisi kendine has özelliklerle dolu. Katlar aşağıya
doğru sıra izlemiyor, birbirlerine aynı koridor ya da
merdivenle bağlanmıyorlar.
Böylece her kent bulunduğu coğrafyanın jeolojisiyle
uyumlu biçimde doğup gelişmiş oluyor. Bütün katların
merkezi konumundaki 5. Kat,
bütün katlarla bağlantısı olan
tek kat. Genellikle merkezi
alanlara yerleşen Toplantı
Salonları da herhalde günümüz şehirlerindeki meydanlarla benzer işlevler taşıyor.
38
An underground
square that is 23
centuries old
Archaeologists point out that
storey system of Derinkuyu is
one of a kind and should not be
regarded as classical architecture
storey concept. As a matter of
fact, architecture of each underground city in Cappadocia is full
of idiocratic features. Storeys do
not follow a sequence from top to
bottom; they are not connected
to one another with the same
corridor or staircase. Thus, each
city generates and develops in
harmony with the geology of the
geography of its location. 5th floor,
at the centre of all floors, is the
only one that has connections to
every floor. Probably the Meeting
Halls that are generally located in
the centre carry similar functions
as today’s city squares.
Uzaylı işi mi?!
Kilisenin vaftiz çukuru (sol üst), öğrenci hücrelerinden biri (sağ üst) ve bir mezarlık
(altta).
Baptism Pit of the church (left above), one of the student cells (right above) and a
cemetery (below).
Bu bacalarla nasıl
olup da yeraltında
yaşanabileceğine akıl
erdiremeyen kimileriyle,
halk arasında bunların
uzaylılar tarafından
yapıldığı gibi bir sevimli
şehir efsanesi de var!
Derinkuyulular bu bacaları öyle tasarlamış, öyle
uygulamış ki bugün bile
yerin yedi kat dibinde
yaşam alanı sağladıklarına inanmak kolay
değil. Ayrıca havalandırma işlevinin yanısıra
bu bacaların “ulaştırma”
gibi bir işlevleri daha
var. Bunu da bacaların iç çeperlerine yapılan ve merdiven gibi
kullanılabilen basamak benzeri ayak basma yerleri sağlıyor. Uzaya
gönderme yapanlar pek de haksız sayılmaz hani(!)
düşünülüyor. Derinkuyu, bölgedeki diğer benzerleri gibi ilk Hristiyanlar için önemli bir sığınak da olmuş. 2. yy’da Roma İmparatorluğu’nun
zulmünden kaçan ilk Hristiyanlar, Antakya ve Kayseri üzerinden
Kapadokya’ya gelerek buraya yerleşmiş, aynı zamanda, girişleri pek
de kolay fark edilemeyen bu yeraltı şehirlerine saklanarak Hristiyanlık
karşıtı Romalı askerlerin zulmünden kurtulabilmişler. O yıllarda şehrin nüfusunun 20 bin kişiye ulaştığını ileri sürenler var.
Derinkuyu evrim geçiriyor
Bu olgu, şehrin yeraltında evrim geçirmesine de yol açmış. Burada
uzun süre dışarı çıkmadan yaşamak zorunda kalabilecekleri için şehre
yeni ihtiyaçlarına cevap verecek yeni işlevler eklemişler. Erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları, ahır, tuvaletler, şarap imalathaneleri, kiliseler, manastırlar ve toplanma odaları yaparak yaşam
alanlarını genişletip çeşitlendirirken, Derinkuyu’da hayatı da daha
rahat yaşanabilir kılmışlar. Benzerlerinde olduğu gibi birbirine bağlı
odalardan oluşan Derinkuyu Yeraltı Şehri’nde odalar genellikle ancak
bir insanın geçebileceği kadar dar tünellerle birbirine bağlanıyor.
Güvenlik amacıyla özellikle böyle yapıldığı anlaşılan tünellerin giriş
çıkışlarında gerektiğinde tüneli kapatmak için kullanılan ve günümüzdeki tanımıyla “Sürgü Kapı / Stone Door” diye adlandırılan büyük taş
silindirler ya da hareketli kapılar bulunuyor.
Ziyaretçi neler görür?
Derinkuyu Yeraltı Şehri’ne yüzeyden, dikkatlice ve ustaca gizlenmiş, 5
m aşağıdaki bölüme geçişin sağlandığı koridor biçimindeki bir girişle
girilmektedir. Yönlendirme levhalarını izleyen ziyaretçinin kat kat
inerek, uzun dar tünellerden geçerek gezebileceği Derinkuyu, dünyada yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlayan “Korku Turları” tipi seyahat
Is it a work of aliens?!
Besides those who cannot believe how could there be life under the
ground with these shafts, there is also a cute folk legend that these
were built by aliens! The people of Derinkuyu has designed and
implemented these shafts so that even today it is not easy to believe
that they procured living spaces 7 floors below ground level. Besides
ventilation function these shafts were also used for “transportation”.
This was provided by step like stepping footholds like a staircase
around the inner perimeter of the shaft. Those who imply to aliens
are not completely iniquitous (!)
39
temasına da çok uygun bir durak oluşturuyor. Ziyaretçilere açık olan
bölümler şöyle: 1. Katta: Ahır, Vaftizhane, Şaraphane, Misyonerler
Okulu, 2. Katta: Oturma ve Uyku Odaları, Mutfak, Kiler, Erzak Depoları, 3. Katta: Şehrin bütün katlarına inen bir havalandırma bacası
bu katı oluşturuyor. Ayrıca, bu katta bulunan bir tünel şehri 9 km
uzaklıktaki Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne bağlıyor. 4. Katta: Oturma ve
Uyku Odaları, Erzak Depoları, 5. Katta: Şehrin genel dağılım merkezi
olarak düşünülen katta; 3. kattan gelen Tünel’in sonlandığı Sahanlık,
Havalandırma Bacası, bağlantılı Odalar, 5. katı 7. kata bağlayan Tünel
bacası, 6. Katta: Güvenlik kontrol merkezi niteliğinde 5. katı 7.’ye
bağlayan Tünel, 7. Katta: Merkezinde Toplantı Salonu, Mezar Odası,
Kilise, Oda, Su Kuyusu. Bu kat şehrin en geniş mekânı. 8. Katta: Havalandırma Bacası, Oda.
Esasen şehrin günümüzde gezilebilecek olan bölümü 8 katlı ise de
bölgenin tamamını araştıran uzmanlar, Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin 12
katlı olabileceğini ileri sürüyor.
Cumhuriyet Camii (Başmelekler
Kilisesi) (sol sayfa) ve yeraltı
şehrinin Misyoner Okulu bölümü
(sağ sayfa).
Cumhuriyet (republic) Mosque
(Archangels Church) (left page)
and the section for the Missionary
School of the underground city
(right page).
Allah bu memleketi korusun! Amin!
Bu dilek de Derinkuyu Üzümlü
Kilise’nin girişindeki kitabeden!
Yunanca yazılmış kitabenin tamamı da şöyle: “Agios Theodoros
Trion’un bu çok kutsal kilisesi,
İmparator Sultan Abdülmecid Han
zamanında, onun yüksek iradesi ile
Aziz İkonion (metropoliti) Neofitos
Efendi’nin teşviki ile ve burada
(Malakopi) ikamet eden Hristiyanların bağışları ile Haldiaslı
baş mimar Kiriako Papadopulos
Efendi’nin zahmetleriyle inşa
edilmiştir. Agios Theodoros’a ithaf
edilmiş ve kutsanarak açılmıştır. Ki
onun (Agios Theodoros) vasıtalarıyla Allah bu memleketi bütün
tehlikelerden korusun. Amin. Sene:
1858 Mayıs 15.”
40
of the Roman Empire came to Cappadocia via Antakya and Kayseri;
they found refuge in these hardly recognisable underground cities
and got rid of the tyranny of the Roman soldiers. There are people
who claim that the population of the city in those days reached to 20
thousand.
Derinkuyu underwent an evolution
This fact let to an underground evolution of the city. As the people
might have had to stay in for a long time without going out, they added
new functionalities to the city to meet their new needs. By adding store
rooms, ventilation shafts, water wells, stable, water closets, wineries,
churches, monasteries and meeting rooms they enlarged their living
spaces; thus made life in Derinkuyu easier to live. Just like the other
underground cities, the rooms of Derinkuyu are connected to each
other with narrow passages that hardly allow a single person to pass. It
is reasonable that they were made as such due to security purposes; at
the entrance and exits of these tunnels there are great cylindrical stones
to close the passages when needed: these are doors in action named as
“Sliding Doors / Stone Door” in today’s terminology.
What does a visitor see?
You enter the Derinkuyu Underground City from the surface through a
carefully and skilfully hidden corridor shaped entrance that takes you to
the section 5 m below. Visitors who follow the direction signs go around
Derinkuyu by passing through long and narrow tunnels and descending storey by storey; with such a setup, Derinkuyu constitutes a suitable
stopover for “Fear Tour” theme tours that have recently started to be
popular in travel industry. The sections that are open for visitors are:
Stable, Baptistery, Winery, Missionary School on the 1st Floor; Living
and bedrooms, Kitchen, Cellar, Storerooms on the 2nd Floor; a Ventilation Shaft that goes through all the storeys of the city occupies the 3rd
Floor. Besides, there is a tunnel on this floor that connects the city to
Kaymaklı Underground City which is located 9 km away. There are Sitting and Bedrooms, Store Rooms on 4th Floor; on 5th Floor, which is designed as the main distribution centre of the City, there is an anteroom
where the tunnel ends, ventilation Shaft and interconnected Rooms,
the Tunnel chimney that connects 5th storey to 7th storey; on 6th Floor
there is the tunnel that connects storeys 5 to 7 and is acting as Security
Control Centre; on 7th Floor there is the Meeting Hall in the centre and
Grave Room, Church, Room and Water Well. This storey is the widest
space of the city. On 8th Floor there is Ventilation Shaft and a Room.
Although the city has 8 storeys that can be visited today, the specialists who have investigated the region as a whole, claim that Derinkuyu
Underground City might have 12 storeys.
God protect this country!
Amen!
This wish is from the epitaph at the
entrance of Derinkuyu Üzümlü (with
grapes) Church! The complete epitaph
that was written in Greek is as follows:
“This very holy church of Agios Theodorus Trion was built with the donations
of the Christians living here (in Malakopi) and by the efforts of the chief
architect Kyriako Papadopoulos from
Haldia, with encouragement of master
Neophytos (the metropolitan) of Saint
Iconion, during the reign of Emperor
Sultan Abdülmecid Khan and with his
high willpower; was dedicated to Agios Theodorus and opened with blessings. Let God protect this country from all dangers by his (Agios Theodorus’s) virtue. Amen. Year: 1858, May 15.”
“Communicating The Museum 2015 İstanbul Konferansı” proje ortağı olarak yer aldı:
HİSART CANLI TARİH VE DİORAMA MÜZESİ
Has taken part as a project partner
in “Communicating the Museum
2015 Istanbul Conference”:
Ana teması
“çağdaşlık” olarak
belirlenen ve bu
yıl on beşincisi
düzenlenen,
dünyanın önde gelen
müzecilik konferansı
“Communicating
The Museum 2015
İstanbul” (CTM),
kültür başkentimiz
İstanbul’un ev
sahipliğinde
gerçekleştirildi.
HISART LIVE HISTORY AND
DIORAMA MUSEUM
The leading museology conference, “Communicating
the Museum 2015 Istanbul” (CTM) has been
actualized for the 15th time, under the hosting of
our culture capital: Istanbul, with the “Main Theme”
“Contemporary”.
MÜZELER
Museums
 Hisart arşivi
42
Sol sayfa: Müzeden genel görünüş, Mesudiye (üstte) ile Osmanlı
askeri üniforması, teçhizatı, şapkası ve Anzak askeri şapkası.
Sağ sayfa: Türk askeri, Anzak askeri, Yaralı Anzak askerini taşıyan
Türk askeri, 16. yy. Avrupa miğferi (üstte), 17. yy. Leh Süvari miğferi
(sol altta) ve müzeden genel görüntü.
Left page: A general view from the museum, Mesudiye (above) and
Ottoman Soldier uniform, equipment, hat and an Anzac soldier hat.
Right page: A Turkish soldier, an Anzac soldier, a Turkish soldier
carrying a wounded Anzac soldier, 17th century Polish Cavalier’s
Helmet (left below) and a general view from the museum.
.C. ültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde, T.C. Kültür
ve Turizm Bakanlığı Döner
Sermaye İşletmesi Merkez
Müdürlüğü (DÖSİMM) ana
sponsorluğunda, TÜRSAB
ve BKG katkıları, Türkiye İş Bankası’nın banka
sponsorluğu ve Hisart Canlı Tarih ve Diorama
Müzesi’nin proje ortaklığı ile ülkemizde ilk
kez gerçekleştirilen organizasyonda, dünyanın saygın müzelerinden çok sayıda üst düzey
yönetici ve önemli isimler bir araya geldi.
Dev organizasyonda proje ortağı olarak yer
alan, Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi
Kurucusu ve Çuhadaroğlu Şirketler Grubu
Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Çuhadaroğlu,
konferansa ilişkin yaptığı değerlendirmede
şunları söyledi:
“Kurucusu olduğum ‘Hisart Canlı Tarih ve
Diorama Müzesi’ ile böylesine gurur verici bir
organizasyonun parçası olmaktan son derece
memnunum. Bilindiği üzere ‘Communicating
The Museum Konferansı’ her yıl farklı bir
ülkede ve farklı bir tema çerçevesinde düzenlenmekte olup, bu yıl ülkemizde düzenlenen
konferansın ana temasını ‘Çağdaşlık’ oluşturmuştur.
Diorama, obje, belge, resim ve orijinal boyutlu mankenlerin birbirine referans olacak
şekilde sergilendiği Hisart Canlı Tarih ve Di-
In the organization - that has
been realized for the first
time in our country under
auspice of The Ministry of
Culture and Tourism, with
the main sponsorship
of The Central Directorate of Revolving
Funds of The Ministry
of Culture and Tourism (DOSIMM), with
the contribution
of TÜRSAB (Association of Turkish
Travel Agencies) and
BKG (Bilkent Culture
Initiative), with the
banking sponsorship
of Türkiye İş Bankası (Isbank) and with the
project partnership of Hisart Live History and
Diorama Museum - many senior administrators and important names from prestigious
museums have come together.
The founder of Hisart Live History and Diorama Museum, the project partner of this
gigantic organization and the Chairman of
Çuhadaroğlu Group of Companies Mr. Nejat
Çuhadaroğlu, in his evaluation of the conference stated that:
“I am so happy to be a part of such a sublime
organization with ‘Hisart Live History and
43
MÜZEYE DAİR...
Dünyanın ilk ve tek canlı tarih ve diorama müzesi: HİSART
İstanbul Çağlayan’da 1.500 metrekarelik bir alanda, 6 katlı bir
müze... Roma İmparatorluğu’ndan Anadolu Selçuklu’ya, Osmanlı
İmparatorluğu’ndan Kurtuluş Savaşı’na, I. ve II. Dünya Savaşı’ndan
Körfez Savaşı’na kadar geçmişi şekillendiren büyük devletler, olaylar, savaşlar sahneleniyor... Dünyanın kaderini belirleyen dönüm
noktalarının, farklı bir bakış açısıyla sergilendiği bir müze...
Çuhadaroğlu Şirketler Grubu’nun İstanbul Çağlayan’da bulunan
binasında kurulan Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi yepyeni
bir müzecilik anlayışıyla kapılarını geçen yıl açtı.
Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi Kurucusu ve Çuhadaroğlu
Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Çuhadaroğlu; her
bir eserinde 30 senelik maket deneyimini, 25 senelik diorama yeteneğini, 18 senelik koleksiyoner kimliğini ve birikimini tarih ve sanatseverlerle paylaşıyor.
ABOUT THE MUSEUM...
The First and Only Live History and Diorama Museum of the
World: HISART
A 1,500 square metres of six storey museum at Çağlayan, Istanbul...
Great states, events and wars, from the Roman Empire to the
Anatolian Sultanate of Seljuk, from the Ottoman Empire to the
War of Independence, from World War I and II to the Gulf War...
A museum where turning points that determine the destiny of the
world are displayed from a different point of view...
Hisart Live History and Diorama Museum, established at the building of Çuhadaroğlu Group of Companies at Çağlayan, Istanbul, has
opened its doors last year with a brand new museology concept.
The founder of Hisart and also the President of the Board of Directors of Çuhadaroğlu Group of Companies Mr. Nejat Çuhadaroğlu is
sharing with the history and art-lovers his 30 tears of model experience, 25 years of diorama talent, 18 years of his collector identity
and all his accumulation.
44
orama Müzesi’nin, klasik müzeciliğin teşhir ve tanzim ilkeleri dışında
tamamen kendine has bu tarzı ile, konferans ana teması olan ‘Çağdaşlık’ hususuna en uygun örnek olduğu kanaatindeyim.
Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’ni hayata geçirirken; sadece, 60
yıldan beri ülkemiz ekonomisine hizmet eden ve sektöründe öncü bir
sanayi kuruluşunun temsilcisi olarak değil, gönüllü bir tarih elçisi,
koleksiyoner ve sanatçı kimliğim çerçevesinde ülkemizin kültür miraslarını yarınlara aktarabilmek ve bu sayede gençlerimizde milli ve
kültürel bilincin gelişmesine katkıda bulunmayı hedefledim.
Müzemizde Selçuklu Dönemi ile başlayan, İstanbul’un Fethi ile devam
eden ve Cumhuriyet’in ilanına kadar uzanan döneme ilişkin Osmanlı
İmparatorluğu’na ait eserler ile, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve
dünya tarihine yön veren diğer önemli savaşlara ait orijinal eserler
sergilenmektedir.
Sadece gezilen değil, detayları sayesinde ‘Yaşanan Müze’ fikri üzerine kurulan Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi; yaşamın ayrıntılarda gizli olduğu dünyamızda, ziyaretçileri, alışılmışın
dışındaki sergileme tarzı eşliğinde tarihin detaylarını keşfe davet etmektedir.
Son olarak; Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’nde ziyaretçilere vermek istediğimiz asıl
mesaj, savaşları ve savaş araçlarının gelişim evrelerini sergileyerek övmekten ziyade, yeryüzünde sadece insanoğluna bahşedilen düşünme yeteneği ve sınırsız hayal gücünün, insanlığın
gelişimine katkıda bulunmak yerine, acımasızca birbirini yok etmek için nasıl harcandığını
gözler önüne sermektir. Savaş, dünyadaki en tehlikeli ve ölümcül hastalıktır. İnsanlık tarihi var
olduğundan beri süregelen savaşların tekrarlanmaması için, buna yol açan sebep ve sonuçlarının öğrenilmesi büyük önem taşır. Bunun en etkili şekilde sağlanabilmesi, genç neslin doğru
bilgilendirilmesi ile mümkündür.”
