October/November/December 2015
Transkript
October/November/December 2015
EKİM-KASIM-ARALIK 2015 OCTOBER-NOVEMBER-DECEMBER 2015 SAYI 19 ISSUE 19 ZEUGMA MOZAİK MÜZESİ ZEUGMA MOSAIC MUSEUM STONEHENGE STONEHENGE ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ-II MUSEUM OF ANATOLIAN CIVILISATIONS-II DERİNKUYU YERALTI ŞEHRİ DERİNKUYU: THE UNDERGROUND CITY HİSART HİSART POMPEI POMPEI RAFAEL RAPHAEL ZERO AKIMI THE ZERO TRENDS içindekiler TABLE OF CONTENTS Ekim-Kasım-Aralık 2015 Sayı 19 September-November-December 2015 Issue 19 TÜRSAB-MÜZE Girişimleri tarafından üç ayda bir yayınlanır Published quarterly by the TÜRSAB-MUSEUM Enterprises TÜRSAB-MÜZE Girişimleri adına SAHİBİ TÜRSAB YÖNETİM KURULU BAŞKANI OWNER on behalf of the TÜRSAB-MUSEUM Enterprises PRESIDENT OF THE TÜRSAB EXECUTIVE BOARD Başaran ULUSOY SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ RESPONSIBLE MANAGING EDITOR Feyyaz YALÇIN Başyazı Zeugma Mozaik Müzesi 3 Editorial 7 Zeugma Mosaic Museum YAYIN KURULU EDITORIAL BOARD Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL, Hümeyra ÖZALP KONYAR, Ufuk YILMAZ, Özgül ÖZKAN YAVUZ, Özgür AÇIKBAŞ, Köyüm ÖZYÜKSEL ÜNAL, Ayşim ALPMAN, Avniye TANSUĞ, Elif TÜRKÖLMEZ, Ahmet ALPMAN, Pınar ARSLAN, Turgut ARIKAN STONEHENGE 14 STONEHENGE Anadolu Medeniyetleri Müzesi - II 22 ABD’nin İlginç Müzelerinden... Museum of Anatolian Civilisations - II 30 One of the interesting Museums of USA... TÜRSAB adına YAYIN KOORDİNATÖRÜ EDITORIAL COORDINATOR on behalf of TÜRSAB Arzu ÇENGİL Derinkuyu Yeraltı Şehri 36 Derinkuyu: The Underground City Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi GÖRSEL VE EDİTORYAL YÖNETİM VISUAL AND EDITORIAL MANAGEMENT Hümeyra ÖZALP KONYAR 42 Pompei 48 Pompei RAFAEL 54 RAPHAEL ZERO AKIMI 60 THE ZERO TRENDS Antik Çağ’da Tiyatrolar 66 Müzelerimizden İlginç Eserler Theatres in The Antique Age 72 Haber turu Interesting Pieces From Our Museums 74 TÜRSAB-MÜZE Rehberi News in overview 76 TÜRSAB-MÜZE Harita TÜRSAB-MUSEUM Guide 78 TÜRSAB-MUSEUM Map of Museums Hisart Live History and Diorama Museum HABER ve GÖRSEL KOORDİNASYON NEWS AND VISUAL COORDINATION Özgür AÇIKBAŞ Gazeteciler Sitesi Haberler Sk. No: 15 Esentepe Şişli İstanbul / Türkiye Tel / Phone: (212) 327 13 00 Faks / Fax: (212) 327 13 06 www.muze.gov.tr e-mail: [email protected] Baskı Printing Müka Matbaa MÜZE Dergisi Basın Konseyi üyesi olup, Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz vermiştir. The Museum Journal is a member of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. MÜZE Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. None of the articles and photographs published in the The Museum Journal maybe quoted without mentioning of resource. D eğerli MÜZE Dergi okurları, Yeni bir yıla doğru günlerin hızla geçtiği bu zaman diliminde, insanlık hemen her gün sarsıcı bir haberle uyanıyor. Ama önce güzel bir haberi tekrarlayalım! 10 kültürel ve doğal varlığımız daha UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girdi: Antalya’daki Aspendos Antik Kenti, İstanbul’daki Yıldız Sarayı, Muğla’daki Stratonikeia Antik Kenti, Kütahya-EskişehirAfyon’u kapsayan Dağlık Frigya Bölgesi, Edirne’deki Uzun Köprü, Siirt’teki İsmail Fakirullah Türbesi, Bolu’daki Mudurnu Tarihi Ahi Kenti, Amasya’daki Harşena Dağı ve Pontus Kral Kaya Mezarları ve Kahramanmaraş’daki Eshab-ı Kehf Külliyesi ve Akdamar Kilisesi. Bu son eklenenlerle birlikte ülkemizin Dünya Miras Geçici Listesi’ndeki varlık sayısı 62’ye yükseldi... Bizler buna sevinirken özellikle hemen güneyimizde ve Orta Doğu’da önemli kayıplar veriliyor. Bunların arasında en korkuncu elbette doğrudan insan hayatına zarar veren terörist saldırılar. Yaşanması da tanık olunması da hiç arzu edilmeyen, evrensel barışa ve insanlığa karşı suç olan bu saldırılar, sadece insanlara değil, doğaya ve bazen evrensel kültür mirasına da büyük zarar veriyor. Bazen de zaten akıl almaz biçimde kasten yapılıyor. Açık havada ve SİT alanlarında ya da müzelerde yer alan kültür, sanat ve mimarlık şaheserleri özgün özellikleriyle bir daha asla geri getirilemeyeceklerinden, verilen zararın telafisi mümkün değil. Bu vahim durum, müzelerin anlam ve önemini daha da artırıyor. Yaklaşan yeni yılın, olumlunun ağır bastığı bir dönem getirmesi dileğiyle... Dear Readers of the MUSEUM Magazine, Humanity wakes up, almost every day, to a traumatic morning at this time segment where days run one after the other at full speed as we approach the New Year. But first let’s iterate good news! 10 of our cultural and natural assets have been accepted to take place in UNESCO’s World Heritage Tentative List: The Antique City of Aspendos, Yıldız Palace, Stratonicea Antique City in Muğla, The Mountainous Phrygian Region that lay over Kütahya, Eskişehir and Afyon, Uzunköprü at Edirne, Tomb of Ismail Fakirullah in Siirt, The Historical Guild Town of Mudurnu in Bolu, Mount Harşena and Rock Tombs of Pontic Kings in Amasya and Eshab-ı Kehf Complex in Kahraman Maraş and the Akdamar Church. With these recently added assets our total number of entities in the Provisional List of World Heritage has reached to 62... While we are rejoicing with these, there are important losses occurring right at the south of our country and in the Middle East. The most terrifying one of these is by all means the terrorist assaults that directly harm the human life. These assaults, that are crimes against the universal peace and humanity, are neither wished to be witnessed nor experienced; they cause great damage not only to the human race but also to nature and sometimes to the universal cultural heritage. And sometimes they are deliberately executed in an incredible manner. Since the cultural, artistic and architectural masterworks in the open air, in archaeological sites and in museums can never be replaced with their original features; compensation is impossible. This perilous fact increases the meaning and importance of the museums more and more. Sincere wishes for a New Year to be dominated by favourable time frames... Başaran Ulusoy 3 Rasim Konyar MÜZELER Museum BU KÜÇÜK TAŞLAR TARİHİN TANIĞI ZEUGMA MOZAİK MÜZESİ zeugma mozaik müzesi dünyanın en büyük mozaik müzesi unvanıyla türkiye için bir gurur kaynağı. çingene kızı adlı ünlü mozaiğin de sergilendiği bu eşsiz mozaik müzesinde, roma imparatorluğu dönemi’ne ait dört çeşme ile 20 görkemli sütun da sergileniyor. ZEUGMA MOSAIC MUSEUM THESE LITTLE STONES WITNESS TO HISTORY Zeugma Mosaic Museum, the world’s largest mosaic museum is a source of pride for Turkey. Four fountains and 20 magnificent columns from the Roman Empire era are on display alongside the famous Gypsy Girl mosaic at this exclusive museum. 7 aziantep tarihi ve kültürüyle eşsiz bir kent. Oradan dönenler, kentin güzelliğini, tarihe ve kültüre verdiği değeri, mutfağını, insanını anlata anlata bitiremez. Ama şimdi Gaziantep’ten dönenlerin anlata anlata bitiremediği başka bir şey var: Zeugma Mozaik Müzesi. Tüm dünyanın ilgisini çeken bu müze, 30 bin metrekarelik sergileme alanıyla dünyanın bir numaralı mozaik müzesi oldu. Koleksiyonunda 1450 metrekare mozaik, 140 metrekare duvar resmi, 4 Roma Dönemi çeşmesi, 20 sütun, dört kireç taşı heykel, bronz Mars heykeli, mezar stelleri ve lahitler bulunan Zeugma Mozaik Müzesi’ne çok yakında, şu an restorasyon aşamasında olan yaklaşık 1000 metrekare mozaik daha eklenecek. Zeugma Mozaik Müzesi’ni ortaya çıkaran çalışmalar bundan yıllar önce başlamıştı. 1931’de başlayan yüzey araştırmalarından sonra 1971 yılından bu yana Gaziantep Müze Müdürlüğü ve Gaziantep Valiliği’nin desteğiyle süren çalışmalar 2000 yılında tamamlandı. O yıl “ikiz villalar” olarak adlandırılan Poseidon ve Euphrates villaları ortaya çıkarıldı. Bu villalarda yapılan kazılarda yüzlerce metrekare taban mozaiği, duvar resmi, Mars heykeli ve pek çok küçük eser bulundu. Bulunan bu eserleri bir müzede topluca sergileme isteğinden de Zeugma Mozaik Müzesi ortaya çıktı. Üç büyük birim şeklinde kurulan müze kompleksinin, ana binasında çoğu Zeugma Antik Sol sayfa: Müzeden genel görüntü (en üstte), Duvar Resimli Oda MS 2-3. yy. Zeugma Antik Kenti (altta). Sağ sayfa: Bereket Tanrısı Demeter (sol üstte), Akratos (ortada) ve Okeanos ve Tethys Mozaiği (altta). Left page: General view of the museum (top); Room with the Murals, 2nd-3rd Century AD, Ancient City of Zeugma (below). Right page: Fertility Goddess Demeter (above left), Akratos (center) and Okeanos and Tethys Mosaic (below). 8 Gaziantep is a unique city with its history and culture. Visitors of the city are deeply impressed with Gaziantep’s beauty, history, culture and cuisine. But now, the city’s fame has grown even more owing to the Zeugma Mosaic Museum. This museum attracts the whole world’s attention as the number one mosaic museum of the world with an exhibition area of 30 thousand square meters. Its collection includes1450 square meters of mosaics, 140 square meters of mural painting, 4 Roman fountains, 20 columns, four limestone sculptures, a bronze statue of Mars, grave steles and sarcophagi. About 1000 square meters of mosaics, currently under restoration, will be added to its collection in the near future. The process that gave birth to the Zeugma Mosaic Museum had started several years ago. Following the initial survey which began in 1931, the study launched in 1971 was completed in 2000 with the support of Gaziantep Museum and the Governorship of Gaziantep. That is the year where the Poseidon and Euphrates houses called the “twin villas” were uncovered. The excavations conducted in these two villas led to the discovery of hundreds of square meters of floor mosaics, wall paintings, the statue of Mars and numerous small artefacts. The decision to gather all these finds in a suitable museum was at the origin of the creation of Zeugma Mosaic Museum. The main building of the museum complex structured in the form of three large units houses the mosaics that have been found at the Ancient City of Zeugma. A unique collection of Late Antiquity church mosaics originating from the vicinity of Gaziantep is on display at the second building. The third building is the section comprising the executive offices and conference rooms. Reflections of the Greco-Roman sphere The mosaics in this museum present various interesting aspects. The most significant of these particularities is the following: The great majority of the mosaics of the Zeugma Mosaic Museum were originally floor pavements of venues used as the architectural Kenti’nde bulunmuş olan mozaikler sergileniyor. Diğer iki binadan birinde, Gaziantep çevresinden gelmiş olan Geç Antik Dönem’e tarihlenen kilise mozaiklerinin sergilendiği eşsiz bir diğer koleksiyon bulunuyor. Üçüncü binada ise yönetim ofisleri ve konferans salonları var. Greko-Romen dünyadan yansımalar Bu müzedeki mozaikleri ilginç kılan çeşitli özellikler var. Bu özellikler arasında en önemlisi ise şu: Zeugma Mozaik Müzesi’nde yer alan Zeugma mozaiklerinin büyük bir çoğunluğu, Greko-Romen dünyasının en önemli sosyalleşme kültürü sayılan, “convivium”ların (yemek davetleri) mimari bağlamının bir parçası olarak mekanların tabanlarında yer alıyor. Bu mekanlar, Greko-Romen kültürün en önemli toplu eğlence biçimi olan yemek davetleri için kullanılan mekanlar ve müzede görülen mozaikler de bu davetlerde yemek sırasında veya sonrasında gerçekleştirilen, mim, pandomim ve tragedya oyunları ve bunların konularıyla ilgili sahneleri içeriyor. Yemeğe davet edilen sanatçılar, bu mozaikleri tam da yemek sırasında, insanlar sohbet ederken yapıyor. Yapılan arkeolojik çalışmalar, bu davetlerde konukların yatarak yemek yediklerini gösteriyor. Davetliler uzanırken uşaklar da onlara yiyecekler taşıyor. Zeugma’da 9 Poseidon Evi’nde Perseus-Andromeda mozaiğinin bulunduğu yemek odalarındaki duvar resimleri, bu olgunun güzel bir örneği. Entelijensiya zengini bir kent Zeugma Antik Kenti’nin entelektüeller ve sanatçılar yönünden de zengin bir kent olduğu söylenebilir. Bu kadar masraflı ve emek isteyen mozaiklere hem para hem de zaman ayıran insanların yaşadığı bu kent, MÖ 300’de Büyük İskender tarafından Selevkia Euphrates adıyla kurulmuş. Romalı Komutan Pompeius MÖ 64’de kendine yaptığı yardımlar karşılığında kenti 1. Antiachos’a vermiş. Kommagene Krallığı’nın dört büyük şehrinden biri olan kent, MÖ 31’den itibaren tümüyle Roma İmparatorluğu’na bağlanmış ve köprü, geçit anlamına gelen Zeugma adını almış. Roma İmparatorluğu Dönemi’nde büyük bir zenginlik ve ihtişam yaşayan Zeugma, MS 256’da Sasani Kralı 1. Şapur tarafından ele geçirilerek yakılıp yıkılmış. Neler sergileniyor? Zeugma Mozaik Müzesi’nin sergileme alanları ve tasarım ve sergileme yöntemi açısından teknolojinin son olanaklarından yararlanılarak hazırlanmış. Işıklandırma, mozaiklerin doğal renklerinin görülebilmesi için özel olarak ayarlanmış. Bahçesinden konferans salonuna, vitrinlerden sergileme alanlarına, her ayrıntısıyla Zeugma Mozaik Müzesi, çağdaş müzecilik anlayışına yeni bir soluk getiriyor. Müzenin girişinde, Kommagene Kralı Antiochos’un yönetim planını oluşturmak amacıyla yaptırdığı Herakles ve Helios betimli anlaşma stelleri var. İki kabartmanın ortasında ise, Herakles ile Antiochos’un tokalaşmasını gösteren stelin arkasında bulunan bir yazıt var. Yazıt; Türkçe ve İngilizce, bir cam üzerinde sergileniyor. 2000 yılında yapılan kazılarda, Poseidon villasında bulunan Mars heykeli de müzede sergilenen en değerli eserlerden biri. Heykel, MS 256 yılındaki Sasani saldırısı sırasında Poseidon villası içinde gizlenmiş ve bugünlere gelmesi sağlanmış. Dyonisos’un düğün mozaiği de yine müzede sergilenen değerli eserlerden. Her ne kadar bir kısmı eksik olsa da, bu haliyle de ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor. Atölye yoğun ilgi görüyor Müzenin en ilgi çeken bölümlerinden biri de Atölye alanı. Burada restorasyon çalışmalarına devam eden sanat tarihçileri, restoratörler ve arkeologlar var. Alan camla kaplı olduğu context of “conviviums”, i.e. the banquets which constituted the most important element of the socializing culture of the GrecoRoman sphere. The mosaics decorating the floors of the banquet rooms often depicted scenes related to the themes of the mime, pantomime and tragedy performances which took place during or following these dining events, constituting the major collective entertainment form of Greco-Roman culture. It is interesting to note that the artists invited to dinner, were composing these mosaics precisely while the banquet was still underway and guests were having conversations. Archaeological studies showed that guests ate dinner in lying posture. While invitees were lying on benches, servants used to carry food to them. The murals at the dining area of the Zeugma Poseidon house, featuring the Perseus-Andromeda mosaic, are a typical artwork reflecting these dining habits. A city rich in terms of intelligentsia Zeugma was an affluent city also rich in terms of intellectuals and artists. This city, whose population was able to allot time and money to such costly and laborious art productions such as mosaics, was founded 300 BC by Alexander the Great under the initial name of Selevkia Euphrates. In 64 BC, the Roman General Pompeius offered the city to King Antiochos I, as a reward for the assistance he has provided to him. From 31 BC onwards, the city, which was one of the four largest cities of the Commagene Kingdom, came entirely under Roman rule and was given the name of Zeugma, meaning passage, bridge. Zeugma, which experienced a period of great wealth and splendour during the Roman Empire era was conquered and destroyed in 256 AD, by the Sassanid King Shapur Ist. What’s on display? Zeugma Mosaic Museum is equipped with the latest technology in terms of exhibition space design and display methods. Lighting is specially tuned to highlight the natural colour of the mosaics. From its garden to its Müzeden görüntüler ve Mars Heykeli (solda). Views from the museum and the Statue of Mars (left). 10 ZEUGMA MÜZESİ’nin MONA LISA’sı Zeugma Müzesi’nin en ünlü eseri şüphesiz Çingene Kızı adı verilen mozaik. Tıpkı Paris’teki Louvre Müzesi’nde sergilenen Leonardo Da Vinci’nin eşsiz eseri Mona Lisa gibi, Çingene Kızı da Zeugma Mozaik Müzesi’nin tüm ziyaretçilerinin görmek için merak ve sabırla beklediği bir eser. Zeugma Antik Kenti’ndeki bir villada, yemek odasının 300 m2’lik taban kısmında yer almış olan mozaiğin birçok yeri maalesef tahrip edilmiş durumda. Ama müze yetkilileri bu sorunu da aşmayı bilmiş. Teknolojinin tüm nimetlerinden yararlanıp, eksik parçaları ışık yardımıyla tamamlamış. Çingene Kızı da tıpkı Mona Lisa gibi gizemini koruyan bir sanat eseri. Kazı çalışmaları sırasında deprem nedeniyle üzerine düşmüş sütunlar olduğu görülen ve sütunlardan biri kaldırıldığında gözler önüne serilen bu mozaiğin üzerine su döküldüğünde, altından dünya güzeli bir kız çıkmış. Daha doğrusu arkeologlar onun saçındaki eşarpa ve küpelerine bakıp böyle karar vermiş. Ama aslında Çingene Kızı’nın kadın mı erkek mi olduğu, hangi hikayenin içinde yer aldığı bilinmiyor. Hatta bakışları gülümseyip gülümsemediğini anlamaya da yetmiyor. Gene de Çingene Kızı’nın bu gizemli havası onu Zeugma Mozaik Müzesi’nin Mona Lisa’sı yapıyor. Loş bir koridordan geçip, sessiz salonda tek başına sergilenen bu görkemli mozaik görüldüğünde, onun neden ileride tıpkı Mona Lisa gibi müze önünde kuyruklar oluşturacak güçte bir eser olacağı da hissediliyor. için restorasyon çalışmalarını canlı canlı izlemek de mümkün. Ayrıca bu mekanda çocuklar için atölyeler de düzenleniyor. Çocukların tarihe, arkeolojiye, bilime ve sanata ilgi duyması, müzeyi gezerken neyin ne olduğunu daha kolay kavraması için burada, kendi alanında uzman kişiler çocuklara mozaikleri anlatıyor. Onlarla tarih, sanat ve arkeoloji sohbetleri yapıyor. Zeugma Mozaik Müzesi, kapladığı alan, koleksiyon çeşitliliği ve sergileme çözümleri açısından alanında bir lider ve bu yönüyle ülkemiz için bir gurur kaynağı. Her gün açık olan müzeye kent merkezinden otobüsle ulaşmak mümkün. ZEUGMA MUSEUM’S MONA LISA The most famous piece in the museum is undoubtedly the mosaic referred to as the Gypsy Girl. This mosaic is a unique point of attraction for the visitors of Zeugma Mosaic Museum, lining up patiently in front of the work of art that they are eager to admire, such as in the case of Leonardo da Vinci’s incomparable Mona Lisa exhibited at the Louvre Museum in Paris. The mosaic which was discovered on the 300m2 large floor of a dining room in a villa at the ancient city of Zeugma was found unfortunately with many parts of it missing. But museum officials also knew how to overcome this problem. Taking advantage of the benefits of technology, they completed the missing parts through certain light techniques. Gypsy Girl is a work of art which continues to conceal its mystery like Mona Lisa. When the columns fallen through earthquakes over the mosaic were lifted during the excavation work and water was poured to clean it, appeared the admirably beautiful face of that girl. Archaeologists concluded from the headscarf over the hair and the earrings that it must have been a female portrait. However, it is not known with certitude whether “Gypsy Girl” is a woman or a man and in which story she or he is placed. Moreover it cannot be established through the gaze in her eyes whether she is smiling or not. Nevertheless, her enigmatic air makes of the Gypsy Girl the Mona Lisa of the Zeugma Mosaic Museum. Reached after passing through a dimly lit hallway, the view of this magnificent mosaic exhibited alone in a quiet room unravels the clue of the comparison with Mona Lisa and the reason why it has the power to have admirers lined up in front of her. conference hall, exhibition areas and showcases, every detail at the Zeugma Mosaic Museum brings a new breath to the contemporary museum concept. At the entrance of the museum are placed the steles featuring Heracles and Helios reliefs and inscribed with the agreement texts establishing the administrative plan of Commagene King Antiochos. In the middle between the two reliefs, there is an epigraph to be found on the back side of the stele showing Antiochos shaking hands with Heracles. The inscription is being displayed on a sheet of glass in Turkish and English languages as well. The bronze statue of Mars, discovered during the excavations carried out in 2000 at the Poseidon villa is one of the most valuable artefacts exhibited in the museum. The sculpture had been hidden inside the Poseidon villa during the Sassanid attack of 256 AD, and could thus survive to the present-day. The Dionysos wedding mosaic is also another valuable piece exhibited in the museum. Although a 11 part of it is missing, the mosaic enjoys great interest from the visitors in its existing form. The Workshop attracts great interest One of the most interesting sections of the museum is the workshop area. Here art historians, restorers and archaeologists perform restoration work. The space is covered by glass, thus visitors enjoy the opportunity to watch live the restoration work unfolding. The area also hosts workshops organized for children. In this framework, experts explain the meaning of the mosaics to the children in order to help them better understand history and archaeology, and arouse their interest for science and arts, through conversations on history and archaeology. Zeugma Mosaic Museum is a world leader in its field, in terms of the area it covers, the variety of its unique collection and the state of the art display techniques. It is a source of pride for our country in this respect. Open every day of the week, the museum can be reached by bus from the city center. Sol sayfa: Müzeden görüntüler ve müze girişi (sol altta). Sağ sayfa: Dionysos - Telete Skyrtos Mozaiği (sol üstte), Dionysos ve Ariadne’nin Düğünü Mozaiği (sağ üstte) ve Akhilleus’un Troya Savaşı’na götürülüşü Mozaiği (altta). Left page: Views from the museum and the museum entrance (below left). Right page: Dionysos - Telete and Skyrtos Mosaic (above left); the Wedding of Dionysos and Ariadne Mosaic (above right); and the mosaic showing Achilles being led to the Trojan War (below). 12 13 1645 yılına tarihlenen bir Stonehenge resmi, Atlas van Loon (1Kweniston / Wikipedia.org) ile kalıntıların bugünü. A photograph of Stonehenge dated 1645, Atlas van Loon (1Kweniston / Wikipedia.org) and the ruins today. 14 STONEHENGE bir pagan tapınağı mı? gözlemevi mi? kent kalıntısı mı?.. bir saray mı, mezar mı, evrenin merkezi mi?.. ufo terminali mi, dev bir güneş saati mi, bir hac yeri mi?.. göbekli tepe’den 7 bin yıl daha genç, birleşik krallık’ın medar-ı iftiharı bu gizemli taşlar sırrını hala koruyor... STONEHENGE Is it a pagan temple? An observatory? City remains?... Is it a palace, a grave or centre of the universe?... Maybe an UFO terminal, gigantic sundial or a place for pilgrimage?... 7,000 years younger than Göbekli Tepe (Potbelly Hill), these mysterious stones, the mark of honour of the United Kingdom, are still keeping their secret... 15 Victor Maschek / Shutterstock.com 16 Victor Maschek / Shutterstock.com gvictoria / Shutterstock.com Stonehenge’in sırrı ve kısa tarihçe 12. yy’da Galli rahip Geoffrey, Stonehenge’in Kral Arthur’un büyücüsü Merlin’in işi olduğunu ileri sürmüş. Geoffrey’in “Britanya Kralları Tarihi”ne göre, Kral Arthur’un amcası Ambrosius, Anglo-Saxon istilacılara karşı kazandıkları büyük zaferin anısını ölümsüzleştirecek bir anıt dikmek istemiş. Büyücü Merlin de İrlanda’da Killarus adlı bir yerden bu taş çemberleri deniz yoluyla Britanya’ya getirmeyi ve hazır bir anıta dönüştürmeyi planlamış! 17. yy’da Kral I. James, saray mimarı Inigo Jones’u anıtı araştırmakla görevlendirmiş. Jones böyle mükemmel bir yapının sadece Romalıların eseri olabileceği ve bunun bilinmeyen bir Roma tanrısına adanan bir tapınak olduğu sonucuna varmış. 17. yy ve devamında, Stonehenge’in, Britanyalı ve Galli Kelt rahipleri olan Drüidler tarafından yapılmış olduğu, hatta, Keltlerin Stonehenge’i kurban yeri olarak kullandıkları da ileri sürülmüş. Oysa günümüzde, Stonehenge’in Drüidlerden bin yıl önceye ait olduğu artık biliniyor. 20. yy’a girildiğinde Stonehenge hâlâ sırrını koruyormuş. Gerek 17. yüzyıl arkeologları, gerekse 20. yüzyılın başındakiler, Stonehenge’in mimarisinin Roma ve Mısır mimarisine uygun olduğunu düşünmekteydiler, kanıtları da bölgede ele geçirilen buluntulardı. 1953’te arkeolog Richard Atkinson, alan araştırmasını sürdürürken taşların yanısıra baltalar ve bir hançer bulduğunda, bunlara en çok benzeyen parçaların, Yunanistan’da Miken kalesindeki kral mezarlarından çıkarıldığını ileri sürerek, Stonehenge’in daha uygar Akdeniz’den gelip, Britanya’yı ziyaret eden bir mimar tarafından tasarlandığını öne süren bir teori geliştirmiş. Buna bağlı olarak da Stonehenge’in yaklaşık yapım tarihinin MÖ 1500’ler olacağını ileri Victor Maschek / Shutterstock.com rkeologlar, astronomlar, arkeo-astronomlar, jeologlar, mimarlar, tarihçiler, sanat tarihçileri, matematikçiler, astrologlar… Yüzyıllardır hep aynı soruyu sormuşlar: Kim yaptı? Nasıl yaptı? Nasıl taşındı? Londra’nın 130 km batısında, Wiltshere kentinde, “Stonehenge, Avebury ve Bağlı Alanlar” sit alanında, Salisbury düzlüğünde yer alan Stonehenge, İngiltere’nin en tanınmış tarih-öncesi anıtı. MÖ 3000 ila 2000 yılları arasında yapılan, bir çember etrafında dizili taşlardan oluşan ve bir Dünya Mirası olan Stonehenge, yüzyıllarca insanları meşgul etmiş, sırrı günümüzde de tam çözülememiş. Geçmişi, kabaca 3 döneme ayrılıyor: 1. Dönem’de bir ahşap çember ve Aubrey Çukurları adı verilen 56 çukur var. 2. Dönem, MÖ 2000´lere ait. 82 daha küçük boyutlu mavitaşla yapılan Stonehenge’in batısı yarım kalmış. 3. Dönem MÖ 1750´lere ait. Mavitaşların yerine Sarsen denen taşlar yerleştirilmiş, mavi taşlar ise sarsenlerin ortasına dairevi biçimde dikilmiş. Sarsenlerin her biri yaklaşık 50 ton. Bölge her yıl 1 milyondan fazla ziyaretçiyi cezbediyor... Stonehenge Resmi Site: english-heritage.org.uk/visit/places/stonehenge The archaeologists, astronomers, archaeo-astronomers, geologists, architects, historians, art historians, mathematicians, astrologists... They have been asking the same question for centuries: Who did it? How was it done? How were they transported? Stonehenge that takes place 130 km on the west of London, in the city of Wiltshire, in the archaeological site of “Stonehenge, Avebury and related areas”, on the Salisbury plains, is the most renowned prehistoric monument of England. Stonehenge, a World heritage, was built between the years 3000 and 2000 BC and is composed of stones lined up around a circle and kept people busy for centuries; the mystery is not yet completely unravelled even today. Its past is roughly divided into three periods: in the first period there are a wooden ring and 56 pits called Aubrey Holes. The second period is related to 2000s BC, the west of Stonehenge that was made by A303 TÜNEL PROJESİ UNESCO’nun geçtiğimiz Ağustos ayındaki duyurusunda da yer aldığı gibi, bir Dünya Mirası olan “Stonehenge, Avebury ve Bağlı Alanlar”, sınırları içinde yer alacak “A303” tünel projesinin tehdidi altında. Bu tünelin, arkeolojik kalıntılara, toprak dokusuna, alanın hidrojeolojik ve ekolojik yapısına olumsuz etkileri olacağı yolunda duyarlı vatandaşlar ve sivil kuruluşlardan uzun zamandır uyarı mesajları almakta olduğunu belirten UNESCO, bütün birimlerini harekete geçirdiğini, projenin Uluslararası Dünya Mirası Sözleşmesi’ne aykırılık taşımamasına çalışıldığını söylüyor. whc.unesco. org/en/news/1331/. National Trust ve English Heritage gibi adanın kültür mirasını korumakla görevli kuruluşların bazı yöneticileri ise “bölgeye daha çok turist getireceği düşüncesiyle, kampanyalar yaparak, tüneli desteklemekle” suçlanıyor. Güncel gelişmeler için bkz: BBC Eylül 2015 haberi: http://goo.gl/uH1W4n. 1000 Words / Shutterstock.com sürmüş. Fakat Miken teorisi benimsendiği için hızla çökmüş. Taşların Salisbury’te nasıl taşındığı sorunu ise buzullarla taşınıp yığıldığı, sallarla İrlanda Denizi’nden getirildiği gibi bir dizi başka teorinin ortaya çıkmasına neden olmuş. 