Sol sayfa: Çanakkale Savaşı (en üstte), Communicating The Museum Konferansı’ndan görüntüler.
Sağ sayfa: Yavuz Muharebe Kruvazörü (sol üstte), Muavenet-i Milliye’nin Goliath’ı bombalaması (sol altta).
Çanakkale Savaşı Aşağıdakiler ve Yukarıdakiler (sağ üstte) ve 19. yy. Osmanlı Mercanlı Pala’sı (sağ altta).
Left page: War of Dardanelles (top most), scenes from Communicating the Museum Conference.
Right page: Yavus Battle Cruiser (left above), bombing of Goliath by Muavenet-i Milliye (left below). War of
Dardanelles Those Below and Above (right above) and 19th century Ottoman Coralline Machete (right below).
Diorama Museum’ that I founded. As you all
know the ‘Communicating the Museum Conference’ is organized every year in a different
country with a different theme. The main
theme of the conference that is being held in
our country this year is ‘Contemporary’.
I believe that Hisart Live History and Diorama Museum is the most appropriate sample
for the ‘Contemporary’, the main theme of
the conference, where dioramas, objects,
documents, paintings and mannequins at
original sizes are displayed so as to constitute reference to each other and with its sui
generis style completely outside the display
and collocation of classical museology.
While bringing Hisart Live History and Diorama Museum into being I aimed to contrib45
Farklı bir deneyim
Communicating The Museum
2015 İstanbul Konferansı kapsamında yurtdışından gelen değerli
konuklar Hisart Canlı Tarih ve
Diorama Müzesi’nde misafir edilerek, çok özel sunumlarla farklı
bir müze deneyimi yaşatıldı.
Sol sayfa: 16-17. yy. Osmanlı Yeniçeri
askeri (sol üstte), müze girişinde
sergilenen Deli Süvari (sağ üstte).
I. Dünya Savaşı Alman apoletleri (sol
üstte) ve I. Dünya Savaşı’ndan çeşitli
eşyalar.
Sağ sayfa: Vitrin detayları ve Zemin
Kat görüntüleri (üst iki fotoğraf),
Topkapı Sarayı’nda kaplan sergilenmesi
canlandırması (sol altta) ve Sarayda
paşalar ve şehzadeler canlandırması
(sağ altta).
Left page: 16-17th century Ottoman
Janissary soldier (left above), The Mad
Cavalry displayed at the entrance of
the museum (left above). World War
I German epaulettes (left above) and
various articles from World War I.
Right page: Display details and scenes
from the Ground Floor (2 photographs
above), animation of tiger presentment
at Topkapi Palace (left below) and
animations of Pashas and Sultan’s Sons
at the Palace (right below).
46
ute to the development of national and cultural consciousness in our
youth by relaying the cultural heritage of our country to the future,
not only as a representative of a leading industrial establishment
serving my country for 60 years but also as a volunteer ambassador
of history within the frame of my identity as a collector and an artist.
In our museum there are artefacts related with the Ottoman Empire; starting from the Seljuk Period, going on with the Conquest of
Istanbul and proclamation of the Republic. And also original artefacts
from the War of Dardanelles, the War of Independence and other
significant wars that dominated the World History are displayed.
Hisart Live Art and Diorama Museum was established not only on
places visited but also on the idea of ‘Museum to Live in’; and we are
inviting the visitors to discover the details of history with the accompaniment of the unorthodox displaying style of our world where life
is hidden in details. As a conclusion, the principal message we want
give to our visitors in Hisart Live History and Diorama Museum is:
display cruelty of mankind in spending all efforts to annihilate each
other instead of using the bestowed wit to think and unlimited power
to imagine, which are only gifted to the human, more than praising
the development phases and means of wars. War is the most dangerous and fatal decease. In order not to repeat ongoing wars as of
the human history it is extremely important to learn the causes and
effects that lead to wars. To reach to the most effective solution the
young generation has to be properly informed.”
A Different Experience
Within the scope of Communicating the Museum 2015 Istanbul
Conference the esteemed visitors who came from abroad have been
hosted at Hisart Live History and Diorama Museum and they tasted a
different museum experience with very special presentations.
47
POMPEİ
ms 79 yılında infilak eden
vezüv yanardağı, roma’nın
pompei, herculaneum,
torre annunziata ve
stabia yerleşimleriyle
çevresini lavları altına
gömmüştü. sakinlerini kül
tabakalarına dönüştürse
de, o sırada herkes ne
yapıyorsa o biçimde
kaldığından, bu felaket,
etkilediği kentler hakkında
dünyanın başka hiçbir
yerinde rastlanmadığı
kadar çok ve özellikli bilgi
toplanabilmesine yol açmıştı.
 mountainpix / Shutterstock.com
POMPEI
ANTİK
KENTLER
Ancient Citys
Pompei’nin havadan görüntüsü, sokakları ve Napoli kenti
ile Vezüv yanardağı.
Aerial view of Pompeii, its streets, the city of Naples and
Vesuvius Volcano.
 shutterstock.com
48
When Vesuvius Volcano exploded in 79 BC Pompeii, Herculaneum,
Torre Annunziata and Stabia settlements of Rome with their
surroundings were buried under lava. Although it turned the
habitants into ash layers, as everybody was lithified at the position
they were in, this catastrophe let to gathering so many and so
qualified data on the cities effected by the blast incomparable to
anywhere on earth.
mithsonian
Enstitüsü’nden Kristin
Ohlson, “Pompei Duvarlarındaki Yazıları Okumak”
başlıklı bir makalesinde,
18. yy.dan beri Pompei’nin
üçte ikisinin ancak kazılabildiğine değinerek, ortaya
çıkarılan yapılarda arkeologların dikkatini en
çok çeken ögelerden birinin de duvar yazıları
olduğunu belirtiyor.
1800’li yılların sonuna doğru da bilim insanları Pompei dahil, Antik Roma dünyasındaki
Latince duvar yazılarının kopyalarını almaya
ve onları kataloglamaya başlamışlar. İyi ki de
öyle yapmışlar, çünkü türlü etkenlerle o yazıların yüzde 90’dan fazlası yok olmuş. Ohlson,
yazıları böyle kayıt altına almanın, sonradan
yapılacak araştırmalar için de bir nimet olduğunu söylüyor ve ABD’li araştırmacı Rebecca
Benefiel’in tam da bu konuyu araştıran Pompei’deki çalışmalarından sözediyor.
Pompei’deki duvar yazılarının biçiminden çok
içeriği ile ilgilenen Benefiel, “...graffiti o dönemde, şimdikinden çok daha görünür imiş”
diyor. Benefiel, ev duvarlarında, mutfaklarda,
hizmetli odalarında, hamamlarda, sokaklarda
11.000’den fazla graffiti örneğinin bulunduğu Pompei’de, “duvar yazıları ve resimleri
aracılığıyla, tüm dünyaya yetecek kadar mesaj
verildiğine” dikkat çekmiş.
İlginç olan Roma dünyasındaki duvar yazılarının tek yönlü değil hal hatır sormalar,
randevu hatırlatmalar, kutlamalar, teşekkürler
gibi etkileşimli mesajlar içermesi. Tıpkı günümüzdeki anlık elektronik haberleşme ağlarına
yolladıklarımız gibi! Üst başlıklar arasında
da şiir yarışmaları, iyi niyet teatileri, İmparator Neron’a mesajlar gibi ilginç konular yer
alıyor. Kaynak: http://goo.gl/hap16c
Kristin Ohlsen, from the Smithsonian Institute, in her essay with the heading “To Read the
Writings on the Walls of Pompeii”, referring to the fact that only two thirds of Pompeii could
have been excavated since 18th century, she points out that one of the most attractive elements in the constructions that drew the attention of the archaeologists were the graffiti.
Towards the end of 1800’s the scientists started to copy down and catalogue the Latin graffiti of the Antique Roman world including Pompeii. Thanks God they did so, because due to
various factors more than 90 % of the graffiti was annihilated. Ohlsen states that keeping the
record of the graffiti is a blessing for the researchers who shall be working on this issue and
she also tells about Rebecca Benefiel, an American researcher who is studying Pompeii and
working on this subject.
Benefiel, who is more interested in the content, rather than style of the graffiti states that, “…
graffiti in those days were more visible than today”. Benefiel drew attention to the point that
Pompeii with over 11.000 graffiti samples which were found on walls of the houses, kitchens,
servant rooms, baths and streets, “gave enough messages to the world by graffiti and drawings”.
What is interesting is that the graffiti of the Roman world are not in a single direction but you
can see interactive graffiti messages on inquiring others’ health, reminding appointments,
celebrations, thanksgivings and etc. Just like the ones we send momentarily by electronic
communication webs! Among the main headings there are interesting issues such as poetry
49
 Roka / Shutterstock.com
VİLLA PAPİRÜS’ün REPLİKASI: VİLLA GETTY
Vezüv’ün MS 79 infilakından sonra yok olan Pompei, Herculaneum
ve Stabiae gibi şehirlerden Herculaneum da 18. yy’da yeniden keşfedilmişti. Keşif kazısında ulaşılanlardan biri de Villa dei Papiri ya da
Papirüs Villası denen Roma üslubundaki kır eviydi.
Paul Getty, 1970’lerde Getty müzesinin bir bölümü olarak, adını
burada bolca bulunan kavrulmuş papirüslerden alan bu yapının bir
replikasını yaptırmış. Projenin 450 kişilik antik tiyatrosundan bitki örtüsüne varana kadar her ayrıntısıyla bizzat ilgilenen Getty’den sonra
yapı yenilenmiş. Yakın zamanda tekrar elden geçirilen, (Malibu) Pasific Palisades’de yer alan Villa Getty, 2014’de tekrar ziyarete açılmıştı.
Hem Getty Müzesi’nde hem Villa Getty’deki koleksiyonda Pompei
ve Herculaneum ile ilgili belgeler de yer alıyor. Dijital görüntülerini
Getty’nin bütün dünya ile ücretsiz paylaştığı koleksiyonda esasen
hemen her sanat dalından muhteşem eserler bulunuyor.
Resmi site: getty.edu/visit/villa/
Pompei - Dün
Pompei İtalya’nın Campania’da bölgesindeki ilk halklardan Osci’ler
tarafından MÖ 6. yy.da, kurulmuş. Pompei de adını kurucusu
Herkül’den alan Herculaneum da yüzyıllar boyunca farklı egemenlikler altına girmişler: Oskanlar, Samnitler, İyonyalılar, Etrüskler ve son
olarak MÖ 89’da Romalılar.
Roma Dönemi’nde Pompei’nin kentsel statüsü, komşusu
Herculaneum’dan daha üst düzeyde imiş. Ne var ki ikisinin de yaşamı 24 Ağustos (MS) 79’da şaşırtıcı bir felaketle sona ermiş; Vezüv
Yanardağı’nın, iki gün süren faaliyeti sonucu kalın bir volkanik kül
tabakası, taş ve volkanik çamur altına gömülerek ortadan kaybolmuşlar. Vezüv’ün korkunç patlamasının ardından yaklaşık 1700 yıl boyunca kayıp durumda olan kent, 1748’de bir rastlantı sonucu yeniden
keşfedilmiş. O zamandan beri yapılan kazılar, şehre ait pek çok bilgiyi
gün yüzüne çıkararak Roma İmparatorluğu’nun kentlerindeki yaşama
ait bilgilere ulaşılmasını sağlamıştı.
 Rolf_52 / Shutterstock.com
Pompei - Bugün
Antik Pompei günümüzde UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde
olup İtalya’nın en popüler turistik merkezlerinden birisi... Ulaşımı,
Napoli’den trenle yaklaşık 1 saat süren açık hava müzesi Pompei için
THE REPLICA OF VILLA PAPIRUS: VILLA GETTY
The city of Herculaneum that vanished with the explosion of Vesuvius
in 79 AD like Pompeii and Stabiae, was rediscovered in 18th century.
One of the artefacts that were discovered was a country house in Roman Style called Villa of the Papyri or Villa Papyrus. In 1970’s, Paul
Getty had a replica made as a section of the Getty Museum that was
named after roasted papyrus which are abundant in the area. In the
antique theatre of the project, with 450 seat capacity, Getty personally cared about each detail including the flora. The construction was
renewed after Getty. The Villa Getty that is located in (Malibu) Pacific
Palisades was again recently renovated and opened to visit in 2014.
Documents related to Pompeii and Herculaneum take place both in
Getty Museum and also among Villa Getty collections. The digital
images of the Getty collection, where magnificent pieces take place
almost on all branches of art, are shared free of charge by the whole
world. Official site: getty.edu/visit/villa/
50
contests, goodwill exchanges and messages to the Emperor Nero.
Source: http://goo.gl/hap16c
Pompeii – Yesterday
Pompeii was established by the Osci’s, the first folks in the Campania
region of Italy in 6th century BC. Pompeii, as well as Herculaneum,
were named after the founder Hercules and were under different
hegemonies throughout centuries: Oscans, Samnites, Ionians, Etruscans and finally Romans in 89BC.
In the Roman Period the urban statute of Pompeii was higher in rank
as compared to neighbouring Herculaneum. However the lives of the
both have ended dramatically on 24th August 79 (AD) by a colossal
catastrophe; they vanished under a thick volcanic ash layer, stones
and volcanic mud with two days long activity of the Vesuvius Volcano.
Following the frightening explosion of Vesuvius the vanished city was
accidentally rediscovered after 1700 years, in 1748.
From then on excavations carried out and unveiled so much information on the urban life of the Roman Empire.
 photogolfer / Shutterstock.com
 photogolfer / Shutterstock.com
 photogolfer / Shutterstock.com
Pompeii - Today
Antique Pompeii today is in the World Heritage List of UNESCO and
one of the most popular tourist centres of Italy... It takes about 1
hour by train from Naples to reach the open air museum and Italian
authorities recommend that at least 5 days should be reserved for
Pompeii. The most visited places by those who visit Pompeii are:
Amphitheatre: This is the oldest recognised amphitheatre made more
or less in 70 BC out of stone where gladiators fought and wild animal
games were organised.
Forum and Basilica: A part of the initial decorations of the rectangular planned church that was made in 2nd century AD still survive.
Doric Temple: A temple left from the first half of 6th century BC. It is
estimated that it was dedicated to Goddess Athena and God Hercu-
Pompei’den görüntüler ve duvar resimleri. Scenes from Pompeii and wall drawings.
51
Avustralya’da, Sydney
Üniversitesi müzelerinden
Nicholson Müzesi, ilginç bir
sergiye ev sahipliği yapıyor:
“Lego Pompei”! Yine bir
Avustralyalı olup kendini
“Tuğla Adam” (The Brickman)
olarak adlandıran Ryan
McNaught tarafından 190
binden fazla Lego parçası
kullanılarak 470 saatte
yapılan Pompei maketinde
kentin hem ilk kurulduğu
yıllardaki hem Vezüv’ün
patlaması sırasındaki ile
1700’lerde yeniden keşfi
sırasındaki halleri, hem de
bugünkü hali canlandırılıyor.
Kaynak: Türkçe haber:
http://arkeofili.com/?p=1334,
Müze resmi site: http://goo.gl/
zvICWY
“LEGO POMPEII” in
SYDNEY
In Australia, Nicholson Museum,
one of the museums of Sydney
University, is hosting an interesting exhibition: “Lego Pompeii”! It
was actualised by an Australian:
Ryan McNaught who calls himself as “The Brickman”, in 470
hours by using more than 190,000
Lego pieces. With this Pompeii
model one can see the animation
of the initial state of the city
when it was set up and its state
when Vesuvius exploded, its state
in 1700’s when it was rediscovered and its present state.
Source: Turkish News: http://
arkeofili.com/?p=1334, Painting of
the Museum, official site: http://
goo.gl/zvICWY
52
İtalyan yetkililer en az 5 gün ayrılmasını salık veriyor. Pompei’ye
gidenlerin en çok gezdikleri yerler
şöyle:
Amfitiyatro: Gladyatörlerin dövüştüğü, vahşi hayvan oyunlarının düzenlendiği bu gösteri alanı
yaklaşık MÖ 70’de taştan yapılmış, bilinen en eski amfitiyatro.
Forum ve Bazilika: MS 2. yy.dan
kalan dikdörtgen planlı kilisenin ilk süslemelerinin bir kısmı
duruyor. Dor Tapınağı: MÖ 6. yy
ilk yarısından kalma bir tapınak.
Tanrıça Athena ile tanrı Herkül’e
adandığı tahmin ediliyor.
Ayrıca tiyatrolar, tapınaklar, hamamlar, ticari yapılar, mezarlıklar... En çok ilgiyle gezilenler ise
Roma villa ve evleri ile Pompei
ile ilgili sergiler. Mozaikler, heykeller, büstler, taşlaşmış insanlar
dahil, Pompei’ye ilişkin birçok
obje ve malzeme ise Napoli
Arkeoloji Müzesi’ne götürülmüş
bulunuyor.
Pompei Antik Kenti resmi sitesi:
pompeiisites.org
Akıbeti merak konusu:
“Büyük Pompei Projesi”
UNESCO Dünya Miras Listesi’ne
alınmış Pompei için, AB Avrupa
Komisyonu da 2012’de “Pompei
Antik Kenti’nin korunması, bakımı ve geliştirilmesi” amacıyla bir
proje hazırlatmış ve 105 milyon
Euro bütçe ayırmıştı. Komisyon,
projenin en geç 31 Aralık 2015’e
kadar tamamlanmasını da şart
koşmuştu.
Görünen o ki, talihsizlikler bu
kentin üzerinden elini çekmiyor.
Kimi villalar gün ışığına çıkarılıp
ziyarete açıldıysa da projenin şu
ana kadar tamamlanabilen bölümleri tamamlanması gerekenin
çok altında olduğu gibi, Avrupa
Komisyonu’nun verdiği sürenin
 photogolfer / Shutterstock.com
SYDNEY’de
“LEGO POMPEİ”
dolmasına da çok az kalmış durumda. İtalya’nın 2013’de, “Büyük
Pompei Projesi” adını verdiği
bu projeyi hızlandırmak için bir
özel kanun çıkarmasına rağmen,
gerekli atamalar ve örgütlenme
vakitlice yapılmadığından, 47
kalem işten yalnız 4’ü tamamlanabilmiş. Bu yüzden Komisyon,
ayrılan ve kullanılamayan fonları
iptal edeceğe benziyor. (Kaynak:
theartnewspaper.com/news/
news/156266/)
1864’de Paris, Le Tour du Monde’de
yayımlanan bir ilüstrasyon (üstte) ile
Pompei’den görüntüler.
An illustration that was printed in 1864
in Le Tour du Monde, Paris (above) and
scenes from Pompeii.
les. Besides, there are theatres, temples, baths, commercial constructions, cemeteries... The ones that are visited most with interest
are the Roman villa and houses as well as the exhibitions related to
Pompeii. So many objects and material including mosaics, sculptures, busts and lithified human bodies have been taken to Naples
Archaeology Museum.
The official site of Pompeii Antique City: pompeiisites.org
GİZEMLER VİLLASI ve BAKTERİLER
 Cortyn / Shutterstock.com
 Cortyn / Shutterstock.com
 Porojnicu Stelian / Shutterstock.com
 Cortyn / Shutterstock.com
Aftermath is an issue of curiosity: “Great Pompeii Project”
The European Commission of the EU has reserved a budget of 105
million Euros for the project they had prepared for the “Preservation,
maintenance and development of Pompeii Antique City” that had
been taken into the World heritage List of UNESCO. The commission
stipulated that the project should be completed latest by December
15, 2015.
It seems that misfortune does not leave this city alone. Although
some of the villas were discovered and opened to visit, the completed
part of the project is far behind the stipulated; besides the prescribed
time by the European Commission is almost over. Although Italy had
made a private law in 2013 to speed up the project named as “Great
Pompeii Project”; only 4 out of 47 items were completed as the necessary assignments and organisation were not materialised timely. That
is why the Commission seem to withdraw the reserved but not used
funds. (Source: theartnewspaper.com/news/news/156266/)
Pompei Antik Kenti’nde bulunan ve Antik Roma’nın en çok ünlenen
fresklerinden bazıları antibiyotikler kullanılarak eski sağlıklarına kavuşturulmuş. Konservatörler, 2008’de onarımına başlanan Gizemler
Villası’nın (Villa Mystery) yemek odasını süslediğini düşündükleri
Dionysos freskinde bulunan canlı bakterileri temizlemek için “amoksisilin” denilen bir çeşit penisilin kullanmışlar.
Streptokok bakterilerin boyanın doğal pigmentlerinin içine yerleştiği
ve onları toza dönüştürdüğü biliniyor. Villa, iki yıllık bir restorasyon
projesinin ardından geçtiğimiz Mart ayında tekrar ziyarete açılmıştı
(Kaynak: arkeolojihaber.net).
VILLA OF MYSTERY and BACTERIA
Pompei’den görüntüler ve lavların altınrda taşlaşmış kent halkının reprodüksiyonları
(üstte).
Scenes from Pompeii and reproductions of the people of the city lithified under lava
(above).
Some of the renowned frescoes of Antique Rome that were found in
the Antique City of Pompeii have been restored to their old health
by use of antibiotics. Conservators have used “amoxicillin”, a kind
of penicillin, to clean living bacteria from Dionysus fresco which is
believed to decorate the dining room of Villa Mystery that was taken
into restoration in 2008. It is known that the streptococci bacteria
settles in natural pigments of dyes and turn them into dust. The villa
was opened for visit last March after 2 years of restoration.
(Source: arkeolojihaber.net).
53
Teknikleriyle resim sanatını kusursuz kılan, 400 yıl
boyunca bütün ressamların ilâhı, Rönesans’ın üç
büyük üstadından biri, Urbino’lu Rafaello Sanzio.
 Wikipedia
SANAT
Art
RAFAEL
denge, berraklık, uyum, zarafet ve tutarlılık onun her eserinde teker teker
birleşen bir bütünün parçalarıydı. doğayla yarışıp 37’sinde bu dünyadan ayrılan
rafael’in panteon’daki mezarına, şair ve düşünür pietro bembo şu dizeleri yazdı:
“burada rafael yatıyor. o yaşarken, doğa ona yenik düşmekten korkuyordu.
öldüğünde ise doğa da kendini öldürmek istedi!”
Raphael, who raised the art of painting to excellence
by virtue of his techniques; Raffaello Sanzio da Urbino
is one of the three great masters of the Renaissance,
revered by all artists for 400 years.
RAPHAEL
Balance, clarity, harmony, grace and consistency were all
the individually combined components of a whole in each
one of his works.
The painter who competed with nature throughout his artistic career, died at the early age of 37. Poet and philosopher Pietro Bembo wrote the following lines on Raphael’s
tomb at the Pantheon:
“Here lies Raphael. During his lifetime, nature was afraid
of being surpassed by him. When he died, nature wanted
to kill itself!”
Genç yaşta çizdiği kendi portresi
(küçük resim) ve 1506’da yaptığı
oto portresi (en solda). Rafael’in
San Sisto Kilisesi’nde yer alan
Sistine Madonnası tablosu (sağ
altta) ile melek figürlerinin olduğu
detayı (sağ üstte). Kutsal Bâkirenin
Evlenmesi (sol altta).
Self-portrait drawn at a young
age (thumbnails) and the selfportrait he made in 1506 (far left).
Raphael’s Sistine Madonna painting
located at the San Sisto Church in
Rome (bottom right) and its detail
with angel figures (top right). The
Marriage of the Blessed Virgin
(bottom left).
54
afael, 6 Nisan 1483’de, İtalya’nın Urbino kentinde
doğdu. Babası Giovanni Santi, Urbino Dükü’nün
saray ressamıydı. Küçüklüğünden beri babasına
yardım eden Rafael’in resim yeteneği, erkenden
ortaya çıkmıştı. 16 yaşında “Havva’nın Yaratılışı” ve “Trinite” tablolarını yapan Rafael, babası
öldüğünde 20 yaşındaydı ve Perugia’daki ressam
Pietro Perugino’dan ders alıyordu. 1501’de ustalık
düzeyine erişti. 1503’de bitirdiği “Taç Giyme” tablosunda Perugino
etkisi aşikârdı. 1504’de yaptığı “Kutsal Bâkirenin Evlenmesi”nde ise
Perugino’nun üslubundan ayrılmaya başladı, sonra da Floransa’ya
gitti...
Raphael was born on April 6, 1483 in Italy at the city of Urbino. His
father, Giovanni Santi, was court painter to the Duke of Urbino.
Raphael’s talent for painting, who helped his father since childhood,
became clear already at an early age. Raphael, who produced his
paintings “Creation of Eve” and “Trinità” at the age of 16, was 20 years
old when his father passed away. He was taking courses from the
painter Pietro Perugino in Perugia. In 1501 he reached the mastery
level. Perugino’s influence was apparent in the “Coronation” painting that he completed in 1503. He began departing from Perugino’s
style in his1504 “The Marriage of the Blessed Virgin” painting, in the
aftermath of which he left for Florence...
Rafael Floransa’da, 1504-1508
Rafael, Floransa’da Leonardo da Vinci ve Michelangelo’nun ne yap-
Raphael in Florence, 1504-1508
Raphael, who closely examined the works of Leonardo da Vinci and
Michelangelo in Florence, was inspired from their techniques which
55
Borgo Yangını
(sol üstte),
Balthasar
Castiglione’nin
Portresi (sağ
üstte) ve Papa 10.
Leo’nun Portresi
(sağda).
Borgo Fire (top
left), Balthasar
Castiglione’s
Portrait (top right)
and Portrait of
Pope Leo X (right).
tığını yakından incelerken, onların tekniklerini de kendine özgü bir
üsluba dönüştürdü. Buna rağmen, “Grandük’ün Madonnası” ve “Güzel
Bahçıvan”da Leonardo’nun, “Borgo Yangını”nda Michelangelo’nun,
“Bolsena Ayini” ve “Balıklı Madonna”da da Vatikan ekolünün fazlaca
etkisi olduğu söylenir.
Rafael, Floransa’da Pitti Sarayı, Ufizzi için önemli siparişler aldı ve
1508’e kadar “Agnolo Doni’nin Portresi”, “Çayırlıkta Meryem”, “Sistine
Madonna”, “Saka Kuşu Madonnası”, “Papa 10. Leo’nun Portresi” gibi
önemli tablolar yaptı. Daha sonra Papa II. Julius tarafından Roma’ya
çağrıldı ki orada Michelangelo ve Leonardo ile birlikte 16. yy Roma
ekolünün en önemli temsilcisi olacaktı...
Roma Dönemi, 1508-1520
Rafael Roma’da, Vatikan ile yakın ilişkiler kurdu ve Papalık Sarayı’nın
duvar freskleri işlerini üstlendi. Çalıştığı odalardan ilki “Stanza della
Segnatura”; “İmza Odası”ydı. Burada büyük yarım daire kemerler içinde teoloji, felsefe, şiir (edebiyat) ve hukuku simgeleyen freskler yaptı.
“Parnassus” şiiri ve edebiyatı, “Kardinal Erdemleri” ölçülülük, cesaret,
akıl ve sağduyu ile hukuk ve adaleti simgeliyordu.
Teolojiyi simgeleyen “Kutsal Tartışma”da zemindeki bir altarın etrafına dizili figürlerle bir yarım daire kompozisyon oluşturmuştu. Bunu
gökyüzünde İsa ve onu çevreleyen azizlerle tavana kadar tekrarlıyordu.
Bu duvarın karşısında “Atina Okulu” vardı. Rafael çok sayıda tuval
resmi de yapmıştı. Bunların içinde Meryem ve Çocuk İsa portreleri
öne çıkıyordu.
56
he succeeded in converting into his genuine personal style... However, experts hold the view that his “Grand Duke’s Madonna” and “Beautiful Gardener” clearly reflect Leonardo’s influence, his “ Borgo Fire”
Michelangelo’s influence and his canvases “Mass at Bolsena “ and “
Madonna with the Fish” the obvious influence of the Vatican School.
In Florence, Raphael received significant orders for the Pitti and Uffizi
Palaces. He achieved until 1508 important works such as “Agnolo
Doni’s Portrait,” “Mary in the Meadow”, “Sistine Madonna”, “Madonna
of the Goldfinch”, “and the Pope Leon X Portrait”. Then, he was
invited to Rome by Pope Julius II, where he was destined to become
one of the leading representatives of 16th Century School of Rome,
along with Michelangelo and Leonardo da Vinci...
Roman Period, 1508-1520
In Rome, Raphael established a close relationship with the Papacy
and was commissioned to paint the frescoes of the Vatican Apostolic
Palace.
The “Stanza della Segnatura”, the “Signature Room” was his first
working space. There, he produced frescoes representing theology,
philosophy, poetry, literature and the law within large semicircular
arches.
The “Parnassus” fresco represents poetry and literature; “Cardinal
Virtues” symbolize temperance, courage, wisdom and common sense
as well as law and justice.
The “Holy Discussions” fresco, symbolizing theology, formed a semicircular composition depicting figures aligned around an altar situated on the floor. This was echoed up to the ceiling with Jesus in the
sky and the saints surrounding him. The “School of Athens” was facing this wall. Raphael had made also many canvas paintings. Among
them were, in particular, Virgin Mary and Child Jesus portraits.
ATiNA OKULU
Vatikan Müzesi’ndeki Rafael Odaları fresklerinin
en önemlisi Atina Okulu. Yaklaşık 7,5 x 4,5 m. boyutundaki duvarda yarım daire bir kemer içindeki
sahne Atina felsefe ekolünü simgeliyor. Rafael
sfumato tekniğini de bolca kullandığı bu freskte
ünlü filozofları zaman, mekân ve coğrafyalarından
soyutlayarak bir araya toplamış, onları birbirleriyle konuşturuyor, düşündürüyor, çalıştırıyor.
Derin bir perspektifle çizilmiş, Roma mimari ögelerinin baskın olduğu,
4 basamaklı bir merdivenle ayrılan iki platform ve arkadaki kemerli bir
kapı ile dışarıya açılan, tonozlu, zengin bezemeli bu yapıda 60 kadar
filozof var. Bu fresk tamamlandığı andan itibaren çok kişiyi çok uğraştırmış. Çünkü Rafael bir iki kişilik ve işaret dışında kimin kim olduğuna
dair fazla ipucu vermediği gibi yine Vasari’ye göre bazı görsel benzerlikler kullanarak yaptığı çağrışımlarla onları çağdaşı Rönesans sanatçılarıyla da özdeşleştirmiş.
Resmin merkezinde Aristo ile Platon var. Sağ elinin işaret parmağıyla
gökyüzünü işaret eden yaşlı, Platon ki bu jesti Leonardo da Vinci’ye bir
gönderme sayılmış. Yeryüzünü gösteren genç de Aristo. Merdivenlere
yayılmış olan Diyojen, önde dalgın oturan Heraklet ki bu da Michelangelo diye yorumlanıyor. Sağ önde eğilmiş pergelle çizim yaparak
ders veren Öklid, arkasında en sağda izleyiciye bakan genç ise Rafael
(küçük resim)...
SCHOOL OF ATHENS
The School of Athens is of primary importance among Raphael frescoes at the
Vatican Museum. The scene in the form of a semicircular arch on a 7.5 x 4.5 m
wall represents the Athens School of Philosophy. Raphael portrayed together a
group of famous Greek philosophers in this fresco on which he has abundantly
used the sfumato technique. He has staged them together in an imaginary scene,
partly anachronistically, by abstracting the philosophers from their real historic
period, space and geography, showing them absorbed in thinking, working and
discussing vividly with each other. There are up to 60 philosophers in this vaulted and richly decorated structure drawn in a deep perspective and dominated
by Roman architectural elements, which consists of two platforms separated
by a 4-step staircase and opening to the outside through an arched door in the
back. From the moment that this fresco was completed it kept legions of commentators quite busy. According to Vasari, Raphael identified the philosophers
of Antiquity with some of his contemporary Renaissance artists by using certain
visual similarities and through a few subtle hints. At the centre of the scene
there is Plato and Aristotle. The old Plato figure pointing to the sky with his
right hand forefinger was considered a reference to Leonardo da Vinci because
of this hand gesture. Aristotle is the young man showing the Earth. Diogenes is
sprawled on the stairs; sitting in front in a pensive posture is Heraclitus, who is
considered to evoke Michelangelo. The character teaching the people around
him while drawing geometric figures with a compass by leaning down on the
floor at the right hand side in front of the fresco is Euclid. The youngster behind
him at the right corner facing the audience is Raphael (thumbnails)...
57
SFUMATO ve
DİĞER ÜÇ KARDEŞİ
Sfumato, İtalyanca “duman gibi buharlaşma” anlamına gelen “Sfumare”den türemiş,
Rönesans’ın 4 temel resim tekniğinden biri.
Yumuşak bir etki yaratmak için, keskin
çizgileri eriterek renkli veya tonlu bölgeleri
birleştirme tekniği olan Sfumato, Leonardo
da Vinci ile başlamış. Gizemi hâlâ çözülemeyen Mona Lisa, Sfumato’nun tipik örneği.
Rafael, tıpkı, Atina Okulu’nda yaptığı gibi,
Sfumato’yu, incelikli bir biçimde dönüştürüp, kendine has kılmayı becermiş. Diğer üç
teknik: “Cangiante”- Ani renk değişimi. Gölgelemede, bir rengin daha açık ya da daha
koyu tonuna gidilmediğinde farklı bir renge
geçiş. “Chiaroscuro”- Işık-Gölge oyunu.
Karanlıkla aydınlık arasında güçlü kontrastlarla üçüncü boyut vurgusu. “Unione”- Figürlerin sınırıyla arka plânı, parlak ve güçlü
renklerle birleştirme. Olmazsa olmazlar!
SFUMATO and THE THREE
OTHER RELATED TECHNIQUES
Sfumato, which means “evaporation like
smoke” in Italian, derived from the verb
“Sfumare” (evaporate), is one of the four
basic painting techniques of the Renaissance.
Sfumato, which is the method of joining
the coloured or toned zones of a painting in
order to create a soft effect by dissolving the
sharp lines, began with Leonardo da Vinci.
Mona Lisa whose mystery remains unresolved is a typical example of sfumato.
Raphael, just as he did in the “School of Athens”, has managed to give sfumato his own
unique touch by transforming it in a subtle
way. The three other techniques: “Cangiante” - the sudden colour change. Cangiante
consists in changing into a different colour
in shadings, other than a nuance into a
lighter or darker tone of the same colour.
“Chiaroscuro” - Light and Shadow play: third
dimension emphasis through strong contrasts
between brightness and darkness. “Unione” –
this is the method of merging the background
and the contours of the figures through
bright and strong colours. Those four methods are the indispensible, essential techniques
of Renaissance painting!
Diğer izleri ve erken final...
Rafael’in çizim, desen, baskı, resim ve gravür gibi diğer çalışmalarından biri de kumaş üzerine
süsleme tekniğiyle yaptığı duvar örtüleri idi. Yaptığı 10 büyük süsleme örtüsü, Sistine kilisesinde kullanıldı (http://en.wikipedia.org/wiki/Raphael_Cartoons).
1514’de Papa 10. Leo, Loggia galerisini tamamlamak üzere Rafael’i San Pietro Bazilikası’nın
baş mimarlığına tayin etmişti. Ne yazık ki hem çizip hem bezemelerini yaptığı eserlerin çoğu
ya bitememiş ya da sonradan tahrip edilmiş.
Rafael’in mimari projeleri arasında, Eligio degli Orefici Kilisesi, Branconico dell’Aquila Saray
cephesi, Floransa Pandolfini Sarayı ile Roma’daki Villa Madama da var. Ayakta kalabilenlere
bir örnek; tavan mozaiklerini de yaptığı Chigi Şapel. Bitmemiş bu yapıyı, 100 yıl sonra Lorenzo Bernini tamamlanmış. Rafael, doğum günü 6 Nisan’da, -dedikoducu Vasari’ye sorulursa
karşı cinse aşırı düşkünlüğü, resmi tarihe göre ise- 15 günlük bir ateşli hastalık yüzünden 37
yaşında öldü.
Rafael’in özel yaşamı
Rafael, Roma’da Papa’nın “Özel Hizmetkar”lığına tayin edilmişti. 14. yy’dan sonra monarklar
ve papalık, “hizmetli” kavramının kapsamını genişleterek kimi sanatçılara da bu sıfatı verip,
onların maaş almasını, saraylara rahatça girip çıkmalarını sağlamıştı. Nitekim Rafael, bu sayede 50 öğrenci ve asistanla, o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir atölyenin sahibi olmuştu.