1960’larda yeni bir “radyokarbon tarihleme” yöntemi bulunmuş, arkeologlar, Stonehenge’in önceden düşünüldüğünden ve Miken uygarlığından çok daha eski olduğunu gösteren sağlam kanıtlarla karşılaşmışlar. 2014’de 12 kilometrekarelik alanda yerin 3 m derinliğine kadar yapılan yüksek çözünürlüklü taramalar sonucu, Stonehenge’in etrafında 17 tapınak, 6 bin yıllık nesneler, 17 adet ahşap ya da taş yapı ve sayısız gömme amaçlı höyük tespit edilmişti (Deutsche Welle - Türkçe). Bir “Yeni Taş Devri Bilgisayarı” mı? İlk bilgisayarların ortaya çıktığı 1960’lı yılların başında, Boston Üniversitesi’nin fizik ve astronomi profesörü Gerald Hawkins, Salisbury Pecold / wikipedia.org Ptyx / wikipedia.org A303 TUNNEL PROJECT Stonehenge hergün yüzlerce ziyaritçinin akınına uğruyor (sol sayfa), Stonehenge’den görüntüler, Heelstone (sağ üstte) ve Silbury tepesi (sağ altta). Stonehenge is visited by hundreds of people every day (left page), scenes from Stonehenge, Heelstone (right above) and Silbury hill (right below). As taken place in UNESCO’s announcement of last August, a World Heritage: “Stonehenge, Avebury and Related Areas” are under the thread of “A 303” tunnel project which is planned to be constructed within the boundaries of the ruins. Sensitive citizens and non-governmental organisations have been warning UNESCO that the tunnel will have negative effect on the archaeological remains, the texture of the soil, hydro geological and ecologic pattern of the area; and UNESCO declared that all the related units have been activated and spent all efforts to keep the project in conformity with the International World Heritage Agreement. whc.unesco.org/en/news/1331/. Some establishments of the island such as National Trust and English Heritage that are responsible for the preservation of cultural heritage are accused of supporting the tunnel with campaigns in favour of the project and stating that “more tourists are likely to come to the region”. For current developments please refer to: news of BBC September 2015: http://goo.gl/ uH1W4n. 17 According to Julian Richards, an archaeologist, publisher and author he is caught by the disease, “Stonehengiana”! In return of this disease, he named himself; he collected and kept everything related with Stonehenge that he came across during the last 15 years. In the end “The English Heritage” organised an exhibition with his collection. The exhibition was supported with the collections of Wiltshire and Salisbury Museums. They named the exhibition as: “Wish you too were here”. You can find almost anything there: postcards, tickets, guide books, especially produced memory items, toys, Wedgewood made trinkets, iconic records... And also sample from advertisements that involved Stonehenge... For those who are interested: http://goo.gl/ Hq1xdX. 18 Ranger Steve / Wikipedia.org Dsmdgold / Wikipedia.org Moonraker / Wikipedia.org WISH YOU TOO WERE HERE!... Nicku / Shutterstock.com Arkeolog, yayıncı ve yazar Julian Richards’a sorulursa kendisi “Stonehengiana” hastalığına yakalanmış! Adını kendi koyduğu bu alışkanlık; onun son 15 yıldır Stonehenge ile ilintili ne bulursa toplamasına, biriktirmesine yol açmış. Sonunda “The English Heritage”, onun koleksiyonuyla bir sergi düzenlemiş, Wiltshire ve Salisbury müzelerindeki koleksiyonlarla da sergiyi takviye etmiş. Serginin başlığını “Keşke Siz de Burada Olsaydınız” koymuşlar. Neler yok ki? Kartpostallar, biletler, rehber kitaplar, özel olarak üretilmiş anı eşyası, oyuncaklar, Wedgewood yapımı biblolar, ikonik plaklar… Ayrıca Stonehenge’in kullanıldığı reklamlardan örnekler... Merak edenler için: http://goo. gl/Hq1xdX. Osarius / Wikipedia.org KEŞKE SİZ DE BURADA OLSAYDINIZ!.. düzlüğünde, gün doğumlarını filme almaya başlamış. Asistanları da astronomik verileri ve Stonehenge’deki her taşın ve çukurun koordinatlarını kartlara delerek işliyor, bunlar bir IBM bilgisayara yükleniyormuş. Hawkins, anıttaki 165 temel noktanın dizilişiyle, güneş ve ayın doğduğu ve battığı konumların sağlam bir ilişki içinde olduğunu bulmuş. Hatta Stonehenge’deki çukurların oluşturduğu “Aubrey Delikleri” adı verilen çemberin, ay tutulmalarını tahmin etmek için kullanıldığını ileri sürmüş. Sonunda, Stonehenge’in ay ve güneş tutulmalarının tahmininde kullanılan, bir Neolitik bilgisayar ve astronomi gözlemevi olduğu kanısına varılmış. Daha sonra Hawkins ile John B. White’ın “Sırrı Çözülen Stonehenge” başlıklı kitabı yayımladığında, bu tez bütün dünyada yankılanmış. Hawkins ilk kuşak arkeo-astronomi bilgini ilân edilirken, klâsik arkeoloji çevreleri ise bu iddiaya kuşkuyla yaklaşmışlar. rather smaller dimensioned 82 blue stones was left unfinished. The third period is related with 1750s BC. Instead of blue stones they placed stones called Sarsens and the blue stones were erected amidst Sarsens in a circular form. Each Sarsen is approximately 50 tons. The region attracts more than 1 million visitors every year... Stonehenge Official Site: english-heritage.org.uk/visit/places/stonehenge The mystery of Stonehenge and a short history In 12th century a Welsh priest Geoffrey, alleged that Stonehenge was a work of Merlin, the wizard of King Arthur. According to the “History of the British Kings” written by Geoffrey, King Arthur wanted to erect a monument to immortalise the memory of the great victory his uncle Ambrosius won against the Anglo-Saxon invaders. The wizard Merlin planned to carry these stone hoops from a place named Killarus in Ireland to Britain by sea and turn them into a readily made monument! Alman Meyers Lexicon kitapları koleksiyonunda 1908 tarihinde yayınlanan bir Stonehenge resmi (sol üstte), aynı koleksiyondan 1897 resmi (sol altta), Stonehenge taşlarından birinin üstünde yer alan yazılar (sağ üstte). Bilinen en eski Stonehenge belgesi British Kütüphanesi’nde yer alıyor (sağ ortada). 1877 tarihli bir fotoğraf (sol altta) ve 1885 tarihinde Stonehenge (sağ altta). A photograph of Stonehenge that was printed in the German Meyers Lexicon books collection in 1908 (left above), a photograph of 1897 from the same collection (left below), inscriptions on the surface of a Stonehenge stone (right above). The oldest Stonehenge document known is kept in the British Library (mid right). A photograph dated 1877 (left below) and Stonehenge in 1885 (right below). 1000 Words / Shutterstock.com 1000 Words / Shutterstock.com 1000 Words / Shutterstock.com 1000 Words / Shutterstock.com Çeşitli ve ilginç etkinlikler Salisbury’e kadar Stonehenge’i görmeye gidenleri taşların dışında da ilginç şeyler bekliyor. İşte bazıları: Yüzyılın Müzayedesi: Bu etkinlikte, bir tiyatro oyunu ile yüz yıl önce 1915’de açık artırmaya konulan Stonehenge’in öyküsü canlandırılıyor. Ateş ve Yaşam: İki uzman, Taşdevri’nde ateşin nasıl yakıldığından, yiyeceklerin nasıl hazırlandığına kadar bir günlük yaşam kesidini canlandırmalarla izleyicilere sunuyor. Tarih Öncesi Teknoloji: Antik Çağ teknolojisi uzmanlarıyla birlikte yapılan atölye çalışması. Katılımcılar evlerine kendi yaptıkları ilkel oklar, silahlar ve diğer araç gereç ile dönebiliyor. Neolitik El Sanatları, Dokuma Tanıtımı ve Atölyeleri: İki uzman, katılımcılara bir dizi doğal malzeme ile iplik, yün, kumaş, ağ yapımını ve dericiliği anlatıyor, bunların Neolitik Dönem’de nasıl kullanıldığını gösteriyor. Katılanlar dilerlerse bunları kendileri de yapabiliyor. Benzer bir format, toprak çömlek yapımı konusunda da uygulanıyor. Öte yandan, yaz gündönümü, kış gündönümü (günümüzde Cadılar Bayramı olarak bilinen “Samhain”) kutlamaları gibi Stonehenge’de yaşanan paganist Kelt gelenekleri, günümüzde de canlandırılıyor ve çok ilgi görüyor. Ziyaretçiler şayet yıldız geçişlerinde ya da dolunay zamanı gitmişler ise akşam saatlerini bekleyip sosyal ağlarda çok sayıda ilginç görüntüler paylaşıyor. Örneğin Twitter’da #Stonehenge etiketi ile bir arama yapıldığında hemen her gün yepyeni ve ilginç içerikler görmek mümkün... 1000 Words / Shutterstock.com Hawkins (1928-2003), zaman içinde gözden düşen tezinden geri dönmediği gibi Peru, Mısır tapınakları dahil ölene kadar incelemelerini sürdürmüş. Sonuçta tartışma götürmeyen tek konu; Salisbury Ovası halkının gökyüzünü incelediği ve kendi buluşlarını kaydettiği bir çeşit sisteme sahip olduğu... In 17th century King James I assigned Inigo Jones, the architect of the palace, to make a survey on the monument. Jones came to a conclusion that such a perfect structure could only be an artefact of the Romans and it was a temple dedicated to an unknown Roman God. In 17th century and onwards it was alleged that Stonehenge was constructed by Druids, British and Welsh Celtic monks, and even more Stonehenge was used as an altar by Celtics. Whereas we now know that Stonehenge belongs to thousand years before the Druids. As of the beginning of 20th century Stonehenge has still kept its secret. Both the archaeologists of 17th century and those of 20th century thought that the architecture of Stonehenge was in conformity with the Roman and Egyptian architecture; their proofs were the findings in the region. In 1953, archaeologist Richard Atkinson, during his area research found some axes and a dagger besides stones; he claimed that very similar pieces were excavated from king graves in Mykines Castle in Greece and developed a theory that Stonehenge was designed by an architect who came to visit Britain from the more civilised Mediterranean. Accordingly he claimed that Stonehenge was constructed approximately at 1500s BC. But the Mykines theory quickly collapsed at the same speed it was appropriated. The problem of transportation of the stones to Salisbury led to some new theories emerges: they were carried on icecaps; they were carried on rafts from the Irish Sea and other similar theories. In 1960s a new method was found: the “radiocarbon dating”: archaeologists found strong 2014 yılında Stonehenge’de ekinoks (gece-gündüz eşitliği) kutlamaları. Equinox (equality of day and night) celebrations in Stonehenge in 2014. 19 Ashley Columbus / Wikipedia.com MartineDF / Shutterstock.com proofs that Stonehenge was dated far before the Mykines Civilisation and also so much older than it was thought. As a result of high resolution scanning realised in 2014 on an area of 12 kilometres square and at an average of 3 metres deep 17 temples, objects that are 6 thousand years old, 17 wooden or stone constructions and uncountable number of tumulus for burial purposes were designated around Stonehenge (Deutsche Welle - Turkish). Is it a “New Stone Age Computer”? At the beginning of 1960s, when first computers came into life, Mr. Gerald Hawkins, professor of physics and astronomy from Boston University, started to record the day breaks at the plain of Salisbury. His assistants processed the astronomic data and the coordinates of each stone and pit in Stonehenge by punching them on cards and loading on an IBM computer. Hawkins, with the line up of 165 foundation points of the monument, found out that they were in a strong relation with the positions of rise and set of the sun and the moon. He furthermore claimed that the ring of “Aubrey Holes” constituted by the pits of Stonehenge was used to estimate the eclipse of the moon. In the end, a conclusion was reached that Stonehenge was a Neolithic computer and astronomical observatory used to estimate eclipse of the moon and the sun. Then, when the book, “The Stonehenge secret is revealed” by Hawkins and John B. White published this thesis echoed all around the world. Hawkins was declared as the first generation archaeo astrology scholar but the classical archaeology circles approached this claim with caution. Loosing popularity by time, Hawkins (1928-2003), did not step back from his thesis and kept on with his researches in Peru and Egypt temples until he passed away. In the end, the only issue that cannot be discussed; is that the Salisbury Plain has a kind of a system where the people explore the sky and record their own discoveries... Jlert~commons / Wikipedia.org 2013’de bölgede açılan ziyaretçi merkezi (üst sağ ve solda), bölgenin bilgisayarla çizilmiş krokisi (altta). Visitors’ Centre that was opened at the region in 2013 (above right and left), plan of the region drawn by computer (below). 20 Various and interesting activities Interesting things are awaiting the visitors who go to Salisbury to see the Stonehenge. Some of them are as follows: The Auction of the Century: In this activity the story of Stonehenge that was put onto auction a century ago, in 1915 is played on stage. Fire and Life: Two specialists, present to the audience a cross section of a daily life; from how the fire was lit in the Stone Age to how food was prepared. Pre Historic Technology: The workshop realised with the participation of Antique Age Technology specialists. The participants can go back to their homes with primitive arrows, weapons and other material they have produced during the workshop. Neolithic Handicrafts, Presentation on Textile and Ateliers: Two specialists tell the participants how to make threads, wool, textile, nets with a series of natural material; production of leatherwear and show them the use of these in the Neolithic Period. The participants are allowed to try any of these themselves. A similar format is applicable for earthenware pottery. On the other hand some celebrations of pagan Celtic tradition of Stonehenge like summer solstice and winter solstice (“Samhain” known today as Halloween) are revived and draw excessive interest. If the visitors happen to go there at falling star or full moon times they wait there until the evening so as to share interesting scenes through social nets. For example if you search in Twitter with the label #Stonehenge you are likely to see brand new and interesting contents almost every day... 21 ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ - II Geçen sayımızda Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin Taş Eserler Salonu’nda sergilenen eserlere yer vermiştik. Bu sayımızda, Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç dönemleri, Asur Ticaret Kolonileri, Eski Hitit, Hitit İmparatorluğu, Frigler, Urartular ve Lidyalıları sayfalarımıza taşıyoruz… Kadın Heykelciği, MÖ 3. binin sonu (üstte), Çatalhöyük Duvar Resimleri MÖ 6. bin (sağda ve sağ sayfada). Müzeden bir görünüm (sağ üstte). Woman Figurine, end of 3000 BC (above), Çatalhöyük Wall Paintings 6000 BC (right and right page). A scene from the museum (right above). 22 MUSEUM OF ANATOLIAN CIVILISATIONS - II In our previous issue we gave coverage to the edifices that were exhibited in the Stone Edifices Hall of the Museum of Anatolian Civilisations. In this issue we are carrying Palaeolithic, Neolithic, Chalcolithic, Old Bronze periods, Assyrian Trade Colonies, Old Hittite, Hittite Empire, Phrygians, Urartu and Lydians to our pages... MÜZELER Museums st kat restorasyonu tamamlanarak bütünüyle yeniden ziyarete açılan Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara’nın yeniden ilgi odağı oldu. Giriş katındaki Taş Eserler Salonu’nu çevreleyen bölümler muhteşem bir tarih yolculuğuna çıkartıyor ziyaretçileri. Müzenin bu bölümü kronolojik bir düzen içinde şöyle sıralanıyor: Paleolitik Çağ Günümüzden 2 milyon yıl önce başlayıp 10 bin yıl önce son bulan Paleolitik Çağ (Yontma veya Eski Taş Çağı) insanları avcı ve toplayıcı topluluklar. Alt Paleolitik Çağ’da basit taş aletler, Orta Paleolitik’de düzenli yontulmuş ve kazıyıcı haline sokulmuş aletler yapılıyor ve büyük hayvan avında ustalaşılıyor. Homo sapienslerin sahneye çıktığı Üst Paleolitik’de ön kazıyıcılar, taş delgiler, taş kalemler, yaprak biçimli uçlar, kemik ve boynuzdan yapılmış aletlerle taş işçiliği en üst düzeyde. Mağara duvarları ve çeşitli objeler üzerine boyalı resim, gravürler, alçak kabartmalar, heykelcikler yontulmaya başlanıyor, balık ve diğer hayvan kemikleri, diş ve kabuklardan yapılmış ilk süs eşyaları görülüyor. Neolitik Çağ, Çatalhöyük, Hacılar Besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumlarla başlayan Neolitik Çağ’da bereket kültü, pişmiş toprak ve taştan doğuran ya da yaşlı kadın formundaki Ana Tanrıça. Çatalhöyük’te dikdörtgen planlı evlerin avlular etrafında sıralandığı bir düzen, oda içlerinde seki, ocak ve fırınlar, duvarlarda boğa başları ve resimler görülüyor. Kahverengi, siyah ve kırmızı çanak çömlek, basit geometrik motiflerle bezeli. Deniz kabuklarından kolyeler, obsidyen aynalar kullanan, kumaştan ve deriden giysiler giyen Çatalhöyük insanları ölülerini evlerin tabanları altına gömüp, ölü hediyesi de bırakırmış. Hacılar bulguları ise MÖ 5700 - 5600’lere ait. Kalkolitik Çağ Taş aletler yanında bakırın da kullanılmaya başlamasından dolayı Kalkolitik Çağ olarak adlandırılan bu dönemde en gelişmiş kültür, el yapımı, boyalı çanak çömlekleriyle Hacılar’da görülüyor. Pişmiş toprak tanrıça heykelciklerinin çoğu oturur durumda ve daha şematik. Müzede Doğu Anadolu’nun Orta Kalkolitik Çağı, Tilkitepe bulgularıyla temsil ediliyor. Geç Kalkolitik Çağ’ın Batı Anadolu’daki önemli yerleşimlerinden biri de Beycesultan. Bir çömlek içinde bulunan gümüş yüzük, bakır aletler, hançer parçası ve üç iğne maden işçiliği açısından önemli. Diğer buluntular ise ölülerin yerleşim yeri içine veya dışına toprak, küp ya da taş sanduka biçimli mezarlara gömülüp, yanlarına ölü hediyesi olarak çanak, çömlek, süs eşyası ve silahlar bırakılan Alişar ve Alacahöyük’ten. Eski Tunç Çağı Bakıra kalay katıp tunç elde etmeyi başaran Anadolu insanları, Eski Tunç Çağı’na MÖ 4. bin sonlarında girmiş. Altın, gümüş ve elektrumdan da türlü nesneler üretmişler. Etrafı surlarla çevrili şehirlerde sıkışık düzende taş temelli, kerpiç duvarlı evlerde yaşamışlar, tarım ve hayvancılık yapıp, ticaret ve maden işçiliğini de geliştirmişler. Müzede bolca bulunan süslü ağırşaklar, tezgah ağırlıkları ve kirmenler Anadolu’da eğirme ve dokumacılığın ilerlediğini gösteriyor. Alacahöyük, Horoztepe, Eskiyapar, Kültepe, Mahmatlar, Kayapınar, Polatlı gibi değişik yörelerden çıkarılan maden döküm kaplar, tunçtan mızrak uçları, altın, gümüş, elektron ve tunç ölü hediyesi eşyaları erişilen ileri düzeye tanıklık ediyor. Museum of Anatolian Civilisations has again been a focus of interest after been completely opened for visits as the upper floor restoration completed. The sections that surround the Stone Artefacts Hall on the ground floor take visitors to a magnificent voyage in history. This section of the museum is lined up in a chronological order as follows: Palaeolithic Age The people of the Palaeolithic Age, that started 2 million years ago and ended 10 thousand years ago, were hunter-gatherer communities. In the Lower Palaeolithic Age simple stone tools, in Middle Palaeolithic Age properly hewn stone tools that turned into scrapers were made and hunters gained skills in hunting big animals. In the Upper Palaeolithic, where Homo sapiens take stage, the stonemasonry was at the highest level with end scrapers, stone borrers, slate-pencils, leaf shaped ends and tools made from bone and horns. Then, the walls of the caves and other objects were decorated with painted figures, reliefs, bas-reliefs and figurines were started to be 23 ANA TANRIÇA FİGÜRİNLERİ ve İDOLLER Heykelin, yüksekliği genellikle 3-5 cm’e kadar inebilen küçük boyutlu formu figürin, en çok Ana Tanrıça formunda yapılmış. Ana Tanrıça sevecen, güven verici, güler yüzlü olarak betimlenir, çoğunlukla kadının doğurarak insan yaratmasına ve bereketine dikkat çekecek biçimde gösterilirdi. Çatalhöyük’te bulunan, iki yanında leoparlarla oturan ve o sırada doğuran kadın figürü, ana tanrıça taş figürinlerinin en ünlüsü. Leoparlar, tanrıçanın doğanın vahşi güçlerini de denetim altında tuttuğunu, yuvarlaklarla yapılmış bedeni, onun besleyici, koruyucu yönünü gösteriyor... İdoller Neolitik ve Kalkolitik çağlarda çoğunlukla bağdaş kuran, oturan, doğuran Ana Tanrıça görüntüleri İlk Tunç Çağı’nda ayrıntılarından soyutlanmış ve iki boyuta indirgenmiş “idol” formunda karşımıza çıkıyor. İdoller, adak eşyası olarak kullanıldığı gibi figürlerin ince ve uzun boyunlarından bağlanarak, amulet (kolye ucu) gibi boyuna da asılırmış. Su mermerinden yapılmış, yuvarlak gövdeli, çapları 5 - 30 cm. arasında değişen, bir - dört boyunlu başları olan Kültepe idolleri bunların en karakteristik olanları. MOTHER GODDESS FIGURINES and IDOLS The small size of a sculpture with its height minimised usually down to 3-5 cm is called a figurine, mostly shaped in the form of the Mother Goddess. The Mother Goddess was usually described as benignant, reassuring and good-humoured; and was reflected in a shape that drew attention to her fertility and her abundance, her ability to create man by giving birth. The figure of a woman that was found in Çatakhöyük was in sejant state with two leopards, one on each side and giving birth: the most famous mother goddess stone figurine. Leopards refer to the fact that the goddess is holding under control the wild powers and her body described by circles show us her protective, trophic side... Idols Mother Goddess delivery visuals that were used to be seen in Neolithic and Chalcolithic Ages in forms as sejant state or sitting crossed-legged positions have been abstracted from details in the Bronze Age and degraded to 2 dimensions; emerge in the form of “idols”. Besides being used as articles for oblations the idols were also hanged around necks as amulets (necklace pendants). The most characteristic one of those are the Kültepe Idols, made out of marble, round bodied articles with diameters differing from 5-30 cm and having heads with four necks. 24 Asur Ticaret Kolonileri Çağı, MÖ 1950-1750 Kuzey Mezopotamya’daki Eski Asur Devleti, Anadolu ile gelişkin bir ticaret sistemi kurmuş. Şehre yerleşen tüccarlar, merkezi Kültepe’deki Kaniş Karum’u olan; “Karum” denen pazarlarda ticaret yaparmış. Onlar dil, çivi yazısı ve silindir mühür gibi kendi kültürlerini de getirdiklerinden Anadolu MÖ 1950’lerden itibaren yazılı tarih çağlarına girmiş, Hititler de tarih sahnesine çıkmış. Müzede eserleri bulunan Koloni Çağı şehirleri; Kültepe (Kaniş ve Karumu), Acemhöyük, Alişar ve Boğazköy. Önemli eserler: Kral Anitta’nın adı yazılı tunç hançer, Tanrıça Kubaba’nın fildişi, fayans, kurşun ve pişmiş toprak örnekleri, mühür baskıları (bulla) ve çivi yazılı tabletler. Büyük Boyalı Testi, pişmiş toprak, Kültepe, MÖ 6. yy (solda), Büyük Vazo, pişmiş toprak, Maşathöyük, 6. yy (sağda) ve Ahşap Paravan, Büyük Tümülüs, Gordion MÖ 8. yy (en sağda). Müze vitrinlerinden görünüm (altta). A Big Painted Jug, terra cota, Kültepe, 6th century BC (left), Big Vase, terra cota, Maşathöyük, 6th century (right) and Wooden Screen, Grand Tumulus, Gordium 8th century BC (right most). A scene from the Museum display windows (below). carved and first souvenirs, made from fish and other animal bones, teeth and shells were seen. Neolithic Age, Çatalhöyük, Hacilar Besides food production, in the Neolithic Age that started with the first settled communities, cult of abundance, the old women in the form of a Mother Goddess made out of terra-cota and stone. In Çatalhöyük you can see a layout where rectangular houses are lined up around yards, rooms with berms, furnace and ovens, and walls with bull heads and drawings. Brown, black and red earthenware decorated with simple geometric motifs. The people of Çatalhöyük wore necklaces made out of seashells, used obsidian mirrors, put on fabric and leather dresses buried their dead bodies at homes, under the floors and also left presents for them. Findings of Hacilar are from 5700*5600 BC. Chalcolithic Age In this age, this is also referred to as Chalcolithic Age as copper started to be used alongside stone tools, the most of the culture is observed in Hacilar especially the most developed handmade col- 25 ANKARA’NIN EN ESKİ SİMGESİ: GÜNEŞ KURSU Güneş kursları, Hititlerin sembolü haline gelmesine rağmen, aslında Anadolu’nun en eski uygarlığı olan Hattilere ait. Ölen Hatti Kralları, güneş kursu ve benzeri 4-5 sembolle birlikte gömülmekteymiş. Anadolu Medeniyetleri Müze’sinde, Alacahöyük’ün Eski Tunç Çağı’na ait 13 kral mezarında bulunan kurslar, bu nedenle en önemli eser grubunu oluşturuyor. Çünkü Neolitik Çağ’dan beri hayvan biçiminde görselleştirilen tanrıların Hattilerce de tapınım gördüğünün kanıtları sayılıyorlar. Çoğunlukla bronzdan, dönemin doğa tanrısını simgeleyen geyik ile gök tanrısı boğa heykelcikleri ile süslü, kimilerinde üremeyi simgeleyen kuş, ağaç figürleri bulunan, genellikle tunçtan yapılan güneş kurslarının, asaların ucuna takılarak dini törenlerde taşındıkları da sanılıyor. Buna yol açan özellik ise bazılarında sallandığında ses çıkaran küçük parçalar olması. 26 THE OLD SYMBOL OF ANKARA: SUN DISK Although the sun disks have become the symbol for Hittites, in fact it belongs to the Hatti, the oldest civilisation of Anatolia. The passed away Hatti Kings used to be buried with sun disks and similar 4-5 symbols. In the Museum of Anatolian Civilisations disks found at Alacahöyük, in 13 graves of kings of the Early Bronze Age constitute the most important group of artefacts from this point of view. Because they are considered to be proofs for worshipping animal shaped gods by the Hatti people as of the Neolithic Age. It is also presumed that deer figurine, mostly made of bronze, that symbolises the god of nature of the time and the bull figurines that symbolise the god of skies; alongside the bird and tree figurines, some of which present fertility and the sun disks made out of bronze were mounted on top of sceptres and carried around in religious ceremonies. The characteristic that led to this consumption is that some had small parts that created sound when shook. Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk Çağı, MÖ 1750 - 1200 Koloni Çağı’nın son dönemlerinde, Kral Anitta, Anadolu’nun merkezi sistemle idare edilen ilk Hitit devletini kurmuş, I. Hattuşili ise başkenti Neşa (Kaniş)’dan Hattuşa (Boğazköy)’ya taşımıştı. Boğazköy başta olmak üzere Alacahöyük, Eskiyapar, İnandık, Maşathöyük kazılarından görülen o ki Hattiler maden işlemeciliğini, Hititler de taş kabartmacılığı geliştirmiş. Yazılıkaya kutsal alanında yarım rölyefle ve profilden kayalara tasvir edilen 71 Hitit tanrı ve tanrıçası var. Bu dönemin tasvirli ortostatları grup halinde yalnızca Alacahöyük’te bulunmuş olup müzenin orta salonunda sergileniyor. Boğazköy’de bulunan oturan ana tanrıça biçimli altın kolye tanesi ile Dövlek’teki tunç tanrı heykelciği, güneş kursları da gelişkin maden sanatı örneklerinden. Frig Krallığı, MÖ 1200 - 700 MÖ 12. yy başlarında Anadolu’yu yakıp yıkan, Hitit İmparatorluğu’nu ortadan kaldırarak Anadolu’yu egemenlikleri altına almaya başlayan Frigler, Gordion merkez olmak üzere Sakarya bölgesine yerleşmiş. Hint-Avrupalı bir dil kullananan, MÖ 8. yy sonuna doğru çok güçlenen Frigler MÖ 7. yy’da Lidya egemenliğine girmiş, 550’de Pers istilası ile bağımsızlığını yitirmişler. Başkent Gordion’da Megaron yapı tipinin gelişmiş örnekleri görülüyor. Müze’deki en güzel örnekler ise Gordion ve Pazarlı’da bulunan savaşçılar, aslan - boğa boğuşmaları, insan başlı at gövdeli veya kuş başlı varlıklar, hayat ağacının iki yanında keçi figürlü levhalar. Urartular Hurrilerle aynı soydan gelen Urartular MÖ 1000’lerde (bugünkü Van) Tuşba’da merkezi bir devlet kurmuş, hayvancılık ve tarımda çok başarılı olmuş, 20 - 25 tonluk taşları tepelere çıkararak anıtsal yapılar inşa etmişler. Yapı duvarlarındaki çiçek ve geometrik motifli süslemeler, kanatlı cinler ve sfenksler, kutsal hayvanlar üzerindeki tanrılar en sevdikleri konular. Altıntepe’de çıkan, kulp yerlerinde dört boğa başı olan örnekteki gibi heykelciklerle süslü Urartu tunç kazanları, fildişinden yapılmış kuş başlı, kanatlı cinler (griffon), insan yüzleri, geyik kabartması, palmet plakları ve aslan heykelcikleri dikkat çekici. Bunlardan üç ayaklı sehpaya ait yatan aslan, Önasya’nın fildişinden yapılmış en büyük aslan heykelciği. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Erzincan, Altıntepe, Ağrı-Patnos, Van-Toprakkale, Muş-Kayalıdere ve Adilcevaz kazılardan gelen eserlerle zengin bir Urartu kolleksiyonuna sahip. oured terra cota. Most of the terra cota goddess figurines are in sejant state and more schematic. In the museum, East Anatolia and Middle Chalcolithic Age are represented by the findings from Tilkitepe. One of the important settlements of Late Chalcolithic Age was Beycesultan. A silver ring that was found in a pot, copper tools, a piece from a dagger and three metal needles are distinguished from the point of metal labour. Other findings are from Alişar and Alacahöyük; from the burying places of the dead bodies or from close by locations; buried in cube or stone coffin shaped graves as presents to the dead such as pots, terra cota, ornaments and weapons. Early Bronze Age Anatolian people who succeeded to obtain bronze by amalgamating tin and copper passed onto Early Bronze Age at the end of 4 thousand BC. They also produced various objects out of gold, silver and electrum. They lived in houses leaning on one another with stone foundations having walls made by adobe bricks, in cities surrounded by city walls; they lived on agriculture and livestock, also developed trade and metal labouring. The material we see in the museum in high quantity, such as arrayed spindle whorls, loom weights and spindles refer to the fact that spinning and weaving were improved in Anatolia. Metal cast pots, bronze spearheads, gift articles for dead bodies made from gold, silver, electron and bronze that have been excavated at different sites such as Alacahöyük, Horoztepe, Eskiyapar, Kültepe, Mahmatlar, Kayapınar and Polatlı witness the advanced level reached. Age of Assyrian Trade Colonies 1950-1750 BC The Assyrian State at north Mesopotamia set up an advanced trade system in Anatolia. The merchants who settled down in the city used to merchandise in markets, called “Karum”; the centre of the trade network was the Kanes Karum in Kültepe. As they brought along with them their culture: their language, hieroglyph and cylindrical stamps, Anatolia passed onto the written history era as of 1950s BC as the Hittites left the stage of history. The Colonial Age cities that have artefacts exhibited in the museum are; Kültepe (its Kanes and Karum), Acemhöyük, Alişar and Boğazköy. Important artefacts: bronze dagger with the king Anitta’s name written on it, ivory, porcelain, lead and terra cota samples of the Goddess Kubaba, stamp prints (bulla) and hieroglyph tablets. Müzeye girer girmez ziyaretçileri, Urfa Göbeklitepe dikilitaşlarının reprodüksiyonları karşılıyor. Hemen yanında ise Neolitik Çağ’da, Anadolu’nun ilk köylerindeki yaşamı yansıtan bir örnek yer alıyor (üstte). Kadın Heykelciği, Elektrum-Altın, Hasanoğlan, MÖ 3. binin sonu. Vücudu elektrumdan, başındaki maske, göğüsleri, ayak bileklerindeki bilezikler altından yapılmış. Göğsündeki altın çaprazların bir giysiyi simgelediği düşünülüyor (sağ üstte). The visitors face the reproductions of the obelisks of Urfa Göbeklitepe as they go into the museum. Just next to them is a sample that reflects the life in the first villages of Anatolia in Neolithic Age (above). Woman Figurine, Electrum-Gold, Hasanoğlan, end of 3000 BC. The body is made from electrum, the mask on the face, breasts and anklets at the ankles are made of gold. It is assumed that the golden cross at the breasts symbolises a garment (right above). Ages of Early Hittite and the Hittite Empire 1750 - 1200 BC At the final stages of the Colonial Age, King Anitta set up the first Hittite state centrally administered and Hattusili I moved the capital from Nesa (Kanes) to Hattusa (Boğazköy). The Hatti had developed mine/metal labour and the Hittites stone rubbing as can clearly be seen in the excavations of Boğazköy in particular, Alacahöyük, Eskiyapar, Inandik and Maşathöyük. In the holy area of Yazılıkaya there are 71 Hittite gods and goddesses depictured on rocks as semi relief from side view. The depicted orthostates of this age in groups were only found in Alacahöyük and exhibited in the central hall of the museum. The mother goddess in sejant position wearing a golden necklace bead that was found at Boğazköy and the bronze god figurine, sun disks found at Dövlek are among the samples of developed metal labour art. 27 Lidya Krallığı Lidya hem gerçek hem mecaz anlamda altın dökmüş ve insanlığı ilk kez parayla tanıştırmış. Kökeni, Bronz Çağı’na kadar uzanan Lidyalılar, Demir Çağı’nda gelişmiş, Kral Midas’ın ölümünden sonra en güçlü krallık olmuş. Lidya sanatının gelişmişliği, Anadolu geleneğini sürdürmesinden, sanatçılarını ve yapı ustalarını Pers ülkesine göndermesinden, değerli mücevherat ve metal işlerini Yunan sarayları ve mabetlerine kadar yollamasından da anlaşılıyor. Lidya heykel ve duvar resim sanatının bazı örnekleri, Manisa-Kırkağaç-Harta tümülüsündeki mezar odasındaki sfenkslerde ve Uşak-Aktepe tümülüsünden çıkarılan fresk parçalarında görülür. Müzede sergilenen Lidya eserleri MÖ 6. yy’ın ikinci yarısına ait. Kaynak: anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr Phrygian Kings 1200 - 700 BC The Phrygians, who devastated Anatolia at the beginning of 12th century BC, demolished the Hittite Empire and started to subjugate Anatolia and settled down in the region of Sakarya, keeping Gordium in the centre. Phrygians, who spoke an IndoEuropean rooted language, became very strong towards the end of 8th century BC, buckled under the domination of the Lydians in 7th century BC, lost their independence in 550 with the Persian invasion. In the capitol Gordium you can see the developed samples of Megaron construction type. The most stunning samples in the museum are the warriors found in Gordium and Pazarli, lion-bull struggles, human head and horse bodied or bird headed creatures, plates with a tree of life with goat figures at each side. Urartians Urartians that originated from the same breed as Hurries, set up a state in 1000s BC with Tuşba in the centre (today’s Van), were very successful in livestock and agriculture; they built monumental constructions by carrying 20-25 ton stones up the hills. Flower and geometric motive embellishments, winged genies and sphinxes, holy animals below gods were the most adorable subjects for them. The Urartu bronze cauldron, decorated with figurines, as seen in the sample that was excavated at Altıntepe, with grips with four bull heads, winged genies (griffon) with bird heads made from ivory, human faces, deer reliefs, palmet plates and lion figurines draw attention. Among these, the lying lion of the three legged end table, the biggest lion figurine ever made of ivory in Asia Minor. The Museum of Anatolian Civilisations has a rich Urartu collection composed by artefacts gathered from Erzincan, Altıntepe, AğrıPatnos, Van-Toprakkale, Muş-Kayalıdere and Adilcevaz excavations. Kibele Başı, Kumtaşı, MÖ 6. yy (en üstte), Mobilya Aksamı, Tunç, Kayalıdere, MÖ 8. yy (sol üstte), Kabartmalı Vazo, Pişmiş Toprak, Kültepe, MÖ 19-17. yy (sağ üstte), Gordion’daki Büyük Tümülüs’te bulunan Midas’ın Kafatası (sol altta), Urartu Dönemi boncukları (sağ altta) ve vitrinlerden bir görüntü (en altta). Cybele Head, Sandstone, 6th century BC (top most), Furniture Components, Bronze, Kayalıdere, 8th century BC (left above), Vase with reliefs, Terra Cota, Kültepe, 19-17th centuries BC (right above), Skull of Midas found at the Great Tumulus in Gordium (left below), Beads from Urartu Period (right below) and a scene from display windows (under most). 28 Kingdom of Lydia Lydia, both in reality and also in figurative sense has poured down gold and has introduced money to mankind for the first time in history. The Lydians whose roots go back as far as the Bronze Age developed in Iron Age, became the strongest kingdom after King Midas had passed away. The development of the Lydian art is understood from its continuation of Anatolian tradition, from sending its artists and master builders to Persia, from sending its valuable jewellery and metal works to Greek palaces and sanctuaries. Some samples of the Lydian sculpture and wall painting art are seen in the sphinxes in the grave room of the Manisa-Kırkağaç-Harta tumulus and also on fresco pieces excavated at Uşak-Aktepe tumulus. The Lydian artefacts that are displayed in the museum belong to 6th century BC. Source: anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr DÜNYA MÜZELERİ World Museums ABD’nin İLGİNÇ MÜZELERİNDEN... Cacophony / Wikipedia.org Kısacık ulusal tarihini pekiştirip zenginleştirmek için vaktiyle dünyada en çok kültür sanat eseri ithal eden ülke olan ABD, bir müzeler diyarı olalı da çok oldu. Şimdi o dünyaya kültür ihraç ederken, Avrupa’nın köklü ve soylu müzeleriyle hanidir rekabet ediyor. Bir taraftan da yepyeni müze kavramları icat ediyor. Müzelerinin her biri birbirinden ilginç, neredeyse akla gelebilecek her konunun birer veya birden çok müzesi var... 30 ONE OF THE INTERESTING MUSEUMS OF USA... It has been quite a while that USA has become a land of museums which was a country that imported the most cultural and artistic artefacts to enrich and assure it’s such a short national history. And now while it exports culture to the world it is in competition with the old and noble museums of Europe for a long time. And on the other hand it contrives brand new museum concepts. Each museum is more interesting than the other; there are one or more museums almost on any subject that man can think of... Baileythompson / Wikipedia.org MaiuZ / Wikipedia.org Alex Hendricks / Wikipedia.org eçen sayımızda Washington DC’deki önemli müzeleri ve onların çoğunun kurucusu Smithsonian Enstitüsü’ne yer vermiştik. Bu sayımızda da müzeyi yaşayan bir eğitim kurumu, halkın günlük yaşamının bir parçası, dünya kültür endüstrisi ve turizmi alanında bir rekabet kozu haline getiren Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bazı ilginç müzeleri sunuyoruz... Canlı canlı heyecanlı: Uluslararası Casusluk Müzesi Bu müze, ABD’de konusu casusluk olan tek kamusal müze. Kendine biçtiği misyon ise kendisi çok zor görülebilen fakat dünyanın gidişatını bugün bile gözle görülür biçimde değiştiren casusluk mesleği hakkında bütün dünyaya tarafsız, nesnel, doğru ve tam bilgi vermek. Washington DC’de yer alan, 13 yaşındaki müzeyi, kurulduğu 2002 yılından 2014 sonuna kadar, 7 milyon 200 bin kişi ziyaret etmiş. Çoğunluğu gerçek casusluk objelerinden derlenmiş müthiş bir koleksiyon, sergiler, konferanslar, casusluk hile ve sırlarının da öğrenildiği etkileşimli casusluk oyunları ve özel etkinlikleriyle ilgi çekiyor… Müze, web sitesi, Twitter hesabı ve diğer sosyal ağlar üzerinden güncel etkinliklerini paylaşırken, bütün dünyayı casusluk alanındaki en son gelişmelerden de haberdar ediyor. Hatta bu iş için her pazartesi günü, “The Spy Weekly Intel” başlıklı bir de haftalık gazete çıkarıyor. Gazetede dünyanın önemli haber kaynaklarından ve kendi kaynaklarından derlenmiş en son casusluk, terörizm, karşı-terörizm, nükleer silahlar, siber güvenlik, bilim ve teknolojik gelişmelerle ilgili güncel haberler ve casusluk tarihinden sayfalar yer alıyor. Resmi Site: spymuseum.org Gehry’nin “uçuk” mimarisiyle renk değiştiren Deneysel Müzik Müzesi Microsoft milyarderi Paul Allen Seattle’da bir müze kurmaya karar verince, proje tasarımını da ünlü mimar Frank Gehry’ye bırakmış. Böylece Gehry’nin fütüristik bir tasarım ve ileri teknolojik malzeme ile yaptığı “Deneysel Müzik Merkezi” ortaya çıkmış. Rock ‘n’ Roll’u ölümsüzleştiren, ziyaretçilerin de müzik yapabileceği bu müzeyi tasarlarken Gehry, önce 5 - 6 elektronik gitar alıp onları dilim dilim parçalamış ve yapının ilk taslak maketini o dilimlerle yapmış, sonra da tasarıma diji- In our previous issue we gave place to the important museums in Washington DC and to Smithsonian Institute that founded the majority. In this issue we are presenting some interesting museums in USA that have turned museums into living education institutes, part of daily life of people, a trump of competition in the field of tourism and industry of world culture… So alive and exciting: International Spy Museum This is the only public museum in USA that features espionage. The mission it has employed to itself is to display to the world objective, unbiased, correct and complete information on the profession of espionage that has the power to radically change the course of the world even today while hiding its profile so hard to be detected. The museum that is 13 years old was established in Washington DC and 7 million 200 thousand people visited the venue from 2002 until the end of 2014. What draws attention are the extraordinary collection of espionage tools, majority of which are real, exhibitions, conferences, interactive espionage games where secrets and tricks of espionage are revealed and other special activities... While sharing the daily activities through its web site, Twitter account and other means of social networks the museum informs the world on the latest developments on espionage. Furthermore a weekly newspaper, “The Spy Weekly Intel” is published every Monday to serve this purpose. In the newspaper you can find pages on the history of espionage, latest news on espionage, terrorism, counterterrorism, nuclear weapons, cyber security, science and technological developments that have been gathered from the important global news sources alongside their own sources. Official Site: spymuseum.org Experimental Music Museum that changes colour with Gehry’s “eccentric” architecture When Paul Allen, the Microsoft billionaire, decided to establish a museum in Seattle he left the design of the project to a famous architect Frank Gehry. Thus the “Experimental Music Centre” came into life with Gehry’s futuristic design and advanced technological Seattle’da bulunan Deneysel Müzik Müzesi’nden görüntüler (sol ve sağ sayfalarda). Scenes from the Experimental Music Museum in Seattle (left and right pages). 31 Washington DC’de, posta tarihi ve filateli üzerine odaklanan müzede posta pulları, posta işaret ve damgaları, pullu damgalı zarflar, kartpostallar gibi malzemeden oluşan muazzam bir koleksiyon sergileniyor. Sık sık ilginç özel sergiler düzenleyen, alanın çeşitli konularında araştırma ve kamusal eğitim projeleri hazırlayan, büyük bir kütüphaneye de sahip Ulusal Posta Müzesi, tarihi Postane Binası (City Post Office) içinde bulunuyor. Amerikan posta tarihinin günümüzden koloni dönemine kadar uzandığı koleksiyonda üç boyutlu objeler de yer alıyor. Bunların içinde posta arabaları, bir posta uçağı, posta taşıyan otobüsler, teraziler ve diğer ölçme araç gereçleri, matbaa makineleri ilgi, hayret ve hayranlık uyandırıyor. Müzenin geçen yıl açtığı sergilerden biri; “Pasifik Değiş tokuşu: Çin ve ABD Postası”, Çin başta olmak üzere bütün dünyada çok ilgi çekmişti. Resmi site: postalmuseum.si.edu 32 Billy Hathorn / Wikipedia.org Kuznetsov Viktor / Shutterstock.com FİLATELİ TUTKUNLARI İÇİN BİR CENNET: ULUSAL POSTA MÜZESİ HEAVEN FOR PHILATELY FANS: NATIONAL POSTAL MUSEUM In Washington DC at the museum that is focused on the history of post and philately: a huge collection composed of postal stamps, postal signs and seals, envelopes and postcards with sealed stamps are displayed. The National Postal Museum that frequently organises special exhibitions, prepares research and public education projects, embodies a remarkable library is situated in the historical Post Office Building (City Post Office). Three dimensional objects take part in the collection of the American Postal History covering the time span from the colonial period to the present. Among these are mail coaches, a mail plane, buses that carry mail, scales, other measuring instruments and printing machines draw attention, evoke excitement and admiration. One of the exhibitions that the museum opened last year was; “Pacific Exchange: Chinese and USA Posts” that drew worldwide attention, especially of China. Official site: postalmuseum.si.edu Orhan Cam / Shutterstock.com Uluslararası Casusluk Müzesi (solda) ve Matematik Müzesi (altta). International Spy Museum (left) and Museum of Mathematics (below). Beyond My Ken / Wikipedia.org material. Gehry, while designing this museum bore in mind that visitors who perpetuated Rock ‘n’ Roll could as well play music, he got 5-6 electro guitars and put them apart in slices and made the initial draft model of the museum by using those slices and then he continued his design in digital media. Actually, the outer layer that covered the finished structure is made from 3 thousand panels, each panel from 21 thousand pieces of stainless steel and aluminium slices that have been cut, shaped and coloured separately. Thus, with the changing colours of the construction under different light conditions and from different viewing angles, the visitors/listeners are reminded that music and culture are as well undergoing a continuous evolution! The museum describes itself as such, but some architects regard this building among the most absurd buildings of the world. For them, when people look at the museum different images are associated in their minds; from “a light coloured stain” to “an open heart surgery”. Gehry’s Guggenheim Museum as well faced similar criticisms... Official site: empmuseum.org tal ortamda devam etmiş. Gerçekten de bitmiş yapıyı örten dış kabuk, 3 bin panelden, panellerin her biri de ayrı ayrı kesilip biçimlendirilmiş 21 bin paslanmaz çelik ve farklı renklendirilmiş alüminyum dilimden oluşuyor. Böylece yapının farklı ışık koşullarında ve farklı açılardan bakıldığında değişen renkleriyle ziyaretçi/dinleyiciye müzik ve kültürün de sürekli evrim geçirdiği hatırlatılıyor! Müze kendisini böyle tanıtıyor ama kimi mimarlar dünyanın en absürd binaları arasında bunu da sayıyorlar. Onlara göre insanlar bu müzeye bakınca “açık renkli bir leke”den “açık kalp ameliyatı”na kadar farklı şeyle çağrıştırıyorlar! Gehry’nin Guggenheim Bilbao Müzesi de benzer biçimde eleştiriler almıştı... Resmi site: empmuseum.org . Ağzını kocaman açan bir timsahtan doğan Matematik Müzesi Keşke küçük yaşta herkesin ilk öğretmeni onunki kadar yaratıcı ve matematik de korkulan değil, sevilen bir konu olsaymış. İşte New York’daki Matematik Müzesi’nin amacı da başta çocuklar olmak üzere matematiği herkese sevdirerek, ona ilgi duymasını sağlamak. Müze’nin kurucu yöneticisi Glen Whitney, 7 yaşındayken matematik derslerinde “büyüktür/küçüktür” (> <) işaretlerini hep birbirine karıştırırmış. Öğretmeni ona sadece büyük işaretini öğretmiş: “Aç bir timsah ağzını kocaman açtığında ben daha çok balık istiyorum der, balığın olduğu taraf büyüktür”! Glen de bir daha hiç unutmamış o işaretlerin anlamını... Sonradan Harvard’da matematik okuyup, UCLA’da doktorasını yapan Whitney, müzenin kuruluşunda bu anının büyük rolü olduğuna inanıyor. Manhattan’daki MoMath, son derece yaratıcı sergiler, deneyler, gösteriler, filmler, bilmeceler, etkileşimli oyunlarla “5-105 yaş arası” herkesi, aslında dünyamızın her yerinin matematikle çevrili olduğunu fark etmeye davet ediyor. Dijital dünyada hesap kitap, ezbere çarpım The Museum of Mathematics that was originated from a crocodile with an open mouth Wish every child would have the first teacher as creative as him and maths would have been a lovable lesson not something to be afraid of. Yes, the aim of the Museum of Mathematics in New York is to ingratiate maths to everybody, especially to children and make them show sincere interest to it. Glen Whitney, the founding administrator of the museum, used to confuse the signs “greater than/less than” (><) in math classes at the age of 7. His teacher taught him only the ‘greater than’ sign: “Hungry crocodile opens his mouth wide and says he wants more fish, the side where the fish stands is greater”! And Glen, from then on, never forgot the meaning of that sign... Later Whitney studied maths in Harvard and completed his doctorate in UCLA and believes that this memory played a great role in the establishment of the museum. MoMath in Manhattan invites everybody “between 5 and 105” to recognise that in fact all the places of our world is surrounded by mathematics: with the most creative exhibitions, experiments, programmes, movies, puzzles and interactive games. When we consider that in digital world, leave aside calculations, books, times table and even hand writing is almost forgotten; “wish for a MoMath to every city on earth”! According to the travellers of Trip Advisor MoMath is chart-topping in the list of the ‘top 50 most attractive museums’ of the country; it is considered to be one of the pioneers of new generation museums. Official site: momath.org A dream for jewellery fans: American Museum of Gems “Gemological Institute of America: GIA” was founded in 1931 and its museum in 1988 in Carlsbad, California. It has a branch and an exhibition hall in New York. This non-profit Institute is one of the scientific research and education centres in the world on gemstones. The institute have education programmes as distance training or at its own campus, a library, scientific publications, a magazine, encyclopaedia, laboratories and production units that analyses, improves and sells equipment that are used in this field. Apart from its collection the museum displays artistic design samples of stones and gems that come from all around the world in the periodical exhibitions organised and also shares with the visitors the latest scientific de33 cetveli bir yana, neredeyse kalemle yazmanın bile unutulmaya yüz tuttuğu düşünülecek olursa “darısı dünyadaki her kente bir MoMath”! TripAdvisor gezginlerine göre, ülkenin en cezbedici 50 müzesi listesinin başlarındaki MoMath, yeni kuşak müzelerin öncülerinden biri sayılıyor. Resmi Site: momath.org AMERİKAN ŞİİRİ VE SATILIK KIZLAR PROJESİ 2004’te kurulan müze, bu konuda dünya üzerindeki ilklerden biri. Amacı Amerikan şiirlerini bir araya toplamak, anlam ve önemini paylaşmak. Şiiri hem edebiyatın hem de gösteri sanatlarının bir dalı olarak değerlendirerek eğitimin etkin bir aracı haline getirmek. Kuruluşunun ardında yatan en önemli neden ABD’de başta şiir olmak üzere kitap alma ve okuma alışkanlıklarının düşüş göstermesi imiş. Bu yüzden “statik müze-pasif ziyaretçi” anlayışı yerine dinamik, etkin eğitim programlarıyla ziyaretçisini katılımcı kılan bir yaklaşım izleniyor. Bunların en çarpıcılarından biri, bir sanal müze olan “Kız Müzesi” ile ortak düzenledikleri etkileşimli “Satılık Kızlar” sergisi. Günümüzde de önemli bir sorun olan insan ticaretini önlemeyi ve özellikle kız çocuk ve genç kızlarda bu konuda bilinç yaratmayı amaçlayan projeye internet üzerinden herkesin görüntü, olay ve şiir ile katılması mümkün: girlforsale.org Şiir Müzesi: americanpoetrymuseum.org - Kız Müzesi: girlmuseum.org AMERICAN POETRY AND GIRL FOR SALE PROJECT The museum that was established in 2004 is one of the pioneers in the world on this issue. The goal is to gather together the American Poetry and share its meaning and importance. To turn poetry into an effective mean of education by evaluating it as a branch of both literature and performance arts. The most important reason that lies behind its establishment was the decrease in the habit of book purchase and reading, especially poetry. That’s why an approach that enables visitors to interact is ensured by dynamic, effective education programmes to replace the “static museum - passive visitors” understanding. One of the most striking samples is the interactive “Girls for Sale” exhibition: jointly organised with the “Girl Museum”: a virtual museum. Public participation with images, events and poems is possible through the internet to this project that aims to create consciousness especially in children and young girls on prevention of human trafficking, still an important problem of today and time: girlforsale.org Poetry Museum: americanpoetrymuseum.org – Girl Museum: girlmuseum.org 34 EQRoy / Shutterstock.com Mücevher sevenler için bir rüya: Amerikan Değerli Taşlar Müzesi 1988’de kurulmuş, özgün adı; “Gemological Institute of America: GIA” olan enstitü ve müze, Kaliforniya, Carlsbad’da. New York’da da bir şubesi ve sergi salonu var. Kâr amacı gütmeyen Enstitü, 1921’de kurulmuş ve dünyadaki değerli taşların bilimsel araştırma ve eğitim merkezlerinden biri. Uzaktan veya kendi kampüsünde verilen eğitim programları, kütüphanesi, bilimsel yayınları, dergisi, ansiklopedisi, laboratuvarları, analiz ve bu alanda kullanılagelen araç gereçleri geliştiren ve satan üretim birimleri var. Müze ise koleksiyonunun yanısıra periyodik sergiler de düzenleyerek dünyanın dört bir tarafından gelen taş ve mücevher tasarım sanat örneklerini, bu alandaki son bilimsel gelişmeler ve velopments and research methods in this field. Majority of these can be reached online at the web site where a special section has been reserved for the children: gemkids.gia.edu. Children, with the intermediation of its interactive content learn how precious stones are found in nature, see the raw and after processed images of stones, processes and speciality fields they have undergone to turn into the final stage, the evolutions jewels and gems, including prehistoric animal bones, amulets and royal jewelleries have gone through until the present time; like reading an interesting tale book or playing a game. Official site: gia.edu/gia-museum. A park-museum that has been established to provide everyone to live the art of contemporary sculpture: “Grounds for Sculpture” In 1984, a benefactor J. Seward Johnson who was also a sculptor used to imagine a museum-park in his home town Hamilton, New Jersey where the art of sculpture could easily be reached by people from every category who would closely perceive and feel at ease. “Grounds for Sculpture” is such a project! The New Jerseyites, without any formality and access procedure can walk among sculptures and get acquainted with them. The museumpark that was started to be built in 1989 on the old New Jersey State Fair Venue: 170 thousand square metres inaugurated in 1992 for public use. Since then 270 artefacts including works of famous sculptors such as Clement Meadmore, Anthony Caro, Beverly Pepper, Kiki Smith and George Sega are in display. Some of the sculptures, as the works of Magdalena Abakanowicz and Isaac Witkin have been devotedly carved especially for this park. As this establishment has a non-profit administration structure, its expenses are met by funds deductable from tax, private foundations and its founder J. Seward Johnson. All the members of a family, regardless of their ages, can join the education tours organised and also take part in trail studies on branches such as drawing, printing and collage. Contemporary art and sculptures while running and playing, eating and drinking, breathing on a land of 170 thousand square metres... What a happiness... Official site: http://www.groundsforsculpture.org GK tramrunner229 / Wikipedi.org EQRoy / Shutterstock.com araştırma yöntemlerini ziyaretçileriyle paylaşıyor. Bunların çoğuna çevrimiçi erişilebilen web sitesinde, çocuklara da özel bir bölüm -gemkids.gia.edu- ayrılmış. Etkileşimli içerik aracılığı ile çocuklar, değerli taşın doğada nasıl bulunduğunu, taşların doğal halleri ile işlendikten sonraki görünüşlerini, bu hale gelmeleri için hangi işlemlerden ve uzmanlık alanlarından geçtiğini, tarih öncesi hayvan kemikleri, amuletler, kraliyet mücevherlerinden günümüze kadar takı ve mücevherin nasıl evrim geçirdiğini, eğlenceli bir masal kitabı okur ve oyun oynar gibi öğreniyorlar. Resmi site: gia.edu/gia-museum Çağdaş heykel sanatını herkes yaşasın diye kurulan müze-park: “Grounds for Sculpture” 1984’de, kendisi de bir heykeltraş olan hayırsever J. Seward Johnson, yaşadığı New Jersey, Hamilton’da çağdaş heykel sanatının kolayca erişilebilir kılınacağı, her türlü kesimden halkın yakından algılayarak, onu yadırgamayacağı bir müze-park düşlermiş. “Heykel Sahası” işte böyle bir proje! New Jerseyliler, hiçbir resmiyet ve erişim formalitesi olmaksızın heykellerin arasına girip onlarla tanışabiliyor. 