Evlenmekten hep kaçınan Rafael, Roma’ya geldikten sonra dostu Kardinal Medici
Bibbiena’nın hatırı için yeğeni Maria Bibbiena ile nişanlandıysa da evlenmemiş. Vasari’ye göre
aşka her an hazır olan ressam, Sienalı bir fırıncının kızı olan son sevgilisi Margerita Luti’e öyle
düşkünmüş ki Chigi projesini uygularken ondan uzak olmamak için şantiyede ona özel bir oda
ayırmış. “La Fornarina”; “Küçük Fırıncı Kız” tablosunda üstü çıplak olarak resmini yaptığı kadın
da Margerita imiş. Ustaca kullanılmış Chiaroscuro tekniği ile de bu resim çok etkileyici olmuş.
Sonradan Michelangelo, Ingres, Picasso gibi ressamlar da ikisini bir arada hayâl ederek bir çok
“Rafael ve La Fornarina” tablosu yapmışlar. Öte yandan ona çok benzediği için adını belirtmese bile Rafael’in “La Donna Velata”; “Örtülü Kadın” adını verdiği tablodaki kadının da Margerita olduğu ileri sürülüyor...
Artist’s works at the Chigi Chapel (top).
THE MASS AT BOLSENA (right): the fresco located at the
Heliodorus Room of the Apostolic Palace in the Vatican depicts an
episode said to have taken place in 1263 at the town of Bolsena,
north of Rome. A Bohemian priest who doubted the doctrine of
transubstantiation - the changing of the substance of the bread
and wine into that of the body and blood of Christ in the Eucharist
- celebrated mass at Bolsena and his doubts were dismissed when
blood started dripping from the ritual bread and fell onto the
tablecloth in the shape of a cross. The following year, in 1264,
Pope Urban IV instituted the Feast of Corpus Christi to celebrate
this miraculous event. Raphael used the window ledge of the
arched vault where the fresco is situated, as the base of the altar.
The heroes of this event are placed on this podium and around the
altar. Audience sits at the bottom on both sides. Third from left
among the Swiss Guard of the Pope at the lower right corner is
Raphael himself. Those seen praying above them are the Cardinals.
58
Sanatçının Chigi Şapel’deki çalışmaları (en üstte).
BOLSENA AYİNİ (solda): Elidor Odası’ndaki
Bolsena Ayini 1263’de Bolsena kentine gelen
ve kutsanan ekmek ve şarabın İsa’nın etine
ve kanına dönüştüğü inanışından kuşku duyan
Bohemyalı bir rahibin öyküsü. Aynı rahip, 1264’de
gene geliyor ve Papa 4. Urban, bir kilisenin
altarında kutsal ekmek ayini yaparken, ekmeğin
üzerinde beliren ve masa örtüsüne damlayan
kan damlalarını görüyor. Rafael resmin yer aldığı
yuvarlak kemerin içindeki pencere çıkıntısını
altar için podyum olarak kullanmış. Olayın
kahramanları bu podyumun üzerinde ve altarın
çevresinde yer alıyor. İki yanda altta da izleyiciler
oturuyor. Papanın özel hizmetkarlarını yerleştirdiği
sağ alt köşede, soldan üçüncü de kendisi. Onların
üzerinde dua edenler, Kardinaller.
Other Marks and
Early Final...
Wall hangings and
tapestries manufactured with ornamentation on fabric
techniques must
also be mentioned
among Raphael’s
work in the field of
drawing, design,
printmaking and
engraving. His 10
major decorated
tapestries were used
in the Sistine Chapel (http://en.wikipedia.org/wiki/Raphael_Cartoons).
In 1514 Pope Leo X appointed Raphael head architect of St. Peter’s
Basilica, entrusting him with the task of completing the Loggia Gallery. Unfortunately, many of the drawings and decorations he produced for this purpose could either not be completed or were subsequently destroyed. Among Raphael’s architectural projects are the
Eligio degli Orefici Church, the façade of the Branconico dell’Aquila
Palace, the Florence Pandolfini Palace and the Villa Madama in
Rome. An example of those still standing projects would be the Chigi
Chapel whose ceiling mosaics were also made by Raphael. However,
this unfinished construction could only be completed 100 years later
by Lorenzo Bernini. Raphael passed away following a 15-day febrile
illness according to official history on his birthday, the 6th of April
at the young age of 37. Gossipmonger Vasari imputes the cause of
Raphael’s illness and early demise on his excessive indulgence for
the opposite sex.
Raphael’s private life
In Rome, Raphael had been appointed as “Private Servant” to the
Pope. From the 14th Century onwards, monarchs and the papacy had
begun to provide for certain artists to receive a salary and enjoy the
privilege of entering and utilizing freely the Court, by attributing to
them the title of “servant”, via broadening the definition of the concept of “servants”. Indeed, thanks to that practice, Raphael enjoyed
the privilege of having a large workshop unprecedented in size to that
date, hosting 50 students and assistants working for him.
After arriving in Rome, Raphael, who permanently avoided marriage,
became engaged to Maria Bibbiena, niece of his friend Cardinal
Medici Bibbiena as a gesture to the Cardinal; but the marriage never
took place! The painter who was always ready for love, according to
LA DONNA VELATA, ÖRTÜLÜ KADIN
1516 tarihli 82 x 61 cm boyutundaki Örtülü Kadın, Floransa, Pitti
Sarayı’nda Palatina Galerisi’nde. Bu tabloya güzelliği, zarafeti ve
etkileyiciliği nedeniyle “Rafael’in Mona Lisa’sı” diyenler de var.
Bej örtü, saçtaki küçük fakat parlak incideki, ışıltılı giysi ve tendeki
beyazları dengeleyip renkleri bütünleştiriyor. Rafael’in bütün tekniklerini kullanarak yaptığı resimdeki ayrıntılar; derin, kahverengi ve
açılmış gözler, elbisenin kıvrımları izleyeni kendine çekiyor. Nazik,
kalbinin üzerinde götürdüğü sağ eli ile sevecen, cömert, affedici, taktığı sade kolye ve küçük incisi ile sade fakat soylu bir kadın izlenimi
yaratıyor. Yüzün, Rafael’in son sevgilisi Margerita Luti’ye ait olduğu
söyleniyor.
LA DONNA VELATA, THE VEILED WOMAN
İmza Odası’nın genel görünüşü (en üstte) ve La Fornarina adlı tablosu (üstte).
General view of the Signature Chamber (top) and the painting called La Fornarina
(above).
The 1516 dated painting entitled Veiled Woman; measuring 82 x 61
cm is on display at the Palatina Gallery of Florence’s Pitti Palace. This
work is often referred to as “Raphael’s Mona Lisa” due to its beauty,
grace and charm.
The beige veil, the small but bright pearl in the hair and the sparkly
garment, balance the whiteness of the skin, thereby achieving a perfectly integrated colour harmony.
The fine details in the painting, that Raphael achieved by using to
perfection all his distinctive techniques; such as the deep look in the
woman’s open brown eyes, the undulations of the dress, captivate the
viewer. This portrait of a woman, holding her right hand over her
heart, conveys the feeling of a gentle and affectionate, a generous,
forgiving and modest but noble lady with her small pearl in the hair
and the plain necklace she is wearing. Her face is said to be the face of
Margherita Luti, Raphael’s latest passion.
59
Çığır açan eserler
Sakıp Sabancı Müzesi’nde
ZERO AKIMI
geleceğe geri sayım sergisi, ıı. dünya savaşı sonrası
dünyaya hakim olan durağan ve olumsuz
atmosfere bir cevap olarak doğan ve adını bir
roketin kalkmasından önceki geri sayımdan
alan zero akımına odaklanıyor.
Lucio Fontana, Uzamsal Kavramlar (üstte).
Lucio Fontana, Spatial Concepts (above).
Trailblazing Artefacts are at Sakıp Sabancı
Museum
THE ZERO TRENDS
Countdown to the Future exhibition is focusing on the ZERO trends
that are named after the countdown before launching a rocket that
was emerged as an answer to the stable and negative atmosphere
that dominated the world after World War II.
60
.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), Akbank Sanat
işbirliğiyle 20. yüzyılın en büyük uluslararası sanat
ağı ZERO’nun yenilikçi ve dinamik ruhunu galerilerinde ağırlıyor.
Sergi, 1957 yılında Almanya’da doğan ZERO’nun
kurucuları Heinz Mack, Otto Piene, Günther
Uecker’in eserleri ile akımın tinsel öncülüğünü
üstlenmiş önemli sanatçılar Yves Klein, Piero Manzoni ve Lucio Fontana’nın farklı tekniklerde ürettiği 100’ün üzerinde
eseri bir araya getiriyor. Küratörlüğünü ZERO Vakfı Kurucu Yöneticisi
ve küratör Mattijs Visser’in üstlendiği sergi, ZERO’nun omurgasını
oluşturan Işık, Zaman, Boşluk, Renk ve Hareket temaları etrafında
şekilleniyor.
Sanatta çağdaş teknolojiler
SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer’in verdiği bilgiler doğrultusunda; akıma
ilham veren Yves Klein, Lucio Fontana ve Piero Manzoni gibi isimlerle
birlikte kısa sürede Avrupa’nın hemen her köşesinden pek çok sanatçı
ZERO düşüncesi etrafında kendisine bir yer buldu. Japonya’ya kadar
uzanan bir katılım gerçekleşti. Heinz Mack 1967 yılındaki son sergide
ZERO’nun sona erdiğini ilan ettiği zaman, ZERO düşüncesi sadece 10
yıllık ömrüne rağmen Avrupa 20. yüzyıl çağdaş sanatının bir dönemine damgasını çoktan vurmuştu.
ZERO hareketi, içinde bulunduğu çağın bir ürünüydü. Yepyeni teknolojilerin ortaya çıktığı, uzay yarışının bütün hızı ile sürdüğü, aya hatta
yıldızlara ulaşmanın bir hayal olmaktan çıktığı bir dönemde, sanat da
bu baş döndürücü gelişmelere ayak uyduracaktı. ZERO geleneksel sanatın tuval ve çerçeveye hapsolmuş durağan anlayışına karşı çıkarken,
sürekli devinim içinde, izleyenleri de iletişime davet eden yepyeni bir
yol izledi, çağdaş teknolojiler çağdaş sanat anlayışlarında fazlasıyla
yer buldu. Ancak odak noktası daima ışık oldu.
“Dünyaya umut vermek, aydınlık bir gelecek sunmak felsefesi,
ZERO’nun güncelliğini hala koruyor olmasının da sebebi aslında”
diyen SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer şöyle devam ediyor:
“Daha fazla özgürlük, daha fazla şeffaflık, daha insancıl bir gelecek,
huzur ve umut arayışı... ZERO akımının kısa ömrünü 50 yıl sonra
değerlendirirken, taşıdıkları olanca umut, yaydıkları iyimserlik ve
coşkuya saygı duyuyoruz.
Sabancı University (SÜ) Sakıp Sabancı Museum (SSM) with the cooperation of Akbank Art is welcoming the innovative and dynamic spirit of
ZERO, the greatest international art web of 20th century, to our galleries.
The exhibition brings together the works of Heinz Mack, Otto Piene,
Günther Uecker who founded ZERO in 1957 in Germany and also more
than 100 works created in different techniques by Yves Klein, Piero
Manzoni and Lucio Fontana, the important artists who have undertaken
the spiritual leadership of the movement. The exhibition curated by the
Founding Director of the XERO Foundation Mattijs Visser is shaped
around the themes that constitute the backbone of ZERO: Light, Time,
Space, Colour and Motion.
Germany after the war...
SSM Director Dr. Nazan Ölçer, during the press conference on the exhibition briefly gave the following information:
Otto Piene, Şişme Nesneler (üstte).
Otto Piene, Inflatables (above).
61
 SSM Arşivi
Savaş sonrasında Almanya...
Sergiyle ilgili yapılan basın toplantısında konuşan SSM Müdürü Dr.
Nazan Ölçer özetle şu bilgileri verdi:
“Bir üniversite müzesi olma misyonumuzla birlikte gerçekleştirdiğimiz
tüm sergilerde bir ‘aydınlatma’ görevi üstleniyoruz. Bienal zamanı için
tasarladığımız sergilerin de çağdaş sanat gündemiyle paralel olmasına dikkat ediyoruz. ZERO sergisini gerçekleştirmemizin öyküsü, bu
önemli sanat ve düşünce hareketinin kurucularından Heinz Mack’la
2014 yılı Mimarlık Bienali ile eşzamanlı açılışı yapılan sergisi sırasında Venedik’te buluşmamızla başladı. Dostluğumuz bugün Türkiye’deki
sanatseverleri 20. yüzyıl ortasının en önemli avangart akımı, ZERO ile
tanıştırıyor. ZERO bizi geçmiş yıllara, savaş sonrası dönemin Almanya’sına götürdü. Orada bir avuç genç sanatçının hayalleri ile ütopya
gibi görünen bir düşünce kıvılcımının 10 yıl boyunca Avrupa sanat
ortamını nasıl da farklılaştırabildiğini hatırladık. ZERO, tüm Avrupa’yı
büyük bir yıkıma sürükleyen II. Dünya Savaşı sonrasında savaşın en
derin izlerini bıraktığı Almanya’da doğdu. Sanatçılar Otto Piene ve
Heinz Mack’ın ‘karamsarlıktan silkinip, her şeye sıfırdan başlama’
önerisine sanatçı Günther Uecker’in de katılmasıyla ZERO hareketi
başladı.”
Sergimizin küratörlüğünü ZERO Vakfı Kurucu Yöneticisi Mattijs
Visser üstlendi. Büyük bilgi ve deneyimi ile bizi farklı koleksiyonlarla
buluşturdu. Kendisine bilgi ve yönlendirmeleri için ne kadar teşekkür etsem az olur. Sergimizi büyük bir sanat dostu kurumun, Akbank
Sanat’ın koruyucu kanatları altında gerçekleştirmenin gururunu
yaşıyoruz. Uzun yıllar boyunca müzemiz projelerine verdikleri değerli
destek için başta Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üyesi
Suzan Sabancı Dinçer’e; Akbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
ve Murahhas Üyesi Hayri Çulhacı’ya; Akbank Genel Müdürü Hakan
Binbaşgil’e, Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Murat Göllü ve tüm
ekibine bütün destek ve yardımları için teşekkür ediyorum. Serginin
tüm aşamalarını büyük bir titizlikle hazırlayan müzemiz uzmanı Hüma
Arslaner’i ve genç ekibini huzurlarınızda kutluyorum. Tüm sanatseverleri bu çok yönlü akımı keşfetmek üzere müzemize davet ediyorum.
ZERO’nun hepimize iyi gelmesini diliyorum.”
Geleceğin Türkiyesini yaratmak...
Sergide bir konuşma yapan Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üye Suzan Sabancı Dinçer ise “Akbank olarak kuruluşumuzdan
bu yana kültür sanatın Türkiye’de gelişmesine aracı olduk; kültür-sanat projelerini en temel sorumluluklarımızdan biri olarak kabul ettik.
Ülkemizin kültür hayatına yön vermek için çalıştık; çok değerli projeleri destekledik; öncülük ettik. Bu misyon çerçevesinde, Türkiye’nin en
değerli markası ve en değerli kurumlarından biri olarak kültür-sanat,
girişimcilik ve eğitim konularını sahipleniyoruz. Çünkü geleceğin Türkiyesini yaratmanın bankacılığın çok daha ötesinde bir görev olduğunu biliyoruz” dedi ve devam etti:
“Akbank Sanat ve Sakıp Sabancı Müzesi işte bu sene de yine çok
değerli, başarılı, kaliteli bir projede bir arada. Yirminci yüzyıla damga vuran en önemli uluslararası avangart sanat anlayışlarından biri
olan ZERO’nun Türkiye’deki geniş kapsamlı ilk sergisini düzenliyoruz.
İstanbul, gitgide dünyanın sanat denince akla gelen sayılı kentlerinden biri oluyor. Bu sayede Akbank olarak ülkemizin tüm dünyada
tanıtımını yapmaktan gurur duyuyoruz. Yenilenme, dinamizm, yaratıcılık, cesaret ve pozitif bakış açısını destekleyen ZERO, Akbank’ın
temel değerleriyle de bire bir uyuşuyor. ZERO sergisinin, daha özgür
düşünen, daha üretken, daha cesur, daha yaratıcı, varolanın ötesini
gören, sınırları yıkan yeni nesillere ilham kaynağı olacağına inanıyoruz. ZERO’nun ana rengi, beyaz yani ak. İşte bu da hem isim hem de
anlam olarak Akbank’la bire bir örtüşüyor.”
Denenmemişi denemek...
Zero akımının Türkiye’deki ilk geniş kapsamlı sergisini desteklemek-
Soldan sağa; Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, Akbank Yönetim Kurulu
Başkanı ve Murahhas Üye Suzan Sabancı Dinçer, S.Ü Sakıp Sabancı Müzesi Yönetim
Kurulu Üyesi Sevil Sabancı, SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer, ZERO Vakfı Kurucu
Yöneticisi Mattijs Visser. Arkada Dokuz Sütun Üzerindeki Gökyüzü, Heinz Mack.
From left to right: Hakan Binbaşgil CEO of Akbank, Susan Sabancı Dinçer Chairman
of the Board of Directors and Executive Director, Sevil Sabancı Member of the Board
of Directors of Sabancı University and Director of SS Museum, Dr. Nazan Ölçer,
Director of SSM, Founder of the ZERO Foundation and its Director Mattijs Visser.
At the back, Sky on nine Columns, Heinz Mack.
62
“With our mission, as being a museum of a university, we have an
‘enlightenment’ assignment in every exhibition we realise. We pay
attention that the exhibitions at biennales are parallel to the modern
arts agenda. The story of realising the ZERO exhibition started with our
meeting with Heinz Mack, one of the founders of this outstanding art
and thought movement, during the concurrent opening of 2014 Biennale of Architecture and his exhibition in Venice. Our friendship today
is introducing ZERO, the most important avant-garde movement of
the mid 20th century, to the Turkish art-lovers. ZERO has taken us to
the past years, to Germany after the war. There, we remembered how
a bunch of young artists, with their imagination, have diversified the
European art atmosphere throughout 10 years with a sparkle of thought
that seemed like an utopia. ZERO was born in Germany after World War
II that devastated Europe and left the deepest tracks in Germany. The
ZERO movement started by the participation of Artist Günther Uecker
to the proposal of the artists Otto Piene and Heinz Mack: “to leave pessimism aside and start everything from ZERO”.
Modern Technologies in Art
In accordance with the information supplied by Dr. Nazan Ölçer, Director of SSM; so many artists from almost every corner of Europe found
place around the ZERO philosophy in conjunction with artists such as
Yves Klein, Lucio Fontana and Piero Manzoni who inspired the movement. Participation that extended as far as to Japan was realised. During
the last exhibition in 1967 Heinz Mack declared that ZERO came to an
end; but the ZERO philosophy, though it only lasted for 10 tears, had already left a mark on a certain period of the modern art of 20th century of
Europe. The ZERO movement was a product of its era. And art as well,
had to keep pace with the mind blowing developments amidst the arising brand new technologies; space race was at full speed and travelling
to the Moon, even to the stars, was no more a fantasy.