1989’da 170 bin metrekarelik eski New Jersey Eyalet Fuar Alanı’nın yerine yapılmaya başlanan park-müze, 1992’de halka açılmış. O tarihten beri Clement Meadmore, Anthony Caro, Beverly Pepper, Kiki Smith, ve George Sega gibi tanınmış heykel sanatçılarının yapıtları da dahil olmak üzere 270 adet eseri içinde barındırıyor. Magdalena Abakanowicz ve Isaac Witkin’in eserleri gibi, heykellerin bazıları özellikle bu parka adanarak yontulmuş. Burası da kâr amacı gütmeyen bir yönetim yapısına sahip olduğu için masraflar vergiden düşülebilen fonlar ve kurucusu J. Seward Johnson ile birlikte özel vakıflar tarafından karşılanıyor. Çoluk çocuk her yaştan insan düzenlenen eğitim turlarına katılabiliyor ve kendileri de resim, baskı, kolaj gibi dallarda denemeler yapabiliyor. 170 bin metrekarede koşup oynarken, yiyip içerken, hava alırken çağdaş sanat, heykeller… Ne mutlu... Resmi site: http://www.groundsforsculpture.org EQRoy / Shutterstock.com New Jersey’deki Heykel Sahası, Grounds for Sculpture (sol ve sağ sayfalarda). Grounds for Sculpture in New Jersey (left and right pages). 35 DERİNKUYU YERALTI ŞEHRİ Rasim Konyar Kapadokya’da bulunan yeraltı şehirlerinin en görkemli, en büyüğü, en büyüleyicisi ARKEOLOJİ Archaelogy The most magnificent, the greatest and the most enchanting underground city in Cappadocia. Derinkuyu, Özkonak, Mucur, Örentepe, Gümüşkent, Tatlarin, Ovaören, Gökçetoprak... Yumuşacık tüf kayalarıyla, tarihteki uygarlıkların en önemlilerine ev sahipliği, ilk Hristiyanlara da güvenli birer sığınak ve barınak olan Kapadokya’nın yeraltı şehirleri... Derinkuyu ise mimarisi ve yaşam alanlarının çeşitliliğiyle hepsinden daha önemlisi... DERİNKUYU (Deep Well): THE UNDERGROUND CITY Derinkuyu, Özkonak, Mucur, Örentepe, Gümüşkent, Tatlarin, Ovaören, Gökçetoprak... The underground cities of Cappadocia, with its trass rocks, hosted the most important civilisations of history and also provided safe shelter and habitation for the first Christians... The most important one of those is Derinkuyu with its architecture and variety of habitats... 36 izans Dönemi’nde Aksaray’dan Kayseri’ye giden yol üzerinde önemli bir yerleşim olan Derinkuyu, tarih boyunca Malakopia, Malagobi, Melegübü gibi adlarla anılmış.19. yy’da ve Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde, burada yaşayan Rum nüfusun ibadet ihtiyacını karşılamak için iki büyük anıtsal kilise yapılmış. Şimdi, bunlardan Üzümlü Kilise olarak tanınanı müze, Baş Melekler Kilisesi olarak bilinen diğeri ise Cumhuriyet Camii’ne dönüştürülmüş olarak yaşamını sürdürüyor. MÖ 3. bine tarihlenen Derinkuyu’yu Derinkuyu yapan, bütün dünyada ilgi çekmesini sağlayan en önemli yeri ise yerin altında, Kapadokya’daki diğer yeraltı şehirlerinin de en görkemlisi ve en büyüğü, kayalara oyulmuş “yeraltı şehri”. During the Byzantine Period, Derinkuyu had been an important place of settlement on the road from Aksaray to Kayseri and was called as Malakopea, Malagobi and Melegübü throughout history. In 19th century, under the Ottoman Empire sovereignty, two great monumental churches were built to meet praying need of the Greek population who lived here. Today, the one that is known as the Church with Grapes has turned into a museum and the other one known as the Archangels Church into the Cumhuriyet (Republican) Mosque. What makes Derinkuyu, whose history is dated back to 3.000 BC, a point of attraction throughout the world is its “underground city”, the most magnificent and the greatest among the underground cities of Cappadocia carved in rocks. How was it formed? Thanks to the geological features of the Cappadocia Region, Derinkuyu Underground City with eight storeys is composed by chambers large enough to house some 3-5 thousand people with additional relevant spaces to meet their needs. It differs from the similar Kaymaklı Underground City, also in Cappadocia, as having a missionary school, a confessional, a pool for baptism and an interesting well. Derinkuyu is spread on an area of 2.5 km2 and its settlement level is 40 m, water well is 80 m deep. If we take into account the unexcavated and unarranged areas then the total venue reaches to 5 km2. The fresh air need of Derinkuyu is supplied by 52 ventilation shafts. Nasıl oluşmuş? Oluşumunu Kapadokya bölgesinin jeolojik özelliğine borçlu olan, yumuşak tüf kayalara oyulu sekiz katlı Derinkuyu Yeraltı Şehri, 3 - 5 bin gibi yüksek bir sayıdaki insan topluluğunu içinde barındıracak ve gereksinimlerini karşılayacak mekânlardan oluşuyor. Onun yine Kapadokya’da bulunan benzeri; Kaymaklı Yeraltı Şehri’nden farklı olarak Derinkuyu’da bir misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu ve ilginç bir kuyusu da var. Yerleşim katının derinliği 40, su kuyusunun derinliği 85 metreye ulaşan Derinkuyu, 2,5 km2.lik bir alan üzerine yayılmış bulunuyor. Şayet henüz açılmamış ve yeniden düzenlemesi yapılmamış alanlar da hesaba katılacak olursa bu alan 4 km2.ye çıkıyor. Derinkuyuluların temiz hava ihtiyacını 52 adet havalandırma bacası karşılıyor. Derinkuyu’da Hayatın Başlangıcı Derinkuyu’nun giriş katı Ön Hititler Dönemi’ne tarihlenen şehrin ilk yerlileri Asur kolonilerine kadar uzanıyor. Roma ve Bizans dönemlerinde güvenli bulunduğu için nüfusu artan şehre sonradan gelenlerin, zaman içinde yeni tüneller açıp, daha derinlere inerek altyapı olanaklarını artırdıkları Sol sayfa: Kapı taşı ve şehrin girişi. Sağ sayfa: Katlar arasındaki bağlantı tünellerine örnekler (en üst), Ahır bölümü (ortada) ve Oturma Odası (en alt). Left page: Gate Stone and the city entrance. Right page: Samples for inter floor connecting tunnels (top most), Stable section (centre) and Sitting Room (under most). Since Assyria The origin of life in Derinkuyu The ground floor of Derinkuyu goes back to the Pre-Hittites Period and the first inhabitants back to the Assyrian colonies. It is presumed that the substructure facilities were improved by the newcomers as the population, due to safety, was increased in the Roman and Byzantine periods and more chambers and floors were added and connected with tunnels. Derinkuyu, like the other underground cities of the region, has been an important sanctuary for the first Christians. In 2nd century, the first Christians who ran away from the violence 37 23 yüzyıl öncesinin yeraltı meydanı Arkeologlar, Derinkuyu’daki kat sisteminin kendine özgü olduğunu, klâsik mimarinin kat kavramı ile düşünülmemesi gerektiğini belirtiyorlar. Zaten Kapadokya’daki yeraltı şehirlerinin tümünün mimarisi kendine has özelliklerle dolu. Katlar aşağıya doğru sıra izlemiyor, birbirlerine aynı koridor ya da merdivenle bağlanmıyorlar. Böylece her kent bulunduğu coğrafyanın jeolojisiyle uyumlu biçimde doğup gelişmiş oluyor. Bütün katların merkezi konumundaki 5. Kat, bütün katlarla bağlantısı olan tek kat. Genellikle merkezi alanlara yerleşen Toplantı Salonları da herhalde günümüz şehirlerindeki meydanlarla benzer işlevler taşıyor. 38 An underground square that is 23 centuries old Archaeologists point out that storey system of Derinkuyu is one of a kind and should not be regarded as classical architecture storey concept. As a matter of fact, architecture of each underground city in Cappadocia is full of idiocratic features. Storeys do not follow a sequence from top to bottom; they are not connected to one another with the same corridor or staircase. Thus, each city generates and develops in harmony with the geology of the geography of its location. 5th floor, at the centre of all floors, is the only one that has connections to every floor. Probably the Meeting Halls that are generally located in the centre carry similar functions as today’s city squares. Uzaylı işi mi?! Kilisenin vaftiz çukuru (sol üst), öğrenci hücrelerinden biri (sağ üst) ve bir mezarlık (altta). Baptism Pit of the church (left above), one of the student cells (right above) and a cemetery (below). Bu bacalarla nasıl olup da yeraltında yaşanabileceğine akıl erdiremeyen kimileriyle, halk arasında bunların uzaylılar tarafından yapıldığı gibi bir sevimli şehir efsanesi de var! Derinkuyulular bu bacaları öyle tasarlamış, öyle uygulamış ki bugün bile yerin yedi kat dibinde yaşam alanı sağladıklarına inanmak kolay değil. Ayrıca havalandırma işlevinin yanısıra bu bacaların “ulaştırma” gibi bir işlevleri daha var. Bunu da bacaların iç çeperlerine yapılan ve merdiven gibi kullanılabilen basamak benzeri ayak basma yerleri sağlıyor. Uzaya gönderme yapanlar pek de haksız sayılmaz hani(!) düşünülüyor. Derinkuyu, bölgedeki diğer benzerleri gibi ilk Hristiyanlar için önemli bir sığınak da olmuş. 2. yy’da Roma İmparatorluğu’nun zulmünden kaçan ilk Hristiyanlar, Antakya ve Kayseri üzerinden Kapadokya’ya gelerek buraya yerleşmiş, aynı zamanda, girişleri pek de kolay fark edilemeyen bu yeraltı şehirlerine saklanarak Hristiyanlık karşıtı Romalı askerlerin zulmünden kurtulabilmişler. O yıllarda şehrin nüfusunun 20 bin kişiye ulaştığını ileri sürenler var. Derinkuyu evrim geçiriyor Bu olgu, şehrin yeraltında evrim geçirmesine de yol açmış. Burada uzun süre dışarı çıkmadan yaşamak zorunda kalabilecekleri için şehre yeni ihtiyaçlarına cevap verecek yeni işlevler eklemişler. Erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları, ahır, tuvaletler, şarap imalathaneleri, kiliseler, manastırlar ve toplanma odaları yaparak yaşam alanlarını genişletip çeşitlendirirken, Derinkuyu’da hayatı da daha rahat yaşanabilir kılmışlar. Benzerlerinde olduğu gibi birbirine bağlı odalardan oluşan Derinkuyu Yeraltı Şehri’nde odalar genellikle ancak bir insanın geçebileceği kadar dar tünellerle birbirine bağlanıyor. Güvenlik amacıyla özellikle böyle yapıldığı anlaşılan tünellerin giriş çıkışlarında gerektiğinde tüneli kapatmak için kullanılan ve günümüzdeki tanımıyla “Sürgü Kapı / Stone Door” diye adlandırılan büyük taş silindirler ya da hareketli kapılar bulunuyor. Ziyaretçi neler görür? Derinkuyu Yeraltı Şehri’ne yüzeyden, dikkatlice ve ustaca gizlenmiş, 5 m aşağıdaki bölüme geçişin sağlandığı koridor biçimindeki bir girişle girilmektedir. Yönlendirme levhalarını izleyen ziyaretçinin kat kat inerek, uzun dar tünellerden geçerek gezebileceği Derinkuyu, dünyada yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlayan “Korku Turları” tipi seyahat Is it a work of aliens?! Besides those who cannot believe how could there be life under the ground with these shafts, there is also a cute folk legend that these were built by aliens! The people of Derinkuyu has designed and implemented these shafts so that even today it is not easy to believe that they procured living spaces 7 floors below ground level. Besides ventilation function these shafts were also used for “transportation”. This was provided by step like stepping footholds like a staircase around the inner perimeter of the shaft. Those who imply to aliens are not completely iniquitous (!) 39 temasına da çok uygun bir durak oluşturuyor. Ziyaretçilere açık olan bölümler şöyle: 1. Katta: Ahır, Vaftizhane, Şaraphane, Misyonerler Okulu, 2. Katta: Oturma ve Uyku Odaları, Mutfak, Kiler, Erzak Depoları, 3. Katta: Şehrin bütün katlarına inen bir havalandırma bacası bu katı oluşturuyor. Ayrıca, bu katta bulunan bir tünel şehri 9 km uzaklıktaki Kaymaklı Yeraltı Şehri’ne bağlıyor. 4. Katta: Oturma ve Uyku Odaları, Erzak Depoları, 5. Katta: Şehrin genel dağılım merkezi olarak düşünülen katta; 3. kattan gelen Tünel’in sonlandığı Sahanlık, Havalandırma Bacası, bağlantılı Odalar, 5. katı 7. kata bağlayan Tünel bacası, 6. Katta: Güvenlik kontrol merkezi niteliğinde 5. katı 7.’ye bağlayan Tünel, 7. Katta: Merkezinde Toplantı Salonu, Mezar Odası, Kilise, Oda, Su Kuyusu. Bu kat şehrin en geniş mekânı. 8. Katta: Havalandırma Bacası, Oda. Esasen şehrin günümüzde gezilebilecek olan bölümü 8 katlı ise de bölgenin tamamını araştıran uzmanlar, Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin 12 katlı olabileceğini ileri sürüyor. Cumhuriyet Camii (Başmelekler Kilisesi) (sol sayfa) ve yeraltı şehrinin Misyoner Okulu bölümü (sağ sayfa). Cumhuriyet (republic) Mosque (Archangels Church) (left page) and the section for the Missionary School of the underground city (right page). Allah bu memleketi korusun! Amin! Bu dilek de Derinkuyu Üzümlü Kilise’nin girişindeki kitabeden! Yunanca yazılmış kitabenin tamamı da şöyle: “Agios Theodoros Trion’un bu çok kutsal kilisesi, İmparator Sultan Abdülmecid Han zamanında, onun yüksek iradesi ile Aziz İkonion (metropoliti) Neofitos Efendi’nin teşviki ile ve burada (Malakopi) ikamet eden Hristiyanların bağışları ile Haldiaslı baş mimar Kiriako Papadopulos Efendi’nin zahmetleriyle inşa edilmiştir. Agios Theodoros’a ithaf edilmiş ve kutsanarak açılmıştır. Ki onun (Agios Theodoros) vasıtalarıyla Allah bu memleketi bütün tehlikelerden korusun. Amin. Sene: 1858 Mayıs 15.” 40 of the Roman Empire came to Cappadocia via Antakya and Kayseri; they found refuge in these hardly recognisable underground cities and got rid of the tyranny of the Roman soldiers. There are people who claim that the population of the city in those days reached to 20 thousand. Derinkuyu underwent an evolution This fact let to an underground evolution of the city. As the people might have had to stay in for a long time without going out, they added new functionalities to the city to meet their new needs. By adding store rooms, ventilation shafts, water wells, stable, water closets, wineries, churches, monasteries and meeting rooms they enlarged their living spaces; thus made life in Derinkuyu easier to live. Just like the other underground cities, the rooms of Derinkuyu are connected to each other with narrow passages that hardly allow a single person to pass. It is reasonable that they were made as such due to security purposes; at the entrance and exits of these tunnels there are great cylindrical stones to close the passages when needed: these are doors in action named as “Sliding Doors / Stone Door” in today’s terminology. What does a visitor see? You enter the Derinkuyu Underground City from the surface through a carefully and skilfully hidden corridor shaped entrance that takes you to the section 5 m below. Visitors who follow the direction signs go around Derinkuyu by passing through long and narrow tunnels and descending storey by storey; with such a setup, Derinkuyu constitutes a suitable stopover for “Fear Tour” theme tours that have recently started to be popular in travel industry. The sections that are open for visitors are: Stable, Baptistery, Winery, Missionary School on the 1st Floor; Living and bedrooms, Kitchen, Cellar, Storerooms on the 2nd Floor; a Ventilation Shaft that goes through all the storeys of the city occupies the 3rd Floor. Besides, there is a tunnel on this floor that connects the city to Kaymaklı Underground City which is located 9 km away. There are Sitting and Bedrooms, Store Rooms on 4th Floor; on 5th Floor, which is designed as the main distribution centre of the City, there is an anteroom where the tunnel ends, ventilation Shaft and interconnected Rooms, the Tunnel chimney that connects 5th storey to 7th storey; on 6th Floor there is the tunnel that connects storeys 5 to 7 and is acting as Security Control Centre; on 7th Floor there is the Meeting Hall in the centre and Grave Room, Church, Room and Water Well. This storey is the widest space of the city. On 8th Floor there is Ventilation Shaft and a Room. Although the city has 8 storeys that can be visited today, the specialists who have investigated the region as a whole, claim that Derinkuyu Underground City might have 12 storeys. God protect this country! Amen! This wish is from the epitaph at the entrance of Derinkuyu Üzümlü (with grapes) Church! The complete epitaph that was written in Greek is as follows: “This very holy church of Agios Theodorus Trion was built with the donations of the Christians living here (in Malakopi) and by the efforts of the chief architect Kyriako Papadopoulos from Haldia, with encouragement of master Neophytos (the metropolitan) of Saint Iconion, during the reign of Emperor Sultan Abdülmecid Khan and with his high willpower; was dedicated to Agios Theodorus and opened with blessings. Let God protect this country from all dangers by his (Agios Theodorus’s) virtue. Amen. Year: 1858, May 15.” “Communicating The Museum 2015 İstanbul Konferansı” proje ortağı olarak yer aldı: HİSART CANLI TARİH VE DİORAMA MÜZESİ Has taken part as a project partner in “Communicating the Museum 2015 Istanbul Conference”: Ana teması “çağdaşlık” olarak belirlenen ve bu yıl on beşincisi düzenlenen, dünyanın önde gelen müzecilik konferansı “Communicating The Museum 2015 İstanbul” (CTM), kültür başkentimiz İstanbul’un ev sahipliğinde gerçekleştirildi. HISART LIVE HISTORY AND DIORAMA MUSEUM The leading museology conference, “Communicating the Museum 2015 Istanbul” (CTM) has been actualized for the 15th time, under the hosting of our culture capital: Istanbul, with the “Main Theme” “Contemporary”. MÜZELER Museums Hisart arşivi 42 Sol sayfa: Müzeden genel görünüş, Mesudiye (üstte) ile Osmanlı askeri üniforması, teçhizatı, şapkası ve Anzak askeri şapkası. Sağ sayfa: Türk askeri, Anzak askeri, Yaralı Anzak askerini taşıyan Türk askeri, 16. yy. Avrupa miğferi (üstte), 17. yy. Leh Süvari miğferi (sol altta) ve müzeden genel görüntü. Left page: A general view from the museum, Mesudiye (above) and Ottoman Soldier uniform, equipment, hat and an Anzac soldier hat. Right page: A Turkish soldier, an Anzac soldier, a Turkish soldier carrying a wounded Anzac soldier, 17th century Polish Cavalier’s Helmet (left below) and a general view from the museum. .C. ültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM) ana sponsorluğunda, TÜRSAB ve BKG katkıları, Türkiye İş Bankası’nın banka sponsorluğu ve Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’nin proje ortaklığı ile ülkemizde ilk kez gerçekleştirilen organizasyonda, dünyanın saygın müzelerinden çok sayıda üst düzey yönetici ve önemli isimler bir araya geldi. Dev organizasyonda proje ortağı olarak yer alan, Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi Kurucusu ve Çuhadaroğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Çuhadaroğlu, konferansa ilişkin yaptığı değerlendirmede şunları söyledi: “Kurucusu olduğum ‘Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’ ile böylesine gurur verici bir organizasyonun parçası olmaktan son derece memnunum. Bilindiği üzere ‘Communicating The Museum Konferansı’ her yıl farklı bir ülkede ve farklı bir tema çerçevesinde düzenlenmekte olup, bu yıl ülkemizde düzenlenen konferansın ana temasını ‘Çağdaşlık’ oluşturmuştur. Diorama, obje, belge, resim ve orijinal boyutlu mankenlerin birbirine referans olacak şekilde sergilendiği Hisart Canlı Tarih ve Di- In the organization - that has been realized for the first time in our country under auspice of The Ministry of Culture and Tourism, with the main sponsorship of The Central Directorate of Revolving Funds of The Ministry of Culture and Tourism (DOSIMM), with the contribution of TÜRSAB (Association of Turkish Travel Agencies) and BKG (Bilkent Culture Initiative), with the banking sponsorship of Türkiye İş Bankası (Isbank) and with the project partnership of Hisart Live History and Diorama Museum - many senior administrators and important names from prestigious museums have come together. The founder of Hisart Live History and Diorama Museum, the project partner of this gigantic organization and the Chairman of Çuhadaroğlu Group of Companies Mr. Nejat Çuhadaroğlu, in his evaluation of the conference stated that: “I am so happy to be a part of such a sublime organization with ‘Hisart Live History and 43 MÜZEYE DAİR... Dünyanın ilk ve tek canlı tarih ve diorama müzesi: HİSART İstanbul Çağlayan’da 1.500 metrekarelik bir alanda, 6 katlı bir müze... Roma İmparatorluğu’ndan Anadolu Selçuklu’ya, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Kurtuluş Savaşı’na, I. ve II. Dünya Savaşı’ndan Körfez Savaşı’na kadar geçmişi şekillendiren büyük devletler, olaylar, savaşlar sahneleniyor... Dünyanın kaderini belirleyen dönüm noktalarının, farklı bir bakış açısıyla sergilendiği bir müze... Çuhadaroğlu Şirketler Grubu’nun İstanbul Çağlayan’da bulunan binasında kurulan Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi yepyeni bir müzecilik anlayışıyla kapılarını geçen yıl açtı. Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi Kurucusu ve Çuhadaroğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Çuhadaroğlu; her bir eserinde 30 senelik maket deneyimini, 25 senelik diorama yeteneğini, 18 senelik koleksiyoner kimliğini ve birikimini tarih ve sanatseverlerle paylaşıyor. ABOUT THE MUSEUM... The First and Only Live History and Diorama Museum of the World: HISART A 1,500 square metres of six storey museum at Çağlayan, Istanbul... Great states, events and wars, from the Roman Empire to the Anatolian Sultanate of Seljuk, from the Ottoman Empire to the War of Independence, from World War I and II to the Gulf War... A museum where turning points that determine the destiny of the world are displayed from a different point of view... Hisart Live History and Diorama Museum, established at the building of Çuhadaroğlu Group of Companies at Çağlayan, Istanbul, has opened its doors last year with a brand new museology concept. The founder of Hisart and also the President of the Board of Directors of Çuhadaroğlu Group of Companies Mr. Nejat Çuhadaroğlu is sharing with the history and art-lovers his 30 tears of model experience, 25 years of diorama talent, 18 years of his collector identity and all his accumulation. 44 orama Müzesi’nin, klasik müzeciliğin teşhir ve tanzim ilkeleri dışında tamamen kendine has bu tarzı ile, konferans ana teması olan ‘Çağdaşlık’ hususuna en uygun örnek olduğu kanaatindeyim. Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’ni hayata geçirirken; sadece, 60 yıldan beri ülkemiz ekonomisine hizmet eden ve sektöründe öncü bir sanayi kuruluşunun temsilcisi olarak değil, gönüllü bir tarih elçisi, koleksiyoner ve sanatçı kimliğim çerçevesinde ülkemizin kültür miraslarını yarınlara aktarabilmek ve bu sayede gençlerimizde milli ve kültürel bilincin gelişmesine katkıda bulunmayı hedefledim. Müzemizde Selçuklu Dönemi ile başlayan, İstanbul’un Fethi ile devam eden ve Cumhuriyet’in ilanına kadar uzanan döneme ilişkin Osmanlı İmparatorluğu’na ait eserler ile, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve dünya tarihine yön veren diğer önemli savaşlara ait orijinal eserler sergilenmektedir. Sadece gezilen değil, detayları sayesinde ‘Yaşanan Müze’ fikri üzerine kurulan Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi; yaşamın ayrıntılarda gizli olduğu dünyamızda, ziyaretçileri, alışılmışın dışındaki sergileme tarzı eşliğinde tarihin detaylarını keşfe davet etmektedir. Son olarak; Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’nde ziyaretçilere vermek istediğimiz asıl mesaj, savaşları ve savaş araçlarının gelişim evrelerini sergileyerek övmekten ziyade, yeryüzünde sadece insanoğluna bahşedilen düşünme yeteneği ve sınırsız hayal gücünün, insanlığın gelişimine katkıda bulunmak yerine, acımasızca birbirini yok etmek için nasıl harcandığını gözler önüne sermektir. Savaş, dünyadaki en tehlikeli ve ölümcül hastalıktır. İnsanlık tarihi var olduğundan beri süregelen savaşların tekrarlanmaması için, buna yol açan sebep ve sonuçlarının öğrenilmesi büyük önem taşır. Bunun en etkili şekilde sağlanabilmesi, genç neslin doğru bilgilendirilmesi ile mümkündür.” Sol sayfa: Çanakkale Savaşı (en üstte), Communicating The Museum Konferansı’ndan görüntüler. Sağ sayfa: Yavuz Muharebe Kruvazörü (sol üstte), Muavenet-i Milliye’nin Goliath’ı bombalaması (sol altta). Çanakkale Savaşı Aşağıdakiler ve Yukarıdakiler (sağ üstte) ve 19. yy. Osmanlı Mercanlı Pala’sı (sağ altta). Left page: War of Dardanelles (top most), scenes from Communicating the Museum Conference. Right page: Yavus Battle Cruiser (left above), bombing of Goliath by Muavenet-i Milliye (left below). War of Dardanelles Those Below and Above (right above) and 19th century Ottoman Coralline Machete (right below). Diorama Museum’ that I founded. As you all know the ‘Communicating the Museum Conference’ is organized every year in a different country with a different theme. The main theme of the conference that is being held in our country this year is ‘Contemporary’. I believe that Hisart Live History and Diorama Museum is the most appropriate sample for the ‘Contemporary’, the main theme of the conference, where dioramas, objects, documents, paintings and mannequins at original sizes are displayed so as to constitute reference to each other and with its sui generis style completely outside the display and collocation of classical museology. While bringing Hisart Live History and Diorama Museum into being I aimed to contrib45 Farklı bir deneyim Communicating The Museum 2015 İstanbul Konferansı kapsamında yurtdışından gelen değerli konuklar Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’nde misafir edilerek, çok özel sunumlarla farklı bir müze deneyimi yaşatıldı. Sol sayfa: 16-17. yy. Osmanlı Yeniçeri askeri (sol üstte), müze girişinde sergilenen Deli Süvari (sağ üstte). I. Dünya Savaşı Alman apoletleri (sol üstte) ve I. Dünya Savaşı’ndan çeşitli eşyalar. Sağ sayfa: Vitrin detayları ve Zemin Kat görüntüleri (üst iki fotoğraf), Topkapı Sarayı’nda kaplan sergilenmesi canlandırması (sol altta) ve Sarayda paşalar ve şehzadeler canlandırması (sağ altta). Left page: 16-17th century Ottoman Janissary soldier (left above), The Mad Cavalry displayed at the entrance of the museum (left above). World War I German epaulettes (left above) and various articles from World War I. Right page: Display details and scenes from the Ground Floor (2 photographs above), animation of tiger presentment at Topkapi Palace (left below) and animations of Pashas and Sultan’s Sons at the Palace (right below). 46 ute to the development of national and cultural consciousness in our youth by relaying the cultural heritage of our country to the future, not only as a representative of a leading industrial establishment serving my country for 60 years but also as a volunteer ambassador of history within the frame of my identity as a collector and an artist. In our museum there are artefacts related with the Ottoman Empire; starting from the Seljuk Period, going on with the Conquest of Istanbul and proclamation of the Republic. And also original artefacts from the War of Dardanelles, the War of Independence and other significant wars that dominated the World History are displayed. Hisart Live Art and Diorama Museum was established not only on places visited but also on the idea of ‘Museum to Live in’; and we are inviting the visitors to discover the details of history with the accompaniment of the unorthodox displaying style of our world where life is hidden in details. As a conclusion, the principal message we want give to our visitors in Hisart Live History and Diorama Museum is: display cruelty of mankind in spending all efforts to annihilate each other instead of using the bestowed wit to think and unlimited power to imagine, which are only gifted to the human, more than praising the development phases and means of wars. War is the most dangerous and fatal decease. In order not to repeat ongoing wars as of the human history it is extremely important to learn the causes and effects that lead to wars. To reach to the most effective solution the young generation has to be properly informed.” A Different Experience Within the scope of Communicating the Museum 2015 Istanbul Conference the esteemed visitors who came from abroad have been hosted at Hisart Live History and Diorama Museum and they tasted a different museum experience with very special presentations. 47 POMPEİ ms 79 yılında infilak eden vezüv yanardağı, roma’nın pompei, herculaneum, torre annunziata ve stabia yerleşimleriyle çevresini lavları altına gömmüştü. sakinlerini kül tabakalarına dönüştürse de, o sırada herkes ne yapıyorsa o biçimde kaldığından, bu felaket, etkilediği kentler hakkında dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanmadığı kadar çok ve özellikli bilgi toplanabilmesine yol açmıştı. mountainpix / Shutterstock.com POMPEI ANTİK KENTLER Ancient Citys Pompei’nin havadan görüntüsü, sokakları ve Napoli kenti ile Vezüv yanardağı. Aerial view of Pompeii, its streets, the city of Naples and Vesuvius Volcano. shutterstock.com 48 When Vesuvius Volcano exploded in 79 BC Pompeii, Herculaneum, Torre Annunziata and Stabia settlements of Rome with their surroundings were buried under lava. Although it turned the habitants into ash layers, as everybody was lithified at the position they were in, this catastrophe let to gathering so many and so qualified data on the cities effected by the blast incomparable to anywhere on earth. mithsonian Enstitüsü’nden Kristin Ohlson, “Pompei Duvarlarındaki Yazıları Okumak” başlıklı bir makalesinde, 18. yy.dan beri Pompei’nin üçte ikisinin ancak kazılabildiğine değinerek, ortaya çıkarılan yapılarda arkeologların dikkatini en çok çeken ögelerden birinin de duvar yazıları olduğunu belirtiyor. 1800’li yılların sonuna doğru da bilim insanları Pompei dahil, Antik Roma dünyasındaki Latince duvar yazılarının kopyalarını almaya ve onları kataloglamaya başlamışlar. İyi ki de öyle yapmışlar, çünkü türlü etkenlerle o yazıların yüzde 90’dan fazlası yok olmuş. Ohlson, yazıları böyle kayıt altına almanın, sonradan yapılacak araştırmalar için de bir nimet olduğunu söylüyor ve ABD’li araştırmacı Rebecca Benefiel’in tam da bu konuyu araştıran Pompei’deki çalışmalarından sözediyor. Pompei’deki duvar yazılarının biçiminden çok içeriği ile ilgilenen Benefiel, “...graffiti o dönemde, şimdikinden çok daha görünür imiş” diyor. Benefiel, ev duvarlarında, mutfaklarda, hizmetli odalarında, hamamlarda, sokaklarda 11.000’den fazla graffiti örneğinin bulunduğu Pompei’de, “duvar yazıları ve resimleri aracılığıyla, tüm dünyaya yetecek kadar mesaj verildiğine” dikkat çekmiş. İlginç olan Roma dünyasındaki duvar yazılarının tek yönlü değil hal hatır sormalar, randevu hatırlatmalar, kutlamalar, teşekkürler gibi etkileşimli mesajlar içermesi. Tıpkı günümüzdeki anlık elektronik haberleşme ağlarına yolladıklarımız gibi! Üst başlıklar arasında da şiir yarışmaları, iyi niyet teatileri, İmparator Neron’a mesajlar gibi ilginç konular yer alıyor. Kaynak: http://goo.gl/hap16c Kristin Ohlsen, from the Smithsonian Institute, in her essay with the heading “To Read the Writings on the Walls of Pompeii”, referring to the fact that only two thirds of Pompeii could have been excavated since 18th century, she points out that one of the most attractive elements in the constructions that drew the attention of the archaeologists were the graffiti. Towards the end of 1800’s the scientists started to copy down and catalogue the Latin graffiti of the Antique Roman world including Pompeii. Thanks God they did so, because due to various factors more than 90 % of the graffiti was annihilated. Ohlsen states that keeping the record of the graffiti is a blessing for the researchers who shall be working on this issue and she also tells about Rebecca Benefiel, an American researcher who is studying Pompeii and working on this subject. Benefiel, who is more interested in the content, rather than style of the graffiti states that, “… graffiti in those days were more visible than today”. Benefiel drew attention to the point that Pompeii with over 11.000 graffiti samples which were found on walls of the houses, kitchens, servant rooms, baths and streets, “gave enough messages to the world by graffiti and drawings”. What is interesting is that the graffiti of the Roman world are not in a single direction but you can see interactive graffiti messages on inquiring others’ health, reminding appointments, celebrations, thanksgivings and etc. Just like the ones we send momentarily by electronic communication webs! Among the main headings there are interesting issues such as poetry 49 Roka / Shutterstock.com VİLLA PAPİRÜS’ün REPLİKASI: VİLLA GETTY Vezüv’ün MS 79 infilakından sonra yok olan Pompei, Herculaneum ve Stabiae gibi şehirlerden Herculaneum da 18. yy’da yeniden keşfedilmişti. Keşif kazısında ulaşılanlardan biri de Villa dei Papiri ya da Papirüs Villası denen Roma üslubundaki kır eviydi. Paul Getty, 1970’lerde Getty müzesinin bir bölümü olarak, adını burada bolca bulunan kavrulmuş papirüslerden alan bu yapının bir replikasını yaptırmış. Projenin 450 kişilik antik tiyatrosundan bitki örtüsüne varana kadar her ayrıntısıyla bizzat ilgilenen Getty’den sonra yapı yenilenmiş. Yakın zamanda tekrar elden geçirilen, (Malibu) Pasific Palisades’de yer alan Villa Getty, 2014’de tekrar ziyarete açılmıştı. Hem Getty Müzesi’nde hem Villa Getty’deki koleksiyonda Pompei ve Herculaneum ile ilgili belgeler de yer alıyor. Dijital görüntülerini Getty’nin bütün dünya ile ücretsiz paylaştığı koleksiyonda esasen hemen her sanat dalından muhteşem eserler bulunuyor. Resmi site: getty.edu/visit/villa/ Pompei - Dün Pompei İtalya’nın Campania’da bölgesindeki ilk halklardan Osci’ler tarafından MÖ 6. yy.da, kurulmuş. Pompei de adını kurucusu Herkül’den alan Herculaneum da yüzyıllar boyunca farklı egemenlikler altına girmişler: Oskanlar, Samnitler, İyonyalılar, Etrüskler ve son olarak MÖ 89’da Romalılar. Roma Dönemi’nde Pompei’nin kentsel statüsü, komşusu Herculaneum’dan daha üst düzeyde imiş. Ne var ki ikisinin de yaşamı 24 Ağustos (MS) 79’da şaşırtıcı bir felaketle sona ermiş; Vezüv Yanardağı’nın, iki gün süren faaliyeti sonucu kalın bir volkanik kül tabakası, taş ve volkanik çamur altına gömülerek ortadan kaybolmuşlar. Vezüv’ün korkunç patlamasının ardından yaklaşık 1700 yıl boyunca kayıp durumda olan kent, 1748’de bir rastlantı sonucu yeniden keşfedilmiş. O zamandan beri yapılan kazılar, şehre ait pek çok bilgiyi gün yüzüne çıkararak Roma İmparatorluğu’nun kentlerindeki yaşama ait bilgilere ulaşılmasını sağlamıştı. Rolf_52 / Shutterstock.com Pompei - Bugün Antik Pompei günümüzde UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde olup İtalya’nın en popüler turistik merkezlerinden birisi... Ulaşımı, Napoli’den trenle yaklaşık 1 saat süren açık hava müzesi Pompei için THE REPLICA OF VILLA PAPIRUS: VILLA GETTY The city of Herculaneum that vanished with the explosion of Vesuvius in 79 AD like Pompeii and Stabiae, was rediscovered in 18th century. One of the artefacts that were discovered was a country house in Roman Style called Villa of the Papyri or Villa Papyrus. In 1970’s, Paul Getty had a replica made as a section of the Getty Museum that was named after roasted papyrus which are abundant in the area. In the antique theatre of the project, with 450 seat capacity, Getty personally cared about each detail including the flora. The construction was renewed after Getty. The Villa Getty that is located in (Malibu) Pacific Palisades was again recently renovated and opened to visit in 2014. Documents related to Pompeii and Herculaneum take place both in Getty Museum and also among Villa Getty collections. The digital images of the Getty collection, where magnificent pieces take place almost on all branches of art, are shared free of charge by the whole world. Official site: getty.edu/visit/villa/ 50 contests, goodwill exchanges and messages to the Emperor Nero. Source: http://goo.gl/hap16c Pompeii – Yesterday Pompeii was established by the Osci’s, the first folks in the Campania region of Italy in 6th century BC. Pompeii, as well as Herculaneum, were named after the founder Hercules and were under different hegemonies throughout centuries: Oscans, Samnites, Ionians, Etruscans and finally Romans in 89BC. In the Roman Period the urban statute of Pompeii was higher in rank as compared to neighbouring Herculaneum. However the lives of the both have ended dramatically on 24th August 79 (AD) by a colossal catastrophe; they vanished under a thick volcanic ash layer, stones and volcanic mud with two days long activity of the Vesuvius Volcano. Following the frightening explosion of Vesuvius the vanished city was accidentally rediscovered after 1700 years, in 1748. From then on excavations carried out and unveiled so much information on the urban life of the Roman Empire. photogolfer / Shutterstock.com photogolfer / Shutterstock.com photogolfer / Shutterstock.com Pompeii - Today Antique Pompeii today is in the World Heritage List of UNESCO and one of the most popular tourist centres of Italy... It takes about 1 hour by train from Naples to reach the open air museum and Italian authorities recommend that at least 5 days should be reserved for Pompeii. The most visited places by those who visit Pompeii are: Amphitheatre: This is the oldest recognised amphitheatre made more or less in 70 BC out of stone where gladiators fought and wild animal games were organised. Forum and Basilica: A part of the initial decorations of the rectangular planned church that was made in 2nd century AD still survive. Doric Temple: A temple left from the first half of 6th century BC. It is estimated that it was dedicated to Goddess Athena and God Hercu- Pompei’den görüntüler ve duvar resimleri. Scenes from Pompeii and wall drawings. 51 Avustralya’da, Sydney Üniversitesi müzelerinden Nicholson Müzesi, ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor: “Lego Pompei”! Yine bir Avustralyalı olup kendini “Tuğla Adam” (The Brickman) olarak adlandıran Ryan McNaught tarafından 190 binden fazla Lego parçası kullanılarak 470 saatte yapılan Pompei maketinde kentin hem ilk kurulduğu yıllardaki hem Vezüv’ün patlaması sırasındaki ile 1700’lerde yeniden keşfi sırasındaki halleri, hem de bugünkü hali canlandırılıyor. Kaynak: Türkçe haber: http://arkeofili.com/?p=1334, Müze resmi site: http://goo.gl/ zvICWY “LEGO POMPEII” in SYDNEY In Australia, Nicholson Museum, one of the museums of Sydney University, is hosting an interesting exhibition: “Lego Pompeii”! It was actualised by an Australian: Ryan McNaught who calls himself as “The Brickman”, in 470 hours by using more than 190,000 Lego pieces. With this Pompeii model one can see the animation of the initial state of the city when it was set up and its state when Vesuvius exploded, its state in 1700’s when it was rediscovered and its present state. Source: Turkish News: http:// arkeofili.com/?p=1334, Painting of the Museum, official site: http:// goo.gl/zvICWY 52 İtalyan yetkililer en az 5 gün ayrılmasını salık veriyor. Pompei’ye gidenlerin en çok gezdikleri yerler şöyle: Amfitiyatro: Gladyatörlerin dövüştüğü, vahşi hayvan oyunlarının düzenlendiği bu gösteri alanı yaklaşık MÖ 70’de taştan yapılmış, bilinen en eski amfitiyatro. Forum ve Bazilika: MS 2. yy.dan kalan dikdörtgen planlı kilisenin ilk süslemelerinin bir kısmı duruyor. Dor Tapınağı: MÖ 6. yy ilk yarısından kalma bir tapınak. Tanrıça Athena ile tanrı Herkül’e adandığı tahmin ediliyor. Ayrıca tiyatrolar, tapınaklar, hamamlar, ticari yapılar, mezarlıklar... En çok ilgiyle gezilenler ise Roma villa ve evleri ile Pompei ile ilgili sergiler. Mozaikler, heykeller, büstler, taşlaşmış insanlar dahil, Pompei’ye ilişkin birçok obje ve malzeme ise Napoli Arkeoloji Müzesi’ne götürülmüş bulunuyor. Pompei Antik Kenti resmi sitesi: pompeiisites.org Akıbeti merak konusu: “Büyük Pompei Projesi” UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış Pompei için, AB Avrupa Komisyonu da 2012’de “Pompei Antik Kenti’nin korunması, bakımı ve geliştirilmesi” amacıyla bir proje hazırlatmış ve 105 milyon Euro bütçe ayırmıştı. Komisyon, projenin en geç 31 Aralık 2015’e kadar tamamlanmasını da şart koşmuştu. Görünen o ki, talihsizlikler bu kentin üzerinden elini çekmiyor. Kimi villalar gün ışığına çıkarılıp ziyarete açıldıysa da projenin şu ana kadar tamamlanabilen bölümleri tamamlanması gerekenin çok altında olduğu gibi, Avrupa Komisyonu’nun verdiği sürenin photogolfer / Shutterstock.com SYDNEY’de “LEGO POMPEİ” dolmasına da çok az kalmış durumda. İtalya’nın 2013’de, “Büyük Pompei Projesi” adını verdiği bu projeyi hızlandırmak için bir özel kanun çıkarmasına rağmen, gerekli atamalar ve örgütlenme vakitlice yapılmadığından, 47 kalem işten yalnız 4’ü tamamlanabilmiş. Bu yüzden Komisyon, ayrılan ve kullanılamayan fonları iptal edeceğe benziyor. (Kaynak: theartnewspaper.com/news/ news/156266/) 1864’de Paris, Le Tour du Monde’de yayımlanan bir ilüstrasyon (üstte) ile Pompei’den görüntüler. An illustration that was printed in 1864 in Le Tour du Monde, Paris (above) and scenes from Pompeii. les. Besides, there are theatres, temples, baths, commercial constructions, cemeteries... The ones that are visited most with interest are the Roman villa and houses as well as the exhibitions related to Pompeii. So many objects and material including mosaics, sculptures, busts and lithified human bodies have been taken to Naples Archaeology Museum. The official site of Pompeii Antique City: pompeiisites.org GİZEMLER VİLLASI ve BAKTERİLER Cortyn / Shutterstock.com Cortyn / Shutterstock.com Porojnicu Stelian / Shutterstock.com Cortyn / Shutterstock.com Aftermath is an issue of curiosity: “Great Pompeii Project” The European Commission of the EU has reserved a budget of 105 million Euros for the project they had prepared for the “Preservation, maintenance and development of Pompeii Antique City” that had been taken into the World heritage List of UNESCO. The commission stipulated that the project should be completed latest by December 15, 2015. It seems that misfortune does not leave this city alone. Although some of the villas were discovered and opened to visit, the completed part of the project is far behind the stipulated; besides the prescribed time by the European Commission is almost over. Although Italy had made a private law in 2013 to speed up the project named as “Great Pompeii Project”; only 4 out of 47 items were completed as the necessary assignments and organisation were not materialised timely. That is why the Commission seem to withdraw the reserved but not used funds. (Source: theartnewspaper.com/news/news/156266/) Pompei Antik Kenti’nde bulunan ve Antik Roma’nın en çok ünlenen fresklerinden bazıları antibiyotikler kullanılarak eski sağlıklarına kavuşturulmuş. Konservatörler, 2008’de onarımına başlanan Gizemler Villası’nın (Villa Mystery) yemek odasını süslediğini düşündükleri Dionysos freskinde bulunan canlı bakterileri temizlemek için “amoksisilin” denilen bir çeşit penisilin kullanmışlar. Streptokok bakterilerin boyanın doğal pigmentlerinin içine yerleştiği ve onları toza dönüştürdüğü biliniyor. Villa, iki yıllık bir restorasyon projesinin ardından geçtiğimiz Mart ayında tekrar ziyarete açılmıştı (Kaynak: arkeolojihaber.net). VILLA OF MYSTERY and BACTERIA Pompei’den görüntüler ve lavların altınrda taşlaşmış kent halkının reprodüksiyonları (üstte). Scenes from Pompeii and reproductions of the people of the city lithified under lava (above). Some of the renowned frescoes of Antique Rome that were found in the Antique City of Pompeii have been restored to their old health by use of antibiotics. Conservators have used “amoxicillin”, a kind of penicillin, to clean living bacteria from Dionysus fresco which is believed to decorate the dining room of Villa Mystery that was taken into restoration in 2008. It is known that the streptococci bacteria settles in natural pigments of dyes and turn them into dust. The villa was opened for visit last March after 2 years of restoration. (Source: arkeolojihaber.net). 53 Teknikleriyle resim sanatını kusursuz kılan, 400 yıl boyunca bütün ressamların ilâhı, Rönesans’ın üç büyük üstadından biri, Urbino’lu Rafaello Sanzio. Wikipedia SANAT Art RAFAEL denge, berraklık, uyum, zarafet ve tutarlılık onun her eserinde teker teker birleşen bir bütünün parçalarıydı. doğayla yarışıp 37’sinde bu dünyadan ayrılan rafael’in panteon’daki mezarına, şair ve düşünür pietro bembo şu dizeleri yazdı: “burada rafael yatıyor. o yaşarken, doğa ona yenik düşmekten korkuyordu. öldüğünde ise doğa da kendini öldürmek istedi!” Raphael, who raised the art of painting to excellence by virtue of his techniques; Raffaello Sanzio da Urbino is one of the three great masters of the Renaissance, revered by all artists for 400 years. RAPHAEL Balance, clarity, harmony, grace and consistency were all the individually combined components of a whole in each one of his works. The painter who competed with nature throughout his artistic career, died at the early age of 37. Poet and philosopher Pietro Bembo wrote the following lines on Raphael’s tomb at the Pantheon: “Here lies Raphael. During his lifetime, nature was afraid of being surpassed by him. When he died, nature wanted to kill itself!” Genç yaşta çizdiği kendi portresi (küçük resim) ve 1506’da yaptığı oto portresi (en solda). Rafael’in San Sisto Kilisesi’nde yer alan Sistine Madonnası tablosu (sağ altta) ile melek figürlerinin olduğu detayı (sağ üstte). Kutsal Bâkirenin Evlenmesi (sol altta). Self-portrait drawn at a young age (thumbnails) and the selfportrait he made in 1506 (far left). Raphael’s Sistine Madonna painting located at the San Sisto Church in Rome (bottom right) and its detail with angel figures (top right). The Marriage of the Blessed Virgin (bottom left). 54 afael, 6 Nisan 1483’de, İtalya’nın Urbino kentinde doğdu. Babası Giovanni Santi, Urbino Dükü’nün saray ressamıydı. Küçüklüğünden beri babasına yardım eden Rafael’in resim yeteneği, erkenden ortaya çıkmıştı. 16 yaşında “Havva’nın Yaratılışı” ve “Trinite” tablolarını yapan Rafael, babası öldüğünde 20 yaşındaydı ve Perugia’daki ressam Pietro Perugino’dan ders alıyordu. 1501’de ustalık düzeyine erişti. 1503’de bitirdiği “Taç Giyme” tablosunda Perugino etkisi aşikârdı. 1504’de yaptığı “Kutsal Bâkirenin Evlenmesi”nde ise Perugino’nun üslubundan ayrılmaya başladı, sonra da Floransa’ya gitti... Raphael was born on April 6, 1483 in Italy at the city of Urbino. His father, Giovanni Santi, was court painter to the Duke of Urbino. Raphael’s talent for painting, who helped his father since childhood, became clear already at an early age. Raphael, who produced his paintings “Creation of Eve” and “Trinità” at the age of 16, was 20 years old when his father passed away. He was taking courses from the painter Pietro Perugino in Perugia. In 1501 he reached the mastery level. Perugino’s influence was apparent in the “Coronation” painting that he completed in 1503. He began departing from Perugino’s style in his1504 “The Marriage of the Blessed Virgin” painting, in the aftermath of which he left for Florence... Rafael Floransa’da, 1504-1508 Rafael, Floransa’da Leonardo da Vinci ve Michelangelo’nun ne yap- Raphael in Florence, 1504-1508 Raphael, who closely examined the works of Leonardo da Vinci and Michelangelo in Florence, was inspired from their techniques which 55 Borgo Yangını (sol üstte), Balthasar Castiglione’nin Portresi (sağ üstte) ve Papa 10. Leo’nun Portresi (sağda). Borgo Fire (top left), Balthasar Castiglione’s Portrait (top right) and Portrait of Pope Leo X (right). tığını yakından incelerken, onların tekniklerini de kendine özgü bir üsluba dönüştürdü. Buna rağmen, “Grandük’ün Madonnası” ve “Güzel Bahçıvan”da Leonardo’nun, “Borgo Yangını”nda Michelangelo’nun, “Bolsena Ayini” ve “Balıklı Madonna”da da Vatikan ekolünün fazlaca etkisi olduğu söylenir. Rafael, Floransa’da Pitti Sarayı, Ufizzi için önemli siparişler aldı ve 1508’e kadar “Agnolo Doni’nin Portresi”, “Çayırlıkta Meryem”, “Sistine Madonna”, “Saka Kuşu Madonnası”, “Papa 10. Leo’nun Portresi” gibi önemli tablolar yaptı. Daha sonra Papa II. Julius tarafından Roma’ya çağrıldı ki orada Michelangelo ve Leonardo ile birlikte 16. yy Roma ekolünün en önemli temsilcisi olacaktı... Roma Dönemi, 1508-1520 Rafael Roma’da, Vatikan ile yakın ilişkiler kurdu ve Papalık Sarayı’nın duvar freskleri işlerini üstlendi. Çalıştığı odalardan ilki “Stanza della Segnatura”; “İmza Odası”ydı. Burada büyük yarım daire kemerler içinde teoloji, felsefe, şiir (edebiyat) ve hukuku simgeleyen freskler yaptı. “Parnassus” şiiri ve edebiyatı, “Kardinal Erdemleri” ölçülülük, cesaret, akıl ve sağduyu ile hukuk ve adaleti simgeliyordu. Teolojiyi simgeleyen “Kutsal Tartışma”da zemindeki bir altarın etrafına dizili figürlerle bir yarım daire kompozisyon oluşturmuştu. Bunu gökyüzünde İsa ve onu çevreleyen azizlerle tavana kadar tekrarlıyordu. Bu duvarın karşısında “Atina Okulu” vardı. Rafael çok sayıda tuval resmi de yapmıştı. Bunların içinde Meryem ve Çocuk İsa portreleri öne çıkıyordu. 56 he succeeded in converting into his genuine personal style... However, experts hold the view that his “Grand Duke’s Madonna” and “Beautiful Gardener” clearly reflect Leonardo’s influence, his “ Borgo Fire” Michelangelo’s influence and his canvases “Mass at Bolsena “ and “ Madonna with the Fish” the obvious influence of the Vatican School. In Florence, Raphael received significant orders for the Pitti and Uffizi Palaces. He achieved until 1508 important works such as “Agnolo Doni’s Portrait,” “Mary in the Meadow”, “Sistine Madonna”, “Madonna of the Goldfinch”, “and the Pope Leon X Portrait”. Then, he was invited to Rome by Pope Julius II, where he was destined to become one of the leading representatives of 16th Century School of Rome, along with Michelangelo and Leonardo da Vinci... Roman Period, 1508-1520 In Rome, Raphael established a close relationship with the Papacy and was commissioned to paint the frescoes of the Vatican Apostolic Palace. The “Stanza della Segnatura”, the “Signature Room” was his first working space. There, he produced frescoes representing theology, philosophy, poetry, literature and the law within large semicircular arches. The “Parnassus” fresco represents poetry and literature; “Cardinal Virtues” symbolize temperance, courage, wisdom and common sense as well as law and justice. The “Holy Discussions” fresco, symbolizing theology, formed a semicircular composition depicting figures aligned around an altar situated on the floor. This was echoed up to the ceiling with Jesus in the sky and the saints surrounding him. The “School of Athens” was facing this wall. Raphael had made also many canvas paintings. Among them were, in particular, Virgin Mary and Child Jesus portraits. ATiNA OKULU Vatikan Müzesi’ndeki Rafael Odaları fresklerinin en önemlisi Atina Okulu. Yaklaşık 7,5 x 4,5 m. boyutundaki duvarda yarım daire bir kemer içindeki sahne Atina felsefe ekolünü simgeliyor. Rafael sfumato tekniğini de bolca kullandığı bu freskte ünlü filozofları zaman, mekân ve coğrafyalarından soyutlayarak bir araya toplamış, onları birbirleriyle konuşturuyor, düşündürüyor, çalıştırıyor. Derin bir perspektifle çizilmiş, Roma mimari ögelerinin baskın olduğu, 4 basamaklı bir merdivenle ayrılan iki platform ve arkadaki kemerli bir kapı ile dışarıya açılan, tonozlu, zengin bezemeli bu yapıda 60 kadar filozof var. Bu fresk tamamlandığı andan itibaren çok kişiyi çok uğraştırmış. Çünkü Rafael bir iki kişilik ve işaret dışında kimin kim olduğuna dair fazla ipucu vermediği gibi yine Vasari’ye göre bazı görsel benzerlikler kullanarak yaptığı çağrışımlarla onları çağdaşı Rönesans sanatçılarıyla da özdeşleştirmiş. Resmin merkezinde Aristo ile Platon var. Sağ elinin işaret parmağıyla gökyüzünü işaret eden yaşlı, Platon ki bu jesti Leonardo da Vinci’ye bir gönderme sayılmış. Yeryüzünü gösteren genç de Aristo. Merdivenlere yayılmış olan Diyojen, önde dalgın oturan Heraklet ki bu da Michelangelo diye yorumlanıyor. Sağ önde eğilmiş pergelle çizim yaparak ders veren Öklid, arkasında en sağda izleyiciye bakan genç ise Rafael (küçük resim)... SCHOOL OF ATHENS The School of Athens is of primary importance among Raphael frescoes at the Vatican Museum. The scene in the form of a semicircular arch on a 7.5 x 4.5 m wall represents the Athens School of Philosophy. Raphael portrayed together a group of famous Greek philosophers in this fresco on which he has abundantly used the sfumato technique. He has staged them together in an imaginary scene, partly anachronistically, by abstracting the philosophers from their real historic period, space and geography, showing them absorbed in thinking, working and discussing vividly with each other. There are up to 60 philosophers in this vaulted and richly decorated structure drawn in a deep perspective and dominated by Roman architectural elements, which consists of two platforms separated by a 4-step staircase and opening to the outside through an arched door in the back. From the moment that this fresco was completed it kept legions of commentators quite busy. According to Vasari, Raphael identified the philosophers of Antiquity with some of his contemporary Renaissance artists by using certain visual similarities and through a few subtle hints. At the centre of the scene there is Plato and Aristotle. The old Plato figure pointing to the sky with his right hand forefinger was considered a reference to Leonardo da Vinci because of this hand gesture. Aristotle is the young man showing the Earth. Diogenes is sprawled on the stairs; sitting in front in a pensive posture is Heraclitus, who is considered to evoke Michelangelo. The character teaching the people around him while drawing geometric figures with a compass by leaning down on the floor at the right hand side in front of the fresco is Euclid. The youngster behind him at the right corner facing the audience is Raphael (thumbnails)... 