While ZERO was standing against the stable understanding of art being
imprisoned in canvas and frames, they followed a brand new track in
continuous motion, inviting the spectators to communicate; modern
technologies found more than enough space in modern art conception.
But the focus point was always the light.
SSM Director Dr. Nazan Ölçer stated that, “the philosophy to give hope
to the world and present a bright future is in fact the reason for ZERO
still to be on the front burner” and she continued:
“In search for more freedom, more transparency, more human future,
peace and hope... While evaluating the short life of ZERO, after 50 years
we enthusiastically respect the immense hope they carried and the
optimism they spread. Mattijs Visser, the Founder of ZERO Foundation, undertook the curatorship of our exhibition. With his accumulated knowledge and experience he introduced us various collections. I
cannot thank him enough for his knowledge and directions. We live the
pride of realising our exhibition under the protective wings of Akbank
Art, our great art-loving establishment. I would like to extend my grati-
ten büyük mutluluk duyduklarını belirten Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil ise, Akbank’ın kurumsal sosyal sorumluk faaliyetlerini
hatırlatarak özetle şu sözleri aktardı:
“Dünya çapındaki sanatçıları ve sanat akımlarını Türkiye’deki sanatseverlerle buluşturmak, Türkiye’nin en değerli markası Akbank
için önemli bir gelenek. 20. yüzyılın önde gelen sanat akımlarından
ZERO’yu Sakıp Sabancı Müzesi ve tam 22 yıldır hayatımızda olan Akbank Sanat’la beraber Türkiye’de sanatseverlerin ilgisine sunuyoruz.
Denenmemişi deneme cesaretini gösteren ve bu şekilde sanat dünyasında kendisine farklı bir yer edinen Zero akımı, umuyorum ki gençelerimize yaratıcı olma, sorgulama ve farklı bakış açıları geliştirebilmeleri için ilham kaynağı olacaktır. Unutmamalıyız ki, kültür ve sanat,
gelecek nesillere bırakacağımız en önemli mirastır. Akbank olarak,
ülkemizin daha da zengileşmesine katkı sağlayan kültür ve sanat alanındaki çalışmalarımızı, sürdürülebilir değer yaratma misyonumuzla
sürdüreceğiz.”
Heinz Mack, Işık Stelleri (Sağ üstte).
Heinz Mack, Light Steles (Right above).
Sanat öyle bir araçtır ki...
Serginin küratörlüğü üstlenen ZERO Vakfı Kurucu Yöneticisi Mattijs
Visser ise şunları söyledi; “Sanat öyle bir araçtır ki, sanatçıları ve fikirlerini sanatı izleyenlerle sınırları ve çağları aşan bir bağla bir araya getirir. Sanat eserleri sürekli zamanda dolaşan yolculardır; her kuşakta
bu eserlere yeni bir bakış açısı geliştirilir. Avrupa’da savaş sonrasında
insanlar ve elbette ki onlarla birlikte sanatçılar, II. Dünya Savaşı’nın
beraberinde getirdiği varoluş deneyimlerini yaşamak zorunda kaldılar. Özellikle de o dönemin genç sanatçı kuşağı, karşılıklı düşünce ve
görüş alışverişi için olanaklar yaratmaya girişti. ZERO işte böyle bir
ortamda doğdu. “ZERO Geleceğe Geri Sayım” sergisiyle, bu hareketin
tude especially to Susan Sabancı Dinçer, the President and Executive
Member of the Board of Directors of Akbank, to Hayri Çubukcu, VicePresident and Executive Member of the Board of Directors of Akbank,
Hakan Binbaşgil, General Manager of Akbank, to Murat Göllü, Corporate
Cooperation Division President and to every member of his team for
their support and assistance. I further congratulate in front of you Hüma
Arslaner, specialist of our museum, who carefully prepared in detail all
the stages of the exhibition with her young team. I invite all the art-lovers to our museum to discover this multidirectional movement. I hope
that ZERO will do good to all of us.”
Creating Future’s Turkey...
And Susan Sabancı Dinçer, the President and Executive Member of
63
Günter Uecker, Kozmik Hayal/Işıkdiski (sağ sayfa üstte).
Heinz mack, Işık Stelleri (en altta).
Günter Uecker, Cosmic Vision/Lightdisc (right page above).
Heinz Mack, Light Steles (undermost).
temelinde yatan sanatsal ve coğrafi sınırların aşılması ve ortadan
kaldırılması ilkesini sürdürmüş ve kültürlerarası diyaloğu desteklemiş
olmaktan gurur duyuyoruz. Bu sayede genç kuşak, ZERO grubunun
durduğu yeri, sunduğu olanakları keşfetme ve duyusal düşüncelerinden esinlenme imkânına kavuşacak.”
Belgeseli de var
ZERO enerjisini S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi galerilerine taşıyan serginin etkinlik programında 3 Eylül Perşembe günü gerçekleşen, küratör
Mattijs Visser eşliğinde sergi turu da yer aldı. Sempozyum, konferans,
film gösterimleri, sanatçı konuşmaları, workshop’lar, çocuk atölyeleri,
rehberli turlar ve sesli rehber ile zengin bir içerik sunan ZERO sergisi,
kapsamlı kataloğuyla da önemli bir hafıza oluşturuyor. Akıma odaklanan 2014 yapımı “ZERO Saati - ZERO Sanat Akımı” isimli belgesel
ise, sergi boyunca hazırlanan Türkçe altyazılar eşliğinde SSM konferans salonunda ziyaretçiler ile buluşuyor. ZERO sergisi, 10 Ocak 2016
tarihine kadar SSM’de ziyaret edilebilecek.
64
the Board of Directors of Akbank
in her speech in the exhibition
stated that, “As Akbank, from the
day of our establishment, we have
been a mediator in development
of culture and art in Turkey; we
have accepted the culture-art projects as one of our basic responsibilities. We have worked to steer
the cultural life of our country;
we supported many valuable
projects; we guided them. Within
the framework of this mission, as
the most valuable brand and the
most valuable establishments of
Turkey we appropriate education,
culture-art and entrepreneurship
in the country. Because we know
that creating the future of Turkey
is a mission far beyond banking,”
and she continued:
“Akbank Sanat and Sakıp Sabancı
Museum are again together, this
year in a valuable, successful
and high quality project. We are
organising, for the first time in
Turkey, in a wide scale the exhibition of ZERO, one of the remarkable international avant-garde art
understandings that left a deep
sign in 20th century. Istanbul is
gradually taking place among the
few cities to be remembered when
the word art is uttered. Thus, as
Akbank, we are proud to introduce
our country to the whole world.
ZERO that supports innovation,
dynamism, creativity and positive
look is in complete harmony with
the basic values of Akbank.
We believe that the ZERO exhibition will be a source of inspiration
to new generations that favour
free thinking, more productivity, bravery, creativity; who can
see beyond the existent and who
break the limits. The main colour
of ZERO is white, in other words
AK (white in Turkish). And once
again it is in harmony with Akbank
both from the name point of view
as well as the meaning. “
To try the untried...
Hakan Binbaşgil, the General
Manager of Akbank, said that they
were very happy to support the
initial well-rounded exhibition of
the ZERO movement in Turkey
and reminding the corporal social
responsibility activities he further
stated that:
“It is a remarkable tradition of
Akbank, as the most valuable
brand of Turkey, to bring together
the worldwide famous artists
and artistic movements with the
Turkish art-lovers. We are present-
ing ZERO, the foregoing art movement of 20th century, to the attention
of art-lovers in Turkey, in cooperation with Sakıp Sabancı Museum
and Akbank Sanat which has been in our lives for exactly 22 years. The
movement of ZERO that showed the courage to try the untried and
thus procuring a different place in the world of art for themselves will
hopefully be a source of inspiration for our young generation in being
creative and help them develop their ability to interrogate and increase
their perspective. We should never forget that culture and arts are the
most important heritage we are going leave to the future generations.
As Akbank, with our mission to increase the continuity to create value,
we shall carry on with the works on cultural and artistic areas that
would definitely contribute to the enrichment of our country.”
Art is such a tool that...
And Mattijs Visser, the Founder Director of the ZERO Foundation who
undertook the curatorship of the exhibition stated that, “Art is such a
vehicle that brings artists and their ideas together with viewers of art;
forging a bond between them that extends beyond boundaries and
times. Art works are travelers constantly wandering in time, and every
generation takes a new stance towards them. People in Europe after
the war, including artists of course, were obliged to come to terms with
their existential experiences during the Second World War. In particular the young artists of the period set about creating opportunities for
exchanging ideas and views. ZERO was born in such an environment.
We are proud that this ’ZERO Countdown to the Future’ exhibition
will sustain the principle of transcending and eliminating artistic and
geographic borders, which lies at the heart of this movement and support dialogue between different cultures. Thus the young generation
will have the opportunity to discover the place where the ZERO group
stands, the chances they present and be inspired by their sensorial
thoughts.”
Has also the Documentary
The exhibition instills the S.U. Sakıp Sabancı Museum galleries with the
energy of ZERO and included a tour of the exhibition with curator Mattijs Visser on September 3, 2015. The exhibition constitutes an important memory with numerous symposia, conferences, film screenings,
children’s workshops and an audio guide and an extensive exhibition
catalogue. A 2014 documentary concentrated on the movement named,
“ZERO Hour – ZERO ART Movement”, will also be screened throughout
the exhibition at SSM, meeting art enthusiasts in the museum’s conference hall with Turkish subtitles. The ZERO exhibition is open to visit
until January 10, 2016 at SSM.
65
TİYATROLAR
 Rasim Konyar
ANTİKÇAĞ’da
SANDIK
ODASI
Storage Room
etkilendiği doğa
olaylarını kendi bedeniyle
tekrar canlandırmaya
çalışan ilk insan, ilk
tiyatronun da temelini
atmış! ardından ilk maske,
ilk kostüm; oyunlar,
eserler ve antik çağ’ın
muhteşem yapıları,
tiyatrolar...
THEATRES IN THE
ANTIQUE AGE
The first human who tried to revive the
natural events with his own body laid
the foundations of the first theatre!
Followed by the first mask, first costume;
plays, works of art and the magnificent
constructions of the Antique Age:
theatres...
Sol sayfa: İzmir Arkeoloji Müzesi’nden tiyatro
masklarına örnekler, Priene Tiyatrosu’ndan detay
(en altta).
Sağ sayfa: Kaş Tiyatrosu (solda), Kekova Tiyatrosu
(sağda) ve Efes Antik Tiyatrosu (altta).
Left page: Sample theatre masks from Izmir
Archaeology Museum, Detail from Priene Theatre
(most below).
Right page: Theatre of Kaş (left), Theatre of Kekova
(right) and Ephesus Antique Theatre (below).
66
em bir kamusal alan hem
bir görsel-işitsel, eylemsel
sanat dalı; hem de önemli
bir mimari varlık; “tiyatro” nasıl doğmuş, nasıl
gelişmişti? Onun doğumu, bebekliği ve çocukluk
dönemlerinin birinci elden
tanığı Antik Çağ ve Antik Çağ tiyatro yapıları...
İçerik ve işlev açısından tiyatronun evrimi
İlk tiyatro: “Doğaya öykünme” diye özetlenebilecek bir kurama göre, korkup etkilendiği
doğa olaylarını kendi bedeniyle tekrar canlandırmaya çalışan ilk insan, ilk tiyatronun
da temelini atmış!
İlk maske ilk kostüm: MÖ 40 -10 bin yıl öncesinin mağara resimlerinde, hayvan postlarına bürünmüş, birtakım hareketler yaparken
çizilmiş insanlar maske ve köstüm kullanımının, yani tiyatronun ilk örneği sayılıyor.
Doğadan tanrılara: Simgesel olarak tekrarlanıp duran doğa olayları, önce tapınma
nesnelerine sonra da tanrılara dönüşmüş.
Böylece ortaya çıkan ritüeller de zamanla ilk
tiyatro oyunlarını oluşturmuş. Doğaya öykünme kuramına göre, tiyatronun en önemli
öğesi “kılık değiştirme”!
Mitolojik şenlikler: Tiyatro, MÖ 6. yy.da
dini törenlerden bağımsız, estetik ölçütlerle değerlendirilen bir “oyun”a dönüşmüş.
Bereket ve şarap tanrısı Dionysos’u (Bachus)
kutsamak için yapılan şenliklerde, sonraları
önüne bir ya da iki oyuncunun da eklendiği
koro ise tiyatronun öncülü olmuş.
Tragedya: Oyuncular, duyguları anlatmak yerine onları (30’a yakın) farklı maskeyle temsil
etmeye başlamış. MÖ 534’te Atina’daki ilk
tiyatro şenliğinde, Thespis’in bir tragedyası
ödül kazanınca, arkadan gelen tragedyalar,
Dionysos şenliklerinin bir parçası olarak
gelenekselleşmiş.
Both a public sphere as well as an audiovisual art branch in motion; and also an
outstanding architectural entity; how was
“theatre” born, how did it develop? The first
hand witnesses of its birth, infancy and childhood period are the Antique Age and Antique
Age Theatre edifices...
Evolution of the theatre from the point of
content and function
Foundations of the first theatre was laid by
man who tried to revive with his own body
the natural events that frightened and effected him, according to a theory which can
be summarised as “emulation to Nature”!
The first mask, the first costume: use of
67
BODRUM - HALİKARNASSOS TİYATROSU
Karya Kralı Mausolos Dönemi’nden kalan tiyatro, tüm Bodrum’a
hâkim bir tepenin yamacına kurulu. 13 bin kişi kapasitesi var.
Oturma sıraları, sahne ve orkestra alanı olarak üç bölümden oluşan
tiyatronun seyirciler için 3, oyuncular ve protokol için 2 ayrı kapısı
daha vardı. Oyundan önce oturma sıralarının önündeki sunakta
tanrı Dionysos’a kurbanlar kesilirdi. Roma Dönemi’nde değişikliğe
uğrayan tiyatronun sahne binası Doğu Roma Dönemi’nde ev olarak
kullanılmış, sonraki yüzyıllarda erozyon alt bölümünü toprakla
doldurmuştu. Merhum Profesör Ümit Serdaroğlu tarafından restore
edilen tiyatro müzik ve bale festivalleri, konserler gibi kültür sanat
etkinlikleri için günümüzde hâlâ yüzbinlerce kişiye hizmet verebiliyor.
AKUSTİĞİ KADER ve TARİH DEĞİŞTİREN
ASPENDOS TİYATROSU
Bir Gazi Üniversitesi araştırmasında, Antalya’daki Aspendos, Perge
ve Termessos Antik tiyatrolarının akustik özellikleri, geometrik oda
akustiği yaklaşımıyla incelenmiş ve günümüzdeki birçok tiyatronun,
Antik Çağ’dakilerin akustik ses kalitesini yakalayamadığı ileri sürülmüştü. İşte MÖ 2. yy.da dâhi mimar Zenon’un yaptığı Aspendos’un
akustik kalitesinin bir de öyküsü var! Aspendos kenti kralı güzeller
güzeli kızı Belkıs’ı evlendirmek için düzenlediği yarışmada iki adaydan
biri kente su kemerleri diğeri de bu tiyatroyu yapmış. Belkıs tiyatronun mimarını seviyor, kral ise su kemerlerini daha çok beğendiği
için kızını ona vermek istiyormuş. Tiyatroyu gezerken en üst sıradaki
locasına çıkan kral, etrafta kimse olmadığı halde birden “Belkıs’la
ben evlenmeliyim, ben evlenmeliyim” diyen bir sesin yankılandığını
duyunca hayrete düşmüş. Sonra sahnede kendi kendine fısıldayan
mimarı görünce sesin nedenini anlayıp, kızını ona vermiş! Selçuklular Dönemi’nde kervansaray olarak kullanıldığından sağlam kalan
Aspendos, 20 bin seyirci kapasitesi, 24 m yükseklikteki sahne binası,
5 kapılı kulisi, 500 kişilik orkestra yeri, sahne aralarında izleyicilerin gezinmelerine izin veren galerileri, şeref locaları, süslemeleri, taş
kabartmaları ile hâlâ yaşayan bir tiyatro...
ASPENDOS THEATRE ACOUSTIC
DESTINY and CHANGE OF HISTORY
BODRUM - HALICARNASSUS THEATRE
The theatre that survived from the period of Mausolus, the King of
Caria, is located on a hilltop overlooking the whole Bodrum. It has a
capacity for 13 thousand people. The theatre that is constituted by
three sections, seating rows, stage and place for orchestra has 3 doors
for spectators and 2 more for players and the protocol. Before the
play at the altar in front of the front rows, sacrifices were exercised
for the God, Dionysius. The stage building of the theatre that underwent changes in the Roman Period was used as a house during the
East Roman Period and in the centuries to follow, the bottom section
was filled with earth due to erosion. The theatre that was renovated
by Departed Professor Ümit Serdaroğlu is still serving hundreds of
thousands of people with cultural artistic activities such as theatre,
music, ballet festivals and concerts.
68
In a research made by the Gazi University, the acoustic features of
Aspendos, Perge and Termessos Theatres in Antalya have been examined with the geometric chamber acoustic approach and a conclusion
was reached that most of today’s theatres could not catch the acoustic
quality of those from the Antique Age. Well, there is a story on the
acoustic quality of Aspendos that was built by the genius architect Zenon! The king of the city of Aspendos held a contest to marry his very
beautiful daughter Belkıs. One of the candidates built an aqueduct to
the city and the other built this theatre. Belkıs loved the architect of
the theatre whereas the King wanted to give his daughter to the other
candidate as he more liked the aqueduct. When the king was touring
the theatre he came to his box at the top row, then suddenly, to his
surprise, he heard a voice, “I have to marry Belkıs, I have to” echoing
although there was nobody around. Then he understood the case when
he saw the architect on stage whispering to himself then he decided to
give his daughter to him! The theatre remained steady as it was used
as a caravanserai during the Seljuk’s period. Aspendos is still a living
theatre with 20 thousand spectator capacity, 24 m high stage building,
backstage with 5 doors, orchestra pit big enough for 500 musicians,
galleries behind the stage that allow spectators to walkabout, boxes of
honour, decorations and stone embossing...