57 SFUMATO ve DİĞER ÜÇ KARDEŞİ Sfumato, İtalyanca “duman gibi buharlaşma” anlamına gelen “Sfumare”den türemiş, Rönesans’ın 4 temel resim tekniğinden biri. Yumuşak bir etki yaratmak için, keskin çizgileri eriterek renkli veya tonlu bölgeleri birleştirme tekniği olan Sfumato, Leonardo da Vinci ile başlamış. Gizemi hâlâ çözülemeyen Mona Lisa, Sfumato’nun tipik örneği. Rafael, tıpkı, Atina Okulu’nda yaptığı gibi, Sfumato’yu, incelikli bir biçimde dönüştürüp, kendine has kılmayı becermiş. Diğer üç teknik: “Cangiante”- Ani renk değişimi. Gölgelemede, bir rengin daha açık ya da daha koyu tonuna gidilmediğinde farklı bir renge geçiş. “Chiaroscuro”- Işık-Gölge oyunu. Karanlıkla aydınlık arasında güçlü kontrastlarla üçüncü boyut vurgusu. “Unione”- Figürlerin sınırıyla arka plânı, parlak ve güçlü renklerle birleştirme. Olmazsa olmazlar! SFUMATO and THE THREE OTHER RELATED TECHNIQUES Sfumato, which means “evaporation like smoke” in Italian, derived from the verb “Sfumare” (evaporate), is one of the four basic painting techniques of the Renaissance. Sfumato, which is the method of joining the coloured or toned zones of a painting in order to create a soft effect by dissolving the sharp lines, began with Leonardo da Vinci. Mona Lisa whose mystery remains unresolved is a typical example of sfumato. Raphael, just as he did in the “School of Athens”, has managed to give sfumato his own unique touch by transforming it in a subtle way. The three other techniques: “Cangiante” - the sudden colour change. Cangiante consists in changing into a different colour in shadings, other than a nuance into a lighter or darker tone of the same colour. “Chiaroscuro” - Light and Shadow play: third dimension emphasis through strong contrasts between brightness and darkness. “Unione” – this is the method of merging the background and the contours of the figures through bright and strong colours. Those four methods are the indispensible, essential techniques of Renaissance painting! Diğer izleri ve erken final... Rafael’in çizim, desen, baskı, resim ve gravür gibi diğer çalışmalarından biri de kumaş üzerine süsleme tekniğiyle yaptığı duvar örtüleri idi. Yaptığı 10 büyük süsleme örtüsü, Sistine kilisesinde kullanıldı (http://en.wikipedia.org/wiki/Raphael_Cartoons). 1514’de Papa 10. Leo, Loggia galerisini tamamlamak üzere Rafael’i San Pietro Bazilikası’nın baş mimarlığına tayin etmişti. Ne yazık ki hem çizip hem bezemelerini yaptığı eserlerin çoğu ya bitememiş ya da sonradan tahrip edilmiş. Rafael’in mimari projeleri arasında, Eligio degli Orefici Kilisesi, Branconico dell’Aquila Saray cephesi, Floransa Pandolfini Sarayı ile Roma’daki Villa Madama da var. Ayakta kalabilenlere bir örnek; tavan mozaiklerini de yaptığı Chigi Şapel. Bitmemiş bu yapıyı, 100 yıl sonra Lorenzo Bernini tamamlanmış. Rafael, doğum günü 6 Nisan’da, -dedikoducu Vasari’ye sorulursa karşı cinse aşırı düşkünlüğü, resmi tarihe göre ise- 15 günlük bir ateşli hastalık yüzünden 37 yaşında öldü. Rafael’in özel yaşamı Rafael, Roma’da Papa’nın “Özel Hizmetkar”lığına tayin edilmişti. 14. yy’dan sonra monarklar ve papalık, “hizmetli” kavramının kapsamını genişleterek kimi sanatçılara da bu sıfatı verip, onların maaş almasını, saraylara rahatça girip çıkmalarını sağlamıştı. Nitekim Rafael, bu sayede 50 öğrenci ve asistanla, o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir atölyenin sahibi olmuştu. Evlenmekten hep kaçınan Rafael, Roma’ya geldikten sonra dostu Kardinal Medici Bibbiena’nın hatırı için yeğeni Maria Bibbiena ile nişanlandıysa da evlenmemiş. Vasari’ye göre aşka her an hazır olan ressam, Sienalı bir fırıncının kızı olan son sevgilisi Margerita Luti’e öyle düşkünmüş ki Chigi projesini uygularken ondan uzak olmamak için şantiyede ona özel bir oda ayırmış. “La Fornarina”; “Küçük Fırıncı Kız” tablosunda üstü çıplak olarak resmini yaptığı kadın da Margerita imiş. Ustaca kullanılmış Chiaroscuro tekniği ile de bu resim çok etkileyici olmuş. Sonradan Michelangelo, Ingres, Picasso gibi ressamlar da ikisini bir arada hayâl ederek bir çok “Rafael ve La Fornarina” tablosu yapmışlar. Öte yandan ona çok benzediği için adını belirtmese bile Rafael’in “La Donna Velata”; “Örtülü Kadın” adını verdiği tablodaki kadının da Margerita olduğu ileri sürülüyor... Artist’s works at the Chigi Chapel (top). THE MASS AT BOLSENA (right): the fresco located at the Heliodorus Room of the Apostolic Palace in the Vatican depicts an episode said to have taken place in 1263 at the town of Bolsena, north of Rome. A Bohemian priest who doubted the doctrine of transubstantiation - the changing of the substance of the bread and wine into that of the body and blood of Christ in the Eucharist - celebrated mass at Bolsena and his doubts were dismissed when blood started dripping from the ritual bread and fell onto the tablecloth in the shape of a cross. The following year, in 1264, Pope Urban IV instituted the Feast of Corpus Christi to celebrate this miraculous event. Raphael used the window ledge of the arched vault where the fresco is situated, as the base of the altar. The heroes of this event are placed on this podium and around the altar. Audience sits at the bottom on both sides. Third from left among the Swiss Guard of the Pope at the lower right corner is Raphael himself. Those seen praying above them are the Cardinals. 58 Sanatçının Chigi Şapel’deki çalışmaları (en üstte). BOLSENA AYİNİ (solda): Elidor Odası’ndaki Bolsena Ayini 1263’de Bolsena kentine gelen ve kutsanan ekmek ve şarabın İsa’nın etine ve kanına dönüştüğü inanışından kuşku duyan Bohemyalı bir rahibin öyküsü. Aynı rahip, 1264’de gene geliyor ve Papa 4. Urban, bir kilisenin altarında kutsal ekmek ayini yaparken, ekmeğin üzerinde beliren ve masa örtüsüne damlayan kan damlalarını görüyor. Rafael resmin yer aldığı yuvarlak kemerin içindeki pencere çıkıntısını altar için podyum olarak kullanmış. Olayın kahramanları bu podyumun üzerinde ve altarın çevresinde yer alıyor. İki yanda altta da izleyiciler oturuyor. Papanın özel hizmetkarlarını yerleştirdiği sağ alt köşede, soldan üçüncü de kendisi. Onların üzerinde dua edenler, Kardinaller. Other Marks and Early Final... Wall hangings and tapestries manufactured with ornamentation on fabric techniques must also be mentioned among Raphael’s work in the field of drawing, design, printmaking and engraving. His 10 major decorated tapestries were used in the Sistine Chapel (http://en.wikipedia.org/wiki/Raphael_Cartoons). In 1514 Pope Leo X appointed Raphael head architect of St. Peter’s Basilica, entrusting him with the task of completing the Loggia Gallery. Unfortunately, many of the drawings and decorations he produced for this purpose could either not be completed or were subsequently destroyed. Among Raphael’s architectural projects are the Eligio degli Orefici Church, the façade of the Branconico dell’Aquila Palace, the Florence Pandolfini Palace and the Villa Madama in Rome. An example of those still standing projects would be the Chigi Chapel whose ceiling mosaics were also made by Raphael. However, this unfinished construction could only be completed 100 years later by Lorenzo Bernini. Raphael passed away following a 15-day febrile illness according to official history on his birthday, the 6th of April at the young age of 37. Gossipmonger Vasari imputes the cause of Raphael’s illness and early demise on his excessive indulgence for the opposite sex. Raphael’s private life In Rome, Raphael had been appointed as “Private Servant” to the Pope. From the 14th Century onwards, monarchs and the papacy had begun to provide for certain artists to receive a salary and enjoy the privilege of entering and utilizing freely the Court, by attributing to them the title of “servant”, via broadening the definition of the concept of “servants”. Indeed, thanks to that practice, Raphael enjoyed the privilege of having a large workshop unprecedented in size to that date, hosting 50 students and assistants working for him. After arriving in Rome, Raphael, who permanently avoided marriage, became engaged to Maria Bibbiena, niece of his friend Cardinal Medici Bibbiena as a gesture to the Cardinal; but the marriage never took place! The painter who was always ready for love, according to LA DONNA VELATA, ÖRTÜLÜ KADIN 1516 tarihli 82 x 61 cm boyutundaki Örtülü Kadın, Floransa, Pitti Sarayı’nda Palatina Galerisi’nde. Bu tabloya güzelliği, zarafeti ve etkileyiciliği nedeniyle “Rafael’in Mona Lisa’sı” diyenler de var. Bej örtü, saçtaki küçük fakat parlak incideki, ışıltılı giysi ve tendeki beyazları dengeleyip renkleri bütünleştiriyor. Rafael’in bütün tekniklerini kullanarak yaptığı resimdeki ayrıntılar; derin, kahverengi ve açılmış gözler, elbisenin kıvrımları izleyeni kendine çekiyor. Nazik, kalbinin üzerinde götürdüğü sağ eli ile sevecen, cömert, affedici, taktığı sade kolye ve küçük incisi ile sade fakat soylu bir kadın izlenimi yaratıyor. Yüzün, Rafael’in son sevgilisi Margerita Luti’ye ait olduğu söyleniyor. LA DONNA VELATA, THE VEILED WOMAN İmza Odası’nın genel görünüşü (en üstte) ve La Fornarina adlı tablosu (üstte). General view of the Signature Chamber (top) and the painting called La Fornarina (above). The 1516 dated painting entitled Veiled Woman; measuring 82 x 61 cm is on display at the Palatina Gallery of Florence’s Pitti Palace. This work is often referred to as “Raphael’s Mona Lisa” due to its beauty, grace and charm. The beige veil, the small but bright pearl in the hair and the sparkly garment, balance the whiteness of the skin, thereby achieving a perfectly integrated colour harmony. The fine details in the painting, that Raphael achieved by using to perfection all his distinctive techniques; such as the deep look in the woman’s open brown eyes, the undulations of the dress, captivate the viewer. This portrait of a woman, holding her right hand over her heart, conveys the feeling of a gentle and affectionate, a generous, forgiving and modest but noble lady with her small pearl in the hair and the plain necklace she is wearing. Her face is said to be the face of Margherita Luti, Raphael’s latest passion. 59 Çığır açan eserler Sakıp Sabancı Müzesi’nde ZERO AKIMI geleceğe geri sayım sergisi, ıı. dünya savaşı sonrası dünyaya hakim olan durağan ve olumsuz atmosfere bir cevap olarak doğan ve adını bir roketin kalkmasından önceki geri sayımdan alan zero akımına odaklanıyor. Lucio Fontana, Uzamsal Kavramlar (üstte). Lucio Fontana, Spatial Concepts (above). Trailblazing Artefacts are at Sakıp Sabancı Museum THE ZERO TRENDS Countdown to the Future exhibition is focusing on the ZERO trends that are named after the countdown before launching a rocket that was emerged as an answer to the stable and negative atmosphere that dominated the world after World War II. 60 .Ü. Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), Akbank Sanat işbirliğiyle 20. yüzyılın en büyük uluslararası sanat ağı ZERO’nun yenilikçi ve dinamik ruhunu galerilerinde ağırlıyor. Sergi, 1957 yılında Almanya’da doğan ZERO’nun kurucuları Heinz Mack, Otto Piene, Günther Uecker’in eserleri ile akımın tinsel öncülüğünü üstlenmiş önemli sanatçılar Yves Klein, Piero Manzoni ve Lucio Fontana’nın farklı tekniklerde ürettiği 100’ün üzerinde eseri bir araya getiriyor. Küratörlüğünü ZERO Vakfı Kurucu Yöneticisi ve küratör Mattijs Visser’in üstlendiği sergi, ZERO’nun omurgasını oluşturan Işık, Zaman, Boşluk, Renk ve Hareket temaları etrafında şekilleniyor. Sanatta çağdaş teknolojiler SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer’in verdiği bilgiler doğrultusunda; akıma ilham veren Yves Klein, Lucio Fontana ve Piero Manzoni gibi isimlerle birlikte kısa sürede Avrupa’nın hemen her köşesinden pek çok sanatçı ZERO düşüncesi etrafında kendisine bir yer buldu. Japonya’ya kadar uzanan bir katılım gerçekleşti. Heinz Mack 1967 yılındaki son sergide ZERO’nun sona erdiğini ilan ettiği zaman, ZERO düşüncesi sadece 10 yıllık ömrüne rağmen Avrupa 20. yüzyıl çağdaş sanatının bir dönemine damgasını çoktan vurmuştu. ZERO hareketi, içinde bulunduğu çağın bir ürünüydü. Yepyeni teknolojilerin ortaya çıktığı, uzay yarışının bütün hızı ile sürdüğü, aya hatta yıldızlara ulaşmanın bir hayal olmaktan çıktığı bir dönemde, sanat da bu baş döndürücü gelişmelere ayak uyduracaktı. ZERO geleneksel sanatın tuval ve çerçeveye hapsolmuş durağan anlayışına karşı çıkarken, sürekli devinim içinde, izleyenleri de iletişime davet eden yepyeni bir yol izledi, çağdaş teknolojiler çağdaş sanat anlayışlarında fazlasıyla yer buldu. Ancak odak noktası daima ışık oldu. “Dünyaya umut vermek, aydınlık bir gelecek sunmak felsefesi, ZERO’nun güncelliğini hala koruyor olmasının da sebebi aslında” diyen SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer şöyle devam ediyor: “Daha fazla özgürlük, daha fazla şeffaflık, daha insancıl bir gelecek, huzur ve umut arayışı... ZERO akımının kısa ömrünü 50 yıl sonra değerlendirirken, taşıdıkları olanca umut, yaydıkları iyimserlik ve coşkuya saygı duyuyoruz. Sabancı University (SÜ) Sakıp Sabancı Museum (SSM) with the cooperation of Akbank Art is welcoming the innovative and dynamic spirit of ZERO, the greatest international art web of 20th century, to our galleries. The exhibition brings together the works of Heinz Mack, Otto Piene, Günther Uecker who founded ZERO in 1957 in Germany and also more than 100 works created in different techniques by Yves Klein, Piero Manzoni and Lucio Fontana, the important artists who have undertaken the spiritual leadership of the movement. The exhibition curated by the Founding Director of the XERO Foundation Mattijs Visser is shaped around the themes that constitute the backbone of ZERO: Light, Time, Space, Colour and Motion. Germany after the war... SSM Director Dr. Nazan Ölçer, during the press conference on the exhibition briefly gave the following information: Otto Piene, Şişme Nesneler (üstte). Otto Piene, Inflatables (above). 61 SSM Arşivi Savaş sonrasında Almanya... Sergiyle ilgili yapılan basın toplantısında konuşan SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer özetle şu bilgileri verdi: “Bir üniversite müzesi olma misyonumuzla birlikte gerçekleştirdiğimiz tüm sergilerde bir ‘aydınlatma’ görevi üstleniyoruz. Bienal zamanı için tasarladığımız sergilerin de çağdaş sanat gündemiyle paralel olmasına dikkat ediyoruz. ZERO sergisini gerçekleştirmemizin öyküsü, bu önemli sanat ve düşünce hareketinin kurucularından Heinz Mack’la 2014 yılı Mimarlık Bienali ile eşzamanlı açılışı yapılan sergisi sırasında Venedik’te buluşmamızla başladı. Dostluğumuz bugün Türkiye’deki sanatseverleri 20. yüzyıl ortasının en önemli avangart akımı, ZERO ile tanıştırıyor. ZERO bizi geçmiş yıllara, savaş sonrası dönemin Almanya’sına götürdü. Orada bir avuç genç sanatçının hayalleri ile ütopya gibi görünen bir düşünce kıvılcımının 10 yıl boyunca Avrupa sanat ortamını nasıl da farklılaştırabildiğini hatırladık. ZERO, tüm Avrupa’yı büyük bir yıkıma sürükleyen II. Dünya Savaşı sonrasında savaşın en derin izlerini bıraktığı Almanya’da doğdu. Sanatçılar Otto Piene ve Heinz Mack’ın ‘karamsarlıktan silkinip, her şeye sıfırdan başlama’ önerisine sanatçı Günther Uecker’in de katılmasıyla ZERO hareketi başladı.” Sergimizin küratörlüğünü ZERO Vakfı Kurucu Yöneticisi Mattijs Visser üstlendi. Büyük bilgi ve deneyimi ile bizi farklı koleksiyonlarla buluşturdu. Kendisine bilgi ve yönlendirmeleri için ne kadar teşekkür etsem az olur. Sergimizi büyük bir sanat dostu kurumun, Akbank Sanat’ın koruyucu kanatları altında gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz. Uzun yıllar boyunca müzemiz projelerine verdikleri değerli destek için başta Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üyesi Suzan Sabancı Dinçer’e; Akbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Murahhas Üyesi Hayri Çulhacı’ya; Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil’e, Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Murat Göllü ve tüm ekibine bütün destek ve yardımları için teşekkür ediyorum. Serginin tüm aşamalarını büyük bir titizlikle hazırlayan müzemiz uzmanı Hüma Arslaner’i ve genç ekibini huzurlarınızda kutluyorum. Tüm sanatseverleri bu çok yönlü akımı keşfetmek üzere müzemize davet ediyorum. ZERO’nun hepimize iyi gelmesini diliyorum.” Geleceğin Türkiyesini yaratmak... Sergide bir konuşma yapan Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üye Suzan Sabancı Dinçer ise “Akbank olarak kuruluşumuzdan bu yana kültür sanatın Türkiye’de gelişmesine aracı olduk; kültür-sanat projelerini en temel sorumluluklarımızdan biri olarak kabul ettik. Ülkemizin kültür hayatına yön vermek için çalıştık; çok değerli projeleri destekledik; öncülük ettik. Bu misyon çerçevesinde, Türkiye’nin en değerli markası ve en değerli kurumlarından biri olarak kültür-sanat, girişimcilik ve eğitim konularını sahipleniyoruz. Çünkü geleceğin Türkiyesini yaratmanın bankacılığın çok daha ötesinde bir görev olduğunu biliyoruz” dedi ve devam etti: “Akbank Sanat ve Sakıp Sabancı Müzesi işte bu sene de yine çok değerli, başarılı, kaliteli bir projede bir arada. Yirminci yüzyıla damga vuran en önemli uluslararası avangart sanat anlayışlarından biri olan ZERO’nun Türkiye’deki geniş kapsamlı ilk sergisini düzenliyoruz. İstanbul, gitgide dünyanın sanat denince akla gelen sayılı kentlerinden biri oluyor. Bu sayede Akbank olarak ülkemizin tüm dünyada tanıtımını yapmaktan gurur duyuyoruz. Yenilenme, dinamizm, yaratıcılık, cesaret ve pozitif bakış açısını destekleyen ZERO, Akbank’ın temel değerleriyle de bire bir uyuşuyor. ZERO sergisinin, daha özgür düşünen, daha üretken, daha cesur, daha yaratıcı, varolanın ötesini gören, sınırları yıkan yeni nesillere ilham kaynağı olacağına inanıyoruz. ZERO’nun ana rengi, beyaz yani ak. İşte bu da hem isim hem de anlam olarak Akbank’la bire bir örtüşüyor.” Denenmemişi denemek... Zero akımının Türkiye’deki ilk geniş kapsamlı sergisini desteklemek- Soldan sağa; Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üye Suzan Sabancı Dinçer, S.Ü Sakıp Sabancı Müzesi Yönetim Kurulu Üyesi Sevil Sabancı, SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer, ZERO Vakfı Kurucu Yöneticisi Mattijs Visser. Arkada Dokuz Sütun Üzerindeki Gökyüzü, Heinz Mack. From left to right: Hakan Binbaşgil CEO of Akbank, Susan Sabancı Dinçer Chairman of the Board of Directors and Executive Director, Sevil Sabancı Member of the Board of Directors of Sabancı University and Director of SS Museum, Dr. Nazan Ölçer, Director of SSM, Founder of the ZERO Foundation and its Director Mattijs Visser. At the back, Sky on nine Columns, Heinz Mack. 62 “With our mission, as being a museum of a university, we have an ‘enlightenment’ assignment in every exhibition we realise. We pay attention that the exhibitions at biennales are parallel to the modern arts agenda. The story of realising the ZERO exhibition started with our meeting with Heinz Mack, one of the founders of this outstanding art and thought movement, during the concurrent opening of 2014 Biennale of Architecture and his exhibition in Venice. Our friendship today is introducing ZERO, the most important avant-garde movement of the mid 20th century, to the Turkish art-lovers. ZERO has taken us to the past years, to Germany after the war. There, we remembered how a bunch of young artists, with their imagination, have diversified the European art atmosphere throughout 10 years with a sparkle of thought that seemed like an utopia. ZERO was born in Germany after World War II that devastated Europe and left the deepest tracks in Germany. The ZERO movement started by the participation of Artist Günther Uecker to the proposal of the artists Otto Piene and Heinz Mack: “to leave pessimism aside and start everything from ZERO”. Modern Technologies in Art In accordance with the information supplied by Dr. Nazan Ölçer, Director of SSM; so many artists from almost every corner of Europe found place around the ZERO philosophy in conjunction with artists such as Yves Klein, Lucio Fontana and Piero Manzoni who inspired the movement. Participation that extended as far as to Japan was realised. During the last exhibition in 1967 Heinz Mack declared that ZERO came to an end; but the ZERO philosophy, though it only lasted for 10 tears, had already left a mark on a certain period of the modern art of 20th century of Europe. The ZERO movement was a product of its era. And art as well, had to keep pace with the mind blowing developments amidst the arising brand new technologies; space race was at full speed and travelling to the Moon, even to the stars, was no more a fantasy. While ZERO was standing against the stable understanding of art being imprisoned in canvas and frames, they followed a brand new track in continuous motion, inviting the spectators to communicate; modern technologies found more than enough space in modern art conception. But the focus point was always the light. SSM Director Dr. Nazan Ölçer stated that, “the philosophy to give hope to the world and present a bright future is in fact the reason for ZERO still to be on the front burner” and she continued: “In search for more freedom, more transparency, more human future, peace and hope... While evaluating the short life of ZERO, after 50 years we enthusiastically respect the immense hope they carried and the optimism they spread. Mattijs Visser, the Founder of ZERO Foundation, undertook the curatorship of our exhibition. With his accumulated knowledge and experience he introduced us various collections. I cannot thank him enough for his knowledge and directions. We live the pride of realising our exhibition under the protective wings of Akbank Art, our great art-loving establishment. I would like to extend my grati- ten büyük mutluluk duyduklarını belirten Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil ise, Akbank’ın kurumsal sosyal sorumluk faaliyetlerini hatırlatarak özetle şu sözleri aktardı: “Dünya çapındaki sanatçıları ve sanat akımlarını Türkiye’deki sanatseverlerle buluşturmak, Türkiye’nin en değerli markası Akbank için önemli bir gelenek. 20. yüzyılın önde gelen sanat akımlarından ZERO’yu Sakıp Sabancı Müzesi ve tam 22 yıldır hayatımızda olan Akbank Sanat’la beraber Türkiye’de sanatseverlerin ilgisine sunuyoruz. Denenmemişi deneme cesaretini gösteren ve bu şekilde sanat dünyasında kendisine farklı bir yer edinen Zero akımı, umuyorum ki gençelerimize yaratıcı olma, sorgulama ve farklı bakış açıları geliştirebilmeleri için ilham kaynağı olacaktır. Unutmamalıyız ki, kültür ve sanat, gelecek nesillere bırakacağımız en önemli mirastır. Akbank olarak, ülkemizin daha da zengileşmesine katkı sağlayan kültür ve sanat alanındaki çalışmalarımızı, sürdürülebilir değer yaratma misyonumuzla sürdüreceğiz.” Heinz Mack, Işık Stelleri (Sağ üstte). Heinz Mack, Light Steles (Right above). Sanat öyle bir araçtır ki... Serginin küratörlüğü üstlenen ZERO Vakfı Kurucu Yöneticisi Mattijs Visser ise şunları söyledi; “Sanat öyle bir araçtır ki, sanatçıları ve fikirlerini sanatı izleyenlerle sınırları ve çağları aşan bir bağla bir araya getirir. Sanat eserleri sürekli zamanda dolaşan yolculardır; her kuşakta bu eserlere yeni bir bakış açısı geliştirilir. Avrupa’da savaş sonrasında insanlar ve elbette ki onlarla birlikte sanatçılar, II. Dünya Savaşı’nın beraberinde getirdiği varoluş deneyimlerini yaşamak zorunda kaldılar. Özellikle de o dönemin genç sanatçı kuşağı, karşılıklı düşünce ve görüş alışverişi için olanaklar yaratmaya girişti. ZERO işte böyle bir ortamda doğdu. “ZERO Geleceğe Geri Sayım” sergisiyle, bu hareketin tude especially to Susan Sabancı Dinçer, the President and Executive Member of the Board of Directors of Akbank, to Hayri Çubukcu, VicePresident and Executive Member of the Board of Directors of Akbank, Hakan Binbaşgil, General Manager of Akbank, to Murat Göllü, Corporate Cooperation Division President and to every member of his team for their support and assistance. I further congratulate in front of you Hüma Arslaner, specialist of our museum, who carefully prepared in detail all the stages of the exhibition with her young team. I invite all the art-lovers to our museum to discover this multidirectional movement. I hope that ZERO will do good to all of us.” Creating Future’s Turkey... And Susan Sabancı Dinçer, the President and Executive Member of 63 Günter Uecker, Kozmik Hayal/Işıkdiski (sağ sayfa üstte). Heinz mack, Işık Stelleri (en altta). Günter Uecker, Cosmic Vision/Lightdisc (right page above). Heinz Mack, Light Steles (undermost). temelinde yatan sanatsal ve coğrafi sınırların aşılması ve ortadan kaldırılması ilkesini sürdürmüş ve kültürlerarası diyaloğu desteklemiş olmaktan gurur duyuyoruz. Bu sayede genç kuşak, ZERO grubunun durduğu yeri, sunduğu olanakları keşfetme ve duyusal düşüncelerinden esinlenme imkânına kavuşacak.” Belgeseli de var ZERO enerjisini S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi galerilerine taşıyan serginin etkinlik programında 3 Eylül Perşembe günü gerçekleşen, küratör Mattijs Visser eşliğinde sergi turu da yer aldı. Sempozyum, konferans, film gösterimleri, sanatçı konuşmaları, workshop’lar, çocuk atölyeleri, rehberli turlar ve sesli rehber ile zengin bir içerik sunan ZERO sergisi, kapsamlı kataloğuyla da önemli bir hafıza oluşturuyor. Akıma odaklanan 2014 yapımı “ZERO Saati - ZERO Sanat Akımı” isimli belgesel ise, sergi boyunca hazırlanan Türkçe altyazılar eşliğinde SSM konferans salonunda ziyaretçiler ile buluşuyor. ZERO sergisi, 10 Ocak 2016 tarihine kadar SSM’de ziyaret edilebilecek. 64 the Board of Directors of Akbank in her speech in the exhibition stated that, “As Akbank, from the day of our establishment, we have been a mediator in development of culture and art in Turkey; we have accepted the culture-art projects as one of our basic responsibilities. We have worked to steer the cultural life of our country; we supported many valuable projects; we guided them. Within the framework of this mission, as the most valuable brand and the most valuable establishments of Turkey we appropriate education, culture-art and entrepreneurship in the country. Because we know that creating the future of Turkey is a mission far beyond banking,” and she continued: “Akbank Sanat and Sakıp Sabancı Museum are again together, this year in a valuable, successful and high quality project. We are organising, for the first time in Turkey, in a wide scale the exhibition of ZERO, one of the remarkable international avant-garde art understandings that left a deep sign in 20th century. Istanbul is gradually taking place among the few cities to be remembered when the word art is uttered. Thus, as Akbank, we are proud to introduce our country to the whole world. ZERO that supports innovation, dynamism, creativity and positive look is in complete harmony with the basic values of Akbank. We believe that the ZERO exhibition will be a source of inspiration to new generations that favour free thinking, more productivity, bravery, creativity; who can see beyond the existent and who break the limits. The main colour of ZERO is white, in other words AK (white in Turkish). And once again it is in harmony with Akbank both from the name point of view as well as the meaning. “ To try the untried... Hakan Binbaşgil, the General Manager of Akbank, said that they were very happy to support the initial well-rounded exhibition of the ZERO movement in Turkey and reminding the corporal social responsibility activities he further stated that: “It is a remarkable tradition of Akbank, as the most valuable brand of Turkey, to bring together the worldwide famous artists and artistic movements with the Turkish art-lovers. We are present- ing ZERO, the foregoing art movement of 20th century, to the attention of art-lovers in Turkey, in cooperation with Sakıp Sabancı Museum and Akbank Sanat which has been in our lives for exactly 22 years. The movement of ZERO that showed the courage to try the untried and thus procuring a different place in the world of art for themselves will hopefully be a source of inspiration for our young generation in being creative and help them develop their ability to interrogate and increase their perspective. We should never forget that culture and arts are the most important heritage we are going leave to the future generations. As Akbank, with our mission to increase the continuity to create value, we shall carry on with the works on cultural and artistic areas that would definitely contribute to the enrichment of our country.” Art is such a tool that... And Mattijs Visser, the Founder Director of the ZERO Foundation who undertook the curatorship of the exhibition stated that, “Art is such a vehicle that brings artists and their ideas together with viewers of art; forging a bond between them that extends beyond boundaries and times. Art works are travelers constantly wandering in time, and every generation takes a new stance towards them. People in Europe after the war, including artists of course, were obliged to come to terms with their existential experiences during the Second World War. In particular the young artists of the period set about creating opportunities for exchanging ideas and views. ZERO was born in such an environment. We are proud that this ’ZERO Countdown to the Future’ exhibition will sustain the principle of transcending and eliminating artistic and geographic borders, which lies at the heart of this movement and support dialogue between different cultures. Thus the young generation will have the opportunity to discover the place where the ZERO group stands, the chances they present and be inspired by their sensorial thoughts.” Has also the Documentary The exhibition instills the S.U. Sakıp Sabancı Museum galleries with the energy of ZERO and included a tour of the exhibition with curator Mattijs Visser on September 3, 2015. The exhibition constitutes an important memory with numerous symposia, conferences, film screenings, children’s workshops and an audio guide and an extensive exhibition catalogue. A 2014 documentary concentrated on the movement named, “ZERO Hour – ZERO ART Movement”, will also be screened throughout the exhibition at SSM, meeting art enthusiasts in the museum’s conference hall with Turkish subtitles. The ZERO exhibition is open to visit until January 10, 2016 at SSM. 65 TİYATROLAR Rasim Konyar ANTİKÇAĞ’da SANDIK ODASI Storage Room etkilendiği doğa olaylarını kendi bedeniyle tekrar canlandırmaya çalışan ilk insan, ilk tiyatronun da temelini atmış! ardından ilk maske, ilk kostüm; oyunlar, eserler ve antik çağ’ın muhteşem yapıları, tiyatrolar... THEATRES IN THE ANTIQUE AGE The first human who tried to revive the natural events with his own body laid the foundations of the first theatre! Followed by the first mask, first costume; plays, works of art and the magnificent constructions of the Antique Age: theatres... Sol sayfa: İzmir Arkeoloji Müzesi’nden tiyatro masklarına örnekler, Priene Tiyatrosu’ndan detay (en altta). Sağ sayfa: Kaş Tiyatrosu (solda), Kekova Tiyatrosu (sağda) ve Efes Antik Tiyatrosu (altta). Left page: Sample theatre masks from Izmir Archaeology Museum, Detail from Priene Theatre (most below). Right page: Theatre of Kaş (left), Theatre of Kekova (right) and Ephesus Antique Theatre (below). 66 em bir kamusal alan hem bir görsel-işitsel, eylemsel sanat dalı; hem de önemli bir mimari varlık; “tiyatro” nasıl doğmuş, nasıl gelişmişti? Onun doğumu, bebekliği ve çocukluk dönemlerinin birinci elden tanığı Antik Çağ ve Antik Çağ tiyatro yapıları... İçerik ve işlev açısından tiyatronun evrimi İlk tiyatro: “Doğaya öykünme” diye özetlenebilecek bir kurama göre, korkup etkilendiği doğa olaylarını kendi bedeniyle tekrar canlandırmaya çalışan ilk insan, ilk tiyatronun da temelini atmış! İlk maske ilk kostüm: MÖ 40 -10 bin yıl öncesinin mağara resimlerinde, hayvan postlarına bürünmüş, birtakım hareketler yaparken çizilmiş insanlar maske ve köstüm kullanımının, yani tiyatronun ilk örneği sayılıyor. Doğadan tanrılara: Simgesel olarak tekrarlanıp duran doğa olayları, önce tapınma nesnelerine sonra da tanrılara dönüşmüş. Böylece ortaya çıkan ritüeller de zamanla ilk tiyatro oyunlarını oluşturmuş. Doğaya öykünme kuramına göre, tiyatronun en önemli öğesi “kılık değiştirme”! Mitolojik şenlikler: Tiyatro, MÖ 6. yy.da dini törenlerden bağımsız, estetik ölçütlerle değerlendirilen bir “oyun”a dönüşmüş. Bereket ve şarap tanrısı Dionysos’u (Bachus) kutsamak için yapılan şenliklerde, sonraları önüne bir ya da iki oyuncunun da eklendiği koro ise tiyatronun öncülü olmuş. Tragedya: Oyuncular, duyguları anlatmak yerine onları (30’a yakın) farklı maskeyle temsil etmeye başlamış. MÖ 534’te Atina’daki ilk tiyatro şenliğinde, Thespis’in bir tragedyası ödül kazanınca, arkadan gelen tragedyalar, Dionysos şenliklerinin bir parçası olarak gelenekselleşmiş. Both a public sphere as well as an audiovisual art branch in motion; and also an outstanding architectural entity; how was “theatre” born, how did it develop? The first hand witnesses of its birth, infancy and childhood period are the Antique Age and Antique Age Theatre edifices... Evolution of the theatre from the point of content and function Foundations of the first theatre was laid by man who tried to revive with his own body the natural events that frightened and effected him, according to a theory which can be summarised as “emulation to Nature”! The first mask, the first costume: use of 67 BODRUM - HALİKARNASSOS TİYATROSU Karya Kralı Mausolos Dönemi’nden kalan tiyatro, tüm Bodrum’a hâkim bir tepenin yamacına kurulu. 13 bin kişi kapasitesi var. Oturma sıraları, sahne ve orkestra alanı olarak üç bölümden oluşan tiyatronun seyirciler için 3, oyuncular ve protokol için 2 ayrı kapısı daha vardı. Oyundan önce oturma sıralarının önündeki sunakta tanrı Dionysos’a kurbanlar kesilirdi. Roma Dönemi’nde değişikliğe uğrayan tiyatronun sahne binası Doğu Roma Dönemi’nde ev olarak kullanılmış, sonraki yüzyıllarda erozyon alt bölümünü toprakla doldurmuştu. Merhum Profesör Ümit Serdaroğlu tarafından restore edilen tiyatro müzik ve bale festivalleri, konserler gibi kültür sanat etkinlikleri için günümüzde hâlâ yüzbinlerce kişiye hizmet verebiliyor. AKUSTİĞİ KADER ve TARİH DEĞİŞTİREN ASPENDOS TİYATROSU Bir Gazi Üniversitesi araştırmasında, Antalya’daki Aspendos, Perge ve Termessos Antik tiyatrolarının akustik özellikleri, geometrik oda akustiği yaklaşımıyla incelenmiş ve günümüzdeki birçok tiyatronun, Antik Çağ’dakilerin akustik ses kalitesini yakalayamadığı ileri sürülmüştü. İşte MÖ 2. yy.da dâhi mimar Zenon’un yaptığı Aspendos’un akustik kalitesinin bir de öyküsü var! Aspendos kenti kralı güzeller güzeli kızı Belkıs’ı evlendirmek için düzenlediği yarışmada iki adaydan biri kente su kemerleri diğeri de bu tiyatroyu yapmış. Belkıs tiyatronun mimarını seviyor, kral ise su kemerlerini daha çok beğendiği için kızını ona vermek istiyormuş. Tiyatroyu gezerken en üst sıradaki locasına çıkan kral, etrafta kimse olmadığı halde birden “Belkıs’la ben evlenmeliyim, ben evlenmeliyim” diyen bir sesin yankılandığını duyunca hayrete düşmüş. Sonra sahnede kendi kendine fısıldayan mimarı görünce sesin nedenini anlayıp, kızını ona vermiş! Selçuklular Dönemi’nde kervansaray olarak kullanıldığından sağlam kalan Aspendos, 20 bin seyirci kapasitesi, 24 m yükseklikteki sahne binası, 5 kapılı kulisi, 500 kişilik orkestra yeri, sahne aralarında izleyicilerin gezinmelerine izin veren galerileri, şeref locaları, süslemeleri, taş kabartmaları ile hâlâ yaşayan bir tiyatro... ASPENDOS THEATRE ACOUSTIC DESTINY and CHANGE OF HISTORY BODRUM - HALICARNASSUS THEATRE The theatre that survived from the period of Mausolus, the King of Caria, is located on a hilltop overlooking the whole Bodrum. It has a capacity for 13 thousand people. The theatre that is constituted by three sections, seating rows, stage and place for orchestra has 3 doors for spectators and 2 more for players and the protocol. Before the play at the altar in front of the front rows, sacrifices were exercised for the God, Dionysius. The stage building of the theatre that underwent changes in the Roman Period was used as a house during the East Roman Period and in the centuries to follow, the bottom section was filled with earth due to erosion. The theatre that was renovated by Departed Professor Ümit Serdaroğlu is still serving hundreds of thousands of people with cultural artistic activities such as theatre, music, ballet festivals and concerts. 68 In a research made by the Gazi University, the acoustic features of Aspendos, Perge and Termessos Theatres in Antalya have been examined with the geometric chamber acoustic approach and a conclusion was reached that most of today’s theatres could not catch the acoustic quality of those from the Antique Age. Well, there is a story on the acoustic quality of Aspendos that was built by the genius architect Zenon! The king of the city of Aspendos held a contest to marry his very beautiful daughter Belkıs. One of the candidates built an aqueduct to the city and the other built this theatre. Belkıs loved the architect of the theatre whereas the King wanted to give his daughter to the other candidate as he more liked the aqueduct. When the king was touring the theatre he came to his box at the top row, then suddenly, to his surprise, he heard a voice, “I have to marry Belkıs, I have to” echoing although there was nobody around. Then he understood the case when he saw the architect on stage whispering to himself then he decided to give his daughter to him! The theatre remained steady as it was used as a caravanserai during the Seljuk’s period. Aspendos is still a living theatre with 20 thousand spectator capacity, 24 m high stage building, backstage with 5 doors, orchestra pit big enough for 500 musicians, galleries behind the stage that allow spectators to walkabout, boxes of honour, decorations and stone embossing... Komedya: MÖ 486’dan başlayarak Atina’da Lenia kış şenliğinde yapılan yarışmalarla komedyalar yaygınlık kazanmış. MÖ 406’da Euripides’in ölümünden sonra tragedya iyice gerilerken, komedya en popüler tür haline gelmiş. Köylülerin ve yoksul halkın yaşamında önemini koruyan soytarılık, hokkabazlık gibi basit halk kesiminin kolay anlayabileceği ögelere ağırlık veren, eski komedyanın en büyük temsilcisi Aristophanes’in oyunları, siyasal ve toplumsal yergi işleviyle moral bir işlev de üstlenmiş. Bir kamusal alan: Eski Yunan tiyatrosunda kadın - erkek herkese serbest olan oyunları ortalama 10 bin ila 20 bin arası seyirci aynı anda izleyebiliyormuş. Oyunlar, sahnelemede dekor kullanan ilk yazar Sofokles’in trajedileriyle teknik yetkinliğe ulaşmış. Aiskhylos, Sofokles ve Euripides, konularını mitolojiden alan oyunlar yazmışlar. Aristofanes de oyunlarında dönemin siyaset adamlarının ve düşünürlerinin yanlış tutumlarını alaya almış. Önceleri yalnız tanrıların şerefine düzenlenen oyunlar, Roma Dönemi’nde halkın eğlenmesi amaçlı düzenlenir olmuş. Mimari açıdan tiyatronun evrimi Erken dönem Yunan: Düzleştirilmiş toprak bir alan, tahtadan yapılmış seyirci basamakları ve tahtadan bir sahne... Erken dönem Yunan tiyatroları işte bu kadar basit ve yalın imiş. Seyircinin oturduğu yamaç, başlangıçta çıplak bir arazi iken sonradan düzeltilerek ve basamaklar haline getirilerek kullanılmış, sonra tahta, daha sonra da mermerden oturma yerleri yapılmış. MÖ 4. yy.da: Taştan yapılmış tiyatrolar görülmeye başlanmış. Roma Dönemi’nde onlar da elden geçirilerek çoğu yeniden biçimlendirildiğinden Orta ve Geç Dönem Yunan tiyatrolarına ait bozulmamış örnek yok denecek kadar az. (Yunanistan’daki Epidauros Tiyatrosu, onlardan biri.) Anadolu’da da Priene Tiyatrosu da en erken taş sahne binasına sahip örnek olarak kabul ediliyor. Klâsik Yunan Tiyatrosu: 4 önemli ögesi var; Orkestra, Teatron, seyirci basamakları, sahne. Orkestra ortasında sunak taşı bulunan, düz, dairesel bir alan. Onu, at nalı biçiminde yerleştirilmiş seyir yeri (theatron) çevreliyor. Seyircilere ait ilk basamağın ortası süslemelerle farklılaştırılarak, Dionysos rahiplerine, yüksek dereceli görevlilere ve devlet komutanlarına ayrılıyor. Sahne binası oyuncuları arkasında bir fon ve seslerin dağılmasını önleyen bir perde görevi yapıyor. Soyunma odalarının, sahne makinalarının ve çeşitli araç gerecin de saklanmasına yarıyor. Sahneye bu fon üzerinden üç kapı açılıyor. Ortadaki kapı daha büyük ve çift kanatlı. Oyuncular buradan girip çıkıyor. Koro ise seyir yeri ile sahne yapısı arasında kalan geçidi (Parados) kullanarak orkestraya yöneliyor. MÖ 3.yy: Büyük İskender’in tahta çıkışıyla Helen etkisi tüm yörelere yayılırken, klâsik tiyatro geleneği de değişmiş. MÖ 3. yy.da temsiller artık yalnız Dionysos değil, Büyük İskender’in zaferlerinin kutlanması için de verilmeye başlanmış. Şenliklerin çoğalması profesyonel oyuncuların da örgütlenmesine yol açmış. Site devletleri tarafından da korunan oyuncuların toplumsal statüsü çok yüksek olup elçilik iş- masks and costumes by men were first met in the cave drawings - in animal furs and in motion –that date back to 40 - 10 thousand BC, are considered to be the first samples of theatre. From Nature to Gods: Events of nature that were symbolically kept repeated turned first into worshipping objects then gods. Thus, the rituals that arose developed by time then engendered the first theatre plays. According to the theory to imitate nature, the most substantial element of theatre is “changing appearances”! Mythological festivals: In 6th century BC theatre turned into a “play”, evaluated in an aesthetic criterion free from religious ceremonies. In the festivals to consecrate Dionysius, (Bacchus) the God of plenitude and wine, the choir, with the addition of one or two players in the front, has been the precessor of theatre. Tragedy: Players started to represent their feelings with different (almost 30 in number) masks instead of telling them. As a tragedy Thespis won a prize during the first Theatre festival, held in Athens in 534 BC, and tragedies were traditionalised as part of Dionysius festivals. Comedia: Comedias were spread with the contests carried out in Lenia winter festivals in Athens starting from 486 BC. In 406 BC tragedies started to regress remarkably with the death of Euripides and comedies became the most popular kind. The greatest representative of the old Comedia: Aristophanes in his plays, heavily referred to clowning and conjuring that kept popularity among the simple folks and also he undertook to give morality with political and social satire. A Public Sphere: In the old Hellenic theatre the plays were free to everybody, men or women and an average of some 10 - 20 thousand people could watch it together. Plays reached to new techniques with Priene Tiyatrosu’ndan koltuk (sol başta), Milet Tiyatrosu’nun sahne arkası (üst ortada), Priene Tiyatrosu (en sağda) ve Milet Tiyatrosu’nun genel görünüşü. A seat from Priene Theatre (first left), Backstage of Miletus Theatre (above centre), Priene Theatre (far right) and a general view from Miletus Theatre. 69 EN İYİ KORUNAN HELLEN: PRIENE TİYATROSU MÖ 350’de yapılmış Priene Tiyatrosu bugüne en iyi kadar korunan Hellenistik tiyatro örneği. Yarım daire biçimli, 6500 kişilik tiyatro dağın yamacına inşa edilmiş. Sahne binası, yarım daire şeklindeki orkestranın arka planını oluşturuyormuş. Tiyatroda halk toplantıları da yapılırmış. İlk sıranın önünde mermerden oyulmuş 5 şeref koltuğu yer alıyor. Koltuktan çok tahtı andıran bu yerler kentin yöneticileri için ayrılırmış. Bugün de Priene’yi gezen turistler tarafından en çok fotoğrafı çekilen alan burası... THE BEST PROTECTED HELLEN: PRIENE THEATRE Priene Theatre that was built in 350 BC is today the sample for the best protected Hellenistic Theatre. The theatre with 6500 seats was built at the skirts of a mountain in semicircular shape. The stage building constituted the background of the semicircular orchestra. They used to hold public meetings in the theatre. In front of the first row there are 5 seats of honour carved out of marble. These seats, more like thrones, were used to be reserved for the administrators of the city. This is the place that is mostly photographed today by visitors of Priene... the tragedies of Sophocles, the first playwright to use decoration on stage. Aeschylus, Sophocles and Euripides have written plays on subjects from mythology. And Aristophanes mocked at the wrong attitudes of the politicians and philosophers of the time. Plays that were initially performed for the honour of Gods started to be performed for the amusement of people in the Roman Period. Evolution of the theatre from the point of architecture Early Hellenistic Period: Flatten ground, wooden spectator stairs and a stage made of wood... Early Hellenistic Era theatre was so simple and plain. The shoulder of a slope where the spectators sat was initially naked ground, later on it was smoothened and turned into steps, then wooden and later on marble seats were made. In 4th century AD: Theatres that were made out of stone were seen. As most of them had been handled and reshaped again in the Roman Period; it is almost impossible to reach to an unspoiled Hellenistic theatre from the Mid and Late Period. (Epidaurus Theatre in Greece is one of them.) The Priene Theatre in Anatolia is regarded to be a sample to have the earliest stone stage building. Classical Greek Theatre: has four important elements; Orchestra, Teatron, spectator stairs, stage. Orchestra is a plain circular area where an altar stone is placed amidst. It is surrounded by the spectator area (theatron) in the shape of a horse shoe. The central section of the first row of the spectators is differentiated by decoration and reserved for Dionysius Monks, senior administrators and state commanders. The stage building behind the players has the function of a curtain that restrains sound propagation. Change rooms also serve 70 levleri de varmış. Bu dönemde tiyatro mimarisi de değişmiş ve sahne sütunlar üzerinde yükseltilerek, oyuncuların toplumsal statüsü adeta tiyatroya da yansımış! MÖ 2. yy.dan itibaren Doğu Akdeniz’de etkili olmaya başlayan Roma, Yunan tiyatro geleneğini de kendi anlayışına göre yeniden biçimlendirmeye başlamış. Roma Tiyatrosu: Kutsal yerlere yakın konumdaki Yunan tiyatroları yüksek bir tepeye yaslanır, genellikle denize ya da dağlara bakarken, Roma tiyatroları genellikle iklim koşullarına uygun, akustik için elverişli düzlüklere inşa edilmiş. Seyir yeri ile sahne binası mimari bir bütünlük oluşturacak biçimde birleştirilmiş ve seyir yerlerinin altında bulunan koridorlar ve merdivenlerle seyircinin tiyatroyu kolayca boşaltması sağlanmış. Koronun kullandığı geçit (parados), Roma tiyatrosunda, yerini üstü kapatılmış ve üzerinde imparator için yapılmış bir tribünün bulunduğu bir geçide (vomitorio) bırakmış. Yüksek rütbeliler ise oyunu orkestradan da izleyebilirmiş. Skene denilen sahne bölümünün derinliği 7 ila 13-14 m’e, genişliği ise 33 m’den 100 m’e kadar çıkarılmış. Scena frons’da (sahne gerisindeki büyük, mimari, süslü ve çok katlı fon) üç, sahne yanlarındaki duvarlarda iki kapı bulunurmuş. Sütunlar, girintiler, revaklar ve büstlerle dolu scena frons, genellikle boyanıp, yaldızlanarak süslenir, böylece sahne dekorunun da yerine geçermiş. Anadolu’daki Antik Çağ Tiyatroları Antik Çağ mimarisi üzerine yazarak önemli eserler bırakmış Vitrivius’un ünlü eseri “De Architectura” (Mimarlık Üzerine On Kitap) gibi önemli kaynakları bünyesinde barındıran Yapı Endüstri Merkezi, Anadolu’daki Antik Çağ tiyatrolarını da araştırmacı Yaşar Yılmaz’ın “Anadolu Antik Tiyatroları” kitabıyla yayımlamış. Yılmaz Türkiye’yi gezmiş, bu yapıları akustik çözümler başta olmak üzere, mühendislik özellikleriyle incelemiş. Yapı Endüstri Merkezi, bu çalışmayı ayrıca çevrimiçi Mimarlık Müzesi’nde de sergiliyor: http:// goo.gl/BPRIy2. Bölgeler ve tiyatrolar şöyle: İyonya’da: Efes, Yukarı Magnesia. İzmir- Metropolis, Notion, Smyrna, Teos, Klazomenai, Erytrai, Pitane, Temnos, Kyme, Phokaia, Pergamon-Bergama (Aşağı Asklepion), Pergamon-Bergama (Yukarı Asklepion), Perpene. Karya’da: Alabanda, Alinda, Arpasa/Harpasa, Latmos (Herakleia), Magnesia, Mastaura, Miletos/Milawanda/Milada, Nysa, Orthosia, Piginda Bargasa, Priene, Tralleis. (Aydın). Denizli: Aphrodisias, Tripolis. Muğla: Kaunos, Hyllarima-Ullarima, Kedrai (Kadra), Knidos, Kyon, Stratonikeia, Amos Kastabos, Amyzon (Amasion), Letoon, Mylasa (Milas), Euromos (Kyromos), Iassa-Iassos, Bargilya, Pınara, Telmessos. Likya’da: Antalya-Andifli / Antiphellos, Apollonia, Arykanda, İdebessos, Ksanthos, Limyra, Myra-Demre, Nysa, Olympos, Patara, Phaselis, Simena. Fethiye- Kadyanda, Tlos, Sidyma, Oinoanda. Burdur- Kibyra, Balboura Yukarı, Balboura Aşağı, Boubon. Lydia’da: Uşak-Blaundos. Manisa- Philadelphia, Sardes, Aigai. Mysia’da: Bursa- Apollonia Ad Rhyndacum-Apolyont. Balıkesir- Kyzikos. Troya’da: Çanakkale-Assos, Parion, Troia, Aleksandria Troas (Ezine). Bithinia’da: Konuralp, Nicaea, Nicomedia (Astakos) İzmit. Psidia’da: Adada, Milyas- to store stage machinery, various tools and equipment. Three doors open to the stage from this background. The door in the middle is bigger and has two wings. The players go in and come out through this door. And the choir is located at the Parados - the place between the stage and the spectators, facing the orchestra. 3rd century AD: As Alexander the Great takes the throne the Helen affect scattered to all the territories and tradition of classical theatre was exposed to a change. In 3rd century AD the plays started to be performed not only for the honour of Dionysius but also for the celebrations of the victories of Alexander the Great. The professional players started to get organised as the number of festivals increased. Players who were protected by city states had very high social statutes with ambassador functions. During this period architecture of theatres were as well changed and stages were raised on columns just like the social statute of players - been reflected to theatres! As Rome started to influence the Eastern Mediterranean as of 2nd century AD they started to reshape the Greek theatre tradition to their tastes. Roman Theatre: While the Greek Theatres used to lean on high hills close to holy grounds and generally facing the sea, the Roman Theatres were generally built on plains where the climate conditions are convenient and suitable for acoustic. The place of the spectators and the stage building are united in an architectural integrity and with the corridors and staircases below spectator seats easy discharge was obtained. In the Roman Theatre the open passage (parados) that was used by the choir has been replaced by a covered passage (vomitorio) and a stand is placed on it for the emperor. Senior officers could watch the play from the place of the orchestra. The depth of stage, called as skene, was between 7 to 13-14 m and the width was raised from 33 to up to 100 m. The scena frons (multi-storey, decorated architectural edifice at the back of the stage) had three and the side walls of the stage had two doors. The scena frons that was full of columns, niches, stoas and busts were generally decorated with paints and gildings; thus assumed as stage decoration. Antique Age Theatres in Anatolia Building Information Centre (Yapı Endüstri Merkezi) that houses important sources such as “Se Architectura” (Ten Books on Architecture); the famous artefact of Vitruvius who left outstanding works on the Architecture of the Antique Age and the Centre has published “Antique Theatres of Anatolia” written by researcher Yaşar Yılmaz. Yılmaz travelled around Turkey and examined these edifices mainly by their acoustic solutions. The Building Information Centre is also displaying this work in the online Architecture Museum: http://goo.gl/BPRIy2. Melli-Millias, Sagalassos, Termessos, Kremna, Antiochia Pisidia, Selekueia Sidera. Phirigia’da: Aizanoi, Laodikeia, Hierapolis, Kolossai, Pessinus, Kelainai, Prymnessos, Ankyra. Pamphylia’da: Aspendos - Belkıs, Perge, Side, Sillyon. Klikia’da: Anemurium, Diocaesarea - Prakana, Elaiussa - Sebaste, Kastabala, Mampsista - Mopsou Estia - Misis, MagarsaMagarsos, Anavarza, Claudiopolis, Soloi - Pompeiopolis. Pontos Kapadokiası’nda: Zile - Tokat. Hierapolis Tiyatrosu (sol sayfa), Aphrodisias Tiyatrosu (sağ sayfa), Hierapolis Müzesi’nden tiyatro detayları (solda) ve Alabanda Antik Tiyatrosu (üstte). Hierapolis Theatre (left page), Aphrodisias Theatre (right page), Theatre details from Hierapolis Museum (left) and Alabanda Antique Theatre (above). The Regions and the Theatres are as follows: In Ionia: Ephesus, Upper Magnesia. Izmir – Metropolis, Notion, Smyrna, Teos, Klazomenai, Erytrai, Pitane, Temnos, Kyme, Phokaia, Pergamon-Bergama (Lower Asclepeion), Pergamo-Bergama (Upper Asclepeion), Perpene. In Caria: Alabanda, Alinda, Arpasa/Harpasa, Latmus (Heraclea), Magnesia, Mastaura, Miletus/ Milawanda/Milada, Nysa, Orthosia, Piginda Bargasa, Priene, Tralleis. (Aydın). Denizli: Aphrodisias, Tripolis. Muğla: Kaunos, Hyllarima-Ullarima, Kedrai (Kadra), Knidos, Kyon, Stratonikeia, Amos Kastabos, Amyzon (Amasion), Letoon, Mylasa (Milas), Euromos (Kyromos), Iassa-Iassos, Bargilya, Pınara, Telmessos. In Lykaia: Antalya-Andifli / Antiphellos, Apollonia, Arykanda, Idebessos, Ksanthos, Limyra, Myra-Demre, Nysa, Olympos, Patara, Phaselis, Simena. Fethiye- Kadyanda, Tlos, Sidyma, Oinoanda. Burdur- Kibyra, Upper Balboura, Lower Balboura, Boubon. In Lydia: Uşak-Blaundos. Manisa- Philadelphia, Sardes, Aigai. In Mysia: Bursa- Apollonia Ad Rhyndacum-Apolyont. Balıkesir- Kyzikos. In Troy: Dardanelles-Assos, Parion, Troia, Aleksandria Troas (Ezine). In Bithinia: Konuralp, Nicaea, Nicomedia (Astakos) İzmit. In Psidia: Adada, Milyas-Melli-Millias, Sagalassos, Termessos, Kremna, Antiochia Pisidia, Selekueia Sidera. In Phrygia: Aizanoi, Laodikeia, Hierapolis, Kolossai, Pessinus, Kelainai, Prymnessos, Ankyra. In Pamphylia: Aspendos - Belkıs, Perge, Side, Sillyon. In Cilicia: Anemurium, Diocaesarea - Prakana, Elaiussa - Sebaste, Kastabala, Mampsista Mopsou Estia - Misis, Magarsa-Magarsos, Anavarza, Claudiopolis, Soloi - Pompeiopolis. In Pontus Cappadocia: Zile - Tokat. 