Komedya: MÖ 486’dan başlayarak Atina’da Lenia kış şenliğinde
yapılan yarışmalarla komedyalar yaygınlık kazanmış. MÖ 406’da
Euripides’in ölümünden sonra tragedya iyice gerilerken, komedya
en popüler tür haline gelmiş. Köylülerin ve yoksul halkın yaşamında
önemini koruyan soytarılık, hokkabazlık gibi basit halk kesiminin
kolay anlayabileceği ögelere ağırlık veren, eski komedyanın en büyük
temsilcisi Aristophanes’in oyunları, siyasal ve toplumsal yergi işleviyle moral bir işlev de üstlenmiş.
Bir kamusal alan: Eski Yunan tiyatrosunda kadın - erkek herkese
serbest olan oyunları ortalama 10 bin ila 20 bin arası seyirci aynı
anda izleyebiliyormuş. Oyunlar, sahnelemede dekor kullanan ilk
yazar Sofokles’in trajedileriyle teknik yetkinliğe ulaşmış. Aiskhylos,
Sofokles ve Euripides, konularını mitolojiden alan oyunlar yazmışlar. Aristofanes de oyunlarında dönemin siyaset adamlarının ve düşünürlerinin yanlış tutumlarını alaya almış. Önceleri yalnız tanrıların
şerefine düzenlenen oyunlar, Roma Dönemi’nde halkın eğlenmesi
amaçlı düzenlenir olmuş.
Mimari açıdan tiyatronun evrimi
Erken dönem Yunan: Düzleştirilmiş toprak bir alan, tahtadan yapılmış seyirci basamakları ve tahtadan bir sahne... Erken dönem Yunan
tiyatroları işte bu kadar basit ve yalın imiş. Seyircinin oturduğu
yamaç, başlangıçta çıplak bir arazi iken sonradan düzeltilerek ve
basamaklar haline getirilerek kullanılmış, sonra tahta, daha sonra da
mermerden oturma yerleri yapılmış.
MÖ 4. yy.da: Taştan yapılmış tiyatrolar görülmeye başlanmış. Roma
Dönemi’nde onlar da elden geçirilerek çoğu yeniden biçimlendirildiğinden Orta ve Geç Dönem Yunan tiyatrolarına ait bozulmamış
örnek yok denecek kadar az. (Yunanistan’daki Epidauros Tiyatrosu,
onlardan biri.) Anadolu’da da Priene Tiyatrosu da en erken taş sahne binasına sahip örnek olarak kabul ediliyor.
Klâsik Yunan Tiyatrosu: 4 önemli ögesi var; Orkestra, Teatron, seyirci
basamakları, sahne. Orkestra ortasında sunak taşı bulunan, düz,
dairesel bir alan. Onu, at nalı biçiminde yerleştirilmiş seyir yeri
(theatron) çevreliyor. Seyircilere ait ilk basamağın ortası süslemelerle farklılaştırılarak, Dionysos rahiplerine, yüksek dereceli görevlilere
ve devlet komutanlarına ayrılıyor. Sahne binası oyuncuları arkasında bir fon ve seslerin dağılmasını önleyen bir perde görevi yapıyor.
Soyunma odalarının, sahne makinalarının ve çeşitli araç gerecin de
saklanmasına yarıyor. Sahneye bu fon üzerinden üç kapı açılıyor.
Ortadaki kapı daha büyük ve çift kanatlı. Oyuncular buradan girip
çıkıyor. Koro ise seyir yeri ile sahne yapısı arasında kalan geçidi
(Parados) kullanarak orkestraya yöneliyor.
MÖ 3.yy: Büyük İskender’in tahta çıkışıyla Helen etkisi tüm yörelere
yayılırken, klâsik tiyatro geleneği de değişmiş. MÖ 3. yy.da temsiller
artık yalnız Dionysos değil, Büyük İskender’in zaferlerinin kutlanması için de verilmeye başlanmış. Şenliklerin çoğalması profesyonel
oyuncuların da örgütlenmesine yol açmış. Site devletleri tarafından
da korunan oyuncuların toplumsal statüsü çok yüksek olup elçilik iş-
masks and costumes by men were first met in the cave drawings - in
animal furs and in motion –that date back to 40 - 10 thousand BC, are
considered to be the first samples of theatre.
From Nature to Gods: Events of nature that were symbolically kept
repeated turned first into worshipping objects then gods. Thus, the
rituals that arose developed by time then engendered the first theatre
plays. According to the theory to imitate nature, the most substantial
element of theatre is “changing appearances”!
Mythological festivals: In 6th century BC theatre turned into a “play”,
evaluated in an aesthetic criterion free from religious ceremonies.
In the festivals to consecrate Dionysius, (Bacchus) the God of plenitude and wine, the choir, with the addition of one or two players in
the front, has been the precessor of theatre.
Tragedy: Players started to represent their feelings with different (almost 30 in number) masks instead of telling them. As a tragedy Thespis won a prize during the first Theatre festival, held in Athens in 534
BC, and tragedies were traditionalised as part of Dionysius festivals.
Comedia: Comedias were spread with the contests carried out in
Lenia winter festivals in Athens starting from 486 BC. In 406 BC tragedies started to regress remarkably with the death of Euripides and
comedies became the most popular kind. The greatest representative of the old Comedia: Aristophanes in his plays, heavily referred
to clowning and conjuring that kept popularity among the simple
folks and also he undertook to give morality with political and social
satire.
A Public Sphere: In the old Hellenic theatre the plays were free to
everybody, men or women and an average of some 10 - 20 thousand
people could watch it together. Plays reached to new techniques with
Priene Tiyatrosu’ndan koltuk (sol başta), Milet Tiyatrosu’nun sahne arkası
(üst ortada), Priene Tiyatrosu (en sağda) ve Milet Tiyatrosu’nun genel görünüşü.
A seat from Priene Theatre (first left), Backstage of Miletus Theatre (above centre),
Priene Theatre (far right) and a general view from Miletus Theatre.
69
EN İYİ KORUNAN
HELLEN: PRIENE
TİYATROSU
MÖ 350’de yapılmış Priene
Tiyatrosu bugüne en iyi
kadar korunan Hellenistik
tiyatro örneği. Yarım daire
biçimli, 6500 kişilik tiyatro
dağın yamacına inşa edilmiş.
Sahne binası, yarım daire
şeklindeki orkestranın arka
planını oluşturuyormuş. Tiyatroda halk toplantıları da
yapılırmış. İlk sıranın önünde
mermerden oyulmuş 5 şeref
koltuğu yer alıyor. Koltuktan çok tahtı andıran bu
yerler kentin yöneticileri için
ayrılırmış. Bugün de Priene’yi
gezen turistler tarafından en
çok fotoğrafı çekilen alan
burası...
THE BEST PROTECTED
HELLEN: PRIENE THEATRE
Priene Theatre that was built in 350 BC is today the sample for the best
protected Hellenistic Theatre. The theatre with 6500 seats was built at
the skirts of a mountain in semicircular shape. The stage building constituted the background of the semicircular orchestra. They used to hold
public meetings in the theatre. In front of the first row there are 5 seats
of honour carved out of marble. These seats, more like thrones, were
used to be reserved for the administrators of the city. This is the place
that is mostly photographed today by visitors of Priene...
the tragedies of Sophocles, the first playwright to use decoration on
stage. Aeschylus, Sophocles and Euripides have written plays on subjects from mythology. And Aristophanes mocked at the wrong attitudes of the politicians and philosophers of the time. Plays that were
initially performed for the honour of Gods started to be performed for
the amusement of people in the Roman Period.
Evolution of the theatre from the point of architecture
Early Hellenistic Period: Flatten ground, wooden spectator stairs and
a stage made of wood... Early Hellenistic Era theatre was so simple and plain. The shoulder of a slope where the spectators sat was
initially naked ground, later on it was smoothened and turned into
steps, then wooden and later on marble seats were made.
In 4th century AD: Theatres that were made out of stone were seen.
As most of them had been handled and reshaped again in the Roman
Period; it is almost impossible to reach to an unspoiled Hellenistic
theatre from the Mid and Late Period. (Epidaurus Theatre in Greece
is one of them.) The Priene Theatre in Anatolia is regarded to be a
sample to have the earliest stone stage building.
Classical Greek Theatre: has four important elements; Orchestra,
Teatron, spectator stairs, stage. Orchestra is a plain circular area
where an altar stone is placed amidst. It is surrounded by the spectator area (theatron) in the shape of a horse shoe. The central section
of the first row of the spectators is differentiated by decoration and
reserved for Dionysius Monks, senior administrators and state commanders. The stage building behind the players has the function of
a curtain that restrains sound propagation. Change rooms also serve
70
levleri de varmış. Bu dönemde tiyatro mimarisi de değişmiş ve sahne sütunlar üzerinde yükseltilerek, oyuncuların toplumsal statüsü
adeta tiyatroya da yansımış! MÖ 2. yy.dan itibaren Doğu Akdeniz’de
etkili olmaya başlayan Roma, Yunan tiyatro geleneğini de kendi
anlayışına göre yeniden biçimlendirmeye başlamış.
Roma Tiyatrosu: Kutsal yerlere yakın konumdaki Yunan tiyatroları
yüksek bir tepeye yaslanır, genellikle denize ya da dağlara bakarken, Roma tiyatroları genellikle iklim koşullarına uygun, akustik için
elverişli düzlüklere inşa edilmiş. Seyir yeri ile sahne binası mimari
bir bütünlük oluşturacak biçimde birleştirilmiş ve seyir yerlerinin
altında bulunan koridorlar ve merdivenlerle seyircinin tiyatroyu
kolayca boşaltması sağlanmış. Koronun kullandığı geçit (parados),
Roma tiyatrosunda, yerini üstü kapatılmış ve üzerinde imparator
için yapılmış bir tribünün bulunduğu bir geçide (vomitorio) bırakmış. Yüksek rütbeliler ise oyunu orkestradan da izleyebilirmiş. Skene
denilen sahne bölümünün derinliği 7 ila 13-14 m’e, genişliği ise 33
m’den 100 m’e kadar çıkarılmış. Scena frons’da (sahne gerisindeki
büyük, mimari, süslü ve çok katlı fon) üç, sahne yanlarındaki duvarlarda iki kapı bulunurmuş. Sütunlar, girintiler, revaklar ve büstlerle
dolu scena frons, genellikle boyanıp, yaldızlanarak süslenir, böylece
sahne dekorunun da yerine geçermiş.
Anadolu’daki Antik Çağ Tiyatroları
Antik Çağ mimarisi üzerine yazarak önemli eserler bırakmış
Vitrivius’un ünlü eseri “De Architectura” (Mimarlık Üzerine On
Kitap) gibi önemli kaynakları bünyesinde barındıran Yapı Endüstri
Merkezi, Anadolu’daki Antik Çağ tiyatrolarını da araştırmacı Yaşar
Yılmaz’ın “Anadolu Antik Tiyatroları” kitabıyla yayımlamış. Yılmaz
Türkiye’yi gezmiş, bu yapıları akustik çözümler başta olmak üzere,
mühendislik özellikleriyle incelemiş. Yapı Endüstri Merkezi, bu
çalışmayı ayrıca çevrimiçi Mimarlık Müzesi’nde de sergiliyor: http://
goo.gl/BPRIy2.
Bölgeler ve tiyatrolar şöyle:
İyonya’da: Efes, Yukarı Magnesia. İzmir- Metropolis, Notion,
Smyrna, Teos, Klazomenai, Erytrai, Pitane, Temnos, Kyme, Phokaia, Pergamon-Bergama (Aşağı Asklepion), Pergamon-Bergama
(Yukarı Asklepion), Perpene.
Karya’da: Alabanda, Alinda, Arpasa/Harpasa, Latmos (Herakleia),
Magnesia, Mastaura, Miletos/Milawanda/Milada, Nysa, Orthosia,
Piginda Bargasa, Priene, Tralleis. (Aydın).
Denizli: Aphrodisias, Tripolis.
Muğla: Kaunos, Hyllarima-Ullarima, Kedrai (Kadra), Knidos, Kyon,
Stratonikeia, Amos Kastabos, Amyzon (Amasion), Letoon, Mylasa
(Milas), Euromos (Kyromos), Iassa-Iassos, Bargilya, Pınara, Telmessos.
Likya’da: Antalya-Andifli /
Antiphellos, Apollonia, Arykanda, İdebessos, Ksanthos,
Limyra, Myra-Demre, Nysa,
Olympos, Patara, Phaselis,
Simena. Fethiye- Kadyanda,
Tlos, Sidyma, Oinoanda. Burdur- Kibyra, Balboura Yukarı,
Balboura Aşağı, Boubon.
Lydia’da: Uşak-Blaundos.
Manisa- Philadelphia, Sardes, Aigai.
Mysia’da: Bursa- Apollonia
Ad Rhyndacum-Apolyont.
Balıkesir- Kyzikos.
Troya’da: Çanakkale-Assos,
Parion, Troia, Aleksandria
Troas (Ezine).
Bithinia’da: Konuralp, Nicaea, Nicomedia (Astakos)
İzmit.
Psidia’da: Adada, Milyas-
to store stage machinery, various tools and
equipment. Three doors open to the stage
from this background. The door in the middle
is bigger and has two wings. The players go
in and come out through this door. And the
choir is located at the Parados - the place
between the stage and the spectators, facing
the orchestra.
3rd century AD: As Alexander the Great takes
the throne the Helen affect scattered to all
the territories and tradition of classical theatre was exposed to a change. In 3rd century
AD the plays started to be performed not
only for the honour of Dionysius but also for
the celebrations of the victories of Alexander
the Great. The professional players started
to get organised as the number of festivals
increased. Players who were protected by
city states had very high social statutes with
ambassador functions. During this period
architecture of theatres were as well changed
and stages were raised on columns just like
the social statute of players - been reflected
to theatres! As Rome started to influence
the Eastern Mediterranean as of 2nd century
AD they started to reshape the Greek theatre
tradition to their tastes.
Roman Theatre: While the Greek Theatres
used to lean on high hills close to holy
grounds and generally facing the sea, the Roman Theatres were generally built on plains
where the climate conditions are convenient
and suitable for acoustic. The place of the
spectators and the stage building are united
in an architectural integrity and with the corridors and staircases below spectator seats
easy discharge was obtained. In the Roman
Theatre the open passage (parados) that was
used by the choir has been replaced by a
covered passage (vomitorio) and a stand is
placed on it for the emperor. Senior officers could watch the play from the place of
the orchestra. The depth of stage, called as
skene, was between 7 to 13-14 m and the
width was raised from 33 to up to 100 m. The
scena frons (multi-storey, decorated architectural edifice at the back of the stage) had
three and the side walls of the stage had
two doors. The scena frons that was full of
columns, niches, stoas and busts were generally decorated with paints and gildings; thus
assumed as stage decoration.
Antique Age Theatres in Anatolia
Building Information Centre (Yapı Endüstri
Merkezi) that houses important sources such
as “Se Architectura” (Ten Books on Architecture); the famous artefact of Vitruvius who
left outstanding works on the Architecture of
the Antique Age and the Centre has published “Antique Theatres of Anatolia” written
by researcher Yaşar Yılmaz. Yılmaz travelled
around Turkey and examined these edifices
mainly by their acoustic solutions. The Building Information Centre is also displaying this
work in the online Architecture Museum:
http://goo.gl/BPRIy2.
Melli-Millias, Sagalassos, Termessos,
Kremna, Antiochia Pisidia, Selekueia
Sidera.
Phirigia’da: Aizanoi, Laodikeia, Hierapolis,
Kolossai, Pessinus, Kelainai, Prymnessos,
Ankyra.
Pamphylia’da: Aspendos - Belkıs, Perge,
Side, Sillyon.
Klikia’da: Anemurium, Diocaesarea - Prakana, Elaiussa - Sebaste, Kastabala, Mampsista - Mopsou Estia - Misis, MagarsaMagarsos, Anavarza, Claudiopolis, Soloi
- Pompeiopolis.
Pontos Kapadokiası’nda: Zile - Tokat.
Hierapolis Tiyatrosu (sol sayfa), Aphrodisias Tiyatrosu
(sağ sayfa), Hierapolis Müzesi’nden tiyatro detayları
(solda) ve Alabanda Antik Tiyatrosu (üstte).
Hierapolis Theatre (left page), Aphrodisias Theatre
(right page), Theatre details from Hierapolis Museum
(left) and Alabanda Antique Theatre (above).
The Regions and the Theatres are as follows: In Ionia: Ephesus, Upper Magnesia. Izmir – Metropolis, Notion, Smyrna, Teos, Klazomenai, Erytrai, Pitane, Temnos, Kyme, Phokaia, Pergamon-Bergama (Lower Asclepeion), Pergamo-Bergama (Upper Asclepeion), Perpene.
In Caria: Alabanda, Alinda, Arpasa/Harpasa, Latmus (Heraclea), Magnesia, Mastaura, Miletus/
Milawanda/Milada, Nysa, Orthosia, Piginda Bargasa, Priene, Tralleis. (Aydın).
Denizli: Aphrodisias, Tripolis.
Muğla: Kaunos, Hyllarima-Ullarima, Kedrai (Kadra), Knidos, Kyon, Stratonikeia, Amos Kastabos, Amyzon (Amasion), Letoon, Mylasa (Milas), Euromos (Kyromos), Iassa-Iassos, Bargilya,
Pınara, Telmessos.
In Lykaia: Antalya-Andifli / Antiphellos, Apollonia, Arykanda, Idebessos, Ksanthos, Limyra,
Myra-Demre, Nysa, Olympos, Patara, Phaselis, Simena. Fethiye- Kadyanda, Tlos, Sidyma,
Oinoanda. Burdur- Kibyra, Upper Balboura, Lower Balboura, Boubon.
In Lydia: Uşak-Blaundos. Manisa- Philadelphia, Sardes, Aigai.
In Mysia: Bursa- Apollonia Ad Rhyndacum-Apolyont. Balıkesir- Kyzikos.
In Troy: Dardanelles-Assos, Parion, Troia, Aleksandria Troas (Ezine).
In Bithinia: Konuralp, Nicaea, Nicomedia (Astakos) İzmit.
In Psidia: Adada, Milyas-Melli-Millias, Sagalassos, Termessos, Kremna, Antiochia Pisidia,
Selekueia Sidera.
In Phrygia: Aizanoi, Laodikeia, Hierapolis, Kolossai, Pessinus, Kelainai, Prymnessos, Ankyra.
In Pamphylia: Aspendos - Belkıs, Perge, Side, Sillyon.
In Cilicia: Anemurium, Diocaesarea - Prakana, Elaiussa - Sebaste, Kastabala, Mampsista Mopsou Estia - Misis, Magarsa-Magarsos, Anavarza, Claudiopolis, Soloi - Pompeiopolis.
In Pontus Cappadocia: Zile - Tokat.