71 r onya sim K Ra MÜZELERİMİZDEN İLGİNÇ ESERLER / INTERESTING PIECES FROM OUR MUSEUMS FRİGLER’de DANS VE MÜZİK Orta/Geç Frig Çanak Çömlekçiliği, MÖ 7-4. yy, Ankara, Gordion Müzesi Ankara, Gordion Müzesi de diğer müzelerimiz gibi birbirinden değerli ve ilginç eserlerle dolu. Ağırlıklı olarak Frig uygarlığından örnekler sunan müze vitrinlerinden birinde, küçücük çanak çömlek parçaları iki bin yıl öncesinin eğlence yaşamını resmediyor. Çömlek parçası üzerindeki resimlerde bir erkek flüt çalıyor, iki kişi de halaya benzer bir figürle dans ediyor. Parçaların bulunduğu vitrin etiketinde aktarılan bilgi ise şöyle: “Önceki kaledeki çömlekçilikle kıyaslandığında yeni Frig kalesinin devamı boyunca pek çok çanak çömlek çeşidinin kullanımı da sürmüştür. Geometrik boyalı süslemeler yine varlığını sürdürmüş, ancak Frig ressamları, figürlü desenlerle eskiye nazaran daha çok ilgilenmiştir. Beyaz astar üzerine boyanarak süslenmiş kapların yanında zarif, siyah perdahlı kaplar, daha fazla rağbet görmüştür. Burada görülen kapların bir kısmı metal işçiliğinin çömlek üzerinde uygulanmasının iyi örnekleri olurken, diğerleri de Pers (Akhamenit) gümüş kaplarının taklitleri durumundadır. Yeni Frig kalesi önceki kalenin başına gelen ani ve büyük yıkımla karşı karşıya kalmadığı için bütün halde kalmış kap örnekleri daha nadir bulunmaktadır. Flüt çalan (?) insan figürlü boya bezekli vazo parçası ve Halay çeken (?) insan figürlü çok renkli çömlek parçası...” DANCE AND MUSIC IN PHRYGIANS medıeval/late phrygıan pottery, 7-4 centurıes bc, ankara, gordıum museum Ankara Gordium Museum, just like our other museums, is full of very valuable and interesting artefacts. In one of the display windows that present samples mainly from the Phrygian civilization you can see tiny pottery pieces delineate the entertainment life of 2000 years before. In the drawing on a part of a pot, a man is playing the flute and two people are dancing as if in a folk dance. The label on the display reads as follows: “When compared with the pottery of the previous castle, the use of many kinds of pottery perpetuated during continuation of the new Phrygian castle. Coloured geometric decorations were still used, but Phrygian artists were more interested in figurative patterns as 72 compared to older times. Besides cups that were decorated in colour on white undercoating, fine, black glazed cups were more in demand. While some of the cups you can see here are the good examples of the implementation of metal craftsmanship on cups, others are no more than imitations of Persian (Achaemenid) silver cups. As the new Phrygian Castle did not face sudden and great destructions like the old castle the chance of finding complete cup samples is greater. A piece of a vase, decorated in colour, with a human figure playing the flute (?) and a piece of a multicoloured pot with human figures performing a folk dance (?)...” 73 HABER TURU NEWS IN OVERVIEW Institute of Manuscripts of Turkey will Introduce Novelties in the New Term Mr. Mahir Ünal, Minister of Culture and Tourism, has conducted some inspections at the Head Quarters of the Institute of Manuscripts of Turkey in Istanbul. As Minister Mr. Ünal was briefed on the studies of the institute, the targets of the institute for the new period were designated during this visit. The institute whose headquarters is located in Süleymaniye, Istanbul is in service in 22 libraries in 17 cities and have 187 thousand manuscripts and 305 thousand printed works. Institute of Manuscripts of Turkey is involved in preservation of the manuscripts, their restoration and printing of new publications. The institute that aims to gather all the manuscripts of our country under one roof will carry many projects into life. The studies that will be run in accordance with worldly samples will primarily designate, classify and will index all the manuscripts from all the parts of the country. Then, all the works that have been neatly processed will be presented to the reader through a portal in the internet. All the manuscripts in the institute have been reviewed and around 25 thousand works that need to be restored have been determined. A restoration project with remarkable quantity is due to be activated. Necessary budget, technical substructure and qualified personnel will be constituted. Among the works that have been started to be restored is the Animal Encyclopaedia with 62 volumes that draw attention. The work named, “Keşfü’l-Beyân an Sıfâti’lHayevân” (Discovery Declaration of Animal Relativity) of Ebü’l-Feth Muhammad bin Muhammad (1415-1501) was written between 1487 and 1501and survived to the present in original form. Its sole copy in the world, in complete, is in our country and shall be published in e-book format by the institute following the completion of its restoration. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Yeni Dönemde İlklere İmza Atacak T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, bakanlığına bağlı Türkiye Yazma Eserler Kurumu’nun İstanbul’daki merkezinde incelemelerde bulundu. Bakan Ünal, kurum çalışmalarıyla ilgili bilgi alırken, kurumun yeni dönem hedefleri de bu ziyarette belirlendi. Merkezi İstanbul Süleymaniye’de bulunan ve Türkiye’de 17 ilde, 22 kütüphanede hizmet veren kurumun bünyesinde yaklaşık 187 bin yazma ve 305 bin matbu eser bulunuyor. Türkiye Yazma Eserler Kurumu, yazma eserlerin korunması, eserlerin restorasyonu ve yeni yayınların basılması faaliyetlerini yürütüyor. Ülkemizin yazma eserlerini tek çatı altında toplamayı hedefleyen kurum, yeni dönemde birçok projeyi hayata geçirecek. Dünya örneklerine de uygun şekilde yapılandırılacak çalışmalarda öncelikle ülke genelinde el yazması eserlerinin tamamının tespiti, sınıflandırması ve katalog çalışması gerçekleştirilecek. Ardından internet üzerindeki bir portalden tüm eserler okuyucuya ulaştırılacak. Kurum bünyesindeki yazma eserlerin tamamı gözden geçirildi ve restorasyon ihtiyacı olan yaklaşık 25 bin eser tespit edildi. Bu kapsamda büyük çaplı bir restorasyon projesine girişilecek. Bunun için bütçe, teknik altyapı ve personel olarak gerekli şartlar oluşturulacak. Restorasyonuna başlanan eserler arasında dünya bilim tarihi açısından çok önemli olan 62 ciltlik Hayvan Ansiklopedisi dikkat çekiyor. Ebü’lFeth Muhammet b. Muhammet’in (1415-1501.) Keşfü’l-Beyân an Sıfâti’lHayevân isimli eseri 1487-1501 yılları arasında kaleme alınmış ve orijinal haliyle günümüze ulaşmış. Bütün olarak dünyada tek nüshası ülkemizde bulunan eserin restorasyonu tamamlanarak e-kitap şeklinde kurum tarafından yayınlanacak. 74 Bu Bir Aşk Şarkısı Değil Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın ziyaretleri Bakanlık görevini devraldığı gün Rusya konusunda yaşanan gelişmelerin turizm alanına yansımalarıyla ilgili yoğun bir gündem içine giren T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, kültür alanındaki çalışmalarına İstanbul’daki Topkapı Sarayı Müzesi’ni ziyaret ederek başladı. Müzede devam eden restorasyonlar, Kutsal Emanetler ve diğer bölümler hakkında bilgi alan Bakan Ünal, müzeye ziyarete gelen öğrencilerle de sohbet etti. Bakan Ünal’a ziyareti esnasında Bakanlık Müsteşarı Prof. Dr. A. Haluk Dursun eşlik etti. Pera Müzesi, 25 Kasım 2015 - 07 Şubat 2016 tarihleri arasında video sanatının pop müzik ile ilişkisini ele alan ve aralarındaki etkileşimlere odaklanan “Bu Bir Aşk Şarkısı Değil: Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi” başlıklı bir sergi sunuyor. Küratörlüğünü Javier Panera’nın yaptığı sergide yer alan eserler, 1960’lardan günümüze pop müzik ile video sanatı arasındaki ilişkilerin izini sürüyor. Sergide, hem biçimsel hem de kavramsal açıdan pop ve rock ikonografileriyle bağlantılı olan, video sanatı ve deneysel film tarihinin önemli eserleri yer alıyor. Beş bölümden oluşan sergide, aralarında Nam June Paik, Andy Warhol, Yayoi Kusama, Vito Acconci ve John Baldessari gibi öncü sanatçıların da bulunduğu 28 sanatçının 26 yapıtı yer alıyor. Sergiye ayrıca kapsamlı bir video gösterim programı da eşlik ediyor. T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal Edirne’de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal ve T.C. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu Edirne’de bir dizi etkinliğe katıldı. Hıdırlık Tabya Müze Lansmanı’na katılan Bakanlar, Edirne programları kapsamında, restorasyonu tamamlanan Hasan Sezai Dergahı ve Camii’nin açılışını yaptılar ve Edirne Büyük Sinagogu’nu ziyaret ettiler. Hıdırlık Tabyaları Müze Lansman töreninde bir konuşma yapan Bakan Ünal, tabyaların müze alanına dönüşmesiyle ziyaretçilerin tarih şuurunu kendi zihninde hatırlayacağını söyledi. Hıdırlık isminin Hızır Aleyhisselamdan ilham aldığını ifade eden Ünal, Edirne’yi çok sevdiğini dile getirdi. Visits of Mr. Mahir Ünal, the Minister of Culture and Tourism Minister of Culture and Tourism, Mr. Mahir Ünal has found himself amidst a dense agenda, on the day he took over the Ministry, related with the reflections of the developments lived on Russia, initiated his studies on cultural affairs by visiting the Topkapi Palace Museum in Istanbul. Minister Ünal was informed on the ongoing restoration works in the museum, on the Sacred Relics and other sections; he also talked to the students who were visiting the museum. Undersecretary of the Ministry Mr. Haluk Dursun accompanied Minister Ünal during his visit to the museum. Mr. Mahir Ünal, Minister of Culture and Tourism, is in Edirne Deputy Prime Minister Mr. Yalçın Akdoğan, Minister of Culture and Tourism Mr. Mahir Ünal and Minister of Health Mr. Mehmet Müezzinoğlu joined a chain of activities in Edirne. Ministers who took part in the launch programme of Hıdırlık Bastion Museum and within the scope of their Edirne programme they inaugurated the restored Dervish Lodge of Hasan Sezai and its mosque and also paid a visit to Edirne Great Synagogue. Minister Ünal, who made a speech at the launching ceremony of Hıdırlık Bastions Museum, stated that the visitors will recall in their minds the conscious of history by the transformation of bastions into museum areas. He further stated that the name “Hıdırlık” was inspired from Khidr, peace be upon him, and he loved Edirne very much. This is not a Love Song, it is a Relation of Video Art with Pop Music The Pera Museum is housing an exhibition, “This is not a Love Song, it is a Relation of Video Art with Pop Music” between November 25, 2015 and February 07, 2016 that examine in detail the relation of video art with pop music, focussing at the interaction between them. The works that take place in the exhibition, curated by Javier Panera, follow the traces of the relationship between pop music and video art from 1960’s to the present. In the exhibition, remarkable works of the experimental movie history and video art that are related with pop and rock iconographies both from the morphological and conceptual angles. The exhibition that is constituted by five sections gives place to 26 works of 28 pioneer artists among which are: Nam June Paik, Andy Warhol, Yayoi Kusama, Vito Acconci and John Baldessari. Besides, an extensive video show programme accompanies the exhibition. 75 T. C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI’NA BAĞLI DÖSİMM VE TÜRSAB-MÜZE GİRİŞİMLERİ TARAFINDAN GİŞELERİ İŞLETİLEN MÜZE ve ÖRENYERLERİ LIST OF THE MUSEUMS AND HISTORICAL SITES UNDER THE ADMINISTRATION OF THE MINISTRY OF CULTURE AND TOURISM OF THE REPUBLIC OF TURKEY, OF WHICH THE ENTRANCE BOOTHS ARE JOINTLY OPERATED BY THE CENTRAL DIRECTORATE OF REVOLVING FUNDS MANAGEMENT (DÖSİMM) AND TÜRSAB (ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES)-MUSEUM ENTERPRISES MARMARA BÖLGESI MARMARA REGION BURSA İznik Müzesi İznik Museum Mudanya Mütareke Evi Müzesi Mudanya Truce House Museum Türk İslam Eserleri Müzesi Museum of Turkish and Islamic Arts ÇANAKKALE Troia Örenyeri Troia Archaeological Site Assos Örenyeri Assos Archaeological Site Arkeoloji Müzesi Archaeological Museum Apollon Smintheion Örenyeri Apollo Smintheion Archaeological Site EDIRNE Yıldız Sarayı Yıldız Palace Museum Fethiye Müzesi İstanbul Fethiye Museum Aya İrini Hagia Eirene Church Museum KOCAELI Kocaeli Müzesi Kocaeli Museum Saray Müze (Av Köşkü) Imperial (Hunting Lodge) Palace Museum KARADENİZ BÖLGESI BLACK SEA REGION TRABZON Sümela Manastırı Sümela Monastery Kostaki Konağı - Trabzon Müzesi The Kostaki Mansion-Trabzon Museum ZONGULDAK Cehennemağzı Mağaraları The Hell Mouth Caves AKDENİZ BÖLGESI MEDITERRANEAN REGION ADANA Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum AMASYA Amasya Müzesi Amasya Museum Hazeranlar Konağı The “Hazeranlar” Mansion Ethnography Museum Amasra Müzesi Amasra Museum Perge Örenyeri Perge Archaeological site ÇORUM Phaselis Örenyeri Phaselis Archaeological site Kariye Müzesi Chora Museum Boğazköy Müzesi Boğazköy Museum İstanbul Arkeoloji Müzeleri İstanbul Archaeological Museum SAMSUN Türk ve İslam Eserleri Müzesi Museum of Turkish and Islamic Arts Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi Museum of Archaeology and Ethnography Mozaik Müzesi Mosaics Museum Hisarlar Müzesi Castles’ Museum İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Museum for the History of Science and Technology in Islam Galata Mevlevihanesi Müzesi Galata Whirling Dervishes Hall Museum 76 Gazi Müzesi Ghazi (Mustafa Kemal Atatürk) Museum St. Pierre Anıt Müzesi St. Pierre (Saint Petrus) Church Museum Çevlik Örenyeri Çevlik Archaeological Site Kahramanmaraş Müzesi Kahramanmaraş Museum Noel Baba Müzesi The Museum of St. Nicholas Alacahöyük Müzesi ve Örenyeri Alacahöyük Museum and Archaeological Site Hatay Müzesi Hatay Museum Alanya Kalesi Alanya Castle BARTIN Harem Dairesi Harem Apartments HATAY K. MARAŞ Türk İslam Eserleri Müzesi Museum of Turkish and Islamic Arts Çorum Müzesi Çorum Museum Burdur Müzesi Burdur Museum Aspendos Örenyeri Aspendos Archaeological Site Myra Örenyeri Myra Archaeological site Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum Sagalassos Örenyeri Sagalassos Archaeological Site Isparta Antiocheia Örenyeri (Yalvaç) Pisidia Antiocheia Archaeological Site S.Düzü Milli M. Müzesi Amasya National Struggle Museum Ayasofya Müzesi Hagia Sophia Museum BURDUR ANTALYA Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi Museum of Archaeology and Ethnography İSTANBUL Alanya Müzesi Alanya Museum Antalya Müzesi Antalya Museum Side Tiyatrosu Ancient Side Amphitheatre Olympos Örenyeri Olympos Archaeological site Patara Örenyeri Patara Archaeological site Side Müzesi Side Museum Simena Örenyeri Simena Archaeological site MERSIN Cennet - Cehennem Örenyeri Chasm of Heaven and Pit of Hell Astım Mağarası Asthma Cave St. Paulus Kuyusu The St. Paul Well Mağmure Kalesi Mağmure Cave Kanlı Divane Örenyeri Kanlı Divane Archaeological Site Anamurium Örenyeri Anemurium Archaeological Site St. Paul Anıt Müzesi The St. Paul Church Memorial Museum Kız Kalesi Korykos Maiden’s Castle Termessos Örenyeri Termessos Archaeological Site SINOP Xanthos Örenyeri Xanthos Archaeological Site Tarihi Sinop Cezaevi Sinop Historical Castle Prison Karain Mağarası Karain Cave Sinop Müzesi Sinop Museum Arykanda Örenyeri Arykanda Archaeological Site EGE BÖLGESI AGEAN REGION AFYON Arkeoloji Müzesi Archaeological Museum AYDIN Afrodisias Müze ve Örenyeri Aphrodisias Archaeological Site Didim Örenyeri Didyma Archaeological Site Milet Örenyeri Miletus Archaeological Site Priene Örenyeri Priene Archaeological Site Milet Müzesi Miletus Museum Aydın Müzesi Aydın Museum Gymnasium ve Sinagog Gymnasium and Synagogue Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum MUĞLA Bodrum Sualtı Müzesi The Bodrum Museum of Underwater Archaeology Sedir Adası Sedir Island Mausoleion Örenyeri Mausoleion Archaeological Site DENIZLI Kaunos Örenyeri Kaunos Archaeological Site Hierapolis Örenyeri Hierapolis Archaelogical Site Kayaköy Örenyeri Kayaköy Archaeological Site Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum İZMIR Efes Örenyeri Ephesus Archaelogical Site Akropol Örenyeri Acropolis Archaeological Site Efes Yamaçevler Ephesus Terrace Houses Asklepion Asclepeion (Healing Temple) St. Jean Anıtı St. John Basilica Efes Müzesi The Ephesus Museum Agora Örenyeri Agora Archaeological Site Çeşme Müzesi Çeşme Museum Knidos Örenyeri Knidos Archaeological Site Zeki Müren Sanat Evi Zeki Müren Arts Museum Marmaris Müzesi Marmaris Museum Tlos Örenyeri Tlos Archaeological Site Letoon Örenyeri Letoon Archaeological Site Beçin Kalesi ve Örenyeri Beçin Fortress and Historical Site UŞAK Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum İÇ ANADOLU BÖLGESI MEDITERRANEAN REGION Bergama Kızıl Avlu (Bazilika) Pergamon Red Courtyard (Basilica) AKSARAY Tarih ve Sanat Müzesi Museum of History and Art Ihlara Vadisi Örenyeri Ihlara Valley Bergama Müzesi The Bergama Museum Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum Manastır Vadisi Örenyeri Manastır Valley ANKARA KAYSERI ERZURUM Yeşilhisar Soğanlı Örenyeri Yeşilhisar Soğanlı Archaeological Site Yakudiye Türk-İslam Eserleri Müzesi Museum of Turkish - Islamic Arts and Ethnography Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum KIRŞEHIR Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi Kaman Kalehöyük Museum of Archaeology KONYA Mevlana Müzesi Mevlâna Museum Karatay Müzesi Karatay Museum İnce Minare Müzesi Museum of the İnce Minareli (Slender Minaret) Medrese Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum Akşehir Batı C. Müzesi Akşehir Western Front Headquarters Museum NEVŞEHIR Göreme Açık Hava Müzesi Göreme Open Air Museum SOUTHEASTERN ANATOLIAN REGION ADIYAMAN Pirin Örenyeri Pirin Archaeological Site Adıyaman Müzesi Adıyaman Museum Batman Müzesi Batman Museum Zelve Örenyeri Zelve Open-Air-Museum Paşabağlar Örenyeri Paşabağlar Underground City Özkonak Yer Altı Şehri Özkonak Underground City Hacıbektaş Müzesi Haji Bektash Veli Museum Çavuşin Kilisesi Çavuşin (Nicephorus Phocas) Church NIĞDE Etnoğrafya Müzesi Museum of Ethnography SIVAS Aizonai Örenyeri Aizonai Archaeological Site Gordion Müzesi ve Örenyeri Gordion Archaeological Site and Museum Sardes Örenyeri Sardes Archaeological Site GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESI Karanlık Kilise Dark Church Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum MANISA Akdamar Anıt Müzesi Akdamar Church Memorial Museum Hasankeyf Örenyeri Hasankeyf Archaeological Site Niğde Müzesi Niğde Museum Roma Hamamı Örenyeri Roman Baths of Ankara Open-AirMuseum VAN Derinkuyu Yer Altı Şehri Derinkuyu Underground City Cumhuriyet Müzesi Museum of the Republic Çini Müzesi The Tile Museum Ani Örenyeri Ani Archaeological Site BATMAN Gümüşler Örenyeri Gümüşler Monastery Archaeological Site KÜTAHYA KARS Kaymaklı Yer Altı Şehri Kaymaklı Underground City Anadolu Medeniyetleri Müzesi Museum of Anatolian Civilizations Klaros Örenyeri Klaros Archaeological Site Erzurum Kalesi Arkeoloji Müzesi Erzurum Castle Archaeological Museum Arkeoloji Müzesi Archaelogical Museum DOĞU ANADOLU BÖLGESI EASTERN ANATOLIAN REGION ESKIŞEHIR AĞRI Eti Arkeoloji Müzesi Eti Archaeological Museum İshak Paşa Sarayı Ishak Pasha Palace DIYARBAKIR Arkeoloji Müzesi Archaeology Museum GAZIANTEP Gaziantep Zeugma Müzesi Gaziantep Zeugma Mosaic Museum Gaziantep Arkeoloji Müzesi Gaziantep Archaeology Museum MARDIN Mardin Müzesi Mardin Museum ŞANLIURFA Şanlıurfa Müzesi Şanlıurfa Museum Şanlıurfa Kalesi Şanlıurfa Castle Harran Örenyeri Harran Archaeological Site Göbeklitepe Örenyeri Göbeklitepe Prehistoric (Pre-Pottery Neolithic) Settlement 77 İSTANBUL Ayasofya Müzesi Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Sarayı - Harem Dairesi Kariye Müzesi İstanbul Arkeoloji Müzeleri Türk ve İslam Eserleri Müzesi Mozaik Müzesi Hisarlar Müzesi İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Galata Mevlevihanesi Müzesi Yıldız Sarayı Müzesi Fethiye Müzesi Aya İrini Anıt Müzesi ANKARA Anadolu Medeniyetleri Müzesi Cumhuriyet Müzesi Etnoğrafya Müzesi Gordion Müzesi ve Örenyeri Roma Hamamı Örenyeri KOCAELI Kocaeli Müzesi Saray Müze (Av Köşkü) ZONGULDAK Cehennemağzı Mağaraları BURSA İznik Müzesi Mudanya Mütareke Evi Müzesi Türk İslam Eserleri Müzesi BARTIN Amasra Müzesi EDIRNE Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi Türk İslam Eserleri Müzesi ÇANAKKALE Troia Örenyeri Assos Örenyeri Arkeoloji Müzesi Apollon Smintheion Örenyeri ESKIŞEHIR Eti Arkeoloji Müzesi KÜTAHYA Arkeoloji Müzesi Aizonai Örenyeri Çini Müzesi MANISA Sardes Örenyeri Gymnasium Sinagog Arkeoloji Müzesi AFYON Arkeoloji Müzesi İZMIR Efes Örenyeri Akropol Örenyeri Efes Yamaçevler Asklepion Örenyeri St. Jean Anıtı Efes Müzesi Agora Örenyeri Çeşme Müzesi Bazilika Örenyeri Tarih ve Sanat Müzesi Bergama Müzesi Arkeoloji Müzesi Klaros Örenyeri MUĞLA Bodrum Sualtı Müzesi Sedir Adası Mausoleion Örenyeri Kaunos Örenyeri Kayaköy Örenyeri Knidos Örenyeri Zeki Müren Sanat Evi Marmaris Müzesi Tlos Örenyeri Letoon Örenyeri Beçin Kalesi Ve Örenyeri AYDIN Afrodisias Müze ve Örenyeri Didim Örenyeri Milet Örenyeri Priene Örenyeri Milet Müzesi Aydın Müzesi 78 DENIZLI Hierapolis Arkeoloji Müzesi Hierapolis (Pamukkale) Örenyeri BURDUR Sagalassos Örenyeri Burdur Müzesi ISPARTA Antiocheia Örenyeri (Yalvaç) UŞAK Arkeoloji Müzesi ANTALYA Aspendos Örenyeri Alanya Kalesi Myra Örenyeri Noel Baba Müzesi Perge Örenyeri Phaselis Örenyeri Antalya Müzesi Side Tiyatrosu Olympos Örenyeri Patara Örenyeri Side Müzesi Simena Örenyeri Termessos Örenyeri Xanthos Örenyeri Karain Mağarası Örenyeri Arykanda Örenyeri Alanya Müzesi KONYA Mevlana Müzesi Karatay Müzesi İnce Minare Müzesi Arkeoloji Müzesi Akşehir Batı C. Müzesi AMASYA Amasya Müzesi Hazeranlar Konağı S. Düzü Milli M. Müzesi NEVŞEHIR Göreme Açık Hava Müzesi Kaymaklı Yer Altı Şehri Derinkuyu Yer Altı Şehri Karanlık Kilise Zelve Örenyeri-Paşabağlar Örenyeri Özkonak Yer Altı Şehri Hacıbektaş Müzesi Çavuşin Kilisesi SINOP Tarihi Sinop Cezaevi Sinop Müzesi SAMSUN Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi Gazi Müzesi ÇORUM Çorum Müzesi Alacahöyük Müzesi ve Örenyeri Boğazköy Müzesi TRABZON Kostaki Konağı Trabzon Müzesi Sümela Manastırı KARS Ani Örenyeri KIRŞEHIR Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi AĞRI İshak Paşa Sarayı SIVAS Arkeoloji Müzesi VAN Akdamar Anıt Müzesi KAYSERI Yeşilhisar Soğanlı Örenyeri Arkeoloji Müzesi K. MARAŞ Kahramanmaraş Müzesi BATMAN Hasankeyf Örenyeri Batman Müzesi MERSIN Cennet-Cehennem Örenyeri Astım Mağarası St. Paulus Kuyusu Mağmure Kalesi Kanlı Divane Örenyeri Anamurium Örenyeri St. Paul Anıt Müzesi Kız Kalesi ŞANLIURFA Şanlıurfa Müzesi Şanlıurfa Kalesi Harran Örenyeri Göbeklitepe Örenyeri MARDIN Mardin Müzesi ERZURUM Yakudiye Türk-İslam Eserleri Müzesi Erzurum Kalesi Arkeoloji Müzesi GAZIANTEP Gaziantep Zeugma Müzesi Gaziantep Arkeoloji Müzesi HATAY Hatay Müzesi St. Pierre Anıt Müzesi Çevlik Örenyeri AKSARAY Ihlara Vadisi Örenyeri Manastır Vadisi Örenyeri DIYARBAKIR Arkeoloji Müzesi T. C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI’NA BAĞLI DÖSİMM VE TÜRSAB-MÜZE GİRİŞİMLERİ TARAFINDAN GİŞELERİ İŞLETİLEN MÜZE ve ÖRENYERLERİ ADANA Arkeoloji Müzesi NIĞDE Gümüşler Örenyeri Niğde Müzesi ADIYAMAN Pirin Örenyeri Adıyaman Müzesi LIST OF THE MUSEUMS AND HISTORICAL SITES UNDER THE ADMINISTRATION OF THE MINISTRY OF CULTURE AND TOURISM OF THE REPUBLIC OF TURKEY, OF WHICH THE ENTRANCE BOOTHS ARE JOINTLY OPERATED BY DÖSİMM AND TÜRSAB MUSEUM ENTERPRISES 79 2O15-16 Opera Bale Repertuvar ANKARA BALE / MODERN DANS OPERA / OPERET ALİ BABA&40 CARMEN OTELLO LEYLA İLE MECNUN I PURITANI ANNE BEN EVLENİYORUM DER ZIGEUNERBARON (ÇİNGENE BARON) YARASA ( DIE FLEDERMAUS ) S. ADA G. BIZET G. VERDI Ü. HACIBEYOV V. BELLINI F. R. HACIYEV J. STRAUSS II J. STRAUSS II AKDENİZ ESİNTİSİ COPPELIA DÜNYA DANS GÜNÜ TEMSİLİ EUGENE ONEGIN HAMLET HAREM MDT ARDA BOYLARI MDT BİR YAZ GECESİ RÜYASI MDT CINDERELLA MDT YANLIŞLARIN SUÇU MDT FINDIKKIRAN MDT FRIDA (yeni) İSTANBUL MÜZİKAL H.V. MANNEN L. DELIBES P. İ. ÇAYKOVSKİ R. GABICHVADZE OSMANLI USÜL MÜZİĞİ A. ERDEM H. H. PAAR A. VITA A. AKABALI P. İ. ÇAYKOVSKİ BALE / MODERN DANS OPERA / OPERET BAŞKA DÜNYA (Dünya Prömiyeri) FAUST LA CENERENTOLA L’ELISIR D’AMORE LA SONNAMBULA ÇİNGENE BARON (DER ZIGEUNERBARON) S. ADA C. GOUNOD G. ROSSINI G. DONİZETTI V. BELLINI J. STRAUSS II ORATORYO ATATÜRK ORATORYOSU YAHYA KEMAL BEYATLI ORATORYOSU N. KODALLI A. KARLIBEL AFİFE T. ERDENER DÜNYA DANS GÜNÜ ÖZEL TEMSİLİ FINDIKKIRAN P. İ. ÇAYKOVSKİ LE CORSAIRE A. ADAM SYLVIA L. DELIBES MDTist AKDENİZ B. MARSHALL/A. FONİADAKİS/İ.B. RUSTEM MDTist EZEL BAHAR B. DEHMEN / İ. ÖZMEN MDTist RİTİM İSPANYOL- (Yeni) MDTist SEYAHATNAME 2 B. MURPHY MDTist ŞEHİRORMAN B. MURPHY MDTist MİNİ FEST KANLI NİGAR C. İDİZ ÇOCUK ETKİNLİĞİ KIRMIZI PABUÇLU KIZ ALİŞ İLE MAVİŞ KALP KOROSU İ. BÖLER A. ÖZMEN U. ARTUN ÇOCUK ETKİNLİĞİ DEDEKTİF KÖPEK DODO KİTAP KURDU İLE CAN HAYLAZLARA KARŞI KUKLACI K. ELBİNGİN K. KORBEK M. SESKIR İZMİR BALE / MODERN DANS OPERA / OPERET RİGOLETTO MAVİ NOKTA I PAGLIACCI (PALYAÇOLAR)MADAM BUTTERFLY BACH KAHVE KANTATI /KADININ FENDİ KADIYI YENDİ ZAİDE YARASA G. VERDI S. ADA R. LEONCAALLO G. PUCCINI W. A. MOZART J. STRAUSS II ATEŞ KUŞU - İLKBAHAR AYİNİ BACH ALLA TURCA-DANSIN RENGİ ÇAKIRCALI EFE GISELLE SYLVIA ALİ BABA&40 CARMEN LA BOHEME RİGOLETTO 2 BALE ( KURBAN-LESSYLPHİDE) FINDIKKIRAN OTELLO UYUYAN GÜZEL ÜÇ SİLAHŞÖRLER S. ADA G. BIZET G. PUCCINI G. VERDI ÇOCUK ETKİNLİĞİ P. İ. ÇAYKOVSKİ G. VERDI P. İ. ÇAYKOVSKİ MÜZİKAL BATI YAKASI HİKAYESi LÜKÜS HAYAT KANLI NİGAR ANTALYA BALE / MODERN DANS OPERA / OPERET ALİ BAB&40 KÖROĞLU ROMEO İLE JÜLYET MAVİ NOKTA YEVGENİ ONEGIN S. ADA U. HACIBEYOV C. GOUNOD S. ADA P. İ.ÇAYKOVSKİ AMADEUS ÇAKIRCALI MEHMET EFE ATEŞ KUŞU- DANZON ÇEŞMEBAŞI-BOLERO DÜNYA DANS GÜNÜ ÖZEL TEMSİLİ NOTRE DAME’IN KAMBURU PİRİ REİS BALE / MODERN DANS AŞK İKSİRİ AŞK-I MEMNU HEKİMOĞLU MASKELİ BALO TOSCA G. DONIZETTI S. ADA T. TAVİŞ G. VERDI G. PUCCINI Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü gerektiğinde repertuvarda değişiklik yapabilir. ARDA BOYLARI FINDIKKIRAN HÜRREM SULTAN KONÇERTO / BACH ALLATURCA NOTRE DAME’IN KAMBURU OTHELLO DEĞİRMENDEKİ HAZİNE KİTAP KURDU İLE CAN HAYLAZLARA KARŞI KÜLKEDİSİ NASRETTİN HOCA UYUYAN GÜZEL ÇOCUK BALESİ VE KOROSU YILSONU TEMSİLİ M. ÖZTÜRK K. KORBEK I. NOYAN M. ERDOĞAN I. NOYAN L. BERNSTEIN C. R. REY C. İDİZ MÜZİKAL W.A. MOZART C. İDİZ F. TÜZÜN / B. RAVEL C. PUGNI / B. HOINIC C. ATİLLA SAMSUN OPERA / OPERET H. NÜFUSÇU H. ÖZÖRTEN C. R. REY C.İDİZ BALE / MODERN DANS OPERA / OPERET ÇOCUK ETKİNLİĞİ UYUYAN GÜZEL’İN PERİSİ SİHİRLİ DÜNYA ÇOCUK BALESİ ŞENLİĞİ ÇOCUK BALESİ MÜZİKAL LÜKÜS HAYAT KANLI NİGAR MERSİN I. STRAVINSKI J.S. BACH / E. DAL C. İDİZ A. ADAM L. DELIBES BİR TENOR ARANIYOR ŞEN DUL TANGOPERA ÇOCUK ETKİNLİĞİ ÇOCUKLAR IŞILDIYOR KİTAP KURDU İLE CAN HAYLAZLARA KARŞI ŞEKERONYA OPERA OKULDA MÜZİKAL KEŞANLI ALİ DESTANI A. ERDEM P.İ. ÇAYKOVSKİ N. KODALLI J.S. BACH C. PUGNI / B. HOINIC G.VERDI www.dobgm.gov.tr “Müzekart+ sahiplerinin Devlet Opera ve Balesi’nin yerleşik sahnelerinde avantajı var” K. LUDWIG F. LEHAR S. YALÇIN K. KORBEK C. ORHAN Y. TURA ÇOCUK ETKİNLİĞİ MASAL ŞATOSU OPERA ATÖLYESİ OPERATUR KÜÇÜK BİR MUCİZE Ç. KASAPOĞLU B. RONA C. ATİLLA