71
r
onya
sim K
 Ra
MÜZELERİMİZDEN İLGİNÇ ESERLER / INTERESTING PIECES FROM OUR MUSEUMS
FRİGLER’de DANS VE MÜZİK
Orta/Geç Frig Çanak Çömlekçiliği, MÖ 7-4. yy, Ankara, Gordion Müzesi
Ankara, Gordion Müzesi de diğer müzelerimiz gibi birbirinden değerli ve ilginç eserlerle
dolu. Ağırlıklı olarak Frig uygarlığından örnekler sunan müze vitrinlerinden birinde, küçücük çanak çömlek parçaları iki bin yıl öncesinin eğlence yaşamını resmediyor.
Çömlek parçası üzerindeki resimlerde bir erkek flüt çalıyor, iki kişi de halaya benzer bir
figürle dans ediyor.
Parçaların bulunduğu vitrin etiketinde aktarılan bilgi ise şöyle:
“Önceki kaledeki çömlekçilikle kıyaslandığında yeni Frig kalesinin devamı boyunca pek
çok çanak çömlek çeşidinin kullanımı da sürmüştür. Geometrik boyalı süslemeler yine
varlığını sürdürmüş, ancak Frig ressamları, figürlü desenlerle eskiye nazaran daha çok
ilgilenmiştir. Beyaz astar üzerine boyanarak süslenmiş kapların yanında zarif, siyah
perdahlı kaplar, daha fazla rağbet görmüştür. Burada görülen kapların bir kısmı metal
işçiliğinin çömlek üzerinde uygulanmasının iyi örnekleri olurken, diğerleri de Pers (Akhamenit) gümüş kaplarının taklitleri durumundadır. Yeni Frig kalesi önceki kalenin başına
gelen ani ve büyük yıkımla karşı karşıya kalmadığı için bütün halde kalmış kap örnekleri
daha nadir bulunmaktadır.
Flüt çalan (?) insan figürlü boya bezekli vazo parçası ve Halay çeken (?) insan figürlü çok
renkli çömlek parçası...”
DANCE AND MUSIC IN PHRYGIANS
medıeval/late phrygıan pottery,
7-4 centurıes bc, ankara, gordıum
museum
Ankara Gordium Museum, just like our other museums, is full
of very valuable and interesting artefacts. In one of the display windows that present samples mainly from the Phrygian civilization you
can see tiny pottery pieces delineate the entertainment life of 2000
years before.
In the drawing on a part of a pot, a man is playing the flute and two
people are dancing as if in a folk dance.
The label on the display reads as follows:
“When compared with the pottery of the previous castle, the use of
many kinds of pottery perpetuated during continuation of the new
Phrygian castle. Coloured geometric decorations were still used,
but Phrygian artists were more interested in figurative patterns as
72
compared to older times. Besides cups that were decorated in colour
on white undercoating, fine, black glazed cups were more in demand.
While some of the cups you can see here are the good examples of
the implementation of metal craftsmanship on cups, others are no
more than imitations of Persian (Achaemenid) silver cups. As the new
Phrygian Castle did not face sudden and great destructions like the
old castle the chance of finding complete cup samples is greater.
A piece of a vase, decorated in colour, with a human figure playing
the flute (?) and a piece of a multicoloured pot with human figures
performing a folk dance (?)...”
73
HABER TURU
NEWS IN OVERVIEW
Institute of Manuscripts of Turkey will Introduce
Novelties in the New Term
Mr. Mahir Ünal, Minister of Culture and Tourism, has conducted some inspections
at the Head Quarters of the Institute of Manuscripts of Turkey in Istanbul. As Minister Mr. Ünal was briefed on the studies of the institute, the targets of the institute
for the new period were designated during this visit.
The institute whose headquarters is located in Süleymaniye, Istanbul is in service
in 22 libraries in 17 cities and have 187 thousand manuscripts and 305 thousand
printed works. Institute of Manuscripts of Turkey is involved in preservation of the
manuscripts, their restoration and printing of new publications.
The institute that aims to gather all the manuscripts of our country under one roof
will carry many projects into life. The studies that will be run in accordance with
worldly samples will primarily designate, classify and will index all the manuscripts
from all the parts of the country. Then, all the works that have been neatly processed will be presented to the reader through a portal in the internet.
All the manuscripts in the institute have been reviewed and around 25 thousand
works that need to be restored have been determined. A restoration project with
remarkable quantity is due to be activated. Necessary budget, technical substructure
and qualified personnel will be constituted.
Among the works that have been started to be restored is the Animal Encyclopaedia
with 62 volumes that draw attention. The work named, “Keşfü’l-Beyân an Sıfâti’lHayevân” (Discovery Declaration of Animal Relativity) of Ebü’l-Feth Muhammad
bin Muhammad (1415-1501) was written between 1487 and 1501and survived to the
present in original form. Its sole copy in the world, in complete, is in our country
and shall be published in e-book format by the institute following the completion of
its restoration.
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Yeni
Dönemde İlklere İmza Atacak
T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, bakanlığına bağlı Türkiye
Yazma Eserler Kurumu’nun İstanbul’daki merkezinde incelemelerde
bulundu. Bakan Ünal, kurum çalışmalarıyla ilgili bilgi alırken, kurumun
yeni dönem hedefleri de bu ziyarette belirlendi.
Merkezi İstanbul Süleymaniye’de bulunan ve Türkiye’de 17 ilde, 22 kütüphanede hizmet veren kurumun bünyesinde yaklaşık 187 bin yazma ve
305 bin matbu eser bulunuyor. Türkiye Yazma Eserler Kurumu, yazma
eserlerin korunması, eserlerin restorasyonu ve yeni yayınların basılması
faaliyetlerini yürütüyor.
Ülkemizin yazma eserlerini tek çatı altında toplamayı hedefleyen kurum,
yeni dönemde birçok projeyi hayata geçirecek. Dünya örneklerine de
uygun şekilde yapılandırılacak çalışmalarda öncelikle ülke genelinde el
yazması eserlerinin tamamının tespiti, sınıflandırması ve katalog çalışması gerçekleştirilecek. Ardından internet üzerindeki bir portalden tüm
eserler okuyucuya ulaştırılacak.
Kurum bünyesindeki yazma eserlerin tamamı gözden geçirildi ve restorasyon ihtiyacı olan yaklaşık 25 bin eser tespit edildi. Bu kapsamda
büyük çaplı bir restorasyon projesine girişilecek. Bunun için bütçe, teknik
altyapı ve personel olarak gerekli şartlar oluşturulacak.
Restorasyonuna başlanan eserler arasında dünya bilim tarihi açısından
çok önemli olan 62 ciltlik Hayvan Ansiklopedisi dikkat çekiyor. Ebü’lFeth Muhammet b. Muhammet’in (1415-1501.) Keşfü’l-Beyân an Sıfâti’lHayevân isimli eseri 1487-1501 yılları arasında kaleme alınmış ve orijinal
haliyle günümüze ulaşmış. Bütün olarak dünyada tek nüshası ülkemizde
bulunan eserin restorasyonu tamamlanarak e-kitap şeklinde kurum
tarafından yayınlanacak.
74
Bu Bir Aşk Şarkısı Değil Video Sanatı ve
Pop Müzik İlişkisi
T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın
ziyaretleri
Bakanlık görevini devraldığı gün Rusya konusunda yaşanan gelişmelerin turizm
alanına yansımalarıyla ilgili yoğun bir gündem içine giren T.C. Kültür ve Turizm
Bakanı Mahir Ünal, kültür alanındaki çalışmalarına İstanbul’daki Topkapı Sarayı
Müzesi’ni ziyaret ederek başladı. Müzede devam eden restorasyonlar, Kutsal Emanetler ve diğer bölümler hakkında bilgi alan Bakan Ünal, müzeye ziyarete gelen
öğrencilerle de sohbet etti. Bakan Ünal’a ziyareti esnasında Bakanlık Müsteşarı
Prof. Dr. A. Haluk Dursun eşlik etti.
Pera Müzesi, 25 Kasım 2015 - 07 Şubat 2016 tarihleri arasında video
sanatının pop müzik ile ilişkisini ele alan ve aralarındaki etkileşimlere
odaklanan “Bu Bir Aşk Şarkısı Değil: Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi”
başlıklı bir sergi sunuyor.
Küratörlüğünü Javier Panera’nın yaptığı sergide yer alan eserler,
1960’lardan günümüze pop müzik ile video sanatı arasındaki ilişkilerin
izini sürüyor. Sergide, hem biçimsel hem de kavramsal açıdan pop ve
rock ikonografileriyle bağlantılı olan, video sanatı ve deneysel film tarihinin önemli eserleri yer alıyor.
Beş bölümden oluşan sergide, aralarında Nam June Paik, Andy Warhol,
Yayoi Kusama, Vito Acconci ve John Baldessari gibi öncü sanatçıların
da bulunduğu 28 sanatçının 26 yapıtı yer alıyor. Sergiye ayrıca kapsamlı
bir video gösterim programı da eşlik ediyor.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal Edirne’de
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir
Ünal ve T.C. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu Edirne’de bir dizi etkinliğe
katıldı. Hıdırlık Tabya Müze Lansmanı’na katılan Bakanlar, Edirne programları
kapsamında, restorasyonu tamamlanan Hasan Sezai Dergahı ve Camii’nin
açılışını yaptılar ve Edirne Büyük Sinagogu’nu ziyaret ettiler. Hıdırlık Tabyaları
Müze Lansman töreninde bir konuşma yapan Bakan Ünal, tabyaların müze
alanına dönüşmesiyle ziyaretçilerin tarih şuurunu kendi zihninde hatırlayacağını
söyledi. Hıdırlık isminin Hızır Aleyhisselamdan ilham aldığını ifade eden Ünal,
Edirne’yi çok sevdiğini dile getirdi.
Visits of Mr. Mahir Ünal, the Minister of Culture and
Tourism
Minister of Culture and Tourism, Mr. Mahir Ünal has found himself amidst a dense
agenda, on the day he took over the Ministry, related with the reflections of the
developments lived on Russia, initiated his studies on cultural affairs by visiting the
Topkapi Palace Museum in Istanbul. Minister Ünal was informed on the ongoing restoration works in the museum, on the Sacred Relics and other sections; he also talked
to the students who were visiting the museum. Undersecretary of the Ministry Mr.
Haluk Dursun accompanied Minister Ünal during his visit to the museum.
Mr. Mahir Ünal, Minister of Culture and Tourism, is in Edirne
Deputy Prime Minister Mr. Yalçın Akdoğan, Minister of Culture and Tourism Mr.
Mahir Ünal and Minister of Health Mr. Mehmet Müezzinoğlu joined a chain of
activities in Edirne. Ministers who took part in the launch programme of Hıdırlık Bastion Museum and within the scope of their Edirne programme they inaugurated the
restored Dervish Lodge of Hasan Sezai and its mosque and also paid a visit to Edirne
Great Synagogue. Minister Ünal, who made a speech at the launching ceremony
of Hıdırlık Bastions Museum, stated that the visitors will recall in their minds the
conscious of history by the transformation of bastions into museum areas. He further
stated that the name “Hıdırlık” was inspired from Khidr, peace be upon him, and he
loved Edirne very much.
This is not a Love Song, it is a Relation of Video
Art with Pop Music
The Pera Museum is housing an exhibition, “This is not a Love Song, it is a
Relation of Video Art with Pop Music” between November 25, 2015 and February 07, 2016 that examine in detail the relation of video art with pop music,
focussing at the interaction between them.
The works that take place in the exhibition, curated by Javier Panera, follow
the traces of the relationship between pop music and video art from 1960’s to
the present. In the exhibition, remarkable works of the experimental movie history and video art that are related with pop and rock iconographies both from
the morphological and conceptual angles.
The exhibition that is constituted by five sections gives place to 26 works of
28 pioneer artists among which are: Nam June Paik, Andy Warhol, Yayoi
Kusama, Vito Acconci and John Baldessari. Besides, an extensive video show
programme accompanies the exhibition.
75
T. C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI’NA BAĞLI
DÖSİMM VE TÜRSAB-MÜZE
GİRİŞİMLERİ TARAFINDAN GİŞELERİ İŞLETİLEN MÜZE ve ÖRENYERLERİ
LIST OF THE MUSEUMS AND HISTORICAL SITES UNDER THE ADMINISTRATION OF THE MINISTRY OF CULTURE AND TOURISM
OF THE REPUBLIC OF TURKEY, OF WHICH THE ENTRANCE BOOTHS ARE JOINTLY OPERATED BY THE CENTRAL DIRECTORATE OF
REVOLVING FUNDS MANAGEMENT (DÖSİMM) AND TÜRSAB (ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES)-MUSEUM ENTERPRISES
MARMARA BÖLGESI
MARMARA REGION
BURSA
İznik Müzesi
İznik Museum
Mudanya Mütareke Evi Müzesi
Mudanya Truce House Museum
Türk İslam Eserleri Müzesi
Museum of Turkish and Islamic Arts
ÇANAKKALE
Troia Örenyeri
Troia Archaeological Site
Assos Örenyeri
Assos Archaeological Site
Arkeoloji Müzesi
Archaeological Museum
Apollon Smintheion Örenyeri
Apollo Smintheion Archaeological Site
EDIRNE
Yıldız Sarayı
Yıldız Palace Museum
Fethiye Müzesi
İstanbul Fethiye Museum
Aya İrini
Hagia Eirene Church Museum
KOCAELI
Kocaeli Müzesi
Kocaeli Museum
Saray Müze (Av Köşkü)
Imperial (Hunting Lodge) Palace
Museum
KARADENİZ BÖLGESI
BLACK SEA REGION
TRABZON
Sümela Manastırı
Sümela Monastery
Kostaki Konağı - Trabzon Müzesi
The Kostaki Mansion-Trabzon Museum
ZONGULDAK
Cehennemağzı Mağaraları
The Hell Mouth Caves
AKDENİZ BÖLGESI
MEDITERRANEAN REGION
ADANA
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
AMASYA
Amasya Müzesi
Amasya Museum
Hazeranlar Konağı
The “Hazeranlar” Mansion
Ethnography Museum
Amasra Müzesi
Amasra Museum
Perge Örenyeri
Perge Archaeological site
ÇORUM
Phaselis Örenyeri
Phaselis Archaeological site
Kariye Müzesi
Chora Museum
Boğazköy Müzesi
Boğazköy Museum
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
İstanbul Archaeological Museum
SAMSUN
Türk ve İslam Eserleri Müzesi
Museum of Turkish and Islamic Arts
Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi
Museum of Archaeology and
Ethnography
Mozaik Müzesi
Mosaics Museum
Hisarlar Müzesi
Castles’ Museum
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi
Museum for the History of Science
and Technology in Islam
Galata Mevlevihanesi Müzesi
Galata Whirling Dervishes Hall
Museum
76
Gazi Müzesi
Ghazi (Mustafa Kemal Atatürk)
Museum
St. Pierre Anıt Müzesi
St. Pierre (Saint Petrus) Church
Museum
Çevlik Örenyeri
Çevlik Archaeological Site
Kahramanmaraş Müzesi
Kahramanmaraş Museum
Noel Baba Müzesi
The Museum of St. Nicholas
Alacahöyük Müzesi ve Örenyeri
Alacahöyük Museum and
Archaeological Site
Hatay Müzesi
Hatay Museum
Alanya Kalesi
Alanya Castle
BARTIN
Harem Dairesi
Harem Apartments
HATAY
K. MARAŞ
Türk İslam Eserleri Müzesi
Museum of Turkish and Islamic Arts
Çorum Müzesi
Çorum Museum
Burdur Müzesi
Burdur Museum
Aspendos Örenyeri
Aspendos Archaeological Site
Myra Örenyeri
Myra Archaeological site
Topkapı Sarayı Müzesi
Topkapı Palace Museum
Sagalassos Örenyeri
Sagalassos Archaeological Site
Isparta Antiocheia Örenyeri (Yalvaç)
Pisidia Antiocheia Archaeological Site
S.Düzü Milli M. Müzesi
Amasya National Struggle Museum
Ayasofya Müzesi
Hagia Sophia Museum
BURDUR
ANTALYA
Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi
Museum of Archaeology and
Ethnography
İSTANBUL
Alanya Müzesi
Alanya Museum
Antalya Müzesi
Antalya Museum
Side Tiyatrosu
Ancient Side Amphitheatre
Olympos Örenyeri
Olympos Archaeological site
Patara Örenyeri
Patara Archaeological site
Side Müzesi
Side Museum
Simena Örenyeri
Simena Archaeological site
MERSIN
Cennet - Cehennem Örenyeri
Chasm of Heaven and Pit of Hell
Astım Mağarası
Asthma Cave
St. Paulus Kuyusu
The St. Paul Well
Mağmure Kalesi
Mağmure Cave
Kanlı Divane Örenyeri
Kanlı Divane Archaeological Site
Anamurium Örenyeri
Anemurium Archaeological Site
St. Paul Anıt Müzesi
The St. Paul Church Memorial Museum
Kız Kalesi
Korykos Maiden’s Castle
Termessos Örenyeri
Termessos Archaeological Site
SINOP
Xanthos Örenyeri
Xanthos Archaeological Site
Tarihi Sinop Cezaevi
Sinop Historical Castle Prison
Karain Mağarası
Karain Cave
Sinop Müzesi
Sinop Museum
Arykanda Örenyeri
Arykanda Archaeological Site
EGE BÖLGESI
AGEAN REGION
AFYON
Arkeoloji Müzesi
Archaeological Museum
AYDIN
Afrodisias Müze ve Örenyeri
Aphrodisias Archaeological Site
Didim Örenyeri
Didyma Archaeological Site
Milet Örenyeri
Miletus Archaeological Site
Priene Örenyeri
Priene Archaeological Site
Milet Müzesi
Miletus Museum
Aydın Müzesi
Aydın Museum
Gymnasium ve Sinagog
Gymnasium and Synagogue
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
MUĞLA
Bodrum Sualtı Müzesi
The Bodrum Museum of Underwater
Archaeology
Sedir Adası
Sedir Island
Mausoleion Örenyeri
Mausoleion Archaeological Site
DENIZLI
Kaunos Örenyeri
Kaunos Archaeological Site
Hierapolis Örenyeri
Hierapolis Archaelogical Site
Kayaköy Örenyeri
Kayaköy Archaeological Site
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
İZMIR
Efes Örenyeri
Ephesus Archaelogical Site
Akropol Örenyeri
Acropolis Archaeological Site
Efes Yamaçevler
Ephesus Terrace Houses
Asklepion
Asclepeion (Healing Temple)
St. Jean Anıtı
St. John Basilica
Efes Müzesi
The Ephesus Museum
Agora Örenyeri
Agora Archaeological Site
Çeşme Müzesi
Çeşme Museum
Knidos Örenyeri
Knidos Archaeological Site
Zeki Müren Sanat Evi
Zeki Müren Arts Museum
Marmaris Müzesi
Marmaris Museum
Tlos Örenyeri
Tlos Archaeological Site
Letoon Örenyeri
Letoon Archaeological Site
Beçin Kalesi ve Örenyeri
Beçin Fortress and Historical Site
UŞAK
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
İÇ ANADOLU BÖLGESI
MEDITERRANEAN REGION
Bergama Kızıl Avlu (Bazilika)
Pergamon Red Courtyard (Basilica)
AKSARAY
Tarih ve Sanat Müzesi
Museum of History and Art
Ihlara Vadisi Örenyeri
Ihlara Valley
Bergama Müzesi
The Bergama Museum
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
Manastır Vadisi Örenyeri
Manastır Valley
ANKARA
KAYSERI
ERZURUM
Yeşilhisar Soğanlı Örenyeri
Yeşilhisar Soğanlı Archaeological Site
Yakudiye Türk-İslam Eserleri Müzesi
Museum of Turkish - Islamic Arts and
Ethnography
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
KIRŞEHIR
Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi
Kaman Kalehöyük Museum of
Archaeology
KONYA
Mevlana Müzesi
Mevlâna Museum
Karatay Müzesi
Karatay Museum
İnce Minare Müzesi
Museum of the İnce Minareli
(Slender Minaret) Medrese
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
Akşehir Batı C. Müzesi
Akşehir Western Front Headquarters
Museum
NEVŞEHIR
Göreme Açık Hava Müzesi
Göreme Open Air Museum
SOUTHEASTERN
ANATOLIAN REGION
ADIYAMAN
Pirin Örenyeri
Pirin Archaeological Site
Adıyaman Müzesi
Adıyaman Museum
Batman Müzesi
Batman Museum
Zelve Örenyeri
Zelve Open-Air-Museum
Paşabağlar Örenyeri
Paşabağlar Underground City
Özkonak Yer Altı Şehri
Özkonak Underground City
Hacıbektaş Müzesi
Haji Bektash Veli Museum
Çavuşin Kilisesi
Çavuşin (Nicephorus Phocas) Church
NIĞDE
Etnoğrafya Müzesi
Museum of Ethnography
SIVAS
Aizonai Örenyeri
Aizonai Archaeological Site
Gordion Müzesi ve Örenyeri
Gordion Archaeological Site and
Museum
Sardes Örenyeri
Sardes Archaeological Site
GÜNEYDOĞU
ANADOLU BÖLGESI
Karanlık Kilise
Dark Church
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
MANISA
Akdamar Anıt Müzesi
Akdamar Church Memorial Museum
Hasankeyf Örenyeri
Hasankeyf Archaeological Site
Niğde Müzesi
Niğde Museum
Roma Hamamı Örenyeri
Roman Baths of Ankara Open-AirMuseum
VAN
Derinkuyu Yer Altı Şehri
Derinkuyu Underground City
Cumhuriyet Müzesi
Museum of the Republic
Çini Müzesi
The Tile Museum
Ani Örenyeri
Ani Archaeological Site
BATMAN
Gümüşler Örenyeri
Gümüşler Monastery Archaeological
Site
KÜTAHYA
KARS
Kaymaklı Yer Altı Şehri
Kaymaklı Underground City
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Museum of Anatolian Civilizations
Klaros Örenyeri
Klaros Archaeological Site
Erzurum Kalesi Arkeoloji Müzesi
Erzurum Castle Archaeological
Museum
Arkeoloji Müzesi
Archaelogical Museum
DOĞU ANADOLU
BÖLGESI
EASTERN ANATOLIAN
REGION
ESKIŞEHIR
AĞRI
Eti Arkeoloji Müzesi
Eti Archaeological Museum
İshak Paşa Sarayı
Ishak Pasha Palace
DIYARBAKIR
Arkeoloji Müzesi
Archaeology Museum
GAZIANTEP
Gaziantep Zeugma Müzesi
Gaziantep Zeugma Mosaic Museum
Gaziantep Arkeoloji Müzesi
Gaziantep Archaeology Museum
MARDIN
Mardin Müzesi
Mardin Museum
ŞANLIURFA
Şanlıurfa Müzesi
Şanlıurfa Museum
Şanlıurfa Kalesi
Şanlıurfa Castle
Harran Örenyeri
Harran Archaeological Site
Göbeklitepe Örenyeri
Göbeklitepe Prehistoric
(Pre-Pottery Neolithic) Settlement
77
İSTANBUL
Ayasofya Müzesi
Topkapı Sarayı Müzesi
Topkapı Sarayı - Harem Dairesi
Kariye Müzesi
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Türk ve İslam Eserleri Müzesi
Mozaik Müzesi
Hisarlar Müzesi
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi
Galata Mevlevihanesi Müzesi
Yıldız Sarayı Müzesi
Fethiye Müzesi
Aya İrini Anıt Müzesi
ANKARA
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Cumhuriyet Müzesi
Etnoğrafya Müzesi
Gordion Müzesi ve Örenyeri
Roma Hamamı Örenyeri
KOCAELI
Kocaeli Müzesi
Saray Müze (Av Köşkü)
ZONGULDAK
Cehennemağzı Mağaraları
BURSA
İznik Müzesi
Mudanya Mütareke Evi Müzesi
Türk İslam Eserleri Müzesi
BARTIN
Amasra Müzesi
EDIRNE
Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi
Türk İslam Eserleri Müzesi
ÇANAKKALE
Troia Örenyeri
Assos Örenyeri
Arkeoloji Müzesi
Apollon Smintheion Örenyeri
ESKIŞEHIR
Eti Arkeoloji Müzesi
KÜTAHYA
Arkeoloji Müzesi
Aizonai Örenyeri
Çini Müzesi
MANISA
Sardes Örenyeri
Gymnasium Sinagog
Arkeoloji Müzesi
AFYON
Arkeoloji Müzesi
İZMIR
Efes Örenyeri
Akropol Örenyeri
Efes Yamaçevler
Asklepion Örenyeri
St. Jean Anıtı
Efes Müzesi
Agora Örenyeri
Çeşme Müzesi
Bazilika Örenyeri
Tarih ve Sanat Müzesi
Bergama Müzesi
Arkeoloji Müzesi
Klaros Örenyeri
MUĞLA
Bodrum Sualtı Müzesi
Sedir Adası
Mausoleion Örenyeri
Kaunos Örenyeri
Kayaköy Örenyeri
Knidos Örenyeri
Zeki Müren Sanat Evi
Marmaris Müzesi
Tlos Örenyeri
Letoon Örenyeri
Beçin Kalesi Ve Örenyeri
AYDIN
Afrodisias Müze ve Örenyeri
Didim Örenyeri
Milet Örenyeri
Priene Örenyeri
Milet Müzesi
Aydın Müzesi
78
DENIZLI
Hierapolis Arkeoloji Müzesi
Hierapolis (Pamukkale) Örenyeri
BURDUR
Sagalassos Örenyeri
Burdur Müzesi
ISPARTA
Antiocheia
Örenyeri
(Yalvaç)
UŞAK
Arkeoloji Müzesi
ANTALYA
Aspendos Örenyeri
Alanya Kalesi
Myra Örenyeri
Noel Baba Müzesi
Perge Örenyeri
Phaselis Örenyeri
Antalya Müzesi
Side Tiyatrosu
Olympos Örenyeri
Patara Örenyeri
Side Müzesi
Simena Örenyeri
Termessos Örenyeri
Xanthos Örenyeri
Karain Mağarası Örenyeri
Arykanda Örenyeri
Alanya Müzesi
KONYA
Mevlana Müzesi
Karatay Müzesi
İnce Minare Müzesi
Arkeoloji Müzesi
Akşehir Batı C. Müzesi
AMASYA
Amasya Müzesi
Hazeranlar Konağı
S. Düzü Milli M. Müzesi
NEVŞEHIR
Göreme Açık Hava Müzesi
Kaymaklı Yer Altı Şehri
Derinkuyu Yer Altı Şehri
Karanlık Kilise
Zelve Örenyeri-Paşabağlar Örenyeri
Özkonak Yer Altı Şehri
Hacıbektaş Müzesi
Çavuşin Kilisesi
SINOP
Tarihi Sinop Cezaevi
Sinop Müzesi
SAMSUN
Arkeoloji ve
Etnoğrafya
Müzesi
Gazi Müzesi
ÇORUM
Çorum Müzesi
Alacahöyük Müzesi ve Örenyeri
Boğazköy Müzesi
TRABZON
Kostaki Konağı Trabzon Müzesi
Sümela Manastırı
KARS
Ani Örenyeri
KIRŞEHIR
Kaman Kalehöyük
Arkeoloji Müzesi
AĞRI
İshak Paşa Sarayı
SIVAS
Arkeoloji Müzesi
VAN
Akdamar Anıt Müzesi
KAYSERI
Yeşilhisar Soğanlı Örenyeri
Arkeoloji Müzesi
K. MARAŞ
Kahramanmaraş Müzesi
BATMAN
Hasankeyf Örenyeri
Batman Müzesi
MERSIN
Cennet-Cehennem Örenyeri
Astım Mağarası
St. Paulus Kuyusu
Mağmure Kalesi
Kanlı Divane Örenyeri
Anamurium Örenyeri
St. Paul Anıt Müzesi
Kız Kalesi
ŞANLIURFA
Şanlıurfa Müzesi
Şanlıurfa Kalesi
Harran Örenyeri
Göbeklitepe Örenyeri
MARDIN
Mardin Müzesi
ERZURUM
Yakudiye Türk-İslam Eserleri Müzesi
Erzurum Kalesi
Arkeoloji Müzesi
GAZIANTEP
Gaziantep Zeugma Müzesi
Gaziantep Arkeoloji Müzesi
HATAY
Hatay Müzesi
St. Pierre Anıt Müzesi
Çevlik Örenyeri
AKSARAY
Ihlara Vadisi Örenyeri
Manastır Vadisi Örenyeri
DIYARBAKIR
Arkeoloji Müzesi
T. C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI’NA
BAĞLI DÖSİMM VE TÜRSAB-MÜZE
GİRİŞİMLERİ TARAFINDAN GİŞELERİ
İŞLETİLEN MÜZE ve ÖRENYERLERİ
ADANA
Arkeoloji Müzesi
NIĞDE
Gümüşler Örenyeri
Niğde Müzesi
ADIYAMAN
Pirin Örenyeri
Adıyaman Müzesi
LIST OF THE MUSEUMS AND HISTORICAL SITES
UNDER THE ADMINISTRATION OF THE MINISTRY
OF CULTURE AND TOURISM OF THE REPUBLIC OF
TURKEY, OF WHICH THE ENTRANCE BOOTHS ARE
JOINTLY OPERATED BY DÖSİMM AND
TÜRSAB MUSEUM ENTERPRISES
79
2O15-16
Opera Bale Repertuvar
ANKARA
BALE / MODERN DANS
OPERA / OPERET
ALİ BABA&40
CARMEN
OTELLO
LEYLA İLE MECNUN
I PURITANI
ANNE BEN EVLENİYORUM
DER ZIGEUNERBARON (ÇİNGENE BARON)
YARASA ( DIE FLEDERMAUS )
S. ADA
G. BIZET
G. VERDI
Ü. HACIBEYOV
V. BELLINI
F. R. HACIYEV
J. STRAUSS II
J. STRAUSS II
AKDENİZ ESİNTİSİ
COPPELIA
DÜNYA DANS GÜNÜ TEMSİLİ
EUGENE ONEGIN
HAMLET
HAREM
MDT ARDA BOYLARI
MDT BİR YAZ GECESİ RÜYASI
MDT CINDERELLA
MDT YANLIŞLARIN SUÇU
MDT FINDIKKIRAN
MDT FRIDA (yeni)
İSTANBUL
MÜZİKAL
H.V. MANNEN
L. DELIBES
P. İ. ÇAYKOVSKİ
R. GABICHVADZE
OSMANLI USÜL MÜZİĞİ
A. ERDEM
H. H. PAAR
A. VITA
A. AKABALI
P. İ. ÇAYKOVSKİ
BALE / MODERN DANS
OPERA / OPERET
BAŞKA DÜNYA (Dünya Prömiyeri)
FAUST
LA CENERENTOLA
L’ELISIR D’AMORE
LA SONNAMBULA
ÇİNGENE BARON (DER ZIGEUNERBARON)
S. ADA
C. GOUNOD
G. ROSSINI
G. DONİZETTI
V. BELLINI
J. STRAUSS II
ORATORYO
ATATÜRK ORATORYOSU
YAHYA KEMAL BEYATLI ORATORYOSU
N. KODALLI
A. KARLIBEL
AFİFE
T. ERDENER
DÜNYA DANS GÜNÜ ÖZEL TEMSİLİ
FINDIKKIRAN
P. İ. ÇAYKOVSKİ
LE CORSAIRE
A. ADAM
SYLVIA
L. DELIBES
MDTist AKDENİZ
B. MARSHALL/A. FONİADAKİS/İ.B. RUSTEM
MDTist EZEL BAHAR
B. DEHMEN / İ. ÖZMEN
MDTist RİTİM İSPANYOL- (Yeni)
MDTist SEYAHATNAME 2
B. MURPHY
MDTist ŞEHİRORMAN
B. MURPHY
MDTist MİNİ FEST
KANLI NİGAR
C. İDİZ
ÇOCUK ETKİNLİĞİ
KIRMIZI PABUÇLU KIZ
ALİŞ İLE MAVİŞ
KALP KOROSU
İ. BÖLER
A. ÖZMEN
U. ARTUN
ÇOCUK ETKİNLİĞİ
DEDEKTİF KÖPEK DODO
KİTAP KURDU İLE CAN
HAYLAZLARA KARŞI
KUKLACI
K. ELBİNGİN
K. KORBEK
M. SESKIR
İZMİR
BALE / MODERN DANS
OPERA / OPERET
RİGOLETTO
MAVİ NOKTA
I PAGLIACCI (PALYAÇOLAR)MADAM BUTTERFLY
BACH KAHVE KANTATI /KADININ FENDİ KADIYI YENDİ
ZAİDE
YARASA
G. VERDI
S. ADA
R. LEONCAALLO
G. PUCCINI
W. A. MOZART
J. STRAUSS II
ATEŞ KUŞU - İLKBAHAR AYİNİ
BACH ALLA TURCA-DANSIN RENGİ
ÇAKIRCALI EFE
GISELLE
SYLVIA
ALİ BABA&40
CARMEN
LA BOHEME
RİGOLETTO
2 BALE ( KURBAN-LESSYLPHİDE)
FINDIKKIRAN
OTELLO
UYUYAN GÜZEL
ÜÇ SİLAHŞÖRLER
S. ADA
G. BIZET
G. PUCCINI
G. VERDI
ÇOCUK ETKİNLİĞİ
P. İ. ÇAYKOVSKİ
G. VERDI
P. İ. ÇAYKOVSKİ
MÜZİKAL
BATI YAKASI HİKAYESi
LÜKÜS HAYAT
KANLI NİGAR
ANTALYA
BALE / MODERN DANS
OPERA / OPERET
ALİ BAB&40
KÖROĞLU
ROMEO İLE JÜLYET
MAVİ NOKTA
YEVGENİ ONEGIN
S. ADA
U. HACIBEYOV
C. GOUNOD
S. ADA
P. İ.ÇAYKOVSKİ
AMADEUS
ÇAKIRCALI MEHMET EFE
ATEŞ KUŞU- DANZON
ÇEŞMEBAŞI-BOLERO
DÜNYA DANS GÜNÜ ÖZEL TEMSİLİ
NOTRE DAME’IN KAMBURU
PİRİ REİS
BALE / MODERN DANS
AŞK İKSİRİ
AŞK-I MEMNU
HEKİMOĞLU
MASKELİ BALO
TOSCA
G. DONIZETTI
S. ADA
T. TAVİŞ
G. VERDI
G. PUCCINI
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü gerektiğinde repertuvarda değişiklik yapabilir.
ARDA BOYLARI
FINDIKKIRAN
HÜRREM SULTAN
KONÇERTO / BACH ALLATURCA
NOTRE DAME’IN KAMBURU
OTHELLO
DEĞİRMENDEKİ HAZİNE
KİTAP KURDU İLE CAN HAYLAZLARA KARŞI
KÜLKEDİSİ
NASRETTİN HOCA
UYUYAN GÜZEL
ÇOCUK BALESİ VE KOROSU YILSONU TEMSİLİ
M. ÖZTÜRK
K. KORBEK
I. NOYAN
M. ERDOĞAN
I. NOYAN
L. BERNSTEIN
C. R. REY
C. İDİZ
MÜZİKAL
W.A. MOZART
C. İDİZ
F. TÜZÜN / B. RAVEL
C. PUGNI / B. HOINIC
C. ATİLLA
SAMSUN
OPERA / OPERET
H. NÜFUSÇU
H. ÖZÖRTEN
C. R. REY
C.İDİZ
BALE / MODERN DANS
OPERA / OPERET
ÇOCUK ETKİNLİĞİ
UYUYAN GÜZEL’İN PERİSİ
SİHİRLİ DÜNYA
ÇOCUK BALESİ ŞENLİĞİ
ÇOCUK BALESİ
MÜZİKAL
LÜKÜS HAYAT
KANLI NİGAR
MERSİN
I. STRAVINSKI
J.S. BACH / E. DAL
C. İDİZ
A. ADAM
L. DELIBES
BİR TENOR ARANIYOR
ŞEN DUL
TANGOPERA
ÇOCUK ETKİNLİĞİ
ÇOCUKLAR IŞILDIYOR
KİTAP KURDU İLE CAN HAYLAZLARA KARŞI
ŞEKERONYA
OPERA OKULDA
MÜZİKAL
KEŞANLI ALİ DESTANI
A. ERDEM
P.İ. ÇAYKOVSKİ
N. KODALLI
J.S. BACH
C. PUGNI / B. HOINIC
G.VERDI
www.dobgm.gov.tr
“Müzekart+ sahiplerinin Devlet Opera ve Balesi’nin yerleşik sahnelerinde avantajı var”
K. LUDWIG
F. LEHAR
S. YALÇIN
K. KORBEK
C. ORHAN
Y. TURA
ÇOCUK ETKİNLİĞİ
MASAL ŞATOSU
OPERA ATÖLYESİ
OPERATUR
KÜÇÜK BİR MUCİZE
Ç. KASAPOĞLU
B. RONA
C. ATİLLA